www.antikapitalist.net
Eylül 2009 / Sayý 56 / Fiyatý 1 YTL
Kürt sorunu hepimizin sorunu
Hepimiz Çözümün Tarafýyýz ürt sorunun çözümü tartýþýlýyor. Toplumsal yaþamý kördüðüme dönüþtüren ordusuyla, hükümetleriyle, sermayesiyle Türkiye egemenlerinin sorumlu olduðu demokrasizlik çýkmazýnýn baþýnda yer alan Kürt sorununda yeni bir evre-durum söz konusu.
K
Cumhurbaþkaný Abdullah Gül'ün "tarihi fýrsat" sözleri, AK Parti'nin "açýlým" tanýmlamasý ve görevlendirilen Beþir Atalay'ýn görüþmelerde bulunmasý, toplumun hemen bütün kesimlerinin konu hakkýnda öneri sunmasý çözüm umudunu yükseltiyor. Akan kanýn durmasýný, toplumsal barýþýn ve demokrasinin herkes için saðlanmasýný isteyenler bu umuda dört elle sarýlarak "açýlým"ýn gerçek ve adil bir çözüme dönüþmesi için "seyirci tribünü"nden inmeli, taraf ve seferber olmalý. Kürt sorunu nasýl ki hepimizin sorunuysa çözüm mücadelesinin de öznesi olmalýyýz. Hükümetin, TSK'nýn, CHP'nin, MHP'nin, TÜSÝAD ve MÜSÝAD'ýn yaptýklarýnýn ve
söylediklerini sadece "seyredersek", meseleyi aslýnda yine egemenlere, "herkes Türk'tür" diyenlere ve TSK'nýn kýrmýzý çizgili yönelimlerine havale etmiþ olursuz. Kürt hareketinin askeri yöntemlerle imha edilmesi gerektiðini düþünenler ile eþit haklara dayalý, adil ve demokratik bir çözüme "kapýyý kapatan"larýn bu kapalý kapýlar ardýnda
sadece oturmayacaklarý son derece açýk. Çözüm isteyenler olarak öncelikle Genelkurmay Baþkaný Baþbuð'un "Türkiye'nin bölünmez bütünlüðü" ve "terör" vurgularý ile Baykal ve Bahçeli'nin açýklamalarýnda ifade bulan Türk milliyetçiliðine dayalý çözümsüzlüðe set çekmeliyiz. AK Parti "açýlým"ýnýn ve
Erdoðan'ýn yýlsonuna kadar halledileceðini söylediði þeyin ne olduðu þu anda belli deðil. AK Parti, Türkiye egemen sýnýfýnýn en azýndan önemli bir kýsmýnýn çýkarlarýný temsil ediyor. Egemen sýnýfýn bu dönemdeki "tarihi fýrsat" algýsý Türkiye'nin bölgesel güç olmasý yönünde. AK Parti açýlýmýnýn küresel ve yerel egemenlerin hýrslarý çerçevesinde sýnýrlý kalma
tehlikesi Kürt sorununda gerçek bir demokratik çözüme ulaþýlmasýný daha da geciktireceði gibi toplumsal gerilimin yeniden týrmanmasýna yol açabilir. Her türlü açýlýma "direniriz" diyen sað ve "sol" milliyetçilere karþý demokratik çözümden yana taraf olurken egemenlerin deðil iþçi, yoksul ve ezilenlerin demokratik çözümünü inþa etmeliyiz.
1 Eylül ve 12 Eylül röportajları sayfa 2 Ölünce değil yaşarken eşitlik ve kardeşlik sayfa 3 Darbecilerden ve derin devletten hesap soralım sayfa 4 KESK’e dokunma sayfa 5 Ahlak dersi değil iş sayfa 8 Đran’ın yeni isyanı sayfa 9
Đstikrar, ekonomilere “teğet” geçerken
Honduras’ta darbe karşıtı mücadele sayfa 10
Yurtta kriz, cihanda kriz Sayfa 6-7
12 Eylül’de bütün darbecilerden hesap sormak için hepberaber alanlara...
- 2 -
“Devlet, kimlere karþý savaþ verdiyse barýþýn muhatabý da onlardýr” çözümünü kabul etmiyoruz. Kürt sorunu Ortadoðu’daki halklarýn kendi özgücüne dayanarak kendi öz dinamikleri ile çözülmelidir. Ortadoðu halklarýnýn birbirleriyle çeliþkileri, sorunlarý yoktur. Ezilen halklarýn mevcut devlet sistemleriyle çeliþkileri vardýr. Biz Kürtlerin ulus devleti olsun diye çýrpýnýp durmuyoruz; demokratik federasyonu, demokratik cumhuriyeti savunuyoruz. Yerel yönetim esasýna dayanan demokratik özerkliði savunuyoruz. Türkiye’nin 25 demokratik özerk bölgeye ayrýlmasýný istiyoruz. DTP Ýstanbul Ýl Eþ Baþkan Yardýmcýsý Dursun Yýldýz ile 1 Eylül Dünya Barýþ Günü’ne giden süreci deðerlendirdik: Eylül Dünya Barýþ Günü’nün bu yýl Kürt demokrasi hareketi için özel bir önemi var. Ortadoðu ve dünyada onurlu barýþýn saðlanmasý için her yýl kutlanýyor, ancak genel kutlamalar niteliðini aþamýyordu (...)
1
Kürt özgürlük hareketi 25 yýldýr mücadele içinde; gelinen aþamada sorunun silahlarla çözülmeyeceði anlaþýldý. Bu yüzden ancak taraflar arasýnda gerçekleþecek diyalog barýþçýl ve demokratik çözümü saðlayabilir diyoruz. 1 Eylül’de mesajýmýz, “devlet, Kürt sorunu nedeniyle kimlere karþý savaþ verdiyse barýþýn muhatabý da onlardýr” olacak. Gerçek muhatap sayýn Öcalan’dýr, PKK’dir. Bunun dýþýnda muhatap arayýþlarý AKP ve devletin samimiyetsizliði ile eþdeðer olacaktýr (...) Kürt sorunu üniter yapý içinde, bildiðimiz ülke sýnýrlarý içinde Türkiye’deki halklar arasýnda çözülür. Çözümü dýþarýda aramak çözümsüzlüðü derinleþtirir. Biz DTP olarak, ABD çözümünü ya da AB
Devletin ve anayasanýn demokratikleþmesini istiyoruz. Özgürlükçü, demokratik, çoðulculuðu esas alan bir anayasa, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü kolaylaþtýrmakta rol oynar. Biz öteden beri, DTP olarak, devletten þunlarý istiyoruz: Kürt kimliði ve kültürünün anayasal güvenceye alýnmasý, anadilde eðitimin yapýlmasý, yerel yönetimlere geniþ imkânlar tanýnmasý ve demokratik ve çoðulcu bir anayasa. (...) 15 Aðustos’ta Kürt halk önderi sayýn Öcalan Kürt sorununun çözümü için bir yol haritasý açýkladý. Bu yol haritasý Kürtler, Türkiye’deki demokratlar, sosyalistler, kadýnlar ve tüm ezilenler için son derece önemli ve çýðýr açýcý bir faktördür. AKP’nin samimiyeti sayýn Öcalan’ý ve yol haritasýný kabul edip etmemekte belli olur. Kürt halký Öcalan’ýn dýþýnda herhangi bir muhatap kabul etmemektedir. Çünkü 3,5 milyon Kürt onu kendisine ulusal lider olarak seçmiþ ve imzasýyla beyanda bulunmuþtur. (...) AKP’nin bir takým bireysel haklarla Kürtleri oyalamaya çalýþmasý,
özgürlük hareketini tasfiye etmeye uðraþmasý çözümsüzlüðü derinleþtirir. Tehlikeli noktalara götürebilir. Halklar arasýnda derin uçurumlar yaratabilir. Bugüne kadar 40 bin kiþi ölmüþtür, bunlara yenileri eklenebilir. Bilindiði gibi dünyada ve Ortadoðu’da savaþ lobilerinin hükümetler üzerinde büyük etkileri vardýr. Onlar kan ticareti yaparak savaþlardan rant elde etmeye çalýþýyorlar. MHP ve CHP savaþ lobilerinin sivil uzantýlarýdýr. (...) Kürt halký AKP’ye karþý da uyanýk olmalýdýr. Çünkü AKP politikalarýnýn sonuçlarýnýn nereye vardýðýný Kürtler yakýn tarihlerinden biliyorlar. Biz DTP olarak her türlü olumlu adýmý destekleriz. Bu adýmlarýn arkasýný da düþünüyoruz, taktik ve strateji geliþtiriyoruz. Dereyi görmeden paçayý sývamýyoruz. Çünkü Kürtler 28 kez isyan ettiler; kandýrýldýlar, yalanlara inandýrýldýlar. Ancak bugün bu yalanlara gözü kapalý inanacak, AKP dahil tüm sistem partilerine kanacak Kürtlerin sayýsý çok azdýr. Bugün Kürt halký politikleþmiþ bir halktýr. Politikayý, sanatý, kültürü, felsefeyi öðrenmiþ bir halktýr. 29 Mart yerel yönetim seçimlerinde bunu ispatladýlar. Seçilen belediye sayýsýný % 100 artýrdýlar. Böylece DTP her anlamda Kürtleri temsil eden bir parti olduðunu gösterdi. Kürtler önderliðine ölümüne baðlýdýr. Tüm Ortadoðu ve dünya, önderliðin açýklamalarýný dikkate almalýdýr. Böyle bir yol izlendiðinde halklar açýsýndan son derece olumlu geliþmeler yaþanabilir.(...) 1 Eylül’e bu çerçeve ve anlayýþla giriyoruz. 1 Eylül’de “Kürt Sorununda Demokratik Çözüm” mitingi yapmak istiyoruz. Kürt sorunu sadece
Kürtlerin sorunu olmaktan çýkmýþtýr. Bütün Türkiye emekçi ve halklarýnýn sorunu haline gelmiþtir. 1 Eylül’e giderken Temmuz ayýndan itibaren 33 bileþen bir araya gelerek Barýþ ve Demokratik Çözüm Platformu’nu oluþturduk. Bu platformun giderek geniþlemesini istiyoruz. Adý geçen platform ilk sýnavýný 1 Eylül’de verecek. Kürt sorunundan kaynaklý her türlü þiddet politikasýnýn durdurulmasý, akan kanýn son bulmasý, analarýn gözyaþlarýnýn dinmesi, operasyonlarýn durdurulmasý, karþýlýklý silahlarýn susturulmasý, koruculuðun laðvedilmesi, Ergenekon-JÝTEM ve benzeri gizli örgütlerin daðýtýlmasý, faillerin hesap vermesi, faili meçhul cinayetlerin araþtýrýlmasý, asit kuyularýndaki cesetlerin ortaya çýkarýlmasý, kayýplarýn araþtýrýlarak ortaya çýkarýlmasý ve benzeri taleplerle Türkiye emekçileri, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler bir araya gelerek 1 Eylül’e gidiyoruz. 1 Eylül dünya için önemli; ancak Türkiye ve Ortadoðu’da Kürt sorununun çözümü için bu yýl çok daha büyük bir önem kazanmýþtýr. Bu yýl 1 Eylül’ü klasik bir miting olmaktan çýkartmaya çalýþýyoruz. Türkiye halklarýnýn barýþ çýðlýðýný o gün gür bir sesle haykýracaðýz. Tüm barýþseverleri, emekçileri, kadýnlarý, gençleri ve ezilen halklarý Kadýköy’de yapacaðýmýz 1 Eylül mitingine bekliyoruz. 1 Eylül mitingi sonrasýnda 12 Eylül mitinginde buluþacaðýz. Çözümü kolaylaþtýrmak amacýyla Ýstanbul yereli dahil, her yerde birlikteliði sürdürmeye çalýþacaðýz. Bu platformu geçici bir birliktelik olarak algýlamýyoruz, sürekli hale getireceðiz.
“Gerçeðin ve adaletin peþindeyiz” 78’liler Giriþimi Sözcüsü Celalettin Can ile 12 Eylül mitingine hazýrlýk süreci üzerine görüþtük: eçen on yýldýr 12 Eylül darbesini protesto ediyoruz ve 12 Eylül üzerinden bütün darbecileri ve darbeleri mahkûm etmeye çalýþýyoruz. Türkiye’de iki yýldýr Ergenekon süreci yaþanmaktadýr.
G
Tek baþýna 12 Eylül ele alýndýðýnda, 12 Eylül ve cuntasý ile sýnýrlandýðýnda hem Türkiye’de darbe rejiminin sürekliliði anlaþýlamaz hem de bu sürecin devamý olan Ergenekon yargý sürecinin ýskalandýðý þeklinde bir algý doðar. Böyle bir algý da vardýr. Ayrýca bu algýyý gerçekmiþ gibi teorize eden solumsu, sosyal demokratýmsý kesimler de vardýr. Bunlar bilerek ya da bilmeyerek Ergenekon yargý sürecini ýskaladýlar. Solu sanki kolladýðý darbeciler ve darbeler varmýþ gibi töhmet altýnda býraktýlar. Bu yýl 12 Eylül’de bu töhmeti, bir tarafý irademiz dýþýnda bize deðdiðinden dolayý aþmak zorundayýz. Diðer yandan yaþanan 30 yýllýk 12 Eylül ve darbecilik sürecini ýskalayan, darbe ve darbeciliðe karþý olmayý Ergenekon ve onun Sarýkýz, Ayýþýðý varyantlarýyla sýnýrlayan, orada çakýlýp kalan kesimler de vardýr. Bu kesimdir ki zaten töhmet altýnda kalmýþ olanlarý tüm
sola genelleþtirenler. Bunlar da sürekli darbeciliði üreten 12 Eylül’ü ýskalýyorlar. Bunu da aþan bir çýkýþ yapmak gerekir. Türkiye’nin son 30 yýlýný sürekli darbecilikle kirletenleri sorgulayan, onunla yüzleþen noktadan; güçlü, katýlýmcý, yaratýcý, dikkat çekici bir 12 Eylül çýkýþý yakalamak gerekiyor. Türkiye’de aslýnda darbeler ve darbecilik deðil teþebbüs eden ve kýþkýrtan insanlar yargýlanmaktadýr. Elbette bu yapýlmalýdýr; bunu küçümsemiyoruz. Ancak gerçek darbecileri yargýlamak için biz bu 12 Eylül’de “gerçeðin ve adaletin” peþinde olacaðýz. 1980 Darbesi öncesinde darbe ortamý yaratmaya dönük kýrýlma noktalarýndan hareketle þunlarý söyleyeceðiz: 1 Mayýs 1977 katliamýný yapanlarýn peþindeyiz; 16 Mart 1978 katliamýný yapanlarýn peþindeyiz; Maraþ, Çorum katliamýný yapanlarýn peþindeyiz; Abdi Ýpekçi ve Kemal Türkler’i öldürenlerin peþindeyiz; Türkiye’nin hesabýný vermediðiveremediði müddetçe demokratikleþemeyeceði 5 bin gencin, 5 bin deðerin peþindeyiz. 1980-83 dönemini darbenin tesis
edilmesi ve darbeci kimlik politikalarýnýn oluþturulmasýnýn bir parçasý olarak görüyoruz. Bu nedenle: 12 Eylül darbesini yapanlarýn peþindeyiz; Diyarbakýr, Mamak, Metris’i yaratanlarýn peþindeyiz; Amerika’nýn “bizim oðlanlar”ýnýn peþindeyiz; Ruhi Su’nun tedavisine engel olup ölümüne neden olanlarýn peþindeyiz; IMF’nin peþindeyiz; 39 ton kitap yakanlarýn peþindeyiz. Devamla: Son 25 yýla damgasýný vuran 40 bin insanýn katliamýndan sorumlu olanlarýn, 17.000 faili meçhul yapanlarýn peþindeyiz; Susurlukçularýn, Hrant Dink’i öldürenlerin peþindeyiz; Anayasayý deðiþtirebilecekleri halde deðiþtirmeyenlerin peþindeyiz; Ergenekon’un peþindeyiz; Biz 78’liler tüm demokrasi güçleri ve sosyalistlerle birlikte darbecilerin yargýlanmasýnýn peþindeyiz ve daha bütünlüklü bir sistem sorgulamasý yapmak istiyoruz. 12 Eylül mitingine giderken siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri,
sendikalar ve odalarla birlikte ortak bir platformun parçasýyýz. Sabaha kadar darbeye karþý nöbet tutmayý düþünüyoruz. Radyo Evi önüne giderek sabaha karþý “Demokrasi Muhtýrasý” vermek istiyoruz. 5 Eylül’de “Gerçeðin ve Adaletin Peþindeyiz” konserinde buluþacaðýz. Bildiri daðýtýmlarý ve stantlar aracýlýðýyla solun anti darbeci yanýný göstermek ve oklarý geri çevirmek istiyoruz. Ýstiyoruz ki, 12 Eylül üzerinden toplum bir hafýza yakalasýn, geçmiþ-bugün ve gelecek arasýndaki iliþkiyi kursun; bir zamanlar Türkiye’de milyonlarca insanýn faþizme ve emperyalizme karþý mücadele ettiðini hatýrlasýn. Demokratik, özgür, adil, adaletli bir toplum ve yurttaþ bilinci edinmiþ bir Türkiye için varýz.
