M
arksist Bak s
B ü t ü n
D ü n y a n ý n
Ý þ ç i l e r i
B i r l e þ i n !
Yýl: 6 - Sayý: 21
Fiyatý: 3 TL
Miþ Kifaye!*
Ya Sürekli Devrim Ya Sürekli Katliam!
* Seçimlerden Ne Çýkar? * 1936 Mahkemeleri Dosyasý * Arap Devrimlerinin Mottosu * 21. Yüzyýlýn Yükselen Gücü: Çin-I * Türkiye’nin Gerçeði, Sýçramalar ve Kýrýlmalar
*Yeterli Deðil!
www.bolsevik.org
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya diktatörlüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.
Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýný görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..
Ýçindekiler Seçimlerden Ne Çýkar? Nükleer Santrallere Neden Karþýyýz? Bin Ladin Operasyonu Üzerine 1936 Mahkemeleri Dosyasý: Stalin’in Büyük Terörü: Kökenleri ve Sonuçlarý Arap Devrimlerinin Mottosu: Ya Sürekli Devrim Ya Sürekli Katliam! 1936 Mahkemeleri Dosyasý: Devrim Kuþaðý Yok Ediliyor! Türkiye’nin Gerçeði, Sýçramalar ve Kýrýlmalar 21. Yüzyýlýn Yükselen Gücü: Çin-I
...................2 ..................11 ...................18 ..................23 ...................28 ..................37 ..................43 ..................49
MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 6 Sayý: 21 Mayýs 2011
Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Kocatepe Mah. Selanik Cad. No: 23/17 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-544 66 34 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk
Ýletiþim Ýçin: marksistbakis@yahoo.com www.bolsevik.org Büro: Kocatepe Mah. Selanik Cad. No: 23/17 Kýzýlay/ANKARA
MARKSÝST BAKIÞ
SEÇÝMLERDEN NE ÇIKAR? 12 Haziran öncesi Türkiye'nin gündemi seçimlerde düðümlenmiþ durumda. Düzen partileri seçim meydanlarýna indi, kendilerince halkýn nabzýný yokluyorlar. Bol keseden vaatlerle, belaltý belüstü her türden polemikle doldurduklarý seçim konuþmalarýyla hepsi "tek baþýna iktidar"a koþuyor. Dahasý, bu seçimlerde düzen partilerinin ufuklarý bayaðý geniþlemiþ olacak ki herkes 12 Haziran'ý býrakmýþ, 2023'e kafayý takmýþ durumda. Önümüzde koskoca 12 sene olunca da "serbest atýþ"ýn menzili geniþliyor, projeler çýldýrýyor. Son zamanlarda kendini siyasetten çok "hesap kitap" ve "piskevüt" iþine veren Bahçeli bile 2023'ün patentini sahiplenmiþ görünüyor. Daha mart ayý baþýnda milletvekili aday adaylýðý baþvurusu sürecinde ilginç bir seçim dönemine giriyor olduðumuzun ipuçlarý vardý. Devlet bürokrasisinin üst kademelerinden "Vahþi Batý döneminin Amerikasý'ndaki Altýna Hücum'u andýrýr þekilde AK Parti'nin Ampul'üne hücumu" ("Memurlar AK Parti Kapýsýnda", Murat Yetkin, 11.03.2011, Radikal) ve sosyal demokrat pelerine bürünüp "acaba bu sefer olur mu?" dedirten CHP'nin yaþadýðý "liste depremi" seçim sürecinin startýný vermiþti. YSK'nýn BDP destekli baðýmsýz adaylarý vetosu ve iki gün içinde geri adým atmasý ise seçim sürecine damga vuran bir diðer önemli geliþme olmuþtu. Ýstifalar, çýlgýn projeler, kaset skandallarý vs. derken sonunda liderler çýktý meydana. Ýçinden geçtiðimiz curcunalý seçim dönemini daha da ilginç kýlan ise seçim sonuçlarýnýn üç aþaðý beþ yukarý belli olmasý. Beklenmedik ve öngörülmeyen bir þey olmazsa AKP, kendi deyimiyle "ustalýk dönemi"nin yolunu tutmuþ durumda. Asýl cevap bekleyen soru, yeni meclisin kompozisyonu nasýl olacak? Sürpriz olasýlýk AKP'nin tek baþýna iktidar olacak meclis çoðunluðunu yakalayamamasý, ki bu düþük ihtimal CHPMHP ve baðýmsýz BDP adaylarýnýn yüksek oylar almasýna bakýyor. Bir diðer sürpriz de AKP'nin referandumdan sonra daha da zorladýðý MHP'nin baraj altýnda kalmasý, ki böylece AKP anayasayý rahatlýkla deðiþtirebileceði bir çoðunlukla mecliste yer almýþ olacak. CHP cephesi ise "yeni çehresi" ile
2
yüzde 30 üstü oy alarak pek çok dengeyi deðiþtirecek bir süprize imza atmanýn peþinde. Biz þimdilik spekülasyonlarý ve ihtimalleri bir kenara býrakalým. Bu yazýda amaçladýðýmýz, seçim sürecinde yaþanan geliþmeler üzerinden siyasi iklimi anlamaya ve yorumlamaya çalýþmak olacak. 12 Haziran seçimlerine giden süreç, bu süreçte yaþanan geliþmeler pek çok önemli noktada kafa yorulmasý gereken sorunsallar ortaya çýkarýyor. Bunlarýn baþýnda da yeni anayasa tartýþmalarý geliyor. Liberallerin, AKP yancýlarýnýn, sermaye kesimlerinin, BDP'nin seçimlerden sonra en büyük beklentisi "sivil ve demokratik anayasa" adýyla pazarlanan yeni anayasa. Ancak, bütün bu "demokratik" anayasa beklentileriyle, AKP'nin son yýllarda dozajýný iyiden iyiye artýrdýðý anti-demokratik, keyfî uygulamalarýn birlikte yürümesi, süreci ve beklentileri karmaþýklaþtýrýyor. Baþkanlýk sistemi tartýþmalarý da gelecek dönem anayasa tartýþmalarýnýn önemli bir ayaðý olacak. Siyasetin "normalleþmesi" tartýþmalarý da anormal toplumsal ve ekonomik geliþmelerle el ele yürüyor. Çýlgýn projeler ekonomik geliþmelerle birlikte düþünüldüðünde korkutucu bir rotada yürümeye baþladýðýmýzýn sinyallerini veriyor. Öte yandan Kürt sorunu yepyeni bir merhaleye gelmiþ durumda ve bu seçimler çok karmaþýk sonuçlar üretmeye aday. Bu yazýda seçimlere giden Türkiye'nin gördüklerini, yaþadýklarýný birkaç baþlýk etrafýnda akýl yürütmeye çalýþarak deðerlendireceðiz. Siyasetin, ekonominin ve Kürt sorununun nereye doðru evrilmekte olduðunu anlama çabasý, gelecek dönemde sýnýf mücadelelerinde doðru konum almak için ve
MARKSÝST BAKIÞ 12 Haziran seçimlerine giden süreç, bu süreçte yaþanan geliþmeler pek çok önemli noktada kafa yorulmasý gereken sorunsallar ortaya çýkarýyor. Bunlarýn baþýnda da yeni anayasa tartýþmalarý geliyor. Liberallerin, AKP yancýlarýnýn, sermaye kesimlerinin, BDP'nin seçimlerden sonra en büyük beklentisi "sivil ve demokratik anayasa" adýyla pazarlanan yeni anayasa. Ancak, bütün bu "demokratik" anayasa beklentileriyle, AKP'nin son yýllarda dozajýný iyiden iyiye artýrdýðý antidemokratik, keyfî uygulamalarýn birlikte yürümesi, süreci ve beklentileri karmaþýklaþtýrýyor. Baþkanlýk sistemi tartýþmalarý da gelecek dönem anayasa tartýþmalarýnýn önemli bir ayaðý olacak. Siyasetin "normalleþmesi" tartýþmalarý da anormal toplumsal ve ekonomik geliþmelerle el ele yürüyor. Çýlgýn projeler ekonomik geliþmelerle birlikte düþünüldüðünde korkutucu bir rotada yürümeye baþladýðýmýzýn sinyallerini veriyor. Öte yandan Kürt sorunu yepyeni bir merhaleye gelmiþ durumda ve bu seçimler çok karmaþýk sonuçlar üretmeye aday.
iþçi, emekçi sýnýflarýn mücadelesini büyütmek için bir çerçeve oluþturmamýzý saðlayacak. Gayet Normal Seçim Atmosferi AKP iktidarýyla geçen yaklaþýk on yýlda tüketemediðimiz konulardan biri normalleþme idi. Normalleþmeden kasýt nedir tam olarak bilemesek de, yaygarayý koparanlarýn iþine gelmeyen her þeyi "anormal" olarak sýnýflandýrdýklarý bariz. "Askerin siyasete karýþmasý", "yargýnýn siyasete karýþmasý", "toplumsal muhalefetin alanlara inmesi" vs. AKP'nin iþine gelmediði sürece hep anormal sýnýfýna sokuldu. Ýþin garip tarafý bütün bu olgularýn, yani askerin-yargýnýn siyasete karýþmasýnýn dünyanýn her yerinde az çok geçerli olmasý ve normalimizi, ileri demokrasi örneðimizi belirleyen kýlavuz kargamýz ABD'nin de bu "anormal" durumlarla karþý karþýya olmasý. Tabi bunlar kimin umurunda? Meselenin özü, bu normal-anormal denklemi üzerinden AKP'nin büyük bir ideolojik hegemonya kurabiliyor olmasýnda yatýyor. Ýktidara geldiði ilk günden itibaren "klasik maðdur edebiyatý" üzerinden siyaset yürüten, her adýmýný normalleþme adýmý olarak pazarlayan AKP için bugünlerde de deðiþen fazla bir þey yok. Normalleþme ve maðduriyet söylemleri, AKP'nin temel ideolojik dayanaklarý olmayý sürdürüyor. 1 Mayýs sonrasý atmosferi deðerlendiren pek çok liberal, muhafazakar yazarýn konuyu evire çevire normalleþme tartýþmalarýna getirmiþ olmasý ilginç bir örnek oluþturuyor. 1 Mayýs ertesi bütün burjuva gazetelerinin bu mücadele gününü, "karnaval" havasýnda nakletmesi, Radikal gazetesinin manþet altýna Taksim'e AKP'nin de çýktýðýný -"sehven" de olsa- yazabilmesi, türbanlý emekçilerin de 1 Mayýs'a katýldýðýnýn büyük bir iþtahla dillendirilmesi (birkaç iþçi direniþi haberi yapsa burjuva medyasý, o türbanlý, baþörtülü emekçi kadýnlarýn da bugüne kadar hep yanlarýnda olan devrimcilerle kol kola yürüdüklerini görebilirdi) ve bütün bunlarýn normalleþme tartýþmalarýna baðlanmasý ilginçti. Eski faþist- yeni liberal Taha Akyol þöyle diyor: "Bütün geliþmiþ demokrasilerde ve refah toplumlarýnda 1 Mayýs'lar 'protest'tir ve 'muhalif'tir. Çin'de, Küba'da, Suriye'de 1 Mayýs'lar 'askeri geçit töreni' gibi yaptýrtýlýr veya yasaklanýr! Taksim'de bir kaç grup Orak Çekiç ve Marks, Engels, Lenin posterleri taþýyordu. Normaldir. Demokratik refah toplumlarýnda, Paris'in göbeðinde köylü devrimi için slogan atan Maocuyu, yüzyýldýr 'sürekli devrimi' bekleyen Troçkist'i görebilirsiniz. Yüz binlerle beraber protesto ederler, slogan atarlar, düzene öfkelerini boþaltýrlar. Býrakýnýz toplansýnlar, býrakýnýz konuþsunlar; þart, þiddet olmamasýdýr. Türkiye bu yönde ilerliyor, normalleþiyor. Normalleþme ve özgürlük birbirini destekleyerek beraber geliþirler." Normalleþme bununla da bitmiyor. O kadar normalleþiyoruz ki, sol-liberal-muhafazakarlýk çorbasýnýn güçlü sesi Eyüp Can ayaklarýný yerden kesmiþ uçuyor: "Türkiye'de siyaset nihayet 'normalleþiyor'. Neden mi? Çünkü artýk iktidar da muhalefet de seçim sürecinde 'hayal satýyor'. 'Hayal satmayý' olumsuz anlamda kullanmýyorum... Tam tersi, siyasetin normalleþtiðini gösteren çok olumlu bir geliþme olarak görüyorum." Yýllarýn sahte seçim vaatleri nihayet normalleþme göstergemiz oluveriyor. O zaman bu iþin piri Cem Uzan aklýmýza geliyor, olsa da daha bir normalleþsek diyesimiz geliyor. Öbür taraftan, siyaset ikliminin ideolojik zeminini elinde tutan AKP ve liberal destekçileri, kaset skandallarýyla, saçmasapan vetolarla, seçim barajýnýn olduðu gibi durmasýyla, YGS-KPSS hýrsýzlarýnýn güle oynaya koltuklarýnda oturmasýyla, keyfi tutuklamalar ve gözaltýlarýn artmasýyla, sansür virüsünün internete de bulaþmasýyla ilerleyen demokratikleþme ve normalleþme sürecimiz karþýsýnda üç maymunu oynamaya devam ediyorlar. "Bir AKP klasiði: maðdur edebiyatý" da her zamanki gibi sinir bozmaya devam ediyor. YGS'deki þifre skandalýna dair hiçbir ciddiye alýnýr geliþme kaydedilmemiþken Bülent Arýnç efendi çýkýp, seçim öncesi AKP iktidarýnýn karanlýk güçler tarafýndan YGS skandalý yoluyla yýpratýlmaya çalýþtýðýný iddia edebiliyor. YSK'nýn Kürt ve sosyalist baðýmsýz adaylarý veto etmesi sonrasýnda yaþanan süreci Zaman gazetesi yazarý Ekrem Dumanlý dalga geçer gibi þöyle yorumluyor: "YSK kararýný herkes bir 'tuzak' olarak algýladý. Kime? Kürtlerin oyuna talip BDP'ye mi? Olabilir. Dikkat etmek gerekiyor. Kararý iktidar partisi vermiþ gibi bir kanaat oluþturmak suretiyle AK Parti'ye kurulmuþ bir tuzak da söz konusu olabilir. Nitekim YSK'dan açýklama yapýlýr yapýlmaz BDP'li bazý yetkililerin AK Parti'yi suçlamasý, bu endiþeyi kuvvetlendirdi.[...] ‘Derin devlet, iktidar partisine çok yönlü tuzak kurdu’ tezini güçlendirdi." Ýzmir'de CHP'li belediyelere yapýlan polis baskýnlarýndan sonra, AKP'nin Ýzmir adayý Ertuðurul Günay sýkýlmadan "AKP'yi seçim öncesinde yýpratýyorlar" teranesini zýrvalýyor. Burjuva siyasetinin içinde yüzdüðü kokuþmuþ komplocu, ufak hesapçý, skandallarla yüklü bataklýk bir çaresizlik deryasý olarak emekçilerin önüne seriliyor. Üstelik her þey gayet normalleþirken.
3
MARKSÝST BAKIÞ
Bu seçimlerde ön plana çýkan diðer olgu ise, alanlara inen özgürlükçülüðüyle yüzde 10 seçim barajýnýn istikrar unsubaþbakanýn söylemlerinin temel çerçevesini oluþturan bu ru olarak kalmasý gerektiðini savunuyor. Sermaye düzlemlerin yanýna bir de "dini ve imaný tekeline alma" ve çevrelerinin de, bütün o demokrat görüntülerine ve rakiplerini bu konular üzerinden yýpratma siyasetinin demokrat anayasa lafazanlýklarýnýn altýnda, istikrarýn ne eklenmesi. Kýlýçdaroðlu'nun "Statükocunun Allah'ý pahasýna olursa olsun korunmasý beklentisi yatýyor. Ankara'da" sözüne cevaben dini demogojiye (laf cambaz- Örneðin, sermayenin en arsýz tiplerinden Ali Aðaoðlu lýðýna) sarýlan baþbakan, MHP'lilerin ve Deniz Baykal'ýn "Türkiye'nin önündeki en büyük risk siyasî istikrarsýzlýk. kaset skandallarýný da miting alanlarýnda ahlak dersleri Ama seçimlerde sürpriz beklemiyorum. Dolayýsýyla siyasî vermek için kullanýyor. Üstelik seçim süreci, Kürt istikrarsýzlýk diye bir risk yok açýkçasý." diyor. Gelecek coðrafyasýnda da dinî söylemlerin ve gerilimlerin ön plana dönem AKP'nin hazýrlamasý muhtemel anayasanýn mimarý çýktýðý bir dönem olmuþ durumda. Siyasi çekiþmelerin olacak Meclis anayasa komisyonu baþkaný Burhan Kuzu inançlar ve yaþam tarzlarý üzerinde dönmesi bugüne kadar da istikrar konusunda hayli ýsrarcý tiplerden: "Yüzde 10'luk hep AKP'nin iþine yaradý, ve AKP bu seçim sürecinde de barajý indirelim diyorlar. Doðru hakikaten dünyada böyle özellikle bu konu üzerinden siyaseti þekillendirmeyi bir baraj oraný yok. Ýndirelim 5'e makul olan. O zaman parsürdürüyor; hem de biraz daha cesur bir görüntüyle. "Dün lamentoya 10 tane farklý parti girer. Bu defa 4'lü koalisyonfikir özgürlüðü savunan Ýslamcý yazarlar, artýk 'bu ülkede lar olunca ne oluyor? Rant bölüþülüyor. Bakanlýk yetmiyaþayan din ve kültür konusunda haddini bilecek' imalý yor, bakanlýklar bölüþülüyor." Yorumsuz. yorumlar yapmaya baþladýlar." diyen Nuray Mert bu nok- Peki nedir þu istikrar denen mefhumu bu kadar önemli taya dikkat çekiyor. Ýnançlar, yaþam tarzlarý ve kimlikler kýlan? Sözde, 12 Eylül darbesine karþý olduðunu iddia üzerinden kutuplaþmanýn düzen partilerinin, özellikle eden, 12 Eylül anayasasýný deðiþtirmek için kollarý sývayan AKP'nin ekmeðine yað sürdüðü ve bu sarmaldan sýnýf AKP'nin, 12 Eylül darbesinin ürünü olan yüzde 10 seçim mücadelesi eksenli bir kopuþun yaþanmadýðý þu süreçte barajýný býrakamamasýnýn arkasýnda ne yatýyor? Nedir seçimler yine çýkmaz sokaklarýn yolunu tutmuþ durumda, siyasi istikrarý her þeyin önüne koyan, nedir istikrarý üstelik toplumsal kutuplaþmayý daha da derinleþtirerek. vazgeçilmez kýlan? Bütün bu sorulara verilecek en kestirme cevap þudur: Bu seçim sistemiyle normalleþilir mi? 2011 baþýnda Arap coðrafyasýný sarsan isyan dalgasýndan "istikrar adýna dayatýlan yasaklarla, Kürt hareketinin ve sonra çok duyduk "Türkiye modeli" efsanesini. Türkiye'deki güdük burjuva demokrasisi, ayaklanan Arap halklarýna model olacaktý. Niye? Çünkü, Türkiye uzun yýllardýr çok partili demokrasiyi tecrübe etmiþ, derinleþtirmiþ örnek bir ülke idi. Bütün bu zorlama model hikâyeleri bir yana, bizimkilerin demokrasiden anladýklarý seçim demokrasisiydi esasýnda. Arap coðrafyasýnda Mýsýr'a, Tunus'a vs. bakýp buralardaki düzmece seçimleri, Türkiye'nin güdük seçim sistemiyle kýyasladýlar ve model Türkiye'yi ilan ettiler. Doðrusu, Türkiye'deki burjuva demokrasisi ile Ortadoðu ülkeleri arasýnda bir farkýn bulunduðu aþikar; ama bizim yarým akýllý liberal-muhafazakarentelektüel cemaatin de balýk hafýzalý olduðu aþikar. Dünyanýn hiçbir yerinde olmayan yüzde 10'luk 2007 seçimlerinde Kürt hareketinin (ve sosyalist seçim barajý uygulamasýný; özellikle Kürtlerin olarak tanýnan Ufuk Uras'ýn) baraj engelini baðýmyaþadýðý bölgelerde çalýnan, kaybolan sandýklarý; sýz adaylýklarla aþmasýndan sonra, yeni engeller þaibeli sayýmlarý; parlamentodan kovulup yasakiçin devreye bu kez de yeni uygulamalar ve YSK lanan, hapse týkýlan Kürt milletvekillerini; kapatýlan girdi. YSK vetolardan bazýlarýný geri çekmek zorunpartileri; üç partiye aktarýlan milyon dolarlýk hazine da kaldýysa da, Elazýð'da BDP'nin desteklediði yardýmlarýný; baðýmsýz adaylýk baþvurusu için baðýmsýz aday Ýsa Gürbüz ve bazý sol adaylar veto gereken meblaðýn 21 kat artýrýlýp 7700 TL'ye çýkarýlengeline takýldý. ÖDP seçim dýþý býrakýldý. masýný; þaka gibi YSK vetosunu, ÖDP'nin seçim dýþý býrakýlmasýný çok kolay unutuyorlar, sonra da kendilerini sosyalist solun mecliste siyaset yapabilmesinin önüne set Arap coðrafyasýna bulunmaz Hint kumaþý gibi pazarla- çekilmektedir." Bu cevap gerçekliðin bir yönünü açýklamaya kalkýyorlar. Saydýðýmýz örnekleri özellikle yeniler- makta yetersiz kalsa da büyük bir haklýlýk payýna sahiptir. den seçiyoruz ki, 2011'in normalleþmeye koþan 12 Eylül sonrasý uygulamaya konan seçim barajlarý (önce 91'e kadar çifte baraj, ertesinde yüzde 10'luk ülke barajý) Türkiye'sini biraz daha yakýndan tanýyabilelim. Seçim yasaklarýnýn ve aþýlmasý zor engellerin sýrtýný hedef tahtasýna istikrarsýzlýk unsuru olarak gördüðü sosyadayadýðý argüman "siyasi ve ekonomik istikrar"ýn list solu ve Kürt hareketini yerleþtirmiþti. Çalkantýlý 80'li sürdürülmesi gerekliliði. AKP bütün demokratlýðý ve ve 90'lý yýllar boyunca da "siyasi istikrar" unsuru olarak
4
savunulan seçim barajý, siyasi partiler kanunu, siyasi yasaklar, kapatmalar vs. Kürtlerin ve sosyalistlerin siyaset yapmasýnýn önüne dikilmiþ engellerdi. Ancak 2000'lerde sýnýf mücadelesinin geri çekiliþi ve sosyalist solun güç kaybetmesi sonrasý, baraj, yasaklar vs. yalnýzca Kürt adaylara yönelik engeller olarak görülmeye baþlandý. Bu yasakçý, baskýcý, otoriter devlet anlayýþýnýn, "demokrat-özgürlükçü" AKP ile deðiþtiðini söylemek ise komik olacaktýr. 2007 seçimlerinde Kürt hareketinin (ve sosyalist olarak tanýnan Ufuk Uras'ýn) baraj engelini baðýmsýz adaylýklarla aþmasýndan sonra, yeni engeller için devreye bu kez de yeni uygulamalar ve YSK girdi. YSK vetolardan bazýlarýný geri çekmek zorunda kaldýysa da, Elazýð'da BDP'nin desteklediði baðýmsýz aday Ýsa Gürbüz ve bazý sol adaylar veto engeline takýldý. ÖDP seçim dýþý býrakýldý. Baðýmsýz adaylar çýkararak seçimlere katýlan ve devrimci, sosyalist propagandayý seçim sürecine taþýma þansý elde eden iþçi sýnýfýndan adaylar ve sosyalistlerin önüne de 7.700 TL'lik aþýlmasý güç bir engel kondu. Seçim vaatleri bu Baþbakanýn seçim baraülkede her zaman jýný savunurken en çok çýlgýn olmuþtur. baþvurduðu argümanlardan olan "koalisyon Ancak bu kez iþler hükümetleri bütünüyle farklý. Cem Uzanvari, Tansu i s t i k r a r s ý z l ý k yaratýr, tek baþýÇillervari klasik na iktidarlar seçim vaatleri varistikrar yaratýr" lýðýný sürdürüyorsa savý, tipik Tayyip da asýl gündemi E r d o ð a n 2023'e uzanan saçdemogojisinin bir malýklar oluþturuyor. ötesinde anlam taþýmýyor. AKP, 2023'e kadar kiþi baþýna geliri 25 AKP iktidarýnýn toplumsal ve ekonomik anlamda istikrar bin dolara kadar saðladýðýný söylemek kolay çýkarmayý vadeddeðil. AKP'nin, sermayenin erken, CHP 31 bin önünü düzleyecek ve kendi dolara çýkaracaðýný koltuðunu saðlama alacak söylüyor. 2023'te iþler yapabildiði ve kapitalist iþsizlik yüzde beþlere sýnýflar için uzunca bir dönem istikrarlý bir ortam saðlamýþ düþüyor, ihracat olduðu doðru olabilir; ancak coþup 600 milyar biraz eþeleyince; Kürt sorudolarlarý buluyor. nun bugün geldiði noktayý, polis terörünün arttýðý þu içinden geçtiðimiz günleri düþününce; toplumsal gerilimlerin, dini, etnik çatýþma vb. ihtimallerinin her daim bir kenarda durduðu akla gelince AKP döneminde toplumsal barýþýn ve istikrarýn saðlanmýþ olduðunu söylemek abes olur. Ayrýca Türkiye
5
MARKSÝST BAKIÞ
ekonomisinin kýrýlganlýðýnýn arttýðý (yeni krizlerin kapýda olduðu), iþsizliðin ve gelir uçurumunun büyüdüðü, emekçi sýnýflarýn daha da yoksullaþtýðý, güvencesiz ve esnek çalýþmanýn tavan yaptýðý AKP iktidarý dönemi, ekonomik istikrarýn da sermayenin bol kazançlý günleri adýna istikrar olduðu gerçeðini ortaya koyuyor. Siyasi istikrar söylemi, baskýcýlýðý, yasakçýlýðý meþrulaþtýrmanýn yanýnda bugün çok daha derin anlamlar da kazanmýþ durumda. "Güçlü, küreselleþen dünyada rekabet gücü yüksek, bölgesinde düzen kurucu, lider" bir Türkiye yaratma hülyalarý peþinde koþan Türkiye egemen sýnýflarý ve AKP hükümeti, toplumsal alaný bu erekler etrafýnda þekillendirmek, büyüme ve kalkýnma hedefleri etrafýnda ulusal bir seferberlik hali yaratmak için de "istikrar" söylemini dillendiriyor. Burjuva düzeni korumak için konulan siyasi yasaklarý ve engelleri savunmak için yumurtlanan istikrar söylemi yeni bir boyut kazanarak yürütmenin güçlendirilmesi sürecinin de ideolojik ayaðý oluyor böylece. "Türkiye'de toplumsal iliþkilerin her alanýný etkileyen "siyasi istikrar" söylemi üzerinden yürütmeyi güçlendirme çabalarý, kabaca üç zeminde ilerlemiþtir: 1)seçim sistemleri ile oynanarak parlamentoda farklý siyasi taleplerin temsil edilmesi imkaný kýsýtlanmýþtýr; 2)yasama sürecinde gücün parlamentodan yürütmeye aktarýlmasý için dayatmacý uygulamalara baþvurulmuþtur; 3)bu ve benzeri uygulamalarýn yargý sürecine takýlmasýnýn önlenebilmesi için, bir yandan yargý üzerinde siyasi baský ve müdahaleler artýrýlmýþ, bir yandan da yasal ve anayasal yapýda neoliberal nitelikte deðiþiklikler yapýlmaya çalýþýlmýþtýr." ("Türkiye'de Neoliberal Otoriter Devlet'in AKP'li Yüzü", Pýnar Bedirhanoðlu; sf. 56, "AKP Kitabý", Phoneix Yay. içinde) Türkiye'de egemen sýnýflarýn 12 Eylül darbesi sonrasý baþlatma imkaný bulabildikleri neoliberal dönüþüm sürecinin en göze çarpan sonuçlarýndan birisi, -tüm dünyada olduðu gibi- devletin ve yürütme erkinin bazý alanlarý piyasaya terkedip (sosyal hizmetler, KÝT'ler, güvenlik hizmetleri vs.) siyasi ve idari olarak güç kazanmasý ve otoriterleþme eðilimlerinin artmasý oldu. Türkiye'de 90'lý yýllarýn koalisyon hükümetleri, yürütmenin güçlendirilmesi ve siyasi istikrarýn saðlanmasý bakýmýndan zayýf unsurlar olarak kaldýlar ve sermayenin dizginsiz sömürüsünün önünü açacak yasal düzenlemelerin, özelleþtirmelerin vs. gerçekleþmesinde istenilen ölçüde baþarýlý olamadýlar. 2002'de tek baþýna iktidara gelen AKP hükümeti ise, TSK, yargý organlarý, laikçilik ve modern yaþam tarzý üzerinden beslenen muhalefet gibi karþý unsurlarýn varlýðýna raðmen, ulusal ve uluslararasý sermayenin çýkarlarý doðrultusunda gerekli düzenlemeleri
yapmayý baþardý. AKP'li yýllarda yürütmenin güçlenmesi olgusunu, salt AKP'nin devlet bürokrasisinin önemli mevkilerine kendi adamlarýný doldurmasý süreci üzerinden düþünmemek gerekiyor. Yürütmenin diðer devlet organlarý içinde güç kazanmasý, siyasi istikrarýn korunmasýnýn en önemli ayaklarýndan bir tanesi ve bu olguyu MGK'da TSK'nýn etkisinin azaltýlmasýnda, yargý üzerinde yapýlan düzenlemelerle Adalet Bakanlýðý'nýn gücünün artýrýlmasýnda, sermaye devlet iþbirliðinin Yatýrým Danýþma Konseyleri gibi kurumlar aracýlýðýyla kurumsallaþtýrýlmasýnda, Baþbakan ve Bakanlar Kurulu'nun yasama süreci üzerindeki yetkilerinin artýrýlmasýnda (Kanun Hükmünde Kararname çýkarma yetkisi gibi) görebiliriz. Buradan baþkanlýk tartýþmalarýna ve anayasa deðiþikliði beklentilerine geçebiliriz. Seçim ertesinin belki de en önemli gündem maddelerinden olabilecek bu konularda egemen sýnýflarýn beklentileri, yukarýda bahsettiðimiz "güçlü ve istikrarlý" bir yürütme oluþturulmasý eðiliminin saðlam bir yasal zeminle birleþmesi yönünde. Egemen sýnýflar, aralarýndaki farklar ne olursa olsun siyasi istikrardan ve güçlü bir yürütmeden yana aðýrlýklarýný koyacaklar. AKP ve CHP gibi düzen partilerinin anayasa konusunda, egemen sýnýflarýn ve uluslararasý kapitalistemperyalist güçlerin beklentilerini karþýlayacak yönde hareket etmeleri kaçýnýlmaz görünüyor. AKP'nin yaptýklarý yapacaklarýnýn teminatý; CHP de yeni baþkanýyla görücüye çýktý ve AB-ABD yetkilileriyle, sermaye örgütleriyle görüþmelerini, uzlaþmalarýný çoktan tamamladý. Yani eðer yapabilirlerse, yeni anayasa, sermayenin, neoliberal ve küreselleþmeci birikim modeli çerçevesindeki taleplerinin bir ürünü olacak. Asýl düðüm ve tartýþmalar ise birtakým biçimsel (deðiþtirilemez denilen) maddeler, laiklik-muhafazakarlýk, Kürt ulusal hareketinin talepleri ve Tayyip Erdoðan'ýn arzusu baþkanlýk sistemi çerçevesinde olacak. AKP'nin yumurta-sever, hýzlý anayasa komisyonu baþkaný Burhan Kuzu'nun bu konularda belirttiði görüþler fazla söze yer býrakmýyor, aynen aktaralým: "Türkiye'de bugün eðer parlamenter modele devam edecek olursak, koalisyonlara bir çözüm bulmazsak açýk söylüyorum; yakýn dönemde, bilemem elbette, görmüyorum pek öyle bir tablo ama bir iki dönemin sonunda gelecek olan bir koalisyon bu memleketteki bütün birikimi 6 ayda bitirir." "Çözüm baþkanlýk derken, barajlarý külliyen kaldýrýyorsunuz, çünkü orada halk, meclisi ayrý seçiyor, yürütmeyi ayrý oluþturuyor." "Biz bunu kesinlikle dayatma biçiminde getirmeyeceðiz. AK Parti olarak bunu masaya koyacaðýz, gerekçelerimizi sunacaðýz, muhalefet partilerimiz aklý selim davranýr da sistem deðiþikliðine giderse hay hay, gitmezse parlamenter model anayasasýný hep beraber yaparýz, hep beraber sürünmeye devam ederiz." "Meclisin aktif hale gelmesi sadece baþkanlýk modelinde oluyor." "Hükümet güçlüdür, doðrudur ama sadece yürütmede güçlüdür. Parlamenter modelde ise hem yürütme hem yasama güçlüdür. Ýddia ediyorum; ABD'deki baþkandan parlamenter rejimlerdeki baþbakanlar üç kat daha yetkilidir. 'Diktatörlük gelir.'
MARKSÝST BAKIÞ
Neden gelsin? Diktatörlük bugün Seçim yasaklarýnýn ve aþýlvar, varsa..." Bütün masý zor engellerin sýrtýný bu zýrvalardan dayadýðý argüman "siyasi ve anlaþýlan AKP'nin ne ekonomik istikrar"ýn pahasýna olursa olsun sürdürülmesi gerekliliði. AKP güçlü bir yürütme için bütün demokratlýðý ve özgürkollarý sývadýðý. lükçülüðüyle yüzde 10 seçim Seçimler, parlamento, barajýnýn istikrar unsuru yargý gibi kurumlar olarak kalmasý gerektiðini tarafýndan engellen- savunuyor. Sermaye meyen bir yürütme çevrelerinin de, bütün o gücü yaratmak, ister demokrat görüntülerine ve baþkanlýk sistemiyle, demokrat anayasa lafazanlýkister baþka þekillerde larýnýn altýnda, istikrarýn ne AKP'nin temel amacý. pahasýna olursa olsun korun2023 saçmalýðý masý beklentisi yatýyor. Seçim vaatleri bu Örneðin, sermayenin en arsýz ülkede her zaman çýltiplerinden Ali Aðaoðlu gýn olmuþtur. Ancak bu kez iþler bütünüyle "Türkiye'nin önündeki en farklý. Cem Uzanvari, büyük risk siyasî istikrarsýzTansu Çillervari lýk. Ama seçimlerde sürpriz klasik seçim vaatleri beklemiyorum. Dolayýsýyla varlýðýný sürdürüyorsa siyasî istikrarsýzlýk diye bir da asýl gündemi risk yok açýkçasý." diyor. 2023'e uzanan saç- Gelecek dönem AKP'nin hazýrmalýklar oluþturuyor. lamasý muhtemel anayasanýn AKP, 2023'e kadar mimarý olacak Meclis kiþi baþýna geliri 25 anayasa komisyonu baþkaný bin dolara kadar Burhan Kuzu da istikrar çýkarmayý vaded- konusunda hayli ýsrarcý tiperken, CHP 31 bin lerden: "Yüzde 10'luk barajý dolara çýkaracaðýný indirelim diyorlar. Doðru söylüyor. 2023'te iþsi- hakikaten dünyada böyle bir zlik yüzde beþlere baraj oraný yok. Ýndirelim 5'e düþüyor, ihracat makul olan. O zaman parlacoþup 600 milyar mentoya 10 tane farklý parti dolarlarý buluyor. girer. Bu defa 4'lü koalisyonÝstanbul dünya finans lar olunca ne oluyor? Rant merkezi oluyor, falan bölüþülüyor. Bakanlýk yetfilan. Þaka gibi! miyor, bakanlýklar bölüþüBirileri bizimle kafa lüyor." buluyor. Gündelik vaatler artýk karýn doyurmuyor anlaþýlan. Her seçimden önce halka kömür, beyaz eþya, gýda yardýmý yapýlan bir ülkede sanki bütün dertler, tasalar bitmiþ de 12 sene sonrasýna refah toplumu vaatleri piyasaya sürülüyor. Seçmen bazýnda ne kadar alýcý buluyor bu 2023 çýlgýnlýðý bilinmez ama bu çýlgýn vaatlerle "yükselen güç Türkiye" imajýnýn þiþirilmeye çalýþýldýðý anlaþýlýyor. Sermayenin gönlünü fethetmek için yapýlan 2023 hesaplarý, seçim meydanlarýnda yoksul, emekçi kitlelere sunuluyor. Türkiye'de emekçi sýnýflarýn hali ahvali ise her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Bütün bu þiþirme imaja ve "güçlü, istikrarlý, rekabet gücü yüksek Türkiye" yaratma projelerine raðmen, son OECD (Ekonomik Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü- geliþmiþ ve
6
geliþmekte olan ülkelerin içinde yer aldýðý örgüt) raporlarýna göre Türkiye, OECD ülkeleri içinde kiþisel gelir adaletsizliðinin yaný sýra, bölgesel eþitsizlikte de birinci sýrada. Çalýþabilecek yaþ aralýðýnda olan insanlarýn iþgücüne katýlma oraný %45 dolaylarýnda ve Türkiye son sýrada. Resmi iþsizlik rakamlarý %13'ü gösterirken, gerçek iþsizlik rakamlarý %20 civarýnda. Dýþ ticaret açýðý denen mefhum rekorlar kýrarken (ekonominin yabancý yatýrýmlara, sýcak paraya olan baðýmlýlýðý artýyor, uluslararasý fiyat rekabetinde geriye gidiliyor; yani ekonominin kýrýlganlýðý artýyor, þiddetli krizlerin yaþanma olasýlýðý yükseliyor) AKP hala istikrardan, büyümeden, teðet geçen krizden söz ediyor. Rakamlar uzar gider, biz uzatmayalým. Olan biten þudur ki, Türkiye büyüyor; ama iþsizlik artýyor, gelir uçurumu büyüyor, yoksulluk artýyor; uluslararasý rekabet gücü düþüyor, cari açýk büyüyor; iþgücü piyasasýný esnekleþtirme yönündeki baskýlar artýyor. OECD 2010 Türkiye raporunda þunlar ifade ediliyor: "Sýký istihdam ve ürün piyasasý düzenlemelerinin iþçi maliyetlerinin düþürülmesi için hafifletilmesi, iþgücü piyasasýnýn daha esnek hale getirilmesi için asgari ücret, kýdem tazminatý, geçici iþler gibi alanlarda katýlýðýn azaltýlmasý gerektiði". Ýþte 2023'e uzanan uçuk
OECD 2010 Türkiye raporunda þunlar ifade ediliyor: "Sýký istihdam ve ürün piyasasý düzenlemelerinin iþçi maliyetlerinin düþürülmesi için hafifletilmesi, iþgücü piyasasýnýn daha esnek hale getirilmesi için asgari ücret, kýdem tazminatý, geçici iþler gibi alanlarda katýlýðýn azaltýlmasý gerektiði". Ýþte 2023'e uzanan uçuk büyüme hedeflerinin emekçi sýnýflara getirdiði yük! büyüme hedeflerinin emekçi sýnýflara getirdiði yük! Tayyip Erdoðan 5 Mayýs'ta tekstil patronlarýyla buluþuyor ve "Bu sektörde yaklaþýk 2 milyon çalýþan var. Bunlarýn sadece 350-400 bininin kayýt içinde çalýþtýðýný biliyoruz. Bunun farkýndayýz ama katlanýyoruz. Ben artýk iþverenimden þu kayýt dýþý konusunda daha fazla hassasiyet bekliyorum." diyor. Baþbakan arsýzca, yüzsüzce, patronlarýn kayýt dýþý iþçi çalýþtýrmasýnýn suç olduðunu bile bile, hükümetin buna göz yummasýnýn da suç olduðunu bile bile Türkiye'deki korkunç sömürü koþullarýnýn itirafýný yapýyor. Taþeronlaþmanýn, bunun neticesinde iþ cinayetlerinin
7
MARKSÝST BAKIÞ
