Miliyetçilere, savaþ çýðýrtkanlarýna izin vermeyelim Demokrasiye, barışa, DTP’ye, Türk ve Kürt analarının barış isteğine sahip çıkalım
www.antikapitalist.net
Kasým 2009 / Sayý 57 / Fiyatý 50 Kr
Başbuğ-Baykal-Bahçeli savaş; Erdoğan yayılmacı “büyük Türkiye” istiyor
Barýþ ve demokrasi talebine sahip çýkalým andil'den gelen "Barýþ Grubu"nun karþýlanmasýnýn bir barýþ þöleni havasýnda kutlanmasý milliyetçileri, faþistleri, ulusalcýlarý hoplattý. Kürt sorununu çözmeyi vaat eden Erdoðan bile bu gösterilerin kabul edilemez olduðunu, açýlýma ara vereceklerini söyledi.
K
Türkiye'de Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu deðil. Yýllarca hem askerler hem de daðdaki gerillalar hem de onlarýn yakýnlarý acý çekti. Bu savaþýn sadece ekonomik boyutunu düþünecek olsak bile karþýmýza büyük bir fatura çýkýyor: yapýlan bir hesap bu iç savaþýn bize 100 milyar dolardan fazla paraya mal olduðunu gösteriyor. Bu kadar kesif bir yoksulluðun olduðu bu memlekette hepimizin cebinden çýkan vergilerin toplumun yararýna deðil de bombaya, silaha harcanmýþ olmasý bile büyük bir kayýp. Bu vahþi manzaranýn deðiþmesi için þimdiye kadar hiç olmadýðý kadar çok umut var. bundan 5-6 sene öncesi tahayyül bile edemeyeceðimiz geliþmeler söz konusu. Türk toplumunun karakterini belirleyen Kürt ve Ermeni sorunu gibi tarihsel ve merkezi sorunlarýn açýkça tartýþýldýðý, bu sorunlara barýþçýl çözümlerin arandýðý, demokrasi ve özgürlüklerin ciddi anlamda geliþtirilmesi talebinin dillendirilmeye baþlandýðý bir döneme giriyoruz. AKP egemen sýnýfýn ve toplumun üstünde kendi otoritesini
saðlayabilmek için bu adýmlarý atýyor. Dolayýsýyla Erdoðan hiç de iyi niyetli bir barýþ elçisi veya demokrasi kahramaný deðil. Ancak burada ilk önemli problem Erdoðan'ýn niyeti deðil. Öncelikle þu sorularýn cevabýný oluþturmalýyýz: Akan kanýn durmasýný istiyor muyuz? Kürt ve Ermeni sorunlarý da dahil Türkiye'nin ezelden beri en önemli belirleyici sorunlarýnýn barýþçýl bir þekilde çözümlenmesini istiyor muyuz? Son derece sýnýrlý olan demokrasinin, özgürlük alanlarýnýn geniþlemesini istiyor muyuz? Bu sorulara olumlu cevap veriyorsak öncelikle uðraþmamýz gerekenler toplumdaki en ufak demokrasi ve özgürlük talebini bile zorla bastýrmaya çalýþan, bunun için elinden geleni ardýna koymayan faþistler, darbe kafalý derin devletçiler ve onlarla durmadan paslaþan ulusalcýlar/milliyetçilerdir. Bizler demokrasinin ve barýþ ortamýnýn geliþmesi için öncelikle yaratýlmaya çalýþýlan milliyetçi havaya karþý mücadele etmeliyiz. Faþistlere veya darbecilere açýlan alanlarý kapatmalýyýz. Elbette AKP demokrasi ve barýþ getirmeyecek. Ancak AKP'nin "açýlýmlarý" bize; solculara, sosyalistlere, ezilenlere, demokrasinin geliþmesini gerçekten isteyen alanlar açýyor. Ýþte biz de bu alanlarý kullanmalý ve sonuna kadar savunmalýyýz. Demokrasiyi ve barýþý ancak bu þekilde kazanabiliriz.
Bunlarýn görevden alýnýp yargýlanmalarý için daha ne yapmalarý gerek!! Geçen aylarda ortaya çýkan Genelkurmay'da hazýrlandýðý söylenen "darbe planlarý"nýn altýndaki Albay Öz'ün imzasýnýn gerçek olduðunu Adli Týp da kabul etmek zorunda kaldý. Önce bu imzanýn sahte olduðunu iddia ederek basýn karþýsýnda þov yapan Genelkurmay Baþkaný Baþbuð, Albay Öz hakkýnda soruþturma baþlatýldýðýný söyledi; nihayet… Ama Türkiye'de kundaktaki bebeklerin bile bildiði bir gerçek var: Askeriye içinde komutanlarýndan habersiz adým bile atamazsýn. Bu darbe planýnýn tüm suçunu albaya yýkmaya çalýþanlar, bu planýn yapýldýðýný en baþýndan beri biliyorlardý. Bir yandan "demokratik açýlým" diyerek toplumun geniþ kesimlerine umut daðýtýp sudan gerekçelerle DTP hakkýnda soruþturma baþlatan Erdoðan darbeciler söz konusu olduðunda bir þey yapmýyor. Gerçeðin araþtýrýlmasý ve suçlularýn yargýlanmasý demokrasi için olmazsa olmazlardandýr.
ÖSH nereye?
Solda tarihi buluşma mümkün mü? 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Ýstanbul 1. bölgede binlerce kiþiyi harekete geçirerek 80 binin üzerinde bir oyla Sol'un Ortak Adayý olarak Ufuk Uras'ý TBMM'ye gönderen süreç hepimizi çok heyecanlandýrmýþtý. Ufuk Uras kampanyasýnýn en temel özelliði sosyalistlerden sosyal demokratlara, Kürtlerden Alevilere ve gayri-müslimlere, kadýn ve eþcinsel hareketlerinden çevrecilere, sendikacýlardan mezun
derneklerine kadar çok sayýda kurum, kuruluþ, grup, örgüt ve bireyi en temel taleplerimiz etrafýnda birleþtirmesiydi. 6. sayfada..
- 2 -
Milliyetçilere, darbe kafalılara alan bırakmayalım
Demokrasiyi, barýþý ve özgürlükleri birlikte savunalým H. Mesut Çelebioğlu
on dönemde AKP hükümeti "açýlýmlar" adý altýnda Türkiye iç ve dýþ politikasýnda ciddi deðiþiklikler yapmaya baþladý. "Kürt açýlýmý" dahilinde Kürt halkýnýn týkalý olan kendisini ifade kanallarýný açýldý. Kürt sorunu daha önce hiç bu kadar açýk bir þekilde tartýþýlmamýþtý. Ayný þekilde Kürt sorununun artýk sadece askeri bir mesele olmadýðý görüþü toplumun geniþ kesimlerince ve hükümetçe kabul edilir hale geldi. Bir takým somut adýmlar atýlmaya baþlandý. En son Kandil'den gelen "Barýþ Grubu" tutuklanmadý ve Türkiye'ye kabul edildi.
S
Ekim ayý baþýnda imzalanan anlaþmayla yýllardan beri Türkiye'nin sorunlu iliþkilere sahip olduðu Suriye'yle karþýlýklý olarak vize uygulamasý kaldýrýldý; Suriye'yle bir çeþit "gümrük birliði" kurulmasý tartýþýlýyor, iki ülke arasýnda askeri
iþbirliði gündeme getiriliyordu. Yine ayný þekilde Ermenistan konusunda atýlan adýmlar da bundan çok deðil 3-4 sene önce tahayyül edilmesi bile zor konular arasýndaydý. Ekim ayý baþýnda Ermenistan'la imzalanan protokolle birlikte 1993'ten bu yana kapalý olan sýnýrýn açýldýðýný görüyoruz. Hemen peþinden Erdoðan hükümeti Irak hükümetiyle ortak bir "bakanlar kurulu" toplantýsý yapýldýðýný ve ekonomiden askeri konulara kadar 48 konuyu kapsayan anlaþmalar imzalandýðýný gördük. Dýþiþleri Bakaný Davutoðlu, hükümetin son dönemde yürüttüðü bu politikayý "komþularla sýfýr problem" olarak adlandýrýyor. Demokrasi ve barýþ talebinin artmasý önemlidir Bütün bu adýmlar Türkiye'nin demokratikleþmesi ve özgürlüklerin yayýlmasý önündeki en kronik
sorunlara çözüm arayýþlarýný artýrýyor. Daha 5-6 sene önce açýk açýk tartýþýlmasý bile yasak olan Kürt sorunu, Ermeni meselesi gibi konular geniþ kesimlerin gündemine taþýnýyor.
demokrasinin sýnýrlarýnýn geniþletilmesinden bahsetse ayný "vatan-millet-sakarya" teranelerini iþitiyoruz. Ordu ve MHP bu koronun deðiþmez isimleri.
Bu sorunlarýn barýþçýl bir þekilde çözülmesi yolunda atýlacak adýmlar Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerin yerleþmesine de uygun bir zemin hazýrlayacaktýr.
Maalesef bu koronun söyledikleri kötü þarkýlara soldan da eþlik edenler var. çoðumuz artýk Baykal'ýn CHP'sinden umudu kestik, onunla Bahçeli arasýnda fark göremeyenler çoðunlukta. Ancak deðiþik adlar altýnda, bugün esas tehdidin AKP'den veya islami hareketten kaynaklandýðýný düþünen sol kesimler de (istemeseler bile) ulusalcý-eli sopalý-statükocu demokrasi düþmanlarýnýn deðirmenlerine su taþýyor.
Eli sopalý milliyetçiler kuduruyor Bütün bunlar Baykal-BahçeliBaþbuð'un temsilciliðini yaptýðý eli sopalý, saldýrgan ve statükocu milliyetçileri kýzdýrýyor. Yönetici sýnýfýn bir kanadý oluþturan bu kesim kendi ideolojik temellerinin sarsýldýðýný görerek hop oturup hop kalkýyor. Bunlar demokrasi, insan haklarý ve özgürlüklerin tartýþýlmasýna bile tahammül edemiyor. Cumhuriyetin kuruluþundan beri ne zaman birileri
AKP'nin attýðý adýmlara yöneltilen statükocu-milliyetçi muhalefet ellerindeki bütün malzemeyle AKP'ye ve demokrasi yanlýsý bütün kesimlere saldýrýyor. Bu tür adýmlarýn "Amerikancý" olmasý gibi argümanlarý devamı 3. sayfada...
Ermeni sorununun tarihsel kökeni kaldý. Bu kesimler Ermenistan ile sorunlarýn veya Kürtlere karþý kirli savaþýn sonlanmasýný istemiyorlar çünkü milliyetçilik devlet, ideoloji ve genel olarak ülkedeki hegemonyalarýnýn temel taþlarýný oluþturuyor.
Cem Uzun
utlakiyete son veren ve modern kapitalizmin geliþiminin önünü açan Temmuz 1908 Devrimi'ne liderlik yapan Ýttihat ve Terraki, 1915'te Ermeniler'in katledilmesinin sorumlusudur. Demokrasi, halklarýn kardeþliði ve farklý ezilen kesimlerin ortak mücadelesine dayanan 1908 Devrim'i katliam ve diktatörlükle sonuçlandý.
M
Aralýk 1908'de Osmanlý'daki farklý etnik kimliklerden olanlarýn ve sosyalistlerin de meclise girmesine olanak veren demokratik bir genel seçim yapýldý. 1915'e gelindiðinde ne demokrasiden ne de Ermeniler'den geriye eser kalmamýþtý. Ýki tarihsel an ve geliþme birbirine sýkýca baðlýydý. Her burjuva devrimi artýk eski düzenin geri dönüþü korkusunun kalmadýðý bir noktada kendi konumunu konsolide etmek için devrimi birlikte gerçekleþtiren halk kitlelerine karþý saldýrýya geçer. Bu an örneðin Fransýz Devrimi'nde Napolelon'un diktatörlüðü'ne yol açan Thermidor'dur. Osmanlý Devrimi'nin Thermidor ve diktatörlüðe yol açan an ve olaylarý ise 1912 anti-demokratik genel seçimi, Türk kökenli bir egemen sýnýfý oluþturma kararýnýn verildiði Ýttihat ve Terraki Kongresi ve Ermeni katliamýdýr. Yeni egemen sýnýf devrimcileri, devrimin demokrasi ve kardeþlik deðerlerini ve devrimin bütün hafýzasýný yok etti. Ortadan kaldýrýlamayan gerçeklik ise 1923 sonrasý oluþan yeni Türk egemen sýnýfýnýn zenginliðinin önemli bir kýsmýnýn Rumlarýn ve Ermenilerin mallarýna el koymasýna dayandýðýdýr. Vehbi Koç'un 1920'lerde Ankara'da oturduðu villa sözde "terk edilmiþ" bir Ermeni evidir. Çankaya Köþkü de benzeri bir arazi üzerine inþa edilmiþtir. Kemalistler arasýnda Ermeni sorununa "hassasiyet"in asýl nedeni budur. Kemalist hiyerarþi doðrudan çýkar saðladýðý için Ermenileri mülksüzleþtirmiþ olmasýný aklayamaz.
