28

Page 1

YIL: 3

SAYI: 28

15 Ekim 1998

150.000 TL. (KDV Dahil)

S›n›fa Karfl› S›n›f Savafla Karfl› S›n›f Savafl›

Burjuvazinin Savafl Naralar›na Komünistlerin Yan›t›

S

uriye ile savafl ve iflçi s›n›f›n›n sendikal› kesimlerin kendili¤inden eylemlilikleri geçti¤imiz bir ay›n iki önemli gündem maddesi olarak öne ç›kt›. Geçen say›m›z›n baflyaz› konusu, kapitalist sistemin içinde düfltü¤ü derin kriz ve devrimcilerin sorumluluklar›n› ele al›yordu ve flu sonuç bafll›¤a ç›kar›lm›flt›: "Kapitalist sistem sars›l›yor. Devrimciler devrimciliklerini yapsa yer yerinden oynar". Bu krizin olas› sonuçlar› ve yarataca¤› olanaklar konusunda ise, flunlar› söylemifltik:

G

eçen say›m›zdaki bir yaz›da, ABD’nin Afganistan’› bombalamas›yla ilgili geliflmeleri de¤erlendirirken, TC’nin "PKK'yi bitirme” dedi¤i fleyin, alt-emperyalist bir konuma ulaflma ve Ortado¤u’da bölgesel bir güç olma çabas›n›n, bu do¤rultuda devrimci dinamikleri yok etme hedefinin bir parças› oldu¤unu, “Kürt sorunu”nun uluslararas› boyutunu da bu hedefe ulaflmak için önemli bir basamak olarak gördü¤ünü belirtmifltik. O günden bu yana, dikkatleri sorunun uluslararas› yönünde yo¤unlaflt›ran, ama içe dönük etkileri de olan bir süreç iflledi. Bu süreç, TC’nin alt-emperyalistleflme serüveninin akibetiyle ilgili

"Savafl politikan›n baflka araçlarla sürdürülmesidir". Burjuvazi için içte tüm düzen d›fl› dinamiklerin bast›r›lmas› politikas› ile, d›flta gerici savafl politikas› bir madolyonun ikiyüzüdür. Tüm ezilen sömürülen kitleler, onun bilinçli öncüsü devrimci ve komünist hareket için ise, kriz devrimci savafl› körükleme, tüm hoflnutsuzluklar› proletaryan›n devrimci iktidar hedefi do¤rultusunda de¤erlendirme dönemidir, kriz dönemleri. "Bitmekte olan yüzy›lda ortaya ç›kan iki dünya savafl› ve bir dizi yerel savafl göstermektedir ki, kapitalist sistem içinde ortaya ç›kan krizler, sadece emek-sermaye çat›flmas›n› fliddetlendiren bir rol oynamamakta, kapitalist

güç odaklar›n›n, güçlerine göre dünyan›n yeniden paylafl›m›n› gündeme getirecek emperyalist savafllar›n da zeminini oluflturmaktad›r.... "Sürmekte olan emperyalist paylafl›m savafl›n›n, önümüzdeki dönemde

bir tak›m verilerin ortaya ç›kmas›n› da sa¤lad›. Ortado¤u ise, bu yöneliflte TC aç›s›ndan vazgeçilmez önem tafl›yor. Eylül ay› içinde olan geliflmeler de, aslolarak bu bölgeyle ilgili bafllay›p, bölgeden öte etkileri olan geliflmeler. Öteden beri kaynayan bir kazan olarak görülen Ortado¤u, son yaflanan geliflmelerle, bu niteli¤inden bir fley kaybetmedi¤ini bir kez daha gösterdi. Bölgedeki geliflmeler, her zaman için dünya dengeleri üzerindeki etkileriyle orant›l› olarak gündemde a¤›rl›kl› bir yer tuttu. En son TC-Suriye gerginli¤i gündeme gelmifl, bunun öncesinde PDK-YNK anlaflmas›, A¤ustos ay›nda PKK’nin ateflkes ilan› vb. geliflmeler,

dikkatleri yine bölge üzerine yo¤unlaflt›rm›flt›r. NATO’nun, 21. Yüzy›l'a haz›rl›¤›n› belirlerken, önemli çat›flma alanlar› diye niteledi¤i bölgelerden birisi olan Ortado¤u, belki 21. Yüzy›l'a kalmadan da köklü de¤iflimlerin kendisini dayataca¤›, çat›flmalar›n ancak köklü de¤iflimler eflli¤inde çözülebilece¤i bir bölge olma özelli¤ine sahip. Emperyalist yeniden paylafl›m kavgas›n›n artarak sürdü¤ü bu dönemde, Ortado¤u da, özellikle petrol gelirine sahip devletlerin oluflturdu¤u pazarla, menüde önemli bir yer tutuyor. Kavgan›n önemli bir alan› olan Ortado¤u, sürprizli ve iniflli ç›k›fll› geliflmeleriyle, dünyan›n dikkatini her zaman haketmifl ve etmektedir. Bu iniflç›k›fll›l›¤› belirleyen önemli bir etken ise, kavgan›n çap›n› etkilemede belirleyici bir faktör olan ve bölgede yaflanan her sorunun bir flekilde bulaflt›¤› “Kürt sorunu”dur. Yanl›fl olarak “Kürt sorunu” diye telaffuz edilen, böylece siyasal niteli¤i karart›l›p, kültürel bir sorun düzeyine indirgenen Kürdistan sorunu, asl›nda en az dört burjuva diktatörlü¤ünün y›k›lmas›n› beraberinde getirebilecek dinamikleri bar›nd›rmakta ve bu y›k›c› özelli¤inden dolay›, bölgedeki dengelerde her zaman hesaba kat›lmas› gereken bir faktör olmaktad›r.

Á Yaz›s›

6. Sayfada

k›ran k›rana bir savafla dönüflece¤ini görmek gerekiyor. "Emperyalist rekabetin merkezlerinden biri olan yaflad›¤›m›z topraklarda, genel kriz dinamiklerine ba¤l› olarak ortaya ç›kacak bir s›cak çat›flman›n ne türden devrimci olanaklar yarataca¤›n› görmek zor olmasa gerek. (...) "‹flçi s›n›f›n›n büyük bir kesiminin sefalet koflullar›nda yaflam›n› sürdürdü¤ü, varofllar›n bir barut f›ç›s› olarak öfke biriktirdi¤i koflullarda, bu yeni Á

Devam› 4. Sayfada

Nitekim, iki tane afliret reisinin anlaflmas›, y›llar›n burjuva devletleri aras›ndaki dalaflmalar› yeni bir boyuta s›çratan, ateflleyici bir unsur olabiliyor. A¤ustos ay›nda PKK’nin ateflkesi ilan›yla bafllay›p, PDK-YNK anlaflmas›yla süren, gelinen noktada TC’nin Suriye’ye savafl tehditleri yöneltmesine ulaflan süreci de bu bilinçle ele almak gerekiyor. Burjuva bas›nda ve onlar›n etkisi alt›ndaki kitlelerin kafas›nda da savafl tehtidinin zamanlamas›yla ilgili olarak yer alan “neden flimdi?” sorusuÁ

Devam› 2. Sayfada

l “Cumartesi Anneleri”ne Sald›r›lar, Yenilerinin Sinyalini Veriyor s. 5 l fiiarlar›n Dili ‘Savafla Karfl› S›n›f Savafl›’ s.10 l T‹S Süreci ve Devrimci Hareket s.12 l Devrimci Tutsaklar DGM


2

Say›: 28 P Ekim ‘98

Burjuvazi ‘S›cak’ Ama ‘Zahmetsiz’ Savafllar› Seviyor Á

Bafltaraf› 1. Sayfada

nun yan›t› da bu bak›fl aç›s›yla yaklafl›ld›¤› zaman verilebilir. 17 Eylül’de PDK ile YNK, ABD’nin uzun süredir devam eden “arabuluculuk” çabalar›n›n ard›ndan yeni bir anlaflma imzalad›lar. Bu anlaflma Türk devleti taraf›ndan, “Ankara Süreci’nin ve TC’nin d›fllanmas›” olarak de¤erlendirilip, çeflitli tepkilere yol açt›, uluslararas› iliflkilerde eskisinden “farkl›laflmay›” ça¤r›flt›ran baz› ad›mlar›n vesilesi haline getirildi. Bunlardan birisi, TC’nin, BM taraf›ndan ambargo uygulanan Irak’la diplomatik iliflkilerini gelifltirme yönünde att›¤› ad›mlar oldu. Anlaflman›n üzerinden bir hafta bile geçmeden, Suriye’ye yönelik tehditler savrulmaya baflland›. Savafl 盤l›klar› eflli¤inde, güç gösterileri yap›ld›. Anlaflmaya göre, bu iki grup, daha önce oluflturulmufl, ancak fiilen ifllevsiz olan Yüksek Koordinasyon Komitesi’ni geniflletecek. Bunun ard›ndan 92’deki seçimlerde ortaya ç›kan tablodan hareketle üç ay içinde bir geçici hükümet oluflturup, alt› ay içinde de yeni bir parlamento oluflturmak üzere se çimlere gidecekler. Bu arada, s›n›r ticaretinden elde edilen gelirin paylafl›m› da anlaflma içindeki önemli maddelerden bir tanesi. Sonuç olarak, PDK ile YNK, Irak’›n toprak bütünlü¤ünü tan›d›klar›n›, bulunduklar› bölgedeki Dohuk, Erbil ve Süleymaniye’yi de Irak’›n topraklar› olarak kabul ettiklerini belirtiyorlar. Alt› ay içinde yap›lacak seçimlerle ilgili olarak ise uluslararas› gözlemcileri davet edebilecekler. Anlaflmadaki maddeler içinde en önemlisi ise, her iki taraf›n da PKK’yi Güney’de bar›nd›rmamay› taahhüt etmeleri. TC’nin de önemsedi¤i maddelerden bir di¤eri ise, taraflar›n, Güney Kürdistan topraklar›na yönelik yap›lacak s›n›r ihlallerini önlemeyi hedeflemesi. Anlaflman›n kapsam›na bak›ld›¤›nda, flu an için en somut olarak nitelenebilecek geliflme, bu iki grubun da PKK’nin bölgedeki varl›¤›na izin vermeyeceklerini bu kadar aç›ktan ortaya koymalar›d›r. Bunlar için hala “cash” deyimini kullanman›n bir anlam› kalmad›¤›, art›k devrimci Kürt gruplar› nezdinde de aç›k olmal›d›r. Çünkü bu deyim, ortak bir dava için mücadele sürdürenler aras›ndan, bu davaya ihanet edenleri ifade eder. Ancak PDK ve YNK nezdinde böyle bir ortak davan›n kalmad›¤› art›k aç›kt›r. Bu ise yeni bir fley de¤ildir. Böylece, anlaflmaya bak›ld›¤› zaman, PDK ve YNK aras›nda yaflanan, sürekli olarak yeni çat›flmalar ve anlaflmalarla iflleyen iliflkilerden ve geçmiflteki anlaflmalardan önemli bir farkl›l›k içermedi¤i görülüyor. Bu iliflkilerin geçmifline bir gözatmak bunu daha net ortaya koyacak.

PDK-YNK ‹liflkilerinin Geçmifli Hat›rlanaca¤› gibi, bu iki grup ara s›ndaki görüflmelerden bahsedilince ilk akla gelen “Ankara Süreci” olarak an›lan süreç oluyor. “Ankara Süreci” TC’nin çeflitli kurumlar›n›n ve M‹T’in de çabalar›yla, Barzani ve Talabani’yle yap›lan say›s›z görüflmelerle ve özellikle de Barzani’nin TC’den ald›¤› talimatlarla iflleyen bir sürecin sonunda, 1996’n›n Ekim ay›nda bafllat›lan, daha do¤rusu ad› o zaman konulan bir iflbirli¤ini ifade ediyor. PDK-YNK iliflkilerinin kökeni, 1964 y›l›nda, ‹brahim Ahmet ve Talabani’nin, PDK’den ayr›lmas›na dek uzan›yor. Bu ayr›lmayla yaflanan gerginlik, 1966’daki anlaflmayla sonuçland›. PDK, bu süreç içinde Ba¤dat hükümetiyle yak›n iliflkiler gelifltirdi. 1970’te, PDK ile Irak aras›nda imzalanan 13 Mart anlaflmas›n›n ard›ndan Talabani, grubunu feshederek yeniden PDK’ye kat›ld›. Ancak, 1975’te PDK’den nihai olarak ayr›lan Talabani, YNK’yi kurdu. Bundan sonraki y›llar yine çeflitli savafllar ve anlaflmalarla geçti. 1986’da ‹ran’›n giriflimleri sonucu Kirmanflah flehrinde bir bar›fl anlaflmas› imzaland› ve "Kürdistani Cephe" kuruldu. 1991’deki körfez krizi s›ras›nda, Irak yönetimine karfl› ayaklanmadan bir y›l sonra ise, seçimler yap›ld›. % 50 sandalye da¤›l›m›yla bir parlamento olufltu. Ancak 1994’te çat›flmalar nedeniyle bu parlamento feshedildi. Her grup, kendi yönetimi alt›ndaki bölgelerde ayr› hükümetler kurdu. 1996’da ‹ngiltere ve ABD’nin giriflimleri sonucu Dublin’de biraraya geldiler ve bu süreçte yeniden yumuflama belirtileri gösterildi. Daha sonra ise, iki grup, 31 Ekim 96’da Ankara’da bir anlaflma imzalad›lar. Bu anlaflman›n öncesinden TC, özellikle Barzani üzerinden etkili bir rol oynamaya çal›flt›. PKK’nin Güney’deki etkinli¤inin ortadan kald›r›lmas›, anlaflman›n en önemli maddesi oldu. 97’deki s›n›rötesi operasyonda PDK, TSK’ya destek verdi. YNK-PDK aras›ndaki çat›flmalar ise, kah art›p kah azalarak sürdü. Kas›m ay›nda ateflkes ilan edildi, 97 Aral›k’ta ise görüflmeler yeniden bafllad›. ‹flte, ABD ve ‹ngiltere’nin yönlendirmesi alt›nda ve ABD’nin kesin üstünlü¤ünde yürütülen bu sürecin sonunda yap›lan son anlaflma ise, iki grubun sürekli çat›flma ve anlaflmalarla geçen tarihi içinde, iki taraf aç›s›ndan da fazla bir yenilik ifade etmiyor. Peki böyleyse TC neden rahats›zl›k belirtiyor? Bu kadar önemsenen ve TC’yi baz› “farkl›” ad›mlar› atmaya iten bu geliflmelerin, “yeni” olarak sunulmas›n›n anlam›n› ortaya ç›karmak için, anlaflman›n içeri¤iyle ilgili TC’nin itirazlar›n›n kökenine bakmak yararl› olacak. Anlaflmada TC’yi Rahats›z Eden Nedir?

Anlaflman›n kapsam›nda, TC’nin, kendisini rahats›z etti¤ini söyledi¤i maddelerden biri; kendisini de içerecek biçimde, Güney’e yönelik s›n›r ihlallerine izin verilmeyece¤i biçiminde geçen maddedir. Ecevit bunu, “Anlaflmadaki baz› ifadelerin Türkiye’nin zaman zaman yapmak zorunda kald›¤› s›n›r ötesi önlemlere bile karfl› ç›k›labilece¤i izlenimi veriyor. Türkiye’nin bu tür tutum de¤iflikliklerini onaylamas› olanaks›zd›r” diyerek ifade etti. Di¤er rahats›zl›k nedeni olarak da, federasyon isteminin telaffuz edilmesi, bunun ABD taraf›ndan anlafl›l›r karfl›lanmas› olarak belirtiliyor. Çeflitli burjuva yorumcular taraf›ndan ise, bir federasyonun zaten varoldu¤unu, TC’nin bu geliflmeden rahats›zl›k duymak yerine Kürtleri arkas›na almas› gerekti¤ini belirterek, ateflkese göz k›rp›yorlar. Bu arada, komflu ülkelerin s›n›rlar›n›n ve bu arada Irak’›n toprak bütünlü¤ünün korunmas› ile ilgili ifadeleri ise, kendisini dfllanm›fl hisseden TC’nin tüm s›zlanmalar›na ra¤men, kendisine bir göz k›rpma, ona s›rt dönülmedi¤ini anlatmaya, gönlünü almaya yarayan bir iflaret anlam›na geliyor. Anlaflman›n içeri¤inden ve tek tek maddelerinden daha önemli olan ve TC’nin son günlerdeki Suriye’yle savafl, Irak’a yönelik diplomatik iliflkileri artt›rma çabalar›na yans›yan yönelifllerini aç›klayan fley ise, anlaflman›n kendisi ve yap›l›fl tarz›d›r. TC’nin, Ecevit arac›l›¤›yla dillendirdi¤i, Çiller dahil tüm burjuva muhalefetin ortaklaflt›¤› fley, bu anlaflmayla “Ankara Süreci”nin geçersiz k›l›nd›¤› ve TC’nin Güney Kürdistan’la ilgili söz söyleme hakk›n›n k›s›tland›¤› yönündeki kayg›lard›r. Taraflar›n, PKK’yi bar›nd›rmayacaklar›n› taahhüt etmelerine ra¤men, TC’nin s›n›r ötesi operasyon yapt›r›lmayaca¤›ndan rahats›z oldu¤unu belirtmesi ise, "terörle mücadele"nin tehlikeye girece¤inden duydu¤u endifle de¤ildir. Nitekim, anlaflmadan hemen sonra, bir harekat yap›lm›fl, taraflardan bir tepki görmemifltir. TC aç›s›ndan as›l sorun, Irak'›n parçalanmas› ve bu parçalanman›n, TC'nin ve bölgedeki baflka burjuva diktatörlüklerinin de parçalanmas›na yolaçmas›yla yaflanacak olas› geliflmelerden, yani Ortado¤u'da bir devrimden duydu¤u korkudur. Yoksa, kendisi de buz gibi bilmektedir ki, bugün için anlaflma k›sa vadede onu tehdit etmemektedir. Anlaflmadan hem sonraki günlerde, Suriye'ye yönelik savafl tehditlerinin gündeme gelmesi ise, bir süredir vurgulad›¤›m›z ABD-‹srail-Türkiye iflbirli¤i ile, Ortado¤u'daki paylafl›mda söz sahibi olma plan›yla ilgili olarak Suriye'yi hizaya getirme çabas›n› ifade ediyor. TC'nin savurdu¤u savafl tehditleri ve ard›ndan medya arac›l›¤›yla yapt›¤› güç gösterisi de, bu do¤rultuda Suri-

ye'ye ve genel olarak bu ç›karlar›n karfl›s›nda yer alabilecek olan devletlere yönelik gözda¤› verme amac›n› tafl›yor. Zaten, savafltan çok savafl tehdidinin iflgörmesi de, bu durumu aç›kl›yor. Nitekim, ilk günlerde at›lan savafl naralar›n›n, yerini kriz yönetimi hakk›ndaki söylemlere b›rakmas› da bunu ifade ediyor. TC, ya¤masa da gürlemesi gerekti¤ini düflünüyor. TC’nin yararland›¤› ve s›n›r ötesi operasyonlar›na bahane yapt›¤› “otorite bofllu¤u”nun bugünkü biçimde "doldurulmas›", TCnin toprak bütünlü¤ünü tehdit eden de¤il, orta vadede koruma çabas›n› ifade ediyor. Çünkü, bu boflluk, devrimci dinamikler taraf›ndan doldurulmaya kalk›ld›¤›nda, de¤il TC, bölgedeki hiç bir burjuva diktatörlükten zerre kadar iz b›rakmayacak geliflmeler yaflan›r. ‹flte bu tehlikeyi gören ABD, sitemin ç›kar› için, ipleri s›k› tutmaya çal›fl›yor. Bu tehlikelerden en önemlisinin PKK oldu¤u ise hiç kimse için s›r de¤il. PKK’nin ateflkes ilan›yla ilgili yapt›¤›m›z de¤erlendirmede, belirleyici olan›n silahlar›n susturulup susturulmamas›ndan çok, hareketin içine girdi¤i ve art›k geri dönüflsüz oldu¤u giderek netleflen liberal bir bar›fl yönelifli oldu¤unu vurgulam›flt›k. PKK, TC’ye bar›fl eli uzatmakla kalm›yor, ayn› zamanda TC’nin yeniden yap›land›r›lmas›nda rol alma iste¤ini belirtiyordu, ayr›ca savafl›n bir ç›lg›nl›k oldu¤unu belirterek, geçmifl dönemde yapt›klar› ateflkes ça¤r›lar›n›n da kendileri için taktik de¤il, ilkesel bir yaklafl›m oldu¤unun alt›n› çiziyordu. (Bu konuda bkz. Özgür Halk, Eylül 98). Ateflkesin üzerinden geçen zaman içinde, PDK ve YNK liderlerinin imzalad›¤› ve en önemli maddesi ise, PKK’nin Güney’deki varl›¤›na son verme yönündeki kararl›l›k olan anlaflmaya PKK’nin tepkisi, bu sürecin PKK’nin yönelimi aç›s›ndan neyi ifade etti¤ini de ortaya koydu. Anlaflmadan k›sa bir süre sonra Abdullah Öcalan, PDK’ye de ateflkes ilan etti. PKK, bu anlaflmaya, yani bu iki grubun ABD-‹ngiltere güdümünde, TC ile iflbirli¤i içinde yapt›¤› bu iflbirli¤ine karfl› olmad›¤›n›, sadece kendisinin de bu süreçte varolmak istedi¤ini dile getirdi. ABD’yi, e¤er gerçekten Kürtlerin haklar›n› savunuyorsa, bunu Güney’le s›n›rl› görmeyip, Kuzey’de de savunmas› gerekti¤i konusunda ikna etmek için mesajlar verdi. Bu da, sadece ateflkes önerisindeki samimiyeti de¤il, ayn› zamanda bar›fl konusundaki yönelimin taktik olmaktan öte stratejik bir hedef oldu¤unu daha net ortaya koyuyor. PKK için yönelifl bellidir: Uluslararas› diplomasi yoluyla varl›¤›n› sürdürmek, sürekli örnek gösterdi¤i FKÖ ve ‹RA’n›n yaflad›¤› süreçlerin bir benzerini yaflamak. PDK-YNK anlaflmas›, PKK’yi bu zemine çekme yönündeki etkisiyle, aksi yöndeki tüm iddialara ve beklentilere ra¤men burjuvaziye anlaml› bir hizmettir. Kürt devrimci-


Say›: 28 P Ekim ‘98

3


4

Say›: 28 P Ekim ‘98

S›n›fa Karfl› S›n›f Á

Bafltaraf› 1. Sayfada

sald›r›lar›n bu patlay›c› dinami¤i atefllemeye hizmet edece¤i kesinder. Öte yandan, iflçi s›n›f›n›n sadece iflsiz, sigortas›z ve sosyal güvenceden yoksun kesimleri krizin faturas›n›n s›rt›na binece¤i kesimler olmayacak, sendikal› ve iflçi s›n›f›n›n ayr›cal›klar› kesimleri de sald›r›lardan nasibini alacakt›r." (Maya, say›: 27) Ayn› say›da, "Burjuvazi 'S›cak' Ama 'Zahmetsiz' Savafllar› Seviyor" bafll›kl› yaz›m›zda ise, Türkiye'nin PKK gerekçesiyle, Ortado¤u'da girece¤i s›cak savafl ortam›n›n nedenlerine ve sonuçlar›na iflaret etmifltik. Krizin Kaç›n›lmaz Sonucu: Çeliflkilerin Keskinleflmesi Geçen bir ayl›k sürede, krizin yaflad›¤›m›z topraklarda iki temel sonucu oldu. Birincisi, kriz o derece flidetli bir boyut ald› ki, iflçi s›n›f›n›n görece ayr›cal›kl› kesimi olan iflkollar›nda y›¤›nsal kendili¤inden eylemler baflgösterdi. Türk Metal'e ba¤l› iflçilerin, sefalet ücretini meflrulaflt›ran toplu sözleflmeye imza atmas›, y›¤›nsal iflçi patlamas›n›n ç›k›fl noktas› idi ve bu kendili¤inden tepki, Türk Metal'den istifalarla, Birleflik Metal-‹fl'e üye kay›tlar› ile devam etti. Bu kendili¤inden patlama, do¤al olarak k›sa sürede yat›flt›. Çünkü, ne bu iflçi patlamas›n› devrimci hedeflere yöneltecek devrimci bir önderlik vard›; ne de bu öfkeyi sendikal düzeyde örgütleyecek bir sendikal hareket vard›. Türk Metal'den istifa eden iflçilerin bir k›sm› yeniden Türk Metal'e dönerken, Birleflik Metal-‹fl ise istifa eden iflçileri örgütlemeyi göze alamad›. Yüzlerce iflçi ise, eylemler gerekçe gösterilerek iflten at›ld›. Metal iflkolundaki bu eylemlili¤i, özellefltirme kapsam›nda olan SEKAiflçilerinin fabrika iflgallerine dönüflen eylemleri izledi ve hükümetin özellefltirmenin