- 3 -
Ölünce deðil yaþarken eþitlik ve kardeþlik Türkan Uzun - Mesut Çelebioğlu
enelkurmay baþkaný Ýlker Baþbuð, 30 Aðustos “kutlamalarý” için gittiði Afyon'da gazetecilere, savaþta ölüp yanyana gömülen Diyarbakýrlý, Ýzmirli, Edirneli askerlerin mezarlarýný göstererek "Ýþte Türkiye bu, daha fazla bir þey söylemeye gerek var mý? Burada beraber yatýyorlar, yan yanalar. Kardeþlik bu... Bunu bozmaya kalkanlara kimse olanak, imkân tanýmamalý" dedi. Baþbuð'un, Baykal'ýn, Bahçeli'nin "kardeþlik"ten anladýklarý bu: Mezarlarýn yanyana olmasý..
G
Bizler ise daha fazla yan yana veya ayrý mezar deðil akan kanýn durmasýný, Kürt sorunun çözülmesini ve barýþýn saðlanmasýný istiyoruz. Mezarda zaten eþitiz; ama yaþarken acaba Genelkurmay baþkanýyla Diyarbakýr'da iþsizlikten kýrýlan Kürt veya Ýzmir'de üç kuruþa talim eden iþçi eþit midir? Cumhuriyetin kuruluþundan bu yana inkâra, imhaya, ayrýmcýlýða ve "mezarda eþitliðe" dayalý bir devlet politikasý izlendi. Sonuçta 80 yýldýr onbinlerce Türk ve Kürt öldü, baskýlar ve ayrýmcýlýk nedeniyle milyonlar maðdur oldu. Savaþýn ekonomik, sosyal ve politik faturasý Türkler için de aðýr oldu.
Milliyetçilere yeter diyelim En nihayetinde bir cumhurbaþkaný ve baþbakanýn aðzýndan "açýlým" lafýný duyduk. Ýçiþleri bakaný partilerle, sivil toplum kuruluþlarýyla görüþmeler yapýyor, Erdoðan DTP'yi muhattap almak zorunda hissediyor. Daha düne kadar milliyetçilerin borazanlýðýný yapan burjuva medyasýnýn kalemþörleri bile çözüm demeye baþladý. Toplumsal düzlemde sorun tartýþýlýr hale geldi. Demokrasi, özgürlük ve adil barýþ isteyenler de kendi çözüm önerilerini oluþturmaya baþladý. Milliyetçilerin bütün tepinmelerine raðmen toplumda "artýk yeter, akan kan dursun" diyenlerin sesi daha gür çýkmaya baþladý. Daha düne kadar tabu kabul edilen konular masaya yatýrýlmýþ durumda. Açýlýma karþý çýkanlara toplum eskisi kadar prim tanýmýyor. Ergenekon operasyonlarýyla da güvenilirliði zedelenen TSK ve milliyetçiler kendilerini eskisi kadar meþru hissetmiyor. Geçen seneden itibaren bilboardlarda ordunun çeþitli vesilelerle "reklam" afiþleri astýklarýný görüyoruz; TSK'nýn kaybettiði itibarýný reklam yaparak güçlendirmeye çalýþýyor. Sonuçta her ne kadar hükümet, "açýlým"ýn içini bize daha göstermese de eskisi gibi devam edilemeyeceðinin itirafý olan "açýlým" lafýnýn kendisi bile demokrasi ve eþitlik isteyenlerin elini güçlendiriyor.
AKP'nin çözümü egemenlerin çözümü AKP, Türk egemenlerinin ulusal ve uluslararasý çýkarlarýna hizmet ediyor. Kürt "açýlýmý"nýn perde arkasýnda da bu güdüyü görüyoruz. Bir yandan Ortadoðu'da bataða batmýþ ABD'nin Türkiye'den daha fazla destek istemesi ABD'nin de bu iþin içinde olduðunun göstergesi.
Obama yönetimi Irak ve Afganistan iþgallerini ayný anda idare edemeyeceðini görünce cephe daraltmak için Irak'tan kýsmen çekilip güçlerini Afganistan'da yoðunlaþtýrma derdinde. Irak'ta kendi çýkarýna olabildiðince bir istikrar yakalama derdinde. Bunun da yolu bölgedeki Kürt sorununda bir nebze olsun yumuþama saðlamaktan geçiyor. Öte yandan Afganistan'da Türkiye'den daha fazla askeri destek istiyor. Bunun yanýnda Türk egemenleri (yine uluslararasý sermayedarlarla anlaþmalý ve zaman zaman çeliþmeli bir biçimde) Türkiye'yi bir enerji geçiþ hattý haline getirmeye çalýþýyor. Nabuco ve Rusya'yla beraber yürütülen petrol boru hattý bu isteðin parçalarý. Milyonlarca dolar harcanýp inþa edilecek olan petrol boru hatlarýnýn 2-3 dolarlýk el bombalarýyla patlatýlmasýný göze alamýyorlar. Egemenler, toplumun genelinin ihtiyaçlarýný hesaba katan deðil kendi çýkarlarýna hizmet eden çözümler arar. Bu yüzden AK Parti'nin "çözüm"ü bizim ihtiyaçlarýmýzý karþýlamayý kendi baþýna garanti etmez.
Demokratik ve adil çözümü inþa edelim AK Parti'nin Kürt sorununda "açýlým"ýnýn uluslararasý bir konjonktür üzerine yükselmesi sað ve "sol" milliyetçilerden "emperyalizmin iþi" olarak damgalanmasýna neden oldu. Öncelikle, sorun olmasaydý müdahale de olmazdý. Ancak Kürt sorunun emperyalistlerin ve yerel egemenlerin çýkarlarý çerçevesinde ele alýnýp alýnmayacaðý barýþ ve çözüm mücadelesinin kendisine, yani "Kürt sorunu bizim sorunumuz, çözüm için tarafýz" diyen hepimize baðlýdýr. Bunun da ötesinde CHP, MHP ve TSK sürecin sadece Washington Erbil - Ankara hattýnda þekillendiði konusunda net olsalardý bu kadar yüksek sesle konuþma zahmetine girerler miydi? Sürpriz olmasa da CHP yine milliyetçi kanatta kendini konumlandýrdý. Ancak CHP'nin solunda da benzeri söylemler yaygýn. Ancak "emperyalizmin iþi" deyip býrakmak süreci emperyalistlere ve yerel egemenlere teslim eder. Bu uluslararasý konjonktür kendi seyrine býrakýldýðýnda egemenler sorunu kendi çýkarlarýna çözmeye çalýþýr. Ancak oluþan "açýlým" ortamý Kürt sorununun adil ve demokratik çözümünün nasýl saðlanabileceðinin tartýþýlmasýna ve bunun etrafýnda kendi çözümlerimizi geliþtirmemize imkan tanýyor. Bu tartýþmanýn özgür bir ortamda yapýlmasý ve olgunlaþmasý ile gerçek demokrasi, eþitlik ve özgürlük ortamýna "açýlmasýný" hedeflemeliyiz. Bir Kürt kadar bir Türk, Sünni, Alevi, kadýn, genç, iþçi, sendikacý, eþcinsel de açýlýmýn ne yöne doðru geliþeceðinden sorumludur. Dolayýsýyla sadece egemenlerin çýkarlarýnýn temsilcisi Obama-BarzaniErdoðan manevralarýnýn seyircisi deðil çözüm mücadelesinin öznesi olmalýyýz. Toplumun geniþ kesimlerinin ihtiyaçlarýný ifade edecek, milliyetçilerin-darbecilerin alanlarýný daraltacak, herkes için demokrasiyi tesis edecek Ýstanbul-AnkaraDiyarbakýr hattýnda çözümleri birlikte inþa edelim.
Açılım: Nereye, kiminle, nasıl Barýþa açýlým? Akan kanýn durmasý ve barýþýn tesis edilmesi askeri, siyasi, tarihsel, kültürel ve ekonomik boyutlarý olan Kürt sorunun çözümünü kritik bir unsurudur. Bu boyutlardaki çözüm süreçleri de farklý dinamiklere sahip olacaktýr. Ancak barýþ boyutunun nasýl saðlanacaðý konusunda çok farklý yaklaþýmlar söz konusu. Hala devam eden operasyonlar ve bunlara baðlý ölümlerin tüm hýzýyla sürmesi TSK'nýn, PKK'nin tek taraflý ilan ettiði ateþkesi bir çatýþmasýzlýk ortamýnýn yaratýlmasýna yönelik olarak deðerlendirmeye niyetinin olmadýðýný ortaya koyuyor. Ne var ki silahlar konuþtukça barýþýn ve Kürt sorununun barýþçýl çözümünün tartýþýlmasý zorlaþýyor. Kalýcý bir barýþla taçlandýrýlacak adil bir çözüme doðru gerçek bir açýlýmýn yaratýlabilmesi için silahlar karþýlýklý susmalý. Ateþkesin üzerine aralýksýz operasyonlarla gitmek karþý tarafý ya imha etme ya da yeniden çatýþma ortamýna çekme çabasýndan baþka bir þey deðildir.
Diyaloða açýlým? Taraflar arasýnda diyalog kanallarýnýn açýlmasý Kürt sorunun çözümünde kritik bir öneme sahip. Bu baðlamda Tayyip Erdoðan'ýn DTP eþbaþkaný Ahmet Türk ile görüþmesi çözüm için diyaloða doðru bir adým olarak kabul edildi. DTP, Kürt sorunun çözüm sürecinin tartýþýlmaz öznesidir. Ancak milliyetçiler, Kürt hareketinin herhangi bir temsilcisiyle görüþülmesine itiraz ederken Erdoðan barýþýn tesis edilmesinin muhatabýnýn kim olduðu sorununda kaçak davranýyor. Barýþ ancak savaþan taraflar arasýnda saðlanabilir. Bu konuda Kürt hareketinin iþaret ettiði muhatap(lar) esas alýnmalýdýr. Abdullah Öcalan'ýn katkýlarý alýnmadan barýþ sürecinin iþletilemeyeceðinin herkes farkýnda. Bununla birlikte AKP milliyetçilerin basýncý altýnda kývýrýyor.
Haklara açýlým? Türk devletinin Kürt halkýna takýndýðý tutumun etrafýnda þekillenen Kürt sorununun çözümünde kimin haklarýnýn önemli olduðu ciddi bir tartýþmadýr. Milliyetçilerin en ýlýmlýlarý Kürtlere bireysel haklarýn lütfedilebileceðini söylüyor; onlara kalsa Kürtler sadece kendi dillerinde þarký-türkü söyleyebilecekler, o kadar! TSK'nýn ( = Ergenekon'un) avukatý Baykal, sorunun Kürt illerine
"lütfedilecek" biraz yatýrýmla halledilebileceðini söylüyor. TSK'nýn kendisi ise kýrmýzý çizgilerini tartýþtýrmama konusunda inat ediyor. Genelkurmay baþkaný "bireysel haklar"dan dem vuruyor. Kürt sorunu "bireysel" bir sorun mudur? Öyleyse Kürt halkýna karþý bunca yýldýr neden topyekun bir ayrýmcýlýk uygulandý? Neden topluca köyler boþaltýldý, kolektif cezalar uygulandý? Ýstanbul'da kendi halinde birisi sadece doðum yeri Diyarbakýr olduðu için neden gözaltýnda alýndý ve kaybedildi? Kürt halký kolektif bir kimliðe, kültüre ve dile sahiptir ve hepsi cumhuriyet tarihi boyunca baský altýnda tutulmuþ ve ezilmiþtir. Kürt sorunda ana dilde eðitim gibi kolektif haklarý ortaya koymayan bir çözüm tartýþmasý nereye doðru açýlabilir?
Eþitliðe açýlým? Kürtlere karþý kurumsallaþmýþ ayrýmcýlýðýn ortadan kaldýrýlabilmesi eþitlikçi yaklaþýmlarý ve bunlarýn güvence alýnda alýnmasýný gerekli kýlýyor. Eþitlikçi yeni bir anayasanýn oluþturulmasý ile siyasi partiler, seçim, yerel yönetimler vb yasalarda düzenlemelerin yapýlmasý bu güvenceleri saðlayacaktýr. "Türk"ün etnik bir kavram olmadýðý ve Kürtleri kapsadýðý söylemi "TSK askeri bir yapý deðil, demokrasi yuvasýdýr"dan farksýz bir iddiadýr. Milliyetçiler bu topraklarda ayrýmcýlýk ve baskýnýn olmadýðý, Türk kimliðinin "üst"ün olduðu, sorunun bir terör sorunu olduðu konularýnda ýsrarlýlar. Asýl amaçlarý Türk kimliðini yeniden dayatmaktýr.
Egemenlere doðru açýlým? AK Parti'nin açýlým çalýþmalarý çözüme yönelik umutlarý ve beklentileri arttýrdýkça önemli bir çekim gücü oluþturuyor. Açýlým söyleminden ve Beþir Atalay'ýn görüþme turlarýndan "AK Parti Kürt sorununu kesin çözecek" sonuçlarýna hýzla varýlýyor ve daha içeriði belli olmayan "açýlým"a tam destek verilmesi gerektiðini tartýþýyorlar. Evet Kürt sorunun çözümüne yönelik atýlacak her olumlu adým desteklenmeli ancak adil bir çözümü AK Parti'den sadece "beklemek" bu konuda en zinde olmasý gereken emek, barýþ ve demokrasi güçlerini atalete iter. Atalet ise ancak ve ancak egemenlerin elini güçlendireceði gibi atýl kalanlarý da egemenlerin çözümlerine yaklaþtýrýr, adil bir çözüm için mücadele edenleri izole eder.
- 4 -
Bütün darbecilerden - derin devletten
Hesap soralým
muyuz? Bizi açlýða, yoksulluða ve ölümlere mahkum eden egemenlerin (bir bütün olarak) zayýflamasýný istiyor muyuz?
Mesut Çelebioğlu
rgenekon davasý 7 Eylül'de yeniden baþlýyor. 2. vd 3. iddianamelerin birleþtirilidði davada kapsamýnda emekli Orgeneral Tuncer Kýlýç, Orgeneral Kemal Yavuz'un, Özel Harekat Eski Daire Baþkan Vekili Ýbrahim Þahin, muvazzaf subay, polisler ve Türk Metal Ýþ Sendikasý Baþkaný Mustafa Özbek, eski rektör ile YÖK Baþkaný Kemal Gürüz, yazar Yalçýn Küçük gibi isimler bulunuyor.
E
Cevaplarýmýz olumluysa birkaç eski generali ellerinde kelepçeyle görmekten memnun olmalýyýz. Ama bunun yetmeyeceðini de unutmamalýyýz. Zira önceki konularda olduðu gibi AKP statükocularla anlaþma yollarý arýyor. Generallere kelepçe takýlýyor, ama bir kere hapþýrýnca hemen tahliye ediliyor, iddianameler son derece düzensiz hazýrlanýyor, dava süreci sulandýrýlmaya çalýþýlýyor.
Ergenekon sürecinin önemi Geçtiðimiz günlerde basýnda bir Ýngiliz gazetecinin Avrupa ve Amerikalý iki kuruluþ için hazýrladýðý Türkiye'deki Ergenekon sürecini anlatan bir rapor hazýrladýðý haberi yayýnlandý. Raporun baþlýðý manidar: "Gerçek ile Fantezi Arasýnda: Türkiye'nin Ergenekon Soruþturmasý" idi. Araþtýrmacý Ergenekon davasýnýn ilk iki iddianamesine dayanarak Ergenekon davasý sürecinin son derece kötü yönetildiðini, davanýn berraklýk taþýmadýðýný ve iddianamelerde yer alan unsurlar arasýnda sanýklarýn gerçekleþtirmedikleri eylem, istek ve arzularýnýn da olduðu için süreci eleþtiriyor ve derin devletten bu þekilde kurtulunamayacaðýný yazýyor. Davanýn ve sürecin bu kadar amatörce yürütülüyormuþ gibi görünmesinin temel nedeni bu davayý yürütenlerin iþi sonuna kadar götürmek istememeleridir. Sürecin en baþýndan beri çizilen zikzaklar, derin devlet ve darbe tehditlerinin gerçek sorumlularý olan üst düzey devlet görevlileri yerine, en fazla darbe-asker borazanlýðý yapanlarýn (Ýlhan Selçuk gibi) içeri alýnmasý bunun en açýk kanýtý. Yukarýda andýðýmýz rapor çok rahat bir þekilde "bundan bir þey çýkmaz" veya "bu birilerinin kendi derin devletini kurmak için kurguladýklarý bir oyun" olarak okunabilir. Gerçekten böyle mi? Türkiye'de yapýlan anketlerde öteden beri ordu hep "en güvenilir kurum" olurdu. Darbe kültürü geniþ olan ordudan korkunun ifadesi olan bu durum son zamanlarda deðiþmeye baþladý.
