M
arksist Bak s B ü t ü n
D ü n y a n ý n
Ý þ ç i l e r i
Yýl: 3- Sayý: 14
B i r l e þ i n ! Fiyatý: 2 YTL
Emekçileri Bölen Egemenlerin Ýç Çatýþmasýnda
TARAF OLMA!
SINIF KAVGANI YÜKSELT! * Sosyal Demokrat Emekçilere Açýk Mektup * Ergenekon Iþýðýnda “Derin” Devlet * Türban Kavgasýnda Soldaki Kafa Karýþýklýðý * Troçki ve Sosyalist Dünya Devrimi * Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg(Leon Troçki)
www.bolsevik.org
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya dikatarölüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.
Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýýn görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..
Ýçindekiler Sosyal Demokrat Emekçilere Açýk Mektup Ergenekon Iþýðýnda “Derin” Devlet Kapitalizmde Suç ve Ceza Türban Kavgasýnda Soldaki Kafa Karýþýklýðý Troçki ve Sosyalist Dünya Devrimi Geçmiþ ve Gelecek Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg(Leon Troçki) Sýnýf Belleðinden Þanlý Bir Sayfa: Tariþ Direniþi
..............2 ..............6 .............10 ..............13 ..............16 ..............23 ..............26 ..............31
MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 3 Sayý: 14 Mart 2007
Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-544 66 34 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk
Ýletiþim Ýçin: E-mail: marksistbakis@yahoo.com Büro-Adres: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA
MARKSiST BAKIs SOSYAL DEMOKRAT EMEKÇÝLERE
AÇIK MEKTUP
Sendikasýz, sigortasýz, izbe yerlerde yok pahasýna uzun saatler sömürülen milyonlarca insan ve onlarýn aileleri bizim gerçeðimizdir. Ýþsizlik, hayat pahalýlýðý, gelecek kaygýsý, düþük ücretler, yabancýlaþma, saðlýk ve eðitim hakkýnýn gaspý, yoksulluk ve hatta açlýk bizim sorunumuz. Bize bunlarý doðumdan ölüme kadar yaþatýp hayatý zindan eden kapitalizme karþý birleþmek yerine baþörtüsü üzerinden iþçi sýnýfý ve yoksullarý bölen politikalara alet olmak düzenin efendilerine yapýlan en büyük iyiliktir. Zaten emekçiler birleþtiðinde þimdi kendi iç kavgalarýný verenler derhal birleþecek ve sarmaþ dolaþ olacaklardýr.
2
22 Temmuz seçimlerinde %47 oy oranýna ulaþarak yeniden tek baþýna iktidar partisi durumuna gelen AKP, 3 Kasým 2002 seçimlerinden sonra baþlayan birinci iktidar dönemine göre çok daha güçlü durumda. Baþýndan beri arkasýnda olan sýnýfsal bloðun (ABD- AB ve diðer uluslararasý sermaye çevreleri, TÜSÝAD ile ifade edebileceðimiz Türkiye büyük sermayesi ve yeni palazlanan Anadolu sermayesi ile küçük burjuvazinin hallica olanlarý) AKP'ye verdiði destekte bir azalma yok. Diðer taraftan bu kesimlerle açýk veya örtülü biçimde zýt çýkarlara sahip olan, bu yüzden de AKP'ye þiddetle karþý koyan askeri-sivil bürokrasi çevrelerinin gücünde büyük düþüþler yaþandý. AKP'nin ilk iktidar döneminde ordu, CHP, Anayasa Mahkemesi baþta olmak üzere diðer yüksek yargý organlarý, YÖK ve rektörler ile en baþta da cumhurbaþkaný AKP'ye karþý güçlü bir blok oluþturmuþlardý. Kendileri de OYAK vb'leri ile sermayeleþmiþ bu kesimler, AKP'nin emek üzerindeki saldýrýlarý karþýsýnda seslerini çýkarmazken, devlet katýnda ve ülke yönetiminde sahip olduklarý imtiyazlarýn budanmasý anlamýna gelen konularda büyük fýrtýnalar koparmýþlardý. Egemen sýnýfýn bu farklý kesimlerinin çýkar çatýþmasýný gözlerden saklayan ulusalcýlýk, laiklik, demokrasi, halk iradesi gibi ideolojik kamuflajlar konusunda çoðu tiksindirici ikiyüzlülüklerle bezenmiþ birçok laf salatasý dinledik. Tarikatçý bezirganlar, eli palalý çember sakallýlar "demokrasi havarisi" kesilirken, AKP'nin TÜPRAÞ özelleþtirmesine stratejik ulusal bir kurumun yabancýlara satýþý dolayýsýyla ayaða kalkanlar OYAK Bank'ý yabancý bir tekele satmakta herhangi bir çekince görmediler, bunlarýn þakþakçýsý ulusalcýlar da bu durum karþýsýnda dut yemiþ bülbül kesildiler. Ýslamcý AKP'nin en büyük ortaðý, ne ilginçtir, ABD ve Ýsrailken; 12 Eylül rejimi boyunca Ýslamcýlarý destekleyen, sayýsýz cami ve Kuran kursu açtýran, Alevileri sapkýn inanç olarak gösteren istihbarat raporlarý hazýrlayanlar laikçilik þampiyonu oluverdiler. Emekçi kesimlerse burjuva medyanýn düzenli olarak pompaladýðý bu kayýkçý kavgasýnýn taraflarý olarak bölündüler. Bütün bu gürültünün eþliðinde 22 Temmuz seçimlerine gidildi. Beklendiði üzere AKP büyük bir zafer elde etti. Bu zaferin neticesi olarak sivil-askeri bürokrasi kesimi önemli ölçüde geriletildi. Önemli bir iktidar aygýtý durumunda olan cumhurbaþkanlýðý koltuðuna Abdullah Gül oturdu, Anayasa Mahkemesi baþkanlýðýna Ýslamcý kökenli Haþim Kýlýç seçildi, CHP mecliste büyük sandalye kaybýna uðrayarak zayýfladý, YÖK baþkanlýðýna AKP'ye yakýn bir isim olan Yusuf Ziya Özcan getirildi. Bu süreç, üniversite rektörlerinin ve yüksek yargý organlarýnýn deðiþtirilmesiyle devam edecektir. Bu hýzlý güç kaybýnýn ardýndan AKP'ye karþý kullanýlabilecek etkili tek kart olarak Kürt sorunu kalmýþtý. Kürt sorununda þovenizm azdýrýlacak, linç kültürü yeþertilecek, böylelikle de Kuzey Irak'a girme konusunda oldukça çekimser davranacak olan AKP hükümeti köþeye sýkýþtýrýlacaktý. Plan buydu, ne var ki olaylarýn akýþý, pabucun pahalý olduðunu gösterdi. Yaratýlan þoven canavarýn baskýsý AKP'yi aþýp askeri çevrelere kadar ulaþýnca týpýþ týpýþ AKP ile kol kola ABD'nin ayaðýna gidildi. Böylelikle AKP karþýsýnda Kürt sorunu kartý da ýskartaya çýkmýþ oldu. Þimdilerde AKP'nin eli çok daha güçlü durumda. Ordu ile arasýnda ABD'nin eliyle bir anlaþma saðlanmýþ görünüyor. Böylelikle Kemalist-ulusalcý kesimlerin güvendiði daðlara kar yaðmýþ oldu. Ýlk döneminde türban, imam hatipler vb konularda iktidarsýz kalan AKP, ikinci döneminde bu konulara el atmaya hazýrlanýyor. Ve yine egemenler kendi kavgalarýný verirken Türkiye'de emekçi cephesi büyük bir ideolojik kriz yaþamakta. Sýnýfýn örgütlü kesimlerinde daha yaygýn olarak bulunan, kendisini sosyal demokrat olarak niteleyen milyonlarca emekçi, AKP'nin seçim baþarýsý ve icraatlarý karþýsýnda büyük bir moral bozukluðu ve karamsarlýk içerisinde bulunuyor. Þeriat öcüsüyle sürekli korkutulan, bu korku paralelinde sürekli saða kaydýrýlarak statükonun savunucusu haline getirilmeye çalýþýlan, böylelikle de tam bir çýkmaz sokaða itilen bu kesimlerin, AKP'nin iktidara uzanýþý ile
MARKSiST BAKIs bu çýkýþta devletin rolü ve sermaye düzeni arasýndaki iliþkiyi anlamasý gerekir. Yazýmýzýn temel amacý bunu açýklamaktýr. Laikçilik Merkezli Siyaset Burjuva Düzene Baðlanmanýn Adý Olmuþtur Ýlk olarak açýklanmasý gereken mevzulardan birisi, emekçilerin AKP'yi destekleyen kesimlerinin yaþadýðý krizdir. Bu konunun açýklýðý kavuþturulmasý, sosyal demokrat emekçilerin yaþadýðý kafa karýþýklýðýnýn aþýlmasý anlamýnda da önemli bir role sahip olacaktýr. Kent yoksullarý ve iþçi sýnýfýnýn daha daðýnýk kesimleri seçimlerde, neredeyse bir blok olarak, AKP'yi destekledi. AKP'ye verilen destek bugün de deðiþmiþe benzemiyor. Buradaki asýl çeliþki, AKP iktidarýnýn sermayeci politikalarýnýn en büyük maðduru olan yoksul halkýn AKP'nin en çok desteklendiði kesimlerin baþýnda gelmesidir. Bu çeliþki, kavranamadýðýnda umutsuzluk, çaresizlik ve sosyal mücadelelere olan inançsýzlýk baþ gösterir. Bu nedenle bu çeliþki çözümlenmelidir. Þöyle bir soruyla baþlayalým: Emek sermaye çeliþkisinin ve sosyalist güçlerin çok geri planda kaldýðý bir durumda, siyasetin sýradan insanlara AKP-CHP kavgasý ve laiklik-türban karþýtlýðý temelinde lanse ettirildiði bir siyasal iklimde, kent yoksullarý ve genel olarak emekçiler neden CHP'yi tercih etsinler? Bu kesimlerin asýl gündemleri olan geçim sýkýntýsý, iþsizlik, hayat pahalýlýðý, saðlýksýz konutlar, geleceksizlik vb. konularda CHP'nin AKP'den farklý bir politikasý var mýdýr? CHP'nin bu konularla ilgilendiði görülmemiþtir. Aksine CHP de týpký AKP gibi iþçi, emekçi, yoksul halk düþmaný neoliberal politikalara her açýdan sadýktýr. CHP'nin ilgi alaný, diyanetli, imamlý, din dersli bir "laiklik" anlayýþý ile milliyetçi-ayrýmcý-þovenist tantanalarla sýnýrlýdýr. CHP'nin izlediði çizgi esas olarak tuzu kuru orta sýnýflara hitap eden son derece itici, elitist bir karaktere sahiptir. Bu yüzden, köklü sosyal demokrat geleneklere sahip bir kýsým emekçiyi bir kenara býrakýrsak, CHP siyasetinin alýcýlarýnýn doðal sýnýrlarý, yüksek öðrenim görmüþ, müreffeh orta sýnýflarýn darlýðýyla belirlenmiþtir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Sorun, CHP'de ya da günah keçisi ilan edilen Baykal'da deðildir. Bu gibi süreçler, kiþisel faktörlerle açýklanamayacak kadar köklü politik baðlantýlara sahiptir. Hatýrlanýrsa, AKP'nin uyguladýðý ekonomi politikalarý, DSP iktidarýnca uygulanan Kemal Derviþ politikalarýdýr. Daha eskilere gidersek karþýmýza SHP ve Murat Karayalçýn çýkar. Ýktidarlarýnda benzer politikalarý uyguladýklarý gibi emekçiler için kara bir gün olan 5 Nisan 1994 kararlarýnýn altýna imza atmýþlardýr. 67 ilin 39'unun belediye baþkanlýðýný 1989 yerel seçimlerinde kazanan Erdal Ýnönü baþkanlýðýndaki SHP, uyguladýðý neoliberal politikalar, vurgunculuk ve adýný müteahhit partisine çýkaran çizgisiyle 1994 yerel seçimlerinde Erbakan ve RP'nin büyük bir sýçrama yapmasýna zemin hazýrlamýþlardýr. Kýsacasý, sosyal demokrat olarak adlandýrýlan bu kesimler, sermaye düzenine baðlý olduklarý ölçüde, emekçiler için bir seçenek olmaktan büyük ölçüde çýkmýþlardýr. Peki, AKP'yi farklý kýlan nedir? Þimdi de bunu açýklayalým. Tüm Müslüman Coðrafyada Benzer Süreçler Yaþanýyor Türkiye'de yaþananlar, aslýnda tüm Müslüman coðrafyada yaþananlarla temelde ayný özelliklere sahip. Son otuz yýldýr uygulanmakta olan neoliberal politikalar, tüm dünyada olduðu gibi Müslüman coðrafyada da emekçileri vurmuþtur. Sosyal demokrasinin bu politikalara zaten tav oluþu, Stalinist solun 1980'lerde netleþen iflasý ve ardýndan gerçekleþen tasfiyesi, yoksul halký ve emekçileri köþeye sýkýþtýrmýþ, örgütsüzleþtirip yalnýzlaþtýrmýþtýr. Hayat þartlarý giderek aðýrlaþan bu ülkelerde sýnýfsal uçurumlar giderek büyürken emekçi halkýn daðýnýklýðý ve buna paralel olarak savunmasýzlýðý da yoðunlaþmýþtýr. Ýslami cemaatler bu noktada devreye girerek yoksul insanlara kendilerini ekonomik ve sosyal bir sýðýnak olarak gösterebilmiþlerdir. Zaten vahþi sömürü düzeninde kendisini çaresiz hisseden, geleceksizliðe mahkum edilmiþ, örgütsüz geniþ yýðýnlara din her zaman bir sýðýnak gibi gelmiþtir. Bu dünyadan umutlarýný kesenlerin tesellisi öbür dünya ve din olmuþtur. Marks, "din halklarýn afyonudur, kalpsiz dünyanýn kalbi ruhsuz dünyanýn ruhudur" derken bunu kastetmekteydi. Örgütsüz ve umutsuz kitlelerin üzerindeki dinin etkisini asýl týrmandýransa tarikatlar ve diðer Ýslami yapýlarýn maddi imkanlarý olmuþtur. Gerçekten de dini vakýflar, cemaat ve tarikatlar yoksullukla boðuþan halk için giderek cazibe merkezi haline gelmiþtir. Bu kesimler, sömürü sisteminden elde ettikleri ganimetlerle güçlenmiþler ve dayanýþma aðlarý sayesinde halký kendilerine çekmiþlerdir. Böylece sözkonusu tarikatlar giderek toplumsal aðýrlýklarýný arttýrmýþ, Ýran'dan Endonezya'ya, Pakistan'dan Filistin'e çok zengin bir mücadele geçmiþi olan Müslüman coðrafya giderek yeþil renge bürünmüþtür. Yani, tüm Müslüman coðrafyada olduðu gibi Türkiye'de de solun, kapitalist-emperyalist sisteme karþý toplumsal muhalefet rolünü oynayamamasý sonucunda, Ýslamcýlýk geliþme fýrsatý bulmuþtur. Ýslamcýlýðýn bu verimli alaný deðerlendirebilmesi için ona gerekli itilimi ve temel gücü saðlayan da yine emperyalist-kapitalist düzenin egemenleri olmuþtur. Bu konuya yazý içerisinde tekrar döneceðiz. Ancak Devrimci Mücadele Siyasal Ýslamý Çözebilir Bugün neoliberal saldýrýlardan çok acý bir þekilde etkilenen yoksul halk açýsýndan AKP'li belediyelerin daðýttýðý yardýmlar muhakkak ki hiç yoktan iyidir. "Þimdiye kadar kimden ne fayda
Çözüm nerede? Siyasal Ýslamýn yükseliþe geçmesinin maddi nedenlerini açýkladýk. Buna göre çözüm bozuk düzenle baðlarý kopararak toplumsal muhalefet bayraðýný yükseltmekten geçer. Böylelikle yoksul halkýn düzen dýþý, baþka bir dünya-nýn mümkün olduðunu gösteren bir alternatifi olmuþ olacaktýr. Vahþi sömürü çarklarýna sistemli saldýrýlar gerçekleþtiren devrimci bir hareket ezilenler için bir çekim merkezi olacaktýr. Ýþçi sýnýfý ve yoksul halk, sýnýf mücadelesini yükselttiði ölçüde, AKP ve tarikatlar zemin kaybedecek, bünyesinde barýndýrdýðý bütün cerahatler ve ikiyüzlülükler gözler önüne serilecektir. Ancak toplumsal eleþtiri yoluyla gençlik kazanýlabilir. Geliþecek sýnýf hareketi karþýsýnda varoþ gençliði de onurlu bir yaþam için, kendi geleceðini eline almak için, eþitlik ve özgürlük kavgasýndaki yerini þüphesiz alacaktýr.
3
MARKSiST BAKIs
gördük?" sorusu CHP ve diðer burjuva partilerini bu kesimlerin gözünde diskalifiye etmektedir. Bu anlamda yoksul halka kýzmak anlamsýzdýr, onlar kendi yaþam deneyimlerinin doðrudan sonuçlarý paralelinde tavýr geliþtirmektedir. Hiçbir farklý alternatifin kendisini gösteremediði koþullarda yoksul kesimlerin siyasal tercihlerinde kendilerine daðýtýlan yardýmlarýn belirleyici olmasýnda þaþýrtýcý bir yan yoktur. Çözüm nerede? Siyasal Ýslamýn yükseliþe geçmesinin maddi nedenlerini açýkladýk. Buna göre çözüm bozuk düzenle baðlarý kopararak toplumsal muhalefet bayraðýný yükseltmekten geçer. Böylelikle yoksul halkýn düzen dýþý, baþka bir dünyanýn mümkün olduðunu gösteren bir alternatifi olmuþ olacaktýr. Vahþi sömürü çarklarýna sistemli saldýrýlar gerçekleþtiren devrimci bir hareket ezilenler için bir çekim merkezi olacaktýr. Ýþçi sýnýfý ve yoksul halk, sýnýf mücadelesini yükselttiði ölçüde, AKP ve tarikatlar zemin kaybedecek, bünyesinde barýndýrdýðý bütün cerahatler ve ikiyüzlülükler gözler önüne serilecektir. Ancak toplumsal eleþtiri yoluyla gençlik kazanýlabilir. Geliþecek sýnýf hareketi karþýsýnda varoþ gençliði de onurlu bir yaþam için, kendi geleceðini eline almak için, eþitlik ve özgürlük kavgasýndaki yerini þüphesiz alacaktýr. Türkiye sýnýf mücadelesi bize bunun çok net örneklerini sunmaktadýr. Ýþçi hareketinin ve devrim mücadelesinin büyük atýlým kaydettiði yýllar olan 1970'ler boyunca emekçilerin yaþadýðý varoþ semtleri solun kalesi durumundaydý. Yoksul halk çocuklarý devrimci mücadelenin neferleri olmuþlardý. Ýslamcýlýk ve genel olarak aþýrý sað taþrada muhafazakarlýðýn aðýr bastýðý ufak yerlerde kendilerine yaþam alaný bulabiliyordu. Yine 1989 bahar eylemlikleriyle baþlayan iþçi hareketi SHP'nin yerel seçimlerde büyük bir zafer elde etmesini saðlamýþtýr. Büyük kentlerin kenar semtleri bu seçimlerde bir bütün olarak SHP'yi desteklemiþtir. Bunun arkasýnda yatan þey ise SHP'nin Özal'ýn neoliberal çizgisine karþý emekten yana bir alternatif gibi gözükmesiydi. Bu dönemde de bütün iþçi kentleri siyasal tercihlerini SHP'den yana kullandýlar. Kayseri'de, Sincan'da, Ýstanbul'un hemen hemen tüm yoksul varoþlarýnda seçimleri SHP kazanmýþtý. SHP, Özal ile özdeþleþen neoliberal politikalarý eleþtiriyor, 12 Eylül anayasasý ve rejimine karþý "demokrasiyi" savunuyordu. Gelgelelim yerel yönetimlere paralel Devrimcileri daraðaçlarýnolarak, 1991 genel seçimlerinde de iktidar ortaðý olan SHP iddialarýnýn tam terda sallandýran, Ýslamsine neoliberal bir çizgiye imza atmýþ, kontra faaliyetler, faili meçhuller, çeteler cýlýðýn hamiliðini yapmýþ, vb SHP iktidarýnda patlama yapmýþtýr. Bunun sonucu olarak, sosyal bugün de devrimcilere göz demokrasinin önlenemez düþüþü baþlamýþtýr. 1994 yerel seçimlerinde ise SHP açtýrmamak için bir hayli 89'da kazandýðý belediyelerin büyük kýsmýný Erbakan'ýn RP'sine kaptýrmýþtýr. enerjik davrananlarýn Uygulamalarý ile eski iddialarý arasýndaki büyük açý farký SHP'yi tüketirken kent peþinden laiklik adýna gityoksullarý "adil düzen" vadeden Erbakan'ýn Refah Partisi'ne yönelmiþlerdir. mek tam bir safdillik olur. Ýslamcý hareketin tarihinin bu bölümünde Ýslami retoriðe batýrýlmýþ bir sol Onlarýn dertleri kendi ayrýsöylemle, RP kent yoksullarýný yanýna çekerek Ýstanbul ve Ankara baþta olmak calýklý konumlarýný kaybetüzere metropol kentlerin belediyelerinin ve dolayýsýyla çok büyük ekonomik kaymemektir. Siyasal Ýslam naklarýn kontrolünü eline geçirmiþtir. Buradan elde ettikleri güçle de bugünlere ancak devrimci mücadele gelinmiþtir. çerçevesinde gerileToplumsal muhalefeti devrimci bir içerikle yükseltmek, iþte yapýlmasý gereken tilebilir. tam da budur. 70'li yýllardaki halk uyanýþýnýn celladý olan ve hala sömürülenlerin ufak bir kýpýrdanmasýna bile tahammül edemeyen postal ve yandaþý bürokratlar da büyük sermaye ve AKP de tarikatlar da ABD ve AB egemenleri de kýsacasý þimdilik birbirleriyle kavga eden bütün sýnýf düþmanlarýmýz en çok bundan çekinmektedir. AKP'nin yükseliþine büyük öfke duyan emekçiler durup düþünmeliler. Sýrf bir parça bez uðruna, kendileriyle ayný kaderi paylaþan milyonlarca emekçiye sýrtlarýný dönüp, böylelikle de onlarý AKP'nin kucaðýna itip, sonra da 12 Eylül'de devrimcilerin, emekçilerin üzerinde tank yürüten ve hala daha bu bozuk düzeni deðiþtirmek isteyenlere kan kusturmaya yeminli postalýn ve onun çanak yalayýcýlarýnýn arkasýnda saf tutmak ne kadar doðru? Yaþamýn emekçi sýnýflara dayattýðý türban dýþýnda ve ondan çok daha vahim o kadar sorun var ki. Daha geçtiðimiz günlerde Ýstanbul Davutpaþa'da bir atölyede gerçekleþen patlamada 20'nin üzerinde iþçi yaþamýný kaybetti. Sendikasýz, sigortasýz, izbe yerlerde yok pahasýna uzun saatler sömürülen milyonlarca insan ve onlarýn aileleri bizim gerçeðimizdir. Ýþsizlik, hayat pahalýlýðý, gelecek kaygýsý, düþük ücretler, yabancýlaþma, saðlýk ve eðitim hakkýnýn gaspý, yoksulluk ve hatta açlýk bizim sorunumuz. Bize bunlarý doðumdan ölüme kadar yaþatýp hayatý zindan eden kapitalizme karþý birleþmek yerine baþörtüsü üzerinden iþçi sýnýfý ve yoksullarý bölen politikalara alet olmak düzenin efendilerine yapýlan en büyük iyiliktir. Zaten emekçiler birleþtiðinde þimdi kendi iç kavgalarýný verenler derhal birleþecek ve sarmaþ dolaþ olacaklardýr. 12 Eylül'de böyle olmadý mý? TÜSÝAD biz çok aðladýk þimdi onlar aðlasýn derken, Kenan Evren her yerde vatan-millet nutuklarý atarken, halk dipçik yaðmuru altýndaydý, ülkenin baþýna ise Nakþibendi tarikatý üyesi Amerikan menþeli Özal getirilecekti. Siyasal Ýslamcýlýk güçlenmiþtir. Ama bunun nedeni aðýr sömürü þartlarýnýn yoksul halký AKP'li belediyelerin, tarikatlarýn, iktidarýn vb sadaka türünden yardýmlarýna muhtaç hale getirmesidir. Sosyal demokratlar ve sendikal bürokrasi düzene olan sadakatlerinden ve ayný soysuz yaðmacý zihniyete sahip olduklarýndan hiçbir þekilde halka alternatif olamadýklarý gibi tersine saða kayýþý hýzlandýrmýþlardýr. Sosyalist ve devrimci hareketlere nefes aldýrmamaya yeminli egemen sýnýf ve kolluk kuvvetleri de halkýn alternatifsizliðini perçinlemiþlerdir.
4
MARKSiST BAKIs Postal peþinde koþmak, boþ yere ondan medet ummak, türban kavgasýna giriþmek sýnýf hareketini dumura uðratacaðýndan halkýn alternatifsizliðini kalýcýlaþtýracak bu da son kertede siyasal Ýslamýn geliþimine zemin hazýrlayacaktýr. Zaten uzunca bir süredir olan da budur. Bu nedenle düzene karþý toplumsal muhalefet saflarýna geçmek, tuzu kuru orta sýnýflardan ve bilhassa da kendisini her daim milletin efendisi gören "devletlü" bürokrasiden kopuþ zorunludur. Bu yüzden de egemen sýnýfýn suni gündemlerinden uzaklaþýp emekçilerin gerçek gündemine odaklanýlmalýdýr. Sýnýf mücadelesi yükseltildiðinde siyasal Ýslamýn bezirganlarýnýn da pili bitmeye baþlayacaktýr. Sömürü düzenin aða babalarýndan olan bu kesimler emek mücadelesi karþýsýnda hýzla zemin kaybedeceklerdir. Yeþil sermayenini tarikatlarýn hangi rantsal iliþkiler içinde olduklarý, çalýþanlarýný nasýl bir sömürüye tabi tuttuklarý bilinmektedir. Sokak hareketi, Ýsrail ve ABD dostu Ýslamcýlarý varoþlardan temizleyecektir. Devrimci sosyalist hareketin samimiyeti ile Tayyip, tarikat, yeþil sermaye hareketinin ikiyüzlülüðü arasýndaki nitelik farký yeni nesil genç kuþaðý devrimin neferleri haline getirecektir. Kapitalizmin yarattýðý dev çeliþkiler buna gebedir. Türban, siyasal Ýslamýn yükseliþinin bir ifadesidir. Bu, doðru. Öte yandan bu yazýnýn esas vurgulamaya çalýþtýðý üzere türban sermaye düzenin bir sonucudur ve ancak sermaye düzenine karþý giriþilecek bir toplumsal muhalefet dalgasý çözüm olabilir. Kýlýk kýyafet yasaðý gibi düzenin yasaklarýnýn savunucusu olarak da toplumsal muhalefet örülemez. Ýslamcýlýðýn Yükseliþi, Sermaye Düzeni ve Burjuva Devlet Geleneði Diðer taraftan bu somut durumun altýndaki somut süreçler masaya yatýrýlmalý. Siyasal Ýslam'ýn yükseliþinde ordu, 12 Eylül, bunlarýn koruduðu sermaye düzeni ve genel olarak da uluslararasý emperyalizmin rolü nedir? Bu konu baþlý baþýna ele alýnmasý, derinlemesine incelenmesi gereken bir baþlýktýr. Öte yandan türbaný ve siyasal Ýslamý büyük tehdit olarak algýlayan sosyal demokrat emekçilerin sorunu sermaye düzeni ve devlet geleneðinden baðýmsýzmýþ gibi ele almasý onlarý postalýn kucaðýna itmektedir. Her þeyden önce sorunun temellerinde yatan faktörler açýklýða kavuþturulmazsa çözüme ulaþýlamaz. Yeni cumhurbaþkaný Abdullah Gül ile Deniz Gezmiþ 68 kuþaðýnýn öðrenci liderleriydi. Abdullah Gül Milli Türk Talebe Birliði (MTTB)'de Deniz Gezmiþ de Devrimci Öðrenci Birliði(DÖB)'nde ön plana çýkýyorlardý. Devrimci öðrencilerin okula alýnmamasý gereken aþýrý saðcýlar olarak listeledikleri isimlerden biri de Abdullah Gül'dü. MMTB, komando denen çeteler, Ülkü Ocaklarý gibi saðcý örgütlerin temel vazifesi ülkede yaþanan devrimci uyanýþý terörize etmekti. Bunlarýn ipleri, Türkiye egemen sýnýflarýnýn ve komünist tehlike karþýsýnda teyakkuzda olan ABD'nin elinde idi. 1972'ye gelindiðinde Deniz Gezmiþ idam edildi. Askeri yönetim Deniz'i asmakta kararlýyken, son dönemin ulusalcýsý Süleyman Demirel mecliste idamýn oylamasý sýrasýnda iki elini birden havaya kaldýrýyordu. Abdullah Gül ise 70'li yýllarda Akýncýlar örgütünün elebaþlarýndan biri, 80'li yýllarda önemli bir iþadamý, 90'lý yýllarda milletvekili ve bakan, 2000'lerde ise baþbakan ve cumhurbaþkaný oldu. Böyle bir kariyer için, göz yummanýn çok ötesinde bir burjuva devlet siyaseti gereklidir. 68 ve 78 devrimci süreçlerinde iþçi sýnýfý ve yoksul halkýn sosyalist mücadelesi karþýsýnda bir fren vazifesi görmek için "beslenen" aþýrý sað, 12 Eylül cuntasýndan sonra "Türk Ýslam sentezi" ile devletin resmi ideolojisi haline gelmiþtir. 12 Eylül toplumsal muhalefeti ezip, iþçi sýnýfý ve yoksul halka karþý büyük saldýrý dalgasýný baþlatma fýrsatýný yakaladý. Yerli ve uluslar arasý sermaye bu durumu kutlarken Türban, siyasal Ýslamýn yükyeni bir uyanýþa karþý ýrkçý-milliyetçilik ve din toplumun damarlarýna þýrýnga edilmeye seliþinin bir ifadesidir. Bu, doðru. baþlandý. ABD'nin Müslüman coðrafyada sola karþý uygulamaya soktuðu yeþil kuþak pro- Öte yandan türban sermaye jesi temelinde iþliyordu her þey. Fetullah Gülen bugün hala ABD'dedir. Tayyip ve Gül, düzenin bir sonucudur ve ancak AKP'yi kurar kurmaz soluðu ABD'de aldýlar. Ladin, Taliban, Müslüman Kardeþler aslýn- sermaye düzenine karþý giriþilecek da ABD yetiþtirmelerinden baþka bir þey deðildir. bir toplumsal muhalefet dalgasý Ýslamcýlar faþistlerle birlikte hýzla kadrolaþtýlar. Ýslamcý þirketler pýtrak gibi ortaya çýkýp çözüm olabilir. hýzla büyüyorlardý. Tarikatlar hýzla güçlenirken Alevi köylerine asimilasyon amaçlý zorla camiler diktiriliyor, din dersleri zorunlu hale getiriliyor, her yerde mantar gibi Kuran kurslarý ortaya çýkýyordu. Ýþte bu büyük maddi güçler temelinde, düzene muhalif solun ezildiði halkýn giderek yoksullaþtýðý bir ortamýn belirleyiciliðinde, Ýslamcý sadaka taktiði yavaþ yavaþ etkisini göstermeye baþlayacaktý. Bu arada 89'da baþlayan 91'in ortalarýna kadar süren iþçi mücadeleleri SHP'yi yerellerde ve ulusal hükümette iktidara taþýsa da bahsettiðimiz düzen içi tutumlarý bir süre sonra iflas etmiþ ve meydan Ýslamcýlara kalmýþtýr. Ýþçi hareketi de 91 yýlýndan itibaren, Kürt sorununda ve Birinci Körfez Savaþýnda yaratýlan milliyetçi-þoven kafa karýþýklýðýna teslim olarak gerilemeye baþlamýþtýr. Özet olarak söylemek gerekirse Ýslamcýlýðýn yükseliþi burjuva düzenin bekasý, yerli ve yabancý sermayenin çýkarý adýna örgütlenmiþ bir devlet siyaseti olmuþtur. Ordu bu politikanýn merkezinde bulunmuþtur. Daha sonra gösterilen ve hala devam ettirilen karþý çýkýþsa iktidar mekanizmalarýndan dýþlanmayla ilgilidir. Devrimcileri daraðaçlarýnda sallandýran, Ýslamcýlýðýn hamiliðini yapmýþ, bugün de devrimcilere göz açtýrmamak için bir hayli enerjik davrananlarýn peþinden laiklik adýna gitmek tam bir safdillik olur. Onlarýn dertleri kendi ayrýcalýklý konumlarýný kaybetmemektir. Siyasal Ýslam ancak devrimci mücadele çerçevesinde geriletilebilir.