tavan yaptýðý AKP iktidarý dönemi, 2023'e uzanacak büyüme çýlgýnlýðýnýn gerçek yüzünü ve iþçi sýnýfýna maliyetini ortaya seriyor. Ýþçi ve emekçi sýnýflarýn, neoliberal politikalarýn hýz kazandýðý AKP iktidarý döneminde içinden geçtiði derin buhraný anlatmak için bu sayfalar yetmez. 2023 çýlgýnlýðýna giden yolun bu ülkedeki emekçi sýnýflara 25 bin dolar kiþi baþýna gelir getirmeyeceðini bilmek için de âlim olmaya gerek yok aslýnda. Bugüne kadarki çýlgýnlýðýn ve çýlgýn projelerin bir ayaðýnýn iþçi, emekçi sýnýflarýn sýrtýna bastýðýný gördük. Aydýnlatýlmasý gereken diðer nokta ise bu 2023 hedeflerinin hangi somut projelere dayanacaðý meselesi. Yine OECD 2010 Türkiye raporuna geri dönelim: "Ekonomide devam eden yapýsal zayýflýklarýn bulunduðu ve bunlarýn uzun vadeli performansýn sürdürülebilirliðini tehdit ettiði belirtilen raporda iki temel yapýsal zayýflýða dikkat çekiliyor. Ýlk olarak, uluslararasý fiyat rekabetinin ekonomik iyileþme döneminde kötüleþtiði ve bunun da cari açýðý artýrdýðý", ikincisi de malum iþsizlik. Bu ifadelerin ne anlama geldiðini basitçe açýklayalým. Uluslararasý fiyat rekabetinde Türkiye'nin durumunun kötüleþmesi, Türkiye'nin ihraç ürünlerinin uluslararasý piyasalarda daha düþük fiyatlardan alýcý bulduðunu; aslýnda Türkiye'nin ihraç ürünlerinin düþük katma deðerli ürünler olduðunu; Türkiye'nin rekabet gücünü artýrmak için iþçi ve emekçi sömürüsünü daha da derinleþtirmesi gerektiðini anlatýyor. "Yükselen güç Türkiye" söyleminin altýný dolduracak malzemelerin "Türkiye'nin jeostratejik önemi" ve "Çin modeli iþgücü piyasasý" olmasý boþuna deðil. Türkiye'de ekonomik büyümenin sürmesi ve uluslararasý rekabet gücünün artmasý stratejik iliþkilere, dýþ politikaya ve Çin modeli sömürünün derinleþtirilmesine bakýyor. Türkiye egemen sýnýflarýnýn elinde ne büyük bir finansal güç, ne yüksek teknoloji üretme ve geliþtirme kapasitesi, ne de devasa yeraltý kaynaklarý var; yalnýzca daha da fazla sömürülecek bir insan yýðýný var. Ah Ýstanbul, Ýstanbul Olalý... Gelelim çýlgýn Ýstanbul projelerinin ne anlama geldiðine. Tayyip Erdoðan'ýn büyük bir þaþaa ile açýkladýðý çýlgýn projesine göre gelecek dönemde "Ýstanbul'a iki uydu þehir, yeni bir tüp geçit ve 3. Köprü, Galata ve Haydarpaþa'da kruvaziyer limanlar, yeni bir havaalaný, saðlýk kampüsü vb." yapýlacak ve "çýlgýn kanal projesi" ile ikinci bir boðaza kavuþacak Ýstanbul, boðazýn çevresine de 3. Ýstanbul inþa edilecek 2023'e kadar. "kanalistanbul" adýnýn patentini þimdiden alanlar mý dersiniz, projeye 30 milyar dolar yatýracak sermayedarlar mý dersiniz, hepsi hazýr ve nazýr. Son yýllarda kentsel dönüþüm, toplu konut, lüks rezidans projeleri alýp baþýný gitmiþti. Büyükþehirlerin talan edilmedik, beton dökülmedik, bina dikilmedik yeri kalmadý. Bütün bunlarýn arkasýný biraz eþelemek gerekiyor. "Sanayide, Asya'nýn ihracatçýlarý ile yarýþmaya nefesi yetmeyen Türkiye kapitalizmi için artýk eldeki tek sermaye Ýstanbul'un kent rantý. KÝT'ler tükenince, varsa yoksa, Ýstanbul'daki kamu arsalarý
satýlýyor, kamu arsalarý TOKÝ projelerine sermaye yapýlýyor."(Mustafa Sönmez, 29.04.2011 tarihli yazý, mustafasonmez.net) Egemen sýnýflar sanayi üretiminde ve ihracatta rekabet gücünü yükseltemeyince finans, inþaat ve turizm vb. alanlara kayýyorlar. "Faizlerin düþüklüðü, bir yandan tasarruf sahibini mevduat ya da bono almak yerine gayrimenkul alýmýna iterken bir yandan da ucuz kredinin yolunu açtýðý için gayrimenkul talebi artýþýný destekliyor. Her yeni proje bir öncekinden daha yüksek fiyatlar talep ederek piyasaya sunuluyor ve önceki projelerden satýn alanlar kârlý çýkýyorlar. Ýstanbul'daki her projenin altýnda yeni bir öykü var: Kentsel dönüþüm, finans merkezi, çýlgýn proje. Son örnek olan çýlgýn projenin nereye yapýlacaðýný tahmin edenler güzergâh üzerindeki arsalarý kapýþmaya baþladýlar. Balon fazla þiþirildiðinde patlar." ("Gayrýmenkul Çýlgýnlýðý", Mahfi Eðilmez, 03.05.2011, Radikal) Ýstanbul ve diðer büyükþehirler de sermaye için bitmez tükenmez bir rant alaný olarak iþtah kabartýyor. Çýlgýn projelerin sýrrý burada çözülüyor. Gelecek on yýlýn "sermaye birikimi kurgusu aðýrlýkla kent rantý üstüne kurulu ve bu kurguda kamu arsalarýnýn özelleþtirilerek yerli-yabancý þirketlere devri önem taþýyor."(M. Sönmez, 22.04.2011 tarihli yazý, mustafasonmez.net) Çýlgýn projelerin, kentsel dönüþüm çýlgýnlýðýnýn ve kamu arazilerinin yaðmalanmasýnýn Türkiye'deki sermaye birikim süreçleriyle iliþkisi baþlý baþýna bir konu. Ýstanbul'un beklediði depremi düþündüðümüzde ise iþin daha farklý bir boyutu çýkýyor karþýmýza. Tayyip Erdoðan her zamanki arsýzlýðýyla yine sahnede: "Ýki tane kuracaðýmýz þehirde, Anadolu yakasýnda olanlar için oralarý, Avrupa yakasýnda olanlar için buralarý göstereceðiz. 'Buyur sana ev. Beðen al.' Mecbur gidecek. Niye? Deprem tehdidi var. Deprem tehdidini göre göre o vatandaþlarý orada nasýl býrakýrýz?" Ýþte deprem tehdidine karþý Tayyip zekasý! 9 yýllýk iktidarý boyunca depreme karþý güvenlik artýrýcý hiçbir iþe bulaþmayan AKP'nin, deprem tehdidini rant çýlgýnlýðýna malzeme yapmasý! 2023'e kadar iki uydu Ýstanbul yapýlacak, Ýstanbul uydulara tahliye edilecek, insanlar da mecbur gidecek; bir de 2023'e kadar deprem olmasýn diye dua edilecek. Çýlgýn projeci, hizmet aþkýyla yanýp tutuþan AKP'nin ve "deðiþip-dönüþüp" allanýp, pullanýp iktidara aday olan CHP'nin, kent rantý peþinde koþan çýlgýn projecilerin gerçek yüzünü deþifre eden ibretlik manzaralar var Ýstanul'un her köþesinde. Ýþte bir tanesi "Sarýyer-Kilyos yolu üzerindeki Maden Mahallesi'ne kurulu iki bin nüfuslu bir gecekondu bölgesi; Dereiçi Sokak. Havuzlu villalarýn kenarýna kurulu mahallenin 30 yýldýr ne suyu var ne de kanalizasyon sistemi. Mahalleliler tüm su ihtiyaçlarýný belediyenin haftada 3 kez gelen tankerlerinden saðlýyorlar. Gelen suyun niteliði belirsiz, kullandýklarý plastik depolarýn da bakýmýný yaptýracak durumlarý yok. Üstüne üstlük yaný baþlarýndaki havuzlu sitenin bütün atýðý mahallelerinin ortasýna akýyor. Uzun yýllar ýsrarla su þebekesi için mücadele veren mahalle halký için ilk kez bir umut ýþýðý belirdi. Seçimlerin yaklaþmasýyla harekete geçen Sarýyer Belediye Meclisi, mahalleliye kanalizas-
MARKSÝST BAKIÞ
yon ve su þebekesi sözü verdi. Ancak yine de susuz mahallenin halký temkinli, yerel yönetime güvenmiyor. Çünkü daha önce de çok söz aldýlar siyasetçilerden, hiç biri yerine getirilmedi."("Seçim geliyor 30 yýllýk susuzluk gidiyor", 0 5 . 0 5 . 2 0 1 1 , Sermayenin ve uluslararasý kasendika.org haberi) pitalistlerin beklentileri iþgücü AKP'li, CHP'li piyasasýnýn daha da fazla esnekbelediyelerin gerçek leþtirilmesi yönündeyken CHP' yüzü, en temel altyapý nin taþeronlaþmayý bitireceðini ihtiyaçlarý bile iddia etmesi gülünç. Üstelik karþýlanamayan bin- kendi belediyelerinde taþeronlaþlerce insanýn manýn önünü açtýðý, iþçileri iþten hikayesinde görülüyor; iþte "yükselen çýkarttýðý, CHP'li belediyelerde güç Türkiye"nin halen iþçi direniþlerinin sürdüðü içinde olduðu batak- taptaze hafýzalardayken. Þu anki haliyle egemen sýnýflar için lýk! CHP cephesinde düzenin stepnesi vazifesi konuyeni bir þey munda bulunan CHP, yeni yok... baþkanýyla yaþadýðý dönüþümK ý l ý ç d a r o ð l u ' n u n den sonra kendini daha fazla geçen yýl baþkanlýða solun sahibi gibi görmeye gelmesiyle birlikte baþladýysa da ikiyüzlülüðü çok deðiþim rüzgârýna kapýlan CHP'nin yeni çabuk açýða çýktý. CHP, Mehmet baþkanýyla gireceði Haberal, Sinan Aygün gibi ilk seçimler kapýda. sosyal demokrasi ile alakasý Baþkanlýða geliþiyle olmayacak saðcýlarý ve Umut birlikte egemenlerin Oran gibi büyük sermayedarlarý siyaset sahnesinde üst sýralardan seçim listelerine pek de konuþulmayan sokulunca çanak da çömlek pat"yoksulluk ve iþsizlamýþ oldu. lik" konularýný gündeme sokan Kýlýçdaroðlu, "sosyal demokrat" bir söylem üzerinden prim yapmaya çalýþmakla iþe baþladý. Çok geçmeden miting alanlarýnda yeteneksiz olduðunu gösteren taze baþkan, seçimler için herkesten önce propagandaya giriþerek açýðý kapatmaya çalýþtý. Söylemi de yine az buçuk yoksulluk ve iþsizlik konularýndan oluþuyordu. Ýddialý "aile sigortasý" projesi çok geçmeden TV reklamlarýný süsler oldu. Kaynaðý nereden bulacaðý sorulunca "benim adým Kemal" diye bir kaynak gösterdi Kýlýçdaroðlu. Tabi bu süreçte patronlardan icazet alýndý, projeler sunuldu, yurtdýþý gezileri yapýldý. Kýsaca, Kýlýçdaroðlu da rengini çok fazla saklamayý beceremedi. Sermayenin beklediði anayasal düzenlemelerin genel çerçevesi ve neoliberal birikim sürecinin derinleþtirilmesi konularýnda AKP'den pek de farklý bir programa sahip olmayan CHP'nin tek kozu aile sigortasý vb. sosyal devlet projeleri. Ancak bu projelerin pek de inandýrýcýlýðý bulunmuyor. Sermayenin ve uluslararasý kapitalistlerin beklentileri iþgücü piyasasýnýn daha da fazla esnekleþtirilmesi yönündeyken CHP'nin taþeronlaþmayý bitireceðini iddia etmesi gülünç. Üstelik kendi belediyelerinde taþeronlaþmanýn önünü açtýðý, iþçileri iþten çýkarttýðý, CHP'li belediyelerde halen iþçi direniþlerinin sürdüðü taptaze hafýzalardayken. Þu anki haliyle egemen sýnýflar için
8
MARKSÝST BAKIÞ düzenin stepnesi vazifesi konumunda bulunan CHP, yeni baþkanýyla yaþadýðý dönüþümden sonra kendini daha fazla solun sahibi gibi görmeye baþladýysa da ikiyüzlülüðü çok çabuk açýða çýktý. CHP, Mehmet Haberal, Sinan Aygün gibi sosyal demokrasi ile alakasý olmayacak saðcýlarý ve Umut Oran gibi büyük sermayedarlarý üst sýralardan seçim listelerine sokulunca çanak da çömlek patlamýþ oldu. Aile sigortasý ise yeni diye pazarlanmasýna raðmen, Kýlýçdaroðlu öncesinde de CHP programýnda olan bir vaat. Serbest piyasacý anlayýþa karþý kapitalizmin sýnýrlarýný aþmayan sosyal piyasacý anlayýþýn bir ürünü olan aile sigortasý vaadi, "vatandaþlýk geliri" tartýþmalarý etrafýnda deðerlendirilebilir. (Kýlýçdaroðlu'nun taze baþkan olduðu geçen yýl, vatandaþlýk geliri ve yoksulluk sorununa Marksist çözüm önerilerinin tartýþýldýðý faydalý makaleler için AKP'nin derdi 330 veya - sendika.org'da yayýmzor ama- olursa 367'yi Ahmet Tonak ve aþacak sayýda milletvekili lanan, Erinç Yeldan'a ait Haziran kazanmak. CHP'nin ve BDP'li baðýmsýz adaylarýn 2010 baþýnda yazýlmýþ yazýlara bakýlabilir.) Bu oylarýný artýracaðý neredeyse kesinken, AKP tip sosyal devlet yardýmdoðal olarak hedef tahta- larýnýn, transferlerin kaynaðýnýn nereden geleceði sýna MHP oylarýný yerleþtiriyor. MHP'li adaylara de ayrý bir merak konusu. "Ýster 'vatandaþlýk geliri' yönelik kaset skandaldensin, ister refah devleti larýnýn arkasýnda böyle bir hesap olduðunu anla- literatüründe kullanýldýðý mayan kalmadý. Yalnýz þekliyle 'sosyal ücret' vs. AKP, MHP'yi yýpratmakla densin, devletin nakit da yetinmiyor. AKP, bu transferleri yoluyla, yokseçim dönemine daha önce sulluðu tedavi eder gibi hiç olmadýðý kadar milyaparak sermaye emek liyetçi, þoven bir söylemle çeliþkisini yumuþatmaya girdi. Bölgede operasyon- çalýþmasý yýllardýr larýn, gözaltýlarýn ve tudeneniyor. [...] araþtýrtuklamalarýn seçimler malarýn ortaya çýkardýðý öncesi had safhaya ulaþçýplak gerçek þudur. masý da yoruma gerek Emekçilere dönük sosyal býrakmýyor. harcamalarýn ABD'de tamamýný, diðerlerinde ise tamamýna yakýn kýsmýný bizzat emekçiler kendi vergileriyle finanse etmektedirler! Emekçilerin devletten edindikleri sosyal harcamalarýn (nakit transferler dahil) devlete ödedikleri vergileri aþtýðý (yani 'sosyal ücretin' fiili olarak var olduðu) durumlarda bile, bu 'sosyal ücretin' milli gelirin %1-2'si, toplam ücretlerin ise %3-5'i mertebesinde olduðunu da belirteyim." (Vatandaþlýk geliri sol bir talep midir? -Ahmet Tonak, 08.06.2010, Radikal 2). Yani özetle, CHP'nin sosyal devlet anlayýþý "halktan alýp, geri halka verme" tipinde çakma 'Robin Hood'çuluða yaslanýyor. Kürt Sorunu Bitmiþ AKP seçim çalýþmalarýna baþlar baþlamaz, baþbakanýn aðzýndan "Bu ülkede Kürt meselesi artýk yoktur. Kürt sorununun istismarý var. Ýstismar kokan politikalarý bu ülkede sadece biz çökertebiliriz" sözleri döküldü. Ayný gün, YSK'nýn 7 BDP baðýmsýz adayýný veto kararý açýk-
9
landý. Kürtler, adaylarýna sahip çýkmak için ülkenin her yerinde sokaklara döküldü. Bir kiþinin öldürüldüðü, 3 gün süren sokak mücadelesinden sonra YSK geri adým atmak zorunda kaldý. (Yalnýzca Elazýð adayýnýn vetosunda geri adým atýlmadý.) Kürt hareketinin egemen sýnýflarý ürküten ve geri adým attýran taban dinamiðinden çok, YSK'nýn nasýl böyle bir karar aldýðý konusu üzerinde durmak gerekiyor. AKP her zaman yaptýðý gibi "baðýmsýz kurum" mavralarý sýkarak, YSK'nýn arkasýnda durmadan, çeliþkili açýklamalarla "bakalým, ne olacak" tavrýyla beklemeye koyuldu. Kürt hareketi sokaklarda diþini gösterince, Abdullah Gül'ün hýzlýca devreye girmesiyle her þey þýp diye çözülüverdi. Bu yaþanan üç günlük krizin arkasýnda, AKP'nin parmaðýnýn olmadýðýný söylemek zor. AKP, Kürt hareketini denemek mi istedi, ne amaçladý, beklentisi neydi? Bu sorulara verilecek cevaplar spekülatif olabilir. Görünen o ki, AKP Kürt bölgelerinde 5-10 milletvekili kaybetmeyi göze almýþ; ama AKP'nin baþka hesaplarý var. Kazananý belli olan 12 Haziran seçimlerini bu kadar önemli kýlan meclis aritmetiðini tekrar anýmsamak gerekiyor. AKP'nin derdi 330 veya -zor ama- olursa 367'yi aþacak sayýda milletvekili kazanmak. CHP'nin ve BDP'li baðýmsýz adaylarýn oylarýný artýracaðý neredeyse kesinken, AKP doðal olarak hedef tahtasýna MHP oylarýný yerleþtiriyor. MHP'li adaylara yönelik kaset skandallarýnýn arkasýnda böyle bir hesap olduðunu anlamayan kalmadý. Yalnýz AKP, MHP'yi yýpratmakla da yetinmiyor. AKP, bu seçim dönemine daha önce hiç olmadýðý kadar milliyetçi, þoven bir söylemle girdi. Bölgede operasyonlarýn, gözaltýlarýn ve tutuklamalarýn seçimler öncesi had safhaya ulaþmasý da yoruma gerek býrakmýyor. Kýsaca AKP milliyetçi cenahýn oylarýna talip; daha neler görürüz, sonuç ne olur, kestirmek zor. CHP'nin Kürt sorunu konusundaki tavýr deðiþikliðine bir parantez açalým. Kýlýçdaroðlu'nun Kürt sorunu konusunda, fýrsatýný bulduðunda, eski CHP çizgisinden uzaklaþacaðýný (ne kadar uzaklaþacaðý belirsiz olmakla birlikte) CHP ile ilgili yazýlarýmýzda söylemiþtik. Seçim beyannamesinde Doðu ve Güneydoðu için kalkýnma planlarýný açýklayan Kýlýçdaroðlu, bu bölgelerde kimlik ve özgürlüklerle ilgili sorunlar olduðunu söyleyerek bir adým daha attý. Mayýs ayý ortasýnda demokratik açýlým programýný da açýklayacak CHP. Ancak bunlar neyi deðiþtirir? Açýlýmýn kapandýðý ve Kürt hareketinin umutlarýný yeni anayasa sürecine endekslediði þu günlerde, CHP'nin inandýrýcýlýktan uzak açýlýmlar ile prim yapmasý mümkün gözükmüyor. Açýlým yapmakta geç kalmýþ CHP'nin, BDP'den veya AKP'den oy çalmasýný beklemek gülünç olur. Gelelim Kürt bölgesinde þiþirilmeye çalýþýlan dinci atmosfere ve alttan alta körüklenen çatýþmalý ortama. Dergimizin geçen sayýsýnda ve sitemizde de yayýmlanan "Hizbullah Kürt Hamas'ý olabilir mi?" baþlýklý yazýda, Türkiye egemen sýnýflarýnýn, bölgede PKK'nin ve BDP'nin etkisini kýrmak amacýyla dinci-gericiliði yükseltmek yolunda Hizbullah'ýn sivil kolu Mustazaf-Der'i destekleyebileceðini belirtmiþtik. Seçim öncesi, devlet
MARKSÝST BAKIÞ eliyle yürütülen operasyonlarýn artmasý, Kürt hareketinin buna tepkisi ve geçtiðimiz günlerde Yüksekova'da Mustazaf-Der üyesi bir kiþinin çýkan olaylarda hayatýný kaybetmesi ortamý iyice germiþti. Þimdiye kadar, Kürt Hareketi ile sivil-Hizbullah arasýnda ciddi bir gerilim yaþanmadý ama gerçekleþen olaylar, kaþýnmaya müsait bir yaranýn varlýðýný gösteriyor. Öte yandan, Kürt sorununu "bitiren" AKP'nin bölgedeki en büyük destekçisi olacak dini örgütlenmeleri ve kurumlarý desteklemesi de gündemde. Açýlým sürecinde de Kürt halkýna "din kardeþliði" üzerinden seslenen baþbakan, açýlýmý kapattýðý þu günlerde bölgedeki en önemli politika aracý olarak dini kullanýyor: Þubat ayý MGK toplantýsýnda masaya yatýrýlan "Terörle Mücadele Strateji" belgesinde "bölge illerinde din motifinin etkin olduðu gerçeðinden yola çýkýlarak Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý'yla ortak çalýþma yapýlmasý" ifadeleri, AKP Diyarbakýr adayý Mine Lök'ün Diyarbakýr'ý "5. Kutsal þehir" ilan edeceklerini söylemesi, Kutlu Doðum Haftasý etkinlikleri çerçevesinde Diyarbakýr'a aðýrlýk verilmesi, Diyanet Ýþleri Baþkaný Mehmet Görmez'in "Dini Yüksek Ýhtisas Merkezleri"nin ilkini Diyarbakýr'da kuracaklarýný açýklamasý, destekçileri arasýnda Mustazaf-Der'in de bulunduðu Peygamber Sevdalýlarý Platformu'nun Diyarbakýr'da yüz binlerce kiþinin katýldýðý Kutlu Doðum mitingine imza atmasý önemli geliþmeler olarak sayýlabilir. Üstelik Kürt siyasetinde dini motiflerin aðýrlýk kazanýþýný BDP'nin politikalarýndan da okumak mümkün. Diyarbakýr'da desteklenen baðýmsýz adaylardan Altan Tan'ýn aþýrý Ýslamcý bir kimliðe sahip olmasý, Diyanet'in imamlarýnýn AKP yanlýsý hutbelerine karþý örgütlenen "Sivil cuma namazý" eylemleri, bölgede siyasetin dini motifler çevresinde örülmesi olgusuna Kürt hareketinin de boyun eðmek zorunda kaldýðýný gösteriyor. Kürt hareketinin seçimlerde en önemli gündem maddesi ise anayasa deðiþikliði. Sol örgütlerle ittifak içinde bulunduklarý Emek, Barýþ ve Demokrasi Bloðu programýný da Kürt hareketinin baskýn siyaseti belirlemiþ gözüküyor. Kürt hareketinin anayasa deðiþikliðine endekslenmiþ olmasý; ancak demokratik özerklik, anadilde eðitim gibi taleplerin egemen sýnýflar ve toplum nezdinde çok ileri talepler olarak deðerlendirilmesi, AKP'nin "Kürt sorunu bitmiþtir" ilaný, gelecek dönemde Kürt sorunun evrileceði yönü belirleyecek çeliþkili zemini oluþturuyor. "Emek, Barýþ, Demokrasi Bloðu" ve Devrimci Marksist Siyaset Her seçim döneminde duymaya alýþtýðýmýz "solda birlik", "seçim ittifaký" vb. söylemleri bu kez de gerçeklik buldu ve devrimci ilkeselliðin yok sayýldýðý "Emek, Barýþ, Demokrasi Bloðu" siyaset sahnesinde yerini aldý. Seçim programýný ancak mayýs ayý baþýnda oluþturabilen ittifakýn, programdan önce milletvekili pazarlýklarýyla boðuþmasý çok þey anlatýyor aslýnda. Nitekim oluþturulan programýn da BDP aðýrlýðý altýnda ezilmesi, sýnýf merkezli bir siyasetin esamesinin okunmamasý (ki BDP'den böyle bir þey zaten beklenemezdi) girilen yolun sonunu gösteriyor. Daha önce sitemizde yayýmlanan seçim yazýsýnda ilkesiz ittifakýn nereye gideceði öngörülmüþtü:
"bloðun daha bir seçim programýnýn olmamasý, BDP'nin çizgisinin bloðun politikasýný oluþturacaðý anlamýna geliyor. [...]Dolayýsýyla Marksist ilkesellik böyle bir bloðun içinde olmamayý gerektirir. Blok içerisinde BDP aðýrlýðýný referans almamýz durumunda da seçimlerde baðýmsýz adaylara oy verilmesinin yegane anlamý Kürt Egemen sýnýflarýn sisulusal hareketi ile dayanýþmak tem karþýtý politika olacaktýr. Yoksa ortada iþçi örgütlemek için sýnýfýnýn ileri çýkarlarýnýn ifade- mücadele eden si olan antikapita-list bir seçim devrimcileri her türlü programý yoktur. Böyle bir baský ve zorbalýkla programý BDP'den beklemek engellemeye çalýþtýðý ya da ummak da gerçekçi þu coðrafyada, son deðildir. Hele mevcut bileþimin yasaklar ve engellerle böyle bir alternatifi yaratmasý "seçme ve seçilme ise söz konusu olamaz. hakký" denen mefhu[...]Ertuðrul Kürkçü ya da Sýrrý mun boþ bir laftan Süreyya Önder'in öne çýkarýl- baþka deðer taþýmasý da parlamenter ham hayal- madýðý da görülmüþ leri perçinlemekten baþka anla- bulunuyor. Ulusal ma gelmez. Sýnýf hareketinden çapta örgütlenmiþ baðýmsýz olarak mecliste ses devrimci Marksist bir getirilebileceðini söyleyenlere öncüyü yaratmadan, Ufuk Uras örneðini hatýrlatsýnýf mücadelesini makta fayda var." ("12 Haziran yükseltmeden parlaSeçimlerinden Ne Beklenir?", mentodan medet V. Umut Arslan - 21.04.2011, ummak bizim iþimiz bolsevik.org) olamaz. Seçim propaEgemen sýnýflarýn sistem karþýtý politika örgütlemek için gandasý, iþçi sýnýfýna mücadele eden devrimcileri her devrimci siyaseti taþýtürlü baský ve zorbalýkla manýn pek çok aracýnengellemeye çalýþtýðý þu dan yalnýzca bir coðrafyada, son yasaklar ve tanesidir. Günümüz engellerle "seçme ve seçilme gerçekliðinden ve hakký" denen mefhumun boþ kendi gerçekliðimizbir laftan baþka deðer taþý- den hareketle, madýðý da görülmüþ bulunuyor. ilkesellik zeminini Ulusal çapta örgütlenmiþ kaybetmeden, sýnýf devrimci Marksist bir öncüyü merkezli devrimci yaratmadan, sýnýf mücadelesini siyasetten asla yükseltmeden parlamentodan vazgeçmeden, saðlam medet ummak bizim iþimiz ola- adýmlarla yürümek maz. Seçim propagandasý, iþçi zorundayýz. Ýþçi sýnýfýna devrimci siyaseti taþý- sýnýfýna ve gençliðe manýn pek çok aracýndan yal- seçim bloklarýna nýzca bir tanesidir. Günümüz deðil, kendi gücüne gerçekliðinden ve kendi güvenmeyi öðretmek gerçekliðimizden hareketle, gerekir. ilkesellik zeminini kaybetmeden, sýnýf merkezli devrimci siyasetten asla vazgeçmeden, saðlam adýmlarla yürümek zorundayýz. Ýþçi sýnýfýna ve gençliðe seçim bloklarýna deðil, kendi gücüne güvenmeyi öðretmek gerekir.
Cihan Esmersoy
10
MARKSÝST BAKIÞ
NÜKLEER SANTRALLERE NEDEN KARÞIYIZ? Japonya'da yaþanan 9.0 þiddetindeki deprem on bin kiþinin ölümüne, on binlerce insanýn kaybolmasýna, yüzlerce milyon dolarlýk hasara yol açtý. Ancak depremin etkisi bununla sýnýrlý kalmadý, tsunamiyle beraber insanlýk açýsýndan çok büyük bir tehdidin daha ortaya çýktýðý görüldü. Fukuþima nükleer santralindeki reaktörlerden ciddi oranda radyasyon sýzmasýyla, yaþananlarýn ikinci Çernobil olmasý olasýlýðýnýn yarattýðý korku tüm dünyayý kapladý. Dünyanýn dört bir yanýndaki ülkeler nükleer enerji üretimini durdurup kendilerine olan tepkiyi azaltmayý amaçladýlar. Üretimi durdurmalarý ama santralleri kapatmamalarý, Japonya'daki olay unutulunca tekrar üretime baþlayacaklarýnýn ve eski tas eski hamam devam edeceklerinin habercisi oldu. Japonya'da ise hükümet tehlike seviyesini 7'ye çýkarmýþtý. Fukuþima felaketini Çernobil'le eþitleyen bu karar sonrasýnda santrali iþleten þirket olan TEPCO'dan santraldeki radyasyon sýzýntýsýnýn durdurulamadýðý ve sýzýntýnýn Çernobil'dekini geçmesinden endiþe duyulduðu yolunda açýklamalar geldi. Hükümet sözcüleri ise tek odaklandýklarý þeyin "þimdilik" sýzýntýyý durdurmak olduðunu, ancak bundan sonraki aþamada ne yapacaklarýyla ilgili hiçbir planlarýnýn olmadýðýný belirttiler. Felaket baðýra baðýra gelmesine raðmen, Japonya Baþbakaný Naoto Kan tüm insanlýkla alay edercesine hala hükümetin Fukuþima nükleer santranükleer enerjide bir politika deðiþikliði yapmayacaðýný açýklýyordu. lindeki reaktörlerden ciddi Çernobil'deki facianýn üzerinden 25 yýl geçti. Nükleer yanlýsý burjuva profesörler Çernobil sonrasý nükleer enerjiyi savunmak için suçu Rusya'nýn üzerine oranda radyasyon sýzmaatmýþ; böyle bir facianýn bir daha asla yaþanmayacaðýna dair yeminler etmiþ; sýyla, yaþananlarýn ikinci Çernobil olmasý olasýlýðýnýn geliþen teknolojiyle bu tür bir kaza olasýlýðýnýn sýfýra indiðini kanýtlamak için yarattýðý korku tüm dünyayý yarýþmýþlardý. Þu an en güvendikleri kale de yýkýlmýþ gözüküyor. Dünya kapitalizminin güvenilirlik sýralamasýnda en üstlerde yer alan Japonya gibi bir ülkede kapladý. böyle bir felaketin yaþanmasý karþýsýnda yeniden yeminler etmeleri gerekecek. Biz ise insanlýða nükleer felaketler zincirini hediye eden kapitalizmi ve kapitalist üretim tarzý içinde enerji üretiminin kilit özelliklerini incelemek zorundayýz. Böyle bir analiz için öncelikle nükleer enerjinin ne olduðunu, hangi tehlikeleri barýndýrdýðýný anlamamýz, sonrasýnda da nükleer enerjiye dair Marksist bakýþ açýsýný inþa etmemiz gerekiyor. Nükleer Enerji ve Radyasyon Bugün genel olarak nükleer enerji denince anlatýlmak istenen olgu, fisyon santrallerinden üretilmekte olan enerjidir. Bunun yanýnda alternatif bir enerji kaynaðý olarak füzyon reaksiyonu da yazýnýn ilerleyen kýsýmlarýnda incelenecektir. Biz þimdilik hakim terminolojiye baðlý kalýyoruz ve nükleer enerjiyi fisyon reaksiyonuyla üretilen enerji olarak tanýmlýyoruz. Fisyon reaksiyonu, uranyumun nötronlarla parçalanmasýyla baþlayan bir süreçtir. Ýzotoplar yavaþ bir nötron yutunca parçalanýrlar. Nükleer reaktörlerde bu süreç tekrarlanýr. Atom çekirdeðinin bölünmesiyle ortaya bir enerji açýða çýkar; bu, çekirdek enerjisi ya da nükleer enerji olarak adlandýrýlýr. Nükleer santrallerde bu iþleyiþ sýrasýnda ortaya çýkan ýsý enerjisi buhar elde etmede kullanýlýr. Buharýn türbinlere gönderilmesiyle bu ýsý enerjisi mekanik enerjiye çevrilir ve jeneratör ile elektrik enerjisi üretilir. Dolayýsýyla ýsý enerjisinin mekanik enerjiye, onun da elektrik enerjisine dönüþmesine dayanan bu sistem aslýnda termal güç santrallerinden sistem olarak bir farklýlýk arz etmiyor. Baþka yerlerde kömür,
11
doðalgaz gibi fosil kaynaklý yakýtlar kullanýlabilirken burada kullanýlan yakýt uranyum oluyor. Ama asýl fark da iþte tam burada ortaya çýkýyor. Ne yazýk ki uranyum gibi yüksek radyoaktiviteye sahip uzun ömürlü aðýr bir izotop parçalanýrken ortaya yalnýzca enerji çýkmaz, birçok hafif izotop da ortaya çýkar. Bunlarýn pek çoðu radyoaktif özellikler taþýr. Fisyon sonrasý ortaya çýkan bu ürünler yüksek düzeyde ölümcül beta ve gama radyasyonu yayarlar. Bu durumun sonucu radyoaktif maddelerin iyonlaþtýrýcý(atomdaki elektronu alarak nötr olmaktan çýkarma) bir özelliðe sahip olmasýdýr. Somutlaþtýracak olursak, örneðin insan vücudundaki bir moleküle ait olan bir atomun iyonlaþmasý atomlarýn deðiþik kimyasal bileþikler oluþturmasýný beraberinde getirir. Hücrenin radyasyon etkisine maruz kalmasýnda en önemli kýsým ise DNA'dýr. DNA'da meydana gelecek bu deðiþiklikler hücre yapýsýný bozar, hücrenin kontrolsüz büyümesi ise kanseri yaratýr. Nükleer enerji üretimi sýrasýnda ortaya çýkan radyasyonun insan vücuduna etkisi bu yönde. Ama enerji üretimi sýrasýnda dýþarý yayýlan radyasyon çoðunlukla ihmal edilebilir düzeyde kalýyor. Eðer mesele sadece üretim sýrasýnda ortaya çýkan ihmal edilebilir radyoaktiviteyle sýnýrlý kalsaydý biz de týpký burjuva profesörler gibi nükleer enerjinin kömür, petrol vs kullanýlarak üretilen enerji biçimlerinden çok daha temiz ve tercih edilmesi gereken bir tür olduðunu söyleyebilirdik. Ancak nükleer enerjinin sorunlarý çok daha köklü. Bu sorunlarý açýklayabilmek için önce nükleer enerji üretiminin insan yaþamýna yönelik tehditlerini ortaya koyup, mevcut üretim iliþkileri altýnda neden fisyona dayalý nükleer enerjinin vazgeçilmez olduðunu ve bu enerji üretim biçiminin yaratmasý kaçýnýlmaz tehditleri göstermeye çalýþacaðýz. Daha sonra nükleer enerji yanlýlarýnýn hepsi birbirinin kopyasý olan argümanlarýna þöyle bir deðineceðiz. Ve nihayet genel olarak enerji sorununa ve özelde nükleer enerjiye dair bir sýnýf perspektifi inþa etmeye çalýþmak temel amacýmýz olacak. Tehdidin Ýki Yönü: Radyoaktif Atýk ve Felaket Basýnda genellikle radyoaktif tehlike sorunu büyük felaketler kapýmýzý çalmaya baþladýðýnda ele alýnýr. Bu felaketlerin sonucunu hepimiz biliyoruz. Binlerce ölüm, sakatlýklar, kanser, doðanýn hiçe sayýlmasý… Fakat bu görünen yüzün ardýnda belki çok daha büyük bir tehdit olabilecek atýk sorunuyla da karþý karþýyayýz. Az önce de deðindiðimiz gibi, uranyumun yakýlmasý sýrasýnda ortaya radyoaktif izotoplar çýkar. Bu atýklarýn nerede ve nasýl depolanacaðý bugün bile çözülmemiþ olan ve kapitalistlerin baþýný gittikçe daha fazla aðrýtan bir sorundur. Binlerce yýl korunmasý gereken atýk meselesinde "meli malý"lardan baþka bir þey hala ortaya konmamýþtýr. Dahasý, atýk sorununun bugünkü teknolojik düzeyle çözülmesi de mümkün gözükmemektedir. Radyoaktif atýklarýn, havaya, topraða, suya binlerce yýl boyunca karýþmayacaðýný bilimsel olarak garanti etmeden radyoaktif atýklarýn bir tehdit olmadýðýný iddia etmek olsa olsa sahtekarlýktýr.
MARKSÝST BAKIÞ
Nükleer santraller meselesinde sorunun bu boyutu bilinçli olarak unutturulur ve Çernobil gibi facialarýn neden bir daha tekrarlanmayacaðýna dair masallar anlatýlýr. Çünkü atýk sorununa karþý nükleer lobinin ezbere üç beþ laftan ve yalanlardan baþka söyleyecek bir þeyi yok. Örneðin nükleer atýklarýn hacminden bahsedip dururlar: "15 nükleer reaktörden 30 yýl sonunda bir olimpik havuz kadar atýk çýkar." Bu oranýn kömür ya da petrolle enerji üretiminden açýða çýkan atýklardan çok daha küçük olduðu gözüküyor. Ýyi de bize ne? Bunun, atýk sorununun potansiyel tehlikesiyle ne alakasý var? Atýklarýn hacminin, o atýklarýn barýndýrdýðý radyasyon tehlikesiyle ne alakasý var? Çocuk mu kandýrýyorsunuz? Nükleer santrallerin savunucularý baþlarý sýkýþtýðýnda hep konuyu alakasýz bir zemine çekerler. Siz atýklarýn potansiyel tehlikelerinden bahsedersiniz, onlar hacimleri küçük derler; siz radyasyon tehlikesini sorarsýnýz, onlar nükleer santraller daha az karbon salýyorlar derler. Konuyu çevirmede tam bir usta, eþi bulunmaz birer demagogdurlar. Kapitalizm ve Nükleer Enerji Kapitalist üretimin temeli sermayeyi geniþletmeye, artýdeðeri artýrmaya dayanýr. Peki, bu kar nasýl saðlanacak, elde edilen artýk nasýl geniþletilecek? Ürünün fiyatýný belirleme söz konusu olduðunda, kimi durumlar haricinde kapitalistin bireysel olarak Kapitalizm altýnda nükleer bir tahakkümü yok. Fiyatlar, kapitalistin rakipleriyle re- enerjinin güvenilir olmasýnkabet halinde olduðu pazar- dan bahsetmek yalan dolanda belirleniyor. Üretim dan ibarettir! Býrakalým araçlarýnýn maliyetini azaltnükleer santralleri, kapitamak da söz konusu olamayacaðýna göre, geriye kalan lizm doðaya dair diðer pek maliyeti azaltmak kapita- çok konuda da defalarca listimizin öncelikli derdi sýnýfta kaldý. BP'nin haline geliyor. Emek-gücüne Meksika Körfezi'nde yaptýködenen paranýn azaltýlmasý meselenin bir boyutuyken, larý ne çabuk unutuldu? büyük bir altyapý desteði Doða sorunlarýna dünya isteyen nükleer santraller çapýnda sözüm ona çözüm sözkonusu olduðunda bulmak için toplanan ama maliyeti azaltmanýn çok daha avantajlý bir yolu, emperyalistlerin birbirini güvenlik harcamalarýnýn yol yedikleri bir platform açtýðý yüksek masraflarý kýs- olmanýn ötesine geçemeyen mak oluyor. Bu da nükleer "Ýklim Zirvesi" fiyaskosu ne santrallerin barýndýrdýðý çabuk unutuldu? Onu da potansiyel tehlike riskinin geçelim, Kyoto Protokolü' çýð gibi büyümesi demek. Kapitalist üretimde güvenlik nün herhangi bir soruna maliyeti hesaplanýrken çözüm getirdiðini düþünen dikkate alýnan unsur, olakaldý mý? Çernobil benzeri bilecek en kötü senaryo deðil, istatistiksel ortala- nükleer felaketlerin hiç de madýr. Gerçekler bu istatis- imkansýz olmadýðý görüldü. tiksel ortalamalardan sapma Nagazaki ve Hiroþima'nýn gösterdiðinde artýk hiçbir tekrarlanamaz olduðunu hesap tutmaz olur, felaket kapýya dayanmýþtýr. Japonya' kim iddia edebilir ki?
