YIL: 3
SAYI: 29
15 Kas›m 1998
150.000 TL. (KDV Dahil)
Darbe Rejiminin Sald›r›lar› ve
DEVR‹MC‹ GÖREVLER K
aset ve çete savafllar›n›n alabildi¤ine pervas›zlaflt›¤› bugünlerde, seçim tart›flmalar› da bu malzemeden beslenerek çeflitleniyor, renklendiriliyor. Çok say›daki mafya babas› teslim olup, istirahat etmek üzere cezaevine gönderilirken, bu “babalar›n” devlete hizmetleri devam ediyor. Mafya babalar›n›n, hükümet ve hükümet d›fl›ndaki milletvekilleriyle birlikte yürüttükleri geçmifl icraatlar› sayesinde her gün yeni kasetler, yeni bilgiler ortal›¤a saç›l›rken, teflhir kampanyas› da tüm h›z›yla sürüyor. Gelinen noktada, bu kampanya, zaten politik misyonunu yerine getirmifl ve alternatifsizlik nedeniyle ayakta duran hükümetin de sonunu getirmifl durumda. Her tafl›n alt›ndan tescilli mafya Alaattin Çak›c› ç›k›yor. Bu “muhterem baba”n›n, Fransa'daki general Dreyfus rolüne haz›rlanmakta oldu¤unu düflünmek için birden fazla
sebep var. Kasetlerin ortal›¤a saç›lmas›n› bile, toplumu darbe rejimine arkalamak, onun as›l yönetim merkezi olan orduyu bunal›m› çözecek tek seçenek olarak sunmak için kullanan burjuvazi, kasetlerin yarat›c›s› olan Çak›c›'y› bu marifetlerinden dolay› yeniden kahraman ilan ederse flaflmamak gerekir. Bu arada, kaset savafllar›n›n hükümete kadar uzanmas› sonucunda, bir bakan istifa etti, flimdi s›ra hükümette. Emniyet “baflar›lar›na baflar› katarken” (bunun anlam› devrimcilere ve iflçi semtlerine yönelik sald›r› ve operasyonlardaki baflar› oluyor), ordunun deste¤ini de ald›. Baflbakan›n, “kardeflim bile ç›ksa, üzerine gidin” diyerek, polise ve yarg› kurumlar›na verdi¤i “cesaret” sonucu, hükümetin çete karfl›t› mücadelesi ona seçim konusunda manevra imkan› olarak geri dönse de, kendisini ve hükümeti kurtarmas› zor görünüyor.
Bu geliflmeler yaflan›rken, çete kavram›n›n içeri¤i de giderek netleflmekte. Seçimlerden önce yap›lmas› flart olarak görülen “örgütlü suçlarla mücadele” yasas›, bu içeri¤i ifade ediyor. Anlafl›lan odur ki, darbe rejiminin tüm hedefleri çetelere karfl› mücadele ad› alt›nda, de¤iflik hükümet ve yönetim modelleriyle yaflama geçirilmek isteniyor. Bu do¤rultuda, bugün için Anasol-D’nin “kararl›l›¤›na” verilen destek, hükümetin kendisine verilen bir destek, bir aç›k çek de¤ildir. Gördü¤ü iflleve, “çete karfl›t› mücadele” ad› alt›nda yürütülen uygulamalar›n meflrulaflt›r›lmas›na verilen bir destektir. Bunun sürece¤ini düflünmek yanl›flt›r. Ayn› söylemler ve uygulamalar sürdürülerek, hükümetin da¤›t›lmas›ndan da çekinilmeyece¤i de aç›kt›r. Kaset savafllar›n›n evrildi¤i durum, buna da iflaret ediyor. Anasol-D hükümetinin iflbafl›na
Darbe Rejiminin Sald›r›lar› ve
TASF‹YEC‹L‹⁄‹N ‹DEOLOJ‹K TAHR‹BATLARI
Y
aflad›¤›m›z topraklar, emperyalist zincirin zay›f halkalar›ndan biri, en önde gelenlerindendir. Onu zay›f halka haline getiren ekonomik, toplumsal, politik, ulusal, mezhepsel vb. çeliflkilerin yan›s›ra, görece güçlü bir devrimci hareketin varl›¤›d›r. Türkiye burjuvazisi, yak›n zamana kadar komünizm tehlikesini önlemeyi en önemli politik ve ideolojik amac› olarak ilan etti, onun korku-
su ile yaflad›. TC'nin kurulufl süreci ve 70'ler ise, bu korkunun en fliddetli bir flekilde hissedildi¤i dönemler oldu. Hemen yan›bafl›nda gerçekleflen ve tüm dünyay› sarsan Ekim Devrimi, bunun Anadolu'daki yank›lar› sonucu oluflan, o günün güçler dengesi içinde küçümsenmeyecek bir faktöre dönüflen komünist hareket, kurulufl sürecindeki burjuva iktidar›n komünizm korkusunun bofluna olmad›¤›n› ortaya ko-
Devrimci Tutsaklar Düflman›n En Önemli Sald›r› Hedefi Tutsaklar ancak fiili sald›r›lar karfl›s›ndaki pratik eylemleriyle ayakta kalmaya çal›fl›yorlar, bu ise mücadelenin giderek sertleflti¤ini gösteriyor. Art›k ne insani haklar, ne de ses duyurma kayg›s› var, bizzat devrimci tutsaklar›n yaflam›na kasteden sald›r›lar yaflan›yor. Bu durumda fiili karfl› koyufltan baflka ç›kar yol da kalm›yor. Çünkü, buralardaki
savafl daha ç›plak bir nitelik tafl›yor, taraflar daha net. Devlet, sald›r›lar›yla, tutsaklar›n dayanma gücünü s›n›yor, ancak onlar› ehlilefltirme umudunu da giderek yitir-di¤i için fiziki imhay› deniyor. Ç SAYFA 12
yuyordu. Ayn› flekilde, 60'lar›n ikinci yar›s›ndan itibaren ortaya ç›kan güçlü iflçi hareketi ve buna paralel geliflen sol dalgan›n ‘71 devrimci hareketi ile zirveye ulaflmas›, k›sa bir geriye çekiliflin arkas›ndan daha güçlü bir flekilde iflçi-emekçi y›¤›nlarda yank›lanan devrimci isyan hareketi 70'lerde, burjuvazinin komünizm korkusunun bofla olmad›¤›n› ortaya koymufltu. Yaflad›¤›m›z topraklarda güçlü devrimci hareketin varl›¤›, bu topraklar› sistemin zay›f halkalar›ndan biri yaparken, soruna bir baflka yönünden bakt›¤›m›zda ise, bu zay›f halkan›n k›r›larak tüm zincirin parçalanmas›n› engelleyen ise, yine devrimci hareketimizin zaaf ve yetersizlikleridir. Bu tarihsel bir çeliflkidir ve hala muhataplar› nezdinde çözülmeyi bekliyor ve devrimci bir önderlik yarat›lmad›¤› sürece de, bu çeliflkinin çözülmesi olanakl› de¤ildir. Sadece çeliflkinin çözülmesi olanakl› olmamakla kalm›Á
Devam› 4. Sayfada
gelmesinden bu yana, hiç bir zaman gündemden düflmeyen seçim tart›flmalar›, bu toz duman içinde her gün “yeni” boyutlar kazanarak sürüyor. Ortal›kta dolaflan fikirlere ve önerilere, gündeme getirilen tart›flmalara bak›ld›¤› zaman, k›yas›ya süren bir çat›flman›n izlerini ve buna efllik eden siyasetteki tekleflmeyi görmemek mümkün de¤il. Seçim Tart›flmalar›n›n Güncel ve Stratejik Boyutlar› Önce, 18 Nisan ‘99 tarihi, meclisteki büyük ço¤unlu¤un oylar›yla seçim tarihi olarak belirlenmiflti. Çok geçmeden, hatta karar›n al›nmas›yla ayn› günlerde, bu tarihte seçim yap›l›p yap›lmayaca¤› tart›flmalar› bafllad›. Tarihin belirlenmesi, art›k iyice otomati¤e ba¤lanm›fl olan göstermelik meclis için hiç de ba¤lay›c› de¤ildi. Baflta patron örgütleri olmak üzere, sermayenin çeflitli sözcüleri taraf›ndan, bugünkü istikrars›zl›k koflullar› içerisinde bir seçime gitmenin yeni bir kriz yarataca¤›, varolan kaos ortam›n› derinlefltirece¤i gerekçeleriyle 18 Nisan tarihine karfl› ç›k›ld›. Siyasetçiler, tutars›zl›k görüntüsü verme riskini de göze alarak, dün söylediklerini ertesi gün yalanlayan tutumlar almak durumunda kald›lar. Bu esnada patlak veren “Suriye krizi”, seçimlerin ertelenmesi için gerekçe olarak kullan›labilece¤i umudunu da do¤urdu. Ancak, çok geçmeden bunun sadece bir “kriz Á Devam›
2. Sayfada
l Burjuva Diktatörlü¤ün 75. Y›l Histerisi s. 6 l Portre: ‹smet Demir s. 8 l fiiarlar›n Dili: ‘Devrim ‹çin Devrimci Parti’ s.9 l BaküCeyhan/Bo¤azlar s. 10 l ‹srail - FKÖ Anlaflmas› s.11 l Devrimci Parti Güçleri’nden... s. 12
2
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Darbe Rejiminin Sald›r›lar› ve Devrimci Görevler Á
Bafltaraf› 1. Sayfada
yönetimi” takti¤i oldu¤u a盤a ç›kt›, inand›r›c›l›¤› kalmad› ve yeni çareler aranmaya baflland›. Seçimlerin hemen yap›lmas›n› isteyenlerden, 2000'den önce bir seçime karfl› ç›kanlara kadar çeflitli “taraflar” belirdi. Ecevit öne at›larak Ocak-fiubat tarihlerinde bir seçimin yap›lmas›n› önerdiyse de, bunu geri çekmek durumunda kald›. En son gelinen noktada ise, “bir an önce seçim yap›lmas› için” karar›n al›nmas›yla fiilen bafllayan erken seçim tart›flmalar›ndan, seçimlerin 2000 y›l›ndan önce yap›lmamas› noktas›na gelindi; flimdi bu yöndeki aray›fllar sürüyor. ‹ster hemen seçim istesin, isterse 2000'den önceki bir seçime itiraz etsin, her iki kesim de, bu görüflünü kan›tlamak için ayn› tehdidi kullan›yor: Darbe! Böylece, her kesim, kendi yapt›¤›n›n demokrasiye sahip ç›kmak oldu¤unu söyleyip, üzerlerine düflen görevleri yerine getirmedikleri takdirde de bir darbenin gelmesinin meflru oldu¤unu anlat›yorlar. Zaten iflin püf noktas› da burada yat›yor. Sanal dünyada, gerçeklerden çok imajlar ifle yar›yor: Savafl tehdidi, savafl›n kendisi kadar ifl görüyor, darbe tehdidi de öyle. Bu toz duman aras›nda ise, yürürlükte olan darbe rejimi kitlelere, katlan›labilir bir rejim olarak sunularak, buna sahip ç›kmalar› yoksa daha beterinin gelece¤i fikri afl›lanmaya çal›fl›l›yor. Bu tablo içinde, “taraflar”dan hangisinin erken seçim isteyip hangisinin istemedi¤ine bakarak bir de¤erlendirme yapmak ve buradan hareketle bir sonuca varmak en basit ve en yanl›fl yöntem olmaya adayd›r. Çünkü, böyle bir yöntem, burjuvalar›n gerçekten meclisi ve yasalar› dikkate ald›klar› yan›lsamas›ndan beslenir. Oysa onlar›n türlü yollarla iktidarlar›n› koruyabilecekleri aç›kt›r. Seçim, meclis, egemenlik vb. söylemler sadece iflin perde arkas›nda süren çat›flmalar› gizleme, y›¤›nlar› bu yolla söz sahibi olacaklar›na inand›rma ifllevini görmekte, y›¤›nlar›n aldat›lmas›nda bir keçi boynuzu ifllevi gören demokrasi beklentisini yaratmak için kullan›lmakta; ancak bu ifllevini de giderek yitirmektedir. Düzen aç›s›ndan as›l tehlike de bu noktadad›r. “Taraflar”›n “hemen seçim”, “Nisan'da seçim”, “2000'den önce olmaz” gibi seçenekleri öne sürerkenki kayg›lar› birbirinin ayn›d›r, bu nedenle de, çeflitli taraflar ve gruplaflmalar varsa da, bunun basit bir seçim tarihi tart›flmas›ndan kaynakland›¤› do¤ru de¤ildir. Seçim tarihiyle ilgili tart›flma, darbe program›n› hayata geçirme konusundaki takvimle ilgilidir. Bunun, devlet ve hükümet kat›ndaki gerekleri, yapmay› hedefledikleri yasal düzenlemeler noktas›nda hiç bir farkl› taraf yoktur. Burjuvazinin en liberalinden en tutucusuna kadar tüm bileflenlerinin seçimlerden önce yap›lmas› gerekenlerle
ilgili hedefleri flöyle özetlenebilir: Seçim yasas›n›n düzenlenmesi, baflkanl›k veya yar› baflkanl›k sistemine geçilmesi, merkez sa¤ ve merkez solda güçlü odaklar›n oluflmas›, yarg› reformu, memur yasalar›n›n düzenlenmesi. Tüm bunlar›n alt›nda yatan tek bir hedef var: Güçlü ve merkezileflmifl, vurucu bir devlet ayg›t›n› yaratmak ve bunu yasal zemine oturtmak. 2000'li y›llara, emperyalist yeniden paylafl›m›n bir nesnesi de¤il, öznelerinden biri olarak girme hedefinde olan burjuvazinin, bu hedefe varmak üzere kendisini organize etmesi ve devletini yeniden yap›land›rmas›, stratejik bir hedef durumundad›r. Bu hedef, onun için ayakta kalman›n da olmazsa olmaz kofluludur. Aksi halde, kendisi yeniden yap›lanmay› beceremedi¤i, bunun önündeki engellerdern kurtulamad›¤› noktada, korktu¤u patlama dinamikleri taraf›ndan ve bir devrimci altüst oluflla y›k›laca¤› düflüncesi, sürekli gördü¤ü, ancak bir türlü kurtulamad›¤› kabusu oluflturmaktad›r. Güçlü bir devlet mekanizmas› yaratma çabas› da onun bu korkusundan ve hedefinden kaynaklan›yor. Korkunun ecele faydas›n›n olmad›¤›n› ise en iyi onlar biliyor. Son dönemde at›lan savafl 盤l›klar› da, “75. y›l” histerisi de, seçim tart›flmalar› da burjuvazinin bu hedefi için kulland›¤› vesileler oluyor. Dikkat edilirse, kutlama haz›rl›klar› s›ras›nda da, kutlamalar s›ras›nda ve sonras›nda da ifllenilen temel mesaj, “bu devleti y›kmaya kimsenin gücünün yetmeyece¤i” idi. Uçak kaç›ran Kürt yurtseverinin öldürüldü¤ü operasyonun göklere ç›kar›lmas›, operasyonu yapan timle ilgili verilen bilgiler, ard›ndan “Karases”çilerin sald›r› plan›n›n ele geçirilmesi vb. de hep bu temay› ifllemeye yönelik olarak kullan›ld›. Bunlarla hedeflenen ise, arkalar›na almay› beceremedikleri y›¤›nlar›n, yine de “iç ve d›fl tehditlerle mücadele ederken” yapacaklar› sald›r›lar›n meflrulu¤u konusunda r›zalar›n› sa¤lamak, ayn› zamanda da fliddet ve operasyon görüntüleriyle toplumu sindirmek ve tehdit etmektir. Seçim tart›flmalar›nda en çok sözü edilen darbe tehdidi de bu yönde bir ifllev görüyor. Bir yandan burjuvazinin her kesimi, ne oldu¤unu net olarak ortaya koymad›klar› bir “28 fiubat süreci”nden bahsedip, bu sürecin henüz sona ermedi¤ini hat›rlat›yor, öte yandan ise bir “darbe”nin yap›labilece¤inden bahsediliyor. Toplum, bu tehditle bugüne raz› edilmek isteniyor. ‹flin asl›, art›k yeni bir “darbe”nin olmas› sadece yürürlükte olan›n ad›n› koymak olacakt›r. Yap›lmak istenilen, darbe tehdidini de kullanarak, seçimlerden önce ehlilefltirme sald›r›s›n›n yasal boyutlar›n› halletmek, günlük yaflam›n bir parças› haline getirdikleri bask› ve sald›r›lar› s›radan olaylar haline getirmek ve bir bask› ayg›t› olarak devleti meflrulaflt›rmakt›r. Burjuvazinin Sald›r›lar› ve
Devrimci Hareketin Haz›rl›¤› Burjuvazinin bu planlar›nda özellikle liberal sola biçilen misyon, özellikle “Susurluk” sonras› dönemde daha bir netleflti. Bu rolün ne oldu¤unu, “kaza”dan bu yana sürekli olarak iflledik, hatta bu konuyla ilgili olarak Maya sayfalar›nda, “solu bekleyen tuzaklar” bafll›kl› bir dizi yaz›n›n ç›kmas›ndan rahats›zl›k da duyduk. Amac›m›z, liberal solu, bu planlara alet olmamas› yönünde uyararak burjuvazinin plan›n› bozmas›n› sa¤lamak de¤il; devrimci hareketin geleneksel ve politik zaaflar›ndan kaynakl› olarak liberal hareketle varolan bulafl›kl›¤›n›n hareketi tasfiye zeminine sürükleme tehlikesine iflaret etmek ve devrimci hareketin, özellikle merkezcimelez ak›mlar› aras›ndan belli kesimlerin liberal etkiden kurtar›l›p ileri ç›kar›larak devrimci parti inflas› için haz›rl›k görevlerine yo¤unlaflmas›n› sa¤lamakt›. O günden bu yana pratik içinde ortaya ç›kan birçok veri ise, ne yaz›k ki, “tuzaklar” bafll›¤›n›n ifllenmesini hala gerektiriyor. Bu somut verileri bafll›klar halinde s›ralayacak olursak; savafl 盤l›klar› karfl›s›nda, savafl karfl›tl›¤›, baflka devletlerin içifllerine kar›flmama temelinde bir pasifizm; s›n›fa yönelik sald›r›lar karfl›s›nda gözünü sendika yönetimlerine diken, bunlar›n en aç›ktan teflhir oldu¤u durumda bile ancak Türk-‹fl yerine D‹SK'i önerebilen bir çaresizlik; legal mevzilere yönelik sald›r›lar karfl›s›nda gerileyerek, giderek burjuva adaletine daha fazla s›¤›nan, DGM'leri boykot ederken, baflka burjuva yarg› kurumlar›n› meflrulaflt›ran bir aymazl›k; kendi dar çevresinden baflka kimseyi harekete geçiremedi¤i halde y›¤›nlara yönelik eylem ça¤r›lar› yapan bir hayalcilik. Bu noktada, söylenilen sözlerin, yap›lan teflhirlerin, önerilen eylemlerin do¤rulu¤u veya yanl›fll›¤› önemsizlefliyor, çünkü sorun neyin söylenece¤inden önce, nas›l söylenece¤i; neyin, kimlerle ve nas›l yap›laca¤›yla ilgilidir; yani yönteme dairdir. Bu tuzaklara dair somut verilerin seçimlerle ilgili boyutlar›n› ortaya koyacak olursak; devrimci hareketin parlamentoda çal›flmay› ilke olarak reddedenler d›fl›ndaki önemli bir kesiminin “Kürt sorunu” konusundaki “duyarl›l›klar›ndan”, daha do¤rusu politikas›zl›klar›ndan kaynakl› olarak “siyasi çözüm” ad› alt›nda bir pasifist politikan›n peflinden gitme e¤iliminde oldu¤unu flimdiden söylemek mümkündür. Bu konuda flerbetli olan tek parti ise, ne yaz›k ki kaflarlanm›fl liberal ÖDP'dir. Onun flerbetlili¤i ise, CHP'yle girdi¤i pazarl›klar›n da etkisiyle giderek netleflen flovenist tutumudur. ÖDP'nin bu tutumu, ayn› zamanda devrimci hareketin, e¤er burjuva politik ortam izin verirse HADEP'le veya baflka bir biçimde yapaca¤› bar›fl eksenli bir blok giriflimini s›rf ÖDP uzak duruyor diye do¤ru bulmas›, buna sürüklenmesi d›fllanabi-
lecek bir olas›l›k de¤ildir. Böyle bir yönelifl, bir yandan HADEP'i ve bar›fl politikas›n› ihtiyatl› da olsa elefltirmeye giriflen, ancak do¤ru bir politik hatta sahip olmad›¤› ölçüde de alternatifsiz kalan devrimci hareket içinde aray›fllar› art›r›p, blok içinde ve melez ak›mlar içinde bir çatlamay› da beraberinde getirebilir. Ancak bu, kendili¤inden de¤il, do¤ru politikay› ›srarla savunan bir öznenin varl›¤› koflullar›nda mümkün olabilecek bir geliflmedir. Seçimler olsa da olmasa da, bu yöndeki aray›fllar›n varl›¤› bir gerçek, ancak, bunlara cevap verecek bir öznenin henüz çekim merkezi olmaktan uzak durumda olmas› da en az bunun kadar önemli baflka bir gerçektir. Bu nedenle de, komünist devrimcilerin bu yöndeki müdahaleleri, sadece devrimci hareketin seçimler ve “Kürt meselesi ”yle ilgili do¤ru tutumu görmesi de¤il, devrimci görevleri anlay›p ileri ç›kmas› boyutuyla da önemli ve gereklidir. Hayati önemde olan bu ayr›flman›n gerçekleflmemesi durumunda, devrimci hareketin önemli bir kesimi aç›s›ndan önümüzdeki seçimler, EBÖB'le girilen tasfiye sürecinin derinleflmesi anlam›na gelecektir. Dolay›s›yla, devrimci hareketi bekleyen “tuzaklar”a iflaret etmemiz, kendi “üstünlü¤ümüzü” göstermek için baflvurdu¤umuz bir taktik de¤il, içinden geçti¤imiz gericilik döneminden devrimci bir ç›k›fl›n gerçeklefltirilmesi do¤rultusunda vazgeçilmez önemde olan görevlere iflaret etmenin gere¤indendir. Yan›lg›lar›n temelinde yatan en önemli olgu, devrimci hareketin kendi gündemine sahip olamamas›d›r. Bu basit olarak, “aslolan devrimin gündemidir” denilerek içinden ç›k›labilecek bir sorun de¤ildir. Tüm devrimcilerin bu söylemi benimsedi¤i ve kendi prati¤inin de böyle oldu¤unu düflündü¤ü bir gerçektir. Ancak mesele, tam da “devrimin gündemi”nin neyi gerektirdi¤i sorusunda dü¤ümlenmektedir. Devrimci hareketin büyük bir k›sm›n›n bu soruya verdi¤i yan›t, “kitlelerin eylemini yükseltmek” oluyor. Bu t›ls›ml› sözcük, kimi gruplar aç›s›ndan, “öncü parti”sini “önder parti” haline getirmek olurken, kimileri için de yine benzer bir pratik yol izleyerek, “çelikten müfrezeyi” parti haline getirmek olabiliyor. Bunun yol ve yöntemine dair, tekrar dönülüp gelinen nokta, bafltakinin ayn›d›r: Kitle hareketini yükseltmek. ‹flte bu t›ls›ml› sözcük, günümüz benzeri dönemlerde, devrimci hareketin liberal tasfiyeci dalgaya sürüklenmesinin de anahtar›n› oluflturuyor. Varolan politik çizgi ve örgütsel varoluflla ulafl›labilecek bir kitlesellik, olsa olsa devrimci hareketin daha fazla medyatik eylemlere baflvurarak, kitlesel eylemlerde liberal bir çizgiye oturmas›n›; giderek fliddeti artan darbe rejimi karfl›s›nda devrimci reflekslerin zay›flamas›n› beraberinde getiriyor. Bunun nedeni, kitleselleflmenin kötü bir
3
Say›: 29 P Kas›m ‘98 fley olmas› de¤il, devrimci bir parti ve
Darbe Rejimi Oturtuluyor!
program eksikli¤i koflullar›nda, kitle-
Fiili S›k›yönetim Uygulamalar› Gündemde
lerle devrimci bir zeminde buluflman›n mümkün olmamas›d›r. Bunu görmeden yap›lan bir önderlik bofllu¤u tan›m›, ka¤›t üzerinde kalmaya ve giderek devrimci parti fikrinin yozlaflt›r›lmas›na hizmet etmeye mahkumdur. Devlet, devrimci harekete son darbeyi vurmak istiyor, bunun haz›rl›klar›n› yap›yor. Devrimci gruplar›n bir ço¤u, teflhir içerikli yaz›larda, bu sald›r› planlar›n› görmekte zorlanm›yor. Ancak yine de hiç bir fley olmam›fl gibi, yoluna devam etmeye çal›fl›yor. Devrimci söylemler al›fl›lm›fl olman›n ötesine geçemiyor, böylece de gelifltirilmesi gereken reflekslerin zay›flamas›na yol aç›yor. Bu sorunlar görülüp ileri ç›k›lmad›¤› noktada ise, devrimci hareketi bekleyen, 12 Eylül dönemindekinden daha a¤›r bir yenilgiden baflka bir fley de¤ildir. Bu nedenle, ileriye ç›k›p, parti inflas› için haz›rl›k görevlerine yo¤unlaflmak, devrimci hareketimizin devrimci varoluflu sürdürmesinin bile asgari kofluludur. ‹çinde bulundu¤umuz dönem, ola¤an bir dönem de¤ildir, devrimci varoluflu sürdürmek için bile bunu görmek gerekmektedir. Al›fl›lm›fl ve beylik laflardan kurtulup, zaaflarla hesaplaflmak vazgeçilmez önemdedir. Bu karanl›k tablo, ayn› zamanda çelifliktir. Ç›k›fl yolu do¤ru olarak tespit edildi¤inde, ileri ç›k›fl için muazzam olanaklar› da bar›nd›rmaktad›r. Yap›lmas› gereken, devrimci bir muhasebe temelinde, içinde bulunulan açmazlar›n saptanmas›, bunlar› gidermek ve devrime yürümek üzere özgür bir varoluflun ve devrimci önderli¤i yaratamaya aday bir devrimci çekirde¤in oluflturulmas› görevine yo¤unlaflmakt›r.
J
T
ürkiye burjuva cumhuriyetinin alt-emperyalistleflme serüveninde 12 Mart 1970 ve 12 Eylül 1980 önemli dönemeçleri ifade ediyor. Bu sürecin bir devam› olan 28 fiubat 1997 de öyle. Mart ve Eylül’ün sonuçlar› devrimcilere, toplumdaki di¤er devrimci dinamiklere ve bir bütün olarak toplumsal muhalefete dolays›z ve aç›ktan yans›rken, fiubat süreci bu devrimci dinamiklerin bütününde gerçek bir bilinç aç›kl›¤›yla karfl›lanamam›flt›r. Bugün bu gerçeklik hala geçerlili¤ini koruyor. Burjuva diktatörlük, kuruluflundan bu yana kendini devrimci hareket, iflçi ve Kürt hareketi ile mücadele içerisinde bulmufl, bugüne kadar bu uzlaflmaz karfl›t güçlerin karfl›l›kl› mücadelesi sonucunda ve bu mücadelenin keskinli¤ine göre flekillenmifl, devlet mekanizmas›n› kurumsallaflt›rm›flt›r. Mart, Eylül ve fiubat’›n ortak yan› her bir dönemin bir önceki dönemden devrald›¤› yo¤un bir emek sömürüsü ve devrimci dinamiklerin, toplumsal muhalefetin sistemlefltirilmifl ve yayg›nlaflt›r›lm›fl bir kaba fliddet ve bilinçlerinin teslim al›nmas› yoluyla bast›r›lmas› sonucunda sermaye birikimini art›rmas› ve yo¤unlaflt›rmas›d›r. Ayn› zamanda burjuva cumhuriyetin, bu yo¤unlaflma düzeyinin bas›nc›yla sermaye ihrac›, d›fla aç›lma stratejik hedefleri ve görevleri do¤rultusunda bir yandan emperyalist odaklarla bütünleflmeye bir yandan bu güveni emperyalistler nezdinde kazanmaya, kendini ispatlamaya, bölgede etkin bir konuma yükselmeye, bir yandan da bütün bunlar›n sonucu olarak kendi devlet ayg›t›n› düzenlemeye, dönemin ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden örgütlendirmeye, vurucu gücünü güçlendirmeye ve etkili k›lmaya yönelmesidir. Mart ve Eylül’de bunlar al›fl›lm›fl, bilinen yöntemle devreye sokuldu, fiubat’ta ise bu “yeni” bir yöntemle, “post modern bir” darbeyle uyguland›. fiubat’›n darbe olup olmad›¤› tart›flmalar› bir yana, bugün gelinen noktada bu sürecin sonuçlar›n› gözlemlemek hem gerekli hem zorunludur. Burjuvazi düzen d›fl›, düzenle uzlaflmaz bir tutum içinde olan, düzenin y›k›lmas› do¤rultusunda kitlelere bilinç tafl›yan, onlar› düzene karfl› k›flk›rtan, bu do¤rultuda kitleleleri örgütlendiren ve onlara progamatik bir hatta ve pratik olarak önderlik misyonuna soyunan devrimcilere yönelik sald›r›lara her dönem yönelmifltir. Bu, mücadelenin seyrine göre
bazen bütün devrimci hareketi hedef alan ve yo¤un bir biçimde, bazense yo¤unlu¤u düflürülmüfl, belirli kesimlere yönelik olarak sürdürülmüfltür ve sürdürülmektedir. Bütün bu dönemlerin en belirgin özelli¤i toplumun ve s›n›f›n en devrimci, en bilinçli, en ileri dinami¤ini oluflturan devrimcilerin seçmeli teröre maruz kalarak bask› ve fliddetle yal›t›lmas›, güçsüzlefltirilmesi ayn› politikalar›n baflka bir alanda devam› olan ideolojik-politik bombard›manla da bilinçlerin teslim al›narak düzen içine çekilmesi, ehlilefltirilmesidir. fiubat’tan beri, bu süreç sistemli ve planl› olarak ifllemifl, fiubat’ta gerçekleflen darbe bugün oturtulmaya bafllanm›flt›r. Bugün Türkiye’de ad› konmam›fl bir s›k› yönetim söz konusudur. Bunun en somut alan› ise son dönemdeki devrimci dinamiklere toplumsal muhalefete yönelik sald›r›lard›r. Son bir kaç ayd›r, devrimci gruplar›n gazete bürolar›na, iflçi semtlerinde bulunan kültür merkezlerine ve genel olarak legal kurumlar›na yönelik sald›r›lar›n sistemli bir biçimde yo¤unlaflt›r›ld›¤› görülmektedir. Düzen d›fl› konumunda ›srar eden devrimci hareketler öncelikli olarak hedef al›narak, içinden geçmekte oldu¤umuz dönemde, ‘80 sonras› en yo¤un ve yayg›n sald›r›lara maruz kalmaktad›rlar. Kurtulufl gazetesinin merkezi bürosuna ve temsilciliklerine bask›n yap›larak onlarca devrimcinin gözalt›na al›nmas›, arflivlere el konulmas›; At›l›m’›n bürolar›na ve ayn› anlay›fla yak›n olan kültür merkezlerine yönelik bask›nlar›n planl›l›¤› dikkat çekicidir. Bu dönemi di¤er dönemlerden
ay›ran en belirgin özellik, sald›r›lar›n çap› ve yo¤unlu¤u olmakla birlikte, bir baflka noktada bu sald›r›lardan liberallerin de dolays›z olarak nasibini almas›d›r. Örne¤in, ÖDP’nin, geçti¤imiz y›l düzen taraf›ndan desteklenen mum yakmal›, sifonlu eylemlerinin bir benzeri olan meflaleli yürüyüflü, ikinci haftas›nda sald›r›ya u¤ram›fl, ÖDPde bu eylemden vazgeçti¤ini aç›klam›flt›r. Yine S‹P’in ve EMEP’in düzenlemek için baflvuruda bulundu¤u mitinglere izin verilmemesi bir yana, art›k baflvurular bile kabul edilmemektedir. Düzen en ufak bir hak arama mücadelesine tahammülsüz davran›yor, çap› ve içeri¤i ne olursa olsun bütün eylemlere bask›, fliddet ve terör yöntemleriyle cevap veriyor. “Cumartesi Anneleri”nin eylemlerine, üç ayd›r sald›r›yor, art›k toplanmalar›na bile izin verilmiyor. SEKA iflçilerinin eylemleriyle ilgili olarak yap›lan Kocaeli mitinginde, legal el ilanlar›n› bulunduranlar›n gözalt›na al›nmas›, “Yaflas›n s›n›f dayan›flmas›” yaz›l› pankartlara bile el konulmaya çal›fl›lmas›, ayr›ca YÖK’ün kurulufl y›ldönümünde yap›lan protesto eylemlerinde, hemen tüm illerde sald›r›lmas› ve çok say›da gözalt›n›n olmas› da son dönemdeki tahammülsüzlü¤ü göstermektedir. Sonuç olarak fiubat’tan bu yana darbe rejimi ifllemekte ve son örneklerde de görüldü¤ü gibi toplumsal muhalefetin nefes ald›rmadan bo¤azland›¤›, fiili olarak s›k›yönetim uygulamalar›n›n gündemde oldu¤u görülmektedir. Görev bu bunal›mdan, devrimci bir ç›k›fl›n yolunu döfleyecek olan devrimci bir önderli¤in infla görevlerine yo¤unlaflmakt›r. J
4
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Tasfiyecili¤in ‹deolojik Tahribatlar› Á
Bafltaraf› 1. Sayfada
yor; çözümün gecikmesi devrimci dinamiklerin çürüme riskini de ciddi bir flekilde gündeme getiriyor. Bu güçsüzlük ve zaaf en belirgin bir flekilde, 1980 askeri darbesinin arkas›ndan yaflanan yo¤un gericilik döneminde kendini ortaya koydu. Burjuvazi, 12 Eylül gericili¤i ile birlikte korkunun da yaratt›¤› bir kudurmufllukla devrimci ve iflçi hareketine karfl› sald›r›ya geçti. Devrimci hareket ise, en güçlü oldu¤u bir dönemin arkas›ndan, 12 Eylül gericili¤i karfl›s›nda mevzilerini korumay› bile baflaramad›, adeta ezildi. Bu durum ise burjuvazinin korkusunu büyük ölçüde yenmesine neden oldu. 80'ler, devrimci hareketin ciddi bir yenilgi ald›¤›; burjuvazi aç›s›ndan ise, korkusunu yenmenin rahatl›¤› ile hareket etti¤i bir dönem oldu. Bu tablonun ortaya ç›kmas›nda, Sovyetler Birli¤i ve Do¤u Avrupa'daki rejimlerin çöküflü de son derece önemli bir rol oynad›. Bu ülke rejimlerini, ony›llar öncesinden burjuva iktidarlar olarak görenler bile, bu çöküflün olumsuz etkisinden kurtulamad›. Bu süreç 80'lerin sonu ve 90'lar›n bafl›na kadar sürdü. Bu süreci, önce beklenmedik anda ortaya ç›kan ve k›sa sürede ciddi bir politik güç olarak kendini gösteren Kürt ulusal devrimci hareketi tersine çevirdi. 80'lerin ortas›nda bir öncü ç›k›fl olarak kendini ortaya koyan hareket, önceleri zafer sarhofllu¤u yaflayan burjuvazi taraf›ndan ciddiye al›nmad›. Ayn› flekilde, yenilgiden bunalan devrimci hareket de, gerek yenilginin etkileri, gerekse de geleneksel politik dargörüfllülü¤ünün-körlü¤ünün bir sonucu olarak bu ç›k›fl› ciddiye almad›, sonuçlar›n› kestiremedi. Kendini güçlü bir politik hareket olarak ortaya koyunca da, bu sefer tersinden, burjuvazinin komünizm korkusunun yerini "bölücülük" korkusu ald›, devrimci hareket ise, adeta kendinden geçercesine hareket karfl›s›nda büyülendi; en güç döneminde politik olarak olarak yaslanacak bir hareket buldu. Arkas›ndan, 12 Eylül gericili¤i karfl›s›nda bunalan kendili¤inden iflçi hareketinin geliflmesi, özellikle de bahar eylemlilikleri olarak an›lan 89’daki eylemler devrimci hareketin yeniden toparlanaca¤›na dönük güçlü beklentiler yaratt›; burjuvazi nezdinde ise, eski komünizm korkusunun, eskisi kadar olmasa da yeniden canlanmas›na neden oldu. 80 Yenilgisi ve Yenilginin ‹deolojik Tahribatlar› Yenilginin örgütsel ve politik düzeyde bir yenilgi oldu¤u, devrimci hareketimizin tüm bileflenleri taraf›ndan dile getirilen bir olgu olmas›na ra¤men, genelde san›lan›n aksine, bu yenilgi ideolojik bir yenilgiydi de. Bunu hem yenilginin kapsam›ndan, hem de
yenilginin arkas›ndan ortaya ç›kan yeniden toparlanma giriflimleri s›ras›nda gösterilen reflekslerden görmek zor de¤il. 12 Eylül yenilgisi ideolojik bir yenilgiydi; çünkü hareketin ideolojik çizgisini ve onun arkas›nda flekillenen politik ve örgütsel konumlan›fl›n›n koflu¤unu ortaya koydu. Kuflkusuz her politik ve örgütsel yenilgi, bir ideolojik yenilgi anlam›na gelmez; bir kay›tla. Bu kay›t yenilginin, taraflar›n ciddi bir çat›flma içinde oldu¤u ve güçler dengesinde ciddi bir uyumsuzlu¤un oldu¤u koflullar›n varl›¤›d›r. 12 Eylül yenilgisi ise, bir yenilgiden çok ciddi bir direnifle bile flahit olmayan bir hezimet olarak gerçekleflti. Görünüfle bak›l›rsa, güçler dengesi burjuvazinin de¤il, devrimci hareketin lehineydi. Ancak pratik bir kez daha gerçekli¤ini devrimci hareketin yüzüne çarparak kendini ortaya koydu. Hareket önce, ideolojik körlü¤ünün, ufuksuzlu¤unun esiri oldu ve mevcut ideolojik flekillenifl harekete savaflma gücü vermekten öte, onun çat›flmas›z yenilgi almas›na neden oldu. Herbiri kendi içinde amaçlaflt›r›lan aflamac› devrimcilik, anti-faflist cephe söylemleri, burjuvazinin belli kesimlerinin ittifak gücü olarak gösterilmesi, hareketi boylamas›na etkisi alt›na alan legalizm, herkesin kendisine uluslararas› bir ata buldu¤u ve bu atalar›n›n efsaneleri ile yaflad›¤› bir köksüzlük, gücünü abartan, kendine sevdal› bir örgütsel konumlan›fl vb. hareketi iktidar perspektifinden ve savaflma gücünden geri tutan ideolojik sistemin ana ögelerini ortaya koyuyordu. Devrimci hareketin genel tablosu, devrimin öznel gücünü, önderli¤ini yaratan ve yaratmay› hedefleyen ciddi haz›rl›k planlar›n›n ve gündemlerinin takip edildi¤i bir hareket olmaktan çok, nesnel çeliflkilerin ileri sürükledi¤i kendili¤inden bir isyan hareketi konumuna sokuyordu. 12 Eylül sonras›nda yeniden toparlanma giriflimleri s›ras›nda, öncesinin devrimci bir elefltirisi, elefltiri ve kopufl noktalar›n›n son derece net tan›mlanarak, hareketin ideolojik yeniden yap›lanmas›n› gerçeklefltirme yerine, her zaman oldu¤u gibi, kolay bir yol seçilerek, "yenilmedik, dimdik ayaktay›z" tutuculu¤u sergilenerek, eski ideolojik konumlan›fl, kaba tadilatlar yap›larak devam ettirildi, hatta daha da geriye düflüldü. ‹leriye s›çramayanlar›n nas›l bir geriye düflüfl ve savrulma yaflayaca¤›n›n en tipik göstergesi mevcut devrimci hareketin ideolojik-politik konumlan›fl›d›r. ‹ktidar Perspektifinden Yoksunlu¤un Kaç›n›lmaz Sonucu: Burjuva Kavramlara Sar›lma Geriye savrulman›n en önemli göstergesi, marksist-leninist ideolojik
