Ekim 2010 6 TL (KDV DAH‹L)
SAYI: 2010/12
113 L A S Y O N A E N T E R N
fi A L A L A
Sol, liberalizm ve
Komünist hipotez
II. KÜRT AÇILIMI
Trafik, sinyaller, flifreler 2007 SEÇ‹MLER‹NDEN REFERANDUMA ALEV‹LER
Haf›zan›n yitirilmesi ‹KT‹DAR NASIL BAKIYOR, SOL NASIL BAKMALI?
Tophane vakas›
AVRUPA’DA YÜKSELEN IRKÇILIK
“Öteki hayalet” yay›l›yor OLIVER STONE’UN GÖZÜYLE
Wall Street ve Chavez BURSASPORLU IVAN ERG‹Ç'‹N KALEM‹NDEN
Bir Amerikan rüyas› olarak futbol
MERAM 113: YEN‹DEN YOLA ÇIKARKEN
Kimiz, neredeyiz biz? Ç
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
• K›lavuz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 • Manzara . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 • Mavi Daktilo . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 • Sol, liberalizm ve di¤erleri . . . . . . 12 • Alevîler haf›zalar›n› yitirirken . . . 15 • Tophane’de ne oldu? . . . . . . . . . . 18 • Türkiye’nin A‹HM savunmalar› . . 22 • ‹kinci Kürt aç›l›m› . . . . . . . . . . . . . 24 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . . 30 • Kozmomilitan . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 • K›raat & Duman› Üstünde . . . . . . . 38 • ‘38 Dersim tan›kl›klar› . . . . . . . . . . 42 • Radyo Brecht . . . . . . . . . . . . . . . . 46 • A¤›r Çekim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48 • Oliver Stone . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49 • Meflin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . . 52 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . 54 • Komünist hipotez . . . . . . . . . . . . . . 56 Ahmet Ergenç, Ahmet Gürata, Alican Tayla, Alpkan Birelma, Arslan Ero¤lu, Ayfle Çavdar, Betül Kad›o¤lu, Biljana Yaren, Burcu Kay›flç›, Cemil Cahit, Çi¤dem Öztürk, Damla Özlüer, Didem Dan›fl, Doruk Yurdesin, Ender Ergün, Erdir Zat, Ertan Keskinsoy, Esra Demir, Fevzican Abac›o¤lu, F›rat Genç, Göksun Yaz›c›, Hakan Lokano¤lu, Handan Ça¤layan, ‹rfan Aktan, Koray Löker, Merve Erol, Muhsin Akgün, Murat Arpac›, Murat Meriç, Niyazi Zorlu, Özay Selmo, Pelin Özer, Pınar Uygun, Ragıp Duran, Saner fien, Sarkis Paçac›, Selçuk Oktay, Serkan Seymen, Siren ‹demen, fiahan Nuho¤lu, Tan Morgül, Turgut Yüksel, U¤ur Biryol, Ulus Atayurt, Yi¤it At›lgan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu, Zeyno Pekünlü Bask›: Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0.212.452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, Ekim 2010 da¤›t›m Turkuvaz Da¤›t›m Pazarlama A.fi. yönetim yeri: Kulo¤lu Mah. Gazeteci Erol Dernek Sok. no: 11/4 Oda 3 Beyo¤lu ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail:express@birdirbir.org abonelik: abonelik@birdirbir.org y›l 9 say› 113 Ekim 2010 imtiyaz hakk› Özay Selmo sorumlu yaz›iflleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
ok zaman oldu, son say›dan bu yana neler neler oldu. En baflta referandum tabii. fiimdi filmi geri sarman›n lüzumu yok, Bir+Bir’in eylül Arzuhal’inde ve referandumun bir gün öncesinde resmen yay›na bafllayan sitemiz birdirbir.org’daki “12 Eylül ve 12 fiaban” bafll›kl› yaz›da enine boyuna anlatt›k meram›m›z›. fiimdi önümüze bakal›m. Önümüze bakabilmek için de önce hipotezimizi gözden geçirelim, “komünist hipotez”i. Elbette tarihselli¤i içinde ve güncellikle iliflkisiyle. Alain Badiou tam da öyle yap›yor ve meseleyi önümüze koyuyor: “Bugün üstümüze düflen, komünist hipotezin tarihinde hangi noktada oldu¤umuzu belirlemektir.” Bir de görev tarifi yap›yor: “Karakteri itibariyle her zaman küresel ve evrensel olan düflünce süreçleri ile her daim yerel ve tekil, fakat aktar›labilir olan siyasî deneyimin birleflimi arac›l›¤›yla komünist hipotezin bilincimizde ve pratikteki varl›¤›n› yenilemek.” Nas›l’› bize kalm›fl. “Küresel ve evrensel düflünce süreçleri, yerel ve tekil siyasî deneyimler...” Express vagonlar›na o gözle bir bakal›m: “Sol ve liberalizm” –yaln›zca güncel ve yerel boyutlar›yla de¤il, tarihsel ve küresel boyutlar›yla– tart›flmas›ndan Kürt hareketinin seyrine, Tophane’de olanlardan Ankara’daki “zorunlu din dersini protesto” mitingine haz›rlanan Alevîlere, Avrupa’da yükselen ›rkç›l›ktan Türkiye’nin A‹HM savunmalar›na ve ‘38 Dersim tan›kl›klar›na, futbol-s›n›f iliflkisini sorgulayan Bursasporlu ‹van Ergiç’ten Wall Street’i ve Latin Amerika’daki siyasal deneyimi filmlerine konu yapan Oliver Stone’a, internetteki özgürlü¤ün k›s›tlar›ndan Godard’›n telif hakk›n› reddine, Robert Plant’in müzikal enternasyonalizminden Mihran Tomasyan’›n “Sen Bal›k De¤ilsin ki” gösterisine, Yüksekova’daki “Tanr›kent” manzaralar›ndan Paris’te Queen’in “We will rock you”suyla yürüyen nümayiflçilere, Hanefi Avc› hadisesinden Venezüella seçimle-
rine, yeni vagonumuz Kozmomilitan’daki felsefe bahçesinden Mavi Daktilo’ya, hipotezimizin bilincimizde ve pratikteki varl›¤›n› yenileme gayesiyle yeniden yola ç›k›yoruz. Bir dizi eksik, gedik ve sorunla elbette. En baflta da da¤›t›m sorunuyla. Da¤›t›m flirketini de¤ifltirdik de¤ifltirmesine ama, maliyet de¤iflmedi. Ama umudumuz o ki, bundan böyle Express’e ulaflmak daha kolay olacak. Yine de abone kampanyas›n› bofllamayal›m. Bir türlü aflamad›¤›m›z bir sorun da kronik rötar. Sebebi çok basit: Az kifli, çok ifl. Hem Express’in ifli çok –bir de Roll’un halefi Bir+Bir var– hem de mürettebat›n maiflet motorunu çevirmek için yapt›¤› yan ifl çok. Bir de ezelî rakibimiz var: Yumurta-kap› ‹dmanyurdu. (K›saca YK‹). Ama umudumuz o ki, “teknik heyet”in vizyonu ve “kadro derinli¤i”nde kaydedilen sürpriz ivme sayesinde bundan böyle Express her ay›n ilk günlerinde bayilerde olacak. “Teknik heyet” dedik, tek tek isim saymaya gerek yok. A’da Kaygusuz Abdal, B’de Badiou, C-Ç malûm... Bu arada, YK‹ deyip Godard’› anmamak olmaz. Diyor ya, “insan beceremedi¤i fleyle u¤raflmal›, becerdi¤ini beceriyor zaten, önemli olan beceremedi¤ini becermeye çal›flmak”. Biz de öyle yap›yoruz, hem de iki misliyle. ‹ki tane ayl›k yay›n yapmakla kalm›yoruz, her hafta maça ç›k›yoruz. Yanl›fl anlafl›lmas›n, hal› sahada döktürüyoruz, beceremedi¤imiz o de¤il. Onu lây›k›yla becerdi¤imiz için, beceremedi¤imiz bir fleye, nizamî sahada 11’erden oynamaya bafllad›k. Dahas›, bugünlerde resmî hakemli, ofsaytl› filan bir turnuvaya kat›lmaya haz›rlan›yoruz. Yani, sadece bir yay›n kolektifi de¤il, bir futbol tak›m›y›z, göbek ad›m›z YK‹. Beceremedi¤imiz için kalk›flt›¤›m›z bir ifl de site kurmak. Malûmunuz, birdirbir.org Express h›z›yla yay›nda. Fakat hâlâ, sitelerde yaz›lmas› adet olan, “biz kimiz” hanesi bofl duruyor. Gelgelelim, elinizi vicdan›n›za
(sakin miyiz?)
