Ezilenlerin kurtuluþu için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ
YIL: 1
SAYI: 11
1 ARALIK 1999
ÝÇÝNDEKÝLER: YENÝ DÜNYA DÜZENÝ VE TÜRKÝYE S a yf a 4 - 5
Yunanistan Clinton’a nasýl “cehennem” oldu? S ay fa 3
Berlin Duvarý’nýn yýkýlýþýnýn onuncu yýldönümü ve Cliff ile söyleþi S ay fa 6 - 7
ÇEÇENÝSTAN’A ÖZGÜRLÜK! Barbarlýk mý Barýþ mý? Say fa 8
200.000 TL
BU NASIL ADALET? Vergi gelirlerinin %88’i faiz olarak patronlara gidiyor
ZENGÝNÝ VERGÝLENDÝR E M Z SÝLAHA VE FAÝZE DEÐÝL Ý L A T Ý P A K I Þ R DEPREMZEDEYE, EMEKÇÝYE, KA EYE! L E D SAÐLIÐA VE EÐÝTÝME BÜTÇE! M Ü C A ÝDAMA HAYIR, BARIÞ HEMEN ÞÝMDÝ!
Sayfa 2
Ýþçi Demokrasisi
1 Aralýk 1999
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ YA BA RBA RL IK YA S OSYAL ÝZM Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk ve savaþlarýn nedeni küçük bir azýnlýðýn kâr hýrsýdýr. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kollektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür. Ý Þ Ç Ý SI NI FI N I N K U R T U L UÞ U K EN DÝ E S ER Ý OL A C A K T I R Sosyalizm ancak iþçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Ýþçiler bunu ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla, aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. RE F OR M DE Ð Ý L D EV RÝ M Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý patronlarý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlamaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bu sistem ancak iþçilerin kitle eylemleriyle deðiþtirilebilir. Bir iþçi devrimi zorunludur. E N T E RN A SY ON AL Ý Z M Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Ýþçilerin vataný yoktur. Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýki farklý ülkenin iþçilerini karþý karþýya getirecek her þeye karþý çýkýlmalý, diðer ülkelerdeki iþçilerin mücadeleleri desteklenmelidir. T EK Ü LK E DE SO SY AL Ý Z M M ÜM K ÜN DE Ð Ý L DÝ R Rusya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa yaþayamaz. Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya’da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928-29’daki karþý devrime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr. UL U S AL SO RU N Sosyalistler halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurlar. Ezenlerin milliyetçiliðine karþý mücadele edip, ezilenlerin kurtuluþ mücadelesini desteklerler. A ZI NL I K L A R Sosyalistler ezilen her türlü etnik, cinsel, dinsel azýnlýðýn mücadelesini destekler, onlarýn örgütlenme haklarýný savunurlar. C Ý NS Ý Y E T Ç Ý LÝ K Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Sosyalistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Sosyalistler insanlarýn cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederler. D E VR ÝMCÝ PA R TÝ Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti, iþçilerin her mücadelesini destekleyip genelleþtirmeye, tek tek mücadeleleri birleþtirmeye çalýþýr. Sosyalistler iþçi sýnýfýnýn günlük mücadelesi içinde yer alýp en militan iþçileri sosyalizm ve partinin gerekliliði fikrine ikna ederek devrimci bir parti inþa edebilirler. P A R T Ý Ý Ç Ý D EM OK R AS Ý Sosyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur. Tartýþmanýn amacý dünyayý deðiþtirmektir. Bu da parti üyelerinin birlikte hareket etmesiyle gerçekleþebilir. Demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur. DE V R Ý M C Ý GÖ R EV Bu fikirlere katýlan, böylesi bir partinin gerekliliðine inanan herkesi, Ýþçi Demokrasisi Parti Giriþimi’ne katýlmaya çaðýrýyoruz. Ezilenlerin kurtuluþu için ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ Tarih: 1 Aralýk 1999 Sayý: 11 Uluslararasý Akým Tanýtým Yayýncýlýk Sahibi: Tülay Koçak / Yazý Ýþleri Sorumlusu: Türkan Uzun / Adres: Ambarlar Yolu, Beyazsaray Apt. 10/30, Sýhhiye Ankara Tel: (0312) 229 3257 Baský: Yön Matbaacýlýk
ISSN 1302-4353
Milliyetçilik iþçi sýnýfýný b ölü yor Bizler Marks’ýn felsefesini ve iþçi sýnýfý temelli ideolojisini savunur ve benimseriz. Çünkü Marksizm’in özü iþçi sýnýfýnýn birliðidir. Marks, “bütün dünyanýn iþçileri birleþin”demiþtir. Oysa milliyetçilik sýnýfý bölen en önemli unsurlardan birisidir. Çünkü hiç bir milletin veya ulusun yönetici sýnýfý bir baþka milletin, ulusun güçlenmesini istemez. Çünkü güçlenen uluslar güçlüler için tehdit ve tehlike oluþtururlar. Þu anda dünyada kapitalizm vardýr. Kapitalizmin özünü sermaye oluþturur. Sermayeyi oluþturan da büyük fabrikalar, iþyerleri, bankalardýr. Buralarda çalýþan iþçileri sermayedarlar sömürmek zorundadýrlar. Sermayelerini büyütmek için kendilerini ayakta tutabilmeleri gerekmektedir. Onun içinde milliyetçilik çok önemli bir araç. Sürekli dayatýrlar sýnýfa ve bizi bölerler. Çünkü sýnýfýn birliði her zaman tehlikelidir. Geçtiðimiz günlerde Yargýtay Abdullah Öcalan için verilen idam kararýný onayladý. Bu karar Kürt iþçi sýnýfý ile Türk iþçi sýnýfýný bölüyor. Bir hafta önce de hükümet Avrupa Birliði’ne girmek için AGÝT toplantýsýnda önlerine gelen bütün insan haklarý maddelerine imza koymuþtu. Þimdi idam onaylandý. Ne yapacaklarýný þaþýrdýlar. Medya hâlâ milliyetçiliði körüklüyor. Diðer yanda Çeçenistan savaþý var. Bu da
Türkiye’yi rahatsýz ediyor. Baþbakan Ecevit, “Çeçenistan Rusya’nýn iç sorunudur” diyerek geçiþtiriyor. Kesinlikle biliyor ki orada bir ulus katlediliyor, eziliyor. Tarafsýz kalmasýnýn nedeni de Türkiye’deki Kürt sorunudur. Onbeþ yýldýr Güneydoðu’da süren bir savaþ var. Onbeþ yýldýr bir ulus baský altýnda eziliyor, zorla yerlerinden ediliyor. Bu yüzden Ecevit Çeçen savaþýnda tarafsýz kalýyor. Bu savaþlar kapitalizmin krizinden kaynaklanýyor. Yönetici sýnýf sýkýþýnca milliyetçilik üzerinden savaþý körüklüyor. Bu savaþlarda da tabii ki iþçi sýnýfý kaybediyor. Oysa sermaye sýnýr tanýmýyor. Ýstediði ülkede istediði iþi kurabiliyor. Milliyetçilik yönetici sýnýfa sýnýr veya hat çekmiyor. Sabancý Brezilya’da, Koç Rusya’da iþ kurabiliyor. Milliyetçilik yönetici sýnýfýn kendisini ayakta tutabilmesi için önemli bir silah. Medya aracýlýðý ile bizlere zorla empoze ediliyor. Sýnýf olarak bu milliyetçilik silahýný yönetici sýnýfa çevirmemiz gerekiyor. Sýnýf olarak bizi bölmekten baþka bir iþe yaramayan milliyetçiliðe karþý bizi sýnýf olarak birleþtiren enternasyonalizme sarýlmalýyýz. Ýþçi sýnýfý olarak dünya genelinde birleþip milliyetçilik silahýný yönetici sýnýfa karþý çevirebiliriz. Faliyetlerimizi iþçi sýnýfýnýn genel çýkarlarý için yapalým.
A li K a na t
Canavarýn diþlerini sökmeliyiz Feodalitenin çözülmesiyle birlikte ortaya çýkan kapitalizm savaþlarla dolu bir yüzyýl doðurdu. Rekabet ve kâr hýrsýyla baþlayan bu savaþlar 2000 yýlýna bir adým kala hâlâ devam ediyor. Ve kapitalizm devam ettiði sürece de bu savaþlar hep devam edecektir. Çünkü kapitalizmin krizleri her geçen gün daha da derin oluyor. Sermaye sýnýfý en yüksek kâr edebileceði yere yatýrým yapýyor. Yoksulluk içinde yaþayan nüfusun en temel ihtiyaçlarýný karþýlayacak þeyler üretilmiyor, daha fazla para kazandýracaðý umulan ödeme gücü en yüksek kesimleri kýskandýracak mal ve hizmetler üretiliyor. Bu da, yoksullarýn daha fazla yoksullaþmasý, zenginlerin daha fazla zenginleþmesi anlamýna geliyor. Geliri merdivenlerin altýnda kalan nüfusun koþullarý ve yaþam düzeyi sürekli düþmeye devam ediyor. Demek ki ortak pazar mekanizmasýnýn serbest rekabet oyunu bizi sadece toplumsal olarak geriletiyor. Sermayenin tekelleþmesiyle artan ekonomik sömürü ve bu sömürünün bekçiliðini üstlenen emperyalizm, hiyerarþik yapýsý içinde uluslararasý ölçekte ekonomiyi kontrol etmek için IMF’yi kurdu. IMF’yi kontrol eden de emperyalizmin baþý ABD. Çünkü ABD en çok artý deðeri elinde bulunduran yani torbada en çok parasý olan ülke. Marks “üretim araçlarýna sahip olan, sermayeyi kontrol eden ve elinde bulunduran, politik hayatta da her zaman daha üstün olacaktýr” der. Toplum olarak biz de gün geçtikçe bunu çok daha yoðun olarak hissediyoruz. Clinton sosyal güvenlik ve özelleþtirmeyle ilgili yasalarýn mecliste onaylanmýþ olmasýndan büyük bir sevinç duyuyor ve milletvekillerine teþekkür ediyor. Çünkü ABD Türkiye’de her özelleþtirme olduðunda
daha çok yaðmalayacak, iþçiler daha az ücretlerle çalýþmak zorunda kalacak ve buradan daha çok artý deðer elde edecek. Edecek de bunlarla da yetinmiyor. Tabii ki birkaç isteði daha var IMF’nin bizden: Ekonomik talebi kýsýn; ücretliye baský yapýn; memura ve iþçiye yüzde yirmiden fazla zam yapmayýn; enflasyonla mücadele etmek için daha çok vergi alýn; büyüme hýzýnýzý kesin ve kontrol altýna alýn. Peki, IMF’nin bizden þöyle bir talebi de olabilir. Mesela bakýnýz Japonlar çok çalýþkan insanlar, sizde daha çok çalýþýn, tuvaletlerde fazla zaman kaybetmeyin, zaman kaybý tembelliktir.
Ç öz ü m n e ? Hepimiz artýk þunu çok iyi biliyoruz ki batý kapitalizminin vaad ettiði yeni dünya düzeni, barýþ ve refah dünyasý her zamankinden tehlikeli, vahþi bir dünyaya dönüþtü. Çözümsüzlük egemen sýnýfa ait, iþçi sýnýfýna deðil. Onlar bölünmüþ, zayýf ve çözümsüz. Ýþçi sýnýfýnýn yapabileceði tek bir þey var, düþmanýnýn üzerine yürümek. Biz de yürüyeceðiz ve denetleyeceðiz. Çünkü artýk toplum nezdinde egemen sýnýf ve onun yöneticileri meþrutiyetini kaybetmiþ ve kaybetmeye de devam ediyor. Çünkü sistemleri çürümüþ ve alternatifleri yok. Kapitalizm canavarýnýn ve egemen sýnýfýn önünde duran tek engel iþçi sýnýfýnýn örgütlü gücüdür. Evet güç bizde. Gücümüzü kulanacaðýz ve kapitalizm canavarýnýn bütün diþlerini bizler sökeceðiz. Peki niçin sökeceðiz? Sömürüsüz bir dünya için; tüm halklarýn kardeþliði için; iþçi iktidarý için; enternasyonalist ve sosyalist bir dünya için sökeceðiz.
A l i E rd o ð a n
MHP kadýnlara da düþman Aile her zaman kapitalist sistemin en küçük birimini oluþturur. Egemen sýnýf açýsýndan aile birimi toplumda çok önemli bir yere sahipken aile, evlilik gibi kurumlarý önemsemeyen insanlar toplum dýþýna itilir. Geçtiðimiz hafta Meclis’e sunulan ve reddedilen Türk Medeni Yasasý ile aile kavramý tekrar gündeme geldi. Koalisyon ortaklarý arasýnda anlaþmazlýða yol açan yasa MHP’ye göre aile yaþamýnda egemen olan örf, adet ve görgü kurallarýný hiçe sayýyordu. MHP Baþkaný Devlet Bahçeli’nin “evlilikte mallarýn eþit paylaþýmý servet avcýlýðýna neden olur” sözleri kadýný aþaðýlýk bir konuma
sokarken, aslýnda MHP’nin yasaya neden karþý çýktýðýný da gözler önüne seriyor. MHP “aile reisi” kavramýnýn yasadan çýkarýlmasýný eleþtiriyor. Ailede erkek egemen anlayýþý hukuken bile olsa yýkan yasa, erkek egemen anlayýþý sahiplenen politikacýlarý rahatsýz ediyor. Toplumda varolan erkek egemenliðinin sadece Türk Medeni Yasasý’nýn deðiþmesiyle mümkün olmayacaðýný biliyoruz. Ama aile kurumu içinde ezilen, aþaðýlanan ve kocasýnýn malý gibi görülen kadýna bu yasayla bazý haklar verileceði de açýk. Kapitalist sistemde yemek yapmak, çocuk bak-
mak, çamaþýr ve bulaþýk yýkamak, evi çekip çevirmek kadýnýn sorumluluklarý olarak gösteriliyor. Aile kurumu içindeki her on kadýndan yedisi tecavüze uðruyor. “Kadýn kýsmý okurmuymuþ”, “saçý uzun aklý kýsa” gibi egemen fikirler hâlâ dünyanýn bir çok yerinde savunuluyor. Kadýnlarýn özgürleþmesi ancak sosyalizmle mümkün. Kadýn-erkek eþitliðinin saðlandýðý, aile kavramýnýn çýkar iliþkileri için kullanýlmadýðý bir yaþam sosyalizmle gelecek. Sosyalizm için bugünden mücadele etmeliyiz. Onun için tüm kadýn ve erkekleri örgütlenmeye çaðýrýyorum.
