Hepimiz Davacýyýz www.antikapitalist.net
Kasým 2008 / Sayý 53 / Fiyatý 1 YTL
Ekonomik kriz... Savaş Tezkeresi... Ergenekon... Irkçılık... Askeri Vesayet... Đşkence...
“Doðru Yer”: Mücadele
Kepenkler kapanýyor: Küresel kriz dalgalar halinde vuruyor. Borsa ve döviz kurlarý bir aþaðý bir yukarý… Otomotivden, tekstile, gýdadan beyaz eþyaya kadar pek çok sektörde yüzde 15-35 arasýnda üretim düþüþleri yaþanýyor.
dinamitlenmiþ olur. Tehlikeleri fýrsatlara çevirmek ise son derece mümkün. Krizler egemenleri zayýflatýr. Zaten bu nedenle o kadar saldýrganlaþýyorlar. Krizlerde patronlar iþlerini, paralarýný, güçlerini kaybetmeye baþlar. Türküyle Kürtdüyle, Sünnisiyle Alevisiyle, kadýnýyla erkeðiyle mücadeleci bir iþçi hareketi krizin faturasýný patronlara çýkartabilir.
Kepenkler kapanýyor: Abdullah Öcalan'a kötü muameleyi protesto edenlerin üzerine ateþ açýlýyor, bir genç ölüyor; protestolar ilden ile yayýlýyor, artan gerilim esnafa kepenk kapattýrýyor.
Egemenleri sarsabilecek bir kriz dalgasýyla birlikte askeri vesayetin artan oranda sorgulanmasý toplumsal muhalefet için önemli alanlar açýyor.
Geliþen kriz karþýsýnda iþverenler hýzla iþten atmalarla, iþsizlik fonlarýný talan etmeye çalýþarak faturayý iþçilere çýkartmaya yöneliyorlar. Askeri mahkemeler Aktütün haberleriyle ilgili yayýn yasaðý koyarken, yeni tezkere jet hýzýyla meclisten geçiriliyor. Altýnova'da, Adana'da Kürtlere karþý linçler toplumsal gerilimi týrmandýrýyor. Asker OHAL'i geri getirmeye çalýþýyor, Genelkurmay Baþkaný Ýlker Baþbuð herkese "doðru yerde buluma" emirleri kükrüyor.
Bu kareler istikrarsýzlýk manzarasýný ifade etmeye yeter de artar bile. Mesele bizim tarafýn bu istikrarsýzlýða nasýl yanýt vereceði. Toplumsal muhalefet hangi yere doðru yönelecek? Kriz, istikrarsýzlýk ve toplumsal gerilim bu toplumun sömürülen ve
ezilenleri için son derece tehlikeli bir bileþime dönüþebilir. Artan yoksulluk ve iþsizlik bizi birbirimize düþürebilir, Altýnovalar genelleþebilir. Toplumsal muhalefet ve iþçi sýnýfý egemenlerin milliyetçi, ýrkçý politikalarýna yedeklenirse hem krizin faturasýný öderiz hem de bir arada yaþama olanaklarýnýn temelleri tümden
Bu alanlarý iyi deðerlendirmek egemenlerin pompaladýðý Kürt düþmanlýðýna, milliyetçiliðe, askeri çözümsüzlüðe karþý çok net bir tutumla kendi tarafýmýzýn birliðini saðlayarak mücadeleyi yükseltmeye baðlý olacaktýr. Toplumsal öfkeyi birbirimize deðil egemenlere yöneltebildiðimiz oranda krizin faturasýný patronlara çýkartýrýz; Kürt sorununda demokratik çözüm gerçekleþir. Hep birlikte tehlikeleri fýrsatlara dönüþtürebiliriz.
DTP’yi kapattırmayalım; Kürt sorununa barışçıl ve adil çözüm!
Her sözü demokrasiye ve barışa sıkılmış kurşun gibi
DTP'nin de en az AKP kadar Türkiye'deki siyasal yaþamda yeri var. Kürt sorununa demokratik ve barýþçýl yöntemlerle parlamento zemininde çözüm arayan bir partiyiz. 4. sayfada...
Yeter Artık; SUS!
Krizin faturasını bizi krize sokanlara ödetelim Patronlar “krizi fýrsata çevirme” (= faturayý bize kesme!) derdindeler. Krizi biz yaratmadýk; patronlarýn oynadýklarý küresel kumar bizi buralara sürüklüyor. Hesabý onlara uzatalým! 5, 6, 7 ve 8. sayfalarda...
Genç-Sen genel kurulu 8 Kasım’da Ankara’da Merkezi ve yerel kampanyalar... Kapatma davasýna karþý mücadele... 9 Kasým’da YÖK’e Hayýr eylemi... Üniversitelerde örgütlülüðü yaygýnlaþtýrma... Liselerde örgütlenme: YOLUMUZ UZUN 10. sayfada...
Bi’ Susun; Artýk Biz Konuþalým
- 2 -
Türkan Uzun
enelkurmay Baþkaný Ýlker Baþbuð bir diktatöre yaraþýr hýrçýnlýkla herkese "doðru yerde" bulunmayý emretti.
G
Bu toplumun iþçisi, çalýþaný ve yoksulu, bütün zenginliði kendileri üretmelerine raðmen paylaþýmda yok sayýldýklarý, iþ yaþamýnda ve sendikalarda baský ve yasaklarýn hüküm sürdüðü, süngü zoruyla ücret ve haklarýn budandýðý "o yer"i gayet iyi tanýrlar. Gençler, gençliklerini zehir eden baskýcý eðitim sistemli, YÖK'lü, toplumsal arenada söz hakký tanýnmayan, her daim "tehlikeli unsur" veya satanist olarak gösterildikleri "o yer"den zaten nefret ediyor. Kadýnlar, ikinci sýnýf vatandaþ kabul edildikleri, kendilerine yönelik ayrýmcýlýk, þiddet ve tecavüzün meþru sayýldýðý "o yer"den çýkýþ tüneli kazmaya çalýþýyor. Kürtler; operasyonlar, savaþ, köy boþaltmalarý ve faili meçhullerin durmadýðý, partilerinin iki yýl açýk kalsa üçüncüsünde mutlaka kapatýldýðý, gün be gün baskýlarýn yaþandýðý "o yer"den ziyadesiyle bezdiler. Aleviler ve diðer dini azýnlýklar Ýslam ve Sünniliðin zorla dayatýldýðý, devlet destekli katliamlarýn yapýldýðý "o yer"e isyandalar. Kim kaldý geriye "o yer"lere güle oynaya gitmek isteyebilecek? Eruygur, Tolon, Küçük, Baykal, Perinçek gibilerinin ve elbette zenginlerin dýþýnda… Nasýl oluyor da Baþbuð ne zaman, nerede ve nasýl olmamýz gerektiðini, üstelik de bu kadar yüksek perdeden buyurabiliyor? Savaþ çýðýrtkaný, darbeci, çeteci demokrasi düþmanlarýnýn sesinin kesilmesi için emekten, barýþtan, özgürlüklerden, demokrasiden yana olanlar artýk konuþmalý; yetmez, avaz avaz baðýrmalýdýr. O da yetmez, sözümüzü ortaklaþtýrmalý, sesimizi birleþtirmeliyiz.
Toplumsal muhalefetin verili zayýflýðý ve daðýnýklýðý içinde çýkan bütün sesler cýlýz kalýyor; hatta kakofoniye dönüþüyor ve kendini daha da zayýflatýyor. Bunu aþmaya baþlamak ve zayýflýðýn nedenlerinden birini gidermek için bir süredir tartýþýlmakta olan ortak örgütlenmeye doðru artýk somut adýmlar atýlmalý. Geçen yýl genel seçimlerde toplumsal muhalefet olarak ortak adaylar etrafýndaki buluþmamýz, bize önemli ve uzun yýllardan beri olmayan bir zemin saðladý; bir kulvar açtý. Artýk bunun üzerinden ilerleyebiliriz. Ýlerlemeliyiz!
Ortak örgütlenmeye doðru bir meclis Ortak bir örgütlenmenin tartýþýlacaðý bir meclisin toplanmasý gündemde. Meclis, Baþbuð'un bizi buyurduðu o yerle sorunu olan ve bu sorunlarýn çözümüne dönük ortak bir çaba içine girmek isteyen herkesi bir araya getirdiði ölçüde baþarýlý olacaktýr. Ortak bir örgütlenme demokrat, sosyalist, sendikacý, Kürt, Alevi, kadýn, çevreci, eþcinsel kimlikler taþýyan örgütlü ya da örgütsüz bireyleri buluþturacaksa bunun inþasýna dönük toplanacak bir meclis de bu çeþitliliði yansýtmalý. Meclis, katýlýmcýlarýna eþit özneler olarak tartýþma, ortaklaþma olanaðý saðlamalý.
Altýnova'da Kürt düþmanlýðýnýn kendisini ifade ediþ biçimi bir iç savaþ tehdidini beraberinde taþýyor. "Bitti artýk, PKK bir daha kolay hareket edemez" diyen Genelkurmay'ýn, Aktütün Sýnýr Karakoluna ve Diyarbakýr polis servis aracýna yapýlan saldýrýlar sonrasý askeri bir çözüm sunamadýðý ortaya çýktý. DTP kapatýlmanýn eþiðinde ve bölge OHAL dayatmasý ile karþý karþýya. Hýncal Uluç gibi yazarlar genelkurmay baþkanýna askeri deðil siyasi çözüm için kafa tutuyor.
Kendi yerimiz Bu dönemde, bu güçlerle ve bu çeþitlilikle oluþacak bir ortak örgütlenme çok temel konular üzerinden yükselen, esnek bir yapýya sahip olursa toplumsal muhalefet açýsýndan ön açýcý ve geliþtirici olabilir. Toplumsal muhalefetin ihtiyacý sadece bir seçim partisi deðil, sandýkta, sokakta, fabrikada, okulda mücadele eden bir yapýdýr. Ortak örgütlenme bu ihtiyaca yanýt vermelidir.
Ortak bir örgütlenme fikri bir süredir tartýþýlýp, ön hazýrlýklar yapýlmakta. Ancak farklý kesimlerce farklý yerlerde yapýlan hazýrlýklar arasýnda kopukluklar söz konusu. Toplanacak bir meclisin ortak bir irade ile çýkabilmesi için baþta çaðrýnýn kendisinin ortaklaþmasý ve bütün kesimleri buluþturacak bir kapsayýcýlýkla yapýlmasý gerekiyor.
Ortak örgütlenmenin belirli bir gelenekten gelen, belirli ideolojisi, politika ve çalýþma tarzý olan bir parti gibi olmasý beklentisi daraltýcý olur. Dolayýsýyla ortak örgütlenme, verili sorunlarýn çözümüne dönük toplumsal talepler üzerine yükselmeli. Emekten, barýþtan, demokrasiden yana sömürülen ve ezilenlerin sosyal, siyasal ve ekonomik haklarý ve özgürlükleri ile doðanýn korunmasý gibi genel bir çerçeve oluþturulmasýnýn ötesinde bir program tartýþmasý, buluþturucu olmaktan çok ayrýþtýrýcý bir dinamik tetikleyebilir. Heterojen bir yapýyý programatik olarak bir araya getirmeye çalýþmak fazlasýyla zorlama olur. Üstelik üzerinde noktasýna virgülüne kadar anlaþýlan programlarýn da birlikte mücadeleyi garanti etmediðini tarihimizden biliyoruz.
Meclis, en genel anlamda ortak bir örgütlenmenin hangi zemin üzerine kurulacaðý, yapýsýnýn ne olacaðý ve buraya katýlan parti, örgüt ve gruplarýn verili yapýlarýnýn varlýðýný sürdürüp
Önemli ve baþarýlabilir olan taleplerimiz etrafýnda ortaklaþmadýr. Toplumsal taleplerimiz ile ortak bir örgütlenmede yer alacak farklý kesimlerin talepleri "öznel" olmaktan
Türkiye Barış Meclisi Genel Kurulu TBMM'de sýnýr ötesi operasyon süresinin uzatýlmasýna iliþkin görüþmelerle birlikte yaþananlar Kürt sorunu üzerinden toplumu yeni bir boyutta kutuplaþtýrdý.
sürdürmeyeceði konularýný, sonuç elde etmeye dönük olarak ele almalýdýr. Katýlýmcýlarýn bu ortaklaþmaya sadece ikna etmek için deðil; ikna olmaya da açýk bir þekilde katýlmasý tartýþmalarý kolaylaþtýracak, somut adýmlar atýlmasýna güç verecektir. Ortak bir örgütlenmenin baþarýlý olabilmesi için bazý temel noktalarý hatýrlatmakta yarar var.
Türkiye Barýþýný Arýyor Konferansý sonrasý bir araya gelen, Kürt sorununun çözümü için eþit, adil ve demokratik bir anayasa konferansý gerçekleþtiren Türkiye Barýþ Meclisi altý ayda bir toplamayý öngördüðü 500'ün üzerinde meclis üyesi ile birlikte genel kurul yapmaya hazýrlanýyor. Genel kurul öncesi yerel barýþ meclisi giriþimcileri bir araya gelip barýþ meclisinin perspektifini, örgütlenmesini ve faaliyetlerini konuþacaklar. Barýþýn dilini, kültürünü, programýný toplumda nasýl yaygýnlaþtýracaðýmýza yönelik önerilerimizi ortaklaþtýracaðýz. Bulunduðumuz her alanda kurt sorununa demokratik çözüm isteyenleri Barýþ Meclisi aktivisti olmaya ve yerel giriþimleri örgütlemeye davet ediyoruz.
çýkarýlýp ortak mücadele önceliðine taþýnabilmelidir. Ortak örgütlenme bunu baþardýðý ölçüde amacýna ulaþýr. Ortak örgütlenme, farklý kimliklerde örgütlü ya da örgütsüz herkesin olmalýdýr. Dolayýsýyla þu ya da bu partinin damgasýný taþýmamalýdýr. Verili partiler bir blok olarak deðil üyeleri bireyler olarak ortak örgütlenmeye katýlmalýdýr. Ortak bir örgütlenme ile ortak talepler etrafýnda sandýkta ve sokakta mücadele edecek ve buradan toplumsal muhalefeti yükseltip sesimizi yüksek perdelere taþýyacaksak, blok anlayýþlarýný bir kenara býrakmalýyýz. Bununla birlikte ortak örgütlenme kimseye "partini kapat da gel" dememelidir. Verili partilerin kapanmasýna dayalý önermeler bütün gerilimleri parti içine taþýr ve iradeleri burada karþý karþýya getirerek daðýlma eðilimini güçlendirir. Herkes ortaklaþmayan talep, politika, yönelim vb alanlarda çalýþmalarýný ortak parti dýþýnda ve anlaþabildiði güçlerle sürdürebilmelidir. Ancak böylesi bir esneklik heterojen güçlerle, farklý taleplerle baþlayan bir sürecin birlikte örgütlenmeye evrilmesinin önünü açar. Küresel düzeyde ekonomik krizin ve savaþlarýn azgýn dalgalarý üzerimize geliyor; ülkenin sorunlarý had safhada. Egemenlerin her sorunu baský politikalarý ve militarizmle çözme eðilimi güçleniyor. En temel toplumsal ihtiyaçlarýmýz için bulunamayan kaynaklar, kumar oynayan bankalarý ve zenginleri kurtarmak için ortalýða saçýlýyor. Egemenlerin krizlerinin, onlarýn açtýðý ve inatla sürdürdükleri savaþlarýn bedelini emekçi ve ezilenler olarak ödemek istemiyoruz. Faturayý egemenlere çýkartmak için gerekli mücadele ve örgütlülüðü ancak birlikte saðlayabiliriz. Baþbuð gibilerinin süngüsünün ucunda, postallarýnýn altýndaki "yer"lere karþý kendi yerlerimizi inþa etmek için adým atalým.
