Marksist Bakış 7

Page 1

MARKSIST BAKIS Yýl: 2- Sayý: 7

www.bolsevik.org

Fiyatý: 1.5 YTL

LATÝN AMERÝKA’DAN FRANSA’YA Yeniden, Bir Kez Daha, Daha Gür

TEK YOL DEVRÝM . Sol, Çeyrek Asýrlýk Tarihinin Zirvesinde

www.bolsevik.org

YAYIN HAYATINA BAÞLADI

. Dev Dalga: Fransa 68 . Muhtemel Ýran Savaþý, Olaslýklar ve Fýrsatlar . Filistin Gibi . Marksizm ve Spor (Joel Geier) . Sürekli Devrim Teoris i . Bir Ölümün Ardýndan: Miloseviç ve Yugoslavya


7. Sayýdan Merhaba, Kapitalist dünya ekonomisi, ABD- Ýran geriliminde ifadesini bulduðu üzere giderek daha çok týkanmakta, egemen sýnýflar da bu týkanýklýðý aþmak için emperyalist savaþlarýn dozunu artýrmaktadýr. Bu geliþmelerden dalga dalga bütün dünya etkilenmektedir. Öte yandan, söz konusu kriz nedeniyle iþçi sýnýfýnýn kazanýmlarýna var gücüyle saldýran kapitalistler, dünyanýn birçok ülkesinde iþçi sýnýfý ve ezilen diðer toplumsal katmanlarýn direniþiyle yüz yüze geldi. Sol, dünya genelinde son 25 yýldýr yakalayamadýðý bir çýkýþ içerisinde. Kapitalist sistemin týkanýþý ve solun güçlü duruþunun kesiþmesi, sýnýf mücadelesini daha da þiddetlendirerek önümüzdeki yýllara damgasýný vurabilir. Marksist Bakýþ'ýn elinizdeki sayýsý, bu gerilimi sütunlarýnda incelemekte. Bu konuyla ilgili olarak "Ýran'da Olasý Savaþ, Olasýlýklar, Fýrsatlar" makalesi Ýran üzerinde yaratýlan gerilimin neyin ifadesi olduðunu ve olasý bir savaþýn ortaya çýkaracaðý sonuçlarý irdeliyor. "Sol, 25 Yýllýk Tarihinin Zirvesinde" adlý makale ise ayný konuyu sýnýf mücadelesi ve radikal sol açýsýndan deðerlendirip, dünyanýn farklý yerlerindeki sýnýf mücadelesi dinamiklerine ýþýk tutmaya çalýþýyor. Sýnýf mücadelesindeki kýsmi zaferler, düþman sýnýf üzerinde tedirginlik yaratýp, dünya proletaryasý ve ezilenler için umut oluyor. Fransa'da 2 yýldan daha kýsa bir süredir çalýþmakta olan iþçilerin patronlarý tarafýndan gerekçe gösterilmeden iþten çýkarýlmasýna olanak tanýyan yeni yasa, öðrencilerin ve iþçi sýnýfýnýn genel grev ve genel eylemlilikleri sonucu iptal edildi. Olaylarýn baþlangýcý ve geliþim þekli, Fransa 68'i hatýrlattýðýndan herkesin aklýna ve tabi sýnýf düþmanlarýmýzýnkine de 68 ruhu canlanýyor mu sorusunu getirdi. 'Bolþevikler, sýnýfýn devrimci hafýzasýdýr' anlayýþýyla, Marksist Bakýþ'ýn her sayýsýnda geçmiþ mücadele deneyimlerini bugüne taþýmak için, eski devrimci süreçleri irdeleyen yazýlar yayýnlamaya büyük önem veriyoruz. Bu vesileyle "Fransa 68" baþlýklý tarihi çalýþma, eskinin derslerini bugüne taþýmak için önemli bir veri oluþturu-yor. Ýran Savaþý'nýn ufukta gözüktüðü þu günlerde, devrimci Marksizmin savaþlar konusundaki ilkesel tutumunu bir kez daha açýklýða kavuþturmak büyük önem taþýyor. Joel Geier'in "Marksizm ve Savaþ" adlý makalesi bu konuda oldukça net bir tablo koyuyor. Türkiye, Kürt sorunu etrafýnda çatýrdamaktadýr. Bu, ekonomik yaþamdan, sýnýf mücadelesine, sol gruplardan egemen sýnýflara ve halklar arasýndaki iliþkilere kadar geçerlidir. Bir süredir, kentlerdeki serhýldan eksenine kayan Kürtlerin mücadelesi, Diyarbakýr, Batman, Mardin ve diðer bölge illerinde gerçekleþtirilen kýyýmlardan sonra bir kez daha tüm yakýcýlýðýný hissettirmiþtir. "Filistin Gibi" baþlýklý makale Kürt sorununda son gelinen aþamayý analiz etmeye çalýþmaktadýr. Kürt sorununda, solun üzerine düþen hayati görevler bulunmaktadýr. Ne yazýk ki, Türkiye solu bu konuda baþýndan beri gereken politikalarý izleyememiþtir. Kürt sorununda solun üzerine düþen görevleri yapmasý bakýmýndan çok önemli ve anlamlý bir kampanya, Boðaziçi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi öðrencileri tarafýndan düzenlendi. "Kardeþlik Köprüsünün Önemi" adlý yazý, bir yandan bu kampanyayý ve neden önemli olduðunu anlatýrken diðer yandan da Kürt sorununda solun tarihsel görevlerini ortaya koyuyor. Sol içi çatýþma, ne yazýk ki hala, Türkiye'de sýnýf mücadelesinin bir gerçeði. "Sol Ýçi Çatýþma", baþlýklý yazý bu konuda ilkesel tutumumuzu ve Kürt hareketiyle ulusalcý Türk solunun kimi gruplarý arasýndaki þiddete dönüþen ve halen sürmekte olan gerginliðin arka planýný ortaya koyacaktýr. Yine, her sayýmýzda devrimci Marksizm'in teorik temellerini dair yazýlar yayýnlamaya imtina gösteriyoruz. Bu sefer, geri kalmýþ ülkelerdeki devrimci proletaryanýn görevi ve dünya devrimi perspektiflerini kavrayan "Sürekli Devrim Teorisi"ne ýþýk tutmaya çalýþacaðýz. Marksist Bakýþ, okurlarýndan kendisine ulaþan mektuplara düzenli olarak cevap vermektedir. Bu mektuplardan kimileri yapýlmasý gereken önemli tartýþmalarý içerdiðinden dergimizin sütunlarýnda yerini bundan sonra da alacaktýr. "Bir Mektup, Bir Cevap" köþesi bundan sonraki sayýlarýmýzda da okurlarýmýzla aramýzdaki tartýþmalarý kamuoyuna yansýtacaktýr. Miloseviç'in ölümün ardýndan Miloseviç ve Yugoslavya üzerindeki tartýþmalar tekrardan alevlendi. Bu yüzden Yugoslavya derslerini ortaya koymak anlamlý zorunlu hale geldi. "Miloseviç ve Yugoslavya" adlý makale bu hedef doðrultusunda ortaya kondu. Ayrýca, iþsizlik konusundaki bir deðerlendirme olan "Ýþsizlik ve Çaðrýþýmlarý" adlý yazý ile, Troçki'nin "1905 Devrimi" adlý kitabýnýn bir tanýtýmý da dergimizin bu sayýsýnda bulacaksýnýz.

MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 2 Sayý: 7 Nisan-Mayýs 2006

Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-5446634 Yayýn Türü: Yaygýn sireli, üç aylýk

Ýletiþim Ýçin: E-mail: marksistbakis@yahoo.com Büro-Adres: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA


www.bolsevik.org YAYIN HAYATINA BAÞLADI TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya diktatörlüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, mi-litan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.

Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýýn görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..

Ýçindekiler 7. Sayýdan Merhaba Sol, Çeyrek Asýrlýk Tarhinin Zirvesinde Muhtemel Ýran Savaþý, Olasýlýklar ve Fýrsatlar Dev Dalga: Fransa 1968 Marksizm ve Savaþ (Joel Geier) Filistin Gibi Kardeþlik Yürüyüþü Sol Ýçi Þiddet Üzerine Deðerlendirmeler Sürekli Devrim Teorisi Miloseviç ve Yugoslavya Ýþsizlik ve Çaðrýþýmlarý Bir Mektup, Bir Cevap Kitap Tanýtýmý: “1905”, Troçki

..... 1 ..... 2 ..... 5 ..... 7 ..... 11 ..... 14 ..... 16 ..... 18 ..... 20 ..... 24 ..... 27 ..... 30 ..... 32


MARKSiST BAKIs

SOL, ÇEYREK ASIRLIK TARÝHÝN ZÝRVESÝNDE

Çeyrek asýrdýr uygulanan politikalarla, vahþi sömürünün dozu arttýkça arttý, sýnýflar arasýndaki uçurum büyüdükçe büyüdü. Bu, sýnýfsal kutuplaþmanýn keskinleþmesini ve iplerin gerilmesini beraberinde getirdi. Derinleþen ve kalýcýlaþan yoksulluk, kitlesel iþsizlik ve bunlarýn beraberinde getirdiði yoksunluk duygusu ile toplumda gerginlik arttý, gençler kapitalistlerin kendilerine vaadettikleri gelecekten umutsuzlar. Dýþlanmýþlýk ve karamsarlýk, gençliði patlamaya hazýr sýnýfsal gerilimlerin potansiyel ateþleyicisi haline getirdi.

Devrimci çalýþma yapan aktivistlerin faaliyetleri sýrasýnda en sýk karþýlaþtýklarý itirazlardan birisi "iþlerin böyle geldiði ve böyle gideceðidir." Böyle düþünenler, biraz açýldýktan sonra, kapitalistlerin, ABD'nin, devletin vs. çok güçlü olduðunu, bizimse insanlarý etkileyemeyeceðimizi, insanlarýn da zaten bu iþlerin içine hayatta girmeyeceklerini peþi sýra sýralayacaktýr. Devrimci ise zorunlu olarak, sýnýfsal mücadelelerin düz bir çizgi þeklinde seyretmediðini, dönemine uygun olarak alçalýp yükseldiðini, tarihte kýrýlmalarýn her zaman için hazýr beklediðini, sosyal koþullarýn insanlarý mücadele etmeye ittiðini, ayrýca sosyal mücadelelerin patlama yapacaðý günleri beklemenin doðru olmayacaðýný, asýl meselenin o günlerden çok önce Bolþevik örgütü belli bir aþamaya taþýmak olduðunu söyleyecektir. Fakat, çoðu zaman, (azýnlýkta olan baþarýlý durumlar bir yana) söz konusu inancýný kaybetmiþ, karamsar kiþiyi ikna etmek mümkün olmayacaktýr. Öte yandan devrimci aktivistin iddialarý tamamen doðrudur. Ancak bu durum, sihirli bir deðneðin marifeti deðil, sýnýf mücadelesinin nesnel iþleyiþinin zorunlu bir sonucudur. Bu anlamda dünya çapýndaki son gelgiti incelersek durumu daha açýk bir hale getirmiþ oluruz.

Son Gelgit Dünya kapitalizminin 2. Dünya Savaþý sonrasýndaki hýzlý geliþimi, yerini 1960'larýn ikinci yarýsýndan itibaren önce durgunluða, sonra da 1970'lerin baþýndan itibaren derin bir aþýrý üretim bunalýmýna býraktý. Kapitalizmin krizleri, her zaman için emperyalist savaþlarý ve sýnýf mücadelesinin sertleþmesini beraberinde getirir. Bu sefer de genel kural bozulacak deðildi. Dünya kapitalist sisteminin içine girdiði krizle iliþkili olarak iþçi sýnýfý ve gençliðin ilk cevabý 68 hareketi oldu. Hareket doruðuna Mayýs 68'de Fransa'da ulaþtý. Yaklaþýk iki ay süren ve zirvesinde 12 milyon iþçiyi kapsayan genel grev dalgasý, Fransa devlet baþkaný De Gaulle'ün ülkeden kaçmasýna neden oldu. Fransýz yönetici sýnýfý bir ara büyük ölçüde kontrolü elinden kaçýrdý. Ama hareket bir süre sonra dalga dalga geri çekilmeye, kapitalistler de kontrollerini tekrar saðlamaya baþladýlar. Bunda kendiliðinden mücadeleye atýlan milyonlarca iþçi ve öðrencinin çevrelerini saran karþý devrimci güçlerin baskýsý altýnda perspektifsiz kalmasý ve onlara liderlik edebilecek devrimci gruplarýn oldukça küçük kalarak ihtiyaca cevap verememesi ile o dönem sendika bürokrasisini kontrol eden Stalinist Fransýz Komünist Partisi'nin (PCF) dalgakýran rolünü üstlenerek çözülmekte olan sisteme payanda olmasý belirleyici oldu. Öte yandan 68 hareketi tüm dünyayý salladýktan sonra yerini 70'lerdeki radikal iþçi sýnýfý mücadelelerine býraktý. Tüm dünyada yükselen iþçi hareketi 1974'te Portekiz ve Yunanistan'da, 1979'da ise Ýran'da devrimci durum yaratarak zirvesine ulaþtý. Yine bu dönemde kapitalistler, ellerinden yitip gitmekte olan iktidarlarýný ayakta tutmak için on binlerce insaný katledecekleri askeri darbeler örgütlemekten geri durmadýlar. Þili'de 1973'te yapýlan Pinochet darbesini Arjantin ve Brezilya'dakiler izledi. Türkiye'deki sýnýf hareketi de 1980 darbesiyle durduruldu. 1980'lerin baþýna gelindiðinde 1968'de baþlayan mücadele dalgasý geri çekilmeye baþladý, proletarya ve önderlik ettiði alt sýnýflar demoralize olmuþ, hýzlý bir geri çekiliþin koþullarý büyük ölçüde hakim olmuþtu. Ýngiltere'deki büyük madenciler direniþi bu anlamda son büyük direniþ olmasý ve uðradýðý dramatik yenilgiyle dönemi en iyi ifade eden sembol olmuþtur. Tarihsel geliþim içerisinde, çeliþkilerin keskinleþmesinin ardýndan ulaþýlan sonuçlar görece daha kararlý olma eðilimi taþýrlar. 1980'lerin baþýnda devrimci dalganýn geri çekilmesiyle yaþanan maðlubiyet durumu da uzun bir dönem dünyada etkili oldu. Radikal sol, iþçi sýnýfý

2


MARKSiST BAKIs

ve gençlik içindeki saflarýndan, sokaktan, akademik yaþamdan, tüm kültürel formlardan hýzla geri çekilmeye baþladý. Bununla paralel olarak egemen sýnýflarýn ekonomik ve politik hegemonyasýný takviye eden kültürel ve psikolojik etkiler, sosyal yaþantýnýn en ince detaylarýna kadar iþledi. Bunlar, yeni dönemde hakim sýnýflarýn temel iktisadi ve sosyal politikasý olan neoliberalizmi beslediler. Bireycilik, köþekapmacýlýk, depolitizasyon, rekabetçilik... Kapitalistler iþçi sýnýfýnýn direncini kýrdýktan sonra son hýzla kendi iktisadi ve sosyal programlarýný uygulamaya koydular. Sosyal devletin tüm kazanýmlarýnýn yok edilmesi, iþ güvencesinin ortadan kaldýrýlmasý, esnek çalýþma, her türlü sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý, özelleþtirme... Söz konusu neoliberal politikalar çeyrek asýrdýr alt sýnýflarýn belini büktükçe büktü. Saman alevi gibi parlayan direniþler dýþýnda iþçi sýnýfý bu topyekün saldýrýlara karþý koyamadý. 1990'da SSCB'nin çözülmesiyle kapitalist sýnýflar tarihin sonunu ilan ettiler. Onlara göre devrimlerin ve büyük kavgalarýn çaðý artýk kapanmýþtý. Ayný dönemde, yýllarca devrim bayraðýný taþýdýðýný iddia edip ona bütün ihanetleri yapan, Moskova'yý 'kabe' belleyen birçok Stalinist eskisi de teslim bayraðýný çekmiþ, Marksizm'in artýk dünyayý açýklayamadýðýný keþfetmiþti Öte yandan Marksizm'in geçerliliðini yitirdiði iddiasý ilk deðildi. Sýnýf düþmanlarýmýz, Marksizm'in ve proletaryanýn öldüðünü tarihte birçok kez tekrarlamýþlardý ve hepsinde ayaða kalkan devrim suratlarýna bir tokat gibi inmiþti. Gerçekler inatçýdýr. Tarih bu sefer de sýnýf düþmanlarýmýzýn yüzüne bir þamar vuruyor ve vuracak..

Toplumsal Uyanýþ Baþlýyor Çeyrek asýrdýr uygulanan politikalarla, vahþi sömürünün dozu arttýkça arttý, sýnýflar arasýndaki uçurum büyüdükçe büyüdü. Bu, sýnýfsal kutuplaþmanýn keskinleþmesini ve iplerin gerilmesini beraberinde getirdi. Derinleþen ve kalýcýlaþan yoksulluk, kitlesel iþsizlik ve bunlarýn beraberinde getirdiði yoksunluk duygusu ile toplumda gerginlik arttý, gençler kapitalistlerin kendilerine vaadettikleri gelecekten umutsuzlar. Dýþlanmýþlýk ve karamsarlýk, gençliði patlamaya hazýr sýnýfsal gerilimlerin potansiyel ateþleyicisi haline getirdi. Çok geçmeden küreselleþme karþýtý hareketler ortaya çýktý. Bu hareketlerin organize ettikleri gösterilerde yüz binlerce kiþi

neoliberalizmin küresel uygulayýcýlarý olan G8, Dünya Bankasý, DTÖ gibi kurumlarý protesto etmeye baþladýlar. Bu kapitalizminin efendilerinin toplumdaki hegemonyasýnýn artýk sorgulanmaya baþladýðýný gösterdi. Radikal gençlik gruplarýnýn zaman zaman sert mücadele tarzlarýný yansýttýklarý bu eylemlilikler, iþçi sýnýfýnýn bir sýnýf olarak katýlýmýný saðlayamadý. Neoliberal saldýrýlar ilk olarak gençlik, iþsizler, lümpen proletarya ve küçük burjuvaziyi vururken örgütlü iþçi sýnýfý bu saldýrýlardan daha geç etkilenmeye baþlamýþtý. Bu, küreselleþme karþýtý gösterilerde iþçi sýnýfýnýn belirleyici rol oynamamasýný açýklar. Ýþçi sýnýfýnýn bir sýnýf olarak bu eylemliliklere katýlmamasý da hareketin doðal sýnýrlarýný ortaya koyar. Öte yandan, küreselleþme karþýtý hareketler, daha sonra iþçi sýnýfýnýn tarih sahnesine çýkacaðý daha köklü sýnýf mücadelelerinin habercisi ve öncülü oldular. Öte yandan 21.yy'ýn baþý, kapitalistler açýsýndan, ayný zamanda ekonomik darboðazlarýn iyice olgunlaþtýðý bir dönem oldu. AB ekonomisi durgunluk içinde hiçbir büyüme kaydedemezken, iþsizlik rakamlarý rekor üstüne rekor kýrmaktadýr. Tüm Batý Avrupa'da, 1950'lerin baþýndan sonra ilk defa, kitlesel iþsizliðin ortaya çýktýðý 1966 yýlýnda toplam 1.8 milyon iþsiz varken, bugün sadece AB ekonomisinin motoru Almanya'daki iþsiz sayýsý 5 milyondur. Uluslararasý basýn Alman ekonomisinin açýklarýnýn kapatýlamadýðýný, baþbakan Merkel'in bu açýkla baþa çýkmak için ya özelleþtirmeleri (ki bu daha da çok iþsizlik yaratacak) ya katma deðer vergisini %16'dan %19'a yükseltmeyi ( bu da alt sýnýflar üzerindeki basýncýn daha da yoðunlaþmasýný saðlayacak) ya da merkez bankasýndaki altýn rezervlerini bozdurmayý (bu ise soruna kalýcý bir çözüm üretemediði gibi Alman kapitalistleri için büyük utanç kaynaðý olacaktýr) deneyebilir. Diðer taraftan, küresel kapitalizmin lideri ABD açýsýndan da durum son derece vahimdir. Tarihin en büyük açýklarýný veren ABD ekonomisi, baþta Çin olmak üzere emperyalist rakipleri karþýsýnda ekonomik açýdan sürekli gerilemekte, dolarýn deðeri düzenli olarak gerilemektedir. Sonuçta kriz derinleþtikçe uluslararasý kapitalizmin dengeleri deðiþmekte, emperyalist rekabet þiddetlenmektedir. Afganistan ve Irak'ýn iþgalleri ile potansiyel Ýran savaþý bu kriz durumunun sonucudur. Derinleþen ekonomik kriz, yayýlan emperyalist savaþlar, artan toplumsal hoþnutsuzluðun doðal sonucu sýnýf mücadelelerindeki sertleþmedir. Gerçekten de çeliþkilerin öteden beri derin olduðu Güney Amerika kýtasý sýnýfsal gerilimlerin büyük çatýþmalara yol açtýðý ilk deneyimleri beraberinde getirdi. Ýlk ayaklanma 2000'de Ekvator'da yaþandý. Ayaklanma ateþi Aralýk 2001'de Arjantin'e sýçradý. Venezuela'da Nisan 2002'de ABD destekli darbeye karþý ayaklanan halk baþkanlýk sarayýný kuþatýnca darbe geri püskürtülmüþ oldu. Belki de devrimci durumun en çok olgunlaþtýðý yer olan Bolivya'da 2003 Ekimi'nde silahlý iþçiler ve onlarla müttefik topraksýz köylüler büyük bir ayaklanma çýkardýlar. Ýþçiler barikat barikat savaþ verdiler, çatýþmalarda resmi rakamlara göre 120 kiþi öldü. Ýþçi sýnýfý Bolivya'da kendi yönetim organlarýný yaratmýþlardý. Son olarak Nisan 2005'te Ekvator'da ayaklanan halk reform vaadiyle 2000 ayaklanmasýnýn üzerinden iktidara gelen, iktidarýndaysa kapitalistlere çalýþan Guiterrez'i devirdi. Latin Amerika'daki devrimci dalganýn doðal yayýlma alaný olan Orta Amerika'da da solun çýkýþ içinde olduðu gözükmek-

3


MARKSiST BAKIs tedir. Diðer taraftan, Latin Amerika'daki geliþmelere paralel Sonuç olarak Avrupa'da da sýnýf çatýþmalarý düzenin geleneksel sýnýrlarýný zorlamaktadýr. Önümüzdeki süreçte de bu çatýþToparlayacak olursak, gerek iþçi sýnýfý ve ezilenlerin uzun yýlmalarýn dozunun artmasý beklenmelidir. Zira, kapitalistler lardýr devam eden neoliberal saldýrýlar karþýsýnda iyiden iyiye ekonomik týkanýklýktan çýkmak için iþçi sýnýfýna ve yoksul muhalefet bayraðýný yükseltmeleri, gerekse de AB'li kapitahalka sürekli yük bindirmek zorundadýr. Emek düþmaný listlerin ekonomik krizden çýkmak için ayný politikalarý derinyapýsal dönüþümlere gidilmedikçe hem kriz derinleþecek hem leþtirerek devam ettirmek zorunda oluþlarý uzlaþtýrýcý ara forde emperyalist rekabette AB patronlarý büyük mevziler mülleri geçersiz kýlmaktadýr. Üstelik iþçi sýnýfý mücadelesinde kaybedecektir. Burjuva hükümetlerin yaptýðý emek düþmaný gençliðin radikal unsurlarýný, iþsizleri, küçük burjuvazinin hamlelerse iþçi sýnýfýný mücadeleye zorladýðý için sýnýf proleterleþmekte olan kanatlarýný da yanýnda buluyor. mücadelesindeki gerilim týrmanmak zorundadýr. Kýsacasý Kapitalist deðerler ezilen kesimler tarafýndan sorgulanmakta, kapitalizmin diðer krizlerinde olduðu gibi durum ara forburjuvalarýn amentüleri meþruiyetlerini yitirmektedir. Gerek müllerle kotarýlacak türden deðildir. Öyle ki AB'li patronlar Güney Amerika'da gerekse de Avrupa'da devrimci Marksist yaklaþýk bir asýr önce elde edilmiþ reformlardan olan 8 saatgruplar, hala büyük oranda yetersizlik olsa da eskisine oranla lik iþ gününü uzatmayý hedeflemektedirler. Elbette ki emeðin çok daha güçlüler, bu durum elbette ki iþçi ve gençlik örgütdiðer sosyal ve ekonomik kazanýmlarý da gaspedilmek istenlerinin sahip olduklarý en büyük kazanýmlarýn baþýnda gelir mektedir. Kapitalistlerin amacý bir yandan daha çok ve bu, kuþkusuz olaylarýn daha da radikalleþmesini saðlayýcý çalýþtýrýrken diðer yandan da daha az vermektir. faktörlerinden birisidir. Kapitalist saldýrýlardan nasibini ilk alan kazanýmlarýn baþýnda Sýnýf mücadelesi, dünyada son 25 yýldýr hiç olamadýðý kadar iþsizlik sigortasý, sosyal güvenlik, saðlýk, eðitim, emeklilik, güçlüdür. Latin Amerika'daki ve Avrupa'daki geliþmeler, tüm ev kadýnlarý için fonlar vb geldiðinden gençler, kadýnlar, dünyadaki solculara moral kazandýrmakta, güven tazelemekyaþlýlar, iþsizler, küçük burjuvazinin proleterleþmekte olan te, devrimci aktivistlerin hedef kitlesini geniþletmekte onlarýn kesimleri, lümpen proletarya örgütlü proletaryanýn açacaðý iþlerini kolaylaþtýrmaktadýr. Hatta daha þimdiden dünyadaki yoldan ilerlemeye hazýrdýr ve kimi zaman örgütlü mücadeleyi devrimci gençlere ilham kaynaðý olup, gençliðin enternasbeklemeden kendini kavga meydanýna atmaktadýr. Fransa'da yonalist dayanýþmalarýna vesile olmaktadýr. (Türkiye'de bu göçmen iþçi anne-babanýn çocuklarý olan çoðunluðu iþsiz durum geçerli deðil, bunun neden böyle olduðu doðru bir þegençlerin Kasým ve Aralýk 2005'teki Paris ve diðer þehirlerde kilde tahlil edilmesi gereken bir konu.) gerçekleþtirdiði otomobil yakma eylemleri böyle bir sýnýfsal Öte yandan her devrimci yükseliþ çözülmesi gereken onlarca temele dayanmaktadýr. Yine gençlik eylemlerinin Fransa'da problemi kendi önüne katarak ilerlemeye çalýþýr. Ve ancak iþçi sýnýfý mücadelelerini tetikleyebildiði de gözükmüþtür. 26 bunlarýn çözümünde baþarýlý olduðu müddetçe tarihsel iddiasý yaþýndan küçük iþçilerin iki yýldan önce patron tarafýndan yönünde ilerleyebilir. Örneðin, Latin Amerika'da kitlelerin ve gerekçe gösterilmeden iþten çýkarýlmasýna olanak saðlayan elbette ki devrimcilerin peþpeþe iktidara gelen reformist liyasa tasarýsýna karþý yapýlmakta olan büyük eylemlikler derleri aþmalarý ve burjuva mülkiyet iliþkilerini doðrudan üniversite öðrencileri tarafýndan baþlatýlmýþtýr. Ve nihayet iþçi hedef tahtasýna oturtan proleter devrimleri gündemlerine sýnýfý da gençlere sahip çýkarak olaylarýn çapýný genel greve almalarý, gerçek anlamda bir devrim için zorunludur. taþýmýþ ve patronlarýn hükümetini sallamaya baþlamýþtýr. Avrupa'da da örneðin her biri bulunduklarý makama uzun yýlFransa'da emekçiler AB anayasasýný reddederek patronlarýn lardýr kök salmýþ olan sendika bürokratlarýnýn aþýlmalarý kritik öneme sahip, uzun erimli planlarýna dur diyebilmiþtir. devrimci geliþmenin derinleþmesi açýsýndan zaruridir. Bugün, Avrupa'da sýnýf mücadelesinin öncüsü konumunda olan resmi Stalinist çizginin var olmayýþý hareketin arkadan Fransa'nýn yanýnda tüm Avrupa'da iþçi sýnýfý tekrar büyük hançerlenmesinin artýk mümkün olmadýðýný göstermektedir. genel grevlerin iklimini yaratmaktadýr. Ýngiltere'de 1926'dan Öte yandan yükselen sosyal hareketlere doðrudan karþý koyberi yapýlan en geniþ katýlýmlý genel grev bu dönemde acak doðal rakiplerimiz olacaktýr. Sendika bürokrasisi, yapýlmýþtýr. Genel grev dalgasýna Yunanistan ve Belçika'da reformist siyasal hareketler, kapitalistler ve onlarýn aygýtý katýlmýþ, Avrupa'da sýnýf mücadelesinin sertleþmekte olduðu burjuva devlet mekanizmasý... bir kez daha gözükmüþtür. Özellikle AB ülkelerinde, Eninde sonunda durum çaðýmýzýn en büyük eksikliðine mücadeleler sonucu kýsmi zaferler ya da yenilgiler yaþansa dayanmaktadýr: Bolþevik partinin eksikliði. Tony Cliff'in bile önümüzdeki süreçte daha çok belirttiði gibi 1968'de Fransa'da kapýþma yaþanacak ve her kapýþma Sýnýf mücadelesi, dünyada son 25 birkaç on binlik kiþilik bir devrimsonrasý kapitalistlerin iþleri daha yýldýr hiç olamadýðý kadar güçlüdür. ciler örgütü var olsaydý, Fransa'da da zorlaþacak. Üstelik olaylarýn Latin Amerika'daki ve Avrupa'daki devrim kapýlarý açýlabilirdi. yayýlma potansiyeli daha fazla. Mesele, devrimci yükseliþ dönemgeliþmeler, tüm dünyadaki solculara lerinde olaylarýn gidiþatýna ciddi Fransa ve Latin Amerika'daki olaymoral kazandýrmakta, güven tazele- müdahalelerde lar iþçi sýnýfý ve Marksizm'in artýk bulunabilecek mekte, devrimci aktivistlerin hedef çapta bir Bolþevik örgütün var yaþanan gerçekliði tam olarak kitlesini geniþletmekte onlarýn iþleri- olup olmamasýdýr. Böyle bir kavrayamadýðýný iddia eden gerek saðcý yaklaþýmlara gerekse de solni kolaylaþtýrmaktadýr. Dünyadaki örgütü yaratmak devrimcilerin daki reformist unsurlara sert bir devrimci gençlere ilham kaynaðý önündeki en büyük görevdir. tokat indirmiþtir. Gerçekler ýsrarolup, gençliðin enternasyonalist cýdýr. Veli Umut Arslan dayanýþmalarýna vesile olmaktadýr.

