Ezilenlerin kurtuluþu için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ YIL: 1
SAYI: 9
1 EKÝM 1999
ÝÇÝNDEKÝLER: KAPÝTALÝZM DÜNYAYI ÖLDÜRÜYOR S a yf a 4 - 5
Reformsuz reformizm S ay fa 3
RUSYA: Devrim nasýl kaybedildi? Say fa 6 Bedelli ask erlik Tayv an’ýn fark ý Demok rasi dedik leri S ay f a 2
Demokratik devrim mi ZÝNDANLAR BOÞALSIN! Tutsaklara özgürlük! Sosyalist devrim mi? Say fa 7
S ay fa 8
150.000 TL
Ecevit barýþ çaðrýlarýna kulak týkýyor
BARIÞ ÇAÐRISINA SAHÝP ÇIK! ž Operasyonlar durdurulsun ž Ýdam kararý uygulanmasýn ž Piþmanlýk yasasý yerine genel af çýkarýlsýn ž Siyasi çözüm için adým atýlsýn
Sayfa 2
Ýþçi Demokrasisi
1 Ekim 1999
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ YA BA RBA RL IK YA S OSYAL ÝZM Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk ve savaþlarýn nedeni küçük bir azýnlýðýn kâr hýrsýdýr. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kollektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür. Ý Þ Ç Ý SI NI FI N I N K U R T U L UÞ U K EN DÝ E S ER Ý OL A C A K T I R Sosyalizm ancak iþçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Ýþçiler bunu ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla, aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. RE F OR M DE Ð Ý L D EV RÝ M Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý patronlarý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlamaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bu sistem ancak iþçilerin kitle eylemleriyle deðiþtirilebilir. Bir iþçi devrimi zorunludur. E N T E RN A SY ON AL Ý Z M Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Ýþçilerin vataný yoktur. Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýki farklý ülkenin iþçilerini karþý karþýya getirecek her þeye karþý çýkýlmalý, diðer ülkelerdeki iþçilerin mücadeleleri desteklenmelidir. T EK Ü LK E DE SO SY AL Ý Z M M ÜM K ÜN DE Ð Ý L DÝ R Rusya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa yaþayamaz. Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya’da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928-29’daki karþý devrime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr. UL U S AL SO RU N Sosyalistler halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurlar. Ezenlerin milliyetçiliðine karþý mücadele edip, ezilenlerin kurtuluþ mücadelesini desteklerler. A ZI NL I K L A R Sosyalistler ezilen her türlü etnik, cinsel, dinsel azýnlýðýn mücadelesini destekler, onlarýn örgütlenme haklarýný savunurlar. C Ý NS Ý Y E T Ç Ý LÝ K Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Sosyalistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Sosyalistler insanlarýn cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederler. D E VR ÝMCÝ PA R TÝ Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti, iþçilerin her mücadelesini destekleyip genelleþtirmeye, tek tek mücadeleleri birleþtirmeye çalýþýr. Sosyalistler iþçi sýnýfýnýn günlük mücadelesi içinde yer alýp en militan iþçileri sosyalizm ve partinin gerekliliði fikrine ikna ederek devrimci bir parti inþa edebilirler. P A R T Ý Ý Ç Ý D EM OK R AS Ý Sosyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur. Tartýþmanýn amacý dünyayý deðiþtirmektir. Bu da parti üyelerinin birlikte hareket etmesiyle gerçekleþebilir. Demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur. DE V R Ý M C Ý GÖ R EV Bu fikirlere katýlan, böylesi bir partinin gerekliliðine inanan herkesi, Ýþçi Demokrasisi Parti Giriþimi’ne katýlmaya çaðýrýyoruz.
Ezilenlerin kurtuluþu için ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ Tarih: 1 Ekim 1999 Sayý: 9 Uluslararasý Akým Tanýtým Yayýncýlýk / Sahibi: Tülay Koçak Yazý Ýþleri Sorumlusu: Türkan Uzun / Adres: Ambarlar Yolu, Beyazsaray Apt. 10/30, Sýhhiye Ankara Tel: (0312) 229 3257 Baský: Yön Matbaacýlýk
Tayvan’ýn farký ne? Önce bir gürültü koptu, gecenin sesizliðini yýrtarcasýna. Ve ardýndan insanlarýn umutlarý, hayalleri yýkýlmaya baþladý birer birer. Bazýlarýnýn kalbi daha hýzlý atmaya baþlamýþtý, bazýlarýnýn ise bir daha atmamak üzere susmuþtu. 17 Aðustos deprem felaketinde binlerce insan öldü. Peki bunun sebebi neydi? Bu kadar insanýn ölmesine engel olunabilir miydi? Tabii ki evet. Eðer kâr için deðil de insan ihtiyaçlarý için üretim yapýlsaydý, insan hayatýna önem verilip yerleþim yerleri dikkatlice seçilseydi, kontroller adamakýllý yapýlsaydý daha az insan ölürdü. Ýmara kapalý olmasý gereken bölgelere imar izni veren, gerekli denetimleri yapmayan yöneticiler kendi suçlarýný üstlenmekten kaçýnýyor. Tüm suçu müteahhitlere ve doðaya atarak, “ne yapalým altýmýz çürük” diyerek iþin iþinden çýkmaya çalýþýyorlar. Tayvan’da 7.6 þiddetindeki depremde iki bin kiþi ölürken, Tayvan’dan kat kat daha fazla silaha para yatýran Türkiye’de 7.4 þiddetindeki depremde yirmi binin üzerinde insanýn ölmesi tuhaf bir durum. Oysa ki Silahlý Kuvvetler’in modernizasyonu için harcanan 150 milyar dolarlýk para daha saðlam binalar yapýlmasý için harcansaydý ölen insan
sayýsý daha az olabilirdi. Bir baþka acýklý durum da geliþmiþlikten, modernlikten bahseden Türk devletinin hiç bir kurtarma grubunun, hiç bir kurtarma aracýnýn olmayýþý ve Kýzýlay’ýn çadýrlarýnýn eski ve yetersiz oluþu. Bir de depremzedelere yardým etmek için yine depremzedelerden alýnmaya çalýþýlan vergiler var. Tüm bunlar kapitalist sistemin insanlar için ne kadar yetersiz olduðunun ve insanlarýn hayatýný nasýl da hiçe saydýðýnýn kanýtýdýr. Bugünkü hükümete ba-
kýnca bu duruma bir de canilik ekleniyor. Ýnsanlar kapitalizmin yetersizliði yüzünden acý içinde sokaklarda yatarken ýrkçý partinin ýrkçý bakaný “Ben Yunan kaný, Ermeni kaný istemem” diye açýklamalarda bulunuyor. Yýllardýr birbirlerine kýrdýrýlmaya çalýþýlan Türk ve Yunan halký, birbirinin yardýmýna koþarken, Türk devletinin acizliðini görüyoruz. Ýþte bu yüzden biz “ya barbarlýk, ya sosyalizm” diyoruz. Ýnsan hayatýnýn önemseneceði bir sistem için mücadele verilmesi gerektiðini söylüyoruz.
Bahatttin Özerengin
Þ a mi l T ok
Demokrasi dedikleri
Çürük olan altýmýz mý yoksa sistem mi?
Sorun kapitalizm mi, açgözlülük mü? Deprem doðal bir felakettir. Depremi en az can ve mal kaybýyla atlatmak insanlarýn elinde. Müteahhitler malzemeden çalmasa, ustalar insan hayatýný düþünerek yaptýklarý iþin en iyisini, en güzelini yapsalardý deprem bu kadar yýkým, can ve mal kaybýna yol açmazdý. Ýnsanlarýn bu depremden de diðerlerinden olduðu gibi ders alacaðýný hiç zannetmiyorum.Yaptýklarý eksik malzemeli evlerde müteahhitlerin, ustalarýn ve inþaatla uðraþan insanlarýn da aileleri oturuyor, can ve mallarýný kaybediyorlar. Ama iþin içine milyonlar ve milyarlar girince hiçbir þey göz önüne alýnmýyor. Türkiye’nin büyük zannedilen Kýzýlay’ý bir yere kadar yeterli olabildi. Ýnsanlar su geçiren saðlýksýz çadýrlarý alabilmek için günlerce kuyruklarda beklediler. Bu da yetmiyormuþ gibi çadýrlar yetersiz kaldý. Ayný zamanda yardým eden devletlerin yardýmlarý da, formalite saçmalýklarý yüzünden gümrük kapýlarýnda bekletilerek yardým maddelerinin bozulmasýna neden olundu. Ýnsanlarýn acýlarý dindirileceði yerde insanlar çare-
sizliðe mahkum edildi. Toplanan yardýmlar merkezlere gereðinden fazla daðýtýldýðýndan ücra yerlerdeki insanlara yardým götürülmedi. Daðýtým sýrasýnda, insanlar sefalet içindeyken yardým alabilmeleri için deprem bölgesinde yaþadýðýný ve kim olduklarýný kanýtlamalarý istendi. Aç ve sefalet içerisindeki insanlardan böyle formaliteler istenilmesi bir vicdansýzlýk örneðidir. Bu bölgelerde karaborsacýlýk baþ göstermiþ; çay, þeker ve ekmek gibi temel gýdalarýn fiyatý iki üç katýna çýkarýlmýþ, insanlarýn açgözlülüðü bir kez daha ortaya çýkmýþtýr. Doðal afetler bile insanlarý kendisine getirememekte. Ýnsanlarýn açgözlülüðü deprem sonrasýnda da bütünüyle kendisini gösterdi: Yýkýlmýþ evlerden eþyalar çalýndý. Eþya çalmakta yetmiyormuþ gibi can pazarýnda canlý insanlarýn organlarý biri bin paraya satýlmaya baþlandý. Su altýnda kalan cesetler ise kaderlerine terkedildiler. Bütün bunlara neden olan kapitalist düzen mi yoksa, insanlarýn açgözlü olmasý mýdýr?
A s iy e Kan at
B a þ k a ç a r e yo k , a la c a k s ýn ! Böyle sürmeyeceðini ispatlamak için çöken yüzlerce binanýn ardýndan, evi baþýna yýkýlmýþlarýn þehri burasý. Yýkýntýlar arasýnda önceden olduðuna inandýklarý þeyleri artýk göremeyenler, naylonlara sarýlmýþ çadýrlarda misafirlerle konuþanlar hep ayný yere varýyorlar: “Devlet yok evladým, meðer ki yokmuþ.” - Kötü yapýlý evler cüsseleriyle kandýrmýþ olmalý sizi, içlerinde televizyonlarý, televizyonlarýnda kravatlý
Bedelli’nin bedeli Geçtiðimiz ay bedelli askerlik için baþvurular yapýldý. Ama her zamanki gibi iþçi sýnýfý büyük ölçüde bu uygulamadan yararlanamadý. “Bedel”i ancak zengin kesimler rahatça ödeyebiliyor. Bedelli askerlik yasasý var olan anlayýþý bize çok iyi gösteriyor: “Parasý olanlara teskere, parasý olmayanlar askere.” Türkiye’de ordunun yeri çok farklý. Ordu hiyerarþinin, emir-komuta zincirinin, disiplinin insanlara benimsetildiði en temel yerlerden biri. Hiyerarþi ve disiplin sadece komutanlarýn deðil patronlarýn da iþine geliyor. Askerlik gençlerin en verimli, en güzel çaðlarýný alýyor. Yýllardýr süren kirli savaþ nedeniyle bazen de canýný alýyor. Bu nedenle özellikle son yýllarda artan sayýda kiþi asker kaçaðý durumuna düþtü. Ne var ki baþka birçok ülkede olduðu gibi Türkiye’de de askere gitmek istemeyenler gerekirse polis zoruyla askere götürülüyor. Toplumdaki eþitsizlik ve haksýzlýklar askerlik konusunda da geçerli. Bu zamana kadar hiçbir üst düzey bürokrat, TÜSÝAD üyesi olacak kadar zengin bir iþadamýnýn ya da general oðlunun kirli savaþta öldüðünü duymadýk. Ama nutuk atarken “sizin çocuklarýnýz bizim çocuklarýmýz” diyorlar. Bizler bu hayatýn cefasýný çekerken, onlar sefasýný sürmesini çok iyi biliyorlar. Bazý yabancý ülkelerde olduðu gibi zorunlu askerlik yerine gönüllü askerlik çýkarýlmalý ve Fransa’daki gibi askerlik belki 1 güne kadar düþürülmelidir. Böylece toplumdaki eþitsizlik ve adaletsizlik yoksullar lehine biraz olsun düzeltilmiþ olur.
veya apoletli beyleriyle. “Nasýl geçireceðiz kýþý burada, daha þimdiden çocuklar öksürür, dedemiz yatarken? Yardýmý da kesilecek sivillerin.” - Geçici konutlar yapýlýyor kýþý geçirmek için (Kanmýyorlar artýk). “Bize düþer mi ki?” - Hayýr düþmeyecek, size yapýlmýyor o konutlar çünkü. Ama sen isteyeceksin. “Kimden isteyeyim evladým. Yok ki muhatabý-
mýz.” - Seni dinlemezlerse topla komþularýný öyle git, baðýrýþýn ki duysunlar. “Yok evladým kaldýk bir baþýmýza.” - Ýsteyeceksin teyze, sen istemeden vermezler. Ýstedikçe öðreneceksin ihtiyacýnýn yarýnki yemek ve kýþlýk çadýrdan ibaret olmadýðýný. Sonra daha çok isteyeceksin, bu kez bilerek ve alacaksýn, baþka çaren yok çünkü...
Tü r kay K ay n ak
Cumhuriyetin kurulmasýyla beraber sözde demokrasi dediðimiz þey geldi. Peki nedir bu demokrasi (eþitlik, özgürlük); herkesin hakkýný aramasý, herkesin istediðini söyleyebilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý önünde herkesin eþit olmasý vs... Peki demokrasinin var olmasý yeterli mi? Herkes demokrasiden istediði kadar yararlanýyor mu? Yasalar karþýsýnda herkes ayný mý? Bazý noktalarda ayný. Mesela beþ yýlda bir yapýlan seçimlerde istediðin partiye oy verebiliyorsun (mecburen), istemediðin yerde çalýþmayabilirsin; ama çalýþacaðýn bütün yerler ayný.Veyahut iþ yok, tercih yok. Demirel demokraside çareler tükenmez diyor sýk sýk. Eðer ki bahsettiði nesne tükenmez kalemse kalemin içini deðiþtirmediðin zaman yazmaz; ama isim olarak doðru, tükenmez(!) kalem. Eðer ki kimisi sadece fikirlerini söylediði için yýllarca cezaevlerini boyluyorsa ve kimisi de trilyonlarý götürdüðü halde yönetilenler tarafýndan ödüle tabi tutuluyorsa eþitlik yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasiden yararlanabilecek kesimleri ve onlarýn demokrasiyi kullanma miktarlarýný kesimlerin aðýrlýk ve konumlarýna göre yine yönetenler belirliyor. Devletin anayasasý da yöneticilerin kendilerini daha iyi hissedebilmeleri için oldukça uygun. Buna raðmen bazen yöneticiler bile anayasayý eleþtiriyorlar. Mesela Yargýtay Baþkaný Sami Selçuk þöyle diyor: “Kurþun yerine oy kullanýlarak kabul ettirilen 1982 Anayasa’sý hazýrlayanlarý, hazýrlanýþý ve biçimiyle bir tür ferman anayasasýdýr… Ana asa y meþruluktan yoksundur, geçersizdir.“ Lenin, burjuva demokrasisinin sadece görüntüden ibaret olduðunu anlatýr. Marks’ýn da ifade ettiði gibi, üretim araçlarýnýn denetimi küçük bir azýnlýðýn elinde olduðu sürece politik hayatta da onlar her zaman daha üstün olacaktýr. Çoðunluðun iktidarý olmadýðý sürece de bu hep böyle devam edecektir. Peki nedir çoðunluðun iktidarý, yani iþçi sýnýfýnýn iktidarý? Büyük bir çoðunluðun yine bu çoðunluk adýna gerçekleþtireceði demokratik ve baðýmsýz bir hareketle kazanacaðý iktidardýr.
A l i Erd o ð a n
Barýþ istiyorum PKK, Abdullah Öcalan’ýn çaðrýsý üzerine, bir grup gerillayý barýþ temsilcisi olarak Türkiye’ye teslim etti. Belli bir temsil düzeyine sahip “Barýþ ve Demokratik Çözüm Grubu”’nun Türk güvenlik güçlerine teslim olmasý dünya basýný tarafýndan yakýndan izlendi. Ne yazýk ki bu tarihi olay Türk medyasý tarafýndan adeta yok sayýldý. Þu çok açýk ki Öcalan ve PKK, barýþ konusunda yýllardýr söylediklerini tekrarlamakla kalmýyor, ciddi somut adýmlar atarak gerçek barýþý saðlayabilmek için siyasi platformlarda çözümler arýyor, çözümler üretiyorlar. Depremden sonra her þeyi sorgular olduk; devleti, sistemi, anayasayý, demokrasiyi, milliyetçiliði, affý, siyasi partileri, ekonomiyi, cezaevlerini ve barýþý. Bunlarýn hiçbiri diðerinden baðýmsýz deðil; ama baðlantýlarý kurmak ve müdahale etmek bize düþüyor. Barýþ istiyorum, hemen þimdi ve bu mümkün biliyorum. Biz kardeþ iki halkýz. Her iki tarafta da annelerin gözyaþlarý var. Gözyaþlarýný dindirmek, savaþ yüzünden yoksullaþmamýzý engellemek için þu anda karþýmýza çýkan fýrsatlarý deðerlendirmeliyiz.
