Antikaptalist 19

Page 1

EMEK, BARIÞ VE DEMOKRASÝ ÝÇÝN Ekim 2002

Yıl 2 Sayı 19

750.000 TL

S OL ÝTTÝFAKA GÜÇ VER

Sermaye uþaklarýna, IMF yalakalarýna, kemer sýktýranlara, özelleþtirmecilere, yoksullarý duymayanlara, hortumculara, hastane ve üniversiteye deðil; savaþ uçaðýna, tanka topa para akýtanlara, eðitimi ayrýcalýk; saðlýðýmýzý parayla alýnýp satýlýr hale getirenlere, savaþ çýðýrtkanlarýna, Kürtleri görmezden gelenlere, “önce devlet sonra yurttaþ” diyenlere, generallere selam duranlara, medya maymunlarýna, ýrkçýlara, Ýsrail'in müttefiklerine, sol gösterip sað vuranlara OY YOK

OYLAR DEHAP’A

DERVÝÞ ÝKTÝDARINA OY YOK!


sayfa 2

antikapitalist

TEMEL FİKİRLERİMİZ

YA BARBARLIK YA SOSYALİZM Kapitalizmde öncelik insanların ihtiyaçları değil, kâr ve rekabettir. Bu nedenle işsizlik, açlık, yoksulluk, savaşlar ve çevre tahribatına neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniş yığınları yoksulluğa mahkum eder. Yaratılan zenginliğin insan ihtiyaçları için kullanılabilmesi, ancak işçi sınıfının kolektif olarak bütün zenginliğe, üretimde kullanılan her şeye el koymasıyla, üretimi ve dağıtımı kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür. İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞU KENDİ ESERİ OLACAKTIR Sosyalizm ancak işçilerin kendi eylemiyle gerçekleşebilir. Işçiler bunu ancak işçi konseyleri aracılığıyla aşağıdan yukarı örgütlenen bir işçi iktidarıyla gerçekleştirebilirler. Bunun dışındaki çözümler yine bir azınlığın iktidarıyla, kapitalizmle sonuçlanır. REFORM DEĞİL DEVRİM Bu düzenin kurumları yönetici azınlığı çoğunluğa karşı korumak amacıyla oluşturulmuştur. Bu kurumlar ele geçirilip çoğunluğun ihtiyaçları için kullanılamaz. Kökten bir değişim gereklidir. Gerçek demokrasi, aşağıdan yukarı doğru örgütlenen, temsilcilerin istendiği an görevden alınabildiği, üretimin işçi sınıfı tarafından kolektif olarak kontrol edildiği bir sistemde mümkündür. Böyle bir değişim parlamento aracılığıyla gerçekleştirilemez, ancak işçilerin kitle eylemleriyle, büyük kitlelerin bir avuç yönetici azınlığı alaşağı etmesiyle sağlanabilir. ENTERNASYONALİZM Günlük yaşamımızda kullandığımız en sıradan mallar bile değişik ırk, renk, dil, din, cinsiyetten işçilerce üretilmekte. Kapitalizm dünya ölçeğinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeğinde gerçekleşebilir. Işçilerin vatanı yoktur. Bütün dünya işçileri kardeştir. Iki farklı ülkenin işçilerini karşı karşıya getirecek her şeye karşı çıkılmalı, diğer ülkelerdeki işçilerin mücadeleleri desteklenmelidir. TEK ÜLKEDE SOSYALİZM MÜMKÜN DEĞİLDİR Rusya deneyimi göstermiştir ki devrim tek ülkeyle sınırlı kalırsa kalıcı bir zafere ulaşamaz ve yenilir. Ilk ve tek muzaffer işçi devriminin gerçekleştiği Rusya'da devrim tek ülkede sınırlı kaldığı için 1928'deki karşı devrime yenilmiştir. Rusya, Doğu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm değil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaşanmıştır. Kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, bu ülkeler insana değil silaha para yatıran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrımının olduğu, ulusal ve cinsel ayrımcılık yapılan kapitalist toplumlardı. ULUSAL SORUN VE AZINLIKLAR Ayrımcılık yapılmayan bir dünyada birlik içinde yaşamak istiyoruz, ama sadece yaşamak istediği ülkeyi, konuşmak istediği dili, ibadet etmek istediği dini seçebilen insanlar özgürce birlikte yaşayabilirler. Bu nedenle azınlıklara yönelik her türlü milli, dini, mezhepsel, ırksal ayrımcılığa karşı mücadele etmeli, ezilenlerin yanında olmalı, onların eşitlik mücadelesini desteklemeli, örgütlenme haklarını savunmalıyız. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunurken, ezen ulus milliyetçiliğine karşı mücadele edip ezilen ulusun kurtuluş mücadelesini desteklemeliyiz. CİNSİYETÇİLİK Yaşadığımız sistem kadınları ve eşcinselleri ezmektedir. Her yerde cinsiyetçiliğe karşı mücadele edip, kadınların her alandaki eşitliğini savunmalı, insanların cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eşcinsellere yönelik saldırı ve aşağılamalara karşı mücadele etmeliyiz. DEVRİMCI PARTİ Kazanmak için büyük çoğunluğu mücadeleye katmak gerekiyor. Ama egemenlerin propagandaları ve günlük yaşamın dayatmaları nedeniyle ne yazık ki büyük çoğunluk bizden farklı düşünüyor. Bu fikirlere karşı mücadele etmek için örgütlenmek, fikirlerimizin doğruluğunu mücadele sırasında kanıtlamak zorundayız. Bu nedenle kapitalist sisteme ve onun sonuçlarına karşı her mücadelenin en militan parçası olan en militan işçileri sosyalizm ve birlikte mücadele etme fikrine ikna edecek devrimci bir parti inşa etmek istiyoruz. İşçi sınıfının kendiliğinden mücadelesinin bir işçi devletiyle sonuçlanabilmesi için böyle bir parti zorunludur. PARTİ İÇİ DEMOKRASİ Sosyalist politikanın temelinde işçi sınıfından öğrenmek yatar. Ancak birbirimizle tartışarak, deney alış verişinde bulunarak öğrenebilir ve kazanmak için ne yapabileceğimiz konusunda anlaşabiliriz. Tartışma özgürlüğü, sosyalistlerin işçi sınıfından ve birbirinden öğrenmesinin vazgeçilmez koşuludur. Bu nedenle, demokrasi örgütlenmemizin can damarıdır. Tartışmanın amacı birlikte hareket etmek, dünyayı dönüştürmek olduğu için demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur. ÇAĞRI Bu fikirlere katılan herkesi, birlikte örgütlenmeye çağırıyoruz.

antikapitalist

Aylýk Siyasi Gazete Ekim 2002 Sayý: 19 Uluslararasý Akým Tanýtým Yayýncýlýk Ticaret Ltd Þti, Yazý Ýþleri Sorumlusu Türkan Uzun ÝSTANBUL: Mustafa Çelebi Mah. Tepe Sok. No. 18 Kat 4, Beyoðlu / ANKARA: PK 896, 06446 Yeniþehir

www.antikapitalist.net posta@antikapitalist.net Tel: 0542 230 3128 / 0535 226 9489 Baský: Yön Matbaacýlýk

Emek, Barıþ ve Demokrasi için

DEHAP’ta BÝRLEÞLELÝM SOLDA BÝRLÝÐÝ GÜÇLENDÝRELÝM Yönetici sýnýfýn, Derviþ'in uyguladýðý politikalarda sorun yaratan MHP'nin olmadýðý bir hükümet arzusu, erken seçim sürecini baþlattý. Ekonomi yönetiminin koþulsuz Derviþ'in ellerinde olmasýný arzu eden yönetici sýnýf, merkezde sað ve sol seçmenin desteðini alacak bir proje sundu. Derviþ'li YTP ile Bayar'ýn DTP'si üzerinden kurulan planlar, sað oylarýn AKP'de birleþme eðilimi nedeniyle bozuldu. Merkez saðýn tabanýnýn AKP dýþýnda birleþtirilemeyeceðini gören yönetici sýnýf, bu kez merkez sol oylarý birleþtirerek ihtiyacýna uygun bir hükümet arayýþýna girdi. Böylece AKP gibi sisteme olan öfkeden beslenen ve devlet açýsýndan tehlike görülen bir partiye baðýmlý olunmayacaktý. Sol oylarýn birleþmesi, yönetici sýnýfýn programýný tavizsiz uygulayacak güçlü bir hükümet yaratabilirdi. Yönetici sýnýf, arzu ettiði sonucu garantileyecek bir CHP, YTP, DSP birliðini oluþturmak için çalýþtý. Ancak medyanýn gücünün her þeye kadir olmadýðý bir kez daha görüldü. Yönetici sýnýf, sonunda tercihini CHP'den yana yaptý. Þimdi sol oylarý CHP'de birleþtirmek için çabalýyor. Sol tabanda en büyük korku haline gelen Ýslami harekete karþý, sol oylarýn CHP'de birleþmesi gerektiðini anlatýyor. Bu söylem, oy daðýlýmýný egemenlerin ihtiyacýna uygun olarak þekillendiren anti-demokratik baraj engeliyle de birleþince sol tabanýn CHP'de birleþme eðilimi artýyor. Oysa solu "sol" yapan þeylerden ne kadar vazgeçilirse sað tehdit o kadar güçleniyor. Sermayeye karþý iþçilerin, zenginlere karþý yoksullarýn, ezenlere karþý ezilenlerin tarafýnda olmadan saða karþý solu güçlendirmek mümkün deðil. IMF programýný kabullen-

mek dýþýnda yol olmadýðýný anlatan CHP, iþçilere karþý sermayenin, yoksullara karþý zenginlerin tarafýnda. Kürt hareketinin taleplerine

kulaklarýný týkayan, en temel demokratik kazanýmlar ve insan haklarýný savunmakta tutarsýz davranan CHP, ezilenlerin deðil; devlet ve generallerin tarafýnda. Bugün ihtiyacýmýz olan sol seçenek CHP deðildir. Ekonomik kriz, öfke ve istikrarsýzlýðýn arttýðý günümüzde CHP'nin solunda bir birliðe ihtiyacýmýz var. Bugün, emek, barýþ ve demokrasi talepleri etrafýnda DEHAP çatýsý altýnda oluþturulan ittifak, solun solunda birliði saðlayacak tek alternatiftir. Bir seçim ittifaký olarak ortaya çýkan bu birlik, "benim partime oy ver, sizin için sorunlarý çözelim" aldatmacasý için oluþmamýþtýr. Egemen sýnýfýn saldýrýlarý karþýsýnda minimumlar üzerinden bir araya gelenlerin birleþik savunma hattýdýr. DEHAP çatýsý altýndaki güçler ortak bir iktidar programý üzerinden deðil; "IMF karþýtlýðý, barýþ ve demokrasi taraftarlýðý" üzerinden bir araya geldiler. DEHAP bugün, IMF-Derviþ politikalarýna teslim olmak istemeyenlerin, Kürtlerin demokrasi taleplerine sahip çýkmak isteyenlerin, savaþa hayýr diyenlerin, demokrasi taraftarlarýnýn birlikte seçim kampanyasý yapabileceði tek adrestir. Bu kampanya, merkez solun politikalarýný onaylamayan ve daha solda bir arayýþ için-

de olan sol taban ile Kürt hareketi, emek ve barýþ güçlerini mücadelede birleþtirmek için çok önemli bir fýrsattýr. Farklý duyarlýlýklardan yola çýkan, farklý iktidar projeleri ve stratejileri olan güçleri ortak talepler etrafýnda birleþtirebilen bir seçim kampanyasýna ihtiyacýmýz var. Emek, barýþ ve demokrasi ortak talepleri etrafýnda oluþan güç birliði, sað tehdit altýnda ezilen merkez solun tabanýný sola çektiði ve mücadele güvenini artýrdýðý ölçüde baþarýlýdýr. Ýþçi sýnýfý ve ezilen hareketlerin mücadele düzeyinin düþük; güvensizlik, moralsizlik ve bölünmüþlüðün yüksek olduðu bu seçim döneminde, merkez solun tabanýný sola çekecek, güveni yükseltecek bir seçim kampanyasý örmenin zor bir görev olduðu ortada. Ancak sosyalistler bu görevi en iyi þekilde baþarmak zorundadýr. Bunun için farklýlýklara raðmen ortak noktalarý öne çýkartarak bu birliði bulunduðu alanda hayata geçiren, egemen sýnýfýn fikirlerine kafa tutarak o alanda sola çeken, CHP'nin solunda bir alternatif yaratýlabileceði umudunu yükselten, merkez solun tabanýndaki hoþnutsuzlarla en iyi diyalog kuran, milliyetçiliðe karþý en iyi tartýþan Sol Ýttifak militanlarý olmalýyýz. a n t i k a p i t a li s t


ÝÞTE DEMOKRASÝ DEDÝKLERÝ BU: antikapitalist

H ý r s ý z l ar a , h o r t um c u l a r a , f a þ i s t k at l i a m s a n ý kl ar ý n a y a s a k yo k ; a m a m u h al i f l e r e y a s ak ç o k ! Y ö ne t i c i s ý ný f , T B M M ’n in ka p ý l a r ý n ý d e m ok r a s i v e i n s an h a k l a r ý n ý n , Kü r t h a l k ý n ý n , e m eð i n t e m s il c ile r in e , Ý s l a m i h a r e ke t e ka p at m a y a ç al ý þ ý y o r .

Yönetici sýnýf, AKP, SP, HADEP ve SDP liderlerinin milletvekili adayý olmasýna izin vermedi. Bize demokrasi diye sunduklarý sistem, sermayenin borusunu öttüreceðinden endiþe duyulan kiþilerin milletvekili adayý olmasýna dahi izin vermiyor. Bu kararlarýný "hukuk kurallarýný, anayasa ve yasalarýn gereðini" yerine getirmek olarak sunuyorlar. Evet, bizlerin deðil onlarýn olan hukuka göre, Türkiye'de demokrasi ve insan haklarýnýn en tutarlý temsilcilerinden Akýn Birdal, aday bile olamýyor. Demokrasi ve insan haklarý mücadelesi nedeniyle faþist çetelerin silahlý saldýrýsýna uðrayan ve ölümden kýl payý kurtulan SDP Genel Baþkaný Birdal'ýn suçu, yöneticiler gibi düþünmemek. HADEP Genel Baþkaný Murat Bozlak'ýn da suçu sabit: Kürt halkýnýn temsilcisi olmak ve bu halkýn demokrasi ve barýþ taleplerini dile getirmek! 12 Eylül öncesi solcu olup hüküm giyenler de yönetici sýnýf tarafýndan veto edildi. Yoksullarýn, iþsizlerin, kriz maðdurlarýnýn sisteme olan öfkesi üzerinden yükselen Ýslami hareketin liderleri de yasaklardan payýný alýyor. Yönetici sýnýfla iyi geçinmek için merkez saða oynayan AKP lideri Tayyip Erdoðan ile Ýslami hareketin gelenek-

sayfa 3

YASAKLANANLAR KÝMLER: Türkiye'de demokrasi ve insan haklarýnýn en tutarlý temsilcilerinden Akýn Birdal, ÝHD Genel Baþkaný iken Türk Ýntikam Tugayý TÝT’in silahlý saldýrýsýna hedef olmuþtu. Bu saldýrýda 6 kurþun yiyen ve uzun süre komada kalan Birdal'ýn tek suçu, insan haklarý savunucusu olmak. HADEP Genel Baþkaný Bozlak’ýn Kürtlerin demokrasi taleplerini dile getirmek dýþýnda bir suçu yok. Ýslami Hareketin en önemli iki lideri Erbakan ve Erdoðan’ýn esas suçlarý ise yöneticiler gibi düþünmemek. sel lideri Necmettin Erbakan yönetici sýnýfýn vetosuna takýlýyor. 3 Kasým seçimleri, 12 Eylül'den sonra yapýlan ilk seçimdeki (1983) generallerin koyduðu yasaklarlarla yarýþýyor. TBMM kapýlarýný Kürt halkýnýn, demokrasi ve insan haklarýnýn, emeðin temsilcilerine, Ýslami harekete kapatmak istiyorlar. Ama hýrsýzlara, hortumculara, 12 Eylül öncesinin faþist katliam sanýklarýna kapýlar açýk. Yani muhalif düþüncedeysen yasaklýsýn, ama devlet adýna katliamlara giriþtiysen, kamu kaynaklarýný hortumladýysan sorun yok! Ýþte demokrasi dedikleri bu! Bu sistemde demokrasinin sýnýrlarýný küçük bir azýnlýk belirliyor. Büyük sermayedarlar, generaller, üst düzey bürokratlar, istihbarat ve emniyet þefleri, yüksek mahkemelerin yargýçlarý, medya patronlarý bu azýnlýðý oluþturuyor. Sadece demokrasinin sýnýrlarýný deðil, ekonomiyi de onlar kontrol ediyorlar. Ekonominin büyük ve belirleyici bölümünü oluþturan kamu sektörü, savunma sanayii ve TÜSÝAD sermayesinin yöneticileri bir fabrikayý kapatma kararlarýný ne TBMM'ye ne de halka soruyor. Mal ve hizmetlerin fiyatlarý, ne üretileceði, ne kadar üretileceði gibi konularda

bizim ya da sözde bizi temsil eden TBMM'nin yetkisi yok. Hayatýmýzý doðrudan ilgilendiren alanlarda bizim ya da bizim oylarýmýzla seçilmiþlerin söz, yetki ve karar verme gücü yok. Yönetici azýnlýðýn doðrudan ya da dolaylý olarak "atanmýþ"lar (general, vali, emniyet müdürü, müsteþar, genel müdür, rektör vb) aracýlýðýyla sahip olduðu güç karþýsýnda 4-5 yýlda bir seçilen milletvekilleri ve belediye yönetimlerinin gücü, devede kulak misali. Ancak ekonomik krizin bu denli derin olduðu günümüzde 5 dakikalýk bir demokrasinin bile tam olarak uygulanmasýna tahammül edemiyorlar. Egemenliði elinde tutan azýnlýk, kendi programýný uygulayacak bir parlamento oluþturmak için elinden geleni yapýyor. Gerektiðinde (12 Mart'ta, 28 Þubat'ta olduðu gibi) ordu aracýlýðýyla muhtýra veriyor, o da yetmezse (27 Mayýs'ta, 12 Eylül'de olduðu gibi) parlamentoyu daðýtýyor. Ancak demokrasinin sýnýrlarý, bu küçük azýnlýkla büyük çoðunluk arasýndaki toplumsal mücadelede belirleniyor. Bu mücadelede çoðunluðun demokrasisini savunanlar, daha fazla demokrasi diyenlerin en önemli silahý kitlesel güçleridir. Birlikte tükürsek boðabileceðimiz yönetici azýnlýk, çoðunluðun kendilerine karþý bir-

leþmesini engelleyebilmek amacýyla bizim tarafýmýzý bölmeye ve bu bölünmeyi saðlayacak fikirlere ikna etmeye çalýþýyorlar. Bu çaba, seçim öncesi yoðunlaþtý. Çoðunluða raðmen azýnlýðýn iktidarýný devam ettirmek ve kendilerine en uygun programý pürüzsüzce uygulayacak bir meclis isteyen yönetici sýnýf YSK aracýlýðýyla düþmanlarý belirledi: Yoksullarýn öfkesini arkasýna alarak iktidara gelmeye çalýþan "þeriatçýlar" ve Kürtlerin taleplerini Meclis'e taþýma niyetindeki "bölücüler!" Bir de ezilenlere ve emekçilere "yardým-yataklýk" eden emek, insan haklarý ve demokrasi savunucularý. Bu yönetici azýnlýk, sadece "düþmanlarý" belirlemekle kalmadý; ayný zamanda gönüllerindeki hükümeti kuracak partiyi de seçtiler: Derviþ'in CHP'si. Geleneksel olarak sol kesimin, emekten, demokrasiden, insan haklarýndan yana olanlarýn oy verdiði CHP, bugün yönetici sýnýfýn en gözde partisi. Baykal da, bu azýnlýðýn isteklerini en iyi þekilde CHP'nin yerine getirebileceðini kanýtlamak için parti örgütüne tamamen kulaklarýný týkayarak milletvekili adaylarýný belirledi. Bununla kalmadý, en çok sayýda iþadamýný milletvekili adayý gösteren parti unvanýný da kimseye kaptýrmadý.

Þimdi yönetici sýnýf CHP'ye oy istiyor. Biz de diyoruz ki, "yönetici azýnlýðýn uþaklýðýný en iyi ben yaparým" diyen Baykal ve Derviþ'e oy yok! IMF'nin yoksullaþtýrma, özelleþtirme, iþsizleþtirme programýna oy yok! Bize, "aman haa, þeriat gelir" diyerek Ýslami hareketi büyüten yoksulluðu derinleþtirecek olanlara oy yok! "Terörizmle mücadele" yalaný ve "ulusal çýkarlar" söylemiyle Irak halkýna saldýrýya onay verecek olanlara oy yok! Yönetici sýnýf bizi "solda birleþmeye" çaðýrýyor. Biz de diyoruz ki, IMF programýný onaylayan, özelleþtirmeleri (yani iþsizleþtirmeyi, sendikasýzlaþtýrmayý) hýzlandýracaðýný vaat eden, "popülist" (yani halký memnun eden) politikalara geçit vermeyeceðini söyleyen, iktidarýyla aþýrý saðý yükseltecek olan CHP'de birleþmek, ezilenler ve iþçi sýnýfý için "bile bile lades" demektir. Emek, barýþ ve demokrasi güçleri, solda birliði, DEHAP çatýsý altýnda gerçekleþtirmeli ve yönetici azýnlýða raðmen Meclis'in kapýlarýný zorlamalýdýr. Emek, barýþ ve demokrasi güçlerini Meclis'e taþýmak isteyen bizler, iþ yerlerimiz, okullarýmýz ve mahallelerimizde bu birliði örmek, kazanmamýzý saðlayacak birleþtiren mücadelelerin tohumlarýný atmak zorundayýz.


sayfa 4

DERVÝÞ’ÝN CHP’SÝNE OY YOK

antikapitalist

Sol seçmenin yýllardýr en çok þikayetçi olduðu konularýn baþýnda bölünmüþlük geliyor. Türkiye'de seçmenlerin yüzde 60-70 kadarý sað partilere, kalan yüzde 30-40 kadarý da sol partilere oy veriyor. Toplumsal mücadelenin düzeyi sol oylarý zaman zaman yüzde 40'ýn üzerine de çýkarttý. Saðdaki partilerin bölünmüþlüðü arasýnda sol oylarýn tek bir partide toplanmasýnýn solu tek baþýna iktidara taþýyacaðý fikri, bu seçim döneminde yönetici sýnýf tarafýndan da sýkça dile getirildi.

CHP ' ni n y üks el i þ i Medyanýn bu "birleþin" bombardýmaný ve DSP'nin 3 yýllýk iktidarýndaki uygulamalarýnýn etkisiyle sol seçmenin aðýrlýklý olarak CHP'ye yöneldiðini görüyoruz. Ekonomik krizin tek çözücüsü olarak sunulan Derviþ'in CHP ile ittifak yapmasý ve AKP'nin yükseliþi CHP'ye yöneliþi artýrdý. Aþýrý saðýn yükselmesi ile merkez sað partilerin iktidarlarý arasýnda haklý olarak doðrudan bir iliþki kuran sol seçmen, "sað parti iktidarlarý faþistleri ve Ýslamcýlarý büyüttü, bir de sol iktidar olsun, oylarýmýzý bölmeyelim" diyorlar. CHP'nin solcu olmadýðýný iddia edenlere karþý da haklý olarak, "AKP, DYP, MHP'ye göre CHP sol deðil mi?" diye itiraz ediyorlar. Ama CHP'nin solculuðu nasýl bir solculuk diye tartýþmak zorundayýz.

" Yeni S ol " Yaþanan uluslararasý düzeydeki ekonomik kriz nedeniyle sadece Türkiye'de deðil, dünyanýn hemen her yerindeki merkez sol partiler eski dönemlerdeki gibi sol partiler deðiller. Ýngiltere'de Blair liderliðindeki Ýþçi Partisi'nin "üçüncü yol" diye adlandýrdýðý bir çizgideler. Nedir bu çizgi? Esas olarak pazar ekonomisinin kurallarýný ve iþleyiþini kabul eden, topluma piyasanýn ihtiyaçlarýna göre yön veren, uluslararasý rekabeti, birikim ve kârý insan ihtiyaçlarýndan önce gören bir sol. Sosyal devleti küçülterek eðitim, saðlýk ve temel altyapý alanlarý da dahil olmak üzere her alaný ticarileþtirmeye çalýþan bir sol. Ýþten atmayý kolaylaþtýran, düþük ve aðýr çalýþma koþullarýný dayatan esnek üretimi benimseyen, bunun önündeki en büyük engel olan sendikal örgütlenmeleri zayýflat-

mayý hedefleyen bir sol. Ýþçi sýnýfýyla organik baðlarýný kopararak Amerika'daki Clinton'ýn Demokrat Parti modelini benimsetmeye çalýþan bir sol.

T ü rk i y e ' d e C H P Bunun Türkiye'deki anlamý ise IMF'ci, savaþçý, özelleþtirmeci bir sol oldu. Bu anlayýþý büyük bir istekle benimseyen Baykal, 1999 seçimleri öncesi yaptýðý son CHP kurultayýnda (basýnda Ricky Martin Kurultayý diye yanký bulmuþtu) bu yaklaþýmý ilan etmiþti. Bu yeni sol anlayýþ, hükümet ortaðý olduðu her dönemde yoksullaþtýrdý, savaþtýrdý. Bununla da kalmadý Kürt kimliðinin inkar edilmesi korosuna katýldý. Yoksullarýn sisteme öfkesinden beslenen Ýslami harekete karþý devletin gözü kara fe- Deniz Baykal, Kemal Derviþ, Bayram Meral, Yaþar Nuri Öztürk CHP mitinginde. Bu cephe emeði, demokrasiyi, barýþý ve insan haklarýný savunabilir mi? daisi oldu.

R ef or ms u z re fo rm i z m Bugün CHP, DSP, YTP gibi merkez sol partilerde görülen bu "üçüncü yolcu" yeni sol, yoksullara ve ezilenlere hiçbir þey vaat etmiyor. Çünkü kapitalist sistem ciddi bir krizde ve reformlara para ayýracak durumda deðil. Bu yeni sol ise sermayedarlarýn uluslararasý düzeydeki bu krizini yönetmeye talip. "Ben bir sosyal demokratým"

diyen Derviþ'te simgeleþtirebileceðimiz bu hasta bakýcýlýk yaklaþýmý, "piyasa ekonomisi sýnýrlarý içinde kalacaðý, özelleþtirmeler yapacaðý, devleti küçülteceði, verimliliði artýracaðý" yani sermayenin ihtiyaçlarýna uygun davranacaðýný vaat ediyor sadece. Bugün en billur haliyle CHP'de görülen bu anlayýþýn ihtiyacýmýz olan sol olmadýðýný kabul eden ama yine de

CHP'ye oy vereceðini söyleyen çok sayýda solcu var. Neden? CHP'nin ihtiyacýmýza uygun bir sol parti olmadýðý, yoksul, iþsiz kitlelerin, ezilenlerin derdine derman olmayacaðýný bilen bu kesimin yine de CHP'ye oy vermesine neden olan temel þey baþka bir alternatif görmemesidir. Piyasa ekonomisinin alternatifi olmadýðýný kabul ettiðiniz anda IMF ve Dünya

Bankasý politikalarýný (içinize sinmese bile) uygulamak dýþýnda seçenek kalmýyor. Sosyal devlet yaklaþýmýnýn terk edilmesi gerektiðine, eðitim ve saðlýðýn ticarileþtirilmesine, buna karþý durmanýn yanlýþ olduðuna ikna olursunuz. Bu uygulamalar doðrudan sizi vurana kadar da, bu fikirleri kabul etmenin aslýnda kendi ipinizi çekmek olduðunu fark etmeyebilirsiniz.