Ermeni "açýlýmý" Ermeni asýllý Türkiye vatandaþlarýnýn sokak ortasýnda öldürüldüðü, tarihte ve günümüzde yaþananlar hakkýnda sesini yükseltenlerin baþýna bin bir iþ geldiði bir ortamda Ermenistan'a yönelik açýlýmlar tabii ki olumludur. Açýlým, Hrant Dinklerin artýk öldürülmeyeceði, Ermeni asýllý vatandaþlarýn kendilerini güvende hissedebilecekleri ve geçmiþi özgürce tartýþabilecekleri anlamýna gelecekse sonuna kadar özellikle de milliyetçilere karþý savunulmalýdýr. Ne var ki açýlýmýn bu sonuçlarý saðlamasý kesin deðildir. Ermenistan ile sýnýrlarýn açýlmasý Karabað sorununun "çözümü"ne baðlanýrsa milliyetçi geriliminin azalmasý deðil artmasý ile sonuçlanýr. Sýnýrlarýn yeniden çizilmesi bu sorunu çözemez. Hýristiyanlar ve Müslümanlar bu bölgede yüzyýllar boyunca bir arada yaþadýlar. Bunu tekrar saðlamanýn yolu yaþadýklarý coðrafyayý ayrýþtýrmak deðil paylaþmaktýr. Egemenler tarafýndan yýllardýr kamçýlanan nefretin gerçekten sonlandýrabilmesi için açýlýmlarýn koþulsuz olmasý gerekiyor. TürkiyeErmenistan sýnýrý önkoþulsuz açýlmalý. Bölgedeki çok sayýda çatýþmayý sonlandýrmanýn tek yolu güven arttýrýcý
adýmlarýn karþýlýklý atýlmasýndan geçiyor. Tarihsel geçmiþ nedeniyle ilk adýmý atanýn da Türkiye olmasý gerek. Hrant Dink'in cenazesi Ermeni sorununun sol ve iþçi hareketi için ne denli önemli olduðunu gösteriyor. Egemenlerin milliyetçiliðinden kopup "Hepimiz Ermeniyiz" diyebilmek solun kendine güvenini arttýrdý. 42 yýl sonra ilk kez sosyalist milletvekillerinin meclise girmesinin önünü açan ortak aday kampanyasý böylesi bir dönüm noktasý üzerine yükseldi. Sol içinde de köklü olan milliyetçilikten net bir kopuþ solu birleþtirerek güçlendirdi. Tabii ki AKP solu güçlendirme derdinde deðil; Türkiye egemen sýnýfý için yeni bir hamle yapma peþinde. ABD'deki Obama yönetiminin altemperyalist güçlere daha fazla alan açan yönelimi bunun için uygun bir uluslar arasý konjonktür saðlýyor.Türkiye egemen sýnýfýnýn hedefi bölgesel gücünü arttýrmak. Bu yeni "Pan-Türk" projeyi istikrarsýzlaþtýrabilecek sorunlarý ise çözmek istiyorlar. Açýlýmlarýn genel hedefi budur. AKP bu açýlýmlarý yapabilmek için aralarýnda egemen sýnýfýn statükoyu korumakta çýkarý olan kesimlerine karþý mücadele etmek durumunda
Ermenistan veya Kürtlere yönelik açýlýmlar konusundaki tutumumuz hükümetin hedeflerine taraf olmaktan geçmiyor. Türkiye egemen sýnýfýný güçlendiren ve tam da bu nedenle gelecekte yeni çatýþmalara yol açabilecek "Pan-Türk" bir projenin iþçi, yoksul ve ezilenlerin çýkarýna olmadýðý son derecek açýk. Ancak bu tür açýlýmlar iþçi sýnýfý ve ezilenlerin aþaðýdan birliði ile milliyetçiliðin zincirlerini kýrabilecek mücadeleleri inþa etme fýrsatý sunuyor. Kürtler ve Ermenler hakkýndaki tabularýn sorgulanmaya baþladýðý bir ortamda milliyetçilik zehrinden arýnmýþ kitlesel bir sol inþa etme olanaðý oluþuyor. Sol iki konuda çok net olmak durumunda. Açýlýmlarý milliyetçilerin ve statüko ile derin devleti korumayý kendine vazife edinmiþ sözde solun saldýrýlarýna karþý savunmalýyýz. Ancak bununla birlikte AKP açýlýmlarýnýn hedefinin Türkiye'yi bölgesel bir güç haline getirmek olduðunu bir an için bile göz ardý edemeyiz. Bölgesel güç olma hedefi bildiðimiz kaba Türk milliyetçiliðinden daha sofistike yeni tür bir milliyetçiliði besliyor. Türkiye egemen sýnýfý edinmeye çalýþtýðý bu bölgesel gücü sürekli silah ve saldýrganlýkla korumak durumundadýr. Egemenlerin gücü ve saldýrganlýðý bölge ve Türkiye'de yaþayan halklar, iþçi ve yoksullar için felaketten baþka bir þey getirmez. Bir ülkenin güçlü olmasý toplumun tepesindeki bir elitin ve onlardan beslenenlerin dýþýndaki kesimler için barýþ ve refah anlamýna gelmez. Hükümetin açýlýmlarý bizim için de egemen sýnýflarýn gücünü kýrmak üzere Türk, Kürt, Ermeni, Sünni, Alevi ve bölgedeki diðer halklar arasýnda gerçek bir birliði saðlamak için bir mücadele fýrsatýdýr.
- 3 -
Erdoğan “büyük Türkiye” yaratmak için Türkiye’nin bir dizi sorununda en azından belli bir düzeyde istikrar istiyor. Egemen sınıfın statükocu kanadı da şimdiye kadarki ayrıcalıklarını kaybetmeme derdiyle AKP üzerinde milliyetçi bir basınç yaratmaya çalışıyor. Ancak bunu basit bir “iktidar mücadelesi” olarak görürsek yanlışa düşeriz. Barış ve demokrasi mücadelesi Erdoğan-Baykal çekişmesine bırakılamayacak kadar yaşamsaldır. solun bir kesiminden de iþitiyoruz. Her ne olursa olsun "demokratik açýlýmlara" karþý yürütülen bu tür bir muhalefet egemen sýnýfýn statükocumilliyetçi kanadýnýn iþine yarayacaktýr. Bunlar her türlü demokrasi denemesinin karþýsýnda kendi sýnýfsal (veya kesimsel) çýkarlarýný korumaya çalýþýyor. AKP'nin yürüttüðü açýlýmlara olan toplumsal desteðin bir kýsmý naif bir damardan besleniyor. Örneðin "her ne olursa olsun akan kan durdurulsun" diyenler AKP'nin Kürt sorununu bitirmeye dönük adýmlarýndan memnunlar. Ýþte bu noktada statükocu-milliyetçi kanat bu naif talebi bile vatan hainliðiyle damgalýyor. Bunlarýn Türkiye'nin içerdeki ve dýþardaki sorunlarýna çözümü askeri temelli. Bize daha fazla kandan baþka vaat edecek bir þeyleri yok. Dolayýsýyla Türkiye'de demokrasi, insan haklarý ve özgürlüklerin yerleþmesi karþýsýnda birinci tehlike faþistlerle, ulusalcýlarla, "devlet-i ali"nin çýkarlarýný her þeyin önüne koyanlarla ayný yataða girmektir.
AKP demokrasi ve barýþ mý getiriyor? Peki AKP'nin bu açýlýmlarla elde etmek istediði gerçekten demokrasi ve barýþý yerleþtirmek mi? Bu sorunun yanýtý geçtiðimiz haftalarda Radikal gazetesinde yayýmlanan, Amerika'nýn en büyük gazetelerinden New York Times'ýn eski Türkiye büro þefi Stephen Kinzer'ýn "Türkiye büyük oynamaya baþladý" baþlýklý yazýsýnda gizli: "Bugün Türkiye bir arabulucu ve barýþ yapýcý olarak þevkli bir bölgesel role soyunuyor. Türk yetkilileri Lübnan, Afganistan veya Pakistan gibi derinlemesine bölünmüþ ülkelere ayak bastýðýnda, bütün taraflar onlarla konuþmaya can atýyor. Baþka hiçbir ülkenin diplomatlarý, hem Tahran hem Kudüs, hem Moskova hem Tiflis, hem Þam hem Kahire'de ayný heyecanla karþýlanmýyor. Etrafýný kuþatan bölgeye yakýndan aþina olan Müslüman bir ülke sýfatýyla Türkiye ABD'nin temas kuramadýðý taraflarla temas kurabilir ve kotaramadýðý anlaþmalarý kotarabilir." "Arabuluculuk" ve "barýþ yapýcýlýðý" gibi naif sözleri bir kenara býrakýrsak AKP'nin temsilciliðine soyunduðu Türk yönetici sýnýfýnýn bir kesimi bölgesinde lider bir ülke hayali görüyor ve bunu gerçekleþtirmek istiyor. Bu kesimin elinde yukarýdaki alýntýda altý çizilen bir avantaj var: ABD'nin ve diðer büyük ülkelerin bile istedikleri gibi iliþkilenemedikleri politika salonlarýnda Türk diplomatlar bir ölçüde kabul görür ve dilenir hale geldi. Yönetici sýnýfýn bu kesimi de
Ortadoðu ve Kafkaslarý kendi çýkarlarý dahilinde manüpile edebilecek, petrol ve enerji havzasýnda söz sahibi bir ülke yaratmaya çalýþýyor. Peki AKP'nin bu hayali gerçekleþirse Türkiye artýk içeride ve dýþarýda sorunlarýný barýþçýl bir þekilde halleder hale mi gelecek?
AKP'nin bu yaptýklarý ulusal ve bölgesel bir barýþ ortamýna mý hizmet edecek? Bu sorularýn cevaplarý kesinlikle hayýrdýr.