12
MARKSÝST BAKIÞ
daki felaket sýrasýnda da bu gerçek kendini gösterdi. Santral katleden devletlerin halini siz düþünün. Almanya Yeþiller inþa edilirken hesaplanan, en fazla 5.7 metre uzunluðunda bir Partisi Eþbaþkaný Cem Özdemir'in belirttiðine göre "Çekirdtsunamiydi. Ancak 11 Mart'ta 15 metrelik tsunami ek erimesi tehlikesi olmayan tek bir nükleer santral yok Fukuþima'nýn kapýsýný çaldýðýnda artýk çok geçti(Patrick dünyada. Hiçbir sigorta þirketi nükleer santralleri sigorta etmO'Connor, wsws.org, 24.04.11). Santraldeki güç kaynaklarý eye yanaþmýyor."(1) Sigorta þirketleri bile nükleere hiç bir sel baskýnýna göre dizayn edilmemiþti ve tsunami bulaþmýyorsa bir bildikleri var demektir. Fukuþima'yý vurduðunda güç kaynaklarý devreden çýktý. Bu yüzden, kapitalizm altýnda nükleer enerjinin güvenilir Soðutma sistemlerinin devreden çýkmasýyla üç ünitede soðut- olmasýndan bahsetmek yalan dolandan ibarettir! Býrakalým ma kaybý yaþandý. Nükleer santral savunucularý bu tip nükleer santralleri, kapitalizm doðaya dair diðer pek çok vakalarý "tasarým ötesi kaza" olarak adlandýrýyorlar. Tasarým konuda da defalarca sýnýfta kaldý. BP'nin Meksika ötesi… Tasarlayamadýklarýndan deðil, olasý en kötü senar- Körfezi'nde yaptýklarý ne çabuk unutuldu? Doða sorunlarýna yoya karþý alýnacak güvenlik önlemleri mali bir yükü de dünya çapýnda sözüm ona çözüm bulmak için toplanan ama beraberinde getireceðinden. emperyalistlerin birbirini yedikleri bir platform olmanýn öteMesele salt bununla da sýnýrlý deðil. Fukuþima'daki patlama sine geçemeyen "Ýklim Zirvesi" fiyaskosu ne çabuk unutulsonrasý, Fukuþima'yý da iþleten dünyanýn en büyük dördüncü du? Onu da geçelim, Kyoto Protokolü'nün herhangi bir enerji þirketi olan TEPCO'nun birçok skandalý daha ortaya soruna çözüm getirdiðini düþünen kaldý mý? Çernobil benzeri çýktý. TEPCO'nun yýllar boyu santralde yapmasý gereken nükleer felaketlerin hiç de imkansýz olmadýðý görüldü. denetimleri yapmadýðý ortaya çýktý. Japonya Nükleer Nagazaki ve Hiroþima'nýn tekrarlanamaz olduðunu kim iddia Güvenlik Kurumu'nun raporuna göre TEPCO depremden edebilir ki? önce 33 önemli parçayý denetimden geçirmemiþ. Kapitalistler Nükleer Santrallerden Nükleer santral inþasýnda seçilen yerler de çok fazla önemNeden Vazgeçemez? seniyor deðil. Örneðin Türkiye'de yapýlmasý planlanan Þimdi akademisyenlerin, medyadaki bazý tayfanýn, kimi Akkuyu Santrali de aktif fay hattýna oldukça yakýn. Santralin çevrecilerin hükümetlere nükleer santrallerin kapatýlmasý yapýlacaðý Akkuyu körfezinin konusunda baský yaparken Ecemiþ fay hattýna uzaklýðý 25 km. sistemin iþleyiþini gözden Akkuyu'da 8 þiddetinde bir kaçýrmakla ne kadar büyük depremin olasý olduðu bildiriliyor. bir hata yaptýklarýna dikkat 1872 yýlýnda bölgede 7.5 þidçekelim. Emperyalist kapidetinde bir deprem gerçekleþmiþ. talist sistemde bugün nükYine Çin'in kurmakta olduðu leer santrallere karþý samibirçok santralin, fay hattýna yakýn mi bir duruþ düzeni toptan bölgelerde olduðu da bilinen bir karþýmýza almayý gerekgerçek. tirecektir. Çünkü nükleer Nükleer santrallerin yarattýðý enerji konusunda ulus tehlikeler kapitalizmin kar merkezdevletlerarasýnda müthiþ li iþleyiþinde katlanarak artýyor. bir kapýþma almýþ baþýný Almanya gibi geliþmiþ bir kapitagidiyor. Bu rekabetin list ülkede dahi engellenmesi mümkün santrallere yöne- Nükleer santrallerin yarattýðý tehlikeler kapideðil. Kar etmekten, serlik güvenlik talizmin kar merkezli iþleyiþinde katlanarak mayeyi büyütmekten ö n l e m l e r i artýyor. Almanya gibi geliþmiþ bir kapitalist baþka hiçbir arzusu ve kaygýsý olmayan bir üremaliyeti artýra- ülkede dahi santrallere yönelik güvenlik tim biçimini konuþuyoruz. Bu rekabetin engelcaðý gerekçesiyle önlemleri maliyeti artýracaðý gerekçesiyle alýn- lenmesinin neden mümkün olmadýðýný gösteralýnmýyor, nük- mýyor, nükleer atýklarýn nereye konacaðý hala mek için önce kapitalist devletlerin neden nükleer atýklarýn nerbilinmiyorsa, Japonya gibi dünyada güvenlik leer enerjiye ihtiyaç duyduðunu anlamalýyýz. eye konacaðý hala 1-) Maliyet Hesaplarý: Her ne kadar hükümetb i l i n m i y o r s a , için yaptýðý altyapý yatýrýmlarýyla öne çýkan leri "ikna etmek" için kimi akademisyenler Japonya gibi bir ülkede bile nükleer felaketler patlak veri- tarafýndan nükleer enerjinin pahalýlýðýndan dem dünyada güvenlik yorsa, Çin gibi Hindistan gibi çevreyi vurulsa da biz bunun böyle olmadýðýný iddia için yaptýðý canavarca katleden devletlerin halini siz etmek durumundayýz. Evet, dönemsel aralýklaraltyapý yatýrým- düþünün. Almanya Yeþiller Partisi Eþbaþkaný la yarattýðý felaketlerle, atýklarýn depolanmasý larýyla öne çýkan Cem Özdemir'in belirttiðine göre "Çekirdek için yapýlacak masraflarla, güvenliðin saðlanbir ülkede bile masýyla nükleer santraller, ciddi bir maliyet erimesi tehlikesi olmayan tek bir nükleer nükleer felaketler yükü. santral yok dünyada. Hiçbir sigorta þirketi patlak veriyorsa, Maliyete büyük bir bütçe ayýrýrsanýz tabi… Çin gibi nükleer santralleri sigorta etmeye yanaþmýAma kimin umurunda? Hindistan gibi yor." (1) Sigorta þirketleri bile nükleere hiç Dönemsel felaketlerin faturasýný zaten çevreyi canavarca bulaþmýyorsa bir bildikleri var demektir. devletler, þirketlerin üzerinden alýp emekçi
13
MARKSÝST BAKIÞ
halkýn üstüne yýkmak konusunda uzmanlaþtýlar. Atýklarýn depolanmasý da umursanmýyor, denize döküldükten, topraða gömüldükten sonra atýðýn doðaya vereceði geri dönülmez zarar kimin umurunda? Güvenlik tedbirlerinin yarattýðý maliyet de þirketler tarafýndan minimize edildiðinde nükleer enerji üretiminin kapitalistler için oldukça ucuz olduðu görülüyor. Çünkü hammadde maliyeti, diðer enerji üretim biçimlerinin aksine oldukça sýnýrlý. Nükleer enerjiyi avantajlý kýlan da bu. Maliyet hesaplarýna dair þöyle bir veri var elimizde: "Nükleer Enerji Enstitüsü'nün (NEI) 2008 yýlýnda tesis kurulum maliyetlerini dikkate almadan yaptýðý hesaplamalara göre, ABD'de 1 kw elektrik üretmenin maliyeti, nükleer enerji ile yaklaþýk 2 cent (100 cent = 1 ABD Dolarý) iken kömür ile 3.5 cent, doðalgaz ile 8 cent, petrol ile 18 cent düzeyinde gerçekleþmiþ."(Metin Ercan, 19.03.11, Radikal) Ýþte bu yüzden her kim nükleer enerji konusunda çevreyi ve insan hayatýný yüceltir, emperyalist yarýþta önemli bir silahtan da yoksun kalmýþ olur. Büyük bir kapitalist güç haline gelmede enerji hayati bir etken. ABD dünyanýn bir ucundan neden sürekli Ortadoðu'nun bir ülkesini bombalýyor sanýyoruz? Nükleer enerji, petrol gibi pahalý ve fiyatý düzensiz olan bir enerji kaynaðýnýn yanýnda enerjiye açlýk duyan büyük kapitalistler için bulunmaz nimet. Dünyada þu an 30 ülkede 442 nükleer santralin faaliyette olduðu, 60 tanesinin de yolda olduðu söyleniyor. Nükleere yöneliþ 1970'lerden itibaren hýz kazandý. OPEC petrol krizinin ardýndan enerji ithalatýna baðýmlý ülkeler nükleer enerjiyi gündemlerinin baþ sýralarýna koydular, 1973-1988 yýllarý arasýnda nükleer araþtýrmalar için 100 milyar sterlin harcandý.(2) Böylece hem görece pahalý olan petrol gibi bir hammaddeye olan baðýmlýlýklarýný daha azaltmayý hedeflediler, hem de petrol fiyatlarýnýn dalgalanmalarýndan kendilerini bir ölçüde koruma amacý güttüler. 2-) Askeri Yön: Maliyet faktörünün yanýnda nükleer santraller ayný zamanda askeri bir amaca da hizmet ediyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakaný Taner Yýldýz: "Mahallenin delisi biz miyiz? Dünyada halen 440 nükleer santral iþletiliyor. Onlar kapatma kararý mý aldýlar?"(3) derken sonuna kadar haklý. Türkiye, emperyalist bir güç olarak yükseliþini sürdürmek istiyorsa nükleer santralleri askeri amaçlarý için de kullanmak zorunda. Bu yüzden, nükleer meselesi emperyalist rekabetten baðýmsýz bir olgu olarak alýnýp salt içerisinde barýndýrdýðý tehlikeler dolayýsýyla insan yaþamýna yönelttiði tehditlerle deðerlendirilemez. Nükleer enerji olgusu askeri rekabetten ve emperyalist saldýrganlýktan baðýmsýz bir olgu deðildir. Dahasý, nükleer teknolojinin tarihsel geliþimine baktýðýmýzda da bu alana yönelik projelerin öncelikle askeri amaçlar doðrultusunda ortaya çýktýðýný, enerji üretiminin bunu takip ettiðini görüyoruz. Nükleer silah üretimi için gerekli olan plütonyumun kullanýlmasý nükleer Kapitalistlerin nükleer reaktörlerin doðumunu oluþturdu. Ancak bundan sonra ve nükleer silah yapýmýný silahlara ilgisi olmasaydý kolaylaþtýrdýðý için nükleer santraller yaygýnlýk kazandý. "Nükleer enerji kuln ükleer enerji araþtýrmalarý lanacak ülkelerin teknolojik olarak atom bombasý yapacak düzeye gelmeleri son h i ç baþlamamýþ olabilirdi. derece kolaydýr. Çünkü uranyumun zenginleþtirilmesi ile nükleer bomba imali olasý olduðu üzere zenginleþtirme yapmadan da, atom reaktörlerinden çýkan kul- Ý l k n ü k l e e r s a n t r a l 1 9 5 0 lanýlmýþ atýklarý iþlemek suretiyle deðerlendirerek plütonyum ve dolayýsý ile nük- y ý l ý n d a A B D ' n i n I d a h o leer bomba imaline yarayacak radyoaktif madde elde etmek olasýdýr. Nükleer e y a l e t i n d e k u r u l d u . B u t a r i h santralden çýkan kullanýlmýþ çubuklarýn içinde plütonyum birikmektedir ve oraný l e r d e m e v c u t e n e r j i k a y %0.6 civarýndadýr. Ayrýþtýrma tesislerinde bunu iþleyince ciddi oranda atýk n a k l a r ý n ý n y e r i n e y e n i s i n i n dolayýsýyla ve atom bombasý yapacak miktarda da plütonyum elde edilebilir." a r a n m a s ý i ç i n h i ç b i r s o m u t (Ali Külebi, Türkiye'nin Enerji Sorunlarý ve Nükleer Gereklilik) neden mevcut deðildi. Ancak Diyebiliriz ki, kapitalistlerin nükleer silahlara ilgisi olmasaydý nükleer enerji nükleer santrallerin inþasý araþtýrmalarý hiç baþlamamýþ olabilirdi. Ýlk nükleer santral 1950 yýlýnda ABD'nin Idaho eyaletinde kuruldu. Bu tarihlerde mevcut enerji kaynaklarýnýn yerine y u k a r ý d a a k t a r d ý ð ý m ý z g i b i yenisinin aranmasý için hiçbir somut neden mevcut deðildi. Ancak nükleer e m p e r y a l i s t ü l k e l e r i n a s k e r i santrallerin inþasý yukarýda aktardýðýmýz gibi emperyalist ülkelerin askeri a m a ç l a r ý y l a b i r e b i r u y u m amaçlarýyla birebir uyum içerisinde. Özellikle dünyada yeni güç dengelerinin i ç e r i s i n d e . Ö z e l l i k l e d ü n y a oluþmaya baþladýðý, Çin gibi yükselen güçler karþýsýnda ABD hegemonyasýnýn d a y e n i g ü ç d e n g e l e r i n i n zayýfladýðý bir dönemde askeri politikalar özel bir önem kazanýyor. Böyle bir o l u þ m a y a b a þ l a d ý ð ý , Ç i n g i b i dönemde emperyalist devlerin nükleer teknolojiyi "barýþçýl" amaçlarla kul- y ü k s e l e n g ü ç l e r k a r þ ý s ý n d a landýðýný sanmak çocukça olacaktýr. Emperyalizmin doðasý nükleer santralleri A B D h e g e m o n y a s ý n ý n bugün için zorunlu kýlýyor. Güçlü olan devlet diðerlerine diz çöktürmek için dört zayýfladýðý bir dönemde elle nükleer silahlara sarýlýyor. askeri politikalar özel bir Nükleer Enerji Gerçekten Terk Ediliyor Mu? önem kazanýyor. Greenpeace gibi örgütlerin, faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki hükümetleri nükleer
14
MARKSÝST BAKIÞ
santrallerin kapatýlmasýna ikna etmeye çalýþýrken kullandýk- giriþmedi, hepsi bu. Akademide onlarca yýldýr nükleeri haklý larý argümanlardan biri de nükleer santrallerin yaygýnlýðýný çýkarmak için kullanýlan risk-fayda analizleri özünde yitirdiði iddiasý. 1986'dan sonra reaktör inþalarýnýn azaldýðýný, Erdoðan'ýn söylediklerinden farklý bir þey söylemiyor. Sadece santral kapatmalarýnýn da arttýðýný vurgulayýp dünyanýn nük- akademi, daha "bilimsel" ve "akademik" bir tonda derdini leer enerjiden sýrt çevirdiðini belirtiyorlar. Oysa son anlatýrken, Tayyip bütün vurdumduymazlýðýný takýnarak dönemdeki geliþmeler, nükleer enerjiye böyle bir açýdan karþý özünde ayný söylemi kitleler önünde paylaþýyor. çýkmanýn ne derece sorunlu olduðunu gösterdi. George Bush, Risk-fayda analizinden kastýmýz enerji üretiminden doðacak göreve gelmesinin ardýndan "Otuz senedir nükleer santral kayýplarla, getireceði yararlarýn karþýlaþtýrýlmasýdýr. Bu analiyapmadýk ama on yýlda çok sayýda yapacaðýz" derken santral zin temelinde kar oranlarýnýn karþýlaþtýrýlmasýnýn yattýðýný inþalarýnýn yeni dönemde hýz kazanacaðýný "müjdeliyordu". söylemek bile gereksiz. Ancak nükleer sevdalýlarý sadece Gerçekten de nükleer santral inþasý yakýn dönemde tekrar hýz maliyet hesaplarý üzerinden yapacaklarý analizlerle toplumsal kazandý. Fransa bugün elektrik enerjisi bir meþruiyet elde edemeyeceklerini Ýnsanlýðýn ihtiyaç duyduðu ihtiyacýnýn %78'ini sahip olduðu 59 bildiklerinden nükleer enerjinin mevnükleer santralden saðlýyor. Bu sayede enerji üretimi için her ikisi de cut enerji üretim biçimlerinden daha Fransa enerji ihracatçýsý bir ülke konutemiz, insan haya-tý için daha risksiz farklý yönlerden doðaya ve muna bile geldi. Ýngiltere'nin 19, olduðunu da kanýtlamaya çalýþýyorlar. Almanya'nýn 17, Kanada'nýn ise 18 insan yaþamýna tehdit oluþturan Böylece de "Asýl biz 'çevrecinin enerji üretim biçimlerine muh- daniskasý'yýz" diyerek Greenpeace' nükleer santrali bulunuyor. Nükleere yöneliþin bugünkü en iyi taç mýyýz? Üretici güçlerin mev- cilere, yeþillere ve bilimum çevreci örneðini ise Çin, Hindistan gibi yükcut seviyesi bize gösteriyor ki, örgüte nanik yapýyorlar. seliþteki ülkeler oluþturuyor. Bu Nükleer enerji yanlýlarýnýn "çevreci" enerji üretimi için alternatif ülkelerin günden güne büyüyen lere karþý tutumlarýnda, pek çok alansanayileri enerjiye çok büyük ihtiyaç enerji kaynaklarýný kullanmak, da üstünlüklerinin olduðunu söyleduyuyor. Boþuna deðil Çin'in Latin dünya çapýnda bir enerji üretim mek mümkün. Örneðin nükleer reakAmerika'da, Afrika'da yatýrýmlar yaptörlerin küresel ýsýnmaya karþý önemve iletim sistemi örgütlemek masý, bir þarkýdýr tutturmuþ gidiyorlar: li bir adým olabileceðini söyleyerek olasýdýr. Doðaya karþý tehdit Aman petrol caným petrol! Ama petrol bir manipülasyona baþvurabiliyorlar. içermeyen, insan hayatý için de yetmiyor. Muazzam bir hýzla Bu manipülasyonu yapabilmelerinin sanayileþen Çin, var olan on nükleer minimum ölçüde risk yaratan sebebi, çevreci örgütlerin onlara bu santralin sayýsýný artýrmak istiyor. alternatif enerji kaynaklarýnýn boþluðu açmýþ olmasýndan kayDahasý sadece bu ülkeler deðil, petrole kullanýlmasý mümkündür. Ýþte naklanýyor. Tartýþma, nükleer enerji sahip olanlar bile nükleer enerji rekave fosil kaynaklý enerjiler ikilemine bu yüzden, nükleer enerji betine giriþmiþ durumda. hapsedildiðinde nükleer yanlýlarýnýn savunucularýnýn tartýþmayý Hükümetleri ikna etmek için kuleline büyük kozlar verilmiþ oluyor. lanýlan bir diðer iddia da nükleer enerhapsettiði bu ikilemi reddedi- Ne mi bu kozlar? jinin dünya çapýndaki enerji üretiFosil yakýtlar, bilindiði gibi yüz milyoruz ve bugünü deðerminin çok az bir kýsmýný karþýladýðý, yonlarca yýl içinde oluþan kömür, lendirirken verili çerçeveden dolayýsýyla vazgeçilebilir olduðu petrol ve doðalgaz gibi yakýtlar. Bu çýkarak, yeni bir üretim yönünde. Nükleer santrallerle üretilen yakýtlar yandýðýnda çok büyük mikenerji, dünya elektrik üretiminin tarzýnýn, sosyalizmin çerçevesin- tarda kükürt ve azot oksit ortaya çýkar. %14'ünü oluþturuyor. Türkiye'deki den bakýyoruz enerji sorununa. Bunlar asit yaðmurlarýna, doðanýn santrallerin ise ülkenin elektrik ihtiyatahribine ve ozon tabakasýnýn cýnýn %5'ini karþýlayacaðý söyleniyor. incelmesine yol açarlar. Nükleer sevAma bu %5'ten vazgeçin demek, sistemin doðasýndan da dalýlarý ise nükleer reaktörlerin fosil kaynaklý enerjiden çok hiçbir þey anlamamak demek. Nükleer santrallere bu istatis- daha az karbon salýnýmý yaptýðýný, dolayýsýyla küresel ýsýnma tiði veri alarak karþý çýkamayýz, kapitalistler o %5'i bile kolay sorununu çözmek için nükleer enerjinin yaygýnlaþmasýnýn bir kolay býrakmazlar. "Biraz radyasyon iyidir" derler, ya da Özal adým olduðunu öne sürüyorlar. Tam da bu noktada nükleer gibi "radyoaktif çay daha lezzetlidir" buyururlar, hiç olmadý yanlýlarýnýn tuzaðýna düþmemek gerekiyor. Nükleer enerji Tayyip Erdoðan gibi tüp gazýn patlama riskiyle, bütün bir üretiminin daha az karbon salýnýmý yapmasý, onu kesinlikle canlý yaþamýný tehdit eden nükleer felaketi bir tutarlar, o da mevcut enerji biçimleri içerisinde en temiz konuma oturtolmadý Kenan Evren gibi "radyasyon kemiklere yararlýdýr" muyor. Çünkü nükleer enerji üretiminin asýl tehlikesi, baþlarderler… Ama nükleerden vazgeçmezler! da da gördüðümüz gibi insanlýða ciddi bir radyoaktif tehlike Nükleer Sevdalýlarý Nükleere Neden Sevdalý? vaat ediyor olmasý. Nükleer enerji uzmanlarý her ne kadar Tayyip Erdoðan'ýn, nükleer enerjiden doðan riskleri tüp gazla enerji üretimi sýrasýnda doðaya salýnan radyasyonun, doðal karþýlaþtýrmasý çok tepki çekti ancak Erdoðan bu benzetmeyi radyasyon seviyesiyle kýyas edilemeyecek derecede düþük yaparken sýnýfýnýn sözcülerinin onlarca yýldýr söyledik- olduðunu söyleseler de, kömürle çalýþan termik santrallerin lerinden farklý bir þey söylemiþ olmuyordu. Sadece kendine doðaya býraktýðý zararlý gaz çeþitlerinin yanýnda, ürettikleri has pervasýz üslubuyla, mevcut pisliði örtme zahmetine hiç radyasyonun da nükleer santralin üretimi sýrasýnda açýða
15
MARKSÝST BAKIÞ çýkan radyasyondan çok daha büyük olduðunu belirtseler de, yukarýda açýkladýðýmýz gibi sorun atýklarýn depolanmasýnda ve santrallerde yaþanan felaketler sýrasýnda ortaya çýkýyor. Dolayýsýyla nükleer yanlýlarýnýn tartýþma eksenini, nükleer enerjinin risklerinden çok alakasýz baþka yerlere taþýma eðilimine karþý uyanýk olmak gerekiyor. Öte yandan nükleer savunucularýnýn bir diðer argümaný da nükleer enerjinin iþ güvenliði açýsýndan da daha tercih edilebilir olduðu yönünde. Deniliyor ki: "ABD'nin tüm elektriðinin hepsi kömürden üretilseydi meydana gelecek ölüm sayýsý, tümü nükleerle üretilseydi meydana gelecek ölüm sayýsýnýn 20 katý olacaktý"(1994, Nükleer Enerji ve Çevre, Gürcan Yülek). Elbette burada da olasý felaket senaryolarý hesaba katýlmýyor. Çünkü onlara göre Çernobil sonrasýnda yeni bir nükleer felaketin yaþanmasý imkansýzdý: "Günümüzde yeni teknolojilerle inþa edilmiþ olan bir nükleer santrale uçak düþse, sadece içindeki yolcularýn öleceði söyleniyor."(Ali Külebi, a.g.e.) Tüm bu iddialý açýklamalarýn, nükleer facianýn artýk imkansýz olduðuna dair efsanelerin yanlýþlýðý Fukuþima'yla birlikte bir kez daha açýða çýktý. Çernobil'de koruma kabý yoktu, artýk kaza olmaz dediler. Fukuþima'da koruma kabý da vardý, deðiþen bir þey olmadý. Ama anlaþýlan göz göre göre yalanlarýna devam edecekler. Görünen o ki bir süre de, nükleer enerji savunucularýndan 3. nesil reaktörlerin ne kadar güvenli olduðuna, ne kadar mükemmel iþlediðine, kaza olasýlýðýný nasýl sýfýra indirgediðine dair masallar dinleyeceðiz. 3. nesil reaktörlerin ise temelde diðerlerinden hiçbir farký yok. Daha uzun bir santral ömrü, daha geliþkin teknik ne yazýk ki insanlýða yönelen tehdidi ortadan kaldýrmýyor. Peki biz bu ikileme hapsolmak zorunda mýyýz? Ýnsanlýðýn ihtiyaç duyduðu enerji üretimi için her ikisi de farklý yönlerden doðaya ve insan yaþamýna tehdit oluþturan enerji üretim biçimlerine muhtaç mýyýz? Üretici güçlerin mevcut seviyesi bize gösteriyor ki, enerji üretimi için alternatif enerji kaynaklarýný kullanmak, dünya çapýnda bir enerji üretim ve iletim sistemi örgütlemek olasýdýr. Doðaya karþý tehdit içermeyen, insan hayatý için minimum ölçüde risk yaratan alternatif enerji kaynaklarýnýn kullanýlmasý mümkündür. Ýþte bu yüzden, nükleer enerji savunucularýnýn tartýþmayý hapsettiði bu ikilemi reddediyoruz ve bugünü deðerlendirirken verili çerçeveden çýkarak, yeni bir üretim tarzýnýn, sosyalizmin çerçevesinden bakýyoruz enerji sorununa. Salt nükleer enerjiye karþý çýkmak samimiyetsizdir. Yapýlan bu olduðu ölçüde nükleer yanlýsý çevreler, fosil kaynaklý enerjinin zararlarýndan, nükleer santrallerde ne kadar az karbon salýndýðýndan, üretim süresince ne kadar az iþçinin öldüðünden vs dem vururlar, böylece kendimizi alabildiðine kýsýr bir tartýþmanýn içerisinde buluruz. Bu yüzden de Marksistler olarak, ikisi de farklý þekillerde insan hayatýna ve doðaya zarar veren enerji üretim çeþitleri arasýnda seçim yapmayý reddediyoruz. Yenilenebilir, temiz, doðaya ve insan hayatýna karþý olasý en az tehdidi içeren alternatif enerji kaynaklarýnýn potansiyel varlýðýnda, diðer tüm yöntemler tarihsel olarak gerici karakter
kazanmýþlardýr. Bunlar artýk üretici güçlerin geliþmesine köstek olmakta; insan yaþamýna ve doðaya kastetmektedirler. Üretici Güçlerin Geliþimi ve Marksizm Peki, bu iki biçimi reddederken teknolojik geliþmeye karþý tavrýmýz nasýl olmalý? Öncelikle iþçi sýnýfýnýn hiç de öyle "her türden" teknoloji kullanýmýna karþý olmadýðýný belirtmekle baþlayalým. Enerji kaynaklarýnýn geliþtirilmesi maddi yaþamýn yeniden üretimi için büyük önem Çözüm, yenilenebilir, atýk taþýr. Enerji üretimini saðla- sorunu olmayan, doða ve madan, insanlýðýn varlýðýný insanla barýþýk bir enerji sürdürmesi mümkün deðil. üretim ve iletim sistemini Sosyalizmde de mevcut dünya çapýnda oluþturenerji kaynaklarýnýn geliþtirilmesi, yeni kay- maktan geçiyor. Üretici naklarýn bulunup kullanýl- güçlerin günümüzdeki masý için çalýþmalar yapýla- geliþmiþlik derecesi, yeni cak. Üretici güçlerin geliþi- teknolojiler, üretimin böyle mini, insanýn kendini bir amaçla örgütlenmesi gerçekleþtirmesine, özgürleþmeye giden yolda halinde baþarýlý olunabilevazgeçilmez bir aþama ceðini kanýtlamýþ durumolarak görüyoruz. da. Ancak tüm bunlar mevMarksizm, insanlýðýn kurtu- cut üretim iliþkilerinin luþunun, kiþinin kendini sýnýrlarý içerisinde gerçekleþtirmesinin maddi baþarýlamaz. Ýnsanlýðýn temellerini yarattýðý için önem veriyor üretici kullanýmý için deðil, artýgüçlere. Ama sermaye deðer için üretim yapan; sýnýfýnýn ideologlarýnýn, her rekabet ilkesine dayandýðý daim enerji ihtiyacýnýn için alternatif enerji üretiartýyor olmasýndan dem minin maliyetine asla katvurmasýný da sorgulamak zorundayýz. Bu kadar ener- lanmak istemeyen; ulus jiye kimin ihtiyacý var? Bu devlet arasý kapýþmalar, enerji insan yaþamýný daha emperyalist savaþlar da geliþtirmek için mi kul- dolayýsýyla dünya çapýnda lanýlýyor yoksa "büyüme bir enerji üretim ve iletim oranlarý"nýn dayattýðý bir zorunluluk mu bu artan sisteminin mümkün olmadýðý kapitalist enerji ihtiyacý? Burjuva ideologlar üretici sistemde bunun saðlangüçler sorununa yaklaþýrken masý mümkün deðil. Ýþte büyüme oranlarýný, kar bu yüzden kapitalizm oranlarýný düþünürler, Marksizm ise "insan"ý içerisinde enerji sorumerkeze koyar. "Bir hüman- nunun çözümü de salt izm biçimi olarak teknik deðil toplumsal bir Marksizm, böyle hususlarda deðiþimi zorunlu kýlýyor. insanlýðý deðer standardý yapar. Ýnsan dýþý çevreye yapýsal deðer yüklenmesini yadsýr. Deðerler insani bir fenomendir."(Sean Sayers, Marksizm ve Ýnsan Doðasý sf:237) Nükleer santral meselesine de bu perspektiften bakmak gerekiyor. Nükleer santraller insanlýk için ne ifade ediyor? Kendimize sormamýz gereken soru þu: Dizginsiz bir enerji üretimi için rekabet mi; yoksa insan saðlýðýný, yaþam alanlarýmýzý,
16
doðayý hiçe sayan nükleer santrallere karþý çýkmak mý? Kapitalizm altýnda nükleer santrallerin insan yaþamýný tehdit etmeden yapamadýðýný geçmiþte çok gördük, hala da görüyoruz, 3. kuþaðýn risksiz olduðu iddiasý da boþ laftan öte bir þey deðil. Bu yüzden Marksizm diyor ki: "Belli bir üretim biçimi çevreyi ve bizzat insan yaþamýnýn olabilirliðini tehdit ederse, o zaman bu bakýmdan deðerli deðildir ve engellenmelidir."( Sayers, age sf:237) Ýþte bu yüzden, üretimi bir piyasa anarþisine tabi kýlan ve insan ihtiyaçlarýný önemsemeyen dizginsiz bir üretimin yarattýðý barbarlýktansa "insanlýðý" merkeze koyan bir yaklaþýmý öne çýkarmalýyýz.
Alternatifler ve Çözüm Günümüzdeki enerji çeþitlerine alternatif olarak temiz enerji kaynaklarý baþlý baþýna detaylý olarak incelenmesi gereken bir araþtýrma konusu. Biz burada sadece bu alternatifleri tanýtmaya çalýþacaðýz. Bu alternatiflerden biri güneþ enerjisidir. Bu enerji kullanýmýndan herhangi bir atýk çýkmamasý insanlýðýn ve doðanýn geleceði için çok önemlidir. Bir diðer alternatif nükleer füzyon reaksiyonuyla oluþan enerjidir. Nükleer füzyon reaksiyonuyla elde edilen enerji oldukça temiz bir enerjidir ve Marksistler bu nükleer enerji çeþidine karþý çýkmýyor, tam tersine onun geliþtirilmesinin zorunluluðunu savunuyorlar. Ýki hidrojen atomunun çekirdeðinin kaynaþarak helyum çekirdeðini oluþturmasýyla gerçekleþen füzyon reaksiyonu, fisyonun tersine reaksiyon sonrasý ihmal edilebilir düzeyin üstünde radyoaktif madde yaratmaz. Ancak füzyon reaksiyonu için araþtýrmalar sürmektedir, sosyalist bir toplumda füzyon reaktörleri temiz enerji üretiminde çok ileri bir rol oynayabilecektir. Öte yandan hidrojen de bir yakýt olarak bugünkü fosil kaynaklý yakýtlarýn yerini alabilecek bir yakýttýr. "Hidrojen halen kullanýlan yakýtlarýn en verimlisinden dahi %40 daha verimli bir yakýttýr ve üstüne üstlük sadece bildiðimiz basit sudan üretilmesi mümkün olduðu için neredeyse tükenmez bir yakýttýr. Öte yandan, bolluk ve verimliliðin yaný sýra hidrojen bütünüyle temiz bir yakýttýr. Zira hidrojenin yanmasýndan çýkan tek atýk su buharýdýr." (Deniz Moralý, Radyoaktif Kapitalizm) Tüm bu alternatiflerin kapitalizm altýnda yaygýn bir þekilde kullanýlmasýný bekleyeceksek daha çok beklememiz gerekecek. Evet, kapitalistler halihazýrda yenilenebilir enerji kaynaklarý için çalýþmalara bütçe ayýrmaktalar, örneðin
17
MARKSÝST BAKIÞ
Google yenilenebilir enerjiye geçiþ çalýþmalarý kapsamýnda güneþ enerjisi elde edecek tesisler için 168 milyon dolar, rüzgar enerjisi için de 100 milyon dolar ayýrmýþ. Google tek örnek deðil, birçok firmanýn da bu yönde araþtýrmalarý var. Ancak bu adýmlarýn, sorunun aciliyeti düþünüldüðünde son derece yetersiz olduðu görülüyor. Kaldý ki kapitalistleri yenilenebilir enerjiye dair çalýþmalar yapmaya iten þey de yine doðaya ve insana dair kaygýlar deðil, kar faktörü. Yeni teknolojilerin gelecekte kullanýmýnýn artmasýyla büyük karlar elde edeceklerini görüyorlar ve yarýþta geri kalmamak için þimdiden küçük adýmlarla bile olsa bu yarýþa hazýrlanýyorlar. Böylece bir yandan servetlerine servet katarken, bir yandan da doðaya ve topluma yardým ettiklerini iddia edebilecekler. Temel mottolarý ise "Yeþil(yenilenebilir enerji) olarak yeþil(dolar) yapmak"(Making Green by Being Green). Bu yüzden de alternatif enerji üretimlerinin birçoðu ticari olarak rekabet koþullarýna uygun düþmediðinden bu alana dönük çalýþmalar oldukça sýnýrlý kalabiliyor. Dahasý, yeni teknolojiler kullaným için çok daha avantajlý hale gelse dahi dev petrol tekellerinin, mevcut enerji üreticisi patronlarýn baskýsý altýnda bunlarýn hemen yaygýnlýk kazanmasý mümkün deðil. Bu yüzden doðaya ve insana zarar veren mevcut enerji çeþitlerinin bir süre daha kullanýlmasý kapitalizm için zorunlu. Ancak insanlýðýn, kapitalizmin yenilenebilir enerjiye geçiþ yolunda attýðý küçük adýmlarý bekleyecek zamaný kalmadý. Dünyamýz gitgide daha büyük bir tehdit altýnda giriyor, çevre sorunu günden güne büyüyor. Çözüm ise yenilenebilir, atýk sorunu olmayan, doða ve insanla barýþýk bir enerji üretim ve iletim sistemini dünya çapýnda oluþturmaktan geçiyor. Üretici güçlerin günümüzdeki geliþmiþlik derecesi, yeni teknolojiler, üretimin böyle bir amaçla örgütlenmesi halinde baþarýlý olunabileceðini kanýtlamýþ durumda. Ancak tüm bunlar mevcut üretim iliþkilerinin sýnýrlarý içerisinde baþarýlamaz. Ýnsanlýðýn kullanýmý için deðil, artý-deðer için üretim yapan; rekabet ilkesine dayandýðý için alternatif enerji üretiminin maliyetine asla katlanmak istemeyen; ulus devlet arasý kapýþmalar, emperyalist savaþlar dolayýsýyla dünya çapýnda bir enerji üretim ve iletim sisteminin mümkün olmadýðý kapitalist sistemde bunun saðlanmasý mümkün deðil. Ýþte bu yüzden kapitalizm içerisinde enerji sorununun çözümü de salt teknik deðil toplumsal bir deðiþimi zorunlu kýlýyor. **** (1)http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=Radikal DetayV3&ArticleID=1043531&Date=21.03.2011&Catego ryID=85 (2)http://www.bolsevik.org/isci_uni_1012.htm (3)http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/o-kafa-hicdegismiyor-haberi-40443
MARKSÝST BAKIÞ
BÝN LADÝN OPERASYONU ÜZERÝNE ABD'nin ölüsüne dirisine ödül koyduðu, uðruna Afganistan'lara kadar gittiði(!) Usame Bin Ladin- Amerika'nýn o "korkunç" hayaleti- artýk bir ölü. 2 Mayýs tarihinde bizzat Obama'nýn yaptýðý açýklamayla Bin Ladin'in Pakistan'ýn Abbotabad þehrinde çok gizli bir operasyonla öldürüldüðü açýklandý. Haber ABD'de tam anlamýyla bayram havasý yarattý. Öyle ya ezeli düþmandan intikam alýnmýþ, böylece ABD'nin büyüklüðü herkese gösterilmiþti! ABD milliyetçiliðinin özellikle son 10 yýldýr Ýslamofobi üzerinden inþa ediliyor olmasý sonucu Bin Ladin operasyonu ABD halkýnýn ulusal gururunu okþadý. Obama'nýn haberi vermesinin ardýndan ellerinde bayraklar yüzlerce insan anýnda Beyaz Saray önüne gelip kutlama yaptý. Obama'nýn yaptýðý açýklamalara göre Bin Ladin on yýllýk takip sonunda CIA'nýn baþarýlý bir operasyonuyla öldürülmüþtü. Pakistan hükümetinin operasyondan habersiz olduðu iddialarý bir yana Bin Ladin'in Pakistan'ýn askeri akademilerinin birine çok yakýn bir yerde, yüksek duvarlarla korunmuþ bir malikanede (üstelik uzun süredir de ayný yerde ikamet ederken) bulunmuþ olduðu bilgisi ABD-El Kaide-PakistanTaliban iliþkiler yumaðýnýn iç yüzünü iþaret etmektedir. ABD'nin güya büyük bir savaþ içinde olduðu "teröristlerle" nasýl bir iliþki Bin Ladin'in adýný bütün dünyaya duyuran þaibeli 11 içinde olduðunu þovenizmin zehiriyle uyuþmuþ Eylül saldýrýlarý oldu. O tarihten itibaren El Kaide ve ABD'deki dar bir kesim dýþýnda hemen herkes görüyor. Bin Ladin neden öldürüldü ya da neden þimdi öldürüldü Ladin ABD'nin baþ düþmaný olarak ilan edildi. Dengeleyici güç durumunda olan SSCB'nin daðýlmýþ gibi birtakým sorular kamuoyunun kafasýný meþgul ederken cevaplar üretebilmek için tarihsel süreci inceleolmasýnýn da getirisiyle bölgeye müdahale için her mek icap ediyor. El Kaide'nin nasýl ortaya çýktýðý ve Bin daim bahane arayan ve yeni tezler yazýp olmadýk Ladin'in ne zaman ve nasýl ön plana çýktýðýna bakmak, komplolara giriþen ABD, bu saldýrýyla birlikte kendisi ABD'nin kendisine neden ihtiyaç duymuþ olduðunu anlave dolayýyla da Ortadoðu için yeni bir sürecin kapýsýný mak bugünkü sorularýmýza cevap verebilmek adýna izlenebilecek en saðlýklý yol olacaktýr. aralayacaktý. Soðuk Savaþ Döneminde Ortadoðu Soðuk Savaþ döneminin politikalarý gereði ABD, özellikle Ortadoðu ülkelerini kendi tarafýna çekmek ve SSCB'nin alanýný daraltmak; ona karþý üsler kurmak ve böylelikle hem enerji kaynaklarý üzerindeki tahakkümünü garanti altýna almak hem de en büyük rakibini bu bölgeden ekarte etmek hedefindeydi. ABD bu amaçla Suudi Arabistan aracýlýðýyla Afganistan, Pakistan baþta olmak üzere bölgenin birçok ülkesinde Ýslamcý örgütler kurdurdu ya da var olanlarý yanýna çekti. Bu örgütleri gerek eðitimlerini bizzat CIA tarafýndan verdirerek gerekse maddi desteklerle kendi çýkarlarý doðrultusunda sahneye sürdü. Þimdilerde sözde düþmaný ilan ettiði El- Kaide, Taliban gibi yapýlanmalar, bu çerçevede yaratýldý, açýktan maddi manevi destek gördü. "ABD, küresel üstünlüðündeki her türlü zayýflamaya kaçýnýlmaz olarak, kendisine yönelik bir tehdit, Sovyetler'in dünya hakimiyetine susamýþlýðýnýn bir belirtisi olarak gördü. Bu nedenle 1970'lerin devrimleri her
18
zamanki gibi iki taraf arasýnda esas olarak Afrika'da ve daha sonra Sovyet ordusunun Ýkinci Dünya Savaþý'ndan beri ilk kez kendi sýnýrlarýnýn dýþýna çýkarak müdahale ettiði Afganistan'da iki taraf arasýnda vekalet yoluyla sürdürülen ve "ikinci soðuk savaþ" denilen sürece yol açtý."(1) Bu ikinci soðuk savaþ sürecinin getirisi olarak SSCB'nin iþgali altýndaki Afganistan'a müdahalesini Pakistan üzerinden yapma planýný adým adým ören ABD, yerele çok iyi adapte olarak emperyalist hedeflerini etkin þekilde uygulamaya koydu. Önceleri bir ulusal direniþ hareketi olan mücahitler, SSCB'nin Afganistan'ý iþgalinin öncesinde baþlayan ve iþgalle birlikte doruk noktasýna ulaþan radikal Ýslamcý bir güce dönüþtüler. ABD'nin ellerinde büyüyüp serpilen mücahitler; SSCB'ye aðýr kayýplar verdirten ve SSCB'nin ilerleyiþinin önüne geçen birer unsur olarak ABD'nin o dönem için fazlasýyla iþine yaradý. Hatta 1994'te Molla Muhammed Ömer liderliðinde medrese öðrencileri tarafýndan oluþturulan ve yine ABD eliyle kurdurulmuþ bir hareket olan Taliban SSCB'nin Afganistan topraklarýndan çekilmesinden sonra iktidar boþluðundan yararlanmýþ ve güneyden baþlayarak kuzeye doðru gerçekleþtirdiði bir hareketle iç savaþ yaþayan ülkenin kontrolünü Eylül 1996'da ele geçirmiþtir. Böylelikle bölgede ABD emperyalizminin iktidarýný saðlamlaþtýrmýþtýr. Pakistan'ýn da sürece dahil edilebilmesi için yeniden þekillendiriliþi 1970'li yýllara dek uzanýr. 1979 yýlýnda Pakistan'da sol eðilimli Zülfikar Ali Bhutto'yu idama götüren 1977 darbesinden sonra 1988 yýlýna kadar iktidarda kalacak olan General Ziya Ül Hak, emperyalizmin isteklerini harfiyen yerine getirmiþ; çeþitli ülkelerden gelen binlerce cihatçýnýn medreselerde eðitim almasýný saðlayarak "yeþil kuþak" projesine "naçizane" katkýlarýný sunmuþtu. ABD bu darbenin meyvelerini toplamýþ ve Afganistan'a müdahale üssünü güvenli hale getirmiþtir. "Bu medreselerde eðitim alan yüz binlerce Pakistanlý Peþtun ve Afgan "talebe" 1990'larda Afganistan'da Taliban iktidarýný inþa edecekti."(2) Afganistan ve Pakistan'ýn yanýnda ABD'nin bir diðer müttefiki Suudi Arabistan'ý da unutmamak gerekiyor. Suudi Arabistan öteden beri ABD'nin bölgedeki en büyük müttefiklerinden birisidir. Suudi egemenleri Afganistan'daki cihatçýlarýn sadece finansmancýsý olmamýþ; lojistik anlamda da onlara hayli yardýmcý olmuþtu. Öyle ki Suudi Arabistan ve ABD'nin mücahitlere yardýmý 1980 yýlýnda 30 milyon dolarý bulurken 1989 yýlýnda ödenek 1 milyar dolara týrmanmýþ bulunuyordu. Sanýrýz bu rakamlar verilen desteðin büyüklüðü konusunda bir kaný oluþturmaya yardýmcý olur. Usame Bin Ladin'in Yükseliþi 11 Eylül olayýnýn ardýndan ABD tarafýndan baþ düþman ilan edilen böylelikle tüm dünyanýn tanýmýþ olduðu Usame Bin Ladin kimdir peki? Yemen'in Hadramut þehrinden olan Bin Ladin Suud prensleriyle içli dýþlý bir ailenin; çok zengin bir müteahhit olan (ayný zamanda bir dönem Suudi Arabistan'da
MARKSÝST BAKIÞ
bakanlýk da yapmýþtýr) Muhammed Bin Ladin'in 54 çocuðundan on yedincisi olarak dünyaya gelmiþtir. 1970'li yýllarýn baþýnda üniversite okurken Müslüman Kardeþler örgütünden etkilenen Bin Ladin radikal Ýslamcýlarla tanýþmýþ; SSCB iþgali sýrasýnda cihat çaðrýlarýna kulak vererek Afganistan'da savaþa katýlmýþtýr, ancak sadece bir militan olarak deðil ayný zamanda servetinin desteðini de sunarak. 1979 Aralýk ayýnda, arkadaþý Suudi Gizli Servisi Þefi Prens Turki bin Faysal tarafýndan Pakistan Peþaver'e yollandý. Sovyet karþýtý mücahitlerin merkezlerinden biri Afganistan'da SSCB'ye olan Pakistan'ýn Peþaver karþý yürütülen cihat ile kentine yerleþen Usame Ýran'da Humeyni'nin bin Ladin, bu direniþin zaferi Müslüman baþlýca örgütleyicilerinden coðrafyasýnda taþlarý Filistinli Abdullah Azam ile tanýþtý. Ýþte o üsse cihat yerinden oynatmýþtý. yapmak için birçok Arap Stalinizm Ýran'da da en gelmekteydi ve bu üs 80'li az Afganistan'daki yýllarýn sonuna doðru kadar büyük suçlara Ladin'in liderliðini imza attý: Moskova yapacaðý El Kaide'nin merkezli Tudeh ve temelini atacaðý yer olaFedai (Çoðunluk) -ki bu caktý. El Kaide'nin ön plana çýk- gruplar Ýran solunun en maya baþladýðý dönem ise büyük örgütleriydiKörfez Savaþý sürecidir. Humeyni rejiminin ikti Saddam Hüseyin, hatýr- darýný saðlamlaþtýr lanacaðý gibi Kuveyt'in masýna yardým ettiler. kendisine ait petrolü 1 980lere girildiðinde çaldýðýný ve üretimi yüksek tutup petrol fiyat- Stalinizmle temsil larýnýn düþmesine neden edilen sol Ortadoðu'da olarak Irak'ý zarara uðrat- kesin bir geri çekilme týðýný ileri sürmüþtü. Ayný içine girerken Ýslami zamanda Kuveyt'e olan örgütler büyük prestij yaklaþýk 70 milyar dolare lde edeceklerdi. Bin lýk borcunun silinmesini istemiþti. Bu konuda Ladin gibilerini en yapýlan görüþmelerden baþta bu tarihsel arka istediði sonucu alamayýn- plan çerçevesinde ca esasen ABD'nin yorumlamak gerekir. cesaretlendirmesiyle Stalinizmin ve çoðu 2 Aðustos 1990'da k ez iþbirliði içerisinde Kuveyt'i iþgal etti. 26 gün sonra da Kuveyt'i 19. olduklarý Baas rejim eyaleti olarak topraklarýna lerinin ihanetleri kattýðýný açýkladý. olmaksýzýn Ladin vb Kuveyt'in Irak tarafýndan leri güçlenemezlerdi. ele geçirilmiþ olmasý komþu Suudi Arabistan için büyük bir tehdit oluþturmuþtu. Saddam'ýn bu çýlgýnlýðýnýn ABD için altýn bir fýrsat olduðu ise kýsa zaman sonra anlaþýlacaktý. Irak'ýn Kuveyt'i iþgali eskiden beri Irak ile itilaflý olan Suudi Arabistan tarafýndan büyük bir risk unsuru olarak algýlandý. Diðer taraftan Saddam, Kuveyt'i ele geçirerek dünya petrol dengelerini alt üst etmiþti, Suudi
19
Arabistan'ý da ele geçirse dünya petrol rezervlerinin yarýya yakýnýný kontrol altýna almýþ olacaktý. Bütün bunlar Saddam'a karþý askeri müdahalede bulunulmasý için dünya çapýnda geniþ bir kamuoyu yaratýlmasýný beraberinde getiriyordu. ABD önderliðindeki Batýlý güçlerin Irak'a saldýrmasý için tüm þartlar böylelikle artýk olgunlaþmýþtý. Bunun üzerine 28 ülke 17 Þubat 1991'de Irak'a büyük bir saldýrý baþlattýlar. 3 Mart'ta Irak, imzalamak zorunda kaldýðý anlaþma sonucu Kuveyt'ten çekildi. Ancak bu süreç içerisinde Suudi Arabistan ile ABD'nin iliþkileri, Suudilerin ülkenin tüm kaynaklarýný savaþ sýrasýnda ABD'ye sunmasý, kendi çocuklarý olan cihatçý örgütlerle ters düþmesine neden oldu. Ne de olsa Müslüman bir ülkeye Hýristiyan dünya saldýrýya geçi-
ABD ile cihatçý organizasyonlarýn çapraþýk iliþkileri devam etti. Bir yandan Ladin dünyanýn çeþitli ülkelerinde ABD hedeflerine saldýrýlar düzen lerken (Mýsýr, Kenya ve Tanzanya saldýrýlarý en kanlý olanlarýdýr) bir yandan da Ladin ile iliþkileri olan mücahit çevreler binlerce gönüllüyle Müslümanlarýn taraf olduðu Bosna ve Kosova savaþlarý ile Çeçenistan'daki çatýþmalara katýlýyordu. Mücahitlerin bu bölgelerdeki pozisyonlarýnýn ABD çýkarlarý ile birebir örtüþtüðü göz önüne alýndýðýnda -týpký Afganistan'da olduðu gibi- ABD'nin mücahitlerle olan iliþkisinin ne kadar girift olduðunu hesap edebiliriz. yor ve onlarýn baþý olan ABD, Suudi Arabistan'ý göz göre göre iðfal ediyordu. Bin Ladin, Kuveyt iþgal edilir edilmez Kral Fahd'la iletiþime geçip sýnýr güvenliðinin kendilerince saðlanmasý istedi. Bu isteði reddedilince Pakistan, Afganistan, Sudan, Yemen, Somali gibi birçok ülkeyi dolaþarak örgütü büyütmek ve bu "haçlý iþgalinin hesabýný sormak" için harekete geçti. Suudi rejimine açýktan yaptýðý tehditler ve eleþtiriler sonucunda 1994 yýlýnda vatandaþlýktan çýkarýldý. 1990'larýn
20
MARKSÝST BAKIÞ
sonlarýna gelindiðinde tüm bu ülkelerdeki aðlarýný güçlendiren hatta bu aða yeni ülkeler de katan Usame Bin Ladin, 1996 yýlýnda sonra da Taliban rejiminin korumasý altýnda kaldý. Diðer taraftan ABD ile cihatçý organizasyonlarýn çapraþýk iliþkileri devam etti. Bir yandan Ladin dünyanýn çeþitli ülkelerinde ABD hedeflerine saldýrýlar düzenlerken (Mýsýr, Kenya ve Tanzanya saldýrýlarý en kanlý olanlarýdýr) bir yandan da Ladin ile iliþkileri olan mücahit çevreler binlerce gönüllüyle Müslümanlarýn taraf olduðu Bosna ve Kosova savaþlarý ile Çeçenistan'daki çatýþmalara katýlýyordu. Mücahitlerin bu bölgelerdeki pozisyonlarýnýn ABD çýkarlarý ile birebir örtüþtüðü göz önüne alýndýðýnda -týpký Afganistan'da olduðu gibi- ABD'nin mücahitlerle olan iliþkisinin ne kadar girift olduðunu hesap edebiliriz. Bin Ladin'in adýný bütün dünyaya duyuransa þaibeli 11 Eylül saldýrýlarý oldu. O tarihten itibaren El Kaide ve Ladin ABD'nin baþ düþmaný olarak ilan edildi. Dengeleyici güç durumunda olan SSCB'nin daðýlmýþ olmasýnýn da getirisiyle bölgeye müdahale için her daim bahane arayan ve yeni tezler yazýp olmadýk komplolara giriþen ABD, bu saldýrýyla birlikte kendisi ve dolayýyla da Ortadoðu için yeni bir sürecin kapýsýný aralayacaktý. Önce düþman Ýslam üzerinden büyük bir vatanperverlik kampanyasý örgütlendi, þovenizme tavan yaptýrýldý. Sonrasýndaysa anti terör yasalarý ile özgürlükler kýsýtlandý. Böylelikle içeride destek ve disiplin saðlanmýþ oldu. Böylelikle artýk "sefere" çýkýlabilirdi. Önce Afganistan ardýndan Irak 11 Eylül saldýrýlarý gerekçe gösterilerek iþgal edildi. Ladin'i barýndýran Taliban iktidardan düþürüldü ama Taliban direniþini Peþtun bölgeleri olan Afganistan- Pakistan hattý boyunca sürdürdü. Bush demiþti ya "Bin Ladin'in kellesi alýnana kadar savaþ devam edecek", ne hikmetse Ladin yer yarýlmýþ içine girmiþti. Ladin ise TV ve internetteki videolarla ABD'ye ve onu müttefiklerine meydan okumaya devam ediyordu. Ýstanbul, Madrid ve Londra gibi yerlerde çok cana mal olan ve yine þüpheleri üzerine çeken bombalý eylemler emperyalist saldýrganlýða itilim vermeye devam etti. Bin Ladin'in doðuþu ve yükseliþi itibariyle ABD yapýmý olmasý ve ABD'ye düþman kesildikten sonraki eylemleriyle de aslýnda ABD çýkarlarýna hizmet ettiði gerçeði ve bütün bu süreçler boyunca karanlýkta kalan bir sürü nokta çeþitli komplo teorilerine kaynaklýk etti. Öyle ki bazýlarýna göre Bin Ladin gerçekte hiç var olmadý ya da tam tersi Bin Ladin hala sað. Karanlýk iliþkiler aðýný tam olarak aydýnlatmak ancak dünya çapýnda sosyalist devrimler gerçekleþtiðinde mümkün olabilir. Fakat emperyalist saldýrganlýðýn eðilimlerini analiz etmek ve sahte kahramanlarýn maskesini düþürmek Marksistlerin görevidir. Usame Bin Ladin'in Düþüþü Gelelim Bin Ladin'in öldürülmesine… Bush döneminden devralýnan bu azýlý düþmanýn "ele geçirilmesi"
þerefine Obama nail oldu. Gerçi nail oldu olmasýna ama Ladin'in öldürülüþümdeki gariplikler ister istemez tüm dünyada sorgulandý, sorgulanýyor. Ladin ölümü de tüm yaþamý gibi þaibelerle dolu. Bin Ladin öldürüldü ama ortada durumu kanýtlayan fotoðraf felan yok. Cesedi de denize atýlmýþ! Oldukça düþündürücü olan bu gariplikler kafalarda soru iþaretleri doðurdu ve komplo teorilerine kaynaklýk etti. Meselenin ABD'nin Ladin'i canlý olarak ele geçirmek istememesiyle alakalý olmasý büyük ihtimal. Çünkü Ladin mahkeme önüne çýkarsa burada söyleyecekleri ABD emperyalizminin foyasýný açýða çýkartabilirdi. Bu yüzden öldürülmesi gerekiyordu. Ladin kaldýðý malikanede çatýþmaya dair hemen hiçbir izin bulunmayýþý da Ladin infaz edildiðini gösteriyor. Hepi topu birkaç cam kýrýðý dýþýnda malikanede çatýþmanýn olduðunu gösteren hiçbir iz yok. Bir direniþ yaþanmadýðý ortada. Zaten malikane olayýn ardýndan kýsa bir süre sonra apar topar yýkýldý. Ladin'in Pakistan gizli servisinin denetiminde bu evde bir çeþit ev hapsinde yaþadýðý, savunmasýz ve bitkin bir durumda olduðu anlaþýlýyor. ABD'li komandolar Pakistan istihbaratýnýn en azýndan bir bölümünün yardýmýyla malikaneye elini kolunu sallayarak giriyor ve Ladin'i infaz ediyor. Operasyonun gayet anlaþýlýr özeti bu. Bu karanlýk iliþkiler aðýnýn her tarafýndan pislik fýþkýrýyor. Bin Ladin sorgulanan eþlerinden birisinin ifadesine göre 2003'ten beri zaten Bin Ladin Pakistan'da yaþýyormuþ. Bunda þaþýrtýcý bir þey yok ama asýl þaþýrtýcý olan Ladin'in barýndýðý yerin kendisi. Latin Afgan sýnýrýndaki uçsuz bucaksýz daðlar ve derin vadilerle dolu olan bölgede deðil ulu orta bir yerde baþkent Ýslamabad'a yaklaþýk 100 km uzaklýkta bulunan Abbotabad kentinde bulunuyormuþ. E þimdi dünya sormaz mý hani bu adam 10 yýldýr daðlýk arazilerdeki en izbe maðaralarda saklanýyordu. ABD askeri gücü de bu adamýn peþindeydi. Pakistan gizli servisi, Taliban ve Taliban kaynaklý cihatçý organizasyonlarý yakinen tanýyor. ABD de Pakistan gizli servisini. Ama ne hikmetse Bin Ladin 10 yýl boyunca bulunamadý. Operasyon açýklanýrken altý çizilen þeylerden biri de Pakistan'ýn operasyondan haberdar edilmediði; hatta ve hatta Pakistan ve ABD güçleri arasýnda bir çatýþma çýkmasý tehlikesinden korkulduðuydu. Bu ortaoyunu her þeyin adým adým nasýl planlandýðýný kendi kendine itiraf etmiyor mu? "Biz bu adamý zaten öldürecektik de müttefikimiz bize ihanet etti." Birçok cepheden ABD'nin operasyonun þekli ve zamanlamasý açýsýndan kendisini kurtarabilmesi için iyi düþünülmüþ bir senaryo olmuþ. Pakistan'daki yönetim de ABD ile açýk iþbirliði yaptýðýný saklamak zorundaydý aksi takdirde ülke içindeki muhalefetin altýndan kalkamazdý. Dikkat çekici bir diðer bilgi de CIA ajanlarýnýn ülkede çok yoðun bir þekilde bulunuyor olmasý, hatta Pakistan güvenlik güçlerinin zaman zaman bu kalabalýktan þikayetçi olduðu ve ters düþtüðü bilgisidir. Ama pardon! Yine de bunca göz onu ararken o, burunlarýnýn
MARKSÝST BAKIÞ
dibinde; bir malikanedeymiþ. Zaten ne hikmetse Irak'ta bir türlü bulunamayan kitle imha silahlarý gibi Bin Ladin de bir türlü bulunamýyordu. Ama neyse ki artýk tehlike bitti. Düþman yeryüzünden silindi. ABD için her zaman elini daraltýcý deðil aksine geniþletici olan El Kaide'nin eylemleri ABD'yi yapacaklarýndan alýkoyacak deðil; El Kaide de Bin Ladin öldüðü için daðýlacak deðil. Zaten örgüt yapýsý itibariyle merkezi bir yapýlanma deðil. Yalnýzca lider kiþilerden gelen eylem çaðrýlarý yerellerde kendi özgün yapýsýyla örgütlenmiþ birimler tarafýndan hayata geçiriliyor. 11 Eylül saldýrýlarýnýn planlayýcýsý Halid Þeyh Muhammed, El-Kaide'nin önde gelen mali sorumlularýndan Mustafa Ahmet Muhammed (Mustafa Ebu'l
Yezid), Irak'ta El-Kaide Seçildiðinden bu yana ile iþbirliði yapan ulusal güvenlik adýna çekinÜrdünlü Ebu Musab el gen davranmakla suçlanan Zerkawi (Ahmed Fazýl ve yeterince saldýrgan Haleyle) ve El- bulunmayan Obama bir sonKaide'nin önde gelen raki seçim için böylelikle askeri sorumlularýndan Muhammed Atýf çok iyi bir yatýrýma da imzaöldürülmüþtü fakat bun- sýný atmýþ oldu; operasyonu larý hiçbiri örgütü daðýt- bizzat yönetmesi ve an be madý(3). Ancak bu an Merkel ile birlikte ölüm misilleme eylem- izlemesi adeta operasyonla leri olarak da geri ilgili en çok ön plana çýkan dönecektir, buna þüphe þeylerden biri olmuþtu. yok. Böylelikle Obama terörle Neden Þimdi? Her þeyden önce Usame mücadele konusundaki Bin Ladin'in baþarýsýzlýk eleþtirilerini öldürülmesini Ortadoðu bertaraf etmiþ de oldu; bir halklarýnýn yiðit kalkýþ- taþla iki kuþ vurmak diye malarýndan çok uzakta buna denir. bir yere koymamak gerekir. Burjuvazinin dizlerini tir tir titreten bu beklenmedik isyan dalgasý karþýsýnda paniðini gizlemek için can ciðer ortaklarý diktatörlere, demokrasiye kulak vermelerini öðütlemiþlerdi. Devrimci kalkýþmalarýn halihazýrda örgütsüz oluþu Libya'da olduðu gibi emperya-
21
MARKSÝST BAKIÞ
Mýsýr'da, Tunus'ta, Bahreyn'de, Yemen' de, Suudi Arabistan' da ve diðerlerinde geliþen kitlesel ayaklanmalarýn (sýrada Cezayir, Fas, Ürdün vb'lerinin olmasý ihtimali hesaba katýldýðýnda) ABD önderliðindeki Batýlý emperyalistleri ne kadar ürküttüðü ortada. Özellikle Mýsýr'daki kitle dinamizmi durulmadýðý ölçüde büyük bir risk oluþturuyor. Durum böyleyken ABD'nin yeniden El Kaide kartýný devreye sokmasý hiç de ihtimal dýþý deðil. Yani intikam almak isteyen El Kaideciler öyle eylemler yaparlar ki devrim dalgasýnýn yarattýðý hava daðýtýlabilir ya da en azýndan zehirlenebilir. Örneðin dikkatlerden kaçmamasý gerekir, Mýsýr'da bir süredir Hýristiyan-Müslüman çatýþmasý alevlendirilmek isteniyor. Son olarak kiliseler ateþe verildi ve onlarca insan öldürüldü. Saldýrýlarýn sorumluluðunu El Kaidecilerin üslenmesi dikkat çekici. Mýsýr'da ve diðer Ortadoðu ülkelerinde önümüz-deki süreçte bu tarz provokasyonlarýn örgütlenmesi hiç de þaþýrtýcý olmayacaktýr.
list müdahaleler için bir sebep olduysa da Arap emekçileri halen davalarýnýn peþini býrakmýþ; ölümlerden yýlmýþ deðil. Bu durumu yerinde gözlemleyen ABD avucunun içinde bildiði Ortadoðu'dan beklenemeyen tokadý bir kez daha yeme ihtimaline karþý yeni bir düzenleme sürecine girdi. Mýsýr'da, Tunus'ta, Bahreyn'de, Yemen'de, Suudi Arabistan'da ve diðerlerinde geliþen kitlesel ayaklanmalarýn (sýrada Cezayir, Fas, Ürdün vb'lerinin olmasý ihtimali hesaba katýldýðýnda) ABD önderliðindeki Batýlý emperyalistleri ne kadar ürküttüðü ortada. Özellikle Mýsýr'daki kitle dinamizmi durulmadýðý ölçüde büyük bir risk oluþturuyor. Durum böyleyken ABD'nin yeniden El Kaide kartýný devreye sokmasý hiç de ihtimal dýþý deðil. Yani intikam almak isteyen El Kaideciler öyle eylemler yaparlar ki devrim dalgasýnýn yarattýðý hava daðýtýlabilir ya da en azýndan zehirlenebilir. Örneðin dikkatlerden kaçmamasý gerekir, Mýsýr'da bir süredir Hýristiyan - Müslüman çatýþmasý alevlendirilmek isteniyor. Son olarak kiliseler ateþe verildi ve onlarca insan öldürüldü. Saldýrýlarýn sorumluluðunu El Kaidecilerin üslenmesi dikkat çekici. Mýsýr'da ve diðer Ortadoðu ülkelerinde önümüzdeki süreçte bu tarz provokasyonlarýn örgütlenmesi hiç de þaþýrtýcý olmayacaktýr. Bu konuda Irak'ýn ABD tarafýndan iþgal edilmesinden sonra baþlayan direniþin seyrini hatýrlamak gerekiyor. Irak'ýn daha çok Sünnilerin yaþadýðý orta bölgelerinde baþlayan direniþ ABD'yi ciddi oranlarda yýpratýrken sürece müdahil olan Zerkavi önderliðindeki El Kaideci yapýlanmalar þiddeti çok büyük boyutlarda Þiilere yönlendirdiler. On iki imamlarýn türbelerini bombaladýlar, Þii hacýlarý öldürdüler, bu benzeri sayýsýz katliama imza attýlar. Buna misilleme olarak ordu ve polis kuvvetlerindeki Þiiler Sünni köylerini yerle bir etti. Sonuçta mezhepsel savaþ tüm direniþin enerjisini yok etti ve ABD'nin baþýný çok aðrýtan bu süreç sonlandý. Benzer bir senaryonun yeniden devreye sokulmasý hiç de uzak ihtimal deðil. Özellikle kilit ülke Mýsýr'ýn durumu belirsizliðini koruyor. Kitle dinamizmine müdahale edip onun durdurmanýn fazlaca yolu yok. Liderlerinin intikamýný almak isteyen El Kaide'nin eylemlerini týrmandýrmasý ABD için elveriþli bir durum yaratacaktýr. Unutmamak gerekir ki Ortadoðu devrimleri tüm dünya için en az 11 Eylül kadar büyük bir dönüm noktasýný teþkil ediyor. Bu sürece müdahale etmek ABD için hayati bir önem taþýyor. Yani Ladin'in öldürülmesinin zamanlamasý ile Ortadoðu devrimleri arasýnda çok kritik baðlar bulunuyor. Ladin'e yönelik operasyonun yukarýda deðinilmeye çalýþýlan haliyle aslýnda deðiþen pek çok dengenin bir yansýmasý olarak ortaya çýkmasý dünyanýn özellikle 2009 krizinin patlak vermesiyle birlikte alt üst olmasý beklenen iliþkilerin yani maddi sürecin bir gereði ve de sonucu olarak deðiþmesinden ibaret. Seçildiðinden bu yana ulusal güvenlik adýna çekingen davranmakla suçlanan ve yeterince saldýrgan bulunmayan Obama bir sonraki seçim için böylelikle çok iyi bir yatýrýma da imzasýný atmýþ oldu; operasyonu bizzat yönetmesi ve an be an Merkel ile birlikte izlemesi adeta operasyonla ilgili en çok ön plana çýkan þeylerden biri olmuþtu. Böylelikle Obama terörle mücadele konusundaki baþarýsýzlýk eleþtirilerini bertaraf etmiþ de oldu; bir taþla iki kuþ vurmak diye buna denir.
