Antikaptalist 5

Page 1

Yıl 1 Sayı 5

16/02/2001

350.000 TL

BU SOYGUNU DURDURALIM ÝNSANCA YAÞAM, ÝÞ VE DEMOKRASÝ ÝSTÝYORUZ IRKÇILIĞA VE FAŞİZME GEÇİT VERMEYELİM

2 Ekonomik kriz, milliyetçilik ve günah keçileri 2 KESK Kongresi 3 MHP þiddeti Meclis’e taþýdý 4 Ermeni meselesi 5 Medya kimin için çalýþýyor? 6-7 Terör nedir? 6-7 Dünyada ekonomik kriz 6-7 Davos ve Porto Alegre gösterileri 8 Neo liberalizm nedir? 9 Ýþte Amerikan rüyasý 10-11 Portekiz 1974: Kýzýl Karanfiller Devrimi 11 Post-modernizm nedir? 12 Kayýplar bulunsun 12 Ölüm oruçlarý devam ediyor: Acil demokrasi


Sayfa 2

EKONOMİK KRİZ, MİLLİYETÇİLİK VE GÜNAH KEÇİLERİ

antikapitalist

TEMEL FİKİRLERİMİZ KAPİTALİZM ÖLDÜ RÜYOR Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Bu ne-denle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak çalýþanlarýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle mümkündür. K A P İ T A L İ Z M İ Ö LD Ü R Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlý-ðý çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gerek-lidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcile-rin istendiði an görevden alýnabildiði bir sistemle mümkündür. Böyle bir deðiþim ancak büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþa-ðý etmesiyle saðlanabilir. K ÜR E SE L MÜ CA D E L E Dünya gittikçe daha küçük hale geli-yor. Günlük yaþamýmýzda kullandýðý-mýz en sýradan mallarda bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Patronlar sistemi bizi bir-birimize düþman ederek kendilerini korumaya çalýþýyorlar. Patronlarýn “böl-yönet” politikasýna karþý bizim de küresel mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor. Mücadelemiz tek ülkede kalýcý bir za-fere ulaþamaz. Rusya’daki devrim in 1920’lerin sonlarýnda kaybedilmesi-nin temel nedeni budur. D İ K T A T Ö R L Ü ĞE H A Y I R Ýstediðimiz yeni toplum bir diktatör-lük deðil; büyük çoðunluðun demok-ratik iktidarýdýr. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi “sosyalist” olduðu id-dia edilen ülkeler de zenginlik ve ik-tidarýn küçük bir azýnlýðýn elinde ol-duðu diktatörlüklerdi. Kendilerini na-sýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ül-keler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ay-rýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý. UL US L A R V E IR KL A R Yöneticiler bizi soyduklarýný gizleye-bilmek amacýyla insanlar arasýnda ay-rýmcýlýðý körüklüyorlar. Öfkemizi bi-zim gibi soyulan diðer insanlara yö-neltmeye çalýþýyorlar. Bu ayrýmcýlýk bizi bölüyor ve gerçek düþmanlarýmý-zý görmemizi engelliyor. Ancak yaþamak istediði ülkeyi, ko-nuþmak istediði dili, ibadet etmek is-tediði dini seçebilen insanlar özgür-ce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle bizler her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele et-meli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onla-rýn eþitlik mücadelesini desteklemeli-yiz. C İ N S İ YE T Ç İ L İ K Kapitalistler cinsiyetlerimiz ve cinsel tercihlerimiz üzerinden bile ayrýmcýlýk yapýyorlar. Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Bizler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunur, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederiz. N A S I L ÖR G Ü T L E N E C E Ğİ Z Kazanmak için büyük çoðunluðu mü-cadeleye katmak gerekiyor. Ne yazýk ki herkes bizler gibi düþünmüyor. Egemenlerin propogandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nede-niyle büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý müca-dele etmek için bir araya gelmeli, fikirlerimizin doðruluðunu müca-dele sýrasýnda kanýtlamak zorun-dayýz. Bu nedenle kapitalist siste-me ve onun sonuçlarýna karþý her mücadelenin en militan parçasý ol-malý ve fikirlerimizi tartýþmalýyýz. Bunun için aktif, dinamik, canlý bir örgütlenmeye ihtiyacýmýz var. D E MO KR A Sİ Demokrasi örgütlenmemizin can da-marýdýr. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðre-nebilir ve kazanmak için ne yapabile-ceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Al-dýðýmýz kararlarýn sonuçlarýný görebil-mek için birlikte hareket etmeyi ba-þarmak zorundayýz. K A T I L , G Ü Ç A L , GÜ Ç K A T Eðer insanlýðý bu vahþi kapitalist sis-temden kurtarmak istiyorsanýz antika-pitalist’e güç katmaya çaðýrýyoruz.

Ekonomik krizin boyutlarý derinleþiyor. Ýþyerleri kapanýyor, iþsizlik artýyor, gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik derinleþiyor, öfke artýyor. Hemen her kesimden "öfke patlayabilir" uyarýlarý geliyor. Her öfke patlamasýný ayný kefeye koyamayýz. Esas sorun, bu öfkenin kime karþý patlayacaðý. 1 Aralýkta grev ve toplu sözleþme hakký olmayan, çalýþma koþullarý tek taraflý olarak devlet tarafýndan belirlenen memurlar öfkelerini iþ býrakarak patlatmýþtý, meydanlarda bir araya gelerek yöneticilere öfkelerini kollektif olarak gösterdiler. Yöneticiler bu kollektif öfkenin önünü kesmek için eylemlere katýlan her memuru 6 ayla bir yýl arasýnda hapis cezasýyla yargýlayacaðýný söyleyerek tehdit etmiþti. Ancak bir milyon kiþiyi yargýlamalarýnýn hiç de kolay olmadýðý görülüyor. O zamandan bu zamana yöneticiler medya aracýlýðýyla öfkenin yönünü deðiþtirmeye çalýþýyor. Ölüm orucuna yatanlara duyulan sempatiyi kýrmak için, "aslýnda bunlar yiyip içiyorlardý" dendi. Operasyon sýrasýnda öf-

keli mahkumlarýn söylediklerini öne çýkararak toplum için asýl tehdidin bu mahkumlar olduðu propagandasý yapýldý. Hapishanedeki bu "gözü dönmüþ teröristleri tekrar kontrol altýna almak için destek vermemiz gerektiði" çaðrýsý yapýldý. 1 Aralýk greviyle yönetici sýnýfý sorgulayan öfke solculara, F Tipine karþý olan sivil toplum örgütlerine, sendikacýlara yöneltilmeye çalýþýldý. Yöneticiler için bu da yetmiyor. Düþmanlarýn dýþarýda olduðunu iddia ediyorlar. Öfkemizi Fransýz mallarýna yöneltmemiz isteniyor. Türkiye'de terörün kökü yine Ermeni soyunda aranýyor. Herkes toplumun büyük çoðunluðunun burnundan soluduðunun farkýnda. Öfkeyi bireysel düzeyde þiddet, taciz olaylarý biçiminde gün be gün yaþýyoruz. Ancak bu öfkenin nasýl bir toplumsal biçim alacaðý bu kriz döneminin en önemli meselesi. Yöneticiler, kafalarýnda patlayabilecek bu öfkeyi milliyetçi, ýrkçý ve gerici fikirlerle zaten ezilmekte olan gruplara yöneltmeye çalýþýyorlar. Ecevit'in kendi

kýçýný kurtarmak üzere bulduðu günah keçileri (Ölüm orucundaki mahkumlar, onlara destek verenler, Ermeniler, Fransýzlar vb), MHP'nin tabanýndaki sokak çeteleri açýsýnda þiddet yoluyla ezilmesi gereken bir hedef halini alýyor. MHP tabanýna sokaða çýkmak, güç gösterisinde bulunmak, toplumdaki öfkeye kestirme çözümler önermek için bulunmaz olanaklar sunuyor. Yöneticilerin kullandýðý her milliyetçi kart faþistlerin güçlenmesine olanak saðlýyor. Ecevit'in milliyetçiliði, MHP'yi büyütüyor.

Krize yanýt Yöneten ve yönetilenler arasýndaki uçurumun derinleþtiði bir dönemde yaþýyoruz. Biz yönetilenler büyük bir çoðunluðu, yönetenler ise küçük bir azýnlýðý temsil ediyor. Ancak bu azýnlýk istediði zaman hükümetle ekonomi zirvesi yapýp sorunlarýnýn çözümü için doðrudan görüþme yapabiliyorlar. Bizler ise 1 Aralýk'ta bir milyon kiþi greve çýktýk, yüzbinlercemiz meydanlarda gösteri yaptýk ama hükümet "bana mýsýn" bile demedi. Peki neden 1 Aralýk'ta bir kez daha gördüðümüz bu büyük

KESK KONGRESİ

Kamu çalýþanlarý yýl sonunda gerçekleþtirdikleri büyük gösteriler ve 1 Aralýk greviyle toplumdaki IMF paketine ve yoksullaþtýrma politikalarýna karþý öfkenin merkezinde yerini aldý. 1 Aralýk grevinde 1 milyon kadar "memur" statüsünde çalýþan iþçi iþ býraktý. Bu sayý memur olarak çalýþanlar açýsýndan tarihsel olarak en büyük iþ býrakma eylemiydi. Eylem gücünü, emek platformu çaðrýsý olmasýndan ve KESK militanlarýnýn iþ býrakma kararlýlýðýndan aldý. Bu greve hayatýnda hiç eyleme katýlmamýþ, iþ býrakma deneyimi olmayan çalýþanlar katýldý. Ýstanbul, Ankara ve bir çok ilde kitlesel gösterilerin gücü kollektif çözüm arayanlarýn sayýsýnýn ne kadar çok olduðunu gösteriyordu. 1 Aralýk'ta en sað ve en soldaki iþçilerin ortak ekonomik çýkarlar etrafýnda nasýl birleþebildiklerini gördük. Ancak IMF paketine ve ücret politikalarýna karþý birleþen çalýþanlar hücre

gücümüzü hesap sormak, temsilcimiz olduklarýný iddia edenleri indirmek için kullanamýyoruz. Bunun nedeni bölünmemizde yatýyor. Yöneticiler bizi 1 Aralýk'tan bu yana defalarca böldüler. Öyle ki iþ yerlerimizde, okullarýmýzda, evimizde kendimizi yalnýz hissetmeye baþladýk. Bizi bu kadar bölen, yalnýzlaþtýran, umutsuzlaþtýran þeyin kökeninde ne var? Buna karþý nasýl mücadele edebiliriz? 1 Aralýk süreci sonrasý yaþanan bölünmeyi engellemenin yolu egemen sýnýfýn fikirleri karþýsýnda sürekli ve sürekli olarak birleþmekten geçiyor. Ekonomik olarak ayný koþullarda yaþýyor olmamýz, yöneticilerin fikirlerine karþý otomatik olarak ayný tepkiyi vermemiz anlamýna gelmiyor. Yöneticiler televizyon, gazete, radyolarý aracýlýðýyla sürekli bir þeyler anlatýyor, bizi kendi fikirlerine ikna etmeye çalýþýyorlar. Bu fikirlerin ne anlama geldiðini iþ yerlerimizde, okullarýmýzda sürekli tartýþmamýz, ortaklaþmamýz gerekiyor. Tekrar takrar birleþmemizin garantisi, bulunduðumuz alanda tartýþmak ve ortak tutum almaktan geçiyor.

1 Aralýk grevi sonrasýnda devlet F tipi sorunu üzerinden toplumu terörize etti. Soruþturmalarý protesto etmek için basýn açýklmasý yapmak isteyen KESK militanlarý da bu terörden nasiplerini aldýlar.

tipi hapishanelere geçiþte devlet terörünün uygulanmasý karþýsýnda bölündü ve sonrasýnda Fransýz Parlamentosuna karþý Ermeni soykýrýmý yasa tasarýsý üzerinden yöneticiler dýþ düþmanlara karþý çalýþanlardan destek topladý. Böylesi bir süreçte kamu çalýþanlarýnýn en militan kesimi kongrede buluþtu. a n t i k a p i t a l i s t KESK kongresi kamu çalýAylýk Siyasi Gazete þanlarýnýn sendikal örgütlen16 Þubat 2001 Sayý: 5 mesinin kurumsallaþma düzeUluslararasý Akým Tanýtým yini gösteriyordu. Kongreye Yayýncýlýk Sahibi ve Yazý Ýþleri Türk-Ýþ, Hak Ýþ, DÝSK baþkanlar Sorumlusu: Türkan Uzun düzeyinde katýldý. Delegenin Ýstanbul: Gönül Sokak No 31, yaþ ortalamasý 50 civarýnda, Nil Han No 305, Asmalý Mescit kadýnlarýn oraný ise geçmiþ Ankara: PK 896, 06446 kongrelere göre çok daha düYeniþehir þüktü. Delegasyonun yaþ ortaE-mail: posta@antikapitalist.net lamasýndan da anlaþýlacaðý giTelefon: 0532 7402479 bi heyecan dipte, yýpranmýþlýk Baský: Yön Matbaacýlýk oraný ise tepedeydi. Konfede-

rasyonu ortak yönetmek adýna oluþturulan "kutsal ittifak" sendikanýn tabanýnda ve genel olarak emek cephesinde sorun olan bir dizi konunun tartýþma konusu yapýlmamasýna neden oldu. Çok büyük emeklerle oluþturulmuþ bu sendikal güç içinde yönetici sýnýfýn siyasi saldýrýlarý karþýsýnda izolasyonu engelleyecek, emek cephesini birleþtirerek saldýrýlarý geri püskürtebilecek bir mücadele programý tartýþýlamadý. Kongre, "sosyalist" olarak tanýmlanan sendika militanlarýnýn ve örgütlenmelerin geliþmeler karþýsýnda yaþadýðý sýkýþmýþlýðý açýkça gösteriyordu. 1 Aralýk büyük grevinden sonra F Tipi sürecinde yaþanýlan devlet terörüne, Ermeni meselesinde yükseltilen milli-

yetçi ve ýrkçý fikirlere karþý emek cephesi içinde güçlü bir liderliðin olmamasý, yöneticilerin güç kazanmasýna ve kazandýðýmýz mevzileri kaybetmemize neden oldu. Geçmiþte olduðu gibi gelecekte de ekonomik nedenlerle bir daha bir daha birleþebilmek için çok neden var ve bunu baþarabilecek örgütsel bir güç (KESK) olduðu açýk. Ancak bu gücün yöneticilerin milliyetçi, ýrkçý, baskýcý politikalarý karþýsýnda etkinliðini devam ettirebilmesi, izole olmamasý için, tabanýn ihtiyaçlarýný merkezine alan, iþçi sýnýfýnýn en genel çýkarlarý temelinde birleþik bir mücadeleyi gündeme koyan bir taban örgütlenmesi yaratmaya ihtiyacýmýz var.

Çi ð d e m Ö z b aþ


MHP ŞİDDETİ MECLİS’E TAŞIDI antikapitalist

MHP hükümet ortaðý olduðundan bu yana basýn ve meclisteki parti temsilcileri MHP'nin eskisi gibi demokrasi düþmaný, þiddet odaklý bir parti olmadýðýný, deðiþtiðini iddia ediyorlardý. DYP'li Fevzi Þýhanlýoðlu'nun bir grup MHP'li tarafýndan meclisin ortasýnda ablukaya alýnarak dövülmesi ve ardýndan ölmesi MHP'nin karakterini tekrar tartýþma konusu yaptý. Bu mecliste görmeye alýþtýðýmýz kavgalardan herhangi biri deðildi, þiddeti sistematik olarak kullanan bir örgütlenmenin meclise taþýndýðýnýn açýk bir göstergesiydi. MHP, iktidarý diðer kapitalist partiler gibi "parlamento" olarak görmüyor, "devlet, sokak ve meclis" olarak üç düzlemde iktidarý ele geçirmek gerektiðini düþünüyor. 18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde sokakta kol gezen ülkücü çeteler, milliyetçilik ile sokak þiddetini birleþtirerek toplumda oluþturduklarý hegemonyayý sandýða taþýdýlar. Medya "MHP deðiþti" propagandasý ile katliamcý geçmiþini unutturup meþrulaþtýrmaya çalýþtý. Artýk TBMM'den politika yapan ülkücüler saygýdeðer politikacý rollerini oynuyorlardý. Ancak kendi yayýn organlarýnda "Ya susturacaðýz, ya kan kusturacaðýz" diyerek tabandaki çeteleri tutmaya devam ettiler. Þýhanlýoðlu'nun ölüm olayý MHP'nin "meclis

iktidarýný" hangi yöntemle saðlayacaðýný ve þiddeti kullanmakta ne kadar istekli olduðunu açýkça gösteriyor. "Kavgadýr, olur böyle þeyler" diyenler politik meselelerin üstünü kapatmaya çalýþýyor. Bu kavgada taraflardan birinin 19 tecrübeli katili var ve bunlar her an meclis çetesi olarak kullanýlmaya hazýrlar. MHP, Kürt sorununda, istikrar paketinin uygulanmasýnda, egemen sýnýfýn her türlü baskýcý politikalarýnýn hayata geçirilmesinde anahtar rol oynayabilecek "cellat adayý". "Kahrolsun MHP, kahrolsun faþistler, Hükümet istifa!" sloganý atan Viranþehirliler ve kavga sýrasýnda Kamer Genç'in "faþistler!" diye baðýrmasý MHP'nin deðiþmediðini ifade ediyordu. Faþistlere karþý mücadeleyi meclisteki iki yüzlü, patron yalakasý vekillere býrakmamýz mümkün deðil. Geniþ bir anti-faþist cepheyi inþa etmemiz ve iþçi sýnýfýnýn mücadele gücüyle birleþtirmemiz gerekiyor. Bugün sokaktaki ve meclisteki çetelerin ayný olduðunu anlatabilir ve bunun çevresinde yerel çalýþmalar yapabiliriz. Barbarlýðýn tipik örneði olan faþizme ve MHP'ye karþý örgütlenmek daha güzel bir dünya için atýlacak çok önemli bir adýmdýr.