argümanlar›n giderek kaybedilmesi ve burjuva ideolojik argümanlar›n adeta marksist argümanlar›n bir bilefleni gibi, ideolojik-politik analizlerde kullan›lmas›d›r. "Çete devleti", "çeteleflmifl devlet", "bar›fl", "kirli savafl", "ço¤ulculuk", "demokratik yap›lanma", "özellefltirme-devletlefltirme", "globalizm-küreselleflme", "do¤u-bat›", "güney-kuzey", "özerk-demokratik üniversite", "e¤itimin demokratiklefltirilmesi", "savafla de¤il e¤itime, sa¤l›¤a bütçe" vb. ilk anda akla gelen genelde solun, özelde devrimci hareketin politik analizlerinde kulland›¤› kavramlar ve nitelemeler durumundad›r. Bu kavramlar›n, burjuvazinin s›n›f egemenli¤inden baflka bir fley olmayan burjuva devlet; yüzy›l›n bafl›nda, özellikle de Komünist Enternasyonal'in ilk kongrelerinde bütünsel bir teorik ve politik analizi yap›lan emperyalist sistem, hakl› ve haks›z savafllar yerine kullan›ld›¤›n›, tüm burjuva mülkiyeti (devlet veya özel mülkiyeti) ortadan kald›rma, tüm kurumlar› (e¤itim ve üniversiteler de buna dahildir) ile burjuva devleti da¤›tma ve yerine iflçilerin, ezilenlerin tarihsel buluflu olan sovyetler temeline dayanan devrimci iktidar, onun egemenli¤indeki kamu mülkiyeti ve bu iktidar ve mülkiyeti güçlendirecek bir e¤itim ve sa¤l›k kurumlar›n›n yarat›lmas› hedefiyle-niyetiyle veya onun bir parças› olarak gündeme getirildi¤i bir s›r de¤il. En az›ndan devrimci hareket için böyledir. Ama neden bu kavramlar›n de¤il de, ço¤u komünistler taraf›ndan çöpe at›lm›fl burjuva ideolojisinin kavramlar›n›n yeniden canland›r›ld›¤›n› anlamak zor; daha do¤rusu hareketin ideolojik savrulmas›n›n bir d›fla yans›mas›ndan baflka bir fleyi ifade etmemektedir. Marksizm-Leninizm'i, Bolflevizm'i referans ald›¤›n› iddia eden devrimci çevrelerin bu kavramlara sar›lmas›, analizlerinin bafl köflesine oturtmas›, hangi politik kavray›fl ve psikolojik ruh halinin ürünüdür? Bu çevreler, marksist analizlerin art›k bugünün gerçekli¤ini aç›klama gücünden yoksun oldu¤unu mu düflünüyor? E¤er öyleyse, neden referans ald›¤› marksist yönteme ba¤l› kalarak kendi kavramlar›n› ve teorik sistemlerini yaratm›yor da, hepsi düzeniçi konumlanmay› ve liberal ideolojik sistemi ifade eden bu kavramlar›, marksist kavramlarla birlikte, onlar›n yerine kullanabiliyor? Bu kavramlar›n ve tan›mlamalar›n, marksist-leninist ideolojik literatürle hiçbir iliflkisinin olmad›¤›n›, azçok bu literatürle tan›fl›kl›¤› olanlar›n görmekte zorlanmayaca¤› aç›kt›r. Ayn› flekilde, devrimci hareketimizin, komünist ideolojinin bugünün gerçekli¤ini aç›klamad›¤›n› düflündü¤ünü söylemek de devrimci hareketi tan›mamak demektir. Çünkü biliyoruz ki, devrimci hareketimiz, yeri geldi¤inde, Marksizmi, Bolflevizmi savunmada
herkesten daha fazla ortodoks olabilmektedir. Burada, hareketin bu derece geriye savrulmas› ve ideolojik bulafl›kl›¤›n›n en önemli nedeni, hareketin gerçekte kendi gücüne güvenini kaybetmesi, ba¤›ms›z bir iktidar perspektifinden yoksun olmas› ve kuyrukçulu¤udur. Bu durum, devrimci hareketin kendini, de¤ifltirici-devrimci bir güç görmekten öte, birleflmek istedi¤i kesimlerle onlar›n zeminine gerileyerek bütünleflmesinde; onlar›n kula¤›na hofl gelen, do¤al olarak egemen ideolojik sistemin etkilerini ifade eden kavramlar› kullanarak onlara yanaflmas›nda; az›nl›k olmada ›srar etmeden, ço¤unluk olunamayaca¤›n› bir türlü içsellefltirememesinde yans›maktad›r. Ancak bunun bütünüyle yeni bir olgu oldu¤u san›lmamal›d›r. Bunun temeli, hareketin, hem uluslararas› boyutta, hem de yaflad›¤›m›z topraklarda tarihsel flekillenifli ile, Bolflevizmin ideolojik, politik, örgütsel süreklili¤inin sa¤lanamamas›, bu zeminde al›nan yenilgiyle direkt iliflkilidir. Mevcudun süreklili¤ini sa¤layamayanlar›n zeminlerini kaybederek bofllu¤a düflmesi ve egemen burjuva ideolojisinin bask›s› alt›nda flekillenmesi ve eski konumunu da ileriye s›çratamamas› eflyan›n do¤as›na uygundur. Lenin'in daha yüzy›l›n bafl›nda söyledi¤i flu sözler sadece kendili¤inden iflçi hareketi için de¤il, ba¤›ms›z bir ideolojik, politik-örgütsel varoluflu gerçeklefltiremeyen ve süreklili¤ini sa¤lamayan kendili¤indenli¤e tapan devrimci hareket için de geçerlidir: "‹flçi s›n›f›n›n kendili¤inden sosyalizme çekildi¤i s›k s›k söylenir. Bu sosyalist teorinin iflçi s›n›f›n›n sefaletinin nedenlerini, baflka herhangi bir teoriden daha derin ve daha do¤ru biçimde ortaya ç›karmas› anlam›nda tamamen do¤rudur, ve bu nedenden ötürü, iflçiler bunu çok kolayl›kla özümlerler, ama yeter ki bu teori kendili¤indenli¤e varmas›n, yeter ki bu teori kendini kendili¤indenli¤e ba¤l› k›lmas›n. Ço¤u kez, buna, garanti gözüyle bak›l›r. Ama Raboçeye Dyelo'nun unuttu¤u ve çarp›tt›¤› da iflte budur. ‹flçi s›n›f› kendili¤inden sosyalizme do¤ru çekilir; ne var ki, en yayg›n (ve sürekli olarak ve çeflitli biçimler alt›nda canland›r›lan) burjuva ideolojisi, kendisini, iflçi s›n›f› üzerinde kendili¤inden daha da büyük ölçüde kabul ettirir." (Ne Yapmal›? s. 47) ‹kinci Enternasyonal Marksizmi ile hesaplaflarak flekillenen ve olgunlaflan bolflevik program ve örgüt anlay›fl›n› de¤il de onun bir karikatürü ve yeniden köklerine (2. Enternasyonal) dönen bir ideolojik sistemi temel alanlar›n, bir dönem politik olarak devrimci bir konum göstermeleri olanakl› olsa da, giderek içten içe hem ideolojik, hem de politik olarak geriye, burjuvazinin kuca¤›na savrulmas› kaç›n›l-
5
Say›: 29 P Kas›m ‘98 mazd›r. Bolflevik kesintisiz devrim fikrinin yerine aflamac› ve 2. Enternasyonal'den kalma demokratik devrimcili¤in, geçifl program› yerine, azamiasgari program ayr›m›n›n, sosyalizmi bir ekonomik infla ve sosyal devlet olarak alg›laman›n, sovyetlere dayanan ve komünizme ilerledi¤i ölçüde kendisini de sönümleyen bir proletarya diktatörlü¤ü yerine, kendini sürekli kurumsallaflt›ran, kurumsallaflt›kça güçlendiren, güçlendikçe proletaryaya yabanc›laflan, yabanc›laflt›kça da proletaryaya düflman bir iktidar olarak flekillenen bir burjuva devlet anlay›fl›n› geçiren bir kavray›fl›n, dünya devrimi perspektifi yerine ulusalc› sosyalizmin; enternasyonalizmin yerine uluslararas› ata bulma ve ona tap›nmay›, taklit etmeyi, ulusal sosyalist partilerin koalisyonunu-dayan›flmas›n› geçiren, devrimci s›n›f ideolojisi olan komünizmin "halk›n" kurtulufl ideolojisi olarak sunman›n; anti-faflist bir politik savafl›m hatt›n› burjuva çevrelerle ittifak ve burjuva devleti ehlilefltirme olarak anlayan vb. vb. ideolojik yap›lanman›n kaç›n›lmaz sonucu burjuva kavram ve kategorilere kulaç atmakt›r. ‹flte devrimci hareketin geldi¤i noktay› ve burada ›srar etti¤i sürece de ak›betini belirleyen bu gerçektir. Devrimci Hareket Yenilenme Dinamiklerini Kaybetmifl De¤il Devrimci hareket hem ortaya ç›k›fl
dinamiklerinin esareti, hem de burjuvazinin yo¤unlaflm›fl ve süreklileflmifl sald›r›lar› karfl›s›nda ileriye ç›kmay› baflaramamakta, hatta ortaya koydu¤umuz gibi geriye savrulmaktad›r. Özellikle de, burjuvazinin gerici reformlar› yaflama geçirmedeki ›srar› ve darbe rejimi ile kal›c› ad›mlara dönüfltürmesi, devrimci hareketi daha fazla bunaltan bir rol oynamaktad›r. Özellikle son dönemde, darbe rejiminin kendini daha güçlü hissetmesinin bir sonucu olarak, tüm muhalefet hareketine topyekün bir sald›r›ya geçmesi, özellikle de devrimci harekete dönük seçmeli terörü geniflletmesi, hareketi daha fazla geriye çekilmeye zorlayan bir rol oynayabilece¤i gibi, ileriye ç›karma, harekette saflaflma dinamiklerini körükleyici bir rol oynama olas›l›¤› da az de¤ildir. Çünkü biz biliyoruz ki, devrimci hareket, sald›r›lar karfl›s›nda geriye çekilme, savunma refleksi gösterdi¤i kadar, düzenin fliddetli sald›r›lar› karfl›s›nda kendine gelme, varoluflunu sorgulama ve bu temelde ileriye ç›kma refleksleri de göstermektedir. Mevcut tablo olumsuz bir görünüm sergilemesine ra¤men, hareketin yenilenme ve ileriye s›çrama dinamiklerini kaybetti¤ini söyleyen, bunu veri alan bir ideolojik flekillenifl ve konumlan›fl›n, mevcut devrimci hareketin gerçekli¤ini anlamas› ve ona devrimci bir müdahalede bulunmas› olanaks›zd›r. Daha ötesi ve önemlisi, böyle düflünen-
TC’nin Kurulufluyla ‹lgili Efsaneler Á Bafltaraf›
16. Sayfada
olan Türkler, bu imparatorluktan kurtulmak için mi “ulusal savafl” yürüttüler? Ezen ulus kim, ezilen kim? Gerçekte olan, emperyalist paylafl›m kavgas›nda bir taraf olarak Almanya'n›n yan›nda yer alan Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nun, bu savafltan yenik ç›kmas› ve istedi¤i pay› alamamas›d›r. Daha sonra, iflgal alt›ndaki Anadolu'da süren ise, milli Türk burjuvazinin yarat›lmas› do¤rultusundaki giriflimlerdir. Yunanl›larla savafl, ‹talyan ve Frans›zlar›n iflgaline karfl› direnifller vb. geliflmeler hiç de sunuldu¤u gibi, “düflman iflgaline karfl› topyekün bir direnifl” de¤ildir. Savafl›n ard›ndan çekilmekte olan bu birliklerin, Türk askerlerine kendi silahlar›n› satarak çekildikleri bilinmektedir. (Bu konuda bkz. Fikret Baflkaya, Paradigman›n ‹flas›). ‹flin bu safhas›nda da herhangi bir “anti-emperyalizm” gözükmemektedir. Tam tersine, sermaye ihrac›n›n emperyalizm ça¤›ndaki önemini henüz kavramam›fl olan ve sömürgeci hesaplarda bir yer kapmay› planlayan Kemal, kendisine verilecek bir sömürge valili¤i görevine amadedir: “E¤er ingilizler, Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa, ‹ngiltere yönetiminde bulunan tecrübeli Türk valileriyle çal›flma gere¤ini duyacaklard›r. Böyle bir yetki çerçevesinde hizmetlerimi sunabilece¤im uygun bir yerin mevcut olup olmayaca¤›n› bilmek isterim” (Bkz. Do¤an Avc›o¤lu, Milli Kurtulufl Tarihi) Do¤rusu Kemal, emperyalizme, bir sömürge valisi olarak yapabilece¤inden daha büyük bir hizmeti, onlarla iflbirli¤i içinde ve sistemin ç›karlar›n›n bekçili¤ini yapacak olan TC'yi kurmakla sunmufltur. TC’nin kurulufl sürecinde ve hemen ard›ndan emperyalist ülkelere sömürüyü kurumsallaflt›ran imtiyaz anlaflmalar›n›n imzalanmas›, 1923 ‹zmir ‹ktisat Kongresi’nde yabanc› sermayeye davetiye ç›kart›lmas›, hareketin anti-emperyalizmle alakas› olmad›¤›n› gösteren örneklerdendir. Öte yandan, “anti-emperyalist” savafl›n sonucunda kurulan TC, gümrüklerini yükseltme hakk›n› ancak 5 y›l sonra (1929’da) elde ediyor. Emperyalist ülkelere olan borçlar›n› 32 y›l süreyle ödemeye devam ediyor. Merkez Bankas› kurma hakk›n› bile yabanc› sermayeli bir bankayla (Osmanl› Bankas›’yla) yapt›¤› sözleflmeyle, o da ancak 6 y›l sonra kullanmak flart›yla elde edebiliyor. Onun “ulusal kurtulufl hareketi” olmad›¤›n›n di¤er bir kan›t›, bir baflka ulusun topraklar›n› ilhak etmesi ve zorla bask› alt›nda tutmas›d›r. TC’nin kuruluflu bir ulusal kurtulufl hareketi de¤il, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun bir devamc›s› bir burjuva devlet olarak, savafltan yenilgiyle ç›km›fl bir devletin topraklar›n› emperyalistlerle pazarl›k içerisinde olabildi¤ince yeniden kazanma hareketidir.
lerin kaç›n›lmaz ak›beti de, daha geri bir zeminde mevcut harekete yamanma, politik ve örgütsel olarak düzeniçileflme demektir. Hareketin yenilenme dinamiklerini kaybetmeyiflinin biri nesnel, biri de öznel olmak üzere, iki nedeni vard›r. Nesnel neden, yaflad›¤›m›z topraklar›n emperyalist sistemin en zay›f halkalar›ndan biri olmas›, üst üste binmifl ve birbirini besleyen bir çeliflkiler yuma¤› özelli¤i göstermesi ve bunun sürekli olarak devrimci çözümleri dayatmas›d›r. Bu nesnel bir devrimcileflme zeminidir, uluslararas› ve ulusal çapta a¤›r yenilgiye ra¤men, düzen d›fl› görece güçlü bir dinami¤in hemen her dönemde varl›¤›n› sürdürmesi, adeta külleri içinden yeniden alevlenmesi, bu nesnel dinami¤in do¤rudan sonucudur. Yeterli bir öznel dinamikle birleflemedi¤i ölçüde, hem bu nesnel dinamik varmas› gereken sonuçlara varm›yor, hem de buna aday devrimci hareketin son derece sanc›l›, tahripkar ve kendini yiyip zay›flatan bir süreç yaflamas›na neden oluyor. Öznel dinamik ise, hala yaflad›¤›m›z topraklar›n görece güçlü bir devrimci hareketi bar›nd›rmas›, en önemlisi de, bitmekte olan yüzy›la gerçe¤i ve gölgesi ile damgas›n› vuran Ekim Devrimi ve onun öncüsü bolflevik hareketin, hala genifl bir çevre taraf›ndan temel referans kayna¤› olarak al›nma-
ya devam edilmesidir. Yukar›da söyledi¤imiz nedenler ve olgular, bu referans› giderek zay›flatan ve bulafl›k hale getiren bir rol oynasa ve Ekim Devrimi'nin 81. y›ldönümünde, 7 Kas›m'› de¤il, 3 ve 6 Kas›m'› hat›rlayan bir politik konumlan›fl ve ideolojik duruflu esas al›nsa da, bu bir gerçektir ve hareketin gerçekli¤inin ve ileriye ç›k›fl dinamiklerinin bilincinde olanlar›n görevlerini hakk›yla yerine getirmesi ölçüsünde, son derece s›çramal› bir geliflmeye uygun bir zemini oluflturmaktad›r. Bu zemini de¤erlendirmenin, devrimci önderli¤i infla etmenin, s›k s›k vurgulad›¤›m›z gibi, ilk ve öncelikli koflulu, devrimci bir program ve örgütü yaratacak planl›, disiplinli, egemen ideolojik rüzgarlar karfl›s›nda bükülmeyen bir irade ve örgütlü duruflta ›srar temelinde devrimci partinin haz›rl›k görevleri üzerinde yo¤unlaflmakt›r. Devrimci parti güçleri bu iddia ile platformunu ortaya koyarak ortaya ç›kt›, bu platformun gerektirdi¤i ba¤›ms›z durufl; ama öte yandan da ileriye ç›kma dinamizmi tafl›yanlar› ileriye tafl›yacak bir kapsay›c›l›k ve politik olgunluk onlar›n varl›k kofluludur. Komünist bir dünya hedefini benimseyenlerin görevi, bu platformu k›skançl›kla sahiplenmek, derinlefltirmek ve örgütlü tarzda ileriye tafl›makt›r. J
TC'nin kurulufluna dair de¤erlendirmelere damgas›n› vuran “anti-emperyalizm” hakk›ndaki bu yan›lsamalar, bugün de ayn› biçimde sürmektedir. ‹flgal karfl›s›nda tepki gösteren Anadolu insan›n›n tepkisiyle, bunu al›p emperyalistlerle iflbirli¤i içinde kendi burjuva ç›karlar› için kullanan Kemal ayn› kefede de¤ildir. Kurmufl oldu¤u devlet, bugünkü gibi olmasayd› da sonuç de¤iflmeyecekti. Bunu ancak, Kuvayi Milliye hareketine destek amac›yla, Kemal’le anlaflarak gelen TKP'nin veya baflka komünistlerin, destek yerine Türkiye'de sovyet cumhuriyetleri bayra¤›n› yükseltmeleri de¤ifltirebilirdi. Zaten Türkiye'deki komünist hareketin do¤um lekeleri içinde en önemlisi de bu olmufltur. Bir an için Kuvayi Milliye hareketinin anti-emperyalist oldu¤unu düflünecek olsak bile, komünistlerin bu harekete verecekleri destek, kendilerini onlarla özdefllefltirmeksizin ve kendi ba¤›ms›zl›klar›n› koruyarak verilebilirdi. Oysa TKPönderleri Kemal'in verdi¤i söze güvenerek gelmifllerdir. ‹lerlemecilik, Demokratl›¤›n Yolunu Ayd›nlat›yor! ‹flin bir yan› buyken, di¤er boyutu ise, toplumlar›n geliflimini flemalara uydurmaya çal›flan bak›flaç›s›yla ilgilidir. Buna göre, ilkel toplumdan bafllayarak, komünizme do¤ru giden bir evrim sözkonusudur ve toplumlar›n geliflimi içinde her evre bu hedefe do¤ru gitti¤i için ilerici say›lmaktad›r. Burjuva devrim ise, bu evrelerin en sonuncusudur ve bu görev burjuvazi taraf›ndan yerine getirilmemiflse, “komünistler”, “devrimciler” taraf›ndan yerine getirilmelidir! Bu bak›flaç›s› ise düpedüz, II. Enternasyonal'e aittir ve ne yaz›k ki, bugün birileri bu anlay›fl›, tam da bu bak›fla karfl› savaflarak Ekim Devrimi’ni baflar›ya ulaflt›ran bolflevikleri referans göstererek savunmaktad›r. Bugün, TC’nin kuruluflunu bir ulusal kurtulufl savafl›n›n sonucu olarak görenler de, “ba¤›ms›z demokratik Türkiye” hedefini gerçeklefltirmedi¤i için Kemalizmi k›nayarak bu misyonu kendi misyonu olarak benimseyenler de, gerçekte ‹kinci Enternasyonal’in üretici güçler teorisini ve burjuva ayd›nlanmac›l›¤›n› bayrak ediniyorlar. Bu gözba¤lar›n› devrimcilerin gözünden ç›kartacak bir ideolojik ve ve örgütsel etkinlik temelinde devrimci bir önderli¤i infla etmek komünistlerin acil görevi olmaya devam ediyor.
J
6
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Burjuva Diktatörlü¤ün 75. Y›l Histerisi
B
urjuva cumhuriyet, 75’inci y›l›nda efli görülmemifl kurulufl y›ldönümü kutlamalar›na sahne oluyor. Yo¤un bir floven ideolojik-politik bombard›man alt›nda toplumsal bar›fl, toplumsal uzlaflma, siyasi istikrar, ulusal birlik beraberli¤in korunmas› ve yaflat›lmas› argümanlar› öne ç›kar›l›yor. Bunun için flatafatl› kutlamalar gerçeklefltiriliyor. Gazetelerden, kutlamalar için 300 trilyona yak›n bütçe ay›r›ld›¤›n› ö¤reniyoruz. Kutlamalar film gösterilerinden tiyatro etkinliklerine, marfllar, balolar, konserler, resmi geçit törenleri, çeflitli illerde düzenlenen Cumhuriyet yürüyüflleri, farkl› devletlerin temsilcilerine düzenlenen bo¤azda lazerli cumhuriyet gösterimine kadar çeflitlenen çok say›da etkinli¤i içeriyor. Bütün bunlar›n bütünlüklü, yo¤un ve planl› bir haz›rl›¤›n ürünü olarak gündeme getirildi¤i biliniyor. Ve bugün kutlamalar›n bu kadar gösteriflli yap›lmas›na neden olan kabaran ulusal duygular de¤il, içinden geçmekte oldu¤umuz dönemde ulafl›lan siyasi, toplumsal, ekonomik flartlar›n sounucunda toplumsal deste¤i kaybeden burjuvazinin toplumsal deste¤i kazanma, toplum nezdinde güven tazeleme ve kendini kan›tlama, çal›flan y›¤›nlar› tekrar düzene ba¤lama ihtiyac›n›n bir ürünü olarak ortaya ç›k›yor. Bu tabloyu daha anlafl›l›r k›lmak için tarihinden bugüne varan sürece k›saca bir göz atmakta fayda var. Osmanl› devleti ‹mparatorluk biçiminde fetihler sonucunda 17 yy. sonlar›na kadar yay›lm›fl, bu dönemin sona ermesiyle birlikte, Osmanl›lardan daha ileride bir kapitalist geliflme gösteren, ayn› zamanda Avrupa’da burjuvazinin önderli¤inde gerçekleflen devrimlerinden etkilenmeye daha aç›k durumda olan H›ristiyan uluslar›n ulusal ba¤›ms›zl›¤a yönelmeleriyle, ilkin H›ristiyan uluslar ‹mparatorluktan ayr›lm›flt›. Ard›ndan Türk olmayan Müslüman uluslar da, hem kendi ulusal dinamiklerinin, hem de emperyalist yönlendirmelerin sonucu olarak ‹mparatorluktan koptular. Birinci emperyalist paylafl›m savafl› sonunda Osmanl› devletinden geride kalan topraklar, ondan devrald›¤› geleneksel devlet kurumlar› ve yönetim mekanizmas› üstünde yükselen Türkiye burjuvazisi, Avrupa’da infla edilen burjuva cumhuriyetleri gibi burjuva ideolojik bir programa sahip küçük burjuva hareketlerin önderli¤i ve halk hareketinden, halk deste¤inden yoksun bir konumda kapitalist cumhuriyetini inflaya yöneldi. ‹ktidar›n ele geçirilmesiyle birlikte s›n›fsal-siyasal güçlerin yeniden gruplaflmas› ve kavgalar› gündeme geldi. Her az›nl›k iktidar› gibi bu iktidar da kendi iktidar›n› güçlendirmeye, baflka bir deyiflle kendisiyle s›n›fsal-siyasal temelde karfl›tl›klara sahip tüm toplumsal dinamikleri ve muhalif güçleri tasfiyeye, sindirmeye, bununla eflgüdümlü bir zamanda da düzen içine çek-
meye, ehlilefltirmeye yöneldi. Bu siyasi-s›n›fsal ve ayn› zamanda toplumsal dinamikler iflçi hareketi ve Kürt hareketiydi. Siyasal ‹slam da Cumhuriyetin kuruluflunda kendini bu devletle mücadele içerisinde bulmakla birlikte, hem daha önceki devlet örgütlenmesiyle olan iliflkileri hem de kapitalist cumhuriyetten beklentileriyle, iflçi ve Kürt dinamikleri d›fl›nda, farkl› bir kesit olarak ele al›nmal›d›r. Ve bir bak›ma burjuva cumhuriyetin kuruluflu bu s›n›fsal-siyasal dinamiklerin bast›r›lmas›n›n, tasfiyesi çabalar›n›n üzerinde yükselmifl ve 75 y›ll›k Cumhuriyet tarihi, bu dinamiklerin ezilmesi, sindirilmesi, ehlilefltirilip düzen içine çekilmesi mücadelesinin tarihidir. TC, daha kurulufl aflamas›nda ve kurulur kurulmaz, s›n›rl› bir geliflmifllik düzeyine sahip olsa da, iflçi örgütlülükleri ve eylemlilikleriyle yüzyüze kalm›fl, yo¤un ve a¤›r çal›flma koflullar›na sahip, düflük ücretlere mahkum edilmifl, özellikle ‹stanbul’da grevler ve protestolarla birleflen bir iflçi hareketini karfl›s›nda bulmufltu. Cumhuriyet daha bafl›ndan itibaren kendisiyle uzlaflmaz karfl›tl›klara sahip, öncelikli alanlardan birtanesi olarak iflçi hareketine yönelmifl, iflçi örgütlülüklerini yasaklam›fl ve kapatm›fl, grev ve eylemlilikleri bast›rm›fl ve o dönem bu dinamikleri bast›rmak yolunda belirli bir mesafe katetmiflti. Ancak iktidar›n› sa¤lamlaflt›rd›ktan sonra, kendi denetiminde ve güdümünde bu örgütlülükerin kurulmas›na müsade etmifl, bundan sonra uzun bir dönemde bu konumu sayesinde iflçi hareketini kontrol alt›nda tutmay› becerebilmifltir. Ve ayn› zamanda iflçi hareketine sald›r›lardan, onun önderli¤ine soyunan yeni geliflmekte olan devrimci hareket de nasibini alm›fl, onlarca devrimci daha ilk örgütlenme giriflimlerinde katledilmifllerdir. Kürt dinamikleri de, burjuva cumhuriyetin kurulufl aflamas›nda, onun bir karfl›t› olarak kendini mücadele içerisinde bulmufl, o dönemin Kürt ayaklanmalar› ve isyanlar› fliddetle bast›r›lm›fl, bu bölgelerde s›k›yönetim ilan edilerek yüzlerce insan tutuklanm›fl, bask›ya maruz kalm›flt›. Kürt ulusunun yok say›lmas› o dönemin belirgin bir politikas›yd›. TC, bu toplumsal-s›n›fsal güçlere dayanan siyasi ak›mla mücadeleyi kurulufl aflamas›yla s›n›rlamam›fl, her bir yöneliminde ve att›¤› ad›mda kendi uzlaflmaz karfl›t›n› yaratt›¤›ndan, belirli dönemler öncelikli olarak mücadele etti¤i kesimler yer de¤ifltirse de temelde bu ak›mlarla hesaplaflmak zorunda kalm›flt›r. Kurulufl aflamas›ndan sonra cumhuriyetin orta vadede stratejisini, içte iç iflleyiflini düzenlemek, devlet ve organlar›n›n kurumsallaflmas›n› sa¤lamak, üretimi yo¤unlaflt›rarak sermaye birikimini art›rmak, düzen d›fl› ve muhalif tüm toplumsal güçleri denetim alt›na almak, ehlilefltirip düzen içine çekmek, bunda
baflar›l› olamad›klar›n› fliddet yoluyla ezmek; d›flta ise devrald›¤› geleneksel politikalar›n bir sonucu olarak temelde emperyalist bat› ve Avrupa ile bütünleflmek oluflturmaktayd›. O dönemden bu yana Türkiye’de kapitalizm geliflti, burjuvazi iktidar›n› sa¤lamlaflt›rd›. Hedefleri do¤rultusunda mesafeler katetti. Bunun yan›nda kuruluflundan bu yana kendilerini bu Cumhuriyetle mücadele etmek zorunda bulan siyasi ak›mlar da mücadele içerisinde saflaflt›, geliflti, serpildi. Ve mücadele iniflli ç›k›fll› bir seyir izlese de kuruluflundan bu yana kendilerini karfl›l›kl› olarak mücadele içerisinde bulan bu z›t kutuplar aras›ndaki mücadele hiçbir zaman sona ermedi. Hatta bugün özellikle s›n›f savafl›m› alan›nda son derece keskin ve sert yaflanan ve daha da yaflanacak olan bir döneme girilmifltir. Türkiye burjuvazisi kuruluflunda belirledi¤i stratejik hedefler temelinde belirli bir yol yürümesiyle birlikte, iç iflleyiflini daha bir oturtmufl, kendi evini belirgin bir biçimde düzenlemifl, s›n›f dinamiklerinin ve Kürt hareketinin bast›r›lmas› ve yo¤un sömürü üzerinden belirli bir sermaye birikimini sa¤lam›fl, bat› ve Avrupa ile iliflkilerine belirli bir flekil kazand›rm›flt›r. ‘70’lerin ortas›ndan bafllamak üzere, ‘80’lerde Türkiye kapitalizmi yeni bir aflamaya geldi. 12 Eylül s›n›f hareketinin, devrimci dinamiklerin fliddet yöntemleriyle bast›r›ld›¤›, önleyici bir karfl› devrim olarak geldi. Ama ayn› zamanda Eylül’ün daha baflka bir önemli yönü vard›. Tekelcili¤i bir sistem olarak yerlefltirme, bunun gerektirdi¤i düzenlemeleri gerçeklefltirme ve bunlar›n sa¤lad›¤› olanaklarla Türk kapitalizminin bunal›m›n› tersinden çözme operasyonu olmas›d›r. 12 Eylül ile devlet, tekelci ilkeler temelinde yeniden örgütlendi ve siyasal erk tekellerin elinde merkezileflti. 24 Ocak kararlar› bu ihtiyac›n bir ürünü olarak gündeme gelmifltir. Ve stratejisini “d›fla aç›lma” olarak belirledi. Ve bugüne kadar bütün ekonomik düzenlemelere d›fla aç›lma, d›fl pazarlarda rekabet gücü kazanma yönelimi belirgin oldu. Keza Türkiye kapitalizminin vard›¤› iç geliflme düzeyi, “d›fla aç›lma”, “bölgesel güç olma”, altemperyalistleflme hedeflerine uygun yeni yöneliflleri zorunlu k›lmaktayd›. Hedeflenen emperyalist hiyerarflide bir basamak atlayarak dünya pazar›ndan ekonomik, askeri, politik güç oran›nda dünya çap›nda iflçi s›n›f› sömürüsünden daha fazla pay almakt›. ‘90’larda burjuvazinin bütün klikleri Türkiye’nin alt-emperyalistleflmesi ortak hedefinde birlefltiler ve bu temelde programlar›n› teklefltirdiler. Son 10 y›l içerisinde de, uluslararas› sermayenin do¤rudan deste¤i, iflçiemekçi y›¤›nlar›n yo¤un sömürüsü alt›nda, sermayenin tekelci merkezileflmesinde yeni ad›mlar at›ld›. Burjuvazinin temsilcilerinden s›k s›k duydu¤umuz “Türkiye’nin reforma ihtiyac› var-
d›r” ya da “reform programlar›n›n bir an önce uygulanmas› gerekir” ifadeleri gerçekte yukar›da aç›mlanan politikalar›n bir ihtiyac› ve yönelimi olarak gündeme getirilmektedir. Bu politikalar›n dolays›z sonucu, dün oldu¤u gibi bugün de içte iflçi-emekçilerin yo¤un bir sömürüyle bask› alt›na al›nmas› olacakt›r. Türkiye kapitalizmi on y›llard›r bir yandan Avrupa’yla bütünleflme, bir yandan da ‹slam dünyas›yla yak›nlaflma yollar›ndan d›fla aç›lmaya çal›fl›yor. Dünden farkl› olarak bugün çok daha belirgin olan, kapitalizmin Türkiye’de ulaflt›¤› düzey ve sermaye ihrac› iste¤inin acilleflmesidir ve gerici reformlar yoluyla devletin de temel siyasetlerini alt emperyalistleflme stratejisine göre biçimlendirmesidir. Fakat bugünkü d›fl siyasette Türkiye’nin durumu hedeflediklerine ulaflm›fl olmaktan uzakt›r. Avrupa Birli¤i’ne girmesi reddedilmifl, ne zaman girece¤i ise belirsiz bir zamana ertelenmiflti. Bunun ard›ndan ‹srail’le olan askeri-ekonomik iflbirli¤i ve Ortado¤u’da ABD-‹srail-Türkiye ittifak› bu bölgede varolan devletler taraf›ndan k›nanm›fl, dolay›s›yla da ‹slam Konferans›’ndan da d›fltalanm›fl bir Türkiye söz konusudur. Bütün komflu devletleriyle tarihsel, siyasal sorunlar yuma¤›yla iç içe geçmifl ve karmafl›klaflm›fl bir co¤rafyada iliflkiler gelifltirmek durumundad›r. Türkiye burjuvazisinin ekonomik, siyasi ve askeri gücü kendi bafl›na bölgenin süper devleti olmaya yetmiyor. Emperyalist odaklar›n onay› ve deste¤i olmadan yeni pazarlar kapma olana¤›na da sahip de¤ildir. Burjuvazinin bugünkü kapasitesi ancak emperyalist kamplaflmada konumunu netlefltirip, emperyalist odaklar›n tafleronu bir alt emperyalist ülke olmakla s›n›rl›d›r. Bugün için emperyalist kampta ABD buna en yak›n aday olmakla birlikte henüz netleflmifl de¤ildir. K›sa vadede netleflmesi o kadar kolay da de¤ildir. Çünkü bu karmafl›k bir süreçtir. Bölgede egemenli¤ini pekifltirebilmek, politikalar›n› sürdürebilmek için emperyalist odaklar da bu tip ülkelere ihtiyaç duymaktad›r. Dolay›s›yla bu, emperyalist odaklarla Türkiye aras›nda siyasi, ekonomik, askeri alanda karfl›l›kl› olarak beklenti ve ihtiyaçlar do¤rultusunda ortak bir yönelimi, ç›kar birli¤ini ve güven iliflkilerini sa¤lamay› gerektirir. Türkiye, emperyalist odaklar›n Ortado¤u ve Kafkaslar’daki ihtiyaç ve yönelimleri do¤rultusunda bölgede ciddiye ald›klar› bir ülke olmakla birlikte, emperyalist politikalar aç›s›ndan bugün tek aday Türkiye de de¤ildir. ‹ran, ‹srail, Yunanistan alt emperyalistleflmeye, bölgede etkin bir konuma yükselmeye kendi güçleri oran›nda adayd›rlar. Alt emperyalistleflme do¤rultusundaki ihtiyaç ve iddialar› Türkiye’den daha az de¤ildir. Dolay›s›yla Türkiye ile bu rakip devletler aras›nda bölgenin en etkin gücü olmak hedefiyle k›yas›ya bir mücadele söz konusudur. Sonuç itibariyle Türkiye alt emperyalist bir ülke olma yolunda içeride ve d›flar›da siyasal gerilimlerle dolu, çat›flmal› bir yolda ilerlemek
7