Veli U. Arslan
5
MARKSiST BAKIs
ERGENEKON IÞIÐINDA “DERÝN" DEVLET Derin devlet tartýþmalarý Ergenekon operasyonuyla birlikte yeniden alevlendi. Türkiye'nin katliamlarla, suikastlerle, provokasyonlarla dolu tarihinin yýllardýr en gizemli(!) öznesi olarak önümüzde duran bu kavram yeniden þekillendirilmeye çalýþýlýyor. Her ne kadar bu operasyon burjuva medyada demokratikleþme yolunda bir adým olarak lanse edilse de asýl amacýn cerahati dýþarýya akmaya baþlayan yaraya pansuman yapmak olduðu açýktýr. Türkiye'de derin devletin varlýðýna deðinmeden önce artýk iyice muðlaklaþtýrýlan bu kavramýn sýnýfsal niteliðini ortaya koymak zorunluluktur. Bu tartýþma için sýnýflý toplumlarýn oluþDerin devlet tartýþmalarý Ergenekon tuðu eski çaðlara operasyonuyla birlikte yeniden alevlendi. kadar gidebiliriz. Türkiye'nin katliamlarla, suikastlerle, Sýnýflarýn ayrýþprovokasyonlarla dolu tarihinin yýllardýr en gizemli(!) öznesi olarak önümüzde duran bu masý ve sýnýfsal kavram yeniden þekillendirilmeye çalýþýlýyor. ç a t ý þ m a l a r ý n Her ne kadar bu operasyon burjuva medyada baþlamasý sonudemokratikleþme yolunda bir adým olarak cunda egemen lanse edilse de asýl amacýn cerahati dýþarýya sýnýflarýn baský akmaya baþlayan yaraya pansuman yapmak mekanizmalarýnýn olduðu açýktýr. örgütlü bir þekli olarak devlet kavramý ortaya çýktý. Engels devletin tanýmýný þu þekilde yapar: "Devlet, daha çok, toplumun, geliþmesinin belirli bir aþamasýndaki bir ürünüdür; bu toplumun, önlemekte yetersiz olduðu uzlaþmaz karþýtlýklar biçiminde bölündüðünden, kendi kendisiyle çözülmez bir çeliþki içine girdiðinin itirafýdýr. Ama, karþýtlýklarýn, yani karþýt ekonomik çýkarlara sahip sýnýflarýn, kendilerini ve toplumu, kýsýr bir savaþým içinde eritip bitirmemeleri için ve görünüþte toplumun üstünde yer alan, çatýþmayý hafifletmesi, "düzen" sýnýrlarý içinde tutmasý gereken bir erklik gereksinimi kendini kabul ettirir. Ýþte toplumdan doðan, onun üstünde yer alan ve ona gitgide yabancýlaþan bu erklik, devlettir." Kapitalist toplumlarda devletin konumu
6
konusunda önemli yanýlsamalar mevcuttur. Engels'in devletin toplumdan doðan ve ondan uzaklaþan bir güç olduðu konusundaki yaklaþýmý bugün bir kez daha vurgulanmasý gereken bir noktadýr. Zira devletin sýnýflar üstü bir kurum olduðu, sýnýflararasý uzlaþmanýn bir zemini olduðu konusundaki küçük burjuva yaklaþým oldukça yaygýndýr. Bunda yerleþmeye baþlayan burjuva demokrasisi ile alt sýnýflara verilen kimi haklarýn (seçme ve seçilme hakký vs.) etkisi büyüktür. Fakat kaynaðýný ister bonapartizmden, ister faþizmden isterse de geliþmiþ bir burjuva demokrasisinden, nereden alýrsa alsýn, sýnýflý toplumlarda devletin deðiþmeyen bir tek karakteri vardýr. Bu konuda Lenin Marks'ýn yaklaþýmýný kesin bir dille ifade eder: "Marks'a göre, devlet, bir sýnýf egemenliði organý, bir sýnýfýn bir baþka sýnýf üzerindeki baský organýdýr; sýnýflar arasýndaki çatýþmayý hafifleterek, bu baskýyý yasallaþtýrýp pekiþtiren bir "düzen"in kurulmasýdýr." Devletin ortaya çýkýþýndan itibaren yerine getirmekle görevli olduðu sorumluluk budur. Öte yandan, tarih, sýnýf savaþýmlarýnýn bir ürünüdür. Kapitalist toplumlarda da tarihe yön verecek olan sýnýf çatýþmalarý kesintisiz devam edecektir. Burjuvazinin baský ve sömürüsü devam ettikçe, proletaryanýn tepkisi yoðunlaþacaktýr. Bu durum karþýsýnda ise burjuvazinin "yasal" baský aracý olan devlet ve onun polis, gizli servisler ve ordu gibi kurumlarý devreye girerek bu tepkiyi bastýrmaya çalýþacaklardýr. Kimi durumlarda ise devreye devletin içinde geliþen, fakat onun kurumlarý arasýnda herhangi bir yasallýðý bulunmayan aygýtlarý ortaya çýkacaktýr. Gerek katliamlar, suikastler, provokasyonlar yoluyla gerekse medya ve iletiþim araçlarý aracýlýðýyla psikolojik bir mücadele baþlatarak sýnýf hareketini baltalamaya, yok etmeye çalýþacaklardýr. Bu yöntemler devletle bir arada geliþen derin devleti oluþturur. Fakat týpký burjuva devlet mekanizmasýnda olduðu gibi, derin devletin de ipleri burjuvazinin elindedir. Burjuvazi kendini boyunduruk altýnda tuttuðu kitleler karþýsýnda güçsüz hissettiði anda kendi yasallýðýný da aþýp derin devleti ön plana çýkararak durumu kurtarmaya çalýþýr. Bu sayede, yasal devlet mekanizmasýnýn sanki bu olaylarla bir iliþkisi ve bilgisi yokmuþ gibi bir aldatmacaya, yasal devletin
MARKSiST BAKIs meþruluðunu saðlamaya dönük bir aldatmacaya gidilir. Türkiye'de Derin Devlet Derin devlet kavramý, Türkiye gündeminde eski bir tartýþma konusudur. Burjuvazi, medyasýyla veya sözcüleriyle bu tartýþmayý derin devletin var olup olmadýðý noktasýna kilitlemeye çalýþmaktadýr. Özellikle kontrgerilla aracýlýðýyla yapýlan eylemler sonrasý bu tartýþma sürekli olarak alevlendirilmiþtir. Bizim açýmýzdan derin devletin var olup olmadýðý tartýþma konusu deðildir. Zaten bakýldýðýnda burjuvazinin eski cellatlarý ve sözcüleri bile eteklerindeki taþlarý dökmüþlerdir. Uzun yýllar sol hareketin önünü kesme misyonunu edinmiþ Süleyman Demirel derin devletin varlýðýný kabul etmek zorunda kalmýþtý. Burjuvazinin bir baþka celladý Kenan Evren'in bu konuda sarf ettiði sözler ise daha anlamlýdýr. "Evet, derin devlet var. Devlet yönetiminde zaaf belirirse o zaman derin devlet duruma el koyar." Bu itiraf, aslýnda derin devletle yasal devlet arasýndaki geçiþkenliðin net bir anlatýmý. 12 Eylül'e gelinen süreçte Evren'in bahsettiði zaafýn nasýl yaratýldýðýný biliyoruz. 1 Mayýs 1977'de Taksim'de, sonraki yýllarda Maraþ'ta, Çorum'da, Beyazýt'ta örgütlenen katliamlarýn, düzenlenen pek çok suikastin amacý bizzat bu "zaafý" yaratýp, devrimci sýnýf hareketini baltalamak ve kaos ortamý yaratarak askeri darbeye meþruiyet yaratmaktý. Bunu da istedikleri þekilde gerçekleþtirmeyi baþardýlar. 80'li yýllarýn sonu ve 90'larýn baþýnda sýnýf hareketi yeniden canlanmaya baþladý. Öte yandan Kürt hareketi de týrmanýþa geçmekteydi. Egemen sýnýflar bu tehlike karþýsýnda yeniden "derin"lerde gizledikleri yapýlanmalarý gün ýþýðýna çýkardýlar. Özellikle egemen sýnýflarý rahatsýz eden Kürt hareketine karþý düðmeye basýldý. Katliamlar, köy yakmalar, faili meçhuller, iþkencelerle dolu bu süreç 12 Eylülden sonraki en karanlýk dönem oldu. Bu süreçte Hizbullah da desteklendi, kollandý hatta yönlendirildi. Hizbullah, Batman ve Diyarbakýr baþta olmak üzere hemen her gün Kürt hareketinden insanlarý sokak ortasýnda güpegündüz katlediyordu. Bütün bu süreci yönetenler aslýnda herkes için açýk olmalý ve yine derinle yasalýn iç içe geçtiði de ortadadýr. Uður Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç ve Turan Dursun gibi gazeteci ve yazarlara yönelik düzenlenen suikastler, beslenip büyütülen Hizbullah benzeri dinci örgütlere mal edildi. Bu durum, laiklik söylemlerini kullanan þoven güçlerin toplumsal tabanýný geniþletmeyi amaçlýyordu. Böylesi bir ortamda gerçekleþen Sivas Katliamý ise geçmiþte pek çok örneðinde olduðu gibi Alevileri hedef aldý. Refah Partisi'nin belediye baþkanlýðýnda hýzla Ýslamcýlýða kayan kentte Aziz Nesin'in konuþmalarý bahane edilerek büyük bir provokasyona imza atýldý. Günler öncesinden planlandýðý belli olan katliam, þehir merkezinde kameralarýn önünde saatlerce sürdü.
Emekçi ve devrimcilerin hak arama mücadelelerine anýnda müdahale edebilen devlet Sivas katliamýný saatler boyunca izledi. Sivas katliamýnýn ardýndan tepki, kontrgerilla ve devlete yöneldi. Yükselen "Kahrolsun kontrgerilla" sloganlarýna karþýsýnda Genelkurmay Baþkanlýðý tarafýndan verilen yanýt, iþin özünü anlatmaktadýr: "... Kontrgerilla diye bir þey yoktur. Genelkurmay'a baðlý eski adý Özel Harp Dairesi olan Özel Kuvvetler Komutanlýðý vardýr. Kontrgerilla denerek Türk ordusunu hedef alan bu iddialarý nefretle kýnýyoruz..." Ýsmin "Özel Kuvvetler Komutanlýðý" ya da baþka bir þey olmasý durumu deðiþtiren bir þey deðil elbette. Türkiye'de derin devlet tartýþmalarý 1996 yýlýnda yeni bir kýrýlma yaþadý. Her ne kadar Ertuðrul Özkök gibi burjuva kalemler, Türkiye'de derin devlet kavramýnýn ortaya çýkýþýný bu tarih olarak göstermeye çalýþsa da Türkiye'de sol hareket tartýþmalarýn asýl ekseni- içerisinde bazý kesimler ni derin devlet içerisinde Ergenekon operasyonu'na yapýlan operasyonlar içerlerken, kimileri de oluþturdu. Susurluk'ta demokratikleþme nutuklarý meydana gelen ve atmaktan geri kalmadý. TKP emniyet-siyaset-faþist kendini statükocu güçlerin mafya iliþkisini açýk bir arkasýna yedeklemiþ sloganþekilde gündeme oturtan larýný öne çýkararak, durumu kaza, bu operasyonun liberal iþbirlikçiliðin "yurtsebaþlatýlmasý yönünde ilk verliðe" saldýrýsý olarak ifade etti. TKP gibi egemen sýnýflarýn adým oldu. Derin deðirmenine su taþýmaktan devletin üzerinde konçekinmeyen sol liberaller de trolü zayýfladýðý oranda, bu operasyonu demokratikleþsivil-askeri bürokrasi, bu menin ilk adýmý olarak lanse olaya el atacaktý ve etmekten geri durmadýlar. Susurluk kazasý bunun için iyi bir araç olabilirdi. Ayrýca koalisyon hükümetlerinden ve bunun yarattýðý istikrarsýzlýktan býkan sermaye çevrelerinin de yaygýn desteðini kazandý. Bu temizliðin sýnýfsal niteliðinin üzerini örtbas etmek amacýyla toplumun önüne farklý gündemler konuldu. Bu amaçla bir yandan Refah Partisi'nin anti-laik tutumu hedef gösterilirken, diðer tarafta Tansu Çiller ve Mehmet Aðar önderliðindeki Doðru Yol kanadýnýn faþist çevrelerle ve emniyetle girdikleri gizli iliþkiler ortalýða saçýldý. Derin devletin ve arkasýndaki güçlerin açýða çýkarýlmasý talebiyle baþlayan "Sürekli aydýnlýk için 1 dakika karanlýk eylemleri" bir süre sonra Refah Partisi'ne karþý laik Türkiye mitinglerine evriltildi. Böylelikle laikçi refleksler, þeriat paranoyasý ve bu konudaki aþýrý hassasiyet oluþturmak için yapýlan çalýþmalar meyvelerini vermiþ oluyordu. Derin devlete karþý uç veren potansiyeli olan bir toplumsal dinamik, düzen içinde eritildi ve hatta hakim sýnýflarýn elindeki bir koz haline dönüþtürüldü. Muhalefet ýsrarla pasifist eylemlere yönlendirilirken, temiz toplum için 1 günlük genel grev talep eden KESK'e burjuvazi cephesinden büyük tepkiler geliyordu. Susurluk'tan sonraki süreçte geçmiþte devrimcilere
7
MARKSiST BAKIs
yönelik pek çok katliam örgütleyen ve bir dönem devlet tarafýndan ASALA'ya karþý mücadelede de kullanýlan, hatta 12 Eylül darbecisi Kenan Evren tarafýndan alnýndan öpülecek kadar sevilen Abdullah Çatlý gibi faþistler, derin devlet içerisinden tasfiye edildiler. Bu faþistler belli ki son kullanma tarihini doldurmuþtu. 28 Þubat 1997'de yapýlan postmodern darbeyle Refahyol hükümetinin düþ(ürül)mesiyle birlikte derin devlet içerisindeki yeniden yapýlanma tamamlandý ve hakimiyet artýk ulusalcý güçlere geçti. AKP Ýktidarý Dengeleri Deðiþtiriyor AKP'nin iktidara yükselmesi derin devletin yeni bir kirli savaþ stratejisi geliþtirmesine neden oldu. Bu savaþýn asýl dayanak noktasýný egemen sýnýflar arasýndaki çýkar çatýþmalarý oluþturdu. Yerli ve yabancý sermayenin dayattýðý neoliberal politikalarý tavizsiz uygulayan AKP hükümetinin yürürlüðe soktuðu reformlar kimi noktada ulusalcý bürokrasinin hakimiyet alanýný zedelemekteydi. Öte yandan Kürt sorununun çözümü konusunda yýllardýr dayatýlan askeri yöntemlerin yerine siyasi çözümlerin getirilmesi yönünde çýkýþlar baþ gösteriyordu. Zira sermaye çevreleri Kürt meselesinde askeri yöntemlerle harcanan dev kaynaklara yanarken, diðer taraftan Kürt illerindeki kronik istikrarsýzlýk nedeniyle boþ kalan pazardan istifade etmek amacýndaydýlar. Bu durumun ekonomik yanýyla ilgili kýsmý. Siyasal yaný büyük sermaye için belki de daha önemli. Kürt sorununda askeri yöntemler uygulanmaya devam ettiði, Kürt illerindeki istikrarsýzlýk sürdüðü müddetçe ülke yönetimindeki askersivil bürokrasi aðýrlýðý kýrýlamayacaktý. Ne var ki Türkiye büyük sermayesi asker-sivil bürokrat tabakanýn elinde yetiþmiþtir. Bu nedenle basiretsizliði kanýna iþlemiþtir. Bunun örneklerini yakýn zamanda tekrar tekrar gördük. Bu dönemde Þemdinli'de bir kitapevinin bombalanmasýyla baþlayan süreç, egemen sýnýflar arasýndaki mücadeleyi yeni bir aþamaya ulaþtýrdý. Bombalamayý gerçekleþtiren- Fatura "Ergenekon Operasyonu"yla lerin suç üstü yakalanmasý ve JÝTEM'in bölgedeki faaliyetlerinin deþifre edilme- derin devletin gün ýþýðýna çýkmýþ siyle birlikte, AKP cep-hesinden ciddi bir saldýrý baþlatýldý. Þemdinli'de suçüstü taraflarýna kesilmektedir. Bu, ne bir yakalanan askerler hakkýnda "iyi çocuklar" ifadesini kullanan Yaþar Büyükanýt demokratikleþme çabasýnýn, ne de da bu saldýrý dalgasýndan nasibini aldý. Fakat bu saldýrý karþý tarafça hiç zorlanýl- derin devlet kavramýnýn tamamen ortadan kaldýrýldýðýnýn habercisidir. madan durduruldu. Fatura bilindiði gibi, ucu Yaþar Büyükanýt'a kadar uzanan Burjuvazi egemenliðini sürdürdüðü Þemdinli Ýddianamesi'ni hazýrlayan savcý Ferhat Sarýkaya'ya çýkarýldý. sürece devlet, emekçiler ve ezilenler Cumhurbaþkanlýðý seçimlerinin yaklaþmasýyla birlikte derin devletin üzerindeki baskýlarýný kesintisiz saldýrýlarýnýn yönü deðiþti. Bu kez hedefte laikliðin savunucularý olarak görülen sürdürecektir. Yürütülen kirli kesimler ve azýnlýklar bulunuyordu. Amaç Milli Görüþ çizgisinin bir uzantýsý savaþlarýn, derin devletin hesabýný olan AKP'yi laiklik konusunda sýkýþtýrmak ve önünü kesmekti. Bu yüzden laikçi ne sermayenin iþbirlikçileri ne de çevreleri seferber edecek, þeriat korkusunu canlandýracak geliþmeler olmalýydý. statükonun, vatanseverliðin Çünkü, cumhurbaþkanlýðý seçimi yaklaþýrken, AKP'nin Kemalist bürokrasinin savunucularý sorma gücüne sahiptir, kalesi konumundaki cumhurbaþkanlýðý makamýna kendi adayýný getirmesi onlar çünkü derin devletin üzerine açýsýndan geleceði pek de aydýnlýk kýlmýyordu. Bu saldýrýlarý gerçekleþtirenler gidildiðinde burjuva rejimden geriye ilk anda þeriatçý olarak lanse edilse de gerçekler gizlenemeyecek kadar açýktý. pek bir þey kalmayacaktýr. Bu tarihDanýþtay saldýrýsýndan sonra adlarý daha sýk gündeme gelmeye baþlayan Veli sel görev, proletaryanýn Küçük, Muzaffer Tekin gibi isimler daha önce kimler tarafýndan yönlendirildiði öncülüðünde gerçekleþecek bir iyi bilinen kontrgerillanýn içinde bulunmuþ ve liderliðini üstlenmiþ eski asker- sosyalist devrim tarafýndan yerine getirilecektir. lerdi. Milliyetçiliðin azdýrýlmasýnda ve þovenist rüzgarýn sokaklarý teslim almasýnda yasal süreçler de derin devletin istediði yönde iþletildi. 301 gibi yasalar Hrant Dink, Orhan Pamuk, Elif Þafak gibi yazarlarýn aleyhinde bir linç gösterisine dönüþtürülerek, bu isimler faþizan çevrelerin hedefi haline getirildi. Bu pervasýzlýðýn uygulayýcýlarýndan biri olarak karþýmýza yine tanýdýk isimler çýkýyor. Son Ergenekon operasyonuyla tutuklanan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz gibi isimler bu duruþmalarda toplumu tahrik ederek milliyetçiliðin yükselmesine ön ayak oldular. Bunun arkasýndan gelen Rahip Santoro, Hrant Dink suikastlerinin ve Malatya'da üç Hýristiyan'ýn katledilmesinin sorumlularý arasýnda bu isimler etrafýnda þekillenen karanlýk örgütlenmelerin ortaya çýkmasý, statükocu güçlerin pompaladýklarý þovenizmin asýl amacýný ortaya koymaktadýr. Amaçlanan Kürt sorununa paralel olarak toplumu terörize etmek, psikolojik savaþ baþlatmak, demokrat çevreleri baský altýna almak ve militarizmi güçlendirmekti. Bunun en önemli aracý da linç kültürünü geliþtirmekti. Cumhuriyet Mitingleri Bu saldýrýlarýn sýnýfsal boyutunu belirtmiþtik. Öte yandan genel seçimler ve Cumhurbaþkanlýðý seçimleri yaklaþtýkça sadece "derin" metotlarla ilerlenemeyeceði düþünüldüðünden sivil ayaðýn güçlendirilmesi gerektiði düþünüldü. AKP'nin ve liberal burjuvazinin ilerleyiþini durdurmak için geniþ kalabalýklar bir araya getirilecekti. Bu amaçla, milliyetçilik ve laiklik söylemi, AKP karþýtlýðý için birleþtirildi. Amaç, milliyetçiliði kullanarak AKP karþýtý bloðu MHP'yi de içinde alacak þekilde geniþletmekti. Böylece sivil ayak tamamlanmýþ olacaktý. Nitekim bu çalýþmalar 14 Nisan 2007'de ilkinin yapýldýðý Cumhuriyet Mitingleri serisiyle baþladý. Yüz binleri arkasýna takan devletlü kanat
8
MARKSiST BAKIs böylelikle AKP'nin hýzýný kesmeyi baþardý. Fakat 22 Temmuz Seçimlerinde AKP'nin oy patlamasý yapmasý ve cumhurbaþkanlýðý koltuðunu da Abdullah Gül'e teslim etmesi üzerine bu kitleselliðin geçici bir yanýlsamadan ibaret olduðu anlaþýldý. Bugün gelinen noktada TÜSÝAD sermayesinin ve siyasal kanadý AKP'nin güçlenerek yola devam ettikleri görülmektedir. Son dönemde özellikle Kuzey Irak konusunda ordunun, ABD ve liberal sermayeyle operasyon için mutabakat saðlamasý AKP'nin hareket alanýný geniþletti. Önceden AKP'nin attýðý her adýmda gürleyen paþalarýn, son baþörtüsü tartýþmalarýnda olduðu gibi köþelerine çekilmeleri bunun göstergesidir. Bu doðrultuda bakýldýðýnda, Ergenekon operasyonu, derin devlet içerisinde artýk zamanýný doldurmuþ, toplumun gözünde iyice deþifre olmuþ isimlere yönelik bir budama olarak algýlanmalýdýr. Oysa Ergenekonun buzdaðýnýn görünen yüzü olduðunu oldukça saf olmayan herkes biliyor. Özellikle son dönemde ordunun tavrý dikkate alýndýðýnda bir darbe planýnýn onlar için Kaf daðýnýn ardýnda olduðu ve sermayenin neoliberal programýna engel teþkil edebilecek bir siyaset izlemeyeceði açýktýr. Türkiye'de 28 Þubattan 12 Eylüle ve 12 Marta kadar darbelerin hepsinin yönetici sýnýflar arasýnda ve uluslararasý ölçekte saðlanan mutabakatýn ürünü olarak yapýldýðý gözden çýkarýlmamalýdýr. Egemen sýnýf içindeyse bugün var olan mutabakat deðil ayrýþmadýr. Uluslararasý dayanaðýn da söz konusu olan AKP olduðu müddetçe saðlanamayacaðý kesindir. Türkiye'de sol hareket içerisinde bazý kesimler Ergenekon operasyonu'na içerlerken, kimileri de demokratikleþme nutuklarý atmaktan geri kalmadý. TKP kendini statükocu güçlerin arkasýna yedeklemiþ sloganlarýný öne çýkararak, durumu liberal iþbirlikçiliðin "yurtseverliðe" bir saldýrýsý olarak þu þekilde ifade etti: "Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz gibi isimlerin içinde bulunduðu çoðu doðrudan ABD tezgâhýnda yetiþmiþ "ulusalcý" gruba yapýlan operasyon ülkede esmesi istenen liberal-iþbirlikçi rüzgârý kuvvetlendirecek. Operasyon bu kiþilerden ziyade girilecek sürece gösterilecek yurtsever tepkileri bertaraf etmeyi hedefliyor." Milliyetçi sloganlar üzerinden ABD karþýtlýðýný örgütlemeye çalýþan ve "Ülkemizi ABD'ye böldürmeyeceðiz." gibi sloganlarla statükonun sesine "sol"dan bir ses ekleyen TKP'nin, egemen sýnýflarýn uzlaþýsý içerisinde gerçekleþen bu operasyon karþýsýnda aldýðý tutum, bu güçlerin geçmiþte devrimcilere, Kürt halkýna yaptýklarýna en ufak bir eleþtiri getirmekten yoksun bulunmaktadýr. TKP, geçmiþte yapýlan suikastleri gericilere, dincilere havale ederek AKP karþýtlýðý üzerinden yürüttüðü sýð politikalara devam etmektedir. Bu suikastleri gerçekleþtiren kontrgerillanýn ABD tezgahýnda yetiþmiþ olduðunu söylerken bu ülkede bunlarý kimin yönlendirdiðine yönelik en ufak bir sorgulama yoktur TKPnin tavrýnda. Öte yandan TKP gibi egemen sýnýflarýn deðirmenine su taþýmaktan çekinmeyen sol liberaller de bu operasyonu demokratikleþmenin ilk adýmý olarak lanse etmekten geri durmadýlar. Bu durum, derin devletin sadece görünen yüzünün budandýðý ve egemen sýnýflarýn bunun kökenine inme gibi bir niyetinin bulunmadýðý ortamda, sol liberallerin statükoya karþý bir baþka cepheye yedeklendiðinin göstergesidir. Bu cepheninse yabancý sermayenin istihdam yaratmasýný ilerici sayabilen, AB'ye yaklaþýmýnda tam bir ikiyüzlülüðü içeren bir çizgi olduðundan bahsetmekte fayda var. Bizim açýmýzdan sorun net. Egemen sýnýflar arasý çatýþmada fatura "Ergenekon Operasyonu"yla derin devletin gün ýþýðýna çýkmýþ taraflarýna kesilmektedir. Bu, ne bir demokratikleþme çabasýnýn, ne de derin devlet kavramýnýn tamamen ortadan kaldýrýldýðýnýn habercisidir. Burjuvazi egemenliðini sürdürdüðü sürece devlet, emekçiler ve ezilenler üzerindeki baskýlarýný kesintisiz sürdürecektir. Yürütülen kirli savaþlarýn, derin devletin hesabýný ne sermayenin iþbirlikçileri ne de statükonun, vatanseverliðin savunucularý sorma gücüne sahiptir, çünkü derin devletin üzerine gidildiðinde burjuva rejimden geriye pek bir þey kalmayacaktýr. Bu tarihsel görev, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþecek bir sosyalist devrim tarafýndan burjuvazinin, onun baský araçlarý ve tüm kurumlarýnýn tarih sahnesinden silinmesiyle yerine getirilecektir.
Fikret Seyhan
Egemen sýnýflar arasý çatýþmada fatura "Ergenekon Operasyonu"yla derin devletin gün ýþýðýna çýkmýþ taraflarýna kesilmektedir. Bu, ne bir demokratikleþme çabasýnýn, ne de derin devlet kavramýnýn tamamen ortadan kaldýrýldýðýnýn habercisidir. Burjuvazi egemenliðini sürdürdüðü sürece devlet, emekçiler ve ezilenler üzerindeki baskýlarýný kesintisiz sürdürecektir. Yürütülen kirli savaþlarýn, derin devletin hesabýný ne sermayenin iþbirlikçileri ne de statükonun, vatanseverliðin savunucularý sorma gücüne sahiptir, çünkü derin devletin üzerine gidildiðinde burjuva rejimden geriye pek bir þey kalmayacaktýr. Bu tarihsel görev, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþecek bir sosyalist devrim tarafýndan burjuvazinin, onun baský araçlarý ve tüm kurumlarýnýn tarih sahnesinden silinmesiyle yerine getirilecektir.