Ö n d e r A l ç i çe k

BEYAZ ENERJÝ OPERASYONUNUN ALTINDAN ÖZELLEÞTÝRME ÇIKTI

Yolsuzluk yapýlan 35 ülke içinde, Türkiye dördüncü oldu. Ýçi boþaltýlan bankalar, rüþvetler, soygunlar, çeþit çeþit operasyonlarla demokratikleþmeye emin adýmlarla ilerlediðimizi iddia edenler, bu sonuç karþýsýnda ne yapacaklar! Beyaz enerji operasyonu, TEDAÞ Genel Müdürünün görevinden uzaklaþtýrýlmasý, savcý Þalk hakkýnda açýlan dava, Anadolu Ajansý vakasý herkesin kafasýnda bir çok soru iþareti oluþturdu. Neler oluyor bu ülkede, yine bizden ne saklýyorlar? Beyaz enerji operasyonu, bir genel müdürün bazý belgeleri saklamasý ve bilgisayarlardaki çeþitli belgelerin çalýnmasý, yetkililerin rüþvet almasý, kamunun bir ihale sonucu 386 milyar TL zarara uðratýlmasý üzerine baþlatýldý. Ama operasyonun ardýndan kopan fýrtýna bile bu kadarla bitmediðini gözler önüne seriyor. Beyaz Enerji Operasyonunun altýndan özelleþtirme çýktý. Þirketlere peþkeþ çekilen krediler ve özelleþtirme adý altýnda kamunun trilyonlarca TL zarara uðratýldýðý enerji sektöründe yaþanýlanlar yazýlanlarla sýnýrlý deðil. Adalet Bakaný Hikmet Sami Türk, savcý Þalkýn belge istemiyle baþvurusu için; yolsuzlukla ilgili soruþturmada özelleþtirme ve enerji

politikalarý gibi geniþ kapsamlý konularýn gözden geçirilmesinin gereksiz olduðunu savundu. Oysa yolsuzluk adýna baþlatýlan operasyon 20 yýllýk özelleþtirme politikalarýnýn çöküþ noktasýdýr. Þimdiye kadar yapýlan enerji dalýndaki özelleþtirmelerin kamuya zararýna bir bakalým. > AKTAÞ AÞ'nin 11 yýllýk faaliyetlerinden dolayý kamunun uðradýðý zarar yaklaþýk 300 trilyon. 10 santral ve 25 daðýtým bölgesinin iþletme hakký devrinden dolayý kurumun vazgeçtiði kaynak 35 milyar dolar. > Afþin-Elbistan santralinin bakým ve onarým hizmetlerinin özelleþtirilmesinden sonra ihmalden dolayý meydana gelen kaza TEAÞ'ý 500 milyon dolarý bulacak zarara sokmuþ. Ayrýca kazada 4 yýllýk üretilecek elektriðin üretilmemesi zararý da ortaya çýkmýþtýr. > TEAÞ ve TEDAÞ'ýn malzeme alýmlarý ihaleleri, %80'i kamu tarafýndan yapýlmýþ hidrolik santrallerin Yap-Ýþlet-Devret modeliyle özel þirketlere peþkeþ çekilmesi, kamunun yani bizim cebimizden çalýnan trilyonlardýr. Enerji sektöründe uðranýlan zarar sadece bununla sýnýrlý deðil. Dosyalarýn açýlmasý, suçlularýn cezalandýrýlmasý ve bu sektörün özel þirket-

lerden alýnýp tekrar kamuya devredilmesi gerekmektedir. Baþbakanýn ÝMF heyetiyle yaptýðý görüþme uyarýnca Telekom'un %33,5'i, THY'nin %51'i, elektrik santralleri ve daðýtým bölgeleri hýzla özelleþtirilecek. ÝMF heyetinin ekonomiyi kurtarma adýna açtýðý 10 milyar dolarlýk paketin içinden özelleþtirmeler çýkýyor. Yýllardýr bize kamu sektöründeki hýrsýzlýklarý bahane göstererek özelleþtirmeyi anlatanlar þimdi hortumlamalarýn, rüþvetlerin, soygunlarýn altýndan nasýl kalkacak. Özelleþtirilen sektörlerde daha açýlmamýþ, sorgulanmamýþ binlerce soygun ve yolsuzluðun olduðu çok açýk. Beyaz Enerji Operasyonunun gerçek suçlularý yargýlayarak sonuçlanmasý kitlesel mücadeleyle mümkün. Mesut Yýlmaz Susurluðun çözülmesi için "1 milyon insanýn meclise yürümesi yeter" demiþti. Endonezya'da halk yolsuzluklarýn sonlandýrýlmasý ve suçlularýn yargýlanmasý için meclise doðru yürüyüþ yaptý. Polisle çatýþtý ve hala direniyor. Susurluk, Beyaz Enerji ve daha bir sürü operasyonun sonlandýrýlmasý ve yolsuzluklarýn son bulmasý için kitlesel mücadeleye ihtiyacýmýz var.

B e n g i Yý l d ý r ý m

Sayfa 3

MHP’NİN KISA MECLİS SİCİLİ Hükümetin kurulmasýný izleyen aylarda Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt , DÝE'de yapýlan atamalara kýzdý ve Devlet Bakaný Tunca Toskay 'ý bakanlýk koridorlarýnda kovaladý. Toskay, eli silahlý Enginyurt'tan MHP lideri Devlet Bahçeli 'nin genel merkezdeki odasýna sýðýnarak kurtulabildi. Cumhurbaþkanlýðý seçimleri sürecinde, dönemin Devlet Bakaný Sadi Somuncuoðlu 'nun adaylýðý MHP yöneticileri tarafýndan kaba kuvvetle engellenmeye çalýþýldý. ''Töre'' ye uymamakla suçlanan Somuncuoðlu'nun korumalarý dövüldü, arabasý yumruklandý. Somuncuoðlu'nun adaylýk baþvurusu yýrtýldý, baþvuruyu alan TBMM görevlileri tehdit edildi. Van Milletvekili Ayhan Çevik 'in bir yakýný, eski MHP Van Ýl Baþkaný'ný kafasýna çekiçle vurarak öldürmek istedi. MHP yöneticileri, olayý ''içimizdeki safralarý temizliyoruz'' diye açýkladý. Trabzon Milletvekili Orhan Býçakçýoðlu , hakkýnda haber yapan bir kadýn gazeteciyi kuliste açýkça tehdit etti. Býçakçýoðlu, gazeteciye herkesin gözü önünde ''Senin bacaklarýný ayýrýrým'' diye baðýrdý. TBMM Ýdare Amiri Ahmet Çakar etek boyunu kýsa bulduðu bir kadýn gazetecinin kulisten atýlmasýný isterken bir kadýn ziyaretçiyi de ''göbeði göründüðü'' gerekçesiyle kulisten attýrdý. Af görüþmeleri sýrasýnda Haluk Kýrcý 'yý kapsam içine aldýrmak isteyen Ülkü Ocaklarý yoðun baský yaptý. Yasanýn görüþüldüðü Adalet Komisyonu ablukaya alýnýrken bazý firari ülkücüler de TBMM çatýsý altýnda kulis yapanlar arasýndaydý.

I R K Ç I L I ĞA , F AŞ İ Z M E , Şİ D DE TE , TE R ÖR E BO YU N EĞ M E YE LÝ M !


KARŞI FİKRİ SÖYLEMENİN YA S A K O L D U Ğ U B İ R TA RT I Ş M A :

Sayfa 4

antikapitalist

ERMENÝ MESELESÝ Ermeni meselesi Türkiye'nin en yasaklý konularýndan birisidir. Özal "bir Kürt kimliðinden" bahsedebildi ama hiç kimse Ermeni soykýrýmýndan "sözde" olmadýðý taktirde serbestçe bahsedemez. Belge Yayýnlarýnýn sahibi Ermeni meselesi ile ilgili "Soykýrým" adlý kitabý bastýðý için bir yýl hapse mahkum oldu.

Tart ýþýlamaz gerç ek Osmanlý döneminde Anadolu'da 2 milyonun üzerinde bir Ermeni nüfusu vardý. Þimdi yalnýzca Ýstanbul'da 20 bin kadar Ermeni kaldý. Türkiye'nin baþka hiçbir yerinde yoklar. Artýk Anadolu topraklarýnda 2 milyon deðil sadece 20 bin Ermeni yaþadýðý tartýþýlmaz bir gerçek. Ama nasýl olup da bu duruma gelindiðini tartýþmak ise yasak.

Karþýlýklý iddialar

Burasý Ermenistan sýnýrýndaki Iðdýr. Gökyüzüne doðru uzayan dev kýlýçlar üzerinde bozkurt figürleri var. Iðdýr’ýn MHP’li Belediye Baþkaný þöyle diyor: “Ermeni topraklarý da Türk yurdudur. Türk topraðýdýr. Ermeniler sonradan gelip yerleþmiþlerdir...” Daha bir kaç ay öncesine kadar Türk resmi tezinin dayandýrýldýðý Kamuran Gürün ve Bilal Þimþir’in çalýþmalarý bile yok sayýlarak aslýnda o dönemde Ermenilerin Türk ve müslümanlarý katlettiði tezi kabul ettirilmeye çalýþýlýyor. Deprem felaketi sýrasýnda Ermeni kaný istemeyen ýrkçý MHP þimdi de Ermeni ve Fransýz düþmanlýðý üzerinden güçlenmeye çalýþýyor. Irkçýlýða, faþizme teslim olmayalým.

Ne kadar insan öldü, nasýl öldü, ne kadarý sýnýr dýþý edildi, ne kadarý göç etti? Bu konuda Türk devletinin iddiasý þöyle: "Ermeniler Ruslarla ittifak kurdu ve Türklerin çoðunluk olduðu topraklarda bir Ermeni devleti kurmaya çalýþtýlar. Aslýnda, Ermeniler Türkleri katlediyorlardý. Osmanlý Devleti tarafýndan hiçbir ölüm teþvik edilmedi. Ölümlerin çoðu savaþ koþullarýnda açlýk ve hastalýklar yüzünden oldu." Ermenilerin konuya iliþkin iddialarý ise þöyle: "2 milyon insan öldü. Bu ölümler herhangi bir Ermeni ayaklanmasýndan önce baþladý." Bu iki fikir dizisinin hangisinin ne kadar doðru olduðunu tartýþmak çok zor. Çünkü Türkiye'de bunu yapmak yasadýþý. Yabancý tarihçilerin büyük bir çoðunluðu bir tür büyük soykýrým olduðu konusunda hem fikir. En Ermeni karþýtý resmi Türk tarihçileri bile o dönemde ölen Ermenilerin "sadece" 300 bin kiþi olduðunu söylüyorlar. Demek ki en azýndan 300 bin kiþi öldü.

Osm anlý'da Ermeniler Osmanlý Ýmparatorluðu'nda Ermeniler millet-i sadýka, yani "sadýk topluluk" olarak bilinirlerdi. Ermeniler Anadolu topraklarýnda binlerce yýl barýþ içinde yaþadýlar. Birden deðiþmediler. Ancak, Abdülhamit'in imparatorluðu bir arada tutmak için Türk-Ýslam milliyetçiliðini yaratma çabalarý ilk 1890'da Ýstanbul'daki Ermenilere karþý bir temizliðe dönüþtü. Ermeni milliyetçileri de bu dönemde baðýmsýzlýk için bombalamalar gerçekleþtiriyordu. Polis tarafýndan teþvik edilen Ermeni karþýtý saldýrýlarda binlercesi öldü. 1915'de Osmanlý devleti büyük bir Ermeni nüfusu Türkiye'nin doðusundan zorla göç ettirme kararý aldý ve bu bölgeyi Ermeniler'den temizledi. Zorunlu göç ile katliamý ayýrt etmek zordur. Devlet bir nüfusu baþka bir bölgeye taþýmaya giriþtiðinde büyük ölçüde ölümler kaçýnýlmaz olur. Stalin 2.Dünya savaþýnda Kýrýmlý tatarlarý sýnýr dýþý ederken yarýsý öldü. Hatta Hitler'in Yahudileri öldürmesi onlarý Doðuya sürme planý biçiminde baþladý. Bu pratik olarak zor hale gelince soykýrým baþladý. Naziler ölüm programýna savaþý kaybetmeye baþlayýnca baþladýlar. Bunun bir örneði Çekoslovakya'daki Terezin kampýdýr. Burasý bir ölüm kampý deðildi. Transit kamptý, gaz odalarý yoktu. Ancak 35 bin Yahudi açlýk ve hastalýk nedeniyle o kampta öldü. Onlar çok haklý olarak Nazilerin öldürdüðü 6 milyon Yahudi'nin içinde sayýlýyorlar. Eski Yugoslavya'da etnik temizlik ayný biçimde göründü. Çok sayýda insaný, belki de binlerce yýldýr yaþadýklarý yerden sürmek isteyen devlet iþlemin hýzýný artýrmak için öldürebilir yada öldürülmelerine göz yumabilir. O koþullarda öldürmek sürmekten daha kolaydýr. Siyonistler Araplarý Ýsrail'in dýþýna çýkarmaya zorladýklarýnda Deir Yassin'deki 400 Arap'ýn 270'ini katlettiler. Etnik temizliðin baþladýðý her durumda kurbanlar kendilerini savunmak için þiddete baþvuruyorlar. Örneðin Filistin Kurtuluþ Örgütü ya da Hamas bu tür bir savunmanýn yeri geldiðinde pek çok bireysel þiddet eylemine baþvurabileceðinin önemli kanýtlarýdýrlar. Etnik temizlik yapan devletler bu hareketlerini her zaman kurbanýn saldýrganlýðýndan ve düþmanlýðýndan

B ö lg e v e e g e m e n l ik Ordu bu meselenin Türkiye'nin toprak bütünlüðünü tehdit ettiðini söylüyor. Açýk ki böyle bir tehdit yok. Türkiye sýnýrlarý içinde zaten önemli bir Ermeni nüfusu yok. Ýstanbul'da 20 bin kadar Ermeni yaþýyor. Ermenistan, iki Türkçe konuþan ülke (Türkiye ve Azerbaycan) arasýnda sandviç gibi kalmýþ bir toprak parçasýnda kuþatýlmýþ 3 milyon 700 bin nüfusu olan (Ýstanbul nüfusunun yarýsý kadar bile deðil!) küçük bir ülke. Türkiye'nin yaklaþýk yüzde 3.5'u kadar bir alana sahip. Ýçerde ve dýþarýda Ermenilerin gerçek bir tehdit olmadýðý açýk. Ancak Türk patronlarý, ordu ve hükümet bölgede egemen güç olmak istiyorlar. Türkiye Irak'a tekrar tekrar saldýrdý, Talabani ve Barzani'yi tehdit etmeye devam ediyor, Suriye sýnýrýna asker yýðdý ve suyun çoðunu kesti. Türkiye'deki güvenlik güçleri Azerbeycan'da darbe giriþiminde bulundu. Türkiye orta doðudaki en silahlý ve saldýrgan güç olan Ýsrail'in bölgedeki en önemli askeri dostu. Türkiye'nin saldýrgan askeri politikalarý Türk patronlarýnýn bölgedeki yatýrým ve ticari iliþkilerinin geliþimini desteklemek üzere düzenlenmektedir. Bu politika ayný zamanda en büyük güçlerin desteðine de baðlý. Türkiye komþularýna ve Türki cumhuriyetlere hükmederken Amerika ve Avrupa'nýn onay ve silahlarýna ihtiyacý var. Türkiye büyük güçlere "dünyanýn bu kýsmýný ben sizin için yönetirim" diyor. Bunu yapabilmek için gücünü göstermek zorunda. Bunun için bazen büyük güçleri bile tehdit etmek durumunda kalýyor. Bu eþitsiz bir iliþki, ama yine de iliþki. Bu iliþkide Ermeni meselesi sadece bir sembol. Büyük güçler de birbirleriyle rekabet halinde. Fransa, Amerika, Ýngiltere, Almanya hepsi Türkiye'nin silah alýmýndan pay almak istiyorlar. Türkiye ise bölgedeki egemenlik talebine onay istiyor. Yabancý devletlerin bu onayý ifade etmesinin bir yolu da Ermeni meselesinde Türk resmi bakýþýný kabul etmeleridir.

B u g ü n k ü g ö re v i mi z

Zoru nlu göç ve kat liam lar

Niye et nik t em izlik?

memnuniyetsiz ise potansiyel olarak o toprak üzerindeki kontrolü devam ettirmek zordur. Bu nedenle Ýsrail, Yahudi yerleþimcileri Batý Þeria'ya taþýdý.Türk devleti de Kýbrýs'a Kýbrýslý olmayan Türkleri gönderdi. Nedeni, bölgeyi elde tutmaktý. Peki bu politika orada yaþayan nüfusa yardým ediyor mu? Hayýr, sadece yönetici sýnýfýn çýkarlarýna hizmet ediyor.

bahsederek haklý çýkarýrlar. Gerçek neden ise iki yönlü. Birincisi, günah keçisi yaratmak. Krizdeki bir devlet etnik bir azýnlýðý günah keçisi yapmayý uygun bulur. Ýkinci neden, toprak. Eðer üzerinde yaþayan nüfus

Medya bu meseleyi "yapmadýðýmýz" bir þey için Türkiye'nin onuruna sürülen bir leke olarak tanýmlýyor. Elbette "biz" yapmadýk. Þu anki Türkiye nüfusu Ermenilere yapýlanlardan þu anki Alman nüfusunun Hitler'in Yahudi soykýrýmýndan sorumlu olduðundan daha fazla sorumlu deðil. Fakat baþka bir mesele var. Bu tür soykýrýmlar dünyada devam ediyor. Gelecekteki soykýrýmlarý nasýl durduracaðýz? Tarih boyunca tüm bu soykýrýmlar egemenlik kurmak isteyen yayýlmacý milliyetçi devlet politikalarýnýn sonucu. Geçmiþte MHP Kürt sorununu birkaç ay içinde çözmekten bahsettiðinde baþka bir katliamdan bahsediyordu. Sivas, Çorum, Maraþ'daki katliamlarý unutmayalým. O zaman hedef Alevilerdi. Þimdi Sivas'ta çok az Alevi kaldý. Etnik olarak temizlendiler. Katliamlarý durdurmanýn yolu nedenlerine bakmaktan geçiyor. Yönetici sýnýflar kendi aralarýndaki rekabetin bedelini bize ödetmek istiyorlar. Bu nedenle yeni bir soykýrýmýn gerçekleþmesini engellemenin garantisi neo Nazilerin tekrar yükseliþini bütün dünyada durdurmaktýr. Bizim görevimiz yeni katliamlarýn yolunu açacak milliyetçi histeriye karþý mücadele etmektir. Osman Durmuþ deprem sonrasý Ermeni kaný ve doktoru istemediðimizi söyledi. Çok sayýda insan bu duruma tepki gösterdi. Þimdi neden bu olayý unutuyoruz. Ermenilerle, Yunanlýlarla, Iraklýlarla, Suriyelilerle bizim alýp veremediðimiz bir þey yok. Bankalarýn içi boþaltýlýp bizi soyanlar ve buna göz yumanlar þimdi bir halka karþý milliyetçi bir histeriyle bizleri kör etmek istiyorlar.

