32_

Page 1

Zafere Kadar Sürekli Devrim!

marksist bakýþ Sayý: 32 - Kasým 2013

Fiyatý: 3 TL

seçimlerde sosyalistler birleþerek kendi alternatifini yaratmalýdýr! Tarih: Kadro’dan Yön’e

Enternasyonal Postacý: Arjantin’de Sol Cephe Mecliste!

www.bolsevik.org

Güncel: Türban: Yeni, Yine, Yeniden... Polemik: TKP ve Ulusal Sorun

Perspektif: Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine-II Çeviri: Paris Komünü Dersleri-II


ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim

32.Sayýdan Merhaba; Geçtiðimiz ayýn mücadele açýsýndan en önemli geliþmeleri þüphesiz ODTÜ'de yaþandý. ODTÜ bir kez daha Türkiye'de toplumsal mücadelenin baþýný çekiyor. Öyle ki AKP, mecburen çareyi devlet terörünü pervasýzca týrmandýrmakta buluyor. Biz de bu sayýda ODTÜ'de yürüyen mücadelenin her zaman ön saflarýnda olan, ortak iþlerin hamallýðýný yapan ve bu arada aralýksýz yürüttüðü teorik çalýþmalarla adýndan söz ettiren ODTÜ Marksist Fikir Topluluðu'dan direniþi anlatan bir yazý istedik. Tuna Koç kaleme aldý: ODTÜ'den Mektup Var. AKP'li 3 kadýn milletvekili Hac dönüþünde "bundan sonra türban kullanacaklarýný" duyurduklarýnda türban tartýþmasý yeniden alevlendi. Uzun uzun yýllar gündemi meþgul etmiþ türban sorunu doðru bir þekilde ele alýnmalýdýr. Bunun dýþýnda, artýk bir de meselenin kürtaj yasaðý, etek boyu gibi diðer bir yüzü daha var. Serkan Üstün, kafalarýn karýþýk olduðu bu konuyu Türban: Yeni, Yine, Yeniden… baþlýklý yazýsýyla ele alýyor. Türkiye seçim sürecine girerken kimin nasýl hareket edeceði bu ay içerisinde belli olacak. Peki sosyalistler nasýl hareket edecek? Ýki seçeneðin öne çýktýðý gözüküyor: Ya HDP desteklenecek, ya da sosyalistler ortak adaylar etrafýnda seçimlere baðýmsýz adaylarla katýlacak. Bir de S.Süreyya Önder'in henüz netleþmeyen Ýstanbul adaylýðý konusu var. Bu konulara Marksist Bakýþ'ýn cevabý orta sayfada kendisini gösterecek. Arjantin'de 3 büyük Troçkist örgütün ittifaký olan (Ýþçilerin Sol Cephesi) parlamento seçimlerinde bir milyon iki yüz bin civarýnda oy toplayarak tarihi bir baþarýya imza attý. Arjantinli kardeþ grubumuz TPR adýna Juan Marino bu seçim zaferini, öne çýkan olasýlýk ve potansiyelleri bu sayýda bizlerle paylaþýyor. Bu sayýda Güneþ Gümüþ demokrasi tartýþmasýyla sayfalarýmýzdaki yerini alacakken Derya Koca'nýn Kadro'dan Yön'e adlý çalýþmasýný yayýnlýyoruz. TKP'li Kemal Okuyan'ýn "Marks da cumhuriyetçiydi" atýþýndan önceki son incisi "uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ilkesinin bir Amerikalý'nýn buluþu olduðu"nu ilan etmesiydi. Polemik kýsmýnda Tolga Karaman, kitleler sola kayarken kendisi saða kayan TKP'nin bu önde gelen ismine karþý UKKTH'yi savunuyor. Yeni Bir Enternasyonal'in Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine adlý çalýþmanýn ikinci bölümü ile Troçki'nin Paris Komünü Dersleri yazýsýnýn çevirisinin ikinci bölümü de bu sayýnýn konularý arasýnda. Kürt sorununda hükümetle yürütülen müzakereler týkanmanýn eþiðindeyken Emre Güntekin, bu týkanmayý tarihsel baðlamýnda ele alýyor. Bu sayýda ayrýca Türkiye solunun tarihi üzerine yapýlmýþ önemli bir katký anlamýna gelecek olan 1970'lerde Türkiye Solu adlý kitabýn tanýtýmýný bulabilirsiniz.

V.U. Arslan

içindekiler 03 Türban: Yeni, Yine, Yeniden... 05 Demokrasi: Peki Nereye Kadar? 08 Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine-II 11 ODTÜ’den Mektup Var! 13 90 Yýllýk Cumhuriyetin Kürt Sorunu 16 Seçimlerde Sosyalist Sol Birleþerek Kendi Alternatifini Yaratmalýdýr! 18 Arjantin’de Sol Cephe Mecliste - Juan Marino (TPR) 21 TKP ve Ulusal Sorun 23 Kadro’dan Yön’e 26 Paris Komünü Dersleri-II (Lev Troçki) 30 1970’lerde Türkiye Solu

Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.

Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.

Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.

Bolþevizm Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.

Marksist Bakýþ - Aylýk Politik Dergi - Yýl:9 - Sayý:32 - Kasým 2013 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, aylýk


Türban: Yeni, Yine, Yeniden...

A

KP'nin uçan balondan baþka bir þey olmayan 'demokrasi' paketini açýklamasý ile birlikte yeniden alevlenen türban konusu tekrardan tartýþma konumuz oldu. AKP'li üç kadýn milletvekilinin meclis genel kuruluna girerken bundan sonra örtüneceklerini açýklamasý, AKP'nin her zamanki maðdurlaþma oyunu için gerekli malzemeyi saðlar mý diye düþünürken CHP'nin ulusalcý en dar kafalýlarý meseleye zýpladý ve AKP medyasý için bol Toplumun yoksullarý her bol malzeme çýktý. zaman daha dindardýr. Bu yazý yazýldýðý Sömürünün getirdiði acý s ý r a l a r d a hayat, sýðýnacak bir dal Kýlýçdaroðlu ahmaklýk düzeyinolarak dini yoksullar ve ezilenlerde daha popüler hale deki bu hatadan partisini geri getirir. Bu durumda dinsel döndürmüþe benalanla çatýþmak ya da böyle ziyor, ama söz konusu CHP olunca bir izlenim vermek, sýnýf her þeyi beklemek mücadelesine ciddi zararlar gerek. verecektir. Bu yüzden de Bilindiði gibi muhafazakarlaþtýrma AKP'nin kamu karþýsýnda kestirme bir kurumlarýndaki yandaþ sendikasý çözüm aramak yerine Memur-Sen, baþta emekçileri örgütlemeye ve eðitim kurumlarý sýnýf mücadelesini olmak üzere kamuyükseltmeye bakmalýyýz. da uzun zamandýr baþörtüsü-serbest Yani, siyasal Ýslam'ýn eylemi toplumsal tabaný haline gelen kýyafet yapýyordu. Bu kent yoksullarý ve örgütsüz eylem baþlamadan emekçiler sýnýf mücadelesine önceyse özellikle saðlýk gibi belli çekilmeden muhafazakarbaþlý alanlarda laþma önlenemez. kadýnlar fiili olarak

kamu kurumlarýnda baþörtülü bir þekilde çalýþabiliyordu. AKP bunu yasalaþtýracaðýný söyleyerek son adýmý da atmýþ oldu. Bundan sonrasýnda meseleyi kendi tartýþma zeminlerimizde ele alalým. Konunun aslýnda birçok boyutu var. Öncelikle konuyu inanç özgürlüðü boyutuna devrimci sosyalistlerin ilgili tartýþmada takýndýðý doðru tavrý hatýrlatarak baþlayalým ki, kendimizi 28 Þubat'ta neredeydiniz çýkýþýna önceden kapalý hale getirelim. Aslýnda sosyalistlerin türban konusunda aldýðý tavýr (bu konuda sosyalist sol içerisinde her konuda olduðu gibi farklýlýklar olsa da genel eðilim) hem meseleyi inanç özgürlüðü boyutunda ele alan hem de kadýn sorununda alýnan ileri bir tavýrla deðerlendiren bir duruþ oldu. Þimdi meseleyi bu iki baðlamda ele almaya baþlayalým. Öncelikle kýlýk kýyafet özgürlüðü ve inanç özgürlüðü, sosyalistlerin her alanda sonuna kadar savunduðu konular. Dolayýsýyla konuya buradan yaklaþtýðýmýzda sosyalistler bir kadýnýn kýlýk kýyafet ve inanç özgürlüðünün her þekilde arkasýnda olmak durumundadýr. "Þu kýyafetle iþe gelinmez" türünden bir yasakçý uygulamanýn savunucusu olmak, hiçbir zaman sosyalistlere düþmez. Diðer taraftan meselenin diðer boyutunu da görmezden gelinemez. Erkeklerin ya da türban takan kadýnlarýn baþý açýk kadýnlara yönelik namus gibi kavramlara dayalý ithamlarda bulunmasý durumu olursa (ki örneðin türban takacaðýný belirten bir milletvekilinin baþý açýk kadýnlara kirli yakýþtýrmasýnda bulunduðu iddiasý tartýþýlmaktadýr), bu da kadýn haklarýna bir saldýrý ifade eder. Gerek kýlýk

kýyafet ekseninde gerekse yaþadýðýmýz geleneksel toplum kurallarýnýn kadýna biçtiði rol ekseninde, namus-örtünme arasýnda kurulan iliþkinin kadýnýn üzerinde kurulan baskýnýn bir biçimi olduðunu söylemek ve bu baskýlara karþý çýkmak gerekliliðini vurgulamak, bugün için bir görev durumuna gelmektedir. Konuyu bu iki durum çerçevesinde incelediðimizde kadýn sorunu konusunda verilen bütünlüklü mücadelenin yanýnda insanlarýn kýlýk ve kýyafet özgürlüðünü savunmamýzýn önünde bir engel yok. Sýnýf Mücadelesinde Giyim Özgürlüðü Giyim özgürlüðü, esasýnda sýnýfsal mücadelenin sorunlarýndan birisidir. Bu kavramý yalnýzca dinsel simgeler ya da kýyafetler etrafýnda deðil daha geniþ bir biçimde ele almak gerekiyor. Çalýþanlarýn giyinme biçimine karýþýlmasý esasýnda yöneticilerin çalýþanlarýný disipline etme konusu ile iliþkili görünmektedir. Bu, doðrudan iþveren ya da onun iþyerindeki diðer temsilcileri (müdür ya da diðer yöneticiler) arasýnda kurulmasý istenen otorite iliþkisinin araçlarý arasýnda en güçlü olanlarýndandýr. Örneðin yýllarca iþyerlerinde emekçilerin yaptýðý eylemlerin en bilinenlerinden birisi de erkeklerin sakal býrakma eylemleri olmuþtur. Bu, tabi ki sýnýf mücadelesinin ana konusu olan kâr-ücret çeliþkisi ile ya da bunun farklý yansýmalarý (sendika, sosyal güvence vs.) ile ilgili yapýlan eylemlerdir. Ýþçi sýnýfý mücadelesi içerisinde yapýlan böylesine eylemler belki doðrudan kýlýk kýyafet özgürlüðü açýsýndan olmadý ancak bu eylemlerin iþverenin otoritesini sarsmaya

güncel

3


yönelik olduðu ortada ve kýlýk kýyafet konusunun da bu otoriteyi kurarken önemli bir araç olarak kurgulandýðýnýn bir kanýtý. Dolayýsýyla iþe kýlýk kýyafet özgürlüðü açýsýndan bakýldýðýnda bu boyutunu da gözden kaçýrmamak gerekiyor. Ayný þekilde tartýþmaya eðitim içerisinde bakacak olursak tek tipe yönelik karþý çýkýþýmýz ve bu alandaki özgürlüðü savunduðumuz hatýrlanacaktýr. Ancak eðitimde inanç özgürlüðü tartýþýlacaksa önce ders saatleri iyice arttýrýlan zorunlu din dersleri tartýþýlmalý ve bu memlekette Alevi çocuklarýna çektirilenler hatýrlanmalýdýr. Yýllarca maðduru oynayan AKP'nin ikiyüzlülükleri böylece bir kez daha açýk seçik gözler önüne serilecektir. Türban ve Sendikalar Peki, konuda sendikalarýn yaklaþýmlarý ne anlam ifade ediyor. Sol sendikalarýn aldýðý tavýr ne ölçüde doðru, bunu tartýþalým. Hatýrlanacaðý gibi Memur-Sen uzun zamandýr kamuda serbest kýyafet eylemi yapýyor. Eðitim-Bir-Sen'in "Özgürlük Ýçin On Milyon Ýmza" kampanyasý ile baþlattýklarý bu eylemler, serbest kýyafetle iþyerlerine girmeye yönelik bir itaatsizlik eylemine dönüþtü. Aslýnda AKP'nin on yýllýk iktidarýnda devlet aygýtýnýn tüm gücünü ele geçirmesine, bu konuda kendinden baþka adým atacak ve kendisini engelleyecek birisi olmamasýna raðmen hala türban konusunda maðduru oynamasý ayrý bir komedi unsuru. MemurSen'in buna yönelik bir tepkisinin olup olmadýðý ya da ortada bir danýþýklý dövüþ mü olduðu konusunda kesin bir þey söylemek zor. Sonuç olarak böylesine büyük bir sendikanýn aldýðý bu karar kamu emekçileri nezdinde, hele ki AKP'nin son on yýlda hegemonyasýný böylesine güçlendirdiði alanlarda bu kutuplaþmanýn yine yoðun bir þekilde yaþanmasýna neden oldu. Emekçilerin düþük ücretlerine, özlük haklarýna yönelik tek bir laf etmemiþ olan, tek bir kadýn yöneticisi olmayan, toplu sözleþme masalarýnda adeta emekçilerle dalga geçen Memur-Sen, konu türbana gelince nedense birdenbire kadýn haklarý savunucusu olup sendika olduðunu hatýrlýyor. Memur-Sen'in emekçilerin haklarý konusundaki samimiyetini sorgulamaya zaten gerek yok. Aslýnda tartýþýlmasý gereken

4

güncel

mesele, iktidarýn sendikasý olan Memur-Sen'in bu hamlesine yönelik stratejiler olmalýydý. Öncelikle bu konuya verilecek tepki emekçiler arasýnda yaþam tarzlarýndan kaynaklý kutuplaþmalarý deþecek þekilde olmamalýydý. Ancak maalesef EðitimSen bu konuda Sosyalistler bir kadýnýn kýlýk kýyafet ve inanç özgürtürbana karþý olduðunu lüðünün her þekilde arkasýnda olmak durumundadýr. belirterek Eðitim-Bir-Sen'in "Þu kýyafetle iþe gelinmez" türünden bir yasakçý uygueline malzeme vermiþ ve demokratikleþme paketinin lamanýn savunucusu olmak, hiçbir zaman sosyalistlere açýklanmasýnýn ardýndan ilan düþmez. Diðer taraftan meselenin diðer boyutunu da ettiði 'Süresiz Serbest Kýyafet görmezden gelinemez. Erkeklerin ya da türban takan Eylemi'nin Eðitim-Bir-Sen ve kadýnlarýn baþý açýk kadýnlara yönelik namus gibi Türk-Eðitim-Sen tarafýndan kavramlara dayalý ithamlarda bulunmasý durumu olursamimiyetsizlikle suçlanmasýna zemin hazýrlamýþtýr. Bu sa (ki örneðin türban takacaðýný belirten bir milletvehamleye yanýt olarak Eðitim- kilinin baþý açýk kadýnlara kirli yakýþtýrmasýnda bulunSen; Memur-Sen'in kutup- duðu iddiasý bulunmaktadýr), bu da, kadýn haklarýna bir laþtýrma çabasýný boþa düþüre- saldýrý ifade eder. cek þekilde, türbanlý kamu personelinin varlýðýna karþý çýkYani, laikçi tepkisellikler olsa olsa mamalý, kendi serbest kýyafet eylemini AKP'yi güçlendirecektir. Bu tarihsel ilan etmeli ve Memur-Sen'in, 'kadýnlareðilimin tersine dönmesi sýnýf mücadeda türban' ve 'erkeklerde sakal ve kralesinin yükseltilmesiyle mümkün olavat' konusuna indirgediði serbest bilir. kýyafet eyleminin kapsamýný geniþletmeliydi. Kot ve T-Shirt ile iþe gitmek Toplumun yoksullarý her zaman daha gibi. Bu, hem Memur-Sen'in bir takým dindardýr. Sömürünün getirdiði acý hesaplarýný boþa düþürecek, hem de bu hayat, sýðýnacak bir dal olarak dini yokmeseleden ötürü Eðitim-Sen'e antipati sullar ve ezilenlerde daha popüler hale ile bakabilecek kamu emekçilerinin getirir. Bu durumda dinsel alanla çatýþböyle bakmasýný engelleyecekti. Ancak mak ya da böyle bir izlenim vermek, maalesef Eðitim-Sen bu treni kaçýrmýþ sýnýf mücadelesine ciddi zararlar vereoldu. cektir. Bu yüzden de muhafazakarlaþtýrma karþýsýnda kestirme bir çözüm araMuhafazakarlaþma ve Siyasal mak yerine emekçileri örgütlemeye ve Ýslam'la Mücadele sýnýf mücadelesini yükseltmeye bakTürban ve yaþam tarzý çevresinde malýyýz. Yani, siyasal Ýslam'ýn toplumgeliþen kutuplaþmalarýn ekseninde sal tabaný haline gelen kent yoksullarý yapýlmasý gereken en önemli tartýþve örgütsüz emekçiler sýnýf mücadelemalardan birisi bu yapay kutuplaþmanýn sine çekilmeden muhafazakarlaþma sýnýf mücadelesi ekseninde nasýl boþa önlenemez. Diðer taraftan bunun düþürüleceði olduðu gibi ikinci bir anlamý özgürlükler ve kadýn haklarý tartýþma da bir karþý devrimci ideoloji (kürtaj yasaðý vb) gibi konularda sessiz olarak Siyasal Ýslam ve onun topluma kalmak deðildir. Bu ikisi pekala birlikte egemen kýldýðý muhafazakârlaþmayla yürüyen mücadelelerdir. nasýl mücadele edilmesi gerektiðidir. Öncelikle bu sürecin tarihsel bir eðilim Serkan Üstün olduðu gözlerden kaçýrýlmamalýdýr.


Dövizde “Ortak Yarar Özel Mülkiyette Deðil, Heryeri Ýþgalde!” yazýyor

Demokrasi: Peki Nereye Kadar? Çaðýmýzýn sihirli sözcüðü, demokrasi. Özgürlük, insan haklarý da yanýna eklenmeyi hak ediyor. Çaðýn öyle yükselen deðerleri ki Avrupa'nýn aþýrý saðcý partilerinden tutun Ortadoðu'nun kanlý diktatörlerine kadar herkes partisinin adýnýn önüne bu sihirli sözcüklerden birini ekleme gereði duyuyor. Irak'a, Afganistan'a, Libya'ya, Suriye'ye müdahalenin nedeni; emperyalist güçlerin eylemlerinin en güçlü meþrulaþtýrýcýsý yine demokrasi... Demokrasi sözcüðünün bu sihirli havasý yeni deðil. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda Batý Bloku ile SSCB arasýnda baþlayan emperyalist hegemonya mücadelesini ifade eden Soðuk Savaþ dönemi boyunca Batý'nýn en büyük argümanlarýndan biriydi demokrasi. Doðu Bloku'nun tek parti iktidarýna dayanan devlet kapitalisti rejimleri karþýsýnda Batý demokrasinin temsilcisi kesiliverdi. Doðu Bloku'nun yýkýlmasýndan sonra da içi boþaltýlmýþ demokrasi sözcüðünün sihri devam etti.