Ýstikrarsýzlýk artýyor Dünya ekonomi ve politika sahnesi büyük bir deðiþim dalgasýyla karþý karþýya. Son ekonomik kriz ABD ve AB ülkeleri gibi dünyanýn þimdiki efendilerinin ciddi bir zayýflama içinde olduklarýný net bir þekilde gösterdi. Bu zayýflama sadece ekonomik alanda yaþanmýyor: ABD artýk dünyayý tek baþýna istediði gibi kontrol edemeyeceðini Irak bataklýðýnda net olarak gördü. Dünya egemenlerinin ilerisi için vizyonlarý da bu zayýflamanýn giderek artacaðýna iþaret ediyor. ÝMF ekonomik olarak Çin'in ABD'yi 2050'de geçeceðini, Ýngiltere ve Fransýz ekonomisinin ilk 10 ülkenin içine bile giremeyeceklerini öngören bir vizyon-rapor hazýrladý. Bu öngörünün bize anlattýðý gösterdiði önemli noktalar var: Bugünün efendileri zayýfladýkça güçlerini koruma, pekiþtirme uðraþýsýna girecek. Bunun da anlamý egemenlerin bizim için hazýrladýklarý dünyada barýþ, demokrasi ve huzur hiç de garanti deðil. Nitekim yaþadýðýmýz iki dünya savaþý da aslýnda "dünyanýn patronu kim olacak" sorusuna aranan vahþice verilmiþ cevaplardý. Son dünya savaþýndan ve özellikle Sovyetlerin yýkýlmasýndan sonra cevap belliydi: ABD. Ancak artýk bu cevap eskisi gibi kesinlik taþýmýyor. Belirsizlik, istikrarsýzlýk ve riskler artýyor. Bu belirsizlik egemen sýnýflarýn ulusal ve uluslararasý arenada farklý gruplar arasýnda ayrýlmasýna neden oluyor, kutuplaþma
belirtileri artýyor. Bu durum elbette savaþ gibi riskleri barýndýrsa da egemen sýnýflarýn bölünmesi onlarýn zayýflamasý anlamýný da taþýyor; bu sonuncusu bizim için iyi haber demek. Türkiye dünyadan baðýmsýz deðil. Ýktidara geldiðinden beri AKP aslýnda dünya egemenlerinin bu bölünmüþlüðünü Türkiye'ye taþýdý. Zira cumhuriyetin kuruluþundan beri esas
yönetici pozisyonunda bulunan ve liderliðini ordunun yaptýðý statükocu akýma karþý AKP, kendi egemenliðini kurmak için mücadele ediyor. AKP hem egemen sýnýfýn bütünü hem de toplumun geniþ kesimleri üzerinde hegemonya kurabilmek için statükocularýn ideolojik temellerine yaslanamayacaðýný biliyor. Dolayýsýyla AKP'nin ideolojik ve politik olarak yeni araçlara ihtiyacý var. AKP, çoðunlukla palazlanmaya ve eski büyük burjuvalara kafa tutmaya baþlayan, dünya ekonomisiyle daha fazla bütünleþmek isteyen (Anadolu Kaplanlarý da denilen) üst-orta sýnýfýn ihtiyaçlarýna dönük politikalar üretiyor. Bu politikalarýn en somut ayaðý Avrupa Birliði'ne (ne olursa olsun) girmek. Bununla birlikte ABD'nin Ortadoðu iþgali ve bu iþgali tek baþýna sürdüremediði gerçeði Türk egemen sýnýfýnýn AKP'nin liderliðindeki kesimine yeni kapýlar açýyor. Yukarýda alýntý yaptýðýmýz Stephen Kinzer'ýn yazýsýnýn iþaret ettiði þey de bu. AKP'nin liderliðini yaptýðý kanat, bölgesinde hegemonya kuran, petrol havzalarýnda söz sahibi olan ve ABD ve AB gibi büyük güçlerin bölgeye açýlan kapýsý rolünü oynamak istiyor. Bu rolü gerçekleþtirebilmek için içeride ve dýþarýda bir düzeyde istikrar saðlanmasý, belli sorunlarýn bir düzeyde halledilmesi gerek. Bunlarýn baþýnda elbette Kürt, Ermeni, Kýbrýs sorunlarý ile Araplarla iliþkilerin geliþtirilmesi geliyor. Bu sorunlarýn halledilmesinde AKP ve temsil ettiði kanadýn karþýsýna ülke içinde kendi güçlerini kaybetmek istemeyen egemenlerin statükocu kanadý yer alýyor. Bunlar milliyetçi bir hava yaratarak demokrasi ve barýþ
taleplerini bastýrmak istiyor. AKP bu basýncýn etkisiyle açýlýmlara mola verdiðini, Avrupa'dan gelecek barýþ heyetini kabul etmeyeceðini açýkladý. AKP'nin karþýlaþtýðý/karþýlaþacaðý bir diðer basýnç uluslar arasý arenadan kaynaklý. AKP, Arap ülkeleriyle iliþkileri geliþtirmek için Ýsrail'e sýnýrlý da olsa tepki koymasý gerektiðini biliyor. Bu sene baþýndaki "one minute" olayýyla baþlayan Ýsrail'le yaþanan gerilimler en son ortak askeri tatbikatýn iptal edilmesi ve "dizi krizi"yle üst düzeye taþýndý. Ayný þekilde bölgede liderlik yapabilmek için Türkiye'nin elinin Ýran'a ve Irak'a uzanmasý da gerekiyor. Bütün bu sorunlu alanlara eski gücüne tekrar kavuþmak isteyen Rusya'yý eklediðimizde aslýnda Erdoðan'ýn büyük oynama isteði hiç de barýþçýl görünmüyor.
Nerede yer almalýyýz? AKP hiç de iyi niyetli deðil. Ancak onun ulusalcý-statükocufaþist muhaliflerinin istekleri gerçekleþecek olursa bu bizim için hýzlý ölüm anlamýný taþýyacak. Televizyonun yeni dönem milliyetçi "star"larýndan gazeteci bozuntusu Yiðit Bulut, televizyonda Kandil'den gelenleri karþýlayanlarýn üzerine neden tanklarýn sürülmediðini sorgulayabilecek kadar gemi azýya alabiliyor örneðin. Buna raðmen AKP ile BaykalBahçeli-Baþbuð cephesi arasýndaki mücadeleyi basit bir iktidar çekiþmesi olarak deðerlendirmek çok yanlýþ olacaktýr. Bu adamlarýn masasýnýn üzerinde hepimizin geleceði var. Bununla birlikte AKP'nin egemen sýnýf içinde yarattýðý çeliþkiler gerçek demokrasi ve barýþ yanlýlarý için bulunmaz fýrsatlar saðlýyor. Bizim tarafta yer alanlar da artýk fikirlerini bir düzeyde özgürce tartýþabiliyor, toplumun düþünsel yapýsýnda bir düzeyde deðiþiklik yaratabiliyor. Bizler her ne olursa olsun demokrasi ve barýþýn tarafýnda yer almalýyýz; AKP'nin bunu saðlamayacaðýný bilerek elbette. Gerçek barýþ ve demokrasi ancak iþçi sýnýfý ve ezilenlerin ortak ve birleþik mücadelesiyle saðlanabilir. Bu birliði saðlayacak olanlar da solda yer alanlardýr. Bugün solu büyütmek barýþ ve demokrasiyi geliþtirmek için olmazsa olmazdýr. Solu büyütmenin yolu da ortak talepler etrafýnda kitleleri birleþtirebilecek sol birliði yaratmaktan geçiyor.
- 4 -
Demokrasinin en ileri biçimi 92 yaşında
1917: Ekmek, barýþ ve kardeþlik
Simin Gürdal ünyayý Sarsan On Gün; Ekim Devrimi'nin yapýldýðý süreci anlatan, Amerikalý devrimci John Reed'in dünyaca ünlü kitabýnýn ismidir. Bu isim anlattýðý þeyi çok iyi betimler.
D
Ekim neden dünyayý sarstý? Her þeyden önce þimdiye kadar dünyada görülmüþ en ileri demokratik yönetim biçimi olan "iþçi demokrasisi"ni ortaya çýkardý. Sovyetler Birliði deyince pek çoðumuzun aklýna demir yumrukla yönetilen, baskýcý, aþýrý hiyerarþik bir ülke gelir. Çoðumuz "Sovyetler Birliði" isminde yer alan Sovyetin ne olduðunu bilmeyiz. Sovyet'i Türkçe "iþçi meclisi" olarak çevirebiliriz (1979 Ýran Devrimi sürecinde de buna benzer örgütlenmeler ortaya çýkmýþtý; Ýranlýlar buna "Ýþçi Þurasý" diyorlardý) Bunlar ilk defa 1905 Devrimi sýrasýnda iþçiler tarafýndan oluþturuldu. 1905 Devrimi: Ekimin Provasý Rus Çarlýðý tarihin en baskýcý rejimlerinden birisiydi. Bu baskýcý rejim iþçilerin ve köylülerin büyük bir sefalet içinde yaþamalarýna neden oluyordu. Yeni yeni geliþmeye baþlayan Rus iþçi sýnýfýnýn baðrýnda hem rejimin baskýcýlýðýna hem de açlýða karþý mücadele isteði artýyordu. 9 Ocak 1905 Pazar günü 200 bin Petrograd iþçisi içinde 8 saatlik iþgünü, Rus-Japon savaþýnýn son bulmasý, iþçilere toplanma özgürlüðü, bir Kurucu Meclis'in çaðrýlmasý gibi taleplerin bulunduðu dilekçeyi Çar'a vermek için sarayýna doðru yürüyüþ yaptý. Yürüyüþün baþýnda St. Petrograd'da jandarma tarafýndan kurulan ve derdi iþçi mücadelesini manipüle etmek olan polis sendikasýnýn önderi olan Papaz Gapon vardý. Çar dilekçeyi almayý reddetti ve askerlere kalabalýða ateþ açma emri verdi. Yüzlerce kiþi öldü, 2000'e yakýn kiþi yaralandý. Daha sonradan polis ajaný olduðu anlaþýlan Papaz Gapon bile o anda "Çar öldü" diyerek sýnýfla birlikte tutum alacaktý. "Kanlý Pazar" olarak anýlan bu olay iþçiler arasýnda büyük bir öfkeye neden oldu. Her yerde kitlesel grevler baþ gösterdi ve tamamen bastýrýlmasý 18 ay süren büyük bir devrimci hareket patlak verdi. Sovyetlerin ortaya çýkýþý Eylül ayýnda Moskova'da küçük bir basýn grevi baþladý. Ýþçiler yazdýklarý her kelime için birkaç kuruþ fazla ve ayrýca noktalama iþaretleri için de ücret ödenmesini istiyorlardý. Grev tüm ülkeye yayýldý. Bu grev dalgasý sonucu Petrograd Ýþçi Temsilcileri Sovyeti -iþçi sýnýfýnýn ilk demokratik organý-ortaya çýktý. Aslýnda bunlar ilk baþta sadece grevler arasýnda uyumu ve dayanýþmayý artýrmayý amaçlayan komitelerdi. Deðiþik fabrikalarda çalýþan iþçilerin doðrudan oylarýyla seçilen iþçi vekillerinden
oluþuyordu. Ancak bunu þimdiki "burjuva meclisleri"nden ayýran en temel fark iþçi oylarýyla seçilen vekillerin eðer seçenler tarafýndan beðenilmezlerse anýnda aþaðý indirilebilmeleriydi. 1905 olaylarý geliþtikçe iþte bu grev komiteleri yavaþ yavaþ ayaklanmayý yöneten, sýnýfýn hayatýna yön veren kurullar halini almaya baþladý. Eylülden sonra neredeyse bütün büyük Rus þehirlerinde bir Ýþçi Sovyeti kuruldu. Köylüler de yavaþ yavaþ kendi Sovyetlerini kurmaya ve oralarda mücadelelerini geliþtirmeye baþladýlar. 16 Ekim'de Çar bir anayasa ve Kurucu Meclis sözü verdi. Birkaç gün sonra metal iþletmelerindeki iþçiler 8 saatlik iþ günü için kampanya baþlattýlar. 8 saatlik iþ günü için mücadele hýzla Petrograd'taki tüm metal ve tekstil sanayisine yayýldý. Kýrsal alanda ise köylüler topraklara, mahsule ve hayvanlara el koymaya baþlamýþ, kiralarý askýya almýþtý. Yaþanan geliþmelere çarlýk baskýyla yanýt vermeye çalýþtý, sýkýyönetim ilan edildi. Petrograd'ýn askeri garnizonunun bulunduðu Kronþtad'daki isyancý askerler ölüm tehdidiyle karþý karþýya kaldýlar. Bunun üzerine Petrograd Sovyeti oldukça kitlesel bir katýlýmýn yaþandýðý bir dayanýþma grevi çaðrýsýnda bulundu. 5 gün içinde isyancýlar için genel af çýkartýldý. Bu dayanýþma grevi iþçiler ve askerler arasýnda bir bað oluþmasý açýsýndan son derece önemlidir. 8 saatlik iþgünü kampanyasýna geri dönüldüðünde ise iþçiler karþýlarýnda lokavt ilan eden fabrika sahiplerini buldular. Uzun bir mücadelenin ardýndan Sovyet grevi sonlandýrmak zorunda kaldý. 3 Aralýk'ta Petrograd Sovyeti tutuklandý. Moskova Sovyeti silahlý ayaklanmaya dönüþmesi amacýyla genel grev ilan etti. 10 Aralýk'ta Moskova'da barikatlar kuruldu. Ancak ayaklanma çaðrýsý genelleþmedi. Moskova izole kaldý ve 9 günlük mücadelenin ardýndan ayaklanma bastýrýldý. 1905 Devrimi yenilmiþ olsa da ardýnda büyük bir deneyim býraktý. Daha sonra 1905 olaylarý üzerine konuþan Lenin 1905'i "Ekimin Provasý" olarak nitelendirecekti. Zira bu provanýn ardýndan girilen baský dönemini takiben 1911 yýlýnda greve çýkan iþçi sayýsý tekrar yükseliþe geçti. 1912 Nisan baþýnda Lena'da 6000 maden iþçisi greve çýktý.