9
MARKSiST BAKIs
KAPÝTALÝZMDE SUÇ VE CEZA Zenginle yoksul arasýndaki uçurumun derinleþtiði, iþsizliðin arttýðý bugünkü gibi dönemlerde artan suç iþlenme oranlarý karþýsýnda çevremizdeki insanlarýn serzeniþleriyle sýk sýk karþýlaþýrýz. Ýnsanoðlunun çið süt emmiþliðiyle baþlayan bu konuþmalar, toplumun her geçen gün daha çok yozlaþtýðý, daha da kötüye, ahlaksýzlýða gittiði tespitiyle devam ederek ibreti alem için birkaçýný sallandýracaksýn türünden linççi hezeyanlarla bitirilir. Çok sýk karþýlaþtýðýmýz bu fikirler, onlarý dile getiren insanlarýn kendi kendine vardýklarý sonuçlar deðillerdir. Bu düþünme tarzýnýn propagandasý, ideolojik kanallar üzerinden açýk ya da örtük olarak sürekli yapýlýr. Suç olgusunun günahýný suçu iþleyenlerin üzerine yýkarak sistemi aklamak ve her daim düzeni saðlamak için yasalar, mahkemeler ve kolluk güçlerinin sertleþmesinin ne kadar gerekli olduðunu göstermek isteyen muhafazakarlar, suçun kimi insanlarýn din-ahlak-vicdan sahibi olmamalarýndan kaynaklandýðýný savunur. Bu kimselerin þiddetle cezalandýrýlmasý taraftarýdýrlar. Liberaller suç konusunda ekonomik etkenin önemine bir miktar atýfta bulunsalar da aslen bu iki akýmýn fikir babalarý da sistemin varlýðýndan çýkar sahibi olanlar olarak, suçu, aslýnda kendileri de sistemin maðdurlarý olan "suçlularýn" üzerine yýkarak, sistemin aklanmasýna hizmet ederler. Ýnsanýn doðasý gereði sapkýn davranýþlar gösterdiðini, bu nedenle suçun ancak suça eðilimli kimse ve kesimlerin bazý otoritelerce kontrol altýnda tutularak, yaptýrýmlarla korkutularak ve suçun iþlenmesi durumunda þiddetle cezalandýrýlmasýyla engellenebileceðini savunur. Muhafazakarlar sapkýn insanlarý suçlarlar, liberaller de toplum sözleþmesine uymayanlarýn toplum tarafýndan konmuþ yasalar tarafýndan cezalandýrýlmasý gerektiðini vurgular. Anayasa, hukuk, iktidar gibi kavramlarýn burjuva toplumun ihtiyaçlarý doðrultusunda felsefi açýklamalarýný yapan John Locke gibi düþünürlerin cezanýn insanýn "doðal hali"nin önüne geçmek için zorunlu olduðunu söylememiþler midir? Suç olgusuna farklý bir uçtan bakanlar da yok deðil. Kimi kendilerine sosyalist takýlarý atfeden sosyoloji çevreleri suçun yoksul gettolarýn siyasal direniþlerinin bir dýþavurumu olarak görüp ona siyasal anlamda büyük anlam ithaf ediyorlar. Ýstanbul'da Tarlabaþý, ABD'de siyahlarýn yaþadýðý Harlem benzeri varoþlar ile Fransa'daki göçmen gettolarýnda yaþanan olaylarý bu iddialarýnýn kanýtý olarak gösteriyorlar. Marksistler ise suçu farklý bir perspektiften ele alýrlar. Marksist çerçeveden suç ve ceza olgularýný deðerlendirmeye, Marksizmin, devlet ve hukuk ile sýnýf mücadelesi arasýndaki iliþkiyi nasýl deðerlendirdiðini, ortaya koyarak baþlamak, en doðrusu olacaktýr.
Sýnýf Çeliþkilerinin Uzlaþmazlýðýnýn Sonucu Olarak Devlet Marksizm, toplumlarýn sýnýflara bölündüðü ve bir sýnýfýn artýk ürün üzerindeki hakimiyeti saðladýðý dönemden beri tarihin gerçek devindirici gücünün sýnýflar arasýndaki savaþým olduðunu söyler. Bu savaþým, üretici güçlerin farklý geliþim seviyelerine denk gelen üretim iliþkileri içinde farklý sýnýflar arasýnda sürüp gitmektedir: köle ile efendi, köylü ile bey, iþçi ile burjuva… Marksist perspektiften devlet, diðer üst yapý kurumlarý gibi, bu sýnýflar arasýndaki savaþým içinde deðerlendirilir. Kýsaca özetlersek… Artýk ürün üzerinde toplumun küçük bir kýsmýnýn hakimiyet kurmasý ve geri kalaný bu sahiplik üzerinden yönetmeye baþladýðý çaðlarda bu çatýþmayý kontrol etmek için doðmuþtur devlet. Ayrýcalýklarýný kalýcýlaþtýran ve bu ayrýcalýklarýný kural haline getiren hakim sýnýflar, devletin hakimiyetini ele geçirdikten sonra, devlet, bu kesimin iktidarýný toplumun geri kalaný üzerinde kurumsal- yasal baský yollarýyla yerleþtiren ve daha sonra da bunun bekçiliðini yapan silahlý adamlar topluluðu olarak geliþmiþtir. Kýsacasý, devlet sömürenlerin sömürülenler üzerindeki iktidarýnýn aracýdýr. Engels, bu durumu þöyle açýklar: "Devlet, sýnýf karþýtlýklarýný frenleme gereksiniminden doðduðuna, ama ayný zamanda, bu sýnýflarýn çatýþmasý ortasýnda doðduðuna göre, kural olarak en güçlü sýnýfýn, ekonomik bakýmdan egemen olan ve bunun sayesinde siyasal bakýmdan da egemen sýnýf durumuna gelen ve böylece ezilen sýnýfý boyunduruk altýnda tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan sýnýfýn devletidir..." Antik devletle feodal devlet, kölelerle serflerin sömürülmesi organý oldular; ama yalnýzca onlar deðil, "modern temsili devlet de, ücretli emeðin sermaye tarafýndan sömürülmesinin aletidir." Modern devletin misyonu sömürünün aleti olmaksa onun her türlü aygýtý da bu misyonun yerine getirilmesinin birer aracýdýr: kolluk güçleri, mahkemeler, hukuk, eðitim sistemi… Marksistler, hukuka, sadece sömürülenleri baský altýnda tutmanýn bir aracý gözüyle bakmaz. Hukuk, sistemin bileþenleri arasýndaki iliþkileri de organize eden, kapitalist sistemin düzgün iþlemesini de garantileyen kurallar bütünüdür. Hukukun egemenler açýsýndan en önemli yanlarýndan biri de onun sistemin meþruiyet kaynaklarýndan biri oluþudur. Meclis, mahkemeler, seçimler gibi unsurlar kapitalistlerin iktidarýnýn birer paravanlarýdýrlar. Halk, seçtiklerince kendi istekleri doðrultusunda yönetiliyor görüntüsüne ikna edilir. Hukuk sistemiyle herkesin yasa önünde eþitliði de bu manzaranýn tamamlayýcýsý olur. Öyle ya suçu olan kim olursa olsun yargýdan kaçamaz! Kapitalizmde hukuk ve devletin sýnýfsal arka planýný kýsaca deðerlendirdikten sonra Marksist bir algýlayýþla suç ve ceza
10
MARKSiST BAKIs olgusunu inceleyebiliriz. Bu yazýda sömürücülerin iktidarlarýna tehdit olarak gördükleri devrimcilere, eylem içine giren kitlelere yönelik düzenlenen ve en büyük cezalarla bezenen "suç"larý ele almayacaðýz. Kapitalistlerin kendi iç iliþkilerindeki hile, hurdalardan kaynaklanan suçlarý da bu yazýmýzda incelemeyeceðiz. Bu yazýnýn konusunu teþkil edecek olan suç denildiðinde halk arasýnda ilk akla gelen, adi suçlar olarak da nitelenen suçlarýn Marksist bir perspektifle deðerlendirilmesi olacaktýr.
Suç ve Cezanýn Deðerlendirilmesi Hapishane nüfusunu oluþturan 60 binden fazla insanýn yaklaþýk beþte birinin doðrudan hýrsýzlýk, gasp suçlarýndan ceza aldýklarýný belirterek baþlayalým. Suçun toplumsal temellerini açýklamaya baþlamadan önce þu istatistiklere bir göz atmakta fayda var.
Hükümlülük oraný (Her 100 bin kiþide)
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
A
126
127
137
163
190
211
183
B
244
246
265
314
366
407
352
C
6
7
8
9
11
12
11
Ceza infaz kurumuna giren hükümlü sayýsýnýn 11+ yaþ toplam nüfusa oraný (A.Toplam B.Erkek C.Kadýn) (Kaynak: www.tuik.gov.tr)
Hükümlü sayýsýnýn toplam nüfusa oranýný 1996'daki deðerlerini, ekonomik durgunluðun yaþandýðý 1999 deðerleri, ya da en iyisi ekonomik krizin vurduðu 2001 deðerleriyle karþýlaþtýrýn. 1996- 1999 arasýnda dramatik bir artýþ göze çarpar. 1996-2001 deðerlerini karþýlaþtýrdýðýmýzda daha çarpýcý gerçekler gözler önüne serilir: oranlarda neredeyse yüzde 100'lük bir artýþ. Uluslarasý cinayet oranlarýný karþýlaþtýran þu istatistikleri inceleyelim: ÜLKE
Almanya Ýngiltere Fransa Kanada
ABD
Rusya Venezuela
Güney Kolombiya Afrika
Her 100 Bin Kiþiye Düþen Cinayet Sayýsý
1.0
1.4
1.6
1.9
5.5
20.15
31.61
49.60
61.78
YIL
2004
2000
2004
2004
2004
2000
2000
2000
2000
Kaynaklar: US Bureau Of Justice Statistics(2004), Bundeskriminalamt, BKA (2004), Canada Statistics (2004), Seventh United Nations Survey of Crime Trends and Operations of Criminal Justice Systems (2000)
Bu tablodan çýkan sonuç oldukça açýktýr. Yoksulluðun arttýðý ülkelerde suç oranlarda paralel biçimde artmaktadýr. Ýþte tam bu nokta da suçun toplumsal kaynaklarý hakkýnda deðerlendirmemize geçebiliriz. Hem baþlangýçta verdiðimiz veriler, hem de hükümlülük oranlarýnýn yýllara göre deðiþimini gösteren tablo suç (adi suçlar) ile yoksulluk arasýndaki iliþkiyi ortaya koymaktadýr. Ekonomik koþullardaki kötüye gidiþin suç oranlarýna yansýmasý ya da iþsizler arasýnda suç oranlarýnýn daha yüksek oluþuyla ilgili birçok istatistiðe baþvurularak bu deðerlendirmelerimiz kanýtlanabilir. Ancak bu yazýyý zaten oldukça açýk olan ve toplumda da çoðu zaman bu suçlarý iþleyenlerin kader kurbaný olarak görülmesiyle paylaþýlan bu deðerlendirmeleri istatistiklerle kanýtlayarak boðmak niyetinde deðiliz. Suçun ekonomik koþullar, yoksulluk ile iliþkisini ortaya koyduktan sonra suçun sadece bu olgulardan kaynaklandýðýný savunan görüþün, sorunu bütünlüðü içinde görmediðini belirtmek gerekmektedir. Sanýrýz ki asýl üzerine deðinilmesi gereken ve tartýþmalý olan kýsým bu olacaktýr.
Peki Ya Tecavüzcüler, Seri Katiller Cezaevine giren tecavüzcülerin kaderi çoðu kez þiþlenmek olmuþtur. Toplum nezdinde en büyük nefreti, çoðu kez, bu suçlarý iþleyenler toplar. Bu tür suçlarý iþleyen "ýrz düþmaný sapýklarýn" en aðýr cezalarla cezalandýrýlmasý istenir ve sistemin sorumluðu tamamen gözardý edilir. Bu egemenler tarafýndan da teþvik edilen bir yaklaþýmdýr. Buna göre, insan doðasýnýn bir yanýnda sapkýn, hastalýklý bir yan vardýr. Bu insanlar da bunu baskýlayamayan insanlardýr. Her toplumda çürükler olacaðý söylenerek sistem aklanýr. Ýþte bu noktada bu suçlara daha geniþ bir perspektiften bakmak gerekmektedir. Marksistler açýsýndan bu suçlar, kapitalist toplumun kendi yarattýðý pisliðin sonuçlarýdýr. Kapitalizmde toplum rekabet temelleri üzerinde yükselir ve insanlarý toplum ve çevresindekiler için çok az kaygý duyan, yaþadýðý topluma yabancýlaþmýþ bireyler haline dönüþtürür. Kapitalizm, Marks ve Engels'in daha Komünist Manifesto'da iþaret ettiði gibi, dayanýþma, yardýmlaþma, onur gibi insani deðerlerin yerine paranýn deðerlerini koyar: rekabet, ayaðýna çelme takma, bencillik, bireycilik, cimrilik... Kapitalist toplumda kendisine kazandýrýlan bu yozlaþmýþlýklarýn yaný sýra, sürekli atomize edilen birey, sevginin, dayanýþmanýn, toplumsal barýþ ve eþitliðin o sýcak, koruyucu, özgür havasýný soluyamadýðý için karþýlaþtýðý güçlükler karþýsýnda daha kýrýlgan olmaya, daha hastalýklý bir ruh haline sahip olmaya baþlar. ABD'ye Prozac
Devrimci Marksistler, egemen sýnýfýn toplumda egemen olan fikirlerine karþý her daim mücadele vermek zorundadýrlar. Suç konusu da bunlarýn baþýndadýr. Asýl suçlunun sistem olduðunu her fýrsatta ortaya koymamýz gerekiyor. Kapitalizm hayatta olduðu sürece, insanýn insan üzerindeki egemenliði sürdüðü sürece kapitalist barbarlýðýn insanlýða çýkardýðý fatura artmaya devam edecektir. Sokaklarýnda korkunun egemen olduðu, akýl almaz bir yalnýzlýk ve yabancýlaþma ve bunun yarattýðý tüm sapkýnlýklar bu sistemin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr. Yeryüzünü milyarlarca insana zindan eden kapitalist sistemin tasfiyesi ile birlikte insan merkezli, gelecek kaygýsý ve yabancýlaþmanýn olmadýðý, özgür ve eþit bir dünyada suç da ortadan kalkacaktýr. Devrimcilerin hedefi budur.
11
MARKSiST BAKIs
toplumu denilmesi boþuna deðildir. Ýnsanlýktan çýkarýlmýþ, ruhen sakat býrakýlmýþ bireylerin arasýndan zincirin tamamen kýrýldýðý hastalýklý bireylerin çýkmasý kaçýnýlmazdýr. Cinselliði insana yabancýlaþtýrarak, bir pazara dönüþtürüp hastalýklý cinsellik anlayýþý ve dayatmalarýyla kapitalistler tecavüzlerin önünü daha çok açar. Tecavüz istatistiklerine baktýðýmýzda vahþi kapitalizmin en iyi iþlediði ülke olan ABD'de de oranlarýn ne kadar yüksek olduðunu görürüz. Örneðin 1998'de ABD'de her 100 bin kiþi içindeki tecavüz sayýsý 34.4'tü. Bu oranlar Almanya'dan 4 kat, Ýngiltere'den 13 kat, Japonya'dan 20 kat yüksektir. Seri katillere baktýðýmýzda da ayný durumu görürüz. Dünyada ortaya çýkan seri katillerin yüzde 76'sý ABD'den çýkar. Avrupa yüzde 17 ile ikinci sýradadýr. Avrupa toplamýnýn Ýngiltere yüzde 28'ini, Almanya yüzde 27'sini ve Fransa yüzde 13'ünü oluþturur. Yabancýlaþmanýn toplumsal yaþamýn derinliklerine iþlediði bu ilk kapitalistleþmiþ ülkelerde bu tür suçlarýn daha yaygýn olmasý tesadüfi deðildir.
Ceza Olgusunun Deðerlendirilmesi Sýnýflý toplumlar yarattýklarý sömürü düzenleriyle bir yandan suçu yaratýrken diðer yandan da büyük bir ikiyüzlülükle suçlularý toplum adýna cezalandýrma görevini üstlenirler. Aslýnda sistemin maðdurlarý olan bu kimselerin sistem tarafýndan en aðýr cezalara çarptýrýlmasý ikiyüzlülükten baþka bir þey deðildir. Yanlýþ anlaþýlmasýn, burada bu suçlarýn herhangi bir cezaya çarptýrýlmamasýný deðil, ki bunu ancak insanlýk sýnýflý toplumlarýn pisliklerinden arýndýðý toplumsal koþullarda düþünebiliriz, kapitalist toplumlarda ceza sisteminin ne kadar ikiyüzlü olduðunu vurgulamak niyetindeyiz. Ceza sisteminde sistemin temel mantýðýna uygun þekilde en büyük cezalar mülke yönelen suçlara gelir. Hepimiz baklava çalan çocuklarýn aldýklarý cezalarý hatýrlarýz. Hýrsýzlýk yapmak, hele hele sahibinin elinden malýný gasp etmek cinayetten bile büyük cezalara çarptýrýlýr. ABD'nin bazý eyaletlerinde bu anlayýþ en uç boyutuna, evine ya da dükkanýna giren hýrsýzý öldürmenin meþru müdafa sayýlmasýna kadar götürülür. Ceza sistemi genel olarak kapitalist sistemi korumak için vardýr, ayný zamanda mülk sahiplerinin koruyucusu, mülke kastedenlerinse korkulu rüyasýdýr. En büyük cezalarýn sömürü düzeninin deðiþmesi için mücadele edenlere kesilmesi boþuna deðildir. Kapitalistlerin suç tanýmý Sistem yarattýðý pisliðin bedelini sistemin maðdurlarý konumundaki suçlulara ödetmekle yetinmez, ABD gibi bir dizi örnekte onlarý köle emeði gibi kullanýr. Mahkumlar hapishanelere taþýkendi sýnýfsal çýkarlarýný ifade eder. Dünyada AÝDS’li nan emek sürecine zorla ya da çok cüzi ücretlerle dahil edilir. Sistemin diðer bir ikiyüzlülüðü de herkesin hukuk önündeki eþitliði argümanýdýr. Yoksullarýn milyonlarca yoksul insaný kendilerini savunacak bir avukat için parasý yokken, zenginler yargý önüne çýktýklarý ender telif haklarý nedeniyle durumlarda iþin kurdu olmuþ baþarýlý onlarca avukat tarafýndan savunulur, rüþvetlerle, türlü yaþamsal ilaçlardan mekanizmalarla durum baðlanýr. Türkiye'de yeni düzenlemelerle 5 yýldan az ceza talebiyle mahrum býrakýp ölümüne yargýlananlarýn ücretsiz avukat talep etme hakký ortadan kaldýrýlmaktadýr. neden olan “saygýn” dev Ayrýca diyelim ki gerçekten hukuk önünde eþitlik olsun, herkesi eþit avukatlar savunsun ve ilaç tekelleri sizce de katil rüþvet ve iltimas hiç olmasýn, bu durumda da hukuk önünde eþitlik bir burjuva kandýrmacadan kategorisine girmez mi? öte bir þey olmayacaktýr. Toplumsal þartlarýn suça ittiði çok büyük bir kýsmý ezilen sýnýflardan gelen insanlar açýsýndan hukuk önündeki eþitliðin, hiçbir anlamý yoktur. Dört duvar arasýnda geçecek seneler hukuk önünde eþitlik palavralarýný gülünç duruma düþürecektir. Hayatýn eþitsizliði, hukuk önündeki eþitliði silip süpürecektir.
Marksistlerin Duruþu Ne Olmalý? Deðinilmeden geçilmemesi gereken önemli bir nokta, yaþadýklarý toplumsal koþullar nedeniyle suç oranlarýnýn daha yüksek olduðu ezilen kesimlerin genellemeler yapýlarak ýrkçý bir yaklaþýmla bir bütün olarak suçlanmasý olgusudur. Çingeneler tarih boyunca böyle bir suçlamaya karþýlaþmýþtýr. Kürtler de günümüzde bu durumla karþý karþýyadýrlar. Zorla köyleri boþaltýlan, büyük þehirlerde sefalete itilen Kürtler arasýnda suç oranlarýnýn yüksek olmasýnýn anlaþýlmayacak ne yaný vardýr? Ama bu bile ýrkçý argümanlarla birlikte toplumda Kürtlere yönelik en iyisinden bir önyargý, düþmanlýk yaratmanýn aracý olarak kullanýlmaktadýr. ABD'de siyahlarýn durumu aynýsýdýr. Kürtler ve Amerikalý siyahlar örneði de bir kez daha görürüz ki ezilen, yoksulluða mahkum edilmiþ kitleler suçun baþlýca aboneleridir. Bizim yapmamýz gerekense suçun toplumsal kaynaklarýný göstermemizdir. Devrimci Marksistler, egemen sýnýfýn toplumda egemen olan fikirlerine karþý her daim mücadele vermek zorundadýrlar. Suç konusu da bunlarýn baþýndadýr. Asýl suçlunun sistem olduðunu her fýrsatta ortaya koymamýz gerekiyor. Kapitalizm hayatta olduðu sürece, insanýn insan üzerindeki egemenliði sürdüðü sürece kapitalist barbarlýðýn insanlýða çýkardýðý fatura artmaya devam edecektir. Sokaklarýnda korkunun egemen olduðu, akýl almaz bir yalnýzlýk ve yabancýlaþma ve bunun yarattýðý tüm sapkýnlýklar bu sistemin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr. Yeryüzünü milyarlarca insana zindan eden kapitalist sistemin tasfiyesi ile birlikte insan merkezli, gelecek kaygýsý ve yabancýlaþmanýn olmadýðý, özgür ve eþit bir dünyada suç da ortadan kalkacaktýr. Devrimcilerin hedefi budur. Son olarak suçla özdeþleþen varoþlarýn devrimci bir siyasal mücadele olarak sunulmasýna nasýl bakýlmalýdýr sorusuna cevap aramaya çalýþalým. Çinçin, Tarlabaþý, Harlem ya da Paris varoþlarýnýn toplumsal hoþnutsuzluðu ifade ettikleri doðrudur, hatta bu bölgelerin bir toplumsal deðiþime aç olduklarý da kuþku götürmez. Öte yandan bu tespitleri ileri götürüp buradaki suç kültürünü ve zaman zaman devletin kolluk güçleriyle bu bölge insanlarýnýn çatýþmasýna devrimci anlamlar yüklemek hatalýdýr. Burada çýkan öfke patlamalarýnýn toplumsal dönüþtürücü yeteneði olmadýðý gibi politik içeriði de oldukça zayýftýr. Kapitalizmin en çok acý çektirdiði kesimlerin baþýnda gelen bu kesimlerin politikleþerek devrimci sýnýf mücadelesindeki yerlerini almalarý zorunludur. Ancak örgütlü bir sýnýf hareketi devrimci dönüþümü gerçekleþtirme yeteneðine sahiptir. Diðer taraftan egemen sýnýflarýn sürekli dýþladýðý bu kesimlere devrimcilerin sahip çýkmasý bu kesimlerin devrimci mücadeleye sempati ile bakmalarýný saðlayacak bu da hareketin politikleþme potansiyellerini arttýracaktýr.
Güner Gövenç
12
MARKSiST BAKIs TÜRBAN KAVGASINDA SOLDAKÝ KAFA KARIÞIKLIÐI
Türban serbestisinin laikliðe ve çaðdaþlýða düþman olduðunu belirtip ayaða kalkanlar da üniversitelerde özgürlüðe doðru atýlan bir adým olarak lanse edip buna sevinenler de bu söylemleriyle birbirleriyle çatýþan farklý burjuva kliklerin siyasetlerine yedeklenmektedir.
Türban tartýþmalarý, tüm hýzýyla devam ederken, sol hareketler de tartýþmalarýna hararetli bir þekilde devam ediyor. Tartýþmalarda seyreden kafa karýþýklýðý ve egemen sýnýfýn hegemonyasýnýn etkisi altýnda kalma, sosyalist sol için önemli bir sorun teþkil ediyor. Elbette toplumu kutupsallaþtýran ve manipülasyonlara oldukça elveriþli bu tarz bir konuda solun sessiz kalmasý düþünülemez. Fakat solu oluþturan pek çok unsurun bu tartýþmalarda izlediði politik ç i z g i n i n "devrimci" karakteri ciddi þekilde sorgulanmalýdýr. T ü r b a n serbestisinin laikliðe ve çaðdaþlýða düþman olduðunu belirtip ayaða kalkanlar da üniversitelerde özgürlüðe doðru atýlan bir adým olarak lanse edip buna sevinenler de bu söylemleriyle birbirleriyle çatýþan farklý burjuva kliklerin siyasetlerine yedeklenmektedir. Asýl tartýþýlmasý gereken konu olan toplumdaki muhafazakarlaþmanýn ve siyasal Ýslam'ýn yükseliþinin sermaye düzeni ile olan iliþkisi bir kenara itilirken, türban yalýtýk-tekil bir sorun olarak ele alýnýyor. Bu sorunun bu kadar dar bir yelpazede ele alýnmasý, Türkiye'de Ýslamcý geleneðin sýnýfsal dayanaðýnýn ve burjuva toplumsal düzendeki yerinin irdelenmesini bütünsellikten uzaklaþtýrarak, tartýþmalarýn kýsýr bir döngü içerisine girmesine ve sonuçta burjuva kanallarda sýkýþmaya neden olmaktadýr. Bu kýsýr döngü içerisine hapsolunduðunda muhafazakarlaþmanýn ve Ýslamcýlýðýn etkisinin kýrýlmasýna yönelik umutlarýn sýnýfsal içeriði yine burjuva olan tepeden inme yöntemlere baðlanýr. Öte yandan siyasal Ýslamýn yükseliþinin burjuva toplumun çarpýklýðý ve çeliþkilerine dayandýðý unutulmaktadýr. Kapitalizmin sömürü çarklarýna sýkýþan ve
giderek yoksullaþan emekçi kitlelerin Ýslamcýlara yönelmesinin ve onlarýn kitleler üzerinde bir afyon etkisi yaratmasýnýn engellenmesi için, herþeyden önce, egemen sýnýflarýn bakýþ açýsý terkedilmelidir. Vahþi kapitalizmin beslediði siyasal Ýslama karþý kapitalistlerin farklý kesimlerinin diliyle hatta onlarýn liderliðinde mücadele zaten verilemez. Tersine sýnýflar üstü politikalar ile (laiklik, çaðdaþlýk vb.) Kemalist üst ve orta sýnýflarýn elitist-seçkinci çizgisinin politikasýnýn arkasýnda saf tutulmuþ olunur, bu da yoksul halkýn siyasal Ýslama daha da yaklaþmasý sonucunu doðuracaktýr. Tayyip Erdoðan'ýn halktan biri imajýnýn perde arkasýnda bu gerçek bulunmaktadýr. Toplum, türban üzerine yapýlan tartýþmalarda genellikle iki burjuva çizgisinin birisine eklemlenmeye doðru itiliyor. Bunda sýnýf hareketinin zayýflýðýnýn ve buna paralel olarak emek cephesinin bu sorunu kendi baðýmsýz sýnýf siyaseti etrafýnda çözememesinin belirleyici etkisi vardýr. Bugün, önemli bir kýsmý bir zamanlar postal altýnda ezilmiþ olanlar veya onlarýn çocuklarýndan oluþan sosyal demokrat emekçiler üzerinde, ulusalcý asker-sivil bürokrasi ciddi bir hegemonyaya sahip durumda. Bunu saðlayan da türban vb. ile düzenli olarak pompalanan þeriat korkusudur. Bu kesimlere karþý egemen sýnýfýn sözkonusu devletlü kanadýnýn din konusundaki tarihsellik arz eden pragmatik yaklaþýmýný ortaya sermek gerekir. Türkiye'nin kuruluþ sürecinde toplumsal düzenin burjuva dönüþümüne önderlik eden Ýttihatçý ve sonrasýnda Kemalist kadrolarýn ideolojik çizgisi ile Osmanlý'dan miras kalan toplumsal yapýnýn din etrafýnda bütünleþmiþ ümmetçi bir geleneðe sahip oluþu, burjuva dönüþümün sivil ayaðýnýn zayýf olmasýnýn sonucu olmuþtur. Bu durum, burjuva demokrasinin Türkiye'deki az geliþmiþliðinin belirleyici nedenlerinden biridir. Kemalist devletlü gelenek bir yandan toplumun burjuva dönüþümünü inþa ederken patronluðu da burjuvalara býrakmak niyetinde deðildi. Hilafet ve saltanat gibi prekapitalist kurumlarý yenilgiye uðrattýðýnda onlarýn temel dayanaðý dini de kendi tekeline aldý ve laikliðe açýkça ters olarak sünni Ýslam dinini devletin þemsiyesi altýna aldý. Yani Kemalist düzenin toplumdaki din hegemonyasýný kýrmak yerine, iktidara yakýn
13
MARKSiST BAKIs araçsal bir rol doðrultusunda dini yeniden þekillendirildiðini söyleyebiliriz. Gerçekten de egemen sýnýflar tüm tarih boyunca dini kendi çýkarlarý için kullanma yoluna gitmiþlerdir. Egemen sýnýfýn Ýslamý kendi çýkarlarý kullanmasýnýn bugüne en çok iz býrakaný, "komünizmin panzehiri dindir" mantýðý çerçevesinde 12 Eylül sonrasýnda Ýslamcýlýðýn devlet eliyle büyük destek görmesidir. Devletlü kesimlerin din konusundaki tavýrlarýnýn ikiyüzlülüðü, bugün siyasal Ýslam'ýn ilerleyiþine karþý mücadeleyi sivil-askeri bürokrasinin arkasýna eklemlenerek yürütenlere hatýrlatýlmalýdýr. Herþeyin baþýnda AKP iktidarda bulunduðu sürece toplumda yükselen "dinci gericiliðe" ve "þeriata" karþý darbe taraftarlýðý, tarihi biraz irdeleyen birisi için beyhude bir yakarýþ olarak kalacaktýr. Çünkü Kemalist kanadýn öncüsü olarak ordu yönetime el koyduðu her dönem siyasal Ýslamý sahneden itmek bir yana onu daha da güçlendirerek sahneye yeniden çýkarmýþtýr. Dönemin þartlarýna göre ordu Ýslamcýlýðý açýktan desteklemiþtir. 12 Eylül'le birlikte zorunlu din eðitimi, imam hatipler gibi pekçok uygulamanýn yaygýn bir þekilde yürürlüðe sokulmasý bu tutumun en açýk örneði Marksist bir bakýþ açýsýyla ele olmuþtur. alýndýðýnda gericilik, sýnýflý DP'ye karþý düzenlenen 27 toplumlarda, hakim sýnýflarýn, alt Mayýs darbesi sýnýflar üzerinde uyguladýðý baský ve akabinde ve sömürü politikalarýnýn C H P ' n i n tamamýndan oluþan bir t o p l u m bütündür. Dolayýsýyla burjuva tarafýndan bir toplumsal düzenin devamýndan köþeye itilerek yana olan siyasal çizgilerin tümü Türk-Ýslam gericidir... Gericiliðin devrimci karýþýmý bir kavranýþý böyleyken bugün ideolojik maalesef kendisine sosyalist yönelime sahip AP'nin diyen birçok çevre, Kemalizmin ve daha sonra gericilik tanýmýný kullanmakda Milli tadýr. N i z a m Partisi'nin ortaya çýkýþý, 12 Mart muhtýrasýyla birlikte bizzat ordunun kendi eliyle siyasal Ýslam'a yaptýðý davet (ordunun Erbakan'ý parti kurmak için yurtdýþýndan davet etmesi), 12 Eylül'le birlikte hýzlý bir Ýslamcý yükseliþ, 28 Þubat postmodern darbesiyle kapatýlan Refah'ýn küllerinden doðan AKP'nin iktidara yürüyüþü ve en nihayetinde 27 Nisan emuhtýrasýyla birlikte sandýða gitmeye mecbur býrakýlan AKP'nin ordunun sivil iþbirlikçiliðine soyunan CHP'yi sandýða gömmesi... Bütün bu tarihsel deneyimler sözde þeriat tehlikesine karþý bunca yaygara kopartanlarýn aslýnda siyasal Ýslamýn yükseliþinin sorumlulularý olduðunu göstermektedir. Bu deneyimlerin de iþaret ettiði gibi 28 Þubat postmodern darbesini ilerici ilan eden sözde komünistler, burjuva yönelimlerden kopup düzene karþý devrimci sýnýf kavgasýna katýlmadýkça komünist sýfatýný lekelemekten öteye gidemeyeceklerdir. Bu noktada Türkiye solunun büyük kýsmýnýn toplumu sýnýfsal dinamikler çerçevesinde kavramaktan aciz olduðu, Ýslamcýlýða karþý egemen sýnýfla açýk ya da örtük iþbirliði yapmaktan çekinmeyeceði görülüyor. Bu
14
tutumlarýn arkasýnda burjuva düzenden kopamayan, reformist, Kemalist politik refleksler bulunmaktadýr.