B e n g i Y ý l d ý rý m
Ýdamýn kime yararý var? Türkiye sosyalistlerince kýrk yýldýr ýsrarla kaldýrýlmasý istenen idam cezasý, Sivas davasýnda 33 kiþiye idam cezasý verilmesinden sonra þimdi de Abdullah Öcalan’a idam cezasý verilmesiyle tekrar yoðun bir þekilde gündeme geldi. Cezalarýn türleri toplumlara, coðrafyaya ve zamana göre deðiþmekte, insanileþme yönünde geliþmektedir. Örneðin geçmiþ tarihlerde yýrtýcý hayvanlarýn önüne atma, at arkasýna baðlama, demirle organlarý parçalama gibi cezalar uygulanmýþtýr. Bugün bu cezalarýn olmasýný savunan kiþi bulmak imkansýzdýr. Suçu toplum yaratmýþ ve suçlu ortaya çýkmýþtýr. Sorun suçlunun yaptýðý eylemi savunmak, iyi görmek meselesi deðildir. Kuþkusuz olaylara, suça, sanýða böyle bakanlar olacaktýr. Özelikle de sanýkla kendisini özdeþleþtiren bir toplum kesiminin bulunmasý halinde, idam cezasý daha da önem ve anlam kazanmaktadýr. Hukuken suçlu denilen bir kiþiye toplumun bir kesimi suçsuz olarak bakabiliyorsa ileride de toplumun farklý kesimleri farklý bakabilecektir. Kan davasý güder gibi öç alma duygularýyla yapýlan cezalandýrmalar topluma zarar verir. Diðer yandan, idam cezasý gerçekten caydýrýcýlýðýný yitirmiþtir. Suç iþleme nedenleri bulunduðu sürece, suç kaçýnýlmazdýr. Suçlu cezasýnýn idam olduðunu bilerek suç iþlemektedir. Bu konuda istatistikler idam cezasýnýn caydýrýcý olmadýðýný göstermektedir. Siyasi suçlarda idam cezasýnýn caydýrýcýlýðýndan hiç bahsedilemez. 1980-1984 yýllarý arasýnda 12 Eylül askeri darbesi döneminde yapýlan 54 infazýn yüzde doksaný siyasi suçlara iliþkindi. Ýdam cezasý hakim güçlerin beðenmediði siyaset taraftarlarýný cezalandýrma ara-
cý olarak kullanýldý. 1961 yýlýnda idam edilen dönemin baþbakaný Menderes ve bakanlarý bu gün yaþýyor olsalardý suçlu görülmeyeceklerdi. Menderes’in þahsýnda yapýlan adli hata ve siyasi hata bugün birçok insaný derinden üzmektedir. Yine inanýyorum ki Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarý idam edilmeseydi bugün ellili yaþlarda olacak Deniz, Hüseyin, Yusuf’tan toplum çok faydalanabilecekti. Bu üç yiðit insanýn asýlmasýyla toplum ne kazandý? Adli hatanýn kaçýnýlmaz olduðu bu sistemde idam cezasý gibi geri dönüþü olmayan bir cezanýn uygulanmasý kabul edilemez. Ölüm cezasý, insanýn yaþam hakkýna bir saldýrý ve onun fiziki varlýðýný ortadan kaldýrmaya yönelik bir cezadýr. Öc almak gibi ilkel bir anlayýþtan kaynaklanýr; suçu önlemez; suçluyu iyileþtirme ve topluma kazandýrma amacý yoktur; adli yanýlgý durumunda düzeltme olanaðý yoktur. Bu nedenlerle insan yaþamýna ve onuruna saygýyý yaygýnlaþtýrmak için ölüm cezasýnýn kaldýrýlmasý gerekmektedir. Bu yöndeki tüm çaðrý ve çalýþmalara herkesin destek vermesi ilkesel bir gerekliliktir. Devlet, adam öldürmenin kötü bir þey olduðunu öðretmek için adam öldüremez. Bizler ilkesel düzeyde ve her koþulda yaþam hakkýný savunmalýyýz. Suç iþleyen kim olursa olsun ve ne ile suçlanýrsa suçlansýn ölüm cezasýna karþý çýkmalýyýz. Toplumun menfaatini idamlarda deðil, barýþ içindeki iliþkilerde görmek gerekir. Türkiye halklarýnýn parlak geleceði yeni acýlarýn yaþanmasýnda deðil, insan haklarýnýn, temel hak ve özgürlüklerin yeþereceði zemindir. Albert Camus’un dediði gibi “Ýdam sehpasý çevresinde bir tek soylu duygu yoktur.”
Ýsmet Þahin
1 Aralýk 1999
Ýþçi Demokrasisi
Sayfa 3
Vergiler yine emekçilerin sýrtýna
Ecevit, adalet bunun neresinde? Deprem vergisi olarak yutturulmaya çalýþýlan yeni vergiler yine emekçileri vuruyor. Hükümet yeni vergilerle elde edilecek gelirin depremzedeler için harcanacaðý izlenimi vererek itirazlarý engellemeye, kendini haklý göstermeye çalýþýyor. Oysa alýnacak ek vergiler de yine bir avuç azýnlýða faiz olarak peþkeþ çekilecek, kalaný da tank, bomba, savaþ uçaðý alýmýna harcanacak. Yapýlan anketler gösteriyor ki iþverenler arasýnda bile toplanacak vergilerin depremzedeler için harcanacaðýna inananlarýn oraný sadece yüzde 23. Bütçe rakamlarýna göre 2000 yýlý toplam vergi gelirlerinin en iyimser tahminle yüzde 88’i iç borç faiz ödemeleri için harcanacak. Hükümet, bu kadar büyük bir geliri hiç çalýþmadan elde eden banka patronlarýný vergilendirmek yerine yine çalýþan kesimlere yükleniyor. Ancak Ecevit, yeni düzenlemeyle ortaya çýkan yükün toplumsal kesimler arasýnda adaletli daðýtýldýðýný iddia ediyor. Ecevit, Koç’tan ve yaþama savaþý veren bir öðretmenden ayný miktarda cep telefonu vergisi alýnmasýný “adil” buluyor. Ecevit adaletine göre, yeni vergilerle saðlanacak vergi gelirinin yarýsýna yakýnýnýn faiz gelirlerinden, diðer yarýsýnýn da biz emekçilerden alýnacak olmasý adil olmak için yeterli. Yoksulluk ve iþsizliðin arttýðý, büyük bir kesimin ancak ek iþler yaparak geçimini saðlaya-
bildiði koþullarda çoðu emekçi için her bir liralýk ek verginin anlamý temel ihtiyaçlardan kýsýntý yapmaktýr. Oysa sermaye kesiminden alýnacak ek vergiler onlarýn tüketimlerinden kýsýntý yapmalarýna yol açmayacak kadar küçük. Ýþte Ecevit’in adalet anlayýþý bu. Hükümetin faiz gelirleri üzerinden çok küçük oranlarda olsa da vergi almaya çalýþmasýný elbette destekliyoruz ama bu oran çok daha yüksek olmadýkça, patronlarýn serveti üzerinden yüksek oranlý vergiler alýnmadýkça toplumsal adaletten bahsetmek mümkün deðildir. Bankacýlar, rantiyerler elde ettikleri devasa kazançlardan toplanacak küçücük orandaki ek vergiye bile tahammül edemiyorlar. Geçen yýl hükümete geri adým attýran bu kesim yine hükümeti sýkýþtýrmaya baþladý bile. Onlar hükümeti “paramýzý çekeriz, fabrikalarý kapatýrýz haa!” diye tehdit edebiliyorlar. Bizim ise tek silahýmýz üretimden gelen gücümüz, birlikteliðimiz. Bu gücümüzü kullanmaksýzýn bu adaletsizliklere karþý durmak mümkün deðil. Patronlarýn vergilendirilmesini, özellikle faiz gelirleri, servet ve sermaye þirketleri kârlarý üzerinden artan oranlý yüksek vergiler alýnmasýný, elde edilen gelirlerin depremzedeler, okullar, hastaneler için harcanmasýný istiyorsak mücadele etmek zorundayýz.
Onbinlerce insaný- sýnýr ötesi operasyon binamý yok? Var. Yönemýzý kaybettiðimiz 17 peþinde koþmaya de- ticiler istese hepsini Aðustos Marmara dep- vam ediyordu. Yine bu tam pansiyon otellere reminin ardýndan 12 felaketi fýrsat bilen hü- bile yerleþtirebilir. Niye Kasým’da yaþadýðýmýz kümet Sosyal Güvenlik yapmýyor? Çünkü kayBolu depremi yaralara ve Uluslararasý Tahkim nak ayýrmak istemiyoriyice tuz bastý. Deprem yasalarýný TBMM’den lar. Depreme dayanýklý sonrasý günlerde Bolu- geçirdi. Depremzede- konut yapmak için malAnkara Karayolunu tra- ye para bulamayan zeme mi yok, iþgücü fiðe kapatan binlerce devlet ordunun moder- mü yok? Hayýr var. Bu depremzede “Katil nizasyonu için milyar- memlekette malzeme devlet hesap verecek” larca dolar ayýrmakdan ve iþgücünden bol birþey yok. Ancak bunlarý sloganlarýyla eylem geri durmuyor. Depremle birlikde depremzede için birayaptý ve karþýlarýnda joplarla saldýran polis- herkes devleti daha faz- raya getirecek bir devleri buldular. Bolu’da la sorgular hale geldi. let yok. Sanki deprem bu ülhasarlý evlere devlet Bugün öfke daha da yetkilileri saðlam rapo- büyük. Deprem bölge- kede olmamýþ gibi ru vermiþti. 12 Kasým lerinde hemen hergün utanmaz bir þekilde hadepreminden bir hafta eylemler oluyor. Hâlâ zýrlanan 2000 yýlý bütçeönce depremzedeler depremzedelerin ba- sinde depremzedeye, jandarma zoruyla çadýr- rýnma, beslenme, saðlýk memura, eðitime, saðlarýndan atýlarak hasarlý sorunlarý çözülmedi. lýða para yok ama savaþ evlerine geri dönmeye Depremde canýný kur- harcamalarýna, faize zorlandýlar. Bir deprem- taran insanlar donarak, para var. Devletin önceliklerizede, “17 Aðustos yanarak ölme tehlikenin neler olduðu ortadepremi Allah’tan geldi siyle karþý karþýya. Prefabrik evlerin in- da. Bu öncelikleri deancak bu depremin sorumlusu devlettir” di- þaatýnda çalýþan iþçiler ðiþtirebilmenin, yaþadýbir kenarda oturup ðýmýz acýlardan kurtulyordu. 17 Aðustos depre- bekleþiyorlar. Niye otu- manýn yolu yaþamýmýz mi sonrasý devletin ön- ruyorsunuz sorusuna hakkýndaki kararlarý kücelikleri iyice açýða çýk- cevap veren iþçiler, çük bir azýnlýðýn vermetý. Cumhurbaþkaný Sü- “matkap olmadýðý için sine izin vermemekten leyman Demirel “ne bekliyoruz” diyorlar. geçiyor. Çoðunluðun yapalým altýmýz çürük” Türkiye’de matkap mý doðrudan yönetimi için 1980’de Rallis baþkan- diyordu. Öte yandan yok? Var tabii ki. iþçi iktidarýna ihtiyacýlýðýndaki Yeni Demok- Silahlý Kuvvetler depreTürkiye’de deprem- mýz var. rasi Partisi Hükümeti min olduðu günlerde zedeleri yerleþtirecek So n g ü l Ö z d emi r Çevik Kuvvet MAT’a yollarý kapattýrarak Politeknik’de Areous Meydaný’na gitmelerini tis’i NATO’nun savaþýna mesayaþanan bir katliamýn yýldönümü tercih ediyoruz” duyurusu yaptý. feli yaklaþmaya zorladý. Ayný haBakanlar Kurulu’nun ikinci reket Smitis’in son gösteriler gösterilerinin ABD Elçiliði’ne ulaþmasýný engellemeye çalýþtý. toplantýsýnda ise bu karardan hakkýndaki tutumunu deðiþtirO gece binlerce gösterici dev- vazgeçildi. FBI ajanlarý ve Yunan mesine neden oldu. Clinton ise rimci solun liderliðinde polisle polisinin uyarýlarý üzerine göste- yaptýðý basýn açýklamasýyla yaþaçetin bir çatýþma yaþandý. Koubi ricileri o bölgeden uzak tutama- nanlarý küçük bir grup anarþist ve komüniste mal ederek prove Kanellopoulos adýnda iki yacaklarýný anlamýþlardý. Saðcýlar, Clinton ziyaretinin testolarý önemsizleþtirmeye çagösterici öldü. Ancak olaylardan sonra Rallis’in oluþturmaya çalýþ- ertelenmesini bir azýnlýða ya da lýþtý. NATO Sýrbistan’ý bombalartýðý “yenilikçi sað” imaj çöktü ve Yunan Komünist Partisi’ne baðYeni Demokrasi Partisi birkaç ay layarak Simitis’i geri adým atma- ken ABD askeri yetkilileri, Yunanistan’da yapýlan gösteriler nesonra yapýlan seçimlerde iktida- maya ikna etmeye çalýþtýlar. Simitis’i korkutan þey ise, gös- deniyle bir kara savaþýna girmerý PASOK’a kaptýrdý. O günden bu yana da hiçbir hükümet böy- terinin yasaklanmasý halinde kit- nin tehlikeli olacaðý konusunda lesi bir yasaklama getirmeye ce- lelerin ayaklanmasýydý. Ýþçi sýnýfý- uyarýyorlardý. Bu, savaþ karþýtý nýn mücadele ve dayanýþmasý hareketin ilk zaferiydi. Clinsaret edemedi. Simitis, Clinton’u memnun sonucu gerçekleþen bu baþarý ton’un ziyaretinin ertelenmesi edebilmek için ayný tür senaryo- Yugoslavya’nýn bombalanmasý- ise ikinci zafer oldu. Bu zaferler lardan bahsediyordu. Clin- na ve Abdullah Öcalan’a yapýlan bize büyük bir þevk veriyor. En ton’un geleceði hafta hükümet, ihanete karþý sokaklara akýn büyük ve en güçlü egemenlerin “Büyükelçiliðe giden gösteriler eden göstericilerin kazaným ha- planlarýnýn bile kitlesel hareketle nasýl darmadaðýn edilebileceðiyasaklandý. Gösterilerin Anaya- nesine yazýldý. Toplumun ezici çoðunluðu sa- ni gördük. “ sa Meydaný’ndan baþlayarak vaþa karþýydý. Bu hareket SimiG i o r g o s Pi tt as
Yunanistan Clinton’a cehennem oldu!