"Bugünkü emperyalist savafl› iç savafla dönüfltürmek için ilk ad›mlar olarak flunlar belirtilmelidir: 1) Savafl kredilerini kay›ts›z flarts›z reddetmek ve burjuva hükümetlerden çekilmek; 2) 'ulusal bar›fl' ('bloc national', 'iç bar›fl') politikas›ndan tamamen kopmak; 3) Hükümet ve burjuvazinin savafl hali ilan ederek anayasal özgürlükleri kald›rd›¤› her yerde illegal bir örgüt oluflturmak; 4) Savaflan uluslar›n askerlerinin siperlerde ve genel olarak savafl alanlar›nda kardeflleflmesini desteklemek; 5) Proletaryan›n genel olarak bütün devrimci kitle eylemlerini desteklemek." (Lenin, Devrimci Sosyal-Demokrasinin fiiarlar›, SE, c. 5. s. 144))

ask›ya al›nd›¤›n› aç›klamas›na ra¤men, SEKAiflçilerinin fabrika iflgalleri devam ediyor. Eylem ister hedeflerine ulaflarak (özellefltirmeden bir süre için vazgeçilerek) da olsa, hedeflerine ulaflmasa da, iflçi ve devrimci hareketin mevcut düzeyi dikkate al›nd›¤›nda, bu eylemliliklerin de bir üst aflamaya ç›kart›larak devrimci bir s›n›f hareketinin basama¤›na dönüfltürülmesi olanakl› görülmüyor. Ancak, baflar›s›z sonuçlar›n s›n›f hareketini demoralize edici, dizginleyici etkisine ra¤men, krizin faturas› iflçi s›n›f›n›n s›rt›na y›k›lmak politikas› devam edece¤ine göre, s›n›f›n bu kesiminin yeni ve kendili¤inden eylemleri de durmayacakt›r. Bu dönemde ortaya ç›kan ikinci önemli geliflme ise, burjuvazinin Suriye'ye dönük s›cak bir savafla girme olas›l›¤› ve bu yönde sürdürülen bir kampanya oldu. Burjuvazinin Suriye ile savafl kampanyas›n›n "ulusal" boyutu, içte bunalan burjuvazinin, y›¤›nlar›n dikkatini "ulusal" hedeflere yönlendirerek kendi denetiminde tutma politikas›n›n yan›s›ra, içte politik gericili¤i fliddetlendirme, ola¤anüstü yönetimlere baflvurarak, düzene dönük tepkileri bast›rma politikas›n›n d›flavurumudur. Ayn› flekilde, burjuvazinin savafl 盤l›klar› atmas›, bölgede emperyalist bir odak olarak sivrilme, nüfuzunu art›rma, yay›lmac› bir hedefi yaflama geçirme politikas›n›n da d›flavurumudur. Savafl 盤›rtkanl›¤›n›n uluslararas› boyutu ise, ABD ve ‹srail'in, Suriye'yi ‹srail'le anlaflmaya zorlamak için flantafl politikas›n›n uygulanmaya konulmas›d›r. Bu savafl k›flk›rt›c›l›¤› ister s›cak bir savaflla sonuçlans›n, isterse geçici bir "bar›fl" ve soluklanma politas› ile sonuçlans›n, konjonktürel bir olgu de¤il, burjuvazinin stratejik yönelimiyle direkt iliflkilidir. Yar›n yeniden flu veya bu komflu ülkeyle ayn› durumun ortaya ç›kmas› ve burjuvazinin s›cak bir savafla sürüklenmesi kaç›n›lmazd›r. Gerek, s›n›f›n uzun süredir uykuda olan kesimlerinin uykudan uyanarak kendili¤inden savafl›ma sürüklenmesi, gerekse burjuvazinin d›flta yay›lma politakas›n›n gere¤i olarak s›cak savafla sürüklenmesi, krizin kaç›n›lmaz sonucudur. Kriz içte s›n›f çat›flmalar›n› fliddetlendirmifl, d›flta ise burjuvazinin paylafl›m savafl›n› gündeme getirmesi sonucunu yaratm›flt›r. Savafl Politikas›n›n ‹ç ve D›fl Koflullar› Son günlerde dozaj› zay›flasa bile, Türkiye burjuvazisinin histerik savafl 盤l›klar›, büyük ölçüde, blöf politikas›n›n ürünüdür. Türkiye burjuvazisi için ne iç koflullar, ne de uluslarars› koflullar, s›cak savafltan sonuç almas›n› kolaylaflt›racak niteliktedir. Türkiye gibi bir ülkenin, baflka bir ülke ile girilecek savafl politikas›n›n baflar›s›, içte güçlü bir "ulusal birli¤i", d›flta ise,

güçlü bir emperyalist odakla ba¤lant›l› olmay› zorunlu k›lar. Aksi durumda, baflar›s›zl›k kaç›n›lmazd›r ve ilgili ülkenin kendisi, hiyerarflinin tepesindeki güçlerin politikalar›na uygun bir teslimiyet politikas› ile karfl› karfl›ya kal›r. Türkiye burjuvazinin baz› temsilcilerinin, savafl 盤›rtkanl›¤› karfl›s›nda ihtiyatl› bir tutumu dile getirmesi, yeni bir "sevr" riskinden bahsetmesi bundand›r. Türkiye burjuvazisi için iç koflullar, bir "ulusal birlik" tablosu sergilemekten çok uzakt›r. Uzun süren iç sa vafl›n sonucu olarak, Türkiye burjuvazisi Kürtlerin deste¤ini büyük ölçüde kaybetmifltir. Yine 28 fiubat sürecinden bu yana izlenen politika ile radikal islami çevrelerin deste¤ini kaybetmifltir. Hele de, Suriye gibi bir ‹slam ülkesine karfl› bir savafl politikas›n›n bu kesimden güçlü bir destek almas› zordur. Her ne kadar, Fazilet Partisi, tarikat söylemi ile Suriye'ye dönük savafl politikas›n› hakl› ç›karma politikas› izliyorsa da, bunun politik islam taraftarlar›nda güçlü bir etki yaratmas› olanakl› de¤ildir. Öte yandan, iflçi s›n›f›na karfl› izlenen politika, y›llard›r bu s›n›f›n saflar›nda büyük bir öfke biriktirmifltir ve bu öfkenin flovenist flarlatanl›kla baflka bir kanala ak›t›lmas› kolay de¤ildir. ‹flçi s›n›f›na dönük sald›r›lar o derece bu s›n›f için katlan›lamaz duruma gelmifltir ki, y›llard›r görece ayr›cal›klar›n› korumak için sessiz kalan iflçi s›n›f›n›n›n sendikal› kesimleri bile kendili¤inden isyan noktas›na gelmifltir. Bu koflullarda girilecek bir savafla iflçi s›n›f›n›n güçlü bir destek vermesi pek olanakl› de¤ildir. Öte yandan, burjuvazinin de¤iflik kliklerinin de, bir savafl politikas›nda ortak bir tutum gelifltirebilmesi olanakl› görünmemektedir; devlet ve ekonomide süren paylafl›m savafl› bu kesim içinde de derin ayr›l›klar yaratm›flt›r. ‹ç politik dengelerin bu durumu, burjuvazinin sistematik bir savafl politikas›n› yaflama geçirmesini, geçirdi¤i durumda ise beklenen sonuçla karfl›laflmas›n› olanakl› k›lmamaktad›r. Burjuvazinin, elini rahatlatan en önemli faktör ise, ba¤›ms›z devrimci bir iktidar hedefine dönük bir devrimci hareketin olmamas›, ulusal özgürlük hareketinin ise, politik olarak sürekli gerileyen, düzeniçi çözümleri bafla alan bir karektere sahip olmas›d›r. D›fl politik dengeler bak›m›ndan da durumun pek elveriflli oldu¤u söylenemez. Türkiye burjuvazinin Suriye'ye dönük düflmanl›k ve gerilim politikas›, strtejik ittifak gücü olarak ABD politikalar›na ve son y›llarda yak›n iliflkiler gelifltirdi¤i ‹srail'in politik hedeflerine hizmet ediyor olsa da, s›cak bir savafl olas›l›¤›na karfl› gerek ABD'den gerekse de ‹srail'den aç›k ve aktif bir deste¤in gelmemesi, bu güçlerin flu anda s›cak bir savafl ortam›n›

kendi ç›karlar› bak›m›ndan uygun görmedi¤ini gösterir. Kald› ki, böyle bir deste¤in oldu¤unu varsaysak bile, Türkiye burjuvazisinin Avrupa ülkeleri, Rusya, Arap ülkeleri ve komflular›yla iliflkileri, böyle bir savaflta h›zla bir yaln›zl›¤a sürüklenece¤ini göstermektedir. Tüm bu olgular, Türkiye'nin Suriye nezdinde gündeme getirdi¤i s›cak savafl politikas›n›n açmazlar›n› ortaya koymaktad›r. Ancak, bu faktörler, burjuvazinin, Suriye veya bir baflka bölge ülkesine karfl›, bir "ç›lg›nl›k" yaparak s›cak bir savafl ortam›na sürüklenmeyece¤i anlam›na gelmemektedir. Türkiye burjuvazisinin iç ve d›fl politikas›, böyle bir savafl politikas›n› er veya geç gündeme getirmesini zorlamaktad›r. Dolay›s›yla bunun bir "ç›lg›nl›k" politikas›n›n m›, yoksa uygun bir konjonktürde mi gündeme gelece¤i, sorunun özü bak›m›ndan pek bir fley ifade etmemektedir. Savafl Politikas›n›n Nesnel Zemini Türkiye burjuvazisinin s›cak savafl politikas› konusunda, yanl›fl fikirlerden biri de, bu savafl›n, "PKK'nin kaynaklar›n› kurutmak" gibi resmi aç›klamalar› esas alan yaklafl›mlard›r. Kuflukusuz ki, Türkiye burjuvazisi PKK'ye karfl› sürdürdü¤ü gerici savafl›n gere¤i olarak, onun Suriye'den destek almas›n› da önlemek istemektedir. Ancak bu faktör, ne burjuvazinin Suriye'ye karfl› izledi¤i savafl politikas›n›, ne de yar›n bir baflka komflu ülkeye (‹ran, Irak, Yunanistan) karfl› izleyece¤i s›cak savafl ortam›n› t›rmand›rma politikas›n› aç›klamaktan yoksundur. Türkiye'nin s›cak savafl politikas›, içte iflçi s›n›f›na ve Kürt ulusal hareketine karfl› sürdürdü¤ü savafl›n ve genel olarak Türkiye burjuvasinin emperyalist hiyararfli içinde bir üst basama¤a s›çrama, altemperyalistleflme politikas›n›n d›flavurumudur. Bu zeminde aç›klanmayan ve y›¤›nlar›n bilincini ayd›nlatmayan bir savafl karfl›tl›¤›, devrimci saflarda kar›fl›kl›k yaratman›n ötesinde, proletarya-burjuvazi aras›ndaki s›n›f çat›flmalar›n›n proleter devrim bak›m›ndan yaratt›¤› olana¤› gerekti¤i gibi de¤erlendirmemek, burjuvazinin flovenizm zehiri ile y›¤›nlar›n önemli bir kesiminin deste¤ini arkas›na alma politikas›n› da kolaylaflt›r›r. Türkiye burjuvazisinin serüven politikas› ve savafl›n nesnel zeminini "platform önerisi"nde flu flekilde ifade edilmiflti: "Türkiye kapitalist cumhuriyeti bu anlamda, sonuçlar› önceden kestirilemeyecek bir serüvenin içindedir. Bütün bu iç ve d›fl sorunlarla çeliflkilerin dü¤ümlendi¤i noktada, ekonomiktoplumsal anlamda yap›sal, ayn› zamanda tarihsel boyutlu bir kriz yaflanmaktad›r. Türkiye'nin alt-emperyalistleflme stratejisi, bu yöneliflin içeride ve d›flar›da, siyasal gerilimlerle ddolu, çat›flmal› bir yol olmas›ndan gelen


5

Say›: 28 P Ekim ‘98 zorluklarla karfl› karfl›yad›r. "Ne var ki, komünistler aç›s›ndan ç›k›fl›n hangi yönde olaca¤›ndan , bir ç›k›fl›n olup olmayaca¤›ndan ba¤›ms›z bir durum saptamas› yapmak gerekiyor:Bugün içine girilen süreç her halükarda derin toplumsal altüst olufllara gebe bir süreçtir; yak›n gelecekte siyasal ve toplumsal bir istikrar beklememek gerekir." (Komünistler Ne ‹çin Nas›l Mücadele Etmeli, Maya Kitaplar›-1, s. 25) "Savafl politikan›n baflka araçlarla sürdürülmesidir". Burjuvazi için içte tüm düzen d›fl› dinamiklerin bast›r›lmas› politikas› ile, d›flta gerici savafl politikas› bir madolyonun ikiyüzüdür. Tüm ezilen sömürülen kitleler, onun bilinçli öncüsü devrimci ve komünist hareket için ise, kriz devrimci savafl› körükleme, tüm hoflnutsuzluklar› proletaryan›n devrimci iktidar hedefi do¤rultusunda de¤erlendirme dönemidir, kriz dönemleri. Uluslararas› proletarya hareketinin deneyimleri göstermifltir ki, kriz ortamlamlar› devrimci olanaklar› art›r›r s›n›f savafl›m›n› fliddetlendirir. Bu olanaklar›n yaratt›¤› kendili¤inden devrimci tepkiler ne olursa olsun, bu tepkileri devrimci bir iktidar hedefine yönlendiren, gerici bir savafl karfl›s›nda kendi burjuvazisinin yenilgisi için çal›flan, savafl›n yaratt›¤› ola¤anüstü gerici koflullarda bile devrimci ajitasyon ve propaganday›, devrimci kitle gösterilerini örgütleme ve desteklemeyi sürdüren, devrimci, illegal devrimci bir öncü örgüt olmadan, savafla karfl› s›n›f savafl›m›n› gelifltirmek ve krizden devrim için yararlanmak olanakl› de¤ildir. ‹çinden geçti¤imiz dönemin üç ay›rtedici e¤ilimi fludur: 1- Emperyalist sistemin fliddetli bir ekonomik krizle yüzyüze bulunmas›. 2- Emperyalist yeniden paylafl›m›n h›z kazanmas› 3- Devrimci-enternasyonalist bir önderlik bofllu¤u. Tüm bu olgular, krizden ve krizin d›flavurumu olan emperyalist rekabetten devrimci bir iktidar hedefi do¤rultusunda yararlanman›n son derece elveriflsiz koflullar›n› ortaya koyuyor. Ancak bu durum, devrimci saflardaki karamsarl›¤› hakl› ç›karmaz; çünkü kriz ve krizin sonuçlar› konjonktürel de¤il yap›sal bir karekter tafl›maktad›r ve yak›n gelecekte bir istikrar görünmemektedir. E¤er proletaryan›n s›n›f savafl› ve iktidar hedefini refarans alan devrimci kuvvetlerin, devrimin öncü gücü enternasyonalistdevrimci bir önderli¤i üzerine dikkatlerini toparlar, örgütlülüklerini özgürillegal temele dayand›r›rsa, h›zla öne ç›kmalar› ve kriz ortam›n›n yaratt›¤› olanaklardan yararlanarak öne ç›kmas› pekala olanakl›d›r. Aksi durumda ise, bu kriz ortam›ndan burjuvazinin yararlanarak, sistemi yeni dinamikler temelinde hiç olmazsa bir süre için restora ederek istikrara kavuflturmas›

kaç›n›lmazd›r. Genel olarak savafllar devrimci bir kriz ortam› yarat›rlar; ama bu kriz ortam›ndan devrimci amaçlar için yararlan›lmad›¤› durumda, burjuva egemenli¤inin istikrarl› bir yönetimiyle sonuçlan›r. Komünistlerin Kriz Karfl›s›nda Sorumluluklar› Bu koflullarda, genel bir bar›fl politikas›n›n savunulmas›, genel bir savafl karfl›tl›¤›, "devletlerin eflitlik ve bar›fl" temelinde birarada yaflamas› gibi pasifist yaklafl›mlar ve kendili¤inden patlamalar›n devrimci sonuçlar yarataca¤› gibi bönce politikalar devrimci hareketi felçlefltirmekten baflka sonuçlar yaratmaz. Komünistlerin savafl ve bar›fl konusundaki temel yaklafl›mlar›na yön veren ilke, "pasifizm ve soyut bar›fl propagandas›, iflçi s›n›f›n› yan›ltman›n bir biçimidir. Kapitalizmde, özellikle de onun empereyalist aflamas›nda, savafllar kaç›n›lmazd›r" tespitidir. Bu nedenle, komünistler ne bir savafl›n ç›kmayaca¤›, ne de savafl›n "bir dizi devrim olmadan" soyut bir bar›fl ça¤r›lar› ile önlenebilece¤i gibi gerçek d›fl› bir propagandaya prim vermezler. Onlar›n politikas›, genel ve yeni bir paylafl›m savafl›n›n gündemde oldu¤u günümüzde, bir yandan savafllar›n er veya geç kaç›n›lmazl›¤› ve böyle bir savafl›n ortaya ç›kmas›yla birlikte de, savafl›n yaratt›¤› y›¤›nlardaki hoflnutsuzlu¤u de¤erlendirerek, iç savafl›, kendi burjuvazisinin yenilgisi için savafl› yükseltmek, bunun gerekli araçlar›n› yaratmakt›r. Yaflad›¤›m›z topraklardaki komünistlerin, krize karfl› devrimci politikas›n›n dört aya¤› vard›r: 1- S›n›fa karfl› s›n›f, savafla karfl› s›n›f savafl›. 2- Tüm komünistlerin devrimci bir program ve örgüt temelinde birli¤ini gerçeklefltirerek devrimci önderli¤in inflas›. 3Her koflulda hareketin süreklili¤ini sa¤layacak illlegal temelde bir örgütlülük yaratmak. 4- En baflta proletarya olmak üzere, ezilen ve sömürülen y›¤›nlar›n kendili¤inden tepkilerini, eylemini devrimci hedeflere yönlendirme çabas› içinde olmak ve desteklemek. Genel politik tablo, devrimci ve iflçi hareketin ne tür olanaklarla yüzyüze bulundu¤unu ortaya koydu¤u gibi, devrimci önderlik eksikli¤inin ve buna dönük devrimci hareketteki duyars›zl›¤›n hareketin önüne nas›l bir barikat olarak dikildi¤ini de ortaya koyuyor. Bütün dezavantajlara ra¤men, komünistler, tarihsel sorumluluklar›n›n gere¤i olarak; ve devrimci hareketin saflar›nda, bilince ç›kart›lmam›fl olsa da, bu gereksinimi duyan yayg›n ve güçlü bir potansiyelin oldu¤u bilinciyle, bir yandan kendi ba¤›ms›z görev ve önceliklerine yo¤unlafl›rken, öte yandan da, bu potansiyeli uyarma, sorunlar› ve görevleri bilince ç›kartma ve devrimci bir önderlik hedefine katma


6

Metal ‹flçilerinin Eylemleri Ifl›¤›nda Maya

’n›n gecen say›s› bask›dayken, metal iflçilerinin Bursa’da Oyak-Renault iflçileriyle bafllayan, daha sonra Tofafl’a, Bosch’a s›çrayan eylemlili¤i yafland›. ‹fl durdurma, iflgal, yol kesme, sendika flubelerini basma biçiminde geliflen eylemlerin ortak noktas›, toplu olarak Türk-Metal’den istifa etmek biçimindeydi. Eylemler Bursa’yla s›n›rl› kalmad›; ‹stanbul, ‹zmir, Ankara ve ‹zmit gibi sanayi merkezlerindeki büyük fabrikalara da s›çrad›. Renault, Tofafl ve Bosch’un ard›ndan, Manafl, Uzel, Döktafl, Mako, Türk Traktör, BMC, Mann, Otosan, Mercedes ve Packard baflta olmak üzere, metal iflkolundaki çeflitli fabrikalarda da eylemlilikler yafland›. Bu süreçte yirmi bine yak›n iflçi Türk Metal’den istifa etti. Eylemlerin birdenbire patlamas›n›n nedeni, Türk Metal’le MESS aras›ndaki T‹S görüflmelerinin sonunda, Türk Metal’in %43’lük ücret art›fl›na imza atmas›yd›. Öteden beri sendikan›n bask›c›, iflçiyi alenen satmaktan çekinmeyen tutumlar›n›n yaratt›¤› tepki eylemlerin patlamas›na vesile oldu. Eylemler s›ras›nda, burjuva medya ve iflverenler, problemin iflçiyle sendika aras›nda yafland›¤›n›, iflçilerin öfkesinin kendilerini satan, yalanc›, doland›r›c›, bask›c› sendika yö netimine yönelik oldu¤unu propaganda ettiler. Medyan›n ve patronlar›n a¤z›ndaki “iflçi-iflveren elele” slogan›, yer yer geri bilinçli iflçiler aras›nda da dillendirilse de, “sat›fl sözleflmesi”nin öbür ucundakinin iflverenin kendisi oldu¤u gerçe¤i karart›lamad›. Zaten eylem sürecinin sönmeye bafllamas›yla birlikte eylemlere öncülük eden iflçilerden bafllayan tenkisatlar, esas savafl›n kimler aras›nda sürmekte oldu¤unu gösterdi. Ancak metal iflçileri cephesinden, buna uygun bir eylem biçimi ve hedefi ortaya konamad›. Gerek eyleme önderlik eden iflçilerin, gerek bu süreci yak›ndan takip eden devrimci hareketlerin eylemlere vermeye çal›flt›klar› yön, “Birleflik Metal Sendikas›na üye ol”un ötesine geçemedi. Birleflik Metal’in iki hafta geçmeden birkaç küçük farkl›l›kla ayn› sözleflmeye imza atmas› bu hedefin alt›n› boflalt›nca, eylemler MESS’e karfl› bir içerik kazanmadan söndü. Türk Metal’e duyulan tepki ortalama bilinçli iflçilerde genel olarak sendikalara karfl› bir güvensizli¤e dönüfltü. Eylemlerin görünürdeki nedeni imzalanan “sat›fl sözleflmesi” yüzünden sendikaya duyulan tepki olsa da, bunun alt›nda günden güne eriyen ücretler, budanan sosyal haklar, k›sacas›

Say›: 28 P Ekim ‘98

S›n›f Hareketi Ve Devrimci Sorumluluklar kapitalizmin yaflad›¤› krizi iflçi s›n›f›n›n s›rt›na yükleyerek aflma çabas›yla geliflen yeni sald›r›lar var. Bu sald›r›lar›n metal iflçisi özelinde iflçi s›n›f›na yans›y›fl› l›saca flöyle özetlenebilir: Di¤er sanayi dallar›nda oldu¤u gibi metal iflkolunda da, özellikle 1994’ten sonra, esnek üretim yayg›nlaflm›fl, tafleronlaflma h›z kazanm›fl, bu temelde iflten ç›karmalar, sendikas›zlaflt›rma, sosyal haklar›n budanmas› yo¤unlaflm›flt›. Asl›nda bu, üretimin sadece Türkiye’yle de s›n›rl› olmayan örgütlenifl biçimi ile ilgilidir. Büyük fabrikalar›n ve sanayi komplekslerinin parçalan›fl›, üretimde küçük ölçekli emek yo¤un sanayinin a¤›rl›k kazanmas›, bu temelde uluslararas› bir iflbölümünün ortaya ç›kmas› kapitalizmin uluslararas› ölçekte içine girdi¤i bir yönelimdir. Bu ise kapitalist üretimin örgütlenmesinde yeni bir evre veya eski tarz manüfaktür üretimin a¤›r sanayi karfl›s›nda geliflimi olarak de¤erlendirilemez. Belirleyici olan her zamanki gibi kapitalizmin do¤as›ndaki daha fazla kar iste¤idir. ‹flçi s›n›f› hareketinin içinde bulundu¤u yenilgi koflullar›, kapitalizme emek yo¤un bir üretim süreci sayesinde daha yo¤un bir art› de¤er elde etme olana¤› sa¤lam›flt›r. Üretim sürecinin önemli bir k›sm›, iflgücünün ucuz, eme¤in örgütsüz oldu¤u ülkelerde, bu koflullar› iflçi s›n›f› aç›s›ndan daha da zorlaflt›ran siyasi ve ekonomik bask› eflli¤inde gerçeklefltirilmeye bafllanm›flt›r. Böylelikle büyük fabrikalarda en az say›da istihdam ile iflçilik maliyetini azaltmak, fason üreticiyi ve tafleronu da kapsayan ‘kalite çemberi’hikayesiyle en yüksek verimi ve kaliteyi elde etmek imkan› do¤mufltur. Metal iflkolunun özgüllü¤ü ise, “a¤›r sanayi” dal› olmas›ndan dolay› üretimin ana safhalar›n›n yüksek teknoloji, büyük makinalar ve çok büyük sermayeler gerektirmesidir. Büyük fabrikalar “a¤›r”l›¤›n› ve önemini ko rurken, üretimin daha küçük sermaye gerektiren, emek yo¤un bir üretime olanak veren safhalar› tafleron atelyelere devredilmifltir. Metal iflkolunun organize sanayi bölgelerindeki yayg›nl›¤› ve Küçük ve Orta Büyüklükteki ‹flletmelere verilen önem, bu safha-

lar›n da küçümsenemeyecek bir üretim alan› oluflturdu¤›n› göstermektedir. Kapitalist üretimin bu tarz örgütleniflini ayr› bir incelemenin konusu olarak bir kenara b›rak›p, bunun bu topraklarda iflçi s›n›f›n›n üzerindeki etkilerinden bahsedelim. fiöyle bir örnek verebiliriz: Ere¤li Demir ve Çelik Fabrikas› (Erdemir) Türkiye’de yass› sac›n üretildi¤i tek fabrikad›r. Yass› sac esas olarak otomotiv ve beyaz efl ya üretiminde hammadde olarak kullan›l›r. ‹ç pazardaki en büyük yass› sac tüketicisi Tofafl’t›r. Erdemir’den ç›kan yass› sac›n, Tofafl’›n fabrikalar›nda otomobil haline gelmesine varan üretim sürecinde ‹zmit’te ve Bursa’da kümelenmifl onlarca küçük atölyenin ve fabrikan›n rolü vard›r. Tofafl’a resmi olarak ba¤l› olmayan, ancak tüm üretimini Tofafl için, onun belirledi¤i ölçekte ve kalitede yapan bu iflletmeler, kap› kolundan motor aksam›n›n kimi parçalar›na kadar bir dizi ara mal üretirler. Bu atölyelerde ücretler Tofafl’takinden de Erdemir’dekinden de çok daha düflüktür, hiç bir iflgüvencesi yoktur, atölyelerin bir ço¤unda iflçiler sigortas›z çal›flt›r›rlar, Tofafl üretimini k›st›¤›nda ya atölyeler kapan›r, ya da iflçiler tek kurufl tazminat almadan kap›n›n önüne ç›kar›l›rlar. Bu sayede, bahsi geçen ara mallar›n Tofafl’a maliyeti, onlar› kendi bünyesinde üretmekten çok daha düflük olur. Pazardaki dalgalanmalar yüzünden üretimi k›smak zorunda kald›¤›nda, iflçilere bofl yere maafl ödemek zorunda kalmaz. Erdemir’de ise, ayn› süreç fabrikan›n kendi s›n›rlar› içerisinde gerçekleflmifltir. Erdemir’e ilk tafleron flirketler ‘80’li y›llar›n sonlar›nda girmiflti. Bafllang›çta sadece sosyal hizmetler ve temizlik alan›ndayken, üç dört y›l sonra ise bilgi-ifllem, araflt›rma gelifltirme ve ofis d›fl›nda tüm bölümler k›smen tafleron flirketlere devredildi. Bu süreçte iflten ç›karmalar yafland›, mücadele ederek ifline dönenler daha düflük derecelerden ifle al›nd›lar, iflten ayr›lma ve erken emeklilik teflvik edildi. Bu dönemde toplu sözleflme yetkisi üç y›la yak›n bir süre ask›da kal›p defalarca mahkemelik olduktan sonra, naylon üyeler, tehdit ve flantajlarla Birleflik Metal’den Türk Metal’e geçti. Bu koflullarda, metal iflçisinin resmini, di¤er iflkollar›ndan hiç de farkl›

olmayan biçimde flöyle çizmek mümkün: Bir tarafta büyük fabrikalar›n personeli olarak çal›flan, gelir düzeyi dünkü kadar olmasa da yüksek, sosyal haklara ve güvencelere sahip iflçiler; di¤er tarafta küçük iflletmelerde kanun d›fl› çal›flt›r›lan, sigortas›z, iflgüvencesinden ve sendika hakk›ndan yoksun, genelde asgari ücrete talim eden iflçiler ve onlarla aym› koflullarda çal›flan tafleronlar... Bu parçalanm›fll›¤›n iflçi s›n›f› cephesindeki sonuçlar› ise son derece olumsuzdur. Uluslararas› ve ulusal ölçekte düflünüldü¤ünde kapitalistlere muazzam manevra kabiliyeti sa¤lar. Böylelikle büyük tekeller, üretim sürecinin onlara getirdi¤i külfetin önemli bölümünden kurtulurlar.Fason üretim ve tafleronlar sayesinde, s›n›rl› da olsa yasalar›n belirledi¤i iflçiye karfl› yükümlülüklerinin hepsinden muaf olurlar. Sözgelimi Sabanc› ve Koç “bir tek sigortas›z iflçi çal›flt›rmamakla, iflçisinin hakk›n› vermekle” övünürken, bu sayede onlar için fason üretim yapan iflletmelerde çal›flan onbinlerce iflçinin çal›flma koflullar›ndan sorumlu tutulmazlar. Örne¤in; dünyaca ünlü Nike firmas›, bu sayede, çiftini asgari ücretin bir kaç misline varan fiyatlarla satt›¤› ayakkab›lar›n üretimini, bütün büyük fabrikalar›n› kapat›p, tüm dünyada eme¤in ucuz oldu¤u bölgelerde kurulmufl ayr› iflletmeler üzerinden gerçeklefltirebilmektedir. Bu yol kazançl› oldu¤u kadar, risksizdir de... Olur da bu iflletmelerin birisinde bir grev patlak verirse, üretimi baflka bir iflletmeye, hatta baflka bir ülkeye kayd›rmak an meselesidir. ‹flçi s›n›f›n›n, kapitalizmin bu uluslararas› manevra yetene¤i karfl›s›nda güçlü uluslararas› örgütlere ihtiyac› varken, yine bu sald›r› karfl›s›nda elindeki s›n›rl›, ulusal örgütlülükleri de zay›flam›flt›r. ‹flçi s›n›f›n›n bu bölünmüfllü¤ü, sendikal örgütlülü¤ünü da¤›t›r, önemli bir kesimini genel olarak sendikal alan›n d›fl›na atar. ‹flçi s›n›f› bu bölünmüfllük temelinde birbirine düflman hale gelir. Birbirine yabanc›lafl›r. Sözgelimi, yine Erdemir’de fabrika personeli, servisi olmayan tafleron iflçiyi servisine almaz. Ayn› k›s›mda ayn› ifli yapan tafleron iflçiyle iflyerinde tuvaletleri ayr›d›r, kendi tuvaletini kulland›rmaz. Nas›l iflsizlik çal›flan iflçilerin “s›rt›ndaki k›rbaç” ise, ayn› iflletmedeki tafleron iflçinin varl›¤› ve çal›flma koflullar› da onun için böyle bir bask› oluflturur. Sahip oldu¤u ayr›cal›klar›, ayr›cal›ks›zlara karfl› korumaya çal›fl›r, gericileflir. Ayr›cal›klar›ndan olmamak için iyice köleleflir, bu ayr›cal›klar›na bekçilik yapt›¤›n› düflündü¤ü sürece sendikas›n›n ihanetlerine, sendika bürokratlar›n›n asalakl›¤›na ses ç›karmaz, “buna da flükür, ya bir de tafleronda çal›flsayd›m” diyerek avunur. Yine Erdemir somutunda tafleron iflçi