Nev ru z As l an , SE S ü y es i b i r h e mþ i re
1 Ekim 1999
Ýþçi Demokrasisi
Sayfa 3
reformsuz reformizm
Ecevit ne yapýyor? Bülent Ecevit, “devlet, cezaevlerinde otoritesini her ne pahasýna olursa olsun yerleþtirecek” diyor. Baþbakan depremden sonra ilk kez bu kadar kararlý bir þekilde konuþtu. Depremzedeler konusunda hiç bu kadar kararlý konuþmamýþ, hiç böyle kararlý davranmamýþtý. Faþist mafya çeteleri Bayrampaþa Cezaevi’nde birbirlerini öldürürken de aðzýný açmamýþtý Ecevit. Ancak güvenlik güçleri Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde olmayan bir kaçýþ tünelini bahane ederek 10 mahkumu döverek öldürünce Ecevit baskýdan yana, net bir tutum aldý. Rahþan Ecevit veto edilen af yasasý hakkýnda “bizim istediðimiz af bu deðildi” diyor. DSP’ye oy verenler de “bizim istediðimiz hükümet bu deðildi, biz bunun için oy vermedik” diyorlar. Bazýlarý bütün bunlarý Ecevit’in hýrslý kiþiliði ya da yaþlýlýðýna baðlýyor. Ancak sorun Ecevit’in kiþiliðinde deðil. 1991’de CHP-DYP koalisyonu kurulduðunda beklentiler çok yüksekti. Karakollar bile þeffaflaþacaktý. Ancak Süleyman Demirel ve Erdal Ýnönü’nün baþkanlýðýndaki koalisyon sýrasýnda faili meçhul cinayetler hýzla artarken, mafya iliþkileri daha da yaygýnlaþtý. 1994’de doðrudan iþçilere saldýran “5 Nisan Ekonomik Reform Paketi” Tansu Çiller ile beraber CHP’li Murat Karayalçýn’ýn imzasýný taþýyordu. Karayalçýn’dan sonra görevi devralan Deniz Baykal’ýn manevralarý da CHP’ye oy veren iþçilerin durumunu iyileþtirmedi. Bu durum bir sonraki seçimlerde CHP’nin oy kaybetmesine neden oldu. Birbiri ardýna gelen üç CHP lideri de seçmenine ihanet etti. Þimdi de Ecevit ayný þeyi yapýyor. Bu durum Türkiye’ye özgü bir sorun da deðil. Son yýllarda Yunanistan, Ýngiltere, Almanya ve Fransa’da özelleþtirmeler ve serbest piyasanýn yarattýðý sefaleti sonlandýrmak isteyen seçmenler sosyal demokratlarý iktidara getirdiler. Bu hükümetlerin istisnasýz
hepsi seçmenlerine ihanet etti. Kamu hizmetlerinde kesintiler yaptýlar, özelleþtirmelere devam ettiler, iþçilerin çalýþma koþullarý ve ücretlerine saldýrdýlar. Özelleþtirmeye karþý oy kullananlar, temiz siyaset isteyenler daha beteriyle karþýlaþtýlar. DSP ve CHP’ye oy verenler, seçmenlerin yüzde 30’u, milliyetçi fikirlerin etkisi altýnda ancak çetecilerin affedilmesini ve faþistlerle koalisyona gidilmesini istemiyorlar. Mezarda emekliliði istemiyorlar. Tahkim’le beraber gelen yeni özelleþtirmeleri istemiyorlar. Peki reformist liderler neden hep kendi seçmenine ihanet ediyor? Çünkü hep sistemin sýnýrlarý içinde hareket etmeye çalýþýyorlar. Kâr oranlarýnýn düþtüðü bir dünyada, kapitalistlerin kâr etmesi gerektiðini kabul edenlerin iþçilerden fedakârlýk istemesi kaçýnýlmaz hale geliyor. Ýngiltere’de Blair, Almanya’da Schröder, Fransa’da Jospin, Yunanistan’da Simitis hep ayný þeyi yapýyorlar. Ancak iþçiler bu partilere çok farklý nedenlerle oy verdiler. Bu partileri iktidara getiren seçim dönemlerine baktýðýmýzda insanlarýn bir önceki dönemin sað hükümetlerine karþý radikal bir alternatif aradýklarýný görürüz. Ýngiltere’de Blair’in zaferi 18 yýl boyunca muhafazakarlara karþý geliþen öfkenin sonucuydu. Almanya’da sosyal demokrat seçim kampanyasýnýn en popüler ismi sol reformist Oskar Lafontaine idi. Seçimden birkaç ay sonra patronlar tarafýndan görevinden istifa ettirildi. Her iki hükümet de þimdi bir yandan ülkelerinde iþçilere saldýrýrken diðer yandan sýnýr ötesinde emperyalist savaþlar yürütüyorlar. Ekonomik kriz derinleþtikçe reformist liderler sistemi daha güçlü savunuyorlar. Böylesi dönemlerde krizi derinleþtirmeksizin küçük reformlar dahi elde etmek mümkün olmuyor. Bu nedenle reformist liderler iþçileri sürekli daha fazla fedakârlýða çaðýrýyorlar. Ekonomik kriz koþullarýndaki Avru-
pa’da sosyal demokrat partilerin hemen hepsinin liderliklerine daha saðcý kiþiler geldi. Ecevit 1970’lerin lideri. Kendisi o dönem muhalefette radikal solcuydu. Ancak liderliðini yaptýðý iki hükümet sýrasýnda da yurdýþýnda milliyetçi maceralara giriþti ve 1970’lerde gerçek iþçi ücretlerinde yaþanan en büyük düþüþler onun iktidarý sýrasýnda gerçekleþti. Reformizmin sorununu birkaç liderle açýklamak yetmez. Sorun iþçilerin kafasýnda. Ýþçiler kendileri için daha iyisini istiyorlar, saldýrýlara karþý koymak istiyorlar. Ancak bu sistemin kökten deðiþebileceðine ikna deðiller. Halen ulusal sýnýrlar içinde çözüm arýyor, bu nedenle de kendilerini ulusal çýkarlar ve milliyetçilik üzerinden tanýmlýyorlar. Kapitalistlerin de kabul etmek zorunda kaldýðý gibi ekonomik kriz ulusal bir çözümün mümkün olmadýðýný gösteriyor. Çözüm, dünyanýn uluslararasý düzeyde ihtiyaçlar temelinde örgütlenmesinde yani sosyalizmde. Ýþçilerin kendi haklarýný tutarlý ve sürekli bir þekilde savunabilmeleri için milliyetçilik ve reformizmden kopmalarý gerekiyor. Sadece bunlarý söylemek ya da Ecevit’i “saðcý” diyerek eleþtirmek yetmiyor. Ecevit saðcýlarýn iþini yapýyor. Ancak DSP ve CHP’ye oy verenler bu durumdan memnun deðil. Ýþte tam da bu nedenle somut çözümleri tartýþmalýyýz. Hükümet bize sosyal güvenlik, saðlýk ve hatta çadýr için para yok diyor. Yanýtýmýz hazýr: “Silaha para harcamaktan vazgeçin, savaþý durdurun.” “Rantiyecilere para hortumlamaktan vazgeçin.” “Zorunlu tasarruflarý ve nemalarýný geri ödeyin.” “Osman Durmuþ’tan baþlamak üzere faþistleri hükümetten defedin.” Ýþçiler bu talepleri sahipleniyor. Bu talepleri sahiplenmek reformizmin ihanetlerine karþý sosyalist bir alternatif inþa etmeye baþlamanýn ilk adýmýdýr.
C . U zu n
Barýþa “evet”, adaletsizliðe “hayýr” Bütün dünyada gerilla hareketleri “barýþ görüþmeleri” yapmakta. Güney Afrika, Filistin, Ýrlanda, Orta Amerika ve Ýspanya’da gerilla hareketleri silahlarýný býrakýyor. PKK lideri Abdullah Öcalan ateþkesin de ötesine geçerek PKK militanlarýnýn bir kýsmýnýn silahlarýyla birlikte Türk Devleti’ne teslim olmasý çaðrýsý yaptý. Gerilla liderleri devletlerin üstün askeri gücü karþýsýnda askeri bir savaþýn kazanamayacaðýný gördüler. Bu hareketleri destekleyenler savaþýn zorluklarýndan yoruldular. Tüm bu “barýþ görüþmeleri” arasýnda sadece Güney Afrika’daki gerillalar hedeflerine ulaþtýlar. Irkçý rejim sona erdi, siyahlar oy kullanabiliyorlar, hatta bazý siyahlar beyaz zenginler arasýna katýlma olanaðý buldular. Ancak bu durum iki faktör sonucunda gerçekleþti. Birincisi ANC Güney Afrika nüfusunun ezici çoðunluðunu temsil ediyordu. Ýkinci faktör ise 1970 ve 80’lerde baðýmsýz siyah sendikalarýn varlýðýydý. ANC’den baðýmsýz bir þekilde ve itirazlarýna raðmen kurulan sendikalar beyaz egemen sýnýfýn karþý duramadýðý bir güç oldu. Ancak Ýrlanda’da IRA, Ýspanya’da ETA ve Türkiye’de PKK bir azýnlýðý temsil ediyor ve davalarý için iþçi sýnýfý içinde bir dayanýþma hareketi örgütlemediler. FKÖ ve IRA gibi gerilla örgütleri, uðruna mücadele ettikleri hedeflerin tümünden vazgeçtiler. Þimdi Arafat’ýn askeri güçleri eskiden Arafat’ýn da sahiplendiði talepler için mücadele edenleri tutukluyor. Barýþ sürecinin baþlatýlmasý ve gerilla mücadele yönteminin terkedilmesi iki þeyin birbiriyle karýþtýrýlmasýna
neden oluyor. Kazanamayacak olan bir yöntem terk edilmektedir. Ancak eþitsizliðe ve adaletsizliðe karþý mücadele terk edilirken o zamana kadar mücadele etmiþ çoðunluða hiçbir kazaným saðlamayacak bir uzlaþmaya razý olunmaktadýr. Barýþ sürecinin alternatifi gerilla mücadelesine geri dönüþ deðildir. Bu çýkmaz bir yol olur. Çözüm, demokratik deðiþimi saðlayabilecek, yaþanýlan adaletsizliðe son verebilecek tek güç olan iþçi sýnýfýna yüzleri döndürmektir. Hem Türkiye de hem de Ýspanya da iþçi sýnýfýnýn milliyetçi olduðu doðru. Ancak devlet PKK’ye karþý savaþmak için silah alýmýna devam ederken depremden sonra Türk iþçisinin halen çadýrý yok. PKK askeri mücadeleden vazgeçti. Hükümetin buna uygun davranmasý için ýsrar etmek gerekiyor. O kadar silah alýmý için artýk bir bahane yok. Silah harcamalarý durdurulmalý ve para depremzedelere aktarýlmalýdýr. Þimdiye kadar hükümetler Güney Doðu’da yapýlacak reformlarýn önündeki engelin PKK olduðunu söylüyorlardý. Þimdi, Kürt dilinin serbestçe konuþulmasý, ana dilde eðitim hakký, OHAL’in kaldýrýlmasý, Öcalan’ýn idamýnýn durdurulmasý ve affýn siyasi mahkumlarý da kapsamasý için Türk ve Kürt iþçilerin beraberce mücadele etme zamanýdýr. PKK tek taraflý olarak bir dizi taviz verdi. Hükümet ise bu duruma olumlu yanýt vermeye yanaþmýyor. Hükümeti zorlayabilecek tek güç Kürtlere adalet isteyen örgütlü iþçi sýnýfýdýr. Bu durum, Türk ve Kürt bütün iþçilerin çýkarlarýnadýr. C . U zu n
Ecevit’in anti-emperyalistliðinin belgesi...
Barýþ için mücadeleye
Ope ras yon lar dur du rul sun Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildiðinden buyana yaptýðý açýklamalarda “barýþ için her þeyi yapacaklarýný” söylüyor. Ne var ki bu açýklamalar ve PKK gerillalarýnýn sýnýr ötesine çekilmesi, silahlarýyla birlikte teslim olan “Barýþ ve Demokratik Çözüm Grubu” ve PKK Baþkanlýk Konseyi’nin barýþ açýklamalarý Türk yöneticileri tarafýndan görmezden geliniyor, hiçe sayýlýyor. Barýþ giriþimlerine sýrt çeviren Türk egemenleri, barýþa karþý savaþý, kardeþlik yerine kini temel alan politikalarda ýsrar ediyorlar. PKK’nin attýðý adýmlara karþý piþmanlýk yasasýný ve teslimiyeti dayatýyorlar. Yýllardýr süren savaþta binlerce insaný yitirdik, savaþýn faturasýný canýmýzla, özgürlüðümüzle, demokratik haklarýmýza yapýlan saldýrýlarla, aðýr vergilerle, daha da yoksullaþarak ödedik. Artýk yeni ölümler istemiyoruz. Savaþ için yoksul bütçemizin daha da yaðmalanmasýný istemiyoruz. Bedeli çok yüksek olan bu savaþtan kurtulmak için, barýþ için çaba göstermek, mücadele etmek, bedel ödemek zorundayýz. Egemenler savaþmakta kararlý görünüyorlar. Onlarýn barýþ için adým atmaya niyetleri yok. Barýþ çaðrýlarýnýn yükseldiði, PKK gerillalarýnýn Türkiye sýnýrlarý dýþýna çýktýðý, bir grup gerillanýn da silahlarýyla birlikte teslim olmak üzere yola çýktýðý bir sýrada TSK sýnýr ötesi bir operasyon baþlattý. Bu ope-
rasyon barýþ çýðlýklarýna kurþun ve bombayla yanýt verilmesidir. Barýþ istemezsek, bunun için yöneticileri sýkýþtýrmazsak savaþýn bitme olasýlýðý çok düþük. Tabandan yükselecek barýþ çaðrýlarý için biraraya gelmek ve bir “barýþ hareketi” baþlatmak zorundayýz. “Ýdama hayýr, barýþ hemen þimdi” demek zorundayýz. Diyarbakýr’da 7. Kolordu Komutanlýðý’nýn þehit ailelerine yardým töreninde þehit anneleri uzunca bir süre “yardým deðil, barýþ istiyoruz” diyerek haykýrdýlar, “Yapabiliyorsanýz akan kaný durdurun” diyorlardý. Sürdürülen savaþýn bedelini biz emekçilere ödetenlere ve iki kardeþ halk arasýnda açýlmaya çalýþýlan uçuruma karþý kuracaðýmýz barýþ köprüleri, barýþý kazanmanýn tek yolu. Bunun için aþaðýdaki talepler etrafýnda mücadele etmeliyiz: Operasyonlar derhal durdurulsun, Ýdam kararý uygulanmasýn, Piþmanlýk yasasý deðil, genel af çýkarýlsýn, Kürt sorununun çözümü için siyasi adým atýlsýn. Bu talepler için iþyerlerimizde, sendikamýzda, okullarda, yaþadýðýmýz her yerde tartýþmak ve barýþ için mücadele etmek zorundayýz. Çözüm, egemenlerin savaþ çýðýrtkanlýðýnda deðil, biz emekçilerin barýþ mücadelesindedir.
S o n g ü l Ö zd e m i r
K a p i t a l i z m d e B i r l e þ m i þ M i l l e t l e r R a p o r u U y a r ý y o r : Ka pi ta lizm ve eðitimin iþlevi A lý þma mý z ko nut so ru nu
Sayfa 4
Ýþçi Demokrasisi
1 Ekim 1999
1 Ekim 1999
M ü ze yy e n Þ a h i n
Her sistem sürekliliðini saðlamak için kendini yeniden üretmek zorundadýr. Bunun için de eðitim yoluyla: a) Ekonomik olarak kendi ihtiyaçlarýna uygun nitelikte iþ gücü. b) Ýdeolojik olarak da kurulu düzenin deðerlerini içselleþtirmiþ bireyler yetiþtirmek ister. Bir toplumsal yapýda var olan üretim biçimleri ve buna baðlý üretim güçleri doðrudan ya da dolaylý eðitimin genel ve özel amaçlarýný belirlemiþlerdir. Çünkü eðitim temel olarak üretim süreciyle yakýndan iliþkilidir. Öte yandan toplumlarýn alt yapýlarýndaki üretim güçlerine baðlý olarak oluþan üretim iliþkileri, eðitimin ve eðitim kurumlarýnýn nicel ve nitel yapýlarýnýn belirleyicisidir. Üretim iliþkilerinin toplumsal yapýdaki somut görünümü toplumsal sýnýflardýr. Sýnýflara bölünmüþ toplumlarda eðitimin amaçlarý ve biçimleniþi, toplumlarýn bu sýnýfsal bölünmüþlüðünün üzerine kurulur. Bir baþka deyiþle ekonomik süreçlerdeki fýrsat ve olanak eþitsizlikleri, eðitimden faydalanmaktaki fýrsat ve olanak eþitsizliklerin temelini oluþturur. Gelir düzeyi farklýlýklarýna dayalý okullar ve bu okullarýn eðitim ve öðretim amaçlarýnýn belirlenmesi, önemli ölçüde sýnýfsal ayrýmlarýn temelinde þekillenir. Devletin eðitime yönelik yatýrýmlarý azaldýkça, paralý eðitim yaygýnlýk kazandýkça, sýnýfsal yönelimli eðitim ve öðrenim yapýsý daha da belirginlik ve netlik kazanýr. Eðitimin kim için, nasýl, ne türden ve hangi programlarca olabileceði sorularýnýn yanýtlarýnda da apaçýk ortaya çýktýðý gibi, devlet için eðitimin amacý yoksul sýnýflar için bütünleþmiþ bir insan yetiþtirmek deðil, üretim sürecine uysal iþ gücü saðlayan, yani üretim araçlarýnýn mülkiyetini elinde bulunduran sermayeye temel iþ gücü gereksinimini saðlayan insan yetiþtirmektir. Ayný zamanda “ulus” bütünlüðünü simgeleyen var olan toplumsal düzene uygun insan yetiþtirmektir.