Demokrasi, Türkiye'de de 1980'li yýllardan baþlayarak egemen sýnýf içindeki kavgada bir tarafýn temel argümaný haline geldikçe önemini giderek artýran bir kavram oldu. Liberal sermaye, sivil-askeri bürokrasi ile çatýþmasýnda kendisini askeri vesayete karþý demokrasinin, özgürlüðün, insan haklarýnýn savunucusu ilan ederek halk içinde destekçilerini artýrma yoluna gitti (diðer tarafýn temel þiarlarý ise laiklik ve ulusalcýlýk idi). 2002'de AKP'nin iktidar olmasýyla bu kavganýn þiddetlenmesi ve boyut deðiþtirmesi üzerine demokrasi söyleminin hayatýmýzdaki yeri büyük oranda arttý. AKP'nin bu yönde propagandasýna en büyük destek liberal aydýnlardan geldi; onlar toplum nezdinde AKP'nin demokratlýðýn tescilleyicileri oldu. AKP'nin askeri-sivil bürokrasiyi geriletmesinde saðladýklarý ideolojik cephanelikle büyük hizmet gördüler; kitlelerin desteðinin kazanýlmasý ya da en azýndan muhalefet edemez hale getirilmesini saðlayarak AKP'nin hegemonya

kurmasýný saðladýlar. Bu dönem boyunca AKP'nin icraatlarýnýn demokrasi-darbe ikilemi yaratýlarak desteklenmesi zorunlu adýmlar olarak sunuldu (12 Eylül 2010 referandumu sýrasýndaki tartýþmalarý hatýrlayýn). AKP'ye karþý çýkanlar hýzla darbeci, ulusalcý olarak yaftalandý. AKP'nin iktidarýný saðlamlaþtýrmasýyla birlikte muhaliflerine yönelik baskýcý uygulamalarý (öðrencilere, gazetecilere, Kürt ulusal hareketinin siyasal temsilcilerine vb.) arttýkça demokratlýðý tartýþýlmaya baþlansa da bu noktada hegemonyanýn asýl daðýlýþýný Haziran direniþi ve AKP'nin dizginsiz þiddeti belirledi. Her ne kadar AKP ve ona hala desteðe devam eden bazý liberal aydýnlar demokrasi söylemini dillerinden düþürmemiþ olsalar da artýk bu propagandalarýn toplumun önemli bir kýsmýnda alýcýsý yok. Ancak yine de demokrasinin sivilleþme-askeri vesayet ikiliði temelinde ele alýnmasý AKP'nin argümanlarýndan baðýmsýz olarak da varlýðýný korumaya devam ediyor; demokrasi üzerine tartýþ-

teori

5


malar bu ikilik referanslý yürütülüyor. Egemen sýnýflarýn sýnýrlarýný çizdiði bir tartýþmayý sürdürmek devrimci hareketi onun düþünce dünyasý içinde hareket etmeye, burjuva sistemin deðerlerini referans alarak tavýr almaya götürür. Tarihsel materyalist yönteme, tarihin sýnýf merkezli kavranýþýna temelden zýt bu burjuva ideolojisini referans almak devrimci hareketi devrimci özünden uzaklaþtýrýr. Kaldý ki bu burjuva ideolojisinin içinin ne ölçüde boþ olduðunun en büyük tanýklarý bizleriz. Askeri vesayet rejimini bütün kötülüklerin kaynaðý olarak gösterenler þimdilerde sivil vesayet rejiminden bahseder oldular. Haziran günleri sýrasýnda iyice ayyuka çýktýðý gibi sivilleþme ile demokrasi arasýnda otomatik bir baðlantý yok. Cemaat medyasýnda bile askeri-sivil bürokrasinin borusunun öttüðü 1990'lý yýllarla bugünü karþýlaþtýrýp demokrasi anlamýnda gerilediðimizi söyleyenlere rastlamak mümkün. Burjuva Devrimlerinin Ayrýlmaz Parçasý Demokrasi? Demokrasiyi, Batý toplumlarýnýn ayrýlmaz bir parçasý olarak ele almak; onu toplumlarýna içkin olarak kabul etmek yaygýn bir görüþ. Modernleþmenin (burjuva devrimlerinin) doðal sonucunun demokratik toplumlara ulaþmak olduðu fikri burjuva düþüncesinin önemli argümanlarýndan biri. Modernleþme süreci sonucunda bu organik sonuca ulaþamayan ülkelerde, bu çerçevede, hatanýn nerede olduðu arayýþýna girildiði görülür. Öyle ya modernleþme yaþandý ama ortada Batý tipi bir demokrasi yok. Murat Belge

6

teori

gibi sol liberaller modernleþmenin taþýyýcýsýnýn sivil-askeri bürokrasi olmasýna baðlarlar bu sonucu. Ne güzel deðil mi bütün kötülüklerin kaynaðý na askeri koyarak kapitalizmi hedef tahtasýndan kurtarmak! Gerçekten sorunun kaynaðý hangisi, burjuva demokrasisinin geliþim seyrini inceleyerek karar verelim. Feodalizmin egemenlerine karþý mücadelesinde burjuvazi krallarýn otokratik ve monarþik hakimiyetine karþý kendi ekonomik gücünü siyasal güce dönüþtürecek parlamenter rejim için kavga verdi. Fransýz Devriminin ateþi, kralýn daha çok vergi toplamak için meclisi toplamaya giriþmesi ve burjuvazinin meclisin faaliyetine devamýnda ýsrar etmesiyle baþlayan olaylarla yakýlmýþtýr. Ancak parlamenter rejimin demokrasinin yeterli koþulu olmadýðý açýktýr. Burjuvazi, iktidarý eline tamamen aldýðý örneklerde bile herkese oy hakkýný kendiliðinden sunmamýþtýr. Ýþçi sýnýfý uzun süreli mücadelesinin sonucunda oy verme hakkýný burjuvaziye raðmen kendisi kazanmýþtýr. Örneðin 1819'da sadece belli miktarda araziye sahip erkeklerin oy verme hakký olmasýný protesto ederek genel oy hakký talebiyle Manchester'da biraraya gelen 100 bine yakýn göstericinin (ki bu sayý Manchester çevresi halkýnýn yarýsýna yakýndýr) üzerine süvarilerin saldýrmasý sonucunda Peterloo Katliamý yaþanmýþtýr. Yine 1838'den 1859'a kadar Çartist hareket herkese oy hakký talebiyle mücadele yürütmüþtür. 1848 devrimleri, 1871 Paris Komünü, 1893 Belçika genel grevi (çok sayýda kayba

Avusturya, Avustralya, Belçika, ABD, Ýngiltere, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Ýtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Ýsviçre, Ýsveç'ten oluþan 17 ileri kapitalist ülkeden hiçbirinde 1900’lerden önce genel oy hakký yoktur. Bu ülkelerde genel oy hakkýna en yakýn duruma (sadece beyazlara yönelik olarak) 1917-20 arasýnda ulaþýlmýþtýr: Avusturya-1918, Ýsveç-1918, Ýngiltere-1918, Finlandiya-1919, Almanya-1919, Kanada-1920 gibi. raðmen erkekler için -çoðul oylamaylaoy verme hakkýný kazanan) bu uðurda verilen önemli mücadelelerden bazýlarýdýr. New Left Review dergisinde "Sermayenin Yönetimi ve Demokrasinin Yükseliþi" isimli makalesinde Göran T h e r b o r n , Av u s t u r y a , Avustralya, Belçika, ABD, Ýngiltere, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Ýtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Ýsviçre, Ýsveç'ten oluþan 17 ileri kapitalist ülkeyi inceleyerek genel oy hakkýnýn hiçbirinde 1900'lerden önce olmadýðýný ortaya koymaktadýr. Bu


1970'lerden itibaren kapitalizm için altýn çað kapandýðý gibi yapýsal krizlerinden çýkmak için 1980'lerden baþlayarak uygulamaya koyduklarý neoliberal politikalar dünya siyasetinde baþka rüzgarlarýn etkili olmasýný saðlamýþtýr. Sosyal devletin geri çekilmesini, emeðe yönelik amansýz saldýrýlarý yaþama geçiren neo-liberalizmin iþçi sýnýfýnýn direniþine hizmet edecek örgütlülüklere (sendikalar örneðin) de tahammülü yoktur. Dolayýsýyla demokrasinin olmazsa olmazlarý olan grev, örgütlenme ve eylem haklarýnda hukuken ya da fiilen kýsýtlamalar dönemi açýlmýþtýr. Demir lady olarak anýlan Thatcher, Bush, Berlusconi, AKP ve bunlar gibi otoriter, baskýcý iktidarlar iþte böyle bir dönemin ürünleridir. Artýk ihtiyaç duyulan iþçi sýnýfýyla belli bir uzlaþmaya dayalý "demokrasi" deðil, onu daha fazla sömürmek için iktidarlarýn elinden "sopa" eksik olmazken emekçilerin her türlü demokratik haktan yoksunlaþtýrýlmasýdýr.

ülkelerde genel oy hakkýna en yakýn duruma (sadece beyazlara yönelik olarak) 1917-20 arasýnda ulaþýlmýþtýr: Avusturya-1918, Ýsveç-1918, Ýngiltere1918, Finlandiya-1919, Almanya-1919, Kanada-1920 gibi. Kýsacasý, iþçi sýnýfýnýn genel oy hakký kazanýmý yürüttüðü uzun süreli mücadelelerin birikimiyle Birinci Dünya Savaþý sonrasý ortaya çýkan ve Avrupa'yý saran devrimci dalganýn bir ürünü olmuþtur. Kadýnlarýn oy hakkýna kavuþmasý ise Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda üretim sürecine katýlan kadýnlarýn haklarý için mücadele etmesiyle mümkün olmuþtur. Yine 1950 ve 60'larda Amerika'daki sivil haklar hareketi siyahlarýn oy hakkýna kavuþmasýný saðlamýþtýr. Burjuva demokrasinin bile sadece parlamenter sistem, serbest seçimler ve oy hakkýndan ibaret olmadýðý açýktýr. Söz ve eylem özgürlüðü, örgütlenme özgürlüðü, basýn özgürlüðü, yasalar önünde eþitlik olmadan demokrasiden bahsetmek mümkün deðildir (bugünün sivil Türkiyesi'nin ne ölçüde demokratik olduðu bu demokratik haklarýn durumundan bile anlaþýlmaktadýr). Bu haklarýn her biri uzun mücadelelerin konusu olmuþ, bu kavgalarýn sonucunda bedeller ödenerek kazanýlmýþtýr. Kýsacasý demokratik haklar burjuvazi tarafýndan yukarýdan baðþedilmemiþ, her bir parçasý kitleler tarafýndan söke söke alýnmýþtýr. Neoliberal Dönemde Demokrasi Bugün Türkiye ve dünyanýn birçok yerinde esin kaynaðý olarak görülen

Batý demokrasisinin Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda kapitalizmin altýn çaðýný ifade eden refah toplumlarýna dayandýðýný görmekteyiz. Ekonomik olarak geniþleyen kapitalizm altýnda (güdük olmakla birlikte) Batý tipi bir demokrasi hayat bulabilir. Çünkü sýnýfsal çeliþkiler ortadan kalkmamýþ olsa da keskinliði azalmýþ; devlet-iþveren-iþçi adýna sendika üçlemesi temelinde bir uzlaþma yaratýlmýþtýr. Ýþlerin kendileri adýna iyiye gittiði koþullarda, kapitalizmin kitlelere hala sunabilecekleri var gibi göründüðü bir ortamda egemen sýnýflarýn iþçi sýnýfýndan, ezilenlerden, muhalefetten çekinmesine, onlarýn söz ve eylemlerine kapýyý kapatmasýna gerek yoktur; tercih burjuva demokrasisinden yana kullanýlabilinir. Ýþte bugün cilalanarak önümüze sunulan demokrasinin perde arkasýnda egemen sýnýflarýn böyle bir özgüveni vardýr. Ancak 1970'lerden itibaren kapitalizm için bu altýn çað kapandýðý gibi yapýsal krizlerinden çýkmak için 1980'lerden baþlayarak uygulamaya koyduklarý neo-liberal politikalar dünya siyasetinde baþka rüzgarlarýn etkili

olmasýný saðlamýþtýr. Sosyal devletin geri çekilmesini, emeðe yönelik amansýz saldýrýlarý yaþama geçiren neoliberalizmin iþçi sýnýfýnýn direniþine hizmet edecek örgütlülüklere (sendikalar örneðin)de tahammülü yoktur. Dolayýsýyla demokrasinin olmazsa olmazlarý olan grev, örgütlenme ve eylem haklarýnda hukuken ya da fiilen kýsýtlamalar dönemi açýlmýþtýr. Demir lady olarak anýlan Thatcher, Bush, Berlusconi, AKP benzeri otoriter, baskýcý iktidarlar iþte böyle bir dönemin ürünleridir. Artýk ihtiyaç duyulan iþçi sýnýfýyla uzlaþmaya dayalý "demokrasi" deðil, onu daha fazla sömürmek için iktidarlarýn elinden "sopa" eksik olmazken emekçilerin her türlü demokratik haktan yoksunlaþtýrýlmasýdýr. Ýþte, size kapitalist demokrasi! Güneþ Gümüþ

Ýþçi sýnýfýnýn genel oy hakký kazanýmý yürüttüðü uzun süreli mücadelelerin birikimiyle Birinci Dünya Savaþý sonrasý ortaya çýkan ve Avrupa'yý saran devrimci dalganýn bir ürünü olmuþtur. Kadýnlarýn oy hakkýna kavuþmasý ise Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda üretim sürecine katýlan kadýnlarýn haklarý için mücadele etmesiyle mümkün olmuþtur. Yine 1950 ve 60'larda Amerika'daki sivil haklar hareketi siyahlarýn oy hakkýna kavuþmasýný saðlamýþtýr. teori

7


Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine-II Günümüze kadar devrimci proleter kavganýn önderlik krizi aþýlamamýþ ve bunun sonucu olarak kapitalizm girdiði her türlü krize raðmen ayakta kalmasýný bilmiþtir. Bu anlamda yeni bir Enternasyonal'e, ilk dört Enternasyonal'in kazanýmlarý üzerinde yükselecek bir Beþinci Enternasyonal'e ihtiyaç vardýr.

Marksist Bakýþ'ýn daha önceki sayýlarýnda 4.Enternasyonal'in 2.Dünya Savaþý sonrasýnýn koþullarýnda ayakta kalamadýðýný, ilkesel yozlaþmalar ve seri bölünmeler neticesinde daðýldýðýný aktarmýþtýk. 4.Enternasyonal'in sýnýf mücadelesi tarihinde devrimci Marksist geleneði gelecek nesillere aktarmak gibi dönüm noktasý anlamýna gelen görevlerini tamamlayarak tarih sahnesinden çekildiðini belirtmiþtik. Bu anlamda yüzyýlýn geri kalanýndan günümüze kadar devrimci proleter kavganýn önderlik krizi aþýlamamýþ ve bunun sonucu olarak kapitalizm girdiði her türlü krize raðmen ayakta kalmasýný bilmiþtir. Bu anlamda yeni bir Enternasyonal'e, ilk dört Enternasyonal'in kazanýmlarý üzerinde yükselecek bir Beþinci Enternasyonal'e ihtiyaç olduðunu vurgulamýþtýk. Marksist Bakýþ'ýn Ekim sayýsýnda çýkan bu yazýnýn ilk bölümünde yeni bir enternasyonalin kuruluþuna giden yolda

8

perspektif

izlenmesi gereken metodolojiyi tartýþmýþ ve bundan yola çýkarak dünya çapýndaki devrimci Marksistlerin ortak hareket edebileceði ilkesel zeminleri ortaya koymaya çalýþmýþtýk. Bunu yaparken, lafta kabul edilen birçok teorik noktanýn çoðu kez pratiðe yansýtýlmadýðý gerçeðinden hareket ederek, sýnýf mücadelesinin somut sorunlarýnýn öne çýkardýðý belirleyici ayrýþmalar üzerine yoðunlaþmanýn daha doðru ola-

caðýný belirtmiþtik. Bu açýdan bu ilkeleri güncel örnekler üzerinden açýklamaya çalýþmýþ ve ayrýþmalarý netleþtirmek adýna kendisini devrimci Marksist gelenek içerisinde tarif eden kimi örgütlerin bu sorunlarda aldýklarý oportünist tutumlarýn örneklerini vermiþtik. Bunlar arasýnda sürekli devrim ve iktidar perspektifi konularýnda Nepal'de devrimi demokratik aþama gerekçesiyle durduran (Türkiyeli


Stalinistlerin bir zamanlar yere göðe sýðdýramadýðý) Nepalli Maoistler ve Mýsýr devriminin karakteri sorunsalýnda demokratik devrim anlayýþýna uygun hareket ederek önce Müslüman Kardeþler'i destekleyen daha sonraysa liberallerle birlikte Ulusal Kurtuluþ Cephesi'nde bulunan IST'nin Mýsýr seksiyonu Devrimci Sosyalistler eleþtirilmiþti. Yine ezilenlerin kürüsüsü olma baþlýðý altýnda sýnýf perspektifinin terk edilerek kimlik siyasetinin belirleyicilik kazanmasýna örnek olarak, kendisini devrimci Marksist saflarda sayan Britanya'daki SWP ve SP (CWI)'nin feminizmin yönlendiriciliði altýnda Wikileaks kurucusu Assange'ý emperyalist kapitalist sisteme karþý savunmamasý verildi. Emperyalist politikalar karþýsýndaki tutum konusunda kendi emperyalist devletinin yenilgisi için tavýr almanýn bariz belirleyici bir konu olduðunu vurgularken Batý solunun önemli bir kýsmýnýn emperyalizmin demokrasi yalanlarýna teslim olarak Suriye ve Libya'ya yapýlan emperyalist müdahaleler konusunda sýnýfta kaldýðýný ifade etmiþtik. Bu çerçevede emperyalist kapitalist sistemin zaferinin engellenmesinin esas vurgu olmasý gerektiði ve Ortadoðu'da tek çýkýþ yolunun Sosyalist Ortadoðu perspektifinden geçtiðini ifade etmiþtik. Yunanistan, dünya sýnýf mücadelesi için belirleyicilik kazandýðý son yýllarda, bir toplumsal devrimin kýyýsýna kadar gelmiþken her defasýnda Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve Syriza temelinde ihanete uðratýldý. Bu anlamda iþçi sýnýfýnýn içerisinde bu gibi dalgakýran görevi gören iþçi aristokrasisi ve bunun sol kanadýna karþý net bir tavýr içinde olunmadan devrimci bir duruþun ortaya konamayacaðý vurgulandý. Siyasal Ayrýþmanýn Þekillendiði Diðer Önemli Sorunlar Siyasal Ýslamcýlar Konusunda Ýlüzyonlara Hayýr: Siyasal Ýslam, Stalinizmin ihanetleri neticesinde Müslüman coðrafyada 1980'lerden itibaren toplumsal muhalefete aðýrlýðýný koysa da aradan geçen on yýllarýn deneyimi siyasal Ýslam'ýn emekçilere, demokratik hak ve özgürlüklere düþman, emperyalist kapitalizmle dost bir güç olduðunu ortaya koymuþtur. Bu çerçevede siyasal Ýslam'a ilerici roller atfedilmesine kesinkes karþý olunmalýdýr. Chris Harman'ýn "Peygamber ve Ýþçi Sýnýfý" adlý broþürünün tesiri altýnda Mýsýr'da

Ortadoðu'da kitleler ve özellikle de genç kuþak, Ýran'dan Mýsýr'a, Filistin'den kuzey Afrika'ya kadar siyasal Ýslam'dan nefret eden bir tutuma kaymýþtýr. Türkiye'de siyasal Ýslam AKP iktidarý süresince bozuk düzenin baþ temsilcisi olarak moral üstünlüðünü yitirmiþtir. Diðer taraftan siyasal Ýslama karþý geliþen tepkiselliðin Mýsýr'da olduðu gibi egemen sýnýfýn diðer kanatlarýna destek biçimine dönüþmemesi için devrimci sosyalistlerin somut partiler þeklinde örgütlenerek kendilerini bir alternatif olarak kitlelere sunmalarý þarttýr. Aksi takdirde siyasal Ýslam'ýn gündelik yaþama dair katý tutumlarý ve sosyal yaþama müdahaleleri önemli bir kesimi kaçýnýlmaz biçimde diðer elitlerin kucaðýna itmektedir. Devrimciler bu noktada kendilerini gösterebilirse bu enerji sosyalizme akacaktýr. Devrimci Sosyalistler, Müslüman Kardeþler'i müttefik olarak görmüþ, bir süre sonraysa büyük halk hareketinin tesiriyle Mursi yönetimine karþý bir tutum geliþtirerek bu tarihi hatasýndan gerisin geriye dönmüþtür. Yine Harman ve IST tarafýndan belirlenen bu politika gereðince Türkiye'de DSÝP, bazen açýk bazen örtülü bir þekilde AKP hükümetini desteklemektedir ve Devrimci Sosyalistler'in aksine AKP'nin katliamlarýna, emekçi düþmaný azgýnlýðýna ve demokratik haklarý baskýlayýcý tutumuna raðmen hayattan da bir þey öðrenmeye yanaþmamaktadýr. Sýnýf iþbirlikçi Halk Cephesi taktiði Ortadoðu'da kendisini siyasal Ýslam ile ortaklýk temelinde göstermektedir. Bütün kafa karýþtýrýcý tutumlara karþýn Ortadoðu'da kitleler ve özellikle de genç kuþak, Ýran'dan Mýsýr'a, Filistin'den kuzey Afrika'ya kadar siyasal Ýslam'dan nefret eden bir tutuma kaymýþtýr. Türkiye'de siyasal Ýslam AKP iktidarý süresince bozuk düzenin baþ temsilcisi olarak moral üstünlüðünü yitirmiþtir. Diðer taraftan siyasal Ýslama karþý geliþen tepkiselliðin Mýsýr'da olduðu gibi egemen sýnýfýn diðer kanatlarýna destek biçimine dönüþmemesi için devrimci sosyalistlerin somut partiler þeklinde örgütlenerek kendilerini bir alternatif olarak kitlelere sunmalarý

