Antikaptalist 7

Page 1

GÖZLERİ İŞİMİZDE, EKMEĞİMİZDE, TAZMİNATLARIMIZDA, GELECEĞİMİZDE

Yıl 1 Sayı 7

Mayıs 2001

350.000 TL

BATAN BANKALARIN MÜDÜRLERÝ 6.9 MÝLYAR LÝRA NET MAAÞ ALIYORLAR. SON 20 YILDA 426.7 MÝLYAR DOLAR FA Ý Z Ö D ED Ý K REPOCUYA %192 VERENLER BÝZÝM %0’A RAZI OLMAMIZI ÝSTÝYORLAR ASGARÝ ÜCRETLÝ ÝÞÇÝ 1 KG ET ÝÇÝN 9 SAAT 13 DAKÝKA ÇALIÞMAK ZORUNDA HER ÇOCUK 3 MÝLYAR DOLAR BORÇLA DÜNYAYA MERHABA DÝYOR

BÝZ KEMER SIKIYORUZ ONLAR HORTUMLUYORLAR TOBB'un raporuna göre; BİZ 42 AY KEMER SIKTIK ONLAR 195 MİLYAR DOLAR HORTUMLADILAR:

8.6 MİLYAR DOLAR: İç borç faizi 95 MİLYAR DOLAR: Fazladan ödenen dış borç faizi 6.5 MİLYAR DOLAR: Geciken kamu yatırımlarına giden yıpranma ve bakım harcamaları 32.2 MİLYAR DOLAR: İhale yolsuzluklarının asgari değeri 2.1 M 2.1 MİLYAR DOLAR: 1990-1999 yılları arasında kamu ihalelerindeki yolsuzluklar

İÇ VE DIŞ BORÇLAR SİLİNSİN!

BEDELİNİ HORTUMCULAR ÖDESİN 2 Soldaki boþluðu kim dolduracak? 3 Borç, borç, borç! Artýk yeter! 4 McDonalds kampanyasý ve anti-emperyalizm 5 Peki ya eþcinseller? 6-7 Dünyada yeni sol, fýrsatlar ve tehlikeler 6-7 Faþizmin deðiþen yüzü 8 Liberalizm: Özgürlük, ama kimin için? 9 Bu kadar neo-liberalizm yeter 10 Nazým hikmet: Vatan haini þair 11 Kitaplýðýmýzdan: Hayvanlar Çiftliði 12 Susma haykýr, hücre ölümdür!


Sayfa 2

SOLDAKİ BOŞLUĞU KİM DOLDURACAK?

antikapitalist

TEMEL FİKİRLERİMİZ KAPİTALİZM Ö LDÜRÜYOR

Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Bu ne-denle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak çalýþanlarýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle mümkündür.

K APİ TA L İ Z M İ Ö L DÜ R

Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlý-ðý çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gerek-lidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcile-rin istendiði an görevden alýnabildiði bir sistemle mümkündür. Böyle bir deðiþim ancak büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþa-ðý etmesiyle saðlanabilir.

K Ü R ES E L M Ü CA D E L E

Dünya gittikçe daha küçük hale geli-yor. Günlük yaþamýmýzda kullandýðý-mýz en sýradan mallarda bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Patronlar sistemi bizi bir-birimize düþman ederek kendilerini korumaya çalýþýyorlar. Patronlarýn “böl-yönet” politikasýna karþý bizim de küresel mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor. Mücadelemiz tek ülkede kalýcý bir za-fere ulaþamaz. Rusya’daki devrim in 1920’lerin sonlarýnda kaybedilmesi-nin temel nedeni budur.

D İ K TA TÖ RL Ü Ğ E H A Y I R

Ýstediðimiz yeni toplum bir diktatör-lük deðil; büyük çoðunluðun demok-ratik iktidarýdýr. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi “sosyalist” olduðu id-dia edilen ülkeler de zenginlik ve ik-tidarýn küçük bir azýnlýðýn elinde ol-duðu diktatörlüklerdi. Kendilerini na-sýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ül-keler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ay-rýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý.

UL U SL A R V E I R K L A R

Yöneticiler bizi soyduklarýný gizleye-bilmek amacýyla insanlar arasýnda ay-rýmcýlýðý körüklüyorlar. Öfkemizi bi-zim gibi soyulan diðer insanlara yö-neltmeye çalýþýyorlar. Bu ayrýmcýlýk bizi bölüyor ve gerçek düþmanlarýmý-zý görmemizi engelliyor. Ancak yaþamak istediði ülkeyi, ko-nuþmak istediði dili, ibadet etmek is-tediði dini seçebilen insanlar özgür-ce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle bizler her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele et-meli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onla-rýn eþitlik mücadelesini desteklemeli-yiz.

C İ N Sİ Y ET Ç İ L İ K

Kapitalistler cinsiyetlerimiz ve cinsel tercihlerimiz üzerinden bile ayrýmcýlýk yapýyorlar. Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Bizler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunur, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederiz.

N A S I L Ö R G Ü T L E N E C E Ğ İZ

Kazanmak için büyük çoðunluðu mü-cadeleye katmak gerekiyor. Ne yazýk ki herkes bizler gibi düþünmüyor. Egemenlerin propogandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nede-niyle büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý müca-dele etmek için bir araya gelmeli, fikirlerimizin doðruluðunu müca-dele sýrasýnda kanýtlamak zorun-dayýz. Bu nedenle kapitalist siste-me ve onun sonuçlarýna karþý her mücadelenin en militan parçasý ol-malý ve fikirlerimizi tartýþmalýyýz. Bunun için aktif, dinamik, canlý bir örgütlenmeye ihtiyacýmýz var.

D EM O K RA S İ

Demokrasi örgütlenmemizin can da-marýdýr. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðre-nebilir ve kazanmak için ne yapabile-ceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Al-dýðýmýz kararlarýn sonuçlarýný görebil-mek için birlikte hareket etmeyi ba-þarmak zorundayýz.

K AT IL, GÜ Ç A L, G Ü Ç K AT

Eðer insanlýðý bu vahþi kapitalist sis-temden kurtarmak istiyorsanýz antika-pitalist’e güç katmaya çaðýrýyoruz.

Yöneticiler, peþ peþe gelen ekonomik krizlerin faturasýný iþçiye, yoksula ödetmeye çalýþýyorlar. Saldýrý altýndayýz. Bu ekonomik ve politik saldýrýnýn boyutlarý ve acýmasýzlýðý emek cephesinin kafasýný karýþtýrmýþ, baþýný döndürmüþ durumda. Mücadelemizi terörize etmek için gençleri hapishanelerde yakýyor, ölümlerini seyrediyorlar. Sorun sadece daha fazla yoksullaþmamýz deðil. Böyle olsaydý yoksullaþmaya karþý duyduðumuz öfkenin büyüklüðü bu hükümeti çöpe atmamýza yeter de artardý bile. Bundan sadece beþ ay önce 1 Aralýk 2000'de kitlesel grevler yaptýk. 1995'deki grev ve mücadele dalgasý DYP-SHP hükümetini düþürmüþtü. Türkiye iþçi sýnýfý son 10 yýlda büyük bir cephe savaþý verip yenilgiye uðramadý. 14 Nisan Emek Platformu eylemleri ve 1 Mayýs kutlamalarýna katýlým 1 Aralýk grevinden daha düþük ve sönüktü. Ancak bu eylemler de kitleseldi. Eyleme çýkmýþ ama yenilmiþ deðildik. Bugün Türkiye iþçi sýnýfý, Yunanistan ve Arjantin iþçi sýnýflarýnýn son haftalarda yapmakta olduklarý gibi saldýrýlarý püskürtebilecek güce sahip. Ne var ki bizim tarafýmýzda çok önemli bir zayýflýk var. Herkes bir alternatife olan derin ihtiyacý hissediyor. Ama solda hiçbir politik güç bu alternatife tercüman olamýyor. Fikirsel düzeyde bir kriz var. Kemal Derviþ sosyal demokrat olduðunu söylüyor. Ama çýkýp

"Derviþ bir sosyal demokrat deðildir" diye tartýþan bile yok. Kemal Derviþ'in Dünya Bankasý'nda 20 yýl boyunca neo-liberal politikalarý ittirdikten sonra sosyal demokrat geçinmesinin gülünçlüðüne sadece FP Genel Baþkaný Recai Kutan deðiniyor. Derviþ bir sosyal demokrat deðil. Derviþ solcu, iþçilerin dostu olamaz. Derviþ'in programý krizin yükünü iþçilerin, yoksulun sýrtýna bindiriyor. Uygulamak istediði program iþçilerin ücretlerini yarý yarýya ya da daha fazla düþürecek. Sorunun temelinde solun büyük bölümünün neo-liberal politikalarý kabul etmesi yatýyor. Bu fikirler Ýngiltere'de Blair, Almanya'da Schröder tarafýndan kullanýlýyor. Onlar özelleþtirmenin kaçýnýlmaz olduðunu kabul ediyorlar. Küresel piyasaya karþý direnmenin imkansýz olduðunu söylüyorlar. Türkiye'nin IMF'den alacaðý yeni borçlarýn bizi daha derin bir sefalete sürükleyeceðini deðil de "bizi kurtaracaðý" fikrini kabul ediyorlar.

Sol muhalefetin büyük bölümü, özellikle son haftalarda CHP'den ayrýlan Murat Karayalçýn, Ercan Karakaþ, Ýsmet Ýnönü, Fikri Saðlar ile sendika liderleri bu durumda. DSP üyesi Sema Piþkinsüt'ün kriz ve ölüm oruçlarý konusunda CHP'nin solundakilere göre daha radikal ve cesur görünmesi solun bu zayýflýðýnýn bir göstergesi. Þu anda neo-liberal gündeme ve özelleþtirmelere karþý en etkin muhalefet soldan deðil, saðdan geliyor. Ulaþtýrma Bakaný Enis Öksüz, MHP'nin açýkça dile getirilmese de tam desteði ile THY ve Telekom'un özelleþtirilmesine fren basýyor. Bu tutum politik bir duruþtur; sadece o kurumlardaki faþist kadrolaþmayý koruma isteði deðil. MHP, desteðini korumak ve Derviþ'in neo-liberalizmine karþý milliyetçi bir politik alternatif olarak varlýðýný sürdürmek amacýyla hükümetle arasýnda mesafe býrakýyor. Solun büyük kýsmýnýn IMF, özelleþtirme ve bütün neo-liberal projeye karþý kýsýk sesli muha-

fýrladýðýný, emek eksenli ve daha soldaki alternatifin ise cýlýz kaldýðýný bariz bir þekilde gördük. Emek hareketinin sönüklüðü ve en kaba anlamýyla pýsýrýklýðýnýn nedeni ne? Ýþçi, kamu çalýþaný, öðrenciler bu krizden memnun mu? Kesinlikle hayýr! Ancak harekete egemen olan bir dizi korku var. Bu korkular sýnýfýn öfkesini bastýrýyor, güvensizliðe itiyor. Ýslami hareketin sokaða çýkýþý, hükümetin istifasýný isteyerek sallamasý; esnafa, küçük sermayeye daha uygun ve daha saðda bir hükümet talep etmesi emek hareketinin "laiklik elden gidiyor" korkusunu arttýrdý. Emek hareketi, sosyal demokrasi ve solun önemli bölümü 28 Þubat 1997 muhtýrasýnda ordunun yanýnda yer aldý. En genel anlamda toplumsal muhalefet, daha özelinde ise sýnýf haa n t i k a p i t a l i s t reketi laik-dinci olarak bölündü ve bu bölünmüþlük devam ediAylýk Siyasi Gazete yor. Krizin faturasýný hortumculaMayýs 2001 Sayý: 7 ra öde tebilmek için toplumdaki Uluslararasý Akým Tanýtým bu bölünmüþlük aþýlmak zorunYayýncýlýk Sahibi ve Yazý Ýþleri da. Sorumlusu: Türkan Uzun Ýþçi sýnýfý hareketi ve solun 28 Ýstanbul: Gönül Sokak No 31, Þubat muhtýrasýný çöpe atýp, yöNil Han No 305, Asmalý Mescit netici sýnýfa karþý öfkenin merkeAnkara: PK 896, 06446 zine oturabilmesi için "Asker kýþYeniþehir laya!" demesi gerekiyor. DemokE-mail: posta@antikapitalist.net rasi ve özgürlük mücadelesini geTelefon: 0532 7402479 nerallerin arkasýna takýlarak vermek mümkün deðil. Ýslami hareBaský: Yön Matbaacýlýk

ketle, devlet arasýndaki çatýþmada meydaný devlete býrakmak, yada tutumsuz kalmak iþçi hareketinin ve solun felç olmasýna, sað fikirlerin kök salmasýna yol açýyor. Ordunun son beþ yýllýk son derece iki yüzlü mücadelesi islami hareketi yok etmedi, esnaf eylemleri sýrasýnda son derece savaþkan bir þekilde ortaya çýktý. Bizler, bu hükümeti düþürüp yerine daha saðda ve aslýnda emek düþmaný bir hükümet ve toplumsal hava oluþmasýný istemiyoruz. Bu dönemde ekonomik krize karþý öfkeyi birleþtirmek yetmiyor, onu sola ve iþçi sýnýfýnýn çözümüne doðru çekmek gerekiyor. Emek hareketi krize karþý birleþik bir mücadele odaðý olmanýn yaný sýra sola doðru yeni bir çekim gücü yaratmak zorunda. "Alanlarda, grevde ve seçim sandýðýnda birlik" için tartýþmalýyýz. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde sosyal demokrasi ve sol tümüyle yanlýþ bir analiz ve strateji ile bölünmüþ olarak sandýða gitti. CHP, ÖDP, HADEP, EMEP, SÝP vs

lefeti de milliyetçilik kokuyor. Bu nedenle de inandýrýcý olamýyor. Emek Platformu'nun alternatif programýnda "yabancýlarýn ülkemizde kaçak olarak çalýþmalarý önlenmeli" talebi yer alýyor. Almanya'da bir sendika bunu yapsa "ýrkçýlýk" diye baðýrýlýr. Emek Platformu programý milliyetçilikten ve milli çözümlerden arýnmadýkça yaygýn destek kazanamaz. Krize ulusal bir çözüm yok. Bizim için umut, uluslararasý mücadelelerde. Quebec, Buenos Aires ve Atina sokak ve iþyerlerindeki mücadeleler ekonomik ve ideolojik krizden çýkýþýn yolunu gösteriyor. Dünyada hava iþçiden ezilenden yana dönüyor. Biz bu mücadeleden kendimizi ayýrmamalý; aksine bunun bir parçasý olmalýyýz. Bu mücadelelerle bað kurmaz ve onlardan öðrenmezsek neo-liberal proje ve yoksullaþmaya karþý öfkelenen geniþ kitleler faþist ve islami hareketin etkisi altýna girer. Türkiye'de de havanýn emekten, yoksuldan, ezilenden yana dönmesini istiyorsak küresel anti-kapitalist harekete bakmalý, bu hareketle iliþki kurmalýyýz. IMF, Dünya Bankasý, özelleþtirmelere ve yoksulluða karþý, saðýn milliyetçi politikalarýna, geleneksel solun ulusalcýlýðýna paye vermeyen bir mücadele inþa etmeliyiz. Quebec gösterisini tartýþarak ve Cenova direniþini inþa ederek bu topraklarda enternasyonalist bir alternatif örgütlemek zorundayýz.

POLİTİK KRİZ VE ALTERNATİF ARAYIŞI

Nisan ayýnda, krizin yarattýðý yýkým ve yoksullaþma sonucu farklý toplumsal güçler ve politik alternatifler pozisyon aldýlar ve güç gösterilerinde bulundular. 70 bin kadar son derece öfkeli esnaf Ankara'yý savaþ alanýna çevirdi. Gösteride bulunanlarýn yarýsý polisle çalýþmayý göze alacak, panzerlerin üzerine koca beton bloklarý atacak kadar öfkeliydiler. Ülkenin dört bir yanýnda buna benzer, son derece öfkeli ve savaþkan esnaf eylemleri yaþandý. Sendika ve meslek odalarýný bir araya getiren 14 Nisan'da ve 1 Mayýs'taki emekçi eylemleri ise bu güce ve savaþkanlýða sahip deðildi. Ankara'da miting yasaklandý, Ýstanbul'da yasaklandýðýna yönelik açýklamalar katýlýmý düþürdü. Çok sayýda esnaf eylemi de izinli deðildi ancak son derece savaþkan bir havada gerçekleþmiþti. Bu eylemler, büyük öfkenin politik olarak daha saðda yer alan esnaf kesiminden geldiðini gösterdi.Hem sayý hem de mücadelecilik anlamýnda islami kesimin öne

hepsi kendi baþlarýna seçime girdi. Sað bu bölünmüþlükten kazançlý çýktý. Bunun dersini çýkartmak zorundayýz. Kriz radikal çözüm arayýþlarýný beraberinde getiriyor. Solun seçim sandýðýnda birleþmesi, kendi kitlesinden çok daha büyük kesimlere hitap edecek ve birleþtirebilecektir. Radikal çözüm arayýþlarýna yanýt verebilirse bir çekim gücü olabilecektir. Sosyalistler bu birliði desteklemeli ve aktif olarak inþa etmelidir. Ancak 1991 sonrasý solda SHP etrafýnda ortaya çýkan umut ve çekim merkezini de gördük, bunun da derslerini çýkarmak zorundayýz. Krize karþý iþçi sýnýfýnýn tabanýnda var olan birlik ihtiyacýna yanýt verirken kalýcý çözümü tartýþmalýyýz. Krizlerden, sað alternatiflerden, faþizm tehlikesinden kurtulmak istiyorsak bunlarý üreten kapitalist sistemden kurtulmak, sosyalist alternatifi inþa etmek zorundayýz. Bu ancak mücadele ve seçim sandýðýndaki birliði tartýþarak ve inþa ederek mümkün.


BORÇ, BORÇ, BORÇ... ARTIK YETER! Kemal Derviþ bizim için yeni borç buldu. Bu paranýn 10 veya 15 milyar dolar olduðu söyleniyor. Yani bu para alýnýnca Türkiye'deki her aile 1000-1500 dolar daha borcun altýna girmiþ olacak. Bu para en geç 2.5 yýl içinde faiziyle birlikte geri ödenmek zorunda. Dolayýsýyla bu son borcun her aileye bir yýllýk maliyeti 500 dolara ulaþacak. Bunun bugünkü kurdan anlamý, aile baþýna ayda 50 milyon TL demektir. Kasým ayýnda batýk bankalarý kurtarmak için de 11 milyar dolar alýnmýþtý. Bunu da yine biz ödemek zorundayýz. 2000 yýlý içinde Türkiye 15,6 milyar dolar ana para geri ödemesi ve 6,3 milyar dolar faiz ödemesi yaptý ancak yýl sonunda dýþ borç miktarý bir önceki yýla göre 11 milyar dolar artarak 114 milyar dolara ulaþtý. Yani, Türkiye'de 10 milyon aile olduðu kabul edilirse, her aile 200 yýlýna 10 bin 300 dolar borçla baþladý, yýl içinde 1560 dolar anapara ve 630 dolar faiz ödedi ama yýlý 1110 dolar daha fazla borçla kapattý. Yýl sonunda aile baþýna düþen borç 11 bin 400 dolara çýktý. Bu borçlarýn bir kýsmýný hükümet, bir kýsmýný ise özel þirket ve bankalar aldýlar, ama hukuki sorumlunun kim olduðu hiç önemli deðil. Çünkü bu borçlarýn ve faizlerinin geri ödenmesi için gereken para son kertede biz çalýþanlardan alýnan vergiler ve sýrtýmýzdan kazanýlan kârlardan elde ediliyor. Bu yüzden son aylardaki borçlanmalardan sonra hayatýmýz biraz daha zorlaþtý. Þimdi, son borçlarla birlikte her aile için yaþam daha da aðýrlaþacak. Bunu þimdiden hissediyoruz. Beþ yýl önce, 1996'da, Türkiye'nin dýþ borçlarýnýn milli gelire oraný yüzde 43.2'ydi. Bu oran 2000'de yüzde 56.6'ya fýrladý. Yýllýk anapara ve faiz ödemeleri ise ayný süre içinde milli gelirin yüzde 6.2'sinden yüzde 11'ine yükseldi.

D ü n y a d a b o rç k r i z i Borç bataklýðýnda Türkiye yalnýz deðil. Enflasyon oranýný yüzde 1'e düþüren IMF'nin örnek ekonomisi Arjantin 140 milyar dolarlýk dýþ borcunu ödeyemez duruma gelmek üzere. Endonezya, Nijerya, Pakistan ve Ukrayna toplam 150 milyar

antikapitalist

Sayfa 3

dolarlýk borçlarýný geri ödeyemez duruma gelmek üzereler. Sadece Endonezya'nýn dýþ borcu 80 milyar dolar. Rakamlar öylesine büyük ki bunlarý kavramakta zorluk çekiyoruz. Ama bu büyük rakamlarýn bütün bu ülkelerdeki iþçi ve yoksullar açýsýndan tek bir anlamý var: Daha fazla sefalet.

