M
arksist Bak s B ü t ü n
Yýl: 3- Sayý: 13
D ü n y a n ý n
Ý þ ç i l e r i
B i r l e þ i n ! Fiyatý: 2 YTL
Faþizme, Militarizme ve Þovenizme Karþý
Enternasyonalist Komünist Saflara! * Kürt Sorunu, Balkanlaþma ve Halklarýn Kardeþliði * Referandum Yenilgisinin Ardýndan, Venezuela Nereye? * 90. Yýlýný Geride Býrakýrken Ekim Devrimi * Marksizm ve Ekoloji * Tarihsel bir Dönemeç Olarak Troçkizm
www.bolsevik.org
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya dikatarölüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.
Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýýn görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..
Ýçindekiler Kürt Sorunu, Balkanlaþma ve Halklarýn Kardeþliði .............2 Referandum Yenilgisinin Ardýndan, Venezuela Nereye? .............6 90. Yýlýný Geride Býrakýrken Ekim Devrimi .............9 Vatan, Millet Edebiyatýnýn Gizledikleri .............16 Marksizm ve Ekoloji .............18 Kamunun Kardelenleri ..............21 Tarihsel Bir Dönemeç Olarak Troçkizm ..............24 Ýncelmiþ Bir Ulusalcýlýkla Ýþçilerin Yozlaþtýrýlmasý(V.Ý.Lenin) ...............31 MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 3 Sayý: 13 Aralýk 2007
Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-5446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk
Ýletiþim Ýçin: E-mail: marksistbakis@yahoo.com Büro-Adres: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA
MARKSiST BAKIs
Kürt Sorunu, Balkanlaþma ve Halklarýn Kardeþliði Üzerinde yaþadýðýmýz bu topraklarda çok kardeþ kaný döküldü, nice masuma kýyýldý. Balkan Savaþlarý'nda tüm Balkan halklarý birbirlerini boðazladý. Arnavut, Rum, Müslüman, Bulgar, Sýrplar… Savaþý kýþkýrtanlar Balkanlar'da hegemonya mücadelesi veren emperyalistlerdi. Yani büyük güçler her zamanki gibi devredeydiler! Yüzyýllarca birlikte yaþamýþ halklar birbirlerini kýrýyorlardý. Yaþamýný yitiren yüz binlercesi ve topraklarýndan sürülerek göçmen ve mülteci durumuna itilen bir o kadarý, halklar arasýnda kalýcý hasarlara yol açtý. Daha geniþ ve daha saðlam bir ulusal pazar yaratmak isteyen aç gözlü burjuvalarýn etnik homojenlik yaratma hedefi etnik temizlikleri kaçýnýlmaz kýlmýþtýr. Balkanlar'da açýlan yaralar bir daha kapanmamýþ, tersine birçok kez yeniden deþilmiþtir. Balkanlar, bugün hala kanamaya devam ediyor. Birinci büyük paylaþým savaþý kapitalistlerin krizinin derinliðinin bir sonucu olarak barbarlýðýn kapýlarýný araladý. Emperyalizm çaðýnda savaþlar artýk doðrudan sivilleri hedef alýyordu. Ölen 20 milyon kiþinin çoðunluðu sivildi. Birbirlerini hiç tanýmayan, gerçekte birbirleriyle hiçbir sorunu olmayan yüz binlerce insan bu katliamda ölmeye ve öldürmeye yollandý. Yaþadýðýmýz topraklar da savaþýn travmasýný en acý þekilde yaþadý. Avrupa'da egemen sýnýflar aralarýnda Ýtilaf ve Ýttifak devletleri diye kümelenmiþlerdi. Her birinin derdi týpký bugün ABD'nin Irak'taki amacý gibi yeni fetihler, yeni ganimetlerdi. Osmanlý yönetici sýnýfý savaþtan eski görkemli günlerine dönmeyi umuyordu. Ýmparatorluk özlemlerini canlandýrmanýn ilk adýmý Balkanlar'da kaybedilen topraklarý yeniden ele geçirmek olacaktý. Sonra, Irak elde tutulup, Arabistan'a hakim olunacak, Kafkaslar ele geçirildikten sonra Orta Asya'ya kadar uzanýp turan birliði saðlanmýþ olacaktý. Araplarýn, Rumlarýn ve diðer halklarýn kafasýna vurup, onlarý zapturapt altýna almanýn Anadolu'da yaþayan halklar için ne gibi bir anlamý olabilirdi! Kýsacasý, milyonlarca insan, ölmeye ve öldürmeye bir avuç yönetici, burjuva, asilzade için gidiyordu. Tabii ki beyler savaþmadýlar. Milyonlarca yoksul emekçiyi savaþa sürükleyen þey ise "vatan-millet" edebiyatýydý. Oysa kimin vatanýydý burasý? Gerçekten iþçi- emekçi- köylünün özgürlüðü doyasýya tattýklarý bir yer olmadan herhangi bir yere vatan denebilir miydi? Sonra, dünyadaki bütün emekçi kardeþlerimizle ayný kaderi paylaþmýyor muyuz, onlarýn da baþlarýnda sömürücü asalaklar yok mu, öyleyse ayný dava da buluþmamýz gerekmiyor mu, o zaman bütün dünya bizim vatanýmýz deðil mi? Evet, gerçekten de açlýðýn dili olmaz, yoksulluðun vataný. Ne yazýk ki proleter enternasyonalizminin bu sesi yeterince ulaþmadý Anadolu'ya. Ýþçi ve köylüler, beyzadeler için öldüler ve öldürdüler. "Bizim" beyler istediklerine ulaþamadý. Ýþler ters gittikçe imparatorluk hayalleri suya düþtü. O halde, en azýndan, mümkün olduðunca geniþ homojen bir ulusal pazar oluþturmalýydýlar. Homojenliði oluþturmanýn yolu ise Anadolu mozaiðini mermere dönüþtürmekten geçiyordu. Böylece Balkanlar'da olduðu gibi "güven ve istikrar" içinde bir ulusal pazar yaratýlacaktý. Ýlk hedef Ermeniler'di. Osmanlý kaynaklarýnda sayýsý bir buçuk milyon olarak gösterilen Ermeniler 3 bin yýldýr yaþadýklarý topraklardan adeta silindiler. Büyük bir kýsmý tarihin gördüðü en büyük kýyýmlardan birisiyle yok edildi. Araplar da payýna düþeni aldýlar. Urfa, Antep, Adana, Mardin, Midyat, Hasankeyf, Siirt civarýnda yaþayan Araplar'ýn önemli bir kýsmý güney sýnýrýndan aþaðýya sürüldüler. Birinci Dünya Savaþý'ndan sonra Anadolu'yu bir savaþ daha bekliyordu. Ekim Devrimi tüm dünyada kýzýl rüzgarlar estirirken emperyalistler açýktan savaþ yürütecek durumdan çýkmýþlardý. Emperyalist savaþa ve iþgal-ilhaklara karþý çok büyük bir öfke dalgasý vardý. Bu yüzden Ýngilizler Yunan burjuvazisini kendi çýkarlarý doðrultusunda Anadolu'ya sürmüþtü. Anadolu'da baþlayan iþgal hareketi karþýsýnda Sovyetlerin ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký çerçevesinde Anadolu'daki ulusal mücadeleyi desteklemesi savaþýn kaderini büyük ölçüde deðiþtirdi. Ayrýca, Yunan ordusunda oldukça etkin olan savaþ karþýtý enternasyonalist ajitasyon Yunan þovenizmini büyük ölçüde zayýflattý. Ýngilizler için ölmek ve öldürmek istemeyen Yunan ordusundaki erler ve subaylar iþgalci ordunun savaþ azmine öldürücü darbeler vurdu. Savaþ için limanda mühimmat bekleyen Yunan savaþ gemilerine karþý greve çýkan Yunan iþçileri, Ekim Devriminin enternasyonalist rüzgarlarýnýn ne kadar etkili olduðunu ortaya koyuyordu. Sonuçta Yunan ordusu baþarýsýz oldu. Ne var ki devrimle bitmeyen her barýþ, aslýnda sözde bir barýþtýr ve savaþýn baþka adlarla devam etmesinden baþka birþey deðildir. Bu sözde barýþýn ardýndan da bir kez daha etnik temizlik gerçekleþecek-
2
MARKSiST BAKIs ti. Tam bir buçuk milyon Rum üç bin yýldýr yaþadýklarý topraklarýndan sökülüp atýldýlar. Tam beþ yüz bin Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye gönderildi. Nüfus mübadelesinin dýþýnda kalan Ýstanbul Rumlarý da 6-7 Eylül 1955 olaylarýnda kitlesel linç ataklarýna maruz kaldýklarý için Yunanistan'a göçmek zorunda kaldý. 50'lilerde 200 bin olan Rum nüfusundan geriye günümüze sadece 5 bin Rum kalmýþtýr. Kürtler Türkiye Cumhuriyeti kurulurken geriye bir büyük grup daha kalýyordu Kürtler. Kürtler Osmanlý içinde ulusçu fikirlerin en geç ulaþtýðý uluslarýn baþýndaydý. Ne var ki Kürt milliyetçiliði Birinci Dünya Savaþý yýllarýnda etkinlik kazanmaya baþladý. Bu kýpýrdanma özellikle Britanya emperyalizminin ilgisini baþlangýçta çekse de petrol zengini Musul eyaletini kontrolü altýndaki Irak'a katmayý baþarýnca Kürt sorununa ilgilerini kaybediverdiler. Böylelikle günümüzde sayýlarý 26 milyonu bulan Kürtler kendi ulus devletlerini kuramadýlar. Kürtlerin çoðunluðu oluþturduðu coðrafya Türkiye, Ýran, Irak ve Suriye tarafýndan paylaþýlýyordu. Ama Kürtlerin esas çoðunluðu kuzeyde yani Türkiye'nin doðugüneydoðusunda kalmýþtý. Türkiye'nin sýnýrlarý ve toplumsal yapýsý bu þekilde belirlenirken Anadolu'yu Ermeni ve Rumlardan te- Devrimcilerin bu dönemde Kürt sorumizleyen egemen sýnýfýn önünde iki seçenek vardý. Ya Kürtler nundaki tavrý ne olmalý? Kürt emekçi toplumu ve devleti oluþturan eþit bir unsur olarak kabul edilecek ve halký þoven baskýya direniþle cevap vereceðini defalarca göstermiþtir. Ýþçi toplumsal ve kültürel haklarý tanýnacak ya da "tek millet" stratesýnýfýnýn mücadelesinin zayýf olduðu, jisiyle Kürt kimliði yok sayýlacaktý. Egemen sýnýf ikincisini seçti. komünist güçlerin olaylarýn akýþýna Türkiye nüfusunun yaklaþýk beþte birini oluþturan Kürtler hiçbir müdahil olamadýðý durumlarda Kürt hak elde edemediler. Yeni devlette, oluþan bu yeni ortamda sorunu ne yazýk ki burjuvalarýn eline Kürtlerin payýna düþen yok sayýlma, baský ve gerektiðinde imha kalmaktadýr. Burjuva kanallar etnik düþoldu. "Modern" Türkiye'de yalnýzca Türkler olacaktý. Kürt kültürü manlýðý, entrikalarý, halkýn aldatýlve haklarýnýn tanýnmasýný istemek bugün dahi devlet tarafýndan masýný, emperyalist emelleri ve savaþlarý beraberinde getirdi, getiriyor. Kürt aðýr þekilde cezalandýrýlmak anlamýna geliyor. Ýkinci seçeneðin egemenlerce uygulamaya sokulmasý Kürtlere hareketini etkileyecek, onun tarafýndan muhattap alýnacak güçlü bir devrimci isyan etmekten baþka bir seçenek býrakmýyordu. Kürtler, bu iþçi hareketinin olmadýðý koþullarda çizginin doðal sonucu olarak defalarca ayaklandýlar. Her ayaklan- hareketin kendisine emperyalist kanalma da acýmasýzca bastýrýldý. Egemen sýnýf diðer yandan da Kürt larda alan açmaya çalýþmasý hiç þaþýrtýcý bölgelerindeki aþiret yapýlanmasýyla, feodal kurumlarla çýkara da- deðil. Bu durum, devrimci Marksistlerin yalý iþbirliðine gidiyor, Kürtlerin feodal yapýsýnýn içindeki asalak Kürt hareketine sýrtlarýný dönmeleri hakim çevrelere saðladýðý avantalarla devlet otoritesini onlara anlamýna gelmeyeceði gibi eleþtirel yaklaþýmdan uzak sýrf kuyrukçu bir tavýr da býrakýyordu. kabul edilemez. Þovenist kalkýþmalara Kürt Sorununda Çözüm Ýsteniyor mu? Egemen sýnýfýn Kürt sorunundaki tavrý bir yandan Kürt varlýðýný karþý DTP'yi ve Kürtleri savunmak bu dönemin olmazsa olmaz devrimci yok saymak, bunun varlýðýný dillendirenleri ezmek, oradaki feodal duruþudur. düzenle iþbirliðine giderek bölgenin geri kalmýþlýðýný kalýcýlaþtýrmak oldu. Þiddetle bastýrýlan Kürt muhalefeti yaklaþýk otuz yýllýk bir sessizlikten sonra 68 uyanýþýyla tekrar gün yüzüne çýktý. Bir avuç öðrencinin baþlattýðý bir örgütlenmenin hýzla büyümesi, bastýrýlan Kürt sorunun aslýnda Kürt halký içerisinde ne kadar derinlerde kök saldýðýnýn bir göstergesidir. Özellikle 1980'lerin sonunda yoðunlaþan çatýþmalarda çoðunluðu Kürt olmak üzere otuz binden fazla insan yaþamýný yitirdi. Çok kanlý geçen düþük yoðunluklu bir iç savaþ boyunca þovenist güçler askeri çözümün dýþýnda bir çizginin varlýðýna asla izin vermediler. Derin devlet diye adlandýrýlan oluþumlar nice katliamlara imza attý, Hizbullah Kürt muhalefetini ezmek için kullanýldý, faili meçhuller, iþkenceler, gözaltýnda kayýplar, yargýsýz infazlar, çeteler; kirli savaþ politikalarý denen uygulamalar bölgeyi cehenneme çevirdi. Esasýnda bu güçler savaþtan besleniyorlardý. Ýktidar mekanizmalarýndaki varlýklarý bu savaþla doðrudan baðlantýlýydý. Ayrýca bu iktidar iliþkilerinden beslenen devasa bir ekonomik geliþmeye sahip oldular. Modern burjuva diktatörlüklerde askeri ve sivil bürokrasinin konumu oldukça zayýftýr, esasen büyük sermayenin memurundan baþka birþey deðildir. Ýktidar iliþkilerinde ülke yönetiminde esas söz sahibi kesinlikle olamaz. 12 Eylül askeri darbesinin ardýndan normal þartlarda Türkiye burjuva sisteminin tarihsel olarak girmesi gereken rota da bu yöndeydi. Dolayýsýyla sivil ve askeri bürokrasinin tasfiyesi gündemdeydi. Özal, þortla askerleri selamlayabiliyordu örneðin. Toparlarsak þoven güçler Kürt sorununu kendi sýnýfsal ayrýcalýklarýnýn devamýna bir vesile olarak gördüler. 90'lý yýllarda çok belirgin olmayan bu süreç 2000'li yýllarda çok daha bariz bir þekilde kendisini gösterecekti. TUSÝAD ile ifade edebileceðimiz liberal büyük burjuvazi ise askeri sivil bürokrasi karþýsýnda tarihsel olarak zayýftýr, çünkü bu sýnýf esas olarak Türkiye topraklarýndan kendiliðinden fýþkýrmamýþ bizzat ilk önceleri Ýttihat ve Terakki daha sonra Kemalist rejim tarafýndan bir toplumsal proje etrafýnda yetiþtirilmiþ, özenle büyütülmüþtür. O yüzden de tarihsel olarak güdüklük ve kaypaklýk bu sýnýfýn damarlarýna iþlemiþtir. Kendisini yetiþtirenlerden kurtulmak istemekte fakat Kürt sorunu gibi hayati bir konuda
3
MARKSiST BAKIs
kendi sýnýf politikasýný uygulayacak basireti gösterememektedir. Örneðin Özal 90'larýn baþýnda, Sabancý 90'larýn ortasýnda, Aðar da 2000'lerde böyle bir çýkýþ yaptýklarýnda aðýr bir þekilde cezalandýrýldýlar. 1999'da Öcalan'ýn yakalanmasýndan sonra PKK ateþkes çaðrýsý yaptý. Aslýnda 1990'lar boyunca birkaç kez daha ateþkes çaðrýsý yapýlmýþtý. Öte yandan ateþkes çaðrýlarýna cevap imhadan baþka bir þey olmadý. Herhangi bir demokratik açýlým, bir serbestleþme yaþanmadý. Örneðin sözde köy koruculuðu sistemi ya da boþaltýlan köyler konusunda, çetelerin daðýtýlmasý ya da kültürel haklar vb konuda en ufak bir açýlým gerçekleþtirilmedi. Ahmet Kaya'yý hatýrlayalým. Bir ödül töreninde ben Kürtçe þarký yapacaðým dediði için üç kuruþluk insanlar üzerine çatal býçak fýrlatmýþlardý, Ahmet Kaya linççi güruhlar tarafýndan ülke dýþýna itilmiþ, sürgün yýllarýnda da hayatýný kaybetmiþti. Bugün artýk herkes Kürtçe müzik yapýyor. Ama bunun mücadele ve ödenen bedeller sayesinde kazanýldýðýný unutmamak gerekir. Öcalan'’ýn Türkiye'ye getirildiði 1999'dan 2004'e kadar geçen süre çok önemliydi. Bu süreç zarfýnda herhangi bir demokratik açýlým gerçekleþseydi Kürt sorunu bugünkü noktada olmayacaktý. Ne var ki imha konseptinden asla vazgeçilmedi. En ufak bir açýlým ihanetle anýldý. Böyle yaparak Kürt gençlerini tekrar daðlara sürdüler. Bu süreç özellikle Kürt sorunun egemen sýnýf içindeki çatýþmalara bariz bir þekilde alet edilmesiyle öne çýktý. Çatýþmalarýn durduðu bu beþ yýllýk süreçte AB reformlarý adý altýnda yürüyen süreç en baþta eski devletlü kesimlerin tasfiyesini beraberinde getiriyordu. Ordu, yüksek yargý organlarý, cumhurbaþkanlýðý, YÖK ve üniversiteler baþta olmak üzere Türkiye büyük sermayesinin uluslararasý finans kapitalle bütünleþmesi önündeki engeller ortadan kaldýrýlacaktý. Seçimlerde AKP büyük bir zafer elde ederek tek baþýna iktidar olmuþ, büyük sermaye medyasýyla tarruza geçmiþ, uluslararasý müttefikleriyle yüklenmeye baþlamýþtý. Bu süreç AKP'ye olan destek dolayýsýyla halk tarafýndan da onaylanmýþ oluyordu. Bunun karþýlýðýnda tamamen tasfiye olma tehlikesi yaþayan askeri-sivil bürokrasi (devletlü gelenek)nin tek þansý milliyetçiliði yükseltmek oldu. Bu konuda her zaman devlet partisi olmuþ CHP ve Deniz Baykal AKP iktidarýnýn hýzýný kesmekte önemli roller aldý. Ne var ki 2007 seçimlerinde askeri sivil bürokrasi aðýr bir yenilgi daha yaþadý. AKP, %47'lik bir oy oranýna ulaþýp Cumhuriyet tarihinin rekoruna imza atarak askeri-sivil bürokratik güçleri Burjuvazinin ideolojisi yenilgiye uðrattý. Büyük sermaye bloku da AKP eliyle saldýrýsýný baþlattý. milliyetçiliðin ilacý proleter Cumhurbaþkanlýðý ve Anayasa Mahkemesi gibi iki ana kale düþürüldü. Yargýda da enternasyonalizmidir. Ancak büyük ataklar gerçekleþtiriliyor. Hakimlik sýnavlarýna mülakat aþamasýnýn getirilmesi, enternasyonalist bilince hükümetin yargýyý denetim altýna almasýnýn en büyük adýmlarýndan birisi. Þimdi sýra ulaþmýþ bir iþçi sýnýfý kaderini YÖK ve rektör seçimlerine geliyor. Erdoðan Teziç'in görev süresinin dolmasýnýn ardýn- kendi ellerine alabilir. dan yeni YÖK baþkanýný cumhurbaþkaný Abdullah Gül seçecek. Militarizm Çözülürken Ýþte bu noktada askerin yaptýðý Kuzey Irak'a girilmesi çaðrýlarý anlam kazanýyor. Seçimlere yaklaþýldýkça ordunun Kuzey Irak'a girilmesi yönündeki "tavsiyeleri" ve "çaðrýlarý" hýz kazandý. Türkiye'nin siyasal tarihine hakim olanlar bilirler, ordu kritik bir konuda kendi açýsýndan elzem gördüðü bir mevzuda utangaç açýklamalar yapmaz, doðrudan muhattaplarla "özel" olarak ilgilenir. Buradaki amaç ise AKP'yi milliyetçilik temelinde yýpratmak, seçimlere giderken oylarýný düþürmekti. Kamuoyuna, siyasi irade, Kuzey Irak'a girilmesinin önünde engel oluyor mesajý vermeye çalýþýlýyordu. Amaç AKP'yi bu konuda sýkýþtýrmaktý. Seçim sonrasýnda da ayný stratejiye devam edildi. Ýþte, bu arada, ard arda gelen büyük çatýþmalar, dengeleri bir anda deðiþtirdi. Devletlü kesimlerin bu adýmý da böylece çöktü. Zira, 'Kuzey Irak'ý iþgal edelim' demek kolaydý, ama þimdi hareket zamanýydý. En azýndan böyle olmalýydý ama olmadý. Yaratýlan þoven canavar þimdi tüm egemen sýnýfý zorluyordu. Þoven histeri tüm ülkeyi kaplarken Kuzey Irak macerasýnýn nelere mal olacaðýný iyi bilen egemen sýnýf, histeri dalgasýnýn karþýsýnda durmakta zorlanýrken Kuzey Irak'a girelim diye rahat rahat atýp tutanlar laflarýnýn altýnda ezilmek durumda kaldýlar. Böylece, Kürt meselesini kendi iktidar olanaklarý için kullananlar ne kadar riskli bir iþe kalkýþmýþ olduklarýný gördüler. Öyle ki Kuzey Irak'ýn iþgali korkulu rüyalarý olan bir bölünmenin alt yapýsýný hazýrlamaktan baþka bir þeye hizmet etmemektedir. Þimdilerde þoven rüzgarlarý oyalama ve ardýndan dindirme kaygýsýndalar. ABD ile yapýlan görüþmeyle ilgili ne söylenebilir? Meselenin boyutlanmasý üzerine ordu ve AKP'nin belirli bir ortak siyaset oluþturduklarýný söyleyebiliriz. Bu da ABD'den izin almadan hareket etmeme, içerideki þoven canavarý oyalama, zaman kazanma ve yatýþtýrma çizgisidir. Kýsacasý askeri bürokrasi kaybetmiþtir. Sonra ne yapýlacaðý ABD'nin istekleri doðrultusunda þekillenecektir. Büyük sermaye, ABD, AB, AKP ve Barzani-Talabani PKK'nin Türkiye'de silah býrakmasý, bunun karþýlýðýnda da Kürt sorununda kimi açýlýmlar yapýlmasý konusunda hemfikirler. Görünen o ki bu projeye hazýr olmayan
4
MARKSiST BAKIs tek kanat askeri-sivil devletlü kesimdir. Çünkü, söz konusu proje, bu kesimin zayýflama sürecini hýzlandýracaktýr. Öte yandan, karþýsýndaki uluslararasý sýnýf ittifaký kendisinden çok güçlüdür ve yapabileceði pek bir þey yoktur. Kürt sorununda uzun yýllar boyunca sürdürülen strateji artýk geri dönülmez çýkmazlara gitmektedir ve bu kesim son aylarda yaþananlardan sonra bunu gayet iyi anlamýþtýr. Bu nedenle Kürt sorununda "açýlýmlar" konusu hiç olmadýðý kadar kendisine zemin kazanýyor. Ýlker Baþbuð'un þakþakçý burjuva medyaya “karar alýcýlarý rahat býrakýn” diye seslenmesi, zaman kazanma ve ortamý rahatlatma isteminin bir göstergesidir. Devrimcilerin bu dönemde Kürt sorunundaki tavrý ne olmalý? Kürt emekçi halký þoven baskýya direniþle cevap vereceðini defalarca göstermiþtir. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesinin zayýf olduðu, komünist güçlerin olaylarýn akýþýna müdahil olamadýðý durumlarda Kürt sorunu ne yazýk ki burjuvalarýn eline kalmaktadýr. Burjuva kanallar etnik düþmanlýðý, entrikalarý, halkýn aldatýlmasýný, emperyalist emelleri ve savaþlarý beraberinde getirirdi, getiriyor. Kürt hareketini etkileyecek, onun tarafýndan muhattap alýnacak güçlü bir devrimci iþçi hareketinin olmadýðý koþullarda hareketin kendisine emperyalist kanallarda alan açmaya çalýþmasý hiç þaþýrtýcý deðil. Bu durum, devrimci Marksistlerin Kürt hareketine sýrtlarýný dönmeleri anlamýna gelmeyeceði gibi eleþtirel yaklaþýmdan uzak sýrf kuyrukçu bir tavýr da kabul edilemez. Þovenist kalkýþmalara karþý DTP'yi ve Kürtleri savunmak bu dönemin olmazsa olmaz devrimci duruþudur Kürt sorunun kalýcý çözümü iki þekilde olabilir: ya emperyalist projelerin eþliðinde katliamlarla ya da proleter devrim eþliðinde halklarýn gerçek kardeþliði saðlanarak. Bunun dýþýnda bir kalýcý çözüm olamaz. Kürt emekçi halkýnýn gerçek dostu Türkiye proletaryasý ve bir bütün olarak dünyadaki sýnýf kardeþleridir. Komünistler, örgütlenmeli, metropollerdeki geniþ Kürt emekçi kitlelerinin gözünde devrimci bir alternatif konumuna yükselmelidirler. Bunu baþardýðýmýz oranda halklarýn kardeþliði ve barýþa giden yolun kapýsý aralanmýþ olacaktýr.
Kürt sorunun kalýcý çözümü iki þekilde olabilir: ya emperyalist projelerin eþliðinde katliamlarla ya da proleter devrim eþliðinde halklarýn gerçek kardeþliði saðlanarak. Bunun dýþýnda kalýcý bir çözüm olamaz. Kürt emekçi halkýnýn gerçek dostu Türkiye proletaryasý ve bir bütün olarak dünyadaki sýnýf kardeþleridir. Komünistler, örgütlenmeli, metropollerdeki geniþ Kürt emekçi kitlelerinin gözünde devrimci bir alternatif konumuna yükselmelidirler. Bunu baþardýðýmýz oranda halklarýn kardeþliði ve barýþa giden yolun kapýsý aralanmýþ olacaktýr.