C e m U zu n


ÖZELLEŞTİRME VE KRİZİN FATURASINI ÖDemeyelİM antikapitalist

Sayfa 5

H i kme t B aþ a ran

IMF programýný eksiksiz uygulamakta kararlý olduðunu söyleyen hükümet, bu programýn gereði olan özelleþtirmelerin faturasýný yine emekçi kesime ödetiyor. Özelleþtirilen iþyerlerinde patronlarýn ilk icraatý iþten çýkarmalar oluyor. Ekonomik kriz nedeniyle son yýllardaki iþten çýkarmalar devasa boyutta. Sendika ve konfederasyonlarýn yaptýðý araþtýrmalar, IMF güdümlü politikalar sonucu meydana gelen ekonomik daralmanýn yüzbinlerce kiþinin iþsiz kalmasýna yol açtýðýný gösteriyor. HakÝþ'in verilerine göre geçen yýl ekonomik kriz sonucu Türkiye genelinde 26,170 iþyeri kapanarak 260,000 çalýþan iþinden oldu. Türk-Ýþ'in yaptýðý bir araþtýrmaya gire ise son dönemde yapýlan özelleþtirmeler sonucu 25,879 sendikalý iþçi iþsiz kaldý. Araþtýrmalar, en çok iþten çýkarmalarýn tekstil, çimento ve belediye iþ kollarýnda olduðunu gösteriyor.

kktc’de mücadele

Son dönemlerdeki iþten çýkarmalarla hýzla büyüyen iþsizler ordusu, önümüzdeki dönemde daha da büyüyecek. Hükümetin özelleþtirme kapsamýna aldýðý 51 iþyerinde, 35 bin dolayýnda çalýþan, iþsiz kalma tehlikesiyle karþý karþýya. Bankacýlýk sektöründe de beklenen küçülme gerçekleþirse, 2550 bin arasýnda çalýþanýn iþinden olacaðý tahmin ediliyor. Yani önümüzdeki dönemde 80 binden fazla insanýn iþinden çýkarýlmasý muhtemel. Tabii iþten çýkarmalar sadece Türkiye'ye özgü bir durum deðil. Ýnternet piyasasýnýn önde gelen firmalarýndan Amazon.com, 1300 kiþiyi iþten çýkarýyor. Belçika havayollarý Sabena ise iflasýn eþiðinde olduðunu ve þirketi kurtarmak için 700 kiþiyi iþten çýkaracaðýný açýkladý. Otomobil devi DaimlerChrysler ile 26 bin çalýþaný iþten çýkarýYaklaþýk 566 bin iþçiyi kapsayan toplu iþ sözleþmelerinde Türk-Ýþ hükümetten %39'luk artýþa yor. Yöneticiler ekonomik krizin bederefah payý eklenmesini talep edecek. IMF'nin istekleri doðrultusunda davranan hükümetin lini her yerde çalýþanlara ödetmeye %10'luk bir artýþ önereceði söyleniyor. Hükümet, enflasyon hedefi kadar zam önerisinin sebepçalýþýyorlar. lerinden biri olarak memur ve iþçi ücretleri arasýndaki uçurumu gösteriyor. Toplu iþ sözleþmesi ve grev hakký olmayan memurlarýn ücretlerinin düþük olmasýnýn sebebini, iþçi ücretleri olarak göstermeye çalýþan hükümetin bu nitelemesi Türk-Ýþ tarafýndan kýþkýrtma olarak nitelendiriliyor. Tekstil sektöründe 240 iþyerinde 54 bin iþçi 21 Þubat’ta greve çýkmaya hazýrlanýyor. Grev yapýlacak iþyerleri arasýnda Altýnyýldýz, Vakko gibi ünlü þirketler de var. Öte yandan Kartonsan iþçileri de grev kararý aldýlar. Bu yoksullaþma paketini parçalayabilecek olan grevci iþçilerle dayanýþmaya...

"Ank ara! Ne paraný, ne paketini, ne de memurl arýný istiy oruz"

KKTC'de Türkiye'nin baskýsýyla uygulanan ekonomik istikrar paketi özellikle sendikalarýn tepkisine neden oluyor. Türkiye'nin Kýbrýs iþlerinden sorumlu Devlet Bakanlýðýna baðlý büyükelçi Salih Zeki Karaca'nýn ekonomik paketi tanýtmak üzere adaya gittiði gün KTÖS (Kýbrýs Türk Öðretmenler Sendikasý) gazetelerde oldukça sert bir ilan yayýnlattý. Ýlanda, "Ankara ne paraný, ne paketini, ne de memurlarýný istiyoruz" diyen KTÖS'nin bu açýklamasý adeta tam bir siyasi deprem yarattý. Türkiye'de uygulanan IMF programýnýn bir benzerini kendi ülkelerinde uygulamaya çalýþan KKTC yöneticileri bu tepkiden son derece rahatsýz. Sendika binasýna baskýn yapan polis, 30 kiþilik yönetim kurulunu tek tek sorguladý. G ELÝR DAÐI LIM I UÇURUM U kesimi ulusal gelirin %4,9 unu alýrken, en zengin %20 lik kesim %54,9'unu alý2001 yýlýnda uygulanacak olan kayor. Yani Türkiye'de en zengin ile en mu kesimi toplu iþ sözleþmeleri öncefakir arasýndaki fark 234 kat. Bu uçurusinde Türk-Ýþ'in hazýrladýðý rapor, gelir mun her gün büyüdüðü belirtilen raadaletsizliðini gözler önüne serdi. Raporda, toplumda bir sosyal patlama olapora göre, nüfusun en yoksul %20'lik bileceði uyarýsýnda bulunuluyor.

Kriz baþta kadýnlarý vuruyor Ekonomik kriz ve özelleþtirmeler en çok kadýnlarý vuruyor. Yapýlan araþtýrmalar ekonomik bunalým dönemlerinde iþten çýkarmalar yaþandýðýnda ilk sýranýn kadýna verildiðini gösteriyor. Kadýnlarýn erkeklere oranla iþ bulma þansý çok daha az. Bulsa bile emeðini çok ucuza satmak zorunda býrakýlýyor. Toplumda "kadýn çalýþmaz" fikri çok yaygýn. Bunun yanýnda kadýnlarýn aile yükü, ev ile ilgili sorumluluklarý, çocuk bakýmýnýn tamamen kadýna yýkýlmasý ve kreþlerin çok az olmasý gibi etkenler kadýnýn çalýþmasýný zorlaþtýrýyor. Çalýþan kadýnlarýn koþullarý ise oldukça kötü. Araþtýrmalara göre %85'i sendikasýz ve bir kýsmý sendikanýn anlamýný bile bilmiyor. Pek azý haftada 5 gün ve 40

saat çalýþýrken, % 46'sý 45 saatten fazla çalýþýyor. Kadýn okur yazar oranýnýn % 77 olduðu ülkemizde, eðitim çaðýndaki kýz çocuklarýnýn % 32'si okula kayýtlý deðil. Erkeklerin ortalama okulda kalma süresi 10,6 yýl iken kýzlarýnki 8,5 yýl. Kadýnlarýn parlamentoda temsil oraný da kadýnýn toplumsal hayattan izole edilmiþliðinin bir göstergesi. %4,2 ile Türkiye bu alanda 174 ülke arasýnda son sýrada. Meclisteki kadýn milletvekillerinin de kadýn haklarý konusunda pek duyarlý olduðu söylenemez ama, nüfusunun yarýsý kadýn olan bir ülkedeki bu temsil oraný erkek egemen bir toplumda yaþadýðýmýza önemli bir kanýt.

Medya kimin için çalýþýyor?

Toplumda egemen olan fikirler, egemen sýnýfýn fikirleridir. Egemen sýnýf, egemenliðini devam ettirmek için çeþitli araçlar kullanýr. Bunlardan biri de medyadýr. Sermayedarlar, medyayý egemen fikirleri yeniden üretmek için kullanmaya çalýþýrlar. Örnek olarak kadýnýn toplumdaki yerinin evi olduðuna bizi inandýrmaya çalýþan haber, dizi veya filmler, egemen fikirleri yeniden karþýmýza çýkararak deðiþimi engeller. Sermaye sahipleri, medyayý yönlendirebilmek için ona sahip olma yoluna gitmektedir. Günümüzde geliþen teknoloji ile birlikte gazete, dergi çýkarmak ya da TV yayýncýlýðý yapmak için büyük paralar gerekmektedir. Bu da sermayenin medya alanýnda tekelleþmesine yardým etmektedir. Medya patronlarý da atadýklarý haber müdürleri veya genel yayýn yönetmenleri aracýlýðýyla yayýnlanacak haberleri, programlarý kontrol edip, olaylara bakýþ açýsýný belirlemekte. Bu sayede sermayenin

aracý olarak medya, emekçiler üzerinde baský kurabilmek, muhalif kiþileri ve kurumlarý etkisiz hale getirebilmek için haberleri çarpýtarak, hayali haberler kurgulayarak yada haberlerin magazin boyutunu öne çýkararak mevcut sistemin devamýný saðlamaya yardýmcý oluyor. Kapitalist sistemin devamý için medya bir silah olarak kullanýlýyor. Þimdi bu durumlara dair bir kaç örneðe göz atalým. Körfez savaþý baþlamadan bir kaç ay önce CNN ve bazý televizyon kanallarý, Saddam Hüseyin'in diktatörlük kuracaðýný söyledi. Arkasýndan saldýrý baþladý. Savaþý izlemekle görevli gazeteciler, görevlerini bir otelde eðlenerek yerine getirdiler ve sonra da kendilerine söylenenleri haberler olarak yayýnladýlar. Kosova savaþýnda ise Miloseviç'in bir Sýrp kasabý olduðu ve 500 bin kiþiye yakýn kiþiyi öldürdüðünü ABD resmi aðýzlarý bildirdi. Arkasýndan saldýrý baþladý.

Türkiye'de ise 28 Þubat sürecinde "Andýç" operasyonu yapýldý. Medya da Sýrrý Sakýk'ýn olduðu söylenen ifade metninde, bazý kiþilerin PKK'ya yardým ettiði yazýyordu. Sonradan yalan olduðu anlaþýlan haberin sonucu ise, suçlanan gazetecilerin iþten atýlmalarý ve ÝHD Genel Baþkaný Akýn Birdal'ýn vurulmasý oluyordu. Ülkemizde bir diðer operasyon, cezaevlerine karþý yapýlan, adýna da þefkat operasyonu, hayat kurtarma operasyonu gibi isimler verilen fakat ismine raðmen onlarca tutuklunun öldürüldüðü operasyondur. F tipi cezaevlerine karþý artan muhalefet üzerine, ölüm orucuna katýlan tutuklularla Adalet Bakanlýðý arasýnda sürdürülen görüþmeler, "bundan sonra yapacak bir þey yok" denerek bir sonuca baðlanmadan aniden kesildi. Arkasýndan operasyon baþladý. Ýlk günlerde medyada cezaevinden dýþarý kalaþnikoflarla ateþ açýldýðý ve bir erin þehit olduðu haberi bildirildi. Öldürülen tutuklularýn ise kendini yaktýðý, hazýrlanan ses kasetinin inandýrýcýlýðýna güvenilerek dinletiliyordu: "her birimde bir arkadaþýmýz kendini yaksýn ve verin". Arkasýnda tutuklularýn ölüm orucu yapmadýklarý ve yemek yerken yakalandýklarý yalaný yayýlýyordu medya aracýlýðýyla. Adalet Bakaný ise "devleti zan altýnda býrakacak sorular sormayýn bana" diyerek yanýtlýyordu sorularý. Ayný zamanda F tipi protestolarýna, DGM tarafýndan yayýn yasaðý getiriliyordu. Hala devam eden medya operasyonunda yeni tüneller

bulunuyor ve "operasyon yapýlmasaydý, kaçacaklardý" deniyor. Medya, milliyetçiliði yükseltmek için hiç bir fýrsatý kaçýrmýyor. Kardak kayalýklarý için Türkiye'yi savaþýn eþiðine getiren medya, Ýtalya protestosundan da geri kalmadý. Þimdi de Fransa'yý protesto etmekte herkesten önde gidiyor. Bu þekilde egemen fikirleri en iyi þekilde sahiplenerek koruyor. Emekçileri ilgilendiren ve onlarda sýnýf bilinci yaratabilecek konularda ise haberlerin üzerini kapatmak için çabalýyor. Fakat çeliþkiler öyle büyük ki, sermayenin hakim olduðu medyalar bile bu çeliþkileri gizleyemiyor. Dikkatli incelendiðinde medyadan sýnýf çeliþkileri rahatlýkla görülebilir. Çalýþanlarýnýn en örgütsüz olduðu kesimlerin baþýnda medya sektörü geliyor. Bir kaçý hariç hiç bir medya kuruluþunda sendika yok. Bu da gazetecileri daha fazla baskýya maruz býrakýyor. Medya patronlarýnýn az olmasý ya da aralarýnda anlaþarak birbirlerinde çalýþanlarý almamalarý, çalýþanlarý iþ güvencesinden iyice mahrum býrakýyor. Böyle durumlarda, tüm ezilenlerin ve iþçi sýnýfýnýn sesi olacak, sistemin saklanan yönlerini ortaya çýkaracak, alternatif iletiþim araçlarýna ihtiyacýmýz var. Gazetemiz bu iþlevi gidermek yolunda atýlmýþ bir adým olmalý, mücadele etmek isteyenler arasýnda bir haberleþme aðý, tartýþma platformu yaratmalýdýr.

Ý zl e m O r a l


Terör Nedir Davos ve Porto Al

Sayfa 6

antikapitalist

Hepimiz günlük hayatýmýzda "terör" sözcüðüyle þu ya da bu þekilde karþýlaþmýþýzdýr. Televizyonda, aile içinde, okulumuzda veya iþyerimizde bazý olaylara terör adý yakýþtýrýlmýþ, lanetlenmiþtir. Peki nedir bir olayýn terör olarak nitelendirilmesini saðlayan? Uygulanan þiddet mi? Eðer öyle olsa devletin bütün polisleri terörist olurdu deðil mi? Þiddeti uygulama yöntemi veya düzeyi mi? Yoksa þiddetin kimin tarafýndan ve kime yönelik olarak uygulandýðý mý? Tarihe þöyle bir göz attýðýmýzda bir olayýn terör olarak adlandýrýlmasýnýn þiddetin kimin tarafýndan, kime karþý uyguladýðýna baðlý olarak deðiþtiðini görüyoruz. Bu konuda Rosa Luxemburg'un þu sözleri yeterince açýklayýcý: "Eðer 'özgür bir yurttaþ' bir baþkasý tarafýndan, arzusu dýþýnda tutulur ve bir süre için hapsedilirse, herkesin derhal anlayacaðý üzere, bir þiddet hareketine baþvurulmuþtur. Ancak, Ceza Kanunu olarak bilinen kanuna uygun olarak harekete geçilir ve ilgililer hapsedilirse, her þey barýþçýl ve meþru bir biçime girer. Eðer adamýn biri, baþkalarý tarafýndan arkadaþlarýný öldürmeye zorlanýrsa, o zaman ortada açýkça bir þiddet hareketi var demektir. Ancak, bu zorlanýþýn adý 'askeri hizmet' olduðu sürece, iyi yurttaþ, her þeyin tam anlamýyla meþru ve gerekli olduðu fikri ile teselli edilir. Eðer bir yurttaþ, isteðine raðmen, bir baþkasý tarafýndan mülkiyetinin ya da kazancýnýn bir kýsmýndan yoksun býrakýlýrsa, açýkça görülür ki, ortada bir þiddet hareketi vardýr. Fakat bu usulün adý 'dolaylý vergi' olursa, o zaman her þey haklýdýr. Baþka bir deyiþle, bize burjuva maskesi arkasýnda sunulan meþruiyet, egemen sýnýf tarafýndan uyulmasý zorunlu bir ölçü olarak ortaya konmuþ, bir sýnýfýn þiddet hareketinden baþka bir þey deðildir." Toplumda ekonomik egemenliðe ve dolayýsýyla fikirsel egemenliðe sahip olanlar kendi egemenliklerine engel olacak veya sorgulatacak her türlü eyleme terörizm suçlamasýný yapmakta çok baþarýlýdýrlar. Sýrtlarýndan geçindikleri kitleye sanki bu durumu onlarýn da ortak bir sorunu gibi gösterme çabasýndan eksik kalmazlar. Egemen sýnýfýn kendi sistemini devam ettirmek için þiddet aracý olarak kullandýðý devlet bile bu çerçevede yurttaþlarý koruma perdesi altýnda yerini alýr. Tabii ki diðer yaþananlarda bu açýdan hýzlýca aklanýverir. Artýk asýl þiddet uygulayanlar, kendinden çalýnan zenginliðin bir kýsmýný geri almak için eylem yapan, egemen sýnýfýn-pardon devletin istikrarýný bozan iþçilerdir, onlara copla saldýran polis deðil. Terörist olan yüzyýllardýr yaþadýklarý topraklardan ayrýlmamak ve hayatta kalmak için mücadele eden Kýzýlderililerdir; masum vatandaþlarýný bu "vahþilerden" korumaya çalýþan Amerikan devleti deðil. Suçlu Ýngiltere'nin kendi ayaklarýna kadar getirdiði "uygarlýðý" anlamayýp, insanca yaþam için ayaklanan Hindistan halkýdýr. Suçlu IMF'nin dünyayý her geçen gün barbarlýða doðru itmesine ses çýkaran, bunu durdurmaya çalýþanlardýr. Teröristler, saldýran faþistlerden kendilerini korumaya ve onlarý durdurmaya çalýþan gençlerdir. Terörü yaratan, MHP'nin mecliste ve sokakta kendinden farklý düþünenlere saldýrýsý deðil buna karþý tutum alanlardýr. Suçluyu bulmak için, artan enflasyona raðmen kendilerine yüzde 0'lýk

