191254
SAYI: 2010/01
DAH‹L) 01 Ocak - 15 Ocak 2010 5 TL (KDV
KORKUT BORATAV’LA 2010 ÜZER‹NE
Kriz bitiyor, yeni balon flifliyor 102
TÜTÜNÜN SON ON YILDAK‹ SERÜVEN‹
Sigaran›n duman›, kapitalizmin iman› L A S Y O N A E N T E R N
fi A L A L A
ÇALIfiMA HAYATININ PS‹KOD‹NAM‹KLER‹
Etik ac›, ruhsal ac›, ac›lar›n insan› “BAfiKA D‹LDE AfiK”
Mesele ayn› duyguda konuflmak 2009’UN EN ‹Y‹LER‹
Vic Chesnutt!
BURASI ORASI
Bulufltu¤umuz yer
EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
Edebiyata yakın bakış...
YAY. HAZ.: HANDAN İNCİ - ELİF TÜRKER
NAZAN AKSOY
Bir Sempozyum
Otobiyografi, Kadın, Cumhuriyet
Oğuz Atay İçin 296 sayfa
223 sayfa
Oğuz Atay, ölümünün 30. yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yapılan bir sempozyumla anılmıştı. Bu sempozyumda sunulan metinlerden oluşan derlemede, Atay’ın, Korkuyu Beklerken yayımlandığı yıl verdiği bir radyo röportajının çözümlemesi de ilk kez yer alıyor.
Nazan Aksoy yakın tarihimizi, o dönemin tanığı kadınların dilinden, onların otobiyografilerinden okuyor. Modernleşme projesi içinde kimliğini kurmuş, bu projenin kadınlara sunduğu imkânlardan yararlanmış, meslek ve kimlik edinmiş kadınların hikâyelerini anlatıyor.
LAURENT MIGNON
DERLEYEN: NÜKET ESEN
Ana Metne Kara Kitap Taşınan Dipnotlar Üzerine Yazılar Türk Edebiyatı ve Kültürlerarasılık Üzerine Yazılar 276 sayfa
Kurgulanmış Benlikler
327 sayfa
DERLEYENLER: SİBEL IRZIK - JALE PARLA
Kadınlar Dile Düşünce Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet 309 sayfa
TERRY EAGLETON
JALE PARLA
Marksist Edebiyat Teorisi Üzerine Bir Çalışma
389 sayfa
Eleştiri ve İdeoloji
Çeviren: Savaş Kılıç 216 sayfa
Don Kişot’tan, Bugüne Roman
MERAM 102: “SOLUN UFKU” (2)
Bulufltu¤umuz yer eçen say›n›n Meram’›n› “2010’da bunlar› çok nin yan›na ‹dris Küçükömer’i yazarak devam edekonuflaca¤›z, tart›flaca¤›z” diyerek noktala- lim. AKP’nin çeflitli e¤ilimlerden yandafllar›n›n nerem›flt›k. “Bunlar”, hat›rlarsan›z, solun ufku, o deyse düzenli aral›klarla “Düzenin Yabanc›laflmaufka nas›l yürünece¤i meselesi, “ad›n›, flusunu, busu- s›”n› tahrif ederek kendilerine dayanak yapmalar›na ald›rmayal›m. Defalarca söyledik, kitap da ortada. nu be¤enmedi¤imiz” Çat› Partisi’ydi. Daha önce de de¤inmifltik, Meram, Express’in Küçükömer, ‹tthat-Terakki’den CHP’ye (o zamanlar ortan›n solu) uzanan “sol” çizginin bürokrasiyi, seçhem lokomotifi hem son vagonu. Son vagonu, zira en son yap›lan sayfa. Daha do¤- kinleri, üst s›n›flar› “temsil” etti¤ini, Hürriyet ve ‹tirusu son anda k⤛da dökülen, dergi bask›ya girdik- laf’tan AP’ye uzanan sa¤c›-muhafazakâr çizginin ten sonra matbaaya uçurulan yaz›. Futbol diliyle (halefleri Özal’›n ANAP’› ve AKP) ise halk kitlelerine “dayand›¤›n›” söylüyor, AKP yandafllar›n›n nak“son dakika ata¤›”. Haliyle en aceleye geleni. Meram, ayn› zamanda Express’in lokomotifi, zira letti¤i gibi “temsil ediyor” demiyor. Küçükömer’in hem ortak fikriyat›n hem de sayfalar› piflirirken olu- iki çizgiyi tarif ederken iki ayr› fiil kullanmas› bir üsflan ortak hissiyat›n tercümesi. Bir nevi toplu arzuhal. lûp meselesi de¤il elbette. Zaten, “Düzenin Yabanc›O nedenle –geçen say›daki gibi özel durumlar d›fl›n- laflmas›”n› AKP’ye dayanak yapanlar›n flu basit soruda– anonim. ‹mzas›, Mano Solo’nun “Enternasyonal yu cevaplamalar› gerekiyor: 12 Eylül sonras›nda Küfialala” albümünün kapa¤›ndan apartt›¤›m›z “kelle”. çükömer niye ANAP’a de¤il de SHP’ye girdi? Da¤›ld›k, toplayal›m. Konu Türkiye solunun (Haz›r “kelle” demiflken, gönlümüzün sultan› Piflmifl devrimci miras›ysa, 1970’lerin Birikim’ini büyük Kelle dergisini yad edelim.) Geçen say›n›n Meram’› özeldi, zira “lost in trasla- harflerle yazmamak olmaz. Reel sosyalizmi, Staliniztion / tercüme zayiat›” ihtimali her zamankinden mi (ve uzak da olsa akrabas› Kemalizmi) damardan elefltiren, elefltirmekle kalmay›p ufuk fazlayd›. Hem zaman›n darl›¤› hem de konunun açan bir dergiydi –“okul” demek daha hassasiyeti bak›m›ndan. Ama do¤ru. Ve tabii ki ortodoks solun, yani sonuç hemen her zamanki gisolun 1970’lerdeki ezici ço¤unlu¤unun bi oldu. Top dire¤e çarpt›, hedef tahtas›yd›. Ama Jimi Hendrix’in “çizginin içine mi düfltü, üstüdedi¤i gibi, mühim olan kimin kaç kifli ne mi” diye tart›flt›rd›. Genel oldu¤u de¤il, kimin hakl› oldu¤u. Kikan›, içeri düfltü¤ü yolunda. min hakl› oldu¤u duvar›n y›k›lmas›yla Yine de bir sa¤lama yapayan beyan oldu. mak gerekiyor, son dakika kaGeçen say›da k›saca “Fatsa moderambolündeki ›skalardan bafllali” demifltik. O modelin mimarlar›nyarak. Örne¤in Sartre’›n Marx dan Terzi Fikri’nin ad›n› da büyük için söyledi¤i, kula¤›m›za küpe harflerle yazmak gerekiyor. Ve tabii olan flu sözü: “Ça¤›m›z›n afl›laHrant Dink’i. Siyasî mücadeleye maz ufku”. Ufuk üzerine bir araT‹KKO saflar›nda bafllamas›n›n ba laf etmek yerine, “Sartre’›n demührünü ömrü boyunca tafl›d›, di¤i gibi...” demek yeterdi. devrimcilikten hiç vazgeçmedi. “Bak›lacak yer” bahsinde, Dev-Genç genel baflkan› s›fat›yla “Türkiye solunun sevab›yla günamüellifi kapa¤›n›n düflüp “biz Kemalist gençlik de¤iliz” h›yla devrimci miras›” dedikten ›n n y› sa Geçen algaya ksel’di, d z... diyen Ertu¤rul Kürkçü de öyle. sonra, Mahir’leri, Deniz’leri, KayTurgut Yü atlad›k. Bin kundu S›k s›k sayfalar›m›za konuk edip pakkaya’y› ve “Fatsa modeli”ni zikretmeyi hiza ald›¤›m›z Korkut Boratav hakeza. anm›flt›k. Baflkalar› da var elbette. Ama “devrimci miras” O miras içinde baflka isimler de var elbette. “Bulufltu¤umuz yer”in kestirmeden bir tarifini vermek dendi¤inde bir ç›rp›da akl›m›za gelen temsilî kiflilikad›na, en temsilî olanlar›n› zikretmekte fayda var. ler bu isimler. Geçen say›daki “büyük ›ska”yla bitirelim. MeBedreddin’e kadar gitmeyelim, 1968’den bafllayal›m, Prag Bahar›’ndan, Dubçek’in “insan yüzlü sosya- ram’›n daha mürekkebi kurumadan bir sohbette dinlizm”inden ve Mehmet Ali Aybar’dan. O günlerde ledi¤imiz anekdot, sosyalistlerle Kürt hareketinin, Türkiyeli sosyalistlerin kahir ekseriyeti Çekoslovak- Kürt hareketiyle sosyalistlerin buluflmas› gere¤ini ya’n›n iflgalini desteklerken, Aybar, T‹P genel baflka- ifade etmek için sarfetti¤imiz onca laf› tek bir cümlen› olarak “ama’s›z, fakat’s›z” karfl› ç›km›flt›. Çok geç- de özetliyordu. fiöyle diyor genç bir k›z: “Biz ÖDP’li meden T‹P içindeki Stalinist çizgi Aybar’› alafla¤› et- olamayacak kadar Kürdüz, DTP’li olamayacak kadar ti. Prag Bahar›’ndan yaklafl›k on y›l sonra, Aybar or- sosyalistiz.” Ne yalan söyleyelim, biz de öyleyiz. ÖDP’nin kutodoks sol taraf›ndan aforoz edilmesini pekifltirecek bir fley yapt›, ufuk aç›c› bir tez koydu ortaya: “Leni- ruluflunda Express’in de bir tutam tuzu vard›. Gelgelelim, 1995 seçimlerinin arefesindeki kapa¤›m›z “Oynist parti, burjuva modelidir”. ÖDP’nin kurulufl harc› Aybar’›n teziyle akrabay- lar HADEP’e”ydi. Yerel seçimlerde ise ÖDP aday› d›. Haftal›k Express’te yay›nlanan Bülent Forta imza- Bülent Uluer için ça¤r› yapm›flt›k. 2007 seçimlerinde l› “Parti olmayan parti” yaz›s› bu akrabal›¤›n tescili “Ya Ba¤›ms›zlar Ya Beton-Millet-Sakarya” dedik. gibiydi. ‹lk genel baflkan Ufuk Uras da, seçildikten Baflka türlüsü olamazd›: Sosyalistlerle Kürt hareketi, sonra yapt›¤› ilk aç›klamalarda tekrar tekrar “ben Kürt hareketiyle sosyalistler –ba¤›ms›zlar›yla, partinin santral memuruyum” diyordu. Sonras› ma- ÖDP’lisiyle, EMEP’lisiyle, irili ufakl› örgütlerin lûm, tepeden inmecili¤in, kariyerizmin, oportüniz- üyeleriyle– öyle ya da böyle “Bin Umut” olarak birmin, otoriter solculu¤un partinin hemen her likteydi. Meram›m›z ve 2010 için dile¤imiz bu: kanad›nda boy gösteren çeflitli varyasyonlar›n›n nadide örnekleri... Ama bunlar, kiflilik özelliklerinden K›sa bir dökümünü yapt›¤›m›z o cevherden bir “form”un, bir birleflik cephenin oluflmas›. ziyade, yap›sal sorunlar. Derin mevzu, burada girmeyelim. Aybar’›n ismi- Ufku devrimci olan bir cephenin.
G
kapak: Nalan Y›rtmaç
• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4 • Korkut Boratav . . . . . . . . . . . . . . . .10 • Tütünde son on y›l›n serüveni . . . 14 • Tekel iflçilerinin direnifli . . . . . . . . 16 • BTS üyeleri anlat›yor . . . . . . . . . . . 20 • Nakliyat-‹fl’e gözda¤› . . . . . . . . . . . 23 • Tuzla’da son durum . . . . . . . . . . . .24 • Çal›flma hayat›n›n psikodinami¤i 26 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . . . 30 • K›raat & Duman› Üstünde . . . . . . . 34 • Mavi Daktilo . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37 • A¤›r Çekim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 38 • Radyo Brecht . . . . . . . . . . . . . . . . . 44 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 • Meflin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . . 50 Ahmet Gürata, Alican Tayla, Alpkan Birelma, Asena Günal, Arslan Ero¤lu, Aykut K›l›ç, Aylin Kuryel, Ayfle Çavdar, Batur Gökçeer, Behzat Tafl, Beyhan Demir, Bülent Somay, Cemil Cahit, Ceyhun Can Özkan, Çi¤dem Öztürk, Didem Dan›fl, Doruk Yurdesin, Emre Kaya, Ender Ergün, Erdir Zat, Ertan Keskinsoy, Ethemcan Turhan, Evrensel Belgin, Fevzican Abac›o¤lu, F›rat Genç, Foti Benlisoy, Funda Tosun, Göksun Yaz›c›, Hakan Lokano¤lu, Haziran Düzkan, ‹rfan Aktan, Koray Löker, Merve Erol, Muhsin Akgün, Murat Meriç, Nalan Y›rtmaç, Öncel Seçgin, Özay Selmo, Pelin Özer, Pınar Uygun, Rafet Özen, Ragıp Duran, Sait Öztürk, Saner fien, Sarkis Paçac›, Seda Özdek, Senem Do¤ano¤lu, Serkan Köybafl›, Selçuk Oktay, Serdar Ceritli, Serra Torun, Siren ‹demen, fiahan Nuho¤lu, Turgut Yüksel, Ulus Atayurt, Yücel Göktürk, Bask›: Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0.212.452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, Aral›k 2009 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressroll@gmail.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 102 01 Ocak 2010 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. 15 GÜNDE B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
3
Ya¤ma, piflpirik, çarm›h ‹STANBUL– “fiu çevrede flöyle bir dolaflt›¤›n›zda, Ortaköy Camii’ni görürsünüz, kiliseyi görürsünüz, sinagoglar›n nas›l bir ahenk içerisinde burada bulufltu¤unu ve varl›klar›n› özgürce nas›l sürdürdüklerini görürsünüz.” ‹stanbul’un a¤za hayli sak›z edilen hoflgörülü çokkültürlülü¤ünün bir tur rehberi edas›yla cilaland›¤› bu sözler, Baflbakan Tayyip Erdo¤an’a ait. Erdo¤an, 5 Aral›k’ta AB Genel Sekreterli¤i’nin ‹stanbul ofisinin aç›l›fl›n› yaparken, hem ‹stanbul’u bu beylik cümlelerle övdü, hem de ‹sviçre’nin son minare yasa¤› karar›na giydirmekten geri durmad›. ‹sviçre’nin AB üyesi olmad›¤› gerçe¤ini unutan baflbakan, yukar›daki ahenkli tabloyu betimledikten sonra cofltukça cofltu: “Bu flehirde minareler gökyüzüne özgürce yükselir. O minareler bizim tarihimizde hiçbir zaman, ne dün ne de bugün kiliselerin, di¤er ibadet merkezlerinin hürriyetine asla kast etmemifltir. Bu flehir, birlikte varl›¤›m›z› sürdürdü¤ümüz 81 vilayet, inanç hürriyetini en hassas flekilde muhafaza etmifltir.” Bu sözlere ac› ac› tebessüm etmek, zihni Türk-‹slâm sentezince buland›r›lmam›fl herkesin verebilece¤i en makûl tepki olsa gerek. Ancak bu tebessümlerin kahkahaya dönüflmemesi, Agos’ta yay›nlanan bir haberi okuduktan sonra mümkün de¤il: Genel sekreterli¤in yerleflti¤i bina, me¤er ‹stanbul Belediyesi taraf›ndan 1985’te el konulan bir ilkokulmufl. Binan›n eski sahibi ise, Ortaköy Ayios Fokas Rum Kilisesi, Aya Yorgi Kilisesi Mezarl›¤› ve Mektepleri Vakf›! Kuruçeflme - Ortaköy k›y› hatt›nda park yap›lmas› öngörülen alanda oldu¤u için el konulan bina, çürümeye terk edildikten 24 y›l sonra k›smetini bulmufl. Tabii ortada park falan yok, ancak ‹stanbul’un hoflgörüsünü minaresavar ‹sviçrelilere karfl› kahramanca ön plana ç›karan bir TC baflbakan› var. Az›nl›klara ait olup da el konulan bir binan›n içinden! Agos’taki habere göre, vak›f avukat› Ahmet Kemal fienpolat, Yarg›tay’daki iade dosyas›ndan pek umutlu olmad›¤›n›, davay› Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’ne götürmeye niyetli olduklar›n› söylüyor. Asl›nda belediyenin bu el koymas›, az›nl›klar›n mallar›n›n bafl›na gelenlere bak›nca, hayli masum. Tek yapt›klar›, “biz burada park bahçe yapaca¤›z” demek olmufl; Hazine’nin 1974 y›l›ndan beri yapt›¤› gibi, “siz art›k burada yoksunuz, o yüzden flu mallar› bir cukkalayal›m bakal›m” dememifller.
4
fiEH‹R HATLARI Millî davadan intikam davas›na Az›nl›k Vak›flar› için Türkiye Cumhuriyeti’nde k›r›lma noktas›, 1974. Millî davam›z K›br›s’›n hayli etkiledi¤i Yarg›tay, ülkedeki az›nl›k vak›flar›n›n 1936’da verdikleri gelir beyannamelerinde belirtilenden daha fazla mülk edinmelerinin yasal olmad›¤› kanaatine var›verir: O tarihe kadar edinilen mallar sahiplerine, sahipleri ölmüflse Hazine’ye verilecektir. Bu, 2008’de Cumhurbaflkan› Sezer’in k›smî vetosuna ra¤men Meclis’ten geçirilen yeni Vak›flar Yasas› ile ancak k›smen telafi edilir: Bask›n Oran’›n ve TE-
SEV yasa izleme grubunun alt›n› çizdi¤i gibi, yasa, art›k bir avuç kalm›fl olan az›nl›klar›n di¤er eflitlik ve hakkaniyet sorunlar›n› görmezden gelmeye devam eder. Ayhan Aktar, bu k›smî iyilefltirmeler ve hükümet taraf›ndan gelen iyi niyet beyanlar›n›n bile bürokrasi içinde büyük bir dirençle karfl›laflt›¤›n› söylüyor. Yukar›da sözünü etti¤imiz duruma en ac› verici örnek, Karagümrük’teki kilisenin bahçesi içindeki okul. Vakfa ait olan bu binaya Hazine taraf›ndan el konmufl, Hazine de kilise alan›ndaki bu binan›n alt kat›n› bir bilardo / oyun salonuna kiralam›flt›. Bu terbiyesizli¤in yüzlerine her gün tokat gibi çarpt›¤› bir avuç kilise görevlisini düflünün. Her pazar ibadete giden bir avuç Rumun ibadet ç›k›fl›nda bahçelerinde, binalar›n›n alt kat›nda piflpirik oynayanlar› görünce ne hissetti¤ini anlayabilir miyiz? Tam da bu yüzden, Patrik Bartholomeos’un Amerikan CBS
televizyonuna yapt›¤› “çarm›h” benzetmesi, ne Heybeliada Ruhban Okulu ne de Vak›flar Yasas›’n›n meflrulaflt›rd›¤› ya¤mac› devlet anlay›fl›yla aç›klanabilir. Bizzat Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün Ruhban Okulu’nun aç›lmas› konusunda Patrikhane’ye taahhütlerde bulundu¤u, bir s›r de¤il. Ne de flimdiki E¤itim Bakan› Nimet Çubukçu’nun ayn› irade beyan›n› yineledi¤i.
Bir “d›fliflleri” sorunu Velhas›l, Bartholomeos’un benzetmesi, Ergenekon ve Kürt aç›l›m› –pardon, o art›k “demokratik aç›-
l›m”– yüzünden birbirine girmifl iktidar ile muhalefeti yeniden birbirine yak›nlaflt›rd›. Üç partinin de temsilcileri “talihsiz beyan” kliflesine baflvururken, iktidar cephesindeki aculluk, kendini D›fliflleri bakan›n›n aç›klamas›yla belli etti. Davuto¤lu, Bartholomeos’un dikkat çekmeye çal›flt›¤› toplumsal ve siyasî bask›lar› es geçerken, “çarm›h” laf›na takm›fl, “Bizim kültürümüzde çarm›h yoktur” eyliyordu. Hofl, Hürriyet’teki yaz›s›nda (22 Aral›k) Sedat Ergin güzel yan›t vermiflti: Bizim kültürümüzde, çarm›ha s›ra gelene kadar, Filistin ask›s›, –ekleyelim– Kürtlere bok yedirme, canl› canl› Alevi yakma, bir de tüm bunlar› yapt›ktan sonra “provokasyon” sözcü¤ünü ortaya atma gibi güzellikler var. Ancak, Davuto¤lu’nun aç›klamas›n›n kendini ele veren as›l yan›, aç›klaman›n kendisiydi: Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttafl› olan Patrik Bartholomeos, o pek reformist AKP taraf›ndan dahi, bir “d›fliflleri” sorunu olarak alg›lan›yordu.
Keza Patrik, Habertürk’te 19 Aral›k’ta yay›nlanan söyleflisinde, Ruhban Okulu konusunu Baflbakan Erdo¤an’a aç›nca, Erdo¤an’›n kendisine Atina’da cami yap›lmas› konusunu açt›¤›n› belirtiyor, bundan flikâyet ediyordu: “Atina’da bir-iki veya daha fazla caminin olmas›n› ben de istiyorum, gayet makûl görüyorum. Fakat mesul ben de¤ilim. Oradaki hatalar› veya eksikleri niye biz ödeyelim? Zaten K›br›s faturas›n› bizim cemaatimiz ödedi. Cemaatimiz e¤er bu kadar az kald›ysa, Türk-Yunan-K›br›s iliflkilerindeki hatalarda, faturalar›n bizim cemaatimize ödettirilmesindendir.” Uzun laf›n k›sas›, az›nl›k haklar› söz konusu olunca, AKP’nin dinsel hoflgörü söylemleri, ç›k›fl noktas›n› oluflturan milliyetçi reflekslere tak›l›yor. Asl›nda AKP’nin bulundu¤u noktan›n en iyi örne¤ini Erdo¤an, fark›nda olmadan vermifl: Bir milliyetçi ucube olan karfl›l›kl›l›k ilkesini resmî ideoloji gere¤i evrensel insan haklar› ilkelerinin önüne geçiren Erdo¤an, bunu da “Atina’ya cami” ile örneklendirerek milliyetçili¤e dinsel hassasiyet rötuflu nas›l yap›l›r, cümlemize göstermifl. Patrikhane’nin avukat› Kezban Hatemi, milliyetçi tepkinin yaln›zca siyaset kurumu ile de¤il, medya ile de beslendi¤ini düflünüyor ve ortaya ç›kan toplumsal hal ile ilgili “terörize etmek” fiilini kullan›yor. Siyasî literatürde a¤›r gelebilir, ama korkutucu da olsa, toplumsal alanda bu eylemin az›nl›klara karfl› tarihsel bir “mütekabiliyet”i var. Karfl›l›kl›l›k ya da hakkaniyet, ne olursa olsun, AKP’nin milliyetçi reflekslerine gem vuramad›¤› (Davuto¤lu’nun aç›klamas›), vursa bile hayli zorland›¤› (yar›m yamalak Vak›flar Yasas›) ortada. Y›llard›r umutsuzca, son birkaç y›ld›r ise c›l›z umutlar eflli¤inde periflan edilen Türkiye az›nl›klar›, millî piflpirikten pay›na düfleni almaya devam ediyor. (‹stanbul’daki Rum az›nl›¤›n hal-i pür melâlinin güncel biçimde sunuldu¤u güzel bir site için: www.istanbulrumazinligi.com) –Ertan Keskinsoy
Tuvalu gerçe¤i KOPENHAG– Danimarka’n›n baflkentinde düzenlenen BM ‹klim De¤iflikli¤i Konferans›, büyük umutlar ba¤lanan, ama yine zengin ülkelerin bencilli¤i nedeniyle hayal k›r›kl›¤› yaratan bir toplant› oldu. 2012’de sona erecek Kyoto Protokolü’nün yerine yeni bir anlaflman›n haz›rlanmas› için toplanan konferansa, öngörüldü¤ü gibi karbon salan zengin devletler de¤il, küresel ›s›nma nedeniyle
ölüm-kal›m savafl› veren küçük ada ülkeleri damga vurdu. Özellikle Tuvalu, su alt›nda kalmas›na az kala, ekoloji mücadelesi yapan herkesin ilham kayna¤› oldu. Konferans sakin bafllam›flt›. ‹lk günler, dünyan›n dört bir yan›ndan gelen çevreci ve ekolojist örgütlerin birbirini tan›mas› ve kaynaflmas›yla geçti. Hem resmî delegasyonlar›n, hem de çevreci ve ekolojistlerin ana üssü, Bella Center ad›ndaki büyük kongre binas›yd›. Her fley çok temiz ve düzenliydi. ‹nternet ba¤lant›s›nda h›z rekorlar› k›r›l›yordu. Buras›, gösteri merkeziydi. Bella Center’dan görece uzak bir mekândaysa KlimaForum ‘09 ad›yla alternatif bir zirve düzenleniyordu. Söyleyecek sözü olan herkes buradayd›. Konuflmalar daha dolu, ortam daha gergindi. Bella Center’›n havas› da gerilmekte gecikmedi. Daha ilk gün, küçük ada devletleri bloku ortak aç›klamayla hukuksal ba¤lay›c›l›¤› olan güçlü bir metin haz›rlanmas› gerekti¤ini aç›klad›. Bu aç›klaman›n çok fazla önemsenmedi¤ini gören Afrikal› delegeler, destek amac›yla Bella Center’›n ortas›nda eylem yapt›. Bu, konferans binas›ndaki ilk eylemdi. Bir anda ortal›k kar›flt› ve kofluflturma bafllad›. Herkes neler olup bitti¤ini merak ediyordu. (Meraklar› uzun sürmedi: Konferans s›ras›nda olan her fley gibi bu eylemin de videosu befl dakika sonra youtube’dayd›.) Konferans›n beklenenden daha çetin geçece¤i belli olmufltu. Ada ülkelerinin ve Afrikal›lar›n ata¤›na karfl› Danimarka, karbon salan zengin ülkelerin fedaisi ve ev sahibi olarak güçlü savunma yapmaya karar verdi ve hemen bas›na bir taslak metin s›zd›rd›. Bu öyle bir metindi ki, bir anda tafllar yerine oturdu. ‹klim de¤iflikli¤i konusunda BM’yi by-pass eden, Kyoto’yu çöpe atan, karbon sal›m› azalt›m oranlar›n›n mu¤lak b›rak›ld›¤› ve hatta yoksul ülkelere küresel ›s›nmaya karfl› sorumluluk yükleyen bir metindi bu. Tek kelimeyle küstahçayd›. Bol karbon salan zengin ülkelerin de gizliden gizliye destekledi¤i bu
küstahl›¤a gerekli cevab›, beklenmedik flekilde Tuvalu verdi. Yaln›zca 26 km2 alan› olan, 12 bin nüfuslu bu küçük ada ülkesi, tüm alternatif zirvenin deste¤ini arkas›na alarak bir 盤l›k att›: “Sessizce ölmeyece¤iz.” Bu slogan, zirvenin üçüncü gününden itibaren herkesin dilindeydi. Tuvalu, küresel ›s›nman›n sorumlusu zengin ülkelere tepkisini kanalize edemeyen kitlelerin sembolü olmufltu. O da¤›n›k hareket, bu küçük ada ülkesi sayesinde toparlanm›flt›. Ertesi gün, Kopenhag’›n her yerinde eylemler bafllad›. Bella Center’da özellikle gençler sürekli eylem halindeydi. “Tuvalu gerçektir” ve “Tuvalu’nun yan›nday›z” pankartlar› her yerdeydi. D›flar›daysa yerli halklar, ABD konsoloslu¤u önünde eylem yap›yordu. As›l büyük gösteriyse dünyayla ayn› anda, 12 Aral›k’ta yap›ld›. Parlamento binas›ndan yürümeye bafllayan 100 bin kifli, Bella Center’›n önüne kadar geldi. Yürüyüflte, iklim adaleti arzusu ön plana ç›kt›. Tuvalu’nun avukatl›¤›na soyunan 100 bin kifli! Zengin ülkeler, kendilerini bir anda san›k sandalyesinde buldu. Bu yüzden, yürüyüflün görmezden gelinmesi yoluna baflvuruldu hemen. Akflam haber bültenlerinde yaln›zca fliddet eylemleri ve tutuklananlar vard›. Üstelik flimdiye kadar yap›lan zirvelerdeki en fliddet karfl›t› kitleyle karfl› karfl›ya olunmas›na ra¤men. Kopenhag’a gelen aktivistlerin neredeyse hepsi pasifistti. Renkli halleri, palyaço k›yafetleri ve yarat›c› eylemleriyle aktivistler, so¤uk flehre nefle katan bir panay›r havas› yaratm›flt›. Frans›z Yeflillerinin yeni sürükleyicisi Cohn-Bendit’te vücut bulan “Yefliller, ‘68’in devam›d›r” söylemi, Kopenhag’da kitlesine kavuflmufl oldu. Buna karfl›n, Danimarka polisi de bir o kadar sertti. ‹klim Zirvesi öncesinde art›r›lan yetkilerini cömertçe kulland›lar. Bar›flç›l gösterileri cop ve biber gaz›yla da¤›tan polise en büyük tepki “önleyici gözalt›” konusunda geldi. Buna göre polis, tipinizden flüphelendi¤inde “sen kesin
Tuvalu (fiubat 2005)
eylem yapacaks›n, en iyisi ben seni gözalt›na alay›m” deyip plastik kelepçeyi takabiliyordu. 100 bin kiflilik gösteriyi gölgede b›rakmak için kullan›lan sokak ortas›na dizilmifl yüzlerce gencin foto¤raf› iflte böyle olufltu. Avrupa Birli¤i’nin demokrasi kriterlerine ad›n› veren flehir, yoksullar›n adalet talebi söz konusu olunca, bir anda nazi yöntemlerine baflvurmaktan çekinmedi. Ömer Madra’n›n, akreditasyon kart› nedeniyle kendisine Bella Center’a girifl izni vermek zorunda kalan polise “Danke Adolf” diye hitap etmesi bofluna de¤il. Zirvenin son günleri, çetin pazarl›klar ve Bat›l› ülke liderlerinin bofl konuflmalar›yla geçti. Tuvalu’nun muhalefeti nedeniyle bütün bir gün toplant› yap›lamad›. Öyle ki, bofl salonda gençler frizbi bile oynad› (videolar› youtuba’da var). Asl›nda, konferans s›ras›nda yaflananlar›n da bir oyundan baflka bir fley olmad›¤›n› düflünürsek, salon asl›na rücu etmifl oldu. Ada devletleri ve Afrikal›lar›n zirveyi terk etme giriflimi son anda engellendi. Sürekli yoksul edebiyat› yap›p sosyalist tak›lan petrolcü Latin Amerika ülkeleri, yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya olan yoksul ülkelere gerekli deste¤i vermedi. Çin ve Hindistan, geliflmekte olan ülkeler grubunda yer almalar›n›n arkas›na s›¤›nd›. Zengin ülkeler, pazarl›klar aras›nda zirveyi kaynatt›. Sonuçta ortaya, hiçbir ba¤lay›c›l›¤› olmayan bir “Kopenhag Mutabakat›” ç›kt›. Her saniye küresel felâkete giden dünyam›z›n Meksika’daki konferansa kadar bir sene daha beklemesi gerekti¤i konusunda anlafl›ld›. Dünyan›n daha fazla bekle-
6
meye tahammülü kalmad›¤›n› bilen gençlerse, bar›flç›l ekolojist hareketlerini küresel flekilde sürdürme kararl›l›¤›yla ayr›ld› zirveden. Kopenhag’da yeni bir hareket do¤du. Kopenhag’da liderler de¤il belki ama, gençler yeni bir tarih yazmaya bafllad›. Önümüzdeki y›llar, Yeflil hareketin yükselifl y›llar› olacak gibi duruyor. Türkiye’den hiç bahsetmedik. Çünkü ‹klim Zirvesi’nde Türkiye var m›yd›, yok muydu, belli de¤ildi. Bu, Ankara’da üretilen bilinçli bir politikan›n sonucuydu. Baflmüzakereci Mithat Rende, Türkiye Yefliller Partisi delegasyonuna, laf aras›nda “hiçbir hedef aç›klamama” konusunda karar ald›klar›n› ifade etti. TÜS‹AD ve otomotiv sektörü temsilcileriyle yap›lan bas›n toplant›s›yla, küresel iklim de¤iflikli¤inin ne kadar ciddiyetsiz flekilde ele al›nd›¤› itiraf edilmifl oldu. Türkiye’nin iklim de¤iflikli¤iyle mücadele eylem plan›ndaysa, ciddiyetsizli¤in de ötesinde, sorumsuzluk hâkimdi: “Kömürü sonuna kadar kullanaca¤›z; karbon sal›m›nda bir indirim öngörmüyoruz.” ‹nsan›n, ölecek de olsa, gidip Tuvalu’ya yerleflesi geliyor. – Serkan Köybafl›
Gezici ile yollarda ARTV‹N– Hiçbir fleyin kurumsallaflamad›¤›, partilerin, flirketlerin, derneklerin ve köflebafl›ndaki dükkânlar›n bile sürekli aç›l›p kapand›¤› bir ülkede, bir etkinli¤i 15 y›l boyunca sürdürebilmek özel bir beceri gerektiriyor. Hele de ekonomik kriz bahane edilerek bütün destek kap›lar›n›n kapand›¤› bir dönemde. Ankara Sinema Derne¤i’nin düzenledi¤i Gezici Festival, ticarî
kurulufllar›n ard›ndan, geçen y›l (yeni göreve gelen) Kars Belediyesi’nin deste¤ini de yitirmiflti. Ancak, ›srarl› çabalar sonuç verdi, yeni yol arkadafllar› bulundu ve festival bir kez daha yollara koyuldu. Biz de Artvin’e do¤ru pefllerine tak›ld›k. Yedip içtiklerimiz bizim olsun deyip, neler gördük, anlatal›m. 11 Aral›k’ta festivale kat›lacak konuklar ve gönüllülerle Ankara Esenbo¤a Havaalan›’nda bulufluyoruz. Gezici Festival havas›na uygun olarak, yan›m›zda önceki gün Ankara’da gösterilen dokuz makara film de var (gösterimi sona eren filmlerin bir bölümü daha önce karayoluyla Artvin’e ulaflt›r›lm›flt›). Filmlerden dolay› yüklü bir bagaj paras› ödeyerek (neredesiniz sponsorlar?) uçaktaki yerlerimizi al›yoruz. ‹nsanî koflullara göre düzenlenmeyen Anadolu Jet uça¤›ndaki keyifsiz yolculu¤umuz neyse ki k›sa sürüyor. Trabzon Havaalan›’ndan bizleri Artvin Belediyesi’nin dost çal›flanlar› karfl›l›yor. Araca biner binmez sohbet bafll›yor: Karadeniz sahil yolundan Trabzon-Artvin gerilimine, hükümetin bölgeye yönelik politikalar›ndan memleketin haline, her konuyu konufluyoruz ve üç buçuk saatlik yolun nas›l geçti¤ini anlam›yoruz. Arhavi ve sel ma¤duru Borçka’n›n ard›ndan, bir da¤›n yamac›na kurulmufl Artvin’e ulafl›yoruz. Araçtaki rak›m göstergesi 500 metrede. Merkezdeki Karahan Otel’e ulaflt›¤›m›zda gösterge 1000 metreye yaklafl›yor. Yol zikzaklar çizerek zirveye do¤ru uzan›yor. Bu yükseklikten görünen manzara ise, yine bir s›rada¤, Artvin Kalesi ve devasa boyutlardaki
baraj inflaat›. Bu ola¤anüstü güzellikte, ancak ulafl›m ve geçim imkânlar› aç›s›ndan sorunlu do¤a Artvin’i niteleyen özelliklerin bafl›nda geliyor. Artvinliler bu zor koflullarda gelifltirdikleri floförlükleriyle ve kentte trafik lambas› bulunmamas›yla övünüyorlar. Bir baflka övünç kayna¤› ise, e¤itimli nüfus oran›n›n di¤er illere göre çok yüksek oluflu. Buna karfl›n Artvin uzun y›llard›r baflta Bursa olmak üzere pek çok kente göç veriyor. Bunun bafll›ca nedeni ise, “uzakl›¤›n” getirdi¤i yoksunluk. Kente en yak›n havaalan› komflu Gürcistan’da yer al›yor. Artvin’in resmî binalar› ancak tek fleritten ulafl›ma izin veren iki ana cadde üzerinde s›ralanm›fl. Kentte ticarî sinema salonu bulunmuyor. Film gösterimleri, Ahmet Hamdi Tanp›nar Kültür Merkezi’nde gerçeklefltiriliyor. ‘70’lerde valilikçe infla ettirilen ve sinema salonu olarak kullan›lan bu bina, 1980’lerde sineman›n içine girdi¤i krizle at›l duruma düflmüfl. K›sa bir süre önce yenilenen salonda, festivalin ard›ndan film gösterimlerinin sürdürülmesi planlan›yor. Artvinliler çok uzun zamand›r sinemadan uzak kalm›fllar. Eski dostlar›n› büyük bir ilgiyle karfl›lad›lar. Aç›l›fl gecesi o derece kalabal›kt› ki, içeriye giremeyenler için aç›l›fl filmi “7 Kocal› Hürmüz” ikinci kez gösterildi. Sinemaya en çok ilgi gösterenler ise, her yerde oldu¤u gibi çocuklar. Ço¤u beyazperdede ilk kez film görüyor. Sinemay› gönüllerince keflfediyorlar. Israrla protokole ve jüriye ayr›lm›fl olan balkona s›zmaya çal›fl›yorlar. Baz› filmlerin içeri¤inin çocuklara uygun olmad›¤› uyar›s› yap›l›yor (ne de olsa programda “Burjuvazinin Gizli Çekicili¤i”, “Sonbaharda Almanya”, “Sitcom” gibi “çetin cevizler” var). Çocuklar›yla birlikte gelen aileler üzgün. Sinema kap›s›nda zor anlar yaflan›yor. Sorun karfl›l›kl› anlay›flla tatl›ya ba¤lan›yor. Akl›m›z, izledikleri filmlerin yönetmenlerini tebrik eden, onlara sorular soran, aralarda ise koridorlarda koflturan bu çocuklarda kal›yor. Gezici Festival’in Ankara ve Artvin’de gördü¤ü ilgi, uygun ortam ve koflullar sa¤land›¤›nda sineman›n gerçek izleyiciyle buluflabildi¤ini gösteriyor. Mevcut da¤›t›m ve gösterim sistemi ne yaz›k ki buna yeterince izin vermiyor. Türkiye’de y›lda kifli bafl›na düflen yar›m sinema bileti say›s›, Avrupa (2.5 bilet) ve ABD (4 bilet) ortalamas›n›n çok gerisinde. Bu say›n›n artmas›, büyük oranda alternatif da¤›t›m a¤› ve gösterim olanaklar›na ba¤l›. Bu-
Gezici Festival’de En ‹yi Film ödülünü kazanan 2009 Romanya yap›m› “Polis, (s.)”nin yönetmeni Corneliu Porumboiu
nu bir örnekle aç›klayal›m: Yo¤un ilgiyle karfl›laflan “Bornova Bornova”, festivalde üç gösterimde 1000’in üzerinde izleyici taraf›ndan seyredildi. Bu say›, filmin –da¤›t›mc›lar›n insaf›na kalm›fl– ticarî gösteriminde ulaflt›¤› toplam izleyicinin yaklafl›k onda birine denk düflüyor. Demek ki piyasan›n iflleyiflinde aksayan bir fleyler var. Güç iliflkilerine dayal› ve uzun vadeli perspektifi bulunmayan sinema piyasas› karfl›s›nda, izleyicilerin beklentilerine cevap veren alternatif bir mekanizma belki de uzak bir ihtimal de¤il. Solanos ve Gettino’nun ünlü üçüncü sinema manifestolar›nda belirttikleri gibi, yeni da¤›t›m yollar›n›n kap›s›n› aralayacak filmler ve izleyici mevcut görünüyor. S›ra, Gezici Festival gibi bunu zorlayacak giriflimlerde. Festivalin bu y›lki temas› olan “Karfl›”y› yaln›zca gösterilen elefltirel filmlerle s›n›rl› görmeyip bu aç›dan da okumak mümkün. Farkl› atölye çal›flmalar›n› da, sinemada özlemini çekti¤imiz karfl› duruflun zeminini haz›rlayacak giriflimler olarak nitelendirebiliriz herhalde. Bu giriflimlerden Belgeseyir, bu y›l üçüncü kez gerçeklefltirilen bir belgesel film atölyesi. Bilkent ve Shota Rustaveli Gürcistan Devlet Tiyatro ve Sinema Üniversitesi’nin kat›ld›¤› atölye, k›s›tl› bir zaman diliminde, fikrî haz›rl›¤›ndan kurgusuna, bir belgesel yap›m›na dayan›yor. Kurumsallaflma yolundaki sinema elefltirisiyle ilgili atölyenin ürünü ise festival dergisi “Nisi-mazine”. Genç sinema elefltirmenlerinin haz›rlad›¤› dergide, ilgi çekici söylefliler ve film elefltirileri yer al›yor. Bu y›l Dervifl Zaim ve Yeflim Ustao¤lu’nun kat›ld›¤› sinema üzerine düflünme ve tart›flma platformlar›n› da unutmamak gerek. Bu yo¤un izleme ve çal›flma faaliyetinin ödülü ise e¤lenceli festival geceleri... Artvin’deki mekâna uygun olarak daha dar bir kadroyla sahne alan Luxus, canl› performans›yla öylesine güçlü bir enerji yayd› ki, etkisi tüm festival
boyunca hissedildi. Naim Dilmener’in çald›¤› parçalar, yerel halk oyunlar› ekibi ve “genifl kat›l›ml›” Artvin horonu ise, so¤uk ve karl› gecelere renk getirdi. Sözü, festivalde En ‹yi Film ve S‹YAD ödüllerini kazanan “Polis, (s.)” (2009), filmiyle bitirelim. Dil ve iktidar iliflkisini sorgulayan filmin kahraman› genç polis memuru, amirlerinin esrar içen bir gencin tutuklanmas› yönündeki talebini vicdan› el vermedi¤i gerekçesiyle reddeder. Kendisini s›k›flt›rmaya çal›flan savc›, polisten vicdan› tan›mlamas›n› ister. Yan›t, “beni sonradan piflman olaca¤›m kötü bir fleyi yapmaktan al›koyan fley”dir. Savc› itiraz eder ve kendi düflüncesine örnek olarak, sözlükteki “vicdanen rahat olmak” maddesinin karfl›l›¤›n› gösterir: “Ahlâk kurallar›n› ya da devletin yasalar›n› çi¤nemedi¤inden emin olmak”... Gezici Festival’in “karfl›” durufluyla bir ölçüde yapmaya çal›flt›¤› da bu olsa gerek: “Vicdan” sözcü¤ünden bafllayarak, iktidar›n sözlü¤üne karfl›l›k –sinema dahil her yolla– yeni bir dil kurmak. – Ahmet Gürata
‹flgal evleri AMSTERDAM– Bu yaz› yaz›l›rken, kullan›lmayan mekânlar› iflgal etmenin yasal oldu¤u çok az say›da ülkeden biri olan Hollanda’da iflgali illegallefltirmek üzere bir yasa senatodan geçmeyi bekliyor. Geçece¤ine neredeyse kesin gözüyle bak›l›yor. Kesin oldu¤u söylenebilecek bir baflka fley ise, bu yasan›n geçmesinin, hem bar›nma hakk›na hem de iflgal evlerinin çevresinde varolan politik kültüre yönelik ciddi bir tehdit oluflturaca¤›. Hollanda’da ‘70’lerde legalize edilmifl ve h›z kazanm›fl, ‘80’lerde alt›n ça¤›n› yaflam›fl ve bugüne kadar küçülerek de olsa devam etmifl, az›msanamayacak etkinlikteki iflgal hareketini zor günler bekliyor... Hollandacada “kraak” iflgal, “kraaker” ise iflgalci demek. Kelime, kap›n›n k›r›lma ân›nda ç›kar-
‹flgal evleri...
d›¤› sesten geliyor. ‹lginçtir ki, flu anda yasak olan tek fley “kraak”, yani kap›n›n k›r›lma ân›. ‹flgalciler kap›y› tam k›rarken yakalanmad›klar› sürece, bir seneden fazla süredir bofl duran bir mekâna girip oray› kullanma hakk›na sahip. ‹flgal genelde flöyle gerçeklefliyor: Kalabal›k bir grup kap›y› açan kiflileri korumak için çevreliyor, kap› k›r›ld›ktan ve içeriye bir yatak, bir masa ve bir sandalye konulduktan sonra polis ça¤r›l›yor ve mekân›n bir seneden fazla süredir bofl durup durmad›¤›n› ve yasaya uygun bir flekilde iflgal edilip edilmedi¤ini kontrol eden polis çok büyük ço¤unlukla sorun ç›karmadan ortamdan ayr›l›yor. ‹flgali yasaklayan yasan›n geçece¤i ocak ay›ndan itibaren ise olaylar›n nas›l geliflece¤ini tam olarak tahmin etmek güç. 2009’un ekim ay›nda, iflgal evlerinin yasaklanmas› için haz›rlanan yasa tasar›s›, merkez sa¤ partilerden oluflan bir parlamenter ço¤unluk taraf›ndan onayland›. Hatta iskândan sorumlu bakan (Türkiye’de yaflayanlara oldukça tan›d›k gelebilecek bir tav›rla) “iflgal meselesinin iflgalcilere b›rak›lamayacak kadar önemli” oldu¤unu söyledi. Öncelikle H›ristiyan Demokrat ve H›ristiyan Birli¤i milletvekilleri taraf›ndan sunulan yasa tasar›s›, muhafazakâr muhalefet partisi VVD ve afl›r› sa¤ Özgürlük Partisi (geçti¤imiz aylarda çevre kirlili¤ine yol açt›klar› için baflörtülülerin senede 1000 euro vergi vermeleri gerekti-
¤ini savunmufl olan Geert Wilders’›n partisi) taraf›ndan da desteklenerek bugünkü noktaya geldi. Hatta, Özgürlük Partisi’nin iflgalcilere daha a¤›r yapt›r›mlar getirilmedi¤i sürece yasay› desteklemeyece¤ini aç›klamas›ndan sonra iflgalcilere bir veya iki y›l hapis cezas› da programa eklendi. ‹flgal evleri, Hollanda’n›n özellikle de büyük flehirleri için gerçekten de önemli bir sosyalpolitik dinamik. Evin kendisindense evin kullan›l›p kullan›lmad›¤›n› gözeten, sosyal ev sisteminin korunmas›na yard›mc› olan, spekülasyonu engelleyen ve bar›nma hakk›n› gözeten bir sistem oldu¤unu söylemek mümkün. Bir yandan da birçok iflgal evinde canl› bir kültürel-politik ortam var. Bilgi merkezleri, bisiklet atölyeleri veya korsan radyolardan film gösterimlerine, herkese aç›k
akflam yemeklerinden partilere ve politik toplant›lara kadar flehrin kültürel ve politik çehresini de¤ifltiren birçok aktivite iflgal evlerinde yap›l›yor. fiu ana kadar iflgalin yasal olmas›, iflgal hareketinin flimdiye dek zorluklarla karfl›laflmad›¤› anlam›na gelmiyor tabii. ‘70’lerde yaflanan ev yetersizli¤i ve bofl duran çok fazla evin olmas›, mülk sahiplerinin spekülasyon yapmas›n›n engellenmek istenmesi, yükselen nüfusun genç üyelerinin varolan düzeni her yönüyle sorgulamaya ve de¤ifltirmeye yönelmesi, dünyada ve Hollanda’da güçlenen ö¤renci hareketi sonucunda iflgal hareketi kendine güçlü bir yer edindi. Fakat, ‘80’lerde sadece Amsterdam’da 20 bin iflgalci varken flu andaki say›n›n bine yak›n olmas›, hareketin oldukça küçül(tül)müfl ol-
du¤unu gösteriyor. Baz› iflgal evlerinin devlet taraf›ndan al›narak legalize edilmesi, mülk sahiplerinin iflgalcilere anonim bir flekilde dava açmas›n›n yolunun aç›lmas›, böylelikle iflgalcilerin kriminalize edilmesi ve iflgalcilerin imaj›n›n kamu nezdinde de¤ifltirilmesi için gösterilen çeflitli çabalar bu küçülmenin baz› sebepleri. Harekete en çok zarar veren stratejilerden biri de, ‘80’lerin sonunda bafllayan, anti-iflgal (antikraak) olarak adland›r›lan sistem. Evler veya binalar bir seneden fazla bofl durmas›n ve böylelikle iflgale aç›k hale gelmesin diye, özellikle ö¤rencilere, her an ç›kar›lmaya haz›r olmalar› flart›yla ve cüzî miktarlara kiralan›yor. Fakat anti-iflgal flirketleri ve yat›r›mc›lar iyi bir anlaflmaya vard›klar› anda kirac›lar bir hafta içinde yerlerinden ediliyorlar. Asl›nda bu da, neoliberal düzende güvencesizli¤in sadece ifl alan›nda de¤il, hayat›n her alan›nda tezahür etti¤inin çok iyi bir örne¤i. Yasa tasar›s›n› ortaya atan ve destekleyen insanlar, ‘70’lerde iflgal evlerinin legal statü kazanmas›n› gerektiren koflullar›n art›k ortadan kalkt›¤›n›, iflgalcilerin evlere zarar verdiklerini, zaten genelde yabanc›, fliddete ve suça e¤ilimli radikaller olduklar›n› söylüyorlar. Bu geliflmeyi Avrupa’n›n genelinde sa¤›n yükselmesinden, Hollanda’da muhafazakâr H›ristiyan Demokratlar›n artan gücü ve yabanc› düflmanl›¤›ndan, flehrin her metrekaresini al›n›p sat›la-
bilir hale getiren pratiklerden ayr› düflünmek çok mümkün de¤il. Fakat, özellikle büyük flehirlerin belediyeleri, yasan›n bofl duran evlerin say›s›n› art›raca¤›n› ve uygulaman›n pahal›ya patlayaca¤›n› düflündüklerinden yasaya gönülden destek vermiyor. Bu yüzden yasa geçtikten sonraki uygulamalar›n ne olaca¤› konusunda kimse çok emin de¤il. Tabii as›l önemli olan, hareketin kendisinin ne yapaca¤› ve tarihi nas›l yazaca¤›. fiimdiye dek Hollanda’n›n birçok flehrinde çeflitli eylemler yap›ld›. Kas›m ay›nda Amsterdam’daki Kraliyet Saray›’n›n önünde saray›n maket versiyonunun sembolik bir flekilde iflgal edilmesi ve kadife elbiseleri içinde yalanc› Kraliçe’nin iflgali destekleyen ironik bir konuflma yapmas› ak›llara kaz›nan bir ân oldu. Eylemcilerin yeteneklerini fazla ciddiye alan polis, metrelerce yükseklikteki inflaat çitleri ile çevrili duran gerçek saray› titizlikle korumay› ihmal etmedi. Hareketin yeterince güçlenmesi ve direnmeye devam etmesi halinde bu koruman›n nereye kadar etkili olabilece¤ini hep beraber görece¤iz. – Aylin Kuryel
Âfl›k troubadour’la karfl›lafl›nca... MARS‹LYA– Express’in geçen say›s›na yetifltiremedi¤imiz Marsilya maceram›za dalmak için yaklafl›k bir ay öncesine uzanmam›z gerekiyor: Genellikle “Fransa’n›n çöplü¤ü” olarak an›lan, belediyesinin hiç, mafyas›n›n gayet iyi çal›flt›¤›ndan dem vurulan, her gitti¤imizde bize Tarlabafl›-Karaköy hatt›n› hat›rlatan, 2013 Avrupa Kültür Baflkenti seçilen ve seçildi¤inden bu yana t›pk› ‹stanbul’da oldu¤u gibi büyük tart›flmalara neden olan Marsilya’da bu kez iki büyük heyecan var: Bir yanda, sokaklarda, Dünya Kupas›’na Afrika’dan gidecek son tak›m›n belirlenece¤i Cezayir - M›s›r maç›n› bekleyen ve Marsilya’da müthifl bir f›rt›na estiren Cezayirliler, di¤er yanda sokaklara afiflleri taflsa da daha akademik ortamlarda, y›llard›r Thierry Fabre öncülü¤ünde sürdürülen ‹bn-i Rüfld Günleri’nin tam da maça denk düflen Albert Camus konulu bu seneki etkinlikleri... Marsilya bunlarla sars›ladursun, bizim Marsilya’da bulunma nedenimiz en az Cezayir meselesi kadar derin bir konu: Amac›m›z âfl›k müzi¤i ve troubadour müziklerini bir araya getiren bir “residency” (atölye çal›flmas›) yapmak. Projenin yarat›c›s› olan (ve Thierry Fabre’›n da efli olan –nereden nereye!) Nil Deniz’in bir araya getirdi¤i üç kifli olarak, troubadour
Yukar›da, soldan sa¤a: Bijan Chemirani, Ulafl Özdemir ve Sam Karpienia, Marsilya konserinde. Konser esnas›nda Marsilya sokaklar› Dünya Kupas› eleme maç›nda M›s›r’a karfl› Cezayir’i destekleyen taraftarlarla doluydu (altta)
gelene¤i ve Oksitan dilinin günümüzdeki genç solu¤u Sam Karpienia (vokal, mandola) ve babas› ‹ranl›, annesi Güney Fransal› olan Bijan Chemirani (tonbak, def) ile ba¤lama ve âfl›k müziklerinin bulufltu¤u bir program haz›rlamak derdindeyiz. Mevzu derin olunca, müzi¤e geçmeden konunun arka plan›na dalmak kaç›n›lmaz oluyor: Sam’in, âfl›k müzi¤inin anadamar› olan Alevî-Bektâfli düflüncesiyle ilgili sorular›ndan yola ç›karak Katharizm ve Bogomil’den bugünün Oksitan dünyas›na geliyoruz. Enteresan bir biçimde, her iki düflüncenin de yükselifl dönemleri ve en önemli kaynaklar› olan âfl›k ile troubadour edebiyat›n›n geliflimi paralellik gösteriyor. Alevî-Bektâfli düflüncesini genelde mistik yönüyle tan›yan Sam, onun sosyal boyutunu duyunca hayli flafl›r›yor: Yüzy›llar boyunca âfl›k edebiyat› ve müzi¤inin muhalif yan›n›n bu düflünceyle derin ba¤lar› oldu¤unu, hatta yaflad›¤›m›z yüzy›ldaki neredeyse tüm politik ozanlar›n Alevî-Bektâfli oldu¤unu söyledi¤imde daha da mutlu oluyor. Çünkü yapt›¤›m›z çal›flmada, müzi¤i ve edebiyat› her ne kadar tarihsel kökeninden alsak da, günümüze dair de bir fleyler söylemek istiyoruz, bu aç›dan Sam’in Oksitan diliyle bugüne dair söyledi¤i flark›lara en güzel karfl›l›¤› günümüz âfl›klar›n›n sözleri veriyor: Pir Sultan Abdal, fiah Hatayi ve Güzide Ana’n›n yan›s›ra Emekçi ve Dertli Divani’den seçti¤imiz eserler, Sam’in söyledi¤i flark›larla birlikte anlaml› bir bütünlük oluflturuyor. Bir yanda mistik ve dünyevî aflka, di¤er yanda mahpus hayat›na, sokaklarda özgürlük mücadelesi vermeye kadar pek çok konuya atlayan flark›lar, ba¤lama ve mandolan›n yan›na kat›lan ‹ran perküsyonlar›n›n zengin t›n›s›yla çoflkulu bir hava yarat›yor. Ama bu coflkunun as›l mimar› olan Sam,
Latin Amerika’da bir eylemdeymifl ve elinde eski bir megafon varm›fl gibi ‹spanyolca taklidi yap›p çeflitli sloganlar söylüyor, bu sloganlar ço¤unlukla Alevîlik ve Katharizme gönderme yapan “Yaflas›n Heretizm!” nidas›yla son buluyor. Bijan ço¤u zaman sessiz kalsa da, Sam’in “anarflik” söylemi onu da coflturmaya yetiyor. Befl günlük çal›flman›n sonucunda ortaya ç›kan repertuarla verece¤imiz küçük konser öncesinde sokaklarda gezerken Cezayir - M›s›r maç›n›n heyecan›n›n daha da yükseldi¤ine tan›k oluyoruz. Küçük k›zlar, kad›nlar, gençler ve tabii ki (neredeyse) tüm erkekler Cezayir formalar›n› giymifl, ellerinde meflalelelerle sokaklar› inletiyor... Maç› izlemek için bir bara yaklaflt›¤›m›zda Cezayirli olmayan Marsilyal›lar›n da Cezayir taraf›nda oldu¤unu ve en az onlar kadar heyecanland›klar›n› gözlüyoruz. Cezayirli oyuncular›n 1990’da kendilerini kupadan eleyen M›s›r’dan intikam almak için canla baflla savaflmalar› sonuca da yans›yor, Cezayir M›s›r’› 1-0 yenerek kupaya gitmeye hak kazan›yor. Maç biter bitmez sokaklarda bayram havas›yla sabaha kadar sürdürülen çeflitli e¤lenceler devam ediyor... Ertesi sabah haberlere bakt›¤›m›zda, olay›n iki ülke aras›nda diplomatik krize ve Fransa’daki gösterilerin de çok say›da ölüme neden oldu¤unu görüyoruz. Cezayir’in y›llard›r çekti¤i s›k›nt›lar›n bu
maçla d›flavurulmas›n›, hele ki Fransa’daki Cezayirlilerin bu maç› ölüm-kal›m mücadelesi olarak görmelerini anlamak gerekiyor –Camus’nün dedi¤i gibi, futboldan ö¤renecek çok fleyimiz var. Cezayir maç›n›n sonras›nda heretik flark›lar›m›za döndü¤ümüzde, geceden kalan coflkunun muhabbetimize yans›d›¤›n› da hissediyoruz. Konserde oluflan atmosfer ve farkl› dillerin ortak muhabbeti dinleyiciye de aynen geçiyor: Yüzy›llar öncesinden bugüne uzanan, halen ayn› coflkuyla söylenen, ama her dönemde yenilenen bu flark›lar›n arkas›ndaki dertli düflünceler, diyenlere ve söyleyenlere de derman oluyor. Güncel bir meseleyi de buraya not düflmekte fayda var: Son dönemde Alevîler aras›nda çok konuflulan, hakk›nda çeflitli kitaplar yaz›lan ve büyük ço¤unlu¤u iflkembe-i kübradan atma derecesinde teorilerle dolu olan Alevîli¤in Katharizm ve Bogomil’le iliflkili olup olmama durumu, asl›nda bu projeyi çok ba¤lamayan, hatta uzak durman›n tercih edilece¤i bir noktada seyrediyor. Her iki kültürde de vazgeçilmez ö¤eler olan müzik ve fliirin gücü, hakk›nda at›p tutaca¤›m›z tüm teorileri geride b›rak›yor: “Âfl›¤›n sözü, Kur’an’›n özü” dedikten sonra, buna gönül verenlerin yolu da birlefliyor eninde sonunda. – Ulafl Özdemir
9
KORKUT BORATAV’LA 2009 DE⁄ERLEND‹RMES‹ VE 2010 ÖNGÖRÜLER‹
B›çak kemi¤e dayan›nca
Foto¤raflar: Batur Gökçeer
Nas›l bir y›l› geride b›rakt›k, yeni y›l nelere gebe? 2009 sonunda kriz hangi noktada, 2010’da Türkiye ve dünya ekonomisi nas›l bir seyir izleyecek? Y›l›n son aylar›nda t›rman›fla geçen iflçi eylemleri neye delâlet ediyor? Korkut Boratav’a kulak kesiliyoruz.