"Ýlerici" Gericiler Ýzleyeceðimiz ideolojik hattýn, açýklýða kavuþturulmasý gereken kavramlarýndan biri, bugün TKP, Halkevleri gibi siyasetlerin hoyratça tükettiði bir kavram olarak "gericilik"tir. Marksist bir bakýþ açýsýyla ele alýndýðýnda gericilik, sýnýflý toplumlarda, hakim sýnýflarýn, alt sýnýflar üzerinde uyguladýðý baský ve sömürü politikalarýnýn tamamýndan oluþan bir bütündür. Dolayýsýyla burjuva toplumsal düzenin devamýndan yana olan siyasal çizgilerin tümü gericidir. Gericilik, burjuvazinin sömürü düzenin sürdürmek için uyguladýðý tüm politikalardan, ezilenlere yönelik yürüttüðü katliamlardan, baskýlardan, ayrýmcýlýktan, paylaþým uðruna giriþtiði emperyalist savaþlardan, bunlarýn ideolojik dayanaklarý olan liberalizmden, dinden, faþizmden vb. pekçok olgudan oluþur. Kýsacasý, sadece siyasal Ýslamcýlar gerici kategorisine girmez, sendikal bürokrasiden "solcu" reformist parti bürokratlarýna kadar uzanan geniþ bir yelpaze, "gerici" kategorisine dahil edilmelidir. Gericiliðin devrimci kavranýþý böyleyken bugün maalesef kendisine sosyalist diyen birçok çevre, Kemalizmin gericilik tanýmýný kullanmaktadýr. Kemalistler, gericiliði, sözde çaðdaþ Türkiye'nin dayanaklarýna karþý çýkan Ýslamcýlar için kullanmaktalar. Bu tanýmlamayla burjuva cumhuriyet de ilerici klasmanýna girer. Gerçekteyse burjuva cumhuriyetin yýlmaz savunucusu cumhuriyetçi-ulusalcý kanaat önderleri gericilerin önde gidenidir. Egemen ideolojiye eklektik yorumlar getirip gericiliði siyasal Ýslamdan ibaret sayanlar tarihsel bilinç bulanýklýðýndan muzdariplerdir. Bunlardan bir kýsmý (örneðin "ülkemizi Amerika'ya böldürtmeyeceðiz" diyip bölünmez bütünlükçü kampa katýlan TKP gibileri) özünde devletçi ve burjuva düzene açýktan baðlý reformistlerden oluþmaktadýr. Devletçi geleneklerinden ötürü bu kesimler ne yaptýklarýný bilmekte, kararsýzlýk yaþamamakta, yüksek siyaset arenasýnda yer almak ve büyük oyuncularýn saygýsýný kazanmak için bilinçli olarak devletlü kesimlere göz kýrpmaktadýr. Bunlar, AKP karþýsýnda çýkar kavgasý veren asker-sivil bürokrasinin söylemlerini kullanarak sosyal demokrat emekçiklerin kafa karýþýklýðýný perçinlemektedirler. Solun diðer bir kýsmý ise kafa karýþýklýðý yaþamakta, bu belirsizlikte de ortaya Kemalist refleksler çýkmaktadýr. Egemen sýnýfýn ideolojik bombardýmaný karþýsýnda pozisyonunu kaybetmek ve egemen sýnýfýn þu ya bu fraksiyonunun hegemonya projesine dahil olmak, devrimciliðin deðil merkezciliðin tipik bir özelliðidir. Bugün bu kesimler de ister istemez burjuvazinin söylemlerine sarýlmaktadýr. Devrimci mücadelenin burjuvazinin sloganlarýyla yürütülemeyeceði konusu ise baðýmsýz sýnýf siyasetinin temel ilkesi olarak karþýmýzda durmaktadýr.
Sol Liberaller Madalyonun diðer yüzünde ise sol liberaller bulunuyor. Sol liberalizmin Türkiye'deki sýnýfsal zemini, yüksek yaþam standartlarýna sahip, AB'nin burjuva düzenine öykünen, yüksek öðrenim görmüþ
MARKSiST BAKIs orta-üst sýnýflardýr. Bunlarýn özlemleri ile Türkiye büyük sermayesinin çýkarlarý arasýnda düþümdeþlikler bulunmaktadýr. Ýktisadi alanlarda liberal, politik alanlarda ise burjuva demokrasinin geniþletilmesi yanlýsý olan sol liberalizm, büyük burjuvazinin AB projesinin ideolojik hattýnýn temel dayanaðýdýr. Son kertede sol liberalizm büyük sermayenin bir aracýdýr. Bu yüzden, çoðu kez sol görünümlü liberal bir çizgiyle burjuvalarýn deðirmenine su taþýyan bu kesimler, sermyanin koçbaþý durumunda olan AKP'yi öyle veya böyle özgürlükçü saymaktalar. Türban tartýþmalarýnda da sol liberalizm kendinden beklenildiði üzere büyük sermayenin arkasýnda saf tuttu. AKP'nin türban konusunda takýndýðý sözde özgürlükçü role sahip çýkan bu çevreler, asker-sivil bürokrasi ile CHP'nin otoriter eðilimlerini AKP'yi özgürlükçü olarak lanse etmek için kullanýyorlar. Egemen sýnýflarýn çýkarlarýný ifade eden kararlý ideolojik duruþlar her zaman kararsýz küçük burjuva kesimleri kendisine çekmeye muktedirdir. Sol liberalizmin de küçük burjuva solculuðu üzerinde hatýrý sayýlýr etkisi bulunmaktadýr. Büyük burjuvazinin çýkarlarýna paralel olarak dile getirilen burjuva demokratik söylemler bu kesimleri mest etmekte ve karþýlýklý iþbirliðinin geliþmesine zemin hazýrlamaktadýr. Bunun en tipik örneðini Baskýn Oran ve seçim kampanyasýnda etrafýnda birleþen kesimler sundular. Sol liberalizmin karakterini çok açýk bir þekilde ortaya koyan da üniversitelerin paralý hale getirilmesini savunan Baskýn Oran oldu. Sol liberalizmin türban konusundaki tavrý da AKP'ye dolaylý ya da doðrudan yollarla destek olmak oldu. Türbanlý arkadaþ hoþgeldin diyen, türbanlýlarla ortak eylem yapanlar da egemen sýnýfýn büyük sermaye kanadýna eklemlenmekte, ayný zamanda son keretede "aþýrý sað" bir hareketle iþbirliði yapmaktadýrlar. Asker-sivil bürokrasiye karþý mücadele verirken özgürlük sloganýnýn ikiyüzlüce kullanýlmasý, belli ki bu çevrelerin gözünü boyuyor. Tayyip paraleline düþmek de madolyonun diðer yüzü olarak egemen sýnýfýn diðer kanadýna yedeklenmek anlamýna geliyor. Liberal sermayenin üniversitelerdeki taþeronluðunu üstlenecek olan AKP dostu Yusuf Ziya Özcan, "muhafazakar demokrat"larýmýzýn özgürlük fikrini nasýl sömürdüðünü, Baskýn Oral gibi sol liberaller de bunlara nasýl eklemlendiklerini üniversitelerin paralý hale getirilmesi teklifleriyle gösterdiler. Herþeyden önce karþýmýzda tarikatlarla, cemaatlerle, devletin kimi yapýlarýyla Devrimcilerin en temel ilkesi asla içiçe geçerek geliþen bir Ýslamcý hareket bulunmaktadýr. Ýslamcý hareketin bayraklarý karýþtýrmamak, devrimci çizgisinden kopmamaktýr. gerici niteliði geçmiþte devrimcilere ve sýnýf mücadelesine yönelttiði sýnýf saldýrýlarla zaten tescillenmiþtir. En kararlý anti-komünist siyasal kesimlerin Egemen sýnýflarýn çýkarlarýný ifade baþýnda gelen siyasal Ýslami hareket proleterya devrimcileri için kesinlikle bir eden politik tutumlarýn peþinden koþmüttefik olamaz. Egemen sýnýflara özgürlükçülük havale eden sol liberallerin mak küçük burjuva solculuðunun baþböyle bir ilkesel duruþlarý elbette ki olmayacaktýr. tan beri sahip olduðu hastalýðýdýr. Bu Devrimci Marksistlerin Tutumu anlamda asker-sivil bürokrasinin þeriDevrimcilerin en temel ilkesi asla bayraklarý karýþtýrmamak, devrimci sýnýf at korkusunu pompalamasýnýn aleti çizgisinden kopmamaktýr. Egemen sýnýflarýn çýkarlarýný ifade eden politik durumuna düþmek, kýlýk kýyafet tutumlarýn peþinden koþmak küçük burjuva solculuðunun baþtan beri sahip yönetmeliðinin bekçisi kesilmek, olduðu hastalýðýdýr. Bu anlamda asker-sivil bürokrasinin þeriat korkusunu sosyal demokrat emekçilerdeki ilüzpompalamasýnýn aleti durumuna düþmek, kýlýk kýyafet yönetmeliðinin bekçisi yonu destekleyecek tavýrlarda bulunkesilmek, sosyal demokrat emekçilerdeki ilüzyonu destekleyecek tavýrlarda mak kesinlikle kabul edilemez. Diðer bulunmak kesinlikle kabul edilemez. taraftan AKP'nin, yeni YÖK baþýnýn ya Diðer taraftan AKP'nin, yeni YÖK baþýnýn ya da siyasal Ýslamcýlarýn özgür- da siyasal Ýslamcýlarýn özgürlükçü lükçü olduðu palavrasýna zemin kazandýran sol liberallerle de köprüler atýl- olduðu palavrasýna zemin kazandýran malýdýr. sol liberallerle de köprüler atýlmalýdýr. Siyasal Ýslamýn zemin kazandýðý doðrudur ki bu, yarým asra yaklaþan bir süredir egemenlerce pompalanan bir durumdur. Siyasal Ýslamýn güçlendirilmesinin asýl nedeni sýnýf hareketini durdurmaktýr. Sömürü düzenine karþý toplumsal uyanýþý ezen, iþçi-emekçileri sonu gelmez dipsiz kuyulara iten 12 Eylül cuntasý dinamo görevi görmüþtür. Sýnýf hareketi ve devrimci güçlerin ezildiði ortamda kapitalistlerin bitmez tükenmez saldýrýlarýyla gittikçe yoksullaþan emekçiler para babalarý haline gelen tarikatlarýn kucaðýna itilmiþtir. Siyasal Ýslamý, kapitalistleri, ulusalcý þoven sömürücüleri, sol liberalleri, hepsini birden süpürecek olan iþçi sýnýfý ve gençliðin yeniden özgürlük ve eþitlik mücadelesini yükseltmesidir. Sömürücülerin þu ya bu kesiminin arkasýnda durmak emekçilerin sömürüsünü azaltmayacak aksine aðýrlaþtýracaktýr. Devrimci Marksizmin dine karþý tutumunu Lenin þu þekilde açýklar: "...Hiç bir koþul altýnda, burjuvazi arasýndaki köktenci-demokratlarýn sýk sýk yaptýklarý gibi, dinsel sorunu soyut, idealist bir biçimde, sýnýf savaþýmýyla baðlantýsýz bir "entellektüel" bir sorun olarak koyma yanýlgýsýna düþmemeliyiz. Ýþçi yýðýnlarý üzerinde sonsuz baský ve zorbalýða dayanan bir toplumda, dinsel önyargýlarý yalnýzca propaganda yöntemleriyle giderilebilir sanmak aptallýk olur. Ýnsanlýða vurulmuþ din boyunduruðunun toplum içindeki ekonomik boyundruðun yalnýzca bir ürünü ve yansýmasý olduðunu unutmak burjuva darkafalýlýðý olur. Proleterya, kapitalizmin karanlýk güçlerine karþý kendi öz savaþýmýyla aydýnlatýlmazsa, broþürlerin çoðalmasý ve öðütlerin artmasý onu aydýnlatamaz. Ezilen sýnýfýn bu gerçekten devrimci savaþýmýnda yeryüzünde bir cennet yaratma uðruna birlik, bizim için gökteki cennet konusunda proleter düþünce birliðinden daha önemlidir." Toplumdaki muhafazakarlaþmanýn ekonomik olarak beslendiði kaynaklarý ortadan kaldýrýlmadýkça bu sorun aþýlamayacaktýr. Bu yüzden AKP'nin gidip yerine laiklik söylemlerine kuvvetle sarýlan bir partinin gelmesi, siyasal Ýslamýn etkisinin kýrýlmasýndan ziyade onun daha taze ve daha güçlü dönüþünün koþullarýný hazýrlayacaktýr.
15
MARKSiST BAKIs
TROÇKÝ ve SOSYALÝST DÜNYA DEVRÝMÝ Lenin, "Devlet ve Devrim"de Marks'ýn ve büyük devrimci önderlerin ölümlerinden sonra, egemen sýnýflarca devrimci öðretilerinin içinin boþaltýlýp yeniden þekillendirilerek zararsýz hayaletler, hatta karþý ideolojik dayanak noktalarý haline getirildiklerinden bahsederken kendisinin de ayný kaderi paylaþacaðýný bilebilir miydi? Sanýrýz ki Sovyet ülkesinde yükselen bürokrasiye karþý verdiði son kavgasýnda, düþüncelerini Bolþevik parti ve kamuoyu ile paylaþmasýnýn engellenmesi ve bunlarý aktaran eþi Krupskaya'nýn hakaretlere maruz kalmasý karþýsýnda kendisinin de önceki devrimcilerin kaderini paylaþabileceðini en azýndan hissetmiþtir(1). Kamuoyu ve Parti'den saklanan vasiyetinde partide bürokrasinin gücünün kýrýlmasý için acil önlemler olarak merkez komiteye çok sayýda genç iþçi alýnmasýný ve bürokratik aygýtýn baþýndaki Stalin'in Parti Genel Sekreterlik görevinden alýnmasýný istemesi durumun vahametini kavradýðýný kanýtlar. Mumyalanarak kaldýrýldýðý mozolesiyle Stalin'in "tekeline" alýnan Lenin'in hayaleti, yýllarca mücadele ettiði Menþevik çizginin Bolþevik jargonlar arkasýna gizlenerek sunulmasýnýn gerekli olduðu her durumda göreve çaðrýldý. Onlarca yazýsýnda hakaretlerle ödüllendirdiði Menþevizmin yýlmaz savunucularý, Martinov gibileri, Çin devrimi gibi gündemlerde, kendi Menþevik özlerini Lenin'in ismiyle süslediler ve Stalin'in vazgeçilmez "Bolþevik" sað kollarý oldular. Nasýl zamanýnda Marks'ýn devrimci öðretisinin içini boþaltýp yarattýklarý "ulusal-Alman" Marksizmi ile iþçileri eðitenler(!) Lenin'e hakaretler savurarak Marksizmin gerçek devamcýlarýnýn kendileri olduðunu dillerine doladýlarsa, Stalin ve þürekasý da Menþevizmi Leninizm, Leninizmi de Menþevizm olarak yutturmaya çalýþýrken, Ekim devriminin mirasýna sahip çýkan Troçki'ye akýl almaz iftiralar, kara çalmalar, "hain" suçlamalarý yöneltmekten, onu ve takipçilerini katletmekten geri kalmadýlar. Kendine, ailesine, yoldaþlarýna yönelen hakaretler, saldýrýlar ve katliamlara karþý Troçki bir an olsun duraksamadý, Stalinizmin çarpýtmalarýna boyun eðmedi. Uluslararasý devrim dalgasýnýn geri çekilmesi, Rusya'daki kýzýl iktidarýn yalnýzlaþmasý, iç savaþýn yarattýðý yýkým ve devrimi yapan iþçi sýnýfýnýn iç savaþ boyunca atomize olmasý sonucunda varlýðýný hissettirmeye baþlayan bürokratik aygýt, Lenin'in ölümünden sonra yerini gitgide saðlamlaþtýrdý, sonunda da Ekim rejimini tamamen boðdu. Bu geliþim sürecinde çekingence baþlayan ideolojik çarpýtmalar, bürokratik aygýtýn güçlenmesine paralel biçimde giderek fütursuzlaþtý. Ýktidarýn kendi elinde toplanmasýyla Stalinist bürokrasi, kendi ayrýcalýklý konumunun dýþavurumu olan yeni tezlerini Bolþevizm olarak sunarken aykýrý sesleri boðmak için ayaða kalktý. Bolþevik geleneðin öz deðerleri, enternasyonalizm, dünya devrimi, sýnýf uzlaþmazlýðý, birleþik iþçi cephesi, sosyalist devrim-aþamalarýn reddi ve daha niceleri Stalinizm tarafýndan teoride ve pratikte mahkum edildi. SSCB'nin yeni politik çizgisini güçlendirmek için eski Bolþevik yazýn temizlendi. Lenin gibi önde gelen Bolþeviklerin yazýlarýnda ve Komintern'in Lenin dönemindeki belgelerinde vazgeçilmez olan bu deðerler, sadece Troçki ile anýlýr oldu (Bugün, bir devrimci, sosyalist dünya devrimi, proletarya enternasyonalizmi gibi konulardan bahsettiðinde Troçkist damgasýný yiyecektir. Sadece bu bile Troçkizm'in Bolþevizmin gerçek devamcýsý olduðunu kanýtlama yeter). Artýk, Lenin'in Nisan tezleriyle defterini dürdüðü aþamalý devrim anlayýþý, sosyalist devrimin yerini alýyordu. Enternasyonalizme karþý yurtseverlik; sosyalist dünya devrimine karþý tek ülkede sosyalizm; birleþik iþçi cephesine karþý burjuvalarla kurulan halk cepheleri ve daha niceleri devrimci Marksizmin tarihinde gördüðü en büyük çarpýtmalar, tahrifatlar oldular. Stalin ve þürekasý, Lenin adýna savunduklarýný söyledikleri Menþevik tezleri ezelden beridir Bolþevik partinin yaklaþýmlarýymýþ gibi yutturmaya çalýþýyorlardý. Ve bu kampanyayý resmi komünist partiler vasýtasýyla tüm dünyada yürütüyorlardý. Kasým 1926'da Stalin tek ülkede sosyalizm teorisinin Bolþevizmin hareket noktasý olduðunu iddia edebiliyordu: “Parti, tek ülkede sosyalizmin zaferinin, bu ülkede sosyalizmi inþa etmenin olanaklýlýðý anlamýna geldiði ve bu görevin bir tek ülkenin güçleriyle baþarýlabileceði düþüncesini daima hareket noktasý olarak aldý.” (2) Stalin'in 1924'teki þu deðerlendirmeleri bile kendini çürütmeye yeter: “Tek ülkede burjuva iktidarýnýn devrilmesi ve bir proleter hükümetin kurulmasý, sosyalizmin tam zaferini henüz garantilemez. Sosyalizmin temel görevi -sosyalist üretimin örgütlenmesi- hâlâ önde durmaktadýr. Birkaç ileri ülke proletaryasýnýn ortak çabalarý olmaksýzýn, bu görev baþarýlabilir mi, sosyalizmin nihai zaferine tek ülkede eriþilebilir mi? Burjuvaziyi devirmek için, tek ülkenin çabalarý yeterlidir; devrimimizin tarihi bunu doðrulamaktadýr. Sosyalizmin nihai zaferi için, sosyalist üretimin örgütlenmesi için, tek ülkenin, özellikle de Rusya gibi bir köylü ülkesinin çabalarý yetersizdir. Bunun için, birkaç ileri ülke proletaryasýnýn çabalarý gereklidir... Leninist proleter devrim teorisinin karakteristik özellikleri, genel olarak böyledir.” (3) Stalin'e ait bu sözler, Bolþevik partinin temel þiarlarýydý. Bolþevikler, Rus devrimini dünya devriminin bir baþlangýcý olarak ele aldýlar. Hem kapitalist üretim iliþkilerinin getirdiði maddi zorunluluklara hem de Marksizm'in kuramsal ve felsefi dayanaklarýna aykýrý olan tek ülkede sosyalizm düþüncesi, Bolþevizm'e tam anlamýyla yabancý bir formülasyondu. Bolþeviklerin sorunu ele alýþý Marks'ýn 1848 devrimlerini ele alýþ tarzýnýn aynýsýydý. Marksist geleneðin kalbi olan küresel kapitalizmin tasfiyesi ve bunun aracý olarak dünya devrimi düþüncesine karþý en büyük saldýrýlar yozlaþmýþ 2.Enternasyonalin yurtsever bürokratlarý ile Stalinist bürokrasiden geldi. 1921'de Lenin'in baþýnda olduðu Merkez Komitesi, Buharin tarafýndan yönetilen bir komisyonca kaleme alýnan Genç Komünistler Birliðinin programýný kabul etti. Bu programýn 4. paragrafýnda þunlar yazýyordu: “SSCB'de devlet iktidarý halihazýrda iþçi sýnýfýnýn ellerindedir. Dünya kapitalizmine karþý kahramanca mücadelenin üç yýlý süresince, proletarya, kendi Sovyet hükümetini korudu ve güçlendirdi. Rusya, muazzam doðal zenginliklere sahip olmasýna raðmen yine de, sýnai
16
MARKSiST BAKIs açýdan, küçük burjuva nüfusun baskýn olduðu geri bir ülkedir ve yalnýzca dünya proleter devrimi -içine girmiþ olduðumuz dönemsayesinde sosyalizme ulaþabilir.” Lenin þöyle diyordu: "Þubat-Mart 1917 Rus Devrimi emperyalist savaþýn iç savaþa dönüþmesinin baþlangýcý idi. Bu devrim, savaþýn sona erdirilmesi yönünde ilk adýmý attý; fakat ikinci bir adým, yani, savaþa kesinlikle son vermek için devlet iktidarýnýn proletaryaya devredilmesi gerekiyor. Bu, dünya çapýnda bir 'hamle'nin, kapitalist çýkarlar cephesinde bir 'yarma hareketi'nin baþlangýcý olacak", "sýnýf bilinçli öncüsü tarafýndan temsil edilen proletarya, bir dünya iþçileri devriminin, Almanya'da da açýkça geliþmekte olan bir devrimin meydana çýkmasý için… ve böyle bir devrim vasýtasýyla savaþý sona erdirmek için hazýrdýr… dünya durumu gittikçe daha çapraþýk bir hale geliyor. Yegane çýkýþ yolu dünya iþçilerinin devrimidir…" (4) Lenin'in editörlüðünü yaptýðý ve önsöz yazdýðý bir kitapta (Stepanov-Skvortzov'un Elektrifikasyon adlý kitabý) okuyucuya hararetle tavsiye ettiði satýrlar hatýrlanabilir: "Rus proletaryasý, asla yalýtýk bir sosyalist devlet yaratmayý düþünmedi. Kendi kendine yeten bir 'sosyalist' devlet, bir küçük-burjuva idealidir."
Tek Ülkede Sosyalizm Bürokrasinin "Bolþevik" geleneði kendi tekeline alýþýna kadar tüm Bolþevik önderlerin savunduðu, kökenini Marks ve Engels'ten alan sosyalist dünya devrimi tezinin neden Stalin yönetimindeki SSCB'de lanetlendiðini merak edenler eminiz vardýr. Neden bir "devrimci" devrimini yaymak istemesin? Sorunun cevabý kendinde saklý: Devrimci olmadýðýndan(!). 1917 Ekim devrimi tarihsel diyalektiðin bir cilvesi olarak kapitalist geliþimi tamamlanmamýþ bir ülkeyi proletarya diktatörlüðüne taþýmýþtý. Çeliþki gibi görünen bu durum aslýnda yaþamýn diyalektiðinin eþsiz bir görüngüsüydü. Rusya sadece kapitalist çeliþkilerin deðil, burjuva demokratik geliþimin tamamlanmamýþ olmasýnýn çeliþ-kilerini de içinde barýndýrýyordu. Rusya'yý genç devrim ülkesi yapan iþçi-burjuva arasýndaki sýnýfsal savaþýmýn, köylülerin toprak sorunu, emperyalist savaþýn bitirilmesi sorunu, ezilen uluslarýn kaderlerini tayin hakký gibi çeliþkilerin anahtarý olmasýndan geliyordu. Çeliþkiler iç içe geçmiþti ve dolayýsýyla kabýna sýðmayan taþkýn bir nehre dönüþerek Rusya'yý tarihin, Paris Komünü'nün kýsa deneyimini saymazsak, ilk muzaffer iþçi devletine taþýmýþtý. Rusya'yý sosyalist dünya devriminin ilk halkasý yapan bu çeliþkiler içinde tehlikeler de barýndýrýyordu. Rusya geri kalmýþ bir ülkeydi, proletarya köylülük tarafýndan kuþatýlmýþtý, geliþkin bir bürokratik aygýtýn ülkesiydi. Bütün bunlar Lenin'in editörlüðünü yaptýðý Rusya'yý devrimin yayýlýp geliþmediði koþullarda karþý-devrimin kaldýrým taþlarý ola- ve önsöz yazdýðý bir kitapta caktý. Öyle de oldu. Beyaz Ordu'ya karþý yapýlan iç savaþta iþçi sýnýfýnýn öncü kesimi ( S t e p a n o v - S k v o r t z o v ' u n yok edildiðinde Sovyet sistemi iþleyemez hale gelmiþti. Açlýk ve acýmasýz bir savaþýn Elektrifikasyon adlý kitabý) yarattýðý yýkým, Rusya gibi eski çarlýk ülkesinde her an tekrar gün yüzüne çýkabilecek okuyucuya hararetle tavsiye otoriter bürokratik yapýlanma tehlikesini doðuruyordu. Ýþçi sýnýfýnýn atomize olduðu ettiði satýrlar hatýrlanabilir: koþullarda, bu büyük köylü ülkesinde bu eðilim, her þeyi kendisine tabi kýlacak kadar "Rus proletaryasý, asla yalýtýk güçlü hale gelecekti. Gün be gün gücünü artýran bürokrasi ipleri kendi elinde toplamayý, yani iktidarý bir bir sosyalist devlet yaratdüþünmedi. Kendi karþý-devrimle ele almayý, ancak bir süreç içinde, baþýný Troçki'nin çektiði Bolþevik- mayý Leninist muhalefeti bertaraf etmesiyle baþardý. 1936 mahkemeleri ise karþý-devrimin kendine yeten bir 'sosyalist' Bolþevik hafýzayý beyinlerden kazýmak için yürüttüðü kanlý bir reaksiyondu. devlet, bir küçük-burjuva Stalin, devrimin devamcýsý, taþýyýcýsý deðil boðazlayýcýsýydý ki devrimi yaymak idealidir." istemesini bekleyelim. Stalinist bürokrasi açýsýndan yeni devrimler birer tehlikeydi. Baþarýya ulaþmýþ yeni devrimler bürokrasinin ölüm çanlarý çalmaktan baþka bir þey yapmayacaktý. Bürokrasi, devrimci Marksizmin öz deðerlerine yeniden ýþýk verecek, bu deðerlerin uluslararasý alanda taþýyýcý olacak yeni iþçi devrimlerinin kendisinin mezar kazýcýsý olacaklarýnýn bilinciyle devrimci süreçleri durdurarak Rusya'da kazandýðý mevzileri kalýcýlaþtýrmak peþindeydi. Bu çabasýnda Lenin'in Menþevik bir anlayýþ olarak mahkum ettiði aþamalý devrim anlayýþý, sýnýf uzlaþmacýlýðý ve tek ülkede sosyalizm tezi yol arkadaþý oldu. Stalinizmin takip ettiði bu Menþevik çizgi kadar hiçbir þey (burjuvazinin hamleleri bile) devrimci kalkýþmalarý garantili bir baþarýsýzlýða mahkum edemezdi. Stalinist bürokrasinin sosyalist dünya devrimi isteyenlere, ki artýk Troçki ve takipçileri ile özdeþleþmiþti bu talep, yanýtý maceracýlýk, devrimin iç gücüne inançsýzlýk(5) oldu. Öyle ya Stalin ve þürekasý sosyalist dünya devriminin "maceracýlýðý" yerine kapitalist dünyayla iliþkilerin "tarafsýzlaþtýrmasý" temelinde kurulacak olan dünya kapitalizmiyle "barýþ içinde bir arada yaþamayý" tercih ediyorlardý. Tek ülkede sosyalizm teorisi devrimci Marksizmin öz deðerlerine sadece devrimin yayýlmasý temelinde bir saldýrý deðildi. Birçok açýdan Marksizmin reddiydi. Bu teori Marks ve Engels'ten bu yana Lenin dahil bütün devrimci önderlerin temel deðeri olan enternasyonalizmin yerine yurtseverliðin, Marks'ýn, Lenin'lerin mahkum ettiði yurtseverliðin konulmasýnýn ideolojik dayanaðý oluyordu. Sosyalizm, ulusal sýnýrlar içinde tamamlanabildiðine göre her bir komünist partinin görevi ulusal sýnýrlar içine hapsedilmiþti. Bu yaklaþýma halk cephesi politikalarý gereði burjuva partilerle yapýlan ittifaklar ve hükümet ortaðý olmalar eklenince komünist partilerin düzene eklemlenmesi kesinleþti. Tek ülkede sosyalizm tezinin yaydýðý diðer bir zehir de sosyalizm algýlayýþýný etkiliyordu. Sosyalizm, SSCB'de olan þekliyle, devletçiliðe dayanan ulusal kalkýnmacýlýk olarak kavranmaya baþlandý. Nasýr gibi Arap milliyetçileri bile bu program temelinde sosyalist ilan edildi. Öyle ya sosyalist olmak için devlet mülkiyetine geçiþ ve ulusal kalkýnmaya yönelik tedbirler almak yeterdi. Afrika'dan Asya'ya nice burjuva milliyetçisine "sosyalist" payesi utanýp sýkýlmadan bol keseden daðýtýldý. SSCB'nin dýþ politikadaki müttefikleri kimse ya sosyalist ya da ilerici oluveriyordu. Bu politikalar sonucu Ýran'da Mollalar bile ilerici oluvermiþlerdi. Bolþevikler, mücadelelerinin baþýndan beri, tutkulu enternasyonalist algýlayýþlarý paralelinde Rusya'yý sosyalist dünya devriminin baþlangýç halkasý olarak gördüler. Lenin çekinmeden, sosyalizmin inþasý yolunda daha büyük güç ve olanaklarý seferber edebilecek Alman devriminin baþarýsý için Rus devrimini feda edebileceklerini söylüyordu. Oysa artýk rota deðiþmiþti. Madem ki tek ülke sýnýrlarý içinde sosyalizm inþa edilebiliyordu, öyleyse artýk uluslararasý her "devrim-
17
MARKSiST BAKIs ci” adým "anavatan" Rusya'nýn yüksek çýkarlarýna göre þekillenmeliydi. Diðer ülkelerin komünist partileri Stalinist bürokrasinin uluslararasý arenadaki iliþkiler zemininde yönlendirdiði basit birer piyona, SSCB'nin sýnýr bekçilerine dönüþtüler. "SSCB'nin çýkarlarý" Nazilerle anlaþmaktan geçiyorsa Nazilerin güçleniþini alkýþlayan, Batýlý emperyalistlerle anlaþmaktan geçiyorsa Batý demokrasilerini kutsayan ya da Irak'ýn Ýngilizlerce iþgaline sessiz kalan ya da Ýsrail'i ilk tanýyanlar SSCB ve kontrolündeki resmi komünist partiler oldu. Ýngiltere, ABD vb'leri ile iliþkiler geliþsin diye Komintern'i kapatýverdiler. Yazýnýn geri kalan kýsmýnda bir kýsmýný açacaðýmýz nice ihanet sosyalizm adýna yapýlacaktý.