Polis Vahþeti Artýyor Metris Cezaevi'nde dövülerek komaya sokulan ve kaldýrýldýðý hastanede yaþamýný yitiren 29 yaþýndaki Engin Ceber beþ bine yakýn kiþinin katýldýðý Ümraniye 1 Mayýs Mahallesi'ndeki cenaze töreninin ardýndan Kocatepe Mezarlýðý'nda topraða verildi. Ceber'in cenaze törenine polis tarafýndan vurularak felç olan Ferhat Gerçek de katýldý. Adalet Bakaný Þahin Ceber'in iþkence sonucu ölmesiyle ilgili özür diledi ve soruþturma baþlattýðýný açýkladý. Ancak Ceber'in iþkence sonucu ölümü iddia edildiði gibi münferit bir olay deðil. Türkiye Ýnsan Haklarý Vakfý'nýn (TÝHV) bu yýlýn ilk 9,5 ayýnda gözaltýnda ya da cezaevlerinde ölenlerin sayýsýysa 29. Güvenlik kuvvetlerinin yargýsýz infazý, "dur ihtarýna uymama" gerekçesi veya rasgele ateþ açmasý sonucu ise 31 kiþi öldü.
- 3 -
Uzlaşmıyoruz: Hepimiz davacıyız! uruþmalarý 20 Ekim'de baþlayan Ergenekon davasý sanýklarýndan Muzaffer Tekin, evindeki el bombalarýnýn "süs eþyasý" olduðunu iddia etti! Daha neler? Þimdi de Alparslan Arslan ile Danýþtay'a ve Cumhuriyet gazetesine sadece süs eþyasý daðýtmaya gittiklerini mi iddia edecekler? Bu ne piþkinlik?
D
Lenin’in Tutumu Ergenekon davasý baþlamadan önce 19 Ekim'de Türkiye'nin dört bir yanýnda "Ne Ergenekon Ne AKP" mitingleri düzenlendi. Bu slogan, fikir düzeyinde solda duran pek çok insanýn kafasýnda yer alýyor. Bu fikir sorunludur; çünkü AKP'yle ondan daha büyük tehdit unsuru olan darbecileri ayný kefeye koyuyor ve darbelere ve derin devlete karþý mücadelede bizi zayýflatýyor. Darbecilere karþý nasýl mücadele edilmesi gerektiði üzerine en güzel tarihsel örneklerden birisi Lenin ve Bolþeviklerdir. Þubat 1917'de Çarlýðý deviren devrim, iþçi sýnýfý mücadelesini doruk noktasýna taþýdý. Ýþçiler ve ezilenlerin geniþ kesimleri "ekmek ve barýþ" taleplerini taþýyarak Rus egemen sýnýfýnýn Birinci Dünya Savaþý'na devam etmesini olanaksýz hale getiriyordu. Hareketi bitirmek ve savaþa devam etmenin koþullarýný yaratabilmek için Aðustos 1917'nin sonuna doðru Rus Genelkurmay Baþkaný Kornilov, emrindeki ordu birlikleriyle baþkent Petersburg'a doðru harekete geçti. O dönemde iktidarda, savaþa devam etmek isteyen, baþta Lenin olmak üzere bütün Bolþevik liderleri hakkýnda tutuklama emri çýkartan Kerenski bulunuyordu. Ancak Kornilov harekete geçtiðinde Lenin ve Bolþevikler "Ne Kerenski Ne Kornilov" demedi; Bolþevikler diðer geri kalan bütün meseleleri bir kenara býrakarak önceliði darbe tehdidine verdiler, parti ve fikir ayrýmý yapmadan bütün iþçi ve ezilenleri darbeye karþý birlikte mücadeleye çaðýrdýlar. Ondan sonraki hikaye malum: Kornilov, baþta demiryolu iþçileri olmak üzere kitlesel grevlerle karþýlaþtý, emrindeki birliklerde isyanlar çýktý ve sonunda yenildi. Ýþçi sýnýfý ve muhalefet darbeyi savuþturdu ve daha da güçlendi. Aradan iki ay geçtikten sonra da tarihteki ilk iþçi iktidarýný oluþturdular.
Duruþma sýrasýnda bol bol espiri yapan bu Ergenekoncularýn sýrýtmalarýna artýk bir son vermeliyiz; gülme sýrasý artýk demokrasi ve barýþ yanlýlarýna gelmeli. Geçmiþinde darbelerin yaþandýðý ve demokrasi dýþý güçlerin siyasete ve sosyal hayata bol bol müdahale ettiði ve etmeyi sürdürdüðü bir ülkede yaþýyoruz. Askerler bize "doðru yerde dur" emri veriyor. Siyasal ve sosyal sorunlarýmýzý demokrasi kanallarýný kullanarak toplumsal barýþ çerçevesinde çözmemizin önü týkanmak isteniyor. Darbecilerden, Ergenekonculardan, "doðru yerde hazýrolcular"dan yakalarýna yapýþýp hesap sormazsak böyle gelmiþ, böyle de gider. Hep onlar güler.
Sorun demokrasi; tarafsýz kalamayýz Darbeler ve demokrasiye müdahalelerden çok çekmiþ bir ülkede darbecilerden ve derin devletten hesap sorulmasý, ordu müdahalelerinin tartýþýlmaya baþlamýþ olmasý bizim için son derece önemli bir adým. 12 Eylül vahþeti hakkýnda tek bir dava bile açýlamamýþ bir ülkede, emekli de olsa generallerin tutuklanmasý ve onlara darbe giriþimlerinin sorulmasý demokrasi için olumludur. Ýki manzara arasýndaki tercihimiz son derece net olmalý. Muzaffer Tekin gibilerinin "süs eþyalarý"ný sendikacýlara, aydýnlara, gençlere ve Kürtlere özgürce atabildiði, provokasyon ve katliamlar gerçekleþtirdiði bir yerde mi; onlarýn parmaklýklar arasýnda bütün yaptýklarýnýn hesabýný verdiði bir yerde mi yaþamak istiyoruz?
Farký fark edelim Ergenekon operasyonu ve baþlayan dava dünden farklý bir durum yarattý. Dün hiçbir darbeci hesap vermemiþ, 28 Þubat 1997 askeri müdahalesinin, ekseni laiklik mecrasýna kaydýrma baþarýsýnýn da etkisiyle Susurluk'un üstü kapatýlmýþtý. Ergenekon'un da üstünün kapatýlma tehlikesinin olduðunu biliyoruz, ama bugün artýk toplum ayný olaylara farklý tepkiler gösteriyor. Bir yerde bir bomba patladýðýnda dünkü galeyanlar daha törpülenmiþ durumda. Aktütün'e verilen tepki geçen yýlki Daðlýca'dan farklý. Bugün Aktütün'de "ne oldu", "istihbarat niye deðerlendirilmedi", "paþa golf oyununu niye býrakmadý" diye bir sorgulama süreci yaþanýyor. Genel olarak toplumda en güvenilir kurum olarak bilinen TSK'ya güven
Silivri - 20.10.2008
azalýyor. Bazý kamuoyu yoklamalarýna göre yüzde 20'lik bir gerileme söz konusu. Ýlker Baþbuð'un bu kadar öfkelenmesinin nedeni budur. Herkesi hizaya çekmeye yönelik güç gösterisinin ardýnda (göreceli) zayýflama belirtileri var. Ýki manzara arasýndaki fark, askeri vesayete karþý barýþ ve demokrasi güçlerine alan açýyor.
AKP'ye deðil, kendimize güvenelim Toplumsal gerilimin sürekli týrmandýrýlmaya çalýþýldýðý ortamda açýlan bu alanlarý iyi deðerlendirmemiz gerekiyor. Bir kere Ergenekon davasýnýn kapsamý yeterli deðil. Ergenekon basit bir çete deðil, devletin bir iþleyiþ biçimidir. Uzantýlarý çok yukarýlara
Ýddianameden Ergenekon iddianamesinde Cumhuriyet'e el bombasý atýlmasýndan, Danýþtay saldýrýsýna, devlet malý olan ateþli silahlarý depolamadan halký tahrik etmeye kadar pek çok iddia mevcut. Ýddianamede olmasýna karþýn Ahmet Türk, Osman Baydemir gibi DTP'li siyasilere suikast planlarý davadan çýkarýldý. Bunun yanýnda Ergenekon'un gelir getirici illegal faaliyetleri "mafyanýn ve uyuþturucu ticaretinin kontrol altýna alýnmasý, kamu ve hazine arazilerinin illegal olarak satýlmasý, bankalardan hackerler yoluyla para çalma, kimyasal silah üretim ve ticareti, hava kargo ticareti (kara para aklamak için), dini içerikli naylon vakýflar kurulmasý, naylon þirketler kurulmasý, insan ticareti ve sivil toplum kuruluþlarý vasýtasýyla yardým toplama" olarak sýralanýyor.
doðru gittiðini hemen herkes biliyor. Ergenekon operasyonu ve davasý da en tepedekilere kadar çýkmalý, dava "Fýrat'ýn doðusu"na doðru geniþletilmeli. Tam bu noktada AKP'nin ordu ile uzlaþtýðý ve Ergenekon'un üstünü örtmeye çalýþacaðý söyleniyor. Darbecilerin, Ergenekoncularýn yargýlanmasý konusunda AKP'ye güvenilmeyeceðini düþünen herkesin yerden göðe kadar hakký var. AKP'nin magazinel ve komik sorgulamalar ile iþi iyice sulandýrmaya çalýþtýðý da ortada. Ancak sadece bunu söylersek iþi yarým býrakmýþ oluruz. "AKP uzlaþtý" yorumunu yapýp seyirci mi kalacaðýz? Derin devlet ve darbe giriþimleri, AKP'ye býrakýlamayacak kadar önemlidir. Darbeciler, toplumu yönetme hakkýnýn kendilerinde olduðunu düþünen elitistler ve generaller bizim irademizi hiçe sayýyor. Buna izin vermemek, demokrasiye ve oylarýmýza sahip çýkmak toplum olarak atacaðýmýz en önemli baþlangýç adýmlarýndan birisi olacaktýr. 12 eylül mitingleri, dava öncesi 19 Ekim'de farklý illerde eylemlerin yapýlmasý, duruþma günü mahkeme önünde Ergenekon destekçilerinin dýþýnda darbe karþýtlarýnýn da bulunmasý ve Ufuk Uras'ýn meclise verdiði soru önergesi de yine dünden farklý bir manzaradýr. Bunlarý netleþtirmeli ve güçlendirmeliyiz. Toplumun ezilen-sömürülen ve demokrasiye gerçekten ihtiyacý olan bizler uzlaþmýyoruz! Yargýlamalarýn kýþlanýn kapýsýndan içeri girmesi ve "Fýrat'ýn doðusu"na geçmesi için hepimiz davacýyýz!
Şimdi değilse ne zaman!! S
on yýllarýn en önemli davasý baþlamýþ durumda. Devlet içindeki uzantýlarýyla pek çok cana kýymýþ bir iliþki aðýndan kurtulmaya çalýþýyoruz.
Bu sürecin sadece savcýlara, yargýçlara býrakýlamayacaðýný biliyor ve meclisteki tüm vekilleri göreve çaðýrýyoruz. 12 Eylül 1980'den bugüne darbe giriþimleri aydýnlatýlsýn, darbeciler yargýlansýn..! Güvenliðimizden sorumlu devlet
görevlilerinin, Aktütün saldýrýsýnda kaybettiði çocuklarýnýn acýsýný yaþayan toplumu parmak sallayarak korkutma giriþimlerini kýnýyoruz. Güvenliðimizi saðlayanlara güvenmenin açýklýk ve þeffaflýktan geçtiðine inanýyoruz. Þemdinli'de gerçeklerin üstünün örtülmesine seyirci kalmýþ olan baþbakanýmýza bu sefer bari "delikanlý" ol diyoruz. AKP'nin demokrat olduðuna ikna olmamýz
mutabakat becerilerine deðil, meselelerimizi meclis zemininde çözme iradesine baðlý olacaktýr.
Tüm yurttaþlarýmýzý Ufuk Uras tarafýndan meclise sunulan önergeye destek olmak için imza vermeye çaðýrýyoruz..! Þimdi deðilse ne zaman? Ufuk Uras Seçmen Koordinasyonu www.ufukuras koordinasyon. net
- 4 -
DTP’yi Kapatmalarýna Ýzin Vermeyelim!
Tülay Koçak, DTP kapatma davasý ve önümüzdeki süreçle ilgili Batman DTP Milletvekili Bengi Yýldýz ile görüþtü.
Tezkere = Çözümsüzlük Uzun zamandýr tartýþýlýyor: ABD'nin baþlattýðý Ortadoðu iþgali, bölgede yarattýðý iktidar sorunuyla birlikte düþünüldüðünde Türk egemenlerine kendi hegemonya ve etki alanlarýný geniþletme fýrsatý saðlýyor. Türk egemenleri de bölgeye müdahale etmek için ellerinden geleni yapýyor. Þu anda gündemde olan Aktütün saldýrýsý ve Kürt halkýna dönük provokasyonlar ve peþinden gelen yeni tezkere bunun son ayaðý.
