YIl 1 Sayı 4
21/12/2000
200.000 TL
KAPÝTALÝZM
ÇILDIRTAN YOKSULLUK BUNALTAN İŞSİZLİK TRAFİK CANAVARI ‘ŞEVKAT’ OPERASYONLARI ÇEVRE KİRLİLİğİ SAĞLIK SİSTEMİ MAAÞ KUYRUKLARI SINAV STRESİ F TİPİ HÜCRELER
ÖLDÜRÜYOR
KAPİTALİZME DİRENELİM
2 Fýrsatlar ve tehlikeler 3 Düðmeye basan kim? 4 Marksist tutum: Koþulsuz eleþtirel destek 5 Krizin faturasýný patronlar ödesin 6-7 Faþistleri nsaýl durdurabiliriz? 6-7 Faþist hareketin özellikleri 6-7 Türkiye faþizmle mi yönetiliyor? 8 Kýbrýs’ta istikrar paketi delindi 9 Memur eylemleri, kýsa haberler 10-11 AB zirvesine karþý küresel direniþ12 Hücre ölümdür, izin vermeyelim
Sayfa 2
FIRSATLAR VE TEHLİKELER
antikapitalist
TEMEL FİKİRLERİMİZ KAPİTALİZM ÖLDÜ RÜYOR Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Bu ne-denle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak çalýþanlarýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle mümkündür. K A P İ T A L İZ M İ Ö L D Ü R Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlý-ðý çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gerek-lidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcile-rin istendiði an görevden alýnabildiði bir sistemle mümkündür. Böyle bir deðiþim ancak büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþa-ðý etmesiyle saðlanabilir. K ÜR E SE L MÜ CA D E L E Dünya gittikçe daha küçük hale geli-yor. Günlük yaþamýmýzda kullandýðý-mýz en sýradan mallarda bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Patronlar sistemi bizi bir-birimize düþman ederek kendilerini korumaya çalýþýyorlar. Patronlarýn “böl-yönet” politikasýna karþý bizim de küresel mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor. Mücadelemiz tek ülkede kalýcý bir za-fere ulaþamaz. Rusya’daki devrim in 1920’lerin sonlarýnda kaybedilmesi-nin temel nedeni budur. D İK T A T Ö R L Ü ĞE H A Y I R Ýstediðimiz yeni toplum bir diktatör-lük deðil; büyük çoðunluðun demok-ratik iktidarýdýr. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi “sosyalist” olduðu id-dia edilen ülkeler de zenginlik ve ik-tidarýn küçük bir azýnlýðýn elinde ol-duðu diktatörlüklerdi. Kendilerini na-sýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ül-keler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ay-rýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý. UL US L A R V E IR KL A R Yöneticiler bizi soyduklarýný gizleye-bilmek amacýyla insanlar arasýnda ay-rýmcýlýðý körüklüyorlar. Öfkemizi bi-zim gibi soyulan diðer insanlara yö-neltmeye çalýþýyorlar. Bu ayrýmcýlýk bizi bölüyor ve gerçek düþmanlarýmý-zý görmemizi engelliyor. Ancak yaþamak istediði ülkeyi, ko-nuþmak istediði dili, ibadet etmek is-tediði dini seçebilen insanlar özgür-ce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle bizler her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele et-meli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onla-rýn eþitlik mücadelesini desteklemeli-yiz. C İN S İ Y E T Ç İ L İK Kapitalistler cinsiyetlerimiz ve cinsel tercihlerimiz üzerinden bile ayrýmcýlýk yapýyorlar. Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Bizler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunur, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederiz. N A S I L ÖR G Ü T L E N E C E Ğİ Z Kazanmak için büyük çoðunluðu mü-cadeleye katmak gerekiyor. Ne yazýk ki herkes bizler gibi düþünmüyor. Egemenlerin propogandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nede-niyle büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý müca-dele etmek için bir araya gelmeli, fikirlerimizin doðruluðunu müca-dele sýrasýnda kanýtlamak zorun-dayýz. Bu nedenle kapitalist siste-me ve onun sonuçlarýna karþý her mücadelenin en militan parçasý ol-malý ve fikirlerimizi tartýþmalýyýz. Bunun için aktif, dinamik, canlý bir örgütlenmeye ihtiyacýmýz var. D E MO KR A Sİ Demokrasi örgütlenmemizin can da-marýdýr. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðre-nebilir ve kazanmak için ne yapabile-ceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Al-dýðýmýz kararlarýn sonuçlarýný görebil-mek için birlikte hareket etmeyi ba-þarmak zorundayýz. K A T I L , G Ü Ç A L , GÜ Ç K A T Eðer insanlýðý bu vahþi kapitalist sis-temden kurtarmak istiyorsanýz antika-pitalist’e güç katmaya çaðýrýyoruz.
Büyük fýrsatlar ve tehlikelerin birlikte yaþandýðý bir dönemdeyiz. IMF bütçesine öfkelenen memurlar Kasým ayý boyunca meydanlarý doldurdular. 1 Aralýk'ta oldukça yüksek katýlýmlý bir grev gerçekleþtiren memurlarýn öfkeleri, güvenleri ve mücadele istekleri azalmamýþ, aksine artmýþtý. Memur eylemlerinin artarak devam edeceði bekleniyordu. Hadep kongresine gelen 100 bin kiþi, MÝT'in Kürtçe TV'ye yeþil ýþýk yakmasý Kürt sorununda da iyimserlik havasý yayýyordu. Hükümet ortaklarýnýn af yasasýnda anlaþmasý, onbinlerce mahkum ve yakýnlarý için bayram müjdesi olmuþtu. Af kapsamý dýþýnda kalan siyasi tutsaklar, Anayasa Mahkemesi kararýyla kendilerinin de af kapsamý içine gireceðinden emindiler. Bu arada F tipine karþý yapýlan ölüm oruçlarý direniþi ve tutsak yakýnlarýnýn mücadelesine olan kamuoyu desteði gittikçe artýyordu. Ancak hava bir anda tersine döndü. Genelkurmay Kürtçe TV konusunda sert bir çýkýþ yaptý, polisler yürüyüþler düzenleyerek F tipi eylemlerine azgýnca saldýrdýlar. Bir gün öncesine kadar haftada birkaç kez kamu çalýþanlarý ya da F tipi protestocularýnca iþgal edilen Kýzýlay Meydaný bu kez faþist çetelerin ve "stres atan" polislerin iþgali altýna girdi. RTÜK ve DGM ferman salarak medyaya sansür getirdi. F tipine geçiþi "süresiz ertelediðini" açýklamýþ olan hükümet yeniden uzlaþmaz bir tutum takýnmaya baþladý. Memur mücadelesinin merkezinde yer alan öðretmenlerin en büyük sendikasý Eðitim Sen, 15 Aralýk'ta yapacaðý "okullarý terk etmeme" eylemini "gerilimi týrmandýrmamak amacýyla" iptal etti. ÖDP Hücre Karþýtý Platform'dan çekildi, Ýstanbul'da IMF karþýtý gösteriyi iptal etti. Af yasasý veto edildi. Bu kadar kýsa süre içinde toplumsal mücadelede yaþanan bu hýzlý iniþ çýkýþlar Tür-
kiye'deki ekonomik ve siyasi krizin açýk göstergeleri. Banka batmalarýyla baþlayan, ardýndan borsanýn çöküþüyle devam eden, önümüzdeki aylarda da üretim ve istihdama yansýmasý beklenen ekonomik kriz toplumun büyük çoðunluðunu sýkýþtýrýyor. Memurlar yüzde 10'luk maaþ zammýna mahkum ediliyorlar. Asgari ücret 102 milyon lira olarak belirleniyor. Sendikalý iþyerlerinde çalýþtýðý için durumu biraz daha iyi olan kamu sektörü iþçileri özelleþtirme ve taþeronlaþtýrma nedeniyle iþlerini ve sendikal güçlerini kaybetme tehdidi altýndalar. Emekliler de yüzde 10 sefalet zammýna tabiler. Milyonlarca kiþinin geçim kaynaðý olan tarýmdaki destekleme alýmlarý ve sübvansiyonlar IMF programý gereði kaldýrýlmak üzere. Yeni vergiler nedeniyle yüzbinlerce küçük esnaf kepenk kapamak stresi altýnda. OHAL bölgesinde yaþayan milyonlar için Kürt sorunu hala çözülmüþ deðil. Sýcak çatýþmalar belki olmuyor ama diðer sorunlar olduðu gibi duruyor. Ýslami harekete umut baðlayanlara yönelik baskýlar azalmadý, Fazilet Partisi'nin kapatýlmasý hala gündemde. Mahkumlar ve yakýnlarý iþkenceye dönüþen af beklentisi ve göz göre göre ölüm anlamýna gelen F tipi sorunu nedeniyle ýzdýrap çekiyorlar. Kýsacasý toplumun büyük çoðunluðunu oluþturan sömürülen ve ezilenler büyük bir sýkýþmýþlýk içinde. Ancak yönetici sýnýf da rahat deðil. Yöneticiler de sýkýþmýþ durumdalar. Devletin kurumlarý, bakanlarý, partiler, Cumhurbaþkaný, büyük patronlar çok önemli konularda bile (Örneðin ekonomik kriz, Kürt sorunu, af konusu, F tipi) birbirlerine dü-
ÝÞTE MARKSÝZM Chris Harman
çIktI
þüyorlar. Böylesi bir ortam fýrsatlar ve tehlikelerin bir arada yaþanmasýna neden oluyor. Ekonomik kriz ve yöneticiler arasýndaki anlaþmazlýklar sistemi büyük kitlelerin gözünde çürüðe çýkartýyor, mevcut yöneticilerden umut kesiliyor, çalýþanlarýn mücadele etmesi ve kazanmasý için büyük olanaklar yaratýyor. Son memur eylemleri etnik, mezhepsel, cinsel, mesleksel, dinsel ayrýmlarýn etkisini zayýflatarak farklý siyasi fikirlere sahip kamu çalýþanlarýný hükümet karþýsýnda birleþtirdi. Ezilen kesimlere umut veren, toplumdan destek alan bu eylemler, sistemden rahatsýz kitlelerin öfkesinin hýzla yönetici sýnýfa dönmesinin ne kadar olanaklý olduðunu bir kez daha kanýtladý. Ancak bu olanaðýn yaný baþýnda büyük de bir tehlike duruyor: Faþist hareket. Sistemin sonuçlarýna kýzgýn kitlelerin öfkesi toplumun en mazlum, en çok ezilen azýnlýklarýna ve onlarýn en militan savunucusu olan sosyalist sola da dönebilir. Ekonomik a n t i k a p i t a l i s t krizin çileden çýAylýk Siyasi Gazete karttýðý orta sýnýfla21 Aralýk 2000 Sayý: 4 rýn (küçük esnaf, Uluslararasý Akým Tanýtým Yayýncýlýk Sahibi ve Yazý Ýþleri çiftçi, küçük iþletme sahipleri vb) öfSorumlusu: Türkan Uzun Ýstanbul: Gönül Sokak No 31, Nil kesini toplumdaki azýnlýklardan (KürtHan No 305, Asmalý Mescit Ankara: PK 896, 06446 Yeniþehir ler, Aleviler, eþcinE-mail: posta@antikapitalist.net seller, uzun saçlý Telefon: 0532 7402479 küpeli erkekler, Baský: Yön Matbaacýlýk çingeneler, gayri
müslimler, vb) çýkarmanýn ideolojisi olan faþizm Türkiye'de ne yazýk ki ciddi bir örgütlü güce ve daha da kötüsü meþruiyete sahip. Kýzýlay'daki F tipi protestosuna saldýran oldukça küçük bir grup faþistin yaptýklarý bu örgütlü gücün egemen sýnýf tarafýndan önünün açýlmasýnýn ne gibi sonuçlar yaratabileceðinin küçük bir örneðidir. Tek baþýna iktidar hesaplarý yapan MHP ve lideri Bahçeli egemen sýnýfý kýzdýrmamak ve onlarýn vereceði kitlesel terör görevine her an hazýr olduðunu kanýtlamak için faþistlerin iplerini sýký sýký tutmaya çalýþýyor. Her anlamda sýkýþmýþ, umut arayan bir toplumsal öfke bize olanaklar sunuyor. Bu öfkeyi azýnlýklara çevirebilecek ve kitlesel bir Nazi terörü estirebilecek faþist hareket ise tehlikenin ne denli yakýn ve büyük olduðunu gösteriyor. Marksistler olanaklarý sonuna kadar kullanýp, bu öfkenin hak ettiði yerde, yönetici sýnýfýn kafasýnda patlamasý için canla baþla mücadele etmeli, toplumsal öfkenin "günah keçisi" bir azýnlýða yönelmesinin ideolojisi olan faþizme karþý emek güçlerinin birliðini saðlamaya çalýþmalýdýr. Etnik, mezhepsel, dinsel, cinsel ayrýlýklarý körükleyerek güç kazanan faþist hareketin en etkili pan zehri kitlesel iþçi mücadeleleri ve emek güçlerinin faþizme karþý birliðidir.
DÜĞMEYE BASAN KİM? antikapitalist
Geçen yýl boyunca bize anlatýlan "her þey istikrar için" çaðrýlarý halen kulaklarýmýzda. Kurt, güvercin ve arý istikrar adýna hükümet etmek için bir araya getirildi. Ýstikrarlý bir ekonomik büyüme için IMF reçetesi uygulamaya konuldu. Ýstikrar için Kürtlere, Ýslami harekete ve solculara operasyonlar düzenlendi. Ýstikrar için batýk bankalar kurtarýldý. Ancak tüm yöneticiler el ele vermiþ çok kararlý bir þekilde "istikrar programý uygularken" ekonomi krize girdi. Yeni yýla "istikrarsýzlýk var, bunalým var, müdahale gerekiyor" sesleriyle giriyoruz. Peki bu istikrarsýzlýðýn, bunalýmýn sorumlusu kim? Patronlar, siyasetçiler, generaller, bürokratlar hepsi birbirini krizin düðmesine basmakla suçluyorlar. Nasýl da birbirleriyle kavga ediyorlar? Bu kavga rant kavgasý, bu kavga daha fazla servet, daha fazla güç kavgasý. Yani istikrarsýzlýðýn ve bunalýmý yaratan, ekonomik sistemin ta kendisi. Ýstanbul Ticaret Odasý Baþkaný nasýl da MGK'ya "her þeye burnunuzu sokuyorsunuz, ekonomiye de burnunuzu sokun" diyor. TÜSÝAD siyasetçilere öfkeli bir þekilde, "özelleþtirmeleri hýzlandýrýn" diye baðýrýyor. Sabancý yaðlý ballý olduðu bankacýlara þimdi veryansýn edip "haksýz kazanç saðlayanlar bedelini ödesin" diyor. Ekonomiyi, devleti, siyaseti yönetenler birbirine girmiþ kavga ediyorlar. Bu sistemi yönetenlerin kapalý kapýlar ardýnda çýkarlarý için verdikleri kavga, ekonomik kriz derinleþince hepimizin açýkça görebildiði bir hal aldý.