5
MARKSiST BAKIs
Referandum Yenilgisinin Ardýndan
VENEZUELA NEREYE? Venezuela anayasa deðiþikliði için referanduma gitti. Sonuçta %49.3'e karþýlýk %50.7 oyla referandumdan hayýrcýlar galip çýktý. Bu sonuçlar, 1998'den beri Venezuela'da saðýn kazandýðý ilk zafer olma özelliðini taþýyor. Sað ve arkasýndaki egemen sýnýflar zafer sarhoþluðu içindeyken Chavez cephesinde þaþkýnlýk ve soru iþaretleri hakim. Venezuela'daki sýnýf mücadelesi baþta Latin Amerika olmak üzere tüm dünyadaki sýnýf mücadelesini etkiliyor, dolayýsýyla Venezuela'da yaþananlarý yakýndan takip etmek, yorumlamak ve dersler çýkarmak büyük önem taþýyor. Referandum ve Venezuela'da Sýnýflar Referendum süreci ülkedeki sýnýf mücadelesinin daha da þiddetlenmesine ve buna paralel olarak politik atmosferin Nisan 2002'deki baþarýsýz darbe giriþiminden sonraki en gergin döneme girmesine yol açtý. Bu gerginlik, sandýktan hayýr çýkmasýnýn ardýndan devam edeceðe benziyor. Zira, üst sýnýflarýn, kendine güvenlerinin artmasýyla birlikte daha da saldýrganlaþacaklarýna kesin gözle bakmak gerekir. Referendum, 1999 anayasasýnda yapýlan 69 deðiþikliði kapsýyordu. Bu deðiþiklikler, eklemeler ve mevcut anayasada yapýlan düzeltmelerden oluþmaktaydý. Temel olarak Chavez'in devlet baþkaný olarak yetkilerini arttýran anayasa deðiþikliði paketinin en dikkat çekici yanlarý arasýnda devlet baþkanýnýn görev süresini 7 yýla çýkarýp, tekrar seçilmesinin önündeki yasal engelleri kaldýrmasý, haftalýk çalýþma saatini 44'ten 36'ya düþürmesi, informal sektörde çalýþan emekçilerin sosyal güvenlik kapsamýna alýnmasý, merkez bankasýnýn özerkliðinin kaldýrýlmasý ve oy kullanma yaþýnýn 16'ya düþürülmesi gibi maddeler vardý. Uluslararasý emperyalizm, Venezuela burjuvazisi ve orta sýnýflarýn önemli bir bölümü reform paketine karþý teyakkuza geçtiler. Venezuela'nýn zengin oligarþisi Nisan 2002'de Chavez'e karþý yapýlan Chavez'i koltuða kazýk çakmaya çalýþan CIA darbesinden önce de benzer bir þekilde tüm güçleriyle mücadele bir diktatör, burjuva muhalefeti de etmiþlerdi. Bu sefer de saðcý burjuva medya referendum konusunda demokrasi havarisi ilan eden emperyalist toplumda bir panik ortamý yaratmaya çalýþtý, toplumun en ayrýcalýklý medya, diðer yandan büyük kýsmý iþçi kesimleri olan üst ve üst-orta sýnýflar sokaklara döküldü. Karþýt göstesýnýfýndan oluþan ve belki de üst sýnýflarýn riler birbirini izlemiþ, olaylarda saðcý güçler genç bir iþçiyi katletdüzenlediðinden daha kalabalýk geçen miþlerdi. reform yanlýsý gösterileri ise kendisine Uluslararasý emperyalist medya da sýnýf kardeþlerinin imdadýna yakýþýr þekilde sansürlemekten çekinmedi. yetiþerek Venezuela'daki saðcý öðrenci gösterileri ve diðerlerini otoriteryanizme ve bir despota karþý mücadele eden özgürlük savaþçýlarý olarak lanse etti. Anayasa deðiþiklikleri iþlerine gelmediði için sokaða dökülen saðcý elitler, özel üniversitelerin üst ve orta sýnýftan gelen öðrencileri, Katolik Kilisesi hiyerarþisi, alenen darbe çaðrýsý yapan CIA baðlantýlý eski generaller ve devasa bir medya kampanyasý yürüten büyük sermayenin toplandýðý iþveren örgütü Fedecamaras, 'demokratik muhalefet' olarak takdim ediliyor. Oysa kendi ayrýcalýklarýný korumak için herþeyi yapmaya hazýr üst sýnýflar, emekçi kitlelerin kendi çýkarlarýna sömürüsünün devamýndan baþka bir þey istemiyorlar, bu uðurda Nisan 2002'de olduðu gibi askeri darbeler düzenlemeye hazýrlar. Baþarýlý bir askeri darbenin ertesinde de neler yapabileceklerini biliyoruz. Bu konuda Pinochet cuntasýnýn Þili'de yaptýðý katliamlarý unutmadýk. Chavez'i koltuða kazýk çakmaya çalýþan bir diktatör, burjuva muhalefeti de demokrasi havarisi ilan eden emperyalist medya, diðer yandan büyük kýsmý iþçi sýnýfýndan oluþan ve belki de üst sýnýflarýn düzenlediðinden daha kalabalýk geçen reform yanlýsý gösterileri ise kendisine yakýþýr þekilde sansürlemekten çekinmedi. Referandum Neden Yenildi? Referendum süreci Chavez'in yaptýðý reformlarýn içinde önemli bir aþamaya tekabül ediyordu. Reformlar derinleþtikçe Chavez'in bir arada tutmaya çalýþtýðý sýnýf bloku çatýrdamaya baþladý. Örnek olarak, "Chavismo"'nun önemli yandaþlarýndan sosyal demokrat parti Podemos ile Bolivarcý koalisyonun bir parçasý olan PPT, anayasa deðiþikliði konusunda karþý kampa geçmekte tereddüt
6
MARKSiST BAKIs etmedi. Temmuz'a kadar Chavez'in Savunma Bakanlýðýný yapan emekli general Raul Baduel de referandumda Chavezci kamptan ayrýldý. Ayrýlmakla da kalmayýp orduda yapýlacak yeni düzenlemeler konusunda yetkilileri uyardý. Baduel'in karþý kampa geçmesi çok önemli, zira Baduel Chavez'in Bolivarcý Devrim Hareketi'nin kurucu üyelerinden. Yani Chavez'le beraberliði 1980'lere kadar uzanýyor. 1992'de Chavez'in düzenlemeye çalýþtýðý baþarýsýz darbe giriþimine koþullarýn uygun olmadýðý gerekçesiyle katýlmasa da 1998'deki seçim zaferinden önce Chavez'e katýldý. 2002'de Chavez'e karþý CIA'in düzenlediði darbede Chavez'i darbecilerden teslim alan silahlý birliklere önderlik eden kiþi yine Baduel'di. Chavez'in "21.yy sosyalizmi" projesine sadýk olduðunu daha önceleri birçok kez dile getiren Baduel'in bu dönüþü söz konusu sýnýfsal çatlaðýn derinliðini göstermenin yanýnda, ordudaki bölünmeye de iþaret ediyor ve olasý bir askeri darbenin mayalanmakta olduðu þüphelerini akla getiriyor. Hatta Baduel'i Venezuela'nýn Pinochet'i diye adlandýranlar mevcut. Ayrýca, "Chavezci" valiler, belediye baþkanlarý ve diðer üst düzey bürokratlar ikiyüzlüce davranýp alttan alta referandumda hayýr kampýna oynadýklarý ve genel olarak da sürecin radikalleþmesinden rahatsýz olduklarý biliniyor. 1980'ler Nikaragua'sýnda da benzer süreçler yaþanmýþ küçük burjuva bir programa sahip Sandinist koalisyonun daha ýlýmlý kesimleri bir süre sonra karþý kampa geçmiþ ve bu da Sandinisterin çözülüþünü hýzlandýrmýþtý. Chavez'in Reformcu Yolu Týkanýyor Mu? Bu durum, Chavez'in 21.yy sosyalizmi projesinin sýnýfsal-politik içeriði ile doðrudan ilgili. Chavez, Venezuela'daki kitlesel devrimci yükseliþin ürünü olarak 1998 seçimlerinde iþ baþýna geldi. Temel hattý, kent yoksullarýný, iþçi sýnýfýný, köylüleri, bir kýsým orta sýnýf ve hatta kimi milliyetçi bürokrat ile küçük ölçekli sermaye gruplarýný popülist bir söylem etrafýnda birleþtirmekti. Chavez, kitle radikalizminin sonucu olarak giderek daha fazla sola kaydý ve Venezuela iþ çevreleri, ABD ve iyi halli orta sýnýflarla çatýþmaya girmeye baþladý. Chavez'e alt sýnýflardan gelen yüksek destek ve Chavez'in halk hareketini son kertede düzen sýnýrlarý içerisinde tutmasý nedeniyle egemen sýnýflar Chavez'e ne kadar diþ bileseler de göz yummak zorunda kaldýlar. 2002'de düzenlenen baþarýsýz darbe giriþimi bu konuda onlar için bir ders niteliðindeydi, çünkü halk ayaklanmýþ ve baþkanlýk sarayýný kuþatmýþtý. Dediðimiz gibi burjuvazi ve emperyalist sistem Chavez'e göz yummak zorunda kalsa da onu ve onunla beraber sýnýf hareketini ezmek için fýrsat kolladýðý kesin. Bunun için en baþta
Chavez'in arkasýndaki sýnýf blokunun çatlamasý, ordunun darbeye hazýr hale getirilmesi ve hepsinden önemlisi emekçi halkta kayýtsýzlýðýn hakim olmaya baþlamasýný bekliyorlar. Sorunun kaynaðý Chavez'in "21.yy sosyalizmi" diye adlandýrdýðý çizgisinden kaynaklanýyor. Bu çizgi sol reformist bir hattan baþka birþey deðil. Olaðanüstü koþullar bu çizginin yaþam þansý bulmasýný saðlasa da bu çizgi düzenden kopamayan sol reformizmin bütün açmazlarýný bünyesinde taþýyor. Týpký Þili'nin Allende'si gibi. Bir yandan kitle hareketinin basýncýyla daha da sola kaysa dayanmaya çalýþtýðý sýnýfsal ittifak çökecek, diðer taraftan ýlýmlý politikalar ise kitle hareketinde tatminsizlik ve kayýtsýzlýðý geliþtirecek, bu da karþý devrimin en çok arzuladýðý þey. Böylelikle etkili bir darbe balyozu indirebilecek. Öte yandan düzenden Anayasa deðiþiklikleri iþlerine gelmediði tam kopamayan için sokaða dökülen saðcý elitler, özel sol reformizm üniversitelerin üst ve orta sýnýftan gelen baðýmsýz kitle öðrencileri, Katolik Kilisesi hiyerarþisi, hareketinden de alenen darbe çaðrýsý yapan CIA baðlantýlý çekinir. Chavez eski generaller ve devasa bir medya iþte bu ince ipteki kampanyasý yürüten büyük sermayenin tehlikeli dansýný toplandýðý iþveren örgütü Fedecamaras referandumdan çýkan hayýrý büyük bir devam ettiriyor. Son referandum coþkuyla karþýladýlar. sürecini bu açýdan inceleyelim. Venezuela hakim sýnýflarý ve emperyalizm sýnýf düþmanlarýnýn zayýf bir anýný bulduklarýný hissettiler, bu doðrultuda karþý devrim tüm güçlerini mobilize etmeyi baþardý. Çok etkili bir seçim kampanyasý ve medya basýncý oluþturdular. Kendi sýnýrlý ve kemik seçmenlerini topyekün sandýða taþýmakla kalmayýp asýl büyük hamleyi ezilen sýnýflarýn daha geri kesimlerinde çekimserliðe yol açarak yaptýlar. Referandumdaki hayýr oylarý baþkanlýk seçimlerindeki Chavez karþýtý oylara göre sadece 200 binlik bir artýþ gösterirken Chavez cephesi tam 3 milyon oy kaybetti. Bu kayýplar sandýða gitmeyenlerden oluþuyordu. Oy kullanma oraný sadece %56 olabildi. Devrimci Marksizmin bütün devrimlerde ispatlanan görüþü þudur: devrimci dalga sürekli atýlým içerisinde olmak, gücünü etkili bir þekilde kullanmak zorundadýr. Devrimlerde kaypaklýða, kararsýzlýða, korkaklýða yer yoktur ki bunlar Chavez'in küçük burjuva programýnýn temel özellikleridir. Devrim önüne çýkanlarý
7
MARKSiST BAKIs Devrim ve iktidarýn emekçi halka devri gerçekten isteniyorsa, sýnýfýn öncü örgütlenmesi zorunludur. Aksi takdirde Chavez kuyrukçuluðu kitlelerin çýkmaz sokaðýna dönüþüyor. Olasý bir ABD destekli darbe, Chavez ile birlikte tüm Venezuela sýnýf hareketini ezecektir. Bu tespit þöyle de okunabilir: karþý devrimciler karþýsýnda Chavez iktidarý korunmalýdýr, ama bu, aslýnda sýnýf hareketinin korunmasý anlamýna gelir. Karþý devrimciler karþýsýnda Chavez'i savunmak için harekete geçen kitlelerle omuz omuza vermeyen devrimciler sol komünizm tuzaðýna düþüp kendilerini izole ederler ve öncü proleterleri baðýmsýz Marksist bir sýnýf örgütü inþa etmeye kazanamazlar. Sýnýfýn öncüleri, ancak, hakim sýnýflara karþý emekçilerle omuz omuza dövüþerek, onlarý Chavez kuyrukçuluðundan koparýlýp Marksist geleneðe kazanýlabilir. Ýþçi sýnýfýnýn sýnýf uzlaþmazlýðý ve uluslararasý devrim programý ile donanmýþ öncü örgütünü yaratma hedefinden bir an için bile uzaklaþýlamaz. Devrimin kaderi böyle bir öncü örgütünün örgütlenip örgütlenmemesine baðlýdýr.
8
ezerek yoluna devam etmelidir. Olaylarda yaþanan bir kýrýlma, her an tepetaklak aþaðý düþüþü beraberinde getirebilir. Sözgelimi burjuvaziye tanýnan basýn özgürlüðü, küçük burjuva bir iktidarsýzlýktan baþka bir þey deðil. Chavez bunu demokrasi adýna kendisi için bir övgü olarak kullanmaya çalýþýyor. Oysa halkýn büyük kýsmýný oluþturan emekçi sýnýflarýn dev medya kartelleri yok. Özgürlük tanýnan burjuva medya ise karþý devrimin koçbaþý. Çok "özgürlükçü" olan ikiyüzlü burjuvalar fýrsatýný yakaladýklarýnda Chavez'i ve emekçi halký ipe göndermekte, katliamlara imza atmakta tereddüt etmeyecektir. Burjuva basýnýn emekçi halka devri, devrimin kendisini savunmasýndan baþka bir anlama gelmez. Burjuva hukuk kurallarýna, burjuva mülkiyet iliþkilerine sadýk kalarak burjuvaziye ne karþý nereye kadar mücadele verilebilir. Devrim bu kadar güdük birþey olamaz. Öte yandan Chavez'in gerçekleþtirmeye çalýþtýðý reformlarýn kent yoksullarýna ne kadar ulaþabildiði de tartýþmalýdýr. Valiler, belediye baþkanlarý, diðer üst düzey yöneticilerden oluþan türedi Chavezci bürokrasinin sosyal yaþamda etkili bir konumda olduðu biliniyor. Bunlar bir yandan makamlarýnýn ayrýcalýklarýný sýnýrsýz bir þekilde kullanýr, Venezuela burjuva sisteminin deðiþmez karakteri rüþvete gýrtlaklarýna kadar batarken diðer yandan da halk hareketinden ve Chavez'in daha da ileri gitmesinden ödleri kopmaktadýr. Yolsuzluk, rüþvet, otoriter eðilimler, iltimas, baþtan savma ve savsaklama ile reformlarýn alýcýlarýna ulaþamalarý önünde ciddi bir engel olarak duruyorlar. Örnek olarak sosyal konutlarýn sayýsý söz verilenin çok altýnda kaldý, eðitim fonlarýna ve saðlýk alanýndaki yeni yatýrýmlara ihtiyaç sahipleri genellikle ulaþamadýlar. Referandum öncesinde emekçi halkýn belki de en önemli gündemi temel gýda maddelerine ulaþma sorunuydu. Çürümüþ burjuva politik ve bürokratik düzleminin reformlarýn yaþama geçmesi önünde bile engel oluþturduðunun ve Chavezci iktidarýn çeliþkilerinin kanýtlarýdýr bunlar. Yenilginin Sonuçlarý Bu yenilgi, Venezuela emekçi sýnýflarý için alarm verici bir geliþmedir. Emekçi yýðýnlar kendi mücadeleleri içinde, Chavez projesinden baðýmsýz, sýnýfýn öncü çekirdeðini örgütlemek zorundadýrlar. Chavez hattý düzenden kopacak sýnýf bileþimine sahip deðildir. Bolivarcýlýk ya da 21.yy sosyalizmi rotasý burjuva üretim iliþkilerini daðýtamayacaðýný çoktan kanýtladý. Bugün Venezuela'da ekonomideki özel sektör payý Chavez'in iktidara geldiði 1998 yýlýndan daha fazladýr. Son anayasa deðiþikliði paketi de son kertede burjuva özel mülkiyete ve kapitalist iþleyiþe ters olmadýðý oranda düzenle uyuþuyordu. Referandumu devrimciler açýsýndan önemli kýlan deðiþikliklerin mahiyeti deðil, sýnýflar arasýndaki güçler dengesinin yeniden þekillenmesinin referandum aracýlýðýyla gerçekleþmesiydi. Devrim ve iktidarýn emekçi halka devri gerçekten isteniyorsa, sýnýfýn öncü örgütlenmesi zorunludur. Aksi takdirde Chavez kuyrukçuluðu kitlelerin çýkmaz sokaðýna dönüþüyor. Olasý bir ABD destekli darbe, Chavez ile birlikte tüm Venezuela sýnýf hareketini ezecektir. Bu tespit þöyle de okunabilir: karþý devrimciler karþýsýnda Chavez iktidarý korunmalýdýr, ama bu, aslýnda sýnýf hareketinin korunmasý anlamýna gelir. Karþý devrimciler karþýsýnda Chavez'i savunmak için harekete geçen kitlelerle omuz omuza vermeyen devrimciler sol komünizm tuzaðýna düþüp kendilerini izole ederler ve öncü proleterleri baðýmsýz Marksist bir sýnýf örgütü inþa etmeye kazanamazlar. Sýnýfýn öncüleri, ancak, hakim sýnýflara karþý emekçilerle omuz omuza dövüþerek, onlarý Chavez kuyrukçuluðundan koparýlýp Marksist geleneðe kazanýlabilir. Sol sekterlik ve opurtunizm madolyonun ikiyüzü gibi devrimci süreci týkayacak çýkmaz sokaklardýr. Ýþçi sýnýfýnýn sýnýf uzlaþmazlýðý ve uluslararasý devrim programý ile donanmýþ öncü örgütünü yaratma hedefinden bir an için bile uzaklaþýlamaz. Devrimin kaderi böyle bir öncü örgütünün örgütlenip örgütlenmemesine baðlýdýr.
MARKSiST BAKIs
90. Yýlýný Geride Býrakýrken EKÝM DEVRÝMÝ 1917 yýlý Kasým ayýnda Rusya bütün insanlýk tarihine bir daha silinmemecesine damgasýný vuracak bir olaya tanýklýk ediyordu. Paris Komününün 71 günlük deneyimini hariç tutarsak tarihte ilk defa iþçi sýnýfý iktidarý ellerine alýyor, toplumun sosyalist inþasýna baþlýyordu. Bu tarihsel bir dönemeç 20. yüzyýlýn, tüm insanlýk tarihinin en büyük olayýydý. Bu güçlü gerçeði hiçkimse insanlýðýn hafýzasýndan silebilecek güçte olamayacaktýr. Ýþte bu yazýda insanlýk tarihinde yeni bir sayfa açan bu þanlý devrimi birlikte inceleyeceðiz.
Devrime Giden Yolda Çarlýðýn Krizi "Bir devrimci durumun varlýðýný betimleyen en önemli özellikler nelerdir?" sorusuna Lenin'in cevabý "alt sýnýflarýn eskisi gibi yönetilmek istememesi", "üst sýnýflarýn eskisi gibi yönetememesi" ve "genel bir krizin varlýðý" olacaktýr. Devrimci durumun bu belirtileri, 1917'ye giden yoldaki Rusya'da günlük yaþamýn birer parçalarý haline gelmiþti. 1914 yýlýnda büyük bir yurtseverlik dalgasý ve Çarlýk'a yönelik büyük bir prestij ve destekle baþlayan 1.Dünya Savaþý, uzadýkça toplumun bütün çeliþkilerini gün yüzüne çýkarmýþ, savaþ baþlamazdan önce yüzünü gösteren devrim hayaletinin daha da güçlenerek kýsa zaman içinde tekrar sahneye çýkmasýnýn yolunu açmýþtý. 1905'te patlak veren devrim dalgasý 1907'de tamamen yenildiðinde Rus iþçi sýnýfý uzun bir geri çekiliþ sürecine girmiþti. Öte yandan 1912'den itibaren mücadele yeniden ivme kazanmaya baþlayacaktý. 1914'e gelindiðindeyse grev dalgasý neredeyse 1905 düzeyine ulaþmýþtý. Çarlýðýn imdadýna emperyalist savaþ yetiþecek; ulusal birlik, yüce Çar ve Ortodoksluk uðruna girilen bu "milli dava" sonunda halk militarist hezeyana kapýlacaktý. Tamamen çürümüþ olan Çarlýk rejimi, savaþýn aðýr faturasýný halka ödetmeye baþladýkça tekrardan hýzla ivme kaybetmeye baþladý. Kitleler savaþýn gerçek yüzünü görmekte gecikmediler. Savaþ devam ettikçe en avantajlý iþkollarýnda bile iþçi ücretleri 1913 düzeyinin %25 altýna geriledi. Bütün sanayinin savaþýn hizmetine sunulmasýyla birlikte baþlýca tüketim mallarýnda kýtlýk baþgöstermeye baþlamýþtý. Açlýk, kýtlýðýn yarattýðý manzarayý Rusya'nýn kara kýþý tamamlýyordu. Savaþýn bu aðýr faturasýna 1916 yýlýna gelindiðinde 5 milyonu bulan sakat ya da ölü asker eklendiðinde devrim çanlarý çalmaya baþlamýþtý. 1917 yýlýna gelindiðinde alt sýnýflarýn eskisi gibi yönetilmek istemediði zaten ortadaydý; ama kitleler bunu egemen sýnýfýn gözüne sokmakta da gecikmeyeceklerdi. Rus toplumunu saran kriz sadece alt sýnýflarý etkilemiyordu. Üst sýnýflar da kaos içindeydiler. Çarlýk bürokrasisi tam anlamýyla kokuþmuþtu. Çar ve Çariçe kendilerini ve dolayýsýyla ülkenin yönetimini ruhlarla konuþarak onlardan tavsiyeler aldýðýný iddia eden Rasputin ve çevresindeki kliðin ellerine teslim etmiþlerdi. Ülkenin içinde bulunduðu krizin derinliðinin artmasýyla birlikte, egemen sýnýfýn iç çatýþmasý da büyüdü. Saray zümresi, bürokrasi, ordu ve burjuvalar ile toprak aristokrasisi arasýnda sonsuz çekiþmeler yaþanýyor; krizin þiddeti ve yükselen kitle muhalefetinin daðýtýcý etkisiyle egemen sýnýflarýn istikrar saðlamalarý giderek daha çok imkansýzlaþýyordu. Çar kendisini köþeye sýkýþmýþ hissettiði ölçüde, nihai yýkýmdan kaçabilmek umuduyla, bir bakanýn ardýndan diðerini feda ediyordu. Sarayý saran bu kriz halini sonlandýrmak için Çar'ýn akrabalarý da dahil olmak üzere egemen sýnýfýn içinde birçoklarý saray darbesi planlandý. Ancak hiçbir plan yaþama geçirilemedi. Egemen sýnýf, devrimin geleceði aný beklemekten baþka hiçbir þey yapamaz haldeydi.
Þubat Devrimi Savaþla birlikte býçak gibi kesilen grevler, 1915 yazýyla birlikte tekrar sahnede görünmeye baþladý. 1917'ye doðru ilerlerken açlýk, kara kýþ, ekmek ve kömür kýtlýðý nedeniyle artan sefalete karþýn savaþ nimetleriyle zenginleþenlerin þatafatlý yaþamlarý kitlelerin öfkesini biliyordu. Öfke sadece bazý devlet görevlileri, savaþ zenginlerine yönelmemiþti; artýk hedefte Çar ve Çarlýk da vardý. 9 Ocak 1917'de, geleneksel olarak kutlanan "Kanlý Pazar" katliamýný anma gününde her zamankinden kalabalýkbir þekilde 137 bine yakýn iþçi greve çýktý. Grevci sayýsýndaki artýþ bir rastlantýyý deðil, yükselen mücadele dalgasýný iþaret ediyordu. Nitekim, Þubat'ýn son haftasý içinde daha büyük bir grev hareketi geliþti. Þubat devrimine giden sürecin baþlangýcýný, Putilov iþletmelerindeki lokavt ve giderek derinleþen ekmek kýtlýðý tetiklemiþti. 18 Þubat günü, Putilov iþletmelerinde yüzde 50'lik ücret artýþý taleplerini iþyeri yönetiminin kabul etmemesi üzerine oturma grevine baþlayan iþçiler 21 Þubat'ta iþten atýldýlar. Grevin diðer iþletmelere yayýlmasý üzerine iþletme yönetimi tüm iþletmelerinde lokavt karar aldý. Bu lokavt, grev hareketinin yaygýnlaþmasýna önemli bir katkýda bulunacaktý. Olaylarýn diðer bir tetikleyicisi ekmek kýtlýðý meselesine gelirsek... Þubat ayýnýn ortalarýnda demiryolu aðý kilitlendiðinden Petrograd´ta sadece on günlük ekmek üretimine yetecek kadar un kalmýþtý. Bunun üzerine Petrograd askeri bölge komutaný ekmeði karneye baðlamaya karar verdi. Bunu haber alan insanlar, ertesi sabah fýrýnlarýn ve yiyecek satan dükkanlarýn önlerinde uzun kuyruklar oluþturup dükkanlarý boþalttýlar. Halk kalabalýk gruplar halinde boþalan dükkanlarýn camlarýný kýrmaya baþladý. Boþ ekmek vitrinlerinin önünde olaylar patlak verdi. Ertesi günlerde de benzeri olaylar tekrarlandý.
9
MARKSiST BAKIs Çarlýðý yýkan Þubat Devrimi kendiliðinden ve plansýz bir biçimde gerçekleþti. Sukhanov, bu durumu þöyle ifade ediyordu: 'Büyük ayaklanmaya hazýrlanmakta olan bir tek parti bile yoktu.' Bolþevikler genel grev çaðrýlarýný ancak 25 Þubatta yapmýþlardý, ancak genel grev baþladýktan sonra. Petrograd'taki Bolþevik liderler iþçilere silah daðýtmayý reddediyorlardý. Ancak kitle hareketi baþladýktan ve enerjisini ortaya koyduktan sonra Bolþevikler harekete ellerinden gelen bütün desteði ve liderliðini sunmuþlardý. Menþevikler ve Sosyalist Devrimciler devrimdeki pozisyonu Bolþeviklerin de gerisindeydi. Peki öyleyse Þubat Devrimi'ne kim önderlik etmiþti? Troçki'den aktarýrsak "…çoðunluðu Lenin'in partisi tarafýndan eðitilmiþ bilinçli ve öfkeli iþçiler."
10
Çarlýða son darbeyi vuracaðýný kimsenin öngöremediði olaylar, 23 Þubat (Miladi takvimde 8 Mart) Dünya Emekçi Kadýnlar Günü kutlamalarý ile baþladý. Fabrikalardaki konuþmalardan sonra sokaklara dökülen kalabalýk kadýn gruplarý ekmek için haykýrýyorlardý. Ekmek sloganlarýnýn yerini 'Kahrolsun otokrasi', 'Kahrolsun savaþ' almaktaydý ve peþinden kýzýl bayraklar görünmekte gecikmedi. Ertesi güne gelindiðinde gösterilere katýlan kadýn sayýsý 200 bini bulmuþtu. Polis ve askerlerle kýsmi çatýþmalar yaþanmaya baþlanmýþtý. En önemli iþçi semtlerinden Vyborg ayaklananlarýn elindeydi. Petrograd'da tramwaylar iþlemez, gazeteler çýkmaz hale gelmiþti. 25 Þubat genel grevin baþlangýç tarihine iþaret ediyordu. Gösteriler sýrasýnda polisle çatýþmalar artmýþ, polisler kitleler tarafýndan kuþatýlan karakollarýnda sýkýþmýþtý. Olaylarýn akýþýný deðiþtiren geliþme, 25 Þubat gecesi Çarýn "Petrograd'taki ayaklanmalarýn, yarýna kalmadan, kaba kuvvetle sona erdirilmesi" emri oldu. 26 Þubat günü polis ve askerler kentin stratejik noktalarýna yerleþtiler. Polis kitlelere ateþ açarak 5o'ye yakýn eylemciyi öldürdü. Askerler ise olaylar karþýsýnda pasif kalýyorlar; hatta birçok yerde askerlerle kitleler arasýnda kardeþleþme yaþanýyordu. 26 Þubat akþamý askeri birliklerin içinde ilk ayaklanmalar baþgösterdi. Ertesi günlerde asker içinde ayaklanmalar yayýlmaya baþladý. 27 Þubat günü bazý askeri birlikler kitlelere ateþ açmama kararý aldýlar ve artýk silahlarýný kitleye ateþ açan polislere çevirmeye, yer yer gösterilere katýlmaya baþladýlar. Devrimin önemli tarihçilerinden biri olan Sukhanov, kýþlalarýný terk ederek kalabalýða katýlan askerlerin sayýsý 25 bin kadar olduðunu ve garnizonda kalan 160 bin askerlerin de iþçileri fiili olarak bastýrmaya istekli olmadýklarýný anlatýyordu. 28 Þubat Çarcý güçlere son darbenin vurulduðu gün oldu. Rejime 'baðlý' askeri birliklerin son kalýntýlarý da teslim oldular; Peter ve Paul kalesi bir tek kurþun dahi sýkýlmadan ele geçirildi; çar'ýn bakanlarý ya tutuklandýlar ya da yeni yöneticilere teslim oldular. Çarlýðý yýkan Þubat Devrimi kendiliðinden ve plansýz bir biçimde gerçekleþti. Sukhanov, bu durumu þöyle ifade ediyordu: 'Büyük ayaklanmaya hazýrlanmakta olan bir tek parti bile yoktu.' Bolþeviklerin Vyborg iþçi lideri, kadýn iþçilere 22 Þubat günü acele eylemlere giriþmekten kaçýnmalarýný tavsiye ediyordu. Bolþevikler genel grev çaðrýlarýný ancak 25 Þubatta yapmýþlardý, ancak genel grev baþladýktan sonra. Petrograd'taki Bolþevik liderler iþçilere silah daðýtmayý reddediyorlardý. Ancak kitle hareketi baþladýktan ve enerjisini ortaya koyduktan sonra Bolþevikler harekete ellerinden gelen bütün desteði ve liderliðini sunmuþlardý. Menþevikler ve Sosyalist Devrimciler devrimdeki pozisyonu Bolþeviklerin de gerisindeydi. Peki öyleyse Þubat Devrimi'ne kim önderlik etmiþti? Troçki'den aktarýrsak "…çoðunluðu Lenin'in partisi tarafýndan eðitilmiþ bilinçli ve öfkeli iþçiler."