“Yeni y›l”›n ekonomik gidiflatta bir eflik olarak de¤erlendirilmesi do¤ru mu? Ekonomi için yeni y›l bir anlam ifade ediyor mu? Korkut Boratav: Yeni y›l›n fazla bir k›ymeti yok. Ama istatistikî analizlerin yo¤un olarak kullan›ld›¤› bir dönemdir. Y›l› dört çeyre¤e ay›rarak ekonomik gidiflat› de¤erlendiriyoruz. Dolay›s›yla, flu anda son çeyrekteyiz. Tabii y›l de¤erlendirmesi yapman›n bir y›¤›n problemi olabiliyor. Bunun en önemli örne¤i, içinde bulundu¤umuz ekonomik krizin de¤erlendirilmesinde göze çarp›yor: Ne 2009 ne de 2008 uygun bir ölçü birimi oluflturuyor. Kriz 2008’in ekiminde bafllad› ve büyük ihtimalle 13 ay sürerek iki y›l› kapsayacak. Benim de¤erlendirmelerime göre, krizin Türkiye ekonomisinin anlaml› de¤iflkenleri bak›m›ndan en anlaml› ölçü birimini Ekim 2008 - Eylül 2009 aral›¤› oluflturuyor. Nitekim, bu 12 ayl›k dönemde millî gelirin yüzde 8.2 geriledi¤i belli oldu. Bu vahim bir krize mi iflaret ediyor? Evet, içinden geçti¤imiz krizin önceki iki krizden –1994 ve 2001– daha a¤›r oldu¤unu gösteriyor. 1994’teki küçülme yüzde 6.1, 2001’de ise yüzde 5.7’ydi. Rakamlar flu an içinde bulundu¤umuz krizin millî gelire yans›mas› bak›m›ndan öncekilerden daha a¤›r oldu¤unu gösteriyor. Önceki söyleflilerimizde de¤indi¤iniz, Türkiye’ye giren kay›t d›fl› s›cak para, millî gelirdeki düflüflü azaltmad› m›? Kay›t d›fl› para girifli, krizin finansal boyutunun hafif atlat›lmas›n› sa¤lad›. Krizin ilk aylar›nda kay›t d›fl› para ak›fl› yo¤unlaflt›. ‹lk hesaplara göre, 19 küsur milyarl›k bir ö¤eydi bu. Krizin en flid-
10
detli beklendi¤i Ekim 2008’den Mart 2009’a kadarki dönemde bu ak›fl yo¤unlaflt›¤› için finans sisteminin çöküflü önlendi. Bu girifl olmasayd›, 19 milyar dolarl›k ek döviz talebi olacakt›. Dolay›s›yla, döviz arz› 19 milyar dolar afla¤›ya çekilecekti. Bu da döviz fiyatlar›n› h›zla yukar›ya t›rmand›racak, döviz borçlar›n›n yükü alt›nda ezilen flirketleri ve onlar›n borçlu oldu¤u bankalar› a¤›r bir bask› alt›na sürükleyecekti. Ama bu kay›t d›fl› girifl, anahatlar› itibariyle, krizin reel ekonomiye yans›malar›n› önlemedi. Neden? Bu kay›t d›fl› para girifline ra¤men, önceki y›l›n çok yüksek miktardaki net sermaye girifli afla¤›ya çekildi. Dolay›s›yla,
Millî gelire bakt›¤›n›zda bu krizin derinli¤i 1994 ve 2001 krizlerinden daha fazla. Ekim 2008 - Eylül 2009 döneminde millî gelirin yüzde 8.2 geriledi¤i belli oldu. 1994’teki küçülme yüzde 6.1, 2001’de ise yüzde 5.7’ydi. d›flar›dan gelen pozitif ak›m devam etse bile, azalm›fl olmas› ekonomiyi h›zla afla¤› çekti. Ak›m›n pozitif olmaya devam etmesi floku ortadan kald›rm›yor. ‹ki vaka söz konusu: Bir, yabanc› kökenli sermaye girifllerinin flok etkisi. Bunu 2008’in ekimiyle 2009’un ekimi aras›nda ölçüyorum. Yabanc› sermaye girifllerindeki tersine dönüflün miktar› 86.5 milyar dolar. Yani 10.8 milyar dolarl›k net yabanc› sermaye ç›k›fl› yafland› 13 ay boyunca. Bu afla¤› çekilme devam ediyor. Geçen y›l ayn› dönemde 75.7 milyar dolar pozitif girifl vard›. Dolay›s›yla, pozitif girifl eksiye dönmüfl, flokun büyüklü¤ü 86.5 milyar dolar olmufl. Bu, krizin bafl-
lad›¤› 2008’deki millî gelirin yüzde 11.7’sine eflit. ‹kinci vaka ise yerli sermayedarlar›n içerideki floku hafifletmek için d›flar›daki paralar›n› Türkiye’ye getirmeleridir. Önceki 13 ayda d›flar›ya para ç›karan yerli burjuvazi ve flirketler, flimdi d›flar›dan para getiriyor. Kriz öncesi 13 ayda, yabanc›, yerli ve kay›t d›fl› sermaye kaleminin toplam bilançosu 52.6 milyar dolard›. Bugün, yerlilerin para getirmesi nedeniyle kay›t d›fl› girifl devam ediyor, ama sadece 7.2 milyar dolar düzeyinde. 52.6 milyardan 7.2’yi ç›kard›¤›nda, flokun büyüklü¤ünün 45.4 milyar dolar oldu¤unu görüyorsun. Yerli burjuvazinin d›flar›daki paras›n› Türkiye’ye çekmesinin sebebi ne? Kendisine bir kurtulufl yolu ar›yor. Girifllerin ço¤u, flirket sermayesidir. 2001 krizinde, döviz bulamama korkusuyla rantiye sermayesi kaç›yordu. Bugün ise flirketler kendilerini kurtarmak için d›flar›daki paralar›n› içeri çekiyor. Bunun nedeni, vatanperverlikten ziyade, içerideki varl›¤›n› kurtarma meselesidir. Kendini güvenceye al›yor, ücret ödeyecek, iç borçlar›n› ödeyecek. Kay›t d›fl› paran›n yapt›¤› katk›y› yerli sermaye de yapm›fl oluyor. Bu da döviz piyasas› üzerindeki tazyiki hafifletiyor. Kay›t d›fl› girifl s›f›r olsayd›, yerli burjuvazi de ne para ç›kar›yor ne de getiriyor olsayd›, sadece yabanc› sermayenin Türkiye’den kaçmas›ndan kaynaklanan flok, millî gelirin 11.7’si oran›nda olacakt›. Bu, döviz piyasalar›n› hallaç pamu¤u gibi atacak, flirketleri ve bankalar› çöküfl efli¤ine getirecekti. Tayyip Erdo¤an “kriz te¤et geçecek” sözüyle hakl› m› ç›kt›? Bu terminolojiye çok dikkat etmemiz lâz›m. Bunu kabul etti¤imiz andan itibaren, Erdo¤an’›n kriz argüman›n›, terminolojisini, kavramlar›n› kabul etmifl olaca¤›z. Kriz bizim aç›m›zdan istihdam›n, üretimin alt biriminin, tüketimin ve gelirlerin düflmesidir. Nitekim, bütün bu ö¤eler afla¤›ya çekildi. Krizin, esas olarak, millî gelire yans›malar› boyutuyla alg›lanmas› gerekiyor. Kriz bankalar›n batmas› de¤ildir; bankalar ayakta kald›¤› halde kriz devam edebilir. Nitekim, bankalar ayakta ama, Denizli’de tekstilciler bat›yor ve intihar ediyor. ‹stihdam ve iflsizlikteki durumu da biliyoruz. Dolay›s›yla, reel ekonomi krizde. Erdo¤an, yak›n çevresindeki ak›l hocalar›n›n usta söylemiyle, tart›flman›n bu yönünü gözard› ettirdi. Kriz alg›lamas›nda kavram kayd›rmas› yapt›. Parlamenter muhalefet bunun üzerine gitmedi. Ne yaz›k ki, anamuhalefet iflsiz kalan insanlar, sokaktaki sefalet manzaralar›, gelirlerdeki düflme, kapanan fabrikalar, iflas eden esnaf, intihar eden ifladamlar› gibi olgular› gündeme getirmek yerine, Erdo¤an’›n “kriz bizi te¤et geçiyor” söylemini adeta kabul ederek ezoterik, hatta nâmevcut bir kriz tart›flmas›na getirdi bizi. Erdo¤an “bak›n, hiçbir bankam›z batmad›, döviz fiyatlar› da belli bir efli¤i ç›kt›ktan sonra düflmeye bafllad›” dedi¤i andan itibaren, kriz alg›lamas›, ekonomiyi döviz-faiz-borsa üçgeni etraf›nda inceleyen finans çevrelerinin kavramsal sunumlar›
içinde kal›r ve anlam›n› yitirir. ‹kincisi ve belki daha da önemlisi, kriz tart›flmas›n› devre d›fl› b›rakmay› da hedefleyerek daima gündemde baflka konular ön plana ç›kar›ld›. Islak imzalar, Ergenekon, aç›l›m... ‹çeri¤i olmayan bir aç›l›m söylemi, bir y›ld›r kamuoyu gündemini meflgul ediyor. Elbette burada mesele, gündem sapt›rmaya yarayan olgu ve olaylar›n önemi veya önemsizli¤i de¤il. Fakat tart›flma gündemine dikkat ederseniz, manfletler ve TV kanallar›n›n haber programlar› listesinde bunlar›n ön plana ç›kt›¤›n› görürsünüz. Dolay›s›yla, hükümet Türkiye’de kriz tart›flmas›n› ve alg›lamas›n› yok etti. Tekel iflçilerinin tepkileri gibi bir yans›ma olmazsa –onu da krizle do¤rudan ba¤lant›land›rmadan alg›lama e¤ilimi var–, Türkiye’de kriz yoktur! Türkiye medyas›na bak›lacak olursa, kriz diye bir olgu yok zaten. Fakat istihdam, millî gelir ve millî gelirin alt kalemlerine bakt›¤›n›zda, bu krizin derinli¤i önceki iki krizden daha fazla. Özetle, 2008’in ekiminden bafllayarak 13 ayl›k dönem önceki y›lla mukayese edilirse, bir daralma patikas› içinde oldu¤u görülür. Yeni bir dalga gelmezse, krizin bu noktadan itibaren son bulaca¤›n› söylemek mümkün. Yani 2009’un son çeyre¤inde, önceki y›l›n nicel üretim ve millî gelirle ilgili göstergeleriyle mukayese yap›l›rsa, fark›n kapanaca¤› görülecek. 2010’da ne olacak? Yeni bir dalga gelmezse, içinde bulundu¤umuz kriz art›k bitecek. Burada flunu söyleyeyim: 12 ayda ekonomi yüzde 8.2 küçüldü. 2009’da, sonuncu çeyrekte s›f›r büyüme olursa –ki bana pek muhtemel görünmüyor– yüzde 6-6.5 aras›nda küçülme yaflanacak. Pozitif büyüme olursa, bu yüzde 6’n›n alt›na düfler. Fakat bu durumda dahi 2008 ve 2009’u birlikte ele al›p iki y›l›n ortalama büyüme h›z›n› di¤er ülkelerin büyüme oran›yla mukayese ederseniz, Türkiye’nin krizden en a¤›r darbe yiyen çevre ekonomilerinden biri oldu¤unu görürsünüz. Büyük çevre ekonomileriyle k›yaslarsan›z, Türkiye’yi liste bafl›na bile alabilirsiniz. Krizden en a¤›r etkilenen di¤er ülkeler hangileri? Balt›k ekonomileri ve Ukrayna çok kötü etkilendi. Macaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan da kötü etkileniyor, ama iki y›ll›k de¤erlendirmede, onlar›n durumu Türkiye’ninki kadar kötü görünmüyor. Öte yandan, çevre ekonomileri içinde küçülmeyen çok say›da ekonomi de var: Çin, Hindistan, birçok Latin Amerika ülkesi... 2008’e çok yüksek d›fl aç›k ve çok yüksek borçlanmayla giren çevre ekonomileri hem düzey hem oran olarak krizden en a¤›r etkilenen ekonomiler, çünkü onlar iç piyasaya dönük büyümeci reçeteleri uygulama seçene¤ine sahip de¤illerdi. Yeni bir dalga gelmezse, 2009 itibariyle krizin sonlanaca¤›n› söylüyorsunuz. Baflka bir kriz ihtimali var m›? Bu ihtimalin üzerinde öngörüde bulunman›n sa¤l›kl› olmad›¤›n› düflünüyorum. Önemli olan flu: Hem uluslararas› finans çevreleri hem de esas itibariyle
Bat› devletleri yönetimleri, özünde hiçbir de¤ifliklik yapmadan eskiye dönüflü yafl›yorlar. 2007’de ABD’de patlak veren kriz ortam›n›n öncüllerine, finansal sistemde abart›l› fliflen balon ortam›na yeniden dönülüyor. Bu dönüfl, yeni bir balonun oluflmas›na ve ileride patlamas›na yol açacakt›r. Ama ne zaman? Bunun aç›k bir göstergesi flu: Dolar de¤er yitirdi¤i ve dolar›n faiz oran› da çok düfltü¤ü için (Amerikan Merkez Bankas›’n›n faizi yüzde 0 ile 0.5 aras›nda) “tafl›ma suyla spekülasyon” diye adland›rd›¤›m süreç yeniden canland›. Daha önce bu, Japon Yen’iyle uygulanan bir süreçti. Yen’in faizleri düflük, de¤eri de dolara karfl› düflüktü. Dolay›s›yla, Japonya ve baflka çevreler Japon Yen’iyle borçlan›p Türkiye’de, Brezilya’da, Rusya’da hazine bo-
2008 ve 2009’u birlikte ele al›p iki y›l›n ortalama büyüme h›z›n› di¤er ülkelerin büyüme oran›yla mukayese ederseniz, Türkiye’nin krizden en a¤›r darbe yiyen çevre ekonomilerinden biri oldu¤unu görürsünüz. nolar›na, borsalara yat›r›m yap›yorlard›. fiimdi bu, dolar üzerinden yeniden canland›. Dolar›n düflük kalmas› ve daha da ucuzlamas› e¤ilimi nedeniyle, dolarla borçlananlar, Türkiye gibi yerli piyasalarda yerli paral› finansal araçlara yat›r›yorlar. Mevduattan ald›klar› yüzde 89’luk faizi umumiyetle orta vadeli bir dönemde, nihayet bir y›l geçmeden, anavatanlar›na dönüyorlar. Bu yeni bir Korkut Boratav
spekülatif balonun oluflmas›n›n ortam›n› yarat›yor. Finansal piyasalar canlan›yor, reel piyasalar canlanm›yor. Bankalar, kendilerine sa¤lanan imkânlarla, özellikle ABD’de, kendilerine s›f›r maliyetli kaynak buldular. Devlet hazinesinden bunlara kaynak pompaland›. Ellerine geçen kayna¤› krediye dönüfltürmediler; d›fl pazarlara veya kendi pazarlar›na, Amerikan borç senetlerine, büyük flirketlerin tahvillerine yat›rd›lar, yani normal kredi kanallar›na de¤il de, k⤛t üzerinden spekülasyona yöneldiler. Dolay›s›yla, kriz ortam›nda yüksek kâr sa¤-
lad›lar. Bu, yeni bir balonun fliflmekte oldu¤unu gösteriyor. Eskiden fliflen balon ortam›nda yarat›lan finansal araçlar›n hepsi yeniden kullan›lmaya baflland›. ‹potekli piyasa canlanmad›, çünkü konut piyasas› çöküfl halinde. Ama k⤛ttan piyasa yeniden canlan›yor. Bu balonun ne zamana kadar fliflmeye devam edece¤i, ne zaman sönece¤i belli de¤il. Türkiye aç›s›ndan durum ne? Türkiye aç›s›ndan gelecek durgunluktan oluflacak. Ekonominin büyüme patikas›na yeniden bafllayaca¤›n› öngörmek kâhin olmay› gerektirmez. 2009’un son aylar›nda büyüme patikas› bafllayacak. Ama bu büyüme patikas› 2002-2007 döneminin yüksek canl›l›k ortam›n› getirmeyecek, çünkü d›fl dünyadaki büyüme h›zlar› eskisi gibi olmayacak. Mesela 2002-2006’da ABD’deki büyüme h›z› yüzde 3.5-4 aras›ndayd›. Ama art›k böyle bir büyüme öngörülmüyor. Avrupa s›f›r büyümeyi arkada b›rakt›, ama birkaç y›l daha yüzde 1-2’lik büyümeyle idare edecek gibi görünüyor. Spekülatif sermaye girifllerinin d›fl›ndaki sermaye giriflleri henüz canlanmad›. Mesela, d›fl borçlanmaya yol açacak kredi kanallar› henüz aç›lmad›. Hâlâ Türkiye’den net d›fl borç ödemesi gerçeklefliyor, yani Türkiye d›fl borcunu hâlâ ödüyor, yeni borç alm›yor. Dolay›s›yla, sermaye hareketlerinde ufak bir k›p›rdanma gerçekleflecek, ama 2002-2007’deki canlanma temposunu öngörmüyoruz. Ve nihayet en önemlisi, Türkiye ekonomisinde sabit sermaye birikiminin millî gelir içindeki pay› yüzde 17.5’e düfltü. Önceki y›llarda bu oran yüzde 21 civar›nda dolafl›yordu. Dolay›s›yla, zaten çok düflük oranda sabit sermaye vard›. En iyi ihtimalle, yüzde 17.5’ten, üç dört y›l boyunca yüzde 21’e yaklafl›labilir. Ekonominin orta ve uzun vadeli büyümesi de buna ba¤l› olacakt›r. D›fl kaynak giriflleri, daha önce de gördük, ekonomiyi geçici olarak geniflletiyor. At›l kapasiteyi canland›rmakta ifle yar›yor, iç talebi pompal›yor. Fakat kapasitenin s›n›r›na yaklaflt›¤›n›zda, büyümeyi belirleyecek olan ana etken kapasitenin genifllemesidir. Bu da sermaye birikim oran›yla ba¤lant›l›d›r. 17.5 gibi düflük sermaye birikim oran›yla ekonominin geniflleme süreci, ancak durgunluk terimiyle nitelendirilebilir. Türkiye’nin uzun dönemde dinamik bir büyüme patikas›na yeniden bafllamas›n› beklemiyorum. Çin, Hindistan, Malezya gibi yüksek sermaye birikimi, yüksek tasarruf özelliklerini tafl›m›yorsan›z, bugünkü uluslararas› ortam sizi ancak durgunlu¤a, yani yüzde 4’ü aflmayan bir büyüme h›z›na mahkûm edecektir. 2009’da Marx ve Keynes s›k s›k gündeme geldi, Keynesyen politikalara dönüfl ihtimalinden söz edildi... Keynes, neo-klasik iktisad›n genel bir teori olma sav›na karfl› ç›kan özellikleriyle iktisat düflüncesi tarihinde yerini alm›flt›r. Neo-klasik iktisat, iktisad›n özel halidir, genel hal eksik istihdam halidir, yani kapitalist bir ekonomi, istihdam baflta, tüm kaynaklar›n› yüzde yüz kullanacak etkinlikte de¤ildir. E¤er bu
11
hangi do¤rultuda afl›lacak sorunsal›na tafl›yarak Marx’›n daha temel paradigmas›na dönmüfl bulunuyoruz. Krizin iflçi s›n›f›na yans›malar›n›n yaratt›¤› reaksiyon y›l sonunda belirmeye
dürülecek bir mücadelenin, yani ayd›nlanma perspektifinin iflçi s›n›f›na, gençlere, emekçi katmanlara, ö¤rencilere tafl›nmas› çok önemli. Dinci ideolojik sald›r›n›n ac› meyvelerini yiyoruz. Emekçi s›n›flar›n saflar›nda mesafe al›nacak çok büyük alanlar var. Baflka co¤rafyalara, Latin Amerika’dan Çin ve Hindistan’a, Bat› Avrupa’daki baz› k›p›rt›lara bakt›¤›m›zda iyimser olabiliriz. Sermayenin hegemonyas›n›n adeta s›n›rs›z ve mutlak oldu¤u bir dönemin sonuna gelme belirtileri var. Bizim dünyam›zda bu belirtiler baflka bir ideolojik ortamda olufluyor. Türkiye, Ortado¤u’nun ideolojik s›n›rlar›na hapsolma riski tafl›yor. Bu riskin afl›lmas› için s›n›f saf›nda yap›lacak günlük mücadelelerin d›fl›nda, çok ciddi bir ideolojik mücadele ve çal›flma hayat›n›n gündemi de Türkiye’deki solun, daha aç›kças› sosyalistlerin temel meselesidir. Elbette b›çak kemi¤e dayan›nca, dayanma biçimine göre farkl› tepkiler oluyor. Yavafl yavafl b›ça¤›n kemi¤e dayand›¤›n›
bafllad›. Kamu çal›flanlar›n›n bir günlük genel grevinden Tekel ve demiryolu iflçilerinin direnifline kadar, bir dizi tepki ortaya ç›kt›. Bu s›n›fsal k›p›rdanmay› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Biraz gerçekçi olal›m: Genel grev, esas olarak kamu kesimi personelinin greviydi. Kamu kesimi personelinin örgütlenme düzeyi iflçi s›n›f›n›n üstünde. Ama örgütlenme biçimi farkl›. Türkiye’nin tüm sorunlar›na, hele de kamu kesimine bakt›¤›m›zda, yedi y›ll›k AKP iktidar›n›n devlet ayg›t›na hâkim olma çabalar›n› gözard› edemeyiz. Art›k ö¤retmenlerden bafllayarak, tüm kamu personelinin içinde atamalar ve personelin kompozisyonu ile siyasî iktidar›n dünya yaklafl›m› aras›nda bir bütünleflme oluyor. Buna tabii 1980’den bu yana, Türkiye toplumunun genç kuflaklar›n›n dünya görüflünün bozulmas›n› da etkileyebiliriz. Dolay›s›yla, Türkiye’nin gelece¤i sözünü etti¤iniz o dalgalar›n rehavetine bizi sürükleyecek p›r›lt›lar tafl›m›yor. Türkiye’de ideoloji ve üstyap› alanlar›nda sür-
fark etmezseniz, o kol kopar gider. Bu, teslimiyet ve çürümedir. Bir yerde iflin fazla ileri gitti¤ini fark ederek, Tekel iflçileri gibi, can havliyle soka¤a f›rlars›n›z, çünkü size sunulan seçene¤in ac›mas›zl›¤›na tahammül etme imkân›n›z kalmaz. Bir de egemen çevrelerin, baflta baflbakan olmak üzere, duyars›z söylemiyle karfl›laflt›¤›n›zda f›rlars›n›z soka¤a. Tekel iflçilerine ne dedi baflbakan: “Devletin mal› deniz, yemeyen domuz san›rd›n›z siz.” ‹flçiler devletin mal›n› yiyen bir s›n›f gibi sunuluyor. Üretken bir s›n›fa “sen devletin mal›n› yiyordun ey flamatac› tak›m” diyor ve devam ediyor: “fiimdi senin o imkân›n› elinden al›yorum, bir sadaka veriyorum sana: 4 C sadakas›.” 4 C kapsam›nda, kamu sektörünü, on ay maafl alaca¤›, emeklilik hakk›n›n olmayaca¤› sözleflmeli iflçi statüsüne sürüklüyorlar. B›çak kemi¤e dayand›¤›nda ortaya ç›kan anl›k tepkinin ise bizi fazla iyimserli¤e sürüklememesi lâz›m, çünkü daha temel bir meseleyle karfl› karfl›yay›z.
çal›flan bir sonuç yaratt›. Velhas›l para politikas› finansal balonun fliflmesine katk› yap›yor, yat›r›mlara ve büyümeye de¤il. Bütçe politikas› ise ancak geçici olarak alg›lan›yor. Marx kapitalizmi yönetme reçeteleri vermiyor, kapitalizmi elefltirme reçeteleri veriyor. Marx’›n ekonomisi de¤il, maddeci tarih görüflü ve diyalektik perspektifi bize kapitalizmin afl›lma perspektiflerini getiriyor. Dolay›s›yla, kapitalizmin sonu hiç gelmeyecekmifl gibi alg›lanan paradigmay›, kapitalizmin sonu ne zaman gelecek, nas›l ve
Tekel iflçilerine ne dedi baflbakan: “Devletin mal› deniz, yemeyen domuz san›rd›n›z.” Üretken bir s›n›fa “devletin mal›n› yiyordun” diyor ve devam ediyor: “fiimdi o imkân›n› elinden al›yorum, bir sadaka veriyorum sana: 4 C sadakas›.”
bet ortam›nda bile sömürünün nas›l oldu¤unu göstererek teorik aç›klamas›na bafllar. Onlar sömürü olgusunu gündemlerinde tutmazlar. Dolay›s›yla, Keynes’in ortaya koydu¤u iki ana reçeteyi bugün ç›k›fl yolu arayarak yeniden keflfettiler: Ç›k›fl Stratejisi. Nedir Ç›k›fl Stratejisi? Keynesgil aç›k bütçe politikalar›n› ne zaman geriye döndürece¤iz, yani devlet borcunu nas›l azaltaca¤›z diye düflünüyorlar. Bunu düflünmeye bafllad›klar› andan itibaren de, Keynes’in perspektifinden de kaçmaya çal›fl›yorlar. ‹kincisi, para politikas›nda, Keynes’in getirdi¤i düflük faiz, genifllemeci para politikas› reçetesinin yat›r›mlara, dolay›s›yla üretime yans›mas› yerine finansal varl›klara yans›yaca¤›n› alg›l›yoruz. Finans kapitalin bu derece geniflledi¤i ortamda, bugünkü para politikas› yeni balonlar›n fliflmesine yol aç›yor. Bol para, yat›r›mlar› ve dolay›s›yla istihdam› art›rmaya de¤il, finansal varl›klar üzerindeki getirilere yönelerek onlar› maksimize etmeye
12
Söylefli: ‹rfan Akatn
Desen: Nalan Y›rtmaç
etkinlikte olsayd›, neo-klasik iktisad›n ana önermeleri geçerli olurdu. Mesela, iflsizlik diye bir sorun tan›m gere¤i olmazd›. Ücretleri biraz yükseltirseniz, tam çal›flmay› sa¤lars›n›z. Ücretleri biraz düflürürseniz, tam çal›flmaya gidersiniz. Düflük ücret, emek talebini yükseltir. Yüksek ücret, afl›r› hallerde, emek talebinin k›s›lmas› için frenlemeyi gerektirir... Dolay›s›yla, Keynes’in iktisat düflüncesinde bu anlamda bir yenilik ve devrim getirdi¤i söylenir. Uzun vadeli bölüflüm ve büyüme sorunlar›n› Keynes’in takipçileri getirmeye çal›flt›lar. Bunu yapmaya çal›flt›kça da Marx’la yollar› kesiflti. Keynes’in sol takipçileri, John Robinson, Nicholas Kaldor gibi iktisatç›lar›n önermeleri, Marx’a komfludur. Ekonominin tümüne bak›fl perspektifi vard›r onlarda. Marx’›n bunun ötesine geçen özellikleri vard›r. Onlar bölüflümü piyasa fiyatlar›nda meydana gelen bir süreç olarak alg›larlar; bu bazen eme¤in lehine, bazen aleyhine dönüflebilir. Marx ise tam reka-
TÜRK‹YE’DE TÜTÜN P‹YASASINDA SON ON YILDA YAfiANAN DE⁄‹fi‹M
Kapitalizmin iman› Tekel iflçileri niye direnifle geçti? Tütün çiftçisi niye periflan oldu? Tiryakiler niye ölümcül terkiplere ve tertiplere maruz kald›? Ve niye sigara paketlerine yaraflan uyar› “sigara içmek de¤il, kapitalizm öldürür” olmal›? Ya peki, “dumans›z hava sahas›” teranesine ne demeli? “Türkiye’de Tütün Piyasas›nda Son On Y›lda Yaflanan De¤iflim” bafll›kl› doktora tezini ABD’de Rice Üniversitesi’nde veren Ebru Kayaalp’e kulak kesiliyoruz... Türkiye’de tütün üretiminin genel özellikleri neler? Ebru Kayaalp: Tütün üretiminde Türkiye dünya yedincisi, hatta birkaç sene evvel beflinciydi, ayr›ca dünyan›n en büyük Oryantal tütün üreticisi. Tütün emek-yo¤un bir ifl, zaman al›yor, s›k›nt›s› çok, hatta o yüzden tütün üretimine zanaat deniyor. Türkiye’de üretilen tütünde, farkl› çeflitler ve farkl› bölgeler var, piyasalar› da farkl›. Do¤u ile bat› aras›nda da¤lar kadar fark var. Bat›da daha çok özel sektöre tütün üretiliyor, oran›n kendine has baz› sorunlar› olsa da, her zaman talep oldu¤u için kendi kendine dönen bir sistem var. Do¤uda ise tek al›c› Tekel ve orada farkl› bir piyasa, farkl› bir yap›lanma söz konusu. Bat›da üretim küçük alanlarda, do¤uda toprak a¤alar›na ait büyük araziler ve yar›c›l›k sistemi var. Toprak a¤as› 40-50 dönümlük arazide yar›c›lar çal›flt›r›yor. Yar›c›lar a¤an›n topra¤›nda tütün üretiyorlar, sonra geliri bölüflüyorlar. Hangi tütün tipleri yetifltiriliyor? Türkiye’de üretilen tütünlerin nerdeyse yüzde 98’i Oryantal tütün. Ancak, bunun da farkl› türleri var. Aromal› Ege tütünü, nefaseti yüksek Karadeniz tütünü gibi. Mesela, Bitlis tütünü diye bir zamanlar çok ünlü olmufl bir tütün vard›, bugün azalm›fl durumda. Bunun nedeni kötü tütün olmas› de¤il, yeterli üretim yap›lamamas›. Tütünün sigara sanayiine yaramas› için, o türden çok fazla üretilmesi gerekiyor. Standardizasyon için bu flart; sadece niteli¤i de¤il, niceli¤i de sa¤lamak lâz›m. Do¤u tütünü kötü tütün olarak biliniyor, ama bunu “ihracat kabiliyeti olmayan” veya “Amerikan blend sigaralarda kullan›lmayan” tütün olarak adland›rmay› tercih ediyorum. Çünkü bence kötü tütün denmesinde Kürt etkeni söz konusu. Türkiye’de bir de Virginia tütünü var. Virginia tütününün özelli¤i nedir? Virginia tütünü, Camel, Marlboro gibi bütün Amerikan blend sigaralarda kullan›l›yor. Coca Cola’n›n formülü gibi, hiçbir zaman oranlar tam söylenmiyor. Ancak, Amerikan blend sigaralarda yaklafl›k yüzde 60-65 Virginia, yüzde 20-25 Burley tütünü ve yüzde 10-15 Oryantal tütün var. Bu sigaralar›n esas dolgu maddesi Virginia tütünü. Bu tütünün özelli¤i sos kald›rabilen bir tütün olmas›, yani katk› maddesi konabilmesi. Ama Oryantal tütünün böyle bir kabiliyeti yok. O nedenle mesela Samsun sigaras› çok uzun yanar, çünkü kimyasal aroma, tatland›r›c› gibi fleyleri kald›ramaz. Oryantal tütünden sigaray› esas
Ebru Kayaalp
Dervifl zaman›nda çok k›sa sürede ç›kar›lan 15 yasadan biri de Tütün Yasas›. Bu yasan›n getirdi¤i de¤iflikliklerden biri özellefltirme oldu. Daha vahim olan, Tekel’i yüzde 70 pazar pay› olan bir kurumdan yüzde 30’lara düflüren politikalard›r. olarak Tekel üretiyor. Tekel 2000, 2001 sigaralar› hariç, Tekel’in sigaralar›n›n neredeyse hepsinde Oryantal tütün kullan›l›yor. Amerikan blend sigaralar›ndaysa gerçek yaprak tütün oran› çok az. Geri kalan› gerçek tütün de¤il mi? Hay›r, gerçek tütün art›klar› kullan›larak yap›lm›fl “folyo” veya “fliflirilmifl” tütün. Sigara sanayii, uçak üretimi gibi çok high-tech bir sanayi. Tütün denince, öyle tütünü ektik, biçtik, sar›yoruz, içiyoruz diye düflünmemek lâz›m. Amerikan blend sigaras›nda müthifl bir teknoloji gelifltirilmifl durumda. Ufac›k tütün k›r›nt›s› bile bofla harcanm›yor ve de¤erlendiriliyor. Tütünün kalan tozu, k›r›nt›s› birlefltirilip “folyo” haline getiriliyor. Bu gerçek tütün yapra¤› de¤il ve tabii maliyeti çok daha düflük. Tütünü bu flekilde “yeniden yaratabiliyorlarsa”, Türkiye’de üretilen tütüne neden hâlâ ihtiyaç duyuyorlar? Oryantal tütün özellikle aroma için kullan›l›yor. Mevcut sigara markalar›n› devam ettirmek ve onlar›n standart formülünü korumak istiyorlarsa, Türkiye’den Oryantal tütün almak zorundalar, çünkü her Amerikan blend sigarada yüzde 10-15 oran›nda Oryantal tütün var. O nedenle, global sigara sanayii Türkiye’ye her zaman muhtaç. Virginia ile Oryantal tütün aras›nda farklar neler? Virginia tütünün yapraklar› çok büyük,
kesimi, sulamas›, gübresi, her fleyi farkl›. Oryantal ise çok küçük bir bitki, tek tek k›r›lmas›, toplanmas› gerekiyor, kimyasal madde kullan›lm›yor, çok emek-yo¤un bir ürün. Virginia tütününün aksine, Oryantal tütünün iyisi kurak ve da¤l›k arazilerde yetifliyor. Onun için bu tütünün yerine geçebilecek alternatif ürün bulmak çok zor. Virginia’da tüm ifllemler için büyük bir tesis kurman lâz›m, mesela kurutma için gaz odalar› yapmal›s›n. Oryantalde ise güneflin alt›nda kurutuyorsun. ‹kisini karfl›laflt›r›nca Oryantal neredeyse organik, Virginia ise sanayi tipi tar›m olarak tan›mlanabilir. Virginia tütünü ilk Amerika’da, Virginia’da yetifliyor. Türkiye’de ilk 1939’larda yetifltirilmeye bafllan›yor, ama iyi sonuç al›nm›yor. Türkiye’de Virginia üretiliyor mu? Çok az, çünkü iklim uygun de¤il. Çok daha nemli bir ortam seviyor bu tütün. Virginia dünyada en çok Çin, Amerika, Hindistan ve Brezilya’da üretiliyor. Türkiye’de benim konufltu¤um bir çokuluslu sigara flirketi uzman› yak›n›yordu: “Olmuyor diyorum, anlam›yorlar. Türkiye’ye her fleyi getirdik; tohum ayn›, sulama ayn›, köylüleri t›pk› Amerika’daki gibi e¤ittik, ama olmuyor. Çünkü hava diye bir fley var. Havay› da de¤ifltirecek halimiz yok ya. Her fleyi ayn› bile yapsan›z ayn› ürünü alam›yorsunuz iflte.” Oryantal tütünde durum nedir? Türkiye’de, Akdeniz haricinde, asl›nda hemen her yerde Oryantal tütün üretiliyor, ama her yerin tütünü farkl›. ‹zmir, Akhisar Oryantali daha ufak yaprakl›, daha aromal›, yurtd›fl›ndan daha çok talep edilen bir tütün. Do¤uda ise, daha büyük yaprakl›, Virginia tütününe benzer bulunan, piyasa de¤eri daha düflük bir tütün var. Aromas›, tad› uluslararas› piyasaya uygun olmad›¤› için çok talep edilmiyor. Bir de Çelikhan tütünü var, sarmal›k tütün olarak kullan›lan. Onlar›n derdi de bu tütünü yasallaflt›ram›yor olmalar›. Tütünlerini patentlemeye çal›fl›yorlar. Ben araflt›rma yapt›¤›m s›rada, oradaki üreticiler “devlet bize gölge etmesin yeter. Biz bunu üretelim, k›yal›m, satal›m” diyorlard›. Onlar›n pazar› Türkiye veya Bat› de¤il, özellikle Suriye’ye gönderiyorlar. Fakat sözleflmeli üretimden sonra herkes bir al›c›yla sözleflme yapmak zorunda oldu¤u için, Çelikhan üreticileri zora düfltü, çünkü sözleflme yapabilecekleri bir al›c› flirket yok. Türkiye’nin d›fl›nda Oryantal tütün üretilen yerler var m›? Bulgaristan ve Yunanistan’da bizden çok daha az miktarda üretiliyor. Çin’de üretim çal›flmalar› var. Ancak flimdilik baflar›l› de¤il bu denemeler. Çin bu ifli becerirse, Türkiye’nin hiçbir flans› kalmaz zaten. Türkiye’de tar›m son on y›lda ciddi bir de¤iflim yaflad›. Tütün sektöründeki dönüflüm nas›l gerçekleflti? Her fley fiubat 2001 kriziyle bafllad›. Bu dönemde “neoliberal politikalar” h›z kazand›. Asl›nda bu benim sevdi¤im bir ifade de¤il, anlam›n› bilmeden kullan›-
13
yoruz ço¤u zaman. Doktora tezimde bunun alt›n› doldurmaya, neoliberal politikalar›n somut olarak ne menem bir fley oldu¤unu anlamaya çal›fl›yorum. 2001’i hat›rlayacak olursak, ekonomik krize giren, d›flar›ya borçlanan Türkiye, Dünya Bankas›’nda çal›flan Kemal Dervifl’i ça¤›rd›. O s›ralarda, uzun zamand›r gündemde olan baz› konular vard›. Bunlardan biri de Tütün Yasas›’yd›. Bu çok eski bir mevzu olmas›na ra¤men, ilk defa resmî olarak 2000 y›l›nda IMF’nin niyet mektubunda geçer. IMF ›srarla yeni bir Tütün Yasas› ç›kar›lmas›n› gündeme getiriyor, devlet bir flekilde bunu bertaraf ediyor. Ancak 2001’de, devlet art›k karfl› ç›kamaz oluyor. IMF “size 16 milyar dolar verece¤iz, ama bunun karfl›l›¤›nda bu de¤ifliklikleri yapman›z lâz›m” diyor. Böylece Dervifl zaman›nda çok k›sa bir sürede 15 yasa ç›kart›l›yor. Onlardan biri de Tütün Yasas›. Bu yasa, çok büyük bir siyasî kargafla sonucunda ç›k›yor. Bir bakan (Yüksel Yalova) istifa etmek zorunda kal›yor, Cumhurbaflkan› Sezer veto ediyor. Bu arada, Sezer’i baflka konularda elefltirsem de, onun veto gerekçesi Tütün Yasas›’na getirilen en sa¤lam elefltirilerden biridir. Sonuçta, vetoya ve tüm di¤er muhalefete ra¤men, Ocak 2002’de yasa kabul ediliyor. Tütün Yasas› ufac›k bir yasa, ondan önceki yasan›n 120 civar›nda maddesi varken, bunun sadece 12-13 maddesi var. Elini kolunu oynatabilece¤in bir imkân›n yok. Buradaki en önemli noktalardan biri, destekleme al›mlar›n›n bitmesi. Destekleme al›mlar› çok tart›fl›lan ve liberallerin çok elefltirdi¤i konulardan biri de¤il miydi? Eskiden Tekel hem kendi için, hem de Hazine ad›na al›m yap›yordu. Hazine ad›na al›mlar destekleme al›mlar›yd› ve bunun fazlas› yak›l›yordu. Medyada bu hep Tekel’in kabahatiymifl gibi sunuluyordu. “Tekel bir sürü tütün al›yor, sonra ald›klar›n›n karfl›l›¤›n› ödeyemiyor”, “Tekel vergi yüzsüzü”, “Tekel gene borçland›” gibi haberler ç›k›yordu. Halbuki sorun, Tekel’in Hazine’yle girdi¤i iliflkiydi. Esas borcu olan, Hazine’ydi. Ama medyada bu hep Tekel’in borcuymufl gibi yans›t›ld›. Tütünler neden yak›l›yordu? Tütün yapra¤›n›n ömrü yaklafl›k alt› sene ve tütünü depolaman›n maliyeti çok yüksek. Bundan da önemlisi, tütünün Tekel deposunda durmas› bafll› bafl›na bir sorun, zira sigara flirketleri istedikleri zaman bu tütünü ucuza alabiliyorlar. Bu tütünün piyasaya sokulmas›, o sene ekilen tütünün fiyat›n› düflürüyor. Bir baflka deyiflle, tütünün sadece Tekel deposunda durmas›, eriflilebilir olmas› bile çokuluslu sigara flirketlerinin eline inan›lmaz bir koz veriyor. Öte yandan, tütünü ucuza satmada çok daha çetrefilli boyutlar var. Yabanc› firmalara sat›ld›¤› söylenen, vergiden muaf tütünün asl›nda hiçbir yere gitmedi¤i, yurtiçinde yeniden dolafl›ma sokuldu¤u iddia ediliyor. ‹flin içindeki aktörlere bakt›¤›nda devleti, çokuluslu sigara flirketlerini ve tütün flirketlerini görüyorsun. ‹lginç
14
olan, herkesin içinde oldu¤u bir yolsuzluk davas› bu, ama yokmufl gibi davran›l›yor. Asl›nda, tütün yak›lsa bir türlü, sat›lsa bir türlü. Yak›l›rsa, emek verilmifl bir ürün bir anda toz olacak. Ucuza sat›l›rsa da fiyat› denetleme kozu sigara flirketlerine verilecek. Tekel’in özellefltirilmesi de bu yasayla m› geliyor? Evet, Tütün Yasas›’n›n getirdi¤i bir baflka de¤ifliklik özellefltirme oldu. Ancak Tekel’in özellefltirilmesi çok önemli olsa da, bence bu sürecin sonunda var›lan bir ayr›nt›d›r. Daha vahim olan, Tekel’i yüzde 70 civar›nda pazar pay› olan bir kurum olmaktan ç›kar›p befl-alt› y›l içinde yüzde 30’lara düflüren politikalard›r. Özellefltirme süreci içindeki aktörler kimler? Philip Morris, JTI (Japan Tobacco International) ve BAT (British American Tobacco) var. JTI Tekel’i almak için bir öneride bulunuyor, ancak teklifi az bulunup reddediliyor. Philip Morris talip olam›yor, zira pazar pay› fazla, Tekel’i al›rsa monopol olaca¤› için Rekabet Kurulu’na tak›lacak. Bu yüzden Philip Morris Tekel’i en zay›f aday›n almas›n› istiyor. Sonunda, sigara sektöründe oldukça agresif politikalar izleyen BAT al›yor. Neoliberal politikalar›n tütün üzerindeki di¤er etkileri neler? En vurucu nokta sözleflmeli üretime ge-
Sözleflmeli tar›m tam da neoliberal sisteme uygun üretim tarz›. Üretim miktar› ve flekli yukar›dan al›c›lar taraf›ndan belirleniyor. Sunulan çerçeve, üretim iliflkilerini tümüyle al›c›lar›n lehine düzenliyor. çilmesi. Sözleflmeli tar›mda, bir çiftçi ürünü üretip satmak için ilk önce bir al›c› bulmak zorunda. Üretici ile al›c› daha tütün tohumu tarlaya düflmeden bir anlaflma yap›yorlar. Bu anlaflmada ne kadar tütün üretilece¤i ve tahminen ne kadara sat›n al›naca¤› yaz›yor. Ancak çiftçinin alaca¤› para sonuçta çok de¤iflebiliyor; zira üretilen tütün, kalitesine göre tütün eksperleri taraf›ndan gradlan›yor, yani kalitesine göre fiyat veriliyor. Bu daha çok post-fordist üretim tarz›na benziyor. Önce bir talep var ve ekici bu talebe göre arz› sa¤l›yor. Pazara gidip elma satmak gibi de¤il bu sistem. Çiftçinin önce üretece¤i tütünü alacak müflteri bulmas› gerek. Bu sistem bafl›ndan itibaren al›c›n›n lehine yap›lanm›fl bir çerçeve sunuyor. Sözleflme yapamayan çiftçiler üretimden çekilmek zorunda kal›yor. fiu anda ekici say›s› 195 bin civar›nda, sözleflmeli tar›mdan önce 500 bin civar›ndayd›. ‹nan›lmaz bir düflüfl söz konusu. Destekleme al›mlar›n›n bitmesi de bunda etkili mi? Tabii. Tütün Yasas›’ndan sonra, Tekel destekleme al›m› yapmay› b›rak›p ihtiyac› kadar tütün almaya bafll›yor. Daha az ekiciyle sözleflme yap›l›yor. Bat›da da ekici say›s›nda azalma var, ancak esas sorun do¤uda yaflan›yor. Bat›daki tütün ekicileri hem özel sektöre hem Tekel’e satabiliyor tütünü. Geçmiflte Tekel’le ça-
l›flanlar›n baz›lar› baflka ürünlere kayd›, zeytin ve ba¤c›l›k gibi. Ama do¤uda durum farkl›, burada tek al›c› Tekel, daha k›raç bir iklim oldu¤undan tütünün alternatifi de yok. Tekel do¤udan tütün almay› tümüyle keserse, bunun çok sars›c› bir etkisi olur. Sözleflmeli tar›m nas›l yürüyor? Eskiden her ekicinin 1000 kiloya kadar tütün üretmesi üzerinden anlaflma yap›l›rken, daha sonra 200 kiloya düflürüldü. Ayakta kalmaya çal›flan çiftçiler, eski oranda tütün üretebilmek için, kendi sözleflmesinin haricinde, baflka ekicilerin sözleflmelerini kiralamaya bafllad›lar. Bu, Tütün Yasas›’ndan önce de k›smen varolan bir durumdu, ancak yasadan sonra sözleflme kiralama ifli çok artt›. Bu da ekiciler aras›nda kiraya verenler ve kiralayanlar ayr›m› yaratt›. Yasal bir belge olan sözleflme bu sistemde elden ele dolaflan bir meta haline geldi. Ad›yaman’dan örnek vereyim, orada görüfltü¤üm yar›c›lar vard›. Eski miktar› tutturmak için baflkalar›ndan sözleflmeler kiralan›yor, yar›c›lar›n da bu masraf› paylaflmas› bekleniyor. Ama yar›c›lar ne kazan›yor ki, bu masraf› paylafls›n? Büyük toprak sahipleri de, bu yeni masraflardan dolay› art›k tütün ekmek istemiyor. Do¤rudan Gelir Deste¤iyle dekar bafl›na para alan bu büyük toprak sahipleri traktör kullanabilecekleri bu¤day gibi ürünlere geçtiler. Tütün üreticileri aras›nda en çok tasfiye olan da yar›c›lar oldu. Zaten k›t kanaat yaflayan yar›c›lar›n ço¤u mevsimlik iflçi olarak çal›flmaya bafllad›. Asl›nda, buna mevsimlik iflçilik demek bile yanl›fl. Mesela, eskiden Ad›yaman’da tütün ekenler flimdi nisanda Çukurova’ya pamuk, haziran sonunda Malatya’ya kay›s›, temmuz ortas›nda Karadeniz’e f›nd›k, eylül bafl›nda Çukurova’ya yeniden pamu¤a, yine eylül ve kas›mda ise ‹ç Anadolu’ya patatese gidiyorlar. Durmuyorlar; topraks›z tar›m iflçisi olarak çal›fl›yorlar. Sözleflme sisteminin neoliberalizmle iliflkisini nas›l kuruyorsunuz? Sözleflmeli tar›m tam da neoliberal sistemin çal›flmas›na uygun üretim tarz›. Al›c›lar ne kadar ürün istiyorsa, ekiciler ona göre üretiyor. Üretim miktar› ve flekli yukar›dan al›c›lar taraf›ndan belirleniyor. Ne kadar tütün üretilece¤i, nas›l gradlanaca¤›, bir sorun oldu¤unda neler yap›laca¤› belirtiliyor. Sunulan çerçeve, üretim iliflkilerini tümüyle al›c›lar›n lehine düzenliyor. Virginia üretiminin bugün Türkiye’de en yo¤un oldu¤u yer olan Düzce’ye gitmifltim. O s›rada daha yeni sözleflmeli tar›ma geçilmiflti. Çokuluslu flirketler, arac› kurumlar eliyle üretimin her aflamas›n› dikte ediyorlard›. Ne zaman tarla sulanacak, ne zaman ürün toplanacak, ne kadar gübre konacak, bunlar›n hepsini flirket ad›na arac›lar söylüyor. ‹nan›lmaz disipline eden, köylüyü topra¤›ndan ay›ran bir sistem bu. Köylüler “flirket benim topra¤›m› benden daha m› iyi bilecek” diye flikâyet ediyorlard›. Köylünün bütün yerel bilgisini görmezden gelen bir sistem var art›k. Sözleflme, piyasa mekanizmalar›n›
En vurucu nokta sözleflmeli üretime geçilmesi. Bir çiftçi ürünü üretip satmak için önce bir al›c› bulmak zorunda. fiu anda ekici say›s› 195 bin civar›nda, sözleflmeli tar›mdan önce 500 bin civar›ndayd›. hal› makineler. Bunlar› alamayan flirketlerin sektörde rekabet flans› yok. Daha da vahimi, bu flirketler bu makineleri alsalar bile koyacak yer bulam›yorlar, zira makineler devasa boyutlarda. O yüzden birçok tütün alan flirket eski yerlerini b›rak›p yeni binalar yapmak zorunda kal›yor. Bu da elbette büyük bir ekonomik sermaye gerektiriyor. Yani standardizasyon ad› alt›nda sektörde baz› tütün flirketleri kuvvetleniyor, baz›lar›ysa kapanmak zorunda kal›yor. “Standardizasyon” diye getirilen de¤ifliklikler, sigara flirketlerinin masraflar›n› ve çal›flan iflçi say›s›n› azalt›yor. Standardizasyon tehlikeli bir süreç, zira birçok aktörün ortadan kalkmas›n› do¤allaflt›r›yor. Bo¤aziçi Üniversitesi’nden bir ekibin yapt›¤› araflt›rmaya göre, küçük üreticilerin tasfiye edilmemesi için kooperatifler önemli. Sizce küçük üreticilerin bir araya gelmesi ifle yarar m›? Avrupa Birli¤i ülkelerinde üretici birlikleri var. Türkiye’de üretici birlikleri yasas› yeni ç›kt›. AB’deki tütün üreticilerinin, bizimkilere k›yasla, al›c›lar›na karfl› elleri çok daha güçlü. Onlar tek tek sözleflme yapm›yorlar, hep birlikte sözleflmenin koflullar›n› müzakare ediyorlar. Bizde de buna benzer yap›lar kesinlikle oluflturulmal› ve yavafl yavafl bafllam›fl durumda. Ürün destekleri de çok önemli. Son dönemde 30 “havza bölgesi” belirlendi ve oradaki 16 ürüne prim veril-
mesine karar verildi. Talebin oldu¤u, ihraç edilen ürünlerin desteklenmesi yerinde bir karar. Ancak, inan›lmaz olan, bu 16 ürün içinde tütünün olmamas›! Küresel piyasa dinamikleri aç›s›ndan nas›l görüyorsunuz tütün politikalar›n›? O kadar saçma politikalar söz konusu ki. Tütün asl›nda Türkiye’ye çok para kazand›ran bir ürün. Eskiden beri bu böyle. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son dönemlerinde borçlar›n ödenmesini sa¤l›yor. Buna ra¤men, önemi gözard› ediliyor. Politika üretenler, neoklasik ekonomiye göre arz-talep e¤rilerini dengelemeye çal›fl›yor. Ancak en son okudu¤um habere göre, tütün arz› talebin alt›na düflmüfl. fiunu bilmek gerekiyor, dünya sigara sektöründe her zaman Oryantal tütüne ihtiyaç olacak. Onun için Türkiye’de tütün üretimini istikrarl› hale getirmek lâz›m. Türkiye’de inan›lmaz bir plans›zl›k var ve bu gidiflat endifle verici. Tütündeki bu geliflmeler yeterince tart›fl›l›yor mu sizce? Meclis tutanaklar›na bakt›¤›mda bu konunun uzun uzun tart›fl›ld›¤›n› gördüm. Tütün Yasas› tart›fl›l›rken, muhalefet “bu asl›nda IMF’ye verilen kan paras›d›r, al›nan borcun karfl›l›¤› verilen diyettir” diyor. Ama özünde, içeri¤e dair, çiftçilere ne olaca¤›na dair pek bir fley söylenmiyor. Yasadan befl y›l sonra, AB Uyum Komisyonu toplant›s›na girdim. Ne zaman konu tütünle ilgili bir meseleye gelse, “konuyu uzmanlara havale edelim” diyorlar. Bu benim gayr›-siyasî siyaset dedi¤im fley. Siyaset yapmak lüzumsuz, talî bir fleymifl gibi görülüyor. “‹çeri¤i uzmanlara b›rakal›m” deniyor. Neoliberalizm tam da böyle bir fley: ‹fli teknokratlara havale etmek. Tütün dünya çap›nda bu kadar önemli bir ürünken, sigara yasaklar›n›n yayg›nlaflmas›n› nas›l aç›kl›yorsunuz? Çok saçma buluyorum. Tamam, ben de sigara içmiyorum, bazen rahats›z oluyorum, ama son uygulamalar› çok abart›l› buluyorum. Standardizasyon meselesi burada da gündeme geliyor. Oysa farkl› yerlerde farkl› politikalar uygulanmal›. Sigara karfl›t› kampanya ABD’yle özdefllefltirilir, asl›nda bu ifl ilk Nazi Almanyas›’nda bafll›yor. Hitler eskiden çok sigara içen bir adam, ama sonradan b›rak›yor ve sigaradan nefret ediyor. Dönemin tütün dergilerinde Hitler’in komik demeçlerini gördüm: “Üst üste yedi sigara içen adam ölür” gibi inciler. Nazi Almanyas›’ndaki sa¤l›kl› olma saplant›s›na göre, “ari ›rk sigara içmez, spor yapar, kendine dikkat eder, fliflman olmaz”. Bugün çok aflina oldu¤umuz laflar bunlar. Karikatürler ve propaganda afifllerinde “kim sigara içer?” diye soruluyor. “Komünistler, Yahudiler, Çingeneler, hafif kad›nlar ve homoseksüeller” deniyor. Bunlar›n hepsi sigara içer, ama saf Almanlar sigara içmez! 1940’larda devletin verdi¤i büyük paralarla “kamusal alanda sigara içilmesin” kampanyalar› yap›l›yor.