4


MARKSiST BAKIs

MUHTEMEL ÝRAN SAVAÞI, OLASILIKLAR VE FIRSATLAR ABD ile Ýran arasýndaki gerilim aylardýr týrmanmakta ve yaþananlar Irak Savaþý'ndan önceki süreci andýrmakta. Hatta, burjuva basýnda yavaþ yavaþ savaþ analizlerine baþlandý. Gerilimin görünürdeki sebebi Ýran'ýn nükleer teknolojiye sahip olmaya çalýþmasýdýr. Ýran'daki iktidar, ýsrarla nükleer enerjinin barýþçýl amaçlarla kullanýlacaðýný belirtse de ABD ve müttefikleri Ýran'ýn bu teknolojiyi nükleer silah üretmek için kullanacaðýnda ýsrarcýlar; bunu da savaþ nedeni sayýyorlar. Buradaki büyük ikiyüzlülük, Irak Savaþý sýrasýnda ABD emperyalizminin savaþ bahanesi olarak kullandýðý ikiyüzlülükle ayný kategoridendir. Saddam rejiminin kitle imha silahlarýna sahip olduðu iddiasýyla Irak'ý iþgal eden ABD, þimdi de Ýran'a nükleer silah üretiyorlar iddiasýyla yüklenmektedir. Sanki en büyük kitle imha silahýna kendileri sahip deðilmiþ ya da nükleer silahlarý Ýsrail, Hindistan ve Pakistan gibi kendi dümen suyunda olan ülkelere bizzat pazarlayan kendisi deðilmiþ gibi. ABD'nin niyeti ve söylemlerinin ikiyüzlü karakteri birçoklarý için ayan beyan ortadayken, Ýran'daki rejime antipati besleyen milyonlarca insana bunlarýn anlatýlmasý ne yazýk ki hala zorunludur ve bu devrimcilerin bir görevidir. ABD'nin, Ýran'a karþý saldýrganlýðýný hangi boyutlara kadar vardýracaðý, dünya kapitalizminin içine düþtüðü bunalýmýn boyutlarý tarafýndan belirlenecektir. Öte yandan gerilimin daha þimdiden dünya ekonomisini sarsacak düzeye týrmandýrýlmasýndan kapitalistlerin büyük sýkýntý içinde olduklarý anlaþýlabilir. Olasý Ýran Savaþý için gözden çýkarýlmamasý gereken bazý noktalar var. Bir kere Ýran devleti çok güçlü bir devlet geleneði olan bir ülke. Ýran egemen sýnýfý, halkýn çok büyük çoðunluðunu týpký Irak-Ýran Savaþý'nda olduðu gibi milliyetçi histeri temelinde etrafýnda toparlayabilecek bir ulusal bütünlük anlayýþý temelinde hareket ediyor. Ayrýca ekonomik ve askeri olanaklarý Irak veya Afganistan'la kýyaslanmayacak kadar geniþ. Ýran devleti, tüm Þii aleminin hamisi rolüyle, baþta Irak olmak üzere ABD güdümünde olan Körfez ülkelerini karýþtýrabilme yeteneðine sahip olan alt emperyalist bir devlettir. Bu yüzden, Ýran'a karþý rejim deðiþikliði saikiyle yürütülecek bir savaþ, çok uzun ve þiddetli geçeceði gibi, ABD ve Ýsrail'i nükleer silahlarýný kullanmaya da itebilir. Bu da savaþta milyonlarca insanýn ölmesi anlamýna gelir. Ýran'a yapýlacak müdahalenin arka planýnda, dünya kapitalist sistemi ve onun küresel lideri ABD'nin içine girdikleri krizi bir kez daha savaþlar yoluyla aþma çabasý yatmaktadýr. 11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yapýlan saldýrýnýn emperyalist savaþlar dönemini baþlatmasý manidardýr. Bu saldýrýlardan sonra düðmeye basýlmýþ, ilk önce Afganistan daha sonra Irak iþgal edilmiþtir. Tekelci sermaye çevrelerinin basit yürütme organlarý olan burjuva hükümetlerin 100 binlerce insanýn öldürüldüðü katliamlarýný meþrulaþtýrmak için söyledikleri yüzsüzlük ve alçaklýk timsali yalanlar dünya yaþadýkça akýllardan çýkmayacaktýr: "Irak'a Irak'ý özgürleþtirmek için saldýracaðýz!" Emperyalist Savaþlarýn Devrimci Mücadeleye Sunduðu Fýrsatlar

Toplumsal muhalefet odaklarýnýn ve "savaþa karþý savaþ" sloganýn ne kadar etkili olduðunu irdelemekte fayda var. Özellikle Irak Savaþý'na karþý giriþilen muhalefet, oldukça büyük kitleleri eylemlere ve protestolara taþýmýþtýr. Örneðin, sadece Londra'da yapýlan tek bir eylemde 2 milyon kiþi savaþa hayýr demiþtir. Ne var ki bu eylemlerde milyonlarca savaþ karþýtý biraraya gelse de "savaþýn getirilerini kendi yaþamlarýnda doðrudan hissetmeyen yýðýnlar" protestolarýný yapýp, meydanlarý boþaltarak evlerine geri döndüler. Anlaþýldýðý üzere, gençliðin radikal eylemleri ve iþçi sýnýfýnýn grevleri için koþullar henüz olgunlaþmamýþtý. Aradan geçen 3 sene içinde köprünün altýndan çok sular geçti. Bu, emperyalist rekabetin iyiden iyiye týrmandýðý, kapitalist ekonominin kýrýlganlýðýnýn arttýðý ve sýnýflararasý dengenin hýzla gerildiði bir dönem oldu. ABD, Irak'ta hiç beklemediði bir durumla karþýlaþtý. Ýlerleyen zaman için de görüldü ki ABD, Irak'ýn bütünün uzun bir süre daha kontrolünde tutamayacaktýr. Kuzey Irak'taki Kürt bölgesinde tam olarak yerleþmesi kesinken, ülkenin merkezi olan Sünni bölgelerinde uzun vadede kalmasý hemen hemen imkansýz hale geldi. Güneydeki Þiilerse, çýkarlarý gereði þimdilik ABD'ye göz yumuyorlar, üstelik petrol zengini bu bölgede Ýran'ýn nüfuzu gün geçtikçe artýyor. Sonuçta, Irak ulusal bütünlüðünü kaybetti ve þimdilik Kürtlerin dahil olmadýðý

5

ABD'nin, Ýran'a karþý saldýrganlýðýný hangi boyutlara kadar vardýracaðý, dünya kapitalizminin içine düþtüðü bunalýmýn boyutlarý tarafýndan belirlenecektir. Öte yandan gerilimin daha þimdiden dünya ekonomisini sarsacak düzeye týrmandýrýlmasýndan kapitalistlerin büyük sýkýntý içinde olduklarý anlaþýlabilir... Ýran'a karþý rejim deðiþikliði saikiyle yürütülecek bir savaþ, çok uzun ve þiddetli geçeceði gibi, ABD ve Ýsrail'i nükleer silahlarýný kullanmaya da itebilir.


MARKSiST BAKIs Þii-Sunni iç savaþýný yaþýyor. te olan ülke piyasalarýnda iflaslar, hýzla artan fiyatlar, dünya Yine bu 3 yýllýk süre zarfýnda ekonomik kriz derinleþti. Petrol ekonomisinde yaþanacak uzun bir durgunluk dönemi, buna fiyatlarý 70 dolarýn üzerine týrmandý, ABD ekonomisi taribaðlý olarak çýð gibi büyüyecek iþsizlik vb. bunalýmlar Ýran hinin en büyük bütçe ve ticaret açýklarýný veriyor, AB'nin Savaþý'nýn arkasýndan yaþanabilecek geliþmelerdir. motor ekonomileri Almanya, Fransa, Ýtalya büyüyemiyor, Hiç de temelsiz olmayan bu olasýlýðýn gerçekleþmesi durukitlesel iþsizlik sorunu bir türlü çözülemiyor, aþýrý üretim munda, sýnýf mücadelesi nasýl bir geliþme gösterecektir. bunalýmý kaynaklý sorunlar gün geçtikçe aðýrlýðýný daha fazla Yukarýda deðinildiði gibi, sýnýf mücadelesine öncülük eden hissettiriyor. Katrina tayfunun ardýndan dünya kapitalizminin kimi bölgelerde halihazýrda bir canlýlýk, bir direngenlik meviçine düþtüðü acizlik, Fransa'da Kuzey Afrika kökenli (lümcuttur. Bu canlý unsurlar, kapitalistlere karþý mücadelelerinde pen) proleter gençlerin isyaný hep bu ekonomik bunalýmýn kýsmi çarpýþmalarý kazanýp kendilerine güvenlerini artýrsarsýcý iz düþümleridir. Bunun yanýnda, Çin uzun yýllardýr mýþlardýr. Bu, çok önemli bir kazanýmdýr. Gençliðin ve prolesürdürdüðü ekonomik yükseliþini bu süreç boyunca devam taryanýn en dinamik kesimleri bir sonraki kavgaya daha bir ettirmiþ ve artýk kimi eþikleri atlamýþ gözükmektedir. þevkle, daha bir kararlýlýkla girecektir. Solun, son 25 yýlýn Örneðin, Çin bilgisayar, elektronik ve mekanik bilginin zirvesinde olmasý Ýran Savaþý ile devrimci solun önünde fýrzirvesi olan uzay teknolojisinde büyük baþarýlar kaydetmiþ, satlarýn belireceðinin bir iþaretidir. ABD ve Rusya'dan sonra uzaya insan gönderen üçüncü ülke Lenin, "emperyalist savaþlar, burjuvazinin devrime en büyük olmuþtur. Çin'de internet kullanýmýnýn ABD'yi sollamýþ armaðanlarýdýr" der. Devrimci Marksistlerin emperyalist olmasý da çok anlamlý bir geliþmedir. Emperyalist rekabetin savaþ karþýsýndaki tutumlarý "emperyalist savaþý iç savaþa" diðer bir aktörü, Rusya da Putin ile çevirmek hedefine baðlýdýr. Irak Savaþý saðladýðý toparlanmasýný sürdürerek, eski sonrasý solun saflarýnda görülen savaþ SSCB coðrafyasýnda tekrardan aðýrlýðýný karþýtý dalganýn bir sonucu olarak ortaya koyma çabasý içindedir. Çýkýþta olan bu iki çýkan hareketlilik, büyük atýlýmlarý emperyalist gücün bir diðer önemli özelliði beraberinde getirmemiþtir. Öte yandan, de ABD ve AB güdümlü liberal model yeÝran Savaþý devrimcilerin önünde çok daha rine, otoriter- ulusalcý- devletçi bir büyük kapýlar açmaktadýr. Ýran Savaþý eðer ekonomik-politik çizgi izleyerek geliþmekbaþlayacaksa dünya kapitalizminin te olan ülkelerin egemen sýnýflarýna farklý çýkýþsýz kalmasýnýn sonucu olarak baþlayabir emperyal yörünge ve çizgi sunuyor caktýr ve gelecekteki büyük ekonomik olmalarýdýr. Uzun sözün kýsasý, emperyalist canlanma uðruna krizleri tetikleyip büyük rekabet kýzýþmaktadýr. riskler alacaktýr. Mesele sistemin iyiden Yine bu süreç boyunca, krizden çýkmak için iyiye týkandýðý durumlarda, çeliþkileri çýrpýnan kapitalistler, iþçi sýnýfý ve halkýn devrimle çözebilmektir. Ýran Savaþý bu diðer kýsýmlarýna karþý neoliberal yýkým anlamýyla proleter devrimlerin için büyük projeleri hazýrlamýþlardýr. Halkýn yaþam fýrsatlar sunmaktadýr. standardýný hýzla gerileten bu durum, sýnýf Irak Savaþý esnasýnda geniþ yýðýnlarýn mücadelesinin yükselmesini beraberinde yaþamý doðrudan doðruya etkilenmemiþtir. Ýran.. Sýradaki Sensin! getirmiþ, bunun sonucunda Latin Oysa olasý Ýran Savaþý, iyiden iyiye derinSeninle Ýþimizi Bitireceðiz! leþen bir týkanmayla eþ zamanlý olarak Amerika'da devrimci mücadele dalgasý patlak vermiþ, AB ülkelerinde de peþi sýra güçlü mücadele geliþtiðinden büyük ekonomik krizleri tetikleyip, geniþ yýðýnpratikleri oluþmuþtur. Mücadelenin sert geçtiði çoðu yerde larýn yaþamýnda doðrudan doðruya etkisini göstermiþ olacakkýsmi zaferler elde edilmesi mücadeleci unsurlarýn moralini týr. Bütün bunlarýn yanýnda iþçi sýnýfý ve gençliðin hali hazýrve kendilerine olan güveni arttýrmýþtýr. Neoliberal saldýrýlarýn daki direngen tutumlarý, Ýran Savaþý ve sonuçlarý karþýsýnda devamýnýn geleceði, buna karþýlýk güven tazeleyen direniþ da kendisini ortaya koyacaktýr. odaklarýnýn bu saldýrýlar karþýsýnda daha da þiddetli 20.yy savaþlar ve devrimler çaðý olmuþtu. 21.yy da savaþlarýn direneceði gözükmektedir. ve devrimlerin çaðý olacak ve týpký 20yy'da olduðu gibi ya Ýran Savaþý’nýn Yaratacaðý Etki, Sunacaðý Fýrsatlar barbarlýk, ya sosyalizm ikilemi insanlýðýn kaderini belirleyeÝþte bu koþullar altýnda Ýran'a karþý savaþ senaryolarý yazýlcektir. maktadýr. Eðer gerçekten bir savaþ baþlayacaksa bu koþullarýn Olasý fýrtýnalara hazýrlýksýz yakalanmamak devrimci meyveleri kendini göstermekte gecikmeyecektir. Nedir bu Marksistlerin boynunun borcudur. Ýnsanlýðýn kurtuluþunun meyveler? Evvela, savaþýn ilk etkileri, tüm dünyadaki denönünde bir engel olan kapitalizm, biz silkelemedikçe geleri alt üst edecek çapta olabilir. Rejim deðiþikliði hedefiyle yakamýzdan düþmeyecektir. Kapitalizmi alaþaðý etmenin Ýran'a karþý açýlacak bir savaþ, nükleer silahlarýn kullanýldýðý yolu, kitle ayaklanmalarýný baþarýlý devrimlere dönüþtürecek büyük bir kasaplýðý gerektirebilir. Bu ise, nükleer silahlandevrimci bir partiyi inþa etmekten geçmektedir. Önümüzdemanýn büyük bir hýzla yayýldýðý çok tehlikeli bir süreci ki yýllarda karþýmýza çýkabilecek tarihsel fýrsatlarý deðerlenditetikleyecektir. Ayrýca, savaþ, çok uzun olsun ya da olmasýn, rebilmemiz için var gücümüzle Bolþevik örgütü inþa etmek nükleer silahlar savaþta kullanýlsýn ya da kullanýlmasýn uçuruzorundayýz. GELECEK HER YERDE BOLÞEVÝZME AÝTTÝR! mun kýyýsýndaki kapitalist sistemi, uçurumdan aþaðýya itebilecek potansiyellere sahiptir. Petrol fiyatlarýnýn 100 dolar üzerine fýrlamasý, dünya borsalarýndaki hýzlý çöküþ, geliþmek

6


MARKSiST BAKIs Dev Dalga:

FRANSA 1968 Kapitalizm için ölüm çanlarýnýn çaldýðý, devrimden ödü kopanlarýn en çok dehþete düþtükleri dönem þüphesiz 1917 Ekim Devrimi ile baþlayan dünya devrimi dalgasýydý. Kapitalistler, iktidarlarýný korumak için insanlýk tarihinin en utanç verici deneyimlerini yaratacak olan faþistleri iktidara taþýmakta tereddüt etmediler. Devrimci dalga, ancak II.Dünya Savaþý'nýn bitiminde duruldu. Süreç, ardýnda Ýtalya'da iþçi konseylerini, Almanya'da yaþanan üç ayaklanmayý, Macaristan ve Avusturya'daki kýsa ömürlü olan iþçi iktidarlarýný, Çin'de ziyan edilen bir devrimci durumu, Ýngiltere ve Fransa'daki büyük genel grev dalgalarýný, umudun çaresizliðe dönüþtüðü ve arkadan hançerlenmenin kahredici acýsýnýn tadýldýðý Ýspanya Ýç Savaþý'ný, Yunanistan ve Ýtalya'da partizanlarýn faþistlere ve onlarýn arkasýndaki tekelci sermaye ikti-

týrdýkça artýrýp en ufak bir muhalefeti vatana ihanet sayýp anýnda ezdiler. Egemenler, bu güzel günlerin hiç bitmeyeceðini umuyorlardý. Ne var ki tarihin yasalarýnýn önüne geçilemez. Sistem, en gönençli olduðu, en kudretli gözüktüðü dönemlerde saplanacaðý büyük krizin koþullarýný hazýrlamaktadýr oysa ki. Nitekim, öyle de oldu. Sistem 1960'larýn ortalarýnda týkanmaya baþladý. Kar oranlarý düþmeye baþlamýþ, aþýrý üretim sorunu ortaya çýkmýþ, kitlesel iþsizlik uzun bir aradan sonra tekrar görülmeye baþlanmýþtý. Karanlýklar aleminin bu hortlaklarý kapitalistler için kabus dolu günlerin iþaretçisiydi. Zaten, uzunca bir süredir toplumsal muhalefet dalgasý için için mayalanmaktaydý. Burjuva toplumun ikiyüzlülüðünden, kendilerine dayatýlan yaþam tarzý ve ahlak anlayýþlarýndan nefret eden savaþ sonrasý genç kuþak, mayalanan büyük toplumsal öfkenin ateþleyicisi olacaktý. Gençliðin kültürel ve toplumsal talepleri giderek siyasallaþacak, bir süre sonra da proletarya mücadelesiyle birleþecekti. Sonuçta ortaya Ekim Devrimi ile baþlayan dünya devrimi dalgasýndan sonraki en yaygýn ve kapsamlý devrimci dalga çýkmýþ olacaktý. 1966-70 arasý tüm dünyayý kasýp kavuran hareket, en radikal örneklerini Fransa, ABD, Filistin, Çekoslavakya (buranýn SSCB kontrolünde olduðuna dikkat), Türkiye, Ýtalya, Ýngiltere, Japonya ve Latin Amerika'da gösterdi ve genel olarak tüm dünyayý etkiledi. Toplumsal mücadele ivmesinin uluslararasý düzeyde doruðu olan Fransa Mayýs 68'i kastedilerek bu devrimci dalga 1968 yýlýyla özdeþleþmiþtir.

Fransa 1968 Ýkinci Dünya Savaþý yýllarýnda vatansever tutumuyla Alman iþgaline karþý yoðun direniþ göstermiþ olan Parti Communista Français (Fransýz Komünist Partisi-PCF), savaþýn bitmesinin ardýndan Fransa toplumunda büyük bir itibar elde etmiþti. Milliyetçi bir çizgi kamuoyunda büyük puan toplamýþtý. Savaþ sonrasý yýllarda partiye yüzbinlerce yeni üye katýldý. Sosyal demokrat SFIO'nun üye sayýsý ise 300 bin üyeden 100 bine düþtü. Ýþçi sýnýfý hareketi ise savaþ öncesinde de oldukça etkindi, Halk Cephesi hükümeti ve iþçi sýnýfý içinde oldukça yaygýn olan ayný PCF, radikalliðin önündeki dalgakýranlardý. Sýnýf hareketindeki atýlganlýk Ýkinci Dünya Savaþý'ndan sonra da kaldýðý yerden devam edecekti. Ýþçiler, toplum içerisinde büyük bir nüfuza sahip olan PCF'den vatan savunmasý sýrasýnda gösterdiði atýlganlýðý kapitalist sisteme karþý da göstermesini bekliyordu. Öte yandan, Fransa'da savaþtan önce de iþçi hareketi üzerinde frenleyici etkisi olan PCF, Stalinist çizginin klasik örneklerinden birisi olarak milliyetçi bir düzen partisinden baþka

darýna karþý yürüttüðü kahramanca iç savaþý ve Rusya'da Bolþeviklerin Stalinist karþý devrim tarafýndan tümden yok ediliþini býrakarak noktalandý. Ýki sýnýf arasýndaki bu ölüm kalým savaþýnda, kapitalistler, bu büyük devrimci salgýný durdurabilmek için ellerinden gelen ne varsa yaptýlar. En çok da oluk oluk kan akýttýlar. Bu süreç geride on milyonlarca ölü býrakarak son buldu. Kapitalistler ve Rusya'daki Stalinist yönetim artýk rahattý. Devrimci tehlikeyi atlatan, ekonomik krizden de üretici güçlerin önemli bir kýsmýný savaþ vasýtasýyla yok ederek kurtulan kapitalistler için huzurlu günler gelip çatmýþtý. Yaklaþýk 20 yýl sürecek ekonomik büyüme dönemine girilmiþ, kargaþa dönemi son bulmuþtu. Adýna soðuk savaþ denen, esasýnda bir düþman yaratarak ezilenleri ve iþçi sýnýfýný ulusal çýkarlar temelinde egemen sýnýf etrafýnda tutmaya hizmet eden bir oyun sayesinde, gerek ABD gerek SSCB sömürüyü art

7


MARKSiST BAKIs bir konumda deðildi. Politikasýný tamamen SSCB diplomasisine göre þekillendiren PCF, savaþtan sonra burjuva partileriyle koalisyon hükümetine katýlarak, siyasi ve ekonomik istikrarý her þeyin üzerinde tutan bir çizgi izledi. Devrimci bir unsurun yapacaðý ise tam tersine kapitalist istikrarsýzlýðý derinleþtirmek olmalýydý. Genel sekreter Thorez, PCF'ye ve onun denetimindeki Confideration Generale de Travail'a (Genel Ýþ Konfederasyonu) raðmen greve giden iþçileri "lümpenlik, faþistlik ve hainlikle" suçladý. 1947 ilkbaharýnda, aðýr ekonomik ve siyasal baskýlardan bunalan iþçi sýnýfý, PCF'nin de dahil olduðu hükümete isyan etti. 1947'de 3 milyon, 1948'de 6.5 milyon iþçi greve gitti. 1919/1930 grevlerinden sonra ülkenin tarihinde en büyük grev dalgasý yaþandý. PCF ise bir yandan grev dalgasýný engellemeye çalýþtý diðer yandan da grevlerin baþarýsý için mücadele eden, sayýca az olan devrimci Marksistlere sistematik bir terör kampanyasý uyguluyorlardý. Bu saldýrýlarda, birçok devrimci Marksist militan PCF tarafýndan katledildi.

(JCR) ve Maocularýn kurduðu Genç Komünistler BirliðiMarksist Leninist(UJC-ML) sosyalist öðrenci tabanýnýn önemli güçleri haline geldiler. Bu iki hareket Vietnam Savaþý'na karþý soyut bir barýþ çaðrýsý yapan PCF gençliðinin tersine, Vietnamla dayanýþma komiteleri örgütleyerek, sokaklarda aktif propagandaya giriþmeleri, güçlenmelerini saðlayan temel etken oldu. JCR'nin önemli bir atýlýmý da Vietnam dayanýþma komiteleri oluþturmak için örgütlendikleri liselerde, öðrencilerin söz ve karar haklarýný savunan antiotoriter bir devrimci lise hareketinin doðmasýna öncülük etmek oldu.