Düþman kar deþler gö rev baþýn da Çýkarlarý için birine düþman olan yöneticiler bizim karþýmýzda nasýl da kardeþçe tutum alýyorlar. Asgari ücret, memur maaþlarý, çalýþanlarýn vergilendirmesi, özelleþtirmeler, F tipi hapishaneler konusunda nasýl da anlaþýyorlar. Saðlýk, eðitim, insan haklarý, demokrasi ve insanca yaþam taleplerimize karþý nasýl birlikte saldýrýyorlar.
Dü ð m e y e k i m b a s t ý ? Ecevit "F Tipi hapishanelere karþý eylemler, iki polisin öldürülmesi ve polislerin gösterisinin art arda gelmesi 'düðmeye kim bastý' sorusunu akla getiriyor" diyor. Ecevit gibi Türkiye'nin son kýrk yýlýna bir þekilde damgasýný vurmuþ bir po-
litikacý için bu soruyu sormasý onun salaklýðýný deðil, kafasýnýn nasýl çalýþtýðýný gösteriyor. Ecevit hayatý boyunca düðmeyi kontrol etmek iddiasý ile oy istedi. Ecevit'e Karaoðlan diyerek oy verenler, onun her seferinde nasýl bir karayýlana döndüðünü gördüler. Ecevit "ekonomi düðmesinin" asýl olarak IMF, TÜSÝAD patronlarý ve devlet bürokrasisi tarafýndan kontrol edildiðini çok iyi biliyor. Bu ekonomik güç odaklarýnýn çýkarlarý tehlikeye girdiðinde kendisini çöpe atabileceðini de biliyor. Yöneticiler tarihi yazarken hep liderlerin (Atatürk miti gibi) toplumun kontrolünü (düðmesini yani) tamamen elinde bulundurduklarýný anlatýrlar. Bu yöntem tarihi anlamamýza hiç yardýmcý olmaz, o yüzden tarih sýnavlarýndan geçmek için hep ezberlemek, kopya çekmek zorunda kalýrýz. Kapitalist sistemde tek bir düðme yok. Bir yanda sermaye sahiplerinin, yönetici sýnýf içinde yer alan üst düzey bürokrat, yargýç ve generallerin düðmeleri var. Diðer yanda toplumun düðmeleri üreten kesimi kendini düðme basýcýlardan korumaya çalýþýyor. Onlar da düðmelere basmaya çalýþýyorlar. Her grup kendi çýkarlarýný koruyup artýrmak için sürekli düðmelere basýyor. Dolayýsýyla her basýlan düðme yeni bir durum yaratýyor ve her yeni durumda düðmelere yeniden basýlýyor. Sonunda ilk düðmeye basanýn kim olduðunu ve ne amaçladýðýný bulmaya çalýþmak boþ bir çabaya dönüþüyor. Toplumsal mücadeleler, üretilenin nasýl paylaþýlacaðýný belirliyor. Özellikle ekonomi krize girdiðinde yani paylaþýlan þey yeterince hýzla artmadýðýnda kendi payýný korumak ve artýrmak isteyen her kesim kendi düðmesine basmak, elindeki bütün güçle paylaþým savaþýna girmek zorunda. Yani emekçi örgütlerinin "düðmeye kim bastý" sorusunu geçip, ellerinde bulunan her düðmeye basmasý, saldýrý altýnda olan haklarýmýzý, özgürlüklerimizi, kazanýmlarýmýzý, ekmeðimizi, iþimizi korumak için harekete geçmesi gerekiyor. Çünkü böylesi bir dönemde düðmeye basmayan kaybeder!
Çiðdem Özbaþ
ÇE V Ý K K U V V E T A Y A K L A NM A S I Çevik kuvvet polisleri "Silahlarýmýzý ölünce mi kullanacaðýz", "Diþe diþ, kana kan, intikam, intikam", "Örgütler savulun, silah kullanacaðýz", "Bu ülkeyi sevmeyen defolup gitsin", "Bu vatan Apo'ya mezar olacak", "Bizi sataný biz de satarýz", "Þehitler ölmez vatan bölünmez" sloganlarýyla ayaklandýlar. Silahlarýný sallayarak þunlarý söylüyorlardý: "Elime silah veriliyorsa kullanýrým. Gösteri yapýlýyorsa döverim. Anama küfrettirmek için polis olmadým. Kimseyi dövmeyeceksiniz, cop kullanmayacaksýnýz diye emir veriliyor. Peki ben sosyal patlamamý nerede yapacaðým, stresimi nerede atacaðým?" Bu ayaklanma polis gücü içindeki ülkücü (=faþist=nazi) örgütlenmeyi açýkça gösteriyor. Bu ayaklanma sonrasýnda Kýzýlay'daki hücre tipi protesto eylemine saldýrdýlar. Ölüm orucundaki tutsaklarýn yakýnlarýyla dayanýþmanýn merkezi haline gelen ÖDP, TSÝP ve Eðitim Sen'in bulunduðu binanýn ülkücülerce talan edilmesi teþvik edildi. Saldýrýnýn yapýldýðý binanýn karþýsýndaki bi-
Sayfa 3
HÜCRELERE VE ÖLÜME HAYIR!
Aylardýr F Tipinin ölüm anlamýna geldiði, hücrelerin siyasi tutuklularý canlý canlý tabuta koymak olduðu söyleniyor, basýn açýklamalarý ve gösteriler yapýlýyordu. Bütün sivil toplum kuruluþlarý, aydýnlar, gazetecilerin büyük bölümü bu fikirdeydi. Ancak hükümet F Tipi'ne geçiþte ýsrar edince siyasi tutsaklar iki seçenekle baþbaþa kaldýlar: Ya hücre sistemini kabul edip teker teker yok edilmelerini, kiþiliklerinin, onurlarýnýn, fikirlerinin ezilmesini kabul edecek, hücrlere gideceklerdi ya da böyle bir ölüm yerine onurluca, direnerek öleceklerdi. Onlar ikinci seçeneði tercih ettiler ve ölüm orucuna baþladýlar. Ancak zaten hemen her konuda toplumun desteðini yitirmiþ bulunan devlet tutsaklarýn bu tercihine bile tahammül edecek durumda deðildi. Sonunda cezaevlerine, "hücreye girmektense onurumla ölürüm" diyen tutsaklara saldýrdý. Bu saldýrýyý "þefkat elimizi uzattýk", "kurtarma operasyonu yapýyoruz" diye anlatan yöneticiler yalan söylüyorlar. Gazetemiz çýkarken öldürülen tutsak sayýsý 20 kadardý ve saldýrý halen devam ediyordu. Ayrýca "kurtarýldýðý" iddia edilen tutsaklarýn büyük bölümü kaldýrýldýklarý hastanelerde ve gönderildikleri hücrelerde ölüm orucuna devam ediyor. Siyasi tutsaklarý "terörist" diye toplumun gözünden düþürmeye çalýþan devlet, gözü dönmüþ bir terör uyguluyor.. Yöneticilere karþý toplumun her kesiminde güvensizliðin çok yüksek olduðu bir dönemde, devlet otoritesinin yeniden saðlanmasý için bu operasyon kullanýlmaya çalýþýlýyor. Ancak operasyon nedeniyle yaþanan ölümler ve toplumda yarattýðý terör havasý istikrar deðil istikrarsýzlýðý arttýrýyor. Birkaç bin tutsaðý hücrelere doldurularak sistemin istikrarýný saðlamak mümkün deðil. F tipi yoksulluðu, iþsizliði, finansal krizi, Kürt sorununu çözmeyecek. Bunu bilen herkes daha güzel bir dünya isteðiyle sisteme karþý mücadele etmeye çalýþtýðý için cezaevlerine atýlan insanlarýn hücrelere doldurulmasýna karþý çýkmalýdýr. Ýçerde ve dýþarýda mücadele devam ediyor. Devlet teröründen rahatsýz, yöneticilere güvensiz olan herkesle hücre tipine ve devlet terörüne karþý çýkmasý için tartýþalým.
nada çalýþan ve tepki gösteren Çankaya Belediyesi çalýþanlarý da hýzla bu saldýrýnýn hedefi haline geldi. Çevik kuvvet ayaklanmasý ve polis destekli faþist saldýrýlar Türkiye'deki demokrasi ve insan haklarý savunucusu olan kitle örgütlerinin ne kadar büyük bir tehlikeyle karþý karþýya olduðunu gösterdi. Büyük bir tehlike olan faþist fikirler ve örgütlenmeler daha da meþrulaþmak ve toplumdaki desteðini geniþletme çabasýnda. Bu gücün yarattýðý tehdit karþýsýnda geri çekilmek çözüm deðil. Tek yol toplumda bu örgütlenmenin ve fikirlerin meþru olmadýðýný anlatmak, onlar kadar merkezi hareket edebilecek anti faþist bir örgütlenme yaratmak. Bu tür bir
anti faþist hareketin yaratýlmasý konusunda kaybedilen her gün faþist hareketin biraz daha meþrulaþmasý ve örgütlenmesi için onlara alan ve zaman veriyor. Çevik kuvvet ayaklanmasýndan ve temsil ettiði intikam ve demokrasi düþmanlýðýndan rahatsýz olan herkesi anti faþist bir cephe kurmak için ortak bir çaba sarf etmeye çaðýrýyoruz.
MÜ CA D EL E VE UMUT DOLU BİR YIL Dİ LİY OR UZ
KOÞULSUZ ELEÞTÝREL DESTEK NEDÝR?
Sayfa 4
antikapitalist
MARKSÝST TUTUM
Polis Kýzýlay’da tutsak yakýnlarý ve F tipi karþýtlarýný daðýttýktan sonra meydaný faþistlere býraktý, ama devrimci gençler saldýrýya direndiler. Marksistler için sömürüsüz ve sýnýfsýz bir topluma giden yol ancak ve ancak iþçi sýnýfýnýn doðrudan, kendi bilinçli eylemiyle açýlabilir. Dolayýsýyla marksistler için iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz eylemi her zaman merkezde yer alýr. Her soruna, mücadeleye, kazanýma, yenilgiye bu açýdan bakarlar. Ýþçi sýnýfýnýn kendi iktidarý, yani sosyalizm, ancak ve ancak iþçi sýnýfýnýn büyük çoðunluðunun bu yönde eyleme geçmesiyle mümkündür. Baþka bir yol, kestirme bir çözüm ne yazýk ki yoktur. Marks'ýn ýsrarla "bütün ülkelerin iþçileri birleþin" ve "iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr" demesi bir rastlantý deðildir. Üstelik Marks'ýn bu tespiti yaptýðý dönemde bütün dünyadaki sanayi iþçilerinin toplamý bugünkü Türkiye'deki iþçi sýnýfý kadardý. Peki neden Marks toplumda bu kadar küçük bir azýnlýk olan iþçilere bu kadar önem verdi. Neden yeni ve sömürüsüz, sýnýfsýz bir dünyayý yalnýz ve yalnýz iþçi sýnýfýnýn mücadelesine baðladý? Çünkü Marks materyalistti. Ona göre toplumsal sistemler toplumsal güçler arasýndaki mücadelelerle belirleniyordu. Ve yeni bir toplumu yaratabilecek yegane güç iþçi sýnýfýydý. Sýnýflý ve sömürüye dayanan toplumlarýn en önemli sorunu toplumun küçük bir azýnlýðýn ihtiyaçlarýna göre örgütlenmesi, üretime, daðýtýma bu küçük azýnlýk tarafýndan karar verilmesiydi. Peki nasýl olacaktý da bu durum tersine çevrilecekti. Köylülük bunu gerçekleþtiremezdi. Çünkü bu sýnýf eski toplumun bir kalýntýsýydý ve yerini hýzla yeni sýnýflara býrakacaktý. Daha da önemlisi köylülüðün yaþamý bireysel mülkiyete ve bunun üzerinden saðlanan bireysel kazanca baðlýydý. Bu nedenle köylüler ya da benzer konumda olan küçük sermayedarlarýn sayýsý çok da olsa onlarýn kuracaðý sistem ancak kapitalizmi yeniden yaratmak olurdu. Ya da ilkel yaþama geri döner yoksulluðu paylaþýrdýk.