Say›: 29 P Kas›m ‘98 durumundad›r. Burjuvazi ad›na ilerlenecek yol çat›flmal› oldu¤u kadar engebelidir de. Engebeyi ise kendi politikalar›n›n sonuçlar›ndan olumsuz yönde dolays›z olarak etkilenen kesimler oluflturmaktad›r. Türkiye kapitalizmi ad›na bu engeller devrimci hareket, iflçi hareketi ve Kürt hareketidir. Dolay›s›yla, burjuvazi hedefledi¤i yolda pürüzsüz ilerleyebilmek için önündeki engelleri engel olmaktan ç›karmak zorundad›r. Y›llar›n deneyimli burjuva politikac›s› Korkut Özal seçimlerle ilgili bir televizyon söyleflisinde tam da bu noktaya de¤inerek, kinayeli bir dille “bu arabay› kim olsa sürer, sorun bu noktada de¤il, as›l sorun araban›n ilerleyece¤i yolda bir tak›m çukurlar var, bunlar› doldurmak, engel olarak ortadan kald›rmak laz›m” ifadesiyle, burjuvazinin ortak yönelimlerini a盤a ç›karmaktad›r. Bu çukurlar›n bütünlüklü bir flekilde doldurulabilmesi için ilk önce bunlar› dolduracak ayg›t›n ihtiyaçlar temelinde ifllevli ve s›k› örülmesi gerekir ki, bunun politik alanda izdüflümü sermayenin ortak ç›karlar›n›n bekçisi olan burjuva devletdir. Burjuvazi özellikle son dönemde ortaya saçt›¤› sansasyonel çete dosyalar›yla, devleti çetelerden ar›nd›rmak ad› alt›nda devletin vurucu gücünü sa¤lamlaflt›rmak ve bilemek do¤rultusunda ciddi ad›mlar atm›flt›r. Bir yandan ihtiyaç ve yönelimleri do¤rultusunda kendi evini/devletini düzenlerken bir yandan da önündeki engellere yönelmeyi de ihmal etmemifltir. ‘80’lerle birlikte gündeme somut, zorunlu ve acil bir ihtiyaç olarak gelen emperyalistleflme süreci Türkiye koflullar›nda sömürünün daha da yo¤unlaflmas›, iflsizli¤in büyük say›larda artmas› ve s›n›f savafl›m›nda fliddet yöntemlerinin daha da belirgin olarak öne ç›kmas› anlam›na geliyor. Burjuvazinin iflçiemekçi y›¤›nlara karfl› topyekün yürüttü¤ü ideolojik, politik, ekonomik sald›r›lar sonucunda bütün çal›flan s›n›f›n al›m gücü düflmüfl ve sefalet ücretlerine mahkum edilmifl, politik olarak örgütsüzlefltirilmifl ve eli kolu ba¤lanm›fl, ideolojik olaraksa sersemletilmifl ve bilinci buland›r›lm›flt›r. Bu tablonun dolays›z sonucu, y›llar›n biriken öfkesi sonucunda düzene karfl› kendili¤inden kabaran öfke, tepki ve hoflnutsuzluklar›n su yüzüne ç›kmaya bafllamas›d›r. NATO’nun 21. yüzy›l› ayaklanmalar yüzy›l› ilan edip Türkiye’yi bu bölgelerin içine almas› ve yak›n bir dönemde MGK’nin “sosyal patlamalar gündemdir” aç›klamas› bu duruma iflaret etmektedir. S›n›f›n sendikas›z, sigortas›z, sosyal güvenceden yoksun kesimleri en yo¤un sömürüye maruz kal›p Gazi, ‘96 1 May›s ve daha bir dizi eylem de patlama dinamiklerini a盤a ç›kart›rken, flimdi bu halkaya s›n›f›n görece ayr›cal›kl› kesimleri oluflturan sendikal› kesimler de eklenmifltir. Ve son dönemde Oyak ve Tofafl da yafland›¤› gibi kendini hissettirmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihten devrald›¤› Kürt sorunu ise, 1980 ve sonras›yla birlikte Kürt ulusal bilincin-
deki h›zl› uyan›fl ve s›çramal› yükseliflle, bugün T.C.’nin temellerini sallayan devrimci bir dinamik olma özelli¤ini uzun y›llara dayanan bask› ve fliddete ra¤men hala korumaktad›r. Türkiye Cumhuriyeti Kürtlere karfl› uzun y›llard›r sürdürdü¤ü savafl ve efline az rastlanan bask›, fliddet ve ezme politikalar›yla, bugün ulaflt›¤› düzeyde Kürtlerin, Kürt çal›flan ve yoksul y›¤›nlar›n deste¤ini kaybetmifltir. Büyük burjuvalardan iflçi s›n›f›na kadar toplumun bütün s›n›flar› içinde dayanaklar› olan siyasal ‹slamla mücadelesinde ise, sermayenin farkl› klikleri -Ordu, TÜS‹AD vb.- yürüttü¤ü paylafl›m kavgas›n›n bir sonucu olarak, Türkiye ekonomisinin % 40’›n› elinde bulunduran ‹slami sermayenin mali kaynaklar›na göz dikmifl ve pay›n› art›rmak için, bir yandan bu mücadeleyi amans›zca sürdürürken, bir yandan da bunu yaratt›¤› laiklik-fleriat, laik-anti laik gibi yapay gündemlerle maskeleyip, bunun üzerinden toplumsal deste¤i kazanmaya, y›¤›nlar› düzene ba¤laman›n arac› haline getirmeye çabalamaktad›r. Bütün bu tablonun a盤a ç›kard›¤› bir sonuç, bugünkü aflamada düzen, çal›flan genifl y›¤›nlar ve Kürt iflçi-emekçi y›¤›nlar› nezdinde toplumsal deste¤ini yitirmifltir. Geçmiflte de bu durum özelli¤ini korumakla birlikte, bu dönemi di¤er dönemlerden ay›rdeden özellik, düzenin toplumsal deste¤i hiç bu kadar yitirmemifl olmas›d›r. Bugün burjuva cumhuriyetin 75. y›ldönümü floven bir bombard›man alt›nda toplumsal bar›fl, toplumsal uzlaflma, milli birlik beraberlik, toplumsal istikrar argümanlar›yla karfl›lamas›n›n ard›nda ve bu kadar flatafatl› kutlamas›nda bu gerçekler yatmaktad›r. Bu kadar tantanay› yitirdi¤i toplumsal deste¤i tekrar kazanmak, kendini ve gücünü dosta da düflmana da kan›tlamak, y›¤›nlar nezdinde bir göz boyamak, onlar› düzene tabi k›lmak, ba¤lamak amac›yla yapmaktad›r. Ortada baflka bir çeliflkili durum da vard›r. Bir yandan düzene karfl› y›llar›n birikmifl öfke ve tepkisini içinde bar›nd›ran, patlama dinamiklerini koruyan diktatörlük, genifl iflçi-emekçi ve Kürt y›¤›nlar›n›, tekrar düzene kazanmaya çal›fl›p, toplumsal deste¤i art›rmay› hedeflerken, bir yandan da bu kesimler karfl›s›nda verebilece¤i en ufak bir taviz ve geri ad›m atma olana¤›na sahip de¤ildir. Daha aç›mlanm›fl haliyle, düzenin k›sa erimde s›n›f çeliflkilerini yumuflatma, yap›sal bunal›m› tersinden çözme flans› ve olana¤›na sahip olmamas›, hem uluslararas› alandaki paylafl›m kavgas›n›n k›z›flmas›, hem de ulusal çapta patlama dinamiklerinin varl›¤›n›n bir sonucudur. Burjuvazi aç›s›ndan bu durumun özelli¤i içte oldu¤u kadar bölgesel yönelimleri için de söz konusudur. Emperyalistleflme sürecindeki Türkiye, bölgede sald›rgan ve yay›lmac› bir d›fl siyaset izlemifl ve izlemektedir. Bugün için burjuvazi ad›na bundan baflka bir seçenek de yoktur. Ordu ve polisin modernizasyonu, güçlendirilmesi hep bu ihtiyaçlar›n›n ve yönelimlerinin bir
sonucudur. Son dönemdeki Suriye, Yunanistan, Irak ile iliflkileri ve politikalar›nda bu durumun varl›¤› ve geri dönüflsüz yönelimleri belirleyici olmufltur. Ve bundan sonra da bölgedeki politikalar›na bu yay›lmac› ve sald›rgan tutumlar› yön verecektir. Türkiye s›n›f savafl›m›n›n son derece keskin ve sert yaflanaca¤› bir döneme girmifltir. 28 fiubat sürecinin darbe olup olmad›¤› tart›flmalar› bir yana, bugünkü son geliflmeler 28 fiubat tart›flmalar›na nokta koydu¤u gibi, geliflmeler bununla da s›n›rl› kalmad›. O günden bu yana, 28 fiubatla gerçeklefltirilen “post modern darbe” oturturulmaya ve kurumsallaflt›r›lmaya çal›fl›ld›. Sonuçlar›n› ise özellikle son dönemde her türlü eyleme yönelik polisin tutumlar›nda, düzen d›fl›, düzen karfl›t› dinamikleri ve toplumsal muhalefeti terörize edip, her türlü fliddet yöntemlerini bu kesimler üzerinde yo¤unlaflt›rmas›nda, ard› arkas› kesilmeyen huzur operasyonlar›yla flehirlerin kuflatma alt›na al›nmas›nda, her sokak bafl› panzerlerin ve öbek öbek polis gruplar›n›n konumland›r›lmas›nda görebilmekteyiz. Düzenin en diri kurumu olarak ordunun, devletin, dolay›s›yla da siyasetin baflrollerindeki en etkili aktörü olmas› zaten bilinen bir gerçeklikti. Darbe sürecinin oturtulmaya bafllanmas›n›n baflka bir çarp›c› örne¤i, siyasetin aktif bir unsuru olarak ordunun devlet içindeki aktif konumunun
d›fl›nda, 75. y›l kutlamalar› vesilesiyle üniformalar›yla sokaklar› da fethederek, bu dönemin siyasi tablosuna bir aç›kl›k kazand›rm›flt›r. Tarih, paylafl›m, savafl ve emperyalistleflme dönemlerinin ayn› zamanda devrimci durum ve devrimci dönüflüm dönemleri oldu¤una da tan›kl›k ediyor. Tabii ki bu, döneme böyle bir bilinçle yaklaflan ve buna uygun öncelikli haz›rl›k görevlerini aç›k bir flekilde ortaya koyan, sa¤lam bir idelolojik hattan beslenen, amaç ve ilkeler bütünüyle hareket eden devrimci örgütler için söz konusudur. ‹çinden geçti¤imiz dönemin acilleflen ihtiyac› kitle ajitasyonuyla kitle seferberli¤ine soyunmak de¤il, önderlik bofllu¤unun yak›c› bir flekilde kendini hissettirdi¤i bir siyasi tabloda, s›n›fa önderlik edecek devrimci bir s›n›f partisinin haz›rl›k ve infla görevlerine yo¤unlaflmakt›r. Devrimci Parti Güçlerinden komünist devrimciler bu görevleri yerine getirmek üzere motor rolü iddias›yla yola ç›kt›lar. Ve böyle bir parti ihtiyac›n› yak›c› bir flekilde hisseden devrimci öznelerle devrimci bir partiyi kolektif bir çabayla yaratmak üzere, bu muhataplarla buluflma hedefiyle hareket ediyorlar. Yaln›z kalma olas›l›¤›nda bile amaçlar›na tutkuyla ba¤l› kalacaklar, misyonlar›n› yerine getirmek için mücadeleyi ›srarla sürdüreceklerdir. J
81. y›l›nda Ekim Devrimi bir kez daha “yaflad›”. T›pk› 80, 79, 78. ve daha önceki y›ldönümlerinde oldu¤u gibi. Ne yaz›k ki, görebilmek için bak›labilecek tek yer, devrimci yay›nlar›n bu gündeme ay›rd›klar› sayfalar›ndaki, art›k al›flkanl›k haline gelmifl bafll›klar› oluyor. Nas›l “yaflad›¤›”na bak›lacak olursa, Ekim Devrimi’yle kurulan devletin, iflçi s›n›f›na sa¤lad›¤› kazan›mlardan bahsedilerek, iflçiler için ne kadar da iyi, onlar›n ne kadar da ç›kar›na bir devlet oldu¤unun öne ç›kar›ld›¤›, bugün de bu hedeflerin varl›¤›n›n Ekim Devrimi’nin yaflad›¤›na kan›t gösterildi¤i görülüyor. Ekim Devrimi’nin, “sosyalizmi infla yolunda att›¤› ad›mlar”›n büyüklü¤ünden, iflçi s›n›f›na sa¤lad›¤› sosyal ve ekonomik kazan›mlardan bahsetmek kendi bafl›na bir olumsuzluk de¤il. Gerçekten de, bir bütün olarak dünya iflçi s›n›f›n›n elde etti¤i bu tür kazan›mlarda, Ekim Devrimi’nin düflmana sald›¤› korkunun büyük bir pay› var. Ancak Ekim Devrimi’nin büyüklü¤ü ne bu kazan›mlarda, ne de “sosyalist infla yoluna” att›¤› ad›mlardad›r. Onun büyüklü¤ünü bunlarla aç›klamak, program›nda iflçi s›n›f›na çeflitli vaadlerde bulunan, sosyal devlet vb. anlay›fllara sahip olan burjuva partilerin ekme¤ine ya¤ sürmeye, iflçi s›n›f›n›n tarihsel kazan›m›n›n üzerinden atlamaya, onun tarihsel misyonunu karartmaya hizmet eder. Ekim’in büyüklü¤ü, onun getirdi¤i sosyal ve ekonomik kazan›mlarda de¤ildir, Ekim Devrimi, iflçi s›n›f›n›n “durumunu iyilefltiriciler” taraf›ndan baflar›lmam›flt›r. Ekim Devrimi, kendilerine Avrupa tipi demokrasileri örnek edinen, bu tip bir geliflme flemas›n› takip etmeyi savunan, devrim için koflullar›n uygun olmad›¤›n› düflünen, burjuva devletleri y›kmay› de¤il iyilefltirmeyi; bugünkü karfl›l›klar›ndan biriyle söylersek “çetelerden ar›nd›rmay›” hedefleyenlerin karfl›s›nda, Komünist Manifesto’yla temelleri at›lan, Paris Komünü’yle ete kemi¤e bürünen komünist devrimin, geri dönüflsüz bir biçimde tarihe kaz›nmas›n› ifade eder. Onun yaflay›p yaflamad›¤›, iflçi s›n›f›n›n durumuna bak›larak anlafl›lacaksa e¤er, en ac› biçimde görülür ki, Ekim Devrimi yaflamamaktad›r. Yaflatma çabas›, onun mimar› ve uluslararas› bir ak›m Bolflevizm’in devrimci miras›n› devral›p, kendi prati¤ine yans›tmadan mümkün de¤ildir. Bugün devrimci çevreler, Ekim Devrimi’ni “takvim gündemleri”ne hapsediyorlarsa, güncel politikada bir karfl›l›¤›n› yaratamay›p, gazete sayfalar›nda nostaljiyle an›yorlarsa, asgari hedeflerini Ekim Devrimi gibi proleter bir devrim de¤il, olsa olsa Pinochet’lerin, Kenan Evren’lerin, tüm “çeteler”in yarg›lanaca¤› bir rejimi kurmak olarak görüyorlarsa, gerçekte Ekim Devrimi öldürülmektedir. Bugün onu yaflatmak, ancak onu ve yarat›c› bolflevik partiyi rehber edinmekle ve aflma çabas› içinde bu miras› belirginlefltirmekle mümkün. Ekim Devrimi, 81. y›ldönümünde de, afl›l›ncaya kadarki tüm y›ldönümlerinde de, onu aflma çaba ve iradesini kuflanan öncünün haf›zas›nda, bilincinde ve bunlar› yans›tt›¤› eyleminde yaflayacak, yaflataca¤›z! J
8
Say›: 29 P Kas›m ‘98
S›n›f›n Kendili¤inden Hareketinin ‹çinden Yükselen Do¤al Bir Örgütçü:
S
›n›f mücadelesinde her bir dönem, mücadele içerisinde flekillenen, ondan bilinç, eylem düzeyi, örgütlülük ve mücadele gelene¤i çerçevesinde etkilenen bir iflçi kufla¤› yarat›r. ‹smet Demir de Türkiye s›n›f hareketi tarihinin, yeni flekillenmekte olan s›n›f›n taze ve dinç dinamiklerinden, 196075 aras› öne ç›kan hem ondan etkilenen, hem de ona dinamizm katan do¤al bir önder olarak mücadelede yerini alm›flt›r. ‹smet Demir’in içinden ç›kt›¤› ve örgütlendirmeye giriflip önderlik etti¤i “flantiyeci”ler ya da “flirketci”ler, belirli bir sektör ve ifl kolunda sürekli bir ifli olan, görece bir e¤itim ve bilinç düzeyine sahip kesimler de¤ildi. Bu kesimler büyük inflaatlar› dolaflan, ifl buldu¤u taktirde bir flantiyede birkaç y›ldan fazla kalamayan, sürekli hareket halindeki göçebe proleterlerdi. K›r›n çözülüfl süreçlerine uygun özelliklere sahip bu dönem, iflçilerin yaflam biçimlerini de etkiliyordu. Bu göçebe iflçilerin ço¤u ailelerini köyde b›rak›r, kazand›klar›n›n ço¤unu ailelerine yollard›. Geri kalan›yla da yaflamlar›n› sürdürmeye çal›fl›rlard›. Genel olarak flantiyeye yak›n barakalarda veya kiral›k bekar odalar›nda hemflerileriyle ya da arkadafl gruplar› halinde yaflarlar ve dayan›fl›rlard›. ‹smet Demir s›n›f›n bu kesimleri içinden ç›km›fl, yükselmifl, bu kesimlerin örgütlendirilmesine önderlik etmifl, o dönemin devrimcileri ve devrimci düflünceleriyle tan›flm›fl, kendini bu alanda da gelifltirmeye çal›flm›fl, kendi mücadele olanaklar›n› sak›nmadan devrimcilerin hizmetine sunmufl, onlara destek olmufl, sadece do¤al bir önder de¤il ayn› zamanda devrimci bir iflçiydi de. Onu s›n›f›n bu kesimlerine yönelten öznel nedenlerin d›fl›nda nesnel bir zemin de vard›. 1962 Ere¤li Demir Çelik Bölümleri, 1965 Ambarl› Termik Santral›, ‘66 Batman-‹skenderun Petrol Boru Hatt›, ‹zmit Petrol Kimya Tesisleri, Tarsus Kad›nc›k Baraj› Santral›, ‹zmir Alia¤a Petrol Rafineri inflaatlar›nda örgütlenme ve kavgalar hep bu dönemin ürünleridir. Elbette bütün bunlar yo¤un bir sömürü koflullar›nda kanla, terle, direnifl ve grevlerle, gözalt›larla, tehditlerle, aldatma ve oyunlarla, polis copu ve asker dipçi¤iyle yarat›lm›flt›r. Hem bu nesnel nedenlerin sonucu hem de kendisinin de yap› iflçileri gibi bir iflçi s›n›f› zümresinden ç›kmas› ve bafll›ca iliflkilerinin bu alanda olmas›, ‹smet Demir’i yap› iflçilerine yöneltmifl, o da bundan sonraki enerjisini bu kesimlerin örgütlenmesine harcam›flt›r. 1925 y›l›nda, bir demiryolu iflçisinin bir çocu¤u olarak Eskiflehir-Ankara demiryolu üzerinde Biçer ‹stasyonu’nda do¤an, 30 yafl›na kadar belirli bir arkadafl ve çevre iliflkilerine sahip, düzenli bir çal›flma hayat› olan ‹smet Demir, daha sonra yaflam›nda hissetti¤i bir boflluk ve bu bofllu¤un doldurulmas› gerek-
ti¤i dürtüsüyle, bütün bunlar› bir kenara b›rak›p, efli ve çocuklar›ndan da kopup o ana kadar ki kazand›¤› yaflam deneyimleriyle kendini mücadeleye at›yor. Bu dürtünün gerekçesini kendi an›lar›nda tan›ml›yor: “‹nsan kendi kiflili¤ine kavufltukça, toplum içinde yerini ald›kça, çal›flma zevkine daha çok inan›yor. ‹nand›kça da bütün zorluklar› yok ederek ileri bir ad›m at›yor. Daha önceleri sol laf›n› duymufltuk. Fakat ne demek oldu¤unu bilmiyorduk. Ö¤rendik ki, sol demek, insan›n kendisi ve kiflili¤e kavuflmas› demekmifl. Bunu ö¤renmeni istemeyen bir sürü kuvvetler var. Fakat insan bunlar› yok eder. Kendi kiflili¤ine kavuflur.” 2 y›l iflsiz kalmas›n›n ard›ndan Yap›-‹fl Sendikas›yla iliflkiye giriyor. Ve bundan sonraki yaflam›nda ve hatta yaflam›n›n son aflamas›nda g›rtlak kanserine yakalan›p yata¤a düflmesi durumunda bile bütün enerjisini mücadeleye ad›yor. Ölüm döfle¤inde bile deneyimlerini genç kuflaklara aktarma çabas›yla an›lar›n› kaleme alarak tamamlamaya çal›fl›yor. 1960-74 y›llar› aras›nda yap› ifl kolunda gerçekleflen bütün büyük örgütlenme, grev ve direnifllerde, bir önder, bir örgütçü olarak yer alm›flt›r. Mücadele y›llar› içerisinde her bir s›n›f kesimi onu farkl› adlarla anm›flt›r. Onu seven flantiyeciler “yal›n ayak ‹smet”, “kara kartal”, “iflçilerin kartal›”, sar› sendikac›lar ve patronlar “komünist ‹smet”, “sarhofl ‹smet”, genç iflçiler ve mücadele arkadafllar› ise “kumandan” derlerdi. ‘60’l› ve ‘70’li y›llarda sendikalar, bugün oldu¤u gibi iflçi s›n›f›n›n küçük bir bölümünü kucaklamaktayd›. Nicelik olarak esas büyük bölümü örgütsüzdü. ‹flçi s›nf›n›n büyük bir bölümü en basit sendikal örgütlenmeden bile yoksundu. Bir de buna inflaat iflçilerinin e¤itim, bilinç ve örgütlenme düzeylerinin di¤er kesimlere göre görece gerili¤ini ve ayn› zamanda belirli bir iflte, iflin mant›¤› gere¤i uzun süreli kalamamas›n› da eklersek, yap› iflçilerinin örgütlenmesinin ne denli zor ve u¤rafl gerektiren bir mücadeleyi zorunlu k›ld›¤› da a盤a ç›kmaktad›r. Bolflevik bir önderli¤in örgütselpolitik süreklili¤ini devam ettirememesi Türkiye devrimci hareketine de yans›m›fl bunun yaratt›¤› ideolojik, politik, örgütsel zaaf ve eksiklikler sonucunda mücadele içinde a盤a ç›kan devrimci dinamikler proleter devrimci bir çizgide örgütlendirilememifl, mücadeleye kendili¤indenlik egemen olmufl, ‹smet Demir gibi devrimci iflçiler partili mücadeleye kazan›lamam›fl, dolay›s›yla da s›n›f içinde örgütlenme ad›na verilen mücadeleler sendikal alanda s›n›rl› kalm›flt›r.
‹SMET DEM‹R Ama buna ra¤men ‹smet Demir gibi yetenekli iflçiler tüm çabas›n›, özverisini ve yarat›c›l›¤›n› sergileyerek adeta parti gibi faaliyet göstermifl, s›n›f mücadelesini daha ileri bir düzeye tafl›maya çal›flm›fl, o dönemin mücadelesine dinamizm kazand›rm›fllard›r. Bu mücadele içerisinde o, örgütçü yetenekleriyle sivrilmifltir. Mücadeleye at›ld›¤› ilk y›llar içerisinde Yap›‹fl sendikas› içinde yer almakla beraber, k›sa bir süre içinde buran›n yozlaflmas› ve yönetim içindeki oyunlar sonucunda buradan ihraç edilmesinin ard›ndan, 1965’de Y‹S’i (Yap› ‹flçileri Sendikas›) kuruyor. Y‹S’i kurdu¤u dönemde ihraç edilene kadar Yap›-‹fl’deki varolan yetkilerini de kullanarak bir bölgede 150 kiflilik bir toplu ifl sözleflmesi imzalayarak baflar›l› bir bafllang›ca imza atm›flt›r. Ayn› zamanda bu sözleflme o zaman›n en geçerli toplu ifl sözleflmesi olma özelli¤ini de tafl›yordu. Ard›ndan sendikaya üye kay›t ve sendika ad›na örgütlenme faaliyeti bafllad›. Yap› iflçileri ona nerede ihtiyaç duyduysa, O oradayd›. 1960-74 aras› yap› iflçilerinin Türkiye çap›nda bütün büyük ve küçük grev ve direnifllerini örgütledi, örgütlendirdi. Mücadelenin ihtiyaçlar› neyi dayatt›ysa bütün özverisi, aç›kl›¤›, enerjisiyle bu alana yöneldi. ‘62’de Kdz. Ere¤li’deki örgütlenme faaliyetini yürütürken, grev ve mitingler düzenlerken, ‘66 da ‹skenderun-Batman petrol boru hatt› grevini aktif olarak örgütlemifl, ‘68 ‹zmit-Kütahya aras› grev ve direnifllerde mekik dokumufl, Keban’da baraj iflçileriyle dayan›flma ve örgütlendirmeye kat›lm›fl, ‘67’de Tarsus Mersin aras› yürüyüfl düzenlemifl ve daha farkl› bölgelerdeki yap› iflçilerinin ihtiyaçlar›na bir örgütçü olarak yan›t vermeye çal›flm›flt›r. Ve her fleyi düzenledi¤i toplant›lar arac›l›¤›yla muhataplar›na dan›flarak, onlar›n da görüfl ve önerilerini alarak, iflin denetlenmesine aktif bir kat›l›mc› olmalar›n› sa¤layarak, s›n›f kardefllerine aç›k davranarak ve aç›k sözlü olarak Y‹S faaliyetini örgütlendirmede baflar›l› olmufltur. Hem de bunlar, bütün ekonomik imkans›zl›klar, düzenin mücadele karfl›s›na ç›kard›¤› engeller ve mücadelenin kendi zorluklar› ve sorunlar›na ra¤men baflar›lm›flt›r. Mücadelenin zorluklar› ve sorunlar› içerisinde, mücadele deneyim ve taktikleri de gelifliyor. Özellikle bu, kavgan›n örsünde dövülmüfl ‹smet Demir gibi devrimci iflçiler için sözkonusudur. 2 Ekim 1967’de Tarsus’tan Mersin’e yürüyüfl yap›laca¤› dönemde gelifltirdi¤i bir takti¤i kendisinin anlat›m›yla aktaral›m: “‹flverenin adamlar› iflçilerin içine s›zm›flt›. Bu adamlar, ileride iflçiler aras›nda bozguna sebebiyet verebilirlerdi. Onlar› komitelere seçtirerek, iflçiler önünde namus sözü verdirerek, sonuna kadar iflverenle namusluca mücadele
edeceklerini söylettim.” (‹smet Demir Grev ve Direnifller Üzerine An›lar ve Deneyler; Diyalektik Yay›nlar›) Bugün oldu¤u gibi o dönem de, sendikac›lar, devrimcilerin iflçilerle iliflki kurmas›ndan korkuyorlard›. ‹smet Demir ise, bunun tersi bir tutum göstermifltir. Öncü iflçilerin siyasi e¤itimine yeterince zaman ay›ramad›¤›n›n fark›nda olarak, devrimcileri iflçilerle iliflki kurmaya yöneltmifl, en az›ndan bu konuda ciddi bir çaba sergilemifltir. Devrimcileri al›p iflçilerle tan›flt›rm›fl, devrimcilerle iflçiler aras›nda bir ba¤ kurmak için elinden geleni yapm›flt›r. Dev-Genç’in her önde gelen militan›na, iflçilerle iliflkide kolayl›k sa¤lamas› bak›m›ndan Y‹S’in “organizatör” hüviyet cüzdanlar›n› cebinde bulundurmas› için gerekli ifllemleri yaparak, devrimcilere vermifltir. Yakalanan baz› DevGenç militanlar›nda Y‹S’in üye kartlar›n›n ç›kmas› polisin dikkatini çekmifl, bundan dolay› ‹smet Demir M‹T taraf›ndan kaç›r›lm›fl, zaman›n ‹çiflleri Bakan›’n›n huzurunda iflkenceli sorguya çekilmifltir. Bu konudaki samimiyetinin baflka bir göstergesi olarak farkl› iki örnek de çarp›c›d›r. Y‹S’in ekonomik kaynaklar›n› güçlendirmek ve faaliyete dinamik unsurlar katmak için sosyalist gençli¤e yöneliyor ve ard›ndan 3 katl› bir bina kiral›yor. Türk Solu gazetesinin ç›kar›lmas› için Y‹S’e ait binan›n alt kat›n› sol harekete veriyor. Ve gazete ç›kmaya bafll›yor. Ayn› zamanda Devrimci Ö¤renci Birli¤i için sendikan›n üst kat›n› da Deniz Gezmifl’lere veriyor. Sol bu dönem kendi içinde bir geliflme çizgisine oturmakla birlikte, devrimci bir s›n›f partisi örgütü ile faaliyet yürütemedi¤inden, varolan s›n›rl› iliflkiler de geçici ve her yuvar›n kendi insiyatifi alt›nda geliflmekteydi. ‹smet Demir iflçilere dan›flt›¤› gibi, zorland›¤›, çözümsüz kald›¤› baz› durumlarda o dönemin önderi olan özellikle Hikmet K›v›lc›ml›’ya da, baflka devrimcilere de dan›flmaktayd›. Onlardan ö¤renmeye, ama ters düfltü¤ünde onlar› ikna etmeye de çal›flmaktayd›. Bu kesimlerin örgütlenmesinin ya da iflçi s›n›f› mücadelesinde taraf olman›n bir bedeli de vard›. Ve ‹smet Demir bu bedeli gözalt›lara al›nmas›na, defalarca daya¤a maruz kalmas›na, ard› arkas› arkas› kesilmeyen tehditlere, hapislerde yatmas›na, iftiralara ve karalama kampanyalar›na, dava arkadafllar›n› kavgada yitirmesine, açl›k ve sefalet çekmesine ra¤men gö¤üslemeyi becerebilmifltir. Ço¤u eylemi örgütlemesinin ard›ndan bask›ya maruz kal›r, polis taraf›ndan kaç›r›l›p gözalt›na al›n›r, tutuklan›r, ama iflçilerin sahiplenmesinin bas›nc›yla bir süre sonra serbest b›rak›l›rd›. Onu y›kan ise, enerjisinin tükenmesi de¤il yakaland›¤› g›rtlak kanseri olmufltur. Ama buna ra¤men o yine de yaflam›n son an›nda dinlenmeyi de¤il, bu mücadele deneyimlerini genç iflçi kuflaklar›na aktarabilme kayg›s›yla an›Á
Devam› 14. Sayfada
Kas›m ‘98 Devrimci ilke ve amaçlar etraf›nda ve devrimci örgüt ilke ve kurallar› temelinde biraraya gelen devrimci partide, flu veya bu taktik ve örgütsel sorunlarda farkl› görüfller ç›kmas› olas›d›r; hatta kaç›n›lmazd›r. Bu durumda yap›lmas› gereken ise, görüfl ayr›l›klar›n›, belirlenmifl kurallar temelinde tüm partiye tafl›mak; fikirleri dövüfltürmek; ve partiyi bu fikirlere kazanmak için çaba sarfetmektir .
Parti ‹çi Savafl›m Gelene¤inden Ba¤›ms›z Bolflevizm Düflünülemez!
T
ürkiye devrimci hareketinin tarihi bölünmeler ve parçalanmalar tarihidir. Türkiye devrimci hareketi ile azçok bir iliflkisi olan herkes bölünmelerden flikayetçidir; bazen bu flikayet ço¤u insan için devrimci harekete uzak durman›n da gerekçesi olmaktad›r. Bölünme ve parçalanman›n biri nesnel ve bir de öznel iki nedeni var. Bu nedenler anlafl›lmadan ve öznel bir çaba ile ortadan kald›r›lmadan, ne bölünme ve parçalanmalar, ne de bundan flikayet ve yak›nmalar›n son bulmas› olanakl› de¤ildir. Asl›nda yaflad›¤›m›z topraklarda, devrimci hareketin deneyimlerine bakt›¤›m›zda, salt bir bölünme ve parçalanma ile de yüzyüze de¤iliz. Bölünmeler ve parçalanmalar, genellikle kanl› biten düflmanl›k tohumlar›n›n da ekilmesinin arac› olmaktad›r ve bu ölçüde de daha y›k›c› bir karaktere bürünmektedir. Bu art›k gruplar ve çevreler döneminin, devrimci hareketin geliflmesinde do¤al bir geliflme dönemi özelli¤ini kaybetmeye bafllad›¤›n›, giderek çürümeye dönüfltü¤ünü ortaya koyuyor. Bunun nesnel, daha do¤rusu do¤al nedeni, devrimci hareketin, devrimci bir önderlikten yoksun olmas›, komünist potansiyel ve güçlerin kendilerini ayr› gruplar ve çevreler olarak ifade etmesinin meflru temellerinin varolmas›d›r. Komünizmi referans alan devrimci kuvvetlerin en ileri temsilcilerini saflar›nda bar›nd›ran ve proletaryay› ba¤›ms›z bir hareket olarak varedecek düzeyde s›n›f temeline kavuflan, bu anlamda da dostlar› ve düflmanlar› nezdinde dikkate al›nan bir politik odak özelli¤ini kazanan bir devrimci özne yarat›lmad›¤›, ideolojik etki ve arkadafll›k çevresi ba¤lar›n›n ötesinde, herkesin uymakla yükümlü olma zorunlulu¤u duydu¤u etkin bir otorite yarat›lamad›¤› sürece, küçük gruplar bir varl›k zemini bulabilmekte, en küçük ayr›l›klar bile bölünmeye yolaçabilmektedir. Devrimci bir önderlik yoksunlu¤u, grup ve çevrelerin varl›k koflulunu gereksiz hale getirecek devrimci bir otorite yoksunlu¤u sadece yaflad›¤›m›z topraklarda ortaya ç›kan bir sorun de¤il, tüm dünya çap›nda bir sorundur ve bu durum, bunal›m› daha fazla a¤›rlaflt›ran bir faktördür. Bölünme ve parçalanman›n en temel nedenleri aras›nda, tüm devrimci kuvvetleri, en az›ndan ço¤unlu¤unu içinde ve bünyesinde bar›nd›ran, ülke çap›nda bir
örgütlenme oda¤›n›n yarat›lmamas› yatar. Böyle oldu¤u içindir ki, iflçi s›n›f› ba¤›ms›z bir politik kimlikle politik savafl›mda yeralamaz, onun içgüdüsel bir özelli¤i olan birlik taraftarl›¤›n› devrimci güçler nezdinde ortaya koymas›, deyim uygunsa sadece burjuvazi karfl›s›nda de¤il, devrimci örgütler nezdinde de bir etkin bir politik güç olarak davranmas›n›, bir nesne de¤il aktif bir özne olmas›n› engeller. 1898'de baflar›s›z kalan RSD‹P Birinci Kongresi arkas›ndan ortaya ç›kan tabloyu özetlerken Lenin tam da buna iflaret etmektedir. "Bütün parti, yerel Parti örgütlerinin (komite denir) flekilsiz bir y›¤›n› durumuna geldi. Bu yerel komiteler aras›ndaki tek ba¤, ideolojik ve salt entellektüel ba¤d›. Da¤›n›kl›k, yalpalanma ve bölünmeler döneminin gelip çatmas› kaç›n›lmazd›." (Bir Ad›m ‹leri ‹ki Ad›m Geri, R. Lüksemburg'a Yan›t; Bölünme Üzerine; Yar Yay›nlar›, s. 92) Bugün yaflad›¤›m›z topraklarda hemen tüm devrimci örgütlerin, birer merkez komiteleri olmas›ndan ve ülke çap›nda politika yap›yor görünmelerinden hareketle, Rusya'da yaflananlarla bu topraklardaki durumun farkl› fleyler oldu¤u san›lmas›n. Kuflkusuz farkl›l›klar vard›r; ama son derece ortak özellikler de vard›r. Bu gruplar›n birbirleri ile iliflkileri, iki mahalli örgütün iliflkilerinden farkl› olmad›¤› gibi, politik etkinlikleri hesaba kat›ld›¤›nda, Rusya'da faliyet gösteren yerel gruplardan da politik bak›mdan daha faal de¤ildirler. Komünizm ad›na hareket eden tüm devrimci örgütlülüklerin en ileri temsilcilerini içinde bar›nd›ran ve herkesi ba¤layan bir hukukla bunlar› birarada tutman›n; iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z bir politik bir güç olarak ortaya ç›kmas›ndaki rolü, ayr›nt›l› bir iflbölümünü yaflama geçirme olana¤›n›n yakalanmas›ndaki, devrimci çevrelerde hissedilmedi¤i gibi, böyle bir örgüt yaratman›n bölünmeyi zorlaflt›rmada, kaç›n›lmaz hale gelen bölünmelerin yarataca¤› tahribat› en aza indirmede, ne derece önemli nesnel ve öznel bir faktör oldu¤u da kavranamamaktad›r. Yenilgi koflullar› ile de birleflti¤inde, hareketin bugünkü yap›s›nda, rahatl›kla çok küçük bir politik ve örgütsel sorun, bir örgütten ayr›lmay› gündeme getirebilmektedir. Çünkü böyle bir durumda, bölünmenin hakl›l›¤›n› ve haks›zl›¤›n› sorgulayacak bir politik kuvvet,
otorite yoktur; bu ise sorumsuzlu¤u hem teflvik etmekte, hem de meflru k›lmaktad›r. Bu durumda bölünmeden flikayetçi olanlar›n yapmas› gereken, birlik için çaba göstermek, onun en önemli koflulu olarak tüm devrimci kuvvetlerin en ileri temsilcilerini bir örgüt çat›s› alt›nda ve çevresinde birlefltirecek bir etkinlik içinde bulunmak, örgüt içinde ise, ayr›l›¤a mazeret olabilecek, onu meflru k›labilecek ortam› yok edecek, "elefltiri özgürlü¤ü ve eylem birli¤i"nde somutlaflan bir disiplini yaflama geçirecek devrimci bir örgüt ortam›n› yaratma do¤rultusunda çaba göstermektir. Lenin, gruplar ve çevreler döneminin devrimci hareketin geliflmesinde do¤all›¤›na ve tek bir hukuk ve merkezileflmifl bir partinin hareketin s›çramas›ndaki önemine dikkat çekerken flunlar› belirtiyordu: "Tüzü¤e neden daha önce gereksinim duymad›k? Çünkü parti,aralar›nda herhangi bir örgütsel ba¤ bulunmayan ayr› gruplardan olufluyordu. Herhangi bir birey, bu gruplardan birinden ötekine kendi 'tatl› can›' nas›l isterse, öyle geçebilirdi; çünkü bütün'ün iradesinin kal›ba dökülmüfl ifadesiyle karfl› karfl›ya de¤ildi. Gruplar içerisindeki anlaflmazl›klar tüzü¤e göre de¤il, Bir Yoldafla Mektup'ta, genel olarak bir dizi grubun sa¤lad›¤› deneyimi ve özel olarak bizim alt› kiflilik kendi yaz› kurulu çevremizin kazand›rd›¤› deneyimi özetlerken belirtti¤im gibi, çözümleniyordu. Gruplar döneminde bu do¤ald› ve kaç›n›lmaz bir fleydi, ama hiç kimsenin akl›ndan bu durumu övmek, ideal bir durum gibi göstermek geçmemifltir; herkes da¤›n›kl›ktan yak›n›yordu, herkes bu da¤›n›kl›ktan huzursuzdu, birbirinden soyutlanm›fl gruplar›n resmen kurulmufl bir parti örgütü içinde kaynaflt›r›lmas›n› görmek için sab›rs›zlan›yordu. fiimdi bu kaynaflma sa¤land›ktan sonra, geriye sürükleniyoruz ve daha ileri örgütlenme görüflleri k›l›¤› alt›nda öne sürülen anarflist laf kalabal›¤›yla yüzyüze getiriliyoruz... Aristokratik anarflizm, dar çevre ba¤lar›n›n genifl parti ba¤›yla yer de¤ifltirmesi için resmi tüzü¤e gerek oldu¤unu anlayamaz. Bir grubun iç ba¤lar›na ya da gruplar aras›ndaki ba¤lara
"Özgür ve aç›k bir savafl›m. Fikirler ifade edildi. Görüfl farkl›l›klar› ortaya kondu. Gruplar biçimlendi. Eller kald›r›ld›. Bir karar al›nd›. Bir aflama geçildi. ‹leri! Benim için aslolan budur! Bu, yaflam demektir!” Lenin
2
Merkez organlar›n yönetimini kabul etmemek partide kalmay› reddetmekle birdir, partiyi parçalamakla birdir; bu bir y›kma yöntemidir, inand›rma yöntemi de¤il. Ve bu inand›rma yerine y›kma çabalar› göstermeleri, onlar›n tutarl› ilkelerden, kendi fikirlerine inanç duymaktan yoksun olduklar›n› ortaya koymaktad›r.”