7

Say›: 28 P Ekim ‘98 ise, fabrikaya personel al›m› s›ras›nda tafleronlara ayr›lan kontenjandan yer kapmak için flefinin gözüne girmek zorundad›r, ondan istenen “disiplini, özveriyi, çal›flkanl›¤›” göstermek için y›rt›nd›¤›yla kalmaz, mesai arkadafllar›n›n kaytarmalar›n› jurnallamay› da görev bilir. Bu durum, Erdemir’de en uç biçimde yaflan›yor olsa da, yukar›daki örnekler o veya bu iflkolunda birçok iflçiye tan›d›k gelecektir. Bunun sorumlusu, ne bu ayr›cal›klara sahip olanlar, ne de bunlardan mahrum olanlard›r. Bunun çözümü de ayr›cal›kl›lar›n sahip olduklar› haklardan vazgeçmesi veya di¤erlerinin bir punduna getirip onlar›n aras›na kar›flmas› olamaz. ‹flçi s›n›f›n›n bugünkü tablosu içinde birer ayr›cal›¤a dönüflmüfl olan haklar, zaman›nda verilmifl mücadeleler sonucunda elde edilmifl kazan›mlard›r. Burjuvazi, iflçi s›n›f›n›n örgütlülü¤ü ve mücadelesi karfl›s›nda vermek zorunda kald›¤› bu haklar› s›n›f›n sadece bir bölümü ile s›n›rland›rmay› baflarm›flt›r; bugün ise buna da tahammül etmemektedir. Daha do¤rusu iflçi s›n›f›n›n mevcut örgütlülük ve bilinç düzeyi bu haklar›n korunmas›na yetmemektedir. Oysa bu haklar›n burjuvazi karfl›s›nda korunmas› gerekir ve bunun yolu da bu haklar›n üzerine yatmaktan de¤il, bunlar›n tüm s›n›fa mal edilmesinden geçmektedir. Bu yoldan ilerlemeyen hiç bir mücadele ne somut kazan›m düzeyinde, ne de bilinç ve örgütlülük düzeyinde kal›c› bir mevziye ulaflmaz. ‹flçi s›n›f› içinde bir eflitsizlik oldu¤u sürece; ya iflçi s›n›f›n›n alttakilerin yukar› çekilmesi temelinde yürüttü¤ü bir mücadeleyle topyekün bir ileri ç›k›fl sa¤lanacakt›r, ya da burjuvazi taraf›ndan sahip olunan haklar›n da gasp›yla beraber sömürü bütün s›n›f nezdinde yo¤unlaflacakt›r. Kapitalizmin içinde oldu¤u kriz, onu ikinci olas›l›¤› gerçeklefltirmek yönünde her zamankinden fliddetli bir sald›r›ya yöneltmektedir. Bu sald›r›n›n karfl›s›nda durabilmek ve yeni mevziler kazanabilmek ise mücadelenin yönünün nas›l çizilece¤ine ba¤l›d›r. “Bu talepler do¤rultusunda (ücret, sosyal güvence vb.) verilecek bir mücadelenin as›l devrimci bir manivela ifllevi görece¤i alanlar da, bu konularda zaten s›n›f›n geneli karfl›s›nda ayr›cal›kl› bir pozisyonda olan iflçi kesimlerinin ‘ayr›cal›klar›n› ayn› zamanda iflçi s›n›f›n›n geneline de karfl› koruma’ zemininde flekillenen gündemler ve eylemler de¤il, esas olarak bu haklara sahip olmayan iflçi kesiminin eylemlilik zemini olmaktad›r. Çal›flma koflullar›, ücret, sosyal güvence talepleri ekseninde eylemler yapmak ve mücadele vermek, iflçi s›n›f›n›n örgütlü/sendikal› kesimlerinin tekelinde olmad›¤› gibi; yaflam koflullar›, eflit ifle

eflit ücret vb. talepler ekseninde verilmesi gereken mücadele de, iflçi s›n›f›n›n örgütlülükten ve güvenceden yoksun kesimleri ile s›n›rl› bir mücadele de¤ildir/olmamal›d›r: ‹flçi s›n›f›n›n örgütsüz ve güvencesiz kesimlerinin gündemleri ve talepleri, s›n›f›n ayr›cal›kl› kesimine tafl›nabildi¤i ve ayr›cal›kl› kesimler, iflçi s›n›f›n›n örgütsüz, güvencesiz kesimlerinin talepleri ve mücadele hedefleri zemininde bir eylemlili¤in içerisine girebildi¤i noktada, iflçi s›n›f›n›n farkl› kesimlerini ortaklaflt›ran bir çizgide, gerçek anlamda ileri ç›k›fl yakalanabilecektir. Sendikal› iflçilerin, kendi haklar› için de¤il, ayn› iflkolunda hatta iflyerinde sendikas›z, sigortas›z iflçilerin talepleri için örgütlüyecekleri bir eylem, gerçek anlamda devrimci ve devrimcilefltirici bir eylem olacakt›r. (Maya, s.25, sf.12) Bugün metal iflçilerinin gitti¤i yol bu de¤ildir, bunun kendili¤inden olmas› da beklenemez. Bugün için büyük fabrikalardaki metal iflçileri aras›nda ortaya ç›kan kendili¤inden dinamizm, s›n›f›n farkl› kesimleri aras›nda ba¤ kurulmas› için kullan›lmal›d›r. Metal iflçilerinin s›n›f› satmayan bir sendika aray›fl›, iflgüvencesi, doyurucu bir ücret, sosyal haklar ve bu temelde imzalanacak bir toplu sözleflme iste¤i, iflçi s›n›f›n›n bunlar›n hiçbirine sahip olmayan kesimleriyle ortak bir mücadele zemininde, eylemli bir s›n›f dayan›flmas› ile ifade edilmelidir. ‹flçi s›n›f›n›n farkl› kesimleri aras›ndaki eflitsizli¤i ortadan kald›racak bir mücadele hatt›, ancak ayr›cal›ks›z iflçilerin talepleri temelinde örülecek bir mücadelenin birlefltiricili¤i üzerinden ortaya ç›kar›labilir. Ancak; iflçi s›n›f›n›n ayr›cal›ks›z kesimleri, ayn› zamanda s›n›f›n en örgütsüz, sendikal deneyimden yoksun, en da¤›n›k ve üretimdeki nesnel konumlar› nedeniyle birlikte davranma refleksine kendili¤inden sahip olmayan bir özellik tafl›r. Bu yüzden s›n›f›n bu kesimlerinin ekonomik mücadelesinin örgütlenmesi dahi devrimcilerin müdahalesini gerektirir. Bu, sadece bu kesimlere karfl› de¤il, iflçi s›n›f›n›n sahip oldu¤u haklar›n korunmas›n› ve gelifltirilmesini sa¤layacak eylemli bir s›n›f dayan›flmas›n› ortaya ç›karaca¤› için iflçi s›n›f›n›n bütününe karfl› bir sorumluluktur. Devrimci Hareket Bu Sorumlulu¤un Fark›nda m›? Ancak, iflçi s›n›f›n›n sendikal› ke simlerinden baflkas›n› görmeyen devrimci hareket, iflçi s›n›f›n›n önüne böyle bir yol açmak bir yana, metal iflçilerinin kendili¤inden bir patlamayla el yordam›yla açt›¤› yolda onun kuyru¤una tak›lmakta, bu yolu baflkalar›na önermekte hiç bir mahzur görmüyorlar. Devrimci hareketler, bu eylemliliklerin ard›ndan gazetelerinde sayfalar ay›rd›klar› metal iflçilerine,

Birleflik Metal’e üye olmaktan baflka bir fley önerememektedir. Önce D‹SK ile Türk-‹fl’in, Birleflik Metal’le ayn› oldu¤unu söyleyip, ard›ndan Birleflik Metal’e üye olma ça¤r›s›ndan ibaret bir öneri, ciddiyeti ve inand›r›c›l›¤› bir yana, Birleflik Metal’i D‹SK’ten ayr› tutmaktan, “dürüst” orta kademe sendika bürokratlar› karfl›s›nda hayali beklentiler tafl›maktan, dahas› bu beklentileri iflçi s›n›f› içinde yaymaktan baflka bir fley de¤ildir. Sendika bürokrasisi denen fley, sendikalar›n tepesindeki bir kaç bürokrattan ibaret de¤ildir. Bu bürokratlar›n faflist, demokrat, reformist, ilerici veya iyi niyetli, kötü niyetli olmalar›n›n ötesinde, bu bürokrasinin bir maddi temeli vard›r. O da iflçi s›n›f›n›n genifl kesimleri üzerinde yo¤unlaflan sömürüyle elde edilenlerin bir k›sm›n›n iflçi s›n›f›n›n s›n›rl› ve ayr›cal›kl› kesimlerine suspay› mahiyetinde da¤›t›lmas›d›r, genel olarak iflçi aristokrasisidir. Sendika bürokrasisi bu ayr›cal›klar›n üzerinde tüner, buradan beslenir. Sendika bürokrasisine karfl› mücadele ancak bu maddi temeli ortadan kald›racak bir zeminde, yani ayr›cal›klar› korumak ve yenilerini yaratmak için de¤il; bu kazan›mlar› s›n›f›n tümüne maletme hedefiyle, s›n›f›n bütünsel ç›karlar› zemininde yürütüldü¤ü sürece sonuç verir. Tabandan yürütülen aksi bir mücadele ya bu sendika bürokratlar›n›n koltuklar›n› sa¤lamlaflt›r›r, ya da baflka yeni bürokratlar yarat›r. “Birleflik Metal’de örgütlen!” ça¤r›s›yla birlikte sunulan “iflçi birlikleri oluflturulmal›d›r”, “iflyeri komiteleri oluflturulup, T‹S görüflmelerine kat›lmal›d›r” soslar› ise, en fazla “bu sendikalar ayr›cal›klar›n›z› koruyamaz, siz kendiniz koruyun” demektir. ‹flçi s›n›f› sendikas›z kalmamal›d›r, ancak bu temelde yürütülen bir mücadele iflçi s›n›f› aç›s›ndan sendikal örgütlülü¤ü bir ayr›cal›k olmaktan ç›karacak bir hedefe sahip olmal›d›r. Bunun içinse, iflçi s›n›f›n›n sendikal haklara sahip olmayan kesimlerine gitmek, iflçi s›n›f›n›n bir bölü¤ünde ortaya ç›kan dinamizmi di¤er kesimlerine tafl›yarak s›n›f dayan›flmas›n› örmek gerekir. Devrimci hareket ise, böyle bir ba¤› kurmak bir yana, kendisi s›n›f›n en çok sömürülen kesimlerini gündemine almam›flt›r bile. Üretimdeki konumundan dolay› her zaman için öncü konumda görüp özel önem verdi¤i metal iflçilerinin kendili¤inden eylemiyle, sahip oldu¤u sendikalist gözler kamafl›nca, devrimci hareket zaten bugüne kadar görmedi¤i kesimlerden bir ad›m daha uzaklaflm›flt›r. ‹flçi s›n›f›n›n kendili¤inden eyleminin eksikli¤ini ve gerili¤ini öne ç›kar›p onu küçümsemek devrimci bir tutum de¤ildir elbet, ancak kendili¤indenli¤in pohpohlanmas› da ne iflçi s›n›f›na, ne de devrimci harekete bir

fley kazand›r›r, aksine tüm bu geriliklerin kal›c›laflmas›na, ileri ç›kma dinamiklerinin de körelmesine yol açar. Kendili¤inden eylemlerin kuyru¤una tak›lmamak; bu eylemlere önderlik edebilecek, yön verecek öncü bir örgüte sahip olmay›; bunun olmad›¤› koflullarda ise, yarat›lmas› için ortaya konmas› gereken planl› faaliyetin öncelikli görevleri konusunda bir netli¤i ve ›srarc›l›¤› gerektirir. Her ikisinin de olmad›¤› koflullarda, devrimci hareketin içine düfltü¤ü ac›kl› durum ise ”Türk Metal’den ayr›lmakla iyi ettiniz, ama Birleflik Metal’den seçenek yok” diyen bir çaresizlik; “D‹SK’e ve R›dvan Budak’a söyleyecek sözümüz yok!” diye bir yandan efelenirken, Birleflik Metal de sözleflmeyi imzalad›¤›nda “ Birleflik Metal yöneticilerinin acaba yüzleri k›zard› m›?” diye soran bir hayal k›r›kl›¤›; bir hafta önce “dürüst sendikac›lar” dedi¤ine bir hafta sonra “sosyal hain” diyen bir aymazl›k; birbirlerini “oportünist”likle suçlarken “sosyal hain” sendikac›lar› “hainlikle” suçlayan kendini bilmezlik ve hepsi biraraya gelince k›saca, bir komedi olarak de¤erlendirilebilir. Komünistlerin iflçi s›n›f›n›n farkl› kesimlerinin önüne nas›l bir mücadele hatt› koymas› gerekti¤ini, iflçi s›n›f›n›n mevcut durumu üzerinden saptarken, komünist hareketin geçmifl deneyimlerinden de yararlanmak gerekli. 1905 devriminin kazan›mlar›n› geri almak için otokrasiyle kol kola sald›r›ya geçen burjuvazinin lokavtlarla binlerce iflçiyi iflsiz b›rakt›¤› dönemde, bolfleviklerin iflsiz ve çal›flan iflçileri bir ‹flsizler Konseyi’nde örgütlendirerek bu sald›r›y› püskürtmesi, bu zengin geçmiflin bilince ç›kar›lmas› gereken deneyimlerinden birisidir. Bu örgütlülük sayesinde, iflsizlerin talepleri s›n›f›n bütünü taraf›ndan sahiplenilmifl, bu temelde ortak bir mücadele hatt› örülmüfl, Konsey’in mücadelesi sonucunda Duma’dan al›nan paralarla sendikal› iflçilerin grevleri desteklenmifl, iflsizlere istihdam alan› açmak için kamu ifllerinin organizasyonu gerçeklefltirilmifl, devrimden sonras›na tafl›nacak “üretimde iflçi denetimi”nin ilk deneyimleri kazan›lm›fl, tüm bu sürecin yaratt›¤› örgütlülük bilinci ve deneyimler, gericilik döneminin ard›ndan iflçi s›n›f›na bir itilim sa¤lam›flt›r. Komünistler böyle bir partinin deneyimleri ›fl›¤›nda, böyle bir partinin b›rakt›¤› gelenekle buluflman›n kavgas›n› veriyor. Devrimci hareketin bu deneyimlerden ç›karmas› gereken ilk ders ise, kendili¤inden hareketin kuyru¤undan kopup, böyle bir partinin ideolojik, politik ve örgütsel temellerde planl› inflas› üzerine olmal›d›r. ‹flçi s›n›f›n›n, kendili¤inden eyleminin bilincini aflmak için nas›l devrimci bir müdahaleye ihtiyac› varsa, devrimci hareketin mevcut konumundan ileriye ç›kmas› da ayr›flt›r›c›


8

Say›: 28 P Ekim ‘98

MARTOV “E¤er belli hatal› görüfllere sapmakta bafllang›ç noktas› olarak iflgörürse, e¤er bu hatal› görüfller ek yeni ayr›l›klardan ötürü, partiyi bölünme noktas›na getiren anarflist giriflimlerle birleflirse, her küçük farkl›l›k çok büyük bir önem kazan›r.” (Lenin, Bir Ad›m ‹leri ‹ki Ad›m Geri, sayfa 72) u sözler, tarihe damgas›n› vuran ünlü bolflevik-menflevik ayr›flmas›n›n yafland›¤› RSD‹P 2. Kongresi’ni (1903) de¤erlendirmek üzere Lenin taraf›ndan söylendi. Bugünden dönülüp geriye bak›ld›¤› zaman, Lenin’in de¤erlendirmesindeki keskin görüfllülü¤ü farketmemek elde de¤il. Gerçekten de, ilk bak›flta hiç de partinin bölünmesine de¤meyecek olan bir “küçük farkl›l›k”, kritik dönemeç noktalar›nda her defas›nda kendisini yeniden hissettiren ve belirleyici önemde olan “çok büyük bir önem kazanan” bir sorun haline geldi. Tarihe geçen iki farkl› çizgiyi; birisi tüm devrimciler taraf›ndan sahiplenilmeye çal›fl›lan, di¤eri ise lanetle an›lan iki çizgiyi ortaya ç›kard›:Bolflevizm ve Menflevizm. Sözünü etti¤imiz ayr›flman›n ortaya ç›kt›¤› RSD‹P 2. Kongresi’nde, bu tarihsel ayr›flmay› ortaya ç›karacak olan geliflmenin taraflar›ndan birisi Lenin, di¤eri ise Kongre’nin haz›rlanmas›nda birlikte çal›flt›¤›, ancak kongre s›ras›nda ayr›flt›klar› Martov’du. Böylesine tarihsel önemdeki ayr›flman›n mimarlar›ndan olan Martov, Rus as›ll›, zengin bir Yahudi ailenin çocu¤u olarak, 1873’te ‹stanbul’da do¤du. As›l ad› Yuli Osipoviç Tsederbaum idi. Ö¤renimini Petersburg’da yapt›. Siyasal yaflama ilk ad›mlar›n›, Rusya’daki Yahudi sosyalistlerinin örgütlendi¤i , sonradan Bund ad›n› alacak olan çevreye kat›larak att›. O s›ralarda 17 yafllar›nda olan Tsederbaum, Martov ad›n› da bu dönemlerde ald›. Bund’u oluflturacak olan bu grup, Plehanov taraf›ndan kurulmufl bulunan Eme¤in Kurtuluflu grubunun da etkisinde olan sosyalist propaganda çevrelerinin, propagandadan ajitasyona geçmeyi düflündü¤ü, Plehanov’un da bunu savundu¤u bir dönemde, yayg›n olarak yürütülmeye bafllanan ajitasyon faaliyetinin etkisiyle örgütlenmifl olan sosyalistlerden olufluyordu. Zaten bu dönemde yürütülen ajitasyon, etkisini sadece Yahudi iflçiler aras›nda hissettirmiflti. Bund, bu etkinin ürünü olarak kuruldu. Martov, 1894’te, ilerde Bund’un önderlerinden birisi olacak olan A.

B

Kremer ile birlikte “Ajitasyon Üzerine” adl› bir broflür yazd›. Bu döneme kadar, küçük e¤itim gruplar› halinde, daha çok teorik çal›flmaya a¤›rl›k veren gruplar sözkonusuydu. Bu e¤itim gruplar› içinde, ajitasyon faaliyetine ve iflçilere yönelik bir küçümseme ve horgörme hakimdi. Ajitasyon Üzerine broflürü belirli bir etki yaratt›. Lenin dahil, devrimciler o dönemde, sürekli olarak iflçilerin yaflamlar›yla ilgili bilgiler toplayarak, bu bilgileri fabrikalara yönelik ajitasyon bildirilerinde kullan›yorlard›. 1894-95 dönemi Lenin aç›s›ndan da a¤›rl›kl› olarak ajitasyon dönemi olmufltur. Lenin, o dönem için sonradan yapt›¤› de¤erlendirmede, narodniklerle ideolojik mücadele ve hesaplaflma çabas›n›n, o dönemin hareketini ekonomizme do¤ru itti¤ini belirtmifltir. Martov’un da yaz›m›na kat›ld›¤› Ajitasyon Üzerine broflürü, asl›nda daha ilerde Ekonomizm ad› verilecek olan e¤ilimin zemini döflemeye fazlas›yla müsaitti. Bu broflürdeki ifadeler, bunu yeterince anlat›yor: “Kitlelere flu an için daha genifl görevler saptamaktan geri duran sosyal demokrasi, iflçilerin sadece tek tek iflverenlerle de¤il fakat tüm burjuva s›n›f› ve bunun arkas›ndaki hükümet gücü ile hesaplaflmalar›n› mücadelenin kendi ak›fl›na b›rak›r ve bu deneyim temelinde sosyal demokratik ajitasyonu geniflletmeyi ve derinlefltirmeyi öngörür.” 1894’ün sonlar›nda Lenin ve Krzhizhanovsky; Velna, Kiev, Moskova’daki Marksist gruplar içinde çal›flan birkaç kifliyle görüfltükleri bir toplant› yapt›lar. Bu toplant›da Ajitasyon Üzerine broflürünün temel tezleri kabul edildi. 1895’te ise, Martov, Lenin, Krzhizhanovsky ve di¤erleri St. Petersburg ‹flçi S›n›f›n›n Kurtuluflu ‹çin Mücadele Birli¤i’ni kurdular. Martov ve Lenin, Birlik içinde önder konumda bulunuyorlard›. Temel faaliyet ajitasyon için fabrikalara yönelik bildiriler ç›karmakt›. ‹flçilerle ba¤ kurabilmek, onlar›n yaflamlar›n› ö¤renmek için çeflitli yollar denediler: Akflam okullar›nda dersler verildi, fabrika yaflam›n›n ayr›nt›lar› ö¤renilmeye çal›fl›ld›. Bu dönemde Krupskaya da onlarla birlikteydi, an›lar›nda, bu dönemde ajitasyonun a¤›rl›kl› yer tuttu¤unu örneklerle anlat›r. Hatta Lenin’in, daha sonra “Ne Yapmal›?” adl› eserinde, bir dipnotta belirtti¤i an›, bu döneme

aittir. Fabrika yaflam›n› tan›mak üzere, amans›z sorular yöneltti¤i bir iflçi, görüflmenin sonunda, aln›n›n terini silerek, Lenin’e yönelik olarak flunlar› söyler: “Senin sorular›n› cevaplamaktansa mesai yapmak daha kolay”. ( Ne Yapmal›?, Sol Yay, 4. bask›, s. 151). 1895’in Aral›k ay›nda, Lenin ve di¤er 5 üye tutuklan›yor. 1896’n›n bafl›nda ise Martov ve bir kaç üye daha ele geçiyor. Bu dönemde, Birlik’in d›flar›da kalan üyeleri, 1896’daki büyük tekstil iflçileri grevinin örgütlenmesinde önemli rol oynad›lar. Bu dönemde, tek yanl› olarak ajitasyona a¤›rl›k verilmesi, propagandan›n ihmal edilmesi, ekonomik alanla s›n›rlanmas› giderek faaliyeti, özellikle de devrimci parti hedefinin yeterince bilince ç›kar›lmam›fl olmas›, “ekonomi” ve “siyaset” olarak ay›ran bir anlay›fl›n filizlenmesini de beraberinde getirdi. Bu anlay›fla göre, iflçiler ekonomik mücadeleyle u¤raflmal›, ayd›nlar ise siyaset yapmal›yd›lar. 1898’de Lenin ve di¤erleri bu sorunun fark›na vard›lar ve buna yol açan›n da Ajitasyon Üzerine adl› broflürde ortaya konulan tek yanl› yaklafl›m oldu¤unu farkettiler. Martov, tutuklanman›n ard›ndan Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Burada vereme yakaland›. Bu arada Lenin ve Potresov’la mektuplafl›yorlard›. Lenin’in, 1898’deki RSD‹P 1. Kongresi’nden sonraki hareketin da¤›n›kl›k ve örgütsüzlü¤ünü gidermek, ad›na lay›k bir parti oluflturmak üzere ortaya att›¤› “tüm Rusya için bir gazete” plan›n› Martov da benimsemiflti. Iskra’y› ç›karmak için gerekli iflbölümünü, yaz›lar›n yaz›lmas›, bask›n›n örgütlenmesi vb. üzerinde tart›fl›p haz›rl›klar yapt›lar. Bunun üzerine, Martov da sürgünün bitmesinden sonra yurtd›fl›na yerleflti. Iskra’n›n ç›kar›lmas› için, usta olarak kabul ettikleri Plehanov’la görüfltüler. Plehanov, bafllang›çta, örgütlenmesine kat›lmak istemedi¤ini, ancak yaz› katk›s› yapabilece¤ini belirtse de, sonras›nda yaz› kuruluna Zasuliç ve Akselrod’un da al›nmas›n› önerdi. Böylece Iskra’n›n ilk say›s›, 1 Aral›k 1900’de Stutgart’da yay›nland›. Bu dönemde, Iskra arac›l›¤›yla, sosyal demokratlar›n da¤›n›kl›¤›n› gidermek, tüm Rusyay› kaplayacak bu gazete arac›l›¤›yla devrimci bir örgüt omurgas› yaratmak üzere faaliyet yürüttüler. Iskra’da üzerinde en çok

durulan sorunlardan birisi örgütlenme, di¤eri siyasi teflhir ve ajtisyondu. Bunlara yo¤unlafl›rken ayn› zamanda ekonomizmle mücadele ettiler. O dönemde ekonomistlerden birisinin Iskra için tan›m›, hem ekonomizmin bak›fl aç›s›n›, hem de Iskra ve bunun etraf›ndaki faaliyetin niteli¤ini iyi yans›t›yor: "Biz, (iflçi partisinin) geliflmesini engelleyen düzeni teflhir etmekle yetinemeyiz. Biz, ayn› zamanda, proletaryan›n bugünkü ivedi ç›karlar›n› da savunmak zorunday›z. ... Iskra ... asl›nda, devrimci muhalefetin, yurdumuzdaki durumu ve özellikle siyasal durumu teflhir eden bir organ›d›r. ... Biz ise, proletaryan›n savafl›m›yla s›k› organik ba¤ içinde ,iflçi s›n›f›n›n davas› için çal›flmaktay›z ve çal›flaca¤›z" (Aktaran Lenin, Ne Yapmal›?, s. 59). Ekonomistlere göre, partiyi yaratmak iflçi s›n›f› davas›n›n d›fl›nda bir fleydi. Iskra’n›n birbirinden kopuk ve amatörce çal›flan iflçi çevrelerini ve sosyal demokrat yerel örgütleri toparlamada önemli bir rolü oldu. ‹lk kongresi 1898’de yap›lan partinin, 1903’teki ikinci kongresinin haz›rl›¤›nda ve toparlanmas›nda da Iskra’c›lar›n büyük bir pay› oldu. Ancak, haz›rlan›fl›nda bu kadar çaba harcad›klar›, heyecanla bekledikleri kongre, ayn› zamanda, o güne kadar süren birlikteliklerinin de sonunun geldi¤ini ortaya koydu. Kongrede bulunan 51 delegeden 33’ü Iskra taraftar›yd›. Çünkü öncesinde Iskra ajanlar› bölgelere gitmifller, gruplarla görüflmüfller, grup olmayan yerlerde gruplar kurmufllard›. Ekonomist grubun 3 oyu, Bund’un ise 5 oyu vard›. Geriye kalan 6 delege ise tarafs›zd›. Toplam 37 oturumda tamamlanan kongrenin, 4. oturumunda parti program› tart›fl›ld›. Programda, proletarya diktatörlü¤ü konusunda bir tart›flma yafland›. Ekonomistlerden Martinov ve Akimov d›fl›nda kimsenin proletarya diktatörlü¤üne itiraz› yoktu. Program, onlar›n çekimser oylar› d›fl›nda, oybirli¤iyle kabul edildi. Plehanov burada yönteme dair parlak say›labilecek bir konuflma yapt›: “Ve e¤er devrimin baflar›s› flu veya bu demokratik ilkenin ifllemesinin geçici bir k›s›tlanmas›n› gerektiriyorsa o takdirde bu k›s›tlamadan çekinmek suç ifllemek olur....Farazi olarak biz sosyal demokratlar›n genel oy hakk›na karfl› tav›r almas› mümkündür... Aynen yüksek s›n›flar›n daha önceden proletaryan›n siyasi haklar›n› k›s›tlad›¤› gibi, devrimci proletarya da yüksek s›n›flar›n siyasi haklar›n› k›s›tlayabilir. Böyle önlemlerin uygunlu¤una ancak flu kural temelinde karar verilebilir: En yüce yasa devrimin ç›kar›d›r.” (Aktaran Tony Clif, sayfa 90) Baflka bir itiraz olmam›flt›.


