Kapitalizm ile suç ve çıkar ortaklığı olmayanlar; kapitalizmi yıkıp, özgürlükçü ve eşitlikçi bir dünya kurmak için, devrimci bir dünya partisinin politik önderliğinde bir leşerek savaşınız!
Komünist Dergi
Fiyatı 50 Kuruş (KDV Dahil)
Eylül 2014 / Özel Sayı: 7
"Dünya Barış Günü" Vesilesiyle Bir Kez Daha Savaş ve Barış Üzerine "Dünya Barış Günü" Nedir, Mucidi Kimdir? İkinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası, "Doğu Bloku" ve Batı" olarak adlandırılan "iki kutuplu" bir dünya düzeni kurulmuştu. "Dünya Barış Günü" işte bu iki kutuplu dünyanın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır, mucidi ise Sovyetler Birliği'dir. 1 Eylül'ün "Dünya Barış Günü" olarak kutlanması, Sovyetler Birliği'nin, "kapitalizmle barış içinde bir arada yarış" anlayışının bir ürünü olarak kararlaştırılmış, 1950'li yıllar itibariyle de, Sovyetler Birliği'nde ve diğer Doğu Bloku ülkelerinde kutlanmaya başlamıştır. Elbette ki "Kapitalizmle barış içinde yarış" anlayışının mucidi, iddia edildiği gibi Kruşçev değildir. Bu anlayışın asıl mucidi İkinci Enternasyonal geleneğinin temsilcisi Stalin'dir. Bu anlayışın temelleri savaş öncesi dönemde atılmıştır; zaten 1943 yılında Komintern feshedilmiş olması da bu anlayışın bir sonucudur. "Dünya Barış Günü" üzerinden yapılmak istenen, kapitalist sistem tarafından Sovyetler Birliği'ne karşı geliştirilebilecek savaş girişimini etkisiz kılmaktı. Özcesi; dünyadaki barış merkezli hareket Sovyetler Birliği'nin dış siyasetinin bir aracı olarak kullanılacaktı. Zaten öyle de oldu. 1 Eylül tarihinin seçilme nedeni ise, 1939 yılı Eylül ayında Almanya'nın Polonya'yı işgale başlama tarihi olmasıdır. Bu tarih aynı zamanda ikinci emperyalist paylaşım savaşın da başlama tarihi olarak kabul edilir. Bir başka "Dünya Barış Günü" ise İkinci emperyalist savaşın galip devletlerinin liderliğinde ve kontrolünde 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler isimli örgüt tarafından ilan edilendir. BM tarafından ilan edilen "Dünya Barış Günü, 21 Eylül'de kutlanmaktadır. Ama bunun dünyadaki barış hareketi ve sol üzerinde bir etkisi yoktur. Peki, 1945'de Savaş Bitmiş midir? Bu sorunun cevabını doğru verebilmek için, öncelikli olarak savaşın tanımının yapılması gerek-
mektedir. Savaş ve Barış olgularını yaşama egemen olanlara göre ele alacak olursak, hiyerarşik olarak örgütlenmiş olan bugünkü yaşamda, egemen durumda olanlar kendi egemen durumlarını tehdit eden her durumu bir savaş ilanı olarak mütalaa etmektedirler. Bununla da kalmayıp, uyguladıkları şiddeti de "barışı ve huzuru korumak" olarak meşru göstermektedirler. Dünyanın egemeni olan güçler açısından 1945'de barış tesis edilmiştir ve esas olan da bu barışı korumaktır. Eğer savaştan anlaşılması gereken, savaşın patronu olan emperyalist devletlerin birbirleriyle topyekun savaşı ise, bu durumda rahatça şunu söyleyebiliriz: 1945 yılında savaş bitmiştir ve egemen olan barıştır. Zira emperyalist güçler, eğer ki kendileri bir savaşın içinde değilseler ve birbirleriyle savaşmıyorlarsa, dünyada barışın olduğunu söylemektedirler. Mevcut olan savaşları ise, "bölgesel", "etnik" ya da "iç savaş" olarak tanımlıyorlar. Emperyalist, dünyada barış olduğunu söylemekle kalmıyorlar, kendi görevlerini ve işgal hareketlerini de "barışı korumak" olarak