zammý dayatan Çiller'in terörist ilan ettiði grevcilere bakmak gerekir. Düþünsenize, etrafýnýzda ne kadar çok 80 öncesinin karanlýk bir terör ortamý olduðundan bahsediliyor. 80 darbesi, 49 kiþiyi idam ederek, 171 kiþiyi iþkencede öldürerek, 30 bin kiþinin iþten atýlmasýný saðlayarak, 14 bin kiþiyi vatandaþlýktan atarak, 23 bin 667 derneði kapatarak, 9400 kamu görevlisini iþten atarak- sürerek ve hatta 49 ton gazete, dergi ve kitabý sakýncalý deyip imha ederek bizi bu terörden kurtarmýþtýr. Bir noktanýn gözden kaçmasýna izin vermeyelim, eylemlerimizi, grevlerimizi yasaklayanlar, sendikalarýmýzýn kapýsýna kilit vuranlar varolan terör ortamýný mý daðýtmaya çalýþýyordu. Bizim her türlü demokratik hakkýmýz "aman fazla demokratik olmasýn, sonra terör çýkar" diyenlerce kýsýtlanýrken; sermayedarlar kendi programlarýný uygulamaya devam ediyor. Bu açýdan baktýðýmýzda asýl teröristin kapitalizmin yarattýðý barbarlýða karþý iyileþtirmeler ve hatta kökten dönüþüm isteyip mücadele edenlerin deðil, onlarý durdurmak için her türlü demokratik hakký bir anda çöpe atanlar olduðunu görürüz. Kapitalizm ilk ortaya çýkýþýndan bu yana kendini meþrulaþtýrmak için yeni ideolojiler, yasalar ve kurumlar yarattý. Bunlar kapalý kapýlar ardýnda sermayedarlar için çalýþtýklarý halde varolma sebeplerinin toplumun genelinin ihtiyacý olduðunu anlattýlar. Aslýnda kendi çýkarlarýna yönelik olan saldýrýlarý toplumun geneline yapýlan saldýrýlar olarak gösterdiler. Mesela son cezaevleri operasyonuyla devlet, sermayenin iktidarýna hayýr diyen ve bunun için örgütlenen, eylemler yapan devrimcileri "terörist" ilan etti. Oysaki bu insanlarýn daha güzel bir dünya yaratma çabasý sonucu oluþan eylemleri toplumun çoðunluðuna deðil sadece bir grup ayrýcalýklý insana yönelmiþ bir saldýrýydý. Ama egemenler kozlarýný iyi oynadýlar, topluma bu devrimcilerin kendi devletlerine saldýran teröristler olduðunu anlatýp baskýlarýný meþrulaþtýrdýlar. 12 Eylül döneminde de böyle olmamýþ mýydý? Yapýlan bütün grevler, eylemler yasadýþý ilan edilirken Kenan Evren de cinayetlerini aklamadý mý? Devlet her terör olayýndan bahsedip bizden kendisini savunmamýzý istediðinde durup þöyle bir düþünmek gerekiyor. Her böylesi durum bize "asýl terörist kim" sorusunu sordurmalý. Devlet OHAL bölgesinde halký terörden korumak adýna binlerce köyü boþalttý, bölgedeki baskýyý arttýrdý, gözaltýnda iþkenceler yaptý. Cezaevleri operasyonundan sonra Kýzýlay'da kahveleri basarak terörist avýna çýkan, sokakta her bulduðu genci toplayarak oluþabilecek bir mücadeleyi engellemeye çalýþanlarýn nasýl özgürlüklerimize ve haklarýmýza toptan bir saldýrý gerçekleþtirdiklerini iyi anlamak gerek. Bu "terörist avý"ndan sonra hegemonyasýný arttýran devletin basýn açýklamasý yapmaya çalýþan kamu emekçilerini de göz altýna aldýðýný unutmayalým. Bütün bunlardan sonra teröristlere karþý bizi koruyan devlet maskesi ne kadar inandýrýcý? Rosa'nýn þu sözü önemli:"bize yasalar olarak sunulan þey aslýnda egemen sýnýfýn zorudur, þiddetidir". Asýl terörist, iþçilerin ürettiklerinden çalýp "kâr" diye ortalýkta dolaþan, büyük çoðunluðu barbarlýk koþullarýnda yaþamaya iten, kendilerine direnenlere de terörist gömleði giydiren egemen sýnýftýr.

G ü n eþ Y ý l d ý rý m

“FARKLI B YarAtaB

C hr i s H ar m an D a vo s ' d ak i D ün ya E k o n o mi k Fo r um u p r o t es t o l a rý nd an a kt a rý y o r :

Dünyanýn efendisi olduðunu düþünen 1000 kadar delege Ýsveç'de Davos ekonomik forumundaydý. Bu insanlar en büyük þirketleri yönetiyor, en büyük bankalar aracýlýðýyla paralarýný dolaþtýrýyor, en güçlü gazeteleri ve TV kanallarýný kontrol ediyor, en önemli hükümetlerin gündemlerini belirliyor. Davos'ta toplantýlarýný protestolardan korumak için "Robocop" yöntemleri kullandýlar. Ýsveç Blick gazetesi bu durumu "bir diktatörlüðün polis operasyonu" olarak tanýmlýyordu. Sonntags Zeitung gazetesi Davosa giden yollardan birisini þöyle tarif ediyordu: "Demokrasi Prattigau'da bitti. Savaþ kýyafetleri içindeki silahlý polis yolu bloke etti. Arkalarýnda bir tank, önlerinde ise göstericiler. Davos'un yirmi kilometre uzaðýnda." Tek demiryolu hattý da kapatýlmýþtý. Çengelli tel örgüler ve silahlý polisler Davos'daki konferans merkezini sarmýþtý. Ancak bu yöntemler ne göstericileri durdurabildi ne de büyük bir etki yaratmasýný engelleyebildi. Prag ve Seattle'da olduðu gibi polisin göstericileri dünya elitlerinden uzaklaþtýrma çabasýnýn kendisi toplantýlarý karýþtýrdý. Delegelerin Davos'a gidip gelebilmesinin tek yolu helikopterdi. Öncesinde Davos'a girmeyi baþaran göstericiler nedeniyle polis delegeleri bir zýrh içinde korumak zorunda kaldý. Göstericilerden bazýlarý Landsqart'ta tren istasyonunu ele geçirdiler, demiryolunu bloke ettiler. Yolda otobüslerden inip, Ýsveç'in kuzeyindeki bütün otoyol aðý duruncaya kadar trafiði engellediler. Chiasso'da Ýtalya sýnýrýný geçerken polisle çatýþtýlar. Basýnda bu durum "Chiasso'dan Zürih'e - çatýþma günü" olarak ilan edildi. Cumartesi akþamý, göstericilerin çoðunluðu eðer Davos'a gösterilerini taþýyamayacaklarsa ülkenin finansal merkezi olan Zürih'de ne düþündüklerini ifade etmek istiyorlardý. Þehir merkezinde "dünyamýz satýlýk deðil", "direniþ" ve "uluslararasý dayanýþma" sloganlarýyla yürüdüler. Bir kýsmý çöp tenekelerini yakýp, bir kaç arabayý devirdikten sonra iki büyük pazar gazetesi "Davos yerine Zurih yanýyor" baþlýðý attýlar. Milyarderler dünyanýn kaderini belirlesin diye zaman kazanýrken Ýsveç'de yaþayan normal insanlar bu durumun eziyetini çektiler hissini ifade ediyorlardý.

Davos’ta Dünya Ekonomik

Ayný zamanda Davos'daki elitler toplanmaya devam edemeyecekler yorlardý. Gösteriler kesinlikle birþey

Al te rn at i fe s u

Göstericiler sadece protesto etm Ayný zamanda çoðunluðu gençlerde adlý alternatif konferansa katýldý.

Sean Purdy Brezilya'nýn Porto Allegra þehrinden izlenimlerini aktarýyor: diyerek açýyor

Bu forum kitlesel topla Amerika'nýn h toplumsal hare Amerika'dan aktivistin katýl yürüyüþ ile baþ MST'nin 1 uluslu þirket M ederek baþladý MST aktivis Jose Bove ve köylü aktivistle genetik olara fasulye ve mýsý Konferans ayakta alkýþlan Davos'ta t karþý örgütlen dünyanýn he kapitalisti bir a Beþ gün sü atölye çalýþma Dünya Ekonomik Forumu’na karþý Brezilya’da gerçekleþtirilen Dünya salonunda say Sosyal Formu’nun açýlýþýna binlerce kiþi katýldý. toplantýlarý ger Konuþmac Topraksýz tarým iþçileri hareketinden (MST) Joao Pedro Stedile, Brazilya Ýþçi Partisi lideri Lula, F "Bizim beklentimiz Dünya Sosyal Forumu'nun insanlarýn hareket ATTAC'ýn baþkaný Bernard C örgütlenme ve kitlesel mücadele çabasýna destek vermesidir" yazarlar, insan haklarý gruplarýndan

Mücadele ve Tartýþma Forumu


legre gösterileri:

İR DÜNYA BİLİRİZ”

ik Forumu delegelerini engellemeye çalýþan göstericilerin taþýdýðý pankart þöyle diyor: “Mücadele þiddete eþit deðildir”

On saat kadar süren konferans sýrasýnda kapitalist küreselleþrden bir çoðunun "bu biçimde ri" fikrini ifade ettiklerini yazý- menin yarattýðý korkunç sonuçlarý anlatan konuþmacýlarý büyük bir dikkatle dinlediler ve alternatif olarak ne konulabileceðini tartýþtýyler baþardý. lar. u s amý þ l ý k Platformda sendikacýlar, akademisyenler, toplumsal hareketlermek için Davos'ta buluþmadýlar. den temsilciler, soldan politik temsilciler vardý. en oluþan bin kiþi "Diðer Davos" Yüzlerce insan ABD'nin Kolombiya müdahalesi, Filistin ve kadýnlarýn kurtuluþu üzerine atölye çalýþmalarýna katýldý.

rdu sosyal forumu. küreselleþme karþýtý direniþin antýlarýndan birisi. Güney her yerinden sendikacýlar, eketler ve Avrupa'dan, Kuzey ve bir çok diðer ülkeden ldýðý 10 bin kiþilik militan bir þladý. 1300 üyesi ikinci güne çok Monsanto'nun topraðýný iþgal ýlar. stleri, solcu Fransýz çiftçi lideri e Merkez ve Güney Amerika erinin yardýmýyla 2,5 hektarlýk ak yeniden yapýlandýrýlmýþ ýrlarý tamamýyla yok ettiler. sýrasýnda bu eylemin haberi ndý. toplanan dünya zenginlerine nen Dünya Sosyal Forumu er tarafýndan binlerce anti araya getirdi. üren konferans sýrasýnda 450 asý ve 2000 kiþilik toplantý yýsýz sabah ve akþam hazýrlýk rçekleþtirildi. cýlar arasýnda Jose Bove, Fransa'da küreselleþme karþýtý Cassen, Solcu Güney Amerikalý n temsilciler vardý.

Forumda bir çok konu tartýþýldý ancak bunlardan en fazla ilgi toplayan iki konu vardý. Biri IMF, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlara karþý mücadeleler, diðeri bunlarla iliþkili olarak ABD'nin Kolombiya müdahalesiydi. Bu konular ayný zamanda stratejik farklýlýklarý da açýkça ortaya koydu. Resmi ev sahipleri ve organizatörler Porto Alegra'nýn yönetimini elinde bulunduran Ýþçi Partisi ve Rio Grande do Sul devletiydi. Avrupa tipi Sosyal Demokrat Partilerin sol versiyonu gibi davranan Ýþçi Partisi IMF, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü ve dýþ borç konusunda sert konuþtular. Ancak borçlarýn silinmesi ve bu kurumlarýn ortadan kaldýrýlmasý çaðrýsýný reddettiler. Bu pozisyon foruma katýlan baþka kampanyacý gruplar tarafýndan da destek buldu. Küçük ve orta ölçekli iþverenlerin temsilcileri, daha sað partilerden belediye baþkanlarý, eski Fransýz baþkanýnýn karýsý Danielle Mitterant gibi insanlarda Porto Alegra'ya davet edilmiþlerdi. Onlar, küresel kurumlarýn parlamenter yollardan reforme edilmesinin önemini anlatýrken kitlesel mücadelenin önemini göz ardý ediyorlardý. Ancak açýk olan bir þey vardý ki foruma katýlan iþçi ve öðrenciler kitlesel mücadelenin mümkün olduðuna ve küresel kapitalizmin kurumlarýn yýkýlmasý gerektiðine inanýyorlardý. Filipinli Sosyoloji Profösörü Walden Bello, IMF'nin yýkýlmasý gerektiðini söylediðinde büyük bir alkýþ aldý. Brezilyalý bir öðrenci ve Ýþçi Partisi aktivisti Patricia Perreira þu sözlerle katýlýmcýlarýn ruh halini özetliyordu: "Neoliberalizme karþý bir alternatif inþa etmek için diðer aktivistlerle birleþmeliyiz. Baþka bir dünya kurabiliriz. Kardeþlik için, özgürlük için, eþitlik için devrimler inþa edebiliriz."

antikapitalist

Sayfa 7

DÜNYADA EKONOMÝK KRÝZ Sadece Türkiye'de deðil, Amerika'da ve bütün dünyada giderek derinleþen bir ekonomik krizin iþaretleri var. Ocak'ýn ikinci haftasýnda Japon borsasý iki yýl içindeki en düþük seviyesine ulaþtý. Toyota ve Japon Ýþverenler Birliði Federasyonu Baþkaný Hiroshi Okuda, borsadaki düþüþün 199798'deki gibi önce Asya'yý ve sonra da bütün uluslararasý mali piyasalarý kaplayan panik gibi tetikleyici bir rol oynayabileceði konusunda uyararak, "mali sistem krizinin ortaya çýkma ihtimali güçlü" diyordu. Dünyanýn en büyük ikinci ekonomisi Japonya, geçen on yýl boyunca devam eden ekonomik bir kriz yaþýyor. Geçen yýl gerçekleþen sýnýrlý iyileþme hýzla büyüyen ABD'ye ve yine temel olarak ABD'ye baðýmlý durumda olan diðer Doðu Asya ülkeleriyle gerçekleþen ticaretin artmasýna dayanýyordu. Amerikan ekonomisindeki bir daralma Japonya ve diðer Doðu Asya ülkelerinde bunalýmý tetikleyici bir etki yaratabilir. Bu durum dünyanýn geri kalanýnda da önemli sonuçlar yaratýr. Bir çok þey Amerika'daki yavaþlamanýn derinliðine dayanýyor. Önemli bir faktör borsanýn durumu. Wall Street'deki dev spekülasyon balonu (özellikle Nasqad ileri teknoloji ve internet hisseleri indeksindeki) Amerika'daki "zenginlik etkisi" olarak adlandýrýlan ekonomik büyümenin devamýný saðlayan kritik bir rol oynadý. Borsaya yatýrým yapan orta sýnýf aileleri hisse senetlerinin deðerinin arttýðýný gördü. Daha zengin hissediyor, daha çok harcýyorlardý ve böylece mal ve hizmetler için talebi arttýrýyorlardý. Þimdi zenginlik etkisi tersine iþliyor. Hisse senedi fiyatlarý düþtükçe yatýrýmcýlar daha fakir hissediyor, harcamalarýný kesiyor, taleplerini azaltýyor ve ekonominin yavaþlamasýna yardýmcý oluyorlar. Financial Times'daki yazýsýnda, tarihçi David Schwartz, Nasdaq indeksindeki müthiþ büyümenin geçen Martta "modern zamanlarýn en büyük borsa balonu" haline dönüþmesiyle Wall Street'deki büyümenin 1929 Ekim'inde çöküþe ve 1930'larda Büyük Bunalýma yol açmasý arasýdaki benzerliklerin altýný çiziyordu. Schwartz, 5000'in üzerindeki bir noktadan 2300'lere inen Nasdaq indeksinin 1600'lere kadar düþebileceði tahmininde bulunuyor. Elbette, ABD Merkez Bankasý Baþkaný Alan Greenspan bunu durdurmak için elinden geleni yapacaktýr. Bu nedenle banka 3 Ocak'ta sürpriz bir hareketle faiz oranlarýnda yarým puanlýk bir indirim gerçekleþtirdi. Greenspan'ýn bu müdahalesinin anlýk krizi ertelemesine raðmen, nihai çöküþ geldiðinde durumu daha da kötüleþtireceðini tartýþanlarýn sayýsý giderek artýyor. 1998 sonbaharýnda Greenspan ve diðer büyük merkez bankacýlarý faiz oranlarýnda bir dizi hýzlý kesinti yaptý. Böylece, Aðustos ayýnda Rus parasýnýn çöküþü sonrasýnda hýzla bütün sisteme yayýlan finansal panik durumunu kontrol altýna aldý. Ancak Greenspan mali piyasalarý kurtararak spekülatörlerin gelecekteki kumarlarýnýn Amerikan devletinin güvencesi altýnda olduðu inancýný geliþ-

tirdi. Schwartz'ýn ortaya koyduðu gibi "Her þeye muktedir Amerikan Merkez Bankasý anlayýþý yatýrýmcýlarýn hisse senetlerini gerçekçi olmayan düzeylere çekmek için cesaretlendiriyor". Yeni yýlýn faiz oraný kesintisi de ayný etkiyi yapabilir, borsanýn ve böylece Amerika'nýn ekonomik büyümesinin bir süre daha devam etmesini saðlayabilir. Bu durum sonunda balon patladýðý zaman gerçekleþecek olan þiddetli sarsýntýyý yalnýzca erteleyecektir. Piyasa ekonomisi California'daki durum serbest piyasanýn ne anlama geldiðini açýkça gösteriyor. Dünyanýn en zengin ülkesinin en zengin eyaleti günlük bir buçuk saatlik elektrik kesintileriyle karþý karþýya. Neden? 1996'da elektrik daðýtýmý özelleþtirildi. Elektrik fiyatýnýn hýzla artmasýna raðmen, üç özel þirketten ikisi iflasýn eþiðinde. Üç þirketten biri olan Güney California Edison, borcunun 596 milyon dolarýný nakit para ihtiyacý nedeniyle ödemeyeceðini duyurdu. Arz ve talebi birleþtirmekte çok iþlevsel olduðu iddia edilen "piyasa", elektrik talebinin artmaya devam edeceðini önceden göremedi. Toptan elektrik fiyatý en tepe noktasýnda yüzde 700 kadar arttý. Þimdi, California eyaletinin yönetimi elektrik alým satým iþini ancak halen devlet kontrolünde bulunan Su Otoritesi aracýlýðýyla gerçekleþtirebiliyor. Bir kez daha özel kapitalistler süper karlarýný ceplerine atarken California iþçileri artan elektrik faturalarý ve vergiler nedeniyle elektrik için iki kat fazla ödeyecekler. California'daki elektrik krizi Amerikan ekonomisindeki ciddi bir aþaðý gidiþin diðer bir olasý tetiði olarak tartýþýlýyor. Sadece iki California elektrik þirketinin, Southern California Edison ve Pasific Gaz ve Elektrik, 10 milyon dolarlýk ödeyemedikleri borçlarý var. Amerika'nýn son on yýllýk ekonomik büyümesi büyük kiþisel ve þirket borçlarýna dayanýyor. Ortalama bir Amerikan ailesi bir yýllýk geliri kadar borca sahip. Amerikan þirketleri çok büyük borç altýndalar. Bir bütün olarak Amerikan ekonomisi günde 1 milyar dolarlýk dýþ ticaret açýðýna sahip. Bu ancak çok büyük oranda borçlanarak mümkün olabilir. Cep telefonu lisanslarýnýn çok yüksek fiyatlardan son tur satýþlarý (Türkiye'deki gibi) dünya sistemindeki toplam borç miktarýný arttýrdý. Bu borcun nasýl geri ödeneceðini kimse bilmiyor. Krizler ertelenebilir ancak bu borçlarýn ödeme zamaný geldiðinde insanlar ve þirketler iflas etmeye baþladýðýnda gerçek ekonomide çok ciddi bir çöküþ gerçekleþecektir. Türkiye'deki bankalarýn batmasý bu dünya sürecinin bir parçasý. Hala bize Etibank ve Sümerbank gibi özelleþtirilip batan bankalar için çözümün tekrar özelleþtirmek olduðunu söylüyorlar. Tüm bunlar 1930'lardaki kadar derin bir ekonomik krizle karþý karþýya olduðumuz anlamýna gelmiyor. Kapitalizmin büyüme ve bunalým döngüsünün vahþi gerçekliði, her þeye çözüm olarak gösterilen "piyasa" söylemlerinin ne kadar tehlikeli bir saçmalýk olduðunu gösteriyor bizlere ve her zaman olduðu gibi faturayý iþçilerin ödemesi bekleniyor. C e m U zu n

a n t i k ap it a l i s t ’e K A T I L GÜÇ AL GÜÇ KAT

Ankara: PK 896, 06446 Yeniþehir Ankara Ýstanbul: Gönül Sokak No 31, Nil Han No 305, Asmalý Mescit E-mail: posta@antikapitalist.net Telefon: 0532 7402479


Neo liberalizm nedir?