9

Say›: 28 P Ekim ‘98 Ancak bundan iki hafta sonra Yurt D›fl›nda Rus Sosyal Demokratlar› Kongresi Birli¤i’ne verdi¤i raporda Martov’un, Plehanov’un proletarya diktatörlü¤ü üzerine yaklafl›m›n› “savundu¤u” flu sözler, onun Ajitasyon Üzerine adl› broflürün yazar› oldu¤unu ve o günlerden kopamad›¤›n› oldu¤u gibi, kendisini bekleyen gelece¤i de ortaya koyuyordu: “Bu sözler (Plehanov’un sözleri) baz› delegeleri öfkelendirdi; e¤er yoldafl Plehanov, proletaryan›n, zaferi pekifltirmesi ad›na, bas›n özgürlü¤ü gibi siyasal haklar›n ayaklar alt›nda çi¤nenmesi gibi feci bir durumu tasavvur etmenin elbette ki olanak d›fl› oldu¤unu sözlerine ekleseydi böyle bir durumun ortaya ç›kmas› önlenebilirdi.” (Agy., s. 90) Halbuki, tam da böyleydi, bas›n özgürlü¤ü vb.ni proletaryaya karfl› kullanacak olan burjuvazinin demagojileri karfl›s›nda proletaryan›n diktatörlü¤ü, bu safsatalara kanmayacakt›. Ancak Martov, program› savunma kayg›s›yla da olsa, menflevik bak›fl aç›s›na sahipti, savundu¤u fley buydu. Kongreye ve tarihe damga vuran tüzükle ilgili oylamalar›n yap›ld›¤› 22. oturum, “sürpriz”lerle doluydu. Lenin, tüzü¤ün 1. maddesindeki parti üyesi tan›m›n›, “parti program›n› kabul eden, onu maddi olarak ve parti örgütlerinden birine kiflisel olarak kat›larak destekleyen” kifli olarak önerdi. Martov ise, “..parti örgütlerinden birinin yönlendirmesi alt›nda düzenli kiflisel iliflki ile destekleyen” kiflilerin parti üyesi olabilmesini öneriyordu. Martov, genifl bir partiden yana oldu¤unu söylüyor, her grevcinin kendisine parti üyesi diyebilmesinin kendisini hoflnut edece¤inden bahsediyordu. Daha önce merkeziyetçili¤i savunmada Lenin’den daha kat› bir tutum alan Troçki de, Martov’un önerisinden yana tutum ald›. Plehanov ise, “Ayd›nlar kiflisel nedenlerle partiye kat›lmakta tereddüt edebilirler ve böylesi daha da iyi, çünkü onlar genellikle oportünisttirler... Sadece bu neden yüzünden bile olsa oportünizmin muhalifleri Lenin’in tasla¤› lehinde oy kullanmal›d›rlar” diyerek Lenin’in önerisinden yana tutum ald›. Lenin’in önerisi 23’e karfl› 28 oyla reddedildi. Ancak, Kongre’nin 27. oturumunda, Bund’un, Yahudilerin tek örgütü olma ve otonomi iste¤inin reddedilmesiyle birlikte kongreyi terketmesinin ard›ndan Martov’la birlikte hareket edenlerin say›s› azald›. Ard›ndan, Yurtd›fl› Birlik’in iki delegesi de kongreyi terkedince, Martov’dan yana olan oylar›n say›s› 20’ye düfltü. Bundan sonraki oylamalardan kritik olan› ve as›l bölünmeye yol açan› ise, Merkez Organ olan Isk-

ra’n›n Yaz› Kurulu seçimiydi. Üç kiflilik Merkez Komitesi’ne Lenin’in önerdi¤i adaylar seçildi. Merkez Organ için Lenin, kendisi, Plehanov ve Martov’dan oluflan üç kiflilik bir liste önerdi. Önerisi kabul gördü. Böylece Merkez Komitesi Noskov, Krjijanovski ve Lengnik’ten; yaz› kurulu ise Martov, Lenin ve Plehanov’dan oluflacakt›. Bu oturumdan sonra arkas› arkas›na, dikkatsizce ve birbiriyle çeliflen kararlar da al›nd›. Ancak en önemli sorun hala yaz› kurulunun bileflimi ile ilgiliydi. Yaz› kurulu üç kifliden oluflunca, eski bileflenlerden üçü kurulun d›fl›nda kalm›fl oluyordu. Ayd›nlar›n isyan› ise böyle bafllad›. Lenin, bu konudaki farkl›l›¤› çevre yaflam›ndan örgüt yaflam›na geçifl karfl›s›ndaki direnç, örgütsel sorunlarda oportünizm olarak niteledi. Iskra’n›n eski yaz› kurulunun devam etmesini isteyenlerin gerekçeleri de Lenin’i do¤rular nitelikteydi: “Yaz› kuruluna yeniden flekil vermeye Kongre’nin ne ahlaki, ne de siyasi hakk› var” (Troçki), “Tekrardan seçilmeyen editörler Kongre’nin onlar› art›k kurulda görmek istemedi¤i konusunda ne hissedecekler?” (Tsaryov). Bu itirazlar›n da gösterdi¤i gerçek, birlikte yaflamaya al›flm›fl, devrimci faaliyeti spor yapmakla kar›flt›ran, kendi istekleri olmay›nca c›ngar ç›kararak, çok önem verdiklerini söyledikleri ve baflkalar›n›n uymas› için yazd›klar› bol maddeli ve gereksiz laflarla süslenmifl tüzü¤e uymak yerine, y›k›c› faaliyet yapanlar›n oportünist tutumlar›n›n kongreye ve ayr›flmaya damga vurmufl oldu¤udur. Lenin ise bu itirazlar karfl›s›nda flunlar› söyledi: “Bu türden gerekçeler bütün konuyu sadece ac›ma ve k›r›lan duygular düzeyinde ele al›yorlar ve gerçek ilke tart›flmas›, gerçek siyasi tart›flma ba¤lam›nda iflas›n dolays›z itiraf›d›rlar... E¤er bu bak›fl aç›s›n› kabul edersek, ki bu bir parti bak›fl aç›s› de¤il basitlikçiliktir, o zaman her seçimde flöyle düflünmek zorunda kal›r›z: E¤er kendisi de¤il de ‹vanov seçilecek olursa Petrov gücenmez mi, e¤er Örgütlenme Komitesi’nden bu üye de¤il de baflka bir üye Merkez Komitesi’ne seçilirse o zaman o al›nmaz m›? Bu bizi nereye götürür, yoldafllar? E¤er biz burada karfl›l›kl› nezaket ve basit duygusall›k yapmak de¤il de parti kurmak niyetiyle topland›ysak o zaman bu görüfle hiç bir zaman kat›lamay›z. Parti görevlilerini seçmek için topland›k ve seçilemeyen kimselere güvenimizin olmad›¤› laf› edilemez: tek düflüncemiz, faaliyetin ç›karlar› ve kiflinin seçildi¤i göreve uygunlu¤u olmal›d›r” Martov, yaz› kurulunun bileflimiyle ilgili Kongre karar›na uymay› redederek, “köle olmad›klar›n›” hay-

k›rd›(!) ‹flte özgürlükçülük, ayd›n oportünizmi yine devrimcilerin karfl›s›ndayd›. Oysa ayn› Martov, baflkalar›n›n uymas› için bürokratik maddelerle dolu bir tüzük önerebiliyordu. Üstelik ço¤unlukla onun önerdi¤i maddeler kabul görmüfltü. Ancak baflkalar› uysun diye yazd›¤› tüzü¤ün kendisine uygulanmas›n› kabul etmemeyi savunacak kadar oportünistti. Lenin bu durumda “Parti üyeli¤inin görevlerinin sadece üyeler taraf›ndan de¤il fakat ‘en tepedeki insanlar’ taraf›ndan da yerine getirilmesinde ›srar etmeyi ö¤renmek zorunda” olduklar›n› söyledi. Bunu ö¤renmeyi reddeden Martov, fiili olarak partinin verdi¤i görevi yapmad›, boykotçu bir tutum ald›. Bu nedenle, Iskra’n›n 46-51. say›lar› Lenin ve Plehanov taraf›ndan ç›kar›ld›. Kongrede Lenin’le birlikte tutum alan Plehanov, çok geçmeden, bir ayr›flmadansa kafas›na kurflun s›kmay› ye¤ledi¤ini söyleyerek, siyasi intihar›n› gerçeklefltirdi: Menflevikleri yaz› kuruluna kat›lmaya ça¤›rd›. 52. say›y› tekbafl›na Plehanov ç›kard›, daha sonraki say›larda ise, eski yaz› kurulu üyeleri, yani menflevikler, Plehanov taraf›ndan yaz› kuruluna al›nd›. Böylece Yeni Iskra dönemi bafllam›fl oldu, buna Plehanov’un oportünizmi benimsemesi efllik etti. Bundan sonraki dönemde, Martov, sadece örgütsel sorunlarda oportünist olmakla kalmad›¤›n›, ayn› zamanda siyaseten de farkl› oldu¤unu her vesileyle ortaya koydu. Bafllang›çta ufak anlaflmazl›klar diye görülen, taraflar›n›n bile yeterince bilince ç›karamad›¤› sorunlar›n, ne kadar büyük farkl›l›klara hayat verdi¤i ise zaman içinde görüldü. Önceleri mesele, örgütsel sorunlardaki bir farkl›l›ktan ibaret gibi görünürken, ayr›flma sonras›nda aradaki aç› fark› artarak, siyasal oportünizmi de beraberinde getirdi. Zaten örgütsel sorunlar›n da siyasal sorunlar oldu¤u saptamas› da bu tür deneyimlerden süzülmüfl bir dersi ifade ediyor. Burada, varolan anlay›fltan kopan Lenin’di. Martov ise, yayg›n olarak kabul gören bir çal›flma yöntemi ve parti anlay›fl›na sahipti. Martov, t›pk› II. Enternasyonal partileri gibi, devrimci partiyi bir kitle partisi olarak kavr›yordu. Tüzü¤ün birinci maddesiyle ilgili tart›flmada onun tutumu tam da bu kavray›fl›n ürünüdür. Ancak ilginç olan fley, o güne kadar Lenin’le Iskra’da birlikte çal›flm›fl olan, "Ne Yapmal›?"da ortaya konulan örgüt anlay›fl›n› benimseyen de yine kendisiydi. Bafllang›çtan bu yana belirli nüanslarda sorunlar ç›ksa da, Martov’un kongredeki tutumu Lenin’in çizgisinden bambaflka bir çizgiyi ifade ediyordu. Martov, bu çizginin tesadüfi olmad›¤›n›, bütün-

sel bir dünya görüflünü ve siyaset anlay›fl›n› ifade etti¤ini 2. Kongre’den sonraki tüm prati¤inde de ortaya koymufl oldu. Onun daha sonraki siyasal yaflam›na damga vuran fley, her zaman için, öncü parti ile kitle partisi, parti yaflam›yla çevre yaflam› aras›ndaki fark› kavrayamama etraf›nda flekillenen ve bundan türeyen bir siyaset oldu. Martov, bölünmeden sonraki tüm birlik görüflmelerinde ve giriflimlerinde yer ald›. Bolfleviklerle menfleviklerin yak›nlaflmalar›nda rol oynad›. 1909’da, iki taraf›n geçici bir yak›nlaflmas›n›n ürünü olarak ç›kar›lan Sosyal Demokrat adl› gazetenin yaz› kurulunda, Lenin, Kamanev ve Zinoviyev’le birlikte Martov da bulunuyordu. Bu gazete bir kaç say› yay›nland›. Partinin bölünmüfl olmas›n›n tabanda yaratt›¤› rahats›zl›klar›n, bolflevikler içinde farkl› e¤ilimlerin ç›kmas›n›n ve gericilik döneminin yaratt›¤› bas›nc›n etkisiyle bu birlik/yak›nlaflma çabalar› 1912’ye kadar sürdü. Ancak Lenin, Iskra’n›n ç›k›fl›ndaki birlik anlay›fl›n› koruyordu. Bu nedenle menfleviklerle aralar›ndaki ayr›mlar›n art›k geri dönülemez bir noktada oldu¤unu unutmadan, ancak bunu partiye de göstermek, bazen de tasfiyecili¤e tam olarak sürüklenmemifl olan menflevikleri kazanmak üzere bu giriflimlerde yer ald›. Bunlar›n sonuncusu 1910’da gerçekleflmiflti. Bunun ard›ndan bolfleviklerle menfleviklerin nihai ayr›flmas›n› gerçeklefltiren ve RSD‹P’i bolfleviklerin partisi haline getiren Prag konferans› topland›. Burada, fiili olarak art›k bulunmayan 1907’nin ürünü olan merkez komite ve ifllevli olmayan komiteler da¤›t›ld›. Parti bolfleviklerin eline geçti. Bunu tan›mayan menflevikler ve Troçki, A¤ustos 1912’de, bir toplant› yapt›lar. Troçki’nin ça¤r›s›yla yap›lan bu toplant›n›n ana temas› ve birlefltirici unsuru bolfleviklerin karfl››snda yer almakt›. Ancak sürekli olarak birlik ça¤r›lar›yla partiyi uzlaflmaya ve oportünizme mahkum etemeye çal›flan bu kesimlerin birleflmesi için, bolfleviklerin karfl›s›nda olmalar› yeterli olmuyordu. Sonradan A¤ustos Bloku olarak adland›r›lan bu giriflimin önde gelenlerinden birisi de Martov olmufltur. Bolflevik parti tarihinde Martov, çeflitli dönemeçlerde ald›¤› tav›rlarla kendisinin yaratt›¤› menflevik ak›m›n mant›ksal sonuçlar›na ulaflm›fl halini temsil etmedi. Zaman zaman yalpalad›. Bir çok durumda, menfleviklerle de anlaflmazl›¤a düfltü. Ancak, her ne pahas›na olursa olsun birli¤i savunarak menfleviklerin de¤irmenine su tafl›maya devam etti. Gericilik döneminde, tasfiyeciler, illegal örgütten kurtulmaya çal›fl›rlar-


10

E

kim Devrimi’yle birlikte, 81 y›l önce bu fliar, Bolflevik Parti önderli¤inde gerçekleflmifl ilk muzaffer proleter devrimin sahiplenilmesini ve selamlanmas›n› simgeliyordu. fiimdilerde ise, ne böyle bir iktidar ne de bu iktidara önderlik eden Bolflevik/Leninist tipte devrimci bir parti söz konusu. Devrimin yap›ld›¤› döneme k›yasla, bugün ne iflçi say›s›nda ne de devrim hedefiyle varolanlar›n say›s›nda bir azalma olmamakla birlikte, bugün bu fliarda a盤a ç›kan iktidar›n özünü sahiplenen ve komünist devrimcili¤in ay›rdedici yan›n› oluflturan, sovyetlere dayal› proleter devrim hedefini, program›nda bir eylem k›lavuzu olarak ele alanlar›n say›s› son derece azd›r. Ekim Devrimi deneyimini temel ay›rdedici yönleriyle dünya komünist hareketine maleden ve dünya komünist hareketini tek bir siyaset ve örgüt çat›s› alt›nda merkezilefltiren Komünist Enternasyonal, ‹kinci Enternasyonal program ve örgüt anlay›fl›n› oportünistlikle mahkum edip, tüzü¤ünün hemen birinci maddesinde hedefini flöyle tan›mlam›flt›: “Hedef: Kapitalizmi y›kmak, s›n›flar›n tamamen ortadan kald›r›lmas›n›n ve komünist toplumun ilk evresi olan sosyalizmin gerçekleflmesinin önünü açacak olan proletarya diktatörlü¤üyle, bir uluslararas› sovyet cumhuriyetini kurmakt›r.” Hedefi böyle belirleyen Komintern, sovyetlerin oluflumuna dair ise, "... gerçek sovyetler, ancak burjuva demokrasisini da¤›tan, parçalayan ve onun yerine bir iflçi diktatörlü¤ünü geçiren bir devlet biçimi olarak gerçekleflebilirler. Sovyetler, proletarya diktatörlü¤ü demektir. Ulusal meclis, burjuvazinin diktatörlü¤üdür. ‹flçilerin diktatörlü¤ünü, burjuvazinin diktatörlü¤üyle birlefltimek ve uzlaflt›rmak mümkün de¤ildir” ifadelerini kulland›. Bu yaklafl›mlarda kritik nokta, sovyetlerin “ayaklanma halindeki proletaryan›n iktidar organlar›” olmas›d›r. Yaflad›¤›m›z topraklarda, uluslarars› politik odaklar›n belirleyicili¤inde geliflen kutuplaflmalarda bir dönem için 'sovyetik-antisovyetik' gibi tan›mlamalar kullan›lsa da, bunlar sovyet kavram›n›n içeri¤inden ba¤›ms›z olarak iflgören adresler olarak kald›. Ne 'sovyetikler' ne de 'anti-sovyetikler' sovyeti do¤ru anlayamad›lar. Uluslararas› geliflmelerden direkt olarak etkilenen, ideolojik-politik olarak pusulas›n› flafl›ran ve rotas›n› kaybeden devrimci hareketler, komünist hareketin uzun y›llar boyunca yenilgi dönemi içerisinde yaflad›¤› koflullarda; sovyet iktidar› hedefleyen proletarya diktatörlü¤ü yerine, aflamal› devrim tezi ile, bu devrimin demokratik aflamas›ndan bafllayarak sovyetlere dayanmas› gerekti¤i tezini birlefltirerek, programlar›nda “demokratik halk devrimi”,

Say›: 28 P Ekim ‘98

“anti-emperyalist, anti-faflist, anti feodal... halk iktidar›”n› k›lavuz olarak edinmifllerdir. Sovyetlerin, iflçi s›n›f›n›n savafl›m halindeki bölü¤ünün örgütlendi¤i iktidar organlar› oldu¤unun üzerinden atlan›ld›¤› noktada, sorun devrimin çözece¤i görevler olarak ele al›n›p, ülkelerdeki iktisadi geliflmifllik düzeylerine göre devrim aflamalar› icad edilir, sovyetler ise, bu devrim tiplerini süslemekten baflka bir ifle yaramaz hale gelir. Devrim sorunu iktidar sorunu olarak alg›lanmad›¤› noktada, bu iktidar›n nas›l ele al›naca¤›, iktidardan ne anlafl›lmas› gerekti¤i de mu¤laklafl›r. Böylece, görevlerde anlaflanlar, buna uygun iktidar organlar›n› da yarat›r, bu vesileyle devrimin s›n›f karakteri ikincil plana düfler, müttefikler ise öncelikli hale gelir. ‹ktidar›n nas›l al›naca¤› ise, "demokratik görevlere" kurban edilir. Belki bir "geçici devrimci hükümet", belki seçimlerde oluflan bir koalisyon; yeterki müttefikler ürkütülmesin. Bu müttefiklerin neler yapabilece¤i ise, fiubat Devrimi'nde görülmüfltür. Bu flekilde yaklafl›ld›¤›nda ise sovyetlerin özgün yönü bulan›klaflmaya bafllar. Tüm pratik, ak›lda tutulan hedefe ulaflmak üzere mutlaklaflt›r›lan aflamalara endekslenir. Bunun bir sonucu, bu hedeflerle yürütülen bir mücadelede, "demok rasilerin" birbirine kar›flmas›d›r. Burjuva demokrasisinin proletarya için özyönetim okulu olmas› ise, bu demokrasinin "erdemlerinin" iflçi s›n›f›na tafl›nmas› olarak anlafl›lmaya bafllan›r. Bir yönüyle do¤ru olan, bu özyönetim okulu ifllevini görebilmesi için, burjuva demokrasisini y›kma asgari hedefiyle mücadele eden ve s›n›f›n önderli¤ini kazanm›fl olan bir devrimci partinin eksikli¤inin üzerinden atland›¤› noktada, sendikac›l›k, parlamentarizm vb. yöntemler ve bunlarla ba¤lant›l› olarak da legal kurumlara dayal› varoluflun geliflmesi iflten bile de¤ildir. Böyle bir yolun, s›n›fa tarihsel ç›karlar›n›n bilincini tafl›maya yaramayaca¤› ise defalarca görülmüfltür. Mücadele hedefiyle, yol ve yöntemin birbirini koflullayan etkisi, gündelik pratikte sürekli olarak a盤a ç›kmaktad›r. Örne¤in, en son Harb-‹fl grevi, bu durumu siyasal ajitasyon malzemesi olarak kullan›p, iflçilere bilinç tafl›maya yönelen devrimci hareketlerin açmazlar›n› somut olarak göstermifltir. Söz, eyleme müdahale eden Amerikan patronlar› ve askerlerinin d›fl›nda Tük patronlar›na ve Türk askerlerine geldi¤in-

deyse, bu durum karfl›s›nda, devrimci hareketlerin iflçilere, onlar›n iflbirlikçili¤ini anlatman›n d›fl›nda tafl›yabilecekleri bir “bilinç”leri yoktu. Bunun pratik sonucu, iflçilerde “Shell ‘ülkemizden defol”, “Yaflas›n Türk Petrol” ya da “bu grevi Amerikan ordusu ve patronlar› de¤il, Türk ordusu ve patronlar› bast›rs›n”, “kahrolsun Amerikan sömürgecili¤i, yaflas›n Türk sömürgecili¤i”, “bizi Amerikan patronlar› de¤il, Türk patronlar› sömürsün” tarz› geri bir bilincin oluflmas›d›r ki, bu bilincin, proletaryan›n s›n›f bilinci olmad›¤› aç›kt›r. Ondan sonra da, iflçiler ürkmesin diye, sendika flubelerinde devrimci siyaset yasaklan›r, Atatürk posterleri as›l›r. Aflamal› devrim program›n›n güncel boyutu böyleyken, bir devrimci durumda karfl›m›za ç›karaca¤› engeller de daha az vahim de¤il. Bu program›n gelip dayanaca¤› nokta, devrim s›ras›nda, ikili iktidar döneminde; silahlanm›fl iflçi-emekçiler ayaklanarak iktidar organlar› olan sovyetleri oluflturmaya yöneldiklerinde, demokratik halk devriminin “demokratl›¤›” ve "anti-faflistli¤i" gere¤i, “en dürüst”, “faflist olmayan”, “iflbirlikçi olmayan"lar›n, halk iktidar›na dahil edilip, edilmeyece¤i;iflçi-emekçilerin sömürülmesinin yegane arac› olan burjuva devlet ayg›t›n›n, bütün kurum ve kurulufllar›yla y›k›l›p y›k›lmayaca¤› ve yerine iflçi-emekçilerin iktidar›n›n geçirilip geçirilmeyece¤idir. En özlü bir ifadeyle “sömürücülerin çürümüfl iktidar› m›, sömürülenlerin devrimci iktidar› m›?” sorusunda dü¤ümlenmektedir. Yaflam aflamalara uydurulmaya kalk›ld›¤›nda, devrimci siyasetten do¤an boflluk, bir burjuva karfl› devrimin gerçekleflmesine varmak zorundad›r. Ekim Devrimi'nde de yafland›¤› gibi, s›n›f mücadelesi öyle keskin bir hal al›r ki, karfl›m›za iki seçenek ç›kar. Bundan sonra karar vermekse bu süreye kadar yürtülen haz›rl›k faaliyetine ve gücüne ba¤l›d›r: Ulusal meclis mi/sovyetler mi; daha farkl› bir ifadeyle burjuva diktatörlü¤ü mü/proletarya diktatörlü¤ü mü? ‹flçi-emekçi sovyet cumhuriyeti fliar›, Ekim Devrimi'yle bolfleviklerin önderli¤inde silahlanm›fl iflçi-emekçilerin sömürgeci kapitalist devleti parçalayarak, yerine yeni tipte bir devleti, kendi iktidar organlar›n› geçirmesiydi. Bu fliar›, bu içeri¤iyle benimseyenlerle, ad›na ne derlerse desin, ayn› hedefi paylaflt›¤›m›z› söyleyebiliriz. Ancak, bu-

gün, “Yaflas›n ‹flçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyeti” fliar›n› zaman zaman öne ç›karan baz›ak›mlar›n, programatik hedef olarak sovyetlere dayanan proletarya diktatörlü¤ünü de¤il, aflamal› devrim program›ndaki iktidar perspektifini savunduklar›n› da biliyoruz. Zaten “emekçi” kavram›n› daha çok, iflçilerle birlefltirmek de¤il, iflçi olmad›klar›n› vurgulamak üzere kullananlar›n, iflçiemekçi sovyetlerinden anlad›klar› da, “halk iktidar›”n›n bir versiyonundan baflka bir fley de¤ildir. Böylece, sözümona sovyet fikrine karfl› ç›kmam›fl, onu benimsemifl oluyorlar, ancak bunu yaparken verdikleri zarar›n fark›nda bile olmuyorlar. Aflamalar› atlay›p, direkt olarak proleter devrim hedefini benimsemekten ise çekiniyorlar. Çünkü bunu “sosyalist devrim” olarak alg›lay›p, troçkistlere maloldu¤unu düflündükleri bu çizgiye düflmek istemiyorlar. Yine devrimci hareketin içerisinde sovyetlere dayanan devrim perspektifini benimseyen ve bu fliara sahip ç›kan hareketler de var. Yaln›z bu hareketlerde de, bu konuda beliren çarp›k anlay›fllar söz konusudur. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin belgelerinde, sovyetlere dayanan proletarya diktatörlü¤ü ile ilgili özellikle iki vurgunun öne ç›kar›ld›¤› görülüyor; hem herhangi bir kitle örgütü veya hareketinden ba¤›ms›z bir biçimde önceden yarat›lm›fl bir partinin haz›r bulunmas›, hem de böyle bir partinin ayn› zamanda iktidar mücadelesi yürütmek üzere ciddi bir haz›rl›¤a da sahip olmas›. Sovyetlere dayand›r›lan, ancak halk iktidar›n›, demokratik görevlerin burjuva devrimi yoluyla çözü münü savunanlar aras›nda sözünü etti¤imiz çarp›kl›k, yayg›n bir biçimde, “partiyi ve kitleleri birlikte örgütlemek”, “partiyi ve devrimi birlikte örgütlemek” ifadelerinde kendini ortaya koyarken; kimi troçkist mezheplerde ise”kitle seferberli¤i içerisinde parti inflas›” biçimiyle a盤a ç›k›yor. Sovyetlerin, s›n›fs›z topluma ulaflmadaki ifllevini görebilmesinin en önemli güvencesi, daha önceden bu do¤rultuda bir haz›rl›k yürütmüfl bir dünya partisi oldu¤u halde, bunun üzerinden atlanarak, partiyi kurmak için kitle seferberli¤i öngörülebiliyor. Böylece hem parti, hem sovyet fikri karikatür haline getirilmifl oluyor. Devrimci bir önderlik ihtiyac›n›n bütün yak›c›l›¤›yla kendini hissettirdi¤i günümüzde, sovyet cumhuriyetleri hedefiyle s›n›f›n tarihsel eylemine önderlik etmek üzere, yukar›dan afla¤›ya, bilinçli-planl› devrimci bir partinin haz›rl›k faaliyetine yönelmek yerine; “partiyi ve kitleleri birlikte örgütlemek”, “partiyi ve devrimi birlikte örgütlemek” argümanlar›yla y›¤›nlara arkas›nda durulamayacak eylem ça¤r›lar› yapmak, partinin de sovyetlerin de yarat›lma koflullar›n› unutarak haz›rl›k faaliyetinin alt›n› dinamitlemektedir. Devrimci partinin yarat›lmas›nda, afl›lmas› gereken haz›rl›k görevlerini yerine ge-


Say›: 28 P Ekim ‘98 tirmeden getirmifl gibi davranmak ve bununla birlikte devrimi örgütlemeye koyulmak, Komünist Enternasyonal’in sovyetlerle ilgili derslerine s›rt çevirmektir. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresini kendine rehber edinen komünist devrimciler için "Yaflas›n ‹flçi-emekçi sovyet cumhuriyetleri" fliar›, bugün hemen örgütlenmesini gerektiren bir ça¤r›y› de¤il, sovyeti propaganda, kendini ay›rdetme, öncüyü e¤itme ve saflaflt›rma amac›n› tafl›yor. Komünistler bu fliar›, "Partiyi ve devrimi birlikte örgütlemek" için de¤il, devrimde proletaryaya önderlik edecek partiyi yaratmak için saflaflmada rol oynamak üzere benimsiyor.