Ekin Akçay 1. E. Hobsbawm, Kýsa 20. Yüzyýl; 1914-1991 Aþýrýlýklar Çaðý, Sarmal Yayýnevi, Ekim 1996, s.519 2. Veli U. Arslan, ABD, Oyuncaðýný Öldürdü, bolsevik.org, 04.05.2011 3. Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, Usame Bin Ladin'in Öldürülmesinin Sonuçlarý ve El-Kaide Üzerindeki Etkileri, orsam.org.tr, 02.05.2011 4. Irak'ta Ýranlý Rejim Muhaliflerine Katliam, bolsevik.org, 14.04.2011
22
MARKSÝST BAKIÞ
1936 Mahkemeleri Dosyasý
Stalin'in Büyük Terörü: Kökenleri ve Sonuçlarý Bu konferans Profesör Vadim Rogovin tarafýndan 28 Mayýs 1996 tarihinde Avustralya'nýn Melbourne Üniversitesi'nde verildi. Bu toplantýyý düzenleyenlere, bana Avustralya'nýn bu önde gelen üniversitesinde, böyle geniþ bir katýlýmcý grubuna seslenme olanaðýný verdikleri için teþekkür etmek istiyorum. Bugün modern tarihteki en trajik olaylardan -üzerine çok sayýda kitap ve makale yazýlmýþ, ancak yine de hakkýnda birçok muamma ve yanlýþ anlama bulunan olaylardan- bazýlarý hakkýnda konuþacaðým. Bu tarihsel olgu kimi zaman Büyük Temizlik ya da Büyük Terör ya da kimi zaman sadece 1937 olarak adlandýrýlýyor. Tarihte bu olaylarla ilgili olarak kurulabilecek çok az sayýda analoji var. Kuþkusuz yirminci yüzyýl sivil halka yönelik olarak yapýlan az sayýda kitlesel terör ve hatta soykýrým giriþimine tanýk olmadý. Hitler'in toplama kamplarýnda Stalin'in kamplarýnda ve hapishanelerindekine kýyasla daha fazla sayýda insan öldü. I. Dünya Savaþý sýrasýnda, birkaç gün içinde, bir milyondan fazla Ermeni öldürüldü. Genellikle bu etnik soykýrým örneklerine Sovyetler Birliði'nde olduðu kadar geliþkin bir demagoji eþlik etmedi. Çoðu durumda kurbanlar hiçbir zaman için iþlememiþ olduklarý korkunç suçlarý itiraf etmeye zorlanmadýlar. Bizim ülkemiz, Rusya, 20 yýllýk bir dönem içinde üç iç savaþa tanýk oldu ve ardýndan bir dünya savaþýnýn getirdiði yýkýmý yaþamaya zorlandý. Birinci iç savaþ 1918 ile 1920 yýllarý arasýnda baþ gösterdi. Bu, devrimci kitlelerin, yabancý istilacýlarýn desteðiyle ayrýcalýklarýný sürdürmek isteyenlere karþý ayaklanmasýydý. Bolþevik Parti’nin 1917’deki Bu iç savaþ, diðer ülkelerde devrimlerden sonra yaþanan iç savaþlarla pek çok benzerlik Merkez Komite üyelerinin taþýyor. Sözgelimi, Rusya'da yaþanan iç savaþla 1860'larda Amerika Birleþik neredeyse tamamý Stalin’in Devletleri'nde baþ gösteren iç savaþ arasýnda çok sayýda benzerlik var. Troçki, Rus ve Büyük Terörü sýrasýnda yok Amerikan iç savaþlarý arasýnda o kadar çok ortak nokta bulmuþtu ki, bir ara bütünüyle bu soruna adanmýþ bir kitap yazmayý bile tasarlamýþtý. edildi. Sözünü ettiðim ikinci iç savaþ 1928 ile 1933 arasýnda yaþandý ve yaklaþýk olarak altý yýl sürdü. Bu iç savaþ Stalinist klik tarafýndan köylülüðe karþý bir bütün olarak yürütülen þiddet dolu, zorla kolektifleþtirme biçimini aldý ve ülke çapýnda yaþanan gerçek bir iç savaþa dönüþtü.Tarihte bu iç savaþa benzeyen pek çok savaþ var. Sözgelimi on sekizinci yüzyýlýn sonunda Fransýz Devrimi'ne karþý köylülerin gerçekleþtirdikleri Vendée ayaklanmasý yaþanmýþtý. Ancak, bizlerin Büyük Temizlik olarak söz ettiðimiz olguyla, üçüncü iç savaþla ilgili olarak uygun bir tarihsel analoji kurmak olanaksýz.Daha önce tarihte hiçbir zaman yüz binlerce insan evlerinden zorla alýnýp, hapse atýlýp, iþkence edilip, çeþitli suçlarý itiraf etmeye zorlanmadý ve bütün bunlarýn ardýndan ya yok edilip ya da toplama kamplarýna gönderilmedi. Bugün, Büyük Terör'den 60 yýl sonra bile birçok insan için bu konudan soðukkanlýlýðýný koruyarak söz etmesinin güç olmasý þaþýrtýcý bir durum deðil. Uzun sayýlamayacak bir süre önce, Ýngiltere'de verdiðim konferanslar sýrasýnda bana farklý biçimlerde karþý çýkan insanlarla karþýlaþtým. Bir yaþlý Ýngiliz Stalinist bana Büyük Terör'den söz etmenin sadece bir burjuva propagandasý örneði olduðunu söyledi. Bu kiþi II. Dünya Savaþý sýrasýnda Ýngiltere'yi kurtardýðýna inandýðý Stalin'e övgüler yaðdýrdý. Stalin'e yönelik övgülerini haklý göstermek için bu savaþ sýrasýnda Sovyetler Birliði'nde 27 milyon insanýn öldüðünü söyledi.
23
Kendisine 27 milyon insanýn Büyük Britanya'nýn nüfusunun yaklaþýk olarak yarýsý kadar olduðuna iþaret ederek cevap verdim. Daha sonra bu kiþiye eðer Churchill bir savaþýn eþiðinde kolordu komutanlarýnýn birçoðunu da içermek üzere ülkenin en deðerli unsurlarýný yok etmiþ olsaydý ve onun bu korkunç hatasý nedeniyle ülke nüfusunun yarýsýný kaybetseydi bu durumda ne diyeceðini sordum. Londra konferansým sýrasýnda bir baþka karþýtým, Ukraynalý bir milliyetçi, bana neden büyük ölçüde Bolþeviklere karþý doðrudan giriþilmiþ olan teröre bu kadar önem verdiðimi, ancak 15 milyon insanýn öldürüldüðünü söylediði Ukrayna halkýna karþý giriþilmiþ olan terörü göz ardý ettiðimi sordu. Burada anti-komünistlerin Büyük Terör'ün kurbanlarýný aþýrý derecede abartma çabalarýnýn tipik bir örneði ile karþý karþýya geliyoruz. Örneðin Solzhenitsyn kamplarda ve hapishanelerde yok edilen insan sayýsýný 60 milyon olarak veriyor. Eðer seçim öncesinde yapýlan kampanyalar sýrasýnda Moskova'da dolaþýrsanýz benzer rakamlarýn Yeltsin yanlýsý güçler tarafýndan kurulmuþ olan çeþitli stantlarda kullanýldýðýný görebilirsiniz. Buralarda "komünistlerin ülkemizde 60 milyon insaný yok ettiklerini unutmayýn" diyen afiþler yer alýyor. Gerçek kurbanlarýn sayýsýný 12 kat fazla gösteren bu rakamlarýn halký uyandýracaðý düþünülüyor. Ve elbette buna kýyasla, Yeltsin tarafýndan Çeçenistan'da yürütülen savaþta ölen insan sayýsý pek ufak kalýyor. Ve yine buna kýyasla 1993 yýlýnýn Ekim ayýnda Beyaz Evde, Rus Yüksek Sovyeti'nin top ateþine tutulmasý da önemsiz kalýyor. Bu eylem sýrasýnda sadece bine yakýn insan öldü. Yeltsin yanlýsý güçler komünistlerin iktidara geri dönmeleri durumunda on milyonlarca insaný ortadan kaldýracak bir terör uygulayacaklarýný söylüyorlar. Bu rakamlar Stalin'in 1953 yýlýnda ölmesinin ardýndan geçen 40 yýl sýrasýnda Sovyetler Birliði'nde gerçekte hiç siyasi idam gerçekleþtirilmemiþ olmasýna karþýn zikrediliyor. Stalin'in öldüðü günün ertesinde halefleri onun hazýrlamakta olduðu yeni bir terör dalgasýný durdurdular ve kitlesel bir iade-i itibar sürecini baþlattýlar. Pek çok insan terörün kime yöneltilmiþ olduðunu göz ardý ediyor. Güvenilir veriler bütün Sovyet tarihi boyunca yaklaþýk olarak dört milyon insanýn devlete karþý suç iþlemekle suçlandýðýný ve mahkum edildiðini gösteriyor. Bu insanlarýn 700-800 bini vurularak öldürüldü. Bu rakamlar her açýdan þok edici, ancak buna kimi baþka rakamlarý eklememiz gerekiyor. Sözgelimi bütün kurbanlarýn yaklaþýk olarak yarýya yakýný hapse iki yýllýk bir dönem içerisinde atýldýlar -1937 ve 1938 yýllarýnda. Bu iki yýl boyunca, geriye kalan bütün Sovyet tarihi boyunca öldürülenden altý kat fazla insan öldürüldü. Büyük Terör'ün ikinci özelliði esas hedefinin komünistler olmasýydý. Bu iki yýllýk dönemde hapse atýlan iki milyon insanýn yarýsýndan fazlasý tutuklandýklarý sýrasýnda parti üyesiydiler. Bundan baþka, Terörün baþladýðý sýrada daha önce partide yer almýþ, ancak çeþitli muhalefet faaliyetleri içinde yer aldýklarý için ihraç edilmiþ yaklaþýk bir buçuk milyon insan vardý. Bu insanlarýn bir çoðu Büyük Terör
MARKSÝST BAKIÞ
sýrasýnda tutuklandý ve ortadan kaldýrýldý. Büyük Terör hakkýnda birçok farklý siyasi eðilim tarafýndan desteklenen ve yaygýnlaþtýrýlan bir baþka efsane daha var. Bu efsaneyi Kruþçev'in 1956'da 20. Parti Kongresi'nde Stalin'in iþlediði suçlarla ilgili olarak sunduðu gizli raporda ya da Robert Conquest ve Solzhenitsyn gibi açýkça antikomünist olan insanlarýn çalýþmalarýnda bulabilirsiniz. Bu efsane bütün Sovyetler Birliði halkýnýn terörle gerçek anlamda sersemleyip suskunlaþtýðýný, ya uygulanan baský hakkýnda hiç sesini çýkarmadýðýný ya da körlemesine teröre inandýðýný ve terörü desteklediðini söyler. Bu efsane ayný zamanda baskýnýn kurbanlarýnýn Stalin'e muhalefet etmek de dahil, hiçbir suç iþlemediklerini iddia eder. Bu insanlar, hiçbir suç iþlemedikleri halde Stalin'in aþýrý paranoyasýnýn kurbaný olmuþtur. Bu efsaneye göre, Stalin'in rejimine karþý hiçbir ciddi muhalefet ortaya çýkmadýðýna göre, kurbanlar da bu tür bir muhalefet etme suçu iþlememiþ demektir. Bu efsaneleri çürütebilmek için kýsa bir süre önce gün ýþýðýna çýkarýlan ve yayýnlanan çeþitli Teslimiyeti kabul etmeyen dosyalara ve önemli binlerce Troçkist, ülkenin davalara bakmak çeþitli yerlerinde sürgünde ya da hapisteydi. Bunlarýn gerekiyor. Örneðin dünyaca taný- arasýnda birçok önde gelen nan fizikçi ve gelecek- parti üyesi de vardý. Bu te Nobel ödülü alacak muhaliflerin her birinin olan Akademisyen önüne iki seçenek konuluDavid Landau davasý yordu. Ya bir teslimiyet mekbunlardan biridir. tubu imzalayacaklar ve Sadece kendi iþiyle bürokrasinin içinde güvenli meþgul olan, parti pozisyonlara yerleþeceklerdi üyesi olmayan ve ya da bu tür deklarasyonu görünüþte siyasetle imzalamayý reddedecekler ve ilgilenmeyen bu genç hapishane kamplarýnda ya fizikçinin ve da Sovyetler Birliði'nin en akademisyenin hiçbir ücra köþelerinde sürgünde suçunun olmayacaðý çürüyeceklerdi. Burada ve dolayýsýyla herhanilginç bir noktaya iþaret gi bir haklý gerekçe olmadan tutuklanmýþ etmek, 1936'da ilk Moskova duruþmasý hazýrlanýrken olduðu düþünülebilir. Landau davasýný içeren sürgündeki onlarca muhalidosya kýsa bir süre fin Moskova'ya geri getirilönce yayýnlandý. diðini belirtmek gerekir. Soruþturma sýrasýnda Bunlarýn bir tek tanesi bile Landau'ya çoðaltýl- yalan ifade vermeyi kabul masýna ve daðýtýma eden bir teslimiyet belgesini hazýr hale getirilme- imzalamayý kabul etmedi. Bu sine yardýmcý olduðu nedenle bunlar ilk Moskova anti-Stalinist bir bildiri Duruþmasýna dahil edilmedigösterildi. Landau'nun ler, ancak gizli olarak yapýmeslektaþý ve ayný lan dava öncesi soruþturma zamanda bir komünist sýrasýnda öldürüldüler. olan Kopets bildiriyi kaleme aldýðýný kabul etti. Kopets bunun çoðaltýlmasý iþini düzenledi ve Landau'yu ve diðer öðrencileri ve fizikçileri bu gizli çalýþmada yer almaya teþvik etti. Bu insanlar
24
MARKSÝST BAKIÞ
bildiriyi 1938 yýlýnda yapýlacak olan bir 1 Mayýs gösterisinde daðýtmayý planlýyorlardý. Kýsa bir süre önce bu tür bildirilerin var olduðunu gösteren çok sayýda örnek yayýnlandý. Bu bildiriler, haklarýnda çok az þey bildiðimiz insanlar tarafýndan yazýlmýþtý ancak bunlar yazdýklarý bildirileri tutarlý bir komünist tutumla kaleme alan insanlardý ve Stalin ve kliðine karþý, sosyalizme ihanet ettikleri için mücadeleye giriþilmesi çaðrýsý yapýyorlardý. Bu bildirilerin içeriði sadece mevcut siyasi sistemin ya da daha doðrudan söylemek gerekirse Stalin'in ve onun kliðinin yýkýlmasýna yönelik bir çaðrý olarak yorumlanabilir. Kuþkusuz bunlar birbirinden yalýtýk vakalardý, ancak Büyük Terörün uygulamaya konulmasýndan önce, sosyalizmin ideallerinden daha önce hiç olmadýðý ölçüde sapmýþ bir rejim haline gelmiþ olan Stalinizme karþý, çok daha yaygýn, çok daha ciddi ve iyi örgütlenmiþ bir muhalefet vardý. Stalin'e karþý verilen bu savaþ daha öncesinde, 1923'te Sol Muhalefet'in oluþturulmasýyla baþladý. Parti içi mücadelenin aldýðý biçim 20'li yýllar boyunca gittikçe keskinleþti. Binlerce ve binlerce komünist, parti demokrasinin parti içindeki Stalinist klik tarafýndan ortadan kaldýrýlmasýna karþý, ilk zamanlarda açýk olarak ve daha sonra muhalefet gruplarý yasaklanýnca, yeraltýnda yasadýþý biçimde, bu muhalefet içinde yer aldýlar. Bu insanlar, Sovyet halkýnýn büyük çoðunluðunu derin bir yoksunluðun içine iten zorla kolektifleþtirmeye ve yanlýþ sanayileþme yöntemlerine karþý çýktýlar. Gittikçe artan ayrýcalýklara ve toplumsal eþitsizliðe karþý çýktýlar. Bürokrasi siyasi iktidarý iþçi sýnýfýndan gasp etmiþti ve konumunu ve ayrýcalýklarýný pekiþtiriyordu. 1932'de Stalinist önderliðin maceracý politikalarýnýn ülkeyi çok keskin bir ekonomik ve siyasi krize doðru sürüklemekte olduðu gözle görülür hale gelince muhalefetin düzeyinde de belirgin bir deðiþim yaþandý. 1932 yýlýnda sadece eski muhalefet gruplarý daha aktif hale gelmekle kalmadý, bunlara yeni oluþan muhalefet gruplarý da katýlmaya baþladý. Bunlar arasýnda belki de en ilginç olan Riutin grubu olarak adlandýrýlan gruptur. Riutin çok karmaþýk bir evrim geçirmiþ olan eski bir Bolþevikti. Riutin, 1920'li yýllar boyunca ateþli bir Stalinistti, ancak 1930'da birçok konuda hatalý olduðu ve Stalinist bürokrasiye karþý yeni bir mücadelenin yürütülmesi gerektiði sonucuna ulaþtý. Sol Muhalefetle, Troçkistlerle birleþmenin yollarýný aradý. Riutin grubu, Riutin platformu adý verilen, 100 sayfadan daha uzun bir belge yayýnladý. Bu belgede, ülke çapýnda bütün temel sorunlarla ilgili olarak yaþanan ekonomik ve siyasi kriz gözler önüne seriliyordu. Stalin ve kliði bu belgeden o kadar korktular ki, bunu Yaþanmakta olan iç savaþýn sonucunun, bir ikinci Riutin'in ihracýný tartýþmakta olan Merkez Komitesi dünya savaþýnýn olup olmayacaðýný belirlemede etkili üyelerine daðýtmayý reddettiler. Merkez Komitesi bu olacaðý Ýspanya'da, güçlü bir Marksist parti, POUM belgeyi okumadan Riutin'i suçlu ilan etti ve platformun aleyvardý; bu parti Dördüncü Enternasyonal'den kopmuþ hinde oy kullandý. Bu sýrada, teslimiyeti kabul etmeyen binlerce Troçkist, ülkenin olmasýna karþýn, tutarlý bir biçimde anti-Stalinist çeþitli yerlerinde sürgünde ya da hapisteydi. Bunlarýn arasýnda politikalar izlemeye devam ediyordu. Stalin'in birçok önde gelen parti üyesi de vardý. Bu muhaliflerin her Dördüncü Enternasyonal'in gücünü artýrmasý ve birçok ülkede Stalinize edilmiþ Komintern'e karþý bir birinin önüne iki seçenek konuluyordu. Ya bir teslimiyet mektubu imzalayacaklar ve bürokrasinin içinde güvenli pozisyontehdit oluþturmasý olasýlýðý karþýsýnda duyduðu lara yerleþeceklerdi ya da bu tür deklarasyonu imzalamayý redkorku onu Büyük Terörü baþlatmak zorunda olduðu dedecekler ve hapishane kamplarýnda ya da Sovyetler sonucuna varmaya itti. Birliði'nin en ücra köþelerinde sürgünde çürüyeceklerdi. Burada ilginç bir noktaya iþaret etmek, 1936'da ilk Moskova duruþmasý hazýrlanýrken sürgündeki onlarca muhalifin Moskova'ya geri getirildiðini belirtmek gerekir. Bunlarýn bir tek tanesi bile yalan ifade vermeyi kabul eden bir teslimiyet belgesini imzalamayý kabul etmedi. Bu nedenle bunlar ilk Moskova Duruþmasýna dahil edilmediler, ancak gizli olarak yapýlan dava öncesi soruþturma sýrasýnda öldürüldüler. 1932 yýlýnda farklý muhalefet eðilimlerinin çok sayýda temsilcisinin Stalinist önderliði yýkmak ve uygulamaya yeni politikalar koymak için birleþik bir anti-Stalinist blok oluþturmanýn gerekliliðini tartýþmaya baþlamýþ olmalarý önemlidir. Riutin platformu komünistleri birbirinin karþýsýna çýkaran ayrýmlarýn, parti içinde var olan daha önceki bütün farklýlýklarýn önemini yitirdiðini söylüyordu. Ya Stalinist klikten ve onun halka karþý iþlemekte olduðu suçlardan ya da Stalinist kliði defederek partiyi Lenin'in sosyalizm anlayýþýnýn ilkelerine geri taþýmaktan yana olacaktýnýz. Sol Muhalefetin eskiden önde gelen üyelerinden biriyken, resmi olarak teslimiyet belgesini imzalamýþ ve daha sonra yeniden muhalefet çalýþmasýna geri dönmüþ olan Ivan Smirnov, 1931 yýlýnda resmi bir iþ gezisi için Berlin'e gitti. Smirnov, Troçki'nin oðlu Lev Sedov'la iliþkiye geçti ve Troçki ve Meksika'daki ve Avrupa'daki oðullarý ile Sovyetler Birliði'ndeki eski ve yeni eðilimlerden meydana gelen, yeni oluþmakta olan muhalefet bloðu arasýnda, gösterilen çabalarýn koordine edilmesinin gerekliliði konusunu görüþmeye baþladý.
25
Bu muhalefet eðilimlerine üye olan pek çok insan, 1932'nin sonlarýnda ve 1933'ün baþlarýnda tutuklanmýþ olsalar da, yakalananlardan biri bile, bu tek birleþik anti-Stalinist bloðun oluþumu konusunda ifade vermedi. Gizli polis, yani GPU, 1932'den itibaren bir birleþik bloðun oluþturulmakta olduðunu, ancak 1935 ve 1936'da, 1934'ün Aralýk ayýnda Kirov'un öldürülmesinin ardýndan, yeni bir tutuklama dalgasý baþlayýnca ve pek çok insan aðýr iþkencelerden geçirildikten sonra öðrenebildi. Bu, Stalin'i Büyük Terörü baþlatmaya yönelten ana etkenlerden biriydi. Þimdi geriye dönüp Moskova Duruþmalarý'na baktýðýmýzda, bu düzmece duruþmada söylenenlerin yüzde 90'nýnýn hayal ürünü bir yalanlar yýðýný olduðunu görebiliriz. Sanýklar Gestapo ajaný olduklarýný, yabancý devletler için ajanlýk yaptýklarýný, sabotajlar düzenlediklerini vb. itiraf ettiler. Ancak öne sürülen iddialarýn yüzde 10'a yakýný doðruydu. Bu insanlar kendi aralarýnda baðlantýlar kurmaya çalýþmýþlar ve Stalin'in kliðini yýkmak için kavga vermiþlerdi. Büyük Terör sadece Stalin'in Sovyetler Birliði'nde büyüyen muhalefetten gittikçe daha fazla korkar hale gelmesinden kaynaklanmýyordu. Ayný zamanda önemli dýþ politika konularýyla da iliþkiliydi. Troçki Dördüncü Enternasyonal'i kurmaya yönelik olarak baþlattýðý hareketin etrafýnda daha fazla taraftar topladýkça, Stalin, Troçki'nin düþüncelerinin artan etkisinden gittikçe daha fazla korku duyar oldu. Yurtdýþýndaki komünist partileri bütünüyle Stalin tarafýndan maniple edilmekte olan Komintern'e tam anlamýyla sadýk olsalar da, hemen her ülkede gittikçe daha fazla sayýda, Dördüncü Enternasyonal'i destekleyen Troçkist muhalefet gruplarý ortaya çýkýyordu. Komintern'in arþivlerinde, muhalefetin hemen her ülkede önemli bir gücünün olduðunu, muhalefetin sendikalarda ve sosyalist partilerde güçlü bir etkiye sahip olduðunu ve sayýsýnýn kimi ülkelerde birkaç bine ulaþtýðýný gösteren, büyük ölçüde dahili kullaným amacýyla hazýrlanmýþ pek çok belge bulunabilir. Yaþanmakta olan iç savaþýn sonucunun, bir ikinci dünya savaþýnýn olup olmayacaðýný belirlemede etkili olacaðý Ýspanya'da, güçlü bir Marksist parti, POUM vardý; bu parti Dördüncü Enternasyonal'den kopmuþ olmasýna karþýn, tutarlý bir biçimde anti-Stalinist politikalar izlemeye devam ediyordu. Stalin'in Dördüncü Enternasyonal'in gücünü artýrmasý ve birçok ülkede Stalinize edilmiþ Komintern'e karþý bir tehdit oluþturmasý olasýlýðý karþýsýnda duyduðu korku onu Büyük Terörü baþlatmak zorunda olduðu sonucuna varmaya itti. Büyük Terör sadece Sovyetler Birliði'nde yaþayan insanlarý deðil, yurtdýþýndaki binlerce kurbaný da silip yok etti. Hiçbir zaman unutmamamýz gerekir ki, o sýralarda kapitalist Avrupa'daki rejimlerin yarýya yakýný ya faþist ya da yarý-faþist totaliter rejimlerdi. Birçok komünist, sosyalist ve demokratik kafa yapýsýna sahip insan bu ülkelerden kaçmýþ ve Sovyetler Birliði'nden siyasi
MARKSÝST BAKIÞ
sýðýnma hakký talep etmiþti. Sovyetler Birliði'nde on binlerce yabancý komünist ve komünizm sempatizaný vardý ve bunlarýn tamamýna yakýna Büyük Terör sýrasýnda yok edildi. Sovyetler Birliði'ndeki bu siyasi göçmenlerin, burjuva demokratik ülkelerden gelmiþ olsalar bile nasýl korkunç bir yaþam sürdüklerini gösteren çok sayýda belge bulunabilir. Sözgelimi önde gelen Avustralyalý bir komünistin karýsý olan Audrey Blake, 1930'larda bütün yabancý haberlerin engellendiðini ve Troçki'nin düþünceleri hakkýnda bütün tartýþmalarýn lanetlendiðini yazdý. Amerika Birleþik ör sadece Stalin'in Devletleri'nde, o yýllarda Büyük Terö bütün Troçkist litera- Sovyettler Birliði'nde türün yasaklanmýþ büyüyen muhalefettten gitt olduðunu söyleyen hatikçe daha fazla korkar yatta kalmýþ olan birçok hale gelmesinden kayeski komünistle bir araya gelme þansým oldu. naklanmýyordu. Ayný Önderlerinin duyduðu zamanda önemli dýþ polittikorku o kadar büyüktü ki ka konularýyla da iliþkiliydi. onlarýn bu türden þeyler Troçki Dördüncü okumalarýna izin ver- Entternasyonal'i kurmaya meyi bile reddediyoryö önelik olarak baþlatttýðý lardý. Yine de Büyük hareket tin etrafýnda daha Terörün sonuçlarý basitçe Sovyetler Birliði'nde fazla tarafttar topladýkça, kendisini bütünüyle Sttalin, Troçki'nin Ekim devrimine ve düþüncelerinin arttan etksosyalizme adamýþ isinden gitttikçe daha fazla insanlarýn binlerce ve korku duyar oldu. binlercesinin öldürülerek Yurttdýþýndaki komünistt parve tutuklanarak kurban tileri büttünüyle Stalin edilmiþ olmalarýyla ölçülemez. Bu konu, tarafýndan maniple bunun ötesine geçmeyi edilmektte olan Kominttern'e tam anlamýyla sadýk olsalar gerektirir. Büyük Terörle ilgili da, hemen her ülkede gitt haberler batýya ulaþtýðýn- tikçe daha fazla sayýda, da, binlerce, belki de yüz Dö ördüncü Entternasyonal'i binlerce insan sosyalizm desttekleyen Troçkistt düþüncesinden korkuyla uzaklaþtýlar. Baþka muhalefett gruplarý orttaya koþullar altýnda bu insan- çýkýyordu. lar dünya tarihindeki en büyük uluslararasý siyasi hareket olan, komünist hareket içinde yer almaya hazýr olacak insanlardý. Ancak gördükleri þey karþýsýnda dehþete düþtüler ve sosyalizm düþüncesi gözlerinden düþtü. Büyük Terörden çeþitli komünist partilerin sað olarak kurtulan önderleri büyük ölçüde yozlaþmýþlardý ve Stalin'e baðlý hale gelmiþlerdi çünkü kendi yoldaþlarýna zulmedilmesinde rol üstlenmiþlerdi. 1930'larda çok tiksindirici ve soysuzca bir rol oynamýþ olanlarýn bazýlarý bugünlerde Stalinizme karþý mücadele vermiþ insanlar olarak hürmetle anýlýyorlar. Bunlarýn arasýnda 1956 Macaristan ayaklanmasýnda önemli bir rol oynamýþ olan Macar komünist önder Imre
26
MARKSÝST BAKIÞ
Nagy yer alýyor. Ortaya çýkan belgeler Nagy'nin 1929 yýlýn- Eðer Büyük Terör sýrasýnda yok edilenler, gerçek enternasydan baþlayarak Sovyetler Birliði'nde siyasi göçmen olduðunu onalistler, öldürülmemiþ olsalardý, Stalin Sovyetler gösteriyor. 1930'da Nagy NKVD'nin paralý ajaný haline geldi Birliði'nde II. Dünya Savaþý sonrasýnda gerçekte resmi devlet ve onun yaptýðý ihbarlar üzerine onlarca Macar, Alman ve politikasý haline gelen anti-Semitizmi uygulamaya koyadiðer ülkelerden komünistler tutuklandý. mazdý ya da bunu yapabilecek olsa bile çok zorluk çekerdi. Yugoslav komünisti Tito'nun NKVD'nin paralý bir ajaný Kimi zaman yeni üyeler, kimi zaman da 1937'de yeni seçilenolduðunu gösteren doðrudan bir kanýt bulunmamasýna karþýn ler olarak adlandýrýlan bir kuþak, ekonomi, hükümet ve ordupek çok belge onun Yugoslav komünist partisindeki da partinin yüksek mevkilerine doðru yükselmeye baþladýlar. Troçkistlere karþý nasýl þevkle temizlik harekatý yürüttüðünü Bu insanlar daha önce hayal bile edemeyecekleri yüksek gösteriyor. Sadece Moskova'da 800'ün üzerinde Yugoslav mevkilere geldiler. tutuklandý. Bu konumlarý elde eden insanlarýn Bolþevizmle hiçbir baðý ve 1939'da Tito Yugoslavya'ya partinin baþý olarak döndü ve Marksizm'e hiçbir ideolojik baðlýlýðý yoktu. Sonuç olarak bu temizliðin sürdürülmesini ve derinleþtirilmesini istedi. Tito insanlarýn SSCB'deki siyasi yapýyý çürüten kokuþmanýn en bu görevin sorumluluðunu, aralarýnda Milovan Jilas'ýn da kaba saba biçimlerine çok kolayca kapýldýklarý görüldü. Bu bulunduðu diðer komünistlere verdi. insanlar Sovyetler Birliði'nde hemen hemen 50 yýla yakýn bir 1960'larda, 70'lerde ve 80'lerde ünlü bir muhalif haline gelen süreyle iktidarda kaldýlar. Ve bunlar ülkenin ahlaki ve ideoloJilas anýlarýnda temizlikler sýrasýnda jik yaþamýna bütünüyle yabancý salt Eðer Büyük Temizlikler oynadýðý rolden hiç söz etmedi, ancak kinik bir nesil yetiþtirdiler. yapýlmamýþ olsaydý, Stalin'in Bu tür insanlarýn iktidar mevkilerinde þu ilginç olayý anlattý. 1942 yýlýnda, II. izlediði siyasi hat boyunca Dünya Savaþý'nýn doruk noktasýnda bulunmalarý, ülkenin düþünsel olduðu sýrada, yaþlý bir Yugoslav uygulamaya koyduðu büyük yaþamýný yönetiyor olmalarý, mevcut komünist tutuklandý. Bu adam 1937 deðiþiklikleri gerçekleþtirmesi sistemi son 10 yýl içinde nasýl bu temizliklerinden sadece Moskova'ya kadar kolaylýkla paramparça edegitmeyi kabul etmediði için sað olarak çok zor olurdu. Büyük Terörün bildiklerini açýklamamýza yardýmcý kurbaný olanlarýn büyük kurtulmuþtu. Sonradan Moskova'da oluyor. Önce toplumun ideolojik Yugoslav ve diðer komünistlerin nasýl çoðunluðu gerçek anti-faþist kabuðunu çatlattýlar, daha sonra onu zulüm gördüklerini anlatan "Sovyet ruhla büyümüþ ve eðitilmiþler- siyasi olarak tahrip ettiler. Thermidorunun Bilançosu" baþlýklý bir Þu ana kadar tarih toplumsal yapýda di. Eðer sað kalmýþ olsalardý, keskin bir dönüþüm yaþandýðý zaman, kitap yayýnladý. Jilas bu adamýn Tito'nun emriyle tutuklanýp, aðýr bir eðer yok edilmemiþ olsalardý, bu deðiþimin iktidarda önde gelen biçimde iþkenceden geçirilmesine ve Stalin için 1939'da Ribbentrop- mevkileri elinde tutan insanlara yandövülmesine karþýn bir yabancý ajan sýdýðýný gösterdi. Ne var ki durum Molotov paktýný imzalamak olduðunu itiraf etmeyi reddettiðini Rusya'da ve eski Sovyetler Birliði çok daha zor olurdu. Ve eðer cumhuriyetlerinin birçoðunda böyle anlatýr. Eðer Büyük Terörün Sovyetler bu pakt söz konusu olmasaydý, olmadý. Rusya'da, Ukrayna'da, Birliði'ndeki ve yurtdýþýndaki etkiBatlýklarda ve diðer birçok eski II. Dünya Savaþý tarihte lerinden söz edeceksek, Bolþevik tarzý baþlamýþ olduðu þekilde baþla- cumhuriyetlerde rejimin baþýnda bilincin bütünüyle ortadan kaybulunanlar eski parti nomenklatura, mayabilirdi. Eðer Büyük Terör eski parti bürokrasisi ve seçkini bolduðunu söylememiz gerekir. Bu tür bilinç sosyalist eþitlik idealle- sýrasýnda yok edilenler, gerçek üyeleri. Bu insanlarý Bolþevikler ya rine ve enternasyonalizme baðlýlýk ve da Leninistler olarak adlandýrmak enternasyonalistler, partide birinin üst düzeyde bir konum- öldürülmemiþ olsalardý, Stalin gerçeklerle tam anlamýyla alay etmek da olmasýnýn kendisine ayrýcalýk saðlaolur. Sovyetler Birliði'nde II. Dünya masýna izin vermemek olarak niteBu insanlara damgasýný vuran þey tam Savaþý sonrasýnda gerçekte lendirilebilir. Bu bilinç, ayný zamanda, bir ideolojik ilkesizlik ve bununla bir dava için özveride bulunmaya gönüllü resmi devlet politikasý haline araya gelen, Bolþevizmin ideallerine olmak olarak nitelendirilebilir. gelen anti-Semitizmi uygula- son derece düþman olan milliyetçi bir Eðer Büyük Temizlikler yapýlmamýþ maya koyamazdý ya da bunu yöneliþtir. olsaydý, Stalin'in izlediði siyasi hat Bu þekilde, onlarca yýl önce yaþanmýþ yapabilecek olsa bile çok boyunca uygulamaya koyduðu büyük olmasýna karþýn Büyük Terörün zorluk çekerdi. deðiþiklikleri gerçekleþtirmesi çok zor sonuçlarý ülkemizde ve Sovyetler olurdu. Büyük Terörün kurbaný olanBirliði'nin yýkýntýlarý üzerinde oluþtularýn büyük çoðunluðu gerçek anti-faþist ruhla büyümüþ ve rulan 15 yeni devlette hâlâ hissedilmeye devam ediyor ve bu eðitilmiþlerdi. Eðer sað kalmýþ olsalardý, eðer yok edilmemiþ ülkelerin hepsi kendilerine yýkým getiren koþullarla yüz olsalardý, Stalin için 1939'da Ribbentrop-Molotov paktýný yüzeler. imzalamak çok daha zor olurdu. Ve eðer bu pakt söz konusu olmasaydý, II. Dünya Savaþý tarihte baþlamýþ olduðu þekilde www.wsws.org'dan alýnmýþtýr. baþlamayabilirdi.