Ýþçi sýnýfýný diðer bütün toplumsal güçlerden farklý ve özel kýlan onun üretim sürecindeki özelliðiydi. Köylülüðü çuvaldaki patateslere benzeterek "çuval boþaltýldýðýnda her biri bir tarafa daðýlýrlar" diyen Marks iþçi sýnýfýný kapitalizmin mezar kazýcýsý olarak görmüþtü. Toplumcu olan yani çoðunluðun ihtiyaçlarýný öncelik edecek tek sýnýf iþçi sýnýfýydý. Çünkü iþçi sýnýfý çalýþtýðý yerde patrondan, yöneticilerden kurtulduðunda ya yeni patronlara boyun eðmek ya da hep birlikte demokratik biçimde o iþyerini yönetmek zorundadýr. Ýþte ikinci seçenek ve sadece ikinci seçenek, yani sosyalizm, insanlýðýn sömürüsüz sýnýfsýz bir dünyaya götürecek yolun baþlangýcý olacaktýr. Buradaki temel sorun iþçi sýnýfýnýn ne yazýk ki sadece çok çok küçük bir kesimi böyle birþeyin olabileceðini düþünmekte. Büyük çoðunluk günlük yaþamýn ve egemen fikirlerin etkisiyle baþka seçenek olmadýðýný düþünüyor. Nasýl olacak da büyük çoðunluðun fikri deðiþecek. Marks'ýn buna yanýtý da çok açýktýr. Ýþçi sýnýfý kendi eyleminden öðrenir, yüzyýllarýn pisliðinden kitlesel mücadeleler sýrasýnda sýyrýlma olanaðý yakalar, yönetilmeye alýþmýþ iþçiler yönetme yetenek ve güveni kazanmaya baþlarlar. Bu deðiþim ancak ve ancak iþçi sýnýfýnýn kitlesel eylemlilikleri sýrasýnda gerçekleþebilir. Ancak hayat her zaman doðrudan sýnýf mücadeleleriyle geçmiyor. Sömürünün sonuçlarý iþçileri biraraya getirirken baþka bazý etkenler iþçileri bölüyor. Kadýn-erkek, iþçi-memur, eþcinsel-eþcinsel olmayan, Türk-Kürt-Romen-Arap, Alevi-Sünni, madenci-tekstilci, dindar-dinsiz vb karþýtlýklar iþçiler arasýnda var ve bu durum bizim birleþik gücümüzle karþý karþýya gelmek istemeyen yönetici sýnýf tarafýndan kullanýlýyor. Kapitalist sistem iþçi sýnýfýný bölen, bizi birbirimize düþüren bu tür ayrýlýklarý körükler ve derinleþtirir. Toplumdaki bu tür bölünmüþlükler nedeniyle bazý grup ve azýnlýklar maðdur olurlar, ezilirler. Örneðin kadýnlar, Alevi-
ler, çingeneler, gayrimüslimler, Kürtler bu ezilmeden paylarýný almaktadýrlar. Marksistlere göre, ezilen gruplarý kurtaracak olan iþçi sýnýfýnýn kitlesel mücadelesiyle ulaþýlabilecek sosyalizmdir. Çünkü iþçiler kazanmak için birlikte davranmak, birlikte davranmak için de bu ayrýlýklarý önemsememek zorundadýrlar. Aksi takdirde baþarýlý olmak mümkün deðildir. Çünkü sosyalizm ancak iþçi sýnýfýnýn büyük çoðunluðunun bilinçli ve birleþik mücadelesiyle kazanýlabilir. Marksistler bu nedenle bölünmüþlüðe karþý mücadele etmek zorundadýrlar. Peki bunun Marksistler için pratikteki anlamý nedir? Marksistler iþçi sýnýfýnýn birliðini saðlamak için ezilen her kesimin, hor görülen her grubun yýlmaz ve militan savunucusu olmak zorundadýrlar. Ezilenlerin mücadelesini koþulsuz olarak desteklemek, egemen sýnýfa karþý onlarýn yanýnda durmak Marksistlerin temel görevlerinden biridir. Ancak bu desteði veren Marksistler destek verdikleri kesimle hiç durmaksýzýn köklü çözümün ancak sosyalizmle saðlanabileceðini, sosyalizmin ne olduðunu, nasýl kazanýlabileceðini ve dolayýsýyla iþçi sýnýfýnýn vazgeçilmez önemini ve bunun pratikteki anlamýný tartýþmak, bu perspektifte öneriler sunmak zorundadýrlar. Mücadele eden ezilenlerle kol kola durmak, onlarýn taleplerini desteklemek konusunda iyi bir sýnav vermek bir Marksist için yeterli olamaz. Eðer köklü çözüme nasýl ulaþýlacaðýný tartýþmýyorsak ezilen kesimin mücadelesinin peþine takýlmýþýzdýr. O mücadele týkandýðýnda biz de týkanýrýz. Bu durumun siyasi kavramlar sözlüðündeki adý "kuyrukçuluk"tur. Kuyrukçuluk madalyonun bir yüzü. Madalyonun diðer yüzü ise "sekterlik"tir. Yani ezilenlerin mücadelesini "iþçi sýnýfý merkezli olmadýðý" ya da "yanlýþ strateji ve taktikler kullandýðý" gerekçeleriyle yalnýz býrakmaktýr.
Marksistler ezilen kesimlerin haklý talepleri ve mücadelesi karþýsýnda sekterlik ve kuyrukçuluk tuzaðýna düþmeden koþulsuz ama eleþtirel bir destek sunmalýdýr. Yani egemen sýnýfa karþý ezilen kesimin militanlarýndan daha da militan ve kararlý olurken köklü çözümü saðlayacak iþçi sýnýfý merkezli strateji ve taktikleri savunmak, ezilenlerin mücadelesinin bu yöndeki zaafýný tartýþmak zorundayýz. F tipine karþý yaþanan eylemler sýrasýnda "onlar hayatlarýný koydular, bedel ödüyorlar, dolayýsýyla yanlýþ yolda da olsalar eleþtiremeyiz, yapabileceðimiz tek þey elimizden geldiðince onlara destek olmaktýr" yaklaþýmý kuyrukçu tutumun tipik bir örneðidir. "Maceracýlar, cezaevinden devrim yapacaklarýný sanýyorlar, bu nedenle eylemi kazanýmlar elde edildiðinde bitirmediler" diye eleþtirerek desteði çekmek de sekter tutumun tipik bir örneðidir. Marksistler için "koþulsuz ve eleþtirel desteðin" buradaki anlamý, öncelikle F tipine karþý mücadele eden tutsaklarýn ve onlarýn yakýnlarýnýn direniþine destek vermektir. Bu birinci görevdir. Devlet terörüne karþý, egemen sýnýfa karþý onlarý savunmadan Marksist kalýnamaz. Ancak iþ burada bitmiyor elbette. Gidilen her eylemde, egemen sýnýfa karþý tutsaklarýn yanýnda tutum alan herkesle "iþçi sýnýfý perspektifine sahip olma, maceracýlýk, toplumsal mücadelenin durumunu deðerlendirme, eylemi en uygun anda bitirme, toplumsal desteðin yitirilmesine neden olan devrim anlayýþý ve bunun taktikleri, sloganlarý vb" konularda tartýþmak, bu konulardaki Marksist yaklaþýmý ve önerilerimizi sunmak "birincil" görevimizin ayrýlmaz bir parçasýdýr. Ezilenlerin mücadelesinde Marksistlerin tutumunu þöyle özetleyebiliriz: Egemen sýnýfa karþý kol kola omuz omuza mücadele etmek ve bunu yaparken sosyalizmi, iþçi sýnýfýnýn önemini, buna uygun taktikleri tartýþmak. Sertuð Çiçek
K rİzİn fat uras ınI p atro nlar ö de sİn antikapitalist
IMF'nin resmi yayýn organý "IMF Review"un Temmuz sayýsýnda Türkiye'de uygulanan "istikrar programý konusunda þunlara deniliyordu: "Türkiye'nin enflasyonu düþürme programýnýn faiz oranlarýnýn düþmesi, hisse senedi deðerlerinin yükselmesi dahil olumlu etkileri oldu." Kasým ayýnýn son haftasý ve Aralýk ayý baþýnda IMF programýnýn tam da tersi sonuçlar verdiðini gördük. Faizler roket gibi % 1900'e yükseldi, borsa ise yýlbaþýndaki deðerinin üçte biri düzeyine düþtü. IMF "uzmanlarý" son ana kadar çöküþü hiçbir þekilde öngöremediler. Her geliþ gidiþlerinde istikrar programýnýn "rayýnda" gittiðini tekrarlýyor, kriz konusunda hiçbir ipucu vermiyorlardý. IMF'nin her açýklamasý ve yayýný istikrarlý bir iyimserlik havasýndaydý.
K ri z n e r e de n ç ýktý ? Hükümet de istikrar programýný iþletebilmek için iþçilerden koparabildiði her türlü fedakarlýðý yaptýrttý. Mezarda emekliliði yoðun tepkilere ve 17 Aðustos depremi faciasýna raðmen getirdiler. Yaþam standartlarýnda yapýlan kesintilere karþý çalýþanlarýn öfkesi ve militanlýðý artarken, hükümet ücret politikasýndan taviz vermedi. Dolayýsýyla kriz iþçi sýnýfýnýn direniþi nedeniyle geliþmedi. Krizin büyüklüðü IMF programý hakkýnda "kral çýplak" dedirtiyor. Bir banka daha battý ve bunu daha niceleri takip edebilir. Türkiye'de 81 banka var. Ýngiliz patronlarýnýn tanýnmýþ dergisi "Economist" bunlardan sadece dördünün saðlam olduðunu iddia ediyor. Önümüzdeki üç yýl için planlanan IMF stand-by kredisi 4 milyar dolardan daha azdý. Çöken istikrar programýný kurtarmak için IMF Türkiye'nin patronlarýna birkaç ay içinde 10 milyar dolar verecek. Bunun 7.5 milyar dolarý ise peþin. Bunu, 1997'de çöken Uzakdoðu Kaplanlarýný kurtarmak için IMF'nin verdiði borçlarla karþýlaþtýrabiliriz. Türkiye ile benzer bir nüfus büyüklüðüne sahip olan Güney Kore'ye 1997 ve 98'de toplam 11 milyar dolar verildi. 220 milyonluk bir nüfusa sahip olan Endonezya'nýn da içinde bulunduðu Güneydoðu Asya ülkelerine ise 1998-99'da toplam 4.5 milyar dolar aktarýldý. Türkiye ekonomisinin büyüklüðü hesaba katýldýðýnda verilen borcun IMF tarihindeki en büyük kurtarma paketi olduðunu görüyoruz. Krizin faturasý da devasa. Demirbank'tan önceki 10 bankanýn kurtarýlmasýnýn maliyeti 10 milyar dolarý aþkýndý. IMF'nin verdiði 10.4 milyar dolar Özel Çekme Hakký'ndan karþýlanacak. Bu fon
için uygulanan faiz oraný normalden çok daha yüksek. Economist dergisi bu faiz oranýný "caydýrýcý" olarak nitelendiriliyor. Borç, döviz üzerinden ve IMF'nýn normal olarak uyguladýðý oranýnýn 3-5 puan daha yüksek bir faiz oranýna tabii. Dolayýsýyla yüzde 5 civarýnda olan normal faiz oranýn hemen hemen iki katý düzeyinde. Faiz oraný kamuoyuna açýklanmadý ama IMF uygulamalarýna göre bu oran kesinlikle yüzde 8.3'ün üzerinde, yüzde 10'a yakýn. Bu fondan alýnan borçlar en geç iki buçuk yýlda geri ödenmek zorunda. Bu kadar büyük bir faturayý kim ödeyecek? Verdiðimiz vergiler aracýlýðý ile BÝZ. Alýnan bu kredinin yýllýk faizi 1 milyar dolar olacak. Türkiye'de yaklaþýk 10 milyon aile yaþýyor; her aile 1000 dolar anapara geri ödemesi ve yýllýk 100 dolar faiz yükü altýna girdi. Hükümet tam da bu nedenle vergi üzerine vergi bindiriyor.
K a rlý lý k d üþ ük Bu yýlýn ilk yarýsýnda þirketler 1999 bilançolarýný açýkladýklarýnda büyük üretici þirketlerin karlarýnýn yarýsýndan fazlasýnýn üretimden deðil faizden elde ettikleri ortaya çýktý. Marks'ýn krizdeki kapitalizmin hareket tarzý konusunda yazdýklarý bu durumu tarif ediyor. Kapitalistler iþçileri sömürerek yeterince kar edemeyince birbirlerinden ve herhangi baþka bir yerden çalmaya baþlarlar. Arazi veya hisse senedi spekülasyonu kýsa vadede kapitalistler için daha fazla kar saðlayabilir. Ancak uzun vadede hisse senedi ve arazi fiyatlarýnýn yükseliþini besleyecek üretim yapýlmadýðýnda rant döngüsü aþýrý þiþirilmiþ balon gibi patlar. Bu yýlýn baþýnda borsadaki yükseliþ bu döngünün diðer bir örneði. Üretici sektörlerden oluþan gerçek ekonomi düþüþe geçmiþti, IMF istikrar paketinin ilk etapta faiz oranlarýný düþürmesi üzerine spekülatörler kar için baþka alanlara yöneldiler ve hisse senedi fiyat artýþlarýyla bir borsa balonu yarattýlar. Hisselerin deðerleneceðinin düþünüldüðü bir ortamda herkes para kazanýyor gibiydi. Ancak hisse senedi fiyatlarýný destekleyecek üretici sektörlerde karlarýn düþük olmasý ufak bir dedikodunun bile panik yaratarak balonu patlatmasýna yetti.
Devlet borçlarýnda patlama Türkiye'nin bankalarýna olan iç borçlarý son üç yýlda bir patlama yaþadý. 1998'in üçüncü 4 aylýk diliminde 9.94 katrilyon TL olan iç borç stoðu, 1999'da 20 katrilyon TL, 2000 yýlýnda da 31.4 katrilyon TL'ye yükseldi. Son haftalarda faiz oranlarýndaki sýçramayý hesaba katmasak bile borcun
yüzde 40 oranýndan faizi 12 katrilyon TL'dir. Bu da GSMH'ýn (bütün üretimin) yüzde 8'ine denk düþer. Buna 102 milyar dolarlýk dýþ borcun (IMF'nin en düþük oranýndan) 4 katrilyon TL'lik faizini eklersek faize aktarýlan kaynaðýn GSMH içindeki oraný yüzde 10'a çýkar. Hükümet bu faizi ödüyor ama bu deðirmenin suyu nereden geliyor? Sadece iki kaynak var: Birincisi büyük kýsmýný bizlerin ödediði vergiler, ikincisi ise yeni borç alýmlarý. Gazete ve televizyonda hortumculuk haberlerinden geçilmiyor. Ancak gerçek hortumculuk þu ya da bu bankayla sýnýrlý deðil. Bütün bankalar hortumcu. Hükümet bizden topladýðý vergileri faiz adý altýnda banka ve sanayicilere hortumluyor. Gerçek bu kadar basit. Hortumun bir ucu yoksulun cebinde diðer ucu zenginin. Devlet yoksuldan zengine para aktarýmýný saðlamak için pompalayýp duruyor.