Kas›m ‘98 resmi bir biçim vermek hem gereksiz, hem olanaks›zd›r; çünkü bu ba¤lar ya kiflisel dostluklara ya da herhangi bir nedene ba¤lanmayan içgüdüsel bir 'güven'e dayan›yordu. Parti ba¤›n›nsa bunlardan hiçbirine dayanmamas› gerekir; parti ba¤› bunlara dayanamaz; bu ba¤, biçimsel 'bürokratik' bir dille (disiplinsiz ayd›n aç›s›ndan bürokratik) yaz›lm›fl bir tüzük üzerine oturmal›d›r. Bizi, gruplara özgü kaprislerden ve inatç›l›ktan, özgür ideolojik savafl›m 'süreci' ad›yla an›lan grup kavgalar›ndan ancak ve ancak bu tüzü¤e tam olarak ba¤l› kalmak koruyabilir." (Bir Ad›m ‹leri ‹ki Ad›m Geri, s.240-41) Böyle bir sürecin, her ülkede yaflanmas› gerekti¤i gibi bir kadercili¤i benimsememiz gerekmiyor; ama bu bir olgu olarak karfl›m›za ç›kt›¤›nda da, bunun üzerinden atlamamak gerekiyor. Yaflad›¤›m›z topraklarda devrimci hareketin hala gruplar ve çevreler dönemini yaflad›¤› gerçekse de, bunun ola¤andan öte uzun bir süreci kapsad›¤›, giderek çürüme belirtileri gösterdi¤i de tart›fl›lamaz bir gerçektir. 1920’lerde TKP’nin tasfiye edilmesinden sonra, yaklafl›k son 30 y›ll›k süre, devrimci hareketin yeniden canland›¤›, canlanmayla birlikte de bir da¤›lma ve parçalanma sürecinin içine yuvarland›¤› bir dönemi karakterize ediyor. Sürecin bu derece uzun sürmesi, komünistlerin devrimci önderli¤in inflas› acil görevine yo¤unlaflma zorunlulu¤una iflaret ediyor. Bu nesnel faktörün varl›¤›, sadece sorunun hangi zeminde gerçekleflti¤ini anlamam›z› sa¤l›yor; ancak bu durum, bölünme-parçalanman›n sa¤l›kl› bir zeminde gerçekleflti¤i anlam›na gelmedi¤i gibi, yaflananlar› da bir kader gibi sineye çekmemizi gerektirmiyor. Bu, bize bölünme-parçalanman›n öznel nedenlerini anlama, bulma ve ortadan kald›rma sorumlulu¤unu yüklüyor. Bu öznel neden, bölünme ve parçalanma karfl›s›nda, ayn› süreci de¤iflik bir biçimde yaflayan, ama sonuçta proletaryay› iktidara tafl›yan ve dünya devriminin öncüsü dünya komünist partisinin kuruluflunun öncülü¤ünü üstlenen, flimdiye kadar da afl›lamayan uluslararas› bir deneyim olarak bolflevik hareketin deneyimlerini daha yak›ndan ö¤renmemizi, ondan ç›kart›lan derslerle hareketin mevcut konumuna müdahale etme sorumlulu¤unu dayat›yor. Yaflad›¤›m›z topraklarda, maocu ve kastrocu gelene¤i Bolflevizm’den ye¤ tutan devrimci-demokrat ak›mlar› bir yana b›rak›rsak, devrimci hareketin genelde Bolflevizm’i temel referans kayna¤› almas› da, ayr›ca bu deneyimi daha yak›ndan incelemeyi ve bundan ö¤retici dersler ç›karmay› acil hale getiriyor. Yaflad›¤›m›z topraklarda, bu derece yayg›n bir kesim Bolflevizm’i referans almas›na ra¤men; bölünme ve parçalanmalar karfl›s›nda, daha do¤rusu da örgüt içi savafl›m gelene¤i bak›m›ndan Bolflevizm’den bihaber bir gelene¤in olufltu¤unu rahatl›kla söyleyebiliriz. Daha önemlisi, hemen her bölünmede bolfleviklerin deneyimlerine at›fta bulunulsa da, bu bütünsel bir kavray›fl›n ürünü olarak de¤il, daha çok eklektik-seçmeci ve
pragmatik bir kavray›fl›n bir yans›mas› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bütünsel bir kavray›fl›n olmad›¤› koflullarda, bölünen taraflar, rahatl›kla ifline geldi¤i oranda, koflullardan ba¤›ms›z olarak Lenin’in söylediklerini kendine dayanak olarak alabilmektedir. Devrimci Hareket ve Bolflevik Örgüt Gelene¤i Geçen say›m›zda, bolfleviklerin, genel olarak örgüt içi savafl›m sorununa nas›l bakt›¤›na iflaret etmifl, sorunun ilkesel çerçevesini ortaya koymufltuk. Burada ise, devrimci hareketin genel kavray›fl›n›, somut baz› örnekler nezdinde ayd›nlatmaya çal›flaca¤›z. Özellikle de, merkezci-melez ak›mlardan örnekler vererek, devrimci hareketin bolflevik örgüt içi savafl›m gelene¤ine ne derece uzak oldu¤unu ortaya koymaya çal›flaca¤›z. Proleter Do¤rultu’nun T‹KB’ye Verdi¤i Örgüt Dersi Proleter Do¤rultu, 17. say›s›nda (Temmuz-A¤ustos 1998), T‹KB’deki bölünmeden hareketle, örgüt ve örgüt içi savafl›m sorununu ele al›yor ve kendince taraflara ders veriyor. Do¤rusu, bu hareketin örgüt içi savafl›m deneyleri gözetildi¤inde, söylenenlerin yabana at›l›r fleyler olmad›¤›n›, yaflanm›fl deneyimlerden ciddi dersler ç›kart›ld›¤›n› söylemek de olanakl›. Ancak, hem devrimci hareketin içinden geçti¤i koflullar (gruplar ve çevreler döneminin nesnellikleri), hem de devrimci hareketin bu konudaki ilkellikleri gözönünde bulunduruldu¤unda, anlaml› olan bu “dersler”, bolflevik hareketin deneyimleri gözetildi¤inde, son derece dar kal›yor ve bu ölçüde bir yüzeyselli¤i ortaya koyuyor. Proleter Do¤rultu’nun, örgüt içi savafl›m konusunda, T‹KB’ye verdi¤i dersi iki noktada toparlamak olanakl›. Birincisi, T‹KB’nin bafltan bu yana örgütlenmesi ile bir kast görünümünde oldu¤u ve ciddi bir örgüt içi savafl›m gelene¤ine sahip olmad›¤›, bu türden bir giriflim karfl›s›nda ise, flafl›r›p kald›¤›n› pratik kan›tlar› ile ortaya koyuyor. ‹kincisi ise, yine T‹KB’nin kast yap›s› gere¤i, bir hukuk bunal›m› ile, daha do¤rusu, keyfi ve kendi hukukuna da uygun olmayan bir pratik sergiledi¤i, kendini amaçlaflt›rd›¤›, kendine övgü ile mevcut kast› ayakta tutmaya çal›flt›¤›d›r. Bu iki sonuç karfl›s›nda, Proleter Do¤rultu kendi gelene¤inin ciddi örgüt içi savafl›m deneyine sahip oldu¤uyla övünüyor ve kendi gelene¤inden örnekler vererek, örgüt hukukunun herkes için ba¤lay›c› olmas› gerekti¤ine hakl› olarak iflaret ediyor. MLKP (öncelleriyle birlikte) ve T‹KB karfl›laflt›r›ld›¤›nda, gerçekten de arada bir deneyim fark› bulundu¤unu, bu ölçüde de bir örgüt iflleyifli bak›m›ndan olgunluk fark› oldu¤unu söyleyebiliriz. Ancak, baflta da iflaret etti¤imiz gibi, iki örgütün karfl›laflt›r›lmas› aç›s›ndan anlaml› olan bu fark, bolflevik örgüt içi savafl›m kültürü aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, kendili¤inden önemsizleflmekte, bolflevik gelenek karfl›s›nda cüce kalmakta, iflin özünde her iki örgüt de ayn› düflünceleri savunmakta ve benzer bir prati¤e imza atmaktad›r. fiimdi, bu örnekleri, kendi
belgelerinden hareketle daha yak›ndan izleyebilir ve bolflevik örgüt içi savafl›m gelene¤i ile karfl›laflt›rabiliriz. MLKP Tüzü¤ü ve Örgüt içi Savafl›m›n Kurallar› MLKP sa¤l›kl› bir örgüt içi savafl›m gelene¤i ile övünmekte ve parti içi demokrasinin güvence alt›na al›nd›¤›n› savunmaktad›r. MLKP Tüzü¤ü üyelerin haklar› ile ilgili flunlar› söylemekte: "a) Örgütün programatik, stratejik ve taktik görüfllerini, tüm kademelerdeki MLKP örgütlerini ve yönetici üyelerini elefltirebilmek b) Organ toplant›s›nda, üye tart›flma toplant›lar› vb. platformlarda, örgütün iç bas›n›nda, düflünce, elefltiri ve önerilerini sunmak, tart›flmak ve genifl kapsaml› tart›flma önerisinde bulunmak." “MLKP'nin Yap›s› ve ‹flleyifli” bölümünde ise, MLKP'nin demokratik merkeziyetçilik ilkesi temelinde örgütlendi¤i belirtilerek, burada üyelerin haklar› çerçevesinde flunlar söylenmektedir: "h) Demokratik merkeziyetçilik ile düflünce özgürlü¤ü ve irade birli¤i teminat alt›na al›nm›flt›r. Her organ üyesi görüfl ve önerilerini sunma, tart›flma ve oy kullanma hakk›na sahiptir" (MLKP Kongre Belgeleri) Burada ortaya konulan demokratik merkeziyetçilik kavray›fl›na biraz sonra de¤inmek üzere geçersek, üyelik haklar› olarak MLKP tüzü¤ünde söylenenler, görünüflte çok demokratik bir yap›y› anlatsa bile, söylenenler bir yönüyle elefltiri özgürlü¤ünün s›n›rlar›n› genifl tutuyor; ama öte yandan da parti içi demokrasiyi üyelik haklar› çerçevesinde tan›mlayarak, partinin niteli¤inin ayr›lmaz parças› olaran demokratik mekanizmalar› s›n›rl›yor. Elefltirinin s›n›r›n› geniflletiyor; çünkü partinin varolufl zemini olan parti program› ve stratejisi, elefltiri özgürlü¤ü çerçevesinde do¤al bir hak olarak tan›mlan›yor. Oysa, tüm üyelerin örgüte girerken temel referans kayna¤› olan programatik görüfller, özel bir kay›t konulmadan elefltiri özgürlü¤ünün içine konuluyor. ‹çinde yerald›¤› örgütün program ve stratejisini elefltirmek, bir parti üyesi için bir hak de¤il, onun titizlikle korunmas›n› sa¤lamak görevdir. Çünkü partinin program ve stratejisini reddetmek partiden ayr›lmakla ayn› fleydir. Kuflkusuz ki, partinin program› ve stratejisi de¤ifltirilmez bir tanr› buyru¤u de¤ildir; ancak bir partinin kimli¤ini ifade etti¤i gözönüne al›nd›¤›nda, bu konuda elefltiri ve de¤ifltirilmesini istemek çok özel durumlarda gündeme gelebilecek bir sorundur. Do¤al olarak program›n› ve stratejisini de¤ifltiren bir örgüt de, art›k eski örgüt de¤ildir ve kendi ismini de de¤ifltirmek zorundad›r. Özel durum ise, bir örgütte program ve stratejinin art›k partinin irade birli¤inin temeli olmaktan ç›kmaya bafllamas› koflullar›nda bir kongre gündemine ba¤lanm›fl flekilde tart›fl›labilirli¤idir. MLKP tüzü¤ü, ayn› zamanda elefltiri özgürlü¤ünü s›n›rl›yor; çünkü elefltiriyi sadece örgüt organlar›nda ve genel olarak örgüt içi ile s›n›rl›yor. Oysa bolfleviklerin deneyimleriyle de kan›tland›¤› gibi, böyle
3
Kas›m ‘98 bir s›n›rlama genel olarak do¤ru de¤ildir, hele de kendisi ile birlikte iflçi s›n›f›n›n genifl y›¤›nlar›n› da e¤itmek göreviyle yükümlü bir politik parti de bu s›n›rlama daha da yanl›fl olacakt›r. Bu, herkesin can› istedi¤inde ve s›n›rs›z bir flekilde elefltiri özgürlü¤ü hakk›na sahip oldu¤u anlam›na gelmez. Hay›r, bunun s›n›r› o örgütün hukukunda net olarak ortaya konmal›d›r. Parti organlar›nda bir ön tart›flma süreci yaflanmadan, farkl› görüfllerini, hem genel örgüt çap›nda, hem de örgüt d›fl›nda savunma hakk›na sahip de¤ildir. Ayn› flekilde devrimci bir örgütte tart›flma örgütlü tarzda yürütülmek zorundad›r; bunun gere¤i olarak, örgüt ve genel olarak kamuoyunda tart›flma, parti veya özel olarak bu amaçla ç›kart›lm›fl yay›nlarda, Merkez Komitesi taraf›ndan aç›lmal› ve s›n›rlar› belirlenmelidir. Devrimci bir örgüt, ifl yapan ve her koflulda eylem birli¤inin süreklili¤inin güvence alt›nda olmas› gereken bir örgüttür; tart›flma kulübü de¤ildir. MLKP Tüzü¤ü ise, ayn› Menflevik MK'n›n karar›nda görüldü¤ü gibi, parti program›n› ve stratejisini her koflulda örgüt organlar›nda tart›flma hakk› tan›yarak elefltiri özgürlü¤ünün s›n›rlar›n› geniflletiyor ["Elefltiri, Parti program›n›n temel ilkeleri çerçevesinde tamamen serbest olmal›d›r (...) ve sadece parti toplant›lar›nda de¤il, kitle toplant›lar›nda da (böyle olmal›d›r-ÇN) Lenin"], ama öte yandan da elefltiri hakk›n› sadece parti organlar› ve üye toplant›lar›yla s›n›rlayarak, elefltiri özgürlü¤ünün s›n›rlar›n› daralt›yor. Tam da bu noktada, T‹KB ile özünde ayn› anlay›fl› paylaflm›fl oluyor. Bunu tüm T‹KB/Bolflevik örgütsel belgelerinde görmek olanakl› oldu¤u gibi, en somut bir flekilde, T‹KB 3. Konferans kararlar›nda görüyoruz. T‹KB, normal bir devrimci bir örgütte ola¤an olan bir durumu, "Türkiye devrimci hareketinde" bir yenilik olarak sunuyor ve sanki dünyay› yeni keflfetmifl gibi, örgüt içinde görüfl ayr›l›l›klar› ç›kt›¤›nda, öncelikle idari tedbirlere baflvurmadan, iknay› esas alan bir çaba sürdürüldü¤ünü söylüyor: "MK bütün bu süreç boyunca, örgütün birli¤ini koruma sorumlulu¤unun yan›s›ra örgüt içinde ortaya ç›kan görüfl ayr›l›klar›n›n ele al›n›p çözümlenmesi s›ras›nda Türkiye devrimci hareketinde yayg›n olan kestirmeci tutum ve yaklafl›mlardan farkl› bir tarz ve kültürün örne¤ini yaratma perspektifi ile hareket etti.... bunlarla Leninist parti tarz› çözümü konusunda örgütümüzde yeni bir gelenek yaratmay› amaçlad›. Bu tarz›n özüne uygun olarak ideolojik-siyasi bak›mdan çok net ve uzlaflmaz bir durufl sergilerken, pratik tutum bak›m›ndan idari-örgütsel önlemlere baflvurmadan önce sorunu siyaseten çözmeyi esas alan sab›rl› ve kazan›c› bir yaklafl›m› benimsedi." (T‹KB 3. Konferans Bildirisi, M. Devrimci Proletarya, say›: 1, s.15) Bu de¤erlendirmeler, her fleyden önce, T‹KB'nin flimdiye kadar "Leninist parti tarz›"ndan yoksunlu¤unun kendi a¤z›ndan itiraf›d›r. ‹kincisi ise, genel olarak konuflursak, pratikte ne derece
uyguland›¤›ndan ba¤›ms›z olarak, bunun "Türkiye devrimci hareketi"nde yenilik oldu¤u do¤ru de¤ildir. Üçüncüsü ise, T‹KB/B'nin yazd›klar›ndan, bu iddian›n da do¤ru olmad›¤› anlafl›l›yor. MLKP gibi, T‹KB de gerekti¤inde farkl› görüfllerin iflçi s›n›f› ve genel olarak devrimci kamuoyu nezdinde tart›fl›labilece¤i gibi bir "Leninist tarz"dan uzakt›r. Parti içinde görüfl ayr›l›klar› ç›kt›¤›nda, partinin belirledi¤i kurallar temelinde, bunun iflçi s›n›f› ve devrimci kamuoyunda tart›fl›lmas›, basit bir örgütsel anlay›fltan öte, partinin niteli¤i, üye bileflimi, hedef kitlesi ve dolay›s›yla politik konumlan›fl ve amaçlar›yla do¤rudan iliflkilidir. Genel olarak devrimci harekette oldu¤u gibi, MLKP ve T‹KB de, bölünmeden, parçalanmadan, örgüt içinde ç›kan farkl›l›klar›n devrimci parti ve komünizm davas›na verdi¤i zarardan flikayetçidir. Bundan flikayetçi olanlar›n yapmas› gereken ise, Lenin'in yolundan gitmek, onun yapt›¤›na yöntemsel olarak sahip ç›kmakt›r: " 'Ne yap›lmamal›?' (genelde, ne yap›lmamal› ve özel olarak da, bir bölünmeden kaç›nmak için ne yap›lmamal›) sorusuna cevab›m, her fleyden önce fludur: Bir bölünmenin potansiyel nedenlerinin ortaya ç›kmas› ve büyümesini Parti'den gizlememek; böylesi nedenleri oluflturan koflullar›n ve olaylar›n hiç birisini gizlememek; ve dahas›, bunlar› yaln›zca Parti'den de¤il, olabildi¤ince, d›fl kamuoyundan da da gizlememek. Gizli bir örgütte, zorunlu olarak gizlenmesi gereken fleyleri ak›lda tutarak, 'olabildi¤ince' diyorum; ama bizlerin bölünmelerinde bu tür fleyler pek rol oyanamaz. Genifl aç›kl›k -kaç›n›lmas› mümkün olan bölünmelerden kaç›nman›n ve art›k kaç›n›lamayan bölünmelerin zarar›n› da asgariye indirmenin en emin, tek güvenilir arac›d›r" (Iskra'ya Mektup; Bölünme Üzerine, s.14) MLKP de T‹KB de örgütiçi savafl›m gelene¤i sözkonusu oldu¤unda, Lenin'in gösterdi¤i yolu izlememekte ›srarl›d›r. ‹kisinin ortak oldu¤u sonuç, bu tart›flman›n sadece organlarda ve örgüt içinde tart›fl›labilece¤idir. T‹KB'nin kendi yazd›klar›ndan MLKP'ye göre bu konuda daha geri pozisyonda oldu¤u ortad›r. MLKP bu hakk› (örgüt içinde tart›flma hakk›) en bafltan itibaren tüzüksel bir hak olarak formüle edip, pratikte de uygularken, T‹KB örgüt içinde öncelikle iknaya dönük bir tart›flman›n aç›lmas›n› sadece yeni yarat›lmak istenen bir kültüre örnek olarak göstermektedir. T‹KB s›k s›k disiplinden ve merkeziyetçilikten, onun öneminden bahsediyor. Bu o derece bir vurgu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r ki, bir sorun konusunda tart›flmay› bile örgütün eylem gücünü ortadan kald›ran, zaman kaybettiren bir durum olarak görüyor: "...S›k› bir disiplin ve merkeziyetçili¤in rolü ve önemi bu noktada ortaya ç›kar. Pratikte ad›m atman›n ve h›zl› hareket etmenin gerekti¤i durumlarda bile örgüt, politika ve taktiklerin tart›fl›lmas›yla zaman yitiremez. Onlar›n özünü, amac›n› ve öncü karakterini kavramamakta adeta inat eden kadrolar›n›n 'önce ikna olmalar›n›'
bekleyemez. Bu noktada disiplin ve zorlama öne geçer. Küçük burjuva entellektüel bir tart›flma kulübü veya Menflevik bir yap›lanmadan farkl› olarak Leninist tipte savaflç› bir devrim örgütü olabilmenin zorunlu bir gere¤idir bu. " (M. Devrimci Proletarya-1, s.12) Gerçi, hakk›n› yememek gerekir, T‹KB az ileride, demokrasiden yoksun bir merkeziyetçilik ve disiplinden bahsedilemeyece¤i, bunun bir bürokratizm do¤uraca¤›, 3. Konferans'›n "Leninist bir örgütte olabilecek en genifl iç demokrasinin hemen hemen tüm kurum ve mekanizmalar›na yeni tüzü¤ümüzde yer verilmesiyle somutlan"d›¤› söylense de, bu "kurum ve mekanizmalar"›n neler oldu¤undan bahsedilmemekte, genel sözlerle geçifltirilmektedir. Örne¤in, "kurum ve mekanizmalar"›n içinde, bolfleviklerde oldu¤u gibi, gerekti¤inde görüfl ayr›l›klar›n› devrimci kamuoyu nezdinde tart›flma, az›nl›k haklar› ve e¤ilim özgürlü¤ü gibi haklar› içerip içermedi¤i konusunda tek söz bile söylenmemektedir. Yukar›da da aktard›¤›m›zdan görülebilece¤i gibi, b›rakal›m demokratik merkeziyetçili¤i, merkeziyetçi bir temelde örgütlenmenin sözkonusu oldu¤u 1900 bafllar›nda, bu durumun, görüfl ayr›l›klar›n›n en aç›k bir flekilde tart›fl›lmas› ve di¤er demokratik mekanizmalar›n yaflama geçirilmesine engel olmad›¤› ortad›r. Ekim Örne¤i ve Leninist Parti Tarz› Örgüt içi savafl›m gelene¤i sözkonusu oldu¤unda Ekim örne¤ine de¤inmezsek önemli bir eksiklik olur. Bilindi¤i gibi, Ekim, "popülizmden kopufl ve proleter sosyalizme s›çray›fl" iddias› ile ortaya ç›km›fl, bunu di¤er fleylerin yan›s›ra, görüfl ayr›l›klar›n› gizlememek ve farkl› görüflleri kamuoyu önünde ortaya koymak alan›nda da somutlamakla övünmektedir. Gerçekten de, en az›ndan ilk ortaya ç›kt›¤› dönemde, ilk olmasa da, Türkiye devrimci hareketinde bu gelene¤e sahip ç›kan bir ak›m durumundayd› Ekim... Hatta daha sonralar› bunu ifrata vard›racak flekilde kulland›¤› da oldu. ‹kinci ve Üçüncü Konferans tutanaklar›n›n ve örgüt içinde kiflisel yaz›flmalar›n yay›nlanmas› bu ifrat›n bir yans›mas›yd›. Çünkü aç›kl›k gibi son derece politik bir sorun, adeta, örgüt içinde birilerinin kadrolar› ezerek, afla¤›layarak, bu temelde deyim uygunsa teslim al›narak güçlülü¤ünü kamuoyunda göstermeye dönük teflhir tablosunun sergilenmesi ve son derece ciddi politik sorunlar›n teknikpratik ayr›nt›lar›n içinde bo¤ulmas› sonucunu do¤urdu. Buna ra¤men, genelde devrimci hareketin bu konudaki k›s›rl›¤› ve kas›lmas› gözönüne al›nd›¤›nda, her fleye ra¤men olumlu bir gelene¤i canland›rmas› bak›m›ndan anlaml›yd›. Ancak bu tablo, örgüt içinde gerçekten de farkl› politik e¤ilimler, e¤ilimler temelinde taraflar ç›kmad›¤› sürece sergilenirken, bu tablonun ç›kt›¤› koflullarda ise, muhaliflerin görüfllerinin kamuoyundan gizlenmesine dönüfltü. ‹kinci Konferans'›n öncesinde ve s›ras›nda muhaliflerin görüfllerinin, bu konferans'›n belgeleri yay›nlan›rken gizlenmesi bunu çok net bir flekilde ortaya koyuyordu. As›l önemli olan ise, bu hareketin, devrimci hareketin geleneksel de¤erlerine
Komünistler, "aç›kl›k, kongre, seçim, fikir oluflturma süreçlerine kat›l›m, az›nl›k haklar›, yerel örgütlerin özerkli¤i" gibi demokratik mekanizmalara devrimci partinin nitelikleri bak›m›ndan önem verirler; ancak devrimci bir partinin disiplinini korumak, onun kurallar›na ifllerlik kazand›rmay›, al›nan kararlar›n uygulanmas›n› sa¤lamay› da en az haklar›n korunmas› kadar önemserler.
4
Bu ilke ve kurallara uymak, yaln›zca do¤al bir parti görevi de¤il, devrimci militan›n sorumlulu¤unun da gere¤idir. Bu savafl›mdan aln›n›n ak›yla ç›kamayanlar›n burjuvaziye karfl› savafl›mda istikrarl› ve kararl› bir tutum gösteremeyece¤i de bir dizi deneyimle sabittir.
Kas›m ‘98 de yabanc› bir flekilde, bir parti kongresi bile toplamadan kendini parti ilan etmesi ile ortaya ç›kt›. Art›k, aç›kl›ktan iz bile kalmad›, aç›kl›k örgüt içinde özel konumlar› olan birilerinin "kiflisel konferans"lar›n›n tefrika halinde yay›nlanmas›na, ona övgüler içeren "farkl› ses"lerin de bir zenginlik olarak yay›nlanmas›na dönüfltü. Devrimci bir parti içinde aç›kl›k fikrinin, aç›kl›¤› katletmeye ve bu temelde yozlaflt›r›lmas›n›n tipik bir örne¤idir Ekim. Art›k "partileflmesi" ile birlikte de, zaten köklü olarak kopamad›¤› devrimci hareketle, örgütiçi savafl›m gelene¤i alan›nda da bütünleflmifl görünüyor. Kald› ki Ekim, devrimci bir parti aç›s›ndan son derece önemli kurumlar olan, az›nl›k haklar›, e¤ilim hakk› gibi kurumlar›n savunulmas› ve uygulanmas›na ise, hiçbir zaman yanaflmad›. Bu yönüyle zaten bafltan bu yana, bolfleviklerin gelene¤ine de¤il, geleneksel devrimci hareketin gelene¤ine sahip ç›kt›, onu sürdürdü. Demokratik Merkeziyetçilik ve Elefltiri Özgürlü¤ü Devrimci hareketin hem genel olarak örgütlenme sorununda, hem de onun özel bir alan› olarak, örgüt içi savafl›m anlay›fl›nda temel yanl›fllardan biri, demokratik merkeziyetçilik kavray›fl› ile ilgilidir. Her grup örgütlenmede demokratik merkeziyetçili¤i temel ald›¤›n› söylese de, gerek yaz›lanlar, gerekse de uygulamalar, devrimci bir partide varolmas› gereken bir içerikle ele al›nm›yor. Demokratik merkeziyetçilik ilkesi, bolflevik literatüre ilk kez 1906 y›l›nda giriyor. Daha öncesinde, devrimci partinin örgütlenme ilkesi olarak merkeziyetçilik ilkesi temel al›n›yor. Kuflkusuz, bu iki kavram birbirleri ile z›t bir anlam tafl›masa da, önemli farkl›l›klar içeriyor. Ama devrimci bir parti sözkonusu oldu¤unda ise, farkl›l›k özsel de¤ildir. Çünkü merkeziyetçilik ilkesi, iktidar savafl› sürdüren bir devrimci partinin olmazsa olmaz örgütlenme ilkesi iken, demokratik merkeziyetçilik, koflullara göre, uygulamada farkl›l›klar tafl›yor. "Bir devrimci parti, iflçi hareketi ve kapitalizm k›skac›nda bunalan insanl›k bak›m›ndan k›smi, da¤›n›k, birbirinden kopuk mücadelelerin birlefltirilmesi, k›smi deneyimlerin genellefltirilmesi, bütünsel bir bak›fl aç›s›n›n sa¤lanmas› ve merkezi bir eylemin haz›rlan›p sürdürülmesi ihtiyac›n›n yan›t›d›r. Bu yüzden devrimci partinin olmas› gerekir. Merkeziyetçilik, yukar›dan afla¤›ya örgütlenme ve eylemde birlik ihtiyac›n›n yan›t›d›r. Etkin, kadrolar›n do¤ru seçimine, rasyonel bir iflbölümüne dayanan bir örgütlenme ancak merkezi bir bak›flla yarat›labilir; devrimci eylemlerin birli¤i ve etkinli¤i de merkeziyetçilik yöntemiyle sa¤lanabilir. "Her örgütlenme gibi, devrimci partinin yarat›lmas› da bir hiyerarfli oluflturma iflidir. Yukar›dan afla¤›ya örgütlenme, organlaflma, üst ve alt organlar kurma, daha önce olmayan bir hiyerarfli yaratmaktan baflka bir
fley de¤ildir. Örgütlenme, kendisini oluflturan bireylerin tek tek iradelerinden üstün kollektif bir iradeyi ortaya ç›karma ve egemen k›lma durumudur da ayn› zamanda. Ortak bak›fl, siyasal-ideolojik birli¤in sonucudur; ancak yürüyen, ifl yapan bir örgüt için somut taktik konularda tutum ve davran›fl birli¤ini sa¤layacak, her yeni durumda ortak iradeyi yeniden oluflturacak mekanizmalar kurmak yaflamsal önemdedir." (Komünistler Ne ‹çin Nas›l Mücadele Etmeli?; Maya Kitaplar› 1, sy. 129) Bir devrimci parti sözkonusu oldu¤unda, merkeziyetçilik ilkesi de, demokratik merkeziyetçilik de, örgütlenmede bir niteli¤i ifade eder. Bu nitelik ise, gerek örgütlenme, gerekse de politik önderlik düzeyiyle, süreklili¤i garanti alt›na al›nm›fl bir devrimci örgüt omurgas›n› ifade eder. Lenin 1906 y›l›nda demokratik merkeziyetçilik ilkesinin en önemli koflulunun, yönetici örgütlerin seçim ilkesi temelinde örgütlenmesi oldu¤unu söylüyordu. Kuflkusuz seçim bir biçimsellikten öte bir anlam tafl›yor ve yönetici örgütlerin, en önemlisi de yerel örgütlerin bulundu¤u alanda özerk çal›flma yapacak bir nicel ve nitel düzeyin tutturulmas›n› ifade eder. Genel politik çizgi ve bütünü ilgilendiren örgütsel kararlar d›fl›nda, karar alma ve uygulama gücü özerkli¤in temelidir. Seçim ilkesinden sadece, a¤›r illegalite koflullar›nda taviz verilebilir; ki bu durumda ise, örgütlenmenin temelini demokratik merkeziyetçilik de¤il, merkeziyetçilik oluflturur. Devrimci hareket ise, demokratik merkeziyetçili¤in, hem bir sendikada, hem bir dernekte, hem de niteli¤inden ba¤›ms›z olarak hiyerarflik örgütlemeye sahip her türden örgütsel yap›lanmada uygulanacak bir ilke olarak anlamas›yla, demokratik merkeziyetçili¤in içini boflaltarak, onu bir biçimselli¤e indirgemektedir. ‹kincisi, demokratik merkeziyetçilik, elefltiri özgürlü¤ü ve eylem birli¤ininin tam anlam›yla yaflam buldu¤u bir devrimci örgütlenmeyi anlat›r. Aksi durumda merkeziyetçilik, bürokratik bir merkeziyetçilik olarak yozlaflma riski ile yüzyüze kal›r. Devrimci hareket bu ilkeyi de s›k s›k tekrarlasa da, onun da özünü anlamamakta ya da bürokratik tarzda anlamakta ve uygulamaktad›r. Eylem birli¤inin tan›mlamas›nda pek bir sorun gözükmese de, devrimci hareketin, elefltiri özgürlü¤ünü Lenin gibi anlamad›¤› kesin. Bu sadece elefltiri özgürlü¤ünün dar bir tan›mlamas›yla ilgili bir sorun de¤il, asl›nda eylem birli¤ini de zaafa u¤ratan bir karakter tafl›yor. Elefltiri özgürlü¤ü bu derece s›n›rlan›nca, partinin disiplininin uygulanmas›nda bilinç ö¤esi de s›n›rlanm›fl oluyor ve idari yan› öne ç›k›yor. Bu ise, hem yanl›fl kararlar›n al›nmas›n›n zeminini döflüyor, hem de tart›flmal› ciddi sorunlar›n tart›fl›larak çözümlenmesinin önüne barikat dikerek, erken ve sa¤l›ks›z bölünmelerin önünü aç›yor: "Ancak tam bir aç›kl›k, dürüstlük ve içtenlik, tüm s›n›f bilinçli iflçilere ve partinin tüm üyelerine, tart›flmal› parti sorunlar›na iliflkin ak›lc› ve
sa¤lam bir karar almak için malzeme sa¤layabilir." (Lenin, Ne ‹çin Çal›fl›yoruz? Bölünme Üzerine, s.48) Devrimci bir örgüt her fleyden önce politik bir örgüttür. Bu her fleyden önce, her sorunda üyelerinin politizasyonunu sa¤lamak yükümlülü¤ünü gündeme getirir. Bu hemen herkesin paylaflabilece¤i bir görüfl olmas›na ra¤men, bunun mekanizmalar›n›n yarat›lamad›¤› durumda, bunun da bir söz kal›b›ndan öte bir fley ifade etmeyece¤i gözden kaç›r›l›r. Bir liberal için örgüt içi demokrasi, bireylerin bireyselli¤ini yaflamas›n›n zorunlu koflulu olarak görülür ve bunun için savunulur. Aksi durumda, örgüt disiplini ona son derece biçimsel, köleli¤in dayat›lmas› olarak görünür. Oysa, bireysel de¤il toplumsal kurtuluflu temel amaç olarak benimseyen komünistler için ise, örgüt içi demokrasi, bireyin kendi bireyselli¤ini ifade etmek amac›na dönük bir mekanizma de¤il, kolektifin verim ve etkinli¤ini art›rmaya, onun amaçlar›n› gerçeklefltirmesini kolaylaflt›rmaya hizmet eden, ona hizmet etti¤i ölçüde anlaml› olan bir mekanizmay› anlat›r. Onlar bilirler ki, örgüt bir hiyerarfli demektir, her hiyerarfli ise, bireysel etkinli¤i s›n›rlar, bütünün ç›karlar›n› öne al›r. “Özgürlük zorunlulu¤un bilincine varmakt›r”; temel ilke ve amaç birli¤i içinde olanlar, en baflta bireysel özgürlüklerinin s›n›rlanmas›n›, bütünün özgürlü¤ünün sa¤lanmas›n›n ön koflulu olarak görür. “Her örgütün, organ ve üyelerinin karfl›l›kl› iliflkilerini, organizman›n iflleyiflini düzenleyen kurallar›, bir 'hukuk'u olmak zorundad›r. En ilkel örgüt bile kurallara sahiptir ve üyelerinden bunlara uyulmas›n› ister. Bir örgüte girerken ço¤unlu¤un kararlar›na uymay› kabul eden, kollektif bir iradenin üstünlü¤ünü benimseyen kifli belli kiflisel 'özgürlük'lerinden gönüllü olarak vazgeçmifl olur. Örgütlülük-özgürlük iliflkisinin kritik noktas›, bu vazgeçiflin kifliyi ve örgütü amac›na yaklaflt›ran bir karfl›l›k bulup bulmamas›ndad›r. Karfl›l›k bulmuyorsa, sözkonusu örgüt ve o örgüte ba¤›ml›l›k tüm anlam›n› yitirir." (Komünistler Ne ‹çin Nas›l Mücadele Etmeli?; s. 129) Devrimci partinin üyelerinin en üst düzeyde politizasyonunu sa¤lamak, devrimci partide yarat›lan gelenek ve mekanizmalarla do¤rudan iliflkilidir. “Aç›kl›k, kongre, seçim, fikir oluflturma süreçlerine kat›l›m, az›nl›k haklar› ve yerel örgütlerin özerkli¤i parti içi demokrasiye ifllerlik kazand›ran mekanizmalard›r. Kolektif yönetim, yukar›dan afla¤›, afla¤›dan yukar› denetim, elefltiri-özelefltiri, hak-ödev bütünselli¤i vb. bürokratik merkeziyetçilik ve liberalleflme e¤ilimlerini dengeleyen mekanizmalard›r. “Demokratik merkeziyetçili¤in bu biçimde kavran›fl›, hem demokratik merkeziyetçilik ad›na burjuva toplumunun ast-üst ve ba¤l›l›k iliflkilerini devrimci örgütlere ithal ederek örgüt üyelerini robotlara dönüfltüren ve s›n›fa karfl› buyrukçu bir tutumu geleneklefltiren bürokratik ve sekter anlay›fllarla; hem de federalist özlemlerle, laçkal›k, disiplinsizlik ve sorumsuzlukla devrimci örgütleri felçlefltiren e¤ilimlerle mücadelede en
3
Say›: 13 P Temmuz ‘97 önemli teorik ve pratik arac› oluflturmaktad›r.” (Komünistler Ne ‹çin Nas›l Mücadele Etmeli? s. 131) Demokratik merkeziyetçilik ilkesi, devrimci bir partinin sadece örgütsel iflleyiflini düzenleyen bir ilke de¤il, partinin politik niteliklerinin geliflmesi, s›n›f›n devrimci bir iktidar hedefine haz›rlanmas› ve politizasyonu bak›m›ndan da temel bir iflleve sahiptir. Devrimci parti e¤er s›n›f›n öncüsü ve onun e¤itiminin temel arac› ise, o elefltiri özgürlü¤ü ile birleflmemifl bir disiplinin onun geliflmesinin önünde ayakba¤› haline gelece¤ini bilir. Nas›l ki, bürokratik bir partinin, iflçi s›n›f›n› devrimci iktidar hedefine haz›rlamas› olanakl› de¤ilse; ayn› flekilde liberal bir partinin, proletaryay› burjuvazi karfl›s›nda bir vurucu güç olarak örgütlemesi de mümkün de¤ildir. “Demokratik merkeziyetçilik, bir siyaset ve bir çekirdek etraf›nda merkeziyetçi olarak örgütlenmifl devrimci partinin kendi içinde ve s›n›fla iliflkisinde demokratik olarak iflleyiflini ifade eder.” (Komünistler Ne ‹çin Nas›l Mücadele Etmeli? s. 130) Politik ikna ve bilinçlili¤i bafla alan bir disipline sahip olmayan, disiplini mekanik ve teknik bir içerikle alan bir parti ve onun üyeleri, do¤al olarak s›n›fla iliflkilerinde de, tepeden inmeci ve buyrukçu bir tarz› yaflama geçirecektir; bunun da s›n›f›, sovyetler temelinde kendi s›n›f iktidar›na haz›rlamaya katk›da bulunmayaca¤›, onu, kararlar› yukar›dan, somut örne¤imizde partiden bekleyen bir edilgenli¤e sürükleyece¤i aç›kt›r. Yaflanm›fl sosyalizm deneyimleri bu aç›dan da de¤erlendirilmek ve dersler ç›kart›lmak zorundad›r. Bir dizi deneyim, özelde bolflevik hareketin deneyimi göstermifltir ki, gerekti¤inde askeri bir disiplini yaflama geçirmenin de koflulu; bir partinin disiplini sa¤lamada politik yöntemleri, ikna ve bilinçlili¤i bafla alan bir kavray›fla sahip olmas›d›r. Böyle bir parti, s›n›f› iktidara tafl›man›n da, iktidarda tutman›n da zorunlu kofluludur. Bolflevik partinin Ekim Devrimi gibi bir devrime önderlik etmesi, ayn› zamanda onun temel amaç ve ilkeler çerçevesinde kalmak kayd› ile bir fikir zenginli¤ini bar›nd›ran bir parti olmas› ile; uzun süredir merkezle ba¤lant›lar› kopmas›na ra¤men yerel faaliyetin süreklili¤inin sa¤lanmas›, amaçlar›na bilinçli ve tutkuyla ba¤l› militanlar›n varl›¤›yla do¤rudan iliflkilidir. Demokratik merkeziyetçili¤in gere¤i olarak, elefltiri özgürlü¤ünün, parti içi demokrasinin disiplini sa¤lamadaki yaflamsal önemini vurgulamak amac›yla ortaya konulan flu görüfller, en az›ndan Bolflevizm'i referans alan gruplar›n gözden uzak tutmamas› gereken bir yaklafl›m› ortaya koyuyor. "Disiplinin önemine ve iflçi partisinde disiplin kavram›na iliflkin görüfllerimizi s›k s›k ana çizgileriyle belirttik. Eylem birli¤i, tart›flma ve elefltiri özgürlü¤ü -bizim tan›mlamam›z böyledir. Ancak böyle bir disiplin en ilerici s›n›f›n demokratik partisine yak›fl›r. ‹flçi s›n›f›n›n gücü örgüttür. Y›¤›nlar›n örgütü olmazsa proletarya hiçtir. Örgütlenmifl proletarya her fleydir. Örgütlenme eylem birli¤idir, pratik eylemin birli¤idir. Ama elbette tüm