27
MARKSÝST BAKIÞ
Arap Devrimlerinin Mottosu:
YA SÜREKLÝ DEVRÝM YA SÜREKLÝ KATLÝAM! Ýlk olarak Tunus'u saran ayaklanma rüzgarýnýn Mýsýr baþta olmak üzere Arap coðrafyasýna yayýlacaðýný, daha da öteye bütün Ortadoðu ve Kuzey Afrika'ya sýçrayacaðýný ve "Arap baharý" denilen devrimci dalgayý tetikleyeceðini kimse tahmin edememiþti. Hele ki Arap gençliði ve emekçilerinin direniþi Mýsýr ve Tunus'ta bir iki ay sürmeden 20-30 yýllýk diktatörleri alaþaðý edince þaþkýnlýk daha da arttý. Hem Türkiye'de hem dünyada kitlelerin devrimci gücüne güvenmeyen kimileri olaylarýn arakasýnda baþka odaklar aramaya yöneldiler. Býrakalým onlar Arap emekçilerinin devrimci kalkýþmasýný ABD destekli eylemler olarak algýlaya dursun ABD'nin bölgedeki müttefikleri olan Tunus'ta Bin Ali'nin 14 Ocak'ta, Mýsýr'da Hüznü Mübarek'in 11 Þubat'ta gidiþinden sonra da emekçi kitleler daha ileri taleplerle eylemlerine devam ediyor. Sadece Mýsýr ve Tunus deðil, Irak'tan Moritanya'ya kadar uzanan bir coðrafya isyan dalgasýnýn içinde tutuþuyor. Peki bu noktaya nasýl gelindi? Yýkýlmaz sanýlan, birkaç on yýldýr varlýðýný sürdüren diktatörler nasýl alaþaðý edildi ve çoklarý da kalmakla gitmek arasýnda çýrpýnýyor? Devrim dalgasýnýn dinamiklerini anlamak bu kalkýþmanýn geleceðinin ve dolayýsýyla yeni Ortadoðu'nun nasýl þekilleneceðini kavramamýzý saðlayacaktýr. Bir Anda Deðil, Mayalandý Her ne kadar devrimlerin ne zaman patlak vereceðini bilemesek de onlarý yaratan maddi koþullar er ya da geç "býçaðýn kemiðe dayanma" noktasýna vararak siyasal ifadelerini de bulacaklardýr: "…altüst oluþlarýn incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koþullarýnýn maddi altüst oluþu ile -ki, bu, bilimsel bakýmdan kesin olarak saptanabilir-, hukuki, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kýsaca, insanlarýn bu çatýþmanýn bilincine vardýklarý ve onu sonuna kadar götürdükleri
28
ideolojik þekilleri ayýrt etmek gerekir."(1) Arap devrimci dalgasý da hiç beklenmeyen bir anda patlak verse de -ki hangi devrimin þimdiye kadar zamanlamasý bilinebilmiþtir- ona can veren maddi gerçeklikler ve mücadele deneyimleri bir süreç içinde þekillendi. 350 milyonluk Arap nüfusun 190 milyonunun 24 yaþýn altýnda olduðu ve bu genç nüfusun %75'inin iþsiz olduðu bir coðrafyada bir yandan neoliberal saldýrýlarla sefalet koþullarýna mahkum edilen milyonlar diðer yanda ise türlü çürümüþlüklerle iktidar nimetleriyle zenginleþen küçük bir azýnlýk var olduðu sürece elbette ki bir an ve bir yerde kitlelerin öfkesi taþma noktasýna gelir, geldi de. Mýsýr'da 2006 yýlýnda "ekmek isyaný" olarak bilinen süreç bunun bir örneði ki bu örnek Arap Baharýný mayalandýran mücadele deneyimlerini ve baðýmsýz sendikal örgütlenmeleri yaratan önemli bir direniþti. Arap emekçilerinin dalgasý sadece 2006 ekmek isyanlarýnda deðil, son birkaç yýldýr Yunanistan'dan, Ýngiltere'ye, Fransa'ya kadar Avrupa'nýn birçok yerinde kendini hissettiren mücadele deneyimleriyle de mayalandý. Tüm bunlara 2006'dan bu yana ekonomik krizin acý reçetesi olarak gýda fiyatlarýndaki ciddi artýþ, genç nüfusta %30'larý-40'larý geçen iþsizlik, ücretlerin eriyip pul olmasý ve çalýþma koþullarýnýn berbatlaþmasýný da ekleyelim. Sözün özü þu ki, Arap devrimleri bir anda patlamýþ görünse de toplumda alttan alta sessizce mayalandý ve çeliþkiler artýk katlanýlamaz bir noktaya geldiðinde bir kývýlcýmla ateþ aldý. Egemen sýnýflar da bu gerçeðin farkýnda. Ýngiliz Savunma Bakanlýðý 2007 yýlýnda gelecek 30 yýlýn küresel eðilimlerinin haritasýný çýkarmaya çalýþan raporunda küresel eþitsizliðin olasý sonuçlarýný bakýn nasýl tarifliyor: "Zengin ve yoksullar arasýndaki uçurum muhtemelen artacak ve mutlak yoksulluk küresel bir sorun olarak kalacaktýr... Bu
MARKSÝST BAKIÞ
yüzden, varlýk ve avantajdaki eþitsizlik ve bunlara baðlý baðlarý öfke ve nefreti üzerlerine daha da çok çekti. olan þikâyet ve kýzgýnlýk, sayýlarý giderek artan, hatta Dolayýsýyla ilk planda, diktatörlerin gitmesi talebiyle babalarýndan ve dedelerinden maddî olarak daha zengin baþlayan bu ayaklanmalar, aslýnda bu diktatörlerde cisimolmasý muhtemel insanlar arasýnda bile giderek daha leþen rejimlere karþý bir isyandan baþkasý da deðildi. belirgin olacaktýr. Mutlak yoksulluk ve göreceli dezavan- Diktatörlerin yerinden edilmesinden sonra da eylemler çeþitlendirerek ve derinleþtirerek, tajlý olanlar, beklentileri yerine gelmeyenler arasýnda taleplerini haksýzlýk olduðu görüþünü körükleyecek, hem toplum örgütlülüðünü artýrarak yoluna devam ediyor. içinde hem de toplumlar arasýnda kargaþa, suç, terörizm Rosa Luksemburg, Rusya'da 1905 Devrimi'nden çýkardýðý ve ayaklanma þeklinde sonuçlanacak biçimde kendini sonuçlarla "Siyasi mücadelede elde edilen her taze zafer, gösterecek gerginliði ve kararsýzlýðý arttýracaklardýr. hem dýþsal olasýlýklarý hem de iþçilerin içindeki mücadele Bunlar ayný zamanda, salt muhtemelen dinî, anarþist ya arzusunu arttýrarak, ekonomik mücadelede yeni bir motida nihilist hareketlerle iliþkili kapitalizm karþýtý fikirlerin vasyon yaratýr. Siyasi mücadelenin her köpüklü dalgasý yeniden çýkmasýna neden olmakla kalmayacak, ayný arkasýnda, içinden ekonomik mücadelenin binlerce filizamanda popülizmin ve Marksizm'in diriliþine neden ola- zinin fýþkýrdýðý verimli bir alüvyon tabakasý býrakýr"(3) diyerek ekonomik ve siyasal caktýr."(2) mücadele arasýndaki etkNasýl bir ileþimi ortaya koyuyordu. Devrim? Rosa'nýn tariflediði gibi Uzun yýllardýr siyasal mücadelenin ideologlarýnýn borazanlýðýnda Mýsýr'da kitleler Mübarek'in "devrimler gidiþinden sonra Tahrir meyçaðýnýn bittiðini" danýný bir an olsun boþ býrakhaykýran egemen sýnýflarýn suratýný madýlar; Tahrir meydaný tokat gibi patMübarek'in yargýlanmasýndan layan Arap Refah sýnýr kapýsýnýn açýlarak devrimci dalgasý, Filistin üzerindeki ambarsanki gerçek gonun delinmesine, ücret anlamda bir artýþýndan Ýsrail'le anlaþdevrim deðilmiþ malarýn feshine kadar çok gibi yansýtýlmaya, Süveyþ Kanalý iþçilerinin de katýldýðý grev dalgasý sayýda taleple yürütülen yeni burjuva medya Mübarek’e öldürücü darbeyi vurdu. mücadelelere ev sahipliði yaptý. tarafýndan çokMýsýr ve 19 Þubat'ta yayýmlanan Mýsýr lukla "internet devrimi", "facebook, twitter devrimi" ya kazanýmlarý da tekil ülkeler için "yasemin devrimi"(Tunus) gibi taným- Tunus'ta hem yeni siyasal Baðýmsýz Sendikalar lamalarla yumuþatýlmaya çalýþýlmakta. Burjuvazinin talepleri hem de ekonomik Bildirgesi'nin þu talebi de Arap çarpýtmalarý bunlarla da sýnýrlý deðil. Yaþananlarýn gerçek mücadeleleri yükseltmenin emekçilerinin demokrasi anlamda bir devrim klasmanýnda deðerlendirilmemesi ve elde etmenin motivasyon ötesinde daha radikal, sistemin için ayaklananlarý orta-sýnýf olarak yaftalamaktan, onlarýn ve özgüvenini saðladý; yo- temeline dinamit koyan eþitlikçi sadece diktatörlüklere karþý demokrasi için mücadele lunu açtý. Mýsýr'da kitleler taleplerine önemli bir örnek: gidiþinden ettiklerine, topyekun bir sistem deðiþimi istemedik- Mübarek'in "Asgari ve azami ücretler lerinden kitlelerin Ýslamcýlarýn önderliði altýnda sonra Tahrir meydanýný bir ilerlediðine kadar çokça iddia dillendirildi. Diktatörlerin an olsun boþ býrakmadýlar; arasýndaki farkýn azaltýlmasý devrilmesinden sonra da talepleri için sokaðý terk Tahrir meydaný Mübarek'in ve bu yolla devrimin getirdiði etmeyen Tunuslu ve Mýsýrlý kitleler bu iddialara boþa yargýlanmasýndan Refah toplumsal adalet prensibi sýnýr kapýsýnýn açýlarak uyarýnca en fazla ücretin çýkarsa da bu çarpýtmalara cevap verelim. Öncelikle kitlelerin sadece demokrasi özlemiyle sokaða Filistin üzerindeki ambar- asgari ücretin 15 katýný döküldüðü söylemiyle baþlayalým. Yazýmýzýn baþlangýç gonun delinmesine, ücret aþmamasý." kýsmýnda açýklamýþtýk, Arap coðrafyasý onlarca yýldýr artýþýndan Ýsrail'le anlaþsüren neoliberal saldýrýnýn altýnda inim inlemekte iken malarýn feshine kadar çok sayýda taleple yürütülen yeni bölgedeki emperyalizmin iþbirlikçisi egemenler türlü mücadelelere ev sahipliði yaptý. 19 Þubat'ta yayýmlanan yozlaþmýþlýkla elde ettikleri servetleriyle zevki sefa içinde Mýsýr Baðýmsýz Sendikalar Bildirgesi'nin þu talebi de yaþýyorlar. Arap egemenleri bir yandan da her türlü Arap emekçilerinin demokrasi ötesinde daha radikal, sisekonomik, politik mücadeleye karþý amansýz þekilde temin temeline dinamit koyan eþitlikçi taleplerine önemli saldýrýp yarattýklarý baský ve korku imparatorluðuyla ko- bir örnek: "Asgari ve azami ücretler arasýndaki farkýn numlarýný garanti altýna alýyorlardý. Bu süreçte Arap dik- azaltýlmasý ve bu yolla devrimin getirdiði toplumsal tatörleri kitlelerin cehenneme çevrilmiþ yaþamýnýn sorum- adalet prensibi uyarýnca en fazla ücretin asgari ücretin 15 lusu olarak cisimleþtiði gibi emperyalizme göbekten katýný aþmamasý."(4)
29
Benzer þekilde Tunus'ta da kitleler Bin Ali'nin gidiþinden sonra da 100 binlerce eylemciyle "zafere kadar devrim" þiarlarýyla eski rejimden toptan kopuþ için sokaklara döküldüler. Ülkenin geleceðine karar vermek için halkýn seçtiði bir kurucu meclis talebini yükselten emekçi kitleler, devrim sýrasýnda oluþturduklarý ve idareyi eline alan devrimci komitelerin gücünü kýrmak adýna atanan bölgesel valileri kaçmaya mecbur etti. Örgütlenen yeni mücadeleler ve grevler devlet kurumlarýndaki yöneticileri de yerlerinden ederek yoluna devam ederken radikalliðinin Bin Ali'nin defedilmesinin ötesine gittiði aþikardýr. Devrimci kitlelerin orta-sýnýflardan mý oluþtuðu ve Ýslamcýlarýn önderliðinde mi ilerlendiði sorusuna yazýnýn devamýnda deðineceðiz ancak burada Arap devrimlerinin niteliðine açýklýk getirelim. Arap dünyasýný saran devrim dalgasý tamamlanmýþ deðil. Mýsýr ve Tunus'ta þimdiye kadar tanýklýk ettiðimiz devrimler, rejimleri topyekun alaþaðý eden sosyal devrimler deðil, politik devrimler ki onlar þu an yöneticileri deðiþtirmekle sýnýrlýlar. Ancak baþta da belirttiðimiz gibi devrimler çeþitli safhalardan geçerek ilerler, bir sürecin içinde gerçek niteliklerine bürünürler. 1917 Rus devrimi 8 ayda gerçek niteliðine kavuþmuþtur. Alman devriminde bu evre çok daha uzun olmuþtur, 1918 Kasým'ýndan 1923 Ocak'ýna kadar. Daha nice örneklerde devrimlerin baþarýlý ya da baþarýsýz olarak tamamlanmasý çeþitli safhalarý içeren süreçleri almýþtýr. Bu safhalar devrim ve pusuda bekleyen karþý-devrimin zafer ve yenilgileri üzerinden ilerler; buna göre uzar ya da kýsalýr. Ancak asýl olan bu dönem emekçi kitleler için her bir anýn çok önemli dersler ve deneyimler içerdiði hýzlandýrýlmýþ bir 2006'daki grev dalgasý mücadele okulu sýrasýnda iþçi sýnýfýnýn oluþudur. Böyle kimi unsurlarý sýnýf bilin- okullardan geçmeden cini geliþtirerek daha da iþçi sýnýfýnýn muzaffer olma þansý yoköne çýkmýþ, özellikle Mahalla tekstil iþçileri ve tur; 1905'ler olmadan 1917'lerin zafere vergi dairesi emekçileri ulaþamayacaðý açýksiyasal bir karakter kaza- týr. narak baðýmsýz Devrimin niteliði sendikalar örgütleme üzerine tartýþmalarý hakký talebiyle mücadele t a m a m l a m a d a n deðinmek istediðimiz yürütmüþlerdi. Bu grev dalgasýnda ortaya çýkan bir noktada burjuva ideologlarýn iddia baðýmsýz iþçi örgütlenmesi ettiði gibi Arap ve onun yarattýðý emekçilerinin temel mücadele deneyimleri, talebi demokrasi dahi emekçi kitlelerin sýnýf olsa onu elde etnek bilin-cini ilerleterek Mýsýr'ý için bile iþçi sýnýfýnýn iktidara el koyvuran devrimci kalkýþzorunlu manýn mayasý olduðu gibi masýnýn olduðu; dolayýsýyla onun görünmeyen önder- Ortadoðu'da tek çýkar liklerini de yaratmýþtýr. yolun sürekli devrim
MARKSÝST BAKIÞ
olduðu gerçeðidir. 2009 yýlýnda ABD Savunma Gramsci, tarihte saf bir Sekreteri Robert Gates kendiliðindenliðin var tarafýndan bakanlýða danýþolmadýðýný vurgular ve en manlýk hizmeti veren Savunma Politikalarý kendiliðinden hareketin Danýþma Kurulu'na atanan içinde bilinçli liderliðe dair Robert D. Kaplan'ýn 24 öðeler olduðunu söyler. Ocak'ta New York Times'ta Arap devrimlerinde de ayný bölgenin istikrarý ve ABD gerçeði görüyoruz. En çýkarlarý açýsýndan demokrasinin tehlikeli kendiliðinden görünen, olduðuna dem vuran þu önderliksiz hareketlerde açýklamasý bu gerçeði dahi bilinçli liderliðin ortaya koymaktadýr: öðeleri bulunmakta. Bu "Ülkesini tam kontrol edebilen bir otokrat, seçilmiþ öðelerin içinde Mýsýr'da ancak zayýf bir liderden çok 2006'dan beri þekillenen daha kolay taviz verebilir. baðýmsýz emek hareketinin Sadece Mahmud Abbas'ýn önderleri, Tunus'ta UGTT Batý Þeria'daki hükümetine var örneðin. göz atmak yeter. Gazze'de Hamas'ý iktidara getiren demokrasidir. Ortadoðu için istediklerimiz konusunda daha dikkatli olmalýyýz."(5) Kýsacasý, dünya çapýnda ABD ve Ýsrail karþýtlýðýnýn tavan yaptýðý Ortadoðu coðrafyasýnda Batýlý emperyalistler güdük bir demokrasi aracýlýðýyla da olsa halkýn istediklerini seçmesine göz yumamaz. ABD'nin Ýsrail' den sonra en çok yardým yaptýðý Mübarek Mýsýr'ýnda Ortadoðu'da ABD politikalarýný desteklemek ve Ýsrail'in alanýný geniþletmek adýna hareket edilirken örneðin 1991 Körfez Savaþý'nda ABD birlikleriyle birlikte çarpýþmak mümkündür, peki ya "demokratik" bir dönüþümden sonra? Ya da halkýn yarýsýndan fazlasýnýn Ýsrail'le 1979'da yapýlan barýþ anlaþmasýnýn feshini istediði Mýsýr'da halkýn istediði siyasal partilere oy vererek parlamentoyu oluþturduðu bir rejimde Ýsrail ile iliþkiler ne duruma gelecektir? Tabii ki demokratik denilen rejimlerde de halkýn isteklerinin gerçek anlamda parlamentoya ya da yönetime yansýdýðýný iddia etmiyoruz ama Kaplan'ýn da dediði gibi ABD ve Ýsrail'e yoðun nefret duyulan bu coðrafyada seçilmiþ bir liderin onlara tavizler vermesi çok daha zordur, verilecek tavizler de çok daha sýnýrlýdýr. Öyleyse Ortadoðu'da demokrasi adýna piyasaya sürülecek olan önceden oluþturulmuþ parlamentolarýn göstermelik seçimlerle iþbaþýna getirilmesinden baþkasý olmayacaktýr. Dolayýsýyla demokrasi ancak ve ancak iþçi sýnýfýnýn kendi iktidarýndan geçmektedir. Ýþçi Sýnýfýnýn Rolü ve Önderlik Sorunu Burjuvazi gerçek düþmanýný iyi bildiðinden iþçi sýnýfýnýn küçülmesinden, artýk devrimlerin öznesi olmadýðýndan dem vuruyor. Buna yabancý deðiliz. Çokça "proletarya öldü" naralarý dinledik. Bugünlerde bu propagandanýn aldýðý biçim, iþçi sýnýfýnýn çeþitli unsurlarýný orta-sýnýf olarak yaftalamanýn yaný sýra bu unsurlarýn artýk sisteme karþý deðil sistemdeki kazaným-
30
MARKSÝST BAKIÞ larýný korumak için mücadele ettiði yanýlsamasý yaratmaya karakter kazanarak baðýmsýz sendikalar örgütleme hakký çalýþmak. Ayný iddialar Arap devrimlerine de uygulanýyor. talebiyle mücadele yürütmüþlerdi. Bu grev dalgasýnda ortaya Her üniversite mezunu beyaz yakalýyý ya da adayýný becere- çýkan baðýmsýz iþçi örgütlenmesi ve onun yarattýðý mücadele bilseler bize orta-sýnýf diye yutturacaklar. Hele ki nüfusun deneyimleri, emekçi kitlelerin sýnýf bilincini ilerleterek yarýsýndan fazlasýný oluþturan eðitimli gençlerin iþsizlik cen- Mýsýr'ý vuran devrimci kalkýþmanýn mayasý olduðu gibi onun deresinde ezildiði Arap coðrafyasýnda orta sýnýflarýn görünmeyen önderliklerini de yaratmýþtýr. merkezinde olduðu ayaklanma iddialarý iyiden iyiye komik Devrim Dalgasý Nereye Doðru Gidiyor? oluyor. Arap emekçilerinin devrimci dalgasý Kuzey Afrika'nýn bir Ortadoðu ve Kuzey Afrika'nýn çeþitli ülkelerinde milyonlar- ucundan Ortadoðu'nun diðer ucuna kadar uzanmýþ; devrimca insanýn içinde yer aldýðý bir devrim dalgasýna katýlýmýn lerin seri þekilde yayýlmasýna denk düþer þekilde içine yeni büyük oranda iþçi sýnýfý saflarýndan olduðu açýktýr. Ancak biz ülkeleri çekerek ilerlemektedir. Tunus'ta baþlayan isyan, iþçilerin eylemci kitleler içindalga dalga Mýsýr, Yemen, Bahreyn, deki sayýsal varlýklarýnýn Fas, Yemen, Ürdün, Umman, ötesinde sýnýf hareketini Cezayir, Kuveyt, Irak ve Moritanya örgütleyerek grevlerle, ile bir nebzede olsa Ýran'a taþýniþgallerle, gösterilerle mýþtýr. Mýsýr'da Mübarek'in devrimci kalkýþmanýn bir devrilmesinden sonra da kitlelerin parçasý olduðunu ve olduðu mottosu "Miþ Kifaye(Yeterli andan itibaren de büyük deðil)!" olmuþtur. Emekçi halk deðiþimler yarattýðýný görüyartan özgüven ve elde edilen zaferoruz. Örneðin Mýsýr'da 8 lerle askeri yönetimin grev yasakÞubat'ta baþlayan grev dallarýna, Tahrir protestolarýný gasý Mübarek'e öldürücü engelleme giriþimlerine raðmen darbeyi indiren güç olmuþemin adýmlar ve taleplerini tur. Önce Süveyþ Kanalý iþçigeniþleterek yoluna devam etmekleri, Kahire'deki Telekom tedir. Arap emekçilerinin süren iþçileri ve Helwan metal iþçieylemleri karþýsýnda yönetim leri gibi az sayýda iþyerinde politik kredibilitesini kaybaþlayan grevler kýsa sürede betmeye baþlamýþtýr bile. Mýsýr çapýnda yayýldý ve 9 Askeri yönetim deðiþim taÞubat'a gelindiðinde 300 bin leplerine önce direniþ Bahreyn’de protestolarýn iþçi grevdeydi. Hastanedeki gösterse de sonunda ýsrarlý teknik çalýþanlardan posta simgesi haline gelen Ýnci mücadele karþýsýnda geri iþçilerine, tekstil iþçilerine meydaný yerle bir edilerek adým atarak tavizler vermekkadar ülke çapýnda yüz bin- direniþe dair her þey kazýlýp tedir. Son olarak Ýsrail ile lerce iþçi ekonomik talepanlaþmalarýna uymaya atýlmak isteniyor. leriyle greve çýktýlar, iþyerdevam edeceðini açýklayan yönetim, Kahire'den lerini iþgal ettiler. Sadece Mýsýr'da deðil, Tunus'ta da baþýndan kitlelerin "Tel Aviv ile baðlar kopmazsa isyan tekrar baþlar, itibaren UGTT sendika konfederasyonu isyan dalgasýnýn yeni yönetimi de deviririz" söylemi ile yükselttiði eylemler önderliðindeydi. Ya da Bahreyn'de tek sendikal konfederas- nedeniyle sýkýþmýþ durumda. yon olan GFBTU(Bahreyn Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu) Eylemci halk, Refah sýnýr kapýsýný açmayý baþardýktan sonra genel grev çaðrýsýyla direniþ hareketine destek verdi, bunun þimdi de Ýsrail ile yapýlan ticari ve askeri anlaþmalarýn fes bedelini binlerce iþçi iþten atýlarak ödedi. Yine Mýsýr'da 2006 olmasýný ve Ýsrail'e gaz sevkiyatýnýn durmasýný istiyor. yýlýndaki ekmek isyanýndan sonra þekillenmeye baþlayan Tunus'ta da eylemler Bin Ali'den sonra durulmadan sürüyor. baðýmsýz sendikal hareketin, Mübarek'in devrilmesinden Halk Bin Ali artýklarýnýn tamamen temizlenmesi ve kendisonra rejimin kontrolündeki MSF(Mýsýr Sendikalar lerinin seçeceði bir kurucu meclisin oluþturulmasý talebiyle Federasyonu)'den kopuþlarla güçlenmesi iþçi sýnýfýnýn mücadelesini devam ettiriyor. Bu süreçte de oluþturduðu devrimci dalganýn neresinde olduðunu göstermektedir. devrimci komiteler aracýlýðýyla gündelik yaþamýn organizasGramsci, tarihte saf bir kendiliðindenliðin var olmadýðýný yonuna katýlýyor. Mýsýr'da ve Tunus'ta içiþlerini bakanlýðý ve vurgular ve en kendiliðinden hareketin içinde bilinçli lider- gizli polis teþkilatýnýn ofislerini basan kitlelerin önemli liðe dair öðeler olduðunu söyler. Arap devrimlerinde de ayný kazanýmlarýndan biri de gizli polisin yasaklanmasý oldu. gerçeði görüyoruz. En kendiliðinden görünen, önderliksiz Devrimci dalganýn yayýldýðý ülkelerden rejimin kýrýlmaya en hareketlerde dahi bilinçli liderliðin öðeleri bulunmakta. Bu yakýn olduðu yer ABD'nin "terörle savaþ" stratejisinde en öðelerin içinde Mýsýr'da 2006'dan beri þekillenen baðýmsýz önemli müttefiklerinden Yemen. Yemen'de devlet baþkaný emek hareketinin önderleri, Tunus'ta UGTT var örneðin. Abdullah Salih'in gitmesi talebiyle yürütülen direniþ, rejimin 2006'daki grev dalgasý sýrasýnda iþçi sýnýfýnýn kimi unsurlarý kendi yandaþlarýný sokaklara sürerek çatýþmalar örgütlemesýnýf bilincini geliþtirerek daha da öne çýkmýþ, özellikle sine, sivil polislerin eylemcilere ateþ açarak bine yakýn insaný Mahalla tekstil iþçileri ve vergi dairesi emekçileri siyasal bir katletmesi ve 2 binden fazlasýný yaralamasýna raðmen karar-
31
MARKSÝST BAKIÞ lýlýkla devam ediyor. Salih eylemler karþýsýnda ilk baþlarda çeþitli koþullar öne sürerek çekileceðini söylese de direniþçi kitlelerin kabul etmemesi üzerine 2013'e kadar iktidardayým diyerek rest çekti. Aylardýr süren oturma eylemine eklenen resmi kurum, okul ve özel þirketlerdeki grevlerle birlikte yüz binlerce kiþilik kitlesiyle Yemenli isyancýlar "devrimimize zorla da olsa devam edeceðiz" þiarýyla Salih'i alaþaðý etmekte kararlý. Rejimle eylemciler arasýnda çatýþmalarýn olanca þiddetiyle geçtiði ülkelerden birisi de Bahreyn oldu. Bahreyn'de Sünni krala karþý ayaklanan çoðunlukla yoksul Þiilerden oluþan direniþ hareketinin Suudi Arabistan'daki Þiileri tetikleyeceði korkusuyla eylemlere sadece Bahreyn asker ve polisi deðil, Suudi Arabistan polisi de getirilerek vahþice müdahale edildi. Tank ve aðýr silahlý araçlarla gerçek mermiler kullanarak eylemcilere saldýran Suudi polisinin kaç kiþiyi katlettiði bile tam olarak bilinmiyor. Yaralýlara yardým ettiði gerekçesiyle doktor ve cerrahlarýn tutuklandýðý ülkede çok sayýda insan gözaltýnda katledildi. Protestolarýn simgesi haline gelen Ýnci meydaný yerle bir edilerek Ýnci meydaný yerle bir edilerek direniþe dair her þey kazýlýp atýlmak isteniyor. Þii yerleþim yerlerinde gençlerle polis arasýnda çatýþmalar devam ederken rejim Þiilere karþý topyekun bir savaþa giriþmiþ durumda; 16 tane camileri bu süreçte yýkýldý. Bahreyn'in en büyük sendika federasyonu GFBTU'nun 13 Mart'ta hareketi desteklemek için genel grev ilan etmesinin ardýndan ise binlerce iþçi greve katýldýklarý gerekçesiyle rejim tarafýndan iþlerinden atýldýlar. Libya'da, Suriye'de rejimlerin kanlý eylemlerini an be an karþýmýza sürenler söz konusu kendi iþbirlikçileri (ABD'nin 5. deniz filosuna ev sahipliði yapan Bahreyn gibi) olunca býrakýn ses çýkarmayý desteklerini esirgemiyorlar. Bir ABD'li yetkilinin 5 Mart'ta Wall Street Journal'da çýkan bir haberde geçen þu açýklamasý yeterince açýktýr: "Herkes fark eder ki Bahreyn çökemeyecek kadar önemli"(6). 1,2 milyon kiþilik nüfusun yaþadýðý ve bunlarýn yarýsýnýn vatandaþlýk haklarýna sahip olmayan mülteciler olduðu Bahreyn'de 100 binden fazla insanýn sokaklarda direniþe katýlmýþ olmasý bu öfke ve korkuyu açýklýyor olduðunu düþünüyoruz. Arap coðrafyasýnda yayýlan direniþ dalgasý karþýsýnda korkuyla titreyen kimi diktatörler ülkelerinde beliren gösteriler sonrasýnda bazý ödünler vermeye, reformlardan söz etmeye baþlasalar da kazanýmlarýn özgüveniyle kitleler eylemlerini artýrdýklarýnda çýplak þiddete baþvurmaktan kaçýnmýyorlar. Ocak ayýnýn ortalarýnda Ürdün'de baþlayan protestolar karþýsýnda Kral II. Abdullah, hükümeti görevden alýp toplantý ve gösteri yürüyüþleri üzerindeki yasaklarý gevþeterek kitleleri yavaþlatmayý planladýysa da geri adým atýlmamasý üzerine direniþin güçlü olduðu belli baþlý þehirleri tanklarla kuþatma noktasýna geldi. Göstericilere acýmayacaðýz diye tehditler savuran kralýn en büyük destekçilerinden birisi kendisini arayarak ülkesinin(ABD'nin) Ürdün'ün yaþadýðý zor dönemde yanýnda olduðunu söyleyen Hillary Clinton oldu. Cezayir'de de gýda fiyatlarýna, yolsuzluklara karþý ve
özgürlük talebiyle kitlesel protestolar patlak verdi. 10'dan fazla eylemci protesto için kendini yaktýðý ülkede öðrencilerin eylemlerinin yaný sýra doktorlarýn grevleri de sürüyor. Yönetim 1992'den beri devam eden OHAL'i kaldýracaðýný açýklasa da eylemler hýz kesmiyor. Arap baharý kendisini Fas'ta, Kuveyt'te de gösterdi; kitlelerin isyaný karþýsýnda yasaklamalar, vahþi polis saldýrýlarý, eylemcilerin katledilmesi ve tutuklamalar bulsa da çeþitli tavizlerle yoluna devam ediyor. Bu isyan süreci Moritanya'ya kadar yayýlmýþ Arap emekçilerinin temel durumda. Yine 2009 talebi demokrasi dahi olsa yýlýnda seçim onu elde etnek için bile iþçi sürecine hile sýnýfýnýn iktidara el koymasý karýþtýðý söylemiyle zorunludur; Ortadoðu'da tek harekete geçen Ýranlý çýkar yolun sürekli devrimdir. muhalifler, Arap isyaný sonrasýnda da 2009 yýlýnda ABD Savunma baþlarýný çýkarsalar Sekreteri Robert Gates da yoðun terör ve tarafýndan bakanlýða danýþbaský nedeniyle manlýk hizmeti veren þimdilik kabuklarýna Savunma Politikalarý Danýþma çekilmiþ durumKurulu'na atanan Robert D. dalar, Ýran'da geleceðin yeni ayaklan- Kaplan'ýn 24 Ocak'ta New malar getirmesi ise York Times'ta bölgenin istikrarý ve ABD çýkarlarý kaçýnýlmaz. Arap dünyasýnda açýsýndan demokrasinin Suudi Arabistan, tehlikeli olduðuna dem vuran Umman gibi þu açýklamasý bu gerçeði petrolün nimetlerinden çeþitli ortaya koymaktadýr: "Ülkesini þekillerde fay- tam kontrol edebilen bir dalanan bazý ülkeler otokrat, seçilmiþ ancak zayýf ise kitlelere rüþvet bir liderden çok daha kolay vererek hareketlerin taviz verebilir. Sadece önünü kesme telaþýMahmud Abbas'ýn Batý na düþtü. Dünya petrol tankeri Þeria'daki hükümetine göz trafiðinin %40'ýnýn atmak yeter. Gazze'de geçtiði Hürmüz Hamas'ý iktidara getiren boðazýný Ýran'la bir- demokrasidir. Ortadoðu için likte kontrol eden istediklerimiz konusunda Umman'da yükselen daha dikkatli olmalýyýz." protestolar sonrasýnda Sultan bir haftada 2 defa kabine deðiþikliðine giderken 2,6 milyar dolarlýk ekonomi planý açýklayýp iþçi maaþlarýný %43 artýrdý, emekli maaþlarýna zam yaptý. Arap coðrafyasýný saran isyan dalgasýnýn etkisini hissettirdiði ülkelerden birisi de Irak. Herhalde ki ABD Irak'ta ve özellikle Kürt bölgesinde rejimin sürdürülebilir olmadýðýný düþünüp müdahale etti! Irak'ta özellikle 20 yýldýr iki partinin (KDP-KYP) tekelindeki Kuzey Irak yönetimine karþý Talabani'nin bölgesi Süleymaniye, Barzani'nin bölgesi Erbil ve diðer Kürt kentlerinde ardý arkasý kesilmeyen gösteriler yapýlýyor. Gösterilerde Mesut Barzani'nin istifasý isteniyor. 50 bin kiþilere ulaþan gösterilere baþlangýçta KDP ateþ açýp 4 kiþiyi katlettikten
32
MARKSÝST BAKIÞ sonra müdahale etmemeye baþladý. Eylemci Kürtlerin temel sýkýntýsý KDP-KYP yönetimlerinin zenginleþirken halkýn Iraklýlarla ortak olan kaderi yoksulluðun yaný sýra yolsuzluk, iþsizlik ve yönetimin giderek artan baskýcýlýðý. Irak'ta gösteriler sadece Kürt bölgeleriyle sýnýrlý deðil, ülkenin dört bir yanýnda sokaða çýkma yasaðýna, türlü tehditlere raðmen devam eden protestolarda 14 kiþi katledildi. Direniþçilerin talepleri ise Kürtlerle ayný. Devrimler ABD'nin Çýkarýna Mý? Kitlelerin devrimci eylemine inancý olmayan, Arap emekçilerinin devrimci gücüne güvenmeyen ve de düþmanýný her þeye muktedir devasa bir güç o l a r a k algýlayan kimi sol çevreler, Arap devrimci kalkýþmasýnýn arkasýnda ABD'nin olduðunu, sürdürülebilir olmayan Ortadoðu'nun yeniden þekillendirildiðini dillendiriyorArap devrimci kalkýþmasýnýn lar. TKP'nin içinde Ýslamcýlarýn rolü nedir? bu önermeleriyle ÝP ile ayný Ýsyan dalgasýnýn baþlarýnda bu noktada buluþmasý bize doðrusu pek þaþýrtýcý soru çokça soruldu. gelmedi. TKP yapýmý Protestolar boyunca baþlarý "Devrimden Sonra" filaçýk militan kadýnlar, laik minde yansýtýldýðý þekliyle gençlerin varlýðý; direniþçilerin iþçilerin devrimle iliþkisini kamutaleplerinin Ýslamcý bir nitelik fabrikalarýnýn laþtýrýldýðýný iþlerine ara taþýmayýþý bu konuda belli bir verilerek bir bildiriyle netlik yarattý. haber almalarý ve tekrar iþlerine geri dönmeleri þeklinde kurgulayan bir partiden iþçi sýnýfýnýn devrimci eylem ve gücüne güvenmesini biz zaten beklemiyoruz, dolayýsýyla þaþýrtýcý olan bir nokta da yok. Ancak kendilerini izleyen samimi unsurlar nezdinde yarattýklarý kafa karýþýklýðýna açýklýk getirmek bir devrimci sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Öncelikle süreci baþýndan beri takip edenler bilecektir, ABD devrimci kalkýþmalarýn baþlangýcýnda ve tüm coðrafyayý daha etkisi altýna almamýþken bu eylemlerin bazý reform ödünleriyle kapatýlmasý yönünde irade koymuþ; ne zaman ki bunun yeterli olmadýðý görülmüþ o zaman taktik deðiþikliðine gidilmiþtir. ABD, öncelikle bölgedeki önemli müttefik güçlerine arka çýkmayý denemiþ, ancak iþ kontrol edilemez noktaya gelince daha da radikalleþmiþ ve sistemle bütün baðlarýný koparmýþ bir hareketin ortaya çýkmasýný engellemek adýna eski müttefiklerinin üstünü çizmekten çekinmemiþtir. Örneðin
33
Hillary Clinton, dünyada Ýsrail'den sonra ABD askeri yardýmýný en çok alan Mýsýr'da ilk gösteriler baþladýðýnda "Bizim görüþümüze göre Mýsýr hükümeti saðlam olup, Mýsýr halkýnýn meþru isteklerine ve çýkarlarýna yanýt vermenin yollarýný aramaktadýr."(7) diyerek Mübarek ve þürekasýna sahip çýkmaya çalýþmýþtýr. Yine Bahreyn'de direniþteki halk Suudi polis ve askeri güçleri tarafýndan takýr takýr katledilirken sesleri sedalarý çýkmamakta, aksine Bahreyn ile Körfez tatbikatlarýna devam etmektedirler. Yükselen eylemler karþýsýnda Ürdün egemenlerinin yanýnda olduðunu ifade eden ABD Dýþiþleri Bakaný Hillary Clinton'dan baþkasý deðildir. Arap devrimci dalgasý, ABD çýkarýna deðil, bölgedeki ABD-Ýsrail hegemonyasýna açýkça bir tehdittir. Son eylemlerde Mýsýrlýlarýn Ýsrail'le her türlü iliþkinin kesilmesi talebini yükseltmeleri bu gerçeðin bir kanýtýdýr. Arap devrimci kalkýþmalarý var olan haliyle ABD'nin resmi ideologlarý ve Ýsrail tarafýndan da bir tehdit olarak algýlanmaktadýr. Eski Amerikan Milli Güvenlik Danýþmaný, ABD dýþ politikasýnýn yaratýcýlarýndan Zbigniew Brzezinski'nin küresel siyasal uyanýþý egemen küresel hiyerarþiye tehdit olarak algýlamasý bugün Arap devrimleri için de geçerlidir: "Bu tür enerjiler egemen sýnýrlarý aþmakta ve en üstte Amerika'nýn hâlâ tünemiþ durumunda olduðu mevcut küresel hiyerarþiye olduðu kadar mevcut devletlere de engeller ortaya çýkarmaktadýr." Brzezinski politik olarak uyanmýþ kitleleri kontrol etmenin onlarý katletmekten daha zor olduðunu vurgulayan þu sözleri bölgede demokratik rejimlerin neden ABD'nin çýkarlarýna uymadýðýný ortaya koymaktadýr: "Dünya'nýn baþta gelen, eski ve yeni güçleri de, bir gerçeklikle karþý karþýyalar: Askeri güçleri her zamankinden daha büyük düzeye ulaþmýþken dünyanýn politik olarak uyanmýþ kitleleri üzerinde kontrol kurmalarý tarihsel olarak en düþük düzeydedir. Açýk söylemek gerekirse: Önceleri bir milyon kiþiyi kontrol etmek, bir milyon kiþiyi fiziksel olarak öldürmekten daha kolaydý. Bugün, bir milyon kiþiyi öldürmek, bir milyon kiþiyi kontrol etmekten son derece daha kolaydýr."(8) Ýsrail Baþbakan Yardýmcýsý Silvan Shalom, "Arap dünyasýnýn yeni ve çok kritik bir dönemiyle karþý karþýyayýz" dedikten sonra bu dönemin kendileri için pek de hayra alamet olmadýðýnýn bilinciyle Tunus'taki ayaklanmanýn "baþka ülkelerde de tekrarlanabilecek bir örnek yaratabileceðinden ve bunun muhtemelen bizim sistemin istikrarýný sarsabileceðinden"(9) korktuðunu ifade etmektedir. Arap dünyasýný saran devrimci dalga kontrol edilmesi güç bir ateþ topuna dönüþmüþtür ve el yakmaktadýr; bu el sadece gözden çýkarýlabilecek Arap elitlerinin deðil petrol zengini vazgeçilmez diktatörlerin, Ýsrail'in ve ABD'nindir de. Ortaya çýkan tabloda diktatörlerin gidiþinden sonra bile yatýþmayan ve taleplerini geniþleten bir kitle hareketi vardýr; bu da hem bölge egemenlerinin hem de emperyalist güçlerin çýkarlarýna büyük bir tehdittir. Savaþta kazanýp masada kaybetmek diye bir söz vardýr.
MARKSÝST BAKIÞ Arap emekçileri belki mücadele alanýnda kazanabilirler ancak bu kazanýmlarý koruyacak iradeyi ortaya koymadan, önderliði çýkarmadan devrimci kalkýþmalarý ABD tarafýndan etkisizleþtirilip kontrol altýna alýnmaya çalýþýlacaktýr. ABD, Arap emekçilerinin karþýsýnda duramadýðýný anlamýþtýr; þimdi yapmaya çalýþtýðý onlarý destek verir görünürken alttan alta devrimin kuyusunu kazýp görüntüde demokratik rejimler kurarak (Irak'ta, Afganistan'da olduðu gibi!) kendi çýkarlarýna hizmet edecek yeni elitler yaratmaktýr. Kýsacasý ABD'nin stratejisi Arap devrimlerini pasifize ve manipule etmekten baþkasý deðildir. Ancak ABD ve Ýsrail'e karþý büyük bir öfke ve nefretin biriktiði, Obama'nýn yumuþak güç safsatalarýnýn yalan dolandan baþka birþey olmadýðýnýn iyi bilindiði bir coðrafyada þanslarýnýn çok olmadýðýný söylesek yanlýþ olmaz. Geçtiðimiz on yýl içinde ABD, uzun yýllar boyunca arka bahçesi olarak gördüðü Latin Amerika'da önemli mevziler kaybetti. Benzer bir durum Ortadoðu'da da yaþanýr mý sorusunun zihinlerde canlandýðý koþullarda ABD'nin enerji kaynaklarýnýn can damarý bu bölgeyi kaybetmeye tahammül edemeyeceðini; "sözde demokratik" projeler iþlemezse etnik ve mezhepsel ayrýþmalara oynanarak bölgenin bir çatýþma ortamýna sürüklenmesinin de mümkün olduðunu akýllardan çýkarmamak gerekir. (Mýsýr'da karþý-devrim Hýristiyanlarý hedef alarak emekçi kitlelerin birliðine darbe vurmayý halihazýrda deniyor. Ya da Bahreyn'de rejim direniþi Þii-Sünni gerilimine çevirmeye çalýþýyor.) Ancak emperyalist kapitalist sistemin bu oyunlarýnýn Arap emekçileri devrimci mücadelelerindeki ýsrarlarýný sürdürüp sýnýf bilincini yükselterek ilerledikleri sürece hayata geçmesi mümkün deðildir. Ýslamcýlarýn Etkisi Arap devrimci kalkýþmasýnýn içinde Ýslamcýlarýn rolü nedir? Ýsyan dalgasýnýn baþlarýnda bu soru çokça soruldu. Protestolar boyunca baþlarý açýk militan kadýnlar, laik gençlerin varlýðý; direniþçilerin taleplerinin Ýslamcý bir nitelik taþýmayýþý bu konuda belli bir netlik yaratsa da Arap emekçilerinin önderliksiz olduðu koþullarda bölgede etkili Ýslamcýlar önemli bir güç olarak olaylarý yönlendirebileceði fikri hala akýllarý kurcalýyor. Öncelikle Tunus'ta 24 Þubat'ta yapýlan bir kamuoyu yoklamasýndan bir sonuç vererek baþlayalým. Bu kamuoyu araþtýrmasýna göre Ýslamcý Ennahdha partisi katýlýmcýlarýn sadece %3,1'inin desteðini kazanmýþ durumda. Her ülkenin kendine has özgün yanlarý bulunmakla birlikte bütün bir Arap coðrafyasýna baktýðýmýzda benzer bir manzara karþýmýza çýkýyor. Ýslamcýlarýn etkisinin zayýflýðýnýn iyi bir örneði de Financial Times'ýn Ortadoðu editörü Roula Khalaf'ýn ifadesiyle ''10 yýl önce bin Ladin, Arap dünyasýnda bir kahraman olarak" görülürken "bu isyanlarda genç Araplar kendi seslerini bulup, kendi kendilerinin kahramanlarý haline gelerek, kendi geleceklerini, 'cihat'tan tamamen farklý bir yolla" þekillendirme noktasýna varmýþlardýr. Bin Ladin'in ABD tarafýndan öldürülmesinin ardýndan Arap dünyasý bu konuda eylemlerle sarsýlmýyor oluþunun anlamý yeterince açýk deðil mi? Ayný Financial Times haberinde
görüþlerine baþvurulan bölge uzmaný Emile Hokayem sözleri de oldukça önemli: ''Bin Ladin'i kahraman yapan öfkeydi. Ama insanlar, baþka yerde umutlarýný görünce Arap toplumunda bir anda anlamsýz bir varlýk haline dönüþtü.''(10) Ýslamcýlar, uzun yýllar emperyalizmin doðrudan sömürgesi olmuþ, sonrasýnda da hiçbir zaman ellerini çekmedikleri bir coðrafya olan Ortadoðu'da Arap milliyetçiliði ve "sosyalizm" adýna yaþanan deneyimlerin baþarýsýzlýðýndan sonra öfkenin taþýyýcýsý oldu. Ýran dýþýnda da iktidar olmayan Ýslamcýlar, Arap devrimci dalgasý, ABD muhalif bir unsur olarak çýkarýna deðil, bölgedeki varlýklarýný sürdürerek ABD-Ýsrail hegemonyasýna yýllarca yýpranmadan kaldýlar. Ancak Ýran açýkça bir tehdittir. Son deneyimi bir baþarý eylemlerde Mýsýrlýlarýn Ýsrail'le öyküsünden çok, bir her türlü iliþkinin kesilmesi iflas olduðu 2009'da talebini yükseltmeleri bu kendi içinde patlayan gerçeðin bir kanýtýdýr. Arap isyan dalgasýnda iyice devrimci kalkýþmalarý var açýða ortaya çýktý. Ýran olan haliyle ABD'nin resmi rejimi onlarca yýlda ideologlarý ve Ýsrail tarafýnkendi içindeki gençliði dan da bir tehdit olarak bile memnun edip Ýslaalgýlanmaktadýr... Arap mi bir yaþama angaje dünyasýný saran devrimci edememiþti ki dünyanýn geri kalanýndaki ezilen- dalga kontrol edilmesi güç bir lere, yoksullara umut ateþ topuna dönüþmüþtür ve olabilsin. Ýslamcýlar, el yakmaktadýr; bu el sadece kitlesellik kazandýklarý gözden çýkarýlabilecek Arap 1970'li yýllardan bu elitlerinin deðil petrol zengini yana zaten büyük oran- vazgeçilmez diktatörlerin, da ýlýmlýlaþmýþ ve sis- Ýsrail'in ve ABD'nindir de. teme entegre ol- Ortaya çýkan tabloda dikmuþlardý; ancak bu tatörlerin gidiþinden sonra hareketler iktidara yakbile yatýþmayan ve taleplerini laþma olanaklarý olduklarý yerlerde daha da geniþleten bir kitle hareketi iþbirlikçi noktalara vardýr; bu da hem bölge egetaþýndý. Mýsýr'da direniþ menlerinin hem de emperyasürerken Müslüman list güçlerin çýkarlarýna Kardeþler Arap emekçi- büyük bir tehdittir. lerinin kalkýþmasýný yok sayarak rejimle anlaþmaya giriþti. Müslüman Kardeþler, askeri yönetimle giriþtiði belli anlaþmalar çerçevesinde en azýndan kendi kitlesini sokaktan uzak tutarak istikrarýn saðlanmasý ve rejimde çok büyük deðiþikliklere gitmeden yola devam edilmesinde önemli roller almaya devam ettiði sürece statükonun bir parçasý olarak algýlanacak ve kitleler gözünde yýpranacaktýr. Ortadoðu'da sol hareketin ve Arap milliyetçiliðinin zayýfladýðý koþullarda ezilen kitlelerin bir alternatifine dönüþen Ýslami hareket, Arap emekçilerinin kendi eyleminin gücüyle ilerlediði koþullarda etkisini kaybetmiþtir, kaybedecektir. Ýslamcýlar hem emperyalizmle anlaþýyor, hem de baþka bir dünya için ayaða kalkan gençlikle arasýndaki mesafeyi gittikçe açýyor. Siyasal
34
Ýslam Ortadoðu'da da miadýný doldurmuþtur; varlýðýný devam ettirmemesi anlamýnda deðil ama kitlelerin umut kaynaðý olmaktan uzak hale gelmesiyle. Libya ve Suriye Nasýl Deðerlendirilmeli? Arap coðrafyasýndaki isyan dalgasý Þubat'ta Libya'ya sýçradýðýnda kitleler Kaddafi diktatörlüðüne karþý ayaklandýlar. Kaddafi ve çevresindekiler uzun yýllar boyunca toplumsal muhalefetin en ufak örneklerini bile yaþatmayýp tek adam diktatörlüðünü sürdürürken zenginliklerine zenginlik kattýlar. Oysaki halkýn kaderinde artan iþsizlik, yoksulluktan baþka bir þey yoktu. Bu koþullarda tetiklenen isyan dalgasý uzun zamandýr Kaddafi'nin husumet içinde olduðu doðu Libya'daki aþiretler bölgesi ve merkezindeki Bingazi'yi üs edindi. Kaddafi güçleri direniþçiler karþýsýnda önce Trablus çevresine sýkýþsa da kýsa süre toparlanarak isyancýlarý geriletti. Ýþte bu süreçte Bahreyn'de, Ürdün'de direniþçiler takýr takýr katledilirken sesleri çýkmayan emperyalistlerin "sivilleri koruma" kaygýlarý beliriverdi. Ne de olsa Libya petrol zenginiydi ve Kuzey Afrika ile Ortadoðu arasýnda stratejik bir konuma sahipti. Ancak NATO yönetiminde
Libya'ya emperyalist müdahale yapanlarýn tek dertlerinin çýplak çýkarlarý olduðunu kanýtlayan en iyi örnek Libya'da kendi çýkardýklarý savaþtan kaçan 900'e yakýn mültecinin gemilerini her türlü yardým çaðrýlarýna raðmen d e v a m batmaya ve içindekileri de ölüme terk e d e n etmeleri olmuþtur. emperyalist müdahale hava saldýrýlarýyla Kaddafi güçleri zayýflatsa da hala belirli aþiretlerin desteðini kaybetmemiþ olan Kaddafi rejimi direniþini sürdürüyor. Libya'da yaþananlar büyük dersler içeriyor. Tek derdi Libya'nýn petrollerini kavuþmak ve bölgede stratejik konumdaki Libya üzerinden hegemonyasýný devam ettirmek olan emperyalist güçler, ABD'nin yeni bir bölgede daha kara operasyonuna girmek istemediði koþullarda Kaddafi'ye küçük bir bölgeyi ayýrarak Libya'yý parçalamaktan çekinmeyeceklerdir. Egemen sýnýf artýklarýnýn çýkarý kaderlerini emperyalistlerle birleþtirmekten geçse de halka emperyalistlerin sunabileceði tek þey daha büyük yaðma, dolayýsýyla daha çok yoksulluk ve baskýdan baþkasý deðildir. Libya'ya emperyalist müdahale yapanlarýn tek dertlerinin çýplak çýkarlarý olduðunu kanýtlayan en iyi örnek Libya'da
35
MARKSÝST BAKIÞ
kendi çýkardýklarý savaþtan kaçan 900'e yakýn mültecinin gemilerini her türlü yardým çaðrýlarýna raðmen batmaya ve içindekileri de ölüme terk etmeleri olmuþtur. Libya'da yaþananlar tekrar göstermektedir ki sürekli devrim seçeneðinin inþa edilemediði koþullarda halklarýn hesabýna düþen katliamlar olacaktýr. Libya gibi Suriye de Ortadoðu'da SSCB döneminde "sosyalist(!)" olarak lanse edilmiþ rejimlerden biri. Arap milliyetçiliðinin taþýyýcýsý Baas rejimlerinin ulusal kalkýnmacý modelini kitlelere "sosyalizm" olarak yutturmaya çalýþan Stalinistlerin bir kýsmý þimdilerde de yüzlerce direniþçiyi gün be gün katleden, onlarca yýldýr Kürtlere vatandaþlýk hakký tanýmayan, 48 yýldýr ülkeyi OHAL rejimiyle yöneten Suriye'yi anti-emperyalist olarak sahiplenmemizi utanmazca isteyebiliyorlar. Suriye'de Mart ayýnda önceleri siyasal reform talebiyle baþlayan eylemler Beþar Esad'ýn kendi destekçisi eylemlerden aldýðý güçle bu talebi yaþama geçirmek konusunda adým atmamasýyla güçlenerek sürdü. OHAL ve DGM'lerin kaldýrýlmasý, Kürtlere vatandaþlýk hakký tanýnmasý gibi bazý açýlýmlar yaþama geçirilse de sokakta devam eden eylemlere karþý devlet terörü artarak devam etti. Devletin saldýrganlýðý arttýðý oranda eylemlerin kitleselliði ve radikalliði de arttý. Binlerce kiþinin gözaltýna alýnmasýna, yüzlerce kiþinin katledilmesine, direniþ þehirlerini kuþatan tanklara raðmen özellikle yoksul doðu ve güneyde Kürtler ve Araplar rejime karþý birlikte mücadele ediyorlar. Artýk sokaklara dökülen direniþçilerin talepleri Esad ve Baas partisi rejiminin son bulmasý yönünde. Rejim ise direniþe karþý saldýrganlýðýný artýrarak ve ölçeðini geniþleterek devam ettiriyor. Devlet aygýtýnda bir parçalanma eðiliminin henüz olmadýðý Suriye'de Esad, bir yandan Irak'ta yaþanýlan süreçten duyduklarý korkuyla rejime kendilerini mahkum hisseden Hýristiyanlar ve kendi mezhebinden Alevilerin desteðine güvenerek diðer yandan da emperyalist kamptaki bölünme nedeniyle kendisine yönelik bir müdahale olmayacaðýna güvenle eylemcilere vahþice saldýrarak isyan dalgasýný sonlandýrmayý deniyor. Rejimin toplum içine sirayet edemediði, baðýmsýz sendikalar, siyasal partiler, sivil toplum gibi emniyet sübaplarýnýn olmadýðý yerde Arap egemenlerine kaba þiddetle "ya herro ya merro" demekten baþka þans da kalmýyor. Baas rejimi iþler kontrolden çýktýðý noktada geçmiþte olduðu gibi -1982'de Hama ve Humus'ta ayaklanan halka karþý Baas rejimi havadan ve karadan saldýrarak 40 bin insaný katletmiþtir- daha büyük çapta katliamlara da giriþebilecek potansiyeldedir. Libya'yý ele alýrken de belirttiðimiz gibi emekçi halkýn kendi devrimci alternatifini yaratamadýðý, bunun olanaklarýnýn þu an mevcut olmadýðý koþullarda onu bekleyen ne yazýk ki Baas rejimleri ya da emperyalist güçlerin elinde katliama tabii tutulmaktan baþkasý deðildir. Sonuçlar Ýsyan dalgasýnýn baþlangýcýndan itibaren Türkiye'nin Arap coðrafyasý için "model ülke" olduðu yönünde çýkarýlan asparagasýnýn çöküþüne de tanýklýk ettik. Artýk kimse modellikten bahsetmiyor. Nasýl bahsetsinler!