þarttýr. Aksi takdirde siyasal Ýslam'ýn gündelik yaþama dair katý tutumlarý ve sosyal yaþama müdahaleleri önemli bir kesimi kaçýnýlmaz biçimde diðer elitlerin kucaðýna itmektedir. Devrimciler bu noktada kendilerini gösterebilirse bu enerji sosyalizme akacaktýr. Ezilen Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakkýnýn Savunulmasý: Yeni bir Enternasyonal, her türlü ezilme iliþkisinin karþýsýnda olacaktýr. Bu çerçevede devrimci Marksistler ezilen uluslarýn þovenizme karþý verdiði haklý mücadelenin de yanýndadýr. Baþka bir ulusu ezen bir ulus özgür olamayacaðýndan iþçi sýnfýýnýn siyasal geliþiminde bu husus bilhassa önem kazanmaktadýr. Þovenizme karþý sýnýf bilinçli iþçilerin ulusal sorundaki pozisyonu olan UKKTH kesinlikle eskimiþ bir formülasyon deðildir. Þovenizme karþý mücadele, genel boþ ifadelerle, ya da sol lafazanlýklarla verilemez. Ulusal sorunun yaþandýðý ülkelerde meselenin kendisini ortaya koyuþ biçimi ezilen uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký þeklinde olacaktýr. Ezen ulusun iþçileri ezilen ulusa UKKTH'yi tanýmadýðý ölçüde ileri sýnýf bilinici geliþtiremeyecek ve þovenizmin tesirinden kurtulamayacaklardýr. Bu çerçevede Kürtlerin, Filistinlilerin, Belucilerin, kuzey Kafkasya, Tibet vb'lerinin baskýlanmasýna karþý çýkýlmalý, UKKTH eksenli bir duruþ ortaya konmalýdýr. Socialist Liberty çevreninin Filistin'de

perspektif

9


Siyonizme destek olan tutumu ile CWI'nýn iki devletli projeye destek olmasý kabul edilemez. Yine Çin ve Rusya'daki ezilen halklarýn mücadelesini görmezden gelen Stalinist tutum ile Çin vb'lerine dejenere-bürokratik iþçi devleti tanýmlasýný getiren sözde Troçkist eðilim mahkum edilmelidir. Diðer taraftan K.Kore ya da Küba'ya yönelecek emperyalist saldýrganlýða karþý aktif bir mücadele örgütlenmelidir. Afganistan - Mali - Somali - Ýran K.Kore vb. Ülkelerdeki Emperyalist Saldýrganlýðýn Reddi: Týpký Suriye ve Libya'da olduðu gibi bu gibi ülkelere yönelen emperyalist müdahalelerin yenilgisi için mücadele, devrimcilik konusundaki önemli bir kýstastýr. Asýl düþmanýn içeride olduðu noktasý asla gözden kaçýrýlmamalýdýr. Emperyalist giriþimin çökmesi toplumsal devrim ihtimallerinin artmasý anlamýna gelmektedir. Bu yüzden de emperyalist savaþý devrimci iç savaþa çevirmek, devrimcilerin temel hedefi olmak durumundadýr. Fransýz Komünist Partisi ile Melanchon'un Sol Partisi Fransýz devletinin Mali'deki operasyonunu desteklemiþtir. Stalinist FKP ve

10

perspektif

Melanchon'un öncelleri geçmiþte de Cezayir'in iþgali konusunda da ayný tutumu takýnmýþtý. Ýþçi aristokrasisinin de önemli elementleri olan bu örgütler ayný zamanda Avrupa'da yükselen sýnýf mücadelesi dalgasýna karþý dalgakýran iþlevi görmekteler. Devrimci sýnýf hareketinin bu dalgakýranlarýn çabalarýný boþa çýkartmasý gerekmektedir. Bunun dýþýnda USFI'nin en önemli bileþeni olan Fransýz seksiyonu NPA da Mali'deki emperyalist saldýrýlara karþý pasifist bir tutum almýþ ve aktif devrimci yenilgici bir tutumdan kaçýnmýþtýr. Devrimci deðil merkezi bir eðilim olan NPA, FKP ve Melanchon gibi reformist güçlerin kuyrukçuluðundan vazgeçemeyerek Fransa'daki büyük fýrsatlarý heba etmiþ, kendisi de büyük oranda güç kaybetmiþtir. Devrimle reform arasýnda salýnan merkezciliðin tipik ikircikliði, doðasý gereði düzene doðru meyletmektedir. Chavizmo'ya Hayýr: Ulusalcý reformist bir politikacý olan Chavez'i devrimci önder olarak selamlayan Stalinist eðilimlerle kendisini devrimci Marksist olarak gören IMT gibi akýmlar, sýnýf hareketini Chavez'in kuyruðuna takmýþlardýr.

Türkiye'deki Stalinist gelenek de bütün bileþenleri ile Chavez'i bir önder olarak semlamlamaktan geri kalmamýþtýr. Gerçekteyse Chavez'in meþhur "21. yüzyýl sosyalizmi" bir reformist paketten baþka bir þey deðilken Chavez'i bir devrimci olarak ilan edenler, kendilerinin de basit reformistler olduðunu ortaya koymuþlardýr. Hem devrimci Marksist olduðunu iddia edip hem de sosyalizme barýþçýl parlamenter yollarla varýlacaðýný varsaymak ya da bu anlayýþ paralelinde siyaset yapmak kabul edilemez. Diðer taraftan Chavez'e muhalefet ederken ABD yanlýsý burjuva partilerle yanyana gelen Morenocu UIT'nin Chirino öndeliðindeki Venezuela seksiyonu en berbat oportünizm örneklerini sergilemiþtir. Chavez'e ve devamcýlarýna yönelik ABD merkezli saldýrýlara karþý konmasý, diðer taraftan da Chavizmo'ya karþý baðýmsýz devrimci sýnýf hareketinin geliþtirilmesi, büyük hassasiyet içermektedir.

V.U.Arslan


ODTÜ’den Mektup Var! AKP, çoktan, ODTÜ ormanýndan ancak yirmi dört saatlik kesintisiz çalýþma, polis korumasý ve aralýksýz ideolojik propaganda ile geçirilebilen bu yolun altýnda kalmýþtýr. ODTÜ, artýk gerekirse birbiri için ölümü göze alacak kadar kardeþleþmiþ gençliðin direniþinin sadece bir parçasýdýr. Ahmet Atakan'ýn Armutlu'daki direniþi bizlere ODTÜ kampüsünde cesaret ve kararlýlýk vermektedir. Taksim baþta olmak üzere ülkenin dört bir yanýnda mücadeleyi birlikte yürüttüðümüz binlerce kiþinin desteði ile ranta karþý barikatýn arkasýnda duruyoruz. Ancak barikatlarý ilerletmek için yeni Haziranlar yaratmamýz gereklidir. ODTÜ, devrimci geleneði ile önemli bir direniþ alaný olabilir; ne var ki kendinden muktedir bir ODTÜ direniþi sadece romantik bir söylem düzeyinde kalacaktýr. Haziran direniþinin peþi sýra baþta AKP olmak üzere herkes direniþin Eylül'de okullarýn açýlmasýyla birlikte yeni bir evreye gireceði beklentisi içerisindeydi. Bu beklenti AKP'yi Eylül gelmeden artan oranda þiddette bir polis terörüyle direniþin ikinci perdesini daha açýlmadan sonlandýrma giriþimine sevk etti. Altý þehidiyle ülke tarihinin en büyük kendiliðinden ayaklanmasýnda AKP'nin diþli bir düþman olduðu, netleþmiþ politik bir duruþa sahip olmanýn yanýsýra örgütlülü olmanýn ne denli acil bir ihtiyaç olduðu geniþ kesimlerce anlaþýlmýþ oldu. Geliþen bu bilinç temelinde sosyalistlerin önü açýldý; gençliðin sosyalizme kazanýlmasýnýn olanaklarý geniþledi. Hal böyle olunca sosyalistlerin güçlü olduðu ODTÜ'deki yol protestolarý -ülkede direniþin geri çekilme dönemine girmiþ olmasýndan da kaynaklý- direniþin merkezi haline dönüþüverdi. ODTÜ, aslýnda Aðustos ayýnýn baþlarýndan beri bir direniþ sürecinden geçiyor. 1960'lardan bu yana devrimci mücadelenin kalesi sayýlmýþ, yaptýðý sayýsýz eylemlerle 1968 sonrasýnda bir çok kez Türkiye`de toplumsal mücadelelere öncülük etmiþ ODTÜ, þimdi de kentsel mücadelenin politik mücadeleye

dönüþtüðü en çetin direniþlerden birini ortaya koyuyor. Bilindiði üzere Ankara Büyükþehir Belediye Baþkaný Gökçek`in ODTÜ arazisi içerisinden yol geçirmek için Yüzüncü Yýl Mahallesi hudutlarý içinde baþlattýðý inþaat, kýsa sürede, biz SDH'lilerin de önde gelen bileþeni olduðu Yüzüncü Yýl Forumlarý'nýn ana meselesi olmuþ, direniþ kararýyla þantiyenin karþýsýna kurulan bir yaþam alanýyla bu mücadelenin ilk somut adýmlarý atýlmýþtý. Daha birinci gününden AKP'nin ve emrindeki polis gücünün hedefi haline gelen bu direniþ alaný, iki hafta gibi kýsa bir sürede ülke gündemine yerleþti. Ankara, hatta Türkiye dýþýndan gördüðü desteklerle Eylül ayý için umut olmuþtu. Ancak iktidar iki ay içinde yeni bir direniþin yeþermesini engellemek amacýyla yaþam alanýný on dokuzuncu gününde dozerleri ve polis ekipleriyle basmýþ, içinde en baþýndan beri bu hareketin içinde yer alan yoldaþlarýmýzýn da bulunduðu on dört kiþiyi gözaltýna almýþ, alaný yýkarak bu direniþi bitirebileceðini sanmýþtýr. Ancak AKP bir þeyi unutuyordu: Belki geniþ yýðýnlarý polis terörü ile Eylül ayýnda ayaklanmaktan alýkoymayý baþarmýþtý ama direniþin tohumlarýný bitirememiþti; ertesi gün alaný ve aðaçlarý sahiplenmek için

binlerce insan dayanýþma için sokaklara döküldü. Kendi kanunlarýna dahi uymayan burjuva zorbalýðýnýn karþýsýnda o günden itibaren yol muhalefeti nezdinde yeni bir direniþ hareketi böylece büyüyordu. Yoðun polis terörünün akabinde ülke çapýnda destek eylemleri tekrar baþlamýþtý. Baþta Ýstanbul, Ýzmir, Adana ve Antakya olmak üzere ülkenin birçok þehri "Her yer ODTÜ her yer direniþ!" sloganýyla sokaklara indi. Bu süreçte Hatay Armutlu direniþçisi Ahmet Atakan katledildi, Melih Gökçek'in rant yoluna Ahmet'in kaný bulaþtý. Ayný tarihlerde Tuzluçayýr, Armutlu ve Taksim'de devam etmekte olan direniþ, Haziran direniþinin güçlü dalgalarýnýn geri çekilirken bile solun güçlü olduðu yerlerde tutunabildiðini, bir anda kaybolup gitmediðini; merdivenlerin renginin bile toplumsal muhalefetin bir sebebi olabileceðini gözler önüne sermiþti. Böyle bir durumda ODTÜ'den gelecek olan direniþin çetin geçeceði en baþýndan belli oluyordu. Nitekim öyle de oldu. Devrimci Marksizm'in Taþýyýcýsý MFT Mücadelede En Önde Okullarýn açýlmasýyla birlikte özellikle ODTÜ merkezli eylemlilikler arttý. ODTÜ'nün bileþenleri ile aldýðý forumlarla ve aralýksýz eylem süreçleri sonucunda

okur mektubu

11


1960'lardan bu yana devrimci mücadelenin kalesi sayýlmýþ, yaptýðý sayýsýz eylemlerle 1968 sonrasýnda bir çok kez Türkiye`de toplumsal mücadelelere öncülük etmiþ ODTÜ, þimdi de kentsel mücadelenin politik mücadeleye dönüþtüðü en çetin direniþlerden birini ortaya koyuyor. Bilindiði üzere Ankara Büyükþehir Belediye Baþkaný Gökçek`in ODTÜ arazisi içerisinden yol geçirmek için Yüzüncü Yýl Mahallesi hudutlarý içinde baþlattýðý inþaat, kýsa sürede, biz SDH'lilerin de önde gelen bileþeni olduðu Yüzüncü Yýl Forumlarý'nýn ana meselesi olmuþ, direniþ kararýyla þantiyenin karþýsýna kurulan bir yaþam alanýyla bu mücadelenin ilk somut adýmlarý atýlmýþtý. direniþin çapý da her geçen gün arttý. Marksist Fikir Topluluðu (MFT) ve SDH'nin büyük bir emek ve özveri ile direniþ için ortaya koyduðu katkýyý bu anlamda yeri gelmiþken anmak anlamlý olacaktýr. Artýk kampüste yirmi dört saat tutulan nöbetler ile rantýn yoluna dur demek için örgütlenen öðrenciler baþta olmak üzere tüm ODTÜ'lüler Hüseyinlerin diktiði ormana sahip çýkmanýn sadece bir "yol" meselesi olmadýðýnýn, emekçi ve özgürlük düþmaný AKP'ye ve yakýp yýkan piyasacý anlayýþýn karþýsýna dikilmek olduðunun farkýndaydý ve bu anlamda direniþini devam ettirmek konusunda sorumluluk sahibiydi. Bu sorumluluk ile Marksist Fikir Topluluðu'nun nöbet tuttuðu sýrada, Kurban bayramýnýn dördüncü gününde bir akþam vakti kampüse

12

okur mektubu

yüzlerce kamyon ve binlerce polis ile ormaný katletmeye gelen AKP'ye karþý derhal direniþe geçilse de tatil döneminde bu incelikle planlanmýþ saldýrýnýn önüne geçilemedi. Zira AKP yine hiçbir kural tanýmadan oynuyordu oyunu; fýrsatçýlýk, zorbalýk ve polis terörü. Sonraki günler Yusuflardan Hüseyinlerden miras kalmýþ bu ormanýn tekrar aðaçlandýrýlmasý için baþlatýlan kampanyayla üç binden fazla fidan ODTÜ öðrencilerinin elinde direniþin simgesine dönüþtü. Polisin yolun geçeceði yere barikat kurmasý ve dikilen fidanlarýn iþçiler tarafýndan sökülüp engel olmaya çalýþan öðrencilere saldýrýlmasýyla þiddetlenen direniþle ODTÜ, AKP'ye kolay lokma olmayacaðýný gösterdi. O akþam binlerce öðrenci, yurtlarýnýn içine kadar atýlan biber gazýna cevap olarak fidandan dahi korkan diktatörün polisine karþý okulunu savundu. Ancak polis saldýrýlarýndan vazgeçmedi; üç gün sonra 26 Ekim günü þantiyeye yürümek isteyen öðrencilere önce biber gazý ve plastik mermiyle saldýrdý, birçok kez okulun içine giren polis ormanda pusu kurarak öðrencilerden birini dövüp ateþe atarken þiddette sýnýr tanýmadýðýný bir kez daha gösterdi. Yüzüncü Yýl ve ODTÜ direniþlerinin bize gösterdiði en deðerli þey, artýk rant için yapýlacak her yolun yeni barikatlara gebe olduðudur. AKP, çoktan, ODTÜ ormanýndan ancak yirmi dört saatlik kesintisiz çalýþma, polis korumasý ve aralýksýz ideolojik propaganda ile geçirilebilen bu yolun altýnda kalmýþtýr. ODTÜ, artýk gerekirse birbiri için ölümü göze alacak kadar kardeþleþmiþ gençliðin direniþinin sadece bir parçasýdýr. Ahmet Atakan'ýn Armutlu'daki direniþi

bizlere ODTÜ kampüsünde cesaret ve kararlýlýk vermektedir. Taksim baþta olmak üzere ülkenin dört bir yanýnda mücadeleyi birlikte yürüttüðümüz binlerce kiþinin desteði ile ranta karþý barikatýn arkasýnda duruyoruz. Ancak barikatlarý ilerletmek için yeni Haziranlar yaratmamýz gereklidir. ODTÜ, devrimci geleneði ile önemli bir direniþ alaný olabilir; ne var ki kendinden muktedir bir ODTÜ direniþi sadece romantik bir söylem düzeyinde kalacaktýr. AKP zorbalýðýnýn Ankara temsilcisi Melih Gökçek, bu yolu kendi adýna baþarýyla tamamlayacak bile olabilir ancak biz her zaman o yola baktýðýmýzda Ahmet'in onurlu duruþunu, AKP diktatörlüðünün kendi için kazdýðý kuyuyu göreceðiz. Unutulmamalýdýr ki henüz son sözümüzü söylemedik. Omuz omuza, rantý geldiði yoldan gönderene kadar direnmek sözümüz olsun. Bu sözün adý devrim sözüdür, sosyalizm sözüdür. SDH ve Marksist Fikir Topluluðu yoldaþlarý olarak bu savaþý zafere kadar devam ettireceðimizi de bir kez daha ilan ediyoruz. ODTÜ'den tüm direnenlere selam olsun! MFT adýna Tuna Koç


90 Yýllýk Cumhuriyetin Kürt Sorunu Kürtler bu coðrafyada yeni rejimin üvey evlatlarý olmaktan kurtulamamýþtýr. Kürtlerle Türklerin et ve týrnak kadar ayrýlmaz bir bütün olduðu edebiyatý her seferinde uzayan týrnaðýn kesilmesiyle sonuçlanmýþtýr. Cumhuriyetin baþýnda verilen vaadlerin gelip geçici, egemenlerin günü kurtarma telaþýnýn birer sonucu olduðu açýða çýkmýþtýr.

Cumhuriyetin 90. yýlý geride kalýyor. Cumhuriyetin üvey evlatlarý malesef(!) bu coþkuyu birçoklarý gibi doyasýya yaþayamayacak. Örneðin bu topraklarda binlerce yýl beraber yaþadýðýmýz Ermeniler; dilleri, kültürleri bu topraklarda derin izler býrakan Rumlar, artýk bu bayramýn kutlanmadýðý topraklardalar. En baþta bu acý gerçeði hatýrlatmak en doðrusu olacaktýr. Ermeniler 1915'te yaþanýlan techir ve soykýrýmýn ardýndan bu topraklarla baðýný neredeyse keserken, cumhuriyetin ilk döneminde mübadele ile Rumlar Ege'nin öte yakasýna sürülmüþlerdi. 6-7 Eylül 1955 tarihinde Ýstanbul'da yaþanýlan ve gayri Müslim azýnlýklara yönelen linç ve talan Anadolu topraklarýnýn gayri Müslimlerden arýndýrýlmasý operasyonunun son büyük darbelerden olmuþtu. Katliamlar ve zorbalýk Ermeniler ve Rumlarla olan problemi ortadan kaldýrdý. Ancak 90 yýllýk cumhuriyetin Kürtlerle inatlaþmasý hala devam etmektedir. Kürtlerin yaþadýklarý acý kadar, devletin "çözüm" giriþimleri adý altýnda dayattýðý çözümsüzlük de 90 yýldýr cumhuriyetle yaþamaya devam etmektedir.