B o rs a n e de n çöktü? Hükümet ve medyadaki satýlmýþ kalemler yaþanan son finansal kriz için "dedikodu" çýkaranlarý suçluyor. Baþkalarý bir bankanýn diðerini batýrmaya çalýþtýðýný iddia ediyorlar. Derin bir kriz olmasaydý dedikodular banka batýramazdý. Çöküþ, IMF'nin istikrar programý ve bankalarýn yoksulun cebinden hortumladýklarý kaynaklarla kar etmeleri nedeniyle yaþandý. Demirbank'ýn sahibi "Biz vatanseveriz. Çok miktarda hükümet bonosu almak için çok zahmete katlandýk." dedi. Demirbank ve diðer bankalarýn katlandýðý zahmet ise uluslararasý piyasalardan ucuz krediler alarak hükümete yüksek faizle borç vermekti. Bu faizleri ise bizler vergilerimizle ödüyorduk. Bu havadan para kazanmaktýr. Ne var ki döviz kurlarýnda ve faiz oranlarýndaki bir oynama bankalarý ödeme güçlüðüne sürükler. Mali çevreler bu riski hoþ karþýlamazlar. Dolayýsýyla bankalar döviz cinsinden kýsa vadeli borç alarak hükümete orta vadeli borç verdiklerini saklamak için bilanço yýlý sonunda kaynak aktarýmýnda bulunurlar. Bunu yapabilmek için ise baþka bir yerden borç bulmalarý ya da hükümet bonolarýn bir kýsmýný elden çýkararak kýsa
vadeli döviz borç ödemelerini yapmalarý gerekir. Bankalar bu yýl da ayný operasyona baþladýlar. Faiz oranlarýnda düþük bir artýþ, sabit faizli hükümet bonolarýnýn deðer kaybetmesine neden oldu. Böylece bankalarýn elinde bulunan bono deðerleri hükümete borç vermek için bonolara ödedikleri deðerin çok altýna düþtü. Ýçeri girdiler, bu da duyuldu. Piyasalardaki güven kaybý hiçbir bankanýn bunlarý kurtarmak için borç vermeye yanaþmamasý ile sonuçlandý. Demirbank böylece battý. Bu Demirbank'ýn vatanseverliði deðil; kar ve bizden hortumlama hýrsýydý. Hortumlanandan daha fazla pay kapmak için borç alýp durdu ve sonunda iflas etti. Þimdi hükümet bu pisliði temizlemek için elini bizim cebimize daha derin sokacak.
E t ki s i Krizin etkisi çok ciddi olacak. Yeni vergi yükü yaþam standardýmýzda tahammül edilmez kesintiler getirecek. Bu kriz yaþanmadan önce 1998'de 3255 dolar olan kiþi baþýna GSMH 1999'da 2878 dolara düþmüþtü. Bu alým gücümüzdeki, gerçek ücretlerimizdeki düþüþü yansýtýyor. Bu arada lüks eþyalarýn ithalatý artmaya devam ediyor. Zenginlerin hala parasý var yani. Krizin yükü kesinlikle eþit
Sayfa 5
bir þekilde daðýtýlmýyor. Vergilerin neredeyse tamamý çalýþanlarca ödeniyor. 2000 yýlýnýn ilk 10 ayýnda 5 katrilyon TL gelir vergisi ve 9.5 katrilyon TL KDV, ithal edilen ürünler için de 3.49 katrilyon vergi ödedik. Dolaylý ya da dolaysýz olarak iþçilerden toplanan 18 katrilyon TL'lik vergi karþýsýnda þirketler sadece 1.853 katrilyon TL vergi verdiler. KDV ve diðer yeni vergiler iþçi ve yoksulu daha da aðýr vuracak. Zenginler sýrtýmýzdan bayram ettiler. Ýyi günlerinin de kötü günlerinin de faturalarýný hep bize çýkartýyorlar.
Çözü m Bir kuyunun içinden çýkmak istiyorsan ilk yapýlmasý gereken iþ kazmayý býrakmaktýr. Bizler yoksuluz, yapmamýz gereken ilk þey hortumu durdurmak, zenginlere para daðýtmaktan vazgeçmek. Bunun için hükümet borçlarýnýn sýfýrlanmasý ve bankalarýn bedel ödemeden kamulaþtýrýlmasý gerekiyor. Kriz deprem veya kasýrga gibi doðal bir afet deðil. Kriz, Sabancý, Koç ve Karamehmet gibilerinin onlarý dünyanýn en zengin aileleri yapan onyýllarca süren hýrsýzlýklarýnýn sonucudur. Sermayelerini, zenginliklerini bizden çaldýlar. Yarattýðýmýz zenginliði geri almak, insanca yaþayabilmek için mücadele etmeliyiz.
Cem Uzun
Türkiye faşizmle mi yönetiliyor?
Sayfa 6
antikapitalist
Türkiye'de yaygýn olan bir yaklaþým vardýr. Baskýcý, adaletsiz, hak tanýmaz her tutum "faþizm" olarak tanýmlanýr. Dayak atan öðretmene, eþek þakasý yapan en yakýn arkadaþýmýza, eve geliþ saatimize kýzan babaya, yalan söyleyen politikacýya, grevi satan sendika yöneticisine "faþist" damgasýný yapýþtýrýveririz. Sýk sýk "Türkiye'nin faþizmle yönetildiðini" söyleriz birbirimize. Oysa faþizm insanlýk tarihinde çok önemli ve özel bir yeri olan, mücadele ederken özel araçlar kullanmak zorunda olduðumuz siyasi bir harekettir. Türkiye'de büyük bir faþist hareketin olduðu doðru. Ancak ülkenin faþist diktatörlükle yönetildiði yanlýþ bir saptamadýr. Her baskýcý devlet için "faþist" demek, terörü, yargýsýz infazý, adaletsizliði "faþizm" diye tanýmlamak çok önemli bir tehlikeyi küçümseyerek hayati bir hata yapmamýza neden olur. Kapitalizmde devletin iþlevi Kapitalist sistem, küçük azýnlýðýn büyük çoðunluðu sömürüsüne dayanýr. Azýnlýk çoðunluðu kontrol altýnda tutmak için devlet mekanizmasýný baský aracý olarak kullanýr. Bugün bütün dünyada kapitalist sistem egemendir. Devletler, her ülkede, egemen sýnýfýn büyük çoðunluk üzerindeki baský aracýdýr. Biz bunlara burjuva diktatörlükleri diyoruz. Burjuva diktatörlüklerin hepsinin temel özelliði azýnlýðýn çýkarýný korumak ve kollamaktýr. Hepsi ihtiyaç duyduðunda çoðunluðu bastýrmak ve sistemi korumak için baský, terör, yargýsýz infaz, anti demokratik yasalar, hücre tipi cezaevleri, iþkence, vb yöntemlere baþvururlar. Burjuva demokrasisi Burjuva diktatörlükleri kendi içinde farklýlýklar gösterir. Örneðin ABD, Fransa, Almanya ve Ýngiltere gibi ülkelerde burjuvazi için oldukça geniþ bir demokrasi vardýr. Ýþçi sýnýfý da bu ortamda kendi fikirlerini daha özgürce ifade edebilir. Demokrasinin sýnýrýný mevcut kapitalist sistemi kabul edip etmemek belirler. Eðer azýnlýðýn sistemi ve onu koruyan devlet aygýtýný yýkmak için doðrudan eylem yapmýyorsanýz fikrinizi özgürce söyleyip örgütlenebilirsiniz. En demokratik burjuva sistemde bile iþçi sýnýfýnýn sömürüsünü ve bunun garantisi olan devleti ortadan kaldýracak her kalkýþma karþýsýnda diktatörlük bulur. Örneðin Ýngiltere'de madenci grevleri polis ve askeri birliklerce kýrýlmýþtýr, Seattle'daki gösteriler ABD devleti açýsýndan tahammül edilemez noktaya gelince sokaða çýkma yasaðý ilan edilmiþtir. Hücre tipi cezaevi, ölüm oruçlarýna zorla týbbi müdahale Avrupa'da yaygýn olarak kullanýlmýþtýr. Askeri diktatörlük, faþizm, oligarþi Burjuvazinin hükmetmesinin tek yöntemi burjuva demokrasisi deðildir. Örneðin Pakistan'da askeri diktatörlük, Fas'ta krallýk vardýr. Bazý ülkelerde oligarþik bir yönetim (birkaç sermaye grubunun bütün ülkeyi kontrol etmesi) ya da tek kiþilik diktatörlükler de olabiliyor. Buralarda demokrasi burjuvazi için bile çok sýnýrlýdýr. Ýþçi sýnýfý için durum daha da aðýrdýr. Burjuva demokrasilerde fikirleri özgürce ifade etme ve örgütlenme özgürlüðü varken
buralarda fikirlere bile tahammül yoktur. Burjuva devlet biçimlerinin en baskýcý ve tahammülsüz olaný ise faþist diktatörlüktür. En bilinen örneði Nazi dönemindeki Almanya'dýr. Sendikalara, farklýlýklara, itaatsizliðe, disiplinsizliðe, örgütlenmeye, sýnýf mücadelesinin ve marksizmin lafýný bile etmeye tahammül yoktur. Burjuvazinin kendi arasýndaki demokrasisi de ortadan kalkar. Bütün devlet gücü tek bir merkezde toplanmýþtýr ve bu durum açýkça bütün topluma kabul ettirilmiþtir. Burjuva yönetim biçimleri arasýnda Çin Setti yoktur. Örneðin Türkiye'de sýnýrlarý çok daraltýlmýþ burjuva demokratik bir sistem vardýr. Türkiye'deki demokrasi, benzer bir sistemle yönetilen Ýngiltere'deki kadar geniþ deðildir, ama yine benzer bir sistem uygulanan Güney Kore'deki kadar da dar deðildir. 12 Eylül Eðer her baskýcý devleti faþist olarak görürsek "bütün devletler faþisttir" gibi yanlýþ bir sonuca ulaþýrýz. Böylece Ýngiltere ile Türkiye, Türkiye ile Pakistan arasýndaki farklarý küçümsemiþ oluruz. Özleri ayný olsa da bu sistemler arasýnda fark olduðunu kabul etmek zorundayýz. Örneðin Türkiye'de 11 Eylül 1980 tarihinde de küçük bir azýnlýk için iþleyen kapitalist sistem ve onun devleti vardý, 12 Eylül 1980'de de. Sömürünün varlýðý ve egemen sýnýf ayný kalsa da dar bir burjuva demokrasisi (11 Eylül) ile askeri diktatörlük (12 Eylül) arasýnda iþçi sýnýfý açýsýndan oldukça önemli farklar vardýr. Eðer "bu iki sistem arasýnda fark yok" diyorsak, sendikal örgütlenme, sosyalist yayýn çýkarma, grev yapma, gösteri yapma, iþyerimizde, okulumuzda, mahallemizde, kahvede fýsýldaþmadan "sosyalizm mümkündür" tartýþmasý yapabilme haklarýnýn olup olmamasýný önemsemiyoruz demektir. 1 yýl içinde onbinlerce kiþinin iþkence tezgahlarýndan geçirilmesine, yüzbinlere varan sayýda tutuklama yapýlmasýna, onlarca kiþinin idam edilmesine, sendika ve partilerimizin kapýsýna kilit vurulmasýna, gazetelerimizin yasadýþý ilan edilmesine kayýtsýz kalýyoruz demektir. Þu anda "laik devletten", "vatanýn bölünmez bütünlüðünden", "sistemin devamýndan" yana olmak koþuluyla bir demokrasi var. Zaten burjuva demokrasilerinin yetersizliði ve çoðunluk için diktatörlük anlamýna gelmesinin nedeni de bu. Türkiye'de aksak ve sýnýrlý da olsa bu tür bir demokrasi var. 12 Eylül'de bu sýnýrlar içindeki bir demokrasi bile egemen sýnýf açýsýndan kabul edilmiyordu. 12 Eylül askeri diktatörlük dönemiydi, burjuvazi kendi temsilcisi olan partiler arasýndaki demokrasiye bile tahammül edemeyecek bir durumdaydý. Þimdi ise durum o kadar kötü deðil, demokrasinin, haklarýmýzýn, özgürlüklerimizin sýnýrlarý biraz daha geniþ. 1920'lerin Almanya'sýnda da büyük burjuvazi iktidardaydý, Hitler döneminde de. Ýki dönem arasýndaki farklarý küçümsemek, Nazilerce katledilen 6 milyon Yahudi'nin, 1 milyon kadar komünist, sendikacý, eþcinsel, yaþlý ve bedensel özürlünün hayatýný önemsemiyoruz anlamýna gelir.