Söylefli: Didem Dan›fl
düzenleyerek ekicinin al›c›yla olan temas›n› tümüyle ortadan kald›r›yor. Bu durumda “düzenleyici, kollay›c› devlet” ortadan kalkm›fl m› oluyor? Devlet düzenleme yetkisini tarafs›z olarak çal›flt›¤› düflünülen bir otoriteye devrediyor. O da TAPDK, k›saca tütün düzenleme kurumu deniyor. Dünyada ve Türkiye’deki yönelim, birçok konuyu uzmanlardan oluflan kurumlar›n kontrolüne b›rakmak. TAPDK ilk kuruldu¤unda, içinde ekonomist, mühendis, doktor var, ama çiftçi, ziraat mühendisi ve tütün eksperi yok. Bu kurum, IMF’nin iste¤iyle tütün sektörünü düzenlemek amac›yla kuruluyor, ama içinde tütünden anlayan kimse yok. Bu kurulda al›nan kararlar “beklentilere yönelik tepkilerden” olufluyor. Öteki devlet daireleri ve sigara flirketleri aras›nda ç›kan çat›flmalarda al›nan kararlar o anki duruma göre veriliyor. Bu tür kurumlar geleneksel bürokrasiyi by-pass ediyor, bürokrasinin standartlaflmas›n› amaçl›yor. Tütün eksperleri bu süreci nas›l de¤erlendiriyor? Tütün eksperleri tütünün gradlanmas›, nas›l üretilece¤i, nas›l verim al›naca¤› gibi teknik bilgilere sahip kifliler. Ama ilk bafllarda TAPDK’n›n yönetici kuruluna al›nm›yorlar. Bu duruma içerliyorlar, zira gerçekten tütünü en iyi bilen onlar. Ancak kurumda memur olarak çal›fl›yor ve en çok ifli de onlar yap›yorlar. Dönem dönem tütün eksperlerinin TAPDK ile aras›nda çekiflmeler oluyor. Teknik ifllerde olmalar›na ra¤men tütün piyasas›n› da çok iyi bildiklerinden, k⤛t üzerinde fl›k gözüken neoklasik ekonomi teorisinin gerçek tütün piyasas›nda yürümeyece¤inin fark›ndalar. D›flar›dan ithal edilen projenin uygulanamaya¤›n›, uygulansa da kötü sonuçlar do¤urabilece¤ini görüyorlar. Tütün pazar›ndaki bu dönüflüm piyasadaki güç iliflkilerini nas›l etkiliyor? Tütün pazar›nda bir yanda sigara flirketleri var; Philip Morris, BAT, JTI, Imperial, European Tobacco gibi çokuluslu flirketler bunlar. Bunlar çok görünür aktörler de¤iller. Çiftçilerle sigara flirketleri aras›nda arac›l›¤›, yaprak tütün alan flirketler yap›yor. Bu flirketlerin birço¤u eskiden yerel sermayeyle kurulmufl al›c›lard›. Ancak, otuz sene içinde bu flirketlerin say›s› 59’dan 15’e düfltü. Onlar›n yerine piyasaya çokuluslu sigara flirketleriyle ifl yapan baz› çokuluslu yaprak tütün al›c›lar› giriyor. Yerel tütün al›c›lar› bu flirketlerle rekabet edemiyor ve ekarte oluyorlar. Yaprak tütün al›c›lar› asl›nda ekiciler ve sigara flirketleri aras›nda s›k›flm›fl durumda. Ekiciler muhatap olarak sadece tütün al›c›lar›n› görüyor ve bütün flikâyetlerini onlara iletiyorlar. Tütün al›c›lar›n›n aras›nda da inan›lmaz bir rekabet var. Ayakta kalan, hâlâ ifl yapabilen tütün al›c›lar› baz› uluslararas› standartlara uymak zorunda kal›yor. Çok güçlü bir sigara flirketi taraf›ndan tütün flirketlerine empoze edilmifl yeni bir standart tütün kutulama makinesi var mesela. Bunlar çok pa-
15
Foto¤raflar: Batur Gökçeer
12 B‹N TEKEL ‹fiÇ‹S‹ AYAKTA
A¤aç bile kaderine hükmetmeye çal›fl›r 12 bin Tekel iflçisi ayakta. 15 Aral›k’tan beri Ankara’da hükümetin flerrine, polis copuna, biber gaz›na, türlü çeflitli y›ld›rmaya, medyatik çarp›tmaya ra¤men kendilerine biçilen kefene girmemekte direniyorlar. Baflbakan unvanl› simsar›n “yatt›¤›n›z yerden maafl al›yorsunuz” dedi¤i Tekel çal›flanlar›n›n taleplerinin ne oldu¤unu, neden bir buçuk y›ld›r “yatt›klar› yerden” maafl ald›klar›n›, hükümetin “4 C” ad›n› verdi¤i düzenlemenin nas›l bir köle rejimi oldu¤unu Tek G›da-‹fl Sendikas›’n›n Tokat flube baflkan› Suat Karl›kaya’dan dinliyoruz... Türkiye’nin dört bir yan›ndaki Tekel iflçilerini Ankara’ya getiren sebepler neler? Suat Karl›kaya: Asl›nda, ilk k›r›lmay› Tekel’in özellefltirilmesiyle yaflad›k. Tekel’in özellefltirilmesi, Mesut Y›lmaz’›n baflbakanl›¤›nda gündeme gelmiflti. Sonra her hükümetin ajandas›nda yer ald›. 2007’de, Kemal Unak›tan’›n Maliye bakanl›¤› döneminde özellefltirildi ve British American Tobacco flirketine sat›ld›. Özellefltirme bizim k›rm›z› çizgimizdi. Elimizden geldi¤i kadar direndik, eylemler, grevler yapt›k, ama durduramad›k. Tekel özellefltirilince, oradaki iflçiler Yaprak-Tütün iflletmelerine gönderildi. fiimdi Yaprak-Tütün iflletmelerinin kapat›lmas› gündemde. Ama iflçileri baflka bir kurumda istihdam etmek yerine, 4 C kapsam›na almay› düflünüyorlar. Tekel d›fl›ndaki kamu iflletmeleri de Tekel fabrikalar›na tütün sa¤layan iflletmelerdi. Sigara fabrikalar› sat›l›nca, tütün sa¤layan Yaprak-Tütün iflletmeleri de otomatikman ifllevini yitir-
16
di. Baflbakan s›k s›k “biz kimseyi depolarda yat›ramay›z” diyor. Biz zaten bofl oturmaktan memnun de¤iliz. Öyle bir talebimiz hiç olmad›. Nedir talepleriniz? ‹flçilerin hemen hepsi senelerce sigara fabrikalar›nda makine çal›flt›rm›fl insanlar. Bizler baflka kamu kurumlar›nda yeniden ifle al›nmak istiyoruz. ‹flçilerin ço-
Tarihte insanlar köleli¤e karfl› mücadele etmifller. Bizimkine benzer flartlarda yaflad›klar› için ayaklanm›fllar. K›dem ve ihbar tazminat›n olmay›nca, istedi¤i zaman iflten atabilir. Ses ç›karamazs›n, emre itaat edersin –kölelik budur zaten. ¤u teknik eleman oldu¤u için baflka kurumlarda da ifl yapabilirler. ‹ki y›ld›r tüm siyasetçilere bunu söyledik. Hemen hepsi, “ne yani, alt›n›za bir de koltuk mu koyal›m” fleklinde, küçümseyen bir tav›rla yan›t verdi. Tayyip Erdo¤an sizin için “bofl bofl oturuyorlar” dedi. Yaprak-Tütün iflletmelerinde flu an ifl yap›lm›yor mu? Ha-
kikaten bofl bofl oturuyor musunuz? Do¤ru, bir buçuk senedir bofl oturup maafl al›yoruz. Sigara fabrikas›n› satt›¤›n zaman, Yaprak-Tütün iflletmeleri at›l kal›yor. O zaman da bize ifl kalm›yor. Ço¤umuz sigara fabrikas›nda elektrikçi, elektronikçi, motorcu, makineci, yani üreten insanlar›z. fiu anki at›l hal sürsün istemiyoruz. Çal›flabilece¤imiz, ekme¤imizin hakk›n› verebilece¤imiz, ama özlük haklar›m›z›n da korundu¤u bir istihdam paketi istiyoruz. Mesela, Köy Hizmetleri’nin iflçiye ihtiyac› var, bizi alm›yorlar. Alsa bile 4 C’yle alacak. Yani di¤er iflçiyle ayn› ifli yapacaks›n, o alacak 1300 lira, sen alacaks›n 550. Üstelik özlük hakk›n yok, güvencen yok. British American Tobacco, Yaprak-Tütün iflletmelerinden tütün alm›yor mu? Hay›r, adamlar kendi özel flirketlerinden tütün sa¤l›yor. Yaprak-Tütün iflletmeleri özellefltirilmedi, kapat›l›yor. Anlayaca¤›n›z, elimizi kolumuzu öyle bir ba¤lad›lar ki, flimdi rahat rahat “siz oturup maafl al›yorsunuz” diyebiliyorlar.
yapt›k, her yerde baflbakan›n karfl›s›na ç›kt›k ve sesimizi duyurmaya çal›flt›k. Dolay›s›yla, baflbakan Tekel iflçisini çok iyi tan›r. Seçim öncesinde hep “hele bir durun” diyordu. Ankara’ya daha önce geldi¤imizde, AKP’li Hayati Yaz›c› ve Salih Kapusuz’la bir görüflme yapm›flt›k. Kapusuz “siz bizim anlatt›¤›m›z› anlam›yorsunuz” demiflti. As›l anlamayan onlard›. Siyaset böyle bir hale gelmifl. Koltu¤un yumuflakl›¤›ndan m›d›r, bilemiyorum. Yöneticinin koltu¤u yöneticiyi yönetmeye bafllarsa, yönetici flahsiyetsiz olur. fiahsen Allah inanc› güçlü bir insan›m. Allah sana “kaderine raz› ol” demez. Kaderin için mücadele vermelisin. Mücadele verip kazand›¤›n hayatt›r senin kaderin. A¤aç bile kaderine hükmetmeye çal›fl›r. Gölgedeyse, günefle ulaflmak için uzar. Biz insanlar olarak neden kaderimize boyun e¤elim? Bir a¤aç kadar da m› olam›yoruz? Kaç y›ll›k iflçisiniz?
Eskiden devlete güvenip özel flirketlerden korkard›k. fiimdi bir gördük ki, devlet de flirket olmufl. Al›yor iflini elinden, hastanede asgarî ücretten temizlikçi yap›yor. Devlet bunu yap›yorsa, flirketler neler yapmaz!
Suat Karl›kaya
1971 do¤umluyum. Biri k›z, iki çocu¤um var. Hayati Yaz›c›’ya da söyledim: “Beni 4 C’ye gönder; açl›k, görmedi¤im fley de¤il. Ama sen beni de¤il, çocu¤umu 4 C’ye gönderiyorsun. Benim çocu¤um bu devlete düflman olur, bunu bil.” Aynen böyle söyledim. Sesini ç›karmad›. 1997’de Samsun Ball›ca Sigara Fabrikas› aç›ld›¤›nda ifle girmifltim. Fabrikan›n tafleron flirketinde elektrik ifllerini yap›yordum. Aslen Tokatl› oldu¤um için, ifle bafllad›ktan bir y›l sonra Tokat’ta sigara fabrikas›na geçtim. 2006’da da sendika seçimlerine kat›ld›m ve Tokat flube baflkan› oldum. AKP’ye oy veren çok arkadafl›n›z var m›? ‹flçi arkadafllar›n büyük ço¤unlu¤u AKP’ye oy verdi. fiu an çok piflmanlar. Dikkat edin, bir sürü baflörtülü arkada-
fl›m›z var eylemde. Tokat’tan kaç kifli geldiniz? 650 kifli geldik. Eskiden devlete güvenip özel flirketlerden korkard›k. fiimdi bir gördük ki, devlet de flirket olmufl. Al›yor iflini elinden, hastanede asgarî ücretten temizlikçi yap›yor. Devlet bunu yap›yorsa, flirketler neler yapmaz! Erdo¤an 22 Aral›k’taki aç›klamas›nda “evinize dönün” dedi ve taleplerinizi kabul etmedi¤ini ortaya koydu. Ne yapacaks›n›z? Türk-‹fl baflkanlar kurulu her hafta cuma günü bir saat ifl b›rakma karar› ald›. Her hafta birer saat art›r›larak direnifl sürecek. Ard›fl›k eylem karar› al›nmas› çok önemli. “Bu ifl sadece Tekel iflçilerinin de¤il, Türk-‹fl’in meselesidir” denmesi de içimizi rahatlatt›. Sonuç alana kadar buraday›z. Geceleri nerede bar›n›yorsunuz? Çok zor flartlarda mücadelemizi sürdürüyoruz. Temel ihtiyaçlar›m›z› gideremiyoruz. Kad›n arkadafllar› mümkün oldu¤unca misafirhanelere yerlefltirmeye çal›fl›yoruz. Biz erkekler de Türk‹fl binas›nda yerde yat›yoruz. Yedi günden sonra dün banyo yapabildim. Dikkat ederseniz, yüzüm parl›yor. (gülüyor) Sendika eve dönme karar› al›rsa, ne yapacaks›n›z? Olmaz öyle bir fley. Bu hareketin öznesi iflçilerdir. Bu bir halk hareketinin ilk k›v›lc›m›d›r. Ankara halk›n›n bize gösterdi¤i sevgi bunun iflaretidir. Baz› gazeteciler bizim için Ergenekoncu bile dedi. Ergenekoncular›n güya AKP’yi s›k›flt›rmak için bu tür fleyler yaratt›¤›n› söyleyenler var. Utanç verici bir durum. Ama halk, bunun bir ekmek hareketi oldu¤unu gördü. Polis bizi ezip geçti, bir pet flifle bile f›rlatmad›k. Demokratik mücadele yürütüyoruz. Tafl k›ran arkadafllara “ellemeyin, dövsünler bizi” dedik. Havuzun içinde, iflçi arkadafllardan biri ›slanm›fl, elindeki ekme¤i havaya kald›r›yordu. Bizim amac›m›z› aç›klayan bir sahne bu. Ekme¤in ve do¤ru fleyin peflinde olan insanlar›n halk da peflinden gelir. Bu direnifl art›k halk hareketi olmaya do¤ru gidiyor. Protesto için soyunup havuza giren iflçiler oldu. Baz›lar› da polis sald›r›s›ndan kaç›p havuza düfltü. So¤uktan hastalananlar var m›? Bir sürü arkadafl›m›z›n yüzünde yaralar ç›kt›. So¤uktan m›, gazdan m›, bilemiyorum. Sald›r› s›ras›nda Mufl’tan bir arkadafl›m›z›n beli k›r›ld›. Bize niye bu zulmü yapt›lar? Korkudan. Tarihe bakt›¤›nda, iktidardan düflmekten korkanlar›n sonunun ayn› oldu¤unu görürsünüz. Karun mal›n›, Firavun da iktidar›n› kaybetmekten korkuyordu. Karar›m›z aç›k, dönmemek üzere geldik. Ayr›ca biz burada Diyarbak›rl›yla Tokatl›n›n ekme¤ini bölüfltü¤üne tan›k olduk. Sa¤c›s›yla, solcusuyla, ateistiyle, dincisiyle hep beraber ekmek mücadelesi veriyoruz. Yukar›dakiler bundan korkuyor iflte. Onlar bizim halimizden anlam›yor ama, biz bir flekilde anlataca¤›z.
Söylefli: ‹rfan Aktan - Eda Özdek
Hikâyeye bafltan bak›nca, nas›l bir oyuna getirildi¤imiz anlafl›l›yor. Tekel’i sat, Yaprak-Tütün iflletmelerini at›l b›rak, bir-iki y›l iflçileri bofl yat›r, sonra da kap› d›flar› et! 31 Aral›k’tan itibaren bizim iflletmelere kilit vurulacak. Sadece dört iflletme hazirana kadar aç›k olacak, onlar›n da elindeki tütün bitince kap›lar›na kilit vurulacak. Ankara’da direniflteki iflçilerin hepsi Yaprak-Tütün iflletmelerinden mi? Hepimiz Yaprak-Tütün iflletmelerinde çal›fl›yoruz. Birço¤umuz Tekel’in sigara fabrikalar›ndan buraya aktar›ld›k. Tekel özellefltirilince, siyasetçiler günü kurtarmak için bizi oraya göndermiflti. Yoksa daha 2007’de bize 4 C yöntemini uygulamak istiyorlard›. Ama biz direnince, böyle bir yönteme baflvurdular. British American Tobacco Tekel’i sat›n ald›ktan sonra kaç iflçiyi istihdam etti? Özellefltirmeden önce 3 bin sigara fabrikas› iflçisi vard›. Tobacco 400 civar›nda iflçi b›rakt›. 2600’ü de Yaprak-Tütün iflletmelerine geçti. Zaten alt› sigara fabrikas› vard›, beflini kapatt›. Bir tek Samsun Ball›ca fabrikas› çal›fl›yor flu an. Bütün makineleri orada toplad› adam. fiu anda direniflte 2600 iflçi mi var? Hay›r, bir de eskiden beri Yaprak-Tütün’de çal›flan 9 bin iflçi vard›. Dolay›s›yla flu an yaklafl›k 12 bin kifli bu mücadeleyi veriyor. British American Tobacco niye baflka flirketlerden tütün almay› tercih ediyor? Yaprak-Tütün iflletmelerinin üretti¤i tütünün maliyeti daha m› fazla? Öyle oluyor. Çünkü özel flirketler asgari ücretle iflçi çal›flt›r›yor. Oradaki iflçilerin durumu daha vahimdir. Hükümet neden sizi 4 C kapsam›nda ifle al›yor? Do¤rudan iflinize son veremez mi? Direniflten mi çekiniyor? Devlet sanki bize ac›yor da ihtiyac› olmad›¤› halde düflük maaflla ifle al›yor alg›s› yarat›yor. Halbuki devletin bize ihtiyac› var. O yüzden bizi 4 C kapsam›nda baflka kamu kurumlar›nda istihdam edece¤ini aç›kl›yor. 4 C sistemi nedir? Ben flu anda 1300 lira maafl al›yorum. 4 C sisteminde ise 550 liraya çal›flt›rmay› planl›yorlar. Sigortas› var, ama dört ay çal›fl›rsan iki gün izin alamazs›n. ‹hbar ve k›dem tazminat› yok. Sadece maafl›n› al›yorsun; kaderin müdürün iki duda¤› aras›nda. Alt› ay çal›flt›r›p iflten atabilir. Ayr›ca, 4 C’de y›lda on ay çal›fl›yorsun, iki ay bofltas›n. Boflta oldu¤un aylarda maafl filan yok. Tarihte insanlar köleli¤e karfl› mücadele etmifller. Bak›yorsun, bizimkine benzer flartlarda yaflad›klar› için ayaklanm›fllar. Çünkü k›dem ve ihbar tazminat›n olmay›nca, adam istedi¤i zaman iflten atabilir seni. Ses ç›karamazs›n, verilen emre itaat edersin –kölelik budur zaten. Tekel’in özellefltirilmesi sürecinde genel ve yerel seçimler oldu. Seçim öncesinde size ne tür vaatlerde bulunuldu? Adana’da Erdo¤an’›n otobüsünün önüne atlad›k, Tokat’ta büyük mitingler
17
TEKEL ‹fiÇ‹LER‹ ANLATIYOR
Sömürgelerdeki köleler gibiyiz Tekel’in Yaprak-Tütün iflletmelerinde çal›flan Fad›l Elçi, Süleyman Tunç, Ramazan Ercan (Ad›yaman), Mustafa Alacal›o¤lu, Mustafa Tosun (‹stanbul), Hüsniye Bayram (‹zmir) ve Arzu Gündefl (Manisa) anlat›yor… rum. Slogan›m›z da bellidir: Ölmek var, dönmek yok! Biz zaten ölmüflüz; kaybedecek hiçbir fleyimiz kalmam›fl. Soruyorum yetkililere, baflbakana, bakanlara: 500 lirayla nas›l geçiniriz? 400 kira; iki çocuk, eflime verdi¤im ayl›k 710 lira nafaka! Ne yiyip ne içece¤im? Ad›yamanl› arkadafllar›m ad›na söylüyorum: Ölünceye kadar buraday›z. Bizi ne biber gaz› ne de cop y›ld›r›r. Haklar, cop ve gazla durdurulamaz. Bize destek veren Ankara halk›na, medyaya teflekkür ediyorum. Tabii hiç vermeyen yandafl medya da var. Onlar› k›n›yorum. Medyan›n bir ahlâk› varsa, çektiklerimizi haber yapar. Ad›yaman’da birçok insan›m›z Zaman gazetesine aboneydi. Arkadafllar›m›zla karar ald›k, bundan böyle ölünceye kadar emekçinin yan›nday›z. Bizim Ad›yaman halk› genelde Millî Selametçidir. Televizyonda solcular›n eylemlerini görünce,
Foto¤raflar: Batur Gökçeer
Fad›l Elçi: 38 yafl›nday›m. 12 y›ld›r Ad›yaman Tekel’de çal›fl›yorum. Bizim iflletmeyle birlikte ‹zmir, Manisa ve Samsun, di¤er Yaprak-Tütün iflletmelerinden farkl› olarak faaliyetini sürdürüyor. Bayanlar tütünü k›r›yor, biz de makinelerden tongaya denk yap›p istifliyoruz. Çok a¤›r de¤il, gücümüze göre bir ifl. Üç çocu¤um var. Eflim ev han›m›. Bir süredir tedirgin durumday›z. Bizi 4 C’ye göndereceklerine, tamamen kovsalar daha iyi. Süleyman Tunç: Ben de Ad›yamanl›y›m. 11 senelik iflçiyim. Dört çocuk babas›y›m. 4 C’de maafl›m›z›n 550 lira olaca¤› söyleniyor. Bu da do¤ru de¤il, çünkü sadece on ay çal›fl›lacak, y›la vurdu¤unda, ayda 400 lira geçecek elimize. Elçi: Burada ne kadar direnece¤imiz belirsizdir. Tunç: Bizde vazgeçmek olmaz. Ad›yaman’daki ailelerimiz bas›n aç›klamas›
run, Tekel iflçilerinden befl milyardan az borcu olan varsa, bile¤imi keserim. Mustafa Alacal›o¤lu: Biz ‹stanbul Yaprak-Tütün’de çal›fl›yoruz. Tekel özelleflti¤inde, ‹mam diye bir arkadafl›m›z vard›, intihar etti. ‹mam 32-33 yafl›ndayd›. Mustafa Tosun: Tekel özellefltirilince Yaprak-Tütün iflletmesine gönderildik. ‹mam yeni iflyerindeki insanlarla uyuflamad›, iki-üç ay sonra intihar etti. Hepimiz illâ ki uyum sorunu yaflad›k yeni iflçilerle. Bir süre sonra kaynafl›yorsun, ama çok kolay olmuyor. Nas›l ki askere gitti¤inde üst tertiplerle uyum sorunu yafl›yorsan, orada da oluyor. Adam sana üst devre muamelesi çekiyor. “Sen yenisin, daha fazla çal›fl” filan diyor. ‹flçi de pek birbirini tutmuyor. Tam al›fl›yorsun, bu sefer baflka yere gönderiyorlar. Elçi: Mesela bizim fabrikada çal›flan adamlar var; evi Elaz›¤’da, Diyarbak›r’da... Yani hem yeni geldi¤i yerde s›k›nt› çekiyor, hem ailesi s›k›nt› çekiyor. Arkadafl›m›z var, inan han›m› ve k›z› psikolojik tedavi görüyor. Çünkü evi Elaz›¤’da, kendisi Ad›yaman’da. Elaz›¤’daki iflletmeden Samsun’a, oradan Ad›yaman’a gelmifl. Bu adam gelece¤ini görmedikten sonra Elaz›¤’daki ailesini nas›l tafl›s›n? Bu halde olan yüzlerce iflçi var. Tosun: Düzen kuram›yoruz.
Express’le hasbihal eden Tekel çal›flanlar› (soldan sa¤a): Ramazan Ercan, Mustafa Alacal›o¤lu, Yunus Durdu (Tek G›da-‹fl Cevizli fiube Baflkan›), Mustafa Tosun, Fad›l Elçi... Süleyman Tunç, Hüsniye Bayram ve Arzu Gündefl ise maalesef objektifimizin azizli¤ine u¤rad›. Bin kunduz, bin özür.
yapm›fl, onlara da gaz s›km›fllar. Ramazan Ercan: Baya¤› gaz s›km›fllar çocuklar›m›za. Ben Tekel’e gireli 12 y›l oldu. O zaman t›¤ gibi delikanl›yd›m. fiimdi yafl›m olmufl 36. Kronik bronflit bafllad›. Tek sebebi de tütün tozu. Mezara kadar bize efllik edecek bir hastal›kt›r bu. Fad›l abi dedi ki, gücümüze göre bir ifltir. Yanl›fl. ‹nsan gücünü zorlayan bir ifl bizimki. Ad›yaman’da 400 lira kira ödüyorum. ‹ki çocu¤um var. Büyü¤ü Ad›yaman birincisidir. Ama devlet, çocu¤umun gelece¤ini karart›yor. Polis bize gaz s›k›p sald›rd›¤›nda dokuz yafl›ndaki küçük o¤lum arad›, a¤l›yordu. Büyü¤ü 14 yafl›nda, a¤lam›yor. Dedim ki, “o¤lum, flaka yap›yoruz, oyun yap›yoruz, sald›r› filan yok”. 17 y›ll›k evliydim. ‹nan ki iflimizin bitece¤i gündeme s›k s›k gelince, bunal›ma girdim, on ay önce eflimden ayr›ld›m. Hâlâ da psikolojik tedavi görüyorum. Bize yap›lanlar› fliddetle k›n›yo-
18
“bunlar bölücüdür” derdik. Ama gelip birebir görünce, inan›n duygular›m›z çok de¤iflti. Hepimiz burada solcu olduk, komünist olduk. E¤er komünistlik hak aramaksa, bu ülkenin en büyük komünisti benim. Elçi: Hak aramak komünistlikse, hepimiz komünistiz. Ercan: Balyalar›m›z 50 ila 70 kilo aras›d›r. Araflt›r›n, inceleyin; tespitlidir, belgelidir: Ad›yaman’da, ilçeleriyle birlikte, 750 personelimiz var. Bunlar›n en az 500’ünde bel veya boyun f›t›¤› vard›r. Biz hamall›k yap›yoruz, yan gelip yatm›yoruz. Sabah 7 akflam 5, dokuz saat çal›fl›yoruz. Günde bir buçuk saat molam›z var. Sonras› paso hamall›k. Gençli¤imiz gitti, hayat›m›z gitti. Tamam, karfl›l›¤›nda maafl›m›z› ald›k, ama bu bizim hakk›m›zd›. Devletin bize yan›t› 4 C gibi kölelik sistemi olmamal›yd›. Zaten ço¤umuz bankalara teslimiz. Ad›yaman Vak›f Bank’a so-
Alacal›o¤lu: Ancak yaflayan bilir. Bizim anlatmam›zla anlayamazs›n›z. Tosun: 4 C’ye gönderdiklerini farz edelim. ‹ki çocu¤um var, okula gidiyorlar. Bu çocuklar› nas›l al›p da baflka bir okula gönderece¤im? Hangi parayla? Gidecekleri okulda uyum sorunu yaflayacaklar... Ercan: Genelde Yaprak-Tütün’de çal›flanlar›n problemleri a¤›r oluyor. Köylü tütünü ham haliyle bize getirince, bak›m›n› yap›p depoya sakl›yoruz. Bak›m denen fley ilaçlamad›r. Daha sonra depodan ç›kar›p açt›¤›nda, inan ki o ilac›n kokusunu, b›rak 1300 liral›k maafla, 10 milyara çekmezsin. Ayn› Frans›zlar›n sömürgelerindeki köleler gibiyiz. ‹nan›n, köleler gibi çal›fl›yoruz. Elçi: Türkiye’deki en düflük iflçi maafl›n› al›yoruz. Ama buna da flükür diyoruz. Tunç: Asl›na bakarsan, burada direnerek, köle gibi çal›flmaya bile raz› oldu¤umuzu söylüyoruz. Ama devlet diyor ki,
HÜSN‹YE BAYRAM - ‹ZM‹R BALATÇIK YAPRAK-TÜTÜN ‹fiÇ‹S‹
Limon gibi Hüsniye Bayram: Bizim çal›flma ortam›m›zda kolay kolay herkes duramaz. Günde 28 balya s›y›r›yoruz. Herkeste ya bel f›t›¤› ya ast›m ya bronflit var. Nefes darl›¤› çekiyoruz. Sa¤lam bir kifli bulamazs›n. En gencimiz 40 yafl›nda, bu yafltan sonra, bu sa¤l›kla kim al›r bizi ifle? Sendikal› olmam›za ra¤men, örgütlü de¤ildik asl›nda, hep “bize dokunmayan y›lan bin yaflas›n” diye düflündük, o mant›kla hareket ettik. Bugün iflyerlerimiz kapat›l›yor, buna hay›r diyoruz. Y›llarca eme¤imizi verdik, sa¤l›m›z› verdik. Bizi limon s›kar gibi s›k›p posam›z› at›yorlar. Ayl›kla çal›flan emekçi insanlar›z, baflbakan›n dedi¤i gibi yatarak para kazanm›yoruz. 15 dakikada bir, balya s›y›rarak para kazan›yoruz. Biz aileleri-
mizi geçindiren bireyleriz. Sadece ekme¤imizi istiyoruz. Buraya gemileri yak›p geldik, dönmeyece¤iz. ARZU GÜNDEfi - MAN‹SA YAPRAK-TÜTÜN ‹fiÇ‹S‹
4 C ölüm demek Arzu Gündefl: Ç›kar›lan arkadafllar›n hepsi 4 C’ye gönderildi, çünkü fabrikalar› Teksasl›lara sat›ld›. Yaprak-tütünleri kapat›p bize 4 C yolunu gösteriyorlar. 4 C kölelik düzeni, hiçbir sosyal hakk›m›z›n olmamas› demek. Maafllar›m›z üçte bir oran›na iniyor. Yirmi y›ld›r bu kurumda çal›fl›yoruz. Emekli de olam›yoruz. 18 y›l mevsimlik iflçi olarak çal›flt›r›ld›k, sigortam›z ödenmedi. Tazminat›m›z düflük, maafl›m›z düflük olacak. fiimdi de iflimiz bitiyor. Buradan geri dönüflümüz yok. 4 C bizim için ölüm demek.
miyordum. Bu devlet öyle bir fley yapm›fl ki, herkes herkese düflman olmufl. Kimse kimseyi tan›m›yor. Tan›y›nca, anl›yorsun ki, asl›nda kaderin ayn›d›r. Alacal›o¤lu: As›l aç›l›m› burada biz yapt›k. Birbirimizi tan›d›k. Kürt, Alevi, Sünni, Türk ayr›m›m›z yok. Partimiz de yok. Tosun: Bizim partimiz ekmek partisi. Elçi: Polis bize gaz att›, ama suç o emri verende. Yoksa polis de halk adam›. Emre karfl› gelse onu da iflten atarlar. Ercan: Fad›l abi, zaten zengin adam›n çocu¤u polis olmaz. Ama polis de geldi¤i s›n›f› unutuyor. Gariban çocu¤u oldu¤unu unutuyor. Elçi: Remo, ekmek ekmek! Vallahi ekmektir onun derdi. Ercan: Kiflilik olacak adamda, kiflilik! Emekçi adam, emekçi adama sald›rmaz. Fad›l: Kiflilik, onu yönetende olacak. Ercan: Gün gelecek, bunun hesab›n› verecekler. Fad›l: Allah hesap sorsun. Bizim buna gücümüz yetmez. Ercan: Bizim oy gücümüz var. Bunlar› gömebiliriz sand›¤a. Alacal›o¤lu: Tayyip Kas›mpafla’ya geldi¤inde gittik, derdimizi anlatmak istedik. Ama o bizi halka k›rd›rmaya çal›flt›. Tosun: ‹stanbul’daki 150 Tekel iflçisi olarak bu ay›n bafl›nda gitmifltik Kas›mpa-
Samsunlu iflçi arkadafl dedi ki, Do¤ulular› böyle bilmiyordum. Ben de dedim ki, ben Samsunlular› böyle bilmiyordum. Bu devlet öyle bir fley yapm›fl ki, herkes herkese düflman olmufl. Tan›y›nca anl›yorsun ki, asl›nda kaderin ayn›d›r. fla’ya. Baflbakan konuflmas›n› bitirince, kalk›p “Tekel iflçisi sizden müjde bekliyor” dedik. “Oturun” dedi bize. Zaten bu olaylar›n bafllang›c› o güne denk geliyor. Dedi ki, “Yan gelip yatmak yok; devletin mal› deniz, yemeyen domuz hesab› olmaz. O iflleri geçeceksiniz” dedi. Alacal›o¤lu: Kas›mpafla taraftar› filan gelmiflti oraya. Bize sandalye f›rlatt›lar. Halbuki onlar›n da ço¤u iflsizdi. E¤er yan›t verseydik, tam iskeledeydik zaten, kesin bizi denize dökeceklerdi. Tosun: “Hainler, bölücüler, ç›k›n d›flar›” dedi oradaki halk bizlere. Kelimeye bak! Tayyip’i eskiden ne kadar çok seviyorsam, flimdi o kadar nefret ediyorum. Önceden çok seviyordum. Alacal›o¤lu: Tayyip cezaevindeyken onun kap›s›nda jandarmayd›m. Bize “as-
ker bey” derdi. Bizi getirdi¤i hale bak. Ama dönmeyece¤iz. Yozgatl›y›m aslen. Bugün 4 C’de çal›flan bir arkadafl›m geldi ziyarete. ‹ki ayl›k ç›k›fltalar flimdi. Hani y›lda on ay çal›yorlar ya... “4 C’ye gelmemek için her fleyi yap›n” dedi. Tosun: 4 C deyince insan›n akl›na cezaevi ko¤uflu geliyor. Cezaevi yine iyidir, yemek veriyor, çal›flt›rm›yor. Çocu¤uma söz verdim: Hakk›m› almadan eve dönmeyece¤im. Üstelik beni devlet büyüttü. fiimdi de aç b›rak›yor. Ben yetifltirme yurdunda büyüyüp bu ifle girdim. Yetifltirme yurdundan Tekel’e 350 kifli geçtik. Anlayaca¤›n anam-babam, akrabam da yok. Tek yol h›rs›zl›k. Can›n yan›nca, birinin can›n› yakacaks›n elbet. O da devletin suçu, benim de¤il. Ercan: 4 C’de çal›flan arkadafllar “ölün, ama gelmeyin” diyor. Cezaevi bundan çok daha iyidir. Ben 1995’te cezaevinde de yatt›m. Ad›yamanspor maç›nda polis sekiz yafl›ndaki çocu¤a cop vurdu. ‹nsan olarak dayanamad›m, vurdum polise, çenesi k›r›ld›. ‹nan›n cezaevi 4 C’den iyidir. Buradaki direnifle gelip de ifle gitmedi¤i için ifl akdi feshedilen arkadafllar›m›z var. Benim de asl›nda yar›n sabah iflte olmam lâz›m, ama gidemiyorum. Onursuz ölece¤ime, onurumla ölürüm daha iyi. Ekmek davas›nda olmasak, polise gereken dersi verirdik. Kimseden çekincemiz yok. O da devlet memuru, ben de devlet memuruyum. Sekiz saatlik Ad›yaman-Ankara yolunu 14 saatte geldik. Polis üç yerde GBT kontrolü yapt›. Ama biz yaflayan ölüyüz. Bundan sonra bizi korkutamazlar. Son sözüm fludur: Bizi nah y›ld›r›rlar!
Söylefli:‹.A.- E. Ö.
hay›r, illâ seni açl›ktan gebertece¤im. Ercan: Diyorum ya, ayn› sömürgeciler gibi, hiçbir insaflar› yok. Hani beyaz adamlar zenci adamlar›n can›n›n ac›mad›¤›n› san›rlarm›fl ya. Bunlar da bizim ac›mad›¤›m›z›, ac›kmad›¤›m›z›, hastalanmad›¤›m›z›, evlilik problemleri yaflamad›¤›m›z› san›yorlar. Doktora gidiyorum, diyor ki, “senin hastal›¤›n a¤›rd›r, tozlu yerde çal›flmayacaks›n”. fiaka gibi! Raporlar›m belgelidir, ispatl›d›r. Doktor bana çal›flamaz raporu veriyor, ama ben onu götürüp iflyerime veremiyorum. Ölümüne çal›flmak zorunday›m çünkü. Alacal›o¤lu: Çal›flamaz raporunu götürürsen, emekliye ayr›l›yorsun. Daha da ifl bulam›yorsun. Ercan: Da¤dan inenlere, ki onlar da insan evlad›d›r, sayg› duyuyorum, onlar›n da bir görüflü filan vard›r ama... Biz kar›ncay› incitmeyen insan›z. Yani diyorum ki, devletin bize sayg›, sevgi göstermesi için illâ insan öldürmek mi lâz›m? Muhalefet de görevini yapm›yor. Yahu, en az›ndan bir gün Meclis’e gitmeyin, protesto edin. Ölür müsünüz? Tunç: Allah ö¤renci milletinden raz› olsun. Ercan: Bize bugün destek verenler, Ankara halk› ve ö¤renci milletidir. Bir tek onlar samimi destekçimizdir. Sonuçta ö¤rencinin gelip benden oy isteme durumu yok. Adam adaletsizli¤e karfl› oldu¤u için gelip bu so¤ukta destekliyor beni. Ben iflçi olarak onun bu iyili¤ini unutacak kadar nankör de¤ilim. Bir ö¤renci geldi, “üniversiteden at›lal› iki y›l oldu, babam Siirt’te çoban. Beni hâlâ okuyor san›yor” dedi. Ben ona a¤lad›m, o bana a¤lad›. Ama bizim dik duruflumuzu bir gün herkes görecek. Yerel seçimlerde AKP’ye oy verdim, ama o da arkadafl hat›r›. Gelen de gideni aratm›yor, o da bir gerçek. Kad›nlara 20 liral›k çocuk deste¤i veriyorlar ya, kad›n›n bafl›n› kessen de “illâ ki Tayyip” diyor. Anlamad›m gitti bu milleti. Köle gibi onun nafakas›n› bekleyece¤ine, bu ülkenin sahibi olarak ifl ve afl iste. Biz mücadelenin içinde de¤ilken, gözlerimiz kapal›yd›. Ama art›k bu gözler aç›ld›. Daha da ölünce kapan›r ancak. Elçi: Ad›yaman’›n girifli var, ç›k›fl› yok. Kör memleket. Tütün d›fl›nda hiçbir geliri yok. Herkes büyük flehirlere göç ediyor. Orada da tekstilde ayl›k 200-300 liraya çal›fl›yorlar. Ercan: Ayl›k giderimi sayay›m sana: 710 lira nafaka, 400 lira kira, 700 lira banka taksidi. Maafltan ne kald›? Soruyorum baflbakana, ne yiyeyim ben? Sen maafl›m› 1300’den 500’e düflüreceksin, k›dem ve ihbar tazminat›m yok, ne yapay›m ben? fiu anda 30 bin liral›k borcum var bankaya. Borç azalm›yor, art›yor. Sistem zaten beni kafese t›km›fl. Sen daha nereye sürüklüyorsun! Köyden flehre göç eden insanlar ne yaps›n? Ad›yaman’da en kötü ev, 300 lira. Adam köyünde rahat rahat geçinirken ç›kard›n köyünden. Bu nas›l zulümdür, bu nas›l iflkencedir! Samsunlu iflçi arkadaflla geçen akflam sabaha kadar oturup konufltuk. Dedi ki, ben Do¤ulular› böyle bilmiyordum. Ben de dedim ki, ben Samsunlular› böyle bil-
19
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
Soldan sa¤a: Ersin Albuz, Mahmut fievik, Mithat Ercan
B‹RLEfi‹K TAfiIMACILIK ÇALIfiANLARI SEND‹KASI ÜYELER‹ ANLATIYOR
Resmin bütününü görmek lâz›m TCDD, özellefltirmelerden ziyadesiyle pay›n› alan kamu kurulufllar›ndan. ‹fl hastal›klar›n› tedavide uzman hastaneleri, meslekî e¤itim veren okullar›, dikimevleri, temizlik flirketleri ve en son gifleleri özellefltirildi. Sivas’taki vagon fabrikas› çal›flm›yor, Eskiflehir lokomotif fabrikas› sadece montaj yap›yor. Adapazar› yolcu vagonu fabrikas› Korelilere sat›ld›. Personel say›s› azalt›l›yor, ifl yükü ve çal›flma süresi art›r›l›yor, kazalar ve can kay›plar›na davetiye ç›kar›l›yor. Sab›r tafl› olsa çatlar. Demiryolu emekçilerinin 25 Kas›m ve 16-17 Aral›k eylemlerini ve ötesini BTS üyelerinden dinliyoruz... 25 Kas›m grevini ve sonras›nda arkadafllar›n›z›n a盤a al›n›fl›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Mithat Ercan: (25 senelik makinist, BTS ‹stanbul 1 no’lu flube sekreteri) Kamu çal›flanlar› hareketi, biliyorsunuz, toplumsal muhalefetin olmad›¤› 1990’lar›n bafl›nda bafllad› ve öne ç›kt›. Sendikalaflma sürecinde iktidarlar›n bize dayatt›¤› 4688 say›l› yasadan ve devlet güdümlü sendikalardan dolay› sekiz-dokuz y›ld›r, tiyatro dekoru gibi, geçerlili¤i olmayan toplu görüflme masas› etraf›nda, hiçbir ekonomik, demokratik, sosyal talebimizin hayata geçirilmedi¤i bir süreci yaflad›k. Art›k bunun t›kand›¤› noktaya, yani grev ve toplu sözleflmeyi kazanmadan sendikan›n bir anlam› olmad›¤›nda devlet güdümlü sendikalar›n da hemfikir oldu¤u noktaya geldik. Kamu-Sen de bir-iki noktada KESK’le ortaklaflarak 25 Kas›m’da toplu sözleflme için grev aflamas›na geldi. Böylece, 25 Kas›m’da son yirmiotuz y›l›n belki de en kat›l›ml› grevi gerçeklefltirildi. Bizim iflkolumuzun yap›s› ifl b›rakma eylemine çok yatk›n. Di¤er iflkollar›nda ifl b›rakma kendini çok göstermez, ama bizde ifl b›rakma dendi¤i an, trenlerin durmas›yla, “iflte grev bu!” denebilecek bir resim ç›k›yor ortaya. 25 Kas›m’da bunu gösterdik. Bu kadar kamu çal›flan› sendikas›n›n içinde BTS’nin öne ç›kmas› iktidar› rahats›z etti san›r›m. 25 Kas›m’dan sonra, 16 arkadafl›m›z hukuksuz bir flekilde a盤a al›nd›. A盤a alman›n hukuksuzlu¤unu anlatmam›za ra¤men, bu hukuksuzluk devam etti. Yaz›flmalar›m›za cevap gelmeyince, 16 Ara-
20
l›k’ta saat 22’den itibaren tekrar trenleri durdurmak zorunda kald›k. 16-17 Aral›k’taki iki günlük eylemimiz de iflverenin elindeki her türlü yetkiyi kullanarak uygulad›¤› bask›lara karfl›n baflar›l› oldu. ‹flkolumuzdaki bu ç›k›fltan iktidar çekiniyor tabii, çünkü bu k›v›lc›m arkas›na birilerini al›rsa diye korkuluyor. Onun için 16-17 Aral›k’taki eylemimizden sonra bize sald›rd›lar, bu defa 39 kifliyi daha a盤a ald›lar. Ankara’ya gidip ola¤anüstü baflkanlar kurulumuzu toplayarak sürece müdahale etmek istedik. Ulaflt›rma bütçesinin görüflüldü¤ü gün, Meclis’in önünde kitlesel bir bas›n aç›klamas› yapt›k. Süreci anlatt›k, taleplerimize cevap
Emek hareketlerini, bu bölük pörçük görünen, her biri kendi kanal›ndan hareket eden yap›lar› bir araya toplayarak siyasî bir inisiyatife, toplumsal bir muhalefete dönüfltürüp cephe mant›¤›yla hareket edilmesini gerektiren bir dönemdeyiz. almazsak daha tepkili olaca¤›m›z› söyledik. Baflkanlar kurulumuzda ald›¤›m›z karar gere¤i genel müdürlükte “iflgalvarî” bir eylem bafllatt›k. O iflgal ve bir tak›m milletvekillerinin destekleri sonucu, ilk a盤a al›nan 10 kiflinin iflbafl› yapmas› konusunda esnediler. Biz hepsi ifle dönecek diye bast›rd›k. 21 Aral›k’ta iflveren biraz daha yumuflad›. Teftifl kurulu müfettifli ve genel müdürün görevlendirdi¤i bir genel müdür muavini taraf›ndan iflyerlerine döndü¤ümüzde, ifadelerimizin al›nmas›n›n ard›ndan iflbafl› yapabilece¤imiz konusunda teyid ald›k. Sendikal› arkadafllar›n›z›n greve kat›l›m› nas›ld›? Kat›lmayan var m›yd›?
Ercan: Hiçbir sendikaya üye olmayan, sendikal sürecin d›fl›nda duranlar biraz korkan, çekinen insanlar. Bizim iflkolunda sendika say›s› befli buldu. Aktif konumdakiler Kamu-Sen, KESK ve Memur-Sen’e ba¤l› sendikalar. Memur-Sen üyeleri, Kamu-Sen’le yapt›¤›m›z bu eylemde hükümetten yana tav›r koyarak bizi engelleme yoluna gittiler. 25 Kas›m’da, 16-17 Aral›k’ta iki-üç tren çal›flm›flsa, o sendikan›n elemanlar›n›n marifetidir. Grev k›r›c›l›k yapt›lar. MemurSen’deki bürokratlarda flöyle bir yap› var: ‹ktidar›n sendikas› hangisiyse o sendikan›n eleman› oluyorlar, koltuklar›n› korumak için. Bizim sendikam›za üye olup da greve kat›lmayan yok. Ama biz alana ç›kmad›k, iflyerimizdeydik, çünkü karfl› sendikan›n elemanlar›yla köfle kapmaca oynuyoruz. Buray› terk edersek bir makinist, bir kondüktör buldu¤u an treni çal›flt›rabiliyor. Mahmut fievik: (25 senelik tren teslim memuru, BTS malî sekreteri) 25 Kas›m’daki grevden sonra, genel müdürlü¤ümüz “prestijimiz sars›ld›” diye bir aç›klama yapt›. “Prestijimiz sars›ld›” mant›¤›yla 16 arkadafl›m›z haks›z yere a盤a al›n›nca, bu haks›zl›¤› dile getirmek için 16-17’sinde tekrar grev yapt›k. Bu, arkadafllar aras›nda dayan›flmad›r. “Biz beraberiz ve arkadafllar›m›z› ifle döndüreceksiniz” dedik. Memur-Sen baflta “biz gerekirse 100 saat eve gitmeyiz, trenleri çal›flt›r›r›z” demifl. Çal›flt›rsalard›, biz mi engelledik? Peki niye çal›flt›rmad›lar trenleri? fievik: Onlar›n taban› beraber çal›flt›¤›m›z arkadafllar›m›z. Yani Memur-Sen’in taban› da size destek verdi... fievik: Tabii. “Sizin götürmedi¤iniz treni biz niye götürelim?” dediler. Ama onlar için grev k›r›c› deniyor.... fievik: Merkez öyle tabii, ama tabanlar› farkl›. ‹nsanlar o tip sendikalara, yani iflveren taraf›ndan kurulmufl sendikalara niçin giriyor? Ufak tefek beklentileri vard›r, lojman gibi. Ama esas olarak haklar›n› kimin arayaca¤›n›, kimlerin kimleri savunaca¤›n› çok iyi bilirler, bafllar›na bir fley geldi¤inde, ilk BTS’ye baflvururlar. Dostluk iliflkimiz de var. Düflünün, bir trende befl personel var. Yeme¤ini beraber yiyorsun, çay›n› içiyorsun, sohbet ediyorsun, saatlerce beraber gidiyorsun veya burada 12 saat birlikte çal›fl›yorsun. Bu durumda insan “onun yapmad›¤› ifli ben yapar›m” diyebilir mi? Halk›n tepkisi nas›ld›? Bas›na yans›d›¤› kadar flikâyet var m›yd›? fievik: Halk›n tepkisi dedi¤imiz, gerici bas›n ve bir tak›m tutulmufl insanlar. Biz bunlar› tespit edebildik. Ayn› adam hem Arifiye’de, hem Eskiflehir’de tepki gösteriyor; bu adam›n genel müdürlü¤e girdi¤ini görüyor arkadafllar. Haydarpafla’da 16 Aral›k’ta tepki gösteren tek bir kifli var. Onun da babas›n›n demiryollar›nda amir oldu¤u tespit ediliyor. Selahattin Nesipo¤lu: (Emekli gifle baflmemuru, BTS genel e¤itim ve örgütlenme sekreteri) Biz yürüyoruz, polis bizi sürüyor, bir vatandafl, yafl› 70’in üzerinde, bizi yara yara polisin önüne geçti. “Ne ya-
Foto¤raf: D‹HA
BTS baflkan› Yunus Ak›l (ortada, megafonla) 25 Kas›m eyleminde
B‹RLEfi‹K TAfiIMACILIK ÇALIfiANLARI SEND‹KASI BAfiKANI YUNUS AKIL
Birleflik bir s›n›f mücadelesine do¤ru 25 Kas›m grevinin sonras›nda yaflananlar› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Yunus Ak›l: 25 Kas›m hem bir grev hem de direnifltir: AKP’nin arkas›na alm›fl oldu¤u polis gücüne ve bürokrasiye karfl› direnifl. 25 Kas›m sonras›nda 16 arkadafl›m›z›n a盤a al›nmas›n›n ard›ndan dayan›flma grevine gidildi. Bu, kamu emekçileri aç›s›ndan bir ilktir. O grevin sonucunda 30 arkadafl›m›z› a盤a ald›lar. Bu süreçte kararl›l›¤›m›z, demiryolcular›n bilgi ve birikimleri, mücadele azmi ortaya ç›kt›. Elimizde bir grev silah›m›z var, bunu iki kez kulland›k. Birincisi hak almak, ikincisi dayan›flmak içindi. 46 arkadafl›m›z›n göreve iadesini talep ettik. Demiryolu yönetimi bizimle anlaflmak zorunda kald›. Demiryolcular›n direniflini tetikleyen sebepler nelerdi? Neoliberal politikalar›n en çok etkiledi¤i alanlardan biri ulafl›m sistemi. Ulafl›m sistemi, kapitalist sistemin sinir uçlar›d›r. Burada, bir s›n›f mücadelesi veriyoruz. Özellefltirmeler, tafleronlaflmalar bizim iflkolumuzda büyük y›k›mlara sebep oldu. Siyasî iktidar, emekçileri yok sayan programlar gelifltirdi. Demiryolu çal›flanlar›n›n say›s› ifl yükünden dolay› artmas› gerekirken yar›ya indi, çal›flanlar›n ifl yükü üç kat artt›. ‹fl kazalar› al›p bafl›n› gitti. Her 45 günde bir manevrac› arkadafllar›m›z›n ya kolu ya baca¤› kesiliyor ya da manevra esnas›nda hayat›n› kaybediyor. Tren kazalar› da art›k kan›ksanmaya baflland›. Çal›flan arkadafllar›n özlük, sosyal ve ekonomik haklar›nda müthifl gerileme oldu. Makinistler, manevrac›lar, revizörler, hareket memurlar› gibi faal personel içerisinde ciddi sa¤l›k sorunlar› ve meslek hastal›klar› var. Dünya Bankas› ve IMF’nin dayatmalar›yla yeniden yap›lanma süreci iflletilmeye çal›fl›l›yor. Genel sa¤l›k sigortas›n›n olumsuz etkileri yeni yeni ortaya ç›kmaya bafllad›. Çal›flanlarda ciddi bir gelecek kayg›s› oluflmaya bafllad›. TCDD genel müdürünün grev ve makinistlerin ücretleriyle ilgili yapt›¤› aç›klama konusunda ne düflünüyorsunuz? Kamuoyunu yan›ltmak için söylenmifl, gerçekle
ilgisi olmayan sözler. ‹flin gerçe¤i fludur: Bir makinist arkadafl›m›z bir saat fazla çal›flt›¤›nda ald›¤› ücret 1 lira 15 kurufltur ve kilometre tazminatlar› vard›r, o da ancak yola gitti¤inde verilir. Demiryollar› az olan personel say›s›n› yeni personel istihdam edip art›rmak yerine üç kiflinin yapaca¤› ifli bir kifliye yapt›r›r; baflka illerden arkadafllar› getirip vekâleten çal›flt›rlar. Vekâleten geldikleri için harc›rah al›rlar. Ama bunlar çok afakî fleyler. Ona bakarsan›z, demiryolcular›n büyük bir oran› demiryolu müdüründen daha fazla vergi vermektedir. Yeni bir demiryolu kanunu gündemde; bu kanunun çerçevesi nedir? TCDD yasas›, demiryolcular aç›s›ndan büyük bir tehdit anlam› tafl›yor. Bu yasa, demiryollar›nda özellefltirmenin son basama¤›d›r. Bizde ilk özellefltirme demiryollar› hastanelerinin kapat›lmas›yla bafllad›, temizlik ifllerine tafleronlar›n al›nmas›, limanlar›n sat›lmas›, vagonlar›n özel sektöre devredilmesiyle devam etti. Kurumumuz elden gidiyor, ama gitmemesi için BTS elinden geleni yapacakt›r. Bizde s›n›f bilinci oldukça geliflmifltir. Bu yasaya karfl› elimizden gelen mücadeleyi gösterece¤iz. Sizce bundan sonra nas›l bir yol izlenmeli? Bu süreç, demiryolcular›n grevi olmaktan ç›k›p Türkiye emekçisine mâl oldu. 1999’daki madencilerin eylemi nas›l yeni bir dönem açt›ysa, emekçilerin mücadelesine motivasyon katt›ysa, 25 Kas›m ve 16 Aral›k grevleri de buna denktir. 25 Kas›m’dan sonra Tekel iflçilerinin, itfaiyecilerin direniflleri bafllad›. Bunlar Türkiye emekçi s›n›f›na moral veriyor. Bundan sonra, konfederasyonlar baz›nda bir süreç örülmesi gerekiyor. Demiryolcular›n tek bafl›na mücadelesi sonuç getirse de, s›n›rl›d›r. Tekel iflçilerinin mücadelesi sonuç getirecek, ama kazan›mlar s›n›rl› kalacakt›r. Birleflik bir mücadeleyi önümüze koymam›z gerekiyor. Bütün emekçi kesimlerle, genel grevle örülecek bir mücadeleye gitmemiz gerekiyor. Zemin ve koflullar her zamankinden daha müsait. Krizin etkilerini en çok bizler hissediyoruz ve suskunlu¤umuzu bozduk art›k.