Eðitimin ekonomik iþlevi Ekonomik sistemler ayný zamanda ideolojilerinin temel esaslarýný oluþtururlar. Hangi ekonomik sistem uygulamada ise kendine uygun eðitim sistemlerini geliþtirir. Üretim iliþkilerinin insaný metalaþtýrdýðý kapitalist sistemde eðitim-ekonomi iliþkisinin, toplumsal yararýn dýþýnda egemen ideolojinin ve sermayenin kalkýnmasýna yarar saðlamaktan öte bir iþlevi olmayacaktýr. Eðitim, emek gücünün yeniden üretimi ve geliþimi için zorunlu bir öðe haline gelmiþtir. Üretim karmaþýklaþtýkça, kapitalizm üretim ve üretilen mallarýn kullanýmý için bilgili insan gereksinimini karþýlamak için eðitimi yaygýnlaþtýrýr. Bunu yaparken toplumsal gerçekleri olduðu gibi aktarmak yerine bu sistemin devamýný saðlayýcý bilgi ve deðerleri meþrulaþtýrma ve pekiþtirme gibi bir amaca hizmet eder. Eðitilmiþ bireyin üretim gücünden elde edilen artý-deðer doðrudan egemen sýnýfýn eline geçer. Buna raðmen eðitim harcamalarý vergiler aracýlýðýyla emekçilerin, iþçilerin kendilerine ödetilmektedir. Bunun dýþýnda kapitalistler, kendi çocuklarý için yarattýklarý
ayrýcalýklý eðitim giderlerinin yüzde ellisini devlete ödetirken, ayný zamanda elde edilen gelirler çeþitli vakýflar aracýlýðýyla vergi dýþý býrakýlmaktadýr. Egemen sýnýf çocuklarý için verilen eðitim, fiziksel olarak bütün alt yapýsýnýn uzmanlarca hazýrlandýðý, kendi toplumsal gereksinmelerine ve gerçekliliklerine göre planlanan kaliteli bir eðitimdir. Emekçi ve iþçi sýnýfý çocuklarýna verilen eðitim, fiziksel koþullarý ve eðitimci kadrosu hazýrlanmamýþ, yýðýnlar halinde okullarda verilen eðitimdir. Eðitimin farklý kademelerine her geçiþte emekçi ve iþçi çocuklarý kitleler halinde eðitim sürecinden kopartýlarak uzaklaþtýrýlýr. Bu eðitim sürecini tamamlama þansýný elde edenlerin çoðu ise yükselme þansý olmadan düþük ücretlerle çalýþmak zorunda býrakýlýr ya da iþsiz kalýrlar.
Eðitimin ekonomi politiði Kapitalist toplumda eðitimin iþlevi “devletin ideolojik araçlarý”ndan biri olmaktýr. Devletin ideolojik araçlarý zora dayanamazlar. Eðitim, din, aile, hukuk, politika gibi kurumlar devletin ideolojik araçlarýndandýr. Devlet gücünü elinde bulunduran sýnýflar hem baský araçlarýný, hem de ideolojik araçlarý kontrol etmeden egemenliklerini sürdüremezler. Bu araçlar doðrudan ya da dolaylý olarak kapitalist sömürü iliþkilerini yeniden üretirler. Bunlarýn içinde eðitimin rolü çok merkezidir. Herkes okula gider, eðitim sisteminin içinde ne kadar kalýnýrsa o kadar makbuldür. Liberalizme göre okullar tarafsýz kurumlardýr. Kimlerin hangi okullara gidecekleri objektif testler kullanýlarak belirlenir. Herkes hakettiði okula seçilir. Ýþe ve mesleklere yerleþtirilme de ise alýnan eðitimin niteliði ve uzunluðu belirliyicidir. Bu belirlemelerle toplumsal iþ bölümünün meþru, doðal ve hatta kaçýnýlmaz olduðu görüþü yerleþtirilmeye çalýþýlýr. Böylece eðitim sisteminin toplumsal eþitsizlikleri düzelteceði öne sürülür. 1739 Sayýlý Milli Eðitim Temel Kanunu’nda yer alan genellik ve eþitlik ilkesinde “eðitimde hiç bir kiþiye, aileye, zümreye ya da sýnýfa imtiyaz tanýnamaz” denilmektedir. Uygulamada ise özel okullarda bu ülkede çok küçük bir azýnlýðýn çocuklarýna kaliteli eðitim verilirken, emekçi ve iþçi sýnýfý çocuklarýna niteliksiz ve katký paylý okullar uygun görülmektedir. Eðitime bütçeden ayrýlan pay binde dörtlere düþürülmüþtür. Herkesçe sahip olunmasý gereken bir hak olan eðitim hakký 1980 yýlýndan sonra hýz kazanan özelleþtirme ile birlikte “paran kadar oku” hakkýna dönüþmüþtür. Ancak devletin bütün bu istemlerine raðmen eðitimi kendisi dýþýnda etkileyen deðiþkenler var. Her ne kadar eðitim kurumlarý resmi ideolojiyi desteklese de deðiþimin kaçýnýlmazlýðý ve bunun sonucunda farklýlaþan insanýn niteliði söz konusu olan ideolojinin bütünlüklü olarak hayata geçmesini engeller. Hiçbir sistem insaný bütünlüklü olarak depolitize edemez. Hatta bu sistem kendisiyle çeliþecek, onu deðiþtirebilecek, yýkacak insanlarýn yetiþmesini de tamamen engelleyemez.
Harçlarý çöpe atalým Üniversitelerin açýldýðý þu dönemde oldukça artan harç paralarý can yakýyor. Harçlar yüzünden artýk sadece üniversiteye girmek deðil, okumak da o oranda zorlaþtý. Ayda 130 milyonla geçinmeye çalýþan bir ailenin sadece bir dönem için ve peþin olarak on milyonla yüz milyon arasýnda deðiþen bir ek bütçe ayýrmasý ne kadar mümkün olabilir? Hele bu ücretler ikinci öðretim ve konservatuar kayýtlarýnda bir buçuk milyara kadar çýkarsa? Yoksulluk sýnýrý 323 milyon lirayken aldýðý 100-200 milyon maaþla açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþayan milyonlarca ailenin bu durumda böyle bir parayý bulup çocuðunu okutmasý mümkün mü? Bütün bunlar karþýsýnda devlet ise eðitime ayýrýlabilecek para olmadýðýný söylüyor. Biz biliyoruz ki para var. Silahlý kuvvetlerin modernizasyonu için 150 milyar dolar var, farklý milliyetlerdeki iþçileri birbirlerine kýrdýrmak için para var, yeni silah tüccarlarý yaratmak için para var, ama eðitim için yok. Bu yalanlara kanmayalým. Önümüzdeki dönem eþit ve parasýz eðitim için vereceðimiz mücadeleyi yükseltelim. Nasýl mý? Üniversiteye baþlar baþlamaz özerk, eþit ve parsýz eðitim mücadelemize insan kazanmalýyýz. Demokratik, özerk ve parasýz üniversite isteyen herkesle birlikte mücadele etmeliyiz. Taleplerimizi ancak bu þekilde kabul ettirebiliriz. G ü n eþ Y ý l d ý rý m , O D TÜ
KAPÝTALÝZM DÜNYAYI ÖLDÜRÜYOR Yoksulluk felaketleri arttýrýyor
Floyd Kasýrgasý ABD’de hayatý felç etti. “Devam edilemeyecek bir yoldayýz. Devamlýlýðý saðlayacak bir sisteme mantýklý ve planlý bir geçiþ için gerekli olan zaman da hýzla tükeniyor.” Bu uyarýyý Birleþmiþ Milletler Çevre Programý Baþkaný Klaus Topfer yapýyor. Eylül ortasýnda yayýnlanan Geo-2000 raporu büyük sermayenin yerküremizi mahvettiðini söylüyor. Rapor, Floyd kasýrgasýnýn Amerika’da 2 milyon insaný göçe zorladýðý dönemde yayýnlandý. Floyd dünya çapýnda hava sýcaklýðýný yükselten greenhouse (sera) etkisinin en son belirtisi olabilir. Greenhouse etkisini yaratan baþlýca neden yanan gaz, petrol ve kömürün çýkarttýðý gazlar ve özellikle karbonmonoksittir. Yükselen hava sýcaklýðý rüzgar hýz ve hareketini etkilediðinden fýrtýna, aðýr yaðýþ, kasýrga ve kuraklýða neden oluyor Yerkürenin ýsýnmasý deniz seviyesinin yükselmesini de beraberinde getiriyor. Rapor, bunun “deniz seviyesine yakýn deltalarda yaþayan milyonlarca insaný göçe zorlayacaðýný ve sayýsýz ada devletini yok edeceðini” söylüyor. Örneðin Bangladeþ’de milyonlarca insaný düzenli olarak etkileyen su baskýnlarý daha da kötüleþecek. Artan hava sýcaklýðý temiz içme suyu kýtlýðýna da yol açýyor. Rapor 2025 yýlýnda dünya nüfusunun üçte ikisinin su sýkýntýsý çeke-
ceðini söylüyor. Hava sýcaklýðýndaki artýþ “doðal afet” diye bilinen felaketlerin daha da artmasýna yol açýyor. Rapora göre “1986-95 yýllarý arasýnda doðal afet sonucu gerçekleþen kayýplar 1960’lardakinden sekiz kat daha fazla.”. Son üç yýldýr gerçekleþen büyük felaketler arasýnda aþaðýdakileri sayabiliriz: Haziran 1998’de Hindistan’ýn Gujerat bölgesinde gerçekleþen kasýrga, 10 bin kiþinin ölümüne neden oldu. Ekim 1998’de Nikaragua ve Honduras’da gerçekleþen Mitch Kasýrgasý, 9 binden fazla can aldý. 1996’da Çin’in Yangtze nehrinin taþmasýndan 20 milyon insan etkilendi. Sera etkisinin iklim deðiþimlerine neden olduðu yönündeki bilimsel kanýtlarýn artmasýna raðmen sanayileþmiþ ülkeler havaya karbondioksit pompalamaya devam ediyorlar. ABD sera etkisi yaratan en fazla gaz atýðý yaratan ülke. 1994’de ABD’nin atýðý 1 milyar 607 milyon tondu. Bu rakam giderek yükselmekte. 1997 Kyoto Zirvesinde sera etkisini kontrol altýna alacak önlemler geliþtirilecekti. Ancak Geo-2000 raporuna göre “atmosferdeki karbondioksit seviyesini istikrara kavuþturmakta önemsiz bir etki yaratacak” olan bu önlemlere bile ABD tarafýndan son derece düþmanca yaklaþýldý. Aradan iki yýl geçmesine karþýn önlemlerin altýna imzasýný koyma-
yan ABD yönetimi patronlarýn basýncý altýnda. Batýda ekonomik baþarýnýn ölçütü olarak görülen “otomobil kültürü” diðer bölgelere de yayýlýyor. Raporda belirtildiði gibi geliþmekte olan ülkeler üretim ve hava kirliliði açýsýndan yükselen bir grafik sergiliyorlar. Rapor, gelecek 50 yýl içerisinde dünya nüfusuna 3 milyar insanýn daha eklenebileceðine dikkat çekiyor. Eðer otomobile baðýmlýlýk ve buna baðlý hava kirliliði böyle devam etmezse dünyada bu büyümenin getirdiði ihtiyaçlarý karþýlayacak derecede kaynak var.
Yoksulluk çevreyi harap ediyor. Geo-2000 raporuna göre Kuzey Amerika, Avrupa ve Doðu Asya’da sanayileþmiþ ülkeler devasa miktarlarda enerji ve hammadde tüketiyorlar. Bu çevre kirliliðine ve israfa yol açýyor. Öte yandan insanlýðýn önemli bir kýsmý halen yoksulluðun pençesi içinde kývranýyor. Yeni þehirler etrafýnda kýrsal kesimden göç nedeniyle hýzlý bir gecekondulaþma yaþanýyor. Bu rapora göre kent yoksullarý bakýmsýz mahallelerde sanayi atýklarýyla içiçe yaþýyor. Ümraniye’de patlayan dere bu durumun güncel örneði. Bu kent yoksullarý “yöneticiler tarafýndan unutulan bölgelerde, atýklarýn ve çevre kirliliðinin yarattýðý saðlýk sorunlarý içinde koþullarýný iyileþtirebilecek politik güçten yoksun” yaþýyorlar. Ayrýca dünyada çok sayýda insan yoksulluk nedeniyle çevrelerine zarar vermek zorunda kalýyor. Raporda “yoksulluk sýnýrýnda yaþayan ülkelerde doðal kaynaklarý tüketmekten baþka çare kalmadýðý” ifade ediliyor. Yoksul ülkelerin Batýlý banka ve hükümetlere olan borçlarý onlarý doðal kaynaklarýný satmaya zorluyor. Bu kaynaklar genellikle yabancý þirketler tarafýndan çevreye zarar verecek yöntemlerle çýkartýlýyor. Bergama’da Eurogold’un durumu, Fýtýna Vadisi projeleri bu geliþmelerin Türkiye’de yaþanan örnekleri. IMF ve Dünya Bankasý’nýn uyguladýðý “yeniden yapýlandýrma programlarý” borçlu ülkeler için çevre kirliliði kontrolünü “lüks” ihtiyaç haline getiriyor. Tahkim Yasasý olarak bilinen deðiþiklik ile toplumun yatýrýmcý üzerindeki kontrolü zorlaþtýrýldý. Politik istikrarsýzlýk sonucu gerçekleþen savaþlar çevreye felaket düzeyinde zarar vermekte. Rapor’da bu duruma iki örnek verilmiþ: 1991 Körfez savaþýnýn yarattýðý çevre kirliliði ve NATO’nun Balkanlar’da gerçekleþtirdiði savaþ sonucu ortaya çýkan zarar: “Sýrbistan’da kimya ve petrokimya tesislerinin bombalanmasý Danube nehrini kirletti ve nehrin aktýðý Bulgaristan ve Romanya’da sorunlara neden oldu.” Þu anda 23 milyon insan savaþ ve ekonomik krizler nedeniyle “mülteci” olarak yaþamakta. Rapor, “mülteciler yaþamak için çok sýk olarak odun ve temiz su kaynaklarýný yok edecek düzeyde kullanmak zorunda kalýyorlar.” diyor.
Manyak sistemin mantýðý Küreselleþme ve serbest piyasanýn dünyanýn her köþesine yayýlmýþ olmasý uluslararasý düzeyde politikacýlar tarafýndan alkýþlanýyor. Ancak çevresel yýkýmýn bunun bir yan ürünü olduðu görülmek istenmiyor. Büyük sermaye ve devasa kaynaklarý ile uluslararasý þirketlerin öncelikleri çevre deðil kâr. Onlara göre çevre de dahil olmak üzere serbest ticaretin önüne hiçbir þey çýkmamalý. Geo-2000 Raporu’na göre ticaretin liberalleþtirilmesi ile çevre korumacýlýðý arasýnda bir çatýþma yaþanýyor. Rahatsýz edici olan eðilim ise ulusal düzeyde çevreyi koruma önlemlerine “ticarete engel olduðu” iddiasý ile karþý çýkýlmasý. Yabancý sermayeyi çekmeye çalýþan yoksul bölgeler çevresel “engellerden” feragat ediyorlar. Bunun anlamý, örneðin Afrika’nýn sanayileþmiþ ülkeler için bir toksik atýk alaný haline gelmesidir. Bu, 20. yüzyýlýn sonunda kapitalizmin yokedici doðasýdýr. Güçlü uluslararasý þirketler ulusal hükümetler üzerinde basýnç oluþturabilmek için milyonlarca dolar harcýyorlar. Kyoto gibi dünya zirveleri kâr hýrsýyla gözü dönmüþ sermayenin kendi yarattýðý sorunlarý çözmeye hiç istekli olmadýðýný gösteriyor. Geo-2000 Raporu’nun da belirtildiði gibi “devamlýlýðý saðlanabilir bir geleceðe doðru rasyonal iyi planlanmýþ bir geçiþe” ihtiyacýmýz var. Ancak bunu gerçekleþtirebilmek için üretimin bütün temelleri tepe taklak edilmek zorunda. Ýhtiyacýmýz olan þey, çevre meselelerini merkezi olarak ele aldýðýmýz, ihtiyaçlarýmýz temelinde dünyayý organize etmektir. Böylesi bir sosyalist toplum dünyanýn tek umududur.
gereken deprem mi, devlet mi?