D i k ta tö rl e r a l ý y o r , y oks ul l a r ö düy or Bu kadar borç nasýl birikti? Bahsedilen bütün ülkelerde diktatörler ya da baskýcý yönetimler zenginlerin ceplerini doldurmak ve silah satýn almak için borçlandýlar. Batýlý bankalar Kongo diktatörü Mobutu'ya 8.3 milyar dolar verdiler. Mobutu balta girmemiþ ormanlar içinde kendisine saraylar ve kendi köyü için uluslararasý bir havaalaný inþa etti. Þimdi Kongo toplumu Mobutu'nun har vurup harman savurduðu bu borçlarýn yükünü sýrtlamak zorunda kaldý. Filipinler'de diktatör Ferdinand Marcos devasa bir borç biriktirdi. Filipinliler þimdi -Türkiye'deki gibi- eðitim ve saðlýða harcadýklarý toplam paradan daha fazlasýný borç geri ödemesi için kullanýyorlar. Filipinlerin 52 milyar dolarlýk dýþ borcu var ve bu borç Filipinler milli gelirin yüzde 71''ne eþit. Türkiye'nin borcu da asýl olarak 1980 sonrasý hýzlý bir artýþ gösterdi. Borç bataklýðýnýn diðer bir yönü, yolsuz politikacýlarýnýn ceplerini dolduran büyük ve iþe yaramaz projeler. Brezilya ve Filipinler ABD'den satýn aldýklarý nükleer santraller için toplam 40 milyar dolar borçlandýlar. Nükleer enerjinin çevre sorunlarý bir yana bu santrallerin çoðu bir hiç elektrik üretmedi. Borçlanma süreci yoksullardan süper zenginlere para hortumlamanýn bir yolu. Afrika ülkeleri her hafta 200 milyon dolar borç geri ödemesi yapýyorlar. Bunun sonucunda 7 milyon çocuk her yýl temiz su ve yeterli gýda bulamadýklarý için ölüyor. Her hafta 200 milyon dolar insan ihtiyacý için harcansa bu ve benzeri ölümler hýzla önlenebilir, çevreye ve insana zarar vermeyen enerji türleri geliþtirilebilir. Borçlu ülkelerin borçlarý 1994-1999 yýl-

larý arasýnda IMF politikalarý sonucu arttý. Borçlarý sildirelim. Latin Amerika'nýn toplam borcu 587 mil- Borçlarý ödememiz gerektiðini kim söyyar dolardan 814 milyar dolara, Doðu As- lüyor? Mevcut borçlarý ödemek için süya'nýn 463 milyar dolardan 674 milyar do- rekli yeni borç almamýzý böylece borç balara ulaþtý. Dünyanýn hiçbir yerinde belir- taðýna daha fazla saplanmamýzý kimler istigin bir borç yükü azalmasý yaþanmadý. yor? Zenginler! Neden? Çünkü TürkiFazla bir artýþ olmadýðý yerlerde de ekono- ye'nin diðer büyük borç yükü devlet iç mik daralma nedeniyle yük daha aðýr his- borçlarýndan oluþuyor. Bütçenin yarýsý iç borç faiz ödemelerine gidiyor. Alýcý kim? sedilir oldu. Bu borçlarla elde edilen paralar zenginle- Yabancý bankalar ya da þirketler deðil; rin ceplerine gitti. Birçok ülkede zengin- Türkiye'nin zenginleri. 2000 yýlýnda 18.7 ler parayý hortumladýlar, uluslararasý piya- katrilyon TL faiz ödemesi yapýldý. Bu para sada kullandýlar, yatýrým bile yapmadan dý- neredeyse dýþ borç faiz ve anapara ödeþarýya kaçýrdýlar. Ama bu borçlarýn geri meleri kadar. Bu parayý cebine indirenler ödemesi için gereken para her zaman yok- ise Türk bankalarý ve patronlarý. sullardan, iþçilerden toplanan vergiler ve Daha fazla borç almak gelecek yýl ya da onlarýn sýrtýndan saðlanan kârlardan elde bir sonraki yýl daha büyük bir krize zemin edildi. Fatura iþçi ve yoksullara çýkartýldý. hazýrlýyor. Borç sistemi yoksullardan zenginlere para transfer etmenin bir yoludur. A l te rn a t i f n e ? Bu hor tum la ma yý dur durmak için iç ve dýþ Bu borç yükünün altýnda eziliyoruz. Caborç la rý öde me me li, iptal etmeliyiz. Ulusvit Çaðar gibi büyük patron ve hortumcula ra ra sý dü zey de borçlarýn silinmesi için lar borçlarýný ödemiyorlarsa biz niye ödüve ri len mü ca de lenin bir parçasý olalým. yoruz? Borçlarý alýrken bize sormadýlar, Ce m Uz u n paralarý da biz yemedik. Ödemeyelim.

KÜRESEL DÜŞÜN; ALTERNATİF VAR!

Krizin nedeni, bir çok burjuva ekonomistin iddia ettiði gibi, "Türkiye'nin yeterince kapitalist olmamasý, liberal politikalarýn uygulanmamasý" deðil; aksine Türkiye'nin her geçen gün dünya kapitalist sisteminin daha önemli bir parçasý haline gelmesidir. Kriz, Türkiye'ye özgü deðildir. Bu kriz kapitalist sistemin en temel iþleyiþ kurallarýnýn normal bir sonucu olarak ortaya çýktý. Bugün ABD ekonomisi bile bir krizin eþiðinde, Japonya'nýn krizde olduðu hemen her kesim tarafýndan dile getirilmektedir. Burjuva ekonomistler her kriz için mutlaka özel bir neden bul-

KÜRESEL DÜÞÜN; ALTERNATÝF VAR! kampanyasý yapan bizler, maya çalýþsa da As"Yolsuzluða, Yoksulluða Hayýr!" diyen emek güçleriyle birlikte 31 ya Kaplanlarý, MekMart'ta, 14 Nisan'da ve 1 Mayýs'ta krizin bedelini hortumculara sika, Endonezya, Rusya, Brezilya, Ar- ödetmek için “Yolsuzluðun ve Yoksulluðun Nedeni Kapitalizmdir” diyen jantin baþta olmak pankartýmýz ve kýzýl bayraklarýmýzla alanlardaydýk. Krizin bedelini üzere bir çok ülkepatronlara ödetmek istiyorsak Seattle, Prag ve Quebec sokaklarýnda de yaþanan krizin nedeni ve sonuçlarý gerçekleþen türden bir birlik yaratmalýyýz. Ýþçi-öðrenci, kadýn-erkek, esas olarak aynýdýr: Uluslararasý düzey- Kürt-Türk, Alevi-Sunni birleþmek zorundayýz. 20 Temmuz'da Ýtalya'nýn de kâr oranlarýnýn azalmasý nedeniyle Cenova kentinde gerçekleþecek olan G8 toplantýsý yine binlerce iþçi, genç, spekülatif kâr peþinde dünyayý dolaþan öðrenci, emekli, iþsiz, göçmen tarafýndan protesto edilecek. Bütün sermayenin artmasý ve bu sermayenin dünyaya yoksullaþmayý ve özelleþtirmeyi dayatan en zengin 8 ülkenin en ufak bir tedirginlik hissettiðinde buliderlerine karþý hazýrlanan bu küresel direniþ patronlarýn krizine karþý lunduðu ülkeden kaçmasý... Kapitalizmin yapýsýndan kaynaklanan büyüyen mücadelenin bir parçasý. Türkiye’de böylesi bir mücadele inþa etmek isteyen herkesi kampanyamýza katýlmaya çaðýrýyoruz. bu krizlere dur demenin yolu yarattýðýmýz zenginliði kolektif olarak kontrol Kampanyaya katýl, Güç al, Güç kat! etmekten geçiyor. Bunu yapabilecek Ýrtibat için: kureseldusun@kuresel-adalet.org tek toplumsal güç ise iþçi sýnýfýdýr. Ankara 0542 230 31 28 / 0535 454 29 44 Ýstanbul 0535 226 9489

krizin nedeni kapitalizmdir


MCDONALDS KAMPANYASI VE ANTİ-EMPERYALİZM

Sayfa 4

antikapitalist

G ü n e þ Yý l d ý r ý m

Dünyanýn hemen her yerinde IMF, Dünya Bankasý ve çok uluslu þirketlerin dayattýklarý programlar uygulanýyor. ABD baþta olmak üzere bütün emperyalist ülkeler sahip olduklarý ekonomik, siyasi ve askeri güçleri kullanarak bu programýn gerçekleþmesini saðlýyorlar. Küresel sermayenin programý yerel sermayedarlarýn da tam desteðini alýyor. Ancak büyük çoðunluk için yoksulluk ve sefalet yaratan, doðayý tahrip eden, insaný deðil kârý öncelik eden bu program Ekvator'dan Zimbabve'ye, Filipinler'den Endonezya'ya kadar bir çok ülkede isyanlara neden oluyor. Ýþçi ve öðrencilerin boykot, grev ve gösterileri hükümetleri düþürüyor, IMF programlarýný püskürtüyor. Küresel sermayenin dayattýðý ve yerel sermayedarlarýn da ellerini ovuþturarak uyguladýðý bu programla-

rýn tahrip edici sonuçlarýný görerek küresel sermayenin dayatmalarýna karþý mücadele etmek isteyen küçük bir azýnlýk ise uluslararasý sermayenin toplantýlarýný basarak kendilerini ifade ediyorlar. Seattle'da baþlayan ve Washington, Seul, Melbourne, Prag, Nice, Davos ve Quebeck'de devam eden gösteriler bu uluslararasý hareketin sembolleri haline geldiler. Bu hareketin içinde daha küçük ve çoðunluðu anarþist olan bir kesim ise çokuluslu þirketler ve markalarý hedef haline getiriyor. Gösteriler sýrasýnda Nike, Mcdonalds, vb þirketlerin amblemini taþýyan iþyerleri bu öfkeden nasibini alýyorlar. Bugün küresel sermayenin yoksullaþtýrma ve talan programý Türkiye'de "Derviþ programý" adý altýnda hýzla uygulanýyor. ABD'li, Avrupalý ve Türkiyeli patronlarýn ve onlarýn devletlerinin bu programýn

uygulanmasýnda ortak çýkarlarý var. TÜSÝAD, IMF, Dünya Bankasý, Derviþ, Koç, Bush aðýz birliði etmiþçesine ayný þeyleri anlatýyorlar. Böylesi bir dönemde Türkiye'de anti-emperyalist mücadelenin nasýl ve neyin üzerinden geliþtirilmesi gerektiðini tartýþmak önemli. Sosyalist Ýktidar Partisi (SÝP) ODTÜ'de yaptýðý "Mcdonalds Go Home-Mcdonalds Evine Git" kampanyasý üzerinden öðrenciler arasýnda anti emperyalist bir hareket geliþtirmeye çalýþýyor. Öðrencilerin çoðunluðunun sað fikirlerin hegemonyasý altýnda olduðu, lise ve üniversitelerde faþist ve islami hareketin basýncýnýn alabildiðine hissedildiði, sosyal demokrat gençlerin devletçi ve laik cepheci fikirlerle ideolojik olarak generallerin arkasýna sýðýndýðý bir dönemde SÝP'in bu kampanyasýný tartýþmak önemli hale geliyor.

Sosyalizm ve anti emperyalizm Sosyalistler emperyalizme karþý mücadeleleri destekler. Emperyalizme ve onun kurumlarýna karþý kazanýlacak bir zafer kýsa dönemli bile olsa uluslararasý düzeyde kapitalist sistemi zayýflatacak, emperyalist güçlerin baskýsý altýnda ezilen diðer kesimlere mücadeleye atýlma güveni verecektir. Ancak sosyalistler, iþçi sýnýfý iktidarýný hedeflemeyen bir anti emperyalist mücadelenin uluslararasý düzeyde kapitalizmi ve onun emperyalist hegomanya iliþkilerini ortadan kaldýramayacaðýný bilir. Sosyalistler en tutarlý anti emperyalistler ola-

rak sosyalist olup olmadýðýna bakmaksýzýn her anti emperyalist mücadeleyi desteklerler. Ancak ayný zamanda mücadele içinde iþçi sýnýfý merkezli bir örgütlenme ve çözüm için tartýþýrlar. Çünkü "kapitalizmin en üst aþamasý" olan emperyalizmi yenmenin tek koþulu her ülkedeki kapitalist sistemi teker teker yýkmak ve sosyalist bir dünya yaratmaktýr. Bütün ezilenlerin kurtuluþunu saðlayacak, tek güç "kapitalizmin mezar kazýcýsý" iþçi sýnýfý ve onun ulusal ve uluslararasý düzeydeki birliði, dayanýþmasýdýr.

Denizler ve "Yankee Go Home" Mücadelesi 1960'lý yýllar sadece Türkiye'de deðil bütün dünyada kapitalizme ve emperyalizme karþý mücadelelerin yükseldiði bir dönemdi. Bu dönemin öðrenci ve iþçi hareketinin derslerini çýkarmak yeni bir hareketi örgütlemek isteyenler için çok önemli. 60'larýn sonunda iþçi hareketi ve öðrenci hareketi paralel geliþti, Vietnam savaþý ABD'ye karþý uluslararasý düzeyde anti emperyalist bir mücadelenin geliþmesini tetikledi. Genç bir kuþaðýn hýzla radikalleþmesini saðladý. Ancak bu dönemde iþçi hareketi içinde örgütlü bulunan Sovyetler Birliði'ndeki bürokratik devlet kapitalisti sistemi örnek alan TKP ve TÝP gibi siyasi örgütler yükselen gençlik hareketiyle iþçi hareketini, öðrencilerin devrim isteðiyle iþçi sýnýfýnýn gücünü birleþtirmek yerine gençleri dýþladý ve yönetici sýnýfýn ve faþistlerin basýncý altýnda maceracýlýða sürüklenmesine olanak saðladý. Radikalleþen gençler Stalinizmin bürokratik diktatörlüðüne karþý Mustafa Kemal gibi burjuva devrimci fikirlerin ve Mao, Che gibi anti emperyalist ulusal kurtuluþ hareketi liderliklerinin önerdiði gerilla mücadelesi fikirlerinin arkasýna takýldý. Samsun'dan Ankara' ya ''Tam Baðýmsýz Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüþü'' nün amacýný ''... Biz, Mustafa Kemal gençliði olarak saptýrýlan devrimi rayýna oturtmaya azimliyiz, kararlýyýz...'' þeklinde açýklýyorlardý. Amerikan 6. Filosu'na karþý gösteriler, boykotlar, protestolar yapan, eðitim alanýnda devrimci talepler etrafýnda çýð gibi büyüyen öðrenci hareketinin karþýsýna yönetici sýnýf tarafýndan ''Tanrý Türkü korusun'' sloganý ve silahlarýyla faþistler çýkarýlýdý. Bu da yetmedi ordu 12 Mart 1971'de muhtýra vererek hükümeti devirdi. Darbeden üç gün sonra yani 15 Mart'ta, hareketin en önemli örgütlerinde biri olan THKO, geliþmelerden memnun olduðunu, güvenlik önlemlerinin kaldýrýlmasý halinde teslim olacaklarýný açýklayan bir bildiri yayýmladý. Gezmiþ, Ýnan ve Aslan yakalanýp ve yargýlandý. Suçlarý yaralamayla sonuçlanan polise silahlý saldýrý, iki banka soygunu, Amerikalýlarýn kaçýrýlmasý ve Marksist-Leninist ideolojiyi savunmaktý... Hükümetle ordu arasýnda sýkýþtýrýlan ve faþist güçlerle boðuþan gençlik THKO, THKP, gibi silahlý örgütleri yarattý. Öðrenciler ''ölmemek için'' silahlý eyleme yöneldikleri ta-

“Tam Baðýmsýz Türkiye Ýçin Mustafa Kemal Yürüyüþü"nden birkaç gün sonra göreve yeni atanan ABD Büyükelçisi havaalanýnda çürük yumurtayla karþýlandý. Aralarýnda Deniz Gezmiþ'in de bulunduðu 18 öðrenci tutuklandý. rih ise 25 Mayýs 1970. Daha yakalandýðý günün ertesinde Deniz, ''öyle anlaþýlýyor ki, bu düzen yaþatmayacak bizi, yaþama iznimiz yok bu düzende'' diyordu. 450 milletvekilinden 245'i idamý onayladý. Meclisteki görüþmeler sýrasýnda konuþan Ýlhan Egemen Darendelioðlu (Adalet Partisi), "bugün burada karara baðlayacaðýmýz konu, elini kana bulamýþ, hýyaneti ve mutasavver cinayeti tespit edilmiþ üç komünist anarþist hakkýndaki idam cezasýnýn uygulanmasý, bir formalitenin yerine getirilmesidir..." diyordu. Denizlerin liderlik yaptýðý genç kuþak Can Yücel'in de þiirinde ifade ettiði gibi "hýzla devrime koþmak" istedi. Ama karþýlarýnda bir azýnlýðýn iktidarýný savunan devleti, orduyu ve egemen fikirleri buldular. Çok istedikleri ulusal ve uluslararasý düzeydeki çoðunluðun iktidarý ancak üretenlerin kolektif olarak devleti yýkmasý ve yerine çoðunluðun çoðunluk için iktidarý almasý, buna uygun organlar yaratmasýyla, bir iþçi devletiyle mümkündü. Bunu baþarabilecek güç iþçi sýnýfýndaydý. Ancak iþçi sýnýfý içinde egemen olan sosyal demokrat, Stalinist, sekter örgütlenmeler bu kuþaðý iþçi sýnýfý merkezli bir devrim stratejisine kazanmak yerine kendilerinden uzaklaþtýrdýlar. 68 kuþaðýnýn mücadelesinden çýkaracaðýmýz en önemli ders, iþçi sýnýfýnýn iktidar mücadelesinin bir parçasý olmak dýþýnda öðrenci hareketinin sosyalizme ulaþmak için sahip olduðu baþka kýsa bir yol olmadýðýdýr.

Ç i ð d em Ö z b aþ

Mİ LL İY E TÇİ Lİ K Mİ E NTE R NAS YO NAL İZM Mİ ?

Ne kadar coðrafya dersi alýrlarsa "N alsýnlar, 'Amerika'nýn bir ülke deðil de kýta olduðunu anlayamazlar. Otuz kadar ülkenin yer aldýðý kýtada bir tek kendilerinin 'Amerikalý' olduðunu düþünürler. Ve lise eðitimi almýþ her yüz ABD'liden doksanýnýn, yapýlan anketlerde ülkelerinin dünya üzerindeki yerini iþaretleyemediði bilinir. Hal böyle olunca, yurtdýþýna çýkan her ABD vatandaþýnýn ilk gittiði yerlerden birinin oradaki Mcdonalds bayisi olmasý ve hemen hepsinin restoranda oturduklarý süre boyunca kaç burger satýldýðýný saymasý, anlaþýlýr olmaktadýr." ABD halkýný aþaðýlayan, küçümseyen, düþmanca bir tavýr sergileyen bu cümleleri rahatlýkla ýrkçý bir örgütlenmenin yayýn organýnda bulabilirsiniz. Ne yazýk ki bu cümleler kendisini sosyalist solda gören SÝP'in "Mcdonalds Go Home" kampanyasý broþüründe yer alýyor. "Bu memleket bizim, sattýrmayýz", "Ülkeni sattýrma, onuruna sahip çýk" sloganlarý üzerinden örgütlenmeye çalýþýlan bu kampanya solda duran öðrencileri sað fikirlere ve yönetici sýnýfa karþý silahlandýrmak yerine, milliyetçiliðin kuyruðuna takýyor. Marksistler "ulusal çýkarlar" fikrini topyekün reddeder. Milliyetçilik, iþçilerin gerçek düþmanlarý olan kendi yönetici sýnýflarýna karþý birleþmelerini engelleyen en etkili silahtýr. Egemen sýnýflar, toplumdaki asýl bölünmenin ülkeler arasýnda olduðunu anlatýr, ül-

ke içindeki sýnýflar arasýnda varolan uçurumu gözden saklarlar. Yönetici sýnýf bolca ulusal çýkarlardan, ulusal programlardan bahseder ve milliyetçilik zehrini yaymaya çalýþýr ama her zaman kendi sýnýf çýkarlarýný ulusal çýkarlarýn önüne koyar. Sýrtýmýzdan kazandýklarý paralarý ve yatýrýmlarýný dünyanýn her tarafýna taþýrken asýl güdüleri kârdýr. Sosyalist politikalar açýsýndan enternasyonalizm, anti emperyalist ve uluslararasý sermayeye karþý mücadelenin baþarýya ulaþabilmesi için ahlaki bir tercih deðil, zorunluluktur. Önümüze iki seçenek konuluyor. Ya devlet "uluslararasý sermayenin temsilcileri" tarafýndan yönetilecek ya da "baðýmsýz bir Türkiye'de ulusal sermayenin temsilcileri" tarafýndan yönetilecek. Ne mutlu ki sosyalistler kapitalizmin bir versiyonunu diðerine tercih etmek zorunda deðil. Ne mutlu ki dünyanýn bir çok ülkesinde emekçiler ve öðrenciler birlikte IMF politikalarýný uygulayan yöneticilere karþý birleþik bir mücadele yürütüyorlar. Ne mutlu ki McDonalds'ýn ana þirketinin bulunduðu ülkede "kâr deðil insan", "küresel kapitalizme hayýr!" diyen onbinlerce sendikacý, çevreci, sosyalist, anarþist insan bir araya gelip ortak düþmana karþý mücadele ediyor ve bütün dünyada farklý bir dünya isteyen insanlara umut ve mücadele isteði aþýlýyor.

"Ýþçilerin vataný yoktur!" Ýçinde yaþadýðýmýz kapitalist sistemde ekonomik ve dolayýsýyla fikirsel egemenliðe sahip olan sermayedarlar egemenliklerinin devamý için þiddetten daha sýk ve yaygýn olarak böl ve yönet taktiðini kullanýyorlar. Bizi, asýl bölünmüþlüðün iþçi-patron arasýnda deðil ýrklar, milletler, cinsler ve mezhepler arasýnda olduðuna ikna etmeye çalýþýyorlar. Sosyalistlerin görevi her zaman ve her yerde bu bölünmüþlüðe karþý amansýz ve tavizsiz bir mücadele vermektir. Ulusalcýlýktan malul olan sol (özellikle de sosyal demokrasi) bu bölünmüþlük karþýsýnda tutarsýzdýr. Bir yandan ýrkçýlýðý reddeder, eþitlikten, sýnýf birliðinden söz eder ama öte yandan ulusalcýlýk (=milliyetçilik) yapar. Krizin yoðun olduðu dönemlerde (özellikle savaþ hallerinde) sýnýf bölünmüþlüðünü ikinci plana iterek "ulusal çýkarlar"dan söz etmeye baþlar ve iþçilerle patronlarý ayný cephede savaþtýrmaya çalýþýr-

lar. Bolþeviklerle sosyal demokratlarý birbirinden milyonlarca iþçinin kanýyla ayýran þeyin temelinde 1. Dünya Savaþý karþýsýnda alýnan tutum vardý. 1936'daki Ýspanya Ýç Savaþý'nda da iþçi sýnýfý ile düþmaný olan burjuvaziyi birlikte savaþmaya zorlayan, böylece Ýspanya iþçi devrimini boðan Stalinist anlayýþ SSCB yönetici sýnýfýnýn çýkarlarýný dünya iþçi sýnýfýnýn önüne koymuþtu. Milliyetçilik her zaman iþçi sýnýfýný bölmek için kullanýldý. Bir sermayeye ulusal kimliðinden dolayý saldýrýlmasý milliyetçi fikirleri körükler. Sorun o uluslararasý þirketin kâr hýrsýyla çevreyi mahvetmesi, bizleri kötü koþullarda çalýþtýrmasý, kalitesiz ve pahalý ürünlere mahkum etmesidir. Bu, bütün amansýz bir rekabet içinde olan kapitalistlerin ortak özelliðidir. Böyle davranmayan piyasadan silinir. Buradaki sorun, sermayenin ulusal kimliði deðil sermayenin toplumun kontrolünde ve çoðunluðun ihtiyaçlarý için

"M c D o nald s Go H o me" kam pan y as ý n ede n tü m ant i em per y alis t ler i b irleþ t ire miy o r? SÝP Türkiye'de TKP ve TÝP geleneði-nin devamcýsý olduðunu iddia ediyor. Çöken stalinist diktatörlükleri savunu-yor. Sosyalizmi bir parti diktatörlüðü olarak görüyor. SÝP için parti iþçi sýnýfý-nýn sosyalist devrimi gerçekleþtirme mücadelesinde bir araç deðil amaç. Bu devrim stratejisi ve beslendiði sta-linist gelenek nedeniyle Marksizmin en temel prensibi olan iþçi sýnýfýnýn en genel ve uluslararasý çýkarlarýnýn yerine örgütsel ve ulusal çýkarlarýný koyuyor. Böylesi bir gelenek üzerine yükselen SÝP'in amacý genel olarak solu güçlen-direcek bir anti emperyalist hareket yaratmak deðil. Sahip olduklarý devrim stratejisi nedeniyle (partilerinin iktida--

kullanýlmamasý; kâr için, birikim için kullanýlmasýdýr. Sermayenin ulusal kimliðinden çýkýlarak yapýlan bir kampanya emek-sermaye ana eksenini kaybetmemize, hatta bir ulusal kimliðe ait herkesi suçlu saymamýza neden olur. SÝP'in kampanya broþüründe aþaðýlananlar Mcdonalds gibi sermayeleri yönetenler deðildir. Onlar genellikle dünyanýn her yerine gidip gelen, MIT, Harward gibi seçkin okullardan mezun olan oldukça "kültürlü"! yöneticilerdir. Geriye kalan ABD'liler ise dünyanýn en büyük zenginliðini yaratan bu dev ekonominin emek gücünü oluþturan ücretli emek ya da kapitalizmin iþsizliðe mahkum ettiði sýradan ABD'lilerdir. Marks'ýn bütün ülkelerin iþçilerini birleþmeye çaðýran sözlerinden de biliyoruz ki bütün dünyadaki (siyah, beyaz, Latin, Kürt, Türk, Ermeni, Fransýz, ABD'li) iþçilerin çýkarlarý ortaktýr, düþman olan sermayedarlardýr.

ra gelmesi; iþçi konseylerinin deðil) kendi partilerinin çýkarlarýný, iþçi sýnýfý-nýn ve dolayýsýyla solun genel çýkarlarý-nýn üstünde tutuyorlar. Sol içinde ge-nel olarak yaygýn olana bu anlayýþ, bir-lik ve dayanýþma yerine sol içi çatýþma-lara (hatta þiddete) neden oluyor. Yeni bir kuþaðýn sol sekter, stalinist fi-kirler etrafýnda harcanmasýný veya bu-na tepki olarak maceracý bir sol anlayý-þa savrulmasýný istemiyorsak, iþçi sýnýfý merkezli, gerçek Marksist gelenekten beslenen yeni bir sol hareket ve örgüt-lenme inþa etmeliyiz. Ýþçi sýnýfýnýn ulus-lararasý düzeydeki çýkarlarýný kendi ör-güt çýkarlarý üzerinde gören, ulusalcýlýk ve Kemalist burjuva devrimciliðinden sýyrýlmýþ, dünyada iþçi iktidarýný hedef-leyen yeni bir devrimci kuþaðý örgütle-mek için görev baþýna!