Söylefli: Seda Özdek
p›yorsunuz?” dedi: “Bu insanlara bunu yapamazs›n›z. Bunlar haklar›n› isteyen, al›n teriyle çal›flan insanlar. Siz gidin çalanlara bak›n...” Polis de “‹flte amca yolcuyu...” “Yolcu benim” dedi, “ben! Bunu yapamazs›n›z”. Yafll› bir kad›na mikrofon uzatt›lar, “ben destekliyorum” dedi. Buraya da geldi, çay›m›z› içti, bizi kutlad›. Yani ‹stanbul’da, provokatörlerin d›fl›nda, yolcudan bir tepki gelmedi. Bir ara gittim bakt›m, birisi kameralara anlat›yor, anlat›yor... “fiöyle engelliyorlar, böyle yap›yorlar...“ O ara gazeteci mikrofonu bana uzatt›, “siz çal›flan m›s›n›z?” dedi. “Evet, çal›flan›m” dedim, “sendika yöneticisiyim”. Durumu anlatmaya çal›flt›m, hiç oral› de¤il. Tek soru, “yolcunun tepkisi var, nas›l karfl›l›yorsunuz?”. Ben cevap vermeye çal›fl›yorum, adam b›d› b›d› konufluyor. Bizim arkadafllardan biri bu provokatörü tan›yormufl. “Sen yolcu musun, biletini ç›karsana” dedi. “Evet, yolcuyum” dedi. Arkadafl, “senin kimin o¤lu oldu¤unu biliyorum, seni çok iyi tan›yorum” dedi. Kamera da çekiyor. O s›rada karambole geldi, s›v›flt›. Kanal 7 de komplo gibi program yap›yor; genel baflkan›m›za ilk sorduklar› soru flu: “Halk› ma¤dur ediyorsunuz, bu konuda ne söylemek istersiniz?” Baflkan da tabii, “biz halk› ma¤dur etmiyoruz, hakk›m›z› ar›yoruz” diyor. Ercan: 16-17 Aral›k’ta Haydarpafla’dan ç›kan birkaç tren var. Bu trenleri onlar› sürmeye yetkili olmayan iflyeri amirleri gardan ç›kard›lar. Siz buna flahit oldunuz mu? Ercan: Tabii. Polis zoruyla, bas›n dahil, trenin bafl›ndakileri temizledikten sonra, servis müdürü, servis müfettiflleri makineye binerek gardan ç›kar›yor. Mesela, Ankara yatakl› ekspresini Nihat Aslan, Zeki fiahin adl› yetkililer ç›kar›yor, Sö¤ütlüçeflme’ye arabayla götürdükleri makinistlere treni teslim ederek devam etmesini sa¤l›yorlar. Bunu bizzat gördük. Mesela makineyi bir diziye “tren teflkil memuru” dedi¤imiz arkadafl›m›z ba¤lar. Ama grev günü, servis müdürünün ba¤lad›¤›na flahit olduk. Öyle bir yetkisi yok, öyle bir kurs almam›fl. Bu, havayollar›nda genel müdürün pilotluk yapmas›na benzer! Genel olarak çal›flma flartlar›n›z nas›l? Ersin Albuz: (20 senelik kontrolör, BTS Hukuk, T‹S ve ‹nsan Haklar› Sekreteri) Çal›flanlar›n büyük ço¤unlu¤u devlet memuru. Ama memurlar›n çal›flma süresi haftal›k 40 saat olmas›na ra¤men, burada bunun çok üstünde çal›fl›l›yor. Ayl›k normal mesai 176 saatse, buradaki her personel bunun iki kat› kadar çal›fl›r. Çal›flma koflullar› bu anlamda a¤›rd›r. Özellikle bizim faal personel diye tabir etti¤imiz, trenin ifllemesine do¤rudan etki eden makinist, kondüktör, tren flefi, tren teflkil memuru gibi çal›flanlar›n tamam›, ayl›k normal çal›flma süresinin iki kat› çal›fl›r. Bu, beraberinde vücut yorgunlu¤unu getiriyor. Bu da çal›flma s›ras›ndaki ifl disiplinini, konsantrasyonu bozuyor. Günde 16 saat çal›flan personel var. Geçenlerde, Elaz›¤’da bir makinist, 16 saati afl›yor, gara girerken uyuyakal›yor ve ¤
21
n› vermesi lâz›m. Hadi normal çal›flma ücretini versin, o da verilmiyor. Kuruluflundan beri, KESK’in siyasal muhalefette bir a¤›rl›¤› olmas›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ercan: Toplumsal muhalefetin öncülü¤ünü yapacak siyasî yap›lar›n veya sivil toplum örgütlerinin s›¤ oldu¤unu görüyoruz. Bu s›¤l›ktan ve birlikte hareket edememeden dolay› KESK toplumsal muhalefetin siyasal yönüne de dönem dönem öncülük yap›yor. S›¤l›ktan kast›n›z ne? Ercan: Emekten yana oldu¤unu söyle-
DTP’nin kapat›lmas›, bütün siyasîlerin, çal›flanlar›n rahats›zl›¤›, bir önder yap›ya, olay› sürükleyip götürecek bir siyasî yap›ya ihtiyaç oldu¤unu gösteriyor. E¤er bir ç›k›fl yapacaksak, bu, Türkiye’deki toplumsal hareketin tamam›n› dile getirmeli. yen legal partiler bile toplumsal muhalefetin önderli¤ini al›p götürebilecek kapasitede de¤il. Bu partilerin geliflmesi sendikal mücadelenin geliflmesiyle orant›l›. ABD’nin, AKP’nin, Ortado¤u’da, Türkî cumhuriyetlerde ve Balkanlar’da yapmak istedikleri projelerin hayata geçti¤i bir süreçteyiz. Ayr›ca, global ekonomik krizin yafland›¤› bir dönem. Asgarî ücretli çal›flanlar›n, iflsizlerin artt›¤›, kendini devlete yaslam›fl gibi görünen iflkollar›nda dahi sorunlar›n artt›¤› bir ülkedeyiz. Tekel, itfaiyeciler, demiryolcular, kamu çal›flanlar›... Hareketin tamam›n› bir resimde görmek lâz›m. Türkiye’nin flu anki siyasî yap›s› bütün ma¤durlar›n is-
HALK TV’DE “EMEK EN YÜCE DE⁄ERD‹R” UYGULAMASI
CHP’nin sendika alerjisi Grevlerde, direnifllerde iflçiler, emekçiler hakl› olarak soruyor: Göstermelik destek ziyaretleri d›fl›nda muhalefet nerede? CHP’nin Halk TV’sinden sendikal› olduklar› için iflten ç›kar›lan bas›n emekçilerinden ‹hsan fiahin’den anamuhalefetin nerede oldu¤unu dinliyoruz... ‹hsan fiahin: Kaderin cilvesine bak›n ki, bizi Türkiye Gazeteciler Sendikas›’ndan (TGS) istifaya zorlayan CHP Genel Baflkan Yard›mc›s› Y›lmaz Atefl, 1980’de, ayn› sendikan›n yöneticili¤ini yapm›fl. Halk TV, sadece k⤛t üstünde CHP’nin de¤il. Siyasî partiler medya sahibi olamad›klar› için Halk TV, hiç tan›mad›¤›m›z dört kifliye ait görünüyor. Bu kifliler imza yetkilerini CHP’nin muhasebe müdürü Ertu¤rul Kaya’ya devretmifller. Kaya’ya bu yetkiyi veren CHP Genel Sayman› Mustafa Özyürek. Yani söz sahibi CHP... 2007’deki seçimler öncesinde Halk TV’nin kameraman ve montajc› arad›¤›n› duyduk. Gittik, görüfltük. CHP’ye yak›nl›¤›m›z veya uzakl›¤›m›z konusunda bir soruyla karfl›laflmad›k. CHP çal›flanlar›n›n sendikal› olduklar›n›, bizim de sendikal haklar›m›z›n verilece¤ini söylediler. Aradan iki ay geçince sendika durumunu yöneticilere sormaya bafllad›k. Yaklafl›k yedi ay sonra “bu konu CHP merkez yürütme kurulunda konufluldu ve kabul edilmedi” dediler. Bunun üzerine TGS’ye üye oldum. Arkadafllar›m› da götürdüm. 13 kifliden sekizi üye olunca ço¤unlu¤u elde ettik. Bu duyuldu¤u anda bask›lar bafllad›. Zam karfl›l›¤› sendikadan istifa etmemiz istendi. Bu sektörde sendikalaflman›n zor oldu¤unu bilmeme ra¤men sonuna kadar direnmeye karar verdim. Arkadafllar beni temsilci seçti. Mustafa Özyürek, istifa etmememiz halinde iflten ataca¤›na dair haberler yol-
22
luyordu. ‹stifa etmeyece¤imizi, ama maddî konularda zorluk ç›karmayaca¤›m›z› söylüyorduk. Sendikan›n o s›rada haz›rlad›¤› bir toplu sözleflme önerisi vard›. Toplu görüflmeler bafllam›flt›. Kanal›n avukat› tüm maddeleri reddederek uyuflmazl›¤a gitti. Bask›lar da artarak sürüyordu. 18 Haziran’da, benimle birlikte sendikal› olan Sidal Yerlikaya, Ebru Boranl›o¤lu ve Erdal
Bas›n emekçisi ‹hsan fiahin ve 1 May›s’larda “emek en yüce de¤erdir” pankart›yla yürüyen CHP’nin baflkan›
yan edecek duruma geldi¤i noktadad›r, daha da keskinleflerek devam edecektir. Emek hareketlerinin u¤rad›klar› haks›zl›klar karfl›s›nda sokaklara ç›kmas›n›, bu bölük pörçük görünen, her biri kendi kanal›ndan hareket eden yap›lar› bir araya toplayarak siyasî bir inisiyatife, toplumsal bir muhalefete dönüfltürüp cephe mant›¤›yla hareket edilmesini gerektiren bir dönemdeyiz. Sorun burada kilitleniyor. Burjuvazi bile baz› eksiklikleri hissedip yeni partilerin önünü açmaya çal›fl›yor, çünkü mevcutlar art›k hiçbir taraf› kesmiyor. DTP’nin kapat›lmas›, bütün siyasîlerin, çal›flanlar›n rahats›zl›¤›, bir önder yap›ya, olay› sürükleyip götürecek bir siyasî yap›ya ihtiyaç oldu¤unu gösteriyor. KESK olarak, KESK içinde BTS olarak bunun fark›nday›z. E¤er bir ç›k›fl yapacaksak, bu Türkiye’deki toplumsal hareketin tamam›n› dile getirmeli. Mesela Ankara’da Baflkanlar Kurulu’ndan hemen sonra, üzerimizde önlüklerimizle Türk-‹fl’e, Tekel iflçilerine deste¤e gittik. Böyle olmal›. Sürecin tabandaki emekçilere yans›malar›d›r bu. Atefl düfltü¤ü yeri yak›yor, birileri öne ç›k›yor, ama genel anlamda atefl düflmüfltür art›k. Emekçi kesimin bir öncüye, öncülü¤e, bir siyasî inisiyatife ihtiyac› var. Yoksa, ben iflkolu olarak ma¤dur da olurum, a盤a da al›n›r›m, bir ifle yaramaz ki! Bu ç›k›fllar›n Türkiye’nin geneline, hatta Ortado¤u’nun, Türkî cumhuriyetlerin geneline anti-emperyalist bir etki yapmas› gerekir.
Söylefli: Emre Kaya
fiimdi burada kim suçlu? Uyuyan personel mi, yoksa onu o kadar uzun süre çal›flt›ran demiryollar› m›? Mesela treni haz›rlayan arkadafllar var. Trenler nerede haz›rlan›yor? D›flar›da, aç›k arazide. Kar, k›fl, f›rt›na, tipi... Günde 12 saat çal›fl›yor arkadafllar. Bütün bunlar›n sonucu olarak, son üç-dört y›lda alt›-yedi tren teflkil memuru ifl kazas› geçirerek rahmetli oldu, kimisi kolunu baca¤›n› kaybetti. Ortada bir yanl›fll›k var demek ki, yanl›fll›k demiryollar›n›n yönetimiyle ilgili. Bütün bunlar›n çözümü çal›flanlar›n örgütlü mücadelesiyle, toplu sözleflme ve grev hakk›n›n elde edilmesiyle mümkün. Art›k çal›flanlar›n geneli buna inanm›fl durumda. Hukuka uygun, insanca çal›flma ortam›n› yaratacak, hak etti¤imiz ücreti alaca¤›m›z toplu sözleflme hakk›n› elde etmemiz gerekiyor. Bunun için de yürüyüfl bafllam›fl durumda. Genel müdürlü¤ün ücretlerin yüksek oldu¤unu söylemesine ne diyorsunuz? fievik: Burada çal›flanlar›n ço¤unlu¤u katar personeli, yani kondüktör makinist; evlerini haftada bir kere ya görür ya görmezler. Genel müdürlük “befl bin al›yorlar” diyor. Bu insanlar, ayl›k en fazla çal›flmayla, en fazla 3 bin lira alabilir, 3 bini geçemez. O da kilometre tazminatlar›ndan dolay›, mesaiden de¤il. Çal›flma saatlerine baksan, ayda en az 70-80 saat fazla mesai var. Her fazla çal›flma saati için bir lira veriyorlar. Albuz: Maafl›n›n en az yüzde elli fazlas›-
Yüceda¤’› iflten att›lar. Neden olarak yeni bir yap›lanmaya gidildi¤i söylendi. Biz at›l›nca, sendikal› dört kifli kald›. Uyuflmazl›kta da ifl çözülmeyince, sendika grev karar› ald›. Fakat iflveren, grev karar›n› bildiren mektubun kendisine ulaflmad›¤›n› söyledi. Bunun üzerine, sendika ikinci bir grev karar› ald›. Bu kez de iflveren, “siz ilk önce grev karar› ald›n›z, ama greve ç›kmad›n›z, yetki belgeniz düfltü” diyerek grev karar›n› mahkemeye götürdü. O dava sürüyor. ‹flten at›lmayan dört sendikal› arkadafltan ikisi zam karfl›l›¤›nda sendikadan istifa etmeyi kabul etti; maafllar›na 500 lira zam yap›ld›. Bir arkadafl hâlâ zams›z ve sendikal› olarak ifle devam ediyor. Di¤eri ise bask›lara daha fazla dayanamay›p sendikadan istifa etti, ama zam da alamad›... ‹ki buçuk y›l CHP’nin etkinliklerini takip ettim, tüzü¤ünü defalarca okudum. O tüzükte, sendikal haklardan söz ediliyor. ‹flin daha ironik yan› flu: Yapt›¤›m son ifl, Onur Öymen’in kat›ld›¤› bir program›n çekimiydi. Öymen çeflitli konularda konufltu, program biterken de flöyle dedi: “fiunu eklemeden edemeyece¤im, Avrupa’da siyasetçiler yakam›za yap›fl›yor, ‘AKP’nin sendika karfl›t› tutumuna niye daha fazla muhalefet etmiyorsunuz, sosyal demokrat bir parti olarak sendika yasas›na daha fazla önem verin’ diye bask› yap›yorlar...” Ve AKP’nin sendika karfl›t› tutumuna, sendikal haklara dair uzun uzad›ya konufltu. Ertesi gün bizi sendikadan dolay› iflten att›lar. AKP yanl›s› bas›nda sendikal› oldu¤umuz için iflten at›lmam›za de¤inilmemesini de anlamak güç. Gazeteci ve sendika laflar› bir araya gelince, herkesin suspus olmas› çok enteresan. Halk TV’deyken CHP’li yetkililerin grevlere destek ziyaretlerini haber yapard›k. Bundan böyle hangi CHP’li bir greve destek ziyaretine giderse, takip edip bizim durumumuzu soraca¤›m. ‹flten at›ld›ktan sonra tüm CHP milletvekillerine gittik, hiçbirinden destek alamad›k. Bakal›m bu ikiyüzlülü¤ü nas›l aç›klayacaklar...
Söylefli: ‹rfan Aktan
¤ yolda bekleyen trene arkadan çarp›yor.
Efle¤in sigortas› m› olur?
Nakliyat-‹fl’in yönetici ve üyelerinden on kifli ne gerekçeyle tutukland›? Ayhan Erkan: Emniyet, “savc›l›¤›n istemiyle 25 Mart’tan itibaren sendikay› takibe ald›k” diye aç›klama yapt›. O takip sonucu, bütün yöneticiler ve baz› iflçi arkadafllar›m›z›n evlerinde, sendika genel merkezi, ‹stanbul ve Konya flubelerinde bask›n ve arama yap›ld›. Arama belgesinde yazan itham “ç›kar amaçl› suç örgütü oluflturmak”. Savc›l›k aflamas›nda itham buydu. Sonuçta, çal›flma hürriyetini engellemek ve ruhsats›z silah bulundurmak gerekçesiyle arkadafllar›m›z› tutuklad›lar. ‹ki suçlama da, yasalara göre, tutuklamay› gerektirmiyor. Birinci suçlaman›n cezas› alt› ayd›r ve para cezas›na çevrilir. Ayr›ca bu flikâyete ba¤l› bir suç ve flikâyet eden iflverenler flikâyetlerini geri ald›klar›n› söylediler. Bu nedenle o dava düflecek. Ruhsats›z silah bulundurmakla suçlanan ise dört kifli. Dördünde de silah bulunmuyor asl›nda. Baflkan›n evinde, üzerinde hiçbir fley ç›kmamas›na ra¤men, tutuklanma gerekçesinde silah bulundurmak var. Ruhsats›z silah bulundurman›n cezas› on ay, bu da paraya çevrilen suçlardan, çünkü hiçbirinin sab›kas› yok. Dolay›s›yla, tutuklanma gerekçeleri tamamen hukuka ayk›r›. Daha önce sendika hakk›nda flikâyette bulunanlar kimlerdi? Bir flikâyetçi Nak-‹fl’ti, ambarlardaki iflveren sendikas›. Son toplu sözleflme sürecinde, haziranda, bir uyuflmazl›k oldu. Uyuflmazl›¤›n çözümü için fazla mesaiye kalmama hakk›m›z› kulland›k. Bir de ö¤len bir saat yemek aras›n› iflin sürmesi için nöbetlefle kullan›yordu iflçiler. Molay› topluca ayn› zamanda kullanmaya bafllad›lar. Bunun üzerine, Nak-‹fl “kanunsuz eylem yap›yorlar, ifl durduruyorlar” diye flikâyetçi oldu. Çevik kuvvet geldi ambarlara. ‹flverenler “tekrar görüflelim” dedi. Genel baflkan›m›z “çevik çekilmeden görüflmeyiz” dedi. Çevik çekildi, görüfltük, sorun çözüldü. fiikâyet hazirandayd›. Di¤erleri daha da önce. Topkap›’da, Akgün Ambar› ve Yeflil Kargo adl› iki ambar var. 19 Ocak’ta, iflçiler ifle geldiklerinde iki ambar›n da kap›s›n›n kapal› oldu¤unu görüyorlar. Araflt›r›nca, bu iki ambar›n birleflip K›raç’ta Akgün Lojistik ad›yla yeni bir yer açt›¤›n› ö¤reniyorlar. ‹flçilerin alacaklar› maafllar›, asgarî geçim indirimleri, fazla mesaileri, ikramiyeleri var. Oraya giderek “bizi iflten
Foto¤raf: Diha
Nakliyat-‹fl son y›llar›n en mücadeleci sendikalar›ndan. 2003 Pirelli-Ekolas, 2005 Coca-Cola floförleri, 2008 Arçelik direniflleri onlar›n eseriydi. Sendika baflkan› Ali R›za Küçükosmano¤lu’nun D‹SK Örgütlenme Dairesi baflkan› olmas›ndan bu yana mücadeleciliklerini konfederasyon düzeyine de tafl›d›lar. MEHA-LC Waikiki direnifline Küçükosmano¤lu’nun D‹SK ad›na verdi¤i deste¤in, direniflin hedefinin fason firma MEHA’dan üst-iflveren LC Waikiki’ye kayd›r›lmas›nda, LC Waikiki’ye yönelik eylemler yap›lmas›nda ve iflçilerin haklar›n›n al›nmas›nda büyük katk›s› vard›. Bu istisnaî mücadelecili¤in karfl›l›¤› çok gecikmedi, 7 Aral›k’ta 14 sendika yöneticisi ve üye gözalt›na al›nd›, üç günlük gözalt›n›n ard›ndan 10’u tutukland›. Meselenin asl›n› astar›n› anlamak için sendikan›n avukat› Ayhan Erkan’a kulak veriyoruz...
Sa¤da, Nakliyat-‹fl avukat› Ayhan Erkan, solda Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Arslan, Nakliyat-‹fl genel merkez binas› ile ‹stanbul, Kocaeli ve Konya flubelerine 7 Aral›k sabah› düzenlenen polis bask›nlar› için Zeytinburnu Nakliyeciler Sitesi’nde düzenlenen protestoda
ç›kartt›ysan›z tazminatlar›m›z, alacaklar›m›z nerede” diyorlar. Orada bir arbede yaflan›yor, iflçi arkadafllar›m›za silah s›k›yorlar. Bununla ilgili Büyükçekmece’ye suç duyurumuz var. Sendika olarak yasad›fl› lokavttan ve di¤er olaylardan dolay› Maliye Bakanl›¤›’na, Sosyal Güvenlik Kurumu’na, valiliklere, kaymakamlara flikâyet dilekçemizi yazd›k. Bu arada Akgün Ambar› sürekli bizi flikâyet ediyordu. Bu dosyada o flikâyetleri baz alm›fllar. Tutuklamalardan sonra, Nak-‹fl baflkan› ve di¤er flikâyetçi iflverenler Emniyet’te “bizim art›k bir sorunumuz yok, sözleflmeyi imzalad›k” demifller. Bu zapta geçmemifl. Sonra, “flikâyetimizden sarf-› nazar ediyoruz” diye dilekçe yazd›lar. Bütün flikâyet konular›n›n çözüldü¤ü ispatlan›nca, savc› mahkemeye suç örgütünden de¤il, çal›flma hürriyetini engellemek ve silah bulundurmaktan sevk etti. Ya¤ma suçlamas› da vard›, onu ç›kard›. Dava A¤›r Ceza Mahkemesi’nde mi?
Bize gözda¤› veremeseler de iflçilere, kamuoyuna veriyorlar. “Böylesine haks›z, hukuka uymayan bir fleyi bile yapar›z” diyorlar. Sar› sendika olsun, iflçinin hakk›n› arayan, ekme¤ini büyüten sendika olmas›n istiyorlar. Evet. Savc› bile “bu dosya bize ait de¤il, Asliye Ceza’n›n dosyas› niye bize gelmifl” diyor. Dosyada gizlilik var, o yüzden inceleyemiyoruz. Savunma hakk›m›z k›s›tlan›yor. Sendikan›n avukat› olarak müdahil olmam engelleniyor, ben de flüpheliymiflim. Benim görüflmemin engellenmesi savc›n›n de¤il, yarg›c›n verebilece¤i bir karar. Savc› ve hakim durumun fark›nda
bence. Nereden, nas›l bir müdahale oldu¤unu bilmiyoruz, ama bir yerden müdahale var. Zor bir ifl kolu bizimkisi, befl kiflilik, on kiflilik küçük ambarlar. Topkap›’da 170 iflveren var. 1979’da k›ran k›rana bir mücadeleyle kuruldu sendika. O zaman ambarlarda iflverenler “efle¤in sigortas› m› olur” derlerdi. Tafl›mada kullan›lan bir semer var, ondan ötürü eflek derlerdi iflçiye. Ambarlar d›fl›ndaki yerlerde de nakliye hep tafleron flirketlerde. U¤rafl›yorsun, örgütleniyorsun, ana firma tafleron flirketle anlaflmay› feshediyor. Ana firma sözleflmeyi feshedince, tafleronun iflçiyi ç›karma hakk› oluyor. Hukuk sistemi de iflverene her türlü olana¤› sunuyor. Bütün bu zorluklara ra¤men, Nakliyat‹fl son y›llarda çok ses getiren direnifllere öncülük etti... MEHA Tekstil direnifli, anlaflmayla sonuçland›. Ali R›za baflkan D‹SK ad›na arabuluculuk yapt›, iflçi temsilcileri de kat›ld›. Waikiki as›l iflveren olarak iflçilerin alacaklar›n› üstlendi. Akgün’le de anlaflt›k, tekrar ambarlara geldi. Ç›kard›¤› sekiz iflçinin beflini geri ald›, di¤erlerinin de tazminatlar›n› ödeyece¤ini taahhüt etti. Arçelik’in tafleronunda örgütlenmifltik. Direnifl sonras›nda tafleronla anlaflt›k, sözleflme imzalad›k. O s›rada Arçelik sadece bizim tafleronla de¤il –üç bin iflçiyi kapsayan 20’ye yak›n tafleronu var–, hepsiyle anlaflmas›n› feshetti. ‹ki bine yak›n iflçiyi kendi kadrosuna ald›, Türk- Metal’e üye yapt›. Sayemizde Türk-Metal iki bin üye edindi. Bizim üyelerimize “Nakliyat ‹fl’ten ç›k›n, Türk-Metal’e geçin” dediler, üyelerimiz kabul etmedi. Davalar açt›k ve kazand›k. fiimdi Yarg›tay’da. Sendikaya yönelik hukukî “sald›r›y›” bu direnifllerin yaratt›¤› rahats›zl›¤a m› ba¤l›yorsunuz? Sendikalara gözda¤› verme, y›ld›rma amaçl› bir sald›r›. Ali R›za baflkan›n D‹SK’te öne ç›kmas›, 1 May›s’taki katk›lar›, bütün bunlardan dolay› bir hesap sorma, bedel ödetme var. Ama gerek Nakliyat-‹fl, gerek D‹SK bu sald›r›lar› çok yaflad›, bunlar bizi y›ld›rmaz, tam tersine kamç›lar. Asl›nda, suç iflleyen iflverenler, ma¤dur olan iflçiler. Tutuklananlar aras›nda Akgün ambar›n, Yeflil Kargo’nun iflçileri var. Adamlar 11 ay iflsiz kalm›fllar, daha yeni ifle girmifllerdi. Çal›flma hürriyetini engelleyerek suç iflleyen iflveren. Davan›n seyri için öngörünüz ne? Gözda¤› vermenin s›n›r›n› kimin ne kadar çizdi¤ini bilemedi¤imiz için nereye gider, bilemiyoruz. Onlar›n çizdi¤i bir s›n›r vard›r, ama bizim tepkimiz yükselebilirse o s›n›r› de¤ifltirebiliriz. Sonuçta bundan beraat alaca¤›z. Tutuklamalar iflçileri nas›l etkiledi? fiu an tepki var, ama daha geri düzeyde olanlarda sinme, korkma olur tabii. ‹flçilerin hepsi ayn› düzeyde de¤il. Al›nanlar›n ço¤u kalanlar›n akrabalar› oldu¤u için tepki var. Ambarlarda ço¤u iflçi birbirinin akrabas›d›r. Bize gözda¤› veremeseler de, iflçilere, kamuoyuna veriyorlar. “Böylesine haks›z, hukuka uymayan bir fleyi bile yapar›z” diyorlar. Sar› sendika olsun, iflçinin hakk›n› arayan, ekme¤ini büyüten sendika olmas›n istiyorlar.
Söylefli: Alpkan Birelma - Sait Öztürk
10 ÜYES‹ TUTUKLANAN NAKL‹YAT-‹fi’‹N AVUKATI AYHAN ERKAN
23
TUZLA TERSANELER‹NDE ÖLÜMLER DEVAM ED‹YOR
Oya ifller gibi örgütlenmek Tuzla’da ölümlerin ard› arkas› kesilmiyor. En son kas›m ay›nda Mahmut Alt›nöz ve Ercan Sanar’›n ölümüyle birlikte 2009’da 15 iflçi tersanelerde hayat›n› kaybetti. Tuzla’n›n 2009 bilançosunu Bilgi Üniversitesi Tarih bölümü araflt›rma görevlisi, Tuzla Tersaneler Bölgesi ‹zleme ve ‹nceleme Komisyonu üyesi Asl› Odman’dan dinliyoruz. Tuzla tersanelerindeki çal›flma koflullar›nda de¤iflen bir fley var m›? Asl› Odman: Yap›sal sorunda bir de¤ifliklik yok: Hâlâ gemi inflada as›l ifl yasad›fl› bölünerek tafleronlara devrediliyor ve bu yüzden ifl güvenli¤i koordine edilemiyor. Halbuki, 4857 say›l› ‹fl Kanunu’nun 2. maddesi, “as›l ifl, tafleron/altiflveren firmaya devredilemez” mealindedir. Ayr›ca, Eylül 2008’de Altiflveren Yönetmeli¤i ç›kt›. Böylece, 2. maddedeki mu¤lakl›k da giderilmifl oldu. Tersanelerdeki tafleron iflçilerin seri ölümlerinin ard›ndan ç›kar›ld›¤› için bas›nda “Tuzla Yönetmeli¤i” diye de an›ld›¤› oldu. As›l ifl nedir, yan ifl nedir, uzmanl›k gerektiren ifl sertifikas› nedir, bu nas›l denetlenecek, tarifler aç›k. Hep “yasa uygulans›n” diyorduk, elimiz güçlendi. Bu arada Türkiye ‹flveren Sendikalar› Konfederasyonu (T‹SK) hemen yönetmeli¤in iptaline dair Dan›fltay’a gitti, “bu yönetmelik maliyet-kalite-verimlilik aç›s›ndan bizi bitirir” dedi. Onlar›n gösterdi¤i s›n›fsal refleksi maalesef iflçi konfederasyonlar› kolektif olarak daha gösteremedi. Ama mesela Dev-Sa¤l›k-‹fl sa¤l›ktaki tafleronlaflt›rmaya karfl› çok faal, yol aç›c› ifller yap›yor, art arda çeflitli Bölge ‹fl Teftifl Kurullar›ndan hileli tafleronluk iliflkisi oldu¤una dair kararlar ald›rt›yor, iflçileri ana iflveren iflçisi statüsüne geçirecek kolektif kararlar› zorluyor. “Sa¤l›kta tafleron olmaz, insan ihaleyle çal›flt›r›l-
24
maz!’”sloganlar›n›n içini her mânâda dolduruyorlar. 4857 say›l› yasa uygulanm›yordu neticede, bu yönetmelik ba¤lay›c› olur mu? Yasan›n 2. maddesi iflçiyi yeteri kadar koruyan bir maddeydi, Altiflverenlik Yönetmeli¤i onu iyice tahkim etti. Mesele “kanun-sevicili¤i” de¤il. Ama as›l iflin yüzlerce parçaya, iflletmeye bölündü¤ü yerde ifl güvenli¤i koordine edilemiyor,
Riskli üretim tafleronlaflt›r›larak parçalara bölündü¤ü zaman, ne teknik ne de sosyal olarak ifl güvenli¤i sa¤lanabiliyor. Niyetlerden, vicdanlardan ba¤›ms›z bir durum var. Belli ki vicdan de¤il, sosyal güvence lâz›m. zira ifl riski bölünemiyor. Montesquieu “Yasan›n Ruhu” demifl ya, iflte o maddenin ruhu da flu: As›l ifl bütünseldir; ifl bölünemezse, ifl güvenli¤i de bölünemez. Bu nedenle, as›l kâr› elde eden ana iflveren üzerinden kotar›lmal›, as›l ifli yapan tüm iflçiler de ayn› iflverende kadrolu çal›flmal›d›rlar. “2. Madde uygulans›n” demek, bu ruh gerçekleflsin demek. Yoksa canlar gidiyor. Bir ifl müfettiflinden duydu¤um bir söz var: “Kanun ne kadar sertse, uygulama o kadar savsak oluyor.” Yasay› icra ve teftifl edecek memur olmamas› bir “kaza” de¤il, bu oyunun parças›. Bize de trajikomik bir flekilde “yasa uygulans›n” demek düflüyor. Sosyal bilimci olarak normalde bizim iflimiz, yasalar›n görmezden geldi¤i veya görünmez
k›ld›¤› güç iliflkilerini görünür k›lmak iken “yasac›” olduk. Bu arada, 2. Madde gerçekten uygulan›rsa, esnek ve bölünmüfl istihdam›n di¤er formlar› devreye girebilir: Mesela ödünç iflçilik. Almanya tersanelerindeki istihdam›n yüzde 13’ü profesyonel olarak, kâr amaçl› iflçi kiralayan istihdam bürolar› üzerinden sa¤lan›yor. Türkiye’de özel istihdam bürolar› kâr amaçl› iflçi kiralayam›yor. 2009 yaz›nda bu yasak kald›r›lmak istendi. Süreç sendikalar›n tepkisiyle flimdilik cumhurbaflkan› taraf›ndan veto edildi. Ama buraya dikkat etmeye devam etmeli. K⤛t üstünde Türkiye ‹fl Kanunu bu konuda iflçiyi Almanya’dakinden daha çok koruyor. Ama, Türkiye-Almanya karfl›laflt›rmas›nda dikkat edilecek fleyler var: Almanya emek-yo¤un ve çevreyi kirleten gemi-inflay› ta 1970’lerden itibaren tasfiye etti. Yüz binlere yak›n iflçiden bugün geriye 20 bin iflçi kald›, bu sanayi do¤uya kayd›. Bu yüzden Güney Kore, Türkiye birer gemi infla ülkesi oldular. Almanya teknoloji-yo¤un ve çok azalm›fl bir istihdamla ve sendikalaflma oran› yüksek bir flekilde üretim yap›yor. Bu, daha az ölüm demek. 2007’de iflçi ölmemifl, 2008’de Hamburg’da iki iflçi ölmüfl. Oradaki güçlü sendika IG-Metall-Küste, sektördeki düflük ücretle ve güvencesiz çal›flan ödünç iflçilerin say›s›n›n artmas› ve bu istihdam formunun kal›c› hale gelmesine karfl› kampanya düzenliyor. Ezcümle, esnek istihdam›n birçok formu var, bunlar birbirine dönüflebilir. Hepsini tan›mal›, uyan›k olmal›y›z. Tersane sahiplerinin zihniyetinde bir de¤ifliklik gözlemledin mi? En iyi bildi¤im, Tuzla ortalamas›n› kesinlikle yans›tmayan Desan Tersanesi kapsaml› ifl güvenli¤i program› uygulad›. Baret, ayakkab› de¤il sadece, elektrik altyap›s›n› tamamen de¤ifltirdi, iskele ku-
y›s 2008’de bu proje dahilinde yap›lan muharip bot kaynak törenine bizzat kat›ld›¤› Dearsan Tersanesi’nde bilebildi¤imiz kadar üç iflçi can›n› b›rakm›flt›. Bu Dearsan’›n ihale almamas› için bir neden olmad›. Tabii ki Kara Kuvvetleri ihalelerinde, yani tank üretiminde güçlü olan Koç RMK Marine’i ile Deniz Kuvvetleri ihalalerinde de güçlü aday. Askerî ihale alabilen ile alamayan, yat›r›mlar›na Tuzla d›fl›nda devam edebilen ile edemeyen aras›nda bir ayr›flma yaflanmas› kaç›n›lmaz gözüküyor. Tuzla d›fl›nda geniflleyemeyen yolda kalacak. Yaln›zca armatörlük ve gemi infla sektöründe kalanlarda belli bir dökülme olaca¤›, büyüklerin küçükleri yutaca¤› bir sürece gidiyoruz gibi geliyor bana. Bir mevzuat de¤iflikli¤i de “a¤›r ve tehlikeli ifller yönetmeli¤i”nde yap›lm›fl... Evet, bu tarz ifllerde çal›flacak herkesten art›k bir de “meslekî e¤itim sertifikas›” isteniyor. ‹flçinin ifle girerken ibraz etme-
Tuzla’da sendikalaflma “aksiyona yönelik” tavr›n uygun olmad›¤› bir alan. ‹flçilerin bir araya geldikleri bekâr odalar›, kahvehaneler, hemflehri dernekleri gibi yerleri tespit edip, oya ifller gibi uzun vadeye sab›rla yay›lan bir örgütleme gerekiyor. Asl› Odman
si gereken belge say›s› kabard›. Zaten istenen tam teflekküllü hastane raporu, akci¤er röntgeni, iflitme raporu gibi sa¤l›k belgelerini edinmenin ciddi bir piyasas› vard›. Hangi ci¤eri k›nal›lara, hangi yar› sa¤›rlara nas›l raporlar verildi¤ine dair trajikomik hikâyeler dolafl›yordu kahvehanelerde. Keflke bir doktor ç›k›p Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki iflverenlerle çevredeki özel hastaneler aras›nda iliflkiler var m›, yeni aç›lan iflveren hastanesi G‹SB‹R’in faaliyetleri neler, araflt›rsa. Düflünsenize, en az 40 bin rapor çarp› iflçinin de¤ifltirdi¤i tafleron firma say›s› kadarl›k bir piyasa vard›. Mecburî tutulan bu yeni belge de eklenince, g›c›r bir piyasam›z daha oldu. Yeni sertifika 300 lira tutuyormufl deniyor, kurslar da çevre ilkö¤retim okullar›nda veriliyormufl. Dersliklerde, iflyeri d›fl›nda vas›f ve güvenlik bilgisi ne kadar ö¤renilirse art›k... Kesin olan, bu mevzuat de¤iflikli¤inin iflçi sa¤l›¤› ve güvenli¤i alan›n› metalaflt›ran ad›mlardan biri oldu¤u. Bu ifle giren pek çok aktör var: Bizatihi G‹SB‹R, GESAD (Gemi –Yan Sanayicileri Derne¤i), YAGESAD (Yalova Gemi Sanayicileri Derne¤i), Türk Loydu gibi klas kurulufl-
lar, özel ifl güvenli¤i flirketleri, ISO 9000 türü belgeleri sa¤lamak üzere piyasaya girmeye çal›flan sivil toplum dernekleri ve flirketler, AB fonlar› üzerinden birbiriyle rekabet eden belediyeler (örne¤in Ba¤c›lar Belediyesi) ve mülkî yap›lar (örne¤in Tuzla Kaymakaml›¤› alt›nda, Eylül’de TÜPYOM –Tuzla Proje Üretim ve Yönetim Merkezi– kuruldu), Yalova Üniversitesi ve Pirî Reis Denizcilik Anadolu Meslek Lisesi... Hepsinin “sertifika verme ifline” girdi¤ini gözlemliyoruz. Bu kurumlar›n hiçbirinin Tuzla’daki somut çal›flma koflullar›, kaza nedenleri, iflçi güvenli¤i altyap›s›yla ilgili bir araflt›rmas› yok. Seri ifl kazas› üreten çal›flma koflullar›n› araflt›rmadan, bu sertifikan›n verildi¤i e¤itimler kazalara nas›l deva olacakm›fl ki? Tuzla her ne kadar AKP’li belediyeyi seçse de, flartlar sendikac›l›k aç›s›ndan çok elveriflli de¤il mi? Parti tercihleriyle s›n›f yap›s›n›n iliflkisi düz de¤il, çok karmafl›k. Ben sistematik çal›flmad›m bu konuyu Tuzla özelinde. Tuzla son seçimlerde yüzde 40 AKP’ye, yüzde 40 CHP’ye oy vermifl. Bu da¤›l›m s›n›fsal-sosyal profili ele vermiyor. Asl›nda, Tuzla’n›n hâlâ bir iflçi havzas› olmas›, yaflamak ile çal›flman›n birbirinden ayr›lmam›fl olmas› örgütlemeyi kolaylaflt›racak mekânsal bir avantaj. Bu durum tekstil, g›da, metal, hizmetler gibi di¤er iflkollar›ndaki sendikalar›n hayalini bile kuramad›¤› bir örgütlenme kolaylaflt›r›c›s›. Tuzla’da sendikalaflma, aksiyona yönelik tavr›n uygun olmad›¤›na inand›¤›m bir alan. ‹flçilerin farkl›l›klar› içinde bir araya geldikleri bekâr odalar›, kahvehaneler, hemflehri dernekleri, amele pazarlar› gibi yerleri tespit edip, oya ifller gibi uzun vadeye sab›rla yay›lan bir örgütlemenin yap›lmas› gerek. Limter-‹fl’li sendikac›lar büyük riskler alarak, militanca yasad›fl› iflveren pratiklerini afifle etme politikalar›na girifliyorlar. Bu da havzadaki iflçi s›n›f› üzerinde iki tip etki yarat›yor bence: Çok büyük bir kesim, s›n›f sendikac›l›¤›n› karalayan 1980 sonras› genel ideolojik ortamdan da, Tuzla özelindeki iflveren propagandalar›ndan da etkilenerek sendikalaflmaya karfl› olumsuz duygularla kar›fl›k bir korku biriktiriyorlar. Bu, krizden önce de vard›. Krizle beraber ikinci bir tutum da devreye giriyor. Tafleron iflaslar› art›yor. Alacaklar aylar boyu tahsil edilmeyince, Limter-‹fl’e gidiliyor. Oradaki sevgili arkadafllar›n, büyük insanî bedellerle koruduklar› militan ve gözüpek olma vasf› flunu getiriyor: B›çak kemi¤e dayand›¤› zaman, iflçiler sendikayla çok k›sa vadeli ve pragmatik amaçlar çerçevesinde, yani verilmeyen ücretlerin tahsili için iliflkiye geçiyor. Bu, sendikan›n Tuzla’daki iflçi kesimini kendine ›s›nd›rd›¤›, ayn› zamanda onlar›n diline aflinâl›¤›n› art›rd›¤› bir sürece evrilir mi? Sendikan›n kriz döneminde böyle noktasal bir flekilde, hak ma¤duriyetine u¤ram›fl iflçilerle bir araya gelmesi, kal›c› bir örgütlenmeye dönüflür mü? Oturup ciddi bir flekilde bunlar› düflünmek gerek.
Söylefli ve foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
rumlar›n› profesyonellefltirdi, sosyal donat›lar›n› ›slah etti. Tüm bunlar› yapt›ktan sonra, yak›nlarda bir ölüm daha oldu. Kadrolu/tafleron ayr›m› yapmadan, bin küsur iflçiye ifl güvenli¤i program› uygulam›fllar, herkese demir uçlu ayakkab›lar bile da¤›tm›fllar, ama tafleron iflçideki vas›f, bilgi geri dönmüyor, ifl güvencesi yok ki. Bir gün burada, di¤er gün tafleronun ard›nda baflka yerde. Kurum kimli¤i, ifl güvenlik belle¤i yok. Desan, iflveren ne kadar iyi niyetli olursa olsun, meselenin yap›sal oldu¤unu bir kez daha gösterdi bize: Büyük ölçekli riskli üretim tafleronlaflt›r›larak parçalara bölündü¤ü zaman, ne teknik ne de sosyal olarak ifl güvenli¤i sa¤lanabiliyor. Riski paylaflan iflçiler iflvereni de paylaflmal› ki, bir araya gelip ifl sürecindeki güvenlik sorunlar›n› tespit edip bunlar›n giderilmesini talep edebilsinler. Niyetlerden, vicdanlardan ba¤›ms›z bir durum var. Belli ki vicdan de¤il, sosyal güvence lâz›m. Krizin ard›ndan sermaye yap›s›nda belirgin de¤ifliklikler oldu mu? ‹ki ayr› yöne gidiyor hareketler. Çal›flan kesim ne kadar bölünmüflse, sermaye de o kadar merkezîleflmeye meyilli görünüyor. 2008 bafl›nda, Türkiye gemi infla sanayiinde hiç yabanc› sermaye yoktu. ‹lk defa bu sene sektöre büyük ölçekli yabanc› sermaye girdi. Dünyan›n beflinci büyük filosuna sahip Palmali, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatt›nda petrol tafl›ma ihalesini alan bir firma. Sahibi Mübariz Mansimov Gurbano¤lu, ‹stanbul Modern’in geçenlerde düzenledi¤i bir gecede 650 bin liraya Türk bayra¤› resmi al›p TSK’ya hediye etti, belki oradan hat›rlan›r. Palmali Grubu lüks hizmetlere yönelik pek çok sektöre yat›r›m yap›yor. Bombalanan HSBC binas›n› sat›n alm›fl, yedi y›ld›zl› otel yap›yor. Tekfen’in yar›s›n› daha yeni ald›. Bodrum’da oteli var. ‹fladamlar›n›n jet uçaklar›na yer hizmetleri verecek bir flirketi var. Bir de Yalova Tersaneler Bölgesi’nde tersane ald›. Tersaneci iflveren deyince, art›k sadece MHP tandansl› Torlak ailesinden bahsetmiyoruz. ‹kisinin aras›nda ciddi bir ölçek fark› var. Torlak ailesi sadece s›ras›yla armatörlük, gemi infla ve siyaset sektörlerinde. Palmali Grubu ise bir küresel oyuncu. Bir de Anadolu’ya yap›lan teflvikli yat›r›mlar›n içinde büyük sermayeli ‹ngiliz menfleli bir flirketin Samsun’da gemi inflaya sermaye yat›rd›¤›n› görüyoruz. Bunlar kriz döneminin baz› e¤ilimleri. Gemi infla sanayiinde ölçek büyümesi, her türlü emekçi merkezli çal›flma için önemli bir veri. ‹flverenin ölçe¤i, baflka sektöre yat›r›m› olup olmad›¤› çok önemli. Tuzla bazl› mevcut büyük gruplar “teflvik alm›yoruz, gemi infla sanayii krizde” deseler de, çok kötü durumda olmad›klar›n› görüyoruz. Kalkavan ailesinin farkl› armatör/tersaneci fertleri Yumurtal›k Serbest Bölgesi ve Gelibolu’daki yat›r›mlar›na devam ediyor. ‹flveren milliyetçili¤iyle kutsanm›fl bir alan olarak askerî gemi projesi M‹LGEM (Millî Gemi) bütün h›z›yla devam ediyor. Türk gemi infla sanayii art›k askerî sektörden siparifl al›yor, ithal ikamesine gidiyor. Baflbakan›n Ma-
25
“ÇALIfiMA PS‹KOD‹NAM‹⁄‹”N‹N KURUCUSU CHRISTOPHE DEJOURS’UN GÖZÜYLE
Etik ac›, ruhsal ac›, ac›lar›n insan› Ekranlarda rastlam›fls›n›zd›r, büyük sermayenin önde gelen isimleri peflpefle arz-› endam ediyor. Nakarat, “sistem t›k›r t›k›r iflliyor”. Hakikaten “t›k›r t›k›r” m›, ayr› mesele, ama sistem öyle ya da böyle ifllerken insan› insan yapan her fleyi –bedeni, ruhu, akl›, vicdan›– ö¤ütüyor. Daha da fenas›, bunu kurbanlar›n›n iflbirli¤i sayesinde yap›yor. Peki nas›l yap›yor ve bu iflbirli¤i ne tür bireysel ve kolektif hasarlara yol aç›yor? “Çal›flma psikodinami¤inin kurucusu” ruhbilimci Christophe Dejours’a ba¤lan›yoruz.
26
görüyor, birbirleriyle konufluyordu. Bir arada yaflama, intihara karfl› koruyucudur. Çal›flan›n iflyerinde tacize ya da ayr›mc›l›¤a u¤ramas›, en zor ifllerin üzerine y›k›lmas›, alenî haks›zl›¤a maruz kalmas›, bunlar çal›flma dünyas›nda yeni fleyler de¤il. Yeni olan, böyle bir durumla karfl›laflt›¤›n›zda kimsenin k›l›n› k›p›rdatmamas›. Öyle bir durumda, kolektif bir ihanete u¤rad›¤›n›z› hissediyorsunuz. Bu basit, s›radan bir yaln›zl›k de¤il, bir ihanet. ‹ntihar pek çok faktörün bir araya gel-
‹flyerinde intiharlar 1990’lar›n sonlar›nda görülmeye baflland›, artarak devam ediyor. Eskiden yokken bugün iflyerlerinde intiharlar oluyorsa, bir fley de¤iflti demektir. Bu, flunu a盤a ç›kar›yor: Çal›flman›n sosyal dokusu derinlemesine de¤ifliyor. mesinin bir sonucu olarak de¤erlendirilir. ‹flletmelerin yönetimleri de intiharlar› bireysel dramlar olarak niteleyerek bu yönü vurguluyor... Genel olarak, bir inceleme sonucunda, isabetli bir flekilde intihar›n tek bir nedeni vard›r demek zordur. Fakat, intihar›n çok-etmenli oldu¤unu söylemek de topu taca at-
Desen: Teresa Sdralevich
Son dönemde iflyerlerindeki intiharlar›n peflpefle gelmesi herkesi sarst›. Siz say›n›n önemli olmad›¤›n›, tek bir vakan›n durumun vahametini göstermeye yetti¤ini söylüyorsunuz. ‹flyeri intiharlar› bize ne diyor? Christophe Dejours: Tek bir ölüm dahi iflyerinin iflleyifli aç›s›ndan trajedidir. Bugüne kadar, intiharlar›n en çok görüldü¤ü toplumsal ve meslekî kategori tar›m çal›flanlar›yd›. Tar›mda çal›flma alan› ile yaflam alan› farkl› de¤ildir. Tar›m çal›flanlar›n›n intiharlar›n›n ana sebebi yaln›zl›k olarak de¤erlendiriliyordu. Bugün, di¤er üretim alanlar›nda da ayn› sorunla karfl› karfl›yay›z: Yaln›zl›k. ‹flyerinde intiharlar 1990’lar›n sonlar›nda görülmeye baflland› ve o zamandan beri de artarak devam ediyor. Elbette daha önceleri de çal›flma koflullar› intihar sebebi olabiliyordu. Ama iflyerinde intihar vuku bulmuyordu. Biri kendini ormanda asarsa, onu intihara götüren nedenler üzerine karmafl›k bir ak›l yürütmeye giriflebiliriz. Ama iflyerinde intihar ediyorsa, nedeninin ifl oldu¤u aflikârd›r. Ayr›ca, Marsilya’da intihar eden Telecom çal›flan› gibi, intihar edenlerden baz›lar›n›n arkalar›nda b›rakt›klar› mektuplar da bu durumu aç›kça ifade ediyor. O Telecom çal›flan› daha yeni ücret art›fl› alm›flt›. ‹ntihar›n beklendi¤i bir psikolojik konfigürasyonla karfl› karfl›ya de¤iliz; karfl›m›zdaki, uzun süredir k›r›lgan bir kiflili¤in semptomlar›n› gösteren, afl›r› hassas, depresyon e¤ilimli, zaten bir kanad› k›r›k, iflyerinde tutunmakta zorlanan biri de¤il. Bu profile hiç uymayan kiflilerin intiharlar›yla karfl›lafl›yoruz: ‹flinde terfi eden, belli bir sosyal çevresi olan, aile iliflkileri düzgün insanlar. Ama yak›ndan inceledi¤inizde, çok derin bir yaln›zl›k duygusu yaflad›klar›n› görüyorsunuz. Eskiden yokken bugün iflyerlerinde intiharlar oluyorsa, bir fley de¤iflti demektir. Bu durum flunu a盤a ç›kar›yor: Çal›flman›n bütün sosyal dokusu, iflyerindeki beraber yaflama hali, birbirini kollama, birbirine sayg›, dostluk, hepsinin temelden ve derinlemesine yap›s› de¤ifliyor. Örne¤in, bir müflteri hizmetleri biriminde, aç›k ofislerde, bir gazete bürosunda ço¤u zaman çok say›da kifli bir arada çal›fl›yor, ama her biri yaln›z. Biri ac› belirtileri, depresyon, üzüntü, huzursuzluk, gerginlik gösterdi¤inde kimse k›p›rdam›yor. Eskiden, birlikte çal›flt›klar› birinin biraz kötü oldu¤unu gördüklerinde, meslektafllar› hemen müdahale ederdi, “neyin var”, “ne oluyor” diye sorulurdu. Dayan›flma vard›; insanlar birbirlerine bak›yor, birbirlerini
makt›r. Esas›nda, intihara götüren sebeplerin dizildi¤i bir yol gibidir bu süreç. Çal›flan›n iflle iliflkisinin tart›flmaya yer b›rakmayacak flekilde intihara sebep oldu¤u vakalar görüyoruz. Bu insanlardan baz›lar›n›n ailevî durumunun bir süredir krizde olmas› da mümkündür. Bu durumda, ev atmosferini zehirleyenin, eflle, çocuklarla iliflkilere sirayet edenin iflle ilgili s›k›nt›lar oldu¤unu size izah edebilirim. ‹flteki psiflik durumunuzu eve tafl›rs›n›z. ‹fl, özel hayat›, mahremiyete var›ncaya kadar sömürgelefltirir. Tersi de do¤rudur: Ciddi ailevî dertleriniz varsa, ço¤u zaman ifle yans›r. ‹fl ve ifl d›fl› psikolojik aç›dan ba¤›ms›z de¤ildir. Bu nedenle, çok-etmenlilik, her ne kadar kullan›fll› olsa da, yan›lt›c›d›r. Çal›flma koflullar›nda, çal›flma organizasyonunda temel olarak de¤iflen ne? Çal›flma organizasyonundaki dönüflümün en temel unsuru, sözde bilimsel temellere dayand›r›lan, performans›n nicel ve objektif ölçümü yoluyla bireysel de¤erlendirme yöntemlerinin uygulamaya konmas›. Bu yöntemler insanlar› birbirleriyle rekabete sokuyor. E¤er bu de¤erlendirmeye bir tak›m yapt›r›mlar eklerseniz, bu basit bir prim bile olabilir, bir süre sonra insanlar bir arada yaflamay› bozan davran›fllara girmeye bafll›yor: Dostlu¤a, vefakârl›¤a s›¤mayan bir rekabet, belden afla¤› vurmalar, iftiralar, imalar, flikâyetler, ihbarlar... E¤er bunun üzerine bir de, de¤erlendirme sonuçlar›na göre, “bir sonraki tensikatta performans notu en düflük olanlar gidecek” diyerek iflin kendisini kaybetme tehdidini eklerseniz, bu büyük gaddarl›k. Asl›nda bu, düpedüz tehditle yönetim. Dolay›s›yla insanlar korkuyor, birbirlerine karfl› kuflku ve güvensizlik duyuyorlar, dürüstlü¤ün, sadakatin yerini vefas›zl›k, ikiyüzlülük al›yor. Çal›flma ortam›n›n yap›s› temelden bozuluyor. ‹kinci bir etken de “toplam kalite”. Çal›flma bilimleri, çal›flman›n hiçbir zaman planland›¤› gibi gerçekleflmedi¤ini, mutlaka öngörülmeyen aksakl›klar›n, ar›zalar›n, anomalilerin oldu¤unu ortaya koyuyor. Toplam kalite denen, bir ideal, varolmayan bir fley. Dolay›s›yla, talimatla toplam kalite talep etmeniz, gerçekli¤in inkâr›d›r. Sonuç: ‹nsanlar yalan söylemeye, aksakl›klar› gizlemeye mecbur kal›r. Ahlâken tasvip etmedikleri, iç huzursuzlu¤u duymalar›na neden olan davran›fllara sürüklenirler. Ben bunu etik ac› olarak adland›r›yorum. Bugün çal›flma dünyas›nda etik ac› muazzam boyutta. Çal›flmay›, emek sürecini yeniden düflünmenin entelektüel bir zaruret oldu¤unu söylüyorsunuz... 15-20 y›ld›r, “çal›flma bilimleri bitti art›k”, “art›k esas olan emek de¤il, yönetim” sözleriyle ve son derece büyük bir gönüllülükle çal›flma meselesi derdest edildi. Temel toplumsal ve siyasal uzant›lar› olan bu yönetici vurgusu sadece siyasetçiler taraf›ndan gelifltirilmedi. Düflünürler, araflt›rmac›lar, akademisyenler, kanaat önderleri de “eme¤in sonu” tezinden yana tav›r ald›. Emek, genel olarak çal›flma, en itibars›z konumda.