Politik kutuplaþma ve aþýrý sað Merkez saðdaki partilerin uzun iktidar dönemleri sonunda hükümetlere gelen merkez soldaki partiler yukarýda anlatýlan politikalarla seçmenlerini hayal kýrýklýðýna uðratýrken politik kutuplaþma hýzlandý. Denenmiþ merkez sað partiler ile hayal kýrýklýðýna uðratmýþ merkez sol partilerden uçlara kayýþ hýzlandý. Marjinal olan aþýrý uçlar, ekonomik krizin yarattýðý öfke ve radikalleþme nedeniyle büyüme olanaðý yakaladýlar. Türkiye'de 1980'lerin sonu 90'larýn baþlarýnda yaþanan bu süreç Avrupa'da 1990'larýn sonlarýna doðru yaþanmaya baþlandý. Bugün bir çok Avrupa ülkesinde merkezdeki sað ve sol partilerin altýnýn boþaldýðýna, aþýrý saðýn yükseldiðine ve solun solundaki alternatiflerin ciddi bir büyüklüðe ulaþtýklarýna tanýk oluyoruz. Aþýrý sað ve solun solundaki hareketlerin yükselmesinin temel nedeni sistemin sorunlarý karþýsýnda radikal deðiþiklikler önermeleri, yaþamýmýzda köklü deðiþiklikler gerçekleþtirme sözü vermeleridir. Yaþanan uluslararasý ekonomik kriz nedeniyle ne merkez sað, ne de merkez sol böylesi bir söz ver-

miyor, veremiyor. Verseler de kitleler açýsýndan inandýrýcý olamýyorlar. Ne yazýk ki Türkiye'de bu politik kutuplaþmanýn sol ucu eksik kaldý. Bu nedenle de sað uçtaki yükselme çok önemli boyutlara ulaþtý.

F aþi s t h ar ek et Aþýrý saðdaki hareketlerden birisi, MHP'nin temsil ettiði faþist hareket. Çok deðil 10 yýl kadar önce toplumda marjinal bir hareket olan, demokrasiye, insan haklarýna, çeþitliliðe düþman olduðu bilinen, faþist silahlý sokak çetelerinin partisi diye tanýnan MHP'nin meþrulaþmasý, örgütsel gücünü artýrmasý devam ediyor. 3 Kasým seçimlerinde MHP'nin oylarýnda meydana gelmesi beklenen düþüþ, bu partinin gücünün azaldýðýný göstermez. Son seçimlerde tepki oylarýnýn bir kýsmý ile devletin saldýrýsý altýndaki Ýslami hareketten 5 puan emanet oy alan MHP, bu oylarý yitirecek olsa bile, iktidar ortaðý olduðu süre içinde örgütsel olarak güçlendi. Bu hareketin güç aldýðý toplumsal taban, esas olarak, küçük sermayedarlar (köylüler, esnaf vb), bunlarýn yanýnda çalýþan en örgütsüz iþçiler, iþsizler-

den oluþturuyor. Bu kesimin kapitalizmin krizi karþýsýndaki öfkesini ezilen bir azýnlýða (Kürtler, Aleviler, gayrý-Müslimler, eþcinseller vb.) yönelterek "kýsa yoldan sorunlarý çözeceði" iddiasýnda bulunan bu partinin stratejisi, umutsuzluðun þiddet yoluyla daha alttaki bir kesime yönlendirilmesi üzerine kurulu. Orta sýnýflarýn sisteme öfkesini yönetici sýnýfa deðil de bir azýnlýða yönelten faþist söylem, ne yazýk merkez saðýn tabanýndan kopanlar için bir çekim gücü oluþturmaya devam ediyor.

Ý s la m i h a r e k e t Aþýrý saðdaki diðer güç ise Ýslami hareket. Adil düzen, iþ, aþ, adalet, Filistinlilerle dayanýþma, anti-emperyalizm söylemleriyle orta sýnýflarýn, kent yoksullarýnýn öfkesinden beslenen bu hareket, devletin düþman ilan etmesine ve saldýrmasýna karþýn güçlerini ve desteðini koruyor. Hatta ýlýmlýlaþarak merkeze doðru kayan AKP aracýlýðýyla bu desteði büyütüyor. Yoksullarýn ve orta sýnýflarýn öfkesini faþist hareketten farklý olarak yönetici sýnýfa ve emperyalizme doðru yönlendiren Ýslami hareket, geniþ kitleler için umut olmaya devam ediyor.


IMF POLÝTÝKALARINA ONAY YOK

antikapitalist

sayfa 5

Ser tu ð Çi ç ek

A þ ý rý sa ð ý n i l a c ý n e ?

IMF'nin yoksullaþtýrma, iþsiztirme, özelleþtirme, örgütsüzleþ Aþýrý saðýn beslendiði yer, geniþ kitlelerin iþ, aþ, adalet öz- leþtirme programý nedeniyle ralemleridir. Bu özlemlere yanýt dikalleþenler için solun bir seçevermeden, Ýslami hareketin li- nek olmasý daha da zorlaþacakderliðinin bu konularda ikiyüzlü týr. CHP, eðitim, saðlýk, temel olduðunu pratikte göstermealt ya pý, enerji ve iletiþim alanladen, düþmanlýk ve kin üzerinden örgütlenen faþist hareketin top- rýndaki ticarileþtirmeleri hýzlanlumda izole edilmesi için özel dýracaktýr. Bize umut verecek, solu güçbir çaba harcamadan aþýrý saðýn yükseliþini durdurmak mümkün lendirip saðýn etki alanýný daraltacak kitlesel mücadeleler ise deðildir. Aþýrý saðýn yükseliþi altýnda CHP iktidarýnca teslim olmaya ezilen merkez solun tabaný, so- zorlanacaktýr. CHP kendisine oy veren kelun Ýslami hareketle rekabet sim lere bile açýkça ihanet edeiçinde olduðunu görmek ve faþist hareketin meþrulaþmasýna cek, sola inançsýzlýðý ve güvensizliði artýracaktýr. dur demek zorundadýr. Týpký DSP'nin faþistleri hüküGeleneksel olarak solun kaleleri olan varoþlardaki aþýrý saðýn mete taþýdýðý gibi, CHP de, yöegemenliði, "Ýslami hareketin netici sýnýf isterse MHP'yi hükürüþvetle satýn aldýðý oylarý Ku- met ortaðý yapacaktýr. Ýsrail ile stratejik iþbirliðine ran'a el bastýrarak garantiye alde vam edecek olan CHP iktidadýðý" gibi toplumsal gerçekliði rý, baþ ta Filistinliler olmak üzere görmeyen yaklaþýmlarla açýklaOrtadonamaz. Eðer ðu'nun ezivaroþlarda len halklarýyyoksulluk, iþla dayanýþsizlik, sefalet, mak isteyenge le cek ten lerin, ABD ve sistemmüdahaleleden umutrine itiraz suzluk hakim e d e n l e rin olmasa; eðer aþýrý saða yoksulluða kay ma la rý na ve adaletsizça nak tutliðe karþý muþ olacakumut veren týr. mücadeleler Kýsacasý olsa varoþlardaki politik CHP, uygulayacaðý Derviþ politikalarý CHP aþýrý saeðilimler bu nedeniyle, sola güveni zayýflatacak, ðýn yükseliþini durdurmaaþýrý saðýn beslendiði yoksulluk, kadar kolay yön len di ri le- iþsizlik, adaletsizllik ve milliyetçiliði yacak; aksine aþýrý saðýn yükseltecektir. bilir miydi? yük sel me si Kaldý ki devletin baskýsýný ensesinde his- ne neden olan temel ekonomik seden Ýslami hareket, bu tür yol- ve sosyal politikalarýn uygulayýlarla anlamlý bir oy deðiþikliði cýsý olacaktýr. yaratabiliyorsa, bu alanlarda zaN e ya pm al ý ? ten çok büyük bir örgütsel güce Peki aþýrý saðýn yükseliþini sahip demektir. durduracak, Türkiye'yi sola çekecek yol ne? Bunun tek yolu C H P d u r d u ru r m u ? Yoksullaþtýrma, iþsizleþtirme, politik kutuplaþmanýn soldaki inkar ve baský politikalarýnýn uy- ucunda yaþadýðýmýz boþluðu gulayýcýsý olmayý vaat eden CHP dolduracak bir alternatif yarataþýrý saðýn ilacý olamaz. Kamu maktýr. Solun solunda (ya da kesiminde kadrolaþarak su baþ- CHP'nin solunda) yaratýlacak larýný tutan saðcýlar, belki geçici böylesi bir alternatifi güçlendirbir süre temkinli davranmak zo- mek dýþýnda bir çözüm yok. runda kalacak, hatta deðiþmiþ Böyle bir alternatif yaratmanýn gibi davranacaklardýr. Ancak bu zor olduðu doðru; ama bu zoru sýrada, aþýrý saðý besleyen ne- baþarmak dýþýnda akýlcý bir yol denler ortadan kalkmayacak, yok. Bugün DEHAP çatýsý altýnhatta uygulanacak ekonomik da oluþturulan Sol Ýttifak bu yolprogram nedeniyle derinleþe- da adým atmamýzý saðlayacak tek seçim adresidir. cektir.

Türk-Ýþ Genel Baþkaný Bayram Meral, iþçi düþmaný IMF politikalarýnýn uygulayýcýsý Kemal Derviþ’le ayný partide. Derviþ IMF’ye kazýk atmayacaðýný açýkça ilan ediyor. Ancak Meral, temsil ettiði iþçiler karþýsýnda suskun!

BARAJ S ORUNU DEHAP'a deðil CHP'ye oy vereceðini söyleyen bir çok solcu, "Oyumun çöpe gitmesini istemiyorum, DEHAP barajý aþamaz" diyor. Gerçekten de DEHAP'ýn barajý aþmasý çok zor görünüyor. Ancak, saða karþý "ne de olsa sol" diye CHP'ye verilecek oylar, yönetici sýnýfýn programýna onay vermek anlamýna gelecektir. Yönetici sýnýfýn iktidar adayý olan CHP'nin bugün Derviþ'in solundakilerin oyuna ihtiyacý yok. Yönetici sýnýfýn programýný uygulayabilmesi için ihtiyaç duyduðu neo-liberal, milliyetçi ve laik cepheci fikirler merkez sol tabanda hakim ve bu büyük kesim CHP'ye oy verecek. Zaten medya, generaller, savcýlar ve emniyet güçleri bu durumu garantilemek için harýl harýl çalýþýyorlar. Ancak aþýrý saðý büyüten bu fikir ve politikalara itirazý olanlar, emek, barýþ ve demokrasi taraftarlarý, CHP'nin solunda kalanlarý kucaklayýp sola çekecek bir alternatif yaratmak zorundalar. Bu alternatifin bu seçimdeki adý DEHAP'týr. Bu ittifakýn güçlenmesi, emek, barýþ ve demokrasi talepleri etrafýnda mücadele etmek isteyenlerin güvenini artýracaktýr. DEHAP'a giden oylarýn büyüklüðü, emek, barýþ ve demokrasi talepleri etrafýnda birlikte durmak isteyenlerin büyüklüðünü gösterecektir. Daha çok oy, ortak taleplerimizi kazanmamýzý

saðlayacak olan mücadele birliklerinin oluþmasýnda ihtiyacýmýz olan moral ve güvene daha çok katkýda bulunacaktýr. Bu nedenle, DEHAP barajý aþamayacak bile olsa, alanýmýzda DEHAP'a oy kampanyalarýný en iyi þekilde yapmak, DEHAP'ýn oylarýný artýrmak, mücadele birliklerini oluþturmak zorundayýz.

Zor u b aþa r mak Toplumsal mücadelenin moralsiz ve düþük olduðu bu dönemde DEHAP'a oy istemek kolay deðil, biliyoruz. Neo-liberal, milliyetçi, laik cepheci fikirlerle tartýþmak zorundayýz. Sadece bu da deðil, neye ihtiyacýmýz olduðunu ve bunu neden CHP'ye oy vererek elde edemeyeceðimizi sabýr ve inatla anlatmak zorundayýz. Bu da yetmiyor, DEHAP'ýn nasýl bir birlik olduðunu, Kürt hareketi ve Türk sosyalist solunun içinde bulunduðu durumu da tartýþmak zorundayýz. Üstüne bir de baraj tartýþmasý gelecek. Bu zorlu tartýþmalardan sonra DEHAP'a oy vermeye ikna edilecek her bir kiþi, Türkiye'nin sola çekilmesinde, bunu saðlayacak mücadelelerin, bu mücadeleleri kitleselleþtirecek birliklerin yaratýlmasýnda altýn deðerinde olacaktýr. Bu mücadele birlikleri oluþmadan, solun solunda bir alternatif yaratmak da, sola çekmek de mümkün deðildir.


sayfa 6

antikapitalist

BÝR IMF HÝKAYESÝ: Fýndýk Üreticileri

DTÖ'nün Doha'da yaptýðý son toplantýda devletlerin tarým ürünlerine uyguladýðý sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý ve fiyatlarýn piyasa normlarýna göre ayarlanmasý þartý tartýþmalara konu olmuþtu. Bu durumun son maðdurlarý da Karadenizdeki fýndýk üreticileri oldular.Her sene Aðustos ayýnýn 15'inde belli olan taban fiyatlarýnýn Eylül ayýnýn ortalarý gelmesine raðmen açýklanmamasý karþýsýnda üreticiler maðdur, fýndýk tüccarlarý ise köþe oldular. Kilo baþýna maliyetin ziraat odalarý tarafýndan 2.200.000 TL olarak açýklanmasýna raðmen tüccarlar fýndýðý 2001 fiyatlarýnýnýn da (1.500.000 TL) altýnda 1.400.000 TL'den almalarý zaten isyan durumunda olan üreticileri çileden çýkardý. Ordu'da ilçelere baðlý birçok Ziraat Odasý, üyelerinden gelen tepkiler doðrultusunda alanlara inmek isterken Ordu Merkez Ziraat Odasý sorunu çözmek iddiasýyla çözümü mecliste, bakanlýklarda ve bölge milletvekillerinde arayarak üreticilerden gelen öfkeyi de bürokratik bir þekilde durdurdu. Sorunu çözmesi beklenen bölge milletvekillerinden MHP Ordu milletvekili Cemal Enginyurt'un kendisinin bir fýndýk tüccarý olmasý (12 Eylül öncesinin tetikçisi) çözümün arandýðý ye-

rin ne kadar yanlýþ olduðunu göstermektedir. Çözümsüzlük karþýsýnda üreticiler sorunu üretim alanýnýn geniþliðinden (Düzce'den Artvin'e) fýndýðýn ticaretinin darlýðýna kadar birçok nedene baðladýlar, ama bizce asýl sorun üretilen kaynaðýn daðýlýmýndaki adaletsizliktir.. 2002 bütçesinin %45'i faize , %30'u da silahlanmaya ayrýlýrken sübvansiyonlara kaynak aktarýlmamýþtýr. Devlet, yaptýðý tercihle üreticilerin, emekçilerin yarattýðý kaynaðý ulusal ve uluslararasý sermayeye aktarmaktadýr. Bu durumda, ya tarým üreticilerinin, emekçilerinin yanýnda olacaðýz ya da onlarý görmezden gelenlerin; ya katliamcý Þaron'la tank antlaþmasý imzalayanlarýn yanýnda olacaðýz ya da savaþa ve ýrkçýlýða hayýr diyenlerin; ya kamu emekçilerine % 6 zam verin, kamudan onbinlerce iþçiyi iþten atýn, kamu bankalarýný özelleþtirin, vurgunu geniþletin diyen IMF'nin yanýnda olacaðýz, ya da bu politikalara tüm dünyada muhalefet eden anti-kapitalist hareketin "Cenova Sosyal Forumu - Ýstanbul / Ankara Sosyal Forumu’nun" yanýnda. Bu tercih 21.yy'da Dünya halklarýnýn ve emekçilerinin yapacaðý mücadelenin hattýný çizecektir.

Ö ze r K a y s e r i l i o ð l u

ÝÞ GÜV ENCESÝ (ZLÝÐÝ ) YASASI ! Bir süredir gündemi meþgul eden iþ güvencesi yasasý 15 mart 2003 tarihinde yürürlüðe girmek üzere meclisten geçti. Ancak bizim burada üzerinde durmamýz gereken iþçi sendikalarýnýn temsilcileri TÜRK-ÝÞ, HAK-ÝÞ VE DÝSK konfederasyonlarýnýn yasanýn geçmesi için; iþveren kesiminin temsilcisi olan TÝSK'in yasanýn geçmemesi için verdiði uðraþlarý anlamaya ve yasanýn iþçi sýnýfý için ne anlama geldiðini, kazanýmlarýnýn-kayýplarýnýn bilinmesi açýsýndan soruna bakmaya çalýþacaðýz. Yasa, içinde iþçi-iþveren temsilcilerinin ve profesörlerin bulunduðu "Bilim Kurulu" tarafýndan iþçi sýnýfýnýn geniþ kesimlerince tartýþýlmasýna imkan verilmeden hazýrlandý. Halbuki milyonlarca iþçiyi ilgilendiren yasanýn onlarýn katýlýmý ve mücadelesi olmadan hazýrlanmasýnýn ve çýkmasýnýn kaðýt üzerinde bir takým haklar da olsa, iþçi sýnýfýnýn kendi haklarýný kendisinin korumasýyla yaþamda bir anlam bulacaðý ortadadýr. Öncelikle bilinmesi gerekir ki bu yasa ücretlerin ve çalýþmanýn esnekleþtirilmesi modeli ile, kýdem tazminatý ile, iþyerinin ve iþçinin devri ile, çalýþma süreleri ile, fon primleri ile tamamen sermayenin ihtiyaçlarýný yerine getiren onun önünü açan ve genel olarak iþçi sýnýfýnýn çalýþma koþullarýnýn daha da kötüleþtirilmesi, iþçilerin köleleþtirilmesi, güvencesizleþtirilmesi anlamýna geliyor. Bu yasanýn iþçi ve iþveren temsilcileri tarafýndan bu kadar tartýþýlmasýndaki neden ise sermayenin yasadaki sadece sendikalý iþçileri kapsayan ve milyonlarca iþçiyi kapsam dýþý býrakan ve eski yasadan kalma kaðýt üzerinde olan iyileþmelerinin de yasadan çýkarýlmasýný istemesi; tamamen kölelik koþullarýný dayatmak istemesindendir. Sendika bürokrasisi ise kendi konumlarýný kaybetmemek için sýnýfýn geniþ kesimlerinin haklarýndan vazgeçmektedirler. Bu yasa; 1- Ýþçi sýnýfýnýn "çekirdek iþgücü" denen sendikalý, sýnýrlý bir kesimini kapsamakta; ancak yine "çevre iþgücü" dedikleri sendikasýz, örgütsüz milyonlarca iþçi

kapsam dýþý kalmaktadýr. 2- "Kýdem tazminatý fonu" kurulmakta ancak SSK ve diðer fonlardaki yolsuzluklarý göz önüne aldýðýmýzda toplanan paralarýn borsa vb. yerlerde kullanýlabileceði ve böylece hem sermayenin ihtiyaçlarýný karþýlamak hem de hortumculara yeni bir fýrsat yaratýlacaðý ortadadýr. 3- Yasanýn yürürlük tarihinden sonra iþe girenler ile halen çalýþanlar kýdem tazminatlarýný yalnýzca ölüm, malullük ve emeklilik hallerinde alabilecekler. Halbuki önceki yasada iþçi iþten çýkarýldýðýnda kýdem tazminatýný alabiliyordu. 4- Fon primlerinin gerçek ücret üzerinden deðil de daha düþük bir ücret üzerinden yatýrýlmasý sonucunda çalýþanlar ciddi kayýplara uðrayacaklardýr. 5- Haftalýk çalýþma süreleri 45 saat olarak belirlenmiþ ancak günlük çalýþma süresi 12 saate çýkarýlarak çalýþma esnekliði saðlanmýþtýr. 6- Yasanýn 10 iþçiden fazla çalýþan iþyerlerini kapsamasý uygulamada patronlarý taþeronlaþtýrma vb. uygulamalara daha fazla yönlendirecektir. 7- Ýþyerinin baþka bir iþverene devri durumunda iþveren iþçinin iþ akdini feshedebilecek, ama iþçinin bu duruma karþý bir hakký olmayacak. 8- Ýþveren iþçisini baþka bir iþverene devredebilecek. Kölelik olan bu yasa ile iþçi dilediði gibi baþka iþverenlere verilebilecek, iþyerindeki sendikal hareket ve grev hakký engellenecektir. 9- Ýþ sözleþmelerinde "belirli","belirsiz", "tam süreli", "deneme süreli" veya "diðer" biçimler dile getirilerek esnek istihdamýn önü açýlmýþtýr. 10- Deneme süresi 2 aya çýkarýlmýþtýr. 11- Sakat ve eski hükümlü çalýþtýrma oraný % 3'ten % 2'ye düþürülmüþtür. 12- "Eþitlik" adý altýnda kadýnlara gece çalýþma yasaðý kaldýrýlmýþtýr. Yukarýda genel olarak belirttiðimiz gibi son dönemlerde yaþanan, hem ulusal hem de ulus ötesi sermayenin neo-liberal politikalarýnýn sonucu olan "Ýþ Güvencesi Yasasý" denilen, bir verirken on alan,

Gökçesu Linyit ocaklarýnda çalýþan maden iþçileri, 10 aydýr iþleri için direniyorlar. Suçlarý: Sendikaya üye olmak! Ceza: Ýþten atýlmak!

P a þa b a h çe D i re n i þ i Ar dý nd an

D aya n ý þ ma Antikapitalistler olarak en baþýndan itibaren eylem etrafýnda dayanýþma faaliyetleri yürüttük. Ýstanbul ve Ankara'da dayanýþma paralarý toplamak için kafeleri dolaþtýk, ODTÜ ve Beytepe'de standlar açtýk. Bu faaliyetler sonucu elde ettiðimiz 167 milyon lirayý Paþabahçe iþçilerine teslim ettik. Gerek bu faaliyetler esnasýnda karþýlaþtýðýmýz insanlarla, gerekse Paþabahçe iþçileriyle Beykoz saldýrýsýnýn tüm dünyada ve Türkiye'deki neo-liberal saldýrýlarýn bir parçasý olduðunu ve buna karþý geliþen antikapitalist hareketle baðlar kurmamýz gerektiðini tartýþtýk. Paþabahçe iþçilerinin kendi temsilcilerini Floransa'da düzenlenecek Avrupa Sosyal Forumu'na göndermelerinin öneminden bahsettik.

Derviþ'in temsil ettiði neo-liberal ÝMF programlarý bizi iþimizden, okulumuzdan ediyor. Umut olarak gösterilen Derviþ'i partisine katan 'solcu' Baykal, geçen ay iþçilerinin gýrtlaðýna basýlarak kapatýlan Paþabahçe fabrikasýný örnek göstererek, sorunlarý bu þekilde halledeceðini söylüyor. Derviþ ve Baykal ittifaký, hepimizi sokak ortasýnda býrakmaya niyetleniyor. Dünyanýn en büyük 6. Cam iþletmesi Þiþecam. Ýþletmenin ilk fabrikasý olan Beykoz'daki fabrikada 873 iþçi çalýþýyordu. 'Zengini seven' Özal'lý yýllarýn baþlarýnda Beykoz için çýkarýlan imar planýnda burasýnýn zenginler için lüks yerleþime açýlmasý ve bölgedeki cam fabrikasý baþta olmak üzere iþçilerin ekmek tekneleri T aba n da B i r l eþ me k kapatýlmak isteniyordu. Ayný zamanda iþTabanda her zaman mücadeleler oluçilerin gecekondularý da yýkýlýp o bölge yor. Tuzlukaya'da maden iþçilerinin 9 ay'ayak takýmýndan' temizlenmek isteni- dýr direnmeleri, Brisa iþçilerinin greve yordu. Egemenlerin baskýlarýna karþý 15 çýkmak istemeleri, Bergamalý köylülerin sene direnen Beykoz iþçileri iki defa fab- uzun zamandýr süren mücadeleleri, Kürtler ve Paþarikalarýný iþgal ettiler. Sonuncusu Kapatýlan fabrikada 9 yýllýk iþçi olan bahçe bunlarýn örnekleridir. Bu mü17 gün sürdü. ve "biz mücadele ateþine petrol dök- ca deleleri birleþPaþabahçeli iþ- meye çalýþýrken birileri de söndürmetirmek zorundaçiler çok netti. ye çalýþýyor" diyen Kristal-Ýþ Paþabah- yýz. Egemenlerin 'Eðer 91 iþgalinde- çe Þube Yönetim Kurulu üyesi Ahmet bizi bölen milliyetki gibi destek alýp Aksoy’un gazetemize mesajý: çi, laik cepheci fidiðer iþçilerle ve "Anti-kapitalist okuyucularýnýn ser- kirlerini reddetmuhaliflerle birle- mayeye karþý direnen Paþabahçe isçi- mek ve dayanýþma þebilirsek, bizi bu- lerine, direniþ boyunca göstermiþ ol- ruhunu ve sýnýf radan çýkaramaz- duðu yakýnlýk ve samimiyetten dolayý birliðini yükselten mücadele aðlarý lar' diyorardý. 89 kutluyoruz. örmekten baþka Bahar EylemleS ý n ý f r u h u v e d a y a n ý þ m a s ý n ý n P a þ a çaremiz yok. Buri'nin rüzgarýný arnun için seçim zab a h ç e i þ ç i l e r i n i n y a k t ý ð ý m e þ a l e n i n e t kasýna alan 91 iþmaný bize bir fýrgalinin dayanýþma rafýnda kenetlenmesi, meþale alevinin sat daha sunuyor. eylemlerinin en boyutlarýnýn büyümesi bize, bizim gü- Egemenlerin kenküçüðü 50 bin ki- cümüze güç katacaðý gibi gelecek iþ- di ÝMF programlaþilik gösteriler ol- çi sýnýfý ve tüm çalýþan emekçilerin rýný meþrulaþtýrmuþtu. Bu sefer önüne bir ýþýk olacaktý. Bugün basýn- mak için kullanise en büyük ey- da olduðu gibi etrafýmýzda da yeterli dýklarý Derviþ'li lem 5 bin kiþi ile kitlesel büyüklüðü yakalayamamanýn CHP, bize iþ, sosger çek leþ ti ril di. üzüntüsü içersindeyiz. Bu duruþu de- yal güvenlik, refah Tabandan, birle- ð iþtirm e k i çin m üc ad e le ed en siz yerine fabrikalarýmýzý kapatmayý, þik eylemleri inþa dostlarýmýza sonsuz teþekkürler. eðitimi ve saðlýðý edemediðimiz ZAFER DÝRENEN EMEKÇÝLERÝN özelleþtirmeyi için Beykoz fabriOLACAK" öneriyor. Neo-likasý kapatýldý. Di r en en P aþ ab a h çe i þ çi l e ri ad ý n a beralizme ve özelAma iþçiler birtaleþtirmelere, savaAh m et A ks o y þa, yoksulluða karkým haklarýný elde þý, demokrasi ve ettiler. Ýþgalden barýþtan yana koaönce iþveren 500 kiþiyi kapý önüne koylis yo nu in þa et me li yiz. Evet, saldýrý dünmayý düþünürken, emekliliði gelenleri ya nýn her ye rin de, ama direniþ de her tüm haklarýyla birlikte emekli etmeyi, diyerde. ðer iþçileri de iþletmenin baþka fabrikalaBAÞKA BÝR DÜNYA MÜMKÜN ! rýna yerleþtirmeyi kabul etmek zorunda M es u t Çel e b i o ð l u kaldý. özünde güvencesizleþtiren, iþçi sýnýfýnýn haklarýný gasp eden, köleci bir çalýþma tarzýný dayatan, sýnýfýn sendikal örgütlü kesimini kapsayarak, örgütlü olanla olmayanlarý bölen, karþý karþýya getiren bir yasadýr. Yasanýn tek olumlu yaný ise "Ýþ Güvencesi" kavramýnýn yasalara girmiþ olmasýdýr.