Ýkili Ýktidar Þubat Devrimi'ni burjuva demokratik bir devrim olarak selamlayan Menþevikler ve Sosyalist Devrimciler siyasi çizgileri dolayýsýyla yeni kurulan Sovyetlerin elinde toplanan iktidarý daha devrimin ilk günlerinden itibaren burjuvaziye teslim etmenin yollarýný arýyorlardý. Oysa ki burjuvazi, tarihi sinikliðini ortaya koyar biçimde uzun süre monarþiyle uzlaþmanýn ve devrimden kaçýnmanýn yolunu aradý. 27 Þubat gibi ileri bir tarihte dahi, büyük toprak sahibi ve bir monarþist olan Rodzianko, uzlaþma bulma umuduyla Çarýn yanýna çýktý. Ancak Çar tahtan çekilip yerini kardeþine býraktýðýný açýkladý, kardeþi de tahta geçmeye niyetli deðildi. Monarþi böylece sona ermiþ oluyordu. Devrimin zaferinin kesinleþtiði 28 Þubat ve ileriki günlerde burjuvazi açýsýndan bu tavýrda ýsrar imkansýz hale gelmiþti. Burjuvazi, ancak bu saatten sonra devrime karþý tavrýný deðiþtirdi. Burjuvazinin devrime karþý hislerini, 4. Duma üyesi ve Geçici Hükümet'in destekçisi olan V. V. Shulgin'in anýlardan görmek mümkün: "Kendimi acý içinde, çaresiz hissetmiþtim ve sýnýrsýz bir öfkeyle doluydum... Makineli tüfek!.. Bu serseri takýmýnýn ancak makineli tüfeklerin dilinden anlayabileceðini, ancak makineli tüfeklerin bu vahþi canavarý inine geri gönderebileceðini düþündüm. Bu vahþi hayvan muhterem Rus halkýndan baþkasý deðildi. Korktuðumuz, her þey pahasýna sakýnmaya çalýþtýðýmýz þey karþýmda duruyordu. Devrim baþlamýþtý."(1) 24 Þubat Cuma akþamý, daha Þubat Devrimi nihai zaferine ulaþmadan Petrograd fabrikalarýnda 1905 devriminin ortaya çýkardýðý organlar, Sovyetler tekrar can buldu, Ýþçi Vekilleri Sovyeti için seçimler yapýldý. O andan itibaren iktidarýn gerçek sahibi: "Ýþçi ve asker yýðýnlarý üzerinde kontrolü ele geçirmeye baþlamýþ olan Sovyet idi. Tüm etkin iþçi örgütlerinin Sovyetin inisiyatifine girmiþ olduðunu herkes açýkça görüyordu; atýl durumdaki tramvaylarý, fabrikalarý, gazeteleri yeniden iþler hale geçirecek olan, hatta düzeni yeniden tesis edecek ve þehir sakinlerini þiddetten koruyacak olan organýn Sovyet olduðu herkesçe biliniyordu."(2) Þubat rejiminin sonuna kadar Sovyet en büyük iktidar organý olma konumunu sürdürdü. Burjuvazinin Geçici Hükümeti, kendisine altýn tepside zorla sunulan iktidarý görünüþte Sovyetlerden almýþtý. Kapitalistlerin Geçici Hükümeti görünüþte iktidardaydý. Ancak gerçekte bütün iktidar Sovyetlere aitti. Kapitalistler de Sovyetler karþýsýndaki güçsüzlüklerinin farkýndalardý. Savaþ Bakaný Guçkov, 9 Mart'ta General Alekseev'e þunlarý yazmýþtý: "Geçici Hükümet'in elinde gerçek bir güç yok; aldýðý kararlar Ýþçi Ve Asker Vekilleri Sovyeti izin verdiði ölçüde hayata geçiriliyor... Geçici Hükümet'in ancak Ýþçi ve Asker Vekilleri Sovyeti'nin izin verdiði ölçüde bir mevcudiyete sahip olduðu pekala söylenebilir." Tüm iktidar Sovyetin elindeydi, ne var ki, Sovyetler ona liderlik eden Menþevik ve Sosyalist Devrimcilerin siyasetleri yüzünden liberal burjuvaziye devredilmiþti. Ancak Sovyetlerin iktidarý Geçici Hükümete devretmesinin nedenlerini sadece Menþevik ideolojiyle açýklamak yetersiz olacaktýr. Bu fikirleri kabul eden, Menþevikleri ve Sosyalist Devrimcileri Sovyetlerde çoðunluk yapan kitlelerdi. Peki neden bu kitleler düzeni yýkýp kendi iktidarlarýný kurmamýþlardý? Cevabýný Rus toplumunun sýnýfsal bileþiminde ve devrimin içinde bulunduðu durumda aramak doðru alacaktýr. Lenin, Nisan baþlarýnda kaleme aldýðý "Devrimimizde Proleteryanýn Görevleri" baþlýklý bir broþürde, uzlaþmacýlarýn iki faktörün sonucu olarak Sovyeti kontrol edebildiklerini söyledi: devrimin henüz olgunlaþmamýþ
MARKSiST BAKIs olmasý ve küçük burjuva kitlenin sahip olduðu aðýrlýk. Küçük burjuvazi kapitalistlere güvenme eðilimindeydi. Rusya'daki küçük burjuva aðýrlýk ve onlarýn eðilimleri, Geçici Hükümet ile Ýþçi ve Asker Vekilleri Sovyeti arasýndaki 'anlaþma'nýn sýnýf temelini oluþturuyordu. Lenin, tespitlerinde haklýydý. Sovyet içindeki temsil sistemi, üniformalý köylüler olan askerlere bir avantaj kazandýrýyordu. Askerler her bölükten bir delege ile temsil edilirlerken binlerce iþçi yalnýzca bir delege seçebiliyordu. Garnizondaki 150 bin asker, þehirdeki 450 bin iþçiden iki kat fazla delegeyle temsil ediliyordu. Sovyette 2 bin asker delege ve 800 iþçi delege vardý. Ýktidarýn burjuvazinin hükümetine terk edilmesi, Sovyetlerin iktidarýný ortadan kaldýrmamýþtý. Sovyetler hala hayatýn gerçek örgütleyicisiydi. Bir yanda Sovyetlerin fiili iktidarýnýn diðer yanda Geçici Hükümetin resmi iktidarýnýn oluþturduðu bir ikili iktidar durumu hüküm sürmekteydi. Ancak bu durum uzun süre devam edemezdi. Ýkili iktidar, son derece istikrarsýz bir rejimdi ve yarattýðý bu istikrarsýzlýk iki iktidar odaðýndan birinin diðerine tabi hale gelmesinden baþka bir yolla ortadan kalkmayacaktý. Zafer ya Sovyetlerin ya Geçici Hükümet'in olacak, biri diðerini tasfiye edecekti.
Nisan Tezleri Rusya'da devrimci hareketin ilk ortaya çýkýþýndan beri gelecek bir devrimin karakterinin ne olacaðý konusu büyük bir tartýþma konusu olmuþtu. Menþevikler ve Sosyalist Devrimciler gelecek bir devrimin burjuva demokratik bir devrim olacaðýný savunuyorlardý. Burjuvazinin sahibi olacaðý bu devrimle kapitalist aþamaya geçileceðini düþünüyor, kendilerinin ve kitlelerin rolünü kapitalistlere reformlarý hayata geçirmekte baský yapmakla sýnýrlandýrýyorlardý. Bolþevikler ise gelecek devrimin burjuva demokratik bir devrim olacaðýný düþünüyorlar ancak burjuvazinin artýk gericilik çaðýnda olduðunu ve bu yüzden devrimlere öncülük deðil ihanet etmekle meþgül olacaðýný söylüyorlardý. Devrimin gerçek sahibi olan iþçi sýnýfý ve yoksul köylülük, iþçi sýnýfý ile köylülüðün demokratik diktatörlüðünü kuracak ve demokratik görevleri yerine getirecekti. Þubat Devrimi, devrimin niteliði tartýþmalarýnýn önemli bir test alanýydý. Bolþevikler burjuvazinin korkaklýðý konusunda tarihsel haklýlýklarýný Þubat Devrimi ile ortaya koydular. Burjuvazi Sovyetlerin uzlaþmacý liderliði kendisine iktidarý uzattýðýnda bile onu arkadan vurmanýn, son ana kadar monarþiyle anlaþmanýn yollarýný aradý. Ýktidarda olduðu Þubatla Ekim arasý dönemde burjuvazi demokratik görevlerin hiçbirini yerine getirmedi. Toprak, savaþ, ulusal baskýlar sorunlarýnýn hiçbiri çözülmedi. Demokratik görevleri tamamlamak için Ekim Devrimini, iþçi iktidarýnýn kurulmasýný beklemek gerekiyordu. Bu gerçekliklerin kitlelerce ve hatta Bolþevik önderlikçe keþfedilmesi kolay olmadý. Þubat Devrimi'nden çýkan Bolþevik Parti'nin net bir ortak siyasi çizgisi yoktu, siyasi daðýnýklýk hat safhadaydý. Petersburg Komitesi açýkça geçici hükümeti desteklerken iþçi semti Vyborg Komitesi merkezi iktidarýn ele geçirilmesi ve sovyetlerin içinden çýkacak bir devrimci hükümet kurulmasý çaðrýsý yapýyordu. Merkez Komite Rusya Bürosu ise bu iki çizgi arasýnda bir tutum alýyordu. Merkez Komitesinin iki üyesi Kamenev, Stalin ile eski Duma milletvekili Muranov'un 12 Mart'ta Sibirya'dan dönmesiyle birlikte Pravda'nýn editörlüðünü devraldýlar. Pravda'nýn yazý kurulundaki bu deðiþiklik gazetenin çizgisinin keskin bir biçimde saða kaymasýna yol açtý. Pravdanýn yeni editörleri, 'gericiliðe ya da karþý devrime karþý mücadele ettiði sürece' bolþeviklerin Geçici Hükümeti kesinlikle destekleyeceklerini bildirdiler. Yeni editörler savaþ konusunda da sosyal þovenlerden farksýz görüþlere sahipti: "Ýki ordunun birbiriyle karþý karþýya gelmiþ olduðu bir ortamda, olabilecek en saçma þey bunlardan birinin silahlarýný yere indirip kendi ülkesine geri dönmesini önermektir. Bu bir barýþ siyaseti deðil, ancak özgür halkýn öfkeyle reddedeceði bir kölelik siyaseti olabilir. Hayýr, özgür halk olduðu yerde kalacak ve kurþuna kurþun, bombaya bombayla karþýlýk verecektir. Bu durum kaçýnýlmazdýr."(3) Þliapnikov, Pravda'daki bu çizgi deðiþimini ve yarattýðý etkileri þöyle anlatýyordu: "Yenilenmiþ Pravda'nýn ilk sayýsýnýn yayýnlandýðý gün olan 15 Mart, 'savunmacalar'ýn bir zafer günüydü... Bu, Pravda'nýn en berbat 'savunmacýlar'ýn övgü ve taktirini kazandýðý ilk ve son olay idi. Pravda'nýn söz konusu sayýsý fabrikalarda daðýtýldýðýnda, gazete partimizin yandaþlarý ve sempatizanlarý arasýnda þaþkýnlýk, düþmanlarýmýz arasýnda ise haince bir hoþnutluk yarattý. Petrograd Komitesi'nde, Merkez Komitesi Bürosu'nda ve Pravda çalýþanlarý arasýnda pek çok soru soruluyordu: Neler oluyordu? Gazetemiz neden Bolþevik siyasete son vermiþ ve 'savunmacýlar'ýn siyasetini izlemeye baþlamýþtý?.. Ýþçi mahallelerindeki öfke çok derindi; proleterler Pravda'nýn Sibirya'dan henüz dönmüþ eski üç editörünün gazeteyi ele geçirdiklerini öðrendikleri zaman, bunlarýn partiden ihraç edilmelerini istediler."(4) Vyborg Komitesinin protestolara raðmen, Lenin'in Rusya'ya dönüþüne kadar, Pravda'nýn genel siyasi hattý Geçici Hükümet'e ve savunmacýlara uyum göstermeye, hükümet ve savaþ karþýsýnda uzlaþmacý bir tutum takýnmaya devam etti. Stalin, 28 Mart'ta toplanan Tüm Rusya Bolþevik Konferansý'nda Stalin, 'Geçici Hükümet'e Karþý Tavýr Üzerine' baþlýðýný taþýyan raporunda Menþevik çizgiyle benzer bir hatta olduðunu ortaya koyuyordu : "Ýþçi ve Asker Vekilleri Sovyeti ayaklanan halkýn devrimci lideridir; Geçici Hükümet üzerinde bir kontrol organýdýr. Diðer yandan, Geçici Hükümet, devrimci halkýn kazanýmlarýnýn pekiþtirici organý olma rolünü üstlenmiþtir. Ýþçi ve Asker Vekilleri Sovyeti güçleri harekete geçirir ve kontrol iþlevi görürken, Geçici Hükümet... halk tarafýndan saðlanmýþ kazanýmlarý pekiþtirme rolünü yerine getirir..."(5) Savunmacýlýk, Geçici Hükümet'i destekleme, Menþeviklerle birleþme yönelimleri gösteren Rusya'daki bolþevik liderliðe karþý Bolþeviklerin Merkez Komitesi Yurtdýþý Bürosu üyelerinden J. S. Hanecki'ye yolladýðý 30 Mart tarihli mektubu uyarýlarla doluydu:
Lenin, Þubat Devrimi’nden sonraki süreçte Bolþevik Parti’yi her kritik dönemeçte gerekli ideolojik açýlým ve taktiklerle Ekim Devrimi’ne liderlik edebilecek þekilde yeniden donattý.
11
MARKSiST BAKIs "Eðer böyle bir aldatmacaya göz yumacak olursa, partimiz derin bir utanç yaþamaktan hiçbir zaman kurtulamayacak ve siyasi olarak intihar etmiþ olacaktýr... Ben, kiþisel olarak, partimiz içinde Kerenski ve beraberindekilerin sosyal vatanseverliðine, ya da Çekidze ve beraberindekilerin toplumsal pasifizmine ve Kautskyciliðine tavizler verenlerden, bunlar kim olursa olsun, derhal ayrýlmayý tercih edeceðimi bildirmekte, bunu yazýlý olarak ilan etmekte bir saniye bile tereddüt etmeyeceðim."(6) Lenin, Rusya'daki Bolþevik liderliðin çizgisine darbe vurmakla kalmýyor, parti ve proleterya için siyasi bir starteji oluþturmak için uðraþýyordu. Lenin, 7 Mart ile 26 Mart tarihleri arasýnda 'Uzaktan Mektuplar' olarak anýlan beþ mektup yazdý. Bunlardan yalnýzca birincisi Pravda'da yayýnlandý. Söz konusu birinci mektupta Lenin þunlarý yazýyordu: "Çarcý gericiliðe karþý çýkar mücadelesinde iþçilerin yeni hükümeti desteklemesi gerektiðini söyleyen bir kimse... iþçilere karþý ihanet içindedir, proleteryanýn davasýna karþý ihanet içindedir, barýþ ve özgürlük davasýna karþý ihanet içindedir... Çünkü, özgürlüðün ve çarlýðýn tamamen yýkýlmasýnýn yegane garantisi proleteryayý silahlandýrmakta, Ýþçi Vekilleri Sovyeti'nin rolünü, önemini ve gücünü pekiþtirmekte, geniþletmekte ve geliþtirmekte yatar."(7) Lenin, Þubat Devrimi zaferinden ancak beþ hafta sonra Rusya'ya ulaþabildi. Genç deniz subayý Bolþevik Raskolnikov'un, Finlandiya garýnda Lenin'in karþýlanmasýna iliþkin anýsý Lenin'in Kamanev ve Stalin Pravda'sýnýn çizgisine duyduðu öfkeyi gösterir: 'Daha vagona henüz girmiþ ve yerimize oturmaya baþlamýþtýk ki, Vladimir Ilyiç, 'Pravda'da yazdýðýnýz saçmalýklar neydi öyle? Birkaç sayý elimize geçti ve okudukça sizlere küfür yaðdýrdýk' diyerek Kamenev´e sertçe çýkýþtý.'(8) 'Proleterya ve köylülüðün demokratik diktatörlüðü' sloganýnýn yaratýcýsý Lenin, Uzaktan Mektuplarla baþlattýðý tartýþmayý geliþtiriyor, Nisan tezleriyle 1900lerin baþýnda çizdiði çerçevenin dar sýnýrlarýnýn aþýlmasý için mücadele ediyordu. Bu slogan, devrimi burjuva demokratik sýnýrlarýn içine hapsediyor; kapitalizmin sýnýrlarýnýn ötesine geçmek, sanayide iþçi kontrolünü kurmak ve her þeyden önce emperyalist savaþa bir son vermek zorunda olan iþçi iktidarý için verilecek her türden savaþýmýn önünde bir engel oluyordu. Ya devrim burjuva demokratik bir devrim olacaktý ya da proleteryanýn diktatörlüðüyle sonuçlanacaktý. Lenin garda kendisini karþýlamaya gelenlere yaptýðý þu konuþma onun devrimin niteliði sorununa bakýþýndaki deðiþimi ortaya koyuyordu: "(Sovyet Manifestosu) 'demokrasinin devrimci gücü'nden, tam bir siyasi özgürlükten "(Sovyet Manifestosu) bahsediyordu... Emperyalist burjuvazinin ülkenin baþýnda olduðu sýra var olduðu 'demokrasinin devrimci gücü'nsöylenen bu güç nasýl bir güçtü? Gizli diplomatik belgeler yayýmlanmamýþken, biz den, tam bir siyasi özgürlükten onlarý yayýnlama olanaðý bulamamýþken, sözü edilen siyasi özgürlük ne menem bir bahsediyordu... Emperyalist burjusiyasi özgürlüktü? Bütün basýmevleri burjuvazinin elindeyken ve bunlar bir burjuva vazinin ülkenin baþýnda olduðu hükümet tarafýndan kollanýyorken, sözü edilen ifade özgürlüðü ne türden bir ifade sýra var olduðu söylenen bu güç özgürlüðü idi?.. Ýstasyona varýr varmaz tutuklanýp doðruca Peter-Paul Kalesi'ne nasýl bir güçtü? Gizli diplomatik götürüleceðimizi düþünmüþtüm... Baþýmýza böyle bir þey gelmedi. Ancak, bunun belgeler yayýmlanmamýþken, biz yaþanmamýþ olmasýnýn asla yaþanmayacak olduðu anlamýna gelmediðini unutmaonlarý yayýnlama olanaðý bulayalým. Oportünistlerin ve sosyal-vatanseverlerin liderliðindeki 'devrimci-savunmacý' mamýþken, sözü edilen siyasi Sovyet ancak burjuvazinin elindeki bir oyuncak olabilir. Bir parlamenter cumhuriyete özgürlük ne menem bir siyasi ihtiyacýmýz yok. Burjuva demokrasisine ihtiyacýmýz yok. Ýþçi, Asker ve Tarým Ýþçileri özgürlüktü? Bütün basýmevleri Vekilleri Sovyetleri dýþýnda bir hükümete ihtiyacýmýz yok!"(9) burjuvazinin elindeyken ve bunlar Lenin'in bu sözleri sadece Menþevik ve Sosyalist Devrimciler arasýnda deðil bir burjuva hükümet tarafýndan Bolþevik militanlar arasýnda bile büyük þaþkýnlýk yaratmýþtý. kollanýyorken, sözü edilen ifade 4 Nisan'da, Lenin Parti Konferansý'na kendi görüþlerinin özeti olan yazýlý bir metin özgürlüðü ne türden bir ifade sundu; Nisan Tezleri olarak anýlan bu metinler, sonralarý devrimin en belirleyici belözgürlüðü idi?.. Oportünistlerin ve geleri haline geleceklerdi. Tezler, üç gün sonra Pravda tarafýndan yayýnlandý. Tezler, sosyal-vatanseverlerin liderliðinözetle, devrimci savunmacýlýk denilen savaþýn desteklenmesi anlayýþýna cepheden deki 'devrimci-savunmacý' Sovyet savaþ açýyor, devrimin proletaryanýn yetersiz düzeydeki bilinci ve örgütlüðü yüzünancak burjuvazinin elindeki bir den burjuvazinin eline geçtiði birinci aþamadan iktidarýn proleterya ve köylülüðün en oyuncak olabilir. Bir parlamenter yoksul kesimlerinin ellerine geçeceði ikinci aþamaya geçmekte olduðunu söylüyor; cumhuriyete ihtiyacýmýz yok. Geçici Hükümet'e herhangi bir þekilde destek verilemeyeceðini ve Ýþçi Vekilleri Burjuva demokrasisine ihtiSovyetleri'nin devrimci bir hükümetin mümkün olan yegane biçimi olduðu ortaya yacýmýz yok. Ýþçi, Asker ve Tarým koyuyor; geriye atýlmýþ bir adým olacak bir parlamenter cumhuriyet deðil aþaðýdan Ýþçileri Vekilleri Sovyetleri dýþýnda yukarý doðru bir Ýþçi, Tarým Ýþçisi ve Köylü Vekilleri Sovyetleri cumhuriyeti kurulbir hükümete ihtiyacýmýz yok!" masý çaðrýsý yapýyor; ülkedeki bütün topraklarýn kamulaþtýrýlmasý ve topraðýn yerel Tarým Ýþçileri ve Köylü Vekilleri Sovyetleri'nin kullanýmýna verilmesinin propagandasýný yapýyor; yeni bir enternasyonal ihtiyacýný ortaya koyuyor ve partinin programýnda yapacaðý deðiþikliklerle yeni çizgiye uyumlu hale gelmesi çaðrýsý yapýyordu. Nisan tezlerinin Bolþevik Parti içinde yarattýðý etki büyük oldu. Sukhanov tezlerin yarattýðý etkileri þöyle anlatýyordu: "Tezler yalnýzca Lenin'in imzasýyla yayýnlandý; ne bir Bolþevik örgüt, ne bir grup, hatta ne de bir birey Lenin'e katýldý. Pravda'nýn editörleri, kendi açýlarýndan, Lenin'in yalnýzlýðýný ve baðýmsýz tutumunu vurgulamanýn zorunlu olduðunu düþündüler. Pravda þunlarý yazdý: 'Lenin'in genel programýna gelince; demokratik devrimin tamamlanmýþ olduðu ve devrimin derhal sosyalist devrime dönüþtürülmesi gerektiði varsayýmýndan hareket ettiði için, bu program bize kabul edilemez görünüyor."(10) Lenin, kendi ortaya koyduðu 'proletarya ve köylülüðün demokratik diktatötlüðü' sloganýna sarýlmýþ eski Bolþeviklerin Nisan tezlerine yönelik geliþtirdiði muhalefete karþý kararlý bir mücadeleye giriþti. Lenin baþlangýçtaki yalnýzlýðýný kararlý mücadelesiyle aþmayý ve kýsa süre içinde Bolþevik Parti'yi Nisan tezlerine kazanmayý bildi. Lenin partiyi Nisan tezlerine kazanýrken, bir devrimin baþarýya ulaþmasý için olmazsa olmaz olan iradi faktörü, partiyi gelecek süreçte gerekli ideolojik hatla donatýyordu. Bolþevik Parti'nin, Menþevik ve Sosyalist Devrimcilerin her geçen gün artan uzlaþmacýlýðý, burjuvazinin peþine takýlmasý ve karþý devrimci kampa geçiþinin aksine devrimin biricik yürütücüsü ve savunucusu olmasýný saðlayan da Nisan tezlerinin kattýðý donanýmdý.