11


12

Say›: 28 P Ekim ‘98


Say›: 27 P Ekim ‘98

13


14

Say›: 28 P Ekim ‘98


15

Say›: 28 P Ekim ‘98

T

ürkiye devrimci hareketinin tarihi, bir bak›ma s›n›f› keflfetme serüveninin tarihidir. Türkiye'de, özellikle son 30 y›lda, liberalinden devrimci hareketine kadar sol içerisinde egemen olan e¤ilim, Türkiye'deki iflçi s›n›f›n›n kendi devrimini yapacak nicel ve nitel güçten yoksunlu¤u üzerineydi. Bundan dolay› sol hareketin teori ve eylem hatt›nda iflçi s›n›f› temel bir yere sahip olmad›. En fazla yedek bir güç olarak ele al›nd›. Bu yedeklik '60'larda "sivilayd›n zümre" ad› alt›nda burjuva milliyetçili¤inin ve "askeri-sivil" cuntan›n, '70'lerde ise köylülü¤ün yedek gücü olarak desteklenmesini ifadelendiriyordu. S›n›f› keflfedememenin bir sonucu olarak, s›n›fa yönelik yap›lan çarp›k yaklafl›mlar, s›n›f›n içinde hep ne oldu¤u ve kimleri kapsad›¤› belli olmayan, ama hep eylem ça¤r›lar›na muhatap olan, maddi temeliyle de s›n›f›n içinde az›nl›¤› oluflturan s›n›f bilinçli, öncü iflçiler içinde söz konusuydu. Sol Hareket içinde "öncü ‹flçi"ye yönelik egemen olan, karmafla yaratan yaklafl›mlar Devrimci hareketlerde öncü iflçi kavram›na yaklafl›m ekonomist ve dogmatik bir içeri¤e sahiptir. Asl›nda bu, "öncü iflçi" den öte s›n›fa yaklafl›mla ilgili bir sorundur. Gazi ayaklanmas› bu ba¤lant›n›n kurulabilmesi için iyi bir örnektir. Gazi ayaklanmas›n›n ard›ndan yap›lan de¤erlendirmelerde, devrimci hareketler fabrika bacalar›n›n tüttü¤üne bakarak, Gazi de iflçi s›n›f›n›n olmad›¤›na kani olmufl ve bu konuda ortaklaflm›fllard›r. ‹flçi s›n›f›n›, büyük sanayi iflletmelerinde çal›flan sigortal›, sendikal› iflçilere indirgeyenn bu yaklafl›m›n do¤al sonucu, "öncü iflçi"nin de kalifiye, sendikal›, hatta sendikac› iflçiler olarak alg›lanmas›na varmaktad›r. Zaten bir sürü eylemde sendikalara ça¤r›lar›n yap›lmas› da bu yaklafl›m›n bir sonucudur. Bu yaklafl›m ekonomistir; çünkü öncü iflçi tan›m› ve hatta s›n›f tan›m›ndaki ölçütler, burada da oldu¤u gibi ekonomik, mesleki karakterdedir. ‹kinci olaraksa s›n›f mücadelesinin ortaya ç›kartt›¤› dinamikleri diyalektik bir temelde de¤il, dogmatik ve sektörel bir kal›pç›l›kla ele alma yaklafl›m›d›r.Ve somutland›¤› alansa "öncü iflçiler kufla¤›"n› ve bunlar›n mücadele gelene¤ini tan›mlamadan flu ya da bu iflkolu ve sektörün öncü ve sürükleyicili¤ini öne ç›karmakt›r. Demir-çelik ve metal iflkollar›na atfedilen "bafl› çeken sektörler" tan›m›, buna tipik bir örnek teflkil edebilir. Ve bu sektörlere dayanmayan, buralardan yükselmeyen devrimci hareketlerin s›n›f örgütlenmesi ve öncülük

‘Öncü ‹flçi’ misyonunu yerine getiremeyece¤i tesbitleri ayn› yaklafl›m›n bir ürünüdür. Oysa yine Gazi örne¤ine dönersek, küçük-orta iflletmelerde çal›flan, iflsizleri de kapsayan öfkeli bir iflçiemekçi y›¤›n›, barikat kurup, üç gün boyunca devletle çat›fl›rken ve yer yer kendini daha baflka eylemlerle a盤a ç›kar›rken, kendi k›smi ç›karlar›na dokunulmad›kça harekete geçmeyen a¤›r sanayi iflçisinden öncülük performans› beklemek ya da bu iflkoluna ve çal›flanlar›na "soyut amentüler"le devrimci anlamlar yüklemek en kadar devrimci bir yaklafl›m› ifadelendirebilir. Öncü iflçi kavram›n›n ekonomist yorumlar›na dayanan daha bir çok örne¤ini vermek mümkün ;ama konuyu daha da farkl› ele almak kayg›s›yla, bu örneklerle s›n›rl›yoruz. Asl›nda bütün bunlar bir sonuç olma özelli¤ini tafl›yor. Gerçekte sorun "öncü iflçi "kavram›na yaklafl›mda yatmaktad›r. Burada do¤ru halka yakalanamad›¤› noktada da,sorunu mant›ksal sonuçlar›na u l a fl t › r m a k i m k a n s › z l afl›yor. Varolan genel yaklafl›m "öncü iflçi"lerin s›n›f›n belli sektörlerinde toplulaflm›fl bir maden rezervi gibi örgütlendirilmeyi beklediklerinde odaklaflmaktad›r. Oysa öncü iflçi s›n›f bilinçli iflçidir. Lenin, öncü iflçiyi s›n›f bilincinin ileri bir düzeyine ulaflm›fl, s›n›f partisinin gereklili¤ini kavram›fl iflçi olarak tan›ml›yor. Bu ba¤lamda, iflçi s›n›f› yarat›l›fltan komünist ve devrimci olamayaca¤›na göre s›n›f›n devrimcili¤i gibi öncülük de potansiyel br durumdur. Ve dolay›s›yla "öncü iflçiyi kazanmak "diye de¤il, "öncü iflçiyi yaratmak" diye formüle edilmelidir.Ve bu formülasyonla ba¤lant›l› olarak "öncü iflçiler" tan›m›n›n yerine , yarat›lmay›, dönüfltürülmeyi ve daha tamamlanmam›fl bir süreci politik muhtevas› olarak da içinde bar›nd›ran "potansiyel öncü iflçiler"ibaresi daha do¤ru bir tan›mlama oacakt›r. Bu az buz bir fark de¤ildir. Bunun tersi bir bilinç, yani devrimci hareket içerisinde yayg›n olan yukar›daki yaklafl›m sonucu, "öncü iflçiler"e yap›lan eyem ça¤r›lar›, her ya-

p›ld›¤› anda ve gerekleri yerine getirilemedi¤i oranda karfl›l›kl› biçimde güven iliflkilerinin y›pranmas›na yol açm›flt›r, ve açmaktad›r. Yüzlerce ça¤r› yap›lm›flt›r ama bu ça¤r›lar›n genifl y›¤›nlara m› yoksa "öncü iflçiler"e mi yoksa da partili iflçilere mi yap›ld›¤›, varolan bu kargafladan kaynakl› hep güme gitmifltir. Do¤rusu burada gözden kaçan as›l önemli bi ayr›nt›ysa, öncü iflçi kavram›n›n savafl›m›n›n içeri¤indeki de¤iflmelere ba¤l› olarak de¤iflebilecek bir kavram olmas›n›n üzerinden atlanmas›d›r. Y›¤›n savafl›m›n›n inifl ç›k›fllar›na ve ihtiyaçlar›na göre, mücadelinin ve öncülü¤ün hem içeri¤i hem de niceli¤i farkl›lafl›r. Her dönem kendi tarz›n› ve devrimci tipini yarat›r. "Öncü iflçiler"de bundan direkt olarak etkilenir. Daha do¤rusu "öncü iflçiler"ide ayr›flt›r›r, ileri ya da geriye çeker. Ola¤an-bar›flc›l dönemlerde komünizm inanc›n› yitirmeyen, sab›rl› ve disiplinli bir tipolojiye ihtiyaç duyulup, fikir önderlerini kazanmak belirleyici önemdeyken; devrimci yükselifl döneminde , y›¤›n eylemlili¤inde çat›flmal› bir evreye girerken ise öfkeli, at›lgan, pratik eylem önderlerine ihtiyaç duyulur. Bu durumun varl›¤› da öncülü¤ün tek bir biçimi, tek bir kal›b›n›n olmad›¤›na iflaret eder. "Potansiyel öncü iflçiler" ve Devrimci Parti infla faaliyeti Devrimci bir önderlik yarat›lan kadar öncünün ayr›flt›r›l›p saflaflt›r›lmas› hedefinin somutlanmas› olan öncü taktik tutum, dün old¤u gibi bugün de faaliyetimizin muhtevas›n› belirliyor. Bu faaliyetin somut bir muhatab› olan potansiyel öncü iflçilerin de ayr›fl›t›l›p saflaflt›r›lmas› ve proleter devrimci bir çizgide yeniden örgütlendirilmesi görevi ilk etapta bu görevi kendine mal edenlerin omuzlar›ndad›r. Öncünün kazan›lmas› partinin kazan›lmas›, partinin kazan›lmas› öncünün saflaflt›r›lmas› demektir. Bu bilinçle hedeften flaflmadan faaliyeti örgütlemek komünist devrimcilerin ay›rdedici özelli¤ini oluflturmaktad›r.


12

G

eçen y›l May›s ay›nda, ‹ngiltere’deki genel seçimlerde ‹flçi Partisi’nin ezici bir ço¤unlukla galip ç›kmas›n›n ard›ndan, Fransa’daki seçimleri de Sosyalist Parti’nin kazanmas›yla, Bat› Avrupa’da Almanya ve ‹spanya d›fl›nda geleneksel sa¤ partilerin hükümette oldu¤u hiçbir ülke kalmam›flt›. Ayn› zamanda Avrupa Parlamentosu’nun ço¤unlu¤u da bu “sol”un eline geçmiflti. 27 Eylül Almanya seçimleriyle, flimdi bu kervana Almanya’da kat›ld›. Bu “sol”un temsilcileri Yunanistan’da Simitis, ‹ngiltere’de Blair, Fransa’da Jospin, ‹talya’da Prodi iken, son seçimlerle Almanya’da da bayra¤› Schröder devrald›. Dünya tablosuna bir göz att›¤›m›zda, ABD’de “bir 68’li” olarak pi yasaya sürülen Clinton’un baflkan olmas›n› sola do¤ru bir geliflme olarak sunuldu¤unu hat›rlarsak, dünyan›n en zengin emperyalist ülkeleri olan G7’lerden Japonya hariç, tümü “sol”un hüküm sürdü¤ü ülkeler kapsam›ndad›r. Avrupa Birli¤i devletlerinden ise on üçünde -‹spanya ve ‹rlanda hariç“sol” iktidarda. SSCB’deki bürokratlaflm›fl rejimler ve onun kopyalar›n›n çözülüfl ve çöküfl dönemlerinde, burjuva bas›n demogojik bir propaganda ve bilinçleri buland›rma hedefiyle solun tükendi¤ini, bir daha belini do¤rultamayaca¤›n› ve “sa¤›n zaferi”ni manfletlerden ilan ediyordu. Aradan on y›l geçmeden, ayn› tekelci medya flimdilerde ise “solun zaferi”ni ilan ediyor. O dönem burjuva medya “sa¤›n zaferi” argümanlar›ylakomünizmi hedef alan yo¤un bir ideolojik bombard›man alt›nda bilinçleri teslim almay› hedeflerken, flimdilerde ise “solun zaferi” argümanlar›yla, ayn› sald›r›lar›n bir uzant›s› olarak bilinçleri buland›rmaya çal›fl›yor. SSCB’nin çöküflü döneminde ilan edildi¤i gibi sa¤, bir zafer kazanamam›flt›. fiimdiki dönemde ise, en az›ndan Avrupa’da, geleneksel sa¤›n eridi¤i do¤ru olsa bile, ortada iflçi s›n›f›n›n siyasal temsilcisi olarak zafer kazanan bir sol yoktur. Burada söz konusu olan, kendini proleter devrimci bir çizgide varetmifl, burjuvaziyle mücadele içerisinde iflçi s›n›f›yla ba¤lar kurup karfl›l›kl› güven iliflkileri gelifltirmifl, iflçi s›n›f›na ideolojik, politik ve ögütsel önderlik yapabilecek bir nitelik ve kapasiteye ulaflm›fl, s›n›f› siyasallaflt›r›p, militanlaflt›r›p, örgütlendirecek bir savafl örgütünün, devrimci bir partinin varolmamas›d›r. Dolay›s›yla, s›n›f›n devrimci önderli¤inin yoklu¤u koflullar›nda, iflçi s›n›f›n›n siyasal temsilcisi olarak zafer kazanan bir soldan bahsedilemez.

Say›: 28 P Ekim ‘98

S›n›fa Yeni Sald›r›lar›n ‹halesini Sermayenin Sol Partisi Kazand› Geriye kalansa sadece sermayenin solu, düzenin solu olabilir ki, zaten bugün yaflanan tam da budur. Esasen söz konusu olan dünya çap›nda emperyalistler aras› k›z›flan paylafl›m kavgas› ve istikrar aray›fllar›n›n artt›¤› bir dönemde, sermayenin sa¤ ve sol partilerinin bir türlü istikrar sa¤layamadan nöbet de¤ifltirmeleridir. Bu, ‘90’l› y›llarla ‹ngiltere’de Blair’le bafllayan, Fransa’da Jospin ile devam eden, Almanya’daki son seçimlerle Schröder’in devrald›¤› bir sürecin uzant›s›d›r. Ve bu sürecin siyasal anlamda en belirgin özelli¤i, tekelci sermayenin iflçi s›n›f›n›n bütününe yönelik, sermayenin sa¤ partileri eliyle yapamad›¤› kapitalist sald›r›lar›, kendisine güven veren, sermayenin sol partileri eliyle yapmas›d›r. Daha farkl› bir ifadeyle, gövdeyi oluflturan sermayenin, hedefi y›pranm›fl ve güçten düflmüfl sa¤ yumru¤uyla de¤il; daha diri olan sol yumru¤uyla vurma yönelimidir. “Solun zaferi” argümanlar› ise sol yumru¤u süslemek içindir. Bu süreç ›fl›¤›nda Almanya’da seçimler Marks’›n burjuva parlamentarizmi ile ilgili belirtti¤i “bu düzende, ezilen s›n›flar, bir kaç y›l boyunca parlamentoda halk› ‘temsil edecek ve ona zulmedecek olan’ hakim s›n›f temsilcilerinin hangileri olaca¤›n›, bir günde belirleme hakk›n› elde ederler” ifadesi, Eylül’ün sonunda Almanya’da da gerçekleflti. Almanya’da, ola¤an seçim takviminin ifllemesi sonucu, 27 Eylül günü yap›lan parlamento seçimleriyle, 16 y›ld›r iktidarda olan H›ristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve lideri Helmut Kohl’lü dönem sona erdi. Seçimleri Gerhard Schröder liderli¤inde Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) kazand›. SPD’nin 1994’te ald›¤› oy oran› yüzde 36.4’ten bu seçimde yüzde 41.4’e ç›karak befl puan artt›. CDU/CSU (H›ristiyan Demokrat Birlik ve H›ristiyan Sosyal Birlik) koalisyon hükümetinin oy oran› ise yüzde 41.5’ten yüzde 34.7’ye düflerek 6.8 puan geriledi. Yüzde 5’lik ülke baraj›n› aflan Yefliller yüzde 6.6, Hür Demokratlar (FDP) yüzde 6.2 ve Demokratik Sosyalizm Partisi’de yüzde 5.2 oranla parlamentoya girme hakk›n› elde ettiler. Gerhart Schröder ve SPD’yi ele almadan önce Kohl dönemini de¤erlendirmek, geliflmelere hakim olabilmek aç›s›ndan do¤ru bir yöntem olacakt›r. Asl›nda, bu seçimlerde Alman-

ya’daki tekelci sermayenin büyük bir kesimi Kohl hükümetinden yana tav›r belirlemiflti. Sadece belirli bir az›nl›k, hükümet de¤ifliminden yanayd›. Kohl hükümeti döneminde tekelci sermaye, taleplerinin geri çevrilmesi gibi bir durumla karfl› karfl›ya kalmad›. Almanya’daki tekelci sermayenin sad›k ufla¤› Kohl ve hükümeti, sermayenin ç›karlar›n›n temsilcisi ve savunucusu olarak, burjuvazinin ulusal ve uluslararas› alanda ihtiyaç duydu¤u politikalar›n kararl› bir flekilde uygulay›c›s› oldu. Uluslararas› alanda, eski Sovyet Bloku ülkelerindeki ucuz iflgücü potansiyelini sömürmek ve hammadde kaynaklar›n› ya¤malamak ve buradaki pazar› ele geçirmek do¤rultusunda, bu ülkelerin AB’ye girmesine yönelik verdi¤i u¤rafl, AB ile bütünleflme, Almanya’y› k›taya perçinlemek ve bu alanda Almanya’n›n egemenli¤ini art›rma hedefiyle tek para birimi “avro” ile dönülmez viraj›n afl›lmas›, ulusal birli¤i yeniden sa¤lama k›l›f› alt›nda Do¤u Almanya’n›n Bat› Alman tekelleri taraf›ndan yutulmas›yla sonuçlanacak iki Almanya’n›n birlefltirilmesi, kararl› ad›mlar›n›n bafll›calar›. Ulusal alandaysa, sosyal devleti tasfiye programlar›, bir di¤er ad›yla “tasarruf paketleri”çerçevesinde bugüne dek 150’den fazla de¤iflik alanda sosyal hak k›s›tlamalar›na gitti ve s›n›fa dönük sald›r›lar›n› artt›rd›. Hastal›k günlerinde iflçi yevmiyelerinin yüzde 20 düflürülmesi, Cumartesi günlerinin iflgünü haline getirilmesi, tatil günlerinde ücret kesintilerine gidilmesi, emeklilik primlerinin art›r›lmas› ve iflsizlik maafl›n›n düflürülmesi, akl›m›za gelen ilk “tasarruf”lar. Tekelci sermaye, bu sürecin devam›ndan yanayd›. Mevcut iç ve d›fl politikalar›n istikrarl› bir biçimde sürdürülmesi gerekiyordu ve bunu da ancak Kohl baflkanl›¤›nda bir hükümetin yerine getirebilece¤ine inan›yordu. Çünkü yol hala temizlenmemiflti. Yol aç›lm›fl, mesafe katedilmifl ama yoldaki pürüzler hala giderilememiflti, çukurlar doldurulamam›flt›. Sermaye’nin ihtiyaç duydu¤u özellefltirme, Avrupa Birli¤i ile bütünleflme yolundaki pürüzleri giderip, Para Birli¤i'ne geçifli sa¤lama, iflsizli¤e iliflkin somut ad›mlar atma, yabanc› iflçi ve göçmenlik sorunu, konut sorunu acil çözüm bekleyen sorunlard›. Madalyonun arka yüzüne bir göz att›¤›m›zda, yo¤unlaflan kapitalist sald›r›lar nedeniyle iflçi s›n›f›n›n genifl kesimlerinde al›m gücü her geçen y›l zay›flad›. ‹flsizler orudusuna her

ay yeni”nefer”ler kat›ld› ve iflsiz say›s› 4 milyona yükseldi. Bu 2. Dünya Savafl›’ndan bu yana görülen en büyük rakamd›. ‹flsizlik ve yoksulluk, Do¤u Almanya’da daha uç noktalara ulaflm›fl durumda. Bat›’da iflsizlik yüzde 10’larda seyredeken, Do¤u’da bu oran yüzde 22. Bu sald›r›lardan en çok etkilenen, yo¤un sömürüye maruz kalan yabanc› iflçiler, kaçak iflçiler, sendikas›z ve geçici iflçiler ve iflsizlerdir. Ancak, bu hükümet politikalar›ndan s›n›f›n, kendini güvencede sanan sendikal› ve büyük ifl yerlerindekileri de direkt olarak etkileyece¤i aç›kt›r. Bütün bu geliflmeler yaflan›rken, sistemin dekorasyon süsü parlamento seçimlerinin, ola¤an seçim takviminin ifllemesi sonucunda, Almanya seçim atmosferine girmekteydi. Sad›k uflak Kohl, geleneksel sa¤ politikayla yapabileceklerinin sonuna gelmifl, ayn› zamanda dipten gelen dalga misali, kapitalist sald›r›lara maruz kalan s›n›f›n genifl kesimlerinde düzene biriken öfke ve tepkiler kabarmaya bafllam›flt›. Ama, bu seçimlerde a盤a ç›kan en önemli nokta, sermayenin Avrupa Birli¤i ile bütünleflmesi ihtiyaç ve yönelimlerinin belirgin bir biçimde öne ç›kmas›d›r. Böyle bir atmosferde sahneye “eski bir 68’li” olarak SPD’li Gerhard Schröder ç›k›yor. Sahneye ç›karken de Kohl’lü y›llardan bezmifl bir bölüm finans kapital grubunun da aktif deste¤ini alan “patronlar›n yoldafl›” -ülkesinde böyle hicvediliyor- SPD lideri Gerhard Schröder, adayl›¤› belli oldu¤undan beri sürekli olarak politikalar›nda ve ça¤r›lar›nda tekelci sermayenin güvenini kazanmaya, onlara güven vermeye çal›flt›. Bunun için, “Patronlar›n yoldafl›” Schröder, Kohl döneminden kalma politikalar› aynen devam ettirece¤ini, bu alanda de¤iflme olmayaca¤›n› s›k s›k vurgulad›. Tekelci sermayenin güvenin kazanmaya o kadar flartlanm›fl ki, seçim döneminde bile Kohl’ün genel olarak d›fl politikas›n› ve özel olarak da Avrupa politikas›n› do¤ru buldu¤unu aç›klad›. Ayn› zamanda enerjisinin bir k›sm›n› tekelci sermayeninin güvenini kazanmaya ay›r›rken, büyük bir k›sm›n› da sömürülen ve ezilen genifl y›¤›nlar›, ara katmanlar› etkilemek ve toplumsal deste¤i arkas›na almak üzere ay›rd›. Lenin’in, egemenlerin halk› kölelefltirmek için uygulad›¤›, fliddet d›fl›ndaki iki yöntemden ikincisini; “aldatma, pohpohlama, safsata, ucuz vaatler, sadaka da¤›tmay› “ devreye sok-


13

Say›: 28 P Ekim ‘98 tu. S›n›f›n genifl y›¤›nlar›na seslendi; ama özel olarak da, iflsizlik ve yoksullu¤un ulaflt›¤› düzeyden ciddi kayg›land›klar›n› her vesileyle belirten, toplum içerisinde karars›z kesimin en kalabal›¤› oluflturdu¤u orta s›n›f ve ara katmanlara seslenmekten de geri durmad›. “De¤iflim”, “yeni dönem” seçim kampanyas›n›n en karakteristik temalar›yd›. Seçim propagandalar›nda d›fl politikada Kohl çizgisinin devam edece¤ini aç›klayan Schröder, özellikle orta s›n›f›n deste¤ini almak için “benim en önemli amac›m, kitlesel iflsizli¤e karfl› mücadeledir”argümanlar›n› kulland›. Ayn› zamanda düzene öfke ve tepki besleyen, s›n›f›n sömürülen ve ezilen genifl kesimlerine bayatlam›fl burjuva politikalar›n›n en tipik biçimi olan burjuva vaatler vermekten de geri durmad›. Ne de olsa meydan bofltu, onun da a¤z› vard› ve konufluyordu. Seçim konuflmalar›nda”Almanya’n›n yeryüzü cennetine dönece¤inden”, “herkese ifl bulunaca¤›ndan”,”iflsizlik sigortas›ndan ödemeler azal›nca ifl sahibi olanlardan yap›lan zorunlu kesintilerin azalaca¤›ndan; yani "hem herkesin ifli olaca¤›ndan hem de net ücretlerin artaca¤›ndan”vb. bahsediyordu. S›n›f›n devrimci bir önderli¤inin varolmad›¤› koflullarda, s›n›f›n ba¤›ms›z, devrimci politikas› alternatif bir politik güç olarak, politik arenaya damgas›n› vuramaz. Kendini devrimci bir seçenek temelinde ayr›flt›ramaz. Ve 27 Eylül günü bu gerçekler ›fl›¤›nda, devrimci bir seçene¤in alternatif bir politika ortaya koyamamas› sonucu, sömürülen ve ezilen, düzene öfke ve tepki besleyen s›n›f›n genifl y›¤›nlar› sermayenin ileri sürdü¤ü bir baflka alternatif, “sol” alternatifi kanal›yla belirli bir süre içinde olsa düzene yönlendirilmektedir. Bu gerçekler ›fl›¤›nda Gerhart Schröder’li SPD, komünist siyasetin varolmamas› nedeniyle, daha farkl› bir ifadeyle meydan›n bofl olmas›ndan kaynakl›, hem vaatleriyle hem de genifl y›¤›nlar›n Kohl hükümetine olan tepkisinden dolay› yüzde 41.4’le iktidar›n en güçlü partisi konumuna yükseldi. Ama bu tek bafl›na iktidar olmas›na yetmedi. Kohl’ün as›l ipini çeken iflsizli¤in ve yoksullu¤un yükseldi¤i Do¤u Almanya’daki kesimlerdir. Do¤u’den yüzde 40 oy alan Kohl, paza günkü seçimde kimi flehirlerde yüzde 20’lerin alt›na düfltü. “Patronlar›n yoldafl›” Schröder’in “de¤iflim”, “yeni dönem”argümanlar›n›n, Almanya’daki iflçi s›n›f› için ne kadar “yeni “ olaca¤›n›n sinyallerini, seçimlerin hemen ard›ndan, büyük bir olas›l›kla Yeflillerle gerçeklefltirilecek koalisyon görüflmelerinde ve demeçlerinde de almak mümkün. Schröder bugünden iktidar›n› sa¤lamlaflt›rmak ve tekelci sermayenin deste¤ini art›rmak için hükümeti, vu-

rucu gücü geliflmifl, sa¤lam bir kabine kurma aray›fllar›yla somutlamaya çal›fl›yor. Bu küçük geliflmeyle bile,”yeni dönemin” ne olaca¤›n› tahmin etmek zor de¤il; kapitalist sald›r›lar› yo¤unlaflt›rmak ve uygulamak. Bu aflamadan sonra bunun sermayenin sa¤ hükümetleriyle mi yoksa sol hükümetleriyle mi gerçeklefltirilece¤inin hiçbir de¤eri yoktur. Alman emperyalizmi sadece Avrupa çap›nda de¤il, dünya çap›nda bir güç; ve sadece bölgesini de¤il, emperyalistler aras› k›z›flan paylafl›m kavgas›nda, gücü oran›nda dünyay›

yeniden paylaflmak istiyor. Bu kapitalist Cumhuriyetin rotas› çizilmifltir; emperyalist hiyerarflide konumunu güçlendirmek, içte ise kapitalist sald›r›lar› yo¤unlaflt›rarak hem sömürüyü katmerlefltirmek hem de iflçi s›n›f›n› politik olarak güçsüzlefltirmek, savunmas›z bir hale dönüfltürmek. Bu seçimlerde Alman sermayesi t›pk› di¤er Avrupa ‘daki sermayenin ço¤u kesimleri gibi sol yumru¤unu öne ç›karm›flt›r. Ve daha önceki sa¤ yumru¤uyla nereye vurduysa flu anda öne ç›kan sol yumru¤uyla da ayn› yere vuracakt›r. Ta ki sol yumru¤u güç-

ten düflüp, y›pran›p yerini tekrar güçlenen, yenilenen sa¤ yumru¤a b›rakana kadar. Bu kavgada proletaryan›n yumruklar› burjuvaziyi bir hamlede, hatta tek yumrukla yere y›kacak kadar güçlü olmakla beraber, bugün onun ihtiyac› bu yumruklar› hedefe do¤ru harekete geçirecek, daha s›k›, uyumlu ve hedefi flafl›rmadan bu kavgay› yönetecek merkezileflmifl bir organd›r. Acil ihtiyaç, sermayenin sald›r›lar›na karfl› mücadelisinde önderlik edebilecek bir devrimci partidir.

Sa¤›yla Soluyla “Demokrasi Havarileri” Merakla Bekliyor:

Avrupa’daki “Sol Dalga” TC’ye de Ulaflacak m›?