koyun, baflkalar› için olabilir belki, ama bizim için basit bir soru de¤il bu. Nereden bafllasak, nas›l anlatsak? Mecburen iflin içine “edebiyat” girecek. Biz ne kadar kaçsak da olacak o. ‹ster istemez bir “edebiyat”›m›z var çünkü. Nas›l bir edebiyat derseniz, tarifi zor, “fantastik gerçekçilik” deyip geçelim. Yalan da de¤il, yürüttü¤ümüz faaliyet hem fantastik hem gerçek. Vaktiyle Aç›k Radyo’da yapt›¤›m›z Express program›n›n demirbafl flark›lar›ndan biri “Fantastik Bombastik”ti zaten. Laf› doland›rd›k –zaman kazanal›m diye. Bilen biliyor da, hem belki ilk defa tan›flanlar vard›r hem de birdirbir.org için bir girizgâh olur, gerisini yumurta kap›ya gelince getiririz –neyse ki site uzaydan yay›n yap›yor, matbuat gibi bask› takvimi yok. Evet, “biz kimiz?” Bu soruyla k›vran›rken bir Althusser hikâyesi geldi akl›m›za, bir de Aldous Huxley’nin Roll’da uzun uzad›ya konu etti¤imiz, ütopyas› akl›m›za yatmasa da sevdi¤imiz roman› “Ada”. Hikâye flu: “Althusser Üzerine” diye bir yaz› yazm›flt› Murat Belge, ünlü filozofun ölümünün ard›ndan. fiöyle bir bölüm var o yaz›da: 1970’lerin ortalar›nda bir seçim zaman› olmal›, Frans›z Komünist Partisi “bize destek olun” kampanyas› yap›yor. Althusser’le söyleflirken Murat Belge sormufl: “Size kim yard›m edecek?” (“Who will help you?”) Cevap, Althusser’in aksan›yla, “U is us?” (“Biz kimiz?”) K›ssadan hisse: Bizi kim destekliyorsa, biz oyuz. Biz o de¤ilsek niye desteklesin ki? O biz de¤ilse niye destek isteyelim ki? Nas›ld› Huxley’nin “Ada”s›ndaki motto, daha do¤rusu “mantra”: “Tut Svam Asi” (“Sen osun”). Ya da Beatles’›n “I Am The Walrus”undaki gibi: “I am he, as you are he, as you are me, and we are...” Ne demifltik? “Edebiyat” kaç›n›lmaz. Hele hasret giderirken...
3
Enzo ‹kah
Yasmin Levy geliyor, pîr geliyor! ‹stanbul, Ankara, Adana, ‹zmir, Denizli’yi katediyor. 500 y›ll›k bir gelenekten süzülen Sefarad müzi¤ini Endülüs flamenkosu, Ortado¤u ve Anadolu müzik tav›rlar›yla yo¤uran Kudüs do¤umlu Levy, Manisa’da do¤an ve sefarad kültürü araflt›rmalar› yan›s›ra besteler ve derlemeler yapan babas› dolay›s›yla Türkiye’de kendini evinde hissediyormufl. 30 Ekim’de ‹stanbul’dan bafllayacak ziyafet 4 Kas›m’da Adana’da son bulacak.
Express vagonlar›ndan Leke Oyunlar›’n›n yarat›c›s›, dostumuz Cemil Cahit Yavuz “Yaflam fiekilleri” sergisiyle ç›kageliyor: ‹ki ana grup çal›flmadan oluflan bir seçki bekliyor izleyicileri. Birincisi periyodik olarak üretilip yay›nlanan “espri-leke-aç›k-koyu” temelli ifller, ikincisi absürd figür ve lekeler. Bu iki grup d›fl›ndaki di¤er çal›flmalar, lekelerden türetilmifl düzenleme ve tasar›mlar. As›k suratla ifller rast gitmiyor. Biraz mizah, biraz da saks›y› çal›flt›rmak için 21 Ekim - 2 Kas›m tarihlerinde Adasanat’› ajandaya not düflelim. Adres: ‹stiklal Caddesi Aznavur Pasaj› No: 212 Kat: 9.
Kongo’yu terketmek zorunda kalm›flt› Enzo. fiark›lar› yüzünden. fiöyle anlatm›flt› gazetelere: Babas› Kongo baflbakan›n›n pilotuymufl. Daha dört ayl›kken, politik sebeplerden, babas›n›n kulland›¤› uçak düflürülmüfl. Ayn› uçakta, Enzo’nun annesi de hostesmifl. Öksüz kal›yor Enzo. Hükümet aileye ait tüm eflyalara el koyunca, büyükanne yetifliyor. Kendi köyüne kaç›r›yor bizimkini. Büyükannenin flark›lar› tarlada geçen y›llar boyunca Enzo’nun kula¤›na doluyor. ‹lkokul ve kilise korosu, 11 yafl›nda akordeon, ard›ndan piyano ve besteler... 15 Ekim gecesi Oppa tZupa zound Zystem - OpzZz! iftiharla sunacak: Enzo ‹kah, yak›nda Kad›köy Müzik’in yay›nlayaca¤› “Red, Black and White” albümünün tan›t›m gecesinde iki y›ld›r birlikte tak›ld›¤› Bandista tayfas›yla zuhur edecek. ‹stanbul Live sahnesinde reggae ve afrobeat, bar›fl ve aflk türküleri yak›lacak ...
Tanp›nar Edebiyat Festivali
Extramücadele
“Yoklu¤um Varl›¤›na”
‹lk defa düzenleniyor, 30 farkl› ülkeden 70 yazar a¤›rl›yor. 30 Ekim - 2 Kas›m aras›nda söylefliler, okumalar ve edebiyat partileri var programda. Yeralt› edebiyat›n›n ça¤dafl yorumcusu, “Underground” isimli roman›yla tan›nan, Rus edebiyat›n›n önemli isimlerinden Vladimir Makanin, M›s›r’›n Nobelli yazar› Necip Mahfuz’un manevî o¤lu ilan etti¤i, ça¤dafl M›s›r edebiyat›n›n önemli isimlerinden Gamal Gitani, “Tirza” adl› roman› 21. yüzy›l›n en iyi romanlar›ndan biri seçilen Arnon Grunberg konuklar aras›nda. Sayg›n edebiyat festivallerinden Winternachten iflbirli¤iyle ‹stanbul yazarlar buluflmas› da Gündüz Vassaf moderatörlü¤ünde düzenlenecek. Baflka mekânlar›n yan›nda, 31 Ekim’de Kad›köy Kargart’ta, fanzin atölyesi, film gösterimleri, yazarlarla söylefliler ve ard›na parti var.
Memleket gündemine galerileri basan “mahalle bask›s›”yla geldi Tophane. Lâkin duvarlara as›l› çal›flmalar›n derdi pek dillendirilemedi sanki. Tahrip gören galerilerden biri de Galeri Non’du. Extramücadele içindeler... Kolektif bir niyetle ortak sergilere de imza atan extramücadele’nin ilk kiflisel sergisi 13 Kas›m’a dek sürecek. “Bunu ben yapmad›m, siz yapt›n›z” adl› seçkide siyasî pop ikonlar kâh birbirleriyle tokuflturulmufl, kâh ironi tornas›na yat›r›lm›fllar. Melez, ama tan›d›k bir imgede vücut kazanan heykel, foto¤raf ve desen çal›flmalar› bunlar. Duyururken, uyarmadan etmemifller: “Akl›n›zdan geçeni karfl›n›zda görmeye haz›r olun.” Yere çak›l› kanatl› bir Atatürk heykelci¤i, kovalad›¤› kargalar kâbusu olmufl, kafeste bir denizk›z› olarak Abdullah Öcalan...
Kundera demifl: “‹ktidar sizi nerenizden yaral›yorsa, oras› kimli¤iniz olur.” Serpil Odabafl› da laf› ba¤lam›yla, illüstratif resimleriyle buluflturmufl. ‹ktidar biçimleriyle bireyin fliddet yüklü iliflkisini, bas›n bülteninde denildi¤i üzere, “...kapitalist, militarist, cinsiyetçi eril kuflatman›n örseledi¤i, ancak parçalanm›fll›klar›na ra¤men, yaflayarak direnen bedenler”de izliyoruz. “Kiminde savafl ve iflkencenin, kiminde de erkek fliddetinin ma¤durlar› karfl›laflt›¤›m›z figürler...” Feminist kad›n kooperatifi Amargi’yle dayan›flma amac›yla düzenlenen “Yoklu¤um Varl›¤›na”, 9 Ekim’e dek Karfl› Sanat’ta: Gazeteci Erol Dernek Sok. Hanif Han 11/4 Beyo¤lu.