eylemler ve her türlü ifllev yaln›z ileriye götürüldü¤ü ve geri itilmedi¤i için, proletaryay› ideolojik bak›mdan birbirine perçinledi¤i, onu yüceltti¤i ve afla¤› düflürmedi¤i için, bozmad›¤› ve zay›flatmad›¤› için ve yaln›z bu ölçüde de¤er tafl›r. ‹deolojik içeri¤i olmayan örgüt, pratikte iflçileri iktidar sahibi burjuvazinin ac›nacak uydular› haline dönüfltüren bir bozukluktur. Bundan dolay› proletarya tart›flma ve elefltiri özgürlü¤ünden yoksun bir eylem birli¤i tan›maz. Bundan dolay› s›n›f bilinci olan iflçiler, ilkelerin çok ciddi biçimde çi¤nenebilece¤ini ve dolay›s›yla tüm örgütsel iliflkilerin kesilmesinin zorunluluk haline gelebilece¤ini asla unutamazlar." (Kadetleflen SosyalDemokratlara Karfl› Savafl›m ve Parti Disiplini; Marks, Engels, Lenin ‹flçi S›n›f› Partisi Üzerine, s. 229-230) Buraya kadar söyledi¤imizden de anlafl›laca¤› gibi, demokratik merkeziyetçilik, devrimci bir programda anlaflm›fl, profesyonel devrimcilerden oluflan devrimci bir örgüt omurgas›na sahip, merkezi ve yerel düzeyde s›n›fa önderlik kapasitesi kazanm›fl devrimci bir örgütte yaflam bulabilecek bir örgüt ilkesidir. Yerel ve merkezi önderliklerin seçimle iflbafl›na gelmesi ve uzaklaflt›r›lmas›, yerel örgütlerin özerkli¤i, gerekti¤inde tüm s›n›f nezdinde bir aç›kl›k ve elefltiri özgürlü¤ü, az›nl›k haklar› ve e¤ilim özgürlü¤ü demokratik merkeziyetçili¤in olmazsa olmaz kofluludur. Bunlardan yoksun bir demokratik merkeziyetçilik, ya liberal yozlaflman›n, ya da bürokratik çarp›kl›k ve yozlaflman›n arac›na dönüflen bir oyunca¤a dönüflür. Oynayan›n tatmin oldu¤u; ama amaçlar›n› gerçeklefltirmeye hizmet etmeyen bir oyuncak. Devrimci gruplar demokratik merkeziyetçilik ilkesini temel ald›¤›n› söylemesine ra¤men, gerçekte ne onu leninist tarzda uygulayacak bir anlay›fla, ne de politik ve örgütsel güç ve kapasiteye sahiptir. Bu aç›k bir olgu olmas›na ra¤men, bu ilkenin kavran›fl› ile ilgili, devrimci harekette s›k s›k ortaya ç›kan mazerete dikkat çekmek gerekiyor. Bu mazeret ise, demokratik merkeziyetçili¤in her koflulda ayn› flekilde uygulanmayaca¤›, özellikle de "demokrasi"nin olmad›¤› ve illegal temelde örgütlenildi¤i koflullarda demokrasinin k›s›tlanaca¤›, hatta bazen yok say›laca¤› gibi bir kavray›flta ortaya ç›kmaktad›r. Öyle bir iliflki kurulmaktad›r ki, demokratik merkeziyetçilikle, daha do¤rusu parti içinde demokratik mekanizmalar›n yaflam bulmas› ile, partinin program›n›n gerçeklefltirilmesi aras›nda, yani bu ilkenin devrimden önce uygulanmas›n›n olanaks›z oldu¤u gibi bir uca savrularak, bürokratik örgütsel konumlan›fllar›n› hakl› ç›karmaya çal›flmaktad›rlar. ‹flte iki örnek: "Merkeziyetçilik, az›nl›¤›n ço¤unlu¤a, alt organlar›n üst organlara ve bütün örgütün kongreye tabi olmas›nda ifadesini bulur. Demokrasi ise parti tüzü¤ü temelinde elefltiri ve tart›flma özgürlü¤ünde, seçme, seçilme ve görevden alma hakk›nda cisimleflir. Ancak, afla¤›dan yukar›ya do¤ru yönetici organlar›n seçimle belirlenmesi kural›
ülkedeki siyasal rejimin niteli¤iyle direkt iliflkilidir. A¤›r illegalite koflullar›nda bu tipten uygulamalar kongre karar›yla ciddi biçimde s›n›rlanabilir. Bu anlamda da demokrasi bir fetifl haline getirilemez. Ne var ki, tart›flma ve elefltiri özgürlü¤ü (ortak iradeyle saptanm›fl kurallar içinde) hiçbir biçimde s›n›rlanamaz. Aç›kt›r ki bu özgürlük, faflist diktatörlük flartlar›nda faaliyet yürüten ülkemiz komünist hareketi bak›m›ndan demokrasi sorununun esas›n› oluflturur. Dolay›s›yla da gerek onun hayat bulaca¤› koflullar›n yarat›lmas›, gerekse de bu silah› kullanmay› sa¤layacak e¤itim, sürekli üzerinde durulmas› gereken sorunlard›r." (Partinin Örgütsel Yap›s›, TK‹H ve TKP/ML Hareketi Birlik Kongresi Belgeleri, s.167) "S›k› bir merkeziyetçili¤i esas almas›, yeni tüzü¤ümüzün, örgüt içi demokrasiyi tümüyle d›fllad›¤› ya da önemsiz gördü¤ü anlam›na gelmemektedir. Merkeziyetçili¤i bo¤ucu bir bürokratizm ile kar›flt›ran çarp›k anlay›fllardan tümüyle farkl› olarak örgütümüz, Leninist demokratik merkeziyetçilik ilkesinin her iki yönünün kopmaz bir bütünlük oluflturdu¤u görüflündedir....Yeni tüzü¤ümüzün bu konuda getirdi¤i yeni kurallar ve mekanizmalar›n d›fl›nda ayr›ca MK'ne, örgütün burjuvazinin iktidar› alt›nda, faflist bir diktatörlük rejimine karfl› savaflan bir örgüt oldu¤u gerçe¤ini unutmaks›z›n s›n›f mücadelesinin geliflim seyrine, iflçi s›n›f› ve devrimci kitle hareketinin açt›¤› fiili özgürlük alanlar›n›n genifllemesine ba¤l› olarak örgüt içi demokrasinin s›n›rlar›n› geniflletme sorumlulu¤unu vermesi, onun örgüt içi demokrasiye verdi¤i önemin bir baflka temel göstergesidir." (T‹KB 3. Konferans Sonuç Bildirisi.) Örgüt içi demokrasi ile rejimin niteli¤i konusunda, MLKP belgelerinde direkt; T‹KB'de ise dolayl› bir iliflki kurulsa da, her iki ak›m, bugünün koflullar›nda ve genel olarak tarihsel süreçleri gözetildi¤inde, tam anlam›yla demokratik merkeziyetçili¤in uygulanmas› olana¤›n› görmemektedir. Bu hareketlerin "demokrasi" sorununu devrim sorunu olarak gördükleri, fiilen sürekli faflizm tespitlerine sahip olduklar› gözetildi¤inde, demokratik merkeziyetçili¤in uygulanmas› devrim sonras›na kalacakt›r. Tabii o zaman kadar, bu gruplar varl›klar›n› sürdürürse! Oysa bu arkadafllar, özellikle de, örgüt sorunu sözkonusu oldu¤unda s›k s›k referans verdikleri bolfleviklerin prati¤ine baksa ve özellikle de o gelene¤i pratikte sahiplenselerdi, Lenin'in bu ilkenin uygulanmas›n›, çarl›k despotizmi koflullar›nda savunduklar›n› göreceklerdi. Kuflkusuz ki, demokrasi fetifl haline getirilemez; politik koflullar partinin örgütlenme tarz› ve yöntemini de ciddi bir flekilde etkiler, s›n›rlamalar getirir; ancak bilinmelidir ki, Leninst parti anlay›fl› ve örgütlenme kurallar› da, burjuva demokrasisinin oldu¤u ülkeler ya da devrim sonras› uygulanacak bir ilke ve kurallar bütünlü¤ü de¤il, hem iktidar öncesi, hem de sonras›nda, her türlü politik koflullara ra¤men uygulanabilecek, onun uygulanmas› için bilinçli bir çaba sarfedilmesi gereken ilke ve kurallar› ifade ediyor. Kald› ki, gerçekten de demokratik
2 merkeziyetçili¤in bu koflullarda uygulanamayaca¤›n› söylüyorlarsa, o zaman hiç olmazsa bu ilke yozlaflt›r›lmadan merkeziyetçi temelde örgütlenen bir örgüt olduklar›n› aç›kça ortaya koysunlar, demokratik merkeziyetçili¤in uygulanmas› koflullar›n› yarats›nlar. Bu ne ay›p bir fleydir, ne de kimsenin leninistli¤ine zül getirir. Devrimci Partinin Haz›rl›k Görevleri ve Merkeziyetçilik Devrimci bir partinin oluflturulmas› gibi, demokratik merkeziyetçili¤i yaflama geçirecek koflullar›n oluflturulmas› da yo¤un, bilinçli ve planl› bir haz›rl›¤› zorunlu k›lar. Bu, böyle bir partiyi oluflturmaya çal›flanlar›n, hiç de¤ilse bir dönem haz›rl›k görevlerine yo¤unlaflmas›n› gerektirir. Böyle bir haz›rl›¤› yaflayan bir örgütün, do¤ald›r ki, koflullar›n›n yoklu¤u nedeniyle, demokratik merkeziyetçilik temelinde örgütlenmesi olanakl› de¤ildir. Haz›rl›k dönemini yaflayan bir örgütlenmenin, hem ulaflmak istedi¤i devrimci partinin özsel karakteri gere¤i, hem de amaçlar›na ulaflma ve düflman karfl›s›nda varl›k hakk›n› kazanmas› zorunlu¤u nedeniyle, merkeziyetçi temelde örgütlenmesi gerekir. Çünkü haz›rl›k görevlerini yerine getirmeye çal›flan örgüt, yerleflik mekanizmalar ve oluflan bir gelenek temelinde de¤il, böyle bir mekanizmay› yaratmak misyonuyla yola ç›km›fl, amaçlar›na tutkuyla ba¤l›, azami düzeyde yo¤unlaflma ve ortak hareketi gerektiren bir disiplin ve çabay›, daha özel bir hukuku gerektirir. Bu mekanizmalar›n oluflmas› ve haz›rl›k döneminin yaflanmas›, ayn› zamanda demokratik merkeziyetçili¤i uygulayacak örgütsel nitelik ve deneyim birikiminin yarat›lmas›n› sa¤lar. Kurucu bir çal›flma, ola¤an bir çal›flmayla gerçeklefltirilemez, daha özel bir sorumluluk ve yükümlülük gerektirir. Devrimci irade ve bilinç, yoldaflça etkileflim haz›rl›k döneminde ola¤andan öte belirleyici bir önem tafl›r. Haz›rl›k dönemini yaflayan bir örgütlenmenin merkeziyetçi bir karakter tafl›mas›, ne onun demokratik mekanizmalardan yoksun olmas›, ne de kendinden menkul bir haz›rl›k faaliyeti yürütmesi anlam›na gelir. Böyle bir örgüt tam da haz›rl›k faaliyetini yerine getirdi¤i için, bazen ola¤andan öte demokratik mekanizmalar› (yo¤un bir fikir al›flverifli, aç›kl›k, ideolojik flekillenme döneminde oldu¤u için, bir partide tart›flma d›fl› kalabilecek bir dizi ideolojik sorunu yeniden yeniden tart›flma, politik ikna, yerleflik mekanizmalar›n yoklu¤u nedeniyle, s›k s›k örgütsel de¤ifliklikler, hukuksal yapt›r›mlardan ziyade yoldaflça etkileme yöntemlerinin s›k s›k yaflama geçirilmesi vb.) devreye sokmak zorunda kalabilece¤i gibi, temel referans› parti oldu¤u için, ad›m ad›m parti düzeyini kazanmay› hedefleyen mekanizmalar› da oluflturmak zorundad›r. Ancak bilinmelidir ki, düzeyi ne olursa olsun, yaflama geçirilen demokratik veya merkeziyetçi mekanizmalar demokratik merkeziyetçilik ilkesinin yaflama geçirilmesi de¤ildir; çünkü, yeniden vurgularsak, bu ilkenin uygulanmas› belli bir olgunlu¤u ve niteli¤i gerektirir. Bu
Say›: 13 P Temmuz ‘97 bilince sahip olmak, bizi hem demokratik merkeziyetçilik ilkesini yozlaflt›rmaktan, hem de son derece s›n›rl› ifllevleri yerine getiren örgütlerin, devrimci partiye ikame edilmesinden korur. Demokratik merkeziyetçili¤in yaflama geçirilmemesi, merkeziyetçili¤in as›l örgütlenme ilkesi olarak benimsenmesi, haz›rl›k döneminde yaflayan bir örgütlenmede keyfili¤in egemen olaca¤› anlam›na gelmez. Sadece, kendi kapasite ve düzeyine uygun, ister yaz›l›, isterse fiili uygulamada ortaya ç›kan bir hukuka sahip olaca¤› anlam›na gelir. Mevcut geleneksel devrimci yap›lar ise, demokratik merkeziyetçili¤i yanl›fl kavrayarak; parti niteli¤i kazanmam›fl amatör örgüt yap›lar›n› bir partiye ikame ederek, hem devrimci parti fikrini, hem de onun en temel örgütlenme ilkesini gözden düflürerek yozlaflt›r›yorlar. Böyle oldu¤u için de, bölünme ve parçalanma bir kader olarak devrimci hareketin bilincinin ve eyleminin ayakba¤› haline geliyor. fiu bilinmelidir ki, devrimci bir partide bölünme ve parçalanmay› önleyecek hiçbir sihirli de¤nek yoktur. Sadece uygun yöntem ve mekanizmalarla, bölünme ve parçalanma ve onun yarataca¤› tahribat en aza indirilebilir. Hele hele, tüm devrimci kuvvetleri içinde ve çevresinde tutacak bir politik öznenin-otoritenin olmad›¤›, devrimci partinin haz›rl›k faaliyetinin öncelikli görev olarak gündemde oldu¤u koflullarda, bölünme ve parçalanmay› önlemeye çal›flmak, eflyan›n do¤as›na ayk›r›d›r. Bölünme ve parçalanma önlenemez, sadece ondan ö¤renilir ve bu ö¤renme sayesinde, ç›kart›lan derslerle hem bölünme ve parçalanma, hem de onun tahribat› en aza indirilebilir, bu sayede de devrimci bir partinin yarat›lmas›na dönük olarak kadrolar›n e¤itimi gerçeklefltirilebilir. Bölünmeden fiikayetçi Olanlar Onun Nedenlerini Anlamak ve Bilinçli Bir fiekilde Taraf Olmak Zorundad›r Bölünme ve parçalanmadan, ayn› iddiay› tafl›yan gruplar›n fazlal›¤›ndan flikayetçi olmayan bir tek devrimciye bile rastlamak neredeyse olaraks›z. Herkes buna farkl› anlamlar verse de, birlik bilinci ve sorumlulu¤undaki zaaf herkesin flikayet konusudur. Do¤rusu bu flikayet ve yak›nmalar›n nesnel bir zemini olsa da, ço¤unlukla bu tarz flikayet ve yak›nmalar sorumluluktan kaçman›n, kendi d›fl›nda sorumlu araman›n bir yans›mas› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Mevcut durumdan flikayetçi olanlar, buna harcad›klar› enerjilerinin yar›s›n›, bu bölünme ve parçalanman›n nedenlerini anlamaya ve vard›¤› sonuçlara uygun olarak aktif bir taraf olmaya harcasa, hem bölünme ve parçalanma bu düzeyde olmayabilir, hem de onun devrimci ve iflçi hareketi nezdinde yaratt›¤› tahribat. Bu noktada da, devrimcilerin bolfleviklerden ö¤renece¤i çok fley vard›r. Do¤rusu, bilgisizlik ve deneyim eksikli¤i bu noktada da, devrimci kadrolar›n pasif kalmas›nda çok önemli bir yere sahiptir. Ço¤u durumda, yak›nmac›lardan flu tür flikayetler gelir: “Tamam taraf olay›m da, nas›l olay›m; herkes bir fley söylüyor kime inanay›m?” vb.
Kuflkusuz hiçbir devrimci bu tür durumlarda kimseye reçete veremez. Ama, gerek kendi, gerekse de uluslararas› deneyimlerden hareketle de¤iflik örnekler nezdinde, genelleflmifl baz› dersler ç›karmak da olanakl›. Farkl›l›klara Devrimci Parti Kurallar› Temelinde Yaklafl›m Lenin’in menfleviklerle bölünme s›ras›nda, devrimci parti yöntemleri konusunda, MK üyelerine yazd›¤› mektupta sordu¤u flu sorular, bölünme s›ras›nda ve genel olarak devrimci parti çal›flmas›nda, bir parti üyesinin ve s›n›f bilinçli iflçinin olaylara hangi kriterlerle bakmas› gerekti¤inin de ipuçlar›n› veriyor: "Burada, e¤er örgütlerimizin üyeleri bizim gerçekten bir partiye sahip oldu¤umuzu düflünüyorlarsa, Partiye bir kaç soru sormakla yetinece¤im: 1) Ad›na lay›k bir iflçi s›n›f› partisi, ço¤unluk taraf›ndan seçilmifl bir Merkez Komitesinin, ço¤unluk politikas›n›n bir 'grup' politikas› oldu¤unu ilan etmesini hoflgörebilir mi? 2) Mart'ta yaz›l› bir aç›klamada bir fleyi, Temmuz'da ise baflka bir fleyi söyleyen kifliler, ahlak aç›s›ndan güvenimize lay›k m›d›r? 3) Merkez Komitesindeki iki ço¤unluk üyesinin tutuklanmas›ndan, ço¤unluk ç›karlar›n› çi¤nemek için yararlanan insanlar ahlak aç›s›ndan güvenimize lay›k m›d›r? 4) Grup politikalar›yla savaflmak ad›na, ço¤unlu¤u gözard› ederek az›nl›k grubuyla bir konferanstan sözeden insanlar, ahlak aç›s›ndan güvenimize lay›k m›d›r? 5) Kendi eylemlerinin bir kongre taraf›ndan yarg›lanmas›ndan korkan ve bu nedenle, partinin 'bölünmesi' tehditini savurmaya cüret eden ve parti üyelerine, bir kongre lehine ajitasyon yapmak gibi temel bir hakk› 'yasaklamaya' kalk›flan insanlar, ahlak aç›s›ndan güvenimize lay›k m›d›r? 6) Merkez Organ'›n 'meflrulu¤u' konusunda ciddi ciddi iddialar ortaya atacak ve bu Merkez Organ›n 'yüksek standartlar›ndan' dem vuracak kadar çocukça davran›fllarla, partimizdeki bunal›m› anlayamayan insanlar, ahlak aç›s›ndan güvenimize lay›k m›d›r? 7) Parti iradesine karfl› bile bile direnerek, parti ço¤unlu¤u taraftarlar›n› Merkez Komitesinden atmaya çal›flan insanlar, ahlak aç›s›ndan güvenimize lay›k m›d›r? Bu sorulara cevap verilmesi ve tüm etkin parti üyelerini bu durum ve bu mektup konusunda bilgilendirmek üzere ad›mlar at›lmas› ricas›yla, mektubumu bitiriyorum." (1904, RSD‹P Merkez Komitesi Temsilcilerine ve Komite Üyelerine Mektup; Bölünme Üzerine, sayfa 73-74) Yan›tlar› içinde olan bu sorular, bolfleviklerle menflevikleri ilgilendiren bir özgünlü¤ü mü dile getiriyor, yoksa bolflevik örgüt içi savafl›m gelene¤inin do¤al parças› olan devrimci parti yöntemlerini mi anlat›yor? Bu sorular›n yan›tlar›n› genellefltirdi¤imizde görülecektir ki, burada ifade edilen görüfller, de¤iflik biçimlerde de olsa hemen her devrimci partide ortaya ç›kan sorunlar› ve yan›tlar›n› dile getiriyor. ‹flte sorular›n genellefltirilmifl yan›tlar›: 1- Az›nl›¤›n ço¤unlu¤a uymas›, tüm demokratik kurulufl ve devrimci partilerin uymak zorunda oldu¤u, ondan ba¤›ms›z
3
Say›: 13 P Temmuz ‘97 ilkel bir örgütlenmenin olmayaca¤› demokratik bir ilkedir. Öyle oldu¤u içindir ki, ço¤unluk ayn› zamanda, örgütsel ve taktik sorunlarda, partinin kimli¤ini temsil eder, az›nl›k ise, bu parti karfl›s›nda bir "grup"u. Az›nl›k ve ço¤unluk bir devrimci örgütte ayn› statüde iki "grup" de¤ildir. 2- Devrimci parti üyelerinin, özellikle de önderlerinin politik tutarl›l›¤›, onun niteli¤ini dolays›z olarak ilgilendirir. S›k s›k görüfl de¤ifltiren bir parti üyesi ve önderine, partinin ve onun üyelerinin güven duyarak arkas›nda gitmesi, politik olarak ahlaki bir zaaf› ortaya koyar. "Kongrede belli bir çizgiyi benimseyen ve partinin bir kesimini bu çizgi do¤rultusunda yöneten bir yöneticinin, e¤er karfl›tlar›n›n taraf›na geçerse, her türlü sayg›y› yitirece¤ine, hatta söyledi¤i sözlerin bile ciddiye al›nmayaca¤›na inan›yorum." (Lenin) 3- Devrimci bir örgütün politikas›n› belirleyen ço¤unluk, do¤as› gere¤i karar mekanizmalar›nda, yönetici örgütlerde de ço¤unlu¤u oluflturmas› gerekir. Elde olmayan "kaza"lar, istismar edilerek az›nl›k bu ço¤unlu¤un yerine geçemez, geçerse devrimci parti ahlak›na ters bir tutum göstermifl olur. 4- Ço¤unlu¤un iradesini hiçe sayarak, az›nl›¤›n bir devrimci örgüt veya parti ad›na, ço¤unlu¤un belirledi¤i kurallar d›fl›nda, örgütsel platformlar toplamas› ve veya toplamaya çal›flmas› en baflta parti ahlak› bak›m›ndan bir güvenilmezli¤i ortaya koyar. 5-Organlarda ifadesini bulan parti ço¤unlu¤unun kararlar›n› parti d›fl› yöntemlerle de¤ifltiren ve kendini merkez ilan eden hiçbir kurum, kendini de¤ifltirmeye çal›flan parti üyelerinin partinin en üst organ›n›n toplanmas›n› isteme hakk›n› ve bu yöndeki çabas›n› yasaklayamaz. 6- Partinin merkezi kurullar›n› partinin ço¤unlu¤unun iradesini hiçe sayarak iflgal edenlerin, yetenek ve birikimini gerekçe göstererek "meflru"lu¤unu savunmak parti ahlak› bak›m›ndan kabul edilemez. 7- Parti ço¤unlu¤unun iradesinde somutlaflan partinin iradesine karfl› ç›karak, az›nl›¤›n ele geçirdi¤i kurumlar› istismar ederek parti ço¤unlu¤u taraftarlar›n› de¤iflik gerekçelerle partiden atmas›, devrimci parti yöntemlerinde ifadesini bulan ahlak aç›s›ndan kabul edilemez, böyle yapanlara güvenilemez. Görüldü¤ü gibi, bu kurallar pekala da herhangi bir devrimci partide tüzük kurallar› olarak da belirlenmesi gereken devrimci parti yöntem ve kurallar›n› dile getirmekte. Bolflevik hareketin deneylerinin evrenselli¤inden anlafl›lmas› gereken de budur. Bunlara ilk anda akla gelen flu kurallar da eklenebilir: * Bölünme, bir partinin hukuna s›¤mayan politik gerekçeler gösterildi¤inde meflrudur. * Politik gerekçelerin gerçekten bir politik gerekçe olmas›, taraflar›n partinin hukukunun elverdi¤i ölçüde fikir savafl›m› vermesi kayd›yla ciddiye al›nabilir. Örgüt üyeleri nezdinde ortaya konmam›fl, örgüt üyelerini kazanmay› amaçlayan bir savafl›m sürdürülmemifl, sadece ilgili kiflinin kafas›ndaki fikir ayr›l›klar›, bölünmenin politik görüfl ayr›l›klar›
zemininde oldu¤unu kan›tlamaz. * Fikir savafl›m›, herkesin kendi belirledi¤i kurallar temelinde de¤il, örgüt üyelerinin önceden anlaflt›¤› hukuk çerçevesinde olmal›d›r. * Farkl› fikirlerin varl›¤› ve fikir savafl›m›, bir örgüt üyesinin örgüt karfl›s›ndaki ödevlerini yerine getirmemesini, fiilen boykotçu bir tutum tak›nmas›n›, örgütlerin düzenli iflleyiflini aksatmay› hakl› ç›karmaz. * Devrimci parti, farkl› fikirler bütünlü¤üne ve ayr› bir iç disipline sahip gruplaflmalara izin vermez. Devrimci bir parti demokratik merkeziyetçili¤in gere¤i olarak, partinin bilgisi temelinde fikirler zemininde gruplaflmalar›n olmas›n›n koflullar›n› yarat›r ve bunu meflru kabul eder. * Somut, kan›tlanabilir verilerden hareket etmeyen, politik ve örgütsel sonuçlar› ortaya konmam›fl, kiflisellefltirilmifl her elefltiri devrimci bir örgütte y›k›c› bir rol oynar ve devrimci parti üyeli¤i ile ba¤daflmaz. * Devrimci bir örgütte ortaya ç›kan ayr›l›klarda, taraflar›n politik yöntemlerle savaflmas› esast›r. fiiddet; ajan provokatörlü¤ü, üçüncü taraflarca da görülebilecek flekilde kesin olarak kan›tlanmam›fl olanlar d›fl›nda, her ne gerekçe ile olursa olsun hakl› ve meflru görülemez. Bolflevik örgüt kültürü burada ortaya konan ve konmayan bir dizi evrensel deneyim sayesinde, komünist devrimciler için temel ç›k›fl noktas›, süreklili¤i sa¤lanmas› gereken bir gelenek olarak nitelenmektedir. Bir devrimci, s›n›f bilinçli iflçi, bu yöntemlere sad›k kalmad›¤›, kalanlar›n yan›nda taraf olmad›¤› ve bu yöntemlerin d›fl›nda hareket edenleri mahkum etmedi¤i koflullarda, bölünmelerde flikayetçi olma hakk›na sahip olamaz, olursa da bir ciddiyeti olmaz. *** Bolflevik hareketin demokratik merkeziyetçilikten, parti içi demokrasiden ne anlad›¤›n›, afla¤›ya ald›¤›m›z, bolflevik militanlar›n Tüzük maddeleri önerisinde çok aç›kl›kla ortaya koymaktad›r. "Tüzük, Parti mücadelelerinin Parti yöntemleriyle yap›lmas›n›n güvencelerini sa¤lamal›d›r. Kongre sonras› mücadelenin bütün deneyimi, bu reformun zorunlulu¤unu göstermifl bulunuyor. Parti tüzü¤ünün tüm az›nl›k haklar›n› da güvence alt›na almas› gerekir; böylece sürekli ve kaç›n›lmaz olarak do¤abilecek anlaflmazl›klar, hoflnutsuzluklar ve öfkeler eski, dar kafal›, çevrelere özgü kavga ve dalaflma kanallar›ndan henüz al›fl›lamam›fl olan, kurallara uygun ve onurlu, inanç mücadelesi kanallar›na aktar›labilecektir. Ve böyle bir de¤iflim için gereken koflullar› flöyle s›n›fland›r›yoruz: Az›nl›¤a, kongrelerde temsil edilme hakk›na sahip bir ya da daha çok yazar grubu oluflturma izni verilmelidir; merkezi Parti kurumlar›n›n etkinliklerini elefltiren Parti yay›nlar›yla ilgili en genifl resmi güvenceler tan›nmal›d›r. Komitelerin, istedikleri özel Parti yay›nlar›n› (genel Parti ulaflt›rma sistemi yoluyla) elde etme hakk› resmen tan›nmal›d›r. Merkez Komitesi'nin, komitelerin kiflisel bileflimini
etkileme hakk›n›n s›n›rlar› kesin biçimde belirlenmelidir. Merkez Komitesi'nin ‹kinci Kongre az›nl›¤›na önerdi¤i, hoflnutsuzlar›n, yaz›lar›n›n yay›nlanmas› önlemlerinin Tüzükte yer almas›n› oldukça önemli görüyoruz; çünkü böylelikle, az›nl›¤›n uydurdu¤u 'kuflatma durumu' fantazisi sona erdirilecek ve Partideki kaç›n›lmaz iç mücadelelerin, olumlu çal›flmalar› engellemesine izin verilmeyecek, bunlar bir siyasi partiye yak›fl›r yöntemlerle yürütülebilecektir." (Bölünme Üzerine; Sy. 66-67) fiimdi rahatl›kla sorabiliriz, Bolflevizmi, bolflevik örgüt anlay›fl›n› temel ald›¤›n› söyleyen hangi devrimci örgüt, örgüt içi demokrasiyi, demokratik merkeziyetçili¤i böyle yorumlayarak bunu tüzük maddesi olarak benimsiyor? Bunun böyle olmad›¤›n› biliyoruz. Türkiye devrimci hareketindeki ortak refleks, "aç›k tart›flma, e¤ilim ve az›nl›k hakk›" gibi tan›mlamalar, örgüt sorununda bir liberalli¤inoportünizmin belirtisi olarak görünür. Ama flimdiye kadar ne dünyada, ne de bu topraklarda hiç kimse, bu haklar› bir tüzük maddesi olarak formüle eden Lenin ve partisi hakk›nda bir liberallik suçlamas›na cesaret edememifltir. Asl›nda bu çerçevede kalan bir liberallik suçlamas›, tam da devrimci hareketin, bir sekt kültürünü, bürokratik örgüt yap›s›n› aflamamas› ile do¤rudan iliflkilidir. Sektlerde yaflamaya al›flanlar›n daha genifl ve politik bak›mdan s›n›f hareketinin kendisi ile yak›n bir etkileflim içinde olan ve bu ölçüde de iç yaflant›s›nda ve s›n›fla iliflkilerinde demokratik mekanizmalara özel bir titizlik gösteren parti yaflant›s›, ulafl›lmaz ve ulafl›ld›¤› ölçüde de mevcut statükolar› bozdu¤u için istenilmeyen bir yap›lanma olarak görünür. Parti içi demokrasinin, demokratik merkeziyetçili¤in bu tarzda yorumunu benimsemeyenler, aç›kça savunmasalar da, bunlar›n menflevikler ve bolflevikler olarak iki ayr› grup olarak bir parti çat›s›, RSD‹P alt›nda bulundu¤u dönemin, yani 1912 öncesi dönemin bir özgünlü¤ü olarak anlama e¤ilimi yayg›nd›r. Bunun do¤ru olmad›¤›n› ise, hiçbir zaman bolfleviklerin bunlar›n yanl›fl görüldü¤ünü ifade etmemesinden, bu haklar› formüle eden tüzü¤ün 1912 sonras›nda da korundu¤undan ve daha sonras›ndaki pratiklerinden biliyoruz. Hiziplerin Yasaklanmas› ve 10. Parti Kongresi Kararlar› Devrimci hareket; bolfleviklerin parti içi demokrasi konusunda en baflta söylediklerinden vazgeçti¤ine en önemli kan›t olarak 1921'de yap›lan 10. Kongre kararlar›na yans›yan, ola¤anüstü dönemde parti içi savafl›m›n kurallar›n› tan›mlayan belirlemeleri göstermektedir. Burada al›nan kararlar, ne devrimci hareketin bugünkü örgütsel konumlan›fl›n› aç›klamaya yetmektedir, ne de bolfleviklerin örgütiçi savafl›m geleneklerini bu kararda somutlaflt›ran bir kavray›fl› hakl› ç›karmaktad›r. Bu kongrede al›nan kararlar›n, devrimci hareketin kendisine gerekçe yapt›¤› en önemli ögesi, hiziplerin yasaklanmas› ve bunun parti üyeli¤i ile ba¤daflmad›¤›n›n aç›klanmas›d›r.
2 ‹flin asl›na bak›l›rsa, bolflevik hareket, do¤uflundan 1920'lerin bafl›nda en olgun haline gelene kadar, hiçbir zaman hizip özgürlü¤ünü savunmam›fl, her durumda bunun karfl›s›nda olmufltur. Bir k›s›m Troçkist çevrelerin ve liberallerin iddialar›n›n tersine, Lenin hiçbir zaman hizip özgürülü¤ünü ifade eden bir örgütsel kavray›fl›n savunusunu yapmam›flt›r. Sadece, Lenin henüz yeni bir parti anlay›fl›n› ortaya koydu¤unun bilincine varmad›¤›, kendi parti anlay›fl›n› bir Rusya özgünlü¤ü olarak kavrad›¤› ve 2. Enternasyonal'in parti kavray›fl›ndan pratik olarak de¤ilse de, ideolojik olarak tam kopamad›¤› koflullarda, bir k›s›m politik faktörler ve Rusya'da Marksizm'in geliflme özelliklerinin etkisi ile, RSD‹P içinde menfleviklerle biçimsel bir birlik içinde olmufltur. 1912 ise, bu biçimselli¤in de son buldu¤u tarihtir. Ancak Lenin'in örgütsel kavray›fl›n› mekanik olarak yorumlayanlar, hizip özgürlü¤üne karfl› olmakla, fiilen hiziplerin olufltu¤u koflullarda ona karfl› tak›n›lan tutum aras›ndaki fark› anlayamamakta, 1912'ye kadar Lenin'in hizip özgürlü¤ünü savundu¤u, 1912'de menfleviklerden koptuktan sonra ise, yeni bir örgüt ve parti kavray›fl›na ulaflt›¤›n› sanmakta ve iddia etmektedir. Lenin ve genel olarak bolflevikler, yaflananlar da göstermektedir ki, hizip özgürlü¤üne karfl› olmakla, onun gayr›meflru oldu¤unu savunmakla, hiziplerin bir parti içinde ç›kabilece¤inin, ç›kt›¤›nda ise, onunla öncelikle politik olarak savaflmak ve art›k kaç›n›lmaz hale geldi¤i durumda örgütsel önlemleri devreye sokmak aras›ndaki fark›n bilincindedir. 10. Kongre'de al›nan "Parti Birli¤i ve AnarkoSendikalist Sapma Üzerine Karar"›n ve karara temel olan düflünce ve uygulamalar›n kritik noktas›n› da bu oluflturmaktad›r. 10. Kongre'deki karar öncesi haz›rlanan taslaklar ve en son al›nan karar ve bunlar üzerine yap›lan tart›flmalar bu aç›dan son derece ö¤reticidir. Bu kongrede, "sendikalar konusunda genel bir parti tart›flmas›ndan önce, fraksiyonculu¤un baz› belirtileri, yani özel platformlar› olan ve belli bir ölçüde kendi içinde kapal› ve kendine özgü bir grup disiplini yaratma çabas› gösteren gruplar›n olufltu¤u(nu) sapt›(yor)” ve bu gruplar›n da¤›t›lmas› karar› al›n›yor. Sapman›n niteli¤inin, sonuçlar›n›n tan›mland›¤› ve ideolojik zemininin aç›kland›¤› son karar tasla¤›n›n ilk befl maddesinden sonra, 6. madde olarak flu ortaya konuluyor: "6) Bundan dolay› RKP Kongresi, sendikalist ve anarflist sapmalar› dile getiren bu düflünceleri kararl›l›kla reddeder ve Birincisi, bu düflüncelere karfl› sürekli ve sistemli bir flekilde ideolojik mücadele sürdürmeyi zorunlu kabul eder; ‹kincisi, Parti Kongresi, bu düflüncelerin propagandas›n›n RKP üyeli¤i ile ba¤daflmayaca¤›n› aç›klar. "Parti Kongresi, MK'y› bu kararlar›n› s›k› bir flekilde uygulamakla görevlendirirken, ayn› zamanda özel yay›nlarda, derlemelerde vs. parti
Say›: 13 P Temmuz ‘97 üyelerinin bu sorunlar üzerinde esasl› görüfl al›fl-verifli için yer ayr›labilece¤ine ve ayr›lmas› gerekti¤ine iflaret eder." Örgütlenme Üzerine; ‹nter Yay. s. 117) Bu konunun tart›fl›lmas› ve karar al›nmas› s›ras›nda, uzun bir tart›flma yap›lmas›na ra¤men, hala, taraflar›n görüfllerini ortaya koymas› amac›yla özel bir derleme yay›n›n›n ç›kar›lmas› karar›n› al›yor. Ayr›ca, Konrede seçilen MK'ya bu gruplar›n temsilcilerinin girmesi ve istifa e¤iliminde olanlar›n istifas›n›n onaylanmamas› ve e¤er sapmay› temsil eden gruplar grup yap›lar›n› da¤›tmama ve örgütü bölmeyi ciddi bir flekilde gündeme getirirlerse, MK'dan üye ç›karma (MK'dan ç›karma karar›n›n ola¤anüstü bir önlem oldu¤u ve bunun partiye aç›klanmamas› gerekti¤i de ayr›ca ortaya konuyor) karar› al›yor. Daha önemlisi var. Kongrede al›nan bu kararlar, parti içinde ortaya ç›kacak e¤ilimlerin (bu "platform" olarak ifadelendiriliyor) ve bu e¤ilimler temelinde seçimlere aday göstermenin yasaklanmas› olarak anlayanlar ve buna uygun olarak karara iliflkin düzeltme önerisi verenler var. Lenin buna Kongre içinde, Riyazanov'un önerisine müdahale ediyor ve flunlar› söylüyor: "Riyazanov yoldafl›n iste¤inin, ne kadar üzücü olsa, yerine getirilemeyece¤ine inan›yorum. Temel bir sorunda görüfl ayr›l›klar› ç›kt›¤›nda, partiye baflvurma hakk›n› partinin ve MK üyelerinin elinden alamay›z. Bunu nas›l yapabilece¤imizi düflünemiyorum!...Platformlara göre seçim yap›lmas› mümkün olacakt›r. (Riyazanov: "Tek bir sorunda?") Elbette. Ama sizin karar›n›zda flöyle deniyor: Platformlara göre seçim yok. San›yorum, bunu yasaklayacak durumda de¤iliz....Ama flartlar temele iliflkin görüfl ayr›l›klar› do¤urursa, bunlar› tüm Parti'nin yarg›lamas›na sunulmas› yasaklanabilir mi? Bu yap›lamaz. Bu yerine getirilemeyecek ve reddedilmesini tavsiye etti¤im abart›lm›fl bir istektir." (Örgütlenme Üzerine; s. 132-33) Görüldü¤ü gibi, iç savafl gibi, son derece ola¤anüstü koflullarda al›nan bir karard›r, ama ne düflünce ayr›l›klar›n›n savafl›m›n›, ne gerekti¤inde e¤ilim özgürlü¤ünü, ne de az›nl›k haklar›n› yasaklamaktad›r. Hele hele, "leninist parti tarz› ad›na" muhaliflerini tasfiye etmek için, can› s›k›ld›¤›nda hizip tespiti yapan, farkl› düflüncelerin örgüte aç›klanmas›n› bile yasaklayan, öncelikle ve mutlaka ciddi bir ideolojik savafl›ma yanaflmadan örgütü bunlardan temizlenmeyi veya f›rsat›n› buludu¤unda son süratle örgütten kaçmaya uygun bir psikolojik ve ideolojik flekillenme içindeki bir devrimci hareket karfl›s›nda, bu karar bile çok ö¤reticidir. Kald› ki, Lenin'in örgüt anlay›fl›n›, sadece bu kongrede al›nan karardan ibaret görmek ise, tam bir darkafal›l›k, bolflevizmden bir fley anlamamak demektir. *** Burada çok s›n›rl› olarak çerçevesini çizdi¤imiz devrimci hareketin tablosu bile, bolflevik örgüt gelene¤i ve kültürü konusunda son derece geri bir zemine
iflaret etmektedir. Bu geri zemin, devrimci hareketin genel programatik ve örgütsel çizgi ve kavray›fl›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. Bolflevizmi referans ald›¤›n› söyleyen çevreler, Bolflevizm’in özünü anlayarak ondan ö¤renme ve bu zeminde kendini yenileme yöneliflinden ziyade, kendi konumlar›n› bolfleviklerden seçmecieklektik bir flekilde ald›klar› görüfllerle hakl› ç›karmaya dönük bir kavray›fl-yönelifl sergilemektedir. Görünüflte, devrimci hareket en fazla örgüt sorununda bolflevikleri referans al›yorsa da, gerçekte onlar›n benimsedikleri gelenek ve referans, Leninizm’in çarp›t›lmas›na dayanan Lenin sonras› SBKP gelene¤idir. Bu gelenek ise, en baflta örgüt içi savafl›m gelene¤i bak›m›ndan olumsuz bir sicile sahiptir. Bütün bunlar›n ortaya koydu¤u ise, bu topraklarda bolflevik gelene¤i canland›rmak isteyenlerin, sadece programatik ve politik sorunlarda, genel örgüt anlay›fl› sorunlar›nda de¤il, bunlar›n ayr›lmaz parças› olan örgüt içi savafl›m gelene¤i bak›m›ndan da hem ideolojik, hem de pratik bir gelenek yaratmakla yükümlü oldu¤udur. Böyle bir gelene¤i canland›rmak, devrimci hareketimizin mevcut tablosunun yaratt›¤› sorunlar›n devrimci bir çözümü bak›m›ndan özellikle önemlidir. Çünkü, devrimci hareketi bölen, parçalayan dar sektler olarak yaflamaya zorlayan, devrimci militanlar› bunaltan sorunlar›n bafl›nda örgütsel sorunlar, en baflta da örgüt içi savafl›m gelene¤i konusunda bolflevik bir tarzdan yoksunluk gelmektedir. Bolfleviklerin örgüt içi savafl›m gelene¤ini canland›rmak söz konusu oldu¤unda son olarak bir noktan›n daha alt›n› çizmek gerekiyor. Bu gelene¤i anlamak ve canland›rmak, öncelikle devrimci bir örgüt eksikli¤inin sanc›s›n› çeken ve bu sanc›y› devrimci örgütlülük temelinde giderme iradesini göstereceklerin gereksinimidir. Mevcut durumdan memnun olanlar›n, kendi dar çevre ve sektlerinin varl›¤›n› ve güçlenmesini devrimci önderlik çözümünün tek yolu olarak görenlerin, dar çevre al›flkanl›klar›n› sürdürmeyi, devrimci bir örgüt yaratmaktan ye¤ tutanlar›n böyle bir gelene¤e gereksinim duymalar› da, onun için örgütlü bir savafl›mda ›srar etmeleri de olanakl› de¤ildir. Dün oldu¤u gibi bugün de komünist devrimcilerin misyonu, statükolara örgütlü tarzda savafl açmak ve bu topraklarda bolflevik gelene¤i canland›rmakt›r.