Ser tu ð Çi ç ek
Faþizme Karþý
FAŞİSTLERİ DURDURAB
Polis destekli ülkücü bir grup Kýzýlay'da F tipi protestocularýna saldýrdý. Ardýndan Ölüm oruçlarýnda bulunan tutsak yakýnlarýyla dayanýþma merkezi haline gelen ve ÖDP, TSÝP, Pir Sultan, TAKSAV, Eðitim Sen bürolarýnýn bulunduðu binaya saldýrdýlar. Binaya girip içerdekilere saldýrmayý da deneyen bu faþist güruh eðer baþarýlý olsaydý tarihimizde ikinci bir Madýmak Oteli olayý daha girebilirdi. Saldýrgan grup oldukça küçüktü. Belli ki büyük bir organizasyondan yapmamýþlardý. Ülkü Ocaklarý ve MHP militanlarýnýn örgütlü ve ciddi bir saldýrýsý deðildi yaþananlar. Ama böyle bir saldýrý olursa ne kadar korkunç sonuçlara neden olabileceði konusunda oldukça uyarýcý oldu. Türkiye'de örgütlü ve saldýrmaya hazýr büyük bir faþist hareket var. Þu anda hükümet ortaðý olan MHP tek baþýna iktidar için egemen sýnýfa kendi gücünü kanýtlamaya çalýþýyor. MHP lideri Bahçeli, "vur deyince vuran, dur deyince duran" büyük bir gücü kontrol edebildiðini ve bu gücün egemenlerin emrinde olduðunu her fýrsatta ifade ediyor. Ekonomik krizin derinleþmesi, faþist hareketin tabaný olan orta sýnýflarýn daha da öfkelenmesine neden oluyor. Böyle dönemler faþist hareketin güçlenmesi için bulunmaz fýrsattýr. Kapitalizmin pislikleri ne kadar ortadaysa, yöneticilere güven ne kadar azsa, bir þey yapmalý hissi ne kadar yoðunsa faþist hareket için o kadar verimli bir ortam vardýr. Türkiye'de zaten oldukça büyük bir kitlesel güce sahip olan bu hareket, bugüne kadar Alevi, dinsiz, Kürt ve komünist düþmanlýðý üzerinden örgütlendi. Bugün de bu yöndeki propaganda ve örgütlenmesi devam ediyor. Büyüdükçe daha tehlikeli hale gelen bu mikrobu toplumdan söküp atmak, mikrobun yayýlmasýný önlemek emekten yana, özgürlük, çeþitlilik, demokrasiden yana herkes için hayatidir. Son saldýrý bir kez daha gösterdi ki, 1978'de Maraþ'ta, 1980'de Çorum'da Alevileri katledenler, Balgat, Bahçelievler, Ýstanbul Üniversitesi, SBF'de solcu gençlere pusu kuranlar, Cavit Orhan Tütengil'i, Abdi Ýpekçi'yi , Doðan Öz'ü ve daha nice aydýný öldürenler benzer saldýrýlar yapmaya hazýr bir þekilde beklemektedirler. Onlarý durdurabilecek tek güç emekten yana olanlarýn birliðidir. Faþistlerin demokratik yaþamýn bir parçasý deðil düþmaný olduðunu anlatan, onlarýn mezhepçi, ýrkçý, emek düþmaný yüzünü açýða çýkaran bir birliðe ihtiyaç vardýr. Bozkurt iþareti yapmanýn ve "ülkücüyüm" demenin UTANILACAK bir þey olduðu havasýný bulunduðumuz her alanda saðlamaya çalýþmalýyýz. Demokrasiden, özgürlüklerden, farklý kimliklerden, toplumsal örgütlülükten bu denli nefret eden bir hareketin güçlenmesini engellemek için görev baþýna. FAÞÝZM TÜM EZÝLEN ÝNSANLARIN SORUNUDUR..! Tarihte faþizmin ilk hedefi azýnlýklar ve muhaliflerdi. Bugün de hala böyle. Ancak faþist hareket güçlendikçe bu baský çemberi geniþlemekte ve tüm çalýþan kesimi etkisi altýna almaktadýr. Hem tarih hem de yaþadýklarýmýz faþizmin ne yapmak istediðini ve neler yapabileceðini çok iyi gösteriyor. 1933 Almanya'sýnda yapýlan seçimlerde Nazi Partisi 11 milyon oy alýrken Komünist Parti 6 milyon Sosyal Demokrat Parti ise 7 milyon oy almýþtý. Sonuçta seçimi kazanan Hitler Almanya ve tüm dünyadaki iþçi sýnýfýna tarihte görülmemiþ eziyetler çektirmiþtir. Ülkedeki toplumsal muhalefet bu tehlikeye karþý hep uyanýk ve dayanýþma içerisinde olmalýdýr. Sekter yaklaþýmlardan uzak durmalý toplumsal muhalefeti bir araya getirebilecek yapýcý politikalar üretmeliyiz ANTÝ NAZÝ BÝRLÝK Faþizme karþý mücadelede yakýn tarihimizden alabileceðimiz en baþarýlý örneklerden biri Ýngiltere'de yaþandý. Faþistler seçimlerde 1970'lerin ortalarýnda
Faþistle sosyal
%10'a yakýn maya çalýþýy lerinin oluþtu yapýlan fiziki rak bu gidiþ önemli ölçü %2'den fazla 1990'larý faþist Le Pen kitlesel göst anti faþistler Yaþamýn bizim yarýnla rin faþist har
Mücadele:
İ NASIL BİLİRİZ?
er, polis destekli saldýrýlarýnda sendika, kitle örgütü ve list partilerin bulunduðu binaya ve CHP’li Çankaya Belediyesi’ne saldýrdýlar.
oy almýþlardý. Kitlesel gösterilerle çalýþan ve ezilen kesimleri yýldýryorlardý. Ancak iþçi sendikalarýnýn, muhalif partilerin ve kitle örgüturduðu Anti Nazi Birlik (Anti Nazi League) faþist gösterilere karþý i müdahalelerden müzik festivallerine kadar her yöntemi kullanaþi tersine çevirdi. Faþistleri marjinal bir grup olarak toplumdan üde yalýtmayý baþardý. Bugün Ýngiliz faþist partiler seçimlerde a oy alamamaktadýrlar. ýn sonlarýnda benzer bir yöntem kullanan Fransýz anti faþistleri de n'in partisinin ikiye bölünmesine ciddi katký yaptýlar. Avusturya'da teriler faþist Haider'i istifaya zorladý. Geçtiðimiz günlerde Ýtalyan ri Papa'yý ziyaret için Ýtalya'ya giden Haider'e Ýtalya'yý dar ettiler. her alanýnda, okulda, iþyerlerinde faþizme karþý birlikte mücadele, ara daha umutlu bakmamýzý saðlayacaktýr..! Emekten yana güçlerekete karþý birliði hayati bir öneme sahiptir.
Ö z e r Ka ys e r i l i o ð l u
antikapitalist
Sayfa 7
FAÞÝST HAREKETÝN ÖZELLÝKLERÝ
S ert u ð Çi ç ek
"Faþizm" sözcüðü 1920'li yýllarda siyasi kavramlar arasýna girdi. Baský, idam, iþkence vb nedenler bir devletin faþist olmasý için yeterli olsaydý Osmanlý Ýmparatorluðu, ya da Lenin dönemi Çarlýk Rusyasý da faþist olarak tanýmlanýrdý. Oysa ne Lenin ne de diðer Marksistler için böyle bir tanýmlama sözkonusu deðildi. Eðer karþýlaþtýracak olursak günümüz Türkiyesi 100 yýl öncesinin Rusyasýndan kat kat daha demokratik ve özgürlükçüdür. Peki faþizmi özel hale getiren, faþizmi diðer diktatörlüklerden ayýran temel farklar nelerdir? Faþist hareket devletin resmi kolluk kuvvetleri dýþýnda baðýmsýz ve kitlesel olarak örgütlenir. Faþist hareket terör-þiddet kullanarak farklý olan fikirleri sindirerek-yok ederek emir komuta zinciri içinde örgütlenir. Faþist hareket ayrýmcý bir ideoloji kullanarak toplumda farklý kimliðe sahip bir azýnlýðý bütün sorunlarýn nedeni göstererek, o azýnlýðý günah keçisi yaparak güç toplar. Faþist hareketin sýnýfsal tabaný orta sýnýflar (Küçük esnaf, küçük iþletme sahipleri, topraklý köylülük vb) ve iþsizlerdir. Orta sýnýflar ve iþsizler, ekonomik kriz zamanlarýnda kendilerini savunabilecek kolektif güçleri çok az olduðu için çok sýkýþýrlar. Ýflas etme, küçük sermayesini, topraðýný kaybetme tehlikesiyle karþý karþýyadýrlar. Ekonomik kriz dönemlerinde çalýþtýrdýklarý birkaç iþçinin maaþlarýndaki küçücük artýþlar bile onlarý iflasa götürebilecek durumdadýr. Bu nedenle ortalama ücretleri yükselten iþçi eylemliliklerinin liderliðini yapan örgütlü iþçi sýnýfý ve dolayýsýyla sola karþý düþmandýrlar. Sola düþmanlýklarýnýn bir baþka önemli sebebi de günah keçisi olarak ilan edilen kesimlerin solcular tarafýndan savunulmasýdýr. Büyük sermayedarlar ve onlarýn kontrol ettiði devletin yöneticilerine (generaller, TÜSÝAD patronlarý, üst düzey bürokratlar) karþý kýzgýn ve öfkelidirler. Kapitalist ekonominin en temel dinamikleri olan rekabet ve tekelleþmenin sonuçlarýna öfkelidirler. Bu nedenle anti kapitalist bir söylemleri vardýr. Örneðin Alparslan Türkeþ'in Dokuz Iþýk, Hitler'in Kavgam adlý kitaplarý faþist hareketin kapitalizme, büyük sermayedarlara ve yönetici sýnýfa olan
öfkesini çok iyi ifade ederler. Bu durum faþist hareketin içinde barýndýrdýðý çeliþkiyi de gösteriyor. Ekonomik krizin köþeye sýkýþtýrýp öfkelendirdiði küçük bakkal sahibi bir yandan Koç gibi büyük sermayedarlara öfkelidir, diðer yanda ise onlar gibi büyük bir sermaye biriktirmek amacýndadýr. Yani faþist hareketin tabaný egemen sýnýfa hem öfkelidir hem de onlara öykünür. Faþist hareketin tabaný olan bu sýnýf iþçi sýnýfý gibi kolektif davranma yeteneði ve büyük sermayedarlar kadar ekonomik gücü olmadýðý için iktidarsýzdýr. Bu nedenle devlet yönetimini ele geçirdiklerinde hayalini kurduklarý ekonomik programý gerçekleþtiremezler. Her birinin amacý büyük sermayedar olmak olan bu sýnýfýn temsilcisi olan faþist hareket, sonuç olarak mevcut büyük sermayedarlarýn ekonomik programýný uygulayan demir bir yumruða dönüþür. Küçük burjuva ideolojisi olarak büyüyüp örgütlenen faþist hareket bu sýnýfýn karakteristik bir baþka özelliðini daha baðrýnda taþýr. Faþistler Troçki'nin deyimiyle "insan tozudur". Tek baþlarýna çok güçsüz ve anlamsýz hisseden bu insan tozlarý ancak büyük bir canavarýn parçasý hissettiklerinde kendilerini güçlü hissederler. Güce taparlar. Bu nedenle egemen sýnýfa öfkeli de olsalar onlarýn devletini daha da güçlendirmek isterler. Egemen sýnýfa kendilerini kanýtlamak için güçlerini göstermek isterler; "sizin için iþçi hareketini, sendikalarý, PKK'yi, F tipi protestolarýný ezeriz, yeter ki bize izin verin" mesajý verirler. Egemen sýnýfa raðmen iktidara gelemeyeceklerini bildikleri için bu güç faþist hareketin iktidarý açýsýndan hayati öneme sahiptir. Bugün MHP'nin içinde bulunduðu durum ve Hitler'in tek baþýna iktidara gelip parlamentoyu fes etmesinden önce yaþananlar arasýnda büyük benzerlikler vardýr. Bugün egemen sýnýftan tek baþýna iktidar vizesi almaya çalýþan Bahçeli, "vur deyince vuran, dur deyince duran" örgütlü gücünü arttýrmaya çalýþýyor. Ancak faþist hareketin bu özellikleri onu alt etmenin yolunu da gösterir. Kendinden daha büyük bir güç faþist hare-
keti hýzla darmadaðýn edebilir. Bu güç ise toplumsal olarak sadece iki kesimde vardýr. Birincisi mevcut egemen sýnýf, ikincisi ise örgütlü iþçi sýnýfý. Faþist hareket egemen sýnýf için zorda kaldýðýnda, mevcut devlet güçlerinin yetersiz olduðunu hissettiðinde iþçi sýnýfýna karþý kullanabileceði bir sigorta gibidir. O nedenle egemen sýnýf faþist hareketi hep kollayýp besler. Sadece onlara ihtiyacý olmadýðýndan emin olduðunda bir süre için zayýflatma yoluna gidebilir. 1950'lerde Turancýlara, 1980'de ülkücülere yapýlan operasyonlar bu çerçevede ele alýnmalýdýr. Yönetici sýnýf sömürü sistemi krize girdiði zamanlarda bu fikirlere ve örgütlenme gücüne baþvurur. Kriz dönemlerinde faþist hareketi durdurabilecek yegane güç örgütlü iþçi sýnýfýnýn mücadelesidir. Ýþçi hareketi olmaksýzýn faþistler güçlenir, örgütlenir, toplumda kabul gören sýradan bir siyasi hareket haline gelebilirler. Nitekim 1970'lerde DÝSK ve Töb-Der'in anti faþist mücadeleye katkýlarý faþistlerin toplumda azýnlýkta kalmalarý ve toplumun gözünde hak ettikleri yerde olmalarýna büyük katký yapmýþtýr. Faþizm, egemen sýnýfýn devlet yönetimine yukarýda en belirgin ve genel özelliklerini saydýðýmýz bir hareketin temsilcisi olan partinin gelmesine kapýlarý açmasýyla ortaya çýkabilen özel bir burjuva diktatörlüðüdür. Böylesi bir hareket iþçi sýnýfýný ezer, sendikalar ve emekten yana partiler baþta olmak üzere her türlü örgütlülüðü daðýtýr, sömürüyü artýrmak için iþyeri disiplinini askerileþtirir. Hiçbir aykýrý sese ve renge izin vermez. Bunlarý gerçekleþtirirken toplumu terörize eder; günah keçisi ilan edilen azýnlýða ve sosyalistlere karþý sistematik bir kitlesel terörü yoðun olarak kullanýr. Bu nedenle demokrasiden, çeþitlilikten, özgürlükten, örgütlü toplumdan yana olan herkes, her sendikacý, her solcu, kýsacasý emekten yana her güç faþizme karþý özel bir mücadele yürütmelidir. Bu büyük tehlikeyi, "Türkiye zaten faþist, zaten iktidardalar" diye küçümsemek bir inek için kasapla çoban arasýnda fark görmemek kadar vahimdir ve anti faþist hareketi zaafa uðratmaktadýr.
an t i ka p i t al i s t ’e K AT I L G ÜÇ A L G ÜÇ K A T
Ankara: PK 896, 06446 Yeniþehir Ankara Ýstanbul: Gönül Sokak No 31, Nil Han No 305, Asmalý Mescit E-mail: posta@antikapitalist.net Telefon: 0532 7402479
KISA KISA KISA KISA KISA Hain deðiliz, gelecek biziz
FÝSKOBÝRLÝK
Ayaklanan polislerin iki gün önce "hain yuvasý" diye baðýrarak silahlarýný gösterdikleri Beyazýt Meydaný'ndan "hain deðiliz, gelecek biziz" sesleri yükseliyordu. "F tipi cezaevlerine" karþý yaklaþýk 1000 öðrencinin katýlýmýyla gerçekleþtirilen gösteride, öðrenciler kalem ve kitaplarýný kaldýrarak tepkilerini dile getirdiler. Nasýl düþünülebilir ki 8 metrekarede tek baþýna çýldýrarak ölüme teslim edilmek? Düþüncesi bile akýl almazken böyle bir þeyi uygulatmaya çalýþmak zorbalýktýr, hainliktir! Ölüm oruçlarý 57. günündeydi Bülent Ecevit "eðer bir ölüm olursa sorumluluk kabul etmiyoruz" açýklamasý yaptýðýnda. Eminiz vicdaný rahattý. Zaten vijdaný rahatsýz olan insanlar alanlardaydý ve hep birlikte "içeride, dýþarýda hücreleri parçala" sloganlarýyla, hain olmadýklarýný ve gelecek olduklarýný çok da güzel dile getiriyorlardý...