Yaflam fiekilleri
express@birdirbir.org
Yasmin Levy
Duymayan kalmas›n! Altyap› haz›rl›klar› bir süredir süren sanal âlem ç›karmam›z test yay›n›ndan geçti. Roll, Express ve Bir+Bir külliyat› arflive düfltü. Linkler, leziz okuma parçalar›, blog k›vam›nda notlar, video, ses ve ›fl›k gösterisi... birdirbir.org’da...
g ö s t e r i s i
k›lavuz
Ankara ‹nflaat Mühendisleri Odas› 8-10 Ekim’de 3. Ulus Baker Buluflmas›’na ev sahipli¤i yap›yor: “Siyasal Alan Neresi?” sorusu etraf›nda tertip edilen panel ve gösterimlerde siyasal alan felsefe, güncel sanat ve video üzerinden tart›fl›l›yor. “Eylemin görüntüsünden görüntünün eylemine Tekel direnifli” video ve tan›kl›klarla tecrübe edilecek. Emek mücadelesinin imkânlar›, toplumsal yörüngelerin devrimi, iklim mültecileri konu bafll›klar›ndan...
s e s
v e
› fl › k
Allianoi no no no!
4
‹stihbarat ve örümcek a¤lar› ANEFI AVCI, 28 fiubat’ta ta-
H n›nm›flt› ilk. O dönemeçte,
Malî fiube Müdürü arac›l›¤›yla daha önceden tan›flt›¤› Ahmet Kaya kendisine destek olmufl, iliflkileri bir tür dostlu¤a evrilmifl. Magazinciler gecesinin ard›ndan Kaya’y› ilk arayanlardan biri Avc›; pasaport sorununda da yard›mc› olmufl Kaya’ya. Tuhaf bir iliflki elbette. 12 Eylül’e karfl› yükselen ilk seslerden biri olan, hayat› konserlerinin bas›lmas›yla, gözalt›larla geçen Ahmet Kaya ve iflkencecili¤i tescilli bir polis. O tescil sayesinde, bugüne kadarki makamlar›n›n hiçbirine gelmemifl olmas› gereken bir polis. O polisin “cemaat”e yak›nl›¤›ndan ötürü 12 Eylül referandumunda “evet” diyece¤i varsay›l›yordu ki, kitap yay›nland›, k›yamet koptu. Referandumun hemen ard›ndan gelen tutuklamayla, bir k›yamet daha. Ali Bayramo¤lu gibilerini bile ikna etmeyen, liberaller aras›nda “cemaat fleffaflaflmal›” elefltirilerinin dil-
lendirilmesine yol açan bir tutuklamayd› bu. Gerekçe, Avc›’n›n Devrimci Karargâh örgütüne yak›nl›¤›yd›. Bostanc›’da Orhan Y›lmazkaya’n›n –Ak›n Birdal’›n vurgulad›¤› gibi yarg›s›z infazla– öldürülmesinin ard›ndan ilk defa bu kadar gürültü koparan bu örgüt hakikaten var m›yd›, uydurulmufl yahut abart›lm›fl ve bir sürü baflka iliflkiyi potas›na alacak kadar geniflletilmifl miydi? Avc›’n›n tutuklanmas›n›n ard›ndan devrimciler birbirlerine bu soruyu sordu. Zira, operasyon Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Özgürlük Platformu çevrelerine, eski Kurtuluflçulara kadar uzanm›fl, devrimcilerle Kürt hareketleri ve Ergenekon aras›nda de¤me casus romanlar›na tafl ç›karacak bir fantazi a¤› infla edilmeye bafllanm›flt›. Bir soru daha geldi çok geç-
I WE LOVE YOU LUCE “Lucescu dersini çok iyi çal›fl›rd›. Bize hep anlat›rd› rakipleri... ‘Bak›n, flu ortalar, flu pas atar ve flu golü bu atar, dikkat edin’ derdi. Ve biz de anlatt›¤› gibi golü yerdik.” Emre Afl›k I KRALSIN “Ancak do¤ruyu, güzeli arayan insanlar anarflist olabilirler.” Orhan Gencebay I DOKUNMA YANARSIN Rasim Ozan Kütahyal› hayatta bir ifli do¤ru yap›yorsa, Ahmet Kaya meselesidir. Kadir ‹nan›r’›n “ben orada olsam kimin haddine arkadafl›ma sald›rmak” yalan›n› deflifre ettikten sonra, bu uzun süren linci ye-
niden masaya yat›rd›. Vaktiyle Twitter’da m› art›k neredeyse aralar›na so¤uk su girdi¤i anlafl›lan Cüneyt Özdemir’in 5N1K’s›ndaysa ç›kard› gazete örne¤ini, koydu masaya: “Hürriyet’in bu manfleti yaland›r, bu foto¤raf montajd›r.” Özdemir’in yüzünü görmeliydiniz. Hangi kanalda çal›flt›¤› herhalde ancak akl›na gelmiflti. Baflkalar›na yapt›¤› gibi küstahlaflamad›, yutkunabildi sadece: “Ama hesap sormak ne kadar do¤ru? Hürriyet de art›k eskisi gibi de¤il bence...” Cans›n canans›n Ahmet Kaya! Hâlâ ne güzelliklere kadirsin!
meden: Hanefi Avc›’n›n THKP-C ve Dev-Yol’la nas›l bir iliflkisi var? Mersin Emniyet’te Dev-Yol Masas› flefi olan Avc›, neden kitab›n› Angora Yay›nlar›’ndan bast›rd›? Gözler, yay›nevinin sahipleri Cahit Akçam ve Cumhur Özdemir’e çevrilince, THKP-C geçmiflleri ve mahkûmiyetleri giriyor devreye. Ve tabii hemen ard›ndan Taner Akçam, Ermeni meselesi ve Dev-Yol yat›r›l›yor masaya... Nereden nereye... Necdet K›l›ç Galatasaray’daki Yap› Kredi binas›n›n hemen arkas›ndaki evini (‹slâmc› bas›n krokiyle bile gösteriyor, “Beyo¤lu çocu¤u” gibilerden, kap›ya çizili graffitilere ayr›ca dikkat çekiyorlar) iflkencecisine y›llar sonra neden açm›fl, iyi bir roman›n ya da “psikolojik” bir filmin konusu hakikaten. Devrimcilerin Devrimci Karargâh’la iliflkisine yönelik fantazilerse, bir psikanaliz müdahalesini gerektiriyor sanki. ‹stihbarat örgütlerinin ve polis teflkilât›n›n devrimci çevrelerden daha iyi bil-
di¤i devrimci bir örgüte ilk defa rastl›yoruz do¤rusu... Hanefi Avc› neci peki? Bildi¤imiz, 12 Eylül’ün iflkencelerinden birinci derecede sorumlu oldu¤u, 28 fiubat sonras›nda y›ld›z›n›n parlad›¤›, çocuklar›n› Fethullah okullar›nda okuttu¤u. Adeta, teflkilâta tamamen hâkim olmufl Pol-Bir kendi içinde kap›fl›yor, Hüseyin Kocada¤ gibi Pol-Der’lileri de kendine benzetiyor (bu da bir fantazi say›labilir tabii). Türkiye’deki “de¤iflim”in sadece “askerî vesayet”le, “yüksek yarg›”yla s›n›rl› kalmamas›, Emniyet teflkilât›n›n da bütünüyle –hem Avc› hem de karfl›tlar›yla– sorgulanmas›, polisin rejimle ve gündelik hayat›m›zla iliflkisinin yeniden düflünülmesi gerekiyor. ‹flin içine Red dergisinin, Bilim ve Özgürlük’ün nas›l kar›flt›r›ld›¤›n› anlayan varsa da beri gelsin, ama bu arada, belki ilgili belki ilgisiz, bir aç›klama da ana ak›m medyada asla yer bulmayan bask›n ve davalar için gerekiyor: Güney’den K›z›l Bayrak’a, irili ufakl› dergiler hakk›nda yürütülen yayg›n bir operasyon mu var?