J
9
Say›: 28 P Kas›m ‘98
P
arti inflas›n›n yol ve yöntemine bak›fl, günlük politikadaki durufla da yans›r. Kimi anlay›fllar sloganlaflt›r›larak hayk›r›l›rken, kimileri ise kavramlaflt›r›l›r, bu kavramlara sahip ç›kanlar› baflkalar›ndan ay›r›r. Bu yaklafl›mlar› özetleyerek, komünist devrimcilerin öne ç›kard›¤› ve her dönem için de yol gösterici olmas› gereken, “devrim için devrimci parti” fliar›n› somutlamaya çal›flal›m. ‹lk olarak, bir devrimci partinin eksik oldu¤unu kabul eden, ancak buradan hareketle bu eksikli¤i gidermek üzere de¤il, kendi konumunu teorize etmek üzere kullan›lan “devrimci parti devrimci duruma do¤ar” yaklafl›m›n› ele alabiliriz. Somut olarak S‹P taraf›ndan savunulan bu yaklafl›m, asl›nda devrimci örgütün gereksizli¤i fikrinin teorize edilmesinden baflka bir fley de¤ildir. Bu “vecize"nin tercümesi ise, devrimci durum d›fl›nda, devrimci partiye ihtiyaç olmad›¤›d›r. Burada anlat›lmak istenilen fley, devrimci partinin as›l ifllevini devrim döneminde yerine getirece¤i anlay›fl›d›r. ‹lk bak›flta do¤ru ve anlaml› görülebilir. Oysa, devrimci partinin, iflçi s›n›f›na önderlik edip, onu devrime haz›rlamas› gerekti¤ini, dolay›s›yla devrimci politikan›n önemini ve ifllevini reddeden bir yaklafl›md›r. Böylece, partinin isminden, s›radan bir söylemine kadar dillerden düflürülmeyen “iktidar”ve “sosyalizm”sözcüklerine, tüm devrimci pozlar›na ra¤men, bu anlay›fl sahiplerinin fazlaca üzerine gidildi¤inde al›nacak cevap; devrimci durum koflullar› d›fl›nda devrimci de¤il gerçekçi politika yapman›n gereklili¤i konusundaki bir vaaz olacakt›r. Bu yaklafl›m›n bir baflka versiyonunu ise, politika yap›fl tarz›na iliflkin yaklafl›mdan hareketle görmek mümkündür. Liberal sol partilerin sahip oldu¤u bu tarz, devrim için koflullar›n uygun olmad›¤›, dolay›s›yla da bugün için demokrasi mücadelesi vermenin acil görev oldu¤u düflüncesine dayan›r. Birisi devrimci söylemler kullanan, di¤eri ise aç›ktan demokrasi hedefini benimseyen ve birbirinden politik hedefler bak›m›ndan farkl› gibi görünen bu iki yaklafl›m, burjuva legalitesine dayanan bir varoluflu teorize edip, yayg›nlaflt›rmak bak›m›ndan birbiriyle buluflur ve düzen karfl›s›ndaki durufllar› bak›m›ndan ayn›lafl›r. Böylelerini devrimci de¤il diye elefltirmek ise, onlar›n ekme¤ine ya¤ sürmekten baflka bir ifle yaramaz. Bu koflullarda onlardan devrimcilik beklemek zaten bir hatad›r, t›pk› oportünistlere oportünistlik yapt›klar› için k›zmak gibi bir hata. Böyleleri, ancak devrimcilerin gözba¤lar›ndan dolay› bir çekim merkezi olduklar› ölçüde, bu gözba¤lar›n›n indirilmesi ve gerçek yüzlerinin görülmesi için elefltirilmeli, daha do¤rusu teflhir edilmelidir. Devrimci bir önderli¤in eksikli¤ini saptayanlar aras›nda, bu eksikli¤i gidermek isteyen, kendince bu hedefi koruyan, ancak parti inflas›n›n yol ve yöntemine dair farkl›l›klar tafl›yan; dolay›s›yla farkl› konumlar› benimseyen gruplara ait kavray›fllar da mevcut.
‘Devrim ‹çin Devrimci Parti’ Bunlardan bir grubu, kendisine parti ad›n› versin ya da vermesin; parti inflas›n›n yöntemine iliflkin olarak, kendi gruplar›n›n do¤rusal büyümesi ve kitleselleflmesini benimseyen gruplar›n sahip oldu¤u yaklafl›mlard›r. Bu yaklafl›mlar›n, ilgili öznelerin parti anlay›fl›yla yak›ndan ilgisi vard›r. Bunlar içinde kendisini parti olarak ilan etmifl olanlar, önderlik bofllu¤unu ve kendi eksikliklerini derinden hissettikleri için, kendi konumlar›n› aç›klamak bak›m›ndan “öncü partiden önder partiye” söylemini benimseyerek, bir partiye biçtikleri misyonu yerine getirmeye çal›flmaktad›rlar. “‹flçiler partiye ...’ya” slogan›yla seslendikleri ve partiye ça¤›rd›klar› kitleler aç›s›ndan ise, davet edildikleri bu partiler, ak›lda tutmakta zorland›klar› ve ad›ndan baflka bir fley bilmedikleri onlarca isimden baflka bir fleyi ifade etmemektedir. Belki, bu partilere yak›n duranlar aç›s›ndan, iyi, dürüst, cesur insanlar›n bulundu¤u iyi niyetli bir toplulu¤u ifade edebilir. Oysa, John Reed'in kitab›ndaki o ünlü iflçi, bolfleviklerin bu niyetlerini, onlar›n belki de hiçbirisini tan›madan, ancak önerdikleri politik tutumlar›ndan tan›yor ve flunlar› rahatl›kla söyleyebiliyordu: “Bana kal›rsa bolflevikler bizden yana". Devrim günlerinin s›cakl›¤› içinde ve herkesin “devrim”ad›na konufltu¤u bir toz bulutu aras›nda, s›n›f ç›karlar›n› temsil eden ve etmeyenleri kuflkusuz kendi bilinci ölçüsünde tan›yabilen bu iflçi için, örgüt isimlerinden baflka kriterler de sözkonusu olmufl olsa gerek, nitekim vard› da. Bu kriter, savunduklar› ve arkas›nda durduklar›, iflçileri de ça¤›rd›klar› programlar›, eylem hedefleri idi. Bu hedefler kimsenin reddedemeyece¤i hofl vaatleri afl›yor, bu vaatleri gerçeklefltirmek için neler yap›laca¤›n› da somut olarak gösteriyordu: “Ayaklan›n, ayaklan›n, ayaklan›n!”. Bu ça¤r›n›n bofllu¤a savrulmad›¤›n›n kan›t›, o güne kadar ça¤r›s›n› yapt›¤› bu ayaklanma için haz›rlanm›fl, bunu prati¤iyle ortaya koymufl partinin varl›¤›yd›. Bugünün iflçilerine ise onlarca örgütten hangisi bu kadar net, tan›mlanabilir ve kendi ç›karlar›n› temsil eden somut hedefler önerebiliyor ki! Bu hedefleri içeren bir program›n eksikli¤i koflullar›nda bofllu¤a savrulan ve bir temenni olmaktan öteye geçemeyen, “iflçiler partiye ...” slogan›, onu öne ç›karanlar› tatmin etmekten öteye bir fley ifade edemiyor. Bu yaklafl›m›n di¤er bir yönü ise, devrimci partiyi tüm iflçilerin kat›labilece¤i bir kitle partisi olarak kavramakt›r ki, Bolflevizm'e de¤il, II. Enternasyonal partilerine aittir. Bu yaklafl›m›n sahipleri, ideolojik zaaflar›n›n da etkisiyle, bazen ileri, bazen geri giden; ba¤›ms›z bir hatta sahip olmad›klar› ölçüde, ileri ve geri olan bu durufllar› ayn› örgütte bar›nd›rabilen bir durufla sahiptirler. Ço¤unlukla, güncel politika sözkonusu olmad›¤› noktada Leninizm’i referans alan, almaya çal›flan; ancak somut politik ad›mlara s›ra geldi¤inde ise, kendisi-
ni bir parti olarak gördü¤ü için, kitlelerin taleplerine yan›t verme ad›na düzeniçi talepleri öne sürebilen çeliflkili bir varolufl bu gruplar›n bugünkü konumlar›n› ifade ediyor. Bu gruplar; kendilerine, sahip ç›kt›klar›n› belirttikleri ideolojik miras›n gerektirdi¤i konumu gösterecek, onlar içindeki e¤ilimleri netlefltirip, devrimci damar› öne ç›karacak bir komünist etkinin eksikli¤i koflullar›nda, melez karakterleriyle varl›klar›n› koruyorlar. Devrimci önderlik eksikli¤inin giderilmesine dair, kendisine parti inflas› hedefini benimseyen, ancak buna dair, yine kendi grubunun do¤rusal büyümesini öngören, henüz kendisini parti olarak ilan etmemifl gruplar aç›s›ndan ise, parti kavray›fl› bak›m›ndan, bu yukar›daki anlay›fltan önemli bir farkl›l›k yoktur. Çünkü, sonuç olarak partiye ulaflma yöntemi aç›s›ndan tek gereklilik “çelik çekirde¤in büyümesi” olarak görüldü¤ü noktada, ilan etmese de, kendisinin parti niteli¤ine sahip oldu¤unu savunmak anlam›na gelir. Yani bir devrimci partinin sahip olmas› gereken devrimci bir program, devrimci bir örgüt omurgas›, kendisini di¤er ak›mlardan ay›rdeden bir ideolojik-politik çizginin varolmas› anlam›nda bir parti niteli¤inin kazan›ld›¤›n› ifade eder. Bu yaklafl›m›n varaca¤› sonuç, kitleselleflme hedefinden kaynakl› olarak d›fla aç›lma çabas›, ancak devrimci refleksler nedeniyle de, tam boy bir liberalizme batmaktan geri durma aras›nda yaflanan bir sal›n›m hareketinden baflka bir fley de¤ildir. Bunun politikadaki yans›mas› ise, dar kadro eylemleri ve kitlesel eylemler aras›nda oluflan aç›da; bazen doktriner bir tutumun savunulup, bazen liberal bir politik platformu ifade eden savafl›m hedeflerinde kendini ortaya koyar. Kendisini parti olarak ilan edenlerin kitleleri ça¤›rd›¤› yer bir parti iken, bu gruplar›n ise yapt›¤›, kitleleri kendi örgütüne davet etmektir. Bu anlay›fl, örgütü amaçlaflt›ran, hedefleriyle uyumunu, bu hedeflere yürümesini bir yana b›rak›p, sadece bu örgüte tutunmay› ifade eden-besleyen bir tutumu anlat›r. Kuflkusuz ki, tasfiyecili¤in ve türlü k›l›flar alt›nda örgütten kaç›fl›n yayg›n oldu¤u günümüz koflullar›nda, güvenilir bir baflka odak bulmadan veya bunu yaratacak bir ç›k›fl gerçeklefltirme gücü yokken bir örgütten kopmak, devrimciler aç›s›ndan ölümle eflde¤erdir. Ancak, bu durum, giderek apolitizme de kap› aralayan, örgütlerde amaçlardan uzaklaflmay› ve yozlaflmay› beraberinde getiren bir zemini besleyebilmektedir. Bu iflin içinden ç›kman›n yolu, bir örgüt için, her ad›mda, kendisini tan›mlad›¤› hedefi referans olarak almak, at›lan ad›mlar›n bu hedefe do¤ru olup olmad›¤›n› s›namaktan geçer. Bunu yapabilecek bir cesaret ve ba¤›ms›z de¤erlendirme sözkonusu olmad›¤› noktada, kuru bir isme ba¤l›l›k ise apolitizmi ve yozlaflmay› er ya da geç gündeme getirecektir.
Yukar›da sayd›¤›m›z son iki yaklafl›ma sahip gruplar; kendi d›fllar›nda yaflanacak olan sürprizli ve iniflli-ç›k›fll› geliflmelerin peflinde sürüklenmeye mahkumdur. Çünkü, her ikisi de iflin öznel, iradi, sadece ilgili özne taraf›ndan yap›labilecek k›s›mlar›n› yanl›fl kavramaktad›r. Her ikisi de, program, örgüt omurgas›, bunlar›n yarat›laca¤› haz›rl›k dönemi görevlerinin üzerinden atlamakta, sorunu kendi grubunun büyüyüp kitleselleflmesi olarak kavramaktad›r. Kendileri, üzerlerine düflen görevleri tamamlam›fl, gerisi “kitlelere”, “mücadelenin yükselmesine” kalm›flt›r. Böylelerinin, kendili¤inden geliflmelerin kuyru¤unda, her hareketlilikte beklentilere ve umutlara kap›l›p, en sonunda da proletaryaya ve insanl›¤›n kurtuluflu hedefine “elveda”ya gidebilecek bir hayal k›r›kl›¤› yaflamalar› kaç›n›lmazd›r. Çünkü, iflçiler hiç bir zaman onlar›n tarif ettikleri görevleri çözmeye muktedir de¤ildir, olamayacakt›r. Böyle oldu¤unu san›p, kendisini “iflçilerin partisi”olarak yutturmaya çal›flan EMEP, bu serüvenin varaca¤› noktay› son derece net bir biçimde göstermektedir. Bu grubun d›fl›nda, bir de yine devrimci önderlik eksikli¤ini tespit eden, ancak bunun giderilmesine dair somut bir haz›rl›k plan›ndan, öncelikli görevler tespiti ve buna yo¤unlaflmadan yoksun olan gruplar, çevreler sözkonusudur. Bu grup ve çevreler, kendileri için çekim merkezi olan, onlar›n tüm çabalar›n› kendi etraf›na toplayabilen bir devrimci partinin eksikli¤inden beslenmekte ve bu koflullar alt›nda kendi grupsal varl›¤›n› sürdürmektedir. Kimi zaman “kitle seferberli¤i” beklentisi içinde, kimi zaman kendinden menkul dernek ve sendika çal›flmalar›nda ve s›radan bir varl›k göstererek bir cemaat hayat› yaflayan bu çevrelerin, politik arenada doldurduklar› bir boflluk bulunmamas›na ra¤men, kendi çevrelerini örgütlü olarak tutabilmek bak›m›ndan ve sadece bu biçimde bir anlamlar› vard›r. Kiflisel yak›nl›¤a, ahbapl›k, dostluk iliflkilerine göre varl›¤›n› sürdüren bu çevreler, bu koflullar ortadan kalkt›¤›nda kendili¤inden da¤›labilmekte, ya da bölünmeler yaflayabilmektedirler. Yukar›da say›lan ve daha da çeflitlendirilebilecek olan yaklafl›mlar›n temel zaaf›, bir devrimci partinin sahip olmas› gereken nitelikleri anlamamak ya da anlamazl›ktan gelmek ve bunun sonucunda da ellerinde bulunan ya da yaratacaklar› s›radan bir arac› devrimci partiye ikame etmektir. Bunun sonucu ise, hem devrimci partinin yanl›fl tan›m›ndan hareketle parti inflas› için yo¤unlafl›lmas› gereken haz›rl›k görevlerinin üzerinden atlan›lmas›, hem de buna efllik eden devrimci parti fikrinin yozlaflt›r›lmas›d›r. Bu iki sonuç da, ilgili öznelerin giderek sektleflmesi, düzeniçi bir siyasal varolufla sürüklenmesini zorlamaktad›r. Ancak melez karakterleri buna izin vermemekte, MarksizmLeninizm’in referanslar›n› aç›ktan terketmedikleri ölçüde, komünist etkiye aç›k konumlar›n› sürdürmektedirler. Á
Devam› 14. Sayfada
10
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Bakü-Ceyhan/Bo¤azlar: Emperyalist Hiyerarflide ‘‹p Yar›fl›’
B
urjuvazinin s›n›f ç›karlar› her zaman için, onun ifllerini yöneten bir komite olan devlet taraf›ndan korunup kollan›r. Uluslararas› iliflkilerde de, bu ç›karlar gözetilir, devletleraras› anlaflmalarda ve iliflkilerde çokuluslu flirketlerin olsun, ulusal flirketlerin olsun ç›karlar› önemli bir yer tutar. Son bir iki y›ld›r sürekli olarak burjuvazinin ve dolay›s›yla TC'nin gündeminde olan Bakü-Ceyhan petrol boru hatt› projesi de, bu özellikten muaf de¤il. Kald› ki, sadece TC'yi de¤il, ABD, Rusya, ‹ngiltere, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan gibi devletleri do¤rudan, ‹ran, Suudi Arabistan ve Irak, Romanya gibi devletleri de dolayl› olarak ilgilendiren bir proje bu. Anasol-D hükümetinin iflbafl›na geliflinden bu yana da, seçim, kaset, çete, mafya iliflkilerinin üst perdeden tart›fl›ld›¤› vitrinin arkas›nda, bu projeyle ilgili tart›flmalar ve giriflimler sürüyor, zaman zaman bas›na da yans›yordu. Bu tart›flmalarla ilgili olarak, örne¤in Azerbaycan'daki darbe giriflimi ve bunda TC'nin parma¤› tart›flmas›n›n BaküCeyhan projesiyle ilgisini ortaya ç›karmak, hem konunun iç ve d›fl geliflmelerdeki önemini otaya koyabilir, hem de ilginç bir araflt›rma konusu olabilirdi. Kimbilir meflhur “buzda¤›” ile ilgili nas›l bilgiler dökülürdü ortal›¤a. Konunun bugün gündeme getirilifl biçimi ise, “buzda¤›” ortaya ç›ksa da ç›kmasa da, ayn› dalgan›n bir devam›na hizmet ediyor: “Toplumsal uzlaflma” aray›fllar›. 75. Y›l histerisi sürerken, burjuvazinin bu histeri krizi, bir de Bakü-Ceyhan projesiyle ilgili bir anlaflma yap›lmas›yla taçland›r›ld›. TC'nin diplomatik zaferi ilan edilip göklere ç›kar›ld›. Gerçekten de, Demirel'in, Türki Cumhuriyetleri liderleriyle ABD'li bir bakan›n tan›kl›¤›nda yapt›¤› bu anlaflma s›ras›ndaki pozu görülmeye de¤erdi. Ortado¤u ve Kafkaslar'da önemli bir rol oynamaya aday bir ülkenin cumhurbaflkan›, yan›na bu konudaki destekçisi olan ABD'li bakan› da alm›fl, objektiflere zafer kazanm›fl bir komutan edas›yla bak›yordu. Olan bitenlerin bu derece tantanal› sunulmas›n›n 75. y›l kutlamalar›ndaki bilinçli abart› ve flovenizm dalgas›yla yak›ndan ilgisi oldu¤unu söylemek yanl›fl olmayacak. Bakü-Ceyhan projesi, teknik olarak Hazar petrollerinin Bat›'ya tafl›naca¤› boru hatt›n›n geçece¤i yolla ilgili bir projedir. Projenin bafllang›ç aflamas›ndan bu yana özellikle ABD taraf›ndan desteklendi¤i, TC taraf›ndan ise kesinlikle vazgeçemeyece¤i bir proje olarak de¤erlendirildi¤i bilinmektedir. Bu projenin uygulanmas›yla, yani boru hatt›n›n TC'nin hakimiyeti alt›ndaki topraklardan geçmesiyle elde edilecek gelirin yan›nda, TC'nin as›l önemsedi¤i yön, bu projeyle uluslararas› arenada jeopolitik bir önem ve bundan kaynakl› bir prestij kazanmas› ve d›fla yönelik hesaplar›nda önemli bir koz elde etmesine imkan vermesidir. Zaten içte sadece y›¤›nlar›n de¤il, burjuvazinin de güvenini de kaybe-
den, kaybetti¤i bu güveni kazanmak için her türlü yolu deneyen hükümetler, bu alanda elde edecekleri bir “baflar›”y› da, bu güveni tazelemek üzere kullanmay› hesaplad›klar›ndan dolay›, daha bafltan projenin önemini kat kat artt›rarak yans›tmay› uygun bulmufllard›r. 29 Ekim'e yaklafl›l›rken, gazetelerde bazen bu projenin onaylanmas›n›n suya düfltü¤ü, bazen de onaylanaca¤› hakk›nda haberler yap›larak, konu sürekli olarak gündemde tutulmaya çal›fl›lm›flt›r. Proje hakk›nda k›sa bir bilgi verecek olursak: Yukar›da da belirtildi¤i gibi, konu Hazar petrollerinin tafl›nmas›yla ilgilidir. Ancak bu tafl›mayla ilgili tek yol Bakü-Ceyhan de¤il, bir de yap›m› yak›nda tamamlanacak olan Bakü-Supsa hatt› var. Bu ikinci hatt›n ifllemesi durumunda, Karadeniz k›y›s›ndaki Supsa kentine gelen petrol, tankerlerle bo¤azlardan geçerek di¤er ülkelere nakledilecek. Hazar petrollerini tafl›yacak olan yolun hangisi olaca¤›na daha do¤rusu Bakü-Ceyhan olup olmayaca¤›na, Azerbaycan Uluslararas› Petrol Konsorsiyumu (AIOC) adl› bir kurulufl karar verecek. Bu kurulufl, 12 petrol flirketinden olufluyor. Bunlar içinde, BP en büyük hisseye sahip olan bir ‹ngiliz flirketi. Bakü-Ceyhan'›n “suya düflmesi tehlikesi” de, BP'nin bir Amerikan flirketi olan AMOCO'yu sat›n alarak en büyük ortak durumuna gelmesiyle gündeme girdi. Boru hatt›yla ilgili olarak di¤er yollar› da inceleyip, maliyetine göre bir karar verecek olan bu flirket, Azerbaycan Baflkan› Aliyev'e bu karar› bildirecek, son karar› da Aliyev verecek. Aliyev'in e¤ilimi ise, Bakü-Ceyhan'dan yana. Üstelik 29 Ekim'de yapt›klar› anlaflmayla, bunu resmiyete de dökmüfl oldular. Ancak, AIOC, maliyetinin di¤er yollara göre daha yüksek olaca¤› üzerinden itirazlarda bulunuyor. Bu itirazlara bak›ld›¤›nda iktisadi aç›dan hakl› olduklar› görülüyor. ABD, diplomatik olarak TC'nin yan›nda gibi görünmekle birlikte, paray› verecek olan›n flirketler olmas›n› gerekçe gösterip, son karar› onlar›n verece¤ini belirterek, TC'nin maliyeti düflürmek üzere belirli ekonomik düzenlemeler yapmas›n› ve flirketler aç›s›ndan BaküCeyhan projesini cazip hale getirmesini öneriyor. TC de buna meyilli görünüyor. Ancak bu arada, ABD'nin ‹ran'la girdi¤i yak›nlaflma ve yumuflama süreci, BaküCeyhan pazarl›¤›nda ve bu pazarl›¤›n uzamas›nda etkili olan önemli bir faktör. Çünkü Hazar petrollerinin en ucuz tafl› ma yolu ‹ran’dan geçiyor. Ayr›ca Suudi Arabistan gibi ülkelerde Hazar petrollerine gerek b›rakmayacak ölçüde büyük petrol rezervleri bulunuyor. Suudi Arabistan, daha önce devletlefltirdi¤i petrol flirketlerinde devlet tekeli uygulamas›ndan vazgeçerek ABD petrol flirketlerini ülkeye davet ediyor. Bu durum da, ABD'nin Bakü-Ceyhan'la ilgili pazarl›k pay›n› artt›r›yor. Ancak vazgeçece¤ini göstermiyor, çünkü Bakü-Ceyhan, k›sa vadeli bir sorun de¤il, 21. Yüzy›l’a dönük olarak Ortado¤u ve Kafkaslar üze -
rindeki paylafl›mda “hak” sahibi olacak öznelerin belirlenmesinde önemi olan bir faktör. Bakü-Ceyhan'la ilgili oluflan taraflar, ayn› zamanda 2000'li y›llarda Ortado¤u ve Kafkasya'da oluflacak tablonun ve çeflitli öznelerin buralarla ilgili kendilerine biçtikleri misyonun aynas› oluyor. Rusya'n›n Gürcistan'a yönelik tehditleri ve sürekli olarak buralardaki iç çat›flmalar› desteklemesi de yine ayn› konuyla ba¤lant›l›. Çat›flmal› ve istikrars›z bir ortamdan boru hatt›n›n geçemeyece¤i düflüncesiyle iç çat›flmalar körükleniyor. Ayn› etken, TC'nin Ortado¤u ile ilgili “güvenlik, terör ve istikrar” kayg›lar›nda da önemli bir rol oynuyor. PKK de bunun bilincinde ve çeflitli vesilelerle bunu dile getiriyor. Ekim ay›n›n sonunda yap›lan anlaflmayla “Türki” Cumhuriyetleri'nin Bakü-Ceyhan'la ilgili son sözlerini söylemifl olmalar› bir fleyi de¤ifltirmiyor. Çünkü bu projenin hemen onaylanmas› durumunda bile, 2 y›ll›k bir zaman içinde infla edilecek ve ifller hale gelmesi yine 2000 y›l›n› geçecek. Bu nedenle de, asl›nda karfl› karfl›ya getirilen iki proje, birbirinin alternatifi de¤il. Yani BaküCeyhan kabul edilse de edilmese de, bir süre Bakü-Supsa hatt› kullan›lacak ve petrol tankerleri bo¤azlardan geçecek. Nitekim, son günlerdeki bilgilere göre, bu hat Nisan ‘99’dan itibaren ifllemeye bafllayacak. ‹flte bunun fark›nda olan Türkiye burjuvazisi, bir yandan 29 Ekim’deki anlaflmayla elde etti¤i diplomatik “baflar›n›n” propagandas›n› yaparak, bölgesel bir güç olmaya adayl›¤›n› ilan edip, Avrupa ve ABD'ye güven vermeye çal›fl›rken; di¤er yandan da bo¤azlar üzerinden, uluslararas› pazarl›k pay›n›
kullanma hesaplar› yap›yor. “Bu ülke y›k›lmaz, TC'nin gücünü dünya biliyor, düflmanl›¤›m›zdan korkun” söylemleriyle bir d›fl düflmanlar plan› yap›l›yor. Bo¤azlar›n önemi ve tehlikeye at›lamayaca¤› üzerinden bir flovenist dalga yaratmaya çal›fl›yor. Demirel, flimdiden gerekli mesajlar› vermifl durumda. “Biz karar versek bile, halk› ikna edemeyiz” yollu bir propagandayla, liberallerin ve çevrecilerin Bo¤az konusundaki duyarl›l›klar›na flimdiden yol vermeye bafllad›. Zaten kendilerine biçilen misyonu anlamakta giderek daha duyarl› hale gelen liberal sol ve çeflitli k›l›klar alt›nda “toplumsal muhalefet güçleri” rolü oynayarak devrimci politika yapt›¤›n› sanan devrimci hareket, bakal›m bu konuda da destek atacak m›? Nas›l olsa devrimcilerin “bu ülke bizim” demesiyle, bu ülke onlar›n olmuyor. Tam tersine solun bu yan›lsamas›, ülkenin as›l sahiplerinin pazarl›klar›nda rol oynamaktan baflka bir ifle yaram›yor. Bu nedenle de, t›pk› demokrasi, bar›fl, insan haklar› gibi devrimci hareketin zay›f noktalar›n› manipüle ederek, düzeniçi kanallara ak›tmaya çal›flt›¤› gibi, bu “anti-emperyalist duyarl›l›¤›” da ayn› flekilde kullanacak. Bakü-Ceyhan ne olursa olsun, önümüzdeki dönemde, daha önce “Kardak krizi”, “S-300 krizi”, “Suriye krizi” vb. üzerinden yarat›lmaya çal›fl›lan flovenist dalga, bo¤azlar vesilesiyle körüklenmeye çal›fl›lacak. Alt-emperyalist bir konuma ulaflma yolunda, önündeki en önemli engellerden olan devrimci hareketi yok etme hedefinde olan burjuvazinin imdad›na yine liberal sol yetiflece¤e benzer. Bu hizmetleri karfl›s›nda elbette bir seçim pay› at›l›r önlerine. Ancak suç bu pay›n üzerine hevesle atlayan liberallerin de¤il, onlardan politik olarak kopmay› baflaramayan devrimci hareketin olacakt›r. J
Yeni Ekimler’i Bu Nas›rl› Eller Yaratacak! Maya’n›n daha önceki say›lar›nda inflaat iflçileriyle ilgili az da olsa yaz› ç›km›flt›. ‹nflaat iflçilerinin s›n›f›n sendikas›z sigortas›z kesimleri içinde önemli bir bölük oluflturdu¤u ve uygun araçlarla örgütlenmesi gerekti¤i vurgulanm›flt›. Bir inflaat iflçisi olarak öncelikle bu iflin çok a¤›r ve zor oldu¤unu belirtmek istiyorum. Bir komünist iflçi olarak, iflçi kahvelerini, iflçi pazarlar›n› yak›ndan tan›yan biri olarak bu mekanlar› sizlere anlatmaya çal›flaca¤›m. Birço¤unuz bunlar› farketmiflsinizdir belki. Ama inflaat sektörünün yayg›n oldu¤u heryerde neredeyse her semtte iflçi kahveleri, kahve yoksa köprü bafllar› veya meydanlarda iflçi pazarlar› bulunur. Üstelik haftan›n belli günleri de¤il, her gün iflçiler buralarda toplan›r. Simit ve çayla yeni güne bafllayan iflçilerin gelmesiyle iflçi pazar› ifllemeye bafllar. Bir al›c› (iflveren) gelir, flöyle kabaca kahvedeki iflçilere bir gözatar, içlerinden en genç ve güçlü olan› seçer, ifllerini gördükten sonra da onlara ücretlerini verir. Al›c› için de iflçi için de en önemli fley ücretlerin belirlenmesi, yani pazarl›kt›r. ‹flçinin pazarl›k yapma flans› son derece azd›r. Çünkü iflçi yedekleri çok uza¤›nda de¤ildir. Hem bunun bas›nc› hem de evdekilerin beklentileri iflverenin teklif etti¤i genellikle düflük ücretin kabul edilmesine neden oluyor. ‹flçiler böyle saatlerce bazen günlerce ifl beklerler. Gençlerin flans› daha fazla, yafll› iflçilerin ise son derece az olur. Bazen ik-üç saatlik ifller ç›kt›¤›nda ise o flansl› iflçi yevmiyesini al›p günü karla da kapatabiliyor. Bütün iflçilerin gönlünde de böyle bir aslan yat›yor hep. (Basit tamir iflleri, hamall›k, hafif ifller vb.) Kahvelerin duvarlar›n› süsleyen MHP posterleriyle, sabahtan itibaren çalan müzi¤i, masalarda oynanan oyunu ve maçsohbetleriyle düzen kendi egemen ideolojisini iflçilere her an vermeye çal›fl›yor. Biliyorlar ki bu nas›r tutmufl eller s›n›f olarak örgütlendirilip savafl›ma kat›l›rlarsa bu çürümüfl düzeni bir ç›rp›da yerle bir edecek, kendi düzenlerini kuracaklar. Peki ya devrimciler, komünistler bunun ne kadar fark›nda? Kahvede ifl beklerken hep devrimcilerin kahveye girip bildiri da¤›tt›¤›m›, propaganda yapt›klar›n› hayal ettim. DAB-SEN gelip bu kahvelerde faaliyet yürütseydi, bu iflsiz, sendikas›z, sigortas›z iflçileri örgütlendirmeyi ifl edinseydi, eminim ki çok canl› bir damar yakalayacakt›. ‹nflaat iflçilerinin merkezi olan bu yerler bir ajitasyon propaganda ve örgütlenme çal›flmas›nda kullan›labilecek yerlerdir. Taze-dinç güçlerin güvenini kazanmak ve bu güveni yükselen yap›n›n çimentosu yapmak için komünistler iflbafl›na! ‹zmir’den Bir Komünist ‹nflaat ‹flçisi
11
Say›: 29 P Kas›m ‘98
‹srail-FKÖ Anlaflmas› “Ba¤›ms›z” Filistin Devletini Yak›nlaflt›r›yor!
Ezilenlerin Kurtuluflu Ayn› Uzakl›kta De¤il!
O
rtado¤u ile ilgili yaflanan her geliflmeye "yeni de¤il" demek, art›k "al›flkanl›k" haline geldi. PDK-YNK anlaflmas›ndan, Suriye ve TC aras›ndaki savafl rüzgarlar›na; FKÖ‹srail aras›ndaki geliflmelerden, Irak ve ‹ran'›n ABD ile iliflkilerine; bölgedeki afliret çat›flmalar›ndan, devletleraras› çat›flma belirtilerine kadar bir çok konuda, at›lan ad›mlar yenili¤i ifade etmekten uzakt›r. Ama yine de, bu ad›mlar at›l›yor, her geliflme "yeni" olarak sunulabiliyor. Bölgenin tüm iniflli-ç›k›fll› ve sürprizlere aç›k geliflme dinamiklerine ra¤men yine de, gerçekten "yeni" diye nitelenilebilecek pek az geliflme oluyor. Bir yandan varl›¤›n› korumak için kendisini geniflletmek zorunda olan sermaye, yeni ad›mlar atmak ihtiyac›ndayken; öte yandan yerinden oynat›lan her tafl›n bu egemenli¤i devirme riskinden dolay› da "yeni"ad›mlar atmakta zorlan›yor. ‹flin do¤rusu, bitmekte olan yüzy›l›n niteli¤i hakk›nda söylenen "emperyalizm ve proleter devrimleri ça¤›" sözü de tam bu anlama geliyor: Statüko, ancak devrimci altüst olufllarla de¤iflecek! Onlar, paylafl›m kavgas›nda her gün yeni alanlara s›çramak, paylar›n› artt›rmak zorundalar, bunu yapman›n kolay olmad›¤›n›n bilinci ise, önlerindeki en önemli engeli oluflturuyor. Bu, ayn› zamanda, onlar›n korktuklar› geliflmelerin aktörü olmas› gereken, ancak bugün seyirci konumunda kalanlar›n, yaflanan ve yeni olmayan her geliflmeden kendileri ad›na bir sonuç ç›karmalar›n› da gerektiriyor. Çünkü, burjuvazinin att›¤› ad›mlar, bu seyircilerin seyirci olmaktan ç›kaca¤› korkusunu sürekli hesaba kat›yor. Daha fazla geliflebilmek için, geri ad›m atmamas›, geri ad›m atmadan geliflebilmesi için ise, önündeki engelleri temizlemesi gerekiyor. Tüm planlar ve ad›mlar, buna hizmet ediyor. Son iki ayd›r Ortado¤u'da yaflanan geliflmeler, tam da bu söylenenleri do¤rular niteliktedir. PDK-YNK anlaflmas› da, Suriye-TC "gerginli¤i" de bu özelli¤i gözler önüne seriyor. Ortado¤u özelinde söyleyecek olursak amaç, paylafl›m kavgas›n›n önündeki en temel tehlike olan patlama dinamiklerini sindirmek, sisteme entegre etmek. Bu süreç, ayn› zamanda paylafl›m› sürdürmenin basama¤› haline getirilerek, sistemin sürmesi için bu ortak payda etraf›nda bazen yanyana, bazen karfl› karfl›ya gelen burjuva diktatörlüklerinin, ehlilefltirme yönündeki güçleri ve rolleri oran›nda pastadaki paylar›n› artt›rmalar›, emperyalist hiyerarflideki yerlerini belirleme do¤rultusundaki giriflimleriyle beraber yürüyor. Dolay›s›yla, emperyalist yeniden paylafl›m kavgas›, patlama dinamiklerinin ehlilefltirilmesiyle vazgeçilmez biçimde içiçe geçen bir özellik tafl›yor, bundan ba¤›ms›z anlafl›lmas› mümkün de¤il. Böylece, bu süreç içindeki "yeni" geliflmelerin yenili¤i, bu patlama dinamiklerini sindirmede at›lan
"yeni" ad›mlar› ifade ediyor; bundan ba¤›ms›z ve kendinden menkul yenilikleri de¤il. At›lan ad›mlar, bir yan›yla bu dinamiklerin ehlilefltirilmesi ve tehlike olmaktan ç›kmas›n› hedeflerken, öte yan dan da bu süreçte al›nan rolle ba¤lant›l› olarak, 2000'li y›llar›n tablosundaki ko numlar› flimdiden oluflturuyor. Sermayenin 2000'li y›llarla ilgili hesap yapabilmesi için, bugün önündeki engelleri temizlemesi hayati önem tafl›yor. Bu "yeni" geliflmelerden bir tanesi de Ekim ay›n›n sonlar›na do¤ru yafland›. Y›llard›r dillere dolanan ve Ortado¤u denildi¤inde ilk akla gelen konulardan birisi olan ‹srail ve FKÖ aras›ndaki iliflkilerde bir ad›m daha at›ld›. Kimi burjuva yazarlara göre, Ortado¤u haritas›n›n flekillenmesinde önemli bir geliflmeyi ifade eden bu anlaflma, ezilenler aç›s›ndan ise, yukar›da tarif etti¤imiz çerçevedeki bir yenili¤i ifade ediyor: Devrimci dinamiklerin ehlilefltirilmesi ve paylafl›m kavgas›n›n sisteme zarar vermeden sürmesi. Anlaflman›n kapsam›, yeni hiçbir geliflme içermiyor, eskiden beri ortaya konulan planlar›n daha netleflmesi ve somutlanmas›n› ifade ediyor. Öncekilerden daha farkl› bir geliflme ise, içerdi¤i maddelerden ziyade, anlaflman›n yap›l›fl›yla ilgili olarak, ‹srail ve Filistin ad›na görüflmelere kat›lanlar›n, burjuva medyada da yazd›¤› gibi 9 gün süreyle adeta hapsedilerek anlaflmaya varmalar›. Di¤er özellik ise, CIA'nin bölgedeki süreçte üstlendi¤i rolün bu kadar aç›ktan ifade edilmesi oldu. ‹srail-Filistin iliflkileri sözkonusu oldu¤unda, uzun süredir belirleyici olan çerçeve, 1993'te imzalanan ve taraflar›na Nobel Ödülü'nü kazand›ran Oslo anlaflmas› olmaya devam ediyor. Oslo anlaflmas›ndan bu yana, neredeyse her y›l, iki taraf ABD'nin yönlendiricili¤inde biraraya gelerek, Oslo anlaflmas›n›n uygulanmas› do¤rultusunda "yeni" kararlar al›yor, yeni anlaflmalar imzal›yorlar. En son 97 Ocak ay›nda da, bu yönde bir anlaflma imzalanm›flt›. 97'deki anlaflmadan sonra, anlaflmay› imzalayan taraflar›n beklentisinin aksine, Filistinli emekçiler, y›llard›r kendilerinin ezilmesinde baflrolü oynayan ‹sraille yap›lacak bir "kirli bar›fla" raz› olmayacaklar›n› çeflitli tepkilerle ortaya koymufl, intifada günlerini an›msatan geliflmeler yaflanm›flt›. Ne yaz›k ki, bu geliflmelerde baflrolü oynayanlar devrimciler de¤il, baflka bir burjuva diktatörlü¤ü olan ‹ran'›n destekledi¤i radikal dinci ak›m Hamas olmufltu. Hamas, kitlelerdeki hoflnutsuzlu¤u kendi arkas›na almay› becermiflti. ‹ntifada günlerini an›msatan tepkiler ise, Arafat taraf›ndan ‹srail ve ABD karfl›s›nda "diplomatik koz" olarak kullan›lmaya yaram›fl, her iki tarafa da, "bar›fl sürecine h›z verme" do¤rultusunda acilleflen görevlerini hat›rlatm›flt›. Gerek 93'teki Oslo anlaflmas›nda, gerekse ondan sonra imzalanan baflka anlaflmalarda, görüflmelerin bafllama-
s›nda ve t›kanmas›nda gündeme gelen sorunlardan, imzalanan metinlere kadar neredeyse her fley birbirinin ayn›. Son anlaflma da bu özelli¤i de¤ifltirmifl de¤il. Oslo'dan bu yana, FKÖ'nün kurulufl maddelerinden birisi olan ‹srail devletinin y›k›lmas› maddesinin kald›r›lmas›; radikal uçlar›n sindirilmesi için FKÖ'nün yapmas› gerekenler; ‹srail'in çekilece¤i bölgelerin oran› ve çekilme süresinin düzenlenmesi vb. sürekli olarak tart›fl›lan ve her "yeni" anlaflmada yeniden ele al›nan maddeleri oluflturuyor. Son anlaflmada da ayn› konular ele al›nd›. 93'teki Oslo anlaflmas›ndan bugüne kadar, en son anlaflmaya uyulaca¤›n› varsayarsak; ‹srail, Filistin topraklar›n›n yaklafl›k olarak yüzde 40'›ndan çekilmifl olacak. Arafat, anlaflmaya uyulmasa da, 99 May›s'›nda Ba¤›ms›z Filistin devletini ilan edeceklerini dillendiriyor. ABD ve ‹srail ise, henüz böyle bir fley için erken oldu¤unu, aç›klamalar›nda titiz davranmas› gerekti¤ini söyleyerek Arafat'› uyar›yorlar. "Ba¤›ms›z Filistin" hedefine bu derece ba¤l› olan (!) Arafat, emperyalist sistemin sürmesi koflullar›nda elde edilebilecek bir ba¤›ms›zl›¤›n çerçevesini de ortaya koyuyor. ‹ntifada korkusuyla uykular› kaçarken, kitleleri bir süre daha oyalamak, FKÖ içindeki ve d›fl›ndaki ba¤›ms›zl›k yanl›s› kesimleri bir süre daha arkas›nda tutmak için kulland›¤› ba¤›ms›zl›k hedefi, giderek netleflip yak›nlafl›yor. Elbette, her iki gücü ve bu arada ABD'yi de memnun edecek bir ba¤›ms›z Filistin devletinin kuruluflu mümkündür. Mesele Filistinli ve ‹srailli emekçilerin, kendi burjuvalar›na karfl› ayaklanmalar›n› önlemek olduktan sonra, bu hedefte severek ortaklaflabilirler. Bu nedenle de, anlaflmadan, bugünkü gibi, ‹srail'in yüzde 13'lük k›s›mdan de¤il de, tüm Filistin'den çekilmesi sonucu bile ç›km›fl olsayd›, yeni bir geliflme anlam›na gelmeyecekti. Filistin topraklar›n›n, son anlaflman›n uygulanmas› sonucu ‹srail'in denetiminden "kurtar›lan" yüzde 40'l›k bölümünde, Filistinlilerin yüzde 90'l›k bir kesiminin yaflad›¤› belirtiliyor. Bu geliflmelerden hareketle, dünyada ve Türkiye'de, anlaflman›n önemine de¤inen, s›n›rlar›n yeniden flekillendirilmesini ifade eden de¤erlendirmeler yap›l›yor. Ortado¤u konusunda son derece hassas olan TC, bu anlaflmayla ilgili olarak resmi bir aç›klama yapm›fl de¤il. Belli ki, anlaflmadan sonra, ‹srail ve Suriye aras›nda yaflanacak geliflmeleri ve müttefikinin ataca¤› ad›mlar› bekliyor. Bu arada, anlaflman›n yap›lmas›ndan önceki görüflmelerde Ürdün kral›n›n da bulunmas›, bölgedeki paylafl›mda söz sahibi olmak üzere harekete geçen güç odaklar›n›n kimler oldu¤unu ve ittifaklar› da ortaya koymak bak›m›ndan ipuçlar› sunuyor. Ürdün, 1967'deki Arap-‹srail savafl›ndan önce, Filistin'in sahibi durumundayd› ve bu savaflla birlikte bu bölgeleri ‹srail'e kapt›rm›flt›. ABD-‹srail
ve TC taraf›ndan piflirilen iflbirli¤inde bu güçlerin yama¤› olarak yer almak isteyen Ürdün, daha önce de bu ülkelerin düzenledi¤i tatbikatlara gözlemci s›fat›yla kat›lm›flt›, flimdi anlaflmada oynad›¤› rolle de, bu niyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Herfley bir yana, anlaflman›n yap›lmas›ndan itibaren hem ‹srail hem de Filistin topraklar›nda, bu anlaflmay› ka¤›t üzerinde kalmaya mahkum k›lan tepkiler geliflti. Filistin'deki tepkileri ve eylemleri, anlaflman›n onaylanaca¤› parlamento toplant›s›n› ertelemek üzere kullanan Netanyahu, Arafat'›n üstlendi¤i rolü yerine getirme do¤rultusunda daha aktif olmas› için bast›r›yor. ‹stikrar hayalleri ise bir kez daha suya düfltü. Son anlaflman›n "Kimin yarar›na?" oldu¤una bak›ld›¤›nda ise, verilebilecek ilk cevap, ABD'nin bölgedeki rolünün pekifltirilmesi yolunda, flimdiye kadar daha çok ‹srail üzerinden yürüyen iliflkilerde bundan sonra FKÖ'nün de giderek aktifleflen ve artan deste¤inin sözkonusu oluflu, bu anlamda da, anlaflman›n ABD'nin yarar›na olmas›d›r. ‹srail aç›s›ndan ise, bölgede ve dünyada süren paylafl›m kavgas›ndan alaca¤› pay üzerinden emperyalist sistemde bir basamak atlayarak alt-emperyalist konuma ulaflmas› yolunda bir yarar sözkonusudur. Yukar›da bahsetti¤imiz "yeni"li¤in as›l belirleyici yönü olan patlama dinamiklerinin ehlilefltirilmesi boyutuyla üstlenilen rol, ayn› zamanda bu basamak atlaman›n yoludur. ‹srail, bu do¤rultuda bir ad›m atmak suretiyle, bölgedeki en etkin güç oldu¤unu gösterme ve daha belirleyici bir duruma ulaflma çabas›n› ortaya koymaktad›r. Toplam olarak bak›ld›¤›nda ise, FKÖ, ‹srail ve ABD iflbirli¤i içinde, Ortado¤u'daki dinamiklerin ehlilefltirilmesi yolunda önemli görevlerin, bu güçler taraf›ndan üstlenilmesi yoluyla sistemin sürmesinin sa¤lanmas›, "kimin yarar›na?" sorusunun as›l cevab›n› oluflturuyor. Ancak, Ortado¤u'nun tarihsel ve si yasal koflullar›, bu bölgedeki dengelerin bir ç›rp›da ve tereya¤›ndan k›l çekercesine rahatl›kla de¤ifltirilemeyece¤ini sürekli olarak kan›tlam›flt›r. Burjuva devletlerinin bölgeye yönelik olarak sürekli gündeme gelen iflbirlikleri de, birbirlerine olan sevgilerini ve paylafl›mc› olmalar›n› de¤il, bu gerçe¤in fark›nda olduklar›n› gösteriyor. Yoksa herfley o kadar kolay olurdu ki. Onlar›n korktuklar›, emperyalist yeniden paylafl›m›n sürmesinin önündeki en büyük engel olan patlama dinamiklerinin harekete geçmesi ve sistemi altüst edecek bir devrimci kalk›flman›n yaflanmas›d›r. Buna önderlik edecek bir öznenin eksikli¤i ise, korkular›n› flimdilik bofla ç›kar›yor. Bu yöndeki bir hareketi engellemek için ise, sürekli olarak "yeni" ad›mlarla hoflnutsuzluklar› kapsamaya, patlama dinamiklerini törpülemeye çal›fl›rken, ayn› zamanda paylafl›m› da "kardeflçe" sürdürüyorlar. Son anlaflma da, bu gayreti ifade ediyor, ancak korkular›n› gidermeye yetmiyor, yetmeyecek, ta ki sistemleri bafllar›na y›k›l›ncaya kadar. J
12
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Devrimci Tutsaklar Düflman›n En Önemli Sald›r› Hedefi
S
on bir kaç ayd›r, ezilen kesimleri sindirmeye yönelik sald›r›lar giderek art›yor, pervas›zlafl›yor. En pasif ve düzeniçi eylemler olan bas›n aç›klamalar›, bar›flç›l eylemler bile, devletin sald›r›s›n›n hedefi oluyor. Bu sald›r›lar›n en katmerlisi ise hapishanelerdeki devrimci tutsaklar›n pay›na düflüyor. Son iki ayda, flimdiye kadar görülenleri say› ve fliddet bak›m›ndan kat kat aflan sald›r›lar, katliam provalar› yap›ld›. Önce Ankara Merkez Kapal› Cezaevi'nde, "çete" mensuplar›n›n sevki vesilesiyle bafllayan sald›r›, devrimci tutsaklar›n dört gün süren eylemleri sonucu püskürtüldü. Bunun ard›ndan Adana Kürkçüler hapishanesinde 36 PKK'li tutsa¤›n yaralanmas›yla sonuçlanan bir sald›r› yap›ld›. Bu sald›r›da cezaevi yönetiminin bizzat görev ald›¤› biliniyor. Ceyhan'daki hapishanede ise, görüfl s›ras›nda yap›lan engellemelere karfl› bafllat›lan direnifl, yine sald›r› ve tutsaklar›n yaralanmas›yla sonuçland›. Elaz›¤'da ise, hapishaneye yeni getirilen tutsakla ra itirafç›l›k dayat›l›rken, bir yandan da iflkence ve hücre uygulamas› yap›l›yor. Bu arada, PKK Genel Baflkan›'na yönelik suikasti protesto etmek üzere PKK'li tutsaklar›n yapt›¤› kendini yakma eylemlerinde ve daha önceden yaralanan, ölüm tehlikesi içinde bulunan tutsaklar›n tedavisi engelleniyor, ya da tedavi, tutsaklar›n kabul edemeyece¤i uygulamalarla birlikte yap›lmaya çal›fl›larak, ölüme terkediliyorlar. Sald›r›lar›n içerdeki tutsaklara yönelik boyutu hücrelere kapatma, DGM boykotunun sürmesine ra¤men zorla mahkemeye götürme, tedavi engeli, ya y›nlar›n içeri al›nmamas›, say›m s›ras›nda dayat›lan uygulamalar vb. iken, d›flar›da da tutsak yak›nlar›na ve tutsaklar›n d›flar›yla önemli ba¤lar› olan avukat görüfllerine yönelik sald›r›lar yaflan›yor. Yak›nlar›na yönelik bask›larla, tutsaklar bu yönden de bas›nç alt›na al›nmaya çal›fl›l›rken, öte yandan da tutsak yak›nlar›n›n sindirilmesi yoluyla yaln›zlaflt›r›l›p, yal›t›lmak isteniyor. Son sald›r›lar›n ard›ndan, Bergama hapishanesinde, Adana'daki tutsaklarla dayan›flma amac›yla malta iflgali eylemi yap›larak, hapishane yönetimi ve gardi-
DEVR‹MC‹ PART‹ GÜÇLER‹ NED‹R, NE DE⁄‹LD‹R?