Kitlesel mücadelenin zaferi Clinton’un Türkiye’den sonra Yunanistan’a gitmesi medyada “cennetten cehenneme” manþetleriyle yorumlandý. Clinton’ýn Yunanistan ziyareti çeþitli grev ve gösterilerin yoðun yaþandýðý bir dönemde gerçekleþti. Belediye çöp iþçileri ücret artýþý ve geçici iþçilerin kadroya alýnmasý için, hastane iþçileri de kesintilere karþý grevdeydiler. Kamu çalýþanlarý dört önemli fabrikanýn özelleþtirilmesi ve kesintilere karþý grevler yaparken öðrenciler “savaþa deðil, eðitime bütçe” sloganýyla öðretmenlerin de destekledikleri iþgaller gerçekleþtiriyorlardý. Öðrenciler 11 Kasým’da öðretmenleri ile birlikte baþkent Atina’da gösteri yaparken inþaat iþçilerinin gösterisi ile karþýlaþtýlar ve yürüyüþleri birleþtirerek gösterilerine devam ettiler. Clinton’u Yunan egemen sýnýfýnýn ve onun saldýrýlarýnýn bir parçasý olarak gören iþçi ve öðrencilerin bu mücadeleleri Clinton protestolarýnda birleþince Yunanistan Clinton için “cehenneme” dönüþüverdi. Yunan iþçileri için Clinton’u protesto etmek, özelleþtirmelere ve sosyal güvenlik harcamalarýndaki kesintilere karþý çýkmaktý. Eðitim için bütçe isteyen öðrenciler için Clinton’a karþý mücadele, bütçeyi yutan silahlanma harcamalarýna karþý mücadele anlamýna geliyordu. Yunan iþçileri ve öðrencileri haklarýný savunmak için kendi patron ve hükümetlerine karþý mücadele ediyorlar. Patronlarýn medyasýnýn Yunanistan’ý “cehennem” olarak nitelendirmesinin asýl nedeni budur. Yunan patronlar istedikleri gibi özelleþtirmeler yapamýyor, iþçileri kapý önüne koyamýyorlar. Yunanistan onlar için gerçekten de cehennem. Türkiye’deki patronlar ise bizim “Yunan hastalýðý”na yaka-
lanmamýzý hiç istemiyorlar. Yunanistan’daki iþçilerle dayanýþmanýn ve Türkiye’yi de yöneticiler için “cehennem” bizim için “cennet” haline getirmenin en iyi yolu Yunanlý iþçi kardeþlerimizi taklit etmektir. Aþaðýda, Yunanistan Sosyalist Ýþçi Partisi SEK’in Ergatiki Allilengii (Ýþçi Dayanýþmasý) adlý gazetesinde Giorgos Pittas imzasýyla yayýmlanan yazýyý aktarýyoruz: “Gazeteler hükümetin ABD Büyükelçiliði’ne doðru yapýlacak gösteri yasaklayacaðýný, elçiliðe giden bütün yollarýn tank ve panzerlerle kapatýlacaðýný yazdýlar. “Katherimini” gazetesi ise “polis, son derece kararlý 10-15 bin göstericiyle çatýþmak zorunda kalacak” öngörüsünde bulunuyordu. Bu tür hesaplardan sonra Clinton’un gezisinin ertelenmesi kararý alýndý. Baþbakan Simitis 19 yýl önce dönemin baþbakaný Rallis’in yaptýðý türde bir hata yapmak istemiyor olmalýydý. Kasým
Depremzede aðlýyor devlet seyrediyor
Sayfa 4
Ýþçi Demokrasisi
1 Aralýk 1999
Kýbrýs’ta Çözüm Ne? Kýbrýs hakkýnda yapýlan bütün tartýþmalar bir yana, artýk kaçamayacaðýmýz somut gerçekler var: Adanýn ikiye bölünmesi ister Rum ister Türk olsun Kýbrýslý iþçilerin çýkarýna deðil. Rumlarý ve Türkleri bölmek her zaman patronlarýn çýkarýna olmuþtur. Ada Britanya’nýn sömürgesi olduðu dönemde, Ýngilizler “böl ve yönet” taktiðini kullandýlar. Kýbrýslý Türkler, ada nüfusunun yüzde 18’i ile azýnlýktýlar. Rumlardan daha fakirdiler ama Ýngiliz sömürgesinin polis gücünde ve kamu görevlerinde aðýrlýklý olarak temsil ediliyorlardý. Ýngilizler adanýn kontrolünü ellerinde tutabilmek için Rumlarý ve Türkleri birbirlerine karþý kullandýlar. Ancak birçok Rum ve Türk iþçi Ýngiliz sömürgecilerin oyununa gelmedi. Patronlara karþý birlikte mücadele ettiler, birlikte greve çýktýlar. Her iki tarafýn faþistleri bu birliði bozmaya çalýþtý. Türk faþist örgütü Türk Ýntikam Tugayý (TÝT) ayný araba içinde bulunan biri Türk biri Rum iki iþçi liderini katledince Türk-Rum Sendikalar Federasyonu daðýldý. Yunanistan Ýç Savaþý sýrasýnda sayýsýz Yunan komünist ve sendikacýyý katleden faþist Grivas örgütü Türk iþçileriyle birliði engellemek için mücadele etti. Baðýmsýz devlet 1960’da Türk ve Rumlarý ayrý tutmak üzere kuruldu. 1963’den sonra bu fiziksel bir ayrýma dönüþtü. Kýbrýs’ýn baðýmsýzlýðý Britanya, Yunanistan ve Türkiye’nin bu küçük adanýn içiþlerine müdahale etme gücü olmasý nedeniyle herzaman lafta kaldý. Britanya’nýn kontrolü altýnda olan iki askeri üs vardý. Atina’daki cunta tarafýndan desteklenen 1974 Kýbrýs darbesinin ilk maðdurlarý adanýn Rum toplumu oldu. Faþist darbenin lideri Samson’un
çeteleri Rumlara karþý katliamlar yaptý. Türk Silahlý Kuvvetleri’nin 1974 iþgali Kýbrýslý Türkleri korumak adýna gerçekleþtirildi. Ancak iþgal nedeniyle yüzyýllardýr adanýn güneyinde yaþayan Türkler evlerini kaybettiler, sayýsýz insan yaþamýný yitirdi. Þu anda 43 bin 500 Türk askeri adanýn 130 bin Kýbrýslý Türkü “korumak” üzere konuþlandýrýlmýþ durumda. Her üç Kýbrýslý Türk için bir asker düþüyor! Türkiye’de baþka bir devletin 20 milyondan fazla askeri olduðunu düþünün! Adada her Yunan tanký için üç Türk tanký var. Kýbrýslý Türklerin yýllýk ortalama geliri 4 bin dolar. Kýbrýs Rumlarýnýn ise 14 bin dolar. Askeri iþgal iki toplumun arasýndaki gelir farkýný iyice uçuruma dönüþtürdü. Tabii ki bir avuç Türk, Kuzey Kýbrýs iþgalinden zenginleþti. Zengin oldular çünkü izole olan iþçileri silahlý kuvvetleri de arkalarýna alarak daha fazla sömürdüler. Otel ve gazinolar faþist Türk mafyasýnýn elinde. Yeþil hat üzerinde yakýn geçmiþte yapýlan konser ve dayanýþma gösterileri Türk ve Rum iþçilerinin birliði için her iki toplumun da istekli olduðunu gösteriyor. Ýþçiler, ister Rum ister Türk olsun patronlara karþý mücadele edebilmek için birliðe ihtiyaç olduðunun farkýndalar. Kýbrýs Türk Hükümeti ve Rauf Denktaþ’ýn bütün manevralarý sýradan Türk iþçilerin çýkarlarýný deðil Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti’ni yöneten zümrenin çýkarlarýný korumak üzere yapýlýyor. Türk iþçiler için kazaným elde etmenin yolu Rum iþçilerle birlik olmaktan geçiyor. Bu birliðe doðru atýlacak ilk adým ise Türk ordusunun adadaki varlýðýna son vermektir. Türk ordusu Kýbrýs’tan çekilmelidir.
C. Uzun
1 Aralýk 1999
Yeni Dünya Düzeni
KAPÝTALÝZME KARÞI MÜCADELEYE Kapitalizmin kaymak tabakasý 30 Kasým’da ABD’nin Seattle þehrinde toplanmayý planlamýþtý. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) zirvesi için biraraya gelmeyi hedefleyen 134 ülkenin temsicileri anti-kapitalist göstericilerin öfkesinden korkup toplantýlarýný ertelemek zorunda kaldýlar. Göstericiler jop, göz yaþartýcý bomba, plastik mermi kullanan polislerle çatýþtý. Gösterileri durdurmayý baþaramayan Seattle Valisi çareyi sokaða çýkma yasaðý uygulamasýnda buldu. Ancak buna raðmen gösteriler devam etti. 30 Kasým’da anti-kapitalist öfke dünyanýn bir çok ülkesinde kendisini protestolarla ifade etti. Almanya’da gösteriyi organize edenler “Dünya Ticaret Örgütü zenginlerin küresel hükümeti olduðu için yürüyoruz” diyordu. Deðiþik ülkelerden WTO toplantýsýna gelen ve tek istediklerinin “serbest ticaret”olduðunu iddia eden yöneticilerin gündemi arasýnda, “özelleþtirmeleri engelleyen hukuki düzenlemelerin ortadan kaldýrýlmasý”, “ülkelerin sentetik gýda maddelerini kullanmaya zorlanmasý”, “asbestos gibi öldürücü maddeler üzerindeki ticaret yasaðýnýn kaldýrýlmasý”, “küçük toprak sahiplerinin hayatýnýn çok daha zora sokulmasý” gibi konular da vardý. Bu resmi görüþmelerden etkilenecek olan milyarlarca insanýn toplantýda hiç bir söz hakký yokken Ford, General Motors, Microsoft, Boeing, Procter- Gamble gibi þirketler kararlarý etkileyebilmek için milyonlarca dolar harcadýlar. WTO’nun genel yönetmeni Mike Moore 1980’lerdeYeni Zelanda’da sosyal demokrat hükümetin üyesiydi. Bu hükümet döneminde Yeni Zelanda dünyada zengin ile yoksul arasýndaki eþitsizliðin en fazla olduðu ülke haline geldi. Moore utanmadan “artýk, Kuzey-Güney, sol-sað bölünmeleri geçerli deðil, bugün bölünme geleceði kucaklayanlarla, gelecekten korkanlar arasýndadýr” diyor. Bu dünyada her gün 30 bin çocuk kötü beslenme-
Sayfa 5
Emperyalist dünyada Türkiye
IMF ne istiyor?
den dolayý ölüyor. Microsoft’un sahibi Bill Gates’in zenginliði dünyada en yoksul 450 milyon insanýn toplam zenginliðine eþit. 1960’lardan buyana global ithalat 60 milyar dolardan 6500 milyar dolara yükseldi, dünya üretimi üç kat arttý. Ancak ayný dönemde dünya nüfusunun %20’lik en yoksul diliminin toplam gelirden aldýðý pay yüzde
2.3’den 1.1’e düþtü. Bu arada 1950’de bütün gelirlerin yüzde 30’unu alan dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’lik diliminin aldýðý bu pay bugün yüzde 60’ýn üzerine çýkmýþ durumda. Dünya Ticaret Örgütü zengine hizmet eden bu sistemi güçlendirmek için var. Seçilmiyor, hesap vermiyor, anti demokratik.
E mp e ry a l iz mi n d e ð i þe n y ü zü Doðu Bloku’ndaki devlet kapitalisti sistemlerin ekonomik kriz ve kitlesel hareketler nedeniyle çöküþünün üzerinden on yýl geçti. Doðu ve Batý Almanlarýn duvarlarý yýkýp kucaklaþmasý yeni bir çaðýn baþlangýcý olarak görüldü.. Dönemin ABD Baþkaný George Bush, Yeni Dünya Düzeni’ni ilan etti. Francis Fukuyama gibi burjuva ideologlar ise hýzlarýný alamayýp “tarihin sonu”nun geldiðini ilan ettiler. Onlara göre, Batý kapitalizmi yýllar süren Soðuk Savaþ’tan galip çýkmýþ, kapitalizmin üstünlüðü ve alternatifi olmadýðý kanýtlanmýþtý. Baþlangýçta pembe dizileri anýmsatan bu Yeni Dünya Düzeni senaryosunun ne olduðu geçen on yýl içinde ortaya çýktý. Yeni Dünya Düzeni’nde savaþlar olmayacaðýný iddia eden yöneticiler “Silahsýzlanma Yarýþý”ndan bahsediyorlardý. Ancak barýþ söylemi hýzla yeniden savaþ naralarýna dönüþtü. Silahlanma yeniden hýz kazandý. ABD’nin Birleþmiþ Milletler kýlýfýný kullanarak 1990’da Irak’a karþý baþlattýðý ve halen sürdürdüðü savaþ, Balkanlar’da yaþanan savaþlar, kanlý Somali müdahalesi, NATO’nun Sýrbistan’a yaðdýrdýðý
Ýþçi Demokrasisi
bombalar savaþlarý bitirmek þöyle dursun Avrupa’nýn göbeðine getirdi. 1989’daki geliþmeler, ABD’nin zaferi ve hegoman-
yasýnýn güçlenmesi olarak deðerlendirildi. Ancak ABD dünyanýn halen en güçlü devleti olmasýna raðmen emperyalist düzen hiç bu kadar istikrarsýz
olmamýþtý. Emperyalist devletlerin sahip olduðu ekonomik ve askeri güçlerin geçmiþe oranla birbirine daha yakýn düzeylerde olmasý bu istikrar-
Bakü-Ceyhan ve Mavi Akým Bakü-Ceyhan petol boru hattý ve Mavi Akým doðal gaz boru hattý anlaþmalarýnýn imzalanmasý “Türkiye için yeni bir çaða açýlan pencere” olarak gösteriliyor. Ancak BP Amoco’nun yüzde 34’üne sahip olduðu AIOC konsorsiyumu tarafýndan inþa edilmesi planlanlanan boru hattý konusunda henüz kesin bir karar yok. Hazar Denizi’nin altýnda boru hattý gerektirecek kadar bol petrol olup olmadýðý dahi bilinmiyor. Hazar petrolünün Kafkaslarda “yeni bir Suudi Arabistan” mucizesi olmayacaðý artýk kesinleþti. Yaratýlan bu kadar tantanaya raðmen boru hattýnýn Türkiye’ye yýlda 100 milyon dolar vergi gelirinin ötesinde bir girdi saðlamayacak. Boru hattý Türkiye devletinin mülkü olmayacak. Ýçinden geçen petrol üzerine de herhangi bir hakký yok. Ayný þekilde Mavi Akým doðal gaz boru hattýnýn kârlýlýðý da Türkiye’nin on yýl sonraki tüketim ihtiyacýna baðlý. Ne varki bu tüketim miktarýnýn ne olacaðý konundaki fikirler, Marmara’dan geçen fay hatlarý ve Ýstanbul’da bir depremin olup olmayacaðý kadar farklý. Mavi Akým boru hattýnýn inþasý son derece zor görülüyor. Karadeniz çok derin, belirli bir derinliðin altýnda ortaya çýkan hidrojen sülfür yoðunluðu borularý hýzla aþýndýrma sorunu yaratýyor. Þimdiye deðin bu kadar uygunsuz koþullarda bir boru hattý inþa edilmiþ deðil. Peki bu kadar tantana niye? Bu boru hattý projeleri insanlarýn ihtiyacý için deðil politik nedenlerden
dolayý ortaya atýldýlar. Kapitalistler yeni kâr kaynaklarý bulmak için o kadar sýkýþmýþ durumdalar ki kaynaðýn kendisinden bile emin olmadan üzerindeki kontrolü tekelleþtirmeye çalýþýyorlar. Mavi Akým ve Bakü-Ceyhan projeleri bölgede farklý güçlerin bölgeye hakim olma mücadelesinin bir halkasý. Mavi Akým Rusya’nýn, Bakü-Ceyhan ise ABD ve Türkiye’nin egemenlik mücadelesinin ürünü. Dünya ve Türkiye iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýyla bunlarýn hiçbir ilgisi yok. Petrol gibi fosil yakýtlarýn kullanýmýndan dolayý küresel ýsýnma artýyor. Buna en büyük katkýyý sanayileþmiþ zengin ülkeler yapýyorlar. Hava sýcaklýðýnýn artmasý ve deniz seviyesinin yükselmesinden dolayý evlerini kaybedecek olan sayýsýz insanýn geleceði tehdit altýnda. Petrol boru hattý için 4 milyar dolar harcayacaðýmýza bunu çevreye zarar vermeyen alternatif enerji kaynaklarýný ve toplu taþýmacýlýðý geliþtirmek için kullanmalýyýz. Bizim için Bakü-Ceyhan’ýn tek anlamý Türk hükümetinin petrol þirketlerine verdiði maliyet garantilerini karþýlamak için ödeyeceðimiz yeni vergilerdir. Petrol boru hattý için atýlan imzalar ABD ve küçük biraderi Türk Devleti’nin bölgesel egemenlik için oynadýðý oyunda bir hamledir. Ancak Türk Devleti bu oyundan kârlý çýksa bile iþçi sýnýfýnýn bütçesine bir kuruþ dahi girmeyecektir. Üstelik uluslararasý rekabeti kýzýþtýracaðý için Çeçenistan savaþýnda gördüðümüz türden bölgesel savaþlarý artýracaktýr. C . U zu n