E¤er t›p alan›ndaysan›z, kalp, cerrahi, genetik dallar›ndaysan›z, gayet fl›k bir durumdur; ama çal›flma hekimiyseniz en altta bile de¤ilsiniz; cinsellik psikolo¤u, çocuk psikolo¤u, evlilik psikolo¤u, hepsi gayet hofltur, ama çal›flma psikolo¤uysan›z burun k›vr›l›r... Eme¤in, çal›flman›n itibars›zlaflt›r›lmas› yönünde topyekûn bir toplumsal hareket var. Disiplinlerin tarihsel süreci aç›s›ndan da önemli bir de¤ifliklik oldu¤unu söylüyorsunuz. Siz de çal›flman›n psikopatolojisinden –çal›flma kaynakl› zihinsel hastal›klar›n incelenmesinden–, çal›flanlar›n hastalanmamak için nas›l davrand›¤› sorusunu araflt›rd›¤›n›z çal›flman›n psikodinami¤ine geçtiniz; araflt›rma alan›n›z, zihinsel hastal›klardan insanlar›n delirmemek için gelifltirdikleri savunmalara kayd›. Kitab›n›zda normalli¤in kolay olmad›¤›n› anlat›yorsunuz. Normalli¤i nas›l tan›ml›yorsunuz? Esas›nda, muamma olan normallik... Normallik ile sa¤l›kl› olmak farkl› fleyler. Sa¤l›kl› olmak bir ideal. Araflt›rmalar insanlar›n tam sa¤l›kl› olmad›¤›n›, bir ara durumu, kabul edilebilir bir uzlaflmay› koruduklar›n› gösteriyor. Burada, “kabul edilebilir”lik önemli. Bir durum, verili bir anda, toplumsal ve tarihsel bir ba¤lama referansla normal, kabul edilebilir olarak de¤erlendirilir; toplumsal zaruretler, bask›lar ya da imkânlar çerçevesinde çeflitli uzlaflmalar vard›r. Normallikle sa¤l›kl›l›¤› birbirine kar›flt›rmamak lâz›m; bizim mücadele etti¤imiz, normallik. Normallik bir uzlaflmad›r, hastalanmak çok daha kolayd›r, ölmek hayatta kalmaktan çok daha kolayd›r. Hastal›klara, enfeksiyonlara, kazalara karfl› mücadele etmek gerekir, ihtiyatl› olmay› ö¤renmek gerekir: Normallik ele geçirilen, elde edilen bir fleydir. ‘60’l›, ‘70’li y›llar kufla¤› için normallik, konformistler üretmeye varan bir fleydi, hiç de matah say›lmazd›. Baflkald›r›, anti-otoriterlik, bizatihi delilik toplumsal muhalefetin tafl›y›c›lar› olarak görülüyordu. Ancak kendinden çok fley vererek normal kal›nabilir. Normallik, toplumsal normlar› kavrayabilme kapasitesini içermenin ötesinde, bunlara dahil olabilmeyi, r›za göstermeyi, muvafakat etmeyi içeriyor. Dolay›s›yla, normal olmak r›za göstermek mi demek? Sadece bu kadar de¤il, ama bir kere bunu varsay›yor. Normal olan kifli normlara sadece r›za gösteren de¤il, o normlar› kuran, gelifltiren, onlara katk›da bulunan kiflidir. Normallik normlara r›za göstermemi ve onlara bireysel ve kolektif katk›larda bulunmam› gerektirmekle kalm›yor, ayr›ca bunu birçok farkl› norm sisteminde yapabilmemi gerektiriyor –çünkü istesek de, istemesek de farkl› normatif sistemlere aitiz. Okulun normatif sistemiyle evinki ayn› de¤il, iflyerinin normatif sistemiyle okulunki de ayn› de¤il ya da flirketin normatif sistemiyle ordununki ayn› de¤il... Sonuç olarak, normlar› birbirinden çok farkl›, hatta bazen tamamen z›t birden fazla dünyaya aitiz. Dolay›s›yla, normallik “iyi-olma”
Fransa’da 1996’da özellefltirilmeye bafllanan Frans›z telekomünikasyon flirketi France Telecom’da Ocak 2008’den Aral›k 2009’a, iki y›lda 32 çal›flan intihar etti. Özellefltirmeden bu yana esnek çal›flma modeli, flirket içi genel rekabet ilkesi, güvencesizlefltirme uygulan›yor... Psikiyatr ve psikanalist Christophe Dejours, pek çok kitab›n›n yan›s›ra, 1998’de yazd›¤› “Souffrance en France –La Banalisation e l'injustice sociale” (Fransa’da Ac› –Toplumsal Adaletsizli¤in S›radanlaflmas›) ve 2009’da yay›nlanan “Suicide et Travail - Que faire?” (‹ntihar ve ‹fl –Ne Yapmal›) adl› kitaplar›yla çal›flma dünyas›n›n ölümcül sorunlar›n› inceliyor.
ile hastal›k aras›nda büyük ustal›kla kurulan bir uzlaflma olarak ortaya ç›k›yor: Hastal›k ile ac›y› zaptetmek, yat›flt›rmak, dengelemek için gelifltirilen savunmalar aras›nda bir uzlaflma. Normalli¤i sa¤layan, ac› ile savunmalar aras›ndaki iflte bu uzlaflma. Normalli¤i hastal›k ile iyi-olma aras›nda bir psiflik hal, bir uzlaflma olarak tan›mlay›nca, çal›flman›n psikodinami¤inde klinik neyle ilgileniyor? Çal›flan insanlar›n ac›y› dengelemek ya
Çal›flma organizasyonundaki dönüflümün sonucu: ‹nsanlar ahlâken tasvip etmedikleri, iç huzursuzlu¤u duymalar›na neden olan davran›fllara sürüklenirler. Bunu etik ac› olarak adland›r›yorum. Bugün çal›flma dünyas›nda etik ac› muazzam. da zaptetmek, bast›rmak için icat ettikleri ve gelifltirdikleri, çok mahirce, çok farkl› biçimlerde, çok yarat›c› savunma stratejileri var. Bunlar› incelerken, kolektif savunmalar oldu¤unu gördük. Daha önce, insanlar›n ac›larla mücadele etmek için savunma stratejileri icat etmek üzere iflbirli¤i yapabildiklerini bilmiyorduk. Sonuçta, herkesin ac›s› müstesna; ortak nedenleri, ortak dertleri olsa da herkes ac›s›n› bir di¤erinden farkl› yafl›yor. Zihinsel patoloji alan›ndan normalli¤in incelenmesine geçerken disiplinin ad›n› da de¤ifltirdik: Çal›flma psikopatolojisinden çal›flman›n psikodinami¤ine geçtik. Bir anda deli olmuyoruz, hemen hastalanm›yoruz, çünkü bireysel ve kolektif olarak savunma stratejileri icat etme kabili-
yetimiz var. Bireysel stratejiler o kadar esrarengiz de¤il, psikanaliz ve genel klinik psikoloji sayesinde bu konuda çok uzun süredir epey bilgi sahibiydik. Çal›flanlar›n savunma stratejilerini analiz ederken, bu savunmalar›n yetmedi¤i durumda ac› çekmelerinde, çal›flma örgütlenmesinin bask›lar›n›n rolünü görmemiz mümkün oldu. Baz›lar› “bize habire ac›dan bahsediyorsunuz, ama ac› yok ki” diyordu. Haks›z da de¤iller, çünkü savunma mekanizmalar›yla denetlendi¤i için ac› her zaman görünmüyor. Ötekinin ac›s›n› ço¤u zaman görmüyorlar. Ac›y› görmemek için hissizleflme, duyars›zlaflma gerekiyor. Ve bu noktaya gelinebiliyor. ‹nsan kendi ac›s›n› görmeyebilir mi? Kesinlikle. Burada çok önemli bir mesele var. ‹nsan kendi ac›s›na eriflemiyorsa, önce ac›s›n› hissetmekte, sonra onu düflünmek ve onun hakk›nda konuflmakta özgür de¤ilse, ötekinin ac›s›n› da görmüyor. Bugün adaletsizli¤e ve baflkalar›n›n ac›lar›na karfl› nas›l böylesi müsamahakâr bir noktaya geldik ki? Kendi ac›m›z› tolere etti¤imiz için mi? Kesinlikle! ‹nsanlar kendi ac›lar›na karfl› kendilerini savunmak için z›rh kuflanmak mecburiyetindeyse, ötekinin ac›s›na duyarl› olamazlar. Savunma stratejileri ötekinin ac›s›n› hissetmemek için gelifltiriliyor, çünkü buna katlanam›yoruz. Sosyal hizmetler görevlisi olarak, ifl bulma kurumu gibi yerlerde çal›flan ve zihinsel hastalarla, bedensel hastalarla ya da iflsizlerle sürekli temas halinde olanlar›, bir de, bizzat ac› çektirdikleri insanlarla temas halindeki profesyonelleri düflünün... Kitab›n›zda beyaz yakal›lara dair söyledikleriniz çok a¤›r; çal›flmaya devam etmek için, ötekinin ac›s›na duyars›z olmalar› gerekti¤ini anlat›yorsunuz... Baflka türlü nas›l devam edebilirler? Nas›l dayanabilirler? Ama devam ediyorlar, ötekinin ac›s›na hissizleflerek devam ediyorlar. Bu da k›smen kendine karfl› hissizleflmekle oluyor –elbette onlar›n ac›s›n›n kurbanlar›n›n ac›s›yla ayn› olmad›¤›n› da belirtelim. Bu insanlar›n tam bir “bölünme” yaflayabildiklerini, ifl d›fl›nda gayet hassas olabildiklerini yaz›yorsunuz... Baz›lar› hakikaten çok afla¤›l›k, iflyerindeki gündelik tav›rlar› kaba, ç›karc›, i¤renç oldu¤u gibi, özel hayatlar›nda da pek farkl› de¤iller, kad›nlarla, herkesle iliflkileri, trafikteki, her yerdeki halleri i¤renç. Demek ki bölünme yaflamayan insanlar da var! Di¤erleriyse bölünmeyi becerebiliyorlar; onlar› evlerinde gördü¤ünüzde iflyerindeki tav›rlar›n› akl›n›zdan bile geçirmezsiniz. Böyle bir ikili iflleyifl düzenini oturtmay› nas›l baflar›yorlar? Psiflik aç›dan bu zaten bir sorun. Ama, toplumsal aç›dan, özel varl›¤› ile toplumsal varl›¤› aras›nda, aile içindeki özne ile iflyerinde büründü¤ü rol aras›nda bu kadar radikal bir kopuflla, böyle iki farkl› düzeyde varolma kabiliyetindeyse insan, hiçbir s›n›r yok demektir. Anlatt›klar›n›z, zihnin geri kalan› gayet normal ifllerken tek bir bölgeyi et-
27
kileyen deliriyum’u akla getiriyor... Hiç deliriyum yaflamayan psikotikler vard›r; onlar›n deliriyum yaflamamas›n›n nedeni, en fliddet yüklü, en ac›mas›z, en korkunç yanlar› da dahil gerçeklikle kurduklar› afl›r›-uyumdur, bu sayede s›hhatli ve sa¤lam kal›rlar. Mesela iflkenceciler, savafl zaman›nda, zulme maruz kalmak ile zulmetmekten ibaret bir deliler dünyas›nda yaflarlar, ç›ld›rt›c› bir ortamd›r bu. Öte yandan, bunlar gayet kibar, nazik insanlard›r, nezaketlerinin tek kayna¤› da her gün ötekine yaflatt›klar› bir doz ›st›rapt›r; günlük ›st›rap yaflatma dozlar›n› al›rlar ve rahatlarlar. Psiko-klinik aç›s›ndan soru fludur: Nas›l oluyor da çok kalabal›k topluluklar, bütün bir nüfus “ben”in bölünmesi modeline göre davranabiliyor? Bu insanlar›n hepsinin sapk›n oldu¤unu düflünemeyiz, bu mümkün de¤il. Peki nas›l yap›yorlar bunu? Bu bölünme, bireysel stratejilerle de¤il, kolektif savunma stratejileri üzerinden sa¤lanabilir. Bu temel bir nokta. Kolektif stratejileri tek bafl›na tafl›m›yorsun; dolay›s›yla da ne icad›n› ne de sorumlulu¤unu tam olarak üstlendi¤in s›radanlaflm›fl, normalleflmifl bir sapk›nl›k gibi. Bir yanda sistemlerini dayatan normopatlar, onlar›n karfl›s›nda da delirmemek için savunma stratejileri gelifltirenler mi var? Ve ayn› zamanda r›za var! Esas mesele bu. Bu bir etik sorun, ama ayn› zamanda pratik de bir sorun, çünkü insanlar›n tutumlar›na etki ediyor. ‹nsanlar›n savunma mekanizmalar› karfl›s›nda ne denebilir ki? Bu savunma mekanizmalar› olmasa, kendilerine ac› verenle aralar›ndaki iliflkiyi üstlenmeleri, ac›lar›n›n, böyle devam edemeyeceklerinin bilincine varmalar› gerekecek. Bize sunulan flartlarda çal›flmaya devam edebilmek için, savunma stratejilerimizi kullanmak zorunday›z. Ötekinin ac›s›na fazla duyarl›ysan›z, çal›flamazs›n›z. ‹nsanlar›n savunma stratejilerine ancak sayg› duyabiliriz, ama –zira burada önemli bir ama var– bu savunmalar etkili oldu¤unda, bir anestezik ifllevi görüyorlar, ki bu da bir hastal›k halinde, ac› karfl›s›nda istenmeyen bir durumdur. Ülseri oldu¤u için midesi a¤r›yan birine kuvvetli bir anestezik verirseniz, a¤r›s› kaybolur, ama ülser deli¤ini oymaya devam eder ve birden hasta fliddetli bir kanama geçirir ve ölür. Yani savunma, hastal›¤›n devam›n› sa¤lam›flt›r. Savunman›n “sapk›n”, ters bir etkisi var. Sonuçta savunma, ac›ya karfl› afl›r› tolerans gelifltirilmesine neden oluyor ve yabanc›laflmaya götürüyor. Savunma mekanizmalar› yön de¤ifltirir ve ac›n›n suç ortakl›¤›n›n etkeni haline gelir. Sistemi ayakta tutan, sa¤altan, iflleyiflini sürdürmesini sa¤layan da, çal›flanlar›n iflyerindeki yeni çal›flma örgütlenmelerine ba¤l› olarak ortaya ç›kan yeni ac›yla bafl etmek için icat ettikleri kolektif savunma stratejileridir. ‹flte paradoks da burada. Yeni ac› biçimleri, günümüzün çal›flma organizasyonuyla ba¤lant›l›; bu organizasyon, ayn› zamanda genel
28
“Baflka Dilde Aflk” filminin Zeynep’i Saadet Ifl›l Aksoy, ça¤r› merkezinde. Yavafl yavafl sinir krizleri, bay›lmalar, küçük tepkiler bafllayacak, ça¤r› merkezi çal›flanlar›n›n mücadelesi bir internet sitesinde ses duyurmaya, dernekleflmeye gidecek, sokaklara taflacak. Ayr›nt›lar 38. sayfada
olarak yeni yönetme biçimi. Dolay›s›yla bu olgu, flirketleri, iflletmeleri oldu¤u gibi, devleti de kaps›yor. Çal›flma organizasyonundaki yeni durum çal›flanlar›n bildi¤imiz anlamda örgütlenmesini zorlaflt›r›yor... Eskiden, flirkette bir bölüm flefi, fabrikada bir ustabafl› birisine haks›zl›k yapt›¤›nda, eziyet etti¤inde, bir ayr›mc›l›k, çal›flma hakk›n›n ihlâli söz konusu oldu¤unda, bunun kötü oldu¤unu herkes bilirdi. ‹nsanlar adaletli olmaya yöneltilebilir, bir dayan›flma hareketi bafllat›labilir, bir fley yap›labilirdi. Bugün ise bütün bu haks›zl›klar, ihlâller meflru kabul ediliyor. Tehdit, yönetmenin temel ilkesi haline geldi. Ne ad›na? Ekonomik kriz ad›na, rekabet ad›na... Sistem korku üze-
Sistemi ayakta tutan, iflleyiflini sürdürmesini sa¤layan da, çal›flanlar›n iflyerindeki yeni çal›flma örgütlenmelerine ba¤l› olarak ortaya ç›kan yeni ac›yla bafl etmek için icat ettikleri kolektif savunma stratejileridir. Paradoks da burada. rinden iflliyor. Yeni çal›flma organizasyonlar›yla, neoliberal dönüflümle, 1980’lerin bafl›ndan itibaren, çal›flma hayat›na korku hâkim oldu. O dönemden beri, finansal faaliyetler serpildi, borsa yükselifle geçti ve bir daha da düflmedi. Burada devlet çok temel bir rol oynad› ve oynuyor.
no tia s i hr :C n se De
o ad lg a S
Çal›flanlar›n korkusu kitleselleflen iflsizlikle ba¤lant›l› de¤il mi? ‹flsizli¤in kitleselleflmesine gerek yok. ‹stihdam krizi ‘70’li y›llarda bafllam›flt›, ‘80’lerin ortalar›na do¤ru çok ilerlemiflti. ‹nsanlar bütün bunlar› nas›l kabullendi? ‹flten ç›karma tehdidi, çal›flanlar›n güvencesizli¤i, ac›lar›, iflsizlerin varl›¤›, sefaleti kullan›l›yor; çal›flanlara “sizden beklenene boyun e¤mezseniz, uyum sa¤lamazsan›z, tutunamayanlar ordusunu boylars›n›z” deniyor. Art›k çal›flanlar da, hatta kamu sektöründe çal›flanlar da dahil, herkes “prekaryalaflma” tehdidi alt›nda. Telecom’da, demiryollar›nda, elektrik idaresinde çal›flanlar da endifle, korku, y›lg› içinde yafl›yor. Kamu sektöründe çal›flanlara bask› uygulamak, aralar›ndaki ba¤› k›rmak çok kolaylaflt›. K›rmaktan söz etti¤inize göre, çal›flanlar aralar›nda bir ba¤ oluflturmufllar, öyle de¤il mi? ‘80’lerden beri çal›flma dünyas›n›n temel yap›s›n› oluflturan unsur korku, iflten ç›kar›lma tehdidi, prekaryalaflma endiflesi. fiirketlerde, hatta kamu iflletmelerinde beyaz yakal›lar böyle yetifltiriliyor. Bundan tamamen ba¤›ms›z olmayan, ama daha farkl› bir korku daha var, o da tutunamama, tutturamama korkusu; performans› tutturamama, ritmi, hedefleri tutturamama, uyum sa¤layamama, teknolojik geliflmelere ayak uyduramama korkusu... Çünkü tehdit ve güvencesizlefltirme sistemi ölçüm sistemiyle içiçe. Ölçümün bafll›ca ifllevi çal›flanlara korku salmas›. Her fleyin ölçüye tâbi tutulmas› büyük tehdit. Ölçüm, de¤erlendirme denen fleyse tamamen keyfî, rastlant›sal. ‹nsanlar kendilerinin ölçülmesi için gerekli verileri kendileri üretiyorlar, bunlar› enformasyon haline getiriyorlar, bilgisayarlara yüklüyorlar... Sonra bu, baflka birileri taraf›ndan ölçülüp de¤erlendiriliyor... Ölçülenlerin tart›flma, müzakere etme hakk› yok. Herkes bir üstü taraf›ndan, gizlice de¤erlendiriliyor... Tehdit boyutu bir yana, emek ölçülemez. Eme¤in ölçülmesi büyük bir çal›flma hakk› ihlâlidir, suçtur. Eme¤in, iflin sonuçlar› ölçülebilir ancak, ki o da her zaman de¤il. Çal›flman›n esas›, sonunda do¤ruyu bulana kadar bir y›¤›n yanl›fl yolu denemek için öznelli¤in seferber edilmesidir; bu hatal›, yanl›fl yollar, baflar›s›zl›klar sayesinde çözümü bu-
‹nsanlar kendi ac›lar›na karfl› kendilerini savunmak için z›rh kuflanmak mecburiyetindeyse, ötekinin ac›s›na duyarl› olamazlar. Savunma stratejileri ötekinin ac›s›n› hissetmemek için gelifltiriliyor, çünkü katlanamad›¤›m›z bu. tan›z› öldürürseniz mesela, bu sizi aflan belirleyenlerin bir sonucudur... Öyle mi? Oysa, insanlar sorumludur, çünkü özgürdürler. Psikopatolojik klinik tecrübesi, insanlar›n ço¤unun esnemeye gelmeyen kat› bir ahlâk duygusu oldu¤unu ortaya koyuyor. Nevroz patolojileri de bunu do¤ruluyor. Ahlâkî anlamda sadakat, zihinsel patolojinin bafll›ca kaynaklar›ndan biridir. Ben insan modelini basitlefltirmiyorum ve –sapk›nlar ile paranoyaklar haricinde– insanlar›n ço¤unun bir ahlâk duygusu oldu¤unu kabul ediyorum. Sisteme flevklerini, hünerlerini, enerjilerini, coflkular›n›, heyecanlar›n›, yarat›c›l›klar›n›, zekâlar›n› verenler de bu insanlar. Neden böyle bir flevkle davran›yorlar? Çünkü ahlâkî çeliflkinin ötesinde, duygusal ve psiflik bir çeliflki de var. Ahlâkî çeliflki, psiflik ve duygusal bir ac› do¤uruyor. ‹darenin talebi üzerine, servisimde görevli meslektafllar›mdan dördünü tazminats›z iflten ç›kar›lmalar› için seçmeyi, yani hata ve kusurlar›n› bulmay› kabul edersem, y›llard›r beraber çal›flt›¤›m, beraber ö¤le yeme¤i yedi¤im insanlara bunu yapmay› kabul edersem, bunu can›gönülden yapt›¤›m› m› san›rs›n›z? Bunu kabul etti¤im andan itibaren bili-
yorum: Ben bir alça¤›m. Trajik bir ac›d›r bu. Kimim ben, bunu nas›l kabul ediyorum? Bu son derece a¤›r bir psiflik sorun, etik bir ac›. Psiflik ac› ile etik ac› eflanlaml› de¤ildir. Ve iflte burada, en umulmad›k keflif ortaya ç›k›yor, ahlâk duygusunu uyuflturarak bu ac›ya karfl› anestezi olabilecek savunma stratejilerinin varl›¤›n› keflfediyoruz. O noktadan itibaren, ötekine verilmesine katk›da bulundu¤um ac›ya duyars›z hale geliyorum, çünkü kendi ac›m›, bir alçak olman›n, adi bir adam olman›n ac›s›n› uyuflturmay› baflard›m. Bu, zincirin ara halkas›. Çal›flma en kötüyü do¤uran bir alan haline geliyor; iflyeri bugün ötekine ac› vermeyi ö¤rendi¤imiz laboratuar. Devletin ‘80’lerin bafl›ndan beri yapt›¤› gibi, flirket modelini dolafl›ma sokarak toplumsal adaletsizli¤i s›radanlaflt›rmay›, onunla iflbirli¤i yapmay› ö¤reniyoruz. Neoliberalizmi analiz ederken keflfedilen bu ara halka, çok temel; totaliter sistemlerin iflleyiflinde daha önce teflhis edilemeyen bir süreçti bu. Totaliter bir sistemin ifllemesi için de insanlar›n flevki gerekir. Milyonlarca kiflinin ifltiraki olmasa Naziler ölüm trenlerini kald›ramazd›. Bugüne kadar, totaliter sistemlerde iflbirli¤inin, kötünün ö¤renilmesinde çal›flman›n temel rolü tam olarak anlafl›lamam›flt›. Genel olarak totaliter sistemlerin temel ara halkas›n› neoliberal sistem üzerine çal›fl›rken keflfediyoruz. Daha ara noktalar yok mu? Bu sistemde mümkün olan iki mant›k var: Tehdide dayal› yönetim ve ödüllendirmeye dayal› yönetim. Bunlar›n ikisi de sürekli art›fl› gerektirir, yani tehditle bir hizmet elde ediyorsan›z, verimlili¤i art›rmak, sistemin devam›n› sa¤lamak için tehdidi art›rman›z gerekir. ‹nsanlar› ödüllendiriyorsan›z, onlara mükâfat, prim vs. veriyorsan›z, bunu da art›rman›z gerekir. ‹ki mant›k aras›ndaki fark, tehdidin s›n›r› vard›r, ama ödüllendirmenin yoktur. ‹stedi¤iniz kadar mükâfat verebilirsiniz, ama bir yerden sonra, tehdit edemezsiniz, bir an gelir, s›n›ra dayan›rs›n›z. Sovyetler Birli¤i’nde bu oldu ve sistem çöktü, üretim durdu, bu ekonomik krizdir. Bugün iflleyifl tam tersi yönde. Ekonomi gayet iyi iflliyor, buna karfl›l›k, gittikçe daha kötü yafl›yoruz. Zenginlikler h›zla artmaya devam ediyor, ama gittikçe daha fazla yoksul var, daha da artacak. Ekonomik refah artt›kça, yoksullar da artacak. Zenginleflen insanlar ve yükselen borsa karfl›s›nda düzenleyicilik rolünü eskiden devlet üstleniyordu. Ama devlet geri çekiliyor, zenginlik artt›kça paylafl›mdaki eflitsizlik de art›yor. Bu sistem y›k›ma götürür. Bununla birlikte, her fleyi y›kmas› için, çal›flacak hiç kimsenin kalmamas› gerekiyor, o noktada de¤iliz. Daha çok uzun süre böyle devam edebilir. Bir kere daha vurguluyorum, bu sistem ço¤umuzun, ço¤unlu¤un iflbirli¤i ve ifltirakiyle iflliyor, baflka türlü iflleyemez. Bireysel düzeyde, ama as›l önemlisi kolektif olarak bunun üzerine düflünmeliyiz.
Derleyen: Siren ‹demen
si sadece kendilerine verilen emirleri yerine getirdiklerini söylediler. Yalan söylüyorlard›. Halbuki flevk göstermifllerdi. Aksi takdirde, Nazi sistemi asla ifllemezdi. Bugün de insanlardan flirketlerde, iflletmelerde, kendi kendilerineyken onaylamad›klar›, k›nad›klar›, ay›plad›klar›, günah olarak gördükleri icraatlara katk›da bulunmalar›, ifltirak etmeleri isteniyor ve insanlar katk›da bulunuyor. Peki ama, böylesi bir sisteme onca kiflinin katk›s› nas›l sa¤lan›yor? Burada, psikolojik ve ahlâkî bir sorun var. Ahlâkî sorun, insan›n k›nad›¤› bir eyleme katk›da bulunmas› ile ahlâk duygusunun gerekleri aras›ndaki çeliflkiden kaynaklan›yor. Pek çok uzman, insanlar›n d›flsal zorlamalar sonucu böyle davrand›klar›n›, dolay›s›yla ahlâkî meselenin onlar› içermedi¤ini söyleyerek bu çeliflkiyi bertaraf ediyor. Geliflmemifl, indirgenmifl bir model insan› veri alarak düflünmektir bu: Sadace rantabilite hesab› yaparak hareket eden “homo economicus”, hesap makinesine indirgenmifl insan. ‹nsan modelinin basitlefltirilmesine kat›lm›yorum. Ben bir özgürlük marj›na sahip oldu¤umuzu düflünüyorum. Özgürlük yoksa, sorumluluk da yoktur. Yar›n flehrinizin üzerinde bir atom bombas› patlarsa, madem ki insanlar kendilerini aflan davran›fllara göre hareket ediyor, bir sorumlu araman›z›n da mânâs› yoktur. E¤er iflinizde bir hata yaparsan›z, has-
Desen: Falco
labilirim ancak, ama bu gözle görülmez. Çal›flman›n özünü öznellik ve görünmez olan oluflturur. Görünmez olan da ölçülmez. Ac› da görülmüyor. Hazz›, zevk al›n›p al›nmad›¤›n› görmezsiniz, gördü¤ünüz bir davran›flt›r, bir gülümsemedir. Çal›flman›n, eme¤in ölçülmesi utanç verici bir durum. Bu sahte bir bilim, alenen yalan. Bütün bunlar›n gerisinde, iflbirli¤i yapan koca bir bilimciler ordusu var: Her fleyi ölçebileceklerini, say›ya vurabileceklerini iddia eden y›¤›nla psikolog, sosyolog, mühendis! Ve üstelik bir de art›k emek diye bir fleyin kalmad›¤›n› söylüyorlar... Bir tarafta ma¤durlar›n, onlar›n karfl›s›nda da bir avuç sapk›n tabiatl› gaddar›n oldu¤u düflüncesi elbette do¤ru de¤il. Bu sistemin ifllemesi için, onu çal›flt›racak y›¤›nlarca insan lâz›m. Foto¤raflarla bezeli, sözde-makalelerle dolu iç yaz›flmalar› uyduracak, dergileri, yay›nlar› ç›karmak için gece gündüz çal›flacak y›¤›nla insan lâz›m ve herkes bu iflbirli¤ini yap›yor. Sözde-ölçümleri yapmak için y›¤›nla insan lâz›m. ‹flten ç›karmakla tehdit etmek için y›¤›nla insan lâz›m. “Daha fazla gayret etmezsen iflinden olursun” demek için y›¤›nla insan lâz›m. Çok fazla insan›n iflbirli¤i yapmas›, coflkular›n›, enerjilerini, heveslerini sisteme katmas› lâz›m. Yani sistemi biz mi ayakta tutuyoruz? Bu çok temel bir nokta. Hiçbir sistemin kendi bafl›na ifllemedi¤ini ony›llard›r biliyoruz. ‹ki dünya savafl› aras›nda gelifltirilen siyasal sosyoloji teorisinden, örgütlenme sosyolojisinden biliyoruz. Sadece buyruklar›n yerine getirildi¤i, kurallara uymakla yetinildi¤i, flevkin, iste¤in, hevesin olmad›¤› bir durumda sistem ifllemez. En iyi ihtimalle, ar›zalan›r, durur; en kötü ihtimalle infilak eder. Çernobil meydana gelir! Sovyet sistemi, milyonlarca insan›n flevk ve hevesinden faydalanamaz oldu¤unda düfltü, birden, fliddetsiz bir flekilde durdu. Bir sistemin ifllemesi için, insanlar›n prosedürleri, kurallar› bilmesi yetmez, bunlar› alt üst etmeleri, de¤ifltirmeleri, zekâlar›n›, hünerlerini ortaya koymalar›, yani sistemi yarat›c›l›klar›ndan faydaland›rmalar›, iflbirli¤ini icat etmeleri gerekir. Bireysel düzeyde beceri ve hüner, kolektif düzeyde ise iflbirli¤i. ‹flbirli¤i buyurulmaz, bir reçetesi yoktur, flartlar› kesin tayin edilmemifltir, insanlar bulur bunu. Buna da flevk denir. Sistem ancak insanlar zekâ ve öznelliklerini katarak onu çal›flt›rmaya r›za gösterip muvafakat ettikleri takdirde ifller. Bugün yaflad›klar›m›z›n sistemin bir sonucu oldu¤u, ekonomik sistemin, piyasan›n bir sonucu oldu¤u ve dolay›s›yla yapaca¤›m›z bir fley olmad›¤› söyleniyor bize. Bu bafltan afla¤› bir yalan. ‹nsan bilimlerinde k›rk-elli y›ld›r bildi¤imiz fleyin sonuçlar› bunlar: Hiçbir sistem, hiçbir kurum, hiçbir flirket, hiçbir devlet, hiçbir ordu sadece sistemin iç mant›¤›n›n gücüyle ya da mekanik diyebilece¤imiz ifllemlerle çal›flmaz. Kendi kendini dayatan bir iç mant›k yoktur, onu ortaya koyan, ifller k›lan insanlar›n katk›s›d›r. Nazi savafl suçlular› Nuremberg mahkemesinde yarg›lan›rken, hep-
29
ARJANT‹N YERL‹ SANATI
Obama: Bar›fl fiahini
11-25 ARALIK 2009
YEMEN Ortado¤u’nun yeni cephesi Obama, Afganistan’a 30 bin asker daha gönderece¤ini aç›klarken ç›tlatm›flt›. Bir ay içindeki kanl› geliflmeler, Yemen’i ABD’nin Ortado¤u’daki yeni cephesi haline getirdi. ABD, “El Kaide’ye karfl›” yap›ld›¤›n› söyledi¤i bu savafl›, ayn› zamanda Suudi Arabistan-‹ran sürtüflmesini keskinlefltirmek için de kullanacak... SUNN‹LER‹N elinde tuttu¤u merkezî hükümet ile kuzeydeki fiii Husi gerillalar› aras›ndaki yerel çekiflme, bu mezheplerin iki büyük temsilcisi Suudi Arabistan ile ‹ran’›n karfl› karfl›ya geldi¤i bir bölgesel çat›flmaya do¤ru itiliyor. Amerikan Genelkurmay› Pentagon’dan bir yetkilinin Daily Telegraph gazetesine söyledi¤ine bak›l›rsa, buna üçüncü bir boyut da eklenmifl durumda: “Yemen, El Kaide’nin Afganistan ve Pakistan’daki faaliyetlerini destekleyen bir yedekleme üssüne dönüflüyor.” Uluslararas› iliflkiler uzman› Rick Rozoff, ABD ve Suudi Arabistan’›n hükümete verdi¤i deste¤in “Yemen’deki çat›flmalar› h›zla büyük bir savafla dönüflebilece¤ine” dikkat çekiyor. Yemen hükümeti, Husilere karfl›, yeni bir “CIA destekli cihad” ilân etti. Bir zamanlar Usame bin Ladin ve Taliban’› da “özgürlük savaflç›lar›” olarak cesaretlendiren ABD, geniflletilmifl Ortado¤u co¤rafyas›ndaki topyekûn harekât› derinlefltirecek Yemen cephesini, yeni “teröristler” yaratarak aç›yor. Dünyan›n her köflesinde örne¤i bulunan bu klasik Amerikan oyunu, daha geçen y›l Somali’de tekrar sahnelenmiflti. Huzur ve güven ortam› sa¤lamak ad›na Somali’yi iflgal eden Etiyopya’n›n orada üstlendi¤i rolü, bu defa Yemen’de Suudi Arabistan üstleniyor. Yemen ordusuna destek veren Suudi kuvvetleri, kas›m ay›ndan beri Amerikan yap›m› tanklar ve savafl uçaklar›yla s›n›rboyundaki Husi yerleflimlerini bombal›yor. Fosfor bombas› kullan›ld›¤› ihbar edilen bu sald›r›lar›n bir k›sm›na ABD uçaklar›n›n da kat›ld›¤› saptand›, ama Beyaz Saray görgü tan›klar›na dayanarak verilen bu haberleri yalanlad›.
30
KOLOMB‹YA-VENEZÜELLA ABD, 30 Kas›m’da, Kolombiya ile, ülke ordusuna ait yedi askerî üssü kullanma ve ülke s›n›rlar› içinde her türlü askerî operasyon düzenleme imtiyazlar› kazand›¤› resmî bir antlaflma imzalad›. Böylece, “anti-narkotik ve anti-terörist bir askerî program” olarak y›llarca denenip baflar›s›z olan Kolombiya Plan›, düzeltilip geniflletilerek yenilendi ve Obama yönetiminin 2010 bütçesindeki yerini ald›. ABD’nin Kolombiya’ya uzun y›llard›r verdi¤i askerî yard›m›n iki temel gerekçesi, hükümet ile Marksist silahl› kurtulufl örgütü FARC aras›ndaki içsavafl ve bu savafl› finanse eden kokain ticaretiydi.
ABD ve Suudi Arabistan taraf›ndan desteklenen Yemen hükümeti, ülkedeki 23 milyon nüfusun yüzde 30’unu oluflturan fiii müslümanlara karfl› alenî k›y›m kampanyas› yürütüyor. BBC, 14 Aral›k’ta, kuzeydeki Bani Maan köyünün pazaryerine yap›lan hava sald›r›s›nda en az 70 sivilin öldü¤ünü duyurdu. Sald›r›n›n sorumlulu¤unu Yemen ordusu üstlendi. Ama ma¤dur taraftaki Husi kaynaklar›, ellerinde sald›rgan jetlerin Suudi Arabistan’a ait oldu¤unu gösteren kan›tlar bulundu¤unu bildirdi. Ba¤›ms›z medya, ayn› gün, kuzeybat›daki Saada bölgesinin sivil yerleflimlerine, bu kez ABD savafl uçaklar›n›n tam 28 sald›r›da bulundu¤unu kaydetti. Toplam ölü say›s› 120’yi geçmifl, onbinlerce insan göç yollar›na düflmüfltü. Amerikan medyas› çok geçmeden olay› gündemine ald› ve Beyaz Saray’› s›k›flt›rarak Obama yönetiminin Yemen’e verdi¤i askerî deste¤in ayr›nt›lar›n› ifllemeye bafllad›. Böylece dünya operasyonun aslen “El Kaide’ye karfl› yap›ld›¤›n›” ö¤renmifl oldu. New York Times gazetesi, Savunma Bakanl›¤› kaynaklar›na dayanarak, “ABD’nin El Kaide’ye karfl› Yemen hükümetine silah ve istihbarat deste¤i verdi¤ini” yazd›. ABC televizyonu, “ABD’nin Yemen ve Suudi kuvvetleriyle birlikte askerî operasyonlara kat›ld›¤›n› ve füze sald›r›lar› düzenledi¤ini” kaydetti. El Kaide lideri Usame bin Ladin’in babas›n›n Yemen kökenli oldu¤u medyada daha s›k vurgulanmaya bafllad›. Obama, Afganistan’a 30 bin ek asker gönderme karar›n› aç›klarken “dünyan›n neresinde olursa olsun, El Kaide’yle savaflaca¤›z” demiflti. Savafl›lacak yerler listesinde, “Pakistan üzerinden gelen El Kaide militanlar›n›n faali-
Ancak bu kez as›l hedef FARC de¤il, komflu ülke Venezüella. Kolombiya devlet baflkan› Alvaro Uribe, “gerekirse s›n›rötesi operasyonlar yapacaklar›n›” söylerken, Venezüella ve daha önce yapt›klar› gibi Ekvador topraklar›na askerî müdahalede bulunabileceklerini imâ etti. Venezüella lideri Chavez’in ilk tepkisi orduya alarm vermek oldu. Obama, antlaflman›n Kolombiya’y› kapsad›¤›n› söylese de, geliflmeler “arka bahçe politikalar› bitti” söyleminden uzaklaflt›¤›n› gösteriyor. Zira bu süreçte ABD bir baflka ad›m daha att›, tarihsel olarak Karayibler ve Latin Amerika’daki ayk›r› sesleri bast›rmak için kulland›¤› at›l durumdaki 4. Filo’yu tekrar etkinlefltirdi.
yetleri art›rd›¤›” Yemen ve Somali de bulunuyordu. Ne var ki, üstüne bombalar ya¤d›rd›¤› fiii müslüman Husilerin, fleriatç› Sunnilerin örgütü El Kaide ile “ba¤lar› oldu¤unu” iddia eden Obama yönetimi fena halde çuvallad›. Uzmanlar taraf›ndan alaya al›nan bu iddia, her fleyden önce, öteki iki orta¤›n Husilere karfl› gelifltirdi¤i söyleme tersti. Suudi Arabistan ve Yemen, Husilerin arkas›nda Tahran’›n bulundu¤unu öne sürüp ‹ran’› bölgede yay›lmac› bir politika izlemekle suçluyordu. Öte yandan, ‹ran’›n Husilere ne kadar yak›n oldu¤u da tart›flma konusu. ‹ngiliz Guardian gazetesi yazar› Ranj Alaaidin, Oniki ‹mam inanc›na dayanan ‹ran fiiili¤i ile Husilerin ba¤l› oldu¤u Zaidî fiiilik aras›ndaki ciddi farkl›l›klara dikkat çekerek, “‹ran’›n Husilere, Suudi Arabistan ve Yemen’in iddia etti¤i kadar büyük bir yard›mda bulunmad›¤›n›, zaten ‹ran kamuoyunda böyle bir deste¤in mevcut olmad›¤›n›” yazd›. Bu ülkeler aras›ndaki gerilim, ‹ran’›n, Tahran’daki bir soka¤a, Husilerin bölgesi Saada’ya atfen “Saada fiehitleri” ad›n› vermesinden sonra, Yemen’in, baflkent Sanaa’daki bir soka¤a, geçti¤imiz haziranda protestolar s›ras›nda ölen ‹ranl› eylemci Nida A¤a Sultan’›n ad›n› vermesiyle t›rmanm›flt›. Yemen hükümetinin, ülkenin farkl› bölgelerinde El Kaide’ye karfl› yürütülen kanl› operasyonlarda sadece Husilere de¤il, öteki etnik az›nl›klara mensup sivillere de sald›rd›¤› bildiriliyor. Ortal›k Teksas’a dönmüfl durumda. Pentagon’un orman kanunlar›, Kolombiya, Mali, Pakistan, Filipinler, Uganda ve Somali’den sonra Ortado¤u’nun yeni cephesi Yemen’de de uygulamaya giriyor. Derleyen: Erdir Zat
Radfan’da halk hükümetin hava sald›r›lar›n› protesto etti
Katliam›n y›ldönümü
Nükleer Türkiye
Arabulucu Türkiye
Afganistan takviyesi
F‹L‹ST‹N 1400’den fazla Filistinlinin öldü¤ü ‹srail sald›r›lar›n›n birinci y›ldönümünde Gazze halk› sokaklara döküldü. BM genel sekreteri Ban Ki-moon, y›ldönümü mesaj›nda, harabeye dönen Gazze’nin yeniden inflas› için ça¤r› yapt› ve baz› sorunlar› s›ralad›: Hâlâ ateflkes sa¤lanamad›, Gazzeliler temel insan haklar›ndan yoksun yafl›yor, insanî yard›m malzemelerinin miktar› ve kalitesi yetersiz, su s›k›nt›s› nedeniyle çocuk ölümleri artmaya bafllad›, yeniden infla çal›flmalar› sekteye u¤ram›fl durumda, ‹srail sadece temel malzemelerin girifline izin verdi¤i için hasarl› evleri tamir edemiyorlar...
ABD Eski Savunma Bakan› William Cohen, Washington Times’a yazd›¤› makalede, Bat›’n›n ‹ran’a karfl› üç seçene¤i oldu¤unu söyledi: Rusya ve Çin’in kat›l›m›yla yapt›r›mlar› art›rarak diplomatik çözümü dayatmak, askerî müdahalede bulunmak veya nükleer bir ‹ran’la yaflamay› ö¤renmek. ‹ran tehdidinin “nükleer devlet say›s›n›n dramatik biçimde art›raca¤›n›” düflünen Cohen, “yak›n gelecekte Suudi Arabistan, Türkiye, M›s›r ve di¤erlerinin, ‹ran’dan korunmak için nükleer silah aray›fl›na girece¤ini” öne sürüyor. Art›fl›n “uluslararas› nükleer denetim sistemini çökertebilece¤ini” söylüyor.
‹RAN Tahran, Uluslararas› Atom Enerjisi Kurumu’nun “uranyum takas›n›n Türkiye’de gerçeklefltirilmesi” önerisini, Ankara’n›n giriflimlerinden sonra kabul etti. Daha önce kurumun önerisini geri çeviren ‹ran D›fliflleri Bakan› Mutteki, devlet televizyonuna verdi¤i mülâkatta, “nükleer yak›t takas› için Türkiye uygun” dedi. UAEK, ‹ran’›, kendi uranyumunu zenginlefltirmek yerine, elindeki düflük kaliteli uranyum karfl›l›¤›nda, d›flar›dan santralde kullan›lacak düzeyde zenginlefltirilmifl uranyum almaya iknâ etmeye çal›fl›yor. ABD ve müttefikleri ‹ran’›n öneriyi koflulsuz olarak kabul etmesini istiyor.
RUSYA Sonunda bu da oldu: NATO, Afganistan için Rusya’dan yard›m istedi. Moskova’ya bir ziyarette bulunup Medvedev, Putin ve Lavrov ile görüflen NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Rusya’dan Afganistan’daki çabalara silah ve lojistik destek vermesini istedi. Rus haber ajanslar›, talep listesinde helikopter, nakliye uça¤›, kamyon, a¤›r top gibi çok say›da askerî gereç bulundu¤unu bildirdi. NATO’nun Moskova’dan bir sonraki talebinin asker deste¤i olmas› beklenirken, geçmiflte Afganistan batakl›¤›nda büyük kay›plar veren Ruslar›n buna nas›l cevap verece¤i merak ediliyor.
KOPENHAG Do¤a Ana Yasas› Kopenhag fiyaskoyla sonuçland›. Ama 21. yüzy›ldaki s›cakl›k art›fl› hedefinin “sadece 1 santigrat derece” düzeyinde tutulmas› gerekti¤ini söyleyen bir ses vard›. BM ‹klim Zirvesi’nde flamanizmin diliyle konuflan Evo Morales’e kulak verelim... DAN‹MARKA’NIN baflkenti Kopenhag’ta yap›lan BM ‹klim Zirvesi’nde, 170 üye ülkenin liderleri ve üst düzey temsilcileri ve 2 bini aflk›n iklim de¤iflimi uzman›, ortak bir küresel iklim politikas› belirlemek üzere üç gün süren toplant›lara kat›ld›. Ama zirveden, ABD ve 24 ülkenin önerdi¤i “mini” antlaflman›n geliflmekte olan ülkeler taraf›ndan reddedilmesi d›fl›nda bir sonuç ç›kmad›. Geçen ay yüzde 94.6 gibi dudak uçuklatan kat›l›m oran›yla yap›lan baflkanl›k seçiminden yüzde 64 oran›nda oy alarak ikinci dönem hakk› kazanan Bolivya Devlet Baflkan› Evo Morales, Kopenhag’›n y›ld›z›yd›. Küresel Kuzey’in göz boyama taktiklerine karfl› ç›kan Küresel Güney’in do¤al lideri Morales, Bella Center’daki konuflmas›nda iklim de¤iflimi felaketinden kapitalizmi sorumlu tuttu ve yüzy›l›n s›cakl›k art›fl› hedefinin “1 santigrat derece” olmas› gerekti¤ini söyledi. Democracy Now! televizyon program›n›n yap›mc›s› Amy Goodman, Morales’le s›ca¤› s›ca¤›na görüfltü. Kapitalizmi bitirmeden küresel ›s›nmay› sonland›ramay›z dediniz. Ne demek istediniz? Evo Morales: Kapitalizm, insanl›¤›n en büyük düflman›. Çevreyi as›l tahrip eden, s›n›rs›z sanayileflmenin getirdi¤i ak›ld›fl› geliflme politikalar› ve bu ak›ld›fl›l›k kapitalizmin ürünü. Bu politikalar› yeniden gözden geçirip incelemedi¤imiz sürece, insanl›¤a ve yaflama karfl› duyarl› olmam›z mümkün de¤il. Kapitalizmin sonunu nas›l getireceksiniz? Ekonomik politikalar› de¤ifltirerek, tüketim kültürü ve bollu¤a son vererek... Kapitalizm, daha iyi yaflaman›n yollar›n› ararken insanlar›n sömürülmesine yol aç›yor, do¤al kaynaklar› ya¤mal›yor. Bu, egoizm ve bireyciliktir. Bu yüzden, kapitalizmin taahhütleri aras›nda dayan›flma ya da bütünleyicilik yer alm›yor. Karfl›l›kl›l›k, mütekabiliyet diye bir fley yok. Baflka türlü yaflaman›n ve iyi yaflaman›n yollar›n› ar›yoruz. Daha iyi yaflamak de¤il. Daha iyi yaflaman›n hesab›n› hep birileri öder. Daha iyi yaflaman›n faturas› hep çevreye kesilir. BM ‹klim Zirvesi’ndeki tavr›n›z nedir? Do¤a Ana’n›n haklar›n› savunmak. Dünya bizim hayat›m›z. Do¤a yuvam›z, evimiz. Neyse ki BM, bütün dünyada kutlanacak bir “Do¤a Ana Günü” ilân etti. E¤er do¤aya annemiz ola-
Evo Morales
rak bakarsak, Do¤a Ana dersek, bu sat›labilecek, kirletilebilecek bir fley de¤ildir, kutsald›r. Bu yüzden buraday›m, Do¤a Ana’n›n hakk›n› savunmak için, yaflama hakk›n›, insanl›¤› savunmak için. “‹klim borcu” diye bir kavram kullan›yorsunuz. Ne anlama geliyor? Do¤a Ana’n›n katledilmesine tan›k olduktan sonra, onun haklar›n›n fark›na varmak önemlidir. Bunu tan›man›n en iyi yolu da iklim borcunu ödemek olur. ‹klim borcu, geliflmifl ülkelerin atmosfer alan› kullan›m› anlam›na geliyor. Atmosfer alan›, sera gaz› sal›mlar›yla onu teslim alan birkaç geliflmifl ülkenin mülkiyetinde olamaz. Bu borcu ödemek için, önce sal›mlar›n› azaltmalar› gerekiyor. Nüfus faktörünü dikkate alarak atmosfer alan›n›n bütün ülkeler aras›nda âdil da¤›l›m›n› sa¤layacak flekilde, sera gaz› sal›m oranlar›n› geri çekmek zorundalar. Çünkü geliflmekte olan ülkelerin, geliflmeleri için atmosfer alan›na ihtiyac› var. ‹klim borcunun bir di¤er ö¤esi ise, zarar›n karfl›lanmas›. Ak›ld›fl› sanayileflen ülkelerin yaratt›¤› zarar›n tazmin edilmesi gerekiyor. Bat› ülkelerinin iklim de¤iflimi için sadece 10 milyar dolar önermifl olmas› insanl›k ad›na çok utanç verici. ABD, Afganistan’a, Irak’a terörü
götürürken, Güney Amerika’ya askerî üs yaparken ne kadar harc›yor? Milyarlar de¤il, trilyonlar harc›yorlar. Örne¤in, Obama, Kongre’den flimdiye kadar harcad›¤›n›n 40 milyar dolar fazlas›n› istedi. ABD savunma bütçesi 687 milyar dolar ve iklim de¤iflimi için, insanl›k için, hayat kurtarmak için 10 milyar dolar koyuyorlar. Bu utanç vericidir. Elimdeki resmî rakamlara göre, Irak savafl› bütçesi 2.6 trilyon dolar. Ama ifl iklim borcunu ödemeye gelince 10 milyar. Büyük haks›zl›k! Afganistan’daki savafl› terörist olarak tan›ml›yorsunuz. Baflkan Obama’n›n terörist oldu¤unu mu söylüyorsunuz? ‹nsanlar kendi ülkeleri d›fl›na askerî birlik gönderiyorsa, bu terördür. Sadece sivil giyimli teröristler yok, askerî üniforma giyenleri de var. Hele bir de insanlar›n cebinden ç›kan parayla, vergilerle finanse ediliyorlarsa, bu daha da kötü. Elbette her ülkenin kendini savunma hakk› var. Ama üniformal›larla baflka bir ülkeyi iflgal etmek, devlet terörüdür. Dahas›, siyasî kontrol amac›yla Latin Amerika’da imparatorluk düzeyinde askerî üsler kurmak, hiç de demokrasiyle ba¤daflm›yor. Bar›fl yok, toplumsal bar›fl yok, bu ülkeler için bir kalk›nma veya bütünleflme plan› yok. Biz Latin Amerika’da bunu fazlas›yla yaflad›k. Obama’ya mesaj›n›z var m›? Amerika K›tas› Zirvesi’ndeki konuflmas›n› dinledikten sonra, yoksullukla mücadelede müttefik olacabilece¤ini düflünüp umutlanm›flt›k. fiimdi o kadar ümitli de¤ilim. Hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›k. ABD’de bir fley de¤ifltiyse, o da sadece baflkan›n rengi. Baflkan Bush bile, Bolivya anayasas›ndaki yeni maddelerle ilgili bir inceleme yapmam›flt›. Oysa yeni yönetim bir tak›m araflt›rmalar bafllatt› ve yeni anayasa tasla¤› üzerine yorumlar yapt›. Özellikle de do¤algaz ve petrol sektörlerinin iflletmesiyle ilgili konularda. Bu, Obama yönetimin alenen Bolivya’n›n içifllerine kar›flmas›d›r. Böyle bak›nca, Obama, Bush’tan daha kötü görünüyor. ‹klim mahkemesi kurulmas›n› önerdiniz, bu ne demek? Bu gezegene zarar verenlerin yarg›lanmas› gerekir. Kyoto Protokolü’nün gereklerini yerine getirmeyenlerin de yarg›lanmas› lâz›m. Bu amaçla, BM içinde bir iklim mahkemesi kurmal›y›z. Peki, 1 santigrat derece hedefi, sizce ulafl›labilir bir hedef mi? Biz bunu teklif ettik. Bence baflar›labilir. Aksi takdirde insanl›¤a karfl› sorumlulu¤umuzu yerine getirmemifl oluruz. Çeviren: Zeynep Nuho¤lu
31
Tiranlar demokrasisi
Nestle’nin a¤z› yand›
SR‹ LANKA Geçti¤imiz yaz, ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren Tamil Kaplanlar› örgütünü ortadan kald›rmak ad›na, adan›n kuzey kesimlerinde yaflayan Tamil halk›n› k›y›mdan geçiren zalim devlet baflkan› Mahinda Rajapaska, flu s›ralar ecel terleri döküyor. Tamil direniflini fiilen yok edip içsavafl› “zafer” ile bitiren Rajapaska’n›n, kabaran Sinhali milliyetçili¤ini arkas›na alarak ocak ay›ndaki seçimleri kolayca kazanmas› bekleniyordu. Ancak son anda ç›kan bir aday hesaplar› altüst etti: Tamil k›y›m›n›n öteki aktörü, General Fonseka. Muhalifler, emekliye ayr›lan Fonseka’y› “ortak aday” ilân etti.
Z‹MBABVE Uluslararas› insan haklar› örgütlerinin ürünlerini boykot etme ça¤r›s›ndan korkan Nestle, Zimbabve’deki günlük süt tesislerinin faaliyetlerine ara verdi. Tesislerde, Devlet Baflkan› Mugabe’nin kar›s› Grace Mugabe’ye ait çiftliklerden gelen sütün ifllendi¤inin ö¤renilmesi, Nestle’yi elefltiri hedefi haline getirmiflti. Ulusafl›r› g›da devi, bildirisinde, hükümet yetkililerinin zorla süt sevkiyat› yapmaya çal›flt›¤›n› ve iki yöneticilerini tutuklad›¤›n› da bildirdi. Mugabe’yle millî mutabakat hükümeti kuran muhalif baflbakan Tsvangirai, Nestle’nin karar›n› “afl›r› tepki” olarak yorumlad›.
E⁄‹T‹MC‹ ÖZELLEfiT‹RMEYE KARfiI Grev ses getirdi FRANSA Kas›m ay›nda ö¤renci ve ö¤retmen sendikalar›, siyasî parti ve gruplardan oluflan bir platform iki eylem gerçeklefltirdi. Bunlar›n ilki 17 Kas›m’da küresel ölçekte yap›lan Dünya Ö¤renci Günü eylemlerinin Fransa aya¤›yd›. 24 Kas›m’da ise anaokulundan üniversiteye Fransa’daki bütün ö¤retmenler grev yapt›. Bunlar›n ilki fiyaskoyla sonuçlan›rken, ikincisi ses getiren bir eylem oldu. 17 Kas›m’a giden süreç çok tart›flmal› geçti.