KÂR DEÐÝL ÝNSAN

McDonalds küresel kapitalizmin bir sembolü. 119 ülkede 27.000 þubeye sahip. McDonalds Türkiye'deki ilk restoranýný 1986'da Ýstanbul'da açtý. Bugün Türkiye'de 132 McDonalds þubesi var ve bu iþyerlerinde 4,200 iþçi çalýþýyor. Bu iþçilerin emeðini sattýðý patronlar McDonalds'ýn isim hakkýný 50 bin dolara alýp þubeleri iþleten Türk sermayedarlar. McDonalds'da çalýþmak cehennemde olmak gibi. Çalýþma koþullarý, saatleri çok kötü. Þirketin iç bülteni bile "besin deðeri olan gýda satmadýklarýný" kabul ediyor. Sendikalaþmaya izin vermiyor. McDonalds Baþkaný Jack Greenberg, 2000 yýlý içinde 3.4 milyon dolar ücrete ek olarak 5.8 milyon dolar hisse senedi kâr payý aldý. 2000 yýlýnýn ilk altý ayýnda þirket 977 milyon dolar kâr yaptý. Küresel düzeyde farklý ulus, renk, ýrk, cins, din ve dilden yüzbinlerce iþçi McDonalds'ýn ulusal

ve uluslararasý düzeydeki patronlarý karþýsýnda ortak sorunlarý yaþýyor. McDonalds da çalýþanlarýn canlarý çalýþma koþullarýnýn berbatlýðý nedeniyle çok sýkkýn ve patronlara karþý çok öfkeliler. Bu öfke örgütlenebilir. Patronlara karþý durma potansiyeli, ODTÜ'nün GÜDAÞ vakfýnda olduðu gibi orada da var. Son yýllarda Fransa'da, Hollanda'da, Rusya'da McDonalds iþçileri sendikanýn tanýnmasý ve çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesi için greve çýktýlar. Danimarka'da restoran çalýþanlarý sendikasý üyesi olmayý baþaran McDonalds iþçisi BO Magnussen, "zor bir mücadeleydi, ancak siz de kazanabilirsiniz" diyor.

Tüketici boykotu çözüm mü?

SÝP geçtiðimiz haftalarda ODTÜ'de yeni afiþler astý. Bu afiþlerde Mcdonalds'a yemeðe giden insanlarýn gözlerine siyah bant çekilmiþ fotoðraflarý ve "Suçu: Mcdonalds'dan yemek", "Kimse niye yaptýðýný anlayamadý ama Mcdonalds'dan yedi" ya da "Mcdonalds'dan yemek yerken yakalandý" yazýlarý vardý. Bu bir tüketici boykotu afiþiydi. Mcdonalds'dan yemek yiyenler "suçlu" ilan ediliyordu. Peki gerçekten suçlu Mcdonalds'dan yemek yiyenler mi? ODTÜ'de bütün gününü geçiren ve bir-iki öðününü burada yemek zorunda olan biri için fazla seçenek yok. Ya yemekhaneden ya da çarþýdan (yani

Pizza Hut, Mcdonalds vb. yerlerden) yemek zorunda. Yemekhanedeki yemeðin saatini kaçýran ya da çýkan yemeði sevmeyenler karnýný doyurmak için Mcdonalds gibi yerlere gitmek zorunda kalýyorlar. Bir de hem çarþýdaki hem de Mcdonalds'daki fiyatlarýn birbirine çok yakýn olduðu düþünülürse insanlarýn deðiþik yemek ihtiyacýný karþýlamasý için Mcdonalds'a gitmesi oldukça anlaþýlýr. Bu durumda suçluyu orada yemek yiyenlerin içinde deðil bizi saðlýksýz beslenmeye ve az çeþitliliðe zorlayan sistemde görmek gerekir. Bir suçlu varsa o da gýda sektörünün de kâr amaçlý çalýþmasýný zorunlu kýlan kapitalist sistemin kendisidir.

Mc D o n a l d s n e d e n b u kadar popüler?

McDonalds uluslararasý düzeyde özellikle Amerika ve Avrupa'da en yoksul kesimin hazýr yiyecek ihtiyacýný karþýlýyor. Besin deðeri çok az olan ve tek yönlü gýdalarý teþvik eden McDonalds mönüleri iþçi sýnýfý çocuklarýnda beslenme ve aþýrý þiþmanlýk gibi sorunlara neden oluyor. Uluslararasý düzeyde bu mönülere talebin yüksek olmasýnýn temel nedeni orta sýnýflarýn ve zenginlerin gidebildiði besin deðeri yüksek gerçek restoranlara çoðunluðun gidebilmesinin mümkün olmamasý.

ODTÜ GÜDAÞ’TA SENDÝKALAÞMA MÜCADELESÝ Örgütlü toplumun önemini, bu yolda karþýlaþýlan zorluklarý, mücadele sýrasýnda nasýl davranýlmasý gerektiðini gösteren; ayrýca tipik bir sendikalaþma mücadelesini anlatan ODTÜ GÜDAÞ'daki sendikalaþma mücadelesini yürüten iþçilerle Volkan Gümüþ arkadaþýmýzýn yaptýðý röportajý sunuyoruz.

Neden sendikaya ihtiyaç duydunuz? Ýki faktör rol oynadý sendika mücadelemizin baþlamasýnda. Bunlardan birincisi ekonomik nedenler, ikincisi ise örgütlü toplum konusundaki duyarlýlýðýmýz. Ekonomik nedenleri açýklamak kolay. Çalýþanlarýmýzýn yüzde yetmiþi asgari ücretle çalýþýyor. Bunlara ilaveten bir çoðumuz 2-2,5 ay ücretsiz izne gönderiliyoruz. Bu ekonomik koþullarda bu ücretle yaþamak çok zor. Ayrýca ücret daðýlýmýnda da büyük adaletsizlikler söz konusu. Ayný iþi yapan insanlar arasýnda ücret açýsýndan önemli farklýlýklar var. Sendikalaþmayla ekonomik zorluklarý ve adaletsizlikleri biraz da olsa aþmak amacýndayýz. Ýkincisi ise, örgütlü topluma olan inancýmýz. Örgütsüz toplumun sürüye benzediðini, demokrasiye yakýþmayacaðýný düþünüyoruz.

Bu süreçte önünüze çýkan engeller nelerdi?

PEKÝ YA EÞCÝNSELLER? antikapitalist

kanalýyla 5 yýllýk imza atmasýdýr. 5 yýl sonunda iþveren tekrar anlaþma yapmayabilir. Zaten beþ yýlýn dolmasýna da gerek görülmez çoðu zaman. Çünkü akitte çok garip iþten çýkarmalarý kolaylaþtýran hükümler vardýr. Ýþverenin hakkýnda kötü konuþmak gibi. Bu hükümler kanunla belirlenmiþtir. Yani üzerlerinde pazarlýk yapýlamaz. Aslýnda iþ akdinin hiçbir geçerliliði yok. Ýþveren için çok uygun bir sözleþme. Ayrýca iþ akdi teklifi gayri resmi olarak bize geliyor. Çünkü sendikayý caydýrýcý etkilerde bulunmak suçtur. Þimdiye kadar kimse, sendikalaþma çalýþmasý yapanlar dahil iþten çýkarýlmadý. Ama yeni dönemle birlikte bir temizlik operasyonu bekliyoruz. Kulaklarýmýza yeni dönemde sendikalaþma çalýþmasýna katýlanlarýn tercih edilmeyeceði söylentisi geliyor. Karþýlaþtýðýmýz engellerden biri de sermayenin süreci uzatmak için, sürekli bir üst mahkemeye baþvurmasý, kaybedeceði açýk olduðu halde. Bu durum bize altý ay kaybettirdi.

Aslýnda sendikalaþmayý önleÇalýþanlar arasýnda sendimek isteyen sermayelerin benzer taktikleriyle karþýlaþtýk. Ýlkin kalaþ ma mücadelesinin sendika mücadelesini býrak- etkisi ne oldu? mamýz için üstü örtülü telkinler, daha çok para vaatleri. Da- Bu mücadeleye baþlamadan ha sonra gayri resmi biçimler- önce çalýþanlarýn hemen hede iþ akdi teklifi aldýk. Ýþ akdi, men tamamýnýn hiçbir örgütlüçalýþanýn bireysel olarak noter lüðü yoktu. Bu konuda hiçbir

deneyim yaþamamýþlardý. Çok sýnýrlý çalýþan tarafýndan baþlatýlan mücadele kýsa zamanda çoðunlukça destek gördü ve katýlým saðlandý. Baþlangýçta mücadelenin kýsa süreceði, kazanýmlarýn kolay elde edileceði düþünülüyordu. Ama çalýþanlar durumunun böyle olmadýðýný kavradýlar. Yýlmadýk ve iþverenin çalýþmalarýna karþý direndik. Ayrýca mücadele bizi kaynaþtýrdý, birbirimize güven duymamamýzý saðladý.

Gelinen durumda mücadelelinizi sürdürmek için neler yapmayý düþünüyorsunuz? Ýlk önce þu andaki durumu özetlemek isterim. Alýnan geçici yetkiye iþveren itiraz etti. Bu itirazýn sonunda, mahkeme bakanlýktaki belgeleri istedi. Bakanlýk son mahkemede bilirkiþiye baþvurdu. Bilirkiþi raporuna göre bu ayýn sonunda karar açýklanacak. Bizim için olumlu bir kararýn çýkmasýný bekliyoruz. Ama sermayeye temyiz yolu açýk. Sonuçta biz mücadelemizde kararlýyýz. Özellikle bazý arkadaþlarýmýz üzerinde yoðunlaþan baskýlar karþýsýnda bir kenetlenme oluþturacaðýz ve sendikalaþacaðýz. Ondan sonra da sermaye sendikayý muhatap almayabilir. Öyle olursa bizde greve gideriz.

Sayfa 5

Eþcinseller, 1 Mayýs Ankara mitingine pankartlarý ve açýk kimlikleriyle katýldýlar. Sadece katýlmakla kalmadýlar sýnýf kardeþleriyle tartýþmak üzere aþaðýda özetini yayýmladýðýmýz bildiriyi daðýttýlar. Eþcinsellerin bu güveni "birlik, mücadele, dayanýþma" açýsýndan çok önemli olan bir tartýþmayý 1 Mayýs'da, iþçi hareketinin her parçasýna taþýdý. antikapitalist gazete olarak bizler KAOS GL'nin bu cesaret ve güvenini kutlamak üzere 1 Mayýs mitingi sonrasýnda KAOS GL Kültür Merkezi'ni ziyaret ettik.. Ýþçi sýnýfýnýn genelinde (hatta sol içinde) egemen olan fikir, eþcinselliðin bir hastalýk olduðudur. Bu genel fikir eþcinsellerin kendilerini saklamasýna ve ortaya çýktýklarýnda da çok büyük baskýlarla karþýlaþmasýna neden oluyor MHP'li Mehmet Gül, Tarkan gibi eþcinsel olduðu düþünülen þarkýcýlarýn meþhur olmasýný ve eþcinsellerin 1 Mayýs'ta yürümesini "toplumdaki çürümenin ve ahlaksýzlýðýn geldiði boyut" olarak gösteriyor. Yönetici sýnýf, medya, muhafazakar partiler ve faþistler toplumdaki sorunlarýn nedenini hep azýnlýklara baðlamaya ve toplumda günah keçileri yaratmaya çalýþýyorlar. Eþcinseller de toplumdaki ahlaksýzlýðýn, çürümüþlüðün göstergesi ve hatta nedeni olarak kolayca hedef tahtasý yapýlan, ezilen bir grup. Eþcinsellerin bu toplumda ezilmesinin nedeni kapitalist sistemin aile kurumuna olan ihtiyacý. Yöneticiler yeni bir kuþaðýn yetiþtirilmesi için gerekli maliyeti iþçilere ödetiyorlar. Sürekli tek "normal" yaþam yolunun "çocuklu aile" olduðu anlatýlýyor.. Kapitalistler için aile merkezi bir öneme sahip. Bu kurumu tehdit eden her þey kapitalistler için potansiyel bir tehlike ve bastýrýlmak zorunda. Sistemin kalýbýna uymayanlar "anormal", "hastalýklý" kategorisine sokuluyor. Bireysel, duygusal, cinsel ihtiyaçlarýmýzý sistemin ihtiyaçlarýna göre düzenlememiz için her türlü baský yapýlýyor. Cinselliði "üremek" amacýna yönelik olarak kullanmayan eþcinseller sistem tarafýndan dýþlanýyor ve baský altýnda tutuluyor. Ýþçi sýnýfý içindeki kadýnlara, Kürtlere,

Alevilere, eþcinsellere karþý baskýcý tutumlar yönetici sýnýfý güçlendiriyor. Ortak düþmana karþý ortak çýkarlar etrafýnda mücadele etmek yerine bizi bir birimize düþürüyor ve zayýflatýyor. Sosyalistlerin görevi iþçi sýnýfý içindeki her türlü ayrýmcý fikre karþý tutum almaktýr. Bu kolay kazanýlacak bir tartýþma deðil, ancak iþçi hareketinin yükseldiði; birlik, dayanýþma ve yönetici sýnýf karþýsýnda güvenin arttýðý dönemlerde ýrkçý, cinsiyetçi, homofobik düzeyde inkarcý ve ezen fikirler çok daha kolay çözülüyor. Solda da eþcinsel düþmaný egemen fikirlerin savunulduðu çok sýkça görülmekte. Devletin cinsel tercihler üzerindeki baskýsýný haklý gösteren bu anlayýþ eþcinsellerin açýk kimlikleriyle varolma çabasýný desteklemek yerine köstekliyor.

Peki Ya Eþcin sel Ýþçiler?

dýk... Türkiye'de uðursuz bir ablukayla kuþatýldýk. Heteroseksizm, özgüvenimizi ve onurumuzu ayaklar altýna aldý, bizi maskelemeye çalýþtý. Sözlerimiz, düþüncelerimiz 'muzýr' bulundu: POÞETLENDÝK. ARTIK YETER! Eþcinselliði yargýlamak ve aþaðýlamakla bütün eþcinselleri bir yalan perdesinin ardýna hapseden, okullarýnda zorunlu heteroseksüelliðe tabi tutarak hayatý zehir eden, metropollerde katleden bu sistemin sözcülüðünü ve iki yüzlü ahlakýnýn bekçiliðini yapmýþ olmuyor musunuz? Sizce de eþcinsellere yönelik ilan edilmemiþ bir savaþ yok mu? Bütün etnik, kültürel ve cinsel farklýlýklarý yok ederek hepimizi birbirimize benzetmeye ve dolayýsýyla bizi öldürmeye çalýþan bu sisteme karþý beraber mücadele edelim! Hasta ya da sapýk olan eþcinseller deðil, çürüyen kapitalist toplumdur! Ya birlikte özgürleþeceðiz, ya hep birlikte çürüyeceðiz! Eþcinsellerin kurtuluþu ayný zamanda heteroseksüelleri de özgürleþtirecektir.

Bizler kadýnlarý seven kadýnlar, erkekleri seven erkekler olarak BURADAYIZ!!! EÞÇÝNSELÝZ! ...Sokaklarda 'ibne' diyerek ardýndan gülünen, fýkralara konu edilerek aþaðýlanan, dayak atýlan, kendini saklamak, heteroseksüel rolü yapmak zorunda kalan eþcinseller hiç uzakta deðiller... Bu sistemin kendini korumak için sürdürdüðü kadýnlarýn ve eþcinsellerin aþaðýlanmasýna ve erkekliðin yüceltilerek hayatlarýmýzýn baský altýnda tutulmasýna suç ortaklýðý yaptýðýnýzýn farkýnda mýsýnýz? Kadýnlarýn ikinci sýnýf, eþcinsellerin üçüncü sýnýf insan muamelesi görmesine neden olan ayný heteroseksist düzendir. Kadýn arkadaþlarýmýzla ya birlikte mücadele edeceðiz ya da boþa kürek çekmeye devam edeceðiz. Evde çocuðunuz, iþyerinde arkadaþýnýz, okulda öðrenciniz, kapitalizme karþý mücadelede yoldaþýnýz olan EÞCÝNSELÝ efendinin dili ve ahlakýyla yargýladýðýnýzýn farkýnda mýsýnýz? Biz eþcinseller Almanya'da Naziler tarafýndan katledildik, Rusya'da Stalin tarafýndan hapsedildik, Çin'de Mao tarafýndan yok sayýl-

Stalinist karþý devrimle iþçilerin ve ezilenlerin tüm kazanýmlarý ellerinden alýnmadan önce 1917'de Rusya'da kurulan iþçi devletinin ilk çýkardýðý yasalarla eþcinsel iliþkiler üzerindeki yasak kaldýrýldý ve Sovyet yasalarý tarafýndan 'doðal' cinsel iliþki olarak tanýndý. Stalinist devlet tarafýndan 'faþist sapma' olarak tarif edilen eþcinsellik çok çocuk doðuran kadýnlara madalya verilmesi, cinsel özgürlüklerin yok edilmesi ve aile kurumunun tekrar canlandýrýlmasý süreci ile birlikte yaþandý. Lezbiyen ve gaylerin son 25 yýl boyunca dünyanýn her tarafýnda her türlü baskýya ve ayrýmcý yasalara karþý mücadelesini görüyoruz. 1969'da Newyork'ta iki bin lezbiyen ve gay haklarý için sokaklarda çatýþtý. Bu Stonewall ayaklanmasý olarak tarihe geçti. Ýþçi sýnýfýnýn parçasý olan eþcinseller grevlerde, gösterilerde yerlerini alarak baskýlara karþý geniþ ve militan bir mücadele inþa edilebileceðini gösterdiler. Sosyalistler için eþcinseller üzerindeki baskýya karþý mücadele etmek bir prensip meselesidir. Gay ve lezbiyenlerin kurtuluþuna giden yol iþçi hareketi içinde birlik için mücadeleden geçiyor. Hep birlikte politik olarak bilinçli, birleþik iþçi sýnýfý hareketini inþa etmeye ihtiyacýmýz var. Çiðdem Özbaþ

KA O S G L


Sayfa 6

antikapitalist

Faþizmin d eðiþen yüz ü "Halklarýn Ekonomisine: Evet! Küreselleþmeye:Hayýr!" Bu sloganýn Kasým 1999 Seattle gösterilerinden bu yana tanýk olduðumuz anti-kapitalist hareketin sloganlarýndan biri olduðunu düþünebilirsiniz. Ama hayýr! Bu sloganlar Alman faþist Ulusal Demokratik Partisi'nin (NPD) dövizlerinde bulunuyor. NPD, Avrupa çapýnda yayýlan anti-kapitalist hareket ve politik kutuplaþmaya faþist bir yanýt oluþturmaya çalýþýyor. NPD bir yandan patronlara çýkarcý ve açgözlü diyor, diðer yandan da göçmenlere saldýrýyor. NPD teorisyeni Horst Mahler þunlarý söylüyor: "Holdingler ve özel çýkar gruplarý devletin kontrolünü ele geçirerek halka ihanet ettiler." Mahler patronlarýn "yabancýlarý" kullanarak Almanlarýn yaþam standardýný düþürdüðünü ve kendi ceplerini doldurduklarýný anlatýyor. Avrupa'da derinleþen ekonomik kriz Almanya'da faþistlerin güçlenmesine neden oluyor. Avusturya'da faþist bir parti iktidar ortaðý ve Ýtalyan genel seçimlerinin de faþistleri iktidara ortak edeceðinden korkuluyor. Fransa'da Le Pen'in Ulusal Cephesi varlýðýný sürdürüyor ve fýrsat kolluyor. Ýki taktik Günümüz faþistleri ikili bir taktik kullanýyor. Faþistler büyümek için demokratik süreci kullanýyor ve saygýnlýk kazanmaya çalýþýyorlar. Seçimler aracýlýðý ile popüler destek kazanmayý ve bunu kitlesel bir harekete dönüþtürmeyi umut ediyorlar. Bu dönemde faþistler ekonomik krizin yarattýðý belirsizlik ve korkuyu kullanýyorlar. Esnaf ve meslek sahiplerinin hayal kýrýklýklarý ve önyargýlarýný harekete geçirmeye çalýþýyorlar. Avusturya'da Jörg Haider'in Özgürlükler Partisi 1999'da yapýlan genel seçimlerde yüzde 27 oy alarak hükümet ortaðý olmuþtu. Haider son derece modern, makul ve sempatik bir politikacý imajý sergilemiþti. Özgürlük Partisi Avusturya'yý Ýkinci Dünya Savaþý'ndan bu yana yöneten iki partiyi halkýn çýkarlarýna aykýrý davranmakla suçluyor ve temiz bir yönetim vaat ediyordu. Fransa'da Le Pen'in Ulusal Cephesi yýllar yýlý bir dizi belediyede özellikle Akdeniz kýyý kentlerinde egemenlik saðladý. Seçimlerde yüzde 16 oranýnda oy alýyordu. Ulusal Cephe Fransa politik hayatýnýn artýk ayrýlmaz bir parçasý olarak görülmeye baþlanmýþtý. Ýtalya'da da faþistler ayný saygýnlýk postuna bürünerek, hatta adlarýný deðiþtirerek kitlesel bir sýçrama gerçekleþtirdiler ve hükümete koalisyon ortaðý olarak girmeye hazýrlanýyorlar.