sýzlýðý artýrýyor. Ýçinde yaþadýðýmýz emperyalist dünya düzeni soðuk savaþ döneminden çok daha tehlikeli çatýþmalarý içinde barýndýrýyor. Soðuk savaþ döneminin ürünü olan Varþova Paktý’nýn daðýlmasý Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Uzakdoðu’da yeni pazar savaþlarýna yol açýyor. Petrol ve gaz kaynaklarýna sahip olan Kafkasya bölgesi emperyalist güçler arasýndaki ekonomik ve askeri rekabeti kýzýþtýrýyor. Bu kaynaklardan pay almak isteyen güçler arasýnda Çin devletine ait petrol þirketi bile var. Yeni Dünya Düzeni’nde herkesin refah düzeyinin artacaðý vaad ediliyordu. Oysa Rusya ve Doðu Avrupa ekonomileri yüzyýlýn en derin ekonomik krizlerinden birini yaþýyor. Geçen yýl Asya’da yaþanan ekonomik kriz dünya ekonomisinin %40’ýný durgunluða soktu. Rahmi Koç, “dünya 1930’lardakine benzer bir ekonomik krize yuvarlanýyor” diyor. Geçen yýl sonu yaþanan ekonomik daralma kendisini bir dizi sektörde iþten atmalar ve iflaslarla ortaya koydu. Dünya ekonomisi 1930’lardaki geliþmelerin aðýr çekimini yaþýyor. Yeni Dünya Düzeni’nin anlamý iþçi sýnýfý için özelleþtirme,
IMF (Uluslararasý Para Fonu) dünya emperyalist sisteminin önemli ekonomik kuruluþlarýndan birisidir. IMF’nin temel amacý üye ülkelerin birbirlerine yapacaklarý ödemelerin aksamasýný engellemektir. Bunun pratikteki anlamý ise az geliþmiþ ülkelerin geliþmiþ ülkelere olan borçlarýný zamanýnda ve faiziyle ödenmesini saðlamaktýr. IMF çökme belirtisi gösteren ülkeleri ayakta tutmak, bütün sistemin istikrarsýzlýða savrulmasýný önlemek amacýyla ödeme güçlüðü çeken ya da böyle bir tehlike sinyali veren ülkelere þartlý krediler açar. Bu þartlar genellikle “IMF istikrar programý” olarak adlandýrýlýr. IMF istikrar programlarýnýn özü ise yýllardýr deðiþmez: Bütçe açýklarýný azaltmak için kamu harcamalarýný kýsýp kamu gelirlerini artýrmak. IMF ile bu pazarlýðý yapanlar o ülkenin yönetici sýnýfý olduðu için kamu harcamalarýnýn kýsmak deyince akla hiç silahlanma harcamalarý ya da patronlara verilen teþvikler gelmez. Yöneticilerin kýsýntý yapmakta sakýnca görmediði alan hep toplumsal harcamalardýr. Bu da okullara, hastanelere, emeklilere, kimsesiz çocuklara yapýlan harcamalarýn azaltýlmasý demektir. Bu alanlarda yapýlan kýsýntýlar yeterli düzeyde deðilse sýra alt yapý yatýrýmlarýna gelir. Yeni tren yollarý, barajlar, kanalizasyon sistemleri, toplutaþým gibi alanlar kýsýntýdan nasibini alýr. Kamu gelirlerini artýrma çabasý da benzer bir yöntemle uygulanýr. IMF ile masaya oturan devletin ilk aklýna gelen kesim yine çalýþanlardýr. Toplumun en yoksul kesiminin ücretlerinden doðrudan kesilen vergileri artýrmak, Sabancý’ya da asgari ücretliye de ayný oranda yansýyan harcamalar üzerinden alýnan KDV gibi vergileri artýrmak ilk düþünülen önlemler olur. Vergilendirilmeyen ekonomiyi vergilen-
dirmek, devasa boyutlardaki vergi kaçaklarýný engellemek, faiz gelirlerinden vergi almak gibi önlemlerden hiç bahsedilmez. Ücretli kesimin vergilerindeki artýþlar yeterli gelmezse enflasyon aracýlýðýyla gizli vergi alýnýr. Bu da yetmezse o toplum çalýþanlarýnýn emekleriyle kurulmuþ kamu iþletmeleri haraç mezat satýþa çýkarýlýr, en kârlý olanlarý satýlýr. Kýsacasý IMF’nin istkrar programlarý o ülke yönetici sýnýfý tarafýndan büyük bir istekle uygulanýr. Yapmak istediklerini “ne yapalým baþka çare kalmadý, bakýn IMF de böyle diyor” diyerek gerçekleþtirmeye çalýþýrlar. Bu programlarýn rahatça uygulanabilmesi için gerekirse askeri darbeler bile yapýlýr. IMF’nin bugün Türkiye’den istediði ve bizim patronlarýmýzýn da uygulamak için hevesle bekledikleri þeyler yine ayný. Dünyanýn en büyük 20 ekonomisi arasýnda olan Türkiye’nin her an büyük bir çöküntüye girebileceði konusunda bütün uzmanlar hem fikir. IMF ve Türk yönetici sýnýfý bu çöküþü ertelemek için iþbirliði yapmak zorunda olduklarýnýn bilincindeler. IMF, Türkiye ekonomisinin dýþ borç ana para ve faiz ödemelerini ödeyemeyecek hale gelmesini ve bu durumun dünyadaki diðer ekonomileri etkilemesini istemiyor. Bu nedenle Türkiye’ye verebileceði en yüksek krediyi açýyor. Tabii ki istikrar programýný uygulamasý þartýyla. Hem IMF hem de Türk Devleti 12 Eylül 1980 darbesi sonrasýnda uygulanan türde bir istikrar programýnýn gerekliliði konusunda anlaþýyorlar. Hükümetin tek endiþesi ise uygulanacak istikrar programýnýn yaratabileceði patlamalar. Ýstikrar programýný çöpe atmanýn tek yolu da hükümetin korktuðunun baþýna gelmesidir. S ert u ð Çi ç ek
iþten atýlma, taþeronlaþtýrma, esnek çalýþma, sendikasýzlaþma ve tüm bunlarýn getirdiði yoksullaþma oldu. Yeni Dünya Düzeni’nin foyasý o kadar ortaya çýktý ki artýk düzenin sahipleri bile piyasa ekonomisinin zaferinden bahsedemez hale geldiler. Ancak bu dönem sadece savaþlarýn deðil devrimlerin de habercisi. Endonezya’da yaþananlar bunu doðruluyor. Emperyalist dünya düzeninde yaþanýlan savaþlar, Kürt soru-
nu, Doðu Timor, silahlanma politikalarý, IMF, Dünya Bankasý ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarýn borç bataklýðý içine soktuklarý az geliþmiþ ülkelerin geleceðine haciz koymuþ olmalarý, çevrenin geri dönülemez boyutlara ulaþan tahribi, yaþanan depremler nedeniyle onbinlerce insanýn ölmesi her ülkede milyonlarca insanýn kapitalist sistemi sorgulamasýna ve alternatif aramasýna yol açýyor.
Ç i ð d em Ö z b aþ
Türkiye, coðrafi konumundan dolayý Soðuk Savaþ yýllarýnda Batý’nýn savunmasýnda “ileri karakol” rolü üstlenmiþti. NATO’nun önemli bir ülkesiydi. Soðuk Savaþ döneminde savunma hattý olarak lanse edilen NATO ittifaký, þimdi açýkça Batý’nýn saldýrgan geniþlemeci politikalarýnýn bir aracý olarak kullanýlýyor. NATO’nun geniþleme çabasý Orta Doðu’ya ek olarak Orta Asya ve Balkanlarý da emperyalist rekabet alaný haline getiriyor. Soðuk Savaþ’ýn sona ermesi ardýndan “ileri karakol” rolünü yitiren Türkiye için ilk kapý ABD’nin Irak’a müdahalesi sýrasýnda açýldý. Türk egemenleri “bir koyup üç alma” hevesiyle ABD’nin saldýrý üssü olmayý kabul ettiler. Orta Doðu’nun korsan ülkesi ABD’nin azgýn bekçi köpeði Ýsrail’le iliþkileri güçlendirdiler. Ýran 1979 devrimi sonrasýnda, Irak ise 1980’lerin sonlarýnda ABD’nin çýkarlarýyla çatýþmaya baþlayýnca Türkiye’nin ABD için bölgedeki önemi arttý. Türkiye, bir yandan da SSCB’nin daðýlmasý sonrasýnda baðýmsýzlýða kavuþan ve geniþ petrol kaynaklarýna sahip olan Orta Asya ülkelerine sýçrama tahtasý oldu. Avrupa Güvenlik ve Ýþbirliði Teþkilatý (AGÝT) toplantýsýnýn Ýstanbul’da yapýlmasý bir tesadüf deðil. Türkiye’nin bölgede “kilit ülke” olduðu düþünülüyor. Güneydoðu Anadolu bölgesine doðuyu hedef alan kalýcý füzelerin konuþlandýrýlmasý tartýþýlýyor. Türkiye’yi emperyalizmin bölgedeki bir maþasý olarak görmek doðru deðil. Türk yönetici sýnýfý artýk sadece bir “ileri karakol” olmak deðil “ana üs” olmayý hedeflemekte. Türkiye, bu amacýna ulaþabilmek için büyük bir istekle Körfez ve Kosova savaþlarýnda taraf oldu. Azerbeycan’daki darbe giriþimi ve Çeçen isyancýlara verdiði destekle bölge ülkelerin içiþlerine doðrudan müdahale edebileceðini gösterdi. Bölgedeki konumunu saðlamlaþtýrmak amacýyla silahlanmaya büyük kaynak aktararak ordusunu modernize etti. Küçücük bir kayalýk için Yunanistan’la savaþ riskini göze aldý. Kýbrýs’ý 25 yýldýr iþgal altýnda tuttu ve adayý kirli iþlerini çevirdiði devasa bir gazinoya çevirdi. Güneydoðu’da yaklaþýk 17 yýldýr “düþük yoðunluklu” bir içsavaþ sürdüren Türkiye, Suriye’yi Fýrat’ýn suyunu kesme ve iþgal etme tehditleriyle dize getirdi. PKK izi sürüyorduk diyerek Ýran’ýn dahi hava ve toprak sahasýný ihlal ederek iki Ýranlý askeri öldürdü. Onbinlerce askerle girip çýktýðý Kuzey Irak’ta ise adeta askeri üs
kurdu. Son on yýlda yaþananlardan birkaç örnek bile Türkiye’nin emperyalizmin bir sömürgesi ya da uþaðý deðil dünya emperyalist sistemi içinde yayýlmacý ve zorba bir alt-emperyalist ülke olduðunu açýkça gösteriyor. Türkiye tabii ki ABD deðil. Sömürü ve rekabete dayanan bu sistemde bir askeri ve ekonomik hiyerarþi var. Bir Numara ABD. Türkiye ise hiyerarþinin daha alt basamaklarýnda yeralýyor. Türk egemen sýnýfý bu hiyerarþi içinde daha üst basamaklara týrmanabilmek için her türlü yöntemi kullanýyor. Türkiye sermayedarlarýnýn uluslararasý rekabeti için emperyalizmin “ana üs”lerinden biri olma tercihi iþçi sýnýfýnýn çýkarýna deðildir. Biz bölgenin jandarmasý, uluslararasý sermayenin istasyonu, diðer ülkelere yönelik bir tehdit unsuru olmak istemiyoruz. Biz barýþýn temsilcisi olmak istiyoruz. Ülkeler arasýnda büyüðün küçüðe füze ve tank namlusu gösterdiði hiyerarþik emperyalist iliþkiler deðil eþit iliþkiler istiyoruz. Doðal kaynaklar üzerinde rekabet savaþlarý deðil ihtiyaca göre paylaþým istiyoruz. Kaynaklarýn daðýlýmýný üretenlerin kontrol etmesini istiyoruz. Ancak bilmeliyiz ki bu isteklerimizi kâr, rekabet ve sömürüye dayanan kapitalizmin içinde elde edemeyiz. Kapitalizmin önceliklerini sorgulamadan “IMF’ye hayýr” demek yetmez. Hiçbir devletin dünya kapitalizminin gereklerine sýrtýný çevirip kendi yaðýnda kavrulamayacaðý bir sistemde yaþýyoruz. Sorunlarýn ulusal düzeyde çözümü mümkün deðil. Emperyalizme esaslý bir darbe vurmak istiyorsak Türkiye’deki kapitalist sisteme karþý “uluslararasý sosyalizm” þiarý ile mücadele etmek zorundayýz. Kapitalist rekabetin uluslararasý arenada sürdürülmesi olan emperyalizme karþý kendi patronlarýmýzla omuz omuza mücadele etmemiz mümkün deðildir. Müttefiklerimiz “iþbirlikçi olmayan sermaye” ya da “küçük iþletme sahibi emekçiler” deðildir. Emperyalizme karþý mücedeledeki gerçek müttefiklerimiz yýllardan beri özelleþtirmelere karþý çetin ve baþarýlý bir mücadele yürüten, Clinton’a sýcak bir karþýlama töreni hazýrlayan Yunan iþçi sýnýfý, Üçüncü Dünya Ülkeleri borçlarýnýn IMF tarafýndan silinmesi için mücadele eden Ýngiliz, Alman, Amerikan iþçi ve öðrenci kardeþlerimizdir.
Tü rk an Uz u n
Sayfa 4
Ýþçi Demokrasisi
1 Aralýk 1999
Kýbrýs’ta Çözüm Ne? Kýbrýs hakkýnda yapýlan bütün tartýþmalar bir yana, artýk kaçamayacaðýmýz somut gerçekler var: Adanýn ikiye bölünmesi ister Rum ister Türk olsun Kýbrýslý iþçilerin çýkarýna deðil. Rumlarý ve Türkleri bölmek her zaman patronlarýn çýkarýna olmuþtur. Ada Britanya’nýn sömürgesi olduðu dönemde, Ýngilizler “böl ve yönet” taktiðini kullandýlar. Kýbrýslý Türkler, ada nüfusunun yüzde 18’i ile azýnlýktýlar. Rumlardan daha fakirdiler ama Ýngiliz sömürgesinin polis gücünde ve kamu görevlerinde aðýrlýklý olarak temsil ediliyorlardý. Ýngilizler adanýn kontrolünü ellerinde tutabilmek için Rumlarý ve Türkleri birbirlerine karþý kullandýlar. Ancak birçok Rum ve Türk iþçi Ýngiliz sömürgecilerin oyununa gelmedi. Patronlara karþý birlikte mücadele ettiler, birlikte greve çýktýlar. Her iki tarafýn faþistleri bu birliði bozmaya çalýþtý. Türk faþist örgütü Türk Ýntikam Tugayý (TÝT) ayný araba içinde bulunan biri Türk biri Rum iki iþçi liderini katledince Türk-Rum Sendikalar Federasyonu daðýldý. Yunanistan Ýç Savaþý sýrasýnda sayýsýz Yunan komünist ve sendikacýyý katleden faþist Grivas örgütü Türk iþçileriyle birliði engellemek için mücadele etti. Baðýmsýz devlet 1960’da Türk ve Rumlarý ayrý tutmak üzere kuruldu. 1963’den sonra bu fiziksel bir ayrýma dönüþtü. Kýbrýs’ýn baðýmsýzlýðý Britanya, Yunanistan ve Türkiye’nin bu küçük adanýn içiþlerine müdahale etme gücü olmasý nedeniyle herzaman lafta kaldý. Britanya’nýn kontrolü altýnda olan iki askeri üs vardý. Atina’daki cunta tarafýndan desteklenen 1974 Kýbrýs darbesinin ilk maðdurlarý adanýn Rum toplumu oldu. Faþist darbenin lideri Samson’un
çeteleri Rumlara karþý katliamlar yaptý. Türk Silahlý Kuvvetleri’nin 1974 iþgali Kýbrýslý Türkleri korumak adýna gerçekleþtirildi. Ancak iþgal nedeniyle yüzyýllardýr adanýn güneyinde yaþayan Türkler evlerini kaybettiler, sayýsýz insan yaþamýný yitirdi. Þu anda 43 bin 500 Türk askeri adanýn 130 bin Kýbrýslý Türkü “korumak” üzere konuþlandýrýlmýþ durumda. Her üç Kýbrýslý Türk için bir asker düþüyor! Türkiye’de baþka bir devletin 20 milyondan fazla askeri olduðunu düþünün! Adada her Yunan tanký için üç Türk tanký var. Kýbrýslý Türklerin yýllýk ortalama geliri 4 bin dolar. Kýbrýs Rumlarýnýn ise 14 bin dolar. Askeri iþgal iki toplumun arasýndaki gelir farkýný iyice uçuruma dönüþtürdü. Tabii ki bir avuç Türk, Kuzey Kýbrýs iþgalinden zenginleþti. Zengin oldular çünkü izole olan iþçileri silahlý kuvvetleri de arkalarýna alarak daha fazla sömürdüler. Otel ve gazinolar faþist Türk mafyasýnýn elinde. Yeþil hat üzerinde yakýn geçmiþte yapýlan konser ve dayanýþma gösterileri Türk ve Rum iþçilerinin birliði için her iki toplumun da istekli olduðunu gösteriyor. Ýþçiler, ister Rum ister Türk olsun patronlara karþý mücadele edebilmek için birliðe ihtiyaç olduðunun farkýndalar. Kýbrýs Türk Hükümeti ve Rauf Denktaþ’ýn bütün manevralarý sýradan Türk iþçilerin çýkarlarýný deðil Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti’ni yöneten zümrenin çýkarlarýný korumak üzere yapýlýyor. Türk iþçiler için kazaným elde etmenin yolu Rum iþçilerle birlik olmaktan geçiyor. Bu birliðe doðru atýlacak ilk adým ise Türk ordusunun adadaki varlýðýna son vermektir. Türk ordusu Kýbrýs’tan çekilmelidir.