Sayfa 8

antikapitalist

945'de ya da 1950'de, günümüzün standart neoliberal portföyünde yer alan herhangi bir düþünce ya da politikayý ciddi ciddi öne sürecek olsaydýnýz, herkesin sizinle alay etmesi veya bir akýl hastanesine kapatýlmanýz iþten bile olmazdý. O zamanlar en azýndan Batý ülkelerinde Keynesçi, sosyal demokrat, Hýristiyan demokrat olmayan veya marksizmden nasibini az da olsa almamýþ kimse yoktu. Pazarýn önemli sosyal ve siyasi deðiþimleri yapma serbestisine kavuþturulmasý, devletin ekonomideki rolünü gönüllü olarak azaltmasý, þirketlere tam baðýmsýzlýk verilmesi, sendikalarýn dizginlenmesi ve sosyal güvenlik haklarýnýn iyice budanmasý gerektiði gibi fikirler o zamanlarýn ruhuna tamamen aykýrýydý. Bu gibi fikirleri savunanlar çýkacak olsa bile, bunlar kendilerini dinleyecek kimse bulmakta epey zorlanýrlardý. Bugün özellikle genç dinleyiciler için ne kadar inanýlmaz görünse de, IMF ve Dünya Bankasý o zamanlar ilerici kuruluþlar olarak kabul edilirlerdi. Ne oldu da, Ýkinci Dünya Savaþý'nýn bitiminden yarým yüzyýl sonra bu noktaya ulaþtýk? Soruda içkin esas soru iþareti ise, "Nasýl oldu da, neo liberalizm, sýðýndýðý azýnlýk kenar mahallesinden ç ý k ý p , d ü n y an ý n e g e m e n doktrini haline geldi?" IMF ve Dünya Bankasý nasýl oluyor da, ülkelerin iç iþlerine karýþýp, onlarý olumsuz koþullar altýnda dünya ekonomisi içinde eritmeye zorlayabiliyor? Refah Devleti, neden kurulabildiði tüm ülkelerde tehdit altýnda? Çevre neden tehlike çanlarý çalýyor ve neden hem zengin hem de yoksul ülkelerde yoksullarýn sayýsýndaki inanýlmaz artýþ, þimdiye kadar görülmemiþ bir refahla atbaþý gidiyor? Bunlarýn tümü de, tarihsel bir bakýþ açýsýyla yanýtlanmasý gereken sorular. Chicago Üniversitesi'nde ekonomist-felsefeci Friedrich von Hayek'in ve Milton Friedman gibi öðrencilerinin nüvesini oluþturduklarý küçük bir gruptan yola çýkan neoliberaller ve onlarý parasal olarak destekleyenler muazzam bir vakýflar, enstitüler, araþtýrma merkezleri, yayýnlar, öðretim üyeleri, yazarlar ve halkla iliþkiler aðý kurarak düþüncelerini ve doktrinlerini geliþtirip, allayýp pullayýp satmaya büyük önem verdiler. Yaþamak zorunda býrakýldýðýmýz bu neoliberal deneyimin hedef gözetilerek insan eliyle yaratýlmýþ olduðunu anlamanýn önemini altýný çizerek vurgulamak istiyorum. Bunu bir kez kavrayýn-

1

ca, neoliberalizmin yerçekimi gibi doðal bir kuvvet olmayýp da insan mahsulü yapýntý bir oluþum olduðunu algýlayýnca, insanlarýn yaptýklarýnýn baþka insanlar tarafýndan yýkýlabileceðini de anlamak olanaklý hale gelir. Ýdeolojik durum tespitinde bulunup, içeriði de belirlediðimiz þu noktadan sonra hýzla ilerleyip yirmi yýllýk çerçevemizin baþlangýcýna geri dönmek istiyorum. Bu da, Margaret Thatcher'in iktidara gelip, Ýngiltere'de neoliberal devrimi baþlattýðý 1979 yýlýna denk geliyor. Friedrich von Hayek'in öðrencisi olmanýn yaný sýra sosyal Darwinist olan Demir Leydi, tavizsiz tutumuyla bilinen bir isimdi. Baþka Seçenek Yok. Rekabet, Thatcher'ýn öðretisinin ve ayný zamanda neoliberalizmin merkezindeki deðerdi; uluslar, bölgeler, firmalar ve elbette kiþiler arasýndaki rekabet. Rekabet, ak koyun ile kara koyunu birbirinden ayýrt eden mihenk taþý görevini gördüðünden odak noktasýydý. Ýster fiziki isterse doðal, insani ya da mali, olsun her türlü kaynaðýn en etkin kullanýmýný saðlayacaðý varsayýlan sihirli güçtü rekabet. Neoliberal görüþ açýsýndan rekabet daima bir erdem olduðundan, sonuçlarýnýn kötü olmasý da düþünülemez.. Neoliberallere göre pazar mekanizmasý öylesine mükemmeldir ki, Görünmez eliyle týpký Tanrý gibi en kötü durumlarý mucizevi biçimde güzele ve iyiye dönüþtürmeye muktedirdir. Ne yazýk ki, aradan geçen yirmi yýlýn bize öðrettiði, gerçek durumun bunun tam tersi olduðu olmuþtur. Neoliberalizmin temel deðeri olan rekabetin bir diðer dayatmasý da, kâr yarýþýna katýlýmýn ya da pazar paylaþýmýnýn temel yasalarýna uyum saðlayamadýðý için kamu sektörünün kesin biçimde küçültülmesidir. Öncelikle þunu sormak istiyorum, neden kamu hizmetleri vardýr? Gerçekte, kamu hizmetlerinin neredeyse tümü iktisatçýlarýn "doðal tekel" olarak adlandýrdýklarý hizmetleri kapsar. Doðal tekel, azami ekonomik etkinliði saðlayacak asgari miktar, pazarýn gerçek boyutuna eþit olduðunda ortaya çýkar. Baþka bir deyiþle, bir þirket ölçek ekonomilerinin gereklerini yerine getirebilmek için belli bir büyüklükte olmalýdýr ki, tüketiciye en düþük maliyetle mümkün olan en iyi hizmeti sunabilsin. Yol yapýmý, enerji hatlarý gibi kamu hizmetleri için ise son derece büyük baþlangýç giderlerine gerek vardýr. Bu da devlet tekelleri-

Küresel direniþin sözcülerinden muhalif iktisatçý Susan George’un Mart 1999’da yaptýðý bir konuþmadan özetlenmiþtir. nin bu gibi alanlarda en iyi çözüm olmasýnýn baþlýca nedenidir zaten. Klasik iktisatçýlar, fiyatlar olmasý gerektiðinden yüksek olduðu ve tüketiciye verilen hizmet de çok iyi olmak zorunda olmadýðýndan, bu sonucu "pazarýn yapýsal çöküþü" olarak nitelemiþlerdir. Bu türden yapýsal çöküþleri önlemek için 1980'lerin ortalarýna kadar Avrupa'nýn kapitalist ülkelerinin hemen hemen tümünde izlenen yol, posta, telekomünikasyon, elektrik, gaz, demiryolu, metro, hava taþýmacýlýðý ve su, çöp toplama gibi diðer bazý hizmetlerin devlet tekellerine teslim edilmesi olmuþtur. ABD'nin buna istisna oluþturmasýndaki baþlýca neden ise ülkenin doðal tekellerin iþlerliði olabilmesi için coðrafi olarak fazlasýyla büyük olmasýdýr. Ancak, neoliberaller kamuya iliþkin her þeyi gözü kapalý "verimsiz" ilan etme alýþkanlýðýndadýrlar. Bir doðal tekel özelleþtirildiðinde neler olacaðýna deðinmek istiyorum þimdi de. Doðal tekellerin yeni kapitalist sahipleri kamuya tekel fiyatlarýný dayatýrken, bu iþten fazlasýyla kâr elde etme eðilimindedirler. Özelleþtirmeler Margaret Thatcher'ýn her derde deva gördüðü özelleþtirmenin bir yan çýktýsý da, sendikalarýn gücünü kýrmasýna yaramasýydý. En örgütlü alan olduklarý kamu kesimini çökerterek, sendikalarýn belini bükmüþtü. 1979 ile 1994 arasýnda Ýngiltere'de kamu kesiminde yitirilen iþ sayýsal olarak iki milyonu, oransal olarak da yüzde yirmiyi buluyordu. Üstelik, iþlerini kaybedenlerin hepsi de sendikalýydý. Özel sektördeki istihdam, söz konusu on beþ yýl için atýl durumda olduðundan, Ýngiltere'deki toplam iþ kaybý 1.7 milyona ulaþmýþtý ki, bu da 1979'la karþýlaþtýrýldýðýnda istihdamda yüzde yedilik bir

daralma demekti. Neoliberaller için iþçi sayýsý ne kadar düþük olursa o kadar iyi demektir; çünkü, iþçiler onlarýn gözünde pay sahiplerinin lokmasýnda gözü olan kesimdir. Özelleþtirmenin diðer sonuçlarýna gelince, bunlarýn hiçbiri beklenmeyen sonuçlar deðildir ve hepsi de öngörülmüþtür. Yeni özelleþtirilen yatýrýmlarýn çoðunlukla eskileriyle ayný kiþiler olan yeni yöneticileri, satýþlarýný iki-üç katýna çýkardýlar. Hükümet, borçlarý kapatabilmek için vergi gelirlerini kullandý ve firmalarý pazara çýkarmadan onlarý yeniden kapitalistleþtirme yoluna gitti. Sözgelimi, Sular Ýdaresinin borçlarýnýn 5 milyar sterlini silinmekle kalmadý, gelini allayýp pullamak için çeyize(!) 1.6 milyar sterlinlik "baþlýk parasý" da ilave edildi. Bu arada da, küçük tasarruf sahiplerinin bu þirketlerde nasýl pay sahibi olabileceklerine iliþkin propaganda sonucu dokuz milyon Ýngiliz yurttaþý hisseleri kapýþtý; ancak, bunlarýn yarýsýndan fazlasý bin sterlinin altýnda yatýrým yaptýklarý gibi, hissedarlarýn birçoðu da hisselerini çabucak elden çýkardýlar. Sonuçlardan da kolayca anlaþýlabileceði gibi, özelleþtirmenin temel hareket noktasý ne ekonomik verimlilik saðlamak ne de tüketiciye daha iyi hizmet vermekti; tek amaç, kaynaklarý sosyal eþitsizlikleri ortadan kaldýrmak için kullanabilecek olan kamunun cüzdanýný açýp, serveti kamudan özel sektöre aktarmaktý. Ýngiltere'de olsun, diðer ülkelerde olsun özelleþtirilen kuruluþlarýn hisselerinin önemli bir çoðu bugün finansal kuruluþlarda ya da çok büyük yatýrýmcýlarda toplanmýþtýr. British Telekom'un hisselerinin sadece yüzde biri, British Aerospace'in hisselerinin ise yüzde 1.3'ü çalýþanlarý tarafýndan alýndý. Bayan Thatcher'in açtýðý cihaddan önce, Ýngiltere'deki kamu sektörü kuruluþlarýnýn pek çoðu kâr ediyordu. Sonuç olarak 1984'de kamu kuruluþlarý hazineye 7 milyar pound katkýda bulunmuþtu. Bu paranýn tümü artýk özel sektördeki hissedarlara gitmektedir. Özelleþtirilen kuruluþlardaki hizmet kalitesi öylesine bozulmuþtur ki, Financial Times'ýn haberine göre, Yorkshire su þebekesinde fareler cirit atmaktadýr, Thames trenlerine binip de hayatta kalmayý baþaranlar madalyayý hak eder duruma gelmiþlerdir! Dünyanýn her tarafýnda ayný mekanizmalar iþlemektedir. Ýngiltere'de özelleþtirme ideolojisini yaratan entelektüel ortak, Adam Smith

Enstitüsü'dür. Dünya Bankasý da Adam Smith Enstitüsü uzmanlarýndan yararlanarak, Güney'de özelleþtirme doktrinini yaygýnlaþtýrmýþlardýr. 1991'e kadar Dünya Bankasý, süreci hýzlandýrmak için 114 ülkeyi borçlandýrmýþtýr; her yýl Küresel Kalkýnmanýn Maliyeti raporunda Banka'dan kredi alan ülkelerde yürütülmekte olan yüzlerce özelleþtirmeye iliþkin bilgi yer almaktadýr. Bence artýk özelleþtirme sö z c ü ð ü n d e n s e g e r ç e k l e r i daha iyi anlatan kavramlar kullanmanýn zamaný geldi de geçiyor bile: yabancýlaþmadan ve on yýllardýr binlerce insanýn alýn terinin ürününün bir avuç büyük yatýrýmcýya p e þk e þ ç e k i l m e s i n d e n s ö z ediyoruz. Bu, gelmiþ geçmiþ her kuþaðýn yaþayabileceði en büyük soygundur aslýnda. Neoliberalizmin bir diðer yapýsal sonucu da, sermayenin ödüllendirilerek emeðin cezalandýrýlmasý ve servetin toplumun tabanýndan tavanýna aktarýlmasý olmuþtur. Kýsacasý, eðer gelir daðýlýmý tablosunun tepesinde yer alan yüzde yirminin içindeyseniz neoliberalizmden kazançlý çýkacaksýnýz demektir; merdivenin üstlerine týrmandýkça kazancýnýz da ayný oranda artacaktýr. Tabandaki yüzde seksenin içinde yer alanlar ise yarýþý baþtan kaybedenlerdir; gelir tablosunda aþaðý doðru indikçe zarara uðrama oraný da artar. Hepinizin bildiði gibi, Güney ve Doðu'da yapýsal uyum adý altýnda uygulanan politikalar, neoliberalizmin makyajlý halinden baþka bir þey deðildir. Uluslararasý düzeyde ise neoliberallerin tüm güçlerini yönlendirdikleri belli baþlý alanlar þunlardýr: Mal ve hizmetlerin serbest dolaþýmý Sermayenin serbest dolaþýmý Yatýrým serbestisi Geçtiðimiz yirmi yýlda IMF inanýlmaz þekilde güçlenmiþtir. Borç krizine ve koþullara baðlýlýk mekanizmalarý sayesinde, ödemeler dengesi desteðinden sözde "anlamlý" ekonomi politikalarýnýn, özde ise neoliberal politikalarýn uluslararasý jandarmalýðýna geçmiþtir. Bu kurumlarýn hepsinin ortak paydasý, þeffaflýktan yoksun ve anti-demokratik oluþlarýdýr. Bu, neoliberalizmin temel esprisi ve özüdür. Neoliberalizm için ekonomi, kurallarýný topluma kabul ettirir, bunun tersi düþünülemez bile. Demokrasiyi ayakbaðý olarak algýlayan neoliberalizm hem kazananlarýn hem de kaybedenlerin dahil olduðu geniþ bir seçmen kitlesi için deðil, sadece kazananlar içindir.


KISA KISA KISA KISA KISA Kuraklýk

Ölü Balýklar

Türkiye son yýllarýn en büyük kuraklýðýný yaþýyor. Bazý uzmanlara göre dönemsel olan bu kuraklýk, bazýlarýna göre sadece küresel ýsýnmadan kaynaklanýyor. Kutuplarda eriyen buzullarýn tüm dünyada iklim deðiþikliðine yol açtýðý, Türkiye'nin bu nedenle kuraklýk yaþadýðý söyleniyor. Küresel ýsýnmanýn nedeni, kömür, odun, petrol gibi fosil yakýtlarýn yakýlmasý, ormanlarýn yok edilmesi sonucunda sera gazlarý denilen karbondioksit, metan , ozon ve diazot monoksit gibi gazlarýn atmosferde artmasý. Kuraklýðýn çeþitli sonuçlarý var. Bunlarýn baþýnda elektrik üretiminin ve tarým ürünlerinin azalmasý geliyor. Barajlar yeterli seviyede dolu olmadýðý için elektrik üretimi durabilir ya da mevsimsel olarak yaðýþ almasý gereken tarlalarda ürünler çürüyebilir.

Ýzmit Körfezinde, organik maddelerin çoðalmasý sonucu Alg Patlamasý adý verilen bir olay meydana geldi. Bunun sonucu olarak milyonlarca balýk çýrpýnarak öldükten sonra karaya vurdu. Hazar Denizi'nde petrol çýkarma yarýþý, ayý balýklarýnýn ölümüne yol açýyor. Bölgede yaklaþýk olarak 50 bin ayý balýðýnýn öldüðü tahmin ediliyor. Olayýn sorumlusunun merkezi ABD'de bulunan Chevron petrol þirketi olduðu belirtiliyor. Öte yandan, Romanya'daki altýn madeninden Tuna Nehrine karýþan siyanür nehirdeki doðal hayatý yok etti. Tuna Nehri'nde birkaç yýl hiçbir hayat belirtisi görülmeyecek.