Kendi içindeki Kürtleri ezen, iþsizliðin alýp baþýný gittiði, ülkenin ucuz emek cennetine dönüþtüðü, ifade ve eylem hakký önünde gün geçtikçe artan yasaklarýn olduðu bir ülke kanlarý, canlarý pahasýna diktatörlerini yerlerinden etmeye soyunmuþ ve bunu belli topraklarda baþarmýþ bir halkýn modeli deðil, olsa olsa istenmeyeni olur! Arap devrimci dalgasý birçok ders ve sonuçla önümüzde duruyor. Öncelikle uzunca yýllardýr itibarýný kaybetmiþ Arap kimliði bu direniþ dalgasýyla tekrar itibar kazandý. Arap halký, kendine dayatýlan en baskýcý diktatörlüklere, sefalet içinde bir yaþama dur deme irade, kararlýlýk ve enerjisine sahip olduðunu; hem de bu iradeyi bedelini canýyla ödeyerek onlarca yýllýk diktatörlerini devirecek noktaya kadar ilerleteMýsýr, bölgenin en bileceðini göstermiþtir. geliþmiþ, mücadeleci ve Arap halký þimdilerde güçlü iþçi sýnýfýna sahip mücadele ile birlikte gücü olarak bir kez daha anýlýr olmuþtur. Arap Arap siyasetinin odaðýnda coðrafyasýna dair duru-yor. Mýsýr'da emekçiler deðiþen bir algýlayýþ da devrimci kalkýþmalarýný Ýslamcýlýk üzerinedir. sonuna kadar ilerletip bu Burjuva ideologlar süreci Bolþevik nitelikte bir Arap isyanýnýn prestijiparti örgütleyerek ve onun ni dünya çapýnda kýröncülüðünde yeni kavgalara mak adýna uzun süre bu hazýrlanarak tamamlarlarsa eylemlerin arkasýnda isyan dalgasý bölgede hem Ýslamcýlarýn olduðundan dem vurdular. yayýlmaya hem de derinAncak eylem sürdükçe leþmeye devam edecektir. ortaya çýkan manAksi taktirde rejimin eski ve yeni egemenlerinin hazýr- zaraya bakýnca, dillendirilen taleplerin da bekleyen karþý-devrimi çok farklý olduðunu "kan, kan, kan istiyorum" gördük. Laik, eðitimli diye baðýrarak sahneye fýr- gençler ve eylemlerde layacak ve tüm kazanýmlarý, militanca yer alan yaratýlan örgütlülükleri yok kadýnlar, çok yerde ederek ilerleyecektir. ortaya çýkan Che'li pankart ve bayraklar… Direniþlerin hedefi toplumun Ýslami normlara göre yeniden örgütlenmesi deðil; daha eþitlikçi ve özgürlükçü bir toplum özlemiydi. Bin Ladin'in ABD tarafýndan öldürülmesinin Ortadoðu'da yarattýðý tepkilere bakmak bile yeterince açýklayýcýdýr. Arap devrimci dalgasý, Ýslamcýlýðýn yükseliþinin deðil, zayýflayýþýnýn (anlýk bir olgudan bahsetmiyoruz) emaresi oldu. Yazýnýn bütünü içinde bu devrimci dalganýn ABD'nin bölgedeki varlýðý ve çýkarlarýna bir karþý koyuþ taþýdýðýný; ancak ABD'nin müdahaleleriyle bu süreci etkisizleþtirme ve manipule etmeye çalýþtýðýný belirttik. Arap emekçileri, devrimci kalkýþmalarýna sonuna kadar sahip çýkmadýklarý anda pusuda bekleyen Arap egemenleri ve Batýlý emperyalistler süreci kendilerinden yana döndürmeye çalýþacaklar. Göstermelik demokratik rejimleri kitlelerin hýzýný kesmediði oranda da kanlý oyunlara baþvurmaktan çekinmeyecekler. Toplam Arap nüfusunun dörtte birini barýndýran Mýsýr, bölgenin en geliþmiþ, mücadeleci ve güçlü iþçi sýnýfýna sahip
36
MARKSÝST BAKIÞ
gücü olarak bir kez daha Arap siyasetinin odaðýnda duruyor. Mýsýr'da emekçiler devrimci kalkýþmalarýný sonuna kadar ilerletip bu süreci Bolþevik nitelikte bir parti örgütleyerek ve onun öncülüðünde yeni kavgalara hazýrlanarak tamamlarlarsa isyan dalgasý bölgede hem yayýlmaya hem de derinleþmeye devam edecektir. Aksi taktirde rejimin eski ve yeni egemenlerinin hazýrda bekleyen karþýdevrimi "kan, kan, kan istiyorum" diye baðýrarak sahneye fýrlayacak ve tüm kazanýmlarý, yaratýlan örgütlülükleri yok ederek ilerleyecektir. Oluþturacaklarý göstermelik demokratik rejimler, verilen ödünler Arap emekçileri durdurmadýðý, kitleler taleplerini radikalleþtirerek ilerlediði oranda etnik, mezhepsel çatýþmalar cehenneminin bölgede tekrar yaratýlacaðýndan kuþkumuz olmasýn*. Arap emekçilerinin ve dolayýsýyla da dünya proletaryasýnýn tek güvencesi, kendi güçlerine inançla devrimlerine sahip çýkarak devrimci örgütlenmelerini tamamlamalarý ve ilerlemeleri.
Aynur Akman * Daha yeni Mýsýr'da Hýristiyanlar ve Müslümanlar arasýnda silahlý çatýþma olarak sunulan provokasyonda 12 kiþi öldü. ----(1)Karl Marks, Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Sol Yayýnlarý, Ankara: 1979, s. 25 (2)DCDC, The DCDC Global Strategic Trends Programme, 2007-2036, 3rd ed. The Ministry of Defence, Ocak 2007: s. 3 (3)Rosa Luksemburg, Kitle Grevi, 4.bölüm (aktaran, Ergin Yýldýzoðlu, Mýsýr'da Tek Yol Sürekli Devrim, 17.02.2011, www.globalpolitikultur.blogspot.com) (4)Mýsýr Baðýmsýz Sendikalar Bildirgesi, Kahire, 19 Þubat 2011 (5)Aktaran Ali Bulaç, Ortadoðu, AK Parti, Demokrasi, Zaman, 29 Ocak 2011 (6)Adam Entous, Julian E. Barnies, U.S. Wavers on 'Regime Change', The Wall Street Journal, 5 Mart 2011 (7)Simon Tisdall, Egypt Protests Are Breaking New Ground, The Guardian, 25 Ocak 2011 (8)Zbigniew Brzezinski, America's Geopolitical Dilemmas. Speech at the Canadian International Council and Montreal Council on Foreign Relations: 23 Nisan 2010 (9)Clemens Höges, Bernhard Zand and Helene Zuber, Arab Rulers Fear Spread of Democracy Fever, Der Spiegel, 25 Ocak 2011 (10)Roula Khalaf, Al-Qaeda Sidelined By Rise Of Peaceful Protest, Financial Times, 3 Mayýs 2011 (11)Akratan Ali Bulaç, Ortadoðu'nun Neresinde?, Zaman, 11 Nisan 2011
MARKSÝST BAKIÞ
1936 Mahkemeleri Dosyasý
Devrim Kuþaðý Yok Ediliyor! 1917 Rus devrimin hemen ardýndan kendilerini bekleyen tehlikenin en çok farkýnda olanlar, devrimin kaderinin dünya devrimine baðlý olduðunu düþünen Lenin baþta olmak üzere Bolþevik Parti'nin Troçki ile temsil edilen devrimci Marksist kanadýydý. Ne yazýk ki bekledikleri tehlikeyle çok fazla zaman geçmeden yüzleþeceklerdi. Almanya'da 1918-9, 1921 ve 1923 devrimci ayaklanmalarýnýn yenilgiye uðramasý, Ýtalya'da 1920-1922'de gerçekleþen iki kýzýl yýlýn geri püskürtülmesi ve Avrupa'nýn bir dizi ülkesinde yenilgiyle sonuçlanan devrim giriþimleri Rusya'da iþçi iktidarýný giderek yalnýzlaþtýrdý. Beyaz Ordu'ya karþý üç yýl süren savaþ sonucu sanayisi neredeyse tamamen daðýlmýþ, iþçi sýnýfý bütün enerjisini tüketmiþ, köylülerin zor alýmlar ve Savaþ Komünizmi uygulamalarý nedeniyle isyan noktasýna geldiði devrimler ülkesini sýrada "baharatlý yemek"ler bekliyordu. 1917 Rus devrimin hemen ardýndan Devrimin tek ülkeye sýkýþýp kalmasýnýn en önemli sonucu iþçi iktikendilerini bekleyen tehlikenin en çok darýnýn ve devrimi gerçekleþtiren Bolþevik Parti'nin giderek farkýnda olanlar, devrimin kaderinin bürokratlaþmasý oldu. Ýç savaþýn ardýndan patlama noktasýna ulaþan dünya devrimine baðlý olduðunu düþü- köylülüðe verilen tavizlerin önemli bir rol oynadýðý NEP (Yeni nen Lenin baþta olmak üzere Bolþevik Ekonomi Politika) zengin köylü ve kent burjuvazisinin hýzlý bir þekParti'nin Troçki ile temsil edilen devrim- ilde bir kanser hücresi gibi iþçi iktidarýný sarmasýna neden oldu. ci Marksist kanadýydý. Ne yazýk ki bekPartiyi ve iþçi iktidarýný hýzla saran bürokrasi de sýrtýný bu yeni ledikleri tehlikeyle çok fazla zaman oluþan toplumsal katmanlara dayamýþtý ve saflarýný bu katmanlargeçmeden yüzleþeceklerdi. Almanya'da dan gelen akýnla hýzla geniþletiyordu. Eski Menþevikler, liberaller, sosyalist devrimciler vs. parti ve Sovyetler içerisinde hýzla kariyer 1918-9, 1921 ve 1923 devrimci ayaklanmalarýnýn yenilgiye uðramasý, Ýtalya' basamaklarýný týrmanýyorlardý. Bolþevik Parti tarihinde Stalin'in hikâyesi de bu kýsa geliþimini da 1920-1922'de gerçekleþen iki kýzýl verdiðimiz devrimin içine düþtüðü sýkýntýlarýn ardýndan baþlamakyýlýn geri püskürtülmesi ve Avrupa'nýn bir dizi ülkesinde yenilgiyle sonuçlanan tadýr. Devrim öncesinde ve devrimde çok ufak bir ayrýntýdan ibaret kalan Stalin, devrimin içine düþtüðü sýkýntýnýn yardýmýyla hýzla iktidevrim giriþimleri Rusya'da iþçi iktidar basamaklarýný týrmanýyor; parti ve Sovyetlerde bürokrasiyi darýný giderek yalnýzlaþtýrdý.
37
güçlendiren her þey ayný zamanda Stalin'in gücüne güç katýyordu. Lenin bu dönemde parti genel sekreteri ve örgütlenme sekreteri gibi birçok yetkiyle donatýlmýþ Stalin'den kendilerine "baharatlý yemekler piþirecek bir aþçý" olarak bahsediyordu. Vasiyetinde Stalin'in partide bulunduðu görevlerden uzaklaþtýrýlmasýný istiyordu ve Stalin'i þu þekilde tanýmlýyordu: “Stalin çok kaba; biz komünistler arasýnda bu kötü özellik katlanýlabilir olsa da Genel Sekreterlik makamý için tahammül edilemezdir. Bu yüzden yoldaþlarýn Stalin'i o konumdan almanýn bir yolunu bulmasý ve Yoldaþ Stalin'den bu açýdan farklý bir yoldaþý ayný göreve getirmenin bir yolunu bulmalarý gerektiðini düþünüyorum; daha anlayýþlý, daha sadýk, daha saygýlý ve yoldaþlarýna karþý daha düþünceli, daha az kaprisli vb. Bu durum ayrýntý olarak deðerlendirilebilir. Ancak partide olasý bir bölünmenin engellenmesi açýsýnda Stalin ile Troçki'nin iliþkisiyle ilgili yazdýklarým önemsiz deðildir, belirleyici olabilecek bir ayrýntýdýr.” (Lenin'in Vasiyeti) Bürokrasi Stalin þahsýnda Ekim Devrimi'ni boðabileceði en uygun þahsý bulmuþtu. Tarihte tesadüfler bireylerin aldýðý konumlar üzerinde belirli bir rol oynasa da esas hüküm her zaman sýnýflar arasýndaki güç dengelerinin çatýþmalarýn olmuþtur. Troçki'nin Ýhanet'e Uðrayan Devrim'de belirttiði gibi "… politik mücadele özünde bir çýkarlar ve güçler mücadelesidir, us yürütme mücadelesi deðil. Önderlerin nitelikleri, çatýþmalarýn selameti açýsýndan hiç önemsiz olmamakla birlikte, ne tek ne de son tahlilde tayin edici etmendir. Üstelik çatýþan taraflarýn her biri, kendisine uygun önderleri ortaya çýkarýr." Devrimde oynadýðý önemsiz role raðmen devrimin içinden gelen bir birey olmasý, Troçki'nin tanýmýyla "güçlü bir iradesi ve geliþkin olmayan bir düþünce sistemiyle" , iþçi iktidarý ve parti içerisinde elde ettiði muazzam konumla birlikte Stalin bürokrasi için aranýp da bulunamayacak bir nimetti. Sovyet devriminin trajedisinin de baþladýðý nokta burasýdýr. Dünya kapitalizmi SSCB'de iþçi iktidarýný boðmak amacýyla ne Almanya'daki gibi bir Hitler ne de Ýtalya'daki örneðinde olduðu gibi Mussolini yaratmak zorunda kalmýþtýr. Devrimi boðma görevi bizzat onun içinden çýkýp gelen bir lidere teslim edilmiþti. Bolþevizmin Ýdealleriyle Hesaplaþma Nasýl Gerçekleþti? Rusya'da Ekim Devrimi'nin ardýndan 1920'ler boyunca Bolþevik geleneði sahiplenen devrimcilerin en büyük beklentisi yeni bir devrimci atýlýmýn Sovyet iktidarýnýn yardýmýna koþmasý oldu. Fýrsatlarda ele fazlasýyla geçti: 1923 Almanya ve Bulgaristan, 1924'te Estonya'da patlak veren ayaklanma, 1926'da Stalin'in dostu olan sendika bürokratlarý aracýlýðýyla tasfiye edilen Ýngiliz Genel Grevi, 1927'de kanlý bir katliamla bastýrýlan Çin Devrimi birer umut ýþýðý olarak çaktýlar ancak yenilmeye mahkûm kaldýlar. Emekçi sýnýflarýn tarih boyunca en atýlgan olduðu dönemin kaderi bizzat Stalin ve onun Komünist Enternasyonal içerisinde kendisine baðladýðý yabancý önderler aracýlýðýyla ka-
MARKSÝST BAKIÞ
pitalist gericiliðe karþý yenilgiye mahkûm edildi. Proletaryanýn uluslararasý yenilgisine, bilindiði üzere ayný zamanda devrimci Marksizm'in ve Bolþevizm'in en temel ideolojik yapýtaþlarýnýn sökülüp atýldýðý, Marksizm'in derin bir tahribata uðratýldýðý bir süreç eþlik etti. Dünya devrimi sloganý "Tek Ülkede Sosyalizm" sloganýyla yer deðiþtirdi ve her þey anavatanýn çýkarlarýna baðlý kýlýndý. Proletarya enternasyonalizmi yerine yurtseverlik gibi Marksizmle uzaktan yakýndan alakasý olmayan bir söylem geliþtirildi. Ýþçi iktidarý artýk yavaþ yavaþ Stalinizm eliyle iþçi sýnýfýnýn evrensel çýkarlarýnýn ortak bir ifadesi olmaktan çýkýp, yerini gerici bir þovenizmin, milliyetçi çýkarlarýn her þeyin önüne konulduðu katýksýz bir pragmatizmin zaferine býrakýyordu. Dünya burjuvazisini ürkütmemek adýna dünya devriminden vazgeçiliyor, týpký Çin'de Ýspanya'da Yunanistan'da yapýldýðý gibi Stalinizmin çýkarlarý uðruna milyonlarca devrimcinin kaderi kapitalistlerin merhamet(sizlið)ine terk edilebiliyordu. Elbette bütün bunlar karþýlýðýnda bedeli kanla ödenen bir mücadele bulmadan gerçekleþmedi. Bürokrasinin ve onun ifadesi olan Stalinizmin bu saldýrýlarýna karþý cevap Troçki önderliðinde Bolþevik geleneðe sahip çýkan Uluslararasý Sol Muhalefet ve sonraki adýyla D ö r d ü n c ü Enternasyonal'den geliyor- Tarih böylesi bir saçmalýðýn du. 1920'ler ve 1930'lar gerçeklik olarak anýlmasýna boyunca baþta Troçki olmak izin veremeyecek kadar üzere sayýlarý on binleri aþan Devrimci Marksist somut kanýtlarla doludur. gelenek bulunduklarý bütün Devrimcilere karþý alanlarda Ekim Devrimi baþlatýlan bu kampanyanýn geleneðinin mirasýný ve onun gerektirdiði çetin en güçlü kanýtý ise mücadeleyi sýrtlanmaktan Stalinizmin politik ve bunun için bedeller ödemanevralarýnda saklýdýr. mekten çekinmediler. Stalin'in ve bürokrasinin 1930'larýn Pravda'larý, Lenin'in ölümünün ardýn- Ýzvestia'larý (devlet gazetesi) dan bütün iradesiyle açýlýp incelendiðinde Nazi Troçki'ye karþý saldýrý dalgasý baþlatmasýnýn arkasýn- Almanya'sýna yönelik sayýsýz da bu tarihsel gerçek yat- dostane mesaj elde edilebilir, maktadýr. Bürokrasi, Ekim daha da somut olarak Devrimi geleneðiyle arasýna koyduðu bütün ayrýmlarý 1939'da Nazilerle imzalanan Troçki'nin þu ifadelerinde Molotov-Ribbentrop saldýrgeçtiði gibi meþrulaþtýrmazlýk paktýna göz atýlamaya çabalýyordu: "Troçkizm korkuluðu ancak bilir. Stalin'in Nazilerle Lenin kesin olarak çalýþ- iþbirliði yapabilmesi için mayý býraktýktan sonra yani 1930'lar boyunca bütün bir 1923 tartýþmasý sýrasýnda ortaya çýkarýldý. Bu andan Bolþevik kuþaðý Gestapo sonra, tarihsel geliþimin ajanlýðý teranesiyle ortadan yeni aþamasýndan doðan kaldýrmasý gerekti. tüm ayrýlýklarý yeniden
38
MARKSÝST BAKIÞ
devreye sokmak için sürekli devrim kuramý eleþtirilmeye baþlandý." (Troçki, Çarpýtýlan Devrim) Baþlangýçta Troçkizme karþý yürütülen mücadele Lenin'in ölümünün ardýndan giderek birer tasfiye operasyonlarýna dönüþtürüldü. Troçki 1925 yýlýnda parti ve Sovyetlerdeki görevlerinden uzaklaþtýrýldý, ancak Stalinist klik için Rusya'da bulunmasý baþlý baþýna bir tehlike olduðundan 1927'de Alma Ata'ya sürgüne yollandý. 1927 yýlýnda Stalin SSCB içerisindeki iktidarýný tam olarak pekiþtirdi ve bu kez Sað Muhalefet'i ortadan kaldýrmak için acý yemekler hazýrlamaya giriþti. Artýk Stalinizm herhangi bir muhalefet odaðýnýn bulunmadýðý, lidere tapýnma kültürünün her þeyin önüne yerleþtirildiði, uluslararasý proletaryanýn bütün çýkarlarýnýn anavatanýn savunusuna baðlandýðý bir düzen için kollarý sývayabilirdi. Stalinizmin Tahrifatlar Dünyasý ve Moskova Duruþmalarý Bütün totaliter rejimler gibi Stalin'inin de karþý devrimin her safhasýnda yalana ve tahrifatlara ihtiyacý oldu. Bu konuda Ekim Devrimi ve onunla özdeþleþtirebileceðimiz Bolþevik Parti tarihine dair her þey bu tahrifatýn temel nesnelerini oluþturdu. Devrimi görmüþ yüz binlerce komünist, Bolþevik Parti'nin bütün önder kadrolarý devrimin mirasýnýn hafýzalardan kazýnmasý amacýyla öldürüldü, sürgüne yollandý, kaybedildi. Stalinizm adeta Ekim Devrimini gören ve onun hafýzasýný taþýyabilecek tek bir canlý nesne bile býrakmak istemedi. Özellikle 1936-1938 yýllarý arasýnda Büyük Terör adýyla anýlan dönemi özel olarak mercek altýna almak gerekmektedir. Çünkü bu iki yýllýk sürecin bilançosu neredeyse tarihin gördüðü en büyük kýyýma denk düþmektedir: Yaklaþýk 700-800 bin dolayýnda kiþi iftiralar eþliðinde vurularak katledildi. 2 milyon insan sonu ölümle noktalanacak hapis ve sürgün cezalarýna çarptýrýldý: "Stalin'in Moskova Duruþmalarýnda yürütülen parodinin aynýsýný milyonlarca insan için düzenlemesi mümkün deðildi. Tutuklularýn en azýndan yüzde 80'ni hiçbir zaman mahkeme Lev Sedov kapýsýndan içeriye adým atmadý. Bu insanlar sözde özel oturumlarýn ardýndan 5 ile 25 yýl arasýnda bir süreyle bir kampta hapse mahkum edildiler. "Geçmiþleri dolayýmýyla, Stalin'in mezar kazýcýsý olduðu bu devrimle Ölüm cezasý ya da ömür boyu hapis cezasý söz konusu olduðunda baðlantýlý olan bu insanlar, bizzat anayasaya baðlý kalýyormuþ görüntüsü yaratýyorlardý çünkü ölüm cezasýný sadece mahkemelerin vermesine izin veriliyordu. Halka kapalý ve varoluþlarýyla Stalin'i rahatsýz yarým saat ya da en fazla bir saat süren ve bütünüyle bir formalite olan etmektedirler. Eðer Stalin yýllar duruþmalar düzenlediler. Sanýklarýn kendilerine yöneltilen bir dizi suçlasüren hazýrlýklarýn ve kararsýzlýðýn malarla ilgili olarak ifade verme olanaklarý kesinlikle yoktu. Birinin ardýndan, þimdi kaný baskýda karar suçlu olup olmadýðýnýn hiçbir önemi yoktu. Bu mahkemelerde hiç avukat bulunmazdý." (Nathan Steinberger'le bir söyleþi(1997), www.wsws.org ) kýlmýþsa, bu onun, devrimin tas1936'da Moskova Duruþmalarý elbette gökten zembille inmedi. Davada fiyesi yolunda yeni ve þimdiye ortaya konulan bütün yalanlar zaten yýllardýr Ekim Devriminin önderlerikadar yaptýklarýyla karþýlaþtýrýlani gözden düþürmek amacýyla aðýzlara pelesenk edilmiþti. En bilineni ise Stalin'e muhalif olanlarýn üzerine yabancý ülkelerin özellikle de Alman mayacak bir þeylere hazýrve Japon ajanlýðý iftirasýnýn atýlmasý oldu. landýðýnýn göstergesidir." Burada tarihsel bir geri gidiþ yapýlabilir. Ekim Devrimi önderlerine ajanlýk suçlamalarýnýn yapýlmasý sadece Stalinizme özgü bir durum deðildi. 1917 Þubat Devrimi'nin ardýndan Alman treniyle Rusya'ya gelen Lenin ve Zinovyev'e, Troçki'ye de Menþevikler, liberaller ve sosyalist devrimciler tarafýndan defalarca kez böylesi iftiralar atýlmýþtý. Lenin Nisan 1917'de Troçki'ye atýlan iftiralara cevaben Pravda'da þöyle yazýyordu: Petersburg Ýþçi Vekilleri Sovyeti'nin eski baþkaný ve devrime on yýllar boyunca özveriyle hizmet etmiþ bir devrimci olan Troçki'nin "Alman hükümeti" tarafýndan finanse edilmiþ bir planla baðlantýlý olduðu biçimindeki bilgilerin güvenilirliðine bir an olsun inanýlabilir mi? Bu, gerçekten de, bir devrimciye karþý yapýlmýþ açýk, daha önce rastlanmadýk ölçüde ahlaksýz bir iftiradýr." (Lenin, Pravda-16 Nisan 1917) Ayný dönemde Troçki'ye yönelik kampanyaya umulmayacak bir isimde þu sözlerle cevap veriyordu: "…ayaklanmanýn bütün pratik örgütlenme iþi Petrograd Sovyeti Baþkaný Troçki'nin doðrudan önderliðinde gerçekleþmiþti. Kesinlikle söylenebilir ki, garnizonun hýzla Sovyet'in tarafýnda geçmesini ve AskeriDevrimci Komite'nin faaliyetinin örgütlenmesini Troçki yoldaþa borçluyuz." (Stalin, Pravda, 6 Kasým 1918) Görüldüðü üzere Stalin'in 180 derece bir dönüþ yapmasý için en azýndan bir on yýl daha geçmesi gerekiyordu. 1918'de Troçki'yi öven Stalin ve liderliðindeki bürokrasi 1920'lerin sonunda ajanlýk suçlamalarýnýn
39
MARKSÝST BAKIÞ startýný vermiþti. Mesele sadece Troçki ile de sýnýrlý deðil. lýðýný yalanlarýný gündeme getirmek için erkendi çünkü!) ilan Bolþevik Parti'nin devrimi gerçekleþtiren 19 kiþilik merkez edildi. Butov cezaevine gönderildi ve burada itirafa zorlankomitesinde ecelleriyle ölen Lenin ve Sverdlov'u, suya mak amacýyla türlü iþkencelerden geçirildi. Ancak, Butov'da sabuna dokunmadan uzun yýllar yaþayacak olan Kollontay'ý devrimci Marksist geleneðin birçok isimsiz kahramaný gibi çýkartacak olursak geride kalanlarýn tamamýnýn yakasýna ben- 40-50 gün süren bir açlýk grevine giriþti ve 1928 Eylül'ünde zeri bir iftira kampanyasý takýlmaktadýr. yaþamýný yitirdi. Bu kahramanca direniþ Stalin'in bazý þeyleri Elbette tarih böylesi bir saçmalýðýn gerçeklik olarak anýlmasý- gerçekleþtirebilmesinin çok zor olacaðýný gösterdi ama tabii na izin veremeyecek kadar somut kanýtlarla doludur. ki yýlmadý. Bir diðer olay 1929 yýlýnda yaþandý. 1918'de Devrimcilere karþý baþlatýlan bu kampaAlman Büyükelçisi Kont Mirbach'a nyanýn en güçlü kanýtý ise Stalinizmin suikast düzenleyen ve Bolþeviklere "Stalin'in Moskova politik manevralarýnda saklýdýr. karþý düzenlenen bir silahlý ayaklanDuruþmalarýnda yürütülen pa1930'larýn Pravda'larý, Ýzvestia'larý maya katýlan ancak o dönemde cezarodinin aynýsýný milyonlarca (devlet gazetesi) açýlýp incelendiðinde landýrýlmayan ve yýllarca SSCB'ye Nazi Almanya'sýna yönelik sayýsýz insan için düzenlemesi mümkün hizmet eden Sol Sosyalist Devrimci dostane mesaj elde edilebilir, daha da deðildi. Tutuklularýn en azýndan Parti üyesi J. Blumkin Büyükada'da somut olarak 1939'da Nazilerle imzaTroçki ile buluþtu. Tabii ki hemen yüzde 80'ni hiçbir zaman lanan Molotov-Ribbentrop saldýrmazakabinde vurularak öldürüldü. Yine mahkeme kapýsýndan içeriye lýk paktýna göz atýlabilir. Stalin'in 1929'de iki Sol Muhalefet üyesi Silov adým atmadý. Bu insanlar sözde Nazilerle iþbirliði yapabilmesi için ve Rabinoviç GPU tarafýndan 1930'lar boyunca bütün bir Bolþevik özel oturumlarýn ardýndan 5 ile Moskova'da öldürüldü. 1932'de kuþaðý Gestapo ajanlýðý teranesiyle 25 yýl arasýnda bir süreyle bir Troçki bir düzine Menþevikin arasýna ortadan kaldýrmasý gerekti. kampta hapse mahkum edildil- karýþtýrýlýp vatandaþlýktan çýkarýldý. Elbette sadece Alman ajanlýðý suçlaElbette buradaki amaçta Troçki'yi er. Ölüm cezasý ya da ömür masý Ekim Devrimi'nin prestijli Menþevizmle özdeþleþtirerek itibarboyu hapis cezasý söz konusu önderlerini ipin altýna gönderebilmek sýzlaþtýrmaktý. 1934 yýlýnda Kirov'un için yeterli deðildi. Troçki baþta öldürülmesi ise dizginsiz terör dönemolduðunda anayasaya baðlý olmak üzere, Zinovyev, Kamenev, kalýyormuþ görüntüsü yaratý- inin baþlatýlmasý için önemli bir araç Buharin, Smirnov ve daha niceleri oldu. yorlardý çünkü ölüm cezasýný gözlerini kan bürümüþ, devrim ülkeSergei Kirov 1 Aralýk 1934'te sine her türlü zararý vermeye hazýr ve sadece mahkemelerin vermesine Leningrad'da terörist Nikolayev bunun için ellerinden gelen hiçbir þeyi izin veriliyordu. Halka kapalý ve tarafýndan öldürüldü ve 20. yüzyýlýn yarým saat ya da en fazla bir esirgemeyecek, komplolar, tezgâhlar, Neçayev vakasý bu þekilde baþlamýþ sabotajlar örgütleyecek hayali bir saat süren ve bütünüyle bir for- oldu. Stalin'in ilk tepkisi 104 Beyaz çetenin üyeleriydiler. Birçoðunda malite olan duruþmalar düzen- Muhafýz'ýn kurþuna dizilmesi oldu, GPU'nun imzasýnýn bulunduðu proancak Kirov suikasti çok uzun bir lediler. Sanýklarýn kendilerine zaman geçmeden derhal muhalefetle vokasyonlar birer birer bu hayali çetenin üyelerine yýkýlýyorlardý. yöneltilen bir dizi suçlamalarla baðdaþtýrýlmaya baþlandý. Terörist ilgili olarak ifade verme Burada bir dönüm noktasýný oluþturNikolayev'in Zinovyevci Parti Karþýtý masý nedeniyle Kirov suikastini grubun bir üyesi olduðu iddiasý ortaya olanaklarý kesinlikle yoktu. incelemek gereklidir. Birinin suçlu olup olmadýðýnýn atýldý. Amaç önce Zinovyev'i onun Troçki henüz 1929 yýlýnda Stalin'in aracýlýðýyla da Troçki'yi bu davanýn hiçbir önemi yoktu. Bu muhalefete karþý giriþtiði saldýrý sanýk sandalyesine oturtmaktý. Birçok mahkemelerde hiç avukat konusunda þöyle bir uyarýda bulunueski Zinovyev'ci alelacele idam edildi. yordu: Ancak Kirov cinayetini gerçekbulunmazdý." (Nathan "Muhalefetin "karþý devrimci bir Steinberger'le bir söyleþi(1997), leþtirdiði iddia edilen "Zinovyev ve parti" olduðu yollu açýk ifade yetersiz çetesiyle" iliþkili davanýn sürdüðü www.wsws.org ) kalmaktadýr; hiç kimse onu ciddiye 1936 yýlýna kadar neredeyse tek bir almayacak… Stalin'in yapabileceði tek kanýt dahi mahkemeye sunulamadý. 23 þey, resmi parti ile Muhalefet arasýna kandan bir çizgi çekm- Ocak 1935'te ise GPU'nun Leningrad'taki 12 önderine eye çalýþmaktýr. O, ne pahasýna olursa olsun, muhalefeti, "Kirov'a suikast giriþiminde bulunulacaðý bilgisine sahip suikast giriþimleriyle, silahlý ayaklanma hazýrlýklarýyla vb. olmalarýna karþýn, … gerekli önlemleri almayarak… dikkatbaðlantýlandýrmak zorunda." (Lev Sedov, Kýzýl Kitap, s.19) siz davranmakla kalmayýp, ayný zamanda görevi ihmal etme" Troçki uyarýsýnda tamamen haklýydý. Stalin 1928'de böyle bir suçlamasýyla dava açýldý. Yaþananlarýn Stalin'in iþine kampanyanýn köþetaþlarýný hazýrlamaktaydý. Birkaç örnek fazlasýyla yaradýðýna þüphe yok! Bundan sonra muhalefetin vermek yerinde olacaktýr: 1928 yýlýnda Troçki'nin Savaþ üzerine oynanacak bütün oyunlar GPU'nun da bu davayla Komiserliði döneminde sekreteri olan G.V. Butov etrafýnda görüldüðü üzere onayýyla gerçekleþen Kirov suikasti üzerine örgütlenen bir tertip oldukça çarpýcýdýr. GPU aracýlýðýyla ve inþa edilecekti. örgütlenen tezgâhla Butov Beyazlarýn ajaný (henüz Nazi ajan- Moskova Duruþmalarý'nda yargýlananlarýn bileþimi bile
40
MARKSÝST BAKIÞ ortaya atýlan iftiralarla tezgahlanan davalarýn ne kadar düzmece olduðunu göstermektedir. Lev Sedov'un Moskova Duruþmalarý Üzerine Kýzýl Kitap'ta aktardýðý gibi, "Sanýklar, keskin biçimde iki gruba ayrýlýyorlar. Birinci grubun ana çekirdeði, dünya çapýnda tanýnan Zinovyev, Kamenev, Smirnov ve baþka eski Bolþevikler'den oluþuyor. Aralarýnda doðrudan GPU ajanlarýnýn da bulunduðu ikinci grupta ise tanýnmayan gençler yer alýyor -ki bunlar Troçki'nin terörist faaliyetlerde bulunduðunu göstermek; Troçki ile Zinovyev ve hatta Gestapo arasýnda bir baðlantý kurmak için gerekliydiler. Onlar, GPU tarafýndan kendilerine verilen görevi yerine getirmelerine karþýn kurþuna dizildiler; çünkü Stalin böylesi bilgi sahibi olan tanýklarý canlý býrakamazdý." . Sadece GPU ajanlarý deðil, en keskin Troçki karþýtlarý da Troçki ile ayný sanýk sandalyesine oturtuldu. Yine Lev Sedov'un aktardýðý örneklerden birisi M.L. Lurie. Troçki ile iliþkilendirilen sanýklar içerisinde keskin Troçki karþýtlarý da yer alýyor. Bir tanesi M.L. Lurie þöyle yazýyor: "Bu sosyal buyruk (burjuvazinin Sovyetler Birliði'ni karalama buyruðu) þimdi Lev Troçki tarafýndan yerine getiriliyor… Troçki, Pilsudski'ninPolonyasý'nda siyasi polisin özel sempatisini elde ediyor."(s.49) Davayý asýl trajik hale getirense ne kahramanca bir þekilde baskýlara göðüs geren sayýsýz komünist ne de katledilen yýðýnlar. Asýl trajedi Zinovyev, Kamenev, Rakovski, Smirnov gibi Bolþeviklerin önemli lider kadrolarýnýn içine düþtüðü teslimiyetçi ruh hali ve boyun eðme oldu. Bu isimler önderliðini yaptýklarý devrimin bütün deðerlerini Stalinist cellatlarýn kýlýcýna teslim etmekte çekinmediler, adým adým Stalin'in kendileri için kurduðu tuzaklarýn, tezgahlarýn; baþlarýndan eksik etmediði fiziki ve psikolojik iþkencelerin karþýsýnda benliklerini de teslim ettiler. Lev Sedov'un da dediði gibi "Teslimiyet eðik bir düzlemdir ve bugüne kadar hiç kimse onun üzerinde durmakta baþarýlý olamadý. Onun üzerine bir kez çýkýldýðýnda en dibe kadar kaymaktan baþka bir þey yapýlamaz." . Bundan baþka hiçbir sebep Rakovski gibi yýllarca Troçki'nin yakýnýnda duran birisinin böyle bir teslimiyetin altýna girmesini açýklayamaz. Ayný tavrý gösteren Kamenev ve Zinovyev içinse durum çok daha farklýdýr. Her ikisinin karakterlerini anlayabilmek amacýyla Troçki'nin ikisi üzerindeki yorumlarýna bakmak gerekir: "Zinovyev ve Kamenev derin farklýlýklar gösteren mizaçlara sahip kiþilerdi. Zinovyev kýþkýrtýcý ve Kamenev de propagandacýydý. Zinovyev her þeyden önce siyasi önsezilerine güvenirdi. Kamenev düþünür ve Troçki'nin Ýhanet'e Uðrayan çözümlerdi. Zinovyev her zaman zývanadan çýkmaya eðilimliydi. Devrim'de belirttiði gibi "…...politik Kamenev ise aksine aþýrý ihtiyatlýydý. Zinovyev, siyasetin içine mücadele özünde bir çýkarlar ve gömülmüþ, baþka hiçbir þeyden zevk almaz, baþka hiçbir þeyle ilgilenmezdi. Kamenev, zevkine düþkün bir estetti. Zinovyev kinciydi. güçler mücadelesidir, us yürütme Kamenev kalenderdi. Göçmenlikteki iliþkileri neydi bilmiyorum. mücadelesi deðil. Önderlerin nite1917 yýlýnda, Ekim Devrimi'ne karþý muhalefet onlarý birbirine yak- likleri, çatýþmalarýn selameti açýsýnlaþtýrdý. Zaferi takip eden ilk yýllarda, Kamenev, Zinovyev'e karþý daha dan hiç önemsiz olmamakla birlikçok alaycý bir tavýr sergiliyordu. Önce bana karþý muhalefet daha sonra te, ne tek ne de son tahlilde tayin da Stalin'e karþý muhalefet onlarý birbirine yaklaþtýrdý. Yaþamlarýnýn edici etmendir. Üstelik çatýþan son on üç yýlýnda, yan yana yaþýyor olmalýydýlar, isimleri hep beraber taraflarýn her biri, kendisine uygun anýlýyor olmalýydý. Farklýlýklarýna raðmen, Zinovyev ve Kamenev'in, önderleri ortaya çýkarýr." Lenin'in bizatihi yönetimi altýnda, göçmenlikten edindikleri ortak deneyim haricinde, neredeyse ayný düþünce ve irade seviyesine sahiptiler. Kamenev'in çözümlemesi Zinovyev'in kendisini alýp dilediðinden çok daha ileri götürmesine izin verirdi, fakat sonunda hep ayný geri çekilme çizgisinde buluþurlardý. Kiþisel deðerleriyle birbirine yakýn olan Kamenev ve Zinovyev, farklýlýklarýyla birbirlerini tamamlýyorlardý. Her ikisi de derin bir baðlýlýk duyuyor ve kendilerini sonuna kadar sosyalizme adamýþlardý. Trajik ittifaklarýnýn açýklamasý böyleydi." (Troçki, Stalin'in Cinayetleri) Zinovyev ve Kamenev, tarihin sularýnýn geriye doðru akýþý karþýsýnda Troçki'nin de bahsettiði gibi akýntýya karþý kürek çekecek siyasi iradeden yoksundular. Ýnsanlýk tarihinin dönemecinde, kitlelerin ayaða kalktýðý Ekim Devrimi'nde ayaklanma kararýnýn alýndýðý zaman bile akýntý yönüne yüzmeyi baþaramamýþlardý. Ancak onlarý ileriye taþýyan þey devrime namuslu bir þekilde sadýk oluþlarý ve onlarý irade olarak kat be kat aþan Lenin'in üzerlerindeki siyasi otoritesiydi. Lenin'in ölümünden önce baþlayan siyasi yalpalamalarý, dönem dönem Stalin'e karþý onlarý Troçki'ye yakýnlaþtýrsa da hiçbir zaman tutarlý bir çizgi izleyemediler ve itiraf etmek zorunda kaldýlar. Diðer birçok önemli Bolþevik de onlarýn izinden yürüdüler: "Ýzvestia'nýn baþyazarý Buharin, kendi kellesini isteyen kararlarý yayýna hazýrladýðý gazetede yazýyor! Onun baþlýca editörlerinden birisi (Radek), cezalandýrýlmasý için bir diðer editöre (Vishinski) teslim edildiðinde, yeni Stalinist Anayasa'nýn mürekkebi daha kurumamýþtý. "Dünyanýn en demokratik anayasasýnýn" yazarlarý, onu hazýrladýktan sonra, birbirlerini giyotine gönderiyorlar. Radek'in adý, tam da Ýzvestia sütunlarýnda,
41
1936 mahkemeleri komplosunun savcýlýðýný yapanlar kim diye bakacak olursak: Savcý Vishinski. Sedov Vishinski ile ilgili þunlarý yazýyor: "Onun resmi yaþam öyküsünde 1907 ile 1920 yýllarý arasýnda bir boþluk söz konusu. Vishinski, Þubat Devrimi'nden sonra, bir sað kanat Menþevik olarak aktif hale geldi. Moskova'nýn Zamoskvoretski bölgesinde, Bolþevizmin ve Ekim Devriminin coþkulu düþmaný olarak konuþmalar yaptý. Zaferin ardýndan sessizce Bolþevizm saflarýna sokulmaya karar verdi ama bunu yapmadan önce de açýk gözlü biçimde Ýç Savaþýn sona ermesini bekledi… 1920 yýlýnda Komünist Partiye katýldý. Geleceðin baþsavcýsý partiye katýldýktan sonra, her türlü muhalefetin ateþli karþýtý ve sadýk bir Stalinist haline geldi."
Stalin'in gönlünü almak için, Blumkin davasý sanýklarýnýn kurþuna dizilmesi için yaygara kopardýðý ve muhbir olarak yaptýðý hizmetleri anýmsattýðý gün bu davada geçti ve onun bir terörist olduðu ilan edildi. Yalnýzca, bu gazetenin sayfalarýný çevirmeniz yeter! Piatakov, tutuklanmasýndan bir gün önce diðer sanýklar için en acýmasýz cezanýn verilmesini talep ettiði suçlardan dolayý suçlu bulunarak GPU tarafýndan hapse atýldý. Ordzhonikidze'nin yardýmcýsý, terörizmden; yani, amirini öldürmeyi planlamaktan suçlu bulundu…" (Lev Sedov, Kýzýl Kitap, s.142) Ancak Stalin için bu kadarý yeterli deðildi. Ona hizmet etsin veya etmesin kendi suçlarý hakkýnda en ufak bir hafýzaya sahip olanlardan kurtulmak bile onun için bir zorunluluk haline gelmiþti. Sedov bunun sebebini þu þekilde açýklamaktadýr: "Geçmiþleri dolayýmýyla, Stalin'in mezar kazýcýsý olduðu bu devrimle baðlantýlý olan bu insanlar, bizzat varoluþlarýyla Stalin'i rahatsýz etmektedirler. Eðer Stalin yýllar süren hazýrlýklarýn ve kararsýzlýðýn ardýndan, þimdi kaný baskýda karar kýlmýþsa, bu onun, devrimin tasfiyesi yolunda yeni ve þimdiye kadar yaptýklarýyla karþýlaþtýrýlamayacak bir þeylere hazýrlandýðýnýn göstergesidir." Stalinizm baskýyý toplum üzerinde kronikleþtirerek kendisine yönelebilecek en ufak bir tehlikeyi bu korku daðlarýnýn arkasýna hapsetmek istemektedir. Yine Sedov þöyle bir örnekten bahsediyor: "Bir muhalif olarak yýllarýný GPU'nun hapishanelerinde ve toplama kamplarýnda geçirmiþ Yugoslavyalý devrimci Dr. Ciliga, ifadesinde þunlarý söyler: 'Birçok kez akþamüstü hücresinden alýnarak, kendisine kurþuna dizilmeye götürüldüðü söylenmiþ olan bir denizci gördüm. Kýrsal alana götürüldü, ardýndan yeniden hücresine geri getirildi. Bir iþçi olduðun için, seni Beyaz Muhafýzlar gibi kurþuna dizmek istemiyoruz. Bir iþçi olarak, samimi þekilde itiraf etmen gerek…' Bu denizci hiçbir itirafta bulunmadý ama bu iþkencelerin ardýndan yarý deli hale geldi. Sonunda onu rahat býraktýlar. Ama hala, Stalin'e karþý düzenlediði komplo konusunda itirafta bulunmasýný istiyorlar." Peki bu þekilde bir komplonun savcýlýðýný yapanlar kim diye bakacak olursak: Savcý Vishinski. Sedov Vishinski ile ilgili þunlarý yazýyor: "Onun resmi yaþam öyküsünde 1907 ile 1920 yýllarý arasýnda bir boþluk söz konusu. Vishinski, Þubat Devrimi'nden sonra, bir sað kanat Menþevik olarak aktif hale geldi. Moskova'nýn Zamoskvoretski bölgesinde, Bolþevizmin ve Ekim Devriminin coþkulu düþmaný olarak konuþmalar yaptý. Zaferin ardýn-
42
MARKSÝST BAKIÞ
dan sessizce Bolþevizm saflarýna sokulmaya karar verdi ama bunu yapmadan önce de açýk gözlü biçimde Ýç Savaþýn sona ermesini bekledi… 1920 yýlýnda Komünist Partiye katýldý. Geleceðin baþsavcýsý partiye katýldýktan sonra, her türlü muhalefetin ateþli karþýtý ve sadýk bir Stalinist haline geldi." Ancak sadece bir tekiyle sýnýrlý deðil. Sovyet iktidarýnýn tepesinden týrnaða her tarafýný binlerce Vishinski sardý. Kolçak'ýn yönetimindeki Beyazlarýn eski bakaný Maiski, Londra'da Sovyet büyükelçisi oldu. 1917 yýlýnda Dni adlý gazetede Lenin'e ve diðer Bolþeviklere Alman ajaný diye hitap eden Zavlaski adlý gazetece Stalin'in iktidara gelmesinin ardýndan Troçki'ye Alman ajaný suçlamasýný Pravda sayfalarýndan sürdürüyor. Aslýnda bu örnekler Stalinizmle karþý devrimin eski siyasal biçimlerinin tarihsel devamlýlýðýný göstermektedir. Bütün bu baskýlara ise ancak devrimci Marksizmin savunusunu yaparak cevap verilebilirdi. Nitekim Troçki'nin önderliðindeki Uluslararasý Sol Muhalefet ve Dördüncü Enternasyonal bu çizginin tek tutarlý savunucusu, Stalinizme karþý her ne pahasýna olursa olsun mücadele eden yegane siyasal unsur oldular. GPU tarafýndan Vorkuta'daki çalýþma kamplarýna gönderilen Sol Muhalefet üyesi komünistler 1936 duruþmalarýndaki sahtekarlýklara karþý seslerini yükselttiler. Socrates Gevorkiyan tutuklu devrimcilere þu þekilde sesleniyordu: "Devrime ihanet eden Stalinist hainlerin öldürdüðü bu yoldaþlarý þehitler olarak anýyoruz… Stalinist hainlerle ve devrimin cellatlarýyla uzlaþmamýz mümkün deðildir. Proleter devrimciler olarak… bizi bekleyen yazgýya iliþkin hiçbir yanýlsama yaþamamalýyýz. Ama Stalin, bizi ortadan kaldýrmadan önce olabildiðince aþaðýlayabilir…. Açlýk grevine gitmekten baþka yolumuz yok." Bu konuþmanýn ardýndan baþlayan açlýk grevi tam 132 gün sürdü. Bu direniþ Stalinistleri dehþete düþürmeye yetti. Mart 1938'de Vorkuta'daki bütün komünistler kamyonlara bindirildiler ve günlerce süren bir çalýþmayla kurþuna dizildiler. Yine Troçki'nin baþta en yakýn yoldaþý ve oðlu Lev Sedov olmak üzere, çocuklarý, en yakýn yoldaþlarý katliamlardan kaçamadýlar. Sol Muhalefet Stalinizme karþý mücadelesinde büyük bedeller ödedi ama devrimci Marksizmin þanlý bayraðýný tertemiz þekilde gelecek kuþaklara aktardý.