Çözüm þeydi. Geçmiþte sol ve Kürt hareketi arasýnda kim JÝTEM'den bahsetse devlet hemen bu iddialarý yalanlar, iddia sahiplerine davalar açýlýrdý. Bugün geldiðimiz noktada tüm toplum kesimleri kirli savaþ zamaný devletin ve ordunun elini bir hayli kirletmiþ olduðunu açýkça görüyor ve tartýþýyor. Türkiye'nin en temel meselelerinden olan Kürt sorununun barýþçýl çözümünün tartýþýlmasýnýn meþrulaþmasýnda Ergenekon sürecinin de olumlu bir katkýsý var. Ergenekon süreci bizlere ayný zamanda Türk egemenlerinin en güçlü kanadý ve en büyük temsilcisi olan generallere karþý geçmiþ darbelerin hesabýný sorarak demokrasinin temellerini inþa etmek için fýrsatlar saðlýyor. 12 Mart'tan 12 Eylül'e kadar bütün darbeler ve darbe giriþimleri toplum katýnda sorgulanýr ve daha þimdiden hesap sorulur hale geldi. 12 Eylül'ün baþ aktörü Kenan Evren geçtiðimiz ay hastaneye kaldýrýldýðýnda bu haberi duyuran ntvmsnbc.com sitesinde haberin altýnda bir tane "vah vah" diyen yorum yoktu. Yorumlardan birisi "onu allaha hale ediyorum" diye bitiyordu. Bu küçük anektod bile günümüzün yoksulluðun, acýnýn ve iþsizliðin yoðun olarak yaþandýðý Türkiyesi'nin yaratýldýðý 12 Eylül darbesinin ve bu darbenin aktörlerinin sýradan insanlarýn gözünde ne denli itibar kaybettiðinin bir göstergesi. Ergenkon süreci ayný zamanda Susurluk gibi eski defterlerin tekrar karýþtýrýlmasýna olanak saðlýyor. Derin devlet iliþkilerinin darbelerle birlikte ele alýnmasý bir zorunluluk halini aldý.
Orada burada cephaneliklerin bulunmasý ve bu cephanelerin çeþitli provokasyonlarda (Danýþtay saldýrýsý, Cumhuriyet'e atýlan bombalar ve daha niceleri) kullanýldýðýnýn net bir þekilde ortaya çýkmasý ordunun güvenirliðini sorgulatýr hale geldi. JÝTEM'in varlýðýnýn devlet tarafýndan artýk inkar edilememesi, JÝTEMcilerin kirli savaþ sýrasýnda karýþtýrdýklarýnýn bir bir ortaya serilmeye baþlanmasý ve Kürt bölgelerinde açýlan toplu mezarlarýn JÝTEM'in katlettiði vatandaþlara ait olduðunun görülmesi bu durumun oluþmasýný saðladý. Basýna yeni sýzan Ergenekon davasýnýn 3. iddianamesinde Diyarbakýr'da Emniyet Müdürlüðü yaptýðý dönemde öldürülen Gaffar Okkan'ýn JÝTEM tarafýndan öldürüldüðü görülüyor.
Ergenekon operasyonlarýnýn baþlama zamaný manidardýr. Derin devlet ve darbecilerin doðrudan doðruya AKP'yi hedef almalarýnýn ortaya çýkmasý, Erdoðan'ý harekete geçirdi. Daha önce Erdoðan defalarca bu konunun üstünden atlamaya çalýþtý. Örneðin 2005 Kasýmýnda Þemdinli'deki kitapçýnýn askerler tarafýndan bombalanmasýnda AKP kýlýný kýpýrdatmadý. Ne zamanki 2006'da Danýþtay saldýrýsý oldu ve derin güçlerin ülkeyi karýþtýrýp AKP'yi hükümetten uzaklaþtýrmak istedikleri net bir þekilde ortaya çýktý; Erdoðan o zaman harekete geçti.
JÝTEM'in varlýðý elbette bilinen bir
Soruþturma ve dava süreci ise son
AKP'nin konumu
derece amatörce yapýlýyormuþ gibi görünüyor. Erdoðan Ergenekon'u en büyük rakibi gördüðü CHP'yi zayýflatmak amacýyla kullanmaya çalýþýyor. CHP nezdinde de sanki solun bütünü her zaman darbeciymiþ gibi gösterilmeye çalýþýlýyor. AKP buradan puan toplama derdinde. AKP'nin bu durumu elbette solun ve diðer kesimlerin kafasýný karýþtýrýyor. Ergenekon konusunda buna takýlmamamýz gerekiyor. Derin devlet ve darbe giriþimlerinin esas panzehiri tabandan yükselen kitlesel mücadeledir. Bunu inþa edecek olan da elbette soldur. Ancak sol, "aman AKP'nin deðirmenine su taþýmayalým" diyerek Ergenekon sürecinden uzak durdukça (yani sahayý AKP'ye býraktýkça) darbe giriþimlerinin ve derin devletin gerçek "bir numaralarý"ndan hesap sorulmayacak; olsa olsa bir dizi safra atýlýp eski yoldan devam etmeye çalýþacaklardýr. Sadece bu da deðil; sol ve toplumsal muhalefet bu konuya sahip çýkmadýkça AKP soyunduðu sahte "demokrasi þövalyeliði"ne devam edecek ve konumunu güçlendirmeye çalýþacaktýr.
Türkiye'de egemenlerin en etkin kanadý olan generallerin geniþ bir darbe ve hukuk dýþý uygulama tarihleri var. Bunlarýn hepsinin ortaya serilmesi, keskin ve kanlý bir dönüþümü temsil eden 12 Eylül baþta olmak üzere geçmiþteki bütün darbelerden hesap sorulmasý gerekiyor. Bu yüzden Ergenekon davasýný geçmiþle hesaplaþma sürecine çevirmemiz gerekiyor. Önümüz 12 Eylül'ün yýl dönümü. Bu sene de bir miting düzenlenecek. Bu seneki mitingde Ergenekon ve derin devlet süreci de kapsandý. Mitinge katýlýmý artýralým. Ergenekon davasýný geniþletmek ve derinleþtirmek gerekiyor. Egenekon'u daha önceki darbelerle, Susurluk'ta ortaya serilen derin devlet uygulamalarýyla ve elbette "Fýrat'ýn doðusundaki Ergenekon"la iliþkilendirmek gerekiyor. Dolayýsýyla Ergenekon'un egemenler arasý iktidar paylaþým mücadelesine dönüþmesini engelleyerek demokrasi ve adaletin saðlanma sürecinin baþlangýcý olarak kurgulanmasýný saðlamalýyýz. 12 Eylül'de hep beraber sokaða...
Elbette bu iþin iktidar kavgasý yönü var. Ancak paranýn bir de diðer tarafý var: AKP, egemen sýnýf arasýnda kendine yer açmaya çalýþtýkça egemenlerin temel dayanaklarýný sarsýyor, milliyetçilik, Kýbrýs, Kürt sorunu ve derin devlet gibi konulardaki (tutarsýz da olsa) çýkýþlarýyla egemen sýnýfýn bir bütün olarak ideolojik düzeyde zayýflamasýna neden oluyor. Toplumsal muhalefet bu "çatlaklar"dan istifade edip bunlarý derinleþtirerek demokrasiyi ve toplumsal adaleti oluþturabilir. Bu kesinlikle AKP'ye alkýþ tutmak veya onu koþulsuz desteklemek anlamýna gelmez. Tam tersine toplumsal muhalefet ne zaman bu çatlaklarýn biraz üstüne gitse AKP gerçek yüzünü gösterip statükocu egemenlerle anlaþma zeminleri oluþturuyor (geçmiþte yaþadýðýmýz Irak iþgali, Kýbrýs ve Kürt sorunu konularýnda olduðu gibi). Ýçinde bulunduðumuz durumda þu basit sorulara cevap vermeliyiz: Tüm darbecilerin yargýlanmasýný istiyor
Derin devletçiler tutuklandýklarýnda bazý kesimler yaygarayý kopardý: “Bu insan haklarýna aykýrýdýr. Ergenekon’dan yargýlananlara insanca davranýlmýyor” Darbeci generaller çoðumuzun evinden daha konforlu hücrelerde “misafir ediliyor”ken, en ufak hapþýrdýklarýnda salýveriliyorken, kanser hastasý Güler Zere hala hapiste...
- 5 -
KESK’e Dokunma M
ayýs sonunda gözaltýna alýnan 28'i öðretmen 31 KESK'li hakkýnda dava
açýldý.
KESK Kadýn Sekreteri Songül Morsünbül, eski KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daþdemir, Eðitim-Sen Kadýn Sekreteri Gülçin Ýsbert ve Barýþ Meclisi Sözcüsü Yüksel Mutlu'nun da aralarýnda bulunduðu kamu çalýþanlarý 'Silahlý terör örgütü üyeliði' suçlamasý ile 23'ü tutuklu olarak yargýlanacaðý Eðitim-Sen'li öðretmenler hakkýndaki 'kanýtlarý' þöyle: Anadilde eðitim maddesini Eðitim-Sen tüzüðüne koymaya çabalamak, Ýsveç'ten öðretmen getirterek Kürtçe kurs açmak ve 'çay partisi görünümlü toplantý' yapmak…
KESK yönetici ve üyelerine yönelik birçok yönden hukuksuzluk skandalý niteliðindeki gözaltý operasyonu Bergama Ýlçe Jandarma Komutanlýðý'nýn yetkisini aþarak baþlattýðý ve her aþamasý bir anayasa ve CMUK ihlali örneði olan, Türkiye toplumsal mücadele tarihine kara bir leke olarak düþecektir. Gözaltý ve tutuklama kararlarýnda öne sürülen gerekçelerin hiçbirinin hukuki bir zemine oturmadýðýný, yapýlan aramalarda en ufak bir suç unsuruna rastlanmadý. Operasyon ve tutuklamalarýn hedefi KESK'in itibarýnýn kamuoyunda zedelenmesi, konfederasyon hakkýnda kuþku yaratýlmasýdýr. Farklý bir psikolojik harekat operasyonu olarak KESK hakkýnda kriminal bir hava yaratýlmak istenmektedir.
Cezaevinden mektup var
KESK'e yönelik bu operasyona siyasi bir kararla baþladý. Sorumlusu AKP'dir. Çok sayýda ilde protesto edilen operasyon, tutuklama ve davaya karþý KESK ve KESK'lilerle dayanýþmamýzý yükseltelim.
Đşsizlik fonundan elini çek! þsizlik sigortasýnýn amacý, iþini kaybeden sigortalýlarýn iþsiz kalmalarý nedeniyle uðradýklarý gelir kaybýný belli süre ve ölçüde karþýlamak üzere fona iþçiler için prim yatýrýlýr.
Ý
Fondaki kaynak 41 milyar TL'nin üzerine çýkmýþ bulunuyor; fondaki para büyüdükçe iþverenler ve hükümet fona "göz diker" hale geldi. Krizin de etkisiyle iþsizlerin sayýsý milyonlarla ifade edilirken bunlarýn sadece 292 bini fondan yararlanabiliyor. Geçen yýl yapýlan düzenlemeyle fondan 1 milyar 300 milyon TL'nin Hazine'ye, ayrýca 2009-2012 yýllarýnda fon tarafýndan tahsil edilecek nema gelirlerinin dörtte biri de bütçeye gelir olarak aktarýldý. Bu kez de 2009 ve 2010'da fonun nema gelirlerinin dörtte üçünün yol yapýmý gibi faaliyetler için bütçeye aktarýlmasý giriþimleri var. Ayrýca iþverenler yeni istihdam edeceði iþçilerin prim yükünü de fona yüklüyor. Hükümet yetkililerinden yapýlan bir açýklama ile de iþsizlik sigortasý fonu kaynaklarýn Kürt bölgelerinde yatýrýmlar için kullanacaðý yönünde. Uzun yýllardýr yoksul býrakýlmýþ
Kürt illerine kaynak aktarýlmasý gerektiði son derece açýk. Ancak bu kaynaklar batý illerinin yoksullarýndan deðil savaþ, operasyon ve silahlanmadan kesilerek aktarýlmalýdýr. Ýþsizlik fonu talaný sadece ve sadece Türk yoksulu ile Kürt yoksulunu karþý karþýya getirir. Fonun kuruluþ amacýnýn açýk ve net olmasýna raðmen ne gerekçeyle olursa olsun fonun iþverenler ve hükümet tarafýndan hortumlanmasýna izin vermeyelim.
Ýþsizlik fonunun talan edilmesine karþý DÝSK Ýþ-Kur önünde eylem yaptý. Süleyman Çelebi, "Bu fonun amaç dýþý kullanýlmasýna, AKP'nin siyasi öncelikleri için çarçur edilmesine izin vermeyecektir. DÝSK yasanýn iptali için hukuk süreci dahil her türlü zeminde mücadelesini sürdürecektir. Ýþçi sýnýfýnýn parasýna göz diken kriz fýrsatçýlarý amaçlarýna ulaþamayacaktýr" diyerek açýklamasýný sonlandýrdý.
Önlem alınsın ölümler durdurulsun! uzla tersaneler cehenneminde ölümlerin ardý arkasý bitmiyor. Ýþçi saðlýðý ve güvenliðine kaynak aktarmayan tersane patronlarýnýn kulübü GÝSBÝR yeni ölümlerin önünü açmaya devam ediyor. Çeliktrans tersanesinde yanarak ölen Bayram Kütük isimli iþçinin ardýndan Aðustos ortasýnda Tuzla Gemi Endüstrisi'nde bir iþ cinayeti yaþandý.
T
Tuzla Gemi endüstrisi Güven Raspa Boya taþeronunda çalýþan 35 yaþýndaki Ýrfan Uçkur isimli iþçi elektrik akýmýna kapýlarak yaþamýný yitirdi. Elle kumanda edilen vincin (Çelik Cooper) sepeti içerisinde bulunan iki iþçi ana mekanizmanýn elektrik kaçýrmasý sonucu elektrik akýmýna kapýldý. Ýþçilerden Ýrfan Uçkur (35) olay yerinde hayatýný kaybetti. Yaralanan diðer
iþçinin durumunun da aðýr olduðu bildiriliyor. Her iki iþçi de elle kumanda edilen vinç sepeti içerisinde "kum raspasý" yapýyordu. Çelik Cooper diz boyu su olan gömme havuzun içerisindeydi. Ölen Ýrfan Uçkur 3 çocuk babasýydý. Halen iþçilerin eðitimsizliði üzerinden demeç veren patronlar kulübü GÝSBÝR ve devletin yetkilileri burada
yaþanan gerçekliði karartmaktadýr. Burada yaþanan ölümlerin nedeni ne kaza ne de iddia edildiði gibi eðitimsizlik. Yaþanan düpe düz iþ cinayetidir. Bu cinayetlerin ana nedeni ise iþçi saðlýðý ve güvenliðine kaynak aktarmayarak her gün yeni ölümlerin önünü açan tersane patronlarý ve bu katliamlara sesini çýkarmayan devlet yetkilileridir.
Bizler, týpký bizden öncelikler ve daha öncekiler gibi torbamýzda özgürlük, barýþ, emek, insanca yaþam düþleriyle yollara düþtüðümüzde mücadelenin uzun ve tehlikelerle dolu olduðunu biliyor, anlýyorduk. Yine de cesurca attýk adýmlarýmýzý, kayan yýldýzlar misali topraða verdik dostlarýmýzý. Alanlarda coplandýk, gaz bombalarýyla sakat kaldý kimilerimiz. Ama geçtiðimiz sokak bilimsel düþüncenin meþaleleriyle aydýnlandý. Iþýktan korkan karanlýk gözler bizi bölmeye, demir kapýlar ardýna kapatmaya ne kadar azimli olsalar da, bizim kararlýlýðýmýzýn barikatlarý aþan KESK(in) direncimizin "güneþli günler"i getireceðine inancýmýzý hiç yitirmedik. 28 Mayýs sabahý kapýlarýmýz çalýndýðýnda, postallarla bölünen uykularýmýzýn mahmurluðunda OHAL'i hatýrladýk. Meðer kýþtan-bahara evimizin içinde bir "kulak" en mahrem sohbetlerimizin sýcaklýðýný iþliyormuþ teyplere… Kimdik biz? Nasýl bir pervasýzlýk vardý ki gülüþlerimizde özgürlüðümüzden yoksun býrakýldýk. Üç kadýn, üçü de sendikal çalýþmalar yapmýþ, kadýn çalýþmalarýnda yer almýþ. Üçü de emeðin en yüce deðer olduðuna inanmýþ. Cinsel, ulusal, sýnýfsal mücadelenin aktivisti olmuþ. Diðeri ise insan haklarý, demokrasi ve barýþ mücadelesini ilmek ilmek dokumak için 52 koca yýlý devirmiþ, inancýný bilincine yazdýðý yazýlara aktarmýþ bir kadýn. Adlarý Elif olmuþ, Yüksel olmuþ, Þermin olmuþ, Sakine olmuþ, ne fark eder! Emek mücadelesi veren, kadýnlarýn kurtuluþundan yana olan, sýrf cinsiyetlerinden ötürü ayrýmcýlýða uðramýþ, ötekileþtirilmiþ herhangi bir kadýn olabilirdi çünkü. Bu "güzel ve yalnýz ülke"de kapitalizmin tuzaðýna düþmeyen, yani verili yaþamýn dayattýðý -kadýn- olmayý ret eden; ülkesinden daha da yalnýz ama bir o kadar maðrur ve onurlu herhangi bir kadýn olabilirdi bugün Bergama M Tipi Kapalý Cezaevinde ve ülkenin diðer cezaevlerinde kalan. Elbette bizler nerede olursak olalým "ekmek ve gül" istemeye devam edeceðiz. Ekonomik krizlerin kadýnlarý ucuz ekmek kuyruklarýna, akþam üstü Pazar tezgahlarýna, iþten atýlýp eve kapanmaya mahkum ettiðini anlayacak kadar okuduk, yazýlmamýþ tarihimizi. Ve yine elbette ki bizler "barýþ" diyeceðiz. Gözyaþlarýmýzýn rengi olmadýðýný öðrenecek kadar aðladýk çünkü. Savaþýn ve militarizmin bedenlerimize, yüreðimize, beynimize kazýdýðý acýlarý bizden iyi kim bilebilir ki… Basýn açýklamalarýyla, yürüyüþlerle, mitinglerle, açlýk grevleri ve her biri birbirinden deðerli katlarla bizlerden desteðini esirgemeyen deðerli dostlar; sesiniz sesimize güç katýyor, moral veriyor. Birlikte yürünecek daha çok yolumuz, özgürleþtirilecek alanlarýmýz var, söylenecek türkülerimiz var… Tüm mücadele yoldaþlarýmýzý saygýyla seviyle selamlýyoruz. Elif, Yüksel, Þermin, Sakine Bergama M Tipi Kapalý Cezaevi
- 6 -
Đstikrar, ekonomilere “teğet” geçerken
Yurtta kriz, cihanda kriz.. Krizleri öngörme konusundaki sicillerine bakarsak bu “uzmanlarýn” krizin ne zaman sonlanacaðý konusundaki görüþlerine güvenemeyiz. 1929 mali krizi ve onu takip eden Büyük Buhran sýrasýnda krizden çýkýldýðýna dair söylemler sürekli tekrarlanýyordu. Ancak sözde çýkýþlar hýzla buharlaþýyordu. Ekonomik büyüme ve sistemin karlýlýðý 50 milyon insanýn öldüðü Avrupa ve Asya'nýn önemli ölçüde yýkýma uðradýðý 2. Dünya Savaþý sonrasýnda ancak saðlanabildi.