Askerlerin grevdeki iþçilere ateþ açmasý sonucu 500 kadar iþçi öldü. Lena'da yaþananlara duyulan öfkeyle Rusya'nýn her yerinde gösteriler, toplantýlar ve protestolar yapýldý. Cliff bu gösterileri þöyle anlatýyor: "Lena katliamýnýn ardýndan yapýlan gösterilerde daha baþýndan demokratik cumhuriyet sloganýnýn yükseltilmesi ilginçtir. Bu çara saf bir þekilde dilekçe verilmesiyle baþlayan 1905 devriminin baþýndaki durumla karþýlaþtýrýldýðýnda kitleler arasýnda çok daha yüksek bir bilinç düzeyini gösterir. Böylece Rus iþçileri Nisan 1912'de devrimi býrakmýþ olduklarý en yüksek noktadan yeniden baþlatmýþ oldular."
azýnlýk durumundaydýlar. Böylece iktidar liberal burjuvaziye devredildi. 2 Mart'ta adýna Geçici Hükümet denilen kurulda burjuvazinin partisi Kadetler vardý. Ancak Kadetler kýsa bir sürede Sovyetlerin desteðini almadan ayakta kalamayacaklarýný anladýlar. Menþevikler ve sosyalist devrimciler böylece koþullu destek verdikleri hükümete katýlmak zorunda kaldýlar.
1914'ün ilk yarýsýna gelindiðinde siyasi grev sayýsý 1905 yýlýna yaklaþmýþtý. Ancak 1 Aðustos'ta Rusya'nýn 1. Dünya Savaþý'na dahil olmasý sonucu kitleler vatanseverlik dalgasýnýn etkisine girdiler; hava tersine döndü ve mücadele geri çekildi.
Huzursuzluk artýyordu. 18 Haziran günü Geçici Hükümetin Baþbakaný (Sosyalist Devrimci Parti üyesi) Kerenski Almanya ve Avusturya'ya karþý askeri bir saldýrýya giriþti. Bu, Þubat Devrimi'nin en temel talebi olan "savaþa son"a açýk bir ihanetti. 3-4 Temmuz günlerinde Petrograd'da kitlesel hükümet karþýtý gösteriler düzenlendi. Sayýlarý yarým milyonu bulan asker ve iþçiler "Geçici Hükümeti devirin!", "Tüm iktidar Ýþçi ve Asker Vekilleri Sovyeti'ne" yazýlý pankartlar taþýyorlardý. Ancak gösteriler 5-6 Temmuz'da bastýrýldý. Geçici Hükümet gösterilere katýlan birliklerin daðýtýlmasý emri çýkartýrken, Þubat Devrimi sýrasýnda kaldýrýlan cephede ölüm cezasý 12 Temmuz'da yeniden uygulamaya sokuldu. Fabrika yöneticileri, fabrika komitelerini baský altýna alma ve iþçilere karþý lokavt uygulama konusunda geniþ bir kampanya baþlattý.
1917 Þubat Devrimi Dünya savaþý büyük bir çoðunluða açlýk ve yýkým getirdi. Týpký diðer ülkelerde olduðu gibi Rusya'da daiþçiler ve köylülerin bir kýsmý ölüme gönderiliyor, kalanlar ise ancak açlýktan ölmeyecek kadar ücretlere çalýþmaya mahkum edliyordu. Birkaç ay süren sessizliðin ardýndan bu sefer savaþa karþý duyulan öfkeyle birlikte grevler patlak vermeye baþladý. 1916 yýlýnda Putilov fabrikasýnda baþlayan grevde iþçiler ücretlere % 70'lik artýþ yapýlmasýnýn yaný sýra savaþýn durdurulmasýný istiyorlardý. 1917 Þubat ayýna gelindiðinde Petrograd'da yalnýzca 10 günlük ekmek stoðu kalmýþtý. Gregoryen takviminde 8 Mart'a tekabül eden 25 Þubat'ta, Dünya Emekçi Kadýnlar Gününde, kalabalýklar halinde kadýnlar ekmek talebiyle sokaklara döküldüler. Devrimci dalga askerleri de etkisine almýþtý ve Kazaklar bile hareketi bastýrma konusunda istekli deðildi. Cephede koyun gibi ölüme gönderilen ve çoðunluðu yoksul köylülerden oluþan askerlerin de "tepesi atmaya" baþladý. 26 Þubat'ta ilk askeri ayaklanma yaþandý. 28 Þubat'ta çarlýk devrilirken, bir gün öncesinde Petrograd Sovyeti yeniden kuruldu. Hýzla diðer þehirlerde de Sovyetler oluþturulmaya baþlandý; 22 Mart'ta Petrograd Sovyeti ile iliþki kurmuþ Sovyet sayýsý 77 'dir. Tüm iktidar Sovyetlerin elindeydi; iþçiler, askerler ve köylüler kendi temsilcilerinden oluþan Sovyetlerin aldýklarý kararlar doðrultusunda hareket ediyordu. ancak kitlelerin büyük çoðunluðu hala yaklaþan devrimin bir burjuva devrimi olacaðýný düþünen menþevikler ve sosyalist devrimcileri destekliyorlardý. Bolþevikler ise henüz Sovyetler içinde küçük bir
Ancak aradan geçen zamanda Geçici Hükümet aslýnda burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin temsilcisi olduðunu açýk bir þekilde gösterdi. Savaþ hala devam ediyordu ve kitlelerin en temel talepleri dahi -ekmek, toprak ve barýþkarþýlanmamýþtý.
Lenin ve Bolþevikler Rusya'da yaþayan geniþ kitlelerin hala daha reformistlere güven duymaya devam ettikleri o günlerde ayaklanmayý baþlatmanýn yanlýþ olacaðýný düþünüyordu. Zira iþçi sýnýfý ve askerlerin en ileri unsurlarý baþkent Petersburd'da bulunurken Sovyetlerini daha yeni yeni kurmaya baþlayan yerler vardý; sýnýf tüm Rusya'da kontrolü saðlayamaz, ayaklanan Petrograd yalnýz kalýrdý. Sabýrlý olunmalý ve iþçi sýnýfý ve köylülerin çoðunluðu "tüm iktidar Sovyetlere" politikasýna ikna edilmeliydi. Buna raðmen Bolþevikler Temmuz Gösterilerinin aktif bir katýlýmcýsý oldular. Menþevik ve Sosyalist devrimcilerden kurulu Geçici Hükümet Bolþevikleri bitirmek için bunu bir fýrsat olarak deðerlendirmeye çalýþtý; Bolþevik Parti yasadýþý ilan edildi, Lenin ve daha partiye resmi olarak katýlmasa da Bolþeviklerle birlikte tutum alan Troçki ve diðer Bolþevik liderleri hakkýnda tutuklama kararý çýkarýldý. Lenin kaçmak zorunda kaldý. Reformistler devrimin en temel taleplerine (ekmek ve barýþ) ihanet ediyordu. Kornilov Darbesi ve birleþik cephe Temmuz olaylarý mülk sahipleri arasýnda büyük bir paniðe yol açtý. Öyle ki ciddi bir kesim devrimin zaferindense Almanlarýn zaferini tercih ediyordu. Bunlar kendilerini iktidara getirinceye kadar
aþaðýdan harekete sempatiyle yaklaþtýlar. Ancak kitlelerin içinde bulunduðu hoþnutsuzluk "Ýkili Ýktidar" (bir yanda güçsüz ama yasal Geçici Hükümet, diðer yanda ise kitlelerin gerçek inisiyatifini ortaya koyan Sovyetler) arasýnda sürekli çatýþmalara yol açýyordu ve þimdi kendilerini tehdit altýnda hissediyorlardý. Bu duruma son vermeye, Sovyetleri ortadan kaldýrmaya karar verdiler. 27 Aðustos'ta Generalkurmay Baþkaný Kornilov, bir darbe giriþiminde bulunarak mücadelenin kalesi durumundaki Petrograd'a doðru harekete geçti. Kerenski Hükümeti baþlangýçta darbeyi destekledi, ancak sonra kendisini de ortadan kaldýracaðý korkusuna kapýldý. Bolþevikler darbe giriþimi öncesinde hala Sovyetlerde azýnlýk durumundaydýlar. Üstelik Sovyetlerde çoðunluðu ellerinde bulunduran Menþevikler ve Sosyalist Devrimciler hem Geçici Hükümet içinde yer alýyorlar ve devrime ihanet ediyorlar, burjuva iktidarýnýn önünü açmak için uðraþýyorlar hem de yine burjuvazinin taleplerine uygun olarak savaþý devam ettiriyorlardý. Üstelik reformistler bunlara karþý çýkan, devrimin temel taleplerini en baþýndan beri savunan Bolþevikleri yasadýþý ilan ediyor, liderlerini kaçmak zorunda býrakýyordu. Buna raðmen Bolþevikler menþevik ve sosyalist devrimci iþçi ve askerlerle birlikte darbeye karþý mücadeleden geri durmadýlar. Lenin Bolþeviklerin tutumunu þöyle anlatýyor: "Ýçinde bulunduðumuz þu anda bile Kerenski Hükümeti'ni desteklememeliyiz. Aksi ilkesizliktir. Þu soruyla karþýlaþabiliriz: 'Kornilov'a karþý savaþmayacak mýyýz?' Elbette ki savaþacaðýz, savaþmalýyýz! Ancak bu ikisi ayný þey deðil... Kornilov'a karþý savaþýyoruz, týpký Kerenski'nin askerleri gibi savaþacaðýz; fakat biz Kerenski'yi desteklemiyoruz. Bunun aksine onun, onun güçsüzlüðünü sergiliyoruz... Ona karþý savaþma görevimize farklý bir biçimde yaklaþacaðýz; yani (Kornilov'a karþý mücadele eden) halka Kerenski'nin güçsüzlüðünü ve kararsýzlýðýný göstereceðiz." Petrograd'ýn her yerinde fabrika komiteleri, süratle çoðunluðu Bolþeviklerden oluþan ve 40 bin kadar iþçiyi kapsayan "Kýzýl Muhafýz Müfrezeleri" oluþturdular. Demiryolu iþçileri Kornilov'un ordusunun geçiþini engellemek için raylar üzerinde barikatlar inþa etti. Böylece Petrograd'a doðru yola çýkan öncü birlikler yanlýþ yönlere sapýyordu. Kýþlýk Saray'ýn korunmasý için Kerenski Avrora Kruvazör'ündeki denizcilere baþvurdu. Denizciler Bolþevikti; ancak Kerensky Hükümeti'nden kurtulmak için önce Kornilov Darbesi'ni engellemek gerektiðinin farkýndaydýlar. Darbe tehdidi 4 gün içinde geri püskürtüldü. Bunda askerlerin içinde bulunduðu ruh hali -emirlere itaat edip etmeyecekleri, silahý kime doðrultacaklarý konusunda güvenilmezlerdi- önemli bir rol oynadý. Bolþevikler darbeye karþý en kararlý mücadeleyi yürüterek demokrasiyi gerçekten kimin savunmaya hazýr olduðunu gösterdiler. Darbenin geri püskürtülmesinin ardýndan menþevik ve sosyalist devrimcilerin hakim olduðu Sovyetlerde Bolþevikler hýzla çoðunluðu kazandý. Örneðin Kornilov Darbesi'nden önce Saratov'daki Sovyet'in asker seksiyonundaki delege daðýlýmý þöyleydi: 260 sosyalist devrimci, 90 menþevik ve 50 Bolþevik. Sonrasýnda ise daðýlým þu þekilde deðiþmiþti: 50 sosyalist devrimci, 4 menþevik ve 156 Bolþevik. Bolþeviklerin bir Sovyet Hükümeti'nin kurulmasý için verdikleri mücadele geniþ
bir destek görmeye baþlamýþtý. Kitleler Þubat Devrimi'nin ortaya attýðý "ekmek ve barýþ"ýn burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin def edilmesi ve bütün iktidarýn Sovyetlere geçmesi gerektiðini söyleyen Bolþevikleri daha fazla dinlemeye baþladý. "Tüm iktidar Sovyetlere" Þubat'tan bu yana yaþananlar ve Geçici Hükümet'in yarattýðý hayal kýrýklýðý kitleler üzerinde büyük bir bilinç deðiþimine yol açtý. Savaþ sürüyor, binlerce insan ölmeye devam ediyordu, toprak aðalarý köylüleri hala insafsýzca sömürüyordu, kapitalistler lüks bir hayat yaþarken iþçiler sefalet içindeydiler. 31 Aðustos'ta Bolþevikler en büyük ve baþat Sovyet olan Petrograd Sovyeti'nde çoðunluðu -490 delegenin 390'ýnýsaðladýlar, Sovyet baþkanlýðýna Troçki seçildi. Ardýndan Moskova Sovyeti'nde ve çok sayýda þehirde Bolþevikler çoðunluðu elde ettiler. Artýk devrimin sadece maddi koþullarý saðlanmamýþtý, darbe giriþiminin gösterdiði gibi bir zorunluluktu. 20 Ekim'de Petrograd Sovyeti'nin temsilcileri arasýndan seçilen, Troçki'nin liderliðindeki Devrimci Askeri Komite
ayaklanma için fiili hazýrlýklara baþladý, 25 Ekim'de silahlý ayaklanmayla tüm iktidar Sovyetlere geçti. Ekim neleri deðiþtirdi? Þubat'tan itibaren mülk sahipleri her fýrsatta devrimci hareketi bastýrarak kendi ekonomik ve siyasi egemenliðini yeniden inþa etmeye çalýþtýlar. Eðer Kornilov Darbesi geri püskürtülemeseydi, ardýndan Rusya'da uzun baský yýllarýnýn yaþanacaðýný öngörmek zor deðil; týpký 1905'te devrimin yenilgisinden sonra yaþananlar gibi. Çarlýðýn yýkýlmasýndan sonra kurulan Geçici Hükümet kitlelerin en temel taleplerini bile yerine getirmedi. Sovyetlerse sadece karar organlarý deðil, ayný zamanda alýnan kararlarýn yerine getirildiði organlardý. Sovyet sistemi tüm iþçi kitlelerini kapsayan, iþyeri esasýna göre örgütlenen, temsilcilerin seçimle görev aldýðý ve her an geri çaðýrabildiði, sýnýf politikalarýnýn özgürce tartýþýlabildiði en geniþ demokratik haklarýn bütününün merkezi organýydý. Ýþçi sýnýfýnýn kendini devlet olarak örgütlemesinin merkezi organý olan Sovyetler, devrimin tüm kazanýmlarýný pratiðe yansýtmaya ve
güçlendirmeye baþladýlar.