Sendikalararas› anlaflmazl›klar baflta olmak üzere, organizasyon yetersizli¤inden yetkililerin gösteri izni verirken ç›kard›¤› güçlüklere kadar binbir türlü sorun yafland›. Son dakikada sendikalar Paris’teki eylemin iptal edildi¤ini duyurdu. Büyük flehirler durgundu. Ama bu tart›flmalardan uzak kalan 26 küçük flehirdeki hareketler, 3 binden fazla lisenin kat›ld›¤› eylemler düzenledi. Uluslararas› Ö¤renci Birli¤i’nin ça¤r›s›yla yap›lan küresel 17 Kas›m eylemleri hareketli geçti. Almanya’da 22 flehirde toplamda 90 binin üzerinde ö¤renci, ö¤retmen, veli ve iflçi Bologna Süreci ile bir-
ARJANT‹N Semâlarda bir bumerang Kirli savafl›n “kirleri” ortaya döküldükçe Arjantin’in “beyaz eller” operasyonu zorlafl›yor. Karanl›k güçler Baflkan Kirchner’i bile tehdit etmifl durumda. Ama bugüne kadar gelen bütün hükümetleri bir fleyler yapmaya zorlayan Plaza de Mayo Anneleri, adalet yolundaki kazan›mlar›ndan kolay kolay vazgeçmeyecek... ARIEL DORFMANN, “Terör Cininin Kovulmas›” adl› kitab›nda devletlerin zorla kaybettirme pratiklerini “bumerang” metaforu ile tan›mlar. “fiiddetin bu afl›r› biçimi sonunda onu kullananlara geri dönecektir. Bir kez yarg›lanmaya bafllad›klar›nda ya kaybettiklerini kabul edecekler ya da öldürdüklerini itiraf edeceklerdir.” 2005 y›l›ndan bu yana Arjantin’de de bumerang etkisi hissediliyor. Arjantin’de 1976’da gerçekleflen darbe ile 1983 y›l›na kadar sürecek olan “kirli savafl” dönemi bafllad›. Ülke genelinde 30 bini aflk›n kiflinin kaybedildi¤i, kaybedilen kad›nlar›n birço¤unun hamile oldu¤u ifade ediliyor. Darbe sonras›nda diktatör Videla ülkenin “H›ristiyanl›k, yurtseverlik, aile de¤erleri ve ahlâk› ile yönetilece¤i” teminat›n› veriyordu. Ancak, Plaza de Mayo meydan›nda bir araya gelen anneler, “kay›p” edilen yak›nlar›n›n canl› olarak yarg› huzuruna ç›kar›lmas›n› isterken, bu aile kurulumuna gene “annelik” üstünden itiraz ediyordu. Bu süreç, kay›plar›n soruflturulmas›n› talep eden genifl kat›l›ml› eylemlerle devam etti. 1979 sonbahar›nda, “son befl y›ld›r kay›p olanlar›n ölmüfl varsay›laca¤›n›” ilân eden yasa yürürlü¤e girdi. Bu yasal düzenlemeyi müteakip, yine 1979’da bir y›ldan fazla kay›p olan kiflinin “kay›pl›¤›n›n kan›tlanmas› halinde”, yak›n›n›n sosyal güvenlik haklar›ndan faydalanaca¤›n› öngören yasa ç›kt›. Plaza de Mayo Anneleri yan›t vermekte gecikmedi: “Sorumlular cezaland›r›l›ncaya kadar onlar›n ölü oldu¤unu kabul etmeyece¤iz. Çocuklar›m›z›n kan›n› pazarl›k konusu edemezler”. 1983 seçimlerinin önemli aktörlerinden biri
32
olan Plaza de Mayo Anneleri taleplerini flöyle s›ral›yordu: “Kaybedilenlerin sa¤ olarak geri dönmelerinin sa¤lanmas›; kaç›r›lan ve tutukluluk s›ras›nda do¤mufl olan çocuklar›n gerçek ailelerine iade edilmesi; siyasî ve sendikal nedenlerle tutuklanan insanlar›n derhal serbest b›rak›lmas›; kimli¤i belirsiz cesetlerin definleri konusunda soruflturma yap›lmas›; kay›p edilenlerden, iflkence ve cinayetlerden sorumlu olanlar hakk›nda dava aç›lmas›; s›k›yönetimin kald›r›lmas›; anti-demokratik düzenlemelerin iptal edilerek siyasî bask›n›n ortadan kald›r›lmas›; suçlular için herhangi bir af girifliminin reddedilmesi...”
Yar›m kalan hesaplaflma 1983’te Baflkan Alfonsín taraf›ndan “Kay›p Kifliler Ulusal Komisyonu” (CONADEP) kuruldu. Do¤rudan baflkan›n kendisine ba¤l› olan bu kurum, esasta “ifadelerin sadece gönüllü verilebilece¤ini” kabul etti¤i için sorumlular› ifade vermeye ça¤›rma yetkisine sahip de¤ildi. CONADEP, Ernesto Sábato’nun eflgüdümünde, “Bir Daha Asla” (Nunca Más) ad›yla ünlenen bir rapor yay›nland›. Bu rapor gere¤ince, içlerinde üç eski devlet baflkan› da bulunan cunta liderlerinden dokuzu, 1985’in nisan›ndan aral›¤›na kadar süren davada, gasp, cinayet, yasad›fl› gözalt› ve tecavüz suçlamalar›yla yarg›land›. Befl cuntac› hapis cezas› ald›. Ayn› dönemde mahkemelerce isimsiz mezarlar›n aç›l›p kimlik tespitinde bulunulmas› emirleri verilmeye baflland›. Kay›p edilenlerin ölü oldu¤u delillerle tespit ediliyor ve annelerin çocuklar›n›n sa¤ olarak geri dönmesi talebi kamusal alg›da karfl›l›¤›n› bulamaz oluyordu.
1986’ya gelindi¤inde hükümet, “millî menfaatler gere¤i” tarihin kirli savafl bölümünü kapat›p ülkenin dikkatini gelece¤e çevirmeye bafllad›¤›n› ilân etti. Parlamentoda kabul edilen “Son Nokta Yasas›”, silahl› kuvvetler mensuplar›n›n, cezaevi yetkililerinin ve polisin, 12 Aral›k 1983 tarihinden önce gerçekleflen insan haklar› ihlâllerinden dolay› yarg›lanamayacaklar›n› düzenliyordu. 1987’de kabul edilen “Zorunlu ‹taat Yasas›” ise, askerî kuvvetler, polis gücü ve di¤er güvenlik güçlerinde görev yapan orta düzey personelin, “amire itaat” ilkesi gere¤ince, cunta döneminde “amirlerinin emirlerini yerine getirmekten dolay›” sorumlu tutulamayacaklar›n› hüküm alt›na al›yordu. Çok k›sa bir süre içinde davalar düfltü, az say›daki mahkûmiyet karar› da bozuldu.
Annelerin bölünmesi 1986 y›l› Plaza de Mayo Anneleri için de k›r›lma noktas›yd›. Kuruluflundan beri ilk kez seçim ça¤r›s› yap›ld› ve seçimler sonucunda kurucu üyelerden alt›s› dernekten çekildi. Böylece iki ayr› yap›lanma olarak varl›klar›n› sürdürme karar› ald›lar: Plaza de Mayo Anneleri Derne¤i (Asociacion Madres) ve Plaza de Mayo Anneleri - Kurucu Çizgi (Linea Fundadora). Ayr›flman›n görünür esas›n› hükümetin mezarlar›n aç›lmas› stratejisine yönelik politik pozisyon belirliyordu. Asociacion Madres mezarlar›n aç›lmas›na karfl› ç›k›yor ve bu takti¤in kay›p edilenlerin ölümlerine yönelik sorular› cevaps›z b›rakacak zemini haz›rlad›¤›n› düflünüyordu. ‹flkence ile öldürüldüklerini kan›tlayaca¤› için mezarlar›n aç›lmas›n› destekleyen anneler ise Linea Fundadora etraf›nda bir araya geli-
likte e¤itimin ticarîlefltirilmesini protesto etti. ABD’de California ve Illinois üniversitelerinde grevler, yaklafl›k 20 üniversitede de çeflitli eylemler vard›. Avusturya ve ‹talya’n›n neredeyse bütün flehirlerinde toplamda 100 binleri bulan yürüyüfller düzenlendi. Endonezya ve Bangladefl’te de genifl kat›l›ml› gösteriler yap›ld›. Ayr›ca Britanya, ‹sviçre, H›rvatistan, Kanada, Filipinler, ‹talya, Belçika, Hollanda, Danimarka, Macaristan, Polonya, S›rbistan, Kolombiya, fiili, Endonezya ve Bangladefl’te kalabal›k gruplar üniversitelerde çeflitli iflgal eylemleri gerçeklefltirdi. 17 Kas›m’da beklenen performans› göste-
remeyen Fransa, bunu 24 Kas›m grevinde telafi etmek üzere ifle koyuldu ve bir hafta içinde ciddi haz›rl›k yap›ld›. Ö¤retmenlerin grevine, ülke genelinde ö¤renciler ve veliler de destek oldu. En kalabal›k buluflma, Paris’te e¤itimin özellefltirilmesi ve ticarîlefltirilmesine karfl› yap›lan yürüyüfltü. Eyleme ö¤renci ve ö¤retmen sendikalar›, sol partiler ve örgütlerin yan›s›ra, kendi üniversitelerinde ve liselerinde yapt›klar› toplant›lar vas›tas›yla bir araya gelmifl küçük ba¤›ms›z gruplar›n, örgütsüz olmalar›na karfl›n bir fleyler yapman›n gereklili¤ini duyan lise, üniversite ö¤rencilerinin ve velilerin de kat›lmas› günün en
Paris
büyük kazançlar›ndan biriydi. Yürüyüflte en çok “Salonlarda de¤il, seçimlerde de¤il, sokaklarda kazanaca¤›z!” slogan› at›l›nca, geçti¤imiz aylardaki durgunlu¤un, salonlara hapsolmufl bitmeyen tart›flmalar›n sonunun geldi¤ini söyleye-
biliriz. Bu sloganla, ö¤renciler, hem özelefltiri yap›yor, hem de sol partileri elefltiriyordu. Sol partilerin eylemden eyleme ö¤rencilerle birlikte olmalar› göze bat›yor. Vakit, nakit, imkân ve enerjilerini ö¤renci hareketlerine ay›rmad›klar›, onun yerine geleneksel politikaya odakland›klar› gözlemleniyor. Ö¤rencilerin mücadeleyi b›rakmaya niyeti yok. “E¤itim sistemlerinin harmonizasyonu” gibi bir tan›t›mla ortaya at›lan, ancak bugüne dek harmonize etti¤i tek fleyin e¤itimin özellefltirilmesine dair ulusal düzenlemeler oldu¤u görülen –Türkiye’nin de dahil oldu¤u– Bologna Süreci’ne karfl› ç›kacaklar. Serra Torun
FOTO⁄RAF: ERTAN KESK‹NSOY
yordu. Bir anayasal hükümet ile yola nas›l devam edilece¤ine iliflkin bu ayr›flma, kay›p ettirme politikas›na karfl› nas›l direnilece¤i konusunda farkl› aç›l›mlar yarat›yordu. Sorun alan›n›n ilkini, geçmifl insan haklar› ihlâllerini anman›n do¤ru olup olmad›¤› oluflturuyordu. Linea Fundadora bu soruya “do¤rudur” yan›t› veriyor ve hat›rlaman›n ve onurland›rman›n insan haklar› hareketini canl› tuAnneler taca¤›n› düflünüyor. AsoPlaza de Mayo meydan›nda ciacion Madres ise hat›rlama ve onurland›rma etkinliklerine, kay›plar›n öldü¤ü varsay›m›na dayan›p annelerin mücadelesini sonland›raca¤› için itiraz ediyordu. Bu ayr›flmayla ba¤lant›l› olarak anma etkinliklerinin yap›s› aç›s›ndan da görünür farkl›l›klar ortaya ç›kt›. Linea Fundadora, belle¤in görünür k›l›nmas› için kaybedilen kiflilerin foto¤raflar›n› kolaj olarak sunuyor ve bu kiflilerin aileleri, iflleri, sorunlar›, planlar›, düflleri olan “normal insanlar” gibi oldu¤unun alt›n› çiziyor. Ayn› flekilde belle¤in kal›c› olmas› için kaybedilen kiflilerin adlar›n›n sokaklara verilmesi yönünde çeflitli eylemler düzenliyorlar. Ayr›ca, iflkence kamp› olarak kullan›lan binalar›n an›t olarak korunmas› için çaba sarf ediyorlar. Asociacion Madres ise kaybedilenlerin ölü ya da “normal insanlar” olarak sunumuna iliflkin anma stratejilerine kesinlikle karfl› ç›k›yor ve an›tlar›n kurulmas› yahut sokaklara isimlerin verilmesi gibi eylemleri d›fll›yor. Zira kay›p edilenleri “masum ma¤durlar” olarak de¤il, “Arjantin sosyalist devrimi yolunda ölen militanlar” olarak tan›ml›yorlar. Kendi kimliklerini de çocuklar›n›n b›rakt›¤› yola devam eden anneler olarak kuruyorlar. Bu politika farkl›l›¤›, performatif aç›dan da kaç›n›lmaz farkl›l›klar yarat›yor. Linea Fundadora anneleri, her hafta meydana bafllar›na takt›klar›, üstüne kaybetti¤i çocuklar›n›n ismi nakfledilmifl beyaz eflarplarla ç›k›yor ve ellerinde her birinin foto¤raf›n› tafl›yor. Asociacion Madres anneleri ise üstünde hiçbir ismin olmad›¤› eflarplar tak›yor ve foto¤raf tafl›may› reddediyorlar. Sol peronist Kirchner hükümetlerinin geçmiflin yeniden yarg›lanmas›na yönelik politikalar›, iki grubun farkl›l›klar›n› yeniden telaffuz
etmemize vesile oluyor. 2003 y›l› bafl›nda Arjantin’de cunta dönemine iliflkin dosyalara bakan mahkemeler, Punto Final ve Obediencia Debida yasalar›n›, insan haklar› konusunda Arjantin’in taraf oldu¤u uluslararas› antlaflmalara ayk›r› olduklar› gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. 2005’te Anayasa Mahkemesi bu yasalar› anayasaya ayk›r› bularak iptal etti; insanl›¤a karfl› ifllenmifl suçlar›n faillerine “af, dokunulmazl›k hakk› veya zaman afl›m›ndan yararlanma imkân› tan›namayaca¤›n›n” alt›n› çizerek katliamlarda sorumlulu¤u bulunanlar›n yarg›lanmas›n›n yolunu açt›. Böylece pek çok soruflturma aç›ld› ve yarg›lamalara baflland›. 12 Nisan 2009’da yürürlü¤e giren yasayla da kirli savafl s›ras›nda baflkanl›k, bakanl›k, devlet müflavirli¤i ve yard›mc› müflavirlik yapan ya da merkezî otoritede görev alanlara sa¤lanan ayr›cal›klar ortadan kald›r›ld›.
Peronizmin k›rd›¤› fay 2005’te Asociacion Madres grubundaki anneler, Nestor Kirchner’in resmî olarak özür dilemesi ve söz konusu iki yasay› anayasaya ayk›r› ilân etmesi üzerine, her hafta perflembe günü meydanda sürdürdükleri eylemleri bitirdiklerini duyurdular; ancak mum yakma eylemlerine devam edeceklerdi. 2006’da da Direnifl Yürüyüflü’ne –1980’den beri her y›l yap›lan geleneksel 24 saatlik yürüyüfle– son kez kat›ld›klar›n› ilân ettiler. Çünkü “düflman art›k hükümet binas›nda de¤il”di. Linea Fundadora ise her perflembe Plaza de Mayo’daki eylemlerine eski biçimiyle devam ediyor. Hükümetten gelen resmî aç›klamalara bafl›ndan beri kuflkuyla yaklaflan Linea Fundadora bütün duruflmalara kat›l›yor. Anneler için, geçmifle sahip ç›k›p ç›kmamak aç›s›ndan, devletin yarg›lamalarda tak›naca¤› bugünkü tav›r can al›c› öneme sahip. Çünkü devletin geçmiflteki hatalar›na karfl› adaleti ne kadar uygulad›¤›n› görmeleri gerekiyor. Annelere göre bir demokraside adalet, hakikati yayg›nlaflt›rmak, failleri cezaland›rmak ve hasar› onarmak demek; Kirchner hükümetleri de bu sorumluluklar› tam anlam›yla üstlenmedi. Buna karfl›l›k Asociacion Madres duruflmalara kat›lm›yor. Anneler bu durumu “kendimizi duruflmalara adamak d›fl›nda hayat için yapacak daha çok iflimiz var” diye aç›kl›yor. Nestor Kirchner göreve geldi¤inde Arjantin’deki 2001 krizi etkilerini sars›c› bir biçimde sürdürüyordu. Ekonominin yeniden canlanmas› için ithal ikameci sanayileflmeye yönelen hükümet, malî aç›dan “ulusal özerkli¤e” vur-
gu yaparken, ulusun yeniden inflas›nda kaç›n›lmaz bir u¤rak olan “kay›p” sorununa ve genel olarak cunta döneminin insan haklar› ihlâllerine de odakland›. Peronistlerin “ulusal” vurgusundaki popülist taraf, annelik kurumu ve Kirchnerlerin özel olarak kendilerini ait hissetti¤i “Evita yolu”, Plaza de Mayo Anneleri ile ayn› masaya oturmalar›na imkân verdi. Esasen, onlardan önce gelen Alfonsín ve Menem de, benzer flekilde cunta dönemine iliflkin yarg›lamalarla ilgili ad›m atmay›, ideolojik pozisyonlar› gere¤i önemli saym›flt›; ancak Kirchnerleri farkl› k›lan, art›k militarizmin siyasal alandaki etkinli¤inin hafiflemesinden faydalanabilecek olmalar›yd›. Arjantin’i, tarihinde darbeler ve cunta dönemleri olan bütün ülkelerden ay›ran, dahas› onu biricik k›lan özelli¤i, cunta döneminin ilk günlerinden itibaren annelerin siyasal alana dâhil olmalar›yd›. Dolay›s›yla geçmiflle uzlaflma siyasas› olarak kolektif belle¤in kurulumunda, her zaman o günü takip eden bir mücadele vard›. Bunun gibi, kay›p edilen kad›nlar›n çocuklar›n›n zorla evlatl›k verildi¤i y›llard›r kan›tlan›yordu ve hâlâ kay›p edilme tarihinin canl› birer parças› olarak “torunlar” vard›. Uluslararas› konjonktür aç›s›ndan, “ba¤›flla ve unut” gibi pragmatik siyasî taktiklerin geçerlili¤inin, insan haklar› ve demokratikleflme taleplerinin kolektif belle¤e ve geçmiflin hak ihlâllerine ba¤land›¤› zeminde zay›flamaya bafllad›¤›, malûm. Tüm bu koflullarda Kirchnerlere kirli savafl›n iflkencelerini, kay›plar›n›, ölümlerini yarg›lamay› güvence alt›na almak kal›yordu. Ancak yarg›lama süreçlerinin güvensiz geçti¤i görülüyor. Yapt›¤› tan›kl›kla eski polis yetkilisi Miguel Etchecolatz’›n iflkence ve öldürme eylemlerinden dolay› hüküm giymesini sa¤layan Jorge Julio Lopez, 18 Eylül 2006’da, ifade verdikten bir gün sonra, kay›p oldu. Yarg›çlar›n, avukatlar›n ve di¤er tan›klar›n birçok kez tehdit ald›¤› biliniyor. Son olarak Cristina Kirchner’in de tehdit edildi¤i gazetelerde yer ald›. “Ulus olarak hep beraber tehdit al›yoruz” söyleminin gücü etkileyici olsa da, daha önceki yönetimlerin geri ad›m atmalar›na vesile olan bir döneme girilip girilmedi¤i merak konusu. Cunta döneminden sonra gelen her yönetimi bir ad›m atmaya zorlayan Anneler, keskin yol ayr›mlar›na ra¤men, kirli savafl dönemini “soyk›r›m” olarak adland›rmaya ve demokrasinin ve kolektif belle¤in yeniden inflas› için zorlay›c› güç olmaya devam ediyor. Bumerang Arjantin semâlar›nda sal›n›yor... Senem Do¤ano¤lu
33
k›raat
X - KÜTÜPHANE Aliflan Çapan Güle Güle ki Tarif Edemem (Adam) Arif Dirlik Kriz, Kimlik ve Siyaset –Küreselleflme Yaz›lar› (‹letiflim) Claude Lévi-Strauss Hüzünlü Dönenceler (YKY) David Foster Wallace Bu Su (Siren) Dieter Forte S›rt›mdaki Ev (Metis) Eduardo Galeano Aynalar (Sel) Edward Said Bafllang›çlar –Niyet ve Yöntem (Metis) Georg Simmel Bireysellik ve Kültür –Seçme Yaz›lar (Metis) Gürdal Aksoy Anadolu Alevili¤inden Dersim’e (Dipnot) Hannah Arendt Kötülü¤ün S›radanl›¤› –Eichmann Kudüs’te (Metis) Jack Kerouac Zen Kaç›klar› (Ayr›nt›) Korkut Boratav Bir Krizin K›sa Hikâyesi (Arkadafl) Max Horkheimer Alacakaranl›k (K›rm›z›) Nazan Aksoy Kurgulanm›fl Benlikler –Otobiyografi, Kad›n, Cumhuriyet (‹letiflim) Richard Sennett Zanaatkâr (Ayr›nt›) Roland Barthes Nas›l Birlikte Yaflan›r (Sel) S. Gerard - T.J. Kline - B. Sklarew Bernardo Bertolucci (Agora) Slavoj Zizek Önce Trajedi Sonra Komedi ya da 2008 Finansal Krizi (Encore) Svetlana Boym Nostaljinin Gelece¤i (Metis) Tom Robbins Geriye Uçan Yaban Ördekleri (Ayr›nt›)
*
tan yaz›l› bir külliyat Baker, ard›nda t, us Ul be n ab uh r›la m ay r tlar, diriltici bi 07’de aram›zdan dan e boyutunda no ›n al ar ak 12 Temmuz 20 z›l m ya , er ›fl el am al yutunda mak nlu¤u bas›lm ziyade kitap bo çabas›yla, ço¤u lar”, bir nevi, kt›. Dostlar›n›n ra b› bilim - Fragman ey uk üz uf “Y r bi an s›l ba umutlu n da ar bar›nd›ran f›n al Yay›nlar› tara cileri, tart›flm in im ir rik Bi fik e n, nd ne içi rle de › gibi, döktürdü¤ü uzun inima Moralia”s den coflagelip er el m le flit Baker’in çe Adorno’nun “M e in nce k›v›lc›mlar›, n. Spinoza üzer ç›kart›lan düflü p a... parçal› bir bütü nu et lu ad bu r› tla an k›y› bucakt kalacak kan› yapt›¤›n›n canl› mail’lere kadar l›k afl ld yo r bi tl› a ne ta yaflarken etraf›n
* Liberal çokkültürcülük farkl› kül- • türlere bir yer açmaya çal›fl›r, ama bunu farkl›l›¤›, herkes için ortak bir gelecek vaat etti¤i kabul edilen kapitalizmin yap›s› içinde hegemonik biçimde s›n›rland›rarak yapar, ki bu da geniflletilmifl kültürel hoflgörünün yeni gereklerine uygun olarak, temel hegemonyalar› edebilefltirir. Tarihsiz kültürcülük bölmeye hizmet edebildi¤i gibi (ki eder), hegemonyan›n güçlendirilmesine de hizmet edebilir. Ulusafl›r›laflm›fl yönetici s›n›flar düzeyinde tam da böyle bir hegemonik birli¤e tan›k olmak çok flafl›rt›c› olmayabilir. Genel nüfus içinde kültürel farkl›l›k iddialar›, genellikle ölümcül çat›flmalar fleklinde ifadesini bulurken, bu s›n›flar›n kültürel farkl›l›k iddialar› ortak ç›karlar varsay›m› ile müzakere edilir. Kültürden tarihe dönüfl önemlidir, kesinlikle flu yüzden: ‹nsanlar›n yerler düzeyinde nas›l sadece farkl› kültürel miraslar taraf›ndan bölünmedi¤ini, ayn› zamanda, onlars›z o farkl›l›klar›n anlafl›lmaz olaca¤› ortak tarihler ve ç›karlarca birlefltirildiklerinin bir hat›rlat›c›s› olarak hizmet edebilir. Bu düzeyden çözümlenmesi gereken fley, farkl› haf›zalard›r; sadece farkl› hat›rlanan tarihler de¤il, ortak olarak hat›rlanan tarihler de. (...) Farkl› geçmifllerin kabulü ça¤dafl iktidar yap›s› içindeki hegemonik s›n›rland›r›lm›fll›¤›ndan kurtar›ld›¤›nda, kaç›n›lmaz olarak gelece¤in de farkl› biçimde düflünülmesi imkân›n› ortaya ç›kar›r. Kültürlerin tarihsellefltirilmesi –farkl› tarihsel yörüngelerin kabulü– farkl› gelecekler üzerine bir diyalo¤un aç›lmas›nda önemli bir rol oynayabilir. Kurucu unsurlar›n›n sundu¤u farkl› tarihsel ihtimalleri dikkate alan siyasi projeler, bu ihtimaller temelinde gelecekler de tasavvur ederlerse, radikal vaatlerini yerine getirebilirler.
34
“Paris’te Son Tango”yu yaparken gerçekten ne yapt›¤›m› keflfetmem, çekimlere bafllad›ktan sonra oldu. ‹lk baflta bir çiftle ilgili, iki insan aras›ndaki iliflkiyle ilgili bir film yapmak istiyordum. Çal›flmaya bafllay›nca ve filmin flekil almaya bafllad›¤›n› hissetti¤imde, mi sono accorto... san›r›m yapt›¤›m›n yaln›zl›kla ilgili bir film oldu¤unu farkettim. Ben zaten bunun en önemli içerik oldu¤una inan›yorum: Yaln›zl›k. Fakat bu, tarif etmeye koyuldu¤um fleyin tam tersiydi. (...) Brando ve Maria’yla bilinçalt› iliflkim afl›r› derecede yo¤undu, ama sadece kendi kalkanlar›n› de¤il, onlar›nkini de att›rmay› baflard›¤›m› düflünüyorum. En sonunda flimdiki zamanla ilgili yapt›¤›m bu ilk filmin hiçbir savunma, tarihsel, hikâyesel ve hatta siyasal hiçbir özür olmaks›z›n yap›ld›¤›n› hissettim. fiimdi bana öyle geliyor ki, bu anlamda “Paris’te Son Tango”, olabildi¤ince özgürlü¤e sal›verilmifl bir film. (...) Benim kulland›¤›m anlamda kendini özgürlefltirme, daha iyi yaflamaya, bilinçalt›n›zla bir denge kurmaya, bilinçalt›yla daha bar›flç›l bir iliflki kurmaya do¤ru ilk ad›m. Hepimiz kendi e¤ilimlerimizi bast›rmaya meyilli oldu¤umuzdan bu ilk ad›mlar ço¤u zaman çok dramatik olabilir. Marlon’la Maria aras›ndaki fley kendisini sürekli olarak yiyip bitiren bir tür amour fou, deli aflk› oldu¤undan iliflkinin soyutlanm›fl görünmesinden korkmufltum. Fakat bu, tam tersine, zaman›m›z›n en belirleyici meselelerinden biri haline geldi.
•
‹flte kusursuz gibi görünen, ayr› olmakla birlikte bireylerin kusursuz bir ortak yaflam gerçeklefliyormufl gibi Birlikte Yaflama görüntüsü. Söz konusu olan bal›k sürüsüdür: “uyumlu, yo¤un, tek biçimli, ayn› boyda, ayn› renkte ve genellikle ayn› cinsten, ayn› do¤rultuya yönelmifl, eflit uzakl›kta, senkronize hareket eden bireyler.” (...) Bal›k sürüsü görüflü ≠ kar›nca toplumuna iliflkin çok iyi bilinen söylence. Bu toplum: genellefltirilmifl, evrenselleflmifl bürokratik e¤itim (yönetim biçimlerinden ba¤›ms›z olarak: kapitalist y›¤›nlar›n kitle ekini = bir kar›nca toplumu tasla¤›; televizyon = kar›ncalara özgü bir eklenti). ≠ Bal›k sürüsü: be¤enilerin, zevklerin, modalar›n, korkular›n ortak, eflanl› ve beklenmedik çevirileri. Bal›k sürüsü: kar›nca sürüsünden daha korkunç görüfl. Kar›nca yuvas›: bireylerin eflitlenmesi, toplumsal ifllevlerin mekanikleflmesi. ≠ Bal›k sürüsü: bireylerin iptali, tümüyle eflitlenen affektlerin e¤itimi. Asl›nda Bal›k sürüsü: bal›k sürülerinin aralar›nda aflk yapma biçimi. Döllenme için: erkek sürüsü difli sürüsünün üstüne yap›fl›r. Yumurtalar birlikte ç›karlar ve bal›k tohumlar›n› salg›lamakta olan erkek sürüsünün içinden geçerler ¤ dokunma olmaks›z›n üreme, ar› tür, öznesiz. Erotik çeliflki: bedenler birbirine çok yak›nlaflm›flt›r ve bununla birlikte aflk yapmazlar. ‹dyoritmi ne denli gündemden düflerse Eros da o denli uzaklaflt›r›lm›fl olur. ‹dyoritmi: Eros’un oluflturucu boyutu. ¤ Özel ritmlerin devinimleri aras›ndaki orant›, havaland›rma, mesafeler, Birlikte Yaflama’n›n farkl›l›klar› ve doluluk, Eros’un zenginli¤i. ¤ Mesafenin eroti¤ine do¤ru –– Tao’ya yabanc› olmayan düflünce.
Alman komutanlar stratejik bir görüfl belirtip bu toprak parças› üstündeki insanlar›n rahats›zl›k vermekten baflka bir ifle yaramad›klar›na karar vermifllerdi. Alman topraklar›n› koruyabilmek için burada yaflayan insanlar yok olup gitmeliydi. Böylece sivil halka, askerî nedenlerden dolay› kaleyi –flehri böyle adland›r›yorlard› art›k– derhal ve bütünüyle boflaltmalar›, kafileler halinde do¤uya hareket etmeleri yolunda emir vermifllerdi, böylece direnifl bayra¤›n› hiçbir engelle karfl›laflmadan kaleye dikebileceklerdi. Ne var ki insanlar gitmiyordu bir türlü. Ya¤d›r›lan binlerce emirden sonra mant›ken son emir olan bu emir art›k yerine getirilmesi mümkün olmayan bir emirdi. ‹lgisizlik ve direnç birleflerek insanlar›n en güçlü silah› haline gelmiflti, ›srarla bekliyor ve her fleye katlan›yorlard›. Bunun üzerine Führer son emri verme karar›n› alm›fl, ona yanm›fl toprak demiflti, düflman karfl›s›nda insanlar› korumas› gereken ordu da bu emri takip ederek hâlâ hayatta kalm›fl olanlar› da nihai olarak imha etmek üzere harekete geçmiflti. Ordu fabrikalar›, yollar›, köprüleri, tren yollar›n›, lojistik alanlar›, elektrik ve su ba¤lant›lar›n› havaya uçurmufl, bölge flehirden tecrit edilmifl, yüz y›l önceki gibi yeniden bir ada haline gelmiflti, art›k ne kimse buraya girebilir ne de buradan d›flar› ç›kabilirdi, tren setlerini veya tren yollar›n› t›rmanarak aflmaya çal›flmak kesin bir ölümdü. Asmal›mescit’e, hele ki Badehane’ye ne zaman yolumuz düflse ona rastlard›k. Resimlerini soka¤a o kald›r›mlar›n, flehir tabiat›n›n bir parças›ym›fl gibi sererdi. Sanki resimlerine sat›c› bulmak de¤il de, sab›rl› bak›c›lar bulmak derdindeydi. Erdem Uçkan’› genç yafl›nda, karaci¤er yetmezli¤inden yitirdik. Topra¤› bol, hat›ras› daim olsun...
Duman›
üstünde
Kuzeyin yolcusuyuz Burhan Sönmez - Kuzey (‹thaki)
asal›n yeryüzündeki bütün dillerden ayr› bir dili vard›r; o dil su gibi duru, atefl gibi tutkulu, toprak gibi do¤urgan, hava gibi bulutludur. Zihnimize kendili¤inden, do¤uflla s›zm›flt›r. Baz›lar› bilmezden gelir, üstünü örter, ondan yüz çevirir, ama o dili bir kez iliklerinde duymufl olanlar, dünyaya, yaflad›klar› hayata baflka türlü bakarlar. Masal›n derine nüfuz eden güçlü bir sesi vard›r, ama ayn› zamanda titrek bir güçtür bu, kendini dayatmadan, a¤›r a¤›r içe ifller, gözleri kapal› dönerek ruhu köflebucak tavaf ederken varl›¤›n› sezdirmeden uzun uzun, bir ömürden daha uzun sürdürür. Sözcükleri detone olmadan as›rlar boyu flark› söyler gibi dizer iplere. Bir flefkat ayar› yapm›fl gibidir, esip gürleyen savafl sahnelerinde bile cümlelerini iyilikle o flefkat tonunda ba¤lar. Gerçe¤e sab›rla yaklaflman›n, tevekküle götüren kavray›fl kesinli¤inin s›rr›n› damla damla ak›t›r. Hesap yapmadan ilerledi¤i için, mutlu sona ulafl›r sonunda. Dinleyicilerini derin, ›fl›kl›, tertemiz bir rüyaya u¤urlar, öyle bir rüyada a¤›rlar gibidir. Rüyad›r bir bak›ma, onun ikiz kardefli. Bizi yaflad›¤›m›z›n ötesinde baflka bir hayat oldu¤una inand›r›r;
M
ölümün hayatla, iyili¤in kötülükle, gerçe¤in yalanla iç içeli¤ini gösterir ve kesinlikten, bilginin iktidar kuran zorba gücünden uzak tutup kalp gözüyle görenlerin ayd›nl›¤›n› hat›rlat›r. Burhan Sönmez’in “Kuzey”i flafl›rt›c› bir ilk roman. fiafl›rt›c›l›¤› zaman›n ötesinden savrulup gelmifl gibi olmas›ndan m›, yoksa art›k tekrarlanmaz olmufl baz› dilekleri ›srarl› ama yumuflak bir tonda, tazelikle tane tane m›r›ldan›fl›ndaki inanc›n gücünden mi kaynaklan›yor, bilinmez. Ad›ndan, kapa¤›ndan bafllayarak bizi itinayla ördü¤ü masal h›rkas›n›n içine sar›p so¤uktan koruyan bu kitap, bize yaflad›¤›m›z “aciz ça¤”da masal maratoncular›n›n halen soluk almakta ve yola devam etmekte olduklar›n› gösterdi¤i için de k›ymetli. Masal›n hayat kurtar›c› ve hayattan kurtar›c› gücüyle dile gelmifl Sönmez. Alçakgönüllü bir sab›rla yaz›ld›¤›n› belli eden kitab›nda, aynay› parlat›p okura uzat›rken, dinleyen yüzümüzden kendisine de bir ayna yapmay› ihmal etmemifl. O aynada görüntüsüyle dile gelen sadece insan da de¤ildir, evren kadar genifl ve sonsuz, saydam bir küredir bu, içine halimiz yans›r. Bir güzel oluruz orada, bir çirkin, bir iyi, bir kötü, bir ceylan oluruz, bir kurt, bir bakm›fl›z geceyiz, bir bakm›fl›z gündüz. Sönmez, rüya, masal ve gerçe¤in ipiyle ördü¤ü kim bilir kime ait saçlar›, çözerken de avuçlar›nda s›k› s›k› tuttu¤u anlamla okfluyor sanki. Baba ve o¤ulu anlat›rken ana ve k›zdan da geçmifl, hem de dede hem torun, hem baba hem o¤ul olabilmeyi düfllemifl, kad›n›n dil hazinesinden de kendince nasiplenmifl, s›rlar›n› aç›k etmifl, kuzey yolunda geyik izlerinin peflinde kendini hem kaybetmifl hem bulmufl, dolunayda ç›plak kalm›fllar›n rahatl›¤›yla...
Baz› kitaplar kendilerinden, yaz›ld›klar› sözcüklerden daha ötede, daha büyük bir duyuflun parças› oluyorlar. Buna göz dikmedikleri için olsa gerek. Büyük sözler etmenin insan› küçülttü¤ünü bilmenin, bir olgunlu¤un k›y›s›na yanaflmadan söz almama namusunun hediyesidir belki de bu. Ödülü inand›r›c›l›kt›r, yazar ile okur özel bir noktada yaln›zca yüzeyde görünen olaya de¤il, kal›c› duyguya, görünenin ötesini alg›layabilecek baflka bir duyufla olan inançta birleflirler. Kavramlarla aç›klanamayacak, bölünemeyecek bu bütünlükte kitabi söylemlerin pek de hükmü kalmaz. Kimlerden oldu¤umuz önemsizdir, her birimiz bir masal›n içindeki birer gölgeden farks›z, görünüp görünmedi¤imizden bile habersiz kuzeye giden yolculara dönüflmüflüzdür çoktan. Sönmez, anlad›¤›m›z dili incelikle kullanarak, fliir diline, duygusuna da masal ve rüya kadar yak›n durarak kaleme ald›¤› roman›nda kendi yaratt›¤› adlarla baflka dillerde kaybolman›n, kaybolmufl dillerin derinli¤ini de ifllemifl. Ayd›nl›k ve iyili¤in dilinde sözcüklerin tükenmeyece¤inin, kaybolan tabletlerin de bir gün ›fl›l ›fl›l dile gelece¤inin teminat›n› vermek için de gönüllü olmufl sanki yazmaya. Daha ilk sayfalardan bafllayarak okuruna kendilerinin ötesinde anlamlar bar›nd›ran sözcükler marifetiyle hissettirdi¤i saydam derinlik, gökyüzünün de kuyu oldu¤unu alg›latacak kadar etkili. Evreni ve bütün do¤a parçalar›n›, y›ld›zlar› ve kayalar› biribirinden ay›rmadan her birine uzun uzun bakm›fllar›n, her birinden bir parçaya dönüflmüfllü¤ünün kavray›fl›n› da beraberinde tafl›d›¤› için kal›c› bir yer kazanacak okuyanlar›n haf›zas›nda. Her fley bir yana, sesiyle kalacak. – Pelin Özer
‹stanbul’u haritalarla okumak Pelin Dervifl & Meriç Öner ‹stanbul’u Haritalarla Okumak (Garanti Galeri)
stanbul’daki toplumsal farkl›lafl-
‹may› haritalar ve grafikler üze-
rinden okumay› sa¤layacak malzeme eksikli¤i, kent ve kentleflme konular›yla ilgilenenlerin s›kça dile getirdi¤i flikâyetlerden biriydi. Bu bofllu¤u doldurmaya yönelik ilk ad›mlardan biri, 1996’da Murat Güvenç ve O¤uz Ifl›k’›n Toplum ve Bilim dergisinde yay›nlanan “‹stanbul’u okumak: statü-konut farkl›laflmas›na iliflkin bir çözümleme denemesi” adl› makaleleri oldu. ‹stanbul’un çok karmafl›k bir toplumsal co¤rafyaya sahip oldu¤u, o yüzden bütünlü¤ü içinde alg›lanamayaca¤› iddias›na karfl›, 1990 nüfus say›m› verilerinden yola ç›karak konut mülkiyet biçimi ve iflteki statü de¤iflkenleriyle ‹stanbul’un çeflitli toplumsal haritalar›n› ç›kard›lar. Bu öncü çal›flma, ne yaz›k ki uzun y›llar alan›ndaki nadir örneklerden biri olarak kald›. Ta ki, “Mapping Istanbul” (‹stanbul’u Haritalamak) adl› kitap haz›rlanana kadar. Pelin Dervifl ve Meriç Öner’in editörlü¤ünü yapt›¤› “Mapping Istanbul”, 2009’da Garanti Galeri Yay›nlar›’ndan bas›lan ‹stanbul üçlemesinin sonuncusu. ‹lk iki kitaptan biri, U¤ur Tanyeli, Bülent Tanju ve Pelin Dervifl’in derledi¤i “‹stanbullaflmak”, di¤eri ise O¤uz Meriç’in foto¤raflar›yla yay›na haz›rlanan “Tracing Istanbul From The Air” (Hava Foto¤raflar›yla ‹stanbul) oldu. Bu üç kitab›n ortak özelli¤i, ‹stanbul’u farkl› flekillerde anlamam›z› mümkün k›lan çok zengin bir malzeme sunmalar›. Bu üçlemeyle, tan›d›¤›m›z› sand›¤›m›z bu büyük flehre yeni bir gözle bakmak imkân› buluyoruz. Kitab›n giriflinde, Murat Güvenç görsellik patlamas› ça¤›nda haritalardan oluflan
bir kitap yapman›n mânâs› ne olabilir ki diye soruyor. Ve hemen cevap veriyor: Uydu foto¤raflar›, GPS aletleri ve benzeri teknolojik oyuncaklarla görsel üretim fazlas› varm›fl gibi gözükse de, bu imajlar›n ço¤u mânâl› bir kategorizasyon veya de¤erlendirme süzgecinden geçmemifl olduklar› için kentin toplumsal haritas›n› ç›karmakta pek bir ifle yaram›yorlar. Bu kitab›n sundu¤u grafik ve haritalar› bir arada okudu¤umuzda, ‹stanbul’daki toplumsal-mekânsal ayr›flmay›, toplumsal pratikler aras›ndaki s›n›rlar›, geçiflleri, eflikleri düflünmek için zengin bir malzemeyle baflbafla kal›yoruz. Kitapta, nüfus, istihdam, e¤itim, arazi kullan›m›, ulafl›m, konut, sa¤l›k, sosyal altyap›, tüketim gibi bafll›klar alt›nda sunulan haritalama çal›flmalar› ‹stanbul’un bir metropole dönüflüm sürecini ve bugün ald›¤› flekli, kendi içinde oldu¤u kadar Türkiye’nin di¤er kentleriyle karfl›laflt›rmal› olarak da anlamak ve gelinen noktay› tart›flabilmek için önemli bir imkân sunuyor. Haritalardan baz›lar›nda kullan›lan lejandlar yeterince aç›klay›c› olmad›¤› için okuyucuda baz› soru iflaretleri oluflsa da, bu ifltah kabart›c› kitaba yönelik en büyük elefltiri ‹ngilizce bas›lm›fl olmas› olabilir. Gönül isterdi ki, Türkçesi de bas›lm›fl olsun ve bu çal›flma prestij kitab› k›vam›nda sadece ‹ngilizce bilenlerin kütüphanesinde yer almas›n. Zira bu haritalar üzerinden tart›fl›lacak çok fley var. – Didem Dan›fl
Yeni(den)bafllayanlar için Marx Kapital Manga çev: H. Can Erkin (Yordam) Çizgilerle Komünist Manifesto çev: Nail Satl›gan - Kaan Emek (Yordam)
arihi ve dünyan›n gidiflat›n› sistematik olarak aç›klama iddias›nda olan kapsay›c› teorilere, “büyük anlat›lara” flüpheyle bakan postmodern düflüncenin hâkim oldu¤u bir ça¤da yafl›yoruz. Postmodernist düflünürlere göre, dünya tarihinde belirsizli¤e do¤ru kayan bir kopufl gerçekleflmifltir ve dünyay› aç›klamakta kullan›lan eski, kesin hatl› teoriler art›k geçerlili¤ini yitirmifltir. Eskinin büyük anlat›lar›n› çöpe atman›n vakti gelmifltir. ‹lk bak›flta özgürlefltirici gibi duran bu bak›fl aç›s›n›n tehlikeli bir yönü var: Büyük anlat›lar› aralar›nda hiçbir ayr›m gözetmeden feshetmesi ve bunu yaparken sistematik bir tahakkümle ilerleyen dünyay› sistematik bir flekilde alg›lama ve muhalif bir durufl oluflturma flans› sa¤layan “karfl›t büyük anlat›lar›” da geçersiz ilan etmesi. Postmodernizmin geçersizleflti-
T
36
¤ini iddia etti¤i karfl›t büyük anlat›lardan biri de hiç flüphesiz Marksizmdi. Ama Marksizm inatç› bir flekilde geri dönüyor. 2000’li y›llarda en vahfli seviyesine ulaflm›fl olan ve art›k geç-kapitalizm diye adland›r›lan kapitalist sistemin geçirdi¤i krizler karfl›s›nda birçok insan bir heyecan dalgas›yla Marx’› yeniden okumak gerekti¤ini söylüyor. ‹flte tam da Marx’a dönüfl e¤ilimini destekleyen bir durum var flimdi: Marx ça¤a uyduruldu, “Kapital” Japonya’da manga olarak yay›nlad› ve de 5 milyondan fazla satt›. fiimdi de Türkçede. Ayr›ca, “Komünist Manifesto”nun ‹talya’da yay›nlanan çizgi roman versiyonu da Türkçeye çevrildi. Bu iki kitab›n etkisini nas›l yorumlamak gerekiyor? Popüler kültüre göz k›rparak ve görselli¤e s›rt›n› yaslayarak mevzuyu “suland›ran” kifayetsiz ve ciddiyetsiz uyarlamalar olarak m›? Ama her halükârda, mevzunun hâlâ güncelli¤ini korudu¤unu, 1848’de yaz›lan “Komünist Manifesto” ve 1867’de yay›nlanan “Kapital”de analiz edilen kapitalist sistemin flekil de¤ifltirse de esas itibariyle süregitti¤ini gösteriyorlar. “Kapital”in manga versiyonunda, orijinal kitapta 800 küsur sayfada anlat›lan düzenek basit bir hikâyeyle anlat›l›yor. Köyde üretim yapan bir peynirci kapitalist bir giriflimcinin müdahalesiyle kapitalist üretim sürecine geçer ve her fley kontrolden ç›kar. ‹nsanlar peynir fabrikas›nda birer makineye dönüflür, verimlili¤in art›r›lmas› bütün insanî hassasiyetlerin önüne geçer, üretim band›nda küçük bir parçadan sorumlu olan iflçiler yapt›klar› fleyin bütününü göremezler, yabanc›laflma denilen canavar usulca ortaya ç›kar, isyan eden iflçiler zorla bast›r›l›r, insan-
d›fl›laflma had safhaya var›r ve sonuçta tek kazanan kapitalist giriflimci olur. Bütün “küçük” üreticilerin ve iflçilerin hâlâ her an bafl›na gelebilecek bir senaryo bu. “Komünist Manifesto”nun çizgi versiyonu da güncel referanslarla olay› bugüne, “flimdi ve buraya” tafl›yor. Konuflma balonlar›nda iflçiler “Tayyipleri, Baykallar›, Koçlar›, Sabanc›lar›, Karamehmetleri üzerimizden silkip atal›m” diye hayk›r›yorlar ve kapitalizmin resmedildi¤i çizimlerde süpermarket, ‹sviçre bankas›, çokuluslu flirketler ve CIA gibi günümüzün kapitalizm simgeleri kullan›l›yor.
Kriz, uygarl›k, barbarl›k Marx art›k anakronik, çok eskilerde kalm›fl bir düflünür olarak bir kenara at›lam›yor. Zira bahsetti¤i vahfli düzenek hâlâ geçerlili¤ini koruyor. Günümüz dünyas›, paradoksal bir biçimde bir “bolluk içinde yokluk” yafl›yor. Son yaflanan küresel kriz bir “afl›r› üretim” krizi olarak aç›klanm›flt›. Bu aç›klamay› “Komünist Manifesto”daki flu cümlede görmek mümkün: “Bu [ticarî] bunal›mlar s›ras›nda toplum ans›z›n geçici bir barbarl›¤a geri döner; sanki bir açl›k, genel bir imha savafl› bütün geçim araçlar›n›n kökünü kurutmufl, sanayi, ticaret yok edilmifltir; peki neden böyle olur? Çünkü çok fazla uygarl›k, çok fazla geçim arac›, çok fazla sanayi, çok fazla ticaret vard›r.” “Burjuvazi kendi suretinden bir dünya yarat›yor” demiflti Marks. Bugün olan da bu de¤il mi? Çokuluslu ya da ulusafl›r› sermayenin ulaflt›¤› her yerde bu sermayenin genifllemesine uygun bir kültürel ve ekonomik hayat yarat›ld›. Bu istilaya geçit vermeyen ülkelerde ise kanl› askerî darbeler yap›ld› (bak›n›z 12 Eylül darbesi ve ard›nda yatan 24 Ocak kararlar›). Birçok fley Marx’›n dünyan›n gidiflat›n› okumak için sundu¤u merceklerin gerçerlili¤ini hâlâ korudu¤unu gösteriyor. Marksizmin ana eserlerinin manga ve çizgi romana dönüfltürülmesi de bu merceklerde küçük bir ayar de¤iflikli¤i yaparak Marx’› yeniden okumak için hofl bir vesile sa¤l›yor. – Ahmet Ergenç
MAV‹
FRANSA’DA TÜRK‹YE MEVS‹M‹
Garbî Paris’te flarkî Türkiye fl›k flehri, ihtilâl flehri filan derler. Yetmezmifl gibi, “Fransa, her entelektüelin ikinci vatan›d›r” slogan› yayg›nd›r. Frans›z Elektrik ‹daresi EDF büyük ölçüde özellefltirildi. ‹htilâller daha çok tarih kitaplar›nda kald›. Önceleri, ‘70’li, ‘80’li y›llarda, Charles Pasqua’n›n döneminde, flimdi de Sarkozyland’da oturma/çal›flma belgesi olmayan ya da ortalamaya uymayan Afrikal›, Asyal›, Maflr›k ve Magrepliler uçaklara doldurulup memleketlerine iade ediliyor. ‹talyan K›z›l Tugaylar›n mütekaid üyelerini bile Berlusconi’ye teslim ediyorlar. Anavatan› Fransa olan baz› entelektüeller de “Sarkozy’den bir bakanl›k nas›l kap›l›r?” derslerine devam edip s›n›f geçiyor. Bakanl›k kapamayanlara geçici ifller de verilir! Robespierre’in Saint-Germain bulvar›n›n ara sokaklar›ndan birinde mukim Procope lokantas›n› Çinliler sat›n alm›fl. Quartier Latin’de, Sorbonne’un oralarda, ki ‘68’de kald›r›m tafl› kalmam›flt›, Amerikan h›zl› yemek lokantalar› egemen. Köfledeki Fransa Üniversite Yay›nevi PUF’ün yerine bir tekstil ma¤azas› aç›lm›fl. En ac›s› da, Luxembourg bahçesini geçince sa¤da, Marksist ve Üçüncü Dünya kurtulufl hareketlerinin neredeyse tüm yay›nlar›n› satan Norman Bethune kitapç›s› da çoktan kapat›lm›fl, yerine yine bir Amerikan sandviççisi aç›lm›fl. Tam tam›na k›rk y›ll›k tan›fl›kl›¤›m var Fransa’yla. Lise ö¤rencili¤i, üniversite tahsili, gazetecilik vesaire...
I
Mevsim mevzi ya¤›fll› Kas›m sonu, aral›k bafl›, Fransa’da Türkiye Mevsimi’nin Yaflar Kemal’le ilgili üç etkinli¤ine kat›lmak amac›yla bir hafta Paris’te kald›m. Ermenistan’a, Brezilya’ya “y›l”, Türkiye’ye “mevsim”... Kanunî Sultan Süleyman ile I. François aras›nda bafllad›¤› öne sürülen Türk-Frans›z dostlu¤u, Sarkozy dönemiyle bunal›ma girdi. Özellikle Türkiye’nin AB yolculu¤unda destek yerine köstek gelmeye bafllad› Paris’ten. Asl›nda 11 Eylül’den sonra, ABD’de bafllay›p Avrupa’y› da saran ‹slâm karfl›tl›¤› ya da bir baflka deyiflle Do¤usevmezlik, son dönemde, ‹sviçre’deki minare yasaklayan referandumdan sonra az› gemiye ald›. Mevsim nedeniyle, Fransa’n›n çok çeflitli kentlerinde toplam 441 kültürel, sanatsal, akademik etkinlik düzenleniyor. Mart ay›na kadar sürecek olan bu etkinlikler kuflkusuz olumlu ve nispeten de iyi tasarlanm›fl. Ama bu Mevsim, Ankara ve Paris’in öyle çok gönülden benimseyip kabul etti¤i, sonra da uygulamaya soktu¤u bir program de¤il. Hatta bir ara topyekûn iptal sözcü¤ü bile telaf-
fuz edildi kulislerde. Sonra kâh Paris’in kâh Ankara’n›n konuya yeteri kadar önem vermemesi nedeniyle beliren bütçe sorunlar› yüzünden baz› etkinlikler iptal edildi. Ama sonunda Mevsim normal program›n› hayata geçirebildi.
Türkleri seven Türkler Ben Yaflar Kemal’in üç etkinli¤ine kat›ld›m: Ulusal Kütüphane’de bir konuflma, Elele adl› Türkiyeli göçmenlerin sorunlar›yla u¤raflan bir STK’daki Günefl Karabuda’n›n “50 Y›ll›k Dostum Yaflar Kemal” adl› portre fotograf sergisinin aç›l›fl›, nihayet Türkiyelilerin yo¤un olarak yaflay›p çal›flt›¤› Paris’in 10. Mahallesi’nde bir baflka fotograf sanatç›s› Lütfü Özgünayd›n’›n “Yaflar Kemal’in Çukurovas›” konulu fotograf sergisi aç›l›fl›. Bütün Mevsim için ölçü olmayabilir ama, bu etkinliklere Türkiyeliler Frans›zlardan daha çok ilgi gösteriyordu. Gelen Frans›zlar ise daha çok zaten bir flekilde Türkiye ile ilgili olan kiflilerdi. Bazen bin, bazen iki yüz kifli geliyor bu tür etkinliklere ama, ertesi gün Frans›z medyas›nda pek bir yans›ma göremedik. Türk bas›n› ise “nerede Türk varsa orada haber vard›r” ilkesinden yola ç›karak Paris’teki etkinlikleri Türkiye’deki okurlara duyurdu. Yaflar Kemal’in konuflmas›nda da geçen “Rönesans’tan bu yana Bat›l› Üstün ‹nsan›n Do¤udaki ilkel sayd›¤› insan› yok saymas›, topra¤›n› kültürünü ya¤malamas›” bugün de farkl› flekil ve yöntemlerle devam ediyor. Üstelik bu üstünlük taslama, maalesef salt devlet düze-
Mevsim’de sunulan Türkiye, bizim burada her gün yaflad›¤›m›z, bildi¤imiz Türkiye de¤il sanki. Böyle rötufllu, photoshop’lanm›fl, yani floklanm›fl bir Türkiye. fiarkiyatç›l›¤›n sefil olmufl biraderinin ad› da Garbiyatç›l›k olsa gerek. yinde s›r›tm›yor. Medya, akademi, ifl dünyas› gibi çevrelerde de siz/biz, Bat›l›/Do¤ulu ikilemleri eflitsizlik parametreleriyle su yüzüne ç›k›yor. ‹yi niyetliler “can›m, Frans›zlar bizi iyi tan›m›yor, Araplarla kar›flt›r›yorlar”derken, hem pot k›rd›klar›n›n fark›nda de¤iller, hem de Frans›zlar›n Araplara karfl› önyarg›l›, en az›ndan ayr›mc› tutumunu da onaylam›fl oluyorlar.