Þu bir gerçek ki geçmiþte grevlerle, direniþlerle, isyanlarla haklarýný alan iþçi sýnýfý, bu ve bunun gibi yasalarý ve politikalarý ancak kendi mücadelesiyle geri püskürtüp, kazanýmlarýný ancak mücadele ederek arttýrýp koruyabilir.

M u s ta fa Ç aký r


antikapitalist

sayfa 7

D ERV ÝÞ E K ONOMÝK K RÝZE ÇA RE DE Ð ÝL CHP'ye yöneliþin en önemli ne- politikayý ciddi ciddi öne süren denlerinden birisi de, kriz içinde- birini bulmak zordu. Pazarýn her ki Türkiye ekonomisini ancak þeyi çözeceði, devletin ekonomiDerviþ gibi birisinin yoluna koya- deki rolünün mümkün olduðunca küçültülmesi, özelleþtirmeler, bileceði beklentisi. Dýþ kaynak bulma becerisine sermaye ve ticaret önündeki sýsahip olan Derviþ'in, ekonomide nýrlamalarýn tamamen kaldýrýlmayapýsal deðiþiklikleri kararlýlýkla sý, sosyal güvenlik haklarýnýn buuygulayacaðý, böylece yavaþ ya- danmasý, sendikalarýn ekonomik vaþ krizden çýkarken gelecekte iþleyiþi zora soktuðu gibi fikirler daha saðlam bir ekonomik yapýya o zamanlarýn ruhuna tamamen aykýrýydý. Peki nasýl oldu da neosahip olunacaðý anlatýlýyor. Derviþ'in önerdiði politikalar, liberalizm dünyanýn egemen son 30 yýldýr dünyada egemen doktrini haline geldi? 1960'larýn sonlarýna doðru kaolan neo-liberal yaklaþýmýn tipik bir örneðidir. Uluslararasý düzey- pitalizmin "altýn çaðý" bitmiþ, arde IMF, Dünya Ticaret Örgütü, týk ekonomi istikrarlý olarak büDünya Bankasý ve çok uluslu þir- yüyemez hale gelmiþti. Dünya kapitalist sisteketlerin dayattýklarý neo-li- Ýþsizlik, yoksulluk ve eko- mi, kâr oranberal politika- nomik adaletsizliði ortadan larýnýn azallar kýsaca þöy- kaldýrmak, kitlelerin gelir masý nedeniyle özetlenebi- düzeyini yükseltmek için le Marks'ýn neo-liberal politikalar terk analiz ettiði lir: Devlet eko- edilmeli, arpalýk haline ge- devresel kriznomik hayat- tirilen kamu kuruluþlarý ça- lerle yeniden tan mümkün lýþanlarýn kontrolüne geç- karþý karþýya olduðunca çe- meli, özelleþtirilen ve kapa- kalmaya baþkilmeli, kamu týlan kuruluþlar yeniden ka- lamýþtý. Keyyatýrýmlarý en mulaþtýrýlmalý, kapatýlan iþ- nesyen politiaza indirilmeli- yerleri yeniden açýlmalý, iþ- kalarýn krizledir. Bu amaçla ten atýlanlar iþe geri alýn- ri engelleyedevlet elinde malý, kamu hizmetlerinde mediðini gören sermaye bulunan iþletkârlýlýk deðil toplumsal çý- sýnýfý, iþçi sýmeler hýzla satýlmalý ya da karlar öncelik edilmelidir. nýfýnýn kazakapatýlmalýdýr. Bunlarý baþarmak için ge- nýlmýþ haklaÖzellikle top- rekli kaynak, hortumcula- rýna karþý sallumsal adaleti rýn mallarýna el koyarak, dýrýya geçti. saðlayýcý yön- onlarý yurtdýþýna kaçýrdýk- Bu saldýrýnýn de iþlevi olan larý milyarlarca dolarý geri e k o n o m i k devlet müda- getirmeye zorlayarak, silah- politikalardahaleleri (des- lanmaya ayrýlan parayý ke- ki ifadesi de tekleme alým- serek, büyük sermayedarla- n e o - l i b e r a larý, sosyal yar- rý çok aðýr biçimde vergi- lizm oldu. Kâr oranladýmlar, para- lendirerek saðlanmalýdýr. sýz eðitim, sað- Bu sýrada, sermayedarlarýn rýndaki azallýk vb) ortadan paralarýný yurtdýþýna kaçýr- ma eðilimini neo-liberal kal dý rýl ma lý masýna kesinlikle engel li ti ka lar la dýr. Devletin olunmalý, iþyeri kapatmala- po telafi etmeye varolduðu rý karþýsýnda çalýþanlarýn çalýþan yöneekonomik üre tim araçlarýna el koya- tici sýnýflar, alanlar (sosyal rak iþini ve ekmeðini sa- yaþanan ekogüvenlik, eðitim, saðlýk, vunmasý desteklenmelidir. nomik krizlerin bedelini enerji ve alt yapý alanlarý da dahil) piyasa ko- her ülkenin iþçi sýnýflarý ve yoksul þullarýna býrakýlamýyorsa en azýn- kesimlerine ödetmeye çalýþýyordan ticari esaslara uygun olarak lar. Ancak neo-liberal politikalar da çalýþýr hale getirilmelidir. Sermaye, mallar ve yatýrýmcýlarýn ulusal krizleri engelleyemiyor. Hatta ve uluslararasý dolaþýmý önünde- krizler son 30 yýldýr daha sýk ve ki engeller tamamen kaldýrýlmalý- daha derin yaþanýyor. Bu politikadýr. Piyasa koþullarýnýn oluþumu larý uygulayan ülkelerin bugün önünde engel olan her türlü ya- içinde bulunduðu duruma en sosal düzenleme kaldýrýlarak piyasa- mut örnek Arjantindir. Arjannýn tam olarak iþlemesi saðlanma- tin'de uygulanan IMF politikalarý lýdýr. Bu amaçla baþta iþgücü pi- Arjantin halkýna yoksulluk, iþsizyasasý esnekleþtirilmeli, asgari üc- lik ve sefalet getirdi. Bu politikaret vb uygulamalara son verilerek lar, uygulandýðý her ülkede benücretlerin piyasa koþullarýnda be- zer sonuçlar yarattý. Ekonomik krizden çýkmak lirlenmesi saðlanmalýdýr. Ýþgücü piyasasý dengesinin düþük bir üc- için, Arjantin'de uygulanan bu ret seviyesinde oluþmasýný engel- politikalarý, bir iki küçük deðiþikleyen iþçi sendikalarýnýn gücü ký- likle Türkiye'de de uygulamak rýlmalýdýr. Uluslararasý düzeyde gerektiðini düþünenler yanýlýyorbir kriz yaþanmamasý için her ül- lar. Her þeyden önce, kapitalizke kaynaklarýný öncelikli olarak min küresel düzeyde krize girmedýþ borçlarýný ödemek için kul- sini engelleyemeyen neo-liberalanmalý, bu geri ödemeyi aksata- lizm Türkiye'de de ekonomik febilecek her türlü popülist (yani laketlere yol açtý ve açacaktýr. Türkiye'nin krizi, küresel ekohalký memnun eden) politikadan nomik krizin sadece bir parçasýözenle kaçýnýlmalýdýr. IMF, Dünya Bankasý, TÜSÝAD dýr. Dünya ekonomisinin yoksulgibi kurumlarýn büyük bir kararlý- luk ve iþsizlik üretmesi, son 30 lýkla dayattýðý ve ezici bir çoðun- yýldýr uygulanan neo-liberal poliluk tarafýndan kabul edilen bu tikalarýn sonucudur. Derviþ'in vaat ettiði þey, Türk yaklaþým "alternatifsiz" olarak sunuluyor. Oysa 1960'larýn sonlarý- sermayedarlarýnýn kârlýlýklarýný na kadar böylesi bir yaklaþýma sa- artýrmak amacýyla temel kamu hip herhangi bir düþünce ya da hizmetlerindeki büyük kâr ola-

Güney Afrika’da yapýlan "Dünya Sürdürülebilir Kalkýnma Zirvesi" protestolar eþliðinde gerçekleþti. 10 yýl önce Rio'da yapýlan toplantýda alýnan kararlarýn uygulanmamasý zirveyi bir umut olmaktan çoktan çýkartmýþtý. Rio anlaþmasý, zengin ülkelerden yoksul ülkelere yönelik yardýmlarýn ciddi bir oranda artýrýlacaðýný taahhüt etmiþti. Bu gerçekleþmedi. Rio'da hükümetler yoksul ülkelerin borçlarýný azaltacaðýný söylemiþti. Oysa toplam borç o döneme göre üçte bir arttý. Fakir ülkeler geçmiþe göre dýþsatým kazançlarýnýn %14'den daha fazlasýný borca harcýyor. 26 ülkenin yarýsý borç geri ödemelerine saðlýktan daha çok para ayýrýyor. Buna karþýlýk hâlâ 1.2 milyar insan temiz içme suyuna sahip deðil. Dünya nüfusunun nerdeyse yarýsý, 2.8 milyar insan, günde 2 dolardan az bir parayla yaþýyor. 1.2 milyarý içinse bu 1 dolardan da az bir gelir demek. Ýstatistiklere göre, 800 milyon insan yataðýna aç gidiyor. 3 milyar insan yeterli saðlýk hizmeti alamýyor. Kolera, dizanteri ve diðer parazit hastalýklarý nedeniyle halen yýlda 3 milyon insan ölüyor. Her gün 5 yaþýnýn altýndaki 30 bin çocuk engellenebilir nedenlerle ölüyor. Yoksulluk beraberinde açlýk, hastalýk ve ölümleri getiriyor. Uluslararasý þirketlerin ve onlarýn küreselleþme politikalarýnýn sonuçlarý bu kadarla da sýnýrlý deðil. Hava kirliliðinin yol açtýðý solunum yollarý hastalýklarý nedeniyle ölenler dünya genelindeki ölenlerin %10'unu oluþturuyor. Avrupa'da sel felaketleri, Afrika'da kuraklýk ve açlýk tehlikesi, Çin'de çölleþme, Amozon'da bitki ve hayvan türlerinin yok olmasý, kutuplarda buzullarýn erimesi ve hava kirliliði sorunu dünya için önemli bir tehdit haline geldi. Dünyanýn bu halinin en büyük sorumlusu olan ABD'nin Baþkaný Bush, petrol þirketlerinin talepleri nedeniyle zirveye bile katýlmadý. Ortaya çýkan bu sonuçlara öfkeli olan ve zirvedeki liderleri çözümde müttefik görmeyenler ise zirveye karþý protestolar gerçekleþtirdiler. Zirveyi "þiþman kediler sofrasý" diye tanýmlayan alternatif küreselleþme yanlýsý protestocular, "Irak'tan elinizi çekin", "Þirket gazlarý ve kârlarý öldürüyor", "Ýntifadayý küreselleþtirelim" sloganlarý attýlar. Binlerce kiþinin katýlýmýyla gerçekleþen eylemde, 8 kilometrelik bir yürüyüþ korteji oluþturuldu. G ü n eþ Y ý l d ý rý m naklarýnýn bu alanlar ticarileþtirilerek sermayeye sunulmasý ve yabancý sermayedarlarýn alacaklarýný sorunsuzca tahsil edebilmesi amacýyla dýþ borç geri ödemelerinin düzenli yapýlmasýdýr. Her iki hedef de sermayedarlarý rahatlatýp bizim kemerlerimizi sýkacaktýr.Dünya kapitalist sisteminin içinde bulunduðu kriz nedeniyle, Derviþ, geniþ kesimlerin hayatýný iyileþtirecek en küçük bir söz dahi vermemektedir. Derviþ, öncelikle "pastanýn (üretim ve zenginliðin) büyütülmesi" gerektiðini, pastayý büyütünce hep birlikte daha rahat edeceðimizi, ama pastayý büyütmek için bizlerin þimdi biraz daha kemer sýkmamýz (pastadan daha az pay almamýz) gerektiðini anlatýyor. Oysa bu pasta hem dünya da, hem de Türkiye'de bugüne kadar hiç olmadýðý düzeyde büyük. Ama ayný zamanda bugüne kadar hiç olmadýðý düzeyde adaletsiz bölüþülüyor. Çözüm, öncelikli olarak pasta daðýtýmýna müdahale etmekten geçiyor. Ama emeðin lehine bir müdahale. Pastanýn bölüþümünde sermayenin çýkarlarý doðrultusunda müdahale etmeyi vaat eden ve bize sabretmemizi söyleyen Derviþ'in politikalarý ile neoliberalizmin Türkiye'deki babasý Özal'ýn politikalarý týpa týp ayný: "Önce zenginler zenginleþecek ki yatýrým yapsýnlar, iþ olanaklarý yaratsýnlar. Böylece daha sonra da yoksullar rahatlamýþ olur. Para

önce yoksullara giderse yatýrýma dönüþmez, iþe yaramaz. Sýkýn diþinizi ey yoksullar." Özal politikalarý Türkiye'de gelir daðýlýmý adaletsizliðini derinleþtirip iþsizliði artýrmýþtýr. Derviþ politikalarýnýn da bir farký yoktur. Bu politikalara karþý emeðin çýkarlarýný merkeze alarak direnmek dýþýnda seçeneðimiz yok.

Sermayedarlar Derviþ politikalarýndan taviz vermemek için nasýl birleþiyorsa, biz de en az ayný kararlýlýkla kendi sýnýfýmýzýn çýkarlarý etrafýnda birleþmek ve mücadele etmek zorundayýz. Neo-liberalizmin baþka alternatifi olmadýðý, IMF programýný uygulamaktan baþka çare olmadýðý fikirlerine geçit vermeyelim.

TÜ R K Ý Y ED E Y O K SU L LU K V E Ý Þ ÞÝ ZL Ý K Dört kiþilik bir ailenin sadece karnýný doyurabilmesi için gerekli olan para, yani açlýk sýnýrý 390 milyon lira. Buna giyim, ulaþým, kira, eðitim vb. ihtiyaçlar eklenerek hesaplanan yoksulluk sýnýrý ise 1 milyar 100 milyon liraya yükseldi. Buna göre, kamu çalýþanlarýnýn yaklaþýk 1 milyon 250 bini ancak açlýk sýnýrýnda yaþýyor. Açlýk sýnýrýný geçenlerin sayýsý yaklaþýk 300 bin. Yoksulluk sýnýrýný geçebilen ise sadece 37 bin. Türkiyede kriz sonrasý yapýlan bir tüketici moral araþtýrmasý ilginç gerçekleri gözler önüne serdi. Buna göre, iþsiz kalmak insanlarýn saðlýðýný kaybetmekten sonra korktuklarý ikinci þey haline gelmiþ. Ýþsizlik ve ekonomik sýkýntýlar sonucunda aile içi sorunlarda büyük artýþ var. Ankete katýlan 2 bin 600 kiþinin %80'i kendini depresyonda hissediyor. Yine ankete katýlanlarýn %85'i, "ekonomik nedenlerden dolayý eve misafir çaðýrmamaya yada az sayýda çaðýrmaya" çalýþýyor. Harcamalarda kýsýntý %88 ile en çok giyimden yapýlýyor. Bunu gýda %56, eðlence %60, elektrik ve su harcamalarý da %33 ile takip ediyor. Devlet Ýstatistik Enstitüsü'nün verilerine göre, Türkiye'de 2 milyon 200 bin iþsiz var. Bunlarýn %30'u bir yýldan uzun bir süredir iþsiz, %70 ise son bir yýlda iþsiz kalmýþ. Okuldan yeni mezun 170 bin kiþi de iþ bekliyor. Ýstanbul'un ortasýnda 40 bin nüfuslu Evren mahallesinde yapýlan bir araþtýrma ise, Türkiye'deki yoksulluðun can yakan boyutunu gözler önüne seriyor. Araþtýrmaya göre, hanelerin dörtte birinde 0-6 yaþ arasý bir çocuk hastalýk nedeniyle ölmüþ. Doðan çocuklarýn beþte biri özürlü. Yüzde 30'u köyüne dönmek istiyor. Yüzde 20'si evlenmesine raðmen ailesi ile oturuyor. Üniversite mezunu evli kadýn sayýsý sýfýr. Hanelerin %17'si eðitim çaðýna geldiði halde maddi yetersizlik nedeniyle okula gidemiyor.



antikapitalist

sayfa 9

Sol güçlerin, 1 Mayýs’larda yan yana gelmeleri toplumu sola çekmek için yeterli olmuyor. Ortak ve somut talepler etrafýnda, tabanda yaratýlacak mücadele birliklerine þiddetle ihtiyacýmýz var. Birliði “programda birliðe” indirgeyen yaklaþýmlar, sol güçlerin ortak talepler etrafýnda birlikte kampanyalar örmesine engel oluyor. 2000'nin sonundaki kamu çalýþanlarý eylemleri neredeyse bir anda çözüldü. Sosyalist solun büyük bölümü ise ne yazýk ki bu dönüm noktalarýnda doðru tutum almadý, hatta bazýlarý egemen sýnýfýn yarattýðý rüzgarý arkasýna alarak büyümeye çalýþan gruplara dönüþtüler. ÝP'nin milliyetçiliði, TKP'nin ise laik cepheciliði bu durumun çarpýcý örnekleridir. Egemen sýnýfýn bu iki temel konudaki söyleminden en azýndan birini ana hatlarýyla tekrar eden, ya da tutumsuz kalan sosyalist sol, ciddi bir fikirsel bunalýma girdi. Kapitalizmin krizinin derinleþmesi, merkez sað ve sol partilerin toplumdaki inandýrýcýlýðýný hýzla yitirmesine neden oldu. Saða doðru radikalleþtiren faþist ve islami hareketler büyürken sola doðru radikalleþtirmeye çalýþan sosyalist sol, esas olarak bu fikirsel kriz nedeniyle sýkýþtý.

S o l u n s o l u n u g ü ç l e n d i r e l im Solun solundaki bu boþluk merkez sol tabanýn büyük bölümünün sað fikirleri benimsemesini kolaylaþtýrdý. Merkez solun daha solunda kalan, ama gerçek bir alternatif göremeyen kesim ise moral bozukluðu içinde hareketsizleþti. Ecevit'ten, Baykal'dan hiçbir umudu olmayan bu kesim, CHP ve DSP'nin saðcýlaþmasýndan midesi bulansa da yükselen aþýrý saða karþý, merkez soldaki partileri desteklemek zorunda hissediyor. Oysa yoksullaþtýrma, savaþ, inkar, baský politikalarýný uygulamaya devam edecek olan merkez sol, sisteme olan öfkeyi artýracaktýr. Ve eðer solun solunu kucaklayan bir alternatif yaratýlamazsa bu öfkenin kendisini politik olarak ifade edebileceði yer ne yazýk ki aþýrý sað olmaya devam edecektir. Bu nedenle, ekonomik krizin bedelini büyük kitlelere ödetmek üzere iktidar talep eden, çöken merkez saðýn iþlevini yerine getirmeye soyunan merkez sola destek vermek aþýrý saðýn yükseliþini durdurmayacak, aksine saða kayýþ karþýsýnda umutsuzluk ve güvensizliði artýracaktýr.

S o l Ý t t i fa k Kürt hareketi ve Türk sosyalist solunun bir kýsmý arasýnda DEHAP çatýsý altýnda, "Emek, Barýþ, Demokrasi" ekseninde kurulan birliktelik, tam olarak arzu edilen geniþliðe ulaþmamýþ olsa da, solun solunda bir alternatif yaratma fýrsatý sunuyor. Sol ittifakýn beklentilerin altýnda bir geniþlikte olmasýnýn en temel nedeni, ortak talepler etrafýnda birlikte mücadele etme fikir ve pratiðinin bu görüþmeler öncesindeki süreç içinde çok zayýf olmasýdýr. Bu zayýflýk üzerinden gerçekleþtirilen ittifak görüþmeleri, ne yazýk ki liste pazarlýðýna dönüþmüþ, "Emek, Barýþ, Demokrasi" talepleri etrafýnda güç birliði oluþturmak ikinci plana itilmiþtir. Sonuçta Sol Ýttifak, liste pazarlýðýný deðil de birlikte mücadele etmeyi öne çýkaran gruplarla sýnýrlý kalmýþtýr.

ÖDP

TK P ’ ni n t ut um u

Birliðin daha geniþ olamasýný saðlayacak güç ÖDP idi. Ancak ÖDP, “emek/meslek örgütlerinin içinde olmadýðý bir ittifak solu temsil edemez” gerekçesiyle ittifak içinde yer almadý. Ne var ki DÝSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin parçasý olduðu bir ittifak da oluþturmayan ÖDP, seçimlerde kendisine oy istiyor. Biz, Kürt hareketinin temsilcisi HADEP'le birlikte olmamak için binbir bahane üreterek, hiçbir kitlesel gücü olmayan ama 3 milletvekili ve 1 trilyon TL'ye yakýn devlet yardýmý getiren Sema Piþkinsüt'ün TDP'sini tercih eden ÖDP’ye oy yok diyoruz.

Ýttifak konusuna baþýndan beri olumsuz yaklaþan TKP ise, birliði ancak kendi bayraðý ve programý etrafýnda olunca anlamlý ve mümkün gören geleneksel sekter anlayýþýn tipik örneði olmaya devam etti. KESK'in 17 Aðustos Ankara eylemine gelmeyi de, 1 Eylül'de gerçekleþtirilen savaþ karþýtý ortak mitinge katýlmayý da redderek parti binasý önünde kendi "devrimci" eylemini yapmayý meziyet sayacak kadar ileri giden TKP, "Emek, Barýþ, Demokrasi" talepleri etrafýnda birlik yaratmak yerine kendi programýný dayatýyor. Bu talepler etrafýndaki mücadelenin yükselmesini deðil, kendi "öncü" partilerinin büyümesini öncelik olarak görüyor. Bu anlayýþ, devrimci bir programý gerçekçi bulmayan ya da baþka bir devrimci program benimseyenler ile söz konusu "öncü"lerin ortak talepler etrafýnda güçlerini birleþtirmesini engelliyor. TKP'de billurlaþan bu sekterlik, ne yazýk ki farklý düzeylerde olsa da soldaki gruplarýn çoðunda var. Zaten sayýsý çok az olan sosyalist militanlar, grup çýkarlarýný genelin çýkarlarýnýn önüne koyan bu anlayýþ nedeniyle, toplumu sola çekebilecek bir mücadele alternatifi örülmesindeki önemli iþlevi yerine getiremiyorlar.

H er da i m b oyk ot çu l ar Sosyalizm mücadelesi veren militanlarýn bir kýsmýnýn Sol Ýttifak dýþýnda kalmasýnýn bir baþka nedeni ise boykot anlayýþý. Her koþulda seçimi boykotu savunan bu anlayýþýn toplumsal mücadele gerçeklerinden bu denli uzak kalmalarý üzücü. Lenin, 26 HaziBoykot ilan etmek için temel ran 1907'de, "B þartýn", "D Devrimin gerçekten bir týrmanma döneminde olup olmadýðýdýr" der. Sistem ve kurumlarýnýn (özellikle de parlamentonun) toplumun gözündeki yeri ne denli aþaðýda olursa olsun, kitleler buna alternatif bir gücü kendinde hissetmediði sürece boykot taktiði yanlýþtýr. Bu koþullardaki bir seçim boykotu, sosyalistleri kitlelerden biraz daha izole etmek ve aþýrý saðýn yükseliþine seyirci kalmak dýþýnda bir sonuç doðurmaz.

Ç ýk ý þ y o l u Bugün þ idde tle iht iyacýmýz olan ve seç i m l e r d e n s o n r a d a ay n ý þ i d d e t t e i h t i y ac ý mýz olmaya devam edecek olan, "E me k, B a r ý þ v e D em o k r a s i " t a l e p l e r i e t r a f ý n d a gü çle rimiz i birle þtiren iþler yapan bir birlikt ir. An cak böylesi bir birlik, çö züms üzlük i ç i n d e g ö n ü l s ü z c e m e r k e z s o l p ar t i l e r e o y ve renle ri mücadeleye ve daha s ola çekec e k , u m u t v e gü v e n k a y n a ð ý o l a c a k tý r . E me kçi ve ez ile nlerin mü cade le lerini birleþt irip yöne tici sýn ýf ý s ýkýþ týrabilecek böylesi bir alte rnatif in yaratýlmasýn ýn kýs a bir yolu i s e ne y a zý k k i y o k . Aþ ý r ý sa ð ý n y ü k sel i þi ni d ur d ur m a k , y o k sul laþtýrma, s avaþ, inkar, baský politikalarýný pü skürtme k is teyen le rin tek çaresi, bu polit ikalarýn s onu çlarýna olan öf keyi bir le þtirec e k m üc a d el el er i n ö r g üt ç üs ü o l m a k t ý r . Ancak böyles i mü cade le ler büyü k kitle le rin iht iyacý olan umut ve güve ni artýrabilir. An cak böyles i mü cadelele r s ola doðru çe kim yarat ýp gerçek bir s ol alternatifin oluþ mas ýn a o lanak saðlar. S olu n solun da ne o-libe ralizme ve on un doðru dan sonu cu olan s avaþ politikalarýna, milliyetçiliðe ve ýrkçýlýða karþý duran, Kürt s o r u n u n d a K ü r t h a l k ý n ý n h ak l ý t al e p l e r i n i k u -

caklayan, gen eralle rin laik ce phes i ye rine emek ce phes i hattýn ý savunan bir altern atife ihtiyacýmýz var. Sadece sos yalistle ri deðil, CHP'de n midesi bulanan ve dah a solda bir arayýþ içindekileri kucaklayacak bir "Emek, Barýþ, De mokras i" birliðini örmek zorun dayýz . 4 -5 yýlda bir gerçekleþ tirilen "5 dakikalýk seçim demokrasis i"nin sorun larý çöz meyece ðin i biliyoruz . A þýrý saðýn yükse liþ ini, yoksullaþtýrma programlarýný, Kürtle rin in kar ý politikalarýný, savaþ ý durduracak olan iþyerle rimiz de , okullarýmýzda, s okaklardaki kitlesel m üc a d el el er d i r . D E H A P ç at ý s ý al t ý n d a k i S o l Ý t t i f a k , a n c ak alanlardaki mü cadelemiz le h ayat bu lu p anlam kazanabilir. Bu bir liði, se çim sandýðý birliðinden öteye taþýyarak, gerçek bir mücadele birliðine dönüþ türmeliyiz. Bu olu þumu , ezilen Kürt h alký ve T ürk s osyalist solunun bir bö lü mü arasýndaki dayan ýþmadan öteye taþ ýmalý, e zilenle rin kürs üsü olan s ol bir ittifaka dönü þtürme yi h edef le meliyiz . Kürt h are keti liderliðin in saða kaydýðýn ý göre rek, de mokras i ve barýþ ih tiyacýný en yakýcý þekilde his seden Kü rt halkýn a s ýrtýn a dön en hiçbir gü ç, ihtiyacýmýz olan sol alternatif i yaratamaz. DEHAP çatýs ý altýnda olu þan güç birliðine de stek ve rirken, iþçi sýnýf ýn ýn ulus lararasý baðýms ýz çýkarlarýný te mel alan , ezilen lerin militan savun ucus u, s osyalis t bir alternatif inþ a ed el i m ! Ç i ð d e m Ö zb a þ


KÜRESEL KAPÝTALÝZMÝN ÇOKLU KRÝZLERÝ

sayfa 10

antikapitalist

Küresel direniþ hareketinin sözcülerinden, sosyoloji profesörü Wal d e n Be l l o'nun geçen ay yapýlan ODTÜ Ekonomi Kongresi "Küresel Kriz ve Küreselleþme" oturumundaki sunuþunu özetleyerek yayýmlýyoruz. Küresel kapitalizm, 1930'larda yaþanan büyük buhran döneminden sonra en derin ekonomik krizle karþý karþýya. Üretim sisteminin içinde bulunduðu kronik kriz, küresel kapitalizmin yeniden üretim sisteminin kriziyle örtüþmüþ durumda. Aþýrý üretim ve aþýrý kapasite krizi, üretim sisteminin devamlýlýðýný saðlayan ekolojik, ideolojik ve politik süreçlerin yeniden üretiminin kriziyle iç içe geçmiþ durumda.

yon dolarýn kaybedilmesiyle derinleþen kriz, aþýrý kapasite, aþýrý üretim ve sýnýrlý kârlýlýða dayalý küresel ekonominin realitesinin yanlýþ/kaba yorumlanýþýnýn göstergesiydi. "Borsa Keynesyenizmi" mekanizmasýnýn iflasýyla, ABD ekonomisinin uzun süreli ve ciddi krizleri engelleme kapasitesi, ciddi sarsýntýya uðradý; öyle ki bir çok iktisatçý, ABD'nin içinde bulunduðu durumu "derin resesyon" dönemi olarak tanýmlamaya baþladý.

kasý eski baþ ekonomisti Jazeph Stiglitz, IMF politikalarýný en aðýr þekilde eleþtiren isimlerden biri durumunda. Jogdish Bhagwati, 90'lardan beri süregelen küresel ekonomik krizlere yol açan bir kar hýrsýný "Wall Street-Hazine kompleksi” terimiyle tanýmlýyor. Kapitalizmin eski dehasý George Soros, "piyasa fundamentalizmi-köktenciliðinin" en önemli düþmanlarýndan biri...