1967 Genel Grev Dalgasý 1962'de baþkanlýk sistemine dayalý bir rejime geçen Fransa'da iktidara Ýkinci Dünya Savaþý "kahramaný" General de Gaulle gelmiþti. De Gaulle yönetiminde Fransýz kapitalistlerinin amacý, Fransa'yý yeni emperyalist sistem içerisinde eski "büyük" günlerine döndürmekti. Bu hedef doðrultusunda ABD'den tam baðýmsýzlýk kazanmak için askeri harcamalar arttýrýlacak, ücretler düþük, çalýþma saatleri uzun kýlýnacak, sanayide geniþ çaplý bir rasyonalizasyon politikasý izlenecekti. Bunun anlamý iþçilerin çok yoðun sömürülmesiydi. 1967'de 1968 Mayýsý'ndaki büyük genel grevinin eylem biçimlerinin ip uçlarýnýn görüldüðü bir genel grev dalgasý yaþandý. Artýk, yavaþ yavaþ iþçi sýnýfý da eylem alanýna inmeye baþlýyordu. 1967 grevlerinin yoðunlaþtýðý yerler, yeni sanayileþen taþra kentlerinde modern teknoloji ile çalýþan iþletmelerdi. 1967'deki iþçi eylemleri, önce CGT denetiminde, ücret artýþý ve iþ kazalarýna tazminat talepleriyle sýnýrlý, düzenli program içinde baþladý. Ýstenen % 4-5'lik ücret artýþýna ulaþýlýnca, CGT iþçi eylemliliklerini birçok yerde iþçilerin muhalefetine raðmen sona erdirdi. Ancak, birçok küçük kentteki büyük ve modern iþletmelerde, iþçiler eylemlerini kendilerinden sürdürdüler ve geleneksel direniþ biçimlerini aþtýlar. 25 Þubatta, Besançon'daki Rhodia tekstil fabrikasýndaki 3 bin iþçi çalýþma temposunu protesto ederek fabrikayý iþgal etti. Bir hafta sonra Rhodia'nýn Lyon'daki fabrikasý da iþgal edildi. Lorraine bölgesindeki 15 bin maden iþçisi, iþten çýkarmalarýn durdurulmasý için Nisan boyunca madenleri iþgal ettiler. Bir süre sonra Rhodia'daki iþçilerle polis arasýnda sert çatýþmalar çýktý. Mans'ta 8 bin iþçi, kent merkezinde yarým saat boyunca polisle çatýþtý. En büyük olay, muhafazakar saðýn güçlü olduðu Caen kentindeki Saviem elektromekanik fabrikasýnda oldu. Ocak 1968'de, 4 bini aþkýn genç iþçi greve gidip kent merkezine yürüdüler, polisle çatýþtýlar. Ertesi gün bu kez 7 bin iþçi kente yürüdü ve yanlarýna aldýklarý demir bilyeler ve çubuklarla polise sert bir þekilde karþý koydu. 36'sý polis 200 kiþinin yaralandýðý olaylardan sonra, Caen'deki 15 bin iþçi greve gidecek ve olaylar giderek büyüyerek bütün Atlas okyanusu kýyýsýný saracaktý. Devrimci Marksist gençlik örgütü JCR bu eylemlerle doðrudan iliþkiye geçerek iþçilerle baðlarýný güçlendirmiþti.

1968'in ilkbaharýnda öðrenci hareketi Vietnam Savaþý karþýtý eylemliklerin dozunu artýrdýkça artýrýyordu. Paris'te öðrenciler ABD kurumlarý ve polise karþý þiddet eylemleri düzenliyorlardý. Ama öðrenci hareketlerindeki asýl sýçramayý Nantarre Üniversitesi öðrencileri yarattýlar. Bu üniversite, Paris'in en yeni, en büyük (iki bini aþkýn öðrenci), en modern ve Amerikan kampüs modeline dayalý tek üniversitesiydi. Kuzey Afrikalý proleterler ve iþsizlerin yaþadýðý gecekondulardan yüksek duvarlarla ayrýlmýþ dev beton bloklardan oluþan Nantarre Üniversitesi (ODTÜ'ye ne kadar benzediðine dikkat edin), diyalektik biçimde patlamalarýn en þiddetlisinin yaþandýðý yer oldu ve bunlara öncülük etti. Sonuçta, savaþ sonrasý kapitalist sistemin istikrara kavuþup, ayaklarýnýn saðlam zemine basmasýnda çok büyük roller üstlenmiþ olan PCF, hýzla güç kaybetti, iþçiler PCF'den ve PCF kontrolündeki CGT'den hýzla uzaklaþtýlar. 1947'de 5.5 milyona ulaþan CGT'li iþçi sayýsý 1959'da 1 milyona, PCF'nin 1947'de 1 milyon olan üye sayýsý ise 1959'da 225 bine düþecekti. PCF'nin iðrenç karþý devrimci yüzü 68'de bir kez daha gözükecekti.

1960’lar: Devrimci Gençler PCF’den Kopuyor

Sekter söylemi ve parlamentarist çizgisiyle, düzen içi bir unsur olduðunu defalarca gözler önüne seren PCF, 60'larýn ortalarýna gelinirken, anti-kapitalist unsurlarýn nezdinde cazibesini çoktan yitirmiþti. 1950'lerin ortalarýnda Fransa'nýn Afrika'daki sömürgeleri bir bir daðýlmaktayken, Fransa'nýn Cezayir'deki iþgalini destekleyen PCF, saldýrgan milliyetçi bir politika izlemiþ oluyordu. Buna karþýn 1960'da sosyalist eðilimli öðrenci örgütü Fransýz Ulusal Öðrenci Birliði, resmen Cezayir'deki Fransýz iþgaline direnen ulusal kurtuluþ mücadelesini destekleme kararý aldý. 1966'ya gelindiðinde devrimci Marksist bir örgütlenme olan Devrimci Komünist Gençlik

Üniversite Isgalleri Baslýyyor

1968'in ilkbaharýnda öðrenci hareketi Vietnam Savaþý karþýtý eylemliklerin dozunu artýrdýkça artýrýyordu. Paris'te öðrenciler ABD kurumlarý ve polise karþý þiddet eylemleri düzenliyorlardý. Ama öðrenci hareketlerindeki asýl sýçramayý Nantarre Üniversitesi öðrencileri yarattýlar. Bu üniversite,

8


MARKSiST BAKIs Paris'in en yeni, en büyük (iki bini aþkýn öðrenci), en modern ve Amerikan kampüs modeline dayalý tek üniversitesiydi. Kuzey Afrikalý proleterler ve iþsizlerin yaþadýðý gecekondulardan yüksek duvarlarla ayrýlmýþ dev beton bloklardan oluþan Nantarre Üniversitesi (ODTÜ'ye ne kadar benzediðine dikkat edin), diyalektik biçimde patlamalarýn en þiddetlisinin yaþandýðý yer oldu ve bunlara öncülük etti. Fransa Milli Eðitim Bakaný Fouchet'in "eðitimin sanayileþtirilmesi" hedefleyen reform paketi öðrencileri de daha da radikalleþtirdi ve üniversite iþgalleri baþladý. Nisan ayý, Nantarre'nin ateþlediði sosyalist öðrenci hareketi ve faþist militanlar arasýndaki Paris'te yoðunlaþan ama taþraya da yayýlan çatýþmalarla geçti. Çatýþmalarýn geliþmesi üzerine Nantarre Üniversitesi kapatýldý, Sorbonne ise polis tarafýndan iþgal edildi. Bunun üzerine CGT ve CFDT sendikalarýnýn çaðrýsýyla bir günlük genel grev ilan edilerek gösteri çaðrýsý yapýldý. 13 Mayýs günü "iþçi, öðrenci, öðretmen beraberdir" yazýlý dev pankart arkasýnda, Paris'te 800 bin-1 milyon kiþilik bir kalabalýk yürüdü. Ayný gece, öðrenciler Quarter Latin'i yeniden iþgal edip, o geceyi Özgürlük Gecesi ilan edip, meydaný "halka açtýlar".

bütün fabrikalarda yapýlan oylamalarda reddedildi. 27 Mayýs'tan sonra grev, kimi yerlerde polisi bile etkileyerek, o zamana dek çalýþmayý sürdüren bazý devlet dairelerine de yayýlarak devam edecekti. Bu arada 200 bin kiþilik köylü protestosundan da anlaþýlacaðý üzere devrimin koþullarý kýrda da oluþmaya baþlamýþtý.

Geri Çekilme Baslýyyor

Kendiliðinden geliþen öðrenci ve iþçi radikalizmi varabileceði en radikal noktalardan birine varmýþtý. Yönetici sýnýf çaresiz bir durumdaydý, de Gaulle ülkeyi terk etmek zorunda kalmýþtý. Poliste dahi daðýlma sinyalleri görülüyordu. Kýrda

Isçiler Sahnede

13 Mayýs'ta uzun süredir Nantarre öðrencileriyle iliþki içinde olan Sud Aviation iþçileri greve giderek fabrika yöneticilerini bürolarýna hapsettiler. Sud Aviation iþçileri polisle çatýþýp grevi sürdürürken, 14 Mayýs'ta gene Nantes'de Bougenais iþçileri fabrika kapýlarýný yöneticilerin üzerine lehimleyerek greve katýldýlar. 15 Mayýs'ta Cleon'daki Renault fabrikasýnda da yöneticiler bürolarýna hapsedildiler. Fabrikaya kýzýl bayrak çekildi ve süresiz iþgal baþladý. Bunun ardýndan grevler bütün ülkeye yayýldý. Grevcilerin sayýsý 18 Mayýs'ta 2 milyonu, 20 Mayýs'ta 4 milyonu buldu, 22 Mayýs'ta 8 milyonu ve en sonunda 10 milyonu buldu, ki bu sayý Fransa'daki iþgücünün 2/3'ünü oluþturuyordu. Bütün Fransa iþçi sýnýfý grevdeydi, postane, iletiþim, ulaþým gibi temel kamu hizmetleri dahil, ülkedeki tüm hizmetler ve üretim durmuþtu. CGT, CFDT, FO sendikalarý engellemeye çalýþtýklarý ama baþaramadýklarý iþçi sýnýfýnýn bu kendiliðinden atýlýmý karþýsýnda çoktan baþlayan grevi 18 Mayýs'ta resmileþtirdiler. 24 Mayýs'ta Cumhurbaþkaný de Gaulle'ün radyoda bir konuþma yapacaðý açýklandý. Ýktidardan 20 Mayýs'tan beri ilk kez ses gelecekti. De Gaulle konuþmasýnda referandum önermekten ve iç savaþ karþýsýnda uyarýda bulunmaktan baþka bir þey söyleyemeyince, Fransa egemen sýnýflarýnýn çaresizlik içinde ne yapacaðýný bilmediði ortaya çýkmýþ oldu. 24 Mayýs akþamý, de Gaulle'ü protesto eden göstericilerle polis ve faþistler çatýþtýlar. Paris, Bordeaux, Lyon, Strasbourg ve Nantes'de saatlerce süren ve 2 kiþinin ölümü, 500 kiþinin yaralanmasý ile sonuçlanan olaylar esasýnda bir ayaklanma ve iç savaþýn provasý yapýlýyordu. Bu süreçten egemen sýnýf daha da zayýflayarak çýktý. Bunun üzerine egemen sýnýf bir hamle yaparak iþveren ve iþçi sendikalarýný masaya oturmaya çaðýrdý. 25-27 Mayýs arasýnda yaplan görüþmelerde hükümet, 2. Dünya Savaþý'ndan sonraki en büyük asgari ücret zammýný kabul etti: %35. Ücret dýþý konularýn görüþülmesi ise belirsiz bir tarihe erteleniyordu. CGT, gelinen noktadan memnundu. Ancak bu uzlaþma önerisi PCF ve CGT'nin güçlü olduðu ve onlarýn Fransa iþçi sýnýfýnýn öncü gücü saydýklarý Bellancourt-Renault fabrikasýndan baþlayarak hemen hemen

da devrim hýzla geliþmekteydi. Sorun artýk iktidar mücadelesine dayanmýþtý. Mayýsýn baþýndan beri Paris ve baþka birçok kentin sokaklarýna hakim olan öðrenci hareketi ve iþçi sýnýfýnýn tümünün katýldýðý genel grev, devlet otoritesini tamamen tükettiði halde bile, radikal devrimci sloganlarýna raðmen, siyasal iktidarý almaya dönük bir programa ve stratejiye sahip deðildi. Devrimci Marksistler olaylarýn akýþýna etki edebilecek güçlerde deðillerdi. JCR, reformist ve apolitik bir sendikal geleneðe sahip FO'nun bazý birimlerine sýzmýþ ve onlarý hýzla radikalleþtirmiþ olsa da bunlar yeterli deðildi. Adý komünist olan ama komünizme yapýlan bir hakaret sayýlmasý gereken Stalinist PCF, karþý devrimci geleneðini sürdürdü. Bu yolda, denetimindeki en büyük sendikal federasyon olan CGT'yi de etkili bir þekilde kullandý. PCF ve CGT, öðrenci taleplerine baþýndan beri karþý çýkmýþtý. Küçük burjuva hareketi olarak gördüðü ve iþçilerin iþine karýþmakla suçladýðý öðrencilerin iþçilerle iliþki kurmalarýný engellemeye çalýþtý. Mayýs günlerinin büyük protestolarýnda 20 bin PCF görevlisi iþçi kortejlerinin etrafýnda zincir oluþturarak öðrencilerin iþçilerin arasýna karýþmasýný engellemeye çalýþmýþlardý. CGT'nin genel grevin önüne koyduðu hedef, "halka dayalý bir hükümetin kurulmasý" idi. CGT, bunu bile dolaylý bir þekilde tanýmlýyor, iþçilerin kendilerini ekonomik hedeflerle sýnýrlamasý gerektiðini savunuyordu. Stalinist PCF, 22 Mayýs boykotlarýný " zengin çocuklarýnýn yaptýklarý boykotla iþçi çocuklarýnýn derse girip sýnavlarýný vermelerini engelledikleri" gerekçesiyle suçlamýþtý. Esasýnda PCF'nin tüm çabasý bir kez daha rejimin bekasý içindi. En büyük korkusu olaylarýn biraz daha büyümesi ve ordunun devreye girmesiydi. Bir erken seçim yapýlýp, rejim istikrara kavuþsa çok mutlu olacaklardý. Öðrenci kitlelerinin büyük çoðunluðu anarþizan eðilime sahiplerdi. Ýktidar hedefini toptan reddediyorlardý. Oysa sorun tam da iktidarýn kapitalistlerin elinde mi kalacaðý yoksa

9


MARKSiST BAKIs bir ayaklanmayla iþçi sýnýfýnýn eline mi geçeceðiydi. Bu soruna karþý radikal öðrencilerin duyarsýzlýðý, iþçileri bir an evvel evlerine göndermeye can atan Stalinist PCF ve CGT'nin iþlerini büyük ölçüde kolaylaþtýrdý. Oysa, hem politik ve ideolojik olarak hem de fiziksel güç olarak devrimci Marksistler kendi politikalarýný ortaya koyabilselerdi devrim için birçok koþul hazýr hale gelmiþti. Gençliðin çok büyük kýsmý kendisini tamamen sistem karþýtý bir noktaya oturtmuþtu. Onlarýn kazanýlmasý kolaydý. Genç iþçiler de PCF ve CGT'nin kontrolleri dýþýndaydýlar. 1967 grevlerinin de gösterdiði gibi genç iþçilerin atýlganlýðý, iþçi sýnýflarýnýn geri kalanýný da tesiri altýna kolayca alabilirdi. Böylelikle durum CGT bürokrasisini ve PCF duruþunu bir kenara fýrlatmýþ olurdu. Ýþçi sýnýfýnýn çoðunluðu devrim saflarýna kazanýldýktan sonra ise sorun artýk ayaklanmanýn pratik örgütlenmesine kalýrdý. Devrimci önderlik krizinin kendisini göstermesiyle devrimci dalga tepe taklak biçimde geri çekilmeye baþladý. Grevlere yön verme yetisinde ve iddiasýnda olan bir siyasi iradenin olmayýþý durumunda, zaten kitle iletiþim araçlarý ve ulaþýmýn felç olduðu bir halde, içlerine kapanan grevler kendi aralarýndaki koordinasyonu tümden kaybettiler. Paris ile taþranýn bütün baðlarý kopmuþtu. Bu belirsizlik durumunun sonucunda radikalizm tavsamaya baþladý. Birçok iþyerinde iþverenle grev komiteleri masaya oturdu, kýzýl bayraklar indirildi. Öðrenci örgütü UNEF 27 Mayýs'ta sürece müdahale etmek için Paris'te bir stadda, 30 bin kiþinin katýldýðý bir kongre topladý, ancak bir çözüm önerisi ortaya konulamadý. Radikal güçlerin inisiyatifsizleþtiðini gören PCF, "bir halk hükümetinde yer almaya hazýr olduðunu belirtip, sosyal demokrat parti SFIO'ya ittifak önerisi yaptý. Böylelikle "istikrarcý, saðduyulu" bir görüntü çizerek Fransýz yönetici sýnýfýna güven tazeliyordu.

mamasý þiddete baþvurmama çaðrýsý yaptýlar. JCR ve UJCML ve radikal öðrenci gruplarý grevlerin sürdürülmesi için çaba sarf etseler de çoðu kez iþçiler sendika bürokrasisinin tavrýna gönülsüz de olsa boyun eðdiler. Kimi yerlerdeyse polis ve grev kýrýcýlarýnýn müdahaleleriyle grevler sonlandý. 7 Haziran'da grevci iþçilerin sayýsý baþlangýçtakinin üçte birine 3 milyona düþmüþtü. Devrimci hareket moralman tükenmiþ, yerelleþmiþti. Haziran'ýn ikinci yarýsýnda, yöneticilerin hapsedildiði, polisle ve grev kýrýcýlarla ilk karþýlamada iþçilerin saldýrýya geçtiði sert ve en son direniþler yaþandý. Ne var ki 14 Haziran'da 1 milyona inmiþ grevci iþçi sayýsý, hýzla düþmeye devam edecek ve Haziran'ýn sonunda birkaç yüz kiþilik olaðan grevler dýþýnda üretimin yapýlmadýðý bir fabrika kalmadý. Ayný yýl yapýlan genel seçimlerde de Gaulle'cü parti, beþ Fransýz cumhuriyetinin tarihinde görülmemiþ bir oy alarak parlamentonun dörtte üçünü ele geçirdi. Bu sonuç devrimden hayal kýrýklýðýna uðramýþ geniþ kitlelerin, karþý devrimcilerin periferisine girdiðini gösteriyordu.

Kendiliðinden ortaya çýkan ve bilinçli bir müdahale olmadan geliþmek zorunda kalan mücadeelerin yenilgiye uðramasý kaçýnýlmazdýr. Sýnýf bilincine sahip burjuvazinin kitlelerin enerjisinin tüketmeye, onlarý yanlýþ kanallara sevk etmeye yönelik çabalarýna karþý koymak ancak iþçi sýnýfýnýn öncü kesimlerinden oluþan merkezi bir devrimci partinin varlýðý ile mümkün olabilir. Ancak böyle bir parti, burjuvazinin manevralarýnýn üstesinden gelip, devrim sürecinde kitlelere öncülük edebilir. Bu parti, ancak devrimci Marksizmi kendisine düstur edinirse bu görevi baþarýyla yerine getirebilir.

Egemen Sýn nýffýn n Karsý Atagý ve Genel Grevin Çözülüsü

30 Mayýs'a gelindiðinde egemen sýnýf, eylemcilerin genel grev ve genel siyasi durum üzerindeki inisiyatiflerini yitirdiklerini, sürecin sonuçlarýna dair hiçbir tasarým ve program üretemediklerini kavramýþtý. Artýk ciddi bir devrim tehlikesinin ortada olmadýðý açýktý. Ýþçi sýnýfý içinde, en örgütlü politik kesim olan PCF'nin istikrar yönündeki çaðrýlarý onlara büyük güven ve meþruiyet saðlýyordu. De Gaulle, 30 Mayýs'ta vakit kaybetmeden, radyodan kendinden emin bir hava vermeyi baþardýðý konuþmasýnda, görevinin baþýnda olduðunu, parlamentonun daðýtýldýðýný, yeni genel seçimler yapýlacaðýný, silahlý kuvvetlerin valilerin emrinde olduðunu açýkladý. Bir hafta önceki radyo konuþmasýyla bu konuþma arasýndaki farklýlýk iki sýnýf arasýndaki güçler dengesinin belki de en çarpýcý örneðiydi. De Gaulle konuþmasýný "Vive le France!" diye bitirmiþ, ardýnda de Gaulle'cü partilerin ve faþist gruplarýn seferber ettiði 700 bin kiþilik bir kalabalýk Paris sokaklarýna döküldü. Sonraki günlerde faþist gruplar sokaða hakim olmaya baþladýlar. Egemen sýnýf bir yandan sokaða hakim olamaya baþlarken diðer yandan da orduyu devreye sokarak, haberleþme, benzin daðýtýmý gibi temel ihtiyaçlarý karþýlamaya baþladý. Kamu sektöründe, büyük iþletmelerin hemen hepsinde 7 Hazirana kadar iþbaþý yapýldý. CGT ve seçimlerde sosyal demokratlarla hükümet olma hayali kuran PCF, iþçilere polise karþý koy-

Kitle Ayaklanmalarý Ancak Bolsevik Bir Örgütün Öncülügünde Basarýllý Devrimlere Dönüsebilir

Fransa'da yaþanan süreç bir dizi gerçekliði gözler önüne sermiþtir. Bunlardan birincisi resmi komünist partilerin ve dolayýsýyla SSCB'nin iþçi devrimleri önünde bir engel olduðu, baþarýlý devrimlerden en az diðer kapitalist unsurlar kadar korktuklarýdýr. Diðer bir noktada kendiliðindenliðin sýnýrlarý ile ilgilidir. Kendiliðinden ortaya çýkan ve bilinçli bir müdahale olmadan geliþmek zorunda kalan mücadeelerin yenilgiye uðramasý kaçýnýlmazdýr. Sýnýf bilincine sahip burjuvazinin kitlelerin enerjisinin tüketmeye, onlarý yanlýþ kanallara sevk etmeye yönelik çabalarýna karþý koymak ancak iþçi sýnýfýnýn öncü kesimlerinden oluþan merkezi bir devrimci partinin varlýðý ile mümkün olabilir. Ancak böyle bir parti, burjuvazinin manevralarýnýn üstesinden gelip, devrim sürecinde kitlelere öncülük edebilir. Yine Fransa’da yaþananlar göstermiþtir ki bu parti, ancak devrimci Marksizmi kendisine düstur edinirse bu görevi baþarýyla yerine getirebilir.

10


MARKSiST BAKIs

MARKSÝZM VE SAVAÞ "Ben bir kapitalist asker deðilim; ben bir proleter devrimciyim. Plütokrasinin muntazam ordusuna deðil, halkýn düzensiz ordusuna aitim. Yönetici sýnýftan gelen herhangi bir çarpýþma emrine uymayý reddediyorum.. Biri dýþýnda bütün savaþlara karþýyým; o savaþýn da ruhum ve yüreðimle yanýndayým. Bu savaþ, sosyal devrimin dünya çapýndaki savaþýdýr. Bu savaþta yönetici sýnýfýn zorunlu kýlacaðý her þekilde çarpýþmaya hazýrým." (Eugene V.Debs) Birinci Dünya Savaþý'ndan Vietnam'a, Amerika Birleþik Devletleri neredeyse her zaman ya bir savaþýn içindeydi ya da bir savaþa hazýrlanýyodu. Bu 60 yýl içerisinde bu korkudan hiçbir kuþak kurtulamadý. Toplumcu hareketin karþýlaþtýðý politik sorunlar tipik olarak emperyalizm ve savaþ ile baðlantýlý olmuþtur. Uluslararasý Toplumcu eðilim her zaman emperyalist savaþa karþý olan ödün vermez direniþiyle ayýrdedilmiþtir.