Güçlenen Bürokrasiden Dünya Devrimine Karþý Ýlk Hamle
Bolþeviklerin tutkulu enternasyonalist çizgisinin yerini Stalinist milliyetçi akým; devrimin yayýlmasý çabalarýnýn yerini ise kapitalist dünya ile barýþ içinde yaþama tezleri alýnca dünya devriminin neferine, Komintern’e de kapatýlmanýn yolu göründü.
18
Lenin ve Bolþevikler, 1917 Ekim Devriminden sonra devrimin kaderinin Alman devriminin baþarýsýna baðlý olduðunu tekrar tekrar vurguladýlar. Alman devrimi, 1918'de Rosa Lüksemburg ve Karl Liebneicht gibi büyük devrimci önderleri katledilerek yenilgiye uðrasa da bu yenilginin ardýndan kýsa sürede toparlanarak 1924'te tekrar ayaða kalkýnca Bolþeviklerin Alman Devrimine karþý olan beklentilerinin hiç de boþuna olmadýðý ortaya çýktý. Almanya'daki bu devrimci kalkýþma, 1918'deki devrime kýyasla daha güçlü koþullar da devrim için daha olgundu. Öncelikle 1918'in yeni ve deneyimsiz Spartakistlerinin(Rosa Luksemburg ile Karl Liebknechtin baþýnda bulunduklarý hareket) yerini, büyük mücadelelerin deneyimleriyle zenginleþmiþ, iþçi sýnýfý içinde etkisini ve desteðini artýrmýþ Komünist Parti (KPD) almýþtý. Kitleler büyük bir devrimci istekle sarsýlýyordu. Kuþkusuz Ekim öncesi Rusya'da olduðu gibi kitlelerin daha büyük kýsmý kendi partileri olduðunu düþündükleri reformistlerin etkisi altýndaydý. Ancak süreç içinde yýlmadan somut hedeflerle kitlelerin çýkarlarýnýn gerçek savunucusu olduðunu kanýtlayacak komünistler hýzla bu etkiyi kendilerine döndürebilirlerdi. KPD'nin halihazýrda milyonlarca destekçisi vardý. Ancak bu dönemde Komintern'in politikalarýný belirleyen Zinovyev ve Stalin komünist partisine verdikleri tavsiyelerle alttan alta Alman devriminin önüne set çekiyorlardý. SSCB ve dolayýsýyla dünya partisi Komintern'deki bürokratik yozlaþmanýn önderlerinin proleter devrimler karþýsýnda takýnacaðý tavrýn ilk örneði Alman devriminde ortaya çýkýyordu. Devrimin ihtiyacý, kararlý adýmlarla proletaryanýn iktidarý almaya hazýr olduðunu iþçi sýnýfýnýn ve toplumun kararsýz kýsýmlarýna gösterecek saðlam adýmlar atmaktý. Ama bu görev temkinlilik stratejisiyle imtina ile geçiþtirildi. Devrim, kapýda zili ýsrarla çalýyordu ama kapýyý açýp devrimi karþýlayacak ev sahibi ortalýkta yoktu. Böylelikle devrimin yenilgisi kaçýnýlmaz olunuyordu. Stalin, Zinovyev ve Kamanev'e þu öðütleri veriyordu: "Tabiri caiz ise, Almanya'da iktidarýn yuvarlanýp düþmesi ve komünistlerin bunu yakalayýp tutmasý durumunda, komünistler bir patýrtý içinde sürüklenecekler. Bu, olasý 'en iyi' durum. Ama olasý en kötü durum baþlarýna gelirse, paramparça olup geri püskürtülecekler… Faþistler elbette uyumuyorlar; ama, ilk saldýranýn faþistler olmasý bizim avantajýmýza olur. Bu, tüm iþçi sýnýfýný komünistlerin etrafýnda birleþtirecektir... dahasý, gelen tüm raporlara bakýlýrsa, Faþistler Almanya'da zayýf durumdalar. Bana kalýrsa, Almanlarý yüreklendirmemek, temkinli davranmalarýný saðlamak gerekir." (6) KPD lideri Brandler, Troçki'den Almanya'ya gizlice yerleþerek Almanya'daki durumu yönetme sorumluluðunu üstlenmesini istediðinde, Stalin ve Zinovyev, Troçki'nin Alman devrimine liderlik etmesinin kendi çýkarlarýný sarsýp bütün dengeleri alt üst edeceði düþüncesiyle bunun gerçekleþmesini engellediler. Bahaneleri "Troçki yoldaþýn Rusya'daki yeri doldurulmaz görevleri" olmuþtu.
Tek Ülkede Sosyalizm Aþamalý Devrimle Birleþince Açýða Felaket Çýkar 1924 Alman devriminin çekingen ihanetçileri, zaman içerisinde Rusya'da güçlerini iyice pekiþtirmenin rahatlýðýyla, artýk her þeyi açýktan yapmakta sakýnca görmüyorlardý. 1926-27 yýllarýnda Rusya ile benzer bir devrimci dönemden geçen Çin'de, 2 milyonluk kitlesiyle dünyanýn en büyük komünist partisi Çin Komünist Partisi'ne verilen direktif sosyalist devrim talebinden uzak durmalarý, Menþevik aþamalý devrim anlayýþý uyarýnca burjuva demokratik devrim için burjuvazinin arkasýnda saf tutmalarýydý. ÇKP'den istenen burjuva milliyetçisi Komintang'ýn içinde kendini eritmesi, varlýðýný burjuva demokratik devrimde burjuvaziyi güçlendirmeye adamasýydý. Bu örgütsel birliðe teorik kýlýflar bulunmakta gecikilmedi. Stalin, Komintang'ýn devrimci küçük burjuvaziyi temsil ettiðini, ÇKP'ninse devrimci iþçi ve köylülüðü temsil ettiðini söylüyordu. Stalin bu birliði burjuva demokratik devrimde iki gücün bloðu olarak tanýmlayarak aklamaya çalýþýyordu. Bu büyük(!) tezlerin ömrü az oldu. Ne büyük ironidir ki Komintang'ýn ihaneti ve komünistleri katletmesinden sonra Komintang'a yapýlan bütün referanslar Stalin'in toplu eserlerinden çýkarýldý. Tabii ki kitaplardan çýkarmak hafýzalardan da kazýmak anlamýna gelmiyor, hele ki bu hafýzayý gelecek kuþaklara aktaran Troçki gibi önderler varsa. Komintang'ýn basit bir uzantýsýna dönüþtürülen ÇKP, Komintang'ýn dayatmalarýný kabule zorlandý. Komintang'ýn burjuva siyasi çizgisine katý biçimde baðlýlýk, Komintang'daki komünistlerin isim listelerinin verilmesi, komünistlerin ön plandaki görevlerden çekilmesi, devlet aygýtýndaki paylarý toplamýn üçte biriyle sýnýrlandýrma, hizip oluþturmalarýnýn yasaklanmasý gibi her türlü talebi kabul ettiler. ÇKP'ye Komintang'ýn iradesi önünde kölece boyun eðdiriliyordu. Komintern delegesi Chen Tu-Hsiu þöyle diyordu: "Þimdiki dönem komünistlerin Komintang'a kayýtsýzca hizmet etmelerini gerektiren bir dönemdir." (7) Gelinen nokta, burjuvaziye tam bir teslimiyet noktasýydý. ÇKP merkez komitesinin kararlarý da bunu ortaya koymaya yeter: "Kitle örgütleri -iþçiler, köylüler ve diðerleri- Komintang yetkililerinin liderliðine ve denetimine boyun eðmeli, halkýn, iþçilerin, köylülerin vb. hareketlerinin dilekleri, hükümet yasalarý ve kararnamelerine olduðu kadar, Komintang kongresinden ve bu partinin merkez yürütme komitesinden geçen kararlara da uygun olmalýdýr." (8) ÇKP, Komintang için devrimin freni olmuþtu. Köylülerin tarým sorununu kendilerinin çözmelerini engelliyor, iþçi böl-
MARKSiST BAKIs gelerinde hareketi Komintang'ýn istediði sýnýrlar içinde tutuyordu. Menþevikler bile bu kadar büyük bir teslimiyete yaklaþamamýþlardý. Burjuvalarla hükümet kuran Menþeviklere karþý Lenin ve Bolþeviklerin tutumu bu kadar netken, ÇKP'nin zorlandýðý nokta Marksizme, devrime tam anlamýyla ihanetti. Bu ihanetin bedelini de Moskova'da sýcak koltuklarýnda oturan Stalinist bürokrasi tarafýndan deðil, onbinlerce Çinli iþçi ve devrimci kanlarýyla ödeyecekti. Mart 1926'da KEYK Komintang'ý Enternasyonal'in "sempatizan parti"si olarak kabul etmiþ, Komintang'ýn lideri Çang Kay-Þek ise Prezidyum'un "þeref üyesi" yapmýþtý. Bir yýl sonra Nisan ile Temmuz 1927 arasýnda Çang KayÞek ise bu mükafatýn bedelini ÇKP'nin üzerine giderek ve onu yok etmek için elinden geleni yaparak ödeyecekti. 1927 Nisan'ýndaki sürpriz saldýrý ile ÇKP ve sendikalarýn önde gelen liderlerinin de içinde bulunduðu binlerce devrimci iþçi ve komünist vahþice katledildi, hapse atýldý. Komintang'ýn bu ihanetinden sonra bile Stalin çizgisini deðiþtirmedi. Bu seferde ÇKP'ye dayatýlan, gerçek Komintang olduðu iddia edilen Komintang'ýn sol kanadýyla birleþilmesi oldu. 3 ay geçmeden sol Komintang da saðla ayný tutumu aldý ve devrimci militanlarý, iþçileri katletti, hapse attý. Birkaç ay sonra sað ile sol anlaþarak Çang KayÞek'i Komintang'ýn üst lideri kabul ettiler. Bu sefer Stalinist bürokrasi ihaneti gizlemek ve durumu kurtarmak için ÇKP'yi baþarýsýzlýða mahkum, maceracý hareketler örgütlemeye itti. Bu son adýmlarýyla ÇKP tamamen ezildi, 1928 baþýnda yok edilmiþ bir partiydi. Böylece Stalin eliyle Çin devrimi burjuvaziye armaðan edilmiþ oldu, hem de yüz binlerce iþçi ve devrimcinin kanýyla kutsanmýþ olarak. Troçki, Çin devriminin ihanete uðratýldýðýný baþýndan beri net bir þekilde ortaya koydu. Deðil burjuva örgütlerin içinde erimeyi onlarla ortaklýk kurmanýn bile proleter devrimin mezarýnýn kazýlmasýna yol açacaðýný ýsrarla ortaya koydu. Bir süre sonra orta Asya'ya sürgüne gönderildiðinde de boþ durmadý, ÇKP içerisinde kendisi gibi düþünen Bolþevik militanlarla temas kurdu ve Çin Sol Muhalefeti'ni örgütledi Ne var ki Çin Sol Muhalefeti ve yaklaþýk 30 bin kiþilik kitlesi ÇKP'nin Stalinci bürokrasisi ile burjuva Komintang'ýn iþbirliði sonucunda ortadan kaldýrýldý. Öte yandan Çin Sol Muhalefeti ve Troçki, ihaneti ve Çin deneyiminin devrimci Marksist derslerini bugünlere kadar ulaþtýrdýlar.
Halk Cephesi - Her Þey "Sosyalist Anavatan"ýn Çýkarlarý Ýçin! Nazilerin iktidara geliþi ve baþlattýklarý iþgal harekatýyla þiddetlenen iþçi sýnýfýnýn anti-faþist tepkisine kapitalizme karþý giderek artan ve krizin aðýr etkileriyle þiddetlenen bir düþmanlýk eþlik etti. Ýþçi sýnýfý pasif bir þekilde Halk Cephesi hükümetlerinin vaatlerini yerini getirmesini beklemedi. Kitleler kaderlerinin çizildiði sahaya inmekte kararlýydý. Ýþçi hareketinin faþist ilerleyiþi ve kapitalist sömürüye karþý gerçekleþtirdiði karþý saldýrý en yüksek düzeyine 1936'da Ýspanya ve Fransa'da ulaþtý. Fransa'yý betimlenirken þunlar söyleniyordu."hareket, hem otoriteye hem mülkiyete saldýrarak ikili bir devrimci yön kazandý." Bir baþka kaynak "büyük kalabalýklar, kontrolden çýkmýþ kitleler, o güne kadar devrimci fýrsatlarý beklemiþ olanlar, eyleme geçtiler." diye anlatýyordu Fransa'daki durumu. Devrim ateþini doruðuna çýkarmasý gereken Fransýz Komünist Partisi, Komintern'den gelen direktifler doðrultusunda Fransa'daki eylemliliði Stalin'in burjuva ortaklarýnýn istediði sýnýrda tutmaya çalýþýyordu. Bunun aracý da halk cephesi politikalarý idi. Halk Cephesi Stalinizmin burjuva parti ve güçlerle kuracaðý ittifaka koyduðu isimdi. Halk Cephesi politikasýnýn özü Menþevik bir çizgi olan sýnýf uzlaþmacýlýðýydý. Buna göre Nazilere karþý mücadelede Ýngiltere, ABD gibi büyük emperyalist ortaklarý korkutmamak için sloganlar yumuþatýlmalý, sosyalist devrim talebinden vazgeçilmeli, burjuvalarý korkutacak toprak iþgalleri ve ayaklanmalarýn önüne geçilmeliydi. Ulusal arenada da burjuva partilerle iþbirliðine gidilmeliydi. Öncü iþçiler daha geri bilinçli iþçileri endiþelendirecek hedefler öne sürmekten, bütün olarak iþçi sýnýfý da orta sýnýflarý, küçük ve orta köylüleri sarsacak proletarya devrimi gibi hedefleri savunmaktan geri durmalýydýlar. Stalinizm, halk cephelerini faþizme karþý bir ittifak olarak meþrulaþtýrmaya çalýþýyordu, ne var ki faþizmin arkasýnda burjuvalarýn olduðu gerçeði bu bahanenin defterini daha baþtan dürüyordu. Gerçekte halk cephesi taktiði iþçi sýnýfýný pasifizme itiyor, pasifizmin reddedildiði durumlardaysa Ýspanya'da olduðu gibi bizzat Stalinciler ve burjuvalarýn iþbirliði sonucu iþçiler bastýrýlýyordu. Faþizmin yolunun döþenmesi anlamýna gelen bu politika devrime ihanetin ta kendisiydi. Fransa Komünist Partisi'nin önde gelen isimlerinden Thorez, Paris bölgesi komünistlerini toplayarak þu emri veriyordu: "Ekonomik talepler uðruna bir hareketi baþlatmak elbette önemlidir, ama ayný zamanda buna nasýl son verileceðini bilmek de gerekir. Þu ansa iktidarý ele geçirme sorunu yok. Herkes biliyor ki, amacýmýz, deðiþmez bir biçimde, iþçi, köylü ve askerlerden oluþan bir Fransýz konseyler cumhuriyeti kurmaktýr. Ama bu gece veya yarýn sabah olacak bir þey deðil bu." (9) Komünist partinin ana görevi Halk Cephesi liderlerine kitlelerin güvenini güven tazelemek, kitleler üzerinde onlarýn iktidarý yeniden tesis etmek ve kitleleri diðer ortaklarýn (burjuva, reformist) kabul edebileceði sýnýrlarýn gerisinde tutmak haline geldi. Anti-faþizmin sahip olduðu devrimci potansiyelin geliþmesi Komünist parti tarafýndan engellendi. Oysa ki çok deðil kýsa bir süre içinde faþizme karþý mücadelede en son güvenilebilecek unsurun burjuva güçler olduðu ortaya çýkacak, Ýspanya Franco'nun ilerleyiþi karþýsýnda silahsýz býrakýlacak ve þaþýrtýcý olmayacak þekilde faþizm halk cephelerince iþçi devrimlerine tercih edilecekti. Ayaða kalkan Fransýz iþçi sýnýfý, önderliklerinin kendilerini yarý yolda býrakmalarýnýn bedelini aðýr ödeyecekti.
Ýhanete Uðrayan Ýspanyol Devrimi Ýspanya toplumunun içine girdiði kriz daha derin, toplumsal devrim daha güçlüydü. Ýspanyol iþçi sýnýfýnýn asgari programý devrimdi, daha azý deðil! Grevler, gösteriler, siyasi mahkumlarý kurtarmak için hapishanelere saldýrýlar, toprak iþgalleri, faþist ve gericilerle hesaplaþma eylemleri ve silahlý iþçi milislerinin oluþturulmasý gibi nice eylem-
Tek ülkede sosyalizm teorisi devrimci Marksizmin öz deðerlerine sadece devrimin yayýlmasý temelinde bir saldýrý deðildi. Birçok açýdan Marksizmin reddiydi. Bu teori Marks ve Engels'ten bu yana Lenin dahil bütün devrimci önderlerin temel deðeri olan enternasyonalizmin yerine yurtseverliðin, Marks'ýn, Lenin'lerin mahkum ettiði yurtseverliðin konulmasýnýn ideolojik dayanaðý oluyordu. Sosyalizm, ulusal sýnýrlar içinde tamamlanabildiðine göre her bir komünist partinin görevi ulusal sýnýrlar içine hapsedilmiþti. Tek ülkede sosyalizm tezinin yaydýðý diðer bir zehir de sosyalizm algýlayýþýný etkiliyordu. Sosyalizm, SSCB'de olan þekliyle, devletçiliðe dayanan ulusal kalkýnmacýlýk olarak kavranmaya baþlandý.
19
MARKSiST BAKIs
ler çanlarýn devrim için çaldýðýný gösteriyordu. Ýspanyol Komünist Partisi'nin hattý da Fransýz Komünist Partisi'nden farklý deðildi. SSCB politikasýnýn baþlýca hedefi Fransa ve Ýngiltere ile iyi iliþkiler kurmaktý. Ne Fransa ne Ýngiltere Ýspanya'da bir proleter devrimin zafer kazanmasýný kabul ederdi. Bu, bütün iliþkileri koparacak hamle olurdu. Ancak Stalin, uluslararasý komünist arenada ve dünya proletaryasýnýn gözü önünde etkinliðini kaybetmeyi göze almayýp Ýspanya'ya yardým ediyor gözükmek zorundaydý. Ama antifaþistler iç savaþ boyunca boþuna tank ya da aðýr silah bekleyip durdular. Yardým olabildiðince cýlýz olacaktý. Bu durum öyle açýktý ki Halk Cephesi ortaklarý bile bunun farkýndaydý. Halk Cephesi Baþbakaný Azana'nýn not defterinde Cumhuriyetin Moskova elçisine yazdýðý konuþmanýn kayýtlarýndan bunu anlamak mümkün: "Öyle sanýyorum ki, çoðu kez sanýlanýn aksine, Rusya ile iþbirliðinde bir sýnýr var. Bunu belirleyen ablukadan çok Britanya'nýn resmi dostluðudur. Bence SSCB, Britanya ile iliþkilerine zarar verebilecek veya Batý'da kendine dost arama politikasýný tehlikeye düþürebilecek bir durumda bize hiçbir yardýmda bulunmayacak." Pascau'nun yanýtý þöyle:"Bu konuda kuþkuya yer yok" (10) Ýspanya'da Stalinist Komünist Partinin iþi Fransýzlardan daha zordu. Fransa'da kitleler yatýþtýrýlmaya ve burjuvalarýn kabul edebileceði sýnýrlarý geçmeleri engellenmeye çalýþýlýyordu. Oysa ki Ýspanya'da kitleler zaten bu sýnýrý geçmiþti. Komünist Parti'nin eski genel sekreterlerinden Claudin'in söylediði gibi PCE'nin görevi "çok zor bir görevdi, çünkü proletarya devrimini, asla aþmamasý gereken burjuva demokratik sýnýrlara geri itmeyi gerektiriyordu." (11) Bu konuda burjuva ortaklarýnýn takdirini aldýklarýný þu yorumlardan anlamak mümkün. Sadece cumhuriyetçi partilerin temsilcilerinden oluþan Giral hükümetinin kurulmasýndan sonra "her þeyi savaþýn gereklerine tabi kýlan komünist partisinin, yapýcý, birlik arayýcý politikasý hükümet çevrelerinde gittikçe daha olumlu bir yanký yaratýyor." Azana yabancý gazetecilere þöyle diyordu: "durumun gerçekte ne olduðunu bilmek ve Komintern'in kapatýlmasý ne istediðini gerçekten bilen insanlarla tanýþmak istiyorsanýz Mundo Obrero(PCE'nin yayýný) bir dizi önlemle eþzamanlý okuyunuz." (12) olarak alýnmýþtýr. Kýsa süre 30 Mart 1938'de partinin önde gelen isimlerinden Jose Diaz, PCE'nin Ýspanya tutumunu þöyle içinde Stalin, Rus Ortodoks ortaya koyuyordu: kilisesinin baþý baþpisko" 'Çatýþmamýza yegane çözüm, Ýspanya için, ne Faþist, ne de Komünist olmaktýr,' ifadesi mükempos Sergius'u kabul etti ve mel biçimde doðrudur ve partimizin tavrýna tam olarak uymaktadýr. 'Ýspanyol halký kapitalizmin dostça geçen uzun bir muhalefetine raðmen kazanacaktýr,' ifadesine gelince, bu, ne þimdiki duruma uyar, ne de pargörüþme sonrasýnda kutsal timizin ve Komünist Enternasyonal'in politikasýna…" (13) Oysa gerçek seçim, karþý devrimci bir diktatörlükle burjuva parlamenter cumhuriyet arasýnda Sinod'un yeniden açýlmasýna karar verdiðini açýkladý. deðil ilki ile proletarya devrimi arasýnda idi. Diðer Halk Cephesi deneyimlerinde örneklendiði ve örnekleneceði üzere kitle hareketi ne kadar Tam bu sýrada, enternasyatýþtýrýlmaya çalýþýlýrsa çalýþýlsýn burjuvazinin hiçbir zaman güvenini kazanmak mümkün deðil- yonal, Sovyet devletinin di. Burjuvazi her zaman karþý devrimci gericileri, kimi zaman Franco, kimi zaman Pinochet, ter- resmi marþý olmaktan cih edecekti. Claudin büyük bir parlaklýkla açýkladýðý gibi "…'Batýlý hükümetler' sorunu sýnýfsal çýkarýlarak, yerine, büyük bir açýdan görüyorlardý; Ýspanyol kapitalizminin en etkili temsilcisi Negrin deðil Franco idi. Rusya'yý öven þoven bir 'Demokratik' kapitalizm, zamaný geldiðinde Ýspanyol proletaryasýný tamamen ezmedikçe gerekmarþ geçirildi(ki hala tiði gibi davranmýþ olmayacaktý… 'Batýlý hükümetler' PCE ve Negrin'in Ýspanyol Cumhuriyeti'ne kazandýrmaya çalýþtýklarý hayali imaja sempati duyabilirlerdi, fakat bu imajýn ardýnda gizlenen Rusya'nýn ulusal marþý gerçekliði, ilk fýrsatta tekrar baþ kaldýrmaya hazýr bir devrimci proletaryanýn varlýðý gerçeðini, olarak kullanýlmaktadýr). organik olarak, kabul edemezlerdi." (14) Öyle de oldu. Stalinistler devrimci harekete hýz kestirdikleri oranda Franco'nun yükseliþinin yolunu açtýlar. Burjuvazi her zaman Franco'yu devrimci iþçilere tercih edeceði ortaya koydu. Bu ihanetin de bedeli binlerce devrimci, iþçi ve köylünün kanlarýyla ödendi.
Nazilerle Saldýrmazlýk Paktý Ýmzalanýyor 26 Ocak 1934'te SBKP'nin 17. kongresindeki raporunda Stalin þunlarý söylüyordu: "Kuþkusuz, Almanya'daki faþist rejimi coþkuyla karþýlamaktan uzaðýz. Fakat buradaki sorun Faþizm sorunu deðildir. Örneðin Ýtalya'daki Faþizm SSCB'nin bu ülke ile iyi iliþkiler kurmasýný önlemedi. Eðer Almanya, esasta, bir zamanlar Ukrayna'yý iþgal eden ve Leningrad'a doðru yürüyen eski Alman Kayzeri'nin politikasýný hatýrlatan 'yeni' bir politika izlemeye çalýþýrsa iþler tamamen deðiþir." (15) Tek ilkesi kendi bürokratik aygýtýnýn devamýný garantilemek olan Stalinist bürokrasi için faþizme karþý mücadele vazgeçilmez deðildi. 1934'teki bu sözlerin ortaya koyduðu bu gerçek 2. Dünya Savaþý boyunca da tekrar tekrar kanýtlandý. Bürokrasinin varlýðýný koruyup geliþtirecek tercih Naziler olursa Avrupa içlerine ilerleyiþleri alkýþlanabilir, ÝngiltereABD ittifaký olursa Batý demokrasileri kutsanabilirdi. Savaþýn ilerleyen süreçlerinde Ýngiliz ve ABD'nin bekleme noktasýna çekilmesiyle birlikte Stalin tekrar yüzünü Nazilere döndü. Almanya ile SSCB arasýnda bir saldýrmazlýk paktý imzalandý. Bu anlaþmaya göre iki ülke birlikte Polonya'yý iþgal edeceklerdi. Bu anlaþma sonrasýnda Nazilere SSCB hattýndan sempati dolu mesajlar geliyor, baþarýlarý kutlanýyordu. Halk Komiserleri Konseyi Baþkaný ve Dýþiþleri Komiseri Molotov þunlarý söylüyordu: "Almanya ile iliþkilerimiz radikal biçimde geliþti. Bu geliþme, dostça iliþkilerimizi güçlendirme, pratik iþbirliðimizi geliþtirme ve barýþçý çabalarý için Almanya'ya politik destek saðlama çizgisi boyunca devam etti… Güçlü bir Almanya'nýn Avrupa'da kalýcý barýþýn vazgeçilmez koþulu olduðunu daima savunduk." (16) Molotov, Aðustos 1940'ta, Hitler'in ordularý Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda ve Fransa'yý iþgal ettiði sýrada, Alman ordularýnýn kazandýklarý 'büyük baþarýlar'dan söz ettikten sonra, "Hükümetimizin titizlikle uyduðu bu anlaþma, Sovyet-Alman iliþkilerinde anlaþmazlýk ihtimalini ortadan kaldýrdý. Sovyet tedbirleri Batý sýnýrlarýmýz boyunca uygu-
20
MARKSiST BAKIs landý ve bu durumu ayný zamanda Almanya'ya bir emniyet duygusu saðladý." diyerek ekliyordu: "Sovyetler Birliði ile Almanya arasýnda kurulan iyi komþuluk ve dostluk iliþkilerinin temeli rastlantý sonucu ortaya çýkan geçici kaygýlar deðil, SSCB ve Almanya'nýn hayati çýkarlarýdýr." (17) Saldýrmazlýk paktý Avrupa'daki komünistler için tam bir kara leke oldu. Komünistler kitlelerden tecrit oldular. Birçoðu bu paktý Hitler, Franco ve Mussoli'nin hapishanelerinde, toplama kamplarýnda öðrendiler. Bu pakt anti-faþist mücadeleye verilebilecek en büyük zararý verdi. Bu pakt Stalinist bürokrasinin hiçbir ilkesi olmadýðýný daha sonra birçok örnekte kanýtlanacaðý üzere tekrar ortaya koydu.