Depremin ilk günlerinden itibaren, kurtarma çalýþmalarý, yardýmlarýn daðýtýmý gibi bölgedeki insanlarýn hayatlarýnýn konu olduðu durumlarda devletin yetersiz ve aciz kaldýðýný, tembel davrandýðýný hepimiz gördük. Bu nedenle oluþan olumsuz hava “devleti yýpratmamak lazým” söylemleriyle daðýtýlmaya çalýþýldý. Genelkurmay Baþkaný, devletin (askerin) yaptýklarýný gör(e)meyen gazetecilere “gelmiyorlarsa tutun getirin” diyerek sopasýný gösterdi. Yýkýntýlarý toplamak ve yeniden imarý saðlamak için açýlan tüm ihaleler, depremde yýkýlan binalarýn ANAP ve MHP’li müteahhit-siyasetçi artýklarýna verildi (Kapalý zarf ihale yönteminin de kapalý kapýlar ardýnda rant paylaþýmý olduðunu bir kez daha gördük.) Sendikalarýn ve diðer sivil toplum örgütlerinin topladýðý paralara el konuldu, birçok kampanya ve gönüllü giriþimin önü týkandý. 20 yýllýk Kýzýlay Baþkaný Kemal Demir bile su geçiren ve paçavra halindeki Kýzýlay çadýrlarýna benzeyen suratýyla “eleþtirileri aðýr bulduðunu, Kýzýlay’ýn Nobel’e aday gösterildiðini” söyledi. Yaþanan sarsýntýlarýn ardýndan devam eden artçý þoklar ve yaþanabilecek yeni bir deprem düþüncesi insanlarý korku ve umutsuzluða sevkederken, tek çözümün psikolojik tedavi olduðu yönünde yaygýn bir kaný da oluþturuldu. “Depremle yaþamaya alýþýlmalý” türünde baþlayan yazý ve TV haberleri artýk can sýkýcý hale gelmeye baþladý. Enflasyonla, iþsizlikle, iþkenceyle, baskýyla, yoksullukla yaþamaya alýþtýrýlmaya çalýþýlan insanlara, þimdi de “devleti yýpratmadan” depremle yaþamak dayatýlýyor. Deprem bölgesini ziyarete giden Ecevit protesto ediliyor, yardým isteyen öfkeli Suna kadýn tartaklanarak gözaltýna alýnýyor. Emniyetteki sorgusunda gizli bir örgüte üye olduðu kabul ettirilmeye çalýþýlýyor. Þimdi derslerimizi çýkarma zamaný: Suna kadýn hattý çiziyor: Bir tarafta sevdiklerini, yakýnlarýný ve evini kaybeden, onlara yardým edip destekleyen ve devletin yetersizliðini vurgulayýp; önceliði insana verenler... Diðer tarafta suçunu, ihmalini, yanlýþýn kabul etmeyen, eleþtirilere karþý acýmasýzca davranan, sistemi ve devleti eleþtirmeden depremle yaþama dersleri veren, suçlularý ödüllendirerek yeniden rant daðýtýmý yapan, sonra da kardeþlik ve aile masalýyla bizi avutmaya çalýþan hastalýklý bir devlet. Mesaj çok açýk. Biz önceliðin savaþa, silaha, rantiyere deðil depremzedeye, iþçiye-memura ve barýþa verilmesini talep etmeye ve bu amaçla mücadele etmeye devam etmeliyiz. Bu devletin refleksleri Suna kadýný suçlu ilan etmek için, cezaevindeki insanlarý öldürmek için, Manisalý gençlere iþkence etmek için, deprem müteahitlerine rant daðýtmak için, gazetecileri kulaðýndan tutup çekmek için hiç gecikmiyor. Ýstanbul’da depremin 45 saniyesini bütün gürültüsü ve korkusuyla yaþayan 5 yaþýndaki yiðenim en çok yapmak istediði þeyin “bir sihirli deðneðe sahip olmak ve onunla depremin gürültüsünü kesmek”olduðunu söylemiþti. Yarýn da devem edecek olan, insan bilincini ve yaþamýný allak bullak edip pek çok travmatik etkiye sebep olan depremin etkilerini tarif etmek çok zor. Diðer sorunlar gibi bu sorunun da üstesinden gelmek için doðru tarafta yer almak zorundayýz. (Süleyman) Demirel’in, Kamuran Çörtük ve Cavit Çaðlar’la çektirdiði aile fotoðrafýný hatýrlayalým. Birbirlerini sevenler ve kollayanlar yani birlik ve beraberlik içinde olanlar onlar. Bizden istedikleri ise bu tabloya göz yummak. Göz yummayalým...
S e l ç u k Y a v u z, S E S
Ýþçi Demokrasisi
Sayfa 5
Yiorgos Pittas’ýn Yunanistan’da çýkan Ergatiki Allilengii (Ýþçi Dayanýþmasý) gazetesinde basýlan yazýsýnýn özetidir.
“Bu müstakil evlerin hepsi ilk bakýþta muntazam ve saðlam görünüyor; büyük tuðla duvarlarý ilk bakýþta bir yanýlsamaya neden oluyor... Ancak daha yakýndan bir inceleme ev duvarlarýnýn olabildiðince ince olduðunu ortaya koyuyor. Giriþ katý ve çatýnýn bütün yükünü taþýyan bodrum duvarlarý ve dýþ duvarlar bir tuðla kalýnlýðýnda… Ancak duvar kalýnlýðý sadece yarým tuðla geniþliðinde olan, tuðlalarýn dar yüzeylerinin birbirine deðecek þekilde örüldüðü, çok sayýda ev inþaatýna da tanýk oldum. Burada amaç malzeme tasarrufu. Ancak bir nedeni daha var; müteahhitler, toprak sahibi deðil, Ýngiliz geleneklerine göre 20, 30, 40, 50 veya 99 yýl için topraðý kiralar. Bu sürenin bitiminde toprak ve üzerindeki herþey asýl sahibine geri dönüyor. Toprak sahibi yapýlan iyileþtirmeler için hiçbir ödemede bulunmuyor. Dolayýsýyla toprak üzerindeki herþey kiralama süresinin sonuna kadar deðersizleþecek þekilde inþa ediliyor. Sözü edilen evler toprak kiralama süresinin bitimine 2030 yýl kala inþa edildiklerinden müteahhitlerin gereksiz bir masraf yapmaktan ne kadar kaçýnacaðý kolayca hayal edilebilir. Bunun da ötesinde genellikle doðramacý, inþaatçý ya da imalatçý olan bu müahhitler hem kira gelirlerini azaltmamak hem de yaptýklarý iyileþtirmeleri toprak sahibine devretmemek için tamirata çok az para harcarlar. Bu sýrada yaþanan ticari kriz ve ortaya çýkan iþsizlik nedeniyle bütün sokaklar boþalýp evler hýzla içinde yaþanamaz hale geliyor.” Yukarýda 2000’e bir kala Atina veya Türkiye’deki yýkýlmýþ evler anlatýlmýyor. Bu evler gelecek yýllarda yýkýlacak olan binlerce Atina evi de deðil. Bu satýrlar Friedrich Engels tarafýndan 150 yýl önce “1844’de Ýngiliz Ýþçi Sýnýfýnýn Durumu” adlý kitabýnda Manchester þehrini anlatmak üzere yazýlmýþ. Bugün evlerimiz tuðla yerine betondan yapýlýyor ancak ayný kâr yasalarý iþçi sýnýfý konutlarýnýn 150 yýl sonra da çürük inþa edilmesine neden oluyor. Engels, “bir önceki manzaradan sonra bazý güzel evlerin yüzyýllarca dayanabilecek bir görünüme sahip olmalarý tuhaf gelebilir” diyor. Ayný çeliþki bugün de var. Þiddeti ne kadar büyük olursa olsun her türlü depreme dayanýklý evler inþa edebilecek teknoloji ve zenginliðe sahip olmamýza raðmen iþçi evleri kaðýttan evler gibi çöküyorlar. Engels, kapitalizmin nasýl büyük þe-
hirler yarattýðýný ancak iþçiler için uygun konutlar saðlamadýðýný anlatýyor. Daha da kötüsü kapitalistler kötü konutlarý yüksek ücretlerle kiraya vererek bir kez daha kâr ediyorlar. Engels kitabýnda þöyle yazýyor: “Daha iyisine parasý yetmeyen yoksul zavallýlara kiralanamayacak kadar kötü bir dehliz yoktur.” Atina 1999 Atina’daki durum 1844’ün Manchester’ý ile birçok benzerliklere sahip. Yunanistan’da þehre göç Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý baþladý. Atina’da yaþayan 4 milyon insan, aralarýnda hiç mesafe kalmaksýzýn, yeþil alanlarý kalmamýþ, her yere kutu gibi saðlýksýz ve güvensiz bir þekilde inþa edilen dairelerde yaþamak zorunda. Tabii ki koþullar 150 yýl öncesiyle týpa týp ayný deðil. Birbuçuk yüzyýldýr iþçi sýnýfý mücadelesi bir dizi iyileþtirme kazandý. Ancak varolan teknoloji ve zenginlik ile yapabileceklerimizi düþünürsek aslýnda zengin ve yoksul arasýndaki uçurum daha da derinleþti. Bazýlarý bizi, bu evlerde oturan ucuz ev sahiplerinin sorumlu olduðuna ikna etmeye çalýþýyor. Bu korkunç bir ikiyüzlülük. Kapitalist sistem iþçilerin barýnma hakkýný tanýmýyor. Ýþçiler ya hayatlarý boyunca kira ödeyerek yaþayacaklar ya da küçük bir daire satýn alýp yine yaþamlarý boyu bankalara faiz ödeyecekler. Bu durumdan iþçiler deðil patronlar “sorumlu.” Ýþçiler her zaman bir ev hakký, saðlýk hizmeti ve bir iþ için mücadele ettiler. Ancak Yunanistan ve dünyanýn her tarafýnda kriz derinleþtikçe iþçi konutlarý için giderek daha az para harcanýyor. Engels kitabýnda þunlarý yazýyor: “Burjuvazinin konut sorununu çözmek için kendi açýsýndan tek çözüm yolu var. Sorunu çözebilmek için sorunu tekrar baþtan yaratýyor.” Modern kapitalizm için bir vitrin haline getirmek üzere Atina’nýn merkezindeki eski yoksul semtler yýkýlýrken tam da bu yaþandý. Lüks oteller ve ticari binalar kurmak için yerlerinden edilen yoksullar ortadan kaybolmadýlar sadece baþka yoksul semtlere taþýndýlar. “Kapitalist sýnýfýn her gece iþçileri hapsettiði o korkunç maðaralar ortadan kalkmýyor, sadece yer deðiþtiriyorlar” diyor Engels. O gün olduðu gibi bugün de konut sorunu ancak kâr hýrsý ve bunu dayatan kapitalist sistemin ortadan kalkmasýyla çözülebilir.
Yiorgos Pittas
Artýk birþeyler deðiþmeli Ülkeyi sarsan deprem devleti de sarsmaya devam ediyor. “Güçlü devlet” anlatýmlarýnýn bir masaldan öte olmadýðý, aslýnda “aciz devlet” yakýþtýrmasýnýn devleti daha iyi tanýmlamaya uygun olduðu apaçýk görülmekte. Bay politikler ise IMF’ye aðlayarak, sözüm ona düzelmekte olan ekonomimizin deprem ile sarsýldýðý martavalýný anlatýrken bir yandan da piþkin dilenci rolünü baþarý ile canlandýrmaya devam ediyorlar. Düne kadar güneþin balçýkla sývanamayacaðýný ilan eden bu politikler, bugün arazi mafyasý, rantçýlar, kumdan evler yapýp satan müteahhitler ve ihale mafyasýyla olan iliþkilerini nasýl gizleyeceklerinin paniði içerisinde kývranýyorlar. Karanlýk ve pis iliþkilerin mayasýyla oluþan bu harç, devletin temeline kendi elleriyle býrakýlmýþ bir dinamit gibi depremle birlikte patlayýverdi. Devlet her zamanki tercihini yaparak sefa içerisinde yüzenler yerine, hep cefa çekenlere depremin faturasýný çýkardý. Bu fatura yoksul halkýn boðazýndaki tek lokma ekmek nasýl alýnabilir formüllerine dayandýrýldý. Oysa ayný devlet “savunma
projesi’ adý altýnda 7 milyar dolarlýk (3.2 katrilyon) tank alýmýna soyunuyor. Bu anlayýþýn izahý nasýl olabilir acaba? Yirminci yüzyýlýn sonunda tercihini insandan yana deðil de silahtan yana yapan devlet anlayýþýný sorgulamak gerekmiyor mu? Yaþadýðýmýz deprem felaketi nedeniyle rüþveti olaðan sayanlarý, kaçak inþaatlara belge verenleri, þaibeli ihale yapanlarý, devlet arazisini malum kiþilere peþkeþ çekenleri konuþuyoruz. Hatta Yunan halkýyla bir kavgamýzýn olmadýðýný, birilerinin düþmanlýðýn tohumlarýný üreterek bizde yetiþtirmeye kalktýðýný ve yanlýþ politikalar uðruna kurban olduðumuzu anlayabiliyoruz. Artýk bir þeylerin deðiþmesi gerektiðine inanýyor, yarýna umutla bakmak istiyor, sistemin çürümüþlüðünden ve kokuþmuþluðundan söz edebiliyoruz. Üstümüze düþen görevi yapmalýyýz. Doðal bir afetin ardýndan kaldýrýlan enkaz gibi, düzenin enkazýný da süpürürcesine kaldýrmamýz gerekiyor. Filiz verdi verecek. Herþey devrimci bir partiyle, emeði en yüce deðer olarak gören sosyalizm ile mümkün olacaktýr. Aydan Boz
K a p i t a l i z m d e B i r l e þ m i þ M i l l e t l e r R a p o r u U y a r ý y o r : Ka pi ta lizm ve eðitimin iþlevi A lý þma mý z ko nut so ru nu
Sayfa 4
Ýþçi Demokrasisi
1 Ekim 1999
1 Ekim 1999
M ü ze yy e n Þ a h i n
Her sistem sürekliliðini saðlamak için kendini yeniden üretmek zorundadýr. Bunun için de eðitim yoluyla: a) Ekonomik olarak kendi ihtiyaçlarýna uygun nitelikte iþ gücü. b) Ýdeolojik olarak da kurulu düzenin deðerlerini içselleþtirmiþ bireyler yetiþtirmek ister. Bir toplumsal yapýda var olan üretim biçimleri ve buna baðlý üretim güçleri doðrudan ya da dolaylý eðitimin genel ve özel amaçlarýný belirlemiþlerdir. Çünkü eðitim temel olarak üretim süreciyle yakýndan iliþkilidir. Öte yandan toplumlarýn alt yapýlarýndaki üretim güçlerine baðlý olarak oluþan üretim iliþkileri, eðitimin ve eðitim kurumlarýnýn nicel ve nitel yapýlarýnýn belirleyicisidir. Üretim iliþkilerinin toplumsal yapýdaki somut görünümü toplumsal sýnýflardýr. Sýnýflara bölünmüþ toplumlarda eðitimin amaçlarý ve biçimleniþi, toplumlarýn bu sýnýfsal bölünmüþlüðünün üzerine kurulur. Bir baþka deyiþle ekonomik süreçlerdeki fýrsat ve olanak eþitsizlikleri, eðitimden faydalanmaktaki fýrsat ve olanak eþitsizliklerin temelini oluþturur. Gelir düzeyi farklýlýklarýna dayalý okullar ve bu okullarýn eðitim ve öðretim amaçlarýnýn belirlenmesi, önemli ölçüde sýnýfsal ayrýmlarýn temelinde þekillenir. Devletin eðitime yönelik yatýrýmlarý azaldýkça, paralý eðitim yaygýnlýk kazandýkça, sýnýfsal yönelimli eðitim ve öðrenim yapýsý daha da belirginlik ve netlik kazanýr. Eðitimin kim için, nasýl, ne türden ve hangi programlarca olabileceði sorularýnýn yanýtlarýnda da apaçýk ortaya çýktýðý gibi, devlet için eðitimin amacý yoksul sýnýflar için bütünleþmiþ bir insan yetiþtirmek deðil, üretim sürecine uysal iþ gücü saðlayan, yani üretim araçlarýnýn mülkiyetini elinde bulunduran sermayeye temel iþ gücü gereksinimini saðlayan insan yetiþtirmektir. Ayný zamanda “ulus” bütünlüðünü simgeleyen var olan toplumsal düzene uygun insan yetiþtirmektir.
Eðitimin ekonomik iþlevi Ekonomik sistemler ayný zamanda ideolojilerinin temel esaslarýný oluþtururlar. Hangi ekonomik sistem uygulamada ise kendine uygun eðitim sistemlerini geliþtirir. Üretim iliþkilerinin insaný metalaþtýrdýðý kapitalist sistemde eðitim-ekonomi iliþkisinin, toplumsal yararýn dýþýnda egemen ideolojinin ve sermayenin kalkýnmasýna yarar saðlamaktan öte bir iþlevi olmayacaktýr. Eðitim, emek gücünün yeniden üretimi ve geliþimi için zorunlu bir öðe haline gelmiþtir. Üretim karmaþýklaþtýkça, kapitalizm üretim ve üretilen mallarýn kullanýmý için bilgili insan gereksinimini karþýlamak için eðitimi yaygýnlaþtýrýr. Bunu yaparken toplumsal gerçekleri olduðu gibi aktarmak yerine bu sistemin devamýný saðlayýcý bilgi ve deðerleri meþrulaþtýrma ve pekiþtirme gibi bir amaca hizmet eder. Eðitilmiþ bireyin üretim gücünden elde edilen artý-deðer doðrudan egemen sýnýfýn eline geçer. Buna raðmen eðitim harcamalarý vergiler aracýlýðýyla emekçilerin, iþçilerin kendilerine ödetilmektedir. Bunun dýþýnda kapitalistler, kendi çocuklarý için yarattýklarý
ayrýcalýklý eðitim giderlerinin yüzde ellisini devlete ödetirken, ayný zamanda elde edilen gelirler çeþitli vakýflar aracýlýðýyla vergi dýþý býrakýlmaktadýr. Egemen sýnýf çocuklarý için verilen eðitim, fiziksel olarak bütün alt yapýsýnýn uzmanlarca hazýrlandýðý, kendi toplumsal gereksinmelerine ve gerçekliliklerine göre planlanan kaliteli bir eðitimdir. Emekçi ve iþçi sýnýfý çocuklarýna verilen eðitim, fiziksel koþullarý ve eðitimci kadrosu hazýrlanmamýþ, yýðýnlar halinde okullarda verilen eðitimdir. Eðitimin farklý kademelerine her geçiþte emekçi ve iþçi çocuklarý kitleler halinde eðitim sürecinden kopartýlarak uzaklaþtýrýlýr. Bu eðitim sürecini tamamlama þansýný elde edenlerin çoðu ise yükselme þansý olmadan düþük ücretlerle çalýþmak zorunda býrakýlýr ya da iþsiz kalýrlar.