Haziran-Temmuz Günleri ve Kornilov Darbesi Komünist bilinci geliþmiþ asker ve iþçi kitleleri, uzlaþmacý Sovyet liderliklerine güvenmiyorlar, pasiflikten kurtulmak ve ikti-
12
MARKSiST BAKIs
darý ellerine almakta büyük bir sabýrsýzlýk gösteriyorlardý. Nisan ve mezsiniz. Geçici Hükümet'i devirmenin yegane yolu Sovyetlerin daha sonra Haziran ve Temmuz günlerinde iktidarý bir an önce ele çoðunluðunun desteðini kazanmaktýr ve bu böyle olmak zorungeçirme isteði erken ayaklanma giriþimleriyle sonuçlandý. dadýr."(12) Haziran günlerinin fitilini ateþleyen Geçici Hükümet'in Rusya'nýn Bolþevik Parti gösterilerin yapýlmamasý, yapýlan gösterilerin barýþçýl savaþta saldýrýya geçmesi kararý oldu. Hükümetin saldýrý planlarýnýn sýnýrlar içinde tutulmasý için çaðrýda bulundu; ancak kitleler onun yanýsýra askeri birliklerin Petrograd'tan cepheye sevk edileceði çizdiði sýnýrlarýn taþtýðýnda kendisini eylemlerin dýþýnda tutmadý. tehditi askerleri çileden çýkarmaya yetmiþti. Geçici Hükümet'e karþý Lenin'in, Parti'nin bu geliþme karþýsýnda neden çekimser bir tutum gösteri düzenlenmesi fikri herkesçe kabul ediliyordu. Ancak göstetakýnamayacaðý, kitlelerden ayrý duramayacaðýný þöyle açýklýyordu: riler hiç beklenmedik bir olaydan patladý. 7 Haziran´da Vyborg böl"Partimiz, önlemeye çalýþtýðýmýz halde kendiliðinden patlak vermiþ gesindeki genel merkezlerinin zorla tahliyesi giriþimine karþý olan 3-4 Temmuz kitle hareketini desteklemeyi reddetmiþ olsaydý, anarþistler, Vyborg'taki fabrika iþçilerine ve askerlere gittiler ve halkýn haklý bir nedene dayanarak ve kapitalistlerin çýkarýna uygun onlarýn desteðini istediler. Ertesi gün, binlerce iþçi greve çýktý ve olarak yürütülen bir yaðma savaþý olan emperyalist savaþýn uzamasýbölgede çeþitli silahlý gösteriler yapýldý. na, hükümetin ve Sovyetlerin ekonomik çöküntüyü ve açlýðý týr8 Haziran'da, Bolþevik Parti Merkez Komitesi, Petersburg Komitesi mandýrýp aðýrlaþtýrmakta olan burjuvaziye karþý tepkisiz kalmasýna ve Askeri Örgüt'ün sorumlu sendika ve fabrika temsilcilerinin de duyduðu derin öfkeyle eylem içine sürüklenmiþ olduðu düþünülürse, hazýr bulunduðu birleþik bir toplantýsýnda iþçilerin ve askerlerin 10 bunun pratik anlamý proleteryaya karþý açýk bir ihanet olurdu."(13) Haziran Cumartesi günü bir kitle gösterisi düzenlemesi karar5-6 temmuz günlerine gelindiðinde gösterilerin yerini sert bir karþýlaþtýrýldý. Gösteri kararýnýn duyulmasýndan sonra Sovyet Yürütme devrim almýþtý. 5 Temmuz'da hükümet bir yandan Lenin'i Alman Komitesinin gösterinin iptal edilmesi için Bolþevik Parti'ye yaptýðý ajaný olarak gösteren iftirayý yaymaya baþlamýþ diðer yandan da basýnç ile Sovyetlerdeki Bolþevik delegasyonun Merkez Komitesi Bolþevik Parti'ye yönelik büyük bir baský ve imha sürecini baþlatüzerindeki basýncý gösterinin iptal edilmesini saðladý. Bolþevikler, mýþtý. Bolþevik basýn tamamen susturuluyor, ele geçen her Bolþevik maceracýlýða düþülmemesi ve karþý devrimcilere tutuklanýyor ve önde gelen Bolþevik liderler harekete geçme þansý verilmemesi çaðrýsý yaptýlar. aranýyordu. Bolþevikler sadece Vyborg gibi iþçi Temmuz günlerini baþlatan da hükümetin 19 semtlerinde rahatlýkla hareket edebiliyorlardý. Haziran'da ilan ettiði saldýrý emriydi. Bu emre Bolþeviklere yönelik saldýrý dalgasýnýn yanýsýra göre baþkentteki çeþitli garnizonlarýn cepheye gitkitlelerin kazanýmlarýna, sovyetlere de el uzameye hazýr olmalarý isteniyordu. Bu karar, Geçici týlýyordu. Cephede ölüm cezasý tekrar uygulaHükümet'in Þubat Devrimi'ne katýlmýþ birliklerin maya girdi. Generaller rahatlýkla Sovyetlerin silahsýzlandýrýlmayacaðý veya Petrograd'tan bir daðýtýlmasý çaðrýsýnda bulunuyorlardý. baþka yere sevk edilmeyeceði vaadini unutmamýþ Bolþeviklere bu gericilik günlerinde en büyük askerleri öfkelendirmeye yetti. Bu geliþmeler darbeyi vuran geliþmelerden biri de Lenin'in karþýsýnda bazý birlikler Alman proleteryasýna Alman ajaný olduðu iftirasýydý. Bu iddialar üzekarþý savaþmak üzere Alman cephesine gitmeyip rine Petrograd'taki askerler Bolþeviklerle aralarýbunun yerine kendi kapitalist bakanlarýna karþý na mesafe koydular. Diðer eyaletler, Moskova da Ekim Devrimi sadece dahil olmak üzere, Petrograd'ýn çok gerisinde savaþma kararý aldýklarýný bildiriyorlardý. 2 Temmuz'da kitlesel bir gösteri düzenlendi. Rusya’yý sarsmadý, diðer bulunuyordu. Özellikle Lenin'in yargýlanmayý Bolþevik Askeri Örgüt liderleri ayaklanma fitilinin ülkelerdeki proleterler ve kabul ederek kendini temize çýkarmak yerine devrimci saklanmayý tercih etmesi kararlý unsurlarýn bile ateþlenmesi için çok büyük çaba içindelerdi. 4 ezilenlerindeki ve inancý kafasýný karýþtýrýyordu. Lenin ise düþmanýn acýTemmuz günü, 500 bine yakýn asker ve iþçi kitlesi enerjiyi 'Geçici Hükümeti devirin', 'On kapitalist bakaný güçlendirdi. masýzlýðýnýn en üst noktada olduðunu düþünüyor, indirin', 'Tüm iktidar Ýþçi ve Asker Vekilleri mahkeme karþýsýna çýkarýlmadan öldürüleceðine Sovyetleri'ne' gibi sloganlarýn yazýlý olduðu pankartlarla sokaða inandýðýndan saklanmayý tercih ediyordu. Bu iftira nedeniyle kitledöküldüler. Ancak bu sefer Bolþevik liderliðin duruþu netti. Kitleleri lerle iliþkiler soðusa da, partiden ayrýlmalar yaþansa da Bolþevikler barýþçýl gösterilerin ötesine geçmemeye çaðýrýyorlardý. Bolþevik bu iftiranýn yarattýðý bunalýmýn ve baský dalgasýnýn üstesinden Parti Merkez Komitesi, 5 Temmuz'da gösteriye son verilmesi gelmeyi bildiler. Kýsa zamanda toparlanan Bolþevik Parti baskýlara çaðrýsýnda bulunan bir broþür yayýmladý: karþýn geliþmeye devam etti, baskýlar partiyi çelikleþtirdi. "...Yoldaþlar! Mevcut politik bunalým göz önüne alýndýðýnda Temmuz günlerinin ardýndan gelen karþý devrim sürecinden güç alan amacýmýza ulaþmýþ bulunuyoruz. Bu yüzden gösteriye son vermeye generaller iktidarý bir daha terk etmemecesine ele geçirme karar verdik. Býrakýn herkes greve ve gösteriye barýþçýl ve örgütlü niyetindelerdi. Ýkili iktidar, uzlaþmacýlarýn tüm çabalarýna karþýn, bir þekilde son versin. Gelin bunalýmýn daha da derinleþmesini kaçýnýlmaz olarak iç savaþa ve bir tarafýnýn diðerini tasfiye etmesi bekleyelim. Gelin güçlerimizi hazýrlamayý sürdürelim. Yaþam biznoktasýna gelmiþti. Cephede yaþananlar iki taraf arasýndaki nihai den yana; olaylarýn gidiþatý sloganlarýmýzýn doðruluðunu gösteriçarpýþmayý yakýnlaþtýrýyordu. yor.(11) Generallerin askeri komplolarýna Kerenski'nin iktidarsýzlýðýný Haziran ve Temmuz günleri boyunca Lenin'in en büyük kaygýsý, Petrograd'da kurulacak askeri bir idare getirme isteði denk düþtü. proleter öncünün çok ileriden giderek iþçi sýnýfýnýn geri kalanýndan Kerenski, rejimde köklü deðiþiklikler yapmak için general tecrit olmasý ve bu durumun karþý devrimin ekmeðine yað sürmesi Kornilov'un Petrograd'a doðru ilerlemesi konusunda ordunun üst tehlikesiydi. Bu nedenle komünist bilinci geliþmiþ iþçi ve askerler ile düzey generalleriyle gizli bir iþbirliði içindeydi. Ancak son anda tabandaki Bolþevik liderliklerin iktidara karþý doðrudan saldýrý askeri diktatörlüðün kendi konumunu da alaþaðý edeceði fark eden konusundaki heyecanýný yatýþtýrmaya, onlarý, iþçi sýnýfýnýn çoðunKerenski, Kornilov'un Petrograd'a girmesinden çok kýsa bir süre luðunun ayný düzeye gelip gelmediðini dikkate almadan Geçici önce Kornilov'a karþý tutum alýnca komplo açýða çýktý. Ancak Hükümeti devirmek için harekete geçmekten alýkoymaya çalýþýyorRusya'yý Bolþeviklerden ve Sovyetlerden temizleme konusunda du. Harekete geçmek isteyenleri ayaklanmak için beklemeye ikna kararlý olan Kornilov giriþiminden vazgeçme niyetinde deðildi. etmek çok zor bir görevdi, ancak Bolþevik Parti onun da üstesinden Kornilov, devam eden Petrograd yürüyüþünde baþarýdan baþarýya gelmeyi bildi. Ayaklanma çoðunluða dayanmak zorundaydý: koþtuðu haberleri büyük bir panik havasý yaratmýþtý. "Hükümetin yýkýlmasý gerekiyor, fakat bunu herkesin olmasý gerekBolþevik Parti, bu tehdit karþýsýnda kendisini yeraltýna iten, liderleri tiði gibi kavramýþ olduðu da söylenemez. Geçici Hükümet Ýþçi hakkýnda Alman ajaný iftiralarý yayan uzlaþmacýlarla Kornilov Vekilleri Sovyeti'nin desteðini aldýðý sürece onu 'kesinlikle' devire darbesine karþý fiili bir ittifak kurmaktan geri durmadý. Lenin bu
13
MARKSiST BAKIs Nasýl Haziran ve Temmuz Günleri karþý devrim için uygun bir ortam saðlamýþsa, Kornilov'un darbe girþimi ve Bolþeviklerin öncülüðünde bu tehlikenin boþa çýkartýlmasý da Bolþevizmin güçlenmesi için ateþleyici oldu. Bu süreçte sanayide yýkýmýn artmasý, köylü savaþýnýn yayýlmasý, ulusal hareketin yakýcý boyutlara eriþmesi, ordunun daðýlmasý ile birlikte, Geçici Hükümetin çözüm yaratma iktidarýndan uzak olduðu aþikar hale geldi. Þubat'tan Ekim'e giden süreçte Menþevik ve Sosyalist Devrimcilerin iþçi, asker veyoksul köylülüðün çýkarlarýný savunmaktan uzak olduðu her geçen gün daha çok ortaya çýktý. Bolþevikler ise bu süreçte yaþamýn yarattýðý karmaþýk olaylar silsilesi içinde kitlelerin çýkarlarýnýn gerçek savunucusu olduðunu kanýtladý ve böylece kitlelerin güvenini ve liderliðini kazandý.
14
durumu þöyle açýklýyordu: "Kerenski'ye karþý mücadelemizin biçimini deðiþtiriyoruz. Ona duyduðumuz düþmanlýða bir an bile ara vermeden, ona karþý bugüne kadar söylediðimiz sözlerden bir tekini bile geri almadan, onu iktidardan devirme görevimizden vazgeçmeden, bugün yüz yüze bulunduðumuz durumu dikkate almak zorundayýz. Kerenski'yi hemen þimdi devirmeyeceðiz. Ona karþý savaþma görevimize farklý bir biçimde yaklaþacaðýz, yani, halka Kerenski'nin güçsüzlüðünü ve kararsýzlýðýný göstereceðiz. Bu geçmiþte de yapýldý. Ne var ki, bugün bu en önemli þey haline gelmiþ bulunuyor ve deðiþimi oluþturan þey de bu."(14) Sovyetlerde Kornilov'un ilerleyiþi karþýsýnda paniðe kapýlan Menþevikler karþý-devime karþý mücadele için özel bir komite kurulmasýný önerdiler. Kabul edilen bu öneri üzerine kurulan Devrimci Askeri Komite, Kornilov darbesine karþý mücadelenin örgütleyicisi oldu. Bolþevikler, içinde azýnlýk olmalarýna raðmen Devrimci Askeri Komite'nin liderliðini ellerine aldýlar. Uzlaþmacýlardan Kornilov'u durdurmak için böyle bir komiteye liderlik yapmasý beklenemezdi zaten. Komite hýzla iþçileri silahlandýrdý, iþçilerden kýzýl müfrezeler oluþturarak onlarý Kornilov'un birliklerine karþý direniþ için eðitti, Temnmuz günleri sonrasýnda yetkilileri deðiþen birliklere kendi komutanlarýný yerleþtirerek onlarý savaþmaya hazýr hale getirdi. Demiryolu sendikasý iþçileri raylar üzerine barikatlar inþa ederek, Kornilov'un birliklerinin farklý yerlere gitmesini, birbirleriyle baðlantýlarýný kaybetmelerini saðladý. Bütün bu çabalar sonucunda darbe giriþimi 4 gün içinde çöktü, Kornilov ve komutanlarý cephe içinde yapayalnýz kaldý.
Ekim Devrimi Nasýl Haziran ve Temmuz Günleri karþý devrim için uygun bir ortam saðlamýþsa, Kornilov'un darbe girþimi ve Bolþeviklerin öncülüðünde bu tehlikenin boþa çýkartýlmasý da Bolþevizmin güçlenmesi için ateþleyici oldu. Bu süreçte sanayide yýkýmýn artmasý, köylü savaþýnýn yayýlmasý, ulusal hareketin yakýcý boyutlara eriþmesi, ordunun daðýlmasý ile birlikte, Geçici Hükümetin çözüm yaratma iktidarýndan uzak olduðu aþikar hale geldi. Þubat'tan Ekim'e giden süreçte Menþevik ve Sosyalist Devrimcilerin iþçi, asker veyoksul köylülüðün çýkarlarýný savunmaktan uzak olduðu her geçen gün daha çok ortaya çýktý. Bolþevikler ise bu süreçte yaþamýn yarattýðý karmaþýk olaylar silsilesi içinde kitlelerin çýkarlarýnýn gerçek savunucusu olduðunu kanýtladý ve böylece kitlelerin güvenini ve liderliðini kazandý. Bolþeviklerin kitleselleþmesiyle birlikte devlet iktidarý sorununu kaçýnýlmaz olarak ve giderek artan oranda merkezi ve acil bir sorun durumuna geldi. 31 Aðustos'ta Bolþevikler Petrograd Sovyeti'nde çoðunluðu elde ettiler ve Sovyet baþkaný olarak Troçki seçildi. Ülkedeki en güçlü ikinci Sovyeti olan Moskova Sovyeti 5 Eylül'de Bolþeviklerin eline geçti ve Geçici Hükümet'e güven duyulmadýðýný belirten bir karar tasarýsýný kabul etti. Takip eden günlerde, ayný þey Ukrayna'nýn baþkenti Kiev'de, Kazan, Bakü, Nikolaev ve bir dizi sanayi þehrinde yaþandý. Fin Sovyetlerinde Bolþevikler daha büyük destekler kazandýlar. Daha 1 Eylül'de 126 Sovyet, Sovyet Merkezi Yürütme
Komitesi'nden iktidarý almasýný istiyordu. Bolþeviklerin Petrograd ve Moskova Sovyetinin kontrolünü ele geçirmesiyle birlikte Haziran ve Temmuz günlerinde sabýr ve temkinlilik çaðrýsý yapan Lenin, "gün ayaklanma günüdür" çaðrýsýný yapmaya baþladý. Haziran, Temmuz günlerinin acelecilerini durdurmaya çalýþan Lenin'in bugün partiyi kazanmak zorunda olduðu nokta tutuculuðun, muhafazakarlýðýn aþýlmasý idi. Kolay da olmadý. Lenin, Eylül ayýnýn baþlarýndan itibaren saklandýðý Finlandiya'dan Merkez Komite'ye iktidarý almanýn zamanýnýn geldiðini anlatan mektuplar göndermeye baþladý. Merkez Komitesi ile Bolþeviklerin Petrograd ve Moskova Komiteleri'ne 12-14 Eylül tarihleri arasýnda kaleme aldýðý mektuplarda Lenin, bu iki baþkentin Sovyetlerinde çoðunluðu ele geçiren Bolþeviklerin iktidarý kendi ellerine alabilecekleri ve almalarý gerektiðinin çaðrýsýný yaptý. Lenin, çaðrýlarýna baþladýðý Eylül aylarýndan ayaklanmanýn gerçekleþtirildiði güne kadar parti liderliði içinde büyük bir muhalefetle mücadele etmek zorunda kaldý. Merkez Komite Lenin'in mektuplarýný yok sayýyor, kitlelere sokaða çýkmayý neredeyse yasaklayan kararlar alýyordu. Lenin parti liderliðini ikna etmek için her türlü yolu kullanmaktan çekinmedi. Merkez Komitesini istifa etmekle, Kronþtadlý bahriyelilere gitmekle tehdit etti, ayaklanma çaðrýsýný parti içinde tartýþmaya açarak merkez komitesi üzerinde basýnç oluþturdu... 6 Ekim'de Petrograd Sovyetinin askeri seksiyonunda karþý devrimci bir komploya iliþkin söylentiler tartýþýlmaya baþlanmýþtý. Hükümetin devrimi yenmek için þehri boþaltýp Almanlara terk edeceði iddiasý açýktan açýða tartýþýlýyordu. Bu giriþime karþý 9 Ekim'de Petrograd Sovyeti Devrimci Askeri Komiteyi kurdu ve Troçki'yi baþkanlýða getirdi. Nihayet 10 Ekim günü, Merkez Komitesi Lenin'in silahlý ayaklanma sorununu doðrudan ileri sürdüðü toplantýsýnda bu öneriyi kabul etti. Petrograd Sovyeti ve Devrimci Askeri Komite baþkaný Troçki, ayaklanmanýn örgütlenmesinde bu kurumlarý büyük bir baþarýyla olaylarýn merkezine çekti. Petrograd'ýn Almanlara terk edileceði iddialarýnýn her yeri sarstýðý bu dönemde Troçki, Petrograd Svyeti aracýlýðýyla devrimin tehlikede olduðu açýklamalarýyla birlikte genelkurmayla bütün iliþkilerin kesildiði ve artýk birliklerin Devrimci Askeri Komite'nin emrine girmesi çaðrýsýný yaptý. Alaylarýn pek çoðu Devrimci Askeri Komite'nin emrine girdiler. Silahlý ayaklanmaya baþlamak için artýk beklenen hükümetin bir provokasyona giriþmesi ve insiyatifin Devrimci Askeri Komite'nin eline geçmesiydi. Bunun için fazla beklemek gerekmedi. 24 Ekim'de hükümet Bolþevik Parti'nin matbaasýný kapatmak için harekete geçince Devrimci Askeri Komite Kornilovcu güçlerin harekete geçtiðini duyurdu ve karþý devrime karþý savaþma çaðrýsý yaptý. "Belirleyici nitelikteki askeri operasyonlar kansýz gerçekleþti; kayýtlara geçmiþ bir tek kayýp bile yoktu. Þehir tam bir sükunet içindeydi. Gerek þehir merkezi, gerekse dýþ mahalleler, o sessiz, soðuk sonbahar gecesi dýþarýda neler olup bittiðinden habersiz, derin bir uykuya dalmýþtý..."(15) Ayaklanma günü olan 25 Ekim'de hükümetin
Kýþlýk Sarayý'nýn savunulmasýna indirgenmiþ olmasý, Troçki'nin nihai ayaklanmayý ne denli baþarýlý bir þekilde planlamýþ ve yaþama geçirmiþ olduðunu gösteriyordu.
MARKSiST BAKIs
Sonuç Þubat Devrimi'nden Ekim'e giden süreç, onlarca duraðan yýlýn kazandýrdýðýndan daha büyük deneyimleri, bilinci kitlelere kattý. Ýþçi sýnýfý ve yoksul köylülük ikili iktidarlarýn, erken ayaklanmalarýn, karþý devrim giriþimlerinin vb. Girdaplarýn içinden Menþevik ve Sosyalist Devrimci taktiklerle çýkamayacaðýný gördü. Ancak ve ancak Bolþevik hat kitlelere kurtuluþu yolunu gösteren bir liderlik sunabiliyordu. Ýþte bu liderliðin öncülüðünde tarihte ilk kez iþçi sýnýfý iktidarý ellerine aldý ve bir dönüm noktasýna imzasýný attý. Kitleler artýk kendi kaderlerinin belirlendiði sahadaydýlar. Ekim Devrimi ile kurulan iþçi iktidarýnýn ilk iþleri, burjuvazinin yapmaktan aciz olduðu demokratik görevleri yerine getirmek oldu: emperyalist savaþýn sonlandýrýlmasý, köylülere toprak daðýtýlmasý ve ezilen halklara kendi kaderlerini tayin hakký tanýnmasý. Ýþçi iktidarý savaþtan çekilmekle kalmadý, Çarlýðýn emperyalistlerle yaptýðý bütün gizli anlaþmalarý açýkladý ve diðer ülke halklarýna barýþ çaðrýsýnda bulundu. Rusya'da baþlayan devrimci kalkýþma dalga dalga bütün dünyaya yayýldý. Rusya'yý Almanya, Macaristan ve Ýtalya'daki ayaklanmalar izledi, Ýngiltere grevlerle sarsýlýyordu. Ekim Devrimi sadece Batý'daki devrimleri tetiklememiþti, Doðu halklarýnýn da özgürlük mücadelesine ilham olmuþtu. Burjuvazinin yüreði aðzýndaydý. Ekim Devrimi, insanlýðýn gerçek kurtuluþunun yolunu ortaya koymakla kalmadý, diðer ülkelerdeki proleterleri de sömürücülerinden kurtulmak yolunda devrimci enerji ve azimle doldurdu. Proleter devrimler çaðýnýn kapýlarýný insanlýða açtý.
Aynur Akman (1) V.V. Shulgin, Dni, Belgrad 1925; Golder, op.cit., s. 263-4 (2) Sukhanov, op.cit., s.85-6 (3) Pravda, 15 Mart, B&K, cilt 2, s.868 (4) Shliapnikov, Semnadtsatyi god, op.cit., cilt 2, s. 236 (5) Rusya'da Voprosy istorii KPSS, 1962, No. 6, s. 130-152 (6) Lenin, Works (Eserler), cilt 35, s.309-10 (7) Lenin, Works (Eserler), cilt 23, s. 304-5 (8) F.F. Raskolnikov, Kronstadt i Pited v 1917 godu, Moskova-Leningrad 1925, s.54 (9) Sukhanov, op.cit., s.281-2 (10) Sukhanov, op.cit., s.289 (11) Pravda, B&K, Cilt 1, s. 389-90 (12) Lenin, Works (Eserler), cilt 24, s. 146 (13) Lenin, Works (Eserler), cilt 25, s. 312 (14) Lenin, Works (Eserler), cilt 25, s. 285-9 (15) Sukhanov, op.cit., s. 620-1
Ekim Devrimi ile kurulan Sovyet rejiminin ilk iþi Komünist Enternasyonali kurmak ve Ekim’in ateþini diðer ülkelerde de yapmaktý. Bolþevikler, devrimin kaderinin bu ateþin dünyayý ne kadar yakýp yakamayacaðýna, kýsacasý devrimin yayýlmasýna baðlý olduðunun farkýndalardý.
15
MARKSiST BAKIs Vatan, Millet Edebiyatýnýn Gizledikleri Ýçinde bulunduðumuz dönemde dünya gündemi, kapitalist ekonominin içine girdiði sýkýntýlý süreç (örneðin ABD'de çöken kredi sistemi, bataktaki Macar ve Ýzlanda ekonomileri), emperyalist saldýrganlýk (Ýran'daki savaþ hazýrlýðý, Türkiye'nin Kuzey Irak'a olasý müdahalesi), politik sarsýntýlar (Pakistan, Myanmar vb) ve geliþen sýnýfsal hareketlerle (Avrupa'dan Latin Amerika'ya) çalkalanmaktadýr. Siyasal çalkantýlarýn, egemen sýnýflar arasý çatýþmalarýn ve sýnýfa dönük keskin saldýrýlarýn gündemi belirlediði bir dönemde dünya siyasetine damga vurma koþullarý hýzla olgunlaþan iþçi sýnýfý, ideolojik olarak bilinç bulanýklýðýnýn ve örgütsüzlüðün sýkýntýlarýyla yüz yüzedir. Bu süreç Türkiye'de de aynen yaþanmaktadýr. Ýþçi sýnýfýna önderlik edebilecek güçte devrimci Marksist bir örgütün bulunmamasý, radikal solun genel etkisizliði burjuvazinin iþçi sýnýfý üzerindeki tahakkümünü devam ettirmesinin esas koþuludur. Sendikal bürokrasi ve düzenin yurtsever sol güçleri sýnýfýn içinde bulunduðu krizsel durumu aðýrlaþtýrmaktadýr. Sermayenin çeyrek asýrdan fazla bir zamandýr yürüttüðü neoliberal saldýrý sürecine AKP iktidarý, çok ciddi hamleler ile katký yaparak, sürecin hýzlanmasýný ve önemli yollar alýnmasýný saðlamýþtýr. Bütün bunlara karþýn iþçi sýnýfý mücadele etmiyor deðildir. Sýnýfýn, Telekom, Novemed iþçileri ile tekstil, havacýlýk, tarým sektörleri dahil olmak üzere pek çok alanda grev ve diðer kayda deðer mücadeleleri olmuþtur. Bu mücadeleler tüm zayýflýklarýna karþýn (sendikal bürokrasinin güdümünde olma, yerelde sýkýþma, süreci ideolojik ve politik kavrayamama, baðýmsýz inisiyatif alamama, diðer mücadelelerden yalýtýklaþma gibi) egemen sýnýflarý korkutmaya yetti. Birçoðunda sendikal bürokrasi ile pazarlýk masasýnda ödünler verdiler, diðer kýsmýndaysa orantýsýz bir güç kullanýmýyla iþçileri sindirmeye çalýþtýlar.
Ýdeolojik Üstünlük Maddi yaþam, her sýnýfa, üretim sürecinde oynadýklarý role göre belirli yaþam tarzý, kültür, hayata bakýþ ve alýþkanlýklar kazandýrýr. Bütün bu süreçler boyunca kavrayýþlar ve fikirler filizlenir. Örnek verirsek, bir kapitalist kaç kiþinin karný benim sayemde doyuyor diye düþünürken; iþçiler ben dünyaya bunlarý zengin etmeye mi geldim, bu ne biçim adalet, diye düþünür. Filiz halindeki bu düþüncelerin geliþimi ideolojileri yaratmýþtýr. Hakim sýnýf ile ezilen sýnýf arasýndaki sonsuz çeliþki, her an devam eden uzlaþmaz sýnýf kavgasýný yaratýyorsa, ideolojik mücadele de her an devam ediyor demektir. Sýnýf mücadelesinde taraflarýn tüm çabalarýnýn ideolojik dayanaklarý vardýr. Türk-Ýþ'in genel mali sekreteri ve Her sýnýf, kendi haklýlýðýný ideolojik dayanaklarla kanýtlamaya gereksinim duyar. Türkiye Demiryolu Ýþçileri Ýdeolojik hakimiyet, sýnýf çatýþmasýnýn anahtarýdýr. Sendikasý (Demiryol-Ýþ) genel baþkaný Ergün Atalay 30 Kasým'da Öte yandan, sýnýf mücadelesinin taraflarý arasýnda ideolojik netlik konusunda da büyük eþitsizlikler vardýr. Oldukça eðitimli, tamamen örgütlü kapitalist sýnýflarýn çok net bir yaptýðý bir açýklamada, "ülkenin karþý karþýya olduðu terörizm soru- ideolojik kavrayýþý vardýr. Üretim araçlarýnýn sahibi olarak maddi yaþamýn kazanýlnunun üstesinden gelininceye masýný yöneten hakim sýnýflar, ideolojik yeniden üretim araçlarýnýn da sahibidir. Aile, kadar Türk-Ýþ'in bütün faaliyetlerini okul, din, medya, parayla satýn aldýklarý bilim insanlarý, entelektüeller ve sanatçýlar... durduracaðýný ve hükümetten Bunlar sayesinde kendi ideolojik tutumlarýný toplumun diðer katmanlarýna da empoze hiçbir talepte bulunmayacaðýný" edebilirler. Bunun karþýsýnda proleterler ücretli kölelerdir. Kendi gücünün farkýnda ilan etti. Ýþte size, iþçi sýnýfýnýn olmayarak kapitalistlere muhtaç olduklarýný, oyunun kurallarýnýn deðiþmeyeceðini üzerinde burjuvazinin ideolojik düþünürler. Marks'ýn dediði gibi toplumdaki egemen fikirler egemen sýnýfýn fikirtesirini en kaba þekilde ortaya leridir. Alt sýnýflarda koruyucu aile baðlarýnýn tutuculuðu ve dinin etkisi daha etkilidir. koyan bir sendika aðasýnýn çok þey Sürekli yorucu bir iþ temposunun altýnda çalýþanlar düþünsel süreçler için vakit bulaanlatan sözleri. maz, buna karþýn kapitalistlerin yoðun ideolojik bombardýmaný altýndadýr. Sadece bunlar deðil, sermayenin ve iþçi sýnýfý içerisindeki truva atlarýnýn sýnýf hareketinde yarattýðý bilinç bulanýklýðý da oldukça etkilidir. Bütün bu nedenlerle, iþçi sýnýfý, devrimci dönemler dýþýnda bilinç bulanýklýðý ve çeliþkiler içerisindedir. Kapitalistlerin en büyük silahý budur. Bu nedenle, emekçi sýnýftan gelen sýnýf bilinçli bir kiþinin sivri sözleri karþýsýnda hemen baþvurduklarý argüman "ideolojik birey" suçlamasýdýr. Bu nedenlerle, belirli ideolojik netlik temelinde biraraya gelmiþ devrimcilerin sadece iþçi sýnýfý üzerindeki temel burjuva fikirlere karþý savaþýmý deðil; Kürt sorunu, kadýnlar, milliyetçilik, maceracýlýk, devletçilik gibi sol içinde yaygýn çarpýklýklara yol açan konulardaki mücadelesi de hayati önemdedir.
Yurtseverlik: Ýþçilerin Prangasý Burjuva sýnýflarýn, sömürülenlerin bilincini bulandýrmakta en çok kullandýðý ve en çok fayda saðladýðý ideolojik tutum, faþizmden sosyal yurtseverliðe kadar uzanan, milliyetçilik akýmýdýr. Daha önce ifade edildiði gibi ideolojik tutumlar kökenleri itibariyle belirli bir sýnýfýn üretim sürecindeki rolünden kaynaklanan gerçeklerden türerler. Sýnýfsal çýkarlarýn dile gelmesidir diyebiliriz ideolojiler için. Milliyetçilik ve vatandaþlýk da burjuvazinin feodalite
16
MARKSiST BAKIs karþýsýnda yürüttüðü sýnýf mücadelesinde ulusal bir pazar ve kralýn tebaasý yerine burjuvalar yararýna sömürülecek "özgür" bireyler ihtiyacýnýn ürünü olarak geliþtirilmiþ kavramlardýr. Burjuvalar, milliyetçilik-vatanseverlik temelinde evrensel olarak sömürülen iþçi sýnýfýný bölmeyi baþarmýþ, emekçileri kendi çýkarlarý için (siz vatanýn anlayýn) öl-meye ve öldürmeye gönderebilmiþtir. Yine bu sayede devrimcileri vatan haini, yýkýcý, bölücü ilan etme fýrsatý yakalamýþlardýr. Milliyetçiliðin anti-tezi ise enternasyonalizmdir. Proleterler, tüm dünyada ortak kaderi paylaþýyorlar. Ayný sömürü çarklarýnýn içerisindeler. Dolayýsýyla sýnýf çýkarlarý tüm dünyada birleþmekten geçer. Ýþçi sýnýfýný yapay vatan sýnýrlarýnýn içerisine hapsederek onlarý bölen milliyetçiliðin karþýsýnda iþçi sýnýfýnýn uluslararasý kardeþliði düþüncesi yer alýr. Bu gerçekleþmeden, iþçileri sömüren kapitalizm tarihten silinemez. Bu anti-tezi Marks ve Engels, en temel eserleri Komünüst Manifesto'da "iþçilerin vataný yoktur", "bütün dünyanýn iþçileri birleþiniz" þiarlarýyla ortaya koymuþtur.