Parti kapatmalarýnýn herhangi bir sorunu çözmediðini geçmiþ deneyim ve pratikler göstermektedir. Anayasa ve Siyasal Partiler Kanunu siyasal partileri, siyasal yaþamýn vazgeçilmez unsurlarý olarak tanýmlar. Ne var ki bizim ülkemizde bundan çok rahat vazgeçilebiliyor. Resmi ideoloji çerçevesinde siyaset yapmayan partilere yaþam hakký tanýnmak istenmiyor. Venedik Kriterleri þiddete baþvurmadýðý sürece bir partinin kapatýlmamasý gerektiðine vurgu yapar. Türkiye'nin altýna imza attýðý diðer uluslararasý sözleþmeler de parti kapatmalarýna karþý. Türkiye'de bu kriterler AKP ve HAKPAR davalarýnda uygulandý. Ancak bizim gibi daha aktif olan partilere farklý bir muamele yapýlýyor. Parti kapatmanýn Türkiye'ye bir yarar getirmediðini, bir çare olmadýðýný söylüyoruz. 25-26 partinin kapatýlmasý bunun göstergesidir. Mahkemede savunmayý Ahmet Bey'le birlikte yaptýk. Daha çok demokrasinin tarihsel geliþimi, anayasalar, Kürtlerin hak ve özgürlükleri üzerine durduk. 1921 Anayasasýnda Kürtlerin inkar edilmediði, yerel özerkliklerle kendilerini yönettiklerini ortaya koyduk. Ancak 1924 Anayasasýyla birlikte inkar sürecinin baþladýðýna dikkat çektik. Ahmet Bey partinin niçin kapatýlmamasý gerektiðine, kapatmanýn oluþturacaðý tehlikelere vurgu yaptý. DTP'nin de en az AKP kadar Türkiye'deki siyasal yaþamda yeri var. Kürt sorununa demokratik ve barýþçýl yöntemlerle parlamento zemininde çözüm arayan bir partiyiz. Evet; bir taraftan savaþ ve þiddet sürüyor ve biz bu þiddetin her iki halk açýsýndan da çözüm getirmediðini söylüyoruz. Devlet Kürt sorununu þiddetle bastýramaz, çözemez. 25 yýllýk deneyim bunu gösteriyor. Dolayýsýyla parlamento kanalýnýn, demokratik ve barýþçýl kanalýn devreye girmesi gerekiyor. Kürtlerin temsilci olarak parlamentoya gönderdiði DTP milletvekillerinin muhatap alýnarak parlamento zemininde bu sorunun tartýþýlmasý gerekiyor. Geçmiþte "PKK þiddete baþvuruyor, terörist bir örgüttür, onu muhatap almayýz" deniliyordu. Halkýmýz da buna yanýt olarak "parlamentoya, demokratik, yasal kural ve kaideler içerisinde bizim seçtiðimiz meþru temsilcilerimizi gönderiyoruz, onlarla görüþün' dedi. Ama þimdi siz de takip ettiniz, gerçekten de parlamentoyu týkadýlar. Verili ortamda gerçekten siyasette ciddi bir daralma, ciddi bir sýkýþma söz konusu. Kürt sorununu askere havale ettiler. Bu iþi sýrf bir güvenlik ve asayiþ sorunu olarak tanýmladýlar. Kürt sorununun bir güvenlik ve asayiþ sorunu olmadýðýný sadece 25 yýllýk deðil, yüzlerce yýllýk pratik gösteriyor. Þimdiye kadar Kürt sorunun inkarýndan dolayý Türkiye halklarý çok þey kaybetti. Ekonomik, sosyal ve siyasal açýdan, çaðdaþ dünyaya yetiþme açýsýndan önümüzdeki en büyük engellerden birisi Kürt sorununu görmezden gelmek, bunun çözümsüzlüðünü dayatmakdýr. Biz ise
DTP'nin böyle bir çözüm misyonu olduðunu söylüyoruz. DTP kapatýlýrsa bu Kürtlere bir mesajdýr. Dolaylý yoldan "siz parlamentoda demokratik, barýþçýl bir ortamda siyaset yapamazsýnýz, siz ancak silaha þiddete baþvurarak kendinizi ifade edebilirsiniz" demektir. Dikkat ederseniz basýnda "bir askerin yerine 5 DTP'li öldürün" diyen insanlarýn açýklamalarý düþünce özgürlüðü çerçevesinde deðerlendirildi. Ýl ve ilçe yöneticilerimiz aðýzlarýný açýp düþüncelerini söyledikleri zaman cezaevlerini boyluyorlar. Hukukun siyasallaþtýðý bir zeminde siyaset yapmaya çalýþýyoruz. Kürt sorunu bizim kendi sorunumuzdur. Bu sorunu baþka yerlere havale etmeyelim; ne askere ne AB'ye ne ABD'ye. Bu sorunu buradan çözmemiz gerektiðinde ýsrarcý olacaðýz. Kapatma davasý dýþýnda önümüzdeki süreçte kaba hatlarýyla tezkereye karþý tepkilerimizi dile getireceðiz, Ergenekon davasý ile ilgili çalýþmalarý sürdüreceðiz. Yeni tezkerenin çýkarýldýðý bugünlerle 1 yýl; hatta 25 yýl öncesi arasýnda hiçbir fark yok. Her iki taraftan sayýsýz insan yaþamýný yitirmiþ ama dönüp dolaþýp ayný noktaya getiriliyoruz. Hatta daha da gergin bir ortamdayýz ve tekrar tezkereyi meclisin gündemine getiriyorlar. MHP gibi bazý partiler bunun mecliste tartýþýlmasýna bile gerek olmadýðýný söylüyorlar. Parlamentoyu devre dýþý býrakmaya çalýþan bir ara dönem yöntemi ve istemi ifade ediliyor. Ergenekon davasýnýn iddianamesinin baþtan itibaren eksik bir iddianame olduðunu, Kürt bölgelerini ve oradaki faili meçhul cinayetleri kapsamadýðýný söylüyoruz. Halkýn faili meçhul cinayetler sonucu maðdur olmuþ aileleri ve bizim partimizden geçmiþte faili meçhul cinayetlere kurban gitmiþ yöneticilerimiz ve milletvekillerimiz var. Onlarý bu dava sürecine müdahil ederek bu iþin gerçek fotoðrafýnýn netleþmesini saðlamaya çalýþacaðýz. Diðer taraftan ana dilde eðitim konusu bizim varlýk nedenlerimizden birisidir. Kürtler bugün ciddi bir asimilasyonla karþý karþýyadýr. Birileri entegrasyon diyor, ama entegrasyonla hiçbir ilgisi yok. Okullarda, televizyonda, basýnda, bütün her yönüyle kuþatýlmýþ bir halk gerçekliðiyle karþý karþýyayýz. Köylerimizde, kasabalarýmýzda, ilçelerimizde, illerimizde insanlar günlük yaþayýþýnýn % 80'ini, % 90'ýný
Kürtçe kullanarak geçiriyorlardý. Þimdi bakýyoruz, bu tersine dönmüþ ve iþliyor. Ciddi bir asimilasyon vardýr ve kendi dilimize, kültürümüze sahip çýkmak bizim varlýk nedenlerimizden birisidir. Geçen ay içerisinde bazý etkinlikler oldu. Eðer biz parlamentoda kalýrsak bunlarý yasal düzeyde de yasa teklifleriyle gündeme getireceðiz. Burada grup toplantýlarýmýzda, meclisin içerisinde olmasa da, genel kurulda olmasa da, kendi özlemlerimizi, istemlerimizi Kürtçe dile getireceðiz. Bu konuda çalýþma yapan sivil toplum örgütleri var. Onlarýnkiyle birlikte kendi sesimizi duyurmanýn ortamýný yaratmaya çalýþacaðýz. Bir halkýn dili bir ölçüde onurudur ve biz dilimizin gerçekten hem eðitim alanýnda, hem de televizyonda ve basýnda hayat bulmasý için gerekli çabayý göstereceðiz. Milyonlarca insanýn ana dilinin yok edilmeye, asimile edilmeye çalýþýlmasý, sayýn baþbakanýn da belirttiði gibi, bir insanlýk suçudur. Fakat nedense kendi ülkesinde kendi yaptýðý icraatý görmüyor, bunu bir insanlýk ayýbý olarak deðerlendirmiyor. Bu süreçte özellikle bu konuyu halkýmýzla, dostlarýmýzla birlikte dile getirmeye çalýþacaðýz. Önümüzde yerel seçimler var. Partimiz kapanmazsa bu seçimden güçlü çýkarak, bir ölçüde aslýnda AKP'ye ve Türkiye'yi yönetenlere de mesaj vermeye çalýþacaðýz; çünkü onlar Kürtlerin onlara verdiði her oyu, Kürtlerin aleyhine kullanýp "bakýn Kürt sorunu yok, eðer Kürt sorunu olsaydý Kürtler bize oy vermezdi" diyor. AKP, genel seçim sürecinde Kürt bölgelerinde 'Kürt sorununu tanýyoruz ve çözeceðiz, geçmiþte yanlýþ politikalar uygulandý' þeklinde bir söylem kullandý. Özgürlüklerden, yeni bir anayasadan bahsettiler. Kürtler buna oy verdi. Ancak daha sonra dönüp "demek ki Kürt sorunu yok, olsaydý Kürtler bize oy vermezdi' dediler. Bu yerel seçimleri biraz da o söyleme, o anlayýþa cevap verecek bir ortam oluþturarak deðerlendirmeye çalýþacaðýz ve belirttiðim gibi farklýlýðýmýzý, parlamentodaki duruþumuzu, burada oluþ nedenlerimizi unutmadan siyaset yapacaðýz. Yoksa onlara benzeyerek parlamentoda kalmak gibi bir niyetimiz yok. Parlamentonun kendisi, milletvekilliðinin kendisi bir amaç deðildir bizim için. Buraya gelirken amacýmýz bir halkýn özlemini ve istemini ifade etmekti. Dolayýsýyla Kürt sorununun parlamento zemininde çözümü konusunda ýsrarcý olacaðýz.
Egemenler "derin devlet" araçlarýný da kullanýp Kürt sorununu çözümsüzlüðe götürmek, kendi sorunlarýnýn siyasal kanallarla çözülmesini isteyen Kürt hareketini de daðlara doðru itmek için ellerinden geleni yaptýlar: 2005'te Mersin'de bayrak provokasyonu, Þemdinli, büyük þehirlerde ve Diyarbakýr'da patlatýlan bombalar, geçen seneki Daðlýca baskýný, DTP'ye kapatma davasý, Aktütün baskýný ve Öcalan'ýn zehirlenme haberleri ve gerilen ortam ; hepsi bu halkanýn zincirleridir. Egemenler Kürt halkýnýn haklý talepleri görmezden gelip onlar üzerindeki baskýyý artýrarak Kürt hareketini tekrar sýcak çatýþma alanýna itiyor. Sýcak çatýþma ortamýnda da toplumun geri kalaný üzerinde "asker kaný" üzerinden toplumda ýrkçý, anti-Kürt milliyetçiliði pompalýyorlar. Ancak buradaki esas dertleri kanlý Irak pastasýndan paylar kapabilmek. Geçen seneki Daðlýca baskýnýndan sonra Irak topraklarýnda düzenledikleri büyük çaplý operasyonlar, aslýnda, bölgede oluþan Kürt otoritesine kendileriyle iyi iliþkiler kurmasý yönünde tehdit niteliði taþýyordu. Bu, iþe yaradý; sýnýr ötesi operasyonlarýndan sonra K. Irak topraklarýnda Türk þirketlerine büyük petrol arama izinleri verildi, Türk þirketleri bölgede açýlan diðer ihalelerde ön sýralara kondu, vb. Ýþte geçen seneki "iþe yarayan" tezkerenin süresi tam bitmek üzereyken (ne tesadüf ki) Aktütün saldýrýsý gerçekleþti. Yeni tezkere de meclise gelmek üzere. Kandan besleniyorlar Eskiden bölgeden asker tabutlarý geldiðinde hiç olmazsa kendileri de "timsah gözyaþlarý" döküyordu (bu konuda eski genelkurmay baþkaný Büyükanýt çok baþarýlý idi). Þimdi artýk buna bile gerek görmüyorlar. Aktütün saldýrýsýnda ölen bir askerin tabutu Antalya'ya geldiðinde golf oyunlarýný yarýda kesme zahmetine bile giriþmiyorlar. Bizim için acý ve gözyaþý demek olan þeylerden onlar kâr ve güç saðlýyorlar. Neredeyse ölüm haberlerini duyduklarýnda zil takýp oynayacaklar. Olan iki taraftan da canlarýný veren yoksul çocuklarýna ve ailelerine oluyor. Çözüm son derece basit ve mümkün Kürt hareketi yýllardýr barýþ istiyor. Son derece haklý taleplerini demokratik yollardan dile getirmek, sorunlarýný siyasal yollardan halletmek istiyor. Yine yýllardýr egemenler bu taleplere kulaklarýný týkýyor; barýþ ve demokrasi taleplerine silahla karþýlýk veriyor. Bizler; yani akan kandan kâr etmeyen, ölen, öldürülen, demokrasi ve barýþ isteyen, her iki taraftan bizler; Kürt halkýný demokrasi ve barýþ taleplerinde yalnýz býrakmayalým. Kürtlerin kendi sesleri olarak kabul ettikleri DTP'nin kapatýlmasýna karþý çýkalým. Kürt halkýnýn kendi kültürlerini, dillerini ve yaþam tarzlarýný özgürce yaþayabilmelerini saðlayacak anayasal ve yasal reformlarý hep birlikte savunalým. Ýþte bu basit formül bizi demokrasiye, barýþa ve yaþama (ölüme deðil) götürecek. Egemenlerin daha fazla kan akýtmasýna izin vermeyelim!
Krizin faturasýný ödememenin yolu:
- 5 -
Mücadeleyi Genelleþtirelim dile getirdiler.
Đzlem Oral
Sendikacýlar daha sonra Emine Aslan'ý, direniþini sürdürdüðü DESA Deri'nin Sefaköy'deki fabrikasý önünde ziyaret ederek desteklerini sundular.
"Metal iþçisi köle deðildir" irleþik Metal-Ýþ Sendikasý, MESS ile yürütülen toplusözleþme görüþmelerinde anlaþma saðlanamamasý üzerine uyuþmazlýk zaptýnýn tutulmasý sonrasý eylem kararý aldý.
B
1997'den 2006'ya kadar iþçilerin kiþi baþýna üretimi yüzde 30 artmasýna karþýn ücretlerin üretim maliyetindeki payý yüzde 50 azaldý. 2001 krizinden bu yana metal iþçilerinin yoksullaþmasýna karþýn patronlarýn 2007 yýlý kârý, Türkiye'deki bütün iþçilerin 5 yýllýk ücretinin toplamýna ulaþtý. Birleþik Metal Ýþçileri Sendikasý (Birleþik Metal-Ýþ) metal sektöründe çalýþan yaklaþýk 100 bin iþçiyi kapsayan eylem planýný açýkladý: Her cuma fabrika önünde yürüyüþ yapacak olan metal iþçileri 27 Ekim'den baþlayarak fazla mesaiye kalmayacaklar ve pek çok eylem yapacaklar. Birleþik Metal-Ýþ Genel Baþkaný Adnan Serdaroðlu, iþveren tarafýný temsil eden Türkiye Metal Sanayicileri Sendikasý'nýn (MESS) teklifini, enflasyonun altýnda kalan ücret ve sosyal ödeme
DESA Direniþiyle Dayanýþma Ýstanbul Kadýn Platformu da sendikal faaliyet nedeniyle DESA Ýstanbul fabrikasýndaki iþinden atýlan Emine Arslan'la ve Düzce fabrikasýndaki iþçilerle dayanýþmak için 18 Ekim'de Ýstiklal Caddesi'ndeki DESA maðazasýnýn önünde buluþtu.
Çapa dayanýþma için iþ býraktý zamlarý ve esnek çalýþmanýn dayatýlmasý olarak deðerlendirerek, iþverenlerin krizin arkasýna sýðýndýðýný ve bunun bedelini iþçilere ödetmek istediðini, ancak krizi iþçilerin yaratmadýðýný dolayýsýyla da bedelini onlarýn ödemeyeceðini ifade etti. Ayrýca Anadolu Isuzu Ýþyeri Baþtemsilcisi Erol Kalendar, yýllardýr düþük ücretle çalýþtýklarýný belirterek, bu durumu tersine çevirmekte kararlý olduklarýný dile getirdi. MESS'in yüzde 4.15 zam teklifini kabul etmeyeceklerini ifade eden Kalendar, iþçilerin greve çýkmaya hazýr olduðunu ve bu yönde çalýþmalara baþladýklarýný dile getirdi.
Tersanelerde Ölümler Durmuyor
uzla tersanelerinde hayatýný kaybedenlere, Yalova'nýn Altýnova ilçesine baðlý Herkes köyündeki Kurban tersanesinde çalýþan 16 yaþýndaki iþçi Muharrem Ceylan da eklendi.
T
Tersaneye onarým için getirilen bir geminin dýþ yüzeyini tazyikli suyla yýkarken elektrik akýmýna kapýlarak aðýr yaralanan 16 yaþýndaki iþçi, Yalova Devlet Hastanesinde yapýlan müdahaleye raðmen kurtarýlamadý. 11 Eylül günü akþam saatlerinde gerçekleþen olayla ilgili soruþturma baþlatýldý.
Dearsan tersanesi Pozitif Denizcilik taþeron firmasýnda çalýþan Tersane Gemi Yapým ve Onarým Ýsçileri Sendikasý (Limter-Ýþ) yönetim kurulu üyesi Levent Akhan gerekçe gösterilmeden iþten çýkartýldý. Kanunsuz ve yasadýþý olarak iþten atýlan Levent Akhan, tersane önünde direniþe baþladý. Ayrýca Tuzla'daki Gisan tersanesinin genel müdürü, genel müdür yardýmcýsý, teknik müdür ve kontrolör firma Bureau Veritas görevlisi iki kiþi filika testinde üç iþçinin ölmesiyle ilgili tutuklandý.
Direniþ kazandý, iþçiler geri alýndý Birleþik Metal-Ýþ Sendikasý'na üye olduklarý için iþten çýkarýlan Eskiþehir Zeytinoðlu Holding'e ait Entil'de 27, Hapalaki'de 63 iþçinin bir hafta süren direniþi iþverene geri adým attýrdý. Böylece Entil ve Hapalaki fabrikalarýnda iþçilerin örgütlenme hakkýný tanýndý ve atýlan iþçilerin tamamý iþe geri alýndý. Patronlar iþten çýkarmalara gerekçe olarak "ekonomik küçülmeyi ve iþlerin azalmasýný" gösterirken bu gerekçe Birleþik Metal-Ýþ tarafýndan yapýlan bir açýklama ile çürütüldü. Ýþten çýkarmalarýn iþçilerin sendikaya resmen üye olduklarý 30 Eylül 2008 ile sendikanýn Çalýþma Bakanlýðý'na yetki tespiti için baþvuruda bulunduðu 6 Ekim 2008 tarihlerini takip eden günlerde gerçekleþtirildiðine ve yeni kurulan Hapalki'ye halen iþçi alýmýnýn devam ettiðine dikkat çekilen açýklamada, iþten çýkarmalarýn gerçek nedeninin sendikal örgütlenme olduðu belirtildi. Bu noktada anayasal bir suç olan iþten çýkarmalara karþý adli makamlarýn seyirci kalmasý eleþtirildi. Birleþik Metal Ýþ Eskiþehir Þube Baþkaný Bayram Kavak, "Emeðe dönük saldýrýlarýn hýz kazandýðý, ekonomik kriz gündeminin her türlü faturasýnýn iþçi ve emekçilere çýkarýlmaya çalýþýldýðý bu günlerde Zeytinoðlu Grubu bünyesindeki iþyerlerinde yaþanan sorunlarýn bu þekilde çözüme kavuþturulmasý önemli" dedi.