BROfiÜRLER‹ 4
yanlar rehin al›nm›flt›. Bunun ard›ndan Bursa, Ümraniye, Çank›r›, Erzurum gibi hapishanelerde de ayn› tür eylemler yap›ld›. Bu eylemlerin yay›lmas›yla birlikte, hapishane yöneticileri tutsaklar›n taleplerini geçici de olsa kabul etmek zorunda kald›. Ancak, anlaflman›n hemen ard›ndan, ayn› hapishanelerde yönetimler eski uygulamalar› devam ettiriyor. Hapishanelerde gündeme gelen uygulamalar, 12 Eylül dönemindeki uygulamalar› an›msat›yor. Say›mlar s›ras›nda s›raya dizilme, mahkemelere gidifl gelifllerde yap›lan uygulamalar, içeriye yay›nlar›n al›nmamas›, ko¤ufllararas› görüflmelere izin verilmemeye çal›fl›lmas›. Tüm bunlar, hapishanelerin gerçek ifllevlerini görmesi do¤rultusunda yaflama geçirilmek istenen hücre tipine geçifl için zeminin yoklanmas› anlam›n› tafl›yor. Sald›r›n›n dozunu güçler iliflkisine göre belirliyor. Art›k öyle bir hale gelmifltir ki, devletin kendisini varetti¤i temel, her türlü yan›lsamaya kap›lar› kapat›p, ç›plak bir biçimde devrimcileri ve devrimci de¤erleri yok etmeye, yok saymaya dayanmaktad›r. Ya bu sald›r›lara boyun e¤ilerek ehlileflilecek, ya da fiili olarak baflkald›r›lacak, bu dayatmalara boyun e¤ilmeyecektir. Saflar bu derece nettir, d›flar›da yap›lmaya çal›fl›lan ayr›flt›rma, hapishaneler için de geçerlidir. Dayatmalara boyun e¤ilmedi¤i noktada, devlet tutsaklar› imha etmekten çekinmemekte, fiili bir imha sürecini gün geçtikçe uygulamaya koymaktad›r. Devlet, devrimci hareketi ehlilefltirme ve yok etme sald›r›s›na, simgesel önemi olan Cumartesi Anneleri eylemine yönelik sald›r›larla bir güç denemesi yaparak giriflti. Bu "mevzi"nin elde tutulmas›yla ilgili tepkilerin yo¤unlu¤u baflka alanlardaki sald›r› haz›rl›klar›yla ilgili olarak ipucu olacakt›. Cumartesi Anneleri gibi, hapishaneler de devrimci hareketin ortaklafla sahip ç›kt›¤› ve her dönem önemli olan baflka bir alan› oluflturuyor ve devlet de bunu bildi¤i için, güç denemelerini buralardan bafllat›yor. Bunun karfl›s›nda, Cumartesi eylemleri, art›k giderek liberal bir çizgiye otururken, devrimci hareket sürekli ça¤r›lar yapt›¤› halde, kat›l›m her hafta bariz biçimde azal›rken, hapishanelerde ise tersi bir durum yaflan›yor. Giderek, protestoya yer b›rakmayacak derecede fiili olan ve devrimci tutsaklar›n yaflamlar›n› ortaya koyarak püskürtmek durumunda kald›klar› sald›r›lar gündeme geliyor. Tutsaklar ancak fiili sald›r›lar karfl›s›ndaki pratik eylemleriyle ayakta kalmaya çal›fl›yorlar, bu ise mücadelenin giderek sertleflti¤ini gösteriyor. Art›k ne insani haklar, ne de ses duyurma kayg›s› var, bizzat devrimci tutsaklar›n yaflam›na kasteden sald›r›lar yaflan›yor, bu durumda fiili karfl› koyufltan baflka ç›kar yol da kalm›yor. Çünkü, buralardaki savafl da-
ha ç›plak bir nitelik tafl›yor, taraflar daha net. Devlet, sald›r›lar›yla, tutsaklar›n dayanma gücünü s›n›yor, ancak onlar› ehlilefltirme umudunu da giderek yitirdi¤i için fiziki imhay› deniyor. Hapishanelerdeki tutsaklara yönelik bu sald›r›lar, burjuvazinin iç ve d›fl hedeflerine ulaflmas›n›n önündeki en büyük engellerden olan devrimci dinamikleri ehlilefltirme, olmazsa yok etme yöneliminin bir parças›n› oluflturuyor. Temizlik kampanyas›n›n bafl›ndan beri söyledi¤imiz, burjuvazinin temiz toplum özleminin devrimcilerden temizlenmifl bir toplum anlam›na geldi¤i gerçe¤i günden güne ç›plak biçimde ortaya ç›k›yor. Önceleri "çetelere karfl› mücadele"nin bir parças› olarak meflrulaflt›r›lan ve mafya, uyuflturucu iflleriyle u¤raflanlar›n yakalanmas› ve hapishanelere at›lmas›yla böyle bir görüntüyü yaratan burjuvazi, giderek "çete" kavram›n›, devrimci mücadele yürüten örgütlerle s›n›rlamaya çal›fl›yor. Bu nedenle de , b›rakal›m "anti-çete" mücadele gibi kavramlar›, devrimcilerin "çete" sözcü¤ünü bile a¤›zlar›na almamalar› gerekiyor. Çünkü bu kavramlar, t›pk› devrimciler taraf›ndan yürütülen "teflhir"lerde oldu¤u gibi, burjuvazi taraf›ndan rahatl›kla manipüle ediliyor, devrimcilerin teflhirleri uygun hedeflerle ve tan›mlanm›fl bir kitleyi, devrimci eylemlere yöneltmeye yaramad›¤› ölçüde, düzenin devam› için kullan›labiliyor. "Çete" söylemi, giderek devrimcilere yönelik sald›r›lar› meflrulaflt›racak biçimde netlefltiriliyor. Hapishanelerdeki devrimciler aç›s›ndan, devrimci de¤erlerin korunmas› yaflam›n korunmas›yla özdefltir. Bu, kendi bafl›na meflrudur ve baflka bir meflruiyet aramaya da gerek yoktur. Baz› tart›flmalarda ise, özellikle PKK'li tutsaklar›n, kendilerini di¤er devrimcilerden ay›rma çabalar› yans›makta, "provokasyona gelmeme" söylemiyle, yap›lacak her eylem için fiili bir sald›r›n›n varl›¤› aranmakta, bu durumda bile aktif tutum al›nmas› engellenmeye çal›fl›lmaktad›r. Bu durum, PKK'nin uzatt›¤› "bar›fl eli"nden ba¤›ms›z de¤ildir. Oysa geri ad›m atman›n sonu yoktur. Tutsaklara yönelik sald›r›lar karfl›s›ndaki giriflimlere bak›ld›¤›nda ise, yine ‹HD, legal partiler, çeflitli devrimci gruplar›n legal kurumlar› ve tutsaklar›n aileleriyle s›n›rl› bir çaba görülmekte, bu durum afl›lamamaktad›r. Yap›lanlar, hapishanelere heyet gönderme, yönetimle görüflme, bas›n aç›klamas›, meclisteki partilerle görüflme, dilekçe verme vb.nin ötesine geçememektedir. BunlaSahibi ve Yaz›iflleri Md.: Reyhan Son
r›n her biri de, sadece savunma ve haber almayla ilgili çabalard›r. Politik kampanyalar, iflçi s›n›f›n›n siyasallaflmas› için vesile olacak etkinlikler de¤il, sadece savunma için yap›lan giriflimlerdir. Bu çabalar›n politik çizgilerden ba¤›ms›z oldu¤unu sanmak ise yanl›flt›r. Giderek devletten beklentiyi de körüklemektedir. Bu durumdan ç›k›fl›n yolu ise, "daha ses getirici" eylemlere yönelmek de ¤ildir. Kald› ki, devrimci önderlik bofllu¤unun sürdü¤ü günümüz koflullar›nda, bu sorunun çözümüne yo¤unlafl›lmad›kça, "daha fazla ses getirme" çabas›, devrimci hareketin tasfiye sürecine hizmet etmektedir. Bunun karfl›s›nda, silahl› dar grup eylemleriyle, kitlesel bar›flç›l eylemler ayn› ifllevi görmektedir, birbirinin karfl›s›nda ve birbirine alternatif de¤ildir. Tam tersine sa¤a kay›fl› ve liberal yönelifli gizlemeye hizmet eder. Gerek devrimci tutsaklar için varl›k yokluk sorunu haline gelmifl olan hapishanelerdeki sald›r›lar karfl›s›nda, gerekse iflçi s›n›f›na yönelik sald›r›larla ilgili olarak, bunlar› püskürtmenin ve yeni mevziler kazanman›n, savunma durumundan ç›k›p sald›r› durumuna geçmenin yolu devrimci önderlik sorununu çözmek üzere haz›rl›k görevlerine yo¤unlaflmaktan geçiyor. Devrimci tutsaklara yap›lan sald›r›lar, onlar flahs›nda ezilen tüm insanl›¤›n kurtulufl hedefine yöneliktir. Pratikte onlara sald›r›lmas›, sald›r›n›n sadece "içeriye" yönelik oldu¤u yan›lsamas›n› yaratmamal›d›r. Görüflleri, mücadele hedefleri, yol ve yöntemleri ne olursa olsun, tusaklara yönelik sald›r›larla, düflman taraf›ndan insanl›¤›n kurtuluflu do¤rultusundaki mücadele yok edilmek istenmektedir. Bu nedenle de, baflka hiç bir gerekçe aramaks›z›n, iflçi s›n›f›n›n ve insanl›¤›n kurtulufl hedefinin simgesi olan devrimci tutsaklar›n, yaln›zlaflt›r›l›p yal›t›lmalar›n›n karfl›s›nda, onlara aktif biçimde sahip ç›kmak gerekmektedir. Son dönemde, devrimci hareketle devlet aras›nda bir ölüm kal›m savafl› yaflan›yor. Bu savaflta, ölüm; devrimci de¤erlerin teslim edilerek, liberal bir çizgiye kay›lmas› ve tasfiye ise; yaflam, bu de¤erlere aktif biçimde sahip ç›kman›n ve ileri tafl›man›n biricik yolu olan devrimci parti inflas› için haz›rl›k görevlerine yo¤unlaflmakt›r. Devrimci tutsaklara da, insanl›¤›n kurtuluflu hedefinin simgesi olan devrimci de¤erlere de sahip ç›karak süreklilefltirmenin, daha ileri mevzilere s›çraman›n (yani en az›ndan devrimci olarak ayakta kalabilmenin bile) baflka yolu yoktur. Baflka yolun varoldu¤unu söyleyenlerin pratikleri, bu sözlerin bir kez daha do¤rulanmas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Görev tüm komünistlerin ve komünist iddias›nda olanlar›nd›r. Komünist devrimciler ise, bu yolda motor rolü oynama iddias›n› sürdürüyor. J Tohum Yay›nc›l›k Üsküdar Cad. Akçay ‹fl Mrk. Kat: 2 No: 12 Kartal / ‹st. Tel: (0216) 387 83 09
Banka Hesab›: Reyhan Son, ‹fl Bankas› 1029 1058585
Bas›ld›¤› Yer: Baflak Ofset
13
Say›: 29 P Kas›m ‘98
26
Ekim Pazar günü Ümraniye DAB-SEN’de DAB-SEN’li Komünist ‹flçiler bir söylefli düzenledi. Söyleflinin gündemini, “Komünist ‹flçiler DAB-SEN’de hangi amaçlarla nas›l bir faaliyet yürütürler?” sorusunun aç›mlanmas›, perspektiflerin sunulmas› ve faaliyet içerisinde karfl›lafl›lan belirli sorunlar›n siyasal anlay›fl temelinde tart›fl›lmas› oluflturuyordu. Söylefli gününün öncesinde söyleflinin duyurusunu içeren afifl ve sözlü ça¤r›lar yap›ld›. Yaklafl›k 35 kiflinin kat›ld›¤› ve 4 saat süren söylefli, proletaryan›n devrimci mücadelesi u¤runa barikatlarda, çat›flmalarda, direnifllerde ölen s›n›f kardefllerimiz için yap›lan sayg› durufluyla bafllad›. Aç›l›fl konuflmas›n› Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist ‹flçiler ad›na bir yoldafl yapt›. Konuflmas›nda farkl› sektörlerdeki söz sahibi tekellerin, kendi kurduklar›, ya da bünyesindeki anlaflmal› fason flirketler arac›l›¤›yla sömürü çark›n› nas›l ifllettiklerini aç›mlad›. Üretim araçlar›n› elinde bulunduran s›n›f›n; proletaryan›n iflsiz, sendikas›z, sigortas›z ya da küçük ve orta iflletmelerde çal›flan kesimlerini hangi k›l›flar alt›nda nas›l bir sömürüye tabi tuttuklar›n› somut bir dizi örnekle birlikte ele alarak de¤erlendirdi. Ard›ndan Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist ‹flçiler ad›na baflka bir konuflmac› söz ald›. Komünist ‹flçiler’in DAB-SEN’de hangi amaçlarla nas›l bir faaliyet yürüttüklerini ve yürütmeleri gerekti¤ini ortaya koydu. Konuflmas›n›n içeri¤ini komünistlerin sendika ve DAB-SEN faaliyetine yaklafl›mlar›n› içeren, Maya’n›n muhtelif say›lar›nda ortaya konulan perspektiflerin genel hatlar›yla yans›t›lmas› oluflturuyordu. Her iki konuflmac›n›n aç›l›fl ve sunufl kesiminde öne ç›kard›¤› vurgular› k›saca özetlemek gerekirse, flu alt bafll›klar halinde toparlamak mümkün olacakt›r: Birinci olarak, komünistlerin buraya neden yöneldi¤inin aç›mlanmas›d›r. En temel vurgu ise, komünist devrimcilerin bu kesimlere yönelme nedeninin, buralar›n sendikal hareket ve devrimci ak›mlar taraf›ndan bofl b›rak›lmas›ndan kaynaklanmad›¤› yönündeki vurguydu. Aksine, komünistlerin s›n›f›n en çok sömürülen, en çok bask›ya maruz kalan ve en çok horlanan bu kesimlerine yönelmesi bilinçli bir politikan›n ürünüdür. Ve bu bilinçli politik tercihe komünistler Gazi Ayaklanmas›’ndan ç›kar›lan dersler sonucu yönelmifller ve bu politik yönelimin do¤rulu¤u bundan sonraki dönemde de ‘96 1 May›s’› ve bugüne kadar bir dizi eylem ve ç›k›fllarda da a盤a ç›kan dinamikler itibariyle, kendini kan›tlamaktad›r. Fakat, bu kesimlerin s›n›f›n bir parças›n› oluflturdu¤u bilinci, muhataplar› taraf›ndan anlafl›lamad›¤› gibi (kendili¤inden bu bilince varmalar› zaten beklenemez), iflin çok daha vahim taraf› bu kesimlere siyasal/s›n›fsal bilinç tafl›yacak devrimci hareketlerin de bunu a盤a ç›karamad›¤›d›r. Bu kesimlere yönelen devrimci hareketler ise s›n›fsal bir zeminde de¤il, kent yoksullar›, küçük
‘Komünist ‹flçiler DAB-SEN’de hangi amaçlarla nas›l bir faaliyet yürütürler?’ burjuva katmanlar, anti-faflist politikalar›n bir destekçisi tahlilleri temelinde politikalar üretmektedir. Daha genel bir ifadeyle s›n›f›n sendikal› kesimleri için yürütülen mücadelenin bir destekçisi ya da anti-faflist mücadelenin bir bilefleni ya da örgütsel alanda kendi kadro kayna¤› olarak yönelmektedirler. ‹kinci olarak, iflsiz, sendikas›z, sigortas›z, küçük-orta iflletmelerde çal›flan kesimler dönemsel olarak ve bugün için s›n›f›n en devrimci, en dinamik, en militan olma özelli¤ini korudu¤u sürece, bu kesimlerin örgütlenme arac› ola rak DAB-SEN, komünistlerin gündemine girmeyi hakedecektir. Ayn› zamanda bu kesimler kapitalizm varoldukça birer potansiyel devrimci dinamiklerdir. Dolay›s›yla dönemsel bir yaklafl›m› da aflan bir anlay›flla, s›n›f›n bu kesimleri her dönem hem beslenilebilecek bir kadro potansiyeli hem de mücadeleye dinamizm katmak için mevzilenilmesi gereken bir alan olma özelli¤ini de bar›nd›rmaktad›r. Komünistler DAB-SEN’i de aflan bir yaklafl›mla, as›l öncelikli ve stratejik görevler do¤rultusunda bu kesimlerin örgütlendirilmesi hedefiyle faaliyete yönelirler. Üçüncü olarak, DAB-SEN s›n›f›n bu kesimlerinin örgütlenme arac› olarak ifllev gördü¤ü ve bu amaca hizmet etti¤i sürece, Komünist ‹flçiler’in gündeminde yer tutmay› hak edecektir. Dolay›s›yla, Komünist ‹flçiler DABSEN’de klasik sendika anlay›fl›ndan farkl› bir içerik ve yöntemle mücadele yürütürler. Günlük, dar ve sektörel mücadeleyi de aflan, iflçi s›n›f›n›n nihai kurtuluflunu hedefleyen bir anlay›flla faaliyete kat›l›rlar. Ama bu, birtak›m günlük ve k›smi ihtiyaçlar temelinde mücadele edilmesini d›fltalamaz. Bu mücadele bile Komünist ‹flçiler taraf›ndan ancak nihai kurtulufl hedefine ba¤l› olarak yürütüldü¤ü sürece anlam kazan›r, destek görür. Dolay›s›yla, Komünist ‹flçiler s›n›f›n bir parças› gördükleri iflsiz, sendikas›z, sigortas›z, küçük-orta iflletmelerde çal›flan kesimlere yönelik proleter devrimci bir anlay›flla politika üretirler. DAB-SEN’de bu anlay›flla uyumlu, ifllevli komisyonlar kurulmas›n› önerir ve bu temelde yürütülecek bir faaliyetin öznesi ve uygulay›c›s› olacaklar›n› belirtirler. Bugün için komünistlerin ihtiyac› ifllevsiz komisyonlar kurup da¤›tmak de¤ildir. As›l ihtiyaç e¤itim ve örgütlenme alan›ndad›r. Hem e¤itim hem de örgütlenme alan›nda ifllevli k›l›nabilecek komisyonlar kurulmal› ve bu komisyonlar önlerine hedef ve planlar koymal›d›r. Örne¤in bu perspektifi DAB-SEN’in son günlerde gündemine giren kapat›lma sorunu ile birlikte ele alabiliriz. DAB-SEN’in kapat›lmas› karfl›s›nda bir hukuk komisyonu kurup mücadeleyi bu araçla sürdürmek yerine, -ki söylefliye kat›lanlardan hiçkimse böyle bir fley savunmad›- hukuki mücadeleyi reddetmeksizin ama as›l izlen-
mesi gereken yöntemin bunu siyasi bir kampanyaya dönüfltürerek, as›l muhataplar›na bu gündemi tafl›y›p onlar› da bu faaliyette etkin bir konuma çekerek faaliyetin bir öznesi haline getirilmesi gerekti¤idir. Bunu da örgütlenme komisyonu arac›l›¤›yla bir plan ve program dahilinde çeflitli atölye ve ifl yerlerinde bildiri da¤›t›m›, sözlü propaganda arac›l›¤›yla sa¤lam bir zemin yakalanabilir. ‹liflki a¤lar› geniflletilebilir. Böyle bir kampanyadan beklentilerde, sendikan›n kapat›lmas›na karfl› binlerin soka¤a dökülmesi de¤il, güç ve kapasite oran›nda bir tan›t›m faaliyetinin gerçeklefltirilmesi ve çeflitli ifl yerlerinden iliflki a¤lar›n›n yakalanmas› ve geniflletilmesidir. Buradaki geliflmelere ba¤l› olarak da ihtiyaç oran›nda yeni komisyonlar›n kurulup faaliyetin daha da ifllevlendirilmesidir. Söylefliye Komünist ‹flçiler ve taraftarlar›n›n d›fl›nda farkl› çevrelerden de kat›l›m oldu. Her iki konuflmac›n›n yukar›daki vurgular›na, farkl› çevrelerden kimi konuflmac›lar da katk› koydu. Bununla birlikte, Komünist ‹flçiler’in ortaya koydu¤u perspektifleri ve ayn› zamanda bütün kat›l›mc›lar›n, en az›ndan anlay›fl düzeyinde ortaklaflt›¤› bu perspektifleri yaflamda somutlayacak politikalar, söyleflide en hararetli tart›flmalar›n yaflanmas›na neden oldu. DAB-SEN somutunda siyasal anlay›fl farkl›l›klar›n›n a盤a ç›kmas›na yol açt›. Buna kaynakl›k eden temel konu ise, sendikan›n bir dizi politik geliflmelere sendika kimli¤iyle taraf olup olamayaca¤›, tutum tak›n›p tak›namayaca¤› ya da bunun nas›l yap›labilece¤i üzerinde odaklaflmaktayd›. Bu tart›flman›n somut bir zemin üzerinde yürütülebilmesi için Komünist ‹flçiler bu gündemle ilgili DAB-SEN’de yaflanan bir dizi somut örnek üzerinden baz› hat›rlatmalar yapt›lar. Bunlar DAB-SEN Esenkent’de kooperatif; Okmeydan›’nda aflevi; ve son olarak da Ümraniye’de yaflanan cezaevindeki tutsaklarla ilgili dayan›flma ilan› tart›flmalar›yd›. ‹lk iki örnek Komünist ‹flçiler’in karfl›s›nda oldu¤u, son örnek ise tamamiyle arkas›nda durduklar› ve kendileri taraf›ndan ortaya koyulan önerilerdi. Tart›flmalar›n sonucunda taraflardan bir k›sm› politik geliflmelere yönelik tak›n›lmas› gereken tutumlara ancak sendika içindeki komünistlerin komünist kimli¤iyle taraf olabilece¤ini, taraf olmas› gerekti¤ini ve sendikan›n bu geliflmeler karfl›s›nda konumu ve kimli¤iyle tarafs›z kalmas›, ba¤›ms›z bir tutum tak›nmas› gerekti¤ini savundu. Taraflardan baflka bir k›s›msa sendikan›n taraf olmas›n›n koflulunu sendika içindeki komünistlerin ba¤›ms›z konumlan›fl›na, bu politikalar› kendi etkinliklerinde a盤a ç›karmas›na ve bunun sonucunda sendika içindeki yaratt›klar› etki ve güç oran›nda sendikay› taraf olmaya zorlayabileceklerini savundu. Dolay›s›yla, bugünkü koflullara ve ko-
numlan›fla somut bir politik yaklafl›mla çözüm üretemedikleri, bugünkü gerçekler ›fl›¤›nda somut bir tutum ortaya koyamad›klar›ndan dolay›, bir mu¤lakl›¤›n ve belirsizli¤in sonucu olarak asl›nda, bu durumda fiili olarak sendikan›n tarafs›z kalmas›nda bu ilk anlay›flla ortaklaflm›fl olmaktad›rlar. Komünist Devrimciler ise yolun bafl›ndan beri ilk anlay›flla yollar›n› ay›rd›klar› gibi, ikinci e¤ilimin vurgular›n› genel olarak kabul etmekle birlikte, bugünkü gerçekli¤e tamamiyle yan›t veremedi¤ini ortaya koymufllard›r. Ba¤›ms›z konumlan›fl ve ba¤›ms›z politika yürütmeyi zaten daha önce de öne ç›kar›p, sadece vurgulamakla da kalmay›p, güç ve kapasiteleri oran›nda gereklerini yerine getirmekteydiler. Dün oldu¤u gibi bugün de, yar›n da getirmeye de devam edeceklerdir. Bu tutumlar›nda ›srar ettikleri sürece e¤er do¤ru bir hatta ilerleniyorsa, er ya da geç politik bir güç elde edilir. Bu tart›flma o zaman gereksizleflecektir. Ama bugün ne yapmal›? Sorunu genel bir güç ve önderlik sorununa m› havale etmeli ? Bu vurgular s›n›f›n devrimci bir önderli¤inin yarat›lmas› ihtiyac›n›n bir ürünü olmakla birlikte, bugün için böyle bir önderli¤in varolmad›¤› koflullarda Komünist ‹flçiler, komünistlerin örgütsel alanda kendi ba¤›ms›z konumlan›fllar›n› sa¤lamas›, politik tutumlar›n› ba¤›ms›z etkinliklerinde belirlemesi ve bunlarla uyumlu bir pratik sergilemesi flart›yla, sendika içinde konumlan›p bir etkinlik yürütmekle beraber sendikan›n da kendi konumu ve kimli¤iyle tak›nabilece¤i ve tak›nmas› gereken, taraf olup sahiplenebilece¤i politik tutumlar›n olmas› gerekti¤ini savunurlar. Örne¤in cezaevindeki tutsaklar› iflçi s›n›f›n›n militan kesimleri olarak sahiplenme, Kürt iflçileriyle dayan›flma vb. Komünist ‹flçiler söyleflide gündemle iliflkili olarak di¤er tüm anlay›fllardan bunlar› savunmas›yla kendini ayr›flt›rd›. Siyasetin öznesi de¤il ama bir destekçisi olarak DAB-SEN, düflman›n sald›r›s›yla karfl› karfl›ya kald›klar›nda cezaevindeki tutsaklar› sahiplenmiyorsa, s›rf Kürt kimli¤inden dolay› Ordu’ya al›nmayan yoksul Kürt proleterleriyle dayan›flmay› bugün için çok s›n›rl› da olsa yükseltmiyorsa, buna neden olan DAB-SEN’deki komünistlerin güç ve etkinlikleri de¤il, ilk baflta anlay›fllar›d›r. Keza bafl›ndan beri komünistler DAB-SEN’de etkinlik yürütmüfller ayn› zamanda yönetimde de söz sahibidirler. Bu söyleflide de oldu¤u gibi her etkinlikte Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist ‹flçiler kendi politikalar›n› netlefltirmek, derinlefltirmek ve varolan farkl› anlay›fllarla ayr›m çizgilerini çekmek; ama bundan da önemlisi yap›lan her etkinli¤i s›n›f›n devrimci bir önderli¤inin yarat›lmas›n›n kald›rac› haline getirmek göreviyle yüzyüzedir. Komünist iflçilerin DAB-SEN’de varl›k koflulu ve iddias› budur. Devrimci Parti Güçleri’nden DABSEN’li Komünist ‹flçiler/ Ümraniye
14
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Gerici Barikat› Kavgam›zla Y›kaca¤›z!
K
omünistler, faaliyetlerini her zaman için nihai hedefe, komünizme referansla yürütürler. Dünyada ve yaflad›¤›m›z topraklarda al›nan örgütsel yenilgi, yürütece¤imiz faaliyeti, haz›rl›k dönemi çal›flmalar›n› olumsuz etkilese de, bir çok deney, ibret vesilesi olacak yaflanm›fl deneyimler, Ekim Devrimi gibi kitlelerin kendi kurtulufllar› yolundaki kalk›flmalar›, yo¤unlafl›lacak planl› bir faaliyette olumsuzluklar› tuzla buz edebilecek, yolumuzu ayd›nlatacak birer deneyimdir. Günümüzde, üçüncü likidasyon dalgas›n›n komünistleri de etkisi alt›na ald›¤›, ayd›n oportünizminin, devrimci örgütlerden kaç›fl›n, herkesin devrimcilik ad›na kendine liberalizmin sakin, f›rt›nas›z koylar›nda yer arad›¤› ve buldu¤u oranda demirledi¤i, yaflad›¤›m›z süreçte daha da belirginleflmektedir. Gericilik dönemi devrimcili¤inin çok meflakkatli bir devrimcilik oldu¤unu; bu dönemde örgütlü ve örgütle yürüyüflün, devrimci çaba ve iradenin kavgada belirleyici oldu¤unu s›k s›k tekrarlad›k. ‹çinden geçti¤imiz dönemde, devrimci faaliyetin muhtevas› da, gercilik döneminin etkisi sonucu giderek gerilemekte, devrimcilik sendika duvarlar› aras›na hapsedilmektedir. Muhataplar›na tafl›nmayan düflüncelerin ise, de¤ifltirme gücü yoktur. Bu bilinçle, bulundu¤umuz semtte, sözlü propagandayla birleflen bir kufllama ve afiflleme yapt›k. Faaliyetimizi planlad›¤›m›z biçimde ve kendi imkanlar›m›zla haz›rlad›¤›m›z materyalle yürüttük. “Özgürlük savaflan iflçilerle gelecek” fliar›m›z›n yer ald›¤›, “Devrimci parti güçleri/Komünist iflçiler” imzal› 60 adet afifli; “Tam ücretli 6 saatlik iflgünü, 4 vardiya, serbest hafta sonu”, “Tek mafya var burjuva devlet”, “Ö¤renciye ifl, çal›flana ö¤renim hakk›”, taleplerinin yer ald›¤› “Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist ‹flçiler-Komünist Devrimciler” imzal› 300 adet kuflu haz›rlad›k. De¤iflik zamanlarda yürüttü¤ümüz bu faaliyeti üç ayr› semtte yapt›k. Afifl ve kufllar› daha çok sanayi bölgelerine, iflçilerin yo¤un olarak yaflad›klar› mahallelere yönelik olarak kullanmaya özen gösterdik. Yaflad›¤›m›z gerici kuflatmay›, gerici barikat›; amaç, ilke ve önceliklerimize yo¤unlaflm›fl militan kavgam›zla k›raca¤›z. Tüm çal›flmalar›m›z›n devrimci partinin haz›rl›k faaliyetine katk› oldu¤unu biliyoruz. Likidasyona hay›r! Devrimci parti yolunda ileri! Devrim için, devrimci parti! Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist ‹flçiler-Komünist Devrimciler/ Kartal-Maltepe
Komünist ‹flçiler’in Etkinlikleri’nden...