Filtreli Ölüm Yataðan ve çevresinde yaþayanlar ölüm tehlikesiyle karþý karþýya. Termik santralde, Yataðan ve çevresinden çýkarýlan kükürt karýþýmlý ve düþük kalorili kömürün yakýlmasý sonucu baþta kükürtdioksit olmak üzere birçok zehirli gaz filtrelerle tutulmadýðýndan baþta insan saðlýðý olmak üzere tarým alanlarýný ve yetiþtirilen ürünleri olumsuz etkiliyor. Ýdare mahkemesinin kapatma kararý verdiði termik santral, hala çalýþtýrýlmaya devam ediliyor.

ÇED Engelini Aþýyorlar Çevre yaðmalamalarýný biraz olsun engelleyen ÇED (Çevre Etki Deðerlendirme) yönetmeliðinin deðiþtirilmesi ile, doða katliamlarý hýzlanacak. Önceden ÇED raporu almadan iþe baþlayamayan firmalar, artýk üretime baþlayýp arkasýndan tanýnan ek süre sonunda bu raporu alabilecekler. Bu ek sürenin ne kadar olduðu belirtilmiyor. Yönetmelik deðiþikliði ile çevreyi kirletmelerine bakýlmaksýzýn para kazanmalarýna izin verilecek þirketlerden biri de EUROGOLD olacak.

1998 yýlýnda dünyada 702 iklim felaketi yaþanýrken, bu sayý 1999 yýlýnda 755'e yükseldi.

Baz Ýstasyonlarýnýn Zararlarý

Hukuk Çevreyi Kurtaramýyor

Saðlýk Bakaný, baz istasyonlarýnýn zararlarýna karþý "dumanla mý haberleþelim" diyerek yanýt veriyor. TBMM Çevre Komisyonu baþkaný Ediz Hun'a göre ise baz istasyonlarýnýn zararlarý þunlar: Çok düþük dozlarda alýnsa dahi uzun vadede vücuttaki kimyasal moleküllerin yapýsýný ve hücredeki kalsiyum metabolizmasýný bozuyor. Hücre zarlarýný deliyor, insan vücudundaki moleküller deformasyona uðruyor. Beyin dalgalarýnda ani deðiþimleri ve dolayýsýyla yüksek tansiyona yol açabiliyor. Endorfin hormonunu saf dýþý býrakýyor. Uykunun en derin olduðu dönem olarak adlandýrýlan REM uykusunu bozu-

Yataðan'da zehir saçan termik santral, mahkeme kararlarýna karþýn çalýþtýrýlmaya devam ediliyor. Bergama'da ise 10 yýldýr mücadele eden köylülerin kazanýmlarý, Baþbakanlýk Müsteþarlýðý tarafýndan TÜBÝTAK'tan istenen "altýn madenciliðinin zararlý olup olmadýðý" konulu rapor ile geri alýnmaya çalýþýlýyor. Mahkeme kararlarý ile iptal edilen izinler, bu rapor sonucu yeniden verilmeye baþlandý. Mahkeme kararlarýna göre, çevreye, insan saðlýðýna olasý zararlarý nedeniyle çalýþtýrýlamayacak maden, iþletmeye açýlmaya çalýþýlýyor. Bununla birlikte köylüleri yýldýrmak için haklarýnda "gizli örgüt kurduklarý" gerekçesiyle soruþturma baþlatýldý.

Tarih Sular Altýnda 1955 yýlýnda Adana'daki Augusta Antik Kenti üzerine Seyhan barajý yapýlmýþtý. Geçtiðimiz yýl içinde de Belkýs Antik Kenti sular altýnda kaldý. Þimdi de Türkiye'nin ilk milli parký olan Munzur vadisine 8 baraj ve hidroelektrik santral inþa edilmesi gündemde.

Ýklim felaketleri

Sonuç olarak neoliberalizm ne kadar vahþi olursa olsun, yumuþak karný vardýr. Olaya bir de þu açýdan bakalým: Biz sayýsal olarak onlardan çok daha fazlayýz, çünkü bu neoliberal oyunda kaybedenlerin sayýsý kazananlara göre çok daha fazladýr. Onlarýn durmadan tekrarlanan krizlerle sarsýlan görüþleri karþýsýnda bizim fikirlerimiz taptazedir. Bizde olmayan tek þey ise, bu ileri teknoloji çaðýnda üstesinden kolaylýkla gelebileceðimiz birlik ve örgütlenme anlayýþýdýr. Tehdidin boyutlarý uluslararasý olunca, buna karþý olanlarýn örgütlenme zemini de ayný ölçekte olmalýdýr elbette. Aramýzdaki dayanýþma artýk sadece yardýmlaþma olmanýn çok ötesine geçmek zorundadýr. Artýk, etkileþimden doðan gücümüzü mücadelemizde karþýlýklý olarak keþfetmek, sayýsal gücümüzün büyüklüðünü ve fikirlerimizin güçlülüðünü hasmýmýzý tehdit edecek þekilde örgütlemek zorundayýz.

Sayfa 9

Bergamalý köylüler EUROGOLD’a karþý mücadelelerine devam ediyorlar yor. Bu sýrada salgýlanan melatonin hormonunu negatif etkiliyor. Baþ aðrýsý, göz kamaþmasý, göz kanlanmasýna neden oluyor. 0-20 yaþ ile 60 üzeri yaþlardakiler daha çok etkileniyor. Yaþlýlarda kalp krizi riskini artýrýyor. Kansere karþý vücutta kalkan görevini yapan P53 genini saf dýþý býrakarak kanser riskini artýrýyor. Hücre yenilenmesini yavaþlatýyor. Kandaki alyuvarlar ile akyuvarlarda azalmaya yol açýyor. Baz istasyonlarýnýn zararlarýnýn ortaya çýkmasýndan sonra bu istasyonlar, görünmeyen yerlere monte edilmeye baþlandý. Ýzmir Ege Üniversitesi'nde 25 metrelik yapay palmiyelerin içinden baz istasyonlarý çýktý.

NEO LÝBERALÝZM NEDÝR Sözlerime son verirken, fiilen hiçbir þeye sahip olmayan kaybedenlere iliþkin neoliberal tanýmlamayý çok ciddiye almak gerektiðini vurgulamak istiyorum. Servetin toplumun alt kademelerinden üst katmanlarýna aktarýlmasý süreci gereði herkes yaþlanma, hastalýk, hamilelik, baþarýsýzlýk ya da sadece ekonomik koþullar öyle gerektirdiði için, herhangi bir anda sistem dýþýna itilebilir. Hissedar son sözü söyleyecek tek deðerdir. Bu konferans, bu eylemlerin çoðunu tanýmlamaya yardýmcý olacaðý gibi, ideolojik bir savunma temelinin oluþturulmasýna da katkýda bulunacaktýr. Evrenin Sahiplerinin (!) Davos'ta geleceðimize ipotek koymasýný elimiz kolumuz baðlý bekleyeceðimize, gündemi oluþturma günü gelmiþtir. Kaynak saðlayabilecek olanlarýn sadece projelere deðil, fikir üretimine de kaynak saðlamalarý gerektiðini anlayacaklarýný umarým.

antikapitalist

Saðlýk deðil para Bitki ve hayvanlarýn genleriyle oynanarak insanlýða faydalý olunacaðý öne sürülüyor. Fakat bu iddia, para hesaplarýnýn arkasýnda kalýyor. TÜSÝAD'ýn hazýrlattýðý raporda, bu tür gýdalarýn þu an 80 milyar dolar olan pazar payýnýn, 2008 yýlýnda da 151 milyar dolara ulaþacaðý belirtildi. Raporda, insan konusu yerine milyar dolarlarýn konuþulmasý, TÜSÝAD'ýn insaný ve insan saðlýðýný nasýl gördüðünün bir kanýtý olsa gerek.

Koç-Ford ikilisi Ýzmit Körfezi’nde Koç grubu tarafýndan Ýzmit Körfezinin güney kýyýsýnda yer alan SEKA fidanlýðý üzerine Ford marka otomobilleri üretmek üzere fabrika kuruyor. SEKA fidanlýðýndan halen kaðýt üretimi için hammadde saðlanýyor. Ayrýca bölgede, fabrikaya üretim için hammadde taþýmak ve depolama gibi faaliyetleri gerçekleþtirmek için büyük bir doða katliamý yapýlmasý bekleniyor.

SÝT'e Otel Ýnþaatý Milletvekili Hasan Özyer, 1997 yýlýnda SÝT alaný olarak ilan edilen Fethiye'nin Gemile koyuna bir otel inþa ettirdi. Ýþi yasalara uydurmak için ise bir kanun teklifi hazýrladý.

Ý z l em O ral

İŞTE AMERİKAN RÜYASI ABD: Kazanan ve Kaybedenler

46 milyon kadar Amerikalý, neredeyse nüfusun yüzde 17'si, açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. En üstteki 2.7 milyon Amerikalý en alttaki 100 milyon insanýn gelirine sahip. En zengin yüzde 1'in geliri alttaki yüzde 38'e eþit. Ailelerin en varlýklý yüzde 1'i ulusal zenginliðin yüzde 40'ýna sahip. Alttaki yüzde 80 ise yüzde 16'sýna. 10.5 milyon aile, yani 36 milyon Amerikalý yeterli yiyecek alamýyor. Amerika'da hapishanelerdeki nüfus þimdi 2 milyon. Eski tutuklulara oy verme hakký tanýmayan 13 eyaletten biri olan Florida'da 400 bin eski tutuklu oy veremedi. Ulusal düzeyde 3.9 milyon eski tutuklunun demokratik haklarý tanýnmýyor. Bu durum en çok siyahlarý ve Latin kökenlileri etkiliyor. Clinton ve Gore 1994'de üç kez suç iþleyenleri ömür boyu hapse mahkum edecek Ceza Yasa Tasarýsýný geçirdi ve federal mahkemelerde 50 çeþit suça ölüm cezasý getirildi. 1996 Sosyal Güvenlik tasarýsý hayatlarýnda toplam beþ yýldan fazla sosyal yardým alanlarýn yardým paralarýný kesti. Bu tasarý sonu-

cunda 8 milyonu çocuklu 11 milyon aile gelirlerinden oldu. Bugün sanayileþmiþ dünyanýn en yüksek çocuk açlýk seviyesine Amerika sahip. Her 5 çocuktan biri açlýk içinde büyüyor ve 18 yaþ altýndaki çocuklarýn yüzde 20'si yiyecek bulma garantisi olmayan ailelerde yaþýyor. Çocuklara Florida'dan daha fazla Jamaika'da aþý yapýlýyor. Eðer bir çocuk Miami yerine Küba'da doðarsa bir yaþýný görme þansý daha yüksek. 7-8 milyon kadar Amerikalý evsiz. New York'da 98'de Harlem'e iliþkin yapýlan bir araþtýrma McDonalds'taki her yeni iþ için yaklaþýk 14 kiþinin baþvurduðunu gösteriyor. Bir yýl sonra Harlem'de iþ arayanlarýn yüzde 73'ü hala bir iþ bulamamýþ. Ulusal düzeyde ortaya çýkan her iþ için ihtiyaç duyan üç ile beþ kiþi var. 44 milyon kadar Amerikalýnýn saðlýk güvencesi yok. Bugün Amerika'da ekonomi 30 yýl öncesine göre yüzde 50 kat daha üretken olmasýna raðmen asgari ücret 1968'deki deðerinin yüzde 30 altýnda. Asgari ücret üzerinden tam gün çalýþan bir iþçi yýlda yaklaþýk 9.500 dolar kazanýyor.


Sayfa 10 antikapitalist

PORTEKÝZ 1974:

KIZIL KARANFÝLLER DEVRÝMÝ T ü r k a n U zu n

týþmak zorunda kaldýlar. Ýlk kez bu grevde iþçi komiteleri oluþtu. Grevciler hem ücret artýþý taleplerini kazandýlar hem de tutuklanan, iþten atýlan grevcilerin serbest býrakýlýp yeniden iþe alýnmasýný saðladýlar. Grev tam bir zaferle bitti. Bu mücadelelerde “Intersindical” sendikalar konfederasyonu geliþti. Ýþçilerin yaþam standartlarýný iyileþtirme ve sendikal Monarþi'den faþist diktatörlüðe Portekiz'de monarþi 1910 yýlýnda devril- haklar etrafýnda mücadele eden 22 senmiþ ve bunu takip eden 16 yýl içinde 45 dikadan oluþuyordu. Politik muhalefetin kafasý karýþýk farklý hükümet kurulmuþtu. 1926'da yapýlan askeri darbe 1928'de Antonio de Oli- Grevciler ve Lizbon havaalanýnda çalýveira Salazar'ý Maliye Bakanlýðý'na getirdi. þanlar arasýnda devrimci sol etkinlik kaSalazar, Estado Novo (Yeni Devlet) parti- zandý. Ancak muhalefeti bir araya getiren si etrafýnda bir faþist kitle hareketi yarat- Demokratik Seçim Komisyonu net politik tý. Gücünü bu kitle hareketinden alarak fikirlere sahip olmaktan çok uzaktý. Þidyeni bir askeri darbe ile faþist diktatörlü- det kullanýp kullanmama, yarý-legal poliðünü kurdu. tik faaliyet ve iç demokrasi gibi konularBütün politik partiler ve sendikalar kapa- da bir dizi bölünme yaþandý. Maoistler dýtýldý, grevler vs yasaklandý. Gizli polisin þýndaki bütün devrimci sol ve 1973'de ku(PÝDE) yargýsýz infazlarý, iþkence ve keyfi rulan Sosyalist Parti bu muhalefet haretutuklamalarý alabildiðine yaygýnlaþtý. Ký- ketindeki bölünmeler sonucu ortaya çýktý. saca toplumsal muhalefet tümüyle sustu- Adýndan çok farklý olarak Sosyalist Parti ruldu ve katledildi. küçük burjuva reformist bir parti yapýsýna Bununla birlikte Salazar diktatörlüðü bir sahipti. grup sanayici aileyi özendirdi. Bunlar or- Bunlarýn dýþýnda eski bir Komünist Partiduyla ve devlet bürokrasisiyle iç içe geç- si vardý. Uzun yýllar faþist diktatörlüðe miþ durumdaydýlar. Ekonomiye bu oligar- muhalefet etmesinden dolayý iþçiler araþik yapý hakimdi. Ne yabancý sermaye ne sýnda itibarý yüksekti. Ancak diðer komüde baþka özel giriþimcilere fýrsat veriliyor- nist partiler gibi son derece stalinistti. du. Portekiz sömürgeci bir ülkeydi. Afri- Portekiz'i geri bir ülke olarak tespit edika'da ve Uzak Doðu'daki sömürgelerin- yordu. Portekiz'in sosyalizme hazýr olmaden ucuz hammadde alýyordu. Bu sömür- dýðýný ve farklý sýnýflarý bir araya getiren geleri sanayi ürünlerini satabileceði bir ulusal birlik yönetimine ihtiyaç duyuldupazar olarak kullanýyordu. Okulda bize öðretilen tarih içinde devrim gibi önemli geliþmelerden hiç bahsedilmez. Portekiz'i her yýl onbinlerce turistin ziyaret ettiði bir tatil ülkesi olarak biliriz. Ancak bundan 27 yýl önce, Nisan 1974'de 50 yýllýk faþist diktatörlük alaþaðý edildi. Vizyona yeni giren Nisan Devrimi adlý filmde de bu devrim konu ediliyor.

ðunu ifade ediyordu. Yani milli demokratik yönetim çizgisine sahipti. Komünist partisinin devrim öncesinde 5 bin üyesi olduðu tahmin ediliyor. Bunun dýþýnda yine 1970'lerin baþlarýnda geliþen maoist bir akým sözkonusuydu. Komünist Partisi gibi Üç Dünyacý ve milli demokratik devrim çizgisine sahiptti. Portekiz'de sosyalist devrimin söz konusu olduðunu tartýþan sadece küçük bir grup troçkist (PRP) vardý. Bunlar Dördüncü Enternasyonal'in çizgisinde ortodoks troçkistlerdi ve bunlarýn da kafalarý çok karýþýktý. PRP iþçi sýnýfý içinde devrimci bir parti inþa etmekten ziyade askeri stratejilere önem veriyorlardý. Küba'daki gibi gerillanýn yönetime el koymasý ile sosyalizmin inþa edilebileceði yanýlgýsýna kapýlmýþlardý. Bütün bu gruplarýn devrim stratejileri 1974-75'de çok önemli sonuçlar doðuracaktý. Portekiz diðer Avrupa ülkeleriyle karþýlaþtýrýldýðýnda ekonomik olarak daha geri bir ülke olmasýna raðmen çok ciddi bir iþçi sýnýfýna sahipti. 10 milyonluk nüfusun yüzde 25’i çalýþýyordu. Bunlarýn 1 milyonu ise sanayi iþçisiydi. Ülkenin güneyindeki tarým alanlarýnda büyük toprak sahipleri tarým iþçisi çalýþtýrýyordu. Sadece Kuzey þeridinde daha ziyade küçük toprak mülkiyeti yaygýndý. 1917 Rus Devrimi'ni gerçekleþtiren iþçiler Portekiz'deki kadar toplumsal bir egemenliðe sahip deðildiler. Portekiz iþçi sýnýfý çok daha güçlüydü. Ancak iþçi sýnýfý

Sömürgeler ayaklanýyor 1960'lara gelindiðinde Afrika'da sömürgeciliðe karþý ulusal kurtuluþ mücadeleleri geliþti. Luanda, Angola'da 1961'de kitlesel ayaklanmalar yaþandý. 1963'de Gine ve 1964'de Mozambik'de gerilla mücadeleleri baþladý. Portekiz bu sömürgeleri elde tutabilmek için savaþtý. Bu savaþlar bütçenin yarýsýndan fazlasýný eritiyordu. Bu nedenle yabancý sermayenin ülkede yatýrým yapmasýna izin verildi. Timex, Ford, General Motors, ÝTT ve Philips gibi sanayi devleri faþist bir dikatörlüðün saðladýðý olanaklarý kullandýlar. 1968'e gelindiðinde sanayi üretimine yapýlan yatýrýmýn yüzde 52.2'si yabancý sermayeye aitti.