Kürt Sorunu ve Ýþçi Sýnýfý Günümüzde, ne yazýk ki, milliyetçilik zehiri iþçi sýnýfý üzerinde kol geziyor. Mazlum Kürt halký üzerinde yürütülen kirli savaþta egemen sýnýflar, þovenist saldýrganlýðý tam gaz körüklüyorlar. Tekelci sermaye medyasý, yürüttüðü þoven kampanyayla emekçileri Kürtler üzerine salmak istiyor. Toplumu savaþ psikolojisine sokmak için en ucuzundan yalan yanlýþ haberlere, adi kýþkýrtmalara baþvurmaktan kaçýnmýyorlar. Þoven kampanya iþçi mücadelelerini büyük oranda sekteye uðratýyor. Ýlk olarak metropollerdeki Kürt-Türk iþçileri arasýndaki birliði engelleyen bu yaklaþým, ayný zamanda ulusal birlik türünden efsanelerle mücadeleyi kötüleyen bir çerçeve oluþturuyor. Ýþçi sýnýfý içindeki bilinç bulanýklýðýný katmerleyen bu durum, hakim sýnýflarýn proletarya üzerindeki tahakkümünü kolaylaþtýrýyor. Bundan en iyi istifade eden ise burjuvazi oluyor. Bütün dikkatlerin Kürt bölgelerindeki Vatan-millet edebiyatolasý bir savaþa çevrildiði, iþçi sýnýfýnýn þovenizm zehiriyle uyuþturulduðu, her türlü larýyla ulusal birlik muhalefetin önünün alýndýðý bir dönemde emekçi halka yönelik birbiri peþi sýra pek çok çaðrýlarý yapan burjuvalar neoliberal saldýrýyý meclisten geçirmekle ve daha birçoklarýný da hazýrlamakla meþguller. Sosyal güvenlik yasa tasarýsý, memur maaþ zammý, asgari ücret, halkýn kul- ile onlarýn hayli ucuz landýðý temel hizmet ve maddelere yaðdýrýlan zamlar, nükleer enerjinin önünün açýl- uþaklarý, bu sýrada, garimasý, engellilere ödenen maaþlarýn kaldýrýlmasý.... ban bir özürlünün tek Türk-Ýþ'in genel mali sekreteri ve Türkiye Demiryolu Ýþçileri Sendikasý (Demiryol-Ýþ) yaþamsal dayanaðý olan genel baþkaný Ergün Atalay 30 Kasým'da yaptýðý bir açýklamada, "ülkenin karþý karþýya aylýðýný elinden alýyorsa, o olduðu terörizm sorununun üstesinden gelininceye kadar Türk-Ýþ'in bütün faaliyetlerini ulusal birlik durduracaðýný ve hükümetten hiçbir talepte bulunmayacaðýný" ilan etti. Ýþte size, iþçi zaman vesaire tam bir palavradýr. sýnýfýnýn üzerinde burjuvazinin ideolojik tesirini en kaba þekilde ortaya koyan bir sendiBu örnek, iþçilere çok þey ka aðasýnýn çok þey anlatan sözleri. Sýnýf mücadelesinde burjuvazinin bu taktiðinin kökenleri çok eskilere dayanýr. Bir anlatacaktýr. örneðini yakýn tarihimizden verelim. 12 Eylül karanlýðýný yýrtýp atan 89 Bahar Eylemlilikleri ve Zonguldak madenciler yürüyüþünün dersleri hafýzalarýmýza kazýnmalýdýr. Dünya çapýnda yükseltilen neoliberal saldýrganlýðýn ANAP iktidarý ile Türkiye'ye taþýnmasý ile birlikte, emekçiler nezdinde ciddi bir uyanýþ belirmekteydi. Bu saldýrýlara karþý 1989'un bahar aylarýnda baþlatýlan grevler iþçi sýnýfýnýn tarihsel gücünün hiçbir baský altýnda kaybolmayacaðýný bir kez daha gösteriyordu. Darbe öncesi altýn çaðýný yaþayan sýnýf hareketinin izlerini belleklerinde taþýyan iþçiler, 1986 yýlýndaki Netaþ grevi ile yeniden hareketlenmiþler ve 89 bahar eylemleriyle birlikte bazý kazanýmlar elde etmiþlerdir. 1991'de bütün þehir yollara dökülerek Ankara'ya yürüyüþ baþlatan Zonguldaklý iþçiler Ýstanbul-Ankara karayoluna kadar onlarca kilo-metre yürüdükten sonra askerlerin dev yýðýnaðýyla karþýlaþmýþlardý. On binlerce iþçi geri dönmemeye kararlýydýlar. Ne var ki milliyetçi argümanlar sendikal bürokrasi eliyle tekrar baskýn çýktý. Körfez Savaþý'nda birtakým emperyalist çýkarlar güden ve bir koyup üç almanýn hayallerini kovalayan hakim sýnýflar, kendi çýkarlarýný vatan millet edebi-yatýna yükleyerek ulusal birlik için çatýþmaya mahal verilmemesi ve eylemin bitirilmesini istediler. Bu zokayý yutan iþçiler Zonguldak'a geri döndüler. Belki de kaderin cilvesi olarak aylar sonra madende yaþanan grizu katliamýnda 252 iþçi yaþamýný yitirecekti. 1992 yýlýnda ise grevler býçakla kesilmiþ gibiydi. 1994 yýlýndaysa tarihin en aðýr ekonomik bunalýmlarýndan birini yaþayan Türkiye ekonomisinin krizinin bütün faturasý 5 Nisan kararlarýyla emekçilere ödetilecekti. Tarihimizden de aldýðýmýz derslerle ýsrarla þunu anlatmalýyýz: Vatan-millet edebiyatlarýyla ulusal birlik çaðrýlarý yapan burjuvalar ile onlarýn hayli ucuz uþaklarý, bu sýrada, gariban bir özürlünün tek yaþamsal dayanaðý olan aylýðýný elinden alýyorsa, o zaman ulusal birlik vesaire tam bir palavradýr. Bu örnek, iþçilere çok þey anlatacaktýr. Ýþçi sýnýfý ve yoksul halk, burjuvazinin ve iþbirlikçilerinin fiziksel ve ideolojik saldýrýsý altýndadýr. Telekom grevi ve geçmiþteki deneyimlerde yaþanan eksiklikler bize devrimci Marksistler olarak çizmemiz gereken perspektifi her seferinde yeniden göstermektedir. Devrimci Marksistlerin yönlendiriciliðinden ve itici gücünden eksik kalan iþçi sýnýfý bir yandan düzenin saldýrýlarýna, diðer yandan da iþbirlikçilere karþý mücadelesine baþtan yenik baþlamýþ demektir. Ýþte bu yüzden biz devrimci Marksistlerin görevi iþçi sýnýfýna sosyalizme uzanan mücadele yolunda önderlik etmektir.
Fikret Seyhan
17
MARKSiST BAKIs
MARKSÝZM
VE
EKOLOJÝ
Doðal olan, doðaya ait olan her geçen gün tahrip ediliyor, yok ediliyor. Doðal besinlerimizin yerini genetiði ile oynanmýþ gýdalar alýyor; hava, su ve toprak hýzla kirletiliyor, sanayi atýklarý sularýmýza, dolayýsýyla topraðýmýza ve besinlerimize karýþýyor; nükleer santraller, zehirli gazlar, radyoaktif atýklar etrafýmýzý sarýyor; enerji kaynaklarýmýz tükeniyor… Küresel ýsýnmanýn dünyayý bir yok oluþun eþiðine getirdiði bir çaðda yaþýyoruz. Doða, kapitalizmin yarattýðý tahribatý kaldýramayacak noktaya varmak üzere. Kapitalizm küresel ýsýnmayý, çölleþmeyi, türlerin hýzla yok oluþunu ve diðer doðal felaketleri engellemeyi býrakýn, bunlarý hýzlandýrmaktan baþka bir iþe yaramýyor. Kapitalizmin doðada yarattýðý felaket gözardý edilemeyecek, saklanamayacak kadar aþikar olduðundan beri insan-doða uyumunun, biraradalýðýnýn nasýl saðlanacaðý üzerine tartýþmalar hýz kazanmýþ durumda. Daha 1842'de "Kapitalizm gölgesini satamadýðý aðacý keser" diyerek kapitalizmin doðaya bakýþýný tarifleyen Marksizmin de bu konuda söyleyeceði çok sözü olduðu aþikar. Her ne kadar çevresel felaketi, sorunun asýl kaynaðý olan kapitalizmden yalýtýk bir þekilde ele almak isteyen "yeþiller", sosyalizmin çevre sorununu çözemeyeceði iddia etseler de bu böyle.
Çevreci Hareketten Marksizme Yönelik Eleþtiriler Yeþil hareket içinde kimi çevreler Marksizmin dünyaya bakýþta ekolojik bir yaklaþým geliþtiremeyeceðini, sosyalizmin çevre sorununa çözüm oluþturamayacaðýný iddia ediyorlar. Bu iddialarýný Marksizme yönelttikleri bazý eleþtiriler üzerine dayandýrýyorlar. Bu yazýmýzda bu eleþtirileri ve onlara yanýtlarýmýzý ortaya koyacaðýz.
Marksizm Aþýrý Üretimciliði mi Övüyor? Yeþil hareket içinde Marks ve Engels'e yönelik eleþtirilerden biri onlarýn aþýrý üretimci bir tarih anlayýþýna sahip olduðudur. Bu eleþtiriyi Marksizmin üretimi, sanayiyi, teknolojiyi yücelttiði noktasýna kadar götürenlerden de bahsetmek mümkün. Bu eleþtirilerin sahipleri yükselen insan uygarlýðýný, endüstri ve teknolojideki geliþmeleri doðaya yönelik bir saldýrý olarak algýlamaktalar. Marks ve Engels, insanlýðýn bütün potansiyelinin gerçekleþmesini hedeflediklerinden ekonomik büyümeyi, sanayileþmeyi reddetmediler. Marks ve Engels, insanlýðýn potansiyelin gerçekleþmesinin insanoðlunun çevresindeki koþullarýn deðiþtirilmesi için amaçlý bir emek harcamasýnda yattýðýný fark etmiþlerdi. Acayipleþti havalar Engels, "Hayvan dýþ doðadan yalnýzca yararlanýr ve salt varlýðý ile onda deðiþikBir güneþ, bir yaðmur, bir kar, likler oluþturur; insan onda deðiþiklikler oluþturarak, amaçlarýna yarar duruma Atom bombasý denemelerinden diyorlar, sokar, ona egemen olur. Ýnsanýn öteki hayvanlardan son ve temel farký budur, bu Stronsium 90 yaðýyormuþ farký oluþturan da gene emektir." diye yazýyordu(1). Ota, süte, ete… Umuda, hürriyete, kapýsýný çaldýðýmýz Marks, insanlarýn kendilerini çevreleyen maddi dünya tarafýndan koþullandýrýldýklarýný ve insanlarýn o dünya ile etkin bir karþýlýklý etkileþim içinde olduklarý, o büyük hasrete. dünyayý kendileri için daha uygun hale getirmek için çalýþtýklarý gerçeðini ortaya Kendimizle yarýþmadayýz gülüm koydu. Bu çaba içinde, insanlar hem yaþadýklarý maddi koþullarý, hem de kendileriYa ölü yýldýzlara hayatý götüreceðiz, ni dönüþüme uðratýyorlardý. Tarihi materyalist yöntemle inceleyen Marks'a göre Ya dünyamýza inecek ölüm." toplumdaki deðiþimi anlamanýn yolu, insanlarýn beslenme, barýnma gibi temel (Nazým Hikmet) sorunlarýyla nasýl baþa çýktýklarýný kavramaktan geçiyordu. Ýnsan temel ihtiyaçlarýný karþýlama mücadelesinde ne zaman ihtiyaç duyduðundan fazlasýný, yani artýk deðeri üretmeye baþladý, o zaman sýnýflý toplumlarýn kapýsýný açtý. Marksistler, kýtlýk ve insan emeðinin mümkün olan en düþük üretkenliði üzerine kurulu, yaþamýn temel amacýnýn hayatta kalabilmek olduðu ilkel komünizm aþamasýndan sýnýflý toplumlara geçiþi lanetle anmadý. Çünkü sýnýflý toplumlarýn baþlamasý insanýn yaþamý üzerinde kontrolünü, dolayýsýyla yaþam koþullarýnýn iyileþtirilmesine de iþaret ediyordu. Sýnýflý toplumlarýn çeþitli biçimleri boyunca insanlýk, emeðin üretkenliðini bütün insanlýða refah ve saðlýklý bir yaþam saðlayabilecek bugünkü seviyesine yükseltti. Ýnsanýn yaþamý üzerindeki belirleyiciliði arttý. Sanayi, bilim ve teknolojideki geliþmeler, insanlýða sýnýflý toplumlarýn tarih sahnesinden kaldýrmanýn imkanýný saðladý. Sýnýflý toplumlarýn yarattýðý geliþme komünizmin gerekli önkoþulunu oluþturdu. Ýmkanlardaki bu sýçrama, insanlýðý besleyebilecek kaynaklara sahip olmasý gereken, eþitlikçi bir toplum olan komünizmi bir düþten gerçekliðe dönüþtü. Marks ve Engels, bilim ve teknikteki geliþmelerin, sanayinin ortaya çýkýþýnýn mümkün kýldýðý potansiyelleri anlatýrken bunlarýn kapitalizmin denetimi altýnda neye hizmet ettiðini ortaya koymaktan geri durmadý. Kapitalizmin emek gücünü ve doðayý sýnýrsýz biçimde sömürüsünü, kapitalist üretimin bütün zenginliðin temel kaynaðý olan topraðý ve emekçiyi nasýl kuruttuðunu açýkladýlar. Kapitalin 1. cildinin "Büyük Ölçekli Endüstri ve Tarým" adlý bölümünde bu durumu, Marks þöyle anlatýr: "…kapitalist tarýmdaki geliþme sadece iþçiyi deðil, topraðý da soyma sanatýdýr. Bu 'geliþme' belli bir zaman dilimi içinde topraðýn verimliliðini aþýrý artýrarak, bu verimliliði yaratan ve çok uzun süreler kullanabilecek
18
MARKSiST BAKIs olan, doðal kaynaklarýn yok edilmesi anlamýnda bir 'geliþme'dir. Bir ülke, Birleþik Devletler örneðinde olduðu gibi, geliþmesinin temelini ne kadar büyük ölçekli endüstrileþmeye dayandýrýrsa, yok olma süreci o kadar hýzlý olur. Bu nedenle, kapitalist üretim sadece yeryüzündeki tüm zenginliðin kaynaðý olan toprak ve iþçiyi paralel olarak sömürecek teknikler ile toplumsal üretim süreçlerinin kombinasyon derecesini geliþtirir…" Marks ve Engels açýsýndan doðaya zarar veren bilim, teknik ilerlemeler ya da sanayi deðil; onlarýn küçük bir azýnlýðýn çýkarlarý için kullanýlmasýna dayanan sýnýflý toplumlardýr. Doðaya zarar veren kar için emekçiyi ve hammadde kaynaðý doðayý sýnýrsýzca sömürmekten vazgeçemeyecek kapitalizmdir. Bilim ve teknikteki geliþmeler insanlýðýn doðayla uyum içinde yaþamasýna hizmet edebilir, yeter ki onlarý kullanacak mekanizmanýn temel dürtüsü kar, rekabet ve birikim olmasýn.
Marksizm Doða-Ýnsan Antagonizmasý mý Yaratýyor? Yeþil çevrelerden yöneltilen diðer bir eleþtiri ise Marksizmin doða ile toplumu uzlaþmaz bir karþýtlýk içinde algýladýðý, birinin diðeri üzerinde kontrol kurmasý, insanlýðýn doðaya hükmetmesi kavrayýþýnda olduðu iddiasý üzerinden þekillenir. Bu çevreler bu argümanlarýný Engels'in Anti- Dühring'deki þu sözlerine dayandýrmaktadýrlar: "Üretim araçlarýna toplum tarafýndan el konulmasý ile meta üretimi ve bunun sonucu ürünün üretici üzerindeki egemenliði ortadan kalkar… Böylece ilk kez olarak insan, belli bir anlamda hayvanlar dünyasýndan kesinlikle ayrýlýr, hayvansal yaþama koþullarýndan gerçekten insanca yaþama koþullarýna geçer. Ýnsaný çevreleyen, þimdiye deðin insaný egemenliði altýnda tutan yaþama koþullarý alaný þimdi, kendi öz toplum yaþamlarýnýn efendileri niteliði ile ilk kez olarak doðanýn gerçek ve bilinçli efendileri durumu- Marks ve Engels, gelecekteki toplumlar için sürdürülebilirna gelen insanlarýn egemenliði ve denetimi altýna geçer."(2) Engels, bu sözleriyle, insanýn kendinin efendisi olmasý için doða üzerinde kontrol liðin ancak insanýn doða ile geçtiði fark kurmasý gerektiðini ifade ettiðini; bu durumun da insan ile doða arasýnda bir iliþkilerinden antagonizma, uzlaþmaz bir karþýtlýðýn varlýðý algýlayýþýný ifade ettiði iddia etmiþlerdi. Onlar, özgür olarak üreticilerden edilmektedir. Ýddialarýn aksine Engels, doða üzerinde kurulan egemenliði doða örgütlenen yasalarýný tanýma ve uygulamayla sýnýrlandýrmaktadýr. Bunu þu sözlerinde oluþan bir toplumda toplumsal hayatýn amacýnýn kapitalist rahatlýkla görebiliriz: "Doða üzerinde kazandýðýmýz zaferlerden dolayý kendimizi pek fazla övmeyelim. toplumdaki gibi çalýþma ve Böyle her zafer için doða bizden öcünü alýr. Mezopotamya, Yunanistan, Küçük üretim deðil, insanýn Asya ve baþka yerlerde iþlenecek toprak elde etmek için ormanlarý yok eden yaratýcýlýk potansiyelinin her insanlar, ormanlarla birlikte nem koruyan ve biriktiren merkezlerin ellerinden git- yönden geliþebilmesine olanak tiðini, bu ülkelerin þimdiki çölleþme durumuna zemin hazýrladýklarýný, akýllarýna vermek olduðunu ifade ettiler. hiç getirmiyorlardý. Alplerdeki Ýtalyanlar…çam ormanlarýný…yok ederken böl- Geleceðin özgür toplumunda gelerindeki sütçülük sanayinin kökünü kazýdýklarýný sezemiyorlardý. Böylece doða ve insan arasýndaki yýlýn büyük kýsmýnda, daðlardaki kaynaklarýn suyunu kuruttuklarýný, ayný zaman- iliþkinin akýlcý bir kontrolü olada da yaðmur mevsiminde azgýn sel yýðýnlarýnýn ovalarý basmasýna neden olduk- caktý. larýný hiç bilemiyorlardý. Avrupa'da patatesi yayanlar…sýraca hastalýðýný yaydýklarýný bilmiyorlardý. Ýþte böylece her adýmda anýmsýyoruz ki, hiçbir zaman baþka topluluða egemen olan bir fatih, doða dýþýnda bulunan bir kiþi gibi, doðaya egemen deðiliz; tersine etimiz, kanýmýz ve beynimizle ondan bir parçayýz, onun tam ortasýndayýz, onun üzerinde kurduðumuz egemenlik, baþka bütün yaratýklardan önce onun yasalarýný tanýma ve doðru olarak uygulayabilme üstünlüðüne sahip olabilmemizden öteye gitmez."(3) Marks ve Engels, doðanýn bütünsel bir þekilde; doðadaki herþeyin birbirleriyle iliþkileri göz önünde bulundurularak, kendisini þartlandýran ve kendisinin þartlandýrdýðý koþullarla birlikte kavranmasý gerektiðini belirttiler: "Çünkü doðada hiçbir þey ayrý ayrý oluþmaz. Her þey diðerlerini etkiler ve diðerlerinin etkisi altýnda kalýr ve çoðu zaman da doða bilimcilerin en basit þeyleri bile açýkça görmesini önleyen, bu çok yönlü hareketin ve karþýlýklý etkilerin unutulmasýdýr"(4) Marksist felsefenin temel belirleyeni olan diyalektiðin doðaya uygulanýþýnda, doða toplum ikiliðinin olamayacaðýný görürüz. Doðanýn diyalektiði içinde insan ve doða, iki ayrý þey olarak deðil, birbirinin parçasý olarak kavranýr. Marks, insan ile doðanýn sürekli etkileþim içinde olduðunu þu sözleriyle ortaya koyar: "... insan doðaya baðlý olarak yaþar. Doða insanýn vücududur. Insan ölmemek için doðayla iyi ve sürekli bir diyalog içindeolmalýdýr. Insanýn fiziksel ve beyinsel yaþamýnýn doðaya baðlý olduðunu söylemek aslýnda doðanýn kendisine baðlý olduðunu söylemek demektir. Çünkü insan doðanýn bir parçasýdýr." Doða ve toplum aralarýndaki karþýlýklý iliþkiyle birbirini dönüþtürür. Alman Ýdeolojisi'nde Marks ve Engels insan ve doða birliðini þu þekilde ifade etmiþtir: "Tarihi doða tarihi ve insanlarýn tarihi diye ikiye ayýrabiliriz. Bununla birlikte bu iki yön birbirlerinden ayrýlamazlar; insanlar var oldukça, insanlarýn tarihi ile doðanýn tarihi karþýlýklý olarak birbirini koþullandýrýrlar "(5) Marks ve Engels'e göre insan kendisiyle doða arasýndaki iliþkiyi emek dolayýmýyla kurar, düzenler ve doðayý dönüþtürür. Engels, "emek, ona zenginliðe çevirdiði materyali saðlayan doðayla birlikte bütün zenginliklerin kaynaðýdýr. Ancak bu kadarla kalmaz. O, tüm insan var oluþunun birincil temel koþuludur ve belirli bir anlamda, bu öyle bir ölçüdedir ki, emek insanýn kendisini yarattý demek gerekir"(6) demektedir. Marks ve Engels zenginliðin kaynaðý olarak emek ve doðayý gördükleri için Alman Ýþçi Partisi Programý'ný doðanýn önemini görmezden geldiði ve emeði doðaüstü bir güç olarak ele aldýðý gerekçesiyle eleþtirmiþlerdir: "Emek bütün zenginliðin kaynaðý deðildir. Doða da emek kadar, kullaným deðerlerinin (ve elbette maddi zenginlik bunlardan oluþur!) kaynaðýdýr ki, emeðin kendisi de doðal gücün, insanýn emek gücünün ifadesinden baþka bir þey deðildir."(7)
19
MARKSiST BAKIs Eleþtirilerin Ardýndaki Çözüm Önerisi Marksizme bu eleþtirileri yöneltenlerin ortaya koyduklarý çözüm önerileri nedir peki? Temel olarak eleþtiri sahiplerinin görüþlerini iki ana bakýþ altýnda toplayabiliriz. Birinci bakýþ açýsý çevre sorununun çözümünün sürdürülebilir kalkýnma yaklaþýmýnda olduðunu savunur. Adýndan da anlaþýldýðý üzere bu argüman çerçevesinde sürdürülebilir bir ekonomik geliþme sürecini takip edilmesi gerektiði tartýþýlýr. Bu tezin sahipleri aslýnda gizliden gizliye sürdürülebilir bir kapitalizm tartýþmasý yaparlar. Kapitalizmin politik ve ekonomik olarak sürdürülemez olduðunu her geçen gün tekrar tekrar ortaya koymakta, hatta bu gerçeði gözlerimizin içine sokmaktadýr. Kapitalist sistemin itici gücü sermaye birikimi, sermaye sahiplerinin karlarýný doðanýn ve emeðin yoðun sömürüsü üzerinden maksimize etmesi ile yükselir: "[Kapitalizmle beraber] tarihte ilk kez olmak üzere, doða insanlýk için bir obje (nesne) ve kullaným deðeri haline geldi ve kendisi için var olan bir güç olarak algýlanmaktan çýktý. Bu eðilim sonucu, kapital, doðal süreçleri zorlayarak, onu kendi gereksinimleri için sýnýrsýzca kullandý."(8) Marksizme yönelik eleþtiri sahiplerinin bir diðer kanadý da çevre sorunun çözümünün ancak insanýn doðaya müdahalesinin ortadan kalkmasýyla mümkün olacaðýný savunurlar. Sanayinin, teknolojinin insaný doða karþýsýnda bir hükmedici haline getirdiði için insan uygarlýðýnýn tarihsel geliþimini reddederek bir tür ilkel komünal topluma dönme hayali içinde olurlar. Bu bakýþ açýsýna karþý uzun uzadýya tartýþmalara girmeden bu ekolojistlerin insaný tekrar kýtlýðýn, yoksulluðun, hastalýklar karþýsýnda acizliðin çaðýna götürmeye çalýþtýðýný söylemek gerekir. Baþta da belirttiðimiz gibi ilkel komünal toplumdan sýnýflý toplumlara geçiþ tarihsel geliþmenin karþý konulamaz bir zorunluluðuydu. Tarihin çarklarýný geriye çevirmeye çalýþanlar somut bir sorun karþýsýnda ütopyalarýn peþine takýlmayý önermekteler. Aslýnda bu da, bu bakýþ açýsýnýn savunucularýnýn insanlýða vaat edebileceði tek þeyin bütün sorunlarýn asýl kaynaðý olan kapitalizm esaretinde yaþamak olduðu anlamýna gelir.
Sonuç Niyetine Marks ve Engels, sanayileþme, tarýmýn kapitalistleþmesi ve kentleþme, bir taraftan emeðin ve doðal kaynaklarýn sýnýrsýz sömürüsünün, diðer taraftan da insanýn doðaya ve kendi emeðine yabancýlaþmasýnýn yolunu açtýðýný gördüler. Marks ve Engels, bu durumu sona erdirmenin yolunun doðal kaynaklarýn kirletilmesine ve dengesiz biçimde tüketimine son vermek ile toplum saðlýðýný korumak için tarýmla sanayinin, kýrla kentin bütünleþtirildiði bir toplumsal yapý ortaya çýkarmaktan geçtiðini ifade ederler. Sermaye ile toprak mülkiyetinin ayrýlmasý emek ile deðiþim temeline "…...Kapitalist tarýmdaki geliþme dayanan mülkiyetin baþlangýcý olarak tarihsel bir anlam taþýdýðýndan kentle kýr arasýnsadece iþçiyi deðil, topraðý da daki ayrýmýn ortadan kaldýrýlmasý ortaklaþalýðýn ilk koþullarýndan biridir(9). soyma sanatýdýr. Bu 'geliþme' Marks ve Engels, gelecekteki toplumlar için sürdürülebilirliðin ancak insanýn doða ile belli bir zaman dilimi içinde iliþkilerinden geçtiði fark etmiþlerdi. Onlar, özgür olarak örgütlenen üreticilerden oluþan topraðýn verimliliðini aþýrý bir toplumda toplumsal hayatýn amacýnýn kapitalist toplumdaki gibi çalýþma ve üretim artýrarak, bu verimliliði yaratan deðil, insanýn yaratýcýlýk potansiyelinin her yönden geliþebilmesine olanak vermek olduðunu ifade ettiler. Geleceðin özgür toplumunda doða ve insan arasýndaki iliþkinin ve çok uzun süreler kullanabilecek olan, doðal kay- akýlcý bir kontrolü olacaktý. Marks, geleceðin özgür toplumunda insanýn özgürleþmesi naklarýn yok edilmesi anlamýnda "toplumsal insana, yani doðayý kör bir güç olarak kabul etmeye çalýþan deðil, doða ile bir 'geliþme'dir. Bir ülke, Birleþik maddesel deðiþimini akýlcý olarak yürütebilen ve bunu ortak -komünal- denetim altýnda Devletler örneðinde olduðu gibi, tuttabilen" bir sürece yol açacaðýný ifade etti. Ancak böylece geleceðin özgür toplumunda burjuva çevrecilerin sürdürülebilirlik demogojileri deðil gerçekten küresel geliþmesinin temelini ne kadar sürdürülebilirlik saðlanmýþ olacaktýr. büyük ölçekli endüstrileþmeye
dayandýrýrsa, yok olma süreci o kadar hýzlý olur...” (1) Engels, Doðanýn Diyalektiði, Sol Yayýnlarý, Ankara, 2002, s.196 (2) Engels, Anti-Dühring, Sol Yayýnlarý, Ankara, 2003, s. 403 (3) Engels, Doðanýn Diyalektiði, Sol Yayýnlarý, Ankara, 2002, s.196-197 (4) Engels, Doðanýn Diyalektiði, Sol Yayýnlarý, Ankara, 2002, s.195 (5) Marks, Engels, Alman Ýdeolojisi [Feurbach], Sol Yayýnlarý, Ankara, 1999, s. 38 (6) Engels, Doðanýn Diyalektiði, Sol Yayýnlarý, Ankara, 2002, s.186 (7) Marks, Engels, Gotha ve Erfurt Programlarýnýn Eleþtirisi, Sol Yayýnlarý, Ankara, 2002, s.22 (8) Karl Marks, Grundrisse, Sol Yayýnlarý, Ankara: 2003 , s. 410 (9) Marks ve Engels, Alman Ýdeolojisi [Feurbach], Sol Yayýnlarý, Ankara, 1999, s.82
20
Güner Gövenç
MARKSiST BAKIs
K Okullarda derslere giren, ayný konularý iþleyip, benzer öðretim teknikleri kullanan 4 farklý öðretmen statüsündeki emekçiler ayný iþi yapýyorlar ama farklý koþullarda yaþýyorlar.