Cem Uzun
Dünya'da ve Türkiye'de iç içe geçen krizler arack Obama'nýn seçilmesine iç içe geçmiþ iki kriz neden olmuþtu: Irak Savaþý'na karþý muhalefetin neden olduðu politik kriz ile Eylül 2008'de Lehman Brothers'in iflas etmesi üzerine patlak veren ekonomik kriz. Bu iki kriz eþ zamanlý yaþanmasaydý Obama seçilemeyebilirdi.
B
Bu krizler sadece eþ zamanlý yaþanmadý; ayný zamanda birbiriyle iliþkili bir þekilde patlak verdi. George Bush'un dýþ politikasý ABD egemen sýnýfýnýn göreceli olarak yitirdiði ekonomik gücü askeri güç ile ikame etmeye dayanýyordu. Bush'un deneyimi baþarýsýz oldu, sorunlarý çözmekten ziyade onlarý keskinleþtirdi. Ýç içe geçmiþ iki kriz Türkiye'de de 2002 genel seçim sonuçlarýný belirlemiþti. Bir yandan peþ peþe gelen mali krizler ile Kasým 2000'de 13 banka battý, Þubat 2001'de Türk Lirasý yarý yarýya devalüasyona uðradý. Bu süreçte ücretler neredeyse bir gecede % 40 kesintiye uðradý. AKP'nin seçim zaferindeki faktörlerden birisi buydu. Diðer bir faktör ise Güneydoðu'da 20 yýlý aþkýn süren kirli savaþa barýþçýl bir çözüm sunar umudu ile Kürtler AKP'ye yöneldi. Sonuçta bir önceki koalisyon hükümetini oluþturan partiler sandýkta çöktü. DEHAP etrafýnda oluþan seçim ittifakýnýn aldýðý sonuçlar da çoðu aktivistin
beklentilerini karþýlamadý. Ekonomik kriz ve Kürt sorununa siyasi bir çözümün geliþtirilmemiþ olmasý ve bunun yarattýðý politik gerilim AKP'yi iktidara taþýdý. 2000-2001'deki mali kriz dünya ekonomisinden ve Türkiye'nin politik krizinden baðýmsýz deðildi. Kriz ABD'deki bir önceki “dotcom” çöküþü ile ilintiliydi. Mart 2002'de baþlayan “dotcom” çöküþü Kasým 2002'de Türkiye bankalarý batmaya baþladýðýnda hýzla derinleþiyordu. Çöküþ ayný zamanda politik konjonktür ile de ilgiliydi. Bu baðlantý MGK toplantýsýnda dönemin cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer'in baþbakan Bülent Ecevit'e anayasayý fýrlatmasýndan çok daha derindi. 1980 darbesi sonrasýnda Türkiye'de oluþan antidemokratik ortamda politik sistem yozlaþmýþ ve derin devletle uzlaþan kapitalistler istedikleri gibi at
Kar oranlarının düşme eğilimi nedir? ar oranlarýnýn düþmesinin temel nedeni kapitalistlerin birbirleriyle ulusal ve uluslararasý düzeyde yürüttükleri mantýksýz ve insanlýk dýþý rekabettir.
K
krizleri kendi elleriyle hazýrladýklarýnýn göstergesidir.
Rekabette ayakta kalabilmek için kapitalistler daha kýsa sürede daha fazla ve daha ucuza mal üretip satma telaþýndadýr. Bunu gerçekleþtirebilmenin yolu üretim sürecinde kullanýlan üretim mallarýnýn (sermaye mallarýnýn veya makinelerin) oranýný artýrmaktýr. Bir kapitalist, teknolojisi geliþmiþ, daha hýzlý üretim gerçekleþtirebilen makineleri üretim bandýna dahil ettiðinde daha kýsa sürede daha fazla mal üretebilir. Üretilen tekil mallarýn birim maliyetlerini düþürebildiði oranda o mallarý daha ucuza satabilir. Ancak bu arada tekil mallarýn ihtiva ettiði emek miktarý da düþtüðü için (ki kapitalistlerin elde ettikleri karýn esas kaynaðý emekten çaldýklarý “artý-deðer”dir) bizim kapitalist, toplam karýný artýrsa da mal baþýna daha az kar edecektir. Kaldý ki onun rakipleri bizim kapitalistin izlediði yolu izleyecekler; böylece bütün kapitalistler emek yerine daha fazla makine (sermaye) kullanmaya baþlayacaklardýr. Bu da ekonominin genelinde kar oranlarýnýn düþmesine neden olur. Kapitalizmin mantýksýzlýðý tam burada ortaya serilir: rekabet yüzünden daha fazla oranda sermaye kullanmak zorunluluðu esasýnda kapitalistlerin
Marx kar oranlarýnýn nasýl belirdiðini yukarýdaki formülle açýklar. Buna göre rakip kapitalistler her seferinde üretim sürecine daha fazla sermaye soktukça (daha fazla veya daha geliþmiþ makine istihdam ettikçe) oranýn aþaðýsýndaki “sermaye” miktarý artar ve bu da kar oranlarýnýn düþmesine neden olur. 1930'larda olduðu gibi kar oranlarýnýn dayanýlamayacak kadar düþtüðü durumlarda kapitalistleri “mutlak ölümden” kurtarabilecek olan yegane þey milyonlarca insaný ölüme göndermekti; 2. Dünya Savaþý'nýn ardýndaki temel neden budur. Zira savaþ ekonomisi hem sermayenin bir kýsmýnýn silah gibi bir kere üretildikten sonra bir daha ekonomiye dahil olmayacak olan bir çöplük ekonomisi yaratýr, hem de savaþ sýrasýnda sermaye miktarýnýn bir kýsmý tahrip olacaðý için ekonomilerin genelinde sermaye miktarýný azaltarak kar oranlarýnýn belli bir süre yüksek izlemesini saðlar. Elbette döngü bir kere daha baþlar ve bir sonraki dönem üretim sürecindeki sermaye miktarý arttýkça karlar yine düþme eðilimine girer. Dolayýsýyla kapitalistler “yaþayabilmek” için sürekli silahlanmaya ve ara sýra kana (savaþmaya) gereksinim duyar!
koþturur hale gelmiþlerdi. Antidemokratik ortamý sermayedarlar, siyasiler ve ordu üst yönetiminin karþýlýklý iliþkisi tarafýndan besliyordu. Kürtlere karþý savaþ otoriterizmi meþrulaþtýrmak için bahane olarak kullanýlýyordu. 2000-2001 krizindeki en büyük ve yýkýcý iflasýn odaðý olan Egebank'ýn sahibinin Süleyman Demirel'in yeðeninin olmasý bir tesadüf deðildi. Egebank'ý alýrken cebinde sadece 5 bin dolar olmasýyla övünen Murat Demirel çok kýsa bir süre içinde özelleþtirmelerden pay kaparak Egebank'ý 300 þubeye sahip hale getirdi. Süleyman Demirel'in cumhurbaþkanlýðý döneminde faili meçhul cinayet sayýsýnda muazzam bir sýçrama yaþanmýþ ve bugün Ergenekon olarak deþifre olanlarýn temelleri de o döneme atýlmýþtý. Derin devlet rejiminin baskýcýlýðý, doðru politik baðlantýsý olanlarýn iþledikleri yolsuzluklar için ideal koþullar oluþturuyordu. Marx'ýn da belirttiði gibi sermaye sýnýfý için krizler bir çözüm de olabilir. Krizler bazý sermayedarlarý batýrýr; ancak ayakta kalanlar için varlýklarýný konsolide etme ve büyüme fýrsatý da sunar. Mali kriz sonrasýnda Türkiye'de banka sayýsý 80'den 50'ye indi. Ama bankacýlýk sektörü çok karlý bir hal aldý. Krizlerin nereye gideceði, krizin büyük sermayedarlar için “fýrsat” mý, yoksa temelli bir batýþýn baþlangýcý mý olacaðý, krizden en çok etkilenen iþçilerin mücadele edip etmemesine baðlýdýr.
Tünelin sonunda ýþýk var mý? Krizleri öngörme konusunda burjuva ekonomistleri tümüyle kördür. IMF'nin o zamanki Türkiye masasý þefi Carlo Cottarelli'nin 2002 krizini öngörememesi buna bir örnektir. Cottrelli Kasým 2000'de bankalar battýðýnda bile her þeyin yolunda olduðunu söylüyordu. Ancak Þubat 2001'de TL çöktü ve milli gelir % 9.5 daralarak tarihsel önemde bir ekonomik daralma yaþandý. Birçoklarýnýn “dahi” olarak adlandýrdýklarý ABD Merkez Bankasý eski baþkaný Alan Greenspan, ABD'deki son mali krizin dinamitlerinden olan sub-prime mortgage piyasalarýný vakti zamanýnda “yaratýcý mali mühendislik” olarak övüyor, yere göðe sýðdýramýyordu. Onun halefi Ben Bernanke benzeri bir öngörüsüzlük ile 2004'te þunlarý söylüyordu: “Son 20 yýlýn ekonomisinin temel özelliklerinden biri istikrarsýzlýðýn önemli ölçüde azalmasýdýr.”
Marksistler burjuva ekonomistlerine göre daha avantajlýdýr. Gazetelerin ekonomi sayfalarýnda yazan uzmanlarýn da dahil olduðu burjuva ekonomistleri kapitalist ekonominin dengede olduðunu varsayan teorilerle dünyayý anlamaya çalýþýyorlar. Tek sorun böyle bir dengenin aslýnda var olmayýþýdýr. Kapitalizm ilk geliþiminden itibaren krizlerle çalkalandý. Sadece ABD'de 1810 ile 1920 arasýnda 15 kriz yaþandý. Dolayýsýyla burjuva ekonomistleri temelden yanlýþ varsayýmlara dayanan teorilerle dünya ekonomisinin seyrini öngörmeye çalýþýyorlar. Marksistler ise analizlerine sistemdeki çeliþkileri tespit ederek baþlar. Marksistler bundan sonra ne olacaðýný öngörebilirler mi? Her ne kadar krizlerin aslýnda bu sistemin olaðan parçalarýndan bir tanesi olduðunu ve kapitalizmin krizler yaratmadan devam edemeyeceðini bilsek de kapitalist ekonominin kýsa vadede göstereceði seyri tahmin etmek mümkün deðildir. Piyasanýn mantýksýz iþleyiþ biçimi bu tahminlerin fazla ömrü olmamasýný garantiler. Ekonomik çöküþün doðru bir öngörüsü, öngörünün yapýldýðý anda çöküþün yaþanmasýdýr ki spekülatörler hemen ellerindeki hisse senetlerini, borç kaðýtlarýný satýþa çýkarmaya baþlar. Ayný þey büyüme öngörüleri için de geçerlidir. Hem çöküþ hem büyüme, bunu ilk gören spekülatörler için karlý olabilir. Sözüm ona dahi Alan Greenspan'in simgeleþtiði ABD ekonomisinin 90'larýn ortasýndaki istikrarsýz büyüme dönemi sýrasýnda Chris Harman gibi marksist ekonomistler bu büyümenin zayýflýklarýna iþaret ettiler. Harman, gerçek kar oranlarýnýn düþtüðünü, ABD ve dünyadaki ekonomik büyümenin ise sürdürülemez düzeylerdeki borçlanmayla (hem kiþisel hem de hükümet borçlarýyla) finanse edildiðini tartýþtý. Ancak Chris Harman 2006'daki kriz konusunda yeni bir kitap yazmaya baþladýðýnda krizin kitabý bitirmeden patlak vereceðini öngöremezdi. Harman 2008'de kitabýn yarýsýný çöpe atmak durumunda kaldý; çünkü olaylar çok hýzlý geliþti. Kar oranlarýnýn düþme eðilimi ancak muazzam bir yýkým ile durdurulabilir. 1930 Buhraný'nýn sonlanmasýnýn bedeli 50 milyon insanýn ölümüne neden olan dünya savaþý idi. Ancak kýsmi geniþlemelerin mümkün olduðunu belirtmemiz gerekiyor. Ýþçiler ücret ve sosyal güvenlik haklarýnda kesintileri kabul ederlerse kapitalizm yeniden soluklanabilir. Kapitalist devletlerin þu anki manevralarý daha fazla borçlanarak sistemi ayakta tutmaya dayanýyor. Bu borçlar ise gelecekte
- 7 -
hem de AKP ABD'nin kendi ittifaklarýnýn hangi rejimle yönettikleri konusunda daha az seçici olacaðýný görüyorlar. Bu AKP'yi Ergenekon davasýný daha kararlý bir þekilde sürdürmeye teþvik ederken, derin devletin direniþini de güçlendiriyor.
daha büyük problemlere neden olacak. Mart 2000'deki “dotcom” çöküþünün 2008'deki daha büyük krize yol açmasýnýn nedeni de tam da buydu. Olaylarýn tam olarak nasýl yaþanacaðýný görebildiðimiz bir küre yok. Bizim derdimiz de zaten gelecek hakkýnda spekülasyonda bulunmak deðil, geleceði iþçi sýnýfýnýn çýkarlarý doðrultusunda biçimlendirmektir. Bunun için de analizlere dayalý politikalara ihtiyacýmýz var. Geliþtireceðimiz politikalar da bu krizden ancak iki çýkýþ yolunun olduðu gerçekliðiyle baþ etmek zorunda. Birinci çýkýþ sermayedarlarýn yeniden yapýlanma ve toparlanmanýn bedelini iþçilere ödetmeleri. Ýkinci çýkýþ ise iþçi sýnýfýnýn krizin faturasýný ödemeye karþý kendi çýkarlarýný savunmak için mücadele etmesi ve sistemi zayýflatmasý ve devirmek için mücadele etmesine dayanýr.