Fiskobirlik'te çalýþan 2500 iþçiden 1500'ünün iþ akitleri Dünya Banka sý uz manla rý nýn 'tavsi ye le ri'(!?!) doðrultusunda feshediliyor. Ýþten çýkarmalar Ramazan'dan sonra baþlayacak! Tabii ki gerekçeleri "kadro fazlalýðý ve verimsiz çalýþma" (ayný nakarat!). Ýþten çýkarmalar sonucu oluþacak 'iþsizler ordusunun yeni üyelerinin' ise yeni iþ bulma þanslarýnýn çok düþük olduðunu,Trabzon ve yöresindeki iþsizlik oranýnýn yüksekliðini iþçi kýyýmýna gidenler bile itiraf ediyorlar. Ancak krizin ve "kendi verimsizliklerinin" faturasýný hep çalýþanlara kesmeye çalýþýyorlar ve çalýþacaklar; tabii biz bunlara 'dur!' deyinceye kadar!
BERGAMALI KÖYLÜLER Siyanürlü altýna karþý 10 yýldan daha fazla bir süredir mücadele veren Bergama köylüleri, seslerini bu kez Güney Afrika Cumhuriyeti'nde duyurdular. Kalýcý organik kirleticilerin sýnýrlandýrýlmasýyla ilgili BM toplantýsýnda Greenpeace aracýlýðýyla "siyanürle çýkarýlan altýna hayýr" mesajý yollayan Bergama köylülerinin mücadelesi devam ediyor.
YA T A Ð A N "Yataðan'a sahip çýkalým, çevre kirliliðine, özelleþtirmeye hayýr" mitingine 10 bin kiþi katýldý. "Þlter inecek hükümet gidecek", "Ýþçiler kardeþtir Ankara kalleþtir", "Ýþ ekmek yoksa barýþ da yok", "Kahrolsun IMF, baðýmsýz Türkiye" sloganlarý atýlan gösteri Yataðan'da ilk kez çevreciler ve santral iþçilerini bir araya getirdi. Yataðan'da hayatý felç eden Termik Santral, normalden dokuz kat daha fazla kükürt dioksit oranýna neden olmasýna raðmen önlem alýnmýyor. Ýnsan hayatýnýn rüzgarýn insafýna terk edildiði Yataðan'da halk tedirgin ve öfkeli. Santralin kapatýlmasý için yapýlan baþvurular þimdilik hükümeti etkilememiþ görünüyor. Kükürt dioksit oraný hakkýnda yapýlan açýklamalar (valilik 6000 mg, santral yetkilileri 3500 mg) konunun ne ölçüde cidiye alýndýðýnýn bir göstergesi. Toplu ölümler gerçekleþmeden bu sorun derhal çözülmelidir.
Bu ne yaman çeliþki Konya Selçuk Üniversitesi'nde yapýlan bir araþtýrmaya göre insanlarýn yüzde 25'i devletle herhangi bir etkileþime girmekten çekiniyor. "Devlet"e karþý bu güvensizlik neden? Öðrencilerin, YÖK, F tipi cezaevleri vb protesto ettikleri için polis coplarýna, iþkencelere maruz kalmasý geliyor akla. Saldýrýlar tükenmiyor, silahlar susmuyor…kA sine eylemci polisler silahlarýný kaldýrýyorlar. Hapishane müdürleri "Nuriþ-Vedat Ergin" kardeþlerle hatýra fotoðrafý çektiriyorlar. O aný ölümsüzleþtirmek adýna olsa gerek. Ali Güngör gibi katiller, meclisteler. Eþber Yaðmurdereli ise düþündükleri için içerde... Polisler silah kaldýrýyor, öðrenciler ise kalem.. DGM ise ölüm oruçlarý ve F tiði konularýnýn gündemi fazla iþgal ettiði gerekçesini öne sürerek yayýn yasaðý getiriyor. Ýþte polis, iþte DGM, iþte Devlet!!!
EMEKÇÝYE GÝZLÝ SIKI YÖNETÝM 1 Aralýk'ta Emek Platformu'nca gerçekleþtirilen genel greve, yurdun her ya nýn dan top lam bir mil yon emekçi katýldý; bu insanlardan 500 bini sokaklardaydý! Devlet, büyükþehir ler de ki ey lem le re mü da he le de bulun(a)mazken, taþrada eylem gününden önce çeþitli illerdeki iþçi temsilcilerinin valiliklere çaðrýlmasý ve eylem günü Zonguldak'ta 186, Urfa'da 20, Sinop'ta 30 iþçinin polisçe gözaltýna alýnmasý tepkilere yol açtý!!!
Manisalý gençler özgür Aralýk 1995'ten Kasým 2000'e kadar devam eden mahkeme, Manisalý gençlere iþkence yapan 10 polisin toplam 85 yýl aðýr cezaya çarptýrýlmasýyla sonuçlandý. Gizli örgüte üye olmak, pankart asmak, duvarlara yazý yazmak suçlamasýyla gözaltýna alýndýklarý emniyette cinsel organlarýna elektrik verilme, cinsel taciz ve dayak gibi iþkencelere maruz kalan Manisalý gençler uzun bir mücadele sonucunda özgürlüklerini kazandýlar. Yazý yazmaktan iþkence gören, pankart asarken öldürülen gençlerin cezalandýrýlmasýný kýnýyoruz.
F E R MA N D E MÝ R KO L ÜNÝVERSÝTEDEN DEFOL! Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, Rektör Kemal Alemdaroð lu'nun yo ðun gay re tiy le ho ca olan Ferman Demirkol daha ilk dersinde öðrenciler tarafýndan sýnýftan dýþarý atýldý. Azerbaycan darbesinde ve Susurluk Raporunda adý geçen Demirkol, darbeci kiþiliðiyle Anayasa Hukuku derslerine girecek!! Bunu engellemeye çalýþan öðrenciler hakkýnda da -okuldan atýlma istemiylesoruþturma açýldý.
ÇUKOBÝRLÝK'TE MHP KADROLAÞMASI Çukobirlik'te 175 iþçinin iþlerine son verildi. Gerekçe ise her zamanki gibi: Kadro fazla ve verimsiz! Ancak iþçi temsilcileri, MHP'nin öteden beri Çukobirlik'te kadrolaþma eðilimi taþýdýðýný ve bu eðilimi iktidara gelmesiyle birlikte daha da hýzlandýrdýðýný söylüyorlar! Çukobirlik'teki iþçi kýyýmýna son.
M es u t Ç el eb i o ð l u
antikapitalist
Sayfa 9
Kamu çalýþanlarý Kasým ayý boyunca meydanlarý doldurdular.
KESK 11 Kasým Eylemi KESK'in 'IMF için deðil, halk için bütçe' kampanyasýnýn bir parçasý olan 11 Kasým Ankara mitingine Türkiye'nin dört bir tarafýndan kamu emkçileri katýldý. Sabahýn erken saatlerinde çeþitli illerden yüzlerce otobüs Hipodromda buluþtu. Ankara dýþýndan gelenlerin sayýsý kýrk bin kadardý, gelmek isteyen daha fazla insan da otobüs tutacak para bulunamamasý nedeniyle Ankara'ya taþýnamamýþtý. Daha önceki eylemlere gelmek için otobüs kaldýrmamýþ küçük ilçelerden ve hatta köylerden gelenleri görmek emekçilerin yoksullaþtýran istikrar programýna öfkesinin nasýl da büyüdüðünü gösteriyordu. Hipodrom'dakiler birkaç gündür Kýzýlay'da Güvenpark'ta oturma eylemi yapan sendika yöneticileriyle ve Ankaralý emekçilerle buluþmak için Kýzýlay'a doðru yürüyüþe geçtiler. Yürüyüþ baþladýktan sonra biz de 'barikatlarý zorlayalým' çaðrýmýzla birlikte tartýþmaya baþladýk. IMF programýný uygulamakta kararlý patronlar ve hükümet, emekçilerin çýðlýklarýna kulak týkýyordu; onlara öfkemizi göstermenin tek yolu meclise giderek karþýlarýna dikilmekti. 'Seattle'da, Prag'da küresel direniþçiler barikatlarý aþarak IMF toplantýlarýný durdurmayý baþardý, biz de burada yoksullaþtýran IMF bütçesini çöpe atmak için barikatlarý meclise zorlayalým' diyerek tartýþtýðýmýzda aslýnda onlarýn da ne kadar öfkeli olduðunu, artýk bu politikalara gerekli yanýtý vermek için barikatlarý zorlamak istediðini gördük. Ancak emekçiler bu konuda KESK liderliðine güvenmiyorlardý. Çaðrýyý yapan az sayýda insan bu tartýþmanýn yaþama geçmesini saðlayacak güçte deðildi. Eylem '1 Aralýk genel grevini örgütleme' çaðrýsýyla bitti.
Türk-Kamu-Sen 18 Aralýk Eylemi Türkiye Kamu-Sen Genel Baþkaný Resul Akay'ýn Yalova'dan Ankara'ya geliþiyle birlikte Türkiye'nin her tarafýndan gelen 40 bin emekçi Hipodrom'da toplanarak Kizýlay'a doðru yürüdü. Kýzýlay'da da grevli, toplu sözleþmeli sendika hakký yasasý konusunda bilgi verecek bir hükümet yetkilisi gelene kadar oturma eylemi yaptýlar. Eylemin uzamasý üzerine polis daðýlýn diye uyararak panzerleri kitleye doðru sürmeye baþladý. Oradaki KamuSen'li emekçiler panzerlere doðru koþarak 'burasý Türkiye, Ýsrail deðil' diye slogan attýlar. Eylem boyunca da kendilerini yatýþtýrmaya çalýþan sendika liderleri-
nin aksine tabandakiler oldukça öfkeliydi. Sað fikirlere sahip bu emekçiler eyleme gelen bir MHP'li milletvekilini uzun sure yuhaladýlar. MHP kongresinin sloganýna atýfta bulunan "Yüzyýlla sözleþme memurla yüzleþ" dövizi bu duygularýn bir baþka ifadesiydi. Eylemin sonunda eylemin biteceðini söyleyen Resul Akay da benzer tepkilerle karþý karþýya kaldý. Bu eylem aslýnda sað fikirlere sahip emekçilerin de öfkesinin nasýl patlayabildiðini ve sendika liderliðini itebildiðini gösteriyor.
1 Aralýk Genel Grevi Emek Platformu tarafýndan çaðrýlan grev memur olarak çalýþanlarýn yüksek katýlýmýyla gerçekleþti. Türkiye'de toplam 500 bin kiþi iþ býrakma eylemine alanlarda devam etti. Ankara'da yaklaþýk 50 bin emekçi Kýzýlay'ý doldurdu. Emekçiler iþyerleri önünde buluþarak iþe gelen arkadaþlarýný da grevin parçasý yapmaya çalýþtýlar. Ulus, Gar önü ve Eskiþehir yolundan yürüyenler Kýzýlay'da birleþtiler. Yol boyunca 'direne direne kazanacaðýz', 'zafer direnen emekçinin olacak' sloganlarý attýlar. Yol boyunca onlara destek veren ama çalýþmaya devam arkadaþlarýný eylemin bir parçasý yapmak için sýk sýk 'kurtuluþ yok tek baþýna ya hep beraber ya hiç birimiz' sloganýný attýlar. Kýzýlay'da 'Ecevit'in yoksulluk paketine, MHP'nin faþist kadrolaþmasýna, Yilmaz'ýn hortumlamalarýna dur demek için barikatlarý meclise zorlayalým' çaðrýsý yaptýk. Çünkü bir gün önce Bakanlar Kurulu yapan hükümet emekçilerin sorunlarýný deðil, nasýl özelleþtirme yapacaklarýný, nasýl banka kurtaracaklarýný tartýþmýþlar sesimize kulaklarýný týkamýþlardý. Hatta Emek Platformunu ve grevini yasa dýþý ilan etmiþlerdi. Onlara gereken cevabý vermenin tek yolu karþýlarýna dikilip öfkemizi suratlarýna kusmaktý. Eylemin sonlarýna doðru sendika liderliði yine bekleneni yaptý ve böyle büyük bir çoðunluðu duymayan hükümete hep birlikte giderek yanýt vermek yerine birkaç temsilci göndredi. Bu tabii ki iþe yaramadý. Alana temsilciler döndüðünde bir Kamu-Sen üyesinin temsilcilere 'peki ne sonuç aldýnýz?' sorusuna bir KESK'linin 'her zamanki gibi sonuç alamadan döndüler' cevabý insanlarýn sendika liderliðine kýzgýnlýðýný ve sonuç alamamaktan duyduðu öfkeyi ortaya koyuyor. Bu öfkeyi örgütlemek ve sonuç almak için barikatlarý zorlayacak bir taban örgütlenmesi yaramalýyýz.