"Milli Mücadele" ve Kürtler Birinci Dünya Savaþý'nýn kaybedilmesinin ardýndan imparatorluðun yeniden ayaða kalkamayacaðý ve artýk cenaze merasiminin yakýnlaþtýðý anlaþýlýnca daha önceden Ýttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde yer alan Mustafa Kemal önderliðindeki subaylar, yeni bir ulus devletin inþasýnýn gerekliliðini çok geçmeden kavradýlar. Ýçerisinde birçok çeliþkiyi barýndýran bu "Milli Mücadele" hareketinin Kürtlerle de tarihsel bir sýnav vermesi gerekecekti. Mustafa Kemal Doðu'da ise Kürt gerçekliðini ve Kürtler yeni rejime eklemlenmeden Doðu'da düzenin saðlanabilmesinin mümkün olmadýðýný çok erken tarihlerde fark etmiþti. Daha 19 Mayýs 1919'da Samsun'a yol alýrken, bölgenin önemli aþiret reislerine Kürdistan'ý ziyaret etmek istediðini, Kürtlerden Anadolu'nun iþgalden kurtulmasý için destek istediðini iletmiþti. Doðu'da yükselen Ermeni Devleti ve Kürtlerin baðýmsýzlaþma ihtimaline karþý dönemin Osmanlý Meclis-i Mebusan'ý ve Kürt Kulübü'nün üyeleri Kamil Bey ve Cemil Paþazade'ye çektiði telgrafta "Bizim varlýðýmýzýn Kürt'lerin,

Türk'lerin ve bütün Müslümanlarýn yardýmýna ihtiyacý var. Genel olarak hepimiz baðýmsýzlýðýmýzý korumalýyýz ve ülkemizin bölünmesine izin vermemeliyiz. Ben Kürt'lere, Osmanlý Ýmparatorluðu’ nun parçalanmamasý þartý ile onlarýn geliþmesine ve ilerlemesine vesile olacak bütün hukuk ve imtiyazýn verilmesinden yanayým." diyordu. (1) 16 Ocak 1920'de dönemin önemli gazetecileriyle yapýlan meþhur Ýzmit röportajý da Mustafa Kemal'in Kürtlere özerklik de dahil olmak üzere birçok imtiyaz tanýmaya hazýr olduðunu göstermesi açýsýndan önemli bir belgedir. "Kürt meselesi bizim yani Türklerin çýkarýna olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiðiniz gibi bizim milli sýnýrýmýz içinde var olan Kürt unsurlar o þekilde yerleþmiþlerdir ki ...yoðunluklarýný kaybede kaybede ve Türk unsurunun içine gire gire öyle bir sýnýr doðmuþtur ki, Kürtlük adýna bir sýnýr çizmek istersek Türklüðü ve Türkiye'yi mahvetmek gerekir... Dolayýsýyla baþlý baþýna bir Kürtlük düþünmektense, bizim Teþkilat-ý Esasiye Kanunu gereðince zaten bir tür yerel özerklik oluþacaktýr. O halde

perspektif

13


hangi livanýn halký Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir..." (2) 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi açýldýðýnda Mustafa Kemal Koçgiri aþireti liderleri Diyap Aða, Meço Aða, Ahmed Ramiz ve Hasan Hayri'yi meclise davet etti. Ankara Kürtleri Doðu'da Ermenilerin devlet kurma tehlikesiyle korkutup kendi saflarýnda hapsetmek istiyordu. Bölgenin önemli liderlerinin bu korkuya kapýldýklarý ve Ankara'yý destekledikleri görülür. 1931 yýlýnda Diyap Aða meclise katýlma nedenlerini þu þekilde anlatacaktýr: "Gavur Anadolu'yu sardý: Hepimizi bir düþünce aldý. Din ve diyanet, ýrz ve namus, Türklük tehlikeye düþtü. Ýþittik ki Erzurum taraflarýnda can kurtaran bir paþa çýkmýþ. Meclis kuracakmýþ. Onu hep gözledik. Öðrendim ki bu paþanýn adý Mustafa Kemal imiþ. Onun büyük yüzünü görmeðe can attým. Fakat o zaman olmadý... bizden iki mebus istedi. Herkes korktu, ihtiyar halimle vataný kurtaranlarýn yanýna koþmayý, hatta baþýmý bile vermeyi göze aldým. Bana 'gitme ölürsün' dediler. 'Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaþam, hep beraber ölek' dedim." (3) Ancak Diyap Aða'nýn aksine "Osmanlý'da oyun bitmez" sözünün yeni devlet için de geçerli olacaðýný düþünen ve meclise katýlanlarý Kürtlerin davasýna ihanetle suçlayan Kürt liderler de olacaktý. 1920'de baþlayan Koçgiri Ýsyaný'nda kendisini gösteren bu ayrýþma yeni cumhuriyetin Kürtlerle yakýnlaþma çabalarýna raðmen, onlara hiçbir zaman dost olmayacaðýnýn ilk iþareti olacaktý. Mart 1921'de Dersim'e düzenlenen operasyonda 500 Kürt isyancý katledilirken, iki bin kiþi Anadolu'nun çeþitli bölgelerine sürüldü. Yeni Rejimin Kürt Coðrafyasýnda Otorite Ýnþasý Daðýtýlan bütün mavi boncuklara raðmen Kürtler 1920'lerin ortalarýndan itibaren devletin en sert yüzünü görmeye devam ettiler. 1925 yýlýnda yaþanan Þeyh Sait Ýsyaný bir dönüm

14

perspektif

noktasý sayýlabilir. Bu isyanýn ardýndan yaþanan baský dalgasý yeni bir karanlýk döneme girildiðinin simgesi gibidir. Birçoklarý arkasýndaki Ýngiliz desteðini(?), dini karakter taþýmasýný bu isyana sýrt çevirmenin bir nedeni olarak görse de tartýþýlmaz bir gerçek bulunmaktadýr ki Þeyh Said isyaný Kürtlerin ulusal uyanýþýnýn bir dýþavurumudur. Tarihsel olarak isyanýn bu ulusal karakterini es geçmek imkansýzdýr. Etkileri ve isyanýn ardýndan yaþananlar da bunu kanýtlamaktadýr. Ýsyan karþýsýnda askeri zayýflýðýný gören Ankara hükümeti isyanýn bastýrýlmasýnýn ardýndan ilk iþ olarak hava kuvvetlerinde Ýngilizlerin

maya bu dönemde baþlamýþtý. 1926 yýlýnda Mülkiye müfettiþlerince hazýrlanan rapor aynen þöyle baþlýyordu: "Dersim gittikçe Kürtleþiyor, mefkureleþiyor, tehlike büyüyor. Dersim, hukumeti Cumhuriyet için bir çibandýr. Bu çiban üzerinde kati bir ameliye ihtimalatý elimeyi önlemek, selameti memleket namýna farzý ayindir." (4) Bundan sonrasý herkesçe malum. Erdoðan'ýn 2011'de açýkladýðý resmi belgelerde Dersim'de 13 bin kiþinin katledildiði belirtilirken, yaklaþýk 12 bin kiþinin sürgün olarak gönderildiði aktarýlýyor. Dersim'de isyan katliam için bahane edilse de devletin bu bölge üzerindeki baskýlarýn günümüze kadar eksik kalmadýðý açýk bir gerçektir. Cumhuriyet'in 90. Yýlýnda Kürtlerin Durumu Tarihi kesitlerden de anlaþýlabileceði üzere Kürtler bu coðrafyada yeni rejimin üvey evlatlarý olmaktan kurtulamamýþtýr. Kürtlerle Türklerin et ve týrnak kadar ayrýlmaz bir bütün olduðu edebiyatý her seferinde uzayan týrnaðýn

Cumhuriyetin 90. yýlý geride kalýyor. Cumhuriyetin üvey evlatlarý malesef(!) bu coþkuyu birçoklarý gibi doyasýya yaþayamayacak. Örneðin bu topraklarda binlerce yýl beraber yaþadýðýmýz Ermeniler; dilleri, kültürleri bu topraklarda derin izler býrakan Rumlar, artýk bu bayramýn kutlanmadýðý topraklardalar. En baþta bu acý gerçeði hatýrlatmak en doðrusu olacaktýr.

de desteðiyle bir yenileþme baþlatmýþtýr. Asýl önemlisi Kürt coðrafyasý neredeyse 90 yýldýr süreðen hale gelen bir olaðanüstü hal rejimiyle yönetilmeye baþlanmýþtýr. Ýsyanýn ardýndan ilan edilen Takrir-i Sükun Kanunu sadece Kürtlerin deðil neredeyse bütün muhaliflerin bastýrýlmasýnýn bir aracý oldu. Bölgede Cemiyet-i Akvam'ýn verilerine göre 1520 bin isyancý öldürülürken, 206 köy, 8758 ev yýkýlmýþtý. Ankara Hükümeti bu isyaný bastýrmak için Milli Mücadele döneminden daha fazla maddi harcama yapmak zorunda kalmýþtýr (Yaklaþýk 20 milyon pound). 1925-1927 yýllarý arasýnda Ýstiklal Mahkemeleri'nde 5110 kiþi yargýlanýrken, 420 idam cezasý verilmiþ, binlerce Kürt Batý'ya sürülmüþtü. Öte yandan yeni cumhuriyetin kontrol etmekte zorlandýðý alanlardan birisi olan Dersim için de tehlike çanlarý çal-

kesilmesiyle sonuçlanmýþtýr. Cumhuriyetin baþýnda verilen vaadlerin gelip geçici, egemenlerin günü kurtarma telaþýnýn birer sonucu olduðu açýða çýkmýþtýr. Peki bugüne kadar geçmiþle hesaplaþma görüntüsüne önem veren, her seferinde CHP'nin tek parti döneminde yaptýklarýný eleþtiren iktidarýn Kürt sorunundaki tavrý gerçekten bu ilk dönemle ne derece farklýlýk gösteriyor? AKP, 11 yýldýr Kürt sorununda mehter adýmlarýndan vazgeçmiyor. Atýlan göstermelik, günü kurtarmaya yönelik bir adýmý mutlaka yeni bir saldýrý dalgasý izliyor. Daha önce baþlanýlan "açýlým" projesi onbinlerce Kürt siyasetçinin, gencinin, sendikacýnýn, gazetecinin hapishanelere doldurul-


90 yýllýk cumhuriyet Kürt ulusal sorununa çözüm getirme potansiyeli taþýmadýðýný göstermiþtir. Burjuva cumhuriyet yaþadýðý sürece de bu sorunun ötelenmeye devam edileceði, giderek bir kangrene dönüþeceði ve bu topraklar üzerinde barýþ içinde yaþama umutlarýný tamamen tükeceði açýktýr. Bu cumhuriyet altýnda bu sorunun ne çözümü ne de kalýcý bir kardeþleþme mümkün olacaktýr, aksine bu cumhuriyet halklar birbirine düþman olarak kaldýðý sürece kendisini huzurlu hissedecektir.

masýyla sonuçlanmýþtý. Dersim'de, Koçgiri'de yapýlan vahþeti aratmayacak Roboski gibi bir katliam bizzat iktidarýn insiyatifinde gerçekleþmiþti. Bugün de durum çok farklý görünmemektedir. Son bir yýldýr yaþanan, özellikle Suriye kaynaklý geliþmeler iktidarý Kürt sorununda adým atmaya zorlamýþtý. Geçtiðimiz yýl Öcalan'la baþlanan diyalog herkeste bir umut yarattýysa da, AKP ile bu umutlarýn çok fazla yeþeremeyeceði çok geçmeden anlaþýldý. Son olarak iktidarýn ve medyanýn günlerce reklamýný yaptýðý ve 30 Eylül'de açýklanan demokratikleþme paketinin Kürtlere yeni haklar verme açýsýndan tam bir fiyaskoyla sonuçlanmasý sürecin ciddi bir týkanmaya girdiðinin göstergesiydi. Bugün gelinen noktada iktidarýn Kürt ulusal hareketinin ve halkýnýn taleplerine yanýt vermekten ziyade, hareketi kendi unsurlarý arasýnda ayrýþtýrmaya dönük adýmlar attýðý görülmektedir. AKP iktidarý elindeki otoriteyi gerektiðinde Kürt siyasetinin üzerinde bir sopa olarak kullanacaðýný göstermektedir. Örneðin, Öcalan'la görüþmeye katýlan Selahattin Demirtaþ'ýn ufak bir eleþtirisi onun Ýmralý'ya gitmesinin iktidar tarafýndan engellenmesiyle sonuçlanabilmektedir. Suriye'de ise iktidar destekli Ýslamcý çeteler eliyle Kürt halkýnýn iç savaþ ortasýnda var olma mücadelesi ve elde ettiði kazanýmlar engellenmeye çalýþýlmaktadýr. PYD'nin ve Kürt halkýnýn benzerini Irak'ta gördüðümüz þekilde özerkliðe doðru attýðý adýmlar, Suriye sýnýrýnda Kürtler arasýna duvar örmeye itecek kadar büyük bir korku yarata-

bilmektedir. Dolayýsýyla 90 yýllýk cumhuriyet Kürt ulusal sorununa çözüm getirme potansiyeli taþýmadýðýný göstermiþtir. Burjuva cumhuriyet yaþadýðý sürece de bu sorunun ötelenmeye devam edileceði, giderek bir kangrene dönüþeceði ve bu topraklar üzerinde barýþ içinde yaþama umutlarýný tamamen tükeceði açýktýr. Bu cumhuriyet altýnda bu sorunun ne çözümü ne de kalýcý bir kardeþleþme mümkün olacaktýr, aksine bu cumhuriyet halklar birbirine düþman olarak kaldýðý sürece kendisini huzurlu hissedecektir. Diðer taraftan Kürtler, 1970'lerde son Kürt isyanýný örgütlemeye koyuldu. 1990'larda çatýþmalar düþük yoðunluklu bir iç savaþa dönüþtü. Kürtler ve ordu saflarýnda savaþan çoðu yoksul emekçilerden oluþan kimi askerler aðýr bedeller ödedi. Neticede Kürtler aðýr bedeller karþýlýðýnda bazý haklarýný aldýlar ve halen de almaya devam ediyorlar. Ama halklarýn kardeþliði ve ulusal sorunun nihai çözümü, burjuva düzen sýnýrlarý dahilinde hiç mümkün gözükmüyor. Daha Kýbrýs sorununu çözemeyen emperyalist kapitalist sistem, Kürt sorunu gibi bir mega problemi asla çözemeyecektir. Bu anlamda aðýr kanamalý Ortadoðu'nun tamamý için tek çözüm yolu, sürekli devrim ile Ortadoðu Sosyalist Cumhuriyetler Birliði'nin kurulmasýdýr. Etnik ve mezhepsel boðazlaþmanýn son bulmasý ve halklarýn kardeþliði, sosyalist devrim mücadelesi ile gerçekçi bir temele kavuþabilir. Türk, Kürt, Alevi, Sünni bütün ezilenler, sömürülenler bu amacý gerçek-

leþtirebilecek sürekli devrim bayraðý altýnda biraraya gelmelidir! Emre Güntekin (1) Ayþe Hür, Osmanlý'dan Bugüne Kürtler ve Devlet-2, Taraf, 21 Ekim 2008. (2) http://www.ozgurlukdunyasi.org/ arsiv/298-sayi-224/953-demokratikozerklik-demokratiklesme-baris-esitlikve-kardesligin-yolunu-acar (3) Ayþe Hür, Sene 1921: Koçgiri isyaný, Aliþer ve Zarife, Radikal, 10 Mart 2013. (4) http://gundem.bugun.com.tr/kandonduran-haber-176371-haberi.aspx

perspektif

15


-

Seçimler

Sosyalist Sol Kendi Alternatifini Türkiye seçim virajýna girerken iþçi sýnýfý ve gençliðin seçimlerde nasýl bir tavýr almasý gerektiði bir hayli tartýþýlýyor. Bir tarafta, AKP'ye karþý CHP'nin desteklenmesi gerektiðini savunan yaygýn bir görüþ var. Bu görüþü savunanlar, ya geliþmekte olan toplumsal muhalefetin derinliðini kavrayamýyorlar ya da muhtemel radikal senaryolara zaten karþýlar. Sokaklarda ortaya çýkmakta olan ve milyonlarý kapsamýna alan enerjiyi CHP'nin arkasýna yedeklemek, emekçi halka yapýlacak çok büyük bir kötülüktür. Sokaklarda ortaya çýkmakta olan Radikalleþen ve milyonlarý kapsamýna alan gençliðin A K P enerjiyi CHP'nin arkasýna k a r þ ý t l ý ð ý yedeklemek, emekçi halka dýþýnda çok yapýlacak çok büyük bir daha büyük kötülüktür. Radikalleþen idealleri ve gençliðin AKP karþýtlýðý dýþýnda meseleleri o l m a l ý d ý r. çok daha büyük idealleri ve Eskimiþ, köhmeseleleri olmalýdýr. Eskimiþ, nemiþ, çok köhnemiþ, çok büyük çoðunluðu büyük çoðunkariyerist makam-mevki luðu kariy e r i s t politikacýlarýndan oluþan CHP'nin ýsrarla öne çýkartýlmasý, m a k a m mevki poligençliðin ufkunu daraltmaktan tikacýlarýndan baþka bir þey deðildir. o l u þ a n CHP'nin

16

perspektif

ýsrarla öne çýkartýlmasý, gençliðin ufkunu daraltmaktan baþka bir þey deðildir. "Peki AKP'den nasýl kurtulacaðýz" diye soran itirazlarý duyar gibiyiz. AKP'nin gidiþi, belki zahmetli olacaktýr, belki bunun için bedeller ödenecektir; ama unutmamak gerekir ki kolay zaferler, aslýnda gerçek zaferler deðildir. Mücadele, ne kadar derinleþirse, ne kadar emekçi halkýn diþiyle týrnaðýyla yürüttüðü bir þekle bürünürse, iþte o zaman gerçek zaferlerden bahsedebiliriz. AKP'nin gidiþi sokaktan olacaktýr ve sokak, içerisinden çok daha köklü dönüþümler çýkartmaya adaydýr. CHP'ye gelirsek karþýmýza emperyalist kapitalist sermayeye göbekten baðýmlý bir parti çýkýyor. ABD'ye heyetler gönderen, TÜSÝAD'dan icazet almaya çalýþan; içerisinde, baþtan aþaðý, kökten milliyetçilerle süzme liberalleri barýndýran CHP, kendi içerisindeki çeliþkiler bir yana emperyalist kapitalist sisteme kendisini bir alternatif olarak pazarlamak derdindedir. Bu çizginin en açýk ifadesi, hýzla yükselen Mustafa Sarýgül'dür ve o Sarýgül ki böyle giderse CHP'nin yeni lideri olma yolundadýr. Emperyalist kapitalist sistemle tam uyumlu, egemen sýnýf içerisindeki çatýþmayý yumuþatacak ve bu haliyle emperyalist kapitalist sistem için AKP'nin alternatifi olacak Sarýgüllü CHP, hakim sýnýflardan destek

almayý baþaracaktýr. Böyle bir CHP'nin temel politikalar anlamýnda AKP'den pek fazla farký olmayacaktýr. HDP Yeterli Bir Alternatif Deðil HDP'nin bel kemiði ve aslýnda daha da fazlasý Kürt ulusal hareketidir. Kürt ulusal hareketinin beyni de Abdullah Öcalan'dýr. Öcalan geçtiðimiz haftalarda düzenlenen HDP Kongresi'ndeki "1971 devrimciliði devlete isyan devrimciliðidir. 40 yýldan sonra artýk devletle müzakere önemlidir. Zira devrimci mücadele ancak nitelikli bir müzakere süreciyle kalýcý bir insanlýk kazanýmýna dönüþebilir." þeklindeki mesajý durumu açýklamaya yetiyor. Kürt ulusal hareketi, devletle müzakere edebilir ve uzlaþabilir. Marksistler, uluslarýn kendi kaderini tayin hakký çerçevesinde bu konuda alýnan kararlara saygý duyacak ve ulusal sorunda ezilen halkýn yanýnda olacaktýr. Diðer taraftan devrimcilerin devletle uzlaþma þansý yoktur, uzlaþýrlarsa devrimciliklerini kaybetmiþ olurlar. Buradan þu sonuç çýkar: Devrimci gençlik ve sýnýf hareketi, Kürt Ulusal Hareketi'nin bir eklentisi durumuna düþerse bütün orjinalliðini kaybedecektir. Böyle bir durumda kendisine faydasý olmayan bir hareketin Kürt ulusal hareketine de faydasý olmayacaktýr. Son yýllarda biraz daha saða kaymýþ, kendisinden çok daha güçlü bir hareketle


Yaklaþýrken

Birleþerek Yaratmalýdýr! ittifaka girmek, sosyalist sol için baþtan aþaðý büyük çeliþkileri beraberinde getirmektedir. Örneðin Gezi Direniþi'nin en hayati günlerinde BDP, sonradan tavýr deðiþtirse de, bariz bir þekilde sokak hareketine karþý bir tavýr almýþtýr. Türkiye tarihine damgasýný vuracak devasa bir sokak hareketi karþýsýnda alýnan bu tutum, HDP içerisindeki sosyalist oluþumlar için de ciddi bir çeliþki zemini yaratmýþtýr. Bugün Gezi Direniþi'nin sahiplenilmesi elbette önemli ama kasýrganýn dinmesinin ardýndan gelen bu deðiþiklik aslýnda durumu kurtarmaya yetmemektedir. Soru iþaretleri olduðu gibi yerinde durmaktadýr. Örnekler çoðaltýlabilir, ama þöyle ciddi bir soru daha var: BDP ve öncelleri, 1999'dan beri Diyarbakýr ve daha bir sürü yerelde yönetimdeler. Ama emek cephesinden bakýldýðýnda ortada ciddi bir anlam yitiminin olduðu tartýþýlmaz, kaldý ki bir kýsým yerelde taþeron uygulamalarý gibi neoliberal uygulamalarýn BDPli belediyelerce kullanýldýðý da bilinmektedir. Belediyelerde yýllardýr sergilenen performans buyken yerel seçimlerde HDP çatýsý altýnda buluþmak, Marksistler için ne kadar mümkün olabilir?