Ç e v r e s e l K ri z

Bilimsel olarak içinde bulunduðuA þ ýr ý Ü r e t i m K r i z i Me þr u i y e t K ri z i muz küresel krizi besleyen özellikle Bugünkü konjonktürün merkezinAþýrý üretimle iç içe geçen bir diðer meþruiyet krizini derinleþtiren üçüncü de, sýradan bir duraklama/resesyon kriz de, yeniden üretim alanýnda yaþa- geliþme, global çevresel krizin artmadönemi olarak adlandýrýlamayacak nýyor. Sistemin kendisini yeniden üret- sýdýr. Çevre konusunda kontrolün kayciddi bir aþýrý üretim ve aþýrý kapasite mesini güçleþtiren 4 süreçten söz et- bedildiði gerçeði, Dünya Sürdürülebikrizi var. Küresel üretim sisteminin ve mek mümkün: Ýdeolojik meþruiyet kri- lir Kalkýnma görüþmeleri sýrasýnda kepazarýn orta bir hýzla birbirine entegre zi, çevresel kriz, liberal demokrasi krizi sinlik kazandý. ABD'nin, iklim deðiþimioluþuna baðlý olarak ABD imalat sek- ve aþýrý yayýlmacýlýk krizi. ni engellemek için öne sürülen Kiyoto törü, 1997 yýlýnda büyümesini durdurÝdeolojik meþruiyet krizi; küresel Protolokü'nden imzasýný geri çekmesi, maya karar verdi. Bunu izleyen birkaç kapitalizmin, üretim, deðiþim ve daðý- çevre sorununun çözülebilmesini enyýl içerisinde bütün önemli sanayi sek- tým süreçleri için gerekli ve iþlerliði gelleyen en önemli sorunlardan biri törleri aþýrý kapasite sorunuyla karþý olan bir neo-liberal ideoloji olarak durumunda. Washinton'a duyulan öfkarþýya kaldý. Altyapýsýnýn yalnýzca yüz- kendisini halka kabul ettiremeyiþidir. kenin arkasýnda yatan asýl kaygý, kürede 25'lik oranýnýn iþler durumda oldu- Yapýsal uyum politikalarýnýn Afrika ve sel kapitalizmin doðal dinamiklerinin ðu telekomünikasyon sektörü en kötü Latin Amerika'da felakete yol açmasý; krizlere yol açtýðý gerçeðidir. Birkaç durumda olanýydý. 2002 yýlýna gelindi- Meksika, Asya, Brezilya ve Rusya'da fi- sene öncesine kadar, ekolojik bozulðinde, The Economist'e göre, kapasi- nansal krize gösterilen zincirleme tep- manýn sýnýrlý alanda aþýrý üretim gerte ve meta miktarý arasýndaki fark, bü- kilerin doðmasý, serbest piyasa ekono- çekleþtirme hýrsýna baðlý olduðunu sayük buhran dönemindekiyle eþitlen- misinin Arjantin'de iflas etmesi, yatý- vunan ekoloji iktisatçýsý Herman miþtir. rýmcýlara ait 7 trilyon dolarýn (ki bu ra- Daly'nin fikri egemendi. Bu yaklaþýma Ýmalat sektörünün ve reel sektörün kam ABD'nin yýllýk milli gelirine eþittir) göre, çevresel dengenin saðlanabilkârlý yatýrým olanaklarýnýn ortadan kalk- dolandýrýlmasý, kapitalizmin inandýrýcý- mesi açýsýndan büyümenin yavaþlatýlmasýyla sermaye, spekülatif sektöre lýðýný ortadan kaldýrmýþtýr. Küresel eko- masý, tüketim oranýnýn düþürülmesi ve yöneldi. Öyle ki ABD Merkez Banka- nomik sistemin yönetiminde olan ku- bu politikalarýn baþarýya ulaþabilmesisý'nýn düþük faiz oraný politikalarý uy- rumlardan IMF, Dünya Bankasý, Dünya nin ön koþulu olarak kamu desteðinin gulamasýyla ileri teknoloji stoklarýnda Ticaret Örgütü de meþruiyet krizinden saðlanmasý gerekiyor. Ancak son birçok hýzlý bir büyüme yaþandý. Teknolo- büyük ölçüde etkilenmiþtir. kaç yýl içerisinde ekolojik bozulmanýn ji firmalarýnýn gelecekte kârlýlýk saðlaMeþruiyet krizinin en önemli gös- daha radikal bir eleþtirisi yaygýnlýk kayacaðý hayaline baðlý olarak, 'dot.com' tergesi mevcut düzenin kendi ideo- zanýyor. Bu yaklaþýma göre, kapitalist olgusu son iki yýl içerisinde büyük rað- loglarýný kaybetmesidir. 90'lý yýllarýn üretim tarzlarýnýn kontrol edilemeyiþi bet gördü. Ancak finansal sektör kârlý- baþýnda Doðu Avrupa'nýn yeniden ya- sonucu doðal zenginlik metalaþýyor; lýðýnýn imalat sektörü kârlýlýðýndan ba- pýlandýrýlmasý için "þok tedavi" öne- sürekli olarak talep oranlarý þiþiriliyor. ðýmsýzmýþ gibi algýlanmasý, büyüme- ren, kapitalist sistemin parlak dehala- Kapitalizmin bir çok hareket yasasý nin, kýsa bir süre sonra eski duruma rýndan biri olan Jeffrey Sachs, bugün vardýr. Ancak toplum ve ekolojiyi en dönmesini engelleyemedi. Mart geliþmekte olan ülkelere, borçlarýný çok tahrip eden yasalardan biri, Say 2000'den itibaren kaðýt üzerinde 7 tril- ödememelerini söylüyor. Dünya Ban- tarafýndan tanýmlanmýþtýr: Her arz, kendi talebini yaratýr. Kapitalizm; canlý doðayý ölü metalara, doðal zenginliði ölü sermayeye dönüþtüren ve sürekli olarak talep yaratan bir makinedir. Mevcut ekonomik düzenin devamlýlýðýnýn, dünyanýn dengesinin bozuluþuna baðlý olduðu gerçeði kadar hiçbir þey, sistemin akýl dýþýlýðýný bu kadar çarpýcý bir þekilde gözler önüne seremez. Ancak bu gerçek, Bush'dan Mahathir'e, Çin teknokratlarýna kadar bir çok elit tarafýndan reddediliyor. Ayný elit tabaka, çevresel bozulmanýn yalnýzca Kuzey Avrupa orta sýnýfýnýn sorunu olduðunu söyleyerek Endonezya’da ayakkabý üretimini durduracaðýný açýklayan Nike patronlarýna dünya halklarýnýn zekarþý iþçiler Jakarta sokaklarýna döküldüler. Nike’ýn bu kararý uygulanýrsa, 7.000 kasýna hakaret ediyor.

kiþi iþini kaybedecek.

L i b e ra l D e m o k r a s i n i n K r i zi Yukarýda sözünü ettiðimiz üç krizle iç içe geçen diðer kriz, kapitalist ekonomi rejimlerinin tipik yönetim tarzý olarak adlandýrýlabilecek olan liberal demokrasi alanýnda yaþanýyor. Kuzey ve Güney ülkelerinde liberal demokrasi kapitalizmin dengeli yeniden üretimini saðlayan ideoloji olarak rol oynadýðýndan, liberal demokrasinin, meþru ve dengeli olma zorunluluðu göz ardý edilemez. Filipinler ve Pakistan benzeri ülkelerde, para politikalarýyla iç içe geçen elit demokrasilere duyulan tepki, halk ve orta sýnýflar arasýnda hýzla artabiliyor. Afrika'dan Latin Amerika ülkelerine kadar bir çok alanda, ünlü siyaset bilimci Samuel P. Hungtington tarafýndan "demokratikleþmenin üçüncü aþamasý" olarak adlandýrýlan Washington tipi demokrasi iflas etmiþtir. Ancak meþruiyet krizi yalnýzca Güney ülkeleriyle sýnýrlý deðil... ABD’de iki politik parti arasýnda uzun süredir devam eden iþbirliðinden dolayý ülkenin yönetim düzeninin demokrasi deðil plutokrasi oyduðuna dair yaygýn bir kaný mevcut. Avrupa'da siyasi parti finansmaný üzerinde örgütlü bir kontrol mekanizmasý oluþturulmasý gerektiði söyleniyor. Ancak bu alandaki temel kaygý, iktidarýn, seçilmiþ parlamento üyelerinin elinden halk tarafýndan denetlenemeyen farklý kurumlara (AB Komisyonu gibi) kaydýðý yönünde yoðunlaþýyor. Fransa ve Hollanda'da, Le Pen ve Piu Fortuyn'un seçimlerde kazandýðý baþarý oraný, teknokratik demokrasiye karþý yabancýlaþmanýn önemli bir göstergesidir.

A þý r ý Y ay ý l ma cý l ý k Beþinci kriz hemen fark edilemeyebilir olmasýna raðmen önemli bir etkiye sahip. ABD ordusu son dönemde Afganistan, Filipinler, Orta ve Güney Asya'ya ciddi bir tehdit teþkil ediyor. Ancak ABD'nin bu ülkelerde kesin bir sonuç elde ettiði söylenemez; özellikle Afganistan örneðinde ABD, istediði gibi destekleyicisi olan bir iktidarý garantileyemedi. Tam tersine ülkenin her tarafýnda anarþi hakim hale geldi. Irak iþgali konusunda ABD yönetici sýnýfý içerisinde yapýlan tartýþma aslýnda aþýrý yayýlmacýlýk sorunuyla ilgili. Pentagon'daki kilit sektörlerin kaygýsý; olasý bir Irak iþgalinin, askeri belirsizlikler ve siyasi sonuçlara baðlý olarak, körfez savaþý senaryosunun ötesinde Somali'deki duruma benzer bir soruna yol açabileceði yönünde. Ancak, ABD politikalarýnýn (Ýsrail politikasý da göz önüne alýndýðýnda) müslüman dünyasýnda yol açtýðý durum göz önüne alýndýðýnda ABD'nin Ortadoðu, Güney Asya ve Güneydoðu Asya'daki stratejik konumunun olumsuz yönde etkilendiði söylenebilir. ABD, doðudaki yayýlmacýlýðýný teröre karþý mücadele diye tanýmlayarak kendisini meþru kýlmaya çalýþsa da öbür taraftan arka bahçesi olarak tanýmlanan Latin Amerika ülkeleri neo-liberal politikalara karþý düzenlenen siyasi ayaklanmalarla çalkalanýyor. Bütün bu geliþmeler ýþýðýnda, ekonom


KÜ RES EL KA PÝ TAL ÝZMÝ N ÇOKL U KRÝZL ERÝ nomik yaþamý örgütleme tarzý olarak küresel kapitalizmin meþruluðunu güçlendirmesi 11 Eylül'den sonra daha zor. Bu demek deðil ki üretim, ticaret, daðýtým yapýlarý yakýn bir zamanda alt-üst olabilir. Ancak tarih öyle gösteriyor ki meþruiyet bir kere kaybedildiðinde -farklý bir söylemle, mevcut düzen, dünya halklarýný kendi gerekliliðine inandýrabilme yeteneðini kaybettiðinde- mevcut toplumsal yapýlarýn çözülmesi yalnýzca zaman meselesidir.

K ü r e s e l l e þm e K a rþ ý t ý H ar e ket i n Y ü ks el me si Farklý alanlardan doðan krizler birbirine eklemlenerek süreklileþirken diðer taraftan sermayenin küreselleþmesine karþý olan bir hareket de büyüyor. 90'larda neo-liberalizme karþý direniþ kuzey ve güney ülkelerinde yaygýnlýk kazandý. Ancak yalnýzca birkaç yerde muhalif kitle, ulusal çapta örgütlenerek neo-liberal politikalarý durdurabildi. Muhalefet çoðu zaman ulusal alanda yaygýnlaþamasa da, belirli kritik dönemlerde farklý alanlardan bir noktaya akarak globalleþebilirdi. Aralýk 1999'da Seattle'da olan da buydu: Çeþitli gruplar bir araya gelerek DTÖ'nün toplantýsýný engellemekte önemli rol oynadýlar. 2000 yýlýnda Washington'dan Chiang Mai'ye, Prag'a kadar sýçrayan küreselleþme karþýtý hareket, mevcut kurumlarýn rahatýný ciddi þekilde bozdu. Haziran 2001'de, 12.000 kiþinin katýlýmýyla Porto Alegre'de gerçekleþen Dünya Sosyal Forumu, küresel kapitalizme karþý yöneltilen ciddi eleþtirilerin dillendirildiði önemli bir alandý. Bugün, neo-liberalizm karþýtý kitlelerin ulusal düzeyde ciddi deðiþime yol açabilecek güce ulaþabileceði ikinci bir direniþ hattýna tanýklýk edebiliriz. Latin Amerika örneði açýsýndan, neoliberal ekonomik politikalarý destekleyen partilerin bu alanda seçimlerde baþarý saðlamasý tamamen olanaksýz. Bunun da ötesinde Venezuella, Brezilya ve Bolivya'da ilerici hareketler iktidara yürüyor.

Por t o Al e gr e ve K ü r es el T opl u mu n Ý nþ as ý Son dönemde yaþanan zincirleme olaylarla, sermayenin kürselleþmesinden çýkarlarý olanlar ve dünya halklarý arsýndaki fark, Porto Alegre süreciyle daha da belirginlik kazandý. 2001-2002 yýllarýnda Dünya Sosyal Forumu toplantýlarýna ev sahipliði yapan orta büyüklükte bir Brezilya þehri olan Porto Alegre, yeni oluþan küresel toplum açýsýndan önemli bir buluþma noktasý durumuna geldi. "Baþka bir dünya mümkün" sloganý çevresinde örgütlenen 2. Dünya Sosyal Forumu toplantýsýna 50 bin kiþi katýldý. Öyle ki bu sayý bir önceki katýlýmdan 5 kat daha fazlaydý. Toplantýya Hindistan'dan, Taylandlý çiftçilerden, ABD'li sendikacýlardan ve diðer Güney Amerika ülkelerinden büyük oranda katýlým oldu. Sembolik terimlerle konuþacak olursak; Seattle sermayenin küreselleþmesine karþý örgütlenen ilk büyük uluslararasý eylemin ev sahibiyken, Porto Alegre hareketin çekim merkezinin güneye kayýþýný temsil ediyor. Artýk her sene gerçekleþen Porto Alegre toplantýlarý, gerçek küresel toplum açýsýndan üç önemli görevi üstleniyor. Porto Alegre, farklý hareketlerin

hem mekansal hem zamansal olarak buluþabileceði, birbirlerini tanýyabilecekleri kýsacasý kendilerini hissedebilecekleri bir alandýr. Porto Alegre, farklý hareketlerin güçlerini/enerjilerini toparlayabildiði; küresel kapitalizmin kurumlarýna, yapýlarýna karþý direnç oluþturabilmek için hareket yönlerini tayin edebildikleri geri çekilme alanýdýr. No Logo yazarý Naami Klein Porto Alegre'deki toplantýlara katýlan bir dinleyiciye bu durumu þu kelimelerle ifade ediyordu: "Daha az sivil toplum, daha fazla sivil itaatsizlik." Porto Alegre, çýkarlarý ortak olan halklar adýna inþa edilecek olan yeni dünya düzeni için önerilen farklý yaklaþým, deðer ve kurumlarýn tartýþýlabileceði bir alandýr. Porto Alegre, tabii ki, güvenilirliðini kaybetmiþ olan mevcut düzene karþý alternatiflerin üretildiði yeni bir sürecin parçasýydý. Porto Alegre, dünyanýn farklý yerlerinde, mevcut düzene karþý mücadele eden, zaman zaman "reformist", "býkkýn", ya da "gerçekçi" diye tanýmlanan küçüklü büyüklü bir çok hareketin eþit koþullarla tartýþabildiði ve yan yana durduðu bir alandýr. Çünkü baþka bir dünya "mümkün" ve "gerekli." Porto Alegre tartýþmalarýnda her grubun ortaklaþtýðý iki yaklaþým var: Ýlk olarak , ulusal ve yerel ölçekte, bütün farklý yaklaþýmlar güvenlik, eþitlik ve toplumsal dayanýþma deðerlerini, mevcut piyasa deðerlerine tercih eder. Bu görüþ, ünlü sosyal demokrat Karl Poyanti tarafýndan þöyle tarif ediliyor: Toplum ekonomiye deðil, ekonomi topluma tabi olmalýdýr. Hareket içerisinde bu yaklaþýma yöneltilen eleþtirilerin aksine, ekonominin topluma tabii oluþu, toplumun eski zamanlara ve geleneksel deðerlere dönüþünü deðil, aksine özgürleþmiþ, bilinçli ve refleksif bir toplumun oluþumunu temsil eder. Ýkinci olarak küresel düzen; IMF, Dünya Bankasý ve DTÖ gibi kurumlar tarafýndan dayatýlan merkezi yönetim, tek tip ekonomik büyüme modeli anlayýþlarýnýn aksine çoðulcu küresel ekonomik yönetim yaklaþýmýyla, yani yönetimin desantralizasyonuyla inþa edilmelidir. Ancak bu yöntemle farklý uluslar ve toplumlar, kendi deðerleri, ritimleri ve tercihleri üzerinden giriþimlerini saðlayabilecektir. Küresel toplum; Adam Smith ve Margaret Teacher gibi düþünürlerin savladýðý üzere piyasa etrafýnda hareket eden asosyal atomlar bileþimi deðildir. Küresel toplum, ortak deðerleri ve çýkarlarý olan farklý toplumlarýn bileþimidir. Ancak bu deðerlerin ve çýkarlarýn oluþumu farklý tarihlerde ve kültürlerde kök bulur. Ünlü Ýngiliz filozof John Gray'in belirttiði gibi küresel kurumlarýn öncelikli görevi, farklý yerel ve ulusal kültürlerin deðerlerini muhafaza ederek kendilerini ifade edebilmelerini saðlamak olmalýdýr.

C an c u n Mü ca del e si Bununla beraber, hareket, kendisini mevcut bir düzene alternatif üretme uðraþýyla sýnýrlandýrmamalýdýr. Kapitalist düzeni devirmek için politik olarak daha aktif bir düzeye sýçramayý hedeflemeli ve bu mücadeleye bugün, buradan ve daha bir çok cepheden katýlmalýdýr. Daha özel olarak, Eylül 2002'de DTÖ'nün, Meksika'nýn Cancun kentinde gerçekleþtirmeyi planladýðý 5'inci büyük toplantýlarý, hareketin

antikapitalist

sayfa 11

eylem odaðý haline gelmelidir. Uluslararasý Ekonomi Enstitüsü Baþkaný C. Fred Bergsten, serbest ticaret ve DTÖ'yü bisikletin iki tekerleði olarak tanýmlarken þöyle der: "Eðer iki yapý ayný anda ilerlemeyi baþaram a z s a, mevcut m e k an i z m a ç ök er." Seattle'da gerçekleþen üçüncü Dünya Ticaret Örgütü toplantýsýnýn ertelenmesi, bu nedenle serbest ticaret açýsýndan ölümcül bir tehlikeyi ifade ediyordu. Ve ayný nedenle Davos'ta düzenlenen 4'üncü DTÖ toplantýsý sýrasýnda göstericiler üzerine yoðun baský uygulandý. Arjantin’de tavizsiz uygulanan Derviþ politikalarý, S e a t t l e ' d a n halkýn þiddetle yoksullaþmasýna neden oldu. IMF Cancun'a kadar politikalarýna isyan eden Arjantin halký geniþleyen mücamücadeleye devam ediyor. Ýþsiz kitlelerin dele süreci henüz çöplerden beslenip fare yemek zorunda kaldýðý kesinliðe ulaþmadý. Seattle'da Arjantin’de kapitalizmin yarattýðý sefalete son açýkça biz kazan- verecek olan, iþçi sýnýfýnýn üretim ve daðýtýma el dýk. Ancak Da- koyarak toplumu çoðunluðun yararýna yeniden vos'ta onlar daha örgütlemesidir. baskýndý. Cancun toplantýlarý, güç de kazandýðý baþarýyý hatýrlayalým. dengelerinin kesinleþeceði yer olma 20'inci yüzyýlýn baþlarýnda Rosa açýsýndan önem taþýyor. Cancun'da Lüksemburg dünya halklarýný, gelegerçekleþecek olan 5'inci DTÖ toplan- cekte dünyaya hakim olabilecek "bartýlarý, Davos'ta tanýmlanmýþ olan bazý barlýk" tehlikesine karþý uyarýyordu. politikalarýn da (ticaret yatýrýmlarý, re- 30'larda ve 40'larýn baþýnda, burjuvazi kabet politikalarý, hükümet destekleri ve gerici güçlerin birleþmesiyle "favs.) görüþülebilmesi ve çýkan kararlarýn þizm" olarak karþýmýza çýkan barbarlýk, yaygýnlaþtýrýlabilmesi açýsýndan küre- zafer kazanmýþtý. selleþen sermayedarlar için kritik... Bugünse küreselleþmenin yol açtýSermayenin küreselleþmesine karþý ðý istikrarsýzlýk, öfke ve kriz süreci, façýkan hareket açýsýndan Cancun top- natik, faþist ve otoriter yapýlarýn gittiklantýlarýnýn engellenebilmesi, yalnýzca çe güçlenebildiði bir zemin saðlýyor. DTÖ ve serbest ticaret politikalarýnýn Küreselleþme, dünya halklarýna vaat kýsa bir süre için sekteye uðratýlmasý ettiði sözlerini gerçekleþtirmeyi beceanlamýna gelmez. Bunun da ötesinde, rememesinin ötesinde, bir çoðunun iki mekanizmanýn (DTÖ ve serbest ti- umutsuzluða kapýlmasýna yol açtý. Sercaret) güçlerini yitirmeye baþlayacak- mayenin küreselleþmesine karþý çýkan larý bir dönüm noktasýný ifade edecek- güçler, sýrf bu nedenle kitleleri baþka tir. The Economist Dergisi "küreselleþ- bir dünyanýn mümkün olduðu fikri etme yenilgiye uðrayabilir" derken, iþ- rafýnda kazanmalýdýr. Yoksa mevcut birlikçi okurlarýný iþte bu noktada uyar- boþluk, 30'larda olduðu gibi teröristmaya çalýþýyordu. ler, dindar ve laik sað demagoglar, Karar verme mekanizmasý, üye ül- akýldýþýcýlýk ve nihilizm taraftarlarýnca kelerin oybirliði ilkesine baðlý olan doldurulacaktýr. Ve bu durumda DTÖ, küresel kapitalist düzenin zayýf 30'larda olduðu gibi mevcut küresel halkasý durumuna hýzla dönüþebilir; yapý iktidar alanýný yeniden gerici güçtýpký Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda Sta- lerin eline býrakabilir. lingrad'ýn Almanlar açýsýndan zayýf halSo n uç o l a r a k, o n s en e ö nc es i ne ka olarak nitelendirilmesi gibi... ka d a r s o s y a lis t D o ð u B lo k u ü lke le -

Sa ð i l e M üc ade l e Ancak, Cancun toplantýlarýný engellemeyi baþarsak da, mücadelemizde üstün gelebilmek için farklý cephelerde savaþmaya devam etmeliyiz. Neo-liberal politikalarýn yol açtýðý krize gösterilen tepki, ayný zamanda sað cephede de güç kazanýyor. Fransýz faþist lider Le Pen'in kullandýðý "toplumsal alanda solcuyum, ekonomik alanda saðcýyým ve politik olarak Fransa için mücadele veriyorum" sloganýnýn yarattýðý etkiyi ve Hollanda'da popülist saðcý Pim Fortuyn'un son seçimler-

r i n i n i f l a s ý n ý k u t l a y a n k ü r e s e l k a pi t a l i z m , b ug ün c i d d i o r a n d a g üv en ka y b ýyla k a r þ ý k a r þ ýya . V e " f e la ke t ç a ð ý " o l a r a k t a n ý m l a dý k l a r ý 2 0 ' l i , 30 ' l u yý l l a r a g er i d ö n üy o r . A n ca k b u d u r u m , n e m e v c u t dü z e n i n y e ni d en t o p a r l a n a m a ya ca ð ý , ne d e b i z i m ce p he ni n ke s i n z a f er k a z a n a c a ð ý an l a m ý n a g e l i y o r . . . S t r a t e j i , t a kt i k, p o l i t i ka ve t a b i i ki þ a ns s o nu cu b el i r l e ye cek t i r .

Ç ev i ren : Nu r fer Çel e b i o ð l u


HADEP VE SOL ÝTTÝFAK

sayfa 12

antikapitalist

Kendisini merkez solun solunda görenlerin bir bölümü, DEHAP çatýsý altýnda kurulan güç birliðini desteklemeyi reddediyor. Oluþan ittifakýn "sol" olmadýðý yönündeki eleþtirilerde, Kürt hareketi liderliðinin Saadet Partisi ile ittifak arayýþý, Avrupa Birliði, savaþ ve neo-liberalizm konularýndaki tutumlarý örnek gösteriliyor. Bu eleþtirileri yapanlarýn daha sol, daha radikal bir alternatif istediklerinden þüphe yok. Bu eleþtiriler haklý olmasýna karþýn, merkez solun solunda gerçek bir alternatif yaratmak isteyenler açýsýndan bu güç birliðinin dýþýnda kalmak doðru deðildir. Kürt hareketi liderliðinin Türkiye ve Avrupa yönetici sýnýflarýndan beklentileri, HADEP'in ANAP ve Saadet Partisi ile ittifak görüþmeleri, parti Genel Baþkaný Bozlak'ýn Irak'a saldýrý ve özelleþtirme konularýnda gazete ve televizyonlara yansýyan demeçlerini eleþtirmemek, Kürt hareketinin tabanýnýn bu fikirlere ikna edilmesine göz yummak mümkün deðil. Ancak Kürt hareketinin neden bu durumda olduðunu anlamadan ve Türk sosyalist solunun bu noktaya gelinmesindeki sorumluluðunu görmeden bu eleþtiriler yolumuzu aydýnlatmayacaktýr.