Ne var ki faþistler "saygýnlýk" makyajýný fazla koruyamazlar. Seçimlerde saygýn politikalarla oy toplama taktiði faþist hareket için çeliþkiler yaratýyor. Avusturya'da faþistlerin ortak olduklarý koalisyon hükümeti ekonomik krizle baþ etmek için bir yandan vergileri arttýrdý diðer yandan da sosyal haklara saldýrdý. Faþistler bir güç olabilmek için uzun süreli iþsizler ve kendisi için bir gelecek göremeyen gençler gibi toplumun en çaresiz ve ezilmiþ kesimleriyle buluþmak zorundalar. Bu insanlar için faþizm "sert" yani gerçek yüzünü gösteriyor. Faþist çeteler halinde örgütlenerek göçmenlere, azýnlýklara, evsizlere saldýrýyor ve "kurtarýlmýþ bölgeler" yaratarak en güçsüzlerin kendilerini güçlü hissetmelerini saðlýyor. Hükümet ortaðý olarak neo-liberal politikalarý uygulamalarý kendi yandaþlarýnda da hayal kýrýklýðý yaratýyor ve saygýn politikalardan ziyade çete politikalarýna doðru bir ivme oluþturuyor. Almanya'da son bir yýl içinde "aþýrý sað" saldýrýlar yüzde 59 artarak 15 bin 951 vakaya ulaþtý. Ýkinci Dünya Savaþý'ndan bu yana bu kadar çok ýrkçý saldýrý yaþanmamýþtý. Düsseldorf'da bir sinagogu bombalamalarý anti-faþist tepki uyandýrdý. Geçen yýl sonunda yüz binlerce kiþi faþistlere karþý sokaklara döküldü. Bunun sonucunda Mart ayýnda yapýlan Baden-Württemberg eyalet seçimlerinde faþist Republikaner Partisi'nin oyu yüzde 5'in altýna düþtü. Avusturya'da da Haider saygýnlýðýný fazla koruyamadý. Yahudi düþmaný açýklamalarla faþist yüzünü gösterdi ve yoðun tepkiler topladý. Ancak Haider'i istifaya zorlayan, partisinin Vienna seçimlerinde aldýðý oyu yüzde 20'ye indiren hükümette uyguladýklarý politikalar deðil sokakta iþyerinde verilen ve onlarý faþist olarak deþifre eden anti-faþist hareketin varlýðý oldu. Anti-faþist mücadele faþist hareketin içindeki çeliþkileri de derinleþtirerek onlarý marjinalleþtirebilir. Saygýnlýk postunu giyebildikleri sürece kitlesel bir desteðe sahip olacaklardýr. Hükümet ortaðý iken uyguladýklarý politikalardan hayal kýrýklýðýna uðrayan yandaþlarýný "tek baþýmýza iktidara gelinceye kadar sabredin" diye tutmaya devam ediyorlar. Tam da bu nedenle faþistlerin kendilerini yeniden yaratmalarýna, saygýnlýk postuna bürünmelerine izin verilmemeli. "Ýktidarda kendi kendilerini nasýl olursa deþifre ediyorlar" yanýlgýsýna kapýlmadan parlamentoda ve sokaklarda vurucu güçleri yok edilmek zorunda.

Tü rk an Uz u n

Ý Ü Ed eb i y a t ’ t a s a ld ý r ý: FAÞ Ý S TL ERÝ Ü NÝ V ER S ÝT ELE RÝ M ÝZ DE N ATAL IM Yoksullaþmanýn ve savaþýn yarattýðý çaresizliði kullanarak iktidar ortaðý olan MHP saygýnlýk postuna bürünmüþ durumda. Ama okullarýmýzda üniversitelerimizde onlarýn asýl yüzlerini sürekli görüyoruz. ÝÜ Edebiyat Fakültesi'nde 27 Nisan Cuma günü faþistler öðrencilere satýrlarla, döner býçaklarýyla saldýrdýlar. Birisi aðýr olmak üzere sekiz kiþi yaralandý. Faþistler daha sonra polisin hiçbir engellemesiyle karþýlaþmadan kaçtýlar. Yaklaþýk 2000 ÝÜ öð-

rencisi saldýrýyý kýnamak üzere Merkez Kampüs'ten Beyazýt'a kadar yürüyüþ yaptý. Yaptýðýmýz basýn açýklamasýnda öðrenciler olarak, faþizme karþý hep birlikte mücadele çaðrýsýnda bulunduk ve formasyon hakkýnýn geri verilmesini talep ettik. ÝÜ son dönemde bu tür saldýrýlarýn arttýðýný görüyoruz. Ýktisat Fakültesi ek binasýna yapýlan saldýrýyý barikat kurarak püskürtmüþtük. Edebiyat Fakültesi öðrencileri saldýrý günü formasyon haklarýný korumak için eylem ya-

pýyorlardý. Faþistlerin hak arayan herkesin karþýsýnda olduðunu, þiddete baþvurmaktan hiçbir þekilde kaçýnmadýklarýný bu olayda bir kez daha gördük. Onlar Maraþ, Çorum, Ýstanbul Üniversitesi, Bahçelievler, Balgat ve daha nice katliamýn sorumlularý. MHP'liler deðiþmediler deðiþmeyecekler. Bu katliamlarý, saldýrýlarý durdurmak, engellemek için faþistleri üniversitelerimizden, okullarýmýzdan, mahallemizden, iþ yerlerimizden ve iktidardan atmalýyýz.

M es u t Ç el eb i o ð l u

DÜNYADA YEN FIRSATLAR VE TE

Y u na ni s t an 'd a e m e k l il i k " r e f o r m u " çö p e a t ý ld ý Yunanistan iþçi sýnýfý 26 Nisan'da büyük bir kazaným elde ederek Simitis hükümetine net bir mesaj verdi: Artýk Yeter! Ýstediðin her þeyi yapamazsýn! Sosyal Demokrat PASOK hükümeti emeklilik fonlarýný birleþtirerek fonlarý zayýf olan iþçilere ödenti yapabilmek için fonlarý güçlü olan iþçilerden çalmaya, hükümetin sorumluluðunu da sýrtýndan atmaya çalýþtý. Nüfusu 10 milyon olan ülkede iki milyon iþçi genel greve gitti. Sadece Atina'da 200 bin iþçi sokaklardaydý. Sendikasýz iþçiler bile grevdeydi. Özel sektör iþçilerinden de önemli bir katýlým söz konusuydu. Hükümet ile bu karþý karþýya geliþte iþçiler kayýtsýz þartsýz kazandýlar. Sosyal Güvenlik Bakaný Yiannnistsi, "hükümet önergelerini geri çekiyorum" dedi. Böylece yeni emeklilik düzenlemeleri çöpe atýlmýþ oldu. Hükümet þimdi sendikalarla diyaloga girmeye çalýþýyor. Hükümet mücadelede kaybettiðini görüþme masasýnda geri almaya yönelecektir ama görüþmelere yenik bir noktadan baþlayacak. Ýçiþleri Bakaný Vasso Papandreou, "belki de zenginleri vergilendirerek emeklilik fonlarýna ödeme yapacaðýz" dedi. Böylece iþçi sýnýfýnýn gücünü de kabul etmiþ oldu. Ýþçiler zaferlerini alýp eve gitmediler. 17

Mayýs'ta 1992'e çýkartýlan yasalarýn iptal edilerek hükümetin emeklilik fonlarýna katkýsýnýn yeniden baþlatýlmasý talebiyle grev yapýlacak. Yayýna hazýrlandýðýmýz sýrada hastane, banka çalýþanlarý ve öðrenmenler grev kararý almýþlardý. Ýþçi sýnýfý öfkesinin patlamasýnýn ardýnda son 10 yýldýr özelleþtirmelere karþý verilen mücadeleler ve sýnýf hareketinin anti-kapitalist hareketle baðýnýn giderek güçlenmesi yatýyor. Yunanistan Avrupa Para Birimi'ne katýldý. Bunun üzerine yoðun bir þekilde iþten çýkartmalar ve çalýþma koþullarýna saldýrýlar baþladý. Geçen yýlýn Eylül ayýnda Prag'a IMF'ye karþý yapýlan gösterilere Yunanistan'dan 500 kiþi katýldý. Temmuz sonunda Cenova'da G8 toplantýsýna karþý yapýlacak gösteriler ise mavi yakalý iþçilerin sendika federasyonu GSSE dahil büyük sendikalar, Yeþiller ve sol partiler tarafýndan destekleniyor. Cenova kampanyasý artan oranda radikal politikalara duyulan ihtiyacýn solda nasýl fýrtýnalý tartýþmalar baþlattýðýný gösteriyor. Komünist Partisi ve Sol Koalisyon gibi parlaAlexandros Bazos, Teknik Üniversite öðrencisi: Bizler yarýnýn iþçileriyiz. Bu mücadele bizim geleceðimiz için. Bu grev sonuç alýyor. Mücadeleyi sürdürmeliyiz. Alexandros Bazos, Otobüs sürücüsü: % 100 grevdeyiz. Sosyal güvenlik sorunu son yýllarýn sömürü sorunuyla içice geçmiþ durumda. Mücadeleyi sürdürmeliyiz. Penni, CGU Enternasyonal sigorta þirketi çalýþaný: Son grevimizin üzerinden 20 yýl geçti. Bugün katýlým yüzde 100'dü, çünkü bu düzenlemelerin uzun yýllardan beri çalýþan biz kadýnlarýn haklarýný nasýl elimizden almaya çalýþtýðýný görüyoruz. Ýþyerinde 70 kiþi çalýþýyor, pankartýmýzla gösterilere katýldýk. Patelidou, Triumphe þirketi çalýþaný: Toplam 250 kiþilik iþgücü içinde üretimde çalýþan 30 kiþiyiz. Hepimiz buradayýz. Greve çýkmayalý 16 yýl oldu. Þimdi geleceðe bakýyoruz, sorunumuz gelecek. Bu kadar çok insanýn greve katýlmasý çok olumlu. Bunu devam ettirmek çok önemli. Devam ettirmeyi becermeliyiz. Bizler de sendikamýzý yeniden inþa edeceðiz. Eleni Kaltsa: Fotoðraf malzemeleri satan bir maðazada çalýþan 15 kiþiyiz. Sendikamýz yok, hangi sendikaya baðlý olmamýz gerektiðini bile bilmiyoruz ama greve çýkmakta karalýydýk. Grev öncesinde hükümetin yeni sosyal güvenlik düzenlemelerine karþý imza topladýk. Herkes imzaladý ve birlikte greve çýkmaya karar verdik. Patronumuz bile greve çýkmakta haklý olduðumuzu söyledi. Mitsos Agrokastiris: Bu kez 500 litograf olarak gösteriye katýldýk. Budan önceki iki genel greve katýldýk ama sayýmýz 150 ile sýnýrlýydý. Çok sayýda insan yýllardan beri hiçbir þey yapmýyordu. Mücadeleye devam etmek için sendika liderleri üzerinde basýnç oluþturuyoruz.

Yunan Ýþçilerinden: Yiannis Baltoyiannis (Rilken sendika temsilcisi): Hepimiz grevdeyiz. Bugün kazandýk. Sosyal Güvenlik Bakaný Yiannis'in açýklamasý pastamýzýn üzerine kremayý da koydu. Toplantý muhteþemdi. Bu aþýrý iyimserlik deðil kendimize güven. Eleni Yiannou (Olympic Havayollarý çalýþaný): % 100 grevdeyiz. Sosyal Güvenlik Bakaný Yiannis'in açýklamasý gönderdiðimiz mesajý aldýklarýný gösteriyor. Þimdi önemli olan gevþememektir. Tam zafere kadar devam etmeliyiz. Triantafilos Ambazoglu, Týr sürücüsü: Sendikamýz üç yýl önce kuruldu. Sonra bir ara çöktü ama yeniden inþa ettik. 200 týr sürücüsü gösterilere katýldý. Bu yasanýn geçmesine izin vermeyeceðiz. Yýllardan beri böylesi muhteþem bir gösteri olmamýþtý. Tabii ki daha da büyük olmasýný isterdik. Bu yasayý yeniden geçirmeye çalýþýrlarsa yeniden greve çýkarýz. Yiannis Papadakis, Týr Þoförleri Sendikasý Baþkaný: Bugün iþçi sýnýfýnýn bayramýydý. Üyelerimiz 55 yaþýna gelince artýk þoförlük yapamýyorlar. O yaþta iþ bulmamýz mümkün deðil ama 65 yaþýna kadar çalýþmak zorunda kalýrsak çevre için de bir tehlike oluruz. Sosyal Güvenlik Bakaný'nýn açýklamasý iþçi sýnýfýnýn kazandýðýnýn haberiydi. Fedonas: Küçük bir iþyerinde çalýþýyorum. Pazartesine kadar greve çýkýp çýkmayacaðýmýzý bilmiyordum. Çarþamba günü aramýzdaki en yaþlý iþçi olan bir depo çalýþaný ile anlaþtýk. Santral çalýþanlarýyla da anlaþtýk. Patrona greve çýkacaðýmýzý bildirdik. Ýþin çok olduðu, yeni düzenlemelerin sadece kamu çalýþanlarýný ilgilendirdiðini söyleyerek bizi vazgeçirmeye çalýþtý. Hiçbirimiz söylediklerini dikkate almadýk.

mentoda temsilc nova'ya katýlýp ka müþ durumdalar kampanyaya kat baþkaný dahil bi Partisi'nden ayrý reketi'ni (KEDA) kampanyasýnýn a Yunanistan i mek peynir müc 10 Mayýs'ta Simit

Ýngil

Haziran ayý b çim yapýlacak. Ýþçi Partisi'ne a lik cephesinde Sosyalist Birli Ýþçi Partisi'nin lediye Baþkaný çýktý. Ayný seçi larý iþçi sýnýfý b ran oylar adýlar Sosyalist Birli ve diðer sol ö üyeleri ve Baþ lu'nu yürümek araya getirdi. Blair 1997'd Partiye karþý b Ancak Blair öz larýný muhafaz cek bir þekilde Ýþçi Partisi se anti-kapitalist h solda alternat Sosyalist Birlik þu gibi muhal çekim gücü y birliði saðladýð natif arayanlar Ýþçi Partisi'nin yalist Birliðe k yayýnlanan seç men Ken Loac la'nýn Þarkýsý f fýndan çevirild si olan Ken Lo dý.

a n t i - k ap i t a l i s t ha r e k e t Ce n o v

Cenova Sosyal Forumu 20-22 Temmuz tarihinde kentte yapýlacak G8 Zirveye karþý protestolarý örgütlemek üzere Mayýs ayý baþýnda toplandý. 170 örgütlenmeden oluþan Sosyal Foruma Avrupa'nýn her yerinden 250 delege katýldý. Gösterilerde Ýtalya dýþýnda Fransa, Belçika, Ýngiltere, Ýspanya, Almanya, Yunanistan ve Ýrlanda'dan kitlesel katýlým bekleniyor. 8 ülkede örgütlenen ATTAC hareketi sadece Fransa'dan 10 bin kiþinin katýlacaðýný belirtti. Cenova gösterilerin toplam 100 bin kiþinin katýlmasý bekleniyor. G8 Zirvesi'ne karþý gösterilerden önce bir haftalýk bir Sosyal Forum gerçekleþtirile-

cek. Dünyanýn her tarafýndan aktivistler anti-kapitalist hareketin fikir ve politikalarýný tartýþacaklar. 19 Temmuz'da göçmenlik haklarý için bir gösteri yapýlacak. Göçmenler G8 Zirvesi'nin yapýlacaðý bölgede yaþýyorlar ve güvenlik güçleri toplantýlarý bahane ederek göçmenler üzerindeki baskýyý arttýrdýlar. Bu gösteri ýrkçýlýðýn artmasý ve ýrkçý, faþist partilerin önümüzdeki genel seçimlerde iktidar ortaðý olma tehlikesine iyi bir yanýt olacaktýr. Genel seçimlerde neo-liberal Silvio Berlusconi'nin liderliðini yaptýðý bir koalisyonda bir faþist bir de ýrkçý partinin yer almasý bekleniyor. Ulusal Birlik ve liderleri Gianf-

ranco Fini 1993 y rý baþarýdan son olarak tanýmlam Birlik "saygýn pol sandýðýnda meþru Halbuki Mussolin rudan devamý. 20 Temmuz Cu lemler gerçekleþ lan Ýtalyan GSF s günü olmasý ned býrakma çaðrýsýnd 6-7 Aralýk'ta Fran pa Birliði Zirvesi'n kitlesel bir þekild


NÝ SOL, EHLÝKELER

cisi bulunan sol partiler Ceatýlmama konusunda bölünr. Parti liderlerinden bazýlarý týlýyorlar. GSEE'nin iki eski ir dizi sendikacý Komünist larak Solda Demokrasi Ha) kurdular. KEDA Cenova aktif bir parçasý oldu. iþçi sýnýfýnýn militanlýðý ekcadeleleri ile sýnýrlý kalmadý. tis'in özel anti-terör mahke-

meleri kuran ve sanýk haklarýný sýnýrlandýran yasalarýna karþý büyük çaplý gösteriler yapýlacak. Son aylarda ýrkçýlýk karþýtý ve mülteci haklarýný savunan kitlesel gösteriler yapýldý. Yunanistan'da yükselen mücadele bize yol gösteriyor. Ýþsizlik, yoksulluk, 0 zam ve mezarda emekliliðin demokrasinin daralmasýnýn kaçýnýlmaz olmadýðýný gösteriyor. Hiçbir hükümet, IMF yada AB birleþik bir iþçi sýnýfý hareketine karþý dayanamaz. Bu hepimizin öðrenmesi gereken bir ders.

ltere’de Sosyalist Birlik

baþýnda Ýngiltere'de genel se. 1940'lardan bu yana ilk kez alternatif olarak Sosyalist Biren sol adaylar seçime giriyor. ik, Ken Livingston'un atýldýðý adayýný yenerek Londra Beý olduðu seçimlerde ortaya imlerde Sosyalist Birlik adaybölgelerinde yüzde 7'lere var. ik Sosyalist Ýþçi Partisi (SWP) örgütler ile Ýþçi Partisi eski þbakan Blair'in Üçüncü Yok istemeyen baðýmsýzlarý bir

de iktidardaki Muhafazakar büyük bir zafer kazanmýþtý. zelleþtirmeci piyasa politikazakarlardan ayýrt edilemeyee uygulamaya koydu. eçmenlerinin hayal kýrýklýðý hareketin etkisiyle birleþince tif arayýþlarýný güçlendirdi. k özelleþtirmelere karþý durulif politikalarý nedeniyle bir yarattý. Ayný zamanda solda ðý için de Ýþçi Partisi'ne alteriçin umut kaynaðý oldu. n GYK üyesi Liz Davies Soskatýldý. Birliðin televizyonda çim filmleri ünlü sol yönetch (Ülke ve Özgürlük, Carfilmlerinin yönetmeni) taradi. Uzun yýllar Ýþçi Partisi üyeoach da Sosyalist Birliðe katýl-

Ýskoçya'da birlik daha da ileri bir noktaya ulaþtý. Sosyalist Ýþçi Partisi ile Ýskoç Sosyalist Partisi birleþti. Sosyalist Ýþçi Partisi yeni partinin içinde kendi yayýnýna sahip olan bir platform olarak varlýðýný sürdürecek. Ýskoç Sosyalist Partisi'nin parlamentoda bir milletvekili bulunuyor. Seçimden seçime deðil Ancak Sosyalist Birlik sadece seçimlerle ilgilenmiyor. Ayný zamanda hastanelerin, fabrikalarýn kapatýlmasýna, Ýþçi Partisi'nin mültecilere uyguladýðý ýrkçý politikalara, üniversite harçlarýna karþý mücadele eden bir birlik. Seçim adaylarý yerel düzeyde kampanyalara, grevlere liderlik yapýyorlar. Genel seçimlerdeki oy oraný ise önemli. Çok sayýda iþçi Sosyalist Birliðin Blairizme karþý bir odak olup olmayacaðýna bakýyorlar. Sosyalist Birlik iyi bir oy alýrsa Blair'in seçim sonrasýndaki yeni saldýrýlarýna karþý mücadele edilebileceðinin iþareti olacaktýr. Ýngiltere seçim sistemi Sosyalist Birlik adaylarýnýn milletvekili olmasýnýn önünde engel oluyor. Burada asýl sorun önümüzdeki ay ve yýllarda mücadelenin temelini atmaktýr. Blair iþbaþýna geldiðinden bu yana Ýngiltere'de çeþitli grevler ve bir dizi mücadele olmasýna raðmen bunlarý Fransa, Almanya ve Yunanistan'daki mücadelelerle karþýlaþtýrmak mümkün deðil. Sosyalist Birlik deneyimi ise sýnýf mücadelesinin genelleþmediði bir ortamda bile neo-liberalizme, piyasa ekonomisine ve krize karþý öfkenin solda politik bir alternatifte kendisini ifade edebileceðini gösteriyor.

v a i çi n h a z ı r l a n ı y o r

yerel seçimlerde saðladýklanra kendilerini post-faþist maya baþlamýþlardý. Ulusal itikacýlar" görünümüyle oy uiyet kazanmaya çalýþýyor. ni'in Faþist Parti'sinin doð-

uma günü ise doðrudan eyecek. Sosyal Forum'a katýendikasý temsilcisi çalýþma deniyle 20 Temmuz için iþ da bulundu. GSF sendikasý sa'nýn Nice kentinde Avrune karþý yapýlan gösterilere de katýlmýþtý. Cenova Liman

Ýþçileri Sendikasý temsilcisi Bruno Rossi, "biz hep böyle bir günü hayal ettik" dedi. Cenovalý Norma Bertrulacelli de þunlarý söyledi: "G8'in bizim için bir meþruiyeti yok. Bizim için mafyanýn kentte gelmesinden farklý deðil. GSF sendikasý göstericilerin konaklama hakký için 2 Haziran'da gösteri yapacak ve dünyanýn her yerinde Ýtalyan Büyükelçiliklerinin önünde gösteriler çaðýrýyor." Sorunumuz her yerde ayný: Kapitalizm ve sistemin laðým fareleri ýrkçý ve faþistler. Yanýtýmýzý da birleþtirmeliyiz. Küresel Direniþi ve iþçi sýnýfýnýn alternatifini inþa edelim. Cenova 2001 kampanyasýna sen de katýl!

antikapitalist

Sayfa 7

Anti-kapitalist hareket büyüyor The Guardian gazetesi "Protestolar serbest ticaretçileri durduramaz" diye yazarak FTAA (Amerikalýlar Serbest Ticaret Bölgesi) Zirvesi'ne karþý Quebec'de gerçekleþen gösterileri aþaðýlamaya çalýþýyordu. Ancak Dünya Bankasý Baþkaný James Wolfensohn morallerinin düþük olduðunu itiraf etmek zorunda kaldý. Ýstifa etmek üzere olduðu yönündeki söylentileri ise yalanladý. Ýngiltere'nin ünlü haber programý Newsnight ise 1999'da Dünya Bankasý'ndan ayrýlan Joseph Stiglitz ile bir röportaj yayýnladý. Stiglitz serbest ticaret ve liberalizasyonun zenginleri daha zengin ettiðini belirtti ve neo-liberal ekonomik politikalarý 1840'da Ýngiltere'nin Çin'e karþý yürüttüðü Afyon Savaþlarý'nda benzetti. Uluslararasý protesto hareketi Seattle'dan bu yana kapitalist kurumlarýný kuþatarak kapýlarýný zorluyor. Quebec protestolarýnda önemli bir rol oynayan Kanadalý Uluslararasý Sosyalistler (IS) þu analizde bulundu: "Quebec protestolarýnýn bileþkesi ve kitleselliði Seattle'da ortaya çýkan genç aktivist ve iþçilerin birliðinin bir sapma olmadýðýný yeniden gösterdi. Geçen yýl Nisan ayýnda gerçekleþen Washington gösterilerinden sonra iþçi katýlýmýnýn çok zayýf olduðundan þikayet ediliyor, hareketin iniþe geçtiði iddia ediliyordu. Quebec gösterileri tersini ispat ediyor. Quebec'de iþçi ve doðrudan eylem katýlýmý Seattle'dan bile fazlaydý. Çok sayýda sendikalý iþçi kendi bürokratlarýna karþý gelerek gençlerle birlikte doðrudan eyleme katýldýlar. Etki ve tepkinin diyalektiði hareketi radikalleþtiriyor. Seattle'nin yarattýðý korku ile güvenlik güçlerini FTAA delegelerini tel örgülerle protestoculardan korumaya yöneltti. Ancak tel örgünün varlýðý normalde doðrudan eylemlere katýlmayacak binlerce protestocularýn öfkesini de odakladý."