Diðer taraftan HDP'nin Ýstanbul adayýnýn Sýrrý Süreyya Önder olmasý kesinleþirse Marksistlerin tutumu farklý olmalýdýr. Bu daha çok Sýrrý Süreyya Önder'in emekçi halktan destek gören sol çizgisiyle alakalýdýr. Yerel seçimlerin en kritik noktasý olacak olan Ýstanbul'da S.Süreyya Önder, sol söylemi ile burjuva partileri teþhir edebilir, halktan yana olan tavrýyla ayrýþtýrma yaratabilir ve yol açtýðý heyecanla enerjik bir kampanya yürütebilir. Marksistler bu yüzden Sýrrý Süreyya Önder'i desteklemeli ve seçim kampanyasýnýn bir parçasý olmalýdýr. Seçimlerdeki Genel Tavýr Ne Olmalýdýr? HDP'nin solundaki sosyalist güçlerin (ki bu gruba ÖDP ve hele hele TKP girmemektedir) evvela oturup belirli ortak bir taktik üzerine tartýþmasý gerekmektedir. HDP adaylarýnýn tatmin edici olmadýðý yerellerde sosyalist solun ortak baðýmsýz adaylar etrafýnda biraraya gelmesi, belki yerleþik dar anlayýþlar nedeniyle zor gözükmektedir, ama doðru olan budur ve istenildiði takdirde böyle bir birlik gayet de saðlanabilir. Seçimlerdeki baðýmsýz sýnýf çizgisi bu noktada baþlar. Buna göre çýkartýlan ortak aday

etrafýnda her siyaset, çalýþma yaptýðý, güçlü olduðu alan veya alanlarda seçim kampanyasýný yürütür. Ortak bir seçim bildirgesi genel çerçeveyi belirler ve siyasi oluþumlar bunun altýný doldurmakta ve kendi yayýnlarýný kullanmakta serbest olurlar. Bu þekilde Haziran Günleri'nde barikatýn en önlerinde bulunmuþ olan sosyalistler, en ileri sýnýf çýkarlarýnýn taþýyýcýsý olabilir ve devrimci siyaset yapma imkanýna eriþmiþ olurlar. Aksi takdirde siyasetsiz bir þekilde ülkenin seyrini izleyen seyirci rolü HDP'nin solundaki sosyalist egemenlik güçlerin (ki bu gruba ÖDP ve kazanmýþ olur. hele hele TKP girmemektedir) Böyle bir ittifak, þüp-hesiz, evvela oturup belirli ortak bir sosya-listleri taktik üzerine tartýþmasý kitlelerin gerekmektedir. HDP gözünde daha adaylarýnýn tatmin edici ciddi bir unsur haline getireolmadýðý yerellerde sosyalist cek ve ileriki solun ortak baðýmsýz adaylar süreçte de etrafýnda biraraya gelmesi, v e r i m l i belki yerleþik dar anlayýþlar çalýþmalarýn önünü açacaknedeniyle zor gözükmektedir, týr. ama doðru olan budur ve

istenildiði takdirde böyle bir birlik gayet de saðlanabilir.

perspektif

17


Arjantin’de Sol Cephe Mecliste Juan Marino, TPR (Tendencia Piquetera Revolucionaria) Merkez Komitesi adýna Sol Cephe parlamentoda. Seçimlerde, 4 ulusal vekil, 6 bölge vekili ve bir bölge senatörü çýkardý. Ülke çapýnda bir milyon iki yüz bin oya ulaþtý. Troçki'nin "gücünün bilincinde olmak, gerçek gücün en önemli parçasýdýr" sözüyle ifade ettiði gibi Sol Cephe'nin seçim baþarýsý Arjantin iþçi sýnýfýnýn muazzam ölçüde güçlenmesi anlamýna gelmektedir.

Sol Cephe parlamentoda. Seçimlerde, 4 ulusal vekil, 6 bölge vekili ve bir bölge senatörü çýkardý. Ülke çapýnda bir milyon iki yüz bin oya ulaþtý. Sol Cephenin ulusal vekilleri; Salta eyaletinde ikinci olan ve baþkentte %28.39 oy alan Pablo Lopez (PO üyesi, % 19,11 oy oranýyla), Buenos Aires eyaletinden Nestor Pitrola (PO

18

enternasyonal postacý

üyesi, %5,04 oyla); Mendoza'dan Nicolas Del Cano (PTS üyesi, %14,03 oy oranýyla) ve Cordoba'dan Liliana Olivero'dýr (Izquierda Socialista -Sol Sosyalistlerüyesi; %7,48 oyla). Ayrýca, Ýþçilerin Sol Cephesi (FIT); Buenos Aires þehrinde 1, Buenos Aires eyaletinde 1, Santiago del Estero'da 1, Mendoza'da 3 bölge vekilliði

i l e Mendoza'da 1 bölge senatörlüðü elde etti. Bu milletvekilleri FIT'in zaten vekillik kazandýðý S a l t a , Neuquen ve Cordoba'da konumlarýný saðlamlaþtýracak ve böylece FIT, 7 eyalette bölge vekilliðine sahip olacak. D i ð e r vilayetlerde ise, FIT ciddi oylar aldý: Jujuy-%7.19, Chaco-%4.48, Formosa%3.38, Santa Cruz-%11.14, Neuquen%9.91, Rio Negro-%8.58; f e d e r a l baþkent% 5 . 6 5 . Seçimler FIT'in ülkenin dördüncü politik gücü olduðunu ve bütün ülkede bir alternatif olabileceðini tasdik etmektedir. Bu sonuçlar bizi genel bir sonuca götürür: Sol Cephe iki yýl içinde oylarýný bir milyon arttýrmýþtýr (beþ yüz binden neredeyse bir buçuk milyona ki bu % 200'lük bir artýþ


demektir) ve ayný iki yýl içinde Kirchnerizm dört milyon oy kaybetmiþtir. Kýsaca, gündelik yaþamdaki militanlýðýmýzýn bir sonucu olarak Kirchnerizm'in kaybettiði oylarýn %25'inden fazlasý Sol Cephe'ye yönelmiþtir. Sadece bu bile Arjantin'in devrim öncesi durum içinde olduðunun bir iþaretidir. Troçki'nin "gücünün bilincinde olmak, gerçek gücün en önemli parçasýdýr" sözüyle ifade ettiði gibi Sol Cephe'nin seçim baþarýsý Arjantin iþçi sýnýfýnýn muazzam ölçüde güçlenmesi anlamýna gelmektedir. Tabandaki bölünmelerden ya da kitle kalkýþmasýnýn anomik ifadesinden bahsetmiyoruz ama bu ikinci eðilim, artan kitle desteðiyle baðýmsýz politik ifadesini bulmuþtur. Dünya çapýnda kendilerine devrimci diyenlerin büyük bölümünde var olan parlamenter aptallýða karþý, Engels 140 yýl önce kendisini þöyle ifade etmiþti: "Genel oy hakkýnýn termometresi iþçiler arasýnda kaynama noktasýný gösterdiði zaman, onlar kadar kapitalistler de nerede durmalarý gerektiðini bilecektir." Günümüzde FIT'in milletvekili Nestor Pitrola ise "Sol Cephe'nin oylarý, oy sandýðýndaki Argentinazo'dur"(2001'de Arjantin'deki devrimci kitlesel ayaklanmanýn adý) demektedir. Bu nedenle

Cristina'ya, saða ve FAP'a karþý ikinci bir Argentinazo için mücadele edenler bu seçimde FIT’e oy çaðýrdýlar. Sol Cephe'nin bu tarihsel seçimi, hiç þüphesiz Arjantin ve Latin Amerika'daki devrim öncesi durumun anahtar unsurlarýndan birisidir. Bu bakýmdan, Aðustos'ta çok þaþýrtýcý olan Santa Rosa'da bir belediye baþkanlýðý kazanmaktan bugün bahsetmediðimizin altýný çizmek gerek. Sadece iki ay içinde politik süreç dönüþmüþtür: %19 oy alan Partido Obrero (PO), Salta eyaletinde birinci olmak için sadece %1'lik oy oranýna ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle, PO'nun 2015'teki bölgesel seçimleri kazanma ve Salta eyaletinin baþýna geçme þansý gerçekten var. Sosyal aðlarýn diliyle #SaltaLaTroska (Salta, Troçkist); Arjantin solunun 24 eyaletten birini yönetme þansýna sahip olduðunu gösteriyor. Bu da demek oluyor ki iþçi iktidarý için mücadelenin tam vaktidir ve Bolþevik Devrimi tarafýndan açýlan tarihsel dönem sürmektedir. Yunanistan'da Syriza'nýn popülist cephesine karþý gerçek bir alternatif yükselmektedir. Arjantin'deki ve dünyadaki iþçiler bu önemli konuyu dikkate almalýlar. Kapitalist iflas karþýsýnda çözüm soldan gelecektir.

Parlamentoya Girdikten Sonraki Görevler: Meclis Baþkanlýðý için FIT'in Aday Çýkarmasý ve Vekillerin Dýþarýya Açýk, Düzenli Toplanan Meclislerle Birlikte Çalýþmasý Ulusal ve bölgesel meclislerde var olma kazanýmý acil görevleri beraberinde getiriyor. Ýlk olarak, FIT, politik krizde kendisini temiz bir alternatif olarak ortaya koymak için devrim öncesi durumdan sola doðru bir çýkýþ için kavga vermelidir. Bu baðlamda, Meclis baþkanlýðý için aday göstermek zaruridir; zira bu, bir "parlamento darbesi"ni destekleyenlere (Arjantin'deki muhalefet baþkanlýk için mücadele etmeyi ya da baþkanlýk silsilesinin bir parçasý olduðu için bu pozisyonu Krichnerizm'e vermeyi tartýþýyor) ve de kendi içinde 2015'de Cristina'yý baþka bir adayla deðiþtirmek için mücadele eden Krichnerizm'e karþý bir alternatif göstermektir. Kirchnerizm sadece Peronist partiden (PJ) saðcýlar sunmakta; herhangi bir sol adayý bulunmamaktadýr. 2015 seçimlerinde iþçilerin kendi adaylarýnýn çýkmasýný istemek bütün burjuva partilere karþý bir adým olacaktýr. Ýkinci olarak, FIT'in vekilleri, halkýn kendi talepleri için mücadele etmesini ve mücadele edenlerin politik krizler konusunda tartýþmalarýný teþvik etmelidir. Bu yüzden TPR ve Sol Cephe'yi Savunma Koordinasyon Komitesi, vekillerin dýþarýya açýk ve düzenli gerçekleþen meclislerle birlikte çalýþmasý gerektiðini savunmaktadýr. Altamira (PO'nun lideri) da Neuquen'deki bölgesel vekillik için

Sadece iki ay içinde politik süreç dönüþmüþtür: %19 oy alan Partido Obrero (PO), Salta vilayetinde birinci güç olmak için sadece %1'lik oy oranýna ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle, PO'nun 2015'teki bölgesel seçimleri kazanma ve Salta eyaletinin baþýna geçme þansý gerçekten var. Sol Cephe iki yýl içinde oylarýný bir milyon arttýrmýþtýr (beþ yüz binden neredeyse bir buçuk milyona ki bu % 200'lük artýþ demektir) ve ayný iki yýl içinde Kirchnerizm dört milyon oy kaybetmiþtir. Kýsaca, gündelik yaþamdaki militanlýðýmýzýn bir sonucu olarak Kirschnerizm'in kaybettiði oylarýn %25'inden fazlasý Sol Cephe'ye yönelmiþtir. Sadece bu bile Arjantin'in devrim öncesi durum içinde olduðunun bir iþaretidir. enternasyonal postacý

19


bunu tasarlýyordu. Katýlýma açýk olmalý ki mücadele edenler katýlabilsin ve vekillere taleplerini iletebilsin. Örnek verecek olursak, CUES'te (öðrenci sendikalarý) örgütlenen ve NESC düzenlemesinin uygulanmasýna karþý mücadele eden lise öðrencileri Marcelo Ramal'dan (Buenos Aires þehrinden seçilen bölgesel vekil, PO'nun liderlerinden) bu amaçla bir yasa tasarýsý sunmasýný talep edebilmeli ya da Barrio Charrua'nýn devrimcileri halk mutfaklarýnýn kapatýlmasýna karþý ya da Buenos Aires'deki bütün devrimci hareketin talepleri için bir proje sunabilmelidirler. Bu meclisler, mücadeleci emekçilerin ulusal ve bölgesel parlamentodaki politik krizleri tartýþmalarýna imkan vermek için ve baðýmsýz bir politik müdahale yapmak adýna politik pozisyonlarý oylamak için de dýþarýya açýk olmalý. Bu meclislerin, burjuva vekillerinin iþçilerden gizli anlaþmalar yapmasýnýn aksine, FIT vekillerini halkýn düþüncelerinin farkýnda ve kontrolü altýnda tutmak için düzenli de olmasý gerekir. Bu baðlamda meclis baþkanlýðý için aday çýkarýlmasý ve FIT'in vekillerinin dýþarýya açýk ve düzenli gerçekleþen meclislerle birlikte çalýþmasý için FIT vekilleri için politik deklarasyon kampanyasý öneriyoruz. Pitrola ve Altamira'nýn halihazýrda FIT'in meclis baþkanlýðý için aday çýkarmasý gerektiðini kamuoyuna açýklamalarý çok iyi bir geliþme. Ancak bu örnek, ne PTS ne de Izquierda Socialista'nýn tarafýndan tekrarlanmadý. Gelin FIT'in bu yönde bir deklarasyonu için çalýþalým. Bu durum, bahsettiðimiz düzenli ve dýþarýya açýk meclislerin FIT'in vekillerinin halkýn tartýþmalarýný teþvik etmesi için gerekli ve yerinde olduðunu gösteriyor. Biz

20

enternasyonal postacý

buyurgan bir yöntem önermiyoruz; her delege ve parti neye inanýyorlarsa ona oy verme hakkýný zaten kazandý. Bizim istediðimiz bu meclislerin oluþturulmasý ve böylece vekillerle parlamentodaki oylamalardan önce tartýþmak ve onlara fikirlerimizi aktarmak. Kongre'de süpriz oy larla karþýlaþmak istemiyoruz. Her bir FIT vekilinin demokratik mekanizmalarla çalýþmasýný ve karþýlaþýlan herhangi bir krizin FIT çatýsý altýnda çözülmesini istiyoruz. TPR ve Sol Cephe'yi Savunma Koordinasyon Komitesi olarak biz FIT'ý olabildiðince ileri itmeye ve onu mücadeleler için itici bir faktör haline getirmeye çabala-yacaðýz. Sol Cephe'yi Arjantin'in devrim öncesi durumunun politik bir alternatifi ve sömürülenlerin politik partisi yapmaya çalýþacaðýz. Bu yöntemle kendini "anti- kapitalist" olarak adlandýran solun stratejisini açýklýða kavuþturmak isteriz: ya FIT söz verdiði gibi devrimci mücadele içindeki iþçilerin dinamosu olacak ya da Avrupa'da antikapitalizminde olduðu gibi halk cephesi arkasýnda çözülen sol bir söylem olarak kalacak.

Sol Cephe, bu baðlamda, sadece Arjantinli iþçilere karþý deðil uluslararasý iþçi sýnýfýna karþý sorumluluklarý vardýr. TPR ve Sol Cephe'yi Savunma Koordinasyon Komitesi; Arjantin'den (Salta'dan) Yunanistan'a iþçi iktidarý için mücadele etmektedir. Çeviri: Tilbe Akan

Ulusal ve bölgesel meclislerde olma kazanýmý acil görevleri beraberinde getiriyor. Ýlk olarak, FIT, politik krizde kendisini temiz bir alternatif olarak ortaya koymak için devrim öncesi durumdan sol bir çýkýþ için kavga vermelidir. Bu baðlamda, Meclis baþkanlýðý için aday göstermek zaruridir. Ýkinci olarak, FIT'in vekilleri halkýn bütün talepleri için mücadele etmesini ve mücadele edenlerin her politik kriz hakkýndaki tartýþmalarýný teþvik etmelidir. Bu yüzden TPR ve Sol Cephe'yi Savunma Koordinasyon Komitesi, vekillerin dýþarýya açýk ve düzenli gerçekleþen meclislerle birlikte çalýþmasý gerektiðini savunmaktadýr.


TKP, Haziran direniþini sýrasýnda halkýn daha mücadele içinde geliþmemiþ olan bilincinin bir yansýmasý olarak ellerine aldýklarý Türk bayraklarýný (ki direniþ geliþtikçe, polisle, devletle karþý karþýya gelindikçe bayraklarýn görünürlüðü azalmýþtýr) burjuva Türk devletinin bayraðýna sarýlmak için bahane bilmiþtir .

TKP ve Ulusal Sorun Geçtiðimiz günlerde TKP'nin gölge lideri Kemal Okuyan, "Türkiye Solunun Yurtseverlik Sýnavý" kitabý ekseninde Enver Aysever'in 'Aykýrý Sorular' programýna konuk oldu. Program boyunca sol ve yurtseverlik arasýndaki iliþkinin nasýl olmasý gerektiðine dair Okuyan'ýn aðzýndan devrimci Marksizmin çarpýtmasýný ifade eden onlarca inci döküldü: Türk bayraðýna sahip çýkmaktan ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný (UKKTH) parti programlarýndan çýkarmalarýna kadar. Bu yazýda, Okuyan tarafýndan, kendi duruþlarýný meþrulaþtýrmak için karalanan, Leninizmin önemli bir ilkesi UKKTH'yi ve TKP'nin bu konudaki duruþunu ele almak niyetindeyiz. Okuyan, TKP'nin programýndan çýkardýðý UKKTH'yi karalamayý kendine görev bilmiþ olacak ki þu sözlerini dinlemeye nail olduk: "uluslarýn kaderini tayin hakký... Amerikan baþkanýna nasip olmuþtur onu bir ilke haline getirmek", "Doðu Bloku'nun yýkýlmasý sonrasýnda UKKTH emperyalistlerce kullanýldý" Kemal Okuyan, Lenin'in devrimci Marksizmin çok önemli bir ilkesi olarak geliþtirdiði ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ilkesi ile Lenin'le ayný dönemde yaþamýþ ABD devlet baþkaný Thomas Woodrow Wilson'un uluslarýn kendi kaderlerini kendileri belirlemesini

(self-determination) kafa bulandýrmak, kendi duruþlarýný aklamak için özellikle bir tutmaktadýr. Bu iki zýt kutbun liderinin bu konudaki görüþlerini ve aralarýndaki farklarý gerçek komünistler gayet iyi bilmektedir. Bu ayrýmýn bilincine varmak için derin siyasi analizlere gerek de yoktur, zira meselenin bir yanýnda emperyalist ABD devlet baþkaný Wilson, diðer yanýnda proletaryanýn ve sosyalist mücadelenin önde gelen lideri Lenin. Bu farký gerek Kemal Okuyan, gerek TKP'nin diðer liderleri de gayet iyi bilmektedir. Sorun UKKTH tartýþmalarýna dair bilgi eksikliði deðil TKP'nin yurtseverlik aþkýna tüm Marksist-Leninist mirasý tahrif etmesidir. Yani, Kemal Okuyan TKP'nin özünde bulunan köklü ulusalcý damarýný daha çok açýk etmek niyetindedir. UKKTH'ye bir Amerikan icadý þeklinde yapýlan saldýrýlar, aslýnda Marksist-Leninist geleneðe ulusalcý-þovenist zeminden yapýlan bir ataktýr. Stalinizmin geleneði bu tarz karalamalar ve çarpýtmalarla doludur. TKP, Haziran direniþini sýrasýnda halkýn daha mücadele içinde geliþmemiþ olan bilincinin bir yansýmasý olarak ellerine aldýklarý Türk bayraklarýný (ki direniþ geliþtikçe, polisle, devletle karþý karþýya gelindikçe bayraklarýn görünürlüðü azalmýþtýr) burjuva Türk devletinin bayraðýna sarýlmak için bahane bilmiþtir