Eðitimin ekonomi politiði Kapitalist toplumda eðitimin iþlevi “devletin ideolojik araçlarý”ndan biri olmaktýr. Devletin ideolojik araçlarý zora dayanamazlar. Eðitim, din, aile, hukuk, politika gibi kurumlar devletin ideolojik araçlarýndandýr. Devlet gücünü elinde bulunduran sýnýflar hem baský araçlarýný, hem de ideolojik araçlarý kontrol etmeden egemenliklerini sürdüremezler. Bu araçlar doðrudan ya da dolaylý olarak kapitalist sömürü iliþkilerini yeniden üretirler. Bunlarýn içinde eðitimin rolü çok merkezidir. Herkes okula gider, eðitim sisteminin içinde ne kadar kalýnýrsa o kadar makbuldür. Liberalizme göre okullar tarafsýz kurumlardýr. Kimlerin hangi okullara gidecekleri objektif testler kullanýlarak belirlenir. Herkes hakettiði okula seçilir. Ýþe ve mesleklere yerleþtirilme de ise alýnan eðitimin niteliði ve uzunluðu belirliyicidir. Bu belirlemelerle toplumsal iþ bölümünün meþru, doðal ve hatta kaçýnýlmaz olduðu görüþü yerleþtirilmeye çalýþýlýr. Böylece eðitim sisteminin toplumsal eþitsizlikleri düzelteceði öne sürülür. 1739 Sayýlý Milli Eðitim Temel Kanunu’nda yer alan genellik ve eþitlik ilkesinde “eðitimde hiç bir kiþiye, aileye, zümreye ya da sýnýfa imtiyaz tanýnamaz” denilmektedir. Uygulamada ise özel okullarda bu ülkede çok küçük bir azýnlýðýn çocuklarýna kaliteli eðitim verilirken, emekçi ve iþçi sýnýfý çocuklarýna niteliksiz ve katký paylý okullar uygun görülmektedir. Eðitime bütçeden ayrýlan pay binde dörtlere düþürülmüþtür. Herkesçe sahip olunmasý gereken bir hak olan eðitim hakký 1980 yýlýndan sonra hýz kazanan özelleþtirme ile birlikte “paran kadar oku” hakkýna dönüþmüþtür. Ancak devletin bütün bu istemlerine raðmen eðitimi kendisi dýþýnda etkileyen deðiþkenler var. Her ne kadar eðitim kurumlarý resmi ideolojiyi desteklese de deðiþimin kaçýnýlmazlýðý ve bunun sonucunda farklýlaþan insanýn niteliði söz konusu olan ideolojinin bütünlüklü olarak hayata geçmesini engeller. Hiçbir sistem insaný bütünlüklü olarak depolitize edemez. Hatta bu sistem kendisiyle çeliþecek, onu deðiþtirebilecek, yýkacak insanlarýn yetiþmesini de tamamen engelleyemez.
Harçlarý çöpe atalým Üniversitelerin açýldýðý þu dönemde oldukça artan harç paralarý can yakýyor. Harçlar yüzünden artýk sadece üniversiteye girmek deðil, okumak da o oranda zorlaþtý. Ayda 130 milyonla geçinmeye çalýþan bir ailenin sadece bir dönem için ve peþin olarak on milyonla yüz milyon arasýnda deðiþen bir ek bütçe ayýrmasý ne kadar mümkün olabilir? Hele bu ücretler ikinci öðretim ve konservatuar kayýtlarýnda bir buçuk milyara kadar çýkarsa? Yoksulluk sýnýrý 323 milyon lirayken aldýðý 100-200 milyon maaþla açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþayan milyonlarca ailenin bu durumda böyle bir parayý bulup çocuðunu okutmasý mümkün mü? Bütün bunlar karþýsýnda devlet ise eðitime ayýrýlabilecek para olmadýðýný söylüyor. Biz biliyoruz ki para var. Silahlý kuvvetlerin modernizasyonu için 150 milyar dolar var, farklý milliyetlerdeki iþçileri birbirlerine kýrdýrmak için para var, yeni silah tüccarlarý yaratmak için para var, ama eðitim için yok. Bu yalanlara kanmayalým. Önümüzdeki dönem eþit ve parasýz eðitim için vereceðimiz mücadeleyi yükseltelim. Nasýl mý? Üniversiteye baþlar baþlamaz özerk, eþit ve parsýz eðitim mücadelemize insan kazanmalýyýz. Demokratik, özerk ve parasýz üniversite isteyen herkesle birlikte mücadele etmeliyiz. Taleplerimizi ancak bu þekilde kabul ettirebiliriz. G ü n eþ Y ý l d ý rý m , O D TÜ
KAPÝTALÝZM DÜNYAYI ÖLDÜRÜYOR Yoksulluk felaketleri arttýrýyor
Floyd Kasýrgasý ABD’de hayatý felç etti. “Devam edilemeyecek bir yoldayýz. Devamlýlýðý saðlayacak bir sisteme mantýklý ve planlý bir geçiþ için gerekli olan zaman da hýzla tükeniyor.” Bu uyarýyý Birleþmiþ Milletler Çevre Programý Baþkaný Klaus Topfer yapýyor. Eylül ortasýnda yayýnlanan Geo-2000 raporu büyük sermayenin yerküremizi mahvettiðini söylüyor. Rapor, Floyd kasýrgasýnýn Amerika’da 2 milyon insaný göçe zorladýðý dönemde yayýnlandý. Floyd dünya çapýnda hava sýcaklýðýný yükselten greenhouse (sera) etkisinin en son belirtisi olabilir. Greenhouse etkisini yaratan baþlýca neden yanan gaz, petrol ve kömürün çýkarttýðý gazlar ve özellikle karbonmonoksittir. Yükselen hava sýcaklýðý rüzgar hýz ve hareketini etkilediðinden fýrtýna, aðýr yaðýþ, kasýrga ve kuraklýða neden oluyor Yerkürenin ýsýnmasý deniz seviyesinin yükselmesini de beraberinde getiriyor. Rapor, bunun “deniz seviyesine yakýn deltalarda yaþayan milyonlarca insaný göçe zorlayacaðýný ve sayýsýz ada devletini yok edeceðini” söylüyor. Örneðin Bangladeþ’de milyonlarca insaný düzenli olarak etkileyen su baskýnlarý daha da kötüleþecek. Artan hava sýcaklýðý temiz içme suyu kýtlýðýna da yol açýyor. Rapor 2025 yýlýnda dünya nüfusunun üçte ikisinin su sýkýntýsý çeke-
ceðini söylüyor. Hava sýcaklýðýndaki artýþ “doðal afet” diye bilinen felaketlerin daha da artmasýna yol açýyor. Rapora göre “1986-95 yýllarý arasýnda doðal afet sonucu gerçekleþen kayýplar 1960’lardakinden sekiz kat daha fazla.”. Son üç yýldýr gerçekleþen büyük felaketler arasýnda aþaðýdakileri sayabiliriz: Haziran 1998’de Hindistan’ýn Gujerat bölgesinde gerçekleþen kasýrga, 10 bin kiþinin ölümüne neden oldu. Ekim 1998’de Nikaragua ve Honduras’da gerçekleþen Mitch Kasýrgasý, 9 binden fazla can aldý. 1996’da Çin’in Yangtze nehrinin taþmasýndan 20 milyon insan etkilendi. Sera etkisinin iklim deðiþimlerine neden olduðu yönündeki bilimsel kanýtlarýn artmasýna raðmen sanayileþmiþ ülkeler havaya karbondioksit pompalamaya devam ediyorlar. ABD sera etkisi yaratan en fazla gaz atýðý yaratan ülke. 1994’de ABD’nin atýðý 1 milyar 607 milyon tondu. Bu rakam giderek yükselmekte. 1997 Kyoto Zirvesinde sera etkisini kontrol altýna alacak önlemler geliþtirilecekti. Ancak Geo-2000 raporuna göre “atmosferdeki karbondioksit seviyesini istikrara kavuþturmakta önemsiz bir etki yaratacak” olan bu önlemlere bile ABD tarafýndan son derece düþmanca yaklaþýldý. Aradan iki yýl geçmesine karþýn önlemlerin altýna imzasýný koyma-
yan ABD yönetimi patronlarýn basýncý altýnda. Batýda ekonomik baþarýnýn ölçütü olarak görülen “otomobil kültürü” diðer bölgelere de yayýlýyor. Raporda belirtildiði gibi geliþmekte olan ülkeler üretim ve hava kirliliði açýsýndan yükselen bir grafik sergiliyorlar. Rapor, gelecek 50 yýl içerisinde dünya nüfusuna 3 milyar insanýn daha eklenebileceðine dikkat çekiyor. Eðer otomobile baðýmlýlýk ve buna baðlý hava kirliliði böyle devam etmezse dünyada bu büyümenin getirdiði ihtiyaçlarý karþýlayacak derecede kaynak var.
Yoksulluk çevreyi harap ediyor. Geo-2000 raporuna göre Kuzey Amerika, Avrupa ve Doðu Asya’da sanayileþmiþ ülkeler devasa miktarlarda enerji ve hammadde tüketiyorlar. Bu çevre kirliliðine ve israfa yol açýyor. Öte yandan insanlýðýn önemli bir kýsmý halen yoksulluðun pençesi içinde kývranýyor. Yeni þehirler etrafýnda kýrsal kesimden göç nedeniyle hýzlý bir gecekondulaþma yaþanýyor. Bu rapora göre kent yoksullarý bakýmsýz mahallelerde sanayi atýklarýyla içiçe yaþýyor. Ümraniye’de patlayan dere bu durumun güncel örneði. Bu kent yoksullarý “yöneticiler tarafýndan unutulan bölgelerde, atýklarýn ve çevre kirliliðinin yarattýðý saðlýk sorunlarý içinde koþullarýný iyileþtirebilecek politik güçten yoksun” yaþýyorlar. Ayrýca dünyada çok sayýda insan yoksulluk nedeniyle çevrelerine zarar vermek zorunda kalýyor. Raporda “yoksulluk sýnýrýnda yaþayan ülkelerde doðal kaynaklarý tüketmekten baþka çare kalmadýðý” ifade ediliyor. Yoksul ülkelerin Batýlý banka ve hükümetlere olan borçlarý onlarý doðal kaynaklarýný satmaya zorluyor. Bu kaynaklar genellikle yabancý þirketler tarafýndan çevreye zarar verecek yöntemlerle çýkartýlýyor. Bergama’da Eurogold’un durumu, Fýtýna Vadisi projeleri bu geliþmelerin Türkiye’de yaþanan örnekleri. IMF ve Dünya Bankasý’nýn uyguladýðý “yeniden yapýlandýrma programlarý” borçlu ülkeler için çevre kirliliði kontrolünü “lüks” ihtiyaç haline getiriyor. Tahkim Yasasý olarak bilinen deðiþiklik ile toplumun yatýrýmcý üzerindeki kontrolü zorlaþtýrýldý. Politik istikrarsýzlýk sonucu gerçekleþen savaþlar çevreye felaket düzeyinde zarar vermekte. Rapor’da bu duruma iki örnek verilmiþ: 1991 Körfez savaþýnýn yarattýðý çevre kirliliði ve NATO’nun Balkanlar’da gerçekleþtirdiði savaþ sonucu ortaya çýkan zarar: “Sýrbistan’da kimya ve petrokimya tesislerinin bombalanmasý Danube nehrini kirletti ve nehrin aktýðý Bulgaristan ve Romanya’da sorunlara neden oldu.” Þu anda 23 milyon insan savaþ ve ekonomik krizler nedeniyle “mülteci” olarak yaþamakta. Rapor, “mülteciler yaþamak için çok sýk olarak odun ve temiz su kaynaklarýný yok edecek düzeyde kullanmak zorunda kalýyorlar.” diyor.
Manyak sistemin mantýðý Küreselleþme ve serbest piyasanýn dünyanýn her köþesine yayýlmýþ olmasý uluslararasý düzeyde politikacýlar tarafýndan alkýþlanýyor. Ancak çevresel yýkýmýn bunun bir yan ürünü olduðu görülmek istenmiyor. Büyük sermaye ve devasa kaynaklarý ile uluslararasý þirketlerin öncelikleri çevre deðil kâr. Onlara göre çevre de dahil olmak üzere serbest ticaretin önüne hiçbir þey çýkmamalý. Geo-2000 Raporu’na göre ticaretin liberalleþtirilmesi ile çevre korumacýlýðý arasýnda bir çatýþma yaþanýyor. Rahatsýz edici olan eðilim ise ulusal düzeyde çevreyi koruma önlemlerine “ticarete engel olduðu” iddiasý ile karþý çýkýlmasý. Yabancý sermayeyi çekmeye çalýþan yoksul bölgeler çevresel “engellerden” feragat ediyorlar. Bunun anlamý, örneðin Afrika’nýn sanayileþmiþ ülkeler için bir toksik atýk alaný haline gelmesidir. Bu, 20. yüzyýlýn sonunda kapitalizmin yokedici doðasýdýr. Güçlü uluslararasý þirketler ulusal hükümetler üzerinde basýnç oluþturabilmek için milyonlarca dolar harcýyorlar. Kyoto gibi dünya zirveleri kâr hýrsýyla gözü dönmüþ sermayenin kendi yarattýðý sorunlarý çözmeye hiç istekli olmadýðýný gösteriyor. Geo-2000 Raporu’nun da belirtildiði gibi “devamlýlýðý saðlanabilir bir geleceðe doðru rasyonal iyi planlanmýþ bir geçiþe” ihtiyacýmýz var. Ancak bunu gerçekleþtirebilmek için üretimin bütün temelleri tepe taklak edilmek zorunda. Ýhtiyacýmýz olan þey, çevre meselelerini merkezi olarak ele aldýðýmýz, ihtiyaçlarýmýz temelinde dünyayý organize etmektir. Böylesi bir sosyalist toplum dünyanýn tek umududur.
gereken deprem mi, devlet mi?
Depremin ilk günlerinden itibaren, kurtarma çalýþmalarý, yardýmlarýn daðýtýmý gibi bölgedeki insanlarýn hayatlarýnýn konu olduðu durumlarda devletin yetersiz ve aciz kaldýðýný, tembel davrandýðýný hepimiz gördük. Bu nedenle oluþan olumsuz hava “devleti yýpratmamak lazým” söylemleriyle daðýtýlmaya çalýþýldý. Genelkurmay Baþkaný, devletin (askerin) yaptýklarýný gör(e)meyen gazetecilere “gelmiyorlarsa tutun getirin” diyerek sopasýný gösterdi. Yýkýntýlarý toplamak ve yeniden imarý saðlamak için açýlan tüm ihaleler, depremde yýkýlan binalarýn ANAP ve MHP’li müteahhit-siyasetçi artýklarýna verildi (Kapalý zarf ihale yönteminin de kapalý kapýlar ardýnda rant paylaþýmý olduðunu bir kez daha gördük.) Sendikalarýn ve diðer sivil toplum örgütlerinin topladýðý paralara el konuldu, birçok kampanya ve gönüllü giriþimin önü týkandý. 20 yýllýk Kýzýlay Baþkaný Kemal Demir bile su geçiren ve paçavra halindeki Kýzýlay çadýrlarýna benzeyen suratýyla “eleþtirileri aðýr bulduðunu, Kýzýlay’ýn Nobel’e aday gösterildiðini” söyledi. Yaþanan sarsýntýlarýn ardýndan devam eden artçý þoklar ve yaþanabilecek yeni bir deprem düþüncesi insanlarý korku ve umutsuzluða sevkederken, tek çözümün psikolojik tedavi olduðu yönünde yaygýn bir kaný da oluþturuldu. “Depremle yaþamaya alýþýlmalý” türünde baþlayan yazý ve TV haberleri artýk can sýkýcý hale gelmeye baþladý. Enflasyonla, iþsizlikle, iþkenceyle, baskýyla, yoksullukla yaþamaya alýþtýrýlmaya çalýþýlan insanlara, þimdi de “devleti yýpratmadan” depremle yaþamak dayatýlýyor. Deprem bölgesini ziyarete giden Ecevit protesto ediliyor, yardým isteyen öfkeli Suna kadýn tartaklanarak gözaltýna alýnýyor. Emniyetteki sorgusunda gizli bir örgüte üye olduðu kabul ettirilmeye çalýþýlýyor. Þimdi derslerimizi çýkarma zamaný: Suna kadýn hattý çiziyor: Bir tarafta sevdiklerini, yakýnlarýný ve evini kaybeden, onlara yardým edip destekleyen ve devletin yetersizliðini vurgulayýp; önceliði insana verenler... Diðer tarafta suçunu, ihmalini, yanlýþýn kabul etmeyen, eleþtirilere karþý acýmasýzca davranan, sistemi ve devleti eleþtirmeden depremle yaþama dersleri veren, suçlularý ödüllendirerek yeniden rant daðýtýmý yapan, sonra da kardeþlik ve aile masalýyla bizi avutmaya çalýþan hastalýklý bir devlet. Mesaj çok açýk. Biz önceliðin savaþa, silaha, rantiyere deðil depremzedeye, iþçiye-memura ve barýþa verilmesini talep etmeye ve bu amaçla mücadele etmeye devam etmeliyiz. Bu devletin refleksleri Suna kadýný suçlu ilan etmek için, cezaevindeki insanlarý öldürmek için, Manisalý gençlere iþkence etmek için, deprem müteahitlerine rant daðýtmak için, gazetecileri kulaðýndan tutup çekmek için hiç gecikmiyor. Ýstanbul’da depremin 45 saniyesini bütün gürültüsü ve korkusuyla yaþayan 5 yaþýndaki yiðenim en çok yapmak istediði þeyin “bir sihirli deðneðe sahip olmak ve onunla depremin gürültüsünü kesmek”olduðunu söylemiþti. Yarýn da devem edecek olan, insan bilincini ve yaþamýný allak bullak edip pek çok travmatik etkiye sebep olan depremin etkilerini tarif etmek çok zor. Diðer sorunlar gibi bu sorunun da üstesinden gelmek için doðru tarafta yer almak zorundayýz. (Süleyman) Demirel’in, Kamuran Çörtük ve Cavit Çaðlar’la çektirdiði aile fotoðrafýný hatýrlayalým. Birbirlerini sevenler ve kollayanlar yani birlik ve beraberlik içinde olanlar onlar. Bizden istedikleri ise bu tabloya göz yummak. Göz yummayalým...