Ký z ý l Göm l ek S apl a n t ý sý Sosyalist solda egemen olan yanlýþ anlayýþlardan birisi, ulusal hareketlere "kýzýl gömlek" giydirmektir. Ulusal hareketin devlet karþýsýnda desteklenip desteklenmeyeceðini, "ulusal hareketin liderliðinin sosyalist olup olmadýðýna" baðlayan bu anlayýþ Marksist deðildir. SSCB'yi bir uluslar hapishanesine çeviren Stalinizmin ulusal hareketlere yaklaþýmýný referans alan Türk sosyalist solunun büyük bölümü, ne yazýk ki bu anlayýþý benimsiyor. Marksistler açýsýndan, ulusal hareketlerin liderlikleri sosyalist, hatta solcu bile olmak zorunda deðildir. Ezilen uluslarýn baþkaldýrý hareketleri, doðalarý gereði, ezen devlete ve dolayýsýyla genel olarak emperyalist sistemin verili durumuna karþý bir duruþa sahiptirler. Bu durum, hareketin liderliðinin siyasi eðiliminden baðýmsýz bir

ketlerin amacýna ulaþmasý, bu dengenin deðiþmesinden baðýmsýz olamaz. Büyük bir ekonomik kriz ve/veya savaþ ortamý bu dengelerin deðiþmesi için büyük fýrsatlar yaratýr. Bu dengeleri deðiþtirebilecek ve sosyalistlerin müdahale edebileceði alan kitlesel mücadelelerdir. Yönetici sýnýflar arasýndaki çatýþmalar da fýrsatlar yaratýr; ancak demokrasi ve özgürlük yolunda atýlaBarýþ Anneleri, 1 Eylül Dünya Barýþ Günü’nde, cak gerçek adýmlar için esas dinamik topDEHAP milletvekili adayý Pýnar Selek’in de lumsal mücadelelerkatýlýmýyla yaptýklarý basýn açýklamasýnda, seçimlerde savaþ çýðýrtkanlýðý yapan ve toplumsal dir. Bölge petrol kayþiddeti körükleyen partilerin parlamentoya naklarýnýn yeniden girmesini istemediklerini söylediler. daðýtýmý nedeniyle yaþanan emperyalistler nýn enternasyonalist ya da gerçekliktir. Marksistlerin ezilen ulus- burjuvazinin ulusçu fikirleri arasý çatýþmanýn Filistinlilere larýn kurtuluþ mücadeleleri- arasýnda gidip gelirler. Ýþçi arzu ettikleri özgürlüðü verni ezen ulusun devletine kar- hareketlerinin güçlendiði mesini beklemek gerçekçi þý koþulsuz (ama eleþtirel ola- dönemlerde yüzlerini sola, deðildir. Bu çatýþma bölge rak) desteklemelerinin temel iþçi sýnýfýna dönerler. Aksi halklarý ve Filistinliler için nedeni de budur. Uluslarýn durumlarda ise baktýklarý yer fýrsatlar yaratýr ama bu fýrsatlarýn deðerlendirilip deðerkendi kaderini tayin hakký- burjuvazidir. Bu nedenle, bir dönem lendirilemeyeceði Ortadoðu nýn tutarlý savunucusu olan Marksistler için, ulusal kurtu- sosyalist söyleme sahip bir halklarýnýn kitlesel mücadeluþ hareketlerinin sosyalist ulusal hareket, esas amacýna lesine baðlýdýr. Türk yönetici bir liderliðe sahip olup olma- ulaþmak için bu söylemi býra- sýnýfýnýn AB karþýsýndaki dumasý, koþulsuz desteðin bir kýp daha sað bir çizgiye ra- rumu da fýrsatlar yaratabilir, hatça kayabilir. Ya da daha ancak bu fýrsatlarýn Kürt hakriteri olamaz. Çeçenistan'daki ulusal ha- sað bir politik söylemle yürü- reketinin gerçek kazanýmlareketin liderliði Ýslamcýdýr yen bir ulusal hareket, yük- rýna dönüþüp dönüþmeyeceama bu durum onun Rus em- selen bir iþçi sýnýfý hareketiy- ði iþçi sýnýfý ve ezilenlerin kitperyalizmine karþý bölgedeki le birlikte sosyalist söyleme lesel mücadelesinden baðýmdengeleri ezilenler lehine aðýrlýk verebilir. Bu anlaþýlýr sýz düþünülemez. sarstýðý gerçekliðini ortadan deðiþimler, Marksistlerin koÞaþ ý r ma yal ý m kaldýrmaz. Filistin'deki Ha- nuya yaklaþýmýný deðiþtirHA DEP'in SP ve ANAP ile mas örgütü Ýslamcýdýr ama mez. Marksistler, ezilen ulusit ti fak arayýþý, savaþ, AB, TÜFilistin ulusal hareketine iha- larýn kurtuluþ mücadeleleriSÝ AD, özel leþtirme vb. konunet eden FKÖ'nün alternatifi ni koþulsuz desteklerken, kalar da ki fi kir leri Marksistleri haline gelerek ulusal hareke- lýcý ve gerçek çözümün iþçi þa þýrt ma ma lý. iktidarlarýyla elde edilebiletin bayraðýný taþýmaktadýr. Türk sosyalist solunun ceði yönündeki fikirlerini S ý n ý f s a l d e ð il ön ce likle Kürt hareketinin hiçbir zaman saklamazlar, ulu sal bir hareket olduðunu, Ul us al ezilen ulusun sosyalistlerine ulu sal hareketlerin ise temel Ulusal hareketler, yine kendi burjuvazisinden bata lep le rini gerçekleþtirmek doðalarý gereði, dünya dev- ðýmsýz olarak iþçi sýnýfýnýn en için her türlü ittifaka yöneleletler sistemi içerisinde bir genel çýkarlarýný savunan bir bi le ce ði ni kabul etmesi gereyer edinme, bir ulus devlet hareket yaratmalarý için deski yor. Bu yöneliþin hangi yaratma mücadelesi verirler. tek verirler. yön de ola ca ðýný belirleyen Hareketi birleþtiren kimlik, U l u s a l te mel þey, ezen devletteki sýsýnýf kimliði deðil; ulus kimlinýf mü ca de le sin deki dengeH a r e k e tl e ri n ðidir. Bu nedenle ulusal haler dir. Bu den ge ler iþçi sýnýreketler farklý sosyal sýnýflaSý ný r l ý l ý ðý fýn dan ve do la yý sýyla soldan rýn güç ve fikirlerini içinde Günümüz dünyasýndaki yana deðilse, kazanmak istebarýndýrýr. Bu durum ulusal ulusal hareketlerin gücü, hareketlerin duruþlarýna yan- ezen devletlerin gücü karþý- yen bir ulusal hareketin iþçi sýnýfý ve sol dýþýnda ittifaklar sýr. sýnda kýyaslanamayacak ka- aramasý kaçýnýlmazdýr. Ulusal hareketler, bu dar küçüktür. Bu durum özellikleri nedeniyle sýnýflar hem askeri, hem ekonomik, T aba n- l i der l i k mücadelesindeki güçler den- hem de fikirsel olarak geçerBir baþka önemli hatalý gesine baðlý olarak iþçi sýnýfý- lidir. Dolayýsýyla ulusal hare- yaklaþým ise, Kürt hareketi li-

derliðinin attýðý her adýmýn tabanda aynen ve gözü kapalý bir biçimde benimseneceði fikridir. Bu doðru deðil. Kürt hareketinin tabaný, devletin özel olarak uyguladýðý baský ve þiddete raðmen; batýda çalýþtýðý iþyerinde, okulunda, mahallesinde "bölücü ve öteki" olarak görülüp ezilmesine raðmen; emek, barýþ ve demokrasi mücadelesi vermeye devam eden , kendilerini sosyalist olarak tanýmlayan militanlarla dolu. Bu militanlarýn bir kýsmý, hareketin saða doðru attýðý adýmlardan rahatsýzlar. HADEP liderliðinin ANAP ve SP ile seçim ittifaký yapamamasýnýn, emek-barýþ ve demokrasi talepleri etrafýnda oluþan sol ittifakýn en büyük bileþeni olabilmesinin temel nedenlerinden birisi budur.

S o l Ý t t i fa k S e v in d i r i c i Kürt hareketinin, Türk solunun içler acýsý durumuna karþýn sonuç olarak yüzünü sola dönmesi ve Türk sosyalist solunun bir kýsmýyla güç birliðine gitmesi sevindiricidir. Böylesi bir noktada Türk sosyalist solunun görevi, Kürt hareketini yanlýz býrakmak, saða doðru itmek deðil; tersine sola doðru çekmek olmalýdýr. DEHAP çatýsý altýnda gerçekleþtirilen güç birliðinin kendisi bile Kürt hareketini sola çeken bir iþleve sahiptir. Kürt hareketinin saða kaymamasýný, solda kalmasýný ya da daha solcu olmasýný isteyenler için bu güç birliði önemli bir olanaktýr. Kürt hareketi, halen Türkiye'deki toplumsal mücadelenin en büyük parçalarýndan birisi olmaya devam ediyor. Bu hareketin tabaný son yirmi yýl boyunca devletin ekonomik, politik ve ideolojik saldýrýlarýna karþý büyük bir direniþin örgütçüsü oldu. Mücadelenin kazanýmla sonuçlanamamasý, ulusal ve uluslararasý düzeyde minumumlarda uzlaþma çabasý, bu hareketin tabanýnda derin bir ideolojik kriz yaratýyor. Bu koþullarda, ulusal hareketin tabanýnýn sola çekilmesi ayný zamanda toplumun genel olarak sola çekilmesi için de büyük bir gücün harekete geçirilmesi anlamýna geliyor.


antikapitalist

sayfa 13

ÝLKELER, BÝRLÝK VE MÜCADELE S a n d ý k t a b i rl i k te n , m üc ade l e bi r l i ði n e Yönetici sýnýfýn sunduðu alternatifler karþýsýnda, bizim cephemizi birleþtirmeyi hedefleyen, minimumlar düzeyinde olsa da yönetici sýnýfýn programýna direnmeyi önüne koyan sol ittifakýn bu seçimlerde alacaðý oy miktarý önemlidir. Bu ittifak, Kürtlerin taleplerini, IMF programlarýna karþý çýkýþý, savaþa itirazý temsil ediyor. IMF'cilikle, savaþla, anti-demokratik uygulamalarla mücadele etmek isteyenleri birleþtirmeye uygun tek sandýk alternatifidir. Çevremizdeki güveni, umudu artýracak ortak, birleþtiren kampanyalar yapmak, CHP'den midesi bulananlara bir alternatif sunmak bugünün görevidir. Sorunun seçimlerle deðil, toplumsal mücadelelerle çözülebileceðini, bunun için de somut talepler etrafýnda mümkün olan en geniþ birliktelikleri saðlamak zorunda olduðumuzu anlatarak DEHAP'a oy isteyeceðiz. Kalýcý ve köklü çözümün iþçi iktidarýyla mümkün olduðunu, bu amaçla örgütlenmek gerektiðini tartýþacaðýz.

Ý l kes i zl i k me se l es i Sol güç birliðini eleþtirenler, bu birliðin ilkesiz olduðu, programý olmadýðýný ýsrarla vurguluyorlar. Evet, bu birliðin ortak bir programý yok. Evet, bu birliðin oluþumunda öne çýkan þeyler ortak hedefler olmadý. Ama bu birlik "minimumlar" üzerinden bir savunmadireniþ birliðidir. Savunma hatlarý, programlar üzerinden deðil minimumlar üzerinden kurulabilir. Bu güç birliðinin minimumlarý ise, "IMF politikalarýna karþý duruþ, barýþý ve demokrasiyi savunmak"týr. Güç birliðinin bu anlamýyla politik ilkeleri vardýr. Daha sol, daha net ilkeler arayýþý elbette önemli ve gereklidir. Ancak bu arayýþ, minimumlar üzerinden bir araya geliþin önünde engel deðildir ve olmamalýdýr. Yoksullaþtýrma ve savaþ politikalarýna karþý, daha refah, adil ve demokratik bir toplum isteðinde olanlarýn birlikte mücadele etmesi için yüzde yüz ayný düþünmeleri, hepsinin sosyalist olmasý gerekmiyor. Nasýl bir gelecek istediðimize dair fikirlerimizin doðruluðu ve tutarlýlýðý büyük çoðunluk açýsýndan ancak mücadele içinde test edilebilir, gerçekçi ve güvenilir hale gelir.

Y a s os ya l i zm ? EVET, bu güç birliði "sosyalist" bir güç birliði deðildir. Herkesin sosyalizm anlayýþý farklý olduðu ve bu anlayýþlara uygun farklý politik yapýlanmalar bulunduðu gerçeði dik-

kate alýnýrsa, "sosyalist" bir birlik dahi minimumlar üzerinden inþa edilebilir. Böylesi bir dönemde mücadele birliðinin önüne yüzde yüz anlaþma zorunluluðunu koyanlar, programlarýný dayatanlar birlik deðil kendi parti bayraðý arkasýna dizilecek asker arýyorlar. Sosyalizm bayraðýný yükseltecek, sosyalizme doðru çekecek olan, sosyalistlerin bu birlik içinde yaptýklarýdýr. Mücadele olmadan, güven artmadan, radikalleþenler sola çekilmeden sosyalist fikir ve örgütleri büyütmek mümkün deðildir. Gerçekten sosyalist bir alternatif, mücadele içinde inþa edilebilir. Bolþevikler, Menþevik iþçilerle birlikte Kornilov darbesine karþý Menþevik Kerensky hükümetini koruma mücadelesinin en saðlam ve güvenilir militanlarý olmasalardý, Ekim devrimini olanaklý kýlan iþçi sýnýfý içindeki çoðunluða ulaþamazlardý. Kornilov darbesine karþý oluþturulan birlik "sosyalist" deðildi. Olamazdý da. Çünkü devrim koþullarýna raðmen iþçilerin çoðu halen burjuva Kerensky hükümetini destekliyordu. Güç olarak bugünün Türk sosyalistlerinden kat kat üstün olan Bolþevikler o dönemde, "bu hükümeti savunmak burjuvaziyi savunmaktýr. Biz bu hükümeti yýkmak istiyoruz, onu savunmak isteyenlerle bir iþimiz olamaz" deselerdi ne Kornilov darbesi durdurulabilir, ne de Ekim Devrimi gerçekleþebilirdi.

Türk sosyalist solunun milliyetçilik sorunu

Türk sosyalist solunun, Kürt sorunu konusundaki sicili hiç temiz deðil. 1936-38 yýllarý arasýnda Dersim'de nüfusun üçte ikisi öldürülüp, on binlerce insan sürgün edilirken zamanýn TKP liderliði, Kürt isyanlarýný "feodal unsurlarýn gerici ayaklanmasý" olarak tanýmlýyordu. Kürt hareketinin esas olarak gerilla mücadelesi yöntemiyle yükseldiði, ciddi baþarýlar elde ettiði ve sonunda týkanýp geri çekildiði son 20 yýllýk süreçte de bu sicil düzelmedi. ÝP gibi bazý gruplar, Kürt hareketini "emperyalizmin bir ajaný" olarak deðerlendirip açýkça devletten

yana bir tavýr alacak kadar milliyetçi bir tutum aldý. Baþta ÖDP olmak üzere daha büyük kesimleri temsil eden bazý gruplar ise devlete ve Kürt hareketine "eþit uzaklýkta" durmaya çalýþtýlar. Sosyalist solun kalan kýsmýnýn Kürt hareketine koþulsuz desteði ise sýnýrlarýný aþarak kuyrukçuluða kadar vardý. Bu kesimlerce, Batý'da "gerilla toplama örgütü" gibi çalýþan Kürt hareketinin stratejisi eleþtirilmeden kabul, hatta takdir edildi. Ýþçi sýnýfýnýn genelinde hakim olan milliyetçi fikirler, bu sýnýfý sola çekebilecek kitlesel büyüklüðe sahip tek güç olan merkez solun taba-

nýnda da egemen. Bu kesimi milliyetçiliðe karþý kazanmak, bu konuda ýsrarla ve açýkça tartýþmak, bunun önemli bir aracý olabilecek barýþ kampanyalarý örmek küçümsendi. "Vur gerilla vur Kürdistaný kur" sloganýnýn büyük bir inançla haykýrýldýðý dönemlerde, "Benim milliyetçilerle iþim yok, barýþ deðil savaþ istiyorum, zaten bu iþi gerilla çözecek" sekter yaklaþýmý, yalnýz baþýna kazanamayacak olan Kürt hareketini ve sosyalistleri izole etti. Türk solundaki bu 3 ana yaklaþým, büyük savrulmalarla birlikte yaþandý. Çok deðil 10 yýl kadar önce Bekaa Vadisi'ne kadar gidip Öca-

lan ile görüþen ÝP Lideri Perinçek (bu nedenle hapiste bile yattý), bugün emperyalizmin maþasý olarak tanýmladýðý Kürt hareketini düþman olarak görüyor. Gerilla mücadelesi yönteminin baþarýlý olduðu yýllarda PKK kuyrukçuluðu yapan maceracý gruplar, bugün baþta ölüm oruçlarý ko nu sun da ki tu tu mu ne de niy le Kürt hareketine küfreder hale geldiler. Türk sosyalist solunun bu hatalarý, sahip olduðu politik geleneðin sonucudur. Bu iliþkiyi anlamazsak bu hatalara yeniden düþmek kaçýnýlmazdýr. Konuya iliþkin yazýmýz takip eden sayfadadýr.


sayfa 14

MARKSÝZM VE ULUSAL SORUN antikapitalist

HADEP, EMEP ve SDP ittifaký, solun bazý kesimleri tarafýndan heyecanla karþýlandý. Ancak birçok kiþi bu ittifakýn sosyalistlerin oyu için, daha da önemlisi etrafýnda kampanyalar örmek için en iyi adres olup olmadýðýný sorguluyor. En sýk karþýlaþtýðýmýz sorular þunlar: "Sosyalistler, Saadet Partisi veya ANAP ile ittifaký düþünmüþ olan bir parti etrafýnda neden çalýþsýnlar? HADEP, EMEP ve SDP'nin çok oy almasý ve parlamentoya milletvekili sokmasý bir fark yaratacak mý? HADEP milliyetçi bir parti deðil mi? Bu ittifakýn sosyalizm ile ne ilgisi var?" Evet, HADEP milliyetçi bir partidir. HADEP bütün Türkiye'nin partisi olarak kendini tarif etmeye baþladý ancak tabanýnýn ve desteðinin öncelikle Kürtler arasýndan geldiði reddedilemez. Yine HADEP'in kuruluþ amacýnýn da Türkiye'deki Kürtlerin karþýlaþtýðý ve demokratik olmayan uygulamalara karþý mücadele olduðu biliniyor. Ancak Türk milliyetçiliði ve bütün sað partilerin ve hatta sol partilerin milliyetçiliði ile HADEP'in milliyetçiliði arasýnda kökten bir fark vardýr. Ezen ulusun milliyetçiliði ile ezilen ulusun milliyetçiliði ayrýmýný görmezden gelemeyiz. Ana dilinde eðitim olanaðý olmayan, çocuðuna babasýnýn adýný veremeyen, ülkenin en yoksul coðrafyasýna sýkýþmýþ, köylerinden zorla göç ettirilen, büyük þehirlerin varoþlarýnda sefalete mahkum edilen, yüzlerce aydýný, temsilcisi faili meçhul! cinayetlere kurban giden, cezaevlerine týkýlan, köy meydanlarýnda insan dýþkýsý yemeye zorlanan, Kürt kimliði inkar edilerek saldýrýya uðrayan bir insanýn 'ben Kürdüm' demesi ile onun bu kimliðini reddeden ve saldýranlarýn milliyetçiliði bir tutulabilir mi?

Sos ya l i zm ve Mi l l i y et çi l i k Marks'dan beri sosyalistler, "iþçilerin vataný olmadýðý"ný anlatýrlar. Dünya giderek daha belirgin bir þekilde iki ana sýnýfa, kapitalistler ve iþçilere bölünmüþ durumda. Kapitalistlere karþý mücadeleyi kazanmak için bütün ülkelerin iþçileri birleþmeli. Komünist Manifesto'nun meþhur son cümlesinin anlamý budur. Kapitalizmin ilk geliþmesinden bu yana sermayenin uluslararasýlaþmasý eðilimi (küreselleþme) sürmektedir. Ancak bu eðilim farklý sermayeler arasýnda milliyetçi rekabeti önlemiyor, tersine yoðunlaþtýrýyor. Dünya piyasalarýnda rekabet edebilme gücüne sahip sermaye bloklarý (ulus devletler) yaratma çabasý uluslarýn baský altýna alýnmasýna, hatta yok edilmesine, sömürgeleþtirmeye, uluslararasý düzeyde büyük ve küçük devletler arasýnda mücadelelere yol açabiliyor. Uluslarýn ezilmesi olgusu kapitalist sisteme karþý mücadele ve isyanýn milli bir karaktere bürünmesine de neden olabiliyor. Lenin bu konudaki tutumunu çok net ifade ediyor:

"Sömürgelerde ve Avrupa'daki küçük uluslarýn ayaklanmalarý olmadan, küçük burjuvazinin bir kesiminin sahip olduðu tüm önyargýlara karþýn gerçekleþtirdiði devrimci patlamalar olmadan, siyasi olarak bilinçsiz proleter ve yarý-proleter kitlelerin toprak beylerinden, kiliseden, monarþiden gelen baskýya, ulusal baskýya karþý giriþtikleri bir hareket olmadan, vb. toplumsal devrimin gerçekleþmesinin akla yakýn olduðunu düþlemek, toplumsal devrimin yadsýnmasý demektir. Bir ordu gelip bir yerde duracak ve 'Biz sosyalizmden yanayýz' diyecek, sonra bir yerden bir baþka ordu gelecek ve 'Biz de emperyalizmden yanayýz' diyecek ve böylece toplumsal bir devrim olacak!... Her kim böylesine 'saf' bir toplumsal devrim düþlüyor ise, yaþamý boyunca hiçbir zaman böyle bir devrime tanýk olmayacak. Böyle bir insan, devrimin ne olduðunu bilmez ve devrime baðlýlýðý yalnýzca sözdedir. Avrupa'daki sosyalist devrim, ezilen ve durumundan hoþnutsuz çeþitli unsurlarýn kitlesel mücadelesinin bir patlamasýndan baþka bir þey olamaz. Küçük burjuva kesimler ve geri iþçiler kaçýnýlmaz olarak buna katýlacaklardýr. Böyle bir katýlým olmaksýzýn kitlesel mücadele olanaksýzdýr, bu olmadan da bir devrimin gerçekleþmesi olanaklý deðildir- ve bunlar, yine ayný kaçýnýlmazlýkla, sahip olduklarý önyargýlarý, gerici fantezilerini, zayýflýk ve yanlýþlýklarýný harekete taþýyacaklar. Ancak, nesnel olarak, bunlar sermayeye saldýracaklar ve devrimin sýnýf bilinçli öncüsü, bu rengarenk, uyumsuz, birbirinden deðiþik, görünüþte parçalanmýþ kitle mücadelesinin nesnel gerçeðine ifadesini kazandýrarak bu mücadeleyi birleþtirip sevk edecek, iktidarý ele geçirecektir... Tarihin diyalektiði öyledir ki, emperyalizme karþý mücadelede kendi baþýna bir faktör olarak güçsüz durumda bulunan küçük uluslar, galeyanýn bir parçasý, galeyaný hazýrlayan itkilerden biri olarak sahnedeki yerlerini alacaklar, bu ise, gerçek anti-emperyalist gücü temsil eden sosyalist proletaryanýn tarih sahnesine çýkmasýna yardýmcý olacak."

Lenin'in deðerlendirmesi iki olguyu birleþtirmektedir. Birincisi, verili düzene karþý isyanýn sýnýf adaletsizliðinden ziyade çoðunlukla düzenin neden olduðu ulusal adaletsizliklerden yola çýkacaðýdýr. Ýkincisi de ulusal isyanlarýn bunlara neden olan adaletsizlikleri çözemeyeceði, bunu ancak iþçi sýnýfýnýn baþarabileceðidir. Lenin, ulusal ve sosyalist mücadeleler arasýndaki iliþkiyi ilk irdeleyen Marksist deðildi. Marks, Ýrlanda'nýn sömürge olarak bastýrýlmasýný ve Britanya'da yaþayan bir milyon Ýrlandalý iþçinin ýrkçýlýða maruz kalmasýný Britanya egemen sýnýfýnýn Ýngiliz iþçilerini baský altýnda tutmasýndaki en kritik faktör olarak tanýmlýyordu:

"Ýngiltere'deki her sanayi ve ticari ülkelerde bir komünist partisi bulumerkez artýk iki düþman kampa bö- nuyorsa onunla tartýþýlmalý. Bu yülünmüþ bir iþçi sýnýfýna sahiptir: Ýn- kümlülük öncelikle geri kalmýþ ülgiliz iþçileri ile Ýrlandalý iþçiler. Sýra- kenin mali veya sömürge olarak dan Ýngiliz iþçi, Ýrlandalý iþçiden ya- baðlý olduðu ülkenin iþçilerinin akþam standardýný düþüren bir rakip tif desteðine dairdir." olarak nefret eder. Ýrlandalý iþçi karEzilen ulustaki devrimci hareketin þýsýnda, kendini egemen ulusun bir yükümlülükleri konusunda ise önerge üyesi olarak hissederek kendini Ýrþunlarý söylemektedir: landa'ya karþý aristokratlarýn ve kapitalistlerin bir aracý haline dö- "Komünist olmayan devrimci harenüþtürür ve böylece de onlarýn ken- ketin komünist renklere boyanmasý disi üzerindeki iktidarýný güçlendi- giriþimine karþý kararlý bir mücaderir... le verilmeli. Komünist Enternasyonal sömürgeler ve geri kalmýþ ülkeBu çeliþki suni bir þekilde basýn, kilerdeki devrimci hareketlerle þimdilise ve egemen sýnýfýn elinin altýndalik iþbirliði yapmalý ama onlarla ki bütün araçlar tarafýndan canlý birleþmemeli, þartsýz koþulsuz bir þetutulur ve hatta yoðunlaþtýrýlýr. Bu kilde henüz emekleme aþamasýnda çeliþki Ýngiliz iþçi sýnýfýnýn örgütlenda olsa iþçi sýnýfý hareketinin bamelerine raðmen iktidarsýzlýðýnýn ðýmsýzlýðýný korumalý." sýrrýdýr. Kapitalist sýnýfýn iktidarýný korumasýnýn sýrrýdýr." Ulusal mücadelelere destek, koþulsuz yani onlarýn komünist veya sol Marks'a "baþka bir ulusu köleleþtiolmasýna baðlý deðildir. Ezilen ulusun ren hiçbir ulus özgür olmaz" dedirten komünistlerinin baðýmsýzlýklarýný korukoþullar bunlardý. Marks Ýrlanda millimalarý tam da bu nedenledir. yetçisi Fenianlarýn Ýngiliz iþçilerinin ölümüne neden olan "terörist" ey- T ü r ki ye ve u l u s al s o r u n lemlerine bazen çok sinirleniyordu. Ulusal sorun, cumhuriyet öncesinAncak Ýrlanda'nýn ve Ýrlandalýlarýn ezil- den beri Türkiye'de merkezi bir önemesine karþý muhalefetin Ýngiliz iþçi me sahip olmuþtur. Bolþevik Russýnýfý mücadelesinin temel bir önko- ya'nýn saðladýðý destek, Mustafa Keþulu olduðu görüþünü hiç deðiþtirme- mal etrafýndaki güçlerin Britanya taradi. Ezen ulusun iþçi sýnýfý, kendisini Ýn- fýndan desteklenen ve finanse edilen giliz milliyetçiliðinden kurtaramadýkça Yunanistan'ýn Anadolu'yu iþgaline kendi özgürlüðü için de etkin bir þe- karþý baþarýlý olmasýnda önemli bir rol kilde mücadele etmesi mümkün de- oynamýþtýr. ðildir. Komintern'in Kemalistleri destekle me sinin nedeni, Kemalistlerin kuraKom i nt er n ve Ul us al caðý düzen konusunda hayal görmeK u r t u lu þ H a r e k e t l e r i leri deðildi. 1922'de Türkiye konuBirinci Dünya Savaþý'nýn ve Rus sundaki bir önerge, Bolþeviklerin rejiDevrimi'nin sonunda büyük impara- min doðasý konusundaki fikirlerini çok torluklar ulusal isyanlarla sarsýldýlar. net bir þekilde ortaya koyuyor: Yeni oluþturulan Komünist Enternasyonal (Komintern) bu ulusal mücade- "Türk (Ankara) hükümeti iþçi ve lelerle ilgili politikalar geliþtirmek du- köylülerin hükümeti deðil subaylarumunda kaldý. Komintern'in Ýkinci rýn, aydýnlarýn hükümetidir ve ke-

Kong resi'nde kabul edilen ve Lenin tarafýndan kaleme alýnmýþ önerge yine iki ayak üzerinde duruyordu. Emperyalist ülkelerdeki komünistlerin emperyalizm ile mücadele eden ulusal kurtuluþ hareketlerini desteklemeleri gerekirken, ezilen ulusun komünistlerinin de iþçi sýnýfýnýn baðýmsýzlýðýný korumalarý gerekiyordu: "Daha geride kalmýþ olan ülkelerle ilgili…aþaðýdailer k göz önünde bulundurulmalýdýr: Bütün komünist partileri bu ülkelerdeki devrimci ulusal kurtuluþ hareketlerini desteklemeli. Bu desteðin alacaðý þekil bu

sin lik le bizim fikirlerimize yakýn deðildir. Türkiye ekonomik olarak geliþtikçe Türkiye iþçi sýnýfýnýn bu hükümete karþý mücadele etmek zorunda kalacaðýndan kuþku yoktur. Ancak Türk iþçileri, bu hükümete karþý tutumlarý ne olursa olsun, Türkiye'nin mücadelesinin yoksul bir köylü toplumunun uluslararasý sermayenin köleleþtirilmesine karþý bir mücadele olduðunu ve bu hükümete karþý tutumlarýn-


antikapitalist

sayfa 15

MARKSÝ ZM V E ULUSAL SO RUN

dan baðýmsýz olarak, Entente emperyalizminin Türkiye'ye karþý silaha sarýlmasýný ve Ýngiltere'nin dünyayý kontrol etmek amacýyla Avrupa iþçilerinin kanýný dökmesini engellemek için elinden geleni yapmasý gerektiðini anlýyor."