C. Uzun
1 Aralýk 1999
Yeni Dünya Düzeni
KAPÝTALÝZME KARÞI MÜCADELEYE Kapitalizmin kaymak tabakasý 30 Kasým’da ABD’nin Seattle þehrinde toplanmayý planlamýþtý. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) zirvesi için biraraya gelmeyi hedefleyen 134 ülkenin temsicileri anti-kapitalist göstericilerin öfkesinden korkup toplantýlarýný ertelemek zorunda kaldýlar. Göstericiler jop, göz yaþartýcý bomba, plastik mermi kullanan polislerle çatýþtý. Gösterileri durdurmayý baþaramayan Seattle Valisi çareyi sokaða çýkma yasaðý uygulamasýnda buldu. Ancak buna raðmen gösteriler devam etti. 30 Kasým’da anti-kapitalist öfke dünyanýn bir çok ülkesinde kendisini protestolarla ifade etti. Almanya’da gösteriyi organize edenler “Dünya Ticaret Örgütü zenginlerin küresel hükümeti olduðu için yürüyoruz” diyordu. Deðiþik ülkelerden WTO toplantýsýna gelen ve tek istediklerinin “serbest ticaret”olduðunu iddia eden yöneticilerin gündemi arasýnda, “özelleþtirmeleri engelleyen hukuki düzenlemelerin ortadan kaldýrýlmasý”, “ülkelerin sentetik gýda maddelerini kullanmaya zorlanmasý”, “asbestos gibi öldürücü maddeler üzerindeki ticaret yasaðýnýn kaldýrýlmasý”, “küçük toprak sahiplerinin hayatýnýn çok daha zora sokulmasý” gibi konular da vardý. Bu resmi görüþmelerden etkilenecek olan milyarlarca insanýn toplantýda hiç bir söz hakký yokken Ford, General Motors, Microsoft, Boeing, Procter- Gamble gibi þirketler kararlarý etkileyebilmek için milyonlarca dolar harcadýlar. WTO’nun genel yönetmeni Mike Moore 1980’lerdeYeni Zelanda’da sosyal demokrat hükümetin üyesiydi. Bu hükümet döneminde Yeni Zelanda dünyada zengin ile yoksul arasýndaki eþitsizliðin en fazla olduðu ülke haline geldi. Moore utanmadan “artýk, Kuzey-Güney, sol-sað bölünmeleri geçerli deðil, bugün bölünme geleceði kucaklayanlarla, gelecekten korkanlar arasýndadýr” diyor. Bu dünyada her gün 30 bin çocuk kötü beslenme-
Sayfa 5
Emperyalist dünyada Türkiye
IMF ne istiyor?
den dolayý ölüyor. Microsoft’un sahibi Bill Gates’in zenginliði dünyada en yoksul 450 milyon insanýn toplam zenginliðine eþit. 1960’lardan buyana global ithalat 60 milyar dolardan 6500 milyar dolara yükseldi, dünya üretimi üç kat arttý. Ancak ayný dönemde dünya nüfusunun %20’lik en yoksul diliminin toplam gelirden aldýðý pay yüzde
2.3’den 1.1’e düþtü. Bu arada 1950’de bütün gelirlerin yüzde 30’unu alan dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’lik diliminin aldýðý bu pay bugün yüzde 60’ýn üzerine çýkmýþ durumda. Dünya Ticaret Örgütü zengine hizmet eden bu sistemi güçlendirmek için var. Seçilmiyor, hesap vermiyor, anti demokratik.
E mp e ry a l iz mi n d e ð i þe n y ü zü Doðu Bloku’ndaki devlet kapitalisti sistemlerin ekonomik kriz ve kitlesel hareketler nedeniyle çöküþünün üzerinden on yýl geçti. Doðu ve Batý Almanlarýn duvarlarý yýkýp kucaklaþmasý yeni bir çaðýn baþlangýcý olarak görüldü.. Dönemin ABD Baþkaný George Bush, Yeni Dünya Düzeni’ni ilan etti. Francis Fukuyama gibi burjuva ideologlar ise hýzlarýný alamayýp “tarihin sonu”nun geldiðini ilan ettiler. Onlara göre, Batý kapitalizmi yýllar süren Soðuk Savaþ’tan galip çýkmýþ, kapitalizmin üstünlüðü ve alternatifi olmadýðý kanýtlanmýþtý. Baþlangýçta pembe dizileri anýmsatan bu Yeni Dünya Düzeni senaryosunun ne olduðu geçen on yýl içinde ortaya çýktý. Yeni Dünya Düzeni’nde savaþlar olmayacaðýný iddia eden yöneticiler “Silahsýzlanma Yarýþý”ndan bahsediyorlardý. Ancak barýþ söylemi hýzla yeniden savaþ naralarýna dönüþtü. Silahlanma yeniden hýz kazandý. ABD’nin Birleþmiþ Milletler kýlýfýný kullanarak 1990’da Irak’a karþý baþlattýðý ve halen sürdürdüðü savaþ, Balkanlar’da yaþanan savaþlar, kanlý Somali müdahalesi, NATO’nun Sýrbistan’a yaðdýrdýðý
Ýþçi Demokrasisi
bombalar savaþlarý bitirmek þöyle dursun Avrupa’nýn göbeðine getirdi. 1989’daki geliþmeler, ABD’nin zaferi ve hegoman-
yasýnýn güçlenmesi olarak deðerlendirildi. Ancak ABD dünyanýn halen en güçlü devleti olmasýna raðmen emperyalist düzen hiç bu kadar istikrarsýz
olmamýþtý. Emperyalist devletlerin sahip olduðu ekonomik ve askeri güçlerin geçmiþe oranla birbirine daha yakýn düzeylerde olmasý bu istikrar-
Bakü-Ceyhan ve Mavi Akým Bakü-Ceyhan petol boru hattý ve Mavi Akým doðal gaz boru hattý anlaþmalarýnýn imzalanmasý “Türkiye için yeni bir çaða açýlan pencere” olarak gösteriliyor. Ancak BP Amoco’nun yüzde 34’üne sahip olduðu AIOC konsorsiyumu tarafýndan inþa edilmesi planlanlanan boru hattý konusunda henüz kesin bir karar yok. Hazar Denizi’nin altýnda boru hattý gerektirecek kadar bol petrol olup olmadýðý dahi bilinmiyor. Hazar petrolünün Kafkaslarda “yeni bir Suudi Arabistan” mucizesi olmayacaðý artýk kesinleþti. Yaratýlan bu kadar tantanaya raðmen boru hattýnýn Türkiye’ye yýlda 100 milyon dolar vergi gelirinin ötesinde bir girdi saðlamayacak. Boru hattý Türkiye devletinin mülkü olmayacak. Ýçinden geçen petrol üzerine de herhangi bir hakký yok. Ayný þekilde Mavi Akým doðal gaz boru hattýnýn kârlýlýðý da Türkiye’nin on yýl sonraki tüketim ihtiyacýna baðlý. Ne varki bu tüketim miktarýnýn ne olacaðý konundaki fikirler, Marmara’dan geçen fay hatlarý ve Ýstanbul’da bir depremin olup olmayacaðý kadar farklý. Mavi Akým boru hattýnýn inþasý son derece zor görülüyor. Karadeniz çok derin, belirli bir derinliðin altýnda ortaya çýkan hidrojen sülfür yoðunluðu borularý hýzla aþýndýrma sorunu yaratýyor. Þimdiye deðin bu kadar uygunsuz koþullarda bir boru hattý inþa edilmiþ deðil. Peki bu kadar tantana niye? Bu boru hattý projeleri insanlarýn ihtiyacý için deðil politik nedenlerden
dolayý ortaya atýldýlar. Kapitalistler yeni kâr kaynaklarý bulmak için o kadar sýkýþmýþ durumdalar ki kaynaðýn kendisinden bile emin olmadan üzerindeki kontrolü tekelleþtirmeye çalýþýyorlar. Mavi Akým ve Bakü-Ceyhan projeleri bölgede farklý güçlerin bölgeye hakim olma mücadelesinin bir halkasý. Mavi Akým Rusya’nýn, Bakü-Ceyhan ise ABD ve Türkiye’nin egemenlik mücadelesinin ürünü. Dünya ve Türkiye iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýyla bunlarýn hiçbir ilgisi yok. Petrol gibi fosil yakýtlarýn kullanýmýndan dolayý küresel ýsýnma artýyor. Buna en büyük katkýyý sanayileþmiþ zengin ülkeler yapýyorlar. Hava sýcaklýðýnýn artmasý ve deniz seviyesinin yükselmesinden dolayý evlerini kaybedecek olan sayýsýz insanýn geleceði tehdit altýnda. Petrol boru hattý için 4 milyar dolar harcayacaðýmýza bunu çevreye zarar vermeyen alternatif enerji kaynaklarýný ve toplu taþýmacýlýðý geliþtirmek için kullanmalýyýz. Bizim için Bakü-Ceyhan’ýn tek anlamý Türk hükümetinin petrol þirketlerine verdiði maliyet garantilerini karþýlamak için ödeyeceðimiz yeni vergilerdir. Petrol boru hattý için atýlan imzalar ABD ve küçük biraderi Türk Devleti’nin bölgesel egemenlik için oynadýðý oyunda bir hamledir. Ancak Türk Devleti bu oyundan kârlý çýksa bile iþçi sýnýfýnýn bütçesine bir kuruþ dahi girmeyecektir. Üstelik uluslararasý rekabeti kýzýþtýracaðý için Çeçenistan savaþýnda gördüðümüz türden bölgesel savaþlarý artýracaktýr. C . U zu n
sýzlýðý artýrýyor. Ýçinde yaþadýðýmýz emperyalist dünya düzeni soðuk savaþ döneminden çok daha tehlikeli çatýþmalarý içinde barýndýrýyor. Soðuk savaþ döneminin ürünü olan Varþova Paktý’nýn daðýlmasý Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Uzakdoðu’da yeni pazar savaþlarýna yol açýyor. Petrol ve gaz kaynaklarýna sahip olan Kafkasya bölgesi emperyalist güçler arasýndaki ekonomik ve askeri rekabeti kýzýþtýrýyor. Bu kaynaklardan pay almak isteyen güçler arasýnda Çin devletine ait petrol þirketi bile var. Yeni Dünya Düzeni’nde herkesin refah düzeyinin artacaðý vaad ediliyordu. Oysa Rusya ve Doðu Avrupa ekonomileri yüzyýlýn en derin ekonomik krizlerinden birini yaþýyor. Geçen yýl Asya’da yaþanan ekonomik kriz dünya ekonomisinin %40’ýný durgunluða soktu. Rahmi Koç, “dünya 1930’lardakine benzer bir ekonomik krize yuvarlanýyor” diyor. Geçen yýl sonu yaþanan ekonomik daralma kendisini bir dizi sektörde iþten atmalar ve iflaslarla ortaya koydu. Dünya ekonomisi 1930’lardaki geliþmelerin aðýr çekimini yaþýyor. Yeni Dünya Düzeni’nin anlamý iþçi sýnýfý için özelleþtirme,
IMF (Uluslararasý Para Fonu) dünya emperyalist sisteminin önemli ekonomik kuruluþlarýndan birisidir. IMF’nin temel amacý üye ülkelerin birbirlerine yapacaklarý ödemelerin aksamasýný engellemektir. Bunun pratikteki anlamý ise az geliþmiþ ülkelerin geliþmiþ ülkelere olan borçlarýný zamanýnda ve faiziyle ödenmesini saðlamaktýr. IMF çökme belirtisi gösteren ülkeleri ayakta tutmak, bütün sistemin istikrarsýzlýða savrulmasýný önlemek amacýyla ödeme güçlüðü çeken ya da böyle bir tehlike sinyali veren ülkelere þartlý krediler açar. Bu þartlar genellikle “IMF istikrar programý” olarak adlandýrýlýr. IMF istikrar programlarýnýn özü ise yýllardýr deðiþmez: Bütçe açýklarýný azaltmak için kamu harcamalarýný kýsýp kamu gelirlerini artýrmak. IMF ile bu pazarlýðý yapanlar o ülkenin yönetici sýnýfý olduðu için kamu harcamalarýnýn kýsmak deyince akla hiç silahlanma harcamalarý ya da patronlara verilen teþvikler gelmez. Yöneticilerin kýsýntý yapmakta sakýnca görmediði alan hep toplumsal harcamalardýr. Bu da okullara, hastanelere, emeklilere, kimsesiz çocuklara yapýlan harcamalarýn azaltýlmasý demektir. Bu alanlarda yapýlan kýsýntýlar yeterli düzeyde deðilse sýra alt yapý yatýrýmlarýna gelir. Yeni tren yollarý, barajlar, kanalizasyon sistemleri, toplutaþým gibi alanlar kýsýntýdan nasibini alýr. Kamu gelirlerini artýrma çabasý da benzer bir yöntemle uygulanýr. IMF ile masaya oturan devletin ilk aklýna gelen kesim yine çalýþanlardýr. Toplumun en yoksul kesiminin ücretlerinden doðrudan kesilen vergileri artýrmak, Sabancý’ya da asgari ücretliye de ayný oranda yansýyan harcamalar üzerinden alýnan KDV gibi vergileri artýrmak ilk düþünülen önlemler olur. Vergilendirilmeyen ekonomiyi vergilen-
dirmek, devasa boyutlardaki vergi kaçaklarýný engellemek, faiz gelirlerinden vergi almak gibi önlemlerden hiç bahsedilmez. Ücretli kesimin vergilerindeki artýþlar yeterli gelmezse enflasyon aracýlýðýyla gizli vergi alýnýr. Bu da yetmezse o toplum çalýþanlarýnýn emekleriyle kurulmuþ kamu iþletmeleri haraç mezat satýþa çýkarýlýr, en kârlý olanlarý satýlýr. Kýsacasý IMF’nin istkrar programlarý o ülke yönetici sýnýfý tarafýndan büyük bir istekle uygulanýr. Yapmak istediklerini “ne yapalým baþka çare kalmadý, bakýn IMF de böyle diyor” diyerek gerçekleþtirmeye çalýþýrlar. Bu programlarýn rahatça uygulanabilmesi için gerekirse askeri darbeler bile yapýlýr. IMF’nin bugün Türkiye’den istediði ve bizim patronlarýmýzýn da uygulamak için hevesle bekledikleri þeyler yine ayný. Dünyanýn en büyük 20 ekonomisi arasýnda olan Türkiye’nin her an büyük bir çöküntüye girebileceði konusunda bütün uzmanlar hem fikir. IMF ve Türk yönetici sýnýfý bu çöküþü ertelemek için iþbirliði yapmak zorunda olduklarýnýn bilincindeler. IMF, Türkiye ekonomisinin dýþ borç ana para ve faiz ödemelerini ödeyemeyecek hale gelmesini ve bu durumun dünyadaki diðer ekonomileri etkilemesini istemiyor. Bu nedenle Türkiye’ye verebileceði en yüksek krediyi açýyor. Tabii ki istikrar programýný uygulamasý þartýyla. Hem IMF hem de Türk Devleti 12 Eylül 1980 darbesi sonrasýnda uygulanan türde bir istikrar programýnýn gerekliliði konusunda anlaþýyorlar. Hükümetin tek endiþesi ise uygulanacak istikrar programýnýn yaratabileceði patlamalar. Ýstikrar programýný çöpe atmanýn tek yolu da hükümetin korktuðunun baþýna gelmesidir. S ert u ð Çi ç ek
iþten atýlma, taþeronlaþtýrma, esnek çalýþma, sendikasýzlaþma ve tüm bunlarýn getirdiði yoksullaþma oldu. Yeni Dünya Düzeni’nin foyasý o kadar ortaya çýktý ki artýk düzenin sahipleri bile piyasa ekonomisinin zaferinden bahsedemez hale geldiler. Ancak bu dönem sadece savaþlarýn deðil devrimlerin de habercisi. Endonezya’da yaþananlar bunu doðruluyor. Emperyalist dünya düzeninde yaþanýlan savaþlar, Kürt soru-
nu, Doðu Timor, silahlanma politikalarý, IMF, Dünya Bankasý ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarýn borç bataklýðý içine soktuklarý az geliþmiþ ülkelerin geleceðine haciz koymuþ olmalarý, çevrenin geri dönülemez boyutlara ulaþan tahribi, yaþanan depremler nedeniyle onbinlerce insanýn ölmesi her ülkede milyonlarca insanýn kapitalist sistemi sorgulamasýna ve alternatif aramasýna yol açýyor.