G ü n eþ Y ý l d ý rý m
Sayfa 10 antikapitalist
AB ZÝRVESÝNE KARÞI KÜRESEL DÝRENÝÞ N i c e p r ot es t ol a r ý n a k at ý l a n T ür ka n U z u n a n t i ka p i t al i s t ok ur l ar ý i ç i n i z l e ni m l er i n i ak t ar ý y o r Zenginlerin ve film yýldýzlarýnýn sýkça boy gösterdiði, tatillerini geçirdikleri Fransa'nýn güneyinde, Riviera sahilindeki Nice kenti 6 Aralýk'ta Avrupa'nýn dört bir yanýndan gelen 100 bini aþkýn iþçi tarafýndan iþgal edildi. Nice'de toplanan Avrupa Birliði Zirvesi'ndeki yöneticiler, emeðin sosyal haklarýný nasýl kesebileceklerinin hesabýný yaparken iþçiler sokaklarda "farklý bir Avrupa için yürüyoruz, sosyal bir Avrupa istiyoruz" diye haykýrýyorlardý. Saðanak yaðmura karþýn altý saatten fazla devam eden yürüyüþte Fransa sendika konfederasyonu CGT kortejinde 50 bini iþçi vardý. Fransýz iþçiler Ýtalya'dan gelen 20 bin, Ýspanya'dan gelen 10 bin, Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, Ýngiltere, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya ve Yunanistan'dan gelen yüzlerce, binlerce iþçi ile birlikte yürüdü. Nice sokaklarýnda kýzýl bayraklar taþýyan bir iþçi seli vardý. Gece geç saatlere kadar göstericiler sokaktaydý. Nice halký yürüyüþ hattý boyunca göstericileri alkýþlýyor, sloganlara zafer iþaretleri ve sýkýlmýþ yumruklarýný havaya kaldýrarak katýlýyordu. Nice gösterisine olan iþçi katýlýmý, 30 Kasým 1999'da Dünya Ticaret Örgütü'nün toplantýsýna karþý yapýlan Küresel Direniþ gösterilerinden sonra artarak devam eden küresel eylemler içinde en yüksek düzeydeydi. AB kurumlarýnýn küresel rekabet adýna sosyal harcamalarý kesme, özelleþtirme uygulamalarýný artýrma, ekonomik liberalizasyonu özendirme, emeðin sosyal ve örgütlenme haklarýný týrpanlama politikalarýna ve Avrupa çapýnda yaþanan yoksullaþmaya tepki gösteren iþçiler sorunlarýn ortak olduðunu, ancak birlikte mücadele edebileceklerini dile getiriyorlardý. Belçika FNV sendikasýyla gelen öðretmen Glenn, "Herþeyin satýlýk olduðu bir Avrupa olmayacaðýmýz konusunda ýsrar etmeliyiz. Ýþ-
çiler için, insanlarýn ihtiyaçlarýnýn sermayenin ihtiyaçlarýndan daha önemli olduðu bir Avrupa istiyoruz." diyordu. CGT'ye baðlý bir matbaa iþçisi "Para tarafýndan yönetilen bir Avrupa istemiyoruz. Ýstediðimiz türden bir Avrupa için mücadeleye hazýr olduðumuzu ifade etmeye geldik" derken Belçika'dan mavi yakalý bir iþçi olan Jean Pierre, "Neo-liberalizmin Avrupa'daki gidiþine fren basmak" ve kaynaklarýn eðitim, saðlýk, sosyal güvenlik, ulaþým hizmetlerine aktarýlmasý için sesini yükseldiðini ifade ediyordu. Avusturya ÖGM sendikasýndan belediye iþçisi Michael Novak, "(Bu gösteri) Avrupa liderlerine emekten yana durmalarý için bir mesaj gönderiyor. Biz haklarýmýz için, çalýþma hakký, yaþama hakký ve demokrasi hakký için mücadele ediyoruz." diyordu. Nice'de demiryolu iþçisi olan Isabelle ise yaþadýðý ve çalýþtýðý kasabaya Avrupa'nýn her ülkesinden bu kadar çok iþçinin gelmesinden dolayý sevincini ifade ediyor ve duygularýný "Ýngiltere'ye bakýn, demiryollarýnýn haline bakýn, deli dana hastalýðý da yayýldý. Serbest piyasa ve özelleþtirmelerin sonuçlarý bunlar" diye ifade ediyordu. Fransýz CFDT sendikasýyla St. Nazaire'den gelen fabrika iþçisi Thomas, son yýllarda 35 saatlik çalýþma haftasý gibi kazanýmlar elde ettiklerini vurguluyor ve Avrupa çapýnda yayýlmasý gerekenin bu tür uygulamalar olduðunu ifade ediyordu. Portegiz UGT sendikasý üyesi bir öðretmen olan Alexander da kaygýlarýný þöyle anlatýyordu: "Benim iþim gençlere geleceðe dair bir umut oluþturmak. Ancak doðru dürüst bir iþleri olmazsa nasýl bir yaþamlarý olabilir ki… ?" Ýngiliz ISTC sendikasý üyesi çelik iþçisi Nick Riley de hedefini þöyle özetledi: "Nice'e geldim çünkü Avrupa çapýnda iþçi dayanýþmasýný önemsiyorum. Tony Blair ve diðer Avrupa liderleri her þeyi özelleþtirmek
ve sosyal harcamalarý kesmek istiyorlar. Sosyal bir Avrupa istiyorum ama bunun da ötesinde sosyalist bir Avrupa için mücadele ediyorum."
Ýþçi birliðinin festivali Ýngiltere UNÝSON sendikasý üyesi bir saðlýk çalýþaný "Sýnýrlarý aþtýk da geldik. Bugün emeðin sýnýr tanýmadýðýný gösteriyoruz" diyordu. 30 Kasým 1999'da ABD'nin Seattle kentinde Dünya Ticaret Örgütü'nün dünyamýzý satýlýða çýkarma çabasýna karþý baþlayan, patronlarýn ve uluslararasý sermayeyi temsil eden kurumlarýn her toplantýsýný kuþatan, Küresel Direniþ Hareketi'nin oluþturduðu birliðe Nice'de tekrar tanýk olduk. Gösterinin her köþesinden farklý dillerde ama ayný taleplerle sloganlar yükseliyordu. Farklý ülkelerden gelen delegasyonlar Fransýzca ortak sloganý ise "Birleþelim, birlikte vuralým" idi. Sendika kortejlerinin önlerinde canlý müzik araçlarý, iþçilerin ellerindeki renkli ama çoðunlukla kýzýl meþaleler vardý. Gösteri mücadele etmenin bir kutlamasý, festivali havasý içinde sürdü. Gösterinin büyük çoðunluðunu oluþturan farklý ülkelerin örgütlü iþçilerinin yaný sýra, bulunduklarý ülkelerde ezilen azýnlýklarý temsil edenler, çevrenin tahribatýna karþý, kadýn haklarý için mücadele edenler, uluslararasý sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi için kampanya yürütenler ve üretenlerin yönettiði sosyalist bir dünya için mücadele edenler bu birliðin parçasýydý.
leri, ulusal ve küresel sermayenin kendisini ve insanlarý hice sayan tercihlerine yöneliyordu. Avrupa yöneticileri tarafýndan muhatap alýnmak isteyen sendika liderlikleri ile tabandaki iþçilerin öfke ve talepleri arasýnda bir uçurumun olduðu açýktý. Gösterinin Zirve baþlamadan önceki gün yapýlmasý bile sendikal liderlerinin Avrupa yöneticileri ile karþý karþýya gelmek istemediklerinin bir göstergesiydi. Sosyal bir Avrupa'nýn nasýl kazanýlacaðý tartýþmasý Nice sokaklarýnda sürdü. Sermayenin egemen olduðu bir Avrupa ve dünyada zaman zaman onun kar hýrsýna "fren basabilsek bile" bizi sömürü, yoksulluk, iþsizlik, sosyal hizmet kesintilerinin beklediði, demokrasiyi ve örgütlenme özgürlüðünü týrpanlayan baskýlarýn sonunun gelmeyeceði Ýngiliz çelik iþçisi Nick sosyalist gibi bir azýnlýk tarafýndan tartýþýlýyordu. Sermayenin deðil emeðin Avrupasý'ný kazanmak için iþçilerin kendilerine ve üretimden gelen güçlerine güvenmeye, Avrupa liderleriyle masaya oturarak iþçilerin taleplerini uzlaþtýran sendika liderlerinden baðýmsýz hareket etmeye, kendi liderliklerini oluþturan bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Nice'de saðladýðýmýz ve kutladýðýmýz birliðimizi ileriye, alternatif bir dünya kurma mücadelesine taþýmalýyýz. Nice sokaklarýnda Enternasyonali söyleyerek ilerleyenlerin aldýðý alkýþ hareketin içindeki bu sosyalist azýnlýðýn yanký bulduðunu, alternatif bir dünya isteyenlerin arttýðýný ve bu alternatifi inþa etmenin ne denli mümkün olduðunu da gösteriyordu. Nice'de, Seattle'dan bu yana büyüyerek devam eden küresel direniþte devrime doðru biraz daha yol alýndý.
Nice'de yaþanan direniþin önemini vurguluyordu. Anti-kapitalist Küresel Direniþ'in sözcülerinden biri olan ve Fransa'da küreselleþme karþýtý kampanya grubu ATTAC'tan Susan George, "Seattle'den bu yana kat ettiðimiz yolun tarihte bir baþka örneði yok. Bir yýl öne doðan hareket tarihin motor güçlerinden biri haline geldi. Bu sizin gibi insanlarýn baþarýsý." dedi. Avrupa Komisyonu, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararasý kurumlarýn içine girdikleri krizin derinleþtirilmesi gerektiðini tartýþan Susan George, "Bu kurumlarý iyi tanýmalýyýz. Bugün iyi bir militan bu kurumlarýn ne olduðunu nasýl çalýþtýðýný bilmelidir. Bunlarla mücadele edebilmek için kurulan birlikleri daha da güçlendirmeliyiz. Küçük farklýlýklarýmýzýn bizi bölmesine izin vermemeliyiz" çaðrýsý yaptý. Susan George konuþmasýný þöyle tamamladý: "Boþ hayallerden kurtulmak zorundayýz. Ýnsanlarýn sefaletinin hiçbir düzeyi bu güçlerin politikalarýný deðiþtirmeyecektir. Onlar zenginliklerini bizimle paylaþmaya ikna olmayacaklardýr. Deðiþim gökten zembille inmez. Biz deðiþtirmedikten sonra hiçbir þey deðiþmeyecektir. 30 yýldan bu yana sayýsýz mücadelenin içinde bulunmuþ birisi olarak kazanma þansýmýzýn olduðuna inanýyorum. Dünyanýn tümüyle deðiþmesini istiyoruz. Bu yarýn olmayacaktýr, ama bunu baþarabiliriz. Tekrar tekrar kazanýncaya kadar mücadele etmeliyiz." Konuþmasý sýk sýk "Birleþelim, birlikte vuralým", "Birleþen iþçiler yenilmezler" sloganýyla kesilen Susan George ayakta alkýþlandý.
6 Aralýk Avrupa iþçilerinin gövde gösterisinin ardýndan 2000'i aþkýn katýlýmlý bir toplantý yapýldý. Deðiþik ülkelerden katýlýmcýlar
start aldý. Avrupalý iþçilerin, yoksullarýn geleceði konusunda kararlar verecek zirvenin açýlýþýnýn yapýlacaðý bina üzerine yürümek için
Sosyal Liderleri 15 bin Avrupa'yý nasýl polis korudu T a r i h i n m o t o r u kazanabiliriz? AB Zirvesi 7 Aralýk'ta Tabandaki iþçilerin talepleri gösteriyi örgütleyen sendika liderlerinin taleplerini aþýyordu. Ýþçilerin öfke-
antikapitalist
ikinci bir gösteri sabah 7.00'de "Sokaklar bizim, Avrupa bizim", "Dünyamýz satýlýk deðil" sloganlarýyla baþladý. Fransýz emniyeti zirvenin yapýlacaðý binanýn bir kilometre çevresini "yasak bölge" ilan etti. Bir gün öncesinde Ýtalya'dan gelen 1500 göstericiyi sýnýrdan içeri almayan polis, sermayenin serbest dolaþýmýnýn önünü açmak için insanlarýn en temel demokratik haklarýný bile çiðneyeceðini göstermiþti. Aralarýnda CGT sendika militanlarý ve farklý sol yapýlanmalarýnýn bulunduðu 5000-6000 civarýndaki gösterici polis tarafýndan "yasak" ilan edilen bölgeye girdikleri anda üzerlerine hiç bir uyarýda bulunmaksýzýn göz yaþartýcý bomba ve biber gazý atýldý. 15 bin CRS (Çevik Kuvvet) polisi AB liderlerinin kendilerini seçen sýradan insanlar tarafýndan rahatsýz edilmemeleri için seferber olmuþtu. Zirvenin yapýldýðý bina polis barikatlarýyla çevrilmiþti. Gaz bombalarý nefesimizi kesiyor, gözlerimizi yakýyordu. Katýlýmcýlar ve gruplar arasýnda güçlü bir birlik içinde üç koldan yürüme
kararýyla Nice'in dar sokaklarýnda ilerlerken gaz bombalarý bizi olduðu kadar orada evleri bulunan yerel insanlarý da boðuyordu. Ancak çok sayýda Niceli balkonlara, pencereler çýkýp göstericileri alkýþlýyordu. Gazýn etkisini kýran limon suyu þiþeleri ve göz damlalarý göstericilere veriliyordu. Polis barikatlarý saatlerce zorlandý. Aþýlamayacaðý belli olunca toplanýp yürüyüþü kentte sürdürdük.