Marksizm ve Barýþseverlik Lenin klasik kitapçýðý, Sosyalizm ve Savaþ'ta savaþa karþý Marksist ve barýþsever tutumlarýn ayrýmýný yapar: "Sosyalistler her zaman uluslar arasýndaki savaþlarý barbarca ve insanlýktan uzak olarak niteleyerek kýnadýlar. Bizim savaþa karþý tutumumuz burjuva barýþseverliðinden daha temelde ayrýlýyor. Biz bundan savaþlar ile sýnýf çatýþmasý arasýndaki kaçýnýlmaz baðý anlýyoruz. Biz sýnýflar yürürlükten kalkmadan ve sosyalizm kurulmadan savaþlarýn da ortadan kaldýrýlamayacaðýný biliyoruz. Biz ayný zamanda iç savaþlarý ele alýþýmýz açýsýndan da farklýlýk gösteriyoruz. Örneðin ezilen sýnýfýn ezici sýnýfa karþý açtýðý savaþlar, köle sahiplerine karþý kölelerin, toprak sahiplerine karþý serflerin, burjuvaziye karþý iþçilerin olduðu savaþlar, bizce son derece meþru, ilerici ve gereklidir. Her savaþýn tarihi açýsýndan (Marx'ýn diyalektik maddeciliðinden yola çýkarak) ayrý ayrý incelenmesini gerekli saydýðýmýzdan dolayý... Biz Marksistler barýþseverlerden farklýyýz. Geçmiþte sayýsýz savaþ olmuþtur ve bunlar bütün savaþlara kaçýnýlmaz olarak eþlik eden dehþetlere, zulümlere, ýstýraplara ve güçlüklere raðmen ileri

ci olmuþlardýr, örneðin, insanlýk geliþimi bunlardan yarar görmüþtür." Marksizm savaþta mutlak bir pozisyonu reddeder. Her savaþý herbirini kendi farklý tarihsel baðlamýnda yerine yerleþtirerek somut biçimde ve ayrý ayrý inceleriz. Barýþsverlerin bütün savaþlarýn kötü, ahlaksýz ve savaþý baþlatanlar için zararlý olduklarýna dair görüþlerine katýlmýyoruz. Bunlar maddi gerçeklikten kopuk, tarihsel olmayan, ahlakçý dogmalardýr. Gerçekten de, bizim sýnýfsal bakýþ açýmýzdan zorunlu ve baðýmsýzlýk uðruna gösterilen þiddeti reddetmek doðal ahlaka aykýrýdýr. Savaþta kullanýlan bir silah, diyelim ki bir Varþova Getto savaþçýsýnýn elinde bir Alman askerine doðrultulmuþken bir özgürlük aracýdýr. Ayný silah bir Alman askerinin elinde Varþova Gettosundaki bir Yahudi'ye doðrultulmuþsa bir iþkence ve ölüm aracýdýr. Silahlar ve þiddete karþý soyut tiksinti bu gerçeði göstermez, bu ancak siyaset ve sýnýf ahlaký ile mümkündür. Biz ezenin gösterdiði þiddetle ezilenin gösterdiði þiddeti bir tutmuyoruz. Ezilen halkýn gösterdiði þiddetin ya da iþçi devriminin nefreti eyleme geçirerek insanlýk ruhunu alçalttýðý ve bunun yerini, düþmanlara karþý þiddete dayalý olmayan uzlaþmalarla, Ýsa gibi sevgiyle ya da ahlaki inanç yoluyla zafer kazanma stratejilerinin almasý gerektiðini savunan barýþseverlerin görüþlerine katýlmýyoruz. Barýþseverler ezen ve ezilen arasýndaki farkýn barýþçý yollardan uzlaþtýrýlmasý üzerine söylevler veriyorlar, iþçilerin kendilerini sömürenlere karþý hissetmeleri gereken sýnýf düþmanlýðý ve nefret hakkýnda deðil. Sosyalistler servet, güç ve ayrýcalýk açýsýndan eþitsizliklerin temelini oluþturduðu bir dünyada, uyum olmasý gerektiði fikrini reddederler. Yönetici sýnýflar bilinen dünya tarihinde hiçbir zaman barýþsever ya da ahlakçý yakarýþlara aldýrýþ etmemiþtirler. Bu nedenle barýþseverler yakarýþlarýný, baþarýlý direniþi zayýflatarak ve silahsýzlandýrarak ve düzenin korunmasýna katkýda bulunarak, ezilenlere yöneltirler. Savaþ Zorla Yapýlan Siyasettir Belirli bir savaþý destekleyen yahut reddeden Marksist düþünce aðýrlýklý olarak, belki de en büyük savaþ tarihçisi ve stratejisti olan Carl von Clausewitz'den temel alýr. Clausewitz'in çýkýþ noktasý "savaþ, þiddet içeren yöntemlerle yürütülen siyasettir" diyen ünlü cümleydi. Bu Lenin'in belirttiði gibi " her savaþý, ilgili kuvvetlerin -ve bu ülkelerdeki çeþitli sýnýflarýn- belirli bir dönemdeki politikalarý olarak gören Marx ve Engels'in de görüþ noktasýydý." Lenin sonra bu düþünceyi daha da geniþleterek, "savaþýn sýnýf karakte

11


MARKSiST BAKIs rine" de bakmamýz gerektiðini söyledi, "söz konusu savaþa neden olan nedir, onu baþlatan sýnýflar hangileridir ve onun ortaya çýkmasýna neden olan tarihi ve ekonomik nedenler nelerdir." Biz sosyalistler olarak bir savaþýn tüm siyasi cephelerini çözümlemeye çalýþýrýz: Savaþýn baþlangýcý olan gerçek politikalar (resmi olarak açýklananlar deðil) ve savaþý baþlatan sýnýflarýn politikalarý. Savaþýn siyasetini tam olarak anlayabilmek için tek bir tanesini deðil, savaþmakta olan bütün güçleri incelememiz gerekir. Eðer biz savaþa yol açan siyasi görüþlere katýlýyorsak, þiddet içeren yöntemlerle sürdürülüyor olsa bile onlar için olan mücadelemize devam ederiz. Buna karþýt olarak eðer biz, yönetici sýnýfýn ve devletin bu görüþlerine muhalifsek mücadele baþka, þiddetli yöntemlere kaydýðýnda bu muhalefetimizden vazgeçmeyiz. Biz savaþa yol açan siyasi görüþlere, dolayýsýyla savaþa olan karþýtlýðýmýzý sürdürürüz. Bu anahtar, savaþý çevreleyen gizemin kilidini açar. Hangi savaþlarýn ilerlemeci ve desteðe deðer, hangilerinin gerici, haksýz ve destekten yoksun býrakýlmasý gerektiðini belirleyeceðimiz yöntemleri yalýnlaþtýrýr. Biz siyasi olarak destekleyebileceðimiz savaþlarýn yanýndayýz. Biz ulusal baðýmsýzlýk ve demokrasi adýna yapýlan savaþlarýn, devrimlerin ve iþçi sýnýfý ve mazlumlarýn taraf olduðu iç savaþlarýn yanýndayýz. Biz siyasi yanýný reddettiðimiz savaþlarýn karþýsýndayýz: emperyalist savaþlarýn, ýrkçý milliyetçi savaþlarýn ve yönetici sýnýfýn serveti, gücü ve ayrýcalýklarý için olanlarýn. Her ayrý savaþta bizim pozisyonumuzu belirleyen, bizim siyasi görüþlerimiz, gerçek olaylarýn ve savaþý ilerleten olaylarýn ve güçlerin dinamiklerinin kendi tarihi, ekonomik ve sýnýfsal baðlamýnda çözümlenmesidir. Savaþýn Ýki Çaðý Marx ve Engels savaþ meselesinden çekinmediler. Belirli savaþlarda, savaþan cephelerden en fazla tarihsel ilerleme adýna hareket eden için zafer ya da yenilgi kriterini kullanarak taraf aldýlar. Bu yaklaþým, ilerici ulusal savaþlar ve sosyalizmin henüz tarihsel bir olasýlýk olmadýðý yýllardaki burjuva devrimleri çaðýna uygundu. 1776'nýn Amerikan Devrimin'den 1871'in Paris Komünü'ne kadar olan dönemde burjuvalar hala ilerici bir rol oynayabiliyorlardý. Burjuva devrimleri feodal iliþkileri devirdi, sahiplenilmiþ geniþ arazileri böldü, devleti ve kiliseyi birbirinden ayýrdý ve demokratik cumhuriyetler kurdu. Bu çeþit bir savaþa en iyi örnek Fransýz Devrimi'ydi. Fransýz Devrimi'nin yayýlmasý feodalizmi Avrupa çapýnda sarstý. Avrupa'nýn geri kalanýna yayýlamamasý durumunda devrim, dýþtan gelen aristokrat karþý devrimi tarafýndan bastýrýlacaktý. Dönemin köktenci solcularý devrimci savaþýn saldýrgan yandaþlarýydýlar. Taraf ülkelerin ufak feodal devletlere bölünmesini durduran ve birleþik ulusal devletler ve pazarlar yaratan Alman ve Ýtalyan birleþmesi de bu çaðýn ilerici, burjuva savaþlarý arasýnda sayýlabilir. Bu dönemin baþka bir ilerici savaþ biçimi de kölelik iðrençliðini sona erdirmek adýna yapýlan iç savaþtý. Haiti Devrimi insana özgürlüðü adýna acýmasýz, uzun bir savaþ dönemiyle sonuçlandý. Benzer þekilde, Kuzeyin özgür siyahlarýnýn desteðini alan Kuzey kapitalizmi ve Güneyin köleleri ile çiftlik kölesi sahiplerinin Güney konfederasyonu arasýnda gerçekleþen Amerikan iç savaþý kapitalizmin ilerlemesi için olduðu kadar insanýn özgürleþtirilmesi için de verilmiþ bir savaþtý. Ayný zaman da bu, dünyanýn herhangi bir

12

bölgesinde burjuva kesiminin devrimci bir rol oynadýðý son hareketlerden biriydi. Bu olaylarý kentsoylu olduklarýndan dolayý sýnýrlý olarak niteleyip bir kenara atmak tarihe uygun bir tutum deðildir. Geçmiþ durumlarla karþýlaþtýrýldýðýnda bunlar ilerici ve tarihi geliþmelerdir. Bunlar üretim yöntemleri ve proleteryasý sosyalizm için önkoþul olan endüstriyel kapitalizmi yarattý. Marx ve Engels o çaðýn savaþlarý için olan pozisyonlarýnýn hangi tarafýn zaferinin tarihsel bir ilerleme sayýlacaðý ve hangi tarafýn iþçi sýnýfýnýn ilerideki çýkarlarýný temsil ettiði üzerine alýnmasý gerektiðine karar vermiþlerdi. Bu ilerlemeci ulusal savaþlar çaðý 1871'de Paris Komünü'nün yýkýlmasýyla son buldu. Kapitalizm, Batý'da feodalizme galip gelerek, ilk iþçi sýnýfý sosyalist devriminin karþýsýna çýktý. Ýþçi sýnýfý artýk sermayeye karþý devrimci bir tehdit oluþturuyordu; hiçbir kapitalist sýnýfsa daha az zararlý deðildi, hiçbiri daha ilerici bir tutum sergilemedi ya da iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný temsil etmedi. Ýþçi sýnýfý artýk kendi sýnýf seçeneðini ortaya koyabilecek güçteydi: Sosyalizm.

Biz sosyalistler olarak bir savaþýn tüm siyasi cephelerini çözümlemeye çalýþýrýz: Savaþýn baþlangýcý olan gerçek politikalar (resmi olarak açýklananlar deðil) ve savaþý baþlatan sýnýflarýn politikalarý. Savaþýn siyasetini tam olarak anlayabilmek için tek bir tanesini deðil, savaþmakta olan bütün güçleri incelememiz gerekir. Eðer biz savaþa yol açan siyasi görüþlere katýlýyorsak, þiddet içeren yöntemlerle sürdürülüyor olsa bile onlar için olan mücadelemize devam ederiz. Buna karþýt olarak eðer biz, yönetici sýnýfýn ve devletin bu görüþlerine muhalifsek mücadele baþka, þiddetli yöntemlere kaydýðýnda bu muhalefetimizden vazgeçmeyiz. Emperyalizm Birkaç on yýl içerisinde tekellerin doðuþu, emperyalizm savunucularýnýn ilan ettiði gibi kesintisiz barýþýn ve refahýn süregeldiði bir çað baþlatmadý.Güçlü ulusal sermayelerin sýnýrsýz rekabeti dünya ekonomisini periyodik bozulmalarla parçalýyordu. Her bir ulusal sermaye anarþik rekabette korunmak için, ekonomik yarýþta arkasýnda askeri ve diplomatik kudretin desteðini arayarak kendi devletinin gücünü bakýyor. Bu dinamik, sýradýþý bir yýkým getiren kesintisiz savaþým yüzyýlýný üretti. Bu yüzyýlda dünyamýzýn savaþsýz geçirdiði tek bir yýl olmadý. Modern emperyalist savaþlar, çaðdaþ kapitalizmin gerici doðasýný ve sosyalist dönüþüm için henüz çok taze olduðu gerçeðini tanýmlar. Emperyalizm altýnda servetin uçsuz bucaksýzca birikimi ve insanlýðýn bilimdeki ilerlemesi insanlýk çýkarýna hizmet edeceði yerde gerçeküstü toplu imha silahlarýnýn yaratýlacaðý yöntemler haline gelmiþlerdir. Finans sermayesinin sözcüsü olan Wall Street Journal yakýn zamanda savaþ ile ilgili böyle bir yorumda bulundu: "Paranýn, refah devletini geniþletmekte kullanýlmasýndansa hayat kurtarabilecek bombalar aldýðýný görmeyi tercih ederiz." Kapitalizmin bu bombalarý ve diðer "hayat kurtarýcý" araçlarý dünyayý eþi benzeri görülmemiþ yýkýmlara sürükledi (1.


MARKSiST BAKIs Dünya Savaþý'nda 25 milyon ve 2. Dünya Savaþý'nda 55 milyon ölü). Bu tip çarpýcý gerçekler varolan toplumsal düzenin bir tür modern barbarlýk olduðunun apaçýk göstergeleridir. Lenin'in de gözlemlediði gibi emperyalist savaþlar, insanlýðýn ilerlemesine katkýda bulunmak bir yana, modern soyguncular arasýndaki ganimet kavgasýdýr.Yönetici sýnýfýn servet ve kar amaçlý bu talancý savaþlarýnda emperyalistler arasýnda alýnacak hiçbir cephe yoktur, hiçbiri tarihsel geliþimi ve iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný temsil etme bakýmýndan birbirinden daha iyi deðildir. Küçük soyguncularla büyük soyguncular arasýnda, eski soyguncularla yükselmekte olan soyguncular arasýnda çok da fazla bir seçim þansý yok. Biz bütün soyguncularýn karþýsýndayýz. Biz bütün emperyalist savaþlara, fetih ve zulüm amaçlý gerici savaþlar olduklarý için karþý çýkýyoruz. Bunlar sadece yönetici sýnýfýn çýkarlarýna; kendi servet güç ve ayrýcalýklarýný geniþletmek adýna, sadece kendi iþçi sýnýflarýný deðil yabancý iþçi sýnýflarýný da istismar etmelerine zemin hazýrlayarak hizmet eden savaþlardýr. Taraflardan herhangi birinin savunucularý, yalnýzca düþman tarafýn emperyalist dürtülerini, hýrslarýný, fetihlerini, müsaderelerini, istismarlarýný ve suçlarýný açýk ederken, kendi yönetici sýnýflarýnýn emperyalizminin gizemli bir þekilde demokratik, anti-faþist, ya da baþka bir yüce amaç haline gelmiþ suçlarýnýn sessiz ortaklarý olarak kalýyorlar. Kapitalizmin ilerici evresinde yönetici sýnýf kendi çýkarýný ulusunun çýkarýyla özdeþ olarak tanýmlayabiliyordu. Emperyalizm altýndaki zorluk sýradan insanlara kapitalist çýkarlarýn ayný zamanda ulusal çýkarlarla örtüþtüðünü ikna etmekte yatýyor. Hiçbir emperyalist ordu "Daha yüksek çýkarlar" ya da "Kapitalist fetih" veya "Petrol" sloganlarýnýn yazýlý olduðu bayraklarla savaþa girmez. Kapitalizmin uþaklarý -kitle medyasý, kiliseler, üniversiteler- insanlarý soykýrýma karþý, demokrasi, saldýrýya karþý savunma ya da baþka onurlu bir amaç uðruna savaþtýklarýna ikna etmek ve böylece sermayenin sýnýf çýkarlarýný ve gerçek emperyalist savaþ amaçlarýný maskelemek için fazladan mesai yapýyorlar. Sosyalist karþý koyuþ, çoðu zaman ideolojik yalanlarýn ortaya çýkarýlmasýyla, savaþýn gerçek yönelimlerini ve siyasi görünüþünü kanýtlamakla baþlamak durumundadýr. Savunma ve Saldýrý Savaþlarý "Sözde kamuoyunun devlet hesaplarýnda rol oynamasýndan bu yana, ne zaman ve nerede savaþmakta olan her bir tarafýn, yürek aðrýsý duymadan, anayurtlarýný ve haklý davalarýný düþmanýn þerefsiz saldýrýlarýndan korumak için kýlýçlarýný kýnlarýndan çýkardýklarý bir savaþ olmuþtur? Bu efsane, oyunun barut ve

kurþun kadar ayrýlmaz bir parçasýdýr." (Rosa Luexburg) Çaðdaþ emperyalist savaþ doðasýnýn gereði olarak, çatýþmanýn sonunda çoðu zaman devrimci bir öfkeyle patlayan bir çeliþkiye sahiptir. Kapitalist sýnýf genellikle kendisinden baþka kimsenin yarar görmediði seferberliklere, asker alýmlarýna ve aðýr vergilere ihtiyaç duyar. Bu çeliþkiyi aþmak için savaþtaki bütün ülkeler kamuoyu desteði almak için kendi insanlarýna yalan söylerler. Birinci yalan þudur: "Savaþý biz istemedik. Düþman saldýrýsý bizi savaþa zorladý. Biz sadece kendimizi savunuyoruz." Sosyalistler bu dalavere perdesini aralayýp savaþ halindeki ülkelerin emperyalist iliþkilerini açýklýða kavuþturmak durumundadýr. Biz diktatörlüðün ve faþizmin kabul ettirilmesine karþý koyan demokratik savaþlarýn yanýndayýz. Biz, bu tür çatýþmalarda taraf alýrýz, çünkü Lenin'in de söylediði gibi, " Tam bir demokrasiyi yürürlüðe koymamýþ hiçbir muzaffer sosyalizm olamaz. Bu nedenle, proletarya, demokrasi için geniþ çerçeveli, tutarlý ve devrimci bir mücadele vermeden burjuva üzerindeki zaferi için hazýr olamaz." Çaðdaþ dünyada demokrasiye karþý yapýlan nerdeyse bütün saldýrýlar çalýþanlarýn demokratik haklarýna ve onlara ait demokratik kurumlara (birlikler, çalýþanlarýn basýný, partiler ve siyasi örgütler gibi) karþý yapýlmaktadýr. Biz, kendi devrimci yöntemimizle demokrasiye karþý bütün saldýrýlara karþýyýz ve demokrasiye karþý her saldýrýnýn demokrasi için bir savaþa dönüþebileceðinin farkýndayýz.

Joel Geier

13


MARKSiST BAKIs

FÝLÝSTÝN GÝBÝ Kuzey Kürdistan'daki durumun Filistinlileþtiði tespitini Genelkurmay, Aðustos 2005'te o dönemki serhýldanlarýn ardýndan yapmýþtý. Bu tespit, olaylarýn baþka kanallara girdiðini, direniþin yöntem deðiþtirmekte olduðunu ifade ediyordu. Ayný zamanda, bu tespitin arkasýnda endiþe-panik arasý bir korkunun yattýðý belirgindi. Zira, Filistin'de topyekün bir halk direniþi yaþanýyor, direniþ tanklara karþý taþ atan küçük generallerle sembolleþip tüm dünyanýn sempatisini kazanýyordu. Bunun hem ulusal düzeyde hem de uluslararasý politikada yarattýðý etki muazzamdý. Bu yüzden Türk egemen sýnýflarý, Kürt sorunundaki son yönelimi, eskisine göre çok daha tehlikeli bulmaktadýr. Zira, gerilla mücadelesi, kendi doðasýna özgün bir çok zaafý barýndýrmaktadýr. Bunlarýn baþýnda milyonlarca halk kitlesini

olduðunu baþta Türk halký olmak üzere tüm dünya görmüþtür. Ayaða kalkan bir halkýn karþýsýnda devletin korucularýnýn, Skorsky helikopterlerinin, termal kameralarýnýn bir iþe yaramadýðý gözükmüþtür. Devletin yapabileceði bir tek þey kalmýþtýr: katliamcý yüzünü tüm çýplaklýðýyla ortaya koymak. Devlet açýsýndan katliamlar çýkmaz sokaklardýr. Çünkü, katliamlarla bir yandan sorunlar biraz daha derinleþir ve daha kalýcý hale gelir. Diðer yandan da Türk egemen sýnýfýnýn uluslararasý iliþkileri açýsýndan onulmaz yaralar ortaya koyar. Her þeyden evvel dýþ güçlerin müdahale zemini ortaya çýkar. Bu da Türk devletinin yenilgisi anlamýna gelir, zira bu sorun Türk devleti ve Kürtler arasýnda çözülmezse uluslararasý arenada masada çözülmesi gündeme gelecektir.

Etnik Çatýþma

Diyarbakýr’daki çatýþmalarda en ön saflarda Filistin’de olduðu gibi çocuk generaller vardý pasif kýlmasý, mücadeleyi modern toplumlarýn merkezi þehirlere deðil de kýrlara taþýmasý ve gariban erleri öldürmenin faydadan çok zarar getirmesidir, zira bu insanlarýn egemen sýnýf açýsýndan gerçekte hiçbir önemi olmadýðý gibi cenazeleri Türk þovenizminin azdýrýlmasýnda kullanýlmýþtýr. Öte yandan mücadelenin kentlere kaymasý, ezilen yüz binlerce Kürt emekçisini mücadelenin merkezine taþýyýp aktif bir militan haline getirdiðinden, hem Türk devleti üzerinde büyük bir basýnç yaratacak hem de bir mücadelenin baþarýsý açýsýndan olmazsa olmaz olan meþruiyet kazanmayý beraberinde getirecektir. Þehir meydanlarýnda gözü kara bir mücadele sergileyen yýðýnlar karþýsýnda devletin katliam yapmaktan baþka seçeneði yoktur. Nitekim, Newroz'dan sonra baþlayan olaylar tam da bunlarý getirmektedir. Olaylar da öldürülen 14 kiþinin 3'ü çocuktur, rejim çocuklarýn üzerine kurþun sýkabilmiþtir. Kerkük hayalleri kurup, kýrmýzý çizgiler çekenler þimdi Diyarbakýrla baþ edememekteler. Sonuçta, Türk devleti siyasal alanda köþeye sýkýþmýþtýr. Olaylarýn, birkaç "teröristin" iþi olmadýðýný, olaylarýn arkasýnda Kürt halkýnýn

14

Son dönemde en çok konuþulan konulardan birisi de Türk ve Kürt halký arasýnda etnik çatýþma çýkma ihtimalidir. Ýlk olarak böyle bir çatýþmanýn temellerinin bulunduðu tespitiyle baþlamak gerekir. Zaten toplumda þovenist ve saldýrgan bir ruh hali egemendir. Egemen sýnýf her daim milliyetçiliði toplumsal muhalefetin ve Kürt hareketinin karþýsýnda konumlandýrmýþ, faþist hareketi yedekte tutmuþ, gerektiðinde saldýrtmýþ ve belki de ileride üzerine düþebilecek "büyük" görevler için sýcak tutmuþtur. Geçtiðimiz Aðustos ayýnda Bozüyük'te ve Trabzon'da olanlar, en son Mart ayýnda Sakarya'da yaþananlar faþist hareketin böyle bir etnik çatýþmadaki muhtemel pratiklerinden örnekledir. Ayrýca bu tarz linç giriþimlerinin faþistlerin tek baþlarýna gerçekleþtirebilecekleri þeyler olmadýðý, bir takým "derin" yerlerden iþaret ve yardým aldýklarý da bilinmelidir. Böyle bir etnik çatýþmanýn bir diðer maddi zemini de çeþitli Batý kentlerine daðýlmýþ Kürt nüfusunun o bölgelerde bir azýnlýk oluþturmasý ve yerleþik nüfusla aralarýnda büyük bir gerginlik olmasýdýr. Yüz binlercesi köylerinden zorla göç ettirilmiþ olan Kürtlerin bir kýsmý, geleneksel baðlarýnýn güçlü olmasýnýn yardýmýyla yerleþtirildikleri yerlerde tutunabilmek için güç gerektiren mafyatik iþleri ellerine geçirmiþ, bir takým gayrý meþru para kazanma yolarýna sýkça baþvurmuþtur. Bu, egemen sýnýf tarafýndan pompalanan milliyetçiliðin, sorunun kökenlerini göremeyen yerli halk arasýnda yaygýnlaþmasýný hýzlandýrmýþtýr. Kürtler de bu gibi yerlerde giderek daha çok içlerine kapanmýþtýr. Ýnsanlarýn günlük yaþamlarý kaynaklý ürettikleri Kürt düþmanlýðý büyük kin tohumlarýný beraberinde getirmekte, hatta 90'larýn baþlarýnda çatýþmalarýn en yoðun olduðu dönemdekinden bile daha fazla etkili olmaktadýr. Bu durum çok tehlikelidir. Durumu anlamak için baþta Ýstanbul olmak üzere, Adana, Mersin, Antalya, Ýzmir, Osmaniye, Bursa, Manisa, Denizli, Sakarya, Balýkesir Karabük, Ýzmit gibi illerde fazla deðil bir hafta geçirmek yeterlidir. Durumun bu noktaya gelmesi solun yenilgisinin en açýk göstergesidir. Düzen dýþý sol, göç dalgasýyla ortaya çýkan sorunlardan Kürtlerin sorumlu tutulamayacaðýný anlata-


MARKSiST BAKIs mamýþtýr. Durum böyle olunca, radikal solun etki alanýna daha açýk sosyal demokrat görüþlere sahip milyonlarca kiþi bile Kürt sorununda þovenizm bataðýna saplanmaktan kurtulamamýþtýr. Etnik gerilimin boyutlarýnýn en açýk göstergelerinden birisi gruplarýn birbirlerine kýz alýp verme durumlarýdýr. Örneðin, Anadolu'da Alevi ve Sünni gruplar arasýnda yüzyýllardýr devam eden toplumsal gerilim nedeniyle kýz alýp verme katý bir þekilde sýnýrlandýrýlmýþtýr. Türk ve Kürtler arasýndaysa kýz alýp verme olayýnýn çok daha rahat olduðu kesindi. Önemli olan karþý tarafýn Kürt veya Türk olmasý deðil, Sünni veya Alevi olmasýydý. Ne var ki son 10 yýldýr Kürt ve Türkler arasýnda da kýz alýp verme durumunun ortadan kalkmaya yüz tuttuðuna þahit oluyoruz. Bu gözlem etnik gerilimin ne kadar týrmandýðýnýn önemli bir iþaretidir. Ýç savaþý andýran böyle büyük çapta bir etnik çatýþma devrimcilerin en son isteyeceði þeydir. Halklarýn birbirini gýrtlaklamasý toplumlarýn hafýzalarýnda bir daha kapanmayacak büyük yaralar açacaktýr. Ýstanbul'da Kürt, Diyarbakýr'da Türk olmak tehlikeli hale geliyorsa etnik çatýþmanýn maddi zeminin olduðundan þüphe edilmemelidir. Bu anlamýyla böyle bir çatýþmayý önlemeye çalýþmak devrimcilerin boynunun borcudur. Öte yandan böyle bir çatýþma, Türk egemen sýnýflarýnýn yenilgilerden sonra oynayacaðý son koz olabilir. Bu defa, azýnlýk konumundaki Kürtlerin sürülmek istenmesi, buralarda katliama tabi tutulmalarý gündeme gelecektir. ATO Baþkaný Sinan Aygün daha þimdiden ayaklanan Kürtlerin Barzani'nin yanýna gitmesi gerektiðini söylemektedir.