- 5 -
Ekim Devrimi'nden sonra Rusya'da yaþanan deðiþiklikler muazzamdý: Savaþ sona erdirildi. Üretim ve mülkiyet toplumsallaþtý. Fabrikalarý ve devleti tarihte ilk kez iþçiler yönetmeye baþladý. Grev yapmak, sendika kurmak yasalarla güvence altýna alýndý. Uluslara kendi kaderlerini tayin hakký tanýndý. Ýþçi fakülteleri kuruldu. Zihin özürlü çocuklar için okullar açýldý, okul öncesi çocuklar için anaokullarý kuruldu. Eðitim parasýz ve eþit hale getirildi. Her türden rütbe ve rütbe iþaretleri kaldýrýldý; subaylar ve üst düzey generaller askerler tarafýndan oylama ile seçiliyordu. Gayrý meþru kavramý ortadan kalkýyor, evlilik dýþý doðan çocuklar evlilik içi doðan çocuklarla ayný haklara sahip oluyordu. Boþanma için tek tarafýn rýzasý yeterliydi. Kadýnlarýn ezilmesine yarayan her türlü yasa ortadan kaldýrýldý. Kadýnlarýn ev emeðinden kurtulmalarý için ortak çamaþýrhaneler, komünal lokantalar ve kreþler açýldý. Eþcinsellik suç olmaktan çýkarýldý. Devrimin anayasasý dünyanýn bugüne kadar gördüðü en demokratik anayasaydý.
Ekime giden yol aðustostan geçer H. Mesut Çelebioğlu Demokrasi deyince pek çok devrimcinin aklýna en iyi ihtimalle naif bir burjuva ideolojisi gelir. Demokrasi bu yüzden bazý sosyalistler için karþý olunmasý gereken bir "burjuva aldatmasý"dýr; onun geliþimi veya talep edilmesi devrimin önünde bir engel olarak görülür. Oysa demokrasi bir ideoloji deðil bir "yöntem"dir; "toplumun genelini ilgilendiren konularda kim kara verecek" sorusuna verilen bir yanýttýr. Eðer bu soruya "toplumun olabildiðince geniþ kesimleri karar vermelidir" diyorsa birisi, o bir demokratsýnýzdýr. Aksi cevap veren birisi ise ya demokrasinin ne olduðunu bilmiyordur ya da demokrasi düþmaný bir elitist veya diktatördür. Ýki durum da toplumun geniþ kesimleri için öyle ya da böyle zararlýdýr. Tarihe geçen ilk demokrasi deneyimi Antik Atina’nýn köle sahibi, zengin, erkeklerine dayanan köleci demokrasiydi. Zaman içinde demokrasinin sýnýrlarý geliþti. Tarihteki burjuva devrimleri ve onu takip eden sömürülenlerin ve ezilenlerin kanlý mücadele ve ayaklanmalarý günümüzün en yaygýn demokrasi türü olan "burjuva demokrasisi"nde oy vermek için 18 yaþýný doldurmuþ ve akli dengenizin yerinde olmasý yeterli. Bu demokrasinin ciddi çeliþkileri var: her þeyden önce verilen kararlar üzerindeki fikirlerimiz 4 - 5 yýlda bir yapýlan seçimler dahilinde soruluyor. Üstelik hayatlarýmýzda doðrudan etkili olan bir dizi kararda hiç söz sahibi deðiliz; bize ya "devlet sýrrý" veya "ticari sýr - tasarruf" diyerek bir dizi karar sürecinden dýþlanýyoruz. Dolayýsýyla burjuva demokrasisi çölde susuz kalmýþ birisine verilen bir bardak suya benziyor; yaþamak için yeterli deðil ama onu içmezsek ölümümüz çok daha kesin ve erken olur. 1917'de demokrasiyi savunmak devrimi savunmaktý "Naif" demokratik haklarýný savunamayan bir iþçi sýnýfý ve ezilen kesim daha büyük ilerlemeleri ve devrimi gerçekleþtiremez. Bunun en güzel örneði 1917 Ekim Devrimi ve ona
doðru akan süreçtir. Þubat Devrimi'ni gerçekleþtiren Rus iþçi ve köylülerinin iki temel talebi vardý: "ekmek ve barýþ". Bu talepleri elde edebilmek için Çarý yýkmaktan baþka bir yol görünmüyordu; zira Çar onlarý hem savaþ meydanýna süren hem de aç býrakan adamdý. Þubatta Çarlýk yýkýldýktan sonra yerine demokratik bir sistem kurulmasý gerektiðinde herkes hem fikirdi. Ama nasýl bir demokrasi? 4-5 yýlda bir oy verilen, ondan sonra da herkesin kendi iþine baktýðý, fabrikalarýn patronlara, tarlalarýn büyük toprak sahiplerine ait olduðu; dolayýsýyla gerçek iktidarýn halkta deðil burjuvazide olduðu "burjuva demokrasisi" mi yoksa her türlü ekonomik ve politik kararýn toplumun geniþ kesimlerinde olduðu, üretim araçlarýnýn kolektif mülkiyetine dayalý "iþçi demokrasisi" mi? Bolþevikler neredeyse en baþýndan itibaren ikinci yolu iþaret etmek için "bütün iktidar Sovyetlere" dediler; ancak kitleler daha kendilerine, kendi yaratýcýlýklarýna tam olarak güvenemediklerinden iktidarýn patronlarla paylaþýlmasý, özel mülkiyetin varlýðýnýn devam etmesi gerektiðini söyleyen reformistlerden (Menþevikler ve Sosyalist Devrimciler) yanaydýlar. Sovyetlerde de çoðunluk ta Eylül'e kadar reformistlerde kaldý. Reformistler en baþýndan itibaren devrime ihanet ettiler; savaþý devam ettirebilmek için ellerinden gelen bütün çabayý sarf ettiler, iþçi sýnýfýný, köylüleri ve yoksullarý açlýk sýnýrýnda tutmaya devam ettiler. Kýsacasý Þubatý Þubat yapan ne varsa bunlarý ayaklar altýna aldýlar. Sýnýfýn en ileri kesimleri bu yapýlanlara isyan ettiðinde ("Temmuz Günleri" olarak anýlýr), bu isyaný sert bir þekilde bastýrdýlar. Lenin baþta olmak üzere Bolþevik liderleri kanun kaçaðý olarak ilan ettiler. Bütün bunlara raðmen patronlar ve büyük toprak sahipleri reformistlere güvenemiyordu. Çünkü bunlar her ne kadar patronlarýn çýkarlarýna hizmet eden þeyler yapmaya çalýþsalar da yine de iþçilerin ve yoksullarýn desteklerine ihtiyaç duyduklarýndan sert önlemler alamýyordu. Bu yüzden bütün iktidarý kendi
ellerine alarak ülkeyi demir yumrukla yönetmek için Genelkurmay Baþkaný Kornilov aðustos sonunda harekete geçti. Amacý çok açýktý; bütün Sovyetleri daðýtmak ve ne olursa olsun savaþý ve açlýk düzenini devam ettirmek. "Eðer" diyor ünlü devrimci Tony Cliff, "Kornilov baþarýlý olsaydý 'faþizm' kelimesi Ýtalyanca deðil Rusça asýllý olacaktý". Bolþevikler, Kornilov harekete geçer geçmez hemen tabandaki reformist fikirlere sahip iþçilerle birlikte tutum aldý. Bu iþçiler hala devrime hazýr deðillerdi, ancak kendilerinin seçtiði insanlarýn Kornilov tarafýndan indirileceðini, kendi inisiyatiflerinin tamamen ortadan kaldýrýlacaðýný çok iyi biliyorlardý. Reformistlerce yasaklanmalarýna ve "vatan haini" damgasý yiyerek her yerde þiddetle tehdit edilmelerine raðmen Bolþevikler iþte o tabandaki iþçilerin inisiyatiflerinin kaybolmamasý, onlarýn kendilerine daha fazla güvenmelerini saðlamak için darbeye karþý mücadeleye atýldýlar. Birleþik mücadele sýrasýnda kitleler aslýnda Kerenski ve diðer reformistlerin kendilerini bile savun(a)mayacaklarýný çok net gördü. Ayný zamanda "demokrasinin temellerini" gerçekten savunanlarýn Bolþevikler olduðunu da gördü. Bugün devrimci bir ayaklanma süreci yaþamýyoruz. Ancak bugün yaþadýklarýmýzla 1917 Aðustos'unda yaþananlar arasýnda benzerlikler var. Ordu ve statükocularýn gözü bizim içmeye çalýþtýðýmýz bir bardak suda. Onlar da biliyor ki o bir bardak su bizi sonsuza kadar idare etmeyecek. Ancak o su bizim gözümüzü açabilir ve daha fazlasýný talep etmeye baþlarýz. Ýþte suyun baþýndakileri korkutan budur. O yüzden de bize bir bardak su verme vaadinde bulunanlara bile tahammül edemiyorlar. Bugün statükoculara karþý "naif" demokrasiyi savunmak bize hemen iki ay sonra devrim olarak geri dönmeyecek. Ancak eðer bugün onu savunmazsak devrim hiçbir zaman mümkün olmayacak. "Emeklemesini beceremeyenler koþmayý hayal bile edemez"
- 6 -
ÖSH nereye?
Solda tarihi buluşma mümkün mü? Sertuğ Çiçek 2 Temmuz 2007 seçimlerinde Ýstanbul 1. bölgede binlerce kiþiyi harekete geçirerek 80 binin üzerinde bir oyla Sol'un Ortak Adayý olarak Ufuk Uras'ý TBMM'ye gönderen süreç hepimizi çok heyecanlandýrmýþtý.