izah ediyorlar. Peki, savaşın ve barışın herkes için genel geçer bir anlam ifade edebilmesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabı, elbette ki hayır olmak zorundadır. Zira bir yığın karmaşıklığın, çatışmanın, iç içe geçmişliğin ve bölünmenin egemen olduğu bugünkü yaşamda savaş ve barış olgularının herkes için aynı anlamı ifade edebilmesi mümkün değildir. Örneğin günümüzde dünya nüfusunun dörtte biri açlıktan dolayı ölümle yüz yüzedir ama bu dünyanın tokları için savaşın değil, barışın adıdır. Bugün dünya da ki toplam üretimin %80’ini dünya nüfusunun %20’si tüketiyor ama bu dünya nüfusunun %20’si için savaşın değil, barışın adıdır. Bugün yoksulluktan dolayı milyonlarca kadın ve çocuk fahişelik yapmak zorunda ama bu fahişelik yapmak zorunda olmayanlar için savaşın değil, barışın adıdır. Bugün her hangi bir ülke ya da bir topluluk, kendi geleceğini bildiği gibi tayin etmeye
kalkıştığında tepesine bombalar yağıyor, ambargoya maruz kalıyorsa, bu egemen olanlar için savaşın değil barışın adıdır. Suriye, Irak, Afganistan, Batı ve Güney Kürdistan, Ukrayna, Filistin, Sudan, Nijerya ve daha bir çok coğrafyada savaşlar mevcuttur; ama savaştan uzakta yaşayan toplumlar için halen daha dünyada barış hakimdir. Evet, günümüzde adına "barış" denilen şeyin fakirlerin ve ezilenlerin günlük yaşamlarına tercümesi sürekli savaş, yoksulluk ve ölümdür. Egemenlerin ve zenginlerin saltanatı devam ettikçe de bunun değişmesi mümkün değildir. Çünkü bu, egemenlerin kendi egemenliklerini sürdürebilmelerinin biricik yoludur. Özcesi; savaşın ve barışın herkes için ortak bir tanımını yapabilmek mümkün değildir. Savaş – Barış ve Devrimci Tavır Marks der ki, “tarih sınıf savaşlarının tarihidir.” Doğru da der. Eksik der, ama doğru der. Eksik der çünkü, başka dinamikleri göz ardı eder, ya da kendi tanımlamasının içinde tanımlar. Ama onun eksikliği, tarih anlayışının doğru olmadığı anlamına gelmez. Tarih sınıf savaşlarının tarihidir, ama aynı zamanda tarih, ezenlerle ezilenlerin de tarihidir. Kadınla erkeğin; Heteroseksüeller ile Homoseksüellerin; ezen ulus ile ezilen ulusun vb. birçok ezme ezilme ilişkisinin de tarihidir tarih. Her ne kadar da sınıf egemenliği iktidar olma özelliği dolayısıyla bütün bunları belirliyor olsa da, tarihi tek başına sınıf savaşları tarihi olarak tanımlamak yeterli ve doğru olmaz. Eğer tarihi dar anlamıyla sınıflar savaşının, geniş anlamı ile ise, ezenlerle ezilenlerin savaşının tarihi olarak mütalaa ediyorsak; bu durumda, ezen ile ezilen olduğu müddetçe sürekli bir savaş var demektir; ilan edilmiş ya da ilan edilmemiş fark etmez. Bu durumda, “barış”tan ancak ve ancak bu ezme ezilme ilişkisinin egemeni olan bahsedebilir. Bu ilişkinin ezileni ise, asla. Çünkü, bu ilişkinin ezileni için söz konusu olan barış değil savaştır. Vaziyet böyleyken, “devrimci” çevrelerin barış savunuculuğuna soyunmuş olmaları ve kitleleri bu doğrultuda seferber etmeye çalışmaları iki tehlikeli sonuca yol açmaktadır. Birinci tehlikeli sonuç şudur: Marksist tarih anlayışı inkar edilmektedir ve bu çevrelerin, Marksist tarih anlayışını reddettikleri bir noktada sınıf savaşından bahsedebilmeleri mümkün değildir. Çünkü Marksist sınıf savaşı teorisi ve pratiği bu tarih anlayışının bir sonucu olarak vücut bulmaktadır.