Barýþ Ýçinde Birarada Yaþama ve Komintern'in Feshi Naziler'in paktý ihlal ederek SSCB'ye saldýrmasý üzerine Stalin, müttefiklerini yeniden Ýngiliz ve ABD'de aramaya baþladý. Artýk dostluklar daha perçinlenmiþti. Hitler'in alt edilmesinden sonrasý için pazarlýklar yapýlýyor, dünya etki alanlarýna göre bu güçler arasýnda paylaþýlýyordu. SSCB'nin hissesine Doðu Avrupa düþecekti. Komintern'in kapatýlmasý, Ýngilizlere terk edilen Yunanistan devrimine ihanet gibi küçük ayrýntýlarý düþünmeye deðmezdi! Komintern, 1943 baharýnda Roosevelt ve Churchill'le yapýlacak görüþmeleri kolaylaþtýrmak amacýyla hiç beklenmedik bir anda Stalin tarafýndan feshedildi. Stalin'in Komintern'in kapatýlmasýyla ilgili deklarasyonu þöyleydi: "Komintern'in kapatýlmasý özgürlüðü seven bütün uluslarýn ortak düþmana karþý ortak saldýrýsýnýn örgütlenmesini kolaylaþtýrdýðý için tam zamanýnda ve uygundur… Mükemmel biçimde zamanlanmýþtýr, çünkü tam da þu anda… özgürlüðü seven ülkelerin ortak saldýrýsýný örgütlemek gereklidir." (18) Komintern'in kapatýlmasý bir dizi önlemle eþzamanlý olarak alýnmýþtýr. Kýsa süre içinde Stalin, Rus Ortodoks kilisesinin baþý baþpiskopos Sergius'u kabul etti ve dostça geçen uzun bir görüþme sonrasýnda kutsal Sinod'un yeniden açýlmasýna karar verdiðini açýkladý. Tam bu sýrada, enternasyonal, Sovyet devletinin resmi marþý olmaktan çýkarýlarak, yerine, büyük Rusya'yý öven þoven bir marþ geçirildi(ki hala Rusya'nýn ulusal marþý olarak kullanýlmaktadýr). Ýçtüzükte kongrelere sadece iki yýl ara verilebileceði belirtilmesine raðmen Komintern'in yedinci ve son kongresinin 6. Kongre'den sonra tam yedi yýl toplanmamasý anlamlýdýr. 1933'ten sonra Komünist Enternasyonal sözcüklerinin Stalin'in konuþmalarýndan , makalelerinden ve politik raporlarýndan neredeyse tamamen çýkarýlmýþtýr. Bu tarihten sonra Komintern'den sadece 2 kez söz etti. Mart 1939'da alaycý bir üslupla "Moðolistan çöllerinde, Habeþistan daðlarýnda veya Ýspanyol Fas'ýnýn kýrlýklarýnda Komintern'in 'fesat yuvalarý'ný arayan"lardan söz ederken; bir de 1943'te bir iftiraya son vermek için Komintern'in feshedildiðini söylerken. Komintern'de Stalin'in ortaklarý Ýngiliz, Fransýz, Hollanda emperyalizmini üzmemek için sömürge, yarý-sömürge halklarýn ulusal kurtuluþ mücadelesine en ufak deðinilmedi. Komünist hareketin üst liderliði, uluslararasýndaki eþitlik ve kardeþliðin baþlýca emperyalist ülkelerin yaþamasý ile baðdaþabilir olduðu hayalini yayýyordu. Komintern feshedilmiþti. Artýk sadece SSCB'nin deðil, ne yazýk ki onun peþindeki uluslararasý komünist partilerin temel þiarý sosyalist dünya devrimi deðil, emperyalistlerle "barýþ içinde bir arada yaþama" idi. Bu argümanlara karþý Lenin'in üçüncü Sovyetler kongresindeki þu sözleri çok anlamlýdýr: "Kapitalizm ve sosyalizm, yan yana var olduklarý sürece barýþ içinde yaþayamazlar; bunlardan biri nihai olarak zafere eriþecektir. Son cenaze töreni ya Sovyet cumhuriyetinin ya da dünya kapitalizminin olacaktýr." (19)
Yunanistan Devrimi Satýlýyor Mussollini Ýtalyasý Ekim 1940'ta ve Hitler Almanya'sýnýn 1941 baharýnda baþlayan saldýrýsýyla Yunanistan'ýn iþgali tamamlandý. Faþist iþgale karþý Yunanistan'da büyük bir direniþ örgütlenmekte gecikmedi. 2 Þubat 1942'de silahlý direniþi örgütlemek için, KKE'nin önderliðinde ELAS (Ulusal Halk Kurtuluþ Ordusu) kuruldu. ELAS aracýlýðýyla kýrsalda büyük bir güce sahip olmanýn yaný sýra faþistlerin kontrolündeki þehirlerde onbinlerce insaný bir anda sokaða dökebilecek, çalýþanlarý greve çýkarabilecek ve silahsýz 200 bin kiþiyle Nazilerin elindeki Çalýþma Bakanlýðý ele geçirilerek yakabilecek kadar güçlüydü. Ekim 1944'te Nazi güçleri Yunanistan'ý terk etmeye baþladýðýnda ELAS'ýn Atina'da 20 bin kiþilik bir gücü vardý ve Atina'yý ele geçirmesi için istemesi yeterliydi. Ýþçi sýnýfý ve halk buna hazýrdý. Ama KKE, SSCB'nin direktifleri doðrultusunda burjuva hükümete ve yasalara sadakatini bildirmeyi tercih etti. SSCB Ýngiltere ile pazarlýðýný yapmýþtý. Yunanistan, etki alanlarý paylaþýmýnda Ýngiltere'nin elinde kalýyordu. KKE de radikallikten uzak durarak SSCB'nin müttefikini rahatsýz etmemekle görevlendirildi. KKE, Nazilerin geri çekiliþinden sonra birkaç kez ayaklarýnýn ucuna kadar gelen devrimci fýrsatlarý geri çevirdi. Bunun bedeli aðýr oldu. Ýþgalci faþistleri bozguna uðratan ELAS güçleri Ýngilizlerin kuklasý hükümet tarafýndan daðýtýldý, KKE militanlarýnýn birçoðu katledildi, tutuklandý, KKE'nin siyasi faaliyeti yasaklandý. Yunanistan Devrimi SSCB'den hiçbir destek görmedi. Stalin, müttefiki Ýngiltere'yi rahatsýz etmemek için Yunanistan'la ilgilenmedi. 9 Ekim 1944'te Churchill Moskova'da Stalin'le görüþtü. Savaþtan sonra Doðu Avrupa'nýn nasýl paylaþýlacaðý görüþülecekti. Churchill anýlarýnda görüþme hakkýnda þöyle yazýyordu: "... Söylediklerim tercüme edilirken yarým sayfa kadar bir kaðýt üzerine þunlarý yazdým: Romanya, Rusya %90, diðerleri %10. Yunanistan, Büyük Britanya (ABD ile anlaþmalý olarak) %90, Rusya %10. Tercüme iþi bittiði zaman kaðýdý Stalin'e uzattým. Kýsa bir sessizlik oldu. Stalin mavi kalemi aldý, bana doðru uzattý. Her þey bir an içinde olup bitmiþti." Stalin anlaþmaya daima sadýk kaldý. Churchill de bunu doðruluyor: "... Buna karþýn Stalin Ekim ayýnda yaptýðýmýz anlaþmaya sonuna kadar sadakatle baðlý kaldý ve Atina sokaklarýnda komünistleri avladýðýmýz o uzun haftalar boyunca ne Pravda'da ne Ýzvestiya'da tek bir kýnama sözcüðü bile yer almadý.” Varkiza görüþmeleri günlerinde Stalin "Yunanistan'da neler olduðunu öðrenmek" istediðini söyledi. Sadece bilgi edinmek istediðini hemen
Stalin, Roosevelt ve Churchill’le birlikte. Stalinist bürokrasinin varlýðýný koruyup geliþtirecek tercih Naziler olursa Avrupa içlerine ilerleyiþleri alkýþlanabilir, Ýngiltere-ABD ittifaký olursa Batý demokrasileri kutsanabilirdi.
21
MARKSiST BAKIs ekledi ve Churchill de ona teþekkür etti. Konuþmayý Stalin bitirdi: "Yunanistan'da izlenen Ýngiliz politikalarýna güvenim tamdýr." (20) KKE yok edilirken, militanlarý tutuklanýp katledilirken, kalanlar daðlara kaçmak zorunda kalýrken SSCB'de Yunanistan üzerine bir satýr bile yazýlmýyordu. Öyle ya Stalin anlaþmasýný zaten yapmýþ, alacaðýný almýþ vereceðini(!) vermiþti.
Troçki Sosyalist Dünya Devrimini Savunurken New York Times'ta 20 Aralýk 1940'da þöyle yazýyordu: "Troçkist proleter dünya devrimi ideolojisinin rehberlik ettiði bir komünist Enternasyonal'in yýkýcý ve, sonuç olarak, intihar faaliyetleri nedeniyle"dir ki Hitler, "pek çok Alman'ý korkutup kendi kampýna çekecek bir sorun çýkarabilmiþ ve Birleþik devletler dahil her yerde benzer haçlýlar oluþturma konusunda bir taraftar kitlesi kazanabilmiþtir." Birleþik Devletler Baþkan Yardýmcýsý Henry Wallace, 8 Mart 1943'te "eðer Rusya dünya çapýnda devrim kýþkýrtan Troçkist fikre bir kez daha kapýlýrsa 3. dünya savaþý… kaçýnýlmaz olur."(21) diyordu. Ne denilebilir ki, burjuvazi gerçek düþmanýný iyi tanýyor! Lenin'in ölümünden sonra Marks'tan, Engels'ten bu yana Marksizm'in vazgeçilmez þiarý sosyalist dünya devrimi, Troçki'nin sapkýnlýðý olarak mahkum edildi ve söylemlerden çýkarýldý. Sosyalist dünya devrimi sadece maceracý bir çaðrý olarak suçlanmadý; devrimci Marksizmin bu özdeðerinin itibarý zedelenmek için deli saçmasý bir argümanmýþ gibi lanse edildi. "…uluslararasý proletarya devrimi, ayný zamanda her yerde birden gerçekleþecek tek bir eylem olarak görülmemelidir." (III. Enternasyonal - Belgeler, Belge Yay., Ekim 1979, s.150) denilerek sanki sosyalist dünya devriminin savunucularý her yerde ayný anda baþlayacak bir sosyalist devrim bekliyorlarmýþ gibi yansýtýlmaya çalýþýldý. Bugün bile Stalinist kaynaklarda sosyalist dünya devrimi tartýþýldýðý her durumda bu tezin tekrarlanmasý olsa olsa kendi militanlarýnýn entelektüel yetilerine bir hakarettir. Sosyalist dünya devrimini Marks Komünist Birliðe Çaðrý baþlýklý bildirisinde Sosyalist dünya devrimini komünistlerin görevini açýklarken ortaya koyar: "az çok mülk sahibi tüm sýnýflar egeMarks Komünist Birliðe Çaðrý men konumlarýndan uzaklaþtýrýlýncaya dek, proletarya devlet gücünü ele geçirinceye ve baþlýklý bildirisinde komünistyalnýzca bir tek ülkedeki deðil, dünyanýn tüm önde gelen ülkelerindeki proleterlerin birlerin görevini açýklarken ortaya liðinin, bu ülkelerin proleterleri arasýndaki rekabetin ortadan kalkmýþ olduðu ve hiç koyar: "az çok mülk sahibi tüm deðilse belli baþlý üretici güçlerin proleterlerin ellerinde toplanmýþ bulunduðu noktaya sýnýflar egemen konumlarýndan ulaþýncaya dek, devrimi sürekli kýlmak"tý. uzaklaþtýrýlýncaya dek, proleÝþte, Troçki sosyalist dünya devrimi þiarýnda olduðu gibi devrimci Marksizmin temel tarya devlet gücünü ele geçiþiarlarý Menþevik tezlerle yer deðiþtirirken Bolþevik mirasa caný pahasýna sahip çýkan, rinceye ve yalnýzca bir tek onu gelecek kuþaklara taþýyan kiþidir. Sürgün edilmeden önce her türlü platformu kulülkedeki deðil, dünyanýn tüm lanarak, yýlmadan Alman ve Çin devrimlerinin baþarýsý için mücadele etmiþ, sürgünden önde gelen ülkelerindeki prosonra da Stalinizmin ve dolayýsýyla Komintern'in karþý-devrimci niteliðini kavradýkça leterlerin birliðinin, bu önderlik ettiði Uluslararasý Sol Muhalefet ve 4.Enternasyonal aracýlýðýyla devrimlerin ülkelerin proleterleri arasýndaki kaderlerine müdahale etti. Stalin, 1936'da Sovyetler Birliði'nde sosyalist düzenin artýk tamamen gerçekleþtiði ve rekabetin ortadan kalkmýþ 1939'daki 18. Parti Konferansýnda, komünizme ilerliyoruz saçmalýklarýyla Devrimci olduðu ve hiç deðilse belli baþlý Marksizmin tahrifatlarý karþýsýnda Troçki sosyalizmin, komünizmin ne olduðunu üretici güçlerin proleterlerin Marksizmin gerçek neferlerine tekrar öðretti. ellerinde toplanmýþ bulunduðu Bugün tek ülkede sosyalizm, aþamalý devrim anlayýþý, sýnýf uzlaþmacýlýðýn bir baþka adý noktaya ulaþýncaya dek, devrihalk cephesi politikalarýnýn anti-Marksist içeriðini kavrayabiliyor; ihanet edilen ya da mi sürekli kýlmak"tý. bizzat boðazlanan 1956 Macaristan, 1968 Fransa, 1965 Endonezya, 1974 Portekiz, 1979 Ýran ve daha birçoklarýndan demoralize olmadan dersler çýkararak geleceðe daha büyük bir inançla bakabiliyorsak Stalinist tahrifata karþý bunun yolunu açan Troçki'den baþkasý deðildir.
Aynur Akman 1. Lenin'in vasiyeti için bakýnýz: Lenin'in Son Kavgasý, Öteki Yayýnevi, 1999 2. Stalin, Pravda, 12 Kasým 1926 3. Stalin, Lenin ve Leninizm, s. 40, Rusça baský, 1924 4. Lenin, Lessons of the Crisis, op.cit., c. 24, s. 215 5. Ekim devriminin tarihinin belirlenmesi konusunda Lenin olanca gücüyle mücadele ederken karþý tarafta yer alan Stalin, Zinovyev, Kamanev, Buharin gibilerinin devrimin iç gücüne ne kadar inandýðý ortadadýr! 6. Troçki, The Stalin School of Falsificastion (Stalinist Sahtecilik Okulu), op.cit., s. 195-6 7. (Aktaran) Claudin, Fernando, Komintern'den Kominform'a, Cilt 1, Belge Yayýnlarý, 1990, s. 351 8. (Aktaran) Guillermaz, op.cit., s. 137 9. (Aktaran, ) Claudin, Fernando, Komintern'den Kominform'a, Cilt 1, Belge Yayýnlarý, 1990, s. 263 10. Azana, Obras Completas, c.4, s. 734 11. Claudin, Fernando, Komintern'den Kominform'a, Cilt 1, Belge Yayýnlarý, 1990, s. 288 12. Guerra y revolucion en Espana, c. I, s. 259 (aktaran Claudin, Fernando, Komintern'den Kominform'a, Cilt 1, Belge Yayýnlarý, 1990, s. 291) 13. Diaz, Jose, op.cit., s. 461-3 14. Claudin, Fernando, Komintern'den Kominform'a, Cilt 1, Belge Yayýnlarý, 1990, s. 302 15. Stalin, Works, c.13, Ýngilizce basým, s. 298, 303-4, 308-10, 312 16. 31 Ekim 1939 konuþmasý, Soviet Peace Policy: Four Speeches by V. Molotov içinde, Lawrence ve Wishard, Londra, 1941, s.28,31,32 17. Lawrence ve Wishard, a.g.e., s. 71-3 18. Burada "özgürlüðü seven" ülkelerle kasýt Batý burjuva demokrasileridir! Alýntý, 18 Mayýs 1943 tarihli Stalin'in Reuters Ajansý'nýn Moskova baþmuhabirine verdiði röportajdan yapýlmýþtýr. 19. Lenin, Works [Eserler], cilt 31, s.457 20. Bakýnýz, Yalýnalp, Mustafa, Yunanistan Devrimi, KKE ve Ýhanet, Marksist Bakýþ, Nisan 2005 21. Wallace'ýn konuþmasý 9 Mart 1943 tarihli New York Times'ta yer aldý.
22
MARKSiST BAKIs
GEÇMÝÞ VE GELECEK
Kapitalist barbarlýk hala ayakta. Çürüyor, krizlere giriyor ama hala ayakta. Kapitalizmin akýl dýþýlýðý her geçen gün daha da keskinleþiyor. O kadar ki sistem, gezegenin varlýðýný tehdit eder hale geldi. Durum böyleyken, kalýcý barýþ, eþitlik ve özgürlük için, yeni bir dünya için, sosyalist devrim hedefi geçerliliðini kelimenin tam anlamýyla korumaktadýr.
Geçtiðimiz günlerde sabah erkenden evi terk ettikten sonra her zaman kullandýðým rotayý deðiþtirdiðimde Ankara'nýn ayazýnda uzunca bir kuyruðun sabýrsýz bir bekleyiþ içinde olduðu dikkatimi çekti. Merakla oraya doðru yanaþtýðýmda kalabalýðýn nedenini öðrendim. Kalabalýk ertesi günden kalan iyiden iyiye bayatlamýþ ekmekler için toplanmýþtý. Belli ki "fitreci" belediye, çöpe gidecek ekmekleri fukaralara daðýtarak "hayra" girmek istemiþti. K a f a m d a b i r i k e n "neden", "nasýl olur" sorularýnýn týrmandýrdýðý öfke, birazdan tiksintiye dönüþecekti. Bayat ekmek kuyruðunda beklemek bir þey miydi? Türkiye'de ve dünyada bayat ekmeði de bulamayan milyonlarca, yüz milyonlarca insan aklýma geldi. Sonra bir yoldaþýn anlattýklarý zihnimde canlandý. Þantiyede bir inþaat iþçisi arkadaþý, gözlerinin önünde kýrk metreden düþüp ölmüþtü. Henüz yirmi yaþýnda olan bu iþçi ayný þantiyede bir sene içinde ayný þekilde ölen beþinci iþçiydi. Nasýl bir düzendi bu? Dünyanýn tüm zenginliðine, yaratýlan onca deðere raðmen açlýktan, yetersiz beslenmeden ölen milyonlarca çocuk var gezegenimizde. Akýldýþý bir eþitsizlik! Ve bu düzenin devamý için yapýlan savaþlar. Irak'ta iþgal yüzünden ölenlerin sayýsý bir milyonu geçti. Kapitalist barbarlýk hala ayakta. Çürüyor, krizlere giriyor ama hala ayakta. Emperyalist savaþlar ve aðýrlaþtýrýlan sömürü þartlarý, her þey, sistemin devamý için. Kapitalizmin akýl dýþýlýðý her geçen gün daha da keskinleþiyor. O kadar ki sistem, gezegenin varlýðýný tehdit eder hale geldi. Durum böyleyken, kalýcý barýþ, eþitlik ve özgürlük için, yeni bir dünya için, sosyalist devrim hedefi geçerliliðini kelimenin tam anlamýyla korumaktadýr. Sýnýf düþmanlarýmýz
istedikleri kadar aksini iddia ededursunlar, hayatýn canlý yeþili, onlarýn gri yalan ablukasýný daðýtacaktýr. Peki neden hala bu barbarlýktan kendimizi kurtaramadýk? Devrimcilerin, geçmiþ mücadelelerinin engin birikimin ýþýðýnda gelecek mücadeleleri örmeleri için bu soruya açýklýk getirmeleri zorunludur. Dün, Bugün, Yarýn Dün, bugün ve yarýn birbirlerinden baðýmsýz ele alýnamaz. Geleceðe yön verebilmek için bugünü kavramalý, bugünü kavramak için de geçmiþ mücadeleler çözümlenmelidir. Ýçinde yaþadýðýmýz dünyanýn çehresi geçtiðimiz yüzyýlda çizildi. 20.yy boyunca kapitalizmin tasfiyesinde yaþanan baþarýsýzlýðýn gölgesinde yaþýyoruz. 1990'da Berlin Duvarý'nýn çöküþünün ve 12 Eylül darbesinin etkileri bugün belirleyiciliðini koruyor. Ekim devrimine imza atan Bolþevizm geleneði ile 1928'den sonra SSCB'ye ve dünya iþçi mücadelelerine hükmeden onun celladý Stalinist gelenek arasýndaki farký çözümlemeden, bundan çýkan gerekli ideolojik hesaplaþmalarý gerçekleþtirmeden ne 20.yy ne bugün anlaþýlabilir ne de gelecekte baþarýlý mücadeleler örülebilir. Türkiye devrimci mücadelesi ve iþçi hareketi, 1970'li yýllarda altýn çaðýný yaþýyordu. Ýþçi sýnýfý hareketi, bir bütün olarak tüm ülkeyi kucaklýyor, sol örgütler yüzbinlerce genci peþlerinde sürüklüyordu. Örgütlenmeler köylere ve ortaokullara kadar yayýlmýþken, düzenin kolluk güçlerinde devrimci yükseliþin etkisiyle yarýlmalar gözlemleniyorken, burjuva düzenin ekonomik krizine paralel olarak politik kurumlar iflas ediyorken iþçi hareketi ve devrimci harekette baþ gösteren týkanma, bütün umutlarýn boþa çýkmasýna yol açacaktý. Koþullar bu denli olgunlaþmýþken, sorunun tam da iktidar sorunu haline geldiði bir ortamda, kimse deðil proleter devrim ve iþçi iktidarý doðrultusunda kararlý adýmlar atmak, bunu propaganda boyutunda bile dillendiremiyordu. 12 Eylül cuntasýnýn baþarýsýnda sýnýf hareketinde yaþanan týkanmanýn ve bunun asýl nedeni olan derin ideolojik krizin ne kadar büyük bir etken olduðunu anlayabiliriz. Sonuçta, darbe baðýra baðýra gelirken iþçi hareketi ve gençliðe yön verenler, olaylarýn yönünü deðiþtirme yeteneðine sahip deðildi-
23
MARKSiST BAKIs
ler. Stalinist gelenek ile 12 Eylül yenilgisi arasýnda kopmaz baðlar vardýr. Türkiye proletaryasý, emekçi halký ve devrimci gençliði cesaret ve kararlýlýk konusunda rüþtünü þüpheye yer býrakmayacak þekilde ispatlamýþtýr. Mesele elbette ki cesaret ve kararlýlýk noksanlýðý deðildi. Sýnýf hareketi ve devrimci cephenin 12 Eylül darbesi karþýsýnda darmadaðýn olmasýnýn nedenlerini liderlik sorununda ve onun dayanaðý olan ideolojik-politik-örgütsel zafiyetlerde aramak gerekir. Stalinizmin 1970'lerde Türkiye solunda oynadýðý rol baþka bir yazýda detaylý bir þekilde deðerlendirilmeyi fazlasýyla hak ediyor. Ama yazýnýn bu kýsmýnda bu konuya bir miktar açmak doðru olacaktýr. Stalinizmin en katýksýz yorumu iþçi hareketi üzerinde büyük kontrolü olan TKP'den geliyordu. Ýþçi hareketinin öncüsü DÝSK'i ve önemli bir gençlik kitlesini yönlendiren TKP, Stalinci halk cephesi taktiði çerçevesinde Ecevit CHP'si ile kurduðu dirsek temasýyla yetinmedi, iþçi atýlýmýnýn önünde fren vazifesi görüp kendi pasifliklerini reddeden öncü iþçileri patronlara ihbar etmekten çekinmedi. Aþamalý devrim anlayýþý, yurtseverlik, sýnýf uzlaþmacýlýðý, dar ulusal bakýþ açýlarýna hapis olma, Kemalizmle iþbirliði ve ondan etkilenme, Stalinizmin devrim mücadelesini felce uðratan tahribatlarý olarak 12 Eylüle giden yolun taþlarýný döþedi. Stalinizmden kopamayan radikal gençlik hareketleri ise çarpýk antifaþist mücadele anlayýþlarý, sýnýf merkezinden uzak olma ve proleter devrim hedefine yabancýlýklarý, kestirmeci ve maceracýlýklarý ile olaylarýn akýþýna müdahale edebilecek durumda deðillerdi. 12 Eylül Sonrasý 12 Eylül darbesinin iþçi hareketini ve devrimci gruplarý kolayca darmadaðýn etmesi, devrim davasýna gönül veren milyonlarca emekçi ve bir gençlik kuþaðýnda travmalara neden oldu. 12 Eylül darbesinin iþçi Yenilgiye de uðrasa, darbe karþýsýnda gösterilecek direnç, geride býrakacaðý kahrahareketini ve devrimci manlýk örnekleriyle "baþarabilirdik" düþüncesini canlý tutabilir, 12 Eylül rejimi ile gruplarý kolayca dardaha sonraki hesaplaþmalarýn dayanaðý olabilirdi. Ne yazýk ki bu da olmadý. madaðýn etmesi, devrim Geriye daha sonraki kuþaklara kadar uzanacak güçlü bir yenilgi psikolojisi kaldý. davasýna gönül veren 12 Eylül'ün þokunu üzerinden atamayan devrimci hareket, 1980'lerde kendisini bu milyonlarca emekçi ve bir sefer de Doðu Bloku'nda yaþanan depremin sarsýntýlarý içerisinde buldu. gençlik kuþaðýnda travGorbaçov'un Glastnost ve Perestroyka açýlýmý ile baþlayan süreç Doðu blokundamalara neden oldu. ki sancýlarý dindiremedi ve 1989'da kýrýlma baþladý. 1991'e gelindiðinde SSCB'nin Yenilgiye de uðrasa, darbe yerinde yeller esiyordu. Ýþçiler ve genel olarak halk bu sözde halk cumhuriyetkarþýsýnda gösterilecek lerinin yýkýlmasýna direniþ göstermek bir yana bu dönüþümü destekledi. Üstelik direnç, geride býrakacaðý dönüþüm sadece SSCB'de yaþanmýyor, Arnavutluk, Çin, Yugoslavya'ya kadar ne kahramanlýk örnekleriyle kadar devlet kapitalizmi rejim varsa hepsini pençesine alýyordu. Yani "baþarabilirdik" düþüncesiMoskovacýsýndan, Çincisine, Enver Hocacýsýna kadar tüm sol için çok büyük bir ni canlý tutabilir, 12 Eylül zemin kaybý yaþanmaktaydý. Yýllarca sosyalizmin odaðý olarak gösterdikleri, rejimi ile daha sonraki organik iliþkilerinin bulunduðu rejimler kolayca yýkýlýveriyordu. Üstelik, Stalinist hesaplaþmalarýn dayanaðý ekipler, yýllarca Sovyetçi-Çinci-Enverci diye birbirlerini yemiþlerdi. Söz konusu olabilirdi. rejimlerin toptan çöküþüyle, hepsi de milliyetçi olan bu rejimler arasýndaki esas ayrýmýn ilkelere deðil de uluslararasý mücadeledeki çýkar çatýþmasýna dayandýðý ortaya çýkmýþ oldu. Fiziksel kayýplar ve ideolojik-psikolojik çözülüþ sürecinin tüm aðýrlýðýný hissettirdiði bu sürecin üstüne gelen 1989-91 iþçi hareketi dönemi, sosyalist solu tam anlamýyla hazýrlýksýz yakaladý. Zirvesine 1991 Dev Madenciler yürüyüþü ile ulaþan bu süreç boyunca sosyalist sol etkisiz kalýrken bu süreçteki iþçi eylemlikleri nicel olarak 70'leri yakalasa da nitel olarak (iþçilerin politik radikalliði) 70'lerin çok gerisindeydi. Bunda sosyalist solun cýlýz olmasý bir etkendi, ama sonuç olarak, iþçi sýnýfýnýn politik keskinliðinin zayýf olmasý sosyalist hareketlerin yeni bir sýçrayýþ yapmasýnýn engeli oldu. Dünyada esen postmodern rüzgarlar, sosyalizmin ve sýnýf mücadelesinin bittiðini vaaz ederken ideolojik çöküþ içindeki Stalinist Türkiye solunun en büyük örgütleri Marksizm iddiasýndan vazgeçmeye baþladýlar. TKP geleneði týpký dünyadaki diðer resmi KP'lerde olduðu gibi tam bir çöküþe uðrayarak tasfiye sürecine girdi ve giderek yok oldu. Diðer büyük gruplardan olan Dev-Yol daha 1980'lerden itibaren Avrupa'da geliþen sivil toplumculuðun etkisine girerek yeni sosyal hareketlerin büyüsüne kapýldý, sýnýf mücadelesinin temel belirleyen olmadýðýný iddia ederek Marksizm-Leninizmi reddetti. Buradan ortaya ÖDP çýktý. Yine en kitlesel oluþumlardan Kürt hareketi de Marksizmi redderek sivil toplumcu sol liberal bir eksene kaydý, sonunda da bayraðýndaki orak çekici kaldýrdý. Diðer akýmlarýn önemli bir kýsmý da benzer süreçleri yaþadýlar. Geriye kalan daha radikal gruplarsa geçmiþe dönük her türlü eleþtirel süreci ihanet sayarak rutinizm temelinde varlýklarýný sürdürmeyi tercih ettiler. Böyle bir tutumun hiçbir gelecek vaat etmediði ortadaydý. Toplumsal etkisi zayýflamýþ, kriz içerisinde bulunan devrimci hareketin önüne bu sefer de Kürt sorunu gibi büyük bir sýnav daha çýktý. Kürt hareketinin yükseliþi karþýsýnda 1990'lar düþük yoðunluklu bir iç savaþa tanýklýk etti. Egemen sýnýf, çatýþma bölgelerinden gelen asker cenazelerini toplumsal damarlara þovenizm zehrini enjekte etmekte kullandý. Yükselen milliyetçilik ve týrmandýrýlan etnik gerilim sýnýf hareketinin ve solun yaþam alanýný giderek daralttý. Oysa asker cenazeleri Türk-Kürt halkýnýn kardeþliðini ve Kürt sorununda askeri yöntemlerin reddini savunan bir içeriðe dönüþtürülebilirdi. Bunu söylemek gerçekleþtirmekten çok daha kolay ama solun bunu yaþama geçirecek ne gücü ne de böyle bir politik tavrý vardý. Emekçiler, Kürt sorunu ekseninde giderek egemen sýnýfa teslim oldu ve saða kaydý.