Ýþçi mücadeleleri kazaným elde ediyor Bu hareketten ve geliþen ekonomik krizden korkan Caetano 1970'de yeniden baskýcý yöntemlere geri döndü. Ancak iþçi hareketi geri adým atmadý. 1970-73 yýllarý arasýnda her toplusözleþme döneminde tekstil sektöründe kitlesel grevler yaþandý. Baþka sektörlerde de kendiliðinden ve kýsa süreli grevler yaþanýyordu. 1973'de Portekiz havayollarý TAP'de çalýþan metal iþçilerinin grevi ve bir Boeing 707'i iþgal etmeleri tam bir dönüm noktasý oldu. Grev 15 gün sürdü ve polisle ça-

Ordu'nun durumu ve darbe Sömürge savaþlarýndaki yenilgiler ordunun itibarýný eritiyordu. 1974'ün ilk aylarýnda Guinea'da baðýmsýzlýk mücadelesi veren PAIGC hareketinin zaferi artýk an meselesi sayýlýyordu. Mozambik'teki FRELÝMO hareketi de büyük bir saldýrý baþlatmýþtý. Çatýþmalarda 13 bin Portekiz askeri öldü. Napolyon savaþlarýndan beri Portekiz en büyük kayýplarýný veriyordu. Ordu tabii ki bu baþarýsýzlýklarýn sorumlusu olarak görülüyordu. Ordu içi huzursuzluk hat safhadaydý. Subaylar bu durumu o kadar onur kýrýcý buluyorlardý ki, Lizbon sokaklarýnda üniformalarýný giymekten utanýyorlardý. Yenilgilerin ve yiten itibarýn sonucu orduda subay sýkýntýsý çekilmeye baþlandý. Subay açýðýný kapatmak için Temmuz 1973'de zorunlu askerlik yapanlarýn arasýndan hýzlý terfiler yapýldý. Üniversiteden atýlýp askere alýnanlar aniden düþük rütbeli subay oldular. Ancak bu yeni pozisyonlarý çok da saðlam deðildi. Ordu, sadece yüzbaþý rütbesinin üzerindekilere iþ güvencesi veriyordu. Bu daha alt rütbedekiler arasýnda öfkeye neden oluyordu. Eylül 1973'de Askeri Birlikler Hareketi kuruldu. Onlarý bir araya getiren ordunun sömürgelerde savaþlarý yitirmesi ve kendilerinin bu ordu içindeki pozisyonlarýnýn hiç saðlam olmamasýydý. Hiçbirisi ne sosyalistti ne de Afrika'daki baðýmsýzlýk mücadelelerine sempatileri vardý. Karma ekonomiye sahip burjuva demokratik bir düzen istiyorlardý. Bunun için de "demokrasi, geliþme ve sömürgelerden ordunun çekilmesi" programý ile 25 Nisan 1974'de askeri bir darbe yaptýlar. 50 yýllýk faþist diktatörlük o kadar zayýflamýþtý ki, düþük rütbeli subaylarýn müdahalesi karþýsýnda direnç gösteremedi. Ancak cuntacýlarýn amacý yönetimi devralmak deðildi. Bu nedenle Ýspanya'da faþist Franko rejimi için savaþmýþ, kahraman olarak bilinen ve artýk Champalimaud Holding'in baþkaný olan General Antonio de Spinola'nýn liderliði almasýný istediler. Böylece geçici bir hükümet kuruldu.

Kýzýl karanfiller devrimi

Salazar'ýn yerini Caetano alýyor 1968'de Salazar geçirdiði bir kaza sonucu felç oldu ve yerine Marcello Caetano geçti. Ekonominin tepeden týrnaða modernleþme ihtiyacý kendini dayatýyor ancak politik deðiþimler olmaksýzýn bu gerçekleþtirilemiyordu. Varolan oligarþik ve baskýcý yapý modernleþmenin önünde engel teþkil ediyordu. Bu arada Portekiz'in en büyük iki holdingi CUF ve Champalimaud Portekiz'in Avrupa Ortak Pazarý'na girmesini ve Afrika'daki sömürgeler sorunun çözümü istiyorlardý. Afrika'nýn artýk elden gideceðini fark eden patronlar yüzlerini Avrupa pazarlarýna çeviriyorlardý. Caetano bir süre tepeden reform denemelerinde bulundu. Sansür hafifletildi, sendikalara ve seçimlere izin verildi. 1968'de devlet tarafýndan çok sýký bir denetim altýnda da olsa ilk seçimler yapýldý. Bu ortamda iþçi ve öðrenci hareketi geliþti. Düzene karþý muhalefet Demokratik Seçim Komisyonu etrafýnda toplanýyordu.

iktidarýný hedefleyen bir devrim stratejisi Portekiz'de baþarýya ulaþabilirdi.

"NÝSAN DEVRÝMÝ" filmi 1974'de Portekiz'de yapýlan ve tarihe "karanfiller devrimi" diye geçen devrimi anlatýyor.. Her yerde yaþanan senaryo Portekiz'de de yaþanýyor. Ayný kesim polis tarafýndan ezilmekte, oradaki memurlar iþçilerin de haklarý yenmekte ve yine devlet insanlarý sömürmektedir. Halk bu olaylardan býkar ama sesini çýkartmaktan çekinir ve birilerinin bunlara karþý çýkmasýný bekler. Askeriyede bir grup subay devrim yapma konusunda birbirini ikna eder. Önce herkesin de bildiði ülkedeki sorunlarý anlatýrlar, neyi nasýl yapacaklarýný, amaçlarýný anlatýrlar. Askerleri ve ayný düþüncede olan insanlarý ikna eder ve bir çatý altýnda toplarlar. Ordunun sahip olduðu silahlarý, toplarý ve tanklarý toplarlar ve iktidarý ele geçirmek için yola koyulurlar. Ayaklanmak isteyenler her þeyi yaptýklarýný, halký da ikna ettiklerini, tek yapýlmasý gerekenin iktidarý ele geçirmek olduðunu ve bu silahlarý saldýrmak için deðil korunmak için aldýklarýný söylerler. Düþüncelerinde þiddet olmadýðýný ve kan bile akmadan devrimi gerçekleþtirmek istediklerini söylerler. Baþkentteki arkadaþlarý radyo istasyonunu iþgal ederler Halk onlara desteðe gelir. Akþam olur geceyi geçirirler halk eþliðinde ve neler yapýlacaðýný bundan sonra nasýl özgür ve eþit yaþayacaklarýný anlatýrlar birbirlerine. Halk dünden razýdýr. Polislerden, haklarýnýn yenmesinden, faþistlerin korkusundan býkmýþlardýr ve herkes sesini duyurur.

Diðerleri de baþkente varýnca halkýn desteðini görürler. Tanklar, askerler, arkalarýndan da halk hükümet binasýna doðru yola koyulurlar. Sloganlar ve zafer iþaretleri eþliðinde devam ederler. Gittikçe halkýn çoðaldýðý görülür, çoðu insan devrimi ister. Sabah erkenden yola koyulurlar halkla beraber hükümet binasýna gelirler. Hoparlörle baðýrýp kimseyi öldürmeden dýþarý çýkýp teslim olmalarýný ister, süre verirler. Bir þey yapamayan baþbakan, bakanlar vb. emirleri altýndaki askerlere hükümet binasý önüne gelen halk ve askerlerin üzerine ateþ açýlmasý emrini verirler. Fakat bu askerler de ayaklanmacý askerlerin ve halkýn yanýna geçerler. Gizli polis ve istihbarat örgütü üyeleri göstericiler üzerine ateþ açar ve insanlardan bazýlarý ölür. Dýþarýda, binaya girip herkesi öldürmek isteyen insanlar durdurulur. Bir elçi silahsýz olarak binaya girer. Ýçeridekiler öldürülmedikleri için teþekkür ederek iktidarý býrakýr ve teslim olurlar. Devrim gerçekleþmiþtir. Filmde o kadar güzel olaylar sahneler var ki, izlemek görmek gerekir. Filmde tamamen Portekizliler oynuyor. Devrim yapmanýn mutluluðu içerisinde sevinçlerini filme yansýtmalarý da filmi güzel kýlan noktalardan biri. Film gösterime girdiði zamandan beri eleþtirmenlerinden tam not alarak birinci sýraya geçmiþtir. Filme herkesin gidip bir þeyler kapmasýný tavsiye ederim.

Sa mi K ü kre r

Subaylar cuntasý toplumda uzun yýllardan beri biriken öfkenin açýða çýkmasýna yol açtý. Darbenin ilk saatlerinde egemen olan çekingenlik çabuk geçti, Portekiz ve Lizbon sokaklarýnda tam bir sokak þenliði yaþanmaya baþladý. Ýnsanlar askerlere kýzýl karanfiller veriyor, devrim ve barýþý kutluyorlardý. Ýþçiler iþe gidiyor ama üretim deðil kutlamalar yapýlýyordu. Bu bayram havasý 1 Mayýs'a kadar sürdü. Ýlk kez özgürce 1 Mayýs kutlamalarý yapýldý. 100 bini aþkýn bir kalabalýk Lizbon sokaklarýný kýzýl bayraklarla donattý. Yarým yüzyýllýk kabus sona ermiþti. Toplumda geçmiþi temizlemek ve güzel bir gelecek için çok yoðun bir umut havasý hakimdi. Bu ortamda varoþlarda yaþayan yoksul halk þehir merkezlerinde yapýlmýþ yeni konutlarý iþgal ediyordu. Toplam 2 bin 500 iþgal yaþandý. Ülkenin güneyinde tarým iþçileri büyük toprak sahiplerini defedip topraðý kooperatifler þeklinde iþlemeye baþladýlar. Saðlýk ve kültür merkezleri mantar gibi çoðalýyordu. Aþaðýdan toplumsal bir yeniden yapýlanma hýzla yayýlýyordu. Toplum çok hýzla politize oldu. Yedi yaþýndaki çocuklar bile ülkede ne olup bittiðini, hangi politik partilerin neyi önerdiðini ve kendilerinin neden hangi partiyi desteklediklerini ifade ediyorlardý. En önemli mücadeleler ise fabrikalarda baþladý. Bayram havasý hýzla mücadeleye dönüþtü. Ýþçiler kendi durumlarýný iyileþtirmek için ücret artýþý talep ediyordu. Devrimci durumun yaþandýðý 18 ay boyunca her sektörde iþçiler mücadele ettiler. Ancak mücadele ekonomik taleplerle sýnýrlý deðildi. Ýþçiler fabrikalardan faþistlerin temizlenmesini istiyorlardý. Sanemento (te-


antikapitalist

Ýþçi iktidarýnýn temelleri Ýþçilerin mücadeleleri sýrasýnda sýnýfýn kendini örgütleme organlarý ortaya çýkmaya baþladý. Ýlk önce seçilmiþ iþçi komisyonlarý bir iþyerindeki mücadeleyi koordine ederken daha sonralarý bu iþyerleri ve sektörler arasý bir örgütlenmeye dönüþtü. Özellikle sanayi iþçileri Lizbon etrafýnda birbirlerine çok yakýn çalýþtýklarý için birbirlerinin mücadelesinden hýzla öðreniyor ve demokratik bir þekilde iþyerlerinden seçilmiþ inter-empresa (fabrikalar arasý) örgütlenme aracýlýðý ile deneyimlerini hýzla genelleþtirebiliyorlardý. Ýnterempresa'lar tam da iþçi konseyleriydiler ya da Rusya'daki adýyla sovyetler. Bunlar iþçi sýnýfýnýn iktidar organý olmaya adaydýlar. Bunlar Komünist Partisi'nin egemenliði altýndaki sendikalar konfederasyonu Intersindical'den baðýmsýz organlardý. 25 Nisan müdahelesinin hiç farkýnda olmayarak ve hatta istemeyerek serbest býraktýðý toplumsal enerji elde edilen demokrasiyle yetinmiyor, kýrda ve kentte iþçiler kendilerinin kontrol ettikleri bir düzene doðru ilerlemek istiyorlardý. Kapitalizme karþý baþ kaldýrýyorlardý. Subay hareketinden baðýmsýz sadece askerlerden oluþan bir taban örgütlenmesi (SUV) geliþiyordu. Bunlar devrim sýrasýnda radikalleþen askerleri örgütlüyorlardý. Böylesi bir toplumsal devrim yaþanýrken nasýl oldu da Portekiz iþçi sýnýfý Kasým 1975'de yenildi?

Darbeler Toplumsal hareketin patlamasý, Portekiz ekonomisini modernleþtirmek ve Avrupa Topluluðu'na dahil olmak için darbeci subaylarý ve General Spinola'yý destekleyen egemen sýnýf için tam bir sürpriz oldu. Toplumsal mücadeleler karþýsýndan egemen sýnýf tüm egemenliðini yitirme tehlikesi ile karþý karþýya kaldý. Her egemen sýnýf gibi de sonuna kadar savaþtý. Toplumsal hareketi durdurmak için iki darbe giriþiminde bulundu. Ancak iþçiler askerlerin yardýmý ile bu giriþimleri durdurdular. Spinola ikinci darbe giriþiminden sonra ülkeden kaçmak zorunda kaldý. Tabandan gelen basýnç karþýsýnda hiçbir hükümet dayanamýyordu. 18 ay içinde altý ayrý hükümet kuruldu.

28 Þubat 1997'nin post-modern bir darbe olduðu söyleniyor. Ne demek istiyorlar? Post-modernizm nedir? Postmodernizm, bazý entellektüellerin modernizmden sonra geldiðini iddia ettikleri þeydir. Modernizm, dünyayý genel yasalara göre açýklamaya çalýþan düþünce sistemleri için verilen addýr. Böylece Marks, Hegel, Freud, Adam Smith modernistlerdir. Zola gibi 19. yüzyýl yazarlarý da modernist yazarlýðýn örneklerindendir. Post-modernistler bütün bunlarýn bir yalan olduðunu söylerler. "Geçmiþte dünyayý açýklamýþ olsak bile artýk bunu baþaramayýz; her þey özel bir durumdur, artýk hiç kural yoktur" derler. Bu iddiaya raðmen, post-modernistler fikirlerini bazý sosyal

Sayfa 11

çi konseylerinin içinde güçlüydüler. Ne var ki Ýntersindical sendikalar konfederasyonu KP egemenliði altýnda olduðu için bunlarýn içinde çalýþmayý ve iþçileri birleþtirmeyi reddediyorlardý. Troçkist PRP'nin kafa karýþýklýðý, devrimci durum sýrasýnda hýzla örgütlenmesinin önünü týkadý. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun ancak kendi eseri olacaðý konusunda net deðildi. Küba ve gerilla taktiklerine yüzünü dönmüþtü. Bu nedenle iþçilerden ziyade askerler arasýnda örgütlenmeye çalýþýyordu. Ýngiltere'deki kardeþ örgütümüz SWP (o zamanlar Uluslararasý Sosyalizm) PRP'yi iþçi sýnýfý merkezli politikalara çekmek için çok çaba gösterdi. Ancak PRP kolaycý bir askeri çizgiden uzaklaþmadý. Portekiz 1974, net politikalara sahip bir devrimci iþçi sýnýfý partisinin olmadýðý ve mücadeleye liderlik etmediðinde en büyük devrimci kalkýþmalarýn bile kaybedileceðinin kanýtýdýr.

mizlik) akýmýný yarattýlar. Orta ve büyük çaplý iþyerlerinde bütün idareciler eski faþist yönetimlerle iliþkileri olduðu için temizlik hareketi idarecilerin ve patronlarýn toptan defedilmesini beraberinde getirdi. Böylece 500'den fazla iþçi çalýþtýran iþyerlerinin yüzde 50'si iþçilerin öz yönetimine geçti. Daha küçük iþletmelerde patronlarýn çoðu kaçtýklarý için çok daha yaygýn bir iþçi kontrolü söz konusuydu. Spinola'nýn Geçici Hükümet'i iþçilerden gelen bu denli yoðun basýnca dayanamýyor, fabrikalarý ve bakanlýklarý iþgal eden iþçilerin taleplerine boyun eðmek zorunda kalýyordu. Hükümetin uygulamaya sokmak istediði bazý grev yasaklarý vs, daha yazýldýklarý mürekep kurumadan iþçiler tarafýndan çöpe atýlýyordu. Portekiz'de tam bir ikili iktidar söz konusuydu.

Devrimin motoru ordu muydu

Nisan Devrimi adlý filmin konusu olan Portekiz Devrimi sýrasýnda sokaklar aylarca iþçi ve askerlerin þenlik alanýna dönüþmüþtü. Toplumsal kutuplaþma 25 Nisan darbesini gerçekleþtiren ve son geçici hükümetin baþý olan Askeri Birlikler Hareketini de çatlattý. Ýçinde düzeni korumak isteyen ve egemen sýnýfla iþbirliði yapan bir kanat geliþti. Kuzey Portekiz'deki küçük toprak sahipleri devrimden pek bir kazaným elde edememiþ ve sola karþý tepkisini ortaya koymaya baþlamýþtý. Sað için burasý bir dayanak halini aldý. Böylece Ekim 1975'den sonra sað güçler mevzi kazanmaya baþladýlar. 25 Kasým'da düzene ve orduya sadýk birlikler, devrim taraftarý radikal askeri birliklere ve iþçilere karþý harekete geçtiler. O ana kadar iki darbe giriþimi durdurmuþ iþçi-asker bu kez felç oldu. Kimse ne yapýlmasý gerektiðini bilmiyordu. Güçler dengesi düzeni yeniden her ne pahasýna olursa olsun korumak isteyenlere geçti. 25 Kasým'ý takip eden dönemde sistem yavaþ yavaþ istikrarýný kazandý.