2
Ufuk Uras kampanyasýnýn en temel özelliði sosyalistlerden sosyal demokratlara, Kürtlerden Alevilere ve gayri-müslimlere, kadýn ve eþcinsel hareketlerinden çevrecilere, sendikacýlardan mezun derneklerine kadar çok sayýda kurum, kuruluþ, grup, örgüt ve bireyi en temel taleplerimiz etrafýnda birleþtirmesiydi. Ýstanbul gibi büyük bir ilde Ufuk Uras'ýn sandýk-seçim arenasýnda gerçek bir alternatif olmasýný saðlayan onun Bin Umut adayý olarak Kürt hareketiyle kucaklaþmasýydý. Seçilmek için gerekli oyu alamayacaðý baþtan belli bir aday için böylesine coþkulu ve umutlu bir kampanya yapýlmasý mümkün olamazdý. Türkiye'de siyasi yelpazenin solunda CHP tarafýndan yaratýlan büyük boþlukta yýllardýr gerçekçi bir alternatif yaratýlamamýþ olmasýnýn bütün negatif etkilerini aþmakta önemli bir adým olarak tarihimize yazýlan bu kampanya, solda bir dizi bölünmenin de tetikleyicisi oldu. Geleneksel olarak ulusalcýlýk (milliyetçilik), laik cephecilik, maceracýlýk, Stalinizmle iç içe geçmiþ Kemalizm gibi damarlardan beslenen Türkiye solu için uzun bir aradan sonra Kürt hareketiyle böylesi bir buluþma çok deðerliydi. SHPliler, bazý eski CHPliler, ÖDP'nin büyük bölümü, örgütlerinden uzaklaþmýþ ve hatta daha önce hiç örgütlü olmamýþ bireyler ve çok sayýdaki sosyalist parti, grup, çevre ve bireyin içinde yer aldýðý bu buluþma gerçekten de tarihiydi. Sonucu da öyle oldu: TÝP'ten ve 42 yýl aradan sonra yeniden meclise sosyalist milletvekilleri gönderdik. Ufuk Uras, sonuçlarýn belli olduðu 22 Temmuz 2007 Pazar gecesi Kadýköy'de yaptýðý konuþmada "Pazara kadar deðil mezara kadar birlik" diyerek çoðumuzun hislerine tercüman olmuþtu. Kendi partisi içinde büyük bir mücadele vererek bu tarihi buluþma ve baþarýnýn en görünür temsilcisi olan Ufuk Uras artýk sadece ÖDP Genel Baþkaný deðildi; en temel talepler için birlikte durma ihtiyacýný hissedenlerin, yeniden görünür ve iddialý bir sol görmek isteyenlerin temsilcisiydi. Ancak Ufuk Uras ve çevresi þu ana deðin bu fýrsatý tatmin edici bir þekilde kullan(a)madý. Ýstanbul 1. bölge'de yaratýlan baþarýlý örneðin genelleþtirilmesini isteyenler Uras'ýn "tarihsel buluþmayý saðlayacak yeni bir oluþum" söylemine uygun geliþmeler beklerken ÖDP'nin bölünmesiyle sonuçlanan örgütsel bir tartýþmayla karþýlaþtýlar. Uras ve çevresi ÖDP içindeki tartýþmalarla zaman kaybederken DTP önerisi olarak baþlayan Çatý Partisi çalýþmalarýnda da yer almadýlar. ÖDP'nin bölünmesi ardýndan "tarihsel buluþma" iddiasýnýn ÖDP'deki taþýyýcýlarý ÖSH içinde yollarýna devam etmektedirler. ÖSH'nin içinde yer aldýðý yeni kitlesel sol parti çalýþmalarý ne yazýk ki þu haliyle Ýstanbul 1. bölge'de saðlanan ve örnek alýnan birlikteliði saðlamaktan çok uzaktýr. Örnek alýnarak genelleþtirilmek istenen kampanyanýn en önemli unsuru Kürt hareketi ile ÖDP, EMEP ve diðer irili ufaklý sosyalist gruplarýn ortak bir hedef için bir arada hareket etmesiydi. Kürtlere sýrt dönülmemiþ, aksine Kürt hareketi bu birliðin temel unsurlarýndan biri olmuþtu. Sosyalist örgütler dýþlanmamýþ aksine kucaklanmýþtý. Ne var ki þu anda devam etmekte olan çalýþmalar en baþarýlý deneyimimiz yerine Ýstanbul 2. bölgede Baskýn Oran için yapýlan kampanyada yaþanan bölünmüþlük nedeniyle oluþan baþarýsýzlýðýn dersini çýkaramamýþ gibi görünmektedir. Uras ve çevresinin sosyal demokrat bazý
Ufuk Uras seçim kampanyasında ve seçilmesinden bu yana sol birlik talebini dile getirmişti. Bu sene yapılan yerel seçimlerde Akın Birdal’a destek vermişti. çevrelerle özgürlükçü, eþitlikçi bir sol merkez için birlikte hareket etmesi çok olumlu bir geliþmedir. Sosyal demokratlarýn tutarsýzlýklarý, piyasa mekanizmasýndan ve AB hayallerinden kurtulamamýþ olmalarý Sol'da ortak bir çekim gücü yaratmak önünde engel deðildir. Önemli olan birleþik mücadele içinde sosyal demokratlarýnda da sosyalistlerin de kendilerini ifade edebilecekleri kanallarýn açýk olmasý, herhangi farklý görüþün tahakkümünün olmamasýdýr. Sol'da birleþik bir çekim gücü yaratmak için nihai hedeflerde anlaþmak gerekmiyor; aksine sadece en temel ortak talepler için birlikte hareket etmek yeterli ve gereklidir. Bu nedenle sosyalistlerin þiddetle eleþtirdiði sosyal demokratlarýn birlik içinde olmasý elbette bir sorun deðil tersine arzu edilen birlik için bir gerekliliktir. Nitekim örnek aldýðýmýz Uras kampanyasýnda da durum böyleydi. Ancak sosyal demokratlarla birlikte hareket etmeyi dýþlamak ne kadar yanlýþsa birliði sosyalistleri ve Kürt hareketini dýþlayacak þekilde sýnýrlamaya çalýþmak da o denli yanlýþtýr. Baskýn Oran kampanyasýnda da zaman zaman hissedilen bu eðilim, solun zayýflýðýný, çekim gücü olamamasýný Kürt hareketinin "milliyetçiliði"ne ve sosyalist solun "maceracýlýðý-sekterliði"ne baðlamaktadýr. Tabii kitleselleþememe sorunu "biji serok" sloganlarý ve/veya kýzýl bayraklarla atýlan sert sloganlara baðlanýrsa büyümenin yolu da bu kesimlerden uzak durmak olarak ortaya koyulur. Ancak örneðin Irak iþgali öncesi yükselen savaþ karþýtý hareket, ya da KESK'in 1 Aralýk 2000 grevi gibi büyük eylemler sosyalistler ya da Kürt hareketi nedeniyle küçülmedi; aksine onlarýn katkýlarýyla bu kadar kitlesel olabildi. Bazý çevrelerin sol'da yeni bir merkezin sosyalistlerden ve Kürt hareketinden uzaklaþarak oluþturulabileceðine iliþkin hayalleri, ÖDP'nin bölünmesine neden olan 22 Temmuz seçimlerindeki birinci bölge deneyimine de uygun deðildir. Almanya'daki Die Linke türünde kitlesel, birleþik bir sol parti için Türkiye'deki mevcut en önemli gücün DTP olduðunu kimse aklýndan çýkarmamalýdýr. Ancak DTP'siz de yapýlabilecek þeyleri yapmak elbette önemlidir. Ama kurulacak yeni parti sadece DTP ile de deðil, temel taleplere sahip çýkan her kesime açýk olmak zorundadýr. Hatta o kesimleri kapsamayý hedeflemelidir. Çünkü solun çekim gücü yaratacak, etki yapacak bir kitleselliðe sahip olmamasýnýn nedeni ne Kürt hareketi ne de sosyalist gruplardýr. Aksine Kürt hareketinin kitleselliði ve direngenliði ile sosyalistlerin örgütlülüðü ve kararlýlýðý Türkiye'de arzu edilen bir kitlesellik için mevcut en önemli dinamiklerdir.
Türkiye'de son yýllarda yaþanan geliþmelerin siyasal alanda ve dolayýsýyla sol içinde ciddi yarýlmalara neden olduðunu unutmayalým. 1990'larýn baþýnda yükseltilen iç savaþ ve milliyetçilik solu yavaþ yavaþ Kürt hareketinden koparýrken, genel olarak solu daha fazla ulusalcý (=milliyetçi) hale getirdi. 1990'larýn ikinci yarýsýnda, özellikle 28 Þubat sürecinde solun büyük bölümünün islami harekete karþý yönetici sýnýfla birlikte laik cephenin içinde yer almasý ya da tarafsýz kalmaya çalýþmasý da solu ciddi olarak zayýflattý. 2000'li yýllarda AB uyum sürecinin yarattýðý hayaller de sol içinde kendi iþini (demokrasi ve özgürlükler alanlarýný geniþletmek gibi) AB yöneticilerine havale etme eðilimini güçlendirdi. Bu dönemde derinleþen ekonomik kriz ve yoðunlaþan savaþ-çatýþma ortamý güçlü bir toplumsal muhalefet ve sol için uygun bir ortam hazýrlamýþtý. Ancak solun laik cephecilik, milliyetçilik, piyasacýlýk, Kemalizm gibi fikirlerin etkisi altýnda olmasý bu fýrsatý yeterince deðerlendirememenin de ötesinde solu zayýflatacak bir etki yarattý. 2007 genel seçimleri öncesi gelinen noktada artýk güçlerimizi daha etkin kullanmak, CHP ile sosyalistler arasýndaki büyük boþlukta sol bir çekim gücü - alternatif yaratma isteði iradeye dönüþmeye baþladý. AKP ile statüko arasýnda yaþanan gerilimlerde CHP'nin devletten, yönetici sýnýftan yana tutum almasýndan memnun olmayanlar için birleþik bir sol alternatif yaratmak zorundayýz. Ne AKP sýradan bir burjuva partisi, ne de 1950'li 60'lý yýllardayýz. Piyasacý, neo-liberal, yeri geldiðinde ayýrýmcý ve milliyetçi AKP'ye karþý mücadele ederken, AKP'nin oy kaygýsýyla ve/veya tabanýnýn zorlamasý ile yaptýklarý nedeniyle yönetici sýnýfýn statükocu kanadýyla çatýþmalarýnda egemen sýnýfýn baskýcýlýðýna karþý tutum almayý baþarmak zorundayýz. Politika üretmenin zorlaþtýðý böylesi koþullarda sloganlar ve ezberler ne yazýk ki solu büyütmeye deðil; aksine yol açýyor. Her durumda iþçi sýnýfý ve ezilenlerin genel çýkarlarýný gözeterek, AKP'nin neoliberal iþçi düþmaný yüzünü ortaya koyarken, devletin ve egemen sýnýfýn özgürlüðe, eþitliðe, adalet ve barýþa yönelik saldýrýlarýnda AKP'yi koruyor duruma düþmekten çekinmeden dik ve net durmak zorundayýz. AKP ile statüko arasýndaki çatýþmalarýn seyircisi olmak yerine bu gerilimleri iþçi sýnýfý ve ezilenler lehine kullanmak isteyenler için demokrasiden, atanmýþlara karþý seçilmiþlerden yana tutum almak, Kürtleri de kapsayacak özgürlük ve eþitlik taleplerinin arkasýnda kitlesel olarak durabilmek, anti-emperyalizmi ulusalcýlýðýn ötesine anti-kapitalizme doðru taþýmak, kârý deðil insaný ve doðayý öncelik edecek bir sol
alternatif yaratmak her zamanki gibi önemini koruyor. Bu yolda atýlacak her adým deðerlidir. CHP'nin tamamen karþýsýna dikildiði özgürlük, eþitlik, adalet, barýþ ve refah taleplerini yükseltecek bir solun kitlesel olmasýný saðlayacak olan elbette kitlesel mücadelelerdir. Ancak mücadelelerin yükselmesi ile böylesi bir solun oluþumu karþýlýklý olarak birbirini besler. Bu nedenle mevcut güçlerimizi en temel taleplerimiz etrafýnda bir araya getirmek, týpký 1. bölge seçim kampanyasýnda olduðu gibi, kazaným elde ederek moral ve motivasyonumuzu yükseltecek, kendisini çýð gibi büyütmeye aday olacaktýr. Toplumsal adalet ve demokratikleþme için demokrat, eþitlikçi ve özgürlükçü bir siyasal hareket yaratma iddiasý, bu taleplerle hareket etmeye hazýr olan mevcut güçlerin tamamýný kucaklamaya hazýr olmalýdýr. Böylesi bir birliði örmenin formülü ise basit ama çok önemli olan ortak noktalarda anlaþan her kesimi birlikte adým atmaya teþvik etmektir. Böylesi bir birlik Ufuk Uras kampanyasýnýn da baþlangýcýnda yer alan "Solda Ortak Aday Ýstiyoruz Kampanyasý"nýn talepleri etrafýnda örülebilir: IMF ve patronlara karþý emekçinin yanýnda yer almak Savaþa ve her türlü sýnýr ötesi askeri operasyona karþý çýkmak Kürt sorununun askeri deðil barýþçýl siyasi çözümünü savunmak Halklarýn eþitlik, özgürlük ve kardeþliði için çalýþmak Atanmýþlara karþý demokratik olarak seçilmiþleri korumak Yasaklara karþý özgürlükleri savunmak Bütün dinsel, mezhepsel, cinsel, etnik kimlik ayrýmcýlýklarýna karþý ezilen, baskýlanan gruplarýn sesi olmak Irkçýlýða ve ayrýmcýlýða taviz vermemek Kadýn hak ve özgürlüklerinin yanýnda yer almak Çevresel yýkýma karþý durmak Nerede olursak olalým, toplumsal mücadelenin yükselmesinde, iþçi sýnýfý ve ezilenlerin kendine güvenini ve dayanýþmasýný artýrmasýnda iþlevsel olacak solda ortak bir örgütlenmenin, çekim gücünün yaratýlmasýna yönelik her türlü çabaya destek vermeliyiz. Kapitalizmin tarihindeki en derin krizlerden birini yaþamakta olduðu günümüzde, insanlýðýn kurtuluþunun iþçi sýnýfýnýn kendi kolektif eylemleriyle kapitalizmi yýkarken özgürlükçü, demokratik ve insan merkezli yeni bir sistem kurmasýyla mümkün olduðunu unutmayan biz sosyalistler, her türlü birlik içinde bu fikirlerimizi ve hedefimizi asla saklamadan tartýþmak ve örgütlenmeye devam etmek zorundayýz.