7. SAYI 15 Ekim’de Bayilerde ve kitapevlerinde GODARD VE “F‹LM SOSYAL‹ZM”
“D‹K‹ZLEME GÜNLÜ⁄Ü”
Aleme meydan okuyan tebessüm Facebook-Twitter kufla€›n›n öyküsü VENED‹K ÖDÜLLÜ “ÇO⁄UNLUK”
Baba, o€ul ve malûm ruh 30. YILINDA NEW MODEL ARMY
Justin Sullivan’la tele-muhabbet 70 YILLIK VEFA’LI MELKON TAfiÇIO⁄LU
Mutlu insanlar foto€rafhanesi
YAfiAYANLARIN GÖZÜYLE TOPHANE VAKASI
Fark yaralar› fiARKILI TAR‹H TEFR‹KASI
Yeniçeriler ve punk www.birdirbir.org 5
Baflbakandan medya muht›ras› AYY‹P Erdo¤an gazetecilere mesleklerini ö¤retmekten hofllan›yor. Medya patronlar›n› köfle yaz›lar›ndan sorumlu tutuyor, topluyor genel yay›n yönetmenlerini karfl›s›na, adeta muht›ra veriyor. Anayasa referandumu ve “Kürt aç›l›m›”n› anlatmak için düzenlenen kahvalt› toplant›s›nda aynen böyle yapm›fl, s›n›r› da çekmifl: “Tophane’de meydana gelen olaylar medyada yer al›fl biçimiyle flafl›rtt›. Öyle bir abart›ld› ki, d›fl medyada ‘iflte Türkiye bu’ diye yans›t›ld›. Bu durum 12 Eylül’ün bir sonucu olarak yaz›ld›. Medya Tophane’deki olay› verifl biçimi ile s›n›r›n› aflt›.” Halbuki Türkiye oydu, bu organize sald›r›n›n veriliflinde abart› da yoktu. Ama “s›n›r” varm›fl: Baflbakan›n “hafifsedi¤i” fleyler abart›lmayacakm›fl. Allahtan haz-
T
Sabah-atv grevi 1 yafl›nda! ‹R iflçinin iki ayr› sendikaya üye olabilme hakk›n› anayasaya referandumla sokan Türkiye, ayn› zamanda, tek bir sendikaya üye oldu¤u için iflten at›l›p tek bafl›na direnen iflçilerin ülkesi. Emek tarihine bir sembol isim olarak geçen DESA iflçisi Emine Aslan mesela. Paflabahçe Devlet Hastanesi önünde oturma eylemi yapan Türkan Albayrak ya da. On kiflilik Sabah-atv grevi de art›k resmî olarak tek kiflinin omuzlar›nda. Dokuz kiflinin davas›nda Yarg›tay’›n karar›na ra¤men iflveren ifle iade karar›na uymazken, pankart nöbeti kendi davas›n›n sonucunu bekleyen Ender Ergün’e kald›. Ama öyle ya da böyle, üzerine ölü topra¤› serpilmifl bas›n âleminde Sabahatv grevi birinci y›l›n› doldurdu, 365. günün pastas› Sabah-atv binas›n›n önünde afiyetle ve sey-
B
6
yar destek orkestras› Bandista’n›n eflli¤iyle yendi. Devlet kaynaklar› yard›m›yla AKP’li Çal›k Grubu’na devredilen, baflbakan›n damad›n›n yönetti¤i, referandumda “evet”e en çok yüklenen Sabah ve atv’ciler kap›lar›n›n önünde de “anayasal” fikritakip de yapacaklar m› bakal›m.
Ekonomi t›k›r›nda ALIK Grubu’na 34 milyon euro da Türkiye
Ç Kalk›nma Bankas›’ndan geldi. Rize - Güneysu’da hidroelektrik santrali yapacaklarm›fl. Çal›k yöneticisi, baflbakan›n damad› Berat Albayrak’a göre, HES’leri “çevreye duyarl› olduklar› için” yap›yorlarm›fl. Bu arada, geçti¤imiz aylarda 27 milyon dolarl›k bir jet edinen Ahmet Çal›k, “Enerjinin Piyasaya Tafl›nmas›” bafll›kl› panelde yeni ball› projelerini anlatm›fl. Bo¤azlar tanker yükünü kald›ram›yormufl, Samsun’dan Adana’ya döflenecek bir boru hatt›yla enerji trafi¤in-
ret, Yi¤it Bulut’un “RTÜK interneti, gazeteleri, her fleyi kapsas›n” yollu önerisine “o kadar da de¤il” buyurmufl. Ayn› günlerde muht›ran›n mesaj›n› iyi anlayan patronlardan biri, gazetecilik mesle¤indeki s›n›rlar› yeniden çizdi. Bekir Coflkun’un iflinden at›lmas›n›n ard›ndan Turgay Ciner, herhalde iktidar bask›s› söylentilerinin önüne geçmek için, “benim tasarrufumdur” dedi. Patron ya, ister atar, ister tutar. Gazetecilik de bir “ifl”, bir “business” neticede... Ve tabii, bafllad› destek, dayan›flma, örgütlenme ça¤r›lar›. Bu ça¤r›lar› yapanlar, Bekir Coflkun’un kendisi dahil, yanl›fl yere bak›yorlard› halbuki. Örgütlenme için de, “düzgün habercilik” için de as›l adres, birinci senesini dolduran Sabah-atv grevindeydi asl›nda.
de söz sahibi olacaklarm›fl. 550 kilometrelik, y›ll›k 70 milyon ton kapasiteli bir boru hatt› bu... Enerji ifliyle matbuat âlemi ne kadar iç içe. Ciner’in bir eli orada, bir eli burada zaten. Karamehmet de iki elektrik, bir do¤algaz da¤›t›m ihalesi için 5 milyar dolar› trink diye sayd›. Ama Akflam gazetesinde üç ayd›r maafllar ödenmiyor. Her halükârda, bas›n, enerji derken, Esra Erdo¤an y›rtm›fl görünüyor. Tayyip Erdo¤an’›n di¤er k›z› Sümeyye için de endifle etmesine gerek yok. O da di¤er AKP’li mahdumlar gibi ticaretin kokusunu alm›fl, g›da sektöründe çal›flan Doruk Izgara’ya 90 bin TL sermayeyle ortak olmufl.
rakya Üniversitesi aç›l›fl program›nda yer alan “ilk ders”i protesto etmek isteyen yaklafl›k elli kadar ö¤renci, rektörün konuflmas›n›n ard›ndan salonu terketmek istemifl. Özel güvenlik görevlileri adeta set çekmifller, tören bitene kadar ç›kamayacaklar›n› söylemifller. Çat›flma ç›kmam›fl, ö¤renciler arka s›ralarda ayakta beklemifller. Ö¤renci de¤il, kuzu istiyorlar. Bunu evvela fliddeti kal›c›laflt›rarak yapmaya çal›fl›yorlar: Polisin aya¤›n›n okullardan biraz kesilifli özgürlük gibi sunulacak, özel güvenlik sinsi bir otorite olarak koridorlarda volta atacak. ‹cab›nda, civardan eli sopal› gruplar› kampüse alacaklar. Yetmezse, YÖK Baflkan› Yusuf Ziya Özcan’›n bir ça¤r›s› var. Ö¤rencilere de¤il, Emniyet’e. Me¤er hakikaten görüntüyü kurtarmak istiyorlarm›fl. 81 ilin valili¤ine gönderilen yaz›da, “bölücü ve y›k›c› faaliyetlerin hareket alanlar›n›n daralt›lmas›n›n e¤itim ve ö¤retim faaliyetlerinin kusursuz yürütülebilmesi için en önemli unsurlardan oldu¤u” belirtiliyor, “fliddet içeren fikir ve eylemler, özgür düflünceyi bask› alt›na alaca¤›ndan, güvenli olmayan üniversitede özgür düflüncenin ç›kmas› da olanaks›zd›r” deniliyor. Özgür düflüncenin ç›kabilmesi için ö¤retim y›l› boyunca sivil polis tedariki gerekiyormufl. Ayr›ca, kampüs girifl-ç›k›fl noktalar›n›n kontrolü, ayd›nlatma ve kamera sistemleri, dahas›, düpedüz parmak izi, evet... Bütün bunlar, mesela, Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nin aç›l›fl› için okula gelen Abdullah Gül’ü protesto etmek ve “paras›z e¤i-
T
ri çok baflar›l› bir flekilde götüremeyece¤imizi göstermifltir.” 12 Eylül’ün toplumsal taleplerin üzerinden postalla geçip alternatifsiz bir neoliberal düzen getirifli gibi, bu düzenin vas›fl› iflçisini üretecek üniversiteyi de AKP YÖK sopas›yla infla ediyor. Bu kurumu bir 12 Eylül’de niye kald›rmak istesinler hakikaten? Üstelik, yüksek ö¤renimi düzenleyen bu kurumun bafl›na tam da kendi tezahürleri bir adam› kondurmufllarken... “Solcu” ö¤renciler için her türlü idarî ve fizikî tedbiri alan Özcan, baflörtüsü sorunu özelinde yay›nlad›¤› genelgedeyse “hiçbir ö¤rencinin disiplin yönetmeli¤ine ayk›r› durumu nedeniyle s›n›ftan ç›kar›lamayaca¤›n›” vurguluyor. Türkiye’nin bütün üniversitelerinde gençler yaka paça okuldan at›l›rken, bu çifte standart ilginç do¤rusu. Bir de GDO’lu domates meselesi var (“milletimizi yok edebilirler”). AKP’nin bilim faaliyetinin bafl›na oturtttu¤u adam›n kafas›n› bir gösteriyor ki, tad›ndan yenmiyor.