AMUNUN ARDELENLERÝ Haftalarca izlediðimiz bir yalanýn hikayesi yine televizyon sayesinde suratlarýmýza çarptý. Eðitim yardýmý alarak okuyan bir öðrencinin, bir 'kardelen(!)'in kurtuluþ hikâyesi. Milyonlarca dolarlýk haksýz kârýn birkaç öðrenciyi okutarak aklanacaðýndan emin olan þirket sahipleri, gerçek hikâyeyi pek umursamamýþlar demek! Mardin Yeþilli'deki Namýk Kemal Ýlköðretim Okulu'nda öðretmenlik yapan Elif Dilmeç, aslýnda vekil öðretmenmiþ. Bu haberin duyan herkesi þoke etmesinin s e b e b i , sözleþmeli ve ücretli-vekil öðretmenlerin durumunun tüm toplum tarafýndan bilinmesi. Güvencesiz ve düþük ücretle çalýþma koþullarý… Bu uygulamanýn nasýl baþladýðýný kavramak için emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna tüm gücüyle saldýran ve eðitim, saðlýk gibi alanlarý ticarileþtirmeyi amaçlayan neo liberal anlayýþa bakmak gerekli. Eðitimin piyasalaþtýrýlmasý; üniversite harçlarý, özel okul ve üniversitelere saðlanan avantajlar, okul kayýt paralarý ve okula yüksek baðýþ yapan velilerin çocuklarýný özel sýnýflara yerleþtirmek gibi uygulamalarla baþladý. Eðitim almak isteyen kalabalýklarý ÖSS, ALES, LSS gibi zorlu sýnavlarda eleyerek yükümlülüklerini azaltmaya çalýþan devlet, kamu kuruluþundaki hizmet kalitesini düþürerek özel sektörü teþvik eden bir yöntem izledi. Saðlýk sektöründe ise bu iþleyiþ, SSK, BaðKur ve Emekli Sandýðý'na baðlý olanlara özel hastane kapýlarý açýlýyor yalanýyla baþladý. Sonra mantar gibi her yerden özel hastane fýþkýrdýðýna þahit olduk. Bu has-
tanelerin saðlýk bütçesini nasýl trilyonlarca lira dolandýrdýðýna da. Özel hastanelerde muayene olmaya çalýþanlara sürekli ek masraflar çýkartýldý. Bir yandan da insanlara saðlýðýn o kadar da parasýz olmayacaðý öðretiliyordu. GSS, yani saðlýkta dönüþüm programý adý altýnda saðlýk sektörünü hem hastalar hem de emekçiler açýsýndan kabusa çeviren bir sistem zorlandý. Bir yandan hastaneye her gittiðinde cebinden 1020 ytl çýkmasýna razý edilmeye çalýþan hastalar ve bir yandan da ne kadar çok hasta bakarsan o kadar fazla para kazanýrsýn diyerek tüccar yapýlmaya çalýþýlan saðlýk emekçileri. Devleti küçültmek olarak kamuoyuna yansýtýlan, aslýnda tüm dünyada benzer þekillerde uygulanan neoliberal politikalar bunlar. Devlet, eðitim-saðlýk gibi alanlardan elini çekerek, kâr yüzdesi çok büyük olan bu sektörleri özel iþletmelere devrediyor. Kâr hýrsýyla çalýþan bu iþletmelerin eðitim, saðlýk gibi alanlarda yeterince parasý olmayan biz emekçiler için ne kadar tehlikeli olduðunu hepimiz biliyoruz. Sözleþmeli, Ücretli ve Vekil Öðretmenlik MEB tarafýndan 2005 yýlýnda uygulamaya konulan sözleþmeli öðretmenlik, 2 yýl içinde öðretmen adaylarýnýn büyük çoðunluðunun çalýþmak zorunda kaldýklarý bir statü haline geldi. Öðretmen açýðý sözleþmeli ile kapatýlamayacak kadar büyüktü ki sonra vekil ve ücretli öðretmen adý altýnda iki yeni tip öðretmenlik daha yaratýldý. Türkiye'de 160 bin öðretmen açýðý var ve eðitim fakültelerinden mezun olanlarýn sayýsý 120 bin. Oysa bu sene MEB tarafýndan 10 bin kadrolu ve 5 bin sözleþmeli öðretmen atanacak. Geri kalanlarý neyin beklediði aþikâr! Öðretmenlik yapmak isteyen ve KPSS'ye giren kalabalýðýn içinden kadrolu öðretmenliði isabet ettirmek bir þans… Asýl kahraman Elif Dilmeç ise bu durumda olan on binlerce öðretmenden sadece biri. Mardin'de bir saatlik yürüyüþ mesafesinde
21
MARKSiST BAKIs
olan ilköðretim okulunun televizyonlara verdiði röportajda kendisinin de ayný þartlarda okuduðunu, ilkokula ayaðýnda terlikle saatlerce yürüyerek gittiðini söylüyor. Ve ekliyor, kendim gibi öðrencilere öðretmenlik yapmak istedim. Peki kadrolu, sözleþmeli, vekil ve ücretli öðretmenler arasýnda nasýl farklar var? Sözleþmeli öðretmenler ne memur ne iþçi statüsünde olduklarý için il içi veya dýþý tayin isteyemiyorlar. MEB'in hazýrladýðý iþ sözleþmesindeki 'Öðreticilerden belirtilen þartlarý taþýmadýklarý, sözleþme hükümlerine uymadýklarý veya görevlerinde baþarýsýz olduklarý eðitim kurumu müdürlüðünce tespit edilenlerin sözleþmeleri tek taraflý olarak feshedilebilir' gibi sübjektif tanýmlar içeren maddeler dikkate alýndýðýnda sözleþmenin keyfi olarak sonlandýrýlabileceði ortada. Sözleþme feshinde durum okul idaresinin müdürün Eðitimde karþýmýza dikilen sözleþmeli çalýþma ve koþullarý saðlýk çalýþanlarý içinde de çok uzun eline býrakýlýsüredir uygulanmaya çalýþýlýyor. Saðlýk bakan- yor. Sözleþmeli lýðýna baðlý olan hastanelerde yaklaþýk 20 bin öðretmenlerin saðlýk emekçisi 657 4/B' ye tabi olarak, yani sözleþmeleri her sözleþmeli iþçi olarak çalýþýyor. Saðlýk yýl ocak ayýnda Bakanlýðý tarafýndan KPSS' yi kazanan 10 bin yenileniyor, si800 saðlýk emekçisinin yine sözleþmeli olarak gorta dâhil her atanacaðý duyuruldu. Bunun anlamý saðlýkta sene çýkýþ-giriþ kadrolu çalýþan istihdamýný yavaþça yok iþlemi yapýlýyor. etmek. Uzun süreli sözleþme yapýlmýyor. Sözleþmeli öðretmenin hizmet yýlý sayýlmadýðý için, kadrolu öðretmenler gibi hizmet yýlýna göre kadro ve ücret yükselmesi söz konusu deðil. Kadrolu öðretmenlere yapýlan evlilik, çocuk, doðum yardýmý gibi yardýmlardan sözleþmeliler yararlanamýyorlar. Kadrolu öðretmenler atama yapýlýr yapýlmaz emekli sandýðýna baðlanýp, saðlýk hizmetinden yararlanýrken sözleþmeli öðretmenler SSK primleri 90 gün yatýrýldýktan sonra saðlýk hizmeti alabiliyor. Ücretli ve vekil öðretmenler ise tatil günleri primleri yatýrýlmadýðý için bu süreyi tamamlamak için aylarca çalýþmak zorundalar. Sözleþmeli öðretmenlerin ücretleri her ilde farklýlýk gösteriyor. Sözleþmeli öðretmenin ek dersinden SSK kesintisi yapýlmaktadýr. Kadrolularda böyle bir kesinti söz konusu deðil.
22
Yine MEB'in iþ sözleþmesinde; 'Bir öðretim yýlýnda, saðlýk kuruluþlarýnca verilen hastalýk raporlarý kapsamýnda kullanýlan hastalýk izinlerinde azami 5 öðretim gününe tekabül eden ücret ödenir. Hastalýk izinlerinin bu süreyi aþmasý hâlinde aþan kýsým için herhangi bir ücret ödenmez' maddesi bulunuyor. Sözleþmeli öðretmenin hasta olmasý devlet tarafýndan yasaklanýyor. Ücretli veya vekil öðretmenlerin durumu sözleþmeli öðretmenlerden daha vahim. Ücretli ve vekil öðretmenler ise kadrolu öðretmenlere ek ders ücreti olarak verilen parayý normal ders karþýlýðýnda almaktalar, 5 ytl. Ücretli öðretmenler ders saatine göre ücret aldýklarý için aylýk maaþlarý 300-350 ytl civarýnda. Çalýþtýklarý güne göre SSK primleri yatýrýlýyor (hafta sonlarý, okul tatilleri, resmi tatiller hariç), genelde ayýn sadece 15-20 günü sigortalýlar. Ücretliler, öðretmen pasosundan yararlanamýyor. Ücretli öðretmenler, girdikleri ders kadar ücret aldýklarý için, 9 aylýk eðitimöðretim yýlýnýn yaklaþýk 5 ayý maaþ alabiliyor. Okullarda derslere giren, ayný konularý iþleyip, benzer öðretim teknikleri kullanan 4 farklý öðretmen statüsündeki emekçiler ayný iþi yapýyorlar ama farklý koþullarda yaþýyorlar. Saðlýkta Dönüþüm ve Sözleþmeli Çalýþma, Taþeron Ýþçilik Eðitimde karþýmýza dikilen sözleþmeli çalýþma koþullarý saðlýk çalýþanlarý içinde de çok uzun süredir uygulanmaya çalýþýlýyor. Saðlýk Bakanlýðý’na baðlý olan hastanelerde yaklaþýk 20 bin saðlýk emekçisi 657 4/B' ye tabi olarak, yani sözleþmeli iþçi olarak çalýþýyor. Saðlýk Bakanlýðý tarafýndan KPSS' yi kazanan 10 bin 800 saðlýk emekçisinin yine sözleþmeli olarak atanacaðý duyuruldu. Bunun anlamý saðlýkta kadrolu çalýþan istihdamýný yavaþça yok etmek. 2001 yýlýnda uygulanmaya baþlanan 'saðlýkta dönüþüm' yalanýyla saðlýk bir kamu hizmeti olmaktan çýkartýlmaya ve özel sektöre devredilmeye çalýþýlýyor. Güya saðlýk sektörünün 'devletin sýrtýnda oluþturduðu yükü azaltmak!' için uygulanan dönüþümün bütçeye yaptýðý etkiye bakalým. 2001 yýlýnda 2.257 milyar YTL' e olan saðlýk harcamalarý 2004 yýlý sonu itibarýyla 6.405 milyar YTL' ye ve devir sonrasý (2005 yýlý) yaklaþýk 8.5 milyar YTL' ye fýrlamýþ durumda. Ýlaç harcamalarý ise 2001 yýlý sonunda 992.616 milyon YTL iken 2004 yýlý sonu itibariyle 2.471.528 milyar YTL' ye, Saðlýk Bakanlýðýna devirden sonra ilaç harcamalarý tahmini 3.7 milyar YTL' ye ulaþýyor. Saðlýk sisteminde asýl iþi üreten saðlýk emekçilerine insanca çalýþma-yaþama koþullarýný çok görenler, özel hastane patronlarýnýn cebini doldurmaktan çekinmiyor. Esnek üretim kavramýnýn bir ayaðý olan
MARKSiST BAKIs taþeronlaþtýrma da saðlýk çalýþanlarý için baþka bir sorun. Hastane yönetiminin ihale karþýlýðý hizmet aldýðý taþeron firmalar, çalýþanlarýný iþ güvencesi olmadan, düþük ücretlerle ve karþýlýðý verilmeyen fazla mesailerle kölelik koþullarýnda çalýþtýrýyor. Hastane yönetiminin döner sermayeden karþýladýðý taþeron iþçi ücretleri, yönetim ve taþeron firma arasýndaki pazarlýklarda belirleniyor. Taþeron firmaya baþvuran iþçilere asgari ücret ve benzeri düzeylerde maaþ dayatýlýrken, sadece aracý kurum olan taþeron þirket ise iþçilerin sýrtýndan binlerce YTL'yi cebine atýyor. Hastanelerde taþeronluk; yemek, temizlik ve güvenlik gibi yan hizmetler ile baþlarken, bugün gelinen noktada uygulama yardýmcý saðlýk personeline kadar ulaþtý. Hastane yönetimi ve taþeron firma arasýnda kiralýk iþçi olarak kullanýlan emekçiler ise çalýþma saatleri-koþullarý, iþ güvenceleri, yemek veya iþ-yeri servisleriyle ilgili söz hakkýna sahip deðil. Sendikalaþma oranýnýn yok denecek kadar az olduðu taþeron þirketler, sendikalaþan iþçilerin iþ sözleþmesini iptal ediyor ve diðer iþçilere de bu uygulamayla gözdaðý veriliyor. Eðitimde ve saðlýkta yazýda bir kýsmýna deðinebildiðimiz uygulamalar devam ederken, sendikalaþma hakký yok edilmeye çalýþýlan sözleþmeli emekçiler de örgütlenmeye devam ediyor. Çözüm Birlikte! Kâr hýrsýyla üretim yapan kapitalizm, kamu yararýný amaçlayan, sosyal hak olarak bilinen hizmetlere elini daha önce de uzattý ve bundan sonra da uzatmaya devam edecek. Sadece Türkiye ile sýnýrlý olmayan bu uygulamalar dünyadaki tüm emekçileri tehdit ediyor. Bu anlamýyla kapitalistler küresel ölçekte ucuz emek ve daha yoðun sömürü istiyorlar. Sýnýf kardeþlerimizle benzer süreçlerden geçiyoruz ve yaþadýðýmýz sýkýntýlar ortak. Mücadelemiz önündeki engeller de benziyor. Bunun en baþýnda iþçi sýnýfýnýn yaygýn örgütsüzlüðü ve örgütlü kesimlerin üzerindeki sendikal bürokrasinin militan mücadeleyi önleyici tutumlarý yatýyor. Telekom grevi sýrasýnda Haber-Ýþ bürokrasisinin mücadeleyi baltalayýcý tutumlarýna hep beraber tanýk olduk. Yakýn zamanda Fransa'da, Sarkozy hükümeti tarafýndan yürürlüðe konulmaya çalýþýlan 'Sosyal reform' paketi, 2 milyon kamu emekçisini 250 binle sýnýrlandýrmayý, emeklilik yaþýný yükseltmeyi ve benzeri saldýrý maddelerini içeriyor. Sarkozy'e ilk yanýt greve çýkan demiryolu çalýþanlarýndan geldi. Demiryolu çalýþanlarýný öðrenciler ve sýnýfýn diðer kesimleri takip etse de sendikal bürokrasi ve onunla iþbirliði içindeki düzene sadýk sol partilerin ihaneti sonucu Sarkozy "þimdilik" bir zafer elde etmiþ oldu. Sendikal aðalýðýn ve onunla kimi zaman iç içe geçen kimi zaman iþbirliði yapan düzen solcularýnýn bu süreçteki asýl misyonu, geliþecek kitle radikalizmini frenlemek, mücadeleyi masa baþýndaki pazarlýklara havale etmek ve ne olursa olsun egemen sýnýfý tehdit edici bir noktaya gelmeden meseleyi "kapatmak". Bu yüzden, sendikal bürokrasiye ve burjuva sola karþý Marksistlerin keskinleþmeleri, genç iþçi ve öðrenci kuþaðýný bu bilinçle eðitmeleri çok önemli. Türkiye'de ve dünyada kapitalistlerin Çin modeli bir sömürüyü hayal ettiklerini biliyoruz. Bunun yolu da emekçileri örgütsüzleþtirmek ve iþ güvencesini ortadan kaldýrmaktan geçiyor. Emek cephesindeyse taþeronlaþtýrma, iþ güvencesini ortadan kaldýrma gibi saldýrýlara direnmenin tek çaresi, ayný deðeri üreten ve birlikte çalýþan kadrolu ve sözleþmeli personelin sýnýf dayanýþmasý temelinde birlikte mücadeledesidir. Sözleþmeli çalýþmanýn yaygýnlaþtýrýlmasýný ve kamu çalýþanlarýnýn tümden tasfiyesini önlemek için; sözleþmeli iþçilerin kadro ve sendika hakkýný, tüm sözleþmelilerin memur veya iþçi kadrosuna geçirilmesini ve tüm çalýþanlarýn birlikte mücadelesini savunalým. Ýþçiler birlikte güçlüdür!
Yýldýz Yörükoðlu
Türkiye'de ve dünyada kapitalistlerin Çin modeli bir sömürüyü hayal ettiklerini biliyoruz. Bunun yolu da emekçileri örgütsüzleþtirmek ve iþ güvencesini ortadan kaldýrmaktan geçiyor. Emek cephesindeyse taþeronlaþtýrma, iþ güvencesini ortadan kaldýrma gibi saldýrýlara direnmenin tek çaresi, ayný deðeri üreten ve birlikte çalýþan kadrolu ve sözleþmeli personelin sýnýf dayanýþmasý temelinde birlikte mücadeledesidir. Sözleþmeli çalýþmanýn yaygýnlaþtýrýlmasýný ve kamu çalýþanlarýnýn tümden tasfiyesini önlemek için; sözleþmeli iþçilerin kadro ve sendika hakkýný, tüm sözleþmelilerin memur veya iþçi kadrosuna geçirilmesini ve tüm çalýþanlarýn birlikte mücadelesini savunalým. Ýþçiler birlikte güçlüdür!
23
MARKSiST BAKIs
TROÇKÝ ve SOSYALÝST DÜNYA DEVRÝMÝ Lenin, "Devlet ve Devrim"de Marks'ýn ve büyük devrimci önderlerin ölümlerinden sonra, egemen sýnýflarca devrimci öðretilerinin içinin boþaltýlýp yeniden þekillendirilerek zararsýz hayaletler, hatta karþý ideolojik dayanak noktalarý haline getirildiklerinden bahsederken kendisinin de ayný kaderi paylaþacaðýný bilebilir miydi? Sanýrýz ki Sovyet ülkesinde yükselen bürokrasiye karþý verdiði son kavgasýnda, düþüncelerini Bolþevik parti ve kamuoyu ile paylaþmasýnýn engellenmesi ve bunlarý aktaran eþi Krupskaya'nýn hakaretlere maruz kalmasý karþýsýnda kendisinin de önceki devrimcilerin kaderini paylaþabileceðini en azýndan hissetmiþtir(1). Kamuoyu ve Parti'den saklanan vasiyetinde partide bürokrasinin gücünün kýrýlmasý için acil önlemler olarak merkez komiteye çok sayýda genç iþçi alýnmasýný ve bürokratik aygýtýn baþýndaki Stalin'in Parti Genel Sekreterlik görevinden alýnmasýný istemesi durumun vahametini kavradýðýný kanýtlar. Mumyalanarak kaldýrýldýðý mozolesiyle Stalin'in "tekeline" alýnan Lenin'in hayaleti, yýllarca mücadele ettiði Menþevik çizginin Bolþevik jargonlar arkasýna gizlenerek sunulmasýnýn gerekli olduðu her durumda göreve çaðrýldý. Onlarca yazýsýnda hakaretlerle ödüllendirdiði Menþevizmin yýlmaz savunucularý, Martinov gibileri, Çin devrimi gibi gündemlerde, kendi Menþevik özlerini Lenin'in ismiyle süslediler ve Stalin'in vazgeçilmez "Bolþevik" sað kollarý oldular. Nasýl zamanýnda Marks'ýn devrimci öðretisinin içini boþaltýp yarattýklarý "ulusal-Alman" Marksizmi ile iþçileri eðitenler(!) Lenin'e hakaretler savurarak Marksizmin gerçek devamcýlarýnýn kendileri olduðunu dillerine doladýlarsa, Stalin ve þürekasý da Menþevizmi Leninizm, Leninizmi de Menþevizm olarak yutturmaya çalýþýrken, Ekim devriminin mirasýna sahip çýkan Troçki'ye akýl almaz iftiralar, kara çalmalar, "hain" suçlamalarý yöneltmekten, onu ve takipçilerini katletmekten geri kalmadýlar. Kendine, ailesine, yoldaþlarýna yönelen hakaretler, saldýrýlar ve katliamlara karþý Troçki bir an olsun duraksamadý, Stalinizmin çarpýtmalarýna boyun eðmedi. Uluslararasý devrim dalgasýnýn geri çekilmesi, Rusya'daki kýzýl iktidarýn yalnýzlaþmasý, iç savaþýn yarattýðý yýkým ve devrimi yapan iþçi sýnýfýnýn iç savaþ boyunca atomize olmasý sonucunda varlýðýný hissettirmeye baþlayan bürokratik aygýt, Lenin'in ölümünden sonra yerini gitgide saðlamlaþtýrdý, sonunda da Ekim rejimini tamamen boðdu. Bu geliþim sürecinde çekingence baþlayan ideolojik çarpýtmalar, bürokratik aygýtýn güçlenmesine paralel biçimde giderek fütursuzlaþtý. Ýktidarýn kendi elinde toplanmasýyla Stalinist bürokrasi, kendi ayrýcalýklý konumunun dýþavurumu olan yeni tezlerini Bolþevizm olarak sunarken aykýrý sesleri boðmak için ayaða kalktý. Bolþevik geleneðin öz deðerleri, enternasyonalizm, dünya devrimi, sýnýf uzlaþmazlýðý, birleþik iþçi cephesi, sosyalist devrim-aþamalarýn reddi ve daha niceleri Stalinizm tarafýndan teoride ve pratikte mahkum edildi. SSCB'nin yeni politik çizgisini güçlendirmek için eski Bolþevik yazýn temizlendi. Lenin gibi önde gelen Bolþeviklerin yazýlarýnda ve Komintern'in Lenin dönemindeki belgelerinde vazgeçilmez olan bu deðerler, sadece Troçki ile anýlýr oldu (Bugün, bir devrimci, sosyalist dünya devrimi, proletarya enternasyonalizmi gibi konulardan bahsettiðinde Troçkist damgasýný yiyecektir. Sadece bu bile Troçkizm'in Bolþevizmin gerçek devamcýsý olduðunu kanýtlama yeter). Artýk, Lenin'in Nisan tezleriyle defterini dürdüðü aþamalý devrim anlayýþý, sosyalist devrimin yerini alýyordu. Enternasyonalizme karþý yurtseverlik; sosyalist dünya devrimine karþý tek ülkede sosyalizm; birleþik iþçi cephesine karþý burjuvalarla kurulan halk cepheleri ve daha niceleri devrimci Marksizmin tarihinde gördüðü en büyük çarpýtmalar, tahrifatlar oldular. Stalin ve þürekasý, Lenin adýna savunduklarýný söyledikleri Menþevik tezleri ezelden beridir Bolþevik partinin yaklaþýmlarýymýþ gibi yutturmaya çalýþýyorlardý. Ve bu kampanyayý resmi komünist partiler vasýtasýyla tüm dünyada yürütüyorlardý. Kasým 1926'da Stalin tek ülkede sosyalizm teorisinin Bolþevizmin hareket noktasý olduðunu iddia edebiliyordu: Parti, tek ülkede sosyalizmin zaferinin, bu ülkede sosyalizmi inþa etmenin olanaklýlýðý anlamýna geldiði ve bu görevin bir tek ülkenin güçleriyle baþarýlabileceði düþüncesini daima hareket noktasý olarak aldý. (2) Stalin'in 1924'teki þu deðerlendirmeleri bile kendini çürütmeye yeter: Tek ülkede burjuva iktidarýnýn devrilmesi ve bir proleter hükümetin kurulmasý, sosyalizmin tam zaferini henüz garantilemez. Sosyalizmin temel görevi -sosyalist üretimin örgütlenmesi- hâlâ önde durmaktadýr. Birkaç ileri ülke proletaryasýnýn ortak çabalarý olmaksýzýn, bu görev baþarýlabilir mi, sosyalizmin nihai zaferine tek ülkede eriþilebilir mi? Burjuvaziyi devirmek için, tek ülkenin çabalarý yeterlidir; devrimimizin tarihi bunu doðrulamaktadýr. Sosyalizmin nihai zaferi için, sosyalist üretimin örgütlenmesi için, tek ülkenin, özellikle de Rusya gibi bir köylü ülkesinin çabalarý yetersizdir. Bunun için, birkaç ileri ülke proletaryasýnýn çabalarý gereklidir... Leninist proleter devrim teorisinin karakteristik özellikleri, genel olarak böyledir. (3) Stalin'e ait bu sözler, Bolþevik partinin temel þiarlarýydý. Bolþevikler, Rus devrimini dünya devriminin bir baþlangýcý olarak ele aldýlar. Hem kapitalist üretim iliþkilerinin getirdiði maddi zorunluluklara hem de Marksizm'in kuramsal ve felsefi dayanaklarýna aykýrý olan tek ülkede sosyalizm düþüncesi, Bolþevizm'e tam anlamýyla yabancý bir formülasyon-
24
taþýnmýþ þekliyle yeniden açmýþ olmasýndan gelir.
MARKSiST BAKIs
Troçkizmi Kavramanýn Önemi Troçkizmi kavramak yakýn geçmiþi ve bugünü anlamak için elzemdir. Bugün kapitalizm hala ayaktadýr. Emperyalist savaþlarda milyonlarca insan yaþamýný yitiriyor. Kapitalist çýlgýnlýk doðrudan gezegenimizin varlýðýný tehdit etmekte. Milyarlarca insan bu çaðda hala en temel gereksinimlerden uzak olarak açlýk ve yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaya çalýþýyor. Yabancýlaþma, atomlaþma ve çürüme uygarlýðý esir almýþ durumda. Bütün bu tablo karþýsýnda kapitalizmin neden hala tarihin çöplüðüne gönderilemediði sorusu cevaplanmalýdýr. Üstelik sistem defalarca kendi felaketini yaratmýþ, ölüm döþeðine düþmüþken. Bu sorular bizi 20.yy'ýn çok büyük bir bölümünde tüm dünyada sosyalist mücadeleleri yöneten SSCB, Çin, Arnavutluk vb devletlerin Stalinist çizgisine götürür. Zira devrim mücadelesinin kaderine asýl olarak bu güçler damgasýný vurmuþtur. Öte yandan acý olan þudur ki bu devletler açýsýndan komünist idealler deðil, kendi ulus devletlerinin milliyetçilik esasýna dayanan yayýlmacý hedefleri önemliydi. Bu baðlamda sosyalist hareketi, iþçi hareketini ve ezilen uluslarýn mücadelesini sadece kendi dýþ politika aracý olarak görüyorlardý. Bu yüzden, bunlarý iþine geldiði þekilde kah ileri itiyor, kah geri çekiyor, bazen de kurban etmekten çekinmiyorlardý. Hatta SSCB ve Çin'in yayýlmacý hedefleri birbirleriyle çatýþtýðý için, Moskovacýlar ile Pekinciler birbirlerinden ölesiye nefret ediyor, hatta sistematik sol içi çatýþmalarý örgütlemekten geri durmuyorlardý. Bu devletler de týpký emperyalist sistemin geri kalan devletleri gibi devrimden korkuyorlardý. Çünkü, devrim olabilecek en samimi þeydir. Özgürlük, eþitlik ve adalet ile baðdaþmayan her yapý, devrimin çoþkulu devindirici gücü karþýsýnda sarsýlmaya baþlar. Devrim, kitlelerin bastýrýlan o devasa yaratýcý eylemini serbest kýlar, bir kere serbest kalan bu eylemci güç sýnýr ve engel tanýmaz, dizginlenemez, itaat etmez, sözünü esirgemez, cesurca atýlýr düþmanýn üzerine. Bu yüzden ayrýcalýklarýn, zorbalýðýn var olduðu her düzen devrim korkusuyla tir tir titrer. SSCB ve Çin bürokratlarý bundandýr ki devrimlerin önüne geçmeye çalýþmýþlardýr. Yukarýdaki satýrlarda sosyalist mücadeleyi SSCB, Çin ve kýsmen de olsa Arnavutluk devletinin yönettiði yazýyor. Ýyi ama bu durumda kuzu kurda teslim edilmiþ olmuyor mu? Evet, aynen öyle oluyor. Neden kapitalizmin hala ayakta olduðu sorusunun cevabý da burada gizli zaten. Ýspanyol 36, Fransa 68, Yunan 43-48, Macar 56, Ýran 79, Þili 73, Çekoslovak 68 devrimleri en meþhurlarý. Bunlar ve ihanete uðradýðý için yenilen daha birçok devrimin öyküsüne merak salan herkes kapitalizme Stalinist bürokrasilerin nasýl hizmet ettiðini görecektir. Dünya devriminin nasýl darbelendiðini örnekleriyle beraber bir sonraki sayýda ayrýntýlý olarak ele alacaðýz. Ama öncelikle Stalinizmin doðuþunu ve bir savunu hattý olarak Troçkizmin tarihsel çýkýþýný tam anlamýyla kavramak gerekiyor.