A

vrupa’da son y›llarda esen “sol” rüzgar, birbiri ard›na sol partileri hükümete getiriyor. Kimileri bunun alt›nda yatan›n “yük selen kitle hareketinin bas›nc›” oldu¤unu zannetse de, gerçek öyle de¤il. Bu geliflmede kitlelerin etkisi, yükselen bir hareketin varl›¤›yla de¤il, olas› patlama dinamiklerinin burjuvaziyi önlem almaya zorlamas›yla kendisini hissettiriyor. Hükümet olan sol partilerin programlar›na ve belirledikleri önceliklere bak›ld›¤› zaman, sa¤ partilerin programlar›na göre pek bir farkl›l›k görülmüyor, öncelikleri ise yine iflsizlik, yabanc› iflçiler sorunu, vergi yasas›yla ilgili de¤ifliklikler vb. oluyor. Yani politik ve programatik farklara dayanarak iktidara gelen sol parti pek fazla de¤il. Zaten burjuvazinin dile¤i de farkl› bir program de¤il, farkl› bir “imaj”. Sa¤c›l›kla ezilenlere yönelik sald›r›lar›n art›k özdeflleflti¤i, “radikal” de¤ifliklikleri ça¤r›flt›ran bir söyleme ihtiyaç duyulan bir dönemde, burjuvazinin farkl› bir program uygulamaya ve en ufak bir gerilemeye mecali kalmad›¤› için, imaj de¤iflikli¤i gerekiyor. Sol hükümetler, iflte bu imaj de¤iflikli¤ine imkan sunan, kitleleri sisteme entegre etmekte, denize düflenin y›lana sar›lmas› misali burjuvazinin sar›ld›¤› son bir umut kap›s› olarak ifllev görüyor. Türkiye için RP deneyimi bunun bir yans›mas› olmufltur. Düzenden beklentisi kalmam›fl olan kitlelere, düzen de¤iflikli¤i söylemi çekici gelmifl, buna Refah’›n aktif çal›flmas› ve taban›n› siyasallaflt›r mas› eklendi¤inde, geçmiflte solun kitle taban›n› oluflturan gecekondu bölgelerinde bile RPbüyük oylar alabilmifltir. Bu, burjuvazi için, aranan “imaj”›n düzend›fl›l›k oldu¤unu gösteren, ayn› zamanda tehlikelere de iflaret eden bir veri, önemli bir ders olmufltur. Ayn› zamanda da, bu de¤iflikli¤in dozunu iyi ayarlamak gerekti¤ini ö¤rendi burjuvazi. Bir yandan, sistemin sahipleri arac›l›¤›yla sözde sistem sorgulamaya aç›l›rken, öte

yandan da art›k gerilerde kalm›fl olan “komünizm tehlikesi”ne daha s›k de ¤inilir oldu. Amaç, bir yandan tüm hoflnutsuzlar› kapsayacak denli genifl olmak, ama öte yandan afl›r› uçlar› da gözeterek elindekiyle yetinmeyi ö¤retmek. Türkiye burjuvazisi de, bu say›lanlardan muaf de¤il. Almanya seçimlerinin sonuçlar› aç›klan›r aç›klanmaz; bu ülkeyle y›pranan iliflkilerin düzelece¤i, Almanya’n›n Türkiye ile önemli bir ticari iliflkiye sahip oldu¤u vb. üzerinden, düzenden umudunu kesmifl kitlelere yeni “umut”lar vaadedildi. ‹lk günlerin gürültüsünün ard›ndan, günübirlik de¤il, stratejik düflünenler aç›s›ndan, sosyal demokratlar›n iktidara gelmesinin, asl›nda Kohl dönemindeki sorunlar› azaltmayaca¤›, tersine artt›raca¤›, sosyal demokratlar›n, TC’ye yönelik insan haklar›, demokrasi vb. sorunlar› tekrar gündeme getirecekleri yönünde uyar›lar artt›. Bu uyar›larla birlikte, TC’nin de art›k kendisine çeki düzen vermesi gerekti¤inin alt› çizilerek, kitlelerde, bu yöndeki de¤iflikliklerle ilgili beklenti oluflturma yönünde mesajlar iletildi. ‹nsan haklar›, demokratikleflme vb.nin sadece demagojiden ibaret oldu¤u aç›k oldu¤una göre, Almanya'da sosyal demokratlar›n iktidara gelmesinin, bu konular›n karfl›l›kl› iliflkilerde pazarl›k malzemesi olarak iflgörece¤i kesindir. Beklenti ise, AB'ye girme yönünde bir etkide bulunabilecek olan ticari iliflkileri gelifltirme yolunda ad›mlar at›lmas›d›r. Bu ad›mlarla ilgili olan dengeler ise, sosyal demokratlar›n ya da baflka bir partinin gelifliyle bir ç›rp›da de¤iflecek de¤il, sos yal demokratlar›n iktidara gelmesinin bu konuyla do¤rudan ve gerçek bir ilgisi yok, sadece bir görüntüden ibarettir. Ama, burjuvazinin politikas›nda demagojinin tuttu¤u yer de belli oldu¤undan dolay›, seçim sonuçlar›n›n bu yöndeki geliflmeler politik bir etkisi olacakt›r. Seçim sonuçlar›n›n aç›klanma-

s›ndan hemen sonra, sosyal demokrat bakanlar›n ve birlikte koalisyon kuracaklar› Yefliller partisinden milletvekillerinin “radikal” geçmiflleri ortaya sürüldü. Burjuvazi devrim ve sosyalizmin söyleminden bile medet umar bir tarzla, bu milletvekillerinin geçmiflteki maceralar›n› vitrine ç›kararak, “bizim sosyal demokratlara” ak›l vermeye, örnek göstermeye çal›flt›. Bu ak›l verme çabalar›n›n ana mesajlar› flöyle s›ralanabilir: Birincisi, bak›n onlar da önceden sosyalizm istiyorlard›, ama sosyalizmden umutlar›n› kestiler; flimdi, eskiden y›kmak istedikleri devleti düzeltmeye çal›fl›yorlar. ‹kincisi, sosyal demokratlar kazand›, ama bunu ancak siyasetlerini merkeze kayd›rarak yapt›lar. Üçüncüsü ise, sosyal demokratlar bunu yaparken afl›r› uçlar› da içinde bar›nd›rarak sindirdiler. ABD Baflkan›’n›n seks skandal›n›, T‹S sürecinde sendikac›lara karfl› tepki gösteren Tofafl iflçilerini ve daha bir çok geliflmeyi, Susurluk’la aç›lan “temiz toplum” hedefine yönelik olarak kullanmaya çal›flan burjuvazi, her vesileyle bu “temizlik” sürecini iflletmeye, burjuvazinin devleti yeniden yap›land›rma plan›na genifl kesimleri ortak etmeye çal›fl›yor. Kendileri maafllar›n› dolar olarak alan gazete yazarlar›, Tofafl iflçilerinin zamm›n az olmas›na de¤il sendikac›lar›n yalanc›l›¤›na karfl› fleffafl›k için tepki gösterdiklerini söyleyip piflkinlikte s›n›r tan›mazl›klar›n› sergiliyorlar. Baflkan›n›n seks skandallar› nedeniyle gündemde a¤›rl›kl› yer tutturulan ABD’deki “skandal”› bile “hukukun üstünlü¤ü” yolunda “ders” ç›karmak üzere kullananlar›n, bu yolda ne kadar mesafe katettikleri aç›k olmal›. Almanya seçimleri de bu ifl için seferber edildi. Tüm bunlarla as›l hedeflenen fley, 28 fiubat’la birlikte h›z kazanan yeniden yap›land›rma plan› do¤rultusunda emin ad›mlarla ilerleyemeyen burÁ Devam›

23. Sayfada


14

Say›: 28 P Ekim ‘98

‘Bir Sosyalist Devrimcinin An›lar›’ Eflli¤inde

Bolflevikler ve Ayaklanma "Devrim bizi, parti üyelerini, ‹ncil'de tasvir edilen Ak›ls›z Bakireler gibi, derin uykuda yakalam›flt›. fiimdi, fiuba t kar›fl›kl›klar›n›n sürekli t›rmanan dalgalar› içinde, yaklaflan bir f›rt›nan›n habercisini duyumsamakta baflar›s›z kalmam›z anlafl›lmaz görünüyor. Nas›l oluyordu da, uzun çarl›k y›llar›n›n yeralt› faaliyetleri s›ras›nda, bir ideal u¤runa, yo¤un ve bitmek bilmez bir umut ve çabayla ayakta kalarak, yaln›zca bugüne haz›rlanan birçoklar›m›z için, bu denli beklenen ve bu denli istenen devrim sonunda gelip çatt›¤›nda, 'gidecek hiç bir yer' bulunmuyordu?" (S. 38) u sözlerin sahibi Sol Sosyalist Devrimci (SD) Mstislavski, bahsetti¤i devrim ise bugünlerde 81. y›ldönümünü yaflad›¤›m›z Ekim devriminin yolunu açan, çarl›k otokrasisinin son bulmas›n› sa¤layan fiubat devrimidir. Mstislavski, kendinden menkul bir ayd›n de¤ildi. O dönemde de, daha öncesinde de önemli bir siyasal a¤›rl›¤a sahip olan, kökleri Rus devrimci hareketinin ilk ortaya ç›kt›¤› dönemlere dayanan bir siyasal örgütün önderlerindendi. Devrim günlerinde söyledikleri de, kendi kiflisel karmaflas›n› de¤il, kendi siyasal çizgisinin de ötesinde bütün bir devrimci hareketin birdenbire geliflen devrim karfl›s›ndaki flaflk›nl›¤›n› ifade ediyordu. Asl›nda 1917 fiubat devrimi, hiç bi belirti göstermeden birden bire patlayan bir devrim de¤ildi. Ocak ve fiubat aylar› boyunca geliflen iflçi ey lemleri, eylemlerin siyasal içeri¤inin süreç içinde yaflad›¤› de¤fliklikler, kad›n ve erkek iflçilerin bitmek bilmez dinamizmi sayesinde ard› ard›na gerçekleflen grevler, bunlar›n kimisine 'üniformal› köylülerin' yani askerlerin kat›lmas›, hepsi yaklaflmakta olan devrimin habercileriydi. Ancak, devrim her zaman beklenenden erken gelir sözü o günler için de geçerliydi. Lenin, devrimden bir iki hafta önce ‹sviçre'de bir toplant›da genç devricmilere "belki de biz ihtiyarlar, gelecek devrimin kaderini tayin edecek kavgalar› göremeyce¤iz" diyordu. O dönemde bolflevik partinin Rusya Merkez Komitesi temsilcili¤ini yapan filiyapnikov sonradan söyledi¤i flu sözlerle gerçekleflen devrimin fark›nda olunmad›¤›n› anlat›yordu; "Bizden hiç kimse (24 flubat'ta) olmakta olan hareketin Çarl›k rejimi ile son ve kati mücadele oldu¤una inanm›yordu." Böyle bir öngörüye o anda sahip olmamak, o s›cak geliflmeler içindeki tutumlar› da belirli-

B

yordu. filiyapnikov 25 fiubat'ta 'Nerede oluyor devrim? ‹flçilere bir somun ekmek ver. Bak bakal›m hareket kal›yor mu?" derken bunuyans›t›yordu. Lenin'in, filiyapnikov'un ve baflka bolfleviklerin öngörülerinin yanl›fll›¤›, daha sözlerinin mürekkebi kurumadan ortaya ç›kt›. ‹yi ki de böyle oldu. Ancak bu, bolfleviklerin tarihsel önemini azaltan, onlar› gelecek devrimci kuflaklar nezdinde de¤ersizlefltirecek bir yan›lg› de¤ildir .Çünkü bolflevikler devrimci mücadele tarihi içindeki yerlerini iyi tahminler yapmakla de¤li, her türlü olas›l›k karfl›s›nda önceden haz›r olan, her türlü olana¤› devrim hedefi için kullanabilecek bir siyasal örgütün haz›rl›¤›n› yapm›fl olmakla kazanm›fllard›r. Bolflevikleri kahinlerden ve günübirlik siyasetçilerden ay›ran da budur. Nitekim, bolflevikler kendileri dahil tüm partilerin devrim karfl›s›nda yaflad›¤› belirsizlik an›nda, y›llar öncesinden böyle bir ana haz›rlanman›n üstünlü¤ünü tafl›d›lar. "Hep sistematik ve metodik bir haz›rl›ktan bahsettik; ama otokrasinin devriliflinin sadece nizami bir kuflatmayla, veya örgütlenmifl bir sald›r›yla mümkün olabilece¤ini kasdetmek istemedik. Böyle bir düflünce doktriner bir saçmal›k olurdu. Aksine, otokrasinin kendili¤inden bir patlaman›n flokuyla, yahut hergün her yönden kendisi ni tehdit eden ve önceden kestirilemeyecek siyasi kar›fl›kl›klardan biri nedeniyle devrilmesi tarihsel planda çok mümkün, hatta kuvvetle muhtemeldir. Ama yöneliflini patlamalara ve farazi kar›fl›kl›klara göre ayarlayan bir siyasi partinin macerac›l›¤a düflmesi iflten bile de¤ildir. Yolumuza devam etmeliyiz; sistemli çal›flmam›z› aral›ks›z biçimde sürdürmeliyiz; böylece, beklenmedik geliflmelere ne kadar az bel ba¤larsak, 'tarihsel dönemeçlerde' haz›rl›ks›z yakalanmama flans›m›z o kadar artar." (Nereden Bafllamal›?, TE., c.5, s.20) Bu haz›rl›¤›n bafllang›c›ndan beri en önemli yönlerinden birisi, bolfleviklerin kendilerini siyasal ve örgütsel anlay›fly bak›m›ndan di¤er siyasal çizgilerden ay›rma çabas› olmufltur. Bu ayr›flma çabas› s›ras›nda, Lenin'in yazd›klar› ayn› zamanda Mstislavski'nin içini kemiren "Nas›l olurdu da...?" sorusunun cevab›n› vermiflti. "Ekonomistler ile bugünün teröristleri aras›nda ortak bir kök bulunmaktad›r ve bu (...) kendili¤indeli¤e kölece boyun e¤ifltir. 'Günlük tekdüze mücadele'yi vurgulayanlar ile bireylerden

en özverili mücadeleyi bekleyenler aras›ndaki fark o kadar büyüktür ki, ilk bak›tfla, bu söylediklerimiz bir paradoks gibi gözükebilir. Ama bu, bir paradoks de¤ildir .Ekonomistlerle teröristler kendili¤indenli¤in yaln›zca farkl› uçlar›na boyun e¤mektedirler; ekonomistler 'salt iflçi hareketi' önünde boyun e¤erken, teröristler ise devrimci mücadele ile iflçi s›n›f› hareketini birbirini tamamlayan bir bütün içinde birlefltirme yetene¤inden ya da olana¤›ndan yoksun olan ayd›nlar›n tutkulu öfkesinin kendili¤ndenli¤i önünde boyun e¤mektedirler. (...) Öte yandan, terör ça¤r›lar› ve iktisadi mücadelenin kendisine bir siyasal nitelik kazand›rma ça¤r›lar›, flu anda, Rus devrimcilerinin omuzuna yüklenen en ivedi görevden, yani kapsaml› siyasal ajitasyonu örgütlendirme görevinden kaçman›n iki farkl› biçiminde baflka bir fley de¤ildir. (...) Ama her ikisi de siyasal ajitasyonda ve siyasal teflhirlerin örgütlendirilmesinde yeterli dikkati göstermiyorlar. Ve flimdi olsun ya da baflka bir zaman olsun, hiç bir baflka ifl, bu görevin yerini alamaz." (Lenin, Ne Yapmal›?, S. 95) Devrimi bir grup aydn›n, devrimcinin bireysel kahramanl›¤›na ba¤layan bir gelene¤in takipçisi olanlar, kitlelerin kendili¤inden kabar›fl› karfl›s›nda flaflk›nl›¤a düfltüler. O güne kadar çara ve otokrasiye yönelen 'ayd›nlar›n tutkulu öfkesi', devrim günlerinde devrime karfl› yöneldi. 'Salt iflçi hareketi önünde boyun e¤enler' ise ayn› kabar›fla önderlik edecek bir siyasal ufka ve örgüte sahip olamad›klar› ölçüde onun gerisen düfltüler, iflçi hareketini kendi siyasal çizgilerinin s›n›rlar›na hapsetmek için onun karfl›s›na geçtiler, gericilefltiler. Bolfleviklerin 1917 fiubat'›nda bir ölçüde kendili¤inden gerçekleflen devrimi, burjvazinin ve o güne kadar devrimle berabar yürüyen S.D'lerin ve Menflevikler'in ve engellerine r¤men Ekim devrimine tafl›yabilmesi ise, "kendi eylemlerini gelifltirmede' ve bu eylemi gerçeklefltirecek örgütü y›llarca süren iç ve d›fl mücadeleler içerisinde bir oya gibi iflleyerek yaratmada gösterdikleri ›srar sayesindedir. Devrim kitleler için oldu¤u kadar, devrimciler için de ola¤an dönemlerden onlarca kez daha fazla ö¤reticidir. 1905 devriminin dersleri, emperyalist savafl gibi önemli dönemeçlerde kendi siyasal çizgisinin geriliklerinden bir ölçüde s›yr›larak ba-

¤›ms›z tutum alan Mstislavski'nin, sol SD'lerle beraber bolfleviklerle birlikte hareket etmesi de fiubat ve Ekim aras›ndaki dönemden ö¤rendikleri sayesinde olmufltur .Devrimden sonra, ilk sovyet genel toplant›s›nda, kitleler ve 'sosyalistler' karfl› karfl›ya geldi¤inde ve ondan sonra, Mstislavski devrim için kitlelerden yana tutum almaya çalfl›t›. "Onlar kitlelerden o denli korkuyorlard› ki bizim 'sosyalistlerimiz'in, k›z›l bayraklar, yaka çiçekleri ve kokartlar dolay›s›yla, Torid saray›n›n toplant› salonlar›n› dolduran kalabal›klara yapt›klar› konuflmalar› izlerken, onlar›n ruhumun derinliklerinde yans›yan mide buland›r›c› korkular›n› duyumsayabiliyordum. (...) "Daha düne kadar, çal›flan kitlelerin 'temsilcileri' ve önderleri' olmak görece kolayd›; bar›flç›l parlamenter sosyalistler 'proletarya ad›na' en keskin sözlerini gözlerini bile k›rpmadan sarfedebilirlerdi. Ne ki bu teorik proletarya, flimdi birden bire ete kemi¤e bürünerek ve ayaklanm›fl bir güç olarak ortaya ç›kt›¤›nda, durum de¤iflti. Ve bu gücün gerçekten ilkl do¤as›, gerek yarat›c› gerekse y›k›c› müthifl yetene¤iyle, en duyars›z gözlemci aç›s›ndan bile elle tutulabilir bir duruma gelince, o zaman önderlerinin solgun dudaklarn›dan dünün gürültülü söylevleri yerine, ister istemez bar›fl ve uzlaflma sözleri dökülmeye bafllad›. Ürktüler. Kim onlar› ay›playabilirdi ki?" (s. 78) Yaflad›¤›m›z topraklarda, 95 gazi ayaklanmas›n›n e 96 1 May›s'›n ard›ndan birçoklar›n›n gösterdi¤i tepki de, ayn› ayd›nca korkunun ürünüdür. Buindan s›yr›lman›n ve devrimci saflardan bu tutum temizlemenin yolu ise devrime ev devrimci s›n›fas›k› bir ba¤l›l›k ve bu temelde bir amaç disiplini üzerinde varedilmifl bir siyasal,örgütsel zemine sahip olmamkt›r. Mstislavski'de ve sosyalist devrimci örgütünün sol fraksiyonunda bunlardan birincisi vard›, olmayan ise ikncisiydi. Bu koflullarda onun ve sol SD'lerin yapt›¤› da, art›k bolfleviklerin önderli¤inde gerçekleflece¤i kesinleflen tarihsel ana enge lolmaak, ayr› bir siyasal özne olamad›klar› öl çüde bolflevikleri ndesteçsi olmakt›. Bolfleviklerin egemenli¤inde olan Petrog2rad sovyeti Devrimci Askeri Komite'nin sovyetlere devretmek üzere iktidar› almas›nda hemen ertesinde toplanan tüm Rusya Sovyetleri Kongresinde Mstislavski'nin durumu da böyleydi. "(..)e¤er hepimizin umdu¤u ve bildi¤i gibi, Rusya bu gece ölümüne düflman ve savaflan iki kampa bölünecekse -bu nedenle de e¤er müdcadeledeki yerimizi belirlemezsekr, devrimciler olarak kalamayabilirdik. fiöyle ya da böyle, zarlar at›lm›fl, yaylar gerilmiflti; kim okçunun


15

Say›: 28 P Ekim ‘98 dirse¤ini dürterse vatan haini olabilirdi ve bhedefi de¤ifltirmek için de çok geçti. Tek bir fley kesindi, yaln›zca gerçek inanan böyle zamanlarda yol gösterebilirdi. Bu nedenle, e¤er birisi boleflviklerin önceden belirlenmifl yyolunun do¤rulu¤una inanm›yorsa o zaman ona düflen kendi iste¤iyle dümenden çekilmek ve kürekçilerin saflar›na kat›lmakt›. Son tart›flmay› dinlerken ben kendi pozisyonumu böyle görüyordum." (s.144) 1917 fiubat ve Ekim yalar› aras›nda ç›kar›lacak en önemliders, hedefinde net; kollar› yay› gerebilecekkadar güçlü, gözleri hedefi kal›n bir sis perdesi içinen bile görebilecek kadar ›fl›kl› olan, en önemlisi yay› gerip oku f›rlatma an› geldi¤inde k›r›lmayan bir yaya, bükülmeyen bir oka sahip bir okçunun varl›¤›n›n önemidir. Devrimin niye ayn› zaman nesnel koflullarda, hem de daha geliflkin ve deneyimli bir iflçi s›n›f›n›n bulundu¤u topraklarda de¤il de, Rusya'da gerçekleflti¤inin cevab› da bu soruda gizlidir. Neo günlerde, ne de ondan sonra bir baflka proleter devrimin baflar›ya ulaflamam›fl olmas›n›n temel nedeni böyle bir önderli¤in hangi niteliklere sahip olmas› gerekti¤i gözler önüne sermifltir. Birincisi; geçmifl mücadelelerde ortaya koydu¤u siyasal taktikleri kitleler ve örgüt nezdinde s›nanm›fl, politik aç›dan tutarl› ve güven veren, siyasal geliflmeleri ve s›n›f hareketini de¤erlendirme ve kendini bu temelde siyasal aç›dan yenileyebilme becerisine sahip bir önderli¤in varl›¤›d›r. Devrimin niteli¤i sorunundan, gecçici hükümet karfl›s›nda tutuma ve sovyetlerle iliflkiye varan bir dizi temel sorun karfl›s›nda bolflevik önderli¤in ortaya koydu¤ çizgi, fiubat'›n Ekim'e tafl›nmas›nda temel öneme sahiptir. ‹kincisi, farkl› görüfllere ve tart›flma özgürlü¤ünera¤men al›nan kararlar do¤rultusunda tek bir güç olarak davranmay› sa¤layan partidisiplinidir. Bu sayede parti içinde flubat devrimin de¤erlendirilmesi ve al›nacak tutum konusundaki kar›fl›kl›k ortadan kald›r›labilmifl, tüm örgüt belirlenen perspektif do¤rultusunda harekete geçmifl ve Ekim devrimi öncesinde genifl kitlelere önderlik edebilecek bir etkinli¤e, sovyetler içerisinde siyasal ve nicelik aç›dan bir a¤›rl›¤a ulafl›labilmifltir. Ekim öncesi iktidar› Geçici Hükümet'ten alma karar› al›nd›¤›nd, bu karara itiraz eden iki MK üyesinin, ayaklanma haz›rl›klar› için oluflturulan parti komitesine al›nmalar› bunun göstergelerinden birisidir. Üçüncüsü, bolfleviklerin her zaman gözetti¤i, kitleler içinde erime, onlar› politize edip yönlendirme, Mstislavski'nin deyifliyle 'kalabal›k sahnelerin aktörleri' olma özelli¤idir.

Bu özellik, 'iflçi s›n›f›n›n kurtuluflu kendi eseri olacakt4r' sözünün devrimci temelde somutlan›fl›d›r. Ayaklanmaya ve burjuva iktidar›n devrilmesi hedefine tutkuyla ba¤l› olmalar›na ra¤men bolflevikler, Blankistlerden farkl› olarak bunun kitleler olmadan yap›labilece¤ini asla düflünmemifllerdir. Lenin'in Nisan tezlerinde yazd›¤› "(‹flçi Temsilcileri Sovyeti'nde) az›nl›kta oldu¤umuzsürece iflimiz hatalar›n elefltirisi ve a盤a ç›kar›lmas›d›r, bunu yaparken ayn› zamanda, kitlelerin hatalar›n› deneyimle aflabilmeleri için tüm devlet erkininzorunlu olarak iflçi temsilcileri sovyetlerine geçmesini propaganda ederiz" sözleri, bu dönemde bu anlay›fl›n yans›d›¤› bir taktiktir. Ancak, bolflevikler bunula birlikte geçici hükümetin devrilmesi hedefinden hiç bir zaman vazgeçmemifl (sovyetlerin hükümeti destekledi¤i zamanda bile); sovyet önderli¤i iyiden iyiye gericileflip, sbu sayede fabrika komitelerinde ve sovyetlerde siyasal a¤›rl›¤› kazan›nca tüm Rusya sovyet kongresini beklemeden ayaklanmakarar› almaktan vepetrograd sovyeti arac›l›¤›yla bunu gerçeklefltirmekten çekinmemifltir. Tüm bu süreçte hareketi ayakta tutan, güçlendiren ise bolflevikleri niflçi s›n›f›n›n en devrimci kesimlerine dayanmas›, bu kesimlerle çok s›k› ba¤lar kurabilmifl olmas› ve onlar›n taleplerine yan›t verebilme yetene¤i göstermesidir. Bu ba¤lar sayesinde her siyasal dönemeçte devrimci tbir tutum geösterilebilmifltir. fiubat devriminden sonra sovyetlerin iktidar› geçici hükümete b››rakmas›n›n ard›ndan toplanan bolflevik parti petrograd komitesinin ald›¤› "geçici hükümete karfl› konulmamas›" karar›na, sadece komitenin viborg örgütünden gelen üç üyenin red oyu vermesi tesadüf de¤ildi. En mücadeleci ve aktif iflçilerin bulundu¤u bu alanda faaliyet yürüten viborg örgütü, devridenhemen sonra, yay›nlad›¤› bildiride 'Petrograd sovyeti'nin kendisini kurucu meclis toplanan kadar geçici devrim hükümeti ilan etmesini talep ediyordu. Bu viborglu iflçilerin dinamizmini yans›tan bir talepti ve Lenin'in insan tezlerinin partinin yöneticikadrolar› taraf›ndan reddedilirken, yerel örgütlerde ve bolflevik iflçilerde bir etki yaratm›fl olmas›, bu tezlerin ayn› dinamizmi yans›tmas› sayesinde olmufltur. Bolfleviklerin ekim ay›na kadar devrimi ve iflçi kitlelerini parça parça satan geçici hükümet karfl›s›nda yürüttü¤üayaklanma haz›rl›¤› da, iflçi s›n›f›n›n bu kitleleri içinde vücudunu blmufltu. "(..) bizim konuflmalar›m›z›n ac› akibetini kendimiz bile görüyorduk. Toplant›lar s›ras›nda askerlerin ve iflçilerin bizim konuflmac›lar›-

m›z› alk›fllad›klar› do¤ruydu, ama onlar, sözcüklerin gerçek anlamlar› de¤il de, genel olarak bu tür konuflmalar› ve sesleri alk›fll›yorlar, gerçek düflüncelerini kendilerine sakll›yorlard›. Bizim d'devlet sistemi', 'toplumsal öncelikler' ve 'geçifl dönemleri üzerine yap›lan tüm tart›flmalar›m›z›n bu düflünceler, özellikle Lenin'in savafl 盤›rtkanl›¤›n›nyal›nl›¤› ve ses getiren gücü karfl›s›ndaki flans› ne olabilirdi? (..) bugünkü durumdaki, 'bir ölümcül' son bilinciyle sonuna dek boflalm›fl olan kitleler için, bu kada ryal›n, bu kadar köktenci bir ibçcimde bütün sorunlar›m›z, bütün zorluklar›m›z›, s›k›nt›lar›m›z çözmeyi teklif eden bir slogan›n çikiciliklerine kesin bir karfl› koyufl zordu. "Bar›fl m› istiyorsunuz? Ayaklan›n! Yar›n ekme¤iniz olacak. Toprak m› istiyorsunuz? -Ayaklan›n! Yar› ntopra¤›n sahipleri olacaks›n›z. K›saca, bir karal›l›k, coflkunluk an›, son bir sokak çat›flmas› ve nihayet, bu son ölümcül s›n›r›, sekiz ayd›r kararszl›k içinde tutuluyor oldu¤umuz s›n›r› aflaca¤›zç' Biz sosyalis tdevrimci partinin sol kanad› bu sloganlar› ileri sürecek

hiç bir fleye sahip de¤ildik. Böylece bolflevikler durumun tart›flmas›z sahipleri hailine geldiler. Kuzey bölgesi sovyetleri ve garnizonlar›, hetrograd birlikleri dahil, tümüyle onlar›n ellerindeydi." (s. 130) Baflta iflçi s›n›f›n›n olmak üzere tüm insanl›¤›n kendi kaderini de¤ifltirece¤i bir ayaklanmaya her zama9nkindendaha çok ihtiyac› var. Bunun nesnel koflullar› ise dün old¤undan çok daha olgunlaflm›fl, Komünistler olsa da olmasa da önümüzdeki yüzy›l bir ayaklanmalar 盤› olacakt›r. Bu ayaklanmalar›n insanl›¤›n kurtuluflunun yolunu açacak bir proleter devrimle sonuçlanmas› ise dün old¤u gibi bugün de komünist bir önderli¤in varl›¤›n› gerektirmekte. “Komünistler bu bilinçle, her an bir toplumsal patlamayla yüzyüze kal›naca¤›n› bilerek devrimci bir önderli¤in haz›rl›kl› görevlerine yo¤unlaflmada tempoyu artt›rmak göreviyle karfl› karfl›ya olduklar›n›, ama öte yandan da kapitalist egemenlik koflullar›nda, baz› f›rsatlar kaç›r›lsa ve bu durum, daha yo¤un bir emek harcamay›, sanc›l› bir sürecin ac›lar›na katlanmay› gerektirse de, er veya geç yeni f›rsatlarla yüzyüze kal›naca¤›n› bilerek uzun