Kendi ülkelerinde de isyanla karþýlaþan ve ordularýný daðýtmak zorunda kalan emperyalist güçlerin zayýflýðý, Britanya, Fransa ve Ýtalya arasýnda Osmanlý Ýmparatorluðu'nu nasýl paylaþacaklarý ile ilgili çýkan anlaþmazlýk ve Bolþevik Rusya'nýn desteði Türkiye Cumhuriyeti'nin zaferine katkýda bulundu. Türkiye, Irak gibi baþýnda Ýngiltere tarafýndan desteklenen bir kralýn bulunduðu bir yarý-sömürge olmaktan kurtuldu. Ne var ki Türkiye'de kurulan yeni rejim hemen emperyalizm ile uzlaþtý. Komintern'in de belirttiði gibi bu rejimin toplumsal tabaný son derece dardý. Bir subay katmaný kendini yeni bir egemen sýnýfa dönüþtürmeye çalýþýyordu. Milliyetçilik, içerdeki isyaný bastýrmak için güçlü bir silah olacaktý. 1925'de Þeyh Sait etrafýndaki Kürt isyaný kanlý bir þekilde bastýrýldý. Ýstiklal Mahkemeleri yüzlerce kiþiyi ölüme gönderdi. Bu dönemde faaliyet gösteren Sýkýyönetim Mahkemeleri'nin verdikleri idam kararlarýnýn sayýsý konusunda kesin rakamlar bile bulunmamaktadýr ama binlerce insanýn idam edildiði düþünülmektedir. Baský, Kürt hareketinin çok ötesine de geçti. Mahkemelerin faaliyetleri hakkýnda yazan gazeteciler de hapse atýldý, basýn üzerindeki baskýlar arttý. Þeyh Sait ayaklanmasý sýrasýnda Komintern Stalinistlerin eline geçmiþti bile. Stalinistler Rusya'nýn çýkarlarýna hizmet edecek bir dýþ politika çerçevesinde burjuva hükümetleriyle ittifaklar arýyorlardý. Komintern'in iþçi sýnýfýnýn baðýmsýzlýðýný öngören iki yönlü politikasý terk edildi. Çin'deki komünistler burjuva milliyetçisi Komintang'a katýlarak Chaing Kai Shek'i koþulsuz desteklemeye itildiler. Onbinlerce Çinli komünist bu destek karþýlýðýnda 1927'de Chaing Kai Shek tarafýndan katledildiler. Bu yenilgi, sað kalan az sayýdaki komünisti kaçmaya ve "Uzun Yürüyüþ"e zorladý. Türkiye'de de ayný politikalarýn sonucu olarak TKP Þeyh Sait ayaklanmasýný "gerici" olarak mahkum etti ve Komintern de benzeri açýklamalar yaptý. TKP'nin bu destek karþýsýnda aldýðý ödül de onyýllarca illegalite ve baskýya mahkum edilmesi olacaktý. Bu Kürt isyanýný niceleri takip etti ve Kürtlerin baský altýna alýnmasý Türkiye'de genel olarak sivil haklarýn kesintiye uðramasý ile el ele yürüdü. Susurluk kazasýnýn ortaya çýkarttýðý Derin Devlet, Kürtlere ve sola baskýnýn ayný kiþilerce yürütüldüðünü gösterdi. "Bölücülük" tehdidi sola, gazetecilere, yazarlara karþý her türlü baskýyý haklý kýlmak için kullanýldý. Kürtlere yönelik baskýlarýn bir ayaðý daima Türkiye'de demokrasi ve sol güçlere yönelik baský oldu.Türkiye solunun ve iþçi sýnýfýnýn trajedisi, Kürtlere karþý devleti desteklerken kendisine karþý baskýyý da desteklemiþ olmasýndandýr.

men sýnýfýnýn bir þekilde emperyalizme karþý mücadele ettiðine ve Kürtlerin Türkiye'nin baðýmsýzlýðýný tehdit eden emperyalizmin ajaný olduðuna inandý. Bazý Kürtlerin tarihin bazý anlarýnda gerici güçler tarafýndan kullanýldýðý doðrudur. Kürtlerin göreceli olarak geri aþiretlere dayalý sosyal yapýsý bunu mümkün kýlýyordu. Bazý Kürt birlikler 1908 Devrimi'nde Jön Türklere karþý mutlakýyeti savunmak üzere kullanýldýlar. Jön Türkler de daha sonra ayný birlikleri (Hamidiye Alaylarý) Ermenilere karþý kullanacaklardý. Bugün de köy korucularý Kürtlerden oluþuyor…Susurluk kazasýndaki Mercedesten tek canlý çýkan kiþi olan Sedat Bucak Kürttür. Ancak Kürtlerin emperyalist güçlerin bir ajaný olduðu suçlamasý doðru deðildir. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun çöküþ döneminde Ýngilizler bir dizi hak vaat ederek Kürtleri kullanmaya çalýþtýlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Ýngiltere destekli Irak'ýn kurulmasýndan sonra ise Kürtlerin baðýmsýz devlet veya özerlik haklarýna tümüyle karþý çýktýlar. Irak'taki Ýngiliz Vali Kinahan Cornwallis, Nisan 1929'da þunlarý yazýyordu:

"Birlikten ziyade ayrýmcýlýða meyil eden önerilerin kabullenilmesini engelleyeceðim… riBtanya Majestesi Hükümeti Irak'ý istikrarlý ve homojen bir devlet oluþturacak þekilde bütün kesimlerin nihaî olarak birliðini görmek istemektedir."

Britanya, Türkiye'de bir Kürt özerkliðinin Irak'taki Kürtler üzerinde yaratacaðý etkiden korktu. Bugün de Türkiye, Irak Kürtleri'nin alacaðý bir özerkliðin Türkiye'deki Kürtler üzerindeki etkisinden korkmaktadýr. Türkiye veya Irak sýnýrýnda olsun, bütün emperyalist güçler Kürtlerin baðýmsýz bir devlet elde etmesini engellemek için ellerinden geleni yaptýlar. Irak'da Kürtlere karþý ilk modern kitle imha bombalarýna baþvuran (1930'da) Britanya oldu. 1991 Körfez Savaþý sonunda da ABD, Kürtlerin özyönetim hakkýnýn her þeklini engellemek için elinden geleni yaptý. Dolayýsýyla solun kendini Türk devletiyle birlikte tanýmlamasý, ya Kürtlere karþý Türk devletini desteklemesi ya da en iyi ihtimalle "milliyetçi" Kürtlerin mücadelesi ile arasýna mesafe koymasý solu ve iþçi sýnýfý hareketini cumhuriyet tarihi boyunca geri tutan bir "zincir" olmuþtur. KESK'in yakýn dönem tarihi buna iyi bir örnektir. KESK, 1990'larýn baþýndan itibaren kahramanca bir mücadele sonucunda sýfýrdan 600 bin üyeye ulaþacak þekilde inþa edildi. Þimdi ise sadece üç iþkolunda üyeleri adýna toplu görüþme hakkýna sahip. Türk Kamu Sen ise daha güçlü. Burada hükümetin ayak oyunlarýnýn söz konusu olduðu doðrudur. Ancak Türk Kamu Sen'in kendini KESK'e karþý inþa ettiðini göz ardý edemeyiz. Nasýl? Türk Kamu Sen bunu milliyetçiliði kullanarak baþardý. KESK'i bölüS o l v e K ü r tl e r cülük ve PKK sendikasý olmakla suçStalinizmin milliyetçi mirasýný taþý- ladý. KESK, bu suçlamalara karþý "hayan Türk solu, 1925'de TKP'nin aldý- yýr deðiliz" diyerek Kürt tabanýndan ðý tutumdan baþlayarak Türkiye ege- uzaklaþtý ve sendikasýný savunmada

etkisiz kaldý. Kürt sorunundan kaçmaya çalýþmak sadece saðýn elini güçlendirmektedir. Bizler ise Kürtlerin kendi dillerini kullanma, baský görmeme ve diðer haklarýný genel sivil haklarla birlikte savunmalýyýz.

K ü r t h a re k e t i n i n p o l i t i k a l a rý 20 yýl boyunca süren silahlý mücadele stratejisi baþarýya ulaþmadý, 30 binden fazla ölüm mücadeleyi alevlendiren sorunlarý çözemedi. Bu yirmi yýl boyunca sol, Kürtleri politik arenada yüzüstü býraktý. SHP Kürtleri Meclis'e taþýdýktan sonra Kürt milletvekillerinin hapse atýlmasýna karþý mücadele etmedi. Sosyal Demokratlarýn solunda yer alanlarýn çoðu da daha iyi bir karneye sahip deðiller. Onlar da oklarýný Türk devletinin milliyetçiliðinden ziyade Kürt milliyetçiliðine yönelttiler. Küçük bir kesim ise desteðini gerilla taktiklerine uyumlulaþarak ifade ettiði için Türk devletinin milliyetçiliðine karþý etkin bir mücadele cephesi oluþmadý. Böylesi bir ortamda Kürt hareketi liderliðinin destek için solun dýþýna (TÜSÝAD, ANAP, Cem Boyner, Avrupa Birliði ve son olarak da Saadet Partisi'ne) yönelmesi þaþýrtýcý deðildir. Fakat bu yöneliþ sonuçsuz kaldý. TÜSÝAD, Güneydoðu'da ekonomik geliþme ve demokrasi ihtiyacý konusunda çok sayýda ve çok iyi görünen raporlar yayýnladý. Ancak kendi konferanslarýnda bu raporu sunacak bir tek iþadamý bile çýkmadý. Cem Boyner, Diyarbakýr'da sýcak karþýlandý ama sonra ortadan yok oldu. Avrupa Birliði'nden destek sesleri geliyor ama onlar da Ankara kadar Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkýndan korkuyorlar. Abdullah Öcalan'ýn Türkiye'ye teslim edilmesine yardýmcý olanlar (özellikle Ýtalya ve Yunanistan) Avrupa'nýn gerçek önceliklerinin nerede yattýðýný çok iyi ifade ettiler. Necmettin Erbakan'ý politik yasaklý hale getiren konuþmalarý þeriat ile ilgili deðildi. Kürtlerle dayanýþmayý ifade ediyordu ama Baþbakanlýk yaptýðý dönemde Susurluk olayýný "fasa fiso" olarak deðerlendirdi. HADEP liderliðinin saða kayýþý kendi tabanýný da hayal kýrýklýðýna uðrattý. Ancak bu kayýþýn asýl nedeni Türk solunun baþarýsýzlýðýndadýr. HADEP liderliði þimdi saðla deðil

sol ile seçim ittifaký kurdu. Bunu memnuniyetle karþýlamak gerekir. Bu durum, solun kendi kuyusunu kazan Türk milliyetçiliðinden arýnýp yeni bir sol yaratmasý için fýrsattýr. HADEP ve sol liderliklerinin mükemmel olmadýðý doðrudur. Ancak bu, en önemli konu deðildir. Ýttifak yanýtladýðýndan daha fazla soru ortaya atmaktadýr. Bizler, ittifak etrafýnda yapacaðýmýz çalýþmalarda bu sorulara birlikte yanýt geliþtirmeliyiz. Solda fikirsel bir krizin söz konusu olduðunu gazetemizde sýkça dile getirdik. Sol, Türk milliyetçiliði ile hesaplaþmak zorundadýr. Türk solu, ancak bunu gerçekleþtirdiðinde, Kürtlerin tek müttefiklerinin iþçi sýnýfý olduðu fikrini güçlü olarak tartýþabilir. Yukarýda Marks'dan yaptýðýmýz alýntýda "Ýngiliz" yerine "Türk", "Ýrlandalý" yerine de "Kürt" koyun ve bir daha okuyun: "(Türk iþçisi) Kürt iþçi karþýsýnda, kendini egemen ulusun bir üyesi olarak hissederek kendini Kürtlere karþý aristrokratlarýn ve kapitalistlerin bir aracý haline dönüþtürür ve böylece de onlarýn kendisi üzerindeki iktidarýný güçlendirir... Bu çeliþki suni bir þekilde basýn, kilise ve egemen sýnýfýn elinin altýndaki bütün araçlar tarafýndan canlý tutulur ve hatta yoðunlaþtýrýlýr. Bu çeliþki Türk iþçi sýnýfýnýn örgütlenmelerine raðmen iktidarsýzlýðýnýn sýrrýdýr. Kapitalist sýnýfýn iktidarýný korumasýnýn sýrrýdýr." Bu sýrrý deþifre etmek ve üzerimizdeki gücünü kýrmak zorundayýz. Ýttifaka katýlan partiler bu yönde bir adým atmýþlardýr. Bu, soruna doðru deðil; çözüme doðru atýlmýþ bir adýmdýr. DEHAP'a oy kampanyasý bu yönüyle seçim çalýþmalarý boyunca milliyetçiliðe karþý tartýþma olanaðý sunacak; bölücülük propagandalarý karþýsýnda Kürtleri, demokrasiyi ve barýþý savunmak isteyenlerle diyalog kurmamýza yardýmcý olacaktýr. Bu adýmý daha da ileriye çekmeli ve yenilerini eklemeliyiz. Ýttifak ve seçim çalýþmalarýný Irak savaþýna karþý hareketle ve dünyada sömürülen ve ezilenlerin isyaný olan anti-kapitalist hareketle birleþtirmeli ve Floransa'daki Avrupa Sosyal Forumu'nu iþaret etmeliyiz.

C e m U zu n


MARKSÝZM VE DÝN

sayfa 16

antikapitalist

Ce m Uz u n

Medya AKP'nin 3 Kasým genel seçimlerinden birinci parti olarak çýkacaðýný tartýþýyor. Yabancý basýn bunu dokuz aydan beri söylüyordu. Ýngiliz The Economist dergisi 13 Aralýk 2001 tarihli sayýsýnda, "çoðu kamuoyu yoklamasý Recep Tayyip Erdoðan'ýn genel seçimleri kazanacaðýný öngörüyor" diyordu. Bu kamuoyu yoklamalarýnýn Türkiye'de yeni yeni yayýnlanmaya baþlamasý bile medyada sansürün ne denli aðýr olduðunu gösteriyor. Türkiye'de birçok seçmenin AKP'ye karþý Derviþ ve CHP'ye oy vereceði de çok net görünüyor. Laik-Ýslamcý kutuplaþmasý yeniden yükseltilmek isteniyor. Bu durumda Ýslamcý politikalarý tekrar irdelememiz gerekiyor.

Di n ve p ol i t i ka Ne Türkiye'de ne de Ortadoðu'da din ve politikanýn iç içe geçmesi yeni bir olgu deðildir. Hatta Ýslam'a da özgü deðildir. Almanya yapýlan son genel seçimlere katýlan partilerden birisi Hýristiyan Demokrat Parti'dir. Bavyera eyaletinde ise, Protestan Almanya'nýn geri kalanýndan farklý olarak, Katolik kökenli bir parti mevcuttur. ABD'de Hýristiyan sað politikalar büyük partiler üzerinde etkindir, hatta radikal 'terörist' Hýristiyan gruplar kürtaj kliniklerinde çalýþan iþçiler ve bu hizmeti kullananlara ölümle sonuçlanan saldýrýlarda bulunmaktadýr. Dine sarýlmýþ bütün politikalar saðcý da deðildir. Orta ve Güney Amerika'da radikal Katolik din adamlarý insan ve iþçi haklarý, demokrasi için ölümleri pahasýna mücadele etti. Dolayýsýyla din ve politika arasýndaki iliþkiyi anlamak istiyorsak bu hareketlerin sergiledikleri çeliþkilerin kökenine inmemiz gerekiyor.

Din ne dir ? Marks, din ve dinin etkilerini araþtýrdýðý bir yazýsýnda; "Ýnsaný yaratan din deðil; dini yaratan insandýr" der. Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleþtirisi adlý yapýtýna ise þu satýrlarý ekler: "Dinsel acý, ayný zamanda hem gerçek acýnýn bir anlatýmý, hem de gerçek acýya karþý bir baþkaldýrýdýr. Din, baský altýndaki yaratýðýn iç geçirmesi, kalpsiz dünyanýn kalbi ve ruhsuz dünyanýn ruhudur. Halkýn afyonudur." Dinin, hem verili toplumsal düzeni savunmak, hem de insanlarýn acýsýný ifade etmek þeklinde tezahür eden ikili bir karakteri olduðu için Marks þunu öneriyor: "Tarihe yardýmcý olan felsefe" (yani sosyalizm), silahýný "kutsal olmayan yabancýlaþma" üzerine çevirmeye konsantre olmalýdýr. Marks þöyle devam ediyor: "Böylece göðün eleþtirilmesi yerin eleþtirilmesine, dinin eleþtirilmesi hukukun eleþtirilmesine, din bilimin eleþtirilmesi de siyasetin eleþtirilmesine dönüþmüþ olur."

Din muðlak ve esnek olmak zorundadýr. Baþka türlü toplumu bir arada tutan bir ideoloji olarak iþlev göremez. Ancak bu muðlaklýk bazen devrimci hareketlerin kendilerini ifade ederken dini fikirler kullanmasý anlamýna da gelebiliyor. Ýngiliz burjuva devrimi sýrasýnda her iki taraf da Ýncil'i taþýyordu. Kralýn vurgu yaðtýðý bölümler, yöneticilere itaati vurguluyordu. Devrimciler ise yoksullarý metheden bölümlerden alýntýlar yaparlardý: "Zayýf olanlar kutsanmýþtýr çünkü dünyanýn varisi olandýr." Kuran da muðlak ifadelerle doludur. Bir yandan mülkiyet haklarýný savunan ve köleciliði hoþ gören, diðer taraftan da Ýslam için mücadele etmek istemeyen zengin Araplarý eleþtiren bölümleri vardýr. "Kula kulluk etmeyiniz" yaklaþýmýný isyan bayraðý haline getirenler için, Peygamber Muhammed'in "Cihadýn en üstünü, zalim yönetici karþýsýnda hak sözü söylemektir" gibi sözleri (hadis), ya da Kuran'daki "Ýnsanlarýn haklarýný kýsmayýn" (42/183), "Zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateþ dokunur" (11/15) "Size ne oluyor ki Allah yolunda savaþmýyorsunuz ve 'Rabbimiz bizi halký zalim olan þu ülkeden çýkar ve bize katýndan bir sahip ve bir yardýmcý gönder!' diye dua eden o mustazaf (aciz ve zayýf býrakýlmýþ) erkekler, kadýnlar ve çocuklar uðrunda savaþmýyorsunuz" (4/75) gibi ayetler, bütünüyle "bu dünya" ile ilgili ve otoriteyi sorgulamak için her zaman kaynak olabilecek ifadelerdir. Pir Sultan baþkaldýrýrken "Þimdi bizim aramýza/ yola boynun veren gelsin/ þeriatý tarikatý/ hakikati bilen gelsin" diyordu. Son halife olan Ali ve Ebu Zer, "Evinde ekmek olmadýðý halde kýnýndan sýyrýlmýþ kýlýcýyla baþkaldýrmayan adama þaþarým" diyerek mücadele etmiþlerdi. Rusya'da 1905 Devrimi'ni baþlatan iþçiler Çarýn sarayýna ellerinde ikonalarla (kutsal kiþilerin resimleri) Ortodoks rahiplerin liderliðinde yürüdü.

S o s y a l i s t l e r v e d in Memnuniyetsizlik ve isyan, dini yollarla ifade edildiði zaman sosyalistler geliþmelere taraf olmanýn bir yolunu bulmak zorundalar. Lenin, özellikle de yükselen mücadele dönemlerinde dini ilüzyonlarýn ikincilliði konusunda çok netti: "… Tanrýya inanan, Hýristiyan olmaya devam eden iþçiler ve mistisizmi savunan aydýnlar (ayýp ediyorlar) tutarlý deðiller ama onlarý Sovyetlerden ve hatta Partiden ihraç etmeyeceðiz, çünkü gerçek mücadele ve tabandaki faali-

yetlerin canlýlýk gösteren bütün unsurlarý doðrunun Marksizm'de olduðuna ikna edeceðine ve canlý olmayan bütün unsurlarý da bir kenara iteceðine kesin kanaat getirmiþ durumdayýz." Sosyalistlerin din hakkýnda ilk öðrendikleri þey, bunun bir ilüzyon olduðudur. Ýkincisi ise, bu ilüzyondan dolayý dinin ezilenleri rahatlattýðý ve bazen de öfke ve acýlarýný ifade ettiði isyanýn, dini fikirlerle bezenmiþ olabileceðidir. Bu dini fikirlerle de soyut propaganda yoluyla mücadele etmek mümkün deðildir. Alternatifin olmadýðý bir ortamda din yol gösterici olabilir. Ýþçilerin mücadele sürecinin pratiðinde baþka fikirlerin örgütlenmede daha tutarlý bir araç olduðunu görmeleri gerekir. Lenin'in bu konuda yürüttüðü tartýþmanýn özü bundan ibarettir. Lenin'in Papaz Gapon ile çay içmesi ve onun söylediklerini dinlemesinin nedeni de budur. Gapon, 1905 ayaklanmasýnda kitlelere liderlik etmiþti ve Lenin, Gapon'un Rus kitlelerinin hissiyatýný iyi anladýðýný fark etmiþti. Lenin, Gapon ile yaptýðý tartýþmalar üzerine Bolþeviklerin Tarým Programý'nda deðiþiklikler bile önerdi. Lenin, Gapon'un rahiplik dýþýnda polislik yaptýðýný bilmiyordu ama her iki meslek de kitlelerin ne düþündüðünü iyi bilmeyi gerektiriyor. Bu söylediklerimiz, Cenova Küresel Direniþ gösterilerinde bazý papaz ve rahibelerle kendimizi ayný safta bulduðumuzda þaþýrmadýðýmýz anlamýna geliyor. Tabii ki baþka rahipler mücadele edenlerin aforoz edilmesi gerektiðini tartýþýyorlar. Dine alerjik tepkimeler verme lüksümüz yok. Dinin çeliþkilerini ve ikili rolünü anlamak zorundayýz.

Ý sl a m Ýslamcýlýk yani politik bir hareket olarak Ýslam 20. Yüzyýlýn modern bir olgusudur. Bu konuda öncül olan bazý düþünürler, 19. Yüzyýlda eserler vermeye baþlamýþ olmalarýna raðmen ilk gerçek kitle hareketi bir yüzyýl sonra ortaya çýktý. Bu durum, Ýslamcýlýðýn yayýlmasýnýn emperyalizme karþý mücadeleye baðlý olmasýn-

dan kaynaklanýyor. Mýsýr'da Müslüman Kardeþler, burjuva ulusalcý Wafd Partisinin Ýngiliz emperyalizmiyle uzlaþmasý ve 1920'lerdeki iþçi mücadelelerini satmasý üzerine 1930-40'larda geliþti. Laik ve özellikle sol anti emperyalist hareketlerin ya baþarýsýz olmasý ya da hareketi satmasý Ýslamcý hareketlerin geliþmesine zemin hazýrladý. Örneðin Hamas, Filistin Kurtuluþ Örgütü'ne karþý Ýsrail devleti tarafýndan finanse edildi. Ancak FKÖ'nün Ýsrail ile uzlaþtýðý noktadan itibaren Hamas anti-Ýsrail militanlýðý için bir çekim gücü haline geldi. Ayný þekilde, Cezayir'de sol 1988 sonrasý geliþen ekmek fiyatlarýndaki artýþa karþý mücadeleye sahip çýkmadý. Cezayir solu laik ve ilerici düzenin savunulabileceðini düþünüyordu. Ekmek zammýna karþý hareketin liderliðini ýþýk hýzýyla büyüyen Ýslamcýlara terk ettiler. Ýran'daki sol ise baþka türlü bir hata yaptý. Humeyni'yi "ilerici" olarak adlandýrýp Þah karþýtý harekete liderlik etmesine izin verdi. Humeyni ise Ýran Devrimi'ni gerçekleþtiren iþçilerin yarattýðý konseylerin (Þura) sýnýf kompozisyonunu sistematik olarak muðlaklaþtýrdý, bu þekilde zayýflattýktan sonra da sistematik bir þekilde solu kesti. Bu deneyimler Ýslâmcý hareketlerin, solun baþarýsýzlýðý üzerine geliþtiðini gösteriyor. Ancak Ýslâmi hareket, anti-emperyalist mücadeleleri baþarýya ulaþtýracak bir politikaya sahip deðildir. Mýsýr'da Müslüman Kardeþler kitlelerin özlemine yanýt veremedi ve Mýsýr'ýn Ýngiltere'den baðýmsýzlýðýný saðlayan Nasýr'ýn laik subay hareketi oldu. Nasýr'ýn ve onun devamcýlarýnýn daha sonra emperyalizm ile uzlaþmasý, Ýsrail ile antlaþmalar imzalamasý Ýslamcý harekete yeni bir ivme kattý ve laik baþkan Sedat bir suikast sonucu öldürüldü. Cezayir'de Ýslâmcý örgüt FÝS, 1988 Ýntifadasý'na liderlik edebildi ancak belediye seçimlerini kazandýktan sonra da temizlik iþçilerinin grevini kýrdý. Chris Harman, 'Peygamber ve Ýþçi Sýnýfý' kitabýnda Ýslamcý hareketin sýnýf temelini þu þekilde ortaya koyuyor:


antikapitalist

sayfa 17

MARKSÝZM VE DÝN

(i) Eski sömürücüler: Büyük toprak sahipleri ve köklü zenginler (ii) Yeni sömürücüler: Çok uluslu þirketler kulübünden dýþlanan kapitalistler (iii) Yoksullar, özellikle de kent yoksullarý, (iv) Harman'ýn yeni orta sýnýf diye adlandýrdýðý, çoðunlukla üniversite düzeyinde eðitim almýþ ama insanca bir yaþam standardýna ulaþabilecek bir iþe sahip olamayan, kendi yaþamlarýnýn ve yaþadýklarý ülkenin geri kalmýþlýðýndan sýkýntý duyanlar.