Tarihsel Bir Dönemeç Olarak Troçkizm - Ekim'in Savunusu Troçkizm de Stalinizm gibi dünyanýn görmüþ geçirmiþ olduðu o en büyük olayýn, ilk ve tek muzaffer proleter devrimin yýkýntýlarý arasýnda dünyaya gelmiþ ve olgunluðuna yine bu enkazýn içinde ulaþmýþtýr. Ýlki, enkaz altýnda kalanlarýn yadigarý, soyunun yürütücüsü ve her þeyiyse, ikincisi enkaz altýnda kalanlarýn celladý, soy kurutucusu ve ýrz düþmanýdýr. Hala çoðu kimse "Sovyetler" Birliði'nin 1990'da Demir Perde'nin çökmesiyle tarih olduðunu zanneder. Eðer kastedilen milliyetçi Rus devlet geleneðinin bir parçasý olan SSCB'nin (Stalin'in neden zalimliði ile meþhur olan Rus Çarý Korkunç Ývan'a övgüler yaðdýrdýðýný ya da þimdinin Putin gibi emperyalist Rus þovenlerinin neden SSCB'yi hürmetle andýklarýný zannediyorsunuz) tarihe gömülmesiyse evet, doðru, "Sovyetler" 1990'da yýkýlmýþtýr. Yok ama sovyetleri ve bunlarýn birliðini, kelimenin gerçek anlamýyla kullanacak olursak "Sovyetler Birliði" çok önceleri mücadelesini ve yaþamýný kaybetmiþtir. Zaten, "Sovyetler" konusunda yanlýþ tarihsel bilgilere sahip olanlarýn büyük çoðunluðu, "sovyet" kelimesinin anlamýný da bilmemektedir. Yanlýþ bilgi bu noktadan baþlayarak, yani sovyeti ve sovyet sisteminin temel karakterini açýklayarak, düzeltilebilir. Sovyet, ilk defa 1905 Rus Devriminde ortaya çýkan fakat yenilen, daha sonra da 1917 Ekim Devriminde bu kez baþarýlý olarak iktidarý ele alan iþçi temsilcileri meclisinin Rusça'daki adýdýr. Diðer tüm devrimlerde sovyetler ya da sovyet benzeri yapýlanmalar, farklý ülkelerdeki adlandýrýlmalarýna göre þuralar, konseyler, komiteler vb. olarak ortaya çýkacaktý. Dev mitingler, sokak çatýþmalarý, barikatlar, blokajlar ve genel grevlerle gelen proleter ayaklanmanýn aþaðýdan yukarýya oluþturduðu, ilk baþta genel grev ve daha sonra ayaklanmanýn örgütlenmesi pratik ihtiyacýndan doðan ve baþlangýçta embriyon halinde, devrimci durumun olgunlaþmasýyla da tam olarak iþçi sýnýfý ve yoksul halkýn iktidar organlarýdýr sovyetler. Sovyetler, ürünü olduðu proleter devrimin ve bunun sýnýf karakterinin doðal sonucu olarak, demokrasinin beþ yýlda beþ dakika sürmeyen parlamenter aldatmacayla vücut bulduðu, söz söyleme hakkýnýn kaynaklarýn olaðanüstü eþitsiz daðýlýmýndan ötürü gerçek bir anlamýnýn olmadýðý ve bütün bunlara karþýlýk burjuvalarýn yine de gizli polise, faþistlere, iþkencelere, darbelere ihtiyaç duyduðu burjuva demokrasilerine göre fersah fersah ileride olduðu iþçi iktidarýnýn ve iþçi demokrasisinin özüdür. Sovyetler Birliði'nin kaderi, bu nedenle, sovyetlerin kaderinden baðýmsýz olarak ele alýnamaz. Bu anlamda sosyalist rejiminin asýl ölümü sovyetik prensiplerin tamamen yok edilmesiyle olmuþtur. Bunun sonucu olarak Rusya'da devrim önce giderek yozlaþmýþ, ardýndan karþý devrimle tam anlamýyla yenilmiþtir. Sovyet sisteminin ilkeleri neden uygulanamadý? Ayný zamanda Ekim Devriminin yenilgisi anlamýna gelen bu süreç, dünya devrimi dalgasýnýn yenilgisiyle baþladý. Ekim Devrimi'nin önderleri Rusya'da devrimin
Hala çoðu kimse "Sovyetler" Birliði'nin 1990'da Demir Perde'nin çökmesiyle tarih olduðunu zanneder. Eðer kastedilen milliyetçi Rus devlet geleneðinin bir parçasý olan SSCB'nin (Stalin'in neden zalimliði ile meþhur olan Rus Çarý Korkunç Ývan'a övgüler yaðdýrdýðýný ya da þimdinin Putin gibi emperyalist Rus þovenlerinin neden SSCB'yi hürmetle andýklarýný zannediyorsunuz) tarihe gömülmesiyse evet, doðru, "Sovyetler" 1990'da yýkýlmýþtýr. Yok ama sovyetleri ve bunlarýn birliðini, kelimenin gerçek anlamýyla kullanacak olursak "Sovyetler Birliði" çok önceleri mücadelesini ve yaþamýný kaybetmiþtir.
25
MARKSiST BAKIs
yalnýz baþýna uzun süre ayakta kalamayacaðýnýn farkýndaydýlar. Rus proletaryasýnýn ve yoksul köylülerin kaderi dünya proletaryasýnýn kaderinden baðýmsýz deðildi elbette. Ekim devriminin etkisi dalga dalga tüm dünyaya yayýldý. Birinci büyük paylaþým savaþýnýn ardýndan savaþ ganimetlerinden mahrum kalan kapitalist ülkelerde sistem sarsýlýyordu ve ardýndan buralarda proleter devrimler patlak verdi. Almanya'da Berlin'de patlak veren Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht'in önderlik ettiði Spartaküs ayaklanmasý Alman Sosyal Demokrat Partisi, SPD'nin yardýmýyla kanla bastýrýldý, Rosa ve Karl katledildiler. Alman proletaryasý, ardýndan Münih'te ayaklandý, iktidarý ele geçirilse de önderliði olmayan proleterler devrimi Almanya sathýna yayýlamadý ve devrim burada da boðuldu. Avusturya ve Macaristan'da da devrimler ilk etapta baþarýlý olsalar da yeni Paris Komünleri olmanýn ötesine geçemediler. Ýtalya da devrimle sarsýlan ülkeler arasýndaydý. Devrimci saldýrý hedefine ulaþamadan hýz kesmeye baþlayýnca kapitalistler Mussollini'nin önderlik ettiði faþistleri iktidara taþýdýlar. Doðu'da da halklar Ekim devriminin estirdiði özgürlük rüzgarlarýyla ayaktaydý. Ne var ki dünya devrimi dalgasý Ekim devrimine yeni halkalar ekleyemedi. Özellikle Alman proletaryasýnýn yenilgisi çok belirleyici oldu. Muzaffer Alman Devrimi dünya devrimine bir ikinci atýlým daha kazandýrabilir ve baþta Avusturya, Macaristan, Ýtalya olmak üzere diðer ülkelerde de devrimlerin önü açýlmýþ olabilirdi, bunun anlamý da insanlýk tarihinde yeni bir sayfanýn açýlmýþ olmasý olurdu. Ama olmadý. Rusya'da devrim kapitalist denizde bir ada olarak kaldý. Bolþevikler, bunun çok acý sonuçlarý olacaðýnýn farkýndaydýlar. Lenin: "En küçük bir þüphe duyulmamalýdýr ki gerçekleþtirdiðimiz devrim, eðer tek olmaya devam ederse, eðer baþka hiçbir ülkede devrimci hareket olmazsa, amaçladýðý zafere ulaþamayacaktýr... Bütün bu zorluklar karþýsýnda tek kurtuluþumuz, tekrar söylüyorum, tüm Avrupa'yý kapsayan bir devrimdir." Baþka bir yerde de Lenin bu düþüncesini þöyle ifade eder: "Yalnýz tek bir ülkede deðil bir ülkeler sisteminde yaþýyoruz ve Sovyetler Cumhuriyeti'nin emperyalist devletler ile yan yana uzun bir süre varolacaðý düþünülemez. Sonunda ya biri ya da öbürü kazanmak zorundadýr."
Dünya Devrimi Dalgasý Hýz Kesiyor Devrimin ilk saldýrý dalgasýný atlatacak olan kapitalist dünya Ekim tehlikesinden kendisini kurtarmak isteyecekti. Bunun en etkili yolu da Rusya'da bir iç Devrimin ilk saldýrý dalgasýný atlatacak savaþ örgütlemek olacaktý. 17 farklý emperyalist ülkenin aktif olarak destekolan kapitalist dünya Ekim tehlikesinden lediði ayrýcalýklý sýnýflarýn Beyaz Ordusu, dört koldan iþçi iktidarýna saldýrýya kendisini kurtarmak isteyecekti. Bunun en geçince uzun ve kanlý bir iç savaþýn startý verilmiþ oldu. Acý içinde geçen yýletkili yolu da Rusya'da bir iç savaþ örgütlemek olacaktý. 17 farklý emperyalist lardan sonra zafer Troçki'nin kurduðu ve savaþ boyunca yönettiði Kýzýlordu'nun ülkenin aktif olarak desteklediði ayrýcalýklý oldu, ne var ki devrimin ödediði bedel çok aðýrdý. Tam 6 milyon insan hayatýný kaybetti, bunun 4 milyonu kýzýl saflardandý. En kararlýlar, en gözüpek devrimsýnýflarýn Beyaz Ordusu, dört koldan iþçi ci iþçiler cephelerde en önde savaþanlardý ve ilk onlar düþtüler. Korkunç bir iktidarýna saldýrýya geçince uzun ve kanlý savaþtý bu. Cephede yaþanan korkunç boðazlaþmanýn yanýnda cephe gerisi de bir iç savaþýn startý verilmiþ oldu. Acý büyük acýlar içindeydi. Açlýðýn kemikli eli devrimin boðazýna sarýlmýþtý. içinde geçen yýllardan sonra zafer Troçki'nin kurduðu ve savaþ boyunca Kentlerde nüfus azaldý, azaldý ve kentler neredeyse yoktu artýk. Zaten ileri kayönettiði Kýzýlordu'nun oldu. pitalist bir ülke olmayan Rusya'da sanayi, Birinci Dünya Savaþý boyunca büyük yaralar almýþtý, iç savaþsa onu yok etti. Buna paralel olarak iþçi sýnýfý atomize olmuþtu, iktidarý alan sýnýf, þimdi tam anlamýyla bütünlüðünü kaybetmiþti. Peki proletarya diktatörlüðü nasýl ayakta kalacaktý? Üstelik kocaman bir köylü denizinde köylülerle iç savaþ boyunca karþý karþýya gelinmiþti. Savaþý sürdürmek zorunda olan Bolþevikler tahýl zor alýmýna baþvurmuþ, buna karþý çýkan birçok köylü ayaklanmasýný Kýzýlordu sertlikle bastýrmak zorunda kalmýþtý. Yapýyý Bolþevik Parti'si ayakta tutmaya çalýþtý. Yani, kendisini, sýnýfýn yerine ikame etti. Sovyet sistemi, atomize olmuþ iþçi sýnýfýyla birlikte uygulanamaz hale gelmiþti. Bolþevik Parti, iktidarý sýnýf adýna üstlendi, bunu yapmasaydý devrim daha en baþta yenilmiþ olacaktý. Ama bunun bürokratizm gibi oldukça tesirli yan etkileri olacaktý. Dünyanýn en geniþ ülkesine yeni rejimin kurumlarýnýn yerleþmesi normal þartlarda her bölgenin iþçilerinin kendi sovyetleri aracýlýðýyla gerçekleþecekti. Sovyetik prensipler, bürokrasinin yerleþmesini engelleyecekti. Öte yandan sovyetlerin devre dýþý kaldýðý söz konusu ortam bürokrasinin hýzlý geliþimi için oldukça elveriþli bir zemin yaratmýþ oluyordu. Ýç savaþý Kýzýlordu'nun kazanacaðý kesinleþtikten sonra savaþ boyunca Bolþevikler'den uzak durmuþ ikbal avcýlarý ve her türden kariyerist partiye doluþtu. Zira iç savaþ boyunca Bolþevik Partisi üyesi olmanýn anlamý en ön cephelere savaþmaya gitmekti. Böyle durumlarda ölüm çok yakýndý, Beyaz Ordu'ya esir düþen bir Bolþevik ise ölümden daha beter iþkence ve eziyetlere tabi tutuluyordu. Ýç savaþýn bitiminden sonra ise durum deðiþmiþti, Bolþeviklerin iktidar partisi olacaðý anlaþýlýnca iktidara yakýn olup bunun nimetlerinden yararlanmak isteyen çýkarcýlar akýn akýn Partiye katýlmaya çalýþýyorlardý. Yeni rejimin çeþitli makam ve mevkilerine atanabilmek için parti kartý büyük iþ görüyordu. Bu tür kariyeristlerin yozlaþtýrýcý etkisinden kurtulmak için Lenin'in önerisiyle ve ýsrarýyla binlerce yeni üye partiden atýlmýþtýr. Ama meselenin kökleri daha derindeydi. Dünya devrimi dalgasý kesilmiþ, zaten geri olan ülkenin tüm kaynaklarý uzun süren savaþ dönemi boyunca yaðma edilmiþ, açlýk ve periþanlýðýn kol gezdiði bir ortamda yeni rejimin köylülükle arasý açýlmýþtý. Sanayi yok olmuþ, proleterya fiili olarak ortadan kalkmýþ, devrimin öncü iþçileri yaþamýný kaybetmiþken Bolþevikler yeni rejimi inþa etmeye ve dünya devrimi dalgasý imdada yetiþene dek ayakta kalmaya çabaladýlar. Büyük kaynak ve yetiþmiþ insan kýtlýðýnda Bolþevikler yapýyý iþletmeye çalýþmýþ bu da atamalarýn merkezde
26
MARKSiST BAKIs olduðu, iç savaþ boyunca otoriter eðilimlerin güçlendiði bir ortamda proletaryanýn kontrol ve güdümünden baðýmsýz, ayný zaman maddi açýlardan da ayrýcalýklý bir atanmýþ memur grubunu meydana getirmiþtir. Sayýca oldukça kalabalýk olan bu kesimler (1920'nin sonunda sayýlarý 5.880.000'e ulaþmýþtý) iþçi iktidarýna kanser hücreleri gibi yayýlarak bir süre sonra bünyeni iflasýný getirecekti. Stalin, bu tarihsel koþullarýn öne fýrlattýðý bir kiþiliktir. Partinin sekreteri olarak sahip olduðu yetkiyle partinin atama mekanizmasýnda birinci derceden sorumlu kiþidir. Koþullar, yeni palazlanan bir bürokratlar tabakasýný ve onun lideri olarak da Stalin'i hýzla güçlendirmiþtir. Stalin, giderek güçlenen ve gücünün farkýna varmaya baþlayan bürokrasinin þefi olmuþtur. Lenin, Stalin'in üzerinde yükseldiði bürokratik zemini þöyle tarifleyecektir: "Eski bürokratlarý defettik, ama geri geldiler, komünist sözcükleri söyleyemediklerinde kendilerine 'komonist' adýný takýyorlar, iliklerine kýrmýzý bir kurdela iliþtirip sýcak köþelerine yerleþiyorlar. Ne yapmalýyýz? Bu pislikle tekrar tekrar boðuþmalý, pislik çýkmamýþsa tekrar tekrar temizlemeli, pes etmemeliyiz...." Ýç savaþýn bittiði tarih olan 1921'den itibaren Bolþevik Parti daha hýzlý bir þekilde giderek devlet partisi durumuna geldi ki bu da her ne kadar parti iþçi sýnýfý adýna iktidarý elinde tuttuðunu düþünse de kaçýnýlmaz þekilde bürokratikleþmeyi beraberinde getiriyordu. 1922’ye gelindiðinde parti üyelerinin sadece 40’ta biri devrimden önce parti üyesiydi. Bürokrasiyi seçecek, denetleyecek ve gerektiðinde görevden alabilecek iþçi sýnýfý iç savaþ boyunca atomize olmuþtu. Bu koþullar, iþçi iktidarýný yýkan bürokrasinin 'ayrýcalýklý' baðýmsýz bir güç olarak ortaya çýkýþýnýn maddi temellerini oluþturdu. Bürokratikleþme, Lenin'in ölümüne dek yoðunlaþarak devam edecekti. Lenin, Rusya'da bürokrasinin gücünün boyutlarýnýn farkýndaydý: "Çarý devirebilirsiniz, toprak sahiplerini, kapitalistleri devirebilirsiniz ama bir köylü ülkesinde bürokrasiyi 'deviremezsiniz'... Ancak aðýr aðýr ve sebatkar bir çabayla azaltabilirsiniz onu... ve uzun yýllar sürer bu". Ýç savaþtan sað çýkmayý baþaran iþçi devletini önemli bir tehlike daha bekliyordu: þehirleri beslemek istemeyen köylüler. Yeni Ekonomik Politika (NEP) ile birlikte köylülere istedikleri tavizler verildi; özel sektörün bir serbest pazar oluþturmasýna imkan saðlandý. Þehirlere gýda arzýný artýrmak için giriþilen bu politikanýn bedeli, iþçi sýnýfýnýn gücünün mülk sahipleri lehine azalmasý ve bürokrasinin hem partide hem de iþçi devletinde konumunu hýzlý bir þekilde güçlenmesi oldu. Devrim ülkesinde canlanan serbest piyasa, para merkezli iliþkileri ve deðerleri üst düzeyde tetikliyordu. NEP zenginleri esip gürlerken baþkentin sokaklarýnda geceleri fahiþeler devrimden sonra yeniden görül-meye baþlanmýþtý. Para, güç, imtiyaz, ayrýcalýk iliþkilerinin hýzla kendine yeni alanlar açtýðý NEP dönemi bürokrasinin güçlenmesine en elveriþli þartlarý yaratýyordu. Bu, kürklü
hanýmlar, fraklý beyefendiler ile koltuk sahibi bürokratlarýn el ele yürüdükleri bir dönemdi.
Gürcü Meselesi, Bürokrasi Gücünün Farkýna Varýyor Öte yandan bürokratik tahribatýn boyutlarýnýn, Lenin ve çaðdaþlarýnýn algýladýklarýnýn çok ötesinde olduðu, Gürcistan meselesinde çok çarpýcý bir þekilde ortaya çýktý. 1921'de Gürcistan'da büyük bir iç mücadele yaþanýyordu, sürmekte olan krizin bir tarafýnda Menþevik hükümet, diðer tarafta Sovyet yanlýlarý vardý. Bu mücadele devam ederken Gürcistan'ýn iþgali emri verildi. Bundan sonrasýný Marcel Liebman'dan dinleyelim: " Gürcistan'ýn iþgali Lenin, Troçki ve Politbüro'nun dýþýnda kararlaþtýrýlmýþtý. Lenin iþgalden kýsa süre önce böyle bir Stalinci bürokrasinin Bolþevik prenharekete karþý siplere yönelik ilk büyük saldýrýsý olduðunu ifade "tek ülkede sosyalizm" ve "barýþ etmiþti. Stalin onu ezdi geçti." "Daha içinde birlikte yaþamak" sözde teorisonralarý, Stalin leriyle gerçekleþtirildi. Böylelikle v e açýk olarak dünya devrimi hedefindOrdjonikidze'nin en vazgeçilmiþ olunuyordu. Bu da vahþice ve kapitalizmi yýkmaktan vazgeçmek þovenist tutumlarý anlamýna geliyordu, çünkü kapitaRus ve Gürcü k o m ü n i s t l e r i lizm evrensel bir sistemdir, alternatiarasýnda bir krize fi de evrensel olmak zorundadýr. yol açtýðýnda, Sosyalizm ve kapitalizm birlikte Lenin Gürcülerin yaþayamazlar, ikisinden birisi diðeriyanýnda umutsuz ni topraða gömmek zorundadýr. bir direniþe geçti. Marksistler, dünya devrimiyle kapiHastalýktan bitkin talizmi tasfiye etmek isterler, onunla düþtüðü halde enerjisinin son barýþmak deðil. Özünde kapitalistk ý r ý n t ý l a r ý y l a emperyalist sistemle "barýþ içinde savaþa atýlan yaþamak" isteyen bürokrasinin kapiL e n i n ' i n talizmle bir sorunu yoktu. Onun esas Ruslaþtýrma poli- derdi bir an evvel devrimci süreci tikasýnýn ne durdurarak Rusya'da elde ettiði ö l ç ü d e i l e r l e d i ð i n i n mevzileri kalýcýlaþtýrarak daha da ayrýmýna varmasý ileri gitmekti. kitlelerin önüne birer bu olay sayesinde silah olarak dikecektir. olmuþtu." Gelinen durumun vahametini de þu sözlerle bildiriyordu: " Olaylar böyle bir rotaya girdiyse… nasýl bir bataklýða daldýðýmýzý tahayyül edebiliriz." (Marcel Liebman, Lenin Döneminde Leninizm, Cilt 2, sayfa 100) Gürcü meselesi, bürokrasinin fiziki geliþimini belirli bir noktaya taþýmasýyla birlikte kendi politik-ideolojik tavrýný dayatmaya baþlamasýnýn ilk örneðidir. Lenin, hastalýðý boyunca bürokrasiyle sürekli bir savaþ içindeydi. Yazdýðý son yazýlar, son sözcükleri tamamen bu konuya ayrýlmýþtý. Toparlanýr toparlanmaz büyük bir saldýrý baþlatacaðý muhakkaktý. Troçki ile bu konuda görüþmeler yapýyor, Stalin'e karþý iþbirliði öneriyordu. Stalinci bürokrasi de bu arada boþ durmu-yordu. Lenin'e doktorlarý tarafýndan saðlýk durumu bahane edilerek konuþma yasaðý getirilmiþti. Lenin'in sekreteri üzerinde de
27
MARKSiST BAKIs v
Rusya'da geliþen karþý devrim süreci tüm dünyadaki komünist hareketi doðrudan belirleyecekti. Bunun aracý da dünya devriminin lideri dünya partisini yaratmak için kurulan 3.Enternasyonal olacaktý. Rusya'daki Stalinizasyon süreci 3.Enternasyonal'i de tamamen yozlaþtýrmýþtý. Komünist Enternasyonal Stalinizasyon sürecine girdi ve devrimci özelliðini zaman içerisinde tümden kaybetti. Komünist Enternasyonal'e baðlý dünyadaki bütün komünist partiler ayný Stalinizasyon sürecine uðradýlar. Kendi ülkelerinde bu sürece direnen samimi komünistlerin hepsi (kimi zaman þiddet yoluyla) tasfiye edildi. Onlarýn yerine Moskova'dan Stalinci bürokrasiye sadýk bürokratlar tayin edildi. Stalinci bürokrasi bu partiler yoluyla tüm dünyada devrimci mücadelenin yönünü tayin edecekti ve bu yön her zaman devrimlerin kasýtlý olarak engellenmesi olacaktý.
28
de onu üzecek haberler almamasý yönünde büyük bir baský oluþturulmuþtu. Amaç, Lenin'i tecrit yoluyla susturmaktý. Çoðu kere Lenin'in dýþ dünyayla temasý eþi Krupskaya eliyle oluyordu. Gürcüstan meselesinde Lenin'in kararlýlýðýný iyi bilen Stalin sonunda Krupskaya'ya patladý ve ona aðýr hakaretlerde bulundu. Lenin, bu hakaretten dolayý Stalin'den derhal özür dilemesini talep etti ve aksi takdirde kiþisel tüm iliþkilerinin kopacaðýný ona bildirdi. Lenin, Stalin'in yamaðý Orkinidze'nin Ruslaþtýrmaya karþý çýkan Gürcü bir Bolþeviðe açýktan fiziki bir saldýrý gerçekleþtirdiðini öðrendiðinde büyük bir öfkeye kapýldý. Lenin yaþananlardan sonra milliyetçi bürokratlara saldýrýyordu: "Özünde bir alçak, þiddet tutkunu olan gerçek Rus insanýna, Büyük Rus þovenistine, büyük Rus kabadayýsý…" Stalinistlerin bir Gürcü komünistine el kaldýrmasý, Çarlýk döneminde ezilen halklara uygulanan terörle Stalinizmin egemenliði tam olarak saðlamasýndan sonra ezilen halklara yeniden uygulanacak ayný sistematik baský arasýnda bir köprü olmasý anlamýnda sembolik bir anlamý vardýr. Lenin vasiyetinde Stalin'in genel sekreterlik görevinden alýnmasýný istemiþ, Merkez Komitesi içerisinde en yetkin kiþi olarak Troçki'yi göstermiþtir. Ne var ki bu son vasiyet niteliðindeki mektup Stalinist bürokrasi tarafýndan sadece parti Merkez Komitesinin bilgisine yazýldýðý gerekçesiyle halktan ve hatta partiden saklanmýþtýr.
Lenin’in Ölümü Hayatý boyunca mütevazilik ve sadeliðin komünistlerin yaþam biçimi olmasý gerektiðini kendi deneyimiyle ortaya koyan Lenin, ölümü ardýndan kendi vasiyetine raðmen çok gösteriþli dev bir anýt mezara gömüldü. Türkiye'deki Anýtkabir benzeri bir uygulamaydý bu. Oysa, bu, komünist gelenekle açýkça tezat içerisindeydi. Nitekim, bu uygulamaya Lenin'in eþi Krupskaya þiddetli bir direniþ gösterse de henüz Lenin saðken hakaretlere maruz býrakýlan Krupskaya'nýn fazla þansý yoktu, hiddetli bir þekilde bastýrýldý. Bürokrasinin amacý açýktý. Lenin içi bolþaltýldýktan sonra bir azize dönüþtürülecek ve bundan sonra yapýlacak tüm ihanetler "yüce" Lenin'e dayandýrýlacaktý. Bürokrasinin amacý Lenin'i tunçtan bir heykele dönüþtürmekti. Lenin'in ölümüyle Stalinist bürokrasi önündeki çok büyük bir engelden kurtulmuþ oldu. Gürcü meselesiyle Lenin tehlikenin ne derece ilerlediðini fark etmiþti. Bu doðrultuda Lenin Troçki'ye Stalin'in önderlik ettiði bürokrasiye karþý açýk savaþ ilan etmeyi önermiþti. Söz konusu mücadele birliði Lenin'e göre partinin 11.kongresinde tüm partiye ve aslýnda tüm dünyaya duyurulmalýydý. Ekim'in iki lideri bu sefer de bürokrasiye karþý büyük bir iþbirliði yapacaklardý. Lenin'in hastalýðý ve ardýndan ölümü bu iþbirliðinin yaþama geçmesini engelledi. Troçki, Lenin olmadan açýk kavgayý baþlatacak ve Bolþevizmi ve Sovyetleri savunmak için Sol Muhalefeti örgütleyecekti. Parti'nin 11. Kongresi Bolþevik geleneðin hakim olduðu son kongre oldu. Bundan sonrakiler hiçbir tartýþmanýn olmadýðý salt törensel nitelikteki etkinliklerdi. Bu, çok önemli bir aþamayý ifade ediyordu, zira artýk partide bürokrasinin kesin hakimiyetini ortaya koyuyordu. Partinin üye profile deðiþmiþti, bürokrasinin hakimiyetine paralel olarak partideki iþçi oraný hýzla geriliyordu. Parti'nin kompozisyonun deðiþiminin en önemli göstergelerinden birisi 1922 yýlýna gelindiðinde parti üyelerinin sadece yüzde 2'sinin Þubat 1917'den önce Parti'ye üye olduðudur. 1921 yýlýna ait bir diðer veri de Parti'nin sýnýfsal kompozisyonunu gözler önüne seriyor: yüzde 8 fabrika iþçisi, yüzde 56 devlet memuru, yüzde 8 parti ve sendika görevlisi ve yüzde 27 ordu görevlisi. Lenin de bürokrasinin güçleniþinin ve devletteki yozlaþmanýn farkýndaydý: "Bizim þu andaki devletimiz bürokratik bozukluklarý olan bir iþçi devletidir... Devletimiz öyledir ki, tamamen örgütlü proletarya kendisini ona karþý korumalýdýr; eðer iþçilerin devletimizi korumalarýný bekliyorsak, iþçi örgütlenmelerinden, iþçilerin kendilerini kendi devletlerine karþý korumalarý için yararlanmalýyýz..." Bolþevizm geleneði böylece tarihinde ilk kez parti içinde kesin bir þekilde muhalefet pozisyonuna itiliyordu, üstelik Bolþevik Parti'de her zaman var olan özgür tartýþma ortamý hakim bürokrasi tarafýndan kesin anlamýyla ortadan kaldýrýlmýþ bulunuyordu.