Bombalý Eylemler Diyarbakýr ve bölgenin diðer illerinde çatýþmalar yaþanýrken radikal Kürt gruplar Ýstanbul'da misilleme anlamýna gelen eylemlerde bulundular. Bu eylemlerde dört sivil insan öldü. Gelecekte de bu tarz misilleme eylemlerinin olmasý çok mümkün. Bu eylemliliklerin söz konusu çatýþmalarýn belirleyici noktalarýndan biri olacaðý kesin. Üzerinde de halen tartýþmalar yapýlýyor, yapýlacak. Bu yüzden bu noktayý Marksist açýdan anlamlandýrmak önemli. Filistin'de en büyük direniþ gruplarý, özellikle Ýslamcý olanlarý olan HAMAS ve Ýslami Hareket örgütleri Ýsrail'e karýþý mücadelelerinde sivil hedeflere karþý onlarca intihar saldýrýsý düzenlediler. Çeçenistan'da da Ruslara karþý mücadele eden direniþçiler, çocuklarý dahi rehin alýp öldürebilen bir çizgi izlediler. Bu yöntemleriyle bütün dünya tarafýndan kýnanýp mahkum edildiler. Hatta katliamcý Rus ordusundan bile daha kötü gözle bakýlýr oldular. Bu noktada Marksist Bakýþ'ýn 1. sayýsýnda Çeçenistan ilgili yazýda þunlarý belirtmiþtik: "Çeçnistan sorununun tartýþýlmasý gereken bir yüzü de sivillere yönelik þiddet eylemleridir. Beslan katliamýnýn ardýndan birçoklarý Çeçen militanlara hakaretler yaðdýrmaya, onlarýn canilikleri

ni ballandýra ballandýra anlatmaya baþladý. Ne var ki, sivilleri hedef alan bu tür katliamlarýn asýl sorumlusu, Putin ve liderlik ettiði Rus þovenizmidir. Eðer siz, onbinlerce sivil Çeçeni kadýn çocuk demeden katlettiyseniz, o halk içinden size misillemelerde bulunmak isteyen gönüllü onlarca intihar komandosu çýkar.”" Bu nedenle devrimciler kalkýp bunun da diðerinden farký yok, deyip olayý kýnamazlar. Alýntýda belirtildiði gibi mücadele yöntemlerini egemen sýnýflar belirler. Mesela, rejim her sokaða çýkaný içeri atacaksa, artýk protestocular protesto yöntemlerini dönüþtürmek zorundadýrlar. Kürtlerin eylemlerinde de durum aynen geçerlidir. Bu demek deðildir ki bu saldýrýlar tasvip e d i l m e l i d i r. Kesinlikle hayýr. Aksine Bir kez daha sosyalistler ne yapmalý? Artýk bu eylemlikler þu çok net görülüyor: Kürt halkýný bastýrKürt ulusal mak için toplumda yaratýlan hava sosyamücadelesine listleri de boðuyor. PKK'li olduklarý hiçbir þey sanýlarak linç giriþimine maruz kalan kazandýrmayaonlarca sosyalist aktivistin yaþadýklarý bu caðý gibi çok konuda manidardýr. Bu yüzden, artýk þey de götüreharekete geçmek ve somut politikalar üretcektir. Çöp mek gerekmektedir. Tüm sosyalistlerin tenekesine bomba koyup anlaþabileceði bir nokta olan, "Kürt halkýyoradaki zavallý la dayanýþmak ve devlet terörüne karþý b o y a c ý y ý Kürt halkýnýn yanýnda olmak" ortak payöldürmek, Kürt dasý temelinde mümkün olan en geniþ düþmanlýðýný katýlýmlý birliktelikler örgütlemek ve bu ve þovenizmi birliktelik vasýtasýyla yapýlacak ekinliklerbeslemekten le kamuoyunu etkilemeye çalýþmak baþka bir iþe bugünün yakýcý ihtiyacýdýr. yaramaz. Bu nedenlerle, bu yöntemlerin terk edilmesi gerekir. Bir kez daha sosyalistler ne yapmalý? Artýk þu çok net görülüyor: Kürt halkýný bastýrmak için toplumda yaratýlan hava sosyalistleri de boðuyor. PKK'li olduklarý sanýlarak linç giriþimine maruz kalan onlarca sosyalist aktivistin yaþadýklarý bu konuda manidardýr. Bu yüzden, artýk harekete geçmek ve somut politikalar üretmek gerekmektedir. Tüm sosyalistlerin anlaþabileceði bir nokta olan, "Kürt halkýyla dayanýþmak ve devlet terörüne karþý Kürt halkýnýn yanýnda olmak" ortak paydasý temelinde mümkün olan en geniþ katýlýmlý birliktelikler örgütlemek ve bu birliktelik vasýtasýyla yapýlacak ekinliklerle kamuoyunu etkilemeye çalýþmak bugünün yakýcý ihtiyacýdýr. Böyle bir ihtiyacýn karþýlanamamasý durumunda yaratýlan þovenist baský ortamý sosyalistlerin etki alanýný daralttýkça daraltacaktýr. Bilinmelidir ki, zaten ulusalcý damarlarý güçlü olan kimi sol gruplarýn hýzla saða kayýp þovenist bir söylem benimsemesinde bu darlýktan kurtulma isteði önemli bir yer tutmaktadýr.

15


MARKSiST BAKIs

KARDEÞLÝK YÜRÜYÜÞÜ 20 yýldýr Kürt sorununda Türkiyeli solcularýn yapmasý gereken ama ne yazýk ki yapýlmayan bir siyasi çalýþma için önemli bir adým atýldý. Boðaziçi, ODTÜ, Hacettep ve Ankara Üniversitesi’nden öðrenciler devletin baskýsý karþýsýnda Kürt halkýyla dayanýþmasýný göstermek için Diyarbakýr’a Kardeþlik Yürüyüþünü baþlattýlar. Þovenizmin panzehiri Kürt halkýyla dayanýþmayý yükseltmek, devlet baskýsý ve þovenizme karþý mücadele etmektir. Bu konuda henüz geç kalýnmýþ sayýlmaz. Yapýlmasý gereken çok iþ vardýr. Bu tür kampanyalarýn var gücüyle desteklenmesi ve arkasýnda durulmasý gelecekteki çalýþmalar için bir dayanak noktasý olmasýný saðlayacaktýr. Bölge Newroz'a bir hayli gergin girmiþti. Herhangi bir yerde bir kývýlcýmýn çakýlmasý halinde büyük serhýldanlarýn baþlayacaðý kesindi. Bunun farkýnda olan ve bu durumdan oldukça çekinen Türkiye burjuvazisi Newrozlara müdahale etmeme kararý aldý. Gerçekten de devlet güçleri Kürt gençlerinin Newroz boyunca olanca radikalliðine karþý olaylarý izlemekle yetindi. Zira, olaylar bir kez baþladýðýnda katliam yapmaktan baþka þanslarýnýn olmadýðýný biliyorlardý. Ne var ki Genelkurmay 14 gerillayý kimyasal silah kullanarak imha etmekte tereddüt etmedi. Oysa, gerillalarýn cenaze törenlerinde büyük olaylar çýkacaðý ortadaydý. Gerisini biliyoruz. Kürt halkýnýn serhýldanýna Türk devleti katliamla karþýlýk verdi. Olaylarda 14 kiþi öldürüldü, üstelik öldürülenler arasýnda üç, altý, dokuz ve 12 yaþlarýnda çocuklar da var. Her þey ne kadar da Filistin intifadasý görüntülerini andýrmaya baþlamýþtý. Panzerlerle çatýþan küçük çocuklar ve öldürülen küçük çocuklar... Artýk solun bir ses çýkarmasý gerekiyordu, birlik içinde olunmalý cýlýzlýk aþýlmalýydý. Yýllardýr, yapýlmasý gereken fakat bir türlü yapýlamayan devlet baskýsýna ve þovenizme karþý etkili bir karþý koyuþ için önemli bir adým sonunda atýldý. Aralarýnda dört çocuðun da bulunduðu on dört kiþinin Diyarbakýr'da çýkan olaylarýn arkasýndan öldürülmesine karþý Boðaziçi Üniversitesinde kendiliðinden bir inisiyatif ortaya çýktý. Bir öðretim görevlisinin derste öðrencileriyle sohbeti sýrasýnda ortaya atýlan bir fikirden sonra Boðaziçi Üniversitesi'nde baþlayan kampanya ardýndan ODTÜ'ye, daha sonra Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi'ne sýçradý. Öðrenciler Kürt halkýyla dayanýþmak için Diyarbakýr'a gidecek, orada öldürülen çocuklarýn ailesi ziyaret edilecekti. Bunun anlamý bellidir: Kürt halkýnýn yanýnda taraf olmak. Verilen mesaj açýktýr.

16

Kampanyanýn politik içeriði uzun tartýþmalara neden oldu. Bu tartýþmalarda herhangi bir homojenliðe varýlamadý. Zaten varýlmasý mümkün deðildi. Ama, Diyarbakýr'da baþlayan olaylardan sonra kalkýp Diyarbakýr'a gitmek, orada öldürülen insanlarýn ailesine baþ saðlýðý dilemek, baþlý baþýna ortaklaþmak için yeterli bir alt noktadýr. Böyle bir kampanyadan ulusal sorunda tüm doðrularý net bir þekilde ortaya koyan bir hat beklemek abesle iþtigaldir. Kürt sorununda yýllardýr, Kürt halkýnýn yanýnda Türkiye'de ses getirecek bir ortak kampanya dahi örgütlememiþ kimi çevrelerin kampanya boyunca üzerinde hiç kimsenin anlaþamayacaðý noktalarý bahane göstererek kampanyanýn dýþýnda kalmalarý affedilir gibi deðildir. Temel anlamý, devletin Kürt halký üzerindeki baskýlarý karþýsýnda Kürtlerin yanýnda olmak ve çýlgýnca yükseltilen þovenizme karþý bir fren görevi görmek olan böyle bir kampanyanýn tüm gücüyle desteklenmesi devrimcilerin en baþta gelen acil görevi deðildir de nedir. Unutulmamalýdýr ki Kürt halký üzerinden yükseltilen þovenizm dönüp dolaþýp aþýrý solcularý da vurmaktadýr. Hemen hemen her hafta PKK'li diye linç edilmeye çalýþýlan aþýrý solcu insanlarýn TV'lerdeki görüntülerini izlemeye baþladýk. Halklarýn kardeþliði, bir taraf devlete karþý mücadele veriyorken diðer tarafýn bu çatýþmada devlete destek vermesiyle hayata geçmez. Böyle bir durumda halklarýn kardeþliði havada kalan boþ bir laf olmaktan öteye gidemez. Halklarýn kardeþliði ancak devlet baskýsý ve haksýzlýk karþýsýnda ezen ulusun da ezilen ulusu desteklemesiyle, fiili bir çabanýn ürünü olarak yaratýlabilir. Yoksa halklarýn kardeþliði kendiliðinden bir gerçekliðe sahip olan bir kavram deðildir. Bu nedenle ortaya somut bir çalýþma koymak zorunludur. Öyle bir çalýþma ki tüm demokratik çevrelerden saðlayacaðý en büyük


MARKSiST BAKIs

Öldürülen 6 yaþýndaki Enes’in ailesine taziye ziyareti destekle Kürt halkýyla dayanýþan, haklý mücadelesinde ona destek vererek halklarýn kardeþliði sloganýna hayat vermiþ olsun. Ne yazýk ki geniþ çevrelerce desteklenen böyle bir kampanya 20 yýldýr hayata geçirilemedi. Meydan faþistlere kaldý. Þovenist güçler Kürt sorununda sokaðýn mutlak hakimi oldular. Her asker cenazesiyle milliyetçilik daha da yükseltildi. Sol güçlerse bu cenazelerin yanýna bile yaklaþmadýlar. Reformist unsurlar ise þovenist histerinin arkasýna takýlabildi ancak. Oysa bu cenazeler (en azýndan bir kýsmý) kafatasçýlýk yerine savaþ karþýtý bir içerikle doldurulabilirdi. Kürt sorununda sol sokakta daha fazla bulunabilir, þovenizm karþýsýnda denge oluþturabilirdi. Bu da bambaþka bir havanýn egemen olmasýný saðlardý. Evvela Kürt halký kendi kaderiyle baþbaþa kaldýðý hissinden uzaklaþýrdý. Bu ise ön yargýlarýn kýrýlmasýný saðlayarak halklar arasýnda mesafenin oluþmasýný (ki bu mesafe giderek açýlmaktadýr) önlerdi. Ta en baþýndan olaylarýn etnik milliyetçi bir kanala kaymasý engellenmiþ olurdu. Bütün bunlar baþarýlamadý. Sonuçta yaþanan büyük bir yenilgidir sol adýna. Kürt sorunu gibi rejimin yumuþak karný olan bir konuda reformist

solun devlete teslim olacaðý açýktý. Öte yandan radikal sol bu açýlýmý gücü yettiðince zorlayabilir ve reformist solun kitle tabanýný bu konuda kendisine çekebildiði ölçüde baþarýlý da olabilirdi. Ne var ki kendisi henüz Stalinizm-Kemalizm bulamacýndan sýyrýlamamýþ radikal solun hakim güçleri, böyle bir misyonu taþýyabilecek ideolojik ve politik donanýma sahip deðildi. Her sýnýf ve bunlarýn siyasi temsilcileri toplumsal çeliþkilerde kendi lehlerine bir çözüm yaratabilmek için belirli bir strateji geliþtirirler. Evvela bu stratejinin kendi sýnýf çýkarlarýný tam olarak ifade etmesi gerekir, bunun yanýnda söz Yürütülen kampanyanýn ne kadar konusu stratejinin iki anlamlý olduðunu, bölgenin bölge arada bir derede dýþýndan gelecek seslere ne kadar kalmayan, anlaþýlýr ve hasret olduðunu Diyarbakýr'dan alýtutarlý yapýsýnýn olmasý nan tepkilerden de anlamak zorunludur. Geriye söz mümkün. Diyarbakýr belediye konusu stratejiyi kararlý baþkanlarýndan oluþan bir heyet bir þekilde uygulamaya "son 2 haftadýr yüzümüzü güldüren sokmak kalýr. tek þey sizin geliþiniz" diyerek duruRadikal sol ise böyle bir mu ifade etti. Diyarbakýr'da 12 Eylül, stratejiyi yürütebilecek OHAL döneminde bile görülmemiþ yeteneklere sahip bir gözaltý ve tutuklama kampanyasý olmadýðýný Kürt soruyürütülüyor. 500'den fazla insan nundaki sayýsýz örnekte gözaltýna alýndý, ki bunun 200'e ispatlamýþtýr. Son kampanyanýn da devrimci yakýný çocuk. Bunlarýn 400'den örgütlerin dýþýndan sivil fazlasý tutuklandý, ki bu sayýnýn da toplumcu,demokratik 70'e yakýný çocuktur. Gözaltýna alýrefleksleri güçlü nanlarda ve tutuklananlarda sistemreformist kesimler atik iþkence izlerini görmek tarafýndan baþlatýlmasý mümkün. Kürt halkýna yönelik tesadüfi deðildir. baskýlarýn olabildiðince arttýðý böyle Sonuçta 20 yýldýr, ne bir dönemde, baskýlara karþý bölge yazýk ki böyle bir politik dýþýndan bir ses çýkmasý çok daha hattýn izlenememiþ büyük bir önem kazandýðý aþikardýr. olmasý durumu söz konusudur. Böyle bir politikanýn yaratýlamamýþ olmasýnýn sonucunda dalga dalga yükselen milliyetçilik solu ezip geçmiþtir. Sýnýf mücadelesi, þovenist dalganýn basýncý altýnda kalmýþtýr. Dört koldan ilerleyen neoliberal saldýrýlara karþý ciddi bir karþý koyuþun olmayýþýnda Kürt sorununda yükseltilen milliyetçiliðin ciddi payýnýn olduðu yadsýnamaz. Aþýrý solun hýzla var olan güçlerini de kaybetmeye baþlamasý bu dönemde yaþanmýþtýr. Yükseltilen þovenizm Ýþçi Partisi ve TKP örneðinde olduðu gibi bir takým sol akýmlarýn hýzla saða doðru kayýþýný hýzlandýrmýþtýr. Özetle, Kürt sorununda radikal solun Kürt halkýyla kucaklaþamamasý sýnýf hareketini ve radikal solun kendi güçlerini oldukça zayýflatmýþtýr.

17


MARKSiST BAKIs Kürt Hareketi ile Kimi Sol Örgütler Arasýnda Çatýþma:

Sol Ýçi Þiddet Üzerinde Deðerlendirmeler Geçtiðimiz günlerde, sol içi þiddetin yeni örnekleri yaþandý. Kürt hareketiyle baþýný HÖC, TKP ve Kýzýlbayrak'ýn çektiði Türk solundan kimi Stalinist fraksiyonlarýn aralarýnýn uzunca bir süredir gergin olduðu bilinmekteydi. Zaten kimi zaman fiili çatýþmalara dönüþen bu gerginliðin son zamanlarda iyiden iyiye þiddet sarmalýna büründüðü gözükmektedir. Olaylar, Ýstanbul'da Gazi Mahallesi ve üniversite kampüslerinde, Diyarbakýr'da ve yurtdýþýndaki kimi kamplarda fiili çatýþmalara varmýþtýr. Sola önemli ölçüde güç ve prestij kaybettiren bu çatýþmalara iliþkin bazý temel ilkesel noktalarýn açýklýða kavuþmasý gerekmektedir, ayrýca Kürt hareketiyle çeþitli sol gruplar arasýndaki son gerilim üzerine söyleyeceklerimiz olacaktýr.

Kürt Hareketi ile Türk Solundan Kimi Gruplar Arasýndaki Husumet Bu yazýnýn kaleme alýnmasýný saðlayan söz konusu gerilim, hiçbir politik gerekçesi olmayan salt örgütler arasýndaki rekabetten kaynaklanan, sýradan sol içi kavgalardan farklýdýr. Ulusalcý Kemalist etkilerden beslenen ya da burayla köprüleri tamamen atamamýþ Türk solundan kimi gruplarýn, Kürt sorununda þovenist bir siyaset (ya da þovenizme hizmet eden) izleyip, Kürt hareketinin büyük saygý duyduðu kimi deðerlere fütursuzca saldýrmasý uzunca bir süredir bu gruplar arasýnda gerilimi týrmandýrmaktaydý; bu gerilim þimdilerde zaman zaman yerini fiziki þiddet biçimlerine býrakmaktadýr. Bu noktada, ilk olarak Kürtlerin Türk solundan þikayetlerini anlamak gerektiðini ortaya koyarak baþlayalým. Daha önce Marksist Bakýþ sayfalarýnda ortaya konduðu üzere, Türk solu, büyük ölçüde Kemalizm-Stalinizm-Üçüncü Dünya milliyetçiliðinin harmanlanmasýnýn bir ürünü olarak ortaya çýkýp geliþtiðinden Kürt sorunu gibi bir konuda tökezlememesi mümkün deðildi. Bu anlamýyla Türk soluyla Kürt solu arasýndaki ilk çatýþmalar 1968 gibi çok erken tarihlerde mevcuttu. O dönem TÝP'in parlamenter çizgisinden rahatsýzlýk duyan daha militan gençler TÝP'ten farklý bir yönelime girip "milli demokratik devrim" (MDD) tezlerini savunmaya baþlamýþlardý. Ordu- bürokrasiaydýn ittifakýnda þekillenen zinde güçler olarak anýlan bir toplumsal tabana dayanan bu birlik ve onun ideolojik dayanaðý MDD oldukça Kemalist ve milliyetçi bir içeriðe sahipti. Bu nedenle Kürt devrimcilerinin bu oluþuma sýcak bakmalarý beklenemezdi. Bu yüzden daha sonra Dev Genç'i kuracak olan MDD'ci gençlik akýmlarýndan farklý olarak, Kürt devrimcileri bölünmede pasifist ve parlamentarist olmasýna raðmen TÝP'ten yana tavýr koyacaklar, daha sonra ise Dev Genç'e katýlmak yerine Doðu Devrimcileri Kültür Ocaklarý'ný (DDKO) kuracaklardýr. 1968'li yýllardan itibaren Kürt sorununda, istisna saðlam tutumlar bir yana býrakýlýrsa, Türkiye aþýrý solu gereken politikalarý izleyememiþtir. Bu noktalarý burada ayrýntýlý olarak ele almak konuyu daðýtacaktýr. Bugünkü çatýþmanýn kaynaðýna gelince Kürt hareketiyle aralarýnda husumet bulunan

18

yapýlarýn þoven tutumlarý yadsýnamaz. Örneðin 2005 Newrozu'ndan sonra yaþanan bayrak provokasyonundan sonra Kürtlere karþý linç kampanyasý baþlatýlmýþ, TKP'liler böyle bir ortamda "bayraða yapýlan saygýsýzlýk kabul edilemez" þeklinde bir açýklamada bulunabilmiþtir. Kýzýlbayrak çevresi ise F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamasýný protesto eylemlerinde Ýmralý'da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'a uygulanan tecritin gündeme gelmesine karþý var gücüyle karþý çýkmakta, bu uðurda gerekirse platformlarý bölmeyi göze alabilmektedir. Bu gibi örnekleri çoðaltmak çok mümkünken, bunun üzerine bir de söz konusu yapýlarýn politik eleþtiri seviyesini aþýp küfür edebiyatýna dönüþen bir þekilde Kürt hareketinin çok büyük önem verdiði deðerlere sistematik olarak pervasýzca saldýrmasý, Kürt hareketini agresifleþtirmiþ, gerginliklerin yerini þiddet almaya baþlamýþtýr. Kürt hareketiyle yaþadýklarý gerginlikle beraber, bu gruplarýn sol içi þiddet karþýtý nutuklar atmasý hiç samimi deðildir, bu gruplarýn sol içi þiddet konusundaki sicilleri hiç de temiz deðildir. Zaten, devletle olan çatýþmasý olabildiðince sert geçen Kürt hareketinin böyle bir atmosferin de etkisiyle olaylarý þiddet kanallarýna havale etmesi için çok uygun bir zemin zaten hazýr bulunmaktadýr. Öte yandan, Kürt hareketinin hassasiyetlerinde büyük ölçüde haklý olmasý Kürt hareketinin þiddet kullanmasýný mazur göstermez. Politik çalýþmalara her açýdan zarar veren, düzenin egemenlerinin elini ovuþturarak izlediði böyle bir çatýþmaya mahal vermemek Kürt hareketinin toplumsal mücadelelere karþý bir sorumluluðudur. Özellikle faþist saldýrganlýðýn her an tetikte beklediði Ýstanbul'daki üniversitelerde, kýzdýklarý grupla çatýþmaya girmenin izah edilebilir hiçbir tarafý yoktur. Söz konusu gruplarýn kendilerine karþý sistematik bir þekilde küfür edebiyatý içinde olmalarý da sol içi þiddet için mazeret olamaz. Uzun yýllardýr, baþta devlet olmak üzere burjuva medya tarafýndan sistematik bir þekilde saldýrýya maruz kalmýþ ve buna karþý baþarýyla direnmiþ bir hareketin, burjuva medyayla karþýlaþtýrýldýðýnda son derece cýlýz kalan kimi solcu gruplarýn kimi söylemleri karþýsýnda harekete geçip þiddeti gündeme almasý açýklanabilir bir þey deðildir. Bu konuda þunu ortaya koymakta yarar var: Kürt hareketi, sol içi þiddete son vermelidir. Kürt hareketinin özellikle bu dönemde soðukkanlý olamamasýna neden olacak birçok faktörün olduðunu biliyoruz, ama çözümün þiddet kullanmakta olmadýðý açýktýr. Umarýz Kürt doatlarmýz eleþtirilerimize kulak verir ve þovenist saldýrganlýðýn tüm gücüyle bastýrdýðý böyle bir dönemde enerjinin boþa gitmesine yarayan bu gibi çatýþmalardan uzak dururlar.

Devrimci Marksist Gelenek Sol Ýçi Þiddete Kökten Karþýdýr Yazýnýn bu kýsmýnda genel olarak sol içi þiddete bakýþýmýzý ortaya koymak yerinde olacaktýr. Sol içi çatýþmalara neden karþý çýkýlmasý gerektiði üzerine


MARKSiST BAKIs burada uzun uzadýya söz etmeye gerek yok. Sol içi þiddetin devrimci dayanýþmaya aðýr darbeler indirmesi, sol içinde zorbalýðýn egemen olmasýna ve böylelikle solun en önemli özelliklerinden eleþtirel düþünceye zemin kaybettirmesine hizmet etmesi, kitleler nezdinde sola büyük itibar kaybettirmesi, sol içinde dar örgütsel çýkarlarý her þeyin üstünde tutan dogmatik anlayýþý geliþtirmesi, saflarda büyük demoralizasyon yaratmasý, sistem karþýtý kanallarda harcanacak enerjiyi iç çatýþmalarda heba edilmesine neden olduðunun hatýrlanmasý yeterli olacaktýr. Sol içi þiddet kaynaðýný, sýnýfsal bir zemin, ideolojik köken ve örgütsel alýþkanlýklar ile bunlarý da kapsayan bir mücadele kültüründen alýr. Bundan dolayý, zaman zaman karþýlaþýlan sol içi þiddet örneklerini, salt o olayýn içinde yaþandýðý zamansal ve mekansal düzlemde ele almak, son derece eksik bir görüntü ortaya çýkaracaktýr. Sol içi þiddet olaylarýnýn nadiren karþýlaþýlan, seyrek ve tesadüfi olaylar olmayýþý, bu iddiayý doðrular niteliktedir. Bu nedenle, radikal solun, tüm iddiasýzlýðýný ve çapsýzlýðýný daha baþtan ortaya koyan sol içi çatýþmalarý doðuran (besleyen) politik kültürün ve ideolojik arka planýn mahkum edilmesi zaruridir. Ýlk olarak þunu ortaya koymakla baþlayalým: Devrimci Marksist geleneðimiz, sol içi þiddet anlayýþýna tamamen karþýdýr ve bunu uzun yýllar boyunca her türlü mücadeleyi kapsayan pratiðinde net bir þekilde ortaya koymuþtur. Örneðin, Marks ve Engels I.Enternasyonal içinde Bakunin ve diðer anarþistlere karþý ideolojik ve örgütsel konularda büyük mücadele verse de bu mücadele hiçbir zaman sol içi çatýþmaya dönüþmemiþtir. Yine, Lenin ve Bolþevikler her ne kadar Narodnik gelenekle ve Menþeviklerle çok sert geçen büyük bir ideolojik ve politik rekabete girmiþ olsalar da bu unsurlarla hiçbir biçimde fiili kavgaya girmemiþlerdir. Üstelik Ekim Devrimi'nden sonra kurulan ilk iþçi hükümeti, Sol Sosyalist Devrimcilerle kurulan bir koalisyon hükümetidir. Ekim Devrimi'nden sonra, bu gruplar Lenin ve diðer Bolþevik liderlere suikast düzenleyip, karþý devrimci ordulara subay olarak kayýp yaptýrana, sabotajlar yoluyla iþçi devletini iç savaþta zor duruma düþürmek için eylemler sabotajlar düzenlemek gibi birçok karþý devrimci eyleme giriþine kadar bu gruplara karþý þiddet eylemleri düzenlenmemiþtir.