Fransa'dan baþlayarak Avrupa'ya yayýlan küreselleþme karþýtý ATTAC'tan Christophe Aguiton da, "gösteriler bana Mayýs 1968 Paris'i hatýrlattý" dedi. Ýki bini aþkýn çoðunluðu Ýngilizce konuþan sendika militaný Fransýzca konuþan Quebecli öðrenciler arasýnda önemli bir etkinliðe sahip olan GOMM ve anarþist CLAC'ýn tel örgü etrafýndaki doðrudan eylemine katýldý. Frankofen öðrencilerle Anglofen çelik iþçileri yürüyüþünün bir araya gelmesinin yarattýðý coþku Cumartesi günü devam eden doðrudan eyleme iþçi katýlýmýný bir kat daha yükseltti. Kanadalý Uluslararasý Sosyalistler (IS) bu birliðin gerçekleþmesinde önemli bir rol oynadýlar. Kanada'nýn Toronto Star gazetesi þunlarý yazýyordu: "Her protesto ile aktivistler arasýndaki bað güçleniyor ve deðiþimi kazanma kararlýlýðý artýyor." Quebec protestolarý anti-kapitalist hareket için ileriye doðru büyük bir adým oldu. Hareketin daha militan unsurlarýný izole etme çabalarý da baþarýsýzlýða uðradý. CNN muhabiri John King, Quebec üzerine yapýlan bir tartýþmada hükümet yetkililerinin hareketin bazý liderleri ile diyalog geliþtirmeye çalýþtýklarýný, amaçlarýnýn binlerce barýþçýl göstericinin "þiddete" baþvuranlara arka çýkmasýný, onlara meþruiyet kazandýrmalarýný engellemek olduðunu belirtiyordu. King, Batýlý hükümetlerin anti-kapitalist gösterilere katýlýmý durdurmaya çalýþtýklarýný açýkça ifade ediyordu. Bu stratejinin bir baþka örneðini Londra'da 1 Mayýs gösterilerinde yaþadýk. Yoðun polis baskýsý ile korku ortamý yaratýlarak göstericiler alanlardan uzak tutulmaya çalýþýldý. Bu böl ve yönet taktiklerini baþarýsýzlýða uðratmak için Quebec protestolarýnýn devamýný inþa etmeliyiz.

A l e x C a l l i n i co s

A n ti -k a p it a li st h a r e k e t iç i n de k i t art ýþ malar dan C h ri s Ha rma n Her harekette "yepyeni" fikirlere dayanma iddiasý vardýr ancak çoðu zaman bunlar eski fikirlerin cilalanmýþ halidir. Anti-kapitalist hareket de bundan payýný alýyor. Örneðin Naomi Klein verili devleti yýkmakla artýk uðraþmak zorunda olmadýðýmýzý tartýþýyor. Bunun yerine "otonom bölgeler" inþa ederek devlet engelini önümüze çýkan bir kaya parçasý misali etrafýndan dolaþarak aþmamýzý öneriyor. Zapatistalar ve lideri Marcos bu stratejiye örnek olarak gösteriliyor. Klein'e göre Zapatistalar amaçlarýna ulaþmak için devletin erkini yýkmak zorunda kalmadýlar. Zapatistalarýn 1994'deki ayaklanmalarý çok sayýda insana ilham verdi. Berlin Duvarý'nýn yýkýlmasýndan sonra kapitalizmin dünya çapýndaki sözüm ona zaferine karþý ilk baþkaldýrýyý temsil ediyorlardý. Zapatistalarýn Mart ayýnda Mexico City'ye yürüyüþleri çok iyi bir propaganda çalýþmasýydý. Ancak Zapatistalarýn yedi yýl önceki amaçlarýna ulaþmadýklarý da acý bir gerçek. Komutan Ester, Meksika Kongresi'nde yaptý konuþmasýnda Baþkan Fox'un (eski Coca-Cola yöneticisi) neoliberalizmine karþý çýkmadý ve tartýþmasýný ülkedeki 10 milyon yerli halkýn sorunlarýyla sýnýrladý (tabii ki bu da gerekiyordu). Herhangi bir sendika liderini aratmayacak bir dille "görüþme" çaðrýsý yapýyor ve þunlarý söylüyordu: "Biz burada kimseyi küçük düþürmek, yenmek veya yerini almak üzere gelmedik. Bizleri dinleyebilmeniz ve bizim de sizi dinleyebilmemiz için geldik. Biz diyalog için geldik." Chiapas bölgesinin 40 bini aþkýn silahlý asker tarafýndan kuþatýldýðý bir ortamda Zaptistalarýn uzlaþmaktan baþka çareleri kalmadýðý söylenebilir. Ancak bu, bir zorunluluðu erdem haline getirmemizi ve otonom bölgeleri sistemle yeni mücadele yöntemi olarak ilan etmemizi gerektirmez. Anti-kapitalist hareketin içinde Naomi Klein dýþýnda Ýtalyan Ya Basta! (Yeter) grubu da Zapatistalarýn 1994 Bildirgesinden ilham alýyor. Ya Basta! yandaþlarýnýn sünger dolu beyaz tulumlarla kendilerini polisten korumalarý, yöneticilerin dikkate almadýklarý barýþçýl gösteriler ile anarþistlerin etkisiz bir þekilde binalara saldýrmalarýna bir alternatif oluþturarak büyük bir etki yaratýyor. Ne var ki fikirleri küresel sistemden nasýl kurtulabileceðimiz konusunda söyleyecek fazla bir þeyi olmayan bir gelenekten geliyor. Ýtalya 1968-75 arasýnda büyük mücadelelere tanýk olmuþtu. Küçük devrimci gruplar kitlesel harekete önderlik edebiliyorlardý. Tino Negri ve Mario Tronti gibi aydýnlar iþçilerin devrimci partiye gerek olmaksýzýn otonom ve kendiliðinden hareketleriyle sistemi yýkabileceklerini tartýþýyorlardý. 1976'da yönetici sýnýf Komünist Partisi'ni ve sendikal liderliði yanýna alarak inisiyatifi eline geçirdi. Bunlar iþçi mücadelelerini etkin bir þekilde durdurdular.

1977'de iþçi hareketinden baðýmsýz bir þekilde öðrenci mücadeleleri baþladý. Devlet bu izolasyonu polis güçlerini öðrencilerin üzerine saldýrtarak kullandý. Otonomist aydýnlar tutumlarýný gözden geçirmek zorunda kaldýlar. Tronti iþçiler gibi Komünist Partisi'nin peþinden gitmeye karar verdi. Negri gibiler ise iþçi sýnýfýnýn ne olduðunu yeniden tanýmlamaya koyuldular. Ýþsizleri, geçici iþçileri, öðrencileri, hala üniversite çevresinde dolanan eski öðrencileri, iþgalcileri yani sisteme karþý mücadele eden herkesi özellikle marjinal unsurlarý iþçi sýnýfý tanýmýna soktular. Ancak çalýþan iþçi sýnýfýnýn desteði olmayan marjinaller 1977-78'de yenildiler ve Toni Negri hapse atýldý. Benzeri fikirleri ise savunmaya devam ettiler. "Devrim yapmak" artýk kendi emeðinin "deðerini biçmek" ve sistemin kurumlarýndan uzak ve "otonom" bir þekilde yaþamaktý. Foucault gibi post-modernistler arasýnda da "otonom" teorisi yayýlmaya baþladý. Foucault'a göre yapýlmasý gereken erkin dýþa vurumu olan fikirleri ayrýþtýrmaktý. Pratikte bunun Bernstein'in bir yüzyýl öncesinde tartýþtýðý "hareketin her þey", devlet erkini yýkmanýn "önemsiz" olduðu formülasyonundan farký yok. Ya Basta! liderlerinden Luca geçenlerde sistemin yönetimini "kavram balonlarý " aracýlýðý ile saðladýðý fikir birliði sayesinde sürdürdüðünü tartýþtý. Luca'ya göre sistemin alternatifi bu "kavram balonlarý"ný ele geçirip kullanarak oluþturulabilinir. Sisteme karþý gelmek iþçi mücadeleleri deðil "genel vatandaþ grevi" anlamýna geliyor. Buna sadece iþçiler deðil göçmenler, emekliler, iþsizler yani atomize edilmiþ bütün kesimler dahil oluyor. Vatandaþ ise bir grubun (kent) parçasý ve hepimiz dünya vatandaþýyýz. Bu tür fikirler bütün insanlýðý barbarlýða sürüklemekle tehdit eden bu sistemin gücünü kýrmamýz için gerekli olan perspektifi kesinlikle sunamýyor. 1960 ve 1980'lerde Ýngiltere'de on binlerce kiþi nükleer silahlarýn barbarlýðýný barýþçýl doðrudan eylemlere durdurmaya çalýþtýlar. 1977'de Ýtalya'da öðrencilerin bir kýsmý yönetimle dalga geçmek için "Þehirli Kýzýlderili" kýyafetleri ile dolaþýyorlardý. Büyülü bir zafer ise kazanýlamadý. Ya Basta! da Þehirli Kýzýlderili yaklaþýmýný sergiliyor ve kazanmamýz için yeni bir þey önermiyor. Barýþçýl eylemler ve sokak tiyatrolarý insanlarýn sistemin bazý yönlerini görmelerine yardýmcý olabilir. Ancak bunlarý ileriye taþýmak zorundayýz. Marjinal kesimlere deðil sistemin merkezinde emekleriyle onun devamlýlýðýný saðlayan iþçilere bakmalýyýz. 1968'de bazý durumlarda öðrencilerin daha geniþ bir sýnýf mücadelesinin ateþleyicisi olabileceklerini ama sýnýfýn yerine kendilerini ikame edemeyeceklerini görmüþtük. Bu anti-kapitalist hareket için de geçerlidir.


LİBERALİZM: ÖZGÜRLÜK, AMA KİMİN İÇİN?

Sayfa 8

antikapitalist

S ert u ð Çi ç ek

Türk Dil Kurumu sözlüðü "liberalizm" sözcüðünü ekonomi terimi olarak þöyle tanýmlýyor: "Bireyin özgürlüðünü ve ekonomik güçler arasýnda özgür yarýþmayý savunan, bireyler, sýnýflar ve uluslar arasýndaki ekonomik iliþkilere devletin karýþmamasýný isteyen öðreti, devletçilik, toplumculuk karþýtý." Sözlük, "liberalizm" sözcüðünün felsefi anlamýný ise þöyle veriyor: "Herkese vicdan, inanç, düþünce özgürlüðü tanýnmasýnýn gerekli olduðunu savunan, özgür düþünüþe baðlý dünya görüþü." Üretimin esas olarak topraða baðlý olduðu feodal ekonomiktoplumsal iliþkiler döneminde ortaya çýkan bu felsefi ve ekonomik akým, ayný dönemde vücut bulmaya baþlayan yeni bir sýnýfýn, burjuvazinin ideolojisiydi. Burjuvazi, kendi geliþimi önünde engel olan eski yönetici sýnýfa ve onun fikirlerine karþý özellikle baþlangýçta çok özgürlükçü bir yaklaþýma sahipti. Üretilen mallar ve bu mallarýn ticareti sonucu elde edilen kazançlar üzerinde sýký bir kontrol ve vergilendirme gücüne sahip olan eski yönetici sýnýfa karþý özgürlükçü, serbestlikten yana olmayan bir ideolojiyi savunarak mücadele etmek mümkün deðildi elbette. Yönetici sýnýfýn kendi koyduðu kurallarý dinle yada ilahi güçlerle iliþkilendirerek sorgulatmadýðý bir dönemde burjuvazinin kendi geliþimi ve iktidarý için düþünce ve vicdan özgürlüðünü savunmasý dýþýnda bir seçenek yoktu. Burjuvazinin bu "özgürlükçüserbestlikçi" fikirleri esas olarak kendisine serbestlik içeriyordu el-

bette. 1789 Büyük Fransýz Devrimi sonrasýnda oluþturulan ve 1791 Anayasasý'ný hazýrlayan kurucu mecliste yaþanan "halk egemenliði" mi "ulus egemenliði" mi tartýþmasý burjuvazinin özgürlükten neyi kast ettiðini açýkça ortaya koyar: "Halk egemenliði" görüþünü savunanlar, toplumdaki ekonomik sosyal durumu ne olursa olsun her yurttaþýn egemenlik hakkýna, dolayýsýyla seçmenlik hakkýna sahip olmasýný istiyorlardý. Burjuvazinin sözcüleri (baþta Emmanuel Sieyès) ise halk sözcüðünün belli bir anda yaþamakta olan insanlar için kullanýldýðýný ve egemenliðin böyle sýradan kiþilere verilemeyeceðini savunuyorlardý. Onlara göre ulus, halktan farklý olarak ebedi, þanlý, þerefli, soyut ve yüce bir varlýktý, kraldan kopartýlan egemenlik hakký da sokaktaki sýradan insanlara deðil ulusu temsil edenlere verilmeliydi. Bu kiþiler ise mallarý, mülkleri, dikili aðaçlarý ile vatana baðlanmýþ olanlar, ödedikleri vergilerle ulusa baðlýlýk borçlarýný yerine getirenlerdi. Meclisteki tartýþmalar sonucu burjuvazinin fikri hakim oldu ve seçme seçilme hakkýnýn herkesin deðil, yalnýzca belli niteliklere sahip olanlarýn kullanabileceði bir hak olduðuna karar verildi. 1791 anayasasýna göre iki turlu seçimlerin ilk turunda seçmen olabilmek için yýlda ez az üç iþçi yevmiyesine eþit vergi yükümlülüðü olan mülk ya da kazanç sahibi olmak gerekiyordu. Ýkinci turda seçmen olabilmenin koþulu ise yýlda en az 200 iþçi yevmiyesine eþit vergi yükümlülüðü olan mal ya da kazanç sahibi olmaktý.

Açýkça görülüyor ki burjuvazinin liberalizmi baþýndan itibaren malý mülkü olanlar için, yani kendi sýnýfý için bir özgürlük, serbestlik anlamý taþýmakta. Bugün de piyasa ekonomisine tapanlar, "görünmez el"in kaynaklarý optimal olarak daðýtacaðýný savunanlar, özelleþtirmenin kaliteyi ve verimliliði artýracaðýný iddia edenlerin savunduðu liberalizm atalarýnýn 1791'de savunduðundan farklý bir içeriðe sahip deðil. Sadece biraz allanýp pullanmýþ, baþýna "neo" sözcüðü gelmiþ hali. Eðer paran varsa özel hastanede, özel üniversitede en kaliteli hizmeti alabilirsin, piyasadan "özgürce" istediðin mal yada hizmeti bulabilirsin. Ancak parasý olmayanlar için bu "liberalizm"in anlamý yoksulluk, ölüm, sefalet, acý çekmektir. Kapitalist toplumun diðer ana sýnýfý olan iþçiler bugün kullanabildikleri bir çok siyasal özgürlüðü ancak büyük toplumsal mücadelelerle elde edebildiler. Örneðin Fransa'da genel oy hakký (ne yazýk ki kadýnlarý içermiyordu) ancak 1871 Paris Komünü'yle birlikte kazanýldý. Ancak ekonomik olarak bu sýnýf hâla özgürlüklerden yoksundur. Çünkü en demokratik kapitalist sistem bile burjuvazinin emekçiler sýrtýndan geçinmesine hizmet eden bir ekonomik yapýya ve bunun devam ettirilebilmesine baðlý bir "özgürlüðe" dayanýr. Özetlersek erken Ýngiliz burjuvazisinin en önemli sözcüsü John Locke'un babasý olduðu liberalizm fikri baþýndan itibaren burjuvazi için, sermaye için özgürlük, serbestlik anlamýna gelen bir ideolojidir.

Liber al ekonom ik öðretinin çök üþü v e Key nesyeniz m

Ekonomik liberalizm ömrünü 1929 bunalýmý ve takip eden yýllarda tamamladý. "Laissez-faire" (býrakýnýz yapsýnlar, býrakýnýz geçsinler) anlayýþý iflas etmiþti. Bu anlayýþ, büyük tahribatlarla sonuçlanan ekonomik krizlere yol açýyordu. 1930'larda yaþanan krizin yarattýðý tahribatýn boyutlarý ise devasaydý. Ýngiliz burjuva iktisatçý John Maynard Keynes'in "ekonomide müdahaleci devlet" fikri bu bunalýmlardan çýkýþ yolu olarak tartýþmasýz kabul gördü ve "ekonomik güçler arasýnda özgür yarýþmayý savunan, bireyler, sýnýflar ve uluslar arasýndaki ekonomik iliþkilere devletin karýþmamasýný isteyen, devletçilik, toplumculuk karþýtý" liberal ekonomik öðreti tamamen çöpe atýldý. Devletler, Ýkinci Dünya Savaþý'nýn da etkisiyle ekonomiye o zamana kadar görülmemiþ düzeyde yaygýn müdahalelerde bulunmaya baþladýlar. Artýk liberalizm çöpe atýlmýþ, yerine Keynesyenizm geçmiþ, yeni bir dönem baþlamýþtý. Dünya kapitalist sistemi Ýkinci Dünya Savaþý'nýn yarattýðý tahribat sonucu önemli ölçüde sermaye birikimi kaybýna uðradý. Ayrýca SSCB ve ABD merkezli iki kutuplu dünyada emperyalist rekabet nedeniyle dev silahlanma harcamalarý yapýlýyordu. Bu soðuk savaþ döneminde dünya kapitalist sistemi 20 yýl kadar krizsiz bir "altýn çað" yaþadý. Savaþýn yarattýðý yýkým iþçi baþýna düþen sermaye miktarýný azaltmýþtý. Dev silahlanma harcamasý ise iþçi baþýna düþen üretken sermaye miktarýndaki artýþ hýzýný düþürüyordu. Bu durum, kapitalist sistemin geniþlemerefah-daralma-kriz döngülerinin arkasýnda yatan kâr oranlarýnýn azalma eðilimini (iþçi baþýna düþen sermaye miktarýndaki artýþýn artý deðeri azaltma yönünde yarattýðý basýncý) zayýflattý. Bu koþullarýn etkisiyle dünya kapitalist ekonomisi 1950 ve 60'lý yýllarda hýzlý ve istikrarlý olarak büyüdü. Pasta büyüyordu ve büyüyen kýsmýn bir parçasý daha fazla refah talep eden iþçiler için harcanabiliyordu.

Keynesyenizm

Bütün dünyada 1970'lere kadar kabul gören Keynesyen iktisat politikasýnýn dayandýðý temel þuydu: Eðer ekonomiyi kendi haline býrakýrsanýz krizler, iþsizlik, yýkýmlar kaçýnýlmaz olur. Bu nedenle devlet ekonominin her alanýnda, gerekirse bizzat yatýrýmcý olarak bulunmalý ve ekonominin istikrarlý olarak büyümesini saðlamalýdýr. Ekonomi daralmaya, iþsizlik artmaya, yatýrýmlar düþmeye baþladýðýnda devlet otomatik olarak piyasaya girmelidir. Bunun en önemli yollarý iþsizlik yardýmý, ev yardýmý, sosyal güvenlik vb sosyal araçlar oldu. Özel sektör yeterli ve zamanýnda yatýrým yapmýyorsa devlet bu boþluðu doldurmalý yatýrým yapmalýydý. Elektrik, su, gaz, toplutaþým gibi bir çok alanda yatýrým hacmi, verimlilik ve piyasa koþullarýnýn yaratacaðý sakýncalar nedeniyle devlet iþletmeciliði tercih edildi. Eðitim, saðlýk, sosyal güvenlik hizmetleri, hizmetlerin toplumsal önemi ve piyasa koþullarýna terk edilmesinin yaratacaðý vahþi koþullar dikkate alýnarak neredeyse %100 devlet eliyle gerçekleþtiriliyordu. Özelleþtirme deðil, kamulaþtýrma uygulamasý yapýlýyordu. Bu politikalarýn benimsenmesi devletin savaþ yýllarý boyunca ekonomide aldýðý belirleyici rolün devamýný saðladý. Ayrýca, SSCB'de uygulanan ve hýzlý sanayileþme konusunda baþarýlý olan devlet kapitalisti merkezi planlama da diðer yönetici sýnýflar açýsýndan örnek yaratýyordu. Hepsinden önemlisi Ýkinci Dünya Savaþý'nda Nazilere karþý savaþmýþ ve daha iyi bir dünyada yaþamak isteyen radikal ve militan iþçilerin yöneticiler üzerinde yarattýðý basýnçtý. Zamanýn Ýngiliz yöneticilerinden Quintin Hogg, "ya biz onlara reform vereceðiz ya da onlar bize devrim verecek" diyordu. Bu basýnç ve ekonomik geniþleme süreci sosyal devlet modelinin ortaya çýkýþýný saðladý.

Turgut Özal, “Ben zengini severim” diyerek uyguladýðý neoliberal politikalarla 1980-88 yýllarý arasýnda ücretleri yarý yarýya düþürmeyi baþarmýþtý. Ýþçi sýnýfý, 1989-91’de “Çankaya’nýn þiþmaný, iþçi düþmaný” sloganlarýyla Özalizmin yoksullaþtýrma politikalarýna son vermeyi baþarmýþtý. Bugün Özal’ýn yarým býraktýklarýný tamamlamak için bize saldýranlarý püskürtmek hâlâ mümkün.