Fikret Seyhan
MARKSÝST BAKIÞ
Ergun Aydýnoðlu'nun Analizindeki Temel Eksiklik
Türkiye'nin Gerçeði, Sýçramalar ve Kýrýlmalar Tarihin hýzlandýðý bir dönemden geçiyoruz. Ortadoðu'da baþlayan isyan dalgasý burnumuzun dibine kadar geldi. Suriye yangýn yeri. Tunus'ta baþlayan isyanlar Mýsýr, Yemen, Libya, Bahreyn ve son olarak Suriye'yi direk olarak tsunami dalgalarý gibi þiddetle vururken, Cezayir ve Fas'ýn isyan kervanýna katýlmasý Ortadoðu devrimleri için kritik bir dönüm noktasý olacaktýr. Arap coðrafyasýndaki depremlerin sarsýntýlarý Ýran, Kürdistan ve hatta Azerbaycan'dan da hissedildi. Artýk bölgede hiçbir þey eskisi gibi olmayacak. Dünya tarihi açýsýndan 11 Eylül'den daha kritik bir dönüm noktasýyla karþý karþýyayýz. Zira Ortadoðu devrimleri, bir yandan 2008'de kendisini gösteren dünya kapitalist sisteminin krizinin bir ifadesi durumunda diðer yandan politikleþen yeni bir gençlik kuþaðýný müjdeliyor. Bu kritik dönemeç dönülürken emperyalist kapitalist sistem süreci kendi lehine çevirmek için var gücüyle müdahale imkanlarýný deðerlendiriyor. Emekçi sýnýflarýn önündeki tek yolsa iþçi sýnýfýnýn ayaða kalktýðý enternasyonalist sosyalist devrimler serisidir. Ama bölgenin Marksist bir kalkýþmaya hazýr olmadýðý da bir gerçek. Diðer taraftan Marksist bir damarýn güç kazanmasý için þartlarýn son 30 yýldýr hiç olmadýðý kadar elveriþli olduðu da ayrý bir gerçek. Sýnýf mücadelesinin geliþim seyri farklý mekanlarda eþitsiz ama bileþik bir seyir izler. Türkiye'de sýnýf mücadelesi iç dinamiklerin daha baskýn olduðu bir dönem geçiriyor. O yüzden Ortadoðu devrimlerinin Türkiye üzerindeki etkisi çok dolaylý biçimlerle en fazla bir uzak esinlenme þeklinde oldu. Bunu en çok da Ortadoðu devrimlerinin liderlik boþluðu, perspektif eksikliði ve Marksist damarýnýn genel zayýflýðý saðladý. Bu temel zaaf, devrim ateþinin Türkiye'yi ve aslýnda daha birçok yeri sarama-
43
MARKSÝST BAKIÞ
12 Eylül darbesi Türkiye'de sosyalistleri ezdi ama tamamen yok edemedi. Sosyalistler, Ýran’ da Humeyni rejimi altýnda, Endonezya'da ise Suharto darbesiyle tümden, yüz binlercesiyle katledilmiþti. 10 milyonluk Þili'de Pinochet diktatörlüðü yaklaþýk 3 bin sosyalisti öldürmüþ, binlercesini de kaybetmiþti. Bu ülkelerde sosyalistlere yönelik tümden bir imha söz konusuyken 12 Eylül'de Türkiye solu bu denli büyük bir kýyýmdan geçmedi ve sosyalist gelenek (kendi zaaflarýný muhafaza ederek) büyük bir yenilgi yaþamýþ olsa da sonraki kuþaklara mücadele bayraðýný devredebildi. "Hayati" önemdeki bu durum, devrimci hareketin kesintiye uðramamasý ve deðerlerini sürdürebilmesi açýsýndan kritiktir.
masýnda birincil faktör durumunda. Durum böyle olunca devrimler bir çeþit Arap iç dinamiðinin sýnýrlarýný henüz aþmýþ deðil. Ýhtiyacý hissedilen þey niteliksel bir sýçrama. Bundan kastýmýzýn Marksist geleneðin politik yaþamda en azýndan belirleyici bir güç konumuna yükselmesidir. Diðer taraftan Ortadoðu coðrafyasýnda bu güçler en iyi durumda tomurcuk halinde bulunuyorlar. Aðýr sömürü koþullarýna ve baskýcý rejimlere karþý geleceðini aramak için kellesini ortaya koyabileceðini göstermiþ olan Ortadoðulu gençler için somutlanan Marksist alternatifin bir süre sonra güneþ gibi parlamasý ve dünyada tarihin akýþýný deðiþtirmesi kaçýnýlmazdýr. Marksizmin ciddi olarak etkide bulunduðu sýnýf hareketinin bileþik bir karakter kazanarak bölgesel ve küresel bir heyecan dalgasý oluþturmasý eþyanýn tabiatý gereðidir. Ýþte bütün bu iyimser senaryolar açýsýndan Türkiye tarihsel geliþimin en hassas noktasýný ifade ediyor olabilir. Türkiye sinir ucu durumunda çünkü emperyalist kapitalist sistemin zayýf halkalarýndan birisi olarak Türkiye'deki burjuva düzen baþka çok az yerde olduðu kadar güçlü saldýrýlara açýk durumda. Yani düzene karþý geliþecek devrimci iþçi hareketinin güçlenerek bir kalkýþma boyutuna varmasýnýn koþullarý dünyanýn birçok bölgesine nazaran Türkiye'de daha belirgin olarak mevcut durumda. Bunu biraz açmak gerekiyor. Türkiye'de Devrimci Mücadelenin Avantajlarý 12 Eylül darbesi Türkiye'de sosyalistleri ezdi ama tamamen yok edemedi. Sosyalistler, Ýran'da Humeyni rejimi altýnda, Endonezya'da ise Suharto darbesiyle tümden, yüz binlercesiyle katledilmiþti. 10 milyonluk Þili'de Pinochet diktatörlüðü yaklaþýk 3 bin sosyalisti öldürmüþ, binlercesini de kaybetmiþti. Bu ülkelerde sosyalistlere yönelik tümden bir imha söz konusuyken 12 Eylül'de Türkiye solu bu denli büyük bir kýyýmdan geçmedi ve sosyalist gelenek (kendi zaaflarýný muhafaza ederek) büyük bir yenilgi yaþamýþ olsa da sonraki kuþaklara mücadele bayraðýný devredebildi. "Hayati" önemdeki bu durum, devrimci hareketin kesintiye uðramamasý ve deðerlerini sürdürebilmesi açýsýndan kritiktir. Komþu bölgelere baktýðýmýzda kesintinin (sosyalist geleneðin tümden cisimsizleþmesi) sadece imha yoluyla gerçekleþmediðini, tarihsel geliþimin bambaþka biçimlerinin de ayný sonucu doðurduðunu görüyoruz. Balkanlar'ý ve Kafkasya'yý ele alalým. Stalinizmin rezil haliyle uzun yýllar iktidarda olduðu bu bölgelerde þimdilerde sosyalizmin esamesi okunmuyor (dipnot: Yunanistan hariç, çünkü Yunanistan'da Stalinizm diðer Balkan ülkelerinin aksine iktidarda hiç bulunmadý.) Bu bölgelerin halklarý yaþadýklarý deneyimlerin neticesinde Stalinizmin suçlarýndan sosyalizmi sorumlu tutuyorlar. Eski Sovyet coðrafyasýnýn sosyalist mücadele açýsýndan dünyanýn hemen hemen her yerinden çok daha elveriþsiz bir yer olmasý Stalinizmin kirli mirasý ile ilgilidir. Ortadoðu'da Stalinizm doðrudan iktidarda bulunmasa da SSCB bu bölgede her zaman belirleyici bir güçtü. Dolayýsýyla sýnanma belki eski Sovyet coðrafyasýnda olduðu gibi doðrudan deneyimle olmadý ama dolaylý da olsa sýnanma sýnanmadýr. SSCB çöktüðünde Rus çýkarlarýný ifade eden berbat dýþ politikasýnýn Ortadoðu'daki yerel ayaklarý da dibi boylamýþ oldu. Kendisini sosyalist olarak pazarlayan SSCB'nin desteklediði Arap milliyetçisi Baas rejimleri halklara çok çektirdi. Kanýn oluk oluk aktýðý Suriye'de Esad rejiminin en ateþli destekçisinin Suriye Komünist Partisi olmasý aslýnda her þeyi anlatýyor. Böyle bir durumda Suriyeli emekçilerin yüzlerini komünizme dönmesi beklenebilir mi? (Tabi gerçek komünist bir alternatif olursa durum deðiþir) Bunlara ilaveten SSCB'nin Müslüman bir ülke olan Afganistan'ý iþgal etmesi ve orada büyük kýyýmlar yapmasý, Ýran'da güçlü Stalinist solun Humeyni'yi desteklemesi vb yüz kýzartýcý suçlar Ortadoðu'da sosyalizmin bir gelenek olarak çökmesi anlamýna geldi. Bu büyük çöküþün ardýndan doðan boþluðu Ýslamcýlar doldurdu. Þimdilerde gençlik kuþaðý bu bölgede Ýslamcýlardan açýkça soðumuþ durumda. Ýbrenin yeniden sosyalizme dönmesi ancak tomurcuk halindeki gerçek Marksist geleneðin güçlenmesi sayesinde gerçekleþebilir. Bölgemizdeki ve dünyanýn belirli ülkelerindeki kafa açýcý örneklerden Türkiye'ye dönelim. Türkiye'de sosyalistler hiçbir zaman iktidara gelme þansý elde edemediler ya da ülkedeki yaþama þekil veren, dolayýsýyla sosyalist hareketi doðrudan sorumluluk sahibi yapan politikalarýn yürütücüsü olacak kadar etki sahibi olamadýlar. Sosyalist sol, bozuk düzene karþý mücadele veren, bu nedenle de aðýr bedeller ödeyen bir hareket olarak kaldý. Haksýzlýklara karþý çýkan ve bu yüzden büyük maðduriyetler yaþamak durumunda kalan sosyalist gelenek, bünyesindeki zaaflara ve türlü olaylara karþýn namuslu ve temiz bir duruþla anýlýyor, anýlacak. 12 Eylül yenilgisi büyük düþ kýrýklýðý ve moral çöküntüsü yaratmýþ olsa da bahsettiðimiz çevre ülkelerdekinin aksine sosyalist hareket ahlaki üstünlüðü ve saflýðý muhafaza etmesini bildi. (dip-
44
not: sosyalist hareket diyelim aðýr bedellerle dolu maðduriyet halinden yüksek siyasetin bir aktörü durumuna geçebilseydi yine ayný durum geçerli olur muydu? Stalinizmin dünyadaki diðer örneklerinin uzunca bir tarih kesiti boyunca sergilediði sayýsýz örnek ortadayken bu soruya olumlu cevap verebilmek bir hayli zor. Kaldý ki Türkiye'de 1970'ler boyunca bu konuda potansiyelleri ortaya koyan yeterince olumsuz örnek bulunmaktadýr.) Denizler, Mahirler, Erdal Erenler ve diðerleri yeni kuþaklar için bir idol olmayý sürdürüyorlar. Sosyalist hareketin bir gelenek olarak kendisini sonraki kuþaklara aktarabilmesi, yetersiz de olsa bir birikim saðlamasý, devamlýlýðý ve bu sürecin deðerli deneyimleri Türkiye'yi diðer Ortadoðu ülkelerinden ayýrýyor. Sosyalist hareket anýlarý hala çok canlý olan kahramanlarýna, bedellerle dolu bir tarihe ve önemli eksiklikleri de olsa bu tarihten süzülerek gelen sýký bir devrimcilik tipolojisine sahip. Latin Amerika hariç dünyanýn geri kalanýnda bu tarz bir canlý devrimci kültürün varlýðýndan bahsetmek oldukça güç. Troçki, Hayatým kitabýnda 1900'lerin baþýnda Avrupa'daki sosyalist çevrelerde sürgün Rus devrimcilerin özgün tipolojileriyle hemen ayýrt edildiðini anlatýr. Çarlýk Rusyasý'nda yetiþen bu kuþaðýn devrime öncülük etmesinin belki de ilk koþulu buydu. Þüphesiz disiplinli, fedakar bu ateþli devrimci kuþak, Marksizmin bayraðý altýnda mücadele ettiði için Ekim Ýhtilali'ne öncülük edebildi. Türkiye'de de eksik olan bu. Yoksa Türkiye'de de devrimcilik algýsýnýn yeterince saðlam olduðu ve yeni politikleþen kuþaklarýn bu deðerlerle yetiþtiðini söylemek abartýlý olmayacaktýr. Bunlara ilaveten sosyalist hareketin rahat nefes aldýðý bölgeler, beslendiði damarlar aradan geçen uzun zamana karþýn korunmuþ durumda. Aleviler, Kürtler sol için canlý kaynaklar olduðu gibi birçok üniversite, kentlerdeki birçok bölge halen sosyalist solun alanlarýný oluþturuyor. Yani sosyalist gelenek yaþýyor ve beslenme kaynaklarý canlý durumda. Peki eksik olan nedir? Bir kere Stalinizmin boyunduruðu ile bir yere varýlamaz. Bahsettiðimiz gibi eðer Soðuk Savaþ konjonktürü 70'li yýllarda Stalinizmin egemenliðindeki sosyalist harekete bir takým fýrsatlar sunsaydý (yüksek siyaset oyuncusu olma gibi) ortaya hiç hoþ bir þey çýkmayacaktý. Zaten 12 Eylül'e giden süreçte sosyalist soldaki "darlýk" çok net biçimde ortaya çýkmýþtý. Bu konunun ilgilileri için son yýllarda yaþanmýþ bir deneyim olan Nepal'i incelemelerini tavsiye ederiz. Son yýllarýn bu en taze deneyimi Stalinizmin sýnýrlarý meselesini çok iyi ortaya koymaktadýr. Stalinizmin Kemalizme ya da postmodernizme evrilen versiyonlarýndan da hiçbir hayýr beklememek lazým. Eðer sosyalizm Türkiye'de marjinallikten sýyrýlarak sýçrama yapacaksa bu, her þeyden önce devrimci Marksizmin ete kemiðe bürünmesi ve sýký bir Bolþevik örgütsel geleneðin ortaya çýkmasýna baðlýdýr. Böyle bir geleneðin öncülüðünde sosyalizm marjinallikten hýzla kurtulacaðý gibi burjuva düzeni sarsan bir konuma yükselmesi zor olmayacaktýr. Marjinallik ile "devleþen" bir etki düzeyi, geliþimin iki uç noktasý olsa da bu iki ana duraðýn arasýn-
MARKSÝST BAKIÞ
daki safhalar Türkiye gibi bir ülkede fazla zaman harcanan duraklar olamaz. "Türkiye gibi bir ülke"yi nasýl tariflemek gerekir? Sýnýflararasý uçurum çok derin, büyük çoðunluðu oluþturan genç nüfus geleceksiz, egemen sýnýf kendi arasýnda bölünmüþ ve aslýnda zayýf, devrimci gelenek çýkýþ için gerekli fiziksel olanaklara sahip… Böyle bir ülkede sosyalist gelenek ya genel anlamda etkisizdir, ya da etki kazanmaya baþlarsa hýzla çekim merkezi haline gelerek "devleþir" ve sistem olaðanüstü koþullarý yaþamaya baþlar. Olaðanüstü koþullarda sýnýf hareketinin kaderi proletaryanýn hazýrlýk ve donaným seviyesine ve sýnýfýn öncüsünün geliþkinliðine baðlýdýr. Ergun Aydýnoðlu'nun Perspektifi ve Siyasal Ýþçi Hareketi Bütün bu konularla ilgili olarak (Türkiye solunun tarihi, ideolojik-politik zayýflýklarý, solun bölünmüþlüðünün etkileri, siyasal bir iþçi hareketinin geliþmesi, Türkiye'de kapitalist sýnýflarýn gücü ve sýnýrlarý…) Ergun Aydýnoðlu'nun hatýrý sayýlýr çalýþmasý "Türkiye Solu (1960-80)"nda ileri sürülen kimi görüþlerle tartýþmak yukarýdaki satýrlarda ne demek istediðimizi daha açýk hale getirecektir. Öncelikle Aydýnoðlu'nun çalýþmasýnýn Türkiye solunun tarihi hakkýnda bugüne kadar çýkmýþ en nitelikli eser olduðunun altýný çizmek gerekiyor. Stalinizmin elinde iyice çoraklaþan hatta ç ö l l e þ e n Türkiye solunun d ü þ ü n c e dünyasýnda Aydýnoðlu'nun söz konusu dönemle ilgili
Parlamentocu TÝP týkandýðý ölçüde ayrýþma ve parçalanma süreçleri kaçýnýlmaz olarak gerçekleþecekti. Önemli olansa bu ayrýþmalarýn hangi yöne doðru olacaðýydý. Maalesef bu dönemde devrimci Marksist bir siyasal öznenin ortaya çýkmasý için gerekli ulusal ve uluslararasý þartlar mevcut deðildi. Bölünmeler neticesine her biri Stalinizmin þu ya da bu ucundan tutan birçok örgütlenme ortaya çýktý. Vurgulanmasý gereken çýplak gerçeklik, Stalinist-Kemalist çizginin ufkunu aþamayan bir solun yenilgisinin kaçýnýlmaz olduðudur. sunduðu genel panorama kalburüstü bir yapýt olarak gözlerden kaçmamalý. Aydýnoðlu'nun sunduðu genel çerçeve baþarýlý ise de Türkiye solunun baþarýsýzlýklarý ve potansiyelleri, kapitalist sistemin gücü ve zayýflýklarý, yenilginin esas nedenleri ve Türkiye'de sýnýf savaþýnýn
45
genel eðilimleri gibi konulardaki perspektifleri bazý temel yanlýþlarý içeriyor. Ergunoðlu'nun tezleri ile yürütülecek bir tartýþma Türkiye devriminin sorunlarýnýn ortaya konmasý için bizlere elveriþli bir zemin sunmaktadýr. Aydýnoðlu'nun Türkiye'de sýnýf savaþýmýnýn genel eðilimi konusundaki perspektifinin temelini siyasal iþçi hareketi tanýmlamasý oluþturuyor. Aydýnoðlu'nun yaptýðý tanýmlamaya göre "siyasal iþçi hareketi" siyasal yaþama, çalýþma iliþkilerine ya da ekonomik-sosyal politikaya iþçi sýnýfýnýn kurumsal ifadeleri aracýlýðýyla müdahalede bulunmasýdýr. Bu genel tanýma ek olarak Ergunoðlu siyasal iþçi hareketi konusunda þunlarý ekliyor: "Bir ülkede siyasal bir iþçi hareketinin var olmasý, ekonomik, sosyal ya da endüstriyel iliþkiler dünyasý ile sýnýrlý deðildir. bütün bunlara ayrýca, bu toplumlarýn kolektif hafýzasýnda yer alan, iþçi kültürüne ya da sosyal mücadelelere iliþkin elemanlar da eklen-
melidir. Bu kültürün elemanlarý, iþçi mücadelesi þarkýlarýnýn toplumun en geniþ kesimlerinin folklorik kültürünün bir parçasý olmasýndan, sosyal tarihte aþaðýdan insanlarýn rolünün ders kitaplarýndaki yerlerine ya da üniversitelerdeki araþtýrma bölümlerine kadar pek çok yerde kendisini hissettirir." (Türkiye Solu, Aydýnoðlu, Versus Yayýnlarý, 2007, s.13) Bu tanýmlamadan yola çýkarak Aydýnoðlu Türkiye'de solun sadece 1960'lý yýllarda gerçek bir siyasal iþçi hareketi oluþturma potansiyeli taþýdýðýný belirtir. 1974-80 arasýndaki dev kitle hareketliðini ise "siyasal bir iþçi hareketini oluþturacak bir süreçten çok, sonunda týkanmaya mahkum bir yükseliþ" olarak deðerlendirir. Bu anlamýyla siyasal iþçi
Aydýnoðlu'nun 60'larýn ikinci yarýsýnda Türkiye solunun kaçýrdýðý fýrsat olarak siyasal iþçi hareketinin geliþimini göstermesi temelden yanlýþ bir deðerlendirmedir. Sorun, hýzla keskinleþen ve nihayetinde 15-16 Haziran büyük kalkýþmasýna varan sýnýf mücadelesinin sosyalist devrim ihtimallerini gündeme getirmesi ama bu yükseliþi deðerlendirebilecek Bolþevik bir örgütlülüðün bulunmamasý þeklinde konulmalýdýr.
46
MARKSÝST BAKIÞ
hareketinin oluþturulmasý bakýmýndan 1960'lý yýllarda büyük bir fýrsatýn kaçýrýldýðýný anlatýr. "Siyasal iþçi hareketi oluþturma fýrsatýnýn yok edilmesi"nden sonra Türkiye solu bir daha iflah olamaz demeye getirir. Ergun Aydýnoðlu'nun sunduðu bu perspektif sýnýf mücadelesinin genel eðilimini kavramak konusunda sýnýfta kalýyor. Sorun siyasal iþçi hareketi tanýmlamasýndan baþlýyor. Aydýnoðlu öyle bir siyasal iþçi hareketi tanýmlamasý yapýyor ki böyle bir þeyi sadece geliþmiþ Batýlý parlamenter demokrasilerde bulabiliriz. Aydýnoðlu'nun kendisi siyasal iþçi hareketinin bileþenlerini doðrudan saymýyor ama bunu biz yapalým: Güçlü reformist partiler, güçlü sendikalar, faaliyetleri sýnýrlanmayan sosyalistler, geliþmiþ sivil toplum aygýtlarý… Batýlý ülkeler içinde ABD'de böyle bir gerçekliðin olmadýðýný göz önüne aldýðýmýzda geriye Batý Avrupa ile beraber Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya kalýr. Zaten Aydýnoðlu'nun kendisi de bu durumun farkýnda. Öyleyse þu sonucu çýkarmalýydý: Bahsettiði türden bir iþçi hareketinin geliþiminin mümkün olabilmesi için kapitalist sistemin dengeye kavuþmuþ olduðu refah devletleri asgari gerekliliktir. 1960'lar Türkiyesi'ni gözümüzün önüne getirdiðimizde karþýmýza hiç de oturmuþ bir sistem çýkmaz. Yani Aydýnoðlu'nun tanýmýný yaptýðý türden bir siyasal iþçi hareketinin geliþimine el verecek bir ortam dönemin Türkiyesi'nde zaten bulunmamaktadýr. Buradan yola çýkarak Aydýnoðlu'nun beklediði ve istediði türden bir politik geliþimin yaþanmasý her þeyden evvel sol aktörlerin iradesi dýþýndadýr ve esasen tarihsel olarak belirlenmiþtir. Sýnýflar arasýndaki uçurumun dev boyutlarda olduðu sýnýf savaþýmýnýn oldukça çetin geçtiði az geliþmiþ kapitalist ülkelerde Aydýnoðlu'nun beklentilerinin karþýlanmasý mümkün deðildir. Sistemin bekasý konusunda tedirginlik duyan egemen sýnýflarýn sosyalistlere ve iþçi hareketine yönelmesi, yasal alanlarý darbelemesi hatta silaha sarýlmasý az geliþmiþ ülkelerde genel bir kural durumundadýr. Yine de 1960'lý yýllar bu konuda biraz umut verir gibidir. 27 Mayýs Anayasa'sý siyasi özgürlükler ve sendikal haklar konusunda Türkiye'nin görmüþ olduðu en geniþ yasal zeminleri sunuyordu. Türkiye Ýþçi Partisi (TÝP) sol reformist bir parti olarak toplumda heyecan yaratmakla kalmamýþ parlamentoya girmeyi de baþarmýþtý. Ýþçi sýnýfý da uyanýþa geçmiþ ve daha mücadeleci bir sendika olan DÝSK örgütlenmiþti. Aydýnlar ve entelektüeller bu yükseliþin cazibesine kapýlmýþ, sol hareket belirgin bir entelektüel üstünlüðü taþýr hale gelmiþti. Ama hepsi bu kadar. Aydýnoðlu'nun tanýmlamasýndaki siyasal iþçi hareketinin geliþimi adýna söylenebilecek "potansiyel" bu. Ama daha 1962'de baþýný Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ýn çektiði radikal darbe giriþimleri yatay bir tarihsel geliþim sürecinin mümkün olmadýðýný ortaya koyar. Ýleriye ya da geriye doðru bir kýrýlmanýn yaþanmasý kaçýnýlmaz gibidir. Daha 1962 gibi bir tarihte bahsi geçen, kolay bir þey deðildir; düzenin kolluk kuvvetlerindeki ayrýþmadýr söz konusu olan. Sola kayýþ sürdüðü sürece ne emperyalist kapitalist sistem geliþmelere seyirci kalma lüksüne sahipti ne de sürecin baþ aktörü TÝP mevcut konumunu koruyabilirdi. Nitekim bir süre sonra siyasal Ýslamcý ve faþist çeteler solun üzerine salýndý. Sonrasýnda da zaten 12 Mart
darbesini gerçekleþtireceklerdi. Aydýnoðlu Türkiye'de siyasal iþçi hareketinin geliþmesinin fýrsatlarýndan bahsederken kilit unsur þüphesiz TÝP'ti. Ama TÝP'in kendisi de o dönem açýk bir týkanma ile karþý karþýyaydý. TÝP'in parlamentocu ýlýmlýlýðýnýn, belirli bir noktadan sonra radikalleþen mücadelenin ihtiyaçlarýný karþýlamasý mümkün deðildi. Bu yüzden de radikalizm yönündeki kopuþlar kaçýnýlmazdý. TÝP yükselen sýnýf mücadelesine belirli bir süre liderlik yapmýþ olsa da 1960'larýn ikinci yarýsýnda kendi doðal sýnýrlarýna ulaþmýþtýr. Bu saatten sonra ayrýþmalarýn olmasý olaðan bir geliþmedir. Hatta bunu kendi baþýna olumlu bir geliþme olarak da deðerlendirebiliriz. Ama asýl hayati önemdeki konu ayrýþmalarýn içeriðidir. Bir sürü ayrýþma gerçekleþmiþtir ama ne yazýk ki bunlarýn hiçbirisi Marksizm programýna doðru olmamýþtýr. 1970'lere damgasýný vuran asýl olay budur, yoksa olmayan bir siyasal iþçi hareketi potansiyelinin heba olmasý deðil. 70'lerde sýnýf hareketi dev boyutlara ulaþmýþtýr ama Stalinist çizginin bir sürü varyantýnýn bu harekete öncülük etmesi mümkün olmamýþtýr. Türkiye sýnýf hareketinin altýn çaðlarýna iliþkin bahsedebilecek tek çýkýþ yolu, ayrýþmalar neticesinde ortaya çýkacak olan devrimci Marksist bir çizginin saðlam bir örgütsel gelenek yaratarak iþçi sýnýfý içerisinde güçlenmesinden geçmekteydi. Dolayýsýyla Aydýnoðlu'nun 60'larýn ikinci yarýsýnda Türkiye solunun kaçýrdýðý fýrsat olarak siyasal iþçi hareketinin geliþimini göstermesi temelden yanlýþ bir deðerlendirmedir. Sorun, hýzla keskinleþen ve nihayetinde 15-16 Haziran büyük kalkýþmasýna varan sýnýf mücadelesinin sosyalist devrim ihtimallerini gündeme getirmesi ama bu yükseliþi deðerlendirebilecek Bolþevik bir örgütlülüðün bulunmamasý þeklinde konulmalýdýr. Parlamentocu TÝP týkandýðý ölçüde ayrýþma ve parçalanma süreçleri kaçýnýlmaz olarak gerçekleþecekti. Önemli olansa bu ayrýþmalarýn hangi yöne doðru olacaðýydý. Maalesef bu dönemde devrimci Marksist bir siyasal öznenin ortaya çýkmasý için gerekli ulusal ve uluslararasý þartlar mevcut deðildi. Bölünmeler neticesine her biri Stalinizmin þu ya da bu ucundan tutan birçok örgütlenme ortaya çýktý. Vurgulanmasý gereken çýplak gerçeklik, Stalinist-Kemalist çizginin ufkunu aþamayan bir solun yenilgisinin kaçýnýlmaz olduðudur. Sýçramalý-Kýrýlmalý Bir Geliþim Seyri Türkiye gibi az geliþmiþ kapitalist ülkelerde tarihin hýzlandýðý dönemlerde- emekçiler ve gençler uyanýþa geçtiðinde- burjuva düzenin sýnýrlarý zorlanmaya baþlar. Bunun doðrudan sonucu iklimin sertleþmesidir. Bu durum ise uzun süre devam edemez. Emekçilerin grevleri, iþgalleri ve gösterilerine faþist saldýrýlar, tutuklamalar, iþten atmalar vb ile karþýlýk verilir. Burjuva sistem iktisadi ve sosyal bir krizin içine düþmüþtür. Bu olaðanüstü þartlarda olaðan metotlarla mücadele yürütülemez. Devrim ya da karþý devrim; söz konusu olan bu ikisidir. Siyasal iþçi hareketi adýna ortaya sürülen geniþ iþçi partileri türünden oluþumlar bu süreçte bir iþe yaramaz. Aydýnoðlu, Þili'de ve
MARKSÝST BAKIÞ
Endonezya'da bir dönem siyasal iþçi hareketinin varlýðýndan bahsediyor ama bu ülkelerdeki kitlesel iþçi partilerinin oynadýðý yýkýcý rolden bahsetmiyor. Bu örneklerde gösteriyor ki esas mesele deðiþik iþçi örgütlerinin sosyalist devrim, iþçi iktidarý ve devrimlerin yayýlmasý konusundaki pozisyonlarýdýr. Partilerin geniþ mi dar mý, solun tek çatý altýnda mý yoksa çok parçalý mý olduðundan daha önemli olan Marksist programýn ne ölçüde benimsendiðidir. Þili, Endonezya, Ýran (1953) gibi örnekler az geliþmiþ kapitalist ülkelerdeki geniþleyen iþçi hareketlerinin sistemin "zor aygýtlarýyla" k a r þ ý l a þ m a s ý n ý n Türkiye gibi az geliþmiþ kaçýnýlmaz olduðunu kapitalist ülkelerde tarigösterir. Bu ülke hin hýzlandýðý dönemd e n e y i m l e r i , lerde- emekçiler ve Aydýnoðlu'nun tanýmladýðý þekliyle siyasal gençler uyanýþa iþçi hareketinin az geçtiðinde- burjuva geliþmiþ kapitalist düzenin sýnýrlarý zorlanülkelerde oturmuþ bir maya baþlar. Bunun yapýya bürünmesinin doðrudan sonucu iklimin maddi temellerinin son sertleþmesidir. Bu durum derece sýnýrlý olduðunu ise uzun süre devam edek a n ý t l a m a k t a d ý r. mez. Emekçilerin grevleri, Devrim ya da karþý iþgalleri ve gösterilerine devrim denklemi, aslýnda zoru hangi faþist saldýrýlar, tutuklasýnýfýn kullanacaðýnýn malar, iþten atmalar vb ortaya çýkýþý ile çözüm- ile karþýlýk verilir. lenir. Bu nedenle iþçi Burjuva sistem iktisadi ve sýnýfýnýn zor aygýtlarýna sosyal bir krizin içine maruz kalan deðil bunu düþmüþtür. Bu olaðanüstü kullanan bir pozisyona þartlarda olaðan metotgeçmesi için hazýrlýk larla mücadele yürütüleyürüten bir parti, ancak mez. Devrim ya da karþý böyle bir parti, devrimdevrim; söz konusu olan ci bir rol üstlenebilir. Aydýnoðlu'nun bahset- bu ikisidir. tiði geniþ iþçi partileri devrimci yükseliþ dönemlerinde iþçi hareketinin ihtiyaçlarýna cevap veremediði gibi olsa olsa iþçi sýnýfýnýn devrimci atýlýmýnýn önünde ayak baðý olacaktýr. Böyle dönemlerde devrimci iþçi hareketinin burjuvazinin hamlelerine cevap vermesi ve toplumsal bunalýma devrimci çözümler üretmesi sýnýf mücadelesinin kaderini belirleyecektir. 1970'lerde Türkiye'de bu, hayata geçirilememiþtir çünkü sosyalist solun genel nitel zayýflýðý nedeniyle bunun gerçekleþmesi mümkün deðildir. Örgüt Bolluðu Sosyalist örgütlerin bölünmüþlüðünden þikayet edip bu bölünmüþlüðe son verecek birleþmelerin çaðrýsýný yapmak o kadar yaygýn ki bu genel kanýyla ters düþmek kolay iþ deðil. Aydýnoðlu da bu meseleyi ziyadesiyle vurgulamýþ. Gerçekten de örgütlerin aþýrý bölünmüþlüðü pratik mücadelelerde inkar edilemez kimi zaaflar yaratýyor. Bunda þüphe yok. Ama sosyalist solun
47
krizinin özü gerçekten burada mý yatýyor? Soldaki seri bölünmeler zincirinin ilk halkasýný TÝP'in týkandýðý ve ilerleyemez hale geldiði yýllar olan 196768 sürecine kadar götürebiliriz. 1970'lere gelindiðinde bu bölünmeler iyice dallanýp budaklandý ve aþýrý bir karakter kazandý. Gelgelelim kitle hareketi büyümesini sürdürdü ve toplumsal hareket, ortaokul çocuklarýndan köylere, hatta polis teþkilatýna kadar ulaþabileSosyalist solun yeniden ceði her yere neredeyse güçlenmesi o kadar kolay ulaþmýþtý. Solun bölünolmayacak. Kestirme müþlüðü kitle harekesonuçlar beklemek insantinin geliþmesini engellemedi. Elbette ki larý kaçýnýlmaz þekilde hayal kýrýklýðýna sürükleye- bu dönem için de aþýrý bölünmüþlüðün yarattýðý cektir. Sosyalist solun çok zaaflar bulunmaktadýr. parçalý hali ancak sosyalist Ama þurasý gözden solun kabuk deðiþtirerek kaçýrýlmamalý: Özellikle belli baþlý örgütlerin niteliksel bir dönüþüm kendi baþlarýna siyasal gerçekleþtirmesi ve bunun süreci etkileyebilecek da kendisini saðlam bir güçleri zaten vardý. Bu örgütsel gelenek olarak anlamýyla 1970'li yýllar boyunca bölünifade etmesiyle mümkün müþlüðün getirdiði niceolabilir. Bu durumda liksel bir zafiyetten söz sosyalist mücadele yeni bir edilemez. Devrimci Yol, itilim kazanacak ve TKP, Halkýn Kurtuluþu, emekçiler ile gençler için Kurtuluþ vb örgütler devasa kütlelere büyük bir çekim merkezi dönüþmüþlerdi. Bu tarz haline dönüþecektir. Bu örgütlenmeler ülke meselenin bir yüzü. Diðer çapýnda istedikleri taraftan on milyonlarca inisiyatifi alabilecek iþsiz ve yoksulun bulundurumdaydýlar. duðu Türkiye'de kapitalist Toplumsal krizi devrimci yönde aþacak adýmlar düzen gerçekte bir hayli atarak öncülüklerini zayýf ve esas olarak emekçi ispatlayacak niceliksel sýnýflarýn örgütsüzlüðü güçleri vardý. Ama nitesayesinde bir nebze istikrar liksel olarak durum tam tersiydi. Niceliksel sahibi. Sýnýf mücadelesini geliþim ne kadar yükseltecek rüzgarlar görkemli ise niteliksel kolayca güçlü bir fýrtýnaya zayýflýk da bir o kadar dönüþebilir. Ýþte bu nokta- çarpýcýydý. Ýdeolojik programatik gerilik öyle da bahsettiðimiz yeni ileri boyutlardaydý ki devrimci gelenek baþrole solun neredeyse tamamý geçecektir. Stalinizmin bataklýðýnda aþamalý devrim perspektifiyle sosyalist devrim programýný tam da devrimci bir dönemde reddetmekle meþguldü. Örgütsel zafiyetler de bir o kadar ilerideydi. Bölünmüþlük konusunda bugün de benzer bir örnek verilebilir. Bölünmüþlüðün solu güçten düþürdüðü hep söylenir. Ama mesele bu mu diðer taraftan? Örneðin
48
MARKSÝST BAKIÞ
TKP ulusal çapta siyaset edebilecek güce sahip, niceliksel bir sorunu yok. Ama parti politikasýný ulusalcýlýktan, Kemalizmden, orta sýnýf solculuðundan ayýramadýðý ölçüde emekçi kitleler arasýnda bir heyecan yaratmasý mümkün deðil, böyle bir politikayla devrimci bir duruþ zaten söz konusu olamaz. Dolayýsýyla içerikten baðýmsýz olarak körü körüne ortaya atýlan birlik önerisinin ayaklarýnýn yere bastýðý söylenemez. Birleþmeler konusunda da ÖDP deneyimi oldukça açýklayýcý. Onlarca sol yapýnýn birliði fazla bir etki gösteremeden daðýlmaya baþladýðýnda ortaya eskisinden de karamsar bir tablo çýkmýþtý. Dolayýsýyla solda birlik meselesini her derde deva olan bir mite dönüþtürmek hiç de anlamlý deðil. Niteliksel geliþimin birlik mefhumundan çok daha belirleyici olduðuna bir örnek de sosyalistlerin yönetimde olduklarý sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin içburkan mevcut halinden verilebilir. KESK yönetiminde uzun yýllardýr kendisini sosyalist görenlerin bir çeþit birliði bulunuyor. Ama bu kadar elveriþli bir araca raðmen KESK'i daha da etkisiz ve küçük bir sendika haline getirmeyi baþaranlar da bu ayný Türkiye solunun "devrimci" bileþenleri olmasý gerçekten çarpýcýdýr. Sonuç Olarak "Sýnýf hareketi geri, sol zayýf durumda, o halde güçlerinizi birleþtirin" düz mantýðý deneyimlerin sýnavýndan geçemedi. Sosyalist solun yeniden güçlenmesi o kadar kolay olmayacak. Kestirme sonuçlar beklemek insanlarý kaçýnýlmaz þekilde hayal kýrýklýðýna sürükleyecektir. Sosyalist solun çok parçalý hali ancak sosyalist solun kabuk deðiþtirerek niteliksel bir dönüþüm gerçekleþtirmesi ve bunun da kendisini saðlam bir örgütsel gelenek olarak ifade etmesiyle mümkün olabilir. Bu durumda sosyalist mücadele yeni bir itilim kazanacak ve emekçiler ile gençler için büyük bir çekim merkezi haline dönüþecektir. Bu meselenin bir yüzü. Diðer taraftan on milyonlarca iþsiz ve yoksulun bulunduðu Türkiye'de kapitalist düzen gerçekte bir hayli zayýf ve esas olarak emekçi sýnýflarýn örgütsüzlüðü sayesinde bir nebze istikrar sahibi. Sýnýf mücadelesini yükseltecek rüzgarlar kolayca güçlü bir fýrtýnaya dönüþebilir. Ýþte bu noktada bahsettiðimiz yeni devrimci gelenek baþrole geçecektir.
Veli U. Arslan
MARKSÝST BAKIÞ
21. Yüzyýlýn Yükselen Gücü: ÇÝN -I Hegemonya Savaþýnda Yeni Perde Uluslararasý politika sahnesinde mutlak ABD hegemonyasýnýn çoktandýr aþýnmaya baþladýðý bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu süreç gelecek on yýlda uluslararasý ekonomi politiðin kilit noktalarýnda kimi deðiþmelerin yaþanacaðýný gösterdiði gibi, kutuplarýn bolluðuyla önceki dönemden ayrýlan farklý bir dünya dengesine, yeni dünya savaþlarýnýn yaþanabileceði acýmasýz bir paylaþým savaþlarý aðýna iþaret ediyor. ABD 2. Paylaþým savaþý sona erdiðinde dünya üzerindeki uluslar üzerinde emperyalist siyasetini yürütebileceði politik, ekonomik ve kültürel hegemonya dayanaklarýný inþa etmiþ; SSCB'nin çözülmesiyle beraber de artýk "tek kutup" olarak dünya siyasetinin temel belirleyici halkasý konumuna yükselmiþti. Ancak bu mutlak hegemonyanýn sürdürülmesinde ABD'nin önüne bir dizi sorun çýktý. 97 Asya krizi, IMF'nin etkisinin düþüþü, ABD ekonomisinin dünyanýn büyüyen güçlerine oranla yaþadýðý sýkýntýlar 1990'lardan 2000'lere kadar olan süreçte ABD'nin baþýný aðrýtan unsurlar olmaya devam etti. 2000'lerin sonlarýna geldiðimizde kredi köpükleriyle ve borç hummasýyla nefes alamaz hale gelen kapitalizmin girdiði aþýrý üretim kriziyle bu etkiler kendisini daha da yoðun hissettirdi. Üstelik bu dönemde ABD bir yandan hiçbir sonuç alamadýðý Afganistan bataklýðýnda debelenirken bir yandan da baþýný Çin, Hindistan, G. Kore gibi Asya ülkelerinin çektiði bir dizi yeni gücün gösterdikleri muazzam geliþmeyle, kendisini orta vadede giriþeceði yeni bir hegemonya savaþýna hazýrlamak zorunda kalýyordu. Çin 2010'a girerken Ortadoðu'da üs kurma hazýrlýklarýna giriþiyor, ABD'nin onca yýllýk arka bahçesi Latin
Amerika'da stratejik müttefikler edinip enerji piyasalarýna müdahil oluyor, Afrika'ya yatýrýmlar yapýyor, ulaþým, enerji gibi kilit sektörlerde yurtdýþýna açýlýyor, ekonomik geliþmesine paralel olarak da yayýlmacý siyasetine uygun düþecek çapta bir askeri kuvvet oluþturmak için askeri bütçesini yýlda %20 oranýnda artýrýyor. ABD ise 2009'da Pakistan'a yaydýðý Afganistan savaþýyla, Hindistan gibi stratejik müttefikleriyle, Ortadoðu'da elinde tuttuðu kilit noktalarla Çin'i çembere almaya çalýþýyor ve kendisiyle birlikte hareket etmesi için onun üzerinde baský kuruyor.