Stalinizmin Mirasý Sol içi þiddet Stalinizmle beraber yerleþik bir gerçeklik haline gelmiþtir. Stalinizm'in Rusya'da karþý devrimle iþçi iktidarýný alt etmesinden sonradýr ki sol içi þiddet yaþanmaya baþlamýþtýr. Zira, bir karþý devrim ilk iþ olarak devrimin önder kadrolarýný yok etmeye giriþir. SSCB'de de böyle olmuþ, Bolþevik liderler ve kadrolarýnýn hemen hemen tamamý Stalinist aygýt tarafýndan imha

edilmiþtir. Ayrýca, III.Enternasyonal'e baðlý dünyadaki tüm komünist partilerin Stalinizasyonu ve Moskova'nýn dýþ politika aracý haline getirilmesi süreci de bu partilerdeki Bolþevik geleneðin yok edilmesi için kanlý geçmiþ, bu, fiziki þiddet ve imhanýn dahil olduðu birçok yöntemle gerçekleþtirilmiþtir. Stalinizm, pratikte uyguladýðý sol içi þiddeti haklý çýkaracak ideolojik söylemler de geliþtirmiþtir. Ýþçi iktidarý dönemi için Stalinizmin yerleþtirdiði otoriter bir tek parti diktatörlüðü yaklaþýmý, sosyalist demokrasi geleneðini tümden dýþtalamýþtýr. Bunun sonucu olarak, devrimci çoðulculuk ve dayanýþmanýn yerine tek sesliliðin egemen olduðu bir ortamda farklý devrimci gruplar birbirlerini alt edilmesi gereken rakip gruplar olarak görmeye baþlamýþlardýr. Öyle ya devrimden sonra tek bir partinin diktatörlüðü kurulacaktýr. Ama bu parti hangisi olacaktýr? Bu sorunun cevabý üzerinden baþlayacak rekabet, büyük çatýþmalarý beraberinde taþýyabileceðini tarihte birçok kez göstermiþtir. Ayrýca, Stalinizm böyle bir partinin üstünlüðünü belirtmek için büyük bir parti Kürtlerin Türk solundan þikayetfetiþizmi yaratmak lerini anlamak gerektiðini ortaya durumunda kalmýþtýr. koyarak baþlayalým. Daha önce Dar grup çýkarcýlýk, Marksist Bakýþ sayfalarýnda ortaya sekterlik, dogmatizm konduðu üzere, Türk solu, büyük hep bu hastalýðýn bir ölçüde Kemalizm-Stalinizmürünüdür. Üçüncü Dünya milliyetçiliðinin Bu yaklaþýmýn harmanlanmasýnýn bir ürünü olarak s o n u ç l a r ý n a ortaya çýkýp geliþtiðinden Kürt Türkiye'den sayýsýz sorunu gibi bir konuda tökezleörnek verilebilir. memesi mümkün deðildi... Öte yanSonuçta eylemlerde dan, Kürt hareketinin hassasiyetkoca koca meydanlar, lerinde büyük ölçüde haklý olmasý bulvarlar paylaþýlamaz Kürt hareketinin þiddet kullanhale gelmiþ, farklý sol masýný mazur göstermez. Politik gruplardan insanlar sýra çalýþmalara her açýdan zarar veren, kavgasý yüzünden birdüzenin egemenlerinin elini ovuþbirlerine acýmasýzca turarak izlediði böyle bir çatýþmaya saldýrmýþ, polislerin mahal vermemek Kürt hareketinin kendilerine uyguladýktoplumsal mücadelelere karþý bir larý þiddetin bir benzerisorumluluðudur. ni "rakip" sol grubun üyelerine uygulamýþtýr. 1970'lerde özellikle solun güçlü olduðu bölgelerde sol içi cinayetler yaþanmýþtýr. Ne yazýk ki bugün de benzer süreçlerin, kimi zaman en berbat haliyle, hala yaþanmakta olduðunu görüyoruz. Geçmiþinden dersler çýkarmayan, eski hatalarýn özeleþtirisini yapmayan dolayýsýyla hedefleri ile kendi kafa yapýsý arasýndaki derin çeliþkileri býrakýn çözmeyi bunlarýn üzerine bile gitmeyen hareketler, 21.yy'da mücadele karþýsýnda olsa olsa ayak baðý olabilirler. Üstelik tarih tarafýndan aþýlmýþ böyle bir sol kültürün içten içe çürümesi, küflenmesi kaçýnýlmazdýr.

19


MARKSiST BAKIs

Sürekli Devrim Teorisi Kapitalist geliþmeyi tam olarak yaþayamamýþ, geri ülkelerde sosyalistlerin hedeflerinin ne olmasý gerektiði konusu, Marksistlerin cevaplandýrmaya çalýþtýklarý bir soru olarak uzun yýllar önemini korudu. Bugün de kapitalist üretim iliþkilerinin hala geri olduðu, kýrsal nüfusun hala aðýr bastýðý kimi Asya ve Afrika ülkelerinde devrimcilerin sosyalizme nasýl ulaþacaðý cevaplandýrýlmasý gereken önemli bir sorundur. En net halini ve tüm dünya ölçeðinde genelleþmesini, Troçki'ye borçlu olan sürekli devrim teorisi, bu soruya iþçi sýnýfýnýn tarihsel perspektifleri açýsýndan devrimci bir cevap veren

yegane stratejiyi ortaya koyar.

Kapitalist geliþmeyi tam olarak yaþayamamýþ, geri ülkelerde sosyalistlerin hedeflerinin ne olmasý gerektiði konusu, Marksistlerin cevaplandýrmaya çalýþtýklarý bir soru olarak uzun yýllar önemini korudu. Bugün de kapitalist üretim iliþkilerinin hala geri olduðu, kýrsal nüfusun hala aðýr bastýðý kimi Asya ve Afrika ülkelerinde devrimcilerin sosyalizme nasýl ulaþacaðý cevaplandýrýlmasý gereken önemli bir sorundur. En net halini ve tüm dünya ölçeðinde genelleþmesini, Troçki'ye borçlu olan sürekli devrim teorisi, bu soruya iþçi sýnýfýnýn tarihsel perspektifleri açýsýndan devrimci bir cevap veren yegane stratejiyi ortaya koyar.

Kökenleri Yukarýda bahsettiðimiz tartýþma, yani burjuva demokratik açýlýmý yaþayamamýþ ülkelerdeki sosyalistlerin görevlerinin ne olmasý gerektiði Marks ve Engels için de cevaplandýrýlmasý gereken bir konuydu. Özelikle, Macaristan, Almanya, Avusturya ve Ýtalya'da ulusal birlik, ulusal kurtuluþ, parlamanter demokratik rejime dayalý cumhuriyet gibi burjuva demokratik talepler henüz karþýlanmýþ deðildi. Fransa'da proleterlerin baþlattýðý büyük 1848 devrim dalgasý, söz konusu Orta Avrupa ülkelerinde burjuva demokratik sorunlarý gündeme taþýyordu. Ne var ki söz konusu burjuva demokratik dönüþümlerin doðrudan muhataplarý olan burjuvalar, devrim boyunca herhangi bir sorumluluk almak bir yana devrimin ezilmesinde otokratik baskýya aktif destek sunarak hiçbir ilerici rol oynayamayacaklarýný ispatlamýþlardý. Buna þahit olan Marks ve Engels, devrimden önceki yaklaþýmlarýnýn özeleþtirisi verdiler. Burjuvalar, Paris'te kapitalistlere karþý ayaklanan iþçilerden o kadar korkmaktadýrlar ki otokratlarý beslemeye devam etmeyi yeðlemektedirler. Marks, bunun üzerine sosyalistlerin devrim hedefinin almasý gereken biçimi ve izleyeceði yolu þu þekilde ortaya koydu: 'her türlü sýnýf hakimiyeti ile uzlaþmayý reddeden bir devrim'. Marks, Fransa'da Sýnýf Savaþýmlarý adlý eserinde '...Bu sosyalizmin içeriði, devrimin sürekliliðinin ilaný; genel anlamýyla sýnýflar arasýndaki farklýlýklarýn giderilebilmesi için zorunlu bir geçiþ olarak proletarya diktatörlüðü; bu farklýlýklarýn dayanaðý olan tüm üretim iliþkilerinin yok edilmesi; bu üretim iliþkilerine denk düþen tüm sosyal iliþkilerden kaynaklanan tüm fikirlerin altüst edilmesidir' diyerek sürekli devrim teorisinin ilk ortaya çýkýþ þeklini ifade etmiþtir. Marks ve çaðdaþý devrimciler sürekli devrim terimini 1850'de kurulan Devrimci Komünistler Evrensel Derneði'nde, Komünist Ligasýnda da kullanmýþtýr. Burjuvazinin tarihsel olarak ilerici olma özelliðini tümden kaybettiði gerçeði, Marks ve Engels tarafýndan ortaya konmuþ ise de sürekli devrim teorisinin temelini oluþturacak olan bu tespit henüz teori düzeyinde ortaya konmamýþ, dünya ölçeðinde genelleþmemiþti. Bu teori, ancak devrimci hareketin güçlü olduðu geri bir ülkede mücadele eden Marksistlerin tartýþmalarýnda ortaya çýkacaktý.

Rus Devrimi’nde Üç Anlayýþ 20.yy'ýn hemen baþýnda Rusya'da devrim ateþi için için kaynamaktaydý. Eski gücü hýzla tükenen yüzlerce yýllýk bir imparatorluðun arta kalan son mirasýný yemekle meþgul Çarlýk ve büyük soylular, eski nüfuzunun yanýnda o çok deðer verdiði þeref ve haysiyetini yitirmiþ veya yitirmekte olan diðer soylular, geniþ Rusya bozkýrlarýna yayýlmýþ milyonlarca topraksýz ve aç köylü Rusya'da feodalizmin artýklarý olarak son demlerini yaþamaktaydýlar. Þehirlerdeyse modern sanayileþme hýzla ilerlemekte ve koynunda modern proleter sýnýfý yaratmaktadýr. Ýþte, toplam nüfus içindeki payý bir hayli az olsa da arkasýna ezilen köylü ordusunu takarak Rus toplumunun çeliþkilerini çözebilecek güç de bu modern proleterler ordusudur. Ne var ki bu, o günün koþullarýnda Rusya'da hemen her Çarlýk muhalifinin kesin benimsediði bir görüþ deðildi. O dönem Rusya Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi'nin Menþevik bölüntüsü yaklaþan devrimin çarlýk düzenini ve feodal kalýntýlarý süpürecek ve hýzlý bir kapitalist geliþmeyi yaratacak olan (elbette ki burjuvalarýn öncülüðündeki) bir burjuva demokratik devrim olacaðýný öngörüyordu. Burjuva demokratik aþamadan sonra yaþanacak hýzlý sanayileþme ile iþçi sýnýfý geliþecek, bundan sonra da artýk sosyalist devrim gündeme gelecektir. Menþeviklere göre devrimcilerin görevi söz konusu devrimde liberal burjuvaziyi desteklemek ve onu cesaretlendirmek ve bu çerçevede iþçi haklarýný korumaktý. Proletaryanýn burjuvazi ile ittifaký demek olan bu Menþevik anlayýþ, iþçilerin ve köylülerin devrimci mücadelelerinin önüne set çekmek ve burjuvazi ile proletaryanýn çýkarlarýnýn uzlaþmaz olduðu gerçekliðine aykýrý davra-

20


MARKSiST BAKIs narak burjuvaziye iktidarý teslim etmek anlamý taþýr. Aþamalý devrim anlayýþýnýn daha radikal baþka bir türünü de Rusya Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi'nin Bolþevik bölüntüsü savunuyordu. Bolþeviklere göre, Rusya'da burjuvazi devrime hiçbir þekilde katýlmayacak, iþçi sýnýfýndan duyduðu korku, Çarlýktan duyduðu tiksintiden daha baskýn gelecekti. Üstelik sermaye çevrelerinin Çarlýkla iç içe geçmiþ çýkarlarý söz konusuydu, bütün bunlar burjuvaziyi ikiyüzlü ve korkak yapmaya yeter de artardý bile. Bolþevikler, devrimde sadece iþçilerle köylülüðün devrimci bir rol oynayabileceðini, bu yüzden bu iki sýnýfýn ittifak halinde burjuva demokratik devrimi derinleþtirebildiði kadar derinleþtirmesi gerektiðini, ve sonuçta iþçilerin ve köylülüðün demokratik diktatörlüðünün kurulmasý gerektiðini savundular. Troçki ise Bolþeviklerin burjuvazinin gericiliði konusundaki fikirlerine tamamen katýlmakla birlikte, Bolþeviklerin iþçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüðü tezine karþý çýkmaktaydý. Troçki'ye göre iktidar farklý sýnýflar arasýnda paylaþýlamaz, bu sýnýf savaþýmýnýn doðasýna aykýrýdýr. Söz konusu diktatörlük iþçilerin mi olacak yoksa köylülerin mi? Bu soruyu Lenin ve Bolþevikler hiçbir zaman açýklýða kavuþturmamýþtýr. Lenin proletarya ve köylülüðün demokratik diktatörlüðünün nasýl örgütleneceðine iliþkin sorulara yanýt geliþtirmeyi reddederek bu baðlamdaki açýklamasýnda sadece liberal burjuvaziyle ile iþbirliðine karþý olduðunu net bir biçimde ortaya koymuþ ve iþçilerin ve köylülerin iþbirliðini ön plana çýkarmýþtýr. Troçki'ye göre Lenin'in tutumundaki diðer açmaz da köylülüðün baðýmsýz sýnýf siyasetini izleme yeteneðinde olmadýðý gerçeðini atlamasýydý. Gerçekten de köylülük kendi sýnýf doðasýnýn bir sonucu olarak, kendi siyasi programýný izleyecek uzun süreli bir siyasal bir uzantýyý tarihte hiçbir zaman yaþama geçirememiþtir. Dolayýsýyla devrimden sonra siyasal iktidar mekanizmasýný eline geçirecek bir köylü partisinin var olabileceðini düþünmek daha baþýndan yanlýþtý. Troçki'nin çözümlemesine göre devrimci programý sonuna kadar götürebilecek yegane sýnýf proletaryaydý. Köylülüðün aktif desteðini alacak proletarya burjuva aþamayý hiç beklemeden doðrudan iþçi iktidarýný kurabilirdi. Çarlýðý yýkacak olan iþçi devrimi, Avrupa'daki devrimlerin tetikleyicisi olacak, böylelikle imdada yetiþen geliþmiþ ülke devrimci proletaryasý geri bir ülke olan Rusya'daki iþçi iktidarýný ayakta tutacaktý. Böylelikle, ezilen uluslar sorunu, demokrasi sorunu, toprak sorunu, savaþa karþý barýþ sorunu gibi burjuva demokratik görevler, iþçi iktidarý tarafýndan sosyalist devrimlerle iç içe yerine getirilebilecekti.

Zaferden Hüsrana 1917 yýlýnda, Troçki'nin teorisi, bizzat devrim tarafýndan tarihte eþine az rastlanacak þekilde çok net bir þekilde doðrulandý. 1917 yýlýnda Lenin, Nisan Tezleri'nde demokratik devrimden bahsetmeyerek, tüm iktidar sovyetlere sloganýný öne çýkarmýþ olmasý ve bunun, Ekim devrimiyle uygulamaya geçilmesi sürekli devrim teorisinin doðruluðunun kanýtý olmuþtur.Burjuvazinin devrimden fellik fellik kaçtýðý, hatta devrimi boðmak için elinden geleni yaptýðý gözüktü. Ýktidarsýz küçük burjuva güçlerin ve köylü radikalizminin yaþandýðý olaylar dizisi proletaryayý ezilen tüm ulusun önderi olarak iktidarý ele geçirmeye zorladýðý görüldü. Ve gerçekten de toprak sorunu, emperyalist savaþtan barýþa geçilmesi,

21

ulusal sorun, demokrasi, Çarlýk sisteminin yýkýlýþýnýn kurumsallaþmasý gibi bir çok burjuva demokratik görev iþçi iktidarý döneminde gerçekleþti. Yine Rusya'daki proleter devrimin Avrupa'daki diðer devrimleri tetikleyeceði tezi de doðrulandý. Bu devrimlerin baþarýsý geri bir ülkedeki iþçi iktidarýnýn ayakta kalabilmesi için olmazsa olmazdý. En büyük umutlar, Alman devriminin baþarýsýný için besleniyordu. Ne var ki Alman devriminin de aralarýnda bulunduðu bir dizi devrim, baþarýya ulaþamadan yenildiler. Bu, sürekli devrimin durduðu kritik noktaydý. Devrim bu noktadan sonra gerisin geriye zemin kaybetmeye baþladý. Bolþeviklerin en çok korktuklarý þey baþlarýna gelmiþti. Devrim, Rusya'da izole olmuþtu. Ýçte ve dýþta artan çeliþkiler, Rusya'da bürokratik yozlaþmayý beraberinde getirdi ve 1928'e gelindiðinde Rusya'da iþçi iktidarý tamamen son bulmuþtu. Devrimin cellatlarý, devrim öncesinin burjuvalarý deðil, devrim sonrasýnýn bürokratlarý- memurlarý olduklarýndan açýk bir karþý devrimci duruþ yerine devrimci jargonla gizlenmiþ karþý devrimcilik yaptýlar. Bir yandan Lenin'i aðzýndan

Troçki 1905 Devrimi sonrasý Sovyet Baþkaný olduðu için tutuklandý. Resimde hücresinde duruþmasýný beklerken

düþürmeyen, tüm Bolþevik ve devrimci deðerlere ters düþecek þekilde Lenin'e devasa bir anýt mezar yapan bürokratlar, diðer yandan da Lenin'in bütün eserlerini zamanla yok ettiler. Sonuçta, öyle veya böyle karþý devrim karþý devrimdir ve temel düsturlarýný yerine getirecektir. Fiziki olarak iþçi iktidarýna son vermenin yanýnda Bolþevik kuþaðýn yok edilmesi ve Bolþevik deðerlerin aforoz edilmesi bir karþý devrimin olmazsa olmaz özellikleridir. Bu deðerler arasýnda kuþkusuz sürekli devrim teorisi de olacaktý.

Tek Ülkede Sosyalizm ve Aþamalar Teorisi Stalinist iktidar devrimin tek kurtuluþ yolu olan devrimin yayýlmasý ve bunun teorisi olan sürekli devrim teorisine var gücüyle saldýrmaya baþladý. Zira, sýnýf çýkarlarý bürokrasiye fazlasýyla bilinmezliklerle dolu riskli bir yol gibi gözüküyordu. Kendi avantajlý pozisyonlarýný konsolide etmek onlarýn temel gayesiydi. Üstelik devrimci dalganýn yayýlmasý bürokrasinin iþçi sýnýfý lehine geriletilmesini beraberinde getirecekti. Bu yüzden bürokrasi kendi sýnýf iç güdüleri temelinde tek ülkede sosyalizm sözde teorisini ve aþamalý


MARKSiST BAKIs devrim anlayýþýný gündeme getirdi. Bu yol fazlasýyla güvenli ve bilindikti. Tek ülkede sosyalizm teorisinin dikkate deðer tek yaný yanýnda taþýdýðý pisliklerdi: Milliyetçilik, dar görüþlülük, enternasyonalizmin reddi. Karþý devrimci bu sözde teorinin devamcýsý "barýþ içinde birlikte yaþamak" teorisiydi. Barýþ içinde birlikte yaþayan Rusya'daki iþçi iktidarý ile emperyalist dünya sistemi idi. Stalinistlere göre bu ikisi bir takým uluslararasý teamüller çerçevesinde birbirlerine zarar vermeden yaþayýp gidebilirlerdi. Aþamalý devrim teorisi de sosyalist devrimden duyulan korkunun, sýnýf iþbirliðine olan yatkýnlýðýn özü olarak Bolþeviklerin uzun yýllar mücadele ettiði Menþevizmin bir ifadesinden baþka bir þey deðil. Koþular sosyalist devrim için uygun deðil, öncelikle burjuva demokratik bir devrim yaþanmalý martavalý, birçok devrimin Stalinistler tarafýndan satýlmasýnda malzeme iþlevi gördü. Rusya'daki iþçi iktidarý hýzla zemin kaybederken, devrimin yenilmemesi için tek yol, devrim dalgasýnýn yayýlmasýydý. Ýlk dalga baþarýsýz olmuþtu, hala Rusya'daki iþçi iktidarý dünyadaki yegane örnekti. Öte yandan yenilgi kader deðildi. 1924'te Almanya'da bir ayaklanma olmuþ, 1926'da Ýngiltere tarihinin en büyük genel grev fýrtýnasýna tutulmuþ ve 1927'de Çin'de iþçiler devrime koþmaktaydýlar. Bu anlamýyla iþçi iktidarýnýn dolayýsýyla dünya devriminin umudu sürekli devrim anlayýþýnýn ne kadar etkin kullanýlacaðýna baðlýydý Her biri birer dönemeç noktasý olabilecek bu devrimci dönemler, III.Enternasyonal'in yönetimini eline geçirmiþ olan Stalinist bürokrasinin hatalý politikalarý yüzünden kaybedildi. 1924 Almanya'daki devrimci ayaklanma giriþimi Stalinistlerin çaðrýsýyla çok gereksiz ve koþullar olgunlaþmadan yapýldýðýndan tam bir fiyaskoyla sonuçlandý. 1926'da Ýngiltere'deki büyük genel grevdeyse Stalinistler, iþçi sýnýfýný sendika bürokratlarýnýn kuyruðuna takarak onlarý hükümetle sefil bir anlaþmayý onaylamaya zorladýlar. Böylelikle, Ýngiltere'de geliþen devrimci yükseliþ olgunlaþamadan sona erdi. Stalin güdümündeki Komintern'in 1927'de Çin Komünist Partisi'ne izlettiði politika ise açýkça Menþevik bir tutumdu ve karþý devrimde milyonlarca komünistin katledilmesine yol açtý. Ülkenin doðusunda yoðunlaþmýþ, çok güçlü ve modern Çin proletaryasýna öncülük eden Çin Komünist Partisi (ÇKP)'ne burjuva milliyetçisi Komintang ile iþbirliði yapmasý emredildi. Stalinistere göre Çin sosyalizme hazýr deðildi, Çin'deki devrimin muhatabý burjuvazinin siyasi ifadesi olan Komintang idi, dolayýsýyla onunla ittifak halinde olmak gerekirdi. Bir süre sonra Komintang önderliðinde toparlanan karþý devrim çok kýsa bir süre de milyonlarca iþçi ve komünisti katliama tabi utarak tarihin en kara sayfalarýndan birine imza attý. Martinov gibi azýlý eski Menþeviklerin Stalin'in bir numaralý adamý olmasýna þaþmamak gerek. Sovyet iktidarý yenilmek zorunda deðildi. Söz konusu devrimci durumlara yapýlacak devrimci müdahaleler ile devrimin Rusya sýnýrlarýna taþmasý mümkün olacaktý. Kapitalizmin en büyük buhraný olan 1929 krizinin de yaklaþmakta olduðu düþünüldüðünde, bu devrimlerdeki olasý baþarýlar kapitalizm için ölüm çanlarýnýn çalmasý demek olacaktý.

Sürekli Devrim Teorisi Troçki, Rusya'daki iþçi iktidarýnýn karþý devrimle kaybe-

dilmesinin ardýndan devrimci savaþýmýný sürdürdü. Bu mücadeleyi hem pratik hem de teorik alanda tüm keskinliði ile verdi. 1930'da Ýstanbul'da Sürekli Devrim adlý kitabýný tamamlayarak teorisini sadece Rusya koþullarýna deðil, tüm geri kalmýþ ülke proleter devrimcilerine genelleþtirdi. Þimdi bu teorinin genel hatlarýný ortaya koymakta fayda var. Rus devriminde Troçki üçüncü bir yaklaþým olan sürekli devrim teorisi 1905'te "Sonuçlar ve Olasýlýklar" baþlýklý broþürü ile dile getirmiþtir. Menþeviklerin bir aþama olarak ileri sürdüðü demokratik görevler, sürekli devrim teorisinde sanki hiç yokmuþ gibi anlatýlarak kafa karýþýklýðýna yol açýlýr. Bu konudaki kafa karýþýklýðýnýn tersine sürekli devrim teorisi,

Stalinist iktidar devrimin tek kurtuluþ yolu olan devrimin yayýlmasý ve bunun teorisi olan sürekli devrim teorisine var gücüyle saldýrmaya baþladý. Kendi avantajlý pozisyonlarýný konsolide etmek onlarýn temel gayesiydi. Üstelik devrimci dalganýn yayýlmasý bürokrasinin iþçi sýnýfý lehine geriletilmesini beraberinde getirecekti. Bu yüzden bürokrasi kendi sýnýf iç güdüleri temelinde tek ülkede sosyalizm sözde teorisini ve aþamalý devrim anlayýþýný gündeme getirdi. Tek ülkede sosyalizm teorisinin dikkate deðer tek yaný yanýnda taþýdýðý pisliklerdi: Milliyetçilik, dar görüþlülük, enternasyonalizmin reddi. Karþý devrimci bu sözde teorinin devamcýsý "barýþ içinde birlikte yaþamak" teorisiydi. Barýþ içinde birlikte yaþayan Rusya'daki iþçi iktidarý ile emperyalist dünya sistemi idi. Stalinistlere göre bu ikisi bir takým uluslararasý teamüller çerçevesinde birbirlerine zarar vermeden yaþayýp gidebilirlerdi. demokratik görevleri yadsýmadan; tarihsel açýdan geç kalmýþ burjuva devriminin görevlerini, tarým devrimini ve devletin demokratik yeniden inþasýný çözmede 'proletarya diktatörlüðünün' öncü rolü üstleneceðini belirtmiþtir. Troçki iþçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüðü teorisinin eksikliðini, 'gerçek diktatörlüðün hangi sýnýfýn elinde bulunacaðý sorusunu cevapsýz býrakmasýnda görüyorum' sözleriyle ifade etmiþtir. Sürekli devrim teorisine göre köylülük Fransýz ve Ýngiliz burjuva devrimlerinde olduðu gibi yaþanacak olan yeni devrimlerde de kendi baðýmsýz sýnýf tavrýný sergileyemeyecektir. Devrimin kazanýlmasý Rusya gibi kapitalist iliþkilerin oturmadýðý ülkelerde köylülüðün takýnacaðý tutuma baðlýdýr. Troçki 1905 yazýnda bu görüþlerini þu þekilde dile getirmiþtir: 'Zamanýnda burjuvazinin yapmýþ olduðu gibi , proletarya da görevini köylülük ve þehir küçük burjuvazisinden aldýðý destekle yerine getireceði çok açýktýr. Proletarya, kýrsal kesime öncülük eder, onu harekete çeker, planlarýnýn baþarýsýnda ona pay ayýrýr. Ancak proletarya kaçýnýlmaz olarak, öncülük durumunu korur. Bu proletarya ve köylülüðün dik-

22


MARKSiST BAKIs dür.' Sürekli devrim teorisinde sömürge ve yarý sömürge ülkelerde, proletaryanýn köylülüðe yön vermeye elveriþli gücü olmamasý durumunda demokratik devrimin tamamlanmasýnýn mümkün olmadýðý ifade edilir. Rusya örneðinde olduðu gibi sanayi iþçi sýnýfýnýn toplam nüfusa oranýnýn son derece az olduðu ülkelerde iþçi sýnýfýnýn büyük sanayi kentlerinde vermiþ olduðu mücadele ve bu mücadelenin etkisinin tüm ülkede etkin olmasý proletaryanýn yeni üretim sürecindeki toplumsal belirleyiciliðinin bir sonucudur. Üretici güçlerin ne denli geliþmiþ olduðundan çok, proletaryanýn sýnýf mücadelesi içindeki gücü, uluslararasý atmosfer, ve iþçilerin mücadele deneyimleri, kendilerini hazýr hissetmeleri gibi durumlar devrimin ilerleyiþinin rotasýný çizecektir. Bu koþullarda iktidara gelmiþ olan proletaryanýn, diktatörlüðün ve sosyalizmin geleceði, ulusal üretici güçlerden çok, uluslararasý sosyalist devrimin geliþmesine baðlýdýr. Sürekli devrim teorisinin demokratik devrimden sosyalist devrime geçiþ sürecini açýklamasý yanýnda bir diðer niteliði, sosyalist devrimin yeni insaný, yeni toplumu yaratma sürecini açýklamasýdýr. Troçki'nin toplumun deri deðiþtirmesi olarak adlandýrdýðý bu süreçte aile, ahlak, ekonomi, bilim gibi alanlarda yenilenme aþamasýna girilir, yeni insan yeni yaþamýnýn kaderini kendi ellerine almada ikinci adýmýný da atmýþ olur. Troçki 'Devrimler karmaþýk karþýlýklý etkiler içinde geliþir ve toplumun dengeye ulaþmasýna engel olur. Sosyalist devrimin sürekli niteliði burada yatmaktadýr'demiþtir. Eski toplumsal düzenin zincirlerinin kýrýlmasýyla, yeni bir toplumun ekonomik ve sosyal zeminin kurulmasý bu alandaki devrimin kazanýlmasýna baðlýdýr, bu da devrimin sürekliliðidir. Sürekli devrim teorisinde sözü edilen geri ülkelerdeki demokratik görevlerin iþçi iktidarý tarafýndan yerine getirilmesinin ve bununla eþ zamanlý olarak sosyalist tedbirlerin uygulamaya sokulmasýnýn zorunlu sac ayaðý devrimin uluslararasý arenada yayýlmasýdýr. Dünyada egemen üretim iliþkisi durumunda olan kapitalizm bir dünya pazarý, dünya çapýnda iþbölümü ve dünya üretici gücü yaratmaktadýr. Enternasyonalizm bu koþullarýn dayattýðý zorunlu bir ilke durumundadýr. Sýnýf mücadelesinin dünya ölçüsünde baþarýsý devrimin hayatta kalma sorunudur. Sosyalist devrimin ulusal sýnýrlar içinde baþlar ve uluslararasý alanda tamamlanýr. Bunun en anlamlý örneði olarak Rusya'yý verebiliriz. Sovyet devriminin kaybedilme süreci dünyada yalnýz kalmasaydý geriye döndürülebilirdi. Troçki þu sözleriyle devrimin uluslararasý arenada yayýlmasýnýn zorunluluðunu ortaya koymuþtur: 'Proleter devrimin, Sovyetler Birliði deneyiminin de gösterdiði gibi, uzun bir süre için dahi bile olsa, ulusal sýnýrlar içinde kalmasý ancak geçici bir durum alabilir. Tecrit edilmiþ bir proletarya diktatörlüðünde ulaþýlan baþarýlarýn yaný sýra kaçýnýlmaz olarak iç ve dýþ çeliþkiler de geliþir. Tecrit edilmiþlik durumunun devam etmesi halinde proleter devlet en sonunda bu çeliþkilerin kurbaný olur. Buradan tek kurtuluþ yolu, geliþmiþ ülkelerinin proletaryalarýnýn iktidarý ellerine geçirmesidir. Bu açýdan bakýldýðýnda ulusal devrim kendi kendine yeterli bir bütün deðildir; o uluslararasý devrimin bir halkasýdýr. Geçici alçalýþ ve yükseliþ dönemlerine raðmen uluslararasý devrim sürekli bir süreçte oluþur.'