Kriz ve direniþ Söz konusu olan tercihtir. Burada kaçýnýlmazlýktan bahsetmiyoruz. Kriz ile sisteme isyan arasýnda otomatik bir iliþki yoktur. Kriz öfke yaratabileceði gibi korkunun egemen olmasýna da yol açabilir. Öfke mücadeleye korku ise felce dönüþebilir. Dahasý krizden etkilenen her bir iþçi kendisini ve ailesini korumak ile kolektif direniþte yer almak arasýnda bir tercihle karþý karþýya kalýr. Mantýklý tercihler direniþin baþarý kazanmasýna baðlýdýr. Bu da baþka iþçilerin ne yapmaya hazýr olduðunun deðerlendirilmesini gerektirir. Tam da bu nedenle kriz ortamýnda küçük bir kolektif direniþin bile çok büyük önemi vardýr. Çünkü küçük baþarýlar bile direnmeye dair algýyý etkiler. Troçki 1. Dünya Savaþý sonrasýnda ekonomik kriz, egemenlerin ve iþçilerin politikalarý ile iþçi sýnýfý bilinci arasýndaki karmaþýk iliþkiyi irdelerken þunlarý yazdý: “Kriz ve kitlesel iþsizlik ve güvencesizlik belirtileri savaþ bittikten hemen sonra ortaya çýksaydý burjuva toplumunun devrimci krizi çok daha keskin ve derin olurdu. Burjuva devletleri tam da bunu önlemek için spekülatif mali zenginlik yaratmaya yöneldiler. Ticari ve sýnai krizi bir-bir buçuk yýl ertelediler. Ama bunun bedeli de mali ve ekonomik aygýtý daha da daðýtmak oldu. Dolayýsýyla kriz daha da derinleþti ve keskinleþti. Ancak ertelenmesi nedeniyle kriz savaþ sonunda ordularýn geri çekildiði çalkantýlý döneme denk gelmedi. Kriz bir kampýn dersler çýkardýðý ve kendini yeniden eðittiði, diðer kampýn hayal kýrýklýðý ve bölünmeler yaþadýðý bir dönemde ortaya çýktý.” Dolayýsýyla Troçki'ye göre egemen sýnýf ekonomik krizin sonuçlarýný militan bir karþý çýkýþ dalgasýnýn geri çekildiði bir döneme erteledi. Bunun bedeli de krizin patlak verdiðinde daha büyük boyutlara ulaþmasý oldu. Tarihte iþçi sýnýfýnýn krizin en derin anlarýnda tepki koymadýklarý; ancak krizden çýkýþýn baþladýðý ve iþçilerin daha güvenli hissettikleri bir zamanda mücadeleye atýldýklarý sýkça görülmüþtür. Rus Devrimi öncesinde iþçi ücretleri tekrar artýþa geçmiþti. Türkiye'deki 2000-2001 krizi sýrasýnda krize tepkilerin nasýl farklý olabileceðini gördük. Kasým 2000'de bankalarýn batmasý üzerine Aralýk 2000'deki yaklaþýk bir milyon mavi ve beyaz yakalý iþçinin katýldýðý bir günlük genel grev gibi bir dizi militan tepki ve büyük gösteriler yaþandý. Sistemin zayýflýðý ve yolsuzluðu
deþifre olunca iþçiler öfkelendiler; ama korkmadýlar. Ancak TL yarý yarýya deðer kaybedip ücretler bir gecede deðerini yitirince bunun yarattýðý korku felce dönüþtü ve iþçilerin tepkileri zayýfladý. Bunda islami ve milliyetçi fikirlerin etkisi altýnda olan esnaflarýn tüm Türkiye'ye yayýlan ateþli eylemlerinin iþçi sýnýfýnýn “laik” kesimlerini korkutmasýnýn da payý vardý. Çaðrýlan gösteriler de düþük bir katýlýmla gerçekleþti. Ýþçi sýnýfý mücadelesinin yokluðunda krizden karlý çýkan AKP oldu. Seçmenler kriz sýrasýnda iktidarda olan partileri cezalandýrdýlar. Geçtiðimiz haziran ayýnda yapýlan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçlarý da politik ve konjonktürel faktörler nedeniyle krizin politik sonuçlarýnýn hiç de ortak olmadýðýný iþaret ediyor. Ekonomik krizin etkileri Avrupa düzeyinde benzer bir þekilde yaþandý. Ama seçim sonuçlarý birbirinden farklýydý. Sol sadece Ýrlanda ve Portekiz'de kazanýmla çýktý. Birçok ülkede muhafazakar partilere kayýþ yaþandý. Almanya'da Die Linke sadece % 7.5 oy aldý. Yunanistan'da PASOK'un solundaki Synaspismos koalisyonu beklenildiðinden çok daha kötü sonuçlar alýrken, PASOK oyunu artýran az sayýdaki sosyal demokrat partiden biri oldu. Bunun bir nedeni PASOK'un seçim sloganýnýn “Ya sosyalizm ya barbarizm” olmasýydý. Ýrlanda ve Portekiz'de hayli yeni olmalarýna raðmen göreceli olarak büyük ve dinamik yeni sol yapýlar seçmenlere gerçekçi görünen bir alternatif oluþturabildiler. Almanya'da Die Linke bankalarýn devlet eliyle kurtarýlmasý konusunda ciddi bir tartýþma yaþadý ve Die Linke'nin yarýsý kurtarma paketini destekledi.
Türkiye'deki kriz Türkiye'deki kriz hem ekonomik hem politik düzeyde dünya kriziyle iç içe geçmiþtir. Ancak kriz ABD veya Almanya ile benzeri bir þekilde ilerlemiyor. 2000'de bankalarýn batmasý sonrasýnda yaþanan yeniden yapýlanma þu anda Türkiye'de bankacýlýk sektörünün gayet karlý olmasý anlamýna geldi. Bu karlýlýk yüksek faiz oranlarýna dayanýyor. Yüksek faiz oranlarý aslýnda Türkiye'de çoðunluðu iþçilerden oluþan vergi mükelleflerinden bankalara kaynak hortumlanmasýdýr. Türkiye'deki bankalarýn karlýlýðý yabancý bankalarý ortak olmaya veya bazý bankalarý doðrudan satýn almaya yöneltti. Yunanistan Ulusal Bankasý Finansbank'a, Amerikan GEC Garanti'ye, Hollandalý ING
Oyakbank'a, Belçikalý Fortis Dýþbank'a yöneldiler. Bu bankalarýn son ikisi dünya bankacýlýk krizi sonucunda büyük sorun yaþýyorlar. Bankacýlýk sektöründe kriz olmamasýna raðmen gerçek ekonomi ciddi sorunlar yaþýyor. Ýþsizlik hýzla artýyor. Dünyanýn geri kalanýnda olduðu gibi hükümetin kriz önlemleri sermayedarlarý kurtarmaya yönelik. KDV'deki indirimler üreticilere stoklarýný eritme fýrsatý verdi ve otomobil ithalatýnda büyük bir artýþa neden oldu. Ancak patronlarýn iþçileri iþten atmasýný durdurmadý. Þimdi ise artan devlet borçlarýný ödemek zorunda kalanlar yine iþçiler olacak. Hükümetin kimi uygulamalarý ise çýldýrtýcý: Çalýþan kesimlerden topladýklarý iþsizlik fonlarýnda biriken kaynaðýn önce sanayicilere verilmesi tartýþýldý, sonra yol yapacaklarýný açýkladýlar, þimdi de Kürt bölgelerinde – hesapta – kullanacaklarmýþ. Ýþçiye verecekleri 5 kuruþ zammýn hesabýný yapanlarýn kafalarýnda beliren son þey ise lüks yatlardan ÖTV'yi kaldýrýp KDV oranlarýný (temel besin maddelerinde uygulanan tarifeye uygun!) % 1'e indirmek!!
Türkiye krizi ve dünya krizi Türkiye'deki ekonomik kriz ile dünyadaki ekonomik kriz arasýndaki iliþki doðrusaldýr. Ancak politik etkisi hiç de öyle deðil. ABD'de Barack Obama'nýn seçilmesi Irak iþgalinin baþarýsýzlýðýna dayanýyordu ve ABD politikalarýnda bir deðiþimi sembolize etti. ABD þu anda Türkiye gibi alt emperyalist güçlerle olan ittifakýna çok daha baðýmlý hale geldi. Bu, baba Bush'un dönemindekine benzer politikalara dönüþ anlamýna geliyor. ABD'ye sýcak bakan hükümetlere yönelik “rejim deðiþikliði” üzerine durulmuyor. Kahire'de “islama açýlýþ” konuþmasý yapan Obama'nýn Hüsnü Mübarek rejiminin antidemokratik yapýsýna hiç deðinmemesi dikkat çekicidir. ABD'nin temel hedeflerinde bir deðiþiklik olmadý ve Obama da Bush hükümetinin en tehlikeli politikalarýný sürdürüyor. Obama sadece Afganistan'daki savaþý þiddetlendirerek sürdürmüyor, ayný zamanda baþkan yardýmcýsý Joe Biden'i Gürcistan'a göndererek Bush hükümetinin son günlerindeki en riskli macerasýný sürdürme iþareti veriyor: Gürcistan'ý, Rusya'yý provoke etmeye teþvik etmek. Yerel ittifaklarýn öneminin artmasý ile birlikte ABD'nin “en iyi dostu” olma yarýþý da kýzýþtý. Ayný þey Türkiye egemen sýnýfýnýn iki kanadý açýsýndan da geçerli. Hem derin devlet
Kürt sorunu konusundaki son “açýlýmlar” da derin devlet ile seçilmiþ AKP hükümeti arasýndaki mücadeleye baðlý. Derin devlet Kürtlere karþý kirli savaþtan hem meþruiyet hem de çýkar saðlýyor. Türkiye sermaye sýnýfýnýn bir kesimi uzun süreden beri bu savaþý sonlandýrma isteðinde. Onlar için savaþ hem istikrarsýzlýk yaratýyor, hem de çok pahalý. TÜSÝAD ta 1990'larýn baþýnda Kürt sorunu konusunda politik çözüm önerileri içeren bir rapor hazýrlatmýþtý. Ancak bu raporu TÜSÝAD konferansýnda sunacak bir iþadamý çýkmadý. Sermayedarlarýn derin devlete baðýmlýlýklarý ve korkularý bu kadar büyüktü. Bugün derin devlete bu kadar baðýmlý olmayan sermaye kesimlerinin desteði ile AKP derin devlete ve kirli savaþa karþý adým atmaya yöneldi. Bunlar iþçi sýnýfý hareketi açýsýndan çok büyük önem taþýyan geliþmelerdir. Derin devletin sýnýrlandýrýlmasý ile kirli savaþa politik bir çözümün bulunmasý Türkiye'de demokrasinin geliþmesi açýsýndan önemli kapýlar aralar. Ýþçi sýnýfý tam da bu nedenle her iki konuda taraf olmak durumundadýr. Ne var ki hükümetin programý 1990'lar TÜSÝAD'ýn çözümü ile ayný. Bunlarýn hedefi Türkiye kapitalizmini güçlendirerek bölgedeki etkinliðini artýrmaktýr. Derin devletten sýnýrlý ve göreceli baðýmsýzlýklarý ile baðýmsýz seçmen tabaný olmasý bunu gerçekleþtirme olasýlýðý doðuruyor. Ne var ki geçmiþte siyasi bir çözümü ve demokratikleþmeyi engelleyen çeliþkiler varlýðýný sürdürüyor. AKP de derin devlete karþý mücadelede tabanýný seferber etme konusunda tutuk davranýyor. Çünkü bunun kendi hükümetine karþý da yönelebileceðinden korkuyor. Diðer bir sorun ise ekonomik krizin derinleþmesi ve krize karþý önlemlerin aslýnda devletin bütçe açýklarýný ve borçlarýný daha da artýrmasýdýr.
Krize karþý mücadele Ýþçi sýnýfý bir dizi sorun ile karþý karþýya. Kirli savaþýn sonlandýrýlmasý ile demokratikleþmeye doðru atýlan adýmlarýn baþarýlý olacaðýnýn hiçbir garantisi yok. Buna baðlý olarak Kürt sorununda herhangi bir çözüm ve demokratikleþme, bunlar için mücadeleye kimin katýlacaðýna doðrudan baðlý. Üçüncü bir etken kriz iþçilerin yaþam standartlarýný tehdit ederken ayný zamanda sýnýf mücadelesini tetikleyebilir. Bu birbirine baðlý olan sorunlara eðilmek için bunlarý birlikte ele alan politikalara ihtiyacýmýz var. Krizin faturasýný ödemeye karþý çýkarken demokrasi için mücadeleyi birlikte yürütmeliyiz. Hükümetin “açýlým” politikalarýnýn yarattýðý fýrsatlar ile bunlarýn sýnýrlarýný birlikte görmemiz gerekiyor. Mesele hükümetin “samimiyeti” deðil. Onlar gayet samimi bir biçimde temsil ettikleri sermaye sýnýfýnýn çýkarlarýný savunuyorlar. Mesele hükümetin önerilerinin sýnýrlarýný geniþletmeye yönelik bir hareketin inþasýdýr. Krize karþý direniþi ve demokrasi mücadelesini birleþtirmeyi hedefleyen Demokrasi Ýçin Birlik Hareketi (DBH) tam da bu nedenle son derece önemlidir.
- 8 -
Ahlak dersi değil iş, cinayet değil hayat istiyoruz Özlem Gitmez
istem kadýný ve erkeði “þiddet”li bir geçimsizliðe sürüklerken Tayyip Erdoðan son dönemde bolca iþlenen kadýn cinayetlerini ve kadýna dönük þiddet eylemlerini önlemek için anne babalara seslendi:
S
“Bu ülkede bir baþbakan olarak, bir baba olarak çocuklarýmýzýn yarýnlarý için özellikle bir þey vurgulamak istiyorum. Hiçbir görsel medya patronu gençliðimizin ahlaki erozyonuna fýrsat vermemeli. Yarýn öyle bir bela olur ki bu bela onlarýn baþýna da vurur. Anneler babalar olarak bizim de üzerimizde görevler var. Son zamanlarda bazý arzu edilmeyen cinayetler, katliamlar duyuyorsak anne baba olarak kendimizi hesaba çekmeliyiz. 'Acaba biz nerede hatalar yaptýk' diye üzerinde durmalýyýz. Sýnýrsýz, kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduðu yapýlanma gerçekten bizi dertlendiriyor. Onun için aileye sahip çýkacaðýz. Kendi baþýna býrakýlan ya davulcuya ya zurnacýya." Bu sözler aylardýr bir türlü katili bulunamayan Münevver Karabulut cinayetini ima ederek, bir “ahlak açýlýmý” olarak bizlere sunuldu. Ahlaki bir erozyon olduðu argümaný tarih boyunca her daim söylendi; Diþi köpek kuyruk sallamazsa..., saçý uzun aklý kýsa,... ya davulcuya ya zurnacýya... Ahlak ve namus biz kadýnlarýn hayatýný eve sýkýþtýrýrken, þiddeti de meþrulaþtýrýyor. Kapitalizmle birlikte ortaya çýkan ve kutsallaþtýrýlan
çekirdek ailenin güdümünde kadýnlar öldürülüyor, intihara sürükleniyor, ikinci sýnýf vatandaþ olarak “zurnacýya veya davulcuya” gitme paranoyalarýyla aile, kadýnýn namus bekçiliðini yapýyor. Erdoðan söylediði bu sözlerle ailenin kýz çocuklarýna “sahip çýkmasý” gerektiðini çünkü saçý uzun aklý kýsa olan kýzlarýn düzgün kararlar veremediðini söylüyor. Bu veremedikleri kararýn sonucunda baþlarýna gelen ölüm, taciz, tecavüzden de dolayýsýyla kendileri, aileleri sorumludur sonucuyla baþbaþa býrakýyor, her gün þiddete maruz kalan, tacize tecavüze uðrayan, cinsiyetçi bir ideolojinin altýnda ikinci sýnýf vatandaþ olarak yaþamak zorunda býrakýlan kadýnlarý. Hüseyin Üzmez bir kýz çocuðuna tecavüz ettiðinde adli týp raporunda yazýlanlarý hatýrlayalým. Çocukta
psikolojik bir travma belirtisi görülmediðinden Üzmez serbest býrakýldý. Asýl sorumlu Üzmez olarak görülmedi çünkü. Pippa Bacca öldürüldü ve bu tecavüz ve cinayetin sonrasýnda “kadýnýn da orda ne iþi vardý, tabi tecavüze uðrar” söylemiyle sorumlu meþrulaþtýrýldý. Pippa Bacca kendi ölümünü getirecek bir iþe giriþmiþti, çünkü hangi saatte dünyanýn neresinde olabileceðinin sýnýrlarý vardý. Erdoðan’ýn söyledikleri bu sýnýrlarý tekrarlýyor ve cinsiyetçi ideolojinin yeniden üretilmesine sebep oluyor. Aile hem ideolojik hem de sýnýfsal görevlerini yerine getirsin diye tekrar sahneye çaðrýlýyor. Kýz çocuklarýnýn evde oturmasý ve kontrol edilmesi gerekiyor, ahlaklý olsunlar diye. Çocuk yaþta çalýþmak zorunda kalanlar, harç paralarýný ödeyemedikleri için okullarýný býrakmak
zorunda kalacak olanlar, iþ bulamayanlar, iþten atýlanlar ise kadýn ve erkek AKP’nin hýzlandýrdýðý neoliberal politikalarýn, kapitalizmin yarattýðý bu krizle birlikte evlerine hapsoluyorlar. Sistemin ahlaký sistemin kriziyle birlikte hapsediyor hepimizi. Bir cinayetin sorumlularý meþrulaþtýrýlýrken, ailesinin “sahip çýkmamasý” sebep gösteriliyor týpký tüm insanlýðý politikalarýyla karanlýða sürükleyenlerin sorumlularý meþrulaþtýrýlýrken, bizlerin tembellikle, verimsizlikle, “kemerleri sýkmamakla” suçlanmamýz gibi. Hayatýmýzýn her alanýnda varolan ve umursamazca sarfedilen cinsiyetçi sözcükler kadýnlarý güvensizleþtiriyor. Bu güvensizliði bu söylemlerle mücadele ederek aþmak zorundayýz. Erdoðan’ýn
yaptýðý “ahlak açýlýmý”, egemen sýnýfýn ideolojisini gözler önüne seriyor. Bu ideoloji her gün kadýnlarýn öldürülmesine, taciz ve tecavüze uðramasýna, iþ yaþamýnda daha az ücret almasýna, þiddete maruz kalmasýna sebep oluyor. Bu gidiþata dur demek zorundayýz. Erdoðan’ýn söylediði gibi “sýnýrsýz, kontrolsüz bir erozyon” var, fakat bu toplumsal, siyasal ve “ahlaki” erozyonun nedeni biz kadýnlar deðiliz. Bu kontrolsüz ve sýnýrsýz gidiþatýn adý kapitalizmdir. Çözüm ise “aileye yaslanmak” deðil, kapitalizmi yýkýp yerine daha adil, eþitlikçi ve özgürlükçü bir dünya yaratmaktýr. Sorumlularý biliyoruz, çözüme beraber gidelim! “Ahlak açýlýmý” ile de krizin yarattýðý yýkýmla da mücadele edelim!