Neredeyseniz, biz de orada olacaðýz Yürüyüþü bütün Avrupa ülkelerinden konuþmacýlarýn katýldýðý bir toplantý ile de sonlandýrdýk. Yunanistan'dan katýlan bir konuþmacý bir ay içinde ikinci kez iþçilerin genel grevde olduðunu duyurdu. Ýngiltere'den gelen sosyalist Chris Harman þu çaðrýyý yaptý: "Küresel kapitalizmin temsilcileri ne zaman nerede buluþacaklarsa biz de orada olacaðýz. Bunun da ötesinde dünyanýn her yerinde insanlar fabrikalar-
da, hastanelerde, okullarda neo-liberalizmin etkilerine karþý mücadele ediyorlar. Sendika liderleri bu mücadeleleri Seattle'da baþlayan ve Nice'de devam eden mücadelelerden ayrý tutmaya çalýþýyorlar. Küresel Direniþ ile günlük mücadelelerimizi birleþtirelim. Sloganýmýz "Birlik"tir."
"Zirve basýnç altýnda" Nice'nin yerel gazetesi 6 Aralýk gösterilerinin Zirve üzerinde basýnç oluþturduðunu yazýyordu. 100 bin iþçinin Sosyal Avrupa talebi liderler tarafýndan yok sayýlmak istense de Zirve'nin gidiþatý basýncýn etkisini gösterdi. AB'nin en uzun ve tartýþmalý zirvesi olarak tarihe geçtiði gibi, gündemde olan konularýn bazýlarý karar verilemeden ertelendi. AB ulus-devletleri arasýndaki çeliþkilerin patlak verdiði görüldü. Geniþleyen AB'de karar alma sürecinde hangi ülkenin ne kadar oya sahip olacaðý kavgasý AlmanyaFransa arasýnda varolan gerginliði týrmandýrdý. Almanya, Fransa, Ýngiltere ve Ýtalya'dan oluþan büyükle-
rin, küçük devletlere ve AB'ye katýlmak isteyen yeni ülkelere fazla söz hakký tanýmak istemedikleri ortadaydý. Ne kadar küreselleþse de, AB gibi birlikler oluþtursa da ulus-devletler arasýnda çeliþkilerin varlýðýný sürdürdüðü ve büyüklerin hem birbirlerini hem de küçükleri girilecek pazar olarak gördükleri ortadaydý. Ancak hepsinin üzerinde anlaþtýklarý bir konu vardý. AB patronlar kulübü, sermayenin rekabet gücüne ayak baðý olacak iþçilerin örgütlenme ve grev haklarýný tanýmak, kamu hizmetlerini koruyarak sosyal harcamalara daha fazla kaynak aktarmak gibi bir niyetleri yoktu. Tony Blair'den, Schröder'e, "Bu iþçiler de niye yürüyor ki" diyen Jospen'e kadar hepsinin parolasý "Sat, al, satýnal."
Medya sansürü AB Zirvesi'ne karþý yapýlan gösteriler hakkýnda tam bir medya sansürü uygulandý. Avrupa basýný 100 bin iþçinin Nice'i iþgal ettiðinin duyulmamasý için uðraþtý. Gösteriler TV kanallarýnda
Sayfa 11
ya hiç yer almadý ya da sadece birkaç saniyelik haberlerle geçiþtirildi. Medyanýn yoðunlaþtýðý ise göstericilerin þiddet kullanmasýydý. Gösteri yapma hakkýný barýþçýl bir þekilde kullanmak isteyenlerin üzerine 15 bin CRS çevik kuvvetin gönderildiði, gaz bombalarýna maruz býrakýldýðý, güvenlik güçlerinin uyguladýðý terörden bahsedilmedi. Medyanýn sansürü ve olaylarý çarpýtmasýnýn nedeni Nice protestolarýnýn ve Küresel Direniþ Hareketi'nin dünyanýn her yerinde yoksullaþtýrýlan, haklarý budanan iþçi ve yoksullara umut vermesi ve mücadele isteðini arttýrmasýdýr. AB'nin geniþleme sürecinde olduðu ve aday ülkelerin bir kýsmýnda "refah ve demokrasi" sembolü olarak yansýtýldýðý bir ortamda da Avrupa iþçilerinin refahsýzlýðý ve demokrasisizliði protesto etmelerinin bu ülkelerin iþçilerini etkileyeceklerinden korktular. AB'nin emeðin lehine deðil sermayenin çýkarlarýna hizmet ettiði, Nice gösterilerinin iþçilerin birlikte direnebileceðini bir kez daha gösterdiði mesajýný her yere taþýyalým.
Yıl 1 Sayı 4
YALAN SÖYLÜYORLAR 21/12/2000
200.000 TL
“ŞEVKAT” DEĞİL “ÖLÜM“ OPERASYONU
Siyasi mahkumlar, kimliklerini yok etmeyi amaçlayan, dayanýþmayý ortadan kaldýran, devlete dilediði gibi davranma ortamý getiren hücre tipine "ölürüz, ama geçmeyiz" diyorlardý. Tek çare olarak ölüm orucuna baþladýlar. Hücrelere girmeye direnen, bunun için ölüm orucuna yatmayý göze almýþ insanlarý zorla hücrelere göndermek için yapýlan bu büyük operasyona devlet "þevkat operasyonu" adýný koydu. Devletin ölüm orucundaki mahkumlarý kurtarmak için düzenlediðini iddia ettiði "þevkat operasyonu"nda mahkumlar katledildi, iki asker öldü. Bu kanlý operasyondan çok deðil bir kaç gün önce Adalet Bakaný Hikmet Sami Türk "toplumsal mutabakat saðlanana, F tiplerinde gerekli düzenlemeler yapýlana kadar sevk yapmayacaðýz" diyordu. Yöneticiler gerçek niyetlerini 19 Aralýk sabahý yirmi cezaevine saldýrýp, mahkumlarý þiddet kullanarak F tiplerine sevk etmesiyle gösterdiler. "Ölüm oruçlarýný durdurmak için biz elimizden geleni yaptýk, son ana kadar uzlaþma imkaný vardý" diyerek kamuoyunun vicdanýný rahatlatmaya çalýþan Hikmet Sami Türk'ün yalaný Ýçiþleri Bakaný Tantan'ýn "Bu operasyon için bir yýldýr hazýrlanýyoruz" sözleriyle ortaya çýktý. Yöneticiler kanlý operasyonu haklý çýkarmak için her gün televizyonlardan, gazetelerden yalan haberler veriyorlar. Gerçek haberlerin yayýlmasýný da basýn üzerinde sansür uygulayarak engelliyorlar. Ölüm oruçlarýnýn sahte olduðu, örgüt liderlerinin kendi militanlarýný elleriyle yaktýklarý söyleniyor ve daha ne yalan haberler üretilecek. Gerçeklerin üstü kapatýlmaya çalýþýlacak. Toplumun büyük çoðunluðu faili meçhul cinayetler, banka batýrma, yolsuzluklar ve Susurluk dosyalarý gibi bir çok olaydan dolayý devlete ve yöneticilere güvenmiyor. Operasyonu yapan devlet ve yöneticileri hakkýnda bir çok çekinceleri var. F Tipi hücreleri kapatmak isteyen muhalefet yüzünü bu kitlesel güce döndürmek "içeride ve dýþarýda hücreleri parçalamak için" ortaklaþmak zorunda.
D e v l e t t e rö rü Devlet sadece F tipine geçmeye direnen mahkumlara karþý þiddet uygulamýyor ayný zamanda bu operasyona dur demek için sokaða çýkan, cezaevleri önlerinde çocuklarýndan, eþlerinden, arkadaþlarýndan haber almak için bekleyen insanlara da saldýrýyor. Acýlý insanlarý coplayarak gözaltýna alýyor; þehir merkezlerinde sokak baþlarýný panzerlerle, polis araçlarýyla donatýyor. Sivil polisler ve robokoplar kafelere, resto-
ranlara girip þüpheli diye yüzlerce insaný gözaltýna alýyorlar. Basýn açýklamalarýna saldýrýyorlar. Geliþmelerden haber almak için demokratik kitle örgütlerine ya da parti bürolarýna gitmek isteyenler kapýda gözaltýna alýnýyor. Bu operasyon sýrasýnda sokakta dolaþan, merak edip "ne oluyoruz?" diye soran yüzlerce insan gözaltýna alýndý. Tutuklananlar arasýnda yaþlý amcalar, 15-16 yaþlarýnda gençler vardý. Sokaklarda uygulanan devlet terörü, insanlarýn en temel hakký olan haber alma, tepki gösterme, operasyonu engellemek için kitlesel protestolar yapma þansýný elinden alýyor. Ve insanlarý bireysel þiddet uygulamaya zorluyor. Buna izin vermeyelim, mücadelemizi kitleselleþtirmek, yeniden meþrulaþtýrmak için mücadele edelim. Devlet bu operasyonla, hücreleri mahkumlara kanlý bir þekilde dayatýrken, çalýþanlara da gözdaðý veriyor; her türlü baþkaldýrýmýza saldýrabileceðini "ben istediðimi yaparým sesini çýkartaný da hücreye koyarým" demeye getiriyor. Bugün hücre tipi konusundaki baskýlara boyun eðmek, sokaklarý polis-ülkücü terörüne terk etmek gelecekte diðer taleplerimiz için de mücadele etmemiz önünde engel olacaktýr.
Tutsaklarýn F Tipine karþý mücadelesi devam ediyor Yöneticiler bizleri, F tipi hapishanelere "oda tipi" diyerek, sorunun hapishanelerde deðil, mahkumlarda olduðuna ikna etmeye çalýþýyor. F Tipi'nin mahkumlar ve insan haklarý savunucularý tarafýndan "hücre tipi" olarak adlandýrýlmasýnýn nedeni mahkumlarýn bir odaya kilitlenerek her türlü sosyal irtibatýnýn engellenmesi, bu odalarda yalnýz býrakýlarak ölüme terk edilmeleri.
"Devlete güvenmiyor musunuz?" Mahkumlar hücrelerde yalnýz baþlarýna kaldýklarýnda devletin baskýcý uygu-
lamalarýna karþý kendilerini savunamayacaklarýný söylüyorlar. Mahkum ailelerine ve F tipi karþýtlarýna "devlete güvenin" diyen yöneticilerin sözlerine deðil yakýn geçmiþteki icraatlarýna bakalým. Diyarbakýr Cezaevi'nde demir çubuklarla mahkumlarýn kafalarý parçalandý, Ulucanlar cezaevinde 10 mahkumun vücutlarý paramparça edildi, Uþak cezaevinde iþ makinesiyle bir mahkumun kolu kopartýldý. 1991'de Meclis'te kabul edilen Terörle Mücadele Yasasý'nýn 16. maddesi siyasi suçtan cezaevine giren tutuklulara açýk görüþü yasaklýyor. Onlarýn tek kiþilik hücrelerde konulmasýný hükmediyor. Dönemin Adalet Bakaný Oltan Sungurlu, yasaya muhalefet eden mahkumlara "bu sorunun çözümü iki bidon siyanürdedir" diyordu. Yýllardýr siyasi mahkumlarýn direniþleri nedeniyle hayata geçirilemeyen 16. madde kanlý operasyonla uygulamaya sokuldu. 1996'da "tabutluklara" (F tipi) karþý yapýlan ölüm oruçlarýnda 12 mahkum hayatýný kaybetmiþ, onlarcasý da sakat kalmýþtý. Siyasi mahkumlarýn "canlý canlý tabutluklarda ölmektense onurumuzla ölürüz" diyerek baþlattýklarý ölüm oruçlarý devletin uyguladýðý vahþet sonucu bir çoðu için ölümle bitti. Ancak kalanlar için direniþ halen devam ediyor. "Hücre ölümdür, izin vermeyelim" çaðrýsýný iþyerlerimizde, okullarýmýzda, kahvelerde, sokaklarda güçlendirmek zorundayýz.
Yalanlarýný Suratlarýna Çarpalým Bugün operasyonlarý durduracak, hepimiz üzerinde oluþturulan baskýyý daðýtacak, yaþam koþullarýmýzý iyileþtirecek olan her an bize saldýrmaya hazýr devletin gerçek yüzünü açýða çýkartmak, saldýrýlara karþý birleþik bir yanýt vermemizdir. Her zaman bize yalan
söyleyen yöneticilerin yalanlarýný suratlarýna çarpalým. Okullarda, iþyerlerinde, bulunduðumuz her alanda, yöneticilerin yalanlarýný anlatalým.
Bu yalanlar ilk deðil son da o l ma y a c a k Sosyal Güvenlik Yasasý'yla emeklilik yaþýný yükseltmek isteyen devlet, 1999 yazý boyunca yapýlan iþçi eylemleri nedeniyle yasayý askýda tutuyordu. 17 Aðustos depreminin acýsýný yaþarken bunu fýrsat bilip yasayý geçiriverdiler. Deprem sonrasý kalýcý konutlarýn hemen yapýlacaðýný söylüyorlardý. Halen depremzedeler geçici konutlarda ya da çadýrlarda yaþýyor. "Para yok, kaynak arýyoruz" dediler; ancak silah, tank ve geliþmiþ saldýrý helikopterleri satýn almak için para sýkýntýsý hiç olmadý. Depremzedeler ikinci kýþlarýný yaþýyorlar, hala konutlarý bitmedi. "Para yok, sýkýntýlý bir süreçten geçiyoruz, diþinizi sýkýn Avrupa Birliði'ne gireceðiz, sorunlar çözülecek" diyerek maaþlarý düþüren, istikrar paketiyle yoksullaþtýran ve aç býrakan, özelleþtirmelere hýz veren, iþsiz býrakan, memur kararnameleriyle iþten atma hazýrlýklarý yapan devlet; banka hortumcularýna milyarlar akýttý. "Ekonomide istikrar paketi uyguluyoruz, her þey yolunda" dediler, þimdi ekonomi krizde. Bir çok sanayi bölgesinde iþçiler zorunlu ücretsiz izne çýkarýlýyor, üretim yapýlmýyor. Ýki yýldýr "af" çýkartacaðýz diyerek içerdeki mahkumlarýn, dýþarýdaki ailelerin umutlarýyla oynadýlar. Çýkarta çýkarta kapsamý dar, çeliþkilerle dolu bir þartlý tahliye yasasý çýkarttýlar. Bu yöneticiler bize her zaman yalan söylüyor. Çýkarttýklarý yasalar ve uygulamalarýyla hayatlarýmýzý mahvediyorlar.
S o n g ü l Ö z d e m ir