24
MARKSiST BAKIs Sosyalist solun zayýflýðýndan kaynaklanan boþluðu metropol varoþlarýnda "adil düzen" adý altýnda sol söylem kullanan siyasal Ýslamcý Erbakan ve partisi RP doldurdu. Ýktidara gelen RP Kemalist sivil-asker bürokrasi ile doðal çatýþma halindeydi. Öte yandan bu kesimlerle çýkar farklýlýðýna sahip büyük sermaye ve onun uluslararasý ortaklarý için de uygun bir partner olamadý Erbakan. Ne neoliberalizme tam entegre olabildi ne de uluslararasý müttefikler AB-ABD-Ýsrail bloðuyla uyumlu iliþkiler geliþtirdi. Bunun sonucunda egemen sýnýfýn mutabakatý ve uluslararasý iþbirliði ile 28 Þubat süreci baþlatýldý. RP, hiçbir direniþ gösteremeden teslim oldu. Bu sürecin sonucunda ortaya yerli ve yabancý sermaye ile uyum içinde çalýþabilecek, uluslararasý ortaklarla ve büyük sermaye ile iyi iliþkiler içinde olan Tayyip Erdoðan'ýn AKP'si çýktý. Ýlk önce Kürt sorununda ortaya çýkan milliyetçiliðin ve "bölücülük" karþýtlýðýnýn daha sonra da 28 Þubatýn etkisiyle sol, giderek düzenin içine çekildi ve egemen sýnýfa yaklaþtý. Türkiye'de sosyal demokrasi diye bir þeyden söz etmek gerçekten oldukça zorlaþtý. CHP, izlediði þovenist politika ve yasakçý tutumuyla sol bir siyasi oluþum olmaktan çýktý. Klasik sosyal demokrasiye daha yakýn olan SHP'ninse ciddi bir varlýðýndan söz edilemez. Doðu Perinçek'in ÝP'si de hýzlý bir þekilde saða kayarak þovenist kampýn en azýlý savunucusu haline geldi. Yine Hikmet Kývýlcýmlý geleneðinden gelen HKP orducu ve bölünmez bütünlükçü söylemi ile en hýzlý saðcýlaþan unsurlarýn baþýnda geldi. Hýzlý saðcýlaþanlarýn önde gelenleri arasýnda TKP de bulunuyor. Gerçek komünist gelenekle taban tabana zýt bir yerde duran TKP, "ülkemizi böldürtmeyeceðiz" sloganlarýyla bölünmez bütünlükçü kampa katýldý, hatta bu tutumuyla faþist Yeni Çað gazetesi yazarýndan övgü bile aldý (Sabahattin Önkibar, Yeni Çað gazetesi, 31.10.2007). ABD ile Türkiye yönetici sýnýflarýnýn çýkarlarýnýn Kürt meselesinde örtüþmemesi ve hatta gerilimli bir döneme girmesi sol içerisinde antiAmerikancý tutumlarýn ve özü milliyetçiliðe dayanan çarpýk bir antiemperyalizm algýlayýþýnýn iyiden iyiye güçlenmesine neden oldu. "Ortak Düþman Amerika'dýr", "Ne AB ne ABD Tam Baðýmsýz Türkiye" türünden sloganlar bu dönemde solun da en çok baþvurduðu sloganlar (ki bu sloganlara aþýrý saðcýlar da raðbet etmektedir) haline geldi. Bütün bunlarýn milliyetçiliðin toplumda iyiden iyiye týrmandýðý bir dönemde ortaya çýkmasý tabi ki boþuna deðildi. AKP ile sivil-asker bürokrasinin çatýþmasý þiddetlendikçe daha doðrusu bu çatýþmada AKP ilerledikçe solun saða kayýþ süreci iyiden iyiye yol aldý. Baðýmsýz tavýr alma durumundan çoktandýr kopmuþ olan solun ana gövdesi, bilinçli olarak pompalanan þeriat korkusuna tav olarak ve onu güçlendirerek emekçileri bölen türban kavgasýnýn orta yerine daldý. Solcularý patýr patýr okuldan atmakta beis görmeyen rektörlerle ayný aðýzBugünün temel görevi dan konuþan solcular kýlýk kýyafet yönetmeliðinin bekçisi haline geldiler. nedir? Öncelikle, egemen Solun ana gövdesinin politik olarak egemen sýnýfýn devletçi kanadýna eklemlenmesi sýnýfýn tüm propagandasýna, aslýnda Türkiye solunun Kemalist-Stalinist genleriyle alakalý. 1974'te Türkiye Kýbrýs'ý allanýp pullanan sivil iþgal ettiðinde çýkarmayý bütün sol fraksiyonlar desteklemiþ hatta askere alma kamtoplumculuðun ve kimlik panyalarýný bizzat örenler olmuþtu. Ýnsan vücudunda bulunan hastalýklý genler ancak siyasetinin tüm çekiciliðine belirli koþullar oluþtuðunda ortaya çýkýp kendisini gösterirler. Türkiye solundaki bu karþý; her geçen gün hastalýklý genler Kürt sorunu, 28 Þubat süreci, türban ve laiklik kavgalarýnýn hakim büyüyen sýnýflar arasýndaki olduðu iklimde kendisini apaçýk ortaya koyuyor. uçurumu, emek ile sermaye Sonuç arasýndaki çeliþkiyi temel alan proleter devrimci çizgi Türkiye'de sýnýf hareketi ve sosyalist mücadelenin tarihini ve temel karakterlerinin kýsa öne çýkarýlmalýdýr. bir özetini yaptýk. Buradan çýkarýlmasý gerekenler ve bugünün temel görevi nedir? Birincisi, egemen sýnýfýn tüm propagandasýna, allanýp pullanan sivil toplumculuðun ve kimlik siyasetinin tüm çekiciliðine karþý; her geçen gün büyüyen sýnýflar arasýndaki uçurumu, emek ile sermaye arasýndaki çeliþkiyi temel alan proleter devrimci çizgi öne çýkarýlmalýdýr. Bunun için ideolojik netlik saðlanmalý, devrimci Marksizmin temel prensipleri tüm netliði ile kavranmalý, Stalinist, merkezci ve reformist unsurlar saflardan temizlenmelidir. Ýdeolojinin önemini küçümseyen ya da bunu görmezden gelen küçük burjuva solculuðuna karþý mücadele verilmelidir. Unutulmamalýdýr ki devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz. Bütün enerji ve konsantrasyon, devrimci Marksist ideolojinin ve Bolþevizm geleneðinin saðlam temelleri üzerinde yükselecek olan iþçi sýnýfýnýn devrimci öncüsünün yaratýlmasý için seferber olmalýdýr. 12 Eylül cuntasý ve dünyadaki diðer tüm karþý devrimler, böylesi bir devrimci öncünün olmamasý sonucunda baþarýlý olabilmiþlerdir. Bu öncünün yaratýlmasý, ancak tutkulu enternasyonalist komünist yeni bir kuþaðýn yetiþtirilmesi ile mümkün olabilir. Bu anlamda yeni bir politik gelenek ve kültürün bu topraklarda yeþertilmesi zorunludur. Ýþçi sýnýfý mücadele tarihinde kapasitesinin ne olduðunu ortaya koymuþ olan eski köhnemiþ politik geleneklerin geleceði yoktur.
25
MARKSiST BAKIs
KARL LIEBKNECHT VE ROSA LUKSEMBURG Bizi büyük bir acý içinde býrakan iki aðýr kayba birden uðradýk. Adlarý sonsuza dek proleter devrimin büyük kitabýnda yer alacak olan iki lider, aramýzdan ayrýldýlar: Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg. Korkunç bir biçimde can verdiler. Katledildiler. Artýk aramýzda deðiller! Karl Liebknecht'in adý, halihazýrda biliniyor olmakla birlikte, Avrupa'daki korkunç boðazlaþmanýn ilk aylarýndan itibaren büyük bir hýzla dünya çapýnda önem kazandý. Adý, devrimci onurun adý gibi, gelecek olan zaferin bir teminatý gibi ortalýkta çýnladý. Alman savaþçý siyasetinin ilk þeytani zaferlerini kutladýðý o ilk haftalarda; Alman güçlerinin Belçika kalelerini karton evler gibi süpürdüðü o haftalarda; 420 mm'lik Alman toplarýnýn tüm Avrupa'yý Wilhelm'de esir etmekle tehdit eder gibi göründüðü zamanlarda; Scheidemann ve Ebert tarafýndan idare edilen resmi Alman sosyal demokrasisinin Alman militarizminin önünde, hem yurtdýþýnda (çiðnenmiþ Belçika ve kuzey kýsmý Almanlar tarafýndan ele geçirilmiþ Fransa) hem de yurt içinde (sadece Alman büyük toprak sahipleri sýnýfýnýn deðil, sadece Alman burjuvazisinin deðil, sadece þovenist orta sýnýfýn deðil, ayný zamanda Alman iþçi sýnýfýnýn resmi olarak tanýnan partisinin), en azýndan görünürde onaylayacaðý þekilde, yurtsever dizlerini çöktüðü günlerde ve haftalarda; o kara, korkunç ve berbat günlerde, Almanya'da isyankar bir karþý geliþ sesi, bir öfke sesi, bir lanet yaðdýrma sesi patlak verdi. Bu, Karl Liebknecht'in sesiydi ve tüm dünyada yankýlandý. Geniþ kitlelerin ruh halini Alman saldýrýsý altýnda olmanýn þekillendirdiði Fransa'da; iktidardaki sosyal-yurtseverlerin emekçi sýnýfýna yaþam için deðil, ölene kadar savaþmanýn gerekli olduðunu açýkladýðý Fransa'da (hatta kesinlikle bütün Alman halkýnýn Paris'in ele geçirilmesi için can attýðý bir zamanda!) Liebknecht'in uyaran ve uyandýran sesi, iftira, yalanlar ve panik barikatlarýný yýkacak þekilde çýnladý. Tek baþýna Liebknecht'in, bastýrýlan kitlelerin tercümaný olduðu hissedilebiliyordu. Aslýnda Karl Liebknecht, o zaman bile yalnýz deðildi; çünkü cesur, yolundan þaþmaz ve kahraman Rosa Luksemburg savaþýn ilk gününden itibaren onunla ele ele vererek öne çýktý. Liebknecht'in aksine, Alman burjuva parlamenter sisteminin kanunsuzluðu, Rosa Luksemburg'a muhalefetini parlamento kürsüsünde yayma imkaný vermedi ve bu yüzden de daha az duyuldu. Fakat Alman iþçi sýnýfýnýn en iyi unsurlarýnýn uyandýrýlmasýndaki payý, mücadele ve ölümde yoldaþý Karl Liebknecht'inkinden kesinlikle daha az deðildi. Birbirinden çok farklý tabiata sahip fakat yine de birbirine çok yakýn olan bu iki savaþçý, birbirlerini tamamladýlar, ortak bir hedefe doðru boyun eðmeden yürüdüler, ölümü birlikte karþýladýlar ve tarihe yanyana geçtiler. Karl Liebknecht, uzlaþmaz bir devrimcinin gerçek ve mükemmel bir örneðiydi. Hayatýnýn son günlerinde ve aylarýnda, onun adýna sayýsýz efsane yaratýldý: anlamsýzlýk ölçüsünde ahlaksýz ve haince olanlar burjuva basýnýnda, kahramanca olanlarý ise iþçi kitlelerin dudaklarýnda. Özel yaþamýnda, Karl Liebknecht iyiliðin, sadeliðin ve kardeþliðin bir örneðiydi. Onunla ilk karþýlaþmamýn üzerinden 15 yýldan fazla bir zaman geçti. Büyüleyici, kibar ve sempatik bir adamdý. Sözcüðün en olumlu anlamýyla, adeta kadýnca bir duyarlýlýk, kiþiliðinin en belirgin özelliðiydi. Liebknecht, bu kadýnca duyarlýlýðýn yaný sýra, haklý ve doðru bulduðu þeyler uðruna kanýnýn son damlasýna kadar savaþabilecek bir devrimcinin olaðanüstü cesaretiyle de sivriliyordu. Onun baðýmsýz ruhu, daha gençliðinde, Bebel'in tartýþýlmaz otoritesine karþý birçok kez kendi fikrini savunma cüretini gösterdiði zamanlarda ortaya çýkmýþtý. Gençler içindeki çalýþmalarý ve Hohenzollern'in askeri aygýtýna karþý verdiði mücadele, büyük bir cesaret örneði olarak dikkat çekti. Son olarak, tüm atmosferin þovenizm mikroplu havasýyla dolduðu Alman Parlamentosu'ndaki burjuvazinin savaþ kýþkýrtýcýlýðýna ve hain sosyal demokrasiye karþý sesini yükselttiðinde tam olarak gerçek büyüklüðünü gösterdi. Kendi kiþiliðinin gücünü, bir asker olarak Berlin Potsdam Meydaný'nda burjuvazi ve onun militarizmine karþý açýk bir isyan bayraðýný yükselttiðinde keþfetmiþti. Liebknecht tutuklandý. Hücre hapsi ve çalýþma kampý onun devrimci cesaretini kýramadý. Hücresinde bekledi ve isabetli öngörülerde bulundu. Geçen yýl Kasým ayýnda serbest býrakýldýðýnda, Liebknecht derhal Alman iþçi sýnýfýnýn en iyi ve en kararlý unsurlarýnýn baþýna geçti. Spartaküs, kendini Spartakistlerin safýnda buldu ve elinde onlarýn bayraðýyla öldü. Rosa Luksemburg'un adý, diðer ülkelerde Rusya'dakine göre daha az bilinmektedir. Fakat tam bir kesinlikle söylenebilir ki, katiyen Karl Liebknecht'ten daha küçük bir simge deðildi. Kýsa boylu, zayýf ve soluktu. Yüzündeki soyluluk çizgileri, güzel gözleri, ýþýk saçan aklý ve cesur düþünceleriyle karþýsýndakileri etkilerdi. Marksist yönteme, vücudundaki organlara olduðu kadar hakimdi. Damarlarýnda Marksizmin aktýðý söylenebilirdi.
26
MARKSiST BAKIs Bu iki liderin, çok farklý tabiata sahip olmakla birlikte, birbirlerini tamamladýklarýný söylemiþtim. Bu hususu vurgulamak ve açýklamak istiyorum. Uzlaþmaz bir devrimci olarak Liebknecht kiþisel davranýþlarýnda kadýnca bir duyarlýlýkla karakterize oluyorsa, bu narin kadýn da, erkeksi bir düþünce gücüyle karakterize oluyordu. Ferdinand Lassalle bir keresinde düþüncenin fiziksel gücüyle ilgili, yoluna çýkan maddi engellerin gözle görülür þekilde üstesinden geldiði zaman düþüncenin geriliminin hükmedici gücüyle ilgili birþeyler söylemiþti. Rosa'yla konuþurken, makalelerini okurken veya kürsüden düþmanlarýna karþý yaptýðý konuþmayý dinlediðinizde üzerinizde yarattýðý etki iþte tam olarak budur. Jena'daki bir kongredeydi sanýrým; o yüksek sesinin nasýl da bir tel gibi gerildiðini ve Bavaria'dan, Baden'den ve diðer yerlerden gelen oportünistlerin protestolarýný nasýl kestiðini hatýrlarým. Ondan nasýl da nefret ediyorlardý! Onlarý nasýl da küçümsemiþti! Küçük ve zayýf haliyle kongre kürsüsüne proleter devrimin kiþileþtirilmiþ hali olarak çýkmýþtý. Mantýðýnýn kuvveti ve iðneleyici alaycýlýðýnýn gücüyle en bariz muhaliflerini sustururdu. Rosa, proletarya düþmanlarýndan nasýl nefret edeceðini biliyordu ve tam olarak bu nedenden dolayý onlarda da kendisine karþý nefret uyandýrabiliyordu. Onlar tarafýndan daha ilk zamanlarda fiþlenmiþti. Savaþýn ilk gününden, hatta daha doðrusu ilk saatinden itibaren, Rosa Luksemburg þovenizme karþý, yurtsever arsýzlýða, Kautsky ve Haase'in yalpalamalarýna ve merkezcilerin belkemiksizliðine karþý; proletaryanýn devrimci baðýmsýzlýðýný, enternasyonalizmi ve proleter devrimi savunmak için seferberlik baþlattý. Evet, onlar birbirlerini tamamladýlar. Teorik düþüncesinin gücü ve genelleme kabiliyetinin etkisiyle, Rosa Luksemburg, sadece karþýtlarýnýn deðil, ayný zamanda yoldaþlarýnýn da ilerisindeydi. Çok zeki bir kadýndý. Onun gergin, kesin, zeki ve acýmasýz tarzý, sonsuza dek düþüncesinin gerçek bir aynasý olarak kalacak. Yoldaþlar, bizim, efsanelere Liebknecht bir teorisyen deðildi. O bir doðrudan eylem adamýydý. Atak ve tutku- ihtiyacýmýz yok. lu tabiatýyla, istisnai bir politik sezgiye, kitlelerin ve koþullarýn üstün bir farkýn- Kahramanlarýmýzý azize dalýðýna ve nihayet benzersiz bir devrimci giriþkenlik cesaretine sahipti. dönüþtürmek gibi bir ihtiAlmanya'nýn 9 Kasým 1918'den sonra kendisini içinde bulduðu iç ve dýþ durumun yacýmýz da yok. Þu an içinde bir analizi ve devrimci bir öngörü, herkesten önce Rosa Luksemburg'tan beklenebilirdi ve beklenmeliydi. Acil bir eylem ve zamaný geldiðinde silahlý bir ayak- yaþadýðýmýz gerçeklik bize lanma çaðrýsý ise çok büyük olasýlýkla Liebknecht'ten gelirdi. Bu iki savaþçý, bir- yeter, çünkü bu gerçekliðin kendisi zaten destansý bir birlerini daha iyi tamamlayamazlardý. Liebknecht ve Luksemburg, bu yorulmaz devrimci adam ve bu ödünsüz devrim- niteliðe sahip. O, kitlelerin ve ci kadýn, omuz omuza verdiklerinde nadiren hapishane dýþýnda kaldýlar. Alman onlarýn liderlerinin ruhundaki iþçi sýnýfýnýn en iyi unsurlarýnýn baþýnda proleter devrimin yeni mücadelelerini ve mucizevi güçleri uyandýrmakta, davalarýný karþýlamak üzere yola koyuldular ve bu yolun ilk adýmlarýnda, bir gün tüm insanlýðýn üzerinde anýt haince bir darbe ikisini de aldý götürdü. gibi yükselen olaðanüstü insan Karþý devrim, hiç kuþku yok ki daha þanlý kurbanlar seçemezdi. Ne þaþmaz bir darbe! Ne kadar þaþýrtýcýlýktan uzak! Devrim ve karþý-devrim birbirini iyi tanýyor- kiþilikleri yaratmaktadýr. du. Bu olayda karþý devrim, iþçi sýnýfýnýn eski partisinin, isimleri sonsuza dek tarihin kara sayfalarýnda bu haince cinayetin organize edilmesine öncülük eden isimler olarak geçecek olan eski liderleri Scheidemann ve Ebert'de cisimleþmiþtir. Liebknecht ve Luksemburg'un katledilmesini, kudurmuþ bir kalabalýk karþýsýnda yeterince dikkatli olmayan bir bekçinin neden olduðu bir sokak ''kavgasý'' olarak göstermeye çalýþan resmi bir Alman raporu olduðu doðru. Bu amaç doðrultusunda adli bir soruþturma yürütüldü. Fakat siz ve ben, devrimci liderlerimize karþý bu tip bir kendiliðinden saldýrýnýn altýnda karþý devrimin yattýðýný çok iyi biliyoruz. Burada, Petrograd surlarýnýn içinde yaþadýðýmýz Temmuz günlerini çok iyi hatýrlýyoruz. Kerensky ve Tsereteli tarafýndan Bolþeviklere karþý savaþmaya çaðrýlan Kara Yüzler çetesinin iþçileri sistematik bir þekilde nasýl terörize ettiklerini, liderlerini nasýl katlettiklerini ve tek tek iþçilere sokaklarda nasýl saldýrdýklarýný da çok iyi hatýrlýyoruz. Yine bir ''kavga'' sýrasýnda öldürülen iþçi Voinov'un adý birçoðunuzca hatýrlanacaktýr. Eðer o zaman Lenin'i kurtarabildiysek, bu sadece onun çýldýrmýþ Kara Yüzler çetelerinin eline düþmemiþ olmasýndandýr. O zamanlar, Menþeviklerin ve Sosyalist Devrimcilerin arasýnda, Alman casusu olmakla suçlanan Lenin ve Zinovyev'in bu iftirayý çürütmek için mahkemeye çýkmamasýndan rahatsýz olan iyi niyetli kiþiler vardý. Lenin ve Zinovyev, özellikle bu nedenle suçlandýlar. Fakat hangi mahkemede kendilerini savunacaklardý? Bu mahkemeye gidip gelirken, Lenin "kaçmaya" (Liebknecht'e yapýldýðý gibi) zorlanacak ve eðer vurulur ya da býçaklanýrsa, Kerensky ve Tsereteli'nin resmi raporu Bolþeviklerin liderinin kaçmaya teþebbüs ederken nöbetçi tarafýndan öldürüldüðünü belirtecekti. Hayýr. Berlin'deki korkunç tecrübeden sonra, Lenin'in düzmece mahkemeye çýkmamak ve dahasý kendisini yargýsýz infaz saldýrýsýna açýk hale getirmemekle doðru yaptýðýna ikna olmak için on kat daha fazla sebebimiz var. Fakat Rosa ve Karl gizlenmediler. Düþmanýn eli onlarý sýkýca yakaladý ve bu el onlarý boðdu. Ne büyük bir darbe! Ne büyük bir acý! Ne büyük bir ihanet! Alman Komünist Partisi'nin en önemli liderleri, büyük yoldaþlarýmýz, artýk hayatta deðiller. Onlarýn katilleri Sosyal-Demokrat Parti bayraðý altýnda duruyorlar ve bu parti varlýk meþruiyetini baþkasýndan deðil Karl Marks'tan aldýðýný iddia etme yüzsüzlüðünü sergiliyor! Ne büyük bir çarpýtma! Ne büyük bir maskaralýk! Sadece düþünün yoldaþlar: Belçika'nýn bozguna uðratýldýðý ve Fransa'nýn kuzey eyaletlerinin ele geçirildiði savaþýn ilk günlerinden beri azgýn Alman militarizmini destekleyen; Brest barýþý sýrasýnda Alman militarizmin çýkarý için Ekim Devrimi'ne ihanet eden "Marksist" Alman Sosyal-Demokrat partisi, "iþçi sýnýfýnýn anasý", iþte o parti, bugün liderleri Scheidemann ve Ebert'in Enternasyonel'in kahramanlarýný, Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg'u öldürtmek için uðursuz çeteler örgütlediði partidir! Ne akýl almaz bir tarihi sapkýnlýk! Geriye, çaðlar ötesine bir bakarsanýz, Hristiyanlýðýn tarihsel kaderiyle açýk bir para-
27
MARKSiST BAKIs
lellik görebilirsiniz. Kölelerin, balýkçýlarýn, emekçilerin, baský altýndaki insanlarýn ve köleci toplum tarafýndan ezilmiþ olan herkesin Hristiyanlýk doktrini doðrultusunda aldýklarý eðitim, bu zavallý insanlarýn tarihsel olarak ortaya çýkan bu öðretileri, daha sonra zenginler, tefeciler, krallar, aristokratlar, baþpsikopozlar, patrikler, bankerler ve Roma'daki Papa tarafýndan ele geçirilmiþ ve bunlarýn iþlediði suçlarý örten bir kýlýf haline gelmiþtir. Hayýr. Ancak hiç þüphe yoktur ki, pleblerin bilincinden doðan ilk Hristiyanlýk eðitimi ile resmi Katoliklik ve Ortodoksluk arasýndaki fark, devrimci düþünce ve devrimci iradenin özünü teþkil eden Marksist öðreti ile tüm ülkelerdeki Scheidemann ve Ebert'lerin pazarlayarak geçindiði o aþaðýlýk burjuva fikir kalýntýlarý arasýndaki uçurum kadar büyük deðildir. Burjuvazi, sosyal demokrasinin liderleri aracýlýðýyla, proletaryanýn düþünsel mirasýný yaðmalamaya ve kendi eþkýyalýðýný Marksizm bayraðý altýnda gizlemeye kalkmýþtýr. Fakat yoldaþlar, umuyoruz ki, bu iðrenç suç Scheidemann ve Ebert'lerin iþledikleri son suç olsun. Alman iþçi sýnýfý, tepesine çöreklenenlerin elinden çok çekti, ama bu gerçek iz býrakmadan geçip gitmeyecek. Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg'un kanlarý haykýrýyor. Bu kan, Berlin'in kaldýrýmlarýný ve Liebknecht'in savaþ ve sermayeye karþý isyan bayraðýný ilk kez kaldýrdýðý Potsdam Meydaný'nýn taþlarýný konuþmaya zorluyor. Ve er ya da geç, Berlin'in caddelerindeki bu taþlardan, burjuva toplumunun aþaðýlýk dalkavuklarýna ve sadýk köpeklerine, Scheidemann ve Ebert'lere karþý barikatlar yükselecek! Berlin'de katiller Spartakistlerin hareketini, yani Alman komünistlerini þu anda ezmiþ durumdalar. Bu hareketin en iyi iki ilham kaynaðýný katlettiler ve belki de bugün zaferlerini kutluyorlar. Fakat ortada gerçek bir zafer yok; çünkü henüz doðru düzgün, açýk ve tam bir savaþ yaþanmadý. Alman proletaryasý iktidarý ele geçirmek için henüz ayaklanmadý. Olan sadece güçlü bir keþif çalýþmasý, düþman kamplarýnýn içine derin bir istihbarat seferiydi. Keþif seferleri çatýþmadan önce gelir, fakat henüz çatýþmanýn kendisi deðildir. Bu geniþ çaplý keþif çalýþmasý Alman proletaryasý için gerekliydi, týpký bize Temmuz günlerinde gerekli olduðu gibi. Talihsizlik, keþif seferinde en iyi iki kumandanýn düþmüþ olmasýdýr. Bu amansýz bir kayýptýr, ama kesinlikle bir maðlubiyet deðildir. Asýl savaþ hala önümüzde duruyor. Almanya'da yaþananlarýn ne anlama geldiði, kendi geçmiþimize bakarsak daha iyi anlaþýlacaktýr. Olaylarýn akýþýný ve iç mantýðýný hatýrlarsýnýz. 1917 Þubatý'nýn sonunda, halk kitleleri Çar'ýn hakimiyetine son verdiler. Ýlk haftalarda, sanki temel görev baþarýlmýþ gibi hissedildi. Muhalefet partilerinde gelip öne çýkan ve Berlin'de katiller Spartakistlerin hareketi- daha önce iktidarda hiç bulunmamýþ olan adamlar, baþlangýçta halk kitlelerinin ni, yani Alman komünistlerini þu anda güveni þu ya da bu ölçüde kazanmakta daha avantajlý oldular. Ancak bu güven ezmiþ durumdalar. Bu hareketin en iyi iki kýsa sürede kýrýlmaya baþladý. Petrograd kendini, aslýnda olmasý gerektiði yerde, kafasýndaki çözümün ikinci aþamasýnda buldu. Þubat'ta olduðu gibi Temmuz'da ilham kaynaðýný katlettiler ve belki de da Petrograd devrimin açýk ara önde giden öncü birliði oldu. Fakat, kitleleri burbugün zaferlerini kutluyorlar. Fakat ortajuvazi ve uzlaþmacýlara karþý açýkça mücadeleye çaðýran bu öncü kol, gerçekda gerçek bir zafer yok; çünkü henüz leþtirdiði bu keþif için çok aðýr bir bedel ödedi. doðru düzgün, açýk ve tam bir savaþ Temmuz günlerinde, öncü birlik Petrograd, Kerensky hükümetinden koptu. Bu, yaþanmadý. henüz Ekim'de gerçekleþtirdiðimiz gibi bir ayaklanma deðildi. Bu, taþradaki geniþ kitlelerin tarihsel anlamýný halen kavramamýþ olduðu bir öncü çarpýþmaydý. Bu çarpýþmada Petrograd iþçileri, sadece Rusya'daki deðil, bütün ülkelerdeki halk kitlelerinden önce, Kerensky'nin arkasýnda baðýmsýz bir ordunun deðil, burjuvazinin, beyaz muhafýzlarýnýn ve karþý-devrimin güçlerinin olduðunu açýða çýkardýlar. Temmuz'da bir yenilgiye uðradýk. Yoldaþ Lenin gizlenmek zorunda kaldý. Bazýlarýmýz hapse düþtü. Gazetelerimiz yasaklandý. Petrograd Sovyeti baský altýna alýndý. Parti ve Sovyet matbaalarý kundaklandý, her yerde Kara Yüzler'in þenlikleri hüküm sürdü. Bir baþka deyiþle, þu anda Berlin sokaklarýnda gerçekleþenlerin aynýsý yaþandý. Yine de, o zaman, gerçek devrimcilerin hiçbirinde Temmuz Günleri'nin zaferimize giden yolda sadece bir baþlangýç olduðu konusunda bir þüphe yoktu. Benzer bir durum, son günlerde Almanya'da da geliþti. Týpký Petrograd gibi Berlin de kitlelerin geri kalanýndan çok öne çýktý ve týpký bizdeki gibi Alman iþçi sýnýfýnýn bütün düþmanlarý da inlediler: "Berlin'in diktatörlüðü altýnda kalamayýz; Spartakist Berlin tecrit olmuþtur; bir kurucu meclis toplanmalý ve onu Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg'un propagandalarýyla baþtan çýkarýlmýþ olan Kýzýl Berlin'den, Almanya'da daha saðlýklý bir taþra kentine taþýmalýyýz." Düþmanlarýmýzýn Rusya'da bize yaptýðý her þey, bütün o kötü niyetli ajitasyonlar ve tüm o çirkin iftiralar, Almancaya çevrilip Berlin proletaryasý ve onun liderleri Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg'a karþý tüm Almanya'da piyasaya sürüldü. Berlin proletaryasýnýn keþif seferinin, bizim Temmuz'dakinden daha geniþ ve derin bir þekilde geliþtiði, oradaki kurbanlarýn ve kayýplarýn daha büyük olduðu þüphesizdir. Fakat bu durum, Almanlarýn bizim bir zamanlar halihazýrda yazmýþ olduðumuz gibi tarih yazmakta olduklarý gerçeðiyle açýklanabilir. Alman burjuvazisi ve askeri aygýtý, bizim Temmuz ve Ekim tecrübelerimizi kavramýþ durumdaydý. En önemlisi de, oradaki sýnýf iliþkilerinin mukayese edilemez biçimde buradakine göre daha belirgin olmasý ve oradaki egemen sýnýflarýn mukayese edilemez biçimde daha saðlam, daha zeki, daha aktif ve ayný zamanda daha acýmasýz olmasýdýr. Yoldaþlar, Rusya'da Þubat devrimi ile Temmuz günleri arasýnda dört ay gibi bir zaman geçti. Petrograd proletaryasýnýn, yeniden sokaða çýkmak ve Kerensky ile Tsereteli'nin devlet tapýnaðýnýn üzerinde yükseldiði sütunlarý sarsma ihtiyacýný dayanýlmaz bir biçimde duymasý için bir çeyrek yýl gerekmiþti. Temmuz günleri yenil-