Liberalizme geri dönüþ: Neo-liberalizm 1960'larýn sonlarýna kadar, günümüz akademisyenlerinin ezici çoðunluðunun, politikacýlarýn, IMF, Dünya Bankasý yöneticilerinin, sermayedarlarýn "alternatifsiz" diye ýsrarla savunduklarý liberal yaklaþýma sahip herhangi bir düþünce ya da politikayý ciddi ciddi öne süren birini bulmak zordu. Pazarýn her þeyi çözeceði, devletin ekonomideki rolünün mümkün olduðunca küçültülmesi, özelleþtirmeler, sermaye ve ticaret önündeki sýnýrlamalarýn tamamen kaldýrýlmasý, sosyal güvenlik haklarýnýn budanmasý, sendikalarýn ekonomik iþleyiþi zora soktuðu gibi fikirler o zamanlarýn ruhuna tamamen aykýrýydý. Peki nasýl oldu da liberalizm baþýna bir "neo" eki alarak hortladý ve yeniden dünyanýn egemen doktrini haline geldi?" 1960'larýn sonlarýna doðru kapitalizmin "altýn çaðý" bitti. Artýk ekonomi istikrarlý olarak büyüyemiyordu. Dünya kapitalist sistemi, kâr oranlarý üzerindeki basýnç nedeniyle 1960'larýn sonundan itibaren yeniden Marks'ýn analiz ettiði devresel krizlerle karþý karþýya kalmaya baþladý. Bu krizler son 30 yýldýr gittikçe sýklaþan ve derinleþen bir þekilde kendisini gösteriyor. Sermaye sýnýfýnýn temsilcilerinin bu krizlere yanýtý gecikmedi, Keynesyen politikalardan vazgeçerek yeniden liberal öðretiye döndüler. Kâr oranlarýndaki azalma eðilimini telafi etmeye çalýþan yönetici sýnýflar 1960'larýn sonundan itibaren iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýna karþý saldýrýya geçtiler. Ýlk yýllar büyük bir dirençle karþýlaþtýlar. 1968 hareketi bütün dünyada etkili oldu. Fransa'da 11 milyon iþçi genel greve çýktý, Türkiye'de DÝSK, TÝP ortaya çýktý, CHP sosyal demokrat bir kimlik kazandý, Ýngiltere'de iþyeri temsilcileri hareketi çok güçlü eylemlere imza attý. Ancak bu direniþ 1970'lerin ortalarýna gelindiðinde önemli ölçüde güç yitirdi. Bu arada Chicago Üniversitesi'nde ekonomist-felsefeci Friedrich von Hayek ve Milton Friedman gi-

bi öðrencilerinin nüvesini oluþturduklarý küçük bir gruptan yola çýkan neo-liberaller ve onlarý parasal olarak destekleyenler muazzam bir vakýflar, enstitüler, araþtýrma merkezleri, yayýnlar, öðretim üyeleri, yazarlar ve halkla iliþkiler aðý kurarak düþüncelerini ve doktrinlerini geliþtirip, allayýp pullayýp satmaya baþladýlar. Ama her þeyden önemlisi bu fikirler ABD ve Ýngiltere'de hýzla uygulamaya sokuldu. Dünyanýn en büyük gücü ABD'de Reagan, Ýngiltere'de de Friedrich von Hayek'in öðrencisi olan Thatcher neo-liberal politikalarý azgýnca uygulamaya baþladýlar. Tavizsiz tutumuyla bilinen ve bu nedenle Demir Leydi lakabý ile anýlan Thatcher, programýný savunurken kullandýðý TINA (There Is No Alternative-Baþka Seçenek Yok) kýsaltmasýyla meþhur oldu. Benzer bir söylemi 1980'li yýllarda Türkiye'ye damgasýný vuran Turgut Özal da kullanýyordu. Özal, piyasa ekonomisinin ve uyguladýðý "liberalleþme" politikalarýnýn alternatifi olmadýðýný sýk sýk dile getiriyordu. 1980'li yýllar iþçi sýnýfý açýsýndan ciddi bir yenilgi dönemi oldu. Sosyal devlete saldýrarak kendileri için kaynak yaratmaya çalýþan sermaye kesimi iþçi sýnýfýnýn yaþam standartlarýný da düþürmeye baþladý. Ýngiltere'de sendikalar önemli ölçüde kan kaybetti, yýllarca süren madenci direniþi yenilgiye uðradý, Türkiye'de 12 Eylül darbesi iþçi sýnýfýnýn bütün örgütlülüklerini darmadaðýn etti. Liberal ekonomik politikalarýn simgesi haline gelen finansal serbestleþtirme ve özelleþtirme süreci bütün dünyada hakim oldu. 1989'da doðu Bloku ülkelerinin arka arkaya çöküþü ise piyasa ekonomisinin ve onun en vahþi hali olan neo liberal politikalarýn zaferi olarak kutlandý. Ancak bu zafer sarhoþluðu ve Yeni Dünya Düzeni safsatasýnýn yarattýðý etki uzun sürmedi. SSCB ve Doðu bloku ülkeleri 1990'lar boyunca büyük bir yýkým yaþadýlar, iþsizlik, yoksulluk arttý.


KISA KISA LİBERALİZM antikapitalist

Tü r ki ye ’d e n eo -l ibe r al iz m Neo-liberalizmin Türkiye'de hakim fikir haline gelme süreci 24 Ocak 1980 Ýstikrar Programý'yla baþlatýldý. Türk burjuvazisinin neo-liberal politikalara ve yeni bir birikim modeline (ihracata dayalý büyüme) geçmesinin baþlangýcýný oluþturan 24 Ocak Kararlarý'nýn uygulanabilmesi için 12 Eylül askeri darbesi gerçekleþtirildi. Özal liderliðinde bu politikalar hýzla uygulamaya sokuldu. Özal, Ýngiltere'de "Demir Leydi" unvanlý Teacher'ý örnek alýyordu. Faiz, döviz kuru, ithalat ve ihracat, sermaye giriþ çýkýþlarý üzerindeki devlet denetimi önemli ölçüde kaldýrýldý. Bir çok kamu iþletmesi (Sümerbank, Et ve Balýk Kurumu, çimento fabrikalarý vb) satýldý. Devlet mevcut iþletmelerine yatýrým yapmayarak bu iþletmeleri yavaþ yavaþ öldürdü. Eðitim ve saðlýk alaný önemli ölçüde paralý hale getirildi ve özel sektör bu alanlarda teþvik edildi. Grev ve sendikalaþma haklarý büyük ölçüde budandý, bir çok iþkolu grev yasaðý kapsamýna alýndý. Bu politikalar sonucu 1979'da 100 olan gerçek ücretler 1988'e gelindiðinde kamu iþçileri için 49,7'ye , memurlar için 60,6'ya düþtü. (Kaynak: Petrol-Ýþ 9596 yýllýðý) Türkiye'nin dýþ borç geri ödemesi 600 milyon dolardan 3 yýl içinde 1983'te 1,1 milyar dolara fýrladý. Gelir daðýlýmý konusunda ise eldeki istatistik veriler yetersiz ve eski olmasýna karþýn ne olduðu konusunda ip ucu veriyor. DÝE'nin verilerine göre 1987'de en fakir yüzde 20'lik kesimin toplam gelirden Televoleci iktisatçý Deniz aldýðý pay yüzde 5,2 iken Gökçe her gün televizyon bu oran 1994'de 4,9'a düþtü. Bu arada en zengin yüzekranlarýnda bize de 20'nin payý ise 49,9'dan özelleþtirmenin, IMF 54,9'a yükseldi. isteklerinin yerine Bugün Türkiye'de bir çok getirilmesinin piyasa iktisatçý ve yönetici, ekonomisinin neden zorunlu "1980'de baþlatýlan neo-liolduðunu anlatýyor. Emekten beral devrimin 1990'larda yana tutum alan iktisatçýlara sekteye uðradýðýný, bu yüzda bol bol küfür ediyor. den krizler yaþadýðýmýzý, çözümün 1980'lerdeki gibi taGökçe, Þubat krizinden vizsizce neo-liberal politikahemen önce þunlarý larýn uygulanmasýnda olduyazýyordu: ðunun" propagandasýný ya"Þubat ayýnda ilerlediðimiz pýyor. günlerde Türkiye'de birçok 1980-88 arasý dönemine felaket tellalý ayýn 21'indeki itfada iliþkin yukarýdaki veriler yösorun beklemekte. Ama bu netici sýnýfýn neyi özlediðini gerçekleþmeyecek. Felaket gözler önüne seriyor. habercileri elleri boþ dönecekler.” DÝE, Hazine ve DPT kayBu satýrlar bile Gökçe’nin naklarýndan derlenen Tablo1 ve Tablo 2'de yer alan yönetici sýnýfýn neo-liberal veriler neo-liberal politikalaborozaný olmak dýþýnda hiç rýn Türkiye'de uygulanmaya bir bilimsel özelliði baþladýðý 1980'den bu yana olmadýðýný göstermeye çalýþanlar yoksullaþýrken kâryetmez mi! larýn ve faiz ödemelerinin nasýl arttýðýný açýkça ortaya koymaktadýr. 1980 sonrasý kamu çalýþanlarýna, kamu yatýrýmlarýna ayrýlan pay azaltýlmýþ, bunun yerini faiz ödeNeo-liberal politikalarýn dünyada ve çokuluslu þirketlere ve onlarýn ülkelermeleri almýþtýr. Faiz kazancýný elde Tür kiye'de büyük kitlelere sefalet, iþsiz- deki ortaklarýna karþý baþlayan bu mücaedenler ise esas olarak küçük bir serdele Haziran ayýnda da Cenova'da toplamayedar kesimidir. Ýstanbul Sanayi lik, yýkým getirdi. Bir avuç sermayedar daha çok zen- nacak olan G-8 toplantýlarýný ablukaya alOdasý 1999 yýlý verilerine göre Türkiye'deki 500 büyük sanayi kuruluþu ka- ginleþti. Ülkeler arasýndaki gelir uçuru- mak için örgütleniyor. Yaþadýðýmýz her kriz kapitalizmin anzançlarýnýn toplam yüzde 88'i devlete mu arttý. Hem üretim hem de açlýktan cak krizlerle varolabileceði söyleyen borç vermeleri sonucu elde ettikleri fa- ölen çocuklarýn sayýsý arttý. Ancak, uygulanan özelleþtirme poli- Marks'ý doðrulamaktadýr. Bugün sorun iz gelirinden oluþmaktadýr. Devlete borç verenler ise "malý mülkü çok tikalarý, saðlýðý, eðitimi, enerjiyi, teleko- piyasa ekonomisinin yeterince iþlemeolan" büyük burjuvazidir. Bugün Türki- münikasyonu piyasanýn insafýna býrak- mesi ya da neo-liberal politikalarýn yeteye'de 50 milyar lira ve üzerinde sade- ma uygulamalarý, sermaye ve mallarýn rince sert uygulanamamasý (örneðin ce 120 bin banka hesabý bulunmakta- dolaþýmý önündeki engelleri kaldýrmak, Türk Telekom'un geç özelleþtirilmesi) dýr. Tablo1 ise söz konusu dönemde sendikalarýn gücünü kýrmak, devletin deðil. Tam tersine bu krizler kapitalist iþçi kesiminin yaratýlan pastadan aldýðý sosyal amaçlý müdahalelerini ortadan ekonominin normal sonuçlarý. Kapitapayýn hýzla düþtüðünü gözler önüne kaldýrmak vb neo-liberal yaklaþým ne list sistemi krize sokan temel dinamik sermektedir. Sert uð Çiç ek dünyada ne de Türkiye'de kapitalizmin üretimin kâr amacýna yönelik olmasý ve krizlerine engel olabildi. Aksine krizle- bunun yarattýðý rekabet-birikim döngüsünün kontrolsüz ve insan faktörünü rin sýklýðý ve derinliði arttý. Küresel sermayenin yaklaþýk 30 yýl- dýþlayan özelliðidir. Bu sistemi baþtan dýr uygulanmakta olduðu bu politikalara aþaðý deðiþtirmedikçe krizlere gerçek karþý 1999 yýlýnýn Kasým ayýnda ABD'de, çözümler üretmek mümkün deðildir. hem de "yeni ekonomi"nin merkezi Se- Ancak üretimin insan ihtiyaçlarý için Dünyadaki en zengin yüzde 20'lik attle'da, "yeter artýk!" "kâr deðil insan; merkezi ve demokratik bir planlamayla nüfus 1960'da bütün gelirlerin sade- baþka bir dünya mümkün!" çýðlýklarý gerçekleþtirilmesi halinde büyük çoðunce yüzde 30'una sahipken bu rakam yükseldi. Bu çýðlýk hýzla dünyanýn bir luðun sefaletini ve yoksullaþmasýný en1998 yýlýnda yüzde 60'a çýktý. En yok- çok ülkesinde yanký buldu ve küresel gelleyebiliriz. Bunun için de üretim sul yüzde 20'lik nüfusun toplam ge- sermayenin politikalarýna karþý küresel araçlarý üzerinde kolektif kontrolü saðlalirden aldýðý pay ise ayný dönemde bir direniþ hareketi baþladý. IMF'ye Dün- yacak iþçi devrimlerine ihtiyacýmýz var. yüzde 2.3'den yüzde 1.4'e geriledi. ya Bankasý'na, Dünya Ticaret Örgütü'ne, Baþka yolu yok! Zenginle yoksul arasýndaki 30 katlýk fark 60 kata çýktý. Sadece bu rakamsaðlýk vb) hýzla tasfiye edilip bu alanda etkinliði saðlayalar bile bize neo-liberalizmin ne olduðunu en çýplak bi- cak piyasa koþullarýna býrakýlmalýdýr. çimde anlatmakta. Sermaye ve mallarýn ulusal ve uluslararasý ölçekteki Neo-liberalizm uluslararasý düzeyde IMF, Dünya Tica- dolaþýmý önündeki engeller tamamen kaldýrýlmalýdýr. ret Örgütü, Dünya Bankasý ve çokuluslu þirketlerin da- Yatýrýmlarýn önündeki engeller de tamamen kaldýrýlmayattýklarý politikalarda kendisini ifade ediyor. Bu politi- lý, hatta yabancý yatýrýmlara ayrýcalýklar tanýnarak özendikalar kýsaca þöyle özetlenebilir: rilmelidir. Devlet ekonomik hayattan mümkün olduðunca çekil- Piyasa koþullarýnýn oluþumu önünde engel olan her melidir. Bazý neo liberaller devletin ulusal güvenlik ve türlü yasal düzenleme kaldýrýlarak piyasanýn tam olarak yargý alanýndan bile çekilmesi gerektiðini savunuyorlar. iþlemesi saðlanmalýdýr. Bu amaçla baþta iþgücü piyasasý Bu amaçla devlet elinde bulunan iþletmeler elden çýka- esnekleþtirilmelidir. Asgari ücret vb korumacý uygularýlmalý, hýzla özelleþtirilmelidir. Özellikle toplumsal ada- malara son verilmeli, ücretlerin seviyesi piyasa koþullarýleti saðlayýcý yönde iþlevi olan devlet müdahaleleri (des- na býrakýlmalýdýr. Bu konuda piyasa dengelerinin oluþtekleme alýmlarý, sosyal yardýmlar, parasýz eðitim ve masýný engelleyen iþçi sendikalarýnýn gücü kýrýlmalýdýr.

bu kadar neo-liberalizm yeter!

NEO-LÝBERALÝZM NEDÝR?

Sayfa 9

Türkiye son 20 yýlda 426.7 milyar dolar faiz ödemesi yaptý. Oysa bu parayla Keban barajý büyüklüðünde 20 baraj, 500 et entegre tesisi, Aliaða'daki ile eþdeðer büyüklükte 5 petrokimya kompleksi, 5 rafineri, 10 bin adet okul, 1000 hastane, 50 adet Ýzmir metrosu büyüklüðünde metro yapabilir, kalan parayla da 1000 adet uçak, 15 milyon adet bilgisayar alabilir ve 5 milyon öðrenciye de 1 yýl burs verilebilirdi. Türkiye'de yaþayan her çocuk 3 milyar dolar borçlu. Batan bankalarýn müdürlerine 6.9 milyar maaþ veriliyor. Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilen bankalarýn genel müdürlerine net 6.9 milyar lira, Demirbank Genel Müdür Vekili'ne ise net 8.9 milyar lira aylýk ödeme yapýlýyor. Repocuya % 192, çalýþana %0. Hükümet, 550 bin kamu iþçisinin 2001-2002 dönemi toplu iþ sözleþmesi için ilk altý ayda % 0 zam, ikinci altý ay için %18'lik zam öneriyor. Kamu kesiminde þubat krizi öncesi 600 dolara eþdeðer olan iþçi ücretleri ortalamasý þu anda 280 dolar civarýna inmiþ durumda. SSK ve Bað-Kur'un prim alacaðý 7 katrilyon lira. SSK'nýn gecikme zammý dahil özel sektörden 1 katrilyon 121 trilyon 549 milyar 803 milyon 975 bin 760 lira, resmi sektör kuruluþlardan ise 294 trilyon 535 milyar 381 milyon 166 bin 122 lira tutarýnda prim alacaðý var (Toplam 1 katrilyon 416 trilyon 85 milyar 185 milyon 141 bin 890 lira). Krizin nedeni ücretlerimiz deðil! Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluþunda çalýþan 550 bin kiþiye ödenen maaþ ve ücretlerin net toplam satýþ hasýlatý içindeki payý yüzde 12'dir. Toplam maliyetler içindeki personel harcamalarýnýn payý, pamuklu ürün üretiminde yüzde 23, yünlü ürün üretiminde yüzde 18, otomotiv sanayiinde yüzde 35, çimento sanayiinde yüzde 11 dolayýndadýr. Ekonomik kriz iþsizlerin sayýsýný giderek arttýrýyor. Resmi rakamlara göre, kriz öncesi iþsizlerin sayýsý 2.5 milyondu (iþ gücünün yüzde 12'si.) Türk Ýþ, Kasým krizinden bu yana 1.5 milyon üyesinden 100 bininin iþsiz kaldýðýný söylüyor. Tahmini olarak kriz sonrasý iþsizler ordusuna katýlanlarýn sayýsý 300 bini buluyor. Kamu bankalarýnýn tasfiyesi ve devletin el koyduðu bankalardan yaz aylarý boyunca yapýlmasý beklenen iþten çýkarmalarla 15 bin kiþinin daha 2001 sonuna kadar iþsiz kalacaðý öngörülüyor. Eðitim ve saðlýk harcamalarýnýn GSMH içindeki payý 1 puan artsa, ortalama ömrümüz 1 yýl uzar, bebek ölüm oranlarý yüzde 24 azalýrdý. Zorunlu gýda, konut, yakacak, giyecek, ulaþým, haberleþme, eðitim ve saðlýk harcamalarýndan oluþan ve 'yoksulluk sýnýrý' olarak da adlandýrýlan asgari harcama tutarý ise 655 milyon 932 bin liraya yükseldi. Dört kiþilik bir ailenin saðlýklý beslenebilmesi için yapmasý gereken asgari gýda harcamasýnýn da Mart 2000'e göre yüzde 38.46 artarak, 161 milyon 607 bin liradan 223 milyon 757 bin liraya çýktýðý belirtildi. Asgari ücret, 86 dolarlýk kayba uðradý. Yürürlüðe girdiði 1 Ocak 2001 tarihinde 208.8 dolara tekabül eden 139 milyon 950 bin lira tutarýndaki brüt asgari ücret, yaþanan son ekonomik kriz ve dalgalý kur sistemi nedeniyle 86.9 dolar deðer yitirerek, 121,9 dolara düþtü. Türk-Ýþ'in hesaplamalarýna göre, asgari ücretle çalýþan bir iþçinin bazý temel gýda maddelerini satýn alabilmek için çalýþmasý gereken süreler de uzadý. Asgari ücretle çalýþan bir iþçinin, 1 kilogram et için 9 saat 13 dakika, 1 kilo süt için 1 saat 34 dakika, 1 kilo peynir için 7 saat 32 dakika, 1 kilogram kuru fasulye için ise 5 saat 23 dakika çalýþmasý gerekiyor. Dünya Bankasý'nýn 1999 yýlý rakamlarýna göre dünyanýn 22. büyük ülkesi olan Türkiye kiþi baþýna düþen gelirde 90. sýrada yerini alýyor. Hortumculara aranan kaynak bulundu: KDV artýþý ve zamlar. Dalgalý kur sistemine geçildiði 21 Þubat'tan bu yazý yazýlana kadar benzin fiyatlarý ortalama yüzde 41.6 oranýnda arttý. Yýlbaþýndan bu yana da benzine 7 kez zam yapýldý. Litresi 864.200 TL'ye satýlan süper benzin fiyatýnýn içinde, toplam 503.555 TL vergi var. Kýsacasý fiyatýn yüzde 60'a yakýný vergi. Akaryakýta zam yapmak kolay bir vergi toplama yolu. Ancak akaryakýt fiyatlarýndaki artýþ iðneden ipliðe her malýn fiyatýný da artýrýyor...


NAZIM HİKMET HAKKINDA AZ BİLİNENLER

Sayfa 10 antikapitalist

VATAN HAİNİ ŞAİR

So n g ü l Ö z d emi r

Nazým Hikmet 3 Haziran 1963’de öldü ama öldükten sonra da þiirleri, komünistliði, aþklarý, vatandaþlýðý ile her zaman gündemde kaldý. Nazým sadece bir þair, yazar deðildi. O bir komünistti. Türkiye'de bugüne kadar yüzbinlerce kiþinin "sosyalizm", "devrim" fikirleriyle tanýþmasýna aracýlýk eden Nazým'ýn bir komünist olarak yaþadýklarý ve deneyimleri biz yeni kuþaklar için de önem taþýyor. Nazým 1901'de varlýklý ve Osmanlý'da üst düzey memurluklar da yapmýþ bir ailenin çocuðu olarak doðdu. 1920'de Sovyetler Birliði'ne girerken gümrükte Nazým'ýn ailesinde benzerleri Sovyetlerde alaþaðý edilen paþalar olduðu anlaþýlýnca Sovyet görevlileri þaþýrmýþtý.

Komünizmle tanýþma Nazým I. Dünya Savaþý sonrasý Anadolu'da baþlayan ulusal kurtuluþ mücadelesinden etkilenir ve 1920'lerde bir vatansever olarak Anadolu'ya geçmeye karar verir. Anadolu'ya geldiðinde Almanya'da okumuþ ve oradaki devrimci hareket içerisinde þekillenmiþ sosyalistlerle tanýþýr. Kendilerini Spartakistler olarak tanýtan bu genç sosyalistler Nazým'a ve arkadaþý Vala Nureddin'e Marks'ý, Engels'i, Lenin'i, Roza'yý, Rusya'da Bolþevik Parti liderliðindeki iþçi devrimini anlatýrlar. Nazým kendisi için yepyeni ve heyecan verici bu bilgilerden çok etkilenir. Tartýþmalar ve sohbetler uzar. Daha sonra üniversite kendisi bu günleri "ü gibiydi"diye tarifler. Ekim Devrimi'nin yarattýðý devrimci hava dünyayý sararken Nazým da bu havadan payýna düþeni alýr. Kuvayý Milliye hareketine karþý eleþtirilerde bile bulunmaya baþlar.Ýçki yasaðýnýn olduðu, halkýn açlýktan ve yoksulluktan kýrýldýðý bu günlerde Kuvayý Milliyeci paþalarýn içki masalarýný gördüðünde aklý da yüreði de kabul etmiyordu bu uçurumu.