(böylece de ancak halkýn geri bilincine uygun olduðunu göstermiþtir). TKP, Haziran Direniþi'nde radikalleþmekte olan kitlelerin gerisinde kalmýþ, kitlelerin bir bölümünün haleti ruhiyesi olan ulusalcýlýða demir atarak etkilediði kitleleri de geri çekmiþtir. Sadece adý komünist olan bu parti, Aðustos'ta gerçekleþtirdiði Kongre'sinde Türk bayraðýný kullanma ve UKKTH'yý programlarýndan çýkarma kararlarýnýn yaný sýra Kemal Okuyan'ýn kaleminden de (bakýnýz "Türkiye Solunun Yurtseverlik Sýnavý" kitabý) Kautsky'i aratmayacak þekilde yurtseverlik savunusuna giriþmiþtir. TKP'nin UKKTH'yi terk etme nedenlerinden biri olarak ezilen uluslarýn emperyalizm ile iþbirliði içerisinde olduðu iddiasý gösterilmektedir. Bu iddialar karþýsýnda Lenin'in Marksist gelenek için ilkeleþtirdiði ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný bir kez daha ele almak yerinde olacaktýr. UKKTH Komünistler Ýçin Ne Ýfade Eder? Tartýþmasý yýllardýr aralýksýz süren ezilen uluslarýn kaderini tayin hakký ilkesi, Lenin tarafýndan Birinci Dünya Savaþý öncesinde geliþtirildi. Emperyalizm geliþme dönemine girerken, bunun ekseninde ezilen uluslarýn haklarý sorunu da doðmuþtu. Dönemin tüm komünistleri tarafýndan bu soruna cevap UKKTH ile verildi. Ýkinci

polemik

21


Enternasyonal'in lideri Kautsky ve çizgisindekiler ise söylemde bu hakký kabul ettiyseler de dünya savaþýnýn hemen öncesinde, Kautsky yurtseverlik yolunda UKKTH'yi terk etti (detaylý bilgi için bakýnýz: Uluslarýn Kaderini Tayin Hakký, Lenin). Kautsky'nin ihanetini mahkum eden Lenin, UKKTH'nin komünistler için ne kadar önemli olduðunu saptayýp bu görüþü savunup geliþtirmiþtir. Bu soruna diðer bir çözüm ise Amerikalý yerlilerin topraðýný ilhak etmekle meþgul olan ABD devlet baþkaný Wilson tarafýndan gelmiþtir. Kemal Okuyan'ýn Aysever'in parti programlarýndan UKKTH'yi çýkarma nedenini açýklarken bu ilkeyi Wilson'a atfetmesini, Lenin'in ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký konusunu ilke düzeyine çýkarmasýný görmezden gelmesinin nedenini anla-

baþkanýna atfet gitsin (Ne de olsa, olaya bir Amerikan baþkaný dahil olunca herkes 'tamam, o zaman' diyecek!). Wilson, halklarýn kendi kaderini kendilerinin belirlemelerinden bahsetti, çünkü emperyalist savaþ sonrasý galip gelen rakiplerinin çok geniþ coðrafyalarý ele geçirerek güçlenmesinden çekiniyordu. Yani Wilson'da mesele bu kadar basittir. Lenin’in UKKTH ilkesi, doðrudan devrimin amaçlarýna baðlanan sistematik bir yaklaþýmdýr. Lenin egemen ulusun, ezilen ulusla iliþkisini sýnýf perspektifi ile açýklar. Egemen ulusun yurtseverliði ya da þovenizmi, bu ulusun içerisinde iþlendikçe, egemen ulusa baðlý iþçiler arasýnda sýnýf bilinci yerine milliyetçilik oluþacak ya da geliþecektir. Bu, sýnýf mücadelesinin önünü týkayan bir engel anlamýna gelir ve ayný zamanda egemen ulusun iþçilerinin kendi kapitalistlerine baðlý kalmaya zorlar. Marks'ýn da söylediði üzere baþka bir ulusu ezen ulus özgür o l a m a z . Ezilen ulusun iþçisi ise ulusal, siyasal özgürlüðüne sahip olamadýðý için Lenin’in UKKTH ilkesi, doðrudan devrimin amaçlarý- sýnýfsal mücadelenin önüne ulusal mücadele geçer. Bunun na baðlanan sistematik bir yaklaþýmdýr. Lenin egemen çözümü, yani ezilen ulusta da ulusun, ezilen ulusla iliþkisini sýnýf perspektifi ile açýk- sýnýfsal ayrýmlarýn öne çýkmasý, lar. Egemen ulusun yurtseverliði ya da þovenizmi, bu sýnýf mücadelesinin baþlamasý için UKKTH zorunludur. ulusun içerisinde iþlendikçe, egemen ulusa baðlý iþçiler TKP ezilen uluslarýn emperyaarasýnda sýnýf bilinci yerine milliyetçilik oluþacak ya da lizmle baðý olduðunu sürekli geliþecektir. Bu, sýnýf mücadelesinin önünü týkayan bir vurgulayarak, Türkiye'de Kürt engel anlamýna gelir ve ayný zamanda egemen ulusun halkýnýn mücadelesini içi boþaltýlmýþ sözlerle örtmeye iþçilerinin kendi kapitalistlerine baðlý kalmaya zorlar. kalkýþýyor. Oysa ki komünistMarks'ýn da söylediði üzere baþka bir ulusu ezen ulus lerin mücadelesinin hedefinde, öncelikle kendi egemen özgür olamaz. sýnýflarý vardýr. Lenin, Birinci mak için alim olmaya gerek yok. Dünya Savaþý gibi bir dönemde dahi Okuyan, baþka bir soruya cevabýnda bu Rusya'nýn yenilgisini isteyerek 'devrimtavrýna ýþýk tutuyor ve UKKTH hiçbir ci yenilgeci' bir tutum almýþ; her zaman zaman Marksizmin ilkelerinden 'asýl düþman içerde' þiarýný yükseltolmadýðýný söyleyerek sahip çýktýðýný miþtir. Kýsacasý devrimci Marksist iddia ettiði Ekim Devrimi'nin unutulgelenek emperyalistleri bir tehdit olarak maz önderi Lenin'i görmezden geliyor. gösterip devrimci ilkelerinden Nasýl görsün ki? Okuyan, ezilen ulusvazgeçmemiþlerdir; bu gelenek Birinci larýn kendi kaderini tayin hakký tartýþDünya Savaþý sýrasýnda karþýsýnda masýna Lenin'in adýný karýþtýrsa savaþýlan ülkelerin emperyalizmine kolaylýkla bu ilkeyi yok sayamayacak, vurgu yaparak kendi egemenlerini Lenin'le ters düþtüðü aleni ortaya çýkadestekleyen Ýkinci Enternasyonal cak. Onun yerine bu ilkeyi bir ABD çizgisinin alýþkanlýðýdýr. TKP de zaten

22

polemik

Ýkinci Enternasyonal çizgisindeki bir partidir. Kemalistlerden rol çalmaya çalýþan TKP'nin 'aman emperyalistlere yarýyor UKKTH' feryatlarýnýn aksine Lenin, ezen ulusun mensubu devrimcilerin politikalarýný asýl düþmanlarý olan kendi egemenlerine karþý konumlandýrmalarý gerektiðini, ancak bu þekilde sosyalizm mücadelesinin baþarýlý olabileceðini vurgulamaktadýr: "Nasýl ki, örneðin Latin ülkelerde olduðu gibi cumhuriyetçi sloganlarýn halkýn aldatýlmasý ve malî soygun amacýyla burjuvazi tarafýndan kullanýlmasý durumlarý, sosyal-demokratlarýn cumhuriyetçiliklerinden vazgeçmeleri için bir neden olamazsa, ayný þekilde bir emperyalist devlete karþý ulusal kurtuluþ savaþýmýndan, bazý durumlarda bir baþka "büyük" devlet tarafýndan. ayný ölçüde emperyalist amaçlarý için yararlanýlmasý hali de, sosyaldemokratlarýn, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný reddetmelerine neden olamaz." (Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, Sol Yayýnlarý, s.146) Sonuç Olarak Lenin'in bu sözlerinden sonra Kemal Okuyanýn UKKTH hakkýndaki görüþlerinde Lenin'i yadsýmasýný daha iyi anlýyoruz. Hali hazýrda TKP'nin ezilen uluslarýn sorunlarýnda tarihsel olarak sahiplendiði Kemalist refleksleri de, Stalinist tutumu da, partinin durduðu konumu açýklamakta. Mustafa Kemal'i Türkiye'yi emperyalist düþmanlarýndan koruyup onlara karþý savaþtýðý için yere göðe sýðdýramayan TKP, Rum, Ermeni ve Kürt halklarýnýn topraklarýnýn ilhakýný açmýyor. Dersim, Zilan katliamlarýnýn esamesi okunmuyor, ezilen halklarýn demokratik talepleri gericilik, halklarýn katliamý ilericilik oluyor. Okuyan'ýn çok sevdiði ve her daim "anlamaya çalýþtýðý" Stalin da SSCB'de yaþayan mazlum halklara kan kusturmamýþ mýydý? Son olarak TKP'nin sýklýkla dile getirdiði ve sahiplendiði yurtseverlik anlayýþý ne Marksizme ne de Leninizme ait bir kavramdýr. Hal böyle olunca adý komünist olan bir parti ezilen uluslarýn kaderini tayin hakkýný yadsýyor, onlarý emperyalizmin maþasý olarak görüyor. TKP bu görüþlerini savunmaya devam edecektir, farklý bir beklentimiz yok. Lakin birilerinin yurtseverliði Marksizm diye anlatmasý, UKKTH'yi Amerikalý bir adamýn buluþu olarak göstermesi gibi bayaðýlýklar karþýsýnda Marksizmi, Leninizmi ve ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunmak da komünistlerin devrimci görevidir. Tolga Karaman


KADRO’DAN YÖN’E

Kadrocular, Türkiye sosyalist geleneðine miras olarak Kemalizmle bulamaç edilmiþ bir kalkýnmacý söylem býrakacak; bu temellerden de beslenen Milli Demokratik Devrim tezleri 68 gençliðini etkisine alacaktýr.

Kadrocularýn Kemalist iktidarý "milli inkýlabýn" öncüsü olarak tarifleyerek devlet erkanýný kendi programý doðrultusunda etkileme çabasýnýn dönemin devletçilik politikasý aracýlýðýyla yürütülmeye çalýþtýðýný yazý dizisinin birinci bölümünde söylemiþtik. Kadrocularýn sosyalizmi basitçe kalkýnmacý bir model ve devletçilik olarak yorumlamasý hem onlarýn CHP'ye yakýnlaþmasý hem de dergilerinin kapatýlmasýnýn nedeni haline gelecekti. Devletçilik ve Milli Ýnkýlap 1930'lu yýllarda dünya, Büyük Buhran'ýn sonucunda ortaya çýkan aþýrý üretime çözüm olarak devlet müdahalesini öngören Keynesçi politikalarý hararetli bir þekilde tartýþýrken Türkiye ayný sorunsalý baþka baðlamlarda ele almak durumunda idi. Türkiye'de özel teþebbüse dayalý bir ekonomi öncülüðünce milli burjuva sýnýfý yaratmak amacýyla yola çýkan Kemalist iktidar Ýzmir Ýktisat Kongresi'nde yeterli sermaye birikiminin olmadýðýný tespit ederek ekonomide devletçi politikaya yönelmiþti. Böylece Ýþ Bankasý aracýlýðýyla özel teþebbüsler yaratýlmaya çalýþýlýrken sanayi yatýrýmlarýnýn mecburen devlet eliyle gerçekleþtirildiði bir ekonomik dönem baþlamýþtý. Kadrocular, sýnýfsal bir karaktere sahip olmadýðýný iddia ettikleri inkýlabýn kadrolarýný, sýnýflý toplum yapýsýnýn geliþmesine ve böylece ortaya çýkacak sýnýf çatýþmalarýna engel olmak amacýyla devletçiliði kullanma konusunda ikna etme misyonunu kendilerine yüklemiþti. Varýlacak nokta ise Tör'ün deyimiyle "Dünyanýn

ezilen uluslarý kapitalizm ve sosyalizm dýþýnda aradýklarý kurtuluþ yolunu Türkiye'nin açmasýný beklemektedir ve bu yolu açacak tek kuvvet devlettir" (aktaran Yanardað, 2008, s.145). Kadroculara göre devletin merkezde olduðu planlý ekonomi; 1929 Büyük Buhraný'ný atlatmanýn, emperyalist düzenden baðýmsýz olmanýn, sanayileþme sürecinde burjuvazinin ekonomik güç kazanarak siyasal güç haline gelmesinin engellenmesinin tek yoludur. Hatta Kadrocular, kriz koþullarýnda Batýlý kapitalist ülkelerin üretim araçlarýný daha ucuza satmak zorunda olacaklarýndan bu durumun sanayileþme konusunda bir fýrsat doðurduðunu da söylemiþlerdir. Kadrocular, devletin müdahalesiyle kapitalizmin krizini Türkiye'nin kapitalist üretimin daha hýzlý yerleþmesi, kökleþmesi için bir fýrsat olarak görürken diðer yandan da gülünç bir þekilde devletin sýnýf karakteri olmadýðýný iddia edebiliyorlardý. Planlý ekonominin diðer biçimlerinden kendini ayrýþtýrmak gayreti Kadrocularda göze çarpmaktaydý. Kadrocular faþizmin tahlilini Komintern'in tespitlerine çok benzer þekilde emperyalist yayýlmacýlýðýn en ileri boyutu, sanayi burjuvazisinin çýkarýna çalýþan bir savaþ makinesi ve karþýsýnda mücadele edilmesi gereken ýrkçý bir ideoloji olarak yapmaktaydýlar. Diðer taraftan da faþizmin toplum üzerinde devlet otoritesini koþulsuz þartsýz uygulamasý, Ýtalya ve Almanya örneklerinde olduðu gibi kalkýnmacý bir program izleyiþi ile SSCB'nin devlet kapitalisti rejiminin planlý ekonomisi ve kalkýn-

ma hýzý Kadrocularý etkilemiþtir. Bu perspektifle otoriter bir devlette yaþama geçirilen planlý ekonominin eðitilmiþ ve teþkilatlandýrýlmýþ nesillerle birlikte bu ülkelerin milletlerini geliþtirdiðini de söylemekten geri kalmamýþlardýr. Yakup Kadri bu hayranlýðýný þöyle dile getirmiþtir: "Rusya bu suretle yapýcý ve kurucu bir inkýlap tipini göstermiþ oluyor. Denilebilir ki faþizm sanki Ýtalya'nýn iskeleti üzerine yeni bir Ýtalya, genç ve canlý bir Ýtalya kurmuþtur" (aktaran Yanardað, 2008, s.145). Ortaya çýktýklarý dönemde burjuva demokrasisinin sýnýrlarýnýn daralmýþ olmasýnýn yaný sýra faþist Almanya, Ýtalya ile SSCB'de totaliter yönetimlerin varlýðý Kadrocularý etkilemiþtir. Bu ülkelerin geliþimlerinin temel dinamosunu otoriterlik olarak kavrayan Kadrocular, Türkiye'deki özgün koþullarýnýn da varlýðýnda otoriter eðilimler göstermiþler ve Milli Þef dönemine büyük destek sunmuþlardýr. Kadro, parlamenter demokrasiye karþý çýkarak tek parti yapýsýnýn ötesinde elit bir kadronun yönetimini savunmuþtur. Çok partili rejimi erken ve yanlýþ bulan Kadrocular, Türkiye'nin geliþimini tamamlamasý ve kalkýnmasý için tek partili otoriter rejimi savunmaktadýrlar (Yanardað, 2008). Önerdikleri devlet ve toplum modeli ise SSCB, Ýtalya ve Almanya örneklerinde farklý versiyonlarý bulunabilecek yukarýdan aþaðý doðru örgütlenen, otoriter, tek parçalý ve disipline edilmiþ bir modeldir. Anti-Marksist tavrýný çok net biçimde ortaya koyan Kadro, uluslararasý düzey-

tarih

23


Büyük topraklarýn parçalanarak tazminatsýz bir þekilde topraksýz köylüye daðýtýlmasý, devlet eliyle ve onun mülkiyetinde sanayileþme, dýþ ticaretin devlet kontrolüne alýnmasý, özel sermayenin karar alma mekanizmasýnýn dýþýnda tutulmasý talepleri Kadro'nun Kemalist program ile çeliþki içinde olmasýný beraberinde getirdi. CHP'nin bir parçasý olan toprak sahiplerinden ve Ýþ Bankasý çevresine üþüþen giriþimcilerden bu talepleri gerçekleþtirmesini bekleme saflýðýna kendisini kaptýran küçük burjuva Kadrocular kendilerini yoðun bir saldýrý altýnda bulacaklardýr.

Mustafa Kemal 1929’da Ýþ Bankasý’nýn Ankara’da yeni yaptýrýlan genel merkez binasýnda deki çeliþkileri gerekçe göstererek milli olanýn proletarya diktatörlüðü tarafýndan parçalanacaðýný söyleyerek herhangi bir sýnýfýn diktatörlüðünü kabul etmediðini belirtmiþtir. Ancak destek verdiði devlet politikalarý çoktan milli bir müteþebbis sýnýf yaratmak için kollarý sývamýþ, Koç'lar, Sabancýlar pehdah olmaya baþlamýþtýr. Kadrocularýn kapitalist düzenle uyum içinde oluþlarýný devletçilik politikasýnda olduðu gibi özel mülkiyetin tamamen tasfiyesini reddetmesinde de görmek mümkündür. Önerileri, küçük sermayenin de yer aldýðý ekonomide burjuvazinin ekonomik ve politik güç kazanmasýnýn devlet tarafýndan engellenmesidir. Çünkü devlet bütün millet için iyi olaný uygulama kapasitesine sahipken özel sermaye sadece kendi çýkarýný düþünecektir. Bu baðlamda Þevket Süreyya Aydemir (1968, s.186) Batýlý kapitalist toplumlarýn çeliþkilerinin üretim araç ve usullerinin baþýboþ geliþmesinin bir mahsulü olduðunu savunmaktadýr ve Türkiye'nin farklý bir yol izlemesini istemektedir: "bizimi ýnkýlabýmýz, çaðdaþ kapitalizme karþý kutsal bir isyan, onun antitezi ve bir reaksiyonu olmak zorundadýr" (Aydemir, 1968, s.113) Kemalist iktidarýn zorunluluklar neticesinde geçici bir dönem için yüzünü devletçiliðe dönmüþ olduðu gerçeði Kadrocular açýsýndan bir huzursuzluk kaynaðýdýr. Kadrocular, bu noktada eleþtirilerini vurucu bir þekilde ortaya koymak yerine devamlý olarak kendi önerilerini sunarak etkileme çabasýna devam etmiþlerdir. Büyük topraklarýn parçalanarak tazminatsýz bir þekilde

24

tarih

topraksýz köylüye daðýtýlmasý, devlet eliyle ve onun mülkiyetinde sanayileþme, dýþ ticaretin devlet kontrolüne alýnmasý, özel sermayenin karar alma mekanizmasýnýn dýþýnda tutulmasý talepleri Kadro'nun Kemalist program ile ciddi çeliþkiler içinde olmasýný beraberinde getirdi (Türkeþ, 1999, s.152). CHP'nin bir parçasý olan toprak sahiplerinden ve Ýþ Bankasý çevresine üþüþen giriþimcilerden bu talepleri gerçekleþtirmesini bekleme saflýðýna kendisini kaptýran küçük burjuva Kadrocular kendilerini yoðun bir saldýrý altýnda bulacaklardýr. Dönemin liberalleri olan Hamdi Baþar ve Aðaoðlu'nun da dahil olduðu farklý çevrelerce devletçiliðin farklý amaç ve farklý þekillerle savunuluyor olmasý Kadro'nun bu kesimlerle derinlikli ama yumuþak üsluplu bir dizi polemiðe girmesine sebep olmuþtur. Katýksýz liberal Aðaoðlu serbest piyasacýlýðý ve özel teþebbüsü savunsa da sermayenin olmadýðý koþullarda devletçiliðin geçici olarak uygulanmasýný bir Kemalist olarak doðru bulduðunu söylemektedir. Bunun en kýsa sürede sermayeyi büyütecek þekilde yapýlmasý gerektiðinin altýný kalýnca çizer. Baþar özel ve devlet teþebbüslerinin karþý karþýya getirilmeden devlet eliyle bir dengeye oturtulmasýný, bürokrasinin engellenmesini istediðini; en nihayetinde de serbest piyasayý arzuladýðýný söyler (Türkeþ, 1999, s.165-169). Kadro, CHP'nin ise 'fiskal devletçiliði' kabul ettiðini söyleyerek eleþtiride bulunur. Devletin yatýrýmcý olarak piyasaya girerken temel hedefinin devlet bütçesine gelir saðlamak olduðu bir model olan fiskal devletçilik Tökin tarafýndan 'bu tür devletçiliklerde iktisadi faaliyetler liberal ekonominin kurallarýna göre iþler' diyerek eleþtirilir. Olmasý gereken ise Kadro'nun terimi ile 'Nasyonalist Devletçilik'tir ki bu modelde devlet bir sýnýfýn temsilcisi deðildir, bilinçli bir kadro tarafýndan yürütülür, ‘bütün milletin’ çýkarý temsil edilir (Türkeþ, 1999, s173).

1933 yýlýnda Ýnönü, makale yazarak dönemin iktidar tarafýndan kabul edilen devletçiliðini anlatmaya giriþir. "Fýrkamýzýn devletçilik vasfý" adlý bu makaledeki ifadeler adeta Boratav'ýn deyimiyle iktidardaki baþbakana deðil de muhalefette bulunan birisi ait gibidir. (Yani devletçilik konusu devletin kendi içerisinde de bir gerilim kaynaðýdýr. Bu gerilimin tarihsel yansýmasý Ýþ Bankasý kurucularýndan Bayar ve Menderes'in Demokrat Parti'si ve Ýnönü'nün CHP'si arasýndaki çatýþma 50'lerde kendisini iyice açýk edecektir.) Ýnönü bu makalede Aðaoðlu ve benzerlerinin savunduðu 'özel sektör daha iyi yapar' görüþünü açýkça reddetmektedir. Meselenin mülkiyetin kime ait olacaðý ile ilgili deðil, sanayileþmeyi gerçekleþtirecek güç ve yetenek kimdedir meselesi olduðunu da söyler (Türkeþ, 1999, s.220-224). Kadro'nun Kapanýþý Kadro, döneminin önemli figürlerinden Recep Peker, Aðaoðlu ve Baþar ile girdiði polemiklerde liberalizmlerine yumuþak bir üslupla eleþtiriler getirmiþ olsa da dönemin baskýcý koþullarý rejimin kabul etmediði bir muhalefetin varlýðýna imkan tanýmýyordu. Kemalist iktidarla Kadro arasýnda eþitsiz bir iliþki vardý(Türkeþ, 1999); Kadro Kemalist rejime siyasi anlamda baðýmlý idi. Desteðini çektiði durumda baskýya dayanmasý imkansýzdý. Milli inkýlabýn ideologu olma isteði, baþlangýçta Kemalist rejim tarafýndan Aydemir'in olumlu giriþimi olarak karþýlanmýþtý. Çünkü Kemalist iktidar, devletçi politikalara potansiyel muhalif liberallere karþý Kadro'yu kendisini destekleyen bir unsur olarak el altýnda tutmak istemiþti. Ancak 1934'ten sonra artýk Kemalist iktidarýn Kadro'ya ihtiyacý kalmadý; her ne kadar devletçilik politikasý uygulanýyor olsa da bunun devlet için geçici bir politika olmasýnýn kanýtý olarak Celal Bayar maliye bakanlýðýna atanmýþ; dolayýsýyla yönetim liberallerle arasýndaki gerilimleri ortadan kaldýrmak istemiþti.