17 yýl aradan sonra grev baþarýlý oldu Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu'na (DÝSK) baðlý Türkiye Genel Hizmet Ýþçileri Sendikasýnda (GenelÝþ) örgütlü olan Kadýköy belediye iþçileri, þubat ayýndan beri Kadýköy
Belediyesi ile yürüttükleri toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinde anlaþma saðlanamamasý ve belediye yönetiminin kýdem zammýný geriye çekmeyi dayatmasý üzerine 17 yýl sonra greve çýktýlar. Ancak 24 saat dolmadan belediyenin talepleri kabul etmesi üzerine anlaþma saðlandý ve toplu iþ sözleþmesi imzalandý. 830 belediye iþçisini kapsayan TÝSe göre iþçiler 66 YTL taban ücreti, %10 ücret zammý ve % 25 kýdem zammý alacaklar.
DESA direniþi ile dayanýþma Almanya Tekstil Ýþçileri Sendikasý tarafýndan organize edilen "Temiz Giysi Kampanyasý" çerçevesinde Türkiye'de 13-14 Ekim tarihleri arasýnda TEKSÝF Sendikasý'nda yapýlan toplantýnýn ardýndan sendikacýlar, sendikalaþtýklarý için iþten atýlan DESA iþçilerine destek vermek için Taksim'de bulunan maðaza önünde açýklama yaptýlar. Atýlan iþçilerden Emine Aslan'ýn, Alman sendikacýlara ürettikleri ürünleri göstermek amacýyla DESA maðazasýna girmesi sonucu maðaza yöneticilerinin þikayeti üzerine polis, TEKSÝF Sendikasý Uluslararasý Ýliþkiler Koordinatörü Engin Sedat Kaya ve Asalettin Aslanoðlu'nu gözaltýna aldý. DESA direniþine destek vermek için ortak açýklama yapan sendikacýlarýn gözaltýna alýnmasýna Almanya'dan gelen sendikacýlar tepki gösterdi. Karakolda yapýlan sorgulamanýn ardýndan serbest býrakýlan sendikacýlar, bu uygulamanýn iþçilere yönelik bir gözdaðý olduðunu
Belediye-Ýþ Sendikasý'na üye olduklarý için iþten atýlan Çapa Týp Fakültesi temizlik iþçileri ile dayanýþmak için iþ býrakma eylemi yapýldý. Çapa Týp Fakültesi'nde yapýlan eylemde, kölece çalýþma koþullarýnýn ve taþeronluk sisteminin ortadan kaldýrýlmasý istendi. "Ýþçi memur el ele, genel greve", "Atýlan iþçiler geri alýnsýn" ve "Rektör þaþýrma sabrýmýzý taþýrma" sloganlarýnýn atýldýðý eyleme, DÝSK, Türk-Ýþ ve KESK'e baðlý sendikalarýn yaný sýra Ýstanbul Tabip Odasý destek verdi. Eylemde konuþan SES Aksaray Þube Baþkaný Songül Beydilli, saðlýk hizmetinin önemli bir parçasý olan temizlik hizmetinin taþeronlaþtýrýlmasý sonucunda hastanelerde enfeksiyon nedeniyle bebek ölümlerinin arttýðýný belirterek, taþeronlaþtýrmanýn kaldýrýlmasý gerektiðini dile getirdi. Taþeronda çalýþan iþçilerin kadroya alýnmasý ve iþten atýlan iþçilerin geri alýnmasý için eylemlerini sürdüreceklerini ifade eden Beydilli, üniversite rektörlüðünü sorunun çözümü için göreve çaðýrdý. Ýstanbul Tabip Odasý Yönetim Kurulu Danýþmaný Akif Akalýn ise taþeronlaþtýrmanýn iþ barýþýný bozduðunu belirterek, hastalarýn saðlýk haklarýna eriþimini de engellediðine dikkat çekti. Amaçlarýnýn iþten çýkarýlan iþçilerin geri alýnmasý olduðunu ifade eden Belediye-Ýþ 5 No'lu Þube Baþkaný Nihat Altaþ, rektörlüðün her þeye raðmen uygulamamak için direndiði toplu iþ sözleþmesinin uygulanmasýný istediklerini belirterek, üniversitelerin yasalarýn pervasýzca çiðnendiði deðil uygulandýðý yerler olmasýný istediklerini de sözlerine ekledi.
- 6 -
Piyasaya Karþý Marx Kapitalizmin birçok yandaþý birden fikir deðiþtirdi. Eskiden krizlerin devletin yeterince müdahale etmediði için çýktýðýný iddia edenler artýk suçu devlet müdahalelerine atýyordu.
Adam Smith Enstitüsü'nün direktörü Eamonn Butler ve International Socialism Dergisi editörü Chris Harman Ýngiltere'de yayýmlanan Socialist Worker gazetesinde son küresel krizi tartýþtýlar.
Ronald Reagan ve Margaret Thatcher hükümetlerinin ilk dönem politikasý piyasalarý kendi haline býrakmaktý. Ancak bu, krizi daha da derinleþtirdi. Reagan daha sonra ekonomiyi canlandýrmak için devasa silah harcamalarý baþlattý. 1987'deki borsa krizi üzerine Ýngiltere ve ABD merkez bankalarý ekonomiye milyarlarý enjekte etti.
Eamonn Butler Kapitalizmin açgözlülüðü þimdi kendi kendisini mi yiyor? Bazýlarýna göre bu kaçýnýlmaz bir çöküþ. Buna katýlmayan çok sayýda insan da sistemin daha iyi kontrol edilip düzenlenmesini istiyor. Bana göre ise mal ve hizmetlerin daðýlýmýný saðlamak gibi piyasa ekonomisinin iyi olduðu þeyleri yapmaya devam etmesine izin vermek gerekiyor. Zaten bizi bu bataða batýran fazla kontrol ve düzenlemeler oldu. Bu iþ 1977'de ABD'de mortgage kurumlarýnýn yoksul insanlara kredi vermesiyle baþladý. Yoksullarýn kendi konutlarýný edinmelerini saðlamak yüce bir davranýþtý, ama bankalar geri ödeme yapamayacak insanlara kredi vermek durumda kaldýlar. Bugün biz buna sub-prime (geri ödeneme riski daha yüksek olduðundan faizi normalden daha fazla olan mortgage kredileri) diyoruz. 8 yýl içinde ABD'de 700'den fazla mali kurum battý. Hükümet bir kurtarma paketi açarak müdahale etti ve bankalarý birleþmeye zorladý. Mantýk, batmayacak kadar büyük bankalar yaratmaktý. Harika, deðil mi! Bu krizden sonra 1990'larýn sonunda Asya'da ve Rusya'da yaþanan mali krizler ile Arjantin ve Meksika hükümetlerinin moratoryum ilan etmeleri, 11 Eylül gibi bir dizi çalkantý yaþandý. Bu süreçte ABD yatýrýmcýlarýn güvenini para basarak sürdürmeye çalýþtý. Bu arada Ýngiltere'de dönemin maliye bakaný Gordon Brown vergiler aracýlýðýyla toplayabildiðinden 280 milyar sterlin daha fazla harcama yaptý. Dolayýsýyla piyasaya nakit pompalanmýþ oldu. Çin ve Hindistan'dan ucuz mallar ithal edilmesi sonucu fiyatlar düþmesi gerekirken Ýngiltere Merkez Bankasý yüzde 2'lik fiyat artýþlarýna göz yumdu. Dolayýsýyla herkesin keyfi yerindeydi. Þampanyalar patlatýlýyordu. Ancak bütün bunlarýn faturasý hükümetler tarafýndan basýlan "komik" paralar tarafýndan karþýlanýyordu. Nihayetinde bunun bitmesi gerekiyordu. Þimdi sonuçlarýný yaþýyoruz. Peki, düzenleyiciler nerelerdeydi? Belli ki sýzmýþlardý. Bankalarýn batmaya doðru gittiðini fark edemediler. Bankalar batmaya baþlayýnca da kafasý kesilmiþ tavuklar gibi oraya buraya koþuþturmaya baþladýlar. Hükümetin bedava çip daðýttýðý, düzenleyicilerin de barýnda içki içtiði bir kumarhanede bazý kumarbazlar riskli bahislere giriþebilir. Ancak burada suçlanmasý gereken oyuncular deðil yöneticilerdir. Bu kriz, serbest piyasanýn deðil hükümet ve düzenleyicilerin krizidir. Ama sadece Ýngiltere ve ABD'ye odaklanmayalým. Çin dünyanýn dördüncü büyük ekonomisi ve yýlda
yüzde 8-10 büyüyor. Baþka geliþmekte olan ekonomiler de güçlü. Þimdi bile ekonomistler dünya ekonomisinin gelecek yýl belki yüzde 4 büyümesini bekliyorlar. Bu, Ýngiltere'nin son yýllarda gösterdiði büyümeden fazladýr. Dolayýsýyla küresel piyasa ekonomisi hâlâ dirençli görünmektedir. Bu da beni mutlu ediyor. Çin, Hindistan ve diðerleri hükümet deðil ticaret ve piyasalar sayesinde büyüyor. Devlet eliyle büyümeyi daha önce denediler. Çok yumurta kýrmalarýna karþýn omlet yapamamýþlardý. Piyasa sistemi dünyadaki milyarlarca yoksulun daha verimli çalýþmasýný, dünyanýn istediði þeyleri üretmesini, birkaç lüks eþya almalarýna yetecek kadar para kazanmalarýný, kendi iþlerini kuracak kadar sermaye biriktirmelerini ve böylece kendileri ve aileleri için daha iyi ve baðýmsýz bir gelecek kurmalarýný saðladý. Piyasa, devasa, uluslar arasý bir iþbirliði sistemidir. Benim ayakkabýlarým Güney Amerika'dan giden deri, Hindistan'ýn boyasýyla Çin'de üretilmiþ ve bir Yunan gemisiyle Ýngiltere'ye ulaþtýrýlmýþ olabilir. Böylesi bir karþýlýklý baðýmlýlýk barýþ için güçlü bir etkidir. Ýþadamlarý askerlerin deðil mallarýn sýnýrlarý geçmesini görmek ister. Savaþlarý baþlatan hükümetlerdir. Bizi Irak'a sokan Ýskoç Bankasý deðil Tony Blair'dir. Piyasalar kendi aralarýnda anlaþamasalar bile insanlarýn iþbirliði yapmasýný saðlýyor. Ýran hükümetini hiç de onaylamýyorum. Ancak Ýran'da çok güzel hurma yetiþtiriliyor. Ben de satýn alýyorum. Ýki taraf da kârlý çýkýyor. Piyasa son derece verimli, otomatik bir sistemdir. Kýtlýk veya fazla üretim olduðu durumda fiyatlar hemen talep ve arzý dengelemek için devreye girer. Milyonlarca insanýn beyni bu sürecin parçasýdýr. Bu süreç merkezi planlamadan her zaman üstündür. Doðrudur, piyasalarýn mülkiyet ve dürüstlüðü düzenleyen kurallara ihtiyacý var. Hükümetler baský uygulamak ve üreticilerin yapacaklarý üzerinden tahmin yürütmek yerine sadece bu kurallarý uygulamaya odaklansalar her þey daha iyi yürür. Piyasa, zenginliði dünyaya yayýyor ve insanlara hayatlarýný oluþturmalarýný saðlýyor. Bunu savunmalý ve korumalýyýz.
Chris Harman Mali kriz son 30 yýlda piyasalarýn mucizelerine dair bize anlatýlanlarýn ne kadar sahte olduðunu gösteriyor. Piyasalarý sonuna kadar özendiren ekonomistler ve politikacýlar þimdi 1930'lar boyutunda bir krizi önlemek için devletin müdahale etmesi gerektiðini tartýþýyorlar. Kapitalizm her zaman krizlere girer. Kapitalizm kâr ve birikim peþinde kör bir rekabete dayanýr. Kapitalistler kredi ve üretimi artýrmak için birbirleriyle yarýþýr. Kârlarýnýn devamýný saðlayamayacak bir hýzla koþtuklarýný fark ettiklerinde de yüzüstü düþerler. 19. yy.daki krizler sayýlý kapitalisti etkilerken iþçilerin yaþamýný tarumar ederdi. Ancak tepedekiler bu duruma çok aldýrmazdý, çünkü kapitalistlerin çoðu baþkalarýnýn batmasýndan kârlý çýkardý. Serbest piyasa teorisyenleri hükümetler müdahale etmediði sürece kapitalizmin refahý saðlayacaðýný tartýþabiliyorlardý. 1930'lardaki Büyük Buhran bu teorileri çürüttü. Kriz kendi kendine çözülmedi. Þirketler o kadar büyümüþtü ki battýklarýnda baþka þirketleri de kendileriyle beraber batýrýyorlardý. Neredeyse bütün kapitalizm yanlýsý ekonomistler devletin müdahale etmesi gerektiði sonucuna vardý. Ne var ki Keynes'in tartýþtýðý türdeki müdahaleler ekonomik çalkantýya son veremezdi. ABD ekonomisi kýsa süreli bir iyileþme belirtisi gösterdikten sonra 1937'de yeni sorunlarla karþýlaþtý. Hemen hemen bütün ekonomistler krize Ýkinci Dünya Savaþý'nýn son verdiði konusunda anlaþýyorlar. Ýkinci Dünya Savaþý'ný takip eden 30 yýl boyunca kapitalizmde yapýsal bir sorun olmadýðýný, küçük çaplý devlet müdahaleleriyle sorunlarýn çözülebileceðini düþünüyorlardý. Ancak 1974 ve 1980'de kriz patlak verdiðinde Keynesyen devlet müdahaleleri krizi sonlandýrmadý.
"Serbest piyasalar" ideolojisi bir yanýlsamadýr. Piyasalar her zaman ulusal devletlerle iç içe geçmiþ durumdadýr. Devlet ulusal ekonomideki þirketleri korur ve çýkarlarýný gözetir. Piyasa sisteminin savaþlara bu kadar yatkýn olmasýnýn nedeni tam da budur. Ekonomik rekabet, devletler arasý askeri rekabete dönüþür. Reagan ve Thatcher'ýn serbest piyasasýnda devlet zenginlerin çýkarlarý için müdahale ederken geri kalan bizlere neo-liberal yoksullaþtýrýcý politikalarý dayattý.Ancak kapitalizm yeniden krizlere girdi. 1990-92, 199798, 2001-2002 ve son olarak geçen yýldan bu yana. Bu krizlerden çýkýþ borçlanmayla gerçekleþti. Hükümetlerin bankalar üzerindeki kontrollerini kaldýrmalarý devasa bir borç yüküne neden oldu. Bankalarýn müþterilerine sürekli kredi vermesi Çin, Hindistan, ABD ve Ýngiltere dahil dünya çapýnda mallara talep yarattý. Þimdi borca dayalý büyüme çöktü ve bankalarý kendileriyle birlikte aþaðý çekti. Bu, sadece kumarhanede risk alan birkaç oyuncunun meselesi deðil bütün sistemin çürüklüðüdür. Piyasanýn insanlarý yoksulluktan kurtaracaðý söyleniyor. Batýlý hükümetlerin basýncý altýnda bütün güney ülkeleri piyasa serbestleþmesine gitti. Býrakýn refahý, bu politikalar hem ülke içinde hem de ülkeler arasýndaki eþitsizliði devasa ölçüde artýrdý. Sayýsýz yoksul ülke ekonomileri tümüyle küresel piyasalara baðýmlý kýlýndý. Dolayýsýyla Ýngiltere ve ABD'deki kriz güney ülkelerindeki milyonlarca insan açýsýndan bir felakete neden olabilir. Hükümetlerin þu anda sistemi kurtarma çabalarý geri kalan bizlerin sýrtýna çok büyük yükler bindirir. Bütün bunlar piyasalarýn tümüyle kaotik ve yýkýcý olduðunu gösteriyor. Bizim baþka bir þeye ihtiyacýmýz var. Ne serbest piyasalar ne de tepeden inmeci devlet müdahaleleri. Doðrudan dünyanýn zenginliðini üreten iþçiler tarafýndan yürütülen, kârý deðil ihtiyaçlarý ön plana alan bir sisteme ihtiyacýmýz var; bunun adý da sosyalizmdir.