49
Çin ise bu dönemde ABD'yi doðrudan karþýsýna almayý hiç istemedi. Çin'in gelecekte Ortadoðu'nun ve Orta Asya'nýn kilit bölgelerini ele almak için planlar yaptýðýný ve ekonomik geliþimi ABD'yi kýskaca alacak ölçüye ulaþtýðýnda, buna mukabil olarak da tüm dünyaya kollarýný uzatabilecek modern bir savaþ gücünü tesis ettiðinde ABD'ye karþý sesini yükselteceðini söyleyebiliriz. Þu an içinse ABD'nin dünya emperyalist hiyerarþisindeki birinci konumu, dünya ekonomisi üzerindeki aðýrlýðý, sahip olduðu muazzam askeri kaynaklar, devasa savunma(saldýrý olarak okunmalýdýr) bütçesi siyasette belirli bir Yeni rejimin hükümet denge koþulunu yaratbaþkanlýðýna getirilen mýþ durumdadýr. Þu Mao'nun baþkan yardýmaþamada ABD'nin cýlarýndan birinin yerini bu alanlarda Komintang'ýn kurucusu ve dolduracak bir odak bulunmadýðý için 1911 devrimiyle kurulan gerek Çin gerekse burjuva cumhuriyetin ilk Rusya ABD'nin cumhurbaþkaný olan Sun Afganistan ve Yat-sen'in eþi bayan Sun Pakistan müdahalelerYat-sen olmasý ya da rejime ine pek seslerini çýkaramýyorlar; ancak baþýndan beri sadýk "kýzýl kapitalistlerin" varlýðý rejimin kendi aralarýnda ittifaklar yapmaktan da niteliðine yeterince ýþýk geri durmuyorlar. Zira tutmaktadýr. Hükümetin 1949 büyük dolar rezervleryýlýndaki programýnda uygu- ine sahip olan Çin de birçok bakýmdan ABD lanacak politikanýn "özel sektörün ve kamu sektörünün ekonomisine baðýmlý durumda. Dolayýsýyla iþçiler ve patronlar yararýna ABD Orta Asya iþlediði; üretimin ilerlemesi ve üzerindeki planlarýnda ekonominin refaha kavuþÇin'i kendi istekleri doðrultusunda hareket masý için anavatan ile etmeye çaðýrýrken bu yabancý ülkeler arasýndaki nesnel koþullarýn ekonomik iþbirliðinin teþvik doðrudan etkisiyle edildiði" bir politika olarak planlarýný yapýyor, onu tanýmlanmasý 1949'daki iþbirliðine zorluyor. rejimin niteliðini ele veren Ancak Çin'in eli güçlendiðinde neler ipuçlarýný barýndýrýyor. Bu program kapitalist temelde bir olabileceðini tahmin etmek de çok zor ulusal kalkýnmanýn bayaðý deðil. Bu noktada bir ifadesinden baþka bir þey mevcut statükonun on deðildi. Mao Zedung ve ÇKP yýllar boyu süremeyeceðini ve hegebürokratlarýnýn kutuplar monyayý yaratan arasýnda yaþadýklarý eksen güçler bileþkesinin kaymasý hiçbir zaman onlarý ABD'nin elinden sosyalist yapmaya yetmedi, zaman içinde kayaonlar proletarya karþýsýndaki bileceðini belirtmek yerinde olacaktýr. Son konumlarýný her daim kertede yeni odaklarýn korudular. ulaþacaklarý iktisadi
50
MARKSÝST BAKIÞ
güç ile ellerindeki pazar ve hammadde olanaklarýnýn görece darlýðý bir tezat yaratacak ve iktisadi geliþimin belirleyiciliðinde kullanýlacak askeri güç sorunlarýn çözümü(pazarlarýn daðýlýmý, hammadde bölgelerinin denetime alýnmasý) için bir alternatif olma özelliðine eriþecektir. Bu þekilde bakýldýðýnda tablo bir önceki yüzyýlda yaþananlara ne denli benziyor! Burjuva yayýn organlarýnda, Çin'in hegemonik bir güç durumuna eriþme ihtimali deðerlendirilirken bundan yüzyýl önce insanlýðý iki dünya savaþýna götüren bir paylaþým kavgasýnýn çýktýðý döneme sýklýkla göndermelerde bulunuluyor. Kýsaca, dünün emperyalist devlerinden(ABD, AB, Japonya gibi) doðu(Asya) odaklý ülkelere doðru bir güç kaymasý gerçekleþmekte olduðunu söylemek yerinde olacaktýr. Bu eksen kaymasý bugün ticaret savaþlarý þeklinde tezahür edecek olsa dahi, çatýþmanýn ihraç pazarlarý kavgasýndan politik ve askeri alanlara yayýlýþýný da bugünden görmek gerekiyor. Asya'nýn yükseliþinin motor ekonomisi ise elbette Çin. Piyasa kapitalizmine geçiþiyle beraber 30 yýl içerisinde muazzam bir atýlým yapan, binlerce yýllýk tarihinde hiç görülmedik bir sýçrama gerçekleþtiren ve dünyanýn zirvesine oynayacaðýný her fýrsatta gösteren Çin, yükseliþteki tüm ülkeler içinde özel olarak incelenmeyi hak ediyor. Bu yükseliþin temellerini kavramak ve Çin'in bir zamanlar eþitliðin hüküm sürdüðü sosyalist bir devlet olduðu savlarýný çürütmek için öncelikle Çin tarihine kýsaca bir göz atmak faydalý olacaktýr. 1949 Devrimi ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin Sýnýf Karakteri 1925-27 arasýndaki devrimin, Stalinist kliðin egemen olduðu Komintern'in ihanetçi politikalarýyla yenilmesinin ardýndan ÇKP içerisinde örgütlenen devrimci proleter katmanlar atomize olmuþ ve parti içerisinde küçük burjuva eðilimler güç kazanmýþtý. 1927 sonrasýnda önderlik ve kadrolarý büyük oranda yok edilen ÇKP, Mao önderliðinde kýrsala çekilirken artýk proleter sýnýf temelini kaybetmiþ ve bir köylü ordusu olmaya doðru yol almaya baþlamýþtý. Nisan 1927'de yaklaþýk yüzde 60'ý iþçilerden oluþan ÇKP(1), 1949'a gelindiðinde yüzde 3'ün altýnda bir iþçi üye profiline sahipti(2). ÇKP'nin yaþadýðý niteliksel dönüþümü Troçki þu þekilde ortaya koymaktadýr: "Kentlerde devrimin uðradýðý belirleyici yenilgiden sonra, parti, yine de belli bir süre için, uyanan köylü yýðýnlarýndan on binlerce yeni üyeyi kendisine çekebilir. Bu olgu gelecekteki büyük olanaklarýn müjdeleyici bir iþareti olarak önemli bir olgudur. Fakat tartýþtýðýmýz dönem açýsýndan bu olgu aslýnda yalnýzca ÇKP'nin çözülüþü ve tasfiyesinin bir biçimidir, çünkü proleter çekirdeðini kaybetmekle kendi tarihsel hedefine uygun bir parti olma özelliði son bulur."(3) Troçki'nin büyük bir parlaklýkla analiz ettiði gibi Mao önderliðindeki ÇKP ve onun Halk Kurtuluþ Ordusu küçük-burjuva liderlik tarafýndan yönetilen bir köylü ordusuydu. Bu unsurun önüne koyduðu ya da "mecbur
MARKSÝST BAKIÞ
kýlýnarak" vardýðý hedef iþçi iktidarý, sosyalizm vs deðildi. 1949 devrimi ile kurulan yeni rejimde, iþçi sýnýfý, yoksul köylülük ve askerlerden seçilerek oluþturulan iþçi komiteleri ya da sovyetlerden eser yoktu. Aksine ÇKP, 1949'da iþçilere sakin olma çaðrýlarý yapýyordu. Yeni kurulan rejimin perspektifi Mao'nun "yeni demokratik aþamasý" idi. Bu çerçeve, Çan-KaySek'in yanýnda Tavyan'a kaçmayan kapitalist unsurlarla, "milli burjuvazi" ile ittifaký da barýndýrýyordu. Böylece tüm nesnel temellerinden koparýlýp ortak düþman kategorisine yükseltilen emperyalizm gerçek düþman haline getirilirken, ulusal burjuvazi de Çin'in geliþmesine katký koyduðu sürece desteklenmesi gereken bir unsur olarak gözüküyordu. Mao'nun öngördüðü dört sýnýfýn ittifaký Japonya'ya karþý verilecek savunma savaþýnda, feodal güçlerin elini zayýflatacak toprak reformunda, ekonominin bazý sektörlerinde devlet eliyle yürütülecek kapitalist uygulamalarda ve büyük kapitalistlerin hakim olacaðý özel sektöre verilen ayrýcalýklarla saðlanacak ulusal kalkýnma programýnda tam ifadesini buluyordu. Ýnsan ne kadar iyi niyetli ve Pollyannacý olursa olsun, þaþý bakmayý öðrenmediði sürece Çin'in Mao önderliðinde attýðý bu adýmlarýn sosyalizme geçiþ olduðunu söyleyemez. Yeni rejimin hükümet baþkanlýðýna getirilen Mao'nun baþkan yardýmcýlarýndan birinin Komintang'ýn kurucusu ve 1911 devrimiyle kurulan burjuva cumhuriyetin ilk cumhurbaþkaný olan Sun Yat-sen'in eþi bayan Sun Yat-sen olmasý ya da rejime baþýndan beri sadýk "kýzýl kapitalistlerin" varlýðý rejimin niteliðine yeterince ýþýk tutmaktadýr. Hükümetin 1949 yýlýndaki programýnda uygulanacak politikanýn "özel sektörün ve kamu sektörünün iþçiler ve patronlar yararýna iþlediði; üretimin ilerlemesi ve ekonominin refaha kavuþmasý için anavatan ile yabancý ülkeler arasýndaki ekonomik iþbirliðinin teþvik edildiði" bir politika olarak tanýmlanmasý 1949'daki rejimin niteliðini ele veren ipuçlarýný barýndýrýyor. Bu program kapitalist temelde bir ulusal kalkýnmanýn bayaðý bir ifadesinden baþka bir þey deðildi. Mao Zedung ve ÇKP bürokratlarýnýn kutuplar arasýnda yaþadýklarý eksen kaymasý hiçbir zaman onlarý sosyalist yapmaya yetmedi, onlar proletarya karþýsýndaki konumlarýný her daim korudular. 1949 devriminin yarattýðý rejimi, yakýnlarda ölen "kýzýl kapitalist" Rong Yiren'in geliþim öyküsünden de okumak mümkün. Rong, 1949 devrimi öncesinde 80 bin kiþinin çalýþtýðý 1949 devrimi, sosyalist yirmiden fazla tekstil ve un deðirmeninden oluþan bir aile þirketi ve Þangay'da bir bankanýn baþkaný olan bir kapitalist seçkindi. 2. Dünya deðil ulusal kalkýnmacý bir Savaþý sonrasýnda Komintang yönetiminin basiretsizliði ile yarattýðý modele dayalý bir rejim kaos ortamý karþýsýnda Çin burjuvazisinin bir kýsmý, "milli burjuvazi" doðuran bir ulusal ile ittifak perspektifine sahip ÇKP'ye yönelmiþlerdi. Rong'un þu sözdevrimdir. Proletaryanýn leri o dönemde kimi kapitalistler ile ÇKP arasýndaki iliþkiyi ortaya doðrudan ya da dolaylý koymaktadýr: "Komünist Partisi'ni onaylamak için sadece bir elimi kaldýrmýþtým. Eðer iki elimi kaldýrmýþ olsaydým bu teslim olmak biçimde katýlýmcýsý anlamýna gelecekti. Sadece bir elimi kaldýrmýþ olmam hatalýymýþ. olmadýðý; sovyetler ya da Þimdi her iki elimle birlikte partiyi destekliyorum." ÇKP'nin þekilbenzeri proleter iktidar lendirdiði yeni rejim bu desteði karþýlýksýz býrakmadý; iþçi sýnýfýnýn organlarýnýn yaratýlmadýðý her türden baðýmsýz örgütlenmesi bastýrýlýrken özel mülkiyet bir devrim süreci proleter korunuyor ve Þangay'da Rong'un þirketlerinin çökmesini engelleyecek olan gerekli parasal destek, hammaddeler ve iþ baðlantýlarý bir devrim süreci olarak saðlanýyordu. tanýmlanamayacaðý gibi, Özetleyecek olursak: 1949 devrimi, sosyalist deðil ulusal kalkýnmacý sonrasýnda da iþçi devletine bir modele dayalý bir rejim doðuran bir ulusal devrimdir. dönüþemez! 1949 Devrimi'ni Proletaryanýn doðrudan ya da dolaylý biçimde katýlýmcýsý olmadýðý; izleyen süreçte yaþanan sovyetler ya da benzeri proleter iktidar organlarýnýn yaratýlmadýðý bir deðiþiklikler Marksizmin bu devrim süreci proleter bir devrim süreci olarak tanýmlanamayacaðý en temel önermesini bir kez gibi, sonrasýnda da iþçi devletine dönüþemez! 1949 Devrimi'ni izleyen süreçte yaþanan deðiþiklikler Marksizmin bu en temel önerdaha doðrulamýþtýr. mesini bir kez daha doðrulamýþtýr.
51
MARKSÝST BAKIÞ
Sermaye Birikim Modelinin Deðiþmesi Çin'in sosyalist bir devlet ya da en azýndan yozlaþmýþ bir iþçi devleti olduðuna dair yanýlsamalar aslýnda, 1949 devriminden sonra uluslararasý platformda kendisine müttefik edinme amacýyla hareket eden hükümetin, iki kutba doðru ayrýþma yaþayan bir dünyada kendine manevra alanlarý yaratabilmek amacýyla emperyalist güçlerden birine eklemlenmesiyle baþladý. Çin devri-
Mao 1972'de ABD Baþkaný Nixon ile biraraya gelerek SSCB karþýtý bir ittifak oluþturmuþtu. miyle beraber yurtdýþýna çýkan ve hükümete muhalif bir tutum izleyen Çan Kay-Þek ABD'den aldýðý destekle birçok konuda hükümeti sýkýþtýrýyor; ABD'nin, Kore'deki savaþ ve SSCB ile iliþkiler üzerinde yaptýðý baskýlar neticesinde Çin hükümeti gittikçe Doðu Bloku eksenine kayýyordu. SSCB ve ÇKP iþbirliðinin tarihsel kökenleri, SSCB'nin ekonomik modelinin Çin'e vaat ettiði büyük kalkýnma oranlarý, küçük burjuva ideolojiyle donanmýþ Maocu önderliðin gözlerini kamaþtýrýyor; SSCB'nin ekonomik-politik iþbirliðinin kazanýlmasýyla baþlayan süreç iþte böyle olgunlaþýyordu. Bu sayede ÇKP bürokratlarýnýn öncülüðünde SSCB'dekine benzer bir sermaye birikim modeli benimsendi ve ekonominin kilit sektörlerinde devlet mülkiyeti, planlý ekonomi Çin'in sosyalizme geçiþi olarak sunuldu. Çin'in ulusal devrimden, bu yeni sermaye birikim modeline geçiþinin sürekli devrimin Çin topraklarýnda zaferi olarak kimi Troçkistlerce sunulmasý da böyle gerçekleþti. Þaþý bakmayý öðrenen, dahasý bunu alýþkanlýk edinenler þu çok basit gerçeði bir kez olsun göremediler ve iþçi devleti argümanýna kör bir tutkuyla sarýlýp sonu Stalinizmi aklamaya giden birçok yeni tartýþmada oportünizmin kör kýlýcýný kuþandýlar. Gerçek þuydu: ÇKP önderliðindeki hükümeti devlet mülkiyetine götüren þey, ÇKP bürokratlarýnýn en nihayetinde komünist olmalarýndan doðan dürtüyle sosyalist ekonomiye geçilmesi ya da devrimin sürekliliðini saðlamak için atýlan adýmlarýn (bu adýmlar proletaryanýn iktidarý ele almasýna götürür, ancak küçük
52
burjuva önderliðin bunu yapmasýný beklemek sürekli devrimden de hiçbir þey anlamamaktýr.) zorunluluðu deðil, bürokrasinin kendi iktidarýný saðlamlaþtýrmadaki çýkarlarý, uluslararasý konjonktürün dayatmalarý ve SSCB'yle yakýnlaþmanýn ÇKP bürokratlarýna ve partiye yakýn burjuvalara saðladýðý sýnýf çýkarlarýydý. Böylece þimdi, Çin'deki rejimin iþçi devleti olduðuna dair yanýlgýlarýn hangi tarihsel olaylardan ileri geldiðini görebiliyoruz. Çin'de zaten iktidarý devrimle beraber ele alan bir iþçi sýnýfý olmadýðý gibi, devlet mülkiyeti sistemini de yukarýdan aþaðýya doðru örgütleyen bürokratlar oldu. Üstelik bunu çok da sert yöntemlerle ve iþçi kalkýþmalarýný ezerek yaptýlar. Bir toplumsal sýnýfýn kendi karakteriyle örtüþen politikalarý, bu toplumsal sýnýfýn diðer sýnýflar karþýsýndaki konumu ve iktidara yönelik hamleleri ancak onun sýnýf çýkarlarý bütünselliðinde bir anlama kavuþur. Dolayýsýyla bürokrasinin ve parti desteðini alan burjuvazinin mevcut ekonomik sistemi deðiþtirip iþçi devletini kurduðunu ilan etmek ancak devekuþlarýna yakýþýr. Marksistler lafa söze kanmazlar, sýnýflarýn konumlanýþlarýna göre kendi dayanak noktalarýný oluþtururlar. Bugün adýnda komünist sözcüðü geçen ÇKP'nin dünya üzerinde hiçbir burjuvazinin yapamadýðý sertlikte iþçileri acýmasýzca sömürmesi tarihsel bir ironi olarak görülebileceði gibi Maoizmin ve Stalinizmin aþamacý diðer versiyonlarýnýn sürüklendiði noktayý özetlemesi bakýmýndan da ibretliktir. Bugün Çin konusunda Mao'ya duyulan özlem nostaljik bir esinleniþ ve gerçeklikten ayrýlýp düþsel sosyalizm sularýnda yolculuk etmek anlamýna geldiði gibi, ayný zamanda dünyanýn tarih boyunca gördüðü en vahþi sömürü düzenine sahip olan Çin'in geldiði durumdan Mao ve ÇKP'yi mesul tutmamak demektir. Halbuki Çin'in kapitalizme doðru "uzun yolculuðu" kimi zikzaklara raðmen kesintisiz bir süreçti ve bu iþin temelini atan da Mao önderliðindeki Çin Komünist Partisi idi. Çin'in, yönetici sýnýfýn bir zikzaðýyla beraber iþçi devleti haline gelmiþ olmamasýnýn temel sebebi, ironik olacak ama onun aslýnda hiçbir zaman iþçi devleti olmamýþ olmasýydý. Ýþçi devletini ancak iþçiler yaratabilir, bürokratlar deðil. Planlý ekonomiden önce de iþçiler iktidarda deðildi, bürokrasi 80'lerde planlý ekonomiyi terk edip özelleþtirmelere baþlayýnca da bu kararlarda iþçiler söz sahibi olmadý. Bu ne menem bir iþçi devletidir ki ülkenin politik gündemindeki her dönüm noktasýnda tüm adýmlar iþçilere raðmen bürokrasi tarafýndan atýlýyor? Devlet güdümünde ve bürokrasinin denetiminde gerçekleþen yeni sermaye birikim modeline geçiþle beraber Çin burjuvazisinin bazý katmanlarý sermayelerini yurtdýþýna kaçýrdýlar. Birçok devletleþtirme de zor yoluyla deðil, ödemeler yoluyla yapýldý. Yani sermayesine karþýlýk belli bir faiz alan burjuvazi bu devletleþtirmeler yoluyla bizzat devletten ayrýcalýklar edindi ve "kýzýl kapitalistler" efsanesi böyle ortaya çýktý. Bürokrasiyle yakýn iliþki içinde olanlara ve ülkeden kaçmayanlara müdürlükler, üst düzey yöneticilik görevleri verildi. Tüm bunlar kadar önemlisi, iþçi sýnýfý devletleþtirmeler boyunca hiç rol almadý. Bürokrasi mutlak hakimiyetini saðlamlaþtýrdý,
MARKSÝST BAKIÞ
toplumsal hayatýn tüm süreçlerinde baskýcý bir otorite olarak Asya toplumlarýnýn ceberrut devlet geleneklerinin yeni bir sürdürücüsü oldu ve ulusal kalkýnma stratejisine zarar verebilecek her türlü iþçi muhalefetini vahþice bastýrdý. Yeni sermaye birikim modeliyle birlikte Maocu ulusal kalkýnmacý perspektif gereðince "Büyük Ýleri Atýlým" ilan edildi. Yeni atýlýmýn amacý, ülkenin tüm ekonomik kaynaklarýný üretimi arttýracak bir þekilde örgütleyip endüstriyel kalkýnmayý saðlayarak ileri kapitalist ülkeleri yakalamaktý. Bu ise iþçilerin üretkenliðinin arttýrýlmasý, sömürünün derinleþmesi demekti. "Büyük Ýleri Atýlým"ýn sonu hazin oldu. 1958-59 yýllarý arasýnda kýtlýk sonucu 40 milyon kadar kiþi can verdi. Çin'in "Piyasa Sosyalizmi"ne Geçiþi Çin ekonomisinde gerçekleþen 1979 dönüþümü küçük burjuva çevrelerde sýklýkla Maoizm'den bir kopuþ olarak yorumlanýr ve geliþen Çin kapitalizminin yarattýðý tahribatlardan Deng Xiaping kliði sorumlu tutulur. Küçük burjuva sosyalizminin karakteristik özelliðidir: iþler ters gitmeye baþladýðý, "sosyalist" ülkelerin iktidarýndaki bürokrasi kendi sýnýf çýkarlarý gereði piyasaya eklemlenmeye giriþtiði zaman küçük burjuva sosyalizmi ahlar vahlar içinde "katil kim" oyunu oynamaya Çin ekonomisinde gerçekleþen baþlar. Dönüþümün faili bir kez bulunduktan sonra tüm güncel siyaset 1979 dönüþümü küçük burjuva kiþiler üzerinden yürütülür. Bu bir gün Gorbaçov olur, baþka bir gün Deng Xiaping hain ilan edilir. Küçük burjuva sosyalizmi böylesi kader çevrelerde sýklýkla Maoizm'den bir anlarýnda her daim bir günah keçisi bulmaya meyillidir. Ancak þu soruya kopuþ olarak yorumlanýr ve geliþen asla ve kat'a cevap verilmez: Þayet Çin eþitlikçiydiyse tüm bu dönüþümÇin kapitalizminin yarattýðý tahriler nasýl meydana geldiler, sadece Deng Xiaping'in kötü niyeti yahut ihaneti yüzünden mi? Tüm bunlar en bayaðý idealizmin ifadeleridirler, batlardan Deng Xiaping kliði sýnýflarýn konumlarýný yorumlamaktan aciz olan "sosyalistlerin" fikir sorumlu tutulur. Küçük burjuva sahasýnda idealizm dilediði gibi at koþturabilir. sosyalizminin karakteristik özelOysa gerçekler bunun tam tersiydi. Söz konusu olan ancak sýnýrlý bir reformlar dizisiydi ve 1979 sürecinin mimarý, bizzat 1949 devriminin de liðidir: iþler ters gitmeye baþladýðý, örgütleyicisi olan Mao'ydu. Onun "ilerici" burjuvaziyle ittifaký ve dört "sosyalist" ülkelerin iktidarýndaki sýnýf bloku üzerine görüþleri Çin kapitalizmini anlamakta kilit noktadýr. bürokrasi kendi sýnýf çýkarlarý 1971 yýlýnda Mao, ABD emperyalizmiyle bir anlaþma imzalayarak Çin'e yabancý yatýrýmlarýn gelmesinin ve geliþmiþ kapitalist ülkelerle gereði piyasaya eklemlenmeye giekonomik iliþkileri yoðunlaþtýrmanýn koþullarýný yaratmýþtý. Mao riþtiði zaman küçük burjuva 1972'de ABD Baþkaný Nixon ile biraraya gelerek SSCB karþýtý bir ittifak sosyalizmi ahlar vahlar içinde oluþturmuþtu. 1976'da Mao'nun ölümünün ardýndan rejimin baþýna geçen Deng Xiaping ise serbest piyasa yanlýsý uygulamalarýn önünü bütünüyle "katil kim" oyunu oynamaya açmýþtýr. baþlar. Dönüþümün faili bir kez 1979 ile baþlayan süreç, egemen Çin bürokrasisinin, geliþimleri için bulunduktan sonra tüm güncel gerekli olduðunu düþündüðü dünya kapitalizminin deðiþen dengelerine uyum ve Mao'nun kültür devriminin getirdiði ekonomik yýkýma karþý siyaset kiþiler üzerinden yürütülür. yeni bir rotaya girilmesi sürecidir. 1979'a kadarki devlet kapitalisti Bu bir gün Gorbaçov olur, baþka model, yerini kapitalist sýnýfýn hýzla geliþtiði, yine egemen sýnýfýn bir gün Deng Xiaping hain ilan bürokrasi olmaya devam ettiði serbest piyasa kapitalizmine býrakmýþtýr. Tüm bunlarýn yanýnda Mao'nun Deng Xiaping'le yaþadýðý parti içi çe- edilir. Küçük burjuva sosyalizmi kiþmeler ancak tali önemdedir, bürokrasinin çýkarlarý iki akýmý da ortak böylesi kader anlarýnda her daim noktada buluþturmuþtur, kedinin ak ya da kara olmasý artýk o kadar da bir günah keçisi bulmaya meyilönemli deðildir. Çin kapitalizmi 70'lerle beraber Marks'ýn ilkel sermaye birikimi olarak lidir. Ancak þu soruya asla ve kat'a adlandýrdýðý bir süreçle geliþmeye baþladý. 1979 yýlýnda toplanan 3. cevap verilmez: Þayet Çin eþitPlenum'da alýnan karara göre Çin artýk bir "sosyalist piyasa likçiydiyse tüm bu dönüþümler ekonomisi"ydi. Bu ucube ve gülünç terim, neo-konfüçyanizmin "Zenginleþin" haykýrýþlarýyla beraber tek bir gerçeðe iþaret ediyordu. nasýl meydana geldiler, sadece Yabancý yatýrýmlara açýlan ülke, teknoloji ithalatýyla beraber sanayisini Deng Xiaping'in kötü niyeti yahut geliþtirecek, devrim sonrasý süreç için bürokrasinin egemenliðini ihaneti yüzünden mi? Tüm bunlar sürdürmesinde zorunlu olan planlý ekonomi ve arýzalý devlet mülkiyeti tasfiye edilerek sermayenin dilediði gibi at koþturmasýna izin verilecek, en bayaðý idealizmin ifadetarýmda kapitalizm son sürat inþa edilecek ve bürokrasi sahip olduðu leridirler, sýnýflarýn konumlarýný siyasal iktidar sayesinde, polis devleti uygulamalarýyla iþçi sýnýfýný yorumlamaktan aciz olan "sosyaboyunduruk altýnda tutacaktý. Deng'e göre Çin'in sahip olduðu geri koþullar onun sosyalizme geçiþini imkansýz kýlýyordu. Dolayýsýyla kapi- listlerin" fikir sahasýnda idealizm talizmin geliþmesi öncelikli amaçtý ve sosyalizmin inþasý on yýllar ve dilediði gibi at koþturabilir. belki de yüzyýllar alabilecek bir süreçti. Stalinizmin aþamalý devrim
53
MARKSÝST BAKIÞ
teorisi Deng'in yaptýðý gibi mantýksal sonuçlarýna vardýrýlýn- faaliyetlerin %40'ýný gerçekleþtirirken toplam vergilere caya dek en uç noktasýna götürüldüðünde iþte böylesi gülünç katkýsý ancak %11.4 idi(5). 1996'dan 2001'e kadar devlet bir karikatür ortaya çýkar. Çin örneði bu alýþýldýk hikayeyi iþletmelerinde çalýþan 36 milyon iþçi iþten çýkarýldý. Mao'nun tüm çýplaklýðýyla gözler önüne seriyor. demir pirinç kasesi çoktan beri tam orta yerinden çat diye çatPiyasa reformlarý sermaye birikim modelini uluslararasý bur- lamýþ, iþçiler tüm sosyal haklarýndan mahrum býrakýlmýþtý. juvaziyle ittifak halindeki Çin Yeni süreçte özelleþtirmebürokrasinin lehine ler, devlet kademelerindeki deðiþtirdiðinde devlet sekbürokratlarýn özelleþtirilen törünün üretimdeki aðýrlýðýnda iþletmelerin baþýna çörekda azalmalar yaþandý. 1984'te lenmesiyle, bürokratlarýn devlet iþçileri Çin'in toplam hýzla kapitalist iþletmeleri sanayi iþçilerinin %40'ýný oluþmal varlýklarýna kaydetturuyordu(4). Sermayenin meleriyle, yaðmacý tarýmda rahatça cirit atmasýyla anlayýþýn zaferiyle, her beraber köylülük içerisinde de türlü hilenin, hüllenin, ayrýþmalar yaþandý ve devlet vergi kaçakçýlýðýnýn, bürokrasisine yakýn olan katdolandýrýcýlýðýn meþruiyete manlar tarýma yerleþen kapitabürünmesiyle yürütüldü. lizmle yoksul köylülüðe hükBürokrasi ve ona yakýn metmeye baþladýlar. unsurlar bu iðrenç köþe Sermayenin kýrlara giriþiyle kapma oyununda, vurgunberaber eski üretim iliþkiculukta sýnýr tanýmadýlar ve lerinde çözülmeler gerçekleþti, bugünün büyük Çin zenginaz topraklý köylüler topraklarýný tekelci sermayeye Dünün emperyalist devleri iþte bu tiksinti verici sosyal devretmek zorunda býrakýldýlar ve kentlere göç bu lerinden(ABD, AB, Japonya çöküþ döneminde serpilip dönemde artýþ gösterdi. Geliþen sanayi muhtaç geliþti. gibi) doðu(Asya) odaklý olduðu iþgücünün önemli bir kýsmýný buradan 2001 yýlýnda Çin'in Dünya ülkelere doðru bir güç saðladý. Ancak, ilkel temellerde geliþen piyasa Ticaret Örgütü'ne giriþiyle kapitalizmi kendi iç çeliþkilerini de kaçýnýlmaz kaymasý gerçekleþmekte beraber uluslararasý finansolarak doðurdu. olduðunu söylemek yerinde kapitalle entegrasyon saðlandý, Çin Kapitalizminin Geliþimi olacaktýr. Bu eksen kaymasý dýþ yatýrýmlarýn önündeki tüm engeller ortadan kaldýrýldý ve Piyasa kapitalizminin önündeki tüm engellerin bugün ticaret savaþlarý ÇKP önderliðindeki bu ÇKP bürokratlarýnca bertaraf edilmesiyle beraber þeklinde tezahür edecek olsa operasyonla Çin topraklarý biriken çeliþkiler toplumsal muhalefetin yükyabancý sermayeye kapýlarýný seliþinin zeminini oluþturdu. Bu noktada dahi, çatýþmanýn ihraç ardýna kadar açtý. Büyüyen 1989'daki Tianenman katliamýnýn tarihsel olarak pazarlarý kavgasýndan sýnai kapitalizmin duyduðu belirleyici bir önemi vardýr. Bu katliamla politik ve askeri alanlara ucuz iþgücü ihtiyacý kapitalist bürokrasi yükselen toplumsal muhalefete, kendi yayýlýþýný da bugünden tarým iþletmeleriyle toprakgelecek planlarýna ve kapitalist düþlerine tezat görmek gerekiyor. Asya'nýn larýndan edilen yoksul düþen her þeye karþý var gücüyle saldýracaðýný ve köylülüðün vahþice Çin'i ucuz iþgücü cennetine dönüþtürmekte kararlý yükseliþinin motor sömürülmesiyle giderildi. 16. olduðunu göstermiþ oldu. Nitekim 1992 yýlýnda ekonomisi ise elbette Çin. Parti Kongresi ÇKP'nin katliamýn ilk meyveleri elde edildi. Tianenman katliamýnýn ve SSCB'nin çözülüþünün verdiði özgüvenle parti kapýlarýný Çinli iþadamlarýna, büyük kapitalistlere açtý. bürokrasisi 14. Kongre'de planlý ekonomiyi tasfiye etmeye ve Amerikan sermayesinin en gözde yayýn organlarýndan New özelleþtirmelerin tam gaz ilerlemesine karar verdi. Bir yandan York Times, 20 yýlda oldukça yol alan bu dönüþüm sürecinde dýþ sermayeye de bu yolla bir mesaj verilmiþ olunuyordu. ÇKP'nin dünyanýn en saðcý diktatörlüðü haline geldiðini ilan Yabancý sermayedarlara ucuz iþgücü vaat eden ÇKP, dýþ ediyordu! Yükseliþteki Ülkelere Marksist Bakýþ yatýrýmlarý kendisine çekerek pazarda avantajlar elde etmek niyetindeydi. Yatýrýmlarýn en önemli kýsmýný ise 1949 Küçük burjuva sosyalizminin, ortak düþmaný emperyalizm devrimiyle beraber yurtdýþýna kaçarak Hong Kong, Tayvan, belleyip üçüncü dünya milliyetçiliðine sarýlmasý yeni bir Malezya gibi ülkelere yerleþen sermayedarlarýn büyük þirket- fenomen deðil. Tüm kabuðu sýyrýldýðýnda bu düþüncenin leri oluþturuyordu. Böylece Çin burjuvazisinin bu kesimi de özünde mazlum edebiyatýndan devþirme çarpýk bir emperyakazanýldý ve restorasyon tüm hýzýyla devam etti. Reformun en lizm anlayýþýnýn yattýðý görülecektir. Bu anlayýþa göre geri önemli ayaðýný, planlý merkezi ekonominin zayýflatýlmasýyla býrakýlmýþ ülkenin ekonomik olarak geliþmesini engelleyen eþgüdümlü olarak, özelleþtirmelerle beraber özel þirketlerin Batýlý emperyalist güçler baþ düþmandýrlar. Meseleyi antidevlet þirketleri üzerinde imtiyaz edinmeleri oluþturdu. Bu Marksist bir bakýþ açýsýyla "geri býraktýrma" temelinden ayrýcalýklar sayesinde 95 yýlýnda özel sektör ulusal ekonomik kavrayýnca "mazlum" ülkelerin emperyalist ülkelerle rekabet
54
etme ihtimali de pek tabii olamaz. Böylece bu anlayýþ Çin'e ya da Rusya'ya karþý bir emperyalist saldýrýda anavatan savunmasýnýn meþruluðunu ortaya atar, Çin'in baþdöndürücü geliþimine gözlerini kapar ve kendi küçük burjuva hülyalarýyla yetinerek emperyalist kapitalizmin tarihsel bir eðilimi karþýsýnda dil tutulmasý yaþar. Biraz ileride ayrýntýlý olarak inceleyeceðimiz Çin'in büyümesini Marksist bakýþ açýsýndan yorumlamak için kapitalizmin dinamiklerini eþitsiz ve bileþik geliþim yasasý çerçevesinde incelemek zorunludur. Emperyalizmin ileri aþamalarýnda emperyalist devletler meta ihracýyla sýnýrlý kalamazdý. Artýk eski sömürge bölgelerde de kapitalist geliþmenin saðlanmasý ve uluslararasý kapitalist sisteme bu ülkelerin de entegre edilmesi gerekmekteydi. Ancak kapitalizm hýzla nüfuz ettiði ve üretim biçimini geri dönülmezcesine deðiþtirdiði bu ülkelerde en eski üretim biçimleriyle yan yana yükseldi. Bu ülkeler emperyalist ülkelerin geçirdiði tüm aþamalarý geçirmediler. Böylece bir yandan Þangay'ýn göz alýcý gökdelenleri, devasa demiryollarý aðý, füzeler göz kamaþtýrýrken bir yanda da fakirlikten kýrýlan kýrsal kesimin ilkel üretim araçlarý mevcut olmaya devam etti. Yükselen orta sýnýfýn artan ihtiþamýna, doymak bilmezcesine tükettiði lüks tüketim mallarýna, Çinli iþçilerin büyük sefaleti ve toplumsal yýkým eþlik etti. Kapitalizmin yayýlma dürtüsünden doðan eþitsiz ve bileþik geliþim, Çin gibi yükselmekte olan ülkelere birçok fýrsatlar sundu. "Yükselen ülkeler adý da verilen bu ekonomilerin yüksek büyüme hýzlarý gerçekleþtirmelerinde, bu ülkelere akan yabancý sermayenin önemli bir rolü oldu. Çoðu, ABD ve Avrupa kökenli çok uluslu þirketler, yatýrýmlarýný baþta Çin olmak üzere Asya'nýn ucuz ve uysal iþgücü deposu ülkelerine yönlendirdiler ve giderek kapitalistleþen ve derin bir iç pazar da yaratan bu ülkelere mevzilendiler. Giderek, Batý'nýn artýk-kar oranlarý yetersiz görünen demir-çelik, petrokimya gibi 'aðýr sanayiler', bilgisayar programcýlýðý gibi hizmet dallarý da bu ülkelere kaydýrýldý."(6) Böylece bu ülkeler dünya ekonomisinde hayati öneme sahip birer üretim merkezleri haline geldiler ve siyasi güçlerini arttýrdýlar. Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan gibi ülkeler bölgesel güçler haline geldikleri ölçüde kendi yayýlmacý planlarýný hayata geçirmek için kollarýný sývadýlar ve birbirleriyle birçok anlaþmaya imza attýlar, ticari iþbirliðine soyunup emperyalist ülkelere meydan okudular. Bu ülkeler içerisinde en çok sivrileni ise Çin oldu, ABD stratejik düþman ilan ettiði ve dýþarýda attýðý her adýmda hegemonyasýnýn yeniden tesisini saðlamak için uðraþtýðý Çin karþýsýnda pek çok adýmda geride kaldý. Çin ekonomisi kapitalizmin tarihinde eþi görülmemiþ bir büyümeyle rakiplerinin dudaðýný uçuklattý. Bir Devin Doðuþu: 2000'li Yýllarda Çin Çin ekonomisinin yükseliþi akla her seferinde ABD ile yapýlan bir kýyaslamayý getiriyor. ABD ve Çin arasýndaki emperyalist siyasette denge konumunu oluþturan unsurlarý yazýnýn baþýnda incelemiþtik. Burada ise iki ülkenin ekonomilerini kýyaslamak yerinde olacaktýr. Ýki ekonomi arasýnda gözle görülür farklýlýklar var. James
MARKSÝST BAKIÞ
Petras'ýn Financial Times'ýn bir yazýsýndan çýkardýðý sonuçlara göre "Çin önderliðindeki Asya ülkeleri üretim, ulaþým, teknoloji ve madencilik alanýnda yaptýklarý muazzam yatýrýmlarla dünya liderliðine oynamaktalar. ABD ise tam tersine, kullandýðý askeri yöntemlerle yaratmaya çalýþtýðý imparatorluk ve spekülatif ekonomisi ile iniþte..." Bu tabloyu örneklerle açacak olursak... Çin 2012'ye kadar 18 bin km'lik tren hatlarý inþa etmeyi planlar ve son 30 yýlda geliþmiþ ülkelerden 3 kat büyüme hýzýna sahip olarak GSMH'sýný 10'a katlayýp rekor kýrarken ABD trilyonlarca dolarý batýk bankalarý finanse etmeye ve savaþ bütçesine ayýrýyor.(7) ABD,
Asya'daki ve Afrika'daki çýkarlarýný saðlama alacak James Petras'ýn askeri gücü finanse etmek Financial Times'ýn bir için milyarlarca dolar har- yazýsýndan çýkardýðý carken Çin birçok ülkeyle sonuçlara göre "Çin ticari anlaþmalar imzalýyor, bu ülkelere yatýrýmlar yapý- önderliðindeki Asya yor ve yabancý yatýrýmlarý ülkeleri üretim, kendi ülkesine çekiyor. ABD ulaþým, teknoloji ve arka bahçesi Latin madencilik alanýnda Amerika'da Kolombiya gibi bir devlete milyar dolarlýk yaptýklarý muazzam yardýmlar yapar, Ýsrail'in yatýrýmlarla dünya lidaskeri gücünü finansal olarak erliðine oynamaktalar. desteklerken Çin ise stratejik ABD ise tam tersine, açýdan önemli enerji yataklarýnda hakimiyeti ele kullandýðý askeri yöngeçirmek için diðer ülkelerle temlerle yaratmaya anlaþmalar imzalýyor. çalýþtýðý imparatorluk Kýsacasý ABD devasa savaþ ve spekülatif bütçesiyle ve üretken olmayan sektörlerde yoðun- ekonomisi ile iniþte..." laþan ekonomisiyle, çöken Büyük Ortadoðu Projesi, çýrpýndýðý Afganistan bataklýðýnda kaybettiði enerjiyle bu zorlu dönemde Çin gibi dinamik, üretici kapasitesini alabildiðine artýran, dýþ yatýrýmlarý çeken ve ihracat þampi-yonu haline gelen bir rakiple karþý karþýya. Washington ekonomik açýdan Çin karþýsýnda geri adým atmak zorunda kaldýkça, týpký köþeye sýkýþan ve sýkýþtýkça daha da korkan bir kedinin tüy-
55
MARKSÝST BAKIÞ
lerini kabartýp hasmýna karþý saldýrý hazýrlýðýna geçmesi gibi, 2008'de 266 milyar dolarlýk ticaret fazlasýna sahip olan Çin'in gittikçe daha artan bir ihtiyaçla askeri gücüne sarýlýyor ve bu fazlasý ekonomik krizin etkileriyle beraber 2009 yýlýnda onunla avunuyor, elindekileri kaybetmemenin telaþýna düþen 196 milyar dolara düþtü, ancak 1 trilyon dolarlýk ihracat kaher burjuva gibi vahþice saldýrýyor. pasitesi kriz koþullarýnda bir mucize olarak yorumlandý. ABD ve AB ülkeleri kriz döneminde sýfýr büyüme dolaylarýn- Çin'deki yatýrýmcýlar dünyanýn geri kalanýnda yaþanan büyük da gezerken Çin %8'lik büyümesiyle ne krize karþý karlarýný büyük oranda Çin'in büyümesini kadar ciddi bir rakip olduðunu bir kez muhafaza etti-ler. Çin, ihraç Marksist bakýþ açýsýndan yorumdaha gösterdi. Yüzyýlýn baþýnda ABD pazarlarýnda da ABD'nin gerileyen ve Çin'in GSMH'si arasýndaki 8 katlýk lamak için kapitalizmin dinamik- etkisine karþý üç kata varan bir fark 10 yýl içerisinde 4'e düþtü. Çin bu büyümeyle etkisini hissettirdi. Ýhralerini eþitsiz ve bileþik geliþim sene içinde Japonya'yý da sollayýp catýnýn yanýnda, ihtiyaç duyduðu eneryasasý çerçevesinde incelemek dünyanýn en büyük 2. ekonomisi, zorunludur. Emperyalizmin ileri ji ve tüketim mallarýyla ithalatý da Almanya'yý geride býrakýp dünyanýn geniþleyen Çin, kriz koþullarýnda aþamalarýnda emperyalist ihracat þampiyonu unvanlarýný elde pazar arayan kapitalistlerin yarasýna devletler meta ihracýyla sýnýrlý etti. 2008'e kadarki 5 yýllýk süre içinde da bir ölçüde merhem oldu. kalamazdý. Artýk eski sömürge Çin'in ihracatla ve yatýrýmlarla besledünya ekonomisinin büyümesinde Çin bölgelerde de kapitalist %20'lik payýyla baþý çekiyordu. nen ekonomisi, Çin kökenli çok ulusDemir-çelikte dünya üretiminin geliþmenin saðlanmasý ve ulus- lu þirketlerin(ÇUÞ) de karlarýný katlayarýsýný gerçekleþtiren Çin, motorlu malarýný saðladý. Financial Times'ýn lararasý kapitalist sisteme bu taþýt üretiminde de 2009 yýlýnda bir en büyük 500 ÇUÞ listesinde Japonya ülkelerin de entegre edilmesi önceki yýla göre üretimini %48 oranýn10 firma kaybederken Çin þirketgerekmekteydi. Ancak kapitalizm da arttýrarak(alýþýlmadýk derecede lerinin sayýsý 12'den 38'e çýktý. Ýlk hýzla nüfuz ettiði ve üretim büyük bir oran) 13.790.000 motorlu 5'teki ABD þirketleri yerlerini Çin, biçimini geri dönülmezcesine taþýtla dünyada ilk sýrayý aldý. ABD'nin Rusya ve Brezilya firmalarýna býrakayný kategorideki üretimi ise deðiþtirdiði bu ülkelerde en eski týlar. Petro China ve China Mobile'ýn 5.711.000'de kaldý. 20 yýl öncesinde yükseliþi Microsoft ve Shell gibi dev üretim biçimleriyle yan yana otomobil pazarýnda hiçbir üretici güce yükseldi. Bu ülkeler emperyalist tekelleri yerinden etti. sahip olmayan Çin, 1985'te %3 olan ülkelerin geçirdiði tüm aþamalarý Bankacýlýkta da þaha kalkan Çin, yüksek teknoloji ihracatýnýn payýný da dolarýn uluslararasý re-zerv para konugeçirmediler. Böylece bir yandan 2002 yýlýnda %22'ye çýkardý ve muna meydan okuyarak yeni bir 2009'da ABD'yi geçip en büyük oto- Þangay'ýn göz alýcý gökdelenleri, dünya parasý yaratýlmasý isteðinin mobil üreticisi oldu. Bu muazzam devasa demiryollarý aðý, füzeler öncüsü oldu. Çin'in 750 milyar dolargeliþmeler kapitalizmin uzun zamandýr göz kamaþtýrýrken bir yanda da lýk ABD bonosu alacaðý bulunuyor. alýþkýn olmadýðý türden. Öyle ki son 30 fakirlikten kýrýlan kýrsal kesimin Çin sahip olduðu 2 trilyon dolarlýk yýlda ortalama olarak %9.7 oranýnda rezervle uluslararasý finansal sistemde ilkel üretim araçlarý mevcut büyüyen Çin'in bu büyümesi ekonoönemli bir güç teþkil ediyor. 7 büyük olmaya devam etti. mistlerce sürekli olarak Ýngiltere'nin Asya ülkesinin bankalarý 4.6 trilyon 19. yüzyýldaki büyümesiyle kýyaslanýyor ve "dünyanýn atö- dolarlýk rezerv parayý ellerinde tutuyor. Bu miktar dünyanýn lyesi" sýfatý artýk Çin'e bahþediliyor. Oyuncak sektöründen, geri kalanýndan dahi fazla. elektronik aletlere, tekstilden enerji iþletmelerine kadar çok geniþ bir yelpazede dünya üretiminde söz sahibi olan Çin, Ferit Eren üretken ekonomisiyle gittikçe daha fazla hammadde ve enerjiye ihtiyaç duyuyor. John Chan'in aktardýðýna göre 2004'te (1) Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, cilt dünya çapýnda üretilen kömürün ve demirin %30'unu, 3, s. 1142 alüminyumun %25'ini tüketen Çin(8) üretici kapasitesini art- (2) Claudin, Komintern'den Kominform'a, cilt 2, s.364 týrdýkça daha fazla enerji ihtiyacý duyuyor ve yeni kaynak (3) Troçki, "Altýncý Kongre'den Sonra Çin Sorunu" (4 Ekim arayýþlarý içerisine giriyor. 1928), age, s.272 Çin bu baþarýlarýnýn önemli kýsmýný dýþ yatýrýmý ülkeye çekip, (4) Martin Hart-Landsberg, Paul Burkett. Küresel Çatýþmanýn ihracattan elde ettiði fazlalarla finanse ediyor. Ýhtiyaç duy- Yeni Aktörü: Çin ve Sosyalizm, sf:65 duðu enerji kaynaklarýna ticaret anlaþmalarýyla ve ilerlettiði (5) Martin Hart-Landsberg, Paul Burkett. Küresel Çatýþmanýn iliþkilerle ulaþýyor. 1985'te 1 milyar dolar olan dolaysýz Yeni Aktörü: Çin ve Sosyalizm, sf:79 yabancý yatýrým 2002'de 50 milyar dolara çýkmýþtý. Çin'in (6) Mustafa Sönmez. Emperyalistler Arasý Yeniden Paylaþým Avrupa ülkeleriyle olan ticareti ise son 30 yýlda 40 kat arttý. ve Deðiþen Dengeler: Yeni Hasýmlar, Yeni Hýsýmlar Arap ülkeleriyle 2007 yýlýnda 37 milyar dolar olan ticaretini (7) James Petras. US and China: One Side is Losing, The 2009'da 133 milyar dolara çýkaran Çin(9), 2004'te Other is Winning Japonya'nýn, 2008'de Hindistan'ýn, 2009'da Brezilya'nýn en (8) John Chan. The Implications of China for World büyük ticaret ortaðý olarak ABD'yi geride býraktý. 1994'ten Socialism 2003'e ihracatý 121 milyar dolardan 365 milyar dolara çýkan, (9) Ergin Yýldýzoðlu. 1979 mu 1989 mu?
56
Yaþasýn Bolþevik-Leninist Geleneðimiz! "Geçmiþleri dolayýmýyla, Stalin'in mezar kazýcýsý olduðu bu devrimle baðlantýlý olan bu insanlar, bizzat varoluþlarýyla Stalin'i rahatsýz etmektedirler. Eðer Stalin yýllar süren hazýrlýklarýn ve kararsýzlýðýn ardýndan, þimdi kanlý baskýda karar kýlmýþsa, bu onun, devrimin tasfiyesi yolunda yeni ve þimdiye kadar yaptýklarýyla karþýlaþtýrýlamayacak bir þeylere hazýrlandýðýnýn göstergesidir."
“Eðer Büyük Temizlikler yapýlmamýþ olsaydý, Stalin'in izlediði siyasi hat boyunca uygulamaya koyduðu büyük deðiþiklikleri gerçekleþtirmesi çok zor olurdu. Büyük Terörün kurbaný olanlarýn büyük çoðunluðu gerçek anti-faþist ruhla büyümüþ ve eðitilmiþlerdi. Eðer sað kalmýþ olsalardý, eðer yok edilmemiþ olsalardý, Stalin için 1939'da RibbentropMolotov paktýný imzalamak çok daha zor olurdu. Ve eðer bu pakt söz konusu olmasaydý, II. Dünya Savaþý tarihte baþlamýþ olduðu þekilde baþlamayabilirdi.”