Kaynakça Kadro'nun Y a k u p 1) Aydemir, Þevket Kadri'nin Süreyya , Ýnkýlap ve T i r a n Kadro, 2. Baský, Bilgi büyükelçiYayýnevi, Ankara, liðine atan1968. masýyla der2) Tekeli, Ýlhan&Ýlkin, gisini kapatSelim, "Türkiye'de maya zorlanBir Aydýn Hareketi: masýnda Ýþ Kadro", Toplum ve Bankasý Bilim, 24, Kýþ, 1984. grubunun 3) Tekeli, Ýlhan&Ýlkin olumsuz Doðan Avcýoðlu, Selim, Bir bakýþýnýn Þevket Süreyya Aydemir Cumhuriyetin Öyküsü önemli etkisi ve Mihri Belli Kadrocularý ve o l m u þ ; Kadro'yu Anlamak, ancak aslen Tarih Vakfý Yurt R e c e p Yayýnlarý, Ýstanbul, Peker'in Kadrocularýn 1930'larýn dünyasýnda Kemalist iktidarýn sol retorikle 2003. kadronun i d e o l o j i yeniden yorumlanmasýnýn ve burjuva kalkýnmacýlýðýn, Türkiye'nin 4) Tekeli, Ýlhan&Ýlkin ü r e t m e s i ekonomik geliþiminin desteklenmesi misyonundan baþka bir vasfý Selim, (2007), "Kadro ve Kadrocularýn g i r i þ i m i n e olmamýþtýr. Öyküsü", Modern olumsuz Siyasi yaklaþmasý TKP'nin Stalinizasyonu ve MDD tezlerinin yurtsever, ulusal kalkýn- Türkiye'de b e l i r l e y i c i macý tutumunun el birliðiyle bu topraklarda uzun bir dönem boyun- Düþünce, Cilt 8: Sol, Yayýnlarý, o l m u þ t u r . ca devrimci Marksist gelenek soldurulurken Kadro hareketinin de Ýletiþim Ýstanbul, s.600-19. Öyle ki Recep Peker buradaki payý yok sayýlamaz. 5)Türkeþ, Mustafa, "Ýnkýlabýn Kadro Hareketi bir ideolojisi Ulusçu Bir Sol Akým, kalkýnmacý söylem býrakacak; bu olacaksa onu da biz yaparýz" diyerek Ýmge Kitabevi Yayýnlarý, Ankara, 1999 temellerden de beslenen Milli sert tavrýný ortaya koymuþtur. Ýþ 6) Yanardað, Merdan, Türk Siyasal Demokratik Devrim tezleri 68 gençliðiBankasý grubunun Aðaoðlu önderYaþamýnda Kadro Hareketi, Ýkinci ni etkisine alacaktýr. Yön hareketinin liðinde Kadro'yu "komünist", Baský, Siyah Beyaz Yayýnevi, Ýstanbul, liderleri olan Doðan Avcýoðlu ve Mihri "Komintern dergisi", Bolþevik" olmak2008. Belli'nin orduyu zinde güçler olarak tarla itham etmesi derginin kapatýlmasýna iflemesi ve bu baðlamda sol cuntacý bir giden yolda oldukça etki yapmýþtýr. Ve programa sahip olmasý sosyalist nihayetinde inkýlabýn ideolojisini oluþhareketin geliþiminde fikirsel etkilerini turmak için yola çýkmýþ olan Kadro, gösterecektir. ayný inkýlabýn kadrolarý tarafýndan hýzlýca tasfiye edilmiþtir. TKP'nin Stalinizasyonu ve MDD tezlerinin yurtsever, ulusal kalkýnmacý Sonuç Olarak tutumunun el birliðiyle bu topraklarda Kadro dergisinin otuz altý sayýlýk yayýn uzun bir dönem boyunca devrimci hayatý boyunca ülke içindeki tartýþmalar Marksist gelenek soldurulurken Kadro adýna özgün, dünyadaki benzer örnekhareketinin de buradaki payý yok sayýlaleri adýna ise sýradan bir üçüncü yol maz. arayýþýna denk düþtüðünü söylemek Kadrocularýn 1930'larýn dünyasýnda mümkün. Diðer örnekler de olduðu gibi Kemalist iktidarýn sol retorikle yeniden Kadro da, kendisi de kapitalizm dýþýna yorumlanmasýnýn ve burjuva kalkýnçýkmak konusunda baþarýsýz olmuþtur. macýlýðýn, Türkiye'nin ekonomik geliþiBaþarýsýz olduðunda da Taner Timur'un minin desteklenmesi misyonundan ifadesiyle "sorunlarý idealist düzeyde baþka bir vasfý olmamýþtýr. sýnýf kavgasýnýn dýþýnda ele aldýklarý için pek küçümsediler. Sýnýf kavgasý sonucunda tasfiye olmuþlardýr." Bu tasDerya Koca fiye yaþansa da Kadrocular, Türkiye sosyalist geleneðine miras olarak Kemalizmle bulamaç edilmiþ bir

tarih

25


Paris Komünü Dersleri-II* Zor olan, içte demir disiplinle kaynaþmýþ; kitle hareketiyle -gelgitleriyle- yakýndan baðlantý kurmuþ bu merkezileþmiþ parti örgütüne sahip olmaktýr. Ýktidarýn ele geçirilmesi emekçi kitlelerin güçlü devrimci basýncý olmaksýzýn baþarýlamaz. Ancak bu eylemde hazýrlýk unsuru kesinlikle zorunludur. Parti, konjonktürü ve aný ne kadar iyi anlarsa direniþin temelleri o kadar iyi hazýrlanýr, güçler ve roller o kadar iyi daðýtýlýr, baþarý o kadar fazla kesinleþir, o kadar az kurban verilir.

Parti, devrimi, istediði vakit iradi olarak yapamaz; iktidarý alacaðý zamaný istediði gibi seçemez. Ancak olaylara aktif bir þekilde müdahale edebilir; devrimci kitlelerin ruh halini her an kavrar, düþmanýn direnme gücünü deðerlendirir ve böylelikle belirleyici eylem için en uygun ana karar verir. Bu, görevinin en zor tarafýdýr. Partinin her durum için geçerli olan bir kararý yoktur. Ýhtiyaç duyulan; doðru bir teori, kitlelerle derinlikli bir baðlantý, durumu kavrama yetisi, devrimci bir algý ve büyük bir kararlýlýktýr. Devrimci bir parti proleter mücadelenin bütün alanlarýna ne kadar derinden nüfuz ederse, amaç ve disiplinin birliðiyle o kadar bütünleþmiþ hale gelir, sorunlarý çözmek konusunda da bir o kadar baþarýlý ve hýzlý olur. Zor olan, içte demir disiplinle kaynaþmýþ; kitle hareketiyle -gelgitleriyle- yakýndan baðlantý kurmuþ bu merkezileþmiþ parti örgütüne sahip olmaktýr. Ýktidarýn ele geçirilmesi emekçi kitlelerin güçlü devrimci basýncý olmaksýzýn baþarýlamaz. Ancak bu eylemde hazýrlýk unsuru kesinlikle zorunludur. Parti, konjonktürü ve aný ne kadar iyi anlarsa direniþin temelleri o kadar iyi hazýrlanýr, güçler ve roller o

26

çeviri

kadar iyi daðýtýlýr, baþarý o kadar fazla kesinleþir, o kadar az kurban verilir. Ýktidarý alýrken politik-stratejik görev, etraflýca hazýrlanmýþ bir eylem ve bir kitle hareketinin korelasyonunu saðlamaktýr. Bu bakýþ açýsýndan 8 Mart 1871 ile 7 Kasým 1917'yi kýyaslamak çok öðreticidir. Paris'te öncü devrimci çevreler safýnda eylem için inisiyatifin mutlak yokluðu söz konusuydu. Burjuva hükümet tarafýndan silahlandýrýlmýþ proletarya, gerçekte kentin asýl sahibiydi; emrinin altýna tüm maddi iktidar araçlarý -toplar ve tüfeklervardý; ancak bunun farkýnda deðildi. Burjuvazi devin silahlarýný almaya yeltendi; proletaryanýn topunu çalmak istiyordu. Giriþim baþarýsýzlýða uðradý. Hükümet, panik içerisinde Paris'ten Versay'a kaçtý. Alan boþ kalmýþtý. Fakat proletarya ancak ertesi gün Paris'in efendisi olduðunu anlayacaktý. "Liderler" olaylarýn gerisindeydi; çoktan olan biteni kaydettiler ve devrimci ucu köreltmek için ellerinden gelen her þeyi yaptýlar. Pertograd'da olaylar farklý bir þekilde geliþmiþti. Parti, iktidarýn ele geçirilmesine emin adýmlarla ve kararlý bir þekilde ilerledi; adamlarý her yerde bulunuyor, her

pozisyonu saðlamlaþtýrýyor, bir tarafta iþçilerle garnizonun diðer tarafta da hükümetin bulunduðu her çatlaðý derinleþtiriyordu. Temmuz günlerinin silahlý gösterisi, parti tarafýndan yürütülen engin bir keþifti ve kitlelerle yakýn iliþkinin ve düþmanýn karþý koyma gücünün düzeyini yoklamayý hedefliyordu. Keþif, ileri karakollarýn mücadelesine dönüþmüþtü. Geri püskürtülmüþtük ancak eylem parti ve kitlelerin derinlikleri arasýnda baðlantýlar kurmuþtu. Aðustos, Eylül ve Ekim aylarý güçlü bir devrimci akýntýyý gördü. Parti bundan kazançlý çýkmýþtý; iþçi sýnýfý ve garnizonda destek noktalarýný artýrdý. Sonrasýnda, konspiratif hazýrlýklar ve kitle eylemleri arasýndaki uyum neredeyse otomatik bir þekilde gerçekleþti. Ýkinci Sovyet Kongresi'nin Kasým'da yapýlmasý kararlaþtýrýldý. Bundan sonraki tüm ajitasyonlarýmýz Kongre'nin iktidarý almasý yönündeydi. Böylece, devrim peþinen 7 Kasým'a adapte oluyordu. Bu gerçek düþman tarafýndan iyi biliniyor ve anlaþýlýyordu. Kerenski ve kabine üyeleri Petrograd'da belirleyici an için, çok küçük ölçüde olsa da, kendi konumlarýný güçlendirmeye için çabaladýlar. Garnizonun en devrimci kesimlerini


sevkiyata katmak üzere baþkent dýþýna çýkarmaya da ihtiyaç duydular. Biz, kendi h e s a b ý m ý z a , Kerenski'nin bu giriþiminden belirleyici önemde olan yeni bir çatýþma kaynaðý olarak faydalandýk. Kerenski hükümetini, açýkça, Petrograd garnizonunun üçte birini askeri amaçlarla deðil, karþý devrimci emellerle nakletmeyi planlamakla, suçladýk - suçlamamýz sonradan bulunan bir resmi belgeyle doðrulandý. Bu çatýþma bizi garnizona daha yakýndan baðladý ve garnizonun önüne çok açýk bir görev koydu: 7 Kasým'da gerçekleþecek Sovyet Kongresi'ni savunmak. Hükümet -zayýf bir þekilde dahi olsagarnizonun gönderilmesinde ýsrarcý olduðundan, çoktan elimize geçmiþ olan Petrograd Sovyeti'nde hükümetin planlarýnýn askeri sebeplerini ortaya koymak bahanesiyle bir Devrimci Savaþ Komitesi yarattýk. Böylelikle Petrograd garnizonunun baþýnda duran, gerçekte silahlý ayaklanmanýn yasal organý olan, tümüyle askeri bir organa sahip olduk. Ayný zamanda bütün askeri birimlere, yýðýnaklara vb. (komünist) komiserler atadýk. Gizli askeri örgüt belli teknik görevleri baþarýyla gerçekleþtirdi ve Devrimci Savaþ Komitesi'ne önemli askeri görevler için son derece güvenilir militanlar saðladý. Silahlý ayaklanmanýn hazýrlýklarýna, gerçekleþtirilmesine iliþkin temel iþler, öylesine uluorta ve sistematik ve doðallýðýnda yapýldý ki, Kerenski liderliðindeki burjuvazi gözünün önünde ne olup bittiðini tam olarak anlamadý. (Paris'te proletarya gerçekten bir zafer kazandýðýný -aslýnda bilerek elde etmeye çalýþmadýðý bir zafer kazandýðýný- ancak ertesi gün anlamýþtý. Petrograd'da ise durum tam tersiydi. Kendisini iþçilere ve askerlere dayandýran partimiz, iktidarý çoktan almýþ bulunuyordu, burjuvazi ise ancak sakin geçen bir gecenin sabahýnda ülkenin kontrolünün mezar kazýcýsýnýn eline geçmiþ bulunduðunu öðreniyordu.) Stratejiye konusuna gelecek olursak, partimiz içerisinde çokça görüþ fark-

lýlýðý vardý. Merkez Komite'nin bir kesimi, bilindiði gibi, zamanýn daha gelmediðine ve Petrograd'ýn ülkenin geri kalanýyla; proletaryanýn köylülükle vs. baðlantýsýnýn kopmuþ olduðuna inanarak iktidarý almaya karþý olduðunu ilan etti. Diðer yoldaþlar ise askeri planlamaya yeteri kadar önem vermediðimizi düþünüyorlardý. Merkez Komite üyelerinden biri ise Ekim'de Demokratik Konferans oturumlarýnýn yapýldýðý Alexandrine Tiyatrosu'nu kuþatarak parti Merkez Komitesi'nin diktatörlüðünü ilan etmesini önerdi. Þöyle diyordu: Ýkinci Kongre aný için ajitasyonlarýmýzý olduðu kadar askeri hazýrlýðýmýzý da yoðunlaþtýrarak planýmýzý düþmanýmýza gösteriyoruz, kendisini hazýrlamasý ve hatta bize engelleyici bir darbe indirmesi için ona imkan veriyoruz. Ancak hiç þüphe yok ki Alexandrine Tiyatrosu civarýnda yapacaðýmýz bir askeri komplo giriþimi olaylarýn geliþimine çok yabancý kalacaktý, hatta kitleleri þaþýrtan bir olay olacaktý. Fraksiyonumuzun hakim olduðu Petrograd Sovyeti'nde bile mücadelenin mantýksal geliþiminin önüne geçecek böyle bir teþebbüs; kararsýzlýklarýn olduðu garnizonlarda ve çok güvenilir olmayan alaylar arasýnda -hepsinden önce de süvari alaylarýnýn arasýnda- o anda büyük bir karýþýklýða neden olabilirdi. Kerenski için kitlelerin beklemediði bir saldýrýyý ezmek, yaklaþmakta olan Sovyet Kongresi adýna kendi pozisyonunu daha da saðlama alan garnizona saldýrmaktan daha kolay olurdu.Bu nedenle Merkez Komite'nin

çoðunluðu D e m o k r a t i k Parti, devrimi, istediði vakit K o n f e r a n s ' ý iradi olarak yapamaz; iktikuþatmayý red- darý alacaðý zamaný istediði detti ki bunda da gibi seçemez. Ancak olaylara h a k l ý y d ý . Konjonktür çok aktif bir þekilde müdahale iyi deðer- edebilir; devrimci kitlelerin l e n d i r i l m i þ t i : ruh halini her an kavrar, silahlý ayaklanma neredeyse kan düþmanýn direnme gücünü d ö k ü l m e d e n , deðerlendirir ve böylelikle Ýkinci Sovyet belirleyici eylem için en Kongresi'nin uygun ana karar verir. Bu, toplanmasý için önceden ve görevinin en zor tarafýdýr. açýkça karar- Partinin her durum için laþtýrýlan tarihte geçerli olan bir kararý yoktur. zafer kazandý. Ýhtiyaç duyulan; doðru bir Ancak bu strateji özel koþullarý teori, kitlelerle derinlikli bir gerektirir; genel baðlantý, durumu kavrama bir kural olamaz. yetisi, devrimci bir algý ve Artýk hiç kimse bir kararlýlýktýr. A l m a n l a r l a büyük savaþa inanmý- Devrimci bir parti proleter yordu ve daha az mücadelenin bütün alanlarýdevrimci olan na ne kadar derinden nüfuz askerler cepheye gitmek üzere ederse, amaç ve disiplinin P e t r o g r a d ' d a n birliðiyle o kadar bütünayrýlmak istemi- leþmiþ hale gelir, sorunlarý yordu. Garnizon sadece bu sebep çözmek konusunda da bir o için bir bütün kadar baþarýlý ve hýzlý olur. olarak iþçilerin safýnda olmuþsa da Kerenski'nin entrikalarý açýða çýktýðý ölçüde bu kanaat saðlamlaþtý. Ancak Petrograd garnizonunun bu ruh halinin

çeviri

27


köylü sýnýfýnýn durumu ve emperyalist savaþýmýn geliþiminden kaynaklanan çok daha derin bir sebebi vardý. Garnizon içinde bir bölünme gerçeklemiþ olsaydý ve Kerensky birkaç alayýn desteðini alma olanaðýný elde etseydi planýmýz baþarýsýz olabilirdi. Sadece askeri komplo unsurlarý (gizlilik ve büyük bir eylem hýzý) hakim gelirdi. Bu durumda kesinlikle ayaklanma için baþka bir an seçmek gerekecekti. Komün de iktidara ve komuta kademisine tüm güvenini ve saygýsýný yitirmiþ köylü alaylarýnýn desteðini kazanmak olanaðýna sahipti. Yine de Komün, bu amaçla hiçbir þey yapmadý. Buradaki hata köylü ile iþçi sýnýfý arasýndaki iliþkide deðil devrimci stratejideydi. Bu baðlamda, çaðýmýzda Avrupa ülkelerindeki durum ne olacaktýr? Bu konuda bir öngörüde bulunmak kolay

Tüm Komün tarihini sayfa sayfa gezinebiliriz; içinde bulacaðýmýz tek bir ders olacaktýr; güçlü bir parti liderliðine ihtiyaç. Fransýz proletaryasý, diðer ülke proleterlerinden daha fazla kendisini devrim için feda etmiþtir. Fakat hiçbiri de ondan daha fazla kandýrýlmamýþtýr. Burjuvazi, kapitalizmin zincirlerine vurmak için proletaryanýn gözlerini birçok kez cumhuriyetçiliðin, radikalizmin, sosyalizmin tüm renkleri ile kamaþtýrdý. Ajanlarý, avukatlarý ve gazetecileriyle burjuvazi, proletaryanýn ayaklarýnda, onun ileri gitmesini engelleyen birer engelden baþka bir þey olmayan bir yýðýn demokratik, parlamenter, otonomcu formül öne sürmüþtür.