- 7 -
BM Đklim Zirvesi’ne karşı protestolar Aralıkta Danimarka Klimabevægelsen'den (Ýklim Hareketi) Jørn Andersen Aralýk ayýnda Kopenhag'da toplanacak Birleþmiþ Milletler Ýklim Zirvesi'ne yönelik yapýlacak protestolarýn hazýrlýk çalýþmalarý konusunda bilgi verdi.
siyasi partiler, sendikalar ve yeþiller hareketi liderlerinin katýlýmýyla önemli bir hazýrlýk toplantýsý gerçekleþtirdi.
koyabilirler.
Sayýsýz örgütlenme zirve süresinde çok sayýda etkinlik düzenleyecek. Ancak bizler insanlarýn kitlesel bir þekilde katýlabileceði devasa, görünür, canlý ve irade ifade edecek bir eylem için birliði saðlama ihtiyacý hissettik.
Yine Ýsveç'te eyleme katýlýmý örgütlemek için geniþ bir koalisyon kuruldu. Ýsveç Klimataktion (Ýklim Hareketi) bir süreden beri çalýþmalarýný sürdürüyor.
BM Ýklim Zirvesi sorunu çözmeyecek. Bir tür anlaþmaya varabilirler yoksa büyük bir prestij kaybýna uðrarlar. Ancak varacaklarý anlaþma piyasa temelli sözde çözümler üzerinde duracaktýr. Kyoto Protokolü böylesi bir anlaþmaydý. Aradan 10 yýl geçti ve dünya karbon emisyonunun büyük bölümünden sorumlu olan zengin ülkeler gerçek bir kesintiye gitmediler. Anlaþma baðlayýcý olmayacak ve sosyal ve küresel adalet ilkelerine dayanmayacaktýr.
Protesto çaðrýsýný yaptýktan sonra ne tür tepkiler aldýnýz?
Protestolara katýlým neden önemlidir?
Geçen yýlýn aralýk ayýnda Ýsveç, Danimarka, Belçika ve Ýngiltere'deki ikim hareketleri Friends of the Earth Europe (Dünya'nýn Dostlarý-Avrupa) ile birlikte Kopenhag'da küresel bir eylemin yapýlmasý için çaðrýda bulundular. Danimarka'dan 40, uluslar arasý düzeyde 50 farklý yapý kapsayýcý bir eylemi destek açýkladý. Somut talepler etrafýnda geniþ bir koalisyonun birliðini saðlamak hiç de kolay deðil ama küresel ve sosyal adalet temelinde acil önlemlerin alýnmasý gerektiði konusunda ortaklaþýyoruz. Ana slogan: "Önce Dünya-Önce Ýnsan". Gösteri parlamento önünde baþlayarak BM toplantýsýnýn yapýlacaðý Bella Merkezi'ne yönelecek. Kopenhag dýþýndaki kentlerde 5 Aralýk'ta hazýrlýk gösterileri yapýlacak.
Eylemlere on binlerin, Ýklim Forumu'na da binlerin katýlmasýný bekliyoruz. Ýki hafta sürecek etkinlikler sýrasýnda yine binlerce katýlýmcý sivil itaatsizlik eylemlerinde bulunacak.
Katýlým için en önemli neden zirvenin sorunlarý çözmeyecek olmasýdýr. Ancak dünya liderleri zirvenin sonuçlarýný "insanlýk için büyük bir adým" olarak pazarlamaya çalýþacaklardýr. On binlerce insan zirveyi protesto ederse yalan söylemeleri zorlaþýr. Büyük bir gösteri zirve sonrasýnda mücadeleleri yürütebilmek için gerekli olan bir iklim hareketinin güçlü bir baþlangýcý olabilir.
BM zirvesi sýrasýnda Avrupa Sosyal Forumu benzeri bir alternatif zirve gerçekleþecek. Ýklim Forumu 2009 BM zirvesindeki müzakerecilere iletilmek üzerine bir deklarasyon da hazýrlayacak.
BM Zirvesi'nde neler olacak?
Danimarka da ne tür protesto hazýrlýklarý yapýlýyor?
Protesto hazýrlýklarýna kimler katýlýyor? Aralarýnda iklim kampanyalarýnýn, yeþillerin, STKlarýn, sol partilerin ve sendikalarýn bulunduðu çok çeþitli örgüt ve aðlar var. Gösteri gerçekten de uluslar arasý bir eylem olacak. Bunu saðlamanýn bir yolu da mümkün olduðu kadar çok ve mümkün olduðu kadar uluslar arasý örgüt ve aðýn desteðini almaktýr. 1 Ekim'de Norveç Sosyal Forumu
Eylem için Brüksel'den bir tren kaldýrýlacak. Ýngiltere, Fransa, Belçika ve birçok baþka ülkeden katýlýmcýlar bu trenle birlikte Kopenhag'a gelecek. Ayrýca Ýngiltere'den otobüsler kaldýrýlacak.
Politikacýlar, medya ve polis BM Ýklim Zirvesi protestolarýna katýlacaklarý potansiyel suçlu olarak ilan etti. Göstericilerin Kopenhag'ý "yýkmaya" gelecekleri iddia ediliyor. Ancak iklim krizi konusunda elde tutulur bir þey yapmadýklarýndan hiç bahsetmiyorlar. Dolayýsýyla göstericileri suçlamaya çalýþýyorlar. Ancak bu çabalarý boþa çýkacak. Eyleme kadar sokaklarda, okullarda, üniversitelerde ve iþyerlerinde geniþ bir katýlýmý saðlamak için çalýþma yapýyoruz. Temel çatýþma iklim krizine çözüm isteyenler ile "böyle gelmiþ böyle gider" diyen dünya liderleri, iþ çevreleri, neo-liberal ideologlarý arasýnda. Ancak onlar da artýk kayýtsýz kalamayacaklarýnýn farkýnda olduklarý için bol bol konuþmaya baþladýlar. Dünya liderleri karbon emisyonunu azaltmak istediklerini söylüyorlar. Kuzey Avrupa'nýn en önemli iki enerji þirketi olan DONG ve Vattenfall bile karbon emisyonunu azaltmaktan bahsediyorlar. Ne var ki aslýnda bunu yapmak istemiyorlar. Onlar 2050 yýlý için hedefler koymak istiyorlar. Baðlayýcý olmamasý koþuluyla belki 2020 için bir hedef
Ben gösterileri salt bir etkinliðin çok ötesinde ele alýyorum. Eylemler önümüzdeki dönem mücadeleleri inþa etmek için yerel, ulusal, küresel örgütlenmeler arasýnda baðlarýn kurulmasý fýrsatýný sunuyor. Bizler var olan iklim ve yeþiller aðlarýnýn dýþýnda adil, sorunun büyüklüðü ile orantýlý ve baðlayýcý önlemler için tartýþmalýyýz. Politikacýlardan somut taleplerimiz olmalý ve þimdikinden çok daha büyük güçleri bu mücadeleye katmalýyýz. BM Zirvesi'nden sonra birçok kiþi dünya liderlerinin sorunu çözmediðinin farkýna varacak ve "aþaðýdan eylem" tartýþmasý anlam kazanmaya baþlayacak. Yeþiller, iklim aðlarý ve sol kesimler gibi "olaðan þüpheliler"in dýþýndaki insanlarla bað kurabilirsek önümüzdeki süreçte mücadeleleri çok daha güçlü inþa edebiliriz. Bu yazý Ýngiltere'de yayýmlanan Socialist Worker gazetesinden alýnmýþtýr.
6 Kasım’a hep birlikte Ozan Ersan
niversitelere "Danýþma Kurullarý"nýn atanmasý, üniversitelerin kendilerine ait þirketler kurmasýnýn saðlanmasý, Bologna sürecine uygun olarak lisans eðitiminin 3 yýla indirileceði "Teknoloji Üniversiteleri"nin kurulmasý...
Ü
"özelleþtirilmiþ" devlet okullarýnda okuma ihtimalimiz oldukça yüksek... Henüz sonu yazýlmamýþ bu senaryo yukarýdaki gibi kötü bitmek zorunda deðil. Ancak bunun için öðrenci muhalefet hareketlerinin ortak talepler etrafýnda ortak eylemler düzenlemesi kritik durumda bulunuyor.
YÖK bu yýl da kuruluþ yýl dönümünü, yüksek öðretimi bilimsellikten biraz daha uzaklaþtýrarak kutlamaya hazýrlanýyor.
Maalesef son yýllardaki YÖK protestolarý bu tariften oldukça uzak þekilde, marjinal bir yalýtýlmýþlýktan ibaret hale geldi. Bu durumun aciliyetle deðiþtirilmesi gerekiyor.
Yýllardýr yavaþ yavaþ geliþen bu süreç, içinde bulunduðumuz ekonomik krizin basýncýyla çok daha hýzlý deðiþimlere sahne olacak. Önümüzdeki on yýl içerisinde
Bu ihtiyacý karþýlamak üzere uzun yýllardýr olmayan bir giriþimde bulunuldu. Eðitim-Sen, Genç-Sen ve TÖK'ün çaðrýsýyla toplanan öðrenci muhalefeti örgütleri bu yýlki
protestoyu ortak ve merkezi olarak düzenleme kararý aldý. Eylem birliði henüz istediðimiz kapsayýcýlýða ulaþamasa da, önümüzdeki mücadele ajandasý açýsýndan daha þimdiden azýmsanamayacak bir deðiþim ihtimali yaratmýþtýr. Sýradaki hedefimiz ise bu eylem birlikteliðinin artýlarýný kullanarak, çok daha geniþ bir tabana hitap eden ve üniversite sorunlarýnýn çözümü konusunda öðrenci, akademisyen ve çalýþanlarýn ortak hareketini saðlayacak, ülke çapýnda faaliyet gösterecek "Eðitim Platformu"nun ilk adýmlarýný atmaya çalýþmak olmalýdýr. Ancak böylesi geniþlikte yapýlacak birliktelikler senaryonun sonunu lehimize çevirecektir.