- 7 -
Kriz, “piyasa”nın krizi
Faturayý Onlar Ödesin! Cem Uzun
BD Temsilciler Meclisi George Bush'un Amerikan bankalarýna 700 milyar dolarlýk kurtarma paketini reddettiðinde bütün dünya nefesini tuttu.
A
Paket sonunda temsilciler meclisinden geçti. Ýki oylama arasýndaki fark olumlu oy vermeleri için temsilcilerin önemsediði projelere vergi indirimleri gibi yüz milyonlarca dolarlýk rüþvetlerin saðlanmasý oldu. Bunun sonucunda kurtarma paketinin toplam maliyetinin 1 trilyon dolarý geçtiði düþünülüyor. Bu da ABD Gayrý Safi Yurtiçi Hasýlasý'nýn yüzde 10'una ya da dünya Gayrý Safi Hasýlasý'nýn yüzde 2,5'ine denk düþüyor. Baþka bir ifadeyle dünyada yaþayan ve çoðu günde 1 dolardan az kazanan, her kadýn-erkek ve çocuk baþýna 100 dolar... Kurtarma paketinin yasallaþmasýndan sadece iki gün sonra New York Times gazetesi bu devasa devlet müdahalesini "çalkantýlý bir denize atýlmýþ bir çakýl taþý" olarak tarif etti. Diðer taraftan da Avrupa hükümetleri peþ peþe batmaya baþlayan bankalarý kurtarmaya
giriþtiler. Ýngiltere'de Northern Rock, Bradford and Bingley ve Halifax batmanýn eþiðine geldiler. Ýzlanda'nýn bütün bankacýlýk sistemi çöktü. Belçika'da ise Fortis 6,4 milyon euro ile kurtarýldýktan sonra ikinci kez battý. Almanya'da da benzeri bir durum söz konusuydu: Hypo Gayrimenkul'u kurtarmak için milyarlarca euro harcandý. Avrupa vergi mükellefleri (yani iþçileri ve ezilenleri) için kurtarma operasyonlarýnýn maliyeti ABD'dekini bile aþacaða benziyor. Avrupa Birliði ve ABD'nin toplam GSYÝH'nýn dünyada üretilen bütün deðerlerin yarýsýna denk düþtüðü düþünülürse, bu ülkelerdeki iþçilere ödetilen faturanýn büyüklüðüne dair bir fikir edinmiþ oluruz.
Kurtarma neden "baþarýsýz" Kurtarma operasyonlarý belli bir sorunu - kredi sýkýntýsý - çözmek üzere gerçekleþtirildi. Yani bankalarýn geri ödenmeme tehlikesi yüzünden birbirlerine kredi açmamalarýný engellenmeye çalýþýldý. Bankalar uzun
Kriz Türkiye'yi fazla etkilemez?? Çoðumuz ABD'de baþlayan krize biraz da sinikçe "biz zaten yýllardýr krizdeyiz, ne olacak ki" diyor. Elbette bunda haklýlýk payý var. Türkiye ekonomisinin yaklaþýk olarak yüzde 40 civarý büyüdüðü son 5-6 yýlda nedense çoðumuzun cebi büyümekten ziyade küçüldü. Dolayýsýyla aslýnda zenginler bu büyümeden kâr elde ettiler; bize kalansa þanslý(!) olanlarýmýzýn daha uzun saatler çalýþmasýna karþýlýk daha düþük ücretler oldu. Tabii artan iþsizlik ve azalan sosyal devlet harcamalarýný da bu hesaba eklemeliyiz. Þimdi ise kriz zamaný. Türkiye ekonomisi 1980'lerden bu yana ihracata dayalý bir ekonomi olduðu için dýþ pazarlardaki geliþmelere son derece duyarlý. 2007 yýlýnda Türkiye toplam 107 milyar dolarlýk ihracat gerçekleþtirdi. Bizim ürettiðimiz mallarý en çok alan ülkeler Almanya (ihracattaki payý yaklaþýk yüzde 11), Ýngiltere (yaklaþýk yüzde 9) ve Ýtalya (yaklaþýk yüzde 8). Türkiye'nin en çok ihracat iliþkisi kurduðu bu üç AB ekonomisi þu anda kriz
koþullarý altýnda. Dolayýsýyla önümüzdeki sene taleplerini düþürebilirler. Bunun bizim için anlamý ihracata dönük sektörlerde iþçi çýkarmalarýnýn artmasý ve/veya ücretlerin düþürülmesi olur. Mali krizin ikinci etkisi ise dýþ borçlar üzerine olabilir. Türkiye'de borçlanma faizlerinin çok yüksek olmasý yýllardýr uluslar arasý para babalarýnýn Türkiye'ye gelip borç vermeleri ve karþýlýðýnda da hiç riske girmeksizin milyarlarca dolar kazanmalarýna neden oldu. Þimdi ise dünyada risk arttýðý için her ne kadar dolar ve euro bölgesinde kriz olsa da yine de ellerindeki YTL gibi daha zayýf paralarý dolar ve euro gibi güçlü paralarla deðiþtiriyorlar ve geliþmekte olan ülkelerin piyasalarýndan çýkýyorlar. O yüzden bütün dünyada dolarýn deðeri düþerken Türkiye'de yükseliyor. Dolar ve euronun deðerinin artmasý ise özellikle son on yýlda yüksek miktarlarda dýþarýdan borçlanarak çarklarýný döndüren Türkiye'deki özel sektör firmalarýnýn borçlarýnýn daha da artmasý anlamýný taþýyor.
yýllardan beri geri ödemede sýkýntý çekecekleri belli olanlara fahiþ faizlerle kredi almaya özendiriyorlardý. Türkiye'de her köþe baþýnda kurulan standlarda leblebi gibi kredi kartý daðýtýlmasý baþka ülkelerde yaþananlarýn sadece küçük bir yansýmasýdýr. Bankalar yüksek faizli kredilerden yýllarca kâr ettiler. Faizin yüksek tutulma nedeni olan geri ödenmeme riski þimdi vücut bulduðunda ise "devlet baba, kurtar bizi" diye baðrýþýyorlar. Ýþçilerin vergilerini bankalara hortumlayarak bankalarýn yeniden birbirlerine, þirketlere ve bireylere kredi açmalarý amaçlanýyor. Ne var ki bankalarý kurtaran hükümetler kurtarma paketlerine, bankalarý herhangi bir þey yapmaya zorlayacak hükümler koymadýlar. Dolayýsýyla bankalar artýk herhangi bir deðeri kalmamýþ söz konusu borçlar için kurtarma paketlerinden gelen parayý ceplerine indirebilirler. Paralarýn doðrudan zenginlerin eline nasýl geçtiðine dair bir örneði Wachovia Bankasý oluþturuyor. Amerikan mortgage bankasý Wachovia batmak üzereydi. Batsaydý hissedarlarý her þeyini kaybedecekti. Hükümet müdahale etti ve Wachovia, City Bank'a satýlmak zorunda kaldý. Wachovia hissedarlarýna ise 2 miyar dolar daðýtýldý. Bush'un banka kurtarma paketi temsilciler meclisinde oylanmak üzereyken Wachovia kendisini 14,8 milyar dolara Wells Fargo'ya sattýðýný açýkladý. Yani kurtarma paketi Wachovia'nýn deðerini birden arttýrdý ve paralar da hissedarlarýnýn ceplerini doldurdu. Dolayýsýyla kurtarma paketi ile saðlanan kaynaklar hýzlýca zenginler tarafýndan hortumlanýyor, bankalar tekrar kredi vermeye yönelmiyor. Washington Mutual'ýn yönetim kurulu baþkaný iþe baþlayalý henüz üç hafta olmuþtu ki banka battý. Baþkan iþten ayrýlma
tazminatý olarak üç haftalýk çalýþmasý karþýlýðýnda neredeyse 18 milyon dolar yani her çalýþtýðý gün için 1 milyon dolar aldý. Dolayýsýyla kurtarma paketi bazý zenginleri daha da zengin etti. Ancak mali krizin gerçek ekonomiyi vurmasý sonucunda yaþanacak iþsizliðe ya da insanlarýn evlerini kaybetmesine çare olmayacak. New York Times'ýn 1 trilyon dolarý "çakýl taþý" olarak tarif etmesinin nedeni budur. Bazý aþýrý saðcý neoliberaller banka kurtarmalarý "sosyalizm" olarak tarif ettiler. Ancak vergi mükelleflerinden (yani iþçilerden) zenginlere doðru bir kaynak aktarýmý devlet gücüyle de olsa sosyalizm deðildir. Böylesi politikalar katý serbest piyasacý dönemde çok kullanýldý. Ronald Regan yönetimi bütçeden silahlanma harcamalarýný ve dolayýsýyla kamu harcamalarýný devasa boyutlarda arttýrmýþ, bundan kâr saðlayan da yine büyük sermaye olmuþtu. Baþka yorumcular kurtarma paketini Keynesyenizm olarak adlandýrýyorlar. J. Maynard Keynes talebi arttýrmak ve krizleri hafifletmek için kapitalist devletin müdahaleci davranmasý gerektiðini savunuyordu. Keynes'e göre devlet harcamalarý iþçilerin yaþam standardýný arttýrmak için deðil sistemi ayakta tutmak için yapýlmalýydý. Keynes devlet harcamalarýnýn enflasyonu arttýracaðýný ve bunun da (kapitalistler için) "acýsýz" bir þekilde iþçi ücretlerinin gerçek deðerlerini düþüreceðini savunuyordu. Kriz, ABD baþkanlýk seçimlerinde aday olan Obama ve McCain'in ne kadar birbirlerine benzediklerini çarpýcý bir þekilde ortaya koydu; her ikisi de kurtarma planýný destekledi. Irkçý Amerika'da siyahi bir aday olan Obama'nýn yoksul ve ezilenlerden yaygýn bir destek aldýðý çok açýk. Ne var ki Obama, destekçileri için ciddi bir hayal kýrýklýðýna dönüþecektir. Kurtarma
planýnýn Temsilciler Meclisi'ndeki ilk görüþmede reddedilmesinin nedeni, bunun zenginlere yarayacaðýný gören seçmenlerden gelen basýnçtý. Kurtarma planýna rüþvetler eklenmeden önce de Obama Cumhuriyetçilerle beraber bunu destekliyordu. Ýngiliz Daily Telegraph gibi en gerici, piyasa yanlýsý gazeteler bile, kapitalizmin kaosuna mezarýndan gülen Karl Marx karikatürü yayýmladýlar. Ancak Marx buna gülmez aðlardý. Marx her zaman iþçi sýnýfýnýn yanýnda olmuþtur. ABD, Avrupa ve baþka yerlerde tanýk olduðumuz banka kurtarmalarý iþçileri deðil zenginleri güldürüyor. ABD ve krizden etkilenen/etkilenecek olan ülkelerde çalýþan insanlarýn kapitalizmin krizinin faturasýný ödememeleri için Obama gibilerinin politikalarýndan çok daha radikal eylemlere ihtiyacý var. Temel ilke krizi yaratanlarýn bunun faturasýný da ödemesi olmalýdýr. Batan bankalar hissedarlara tazminat ödenmeksizin kamulaþtýrýlmalý, mevduat sahipleri ve borçlular korunmalýdýr. Süper zengin banka yöneticilerinin varlýklarýna el konulmalýdýr. Devlet yeniden sosyal konut inþasýna baþlamalýdýr. Türkiye'de devletin özel sektörden aldýðý borçlar için ödediði aþýrý derecede yüksek faizler, vergi mükelleflerinden (ezici çoðunluðu iþçilerden oluþuyor) zenginlere kaynak aktarýmýna neden oluyor. Kriz Türkiye ekonomisini vurmaya baþladýðýnda bunun faturasýný bizim ödememiz gerektiðini söyleyeceklerdir. 2001 krizinde de böyle olmuþtu. Ekonominin hem iyi hem de kötü gittiði anlarda zenginleri desteklemekten kurtulmalýyýz. Devletin kurtarma planlarý tazminatsýz kamulaþtýrma ve kamu kontrolünü içermelidir. Ancak o zaman patronlara dönüp "aðlama sýrasý sizde" diyebiliriz.
- 8 -
Ekonomik Kriz Üzerine:
Uluslararasý Sosyalist Akým’ýn Açýklamasý
üresel mali piyasalarý saran panik havasý dünya çapýnda çalýþan insanlarýn öfke, þaþkýnlýk ve korku duymalarýna neden oldu. Kapitalist sistemin iþlemediði herkes açýsýndan görülüyor. Herkes tarihsel bir dönemece geldiðimizin farkýnda. Krizin sonuçlarýnýn ne olacaðý ve neler yapýlabileceði ise o kadar net deðil.