S e l ç u k Y a v u z, S E S
Ýþçi Demokrasisi
Sayfa 5
Yiorgos Pittas’ýn Yunanistan’da çýkan Ergatiki Allilengii (Ýþçi Dayanýþmasý) gazetesinde basýlan yazýsýnýn özetidir.
“Bu müstakil evlerin hepsi ilk bakýþta muntazam ve saðlam görünüyor; büyük tuðla duvarlarý ilk bakýþta bir yanýlsamaya neden oluyor... Ancak daha yakýndan bir inceleme ev duvarlarýnýn olabildiðince ince olduðunu ortaya koyuyor. Giriþ katý ve çatýnýn bütün yükünü taþýyan bodrum duvarlarý ve dýþ duvarlar bir tuðla kalýnlýðýnda… Ancak duvar kalýnlýðý sadece yarým tuðla geniþliðinde olan, tuðlalarýn dar yüzeylerinin birbirine deðecek þekilde örüldüðü, çok sayýda ev inþaatýna da tanýk oldum. Burada amaç malzeme tasarrufu. Ancak bir nedeni daha var; müteahhitler, toprak sahibi deðil, Ýngiliz geleneklerine göre 20, 30, 40, 50 veya 99 yýl için topraðý kiralar. Bu sürenin bitiminde toprak ve üzerindeki herþey asýl sahibine geri dönüyor. Toprak sahibi yapýlan iyileþtirmeler için hiçbir ödemede bulunmuyor. Dolayýsýyla toprak üzerindeki herþey kiralama süresinin sonuna kadar deðersizleþecek þekilde inþa ediliyor. Sözü edilen evler toprak kiralama süresinin bitimine 2030 yýl kala inþa edildiklerinden müteahhitlerin gereksiz bir masraf yapmaktan ne kadar kaçýnacaðý kolayca hayal edilebilir. Bunun da ötesinde genellikle doðramacý, inþaatçý ya da imalatçý olan bu müahhitler hem kira gelirlerini azaltmamak hem de yaptýklarý iyileþtirmeleri toprak sahibine devretmemek için tamirata çok az para harcarlar. Bu sýrada yaþanan ticari kriz ve ortaya çýkan iþsizlik nedeniyle bütün sokaklar boþalýp evler hýzla içinde yaþanamaz hale geliyor.” Yukarýda 2000’e bir kala Atina veya Türkiye’deki yýkýlmýþ evler anlatýlmýyor. Bu evler gelecek yýllarda yýkýlacak olan binlerce Atina evi de deðil. Bu satýrlar Friedrich Engels tarafýndan 150 yýl önce “1844’de Ýngiliz Ýþçi Sýnýfýnýn Durumu” adlý kitabýnda Manchester þehrini anlatmak üzere yazýlmýþ. Bugün evlerimiz tuðla yerine betondan yapýlýyor ancak ayný kâr yasalarý iþçi sýnýfý konutlarýnýn 150 yýl sonra da çürük inþa edilmesine neden oluyor. Engels, “bir önceki manzaradan sonra bazý güzel evlerin yüzyýllarca dayanabilecek bir görünüme sahip olmalarý tuhaf gelebilir” diyor. Ayný çeliþki bugün de var. Þiddeti ne kadar büyük olursa olsun her türlü depreme dayanýklý evler inþa edebilecek teknoloji ve zenginliðe sahip olmamýza raðmen iþçi evleri kaðýttan evler gibi çöküyorlar. Engels, kapitalizmin nasýl büyük þe-
hirler yarattýðýný ancak iþçiler için uygun konutlar saðlamadýðýný anlatýyor. Daha da kötüsü kapitalistler kötü konutlarý yüksek ücretlerle kiraya vererek bir kez daha kâr ediyorlar. Engels kitabýnda þöyle yazýyor: “Daha iyisine parasý yetmeyen yoksul zavallýlara kiralanamayacak kadar kötü bir dehliz yoktur.” Atina 1999 Atina’daki durum 1844’ün Manchester’ý ile birçok benzerliklere sahip. Yunanistan’da þehre göç Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý baþladý. Atina’da yaþayan 4 milyon insan, aralarýnda hiç mesafe kalmaksýzýn, yeþil alanlarý kalmamýþ, her yere kutu gibi saðlýksýz ve güvensiz bir þekilde inþa edilen dairelerde yaþamak zorunda. Tabii ki koþullar 150 yýl öncesiyle týpa týp ayný deðil. Birbuçuk yüzyýldýr iþçi sýnýfý mücadelesi bir dizi iyileþtirme kazandý. Ancak varolan teknoloji ve zenginlik ile yapabileceklerimizi düþünürsek aslýnda zengin ve yoksul arasýndaki uçurum daha da derinleþti. Bazýlarý bizi, bu evlerde oturan ucuz ev sahiplerinin sorumlu olduðuna ikna etmeye çalýþýyor. Bu korkunç bir ikiyüzlülük. Kapitalist sistem iþçilerin barýnma hakkýný tanýmýyor. Ýþçiler ya hayatlarý boyunca kira ödeyerek yaþayacaklar ya da küçük bir daire satýn alýp yine yaþamlarý boyu bankalara faiz ödeyecekler. Bu durumdan iþçiler deðil patronlar “sorumlu.” Ýþçiler her zaman bir ev hakký, saðlýk hizmeti ve bir iþ için mücadele ettiler. Ancak Yunanistan ve dünyanýn her tarafýnda kriz derinleþtikçe iþçi konutlarý için giderek daha az para harcanýyor. Engels kitabýnda þunlarý yazýyor: “Burjuvazinin konut sorununu çözmek için kendi açýsýndan tek çözüm yolu var. Sorunu çözebilmek için sorunu tekrar baþtan yaratýyor.” Modern kapitalizm için bir vitrin haline getirmek üzere Atina’nýn merkezindeki eski yoksul semtler yýkýlýrken tam da bu yaþandý. Lüks oteller ve ticari binalar kurmak için yerlerinden edilen yoksullar ortadan kaybolmadýlar sadece baþka yoksul semtlere taþýndýlar. “Kapitalist sýnýfýn her gece iþçileri hapsettiði o korkunç maðaralar ortadan kalkmýyor, sadece yer deðiþtiriyorlar” diyor Engels. O gün olduðu gibi bugün de konut sorunu ancak kâr hýrsý ve bunu dayatan kapitalist sistemin ortadan kalkmasýyla çözülebilir.
Yiorgos Pittas
Artýk birþeyler deðiþmeli Ülkeyi sarsan deprem devleti de sarsmaya devam ediyor. “Güçlü devlet” anlatýmlarýnýn bir masaldan öte olmadýðý, aslýnda “aciz devlet” yakýþtýrmasýnýn devleti daha iyi tanýmlamaya uygun olduðu apaçýk görülmekte. Bay politikler ise IMF’ye aðlayarak, sözüm ona düzelmekte olan ekonomimizin deprem ile sarsýldýðý martavalýný anlatýrken bir yandan da piþkin dilenci rolünü baþarý ile canlandýrmaya devam ediyorlar. Düne kadar güneþin balçýkla sývanamayacaðýný ilan eden bu politikler, bugün arazi mafyasý, rantçýlar, kumdan evler yapýp satan müteahhitler ve ihale mafyasýyla olan iliþkilerini nasýl gizleyeceklerinin paniði içerisinde kývranýyorlar. Karanlýk ve pis iliþkilerin mayasýyla oluþan bu harç, devletin temeline kendi elleriyle býrakýlmýþ bir dinamit gibi depremle birlikte patlayýverdi. Devlet her zamanki tercihini yaparak sefa içerisinde yüzenler yerine, hep cefa çekenlere depremin faturasýný çýkardý. Bu fatura yoksul halkýn boðazýndaki tek lokma ekmek nasýl alýnabilir formüllerine dayandýrýldý. Oysa ayný devlet “savunma
projesi’ adý altýnda 7 milyar dolarlýk (3.2 katrilyon) tank alýmýna soyunuyor. Bu anlayýþýn izahý nasýl olabilir acaba? Yirminci yüzyýlýn sonunda tercihini insandan yana deðil de silahtan yana yapan devlet anlayýþýný sorgulamak gerekmiyor mu? Yaþadýðýmýz deprem felaketi nedeniyle rüþveti olaðan sayanlarý, kaçak inþaatlara belge verenleri, þaibeli ihale yapanlarý, devlet arazisini malum kiþilere peþkeþ çekenleri konuþuyoruz. Hatta Yunan halkýyla bir kavgamýzýn olmadýðýný, birilerinin düþmanlýðýn tohumlarýný üreterek bizde yetiþtirmeye kalktýðýný ve yanlýþ politikalar uðruna kurban olduðumuzu anlayabiliyoruz. Artýk bir þeylerin deðiþmesi gerektiðine inanýyor, yarýna umutla bakmak istiyor, sistemin çürümüþlüðünden ve kokuþmuþluðundan söz edebiliyoruz. Üstümüze düþen görevi yapmalýyýz. Doðal bir afetin ardýndan kaldýrýlan enkaz gibi, düzenin enkazýný da süpürürcesine kaldýrmamýz gerekiyor. Filiz verdi verecek. Herþey devrimci bir partiyle, emeði en yüce deðer olarak gören sosyalizm ile mümkün olacaktýr. Aydan Boz
Sayfa 6
Ýþçi Demokrasisi
1 Ekim 1999
RUSYA: Banu Öncel - Çiðdem Özbaþ Þubat’tan Ekim’e Þubat 1917’de Rus iþçi sýnýfý tamamen kendiliðinden ve plansýz bir biçimde Çarlýða karþý harekete geçti. Grev dalgasý kýsa bir süre içinde Rusya’nýn dört bir tarafýna yayýldý. 24 Þubat akþamý Petrograd fabrikalarýnda Ýþçi Vekilleri Konseyi (Sovyetler) için seçimler yapýldý. Devrim, artýk bir öngörü olmaktan çýkmýþ bir eylem sorunu haline gelmiþti. Çar devrilmiþ yerini geçici bir hükümet almýþtý. Ancak bu durum fazla uzun süremezdi. Baþta Sosyalist Devrimciler ve Menþevikler olmak üzere Rusya’daki hemen her sol grup, “burjuva demokratik devrim aþamasýnýn henüz tamamlanmadýðýný ve iktidarý kaçýnýlmaz olarak burjuvazinin alacaðýný, sosyalistlerin en fazla demokratik bir muhalefet içinde kalabileceðini, burjuva iktidarýný tanýmak gerektiðini” savunuyordu. Bolþevik Parti liderlerinden bazýlarý da bu fikre sahipti. Lenin ise, Nisan Tezleri’yle, Rusya’da devrimin hiç bir ara aþama yaþamayacaðýný, günün görevinin geçici hükümeti devirmek ve iktidarý sovyetlerin elinde toplayarak sosyalist dünya devriminin ilk adýmýný atmak olduðunu anlatýyordu. Lenin için beklemek iþçi sýnýfýna ihanetle ayný anlama geliyordu. Lenin, 3 Nisan 1917’de Rusya’ya geldiði gün Petrograd istasyonunda iþçi sýnýfýnýn sosyalist devrime hazýr olduðunu anlattý. 1917 Aðustos’undan Ekim’e dek geçen süre içinde Lenin’in haklýlýðý ortaya çýktý. Reformist partiler çöktü. Geçici hükümet iþlevsiz hale geldi, Bolþevikler giderek artan oranda iþçi sýnýfýnýn kitlesel desteðini kazanmaya baþladýlar. Ekim ayýna gelindiðinde bütün iktidarý elinde toplayabilen ve ayaklanmayý gerçekleþtirme yeteneðine sahip olan tek organ sovyetlerdi. Bolþevik iþçilerin önderliðinde gerçekleþen ayaklanma 25 Ekim’de zafere ulaþtý. Troçki ayaklanmanýn baþarýya ulaþmasýnda önemli bir rol oynadý. Lenin ve Troçki tarihe “devrimin liderleri” olarak geçtiler. Ekim Devrimi sosyal bir devrimdi. Ýþçi sýnýfý kapitalist devlet iktidarýný parçalamýþ, üretenlerin yönetebileceðini, sosyalizmin mümkün olduðunu kanýtlamýþtý. Ýþçi sýnýfýnýn kendini devlet olarak örgütlemesinin merkezi organý olan sovyetler, devrimin tüm kazanýmlarýný pratiðe yansýtmaya ve güçlendirmeye baþladýlar. Sovyet ayný zamanda eski burjuva baský aygýtýnýn tüm emekçiler üzerindeki sömürü araçlarýný (polis teþkilatý, düzenli ordu vs...) kaldýrarak halkýn kendi silahlý gücünü örgütledi. Sovyet sistemi tüm iþçi kitlelerini kapsayan, iþyeri esasýna
Devrim nasýl kaybedildi?
göre örgütlenen, temsilcilerin seçimle görev aldýðý ve her an geri çaðýrabildiði, sýnýf politikalarýnýn özgürce tartýþýlabildiði en geniþ demokratik haklarýn bütününün merkezi organýydý. Ekim devrimi emekçilere, kadýnlara, tüm ezilenlere, ezilen uluslara en geniþ özgürlükleri ve demokratik haklarý getiren tek iktidar biçiminin iþçi sýnýfý iktidarý olduðunu kanýtlýyordu. Burjuvazinin ve reformistlerin “darbe” olduðunu iddia etmelerine raðmen Ekim Devrimi aþaðýdan yukarýya doðru gerçekleþmiþti. Ekim devrimi Marks’ýn “iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr” iddiasýný doðrulamýþ ve dünya sosyalist devriminin ilk halkasý olma baþarýsýný göstermiþti.
Sovyet iktidarýndan Bolþevik diktatörlüðe Ekim devriminden sekiz ay önce Lenin Ýsveç’li iþçilere “Rus iþçi sýnýfý sadece kendi gücüyle sosyalist devrimi baþarýyla tamamlayamaz” diye yazýyordu. Lenin, Rus devrimini dünya devriminde bir aþama olarak görüyordu ve ancak bu durumda Rusya’da azýnlýk olan iþçi sýnýfý yabancý ülkelerin istilasýndan korunabilir ve köylülerden oluþan çoðunluk iþçi iktidarýyla uzlaþtýrýlabilirdi. Lenin “Almanya devrime gebedir, eðer barýþ görüþmelerinin bitmesi Alman hareketini derhal geliþtirecekse, o taktirde kendimizi bizden çok daha güçlü Alman devrimi için feda etmeliyiz” diyordu. Lenin Rus devriminin kaderinin dünya devriminin gerçekleþmesine baðlý olduðunu defalarca anlattý. 11 Ocak 1918 günü Üçüncü Sovyetler Kongresi’nde þöyle konuþtu: “Tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi tabii ki mümkün deðildir. Sovyet iktidarýný elinde tutmakta olan bizim iþçi ve köylü neferlerimiz büyük dünya ordusunun da neferleridir. ... Yaþadýðýmýz zorluklar ne olursa olsun, önümüzdeki engeller ne olursa olsun, dünya sosyalist devrimi gerçekleþecektir…Alman devriminin gerçekleþmemesi halinde mahvolacaðýmýz kesin bir gerçektir.” Ekim 1917 sonrasý Almanya, Macaristan, Avusturya ve Ýtalya’daki devrimci yükseliþ yenilerek geri çekilmiþti. Rusya’daki iþçi iktidarýna Batý’dan gelmesi zorunlu yardýmýn gecikeceði açýktý. Rus iþçileri dünyada ilk adýmý atmýþ, iktidarý ele geçirmiþlerdi. Ancak 1920’ye kadar süren iç savaþ büyük tahribata yol açtý. Sanayi üretimi 1914’ün beþde biri oranýndaydý. 1918 ile 1920 arasýnda bulaþýcý hastalýk, açlýk ve soðuktan 9 milyon kiþi ölmüþtü. Devrimi koruma mücadelesi iktidarýn korunmasýyla sonuçlansa da devrimi yapan iþçi sýnýfýnýn büyük bir kýsmý savaþta öldü. Petrograd nüfusu-
nun 1/3’ü kaybedilmiþti. Þehirlerde kýtlýk olduðundan iþçiler köylere gitmeye baþladý. Sovyetler savaþ yýllarýnda giderek iþlevsizleþti ve yerini hükümet organlarýna býrakmaya baþladý. Parti ise giderek devletle ayný anlama geliyordu.