16

Say›: 28 P Ekim ‘98

Parlamenter Burjuva Cumhuriyeti ve Sovyet Cumhuriyetlerinin Tarihsel ve S›n›fsal Anlam›

lk muzaffer proleter devriminin ard›ndan 81 y›l geçti. Bugün bu devrimin binbir mücadele ve fedakarl›klarla kazan›lm›fl politik mevzileri olan proletarya diktatörlü¤ü ve leninist parti, bunu sahiplenme iddias›nda olan ard›llar› taraf›ndan politik -örgütsel sonuçlara kavuflturulup, süreklilefltirilemedi. Politik ve örgütsel mevzilerin d›fl›nda, ideolojik mevziler de y›k›m tehditi alt›ndad›r. Devrimci proletaryan›n ideolojik, politik ve örgütsel mevzilerinin cisimleflmifl hali olan Ekim Devriminin 81. y›l›nda, bu tehditin bilinciyle, bu mevzilerin tarihsel, s›n›fsal anlam› ve önemini tekrar bilince ç›kart›p, komünizm u¤runa yap›lanlardan ders ç›karmak; aksi yöne savrulmufl deneyimlerden ibret almak, içinden geçmekte oldu¤umuz bu dönemde çok daha ayr› bir öneme sahiptir. ‹flin kritik noktas›ysa Marksizme ihanet edenlerin proleter mevzilere sald›rmas› ve karfl›s›nda secdeye vard›¤› burjuva düzenin kurumlar›yla ilgili “keflfettikleri” erdemler, ortaya yayd›klar› safsatalar ve zavall› inançlar› de¤ildir. As›l kritik noktay› Ekim devrimi ve Ekim devriminde cisimleflmifl olan proletarya diktatörlü¤ü, sovyet cumhuriyeti, leninist parti ve bir bütün olarak bolflevik gelene¤i sahiplenme iddias›nda olanlar›n, bu niyetlerle yola ç›k›p, asl›nda yolun bafl›ndan beri 2. Enternasyonal oportünizminin ideolojik-programatik ve örgütlenme anlay›fl›yla hareket etmesi oluflturmaktad›r. Ve sonuç olarak da 2. Enternasyonal gelene¤inin sürdürülmesiyle, kazan›lm›fl olan proleter devrimci mevzilerin içinin boflalt›lmas›na ve egemen olan burjuva ideolojisinin bu bofllu¤u doldurmas›yla sonuçlanacak olan geliflmelere aktif olarak önderlik etmesidir. Bu sürecin kökleri, salt ‹kinci Enternasyonal’le s›n›rl› olmayan, ‹kinci Enternasyonal’in kuruluflunu da önceleyen bir dizi politik geliflmelerin yafland›¤› bir döneme de dayanmaktad›r, dolay›s›yla derindedir. Bugüne damga vurmas› gereken de, II. Enternasyonal gelene¤iyle; oportünizmle hesaplaflma içinde geliflmifl, dünyan›n ilk ve tek proleter devrimini gerçeklefltirmifl olan bolfleviklerin kurulmas›na önderlik etti¤i Komintern'in ilk dört kongresinde en yüksek ifadesini ve cisimleniflini bulan ilkeler ve gelenek aras›ndaki ayr›flma ve hesaplaflma olmal›d›r. 150 y›ld›r oldu¤u gibi bugün için de komünist devrimcili¤in temel ayr›m çizgilerinin bafl›nda gelen proletarya diktatörlü¤ü anlay›fl›, her ikisi de uluslararas› olan II. Enternasyonal ve III. (Komünist) Enternasyonal geleneklerinin hesaplaflmas›nda da belirle-

yici önemdedir. Dolay›s›yla, bugün proletarya diktatörlü¤ü ve proleter devrim hedefinin d›fl›nda savunulan tüm perspektifler ve aflamalar, Komintern karfl›s›nda II. Enternasyonal gelene¤ini temsil etmektedirler. Devrimci hareketin özellikle melez kesimlerinin bu gerçe¤i farketmesi ve bu gelenekten kopup Komintern gelene¤iyle buluflmas›, devrimci parti inflas› için haz›rl›k döneminin öncelikli görevlerinden birisi olan ideolojik yeninden üretimin önemli bafll›klardan birisidir. II. Enternasyonal partileri içinde, program›nda proletarya diktatörlü¤ü yazan tek partinin RSD‹Poluflu da, hem devrimin neden Rusya'da gerçekleflti¤inin cevab›n› veriyor, hem de bugün için devrim ve sosyalizm hedefine ba¤l› kalanlar aç›s›ndan sorunun önemine iflaret ediyor. Bu Marksist devrimci öz ve komünist devrimcili¤in ay›rdedici yönü, Marx’›n, "Gotha Program›n›n Elefltirisi"nde ortaya koydu¤u net tan›mlamadan baflka birfley de¤ildir: “Kapitalist toplumla komünist toplum aras›nda, kapitalist toplumdan komünist topluma devrimci dönüflümler dönemi yer al›r. Buna devletin proletaryan›n devrimci diktatörlü¤ünden baflka birfley olamayaca¤› siyasal bir geçifl dönemi karfl›l›k düfler.” Marks ve Engels'in Komünist Parti Manifestosu'ndaki gerekli gördükleri tek düzeltmeye kaynakl›k eden Paris Komünü, burjuva diktatörlü¤üyle mücadele içinde flekillenen, tarihin sundu¤u, yeni tipte hem de kelimenin gerçek anlam›yla yeni tipte bir demokrasiyi ortaya ç›kard›. Daha sonra 1905'te yeniden ve Ekim Devrimi döneminde dünyan›n bir çok bölgesinde ortaya ç›kan bu demokrasinin belirleyici özelli¤i, en demokratik parlamenter cumhuriyetlerle bile k›yaslanamayacak olan, kendisini sönümlendirmek üzere örgütlenen tek devlet biçimi olufludur. Bu nitelik hakk›nda Lenin’in özlü anlat›m›na kulak verelim: “ Sovyet demokrasisi, gerek kuruluflu gerekse de iflleyifli bak›m›ndan tarihte görülen bütün di¤er devlet tiplerinden farkl› bir karakter tafl›yacakt›r. Tarihte tüm devletler bir sömürücü s›nf›n, toplumun geri kalan k›sm› üzerindeki hakimiyetinin ifadesi ve bekiçisi olarak belirmifltir. Sovyet demokrasisi ise, ilk kez sömüren ve ezen az›nl›klara karfl› toplumun ço¤unlu¤unun iktidar›n› sa¤layan devlet tipi oluflunun yan› s›ra, devlet hakimiyetini tümden ortadan kald›rmaya yönelmektedir. Bu yüzden bir sovyet demokrasisinde; ayr›cal›kl› bir az›nl›¤›n özel kurumlar› (ayr›cal›kl› memurlar, düzenli ordunun flefleri vb.) yerine, ço¤unlu¤un kendisi bütün bu ifllevlerini do¤rudan

yerine getirebilir ve devlet gücünün bu ifllevleri halk›n bütün taraf›ndan ne ölçüde yerine getirilirse, bu güç o derece zorunlu olmaktan ç›kar.” (Lenin, Devlet ve ‹htilal) Peki, tarihte bu yeni demokrasi, sovyet demokrasisi hangi dinamikler üzerinden yükseldi ve nas›l ortaya ç›kt›? S›n›fsal anlam› nedir? fiu ana kadarki devlet ve yönetim biçimlerinden hangi noktalarda ayr›l›r? Yine Lenin’in özlü anlat›m›na kulak vererek devam edelim: “Sovyet iktidar› nedir? Ço¤u ülke halklar›n›n henüz anlamad›¤› ya da anlayamad›¤› bu yeni iktidar›n özü nedir? Gittikçe daha fazla say›da iflçiyi kendisine çeken bu iktidar›n do¤as› fludur:geçmiflte ülke flu ya da bu biçimde zenginler ya da kapitalistler taraf›ndan yönetiliyordu, fakat flimdi ilk kez olarak ülke, eskiden kapitalizmin ezdi¤i s›n›flar ve üstelik bu s›n›flardan olan y›¤›nlar taraf›ndan yönetilmektedir. En demokratik ve özgür Cumhuriyetlerde bile, sermaye egemen oldu¤u ve toprak özel mülkiyet olarak kald›¤› sürece, hükümet her zaman onda dokuzu kapitalistler ya da zenginlerden oluflan küçük bir az›nl›¤›n elinde bulunacakt›r. Dünya tarihinde ilk kez bu ülkede, Rusya’da, ülkenin yönetimi o flekilde örgütlendirilmifltir ki iflçiler ve köylüler sömürücüleri d›flar›da b›rakan ve sovyetler olarak bilinen o kitle örgütlerini meydana getirmifllerdir ve bu sovyetler tüm devlet iktidar›n› ellerinde tutmaktad›rlar.” (Lenin, Marksizm ve Revizyonizm içinde, sayfa 119120) Proletarya diktatörlü¤ü anlay›fl›n›n pratikteki karfl›l›¤› nedir, bugün ne anlama geliyor? Birincisi, belirledi¤imiz asgari ve olmazsa olmaz hedef olan proletarya diktatörlü¤ü, komünizme ulaflman›n tarih taraf›ndan ortaya konmufl tek biçimidir. Ad›na sovyetler, fluralar vb. ne denirse denilsin, belirleyici olan, bu kurumlara dayan›yor olmas›, proletaryan›n da kendisi ve tüm ezilenler ad›na bu iktidara sahip olmas›d›r. Bu nedenle, 1- Ezilen y›¤›nlar›n sahip ç›kaca¤› ve sahip ç›kmamalar› durumunda s›n›fs›z toplum hedefinin önünün t›kanaca¤›, siyasal bir geçifl dönemidir. 2- Amac›na ulaflmak için kendisini sönümlendirmek zorunda oldu¤undan ve buna göre örgütlenmesi flart oldu¤undan dolay›, herhangi bir burjuva demokrasisiyle k›yaslanamaz, temelden farkl›d›r. Bu vazgeçilmez özelliklerin alt›n› çizmek, bugün aç›s›ndan da kritiktir. Çünkü benimsedi¤imiz mücadele hedefi, ayn› zamanda bugünkü mücadele yol ve yöntemlerimizi de belirlemektedir. Nas›l? Birincisi, bu hedefle mü cadele eden partinin, att›¤› her ad›mda

tüm s›n›flardan ba¤›ms›z ve öncü niteli¤ine sahip olmas› gerekir. ‹kincisi ise, proletaryan›n iktidar› almas›ndan sonra da, devletin sönümlenmek üzere örgütlenmesi ve devrimin dünya çap›nda yayg›nlaflt›r›lmas› için, bu do¤rultuda önderlik edecek bir dünya partisinin varl›¤› ve öncülü¤ü flartt›r. ‹flte böyle bak›ld›¤› zaman, proletarya diktatörlü¤ü hedefinin bugünden ufkumuzu belirlemesi, ayn› zamanda bulundu¤umuz noktadan ulaflmak istedi¤imiz hedefe bizi tafl›yacak olan yolu da ayd›nlatmaktad›r. Bu ufka, bu mücadele hedefine sahip olmayanlar›n ise, kimbilir kaç›nc› kez, yolda durup, flimdi aflamalar teorisinin neresinde olduklar›n› ay›rdetmeye çal›fl›rken, iktidar› burjuvaziye teslim etmeleri kaç›n›lmaz olacakt›r. Proletaryan›n en önemli kazan›mlar›ndan olan ve tarihe malolan politik ve ideolojik mevzilerin tehdit alt›nda oldu¤unu söyledik. Bu tehditin içeri¤i ve somut karfl›l›¤› ise, Ekim Devrimi’ne önderlik eden bolfleviklerin örgütsel ve politik miras›n› bugüne tafl›yan bir süreklili¤in olmad›¤› günümüz koflullar›nda, sadece ideolojik/teorik tart›flmalarda de¤il, günlük pratikte de yak›c› bir biçimde ortaya ç›kmaktad›r. Günlük pratik içinde al›nan tutumlar, kitlelere önerilen savafl›m hedefleri, izlenen eylem çizgisi vb.de de sürekli ortaya ç›kmaktad›r. Ço¤u kez, günlük politik mücadeledeki farkl›l›klar tart›fl›l›rken, yaflanan ayr›flmalarda programatik farkl›l›klar›n belirleyicili¤i gözden kaç›r›l›r. Ayr›mlar sadece pratikte kimin devrimci, kimin reformist oldu¤una bak›larak yap›lmaya çal›fl›l›r. Ancak, bunun ölçüleri de daha çok keyfi ve reflekslere göre belirlenmektedir. Bir çok devrimci ak›m, programatik olarak liberallerden, reformistlerden farkl› bir çerçeveye sahip olmad›klar› halde, kendilerini onlardan farkl› görebilmektedir. Elbette belirli bir fark vard›r; bu, devrimci bir örgüte sahip olup olmamak, düzen karfl›s›nda aktif bir savafl›m içinde yer al›p almamak gibi kriterlerle ortaya ç›kmaktad›r. Ancak, son tahlilde bu yeterli olmamaktad›r. Çünkü düzend›fl› bir varoluflu, ancak düzend›fl› bir programdan kaynakl› olan bir ihtiyaçt›r. Böyle bir programa sahip olunmad›¤›nda ise, tek bafl›na devrimci bir örgüte sahip olmak yeterli de¤ildir. Bugün devrimci ak›mlar›n içinde bulundu¤u açmaz da bununla ilgilidir. Devrimci gelenekleri ve refleksleri sayesinde, liberallerin tehlikelerini ve verdikleri zarar› gören devrimci hareket, pratikte sürekli olarak liberallerle ayn› politik duruflta ›srar etmekte, bu durumdan rahats›z da olmaktad›r. Buradan hareketle, liberalle-


17

Say›: 28 P Ekim ‘98 re yönelik elefltiri ve fark koyma çabas› gündeme gelmekte, ancak, ortaya konulan “fark”lar ise, politik ve programatik olmaktan ziyade, niyetlerle ilgili olmaktad›r. “Onlar düzeni düzeltme hedefiyle yaklafl›yorlar, biz ise devrim hedefiyle” nakarat›, devrimcilerin kendilerini liberal siyasetten ay›rmada kulland›klar› vazgeçilmez bir kal›b› oluflturuyor. Gerçekten de, devrimcilerle liberallerin niyetleri farkl› olmal›d›r ve farkl›d›r da. Ancak bunun somut karfl›l›¤› nedir, nas›l görülecek, nas›l ortaya konulacakt›r? Güncel politikada, demokrasi, hak ve özgürlükler, “çetelerin yarg›lanmas›”, “paras›z, demokratik e¤itim”, “kirli savafla son” diyen bir liberalle bir devrimciyi, neye bakarak ay›rdedece¤iz, niyetlere bakarak m›? Kald› ki, ÖDP içinde bile, devrimci hedeflerle orada durdu¤unu iddia edenler varken, niyet fark› neyi aç›klayabilir ki? Asl›nda bu sorun, tam da yaz›n›n bafl›nda belirtti¤imiz, II. Enternasyonal oportünizminin yans›malar›d›r ve kim ne derse desin, Komintern’in ilk dört kongresinde ortaya konulan kurulufl ilkeleriyle buluflulup, bu ilkeler ›fl›¤›nda tarihle hesaplafl›lmad›¤› noktada, devrimcilerle liberallerin en önemli fark olarak koyduklar› “niyet fark›”n› bile tehdit edecek önemde bir sorundur. ‹kinci Enternasyonal çizgi ve prati¤i uluslararas› bir niteli¤e sahiptir. Ve bu giriflim, her a盤a ç›kt›¤› durumda öz olarak flu kaynaklardan beslenir: Marksizm’den reformlar için mücadeleyi anlamak, proletarya diktatörlü¤ünden kopart›lm›fl s›n›f mücadelesi, sosyalist fikirlerin genel kabulü, burjuva yasall›¤›na tap›nma, halk y›¤›nlar›na yabanc›laflmama bahanesiyle s›n›fsal bak›fl aç›s›n›n ve hatta s›n›f mücadelesinin terkedilmesi, kapitalizm yerine “yeni bir düzenin” geçirilmesi (ama proletarya diktatörlü¤ü de¤il), demokratik lafazanl›k, demokrasi mucizesine olan inanç, tarihsel evrimcilik, iktisadi geliflmiflli¤e dayanarak aflamal› devrim modelleri; bununla ba¤lant›l› olarak asgari-azami program anlay›fllar›; örgütsel zeminde ise süreklili¤ini bütünüyle, iflçi s›n›f›n›n legal kitle örgütlerinin varl›¤›na dayand›rmak. ‹kinci Enternasyonal’in “Marksizmi”ne renk veren daha çok, Alman Sosyal Demokrat Partisinin Erfurt Program›yd›. Fakat bu “marksist” oportünistler ve ‹kinci Enternasyonal örgütleri oportünistlikleri gere¤i olsa gerek Komünist Manifestoyu hiçbir zaman resmi bir belge olarak almad›lar. Hatta Marx “kendi katk›s›n›n” “s›n›f mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlü¤üne varmas› gerekti¤ini” ortaya koymak oldu¤unu vurgulad›¤› halde, ‹kinci Enternasyonal partileri içinde, program›nda proletarya diktatörlü¤ü hedefi yaz›l› olan tek parti RSD‹P idi. Bu, ufak bir ayr›nt›

de¤ildir. Zaten böyle olmad›¤› için ilk muzaffer proleter devrim RSD‹P’in önderli¤inde Rusya’da gerçekleflmifltir. Üstelik, nesnel flartlar devrim için bütün dünyada olgunlaflm›fl bir hale dönüflmüflken. II. Enternasyonal gelene¤inin bir özelli¤i, reformlar için mücadeleyi varl›k sebebi haline getirmek suretiyle proletarya diktatörlü¤ü anlay›fl›n› reddetmekse, bununla ba¤lant›l› bir di¤er özelli¤i ise, emperyalizm ça¤›n› anlamamas›, devletin s›n›fsal karakterini çarp›tmas›d›r. Bu kavran›lmad›¤› noktada, bir yandan II. Enternasyonal’in ihaneti ve oportünizminden dem vurulur, ancak bunun kökleri ve yans›malar› ay›rdedilemedi¤i için de; devrim hedefi “ak›lda tutularak” ve gerçekten de devrimci “niyetlerle” hareket edilerek, burjuva devletine daha “demokratik” ve “özgürlükçü” bir yap› kazand›rmak için mücadele edilir. Lenin taraf›ndan, devrim iktidar sorunu olarak kavranmaktad›r. “Sosyalist devrimi” savunanlar›n, “‹ki taktik”i, “demokratik devrimi” savunanlar›n ise “Nisan Tezleri”ni unutmak zorunda kalmalar› ise, sorunu proletaryan›n iktidar› almas› yönüyle de¤il, devrimin çözece¤i görevler ba¤lam›nda bir demokratikleflme ve reformlar zinciri olarak görmelerinden kaynaklanmaktad›r. Böylece, y›kmak için yola ç›kt›klar›, bunu gönülden istedikleri devleti düzeltmeye çal›fl›rken bulurlar kendilerini. Bunun nedeni teoriye göre öyle gerekmesidir. Burada gözden kaçan ise, her devletin, bir s›n›f›n egemenlik arac› oldu¤unun üzerinden atlanmas›d›r. Burjuva S›n›f Egemenli¤inin En Geliflmifl Hali: Parlamenter Demokrasi “Devletin kal›c› bir kurum olarak varl›k sebebebi, toplum halinde yaflayan insanlar aras›nda kökü toplumsal ifl bölümüne dayanan uzlaflmaz ayr›mlar›n ve s›n›f karfl›tl›klar›n›n ortaya ç›k›fl›d›r. Devlet bu s›n›f karfl›tl›klar›n›n bir ifadesi ve sonucudur. Her devlet uzlaflmaz karfl›tl›klar› olan s›n›flardan birinin di¤erleri üzerindeki hakimiyetinin ifadesi, arac› ve bekçisidir.” (Maya kitaplar› 1, sayfa 59) Bu devletin niteli¤i ve büründü¤ü biçim, hem hakim s›n›f›n kendi iç katmanlar› aras›ndaki iliflki ve çat›flmalar›n izlerini tafl›r; hem de hakim s›n›f›n baflka s›n›f ve s›n›f kesimleri ile, özellikle de karfl›t s›n›fla iliflki ve çat›flmas› içinde flekillenir. ‹nsanl›¤›n bafl›na yaklafl›k 400 y›ld›r musallat olan burjuva toplumunuysa Marx, Gotha Program›n›n Elefltirisi’nde tan›mlam›flt›r: “Bugünkü toplum, Orta Ça¤ unsurlad›ndan az çok ar›nm›fl, her memlekete özgü tarihi evrim taraf›ndan az çok de¤iflikli¤e u¤rat›lm›fl, az çok geliflmifl bütün uygar ülkelerde mevcut olan kapitalist toplumdur. Bugünkü devlet ise tersine, s›n›rlar afl›ld›kça de¤iflir. (...) Bununla birlikte ayr› ayr› uygar ülkelerinayr› ayr› devletlerinin hepsinin, flekillleri-

nin çeflitlili¤ine ra¤men, flu ortak yanlar› vard›r; ki bu da kapitalist anlamda az çok geliflmifl burjuva toplumun alan› üzerinde kurulu olmalar›d›r.” Antik ça¤’da büründükleri ilk biçimlerden beri, s›n›f mücadelesinin bir sonucu olarak hakim s›n›flar birbirlerinin yerini ald›kça, demokrasi biçimleri de yüzy›llara yay›lan bir süreçte sürekli de¤iflime u¤ram›flt›r. Ve bunun Komün ve Ekim Devrimi’ne kadarki geliflen sürede en geliflmifl biçimi parlamenter demokratik cumhuriyetti. Parlamenter burjuva cumhuriyeti de önceki devlet biçimlerinde oldu¤u gibi, bir önceki devlet ayg›t›n›n niteli¤ini korudu; tüm bask› ayg›t›: ordu, polis, bürokrasi el de¤meden süreklilefltirilip, kurumsallaflt›r›ld›. Çünkü o da bir az›nl›¤›, bir avuç kapitalistin ç›karlar›n› temsil eden sömürücü s›n›f›n toplumun geri kalan k›sm› üzerideki hakimiyetinin ifadesi ve bekçisi olarak belirmifltir. Önceki sömürücü s›n›f devletlerinde oldu¤u gibi sömürünün ve egemenli¤in özü de¤iflmemifl, sömürücü ve egemenler de¤iflmifltir. Yaln›z, kendinden önceki yönetim biçimlerinden farkl› olarak, hem sömürü mekanizmas›n› iflletecek hem de sistemin dekorasyon süsü olma özelli¤ine sahip, geçmiflten devrald›¤› bir dizi yönetim de¤iflikliklerini de devreye sokmufltur. ‹ktidar›n›n kurulufl aflamas›nda, iktidar› aristokrasiyle paylafl›rken daha fazla söz sahibi olmak, egemenli¤ini yaymak için s›nfsal ihtiyaçlar› temelinde temsili yönetim, oy hakk›, seçim istemifl, kendisi egemen s›n›f konumuna yükseldikten sonra ise bunlar› sömürü mekanizmalar›n›n bir parças› haline getirip, sömürüsünü gizleme ve halk› aldatma arac› haline dönüfltürmüfltür. Dolay›s›yla bu niteli¤inden kaynakl› “yeni” devlet “yeni” egemen s›n›f›n iktidar›n› pekifltirmek ve kal›c›laflt›rmak ifllevini bafltan itibaren yüklenmifldir. Ve bunu da bu mekanizmalarla ve iflleyiflle gerçeklefltirecektir; iktidar parlemantoya aittir; devlet ayg›t›, yönetim ayg›t› ve organlar› al›fl›lm›fl olanlard›r; daimi ordu, polis ve pratikte gördevden al›namaz, ayr›cal›kl›, halk›n üzerinde duran bir bürokrasi teme mekanizmalar›d›r. Varl›¤›n›n sürmesinin koflullar›n› pekifltirerek güçlenmeyi hedeflemektedir. Kendinden önceki devlet veya demokrasi biçimlerinde de oldu¤u gibi, burjuva demokrasileri halk› kölelefltirmenin iki yöntemini do¤urmufltur. Birincisi fliddet yöntemidir ve burjuva demokrasileri bunlar›n ölçe¤ini efli görülmemifl bir biçimde yayg›nlaflt›rarak kurumsallaflt›rm›flt›r. Ayn› zamanda bir dizi büyük devrim ve devrimci kitle hareketleriyle”ak›llanm›fl olan” burjuvazi en mükemmel halegetirilmifl olan baflka bir yöntem daha yaratm›flt›r. Bu, aldatma, pohpohlama, safsata, ucuz vaatler, sadaka, önemsiz fleylerde tahammül, önemlilerde ise tahammülsüzlük yöntemidir.

Bu yöntemin en mükemmel, en geliflmifl tipinin ad› parlamenter demokratik cumhuriyettir. Dolay›s›yla, burjuva demokrasisinin, burjuva parlamentarizminin s›n›fsal niteli¤i, en demokratik olan›nda bile a盤a ç›kmaktad›r; burjuvaziyle bir avuç kapitalistin elinde, iflçi s›n›f› ve emekçileri ezmeye yarayan bir aletten baflka birfley olamayaca¤›. Ve bu yal›n gerçeklik, sömürücülerin sermayenin iktidar›n›n sars›ld›¤›n› sezdikleri her durumda, herhangi bir grevde, protesto eylemlerinde, en ufak bir demokratik hak va özgürlüklere sahip ç›k›ld›¤›nda, bir hak aray›fl›nda en demokratik cumhuriyetlerde bile burjuvazinin terörü ve diktatörlü¤ünün hüküm sürmekte oldu¤u gerçekli¤i a盤a ç›kmaktad›r. Ekim devrimiyle proletarya diktatörlü¤ü ve Sovyet Cumhuriyetler’in kuruldu¤u ve proletaryan›n devrimci hareketinin yükseliflinin ivmelendi¤i bir dönemde, burjuvaziyle onun iflçi örgütlerindeki ajanlar›, sömürücülerin egemenli¤ini savunabilmek için siyasi kampanyalar örgütlemiflti. Bu siyasi kampanyalar›n içeri¤ini diktatörlü¤ün k›nanmas› ve demokrasinin savunusu oluflturuyordu. Bugün de ayn› argümanlarla sald›r›lar ve kampanyalar devam ediyor. Yine o dönemde oldu¤u gibi bugünde bu kampanyalar›n bafl›n› tövbekarlar çekiyor. Tabi ki s›n›flar ve ezme ezilme iliflkilerine de¤inmeden. Tabi ki kapitalistlerin sömürme özgürlü¤üne dokunmadan. Genel demokrasi ve genel diktatörlük argümanlar›yla kitlelerin bilinçleri buland›r›l›p, emperyalist savafllar ve kapitalist sömürü alt›nda ezilip, sefalete terkedilen kitleler sömürü düzenine tabi k›l›nmaya çal›fl›l›yordu. Bizler içinse, yaz›n›n bafl›nda belirtti¤imiz gibi, iflin kritik noktas›, liberallerin liberallik, oportünistlerin oportünistlik yapmas› de¤il, devrimci niyetlerle varolan ve yola ç›kanlar›n, bunlarla bulafl›kl›¤›d›r. Devlet ve proletarya diktatörlü¤ü de bu bulafl›kl›¤›n en kritik hayati yönlenrindendir. Bu nedenle, devrimcilerin zay›f noktas›n› oluflturan demokrasi, düflman›n sald›r›lar›nda da temel argüman olarak kullan›labilmekte, “demokratikleflme hamleleri”, havuç görünümündeki sopay› ifade etmektedir. Bugün bu sald›r›lar› etkisizlefltirmenin ve yeni Ekim’ler yaratman›n yolu, Ekim Devrimi’nin derslerini bilince ç›karmakla, bolflevik deneyiminden ö¤renmekle mümkündür. Sovyetlere dayanan proletarya diktatörlü¤ü anlay›fl› ise, burjuva toplumu y›kmak için yola ç›kanlar›n gerisine düflemeyece¤i asgari hedefidir. Bunu önceleyen her türlü aflaman›n, bu anlay›fl sahiplerini götürece¤i yer Kautsky’lerin, Plehanov’lar›n, Martov’lar›n yan›d›r.