Ç i ð d em Ö z b aþ
Türkiye, coðrafi konumundan dolayý Soðuk Savaþ yýllarýnda Batý’nýn savunmasýnda “ileri karakol” rolü üstlenmiþti. NATO’nun önemli bir ülkesiydi. Soðuk Savaþ döneminde savunma hattý olarak lanse edilen NATO ittifaký, þimdi açýkça Batý’nýn saldýrgan geniþlemeci politikalarýnýn bir aracý olarak kullanýlýyor. NATO’nun geniþleme çabasý Orta Doðu’ya ek olarak Orta Asya ve Balkanlarý da emperyalist rekabet alaný haline getiriyor. Soðuk Savaþ’ýn sona ermesi ardýndan “ileri karakol” rolünü yitiren Türkiye için ilk kapý ABD’nin Irak’a müdahalesi sýrasýnda açýldý. Türk egemenleri “bir koyup üç alma” hevesiyle ABD’nin saldýrý üssü olmayý kabul ettiler. Orta Doðu’nun korsan ülkesi ABD’nin azgýn bekçi köpeði Ýsrail’le iliþkileri güçlendirdiler. Ýran 1979 devrimi sonrasýnda, Irak ise 1980’lerin sonlarýnda ABD’nin çýkarlarýyla çatýþmaya baþlayýnca Türkiye’nin ABD için bölgedeki önemi arttý. Türkiye, bir yandan da SSCB’nin daðýlmasý sonrasýnda baðýmsýzlýða kavuþan ve geniþ petrol kaynaklarýna sahip olan Orta Asya ülkelerine sýçrama tahtasý oldu. Avrupa Güvenlik ve Ýþbirliði Teþkilatý (AGÝT) toplantýsýnýn Ýstanbul’da yapýlmasý bir tesadüf deðil. Türkiye’nin bölgede “kilit ülke” olduðu düþünülüyor. Güneydoðu Anadolu bölgesine doðuyu hedef alan kalýcý füzelerin konuþlandýrýlmasý tartýþýlýyor. Türkiye’yi emperyalizmin bölgedeki bir maþasý olarak görmek doðru deðil. Türk yönetici sýnýfý artýk sadece bir “ileri karakol” olmak deðil “ana üs” olmayý hedeflemekte. Türkiye, bu amacýna ulaþabilmek için büyük bir istekle Körfez ve Kosova savaþlarýnda taraf oldu. Azerbeycan’daki darbe giriþimi ve Çeçen isyancýlara verdiði destekle bölge ülkelerin içiþlerine doðrudan müdahale edebileceðini gösterdi. Bölgedeki konumunu saðlamlaþtýrmak amacýyla silahlanmaya büyük kaynak aktararak ordusunu modernize etti. Küçücük bir kayalýk için Yunanistan’la savaþ riskini göze aldý. Kýbrýs’ý 25 yýldýr iþgal altýnda tuttu ve adayý kirli iþlerini çevirdiði devasa bir gazinoya çevirdi. Güneydoðu’da yaklaþýk 17 yýldýr “düþük yoðunluklu” bir içsavaþ sürdüren Türkiye, Suriye’yi Fýrat’ýn suyunu kesme ve iþgal etme tehditleriyle dize getirdi. PKK izi sürüyorduk diyerek Ýran’ýn dahi hava ve toprak sahasýný ihlal ederek iki Ýranlý askeri öldürdü. Onbinlerce askerle girip çýktýðý Kuzey Irak’ta ise adeta askeri üs
kurdu. Son on yýlda yaþananlardan birkaç örnek bile Türkiye’nin emperyalizmin bir sömürgesi ya da uþaðý deðil dünya emperyalist sistemi içinde yayýlmacý ve zorba bir alt-emperyalist ülke olduðunu açýkça gösteriyor. Türkiye tabii ki ABD deðil. Sömürü ve rekabete dayanan bu sistemde bir askeri ve ekonomik hiyerarþi var. Bir Numara ABD. Türkiye ise hiyerarþinin daha alt basamaklarýnda yeralýyor. Türk egemen sýnýfý bu hiyerarþi içinde daha üst basamaklara týrmanabilmek için her türlü yöntemi kullanýyor. Türkiye sermayedarlarýnýn uluslararasý rekabeti için emperyalizmin “ana üs”lerinden biri olma tercihi iþçi sýnýfýnýn çýkarýna deðildir. Biz bölgenin jandarmasý, uluslararasý sermayenin istasyonu, diðer ülkelere yönelik bir tehdit unsuru olmak istemiyoruz. Biz barýþýn temsilcisi olmak istiyoruz. Ülkeler arasýnda büyüðün küçüðe füze ve tank namlusu gösterdiði hiyerarþik emperyalist iliþkiler deðil eþit iliþkiler istiyoruz. Doðal kaynaklar üzerinde rekabet savaþlarý deðil ihtiyaca göre paylaþým istiyoruz. Kaynaklarýn daðýlýmýný üretenlerin kontrol etmesini istiyoruz. Ancak bilmeliyiz ki bu isteklerimizi kâr, rekabet ve sömürüye dayanan kapitalizmin içinde elde edemeyiz. Kapitalizmin önceliklerini sorgulamadan “IMF’ye hayýr” demek yetmez. Hiçbir devletin dünya kapitalizminin gereklerine sýrtýný çevirip kendi yaðýnda kavrulamayacaðý bir sistemde yaþýyoruz. Sorunlarýn ulusal düzeyde çözümü mümkün deðil. Emperyalizme esaslý bir darbe vurmak istiyorsak Türkiye’deki kapitalist sisteme karþý “uluslararasý sosyalizm” þiarý ile mücadele etmek zorundayýz. Kapitalist rekabetin uluslararasý arenada sürdürülmesi olan emperyalizme karþý kendi patronlarýmýzla omuz omuza mücadele etmemiz mümkün deðildir. Müttefiklerimiz “iþbirlikçi olmayan sermaye” ya da “küçük iþletme sahibi emekçiler” deðildir. Emperyalizme karþý mücedeledeki gerçek müttefiklerimiz yýllardan beri özelleþtirmelere karþý çetin ve baþarýlý bir mücadele yürüten, Clinton’a sýcak bir karþýlama töreni hazýrlayan Yunan iþçi sýnýfý, Üçüncü Dünya Ülkeleri borçlarýnýn IMF tarafýndan silinmesi için mücadele eden Ýngiliz, Alman, Amerikan iþçi ve öðrenci kardeþlerimizdir.
Tü rk an Uz u n
Sayfa 6
Ýþçi Demokrasisi
1989 1999
1 Aralýk 1999
Duvarlar yýkýldýktan 10 yýl sonra
1989’un MÝRASI On yýl önce onbinlerce kiþi Bu ülkelerde yaþayanlarýn Berlin Duvarý’ný un ufak etti. çoðunluðu piyasa ideolojisini Sosyalist olduðu söylenen kabul etti. Artýk gözden düþDoðu Avrupa’nýn baskýcý re- müþ olan eski düzenin alterjimlerine karþý tepki gösteren natifi olarak Batý tipi kapitabu insanlar Soðuk Savaþ dö- lizm görünüyordu. Polonya nemi boyunca Doðu ve Batý ve Rusya’daki büyük grevleegemenlerinin oluþturup ko- rin liderleri bile Thatcher usuruduðu bölünmüþlüðü orta- lü “þok terapi” öneren politidan kaldýrdýlar. kacýlarý desteklediler. Yýkýlan bu rejimler sosyalist Ancak kýsa bir süre içinde deðil devlet kapitalistiydiler. piyasa ekonomisinin zenginKaynaklarýn kullanýmýndaki lik yerine yýkým getirdiði gööncelik, insanlarýn ihtiyacýný rüldü. Piyasa ekonomisinin karþýlamak deðil; Batý’nýn ser- kabulü, Doðu Avrupa’da yokbest piyasa ekonomileriyle sulluðu artýrdý. Doðu Almanyarýþmaktý. Bu ülkeler iþçiler ya’da her beþ kiþiden biri iþtarafýndan deðil ayrýcalýklý kü- siz. Polonya dýþýnda bütün çük bir kesim tarafýndan yö- Doðu Avrupa ülkelerinin ekonetiliyordu. nomileri 1989’a kýyasla küçülBerlin Duvarý çöktükten dü. Doðu Almanya’dan baþsonra dönemin Ýngiltere Baþ- layarak Balkanlar üzerinden bakaný Margaret Thatcher ve SSCB’nin eski cumhuriyetleriABD Baþkaný George Bush, ne doðru bir ekonomik ve serbest piyasa düzenini kabul politik kriz hattý uzanýyor. On ettikleri taktirde Doðu Avru- yýl önce yeni bir çaðý müjdepalýlarýn mucizevi bir ekono- leyen serbest piyasa boromik geliþme yaþayacaklarýný zancýlarý bile sýradan insanlavaadetmiþlerdi. Türkiye’de rýn hissettikleri derin hayal kýise Özal baþta olmak üzere rýklýðýný kabul etmek zorunda hemen bütün politikacý, iþa- kaldýlar. damý ve medya yorumcusu Ancak 1989 ayaklanmalarýbu fikirleri tekrar ediyordu. nýn bile büyük bir mirasý var. Herkes serbest piyasa ve Ýþçi sýnýfý ve yoksul kitleler Bademokrasinin elele ilerleye- tý ve Doðu toplumlarýnýn egeceðine inanmýþtý. Devlet ka- men sýnýflarýndan iktidarý alapitalisti sistemi yýkan kitlele- madýlar ama tarihin akýþýný rin en önemli zayýflýðý da buy- deðiþtirecek güce sahip oldu. Hareketin liderleri piyasa duklarýný gösterdiler. Karmakapitalizminin özgürlük ve þa ve adalesizliðin derinleþedemokrasiyi kazanmanýn tek rek sürdüðü dünyamýzda Beryolu olduðu fikrini kabul edi- lin Duvarý’nýn yýkýlýþýnýn onunyordu. Batý modelinin hem cu yýldönümü, dünya iþçi sýnýnin iyice yerleþ- demokrasi getireceðini hem fýnýn tarihin akýþýný deðiþtirme tiði 1920’lerin de refahý ve yaþam standardý- gücüne sahip olduðunu bir sonu ve ný yükselteceðini düþündüler. kez daha hatýrlatýyor. 1930’larda Ruskahrolasý kemeri kontrol eden onlardý. ya’nýn durumuna bakalým. O dönemde Rusya’da da egemenler sermaye birikRusya kuduz bir köpekle boðuþmak zo- tirdiler, devasa askeri bir aygýt kurdular. runda olan bir kiþiye benziyor. Bunu da Britanya’nýn egemenleri gibi Her boðuþmada mücadele edenler yaptýlar. Ancak SSCB egemenleri bu biriarasýnda bir simetri olmak zorunda. Ben kimi Britanya egemenlerine göre çok daköpeði öldürürsem simetri bozulur ve ha hunharca yaptýlar. Çünkü birikimi dasorun çözülür. Köpek beni öldürürse be- ha hýzla gerçekleþtirmek istediler. Britannim açýmdan daha mutsuz bir sonuç olsa ya’dan çok daha geç iþe baþlamalarý daha da yine sorun çözülür. hýzlý davranmalarýný gerektiriyordu. Ancak yýllar yýlý kuduz bir köpekle aySanayileþme Britanya’da 100 yýl sürdü. ný odada yaþamak zorunda kalýrsan ve Bu 100 yýl iþçi sýnýfý için kan, ter ve çok sen köpeði, köpek de seni öldüremezse kötü yaþam koþullarý demekti. Rusya’nýn ne olur? Çok geçmeden hangimizin ku- sanayileþmesi sadece 20 yýl aldý. Köylülüduz bir köpek olduðu ayrýmý ortadan kal- ðün topraktan koparýlýp mülksüzleþmesi kar. Ýkimiz de týpa týp ayný oluruz. Rusya Britanya’da ise 300 yýl aldý. Stalin yönetidevasa askeri bir aygýt inþa eden Nazi Al- mi altýndaki Rusya bunu üç yýlda yaptý. manyasý’yla karþý karþýya kaldýðýnda ayný Köle ticareti Britanya’ya yardým etti. Brisyolu tuttu. ton, Liverpool ve Londra finans merkezBunu yapabilmek için gerekli sermaye lerinin duvarlarýnda köle kaný var. Rusbirikimi gönüllük temelinde yaratýlamaz. ya’da da toplama kamplarý vardý. “Sermaye birikimi fedakarlýðýn sonucuDevlet kapitalizmi teorisi bundan ibadur” fikrini öne sürenlere Marks, “evet” ret. On yýl önce yaþanan olaylar bu teorider. Ama cümleyi tamamlamak gerekir. yi doðruladý. Rusya’nýn þu ya da bu þekilKapitalist sermaye birikimi bir azýnlýðýn de sosyalist olduðunu düþünen solculartoplumun çoðunluðuna dayattýðý feda- dan farklý olarak biz demoralize olmadýk. karlýðýn sonucudur. Britanya sanayileþir- Biz, iþçi sýnýfý eylemliliðinden baðýmsýz ken insanlar, “tamam sanayiyi inþa etmek bir sosyalizm olamayacaðýný biliyoruz. için kemerleri sýkalým, bir delik de de- Sosyalizm yukardan getirilemez. Demokmiryollarýný kurmak için sýkalým, ordu ratik ya da demokratik olmayan kapitaiçin de bir delik sýkalým” demediler. lizm olabilir. Ancak sosyalizm iþçilerin Hayýr. Çoðunluðun kemerini bir azýn- kollektif kontrolü olduðu için demokrasilýk kontrol ediyordu ve bu azýnlýðýn ke- siz olamaz. Demokrasi sosyalizmin kalbimerini bir delik sanayi için, bir delik de- dir.” miryollarý için, bir delik ordu için ve bir Ç e vi r e n : T ü r k a n U z u n delik de kendileri için sýktýlar! Çünkü
Tony Cliff ile söyleþi:
Rejimler sosyalist deðildi Stalinist rejimlerin yýkýlmasýndan sonra sosyalizmin sonunun geldiði de ilan edilmiþti. Berlin duvarýnýn yýkýlmasý sosyalizmin kapitalizm karþýsýndaki zaferinin sembolü olarak görüldü. Duvarlar yýkýldýktan sonra sosyalist sol “sosyalizmin neden yenildiði” sorusu üzerinde durdu. Türkiye’deki sosyalistlerin çoðunluðu çöken sistemin eksikleri olsa bile sosyalizm olduðunu kabul ediyordu. Bu ön kabulden hareket edenlerin bir kýsmý kapitalizmin gerçekleþtirilebilir bir alternatifi olmadýðý fikrini kabul ederek saða kaydý. Bir kesim ise Doðu Avrupa’daki diktatörlükleri yýkan toplumsal muhalefeti “CIA kýþkýrtmasý karþý devrimci bir hareket” olarak gördü. Bu geliþmeler sosyalist sol içerisinde stalinizm eleþtirilerini artýrdýysa da çoðunluk, Stalin’in teorize ettiði “tek ülkede sosyalizm” ve “parti diktatörlüðü” gibi uygulamalarýn “kaçýnýlmaz bir zorunluluk” olduðunu söylemeye devam etti. SSCB’de 1928’den sonra yaþanan sistemin adý dýþýnda sosyalizmle bir alakasý olmadýðýný savunan sosyalistler içerisindeki küçük bir azýnlýk ise “devlet kapitalizmi teorisini” kabul etti. Ýngiltere’deki Socialist Workers Partisi’nin kurucularýndan Tony Cliff 1917 devriminin Stalin liderliðindeki bürokrasi tarafýndan yýkýldýðýný bundan 52 yýl önce tespit etmiþti. Cliff, SSCB’de de Batý’daki gibi iþçileri sömüren bir egemen sýnýfýn olduðunu, sistemin “dejenere olmuþ bir sosyalizm” ya da “reel