S SC B ’ y e g i d i þ Sosyalist devrimi yakýndan görmek için Sovyetler'e gitmeye karar verir. Türk yetkilileri atlatarak 1921 yazýnda Sovyetler'e geçmeyi baþarýr. Kuzeydoðu sýnýrý sosyalistler için güvenli deðildir. Sekiz ay kadar önce Mustafa Suphi ve arkadaþlarý bu bölgede öldürülmüþtür. özgürlük Batum'a ulaþtýðýnda "ö kokuyor Batum" diye yazar. Kadýnlarýn yalnýz ve rahatça dolaþmasý, kadýnlý erkekli guruplarýn politik konularda sohbetleri, þakalaþmalarý onu þaþýrtýr. Oradan Moskova'ya geçen Nazým, Doðu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) kaydolur. Bu yýllar Sovyetler'de iç savaþýn yeni bitiði, milyonlarca insanýn açlýkla boðuþtuðu, Alman Devrimi'nin yenildiði, Sovyetler Birliði'nin yalnýz kaldýðý yýllardýr. Devrimi gerçekleþtiren iþçilerin büyük bir çoðunluðu ölmüþ, parti ve devlet yönetimi içerisinde bürokrasi geliþmeye, yeni ayrýcalýklý sýnýflar ortaya çýkmaya baþlamýþtýr ve devrim kaybedilmektedir. Lenin'in ölümü sonrasý bu süreç daha da hýzlanýr. Stalin bu yeni geliþen ayrýcalýklý sýnýfýn liderliðini yaparak "tek

ülkede sosyalizm" teorisini ha- mez. Parti içinde farklý bir örgütlenme kuran Nazým ve arkayata geçirir. daþlarý, çok geçmeden partiNazým v e Troç ki den uzaklaþtýrýlýrlar. 1932 yýlý Buna karþýlýk devrimin kaza- TKP kongresinde Nazým Hiknýmlarýnýn korunmasý, dünya met ve arkadaþlarýnýn Komindevrimi için çabalamak gerekti- tern kararlarýný eleþtirme özgürðini söyleyen Troçki Stalin'e lüðü isteyen baþka bir örgütlenkarþý sol muhalefetin liderliðini me içinde yer aldýklarý için paryapar. Nazým Sovyetler'de ilk tiden uzaklaþtýrýlmalarýna karar bulunduðu yýllarda bu geliþme- verilir. Þefik Hüsnü, 1935'de, leri yakýndan izler ve Troçki'yi Stalin karþýtý çalýþmalar yüzündestekler. Fakat Sovyetler Birli- den Nazým Hikmet ve arkadaþði'nde sol muhalefet üstünlük larýnýn partiden çýkarýldýðýný bilsaðlayamaz. Stalin iktidarý tam diren bir raporu Moskova'ya olarak ele geçirir. Nazým'ýn oku- gönderir. Nazým Hikmet, Zeki duðu KUTV'da da yöneticiler Baþtýmar gibi partinin önemli öðrencileri baský altýna almaya isimlerinin bulunduðu 45 kiþi polis ajaný", "kkarþý-devrimci" baþlar. Karþý devrim sonrasý "p Troçkist" olmakla suçlanýr. okulun adý Doðu Emekçileri ve "T Stalin Üniversitesi olarak deðiþ- Komintern bülteniyle duyurulan tirilir. Nazým hayatý boyunca bu haber, hazýrlanan kara listeydünya devrimi düþüncesinden le birlikte 1 Haziran 1936 da uzaklaþmasa da Sovyetler'deki "Orak-Çekiç"de yayýmlanýr. tartýþmalarda hiçbir zaman Ayný yýllarda Sovyetler'de Troçki'yi açýkça desteklemez. "Moskova Yargýlamalarý" yaþaO tarihlerde Nazým'ýn nýyor, baþta eski Bolþevikler olKUTV'da yaþadýðý ilginç bir ola- mak üzere Stalin'e muhalefet yý aktaralým. Troçki'nin KUTV' edenler tasfiye ediliyor, idam, da konuþma yapmaya geldiði sürgün cezalarýna çarptýrýlýyorbir gün Stalinistler Troçki'yi pro- lardý. Dr. Hikmet Kývýlcýmlý, testo etmeyi organize ederler. "Marksizm'in Kalpazanlarý" adlý Nazým'ýn dýþ görüTroçki konuþmaya baþladýðýnda kitabýnda, "N öðrenciler salonu birer ikiþer nüþünün altýnda bir burjuva þaiterk edecek, Troçki'yi salonda ri yatýyor" diye yazýyordu. Öryalnýz býrakacaklardýr. Troçki gütsüz kalan Nazým cezaevine konuþmaya baþlayýnca, öðren- girmeden önceki yýllarýný dünciler salonu terk etmeye baþlar- yada ve Türkiye'de yükselmeye lar. Sonunda salonda sadece baþlayan faþist tehlikeye, turanbir kiþi kalýr: Nazým Hikmet. cýlara karþý Babý-Ali'deki bir Troçki konuþmasýný hazýrladýðý grup aydýn devrimci yazarla birbiçimde bitirir ve kendisini hay- likte anti-faþist yazýlar yazarak ranlýkla izleyen bu öðrenciyi se- geçirir. 1937'de tutuklanmasý lamlayýp salondan çýkar. Arka- sonrasý tekrar özgürlüðe kavuþdaþlarý öfkeyle Nazým'a "sen masý için onüç sene geçmesi Troçkist misin?"diye sorarlar. gerekir. Nazým haksýz yere (gerHayýr, çi komünist olmasý yeterli) yattýNazým'ýn cevabý ise "H Troçkist deðilim... Adam çok ðý yýllar boyunca edebiyat alagüzel konuþuyordu, onu hay- nýnda yoðunlaþýr. Bu çalýþmalar ranlýkla dinledim... Böyle bir gü- dýþýnda takma adlarla gazetelezelliði býrakýp çýkamadým..." re, dergilere politik yazýlar yazar. Nazým'ýn cezaevindeki son olur. yýllarýnda Nazým'ý sevenler büTürkiy e’ ye dönüþ tün dünyaya yaydýklarý bir "NaNazým 1924 Ekim'inde gizlice zým'a Özgürlük Kampanyasý" Türkiye'ye girer. 1923'de kuru- yaparlar. Nazým'ý bütün dünya Nazým lan Türkiye Sosyalist Ýþçi Köylü tanýr. TKP, Moskova'ya "N Partisi'nin yayýn organý olan legal alanda yararlý olabilir" di"Orak Çekiç" ve "Aydýnlýk" ye bir rapor yazar. dergilerinde çalýþmaya baþlar. Y enid en SSCB’y e gidiþ Sokak satýþlarý da yapan Orak Çekiç yazarlarýnýn özgürlüðü 1950 yýlýnda cezaevinden çýkfazla sürmez. 1925'de çýkarýlan týðýnda dünya emperyalist iki Takrir-i Sükun Yasasý ile birlikte büyük bloða ayrýlmýþtýr. Bir yanÝstiklal Mahkemeleri kurulur. da SSCB diðer yanda ABD. SoDoðuda Kürtlere, batýda ise ko- ðuk savaþýn kýzýþtýðý bu yýllarda. münistlere karþý amansýz bir sal- ABD'de McCarthy dönemi yadýrýlarý baþlar. Nazým bu dö- þanmakta ve bütün komünistnemde tekrar Sovyetler'e kaç- ler, bir zamanlar en küçük demak zorunda kalýr. Bu kez üç yýl mokratik kampanyalara katýlmýþ kaldýðý Sovyetler'de her þeyi insanlar bile yargýlanýp, iþsiz býdeðiþmiþ bulur. Eski günlerden rakmakta, hapse atýlmakta ve hatta idam edilmektedirler. eser yoktur. ABD bloðunda yer alan Türki“Poli s ajaný” suç lamasý ye'de de anti- komünist propa1928'de Türkiye'de çýkan af gandaya hýz verilmiþtir. Benzer haberiyle birlikte tekrar Türkiye uygulamalarýn yaþandýðý Türkidöner. TKP bu yýllarda tutukla- ye'de Nazým'a yaþam hakký malar, parti içi tartýþmalar nede- yoktur. Tek alternatifi SSCB’ye niyle daðýnýk bir haldedir. Parti gitmektir. TKP'ye baþvuran Naiçinde TKP'nin Türkiye'de yaþa- zým ülkeden kaçýrýlýr. nanlara karþý tutumsuz kalmasý, N a z ý m v e S ta l i n mücadeleden uzaklaþmasý, uluslararasý iþçi mücadeleleriyle Nazým, Sovyet Bloðuna gider dayanýþmanýn eksikliði, Sovyet- ama Stalin döneminde SSCB ikler Birliði'nde yaþanan süreç ve tidarýnýn sapmalarýna müthiþ bir Deli bir despotun Komintern'in politikalarýna karþý kin duyar. "D yapýlan tartýþmalar TKP içerisin- çýlgýnlýklarýn ýn kurbaný olarak den bir muhalefetin çýkmasýný düþen Lenin'in en sadýk dostlaneden olur. Muhalefet acil bir rýnýn acý akýbetinden kurtulukongrenin çaðrýlmasýný ister. þum otuzlu ve kýrklý yýllarda Fakat Komintern buna izin ver- SSCB'de bulunmayýþýmdandýr"

der. Nazým'ýn siyasi mülteci olarak SSCB'de bulunan en yakýn dostlarýnýn çoðu tutuklanmýþ, Sovyet çalýþma kamplarýnda ve cezaevlerinde kalmýþ, sürülmüþ veya öldürülmüþlerdir. SCBB'ye geldiðinde nerede olduklarýný sorup, doðru dürüst haber alamadýðý gençlik arkadaþlarýndan sað kalanlarla görüþtükçe gerçekleri daha net görmeye baþlar ve öldürülen arkadaþlarýnýn anýsýna þu þiiri yazar: ... Hacý oðlu Salih memleketimdendi , Karadeniz'den. Kocaman gözlü, kocaman burunluydu, dazlaktý, komünistti on dokuzdan. Dövüþtü, hapse düþtü, yattý Ankara'da, Kýrþehir'de sonra geçti bu yana, yani ikinci vatana. Baytardý . Kirofabat köylerinde hasta keçilere baktý. Yýllar, eðrilen bir yün ipliði gibi aktý namuslu, çalýþkan parmaklarýndan. Sonra, 49'da Moskova'da, Martýn onuncu gecesi, oturmuþ Engels'i okuyordu, geldiler, götürdüler, sürdüler Altay Bucaðýna. Ne bir dað devrildi içinde, hatta ne bir toprak parçasý kaydý. Yalnýz inme indi saðýna, altmýþ yedi yaþýndaydý. Altý yýl, Hacý oðlu Salih kutladý Ýnkýlabýn yýldönümünü tel örgüler ve kurt köpekleriyle çevrili. Ve öldü bir bahar günü elli kiþilik barakasýnda. Bu akþam Moskova'da bayram eyledik, kutladýk Ýnkýlabýn yýldönümü: Dolaþtý türkü söyleyerek meydanlarý Marks Engels Lenin ve Temize çýkma kaðýdý Salih'in... ... Nazým, Bolþevik Devrim'in ve Lenin'in mirasýný yiyen Stalinistbir gram insanlýðý olmalere "b yan asalaklar" diyordu. SSCB, Nazým'ýn yirmili yýllarda geldiði ülke deðildi artýk. Kendisi SSCB'nin durumunu þöyle anlatýyor: Söz geliþi ben, yirmili yýllarýn "S baþlarýnda Sovyet Rusya'ya gelince, herhangi bir Sovyet yurttaþýnýn bütün haklarýna sahip olmuþtum. Rus arkadaþlarým gibi Sovyet seçimlerine katýldým. Ýstediðim resmi görev için adaylýðýmý koyabilir, bü tün cumhuriyetin baþkaný bile seçilebilirdim. Kýsýtlamalar, yöntemsel farklýlýklar, kýrk yýl önce bizim için modasý geçmiþ kavramlardý. Burjuva saplantýlarý! Her þey ne kadar deðiþmiþ! Ellili yýllar baþýnda Sovyetler Birli-

ði'ne geldiðimde Sovyet vatandaþý olabilmem söz konusu dahi edilmediði gibi, parti üyeliðine adaylýðým, devrim uðruna yýllarca sürmüþ mücadeleme, devrimcilikten dolayý yýllarca hapis yatmýþ olmama raðmen "iç tüzük uyarýnca" kabul edilmedi. Böyle cevap verdiler bana" SSCB'deki ilk günlerinde Nazým'a Moskova tiyatrolarýnda gösterimde olan bir dizi oyun izletilir ve onuruna verilen yemekte deðerlendirme yapmasý istenir. Nazým oyunlar hakkýnda On günde on oyun þöyle der: "O iz le dim, aslýnda he psi ayný oyundu, adlarý deðiþikti sadece. Hepsinde Yoldaþ Stalin övülüyordu." Nazým "Stalin bizim güneþimizdir" gibi bir pohpohlamanýn anlamsýzlýðýný, övgünün deðerlendirilerek yapýlmasý gerektiðini söyleyince, Simonov (Yunanlý þair) ve karýsý ona þiddetle karþý çýkar ve "Biz yoldaþ Stalin'i pohpohlamýyoruz, o gerçekten bizim güneþimizdir. Böyle konuþmana izin veremeyiz" derler. O günlerde Kremlin Sarayý'na Stalin'le görüþmesi için çaðrýlacak olan Nazým bu olay sonrasý önlem olarak Stalin yerine Malenkov'la görüþtürülür. Nazým SSCB'de yükselen Rus þovenizmini de çarpýcý bir þekilde anlatýr, sonuçlarý ve nedenlerini gözler önüne serer: Altý ay önce Sovyet Ortado"A ðusu'nu gezdim. Azerbaycan'ý, Ermenistan'ý, Özbekistan'ý! Her tarafta ulusallýk duygusunun muazzam uyanýþý. Ruslara karþý kin! Lenin'in aþýrý büyük-Rusya milliyetçiliðinin, çarlýk döneminde ezilmiþ halklarýn milliyetçiliðini alevlendireceðine dair öngörüleri vardý ya, ne kadar doðrulanmýþ olduðu nu görmek olanaðý buldum. Bu aþýrý büyük-Rusya milliyetçiliði, hile ve zulümle, Stalin'in uzun diktasý boyunca gerçekleþtirilmiþ"

Nazý m’ a Stalinist sansür Nazým SSCB de bulunduðu yýllarda Stalinizmi ve bürokrasiyi eleþtiren piyesler yazdý. Öyle ki "ÝÝvan Ývonoviç Var mýydý? Yok muydu?" adlý oyunu ilk gün sahneye koyulduktan sonra hemen gösterimden kaldýrýldý. Oyunun yasaklanmasý sonrasý Nazým bunalýma girecek kadar üzülür. Nazým daha sonra arkadaþlarýna intihar etmeyi bile düþündüðünü anlatýr. Nazým, baskýcý bir diktatörlüðe dönüþmüþ Sovyetler'de yaþananlarýn nedenini Stalin olarak görüyordu. 1961 yýlýnda Nazým Stalin'e ve onun putlaþtýrýlmasýna olan öfkesini ve ölümüyle birlikte nasýl rahatladýðýný þu þiiriyle anlatýr: ... Taþtandý tunçtandý alçýdandý kaðýttandý iki santimden yedi metreye kadar Taþtan tunçtan alçýdan ve kaðýttan çizmeleri dibindeydik þehrin bütün meydanlarýnda parklarda aðaçlarýmýzýn üstündeydi taþtan tunçtan alçýdan ve kaðýttan gölgesi taþtan tunçtan alçýdan ve kaðýttan býyýklarý lokantalarda içindeydi çorbalarýmýzýn odalarýmýzda taþtan tunçtan alçýdan ve kaðýttan gözleri önündeydik yok oldu bir sabah


"Bu sistemin efendilerinin kimseye terörist deme hakký yoktur" antikapitalist

y o k o l du ç i z m e s i meydanlardan gölgesi aðaçlarýmýzýn üstünden çorbamýzdan býyýðý odalarýmýzdan gözleri ve kalktý göðsüm ü z de n baskýs ý binlerce ton taþýn tuncun alçýnýn ve kaðýdýn ...

N a zý m v e Le n i n Nazým, bütün tehlikelere karþýn yaþamýnýn son yýllarýný geçirdiði ülkenin gençlik yýllarýnda geldiði ülke olmadýðýný hemen hemen her þiirinde dile getirmiþtir. Son döneminde yazdýðý þiirlerde ýsrarla sadece Lenin'i referans vermiþtir. 1956 yýlýnýn Mart ayýnda yapýlan Yirminci Kongre'de Kruþçev'in konuþmasýyla Stalin döneminde yapýlan cinayetler ortaya dökülür. Kruþçev'in açýklamalarý sonrasý Nazým'ýn etrafýndakiler ne diyeceðini bilmez bir þaþkýnlýk içindeyken Nazým þu þiiri yazar ... Komünistler, bir çift sözüm var size : ister devlet baþýnda olun, ister zindanda, ister sýra neferi, ister parti katibi, Lenin girebilmeli, her zaman, her mekanda iþinize, evinize, bütün ömrünüze kendi iþi, öz evi, kendi ömrüymüþ gibi. ... SSCB gerçeklerini þiirleriyle anlatmýþ olan Nazým hiçbir zaman Stalinizme teslim olmamýþtýr.

Ehrenburglardan farký Nazým, SSCB'deki diðer sanatçýlara asla benzemedi. Nazým, bu dönemlerde Ehrenburg'la yaþadýðý bir olayý anlatýr: 1951'de ya da 1952'de Mos"1 kova'da S SCB ressamlarýnýn sergisini gezdiðimiz bir gün... Önemli yazarlardan bir grup oluþturuyorduk biz; bir salondan ötekine, yaným sýra Ýlya Ehrenburg yürüyordu. K endimi eleþtirel yorumlar yapmaktan alýkoyamýyor, üstelik alçak sesle bunlarý arkadaþlarýma söylüyordum. Onun fikrime katýlmadýðýný, tersine yüksek sözle övgüler düzdüðünü görünce çok þaþýrdým. Onunla tartýþmaya hazýrlanýyordum ki beni yan odalardan birisine itti, çevresine kaygýlý kaygýlý bakýnarak 'Sen deli misin' dedi 'ben altmýþ yaþýndayým, daha on yýl yaþamak istiyorum'... Sonra, sergiyi gezmeye devam ettik, ama sessizlik içinde..." Stalin armaðaný kazanmýþ, yüz binlerce hatta milyonlarca rubleyi cebe indirmiþ Surkov, Ehrenburg ve Simonov gibilerine, "....evet, muhakkak, þahane bir kabu ldü; memle ketin bü tün zenginliklerini emrime verdiler; görkemli bir apartman, yazlýk diye bir datch tahsis ettiler; lüks þölenlere çaðrýldým...gazeteler beni öve öve göklere çýkartýyor... ama yanýldýlar, aðýr bir þekilde yanýldýlar, beni 'satýn almayý' baþaramadýlar, hiçbir zaman da baþaramayacaklar." Asýl önemlisi Nazým'ýn bu fikirlerini bilenler, SSCB'de Stalin döneminde yaþanan katliamlarý, anti-demokratik uygulamalarý bilen arkadaþlarý, dönemin sosyalistleri hiç bir þey yazýp açýklamadýlar. Kulaklarýný týkayýp, gözlerini kapatýp, aðýzlarýna kilit vurAma ben dünyanýn en dular. "A hür komünistiyim, istediðimi, düþündüðümü serbestçe söylerim" diyerek Zekeriya Sertel'le konuþan Nazým, kendisini dýþla-

yan ve partinin baþýnda bulunan arkadaþlarýna "cciðeri beþ para etm e z , ka f a s ý i þ l e m e z , bo y u n e ðm e s i n de n b a þ k a bir þey bilmezler" diyordu. Ama Nazým'ýn mirasýndan yararlandýlar, onunla ilgili anýlarýyla övünüp durdular. SSCB'yi bizlere "sosyalist anavatan", Stalin'i de "güneþimiz" olarak anlatmaya devam ettiler. Nazým’ýn oðlu Mehmet Fuat'ýn kitabýndan bir bölümü aktarmak gerekiyor: "Düþüncelerini açýk açýk söylemekten çekiniyor, susuyor, zor durumda kalýrsa baþýna bir þey ge l m e m e s i i ç i n , i n a n m a dý ðý sözler ediyor, ama yeri geldikçe güvendiði arkadaþlarýna bu tedirginliðini aktarýyordu... Aslýnda bir konuk olarak bulunduðu Sovyetler Birliði'nde Stalinci yönetimden korkmamak imkansýzdý... Özgürlükçü davranýþlarý, bir takým uygulamalarý, eleþtirileri göze batmakta, arada bir yakýnlarý tarafýndan uyarýlmaktaydý. Bir iki kez de sorumlu kiþilerce uyarýlmýþtý. Kulaðýna, disiplinsiz davranýþlarýný sürdürürse, yemeklerine katýlan ilaçlarla yavaþ yavaþ zehirlenebileceði, yada bir kazaya kurban gidebileceði gibi dedikodular da geliyordu." Nazým 3 Haziran 1963 günü eli sabah gazetelerine uzanýrken öldü. Ýyi bir sosyalist olarak yaþadý, tartýþýlacak yanlarý olsa da (mesela Kürt sorununa iliþkin açýk bir þekilde bir þeyler yazmamasý gibi) hep halklarýn özgürce ve eþit bir þekilde yaþayacaðý bir dünyanýn kurulacaðýna inandý: ... Yüzüne yýlbaþý aðacýnýn telli pulu aydýnlýðý vuran çocuk belli, bilmiyorum neden, ama belli yaþayacak benden iki kere çok. Kosmosa filan gidip gelecek. Ýþ bunda deðil. Yeryüzünde görecek mucizenin büyüðünü : tek insan milletini pýrýl pýrýl. Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi... ... Bir aðaç gibi tek ve hür ve bir "B orman gibi kardeþçesine" yaþayacaðýmýz bir dünyanýn hasreti ile mücadeleye devam.