Ýslamcý hareket, bu kesimlere geriye deðil ileriye doðru bir yol gösteriyor. Ýslam'ýn Altýn Çaðý'na referanslar yapýlsa da Ýslamcý hareket, modern dünyanýn bir hareketi. Ýslamcý hareket bu kesimlere dini bir ulusalcýlýk, kimlik gururu, istedikleri gibi bir yaþama kavuþamamanýn baþarýsýzlýðýna bir yanýt sunuyor. Bazý koþullarda ayný kesimler faþist hareketin de toplumsal tabanýný oluþturabiliyor. Ancak bu Ýslamcý hareketin faþist olduðu anlamýna gelmiyor. Arjantin'de Peronizm de ayný toplumsal tabana sahip olmasýna raðmen iþçiler faþist rejimlerde mümkün olmayan ücret artýþlarý ve haklara sahip oldular. Faþizm, iþçi sýnýfý hareketini yýkmak ve sýnýfý atomize etmek üzere hizmetlerini kapitalizme sunarken Ýslamcý hareket emperyalizme ve etkilerine karþý mücadele için kendini ezilenlere sunuyor. Ýslamcýlar bazen sola karþý þiddet kullanýyor, bazen de Ýran'da olduðu gibi katliama gidiyorlar. Ancak sosyalistlerin "bunlar hepimizi keser" demesi sadece pasiflik yaratýr. Katil olan sadece Ýslamcý hükümetler deðildir. Ünlü Alman devrimci Rosa Lüksemburg'u öldüren hükümet sosyal demokratlarýn kontrolündeydi. (Burada tabii ki Ýslamcýlarýn sosyal demokrat olduðunu tartýþmaya çalýþmýyoruz.) Ýslamcýlarýn emperyalizme muhalefeti kendilerini kültürel anti-emperyalizm ile sýnýrlamalarý nedeniyle zaafa uðruyor. Ancak bu da sadece Ýslamcý harekette görülen bir zayýflýk deðil. McDonalds'a karþý kampanya yapmanýn çok iyi nedenleri olduðu tartýþýlmaz. Þirket iþçileri acýmasýzca sömürüyor, sattýðý yiyeceklerin besin deðeri düþük, ürünleri çevreye zarar veriyor, vs. McDonalds'ýn Amerikan kültürünün ürünü olduðu vurgusu ise kampanyayý, etkisini ve deðerini düþürüyor. Vietnam savaþýna karþý inþa edilen ve savaþý durduran hareket de Amerikan kültürünün bir parçasýdýr. Ýslâmcý hareketin içinde barýndýrdýðý çeliþkiler onu iki ayrý alanda bölünmeye açýk hale getiriyor. Bölünmenin bir alaný- barýþçýl, reformist mücadele taktiði ile þiddete baþvuran yöntem arasýnda çiziliyor. Ýkinci alan ise hedefin dini bütün olmayanlar mý, devlet mi olduðu konusundaki tercih nedeniyle ortaya çýkýyor. Bu iki bölünme hattý eþgüdümlü ilerlemiyor. Ýslâmcý hareket bu çeliþkilere raðmen büyüyorsa bunun gösterdiði tek þey daha tutarlý bir alternatifin yokluðudur. Harman, sosyalistlerin Ýslamcýlara karþý almasý gereken tutumu þu þekil-

Ýran solunun hatasý, Þah’a karþý mücadelede, kendilerini zaman zaman mollalarla ayný safta bulmalarý deðildi. Bu kaçýnýlmazdý. Ýran solunun iki önemli problemi vardý: Birincisi, mollalarýn ilerici olduðunu sanmalarý. Ýkincisi ise iþçi sýnýfýnýn önemini kavrayamamalarý. de özetliyor: "Sosyalistler küçük burjuva ütopyacýlarý baþ düþman olarak deðerlendiremezler. Onlar uluslararasý kapitalist sistemden, milyarlarca insanýn kör bir birikime tabi tutulmasýndan, tüm kýtalarýn bankalar tarafýndan yaðmalanmasýndan veya 'yeni dünya düzeni'nin ilanýndan bu yana korkunç savaþlara yol açan makineleþmeden sorumlu deðillerdir..." Mýsýr, Cezayir, Türkiye gibi ülkelerdeki yoksulluk, eziyet, tutuklama, insan haklarý ihlalleri, Ýslamcýlar yarýn ortadan kalksa bile, varolmaya devam edecektir. Bu nedenlerle sosyalistler Ýslamcýlara karþý devleti destekleyemezler. Laik deðerlerin tehdit edilmesi nedeniyle devleti destekleyenler, Ýslamcýlarýn solu "toplumun en yoksul kesimlerine karþý 'ezenlerin' 'dinsiz' ve 'laik' komplosunun bir parçasý" olarak tanýmlamalarýný kolaylaþtýrmaktadýrlar. Bu anlayýþta olanlar, halk yýðýnlarý için hiç bir þey yapmayan rejimleri "ilerici" diye överek Ýslamcýlarýn büyümesini saðlayan Cezayir ve Mýsýr solunun yaptýðý hatalarý tekrarlarlar. Onlar devletin laik deðerlere verdiði desteðin geçici olduðunu da unuturlar. Yeri geldiðinde þeriatýn özellikle halka aðýr cezalar verebilecek kýsýmlarýný uygulamak için Ýslamcý liderlerle iþbirliði yapar, karþýlýðýnda da baskýlara karþý mücadele edilmesi gerektiðine inanan radikallerin kuyusunu kazarlar. Sosyalistler, demokrasinin en kararlý ve tutarlý savaþçýlarý olmak zorundadýrlar. Bazen bu mücadelede kendimizi Ýslamcýlarla ayný saflarda bulabiliriz. Kýlýk kýyafet özgürlüðü ya da seçim yasaklarý bunlardan birisidir. Bazen de Ýslamcý hareketin karþýsýnda yer alýrýz. Ancak hiçbir zaman devletin yanýnda Ýslamcýlara karþý yer almamalýyýz.

T ü r k i y e 'd e Ý s l a m c ý l ý k

yok etmek isteyen bir karþý devrim giriþimiydi. 1908 Devrimi Türk, Yunan ve Ermeni halklarýnýn kitlesel desteðine sahipti. Karþý devrim, devrimde kaybeden gruplarýn desteðiyle tezgahlanmýþtý. Bu gruplar, 1908 Devrimi'yle tasfiye edilen sadýk ordu subaylarý ve sarayla güçlü baðlarý olanlardý. Darbe giriþimi sýrasýnda bazý askerlerin þeriatýn geri getirilmesi lehinde sloganlar attýklarý doðrudur. Ancak Jön Türkler þeriat mahkemelerini kapatmamýþlardý ve 1916'ya kadar da kapatmayacaklardý. Darbe giriþiminin asýl nedeni mutlak monarþi sistemini geri getirmekti. Karþý devrim, ordunun çoðunluðunun devrime sadýk kalmasý üzerine baþarýsýzlýða uðratýldý. Darbe giriþimi sýrasýnda parlamento Ýstanbul'dan kaçtý. Darbe baþarýsýzlýða uðrayýnca darbeyi destekleyenler kaçmak zorunda kaldý. Ýstanbul limanýndan çýkan her gemi "Mutlakiyetçi Paþalar, varlýklý kesimler, zengin Rum ve Ermeniler" ile týka basa doluydu. Hýristiyan kesimler tarafýndan desteklenmiþ bu darbe giriþimi "Ýslamcý" olabilir mi!

Þey h Sa i t Ayak l anm as ý Þeyh Sait Ayaklanmasý'nýn hilafet ve þeriatý geri getirmek isteyen bir irtica hareketi olduðu söylenir. Ayaklanma o kadar büyüktü ki bastýrýlmasý için ordunun yarýsý harekete geçirildi. Ýstiklal Mahkemeleri isyanýn bastýrýlmasýnýn bir parçasýydý ve Þeyh Sait dahil 660 kiþi ölüme mahkum edildi. 15 bin 200 kiþi de çatýþmalar sýrasýnda öldü. Þark Ýstiklal Mahkemesi Baþkaný Mazhar Müfit Bey, Þeyh Sait'i ölüme mahkum eden kararý okurken þunlarý söyledi: "Kiminiz hasis þahsi menfaatlerinize bir zümreyi alet, kiminiz ecnebi kýþkýrtmasý ve siyasi hýrslarýný rehber ederek, hepiniz bir noktaya yani 'müstakil Kürdistan' teþkiline doðru yürüdünüz".

Sýk sýk þeriatçýlarýn bizi karanlýk Hükümet de baþka bir þey iddia etçaða geri götürmek istedikleri savýný miyordu. Fethi Bey (Okyar) Meclis'te duyuyoruz. Türkiye tarihi bu savý þunlarý söyledi: desteklemek üzere sürekli yeniden "Olay padiþahlýðý, Hilafeti ve Abyazýlýyor. Geçen yüzyýlýn baþlarýnda dülmecid'in oðullarýndan birinin yaþanan üç olay Ýslamcýlýðýn gerici bir saltanatýný saðlamak gibi gerici güç olduðuna dair kanýt olarak kullapropaganda altýnda Kürtçünýlýr. lük'tür. Genel durum budur."

31 Ma rt O l a y l a r ý

M en em en Ol a yý Yeni takvimle 13 Nisan'da baþlayan olaylar ilk kez parlamenter deAralýk 1930'da Ýzmir Menemen'de mokrasi getiren 1908 Tanzimatý'ný meydana gelen olaylar "irtica"ya bir

örnek olarak gösterilir. Mustafa Kemal 1930'da Fethi Okyar aracýlýðýyla Serbest Cumhuriyet Fýrkasý adý altýnda resmi bir muhalefet partisi kurulmasýna izin verdi. Böylece tek partili rejime demokratik bir görünüm verilecek ve muhalefetin kendini ifade etmesi için güvenli bir kanal saðlanacaktý. Ancak Fethi Bey her Anadolu'ya gittiðinde halkýn içinde yaþadýðý koþullardan þikayet eden kitlesel gösterileriyle karþýlanýyordu. Ýzmir'e gittiðinde de grevler yaþandý. Ýnsanlar göstermelik deðil, gerçek demokrasi istiyorlardý. Ancak hükümet bu demokrasi deneyinin fazla ileri gittiðini düþünerek Serbest Cumhuriyet Fýkrasý'ný 17 Kasým 1930'da kapattý. Bir ay sonra ise Menemen'de Nakþibendi Derviþ Mehmet, Cuma namazýndan sonra meydana yürüyerek þeriat ve hilafetin geri getirilmesini istedi. "Modern Türkiye" kitabýnýn yazarý Feroz Ahmad geliþen olaylarý söyle anlatýyor: "Yerel halk tarafýndan nefret edilen jandarmada yedek subay olan Fehmi Kubilay ortalýðý sakinleþtirmek üzere görevlendirildi. Ancak Derviþ Mehmet tarafýndan baþý kesildi. Kafasý bir deðneðe geçirilerek kasaba sokaklarýnda dolaþtýrýldý." Ancak bu olayý tek parti diktatörlüðüne geri dönüldüðü, grev ve gösterilerin yaþandýðý bir ortamda deðerlendirirsek iþin rengi bir hayli deðiþiyor. Derviþ Mehmet ve beþ kiþinin öldüðü olaylardan sonra 31 kiþi Ýstiklal Mahkemesi tarafýndan ölüme mahkum edildi. Ýdam edilenler arasýnda Musevi bir esnaf bile vardý! Diðerlerinin büyük çoðunluðu ise Balkanlardan yeni gelmiþ göçmenlerdi. Mustafa Kemal ve Kemalist yazarlardan Yakup Kadri (Karaosmanoðlu), "Menemen halkýnýn ya pasif izleyici" (Kadri) ya da "gericilerin vahþetini alkýþlayan ve teþvik eden" (Mustafa Kemal) olduðunu söylüyorlardý. Bu fanatik bir azýnlýðýn iþi deðildi, irtica olayýna da hiç benzemiyor. Tarihte öne çýkartýlan bu üç olay irticanýn, bizi Ortaçaða geri götürmek isteyen mutlak gerici bir güç olduðu konusunda bir þablon bulunmadýðýný gösteriyor. Burada üç olay söz konusu: Mutlakiyetçi bir karþý devrim, bir Kürt isyaný ve baskýnýn arttýðý bir ortamda halkla güvenlik güçleri arasýnda bir çatýþma. Her olayda da dini bir ifade söz konusu.


L A ÝK CEP HE DE ÐÝ L; BOYKOT ETME; EMEK CEPHESÝ DEHAP’A OY VER

sayfa 18

antikapitalist

Milli Nizam, Milli Selamet olarak Bazýlarý darbeyi destekledi diðerleri örgütlenen Ýslamcý partiler 1990'lara tarafsýz kalmaya çalýþtý. "Ne Refahkadar son derece marjinal güçlerdi. Yol, Ne Hazýr Ol" solda popüler bir 12 Eylül 1980 askeri darbesinin getir- slogan haline geldi. Bu tutumsuzludiði karanlýk süreç 1989'da iþçi sýnýfý- ðun (ki o da bir tutumdur) sonucu nýn Bahar Eylemleriyle aþýldý. Gerçek olarak Bir Dakika Karanlýk hareketi demokrasi alaný açýlýrken SHP bu önce medya tarafýndan "irtica" karþýtý mücadele dalgasýnýn üzerinden 1989 bir kampanya olarak lanse edildi ve belediye seçimlerini kazandý. Refah sonra hýzla sonlandýrýldý. Bu bir döPartisi 1991 seçimlerinde MHP ile nüm noktasýydý. 1989 sonrasýnda kurduðu ittifak sonucu yüzde 16 oy mücadele ile kazanýlan demokratik aldý. Dolayýsýyla Refah'ýn oyunun ve ekonomik haklar delinmeye, yýpyüzde 8 olduðunu söyleyebiliriz. ratýlmaya baþlandý. Refah da yýprandý. Parti iki kez SHP ise HEP adaylarýný da listesine kapatýldý. Erbakan "irtica"dan deðil alarak parlamentoya girdi. SHP, DYP ile koalisyon hükümeti Kürtlerin kendileri hakkýnda ne diyekurdu. SHP'nin 1989'da kazandýðý bileceði konusunda yaptýðý bir yobelediyelerde bir dizi yolsuzluk skan- rumdan dolayý yargýlandý ve politika dalý patlak verdi. Parlamentoya giren yapma yasaðýna çarptýrýldý. Recep Kürt milletvekillerinin Meclis'ten Tayyip Erdoðan da okuduðu bir milkarga tulumba alýnýp hapse atýlmasý liyetçi þiirden dolayý yargýlandý ve SHP'nin ciddi bir direniþiyle karþýlaþ- hapse mahkum edildi. Ýþçi hareketinin iniþe geçmesinmadý. Bu hükümet sýrasýnda faili meçhullerde büyük bir sýçrama ya- den sonra egemen sýnýf bankalarý þandý. Hem Güney Doðu'da hem de soymaya baþladý. Bu yolun sonunda Kuzey Irak'ta yürütülen savaþlara ortaya çýkan AKP, Harman'ýn da ifaSHP'den bir muhalefet yükselmedi. de ettiði bölünmelerin bir ürünü olaSHP lideri Murat Karayalçýn, 5 Nisan rak, ýlýmlý bir Ýslamcý Parti oldu. AKP 1994'de IMF paketinin altýna imza at- türban konusunda bile güçlü bir çýkýþ yapmýyor. Tarikatlarla iyi iliþkiler tý. SHP, vaatlerini yerine getirmediði sonucu geniþ bir seçmen kitlesi saðiçin tabanýnýn güvenini kaybetti. 27 ladý. Sað partilerin tarikatlarla iliþkisi Mart 1994'de yapýlan yerel seçimler- zaten her zaman güçlü oldu. Ýslamcý AKP "tehdidi", Kemal de Refah Partisi bu kez tek baþýna yüzde 20 oy aldý. Oylarýn coðrafi da- Derviþ'li CHP'ye yani IMF partisine ðýlýmýna bakarsak solun kalesi görü- oy verme nedeni olamaz. Derviþ'in nümündeki yerlerde Refah'ýn güç- ekonomiden sorumlu olduðu bir lendiði görülür. Refah'ýn bu baþarýsý CHP iktidarý demek IMF programlarýnýn en istikrarlý bir þekilpanik yarattý. Süleyman K em al i st l er i n de uygulanmaya Demirel "500 güde m o k r a s i s i , b u s i s t e m i çalýþýlmasý denümüz kaldý" diyerek gelede ðiþ tirmek ve eþits izlik leri ortadan mektir. Bu halkýn cek genel kaldýrmak isteyenleri -is lamcý da sosyalist ise iþsizleþse çim le re iþaret edi- de o l sa- kap sa mý y o r . Ý sl am c ý l ar ý n d em o kr asi s i mesi, yokyordu. So- d e ken di l e r i yl e an l aþ ma ya n h er kes i d ý þar d a sul laþ ma lun bir kýs- b ý r aký y o r . Bu n un ne de ni , h er i ki t ar af ý n d a sý, Türkiye'nin kremý "hepimit op l u m da a z ý n l ý k ol a n s ý n ý f l a r ý n diler karþýlýzi kesecekler" ç ýkar lar ýn ý t em s il ed iy o r ðýnda savaþa sodiyerek bu panik kul ma sý ve dolayýsýyhavasýnýn bir parçasý o l ma s ý . la yoksul kesimlerde artan öfoldu. Genel seçimler Ýslamcý partinin kenin sað muhalefete kaymasý anladeðil iþçi sýnýfýnýn militanlýðýnýn bir mýna geliyor. Bu durumda AKP'nin ürünü olarak daha kýsa sürede yapýl- yolunu týkamak isteyenler ordunun dý. Yükselen mücadele dalgasýnýn ya- elini güçlendirmiþ, dolaylý olarak da rattýðý atmosferde (KESK sýfýrdan Ýslami hareketin büyümesinde pay baþlayarak beþ yýl içinde 600 bin üye- sahibi olmuþ oluyorlar. 28 Þubat sonrasýnda Türkiye'de ye ulaþtý), Türk-Ýþ liderliðinde yapýlan grevler IMF paketiyle birlikte hü- ordunun medya aracýlýðýyla derinleþkümetin de çökmesine neden oldu. tirdiði þeriat ve irtica tehlikesi özelGenel seçimler Refah Partisi'ni ik- likle sosyal demokrat tabaný ordutidara Necmettin Erbakan'ý da baþba- nun ve devletin arkasýna yedeklemekanlýða taþýdý. Erbakan, Ýslamcýlýðýn nin ideolojik aracý haline geldi. Baþ çeliþkilerini sergiledi: Vaatlerini yeri- düþmaný þeriat ve Tayyip olarak göne getirmedi ve devlete karþý müca- renler için irtica ile diþe diþ mücadedele etmedi. Ordu Erbakan'a Ýsrail ile le eden Devlet Güvenlik Mahkemeleantlaþma yapmasýný söyleyince buna ri savcýlarý ve generaller dost; yasakuydu. Ordu 28 Þubat 1997'de muhtý- lar ve cezalar savunulabilir þeyler. Bu ra verdiðinde sessizce hükümetten durumda CHP de umut haline geliayrýldý. Bütün söylemine raðmen cid- yor. Anti-demokratik uygulamalara muhalefet etmeyen; yoksulluða ve di bir mücadele sergilemedi. 28 Þubat sadece Refah Partisi'ni yolsuzluða karþý mücadeleye deðil irhükümetten düþürmedi ayný zaman- ticaya karþý devletin yanýna çaðýran da sendikalar, sol ve Kürt hareketi bir sol olduðu müddetçe muhaliflik için de bir dönüm noktasý oldu. Ýslamcýlara kalacak ve yoksullaþtýkça 1997'nin baþýnda meydana gelen Su- sisteme öfkeleri artan yýðýnlarýn musurluk kazasý üzerine geliþen "Sürek- halif oylarý saðda radikalleþmeye deli Aydýnlýk Ýçin Bir Dakika Karanlýk" vam edecek. AKP sað bir parti. Bunun tek paneylemleri, derin devlete karþý 23 milyon insaný harekete geçirerek de- zehiri IMF ve neo-liberalizme, savaþ mokrasi mücadelesinde bir üst düze- ve milliyetçiliðe karþý tabandan müyin ifadesi oldu. Sol ise 28 Þubat'ý ir- cadeleyi inþa etmektir. Sol Ýttifak, bir tica propagandasý karþýsýnda büyük oy adresi olmanýn ötesinde bu mücabir kafa karýþýklýðý içinde karþýladý. delenin önünü de açmalýdýr.

Seçimleri boykot edenlerin bir kýsmý kendilerini "Marksist-Leninist" olarak tanýmlayýp, herhangi bir partiye yapýlan oy çaðrýsýnýn parlamenter sistem konusundaki hayalleri beslediðini iddia ediyorlar. Evet, sosyalizm parlamento aracýlýðýyla kurulamaz. Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlýðý çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gereklidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcilerin istendiði an görevden alýnabildiði, üretimin iþçi sýnýfý tarafýndan kolektif olarak kontrol edildiði bir sistemde mümkündür. Sosyalizm ancak iþçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Sosyalizm, bu nedenle, ancak iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunun sosyalist bir program etrafýnda mücadele etmesine baðlýdýr. Bunu en iyi kavrayanlardan bir olan Lenin ve Bolþeviklerin seçimlerdeki tutumlarý incelenirse, yýllardýr her seçimde "boykot" diyen gruplarýn bu tutumunun hiç de "Marksist-Leninist" olmadýðý görülür. Bolþevikler, 1905 ve 1906 yýllarýnda yapýlan seçimleri boykot etmiþler ancak 1907 seçimlerine katýlmýþlardýr. Yani Bolþevikler sadece iki yýl içinde iki farklý seçim tutumu almýþlardýr. Boykot çaðrýsý yapýlan ilk seçim, 1905 Devrimi'nin yaþandýðý günlerde yapýlmak istenmiþti. Bolþeviklerin iþçileri ve köylüleri aktif olarak boykota çaðýrdýðý kampanya, silahlý ayaklanma, devrimci bir ordu ve geçici bir devrimci hükümet sloganlarý etrafýnda yapýlmýþtý. Bolþevikler, boykotu tüm devrimci güçleri toparlamak, politik kitle grevleri örgütlemek ve silahlý bir ayaklanma hazýrlamak için kullandýlar. Sistemi temelden sarsan kitlesel mücadele dalgasýnýn yaþandýðý bu dönemde seçimler yapýlmadý ve hükümet parlamentoyu (Bulygin Dumasý'ný)toplayamadý. Parlamento, 1905 Kasýmý'nda tüm Rusya çapýndaki politik grevlerle daðýldý gitti. Bolþevikler, 1906 seçimini de boykot ettiler. Witte Dumasý olarak da bilinen bu parlamentonun seçimi Nisan 1906'da yapýldý. 1905 Kasým ayaklanmasý, kýsmi ve daðýnýk ayaklanmalar ve grevlerle 1906 yazýna kadar devam etti. Witte Dumasý'ný boykot sloganý, Bolþevikler için, bu ayaklanmalarýn yoðunlaþtýrýlmasý ve genelleþtirilmesi için bir mücadele sloganý idi. Boykot ne yazýk ki baþarýya ulaþmamýþtý. Lenin þunlarý yazdý: "Sahte bir temsilciler meclisinin toplanmasýný önlemek için elimizden gelen her þeyi yapmamýz gerekiyordu ve yaptýk. Ama tüm gayretlerimize raðmen toplandýðýna göre, bunu kullanma görevinden kaçamayýz." Bolþevikler 1907 yýlýnda yapýlan seçimleri ise boykot etmediler. Bu seçimler, artýk 1905 Devrimi'nin yenildiði, mücadelenin geri çekildiði bir dönemde yapýlmýþtý. Lenin'in bu konu hakkýnda 1907'de "3. Duma Boykotu Üzerine" adlý broþürde yazdýklarý, seçimleri her koþulda boykot eden arkadaþlarýmýzýn "Leninizm"leri konusunda önemli ip uçlarý veriyor. Lenin, bu broþüründe, seçimi boykot konusunda Marksist tutumun nasýl belirleneceðini çok berrak biçimde ortaya koyuyor ve bize de söyleyecek çok fazla söz býrakmýyor: "Marksist görüþü savunanlar, boykot üzerine çözümlemelerini, þu veya bu kurumun gericiliðinin derecesinden deðil... boykot olarak bilinen özel metodun uygulanabilmesini mümkün kýlan mücadelenin özel þartlarýnýn varlýðýndan çýkarýrlar. ... Boykot eski rejimi tanýmayý reddediþtir, sadece kelimelerle deðil gerçekte reddediþtir. Yani, sadece çýðlýklarda veya örgütlerin sloganlarýnda deðil, fakat halk kitlele-

rinin eski rejimin yasalarýný sürekli olarak çiðneyen, sistemli olarak yasadýþý gerçekte var olan yeni yeni kurumlar oluþturan belirgin bir hareketinde ifadesini bulan bir þeydir. Böylece boykot ile yaygýn devrimci yükseliþin arasýndaki iliþki aþikardýr: boykot sadece belirli bir kurumun örgütlenme biçimini deðil bizzat varlýðýný reddeden en kesin mücadele aracýdýr. Boykot eski rejime açýktan açýða savaþ ilaný ve onun üzerine doðrudan bir saldýrýdýr. Yaygýn bir devrimci yükseliþ... bir kitle huzursuzluðu olmaksýzýn, bunu takiben bir boykot sorunu söz konusu olamaz. ... Bu dönemde Rusya'da bir anlama sahip yegane boykot, aktif boykottur. Bu sadece seçimlere katýlmaktan kaçýnmak deðil, doðrudan saldýrý amacý uðruna seçimleri inkar etmek anlamýna gelir. Bu anlamda boykot kaçýnýlmaz olarak en enerjik ve kati saldýrý için bir çaðrý demektir. Böyle yaygýn ve genel bir yükseliþ, o olmadan söz konusu çaðrýnýn anlamsýz olacaðý bir yükseliþ, bugünkü durumda var mýdýr? Tabii ki hayýr. ... Açýk deðil midir ki, iþler nesnel olarak öyle bir durumdadýr ki 'boykot ilaný' boþ bir çýðlýk olma tehlikesi ile karþý karþýyadýr. Mücadele devam ederken, yayýlýrken, büyürken, her yandan geliþirken böyle bir 'ilan' meþru ve gereklidir; o zaman devrimci proletaryanýn böyle bir savaþ çýðlýðý atmak görevidir. Fakat bu mücadeleyi icat etmek veya onu sadece bir savaþ çýðlýðý ile çaðýrmak imkansýzdýr... Onu bir savaþ çaðrýsý yapacak þartlar olmadýðýnda, anlamsýz kalacak bir sloganý 'ilan' etmek için, ciddi bir zemin aramak zorunda olmamýz çok doðaldýr. ... Boykotu, proletaryayý ve devrimci burjuva demokrasisinin bir kýsmýný liberalizmin ve gericiliðin karþýsýna koyan bir taktikler hattý olarak görmek yanlýþ olacaktýr. Boykot bir taktikler hattý deðil, özel þartlara uygun bir mücadele aracýdýr. Bolþevizm'i 'boykotçuluk'la karýþtýrmak, 'boyevism'le (devrim sýrasýnda kurulmuþ silahlý birlikler) karýþtýrmak kadar kötü olacaktýr. ... Boykot sloganý özel bir tarihsel dönemin ürünüdür. 1905'de ve 1906'nýn baþlarýnda, iþlerin nesnel durumu, çatýþan toplumsal güçleri, dolaysýz devrimci yol ile anayasacý monarþist dönemeç arasýnda ani bir tercih yapmak durumu ile karþý karþýya getirdi. Boykot kampanyasýnýn esas amacý anayasal hayallere karþý mücadele idi. Boykotun baþarýsý devrimin geniþ kapsamlý, yaygýn, hýzlý ve güçlü bir þekilde kabarmasýna baðlýydý. ... Seçimlere hazýrlanmaktaki günlük iþlerimize devam ederken, ne kadar gerici olursa olsun temsili kurumlarda yer almayý reddetmeden, tüm ajitasyon ve propagandamýzý halka, Kasým yenilgisi ile arkasýndan tecavüze uðramasý arasýndaki baðlantýyý anlatmaya yöneltmeliyiz. Kitlelere, dolaysýz bir kitle mücadelesi olmadan bu tip tecavüzlerin kaçýnýlmaz ve gittikçe daha kötü bir þekilde cereyan edecek olduðu kanaatini yerleþtirmeliyiz. Devrimin yükselme döneminde böyle bir slogana ciddi bir þekilde ihtiyaç olduðu takdirde boykot sloganýný reddetmeden, içinde bulunduðumuz dönemde, tüm gücümüzü dolaysýz ve ani etkimizle, herhangi bir iþçi sýnýfý hareketinin kabarmasýný, gericiliðe ve onun temellerine karþý, geniþ kapsamlý, yaygýn devrimci ve saldýrgan bir kabarmaya dönüþtürmek için gayretle çaba sarf etmeliyiz."