Sonuç Bugün, sürekli devrim teorisinin önemi ve anlamý ne? Ya

23

Barbarlýk ya sosyalizm ikilemi uzunca bir süredir geçerliliðini koruyor. Kapitalizm emperyalist savaþlar, vahþi bir sömürü ve yabancýlaþmayla insanlýða cehennemi yaþatmakta. Durum böyleyken ilk önce burjuva demokratik aþamayý yaþayalým türünden safsatalara insanlýðýn tahammülü yok. Böyle bir sýnýf uzlaþmacýlýðýnýn ve sosyalist devrimden korkunun ifade ettiði anlam, bugün eskisinden daha iðreti durmakta, iyice mide bulandýrýcý hale gelmektedir. Nepal'de krallýða karþý giriþilen devrimci mücadelelerin önü hala ayný teranelerle kesilmeye, burjuva sýnýrlar içerisinde hapsedilmeye çalýþýlýyor. Oysa ki burjuva parlamentonun ya da herhangi bir burjuva üst yapýsal kurumun devrimcilerin tarihsel çýkarlarý açýsýndan bir yere oturmadýðý bilinmelidir. Mücadelemiz proleter devrimler hedefine kilitlenmeli, bu uðurda enternasyonalist geleneðimizden en ufak bir ödün verilmemelidir. Ýþçi sýnýfýnýn uluslararasý dayanýþmasý, dünya devrimi perspektifi temelinde ele alýnmalý, kavgamýz ulusal sýnýrlarýn ötesini görebilmelidir. Devrimci mücadelede tek geçerli yol budur.

Güner Gövenç


MARKSiST BAKIs Bir Ölümün Ardýndan

MÝLOSEVÝÇ VE YUGOSLAVYA Son dönemde insanlarý belki en çok þaþýrtan geliþme, 90'lý yýllarýn en tanýdýk simalarýndan Slobadan Miloseviç'in ölüm haberi oldu. Bu haber bir dizi tartýþmayý da beraberinde getirdi ve farklý çevrelerden farklý tepkilerle karþýladý. Kimileri Müslümanarla zulüm yapan bir kasabýn ölümü karþýsýnda sevindiler; kimileri ise ABD'ye kafa tutan bir anti-emperyalistin þüpheli ölümü karþýsýnda üzülüp öfkelendiler. Peki devrimci Marksistler bu konuyu nasýl deðerlendirmeliler? Bu soruya cevap verebilmek için Miloseviç'in kim olduðunu bilmek, bunun için de Miloseviç döneminde Balkalarda yaþananlarý incelemek gerekiyor.

du. Bu rekabetin savaþ gerektirdiði açýktý. Bu savaþ da milliyetçiliðin güçlü olduðu bu bölgede gýrtlaklaþmayý da beraberinde getirecekti, getirdi de. Yugoslavya'nýn mirasýndan en büyük payý kim alacaktý? Bu sorunun cevabý gelecekte o devletin gücünü, emperyalist hiyerarþideki yerini ve geliþmiþlik düzeyini etkileyecekti. Bu savaþýn ilk adýmýný Miloseviç attý. Ancak savaþýn tek tarafý Miloseviç deðildi. Balkanlarýn kasabý tek baþýna Miloseviç deðildi, diðer yönetici sýnýflarda Miloseviç kadar suçlu ve katliamcýydýlar.

Yugolavya'nýn Daðýlýþ Süreci

Miloseviç 1987'de Sýrbistan'da devlet baþkaný oldu. Ancak iktidarý eline almasý 1989'u buldu. Miloseviç yönetici sýnýfýn temsilcisiydi ve onun çýkarlarý doðrultusunda hareket ediyordu. Rejim kendi iç bütünlüðünü saðlayýp diðer cumhuriyetler aleyhine büyümek istediðinde Miloseviç, bunun için gerekli olan her türlü ideolojik ve fiziksel altyapýyý hazýrladý. Yükselttiði Sýrp milliyetçiliði ile bu hedefte kitleleri arkasýna toplamaya çalýþtý. Miloseviç öncesindeki Tito rejimi, Latin Amerika ile birlikte uluslararasý kurumlara en çok borçlananlar arasýndaydý. Tito öldüðünde Yugoslavya'nýn 20 milyar dolar borcu vardý. Borçlarý geri ödemek için IMF ile yapýlan anlaþmalar sonucunda iþçi sýnýfýnýn yaþam standartlarý yükelen iþsizlik ve azalan ücretlerle birlikte düþmeye baþladý. 1986'da enflasyon oraný %100'dü ve 1,2 milyon Yugoslav iþçi iþsizdi. Ýþçi sýnýfýnýn bu saldýrýlara cevabý, bürokrasinin baðýmsýz iþçi eylemlerini yasaklayan yasasýna karþýn, büyüyen bir dalga þeklindeki grevlerle oldu. 1986'da 851 grev olmuþken, 87'de bu sayý ikiye katlandý ve 88'de grev sayýsý 2 bindi. Ýþçi sýnýfýnýn büyüyen direniþine cevap olarak, her bir cumhuriyetteki Stalinist bürokratlar kitlelerin öfkesini bölmenin aracý olarak milliyetçiliði öne sürdüler. Miloseviç de milliyetçiliði en iyi kullananlardan biriydi.

Tito yönetiminde Yugoslavya, Bosna-Hersek, Hýrvatistan, Makedonya, Slovenya, Sýrbistan ve Montenegro olmak üzere 6 cumhuriyetten oluþuyordu. Her bir cumhuriyet sýrayla Yugoslavya'yý yönetiyordu. Yugoslavya'da her ne kadar farklý cumhuriyetlerin varlýðýna müsade eden bir federasyon anlayýþý benimsenmiþ olsa da, bu federasyon proleter enternasyonalizmi ilkesine dayanýlarak kurulan sosyalist bir federasyon deðildi. Bu nedenle de ulusal önyargýlardan, milliyetçilikten, alttan alta var olan öfkeden baðýmsýz deðildi. Federasyonun kurucusu Tito bile kendi ölümünden sonra federasyonun ayakta kalýp kalamayacaðýndan, varolan uluslar arasýnda savaþýn baþlayýp baþlamayacaðýna emin olmadýðýný söylüyordu. Olaylar, Tito'nun öngörülerinden farklý bir rota izlemedi. 1989 yýlý Doðu Avrupa'daki bürokratik sistemlerin yýkýlýþýna tanýklýk etti. Her ne kadar Tito Stalin ile, dolayýsýyla SSCB ile arasýný açmýþ olsa da Yugoslavya'daki ekonomik model SSCB'dekinin aynýsýydý: bürokratik devlet kapitalizmi. Bürokratik devlet kapitalisti modelin serbest piyasacý model karþýsýndaki yenilgisini ifade eden bu daðýlýþýn, bu modelin uygulandýðý her ülkeyi etkileyeceði aþikardý. Bürokratik devlet kapitalisti modelde örgütlenen rejimler miladýný doldurmuþtu. Bu durum Yugoslavya için de geçerliydi. Yu g o s l a v y a ' n ý n d a ð ý l ý þ ý n ý n emarelerinin görünmesiyle farklý cumhuriyetlerin egemen elitleri, bu süreçten en büyük karý elde ederek çýkma yarýþýna giriþtiler. Her bir yönetici sýnýf kendi ulusal iktidarýný en güçlü biçimde inþa etmek, böylece de uluslararasý arenada Miloseviç etki kazanmak istiyor

24

Miloseviç'in Ýktidara Geliþi

Miloseviç Balkanlardaki Çatýþmanýn Fitilini Ateþliyor Doðu Avrupa'da yaþananlar sonrasýnda SSCB ve Yugoslavya'nýn daðýlacaðý netleþmeþti. Bu geliþmeler ýþýðýnda, Hýrvat, Sloven ve Bosnalý Müslüman yönetici sýnýflar, kendi iktidar etme güçlerini zayýflatan Sýrplarýn kontrolündeki Yugoslavya'dan ayrýlmayý düþünüyorlardý. Hýrvat ve Solven elitleri baþta Almanya olmak üzere emperyalist devletlerin desteðini arkasýna almýþtý. Sýrp yönetici sýnýfý ise eðer Bosna ve Hýrvastistan'daki büyük Sýrp nüfusunun Sýrbistan'la iliþkileri zayýflarsa iktidarýnýn tehlikeye gireceðini düþünüyordu. Miloseviç'in Sýrbistan'da yönetici sýnýfýn iktidarýný istikrarlý hale getirmek için yaptýðý her þey Yugoslavya'yý istikrarsýzlaþtýrdý. Diðer cumhuriyetlerde Sýrp karþýtý milliyetçiler iktidara geldi. Hýrvatistan'da Franjo Tudjman, Bosna'da Izetbegovic iktidara geldiler. Yugoslavya'nýn daðýlmasý savaþý kaçýnýlmaz hale getirdi.


MARKSiST BAKIs Savaþýn tek sorumlusu Sýrplar deðildi. Sýrplar, Hýrvat ve Bosnalý Müslümanlar büyüklüðü ve nüfusunun yayýlmasý oranýnda etnik temizliklerin, canavarlýklarýn suçlusudur. Batý'nýn bu savaþta Miloseviç karþýsýnda yer almasýnýn nedenini savaþan taraflarýn doðru veya yanlýþlarýnda deðil, emperyalist planlarda aramak gerekir. Bosna savaþýyla ABD hegemonyasýndaki Nato ordusunun Rusya'nýn sýnýrlarýna kadar geniþmesi mümkün olmuþtur. Bu nedenle, ABD'nin Balkanlardaki müttefikleri Rusyanlýsý Sýrplar deðil, Hýrvatlar ve Bosnalý Müslümanlar olmuþtu. Bütün bu hesaplarla, ABD 1995'de Bosnalý Sýrplarý bombalamýþ ve Tudjman'a 200 bin Hýrvatistan Sýrpýna etnik temizlik yapmasý için yeþil ýþýk yakmýþtýr. ABD ve Ýngiltere Kosovalý Arnavutlara yüzünü dönmüþ ve 1999'da Sýrbistan'ý bombalamýþtýr. Miloseviç, 1989'da Sýrbistan devlet baþkaný olur olmaz Kosova'nýn özerk statüsüne son verdi. Kontrolü saðlamak için Yugoslav birliklerinin bölgeye gönderildiði 1990'da Sýrbistan, Kosova hükümetini feshetti. Hýrvatistan ve Slovenya'nýn Yugoslavya'dan 1991'de baðýmsýzlýðýný ilan etmesi üzerine Slovenya sýnýrlarýna tanklar gönderdi. Kýsa süren bir savaþý tetikleyerek, Slovenya'nýn ayrýlýþýný engelledi. Hýrvatistan'daki Sýrplarý da silahlara sarýlmalarý için cesaretlendirdi. 1992 yýlýnýn Ocak ayýnda Hýrvatistan'da ateþkes yürürlüðe girerken, Mart ayýnda Bosna-Hersek baðýmsýzlýðýný ilan etti. Miloseviç, bu kez Bosnalý Sýrplarýn ayaklanmasý için destek verdi. Yaklaþýk 250.000 kiþinin öldüðü Bosna Savaþý'nýn baþlamasýndan üç yýl sonra, Hýrvat ve Bosnalý liderlerle anlaþmayý kabul etti. Yugoslavya'da Kasým ve Aralýk 1996'da yapýlan seçimlerde, eski Sýrp liderinin müttefikleri genel seçimleri kazandý. Muhalefetteki koalisyon, yerel seçimlerde baþkent Belgrad da dahil olmak üzere kentlerin çoðunda zafer kazandý. Ancak kendi kontrolündeki Seçim Komisyonu, yerel seçimleri iptal etti. 250 bin kiþinin katýldýðý seçim sonrasý gösteriler nedeniyle, Miloþeviç 1997 Ocak ayýnda yenilgiyi kabullenerek, bazý kentlerin kontrolünü muhalefete býraktý. 15 Temmuz'da parlamento tarafýndan Yugoslavya devlet baþkanlýðýna getirildi. Kosova'da Arnavutlarýn ayaklanmasýný bastýrmak için Þubat 1998'de bölgeye birlikler gönderdi. 18-19 Mart'ta Fransa'da yapýlan barýþ görüþmelerinde Kosovalý Arnavutlar bölgeye geçici özerklik tanýnmasýný öngören barýþ anlaþmasýný imzaladý, ancak Sýrplar anlaþmayý reddetti. Görüþmelerin baþarýsýzlýkla sonuçlanmasý üzerine 24 Mart'ta NATO bombardýmaný baþladý. NATO bombardýmaný Sýrp askerlerinin Kosova'dan çekilmeye baþladýðý 10 Haziran'a

kadar sürdü. Savaþýn arifesinde Sýrplar Miloseviç'i destek lemediklerini ortaya koyuyorlardý. Yüzde 69, ulusal birlik hükümetine güvenmediðini açýkladý. Miloseviç'in kiþisel oylamasý hiçbir zaman olmadýðý kadar düþtü ve yüzde 20'den aþaðý indi. Nato müdahalesi, rejimin, insanlarý "ulusumuzun düþmanlarý" argümanýyla ayaklarý üzerinde durabilmesini saðladý. Milliyetçiliðin gerçek karþýtlarýna karþý bir cadý avý baþladý. Devlet medyasý tarafýndan pompalanan þovenist histerisi ile bir kýsým insanýn Kosova uðrunda ölmeye deðere inanmasý saðlandý. Ýnsanlar dýþarýda tepkisiz kalmayý tercih ederken, özel yaþamlarýnda savaþtan dolayý Miloseviç'i suçlayanlarýn sayýsý arttý. Belgrad'da bir duvar yazýsýndaki þu sözler, savaþ istemeyen Sýrplarýn içinde bulunduklarý durumu özetliyordu: "Gökyüzünde Nato, yerde Miloseviç!" Miloseviç, ülke çapýnda yükselen büyük gösterilerle 2000'de alaþaðý edildi. Göstericiler parlamento binasýný, televizyon binasýný ve karakollarý ele geçirdiler. Bu isyan Miloseviç'in iktidardaki sonu oldu.

Miloseviç: AntiEmperyalist midir?

Savaþýn arifesinde Sýrplar Miloseviç'i desteklemediklerini ortaya koyuyorlardý. Yüzde 69, ulusal birlik hükümetine güvenmediðini açýkladý. Miloseviç'in kiþisel oylamasý hiçbir zaman olmadýðý kadar düþtü ve yüzde 20'den aþaðý indi. Nato müdahalesi, rejimin, insanlarý "ulusumuzun düþmanlarý" argümanýyla ayaklarý üzerinde durabilmesini saðladý. Milliyetçiliðin gerçek karþýtlarýna karþý bir cadý avý baþladý. Devlet medyasý tarafýndan pompalanan þovenist histerisi ile bir kýsým insanýn Kosova uðrunda ölmeye deðere inanmasý saðlandý. Ýnsanlar dýþarýda tepkisiz kalmayý tercih ederken, özel yaþamlarýnda savaþtan dolayý Miloseviç'i suçlayanlarýn sayýsý arttý. Belgrad'da bir duvar yazýsýndaki þu sözler, savaþ istemeyen Sýrplarýn içinde bulunduklarý durumu özetliyordu: "Gökyüzünde Nato, yerde Miloseviç!"

Miloseviç, Doðu Bloku'nun yýkýlmasýyla birlikte Yugoslavya'daki gelecek çözülüþü gören Sýrp yönetici sýnýfýnýn çýkarlarý doðrultusunda hareket etmiþtir. Sýrp yönetici sýnýfýnýn ç ý k a r l a r ý parçalanacak Yugoslavya'dan alabildiðince büyük bir pay sahibi olmak, diðer unsurlar üzerinde hegemonya kurmaktan geçmektedir. Miloseviç de bu perspektifle içeride milliyetçiliði yükselterek kitleleri peþine takamaya çalýþmýþ, dýþarýda da diðer unsurlara karþý bir savaþ yürütmüþtür. Bu savaþ sýrasýnda etnik-temizlikten, sistematik iþkencelerden, daha türlü iðrençliklerden uzak durmamýþtýr. Bu savaþ kesinlikle savunma amaçlý

25


MARKSiST BAKIs yapýlmamýþ, Sýrbistan'ýn emperyalist hiyerarþideki yerini güçlendirmek gayesiyle harekete geçilmiþtir. Bu baðlamda, Miloseviç kesinlikle bir anti-emperyalist deðildir, olamaz da. ABD'nin çýkarlarýyla örtüþmeyen hareketlerde bulunmak anti-emperyalist nitelendirmesi için yeterli bir ibare olsaydý bugün Çin'den Rusya'ya, Fransa'dan Ýran'a birçok devlet de anti-emperyalistler kervanýna katýlýrdý. Kim bilir katanlar da olabilir! Ancak bu yaklaþýmýn Marksizmle yakýndan uzaktan bir ilgisi yoktur.

Miloseviç: Balkanlardaki Tek Katil midir? Miloseviç uyguladýðý etnik temizliklerle, iþkencelerle, daha birçok iðrenç yöntemlerle bir kasap olduðunu kanýtlamýþtýr. Ancak ABD ve Avrupa'nýn çýkarlarý dolayýsýyla yaþananlarýn tek suçlusu olarak Miloseviç'i göstermeleri kabul edilebilir bir durum deðildir. Hýrvat ve Bosnalý Müslüman yönetici sýnýflarýn yöntemleri Miloseviç'ten pek de farklýlýk göstermektedir. Tek fark Sýrplarýn, Hýrvatlarýn, Bosnalýlarýn nüfus büyüklüðünden ve yayýlma alanýndan kaynaklanmaktadý. Miloseviç kadar UÇK, Ýzetbegoviç, Tudjman da kasaptýr. Ýngiltere, ABD ve Avrupalý güçlerin iki yüzlülüðünü açýklamaya gerek yok! Miloseviç'in uluslararasý güçler tarafýndan öldürülmüþ olmasý, iþlerin karýþtýðý þu günlerde yeni sýkýntý kaynaklarý istememeleri (Lahey'de Miloseviç prestij kazanýyordu), bize daha önceden de bildiðimiz bir gerçeði tekrar göstermektedir: emperyalistler çýkarlarý gerektirdiðinde Miloseviç, Saddam gibi eli kanlý dikatatörleri desteklemekten uzak durmazken iþleri bittiðinde, önlerinde engel olmaya baþladýklarýnda infaz etmekten de çekinmezler. Miloseviç gibi eli kanlý bir diktatörün ölümü bu gerçeði tekrar su yüzüne çýkarmakla birlikte devrimci Marksistler açýsýndan üzüntü kaynaðý olamaz.

MARKSiST savaþýnýn yoludur ve monarþizm ve militarizmi güçlendirir) ya da insanlarýn kendilerinin biraraya gelmesiyle aþaðýdan bir þekilde, ki bu yol devrimin yoludur." Troçki, böyle bir federasyonun kuruluþu ancak proletaryanýn birleþik devrimci mücadelesi ile gerçekleþebileceðini söyler. Balkan burjuvazisi, kapitalist geliþme sürecinde geç kalmýþ bütün ülkelerde olduðu gibi politik olarak kýsýr, yeteneksiz, korkak ve þovenizm ile çürümüþtür. Balkan burjuvazisi ilkeli ve eþitlerin birliði perspektifiyle bir Balkan federasyonunu yaþama geçiremeyeceðini 1910'dan bu yana kanýtlamaktadýr. Bu görev, dün olduðu gibi bugün de proletaryanýn omuzlarýndadýr. Balkanlarýn proletaryasýnýn birleþik, devrimci mücadelesi Balkanlara kalýcý barýþý, halklar arasýndaki kardeþliði getirebilir ve emperyalist müdahalelere, sömürü düzenine son verebilir. Çözüm Balkan proletaryasýnýn birleþik ve devrimci mücadelesiyle kazanýlacak Balkan Sosyalist Federasyonu'ndan geçmektedir.

Aynur Akman

Balkanlarda Çözüm Ne? Troçki, 1910'da yazdýðý "Balkan Sorunu ve Sosyal Demokratlar" isimli bir yazýsýnda Balkan sorunun çözüm yollarýný þu büyük öngörü ile açýklar: "Balkanlarýn yaþamlarýndaki karýþýklýktan, kaostan kurtulmalarýnýn tek yolu bölgenin bütün insanlarýnýn ulusal öðelerden her birine otonomi veren tek bir ekonomik ve politik birliðin içinde olmasýndan geçer... Sadece birleþmiþ Balkan halklarý Çarlýðýn ve Avrupa emperyalizminin utanç verici iddialarýna gerçek bir reddediþ olur. Balkan bölgesinin bir devlet olarak birliði ancak iki þekilde saðlanabilir: ya güçlü olduðunu kanýtlamýþ bir Balkan devletinin zayýflar aleyhine geniþlemesiyle, yani yukarýdan (ki bu yol zayýf uluslarýn baský altýna alýnmasý, imhasý

26

Balkan burjuvazisi ilkeli ve eþitlerin birliði perspektifiyle bir Balkan federasyonunu yaþama geçiremeyeceðini 1910'dan bu yana kanýtlamaktadýr. Bu görev, dün olduðu gibi bugün de proletaryanýn omuzlarýndadýr. Balkanlarýn proletaryasýnýn birleþik, devrimci mücadelesi Balkanlara kalýcý barýþý, halklar arasýndaki kardeþliði getirebilir ve emperyalist müdahalelere, sömürü düzenine son verebilir. Çözüm Balkan proletaryasýnýn birleþik ve devrimci mücadelesiyle kazanýlacak Balkan Sosyalist Federasyonu'ndan geçmektedir.


MARKSiST BAKIs

Ýþsizlik ve Çaðrýþýmlarý

Ýþsiz sayýsýndaki artýþ o kadar fazla ki çok az sayýda insanýn alýnacaðý iþlere bile yüzlerce, hatta bazen bilerce insan baþvuruyor

Ýþsizlik kavramý, daha çok emek gücünün sermaye tarafýndan kullanýlmamasý fikrine dayanýr ve sermayenin gerçekte hareket halindeki soyut emek (ihtiyaç ve isteklerinden soyutlanmýþ emek) olduðunu inkar eder. Sermaye, emeði verimli bir þekilde sömürse de sömürmese de, iþsizin metalaþmýþ varoluþ biçimi sona ermez. Emek gücünü satmaya zorlanan ama bunu baþaramayan iþsiz, sermayenin baþka bir biçimi haline gelir ve bu biçim içinde ne olduðumuz ve neye ihtiyaç duyduðumuz önemsizdir, olduðumuz ve ihtiyaç duyduðumuz þeylerin sermaye için faydalý olup olmadýðý kavramý ön plandadýr. Ýþsizlik emeðin maddiyattan koparýlmasýnýn belirginleþtiði kapitalist iþin, birikmiþ biçimidir. 'Her iþçi sadece kýsmen istihdam edildiði veya tamamen iþsiz olduðu dönemler boyunca aþýrý nüfusa dahil olur. Fakat her zaman sahip olduðu üç biçim saptayabiliriz: istikrarsýz,gizli ve hareketsiz ve yoksulluk alanýnda ikamet eden. (4.biçim)' (Kapital I) Marx'ýn gözlemleri günümüzde, iþsizlerin somut deneyimleri tarafýndan doðrulanmaktadýr. Bu alandaki çalýþmalara göre iþsizlik; toplumsal acizlik, terk edilme, dýþlanma hissi gibi semptomlar gösteren toplumsal bir salgýn hastalýk olarak yaþanmaktadýr. Ýþsizler kendilerini ne üretim sürecine ne de baþka herhangi bir yere ait olmadýklarý sahipsiz topraklardaymýþ gibi hissederler. Ýþsizler, bir iþ bulabilmek için her gün verdikleri savaþta, sadece, uzun kuyruklarýn aþaðýlamasýna, aþýrý taleplere, yaþlarýndan dolayý geri çevrilmeye, onlarla mülakat yapan yöneticilerin güçlülük kompleksine, ücretler ve çalýþma koþullarý ile ilgili beklentilerinin düþürülmesine maruz kalmazlar. Daha da önemlisi kendilerini pazarlayabilme yeteneklerini kazanmalarý gerekir. 'Kiþi kendini her zaman pazarlamalýdýr!' Kiþi sunmak zorunda olduðunu, gerçekte olduðu kiþiyi nasýl pazarlar? Marx'ýn da belirttiði gibi, iþsizlik döneminde hayatýn kendisi ertelenir: 'Canlý ve bu yüzden de ihtiyaçlarý olan bir sermaye olmasý iþçinin talihsizliðidir…Bir sermaye olarak iþçinin deðeri arz ve

27

talebe uygun olarak artar ya da azalýr ve fiziksel açýdan dahi, varoluþuna, hayatýna bir mal arzý gibi davranýlmýþtýr ve davranýlýr…artýk iþçi için var olmamakihtiyaçtan ya da þans eseri-sermayenin aklýna gelir gelmez, iþçi artýk kendisi için varolmaz…sermayenin varlýðý kendi hayatýdýr' (K.Marx) Kýsacasý iþsizler, olduklarý ile ihtiyaç duyduklarý þeyler ve olduklarý ile ihtiyaç duyduklarý þeylerin kapitalist sistem için yararlý olup olmadýðý arasýnda bir gerilime maruz kalýrlar. Çünkü kapitalist süreç 'Ýhtiyaçlarýn kapasitelerden kopartýlmasýný' gerektirir. Ýhtiyaçlar amaçlara ulaþýldýðý anda terk edilir ama ihtiyaçlar ayný zamanda kapasite ve de kapasiteler de ihtiyaçtýr.