I ÜN‹VERS‹TELERDE Z‹H‹N ÖRTÜ SÜ SORUNU CHP ne yapsa yaranamayacak. Referandumdan önce “baflörtüsü sorununu biz çözeriz” diye kendinden menkul bir iddiayla ortaya at›lan K›l›çdaro¤lu, meselenin yasalarla de¤il, pratikle çözülmesi gerekti¤ini söylüyordu. YÖK’ün bir genelgeyle sundu¤u pratik çözüm, flimdi K›l›çdaro¤lu’nu tükürdü¤ünü yalamakla partinin flahinleri aras›nda b›rak›yor. Türbanla baflörtüsü ayr›m› yap›p “ucundan perçem görünmeli” yollu ç›k›fllar, K›l›çdaro¤lu’nu hepten bat›racak. Bu politik iklimde, bunca y›l›n yüküyle, konunun k›y›s›ndan dolanmas›na da imkân yok. Peki bu kadar geveleyecek ne var zaten? Erkekler giriyorsa, k›zlar da derslere girsinler. Nihayet, bu k›zlar eve kapanmamak, insan içine kar›flmak için bafllar›n› örtüyorlar. K›l›çdaro¤lu, tart›flman›n gerisini gönül rahatl›¤›yla kad›n mücadelesine, feministlerin tart›flmalar›na b›rakabilir, kad›nlar› erkeklere yem etmeyebilir. Ama, durdukça sirkeleflen bu meseleden s›yr›l›rken elini üniversiteden çekerse yine yan›l›r. Yan›tlamas› gereken as›l sorular flunlar art›k: Üniversitelerde ifade (ve örgütlenme) özgürlü¤ü, terörizm mi demektir? Solcu ö¤rencilere sistematik zulüm, gözalt› ve hapis, okuldan uzaklaflt›rma ve at›lma müstehak m›d›r? Üniversite e¤itimi, paral› m› olmal›d›r? I H E M R E S M ‹ H E M S ‹ V ‹ L : ERKEK VESAYET‹ Mardin’de 13 yafl›ndaki k›z çocu¤u N.Ç.’ye sistematik ve organize olarak tecavüz eden 26 kifli, N.Ç. 21 yafl›na bast›¤›nda gelen dava sonuçlar›yla ödüllendirildi. Esnaf, memur ve zanaatkârdan oluflan tecavüz çetesi en alt s›n›rdan ceza yedi, davada zamanafl›m› uyguland›, “iyi hal” ve “iffet” k›staslar› erkek suçlulara uyguland›, iki kad›n san›k için bu cezaî indirimler söz konusu olmad›. Baz› durumlar var ki, sivil/asker/polis farketmiyor. Nusaybin Emniyet Müdürlü¤ü’nde gözalt›nda tutuldu¤u 33 gün boyunca iflkence gördü¤ünü ve tecavüze u¤rad›¤›n› iddia eden Kamile Çi¤ci’nin davas›nda da, haklar›nda 122 y›l istenen yedi polis hakk›ndaki beraat karar› Yarg›tay taraf›ndan onand›. Sivil ve resmî tecavüz davalar›n›n sonuçland›¤› günlerde Türkiye, “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisinin ilk bölümüyle ve Savarona yat›n›n yeni iflleviyle çalkalan›yordu. I BUL KARAYI AL PARAYI Bir Sak›p A¤am›z, bir Kastellimiz daha oldu. Bütün reklam kuflaklar›nda ç›k›p kendi flirketini ve yaflay›fl›n› övüyor, herkesi kendi yaflay›fl›na
ça¤›r›yor. Bir bofl arazi üzerinde yükselen binan›n onuncu kat›ndaki havuzun hayaline davet ediyor. “Siz de benim gibi olabilirsiniz, ben de sizin gibiyim” diyor, Sak›p A¤a misali. Bir nevi Kelo¤lan kurnazl›¤›, Türk tipi pazarlama harikas›. Devasa bir inflaat alan›na dönüflen Türkiye’nin uyan›¤›. TOK‹’nin lüks evleriyle döküntü varofl apartmanlar›n›n aras›ndaki bofllu¤u orta s›n›f rüyalar› nam›na dolduran bir müteflebbis. “Ver 10 bin liray›, al daireyi!” Sonra? Ya bir halkal› köleler sitesi, ya yeniden bafllayacak bir bat›k kooperatifçiler ça¤›... I DERS‹M DÖRT DA⁄ ‹Ç‹NDE BDP’li belediye baflkan› Edibe fiahin, bütün HES nöbetlerinde söylenmesi gerekeni söylemifl, “buraya çal›flmaya gelene ac›nmayacak” demifl. Tam olarak: “Bundan sonra hiçbir biçimde burada mühendisi, iflçisi ile, emekçisi ile buraya çal›flmaya gelen hiç kimseye ac›nmayacakt›r. Çünkü biz bundan sonra bu kadar sab›rl› olmayaca¤›z.” fiahin’in sözleri, adeta bir otonominin tehdidi gibi yorumland›. Munzur vadisinin gelece¤ine –ve toplumsal bar›fla– dair en büyük tehlikelerden biri, bu infla edilmifl alg›. Munzur’a dokunmay›n! I CEYLAN’I K‹M ÖLDÜRDÜ? 28 Eylül 2009’da Diyarbak›r’›n fienlik köyünde hayvan otlat›rken –uzaktan gelen patlay›c› bir cisim sonucunda havaya uçarak; yahut devlet argüman›yla, yerde buldu¤u bir metal cisimle oynad›¤› için– öldürülen Ceylan Önkol, an›ld›. Son günlerin gözde tart›flma konusu Eflref Bitlis kadar üzerine gidilse, daha iyi bir ülkede yafl›yor olabilirdik. Ceylan gibi faili meçhullerin ard›na düflmeyen hükümet, devlet hesaplaflmas› düzeyinde kald›¤› sürece, aç›l›m politikas›nda adaleti bulamayacak.
Resim: Hakan Akçura
Sopayla e¤itim
tim istiyoruz” diye döviz açmak isteyen ö¤renciler için. Halbuki, olmaz. Sosyalistlerin ortak milletvekili aday› Bask›n Oran’›n kani oldu¤u gibi, e¤itimin paral› olmas› flart. Bu, ö¤renci taleplerinin en temel ve en masum olanlar›ndan biri. Daha ötesi, iktidar›n zihninde direkt terörizme kay›yor zaten. Sonra, bu ortamda e¤itim alan ö¤renciler “piyasaya verilecek”. 'Tam Maliyetlendirme Türkiye Çal›fltay›’n›n aç›l›fl konuflmas›n› yapan YÖK baflkan›n›n dedi¤i gibi: “Art›k üniversitelerin, akademik yeterlilikler d›fl›nda, meslekî yeterliliklere de önem vermesi zarurîdir. Bunun için üniversiteler bugün ifl kollar›nda piyasan›n ihtiyaç duydu¤u bilgi ve becerilere sahip ö¤renciler yetifltirmek zorundad›r.” Ve elbette: “Son geliflmeler bize sadece devlet bütçesinden ald›¤›m›z finansmanla üniversitele-
7
YÜKSEKOVA– Helikopterlerin tepesinde dolafl›p atefle verdi¤i Cilo Da¤›’ndan buz gibi bir yel esiyor. Kald›¤›m›z köyde üflümemek için h›rkayla dolafl›yoruz. Hemen her gün gösterilere sahne olan Yüksekova’n›n öne ç›kan gündemi “köy paralar›” ve demokratik özerklik. Belediye, çöp konteyn›rlar›na “fiaredariya Gever’ê” (Yüksekova Belediyesi) diye yazarak “demokratik özerklik”e ilk ad›m›n› atm›fl. Baz› mahallelerde hararetli tart›flmalar›n yafland›¤›, birtak›m komünler oluflturulmaya çal›fl›ld›¤› ve devletin her türlü gücünden azade yaflaman›n planlar›n›n yap›ld›¤› söyleniyor. Bu çal›flmalar›n içinde yer alan K.A. anlat›yor: “Halk›n öz savunma güçleri olacak art›k. Polise ihtiyac›m›z kalmayacak. Adliyeye git, tek bir adlî vaka bulamazs›n. Çünkü art›k hepsini ya PKK veya halk inisiyatifi hallediyor. Dikkat edersen Yüksekova’da devlet diye bir fley göremezsin.” OHAL döneminde köyleri yak›lanlar Tazminat Yasas›’n›n getirdi¤i sonuçtan nispeten memnun. Ama devletin yakt›¤› köyün tazminat›n› ödemesini bir hayal olarak gören köylüler “yabana at›lmayacak” paralar almaya bafllay›nca iflleri biraz de¤iflmifl. Köyleri, aileleri ve dolay›s›yla her türden kültürel kaideleri darmada¤›n olmufl ma¤durlar, tazminat paralar›n› al›r almaz oto galerilerine koflmaya bafllam›fl çünkü. Hâl böyle olunca Yüksekova’da trafik kazalar› h›zla artm›fl. Zira, bir delikanl›n›n tabiriyle “köyü yak›lan arabay› kapm›fl”, ortaya bir
8
sürü ehliyetli, ehliyetsiz acemi floför ç›km›fl. Hakkâri fioförler ve Otomobilciler Odas› Baflkan› Abdi Arslan’›n aç›klamas›na göre, köy tazminatlar› ödendikten sonra, 8 bin 423 olan Hakkâri plakal› araç say›s› 9 bin 316’ya ç›km›fl. Baz› otomobillerin arkas›nda “Nazar etme ne olur, köyün yak›ls›n senin de olur!” yazd›¤›na yemin ediyor Yüksekoval› gençler. ‹lçedeki s›n›fsal ayr›flma, belediyeyi yeni bir düzenlemeye götürmüfl. Buna göre dü¤ünlerde tak› yar›fl›na girilmeyecek, gösteriflten kaç›n›lacak. Yüksekova Haber’den Erkan Çapraz geleneklere k›s›tlama getirilemeyece¤ini vurgularken, Yüksekova belediye baflkan› Ruken Yetiflkin bu uygulamay› savunuyor.