Antikapitalist - Aylık Siyasi Gazete / Đletişim ve abonelik için : 0506 8329459 / www. antikapitalist.net / iletisim@antikapitalist.net Yayın türü: Yaygın süreli / Büro: Katip Mustafa Çelebi Mah. Abdullah Sok. No: 8/2 Beyoğlu-Đstanbul Tel: 0212 2492866; Antikapitalist aylık siyasi gazete / Kasım 2009 Sayı: 57 / Sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Türkan Uzun / Uluslararası Akım Tanıtım Yayıncılık Ltd. Şti. / Baskı: Yön Matbaası (Güven San. Sit. B Blok No: 366 Topkapı)
TEMEL ĐLKELERĐMĐZ YA BARBARLIK YA SOSYALĐZM Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kar ve rekabettir. Bu nedenle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi, ancak isçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan her þeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür.
ĐŞÇĐ SINIFININ KURTULUŞU KENDĐ ESERĐ OLACAKTIR Sosyalizm ancak isçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Ýsçiler bunu ancak isçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr.
REFORM DEĞĐL DEVRĐM Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlýðý, çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gereklidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcilerin istendiði an görevden alýnabildiði, üretimin iþçi sýnýfý tarafýndan kolektif olarak kontrol edildiði bir sistemde mümkündür. Böyle bir deðiþim parlamento aracýlýðýyla gerçekleþtiri-lemez, ancak iþçilerin kitle eylemleriyle, büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþaðý etmesiyle saðlanabilir.
E N T E R N A S Y O N A L Đ Z M Günlük yaþamýmýzda kullandýðýmýz en sýradan mallar bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir.
TEK ÜLKEDE SOSYALĐZM MÜMKÜN DEĞĐLDĐR Rusya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa kalýcý bir zafere ulaþamaz ve yenilir. Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya'da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928'deki karþý devrime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr. Kendilerini nasýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ülkeler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ayrýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý.
ULUSAL SORUN VE AZINLIKLAR Ayrýmcýlýk yapýlmayan bir dünyada birlik içinde yaþamak istiyoruz ama sadece yaþamak istediði ülkeyi, konuþmak istediði dili, ibadet etmek istediði dini seçebilen insanlar özgürce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle azýnlýklara yönelik her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele etmeli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onlarýn eþitlik mücadelesini desteklemeli, örgütlenme haklarýný savunmalý-yýz. Uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurken, ezen ulus milliyetçiliðine karþý mücadele edip ezilen ulusun kurtuluþ mücadelesini desteklemeliyiz.
C Đ N S Đ Y E T Ç Đ L Đ K Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunmalý, insanlarýn cinsel yönelimleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele etmeliyiz.
DEVRĐMCĐ
PARTĐ
Kazanmak için büyük çoðunluðu mücadeleye katmak gerekiyor. Ama egemenlerin propagandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nedeniyle ne yazýk ki büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý mücadele etmek için örgütlenmek, fikirlerimizin doðruluðunu mücadele sýrasýnda kanýtlamak zorundayýz. Bu nedenle kapitalist sisteme ve onun sonuçlarýna karþý her mücadelenin en militan parçasý olan en militan iþçileri sosyalizm ve birlikte mücadele etme fikrine ikna edecek devrimci bir parti inþa etmek istiyoruz. Iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için böyle bir parti zorunludur.
PARTĐ ĐÇĐ DEMOKRASĐ Sosyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðrenebilir ve kazanmak için ne yapabileceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur. Bu nedenle, demokrasi örgütlenmemizin can damarýdýr. Tartýþmanýn amacý birlikte hareket etmek, dünyayý dönüþtürmek olduðu için demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur.
ÇAĞRI Bu fikirlere katılan herkesi, birlikte örgütlenmeye çağırıyoruz.
www.antikapitalist.net
Kasým 2009 / Sayý 57 / Fiyatý 50 Kr
1 Aralık 2000’den sonra yeniden beraber
Sosyal adalet ve emeðin haklarý için 25 Kasým
Çiðdem Özbaþ, Eðitim-Sen üyesi sendika aktivistlerine KESK ve Kamu-Sen'in ortak çaðrýcýsý olduðu 25 Kasým grevinin anlam ve önemini sordu.
Yunus Öztürk Eðitim-Sen Ýstanbul 1 No'lu Þube Baþkaný 25 Kasým grevi bir uyarý grevi olarak gerçekleþecek. Hedefi de sadece kamu emekçilerinin deðil, ekonomik krizin maðdur ettiði emek dünyasýnýn bütün bileþenleriyle birlikte AKP ve sermayeyi uyarmak olacak. Sendika hareketi 15 Þubat Ýstanbul mitinginden sonra birlikteliðini sürdüremedi, 1 Mayýs'ta ayrýþtý, akabinde ise 'Krize Karþý Pazara Çýk' kampanyasýna karþý tutumda ayrýþtý. Ve bu daðýnýklýk emek platformu bileþenleri içinde devam ediyor. KESK'in grev çaðrýsý bu daðýnýklýðý giderme yolunda bir fýrsat olarak deðerlendirilmelidir. Nitekim grev çaðrýsýnýn Kamu-Sen ile birleþtirilmesi de bu sebeple olmuþtur. Kriz karþýsýnda emek hareketinin parçalanmýþ olmasýna son verecek politik perspektifi KESK savunmaktadýr. Bu perspektifin tabanda yaygýnlaþmasý greve katýlýmýn niceliði kadar önemlidir. 25 Kasým'da krize karþý birleþik mücadele gündemi genel olarak emek hareketinin temel gündemi olmalýdýr. KESK diðer emek örgütlerine de çaðrý yapmýþ sayýlmalýdýr. Diðer emek örgütleri de bu durumdan vazife çýkarmalýdýr; DÝSK, TMMOB, TTB, Türk-Ýþ'e baðlý sendikalarýn bu sürece dahil olmalarýný bekliyoruz. Kamu emekçileri arasýnda son yedi yýlda en büyük konfederasyon haline gelen Memur-Sen'in kriz karþýsýnda diðer iki konfederasyonla birlikte hareket etmekten imtina etmesinin genel merkez politikasý olarak kalacaðýný umuyoruz. Memur-Sen'li üyelerinin de iþ yerlerinde grevin etkili olmasý halinde yanýmýzda olacaðýný umuyoruz. Çýkarlarýnýn genel merkezin çýkarlarýndan farklý ve mücadeleden yana olduðunu düþünüyoruz. Eylem biçimi olarak grev yapacaðýz. 4688 sayýlý yasada toplu sözleþme ve grev hakký olmasa bile Türkiye'nin imza altýna imza attýðý uluslar arasý anlaþmalar gereði kamu emekçilerinin hem toplu sözleþme hem de grev yapma hakký vardýr. Nitekim Tüm-Bel Sen 150'ye yakýn belediyede toplu sözleþme yapýyor. Ýç Hukuk yolunda da sendika kararýna uyarak iþ býrakan memurlara "ceza verilmeyeceðine" dair üst mahkeme kararlarý var. Hukuksal açýdan iþ býrakmanýn bir cezasý olmamakla birlikte idari makamlarýn soruþturma ve ceza konusunda harekete geçeceklerini biliyoruz. Onlarý hareketsiz kýlacak olan bu eyleme katýlan insan sayýsý
olacaktýr. Bizim tek güvencemiz yüz binlerin greve katýlýmýdýr. Bu koþullarda eylem bir günlük iþ býrakma olarak gerçekleþirse etkili olabilir. Tek tek arkadaþlarýn güvence arayýþýna girip, sevk ve benzeri yollarý tercih etmeleri kendi aramýzda bölünmüþlük görüntüsü vereceðinden eylemi güçlendiren bir tutum olmayacaktýr. 1 Aralýk 2000 iþ býrakma eylemi sonrasýnda yaþadýðýmýz baský ve ceza uygulamasý, sonraki mahkeme kararlarýyla geri alýnmýþtýr. Kriz kamu alanýnda sözleþmeli ve saat baþý çalýþma sistemini yaygýnlaþtýrmýþ bulunuyor. Eðitim iþ kolunda 50 bine yakýn sözleþmeli bundan çok daha fazla sayýda saat ücretli çalýþan öðretmen var. Bu arkadaþlarýmýzýn grev sürecine katýlabilmeleri için onlara güven verecek bir kararlýlýk göstermek gerekir. Her iþ kolundaki sendika kadrolu, sözleþmeli, ücretli ayýrmaksýzýn grev öncesi, sýrasý ve sonrasýnda her türlü sorununa sahip çýkacaðýný ilan etmelidir. Doðabilecek her türlü hukuki kayýplarý karþýlamayý taahhüt etmelidir.
Kýyas Ak Eðitim-Sen Ýþyeri Temsilcisi Kamu sendikalarý kurulduðundan buyana Türkiye'deki yöneticiler tarafýndan hiç dikkate alýnmadý. Temmuz-Aðustos döneminde yapýlan görüþmeler hiç sonuç vermiyor. 25 Kasým eylemi bir uyarý grevidir. Bundan sonra Mart ya da Nisan ayýnda 2-3 günlük bir grev de yapýlmalýdýr. O zaman sendikalar gerçekten ciddiye alýnýr ve yaptýrýmý olur. Kamu-Sen'in adý olduðu için katýlýmý artýrýr. 25 Nisan'da ortak yaptýðýmýz ek ders eyleminde okullarýn boþaldýðýný gördüm. Örgütleyici bir etkisi yok ancak adýnýn olmasý önemli. Sadece KESK'in yapmýyor olmasý katýlýmý yükseltir. Asýl olan iþyerlerinde sendika
Sonuç olarak 1 Aralýk'ý aþacak bir grev gerçekleþtirmek için çalýþmaktan baþka þansýmýz yok. Hükümeti ve sermayeyi uyarmak için 25 Kasým bir fýrsattýr. Bunu deðerlendirmek zorundayýz.
Nebat Bukrek Eðitim-Sen Ýstanbul 3 No'lu Þube Baþkaný 25 Kasým grevi 1 Aralýk 2000 sonrasý en büyük eylem olacak. Toplu Ýþ Sözleþmesi ve Grev hakký talebimiz ve bütçe dönemi olmasý itibariyle temel ücret talebimiz öne çýkacak. Türkiye'de dünyanýn en düþük ücretini aldýðýmýzý açýða çýkaracaðýz.. Çocuklarýmýzýn pedagojik eðitiminden sorumlu öðretmenlerin ücretli ve sözleþmelilikten kadroluya geçirilmesini isteyeceðiz. Tüm emekçi çocuklar için parasýz eðitim, parasýz saðlýk talep edeceðiz. Bu üç ana eksen üzerinden gitmedik okul, ulaþmadýk veli býrakmama kararýmýz var. Öðretmenleri yoðun bir örgütlenme çalýþmasýyla sürece hazýrlayacaðýz. Elbette 25 Kasým sonrasý da önemli. Bu bir uyarý grevi, bu nedenle altýný iyi doldurmak gerekiyor. Sürecin sonrasýna iliþkin eleþtiri, talep ve öneri haklarýmýzý koruyarak taþýn altýna elimizi koyuyoruz. 1 Aralýk eylemini aratmayacak bir katýlýmýn gerçekleþmesini bekliyoruz. Kamu-Sen'in bu grevi desteklemesini önemsiyoruz. Keþke diðer sendikalar da olsa. Ama KESK olarak çaðrýmýz tüm kamu çalýþanlarýyla birlikte greve çýkmaktýr.
üyelerimizin kendisine güvenerek bu grevi örgütlemesidir.
Erdal Elçi Eðitim-Sen Ýþyeri Temsilcisi
Hak arama ve taleplerimizin iletilmesi konusunda ses getirici, ciddi, içi dolu ve saðlam bir etkinlik olacak. Yýllardýr iþçi ve emekçilere yapýlan baskýlara karþý aþýrý normal tepkilerden bir þey anlamayanlarýn bir parça da olsa kafalarýný dürtme tepkisi olarak anlamlý buluyorum. Keþke daha önce anlasalardý da baþlarýný dürtmek zorunda kalmasaydýk. Emeðimizin deðer bulmasý kadýnlar ve çocuklar
için pozitif bir ayrýmcýlýðý beraberinde getirecektir. Bireyin kendisine güveni dolayýsýyla toplumun kendisine olan güveni artacaktýr. Kamu-Sen'lilerle ortak grev örgütlenmesinde emek ön planda olduðunda siyaset arka planda kalabilir. Niteliksel olarak pek bir þey ifade etmese de niceliksel olarak gücünü artýrýr. Ýçerik olarak da zararlý bir þey gözükmüyor...