Tek Ülkede Sosyalizm ve Barýþ Ýçinde Birlikte Yaþamak Stalinci bürokrasinin Bolþevik prensiplere yönelik ilk büyük saldýrýsý "tek ülkede sosyalizm" ve "barýþ içinde birlikte yaþamak" sözde teorileriyle gerçekleþtirildi. Böylelikle açýk olarak dünya devrimi hedefinden vazgeçilmiþ olunuyordu. Bu da kapitalizmi yýkmaktan vazgeçmek anlamýna geliyordu, çünkü kapitalizm evrensel bir sistemdir, alternatifi de evrensel olmak zorundadýr. Sosyalizm ve kapitalizm birlikte yaþayamazlar, ikisinden birisi diðerini topraða gömmek zorundadýr. Marksistler, dünya devrimiyle kapitalizmi tasfiye etmek isterler, onunla barýþmak deðil. Özünde kapitalist-emperyalist sistemle "barýþ içinde yaþamak" isteyen bürokrasinin kapitalizmle bir sorunu yoktu. Onun esas derdi bir an evvel devrimci süreci durdurarak Rusya'da elde ettiði mevzileri kalýcýlaþtýrarak daha da ileri gitmekti. Dünya devriminin olasý baþarýsý bürokrasi açýsýndan herþeyin mahvolmasý anlamýna geliyordu, çünkü devrimci dinamik bürokrasiyi eritir, zaten devrimci amaçlardan biri de bürokrasiyi eritmektir. Tek ülkede sosyalizm ve barýþ içinde birlikte yaþamak yaklaþýmlarý Marksizmle açýk bir þekilde çeliþmektedir. Uzlaþmaz sýnýf çeliþkilerini, sýnýf çatýþmasýný, dünya devrimini yadsýr. Marksist sosyalizm tarifinin içini tamamen boþaltýr. Bu sözde teorilerle ulusalcý dar bakýþ açýsý ve milliyetçilik Sovyet ülkesinde resmi bir hüviyet kazanmýþtýr. Barýþ içinde birlikte yaþarken kapitalist ülkelerde ezilen ve sömürülen sýnýf kardeþlerimize ne olacaktý, bu
MARKSiST BAKIs onlara açýkça ihanet etmek anlamýna gelmiyor muydu? Tabii ki evet. Böylelikle iþçi devletinin en en son dayanaðý ve potansiyel tek kurtarýcýsý olan proletarya enternasyonalizmi de topraða gömülmüþ oluyordu. Bürokaratik yozlaþma ancak ve ancak kardeþ proletaryanýn farklý ülkelerdeki devrimleri sayesinde önlenebilirdi. Bu sayede izolasyon kýrýlabilecek, devrimci deðerler yeniden yükselebilecek ve kapitalizme ve tüm ayrýcalýklara karþý savunmadan tarruza geçilebilecekti. Rusya'da geliþen karþý devrim süreci tüm dünyadaki komünist hareketi doðrudan belirleyecekti. Bunun aracý da dünya devriminin lideri dünya partisini yaratmak için kurulan 3.Enternasyonal olacaktý. Dünyadaki bütün komünist partiler Enternasyonal'e baðlýydý. Rusya'daki Stalinizasyon süreci 3.Enternasyonal'i de tamamen yozlaþtýrmýþtý. Bu da normaldi, dünya devrimi düþüncesinin resmi olarak terk edildiði bir ortamda dünya devriminin liderliði olarak kurulan Enternasyonal de kaçýnýlmaz olarak bundan etkilenecekti. Komünist Enternasyonal Stalinizasyon sürecine girdi ve devrimci özelliðini zaman içerisinde tümden kaybetti. Komünist Enternasyonal'e baðlý dünyadaki bütün komünist partiler ayný Stalinizasyon sürecine uðradýlar. Kendi ülkelerinde bu sürece direnen samimi komünistlerin hepsi (kimi zaman þiddet yoluyla) tasfiye edildi. Onlarýn yerine Moskova'dan Stalinci bürokrasiye sadýk bürokratlar tayin edildi. Stalinci bürokrasi bu partiler yoluyla tüm dünyada devrimci mücadelenin yönünü tayin edecekti ve bu yön her zaman devrimlerin kasýtlý olarak engellenmesi olacaktý. Böylelikle tek ülkede sosyalizm- barýþ içinde birlikte yaþamak sözde teorisi ile Komünist Enternasyonalin Stalinizasyonu süreci bir bütün oluþturarak komünizm davasýnýn üzerine bir karabasan gibi çökeceki.
Sol Muhalefet Lenin'in ölümünün ardýndan kurulan Troçki'nin liderliðindeki Sol Muhalefet'in Rusya içindeki en büyük kavgalarýndan birisi bu konuda oldu. Baþýndan itibaren tek ülkede sosyalizm düþüncesine karþý proleter sürekli devrim davasýný ön plana çýkaran Sol Muhalefet, Komünist Enternasyonal'in karþý devrimci çizgiye kayýþýna karþý da sert bir kavga vermiþtir. Stalinci yönelim bu konudaki ilk örneklerini Çin Devrimi ve Britanya genel grevinde göstermiþti. Britanya'da Komünist Parti hýzla devrimci duruma kayan genel grevi etkili olduðu sendikalar eliyle satmýþ ve uzlaþmayla sonuçlandýrmýþtý. Çin'deki devrim ise Rus örneðiyle birçok benzerliðe sahipti. Ama Komintern iki milyona yaklaþan kiteleye sahip dünyanýn en büyük komünist örgütünü Çin Komünist Partisi'ne [Rus Komünist Partisi dahil] Menþeviklerin Rusya'daki tutumunu empoze ediyordu. Koþullar sosyalizm için elveriþli deðildi, Çin geri bir köylü ülkesiydi, devrimin karakteri burjuvaydý ve burjuvazi ile iþbirliði yapmak gerekiyordu... Ama Stalinci yönetim Menþevikleri geride býrakarak ÇKP'yi milliyetçi burjuvazinin örgütü Komintang'a katýlmaya zorladý. Açýkça devrime ihanet anlamýna gelen bu politikaya karþý Troçki'nin yürüttüðü muhalefet ÇKP içerisinde yankýsýný bulmakta zorlanmadý ve ÇKP içerisinde 30 bin kiþilik bir kitleye sahip Çin Sol Muhalefeti örgütlendi. Çin Sol Muhalefeti'nin programý esas olarak Ekim'deki Bolþeviklerin programýydý. Yani, sýnýf uzlaþmazlýðý, tüm iktidar sovyetlere sloganý ve proletaryanýn önderliðinde iþçi köylü ittifaký. 1927 yýlýnda ÇKP içindeki Moskovacý çizgi ile burjuva Komintang Sol Muhalefet'e karþý anlaþtý. Bu ittifakýn sonucunda Sol Muhalefet üyesi yoldaþlarýmýza karþý büyük bir kýyým baþlatýldý. Devrimin öncü gücü yok edildikten sonra burjuva güçler ÇKP'ye tümden saldýrýya geçtiler. Aslýnda gün gibi açýk olan senaryo gerçekleþmiþti. Burjuvalar, devrimin atýlým dönemlerinde bu atýlýmý yavaþlatmak için devrimle uzlaþma yoluna giderler. Ne zaman devrimci atýlým yavaþlar var güçleriyle devrimi ezmeye çalýþýrlar. Mevþevik çizgi Rusya'da hakim olsaydý, Rus Devrimi'nin baþýna da bu gelecekti. Dünya devrimi, proletarya enternasyonalizminin terk edilmesi ile Komünist Enternasayonal'in devrimci çizgisinin yok edilmesi ve giderek karþý devrimin bir aracýna dönüþtürülmesi bürokratik karþý devrimin ana ayaðýydý. Rusya içine dönmeliydi; bu konuda emperyalistlerle de anlaþýlmýþtý. Onlar devrim rüzgarlarýnýn dinmesinden ve kendi ülkelerine uðramamasýndan baþka birþey istemiyorlardý, istediklerini de Stalinci bürokrasi saðlýyordu zaten. Devrimin imdadýna proletaryanýn dünyadaki atýlýmý yetiþmedikçe (Çin Devrimi bu açýdan çok kritikti) bürokratik karþý devrim adým adým ilerliyordu. Her türlü muhalefet acil bir þekilde susturulmaya çalýþýyordu. Ýþçi demokrasisi tam anlamýyla yok edilmiþti. Milliyetçilik almýþ yürümüþ, Ruslaþtýrma gemisi yol almaya baþlamýþtý. Bütün bunlar karþýsýnda Sol Muhalefet'in programý dünya devrimi hedefi ve proletarya enternasyonalizminin yeniden tesis edilmesi, proleter demokrasi ve parti içi demokrasinin önündeki engellerin kaldýrýlmasý, NEP'i kaldýrýlmasý ve köylülüðe kolektiviteyi özendirecek politikalar eliyle tarýmda kolektivizme doðru adýmlar atýlmasý, sanayi proletaryasýnýn güçlendirilmesi yoluyla sovyetlerin yeniden etkin bir pozisyona geçirilmesine dayanýyordu. Sol Muhalefet, sosyalizmin yavaþ geliþen köylü ekonomisi veya birikim için birikim olarak yeniden tanýmlanmasýný reddediyordu. Ýþçi demokrasinin sosyalizmin temeli olduðu fikrini koruyordu. Dünya devriminin "tek ülkede sosyalizm" inþa edileceði iddiasýyla þovenizm ve gericilikle ikame edilmesini reddediyordu. Sol Muhalefet neden baþarýsýz oldu? Devrimi gerçekleþtiren proleterlerin sýnýf olarak atomize olduðunu
Bugün Marks ve Engels’in miras býraktýðý geleneðin devamcýlarý Lenin ve Troçki’nin öðrencileridir.
29
MARKSiST BAKIs Troçkizmnin tarihsel dönemeçte olarak oynadýðý rol neydi? Troçki, 1928de Rusya dýþýna sürüldü. Bürokrasi, Ekim Devrimi kahramýnýn öldürecek kadar güçlenmemiþti henüz. Troçki, sürgünde de boþ duracak deðildi. Ýlk önce Almanya'da devrimci durumun Marksist deðerlendirmesini yaptý, faþizmin önünü açan Komintern kararlarýný mahkum etti, faþizme karþý mücadelede devrimci döneminde 3.Enternasyonal'in ortaya koyduðu birleþik iþçi cephesi çizgisini geliþtirdi, Ýspanya devrimini ve yapýlmasý gerekenleri anlattý, Stalinizmin sýnýf iþbirlikçiliðine dayanan halk cephesi politikasýnýn karþý devrimci mahiyetini korudu, proleter enternasyonalizmi, dünya devrimi, sýnýf uþlazmazlýðý gibi Marksist ilkeleri bugünlere taþýdý.
30
belirtmiþtik. Sanayiye yeni katýlan iþçilerinse köylülükten devþirilmiþlerdi, býrakýn komünist bir mücadele kültürünü geliþmiþ bir sýnýf bilinçleri olduklarý dahi söylenemezdi. Üstelik uzun yýllar süren savaþ ve kýtlýk iþçilerde politikaya karþý genel bir kayýtsýzlýk yaratmýþtý. Sol Muhalefetin asýl tabaný tüm baskýlara karþý ayakta kalan Bolþevik kadrolar ile iþçi sýnýfýnýn içinde devrimci geleneðin etkisini sürdürdüðü cýlýzlaþmýþ çevrelerden ibaretti. Sol Muhalefetin devrimci proleter çizgisi bu nedenle bürokrasiye karþý zafer elde edemedi. Sýnýf düþmanlarý, Lenin saðken Lenin’in dahi karþýsýna dikilebilecek düzeye eriþmiþlerdi. Öte yandan Sol Muhalefet'in tam tasfiyesine karþý büyük mücadeleler olmuþ, Troçki'yi sürgüne götüren trenin önü defalarca kesilmiþ, cezaevlerinde ölüm oruçlarý yapýlmýþtýr. Leningrad'da tüm baskýlara raðmen düzenlenen Sol Muhalefetin yarý illegal koþullarda çaðýrdýðý 20 bin kiþilik son miting ise SSCB topraklarýnda komünizmin son mitingi olacaktý. Sol Muhalefet'in mücadelesi boyunca Stalin'in Parti'yi kontrol etmek için sýnýr tanýmadan kullandýðý bürokratik yöntemler, teoriye gösterdiði aldýrmazlýk, kendisinin ikincil bir rol oynadýðý devrimin geleneklerine karþý gösterdiði düþmanlýk, devrime gerçekten önderlik edenleri alaþaðý etmek için her türlü yönteme baþvurmakta gösterdiði gönüllülük bürokrasinin geliþen bilincinin en önemli örnekleridir. Toplantýlar maniple edildi, konuþmacýlar yuhalandý, önde gelen muhalefet liderleri kendilerini ülkenin en uzak köþelerinde önemsiz görevlere atamýþ buldular, muhalefet gruplarýný itibardan düþürmek amacýyla eski Çarlýk memurlarýný provokatör olarak kullandýlar vb. Sonunda Stalin 1928'de çarlarý doðrudan taklit etmeye ve devrimcileri Sibirya'ya sürmeye baþladý. Daha sonralarý ise bu bile yetmez oldu. Romanoflarýn bile yapamadýðýný yapmaya baþladý: 1917'nin devrimci partisini oluþturanlarý düzenli bir þekilde katletmeye giriþti. Ekim devrimi sýrasýnda Bolþevik Parti Merkez Komitesi üyelerinin büyük bir kýsmý ile sayýsýz komünist Stalinist rejim tarafýndan katledildi.
Sonuç Troçkizmin tarihsel dönemeç olarak oynadýðý rol neydi? Troçki, 1928de Rusya dýþýna sürüldü. Bürokrasi, Ekim Devrimi kahramýnýn öldürecek kadar güçlenmemiþti henüz. Troçki, sürgünde de boþ duracak deðildi. Ýlk önce Almanya'da devrimci durumun Marksist deðerlendirmesini yaptý, faþizmin önünü açan Komintern kararlarýný mahkum etti, faþizme karþý mücadelede devrimci döneminde 3.Enternasyonal'in ortaya koyduðu birleþik iþçi cephesi çizgisini geliþtirdi, Ýspanya devrimini ve yapýlmasý gerekenleri anlattý, Stalinizmin sýnýf iþbirlikçiliðine dayanan halk cephesi politikasýnýn karþý devrimci mahiyetini korudu, proleter enternasyonalizmi, dünya devrimi, sýnýf uþlazmazlýðý gibi Marksist ilkeleri bugünlere taþýdý. Ve tabi ki Troçki örgütünün baþýndaydý. Sol muhalefeti baþlangýçta uluslar arasý olarak örgütledi ve ardýndan Stalinci Kominternin Almanya’da çok önemli güçlere sahip olmasýna raðmen Nazilere karþý kýlýný kýpýrdatmamasý karþýsýnda dünya partisi 4. Enternasyonali örgütlemeye giriþti. kýsacasý, Troçki devrimci Marksizmin bayraðýný Stalinist ihanet ve tahrifatlarla lekelenmeden bugünlere ulaþmasýný saðladý. Troçki’nin taþýdýðý bayrakla SSCB yýkýldýðýnda sevinç içinde “komünizm öldü” naralarý atanlarýn suratlarýna haykýrdýk: Vardýk, Varýz, Varolacaðýz.
V. Umut Aslan
MARKSiST BAKIs
Ýncelmiþ Bir Ulusalcýlýkla Ýþçilerin Yozlaþtýrýlmasý ÝÞÇÝ sýnýfý hareketi güçlendikçe, burjuvazinin ve feodallerin, o hareketi bastýrma ya da parçalama çabalarý daha da çýlgýnlaþýyor. Her iki yöntem -kuvvete baþvurarak bastýrma ve burjuva etkisiyle parçalama- tüm dünyada, bütün ülkelerde sürekli olarak uygulanmaktadýr; egemen sýnýflarýn çeþitli partileri, bu yöntemlerden zaman zaman birini, zaman zaman ötekini iþletiyorlar. Rusya'da özellikle 1905'ten sonra, burjuvazinin daha akýllý mensuplarý, salt kaba kuvvetin etkili olmadýðýný anladýklarý zaman, her boyadan "ilerici" burjuva partileriyle gruplarý, iþçi sýnýfýnýn savaþýmýný zayýflatmak için düþünülmüþ, farklý burjuva görüþ ve öðretilerini savunarak, iþçileri bölme yöntemine daha çok “Uluslarýn ve dillerin eþitliðinin kabulü, b a þ v u r m a y a Marksistler için önem taþýyor. Ama bu, baþlamýþlardýr. yalnýzca, en tutarlý demokratlar Bu görüþlerden biri Marksistler olduðu için deðil. Ýþçilerin incelmiþ ulusalcýlýktýr. Bu sýnýf savaþýmýnda, proletarya dayanýþulusalcýlýk en makul gibi masýnýn ve yoldaþça birliðin istemleri de, ulusalcý güvensizliðin bütün izlerini, görünen sahte mazeretlerle, örneðin "ulusal yabancýlaþmayý, kuþku ve düþmanlýðý kültür"ün, "ulusal özerkortadan kaldýrmak üzere, ulusal-toplulik ya da baðýmsýzlýðýn" luklarýn tam eþitliðini gerektiriyor.” gereklerini koruma bahanesiyle proletaryayý bölüp parçalamayý savunur. Sýnýf bilinci taþýyan iþçiler, hem kaba, vahþi, kara-yüzler ulusalcýlýðýyla, hem de iþçi davasýný, iþçi örgütlerini ve iþçi sýnýfý hareketini ulusal-topluluklara göre bölmenin yaný sýra uluslarýn eþit olduðu vaazýný veren bu incelmiþ ulusalcýlýkla, ulusalcýlýðýn her türüyle en sert biçimde savaþýrlar. Her tür
ulusalcý burjuvazinin tersine, sýnýf bilinci taþýyan, iþçiler, Marksistlerin son (yaz 1913) kararlarý doðrultusunda davranarak, yalnýzca uluslarýn ve dillerin, A'dan Z'ye, tam gerçekleþtirilmiþ eþitliðinden yana olmakla kalmamýþlar, onun yaný sýra deðiþik ulusal-topluluklar iþçilerinin birleþmiþ her türlü proletarya örgütü içinde kaynaþmasýný da savunmuþlardýr. Marksizmin ulusal programýyla, en "ileri" türden burjuva ulusal programý arasýndaki temel fark buradadýr. Uluslarýn ve dillerin eþitliðinin kabulü, marksistler için önem taþýyor. Ama bu, yalnýzca, en tutarlý demokratlar Marksistler olduðu için deðil. Ýþçilerin sýnýf savaþýmýnda, proletarya dayanýþmasýnýn ve yoldaþça birliðin istemleri de, ulusalcý güvensizliðin bütün izlerini, yabancýlaþmayý, kuþku ve düþmanlýðý ortadan kaldýrmak üzere, ulusal-topluluklarýn tam eþitliðini gerektiriyor. Tam eþitlik, herhangi bir dil için her türlü ayrýcalýðýn reddini ve bütün ulusal-topluluklarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný da içeriyor. Ne var ki, uluslarýn eþitliði istemi, burjuvazi için pratikte ulusal özgünlüðü ve þovenizmi savunmaya varýr; genellikle de buna, uluslarýn bölünmesi ve birbirlerine yabancýlaþmasýnýn savunulmasý eþlik eder. Bu ise, yalnýzca ulusal-topluluklar arasýnda daha yakýn iliþkileri deðil, ama onun yaný sýra, belli bir devlet içindeki bütün ulusal- topluluklar iþçilerinin birleþmiþ proletarya örgütlerinde bir araya gelmesini savunan proleter enternasyonalizmiyle kesinlikle baðdaþmaz. "Kültürde ulusal özerklik" denen þeyi, yani eðitim iþlerinin devletin elinden alýnmasý ve ayrý ayrý ulusal-topluluklara verilmesi düþüncesini Marksistler iþte bu nedenle sert bir biçimde kýnarlar. Bu planýn anlamý þudur: "Ulusal kültür" konularýnda, eðitim iþleri, belli bir devlet federasyonu
31
MARKSiST BAKIs içinde kendi ayrý diyeti, eðitim bütçesi, okul yönetim kurullarý ve eðitim kurumlarý bulunan ulusal- topluluklara göre, ulusal birliklere bölünecektir. Bu, iþçi sýnýfýný yozlaþtýran ve bölen bir incelmiþ ulusalcýlýk planýdýr. (Bundculara, tasfiyecilere ve narodniklere, yani çeþitli küçük-burjuva gruplara ait olan) bu planýn karþýsýna, Marksistler, uluslarýn ve dillerin tam eþitliði ilkesini koyarlar ve resmi bir dile gerek olduðunu redde kadar giderler; ama ayný zamanda uluslar arasýnda olabildiði kadar yakýn iliþkileri, bütün uluslar için bir örnek devlet kurumlarýný, bir örnek okul yönetimlerini, bir örnek eðitim siyasetini (laik eðitim), ve her ulusal burjuvazinin ulusalcýlýðýna, ahmaklarý kandýrmak için "ulusal kültür" sloganý altýnda sunulan ulusalcýlýða karþý savaþýmda çeþitli uluslar iþçilerinin birliðini savunurlar. Býrakalým küçük-burjuva ulusalcýlar -Bundcular, tasfiyeciler, Narodnikler ve Dzvin'in yazarlarý- incelmiþ burjuva ulusalcýlýðý ilkelerini savunsunlar; bu onlarýn hakkýdýr. Ama bayan V. O.'nun[74] Severnaya Raboçaya Gazeta'nýn 35. sayýsýnda Za Pravdu'nun okullarda derslerin yerli dille okutulmasýna karþý çýktýðýna iliþkin, okurlarýna güvence üstüne güvence vererek yaptýðý gibi iþçileri aptal yerine koymaya kalkýþmasýnlar. Bu büyük bir iftiradýr. Pravdacýlar yalnýzca bu hakký tanýmakla kalmazlar; bu hakký tanýmakta herkesten daha tutarlýdýrlar. Rusya'da, Sýnýf bilinci taþýyan iþçiler, hem yerel dilin kullanýlmasý hakkýný tam olarak ilk tanýyanlar, kendilerini kaba, vahþi, kara-yüzler ulusalzorunlu resmi bir dile gerek olmadýðýný ilan eden Marksistlerin koncýlýðýyla, hem de iþçi davasýný, iþçi feransýyla özdeþleþtiren pravdacýlar olmuþtur. örgütlerini ve iþçi sýnýfý hareketini "Eðitim iþlerini tek bir devletin içinde uluslara göre bölmeyi", ulusal-topluluklara göre bölmenin "kültürde ulusal özerkliði", "eðitim iþlerini devletin elinden almayý" yaný sýra uluslarýn eþit olduðu derslerin yerli dilde okutulmasýyla karýþtýrmak dangalakça bir bilivaazým veren bu incelmiþ ulusalsizliktir. cýlýkla, ulusalcýlýðýn her türüyle en Dünyanýn hiçbir yerinde Marksistler (hatta hatta demokratlar) sert biçimde savaþýrlar. Her tür derslerin yerel dilde okutulmasýna karþý çýkmýþ deðillerdir. ulusalcý burjuvazinin tersine, sýnýf Dünyanýn hiç bir yerinde Marksistler, "kültürde ulusal özerklik" bilinci taþýyan, iþçiler, programýný benimsememiþlerdir. Bu programýn önerildiði tek ülke Marksistlerin son (yaz 1913) kararAvusturya'dýr. larý doðrultusunda davranarak, yalBayan V. O.'nun Finlandiya'yý örnek, vermesi, aslýnda onun kanýtýný nýzca uluslarýn ve dillerin, A'dan çürütür. Çünkü o ülkede (bizim duraksamaksýzýn ve herkesten daha Z'ye, tam gerçekleþtirilmiþ tutarlý biçimde kabul ettiðimiz) ulusal-topluluklarýn ve dillerin eþitliðinden yana olmakla eþitliði tanýnmýþ ve gerçekleþtirilmiþtir. Ama orada, eðitim iþlerini kalmamýþlar, onun yaný sýra devletin elinden çekip almak, eðitim iþleriyle uðraþmak üzere ayrý deðiþik ulusal-topluluklar iþçiulusal kuruluþlar yaratmak, devletin okul sistemini ulusal engellerle lerinin birleþmiþ her türlü prolebölmek falan sözkonusu deðildir. tarya örgütü içinde kaynaþmasýný V.Ý.LENÝN da savunmuþlardýr. (Yazýdaki koyu renkle ifade edilen vurgular Marksist Bakýþ’a ait.) Put Provdi, n° 82, 10 Mayýs 1914, Collected Works, vol. 20, s. 289-291 [Türkçesi: Lenin: Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, Sol Yayynlarý, Ekim 1993, Ýkinci Baský, s: 159-162]
32
DEVRÝMCÝ SANAT KOLLEKTÝFÝ DEKLERASYONU Karanlýk Zamanlarda Demeyecekler. Ceviz aðacý rüzgarda sallandýðý sýralar. Ama diyecekler: Badanacý iþçileri ezdiði sýralar. Demeyecekler: Çocuk yassý taþý ýrmakta kaydýrdýðý sýralar. Ama diyecekler: Büyük savaþlar hazýrlandýðý sýralar. Demeyecekler: Kadýnýn odaya girdiði sýralar. Ama diyecekler: Bütün güçlerin iþçilere karþý birleþtiði sýralar. Demeyecekler: Karanlýktý o sýralar. Ama diyecekler: Neden þairleri sessizdiler? Bertolt BRECHT Guernica - Pablo Picasso Tarih boyunca emperyalistler demokrasi, adalet, özgürlük, kardeþlik, nidalarýyla dünyayý parça parça iþgal ettiler. Feodal çaðdan kalma deniz aþýrý sömürgecilik dönemi artýk geride kalýrken sözde baðýmsýzlýk elde etmiþ ülkeler kapitalist-emperyalist sömürgeciliðin talanýna uðradýlar. Ancak bugün artýk bu tek kutuplu dünyada emperyalist "demokratlar" geçmiþle kýyaslanmayacak zorbaca yaðmanýn baþ aktörüdürler. Balkan halklarýný birbirine kýrdýran, ardýndan hazmedebilmek için küçük parçalara ayýran tek kutuplu dünyanýn hakimleri sonrasýnda Ortadoðu'ya karþý yeni bir saldýrý politikasýný hayata geçirdiler. Ortadoðu geçmiþine, bugününe ve yarýnýna karþý baþlatýlan topyekün bir yýkýmla yüz yüze. Baþta Filistin halký olmak üzere bölge halklarýna karþý iþgal ve soykýrým politikasý, Afganistan ve Irak'ta emperyalist güçlerce uygulanan terör ve bugün adýna Büyük Ortadoðu Projesi denilen topyekün yýkým projesi hayata geçirilmek isteniyor. Yýkým çok yönlü; Mesela Ortadoðu'nun köklü bir tarihi olduðunu unutturmak; yeni, kendi istedikleri tarihi yazmak için iþgal edilir edilmez Irak'taki bütün müzeleri yaðmaladýlar. Mesela Ortadoðu'ya yeni bir yaþam sundular bu ABD' ve dostlarýnýn yaptýðý bonbardýmanda kollarýný, bacaklarýný ve ailesini kaybeden Iraklý çocuða yaptýklarý gibiydi. Takma kol ve bacak alarak, onu ABD'li bir aileye vererek. Yýkým çok yönlü; Ýnsanlara barýndýklarý yerler mezar edilirken, sað kalanlarýn sakat kaldýðý ya da travmaya uðradýðý bombardýmanlar medya tekellerinin zafer sarhoþluðuna neden olmuþtu. Ve ölüm getiren silahlarýn, bombalarýn teknolojilerine iþbirlikçi medya maymunlarý ve satýlýk kalemler övgüler düzmüþlerdi. Ýnsani deðerlerin erozyonu, yýkýmý emperyalist savaþlarla daha gözle görülür oldu. Ya da Ýsrail'deki, Irak'taki(mesela Ebu Garip'te), Guantanamo'daki sistemli iþkence üssü haline getirilmiþ bedenleri ve beyinleri tutsak almayý amaçlayan hapishaneler. Ambargo altýndaki Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimi ABD ve müttefiklerince devrilip Irak iþgal altýna alýndýktan sonra: Çocuk ölümleri %150 oranýnda attý. 26.5 milyon nüfuslu Irak'ta 4 milyon çocuk açlýk sýnýrýnda. Yetersiz beslenen çocuklarýn oraný %30'a ulaþýyor. Her ay 50 binden fazla Iraklý ülkesini terk etmekte. Ýþgalden buyana Irak'ta ölenlerin sayýsý 600 bin kiþiyi geçti. Üstelik bu rakamlara Afganistan'ý, Filistin'i ve Lübnan'ý kattýðýmýzda daha korkunç bir manzarayla karþýlaþýrýz. Bugünse artýk büyük diktatörler Ýran Savaþý'ndan söz etmekteler. Dünya daha önce hiç olmadýðý kadar büyük bir tehdit altýnda ve buna Tekellerin savaþ kurbaný haline gelmiþ ABD ve Batý Avrupa halklarý da dahil. Dünya medeniyetlerinin "temsilcileri" vahþette sýnýr tanýmaz haldeler. Ve üstelik bu vahþet hiç olmadýðý kadar aleni. Emperyalist güçlerin tüm dünyayla dalga geçerek ve ayný zamanda tehdit ederek, gerçekleþtirdiði zorbaca iþgale, uyguladýðý teröre seyirci kalmak kabul edilemez. Hepimiz tüm bu geliþmelere tanýk olurken, tanýklýlýk beraberinde seyirci kalmayý deðil sorumluluðu getirmekte. Aydýn birer insan olmanýn bilinci ve sorumluluðuyla düþünmeli ve hareket etmeliyiz. Çevresine ilgisiz, kendi iç dünyasýna kapanmýþ yaþadýðý topluma ve dünyaya karþý duyarsýz ve bu anlamýyla sorumsuzca davranan sanat anlayýþlarýný mahkum ediyoruz. Günümüz toplumlarýnda daha yoðun olarak yaþanan kirlenmenin, deðer erozyonunun, yozlaþmanýn bir sonucu olan duyarsýzlaþmanýn ne sanatla, ne de insani deðerlerle bir ilgisi olabilir. Bizler M.S.G.S.Ü.( Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) öðrencileri, ressamlar, heykeltýraþlar, sanatçýlar, sanatçý adaylarý; Ortadoðu baþta olmak üzere dünyanýn diðer bütün bölgelerinde yaþanan baský, sömürü ve zulüm karþýsýnda geçmiþten bugüne bütün devrimci sanatçýlarýn yaptýðý gibi Nazým gibi, Pir Sultan gibi, Bedrettin gibi, Brecht gibi, Picasso gibi kendi cephemizden, sanatýn cephesinden, emperyalist-kapitalist yaðma düzenine karþý emekçi halklarýn yanýnda saf tutup Onlarýn sesine ses katacaðýz…
"Yaþasýn þovenizme, bütün ülkelerin burjuvalarýnýn yurtseverliðine karþý iþçilerin enternasyonal kardeþliði!” V.Ý.Lenin