Onurlu bir barýþ için, yaþasýn halklarýn kardeþliði Tülay Koçak
Kürt sorununun demokratik ve barýþçýl çözümü için harekete geçen, “Söyleyecek sözümüz, barýþý getirecek gücümüz var” sloganýyla iþe koyulan barýþ inþasý ortaklaþmasý olarak ülkenin çok deðiþik illerinden (Ýstanbul, Ankara, Eskiþehir, Bursa, Diyarbakýr, Batman, Hakkari, Adana, Ýzmir, Dersim, Þýrnak ve en son Karadeniz) gelen kadýnlarla 31 Mayýs’ta Diyarbakýr’da buluþtuk. Bu buluþma ile nasýl ve ne üzerinden sürece müdahale edeceðimizi tartýþýp 27-28 Haziran Ankara konferansýnda deklarasyon çýkararak “Barýþ Nöbeti” kararý almýþtýk. Ýçinde DTP, demokratik kitle örgütleri, STK’lar, sosyalist örgütler, çeþitli dernekler ve kadýn örgütlerinin temsilcileri 8-9 Aðustos’ta Van’da birleþip Hakkari ve sonrasýnda
Berçelan yaylasýna çýkarak, sabaha kadar Barýþ Nöbeti tuttu, kararlý bir duruþ ve tutum sergiledi. Türkiye’nin çeþitli illerinden giden 60, bölgeden yaklaþýk 500 kadýn, yaylanýn dayanmasý zor ayazýna karþý
þarký, türkü ve halaylar eþiliðinde, yemek ve çay kuyruðunda, büyük ateþlerin etrafýnda bundan sonraki süreçte neyi, nasýl yapacaðýmýzý tartýþtýk. Ortak yazgýlarýmýzýn nasýl mücadele ve kazaným birliðine
dönüþeceði konusunda fikir alýþveriþinde bulunduk. 3700 rakýmlý yaylada “Kadýnlar savaþ istemiyor”, “Jin Jiyan Azadi”, “Kadýn, Yaþam, Özgürlük”, “Yaþasýn Kadýn Dayanýþmasý” sloganlarýna meþale ve havai fiþek coþkusu eþlik etti; barýþý, umudu ve çözümü inþa etmenin ne kadar yaþamsal olduðunu damarlarýmýzda hissettik. Gücümüzü ve güvenimizi birlikte, tutarlý, kararlý bir barýþ süreci örmekten alýyoruz. Bizler Berçelan’da Diyarbakýr’da, Ankara’da Ýstanbul’da Dünya’nýn, Ortadoðu’nun, Türkiye’nin efendilerine ve egemenlerine kafa tutuyoruz. Yol haritamýz on yýllardýr süren mücadele geleneðinin bugüne, yarýna, yeni kuþaklara “savaþsýz, sömürüsüz, sýnýfsýz toplumlar” armaðanýnýn verdiði güçle çiziliyor. Edi Bese - Artýk Yeter; Silahlar Sussun!
Ýran'ýn yeni isyaný ran'da 12 Haziran seçimleri sonrasýndaki geliþmeler 1979 Devrimi'nden sonraki en büyük politik krizin yaþanmasýna neden oldu. Seçim sonuçlarý Ahmedinejat'ýn oylarýn %63'ünü, rakibi reformist Mir Hüseyin Musavi'nin ise %34'ünü aldýðýný gösteriyordu. Musavi seçimlere hile karýþtýrýldýðýný iddia etti. Bunu takip eden dönemde yüz binler sokaða çýktý, polisin gösterileri þiddetle bastýrmasýna karþý “Oyum nerede?” diye baðýrdý.
Ý
Bu kriz ayný zamanda egemen güçler arasýnda yaþanan karþý karþýya geliþin týrmandýðýný gösteriyor. Hem sokaktaki, hem egemenler arasýndaki kutuplaþmanýn sonuçlarý bir seçimin çok ötesine geçip Ýslam Cumhuriyeti için tarihsel bir dönüm noktasý anlamýna gelebilir. Bu yýlki seçim kampanyasý devrimden bu yana yaþanan en canlý kampanyaydý. Dört adayýn da destekçileri sokakta aktif kampanya yürüttüler. Öðrenciler üniversitede “özgür alan” adýyla tartýþma ortamlarý yarattýlar. Gazeteler internette yaygýnca dolaþan eleþtirel makaleler yayýnladýlar. Adaylar ilk kez ulusal televizyonda birbirleriyle tartýþtýlar. Ahmedinejat diðer adaylarý eski baþkan Akbar Haþemi Rafsancani'nin yandaþý olarak tarif etti. Musavi ise Ahmedinejat'ýn ekonomiyi mahvettiðini, yoksulluða yol açtýðýný ve Ýran'ý uluslar arasý alanda izole ettiðini öne sürdü. Ahmedinejat'ýn ülkeyi diktatörlüðe götürmek istediðini de iddia eden Musavi, politik özgürlükler, kadýnlar ve azýnlýklar için haklar vaat etti. Seçim kampanyasýnýn yoðunlaþmasý daha önce görülmemiþ düzeyde bir politik alan açtý. Binlerce genç politik faaliyete atýldý ve seçime katýlým oraný 2005'in çok üstünde %85 olarak gerçekleþti. Musavi kampanyasý sokakta devasa bir yeþil hareketin ortaya çýkmasý ile ivme kazandý. Musavi'nin Tahran, Ýsfahan ve Tebriz'deki mitingleri on binleri buluþturdu. Ahmedinejat'ýn destekçileri medyada daha az görünmekle birlikte, sayýlarý azýmsanmamalý. Ahmedinejat 2005'te popülist bir platformda yoksullukla mücadele ve petrol paralarýný insanlarýn sofrasýna koyma vaadi ile seçilmiþti. Ahmedinejat iki yýl içinde 350 köy ve kasabayý ziyaret etti, destekçilerinden 9 milyon mektup aldý ve 10 milyon dolar daðýttý. Kent ve kýr yoksullarýnýn bir kýsmý bu
durumdan pay aldýlar; ancak çoðu petrol gelirlerinin yüksek düzeyde olmasýna raðmen daralan bir ekonominin maðdurlarý oldular. Ahmedinejat iþ baþýna geldiðinde enflasyon %16'ydý, þimdi ise %25. Ýran Merkez Bankasý'na göre son dört yýlda kentte yaþayan bir ailenin masraflarý iki katýna çýktý. Ücret artýþlarý ise bunun çok gerisinde kaldý. 223 dolar olan bir iþçinin ortalama aylýk ücreti yoksulluk sýnýrýnýn çok altýnda. Resmi rakamlara göre %13 olan iþsizlik gerçekte %20 ile %30 arasýnda. Toplumun en zengin %20'sinin ulusal gelirin yarýsýný elde ediyor olmalarý eþitsizliðin büyüklüðüne iþaret etmekte. Ýran gençleri arasýnda yapýlan kamuoyu yoklamalarý ekonomik sýkýntýnýn ve zengin ile yoksul arasýndaki eþitsizliðin en büyük sorunlarý olduðunu gösteriyor. Ýþçilerin öfkesi defalarca kendini grevler þeklinde ifade etti. Þubattan mayýsa kadar binlerce öðretmen greve giderek ücretlerinin diðer kamu çalýþanlarýnýn düzeyine çýkartýlmasýný talep ettiler. Grev sözcülerinden birisi þunlarý söylüyor: “Ücretlerimiz komik derecede düþük. Master yapmýþ bir öðretmen ayda 300 dolardan az alýyor. Tahran gibi bir kentte 500 dolardan az geliri olan bir aile yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor demektir.” Grev dalgasý sýrasýnda meclis önünde gösteri yapan öðretmenlerden 100 kiþi göz altýna alýndý. Bir baþka baský dalgasý da 1 Mayýs'ta yaþandý. 1 Mayýs gösterileri iþçi sýnýfý aktivistlerinin buluþtuðu ve ülkede iþçi hareketinin bir canlanma belirtisi gösterdiði bir andý. Musavi'nin reformist
kanadýn adayý olarak gösterilmesi bilinçli bir tercih oldu. Reformist liderler iþçi sýnýfý öfkesi ile bað kurmaya karar verdiler. Reformist hareketin stratejik beyni olarak bilinen Said Haccariyan 2004'te reformistlerin orta sýnýfýn çýkarlarýný temsil ettiðini itiraf etmiþti. 2005'te Ahmedinejat'ýn popülizmine yenik düþen reformistler deðiþmeleri gerektiðini anladýlar.
1980-88 arasýnda süren Ýran-Irak savaþý ve Ruhullah Humeyni'nin otoritesi bu farklý kanatlarý dengeleyebiliyordu. 1990'larýn baþýnda ise iþ çevreleri ve tüccarlar devletin ekonomiye müdahalesine karþý muhalefetlerini daha yüksek sesle dillendirir hale geldiler. Ekonomideki sorunlar nedeniyle popülistler mevzi kaybederken, Rafsancani etrafýnda yeni bir kanat oluþtu.
1980'lerde baþbakanlýk yapan ve eþitlikçi politikalarý ile tanýnan Musavi göreve uygun bir isimdi. Musavi ilk seçim mitingini mart ayýnda Tahran'ýn iþçi sýnýfý mahallesi olan Nazi Abad'ta yaptý. Mitinge gelenler onu “yoksul dostu Kahraman Hüseyin” sloganlarýyla karþýladýlar. Musavi seçim kampanyasý süresince yoksulluðun ortadan kalktýðý bir gelecek vaat etti. Ýran Emek Haber Ajansý'nýn seçimlerden hemen önce yaptýðý bir kamuoyu araþtýrmasý Musavi'yi %54 ile önde gösteriyordu. Ýþçi sýnýfý oylarýnýn Ahmedinejat ile Musavi arasýnda bölündüðünün görüldüðü açýktý.
1989'da baþkanlýða gelen Rafsancani “modern sað” veya “pragmatist” olarak biliniyordu. Rafsancani “gelenekçi sað” ile ittifak kurarak sola mevzi kaybettirdi. Kendisini ve ailesini kilim ve þam fýstýðý ihracatý ile zenginleþtiren Rafsancani, yeni sanayi kapitalistlerinin çýkarlarýný temsil etti. Rafsancani'nin ekonomik liberalizmi enflasyonun %50'lere týrmanmasý ve eþitsizliðin derinleþmesi sonucu 1992 ve 1995'te bir isyan dalgasýnýn yaþanmasý üzerine geri tepti. Alt sýnýfýn devletten yabancýlaþtýðýný fark eten Hameyni kültürel yozlaþmayý suçlayarak Ýslam kurallarýný sýkýlaþtýrdý. Ancak bu yabancýlaþmayý daha da arttýrdý; çünkü toplumda ciddi bir deðiþim yaþanýyordu. Kadýnlarýn eðitimi ve emek piyasasýna katýlýmý ve genç nüfus artýyor (nüfusun %70'i 30 yaþýn altýnda), dinin rolü konusunda fikirler deðiþiyordu.
Tepedeki çatlak Seçimler politik elit içinde var olan gerilimleri açýk savaþa dönüþtüren bir katalist rolü oynadý. Egemen sýnýf içindeki gerilimler 1980'lerden beri sürmektedir. Musavi devlet kapitalisti bir ekonomi ve yoksullarýn korunmasýna dayanan bir “sol” hizbin üyesiydi. Sað kanatta ise Ali Hameyni'nin liderliðinde tüccarlarýn çýkarlarýný savunanlar yer alýyor. Rafsancani ise meclis baþkaný olarak iki kanat arasýnda kendisine “köpekbalýðý” ünvanýný kazandýran manevralar yapýyordu.
1997'de baþkanlýða seçilen “reformist” Muhammed Hatemi kanadý orta sýnýf profesyoneller, aydýnlar ve bürokratlardan oluþuyordu. Hatemi'yi iktidara taþýyan, tabanýn basýncý üzerine politik vaatlerde bulunmasý oldu. Rafsancani liberal ekonomi politikalarýný sürdüren Hatemi'yi ilk önce destekledi,
- 9 -
ancak öðrenci, kadýn ve iþçi hareketlerinin kontrolden çýkacaðý korkusu ile desteðini çekti. Hatemi'nin hareketi bastýrmasý da ayný nedenlere dayanýyor. Bu süreçte toplumun çoðunluðunun yaþadýðý hayal kýrýklýðý 2005'te Ahmedinejat'ýn seçilmesinin zeminini oluþturdu. Humeyni'nin otoritesine sahip olmayan Hameyni kendi pozisyonunu güçlendirmek için Ahmedinejat ile ittifak kurdu. Ahmedinejat ise devlet bürokrasisi ve Devrim Muhafýzlarý'nýn çýkarlarýný temsil ediyordu. Ekonominin % 80'i devlet elinde ve Devrim Muhafýzlarý 1500 ekonomik üniteyi kontrol ediyorlar. Ahmedinejat'ýn kabinesinin bunlarýn saflarýndan gelen isimlerle dolu olmasý þaþýrtýcý deðildir. Ýslam Cumhuriyeti'nin ilk yýllarýndan beri seçilen meclis ve baþkanlar ile seçilmeyen “supreme” liderler arasýnda çeliþkiler yaþanmaktadýr. Hameyni'nin son manevralarý dengeyi seçilmeyenler arasýnda bozma çabasýdýr. Musavi'nin seçim sonuçlarýna neden itiraz ettiði ve en azýndan þimdilik sokak protestolarýný desteklediði bu þekilde açýklýk kazanýyor. Rafsancani'nin Musavi'ye desteði petrol gelirlerini Ýran kapitalist sýnýfýna kanalize etme isteðine dayanýyordu. Ancak Hameyni ile bir uzlaþma da ayný sonucu yaratacaksa anýnda saf deðiþtirebilecek durumdadýr. Seçimler ve seçim sonrasýnda yaþananlar Ýran egemen sýnýfý içindeki bölünmüþlüðün kontrolden çýktýðýna ve gelecekte daha büyük politik krizlere yol açacaðýna iþaret etmektedir. Daha da önemlisi gelecek sokaklara baðlýdýr. Seçimde usulsüzlük spekülasyonu ciddi sayýda Ýranlýnýn sokaða çýkarak seçim sonuçlarýna güvenmediklerini ifade etmesi ve seçimin tekrarlanmasýný istemeleri karþýsýnda önemsizleþiyor. Ýran sokaklarýnda neredeyse kendiliðinden patlak veren hareket seçim sonuçlarýnýn hemen açýklanmasý üzerine geliþti. 15 Haziran Pazartesi günü Musavi'nin çaðrýsýna milyonlar yanýt verdi. Bu izinsiz gösteriye Musavi ancak yüz binler toplanmaya baþladýktan sonra gitti. Bunu takip eden günlerde hareket Musavi'den liderlik bekliyordu. Ancak Musavi onlarý sokaða çýkmaktan vazgeçirmeye çalýþtýðýnda bile gösteriler devam etti. “Tanklar ve silahlarýn bize etkisi yok” diyen göstericiler 1979'daki devriminin “Allah büyüktür” sloganýný da tekrar haykýrmaya baþladýlar. Gösteriye katýlanlar sadece devamý sayfa 10’da..
- 10 -
Honduras'ta darbeye karşı mücadele endikacýlar, köylüler, öðrenci örgütleri ve sosyal hareketler Honduras’ta bir genel grev çaðýrdýlar. 28 Haziran'daki darbeden sonra, göstericilerin öldürülmesi ve artan baskýlara raðmen sokaktaki hareket büyümeye devam ediyor. Darbe sýrasýnda baþkan Manuel Zelaya evinden alýnarak Kosta Rika’da bir hava alanýnda terk edildi. Darbenin kurduðu hükümet yargýçlar, silahlý kuvvetler, kilise ve iþveren örgütleri tarafýndan destekleniyor. Sadece bu gerçeklik bile çok þey anlatýyor. Ancak kimsenin beklemediði þey darbeye karþý kitlesel bir direniþ hareketinin bu düzeye ulaþmasýdýr.
amacýyla sayýsýz geciktirme taktiði uyguluyorlar.