28

çeviri

deðil. Ne var ki, yavaþ geliþen olaylar ve geçmiþ deneyimlerden faydalanan burjuva hükümetlere bakarak öngörülebilir ki proletarya, askerlerin sempatisini kazanmak için belirli bir anda, büyük ve iyi örgütlenmiþ bir direniþin üstesinden gelmek zorunda kalacaktýr. Sonrasýnda devrim cephesinden ustalýklý ve iyi zamanlanmýþ bir saldýrý gerekli olacaktýr. Devrimci partinin görevi kendisini buna hazýrlamaktýr. Tam da bu nedenle parti, kitlelerin devrimci hareketine açýkça önderlik edecek ve ayný zamanda silahlý ayaklanmanýn gizli aygýtý olacak merkezileþmiþ bir örgüt niteliðini saðlamalý ve geliþtirmelidir. *** Komuta kademesinin seçilmesi sorunu Ulusal Muhafýz ile Thiers arasýndaki önemli çatýþma nedenlerinden biriydi. Paris, Thiers tarafýndan þekillendirilmiþ olan komutayý reddetti. Akabinde Varlin, Ulusal Muhafýz komutasýnýn yukarýdan aþaðý Ulusal Muhafýzlarýn kendisi tarafýndan seçilmesi talebini formüle etti. Ulusal Muhafýzlarýn Merkez Komitesi'nin destek bulduðu nokta burasýdýr. Bu mesele iki yönden deðerlendirilmelidir; birbirlerine baðlý ancak ayrýþtýrýlmasý gereken politik ve askeri açýlardan. Politik görev, Ulusal Muhafýz'ý karþý devrimci komutadan arýndýrmayý içeriyordu. Ýþçi ve devrimci küçük burjuvalardan oluþan Ulusal Muhafýz için seçim bunun tek aracý idi. Ayrýca 'komutanýn seçilebilmesi' söylemi piyadelere kadar geniþlemiþ bulunduðundan, Thiers tek bir vuruþla özel silahýndan, karþý devrimci subaylarýndan mahrum kalabilirdi. Bu planý gerçekleþtirmek için tüm askeri birimlerde adamlarý olan bir parti örgütü

gerekliydi. Tek kelimeyle, seçim ilkesinin bu safhada acil görevi müfrezelere iyi komutanlar vermek deðil; onlarý, burjuvaziye adanmýþ komutanlardan kurtarmaktý. Seçim ilkesi orduyu sýnýf hatlarý boyunca iki parçaya bölen bir kama görevi gördü. Bu nedenle, bu sorun Kerenski döneminde, herþeyden önce Ekim'in arifesinde de ortaya çýktý. Öte yandan orduyu eski komuta aygýtýndan kurtarmak kaçýnýlmaz olarak örgütsel bütünlüðün ve savaþma gücünün zayýflamasýný da beraberinde getirir. Bir kural olarak seçilmiþ komuta, askeri-teknik bakýþ açýsýndan, düzeni ve disiplini saðlamak konusunda oldukça zayýftýr. Bu sebeple ordu kendisini ezen eski karþý devrimci komutadan kurtulduðu anda bu görevi gerçekleþtirecek devrimci komutanýn saðlanmasý sorunu gündeme gelir. Bu sorun hiçbir þekilde basitçe seçimlerle çözümlenemez. Geniþ asker kitleleri iyi bir komutaya karar verme ve seçme deneyimini elde etmeden önce devrim, komutanlarýný seçme noktasýnda yüzyýllarýn deneyimiyle hareket eden düþman tarafýndan yenilecektir. Þekilsiz demokrasi yöntemleri (basit seçim ilkesi) yukarýdan seçme önlemleriyle desteklenmeli, hatta belli oranda yerlerini onlara býrakmalýdýr. Devrim, komuta kademesini seçmek, atamak ve eðitmek için bütün yetkilerini ona vererek, mutlak bir güven duyulacak deneyimli, güvenilir örgütçülerden oluþan bir organ yaratmak zorundadýr. Partikülarizm ve demokratik otonomizm genel olarak proleter devrim için son derece tehlikeli ise, ordu için on kat daha tehlikelidir. Bunu Komün'ün trajik örneðinde gördük. Ulusal Muhafýz Merkez Komitesi otoritesini demokratik olarak seçilebiliyor olmasýndan alýyordu. Bir proleter partinin liderliðinden mahrum olan Merkez Komite ne zaman ki saldýrý anýndaki inisi-yatifini en üst düzeye çýkarmaya ihtiyaç duydu, pusulasýný þaþýrdý ve güç-


Paris'te proletarya gerçekten bir zafer kazandýðýný -aslýnda bilerek elde etmeye çalýþmadýðý bir zafer kazandýðýný- ancak ertesi gün anlamýþtý. Petrograd'da ise durum tam tersiydi. Kendisini iþçilere ve askerlere dayandýran partimiz, iktidarý çoktan almýþ bulunuyordu, burjuvazi ise ancak sakin geçen bir gecenin sabahýnda ülkenin kontrolünün mezar kazýcýsýnýn eline geçmiþ bulunduðunu öðreniyordu.

f e t i þ haline getirilemez, her soruna ç ö z ü m olamaz. S e ç i m ilkesinin yöntemleri a t a m a yöntemlerini çok daha geniþ bir demokratik leriyle birleþtirilmelidir. Komün'ün gücü temele ihtiyacý olan Komün'ün temsilciseçilmiþ Ulusal Muhafýz'dan geliyordu. lerine býrakmak konusunda acele etti. Ancak Komün bir kez yaratýldýðýnda Ancak böylesine bir zamanda seçimler ile güçlü bir elle Ulusal Muhafýz'ý yeniden oyalanmak büyük bir hata idi. Ancak örgütlemeli, ona tepeden týrnaða güvenilir seçimler bir kez yapýlýp Komün topliderler atamalý ve sýký bir disiplin rejimi landýðýnda her þeyi tek bir hamleyle kurmalýydý. Kendisi güçlü bir devrimci Komün'de merkezileþtirmek ve Ulusal yönetici merkezden yoksun olan Komün Muhafýz'ý yeniden örgütleyebilecek bunu yapmayarak ezildi. gerçek güce sahip bir organ yaratmak Tüm Komün tarihini sayfa sayfa gerekliydi. Ancak durum böyle deðildi. gezinebiliriz; içinde bulacaðýmýz tek bir Seçilmiþ Komün'ün yanýnda Merkez ders olacaktýr; güçlü bir parti liderliðine Komite de muhafaza edildi: Merkez ihtiyaç. Fransýz proletaryasý, diðer ülke Komite'nin seçimle belirlenmiþ yapýsý proleterlerinden daha fazla kendisini ona siyasi bir otorite verdi; bu sayede de devrim için feda etmiþtir. Fakat hiçbiri de Komün ile rekabet edebilmesi mümkün ondan daha fazla kandýrýlmamýþtýr. oldu. Fakat ayný zamanda, Komün'ün Burjuvazi, kapitalizmin zincirlerine vurörgütlenmesinden sonra, varlýðýný haklý mak için proletaryanýn gözlerini birçok çýkartan askeri sorunlarda gerekli olan kez cumhuriyetçiliðin, radikalizmin, enerji ve saðlamlýktan yoksundu. Seçim sosyalizmin tüm renkleri ile kamaþtýrdý. ilkesi, demokratik yöntemler proletarya Ajanlarý, avukatlarý ve gazetecileriyle ve partisinin ellerindeki araçlardan yalburjuvazi, proletaryanýn ayaklarýnda, nýzca birisidir. Seçim ilkesi hiçbir suretle onun ileri gitmesini engelleyen birer engelden baþka bir þey olmayan bir yýðýn demokratik, parlaGeniþ asker kitleleri iyi bir komutaya karar verme ve menter, otonomcu formül öne seçme deneyimini elde etmeden önce devrim, komu- sürmüþtür. tanlarýný seçme noktasýnda yüzyýllarýn deneyimiyle Fransýz proletaryasýnýn doðasý hareket eden düþman tarafýndan yenilecektir. Seçim devrimci bir lavdýr. Ancak bu lav, þu an, hilelerin ve ilkesi, demokratik yöntemler proletarya ve partisinin aldatýlmýþlýðýn sebep olduðu ellerindeki araçlardan yalnýzca birisidir. Seçim ilkesi kuþkuculuðun külleri ile hiçbir suretle fetiþ haline getirilemez, her soruna örtülmüþ durumda. Ayný zamanda Fransa'nýn devrimci çözüm olamaz.

proletaryasý kendi partisine karþý daha sert olmalý ve söz ile eylem arasýndaki her uyuþmazlýðýn maskesini daha acýmasýzca düþürmelidir. Fransýz iþçileri, devrimci hareketin her yeni safhasýnda kitleler tarafýndan denetlenen liderleri ile çelik gibi güçlü bir örgüte ihtiyacý var. Tarih kendimizi hazýrlamamýz için bize ne kadar zaman verecek? Bilmiyoruz. Fransýz burjuvazisi elli yýldýr, Komünarlarýn kemikleri üzerinde Üçüncü Cumhuriyet'in seçilmesinden bu yana iktidarý elinde tutuyor. 1871 savaþçýlarý kahramanlýktan yoksun deðildi. Yoksun olduklarý þey yöntemde açýklýk ve merkezileþmiþ öncü bir örgüttü. Bu nedenle yenildiler. Fransýz proletaryasý Komünarlarýn ölümlerinin öcünü alma meselesini yükseltemeden yarým yüzyýl geçti. Fakat þimdi, eylem daha sert ve daha yoðunlaþmýþ olacak. Thiers'in varisleri tarihsel borçlarýnýn tamamýný ödemek zorunda kalacak. Lev Troçki (1921) Çeviri: Marksist Bakýþ (*Ýkinci bölüm)

çeviri

29


1970'lerde Türkiye Solu Türkiye'de 1970'lerdeki sosyalist aktörler, bugün hala þu ya da bu þekilde gemilerinin kaptanlarýdýr ve halen baþat güçler durumundadýr. Ama sanki hiçbir þey olmamýþ gibi eleþtiri ve özeleþtiri süreçlerini iþletmemektedirler. Oysa 12 Eylül yenilgisi ve SSCB, Arnavutluk Emek Partisi ya da ÇKP gibi ideolojik rehberlerin çözülmesi, hatta Küba ve K.Kore'nin bugün geldiði nokta, kapsamlý bir eleþtiriye tabi tutulmadan 21. yüzyýlý inþa etmek mümkün olmayacaktýr.

1970'lerde Türkiye sosyalist solu, yönlendirebildiði kitleler anlamýnda muazzam bir kapasiteye ulaþmýþtý. Üniversiteler ve liselerin dýþýnda orta okullar; fabrikalar, sendikalar ve her türden demokratik kitle örgütü; sendikasýz-sigortasýz çalýþanlar, iþsizler, kent yoksullarý ve varoþlar; taþra, köyler, ülkenin dört bir yaný; entelektüeller, kadýnlar, küçük mülk sahipleri, hatta kolluk kuvvetleri… Devrimci hareket, toplumsal dokunun bütün hücrelerine tesir edebiliyordu. Bu dönem, bir bakýma sosyalist solun altýn

30

kitap

çaðý idi. Ama, bu süreci tatlý bir rüya olarak da görmemek lazým. Bu altýn çað, ayný zamanda net bir týkanmanýn bütün belirtileriyle kendisini hissettirdiði sancýlý bir dönemdi. Nitekim, 12 Eylül darbesi, bütün umutlarýn üstüne bir karabasan gibi çöktüðünde koca koca örgütler, 12 Eylül darbesinin balyozuyla adeta un ufak oldu. Böylelikle, bir dönem kapanmýþ oluyordu. Troçkist örgütler bir yana býrakýlýrsa bugün hala mücadelelerine devam eden örgütler, 1974-80 arasý dönemde þekil-

lenen örgütsel ve ideolojik soy aðacýnýn akraba örgütleridir. Bu yüzden de Türkiye sosyalist geleneðine hakim olabilmek için bu dönemi iyi bilmek gerekir. Bu dönem üzerine son yýllarda birçok film çekildi, röportaj, belgesel, aný veya roman yayýnlandý. Bunlar içerisinde çok azý, Ergun Aydýnoðlu'nun Marksist Bakýþ'ýn önceki sayýlarýnda tartýþýlan "Türkiye Solu: 1960-80" gibi kapsamlýydý ve konuyu belirgin bir perspektiften ele almaktaydý. Bu açýdan Vehbi Ersan'ýn Ýletiþim Yayýnlarý'ndan çýkan kitabý


çok güzel bir tasnif ve bilgi yýðýnaðý saðlasa da kitaptan döneme dair belirli bir perspektif bekleyenler hayal kýrýklýðýna uðrayacaklardýr. Ersan, kitabýnýn perspektif eksikliðinin zaten farkýnda ve bunu okuyucuya býraktýðýný dile getiriyor: "Siyasi gruplarýn kýyaslanmasý, ortak ve ayrý özelliklerinin tespit edilmesi, gruplarýn ya da olaylarýn sosyalist hareket ya da toplum-siyaset düzleminde taþýdýðý deðer vb gibi tartýþmalar, ilkinden daha önemli ikinci adýmýn konusudur ve bu, bu çalýþmada dikkat çekmek dýþýnda okura býrakýlmýþtýr." Ersan, çalýþmasýnda daha önemli gördüðünü belirttiði "perspektif geliþtirme" iddiasýnda olmadýðýný söylerken perspektifin kapsamýný "örgütlerin kýyaslanmasý", "gruplar ya da olaylarýn taþýdýðý deðer" þeklinde oldukça dar ele alýyor. Nitekim meselenin uluslararasý ve tarihsel arka planý anlaþýlmadan, ideolojik eleþtirel bir bakýþ açýsýna 1970’lerde Türkiye solu, yönlendirebildiði kitleler anlamýnda sahip olmadan bir muazzam bir kapasiteye ulaþmýþtý. Bu dönem, bir bakýma sosyalist ortaya perspektif solun altýn çaðý idi. Ama, bu süreci tatlý bir rüya olarak da k o y m u þ görmemek lazým. Bu altýn çað, ayný zamanda net bir týkanmanýn o l m a z s ý n ý z . bütün belirtileriyle kendisini hissettirdiði sancýlý bir dönemdi. Böyle bir perspektif olmakNitekim, 12 Eylül darbesi, bütün umutlarýn üstüne bir karabasan sýzýn gruplarýn gibi çöktüðünde koca koca örgütler, 12 Eylül darbesinin balyozuy- mukayesesi ya da gruplar ve la adeta un ufak oldu. olaylarýn deðerlerinin "1970'lerde Türkiye Solu" adlý çalýþtartýþýlmasý, anlamýný kaybedecektir. masý, perspektif açýsýndan olmasa da 12 Eylül hezimetinin üstüne bir de içerik zenginliðiyle bu zor tasnifin SSCB ve tüm Doðu Bloku'nun hakkýný fazlasýyla vermiþ. çözülmesi geldi. Çin'in durumu da ortaVehbi Ersan, 460 sayfalýk kitabýnda da. Türkiye ve dünyada sosyalist önce 1960'larýn bir özetini yapýp 12 mücadele, bu yenilgilerin travmalarýný Mart dönemi sonrasýnda öne çýkan hala atlatabilmiþ deðil. Türkiye'de örgütleri ayrýntýlý bir þekilde ele alýyor. 1970'lerdeki sosyalist aktörler, bugün Yöntemsel açýdan nesnelliðe dikkat hala þu ya da bu þekilde gemilerinin eden, titiz bir çalýþmanýn ürünü olduðu kaptanlarýdýr ve halen baþat güçler her halinden belli olan kitap, okurlara durumundadýr. Ama sanki hiçbir þey 1970'lerin öne çýkan gündemlerini ve olmamýþ gibi eleþtiri ve özeleþtiri süreçsosyalist solun durumunu kapsamlý bir lerini iþletmemektedirler. Oysa 12 Eylül þekilde öðrenme fýrsatý veriyor. Vehbi yenilgisi ve SSCB, Arnavutluk Emek Ersan, bu açýdan önemli bir çalýþmaya Partisi ya da ÇKP gibi ideolojik imza atmýþ. Ersan'ýn çalýþmasý, özellikrehberlerin çözülmesi, hatta Küba ve le de "cunta sonrasýnda" belli baþlý K.Kore'nin bugün geldiði nokta, kapörgütlerin mücadelelerini sürdürme samlý bir eleþtiriye tabi tutulmadan çabalarýný ve bu süreçte girilen yeni 21.yüzyýlý inþa etmek mümkün olmayayollarý açýklamasýyla da çokça atlanan caktýr. Neticede kitlesellik sorunu bir konuya girerek kapsam zenginliðini diyelim ki çözüldü; açýkçasý eski lideriyice arttýrmýþ. ler ve örgütsel yapýlar, geçmiþteki hataPerspektif Ýhtiyacý larý tekrarlayacaklarýný her örnek Diðer taraftan Ersan'ýn kitabý bizlere durumda göstermektedirler.

Derinlikli bir perspektifin taþýdýðý önemi bir örnekle açýklamaya çalýþalým. Soldaki herkesin yüzünün buruþmasýna neden olan sol içi þiddet mevzuu, 1970'lerde öylesine yaygýn ve þiddetliydi ki kayýplar adeta katliam boyutuna ulaþýyordu. Ersan'ýn kitabýnda bu konuda önemli verilere ulaþmak mümkün. Peki, herkesi bu kadar tiksindiren sol içi þidddetin kaynaðý nedir? Eðer bu kötülüðün ortadan kalkmasýný istiyorsanýz bu kaynaðý bulmanýz ve yok etmeniz gerekir. Ýþin kaynaðýna inerseniz, 1930'lara kadar gitmeniz gerekecek. Bundan önce Marksist harekette böyle bir gelenek yoktur. Ekim Devrimi'nden sonra patlak veren iç savaþta kýzýl ve beyaz saflar arasýnda bölünen solda þiddetin olmasý bambaþka bir konudur ve normaldir. Ama kardeþ kanýnýn oluk oluk akmasý, iþte o, Stalinizmin zaferi ile olmuþtur ve daha sonra Stalinizmin egemen olduðu dünya solunda kural haline gelmiþtir. Görüldüðü gibi örnek olarak seçtiðimiz sol içi þiddet meselesi, tarihsel ve uluslararasý baðlamlarýndan ayrý düþünülemez. Bunlarý araþtýrmazsanýz da bir yere varamazsýnýz. Kýsacasý 1970'lerdeki Türkiye solu dünyadaki geliþmelerden ve genel olarak 20.yüzyýlýn tarihinden ayrý anlaþýlamaz. Bu yüzden de eleþtiri silahý, gerçeði arayýþta elimizden hiç düþmemeli ve bu silahla sonuna kadar yürümeliyiz, çekinmeden korkmadan. Aksi takdirde sol içi þiddet gibi geçmiþin hatalarýný tekrarlamaya devam ederiz.

kitap

31


UTKU KALI’YA ÝÞKENCE SÜRÜYOR! Hatay'ýn Reyhanlý ilçesinde 11 Mayýs tarihinde düzenlenen, 52 insanýmýzýn yaþamýný yitirdiði bombalý saldýrýnýn ardýndan 'Redhack'e gizli belgeleri sýzdýrdýðý iddiasýyla tutuklanan ve hakkýnda 25 yýl hapis istemiyle dava açýlan er Utku Kalý'nýn tutukluluðu devam ediyor. Reyhanlý'da Ne Olmuþtu? AKP iktidarýnýn bölgede üstlendiði emperyalizmin taþeronluðu rolü nedeniyle Reyhanlý'da 52 yurttaþýmýz, bomba yüklü araçlarýn patlamasý sonucunda hayatýný kaybetmiþti. Saldýrýyý AKP tarafýndan desteklenen El Kaide'ye baðlý Irak Þam Ýslam Devleti adlý örgüt üstlenmiþti. Reyhanlý'daki saldýrýnýn ardýndan AKP hükümeti tüm toplumsal alanlarda olduðu gibi medya üzerinde de yasakçý zihniyetini ortaya koymuþtu. Toplumun ana haber alma kaynaðý olan medyada bu durumun yer almamasý, insanlarý alternatif haber kaynaðý olan sosyal medyaya yönlendirmiþti. Bunun sonucunda da Redhack'in açýkladýðý gizli belgeler büyük ses getirmiþti. Redhack sosyal medya hesabýndan "Reyhanlý'da ne oldu? Ne oluyor? Ýþte bu sorularýn cevabý" diyerek, ellerine Jandarma Ýstihbarat Daire Baþkanlýðý'na ait bir takým 'gizli' ibareli belgeler geçtiðini açýklamýþtý. Belgelerde, Suriye'de faaliyet gösteren El Kaide yanlýsý gruplara ulaþtýrýlmak üzere hazýrlandýðý iddia edilen bomba yüklü araçlara iliþkin detaylara yer verilmiþti. Belgelerde ayrýca, söz konusu planlarýn, 25 Nisan tarihinde elde edildiði belirtilen ve Suriye'deki en etkili silahlý muhalif gruplardan El Nusra'nýn, üç araca Türkiye'ye yönelik bir eylemde kullanmak üzere bomba düzeneði yerleþtirdiði yönündeki bilgilerle paralellik taþýdýðý ibaresi dikkat çekiyordu. Ayrýca ortada, patlamadan 2 gün önce de

þehirde bulunan 73 mobese kamerasýnýn arýza yaptýðý ve kayýt alamadýðý bilgisi vardý. Reyhanlý'daki patlama sýrasýnda Amasya Jandarma Komutanlýðý'nda askerlik yapan Utku Kalý, 22 Mayýs'ta gözaltýna alýnmýþtý. Askeri mahkeme, Kalý davasýnda görevsizlik kararý vererek davayý

Samsun 3. Aðýr Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Kalý hakkýnda "devletin güvenliðine iliþkin belgeleri temin etme", "devletin güvenliðine ve siyasal yararlarýna iliþkin belgeleri açýklama" suçlarýndan 25 yýl hapis cezasý isteniyor. Bu belgeler sonucunda AKP hükümetinin Suriye'de savaþ çýðýrtkanlýðýna devam edebilmesi için, güvenlik zafiyetinde bulunduðu, birçok belgeyi görmezden gelip 52 insanýmýzýn ölmesine göz yumduðu açýkça anlaþýlmaktadýr. AKP hükümeti katliamdaki sorumluluðunu gizleyerek bu bilgileri

kamuoyuyla paylaþan Utku Kalý'yý hedef göstermektedir. Tutuklama duruþmasý dahil olmak üzere hukuki süreçteki bütün metinlerde, Kalý'nýn üzerine atýlý suçu kabul ettiðine dair imzalý metinler olduðunu belirten Ceren Kalý, "Utku, cezaevi içerisindeki avukat görüþmelerine gelirken bile ve hukuken gereði yokken kelepçe takýlarak, saðlýk desteðinden yoksun býrakýlarak, baský altýnda tutularak, çýplak arama yapýlarak, savunmasý zorla alýnarak sistematik ve çok yönlü iþkenceye maruz býrakýlmaktadýr" dedi. Kötü davranýþ ve iþkenceye tabi kalan Utku Kalý için Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nden 'Kötü muameleye maruz kaldýðý için stres bozukluðu ve intihar eðilimi tespit edilmiþtir.' þeklinde rapor alýnmýþtýr. Utku Kalý kaldýðý odanýn hiç temizlenmediðini, diðer yataklarýn çürümüþ ve kokuþmuþ olduðunu ve kaldýðý odada farelerin dolaþtýðýný belirtmiþtir. Bir insanýn normal þartlarda bile kalamayacaðý bu odada Utku Kalý'yý bu rapora raðmen tutmaya devam ediyorlar. Utku Kalý mektubunda, "Hiçbir þeyi unutmak, unutturmak istememiþtim ben. Herkes her þeyi hatýrlamalý! Týpký o pankartlardaki gibi, '...unutulmadý, unutulmayacak!" yazmýþtý. Reyhanlý, Roboski gibi AKP'nin doðrudan sorumluluðunu taþýdýðý katliamlar, hesap sorulmadýkça bu topraklarý kana bulamaya devam edecektir. Utku Kalý yürekli bir insan olarak bu katliamlarýn iç yüzünü ortaya serdiði için bugün iþkenceden geçmektedir. Utku Kalý için her alanda dayanýþma yükseltilmelidir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.