K
Eylül-Ekim 2008'de mali piyasalardaki çöküþ, dünyanýn ciddi bir ekonomik kriz ile karþý karþýya kaldýðýný teyit etti. Kriz, özellikle mali piyasalarýn kuralsýzlaþmasý ve uluslar arasý düzeyde büyük çaplý spekülasyonlara girme gücünün arttýrýlmasý gibi 1970'lerin sonu ve 80'lerin baþýnda geliþtirilen neo-liberal ekonomik politikalar kanalýyla geliþti. Kredi sorununun kökeninde yatan nedenler ise kapitalizmin 1960'lardan bu yana karþý karþýya kaldýðý kâr oranlarýndaki düþüþte yatmaktadýr. Yeniden yapýlanma ve sömürü oranýnýn hýzla artmasý ile 1980'ler sonu ve 1990'larýn baþýnda kâr oranlarýnda kaydedilen artýþ geçici oldu. 90'larýn sonundan bu yana ABD Merkez Bankasý ekonomik krizi engellemek için Amerikan ve dünya ekonomisini ucuz kredilere boðdu. Çoðu ülkede mal ve hizmet talebini yükseltmek için gerçek ücretleri artmayan, hatta azalan iþçiler borçlanmaya teþvik edildi. Bunun sonucunda özellikle emlak piyasasýnda oluþan spekülatif balonlarýn patlamasý Aðustos 2007'deki kredi sorununu tetikledi. 1994 Meksika, 1997 Güneydoðu Asya, 1998 Rusya, 2001 Arjantin gibi neo-liberal dönemin mali krizlerinden farklý olarak bu krizin merkezi kapitalist sistemin kalbi olarak adlandýrýlan ABD. Kriz
buradan yayýlarak bütün dünyayý etkiliyor. Avrupa bankalarý þimdi "toksik" hale gelen ve mortgage sözleþmelerinin karmaþýk mali enstrümanlar haline getirilmesinden oluþan paketlerin en önemli alýcýlarý arasýnda yer alýyorlar. Almanya, Japonya ve Çin gibi büyük ihracatçý ülkeler mallarýna talebin azalmasý üzerine krizin içine çekiliyor. 70'lerin ortasý ve 80'lerin baþýnda tanýk olduðumuz geniþ çaplý bir dünya resesyonu artýk gündemde. Krizi daha da kesifleþtiren ise özellikle enerji ve temel tüketim maddelerinde yaþanan fiyat artýþlarýyla enflasyonun týrmanmasýdýr. Bu 2000'lerin ortasýnda kredi balonu ile büyüyen dünya ekonomisinin bir sonucudur. Yatýrýmcýlarýn petrol ve diðer tüketim mallarý piyasalarýndaki spekülatif faaliyet yürütme eðilimi daha da güçlenmiþtir. Artan enflasyon, dünya çapýnda yaþam standartlarýný aþaðý doðru baskýlýyor ve çok sayýda yoksulun hayatta kalma koþullarýný tehdit ediyor. Önde gelen kapitalist ülkelerin, özellikle de ABD'nin krize yanýtý kamulaþtýrma veya banka ve diðer mali kuruluþlarýn hükümet eliyle kurtarýlmasý dahil geniþ çaplý devlet müdahaleleri ile mali sistemi ayakta tutmaya çalýþmak oldu. Bu politikalar serbest piyasanýn neo-liberal ideolojisini delik deþik etti. Ancak bu müdahalelerin hedefi istihdamý, yaþam standartlarý ve sýradan insanlarýn konutlarýný korumaya yönelik olmadý. Müdahalelerin amacý kapitalist sistemi ayakta tutmak ve büyük bankalarýn baþkanlarýný kendi spekülatif kumarlarýnýn sonucu olan þirket birleþmeleri ve yeniden örgütlenmelere karþý
korumaktýr. Sosyalistler, sendikacýlar ve küreselleþme karþýtý aktivistler bunun yerine bankalarýn tazminatsýz kamulaþtýrýlmasýný talep etmelidirler. Ne var ki egemenler, krizin faturasýný çalýþanlara ve yoksullara kesmeye çalýþmaktadýr. Avrupa Merkez Bankasý’nýn enflasyonun "ikincil etkileri" konusundaki uyarýlarý buna iþaret etmektedir. Sendikacýlara artan fiyatlara karþý ücret artýþý talep etmemeleri söylenmektedir. Ýngiltere gibi ülkelerde kamu çalýþanlarýnýn ücret artýþlarýnýn yüzde 2 ile sýnýrlandýrýlmasý politikasý bu eðilimi güçlendirmektedir. Hiç kimse ücret artýþlarýnýn enflasyonun sorumlusu olduðunu iddia etmiyor. Tam tersine bir çok ülkede fiyat artýþlarýndan önce ücretler baskýlanmýþ durumdaydý. Ücretlerdeki bu düþüþ eðilimi 2000'lerin ortasýnda þirket kârlarýndaki hýzlý artýþýn bir etkeniydi. Bu kârlar þimdi yaþam standartlarýný korumak ve ücretlerin artýþý için kullanýlabilir. Patronlar fiyatlarý arttýrýyorlarsa bunun yanýtý ekonomiyi kamusal ve demokratik kontrol altýna almak olmalýdýr. Avrupa'daki iþçi hareketi ayný zamanda Tek Avrupa Senedi, Avrupa Merkez Bankasý ile Büyüme ve Ýstikrar Anlaþmasý gibi kurumlarý da zorlamalýdýr. Bu kurumlarýn hedefi Avrupa Birliði'ni þu anki ekonomik krizde istihdamýn, yaþam standardýnýn ve konutlarýn korunmasýný engelleyici olan neo-liberal politikalara baðlamaktadýr. Bu politikalar Fransa, Hollanda ve Güney Ýrlanda'da yapýlan referandumlarda peþ peþe reddedilmiþti. Ekonomik krizin diðer bir boyutu ise dünya egemen sýnýflarý arasýndaki çatýþmalarý daha da kesifleþtirmesidir. Bunu Washington'daki politik
kaos ve Avrupa Birliði'ndeki krizle nasýl baþ edileceði konusunda yaþanan anlaþmazlýklarda görüyoruz. Benzeri etkiler küresel düzeyde de söz konusu. Aðustos 2008'de RusyaGürcistan savaþý, ABD'nin küresel hegemonyasýný saðlamlaþtýrmak için NATO'yu Avrasya'da geniþletme çabasý 20.yy dünya politikasýna damgasýný vuran emperyalistler arasý rekabeti yeniden alevlendirme tehlikesi oluþturuyor. ABD'nin bankalarý kurtarma giriþimi baþarýlý olsa da ABD hükümet borçlarýnda muazzam bir artýþ yaþanacaktýr. Amerikan kapitalizmi yüksek ihracata dayanan Doðu Asya ekonomileri ve Körfez petrol þehliklerinin kendisine borç para vermesine daha da baðýmlý olacaktýr. 20. yy deneyiminin gösterdiði gibi ekonomilerde artan karþýlýklý baðýmlýlýk jeo-politik gerilimleri azaltmak yerine tam tersine arttýrmaktadýr. Bugün özellikle ABD ve Çin böylesi bir karþýlýklý baðýmlýlýk içindedir. ABD'nin 11 Eylül 2001 sonrasý baþlattýðý savaþ politikalarý, baþkanlýk seçimini kim kazanýrsa kazansýn sürebilir. Dolayýsýyla savaþa karþý küresel bir hareketin inþasýnýn sürmesi kritik bir öneme sahiptir. Ekonomik kriz ve sýnýf mücadelesi arasýndaki iliþki karmaþýk olduðu gibi politik çerçeve bunlarýn birbiriyle
nasýl iliþki içinde olduðu tarafýndan belirlenmektedir. Dahasý herhangi bir ülkede istihdam kaybý ile fiyat artýþlarýnýn somut kombinasyonu, iþçilerin buna direniþle mi, demoralize sessizlikle mi yanýt vereceði konusunu önemli ölçüde etkiler. Ancak þundan emin olabiliriz ki önümüzdeki dönemde kriz ve sonuçlarý tarafýndan tetiklenen büyük sosyal ve politik hareketler söz konusu olacaktýr. Sosyalistlerin görevi bu hareketlerin içinde yer alarak onlarýn mümkün olduðu kadar birleþik, militan ve güçlü olmalarýna yardýmcý olmaktýr. Ancak somut koþullar ne olursa olsun karþý karþýya olduðumuz durumun sadece ideolojik olarak neoliberalizmin krizi deðil kapitalizmin üretim modelinin doðasýnýn bir sonucu olduðunda ýsrarcý olmalýyýz. Þu anki krizin yaratacaðý istikrarsýzlýk ve devasa acýlar sermaye mantýðýnýn bir sonucudur. Biz bunun yerine ekonominin demokratik ve kolektif kontrolüne dayanan sosyal ve sosyalist bir mantýk koymalýyýz. Ýþçilerin ve tüketicilerin ihtiyaçlarýný karþýlamak için üretime yön verdikleri gerçek bir planlamaya ihtiyaç var. Devrimci sosyalistler örgütlerini inþa etmeye azami çaba harcarken kapitalizme karþý güven veren bir alternatif olarak radikal solu geliþtirmelidirler.
- 9 -
Krize ve Savaşa En Güzel Yanıt: EKĐM 1917 Özlem Gitmez H. Mesut Çelebioğlu
er gün iþyerlerinde, okullarda, sokakta aþaðýlandýðýmýz, insan yerine konmadýðýmýz yetmiyormuþ gibi kapitalizm, karþýmýza sürekli krizler ve savaþlar çýkarýyor; bizi açlýða, ölüme, pisliðe sürüklüyorlar. Kendileri ise bu sistem altýnda hiçbir zaman kaybetmiyor.
H
Kendi yarattýklarý pislikleri örtmek için binbir türlü yalan üretiyorlar. Elbette açýkta kalan yanlarý o kadar büyük ki yalanlar konusunda bile yaratýcý olamýyorlar. Tarih ise bizlere gerçekten yaratýcý bir alternatifi iþaret ediyor; kollektif bilincin, iþçinin ve "normal zamanlar"da itilip kakýlanýn eserini: Ekim Devrimi.
Önce kadýn iþçiler "yeter" dedi Yýl 1917. Týpký þu günlerde olduðu gibi kapitalistlerin kendi yarattýklarý krizden kurtulabilmek için dünya çapýnda savaþ çýkarmalarýnýn üstünden üç kanlý yýl geçmiþ; Avrupa mezbahaya dönmüþ
durumda. Kapitalistler kârlarý düþünce birbirlerinin pazarlarýna sahip olabilmek için halklarý birbirlerine kýrdýrýyor. Sonuç; cephede can veren milyonlar, cephe gerisinde iþsiz kaldýklarý veya ücretleri düþtüðü için açlýkla karþý karþýya kalan on milyonlar.. Rusya'da bütün bunlara bir de Çarlýðýn gerici, boðucu despotizmi eklenmiþ durumda. Ve 8 Mart (Ruslarýn o zaman kullandýklarý takvime göre 25 Þubat) Dünya Emekçi Kadýnlar Gününde baþkent Petrograd'da kadýn iþçiler ocak ayýnda baþlattýklarý grev zincirine eylem halkasýný ekliyor ve þu çok basit sloganý polislerin yüzüne haykýrýyorlardý: "ekmek ve barýþ!" Bu eylemin ve grevlerin ateþi, savaþtan býkmýþ askerleri hemen kavradý. O kadar ki grevdeki iþçilere ateþ emri veren generalin sesi "barýþ" haykýrýþlarýnýn arasýnda kayboldu. Rus iþçi ve ezilenleri kendilerini savaþ ve açlýk bataðýna süren yüzyýllarýn köhne Çarlýðýný hemen bir hafta içinde yýktýlar; Çar, silah altýndaki
Ekim’in Kazanımları 1917'de Rusya'da iþçiler patronlarýnýn savaþýný sürdürmeyi daha fazla kabul etmeyi reddettiler. 1914'te baþlayan dünya savaþý sadece Rusya'yý deðil bütün dünyayý toptan yýkýmýn eþiðine sürüklemiþti. Ekim Devrimi, iþçi sýnýfýnýn savaþta kendi burjuvazisinin yanýnda yer alma çaðrýlarýna karþý, bu savaþý sömürücü sýnýfýn iktidarýna son vermek için bir fýrsat olarak deðerlendirdi. Devrimden hemen sonra Sovyet iktidarý barýþ ilan etti ve savaþtan çekildi. Kontrol edemediðimiz ekonomik süreçlerde tam söz hakkýna sahip olan bir iþçi sýnýfýnýn neler yapabileceðini gösteren Ekim Devrimi üretimin kâr için deðil, insanýn tüketimi için olabileceði umudunu verdi. Devrimle birlikte sýradan insanlar oluþturduklarý sovyetler aracýlýðýyla üretime ve ekonominin planlamasýna doðrudan katýldýlar. Bütün iþletmeler kamulaþtýrýldý. Sanayi iþletmeleri önce iþçiler tarafýndan iþgal ediliyor ve iþçi denetimi uygulanýyordu. Sonra iþletmelerin mülkiyeti patrondan devlete geçiyordu. Kamulaþtýrýlan ekonomide bireysel kârýn egemen olduðu kapitalist sistemden farklý olarak toplumsal çýkarlarý
gözeten bir merkezi planlama egemen hale getirildi. Bu merkezi planlama iþçi sýnýfýnýn doðrudan mücadelesiyle kazanýlmýþtý, iþçi sýnýfýnýn kontrolündeydi ve sýradan insanlarýn çýkarlarý için çalýþýyordu. Grev yapmak, sendika kurmak yasalarla güvence altýna alýndý. Sovyet sistemi tüm iþçileri kapsayan, iþyeri esasýna göre örgütlenen, temsilcilerin seçimle görev aldýðý ve her an geri çaðýrabildiði, kontrolün tamamen çoðunluðun elinde olmasýný saðlayan en önemli organlardý. Ekim 1917'de bütün demokratik haklarýmýz için çok büyük adýmlar atýldý. Eþcinseller cinselliklerini özgürce yaþayabilmeye baþladý, kürtaj yasallaþtý, boþanma hakký geniþledi, kadýnlarýn artýk eþit oy hakký vardý, kilise ve devlet birbirinden ayrýldý, eðitim parasýz hale getirildi, iþçi fakülteleri kuruldu, devletin kaðýt stoklarýndan ve matbaadan ücretsiz olarak yararlanabiliyordu herkes. Orduda rütbeler ve rütbe iþaretleri kaldýrýldý, üst düzey generaller askerler tarafýndan oylamayla seçilmeye baþlandý. Sovyet demokrasisi, çoðunluðun gerçek demokrasisi olduðunu gösterdi.
Devrime giden günlerde askerler de eylemlere katýlýyordu
on binlerce askerin de ayaklanarak komutanlarýný tutuklamaya baþlamalarý sonucu 27 Þubat'ta tahttan ayrýldýðýný açýklamak zorunda kaldý. Çarlýðýn yýkýlmasýyla ortaya iki ayrý iktidar odaðý çýktý: Birisi eski sistemin artýklarýndan oluþan ve ufku en fazla burjuva demokrasisiyle sýnýrlý Geçici Hükümet; diðeri ise doðrudan doðruya iþçiler, köylüler ve cephedeki askerler tarafýndan kendi içlerinden belirledikleri ve beðenmediklerinde hemen aþaðý indirebildikleri gerçek temsilcilerinden oluþan Sovyetler (iþçi-asker meclisleri). Geçici Hükümet, en baþýndan itibaren savaþa devam etmeyi ve "modern" kapitalist bir ülke kurmayý istiyordu ve sonuna kadar da bunun için çalýþtý. Ýþçi-asker Sovyetlerinde önceleri çoðunlukta olan Menþevikler ve SosyalDevrimciler (bu iki parti bugünkü sosyal demokrat partilere benzer) her ne kadar teorik olarak savaþa karþý çýksalar ve sosyalizm isteseler de "liberaller"i korkutmamak için pratikte Geçici Hükümetin politikalarýný desteklediler. Lenin'in liderliðini yaptýðý Bolþevikler ise en baþýndan itibaren sýradan iþçilerin ve askerlerin "ekmek ve barýþ" taleplerine sahip çýktý. Onlar "ayak takýmý" diye aþaðýlanan, cephe gerisinde açlýktan, cephede ise bomba ve kurþunlardan ölen sýradan insanlarýn bu taleplerinin ancak ve ancak, doðrudan doðruya onlarýn iktidar organlarý olan Sovyetlerle gerçekleþtirilebileceðini düþünüyorlardý. O yüzden "Bütün iktidar Sovyetlere" Bolþeviklerin temel politikalarý oldu.
Sular durulmadý Þubat Devrimi'nden sonra sýradan insanlar zenginlere, patronlara ve onlarýn temsilcilerine o kadar az güveniyorlardý ki Geçici Hükümet hiçbir zaman esas olarak iktidarý alamadý. Her kararýnda Sovyetlerden destek alma ihtiyacý duyuyordu. Ýþçi sýnýfý, köylüler ve askerler ise savaþý ve yoksulluðu sürdüren politikalara imza atan Geçici Hükümeti destekleyen Sovyetlerin Menþevik ve Sosyal-Devrimci çoðunluðuna olan güvenlerini gün geçtikçe kaybetmeye baþlamýþlardý. Kentlerde grevler, cephede isyanlar ve kýrda da büyük toprak sahiplerinin topraklarýný iþgaller gün geçtikçe artýyordu. Her ne kadar burjuvalar ve onlarý destekleyenler Þubat Devrimi'ni "modern" kapitalizmin geliþimi için bir fýrsat olarak deðerlendirseler de sýradan insanlarýn, devrimi hiç de o düzeyde býrakma niyeti yoktu; devrim, onlar için barýþ ve ekmek demekti veya öyle olmalýydý. Yoksullar, yoksulluktan; askerler savaþtan kurtulmak için devrimin açtýðý kapýlarý kendileri zorluyordu. Bütün bunlara karþý Rus egemenleri kendi vahþi savaþ planlarýný uygulayabilmek için her türlü yolu denediler. Baþlarda burjuva demokrasisinin ikna yöntemini kullanmaya çalýþtýlar. Bu iþe yaramadý.
Kornilov darbesi Parlamentoyla bu iþin olmayacaðýný anlayan generaller iþlerini en iyi bildikleri yolla; yani sert emir-komuta zinciriyle halletmeye karar verdiler. Genelkurmay Baþkaný Kornilov Aðustos 1917'nin
son günlerinde emrindeki birliklerle Petrograd'a doðru harekete geçti. Amacý, hem burjuva Geçici Hükümeti'ni hem de iþçi sýnýfýnýn demokratik organlarý olan Sovyetleri kapatmak ve cunta rejimi kurmaktý. O zamana kadar hükümeti kontrol eden SosyalDevrimciler tarafýndan aranan Lenin ve diðer Bolþevikler diðer þeyleri bir kenara býrakýp darbeye karþý iþçi sýnýfýný harekete geçirmek için aktif ajitasyona baþladý. Bolþeviklerin çabalarý sonuç verdi. Özellikle demiryolu iþçilerinin grevi Kornilov'un birliklerinin Petrograd'a gitmelerini engelledi. Ýþçi sýnýfýnýn diðer kesimlerinin grev ve mücadeleye katýlmalarý Kornilov'un kendi birliklerindeki askerin bile ayaklanmasýna ve sonuçta darbe giriþiminin hemen birkaç gün içinde savuþtuýrulmasýný saðladý. Bolþeviklerin sýradan insanlarýn taleplerini ve darbeye karþý demokrasiyi tutarlý bir þekilde savunmalarý kitlelerin güvenini kazanmasýný saðladý. Ekim'e gidilirken artýk en büyük Sovyetlerde Bolþevikler çoðunluktaydý. Þubattan itibaren "Bütün iktidar Sovyetlere" diyen ve bunun çalýþmasýný yapan Bolþevik Parti en sonunda iþçi sýnýfý ve askerlerin en ileri kesimi tarafýndan desteklenir hale geldi. Sovyetler altýnda oluþturulan Devrimci Askeri Komite 25 Ekim'de (8 Kasým'da) ayaklanma kararýný aldý ve uyguladý. Böylece tarih dünyanýn ilk iþçi iktidarýyla tanýþmýþ oldu.