D
evrimci hareketi k›skac›na alan burjuvazi ve onun dayatt›¤› yapay gündeme ra¤men, komünistler bu tür tuzaklardan uzak durarak kendi gündemlerinin ›srarl› takipçileri olacaklard›r. Komünistler için öncü eksikli¤i ve bunun yarat›lmas› gündemi, bu hedef gerçekleflinceye kadar devam edecektir. Devrimci bir önderli¤in eksikli¤i koflullar›nda, bir önder lik varm›fl gibi davranarak onun görevlerine soyunmak, bamaç disiplininden yoksun, kendinden menkul bir çal›flma anlam›na gelir ve burjuvazinin gündemine hapsolmayla sonuçlan›r. Komünist devrimcilerin sorumluluklar› ve görevleri günden güne artmaktad›r, bunlar›n bilinciyle, bu sorumluluklar›n verdi¤i heyecanla dünden daha yo¤un, dünü de aflan bir performansla bulundu¤umuz alanda çal›flmalar›m›z› kesintisiz sürdürüyoruz. Son bir hafta içinde bir afifl faaliyeti, gazete sat›fl› ve kufllama yapt›k. Bu faaliyeti kendi yerel giriflimlerimizle gerçeklefltirdik. Gazete sat›fl›n› bölgedeki genel faaliyetimizin bir parças› olarak yürüttük ve hem sat›fla birlikte ç›kt›¤›m›z iliflkileri, hem de yay›n›m› z› ulaflt›rd›¤›m›z kesimleri siyasallaflt›rmay› gözeterek gerçeklefltirdik. Afifl ve kufllar›n yap›lmas›nda kullan›lan malzemenin yeterli olmay›fl› nedeniyle, istedi¤imiz düzeyde olmasa da belli bir etki yaratt›¤›n› düflünüyoruz. Temel fliarlar›m›z›n ve savafl›m hedeflerimizin yer ald›¤› afifl ve kufllar› kulla-
narak yapt›¤›m›z bu faaliyetin ard›ndan, bir de DAB-SEN’de söylefli gerçeklefltirdik. D›fl›m›zdaki her türlü bozulmaya, tasfiyeci dalgaya, liberalizme, düzenin her türlü sald›r›lar›na ra¤men bir daha: S›n›fa karfl› s›n›f, savafla karfl› s›n›f savafl›! Özgürlük savaflan iflçilerle gelecek! Devrimci Parti Güçleri’nden Komünistler ‹flçiler/Ümraniye
‹smet Demir Á
Bafltaraf› 8. Sayfada
lar›n› yazmay› seçmiflti. Bolflevik önderli¤in varolmad›¤› koflullarda ‹smet Demir gibi devrimci iflçilerin çabas›, ne kadar art›r›l›rsa artt›r›ls›n, tek bafl›na s›n›f ad›na kal›c› mevziler yaratmaya yeterli olmayacakt›r. Bunun yarat›lmas› ve güvence alt›na al›nmas›; bu mücadelenin tek tek çabalar› da aflan, proletaryan›n devrimci bir iktidar›n› hedefleyen, kapitalizmi dünyadan silecek bir amaç disiplini do¤rultusunda ve devrimci örgüt zemininde yürütülmesine ba¤l›d›r. Bugünün görevi s›n›f içinde devrimci örgüt zemininde mücadele etme ihtiyac› ve aray›fl› içinde olan, Demir gibi potansiyel öncü iflçilerin, taze-dinç güçlerin ve bir bütün olarak devrimci dinamiklerin leninist örgüt omurgas› infla hedefiyle ayr›flt›r›lmas› ve örgütlendirilmesinde somutlanmaktad›r. J
Seka Eylemleri; Bürokratlarla Liberaller Bir Kez Daha Meydan› Bofl Buldu
2
Ekim günü Özellefltirme Yüksek Kurulu’nun SEKA’n›n kapat›laca¤› aç›klamas› üzerine, SEKA iflçileri, iflyerini terk etmeme ve karar geri al›nana kadar eylemlerini sürdürme karar› ald›lar. ‹flçilerin bu eylemlili¤i, sendika taraf›ndan da desteklendi, desteklenmek zorunda kal›nd›. Burjuvazinin bu tür uygulamalar› SEKA’yla bafllayan bir durum de¤il, sendikalar›n özellefltirme sald›r›s› ve bunun getirdi¤i sonuçlar karfl›s›nda, iflçi s›n›f›n›n taraf›nda duraca¤›n›n maddi bir temeli yok. Sendikac›lar, bu ve buna benzer iflçi eylemliliklerinin gerisine düflmemek ve kendi konumlar›n› sürdürebilmek amac›yla iflçilerin haklar›n› savunuyormufl gibi gözükmektedirler. Bu sendika ve sendika bürokratlar›n› iflçiler iyi tan›yor. Bunlar, “kapitalizmin iktisadi önlemleri ve rahatlamas› için uzlaflt›rma kurulu” ESK’in içindedirler. Böyle bir yap›n›n içinde olanlar, dolayl› destek verenler, sermayenin uygulamalar› karfl›s›nda s›n›f tavr› gösteremezler. 31 Ekim’de yap›lan miting de, son zamanlarda ortaya ç›kan özellefltirmelerin devletin gözetimi alt›na al›nmas› ve birtak›m özellefltirmelerde “çetemafya” iliflkisinin ortaya ç›kmas›(!) üzerine bu durumdan cesaret alan sendika ve sendika bürokratlar›n›n günü kurtarma giriflimidir. 31 Ekim’de Kocaeli’nde yap›lan, “Cumhuriyetin fabrikalar›n› kapatt›rmayaca¤›z” mitingini dört konfederasyonun ortak olarak organize etmeleri (Türk-‹fl, D‹SK, Hak‹fi, KESK), SEKA iflçisinin eyleminin iteklemesiyle ve yukar›da sayd›¤›m›z nedenlerden dolay›d›r. SEKA iflçisinin bu eyleminin benzeri olan eylemlilikler, bu topraklarda s›k s›k yaflanmaktad›r, ancak bu eylemliliklerin topyekün bir eyleme dönüfltürme iradesinin öznesi olmad›¤›ndan, bu eylemlerin yine bürokrat sendikac›lar›n ekme¤ine ya¤
‘Devrim ‹çin Devrimci Parti’ Á
Bafltaraf› 9. Sayfada
“Devrim için devrimci parti” fliar› ise, hem devrim hedefini koruyanlar aç›s›ndan vazgeçilmez bir araç olan devrimci partinin eksikli¤ine iflaret eden; bu anlamda, devrimcileri bu partinin inflas› görevine ça¤›ran güncel yönüyle, hem de bir partinin sürekli olarak hedeflerine referansla tan›mlanmas›na, bu anlam›yla niteli¤ine vurgu yapan bir fliard›r. Bu fliar›n muhataplar› ise, devrimcileri ço¤unlukla televizyonlardan ya da akrabal›k-ahbapl›k iliflkilerinden tan›yan, bu görevin bilincinde olmayan genifl y›¤›nlar de¤il, devrim ve komünizm hedefiyle varolan ve bugün do¤ru buldu¤u yerlerde bu hedefle mücadele eden devrimci ve komünist kadrolar ve Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist Devrimcilerin faaliyet içinde öne ç›kar›p siyasallaflt›rarak bu göreve kazanmay› hedefledikleri taze-dinç güçlerdir. J
sürmesine, onlar›n parlat›lmas›na yar›yor, liberallerin günü kurtarma çabalar›na heba ediliyor. Çal›flt›¤›m›z iflyerinde SEKA’daki iflçi eyleminin içeri¤i ile ilgili bir toplant› yapt›k. Bu toplant›da s›n›f mücadelesinin olanca ç›plakl›¤›yla sürdü¤ünün, burjuvazinin sürekli yapay gündemler üreterek kendi iç krizini gölgelemeye çal›flt›¤›n›n alt›n› çizdik. SEKA eyleminin tüm s›n›fa maledilmesi gereken bir eylem oldu¤u, böyle anlafl›lmas› gerekti¤ini belirttik. ‹kinci olarak SEKA iflçisinin eyleminin desteklenmesi ve bu temelde giriflimler yap›lmas›n› istedik. 31 Ekim’deki mitinge genifl bir flekilde kat›lmam›z konusunda öneri verdik, önerimiz kabul edildi. Mitingin “cumhuriyet bayram›na” denk gelmesi ve iflyerlerinin dört gün kapal› olmas› nedeniyle katmam›z gereken güçleri yeteri kadar örgütleyemedik. Sendika flubesinin tuttu¤u arabayla, mitinge kat›lmak için hareket ettik. ‹çinde bulundu¤umuz sendikan›n ayn› yerde 5 flubesi olmas›na ra¤men, bir flubeden yönetici düzeyinde, bizim içinde bulundu¤umuz flubeden k›smen temsilcilerden oluflan iki otobüsü bile zar zor doldurabildik. Giderken ve gitmeden önce mitingin iptal edilme olas›l›¤›n› gözönünde bulundurarak, pankart yazma karar›m›z› gerçeklefltiremedik, ancak pankarta yazaca¤›m›z “Özgürlük savaflan iflçilerle gelecek” fliar›n› dövize yazarak, mitinge kat›ld›k. Havan›n ya¤›fll› olmas› kat›l›m› düflürmüfltü. Dört konfederasyon, onlarca kitle örgütüne ra¤men alan dolmam›flt›. Alana giren iflçiler hemen geri dönüyor, alana gelmekle görevlerini yerine getirmifl gibi kavr›yorlard›. Alanda kalanlar da kendi boylar›n› gösterme yar›fl›na girmifllerdi. Her türden liberalinden, cumhuriyet kutlamas›na gelmifl gibi sicili bozuk ‹P’lisinden, merkezci-melez ak›mlara kadar herkes devletin elinde, onun kontrolünde bulunan K‹T’lerin “halk›n mal›” oldu¤unu hayk›r›yordu. “SEKAhalk›nd›r sat›lamaz” diyenlere flunu sormak gerekiyor ve birlikte geldi¤imiz iflçilere sorduk: Parlamento halk›n m›? Ald›¤›m›z cevap “hay›r”d›. Pekala K‹T’ler neden halk›n oluyor? Utana s›k›la “halk›n paralar›ndan kurulan fabrikalar halk›nm›fl” cevab›n› veriyorlard›. SEKA iflçilerininki gibi eylemlerle s›kça karfl›lafl›yoruz. Sonuç olarak flunu söylemek gerekiyor; inisiyatifin s›n›f›n devrimci önderli¤inde olmad›¤› koflullarda bu durum abart›lmamas› gereken bir fleydir. Acil görev, her zaman karfl›lafl›labilecek bu eylemleri amaçlaflt›rmak de¤il, tüm bunlar› devrim hedefine tafl›maya önderlik edecek olan devrimci bir önderli¤in inflas› için haz›rl›k görevlerine yo¤unlaflmak ve bunun hakk›n› vermektir. ‹flçi s›n›f› devrimcilerinin gündemi bu olmal›d›r. Özgürlük savaflan iflçilerle gelecek! Belediye ‹flkolundan Komünist ‹flçiler
15
Say›: 29 P Kas›m ‘98
Ekim Devrimi Y›ldönümü: Buruk Ama Coflkulu
S
usurluk’tan bu yana devrimci hareketin en önemli gündem maddesini oluflturan “Çetelerle mücadele” bafll›¤›, devrimci hareketin kendi ba¤›m s›z gündemine sahip olmad›¤›n›n en çar p›c› kan›t› olmaya devam ediyor. Gündemini burjuvazinin hamlelerine göre belirleyenlerin ise, bir süre sonra varl›k nedenlerini unutmalar›, devrimci birer ak›m olarak gereksizleflmeleri kaç›n›lmazd›r. Bu gündemsizlik, daha do¤rusu burjuva gündemine hapsolmuflluk, Ekim Devrimi’nin y›ldönümünün yaklaflt›¤› günlerde de hakimdi. Üstelik, bu durum sadece Susurluk’taki kazadan beri böyle de¤ildir, daha öncesinde de Ekim Devrimi, genel olarak “takvim gündemi” olarak ele al›n›p, gazete ve dergi sayfalar›nda yer verilerek geçifltirilen bir “nostalji”den ibaret olarak gündemlere giriyordu. Susurluk’tan sonra buna eklenen, devrimci hareketin de,liberaller ve burjuvazinin etkisiyle, bu kazan›n oldu¤u tarihi milat olarak edinmesi oldu. Komünist devrim ciler, genel olarak tarihsel öneminden dolay› bir milat olan, gerisine düflemeyecekleri ve aflma hedefinde olduklar› Ekim Devrimi’ni, özellikle Susurluk’tan sonra yo¤unlaflan liberal dalgadan bu yana daha bir vurguyla ve bu dalga karfl›s›nda devrimci hareketin as›l gündemini oluflturmas›na ve liberal etkiden kurtulmas›na hizmet etmek üzere öne ç›kard›lar. Geçen y›l, tüm bu dalgan›n karfl›s›nda, as›l milad›n, afl›l›ncaya kadar Ekim Devrimi olmaya devam edece¤ini vurgulamak üzere, devrimin y›ldönümünü çeflitli etkinliklerle karfl›lad›lar. Bu y›lki y›ldönümü de, 3 Kas›m Susurluk kazas›n›n y›ldönümü, 6 Kas›m YÖK’ün kuruluflunun y›ldönümü, bar›fl 盤l›klar› vb.nin hakim oldu¤u genel ortam içinde yaklafl›yordu. Komünist ‹flçiler olarak, kendi gündemimizi d›fl›m›zdaki çevrelere ve iliflkilere tafl›mak, bu vesileyle iliflkilerimizin siyasallaflmas›n› sa¤lamak üzere Ekim Devrimi’nin y›ldömünde bir etkinlik gerçeklefltirmeyi uygun gördük. DAB-SEN’de bu gündemli bir söylefli yapmay› planlad›k. Bu söylefli, ayn› zamanda bu konuyla ilgili kufllama, sözlü propaganda vb. faaliyetin bir parças›n› oluflturuyordu. Söylefliyi gerçeklefltirece¤imiz günden bir hafta öncesinde çevremizi bu yönde harekete geçirip, duyuru ve gerekli haz›rl›klar› yapt›k. Söylefliyi, sayg› duruflunun ard›ndan hep birlikte Enternasyonal marfl›n› söyleyerek bafllatt›k. Bir yoldafl›n yapt›¤› sunufl konuflmas›n›n ard›ndan farkl› kiflilerin de kat›l›m›yla, Ekim Devrimi’nin güncel ve tarihsel önemi üzerine devam eden bir söylefli sürdürdük. Konuflmalarda yap›lan vurgular› s›ralayacak olursak; birincisi, Ekim Devrimi’nin y›ldönümünün, s›radan bir anma günü olarak gündeme girdi¤i veya onun öneminin çeflitli boyutlar›yla vurguland›¤› yaz›lara hapsedildi¤i; güncel ve tarihsel öneminin de atland›¤› yönündeki vurguydu. Bu durum, her ne kadar bir çok kesim Ekim Devrimi’ne sahip ç›kt›¤›n› belirtse de, “çete” gündemi kadar yer bulamay›fl›nda somutlan›yordu. Di¤er bir vurgu, Ekim Devrimi’nin önemine vurgu yapan, bunu gündem edinenlerin, daha çok devrimin
getirdi¤i sosyal bir tak›m kazan›mlar üzerinden ele ald›klar› yönündeydi. “Paras›z e¤itim”, “paras›z sa¤l›k”, “ifl güvencesi” vb. gibi asl›nda sosyal devlet politikalar›yla özdeflleflen uygulamalar›n Ekim Devrimi’yle özdefllefltirilmesiyle, asl›nda O’nun tarihsel öneminin karart›ld›¤› vurguland›. Kuflkusuz ki, bu kazan›mlarda ve genel olarak da “sosyal devlet” denilen yaklafl›mda, bizzat Sovyetler Birli¤i’ndeki iflçi s›n›f›n›n kazan›mlar›n›n etkisi vard›, ancak Ekim Devrimi buna indirgenemezdi. “Ekim Devrimi Yafl›yor” bafll›¤› alt›nda, bu tür kazan›mlar›n propagandas›n›n yap›lmas›, öte yandan da “çete” vb. gündemlerin a¤›rl›¤›, asl›nda Ekim Devrimi’nin sadece ka¤›t üzerinde, devrimci gazetelerin sayfalar›nda yaflad›¤›n›n da ac› bir göstergesiydi. Konuflmac›lar, yap›lan bu etkinli¤in de aslolarak, Ekim Devrimi’nin yaflat›lmas› yönündeki bir iradeyi ifade etti¤ini ve bundan dolay› da, bilefliminden ve say›s›ndan ba¤›ms›z olarak anlaml› bir toplant› oldu¤unu vurgulad›lar. Gerçekte, Ekim Devrimi’nden kalan tek kazan›m, onun, iflçi s›n›f›n›n tarihsel hedefi yolunda at›lm›fl ve geri al›namayacak flekilde tarihe kaz›nm›fl bir ad›m› ifade etmesiydi. Bu yönü ve Ekim Devrimi’yle kurulan sovyetlere dayal› proletarya diktatörlü¤ünün sosyalizm hedefine ulaflma do¤rultusundaki vazgeçilmezli¤inin üzerinden atlan›ld›¤› noktada, bir tak›m sosyal kazan›mlarla eflitlenme tehlikesini ifade ediyordu. Tüm konuflmac›lar›n ortak olarak vurgu yapt›klar› ve Ekim Devrimi’nden ç›kar›lan en önemli ders ise, tüm dünyada benzer koflullar›n yaflanmakta olmas›na ra¤men devrimin Rusya’da baflar›ya ulaflmas›n›n anahtar› olan bolflevik partinin rolüydü. Bolflevik partinin, bu rolü oynayabilmesinin onun uzun y›llar süren haz›rl›k dönemiyle, ulusal ve uluslararas› çeflitli sapmalarla mücadele içinde çelikleflmesiyle ve evrensel bir model olan parti yap›s›yla mümkün oldu¤u vurguland›. Bu partiye övgüler düzmekten öte, bolflevik deneyiminden ders alman›n ve bunu kendi prati¤inde yans›tman›n vazgeçilmezli¤i üzerinde duruldu. Bolflevik partinin ay›rdedici özellikleri, geçirdi¤i çeflitli evreler, bu deneyimden çeflitli örnekler verilip, günümüzdeki gerçeklikle k›yaslanarak, hem bolflevik partinin nas›l bir yap› oldu¤u, hem de bugün böyle bir partinin eksikli¤inin ne anlama geldi¤i vurguland›. Bu konuyla ilgili olarak çeflitli konuflmac›lar›n da kat›l›m›yla, bu tür bir partinin yarat›lmas› do¤rultusunda nas›l bir faaliyet yürütmesi gerekti¤i üzerine tart›flmalar yürütüldü. Söyleflide en çok dikkati çeken nokta, tart›flmalar›n ve katk› koyanlar›n belirli bir kaç kifliyle s›n›rl› olmas›, ço¤unlu¤un ise daha çok dinlemeyi tercih etmesiydi. Bu durum haz›rl›ks›zl›¤›n bir ürünü olarak de¤erlendirilebilir. Kat›l›mc›lar›n az olmas› ise, söyleflinin daha verimli geçmesini, konunun çeflitli boyutlar›yla ele al›nmas› ve daha zengin bir içeri¤e bürünmesini zay›flatan bir faktör olmaktad›r. Yaklafl›k 25-30 kiflinin kat›ld›¤› bu
söylefli, grup Promete’yle birlikte devrimci marfllar söylenmesinin ard›ndan bitirildi. Daha sonra, güncel siyasal konularla ilgili farkl› sohbetler yürütüldü. Ekim Devrimi’ni yaflatma çaba ve iradesini ifade eden bu etkinli¤imizin verdi¤i coflku; O’nu bu tür küçük toplant›larla
anman›n buruklu¤unu bir nebze olsun gidermekte, yeni Ekimlerin yarat›lmas› do¤rultusundaki çabam›za güç katmaktad›r. Milad›m›z, afl›ld›¤› güne kadar Ekim Devrimi; yol göstericimiz Bolflevizm olmaya devam edecektir. Bolflevizm kazanacak, komünist bir dünya kurulacak! Devrimci Parti Güçleri’nden Komünist ‹flçiler-Ümraniye
“Hoflçakal Yar›n”, Devrimci De¤erlere Tükürenlerin Burjuvaziye “Merhaba”s›!
Denizlerin ‹pi, Tüm Devrimcilerin Boynunda! zun bir süredir, burjuvazinin ehlilefltirme sald›r›s›ndan sözediyoruz. Zaman zaman yaflanan baz› olaylar, burjuvazinin bu sald›r›s›n› ortaya koyma yolundaki çabalardan ve teorik-politik anlat›mlardan çok daha çarp›c› biçimde gerçekleri sergileyebiliyor. Burjuvazinin bu ehlilefltirme sald›r›s›n›n anlam›, insanl›¤›n kurtuluflu davas›n›n ortak kazan›m› haline gelmifl olan devrimci de¤erleri aç›ktan karfl›s›na almak yerine, öncelikle içini boflaltarak kendi düzenine devflirmek biçiminde ortaya ç›k›yor. Bunu beceremedi¤i durumda ise, bu de¤erleri aç›ktan reddedip, bunlara sahip ç›kanlar› da do¤rudan yok etme yoluna gidebiliyor. TC için bu durum kuruluflundan bu yana geçerlidir. Bugüne kadar, bu sald›r›dan kimler nasibini almad› ki? fiiirlerini ve yaflam›n› devrimci kavgaya adayan TKP üyesi Naz›m Hikmet’in “aflk fliirlerinin büyük flairi” olarak sunulmas›; Latin Amerikal› devrimci Che Guevara’n›n “romantik genç” ad›yla efsanelefltirilip, tiflört reklamlar›nda kullan›lmas›; THKO kurucular›n›n “hukuk kurban› gençler” olarak sunulmas›, bunlar›n ilk akla gelenlerini oluflturuyor. Belki önceleri, bu devrimci insanlar›n kamuoyunda daha da tan›n›r hale gelmesini olumlu bulanlar olmufltur, belki hala da vard›r. Ancak, onlar›n genifl kesimler taraf›ndan tan›nmas›, ayn› zamanda içinin boflalt›lmas›yla birlikte yürümüfltür. Bu nedenle de, asl›nda tan›t›lan fley, sahip ç›k›lan olumluluklar›ndan ar›nd›r›larak topluma duyurulmufltur. Naz›m’›n Türk vatandafll›¤›na al›nmas›n› bir kazan›m sananlar, O’nun fliirlerini, baflka bir Türk vatandafl›n›n, Alparslan Türkefl’in a¤z›ndan duyduklar›nda neler hissetmifltir bilemeyiz, ancak devrimci reflekslerini koruyanlar aç›s›ndan, bunun kahredici yan›n› görmemek, bu duruma isyan etmemek mümkün de¤ildir. Bu ehlilefltirme gayretleri, sadece burjuvazi taraf›ndan yürütülmüyor, ayn› zamanda liberal solcular ve dönekler taraf›ndan da bu çabaya destek veriliyor. Kendi varl›k koflullar›n›, burjuva legali tesine sadece s›¤›nmakta de¤il, ayn› zamanda bu legalitenin sürmesinde gören liberaller, bugünkü durufllar›na, geçmifl mücadelelerden elde ettikleri “birikimleri” de destek yapmaya çal›fl›yorlar. E¤er “hukuk”, “Adalet”, “‹nsan haklar›” mücadelesini kendi politik çizgilerinin en önemli ö¤esi haline getirenler olmasayd›, Deniz Gezmifl’lerin “hukuk kurban› gençler” olarak sunulmas› neye yarard› ki? Demek ki burjuvazinin ehlilefltirme sald›r›s›, ehlilefltirebilece¤i kesimlerin varl›¤›n› görmesiyle de yak›ndan ilgili. Son günlerde hayli tantanal› biçimde reklam› yap›lan “Hoflçakal Yar›n” isimli film de, bu sald›r›n›n bir parças›n› oluflturuyor. Filmde, THKO kurucular›n›n geçmifli anlat›l›p, onlar›n ne kadar “masum” olduklar› kan›tlanmaya çal›fl›l›yor. Filmi yapanlar, Denizlerin mücadeleye bafllamalar›ndan, çeflitli aflamalardaki tutumlar›na kadar, bulabildikleri herfleyi, an›larda onlardan kalan ve devrimci olan ne varsa sald›rmak ve y›kmak üzere, ustaca kullanm›fllar. Filmin tüm kurgusu, oyuncular›n seçiminden, senaryonun ifllenifline kadar her fley, THKO önderlerini, yaflam›n› do¤ru buldu¤u yoldan sürdürdü¤ü devrimci mücadele adayan bu insanlar›, kurbanl›k koyun gibi göstermeye hizmet ediyor. Ancak, bunu yaparken yalan söyleyip, gerçekleri çarp›tt›klar›n› söylemek pek mümkün görünmüyor. Belgelerden yararland›klar› aç›k. Zaten bu konuda yalan söylemeye cesaret de edemezler. ‹flin ac› olan taraf› da, tam burada yat›yor. Aradan geçen bunca zamana ra¤men, THKO’nun özellikle de, ondan kökenlenmifl ak›mlar taraf›ndan bir muhasebesinin yap›lmam›fl olmas›, bu örgütün zaafl› flekillenifli, burjuvazi taraf›ndan ehlilefltirme sald›r›s›n›n zemini olarak kullan›labiliyor. Onda devrimci olan ne varsa unutturulmaya çal›fl›l›yor. Geçmifl mücadele ve örgüt deneyimlerinin bilgisine sahip olmayan genç kuflak aç›s›ndan ise, bu durum, anlat›lmayan, özümsenmeyen bir mücadele tarihinin basite indirilmesine, onun içinin boflalt›lmas›na yolaç›yor, bu kufla¤› sald›r›lar karfl›s›nda donan›ml› hale getirilmesine de engel oluyor. Devleti y›kmak için mücadele eden devrimciler, birden bire, 1961 anayasas›n› savunan; çat›flma sonras›nda yakaland›¤›nda TC’nin polisine de¤il ordusuna teslim olan, savunmalar›nda TC’nin kurulufluna ve M. Kemal’e sahip ç›kan bir ‘71 kufla¤›yla tan›fl›yorlar. Bugün bu geçmiflin muhasebesi yap›larak, ondan ileri do¤ru bir kopufl gerçeklefltirilemedi¤i noktada, Türkiye’deki devrimci mücadele tarihi, sald›r›lara aç›k durumda kalmaktad›r. Bu ise, sadece kendinden menkul bir sald›r›y› de¤il, asl›nda, günümüzdeki mücadelenin de zaaflar›n› anlat›yor. Ancak, bu tarihe sahip ç›kmak, burjuvazinin sahip ç›kmaya çal›flt›¤› de¤erlerimizi onlara teslim ederek de¤il, kendi tarihimizle ac›mas›zca hesaplaflarak mümkün olacak. Çünkü Denizler olsun, 71 kuufla¤›n›n di¤er devrimcileri olsun, o gün için sahip olduklar› birikim ve deneyimle, do¤ru bulduklar› yolda mücadele ediyorlard›. Yapt›klar›n›n devrime yürümek oldu¤una inan›yorlard›. Devletle uzlaflmay› de¤il, onu devrimle y›kmay› hedefliyorlard›. Bunu, yapt›klar›ndan piflmanl›k duymad›klar›n› ifade edifllerinde, idamdan kurtulmak için kendilerine teklif edilen “af dileme” önerisini reddetmelerinde görmek mümkün. Politik içeri¤i, hiç de bu yi¤itlik ve direngenlikle uyumlu olmayan bu gelene¤in devrimci mücadelenin deneyim hanesinde yerini almak üzere ders ç›kar›lmay› bekliyor. Bu kopufl gerçeklefltirilemedi¤i noktada, giderek içi boflalan, oyuna dönüflen, 75. y›l tantanas›n›n hizmetine koflulan bir devrimci geçmiflin, giderek ayakba¤›na ve mücadelenin ileri ç›kmas›n›n önündeki bir engele dönüflmesi kaç›n›lmazd›r. Burjuvazi, Denizler’in ipini, bugünün devrimci de¤erlerinin boynuna geçirmek, ehlilefltirme sald›r›s›n›n bir parças› haline getirmek istiyor. Biz, hem bunu bilecek, hem de Onlar flahs›nda yürütülen bu sald›y›, onlara sahip ç›kmaktan vazgeçmeden gö¤üsleyece¤iz. Onlar›n ehlilefltirilmesi, tüm devrimci mücadelenin yok edilmesi anlam›n› tafl›yaca¤› için, biz onlar›n burjuva düzen karfl›s›nda aklanmas›n› reddedecek, ‘71’de boyunlar›na tak›lan ya¤l› ipe boynumuzu uzatmaktan onur duyaca¤›z! J
U
Say›: 29 P
P Kas›m ‘98
TC’nin Kurulufluyla ‹lgili Efsaneler
TC
'nin haz›rl›¤›n› aylar öncesinden bafllatt›¤›, görkemli ve etkili olmas› için ve iktidar perspektifi önemini yitirmeye bafllar. çeflitli balonlar patlatt›¤› 75. y›l tantanas›, son günlerde iyice h›z kazan‹flte, 75. y›lla ilgili olarak, burjuva cumhuriyetini teflhir amac›yla ortaya konulan d›. Maya'y› düzenli takip edenlerin, bu tantana ile devletin gerici reform- yaklafl›mlar, bu sorunun üzerinden atlad›¤› için ve atlad›¤› ölçüde, devrimci niyetlerlar temelinde yeniden yap›land›r›lmas› hedefi aras›ndaki iliflkiyi kurmakta zorlanma- le yap›lm›fl olsa da, devrimci hedeflere ulaflmada ifllevsiz hale gelir. Bunun en önemyacaklar› aç›k. Bizim bu yaz›daki amac›m›z ise, bu iliflkiyi ortaya koymaktan öte, ye- li nedeni ise, devrimci hareketin asgari-azami program ayr›m›n› benimsemesi, proleniden yap›land›r›lmaya çal›fl›lan TC devletinin kurulufluyla ilgili karanl›kta kalan tarya diktatörlü¤ünü önceleyen bir anti-emperyalist demokratik halk devrimini önnoktalar ve bunlar›n sol hareketin kavray›fl›ndaki izlerinden hareketle, yeniden yap›- görmesidir. Bunun vazgeçilmez mant›ksal sonucu ise, Kemal önderli¤inde geliflen haland›rma plan›na bilinçsizce verilen “sol”dan deste¤in önünü kesme yönünde bir ad›m reketi, hedeflerine varamam›fl olan bir “anti-emperyalist” ve “ba¤›ms›zl›kç›” devrim atmakt›r. Bu konuda, bugüne de¤in çeflitli yaz›larda ve çeflitli vesilelerle söyledi¤imiz olarak görmektir. Zaten bugün devrimci hareketin bir k›sm›, aç›ktan “Ba¤›ms›z Desözler varsa da, derli toplu ve bir kez daha ifade etmek önemli. mokratik Türkiye” hedefini benimserken, önemli bir k›sm› da fark›nda olmadan yine 75. Y›l, Türkiye'deki Ekim Devrimi'nin bu hedefle lekelenmifl bir politik çizgiyle bulafl›kt›r. Kemalizm'in laikli¤i, ilericili¤i, Engellenmesinin Y›ldönümüdür! devrimcili¤i hakk›ndaki nitelemeler, burjuva devrimlerinin vazgeçilmez ve ola¤an Herfleyden önce, 75. y›l› kutlanan cumhuriyetin üzerinde yükseltilmeye çal›fl›ld›- özellikleri olarak alg›lanmakta, böylece de bu kavramlar›n s›n›fsal içeri¤i karart›l¤› temel olan “kurtulufl savafl›” ve bugünlerde 81. y›ldönümü olan 1917 Ekim Devri- maktad›r. mi'nin y›ldönümü aras›ndaki iliflkiyi ve bu iliflkinin, kuruluflundan itibaren TC'nin fleTC'nin Kurulufluyla ‹lgili Yan›lsamalar killenifli üzerindeki etkisini ele almak gerekiyor. Bunu önemli 75. y›l teflhirlerinde, Türkiye'deki cumhuriyetin ne k›lan neden ise, sadece “kurtulufl savafl›” hurafesini ortaya kokadar da bask›c› ve özgürlük düflman› oldu¤unda, tüm devrim75. y›l teflhirlerinde, Türkiye'deki ymak; Ekim Devrimi'yle ortaya ç›kan proletarya diktatörlü¤üci ak›mlar hemfikirdir, bunda bir yanl›fll›k da yoktur. Ancak, cumhuriyetin ne kadar da bask›c› ve nü burjuva cumhuriyetiyle k›yaslamak ve bunun üzerinden hemfikir olunan baflka bir nokta daha var ki, as›l tehlikeyi oluflTC'yi teflhir etmek de¤il; bu hurafenin devrimci hareketin progturmaktad›r. Bu nokta, “kurtulufl savafl›” denilen fleyin, gerçeközgürlük düflman› oldu¤unda, tüm ramatik ve geleneksel zaaflar›n›n oluflmas›ndaki etkileridir. ten de “anti-emperyalist” nitelikte oldu¤unun ve M. Kemal'in Türkiye devrimci hareketinin tarihindeki ilk komünist parde bu anti-emperyalist savafla önderlik etti¤inin düflünülmesidevrimci ak›mlar hemfikirdir, bunda bir ti olan TKP'nin kurulufl sürecinden bafllayarak, TKP'nin de bir dir. unsuru oldu¤u Komintern'in “kurtulufl savafl›” ile iliflkisi, dev- yanl›fll›k da yoktur. Ancak, hemfikir olunan Bu yan›lsamaya kaynakl›k eden iki nedenden birisi, Kominrimci hareketin bugün hala etkisinde bulundu¤u zaaflar›n en tern'in ve TKP'nin, “kurtulufl savafl›”na destek vermesidir, ki bu önemlilerinden birisini ve hesaplafl›lmas› gereken bir hatalar baflka bir nokta daha var ki, as›l tehlikeyi hiç sorgulanmadan do¤ru bir tutum olarak kabul edilmekte, zincirinin ilk halkas›n› oluflturuyor. “kurtulufl savafl›”n›n anti-emperyalistli¤ine kan›t olarak gösteoluflturmaktad›r. Bu nokta, “kurtulufl Gerçekte, Ekim Devrimi'yle aç›lan emperyalizm ve prolerilebilmektedir. Di¤er neden ise, yine bununla ba¤lant›l› olter devrimleri ça¤›nda, burjuva karakterli hiçbir hareketin, bur- savafl›” denilen fleyin, gerçekten de “anti- makla birlikte, tarihsel köklerini II. Enternasyonal'in Avrupa juva demokratik içerikli köklü reformlar› gerçeklefltirme gücü merkezli-ilerlemeci bak›flaç›s›ndan alan devrim perspektifidir. emperyalist” nitelikte oldu¤unun ve M. gösteremeyece¤inin bilince ç›kar›lmam›fl olmas›, bu hatalar›n Rusya'da fiubat Devrimi'yle kurulan Geçici Hükümet'e “eski arkas›nda yatan zaaf› da aç›kl›yor. Her ne kadar, Komintern'in Kemal'in de bu anti-emperyalist savafla bolflevikler”in verdi¤i deste¤in de, menfleviklerin Ekim DevriII. kongresinde ve TKP kurulufl kongresinde bu gerçek ifade mi'ne karfl› ç›kmalar›n›n da kökeninde ayn› bak›fl aç›s› vard›r. edilmifl olsa da, bir Komintern partisi olan TKPve onun takipBu bak›fl aç›s›ndan kopuflu sa¤lamak ise, bugünkü durumdan önderlik etti¤inin düflünülmesidir. çileri bu gerçe¤i unutman›n bedelini o günlerde kemalist karfl› ç›k›fl›n ve devrimci hareketin, kökleri ideolojik ve geleneksel devrimle ve hayatlar›yla ödediler; bugün ise, devrimci önderlik bofllu¤u ve hala zaaf- olan zaaflar›n› aflmas›n›n vazgeçilmez gereklerinden biridir. Birbiriyle yak›ndan ilifll› bir devrimci hareket gerçe¤iyle hepimiz ödemekteyiz. kili olan bu iki yaklafl›m› ele almakta yarar var. ‹fle bugünkü tablodan bafllamak ise, sorunun önemini bilince ç›karmak aç›s›ndan Komintern'in Deste¤i ve “Kurtulufl Savafl›”n›n Anti-emperyalistli¤i Bir kere, Komintern'in tarihi bir bütün olarak ve her dönemi do¤ru kabul edilerek daha ifllevli olacak. Bugün, cumhuriyetin 75. y›l› kutlamalar› ve bu kutlamalar›n devletin yeniden yap›land›r›lmas›yla iliflkisi bak›m›ndan ele al›n›fl›, bunun üzerinden bur- yaklafl›ld›¤›nda, onu vareden ilkesel temelin önemi bafltan anlafl›lmam›fl olur. Böylejuva cumhuriyetin teflhiri, devrimci hareketin 75. y›l kutlamalar›yla ilgili temel yak- ce, her dönem yap›lan uygulamalar, izlenen yönelifller, o dönemin gerekleri ve nesnel lafl›m›n› oluflturuyor. Ard›ndan, “anti-emperyalist demokratik halk devrimi” sonucun- koflullar›yla aç›klanmaya bafllan›r. Bir yandan hatalardan ders ç›karma gere¤inden da kurulacak olan iflçi-emekçi sovyet cumhuriyetlerinin bugünkü cumhuriyetten ne dem vurulurken, yap›lan tüm hatalar› nesnel koflullarla aç›klamak ise, bir dahaki sekadar da farkl› olaca¤›, halka ne kadar yararl› olaca¤› vb. üzerinden “asgari program” fere ayn› hatalar› tekrarlaman›n da yolunu döfler. Komintern'in, “kurtulufl savafl›”na propagandas› yap›l›yor. ‹flin tuhaf›, “asgari program” denilen fleyi, nihai hedefe ulafl- verdi¤i destek de bu hatalardan birisidir. Alt›nda çeflitli nedenlerin yatt›¤› bu destek, ma yolunda bir vazgeçilmez bir aflama olarak gören birçoklar›n›n, bunun sonucunda o dönem teori haline getirilmemiflse de, sonradan örnek gösterilerek, örne¤in 1927 kurulacak olan “iflçi-emekçi sovyet” iktidar›n›n, “azami programa” geçifl konusunda- Çin Devrimi'nde, ÇKP'nin burjuva Komintang'a girmeye zorlanmas›nda teori düzeyiki önemini ele almay›p, daha çok bu iktidar›n demokratik ve özgürlükçü yap›s›n›n ne getirilmifl, devrimcilerin teorik birikimine kat›lm›fl bir tahrifat haline gelmifltir. Bupropagandas›n› öne ç›kar›yor olmas›d›r. Oysa komünistler aç›s›ndan sovyet iktidar›- gün, sovyetik ya da anti-sovyetik kökenli olsun, bu deste¤in do¤rulu¤unu sorgulayan n›n iki önemli yan› vard›r ve bu özelliklerin üzerinden atlan›ld›¤› noktada, ad›na “ifl- hiç bir ak›m yoktur. Hatta TC'nin kurulufluyla okkan›n alt›na giden Kürtler bile, çoçi-emekçi sovyet cumhuriyeti” denilen fley, bir ç›rp›da, burjuva özlü demokrasi hede- ¤unlukla bunu sorgulamada çekimser bir tutum tak›nmaktad›r. Bu deste¤in ard›nda, finin gerçekleflme biçimi, devrimsiz de ulafl›labilecek bir hükümet program› haline ister gerçekten bu hareketin “anti-emperyalist” görülmesi, “ulusal kurtulufl hareketi” dönüflür. Proletarya diktatörlü¤ü, ayn› anlama gelmek üzere iflçi-emekçi sovyet cum- olarak de¤erlendirilmesi yats›n; isterse bununla ilgisi olmay›p Sovyet Cumhuriyetlehuriyetinin temel özelliklerinden birisi, bu sovyetlerin ayaklanma halindeki proletar- ri'nin d›fl güvenli¤i ve iliflkileriyle ilgili olsun, Komintern taraf›ndan verilen bu desteyan›n iktidar organlar› oluflu, ikincisi ise, s›n›fs›z topluma, yani “azami hedefe” ulafl- ¤in yanl›fl oldu¤unu saptamak gerekiyor. ‹ki durumda da bu yanl›fll›k sabittir. Hem de ma yolunda vazgeçilmez bir siyasi geçifl dönemi olmas›d›r. Bunlar›n üzerinden atla- bu yanl›fll›k, Komintern'in kendi kurulufl ilkeleri taraf›ndan tescil edilebilecek nitelikn›ld›¤› noktada, t›pk› sendikalarda sendika bürokrasisini yaratan maddi temelleri an- tedir. Bir kere Kemal önderli¤indeki Kuvayi Milliye hareketi anti-emperyalist de¤ildir. lay›p ortadan kald›rmadan, kabul edilecek bir “demokratik tüzük” yoluyla iflçi demokrasisinin ve çal›flanlar›n hakimiyetinin sa¤lanaca¤›n›n düflünülmesi gibi, sovyet Bu hareket, Osmanl› ordusu içinde., saltanata ba¤l›l›¤›n› sürdüren subaylar ve ayd›nhükümeti de, demokratik toplum için hükümet program› düzeyine indirilmifl olur. lar taraf›ndan yürütülmüfltür. M. Kemal de bunlardan birisidir. Anadolu'da, BalkanlarBundan sonra da, sonuçta bu hedefe devrimci yoldan ve silahl›; veya parlamenter-ba- daki ba¤›ms›zl›k hareketlerinden etkilenerek bafllayan k›p›rdanmalar› bast›rmak üzere, Osmanl› ordusunun bir subay› olarak gönderilen Kemal, Avrupa ülkelerine karfl› r›flç› yoldan ulafl›lmas› önemsiz bir ayr›nt› haline gelir. Buradan, proletarya diktatörlü¤ünün en temel bir baflka özelli¤ine ulaflmak müm- bir baflkald›r› ve savafl› akl›ndan geçirmekte de¤ildir. Kemalist önderli¤in emperyakün: Proletarya diktatörlü¤ü, en demokratik burjuva cumhuriyetleriyle bile k›yaslana- listlerin iflgal ordular›yla do¤rudan bir çat›flmaya girmekten kaç›nmas› bunun kan›t›mayacak olan bir devlet biçimidir. Çünkü bu devlet, tüm devletlerden temelde farkl› d›r. Do¤rusu, ne Kemal'in, ne de Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nun, anti-emperyalist bir müve onlar›n varl›k temellerine ayk›r› bir özelli¤e sahiptir. Di¤er tüm devletler kendi kendisini güçlendirmek üzere varolurken, proletarya diktatörlü¤ü, sovyetler temelin- cadele vermek gibi bir dertleri vard›. Ayn› flekilde, “kurtulufl savafl›”, ezilen bir ulusun de örgütlenmesi sayesinde kendisini sönümlendirmek üzere kurulan ve bu özelli¤ini kendisini bask› alt›nda tutan bir devlete karfl› mücadelesi de de¤ildir. Kim kimi bask› yitirdi¤inde ise yozlaflan bir devlet biçimidir. Bu özellik unutulup, demokratik ve öz- alt›nda tutmakta ve kim kimden kurtulmaktad›r ki? Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nun sahibi gürlükçü yanlar›yla burjuva demokrasisiyle k›yasa tabi tutuldu¤u zaman ise, devrim Á Devam› 5. Sayfada