sosyalizm” olarak adlandýrýlamayacaðýný savunuyordu. Aþaðýda Cliff’ ile 1989 olaylarýnýn anlamý üzerine yapýlan bir görüþmeyi aktarýyoruz: “Bir insan öldüðünde yapýlan otopsi onu öldüren hastalýðý ortaya çýkartýr. Doðu Avrupa ve Rusya’da stalinist rejimlerin yýkýlmasý bunlarýn doðasý hakkýnda çok net bir fikir edinmemizi saðladý. Kitleler rejimlerin yýkýlmasýna direniþ göstermediler. Sistemi savunmadýlar. Sistemin sosyalizm ya da iþçi iktidarý olduðuna inanmadýklarýný buradan anlýyoruz. Yöneticilerden de neredeyse hiç direniþ olmadý. Sistem kökünden deðiþiyor olsaydý egemenler eski ayrýcalýklarýný korumak için mücadele ederlerdi. Gerçek þu ki, eskiden fabrikalarý yöneten bürokratlar ayný iþi yapmaya devam ediyorlar ama bu fabrikalar þimdi özel þirketlerin. Deðiþimin direniþle karþýlaþmadan yapýlabilmesinin nedeni budur. Egemenler tümüyle farklý bir topluma geçiþ yaptýklarýný düþünselerdi buna direniþ gösterirlerdi. Çöküþten tam 42 yýl önce ben Rusya’nýn devlet kapitalisti bir toplum olduðu sonucuna varmýþtým. Ekonomiye bakýp kendime “Stalin neyi baþardý” diye sordum. Stalin 1929’da on yýl içinde sanayi devrimini tamamlayacaklarýný söylemiþti. Rus sanayi üretiminin 1928’de Belçika gibi küçük bir ülkeninki kadar olduðunu unutmamalýyýz. 20 yýl sonra Rusya Avrupa’nýn ikinci büyük sanayi gücü haline gelmiþti. Bunu nasýl baþardý? Stalin’in ne söylediðini býrakýp ne yaptýðýna bakmamýz gerekiyor. Stalin rejimi-
1 Aralýk 1999
1989 1999
Ýþçi Demokrasisi
Sayfa 7
Duvarlar yýkýldýktan 10 yýl sonra
UMUTLAR BOÞA ÇIKTI Gazeteler Berlin Duvarý’nýn yýkýlmasýndan sonra, “Doðu Avrupa insaný artýk özgürlük ve refah dolu bir geleceðe adým attý” diyordu. Doðu Avrupa’da Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda kurulan SSCB uydusu rejimler 1989 boyunca teker teker yýkýldýlar. Doðu Avrupa’da her lider devrildiðinde onun yönettiði milyonlarca insanýn umudu biraz daha artýyordu. Batý dünyasýnýn yönetici ve ideologlarý serbest piyasaya sarýlýrlarsa bu ülkelerin daha güzel bir gelecek hayallerinin gerçekleþeceðini anlatýyorlardý. Gazeteler Doðu Almanlarýn zengin Batý’daki soydaþlarýyla ayný yaþam standardýna ulaþmamalarý için herhangi bir neden olmadýðýný yazýyordu. Batý devletleri ve þirketlerinin bu ülkelere yapacaklarý yatýrýmlardan elde edecekleri kazançlar konusunda abartýlý tahminler yapýlýyordu. Bu söylenenler, bugün bakýldýðýnda ancak eþþek þakasý olarak deðerlendirilebilir. SSCB ve Doðu Avrupa devlet kapitalizmleri yýkýlmadan önce krize doðru yuvarlanýyorlardý. Ancak piyasa ekonomisiyle geçen on yýl bu krizi faciaya dönüþtürdü. Rakamlar bu faciayý anlatýyor. Doðu Avrupa ekonomileri piyasa ekonomisine geçtikleri ilk yýllarda yüzde 20’lik bir üretim düþüþü yaþadýlar. Rus Ýmparatorluðu’nun eski ülkeleri Berlin Duvarý yýkýldýktan sonra teker teker baðýmsýzlýklarýný kazandýlar. Bugün Ukrayna ekonomisi 1989’dakinin sadece üçte biri büyüklüðünde. Rusya ekonomisinin yarýsý yok oldu. Piyasa ekonomisi taraftarý yorumcular, Doðu Avrupa ülkelerinin eski SSCB ülkelerinden daha iyi durumda olacaðýný söylüyorlar. Ancak Bulgaristan ekonomisi bugün 1987’dekinin sadece yarýsý düzeyinde. Gayri Safi Milli Hasýla o zamanlar 28.4 milyar dolar düzeyindeyken bugün 12.3 milyar dolar düzeyine düþtü. Romanya ekonomisi 1988’den beri her yýl yüzde 2.3 oranýnda küçüldü. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ekonomileri son yýllarda büyüyorlar ama bu 1990’larýn baþýndaki tahribatý telafi edecek düzeyde deðil. Her iki ülkenin ekonomileri 1989’a kýyasla yüzde 5 küçülmüþ durumda. Ekonomik çöküþ sosyal krize dönüþtü. Son on yýlda önemli bir reel büyüme gösteren Polonya bile bundan etkilendi. Polonya’da resmi iþsizlik oraný yüzde 6’dan yüzde 10’a çýktý. Her dört kiþiden biri yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Gençler arasýnda intihar oraný ise iki katýna çýktý. Piyasa ekonomisine en yumuþak geçiþi Doðu Almanya’nýn yapacaðý ileri sürülüyordu. Berlin Duvarý yýkýldýktan bir yýl sonra Doðu ile Batý Almanya birleþti. Batýlý politikacýlar, Doðu Almanlarýn ayný dil, kültür ve ulusal kim-
lik nedeniyle Batý’nýn yaþam standarýna çok hýzlý ulaþacaklarýný iddia ediyorlardý. Batý Almanya Avrupa’nýn en büyük, dünyanýn ise üçüncü büyük ekonomisiydi. Ancak bugün eski Doðu Almanya eyaletlerinde iþsizlik oraný yüzde 18 civarýnda. Doðu ve Batý Almanya’daki iþsizlik oranlarý arasýndaki uçurum 1990’larýn baþýndan bu yana azalmaktadýr. Ancak bunun nedeni Doðu’daki iþsizliðin azalmasý deðil, Batý’dakinin artmasýdýr. Eski Batý Almanya eyaletlerinde her on kiþiden biri artýk iþsiz. Eskiden Doðu Almanya’yý oluþturan eyaletlerde yaþam standardý Batý’nýnkinin sadece yüzde 70’i düzeyinde. Naziler, 1930’larda olduðu gibi þimdi de bu umutsuzluk ortamýnda büyümeye çalýþýyorlar. Ancak Doðu Almanya ayný zamanda bir umudu temsil ediyor. Ýþçiler sol alternatiflere bakarak piyasa ekonomisi politikalarýna karþý bütün Almanya’yý saran iþçi hareketinin içinde yer alýyorlar. Polonya’da da bu yýl saðlýk iþçileri, madenciler, gemi inþaat iþçileri grev ve gösteriler yaptýlar. Bu mücadeleler iflas eden devlet kapitalisti sisteme ve serbest piyasa faciasýna bir alternatife iþaret ediyor. Bu yýlýn baþýnda facianýn boyutu Birleþmiþ Milletler’e baðlý UNICEF örgütü tarafýndan açýða çýkarýldý. UNICEF’e göre 100 milyon çocuk savaþ, yoksulluk, hastalýk ve diðer sosyal sorunlarýn tehditi altýnda yaþýyor. Ayný kuruluþ Bulgaristan ve Romanya’da yaþam beklentisinde ciddi bir düþüþ olduðunu kaydediyor. Rus Ýmparatorluðu’ndan ayrýlan Ermenistan, Beyaz Rusya, Latviya ve Litvanya’da da insanlar daha genç yaþta ölüyorlar. Rus erkeklerinin yaþam süresi 1980’den bu yana 62’den 58’e düþtü. UNICEF’in raporu þöyle diyor: “Savaþ ve açlýk dýþýnda bu bölgelerde yüzyýlýn en büyük katili piyasa ekonomilerine geçiþ oldu. Ani þok ve sistemde yarattýðý etkiler 1990’larda beþ milyon Rus erkeðin yaþamýný kaybetmesine neden oldu.” On yýl öncesinin en can acýtýcý görüntüleri çocuklarýn çok kötü koþullarda yaþamaya mahkum edildiði Romen bakým yuvalarýydý. Çavuþevsku rejiminin devrilmesinden sonra yardým kuruluþlarý Romen öksüzlere yardým eli uzatýlmasý çaðrýsý yaptýlar. Bu öksüzlerin çoðu artýk yok ama Romanya’da sokakta yaþayan çocuklarýn durumu hiç de farklý deðil. Bu yýlýn baþýnda bir BBC muhabiri kýþ ortasýnda hava sýcaklýðýnýn -20’nin altýna düþtüðü bir ortamda baþkent Bükreþ’in sokaklarýnda yüzlerce çocuðun ýsýnabilmek için laðýmlarda yatmak zorunda olduðunu bildiriyordu.
Ç ö k üþ e g i d e n y o l Onbinlerce insanýn adeta bayram yapýyormuþ gibi Berlin Duvarý’ný yýkma manzaralarý 1989 Doðu Avrupa devriminin sembolü haline geldi. Stalinist rejimlerin çöküþü iki sürecin birlikte iþlemesiyle gerçekleþti. Bir yanda toplumsal hoþnutsuzluk vardý. Diðer yanda da Doðu Bloku egemen sýnýflarý ne yapacaklarý konusunda kriz içindeydiler. 1980’lerde stalinist ekonomiler durgunlaþmýþ ve Batý ile rakabet edemez hale gelmiþlerdi. Egemen sýnýfýn bir kesimi ekonomiyi piyasa güçlerine açma ve dünya ekonomisiyle bütünleþtirmeyi bir çözüm olarak görmeye baþlamýþlardý. Rusya’da Mikhail Gorbaçov rekabet gücünü artýrmak için ekonomiyi “perestroyka” diye bilinen bir yeniden yapýlanma sürecine sokmuþtu. Gorbaçov, bu yeniden yapýlanmayý hayata geçirebilmek için “glasnost” olarak adlandýrýlan bir demokratikleþme projesi önerdi. Ancak glasnost süreci toplumsal güçlerin kendilerini daha güçlü ifade etmelerinin yolunu açtý. Perestroyka ve Glasnostun sonuçlarý krizi derinleþtirerek egemen sýnýfý ve Sovyetler Birliði’nin tüm varlýðýný tehdit eder hale geldi. Bu süreç Sovyetler Birliði’nin uydu ülkeleri konumunda olan Doðu Avrupa’da çok daha hýzlý ve derin bir þekilde yaþandý. Bazý kilit anlarda toplumun aþaðýdan yaptýðý basýnç ve iþçilerin mücadelesi -özellikle Polonya’da- egemen sýnýfý eskisi gibi yönetmeye devam edemeyeceklerine ikna etti. Dayanýþma Hareketi’nin liderlik ettiði ve Polonya’yý 1980-81’de felç eden iþçi sýnýfýnýn devrimci ayaklanmasý bütün Doðu Avrupa egemenlerini derinden sarsmýþtý. Grev dalgasý ve iþçilerin yaptýðý iþgal eylemleri öylesi bir harekete dönüþmüþtü ki bütün Polonya yönetimini
tehdit etmiþti. Dayanýþma Hareketi 1981 sonunda yapýlan askeri darbe sonucu bastýrýlmýþ ve yeraltýna itilmiþti. Ancak ayaklanmanýn kendisi Rusya ve Doðu Avrupa egemen sýnýfýnda deprem etkisi yaratmýþtý. Böylesi ayaklanmalarýn tekrarlanacaðýndan ve durumun kontrol edilemez hale geleceðinden ödleri patlýyordu. 1988’de Polonya’da iþçi sýnýfý mücadelesi yeniden patlak verdiðinde egemen sýnýfýn içinde egemenliklerini nasýl sürdüreceklerine dair son derece keskin bir tartýþma yaþandý. 1988’de maden ocaklarýnda grevler yaþanýyordu. Bu eylemler 1980-81’de yaþananlardan çok daha küçük çaplýydýlar, egemen sýnýfý yýkacak güçte deðillerdi. Ancak bir ayaklanma tehlikesi stalinist liderliði muhalefetle uzlaþmaya zorladý. Rusya Temmuz 1989’da büyük bir madenci grevi dalgasý ile çalkalandý. Gorbaçov grevler konusunda, “dört yýldýr süren yeniden yapýlanmamýzýn karþýlaþtýðý en büyük felaket” diyordu. Dönemin Baþbakaný Ryzhkov’un grev komitesini muhatap alarak masaya oturmasý ve taleplerin bir kýsmýný kabul etmesiyle grevler son buldu. Doðu Almanya’da binlerce kiþi gösteriler için Leipzig sokaklarýný doldurdular. Çekoslovakya’da yarým milyon kiþi baþkent Prag’da sokaklara döküldü ve üç milyon iþçi iki saatlik genel greve katýldý. Prag sokaklarýnda sýradan insanlar yoðun politik tartýþmalar yapýyorlardý. Üniversiteler ve tiyatrolar iþgal altýndaydý. Her köþe baþýnda tartýþmalar yürütülüyordu. Onlarca yýl “Stalinist deli gömleði” içine hapsedilmiþ toplumsal enerji patlamýþtý. Romanya’da sokaklarda yaþanan büyük gösteriler ardýndan yaþanan silahlý ayaklanma toplumun nefret ettiði
diktatör Çavþesku’yu devirdi. Stalinist egemen sýnýflar, böylesi ayaklanmalar karþýsýnda arzu ettiklerinden çok daha fazla deðiþimi kabul etmek zorunda kaldýlar. Toplumun en çok nefret ettiði “komünist” liderler görevlerinden alýndý. Parlementer seçimler ve baþka demokratik haklarý içeren politik reformlar yapýldý. Bunlar, hareket için önemli kazanýmlardý. Ancak mevzi kaybetmelerine raðmen eski yönetici sýnýf toplumsal örgütlenmedeki egemenliðini kaybetmedi. Eski liderleri ve gizli polisleri olmasa da ayný toplumsal grup iktidarýný korudu. Hükümet, bakanlar, parlamenterler deðiþirken polis ve ordu yerinde duruyordu. Eski yöneticilerin çoðu “demokrasi” sloganýný sahiplenerek kendi çýkarlarýný korumak için kullandýlar. Piyasa reformlarý yapýlýp devletin mülkiyetindeki fabrikalar özelleþtirilirken onlar “yeni giriþimciler” olarak zenginleþmeye devam ettiler. 1989’da yýkýlan sosyalizm deðil devlet kapitalizmiydi. Devlet kapitalizmi yerini Batý tipi piyasa kapitalizmine býraktý. Devrimler stalinist rejimlerin sosyalizm olduðu yalanýný kuþkuya yer býrakmayacak biçimde süpürüp attý. Sosyalistler, baskýcý stalinist rejimlere karþý daha fazla özgürlük ve demokrasi talebiyle sesini yükselten kitlelerin yanýnda yer aldý. Ancak gerçek demokrasi ve özgürlüðü elde etmek için devrimin çok daha ileri gitmesi gerekiyordu. Bu da sadece bazý yöneticilerden kurtularak saðlanamazdý; sömürü iliþkilerini ortadan kaldýracak bir toplumsal devrime ihtiyaç vardý. Yalnýzca böylesi bir devrimle kurulacak bir iþçi iktidarý 1989’un umudunu gerçekliðe dönüþtürebilir.