Maafl› kesilen memur Bir ay kadar önce Da¤l›ca yolunda yaflanan trafik kazas›nda bir yolcusunun ölümüne neden olan acemi floförün köy korucusu akrabalar›, arabuluculuk yap-
nünde tehditlerde bulunduklar›n› söylemiflti. Neticede kepenk kapatmalar›n son bulmas›na karar verilmiflti, ama 23 A¤ustos’ta yine kepenkler kapal›yd›. Gerekçe, 21 A¤ustos’ta fiemdinli’de dört PKK’linin öldürülmesiydi. Öldürülen militanlardan ikisinin 1990 do¤umlu oldu¤unu da not edelim. Bölgenin gündelik hayat seyrini belirleyenler art›k çocuklar. Da¤da elinde silahla gezen de, ilçe merkezinde kepenk kapatt›ran da, polisle çat›flan, h›rs›zl›k yapan da çocuk... 14 yafl›ndaki o¤lu alt›-yedi ay kadar önce örgüte kat›lan Ç.’yle karfl›lafl›yoruz çarfl›da. “Çocuklar bu iflin içinde olmamal›, olamamal›” diyor s›zlanarak. Y›llarca Yüksekova’daki çocuk çeteleri içinde yer alm›fl olan H.R.’nin art›k düzenli bir hayat› ve bir bebe¤i var. Evlendikten sonra çetelerle iliflkisini kesen H.R. çocuk çetelerini flöyle anlat›yor: “Ortaokula giderken çetelerin içinde yer ald›m. Ama o zaman büyüklerden korkard›k. H›rs›zl›k ve gasp da yap›l›rd›, haraç da toplan›rd›. Ama kimse siyaset yapmazd›. fiimdi baz› çocuklar hem çetelerin hem de siyasetin içinde. Biz kendimizi siyaset yapmaya lây›k görmezdik. Haddimiz de de¤ildi. fiimdi bak›yorum, küçücük çocuklar koca adamlar› yerlerde sürükleyebiliyor. Böyle giderse Yüksekova’y› ne devlet kurtarabilir ne de BDP.” ‹lçenin tan›nm›fl avukatlar›ndan biriyse, çocuklar›n durumunu “Tanr›kent” filmine benzetiyor (bu benzetmeyi daha önce bir haber kayna¤›m›z Cizre için yapm›flt›) ve flöyle de-
Yüksekova
Foto¤rafar: Yüksekova Haber
“Tanr›kent”te devletsiz hayat
mas› için CHP Hakkâri eski milletvekili Esat Canan’›n köydeki divanhanesini ziyaret ediyor. Canan, floförden ciddi bir tazminat al›n›p ölen yolcunun yak›nlar›na verilmesi gerekti¤ini söylüyor ve ekliyor: “Bana kal›rsa trafik kazas› yapan adam› hiç bekletmeden hapse koymak lâz›m” Mevzu dönüp koruculu¤a geliyor. Yafll› koruculardan biri sözü al›yor: “Biz Hakkârili korucular kötü ifllere kar›flm›yoruz. Vallahi biz de bitsin bu ifl istiyoruz. Bitsin ama, nas›l bitsin? Biz her üretimden kopmufluz. Bir memurun maafl› aniden kesilse, ne olur? Aç kal›r, faturas›n› ödeyemez, h›rs›zl›k bile yapabilir. Bizde de durum aynen öyle. Yoksa biz b›kmad›k m› kendi toplumumuz içinde yabanc› olmaktan, b›kt›k tabii!” ‹lçenin iflsizlik oran›, Türkiye ortalamas›n›n onlarca kat üstünde. Belediye baflkan› Yetiflkin’e göre, gençlerin yüzde 70’i iflsiz. Lokanta veya kahvehanede ayl›k garsonluk ücreti 200 ila 250 lira aras›nda. Çocuklar›n varl›k gösterebildi¤i tek alan ise polisle çat›flmalar›n yafland›¤› eylemler. Bir dershane yöneticisi çarp›c› bir noktaya temas ediyor: “Polisle çat›flan çocuklar› derslere sokmak, dershanede disiplin sa¤lamak neredeyse imkâns›z. Polisten korkmayan çocuk benden mi korkacak?” Haziran ay›nda esnafla BDP yöneticilerinin yapt›¤› toplant›da kepenk kapatma eylemlerinin yaratt›¤› rahats›zl›k dile getirilmiflti. Esnaf, BDP’nin “kepenkleri kapatmay›n” aç›klamas›na ra¤men, iflyerlerine gelen ve çocuklardan oluflan gruplar›n kepenkleri kapatmalar› yö-
“Hrant Dink’in bafl›ndan yola ç›kan makara teyp band› Mihran Tomasyan arac›l›¤›yla bizleri birbirimize ba¤l›yor. Varoluflta birlefltirdi¤i gibi, mesuliyette de birlefltiriyor.”
vam ediyor: “Çocuklardan biri polise tafl att›¤› için tutuklanm›flt›. Müvekkilimdi. Serbest kalma ihtimali çok yüksekti. Mahkemeye ç›kt›k. Çocuk cebinden bir k⤛t ç›kar›p okumaya bafllad›. Kendince siyasî savunma yapt›. Yafl›ndan daha fazla ceza ald›. Çocu¤a siyasî savunma yapma da diyemiyorsun ki!”
Devlet d›fl› iktidar “Demokratik özerklik” modelinin ilk olarak Yüksekova’da uygulanaca¤›n› iddia eden K.A. örgütün bu konuda henüz çal›flmalar›n› sonland›rmad›¤›n› belirtiyor. Yetiflkin böyle bir çal›flmalar› olmad›¤›n› söylüyor, ama K.A. “flimdiden fuhuflu, faizi ve afliretler aras› anlaflmazl›klar› sonland›rmak için komisyonlar kuruldu¤unu, komisyonun soruflturma ve yarg›lama yapabildi¤ini” anlat›yor. Devletin Yüksekova’y› Irak ve ‹ran s›n›r›n›n fiilî tampon bölgesi haline getirmeyi düflündü¤ünü söyleyen bir kayna¤›m›z ise, Yüksekova’daki “devletsizlikten” hem devletin hem de örgütün memnun oldu¤u görüflünde. Hakikaten “devletin” flehir merkezinden tamamen ç›km›fl oldu¤unu gözlemlemek mümkün. ‹lçe askerlik flubesi, merkezden tafl›narak Esendere yolu üzerindeki k›fllaya götürülmüfl. fiubenin duvarlar›n› art›k “yasak” sloganlar süslüyor. Çarfl›da tek tük polis görmek mümkün. Ancak onlar da ço¤unlukla ilçe es-
naf›ndan al›flverifl yapm›yor. fiemdinli’de 21 A¤ustos’ta ç›kan çat›flmada dört PKK’linin öldürülmesini izleyen günlerde ilçede yine kepenkler indirildi. Esnaftan edindi¤imiz bilgilere göre, bir y›l içinde yaklafl›k doksan gün kepenkler hiç aç›lmad›. Yüksekova çok hareketli günler yafl›yor ve bu hareketlilik önümüzdeki günlerde yeni haberlere gebe olundu¤unu bariz biçimde hissettiriyor. ‹rfan Aktan
Bal›k de¤iliz ki! ‹STANBUL– 18 Eylül 2010. Cemal Reflit Rey. 2010 Avrupa Kültür Baflkenti - Dans Platform ‹stanbul. ‹stanbul dans ediyor. Ç›plak Ayaklar Kumpanyas›’ndan Mihran Tomasyan dans ediyor. Bir adam geliyor sahneye elinde bavuluyla. Bavul aç›l›yor, döküldükçe dökülüyor. Belli, flark›lar çal›nacak bu akflam; kasetler, kaset-çalarlar, mikrofon, spotlar var ortada. Çalg›l› çengili e¤lence (mi) var. fiov bafll›yor. Çalan ilk flark›da ne diyor? “Bu yanl›fl çok farkl› / bize ay›p bize güzel./ bahçe baflka oyun ayn› / yine kay›p bizi üzen.” Neden ay›p bize? Neden güzel? Kim üzdü bizi ve nereye gitti? Mihran zihnimize birer çentik at›yor ve yerinden kalk›yor. fiark›ya, türküye devam. Mihran flark› oluyor sonra, titriyor, titriyor, kendine geliyor. Çentiklerin üzerinden geçiyor, onlar› hem derinlefltiriyor hem