İkinci tehlikeli sonuç ise şudur: kitlelerin, kapitalizmin egemen olduğu bir dünya da barışın mümkün olabileceği yönünde bir düşünceye ikna olmaları noktasında burjuvaziye hizmet edilmektedir. Ne yazık ki Egemenlerin değer yargıları, devrimci hareketin çok önemli bir bölümünün de değer yargısı olmuş durumdadır. Ve bu “devrimci” çevrelerin birçok hususta olduğu gibi savaş ve barış hususlarında ki değer yargıları da, düşmanın ki ile aynıdır. “Devrimci” çevreler, düşman savaş deyince savaş, barış deyince barış demektedirler. Ve “devrimci” çevreler de tıpkı kapitalistler gibi, savaş derken kastettikleri şey; silahların konuşturulduğu bir durumdur. Buna bağlı olarak ta, silahlar sustuğunda barış zamanı başlamaktadır. Burjuvazi, başlangıçta sosyal demokrasinin, sonraları ise “barış içinde yarış” anlayışının sahibi Stalinizmin unutulmaz yardımları sayesinde, kapitalizm altında “barışın mümkün olabileceği” yalanını “devrimci” topluluklar da dahil, geniş kesimlere empoze etmeyi başarabilmiştir. Ve devrimci çevrelere bugün egemen olan işte bu sınıf uzlaşmacı politik kültürdür. Gerek tarih anlayışı gerekse de tarihsel ve politik varlık sebebi gereği olarak devrimcilerin sözü ve eylemi bu olamaz. Bu, kendi politik varlık sebeplerine ve Marksist tarih anlayışına ihanettir. Kapitalizmin varlığı, başlı başına bir savaş durumudur. Ve bu savaş durumu karşısında tek devrimci duruş, karşı savaşı örgütlemektir. Bu karşı savaşın dinamikleri, biçimi, çapı ve araçları tabii ki her somut durumda farklı olacaktır, ama bu ne savaşın var olduğu gerçeğini değiştirir, ne de karşı savaşı örgütleme zorunluluğunu. Evet, savaş süreklidir. Barış ise, ancak bu kavram ne zaman ki talep olmaktan çıkar ve anlamsızlaşır; işte o zaman mümkündür. Bu ise, ancak ve ancak, yeryüzünde bütün ayrımcılıkların ve ayrıcalıkların son bulduğu an mümkündür. Eğer yeryüzünde tek bir insan barış istiyorsa ve tek bir insan ayrımcılığa maruz kalıyorsa; savaş devam ediyor demektir. Bu gerçekliğe rağmen kapitalizmin egemenliği altında barışı savunmak, hem savaşın başka araçlarla, yani bu zamana kadar ki haliyle sürdürülmesini onaylamaktır; hem de kapitalizmin barış adı altında sürdürdüğü sürekli savaşı meşrulaştırmaktır. Yani bomba ile değil, aç bırakarak öldürün demektir. Çünkü kapitalizmin varlığı, savaşın varlığıdır ve o yıkılmadan barış mümkün değildir. Onu yıkmak ise, devrimci savaşı örgütlemek ile mümkündür.
YOKSULLARIN EVLERİNE BARIŞ, VARSILLARIN SARAYLARINA KARŞI SAVAŞ!
Komünist Zemin - Süreli- Yaygın - Politik Dergi • Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Yıldız Pınar • Yönetim Yeri:
Mehmet Akif Mahallesi, Recep Ayan Caddesi No: 26 / 3 Çekmeköy / İSTANBUL • E-Mail: devrimcigazete@yahoo.com • Baskı: Özdemir Matbaacılık, Davutpaşa Caddesi, Güven Sanayi Sitesi, C Blok, No: 242 Topkapı / İSTANBUL