S
Darbeye Zelaya’nýn anayasanýn deðiþtirilmesine yol açacak bir referanduma gitme kararý neden oldu. Zelaya birkaç ay önce de asgari ücreti arttýrmýþtý. Daha da önemlisi Zelaya Hugo Chavez ile yan yana görülmeye baþlamýþtý. Venezüella nüfusunun yüzde 60’ý yoksul olan Honduras’a ucuz petrol satýyordu. Dolayýsýyla Zeleya’nýn minnettar olmak için çok nedeni vardý. Ancak Zelaya Chavez ve Morales gibi bir radikal deðil. Zelaya Honduras’da on yýllardýr hüküm süren ve kâh muhafazakârlarý kâh liberalleri baþkanlýða taþýyan bir sistem dâhilinde baþkanlýða seçilen bir liberal. Dolayýsýyla bir “Muz Cumhuriyeti'nde” yaþanan baþka bir askeri darbeden daha mý söz ediyoruz? Muz cumhuriyeti tabiri zaten Amerikan yazar O’Henry tarafýndan 20. yy'ýn baþýnda Honduras için söylenmiþti. Ülke tarihine damgasýný vuran da çokuluslu United Fruit Company (Birleþik Meyve Þirketi) olmuþtur.
3.Biz bunlarý Kuzey Amerikan emperyalizmi ve ulus ötesi þirketlerinin ALBA ülkeleri ve Latin Amerika’daki bütün ilerici güçlere karþý planlý bir saldýrýsýnýn parçasý olarak algýlýyoruz. Hedef Latin Amerika’da kendi hegemonyalarý, serbest ticaret anlaþmalarý, özelleþtirme ve doðal kaynaklarýn sömürülmesinden saðladýklarý çýkarlarý korumaktýr.
dolara çýktý ve Soto Cano’daki ABD askeri üssü yapýldý. Bu baðlantýlar Honduras’taki darbeyi açýklýyor. Darbe ABD baþkaný Obama için bir sürpriz oldu. Obama ilk önce Birleþmiþ Milletler'in darbeyi kýnamasýný ve Zelaya’nýn geri dönmesi talebini destekledi. Honduras’ýn ABD’ye tümüyle baðýmlý olduðu göz önüne alýnýrsa mesele burada kapanmýþ olmalýydý. Ancak Zelaya hala geri dönemedi ve Roberto Micheletti liderliðindeki yeni hükümetin temsilcileri Hillary Clinton tarafýndan Washington’da aðýrlandýlar. Clinton, Micheletti ve Zelaya arasýnda müzakereler baþlattý. Bu durum ise darbe rejimine meþruiyet kazandýrdýðý gibi Zelaya’nýn geri dönüþünü de geciktiriyor. Negroponte ve kendisi gibi karanlýk bir zat olan Otto Reich ve John McCain sahne almýþ görünüyorlar. Bütün bu isimlerin 2002’de Venezuella baþkaný Chavez’e karþý baþarýsýz bir darbe giriþiminin mimarý sayýlan Robert Carmona – Borjas ile yakýn bir çalýþma içinde olduklarý biliniyor. McCain, Honduras kitle medyasýnda özelleþtirmelere karþý olan Zelaya’ya karþý kampanya yapýyor. McCain ve Reich büyük medya holdingi AT&T’nin sözcüleri durumundalar.
Honduras ekonomisi halen çoðu ABD’ye giden muz, kahve ve þeker ihracatýna dayanýyor. Bununla birlikte Honduras 1980’den bu yana ABD için stratejik bir önem kazandý. 1979’da Nikaragua’da radikal Sandinistalarýn devriminden sonra Honduras ABD destekli kontur gerillalar için bir askeri üs haline getirildi. Savaþ 50 bin Nikaragualýnýn hayatýna ve ülke ekonomisinin mahvolmasýna mal oldu. Zelaya’nýn deðiþtirmeye çalýþtýðý 1982 Anayasasý o dönemde ABD’nin Honduras büyükelçisi olan John Negroponte’nin dayatmalarýyla oluþturulmuþtu. Negroponte Irak iþgalinden sonra ABD elçiliði yapan ve Bush’un ulusal güvenlik danýþmaný olan karanlýk bir bürokrattýr.
Daha da önemlisi bu üçlü Bush’un Latin Amerika stratejisini temsil ediyorlar. Bu strateji Kolombiya gibi baskýcý rejimlerin desteklenmesi, Haiti’de Aristide, Venezüella’da Chavez ve Bolivya’da Morales gibi radikal veya ilerici yönetim ve hareketlere karþý mücadele edilmesi.
Onun döneminde Honduras’a askeri yardýmlar 4 milyon dolarda 77 milyon
Kendi baþýna Honduras’ýn bir stratejik önemi yok. Ancak Bush hizbi
sayfa 10’dan devam..
Kuzey Tahran'ýn güneþ gözlüklü genç kent soylu kadýnlarý deðildi. Ünlü gazeteci Robert Fisk yoksullarýn, iþçilerin ve çarþaflý orta yaþlý kadýnlarýn da sokaða çýktýðýný yazdý. Fisk'in gözlemleri baþka gazeteciler ve katýlýmcýlar tarafýndan teyit edildi. Gösterilerde “çarþaflý veya çarþafsýz, diktatöre son” diye baðýrýyorlardý. Hemþireler ve çöpçüler yan yana yürüyorlardý. “Sokak” adýnda yeni bir gazete yayýnlamaya
baþlayan bir grup genç sosyalist göstericilerin “Hey Çalýþma Bakanlýðý, çalýþamayan o kadar çok insan var ki” diye slogan attýklarýna dikkat çektiler. Bu hareket farklý sýnýf ve kesimlerden insanlarý demokratik talepler etrafýnda buluþturdu. Bu taleplerin baþýnda özgür ve adil seçimler, örgütlenme hakký ve devlet baskýlarýna son verilmesi gelmektedir. Mücadeleye koþulsuz bir þekilde atýlmasý gereken Ýran sosyalistlerinin ayný zamanda
Hillary Clinton’ýn da yardýmýyla Obama’yý Honduras’ýn yeni sað rejimi ile müzakerelere zorlayabilir. Bu durum ABD'nin Latin Amerika’ya daha fazla müdahale ettiði bir stratejinin temellerini atabilir. Honduras’taki taban örgütlenmeleri bunu çok net gördükleri için var güçleri ile direnmeyi tercih ettiler.
Uluslararasý Deklarasyon
Honduras ve bütün Latin Amerika ile... Honduras’da devam eden darbe ve Kolombiya’da askeri üslerin kurulmasý üzerine geliþen, hedefi bütün Latin Amerika’da özgürlük ve kurtuluþ umudunu boðazlamak olan emperyalist proje karþýsýnda aþaðýnda imzasý olan sosyal politik ve dayanýþma örgütleri olarak þunu deklere ediyoruz: 1.Baþkan Manuel Zelaya’nýn geri dönüþü ve anayasal düzenin tekrar tesis edilmesini tümüyle destekliyoruz. Dahasý darbe sorumlularýnýn cezalandýrýlmasýný istiyor ve Honduras halkýnýn kendi geleceðinin bir referandum, konsültasyon veya katýlýmcý demokrasinin baþka yöntemleri aracýlýðýyla tayin edilmesini talep ediyoruz 2.ABD hükümeti ve onun Amerikalar organizasyonundaki uydularýnýn ikiyüzlülüðünü kýnýyoruz. Onlar bir yandan Zelaya’nýn baþkanlýðýnýn anayasal meþruiyetini tanýdýklarýný söylüyorlar; ama diðer yandan da darbecilerle görüþüyor ve anlaþmalar yapýyorlar. Ayný zamanda ulusal direniþ cephesinin koordine ettiði direniþ hareketini pasifize etmek
Rafsancani ve Musavi'nin çýkarlarýnýn iþçi sýnýfýndan farklý olduðuna dikkat çekmeleri gerekiyor. Orta sýnýf liderlerini sorgulamanýn en iyi yolu ise soyut manifestolar yayýnlamak deðil, hareketin içinde yer alarak onun hedeflerine ulaþmasý için mücadele etmektir. Son olarak Ýran'daki hareketin dýþ müdahale veya ekonomik boykot talep etmediðine dikkat çekmek gerekiyor. Nobel ödüllü insan haklarý savunucusu Þirin
4.Ekvador ve Venezüella hükümetlerine karþý sürdürülen yalan ve sahte suçlamalar kampanyasýna karþý duruyoruz. Bunlar ABD gibi dünyanýn en büyük uyuþturucu tüketicisi ile Uribe gibi narkotik baþkaný olan ve dünyanýn en büyük uyuþturucu üreticisi olan Kolombiya kökenlidir. Uluslar arasý uyuþturucu ticaretinin önde gelenlerinin Venezüella’da uyuþturucuya karþý mücadelenin baþarýsýzlýðýndan söz etmeye hakký yoktur. Bütün bunlar ABD’nin “ Plan Kolombiya” ile bölgedeki askeri varlýðýný meþrulaþtýrma hedefini taþýr. 5.Bizler kamuoyunu Kolombiya’nýn kurulan yedi Kuzey Amerika üssü ile birlikte tarihin en büyük savaþ gemisi olma yolunda ilerlemesinin ciddiyeti konusunda uyarýyoruz. Bu bütün Latin Amerika ülkelerinin baðýmsýzlýðýna bir tehdit oluþturuyor. Ayný zamanda Kolombiya’nýn iç çatýþmalarýnýn uluslararasýlaþtýrýlmasý yönünde çok ciddi bir adýmdýr ve bölgede sonuçlarý kestirilemeyecek istikrarsýzlaþtýrma riski oluþturur. 6.Bizler, askeri bir saldýrganlýðýn temelini yaratmak için yalanla dezenformasyonu birleþtiren CNN’den, Ýspanyol Prisa grubuna kadar bütün çokuluslu medya kuruluþlarý ile yerel oligarþilerin elinde tuttuðu televizyon, gazete, radyo istasyonlarýný kýnýyoruz. 7.Bizler bugünden baþlayarak ve mümkün olduðu kadar koordineli biçimde her türlü dayanýþma eylemi gerçekleþtirme kararlýlýðýmýzý ifade ediyoruz ve her türlü saldýrganlýða karþý yanýt vereceðimizi ifade ediyoruz. ...oligarþilere, Honduras’taki faþist darbeye ve bütün Latin Amerika’ya yönelik emperyalist saldýrganlýða karþý. Deklarasyona imza atmak için: assembleabolivariana@gmail.com
Ebadi “Ýran'da yaþananlar, Ýran halkýný ilgilendirir ve seslerini yükseltmeleri gerekenler de onlardýr” diyor. Emperyalist güçler Ýran'da oluþan durumu kendi çýkarlarý için kullanmaya çalýþýyorlar. Ýsrail'in aþýrý sað Dýþiþleri Bakaný Avigdor Lieberman þunlarý söyledi: “Ahmedinejat'ýn tekrar seçilmesi üzerine uluslar arasý toplum Ýran'ýn nükleer programýný önlemek için hiç taviz vermeden çalýþmalarýna devam etmeli ve Ýran'ýn Ortadoðu'nun istikrarýný bozan terör örgütlerine verdiði
desteði durdurmalýdýr.” Ancak Lieberman'ýn yardýmcýsý Danny Ayalon, Musavi seçimi kazanmýþ olsaydý bile Ýran'ý hala “tehdit” olarak göreceklerini açýkladý. Bu durum batýdaki sosyalistler için önemli bir görev yaratýyor. Ýran'daki hareketle dayanýþma ve destek örgütlerken batý hükümetlerinin bölgeye emperyalist müdahalesine karþý çýkýlmasý gerekiyor. Ýngiliz Socialist Review dergisinden çevrilmiþtir.
- 11 -
“Bologna Süreci” üniversitelerin kapılarını kapatıyor arka kapaktan devam...
Türkiye'de yükseköðrenim lisans, yüksek lisans ve doktora programlarýna ayrýldýðý için bu sistem þu an zaten uygulanýyor. Ancak Avrupa genelinde lisans eðitimini 3 yýla sýkýþtýrmak gibi bir eðilim söz konusu. 4 yýllýk programýn 3 yýla sýkýþtýrýlmasý ise müfredatýn aþýrý yoðunlaþmasýna neden oluyor. Bunun sonucu öðrencilerin ciddi bir kýsmý zamanýnda öðrenimlerini tamamlayamýyor, uzattýklarý yer yýl için fazladan öðrenim ücreti ödüyorlar. Türkiye'de 4 yýllýk öðrenim süresi 5. yýla sarkan öðrenciler yýllýk harç ücretinin 1.5 katýný, bundan sonraki her yýl için ise 2 katýný ödemek zorundalar; burs ve kredileri ise kesiliyor. Bu uygulamaya geçiþ ile çok daha fazla sayýda öðrenci öðrenimini zamanýnda tamamlayamayacak. Öðrenimini zamanýnda tamamlamak isteyenlerin ise hayatlarýnda okuldan baþka bir þey olmayacak; sadece ders çalýþmak zorunda kalacaklar.. Ancak daha kritik olan pek çok ülkede farklý lisans-lisansüstü kombinasyonlarýnýn geliþtirilmeye baþlanmasý. Bazý lisans programlarýndan mezun olduðunuzda lisansüstüne devam etmeniz mümkün olmuyor. Bazý ülkelerde üniversiteler, lisansüstü programý olanlar ve olmayanlar olarak ayrýlmaya baþladý. Bu, üniversiteler arasýnda ciddi bir eþitsizlik de yaratýyor. Lisansüstü programý olan üniversitelere giriþin çok daha zor olacaðý (özellikle ekonomik olarak) kesin. Lisans programýnýn eski statüsünü kaybetme riski de mevcut. 3 yýllýk eðitim artýk lisans eðitimi olarak görülmemeye baþlandý. 3 yýllýk programdan mezun olduðunuzda fakülte mezunu oluyorsunuz. Örneðin Makedonya'da uygulanmaya çalýþýlan sistem sonucunda 3 yýllýk hukuk eðitimi aldýðýnýzda emek piyasasýna katýlabiliyor; ancak avukatlýk yapamýyorsunuz. Avukatlýk yapabilmek için 1 yýllýk master programýný tamamlamak gerekiyor. Akademik kariyer yapmak isteyenlerin ise 1 yýl daha öðrenim görmeleri zorunlu. Hukuk eðitimi almýþ ama avukatlýk yapamayan (ya da mühendislik, mimarlýk vb.) mezunlar olmak, bu meslekleri yapabilmek için lisansüstü eðitimi zorunluluk haline getiriyor. Ancak lisans eðitimi alan çok az sayýda öðrenci yüksek lisansa devam edebiliyor. Bunun bir nedeni programlarýn kabul ettiði öðrenci sayýsýnýn azlýðý, diðer bir nedense lisansüstü eðitimin “zorunlu” olarak görülmemesi ve yüksek öðrenim ücretlerinin talep edilmesi. Bütçeden eðitime ayrýlan payýn giderek azalmasý, öðrenim ücretlerinin sürekli artmasý ve yeterli burs imkanlarýnýn saðlanmamasý, isteyen her öðrencinin yüksek lisans yapmasýnýn nasýl garantileneceði konusunda büyük bir soru iþareti doðuruyor. Dar gelirli aileler açýsýndan bu kadar uzun ve
masraflý bir süreci sürdürmek mümkün deðil. Dolayýsýyla bu sistemin uygulamadaki anlamý özellikle iþçi sýnýfý ailelerinin çocuklarýnýn artýk avukat, mühendis, mimar gibi meslekleri yapmalarýnýn fiili olarak engellenmesi, bu öðrencilerin mezun olduklarýnda ucuz iþgücü olarak tekniker sýfatýyla çalýþtýrýlmasýdýr.
verme görevini ikincilleþtirirken, onu þirketlerle daha içli dýþlý hale getiriyor. Hali hazýrda þirket araþtýrmalarýnýn %76'sý üniversiteler tarafýndan yapýlýyor. Üniversiteler toplumsal açýsýndan kritik ve önem taþýyan araþtýrmalar (deprem, küresel ýsýnma gibi) yerine, sipariþ üzerine þirket araþtýrmalarý yapmaya yöneliyorlar.
Öðrenci mobilizasyonu
Esas rakip ABD ise dünyanýn en verimsiz yükseköðrenim sistemine sahip. GSYH'dan eðitime en yüksek payýn ayrýldýðý ülke olmasýna raðmen, talep edilen paralar nedeniyle yükseköðrenime katýlýmý pek çok ülkenin gerisinde. ABD'de iyi bir üniversiteden mezun olabilmek için 150 bin dolarý gözden çýkarmak gerekiyor, çünkü üniversiteler þirket mantýðýyla kar amaçlý çalýþýyorlar. Dolayýsýyla Amerikalýlar açýsýndan yükseköðrenime katýlým bir “Amerikan Rüyasý”!
Öðrencilerin öðrenimlerinin bir kýsmýný farklý bir ülkede yapabilmesi tabi ki son derece olumlu ve Bologna Süreci'ne ikna konusunda önemli bir yere sahip. Peki kaç öðrenci cebindeki paradan baðýmsýz olarak böyle bir imkandan yararlanabilecek? Bu konuda nasýl bir planlama yapýldýðýnýn ve öðrencilere yurt dýþý eðitimleri için ne kadar kaynak ayrýldýðýnýn cevabý yok. Uygulamada ise yurt dýþýndan gelen öðrencilere yeni bir finansal kaynak gözüyle bakýlýyor. Örneðin Norveç'te AB ülkeleri dýþýndan gelen öðrencilerin ülkeye girmesi zorlaþtýrýldý. Öðrenciler her yýl oturma izni için ödeme yapmak zorundalar. Bunun sonucu yurt dýþýndan gelen öðrencilerin ciddi bir kýsmý eðitim masraflarýný karþýlamak için illegal bir þekilde çalýþýyorlar ya da yüksek faizli kredi almak zorunda kalýyorlar. Yine AB ülkeleri dýþýndan gelen öðrenciler çok daha yüksek öðrenim ücretleri ödemek zorundalar. Bologna süreci ile birlikte genel olarak üniversite harçlarýnýn yükselmeye baþlandýðý düþünülürse, bu yüksek harçlarýn daha iyi eðitim almak isteyen o ülkedeki öðrenciler için de gündeme geleceði kuþkusuz.