Parti, devlet ve iþçi sýnýfý Ekim Devrimi yanlýz kalmýþtý. Devrimi yapan iþçiler savaþlar sýrasýnda büyük ölçüde imha olmuþtu. Ýþçilerin iktidar organlarý olan sovterler çalýþmýyordu. Ekonomi planlý deðildi. Ancak devlet, yani toplumu kontrol eden silahlý güç, amacý sosyalizm olan bir partinin kontrolündeydi. Politikalarýnýn yönü halen sosyalist gibi görünüyordu. Lenin 1920’de bu durumu “bürokratik dejenerasyona uðramýþ bir iþçi devleti” olarak tanýmlýyordu. 1921’e gelindiðinde uluslararasý ambargo, iç savaþýn yarattýðý yýkým, tarýmsal ürünlere zorla el konulmasý, kamulaþtýrmayla þekillenen “savaþ komünizmi” dönemi ekonomik olarak týkanma noktasýna gelmiþti. Þehirlerdeki nüfusu doyurmaya direnç gösteren köylülerin taleplerini karþýlamak ve kitlesel açlýkla karþý karþýya kalan þehirleri doyurabilmek için Yeni Ekonomik Politikalar (NEP) uygulanmak zorundaydý. NEP döneminde serbest ticarete olanak saðlanýrken daha fazla ürün satabilen kulaklar (zengin köylü) ve þehirlerde serbest ticareti yürüten ve zenginleþen nepmenler (küçük burjuvalar) ortaya çýktý. NEP’le birlikte sýnýf farklýlýklarý belirginleþiyor üretim sürecinde sahip olduðu konumla diðer sýnýflardan üstün olan ve elindeki mekanizmayla büyük bir sermayeyi kontrol eden devlet bürokrasisinin varlýðý da pekiþiyordu. Son dokuz ayýný felçli yataðýnda geçiren Lenin Ocak 1924’de öldü. Lenin, 1922’de “Bizler sadece sovyet kurumlarýnda deðil, parti kurumlarýnda da bürokrasiye sahibiz” diyordu. Ýþçi sýnýfýnýn kendisini bürokratikleþen devlete karþý korumasý gerektiðini anlatýyordu. Tarihi insanlar yapar ancak kendi tercih ettikleri koþullarda deðil. Ýnsan koþullarý deðiþtirirken kendisini de deðiþtirir. Bol-
þevik Parti de bu gerçeklerden muaf deðildi. Ýç savaþýn karmaþasý sýrasýnda, karþý devrim ve kýtlýða karþý Rus toplumunu birarada tutmaya çalýþýrken tarihi belirleyen faktör sosyalist amaçlardý. Ancak bunu gerçekleþtirmek için iliþkiye geçilen sosyal güçler parti üyelerinin de deðiþmesine yol açtý. Parti üzerindeki farklý sýnýflarýn basýncý parti içindeki farklý kesimlerin sosyalist beklentilerini farklý sýnýflarýn çýkarlarýna göre tanýmlamalarýna neden oluyordu. Gerçek sosyalist basýncý yaratabilecek kapasiteye sahip tek sýnýf olan iþçi sýnýfý, en zayýf ve en örgütsüz haldeydi.
Karþý devrim Rusya’da Stalin’in liderliðinde gerçekleþen karþý devrim, partinin çalýþma biçimini merkez bürokrasinin ihtiyaçlarýna uygun hale getirdi. Parti yönetiminin her yeni uygulamasý, halen devrimci sosyalist geleneðe baðlý olan partililerle doðrudan bir mücadeleyi gerektiriyordu. Bunlardan ilki ve en önemlisi 1923’de Sol Muhalefet ile çatýþma oldu. Parti yöneticileri parti tarihinde daha önce duyulmamýþ yöntemlere baþvurdu. Rasyonal tartýþmalarýn yerini muhalefetin sistematik bir biçimde yokedilmesi almýþtý. Muhalefet sempatizanlarý parti içindeki görevlerden temizlendi.1928’de Çar’ýn kullandýðý metodlar kullanýlarak devrimciler Sibirya’ya sürüldü. Uzun dönemde bu da yetmedi. Çarlýk gizli polisinin zamanýnda beceremediði gerçekleþtirildi: 1917’nin Bolþevik Partisi’ni oluþturanlar sistematik olarak katledildi. 1928’e gelindiðinde Stalinist hizip, parti ve devlet üzerindeki kontrolü tam anlamýyla kazanmýþtý. Buharin liderliðindeki sað kanat, Sol Muhalefeti ezmek üzere daha önce ittifak kurduklarý merkez bürokrasinin aldýðý korkunç hali görerek merkez bürokrasiden koptular. Ancak parti Rus toplumunun tümünün kontrolüne sahip deðildi. Gerçek gücün bulunduðu þehirler halen kýrsal üretim denizi ile sarýlýydý. Bürokrasi iþçi sýnýfýnýn devrimdeki kazanýmlarýný gasp etmiþti. Ancak köylülük bu durumdan henüz etkilenmemiþti. Köylüler 1928’de “ürettiklerini satmama” tutumu al-
Sol Muhalefet’in destekleyicileri Sibirya’da 1928 yýlýnda bir protesto gösterisi yapýyorlar.
dýklarýnda bürokrasi bunu açýk bir þekilde gördü. Bürokrasi, kendi kontrolü dýþýnda kalan son kesim olan köylülük üzerinde de yönetici sýnýflarýn hep kullandýðý acýmasýz yöntemlerle egemenliðini kurdu. Sadece zengin köylüler (kulaklar) deðil, her düzeyden köylü ve tüm köylere eziyet edildi.1928’de ‘sol dönüþ’ diye adlandýrýlan bu dönüþle bürokrasi 1917 devriminin þehir ve kýrlardaki son kazanýmlarý da yokederek iþçi sýnýfý ve köylülük üzerinde tam kontrol saðladý. 1928’de Rusya’da iktidarý yeni bir sýnýf ele geçirmiþti. Ýktidar için iþçilerle doðrudan bir askeri çatýþmaya girmesi gerekmemiþti. Çünkü 1918’den bu yana doðrudan iþçi iktidarý yoktu. Ancak iktidarda kalan ve sosyalist gelenekle ne kadar zayýflamýþta olsa bir iliþkisi olan partiyi temizlemek zorunda kaldý. Ekim devriminin baþarýsýný saðlayan Bolþevik liderlerden Lenin dýþýnda herkes Stalin liderliðindeki karþý devrim sürecinde öldürüldü.
Bürokratik Devlet Kapitalizmi Stalin “tek ülkede sosyalizm kurulabilir” diyordu. Bu yüzden çok çalýþmak gerekiyordu. 1928-29 kýþýnda uygulamaya konulan Birinci Beþ Yýllýk Plan’la kapitalist devletlerde yýllar süren sanayileþme süreci Rusya’da on yýl gibi kýsa bir süre içinde gerçekleþtirilmesi hedeflendi. Þehirlerde hýzlý sanayileþmek üzere aðýr çalýþma koþullarý, çalýþma kamplarý, kýrlardan zorla tahýl toplama, zorla kollektivizasyon uygulamalarýyla birlikte devlet terörü daha da genelleþtirildi. Sendikalar devlet politikalarýnýn sýnýfa dayatýlmasý görevini üstlenen örgütler haline getirildi. Grev yasaklandý. Ýþ deðiþtirmek ve taþýnmak pasaport sistemine baðlandý. Ekim devrimiyle ileri bir konuma getirilmiþ olan kadýnlarýn haklarý karþý devrim sürecinde geri alýndý. Tüm ezilenlerin kurtuluþu yolunda atýlan özgürlükçü politikalar yerini yeniden ezen-ezilen, yöneten-yönetilen politikalarýna býraktý.
Sol muhalefet Yanlýzca Troçki liderliðindeki Sol Muhalefet Rusya ve diðer ülkelerde gerçekleþen bu geliþmelere karþý tutum aldý. Sol muhalefet üyeleri de neye karþý mücadele ettikleri konusunda çok net deðillerdi. Troçki öldürülünceye kadar SSCB’nin “dejenere iþçi devleti” olduðuna inandý. Rusya hakkýndaki bu yanýlgýsý mücadelesini zorlaþtýrmýþ olsa da Troçki öldürülünceye kadar iþçi sýnýfýnýn en genel çýkarlarýný savunmaktan vazgeçmedi. Stalinizm ve Sosyal Demokrasinin sosyalist hareket üzerindeki çarpýk etkilerine, uluslararasý düzeyde devrimin boðulmasý çabasýna karþý günbegün mücadele verdi.. Bu nedenle devrimci hareket kendisini bu geleneðin üzerinde yükseltmek zorundadýr.
1 Ekim 1999
Ýþçi Demokrasisi
Sayfa 7
Demokratik Devrim mi Sosyalist Devrim mi?
DEMOKRASÝYÝ NASIL KAZANIRIZ? T ony C l i ff Mutlak monarþi, askeri diktatörlük, faþizm veya emperyalist iþgal altýnda bulunan politik demokrasiden yoksun ülkelerde demokrasiye olan ihtiyaç çok nettir. Biz, devrimci sosyalistler özgür genel ve yerel seçimler, basýn özgürlüðü, örgütlenme ve gösteri yapma özgürlüðü, uluslarýn kendi kaderini tayin hakký için kýyasýya mücadele ederiz. Ancak bu bizim için yeterli deðildir. Zenginlik küçük bir azýnlýk olan kapitalistlerin elinde kaldýðý sürece eþitsizlik, sömürü ve baský devam edecektir. Üretim araçlarýnýn mülkiyeti kollektif olmadýðý sürece sadece zenginle fakir arasýndaki eþitsizlik deðil iþ, ev, eðitim için kendi aralarýnda rekabet etmek zorunda kalan iþçiler arasýndaki eþitsizlik de devam eder. Irkçýlýk ve cinsiyetçilik böylesi bir ortamda ürer. Toplumsal zenginliðin kapitalistler tarafýndan kontrol ediliyor olmasý politik olarak demokrasiyi tehdit eder ve eski politik düzene geri dönüþ tehlikesini beraberinde getirir. Toplumun küçük bir azýnlýðý olan kapitalistler sadece maddi üretim araçlarýna deðil ayný zamanda gazete, televizyon ve diðer propaganda araçlarý gibi zihinsel üretim araçlarýna da sahiptirler. Bununla beraber ordu, polis ve mahkemelerin oluþturduðu kapitalist devlet aygýtý da onlarý destekler.
Yarým kalan devrimler Kasým 1918’de Almanya’daki devrim Kaiser’i alaþaðý etti ve Birinci Dünya Savaþý’ný sonlandýrdý. Ne var ki Krupps ve Thyssen gibi büyük iþverenlerle birlikte Freikorps adlý gerici askeri birlikleri oluþturan generaller varlýklarýný sürdürmeye devam etti. Almanya’da ikili iktidar hüküm sürüyordu. Parlamento ile yanyana iþçi komiteleri vardý. Devrimler eskinin zincirlerini bir vuruþta kýramazlar. Geleceði temsil eden “yeni”, “eski” ile yanyana varlýðýný sürdürür. Marks’ýn sözlerini hatýrlayacak olursak: “Ölmüþ kuþaklarýn geleneði yaþayanlarýn beyninde bir kabus gibi asýlý kalmaya devam eder.” Almanya’da yaþananlar 1789 Fransýz Devrimi’nin liderlerinden St. Just’un öngörülü sözlerini doðrular nitelikte: “Yarým devrim yapanlar kendi mezarlarýný kazarlar.” Sosyal demokrat hükümetin þemsiyesi altýnda Freikorps subaylarý devrimci lider Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’i öldürdüler. Devrimci olaylar iniþli çýkýþlý bir þekilde 1923’e kadar devam etti ancak kapitalizmin zaferiyle sonuçlandý. Nazi hareketi 1919’da doðdu. 1923’de Bavyera’da baþarýsýz bir darbe örgütledi. Bu iþçiler açýsýndan kaçýrdýklarý baþka bir fýrsattý ve
Hitler iktidara geldiðinde bedelini çok aðýr ödediler. 1930’larda Fransa’da iþçi sýnýfý hareketi çok yükseldi. Þubat 1934’de baþlayan hareket 1936’da Komünist Partisi, Sosyalist Parti ve Liberaller’den oluþan Halk Cephesi’nin iktidara geliþiyle doruk noktasýna ulaþtý. Liberaller “Radikal Sosyalistler” olarak biliniyorlardý ancak ne radikaldiler ne de sosyalist. Milyonlarca iþçi “hükümet bizim, haydi þimdi fabrikalarý da ele geçirelim” diye düþünüyordu. Haziran 1936’da bir dizi fabrika iþgali yaþandý. Ancak Komünist Parti ve Sosyalist Parti liderleri iþverenlerle bir uzlaþma gerçekleþtirerek hareketin geri çekilmesine liderlik ettiler. Bundan sonra Komünist Partisi Halk Cephesi’nden atýldý. 1938’de Hitler ile Münih Antlaþmasý’ný imzalayan Daladiere “radikal sosyalist”ti. Halk Cephesi’nin kazandýðý zafer sonucu seçilen parlamento 1940’dan sonra Nazilerle iþbirliði yapacak iktidarýn baþý Marshal Petain’i de seçen parlamentoydu. Endonezya 1949’da Hollanda’dan baðýmsýzlýðýný kazandýðýnda ülke burjuva milliyetçisi Ahmed Sukarno liderliðindeydi. Partinin ana prensipleri allaha ve ulusal birliðe olan inançtý. Ne yazýk ki Endonezya Komünist Partisi Sukarno’ya meydan okumadý, tam aksine ulusal birlik konusunda onunla tam anlamýyla hem fikirdi. Sonunda St. Just’ýn sözleri doðru çýktý. Endonezya Komünist Partisi devrim sýrasýnda Bolþevik Partisi’nin sahip olduðu üyeden çok daha fazla üyeye sahipti: 3 milyona karþýlýk çeyrek milyon. Endonezya iþçi sýnýfý devrimin arifesindeki Rus iþçi sýnýfýndan sayýca çok daha büyüktü. Endonezya’da köylülük de Rusya’dan daha fazlaydý. 1965 yýlýnda Sukarno tarafýndan görevlendirilen Suharto adýnda bir general ABD, Ýngiltere ve Avusturalya’nýn desteðiyde bir darbe düzenledi. Yaklaþýk 500 bin ile 1 milyon arasýnda insan katledildi. Düzeni sarsan ancak kesin bir zafer kazanamayan büyük ayaklanmalarýn yaþandýðý baþka bir bölge de Orta Doðu’dur. Irak’da Kral Faysal 1951’de kitlesel bir hareketle devrildi. Irak Komünist Partisi Arap dünyasýnýn en güçlüsüydü. Burjuva milliyetçisi Baas Partisi ile ittifak oluþturdu. Stalinist kontrol altýndaki Komünist Partisi gerçekleþecek olan devrimin demokratik bir devrim olacaðýna ve bu devrimin iþçi sýnýfý ile burjuva partilerinin ittifakýný gerektirdiðine inanýyordu. Ancak böylesi bir ittifak pratikde iþçi sýnýfýnýn burjuvaziye baðýmlý kýlýnmasý anlamýna geliyordu. Komünist Parti üyeleri ve iþçiler bu ittifak için çok aðýr bedeller ödediler. Baas lideri Saddam Hüseyin CIA’nýn da yardýmýyla komünistlere karþý kitlesel kýyým yaptý.
Ýran’da 1979’da gerçekleþen genel grev Þah’ýn devrilmesine yol açtý. Þuralar (iþçi komiteleri) ülkenin her yerinde hýzla çoðaldý. Ne yazýk ki þuralarda etkin olan Moskova taraftarý Tudeh Partisi ve Halkýn Fedayileri devrimi “burjuva demokratik devrim” olarak gördüler ve böylece islamcý bir cumhuriyetin kurulmasýna destek verdiler. Ayetullah Humeyni, Tudeh ve Fedayi’lere hiç bir minnettarlýk hissetmeksizin iktidara geldi ve solu kanla bastýrdý. Kaybedilen baþka birkaç devrimin daha adýný sayabilirim. Örneðin 1919 ve 1956’da Macaristan, 1923’de Almanya, 1925-27’de Çin, 1936’da Ýspanya, 1968’de Fransa, 197475’de Portekiz. Demokratik devrim ile sosyalist devrimin yanyana konulmasý ve ilkinin tercih edilmesi sadece sosyal demokratlara ait bir özellik deðildir. Bu anlayýþ dünyanýn her tarafýnda stalinist liderliklerin rehberi oldu.
Tamamlanabilen devrim
Endonezya’da Suharto’yu deviren emekçiler yollarýna devam edebilecekler mi? pýrdatsak hükümetin düþeceði doðru. Ancak bu devrim için bir felaket olur.”
1917 Rus Devrimi, devrimler içinde bir istisnasýdýr. Þubat 1917 Devrimi heyecan verici yeni bir durum oluþturdu. Çar tahttan çekildi, yüzyýllarýn monarþisi sona erdi. Polis daðýtýldý. Her fabrikada iþçi konseyleri kuruldu. Ordudaki bir çok birlikte asker komiteleri ortaya çýktý. Her yerde iþçi ve asker sovyetleri baþ gösteriyordu. Ancak eski kurumlar da, sovyetlerle yanyana, varlýðýný sürdürüyordu.. Eski sahipler ve eski yöneticiler fabrikalardaki konumlarýný koruyorlardý. Orduda generaller halen kumanda etmekteydi. Genelkurmay Baþkaný halen Çar tarafýndan atanan General Kornilov’du. Çarlýk döneminden kalan bir liberal politikacýnýn baþýný çektiði burjuva bir hükümet ile sovyet iktidarý yanyanaydý. Lenin ve Troçki’nýn “ikili iktidar” diye tarif ettikleri bu durum çeliþkilerle doluydu. Sovyetlerin doðasýna aykýrý olmasýna raðmen sovyet liderleri iktidarý tutmalarý için burjuvaziye yalvarýyorlardý. Sovyet delegelerinin çoðu sað kanat sosyalistler, Menþevikler, ve Sosyal Devrimcilerdi. 15001600 delegeden sadece 40’ý Bolþevikti. Bu bir tesadüf deðildi. Sola kayan milyonlarca insanýn halen Çarlýk döneminin ideolojik etkisi altýnda olmasýnýn kaçýnýlmaz sonucuydu. O zamana kadar Çarlýðý ve savaþý desteklemiþ olan bu insanlar için sola kayýþ hemen en uçtaki Bolþevik Partisi’ne katýlmak anlamýna gelmiyordu. Burjuva Geçici Hükümetin Ýçiþleri Bakaný olan Menþeviklerin güçlü adamý J.G. Tseretelli burjuvaziyle bir uzlaþmanýn zorunluluðunu þöyle açýklýyordu:
Lenin 3 Nisan’da Ýsviçre’den Rusya’ya döndü. Petrograd’daki Finlandiya Ýstasyonu’nda binlerce iþçi ve asker tarafýndan karþýlandý. Petrograd Sovyet Baþkaný Chkheidze kendisini þu sözlerle karþýladý:
“Devrim için baþka bir yol olamaz. Bütün gücün bizde olduðu ve parmaðýmýzý ký-
ðýmsýz politik pozisyonlarýný alarak, demokratik küçük burjuvazinin ikiyüzlü söy-
lemleri tarafýndan yanlýþ yönlendirilmeye izin vermeden, bir dakika için bile olsa proleteryanýn baðýmsýz örgütlenen partisinin zorunluluðundan þüphe duymaksýzýn nihai zaferlerine en fazla katkýda bulunmalý. Mücadele sloganlarý sürekli devrim olmalý.”