Y ararlanýlan kaynaklar 1- Fuat Mehmet "Gölgede Kalan Yýllar" Adam Yayýnlarý 2- Fuat Mehmet "Nazým Hikmet; Yaþamý, Ruhsal Yapýsý, Davalarý, Tartýþmalar, Dünya Görüþü, Þiirinin Geliþmeleri" Adam Yayýnlarý 3- Hikmet Nazým " Yeni Þiirler" Adam yayýnlarý 4- Hikmet Nazým "Son Þiirler" Adam Yayýnlarý 5- Hikmet Nazým " Yaþamak Güzel Þey Be Kardeþim" Adam Yayýnlarý 6- Ýlhan Atilla "Saðým Solum Sobe" -Nazým Dosyasýna Birkaç Belge- Bilgi Yayýnevi 7- Karaca Emin "Nazým Hikmet'in Þiirinde Gizli Tarih" Belge Yayýnevi 8- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi cilt 6 Ýletiþim Yayýnlarý 9- K. Simonov, "Bu Gün ve Yýllar Önce"- Nazým Hikmet- Söylem Yayýnevi 10- Þiþmanov Dimitrov "Türkiye'de Ýþçi ve Sosyalist Hareketi" Belge Yayýnevi 11- Türkali Vedat "Güven" GEN-DAÞ Yayýnevi

Ýnsan haklarý aktivisti ve sendikacý Mahmut Konuk ile F Tipi cezaevleri ve ölüm oruçlarý üzerine arkadaþýmýz Songül Özdemir'in yaptýðý görüþme:

- Terörle Mücadele Yasasý'nýn 16. maddesi deðiþti. Adalet Bakaný Hikmet Sami Türk "F tipi cezaevlerinde artýk kimsenin tecrit olduðu iddiasýnda bulunamayacaðýný" söylüyor. Hikmet Sami Türk herkesi aptal yerine koymaktan vazgeçsin. Terörle Mücadele Yasasý'nýn 16. maddesinin deðiþtirilmesinin ne anlama geldiðini herkes anlýyor. Yasa deðiþikliði, aynen þöyle diyor: "Kendileri için belirlenmiþ eðitim ve iyileþtirme programlarý çerçevesinde yurtlar, kütüphane ve spor alanlarýndan yararlanacaktýr." Bu ne demek? Daha cümlenin baþýnda "kendileri için belirlenmiþ" kaydý var. Bundan içerdeki insan için bir hak anlaþýlamaz. Ýdare onun için bir "eðitim ve iyileþtirme" programý "belirleyecek" ve sözgelimi bu gün, ya da haftanýn þu günleri þu saatler arasýnda top oynayacaksýnýz, yada kültür fizik yapacaksýnýz hadi gelin bakalým pat pat pat... Tamam konuþmak yok, tokalaþmak baþka bir þey yapmak yok... Ya da "bu gün inkýlap tarihi ve Atatürkçülük dersi alacaksýnýz." Yarýn yetmiþ küsur askeri marþý ezberletmeye kalkarlarsa kimse þaþýrmasýn. Yapmayan da kurallarý çiðnemekten disiplin cezasý alacak. 12 Eylül döneminde Diyarbakýr, Mamak ve benzeri zindanlarda bu uygulanmadý mý? Kurallara uymayanlarýn ortak yaþam alanlarýna çýkarýlmayacaðý ve tecritte kalacaðý açýkça yazýlýyor. Yasa deðiþikliði, iddia edildiði gibi tecridi kaldýrmýyor, tersine kalýcý ve baðlayýcý hale getiriyor. Ýnsanlarý beyinlerini deðiþtirmeye ve istemedikleri þeyleri öðrenmeye zorlamanýn kendisi iþkence deðil midir? Ya iþkenceyi, kiþiliksizleþmeyi, ruhen teslim olmayý kabul edeceksin, ya da........ - Ölüm orucuna yatanlarýn son durumu nedir? 1200 kiþi þu an F Tipi cezaevlerinde. Bunlardan 400'ü ölüm orucunda diðerleri ise 45'er günlük dönüþümlü açlýk grevindeler. Operasyon sonrasý 22 kiþi yaþamýný kaybetti. Operasyon da eklenirse toplam 54 kiþi hayatýný kaybetti. Þu anki ölüm orucu ekibi içerisinden 30 kiþinin hayata geri dönüþ olanaðý kalmamýþ durumda. Yani öldüler ama devlet zorla, makinalarla yaþatýyor. Bu günlerde bitirilmezse yeni gruplar ölüm orucuna baþlayacaklar. "B1 vitamini alýyorlar ve ölmüyorlar" propagandasý sonucu 19 Aralýk günü ölüm orucuna baþlayanlar B1 vitamini almýyor. Bu ekipte

Sayfa 11

olan Hüseyin KAYACI 128. günde hayatýný kaybetti. Devlet ölüm oruçlarýný laboratuvara, ölüm oruççularýný da deneklere döndürdü. Serum verilen bazý mahkumlarýn vücudu serumu kabul etmiyor ve vücutlarýn bir çok bölgesinde serum sývýsý birikiyor. - Ölüm orucuna yatanlara "terörist" denmesini nasýl deðerlendiriyorsunuz? Terörist diyenin kim olduðuna bakmak gerekiyor. Operasyon sýrasýnda Skorsky helikopter, lav silahlarý, zehirli gazlar, inþaat makinalarý, misket bombasý atýlýyor terörist diyenler tarafýndan. Çürüyen bu devlet, daha dün Adana'da yargýsýz infaz sýrasýnda insanlarýn ölümüne sebep olan özel timci polisleri serbest býraktý. Boþaltýlan, yakýlýp yýkýlan 3 bin köyün failleri 1000 operasyonun, 25 bin faili meçhul cinayetin sorumlularý "vatan kurtaran" kahraman edasýnda "Türkiye sizinle gurur duyuyor" sloganlarýyla bu sistemin en kilit mevkilerinde beslenip, korunmuyorlar mý? Her tarafýndan yolsuzluk, rüþvet, pislik akan bu sistemin efendilerinin kime terörist demeye hakký var? Kaldý ki terörist diye içeri týktýklarý insanlarýn yüzde doksaný eline silah almamýþ, ya bir bildiri, afiþ, broþür nedeniyle, ya bir mitingde bir pankart altýnda yürüdüðü için yakalanmýþ, iþkenceli polis sorgularýnda hazýrlanan fezlekelerle dayanarak DGM'lerde 10-15 yýl cezalara çarptýrýlmýþ gencecik insanlar. - Ölüm oruçlarýnýn sonlandýrýlabilmesi için ne yapýlmasý gerekiyor? Ölümlere seyirci kalmak istemeyenlere ne yapmalarýný öneriyorsunuz? Her þeyden önce toplumun suskunluðunu bozmasý ve devletin katliamlarýna dur demesi gerekiyor. Ýçerdekiler þöyle taktik, böyle strateji hatasý yaptý diyenler kendilerine bakmalýlar. Kaldý ki hata yapmak katledilmeye mazeret olur mu? Devlet ve hükümet yetkilileri sadece bu sistemi deðiþtirmeyi düþündükleri için, sadece bu çürümüþ kokuþmuþ sisteme muhalif olduklarý için içeri týktýklarý insanlara karþý bir öç alma ve bir imha operasyonu yürütüyorlar. Açýkça bir kuþaðý yok etmeye yöneliyorlar. Bunu görmeli, teþhir etmeli ve cesaretle sistemin efendilerinin yüzüne söyleyerek karþýlarýna çýkmalý, bu katliama dur demeliyiz. Çözüm devlet yetkilileriyle tutuklu temsilcilerinin görüþmelerinden geçer. Hayatlarýný ortaya koyanlarýn insani taleplerinin karþýlanmasýndan geçer. Unutmayalým ki onlarýn bu gün talep ettikleri þey kendileri için görünse de gelecek kuþaklar içindir. Potansiyel F Tipi yolcularý içindir. Sistemin krizi derinleþtikçe de daha çok insan ezilecek, daha çok insan bu nedenle baþ kaldýrmak zorunda olacak ve daha çok insan F tiplerine yolcu edilecektir.

Kitaplığımızdan: Hayvanlar Çiftliği

Geoge Orwell'in Hayvanlar Çiftliði kitabý ilk bakýþta basit bir fabl, bir çocuk kitabý gibi anlaþýlabilir. Çünkü kitapta insanlar yok; kitabýn kahramanlarý hayvanlar. George Orwell bu kitabý yazarken simgesel bir dil kullanýyor. Kitapta hiçbir þey üretmeyen sadece tüketmesini bilen, asalakça yaþayan burjuvalar insanlarla simgeleniyor. Hakkýný alamayan, hep ezilip sömürülen, iðrenç koþullarda yaþayan iþçiler ise hayvanlarla simgeleniyor. Ýnsanlara (burjuvalara) karþý isyan edip, onlarý çiftliklerinden kovan hayvanlar bir süre çiftlikte rahatça yaþýyorlar. Kendi ürettikleri þeyleri kendileri yiyorlar. Ama bir süre sonra diðer bölgelerden gelen insanlar, çiftliðe saldýrmaya baþlýyorlar. Ve ilk bakýþta devrimci olan domuzlar sonradan kendilerini ayrýcalýklý bir sýnýf konumuna getiriyorlar. Bu domuzlar diðer hayvanlar üzerinde devrimden önce olduðu gibi bir hegemonya kuruyorlar. Ýþte bu koþullar devrimin kaybedilmesine neden oluyor. Bu domuzlarýn baþý olan Napolyon Stalin'i fazlasýyla hatýrlatýyor. Kitabýn son satýrý þöyle; "Dýþarýdaki hayvanlar domuz-

dan insana, insandan domuza bakýyorlardý, ama hangisinin hangisi olduðunu ayýrt etmek artýk mümkün deðildi." Bu kitap Rusya'daki sosyalist devrimin nasýl kaybedildiðinin, bir devrimin nasýl bir diktatörlüðe dönüþtüðünün muhasebesini yapýyor. Kitabý okuduktan sonra Troçkizmin neden savunulmasý gerektiðini ve enternasyonalizmin önemini daha iyi anlýyoruz. Stalinizmin verdiði umutsuzluktan kurtulmanýn tek yolu gerçek devrimci Marksist geleneðe sahip çýkmaktýr. Ve gerçek devrimci Marksist geleneðe sahip çýkmak da sosyalizmin öldüðünü haykýran çýðlýklarý susturmak, SSCB'de çöken þeyin Stalinizm ve "Rus devlet kapitalizmi" olduðunu anlatmak ve enternasyonalizmi savunmakla mümkündür.

Nu rc an A rs l an

George Orwell yirminci yüzyýlýn en etkili ve en ateþli sosyalist yazarlarýndan birisi. "Ne zaman canýyla, kanýyla doðal düþmaný polisle mücadele eden bir iþçi görsem, kendime 'hangi taraftayým diye' sormak zorunda deðilim" diyen Orwell sert bir biçimde Stalinist Rusya'ya karþý çýkmýþtýr. Orwell, Ýspanya Ýç Savaþý sonrasý, 1947'de þöyle yazar: "Hiçbir þey, Rusya'nýn sosyalist bir ülke olduðu ve bu ülke yöneticilerinin her hareketinin haklý ya da en azýndan mazur görülmesi gerektiði inancý kadar orijinal sosyalist fikirleri yozlaþtýrmamýþtýr. Eðer sosyalist hareketin yeniden doðmasýný istiyorsak Sovyet mitinin yýkýlmasýnýn zorunlu olduðuna ikna oldum." Orwell'ýn en iyi romanlarýndan biri olan "Katalonya'ya Selam" kitabýný da herkesin okumasýný öneriyoruz.


SUSMA HAYKIR, HÜCRE ÖLÜMDÜR

Yıl 1 Sayı 7

Her gün hücrelere karþý ölüme yatan tutsak ve yakýnlarýnýn ölüm haberleriyle sarsýlýyor ve artýk bu ölümler bitsin istiyoruz. Ölüm oruçlarýnýn devam ettiði her dakika yolsuzluða, yoksulluða, adaletsizliðe baþ kaldýran; gelecek için umut ve enerji dolu gençlerimizi kaybettiðimizi hissediyoruz. Ölümlere seyirci kalmanýn aðýrlýðý her insan haklarý savunucusunu çileden çýkarýyor. Ancak ölümleri durduramamanýn sorumluluðunu omuzlarýnda hissedenler, sonuç alýcý bir þey yapamamanýn aðýrlýðý altýnda eziliyorlar. Bu durum bir kader deðil 11 Kasým'da 70.000 kadar kamu emekçisi, solcu militan Ankara'da Kýzýlay'da buluþtu. 1 Aralýk'ta memur statüsünde çalýþan kamu emekçileri tarihinin en geniþ katýlýmlý grevini yaptýlar ve Türkiye'nin her tarafýnda meydanlarda buluþtular. IMF bütçesine karþý öfke KESK liderliði etrafýnda sokaða eyleme taþýndý. Bu dönemde "Hücrelere Dur!" çaðrýsý "Hükümete Dur!, IMF'ye Dur!" çaðrýsýyla alanlarda birleþti. Bu birleþik güç Adalet Bakaný Sami Türk'ün "yeni bir uzlaþma ortamý saðlanýncaya kadar F tipi cezaevlerini kullanýma açmayacaðýz" açýklamasý yapmaya kadar götürdü. Solun sokaklarý talepleriyle doldurduðu bu dönemde, aþýrý sað kendisini polis ayaklanmasýnda ifade etti ve hücre eylemlerine azgýn bir saldýrý gerçekleþtirdiler. Faþistlerin hücre karþýtý platformun sözcülerine ve militanlarýna karþý uyguladýðý baský, toplumda genel bir polis terörü olarak yaþandý. Ýþçi hareketinin ve hücrelere direnen tutsaklarýn gelecekleri açýsýndan iþte bu birkaç gün çok önemliydi. Sokaklar hücre karþýtlarýna yasaklanmýþ, insan haklarý savunucularý teker teker evlerinden, iþyerlerinden, sokaklardan, derneklerden, sendikalardan toplanýp götürülürken Hücre Karþýtý Platform'un militanlarýndan daha büyük bir gücün sokaða çýkmasý gerekiyordu. Bu güç, 11 Kasým'da, 1 Aralýk'ta Kýzýlay'ý özgürleþtiren, ezilenlerin taleplerini birleþtirebilecek iþçi sýnýfýnýn ör-

350.000 TL

Mayıs 2001

F-tipi iþkenceye, devletin bu konudaki baskýlarýna karþý tutarlý olarak karþý koyan nadir yazarlardan Oral Çalýþlar'ýn F-tipi cezaevinden gelen bir mektubu yayýmladýðý bir yazýsýný aynen aktarýyoruz:

Ýki Kardeþin Ölümle Hesaplaþmasý

gütlü gücü olan sendikalarda vardý. Ancak polis terörünün arttýrýldýðý bu önemli günlerde, sendikalar ve sol partiler IMF bütçesine karþý önceden duyurduklarý eylem ve gösterilerden bile vazgeçtiler, hücre tipi eylemcilere kapýlarýný kapatmaya çalýþtýlar. Sokaða çýkmak isteyen az sayýda sendikacý ve militan yalnýz kaldý ve ezildi. 11 Kasým'da, 1 Aralýk'ta "kurtuluþ yok tek baþýna, ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganý etrafýnda güçlü bir þekilde atýlan çýðlýk sendikal ve sol liderlikler tarafýndan yok sayýldý. Eylemlerini erteleyen, sokaða çýkmayan, hücre karþýtlarýyla tabanýný birleþtirmekten kaçan sendika ve sol parti liderleri bir yandan iþçi hareketinin kendine güvenini kaybetmesine yol açarken diðer yandan da toplumda tekrar sað fikirlerin ve politikacýlarýn hegemonya kurmasýna ve hükümetin yükselen hareketten paçasýný kurtarmasýna yol açtý. Þimdi ne yapacaðýz? Mart'ta yaþanan ekonomik kriz toplumda yeni bir öfke dalgasý ve mücadele isteði yarattý. Tekrar 14 Nisan'da, 1 Mayýs'ta meydanlarda taleplerimizi haykýrdýk, özgürlük þarkýlarý söyledik. Ancak son dönemde yaþanýlanlar varolan liderliklere güvensizliði çok arttýrdý. Bu güvensizlik, alternatif bir sol ve özgürlük mücadelesine dönüþtürülmek zorunda. Þimdi aðlayýp, sýzlanma, umutsuzluk teorileri yapma, liderliklerden þikayetçi olma zamaný deðil, alternatif bir politik liderlik yaratma zamaný.

Nasýl kazanýrýz? Ölüm orucu her gün binlerce insaný iþsizliðe, açlýða, ölüme mahkum eden bu sistemin bekçilerini sarsmaz, üzmez, dize getiremez. Onlar için bir muhalifin kendini açlýktan öldürmesi sevinilecek bir þeydir. Meclis Adalet Komisyonu üyesi ülkücü Orhan Býçakçýoðlu'na göre, "bu kiþiler kendi karýlarýyla ve kýzlarýyla birlikte yatma þanslarý ellerinden alýndýðý için bu eylemlere kalkýþýyorlar." MHP milletvekilleri 7 gencin katili faþist Haluk Kýrcý'yý cezaevinden kurtarmak için her türlü yolu deniyor, özel yasalar çýkarmaya çalýþýyorlar. Bu "insan tozu" mahluklar ölüm orucuyla dize getirilemez. Bunlarýn elinde Çorum'da, Maraþ'ta gerçekleþtiren kitlesel katliamlarýn, binlerce gencin, aydýn ve sendikacýnýn kaný var. Bu eli kanlý ülkücüleri ve onlarý besleyen yöneticileri dize getirmenin yolu kitlesel mücadeledir. Kitlesel mücadele ayaðý olmayan ölüm orucu eylemi umutsuzluðu, güvensizliði arttýrarak daha güzel bir dünyaya olan inancý azaltmaktadýr. Daha güzel bir dünya için daha fazla "þehit"e deðil, daha fazla düþünen, tartýþan, mücadele eden yaþam dolu militanlara ihtiyacýmýz var. Hücrelerin duvarlarýný zayýflatmak için iþçi sýnýfýnýn gücüne ihtiyacýmýz var. Politik olarak kendine güvenli ve bilinçli bir sýnýf hareketi için ölüme yatan gençlerin yaþamasýna ve katkýsýna ihtiyacýmýz var.

"Bu sistemin efendilerinin kimseye terörist deme hakkı yoktur" Ç i ð d e m Ö zb a þ

İnsan hakları aktivisti ve sendikacı Mahmut Konuk ile F Tipi cezaevleri ve ölüm oruçları üzerine yaptığımız görüşme sayfa 11’de

17 yaþýnda cezaevine giren Bülent Yýldýrým'ýn mektubunu sizinle paylaþmak istiyorum. ''Ben bütün bunlarý yaþamak zorunda mýyým, bilemiyorum. Size baþýmdan geçenleri anlatsam, ya dehþete kapýlýrsýnýz ya da acý acý gülersiniz. Neden altý yýldýr yatýyorum mahpusta? Ben lise son sýnýf öðrencisiydim tutuklandýðýmda. Abimle birlikte tutuklandýk. Bana niye bu kadar yýl verdiler, sonradan anladým. Avukatým hep 'çýkacaksýn, tahliye olacaksýn' diyordu, ben de inanýyordum. Ne bomba atmýþtým ne de adam vurmuþtum. Yaþým da 17 idi. Sistemi yeterince tanýmýyormuþum. 12.5 yýl ceza alýnca anladým ki ben 'çok tehlikeli bir terörist'miþim. Abim de 12.5 yýl aldý. Sonra yaþ küçüklüðünden benim cezam 8 yýl 4 aya indi. Eh! Yolu yok yatacaktým. Adana'dan, önce Konya'ya oradan da Ceyhan'a gönderdiler. Þimdi de Sincan'a geldim. Ama ne geliþ. 6 yýlda kafamý, vücudumu haritaya çevirdiler. Operasyonlardan, açlýk grevlerinden, her birinden aldýðým bir hasarla, yaþama tutunmaya devam ediyorum. 19 Aralýk 'operasyon' unda inanýn, bombalardan, sinir gazýndan ve tazyikli sulardan, jandarma içeri girinceye kadar bir köþede yýðýlýp kalmýþtým. Zaten gözüm önümü bile görmüyordu. Sonra jandarma içeri girdi. Ben daha önce de operasyonlar görmüþtüm, neyse... Bana vurmaya baþladýlar. Coplar yaðmur gibi baþýma iniyordu. Ellerimle baþýmý koruyamadým, çünkü tüm parmaklarým on saniyede ya patladý ya da kýrýldý. Durmadan kafama vuruyorlardý. Acaba neden? Ben onlarý yeni görüyordum. Bir þey de yapmamýþtým. Ama onlar beni öldürmek istiyorlardý. Sonra kendimi bir karanlýkta buldum. Ayýldýðýmda arkadan kelepçelenmiþ, soyulmuþ, kan-revan, kýrýklar içinde bir nakil arabasýndaydým. Neden ölmemiþtim bilmiyordum. 'Operasyon' anýnda aramýza nasýl olduysa bir teðmen ve çavuþ düþmüþtü. Ýnanýn düþmüþlerdi. Bize vururken ranzadan yuvarlandýlar ve gaz maskeleri de düþtü. Gazýn içinde baðýrýp durdular. Teðmenin kaþý patlamýþtý. Ben ona pansuman yaptým. Korkudan titriyordu, 'korkma' dedim, yüzünü sildim, sigara verdim, içti. Teðmene, 'Pencereye gel, komutandan operasyonu durdurmasýný iste' dedik. Ýstedi, ama onu kimse dinlemedi. Zaten onlara biz bir þey yapmadýk. Kendileri hayattalar. Onlara, hepi-

miz iyi davrandýk. Bazý arkadaþlar onlara, 'Neden bize saldýrdýnýz, bizi tanýyor musunuz? Tanýmadýðýnýz insanlarý neden öldürüyorsunuz' dediler. Evet onlar bizi öldürdüler; tanýmadýklarý, bilmedikleri bizi. Þimdi ben buradayým, tek baþýma hücrede. Bir ay önce ölüm orucundaki abimi götürdükleri günden beri yalnýzým. Bu 'oda' da bütün renkler açýk, beyaza çalar. Ranza yatak, dolap, pencere, kalorifer, duvar, nevresim, çöp poþeti. Gözlerim bozuldu, sinirlerim gergin. Kimse yok. Bir ay oldu, yalnýzým. Ailemle haftada bir görüþüyorum. Annem hastane önünde yatýp kalkýyor. Adana'ya eve gittiði yok. Görüþ bitince yine 'oda' ma geliyorum. Bir aþaðý bir yukarý çýkýyorum. Villam dubleks ya. Sonra havalandýrmaya, sonra yine aþaðý, yine yukarý, yine aþaðý... Uyumak istiyorum, belki zaman geçer diye. Ama 24 saat uyunmuyor ki. Ben 8 saat bile yatamam. Mezarlýktan geçen adam misali ýslýk çalýyorum, türkü söylüyorum. Acaba abim öldü mü? Bilmiyorum. Anamý yine copladýlar mý? Bilmiyorum. Slogan sesleri geliyor. Ben de baðýrýyorum. Ölenlerin sayýsý oldu 17. Ýçim yanýyor, yüreðim sýkýþýyor. Kaným donuyor. Yaklaþýk 120 gün açlýk grevi yaptým. Þimdi ara verdim. Anam, 'bari sen ölme, ikiniz ölmeyin' diyor. 'Ne yapayým anne, kurþun da, zulüm de adam seçmiyor ki' cevabýný veriyorum. Ara verdim açlýk grevine, annem inanmýyor. 'Beni kandýrýyorsun, üzülmeyeyim diye yalan söylüyorsun' diyor. Doðru söylüyorum. Ama yemek yemiyorum, yiyemiyorum. Boðazýmdan gitmiyor. Yemeði alýyorum delikten, bakýyorum yemeðe, sonra çöpe. Nevzat Çelik' in dediði gibi 'Ölümü özledim, yaþamak isterken delicesine...' .... Selamlar, sevgiler... Bülent Yýldýrým.'' Ne denebilir ki. Tek söyleyeceðim, ölme çocuk. Beðenmesen de boðazýndan geçmese de o yemeði ye... Yarýn her þey deðiþebilir. Neler deðiþmiyor ki! **** 17 yaþýndaki çocuklarýný hücrelere kapatýp bu ülkeyi yöneteceklerini sananlar, bu ülkeyi yedi düvele muhtaç, bir ölüm ülkesi haline getirdiler. Orada çocuklar ölüyor, bu ülkeyi yönetenlerin kýlý kýpýrdamýyor. Bunu anlamak ve anlatmak mümkün deðil. Çocuklarý hücrelerde ölümle hesaplaþan bir ülkede yaþýyoruz, haberiniz olsun...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.