Üniversiteler kiminle rekabet ediyor? Bologna Süreci'yle nihai hedef dünya ile “rekabet” edebilir bir “Avrupa Yükseköðrenim Alaný” oluþturmak ve Avrupa'nýn rekabet düzeyini artýrmak. Bu doðrultuda yaþanan temel deðiþiklik üniversiteleri piyasa ihtiyaçlarýna göre yeniden biçimlendirmek, özelleþtirmek ve “þirket üniversiteler” yaratmak. Bologna Süreci'ni iþleten ülkelerde öðrenim ücretlerinin her geçen gün arttýðý, burslarýn yüksek faizli kredilere dönüþtüðü ve üniversitelerde güvencesiz çalýþmanýn yaygýnlaþtýðý açýkça görülüyor. Bütçeden eðitime ayrýlan pay azaltýlýrken, üniversitelerin kendi finansal kaynaklarýný yaratmasý ve ekonomik açýdan “özerk” olmasý gerektiði tartýþýlýyor. TÜSÝAD da bu tartýþmaya katýlýp, geçtiðimiz yýl YÖK'e dokunulmadan üniversitelerin mali açýdan “özerk” olmasý gerektiðine dair bir rapor hazýrlattý. Burada YÖK'ün de TÜSÝAD'ýn hazýrlattýðý baþka bir rapor doðrultusunda kurulduðunu hatýrlatmak gerekir. Üniversitelerin ayakta kalabilmek için kendi finansal kaynaklarýný yaratmaya konsantre olmasý eðitim
Toplumsal ve bireysel geliþimi esas alan bir yükseköðrenim sistemi ancak yönetimi özerk; ama mali açýdan devlet tarafýndan finanse edilen üniversitelerle saðlanabilir. Ýsteyen her bireyin yükseköðrenime katýlabilmesi de eðitim hakkýnýn kamusal bir hizmet olarak devlet tarafýndan garantilenmesiyle mümkündür.
Öðrencilerin ve üniversite çalýþanlarýnýn katýlýmý þart Özel üniversiteler, harçlar, üniversite içindeki hizmetlerin özelleþtirilmesi, güvencesiz çalýþma koþullarýnýn yaygýnlaþmasý gibi “reformlar” hayatýmýza YÖK'ün kuruluþuyla birlikte parça parça girmeye baþladý. Ancak önümüzde çok daha büyük bir “dönüþüm” planý duruyor. Türkiye'de yükseköðrenimde ciddi bir dönüþüme ihtiyaç olduðu kesin. Ancak bu dönüþümün toplumsal ihtiyaçlar doðrultusunda gerçekleþmesi için öðrencilerin ve üniversite çalýþanlarýnýn sürece müdahil olmasý zorunlu. Bu da ancak toplumsal mücadeleyle mümkün. Aksi taktirde yukarýdaki örneklerde de görüldüðü gibi bu “dönüþüm” son yýllarda pek çok hak kayýplarýna neden olan neo-liberal “reformlardan” farklý olmayacaktýr. Yayýmlanan bildirgelerdeki muðlaklýk, hükümetleri süreci istedikleri gibi þekillendirme özgürlüðü tanýyor. Öðrenciler ve üniversite çalýþanlarý ise sürece ya çok az müdahil olabiliyor, ya da Türkiye'de olduðu gibi sürecin tamamen dýþýnda býrakýlýyor. Türkiye'de en büyük sýkýntý öðrencileri temsil edebilecek kapsayýcýlýkta bir örgütlenmenin eksikliði. Öðrenci sendikasý GençSen bu boþluðu doldurma potansiyeline sahip. Dolayýsýyla önümüzdeki dönem mücadelesi açýsýndan Genç-Sen'in inþasý son derece kritik olacak.
Antikapitalist - Aylık Siyasi Gazete / Đletişim ve abonelik için : 0506 8329459 / www. antikapitalist.net / iletisim@antikapitalist.net Yayın türü: Yaygın süreli / Büro: Katip Mustafa Çelebi Mah. Abdullah Sok. No: 8/2 Beyoğlu-Đstanbul Tel: 0212 2492866; Antikapitalist aylık siyasi gazete / Eylül 2009 Sayı: 56 / Sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Türkan Uzun / Uluslararası Akım Tanıtım Yayıncılık Ltd. Şti. / Baskı: Yön Matbaası (Güven San. Sit. B Blok No: 366 Topkapı)
TEMEL ĐLKELERĐMĐZ YA BARBARLIK YA SOSYALĐZM Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kar ve rekabettir. Bu nedenle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi, ancak isçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan her þeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür.
ĐŞÇĐ SINIFININ KURTULUŞU KENDĐ ESERĐ OLACAKTIR Sosyalizm ancak isçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Ýsçiler bunu ancak isçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr.
REFORM DEĞĐL DEVRĐM Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlýðý, çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gereklidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcilerin istendiði an görevden alýnabildiði, üretimin iþçi sýnýfý tarafýndan kolektif olarak kontrol edildiði bir sistemde mümkündür. Böyle bir deðiþim parlamento aracýlýðýyla gerçekleþtiri-lemez, ancak iþçilerin kitle eylemleriyle, büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþaðý etmesiyle saðlanabilir.
E N T E R N A S Y O N A L Đ Z M Günlük yaþamýmýzda kullandýðýmýz en sýradan mallar bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir.
TEK ÜLKEDE SOSYALĐZM MÜMKÜN DEĞĐLDĐR Rusya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa kalýcý bir zafere ulaþamaz ve yenilir. Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya'da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928'deki karþý devrime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr. Kendilerini nasýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ülkeler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ayrýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý.
ULUSAL SORUN VE AZINLIKLAR Ayrýmcýlýk yapýlmayan bir dünyada birlik içinde yaþamak istiyoruz ama sadece yaþamak istediði ülkeyi, konuþmak istediði dili, ibadet etmek istediði dini seçebilen insanlar özgürce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle azýnlýklara yönelik her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele etmeli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onlarýn eþitlik mücadelesini desteklemeli, örgütlenme haklarýný savunmalý-yýz. Uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurken, ezen ulus milliyetçiliðine karþý mücadele edip ezilen ulusun kurtuluþ mücadelesini desteklemeliyiz.
C Đ N S Đ Y E T Ç Đ L Đ K Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunmalý, insanlarýn cinsel yönelimleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele etmeliyiz.
DEVRĐMCĐ
PARTĐ
Kazanmak için büyük çoðunluðu mücadeleye katmak gerekiyor. Ama egemenlerin propagandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nedeniyle ne yazýk ki büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý mücadele etmek için örgütlenmek, fikirlerimizin doðruluðunu mücadele sýrasýnda kanýtlamak zorundayýz. Bu nedenle kapitalist sisteme ve onun sonuçlarýna karþý her mücadelenin en militan parçasý olan en militan iþçileri sosyalizm ve birlikte mücadele etme fikrine ikna edecek devrimci bir parti inþa etmek istiyoruz. Iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için böyle bir parti zorunludur.
PARTĐ ĐÇĐ DEMOKRASĐ Sosyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðrenebilir ve kazanmak için ne yapabileceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur. Bu nedenle, demokrasi örgütlenmemizin can damarýdýr. Tartýþmanýn amacý birlikte hareket etmek, dünyayý dönüþtürmek olduðu için demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur.
ÇAĞRI Bu fikirlere katılan herkesi, birlikte örgütlenmeye çağırıyoruz.
www.antikapitalist.net
Eylül 2009 / Sayý 56 / Fiyatý 1 YTL
Yüzde 500'ü geri çektirdik, Sýra yüzde 8'de! Ahmet Bilgiç
ðrenciler yaza harçlara % 8 ile % 500 arasýnda deðiþen oranlarda zam yapýlacaðý haberiyle girdi. Hükümet, krizin faturasýný öðrencilere ve ailelerine kesme hedefiyle bu astronomik zamlarý, üniversitelerin boþ olduðu dönemde sessizce geçirmeyi planlýyordu. Ancak zam kararý öðrencilerin muhalefetine tosladý.
Ö
Genç-Sen aralarýnda Ankara, Bolu, Bursa, Eskiþehir, Gaziantep, Ýstanbul, Ýzmir, Mersin gibi illerin de bulunduðu çok sayýda ilde hýzla oturma eyleminden yürüyüþe kadar pek çok etkinlik gerçekleþtirdi. “Harçlara deðil maaþlara zam” talebiyle sendikalarýn da destek verdiði eylemler, dýþarýdan da ilgiyle karþýlandý, destek gördü. Ankara'da birbirleriyle internet üzerinden iletiþim kuran Ankara'daki bütün üniversitelerden öðrencilerin yer aldýðý, kendilerine ''üniversite öðrencileri'' adýný veren bileþen, harç zamlarýna karþý öfkelerini 25 Temmuz'da gerçekleþtirdikleri eylemle dile getirdi. Eylem sýcak havaya ve okullarýn kapalý olmasýna raðmen coþkulu ve son dönemdeki eylemlere göre büyük oldu. Yüzlerce öðrencinin katýldýðý yürüyüþ çevredeki insanlardan, özellikle öðrenci velilerinden büyük destek gördü. Ayný gün Ýstanbul'da The Marmara Oteli'nde Türkiye'deki yükseköðretim sitemini “öðrencisiz” tartýþmak üzere bir çalýþtay yapýldý. Çalýþtayý haber alabilen Genç-Sen, Öðrenci Kolektifleri ve “Üniversite Öðrencileri” pankartý taþýyan öðrenciler, sabah saat 10:00'da otel önünde bir araya geldi. Sayýmýzýn az olmasýna raðmen sesimizi duyurabildik. Çýkartýlan tüm zorluklara karþý içeriye temsilcilerimizi göndererek öðrencisiz yapýlan çalýþtayda öðrencilerin harç zamlarýna karþý olduðunu ve zamlarýn yapýlmamasý gerektiðini dile getirmeyi baþardýk. Genç-Sen harç zamlarýna karþý mücadelesi sýrasýnda üniversite rektörlerinden YÖK'e kadar konunun muhataplarýyla görüþmeler de yaptý. Hiçbiri içinde bulunduðumuz ekonomik krizde bu zamlarý onayladýklarýný söyleyemedi; hepsi topu bakanlar kuruluna attý. Bunun üzerine harç zamlarýnýn karara baðlanacaðý 10 Aðustos tarihli bakanlar kurulu toplantýsý sýrasýnda Genç-Sen Ankara'da, baþbakanlýk önündeydi. Yaklaþýk 150 Genç-Senli sabah saatlerinden itibaren baþbakanlýk önünde eylemlerine baþladý. Bakanlar, öðrencilerin demokratik haklarýný kullanarak zamlara itirazlarýný dile getirmelerine bile tahammül edemedi. Bakanlarla görüþme talebiyle baþbakanlýða giren heyet göz altýna alýnmaya çalýþýldý ve polis dýþarýda bekleyen Genç-Senlilere saldýrdý. 14 kiþiyi göz altýna aldý.
Ancak öðrencilerin mücadelesi sonuç verdi. Eylemelere verilen toplumsal destek ile içinde bulunduðumuz ekonomik krizde mücadelenin kitleselleþmesinden korkan hükümet, % 500 zammý yapamadý. Baþbakan bile kararýn ardýndan zamlarla ilgili açýklama yapmak zorunda kaldý. Her ne kadar bize “bir grup marjinal” dese de bizi görmemezlik edemedi; zaten bu kriz ortamýnda yat satýþlarýna bile vergi indirimi yapmayý düþünenler mi marjinal, yoksa öðrenim hakkýný savunan bizler mi, herkes bunu gördü! Ancak ekonominin en az yüzde 5 daraldýðý, milyonlarýn iþini kaybettiði bir ortamda harçlara % 8 zam hiçbir þekilde kabul edilemeyecek bir durumdur. 26 Aðustos'ta Genç-Sen zam kararýnýn iptali için Danýþtay'a dava açtý. % 8'in de geri çekilmesi için mücadele devam edecek. Bu astronomik zam önerisi YÖK Baþkaný Yusuf Ziya Özcan'ýn göreve gelir gelmez yaptýðý “Üniversiteler paralý olmalý, parasý olan okusun” açýklamasýnda yatan mantýðýn devamýdýr. Zamlarýn özellikle ikinci öðrenimlerde ve meslek yüksek okullarýnda okuyan öðrencileri maðdur edecek þekilde yapýlma planý da öðrencileri bölerek mücadelenin önüne geçme çabasýndan baþka bir þey deðil. Önümüzdeki dönem benzer saldýrýlarýn tekrar gündeme geleceði kesin. Dolayýsýyla bundan sonraki süreçte sadece öðrencileri deðil üniversite çalýþanlarýný, sendikalarý, meslek odalarýný ve krizden muzdarip tüm kesimleri bir araya getirecek ortak bir mücadele hattýný örmeye ihtiyacýmýz var. Biz Genç-Senliler olarak bu mücadelenin öðrenci ayaðýný inþa etmek, öðrenciler arasýnda kitlesel taban yaratmak için sendikamýzý örgütlemeye ve büyütmeye devam edeceðiz. Bütün öðrenci arkadaþlarýmýzý kolektif haklarýmýz için mücadele etmeye, sendikamýza çaðýrýyoruz.
“Bologna Süreci” üniversitelerin kapýlarýný kapatýyor Simin Gürdal
ologna süreci 1999 yýlýnda 29 Avrupa ülkesinin yükseköðrenimden sorumlu bakanýn Ýtalya'nýn Bologna kentinde yayýnladýklarý bildirgeyle baþladý. Türkiye 2001 yýlýnda sürece dahil oldu. Amaç Avrupa yükseköðrenim alanýný yeniden yapýlandýrmak ve rekabet düzeyini artýrmak olarak belirtiliyor.
B
O günden beri sürecin takibi için düzenli ulusal ve uluslar arasý toplantýlar yapýlmaya devam ediliyor. YÖK'ün web sitesinin ciddi bir kýsmý bu konuya ayrýlmýþ durumda; hatta bir eþgüdüm komisyonu bile oluþturulmuþ. Ancak tartýþmalar son derece dýþa kapalý bir þekilde gerçekleþtiriliyor; tabii özellikle öðrencilere ve üniversite çalýþanlarýna kapalý. Bologna Süreci ve tanýmladýklarý hedeflerin nasýl bir yükseköðrenim sistemine yol açacaðýný önceden tespit edebilmek, önümüzdeki dönem mücadelesi açýsýndan kritik. Bologna Bildirgesi'nde ve ardýndan imzalanan diðer bildirgelerde yaþam boyu öðrenim, öðrenci hareketliliði, kalite güvencesi, öðrenci katýlýmý gibi son derce kulaða hoþ gelen ifadeler yer alýyor. Fakat bu bildirgelerin genel özellikleri son derece muðlak oluþlarý ve hayata geçiriliþinin hangi biçimlerde, hangi plan ve kaynaklar doðrultusunda yapýlacaðýnýn belirtilmemesi. Bu, hükümetlere “Bologna Süreci ile uyum” adý altýnda istediklerini yapma özgürlüðü kazandýrýyor.
Avrupa Kredi Transfer ve Biriktirme Sistemi (AKTS) AKTS ile amaç Avrupa genelinde ortak bir kredi sistemi oluþturarak öðrencilerin öðrenimlerinin bir bölümünü farklý bir ülkede sürdürmelerinin önünü açmak olarak tanýmlanýyor. Fikir güzel; ancak bir yandan da yükseköðrenim ve müfredatýn þirketlerin ihtiyaçlarý doðrultusunda yeniden þekillendirilmesi süreci iþletiliyor. Sonuç olarak AKTS'ye geçiþ yapan pek çok üniversitede krediler derslere öðrenciye getirdiði ders yükü üzerinden deðil, piyasa ihtiyaçlarýna uyumu üzerinden daðýtýlýyor. Kredisi yüksek dersler daha önemli hale geliyor ve önemli dersler politik tercihler sonucu belirleniyor. Mezun olabilmek için belli bir kredinin tamamlanmasý zorunlu. Çoðu ders ise ancak tek bir yarý yýlda açýlýyor. Dolayýsýyla öðrenciler zamanýnda öðrenimlerini tamamlamak için öngörülen programa sadýk kalmak zorundalar. Ýstenilen alanda yoðunlaþmak için ise öðrenim süresini uzatmayý – elbette ekstra harç ödeyerek – göze almak gerekiyor.
Yükseköðrenimin derecelendirilmesi Bologna Süreci'nin hedeflerinden biri 2-3 dereceli bir yükseköðrenim sistemine geçiþ yapmak. devamý sayfa 11’de..