- 10 -
Genç-Sen Genel Kurulu 8 Kasým’da ve emeklilere karþý deðil. Sendikalaþma haklarýný kullanmaya çalýþan pek çok iþçi iþten çýkartýlýyor. Yapýlan bu haksýzlýða dur diyelim. Demokrasi mücadelesini güçlendirmek adýna aralarýnda Genç-Sen'in de bulunduðu tüm kesimlerin örgütlenme haklarý için verdikleri mücadelelerin yanýnda yer alalým.
Simin Gürdal
enç-Sen 15 Aralýk 2007'deki kuruluþunun ardýndan, çalýþmalarýný esas olarak üniversite alanýnda yoðunlaþtýrdý. Dönem boyunca hem "Baþka Bir Üniversite Mümkün" sloganýyla üniversitelerde yerel sorunlar üzerinden yapýlan çalýþmalarla, hem de "Üniversiteler Sosyal Forumu" aracýlýðýyla öðrencilerin üniversite eðitimi üzerine tartýþma kanallarýný geliþtirme çabasý ile, üniversitelerde örgütlenme ayaklarýný oluþturdu.
G
Genç-Sen bu çalýþmalarýn sonucunda, 8 Kasým'da Ankara'da yapýlacak ilk Genel Kurul'a giderken, 40'a yakýn üniversitede oluþturduðu temsilcilik ve þubelerle faaliyetlerini sürdürür durumda. Genel kurulda önümüzdeki dönem yapacaðýmýz çalýþmalarý tartýþýrken, üniversite alanýnda örgütlenme konusunda GençSen'in kaydettiði bu aþama zemin oluþturacak. Üniversitelerde þubelerin oluþmasý ve bunlar arasýndaki koordinasyonun saðlanmasý, daha önce sýnýrlý kalan ya da hiç yapýlamayan bazý çalýþmalarý daha olanaklý hale getiriyor. Örneðin Genç-Sen bu dönem lise çalýþmalarýna daha fazla yoðunlaþmanýn koþullarýna sahip. Yine komisyonlar oluþturarak kadýn komisyonu gibi - çeþitli kesimlerin Genç-Sen'le bað kurma olanaklarý geliþtirilebilir. Örgütlenme konusunda bir adým daha atýp daha çeþitli kesimlere ve daha fazla öðrenciye ulaþma çabasý önümüzdeki dönem çalýþmalarýnýn önemli bir ayaðýný oluþturacaktýr. Yine örgütlenme konusunda kaydedilen bu aþama, merkezi bir kampanya yapabilme koþullarýný da saðlýyor. Ancak yapýlacak merkezi
Yolumuz Uzun
Genç-Sen’in Kurucu Genel Kurulu geçen sene Aralýk ayýnda yapýlmýþtý
kampanyanýn öðrencilerin geniþ bir kesimine ulaþabilmesi ve sonuç alabilmesi çok önemli. Kriz tartýþmalarýyla ekonomik sorunlar öðrenciler cephesinde de giderek ön plana çýkmaya baþladý. Belediye seçimlerinin de yaklaþtýðý göz önüne alýnarak baþta ulaþým alanýnda olmak üzere öðrencilere indirim talep eden bir kampanya bu dönem pek çok ilde ortak bir þekilde yürütülebilir. Belediyelere dönük yapýlacak bu çalýþmanýn sonuç getirmesi öðrencilerin bir kesiminin daha Genç-Sen'e yakýnlaþmasýna katkýda bulunacaktýr. Yine böylesi bir çalýþmayla özellikle Anadolu'daki üniversitelerde faaliyet yapma olanaðý bulamayan Genç-Senlilere kent merkezlerinde faaliyet yapma alaný açýlacaktýr.
YÖK'e Hayýr! YÖK 1981 yýlýndaki kuruluþundan beri üniversiteler üzerindeki en önemli baský aracý ve neoliberal politikalarýn eðitim alanýndaki uygulayýcýsý oldu. YÖK baþkaný Yusuf Ziya Özcan'ýn göreve gelir gelmez yaptýðý tartýþmayý
hatýrlayalým: "Üniversite eðitimi paralý olmalý". YÖK'ün üniversite alanýnda doðurduðu sorunlar, hem ekonomik düzeyde hem de toplumun biçimleniþinde oynadýðý rol ile baþta üniversitelerde okuyanlar/çalýþanlar olmak üzere toplumun büyük bir kesimini etkiliyor. Ancak sorunun kendisinin toplumsallýðýna karþýn bugüne kadar YÖK karþýtý mücadele toplumsallaþamadý, solcu öðrencilerin muhalefetiyle sýnýrlý kaldý. 6 Kasým'a yaklaþýlýrken YÖK karþýtý mücadele GençSen'in de önemli gündemlerinden biri olacak. genel kurulun ardýndan YÖK karþýtý bir miting yapýlmasý planlanýyor. YÖK'ün ortadan kalkmasýnýn ancak toplumsal bir karþý çýkýþla mümkün olduðu düþünülürse, GençSen'in bu mitingi örgütlerken ana perspektifi bu konuda bir adým daha atýlmasýna katký saðlamak olmalýdýr. Daha fazla sayýda öðrenciye de ulaþýlmasýný saðlayacak bu adým, bu yýl için en azýndan üniversite alanýndaki diðer sendikalarýn da içinde yer alabilecekleri bir
organizasyonun gerçekleþmesinin yolunu açacaktýr. Yine üniversitelerde YÖK'ün üniversite eðitimi üzerindeki etkisi üzerine bu sendikalarla ve öðretim üyeleriyle ortak toplantýlar gerçekleþtirmek hedeflenebilir.
Kapatma Davasý Tüm bu çalýþmalarýn yanýnda Genç-Sen'e açýlan kapatma davasý da sürüyor. 24 Eylül'deki ikinci duruþmadan davanýn 18 Kasým'a ertelenmesi kararý çýktý. Davanýn gerekçesi Türkiye'deki yasalarýn öðrencileri sendika kurabilecek kesimlerden biri olarak tanýmlamamasý. Emeklilerin ve çiftçilerin de ayný gerekçeyle sendikal haklarý engellenmeye çalýþýlýyor. Bu engelleme Türkiye'nin de altýna imza attýðý ve anayasanýn 90. maddesiyle öncelik tanýnan pek çok uluslar arasý anlaþmanýn her kesimin sendika kurma hakkýnýn "güvence altýna" almasýna raðmen yapýlýyor. Türkiye'de sendikal haklara karþý ciddi bir saldýrý var. Bu saldýrý sadece öðrenci, çiftçi
Genç-Sen'e açýlan kapatma davasýnýn baþka bir yönü daha var. Emekli-Sen kurulduktan yýllar sonra hakkýnda kapatma davasý açýlmýþtý. Genç-Sen ise kurulur kurulmaz kapatma davasýyla yüzleþmek zorunda kaldý. Bunun önemli nedenlerinden biri öðrencilerin toplumda oldukça görünür olmalarý. Bugün öðrenci cephesinde ciddi bir daðýnýklýk olduðu kesin. Bu daðýnýklýktan çýkýlmasýnda öðrenci sendikasý çok önemli bir rol oynayabilir. Açýlan kapatma davasý, devletin bile bu ihtimali ne kadar ciddiye aldýðýný gösteriyor. Yaklaþan ekonomik krizle birlikte, öðrenci cephesinde birleþik bir örgütlenme ihtiyacýný daha fazla hissetmeye baþlayacaðýz. Hiç kuþkusuz egemen sýnýf bu krizin faturasýný toplumun büyük bir kesimine ödetmeye çalýþacak. Bunu baþardýðý ölçüde krizi bir fýrsat olarak bile deðerlendirebilir. Pek çok üniversitede dönemin baþlamasýyla özellikle kantin fiyatlarýndaki artýþ bunun bir göstergesi. Bu saldýrýlara karþý mücadelede toplumsal örgütlülük düzeyinin önemli bir yeri var. Öðrenci cephesinde yaþadýðýmýz daðýnýklýk ve zayýflýða karþý Genç-Sen'in örgütlenmesine katkýda bulunmak hem öðrencilerin bu saldýrýlara karþý mücadelesinin güçlenmesi hem de genel toplumsal mücadeleye yapacaðý katký açýsýndan son derece önemli olacak.
ODTÜ Genç-Sen “Kitabýmý Paylaþýyorum” Kampanyasý B ir yýl önce kurulan Türkiye'nin ilk öðrenci sendikasý Genç-Sen, ODTÜ'de ikinci "Kitabýmý Paylaþýyorum" kampanyasýný gerçekleþtirdi. Öðrenciler arasýndaki dayanýþmayý arttýrmak ve sendikamýzý anlatmak amacýyla baþlattýðýmýz bu kampanya dahilinde geçen dönem sonunda topladýðýmýz 1000'e yakýn kitabý yeni arkadaþlarýmýza daðýttýk. ODTÜ Hazýrlýk Bölümü'nde açtýðýmýz Genç-Sen masasýnda kitaplarý daðýtýrken
yeni gelen hazýrlýk öðrencilerine Genç-Sen'i tanýtma ve bu öðrencilerle sendika fikrini tartýþma fýrsatý bulduk. Bu tartýþmalar sonucunda 30'a yakýn ODTÜ öðrencisi Genç-Sen iletiþim aðýna dahil oldu. "Kitabýmý Paylaþýyorum" kampanyasýyla görünürlük kazanan Genç-Sen en yakýn zamanda yapacaðý tanýþma toplantýsýyla hazýrlýkta daha fazla öðrenciye ulaþmayý ve yeni üyeler kazanmayý hedefliyor.
- 11 -
ODTÜ’de yurt sorunu
“Rektör Gelsene, ÇS’de Kalsana!” Narin Bal
DTÜ'de yapýlan özelleþtirmeler sonucu yurt kantinlerinin fiyatlarýnýn diðer devlet üniversitelerine nazaran oldukça yüksek olmasý uzun süredir öðrenciler tarafýndan tartýþýlan bir sorundu.
O
Ancak ilk defa geçen yýl sonunda yüksek fiyatlar ve kalitesiz ürünler protesto edilmeye baþlandý. Ýsa Demiray yurdu öðrencileri cevapsýz kalan dilekçeler ve rektörlüðün çözüm üretmeyen tavrý sonucunda hemen hemen bütün yurt öðrencilerinin katýlýmýyla süresiz boykot baþlattý. Bir hafta sonunda boykotun baþarýya ulaþmasý ve boykot þenliði yapýlarak bunun duyurulmasýyla boykot tüm yurtlarda tartýþýlmaya baþlandý. Özel yurtlar dahil neredeyse tüm yurtlar ard arda boykota gitti ve günlük yaklaþýk 3 bin ytl cirosu olan yurt kantinleri 50 ytl dahi ciro elde edemez hale geldi. Boykotta olan tüm
yurtlarda yurt komiteleri oluþturularak temel ihtiyaçlarýn karþýlanmasý ve sorunlarýn hep birlikte çözümüne dair tartýþmalarýn yapýlmasý saðlandý. 12 kiþilik odalarda, saðlýksýz koþullarda kalan 2. yurt öðrencilerinin yurtlara tadilat yapýlmasý istemiyle aktif eylem çaðrýsýna diðer yurt öðrencilerinin de destek vermesiyle yurtlar bölgesinde yaklaþýk bir hafta boyunca her gece 23'te baþlayan ve yurt öðrencilerinin büyük bir kýsmýnýn katýldýðý coþkulu gece eylemleri gerçekleþtirildi. Hem devam eden boykotlar hem de günden güne kitleselleþen gece eylemlerinin baskýsýyla hemen hemen tüm yurtlarda yapýlan pazarlýklarýn ardýndan öðrencilerin belirlediði fiyat listesi kantin sahipleri tarafýndan kabul edildi. Yaz tatilinin gelmesiyle sona eren bu sürecin
ODTÜ’de fahiþ fiyatlar GazeteODTÜLÜ'nün ODTÜ'deki yemek ve içecek fiyatlarý hakkýnda ODTÜ'lülerin görüþlerini öðrenmek amacýyla hazýrladýðý anketin sonuçlarý belli oldu. En fazla oy %52'lik oranla "Ýþletmelerin öðrenciyi düþünmeden, sadece kâr amacý güderek, fahiþ fiyatlarla satýþ yaptýðýný düþünüyorum." seçeneðine verildi. Oy kullananlarýn %77'si fiyatlar yüzünden sorunlar yaþýyor. Toplamda 743 kiþinin katýldýðý anketin sonuçlarý
belli oldu. ODTÜ'lülerin "ODTÜ'de yiyecek ve içecek fiyatlarý hakkýnda ne düþünüyorsunuz?" sorusunu cevaplandýrdýklarý ankette en fazla oy %52'lik oranla "Ýþletmelerin öðrenciyi düþünmeden, sadece kâr amacý güderek, fahiþ fiyatlarla satýþ yaptýðýný düþünüyorum." seçeneðine verildi. Oylamaya katýlanlarýn %77'si çeþitli þekillerde fiyatlar karþýsýnda sorun yaþadýklarýný belirttiler. Bunlarýn %9'unu ay sonunda parasý biten öðrenciler oluþturuyor.
TEMEL ĐLKELERĐMĐZ YA BARBARLIK YA SOSYALĐZM Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kar ve rekabettir. Bu nedenle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi, ancak isçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan her þeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür.
ĐŞÇĐ SINIFININ KURTULUŞU KENDĐ ESERĐ OLACAKTIR Sosyalizm ancak isçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Ýsçiler bunu ancak isçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr.
REFORM DEĞĐL DEVRĐM
ardýndan okula döndüðümüzde elde edilen tüm kazanýmlarýn yok sayýldýðýný gördük. Ayrýca ihalesinin gecikmesi nedeniyle halen tadilatta olan 4. yurt öðrencilerinin çalýþma salonlarýna serilen yataklarda yatmaya zorlanmasý ve yurt ücretlerine yapýlan zamlar yeniden bu süreci baþlatmanýn gerekliliðini gösterdi. Boykot sürecinde bütün çalýþmalara aktif katýlan öðrenci sendikasý Genç-Sen, tüm bu sorunlarý ve çözüm yollarýný tartýþmak amacýyla bir toplantý çaðýrdý. 150'den fazla yurt öðrencisinin katýldýðý toplantý Genç-Sen'li bir arkadaþýn moderatörlüðünde gerçekleþti. Çalýþma salonlarýnda kalan arkadaþlarýn rektörlüðün ve yurt müdürlüðünün "beðenmeyen gitsin" tepkisiyle karþýlaþtýklarýný anlatmalarý üzerine hemen o gece bir uyarý eylemi ve ertesi gün rektörlük önünde bir eylem yapýlmasýna karar verildi. Toplantýda ayrýca yurt komitelerinin tekrar kurulmasý ve yeniden beslenme ve barýnma hakký mücadelesini örme kararý alýndý. Toplantý sonrasýnda 500'ü aþkýn öðrencinin katýlýmýyla yeniden bir gece eylemi yapýldý.