Türkiye'de Ýþsizlik Üzerine Toplumun geniþ kesimleri için hayati önem taþýyan ve ekonomik olduðu kadar sosyal bir problemde olan iþsizliðin boyutlarý yönetici sýnýflarý artýk daha da çok korkutuyor. Ýþsizlik sonucunda iþgücü piyasalarýnda ortaya çýkan arz-talep durumu iþgücü maliyetlerini ucuzlattýðý için iþverenler tarafýndan ihmal edilebilir bir deðiþken olarak görülse de, kontrol dýþýna çýktýðýnda ekonominin kilitlenmesine yol açmasý ve taþýdýðý sosyal riskler nedeniyle yöneticilerin hassasiyetinin artmasýna neden oluyor. Klasik iktisadýn fikir babasý olarak bilinen Adam Smith, ekonomideki bütün daralma dönemlerinin sonuçlarýný en aðýr þekilde yaþayanlarýn emekçiler olduðunu tespit edeli 200 yýl oldu. Türkiye ekonomisinin uzun yýllar yaþadýðý sorunlarýn nedenleri konusunda farklý görüþler olsa da, sonucu konusunda hemen herkes hemfikir; iþsizlik. Türkiye'de neredeyse bir yaþam biçimi gibi iþsizliðin bütün tahrip edici sonuçlarýný yaþayan alt sýnýflara sürekli yenileri ekleniyor. Ýþsizlik sorunu Türkiye'de hep kamu açýklarý, enflasyon, dýþ borç gibi yapýsal sorunlarýn gölgesinde býrakýldý. Son 25 yýllýk dönemde de ekonomi ve toplum gündeminin tamamen dýþýna çýktý. Borsa endeksinin %1'lik hareketi televizyon ekranlarýnda dakikalarca yorumlanýrken, insan yaþamýný doðrudan ilgilendiren iþ ve iþsizlikle ilgili TUÝK istatistikleri(her ne kadar gerçek rakamlar olmasa da) ekranlarda ve gazetelerde yer bulamadý.


MARKSiST BAKIs HANEHALKI ÝÞGÜCÜ ANKETÝ ARALIK 2005 SONUÇLARI

(Kasým-Aralýk 2005, Ocak 2006) Tablo 1. Ýþgücü durumu (Aralýk 2005) TÜRKÝYE

KENT TOPLAM

Kurumsal olmayan sivil nüfus (000) 15 ve daha yukarý yaþtaki nüfus (000) Ýþgücü (000) Ýstihda m (000) Ýþsiz (000) Ýþgücüne katýlma oraný (%) Ýstihdam oraný (%) Ýþsizlik oraný (%) Tarým dýþý iþsizlik oraný (%) Genç nüfusta iþsizlik oraný (1) (%) Eksik istihdam oraný (%) Genç nüfusta eksik istihdam oraný (1) (%)

72.085 51.202 24.034 21.332 2.702 46,9 41,7 11,2 14,3 21,5 3,5 4,0

Kurumsal olmayan sivil nüfus (000) 15 ve daha yukarý yaþtaki n üfus (000)

(%)

35.974 25.387 18.037 16.017 2.020 71,0 63,1 11,2 13,2 21,4 4,0 4,8

Kurumsal olmayan sivil nüfus (000) 15 ve daha yukarý yaþtaki nüfus (000) Ýþgücü (000) Ýstihdam (000) Ýþsiz (000) Ýþgücüne katýlma oraný (%) Ýstihdam oraný (%) Ýþsizlik oraný (%) Tarým dýþý iþsizlik oraný (%) Genç nüfusta iþsizlik oraný (1) (%) Eksik istihdam oraný (%) Genç nüfusta eksik istihdam oraný (1) (%)

36.111 25.814 5.997 5.315 682 23,2 20,6 11,4 18,8 21,6 2,0 2,3

44.811 32.085 14.624 12.691 1.932 45,6 39,6 13,2 13,6 22,9 3,0 3,0 ERKEK

Ýþgücü (000) Ýstihdam (000) Ýþsiz (000) Ýþgücüne katýlma oraný (%) Ýstihdam oraný (%) Ýþsizlik oraný (%) Tarým dýþý iþsizlik oraný (%) Genç nüfusta iþsizlik oraný (1) (%) Eksik istihdam oraný (%) Genç nüfusta eksik istihdam oraný

(1)

22.601 16.101 11.479 10.083 1.396 71,3 62,6 12,2 12,4 21,1 3,2 3,3 KADIN

22.211 15.984 3.144 2.608 536 19,7 16,3 17,1 18,2 27,2 2,7 2,4

(1) 15-24 yaþ grubundaki nüfus

Ýþsizliðe yönelik çözüm önerileri hep 'Türkiye büyüyecek ve büyüyen ekonomi iþ yaratacak' uydurma cümleleriyle sýnýrlý kaldý. Türkiye son 10 yýldýr bütün büyüme hedeflerini, yalnýzca yabancý sermayeye, dolayýsýyla ithalata dayalý yatýrýmlara ve tüketime baðladý. Ýthalata ve dýþ kaynaða baðlý büyümeye çalýþan Türkiye'ni kambiyo rejimiyle birlikte yabancý sermaye içeriðini de hýzla serbestleþtirmesiyle, kýsa vadeli portföy yatýrýmlarýna yönelerek 'sýcak para' halini aldý. Böylece, yabancý sermaye giriþine baðlý büyüme ile istihdam yaratýlacaðý düþüncesi ve aralarýndaki nedensellik iliþkisi giderek ortadan kalktý. Ýstikrarsýz ve dalgalanmalara baðlý bir büyüme kalýcý bir istihdam yaratamadý. Türkiye bu haliyle Dünya Bankasý raporlarýna 'büyüyen ama istihdam yaratmayan ekonomi' olarak geçti.

28

Türkiye Ýstatistik Kurumu'nun (TUÝK) hanehalký iþgücü anketinin Kasým-Aralýk 2005Ocak 2006 önemini kapsayan sonuçlarýný açýkladý. Buna göre; iþgücüne katýlma oraný %46.9'da kaldýðý Aralýk ayýnda iþsizlik oraný ise %11.2 düzeyinde tahmin edildi. 2005 Aralýk ayý itibariyle iþsiz sayýsý 2 milyon 702 bin. Türkiye genelinde iþsizlik oraný %11.2, kentlerde %13.2 ve kýrsal bölgelerde %8.2 olarak hesaplanmýþ. Ayný dönemde genç nüfusta iþsizlik oraný Türkiye genelinde %21.5, kentlerde %22.9 kýrsalda %18. Genç nüfus erkeklerin iþsizlik oraný %21.4, kadýnlarýn iþsizlik oraný ise %21.6 oldu. Çalýþanlarýn yarýsý kayýt dýþý, anket sonuçlarýna göre Türkiye'de istihdam edilen 21 milyon 332 bin kiþinin %48'i kayýtdýþý çalýþýyor. Tüm bu verilerin gerçeði yansýttýðýný kesinlikle söyleyemeyiz. Kamuoyu da bu rakamlarýn gerçek olmadýðýnýn farkýndadýr. Bu çeliþki sokaktaki insanýn iþsizlikten anladýðý ile burjuva iktisat yazýnýndaki iþsizlik tanýmýnýn farklýlýðýndan kaynaklanýyor. Bir kimsenin TUÝK'in iþsizlik tanýmý içerisine girebilmesi için, anketin yapýlmasýndan önceki son üç ay içerisinde iþ arama kanallarýndan en az birisini kullanmýþ olmasýnýn yaný sýra, on beþ gün içinde iþbaþý yapabilecek durumda olma þartýný yerine getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde iþsiz olmasýna raðmen iþsiz kategorisine girmiyor.Yukarýda Aralýk 2005 itibariyle oluþturulan tabloda yer alan iþsiz tanýmýna giren %11.2 ve 2005 ve 2004 karþýlaþtýrmalý deðerlerin verildiði tablo 2'deki %10.3 iþsizlik oranlarý bu sosyo-ekonomik yapýda oldukça fazladýr. Ýþ aramaktan ümidini kesmiþ, cesareti kýrýlmýþ yüzbinlerce insanýn bulunduðu bu ülkede, o cesareti muhafaza eden, aktif olarak iþ arayýp da bulamayan insanlarýn TUÝK rakamlarýna göre %11.2 olmasý aþýrý yüksek bir rakamdýr. Çünkü öteki grubun (iþ aramaktan ümidi kesmiþ olanlar) bu orandan 2 kat yüksek olabileceðini tahmin edebiliriz.


MARKSiST BAKIs HANEHALKI ÝÞGÜCÜ ANKETÝ 2005 YILI SONUÇLARI

Tablo 2. Ýþgücü durumu, 2004 -2005 TÜRKÝYE 2004 Kurumsal olmayan sivil nüfus (000)

KENT

2005

2004

KIR 2005

2004

2005

15 ve daha yukarý yaþtaki nüfus (000)

70 556 49 906

71.611 50.826

43 218 30 813

44.312 31.678

27 338 19 093

27 19

Ýþgücü (000)

24 289

24.565

13 714

14.398

10 576

10

21 791

22.046

11 843

12.566

9 948

9

Ýstihdam (000) Ýþsiz (000)

2 498

2.520

1 870

1.832

628

Ýþgücüne katýlma ora ný (%)

48,7

48,3

44,5

45,5

55,4

Ýstihdam oraný (%)

43,7

43,4

38,4

39,7

52,1

Ýþsizlik oraný (%) Tarým dýþý iþsizlik oraný (%) Genç nüfusta iþsizlik oraný (1) (%)

10,3 14,7 19,7

10,3 13,6 19,3

13,6 14,3 25,2

12,7 13,2 22,8

5,9 16,1 12,6

4,1 5,1 25 616 1.223 464 13.301 3.283 2.886 2.840 1.617

3,4 4,5 26.261 1.714 481 13.025 3.393 2.908 3.098 1.641

3,8 3,9 17 099 694 135 9.179 2.453 2.205 1.299 1.133

3,0 3,2 17.279 993 119 8.956 2.489 2.208 1.383 1.132

4,6 6,6 8 517 529 329 4.122 830 681 1.541 484

Eksik istihdam oraný (%) (1) Genç nüfusta eksik istihdam oraný (%) Ýþgücüne dahil olmayanlar (000) Ýþ aramayýp, iþb aþý yapmaya hazýr olanlar Mevsimlik çalýþanlar Ev iþleriyle meþgul Öðrenci Emekli Çalýþamaz halde Diðer (1) 15-24 yaþ grubundaki nüfus

4

8 4 1

Bu verilere göre, nüfusun çok az bir kýsmý iþgücüne katýlýyor, diðer bir ifadeyle Türkiye'de çalýþabilir nüfusun ancak yarýya yakýný iþgücüne katýlýyor gibi görünmektedir. Ancak bu rakamlar doðruyu yansýtmýyor. Rakamlardaki hatanýn nedeni, bu rakamlarýn iþgücü kapsamýna aldýklarýnýn, ve alabileceklerinin, sosyal güvenlik þemsiyesi altýnda prim ödeyen kesim olmasýndan kaynaklanýr. Oysa ki Türkiye'de sosyal güvence dahilinde olan iþgücü çok sýnýrlý sayýdadýr. Ýþsizlerin en yoðun olduðu kesim toplumun en genç kesimidir. Milyonlarca genç iþsizsizin varlýðý, bir yandan halen çalýþmakta olan iþçilerin üzerinde büyük bir basýnç yaratýyorken böylelikle patronlara sömürünün dozajýný arttýrma fýrsatý yaratýyorken, diðer yandan da iþsizliðin gençlikte yarattýðý toplumsal öfke patronlarý tedirgin etmektedir.

M.Ezo Tosun

29


MARKSiST BAKIs BÝR MEKTUP, BÝR CEVAP Kafamda beni epey meþgul eden bazý sorular var, bunlara cevap ararken sizlerin de yardýmýnýza ihtiyaç duydum ve size yazmaya karar verdim. Ýlk önce kendimi tanýtayým. Ben, benim gibi milyonlarca öðrencinin tüm enerjisini yiyip bitiren üniversite sýnavlarýna hazýrlanan kýdemli bir dershane öðrencisiyim. Ailem ve çevrem köklü bir þekilde saðcý düþünceye baðlý insanlar. Bense liseden beri dünyadaki bütün haksýzlýklar, savaþlar, kötülükler karþýsýnda sosyalizmin ideallerinin gerçek tutarlýlýðý ve alternatifi temsil ettiðini düþünüyorum. Bu düþüncelerle derginizin ilk sayýsýný aldým. Çok içerikli ve kaliteli bulduðum Marksist Bakýþ'ýn sonraki bütün sayýlarýný aldým ve okudum. Özellikle Çeçenistan olaylarýný yorumlayýþ tarzýnýz beni çok etkilemiþti. Gerçekten sosyalist tutarlýlýðýna verilebilecek en güzel örnek bu olsa gerek. Yine enternasyonalizmin en koyu savunusunu yapmanýz sosyalist idealler açýsýndan çok anlamlý. Çözmeye çalýþtýðým sorular þunlar: Devrimin temel direði olacak olan iþçi sýnýfý pek bir etkisiz deðil mi? Ýþçi sýnýfýnýn öldüðünü iddia edenlere katýlmýyorum, ücretli çalýþanlarýn giderek daha fazlalaþtýðý doðru ama iþçiler çok pasif ve bilinçsizler. Sendikalar desen sendika aðalarýnýn güdümünde. Bu konuda Marksist Bakýþ'ýn son sayýsýnda bir yazý vardý. Benim sorguladýðým asýl konu kapitalistlerin ellerindeki medya vb araçlarla düzenli olarak insanlarý uyuþturduðu, onlarý suni tartýþmalar ve suya sabuna dokunmayan günübirlik olaylarla meþgul edip asýl meselelerden uzak tuttuðudur. Bunun karþýsýnda ne yapýlabilir? Yani, yaþam akýyor, insanlar yuvarlanýp gidiyorlar, bizler yaþlanýyoruz. Bu karamsar düþüncelerin karþýsýna Latin Amerika ve Fransa'daki olumlu geliþmeleri koyduðumda yeniden umutlanýyorum. Ama ne yazýk ki Türkiye'de durum böyle deðil. Akrabalarýmýn çoðu iþçi ama ne yazýk ki hemen hepsi sað ideolojiyi savunuyorlar. Sonuçta, Türkiye'de olmaz gibi geliyor bana, en azýndan iþimiz oldukça zor. Umudumuzu dünyadaki ezilen ve sömürülen kardeþlerimiz ayakta tutuyor. Bir nokta da þu: Devrimci gruplar kendi aralarýnda oldukça bölünmüþ durumdalar. Bu da güçlerin daðýlmasýna ve kapitalistler karþýsýnda zayýflamamýza neden oluyor. Bu konuda ne düþünüyorsunuz ve bu sorunu aþmak için ne yapmak lazým? Þimdiden teþekkür ederim. Derginizin Marksist yolda yýlmadan ilerlemesi en büyük temennim. Çalýþmalarýnýzda baþarýlar. Sevgili yoldaþ; Ýþçi sýnýfý hareketinin oldukça geri düzeyde olduðu tartýþýlmayacak kadar açýk. Ne var ki sýnýf mücadelesini ve bununla

el ele giden devrimci kavgamýzý tarihselsel bir geliþim çerçevesinde ele almak gerekir. Yani tarihin belirli bir periyodunu sabitleyip, o anki durumu genelleþtirmek ve her þeyin o haliyle akýp gideceðini düþünmek yanlýþ analizler yapmamýza sebep olur. Bu açýdan sýnýf mücadelesinin içinde bulunduðu durumu deðiþmeyecek bir þey olarak ele almamalýyýz. Böyle statik yaklaþýmlar diyalektik maddeci görüþle de baðdaþmaz. Sýnýf mücadelesi ve devrimci kavgamýzýn geliþimi tarih boyunca düz bir çizgi þeklinde ilerlememiþ, iniþli çýkýþlý dalgalý seyir boyunca hareket etmiþtir. Örneðin, tüm dünyada 68 hareketiyle baþlayan ve 70'li yýllar boyunca devam eden radikal sýnýf mücadeleleri 80'lerin baþýndan itibaren yerini uzun bir gericilik dönemine býrakmýþtýr. Ve bu uzun gericilik dönemi, þimdilerde Latin Amerika'da ve Fransa'daki geliþmelerin de gösterdiði üzere aþýlmaya baþlanmýþtýr. Sýnýf mücadelesinin iþçi sýnýfý ve ezilenler aleyhine oldukça gerilediði gericilik dönemlerinde kýrýlma anlarý tarihte hep hazýr bulunur. Lenin, 1916 Aralýk'ýnda "sanýrým bizim kuþak devrimi göremeyecek" diye düþünürken yaklaþýk üç ay sonra dünya emekçi kadýnlar günü devrimin baþlangýcý olmuþtur. Bu noktada þunu belirtmek gerekir ki Rusya'da asýl belirleyici olan o büyük devrimci dalgaya politik perspektif kazandýrabilecek güçte ve donanýmda bir devrimciler örgütünün var olmasýydý. Uzun yýllar boyunca, çetin mücadele dönemlerinde çelikleþen, iþçi sýnýfý içinde yaygýnlaþan, geçmiþin derslerini mevcut zamana taþýyan Bolþevik örgütün varlýðý proleter devrimin baþarýsýný saðlamýþtýr. Ýþte çaðýmýzdaki asýl mesele de budur. Devrimci dalga geldiðinde devrimcilerin gücü ve donanýmý yetersizse, büyük bir fýrsat kaçýrýlmýþ olacaktýr. Sýnýf mücadelesi tarihinde onlarca devrimci durum bu temel eksiklik yüzünden kaybedilmiþtir. Bu yüzden içinde bulunduðumuza benzer gericilik dönemleri o büyük günlere hazýrlýk dönemleri olarak deðerlendirilmelidir. Eðer bugünden örgütlü mücadele içinde bulunup Bolþevik örgütün güçlenmesi için köstebek inadýyla mücadeleye atýlmazsak, gelecekteki devrimci mücadelenin atýlýmý heba olup gidecektir. 1968'ler 78'lerdeki büyük kitle radikalizmi, Marksist fikirlerle donanmýþ devrimci örgütün var olmayýþý yüzünden geride büyük hayal kýrýklýðý býrakarak geri çekildi. Þunu akýldan çýkarmamak gerekir; devrimci mücadele birkaç yýlýn iþi deðildir, bu uzun ve sabýr gerektiren zorlu yolda iþimizi her þeyden çok zorlaþtýran þey karamsarlýk ve aceleciliktir. "Türkiye'de olmaz" tutumu, Türkiye'deki çeliþkilerin ve devrimci dinamiklerin tartýþýlmasýný gerektirmektedir. Ama ondan önce bu tutumun daha baþtan gözden kaçýrdýðý bir nokta var. Türkiye tüm dünyadan izole bir þekilde yaþamamaktadýr. Türkiyeli iþçiler, ezilenler, ýrgatlar, devrimcilerin dünyadaki sýnýf kardeþlerinin baþarýlarýndan etkilenmemeleri

30


MARKSiST BAKIs mümkün deðildir. Herhangi bir yerde olabilir ama burada olmaz tutumu bu açýdan daha baþtan yanýlmaktadýr. Unutulmamalýdýr ki kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ve bu bok çukurundan çýkma umudunu somut olarak ortaya koyan ilk ciddi adým tüm dünyada devrimci mücadeleleri ateþleyecektir, bundan Türkiye'nin mahrum kalmasý gibi bir þey söz konusu olamaz. Türkiye'nin devrimci potansiyelleri ise daha baþtan bizleri umutlandýrmalýdýr. Sýnýf çeliþkilerinin bu kadar net olduðu, üstelik bunlarýn ulusal ve mezhepsel çeliþkilerle daha da derinleþtiði bir ülkede devrimcilerin en baþta sahip olmasý gereken nitelik devrimci iddia ve cüretkarlýktýr. 68'leri, 78'leri, 89 baharlarýný, 15-16 Haziranlarý, Tariþ direniþlerini yaratan, devrimci mücadele geleneði güçlü bir tarihimiz var bu topraklarda. Böyle güçlü bir mirasa sýrtýmýzý dayamýþken gelecek konusunda umutsuzluða kapýlmak, Türkiye'de olmaz demek en azýndan kolay pes etmek deðil de nedir? Kapitalist zincirlerin kýrýldýðý ilk ülke devrimcileri olmak için var gücümüzle savaþmak en birincil görevimizdir. Kapitalistlerin insanlarýn enerjilerini medya vasýtasýyla ya da diðer yöntemlerle düzenli olarak farklý potalarda erittiðini belirtmiþsin. Bu tespitte de ayný temel hata yatýyor. Pembe dizilerin vataný, futbol hastalýðýnýn en önemli merkezlerinden biri olan Latin Amerika son beþ yýlda kaç tane ayaklanma yaþadý. Eðer bu ayaklanmalar devrimle taçlanmadýysa yukarýda bahsettiðimiz devrimci önderlik krizinin yüzündendir. Egemen sýnýflara tanrýsal güçler atfetmekten vazgeçmek, bunun karþýsýnda kendi potansiyellerimizin tam anlamýyla farkýna varmak zorundayýz. Bölünmüþlük konusuna gelince. Ýlk olarak sen de takdir edersin ki her bölünme anlamsýz deðildir. Kendisini aþýrý solda ifade eden ama ne yazýk ki gerçekte "aþýrý" olmayan, dünya kadar milliyetçi-ulusalcý ya da sol liberal reformist unsurlar var. Yine sýnýf mücadelesini pratiðiyle reddeden küçük burjuva maceracý yapýlardan, sosyalizm adýna kendi partisinin diktatörlüðünü anlayan Stalinist yapýlara kadar Bolþevik gelenekten nasibini hiç almamýþ bolca siyasi grup mevcut. Dolayýsýyla bayraklarý karýþtýrmayýp, Bolþevik geleneði örmeye yoðunlaþmak Marksistlerin izlemesi gereken politikadýr. Bayraklarýmýzýn ayrý olmasý yani farklý siyasal yapýlar olmamýz, anlaþtýðýmýz konularda mücadele birliði içinde olmamamýz anlamýna gelmez. Asýl sorun buradadýr. Farklý siyasal yapýlarda olabiliriz, öte yandan bu, egemen sýnýf karþýsýnda bizim tek vücut olmamýz önünde engel deðildir. Bu ise en baþta sol içi kültürle ilgilidir. Ne yazýk ki böyle bir dayanýþma kültürü sol içinde yerleþememiþtir. Elbette bunun da ideolojik arka planý vardýr. Dergimizin yeni sayýsýnda sol içi çatýþma üzerine bir yazý yayýnlanacak. Bu konu o yazýda daha da açýlacaktýr. Mektubu daha fazla uzatmayalým yalnýz bir hatýrlatmada bulunalým. 70'li yýllarda sol içi bölünme þimdikinden hem sayýsal olarak hem de derinlik olarak daha fazlaydý.Ne var ki devrimci hareketlerin militanlarý ve kitle tabanlarý bugüne göre kýyaslanamayacak kadar daha geniþti. 70'lerdeki radikal sýnýf mücadelesinin yenilgisini saðlayan ideolojik nedenler ve bu ideolojik nedenlerin beraberinde getirdiði örgütsel nedenlerdi, çok parçalýlýk deðil.

31


MARKSiST BAKIs KÝTAP TANITIMI: "1905", TROÇKÝ "1905" kitabý Troçki'nin, 1905 öncesi Rusya'sýndaki genel durumu; iþçi sýnýfýnýn o dönemdeki ekonomik ve politik hareketlenmelerini, köylü ayaklanmalarýný, burjuvazi ve Çarlýk arasýndaki iliþkileri anlattýðý ve 1905 Ocak'ýnda tetiklenen ve daha senesi dolmadan karþý devrim tarafýndan kanla bastýrýlan bir devrimi deðerlendirdiði kitabýdýr. Burjuvazi karþýsýnda sýnýf olma bilinci proletaryaya kendiliðinden bir devrimci hareket olma özelliði kazandýrýr. Bu hareket 1905 yýlýna doðru kývýlcýmlanýr. 1905 9 Ocak gününe gelindiðinde, Gapon liderliðinde ekonomik taleplerle Kýþlýk Saraya yürüyen iþçilerin üzerine açýlan ateþ devrimin fitilini ateþler. Sonrasýnda Kanlý Pazarý protesto amacýyla baþlatýlan grevler seri bir þekilde Rusya'nýn dört bir yanýna yayýlýr. Sovyetler öncülüðünde siyasi bir karater kazanan grevler ve iþçi sýnýfýnýn mücadeleleri burjuvazi ve Çarlýk için ciddi bir tehlike oluþturur. Oluþan tehlike karþý devrimi harekete geçirmiþtir: "...Ýþçiler ve köylüler vuruldular, asýldýlar; sopalarla, kütüklerle ölünceye kadar dövüldüler, iþkence gördüler. Çarlýðýn þükran ve sevinç ilahisiyle 749 kiþi idam edildi, 100'den fazla çiftlik yakýldý. Ýki aylýk süre içerisinde Baltýk bölgesinde birçok insan dövülerek öldürüldü. 9 Ocak ile ilk Devlet Dumasý'nýn toplandýðý 27 Nisan 1906 tarihleri arasýnda abartýsýz rakamlara göre, Çarlýk hükümeti 14 binden fazla insaný öldürdü, binden fazlasýný idam etti, yirmi binden fazlasýný yaraladý, birçok insaný tutukladý ve sürgüne gönderdi. Bedel çok fazla deðildi, çünkü Çarlýðýn varlýðý tehlikedeydi!" 1905 Devrimi çýkýþýyla, yükseliþiyle, hatalarýyla gelecek devrimler için büyük bir deneyimdir ve nitekim de Ekim Devrimi'nin kazanýlmasýnda 1905 Devrimi'nin deneyimlerinin rolü büyüktür. Bu nedenledir ki okunmasý gereken kitaplarýn baþýnda yer alýr. Kitabý gerçek Marksist geleneði içselleþtirmiþ bir yazarýn yazmasý da kitabýn okunmasý için ayrý bir neden teþkil eder.

32


Baskýlar, Yükseltilen Þovenizm, Linç Giriþimleri...

BU ATEÞ HEPÝMÝZÝ YAKAR

KÜRT HALKIYLA DAYANIÞMAYI YÜKSELTELÝM!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.