28
MARKSiST BAKIs gisinin ardýndan, taþranýn büyük yedek güçlerinin Petrograd'ýn arkasýnda saf tutmasý ve Ekim 1917'de zaferden emin olarak özel mülkiyetin kalelerine karþý doðrudan bir hücum çaðrýsýnda bulunabilmemiz için yine bir dört ay geçmiþti. Monarþiyi deviren ilk devrimin henüz Kasým baþýnda gerçekleþtirildiði Almanya'da, bizim Temmuz Günlerimiz halihazýrda Ocak baþýnda yaþanmakta. Bu Alman iþçi sýnýfýnýn kendi devrimini kýsaltýlmýþ bir takvime göre yaþadýðýný göstermez mi? Bizim dört aya ihtiyaç duyduðumuz yerde, onlar iki aya ihtiyaç duyuyorlar. Bu durumun devam etmesini umalým. Belki de Alman Temmuz Günlerinden Alman Ekimi'ne kadar bizde olduðu gibi dört ay deðil de iki ay ya da daha az bir zaman yeterli olacak. Fakat ne olursa olsun, bir þeyden kuþku yoktur: Liebknecht'in sýrtýna sýkýlan silahlar, bütün Almanya'da güçlü bir yanký yapmýþtýr. Ve bu yanký, hem Almanya'daki hem de tüm dünyadaki Scheidemann ve Ebert'lerin kulaklarýnda bir ölüm çaný olarak çýnlamýþtýr. Böylece burada, Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg için bir veda þarkýsý söyledik. Liderler katledildiler. Onlarý bir daha canlý olarak göremeyeceðiz. Fakat yoldaþlar, zaten kaçýnýz onlarý þimdiye kadar yaþarken görmüþtü ki? Küçük bir azýnlýk. Fakat yine de, bu son aylar ve yýllar boyunca Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg sürekli aramýzdaydýlar. Toplantýlarda ve kongrelerde, Karl Liebknecht'i onursal baþkan seçtiniz. Kendisi bizzat burada deðildi -Rusya'ya girmeyi baþaramamýþtý- ama yine de hep aramýzdaydý. Masanýza bir onur konuðu gibi, bir yakýnýnýz olarak oturdu. Onun ismi, sadece özel bir adamýn isminden daha fazlasý olmuþ, bizim için iþçi sýnýfýnýn en iyi, en cesur ve en soylu özelliklerinin adý haline gelmiþti. Ne zaman kendini fedakarca ezilmiþlere adamýþ, tepeden týrnaða çelikleþmiþ, hiçbir zaman düþman karþýsýnda bayraðýný indirmemiþ bir adam hayal edecek olsak, hemen Karl Liebknecht'in adýný anarýz. O, halklarýn belleðine ve bilincine "eylem kahramaný" olarak kazýndý. Militarizm her þeyi çiðneyip geçtiði zamanlarda, görevi karþý gelmek olan herkes susup kaldýðý zamanlarda, nefes alacak hiç bir yer kalmamýþ gibi göründüðü zamanlarda, o, Karl Liebknecht, düþmanlarýmýzýn çýldýrmýþ karargahlarýnda savaþçý sesini yükseltti: "Siz, iktidardaki zorbalar, askeri kasaplar, yaðmacýlar, siz yaltakçý uþaklar, uzlaþmacýlar; Belçika'yý ayak altýnda çiðniyor, Fransa'nýn üzerine korku salýyorsunuz. Tüm dünyayý bastýrmak istiyorsunuz. Kimsenin sizden hesap sormayacaðýný sanýyorsunuz. Fakat ben size ilan ediyorum: biz, bir avuç insan, sizden korkmuyoruz. Size savaþ ilan ediyoruz ve kitleleri ayaklandýrarak bu savaþý sonuna dek sürdüreceðiz!" Ýþte kararlýlýk ve cesaret. Ýþte Liebknecht'in görüntüsünü dünya proletaryasý için unutulmaz kýlan eylem kahramanlýðý. Ve onun yanýnda, dünya proletaryasýnýn cesarette ondan aþaðý kalmayan bir savaþçýsý Rosa duruyor. Onlarýn savaþ mevzilerindeki trajik ölümü, adlarýný birbirine özel ve ilelebet kopmayacak bir baðla baðlýyor. Onlar bundan böyle her zaman birlikte anýlacaklar: Karl ve Rosa, Liebknecht ve Luksemburg! Azizler ve onlarýn ebedi yaþamlarý ile ilgili efsanelerin neyin üzerine temellendiðini biliyor muydunuz? Ýnsanlarýn, kafalarýnýn içinde duran ve onlarý þu ya da bu tarafa yönlendiren kiþilerin anýlarýný yaþatma ihtiyacý üzerine; liderlerin kiþiliklerini kutsallýk halesiyle birlikte ölümsüzleþtirme çabalarý üzerine. Yoldaþlar bizim, efsanelere ihtiyacýmýz yok. Kahramanlarýmýzý azize dönüþtürmek gibi bir ihtiyacýmýz da yok. Þu an içinde yaþadýðýmýz gerçeklik bize yeter, çünkü bu gerçekliðin kendisi zaten destansý bir niteliðe sahip. O, kitlelerin ve onlarýn liderlerinin ruhundaki mucizevi güçleri uyandýrmakta, tüm insanlýðýn üzerinde anýt gibi yükselen olaðanüstü insan kiþilikleri yaratmaktadýr. Ýþte Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg bu ölümsüz kiþiliklerdendir. Onlarýn aramýzdaki varlýklarýný, çarpýcý ve neredeyse fiziksel bir yakýnlýkla hissetmekteyiz. Bu trajik anda, onlarýn ölüm haberini acýyla ve yasla karþýlayan Almanya'nýn ve tüm dünyanýn en iyi iþçilerinin ruh halini paylaþýyoruz. Bizler, burada, darbenin sertliðini ve acýsýný Alman kardeþlerimizle ayný ölçüde hissediyoruz. Hüznümüzde ve yasýmýzda da tüm mücadelelerimizde olduðu kadar enternasyonalistiz. Bizim için, Liebknecht sadece bir Alman lideri deðildi. Bizim için Rosa Luksemburg sadece Alman iþçilerin baþýnda bulunan Polonyalý bir sosyalist deðildi. Hayýr. Ýkisi de dünya proletaryasýnýn yakýnlarýydý ve hepimiz onlara kopmaz bir manevi baðla baðlýyýz. Onlar son nefeslerine kadar, herhangi bir ulusa deðil, Enternasyonal'e ait oldular. Rus kadýn ve erkek iþçilerine söylenmesi gerekir ki, Liebknecht ve Luksemburg özellikle devrimci Rus proletaryasýna çok yakýn davranmýþlar ve bunu onlarýn en zor zamanlarýnda yapmýþlardýr. Liebknecht'in evi, Berlin'deki Rus sürgünlerin karargahý durumundaydý. Bizler, Alman egemenlerinin Rus gericiliðine verdiði desteði protesto etmek için Alman parlamentosunda ya da basýnýnda sesimizi her duyurmamýz gerektiðinde, herkesten önce Karl Liebknecht'e baþvurduk. O bütün kapýlara ve Scheidemann ve Ebert dahil olmak üzere herkesin kafasýna vurarak, onlarý Alman hükümetinin iþlediði suçlarý protesto etmeye zorlardý. Ayrýca ne zaman yoldaþlarýmýzdan biri maddi desteðe ihtiyaç duysa, biz hep Liebknecht'e baþvururduk. Liebknecht, Rus devriminin yorulmak bilmez Kýzýl Haç'ý gibiydi. Daha önce bahsetmiþ olduðum, Jena'daki Alman Sosyal Demokratlar kongresinde, ki bu kongrede konuk olarak bulunmaktaydým, Liebknecht'in giriþimi üzerine yönetim kurulu tarafýndan, önergesi yine ayný Liebknecht tarafýndan verilmiþ olan ve Finlandiya'daki Çarlýk hükümetinin uyguladýðý þiddet ve barbarlýðý kýnayan yönetim kurulu kararý üzerine konuþmak için kürsüye davet edilmiþtim. Liebknecht, kendi konuþmasýný büyük bir titizlikle, olgularý ve istatistikleri biraraya getirerek ve Çarlýk Rusyasý ile Finlandiya arasýndaki gümrük iliþkileri hakkýnda bana ayrýntýlý sorular sorarak hazýrlamýþtý. Fakat konu kürsüye taþýnmadan önce (Liebknecht'in ardýndan ben konuþacaktým), Kiev'deki Stolypin suikastýný bildiren bir telgraf
Militarizm her þeyi çiðneyip geçtiði zamanlarda, görevi karþý gelmek olan herkes susup kaldýðý zamanlarda, nefes alacak hiç bir yer kalmamýþ gibi göründüðü zamanlarda, o, Karl Liebknecht, düþmanlarýmýzýn çýldýrmýþ karargahlarýnda savaþçý sesini yükseltti: "Siz, iktidardaki zorbalar, askeri kasaplar, yaðmacýlar, siz yaltakçý uþaklar, uzlaþmacýlar; Belçika'yý ayak altýnda çiðniyor, Fransa'nýn üzerine korku salýyorsunuz. Tüm dünyayý bastýrmak istiyorsunuz. Kimsenin sizden hesap sormayacaðýný sanýyorsunuz. Fakat ben size ilan ediyorum: biz, bir avuç insan, sizden korkmuyoruz. Size savaþ ilan ediyoruz ve kitleleri ayaklandýrarak bu savaþý sonuna dek sürdüreceðiz!" Ýþte kararlýlýk ve cesaret. Ýþte Liebknecht'in görüntüsünü dünya proletaryasý için unutulmaz kýlan eylem kahramanlýðý.
29
MARKSiST BAKIs geldi. Bu telgraf, kongre üzerinde büyük bir etki yarattý. Liderler arasýnda yükselen ilk sorun þuydu: Rusya'nýn baþbakaný bir Rus devrimci tarafýndan öldürülmüþken baþka bir Rus devrimcisinin bir Alman kongresinde konuþma yapmasý uygun olur muydu? Bu düþünce, Bebel'i bile sardý: diðer Merkez Komite üyelerinin üç baþ yukarda duran bu yaþlý adam, "gereksiz" bir karýþýklýðýn çýkmasýný istemiyordu. Hemen beni arayýp buldu ve sorguya çekmeye baþladý: "Bu cinayet ne anlama geliyor? Bundan hangi parti sorumludur? Bu þartlar altýnda konuþarak Alman polisinin dikkatini çekeceðimi düþünmüyor muydum?" Bu yaþlý adama "Benim konuþmamýn bazý zorluklar yaratacaðýndan mý korkuyorsunuz?" diye onu kýrmamak için özen göstererek sordum. "Evet" diye cevapladý Bebel, "Kabul ediyorum ki, konuþmamanýzý tercih ederdim." "Tabii ki," diye cevap verdim "Þu halde, konuþmam söz konusu olamaz." Bu þekilde ayrýldýk. Bir dakika sonra, Liebknecht sözcüðün tam anlamýyla koþarak yanýma geldi. Aþýrý derecede heyecanlýydý. "Konuþmamanýzý istedikleri doðru mu?" diye sordu bana. "Evet" diye cevap verdim, "Bunu az önce Bebel ile hallettik." "Yani kabul ettiniz?" "Nasýl kabul etmeseydim ki?" diye cevap verdim kendimi haklý çýkararak "Malum, burada ev sahibi deðil misafirim." "Bu yönetim kurulumuz adýna çok çirkin iðrenç bir davranýþ, görülmemiþ bir skandal, sefilce bir korkaklýk!"...vs..vs... Liebknecht, kendisini majesteleri Çar'ý incitmek gibi "gereksiz" sorunlar yaratmama konusunda sýkýþtýran yönetim kurulu tarafýndan yapýlan uyarýlara karþý gelerek, Çar hükümetine acýmasýzca saldýrdýðý konuþmasýnda bütün öfkesini dýþa vurdu. Rosa Luksemburg, gençlik yýllarýndan itibaren, þu anda sözde "Lewica"(sol kanat) olarak anýlan Polonya Sosyalist Partisi'nin devrimci kanadý ile birleþerek Komünist Parti'yi oluþturmuþ olan Polonyalý Sosyal Demokratlar'ýn lideriydi. Rosa Luksemburg çok güzel Rusça konuþabiliyordu. Rus edebiyatýna son derece hakimdi. Rusya'nýn politik hayatýný günü gününe takip ediyordu. Rus devrimcilere yakýn baðlarla baðlýydý ve Alman basýnýnda Rus iþçi sýnýfýnýn devrimci adýmlarýný özenli biçimde izah etti. Rosa Luksemburg, kendine has yeteneðiyle, ikinci vataný Almanya'da sadece Almanca'ya hakim olmakla kalmayýp, ayný zamanda Alman siyasi hayatýný da tamamýyla kavramýþ bulunuyordu ve eski Bebelci Sosyal Demokrat Parti'de önemli bir konumdaydý. Orada daima aþýrý sol kanatta yer aldý. Bizim için, Liebknecht sadece bir Alman 1905'te, Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg sözcüðün tam anlamýylideri deðildi. Bizim için Rosa Luksemburg la Rus devriminin içinde yaþadýlar. 1905'te Rosa Luksemburg, bir sadece Alman iþçilerin baþýnda bulunan Polonyalý olarak deðil, bir devrimci olarak Berlin'den ayrýlýp Polonyalý bir sosyalist deðildi. Hayýr. Ýkisi Varþova'ya gitti. Varþova kalesinden kefaletle serbest kalarak, 1906'da de dünya proletaryasýnýn yakýnlarýydý ve illegal olarak, takma bir isimle Petrograd'a ulaþtý ve hapisteki birçok hepimiz onlara kopmaz bir manevi baðla arkadaþýný ziyaret etti. Berlin'e dönüp, oportünizmle mücadelesini, ona baðlýyýz. Onlar son nefeslerine kadar, Rus devriminin yollarý ve yöntemleriyle karþý çýkarak yoðunlaþtýrdý. herhangi bir ulusa deðil, Enternasyonal'e Rosa ile birlikte, iþçi sýnýfýnýn üzerine çöken en büyük felaketi yaþadýk. Ýkinci Enternasyonal'in Aðustos 1914'teki utanç verici iflasýndan ait oldular. bahsediyorum. Onunla birlikte, Üçüncü Enternasyonal'in bayraðýný kaldýrdýk. Ve þimdi yoldaþlar, her gün yürüttüðümüz iþte, Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg'un emirlerini izliyoruz. Eðer biz buraya halen soðuk ve aç olan Petrograd'ta sosyalist devletin büyük binasýný inþa ediyorsak, Liebknecht ve Luksemburg'un ruhuyla hareket ettiðimiz içindir. Eðer ordumuz cephede ilerliyorsa, Liebknecht ve Luksemburg'un emirlerini kanla savunmaktadýr. Ordumuzun onlarý da savunamamýþ olmasý ne kadar acý! Almanya'da iktidar hala düþman elinde olduðundan, orada bir Kýzýl ordu yok. Bizim þu anda bir ordumuz var ve giderek büyüyüp güçleniyor. Ve Alman proletaryasýnýn Rosa ve Karl'ýn kýzýl bayraðý altýnda saf tutacaðý zamaný bekleyerek, her birimiz, Liebknecht ve Luksemburg'un kim olduklarýna, ne uðruna öldüklerine ve anýlarýnýn neden her bir Kýzýl asker, her bir iþçi ve her bir köylü için kutsal kalmasý gerektiðine Kýzýl Ordumuzun dikkatini çekmeyi kendisine bir görev bilecektir. Çok aðýr bir darbe yedik. Fakat biz yine de geleceðe sadece umutla deðil, ayný zamanda kendimizden emin bir þekilde bakýyoruz. Bugün Almanya'da bir karþý devrim dalgasýnýn yükseldiði gerçeðine raðmen, biz orada Kýzýl Ekim'in yakýn olduðuna olan inancýmýzý bir an olsun yitirmiyoruz. Büyük savaþçýlar boþ yere ölmediler. Onlarýn intikamý alýnacaktýr. Onlarýn ruhlarý haklarýný alacak. Onlarýn aziz ruhlarýna seslenirken diyebiliriz ki: ''Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg. Sizler artýk yaþamýyorsunuz, fakat bizim aramýzdasýnýz. Bizler sizin güçlü varlýðýnýzý hissediyoruz. Sizin açtýðýnýz bayraðýn altýnda savaþmaya devam edeceðiz. Savaþ saflarýmýzý sizin manevi heybetiniz kaplayacak! Yoldaþýmýz ve silah arkadaþlarýmýz Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg! Her birimiz, eðer gün gelir ve devrim bunu gerektirirse, sizin altýnda öldüðünüz bayraðýn altýnda gözümüzü kýrpmadan öleceðimize and içeriz!'' Ocak 1919
Kayanak: Leon Troçki, Political Profiles, New Park Publications, s. 129-142 Çeviri: Marksist Bakýþ, Þubat 2008
30
MARKSiST BAKIs SINIF BELLEÐÝNDEN ÞANLI BÝR SAYFA
TARÝÞ DÝRENÝÞÝ
Hýzla kitleselleþen ve militanlaþan Türkiye iþçi sýnýfýnýn gösterdiði direniþlerden biri de 22 Ocak 1980'de Ýzmir'in Tariþ Ýþletmelerinde DÝSK'e baðlý Tekstil Sendikasý ile Gýda-Ýþ Sendikasý üyesi iþçilerin baþlattýðý þanlý Tariþ direniþidir.
Türkiye iþçi sýnýfýnýn 1960'larýn ortasýndan itibaren fabrika iþgalleriyle baþlayan, 15-16 Haziran genel direniþiyle devam eden mücadelesi 12 Mart 1972 darbesi ile kesintiye uðramasýna raðmen özellikle 70'lerin ortalarýndan sonra yine kitlesel gücüne ulaþmasýný bilmiþtir. Özellikle 1977 1 Mayýs'ýnda Taksim meydanýn da 500 bin emekçinin toplanmasý egemenleri rahatsýz etmeye baþlamýþ ve devrimcilere yönelik saldýrýsýný ülkücü faþistler eliyle yürütmüþtür. 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar hýzla kitleselleþen ve militanlaþan Türkiye iþçi sýnýfýnýn gösterdiði direniþlerden biri de 22 Ocak 1980'de Ýzmir'in Tariþ Ýþletmelerinde DÝSK'e baðlý Tekstil Sendikasý ile Gýda-Ýþ Sendikasý üyesi iþçilerin baþlattýðý þanlý Tariþ direniþidir. Tariþ, iþçi sýnýfýnýn örgütlülük ve siyasal bilinç anlamýnda öncü kadrolarýný barýndýrdýðý için düzenin egemenleri tarafýndan özel olarak hedef alýnan kurumlarýn baþýnda geliyordu. 1979 yýlý sonunda CHP hükümetten düþmüþ, Adalet Partisi(AP) baþkaný Süleyman Demirel'in baþbakanlýðýnda, Milli Selamet Partisi(MSP) ve MHP desteði ile 2.Milliyetçi Cephe(MC) hükümeti kurulmuþtu. MC hükümeti egemen sýnýfýn iþçi hareketine karþý kullanacaðý koç baþý olacaktý. Bunun için baþvuracaklarý araçlarýndan baþýnda devlete baðlý kurum ve kuruluþlar da özellikle de sýnýf hareketinin güçlü olduðu yerlerde ''komünizm tehlikesine'' karþý olabildiðince arttýrýlan faþist kadrolaþma geliyordu. Tariþ de bu taktiðin uygulanacaðý yerlerden birisi olacaktý. MHP'li olarak bilinen militanlarýn Tariþ'e iþçi olarak alýnmak istenmesiyle, Tariþ iþçileri harekete geçerler. Tariþ iþçilerinin baþlattýðý direniþ çevre fabrikalara ve iþçi mahallerine yayýlmýþ, iþçi mahallerindeki direniþin boyutlarý egemen sýnýfýn hiç de beklemediði kadar sert ve uzun süreli olmuþtur. Tariþ direniþi, Türkiye iþçi sýnýfý mücadele tarihinde ayný zamanda özgün bir deneyim olarak yerini alacak ve gelecek sýnýf mücadelelere ýþýk tutacaktý. Burjuva medyanýn Tariþ iþletmelerinin duvarlarýnda ''Türk askerine arkadan vur, Rus askerine selam dur!'' yazýlarýnýn yazýldýðý þeklindeki provokatif haberi, psikolojik savaþýn baþlatýldýðýnýn ve Tariþ'e yapýlacak baskýnýn gerekçelerinin hazýrlandýðýnýn iþaretiydi. CHP ve AP "Ýzmir olaysýz bir kent, üretimin aksaksýz sürdüðü Tariþ'te kimi çýkar çevreleri iþçisiyle polisi karþý karþýya getirmek istiyorlar" diyerek Tariþ direniþinin kýrýlmasý konusundaki ortaklýklarýný, daha doðrusu düzen bekçiliði konusunda ortaklýklarýný ortaya koyarlar. 22 Ocak 1980'de egemen sýnýf tüm güçleriyle birlikte Tariþ direniþini kýrmak amacýyla saldýrý baþlatýr ve saldýrýlar sonucunda 50 iþçi yaralanýr, 600 iþçi de gözaltýna alýnýr. Saldýrýdan iki gün sonra, 24 Ocak 1980 tarihinde, tekelci burjuvazinin önerileri doðrultusunda burjuva devlet ünlü 24 Ocak 1980 kararlarýný alýr. Ýþçi sýnýfýnýn direnci nedeniyle ancak 12 Eylül darbesinden sonra uygulanacak olan kararlarýn en önemli amacý, Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisine ve neoliberalizme entegrasyonunu saðlamaktý. Aðýr yaralý arkadaþlarý dahil birçok gözaltý veren Tariþ iþçileri bunun üzerine hemen direniþe geçerler. Direniþin öne çýkardýðý üç talep vardý: Ýþ ve can güvenliðinin saðlanmasý, gözaltýna alýnan iþçilerin serbest býrakýlmasý ve iþletmelerdeki zarardan polisin sorumlu olduðunun açýklanmasý. 31 Ocak günü DÝSK bürokratlarý uzlaþmacý tutum takýnarak direniþin sona erdirilmesine karar verdi. Bu devrimci iþçi hareketine yapýlmýþ bir
31
MARKSiST BAKIs
ihanetti. Oysa tüm Türkiye iþçi sýnýfýnýn Tariþ'le dayanýþmasý talep edilmeliydi. Ýþçi hareketinin çok güçlü olduðu o dönemde bu, olmayacak þey deðildi. Elbette ki sendikal bürokrasiden böyle bir þeye öncelik etmesini beklemek doðru olmayacaktýr. Ýþçilerin sadece bir talebi, gözaltýndaki iþçilerin serbest býrakýlmasý gerçekleþtirildi, ama bu "olaylarýn büyümesinden" korkan sendikal bürokrasi için kafi idi. Ýþçiler bu anlaþmayý kabul etmediler. Tariþ yönetimi bu sefer üretimin durdurulduðunu, 3000 iþçinin iþten çýkarýldýðýný ve bazý ünitelerin tümden tasfiye edildiði ilan etti. Ýþçilerse üretime devam edeceklerini duyurup fabrikadan çýkmayý reddettiler ve fabrika giriþine barikat kurdular. Fabrikalardaki direniþ derhal iþçi semtlerine yayýldý. Gültepe, Çimentepe, Çiðli gibi iþçi semtlerinde barikatlar yükseldi. Mahallere giriþler ve çýkýþlar emekçilerin kontrolüydi. Diðer semtlerden de direniþe katýlmak için silahlarýný da alýp gelen emekçilele birlikte direniþin çapý büyüdü. Burjuva basýn Ýzmir'de þehir savaþýnýn yapýldýðýný yazýyordu. Devrimci öðrenciler de direniþe destek olmak amacýyla üniversitelerini iþgal ettiler. DÝSK bürokratlarý, direniþin sona erdirilmesi için çaðrý yaparken, TKP liderliði de iþçilere yasalar çerçevesinde kalmalarýný öðütlüyordu. CHP de iþçilere olaylarý sonlandýrma çaðrýsýnda bulundu. 7 Þubat'ta jandarma takviyesiyle baþlayan polis saldýrýsý sonucunda binlerce iþçi gözaltýna alýndý. Gözaltýna alýnan iþçiler için karakollar yetmeyince stadyum devreye sokuldu. Ne var ki iþçilerin direniþi kýrýlamamýþtý. Egemenler saldýrýlarýný emekçi semtlerine kaydýrarak yoðunlaþtýrdýlar. Sokak sokak emekçiler direniþlerini sürdürdüler. Ele geçirilen sokaklardaki evlerde insanlara iþkence yapýlýyor, hakaretler ediliyordu. 14 Þubat günü 10 bin jandarma komandosu fabrikaya baskýn düzenledi. DÝSK yönetiminin uzlaþmacý tavrý yeniden kendisini gösteriyordu. Bütün bu baskýlara karþý tüm iþçi sýnýfýný mücadeleye çaðýracaðýna burjuva güçlere yaltaklanma telaþýnGünümüz sýnýf mücadelelerinde daki DÝSK bürokrasisi, 15 Þubat günü direniþin sonlanmasýnda etkili oldu. kavga veren emekçilerin Tariþ Ýþçi mahallelerindeki son direniþler ancak 17 Þubat günü sonlandýrýlabildi.
direniþinden çýkaracaðý dersler bulunmaktadýr. Ýþçiler ilk olarak burjuva çözümlere bel baðlamadan, sendikal bürokrasiye esir olmadan, kendi iþkollarýnda ve hatta kendi iþyerlerinde sýkýþmadan ve politik bir sýnýf hareketi karakteri kazanmadan kazanamayacaklarýný ya da bunlarýn tersini yaparak yenilgiyi garantilemiþ olacaklarýný bilmelidirler.
SONUÇ NÝYETÝNE
Tariþ direniþi, Türkiye iþçi sýnýfýnýn 1960'larda þekillenmeye baþlayan düzenle baðlarýný koparma ve militan mücadele geleneðinin en önemli örneklerinden birisi olarak bizlere çok önemli dersler býrakmýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn ayaða kalktýðýnda neler yapabileceðinin ipuçlarýný Tariþ direniþi göstermiþtir. Direniþin çok uzun sürmesi sýnýfýn direngenliðini ortaya koymakta, devlet güçleriyle silahlý bir þekilde kavga verilmesi de politik olgunlaþmayý ifade etmektedir. DÝSK bürokratlarý ve DÝSK'i yöneten TKP, Tariþ direniþi gibi radikal sýnýf hareketlerine ihanet ederek 12 Eylül 1980 askeri darbesinin zeminini hazýrlamýþtýr. Tariþ direniþinin ulusal çapta büyük bir iþçi kalkýþmasýna öncülük etmesi pekala mümkündü. Diðer taraftan devrimci Marksistler mücadelenin bu yöne evrilmesinde sendikal bürokrasinin tam tersi bir yön izleyeceðini gayet iyi bilirler. Nitekim DÝSK de bunu yaptý. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci öncüsünün olmadýðý durumlarda iþçi sýnýfýnýn egemen sýnýf karþýsýnda nihai zaferi kazanmasýnýn mümkün olmadýðýný tarih defalarca ispatlamýþtýr. Tariþ direniþinde de durum farklý olmamýþtýr. Mücadele Ýzmir geneline yayýlsa da ülke genelinde sýçramalý bir iþçi kalkýþmasýnýn olmasý için komünist öncünün varlýðý þarttýr. Bundan çýkarýlacak sonuç, iþçi sýnýfý ve gençliðin devrimci Marksist öncüsünün yaratýlmasýnýn zorunlu olduðudur. Günümüz sýnýf mücadelelerinde kavga veren emekçilerin Tariþ direniþinden çýkaracaðý dersler bulunmaktadýr. Ýþçiler ilk olarak burjuva çözümlere bel baðlamadan, sendikal bürokrasiye esir olmadan, kendi iþkollarýnda ve hatta kendi iþyerlerinde sýkýþmadan ve politik bir sýnýf hareketi karakteri kazanmadan kazanamayacaklarýný ya da bunlarýn tersini yaparak yenilgiyi garantilemiþ olacaklarýný bilmelidirler. Ýþçi ve emekçi kitleler arasýnda sýnýf bilincini sekteye uðratacak dini, etnik ve kültürel ayrýþmalara kesinlikle izin verilmemelidir. Son zamanlarda tersaneler de yaþanan iþçi ölümlerini mukadderata baðlayan zihniyetten kitleler uzaklaþtýrýlmalý, gelecek güzel günler için mücadelenin en ön safýnda yer alýnmalýdýr. Bizler, gecekondularda da, fabrikalarda da, okullarda da mücadelemizi sürdürmeli, býkmadan usanmadan kararlý bir kitle çalýþmasý yürütmeli ve burjuvaziyi alaþaðý etmek için Bolþevik partimizi inþa etmek için kararlýlýkla çalýþmalýyýz. YAÞASIN SINIF MÜCADELEMÝZ! YAÞASIN ÞANLI TARÝÞ DÝRENÝÞÝMÝZ!
Deniz Güney
32