18

Say›: 28 P Ekim ‘98

MARTOV Á

Bafltaraf› 9. Sayfada

ken, Martov, tam olarak yer alt› örgütünü ortadan kald›r›lmas›n› savunmuyordu, ancak yeralt› örgütüne bak›fl› da yine onu menfleviklerle birlikte hareket etmeye itiyordu. Martov, yeralt› örgütünü, yasal bir partiye alan açt›¤›, ona güç verdi¤i oranda anlaml› buluyordu. Bir çeflit sigorta ifllevi yükledi¤i yeralt› örgütünü, bu ifllev d›fl›nda anlaml› bulmuyordu. Oysa devrimci bir partinin süreklili¤i flu ya da bu sigortan›n varl›¤›yla de¤il, bir bütün olarak örgüt çekirde¤i ve omurgas›n›n topyekün varl›¤›yla anlaml›d›r. Bunu kavramayan Martov, tasfiyecilikten yana aç›kça tutum almasa ve örgütün direkt olarak tasfiyesini savunmasa da, bolfleviklerin tasfiyecilerle birleflmesinden yana tutum alarak, yine örgüt sorunlar›ndaki hatalar›n› sürdürdü. Art›k sistematik hale gelen siyasal hatt›, onu her defas›nda düzeniçi kulvarlara hapsetti. 1914’te patlak veren savafl karfl›s›nda aç›ktan sosyal-floven konuma düflmese de, ald›¤› tutum yine de enternasyonalist tutum de¤ildi. Savafl karfl›s›nda, uluslar›n eflitli¤ini sa¤layacak burjuva bir bar›fl talebiyle yetindi. Yani pasifist tutum ald›. Menflevikler içinde savafl karfl›s›nda yer alanlar›n bafl›na geçerek, Enternasyonalist Menflevikler grubunu olufltudu. Zimmerwald Konferans›’nda ço¤unlu¤un aras›nda yer ald›, bu bile onun grubuna verdi¤i “enternasyonalist” ad›n› ne kadar kavrad›¤›n› ortaya koyuyor. Bu dönemde Troçki ile birlikte ç›kard›klar› Nafle Slovo adl› dergide savafl karfl›s›nda tutum al›yorlard›. Ancak, "Troçki’nin giderek bolflevik çizgiye yak›nlaflt›¤›n›" söyleyerek bu dergiden ayr›ld›. Troçki'nin bolfleviklerinkiyle hiç de ilgisi olmayan tutumun dan rahats›z olacak kadar sa¤a yak›n bir noktadayd›. Martov, menfleviklerin tutumunu do¤ru bulmuyor, ama hala onlarla bolfleviklerin birleflmesini savunuyordu. Daha sonra, devrimci proletarya iktidar› karfl›s›nda da, onun fliddet yönünü elefltiren, bolflevikleri ve sovyet iktidar›n› barbarl›kla suçlayan söylevler verdi, yaz›lar yazd›. Yani, yaz›n›n bafl›nda belirtilen, Plehanov’un program›n› “savunurken” söyledikleri, bir dil sürçmesinden ibaret de¤ildi, Martov bir demokratt›. Ancak aktif olarak sovyet iktidar›n›n karfl›s›nda silahl› ayaklanmaya da kat›lmad›. Partisinin kapat›lmas›ndan sonra, 1920’de Sovyetler Birli¤i’nden ayr›larak Berlin’e yerleflti. Burada Sosyalist Haberci adl› bir dergi yay›nlad›. 1923’te ise, ard›nda uzun ve tu-

tarl› bir yaflam serüveni b›rakarak öldü. Martov ve onun gibilerin yaflam›, bugünkü devrimciler ve komünistler aç›s›ndan, bolflevik partinin hayat›ndaki yerleri kadar anlaml›d›r. Bu partinin tarihi, komünistlere sadece,

devrime önderlik edecek bir partinin yarat›lmas› do¤rultusunda ›fl›k tutmakla kalm›yor, bu yoldaki engeller olan ve geçmifltekinden farkl› k›l›klarla boygösteren bugünün Martov’lar›n›, Plehanov’lar›n› teflhis etmemizde de bizlere yol gösteriyor. Bu kiflilerin tümünü de¤erlendirme-

mizde gereken eksen ise, bunlar›n tümüyle mücadele içinde geliflen ve çelikleflen bolflevik partisidir. Bu eksen komünistlerin ufkundan hiç yitmeyecek!

J

‘Kek Serdar’› ‘Eski A¤r› Belediye Baflkan›’ Olarak De¤il, Militan Bir Kürt Devrimcisi Olarak An›yoruz! Urfan Alparslan (Serdar Ararat) 10 Y›l Önce, Uludere’de Çat›flmada Düfltü.

Y

aflad›¤›m›z topraklarda, sol, devrimci çevreler taraf›ndan “seçim baflar›s›” denilince 1. T‹P’in parlamentoya girdi¤i iki seçimin sonuçlar›, “belediye” çal›flmas› denilince de Fatsa ile (Terzi) Fikri Sönmez, Diyarbak›r’la Mehdi Zana getirilir akla. Özellikle Terzi Fikri’nin Fatsa Belediye Baflkanl›¤› döneminde yapt›klar›, mücadelesi ve bu nedenlerle burjuvazinin h›flm›n› çekmesi, zindanlarda yatmas› ve hayat›n› kaybetmesi, en az Dev-Yol’un Fatsa’daki örgütlenmesi kadar an›l›r, onun öneminin ve “destans›l›¤›n›n” bir baflka boyutu olarak dillendirilir. Kimi çevrelerce elefltirilse de Mehdi Zana da, 80’lerin sonlar›nda ulusal harekette üstlendi¤i rol kadar 80 öncesindeki Diyarbak›r Belediye Baflkanl›¤›’yla da haf›zalardaki yerini korur. Ve hemen hiçbir “devrimci haf›zan›n” hat›rlamad›¤› bir isim daha vard›r; Urfan Alparslan... Gerçi farkl›d›r Urfan Alparslan; uzun tutukluluk y›llar›, bu y›llar boyunca “Belediye Baflkanl›¤›” etiketiyle birlikte onun için düzenlenmifl “uluslararas› kampanyalar”, dolay›s›yla da haf›zalarda her daim taze kalmas›n› sa¤layacak bir popülaritesi olmam›flt›r hiçbir zaman. O, örgütünün iradesiyle belediye seçimlerine kat›lm›fl, A¤r›’daki devrimci, sol ve Kürt ulusal çevrelerin birço¤unun deste¤ini alarak kazanm›fl, k›sa süren baflkanl›¤› döneminde de “popüler” olacak hiçbir fley yapmam›flt›r. O dönemde iki kez tutuklan›p, bir kez de faflistlerin pususundan a¤›r yaral› olarak kurtuldu¤unda ad› flöyle bir an›lan Alparslan, mütevaz›, ancak ayn› zamanda da kararl› ve inatç› devrimci yaflam›n›n çetin geçen dönemlerinden birinde, 1 Ekim 1988’de Uludere’de iki yoldafl›yla birlikte girifltikleri çat›flman›n sonucunda düfltü. ‹stanbul’daki ö¤rencilik y›llar›ndaki gibi, A¤r›’da TÖBDER’i örgütledikleri ve Belediye Baflkanl›¤› günlerindeki gibi sessiz, gürültüsüz ama militan bir biçimde, tam 10 y›l önce yaflam› noktaland› Urfan Alparslan’›n. TÖB-DER’de e¤itim iflçilerinin mücadelesinin ön saflar›nda mücade-

le verdi¤i y›llarda ve ‹stanbul’daki ö¤rencilik y›llar›nda, 70’lerin Kürdistan›’nda önemli bir çevre olan Özgürlük Yolu (Reya Azadi)’nun ve DHKD’nin militan bir ismi olarak tan›nan Urfan Alparslan’›n Belediye Baflkanl›¤›’n›n sona erdi¤i 12 Eylül 1980 sonras›ndaki yaflam›, de¤erlendirilmesi ve dersler ç›kar›lmas› gereken devrimci bir yaflamd›r. 1988’e kadar Kemal Burkay’›n liderli¤indeki liberal, reformist hatla hesaplaflma ve kopufl anlam›nda, ama s›n›rl› güçlerle yürünen bir sürecin önderlerinden olan bu devrimciyi, ölümün 1. y›ldönümünde Vatan Günefli adl› derginin 2. say›s›nda bir yoldafl›n›n yaz›s›nda yer alan bilgilerinden de yararlanarak an›yoruz: 1945 y›l›nda A¤r›’n›n Mirangi köyünde do¤an Urfan Alparslan, ‹lkokul ö¤retmenli¤i yapt›¤› y›llarda ulusal, devrimci çevreler taraf›ndan militanl›¤›yla tan›nd›. ‹stanbul Atatürk E¤itim Enstitüsü’nde okumak için ara verdi¤i ö¤retmenli¤e tekrar dönen Alparslan, 1979 y›l›nda A¤r›’da ba¤›ms›z belediye baflkan aday› olarak seçimlere kat›ld› ve birçok sol, ulusal ve devrimci çevrenin de deste¤iyle kazand›. Baflkanl›¤› döneminde öncelikle belediyeyi faflist kadrolardan ar›nd›rd› ve belediyenin bütün olanak ve hizmetlerini emekçi mahallelerine götürmeye bafllad›. Urfan Alparslan’›n öncülü¤ünde A¤r› Belediyesi’nin k›sa sürede bir mevzi haline getirilmesi burjuvaziyi tedirgin etmekte gecikmeyecekti; Alparslan birçok kez tutukland› ve u¤rad›¤› bir suikast sonucunda da a¤›r yaraland›. 12 Eylül’den 2 gün önce ‹çiflleri Bakanl›¤› taraf›ndan görevinden al›nan A¤r› Belediye Baflkan›, partileflen ve Türkiye Kürdistan› Sosyalist Partisi (TKSP) ad›n› alan örgütünün karar›yla ‹ran Kürdistan›’na geçti. Örgütteki ad›yla Serdar Ararat (Kek Serdar), bu kez de örgüt içinde sert bir mücadelenin içinde buldu kendisini... Yaflanan yenilginin de yaratt›¤› ruh haliyle TKSP’nin reformist önderli¤i tam bir y›lg›nl›k havas› yay›yor, böylelikle “Avrupa metropollerine” çekti¤i kadrolar›n› da

tasfiyeye boyun e¤meye zorluyordu. “Kek Serdar”, ne tasfiyeci dayatmalara boyun e¤di, ne de A¤r› Belediye Baflkan› kimli¤iyle ‹sveç devletinin sundu¤u “olanaklara”; TKSP’de reformizme ve tasfiyecili¤e karfl› bayrak aç›l›yordu ve “Kek Serdar” da Tevgera Sosyalist a Kurdistanê (TSK)’nin inflas›nda yer ald›. TSK’n›n 1986’da ald›¤› “mücadeleyi Kürdistan’da yükseltme” karar›n›n ön saflar›nda yine Kek Serdar vard› ve Ortado¤u’ya geçen militanlar aras›nda yerald›. Kürdistan’a dönüflle birlikte artan s›k›nt›lar, olanaks›zl›klar ve Avrupa’da mültecili¤in “cezbedicili¤inin” yaratt›¤› çürümeye kafa tutan ve tereddütsüz bir biçimde Ordiya R›zgariya Kürdistan (ORK)’n›n inflas›na koyulan Serdar Ararat (Urfan Alparslan) ilk gerilla çekirdeklerinin de örnek ald›klar› yoldafllar›yd›. Kek Serdar, TSK Genel Sekreter Yard›mc›s› ve ORK Yüksek Askeri Konseyi Üyesi olarak ilk gerilla müfrezelerinden biriyle tüm bir Eylül (1988) ay› boyunca Beytüflflebap’tan Uludere’ye genifl bir hat boyunca say›s›z çat›flmalara girdi. Bu çat›flmalar 1 Ekim 1988’de iki yoldafl› Kaz›m Yi¤it ve Nevzat Y›lmaz’la birlikte Kek Serdar’›n düflmesiyle noktaland›. Tarihe malolan birçok devrimci militan, varolufl mücadelesi içinde tasfiyecili¤e karfl› mücadele dura¤›ndan geçmifltir. Reformizmle, liberalizmle hesaplaflma çabas›, devrim yolunun önemli ad›mlar›ndand›r. Bugün Urfan Alparslan (Kek Serdar)’› anmam›z, sonuçlar›na ulaflt›r›lamayan bu mütevaz›, devrimci çabay› sahiplenmemiz, enternasyonalist devrimci bir iliflkinin, Kürdistan’dan uzat›lacak bir elin tutulmas›, daha do¤rusu Kek Serdar’›nki gibi güvenilir bir yoldafl elinin bugün varedilmesi umudunu tafl›d›¤›m›z içindir.


19

Say›: 28 P Ekim ‘98

Avrupa’daki “Sol Dalga” TC’ye de Ulaflacak m›? Á

Bafltaraf› 13. Sayfada

juvaziye zaman kazand›rmak için gereken manevralar› yapmakt›r. Meclis’in ço¤unlu¤unun verdi¤i erken seçim karar›n›n, flimdi yine ayn› ço¤unluk taraf›ndan yanl›fl bulunarak de¤ifltirilmeye çal›fl›lmas›, siyasetçilerin kiflisel kariyerlerini riske atarak eski söylediklerini yalanlayan tutumlar almalar› bile durumun burjuvazi aç›s›ndan hayati önemini göstermektedir. fiimdilerde seçimlerin ertelenmesi konusunda sahne hemen hemen netleflirken, en son Almanya’da yap›lan seçimlerin sonuçlar› da, burjuvazinin 28 fiubat’ta girilen süreci baflar›ya ulaflt›rma yolundaki ad›mlar›na h›z katmak için kullan›l›yor. Hemen tüm burjuva siyasetçiler seçimlerin ertelenmesi için ç›rp›n›rken; seçimlerin ertelenmesi için önerge verecek bir “babayi¤it” bulunamazken; bu konudaki görevin Deniz Baykal’a verilmesi için Baykal parlat›l›rken; ortaya ç›kan bantlar›yla kendisi de toplumun temizli¤i için bir f›rsat, bir umut haline gelen Çak›c› taraf›ndan bile temiz toplumun adresi olarak DSP ve CHP gösterilirken, tüm bunlar›n üzerine, bir de Almanya’daki seçimlerde sosyal demokratlar›n kazanmas›, "aranan kan›n bulundu¤u" demagojisi için burjuvaziye geçici bir motivasyon kazand›rd›. Devletin çetelerle içiçe geçti¤ini, tüm sa¤ partilerin çetelere bulaflt›¤›n› söyleyip, sosyal demokratlar› düzenin bekas› için görev ça¤›r›yorlar. Y›llar›n faflist yazarlar› “umudumuz solda” diye bafll›k at›yor,

toplumu CHP’nin arkas›nda toplamaya çal›fl›yorlar. Tabii bunu yaparken, henüz arkas›ndaki önemli kitle deste¤ini azaltamad›klar› FP’yi de, “takiyye yapmad›¤›” yönünde kendisini kan›tlamas› için etkilemeye çal›flmaktan da geri durmuyorlar. Ezilenlerin, tüm bu sergilenen oyunlara seyirci kald›¤›, seyircilerin tercihlerinin belirleyi ci olmad›¤›, her gün birbirini yalanlayan yeni senaryolar›n piyasaya sürüldü¤ü böyle bir dönemde, bir gün solcular›, bir gün FP’yi desteklemek kimseyi korkutmuyor. Mesele, seyircilerin seyirci olarak kalmaya devam etmesi. Bunu sürdürebilmek için önce, herfleyi teflhir edip, ard›ndan da temizlikçi ar›yorlar. Biliyoruz ki, onlar›n temiz toplum istemi, devrimcilerden ve genel olarak patlama dinamiklerinden temizlenmifl, afl›r› uçlar›n törpülendi¤i bir kapitalizmi ifade ediyor. “Vicdan sahibi kapitalizmi” temsil etti¤i söylen iktidara gelen sosyal demokratlar›n bu do¤rultuda atacaklar› ad›mlar, “bizim” burjuvalara örnek olacak, yol gösterecek. Avrupa’daki “sol dalga”dan beklentiye girmek, özellikle de Türkiye için bu etkiyle bir “demokratikleflme” beklemek ise, ancak ahmaklara yak›flabilecek bir aymazl›k olur. Burjuva dikta törlükleri birbirlerinin deneyimlerinden ö¤reniyor. Bizler ise, 81. y›l›nda Ekim Devrimi ve Bolflevizm’den ö¤ renmeye devam edece¤iz. Tüm burjuva diktatörlüklerini, sahiplerinin bafl lar›na y›kaca¤›z! J

Ne fieriat Ne Kemalizm, Yolumuz Sosyalizm!

G

eçen y›l özellikle ‹stanbul Üniversitesi’nde bafllayan ve bu y›l bütün üniversitelerde uygulanacak olan “türban ve sakal yasa¤›” yasas›na ilk tepkiler gelmeye bafllad›. Burjuvazinin gerici reformlar›n› uygulama kararl›l›¤›na sol cenahtan da destek geldi. 7 Ekim 98’de Ege üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde (S)‹P’li ö¤renciler bir masa açt›lar. “Türban neyi örtüyor” broflürleri satarak, “Türban de¤il gerici ayaklanma” ve “Türban ça¤d›fl›l›k ve gericiliktir” minvalinde dövizler açt›lar. Bir süre sonra 3 faflistin b›çakl› sald›r›s›yla, bir kifli yaraland›, gözalt› oldu, sald›rganlar da kay›plara kar›flt›lar. Türkiye solunun 75 y›l önce fieyh Sait Kürt Ayaklanmas›’na karfl› ilan edilen Takrir-i Sükun Kanunu’nu destekledikten sonra, iflçi hareketinin ve komünistlerin ayn› kanunla t›rpanlanm›fl oldu¤unu bile bile, ‹slam gericili¤ine karfl› Kemalizm karfl›s›nda bu

teslimiyetçie¤ilim hala devam etmektedir. Elbetteki görmek istemeyen körlerin ve duymak istemeyen sa¤›rlar›n tedavisi yoktur. Biz görmek ve duymak isteyenlere söylüyoruz: “Emperyalizmin egemenli¤i koflullar›nda en büyük gericilik ve barbarl›k kapitalist üretim iliflkilerinin en yüksek aflamas› olan bu çürümüfl sistemin kendisi ve bu sistemin bekçili¤ini yürüten burjuva diktatörlükleridir. Emperyalizm ça¤›nda burjuva diktatörlü¤ünden öte bir gericilik yoktur. Daha do¤rusu kapitalist üretim iliflkilerinden daha geri üretim iliflkilerinin, burjuva diktatörlü¤ünün biçimlerinden daha gerici siyasal rejimlerin hayat bulmas›n›n nesnel koflullar› çoktan afl›nm›fl, ortadan kalkm›flt›r. Ça¤›m›zda laik burjuva ‘deSahibi ve Yaz›iflleri Md.: Reyhan Son

mokratik’ rejimle ‘fleriat devleti’birbirlerinin alternatifi de¤il, yedekleridir. Pehlevi diktatörlü¤ü ile Humeyni’ninki birbirlerine göre daha ilerici veya daha gerici de¤il ayn› burjuva gericili¤inin rejimleridir; kemalistlaik rejimle fleriatç› bir rejim de öyledir. Her ikisinin ve tüm burjuva diktatörlüklerinin biricik alternatifi sovyet demokrasisidir. Elbette fleriatç›lar›n karfl›s›nda olan (zaten fleriatç›lar›n da aç›kça karfl›lar›na ald›¤›) komünistler kendilerini kemalist-laik çizgilerden ve burjuva demokratik olanlardan da titizlikle ay›rdetmelidirler; zaten bu çizgilerin siyasi temsilcileri de en az fleriatç›lar kadar komünistlerin karfl›s›ndad›rlar. ‹flte bunun için fleriatç›l›k sözkonusu oldu¤unda ‘Ne fieriat, Ne

Banka Hesab›: Reyhan Son, ‹fl Bankas› 1029 1058585

Kemalizm, Yolumuz Sosyalizm!’ fliar› ›srarla ileri sürülmelidir.” (Maya say› 1) Devrimci Parti Güçleri’nden Bir Ö¤renci

DEVR‹MC‹ PART‹ GÜÇLER‹ NED‹R, NE DE⁄‹LD‹R? BROfiÜRLER‹ 4

Tohum Yay›nc›l›k Üsküdar Caddesi Akçay ‹fl Mrk. Kat: 2 No: 12 Kartal / ‹st. Tel: (0216) 387 83 09 Bas›ld›¤› Yer: Baflak Ofset


Say›: 28 P

P Ekim ‘98

81. Y›l›nda Selam Olsun Ekim Devrimi’ne ve Onun Mimar› Bolflevizm’e (Genç Sovyet Cumhuriyeti’nin ilk anayasas› iktidar›n aln›fl›ndan yaklafl›k bir y›l sonra haz›rland› ve benimsendi. Çal›flan ve Sömürülen Halk›n Haklar Bildirgesi bafll›¤›n› tafl›yan bu belge, Frans›z burjuva devriminin ard›ndan benimsenen ve ilk anayasa yerine geçen ‹nsan ve yurtdafl Haklar› Bildirgesi’ne bir tür naziredir) Çal›flan ve Sömürülen Halk›n Haklar Bildirgesi Kurucu Meclis flu kararlar› alm›flt›r: I1. Rusya, ‹flçi Asker Köylü Vekilleri Sovyetleri’nin cumhuriyeti olmufltur. Merkezde ve taflrada bütün iktidar bu sovyetlere aittir. 2. rusya Sovyetik Cumhuriyeti, Ulusal Sovyetik Cumhuriyetlerin Federasyonu olarak özgür uluslar›n özgür birli¤ine dayan›r. II- ‹nsan›n insan taraf›ndan sömürülmesinin her biçiminin ortadan kald›r›lmas›n›; toplumun s›n›flara bölünmesinin tamamen kald›r›lmas›n›; sömürücülerin direncinin ac›mas›zcaezilmesini; toplumun sosyalist örgütleniflini ve bütün ülkelerde sosyalizmin zaferini esas görevi kabul eden Kurucu Meclis ayr›ca flu kararlar›alm›flt›r: 1. Toprakta özel mülkiyet la¤vedilmifltir. Üzerindeki bütün binalar, hayvanlar, tar›msal üretim için gerekli tüm di¤er malzeme, bütün çal›flan halk›n ortak mal› kabul edilmifltir. 2. Sömürücüler üzerinde çal›flan halk›n iktidar›n› güvence alt›na almak üzere ve fabrikalar›n, imalathanelerin demiryollar›n›n ve bütün di¤er üretim ve ulafl›m araçlar›n›n iflçi ve köylü devletinin mülkiyetine tamamen devredilmesini haz›rlayan bir ilk tedbir olarak; iflçi kontrolü ve ulusal ekonominin üst konseyi hakk›ndaki sovyet kanunu onaylanm›flt›r 3. Emekçi y›¤›nlar›n sermayenin boyunduru¤undan kurtar›lmas›n›n koflullar›ndan biri olarak; bütün bankalar› ‹flçi ve Köylü Devleti’nin mülkiyetine devredilmesi onaylanm›flt›r. 4. Toplumun asalak tabakalar›n› ortadan kald›rabilmek için herkese çalfl›ma zorunlulu¤u getirilmifltir. 5. Emekçi y›¤›nlar›n iktidar›n›n tümüyle güvence alt›na al›nabilmesi ve sömürücülerin iktidar›n›n yeniden kurulma olas›l›klar›n› tamamen ortadan kald›rmak için çal›flanlar›n silahland›r›lmas›, ‹flçi ve köylülerin Sosyalist K›z›l Ordusu’nun kurulmas› ve mülk sahibi s›n›flar›n tamamen silahs›zland›r›lmas› kararlaflt›r›lm›flt›r. III1. Bugüne kadar görülenlerin en caniyanesi olan son savaflta dünyay› kana bo¤an emperyalizm ve finans kapitalin pençesinden insanl›¤› kurtarma yolunda kesin iradesini ifade eden Kurucu Meclis, sovyetler iktidar› taraf›ndan uygulanan siyasete hiç bir kay›t koymadan kat›lmaktad›r: Gizli anlaflmalar› iffla etmek, flu anda savafl halinde olan ordulardaki iflçiler ve köylüler aras›nda en genifl kucaklaflmay› örgütlemek ve ne pahas›na olursa olsun devrimci tedbirlerle halklar aras›nda ilhaks›z ve savafl tazminatlar› ödenmeksizin demkoratik bir bar›fl›n uluslar›n kendi kaderlerini tayin etmesi hakk›na dayal› olarak gerçeklefltirilmesi. 2. Öte yandan Asya’da, genel olarak sömürgelerde ve küçük ülkelerde yüz milyonlarca emekçinin kölelefltirilmesi sayesinde az say›da ulusun sömürücülerinin refah›n› sa¤layan burjuva medeniyetinin barbar siyasetiyle tüm ba¤lar›n kopar›lmas› gerekti¤inde Kurucu Meclis kararl›d›r. Finlandiya’n›n tam ba¤›ms›zl›¤›n› ilan eden, ‹ran’daki birliklerin geri çekilmesini bafllatan, Ermenistan’›n kendi kaderini tayin etme özgürlü¤ünü tan›yan Halk Komiserleri Konseyi’nin siyasetini Kurucu Meclis selamlar. 3. Kurucu Meclis Çar’›n büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin hükümetleri taraf›ndan al›nan bütün borçlar›n iptal edilmesi hakk›ndaki sovyet yasas›n›n uluslararas› banka ve mali sermayesine indirilmifl bir ilk darbe olarak kabul eder; Sovyetler iktidar›n›n bu yolda sermayenin boyunduru¤una karfl› uluslararas› iflçi ayaklanmas›n›n tam zaferine kadar emin ad›mlarla yürüyece¤ine dair inanc›n› ifade eder. IV1. Ekim Devrimi’nden az önce; henüz halk bütün kitlesiyle sömürücülern karfl›s›na dikilemezken, bu sömürücülerin s›n›f ayr›cal›klar›n› savunmak için ortaya koyacaklar› direncin ne kadar güçlü olaca¤›n› bilmezken; henüz sosyalist toplumun inflas›na pratik olarak giriflmemiflken kurulmufl olan partilerin listelerine göre seçilen Kurucu Meclis biçimsel aç›dan bile olsa sovyetlerin iktidar›na karfl› ç›kmay› tamamen hatal› bulur. Asl›nda halk›n sömürücülere karfl› geliflkin yükselen mücadelesi s›ras›nda yani bugünlerde, sömürücülerin hiçbir iktidar organ›nda yer bulamayaca¤›n› düflünmekte-

dir. ‹ktidar tamamen ve münhas›ran emekçi y›¤›nlara ve onlar›n tam yetkili temsilcilerine yani ‹flçi Asker ve Köylü Sovyetleri’ne ait olmal›d›r. Sovyetlerin iktidar›na ve Halk Komiserleri Konseyi’nin kararlar›na destek vererek Kurucu meclis görevinin toplumun sosyalist dönüflümünün temellerini atmakla s›n›rl› oldu¤una inanmaktad›r. Ayn› zamanda rusya’n›n bütün uluslar›n›n emekçi s›n›flar› aras›nda giderek daha s›k› ve sa¤lam, gerçekten özgür iradeye dayal› bir ittifak› yaratmaya titizlik gösteren Kurucu Meclis, bir Rusya Sovyetleri Federasyonu’nun temel ilkelerini ortaya koymakla görevini s›n›rlamkatad›r; Her ulusun iflçi ve köylülerini tam bir ba¤›ms›zl›k içinde iktidarla donat›lm›fl kendi sovyet kongrelernide federal hükümete ve di¤er federal sovyetik kurumlara kat›l›p kat›lmayacaklar›na ve hangi flartlarla kat›lacaklar›na özgürce karar vermeleri gerekmektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.