Grand Palais’de Petit Istanbul Mevsimin belki de en önemli etkinliklerinden biri olan Grand Palais’deki “Bizans’tan Istanbul’a” sergisinde en az üç saat geçirdim. Bizans ‹mparatorlu¤u’nun Konstantinople’u, Osmanl›’n›n ‹stanbul’u ve cumhuriyetin ‹stanbul’unu anlat›yordu galiba sergi. Ama sergiden çok müze tasar›m› egemendi. Bu üç baflkentin ortak temas›, kubbe hariç yoktu. Birlefltirici/ba¤lay›c› bir köprü de göremedim bu çok zengin sergide. Ama moda galiba, kasvet basacak kadar karanl›k bölümlerde, sergilenen eseri ön plana ç›karmak için dar aç›l› ›fl›k huzmeleri kullan›lm›fl, bir Power Point Show ya da televizyon havas› verilmifl gibiydi. Sergiyi gezen birçok arkadafl›mla hemfikir olamad›m, ama yazamadan geçemeyece¤im: Benim ald›¤›m mesaj, “Bizans flahaneydi, Osmanl› fena de¤ildi, cumhuriyette pek bir numara yok!”. Sergide ve az çok bilgi sahibi oldu¤um kimi etkinliklerde beni rahats›z eden bir baflka yaklafl›m da, Türkiye’yi Frans›zlara onlar›n istedi¤i gibi tan›tma çabas›yd›. Mevsim’de sunulan Türkiye, bizim burada her gün yaflad›¤›m›z, bildi¤imiz Türkiye de¤il sanki. Böyle rötufllu, photoshop’lanm›fl, yani floklanm›fl bir Türkiye. fiarkiyatç›l›¤›n sefil olmufl biraderinin ad› da Garbiyatç›l›k olsa gerek. Türkiye Mevsimi boyunca, Sezen Aksu’dan Mercan Dede’ye, Nuri Bilge Ceylan’dan Sarkis’e, çok say›da sanatç› eserlerini sunma olana¤› buldu. Akademisyenler bir araya gelip ortak sorunlar›n› görüfltü. Kuflkusuz bunlar›n hepsi olumlu. Ama Fransa’da, Frans›z kamuoyunun önemli bir kesiminde, çok çeflitli nedenlerle, ki bir k›sm› do¤rudan Oryantalizmden kaynaklan›yor, bir k›sm› da Kürt, Ermeni ve ‹slâmiyet gibi sorunlar nedeniyle, Türkiye aleyhine bir ortam var. Mevsim etkinliklerine s›radan Frans›z yurttafllar›ndan çok, kültüre, sanata ilgi duyan, ayd›n insanlar kat›l›yor. Medya da bu etkinlikleri yeteri kadar duyurmay›nca, amaç tam anlam›yla has›l olmuyor. Ama sonuç olarak, Türkiye’nin Frans›z kamuoyunda eksilerde dolaflan imaj›, tüm bu faaliyetler sayesinde s›f›ra do¤ru yükseliyor. Bu bile kâr say›l›r herhalde... Foto¤raf: Günefl Karabuda
DAKT‹LO
Dostlar al›flveriflte görsün misali, ittirmeyle de olsa, Ankara ve Paris, bu y›l Fransa’da Türkiye Mevsimi yapmaya karar verdi. Beflgenin dört bir yan›nda organize edilen 441 etkinlik Türkiye’yi Frans›zlara tan›t›p yak›nlaflmay› amaçl›yor. Yani, oryantalizm ya da bugünkü modern ad›yla ‹slâm korkusu nas›l yenilir?
Rag›p Duran
37
Haz›rlayan: Ahmet Gürata
A
⁄
I
R
Ç
E
K
‹
M
TOPLUMSAL HAYALETLER ÜSTÜNE B‹R F‹LM: “BAfiKA D‹LDE AfiK”
Mesele ayn› duyguda konuflmak ‹flitme engelli Onur, ça¤r› merkezinde çal›flan, iflitmekten ve konuflmaktan y›lm›fl Zeynep ve aflklar›n›n önünde koca bir toplum... Sinemam›z›n son y›llardaki yüzaklar›ndan “Baflka Dilde Aflk”›n yönetmeni ‹lksen Baflar›r ve baflrol oyuncusu Mert F›rat’la, yani ayn› zamanda iki senaristiyle enine boyuna konufltuk... “Baflka Dilde Aflk”›n üç temel boyutu var: ‹flitme engelli Onur’un nezdinde engellilerin mücadelesi, bir ça¤r› merkezinde köle gibi çal›flan Zeynep’in nezdinde emek mücadelesi ve ikisinin aras›nda bir aflk mücadelesi. ‹lkinden bafllayal›m. Geçti¤imiz hafta Mecidiyeköy’de metrobüs ve durak merdivenleri için düzenlenen eylemde engellilerin bafllar›na geleni okudunuz mu? Mert F›rat: 2001’de benzer bir eylemi Ankara’da, Ankaray için yapm›fllard›. Orada da tepkiler ve polisin müdahalesi o kadar i¤rençti ki. Kendilerini turnikelere zincirleyen engellileri döverek ay›rd›lar, cop çekip sald›rd›lar. ‹stanbul’da da, “evinizden ç›kmay›n” diye ba¤›ran vatandafllar aras›nda s›k›flan eylemcilere “bize mi sordunuz eylem yaparken” deyip yard›m etmediler... F›rat: A¤›r bir riya var Türkiye’de, biz de bunun alt›n› çizmek, insanlar› bu riyayla yüzlefltirmek istedik filmde. Bize bazen soruyorlar “gerçekten bir engelliyle aflk yaflayabilir misiniz” diye, “neden olmas›n” diyoruz ama, birçok kifliyi tatmin etmiyor cevap. Böyle bir fleyin asla mümkün olamayaca¤› gibi yerleflik bir zihniyet var. “Tabii ki böyle fleyler olsun” diyenler de var, ama ya senin çocu¤un bir engelliye âfl›k olursa? Adam “çocu¤uma yirmi y›l emek vermiflim, flimdi duymayan, konuflamayan bir adamla m› birlikte olacak” diye düflünüyor. Ça¤r› merkezi çal›flanlar›n›n eyleminin ard›ndan Zeynep karakola düflünce ana-babas› ona çok flafl›r›p k›z›yor, ama gözalt›na al›nd›¤› için de¤il, sevgilisini orada ö¤rendikleri için... “Baflka Dilde Aflk”
38
F›rat: Çünkü aileler idealleri bir yere kadar sübvanse edebilir, ideolojiler geçici gibi görünebilir, ama aflk ve biriyle hayat› birlefltirmek bizim toplumumuzda çok kal›c› bir durum olarak görülüyor. Onur’un önündeki tek engel toplum asl›nda. Yoksa flehrin ortas›nda düzenini kurmufl, ifli gücü var, bir tak›mda kürek çekiyor, kendi bafl›na hayat› gayet iyi... F›rat: Özellikle kütüphanede çal›flmas›n› istedik, sessizli¤in tesis edildi¤i bir yer çünkü. Öbür tarafta da Zeynep için ses
“Mücadelesiz aflk olmaz” diyor film. Onunla sadece cinsel birliktelik için, onun sosyal durumu için birlikte olmazs›n diyor, aflk popüler dizilerdeki gibi de¤il diyor. Iss›zlaflmak maharet de¤il yani, tersine, kal›p mücadele etmek maharet. kaotik bir fley. Bir tarafta konuflmak yasak, öbür tarafta konuflmazsan para kazanam›yorsun. Onur’un umurunda de¤il normalde kütüphanede cep telefonuyla konuflulup konuflulmamas›, kendisi duymuyor çünkü, Türkiye’de çok genel bir fleydir ya kendi bafl›na gelmedi¤i sürece bir durumla ilgilenmemek. Ama Onur hem kendini yetifltirmesinden kaynakl› olarak, hem de dünya görüflü itibariyle tamamen öbür tarafta. Kendisinin sesten etkilenmemesi, telefonla konuflan birine müdahale etmemesini gerektirmiyor. Annesi diyor ya sonra, “sana ne ça¤r› merkezi çal›flanlar›ndan” diye. Salonda oraya gülenler oluyor, çünkü hakikaten hiçbir zaman ça¤r› merkezini aramaz Onur. Maden iflçileri ölünce “aman çok üzüldük” diyor her-
kes, ama flartlar› ne o iflçilerin? 12 saat çal›fl›yor adam, onun o madende dört saat çal›flmas› bizim sekiz saat çal›flmam›za bedel belki. Onur gibi birinin ça¤r› merkezi çal›flanlar›yla ilgilenmesinin alt›n› özellikle çizdik, haks›zl›k olan bir yerde müdahale bilincinin haks›zl›¤a maruz kalmakla illâ da ilintili olmad›¤›n› göstermek için. Onur çok politize biri de¤il, ama fliire, mesela Aragon’a düflkün, Che tiflörtü giyiyor –belli ki bilerek, tan›yarak... F›rat: Evet. “Che’yi hiç duymad›m, ama okudum” durumu var onda. (gülüyor) ‹flitme engelliler bizim yaflad›¤›m›z kirlilikten acayip ar›nm›fl bir yerde asl›nda. Türkiye’de çok daha de¤iflik bir durum bu. CNBC-E izliyorlar mesela sadece, çünkü altyaz› bir tek orada var. Dizi alg›lar› çok üstte bir yerde, dünya finans›n› çok iyi takip ediyorlar. (gülüyor) Gayet güzel de okuyorlar, onlara vakit kaybettirecek hiçbir fley yok. ‹nsanlarla iletiflime çok de¤er veriyorlar. Bir fley anlamak istiyorsa, bütün dikkatini senin gözüne kula¤›na, bedenine veriyor, seni dinliyor ve bütün ifade gücüyle sana cevap vermeye çal›fl›yor. Bütün bedenleri kulak gibi asl›nda. Biraz da e¤ik dururlar ya, kulak flekli gibi... Biraz da filmin yönetmenine dönelim. ‹letiflim mezunuymuflsun, öyle mi? ‹lksen Baflar›r: Evet, Marmara ‹letiflim. Ünsal Hoca (Oskay) döneminden mi? Baflar›r: Evet, sonlar›na yetifltim. Onun sevece¤i türden bir iletiflim tarifi, bir aflk hali yok mu filmde? Bir yanda yerleflik normlar, kabuller, beklentiler, bir yanda bunlar› hiç konuflmadan y›kan bir muhabbet... Baflar›r: Biraz bilinçalt›na ifllemifl olabilir onun dersleri. (gülüyor) ‹ki yüz kiflilik s›n›fta meseleyi herkes anlas›n diye çok popüler kodlara baflvururdu, anlatmaya Kemal Sunal’dan filan bafllard›. Derdimizi popüler kodlarla anlatabilmeyi ondan ö¤renmifl olabiliriz. F›rat: S›n›flararas› ba¤› kuramazsak zaten hiçbir fleyi anlatamay›z. Baz› entelektüellerimiz sinemada, yaz›da popüler kodlar› kullanman›n çok tukaka bir fley oldu¤unu düflünüyor. Mutlaka bir bildikleri vard›r, ama Royal Shakespeare diye bir tiyatro var, onlar da tutuyor, Spice Girls’deki k›z› sokuyor oyuna. Halbuki buna ihtiyaçlar› m› var? Bir toplumsal sorunu popüler bir form içinde anlatmak da önemli de¤il mi? “Baflka Dilde Aflk”, karakterlerin toplumsal konumlar›n› hiç bilmedi¤imiz deneysel bir aflk filmi de olabilirdi... Baflar›r: Bu filmin ekseni aflk, evet, ama biz hayattan bir kesit almaya çal›flt›k. Ça¤r› merkezi de, engellilerin dünyas› da, alt kattaki Kâmuran’la Handan’›n hikâyesi de baflka birer film olabilir. Ama hepimizin hayat› bu kadar kaotik geçiyor, filmi izlerken iki insan›n iliflkisinden bir sürü yere gidiyoruz. Bu senin ilk filmin. Seni etkileyen yönetmenler var m›? Baflar›r: Sevdi¤im çok yönetmen var, ama referans ald›¤›m biri yok. Jim Jarmusch’u çok severim mesela, Shane
‹flitme Engelliler Entegre Yüksek Okulu’ndan bir han›mla konufltum, “aralar›nda ilk defa sinemaya gidip bir Türk filmi seyredenler var” dedi. Altyaz›dan ötürü. Altyaz› okuyamayanlar da var tabii, e¤itimleri çok geç bafll›yor ya da hiç okula gidemeyenler var, eve kapat›lanlar var. ‹flitme engelliler bu anlamda biraz daha flansl›, çok görünen bir engel olmad›¤› için. Engellilerin toplum içine kar›flamamas›, kar›flt›r›lmak istenmemesi büyük bir sorun. Ça¤r› merkezi çal›flanlar› da örgütlenirken kendileri için “hayalet” demeyi tercih ediyorlard›, bu metaforu derneklerinin amblemine de tafl›‹lksen Baflar›r ve Mert F›rat d›lar. Onlar›nki de görünFoto¤raf: fiahan Nuho¤lu meyen bir emek... Baflar›r: Evet, onlar›n duruBedensel engelliler için havuz yap›yorsun, halbuki onlar› mu çok acayip. Film boyunca onlarla beraber çal›flt›k, tecrit ediyorsun. Kürde diyorsun ki, “tamam, anadilini flok yaflad›m baz› fleyleri bil, ama aram›zda konuflma”. Niye? Onu kendi dilini dinlerken. Tepede k›rm›z› bir top varm›fl mesela, disko konuflaca¤› alana hapsetmek de bir tecrit durumu. topu gibi, sat›fl oldukça daha h›zl› dönüyormufl... Aslanlar / KaplanMeadows’un hayran›y›m, ama çok etkilenlar diye gruplara ay›r›p yar›flt›r›yorlarm›fl medim herhalde. falan... Telefonda tacizin had safhada olF›rat: Jim Jarmusch burada film çekse befl du¤u bir sektör zaten. Garanti Bankas›’n›n bin kifli izler. Ama biz biraz daha çok kitleslogan›yd› bir ara, “baflka bir arzunuz” diye ulaflmak, en az›ndan bir gündem yaratye, adam habire ar›yor “bir daha söylesemak derdindeydik. Bu filmi yapanlar arane” diye... Gerçi bizim filmdekilere bile s›nda magazine bulaflm›fl kimse yok, ama inanm›yor insanlar. film oralara da girsin, filmdeki sorunlar Filmde tipik bir ça¤r› merkezine dair güoralarda da tart›fl›ls›n istedik. zel ayr›nt›lar var: “Bugün sat›fl için ne Baflar›r: Sen ben o biliyoruz bu konular› yapt›n” levhas›, mola süresini gösteren çünkü. Aflk filmi diye salona gelenler, bak››fl›kl› levha, konuflurken bakmalar› gereyorlar ki ortada baflka bir durum var. Sonken ayna, habire “kendimizi alk›fllayara Mecidiyeköy’deki eylemin haberine dal›m” diyen, motivasyon diye tutturan bir ha çok dikkat kesilirler belki. flef, bay›lanlar, sinir krizi geçirenler... Filmde s›rf iflitme engellilerin çal›flt›¤› F›rat: Aynaya bakarken gülümsemelerini bir kafe var. Gerçek mi oras›? kontrol etmeleri isteniyor. Bizim dublaj iflF›rat: Hay›r, ama Ankara’da Down senlerinde de vard›r, s›r›t›rken vokal öne gedromlular›n çal›flt›¤› bir kafe vard›. Filmde lir. Onlardan da bu isteniyor hep. Garsonkafeyi annesi o¤lu için açm›fl, ama bu asluk da öyle. Ben garsonluk yapt›m, 12 saat l›nda tam da gizli faflizm, hatta alenen façal›fl›rs›n ayakta, on masan vard›r, “cirom flizm. Bedensel engelliler için havuz mesene olacak” diye düflünürsün. Arkadafl›n la, “aman ne güzel, onlar› düflünmüfller” için kavga edersin belki ama, yeri gelir, ardiyorsun, ama halbuki onlar› tecrit ediyorkadafl›n›n masas›n› çalars›n, o dakika o sun. Ayr›ca, beraber yüzsen iki günde al›masa senin olmal›d›r çünkü, oturanlar›n flacaks›n. “Ay yaz›k, bo¤ulur mu acaba” iyi para getirece¤ini anlam›fls›nd›r. Oradagibi tepkiler, tamamen toplumsal olarak ki motivasyon, alaca¤›n yüzdedir. Ça¤r› üretilmifl korkular. Kürde diyorsun ki, “tamerkezindeki de benzer bir fley, kapitalizmam, anadilini bil, ama aram›zda konuflmin kodu bu. ma”. Niye konuflmas›n? Onu kendi dilini Film bize de¤iflen bir s›n›f profilini, farkkonuflaca¤› alana hapsetmek de bir tecrit l›laflan emek süreçlerini de iyi gösteriyor. durumu. Onur konuflma yetisine sahip, Zeynep nas›l bir k›z mesela, nerede okuama konuflmuyor filmde. Sen Kürtlerin mufl? Türkçesiyle dalga geçersen, adam da koF›rat: fiehir Planlama mezunu asl›nda. O nuflmak istemez tabii. Türkçe konuflmaya bölümden mezun olanlar genelde ifl bulaçal›flan Kürt diye komedi malzemesi yam›yorlar, ülkede planlamay› pek kimse parsan, niye seninle Türkçe konuflsun? Gesallamad›¤› için. Zeynep de ifl bulamad›¤› leneksel tiyatromuzda flapflal atmak diye için burada çal›fl›yor. Sosyal bilinci çok bir fley vard›r, spastik taklidi yapan biri giaç›lm›fl de¤il, daha yeni yeni bir fleyler ö¤rer, elini ç›rpar, herkes ona güler, sahne ›s›reniyor. n›r, gösteri bafllar. Böyle bir alg›dan, kafaFilm örgütlenme sürecini de iyi aktar›yor. da sakatl›¤›n oldu¤u bir yerden geliyoruz Önce bireysel tepkiler bafll›yor, derken iflte. Kekemeye güleriz mesela... Bugün
beraber davranma karar› al›n›yor, di¤er çal›flanlarla iliflki yollar› aran›yor, as›l mesle¤i grafikerlik olan Onur onlara “gercegecagrimerkezi.org” sitesini haz›rl›yor, derken sokak gösterileri, bas›n aç›klamalar› bafll›yor... Baflar›r: Mümkün oldu¤u kadar Ça¤r› Merkezi Çal›flanlar› Derne¤i üyelerine dan›flmaya, gerçe¤e uymaya çal›flt›k. 12 saat oturuyorsun, kalkam›yorsun, normalde öyle otursan bile kriz geçirirsin. Çok bay›lan oluyormufl ilk günlerde. Ülser, çene kaymas› gibi bir sürü meslek hastal›¤› var. Zeynep de arkadafllar›yla otururken h›zl› h›zl› yiyor yeme¤ini, ifl al›flkanl›¤›ndan... Baflar›r: Bu da çok yayg›n. Bütün molalar›n numaralar› var, sigara, yemek, tuvalet, ne istiyorsan o makinada bas›yorsun ve o molan›n bir süresi var, geriye do¤ru ifllemeye bafll›yor. “Çin’de bir dolara çocuk çal›flt›r›yorlar” diyoruz ya, bu çal›flma düzeninin de karfl›s›nda o kadar durmam›z lâz›m. Emre Karayel’in oynad›¤› bölüm flefi de berbat bir tip de¤il mi? Çal›flanlara yapmad›¤›n› b›rakm›yor, bir yandan da kendisini sürekli reddeden Zeynep’le yeniden beraber olma derdinde, ama yine korkunç davran›fllar› var... F›rat: Bu sene Alt›n Portakal’da “Min
“Baflka Dilde Aflk”›n Onur ve Zeynep’i: Saadet Ifl›l Aksoy, Semih Kaplano¤lu’nun “Yumurta”s›ndan sonra ikinci baflrolünü oynuyor. “Kapal›çarfl›” dizisinde izledi¤imiz Mert F›rat’›n oynad›¤› “Testosteron”, Oyun Atölyesi’nde sahnelenmeye devam ediyor
Ça¤r› merkezlerinde mola için makinaya bas›yorsun ve süre geriye do¤ru ifllemeye bafll›yor. “Çin’de 1 dolara çocuk çal›flt›r›yorlar” diyoruz ya, bu çal›flma düzeninin de karfl›s›nda o kadar durmam›z lâz›m. Dît” (Miraz Bezar, 2009) diye bir film vard›, çok iyi bir filmdi. Bir J‹TEM’ci var filmde, gazeteci bir aileyi öldürüyor, ama kendi ailevî durumuna bak›yorsun, gayet iyi. Efline, çocuklar›na sevgi dolu
ÇA⁄RI MERKEZ‹ ÇALIfiANLARININ GÖZÜYLE “BAfiKA D‹LDE AfiK”
Gerçe¤e ça¤›ran bir film
B
eyo¤lu sinemas›nda ça¤r› merkezi çal›flanlar›n›n genifl kat›l›m›yla yap›lan gösterimin ard›ndan “Baflka Dilde Aflk”›n yönetmen ve oyuncular›yla bir toplu söylefli de düzenlendi. Ekip bol övgü ve alk›fl da ald›, en az ça¤r› merkezleri kadar ac›mas›z olabilen kendi sektörlerinde, özellikle televizyon dizilerinin çekim koflullar› için neden örgütlenilmedi¤ine dair köfleye de s›k›flt›r›ld›lar. Toplant›n›n ard›ndan Ça¤r› Merkezi Çal›flanlar› Derne¤i üyelerine mikrofon uzatt›k, bir durum muhasebesi yapt›k...
“Baflka Dilde Aflk” filminden
Nas›l buldunuz “Baflka Dilde Aflk”›? Kaan: Çok güzel. Ça¤r› merkezi çal›flanlar›n› tam olarak, ayr›nt›lar›yla anlatm›fl. K›z›n h›zl› yemek yemesi, aya¤› k›r›lan biri için flefin “aya¤›yla konuflmuyor ki, gelsin” demesi... Ümit: Az evvel bir arkadafl filmin baflka türlü de çe-
40
kilebilece¤ini, bir ça¤r› merkezi flirketine gitmenin de tercih edilebilece¤ini, hem belki o zaman daha çok para kayna¤› bulunabilece¤ini söyledi. Ama filmin mücadelenin içinde olanlarla diyalog kurularak çekilmesi çok daha etkili olmufl. D›flar›dan bak›l›p görülemeyecek tüyolar var filmde. Yurtd›fl›ndaki ça¤r› merkezlerinde de olan bir fley konuflurken gülümsemek. Asl›nda, duygusal emek sömürüsü biçiminin en yo¤un hali. Tezgâhtarlarda, kasiyerlerde de vard›r bu: Güleryüzle konuflacaks›n, bir call centre’da karfl›ndaki gülerek konufltu¤unu hissedecek. Bu duygusal olarak insan› çok y›pratan bir fley, çünkü insan sürekli ayn› mod’da olamaz. Buradaki kilit kavram, standardizasyon. Filmin baflar›s›n›n püf noktas›, mücadelenin içindekilerle temas edilerek çekilmifl olmas›. Emre Karayel’in çizdi¤i tip, o ac›mas›z, duyars›z bölüm flefi gerçekçi bir karakter mi?
bir baba. Ama bir yandan da çok iyi bir J‹TEM’ci, âlemde tek. 12 Eylül’deki, fiili’deki iflkenceciler gibi. Ariel Dorfman’›n “Ölüm ve K›z”›ndaki iflkenceci doktor da Schubert dinler mesela. Dinler ve iflkenceye gider. Halbuki biz “klasik müzik dinleyen biri nas›l iflkence yapar” diye düflünürüz. Olabiliyor iflte, o düzen böyle insanlarla yürüyor. Akl›ma gelmiflken söyleyeyim, “’80 sonras› gençlik apolitize edildi” denmesinden
Ümit: Okumalar genel olarak iyi. Engelli erkek karakterin durumunu, yaflad›¤› sorunlar› da iyi yans›tm›fllar, ona da baya¤› emek sarfetmifller. Zaten bunun böyle olmas› lâz›m, tersi olsa, yalan olur. Bence film gerçe¤e ça¤›rm›fl gerçekten. “Bugün sat›fl için ne yapt›n” gibi sloganlar yaz›l› m›d›r gerçekten duvarlarda? Kaan: Tabii.”Böyle fley mi olur” diyebilirsin izlerken, ama gerçe¤i o. Ümit: En kötüsü, tuvalet molalar› meselesi. Bir sürü yerde uygulamaya bafllad›lar. Tufla bas›p bir sistemden izin al›yorsun, öyle gidiyorsun. Sigara molas›, sosyalleflilen tek yer. Kaan: Yoksa seni o kutunun içine soktu¤u anda, canl› tabut durumundas›n. Sa¤›nla solunla iletiflimini kesiyor. Karfl›na ayna koymas›n›n sebebi, kendine bakman kadar, seni kontrol de etmek. Ümit: Filmin sonu da elefltirildi, eylem baflar›s›z bitip devam› görülmedi¤i için. Ama buralarda örgütlü direnifl yapman›n yap›sal s›n›rlar› var. Geçici meslek olarak görülüyor, genelde ö¤renciler çal›fl›yor, birbirleriyle diyaloglar› çok zor. Fiziksel olarak bu ifle dayanman›n s›n›r› en fazla üç-dört y›l. Burada y›llarca sürecek bir mücadelenin örgütlenmesi çok güç. Daha bireysel direnifl biçimleri ister istemez daha fazla ç›k›yor. Bay›lan k›z› da çok iyi vermifller. Sizin örgütlenme sürecinizi de takip edebiliyoruz asl›nda film boyunca, örgütlenmeye dair ilk aray›fllardan gercegecagrimerkezi.org sitesinin kurulmas›na kadar... Ümit: Evet. Bir anda bütün çal›flanlar›n Taksim meydan›nda toplanmas›n› kimse bekleyemez zaten. Bu anlamda da gerçekçi film. Kiflisel bir tepkiyi olumlayan asilik durumu vard›r ya baz› filmlerde, bu asili¤i bir örgütlülük alg›s›yla sunmas› bence filmin en büyük katk›s›. Her meslekte, hatta hayat›n kendisinde böyle isyan durumlar› vard›r, ama bizi arabeskten ç›karan fleyi, örgütlü mücadeleyi bence film iyi vermifl. Yine bizim hikâyemizi anlatabilirdi, ama ör-
gütlenmeyi adres göstermeyebilirdi. Söyleflide bir arkadafl “Ken Loach filmi gibi olmufl” dedi... Ümit: Hakl›. ‹yi bir fley ç›km›fl ortaya. S›rf ça¤r› merkezi de¤il, plaza çal›flanlar› için de geçerli halleri göstermifl. Bir baflka arkadafl da “modern bir iflçi filmi” diye tarif etti filmi... Ümit: Evet, do¤ru. Ça¤r› merkezi tipi çal›flma, nitelikli emek düzeyinde olan, üniversite okumufl, az buçuk orta s›n›f say›labilecek insanlar için bir standart haline geldi. O yo¤un stres, ifl yükü, krizden dolay› insanlar›n iflten ç›kar›lmas› ve ifl yükünün kalanlara yüklenmesi... “Modern bir iflçi filmi” diyebiliriz gerçekten, bir prototip haline geldi bu çal›flma flartlar›. Elinde ‹ngiliz anahtar›yla erkek iflçi de¤il art›k tek akl›m›za gelen. Ça¤r› Merkezi Çal›flanlar› Derne¤i’nin mücadelesi, örgütlenme düzeyi ne durumda? Sektörde tafleronlaflma art›yor mu, bu sizi etkiliyor mu mesela? Kaan: Tafleronlaflma, Tuzla örne¤inde gördü¤ümüz gibi, çok vahim sonuçlara neden olabiliyor. Ama bu ça¤r› merkezi meselesinde garip bir fley oluyor, emek süreçlerini okurken gördü¤ümüzün tersine bir fley gelifliyor. Farkl› flirketler için çal›flanlar Global gibi büyük tafleronlarda toplan›yor, futbol sahas› büyüklü¤ünde bir yerde ayn› anda çal›fl›l›yor. Farkl› flirketlere ayr› ayr› ulaflamazs›n, ama onlar›n hepsi tekelleflmifl bir taflerona verilince iflçiler de ayn› yere toplanm›fl oluyor Bir sürü sektörde tafleronlaflma iflçi s›n›f›n› böler, burada tersi oluyor. Gözde: Ayn› yerde toplan›yorlar ama, çal›flma flartlar› ayn› olmayabiliyor; çal›flt›¤›n flirketin sözleflmesi farkl›, ücreti farkl› olabiliyor. Fakat bunun görülmesinin önlenmesi için
ikinci buluflmaya yan›na k⤛t-kalem al›p gitmesi detay›n› seviyorum. O gerçek bir ad›m çünkü. Aflk gibi, mücadele gibi içi boflalt›lan kavramlar var. Genelde idealize edilmifl aflklar görürüz, ama “Baflka Dilde Aflk”ta bir iliflkinin türlü dinamiklerini, gündelik hallerini, beraber yaflaman›n nas›l bir çaba gerektirdi¤ini de görebiliyoruz... F›rat: Evet, “mücadelesiz aflk olmaz” diyor film. Onunla sadece cinsel birliktelik için, onun sosyal durumunun içinde varolmak için birlikte olmazs›n diyor, aflk popüler dizilerdeki gibi de¤il diyor. Iss›zlaflmak maharet de¤il yani, tam tersine, kal›p mücadele etmek maharet. Tasavvufçu de¤iliz ama, Mevlânâ’n›n güzel bir sözü var: “Ayn› dili konuflanlar de¤il, ayn› duygular› paylaflanlar anlafl›r.” Sen de ezilmiflsen, ötekinin halinden anlars›n. Ama ezilmemiflsen de anlamal›s›n, yeter ki ayn› duyguyu paylafl, ona yaklaflabilece¤in bir fley bul. Cumartesi Anneleri’ni di¤er annelerle birlefltirmezsen, “ikinizin de çocu¤u ölüyor” demezsen ne yapabilirsin? Ayn› dili konuflmalar› mesele de¤il, ayn› duygular› paylaflmalar› mesele. Biz bu filmi engelliler için yapmad›k, kendimiz için yapt›k. “Bu insanlar›n yaflad›¤› problem flu ve bunun çözümüne engel olan senin kendi problemin, sana ö¤retilenler” demek için yapt›k.
Söylefli: Merve Erol
de nefret ediyorum. Halbuki hay›r, öyle olmas›n› istedi¤iniz için böyle konufluyorsunuz. Yoksa sen vars›n, ben var›m, birileri var. Ama böyle söyleyerek kendilerini, kendi gençliklerini yüceltmeye çal›fl›yorlar. ‹nternette de benzer bir durum var, bir fley yaz›l›yor, herkes alt›na entry giriyor, yalandan nickname, bitiyor ifl. Ne oluyor, vicdan rahatl›yor. Ama bunu yazan vatandafl soka¤a ç›km›yor, iflçiler yürürken aralar›na kat›lm›yor. Filmin üçüncü boyutuyla, aflkla bitirelim. Onur’la Zeynep’in iliflkisi bir barda, bir ortak tan›d›¤›n partisinde bafll›yor, birbirlerinden etkileniyorlar ve geceyi evde sonland›r›yorlar... F›rat: Evet, ama seviflirlerken Onur’un ç›kard›¤› sesler yüzünden Zeynep yabanc›lafl›yor ve kalk›p gidiyor. Ama sonra arkadafllar› ona gülünce, “cevaps›z aramalar geliyordur flimdi sana”, “ne diyor aç›nca telefonu” gibi espriler yap›nca, “ben bunlar›n aras›nda olamam, ben bu de¤ilim” diyor ve Onur’un kap›s›na dayan›yor bir kez daha. Zeynep’in kendisiyle yüzleflti¤i ân, o ân asl›nda. Filmin slogan›, “hiç konuflmadan anlaflabilir miyiz?”. Muhabbet ar›yor Zeynep asl›nda, mevcut çevresinde bunu bulam›yor... F›rat: Hem muhabbet ar›yor, hem de kendi riyas›ndan s›yr›lmak istiyor. Ben en çok
izolasyon da çok yüksek. T›pk› filmdeki gibi, istifalar çok yüksek ve zorunlu istifalar hepsi. Herhangi bir hareketinde istifan› istiyorlar. Dört kifli geliyor mesela bizim derne¤e, “sendikalaflmak istiyoruz” diyorlar, ö¤reniyorsun ki biri istifa etmifl, biri at›lm›fl, biri daval›. “Fazla mesailere hay›r” diye facebook’ta bir grup aç›yor mesela, hemen iflten at›l›yor. Ama gruba da iki bin kifli üye olmufl oluyor o orada. Biz kendilerini o kadar deflifre etmemelerini istiyoruz, ama bir tahammülsüzlük var. ‹nsanlar›n bizim derne¤e ak›n ak›n gelmesinin sebebi de bu. Bence bizim mücadelemiz olumlu bir seyir izliyor, çünkü tek tek de¤il de, toplu gelifller var bir defa. Ayr›ca, Anadolu’ya ulaflabiliyoruz art›k, arkadafllar›m›z haftasonlar› ‹zmir’e, Yalova’ya ziyaretler yap›yor mesela. K›s›tl› kaynaklar›m›z var, ama onlar bize ulaflt›¤› zaman biz de gidiyoruz. Ümit: Bu ifle bafllad›¤›m›zda isyan halindeydik. Filmdeki gibi, bu isyan› kurumsal bir duruma çevirmek bizim aç›m›zdan en önemli fley. Sorunu olan bir kiflinin bizi arayabilmesi, hak mücadelesinde bizim adres gösterilmemiz çok önemli bir fley. Eskiden bu çal›flanlar›n sevgilileriyle kavga etmekten baflka yapabilecekleri hiçbir fleyleri yoktu gerçekten. Bel a¤r›s› oluyor, meslek hastal›¤›, sesi k›s›l›yor, meslek hastal›¤›, eve gitti¤inde kimseyle konuflmaya takati kalm›yor. Bu insanlar›n art›k kap›s›n› çalabilecekleri bir yer var... Gözde: Sadece bu alana da kafa yormuyoruz art›k, bütün hizmet sektöründe nas›l örgütlenilebilece¤ine dair düflünüyoruz. Bu aflamaya gelmifl olmak, bizim gibi insanlar için çok önemli. Bizim gibi baflkalar›n›n da oldu¤unu görüyoruz art›k. Akademik anlamda da, sendikalar için de, bu sorunlar›n bilgisini üretmeye çal›fl›yoruz.
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
KARA TREN: ZEK‹ ÖKTEN (1941-2009)
Dostluk güzel muamma “20-25 y›l önce seyredilen bir filmin baz› sahnelerinin bugün hâlâ haf›zalarda taptaze kalmas› neye delâlet eder?” Böyle bafllam›fl›z Roll’un 2003’teki özel say›s›ndaki “Dostluk güzel muamma” bafll›kl› Zeki Ökten söyleflisinin girizgâh›na. Ve flöyle ba¤lam›fl›z laf›: “Zeki Ökten, söyleflti¤imiz günü öyle güzellefltirdi ki, ayaklar›m›z Onat Kutlar’a götürdü bizi...” O günden baz› sahneler hâlâ haf›zam›zda taptaze. Zeki Ökten, sadece usta bir yönetmen de¤il, insanl›k timsaliydi. Hat›ras› önünde sayg›yla e¤iliyoruz. ara trene bindirip u¤urlad›¤›m›z Zeki Ökten, ön planda olmaktan s›k›lan, medyayla iliflkiden kaç›nan bir isimdi. Alçakgönüllülü¤ü, belki de hak etti¤i ilginin önündeki engellerden biriydi. Onun sinemas›n› tan›mlamaya çal›fl›rken, film elefltirisinin ve kuram›n›n da s›n›rl›l›klar›n› fark ediyor insan. Örne¤in, filme imzas›n› atan esas yarat›c› ismin yönetmen oldu¤u varsay›m›na dayanan “auteur” (yarat›c› yönetmen) yaklafl›m›: Bu bak›fl aç›s›, senaryo yazar›ndan görüntü yönetmenine, pek çok kiflinin eme¤ini bir ölçüde görünmez k›lm›yor mu? Hayata bak›fl›, Zeki Ökten’in sine-
K
mas›n› ele almak için baflvurabilece¤imiz kilit kavram›n “dostluk” olabilece¤ini düflündürüyor... Ökten’in tavr›, her fleyi bilen ve belirleyen bir yönetmenden çok uzakt›r. Öyle ki, 1963’te henüz 22 yafl›ndayken yönetmenli¤e ad›m atmas›na karfl›n, daha çok f›r›n ekmek yemesi gerekti¤ini düflünür ve asistanl›¤a geri döner. Yeniden yönetmen koltu¤una oturmas› için aradan dokuz y›l geçecektir. Koflullar›n elvermedi¤i ya da çal›flma ortam›n›n içine sinmedi¤i dönemlerde sinemadan uzaklaflabilmesi de önemli meziyetlerinden biridir. Zeki Ökten’in uzun bir zaman dili-
ZEK‹ ÖKTEN’LE RUMEL‹H‹SARI’NDA B‹R ‹K‹ND‹ VAKT‹
Hay anas›n› satay›m alede, Alt›nda¤’da çektim “Düttürü Dünya”y›. Gecekondu-
K daki çocuklar, “niye geldiniz” diye soruyorlard›, “o alçaklar hep üstten bak›yor bize” diyorlard›. Ben de dedim ki, “biz de buradan üstten bakal›m onlara”. Kemal’in (Sunal) vard›r bir toplumsal taraf›, ama ürkektir, yönlendirmek gerekir. O zaman küçümsediler bizi, Kemal Sunal’la toplumsal film yap›yorlar, hem de komedi diye... At›f abinin (Y›lmaz) asistan›yd›m. Y›lmaz Güney 1960’lar›n bafl›ndan itibaren bir on sene bizim jönümüz oldu. Öyle tan›flt›k, samimi olduk yavafl yavafl. Hem Türkiye’yi hem sinemay› kurtarmak ad›na Y›lmaz abiyle epey flarap içtik. Adanal›l›¤› vard›, yard›mseverdi, delikanl›yd›. Güzel insand› yani. Toplum için düflünen, topluma yön vermeye çal›flan biriydi. Anlaml› bakard›, güzel konuflurdu, gözlerimizin içine bakard›. Mütevaz›yd›. “Sürü”ye görev olarak bakt›k. Y›lmaz abi de¤er verdi¤imiz bir sanatç›yd›, “tamam, yapar›z” dedik. “Sen bu insanlar› tan›yor musun” dedi Kürtleri kastederek, “tan›m›yorum” dedim. Ve öyle bafllad›k. “Sürü”de o k›zkardefllerin, çocuklar›n birbirlerine sahip ç›kmalar› beni çok etkilemiflti. Keflke herkes öyle olsa –bu zamanda zor tabii.
42
mine yay›lan kariyeri boyunca çekti¤i 30 filmi, dostluklara dayal› kolektif bir sinema olarak tan›mlayabiliriz pekâlâ. Ekipteki isimlere bakal›m: Selim ‹leri, Ergin Orbey, Umur Bugay, Fatih Alt›nöz gibi senaryo yazarlar›; Tar›k Akan ve Kemal Sunal gibi usta oyuncular; Arzu Film gibi okul ifllevi gören yap›mevleri; Ertunç fienkay, Aytekin Çakmakç› ve hatta Béla Tarr’la çal›flm›fl Ferenc Pap gibi görüntü yönetmenleri... Ve elbette, “Sürü” (1978) ve “Düflman” (1979) gibi iki baflyap›t ç›karan Y›lmaz Güney’le iflbirli¤i... Dostluk, yaln›zca çal›flma yöntemine damgas›n› vurmaz Ökten’in, filmlerinin de önemli temalar›ndan biridir. Özellikle olgunluk dönemi filmleri “Güle Güle” (1999), “Gülüm” (2002) ve “Çinliler Geliyor”u (2006) bir dostluk üçlemesi olarak tan›mlayabiliriz. Filmlerindeki karakterler, toplumsal dönüflüm sonucu savrulup çaresiz kal›rken, dostluk ve dayan›flmaya sar›l›r hep. Roll’a (özel say› no 5) verdi¤i mülâkatta da bunun alt›n› çizer: “Dostluk paylaflmakt›r; al›c›l›¤a de¤il, vericili¤e dayal›d›r. Dostlukta hoflgörü var, fedakârl›k var... Kaç tane dostunuz oldu¤unu hesaplamaya kalksan›z, çok azd›r. Dostluklar› kaybetmek çok ac›. Dünyan›n ihtiyac› var dostluklara. Dostluklar›n ço¤almas› gerek. Herkes o kadar zor durumda, o kadar a¤›r fleyler yafl›yor ki. Tam dostluk yap›lacak zaman flimdi.” Y›k›lan otoriteyi güç kullanarak yeniden tesis etmeye çal›flan silah arkadafllar› d›fl›nda, gerçek dostlu¤a ne oranda yer vermifltir sinema? Herhalde örnekler bir elin parmaklar›n› geçmez. Öyleyse, dostluk filmlerine de çok ihtiyac›m›z oldu¤unu söyleyebiliriz. Sinemada dostlu¤a de¤er veren ender isimlerden biri olan Renoir, Pierre Champagne ile iliflkisini tan›mlarken, varl›¤›n›n “sonbaharda bulutlar›n ard›ndan görünen günefl ›fl›nlar› ya da denizden esen meltem gibi” güç verdi¤ini söyler. Bu zor dönemlerde, bir parça günefl ›fl›¤› ya da serin meltem için Zeki Ökten’in filmlerine dönmenin, dostlu¤un tam zaman› belki de... Ahmet Gürata
Dizi zor olay, yapamayaca¤›m› anlad›m. Ben ölü zaman kullanmay› bilmiyorum ki. Mesela flimdi kap›dan gireceksin, bizim masaya geleceksin, de¤il mi? Seni kap›dan al›yorum, ç›k›yorsun merdivenleri, masaya do¤ru yürüyorsun, hepsini çekiyoruz. Zaman doldurma olay›. Bizse ad›m› bile sayar›z, en kestirmeden nas›l veririz diye kafa yorar›z. Ben ölü zaman› filan bilmiyorum. “Ustalara Sayg› bölümüne alal›m m›?” dediler, “almay›n, gelmem” dedim. Gene ald›lar. Seyircinin karfl›s›na ç›kam›yorum, bo¤az›m kuruyor, kalbim s›k›fl›yor. Ustalara Sayg› gününe eflim gidecek. Ç›k›p orada söz söyleyebilir miyim be? Bu Amerikan toplumunu biliyoruz: Korkak, silah düflkünü, kültürsüz, açgözlü... Düflünüyorum da bu Bush’u, Beyaz Saray’› mektuba bo¤sak diyorum. Milyonlarca insan›z. Hepimiz birer mektup yazsak birer foto¤rafla beraber... Geçen gün bir karikatür vard›, çocuk babas›na sesleniyor, “ya baba, her kanalda ayn› film oynuyor” diye. (gülüyor) Felsefesini yaparsan çok ac› tabii. Adam o vahfleti seyrediyor, sonra gidip yemek yiyor, sevifliyor. Hay anas›n› satay›m, ne hale geldik! ‹nsan› çözmek mesele... Sineman›n zenginli¤i bu, malzemen insan. ‹nsan çok zor, garip bir varl›k. Daha t›p bilimi iç organlar› çözemedi. Beyin hâlâ muamma. Dostluk, aflk bir muamma, ama güzel. (gülüyor) Evde rembetiko dinlerim, sonra klasikler... Han›m bazen biraz piyano çalar. Türküleri de severim, ama gerçek türküleri... Roll’dan k›saltarak, Özel Say› no.5, Nisan 2003 (Söylefli: Sungu Çapan - Yücel Göktürk)
Ö¤retmenleri severim ABD bugünün Roma ‹mparatorlu¤u mu? ‹sa bugün yaflasa kâr üstüne kâr koyan bir kapitalist olur muydu? Krizin ard›ndan bat›k bankalar için kamu maliyesinden harcanan 700 milyar dolar nereye gitti? Bu sorular›n cevab› esen rüzgârda de¤il, Michael Moore’un son filmi “Kapitalizm: Bir Aflk Hikâyesi”nde. Naomi Klein, Moore’u The Nation için s›k›flt›rm›fl... Naomi Klein: Kapitalist ç›lg›nl›¤a karfl› isyana ça¤›ran yeni filminiz “Kapitalizm: Bir Aflk Hikâyesi” harika, tebrik ederim. Ama prömiyerinin yap›ld›¤› günlerde baflka türden bir isyana tan›k olduk: Çay partisi denen eylemlerde (terim, 1773 Boston olaylar›na referans yap›yor), kapitalizmin fliddetli bir müdafaas›, sosyal programlara karfl› bir hiddet söz konusuydu... Michael Moore: fiu beni hep imrendiyor: Sa¤c›lar örgütleniyor, meselelerine kendilerini vakfediyor, mücadeleye bütün güçleriyle kat›l›yor. Bizim tarafta buna pek rastlayam›yorum. A¤ustostaki mitinglerde “bizimkiler nerede” diye düflünüyordum. Klein: Bu ayn› zamanda solun Obama hükümetine karfl› kar›fl›k bir ruh halinde olmas›ndan kaynaklanm›yor mu? Moore: Obama da kendi etraf›nda dönüp duruyor ve onu destekleyecek milyonlar› ar›yor. Kimseyi de bulam›yor, çünkü ihtiyaç duyulan ad›m› atmak yerine yar›m ad›mla yetinmeye çal›flt›. Tam ad›m atsa arkas›nda milyonlar› bulurdu. Klein: Filminizde de gözlemledi¤imiz büyük öfke toplumun elitlerine, bu krizi yaratanlara yönelmez, gerçek bir sistem de¤iflikli¤ini talep etmezse pekâlâ toplumun en k›r›lgan kesimlerine, mesela göçmenlere yönelebilir, ›rkç› bir öfkeye dönüflebilir. Sizce bu iki öfke biçimi ayn› m›, yoksa bunlar Amerikan kültürün farkl› iki kanal› m›? Moore: Yüzeyin alt›nda fokurdayan baflka bir fleyler var. Her sekiz mortgage’l› evden biri tehdit alt›ndayken, her 7.5 saniyede bir eve el konulurken, iflsizlik oranlar› giderek yükselirken, kaynayan öfkenin önüne geçemezsiniz. Kaynayan su, kendi taflma ân›n› bulacakt›r. Korkutucu olan flu: Bu tür taflma anlar›nda, sa¤c›lar ezilenleri manipüle etmeyi beceriyor ve onlar›n öfkelerini eskiden faflizm denen fleyi tesis etmek için kullan›yor. Krizin patlamas›n›n üzerinden bir sene geçti. Ve Obama kayda de¤er bir fley yapamad›. Rubin, Geithner, Summers gibilerini dinlerse, kaybederiz. Klein: Filmde çok yüklendi¤iniz Summers ve Geithner’i atayan da oydu. Obama’n›n aldat›ld›¤›n› duyuyorum sürekli. Ama bunlar onun tercihleri, neden bu tercihlerden dolay› onu elefltirmiyoruz? Jay Leno Show’da size ilk sorular›ndan biri, kapitalist sistemin kötü olmad›¤›, h›rs›n kötü oldu¤u yönündeydi. Bu türden önermeleri çokça duyuyoruz. Filminizde, Pennsylvania yarg›çlar›n›n çocuklar› özel hapishaneye gönderirken rüflvet ald›klar›n› görüyoruz. Pek çok insan, bunu “sorun kapitalizmde de¤il, yozlaflma-
da” diye yorumlayacakt›r. Moore: ‹nsanlar bütün bunlar›n kökeninde ekonomik sistemin yatt›¤›na inanmak istemiyor. Sorumlulu¤u birkaç çürük yumurtaya at›yorlar. Ama hakikat flu ki, Leno’ya da söyledi¤im gibi, kapitalizm, h›rs›n meflrulaflt›r›lmas› demektir. H›rs, insanl›k tarihi boyunca varoldu. Karanl›k taraf›m›z denebilecek özelliklerimiz aras›nda bu da var. E¤er belli yap›lar ve s›n›rlamalarla bu karanl›k yan›m›z› ketlemezsek, kontrolden ç›kar. Kapitalizmse bunun tam tersini yapar. Bu karanl›k ya-
400 y›l sonra antropologlar diyecek ki: “fiunlara bak›n, kendilerini özgür san›yorlarm›fl. Demokraside yaflad›klar›n› düflünüyorlarm›fl, ama günlerinin 10 saatini totaliter bir yap›da geçiriyorlarm›fl.”
n›m›z› cesaretlendirir ve ödüllendirir. Filmin sonunda her fleyin alafla¤› edilmesini söyledi¤imde insanlar afall›yor. “Paran›n nesi kötü” diyorlar, “niye bir ayakkab› ma¤azas› açamayal›m?” Art›k liselerde ekonomi ö¤retilmedi¤i için, bunlar›n ne anlama geldi¤i tam olarak kavranam›yor. E¤er çocuk ›slahevleri özellefltirilmemifl olsayd›, yarg›çlar da rüflvet almayacakt›. Ama son yirmi-otuz y›ld›r kamu hizmetlerinin özellefltirilmesi yönünde büyük bask› var, her fleyi mahveden de bu. Klein: Ya¤mac› kapitalizme karfl› demokratik usûllerle çal›flt›r›lan iflyerlerini örnek gösterdi¤iniz sahneler, filmin en etkileyici yerleri. Moore: Evet, o sahneler seviliyor, buna flafl›rd›m, çok hippi’vari bulunaca¤›n› zannediyordum. Demokrasi oy vermekten ibaret de¤ildir. Hayat›n her gününün her ân›nda yaflanmas› gerekir. 200 sene önce evlenmek için k›z›n babas›ndan izin almak gerekirdi, evlendikten sonra da bütün ipler erke¤in elinde olurdu. Kanunen, kad›nlar mülk edinemezdi. ‘60’lar›n, ‘70’lerin kad›n hareketleri sa¤olsun, herkesin eflit oldu¤u, herkesin söz hakk›n›n bulundu¤u fikri iliflkilerde yayg›nlaflt›. Evlilik gibi bir kuruma demokrasiyi sokabilmek iyi bir sonuç. Ama günün 8, 10, 12 saatini hiçbir söz hakk›m›z›n olmad›¤› iflyerlerinde geçiriyoruz. 400 sonra –o kadar uzun süre var kalabilirsek– antropologlar diyecekler ki: “fiunlara bak›n, kendilerini özgür san›yorlarm›fl. Demokraside yaflad›klar›n› düflünüyorlarm›fl, ama günlerinin 10 saatini totaliter bir yap›da geçiriyor ve toplumun en zengin yüzde 1’lik kesiminin en alttaki yüzde 95’lik kitleden daha fazla servet edinmesine izin veriyorlarm›fl.” 150 sene önceki insanlar›n tedavi için vücutlar›na sülük yap›flt›rmalar›na flimdi nas›l gülüyorsak, onlar da bize öyle gülecekler. Klein: Sovyetler’de halk Vahfli Bat› tarz› bir mafya kapitalizmi istemiyordu, ama var›lan yer o oldu. 1989’da Polonyal›lar Dayan›flma’y› desteklerken kamu iflletmelerinin demokratik idaresini talep ediyorlard›, özellefltirilip ya¤ma edilmesini de¤il. Fakat bugün iflçi kooperatiflerine sadece hükümetler ve flirketler de¤il, sendikalar da karfl› ç›k›yor. Filminizin galas› AFL-CIO (ABD’nin en büyük sendika federasyonu) kongresinde yap›ld›. ‹flçi liderleri filminizi nas›l karfl›lad›? Moore: 1500 delegeyle filmi seyrederken biraz endifleliydim, ortal›¤› büyük bir sessizli¤in kaplamas›ndan korkuyordum. Tam tersi oldu, büyük bir alk›fl koptu. Ve ertesi gün kongreden kamu sa¤l›¤› program›n› destekleme karar› ç›kt›. Klein: Filminiz bir yandan da eski usûl halk e¤itimi gibi. Eskiden sendikalar bu tür e¤itimler için bütçe ay›r›rd›, üyelerine ekonomik kuramlar›, dünyada olup bitenleri anlat›rlard›. Siz kendinizi e¤lence dünyas›nda addediyorsunuz, ama kendinizi bir tür ö¤retmen gibi de görmüyor musunuz? Moore: Bu söylediklerinizden fleref duydum. Ö¤retmenleri severim.
Çevirenen: Merve Erol
NAOMI KLE‹N SORUYOR, MICHAEL MOORE CEVAPLIYOR
43
Haz›rlayan: Koray Löker
IBM KAYBETT‹, B‹L‹fi‹M ‹fiÇ‹LER‹ KAZANDI! IBM Avrupa Bölge sorumlusu 2008 bafl›nda baklay› a¤z›ndan ç›karm›flt›. IBM, Türkiye’yi t›pk› Çin gibi, beyaz yakal› iflçilerin yok pahas›na çal›flt›r›laca¤› bir ülke olarak gözüne kestirmiflti. Bunun üzerine, beyaz yakal› hizmet sektörü çal›flanlar›n›n etkili örgütlenemedi¤i ülkede ücretleri giderek eriyen IBM iflçileri, 2008 mart›nda Tez-Koop-‹fl’e kat›larak sendikal mücadeleye at›ld›lar. IBM de bofl durmad›, iflyerinde yüzde 90’a yak›n bir sendikal üyelik oran› sa¤layan çal›flanla-
r›na, önce iflkolu tespit davas› açt›. Ancak Sirkeci 7. ‹fl Mahkemesi may›s ay›nda biliflim sektörü çal›flanlar›n›n örgütlenme hakk›n› teyit etti. Ard›ndan flirket, Tez-Koop-‹fl’in sendikal yetkisine dava açmakta gecikmedi. Mahkeme aral›k ay›nda Tez-Koop ‹fl sendikas›n›n yetkisini ve Toplu ‹fl Sözleflmesi imzalama hakk›n› karara ba¤lad›. IBM flimdi temyize gitmeye karar verse de, birkaç ay içinde sendikal› çal›flanlar›yla toplu sözleflme masas›na oturmak zorunda kalacak. Böylece “Little China” hayalleri tozlu rafalardaki yerini alacak.