Portekiz'in dersleri Devrimci durumun yaþandýðý 18 ay boyunca iþçi sýnýfý içinde etkinliði olan partilerin renkleri belli oldu. Kýzýl Karanfiller devriminin yenilmesinde bütün politik partilerin çok önemli etkisi vardýr. Komünist Partisi Ýntersindical aracýlýðý ile sendikalý iþçiler arasýnda büyük bir etkinliðe sahipti. Geçici hükümetlerin çoðunluðunda da yer aldý. KP'nin stratejisi farklý toplumsal sýnýflarý bir arada tutmak olduðu için iþçi mücadelelerini sürekli geri çekmeye çalýþmaktý. 25 Nisan 1974 sonrasý iþçilerin üretime devam etmesi için çok uðraþtý. Ancak iþçi konseyleri interempresalar güç kazandýkça taktik deðiþtirdi. Daha sol bir söylem ile iþçi komitelerini, mahalli ve her sýnýftan insanýn bu-

lunduðu halk meclislerin içinde eritmeye çalýþtý. Yer yer de baþarýlý oldu. KP halk meclislerinin iþçileri, askerleri ve mahalle halkýný bir araya getirerek mücadelede birliði saðlayacaðýný tartýþýyordu. Ancak bunlar sýnýflar arasý farklarý görmezden gelen ve iþçilerin gücünü yok eden örgütlenmelerdi. Sosyalist bir devrim stratejisine sahip olmadýðý için de devrimin ileriye atýlmasýna liderlik etmek gibi bir politikasý yoktu. Düzeni korumaya çalýþýyordu. 25 Kasým'da iki saatlik bir genel grev çaðýrdý ama iþçileri aþýrý solun maceracýlýðýna kapýlmamalarýna karþý uyardý. Bunun anlamý devrimi savunmaya çalýþan iþçi ve askere KP'li iþçilerin sýrt çevirmesiydi. Sosyalist Parti'nin fabrikalarda bir tabaný yoktu. Bu nedenle çok fýrsatçý bir þekilde KP'nin politikalarýna ve stalinizmine muhalefet edebiliyordu. Ancak demokrasi söylemini çok kullandýðý için de iþçi kitleleri arasýnda güven veren bir parti itibarýna sahipti. Sosyalist Parti hükümette olduðu ve hatta istifa ettiði anlarda bile saðýn geliþmesine çok büyük katkýda bulundu. Zaman zaman saðýn silahlanmasýný saðladý. 25 Kasým'da harekete geçen orduyla iþbirliði yaptý. 50 yýllýk faþist diktatörlüðün altýnda ezilmiþ iþçi kitlelerinin hafýzalarýnda reformizmin ne denli sýnýf haini olabileceðinin dersleri yoktu. Sosyalist Parti'nin söylemi makul görünüyordu. Sosyalist Parti KP'nin stalinist bürokratizmi ve devrimci maoist gruplarýn "aþýrýlýðý"na karþý bir alternatif olarak taban edindi. Devrimci maoist sol da KP'ye karþý muhalefet ediyordu. Farklý maoist gruplar birleþerek Birleþik Demokratik Cephe'yi kurdular. Üç dünyacý olduklarý için sosyalizm gündemleri yoktu. Ýnter-empresa iþ-

Portekiz devriminin motorunun ordu ve askerler olduðu sýkça ifade edilir. Ýlk söylenmesi gereken her devrimde ordunun ikiye bölündüðüdür. Ýþçi sýnýfýnýn gücünü ispatladýðý noktadan sonra askerlerin bir kýsmý süngülerini indirir ve devrim saflarýna katýlýrlar. Portekiz'de ise askerler baþýndan itibaren bir rol oynadýlar. Darbeyi geçekleþtiren cuntacýlar demokrasi istiyorlardý ve tabii ki bu faþist diktatörlüðe karþý bir baþkaldýrýydý. Ancak iþçi sýnýfý ve kitlelerin ayaklanmasý ve mücadelesi olmasaydý bu hareket çok hýzla yenilgiye uðrayabilirdi. Türkiye'de de 1960 darbesi sonrasý radikal subaylar ordudan çok hýzla temizlendiler. Askeri Birlikler Hareketi'ni oluþturan nedenleri daha önce belirtmiþtik. Bunlar ne solcuydular ne de devrimci. Ama kitlelerin gerçekleþtirdiði devrim sýrasýnda bir kýsmý radikalleþti. Devrim sýrasýnda fabrikalarý iþgal eden iþçiler, toprak iþgallerini yapanlar tarým iþçileri, konut iþgallerini gerçekleþtirenler varoþ halkýydý. Askerler bu harekete silahlý destek verdiler. Karþý darbelerin baþarýsýzlýða uðramasý için de silahlý destek verdiler. Dolayýsýyla ordu hareketin motoru deðil destek gücüydü. Devrimin askeri bir darbe ile baþlamasýnýn hareket üzerinde olumsuz bir etkisi de oldu. Ýþçiler ve mücadele eden kitleler ordu ve askerler konusunda hayallere kapýldýlar. Ýlk aylarda ordunun her kesimi çok popülerdi. Bu da orduya yönelik tutarlý politikalarýn geliþmesinin önünde bir engel teþkil etti. Gerçekçi bir strateji radikalleþen askeri birliklerin süngülerini ordunun üst yönetimine çevirmelerini içerirdi. Bu, düzeni korumaya çalýþanlarý silahsýzlandýrýr ve etkisizleþtirebilirdi. Ancak hiçbir parti bu perspektife sahip deðildi.

POST-MODERNİZM NEDİR?

deðiþimlere baðlarlar. Onlar dünyanýn deðiþtiðini, bu nedenle mesela sýnýf mücadelesinin artýk geçerli olmadýðýný iddia ederler. Onlara göre artýk egemen olan kitlesel üretim deðil, her þey internet ve küreselleþmedir. Post modernizm ayný zamanda post Fordizm, bireyselcilik, ademi merkeziyetçilik (decentralizasyon) anlamýna gelir. Bu post-modernizm tezleri 80'lerin baþýnda Batý'da popüler olmaya baþladý. Thatcher'ýn yükseliþi ve özelleþtirme örtüsü altýnda iþçi sýnýfýna saldýrý dalgasýyla paralel geliþti. "Toplum diye bir þey yok, sadece birey var" diyen Thatcher'dý. Gerçekten çok post-modernist bir ifade. Aslýnda post modernizm tam bir aldatmaca. Thatcher maden

iþçilerini ezmeye, iþçi sýnýfý örgütlerine zarar vermeye kararlý eski tip bir sýnýf savaþçýsýydý. Post-modernizmin ön kabulleri de tam bir aldatmaca. Dünyadaki iþçi sýnýfý, hatta imalat sanayisindeki mavi yakalý iþçi sýnýfý son yirmi yýlda çok ciddi olarak büyüdü ve büyümeye devam ediyor. Bazý meslekler azaldý, onlarýn yerine diðerleri yükseldi. Monoton ve aðýr ücretli kölelik sürüyor. Sýnýf direniþi de devam ediyor. Politik post modernistler bize iþçi sýnýfýnýn bittiðini söylediler. Ýþçilerin hükümet devirdiði, genel grevlerle sistemi salladýðý her olay postmodernistlerin ne kadar saçmaladýðýný gösterdi. 1995 Fransa, geçen yýl Endonezya, Yugoslavya, hatta 1 Aralýk'ta Türkiye’deki grev iþçilerin savaþmaya devam ettiðini gösteriyor. Eee o zaman aydýnlarýmýz 20

yýl önce Avrupa'da moda olan bir sözcüðü 28 Þubat darbesini tanýmlamak için kullandýklarýnda ne demek istiyorlar? Daha önce gerçekleþen darbeler gibi deðil miydi? 27 Mayýs 1960, subaylarýn devletçi, bir devlet kapitalisti program etrafýnda ayaklanmasýydý. 12 Eylül tam anlamýyla askeri bir diktatörlüðü hayata geçirdi. 28 Þubat gerçekten 12 Mart 1971'den çok farklý mýydý? Ýkisi de ordunun isteði doðrultusunda sivil hükümeti deðiþtirdi, yükselen bir baský dönemi getirdi. 1971'den sonra Denizler asýldý. Açýkça 28 Þubat ürünü olan hükümetler hapishanelerde onlarca solcuyu öldürdü. Peki, neden entellektüellerimiz, her zamanki gibi Avrupa'daki en bayat ve gözden düþmüþ fikirleri ithal ediyorlar. Neden 28 Þubat'a post-mo-

dern darbe diyorlar? Çünkü ordunun siyasete müdahalesini politik olarak ciddiye almamýzý istemiyorlar. Ordu seçilmiþ bir hükümeti düþürdü ve yüzde 20'den fazla oy alan bir partinin kapatýlmasýný saðladý. Bu demokrasiye yönelik bir saldýrýydý, islamcýlar kadar sol da bunun bedelini ödedi. Askeri darbeler post-modern þeyler deðildir. Darbeler, dünyanýn post-modernlerin iddia ettiði yönde deðiþmediðini açýkça gösteriyorlar. Geçmiþte zayýf durumda olan yönetici sýnýf krizlerini iþçi sýnýfýna ödetmek için askeri müdahalelere baþvurdu, gelecekte de benzer þekilde davranabilir. TÜSÝAD'ýn baþkaný 12 Eylül'den sonra iþçi sýnýfýna "Biz yýllardýr aðlýyoruz, þimdi aðlama sýrasý sizde" diyordu.

Cem Uzun


HADEP’İN ÇAĞRISI BARIŞ VE DEMOKRASİ; ONLARIN YANITI TERÖR! KAYIPLAR BULUNSUN

Yıl 1 Sayı 5

350.000 TL

16/02/2001

1998 de PKK'nin ateþkes sürecinde Diyarbakýr Emniyet Müdürlüðü'ne baþlayan Gaffar Okkan bölge halkýnýn "Demokratik Cumhuriyet" talebini hayata geçirmeye çalýþtýðý bir dönemde göreve baþladý. Öldürülme olayý sonrasý Diyarbakýr halkýnýn cenaze törenine katýlmasýnýn ve protesto gösterileri düzenlemesinin asýl nedeni barýþ sürecinin kesintiye uðramamasý ve yaratýlacak terör havasýndan uzak durmak istemeleriydi. HADEP'liler törende "barýþa uzanan eller kýrýlsýn" sloganý atýyorlardý. Geçen üç yýl boyunca bölgede iþkence, gözaltýnda kayýplar, köylerin boþaltýlmasý devam etti. Daha geçen ay Kuzey Irak operasyonunu protesto eden ve PKK lehine slogan atan çocuklar gözaltýna alýnmýþ ve altýsý yasadýþý örgüte yardým ve yataklýk ettikleri gerekçesiyle tutuklanmýþlardý. Gaffar Okkan'ýn öldürülmesi sonrasý özellikle Diyarbakýr baþta olmak üzere bölgede devlet terörü yoðunlaþtý. Evler basýlýyor, yine sokak insanlara yasaklanýyor. HADEP Silopi Ýlçe Baþkaný Serdar Tanýþ ve Ýlçe Sekreteri Serdar Deniz, 26 Ocak’ta girdikleri jandarma karakolundan bir daha çýkamadýlar. HADEP'in Silopi ilçe baþkanlýðýna atadýðý Serdar Tanýþ ilçe binasýnýn açýlýþý öncesi aldýklarý tehditler nedeniyle Cumhurbaþkanýna, Baþbakana, Adalet Bakanýna ve Diyarbakýr Cumhuriyet Baþsavcýlýðýna ölümle tehdit edildiklerine dair bir dilekçe yazmýþtý. Dilekçede partiden ayrýlmasý ve

faaliyetlerini býrakmasý için Jandarma Alay komutaný tarafýndan ölümle tehdit edildiðini ve ailesinin güvenlik güçlerinin tacizine uðradýðýný yazýyordu. Kayýplarýný arayan HADEP'liler protesto gösterileri düzenliyor ve coplanarak gözaltýna alýnýyorlar. Devlet, Kürt halkýnýn demokrasi talebini saldýrýlarla boðmaya çalýþýyor.

Bizden Korkuyorlar Her alanda saldýran ve muhalefete tahammül edemeyen yönetici sýnýf bizden korkuyor.Yolsuzluklarýn sonunun görünmediði, bankalarýn içinin hortumlandýðý, açlýðýn, yoksulluðun, iþsizliðin arttýðý öfkenin büyüdüðü bir ülkede yaþýyoruz. Yönetici sýnýf programýný uygularken muhalefetin önünü kesmek için bizi birbirimize düþürüyor ya da düþmaný dýþarýda gösteriyor. Sorunu ve düþmaný Fransýzlar, Ermeniler, Kürtler, Ýslamcýlar, "hücrelere hayýr" diyen siyasi mahkumlar olarak gösteriyorlar. Yönetici sýnýf öfkenin büyüdüðünü görüyor ve her yerde saldýrýp baþýmýzýn üstünde bir sopayla bekliyor. Sadece basýn açýklamalarýnda, ekmek, daha iyi ücret yada demokrasi talep ettiðimiz eylemlerde deðil, yýlbaþý eðlencesi için çýktýðýmýz meydanlarda, taraftarý olduðumuz takýmýn maçlarýný izlemek için gittiðimiz stat çýkýþlarýnda yani kitlesel olarak bir araya geldiðimiz her yerde polisi dikiyorlar karþýmýza. Bir arada olmamýzdan gücümüzden ve öfkemizden korkuyorlar.

HADEP Silopi Ýlçe Baþkaný Serdar Tanýþ ve Ýlçe Sekreteri Serdar Deniz, 26 Ocak’ta girdikleri jandarma karakolundan bir daha çýkamadýlar.

Doðuda ve Batýda Demokrasi Talebini Yükseltelim Muhalefete tahammülü olmayan yönetici sýnýf her yerde saldýrýyor ve demokratik haklarýmýzý elimizden almaya çalýþýyor. Sokaðý yasaklýyor bir araya gelmememiz için bizi bölmeye çalýþýyor, milliyetçiliði körüklüyor. Bireysel terör olaylarýný fýrsat bilip kendi terörünü meþrulaþtýrýyor, yeni saldýrýlar için zemin yaratýyor. Baþý sýkýþtýðýnda düþman dýþarýda diyor. Meclisi arenaya dönüþtürüp muhalefet partisi milletvekillerine þiddet uyguluyor. Sýnýr ötesi operasyonlar düzenliyor. HADEP'lilerin gözaltýnda kay-

bolmasýna göz yumuyor. Dünya Bankasý'ndan aldýðý kredileri patronlara veriyor, bankacýlarý kurtarýyor, geri ödemeler için bizleri aðýr vergilere, düþük ücretlere iþsizliðe yoksulluða mahkum edip, "ne yapalým para yok, diþinizi sýkýn" diyor. Yaþamýmýzý mahvedenlere izin vermeyelim. Demokratik haklarýmýzý elimizden almalarýna göz yummayalým. Bizler onlardan daha güçlüyüz. Sendikalarýmýz, sivil toplum örgütlerimiz, sol partilerimizle daha büyük bir güce sahibiz. Bizi bölmelerine izin vermeyelim. Yolsuzluklara, istikrar paketlerine, anti demokratik uygulamalara, iþsizliðe, açlýða, milliyetçiliðe karþý birleþelim.

ACİL DEMOKRASİ Ölüm oruçlarý devam ediyor "Hayata dönüþ" olarak adlandýrýlan ve otuzun üzerinde mahkumun öldürülmesi, onlarcasýnýn da yararlanmasýyla sonuçlanan operasyonla birlikte F tipi cezaevleri kullanýma açýldý. Hücrelere sevk edilen ve yoðun iþkence ve insanlýk dýþý davranýþa maruz kalan tutuklular ölüm oruçlarýný devam ettiriyorlar. Toplu ölümler kapýda. Ancak hükümet televizyonlardan tutsak ailerine seslenip "söyleyin çocuklarýnýz grevi býraksýn" demekten baþka bir çözüm önerisinde bulunmuyor. Demokratik kitle örgütlerimiz baský altýnda Ýçerdeki direniþi "ölüm operasyonuyla" bastýrmaya çalýþan devlet, dýþarýdaki "hücrelere hayýr" kampanyalarýný da yalan, baský ve yýldýrma politikalarýyla bastýrmaya çalýþýyor. Kampanya yapan sivil toplum

örgütlerinin yöneticileri hakkýnda davalar açýlýyor, demokratik kitle örgütleri yasadýþý ilan ediliyor ve çalýþmalarý durduruluyor. Uzun yýllardýr hücre tipi cezaevlerine karþý kampanya yapan Ýnsan Haklar Derneði "hayata dönüþ" operasyonu sonrasý yoðun baský altýnda. Dernek þubelerini basan güvenlik güçleri dernek çalýþanlarýný, yöneticileri ve ziyaretçileri göz altýna alýp tutukluyor, arþivlere el koyuyor. Operasyon sonrasý beþ þubesi kapatýlan ÝHD'nin faaliyetleri baskýlar sonucu durmuþ durumda. KESK'e baðlý Tüm Yargý Sen'in genel merkezi ve þubeleri basýldý. Sendikanýn 16 yöneticisi yasadýþý örgütlere yardým ve yataklýk yapmaktan 7,5 yýlla yargýlanýyorlar. Demokratik haklarý ve mahkumlarla birlikte benzer koþullarda kalan infaz koruma memurlarýn haklarýný korumak isteyen sendika yöneticileri hakkýnda açýlan davada DGM'nin hazýrladý-

ðý iddianamede þu kanýtlar gösteriliyor: Yargý-Sen Genel Kurulu'nda F Tipine karþý eylem kararý almak, "F tipine hayýr! Ýnsanlýk onuru iþkenceyi yenecek! Susma sustukça sýra sana gelecek! Hücrelere deðil emekçiye bütçe" sloganlarý atmak; arkadaþýna cep telefonuyla "F tipi tabutluktur, tabutluklara hayýr" mesajý çekmek, bu mesajý ajandasýna yazmak; sendika, dernek, parti ve sivil kuruluþlarýn oluþturduðu "hücre karþýtý platform"da yer almak... Operasyondan bir hafta öncesinde ilgili sivil toplum örgütleriyle toplumsal mutabakat saðlanmadan F tiplerine geçilmeyeceði açýklamalarý yapan Baþbakan ve Adalet Bakaný þimdi ilgili üç sivil toplum örgütü olan Barolar Birliði, Türk Tabipler Birliði ve Türk Mimar ve Mühendisler Odalarý Birliði’nin (TMMOB) yöneticilerine karþý baþlatýlan saldýrý kampanyasýnýn bir parçasý oldular.

S o n g ü l Ö zd e m i r

Cezaevleri de özelleþtiriliyor

Ýzolasyon ve tecrit politikalarý F tipi cezaevlerinde hayata geçirildi. Tutsaklar havalandýrmada ve görüþlerde bile sadece ayný hücrede kaldýðý insanlarý görebiliyor. Bir mahkumun yýlda ne kadar iç çamaþýrý, kazak ve pantolon giyeceði devletimiz tarafýndan belirlenirken, F tipi cezaevleri devletin özelleþtirme programý içine dahil edilmiþ durumda. Ailelerin dýþarýdan getirdiði hiçbir þey kabul edilmezken bütün ihtiyaçlarýný cezaevlerinin kantininden karþýlamak zorunda olan tutsaklar, hücrelerinde harcadýklarý elektrik ve su kullaným bedelini ödemek zorunda býrakýlýyorlar. Ortak iþlikleri olacaðý söylenen F tiplerinde devlet, faturalarý ödetmek üzere siyasi mahkumlarý köle emeði olarak sömürmeyi hedefliyor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.