düzlüyor. Ard›ndan lofl ›fl›klar alt›nda bize do¤ru bir ses yükseliyor: Oktay Rifat’›n fliiri, hem esere ad›n› veriyor hem harekete yönünü. “Büyük bal›k küçük bal›¤› yutar demifller. Bok yemifller. Sen bal›k de¤ilsin ki Ahmet! Sen bal›k de¤ilsin ki Mihran! Sen bal›k de¤ilsin ki Duygu! Sen bal›k de¤ilsin ki Rakel! Sen bal›k de¤ilsin ki Hrant!” Bu arada ne olmufltu? Bir ceket Hrant olmufltu sahnede, bir pantolon, bir çift ayakkab›. Bir k›rm›z› flerit. Hrant bunlar› olmufltu ve ölmüfltü. Mihran da ölüyor ard›ndan. Ç›plak Ayaklar Kumpanyas›’n›n eflli¤inde Mehmet’in Bar›fl’› sevdi¤ini biliyorduk. fiimdi, Mihran sahnede yine bar›fl› seviyor, ölerek ve tam da orta yerimizde kanayan, kanamaya devam edecek olan yaralara dokunarak. Ancak madem ki “flov” ve hayat devam ediyor, bu kasvetli hava da yüzümüze yüzümüze vuran kahkahalarla da¤›l›yor. Bir adam aram›zda dolafl›p bize parma¤›n› çektirmeye bafll›yor. Salondaki “nefleli” hava kelimenin tam mânâs›yla a¤›r bir absürdlü¤e iflaret ediyor. Denilebilir ki Mihran da zaten böyle bir fley için u¤rafl›yor ve düflmanl›¤›n, haz›ms›zl›¤›n, hoflgörüsüzlü¤ün ya da en basit ifadesiyle kay›ts›zl›¤›n halet-i ruhiyelerini tafl›yor sahnesine. Pek çok farkl› katman› gözeterek ördü¤ü eserinde, ayn› absürdlük, sahnede cans›z yatan Hrant Dink’in maruz kald›klar›n› da kaps›yor
flüphesiz. Absürd bir karalama kampanyas›, absürd bir yarg›lama süreci ve absürd bir cinayet. Ard›ndan devlet erkan›ndan gelen absürd bir savunma. Absürdlük, en saçma, en ac›mas›z ve en dramatik suretiyle bak›yor yüzümüze. Ard›ndan bafllayan “savafl flöleni” de buna delâlet ediyor. Bomba ve silah sesleri aras›nda uçuflan konfetiler düflüyor Hrant’›n üzerine. Sonlara yaklaflt›¤›m›zda yine bambaflka bir fley oluyor. Hrant’›n bafl›ndan yola ç›kan makara teyp band›, Mihran arac›l›¤›nyla bizleri birbirimize ba¤l›yor. O esnada çalan flark›n›n Rouben Hakhverdian’›n eseri “Bzdig Navag” (Küçük Kay›k) olmas› da manidar. Hepimiz Hrant oluyoruz o esnada, hepimiz Ermeni. Ancak, ellerimizin ba¤lanmas› bizleri ne oldu¤umuzdan ba¤›ms›z varoluflta birlefltirdi¤i gibi, mesuliyette de birlefltiriyor. Hepimiz bir parça sorumluyuz da ayn› zamanda. Bal›k olmad›¤›m›z için, bal›k olmad›¤›m›z› sand›¤›m›z için. “Suyun yolunu kesersin, kum çuvallar› dizersin, beton örersin; ama ne yapar ne eder, bi yerden bi çatlak bulur, ve özgürce akmaya devam eder su... Bu hep böyledir ve böyle oldu¤unu bile bile ’su cinayetleri’ ifllenir durmadan bu ülkede” yaz›yor elimize verilen tan›t›m yaz›s›nda. Asl›nda anl›yoruz ki Hrant Dink hem su hem (küçük) bal›k. Büyük bal›klarca yenildi¤i san›lan, ancak yoklu¤unda yolu kesilmifl olan özsuyunun “bi yerden bi çatlak” bulup bize yine ulaflm›fl oldu¤u bir bal›k. Mihran Tomasyan ise, tan›t›m yaz›s›n›n devam›nda da belirtildi¤i gibi, suyun yolculu¤unu kendi yolculu¤u yapanlardan ve her türlü suyun suyunda gezinenlerden. Bu noktadan sonra kendisine, ekip arkadafllar›n› da anarak, bir meselesi olan, meram›n› anlatmaya çal›flan, detaylar› özenle dokuyan bir “auteur” dansç› demek, abart›l› bir ifade olmayacakt›r. Tafl›n alt›na elimizi koymaya pek bir utan›p s›k›ld›¤›m›z› düflünürsek, en az›ndan böylesi cesur ve yenilikçi yaklafl›mlarda umut ve teselli bulabiliriz. Ancak flunu da göze almal›y›z elbette: Birileri bize bal›k olmad›¤›m›z› ac› ac› gülümseyerek hat›rlatacakt›r. Burcu Kay›flç› “Sen Bal›k De¤ilsin ki!”yi önümüzdeki haftalarda izlemek isteyenler www.ciplakayaklar.com’la irtibatlanabilir.
9
Paris
We will rock you PAR‹S– fiahane bir sabah... Haftalard›r devam eden ya¤mur durmufl, günefl ›s›t›yor, St. Germain sabah›n kötürüm kör bir saatinde yavafl yavafl uyan›yor. Dört günlü¤üne gelmifliz, görecek, yapacak çok fley, ziyaret edilecek bir sürü insan var. Öncesinde s›k› çal›flm›fl›z, planlar yap›lm›fl, o perflembe günü genel grev oldu¤u da biliniyor, bu yüzden yak›n mesafelere nokta at›fl› yap›larak gezilecek, belki yürüyüfle “turist aktivist” olarak kat›laca¤›z. Buralarda eylem dedi¤in erken bafllam›yor, o yüzden ilk ifl, Ortaça¤ Müzesi’ne gidip ejderhalar ve tek boynuzlu atlarla hemhâl olmak. Musée national du Moyen Age flehrin göbe¤inde, iki büyük bulvar›n, St. Germain ile St. Michele’in birleflti¤i noktada. K›sacas›, “olaylar geliflti¤inde” iki ad›ml›k mesafede konufllanmay› da olanakl› k›l›yor. Buradaki müzelerde zaman kavram›n› yitiriyor insan, “daha yeni geldik” derken aradan birkaç saat geçmifl oluyor. Yine öyle oldu zahir, daha ikinci kata yeni gelmiflken d›flar›dan sloganlar ve polis sirenleri (ki bu sirenler Paris’in fon müzi¤i gibi) duyuldu. Tam da flövalye z›rhlar› ve k›l›ç kalkan ekipleriyle dolu bir odadayd›k, kalabal›¤›n sesi münasip düfltü, foto¤raf makinalar›m›z› kuflan›p kendimizi soka¤a att›k. Müze esnaf› ve sahici turistler ise sükûnetini korudu. Kortej oldukça flenlikli. Üstlerine grev ç›kartmalar› yap›flt›rm›fl gençler bir yandan döviz tafl›yor, di¤er yandan slogan at›yor. Gençler dediysek, buna her yafltan “gençler” dahil. Herkes genç, herkes heyecanl›. Sirenleri duyuyoruz, ama ortada polis görmüyoruz. Yürüyüfl süresince
10
de (kritik noktalara konuflland›r›lm›fl Robocop’lara benzeyen üç-befl polis d›fl›nda) görmeyece¤iz. Kortejler bizdeki gibi s›ral› yürüyen ve sürekli slogan atan ekiplerden oluflmuyor. Bilâkis, her ekip kendi içinde e¤leniyor. Hemen hepsinin üzerinde kolonlar olan bir arac› var ve bu kolonlardan sadece devrim flark›lar› de¤il rock, hiphop ve hatta elektronik eserler de yükseliyor. Gençlerden oluflan ekipler dansederek gelirken, yafl›n› bafl›n› biraz alm›fl ekipler rock eflli¤inde ve flark›lara efllik ederek yürüyor. Gençlerin çevresinde o haftasonu yap›lacak elektronik müzik festivalinin broflürlerini da¤›tan çocuklar var, rock’çular›n çevresinde ise bizim gibi flark›ya efllik ederek yürüyen “d›flarl›kl›” insanlar. En sevdi¤imiz ekip, Queen’in “We Will Rock You”su eflli¤inde yürüyenler oluyor, biraz onlara tak›l›yoruz. Ama flenli¤i kaç›rmak da istemiyoruz elbette, bir süre sonra kortejin geri kalan›n› izlemek üzere kald›r›ma çekiliyoruz. Kald›r›mlar en az yürüyüfl kolu kadar flenlikli. Bilen bilir, St. Germain bulvar› sahaflar›yla ve bilhassa çizgi-romanc›lar›yla ünlü. Eylemcilerin bir k›sm› arada kaçamak yap›yor, çizgiromanc›lara dal›yor, ellerinde üçbefl kitapla ç›k›p kald›klar› yerden yürüyüfle devam ediyorlar. Yorulanlar da yol kenar›ndaki kahvelerde dinlendikten sonra sloganlar›na devam ediyor. St. Germain bir yandan da al›flveriflin merkezi. Göstericilerin aras›nda elleri kollar› al›flverifl torbalar›yla dolu karfl›dan karfl›ya geçmeye çal›flan “cici” han›mlar da görüyoruz, ama bizdeki gibi olaya korkuyla yaklaflm›yorlar, e¤leniyorlar.