CREATIVE COMMONS / YARATICI MÜfiTEREKLER G‹R‹fi‹M‹
Hepimiz müellifiz Son on y›ld›r giderek artan bir fliddetle hayat›m›z›n her aflamas›na müdahale eden ve birçok davaya konu olan telif haklar› tart›flmas›, Metallica gibi haris müellifleri dinleyicilerin gözünden düflürürken, lisans anlaflmalar› konusunda yeni bir anlay›fla duyulan ihtiyac› da gözler önüne serdi. Creative Commons (Yarat›c› Müflterekler) adl› lisans çeflitlili¤ini art›ran, eser sahiplerine çoktan seçmeli anlaflmalar sunan proje de böylece ortaya ç›kt›. 2003 y›l›ndan beri CC'nin ‹spanya koordinatörlü¤ünü yürüten Ignasi Labastida i Juan’a, Barcelona Üniversitesi Bilgiyi Yayg›nlaflt›rma Ofisi’nde kulak veriyoruz. Creative Commons (CC) nas›l bafllad›, nas›l bir ihtiyaçtan do¤du? Ignasi Labastida i Juan: CC 2001 y›l›nda, telif haklar› (copyright) alan›n›n yayg›nlaflmas›, insanlara her geçen gün daha fazla kullan›m s›n›rlamas› getirmesi ve fikrî mülkiyet haklar›n›n korunmas› ad› alt›nda eserlerin kamuya mâl olma sürelerinin uzat›lmas› çabalar›n›n verdi¤i s›k›nt›dan do¤du. Asl›nda, bafllang›ç noktas› mahkemeye tafl›nan Eldred davas›. Bir aktivist olan Eric Eldred kamu mal› olan eserleri dijital ortama tafl›yarak internet üzerinden yayg›nlaflt›r›yordu. ‘90’l› y›llar›n sonunda ABD Kongresi, AB mevzuat›na uyum sa¤lamak amac›yla hak sahiplerinin –ki burada eseri yaratanlardan çok, flirketler söz konusuydu– telif hakk› süresini uzatt›. Bu yasayla bir eser, ancak müellifin ölümünden 70 sene sonra kamuya mâl olabilecekti. Eldred ve birkaç kifli daha sürenin uzalt›lmas›n›n anayasaya ayk›r› oldu¤unu düflünüyordu. Stanford Üniversitesi’nde Anayasa Hukuku Profesörü olan Lawrence Lessig’in yard›m›yla meseleyi mahkemeye tafl›d›lar. Sonuçta, Yüksek Temyiz Mahkemesi telif hakk› süresinin uzat›lmas›n› onad›. Kanunî sürecin hiç de kolay olmad›¤›n› gören davac›lar, kanunlar›n baflka türlü kullan›m›na olanak sa¤layacak yasal araçlar› yaratabilmek maksad›yla, kâr amac› gütmeyen bir organizasyon kurmaya karar verdiler. Böylece, Aral›k 2002’de CC lisanslar projesi do¤mufl oldu. CC herhangi bir kurumla iliflkili mi? CC San Fransisco’da kâr amac› gütmeyen bir organizasyon olarak ortaya ç›kt›. Ayn› zamanda, Londra merkezli Icommons kolu da çeflitli uluslararas› projelerin koordinasyonunu yürütüyor. Icommons her ülkede, CC’nin o ülkede ve o yarg› sisteminde temsilcili¤ini yapacak
44
Ignasi Labastida i Juan
Bafllang›çta CC (Creative Commons) lisanslar› “bütün haklar› sakl›d›r” yerine “baz› haklar› sakl›d›r” sistemini benimseyen sanatç›lar ve yarat›c›lar taraf›ndan kullan›ld›. K›sa sürede akademisyenler de kullan›c›lara eklendi. ve projelerini yürütecek kurumlarla iliflkileri kuruyor. Örne¤in, ‹spanya’da lisanslar›n ‹spanya hukukuna uyumu ve meflruiyeti projesini 2003 y›l›ndan beri Barcelona Üniversitesi yürütüyor. CC’nin kurulufluna öncülük eden nas›l bir ekipti? CC’nin kurucular› ABD’nin Harvard, Stanford gibi sayg›n üniversitelerinde çal›flan akademisyenlerden, internet aktivistlerinden ve yarat›c›lardan olufluyordu. CC lisanslar›n›n ortaya ç›kmas›n›n hemen ard›ndan, pek çok de¤iflik alandan eser sahipleri de CC lisanslar› kullanmaya bafllad›. Yazar Cory Doctorow Ocak 2003’te kâr amac› güdülmedi¤i takdirde serbestçe kopyalanabilecek, da¤›t›-
WINDOWS’A SIKI ÇALIM Bir dizüstü bilgisiyar almak istedi¤inizde, genellikle Windows iflletim sistemini de sat›n almak zorunda kal›yorsunuz. Ya da kal›yordunuz. Linux Kullan›c›lar› Derne¤i üyesi ve Pardus Kullan›c›lar› Derne¤i baflkan› Nihad Karsl›’n›n açt›¤› davada Ankara 1. Tüketici Mahkemesi, üzerinde iflletim sistemi olmayan dizüstü bilgisayar› alabilme lehine karar verdi. Karsl›, bilgisayar›n› ald›¤›nda Windows için ödedi¤i 140 liray› faiziyle geri alacak. Özgür yaz›l›m kullanmak isteyenler de art›k bu bedeli ödemek zorunda kalmayacak.
labilecek, ayn› zamanda k⤛t üzerinde normal bask›s›na da ulafl›labilecek bir kitap yay›nlad›. Ayn› sene, müzisyen Colin Mutchler gitarla icra edilmifl bir bestesini copyleft lisans›yla dinleyiciye sundu. Daha sonra, kemanc› Cora Berth esere keman melodisi eklemeye karar verdi ve ortaya ilkinden türemifl, ikincil bir eser ç›kard›. Colin’in kulland›¤› copyleft lisans›na sad›k kalarak eseri baflka bir isimle yeniden üretti ve yay›nlad›. fiu anda sanatç›lardan akademisyenlere, kamu sektöründen sinema prodüktörlerine kadar oldukça genifl ve çeflitli bir kullan›c› profili var. CC’nin geliflimini ve yayg›nlaflmas›n› hukukî yollardan engellemeye çal›flan hak sahipleri oldu mu? CC ilk ortaya ç›kt›¤›nda, kimi hak sahipleri bu giriflime çok karfl› ç›kt›. Hatta yerel projelerin engellenmesini kendilerine hedef olarak seçtiler. CC’yi kötüleyen söylenceler etraf› sard›. Demagoji yoluyla kafalar› kar›flt›rmaya, hatta yasal olarak lisanslar›n denkli¤ini ortadan kald›rmaya bile çal›flt›lar. Ancak, yavafl yavafl lisanslar›n tamamen fikrî mülkiyet yasalar›n› kulland›¤› ve pek çok yeni olas›l›¤a imkân verdi¤i anlafl›ld›. CC lisanslar›n›n kullan›m› yasalarla ve eser sahibinin ekonomik ç›karlar›yla uyumlu. Bir süreden beri copyright kolektifleri, belli CC lisanslar›n›n kullan›m› için üyelerine izin vermek üzere lisanslar›n güvenilirliklerini araflt›r›yorlar. Lisanslar›n yetkinli¤ini ilk onaylayanlar Hollandal› kolektifler oldu, onlar› Danimarka ve ‹sveç takip etti. Avustralya gibi baflka ülkelerdeki kolektifler ise pilot projeler haz›rlama aflamas›nda. CC’ye karfl› aç›lm›fl dava var m›? CC lisans› ihlâli yüzünden Hollanda’da mahkemeye tafl›nm›fl bir dava var. Sebep, bir tak›m foto¤raflar›n kötüye kullan›m›. Hollanda MTV’sinin sunucular›ndan Adam Curry, foto¤raflar›n› Flickr’a koymay› al›flkanl›k haline getirmifl. Haftal›k bir dergi, Curry’nin Amerika’da ailesiyle birlikte geçirdi¤i tatilin foto¤raflar›n› yay›nlamaya karar veriyor. Bu hareket aç›kça ticarî istismard›r ve izinsiz yap›lm›flt›r. Hâkim Curry’nin hakl› oldu¤una ve haftal›k derginin lisans›n gerektirdi¤i flartlar› ihlâl etti¤ine karar verdi. Dergi gitti¤i temyiz mahlemesinden de “fikrî mülkiyet yasalar›n›n iflleyiflini çok iyi bilen bir derginin CC lisanslar›n›n içeri¤ini bilmiyor olmas›n› mazeret olarak
Sahte bir düflman / yandafl iliflkisi CC lisanslar›na temel elefltiri, Marksist gelenekten gelen, ayn› zamanda Deleuze’den post-yap›salc›lara kadar bir dizi sol düflünürden beslenen Libre Commmons (serbest müflterekler) hareketinden yükseliyor. LC manifestosuna göre CC, en genel anlamda, “tak›nt›l› bir flekilde bireyselci” olan günümüz ekonomisinin cenderesinden ç›kmaya yeltenmiyor. Kolektif haklar yerine bireysel haklar› ön plana ç›kararak insan yarat›c›l›¤›n›n yeni alanlar›n›n da metalaflt›r›lmas›na, sahte bir düflman/yandafl iliflkisi içinde katk›da bulunuyor. Dahas›, müzik, edebiyat, bilim gibi alanlarda faaliyet gösteren insanlar›n her ürettiklerini lisanslamalar› gerekmedi¤i gibi, siyasal alan hukuk karfl›s›ndaki yeni çabalardan ziyade, çeflitli gruplar›n kolektif eylemleriyle aç›l›yor. Hegemonya karfl›t› radikal demokrasiye yönelen bir anlay›fl, sadece yarat›c›lar›n telif haklar› ile de¤il, gezegeni saran gayr›maddî eme¤in sömürülme ve bilginin ticarîlefltirilme sürecine karfl› tüm hareketlerle “hiçbir zaman tam mutabakata var›lmayacak” bir yarat›c› münakafla yürütmelidir deniyor. Genleri patentlenen Amazon insanlar›, müflterek varl›¤›m›z olmaktan ç›kan bitkiler ve do¤al kaynaklar, ilaçlar›n giderek artan patentlenme süreci gibi kolektif mücadele gerektiren alanlar CC’nin bireyselci anlay›fl›yla afl›lam›yor.
Lisans avc›lar›na dizgin Röportaj› gerçeklefltirdi¤imiz Barcelona’da bir bara giriyorsunuz. Bir süre sonra tak›m elbiseli birkaç müfettifl içeri giriyor. Bar sahibinin çalan müzik için gerekli mebla¤› ödemedi¤ini tespit etmek isteyen bu “lisans avc›lar›”, telif haklar› yasalar›na da s›rtlar›n› dayayarak, kamusal alanda müzik dinlemek isteyen bizlere karfl› müzisyenleri ve müzik flirketlerini k›flk›rtarak para kazan›yor. Ancak hoparlörden yay›lan müzi¤in yarat›c›s›, CC lisanslar›n›n mülkiyet aç›s›ndan en özgürlükçüsü olan Attribution (At›f) seçene¤ini iflaretlemiflse, telif avc›lar› bar› kös kös terk ediyor. Zira “At›f” lisans›, yarat›c›s›na at›fta bulunmak kayd›yla herkese bir eseri da¤›tma, kopyalama, canl› ya da banttan çalma, hatta eseri kullanarak yeni eserler yaratma hakk› veriyor. CC lisans› almak isteyenler kabaca dört lisans koflulu aras›ndan istediklerini seçiyorlar. ‹lki, yukar›da bahsetti¤imiz At›f. ‹kinci koflul “Share alike” (benzerlerle paylafl). Sizin sahip oldu¤unuz CC lisans›na benzer lisans› bulunanlara eserinizi kullanarak baflka eserler yaratma hakk› tan›yorsunuz. “Noncommercial” (gayr›ticarî) koflulu, ad› üstünde, sadece ticarî olmayan kullan›mlara izin veriyor. “No derivative works” (türev eserler üretilemez), eser üzerinde oynama yap›lamayaca¤›na, baflka bir eserde kullan›lamayaca¤›na iflaret ediyor. CC lisanslar› bu dört koflulun eser sahibince harmanlanmas›yla meydana getiriliyor.
CC alt› standart lisans öneriyor. Bu lisanslar sahibinin belirtilmesi flart›yla eseri serbest kullan›ma açmaktan ticarî amaçla kullan›lmamas›na, eser üzerinden ikincil bir ifl üretilmesine izin vermeye kadar çeflitleniyor. Di¤er telif modelleriyle, örne¤in Copyleft Attitude ile CC’nin temel farklar› nelerdir? CC tek bir lisans de¤il. Alt› standart lisans öneriyor. Ayr›ca daha spesifik lisanslar da mevcut. Bu lisanslar, sadece sahibinin belirtilmesi flart›yla eseri serbest kullan›ma açmaktan, ticarî amaçla kullan›lmamas› flart›na, eser üzerinden ikincil bir ifl üretilmesine izin vermeye ya da vermemeye kadar çeflitleniyor. Copyleft Attitude’un özgür sanat lisans› ya da FSF’nin (Free Software Foundation) GDL lisanslar› CC lisanslar›na oldukça benziyor. Bu nedenle, bu lisanslar›n kendi aralar›nda uyumlu olabilmeleri için çal›flmalar devam ediyor. “Baz› haklar› sakl›d›r” yaklafl›m›n›n mevcut telif sisteminin insanlar› k›s›tlayan yap›s›ndan kurtard›¤› bir gerçek.
Öte yandan, özellikle Marksist bir grup sanatç› ve elefltirmenin savundu¤u Libre Commons modeli CC’nin aynen eski model telif haklar› gibi metalaflt›rmaya yol açt›¤›n› söylüyor. Bu elefltiriler hakk›nda ne düflünüyorsunuz? CC’ye klasik hak sahiplerinden radikal copyleft gruplar›na ve anti-copyright gruplar›na kadar pek çok yerden elefltiriler geliyor. CC lisanslar› telif hakk› tart›flmalar›n› açmaya ve fikrî mülkiyet hakk› meselesini pozitif bir bak›flla aç›klamaya yarad›. Haklar ve sahipleri konusunda insanlar› e¤itti, asl›nda hepimizin müellif-author olarak hak sahibi oldu¤umuzu, haklar›m›z› bize gösterilenden farkl› biçimlerde kullanabilece¤imizi gösterdi. Dahas›, fikrî mülkiyet yasalar›n›n eksikleri ve zaaflar› oldu¤unun kan›tlanmas›n› sa¤lad› ve yarat›c›lar›n ihtiyaçlar›na uygun cevaplar bulabilmek için uyarlamalar yap›lmas› gerekti¤inin alt›n› çizdi. Mülkiyet ve sanatsal üretim konular›nda farkl› gelenek ve yaklafl›mlara sahip birçok kültüre dayat›lan telif yaklafl›m› düzenlemesine itiraz›n, itiraz edilen yap› gibi bir merkezden, fazlaca Bat›l› düflünen bir modelden çevrilerek yayg›nlaflmas› bir sorun olmuyor mu? CC kuruldu¤unda, yaln›zca ABD’deki telif haklar› modeliyle ilgili çal›fl›yordu. Ancak, h›zla uluslararas› bir ilgi gördü ve bu sebeple çeflitli co¤rafyalara kendini uydurarak genifllemeye bafllad›. CC hep çeflitlili¤i savundu ve lisanslar›n olabildi¤ince çok say›da yasal sisteme uyum sa¤lamas› için çaba gösterdi. CC, lisanslara oldu¤u kadar, web sayfalar›nda sunulan bilgilere de çok say›da dilde ulafl›labilmesine özen gösterdi.
Söylefli: Zeyno Pekünlü
gösteremeyece¤i” gerekçesiyle eli bofl döndü. CC’nin “OpenCourseWare” (aç›k ders malzemesi) gibi, üniversitelileri, hocalar› yak›ndan ilgilendiren projeleri de var. CC’nin bilimsel çal›flmalarda kullan›c›ya sundu¤u avantajlar neler? Bafllang›çta CC lisanslar› “bütün haklar› sakl›d›r” yerine “baz› haklar› sakl›d›r” sistemini benimseyen sanatç›lar ve yarat›c›lar taraf›ndan kullan›ld›. Bunun d›fl›nda en ciddi kullan›c› grubunu blogcular oluflturdu. K›sa süre içinde, akademisyenler de kullan›c›lara eklendi. Nitekim, CC lisanslar›n önerileri akademik ortamda kullan›lmaya çok uygun, çünkü ço¤unlukla akademisyenlerin çal›flmalar›n›n bütün haklar›n› sakl› tutmaya ihtiyaçlar› yoktur. MIT (Massachusetts Institute of Technology) ihtiyaçlar›na uygun bir CC lisans›n› “opencourseware” adl›, ö¤retim materyallerinin da¤›t›m›n› ve yayg›nlaflt›r›lmas›n› amaçlayan projesi için kullanmaya bafllad›. CC bilime adanm›fl Science Commons ve e¤itici kaynaklara adanm›fl CCLearn adl› iki özel proje yaratarak akademik dünyan›n ihtiyaçlar›n› karfl›layabilmek için kendi üzerine düfleni yapmaya çal›fl›yor. CC lisans anlaflmalar›n›n çevirileri bir “yerellefltirme” eylemi olarak gerçeklefliyor ve çevrildi¤i co¤rafyan›n hukukî iflleyifline uyum sa¤lanmaya çal›fl›l›yor. ‹spanyolca bu konuda epey önemli görünüyor. Latin Amerika ile nas›l bir etkileflim var? Farkl› co¤rafyalardaki ‹spanyolca konuflan insanlar neleri tart›fl›yor? Latin Amerika’daki kimi ülkelerin yasal sistemleri, sömürge dönemi etkisi yüzünden ‹spanya’ya oldukça benziyor. Bu nedenle de burada yap›lan uyarlamalar orada da kullan›labiliyor. Dil meselesinde de benzer bir durum var. Kullan›lan terimlerin ço¤u ayn›. Yine de her biri kendi yarg› sistemleri için en uygun kelimeleri seçti ve kullan›ma soktu. Avrupa’da AB uyum yasalar› nedeniyle uygulamalar birbirine çok benzedi¤inden bütün CC lisans› çal›flmalar› network’lerin ya da bölgesel sektörlerin oluflmas›na imkân verdi. Ço¤unlukla ‹spanyol lisanslar›yla di¤er Avrupa Birli¤i ülkeleri lisanslar› aras›ndaki benzerlikler Latin Amerika ülkeleriyle olan benzerliklerden daha fazla. Baflka bir gözlemimiz ise Latin Amerikal› kullan›c›lar›n lisanslar› kendi yasal sistemlerine uyarlamak yerine, do¤rudan ‹spanya’daki lisanslar› kullanmay› tercih ettikleri. Hem ‹spanyol hem Katalan kültürlerinden beslenmifl hukuk sistemlerine uyum sa¤larken yaflad›¤›n›z çat›flmalar, çeliflkiler oldu mu? Fikrî mülkiyet haklar› yasas› ‹spanya’n›n her yerinde ayn›. Bu yüzden her otonom bölgenin kendine has lisanslar› olmas› mümkün olmad›. Yine de çal›flmalara bafllad›¤›m›zdan beri, lisanslar› bir ülkede konuflulan bafll›ca dillere çevirmek ana hedefimiz. Birbirinden farkl› iki uyarlaman›n bulundu¤u tek ülke, ‹skoçya’n›n özel bir durumu ve sistemi oldu¤u için Britanya.
45
Radiohead caz yapsayd›
Vic Chesnutt (12 Kas›m 1964 - 25 Aral›k 2009) Haberi geldi¤inde Express’in y›l sonu listesini aç›k ara birinci bitirece¤i çoktan belli olmufltu. Son haftalarda da zihnimizde kendisiyle yeni bir telefon söyleflisi dönüp duruyordu. Kahraman›m›z Vic Chesnutt, afl›r› dozda kas gevfletici alarak intihar etti. Son albümünde de dedi¤i gibi, intiharla flörtü uzun y›llard›r sürüyordu, ama iki gülle gibi albümün geldi¤i flu y›l›n sonunda... 18 yafl›ndan beri tekerlekli sandalyeye mahkûm Chesnutt, daha birkaç ay evvel 70 bin dolara varan hastane masraflar›na isyan ediyor, ödemeyece¤ini söylüyordu. Gönül istiyor ki kendi arzusuyla gitmifl olsun. Yoksa onu öldüren kapitalizmdir, bu da bilinsin.
Müzik dolab›
‹lhan Erflahin feat. Erik Truffaz / Istanbul Sessions (Nublu) ‹lhan Erflahin’in tezgâh›ndan bolca proje geçti¤ini art›k biliyoruz. Wax Poetic’te Norah Jones, Bebel Gilberto, Bizon Murat (Siya Siyabend), Nil Karaibrahimgil, Gökhan Özo¤uz (athena); Love Trio ile reggae dub ve U-Roy; Wonderland’de Hüsnü fienlendirici, Bora Uzer, Dilara Sakp›nar ile yolu zaten kesiflmiflti. Aralara film müzikleri vs. de girdi. Ama bütün bu trafi¤in aras›nda, Türkiye ve Avrupa konserleri s›ras›nda, hafif ateflte piflen projesi Istanbul Sessions nam salm›fl di¤er projelerinin hiç de gerisinde kalmam›fl. Neredeyse befl y›ld›r s›kça konserlerde izledi¤imiz ve asl›nda bir jam session grubu olarak bafllayan Istanbul Sessions, san›lan›n aksine, genifl caz tak›lmalar›ndan ziyade neredeyse rock denebilecek k›vamda heyecan verici bir albüm ç›karm›fl. Alp Ersönmez’in groove dolu baslar›na, Telvin’den de bildi¤imiz Turgut Alp Beko¤lu’nun güçlü davullar› ve perküsyon ustas› ‹zzet K›z›l’›n k›vrak ritmleri efllik ediyor. Albümün sürprizi, Avrupa caz›n›n y›ld›z ismi, ‹stanbul’u s›kça ziyaret eden usta trompetçi Erik Truffaz. “Freedom” ve “Les Erik Truffaz ve ‹lhan Erflahin Ottomans” gibi öne ç›kan ve hafif rock’a çalan parçalar›n yan›s›ra, albümde “Bosphorus”, “Thomas O’Malley”, “Our Theory” gibi caz dinleyicilerinin gönlünü alacak parçalar da var. Erik Truffaz, Portekiz konserinden önce bas›n toplant›s›nda “Radiohead caz yapsa, Istanbul Sessions gibi t›nlard›” demifl... Önce biraz iddial› geldi tabii, ama albümü dinleyince hak verdik... – Ceyhun Can Özkan
‹
10 albüm Abed Azrié Omar Khayyam Bako Dagnon Sidiba Beak> Beak> Boogie Balagan Lamentation Wallo Flaming Lips The Dark Side Of The Moon Grace Jones Hurricane Marianne Faithfull Easy Come, Easy Go Mark Eitzel Klamath Noah & The Whale The First DaysOf Spring Özdemir Erdo¤an Boyabat Pirinci
5 flark› Ayfle Özy›lmazel Evler Yans›n Bob Dylan Must Be Santa Carte de Séjour Douce France Them Crooked Vultures New Fang William Shatner Common People
FRANSA 2009 BA⁄BOZUMU fiENL‹KLER‹ Fransa’n›n haysiyetli rock sular›ndan dört albüm ard› ard›na geldi, eski dostlarla hasretimizi giderdi. Plaklar› döndürmeye bafllayal›m... Charlotte Gainsbourg / IRM (Because)
erge Gainsbourg - Jane Birkin çiftinin k›z›. Daha 15’inde babas›yla Lemon Incest”e ses verince, buna “Oh Daddy Oh”lu “Charlotte Forever” albümü ve filmi eklenince, ensest fikrinin skandal yarat›c› (Serge’e ne de uyar) boyutuyla birlikte ebedî lolitalardan biri olarak tarihe kayd› düflülmüfltü. Onca filmden sonra, müzi¤i üç sene önce hat›rlayabildi. ‹kinci albümü “5:55”te yan›nda Jarvis Cocker, Neil Hannon, Nigel Godrich gibi isimler vard›. Lars Von Trier’nin “Antichrist”›nda oynad›¤› günlerde, “IRM”in kay›tlar›na giriflti. Bu sefer yan›nda, albümün bütün aflamalar›nda modern rock’un iflbilir isimlerinden Beck var. ‹ngilizce a¤›rl›kl› “IRM”, a¤›r, endüstriyel sedas›yla, yer yer babas›n›n melodik baladlar›na, yer yer Beck’in hiphop-rock k›vam›na yak›n bir tempoda seyrediyor. ‹nce iflçili¤iyle, müzisyen olarak Charlotte Gainsbourg’un yerini sa¤lamlaflt›ran bir albüm “IRM”...
S
Brigitte Fontaine / Prohibition (Universal) rans›z rock’unun en zeki, cesur, f›rlama kad›n› Brigitte Fontaine. Kabareden gelerek flanson-rock’u Jacques Higelin’le beraber de¤ifltirdi, ony›llar›n dostu ve sevgilisi Areski Belkacem’le arabeskin ve Afrika’n›n, teknonun ve avangard›n dibine vurdu. Politik göndermelerin de yerini ald›¤› yeni albümünde yine Belkacem var ama, ancak rüyalarda denk düflecek iki cad›diva da yan yana “Prohibition”da: En az ‘90’lar›n Fontaine’i kadar flahane bir “come-back” yapan Grace Jones, aranjörü Ivor Guest’le beraber albümün serin kanl› teknosunda flahane süzülüyor. Hele “Soufi”deki tekke ifli vokalleri mutlaka dinlemek lâz›m...
F
46
Rachid Taha / Bonjour (Barclay) ransa, bugünlerde, Rachid Taha’n›n eski grubu Carte de Séjour’un ‘80’lerde parças› oldu¤u mücadelenin flahikas›n› yafl›yor, göçmenlere kan kusturulmak isteniyor. Fakat Türkiye, Taha’y› ‘90’larda, özellikle de “Ya Rayah”la tan›m›flt›. Geleneksel Arap yorumlar›nda da, Medine’yi bir zamane flehri k›lan Arap punk-rock’unda da arkas›nda Steve Hillage’›n bilgisi ve sezgisi vard›. Y›llar sonra, Hillage’s›z bir albüm geliyor Taha’dan: K›sac›k, dinamik, ›fl›lt›l›, ama sanki bir fleyler eksik. Yan›nda Louise Attaque’›n Gaëtano Roussel’› ve ‘90’lar›n David Bowie’sinin yan›nda Alain Bashung, Les Rita Mitsouko gibi isimlerle çal›flm›fl Mark Plati var. Kay›tlar New York’ta tamamlanm›fl. Kendi bafl›na fena de¤il “Bonjour”, ama ah, Hillage’l› y›llardan önce karfl›m›za ç›ksaym›fl...
F
Renaud / Molly Malone –Ballade irlandaise (Because) ¤z› bozuk hergele Renaud, ‘80’lerde siyaset bayra¤›n› serbest bir rock’la tafl›m›flt›. Bir yandan Fransa’ya verip verifltirirken, “Miss Maggie”yle Thatcher’a ayar çekmekten geri durmuyordu. Alkol ve yaln›zl›kla yüklü cehennem y›llar›ndan sonra “k›z›l flark›lar”la ç›tay› yükselten Renaud için iki sene önce âlem tersine döndü. Evlendi, Sarkozy Fransa’s›ndan tiksindi¤ini beyan etti, efli ve o¤lu Malone’la Londra’ya tafl›nd›. The Pogues ifli coflkun de¤il de, sakin ve rahvan ‹rlanda ifli baladlar› bu yeni Anglo dönemin ürünü. Bu yayvan flark›lar da yak›flm›fl ya, bu saatten sonra ne söylese kabulümüz zaten...
A
– Merve Erol
Foto¤raf: Ali Kesgin
Kara Tren:
MO⁄OLLAR’A 41 KERE MAfiALLAH
‹htiyarlara yer çok Mo¤ollar / Umut Yolunu Bulur (Emre)
May›s 1993: Bir pazartesi akflam›, okulu k›r›p Ankara’dan ‹stanbul’a gelmifltik. Büyüklerimizin bir efsane gibi anlatt›¤› Mo¤ollar’›n yeniden vücuda gelifline tan›k olmak için. Aç›kças›, o gün bunun uzun ömürlü bir macera olaca¤›n› öngörmemifl, birkaç konserden sonra herkes yoluna gider diye düflünmüfltük. Yan›lm›fl›z. Mo¤ollar yollar›na 17 y›ld›r kesintisiz devam ediyor ve bu süreye say›s›z konser, miting, dayan›flma gecesi, festival s›¤d›rd›lar. Yapt›klar› alt› albüm de cabas›! 2007’de, 1970 tarihli bir Mo¤ollar flark›s› olan “Garip Çoban” PlayStation 3 oyun konsolunun reklam›nda karfl›m›za ç›km›fl, bu vesileyle Taner Öngür’ün kap›s›n› çalm›flt›k. Öngür, bize yeni albümün çok farkl› olaca¤›n›n müjdesini vermifl ve ekibin stüdyoya girip “tak›laca¤›n›”, flark›lar›n serbest çal›flmalarla kotaracaklar› progressive ifller aras›ndan seçilece¤ini söylemiflti. Bunu da “tesadüfî fleylere imkân tan›mak” olarak formüle etmiflti. Eskinin ruhunu bugünkü sound’la kaynaflt›r›p o dönemin heyecan›yla günümüz gençlerini etkilemek fikri bizi heyecanland›rm›flt›. Ne var ki araya 40. y›l koflturmacas›, yeni elemanlar ve maalesef hastal›klar girdi. Cem Karaca’dan yadigâr Emrah Karaca vokale geçerken eski Bulutsuzluk Özlemi eleman› Utku Ünal, Engin Yörüko¤lu’nun yan›na takviye güç olarak yerlefltirildi. Arada yeni flark›lar yap›ld›, ama stüdyodaki “tak›lma” hali has›l olamad›. Dolay›s›yla “yeni” albümlerini bekledi¤imiz Mo¤ollar biraz kar›fl›k bir albümle karfl›m›za ç›kt›. “Umut Yolunu Bulur”, 2009’u u¤urlamaya haz›rland›¤›m›z günlerde yay›nland›. Heyecan›n yerini ilk flark›da flaflk›nl›k ald›. Can Yücel imzal› olmas›na ra¤men hiçbir kitab›nda rastlamad›¤›m›z, Yücel’in h›rç›n iro-
31
nisine tümüyle uzak bir fliiri Cahit Berkay bestelemiflti. fiaflk›nl›¤›m›z ve akl›m›zdaki soru iflaretleri k›sa bir süre sonra giderildi: “Çaya Kaç fieker” adl› fliir internetten bulunmufl, alt›ndaki imza soruflturulmadan bestelenmifl, albüme de öyle girmifl maalesef. fiiirin gerçek sahibi ise Elif fiebnem Akal. Ard›ndan gelen “Geri Sar”, “Bifley Yapmal›” efekti verse de (kitleleri etkileme, harekete geçirme anlam›nda), onun yan›na yaklaflamayacak bir flark›. Tam da demek istedi¤imizin bir antitezi asl›nda: Mo¤ollar’dan “yeni” bir fley beklerken onlar geriye sar›yorlar, ama vard›klar› nokta arada bir yer: Ne eski ne de yeni. Bu, Mo¤ollar’›n müzikal ve politik duruflunu bozmuyor elbette. Nitekim bunu perçinleyen flahane flark›lar da var albümde. Taner Öngür’ün Nâz›m Hikmet’ten besteledi¤i “Günler”, di¤erflark›lar›n aras›ndan s›yr›l›yor ve gönlümüzdeki Mo¤ollar flark›lar› aras›na teklifsiz kuruluyor. Y›llar önce, “Dört Renk” albümündeki Mo¤ollar gibi olmayan Mo¤ollar flark›s› “Ekimin Günah› Yok”un yan›na koyuyoruz onu ve bir önceki dingin, sakin rock’un yer ald›¤› “Yürüdük Durmadan” albümünü hat›rl›yoruz. Hemen arkas›ndan gelen “Alarm”, hem Taner Öngür’ün ilk solo albümünden hem de “Mo¤ollar 1968 - 2000”den tan›d›¤›m›z bir flark›. Emrah’›n vokali flahane rock’la birleflmifl, flark› günümüze “upgrade” edilmifl. Ruhi Su’dan al›nma “Kad›nlar›m›z”, albüme ad›n› veren flark› “Umut Yolunu Bulur” ve öncesinde baflka bestelerle dinledi¤imiz flahane Nâz›m fliiri “Bulutlar Adam Öldürmesin”, albümün iyileri. “Kolbast›” üzerine kurulan “Kriz Bast›”, Mo¤ollar’›n ikinci döneminde karfl›m›za ç›kan i¤neleyici flark›lardan. “Mo¤ol Misketi” özledi¤imiz enstrümantal havalardan, ama as›l vurguyu “Haydarpafla Merdivenleri”nin ikinci yar›s›ndaki Serhat Ersöz’ün düzenlemesine yapmak gerek. Memlekette hep “iyi” fleyler yapmas›n› bekledi¤imiz pek az müzisyen var. Mo¤ollar, bunlar aras›nda apayr› bir yerde. Bugünün rock dokusunu kendi elleriyle ve deyim yerindeyse oya gibi ifllemifllerdi. Onlar mevzubahis oldu¤unda beklenti düzeyimizi azamiye ç›kart›yoruz. Bunu bir ara albüm olarak görüyoruz ve 41. y›l›n sonunda “41 kere maflallah” diyerek nazar boncu¤umuzu yakalar›na ilifltiriyoruz. – Murat Meriç
10 6 8 4 2 2009’un 1 3 5 7 9 Güzelleri
D›fl Hatlar
Haftal›k Express’te bafllayan adetimiz Roll’la gelenekselleflti, Roll’un veda›yla asl›na rücu etti. Bakal›m Express Büyük Jürisi 2009’dan tarihe kalan albümleri nas›l belirlemifl, yabanc› müzik bas›n› ne demifl...
2
1
3
Sometimes I Wish We Were An Eagle
4. Peter Doherty - Grace/Wastelands / 5. Bob Dylan - Together Through Life / 6. Tinariwen - Imidiwan: Companions / 7. Dead Weather Horehound / 8. Iggy Pop - Préliminaires / 9. Arctic Monkeys - Humbug / 10. Yeah Yeah Yeahs - It’s Blitz! / 11. Nirvana - Live At Reading / 12. Bruce Springsteen - Working On A Dream / 13. Franz Ferdinand - Tonight: Franz Ferdinand / 14. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion / 15. Peaches - I Feel Cream / 16. Lily Allen - It’s Not Me, It’s You / 17. Brigitte Fontaine - Prohibition / 18. JJ Cale Roll On / 19. Antony & The Johnsons - The Crying Light / 20. PJ Harvey & John Parish -
A Woman A Man Walked By / 21. Lee “Scratch” Perry - The Mighty Upsetter / 22. Norah Jones - The Fall / 23. Sun O))) - Monoliths & Dimensions / 24. Grizzly Bear - Veckatimest / 25. Vic Chesnutt - Skitter On Take-Off / 26. Flaming Lips - Emryonic / 27. Devendra Banhart - What Will We Be / 28. Tony Allen Secret Agent / 29. Jono El Grande - Neo Dada / 30. Sunset Rubdown - Dragonslayer / 31. Muhsinah - The Oscillations / 32. Tegan and Sara - Sainthood / 33. David Sylvian - Manafon / 34. Yoko Ono/Plastic Ono Band - Between My Head and The Sky / 35. Evangelista Prince of Truth / 36. Boogie Balagan - Lamen-
‹ç Hatlar
At The Cut
3
1
Duman I & II
2
Bandista
De Te Fabula Narratur
5
Inspiration Information, Vol. 3
tation Wallo / 37. Dengue Fever - Sleepwalking Through The Mekong / 38. Manic Street Preachers - Journal For Plague Lovers / 39. The Bird and The Bee - Ray Guns Are Not Just The Future / 40. Khaled - Liberté / 41. Marissa Nadler - Little Hells / 42. This Immortal Coil - The Dark Age Of Love / 43. Noisettes Wild Young Hearts / 44. Bibio - Ambivalence Avenue / 45. Prodigy - Invaders Must Die / 46. Ebony Bones - Bone Of My Bones / 47. Florence and The Machine - Lungs / 48. Elvis Costello - Secret, Profane & Sugarcane / 49. Karen O and The Kids - Where the Wild Things Are / 50. Sonic Youth - The Eternal
Proudpilot
Monsters Exist
4
Duman
48
Mulatu Astatke & The Heliocentrics
Bill Callahan
Vic Chesnutt
Bajar
Nêz Be (Yaklafl)
Sumru A¤›ryürüyen Iss›z
6. “K›z›lbafl” (Çeflitli Sanatç›lar) / 7. Y›ld›z Tilbe - Aflk ‹nsan› De¤ifltirir / 8. Nazan Öncel - Hat›r›na Sustum / 9. ‹mer Demirer - You, Me & Char / 10. Brenna MacCrimmon - Kulak Misafiri / 11. Bulutsuzluk Özlemi Zamska / 12. ‹lhan Erflahin (feat. Erik Truffaz) - ‹stanbul Sessions / 13. Aylin Asl›m - Can›n› Seven Kaçs›n / 14. Ak›n Eldes - Ara Taksim / 15. Manga - fiehr-i Hüzün / 16. Birsen Tezer - Cihan / 17. Fairuz Derin Bulut - Arabesk / 18. Garaj - Tepeden T›rna¤a / 19. Gren - Gren / 20. Islak Köpek - Islak Köpek / 21. Zardanadam - Kafam Seninle Güzel / 22. Mo¤ollar - Umut Yolunu Bulur / 23. Aziza A - Kulak Misafiri / 24. 123 Aksel / 25. Sexen - Censored Inc.
Rock electro rap 1. The XX - XX 2. Fredo Viola - The Turn 3. Charlotte Gainsbourg - IRM 4. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion / 5. Phoenix - Wolfgang Amadeus Phoenix / 6. Julian Casablancas - Phrazes For The Young / 7. Peter Doherty - Grace/Wastelands / 8. Dominique A - La Musique / 9. Passion Pit - Manners / 10. Jay-Z - The Blueprint 3 / 11. Benjamin Biolay - La superbe / 12. Grizzly Bear - Veckatimest / 13. Dead Weather - Horehound / 14. Dead Man’s Bones - Dead Man’s Bones / 15. Atlas Sound - Logos / 16. Gossip - Music For Men / 17. Richard Hawley - Truelove’s Gutter / 18. Arctic Monkeys - Humbug / 19. Bill Callahan - Sometimes I Wish We Were An Eagle / 20. Fuck Buttons - Tarot Sport / 21. Cass McCombs - Catacombs / 22. Coconut Records - Davy / 23. The Dodos - Time To Die / 24. Coeur de pirate - Coeur de pirate / 25. Regina Spektor - Far
World caz flanson 1. Melody Gardot - My One and Only Thrill The XX 2. Lhasa - Lhasa 3. Ran Blake - Driftwoods 4. Lee Fields & The Expressions - My World / 5. Tinariwen - Imidiwan: Companions / 6. Pura Fè - Full Moon Rising / 7. Ballaké Sissoko & Vincent Ségal - Chamber Music / 8. Daniel Mille - L’Attente / 9. Allen Toussaint The Bright Mississippi / 10. Anthony Joseph & The Spasm Band - Bird Head Son / 11. Oumou Sangaré - Seya / 12. Anouar Brahem - The Astounding Eyes Of Rita / 13. Mayra Andrade - Storia Storia / 14. Nelson Veras - Solo Session Vol.I / 15. Iswhat?! - Big Appetite / 16. Frédéric Norel - Dreamseekers / 17. Julien Baer - Le La / 18. Avishai Cohen - Aurora / 19. Cesaria Evora - Nha sentimento / 20. Minimo Garay - Que lo pario! 1. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion 2. Yeah Yeah Yeahs - It’s Blitz! 3. Phoenix - Wolfgang Amadeus Phoenix 4. Grizzly Bear - Veckatimest / 5. Girls - Album / 6. Bat For Lashes - Two Suns / 7. Mos Def - The Ecstatic / 8. Florence and The Machine - Lungs / 9. Drake - So Far Gone / 10. Dead Weather - Horehound / 11. Miles Benjamin Anthony Robinson - Summer Of Fear / 12 . Ida Maria - Fortress Round My Heart / 13. Jay Reatard Watch Me Fall / 14. Amadou & Mariam - Welcome To Mali / 15. Neko Case - Middle Cyclone / 16. Japandroids - Post-Nothing / 17. Mastodon - Crack The Skye / 18. Antony and The Johnsons - The Crying Light / 19. Lily Allen - It’s Not Me, It’s You / 20. Paramore - Brand New Eyes / 21. Raekwon - Only Built 4 Cuban Linx Pt. II / 22. Tegan and Sara - Sainthood / 23. St. Vincent - Actor / 24. Wolfmother - Cosmic Egg / 25. The Big Pink - A Brief History Of Love
1. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion 2. Dirty Projectors - Bitte Orca 3. The XX - XX 4. The Flaming Lips - Embryonic / 5. Raekwon - Only Built for Cuban Linx... Pt. II / 6. Grizzly Bear - Veckatimest / 7. Bat For Lashes - Two Suns / 8. Phoenix - Wolfgang Amadeus Phoenix / 9. Fever Ray - Fever Ray / 10. Girls - Album / 11. Fuck Buttons - Tarot Sport / 12. Yeah YeAnimal Collective ah Yeahs - It’s Blitz! / 13. St. Vincent - Actor / 14. Neon Indian - Psychic Chasms / 15. Japandroids Post-Nothing / 16. Antony and The Johnsons The Crying Light / 17. The Very Best - Warm Heart of Africa / 18. Atlas Sound - Logos / 19. The Pains of Being Pure at Heart - The Pains of Being Pure at Heart / 20. Real Estate - Real Estate / 21. Neko Case - Middle Cyclone / 22. Wild Beasts - Two Dancers / 23. Memory Tapes - Seek Magic / 24. Bill Callahan - Sometimes I Wish We Were an Eagle / 25. DJ Quik & Kurupt - BlaQKout
1. The Horrors - Primary Colours 2. The XX - XX 3. Yeah Yeah Yeahs - It’s Blitz! 4. Wild Beasts - Two Dancers / 5. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion / 6. Grizzly Bear - Veckatimest / 7. The Big Pink - A Brief History Of Love / 8. Fuck Buttons - Tarot Sport / 9. Fever Ray - Fever Ray / 10. Jamie. T - Kings & Queens / 11. Kasabian West Ryder Pauper Lunatic Asylum / 12. Arctic Monkeys - Humbug / 13. La Roux - La Roux / 14. Manic Street Preachers - Journal For Plague Lovers / 15. The Pains Of Being Pure At Heart - The Pains Of Being Pure At Heart / 16. Mumford & Sons - Sigh No More / 17. Girls - Album / 18. Future Of The Left - Travels With Myself And Another / 19. The Maccabees - Wall Of Arms / 20. Dirty Projectors - Bitte Orca / 21. HEALTH - Get Color / 22. Bat For Lashes - Two Suns / 23. Doves - Kingdom Of Rust / 24. Cold Cave - Love Comes Close / 25. Lily Allen - It’s Not Me, It’s You
1. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion 2. Bill Callahan - Sometimes I Wish I Were An Eagle 3. Richard Hawley - Truelove’s Gutter 4. The Horrors - Primary Colours / 5. Tinariwen - Imidiwan: Companions / 6. Bob Dylan - Together Through Time / 7. Florence and The Machine - Lungs / 8. Fuck Buttons - Tarot Sport / 9. Madness - The Liberty of Nolton Folgate / 10. Yeah Yeah Yeahs - It’s Blitz / 11. The Cribs - Ignore Yeah Yeah The Ignorant / 12. The Low Anthem - Oh My God, Yeahs Charlie Darwin / 13. Grizzly Bear - Veckatimest / 14. Mayer Hawthorne - A Strange Arrangement / 15. Kasabian - The West Rider Pauper Lunatic Asylum / 16. Dirty Projectors - Bitte Orca / 17. The Phantom Band Checkmate Savage / 18. Fever Bob Ray - Fever Ray / 19. Sunn O))) Dylan - Monoliths & Diamonds / 20. Manic Street Preachers - Journal For Plague Lovers / 21. Bat For Lashes - Two Suns / 22. The XX - XX / 23. Arctic Monkeys - Humbug / 24. Vieux Farka Touré - Fondo / 25. Alasdair Roberts Spoils 1. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion 2. Super Furry Animals - Dark Days/Light Years 3. Dirty Projectors - Bitte Orca 4. Bob Dylan - Together Through Life / 5. Wild Beasts - Two Dancers / 6. The XX - XX / 7. Wilco - Wilco (The Album) / 8. Grizzly Bear - Veckatimest / 9. Yeah Yeah Yeahs - It’s Blitz! / 10. Phoenix - Wolfgang Amadeus Phoenix / 11. Bill Callahan - Sometimes I Wish We Were An Eagle / 12. Fever Ray - Fever Ray / 13. White Denim - Fits / 14. The Flaming Lips - Embryonic / 15. Bassekou Kouyate & Ngoni Ba - I Speak Fula / 16. Florence and The Machine - Lungs / 17. Doves - Kingdom Of Rust / 18. Graham Coxon - The Spinning Top / 19. Sonic Youth - The Eternal / 20. The Horrors - Primary Colours / 21. Low Anthem - Oh My God, Charlie Darwin / 22. Alela Diane - To Be Still / 23. Manic Street Preachers - Journal For Plague Lovers / 24. Micachu and The Shapes - Jewellery / 25. Sunn 0))) - Monoliths and Dimensions
1. U2 - No Line On The Horizon 2. Bruce Springsteen - Working On A Dream 3. Phoenix - Wolfgang Amadeus Phoenix 4. Jay-Z - The Blueprint 3 / 5. Green Day - 21st Century Breakdown / 6. Dirty Projectors - Bitte Orca / 7. Neko Case - Middle Cyclone / 8. The-Dream - Love vs. Money / 9. The XX - XX / 10. Sonic Youth - The Eternal / 11. Pearl Jam - Backspacer / 12. Mastodon - Crack The Skye / 13. Drake - So Far Gone Mixtape / 14. Animal Collective - Merriweather Post Pavilion / 15. Girls - Album / 16. Wilco - Wilco (The Album) / 17. Mos Def - The Ecstatic / 18. Bob Dylan - Together Through Life / 19. Bat For Lashes - Two Suns / 20. Yeah Yeah Yeahs - It’s Blitz / 21. Grizzly Bear - Veckatimest / 22. Franz Ferdinand - Tonight: Franz Ferdinand / 23. Levon Helm - Electric Dirt / 24. Monsters Of Folk - Monsters Of Folk / 25. Raekwon - Only Built 4 Cuban Linx, Pt. II Bruce Springsteen
49
AVRUPA’DA fi‹KE KR‹Z‹ BÜYÜYOR
Mevzu bahis ‹fl ancak Fenerbahçe’ye uzan›r gibi olunca Türkiye hafiften salland›, sonra vakay› adiyeden say›ld›, ama flike skandal› Avrupa futbolunda büyük yaralar açmak üzere. UEFA’n›n eylül ay›ndan beri araflt›rd›¤› ve s›n›rlar› ülkeleri, k›talar› aflan, dudak uçuklatan rakamlar›n döndü¤ü bahis ayarlar› geçmiflte Türkiye’de fazla uzat›lmam›fl olsa da, baflka diyarlarda çok futbolcunun ve tak›m›n bafl›n› yakm›fl bir mesele. porda bahis kendi içinde bir çeliflki içerir. Futbolun 18. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda ragbiden ayr›flt›¤›, kurallar›n sertlefltirilip oyunun yumuflat›ld›¤› bir centilmenler sporu olarak tescillendi¤i dönemde kurulan “paral›” iflçi tak›mlar›n›n da söz sahibi olmas›yla bu kültürün içine girildi. Bugün milyarlarca avronun döndü¤ü bu piyasa, iflçi s›n›f›n›n bofl zaman al›flkanl›klar›n›n futbola tafl›nmas›yla bir endüstri halini ald›. Önümüzdeki Dünya Kupas›’n›n salt ‹ngiltere’de 1.2 milyar avroyu aflk›n bir resmî bahis cirosu yarataca¤› düflünülürse, dönen mebla¤ hakk›nda bir fikir sahibi olunabilir. Spor bahislerinin, birkaç eyalet hariç, yasak oldu¤u ABD’de bile y›lda 200 milyar dolar civar›nda yasad›fl› para döndü¤ü tahmin ediliyor. Bahis ço¤unlukla flans demek oldu¤u için, büyük flirketlerin bile maç sonuçlar›yla zarara u¤rad›¤› riskli bir piyasa bu. Örne¤in, 2009’un temmuz-eylül döneminde Premier Lig’de beraberlikle biten maç say›s› ortalaman›n alt›nda kald›¤›nda, bir bahis flirketinin üç ayl›k kâr› yar› yar›ya, yaklafl›k 34.5 milyon avroya düfltü. Haliyle, bu kadar büyük kazanc›n oldu¤u bir oyunun arada bir kirlenmesi pek kimseyi flafl›rtm›yor, skandallar medyay› bir-iki ay meflgul ediyor, ard›ndan birkaç günah keçisi afifle ediliyor, gerisi unutuluyor. Eylül ay›ndan beri konuflulan, derinli¤i kas›m ay›ndaki aç›klamalarla beliren son skandalsa birçok tafl› yerinden oynatacak gibi. Avrupa futbolunda bugüne kadarki en büyük skandalla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu söyleyen UEFA yetkilileri, bir Asya kâbusu yaflad›klar›n›n fark›nda. Bahis skandallar›n›n oradaki yayg›nl›¤› ve uluslararas› tehdidi geçen y›l Çin’de birinci ligin tamamen kald›r›lmas›n› gündeme getirmifl, ‹ngiltere’de Newcastle’da öldürülen iki Çinli ö¤rencinin de alt lig maçlar›nda oyuncu form durumlar›n› raporlad›klar› ortaya ç›km›flt›. UEFA, kas›mda Bochum Savc›l›¤›’yla beraber yapt›¤› aç›klamada 200 maç›n incelendi¤ini aç›klad›. fiüpheli maç sonuçlar›n› y›lda 29 bin maç üzerinden takip eden sisteme göre, 2009’da oynanan üç fiampiyonlar Ligi ve 12 Avrupa Ligi maç› da listede yer al›yor. Yerel liglerde Almanya 32 flüpheli maçla bafl› çeker gibi görünse de, bunlar›n hepsi ikinci ve daha alt liglerdeki maçlar. Oysa yerli bas›nda “Türkiye liglerinden” diye
S
50
aktar›lan 29 maç yabanc› bas›nda Süper Lig karfl›laflmalar› olarak geçiyor ve bu da soruflturmada üst düzey ligler aras›nda Türkiye’yi bir numaral› flampiyon aday› yap›yor. Birinci ligleri flüpheli di¤er ülkeler, H›rvatistan, Slovenya, Macaristan, Bosna ve Avusturya. Almanya’da Bild ve Süddeutsche Zeitung gibi gazeteler her gün yeni bir tak›m ve futbolcu ismi ortaya at›yor. Kesinleflen sonuçlar, kas›mda Almanya, ‹ngiltere, ‹sviçre ve Avusturya’da yap›lan elli bask›nda tutuklanan 17 kifli ve ele geçirilen 1 milyon avrodan ibaret flimdilik. Geri kalanlar henüz dedikodu mahiyetinde. O yüzden bunlara flimdilik girmeyip tarihi profesyonel futbol kadar eski olan önemli bahis skandallar›n› hat›rlayal›m...
Eski skandallardan bir demet Büyük skandallar›n en eskisi, 1915’te Manchester United’dan üç, Liverpool’dan da dört oyuncunun, United’›n küme düflmemesi için anlaflmalar›n›n ortaya ç›kmas›yd›. Bu maç için yüklü miktarda bahis de oynanm›flt›. Futbolcular hayat boyu men cezas› ald›lar, ama savafl dolay›s›yla ligler durduruldu¤u için neredeyse hiçbiri cezas›n› çekmedi. Savaflta ölen bir futbolcu ve suçsuz oldu¤unu iddia edip federasyona iftira davas› açan bir di¤eri hariç hepsi, “ülkelerine yapt›klar› hizmetlerden dolay›” affedilip 1919’da futbola geri döndüler. Davay› açan Enoch West’in cezas› otuz y›l sürdü.
Behzat Tafl, 2009
Eylül ay›ndan beri konuflulan flike skandal› birçok tafl› yerinden oynatacak gibi. Avrupa futbolunda bugüne kadarki en büyük skandalla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu söyleyen UEFA yetkilileri, bir Asya kâbusu yaflad›klar›n›n fark›nda.
1964’te eski Mansfield oyuncusu Jimmy Gauld, Sunday People gazetesine y›llarca ayarlad›¤› maçlar› 7 bin pound karfl›l›¤›nda anlatt›¤›nda, Sheffield Wednesday’den üç, baflka tak›mlardan da alt› futbolcuyla beraber hapis ve ömür boyu men cezas›na çarpt›r›ld›. Hâkim, karar›nda, Gauld’un di¤er futbolcular›n hayat›n› mahvetti¤ini belirtmeyi ihmal etmedi. Ayn› dönemde, Bristol Rovers’›n kalesini koruyan Esmond Million ise skandallar tarihinin en talihsizi muhtemelen: 1963’te tek katl› evine al›c› bulamad›¤› bir s›rada flike karfl›l›¤› 300 pound almay› kabul eden Million, tak›m arkadafllar›n›n beklenmedik flekilde iyi oynay›p 2-0 öne geçmesinden sonra iki gol yemeyi baflarsa da maç› kaybettirememifl, paras›n› alamad›¤› gibi, suçunu itiraf edip ömür boyu futboldan men cezas› yemiflti. 1980’de ‹talya malî polisi, yedi tak›mdan futbolcular›n maç satt›¤›n› ortaya ç›karm›fl, Milan ve Bologna’n›n baflkanlar›yla beraber 19 futbolcusu alt› aydan alt› y›la kadar men cezalar›na çarpt›r›lm›flt›. Milan ve Lazio ikinci lige düflürülmüfl, di¤er tak›mlardan befler puan silinmiflti. “Totonero 1980” olarak bilinen skandal›n en ünlü ismi, cezas› iki y›la indirilerek 1982 Dünya Kupas›’na yetifltirilen ve kupada alt› gol atarak ‹talya’n›n flampiyon olmas›n› sa¤layan Paolo Rossi’ydi. 2005’te Almanya’da, hakem Robert Hoyzer’in A¤ustos 2004’te yönetti¤i Almanya Kupas› birinci tur maç›nda bahis oynad›¤› ortaya ç›kt›. Bundesliga tak›m› Hamburg, bölgesel ligden Paderborn karfl›s›nda 2-0 öndeyken forvet Mpenza oyundan at›lm›fl, flüpheli iki penalt› sonucunda maç› 4-2 kaybetmiflti. Bu sonuç, Hamburg’da teknik direktör Klaus Topmöller’in iki ay sonra kovulmas›na yol açacak bir yenilgi serisi bafllatm›fl, Topmöller’in yerini bugün Gençlerbirli¤i’ni çal›flt›ran Thomas Doll alm›flt›. Hoyzer, iki y›l befl ay hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Ayn› y›l›n eylül ay›nda Türkiye’de, bir önceki sezon oynanan Akçaabat Sebatspor - Kayserispor maç›nda yasad›fl› bahis oynad›klar› anlafl›lan, aralar›nda Gökdeniz Karadeniz ve Ogün Temizkano¤lu’nun da bulundu¤u befl futbolcu, 10-12 ay men ve çeflitli para cezalar› ald›. Yine 2005’te bir skandal da Brezilya’da iki hakemin maç sonuçlar›n› etkilemek için para ald›¤›n›n ortaya ç›kmas›yla patlak verdi. FIFA kokartl› Pereira de Carvalho’nun o sezon yönetti¤i tüm maçlar iptal edildi. Kulüpler itiraz etse ve Carvalho bütün maçlar›n sonuçlar›n› etkilemedi¤ini aç›klasa da, karar de¤ifltirilmedi. Tekrarlanan 11 maç içinde iki maç› olan Corinthians, daha önce puan alamam›fl oldu¤u bu maçlarda toplad›¤› dört puan sayesinde Internacional tak›m›n›n önüne geçip flampiyon oldu. 2010’da ise tüm Avrupa’y› sarsacak ve bütün bu sakandallar›n toplam›n› aflmas› kuvvetle muhtemel bir flike zinciri gözlerimizin önüne serilecek gibi gözüküyor. Bakal›m buralarda yank›s›n› nas›l bulacak? Doruk Yurdesin
Vic Chesnutt, bana birkaç düzeyde örnek oldu. Onu ilk kez Nashville’de bir kulüpte gördüm. ‹çerde sadece o vard›: Tekerlekli sandalyede bir adam. Biraz sohbet ettik. Onu bir Vietnam gazisi zannettim. O da insanlar›n gelmesini bekliyordu. Kimse gelmedi. Sahneye ç›kt›. Me¤er dinlemeye geldi¤im adam oymufl. Müthiflti. Bir ara arkam› döndüm. Kap›n›n a¤z›nda üç polis vard›. Devriyeye ç›km›fllar. Normalde flöyle bir bak›n›p ç›karlar. Olduklar› yere çivilenmifllerdi. ‹nan›lmaz bir konserdi. Hiç böyle flark›lar dinlememifltim. Zihnimden geçen, yazmaya çabalad›¤›m her fleyi o söylüyordu. ‹kiz kardeflim gibiydi. Sahnede bir yaz› vard›: “Befl para etmem – Kasetler befl dolar.” Cebimdeki bütün paray› verip alabildi¤im kadar ald›m. Çünkü baflkalar› da dinlesin istiyordum. Hayat›m›n unutulmaz ân›yd›... Kendisine “ilâh›n›z kim” diye sorulan Lambchop grubunun has adam› Kurt Wagner, cevab›na “kendisini mahçup etmek istemem, ama Vic Chesnutt demek zorunday›m” diyerek bafllam›fl, Roll’un 68. say›s›nda nakletti¤imiz k›sa söyleflisinde yukar›daki hikâyeyi anlatm›flt›. Bizim de ilâh›m›z Vic Chesnutt’t›. Roll’un ilk say›s›na onunla bafllam›fl, son say›da yine onunla bitirmifltik. Roll’un ard›ndan Vic Chesnutt da gitti...