Ezilenlerin kurtuluþu için
ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ
YIL: 1
SAYI: 11
1 ARALIK 1999
200.000 TL
Halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunalým
Çeçenistan’a Özgürlük Geçtiðimiz yýllarda Sýrp baskýsýna karþý Kosova halký baðýmsýzlýk için ayaklanmýþ ve Sýrp güçleriyle çarpýþmaya baþlamýþtý. ABD, NATO ve Birleþmiþ Milletler bu savaþta önce Kosova gerilla örgütü UÇK’yý terörist ilan etmiþti. Ancak Sýrp yönetici sýnýfýyla anlaþmazlýða düþen emperyalist güçler bir anda fikir deðiþtirerek Milosoviç’i “Hitler”, UÇK’yý da “baðýmsýzlýk savaþçýsý” olarak görmeye baþladý. Ardýndan da Sýrbistan’ý bombaladý. Þimdi ise Çeçen halký Rusya’ya karþý ayaklanmýþ durumda. Ruslarýn bu savaþtaki tutumu tanklarýný Grozni þehrine sokmak ve bu þehri boþaltmak oldu. Grozni’ye yapýlan bu saldýrý zaten 300 bine yaklaþan Çeçen mülteci sayýsýný daha da artýrdý. Rus egemen sýnýfý
Ýdam, kan ve gözyaþý getirir
Barbarlýk mý Barýþ mý? temedi. “Kürdüm” demek, Kürtçe yayýn yapmak, Kürtçe konuþmak suç sayýldý. PKK kurulmadan önce de Kürt ayaklanmalarýnda binlerce kiþi ölmüþtü. Ýnkâr ve baský politikalarý isyanlarý, isyanlar da binlerce insanýn ölümünü getirmiþtir. Yýllarca ülkede bir savaþ olduðu gizlenmeye çalýþýldý. Resmi propagandaya göre “terör, bir avuç eþkiyanýn iþiydi.” Her yýl “bu bahar kökü kazýnacak” denilBurasý di. emperyalizmin “Savaþ yok”tu ama yeni savaþ alaný Çeçenistan... savaþ bütçesi vardý. Savaþ yoktu ama ölen gerillalarý saymasak bile Türkiye’nin çeþit- bizler, çocuklarýmýzýn, kardeþlerimizin, li bölgelerine asker tabutlarý gelmeye insanlarýn ölmesini istemiyoruz. Biz, devam ediyordu. Ve “þehitleri- ürettiklerimizin savaþlarda yok olmasýný f aþizme karþý omuz omuza mizin kaný yerde kalmayacak” istemiyoruz. Biz, ödediðimiz vergilerle sloganlarýyla insanlarýn dayanýl- oluþturduðumuz bütçe kaynaklarýnýn maz acýlarý gerçeklerin üstünü savaþa harcanmasýný istemiyoruz. Bizörtme yönünde, çözümsüzlüðü ler, doðanýn ve doðal kaynaklarýn savaþkörüklemek için sorumsuzca Ýnsan Haklarý Derneði (ÝHD) Genel Merkezi’ne larla tahrip olmasýný istemiyoruz. ve baþta Genel Baþkan Hüsnü Öndül olmak üze- kullanýldý. Sonunda “düþük yoDünya egemenleri savaþlarýn ortadan re dernek çalýþanlarýna yapýlan polis gözetimi ve ðunluklu” bir savaþ olduðu kakalkmasýný deðil, savaþlarda ince ayar denetimindeki faþist saldýrý MHP’nin þiddet taraf- bul edildi. yaparak sivillerin ölmemesini tartýþýyortarlýðýný ve saldýrgan politikasýný bir kez daha gö- Kürtlerin taleplerini görmezden zler önüne serdi. gelen, barýþcýl çözümü redde- lar. Askerlerin ölmesinde bir sakýnca Acýlý insanlarýn acýlarýný bile sömürmekten çe- den, Kürt partilerini birbiri ardý- yok. Çünkü onlar ölmek zorunda! Sakinmeyenler, olayý þehit annelerinin doðal tepkisi na kapatan, Kürt milletvekilleri- vaþlarý üreten kapitalist sistemin kendiolarak meþrulaþtýrmaya ve hoþgörü sýnýrlarý içeri- ni TBMM’de konuþturmayýp si. Bu sistemin egemenleri, sözcüleri sasine çekmeye çalýþtýlar. hapse atanlarýn bu savaþta so- vaþlarý meþrulaþtýrma görevi yaparak saAsýl önemlisi ve görülmesi gereken ise her tür- rumluluðu yok demek mümkün vaþlarýn kaçýnýlmazlýðýný bizlere çeþitli lü özgürlük talebinin düþmaný ýrkçý ve þöven mü? yöntemlerle kabul ettirmeye çalýþýyorMHP’nin bu aþaðýlýk olayýn tertipleyicisi ve ger- Savaþýn maliyeti 30 binin üstünlar. çekleþtiricisi olduðudur. Geçmiþte HADEP bina- de ölü, 100 milyar dolarýn üsYýllardýr savaþýn yarattýðý kin ve öfkelarýna ve içerisindeki insanlara saldýrarak linç tünde parasal kaynak. Savaþta eden yine ayný faþist çetelerdi. Bu saldýrý, Maraþ öldürülenlerin yüzde 70’i PKK yi “kana kan” anlayýþý ile örgütleyen Katliamý’nýn insanlýðý utandýran görüntülerinin ha- gerillasý, yüzde 15’i bölgede ya- MHP hükümet ortaðý oldu. Bundan sonfýzamýzdan “deðiþtik” diyerek silmeye çalýþanla- þayan siviller, yüzde %15’i gü- raki hedefi tek baþýna iktidara gelmek. rýn aslýnda hiç de deðiþmediklerini bir kez daha venlik güçleri mensubu. MHP hayat damarlarý olan kin ve nefret gösterdi. Kürt sorunu sadece Kürtlerin üzerinden örgütlenmesine devam etÝHD kuruluþundan beri ezilenlerden, haklarý ih- sorunu da deðil. Savaþa harcalal edilenlerden yana olduðundan baský ve saldý- nan 100 milyar dolarýn üstünde- mek istiyor. Bu gün “barbarlýk mý barýþ mý” seçeneði ile karþý karþýyayýz. Ya kinrýlara maruz kalmaktadýr. Ama her türlü baský ve ki para Türkiye’deki iþçilerin, le hareket eden ve baþta Kürtler olmak saldýrýya karþýn ödün vermeden yürüttüðü mücadeleden dolayý hem Türkiye’de hem de dünyada emekçilerin cebinden çýkýyor. üzere “idam çözüm deðil” diyenlere, Eðitime, saðlýða, sosyal alanlara saygýn bir yere sahip olmuþtur. harcanmasý gereken kaynaklar solculara, sendikacýlara; barýþ, demokraBu saldýrýyý kýnýyor ve sosyalistler olarak savaþa harcanýrken her geçen si, kardeþlik isteyen herkese (Ýnsan HakÝHD’nin yanýnda yer alýyoruz. gün yoksullaþtýk. Türkiye iþçile- larý Derneði’ne saldýrýldýðý gibi) yöneleSýk sýk ayný baský ve saldýrýlara maruz kalmýþ rinin yükünü taþýdýklarý bu sa- cek barbarlýða ve MHP’nin büyümesine sosyalistler olarak, haksýzlýklara karþý direnmenin vaþtan ekonomik ya da siyasi seyirci kalacaðýz ya da “yaþasýn halklarýn diðer insanlara direnç ve umut verdiðini unutmahiç bir çýkarý yok. kardeþliði” diyerek barýþ ve demokrasidan mücadelemize devam edeceðiz. Saldýrýlar biÇalýþanlar, üretenler olarak top- nin egemen olmasý için mücadele edezleri yýldýramaz ve durduramaz. lumun çoðunluðunu oluþturan ceðiz. Ýs m e t Þ a h Ýdam cezasý devlete yasal olarak insan öldürme hakký veriyor. Böyle geri dönüþü imkansýz bir cezanýn altýnda yatan “kana kan” felsefesi kimseye yarar saðlamaz. 27 Mayýs 1960 darbesi sonrasý Yassýada yargýlamalarý sonucu saðýn üç siyasetçisi Adnan Menderes, Fatih Rüþtü Zorlu, Hasan Polatkan asýldý. 12 Mart muhtýrasýnýn ardýndan devrimci gençler Deniz Gezmiþ, Hüseyin Ýnan, Yusuf Aslan “üç’e üç” felsefesiyle öldürüldüler. 12 Eylül 1980 sonrasý daha oy bile kullanamayacak olan 17 yaþýndaki Erdal Eren asýldý. Geri dönüþü olmayan idam cezasýnýn insanlýk dýþý bir uygulama olduðu ortada. Türkiye idamlarý yakýndan tanýyan bir ülke olarak ölüm cezasýna hayýr demelidir. Ýdamýn Kürt sorununu çözmeyeceði çok açýk. Kürt sorunu PKK ile baþlamadý. Cumhuriyetin kurulmasýndan bu yana Türk devleti Kürtlerin Kürt olarak varlýðýný kabul etmek is-
ÝHD ile DAYANIÞALIM
Mü z e y y e n Þ a h i n
Çeçenistan’ý “yasalara boyun eðmeyen, islami terörizme batmýþ bir çete ülkesi” olarak nitelendiriyor. Ve bu saldýrýlarý doðal göstermek için Çeçenlerin Daðýstan bölgesine saldýrdýðýný iddia ediyor. Yeltsin “uluslararasý terörizmin yuvasýný yok etmek” için savaþtýklarýný söylüyor. Rusya aynen ABD’nin Irak, NATO’nun Sýrbistan müdahalesinde kullandýðý taktikleri kullanýyor. Çeçenistan nüfusu bir milyon dolayýnda. Çeçenistan topraklarý ikiyüzyýl kadar önce Ruslar tarafýndan iþgal edildi ve Çeçenler’e 1917 Ekim Devrimi’ne kadar hiç bir özgürlük tanýnmadý. Ne yazýk ki 1917’de kazanýlan özgürlükler de stalinizm iktidarý sýrasýnda yok edildi. Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda 500 bin kadar Çeçen topraklarýndan sürüldü ve her üç kiþiden biri bu göç sýrasýnda öldü. Çeçenler SSCB’nin çöküþünden sonra, 1991’de, baðýmsýzlýk ilan ettiler. Fakat Rusya Hazar petrollerine sahip olan bu bölgeyi ele geçirmek için Çeçenlere saldýrdý. Çeçen direniþini kýramayan Rusya geri çekildi ve Çeçenler otonom bir cumhuriyet kurdular. Fakat bu savaþ sýrasýnda 80 bin insan öldü. Savaþ sonrasý ekonomisi çöken Çeçenistan’da Rus emperyalizmine karþý Burasý ne muhalefet islami fiBosna, ne Kosova, ne de kirler etrafýnda örgütleniyor. Bu haKürdistan! reketi örgütleyenler medyanýn bize yansýttýðý gibi toprak aðalarý deðil SSCB’de okumuþ ve çalýþmýþ öðrenci ve genç iþçiler. Hareketin liderlerinden Þamil Baseyev Amerikan ve Rus em per ya liz mi ne karþý söylemleriyle tanýnýyor. Baseyev’in Küba baðýmsýzlýk mücadelesinin öncüsü olan Che’nin resmini sürekli yanýnda taþýdýðý söyleniyor. 1996’da Çeçen yenilgisi karþýsýnda Rus ordusu çözülme noktasýna gelmiþti. Rus egemen sýnýfý, kazanýlacak bir zaferin Rusya egemenliðindeki diðer cumhuriyetlere de iyi bir uyarý olacaðýný düþünüyor. Ayný zamanda IMF’ye de bölgedeki istikrarý saðlayacak yegane gücün kendisi olduðunu kanýtlamak istiyor. Televizyon ve gazeteler sürülen, öldürülen Çeçenlerin haberleri ile dolu. Ama ABD ve NATO Sýrbistan’daki tutumundan farklý olarak Rusya’nýn Çeçenistan’da sürdürdüðü savaþa karþý yumuþak bir tutum almayý tercih ediyor. Demirel AGÝT toplantýlarý sýrasýnda Yeltsin’e Çeçen savaþçýlarý kesinlikle desteklemediklerine dair teminat veriyor. Rusya Çeçenistan’a saldýrýrken Türk ordusu da ateþkes ilan etmiþ, barýþ isteyen “Kürt teröristleri” Kuzey Irak’ta vurmak için operasyon düzenliyor. Kapitalizm var olduðu sürece uluslar baðýmsýzlýklarý için ayaklanacaklar ve bu savaþlar devam edecek. Biz sosyalistlerin tutumu ise her zaman “uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký”ný savunmak yönünde olmalýdýr. Baský, þiddet ve ayrýmcýlýkla karþý karþýya kalan, ulusal kimlikleri nedeniyle ezilen, adalet ve demokrasi isteyen, özgürlükleri için mücadele eden halklarýn bu taleplerini koþulsuz desteklemeli, sosyalizm için mücadele etmeliyiz. Çeçenlerin ulusal kurtuluþ mücadelelerini destekliyor, ama onlarýn taleplerini de karþýlayacak sömürüsüz bir dünya istiyoruz. O dünyayý kuracak ve halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný garantiye alacak tek güç ise iþçi sýnýfýdýr, “Birleþen iþçiler yenilmezler.”
B a h a t t i n Ö z e r g in