Günler, haftalar, aylar süren þiddetli geliþmelerden sonra Bolþevikler iþçilerin çoðunluðunu kazanmayý baþardýlar. 9 Eylül’de Petrograd Sovyeti Bolþeviklerin yönetimine geçti ve Troçki baþkan seçildi. Bolþevikler ayný gün Moskova Sovyeti’nin çoðunluðunu da saðladýlar. Bu noktadan sonra 7 Kasým 1917’de iþçi iktidarýna ulaþmak için küçük bir adým kalmýþtý. Parti deðil, iþçi sýnýfý devrimi yapar. Parti iþçi sýnýfýnýn rehbeLenin ise enternasyonal, ridir. Troçki’nin ifade ettiði gibi: dünya devriminin ayrýlmaz bir “Rehber bir örgütlenme olparçasý olarak Rus Devrimi’nin maksýzýn kitlelerin enerjisi devamý çaðrýsýný yaptý. Lenin’in piston kutusu tarafýndan konuþmasýna Menþeviklerin çevrilmemiþ buhar gibi daðýtepkisi son derece düþmanca lýp gider. Ancak þeyleri hareoldu. Bolþevik Parti Merkez Koket ettiren piston ya da kutu mitesi’nin eski bir üyesi I.P Golde ðil; buhardýr.” denberg, “Lenin þimdi kendini Baþarý açýsýndan bakýldýðýnotuz yýldan beri boþ duran bir Avrupa tahtýna aday gösterdi: da diðer bütün devrimler ile Bakunin’in tahtý. Lenin’in yeni Ekim 1917 Rus Devrimi arasýnsözleri eski bir þeyin tekrarýný, il- daki fark etkili bir liderlik sunan kel anarþizmin modasý geçmiþ kitlesel bir devrimci partinin doðrularýný çaðrýþtýrýyor” iddia- varlýðýdýr. Sosyalistler, devrimci krizlerin ne zaman ortaya çýkasýnda bulunuyordu. Lenin, kendisini küçük bur- caðýný belirleyemezler. Ancak juva demokrasininin somutlaþ- sosyalistler kurduklarý devrimci mýþ hali olan Menþevik ve Sos- partinin ne kadar güçlü olduyal Devrimcilere adapte etme- ðuna baðlý olarak devrimci dudi. Sürekli olarak, 1848 devrim- rumlarýn nasýl sonuçlanacaðýný leri sýrasýnda Fransa ve Alman- belirleyebilirler. Roma Senatosu üyesi Cato ya ‘da küçük burjuvazinin demokratik kampýndan tam ba- the Elder bütün konuþmalarýný ðýmsýzlýk çaðrýsý yapan Marks’ý “Carthage delenda est” (Carttakip etti. Marks þöyle diyordu: hage yýkýlmak zorunda) diyerek “Alman iþçileri ... kendi sýnýf bitirirdi. Sonunda Carthage yýçýkarlarýnýn bilgisine vara- kýldý. Biz de her konuþmamýzý rak, en kýsa zamanda ba- þu sözlerle bitirmeliyiz: “Yoldaþ Lenin, Petersburg Sovyeti ve bütün devrim adýna Rusya’ya hoþ geldin... Ancak, devrimci demokrasinin birincil görevi devrimi içerden veya dýþardan gelecek aþýrýlýklara karþý korumaktýr. Biz bu hedefin gereðinin ayrýlýk deðil demokratik saflarýn sýklaþtýrýlmasý olduðunu düþünüyoruz. Bu hedefi bizimle birlikte takip edeceðini umuyoruz.”
“Devrimci parti inþa edilmek zoruda.”
Ezilenlerin kurtuluþu için
ÝÞÇÝ
SÝLAHLANMAYA HAYIR!
Kapitalist sistemlerde öncelikleri insan ihtiyaçlarý deðil, egemen sýnýfýn ihtiyaçlarý belirler. Büyük iþadamlarýna trilyonlar bulan devlet, emekçiye verecek para bulamaz. Saldýrý helikopterleri için milyarlarca dolar ayýran devlet, ayný özveriyi hastane yapýmlarý için gösteremez. Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Kývrýkoðlu Türkiye’nin önümüzdeki yirmi yýlda 150 milyar dolarlýk silah alýmýna ihtiyacý olduðunu söylüyor. Son beþ yýlýn en fazla silah alýmýný yapan ikinci ülkesi olan Türkiye þimdiye kadar 160 tane F-16 yapýmý gerçekleþtirildi. Bir F-16’nýn maliyeti 16 hastaneye eþit. Yani 160 F-16 yapýlarak 2500 hastaneden vazgeçildi. Bu kýsa bilgiler Türkiye’nin 17 Aðustos öncesinde nelere öncelik verdiðini göstermekte. Depremden sonraki süreç, deprem öncesinin devamý niteliðinde. Pek çoðumuz devletin elinin depremzedeye ulaþmadýðýna bizzat tanýk oldu. Ama henüz deprem felaketinin yaralarý sarýlmamýþken Ankara Etimesgut’ta gerçekleþen ÝDEF silah fuarý devletin elinin silaha uzanmakta zorluk çekmediðini gösteriyor. 28 Eylül’de YIL: 1 SAYI: 9 1 EKÝM 1999 150.000 baþlayan fuara 500’e yakýn silah tüccarý geldi. Türkiye’nin 145 helikopter, 1000 tank alacaðýndan bahsediliyor. Bu da toplam 10.5 milyar dolar demek. Bu para insan ihtiyaçlarýna yönelik kullanýlacaðýna silahlanma için kullanýlýyor. Sistem aynýysa öncelikler de aynýdýr ABD’de de azýmsanmayacak oranda iþsiz ve evsiz insan yaþamaktadýr. Bu insani ve sýnýfsal sorunlarý çözmek için giriþimde bulunmayan ABD, inanýlmaz projelere imza atýyor. Bunlardan biri HAARP projesidir. HAARP projesi, (High Freavency Active Avrorol Research), 6 yýl süren çalýþmalarýn sonucunda ortaya çýkmýþtýr. HAARP Alaska’da hava ve deniz kuvvetlerinin yer altýnda kurduðu gizli bir merkezde planlanýyor. Projeyi Arco Rateon ve E sistem adlý 3 þirket finanse ediyor. Resmi amacý ionesferde araþtýrma yapmak olan proje, onlara göre sütten çýkmýþ ak kaþýk. Cruise füzeleri gibi her türlü saldýrý silahýný haHerkes çeteler arasýnda Bayrampaþa Cezaevi’nde çýkan si- olmak zovada imha edebileceðinden, çok büyük bir bölgelahlý çatýþmayý, cezaevlerini savaþ alanýna çeviren “Türki- r u n d a y ý z . de ABD ordusu dýþýnda tüm haberleþmeyi durduye’nin gurur duyduðu” imtiyazlý mahkumlarý konuþurken Yöneticilerabileceðinden, savunma için radar sistemlerini Ankara Cezaevi’nden katliam haberi geldi. rin her fýrson derece geliþtireceðinden ve denizaltýlarla haÇeteciler cezaevlerini otel gibi kullanýrken hücre tipi ceza- satta saldýrberleþmeyi kolaylaþtýracaðýndan söz ediliyor. evlerine sevk edilmemek için 40 kiþilik koðuþlarda 120 kiþi dýðý, katletAmaç tüm dünyada ABD ordusunun yenilmez bir kalan ve daha insanca koþullarda yaþamak için mücadele tiði devrimgüç olduðunu göstermek. eden siyasi mahkumlarýn payýna katliam düþtü. Devlet, An- ci mahkumSilahlar neyin güvencesi? kara Merkez Kapalý Cezaevi’nde MHP’li özel timciler ve bin- lar bir yanHAARP projesi onlara göre faydalý bir proje; lerce jandarmayla savunmasýz mahkumlara saldýrdý. 10 de- da, cezaevinsanlýðýn geliþimine yardýmcý olacakmýþ. ÝDEF sivrimci öldürüldü, onlarcasý da aðýr yaralandý. Çok deðil bir lerini otel lah fuarý da Demirel’e göre çok masum. Fuarýn buçuk yýl önce Diyarbakýr Cezaevi’nde de 10 mahkum ben- gibi kullanan Susuraçýlýþýnda yaptýðý konuþmada “silahlarýn barýþýn tezer bir saldýrýyla öldürülmüþtü. luk çeteleri minatý olduðu” mesajýný verdi . Silahlar nasýl barýDevlet, yýllardýr hücre tipi cezaevi modeline geçmek isti- diðer yanda. Çýkarýlacak afla çeteler dýþarý salýnýrken, dev- þýn teminatý olabilir? B-2 Stealth bombardýman yor ve bunun için zaman zaman saldýrýyor. Hücre sistemi in- rimci mahkumlara katliam ve hücre tipi cezaevileri reva gö- uçaðýnýn vurduðu yerde sevinç ve aþk doðmuyor, san kiþiliðini ve psikolojisini parçalayan insanlýk dýþý bir ceza rülmekte. nefret ve gözyaþý doðuyor. Japonya þu anki barýþý þeklidir. Devrimci mahkumlar bu sisteme geçmemek için bir zamanlar ABD’nin attýðý atom bombasýna borçBu adaletsizliðe karþý, ancak biz emekçilerin mücadelesiyyeri geldiðinde ölüm orucuna yatýyor, katliamlara maruz le kazanýlabilecek “barýþ ve genel af “ talebini daha yüksek lu deðil. Silahlar barýþýn deðil, savaþ anýndaki zafekalma pahasýna onurlarýný koruma mücadelesi veriyorlar. sesle dile getirmeliyiz. 1974 yýlýndaki genel af iþçi sýnýfý mü- rin teminatýdýr. Bu direniþe saldýran devlet ise her yalana baþvurmaktan cadelesinin yükseldiði yýllarda çýkarýlmýþtý. Barýþý ve insanca Zaman içinde iþçi sýnýfý üzerindeki yük azalmaçekinmiyor. Ankara Cezaevi katliamýný meþrulaþtýrmak için bir yaþam hakkýný sahiplenmek, bunun için mücadele et- dýðý gibi reform adýyla atýlan kazýklarla daha da önce “tünel kazýyorlardý” dediler. Bu iddiadan ertesi gün mek bugün bir zorunluluktur. Savaþa, iþkenceye, her türden aðýrlaþýyor. Ama hepsinden kötüsü insanlarý hayavazgeçildi, “hata” yapmýþlar. Sonra, “mahkumlar güvenlik baskýya ve adaletsizliðe karþý durmak, insanlýk onuru için bir ta döndüremeyen bu sistem, daha çok insaný nagüçlerine silahla ateþ ettiler, çatýþma yaþandý, bu yüzden gerekliliktir. Susarsak, yok sayarsak baskýlar daha da arta- sýl öldürürüz arayýþý içinde. Rosa’nýn sözlerinin bazý teröristler öldü” dediler. Herhangi bir jandarmanýn cak. Saldýrýlara karþý “barýþ ve genel af” talebiyle tartýþmalý, gerçekliði bir kez daha ispatlanýyor: “Ya barbarlýk, kurþun yarasý aldýðýný belgeleyemediler. Ölen ve yaralanan çevremizdekileri bu talepler için mücadeleye ikna etmeliyiz. ya sosyalizm!” mahkumlarýn vücutlarý darp ve býçak kesikleriyle dolu ve taÖz g ü r Ö r s oð l u Songül Özdemir nýnmayacak haldeyken bunun bir isyan deðil planlý bir katliam olduðu, otopsiye mahkum ailelerinin ve avukatlarýn alýnmamasýyla da kanýtlanýyor. Katliam sonrasý yapýlan aramalarda bulunduðu söylenen silahlarýn nereden geldiði belirsiz. Cezaevine ilaç bile gönderilemediðini, getirilen yiyeceklerin yeSon yaþanan olaylar bir kez da- ler deðiþtirildi: “Emir de alsanýz, meye karþýlýk düþse de, her zaman nilmez hale sokulduðunu cezaevine ziyarete giden- ha açýk bir þekilde ortaya koydu ki temel insan haklarýna ters gelen bir sýnýrlý, güdük, sahte ve iki yüzlü; ler iyi bilirler. Gelen elmalarýn bile ikiye bölünüp öy- cezaevleri çeteler için birer salta- emri yerine getirmeyeceksiniz.” zenginler için cennet, sömürülenle içeriye alýndýðý, açýk görüþ hakkýna sahip olmayan nat yeri ve cennet olurken, sistem Kapitalizmde bunlar içi boþ ya- ler ve yoksullar için bir tuzak, bir alsiyasi mahkumlarýn bu silahlarý nereden bulduklarý muhalifleri ve devrimciler için birer salar olarak kalýyor. Burjuvazi, ken- datmaca olarak kalýr ve kapitalizm oldukça merak uyandýrýcý. Tüp gazlarýnýn aðzýna bað- iþkencehane, katliamlarýn yaþandý- di iktidarýna karþý tutum alanlara altýnda bu þekilde kalmaya yazgýlýlanmýþ hortumlarý lav silahý olarak tanýtanlar çocuk ðý yerler niteliðinde. baský, þiddet ve iþkence uygula- dýr. Hilekârlýk, þiddet, çürümüþlük, mu kandýrýyorlar? Doktor stetoskoplarý nasýl bir öldüAnkara Merkez Kapalý Cezae- maktan çekinmiyor. Bu baský ve yalancýlýk, ikiyüzlülük ve yoksullarýn rücü iþleve sahip? Cezaevi idaresi ve jandarma kont- vi’nde vahþi bir katliam yaþandý. 10 þiddetin bir tek amacý var: Sömürü ezilmesi…Modern burjuva demokrolünden geçmiþ yayýnlar nasýl da yasadýþý yayýn ol- savunmasýz devrimci cehennem düzenlerini sürdürmek. rasisinin, uygar bir görünüm verilmuþ birden bire? Daktilolar ne zamandan beri suç zebanilerine bile parmak ýsýrtacak, Depremle birlikte devletin ön- miþ, cilalanýp parlatýlmýþ dýþ görünaleti olarak deðerlendiriliyor? insaný insanlýðýndan utandýracak celiklerinin neden ve kimden yana tüsünün ardýnda gizlenen þeyler Katliamýn ikinci günü Hürriyet Gazetesi’ni okuyan- bir þekilde katledildiler. Vücutlarý olduðu bir kez daha ortaya çýkmýþ, bunlardýr” der. lar katliamdan sözde 5 dakika öncesi çekilmiþ fotoð- ve kafalarý parçalanarak ailerinin devlete güven iyice azalmýþtý. BayÝnsan haklarýnýn kýsýtlanmasý ve raflarý görme þansýna eriþmiþlerdi. Yýlýn fotoðrafýnýn bile tanýyamayacaðý hale getirilen rampaþa Cezaevi’ndeki çete sava- demokrasinin sýnýrlarýnýn daralmaaltýna “bu üç terörist öldü” diye yazan gazetenin bu gencecik insanlar ne yapmýþlar- þýyla daha da yýpranan devlet, gü- sý, iþçiler ve yoksul halk için sofrakimlerin çýkarý için haber yaptýðý belli. Yýllar önce çe- dý da bunu haketmiþlerdi? cünü dört duvar arasýndaki savun- daki ekmeðin küçülmesi demektir. kilmiþ fotoðraflarý, “eylemden hemen önce çekildi” Ülkesi uðruna yiðitçe adam öl- masýz devrimcilere ve onlarýn dýþa- Grev yapamamak, zulme karþý didiye gösterenler, ayný fotoðraflarý geçen yýl SHOW dürmekle övünen bu katiller sa- rýdaki ailelerine karþý kullanarak renememek, örgütlenememek deTV’de de göstermiþlerdi. Fotoðraflarýn birinde olay- vunmasýz insanlarý katletti. Bu yüz- adeta rüþtünü yeniden ispat göste- mektir. lar sýrasýnda öldüðü iddia edilen üç mahkumdan iki- yýlýn en büyük duruþmalarý Nürn- risi yaptý. Deprem sonrasý yaþadýðý Cezaevi katliamlarýna seyirci si üç yýl önce Ankara Cezaevi’nden sevk edilmiþlerdi, berk mahkemelerinde geçmiþtir. aczi savunmasýz gençleri öldürerek kalmayalým. Susmak onaylamaktýr. olaylar yaþanýrken Çankýrý E tipi cezaevindeydiler. Di- Milyonlarca insaný katleden Nazi telafi etmeye çalýþtý. Oysa yaþamak haktýr, devletin keyðer mahkum ise iki yýl önce tahliye olmuþtu. Yalanlar generalleri “biz emir kuluyduk, Lenin devlet üzerine yazdýðý ki- fi adam öldürmesine karþý yaþam ve gerçekler ortada. emir aldýk, görevimizi yaptýk!” diye tapta þunu söylüyordu: “Burjuva hakkýný savunalým ve tutum alalým. Doðrudan ve ezilenden yana tutum almak, bizi savunma yaptýlar. Ýnsanlýk bu söz- demokrasisi, Ortaçað ile karþýlaþtýÝ s met Þah i n kandýrmaya çalýþanlara karþý, katliamlara karþý taraf lerle sarsýldý. Anayasalar, iç tüzük- rýldýðýnda büyük bir tarihsel geliþ-
DEMOKRASÝSÝ
Cezaevi katliamý
Zindanlar boþalsýn tutsaklara özgürlük!
Sus mak ona yl ama ktý r!