ALMANYA’DA OYLAR SAVAÞ KARÞITLARINA George Bush Almanya genel seçim sonuçlarý nedeniyle çok öfkeli. Öyle öfkeli ki seçimi kazanan SPD'li Gerhard Schröder'e nezaketen bir kutlama mesajý bile göndermeyi reddetti. Bush'un küplere binmesine Schröder'in seçimden önceki haftalarda sert bir þekilde Irak savaþýna karþý çýkmasý neden oldu. Bush'un Sözcüsü Donald Rumsfeld ABD'nin Almanya ile iliþkisinin "zehirlendiði"ni açýkladý. Schröder ve iktidar ortaðý Yeþiller Partisi seçim kampanyasýný güçlü bir savaþ karþýtlýðý üzerine kurmaya baþlamadan önce sað CDU/CSU partisinin galip gelmesi bekleniyordu. Almanya'da yaþanan bu dönüþ Avrupa'da savaþ karþýtý hissiyatýn ne denli güçlü olduðunu gösteriyor. Schröder ve Yeþil Parti hem Balkanlar hem de Afganistan savaþlarýný desteklemiþlerdi. Tabandan yükselen savaþ karþýtlýðý ve Mayýs ayýnda yaþanan kitlesel gösterinin yarattýðý basýnç sonucunda Yeþil Parti pasifist köklerini yeniden keþfetti. Yeþil Parti, savaþ karþýtlýðýný koruyamamasýndan dolayý tabanýný kaybetmiþ gibiydi özellikle de genç seçmenlerin desteði yüzde 23'den yüzde 9'a kadar inmiþti. Bu genel seçimde Yeþil Parti'nin köklerine dönerek yüzde 9 ile beklenenden daha fazla oy aldýðý gözlendi. Sosyal Demokrat ve Yeþillerin tabanýnýn son yýllardan neden eridiði çok açýk. Schröder'in, Blairci politikalarý

dört milyon iþçiyi iþsiz býraktý. Edmund Stoiber'in liderliðindeki Hýristiyan Demokrat CDU/CSU bu duruma göçmenlik karþýtý bir propaganda ile yanýt verdi: "Kendi insanlarýmýz için yeterince iþ yok, dolayýsýyla burada daha fazla yabancý istemiyoruz". Schröder, yaþadýðý oy kaybý ve tabandan giderek daha fazla yükselen mücadele dalgasý karþýsýnda sola doðru ufak adýmlar attý. Gelir vergisi tavan oranýnda (zenginler tarafýndan ödenen oran) planlanan kesintiyi yapmaktan vazgeçti ve þirketlerin ödediði kurumlar vergisini yüzde 1.5 arttýrdý. Schröder'in zaferi savaþ karþýtlýðýný tabandan inþa etmenin önemini gösteriyor. Schröder'in kendisi sað bir sosyal demokrat olmaya devam ediyor. Hükümete döndükten sonra yaptýðý ilk iþ George Bush'a karþý en açýk muhalefeti yürüten iki bakanýný iþten atmak oldu. Almanya'daki savaþ karþýtý hareket için en önemli test, hareketi zayýflatan Ýslam düþmanlýðý fikirlerine karþý mücadele etmek ve savaþ karþýtý basýncý artarak sürdürebilmektir. Almanya'daki seçim sonucunun Bush'un Irak saldýrýsýný durdurma konusunda pratik bir sonucu olmayabilir ancak harekete geçirmemiz gereken savaþ karþýtý hissiyatýn ne kadar güçlü olduðunu gösteriyor.

Sava þs ý z b i r dü nya m üm kü n Uluslararasý "Savaþsýz bir dünya mümkün" sempozyumu gerçekleþti Savaþa Hayýr Platformu'nun düzenlediði "Savaþsýz Bir Dünya Mümkün" isimli uluslararasý sempozyum, Türkiye'den sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin yaný sýra Filistin, Ýngiltere, Ýsrail, Yunanistan ve Ýtalya'dan gelen konuklarla 14-15 Eylül tarihlerinde Barýþ Manço Kültür Merkezi'nde gerçekleþti. Sempozyuma iki gün boyunca yaklaþýk 200 kiþi katýldý. Ýlk gün yapýlan oturumda, yurtdýþýndaki çeþitli savaþ karþýtý örgüt ve kampanyalardan gelen Andrew Burgin (Ýngiltere), Ektami Mihiav (Filistin), Yannis Sifakakis (Yunanistan), Sergio Yahni (Ýsrail) ve Þenol Karakaþ (Türkiye) "ABD'nin Savaþýný Nasýl Durdururuz?" konulu bildirgelerini sundular. Sunulan bildirgelerde ABD ve Ortadoðu ülkeleri arasýndaki ekonomik iliþkiler ve çeliþkiler, bu yönüyle petrol kaynaklarýnýn ABD ve diðer hegomonik güçler arasýnda yarattýðý rekabet, Irak-ABD iliþkilerinin tarihsel geçmiþi, Filistin sorunu, planlanan Irak saldýrýsý ve bunun Filistin üzerinde doðurabileceði etkiler, 11 Eylül'ün içinde bulunduðumuz konjonktüre etkisi, dünya çapýndaki küreselleþme karþýtý hareket ve daha özel olarak savaþ karþýtý hareket ele

alýndý. Toplantýdan çýkan önemli sonuçlardan biri, sermayenin uluslararasý dayanýþmasýna karþýlýk, ezilenlerin uluslararasý dayanýþmasýný güçlendirmenin gerekliliði ve önemi üzerineydi. Ýkinci gün yapýlan "Ortadoðu: Türkiye Savaþýn Neresinde?" konulu ikinci oturuma ise Þebnem Korur Fincancý (Ýstanbul Tabipler Odasý), Sevgi Göðçe (KESK), Hüsnü Öndül (ÝHD), Ahmet Mercan (Mazlum-Der) ve Müyesser Güneþ (Barýþ Anneleri Ýnisiyatifi) katýldý. Yapýlan oturumda savaþýn saðlýk politikalarý üzerindeki etkisi, silahlanma, Ortadoðu'daki enerji kaynaklarý üzerindeki çeliþkiler, Türkiye'nin Ortadoðu'daki konumu, sýnýf hareketi ve savaþ karþýtý mücadele arasýndaki baðlantý, insan haklarý açýsýndan savaþ, 11 Eylül sonrasý güvenlik sorunu ve bu eksende özgürlüklere yapýlan saldýrýlar, savaþýn bütçe üzerindeki etkisi, savaþ ve kadýn sorunu gibi konular tartýþýldý. Ýkinci oturumun ardýndan Grup Yorum'un müzik dinletisine geçildi. Tüm konuklar ve platform aktivistlerinin coþkuyla çeþitli dillerden Çav Bella adlý þarkýyý söylemesiyle etkinlik son buldu. Yapýlan tartýþmalarda da görüldü ki bugün biraraya gelmek için fazlasýyla ne-

den var. Çünkü Irak'a yapýlmasý düþünülen müdahale en ince ayrýntýlarýna kadar planlanýyor ve savaþ giderek yaklaþýyor. Halkýn yaklaþýk %80'i Irak'a yönelik savaþa karþý, ancak buna karþýn Türk egemenleri ABD ve Britanya'nýn savaþýnýn bir parçasý olmayý planlýyor. Bu yüzden bizim de bir yandan yerel mücadeleyi, öte yandan uluslararasý dayanýþmayý hýzla örgütlememiz gerekiyor. Bunun bir yolu da Savaþa Hayýr Platformu'nu geniþletmek ve etki alanýný arttýrmaktan geçiyor. Tüm konuþmacýlarýn ortaklaþtýðý gibi düzenlenen sempozyumla platform oldukça iyi bir baþlangýç yaptý. Savaþa Hayýr Platformu'nun önünde þimdi yeni etkinlikler var. Bunlarýn arasýnda, Ekim ayýnda düzenlenecek olan "Savaþa Hayýr" konseri var. Bunun yanýnda varolan diðer savaþ karþýtý koalisyon ve kampanyalarla sýký iliþki içinde olmak ve mümkünse güçlerimizi birleþtirmek de platformun kýsa vadedeki hedefleri arasýnda. Türkiye'de savaþ karþýtý hareketi kýsa sürede geniþletmek ve Türkiye devleti için hesaba katýlmasý gereken bir güç olmak elimizde. Savaþý durdurabiliriz.

SAVAÞSIZ BÝR DÜNYA MÜMKÜN!

antikapitalist

sayfa 19

M u s u l v e K e r k ü k : S a v a þ ma y a d e ð e r m i ? Medya yine "bizim" Musul ve Kerkük petrollerini ele geçireceðimiz propagandasý yapýyor. Medya patronlarý bu yoldan ABD'nin Irak iþgalini desteklememizi özendirmeye çalýþýyor. Þu anda Irak halký Musul ve Kerkük petrollerine "sahipler". Peki ne iþlerine yarýyor? 1990'a kadar ABD tarafýndan da desteklenen Saddam'ýn kanlý diktatörlüðü bu petrollere "sahip" olmalarý sonucudur. Suudi Arabistan halký için petrol "sahibi" olmak da insanlarýn el ve baþlarýný kesen, taþlayarak öldüren ve halen ABD tarafýndan desteklenen mutlak bir monarji tarafýndan yönetilmeleri anlamýna geliyor. Bu rejimler petrol þirketleri ve emperyalist güçler için petrol akýþýný güvence altýna almak üzere desteklendi ve finanse edildi. Zaten petrol kullanýmýný kontrol edenler de halkýn kendisi deðil bu þirketler, diktatörler ve krallardýr.

Düþük bir olasýlýk da olsa Türk egemenlerinin Irak petrollerinin bir kýsmýna ulaþmalarý da Türk halkýnýn yararýna olmayacaktýr. Irak ve Suudi Arabistan'da olduðu gibi zaten zengin bir azýnlýk daha da zenginleþecektir. Ayný zamanda, petrol þirketleri sahip olduklarý devasa zenginliðin küçük bir kýsmýný Türkiye egemen sýnýfý ile paylaþacaklarý için verdiklerinin karþýlýðýný almak üzere basýncý da artýracaklardýr. Irak savaþýný desteklemesi için Türk egemen sýnýfýna bir dizi kolaylýklar saðlanmaktadýr. Bakü-Ceyhan petrol boru hattý bunlardan birisi. Belki de çok sonralarý varlýðýndan haberdar olacaðýmýz baþka rüþvetlerin de olduðu kesin. Ancak kesin olan baþka bir þey daha var, bu "kolaylýklar" Türkiye zenginlerini daha da zenginleþtirirken sýradan insanlarýn zararýna olacaktýr.

Þ ar bon Te hdi d i n e re d e n g e l i y o r ?

ratuvarda üretilebiliyor. Þarbonlu mektuplarýn yazýlýþ ve postalanma biçimi þüpheleri USAMRIID'in birisi Mýsýrlý olan eski çalýþanlarýna yöneltti. Yazýlým þekli USAMRIID'in prosedürlerini ve çalýþanlarýnýn personel kayýtlarýna eriþimi gerektiriyor. Buradan çýkarabileceðimiz tek sonuç, mektuplarýn halen USAMRIID'de çalýþan üst düzey bir yönetici tarafýndan yazýlýp postalandýðý þeklindedir. Þarbon tehdidinin USAMRIID'de yarattýðý deðiþiklik de ilginçtir. Bu arada USAMRIID'in iki milyar dolarlýk yýllýk bütçesi altý milyar dolara çýkýyor.

Geçen yýl ABD'ye yapýlan þarbonlu mektup saldýrýlarýný hatýrlarsýnýz. Dördü postacý olmak üzere beþ iþçi ölmüþtü. Saldýrýda kullanýlan þarbonun genetik analizi yapýldý ve bunun Ortadoðu ve Irak'daki biyolojik silah labaratuvarlarýnda bulunmayan, ancak USAMRIID'de üretilen bir cins olduðu saptandý. USAMRIID ABD'nin biyolojik silah üretim merkezidir. Burada üretilen þarbon hýzlý bulaþabilmesi için özel koþullarda geliþtirildi. Saldýrýlarda kullanýlan bu þarbon cinsi ancak çok ileri teknolojiye sahip bu labo-

D u n c a n H a l la s 1 9 2 5 - 2 0 0 2 Uluslararasý Sosyalist Akým'ýn ve Ýngiltere'de Sosyalist Ýþçi Partisi'nin önde gelen üyelerinden Britanyalý Marksist Duncan Hallas, uzun süreli bir hastalýk sonucu 19 Eylül'de aramýzdan ayrýldý. Duncan Hallas Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda Britanya Ordusu'na alýndý. Mýsýr'daki ordu birliklerinin isyanýna katýldý. Savaþtan sonra metal sektöründeki iþine döndü ve Troçkist bir grup olan Devrimci Komünist Partisi'ne katýldý. Rusya'nýn dejenere bir iþçi devleti deðil de devlet kapitalisti bir rejim olduðu, savaþ sonrasýnda kýsa vadede devrimci bir krizin yaþanmayacaðý yönünde baþlattýðý tartýþmada Tony Cliff ile birlikte davrandý. Tartýþma sürecinin sonunda küçük bir grup devrimci ile ayrýlarak Cliff'in kur-

duðu Socialist Review Grubuna katýldý. Öðretmenliðe baþladýðý 1950'lerde Duncan aktif politikadan uzak kaldý. 1960'larda politik faaliyette yaþanan patlamayla birlikte Duncan da aktif politik hayata NUT (Öðretmenler Sendikasý) militaný olarak döndü. Duncan kýsa sürede Sosyalist Ýþçi Partisi'nin öncülü olan Enternasyonal Sosyalistler liderliðinin önemli bir parçasý haline geldi. Duncan sayýsýz broþürün yaný sýra "Komintern" ve "Troçki'nin Marksizm'i" adýnda iki kitap yazdý. Duncan uzun yýllar boyunca SWP'nin haftalýk gazetesi Socialist Worker'ýn (Sosyalist Ýþçi) güncel politika köþesi "Bizim Düþündüðümüz"ün ana yazarlýðýný yaptý. Duncan Uluslararasý Sosyalist Akýmýn inþasýn-

da da önemli bir rol oynadý. 1970'ler ve 80'ler boyunca bu amaçla dünyanýn bir çok yerinde toplantýlara konuþmacý olarak katýldý. Duncan bilgiye saygýlý ve kitaplara sevgisiyle dolu gerçek bir iþçi aydýnýydý. Ansiklopedik düzeydeki birikimi de efsanevîdir. Bilgiyi sosyalizm için canlý mücadelenin hizmetine sunma becerisi de öyle. Duncan, SWP Merkez Komitesi'nden emekli olduktan sonra tatile geldiði Ýstanbul'da kentin tarihi ve toplumsal mücadeleleri konusunda sahip olduðu birikimiyle yoldaþlarý þaþýrtmýþtý. Duncan birikimi, sosyalist mücadeledeki kararlýlýðý, alçak gönüllülüðü ve býraktýðý kitaplarý ile hepimiz için bir ilham kaynaðýdýr.


SAVAÞ ÇIÐIRTKANLARINA,

Yıl 2 Sayı 19

750.000 TL

Ekim 2002

FÝLÝSTÝNLÝLERE SIRTINI DÖNENLERE,

FAÞÝSTLERE OY YOK

Bush yönetimi 11 Eylül saldýrýsýný Ortadoðu'yu kana bulama bahanesi olarak kullanýyor. New York`ta ölen 3 bin kiþiyi acýyla anarken, Bush'un savaþ politikalarý nedeniyle 11 Eylül sonrasý çok daha fazla insan öldüðünü unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Afganistan'a gerçekleþtirilen bombardýmanlar sýrasýnda 5000 kadar insan öldü. Ýsrail askerleri 11 Eylül sonrasý 1.200 den fazla Filistinliyi öldürdü. Sadece 11 Eylül sonrasý Irak`ta 40 bin çocuk ekonomik abluka nedeniyle öldü. Ve dünyada borç yükü nedeniyle her gün 19 bin çocuk açlýktan ölüyor. 11 Eylül sonrasý BUSH`un `teröre karsý savaþ` politikalarý terörün nedenlerini ortadan kaldýrmadý. Hatta dünya bugün 11 Eylül öncesine göre daha tehlikeli bir yer haline geldi. Savaþa seyirci kalamayýz. Bulunduðumuz her yerde neo liberal politikalara karþý mücadelemizi savaþa karþý mücadeleyle birleþtirmek zorundayýz. ABD, Irak savaþýna yönelik her türlü hazýrlýðýný neredeyse tamamlamýþ durumda. Financial Times'da yer alan 2 Eylül tarihli bir makaleye göre, "Pentagon bütçesi sýralamada kendinden sonra gelen 12 ya da 15 ülkenin toplam askeri bütçesinin tamamýna, ABD'nin hesaplarýna göre dünyadaki 189 ülkenin toplam savunma harcamalarýnýn yüzde 45'ine eþit." Dünyanýn en büyük teröristi ve silah deposu ABD'nin Saddam'ý devirme iddiasý bölgede ve dünyadaki birçok ülkenin müdahale karþýtlýðýna raðmen geri dönülmez bir noktaya ulaþtý. Bu durum karþýsýnda Türk yönetici sýnýfýnýn tutumu þöyle: “Bu savaþý istemiyoruz ama ABD savaþý baþlatýrsa biz de girmek zorundayýz.” Borçlarýn ertelenmesi, IMF’den gelecek kredilerin musluðunun kapanmamasý ve daha da önemlisi Türkiye nin Ortadoðu'da ABD'nin Ýsrail'den sonraki bekçi köpekliði rolünü kapmasý için bu savaþa girmek zorundalar. Daha somut ifade edecek olursak bu saydýðýmýz sebeplerden dolayý yönetici sýnýf ABD'nin kan pazarlýðýna ortak olup, Saddam’dan kurtarma bahanesiyle binlerce masum insanýn ölümüne imkanlar ölçüsünde katkýda bulunacaktýr. Ancak bu durumun savaþa çocuklarýný gönderecek Türk halkýna ideolojik olarak iyi yutturulmasý gerekmektedir. Bu amaçla ABD tarafýndan ortaya atýlan ve Türk hükümeti tarafýndan da kabul edilen en yaygýn argümanlardan birisi bu savaþýn Irak halkýný Saddam Hüseyin gibi bir diktatörden kurtarmak gibi çok insani görünen bir amacý olduðudur. Biz bu yalaný ABD'nin Afganistan'ý iþgali sýrasýnda da duymuþtuk. Taliban'ýn baskýsýndan kurtarýp insanca yaþatmak istedikleri Afgan halkýný

MİNİK SERÇE KURTLARA KARŞI

Tarih 30 Aðustos. Yer Efes Antik Tiyatrosu. Bir Sezen Aksu konseri... 20 bin insan vardý bu günü 1 Eylül Dünya Barýþ Günü'ne baðlayan gecede. Hep bir aðýzdan söylendi onlarca þarký onlarca dilde. Müzik bazen Vartanant Ermeni Kilise Korosuyla, bazen Diyarbakýr Çocuk Korosuyla bazen de Oniro Rum Müzik Topluluðu ile bütünleþti. Bu coðrafya adeta rengarenkti Ermenisi'yle, Kürdü'yle, Türkü'yle, Rumu'yla, Arabýyla, Musevisi'yle. Yüzlerce sese, onca emeðe yürek le ri miz yet ti ðin ce eþlik ettik. Irkçýlýðýn sözünün geçmediði, baskýlardan arýnmýþ baþka bir dünyanýn mümkün olabileceðine farklý bir coþkuyla bir kez daha inandýk, inanmak iste dik.Fa kat her zamanki gibi bu kadar umut veren bir konser ýrk, cinsiyet, din, dil ayýrýmý yapmayý kendine bir görev bilen MHP milletvekili Mehmet Gül'den ve savaþmaktan, ölümlerden, halklarýn düþmanlýðýndan yana olan ordudan tepkiler aldý. 'Deðerlerimizi kaybediyoruz' çýðýrtkanlýðý yapanlar da vardý, konserin veriliþ tarihini uygunsuz bulanlar da. Oysa en güzel zamandý 1 Eylül güneþi doðmadan bir kaç saat önce barýþa dair þarkýlarý bilmediðimiz lisanlarda dilimiz döndüðünce söylemek. Bu tip ayýrýmcýlýk, düþmanlýk kokan engellemeler zamanýnda bir çok sefer tekrar edildi. Egemen sýnýf ordusuyla, siyasetçiönce binlerce bombayla telef ettiler. Daha sonra da bu kan gölünün üstüne ABD'nin kukla yönetimini koydular. Gitti Taliban, geldi ABD'nin kukla yöneticileri! Bugün baktýðýmýzda Afgan halký için fazla bir þeyin deðiþmediðini görüyoruz. Burkasýný çýkaran kadýnlar tecavüz korkusuyla yaþamaya devam ediyor. Bölgedeki savaþ çeteleri arasýnda hala devam eden bir savaþ var. Bu savaþýn bedelini Afgan halký binlerce ölü ile ödedi. ABD'nin Irak'ta yapmak istediði þey tam da budur. Evet Saddam bir diktatördür ve Irak halkýnýn böyle bir diktatörden kurtulmasý gerekmektedir. Fakat bu ABD bombalarýyla hayata geçecek bir þey deðildir. Irak halkýnýn Saddam'dan kurtulmasýnýn tek yolu Saddam'a karþý vereceði kitlesel bir mücadeledir. 91'den bu yana Irak'a karþý ABD'nin yürüttüðü askeri ve ekonomik müdahale Saddam'ý emperyalizme karþý mücadelenin bayraðý hali-

siyle, polisiyle yani devletiyle bizi iþine geldiði gibi yönetmeye çalýþýyor. Her an ýrkçýlýðý, savaþý, kapitalizmi benimsetmek istiyor. Tüm dünya halklarýnýn en doðal hakký olan barýþý, neo-liberal politikalarýna ters düþtüðü için reddediyorlar.Yýllardýr bu coðrafyada yaþayan 20 milyon Kürt nüfusunu ve diðer azýnlýklarý görmezlikten geliyorlar; silahlarýyla, tanklarýyla týpký Kürdistan'da, Afganistan'da, Filistin'de olduðu gibi kýsa bir süre sonra Irak'ta da savaþlara hizmet etmek istiyorlar. Bizi bölen milliyetçi, ýrkçý, cinsiyetçi fikirlere karþý mücadele etmeliyiz; bir leþ ti ren ey lem ler le tabandan de mok ra si mü ca de le mizi anti-kapitalizmden, antiemperyalizmden, barýþtan, anti faþizmden yana iþçisiyle, öðrencisiyle, memuruyla, kadýnýyla, erkeðiyle, eþcinseliyle, Kürdü'yle, Türkü'yle, Ermenisi'yle, Musevisi'yle, Müslümaný'yla, hepbirlikte týpký sahnelerdeki gibi sokaklarda da inþa etmeliyiz. Yoksulluðu, iþsizliði, savaþý körükleyen kapitalizmden yana olan ýrkçýlarý, ayýrýmcýlarý her yerde teþhir etmeliyiz; kimi zaman bir konserde 160 farklý ses, onlarca farklý dil ve barýþ þarkýlarý ile kimi zaman da kitlesel sokak eylemleriyle..DEHAP seçim ittifakýný tüm bu çeþitliliðin birliði haline dönüþtürmek için çaba sarf etmeliyiz.

ne getirirken, demokratik muhalefeti ise zayýflatmýþtýr. Türk egemen sýnýfý Irak savaþýna girme arifesinde “IMF’den kredi alamazsak Arjantin gibi oluruz” diyerek ibret verdikten sonra en iyi yaptýklarý þeyi yapmaya, yani yalan söylemeye devam ediyorlar: "Türkiye yi sýcak savaþa sokmayacaðýz." Biz biliyoruz ki, ABD savaþý baþlattýktan sonra Türkiye yönetici sýnýfýnýn ABD’nin kuyruðuna takýlmasý ve Kuzey Irak’ta sýcak bir savaþýn içine girmesi içten bile deðildir. ABD'nin bekçi köpekliðine soyunan Türk egemen sýnýfý, kendi çýkarlarýnýn peþine koþmak isteyecektir. Biz, 91 Irak Savaþý'nýn bedelinin bize ödettirildiðini unutmamalýyýz. Ayný hafýza bize Derviþ'in IMF politikalarýnýn ve neoliberalizmin en ýsrarlý uygulayýcýlarýndan biri olduðunu da unutturmamalý! Seçimlerde meclise girmesi kesin olan tek sol parti olan CHP, savaþ konusunda ne yazýk ki sað partilerden farklý

Ja n s et K o rk maz bir tutum almýyor. Neoliberal politikalarý 'tek çözüm bu' diyerek bize yutturmaya çalýþan Derviþ ve yeni partisi CHP, sol gösterip sað vurmaya hazýrlanýyor. Bütün dünyada savaþlarý krizden çýkýþ yolu olarak önümüze koyan Derviþ'in uygulamayý hedeflediði neoliberal politikalardýr. Bugün Irak savaþýna karþý çýkmanýn yolu 'savaþ çýðýrtkanlýðý yapanlara, Derviþ'e ve Derviþ'li CHP'ye OY YOK!' demektir. Savaþ karþýtý cephe ve Sol ittifak DEHAP çatýsý altýnda birleþenler, neo-liberal politikalara ve bu politikalarýn bütün dünyadaki karþýlýðý olan savaþlara hayýr diyen bir seçim bildirgesine imza attý. Emek, barýþ ve demokrasi talepleri etrafýnda biraraya gelen bu seçim ittifakýný Filistin halkýyla dayanýþmak ve Irak savaþýna karþý mücadeleyi yükseltmek için bir fýrsat olarak deðerlendirmeliyiz.

Z u h a l K a l a yc ý


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.