"Rektör gelsene ÇS'de yatsana", "Ýnsanca barýnmak istiyoruz", "Yaþasýn öðrenci dayanýþmasý" sloganlarýyla devam eden eylem yurtlar müdüresinin villasý önünde "Rektör villada öðrenci sokakta" sloganlarýyla sona erdi. Ertesi gün rektörlüðün önüne yatak getirilerek yapýlan eyleme 100'e yakýn insan katýldý. Birlik ve dayanýþmayla örülen mücadelenin geçen yýl da kazanýmla sonuçlanmasý ve yeniden mücadeleye baþlama konusunda gösterilen irade uzun soluklu bu sürecin bu yýl da baþarýya ulaþabileceði umudunu yükseltti. Geçen yýl yurtlarda yaþanan bu süreç, bize birleþirsek kazanabileceðimizi gösterdi. ODTÜ'de yemekhaneden, yurt kantinlerine, barýnma koþullarýndan, eðitim sistemine kadar, öðrenci olarak yaþadýðýmýz bütün sorunlara çözüm üretirken hep birlikte tartýþýr ve mücadele edersek kazanabiliriz. Birleþik mücadeleyi önüne koyan ve "asla yalnýz yürümeyeceksin" sloganýyla yola çýkan Genç-Sen, yurtlardaki sürecin aktif parçasý olmalý ve sorunlarýn çözümüne yönelik ortak bir süreci inþa etmelidir.
ODTÜ “Devrim”ine Sahip Çýktý 1968 yýlýnda ODTÜ Stadyumu'na kazýnan DEVRÝM yazýsý, 40. yýlýnda yazýyý kýrk yýl önce yazanlarýn ve þimdiki öðrencilerin katýlýmýyla hep birlikte tekrar yazýldý. Öðle arasýnda hazýrlýk binasý önünde toplanan ve yürüyüþe geçen öðrenci ve 68'liler, rektörlüðün önünde basýn açýklamasý yaptýktan sonra ODTÜ
Stadyumuna gelip, "Devrim" yazýsýný tekrar yazdýlar. Öðle arasýnda hazýrlýk binasý önünde toplanan ve buradan yürüyüþe geçen eylemciler, rektörlük binasý önünde bir basýn açýklamasý yaptýlar. Ardýndan ODTÜ Stadyumuna gelen eylemciler, burada "Devrim" yazýsýný tekrar boyadýlar.
Antikapitalist - Aylık Siyasi Gazete / Đletişim ve abonelik için : 0555 8762967 / www. antikapitalist.net / iletisim@antikapitalist.net Yayın türü: Yaygın süreli / Büro: Katip Mustafa Çelebi Mah. Abdullah Sok. No: 8/2 Beyoğlu-Đstanbul Tel: 0212 2492866; Antikapitalist aylık siyasi gazete / Kasım 2008 Sayı: 53 / Sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Türkan Uzun / Uluslararası Akım Tanıtım Yayıncılık Ltd. Şti. / Baskı: Yön Matbaası (Güven San. Sit. B Blok No: 366 Topkapı)
Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlýðý, çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gereklidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcilerin istendiði an görevden alýnabildiði, üretimin iþçi sýnýfý tarafýndan kolektif olarak kontrol edildiði bir sistemde mümkündür. Böyle bir deðiþim parlamento aracýlýðýyla gerçekleþtiri-lemez, ancak iþçilerin kitle eylemleriyle, büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþaðý etmesiyle saðlanabilir.
E N T E R N A S Y O N A L Đ Z M Günlük yaþamýmýzda kullandýðýmýz en sýradan mallar bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir.
TEK ÜLKEDE SOSYALĐZM MÜMKÜN DEĞĐLDĐR Rusya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa kalýcý bir zafere ulaþamaz ve yenilir. Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya'da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928'deki karþý devrime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr. Kendilerini nasýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ülkeler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ayrýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý.
ULUSAL SORUN VE AZINLIKLAR Ayrýmcýlýk yapýlmayan bir dünyada birlik içinde yaþamak istiyoruz ama sadece yaþamak istediði ülkeyi, konuþmak istediði dili, ibadet etmek istediði dini seçebilen insanlar özgürce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle azýnlýklara yönelik her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele etmeli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onlarýn eþitlik mücadelesini desteklemeli, örgütlenme haklarýný savunmalý-yýz. Uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurken, ezen ulus milliyetçiliðine karþý mücadele edip ezilen ulusun kurtuluþ mücadelesini desteklemeliyiz.
C Đ N S Đ Y E T Ç Đ L Đ K Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunmalý, insanlarýn cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele etmeliyiz.
DEVRĐMCĐ
PARTĐ
Kazanmak için büyük çoðunluðu mücadeleye katmak gerekiyor. Ama egemenlerin propagandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nedeniyle ne yazýk ki büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý mücadele etmek için örgütlenmek, fikirlerimizin doðruluðunu mücadele sýrasýnda kanýtlamak zorundayýz. Bu nedenle kapitalist sisteme ve onun sonuçlarýna karþý her mücadelenin en militan parçasý olan en militan iþçileri sosyalizm ve birlikte mücadele etme fikrine ikna edecek devrimci bir parti inþa etmek istiyoruz. Iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için böyle bir parti zorunludur.
PARTĐ ĐÇĐ DEMOKRASĐ Sosyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðrenebilir ve kazanmak için ne yapabileceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur. Bu nedenle, demokrasi örgütlenmemizin can damarýdýr. Tartýþmanýn amacý birlikte hareket etmek, dünyayý dönüþtürmek olduðu için demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur.
ÇAĞRI Bu fikirlere katılan herkesi, birlikte örgütlenmeye çağırıyoruz.
www.antikapitalist.net
Kasým 2008 / Sayý 53 / Fiyatý 1 YTL
Baþka Bir Üniversite Mümkün Bugün derste nükleer enerjiyi tartýþtýk. Hepimiz konuyu farklý yönleriyle inceledik ve görüþlerimizi lafýmýzý sakýnmadan ortaya koyabildik. Öðleden sonra üniversite kurulunda müfredattaki eksiklikleri tespit ettik ve giderilmesi konusunda adým attýk. Ayrýca yurtlarda öðrencilerin sosyalleþmesine yönelik ortak alanlarýnýn geniþletilmesi konusunda da anlaþtýk, kantin fiyatlarýndaki bazý dengesizlikleri de giderdik."
baþýnda bir heyetle ABD'ye giderek Amerikan üniversitelerini Türkiye'de kampus açmaya çaðýrdý. Vakýf üniversitelerinin de ötesinde özel üniversite devri baþlatýlmak isteniyor.
"
Üniversiteye dair kararlarýn öðrencilerden, öðretim görevlilerinden ve üniversite çalýþanlarýndan oluþan kurullar tarafýndan verildiði demokratik, özerk bir üniversitede öðrenim gören herhangi bir öðrenci "günün nasýl geçti" sorusuna böylesi yanýtlar verebilir. Bugün öðrenciler, bunlarý düþünmenin bile yasaklandýðý bir üniversite ortamýna maruz býrakýlýyorlarsa bunun nedeni Yüksek Öðretim Kurulu ve onun oluþturan baskýcý, darbeci zihniyettir.
Üniversitelerin MGK'sý Üniversite kapýlarýna "sermayeye özgürlük, düþünce ve bilimselliðe yasak" tabelasý asan YÖK 12 Eylül 1980 darbesinin has ürünlerinden birisidir. YÖK'ün "üniversitelerin MGK'sý" olarak adlandýrýlmasýnýn nedeni budur. YÖK, TÜSÝAD tarafýndan, baþkanlýðýný Prof. Kemal Gürüz'ün yapmýþ olduðu bir bilim heyetine (!) hazýrlatmýþ olduðu rapor doðrultusunda 6 Kasým 1981'de kuruldu, ardýndan 1982 Anayasasý'na konuldu. YÖK, 12 Eylül askeri darbesini "biraz da biz gülelim" diyerek karþýlayan iþ çevrelerinin üniversiteleri ve öðretimi kendi yüzlerini güldürecek þekilde biçimlendirme kurumu iþlevi gördü. Öðrencilere Dokuz Iþýk kitabý ile üç hilal daðýtan, Süleyman Demirel'in dibinden ayrýlmayan, ABD büyükelçileriyle yediði içtiði ayrý gitmeyen, kah Türk-Ýslam sentezci kah Atatürkçü Kemal Gürüz daha sonra YÖK Baþkaný da olacaktý. YÖK ilk iþ olarak 1500 üniversite öðretim görevlisini bir daha hiçbir öðretim kurumunda görev alamayacak þekilde kovdu. On binlerce öðrenci ayný akýbete uðradý. Verili üniversite özerkliði ortadan kaldýrýldý, bütün üniversiteler YÖK'e ve onun baskýcý yönetim sistemine baðlandý. Üniversiteler tam anlamýyla kýþlaya dönüþtürüldü. Düþünmeyi, sorgulama ve araþtýrmayý özendiren bir üniversite, yerini itaat kültürüne, öðrencinin kendini geliþtirmesi hedefi yerini ezberciliðe ve sýnavlarla elemeciliðe terk etti. YÖK, resmi devlet ideolojisinin üniversitelere dayatýlmasýnýn ve onun uzantýsý olan ayrýmcýlýðýn kesifleþerek
Toplumsal çözüm
sürdürülmesinin bekçisi oldu; örneðin en yoksul bölgeler olan Doðu ve Güneydoðu Anadolu ÖSS engelini aþýp üniversiteye girme oranýnda da son sýrada. YÖK, bütün üniversiteleri emir komuta zincirine baðlamasýnýn yaný sýra rektörlerin üniversitelerin komutanlarý olarak atanmasý sistemini getirdi. Neredeyse sýnýrsýz yetkilerle donatýlan rektörler yeterince "itaatkâr" görmediði öðretim görevlileri ve öðrencileri derhal kapý önüne koyabiliyorlar. Öðretim Elemanlarý Derneði Baþkaný Prof. Dr. Tahsin Yeþildere mevcut sistemi 'teokratik, padiþahlýk' sistemi olarak deðerlendiriyor.
Ticarileþme, holdingleþme… "Üniversite kütüphanelerine bilimsel dergilerin alýnmamasý" emrine kadar varabilen bir merkeziyetçi cendere kuran YÖK ile birlikte üniversiteler öðrencilerden harç tahsil etmeye baþladý. Bu, üniversitelerin yeniden yapýlandýrýlmasýnýn ikinci aþamasýný oluþturdu. Her yýl artan harçlar parasý olmayanýn aleyhine bir fýrsat eþitsizliði yaratýyor. Bu aþamada üniversiteler ticarileþtirildi. Üniversite bünyesinde bulunan hizmetler parça parça özelleþtirildi. Özgürce yapýlan bilimsel araþtýrmalar, yerini þirketlerin sipariþ verdiði AR-GE çalýþmalarýna býraktý. Üniversitelerde var olan kamu donanýmý þirketlerin kendi kârlarýný arttýrma projeleri için tepe tepe kullanýmýna açýldý. Þirketler ihtiyaç duyduklarý AR-GE çalýþmalarýnýn sadece yüzde 24'ünü kendileri gerçekleþtiriyor. Geri kalan yüzde 76'yý ise üniversitelere yüklüyorlar. Bütçeden ayrýlan kaynaklar kýsýlarak üniversitelere döner sermaye gelirleri alaný açýlmasý ticarileþmenin de ötesinde holdingleþmeye yol açtý. Prof. Dr. Tahir Hatipoðlu'na göre üniversiteler en büyük holdinglerle
yarýþabilecek gelirler elde ediyorlar. Dernekler, vakýflar, kooperatifler aracýlýðý ile kantinlerden, sosyal tesislerden, oto parklardan vs. elde edilen gelirler kontrol bile edilemiyor. Bu kadar çok paranýn döndüðü yerlerde usulsüzlükler son derece yaygýn. Son 5 yýl içinde denetçiler üniversitelerde 315 usulsüzlük tespit etti. Ya tespit edil(e)meyenler? Ýstanbul Üniversitesi'ni demir yumruk ile yöneten Rektör Mesut Parlak "Bir kýþla komutaný ve holding patronu gibi hissediyorum" diyor. YÖK ayný zamanda vakýf üniversitelerinin kurulmasýný saðlayarak kamusal bir hizmet olmasý gereken eðitimi piyasaya açtý. Koç, Sabancý gibi dev holdingler kendi vakýf üniversitelerini kurdular. YÖK raporlarýna göre öðrencilere yapýlan harcamalardan fazlasýný öðrencilerden tahsil eden vakýf üniversiteleri söz konusu. Bütün üniversite öðrencilerinin yüzde 5.8'inin öðrenim gördüðü vakýf üniversitelerine devlet bütçesinden milyonlarca YTL aktarýlýyor. YÖK Baþkaný Ýhsan Doðramacý'nýn kurduðu ilk vakýf üniversitesi olan Bilkent halen yýlda 3 milyon YTL'lik devlet katkýsý alýyor. Bunu 2 milyon YTL ile Baþkent Üniversitesi izliyor. Fýrsat eþitsizliði bu þekilde daha da derinleþtiriliyor.
Üçüncü aþama: Tam özelleþtirme? Yeni YÖK Baþkaný Prof. Yusuf Ziya Özcan, üniversitelerde YÖK ile baþlatýlan yeniden yapýlandýrmanýn üçüncü aþamasýný "eðitim paralý olacak" sözleriyle duyurdu. Dünya Bankasý raporlarýyla ön hazýrlýklarý yapýlmýþ olan özelleþtirme projesi üniversitelerin kapýlarýný devlet gelirlerinin yüzde 80'ini ödedikleri vergilerle karþýlayan ücretli ailelerin çocuklarýna ve genel olarak yoksul kesimlere kapatmasýný da beraberinde getirecektir. YÖK Baþkaný Özcan ekim ayý
Üniversiteleri kýþla-holdinglere çeviren, þimdi de tam özelleþtirmeye gitmeye çalýþan YÖK artýk kaldýrýlmalýdýr. Ancak yerine bir dönem AKP'nin önerdiði YEK gibi sýnýrlý demokrat- sýnýrsýz özelleþtirmeci bir kurumun koyulmasýna deðil özgür, özerk, bilimsel ve parasýz üniversitelerin oluþturulmasýna yönelik köklü bir deðiþime ihtiyaç vardýr. Bu deðiþim ilk ve orta öðretimden baþlamadan, ÖSS gibi hayatýmýzý üç saatlik sýnavlarla 5 þýkka baðlanmasý durumu ortadan kaldýrýlmadan sonuç vermez. Eðitim-öðretim toplumsal bir meseledir ve toplumun ortak çýkarýna hizmet etmelidir. Kapitalizm denilen eþitsiz, krizlerle, istikrarsýzlýk ve savaþlarla altüst olan bir sistemde eðitim-öðretim þirketlerin kâr, hükümetlerin oy, YÖK'ün teokratik hýrslarýna teslim edilemez. Baþka bir üniversiteyi mümkün kýlmak öðrencilerle, öðretim görevlileriyle, üniversite çalýþanlarýyla, sendikalarla birlikte verilecek toplumsal bir mücadeleden geçiyor. Öðrenci sendikasý Genç-Sen'in kurulmasýnýn verdiði ivme ile bu mücadeleleri inþa edelim.
Rektörler döner sermaye zengini Üniversitelerin ticarethaneye dönüþmesinin önünü açan YÖK ayný zamanda rektörlerin döner sermaye zengini olmasýný saðlýyor. Rektör seçim ve atamalarýnda her yýl çýkan gerilimin bir nedeni politik ise diðeri de rektörlük koltuðuna oturanlarýn kendilerine aylýk 20-50 bin YTL döner sermaye payý ayýrabilmeleridir. Rektörler kendi paylarýný kendileri belirleme yetkisine de sahip. Týp fakültesi bulunan üniversitelerin gelirleri milyonlarca lirayý bulabiliyor. Bunlarýn bazýlarýnýn rektörlerinin aylýk 70 bin YTL'ye varan döner sermaye payý aldýklarý söyleniyor. Ancak rektörler ne kadar aldýklarýný açýklamak zorunda deðil. 2007 yýlýnda 54 kamu üniversitesinde toplam 528 milyon YTL, 2008`in ilk üç ayýnda 134,9 milyon YTL döner sermaye daðýtýldý. Bu paralar üniversite ve öðretim için kullanýlmýyor. Öðretim görevlilerini ve çalýþanlarýný geçimlerini saðlamak için döner sermaye peþinden koþmak durumunda býrakan bu sistem, onlarý rektörlerin ve YÖK'ün insafýna iyice teslim ediyor.
YÖK’e Hayýr... 9 Kasým’da Ankara’da..