Göstericiler de onlar› k›nam›yor, olay bir hoflgörü çerçevesinde yürüyor. Al›fl›k olmad›¤›m›z bu tarz bir süre sonra rutine döndü¤ünden hafif s›k›c›lafl›yor ve kortej seyrekleflince gösterinin bitti¤ine hükmedip Notre Dame’a do¤ru ilerliyoruz. Kiliseyi gezip döndükten sonra gördüklerimiz flafl›rt›c›: Aradan geçen onca zamana ra¤men kalabal›k azalmam›fl, bilâkis artm›fl! fienlik bizim b›rakt›¤›m›z yerden devam ediyor ve biz de “turist” vazifesini ifa eylemifl “aktivist”ler olarak gösterimizin ikinci etab›na kat›l›yoruz. Bu gösteri, Fransa’da emeklilik reformuna karfl› yap›lan eylül gösterilerinin ikincisi. Sekiz büyük sendika taraf›ndan düzenlenen gösterilerin ilki 7 Eylül’de yap›lm›flt› ve sendikalara göre 2.5, hükümete göreyse 1.1 milyon kifli kat›lm›flt›. Aradaki farka buralarda da aflinay›z elbette. 23 Eylül’deki gösteri içinse verilen toplam rakam 2.9 milyon. Sendikalar sadece Paris’te 300 bin kiflinin yürüdü¤ünü söylerken, polis yetkilileri bu rakam› 65 binde tutuyor. Gerçi yürüyüflün ilk k›sm›na kat›l›p, sonra bitmeyen korteji b›rak›p arada Notre Dame gezen ve geri döndü¤ünde kortejin hâlâ devam etti¤ini müflahade eden Express ekibi olarak, ilk rakam›n çok daha gerçekçi oldu¤unu söylemeden geçmeyelim. Saat 10:30 civar›nda bafllayan yürüyüfl, akflamüstü 16:00 civar›nda hâlâ devam ediyordu. Paris polisinin rakamlar›na bakarsak, kortejin St. Germain’de dolan›p durdu¤unu varsaymam›z gerekecek ki, daha neler! Rakam konusundaki spekülasyonlar› bir tarafa b›rakal›m ve Fransa’n›n neredeyse tüm iflçi s›n›f›n› aya¤a kald›ran flu re-
forma bir göz atal›m. An itibariyle Fransa’da emeklilik yafl›, 40.5 y›l süreyle prim ödemifl olmak kayd›yla 60. Ancak tam emeklilik maafl›na hak kazanabilmek için 65 yafl›n› doldurmak gerekiyor. Yeni yasayla emeklilik yafl› 62’ye, prim günü 41.5 y›la, tam haklar› kazanma yafl› ise 67’ye ç›kar›l›yor. Hükümet, 2018 itibariyle yürürlü¤e girmesi planlanan bu yasayla 70 milyar euro tasarruf etmeyi planl›yor. Öte yandan, iflsizli¤in yüksek oldu¤u, genç nüfusun sürekli bir ifl bulmak için epey mücadele etti¤i bir ülkede k›yamet sadece emeklilik yafl› de¤il, 41.5 y›l›n nas›l olsa dolmayaca¤› fikri nedeniyle de kopuyor. Genel kan›, çal›flma hayat›na yeni at›lanlar›n yafl haddini doldursalar bile prim gününü dolduramayacaklar› için emekli maafl›n›n hayal olaca¤› yönünde. Göstericiler aras›nda her kesimden çal›flanlar›n yan›s›ra gençlerle dayan›flma için gelen emekliler de vard›. “Tasarruf mu? Önce zenginler yaps›n!” ve “S›n›flar›n kardeflli¤i!” diyen pankartlar›n yan›s›ra, Fransa halk›n›n Sarkozy’ye olan sevgilerini gösterdikleri “Seni erken emekli edelim” pankartlar›ndan da mebzul miktarda gördük. Peki, bu genel grev ne kadar etkili oldu? Yetkililerin günler önce “Paris’te terrör sald›r›s› olma ihtimali yüksek” diye alarm verdi¤i ve sendikalar›n buna karfl›l›k “Kat›l›m› düflürmeye çal›fl›yorlar” dedi¤i 23 Eylül günü, ülke genelinde 300’e yak›n gösteri yap›ld›. Orly ve Charles de Gaulle havaalanlar›nda uçufllar›n neredeyse yar›s› iptal edildi, flehir içi otobüs hatlar›n›n üçte biri çal›flt›, ö¤retmenlerin büyük ço¤unlu¤unun greve kat›lmas› nedeniyle birçok okulda e¤itime ara verildi, hastanelerin pek ço¤unda sadece acil servisler çal›flt›, mahkemeler, müzeler, bankalar etkilendi, özel sektör çal›flanlar› sokaktayd›. Amma ve lâkin baflta bir kenara b›rakal›m dedi¤imiz rakam tart›flmas›na dönersek, Sarkozy ve flürekâs›n›n resmî kat›l›m rakamlar›n› öne sürerek “gösteriler güç kaybediyor, Fransa halk› bu de¤iflimin zorunlu oldu¤unu anl›yor” minvalli aç›klamalar›na bakarak geri ad›m atmayacaklar›n› söylemek mümkün. Önümüzdeki günlerde Senato’da tart›fl›lacak olan yasan›n ak›betini hep birlikte görece¤iz. Damla Özlüer - Murat Meriç
DÜNYANIN SA⁄I SOLU BELL‹ DE⁄‹L
“‹lerici” Talât Pafla ‹deolojileri bitirdiklerini söylediler önce, ard›ndan tarih de bitti onlara göre. Küresel neoliberal dönemde her fley çok güzel olacakt›. ‹flçi de, patron da blucin giyiyordu. “Bir gün herkes kapitalist olacak” diyen bile ç›kt›. La Fontaine! Çünkü gelecek cinayetti asl›nda.
EONARD COHEN, 1992 sonunda ç›kan “The Future” albümünde, ayn› isimli flark›da “Geri verin bana Berlin Duvar›’n› / Stalin’i de, Aziz Paul’ü de isterim / ‹sa’y› verin bana / Ya da Hiroflima’y› / fiimdi git bir cenini daha yok et / Zaten sevmiyoruz ki çocuklar› / Yavrum, gelece¤i gördüm ben / Gelecek cinayettir...” diyordu. Asl›nda öyle büyük bir siyaset peygamberi olmayan Cohen bile, yeni dünya düzeni ya da neoliberalizm ad› verilen sistemin yak›n gelece¤ini kolayca öngörebilmiflti: Cinayet! Bizde hofl bir deyim var: “Kap›dan ç›kan›n topu¤una bakmayacaks›n.” Yani nostaljinin âlemi yok! Üstelik 2000’li y›llar›n bafl›nda ne yapacaks›n ki Berlin Duvar›’n›, Stalin’i, bizim Tarsuslu Aziz Paul’ü... Ama karamsarl›k derecesi o kadar yüksek ki ve yeni durum o kadar berbat ki, bugün asl›nda öyle pek de matah olmad›¤› kan›tlanmaya çal›fl›lan Berlin Duvar› ve Stalin neredeyse flimdikinden daha kötü de¤il demeye getiriyor Cohen. ‹sa ile Hiroflima da ayn› flark› sözünde yer alan iki olumsuz kahraman m›, yoksa birbirlerini dengeleyen iki olgu mu? Bu yeni dönemde baz› sözcükler çok daha s›k kullan›l›r oldu, eskiden tek bafl›na bir anlam ifade eden kimi sözcükler de, art›k özel olarak birtak›m s›fatlar eflli¤inde sahneye ç›k›yor / ç›kart›l›yor. Kullan›m frekans› ve varyasyonlar› bol olan bir sözcük, güvenlik. Cohen’in öngörüsü üzerine cinayet gündeme geldi¤i için güvensizlik var, dolay›s›yla da güvenli¤i art›rmak gerek. Ama bu güvenlik salt günlük yaflam› sürdürebilmek için sokakta polisin, askerin ald›¤› güvenlik de¤il. Güvenlik, malûmu âlîniz, eskiden beri hep egemenlerin, iktidardakilerin temel temas› olmufltur. Güvenli¤inizi biz sa¤l›yoruz! Bu k›fl komünizm gelecek! Gelecek sonbaharda liberalizm kap›da! “Memleket az kald› bölünüyordu” dedi Millî Güvenlik Kurulu! (Çün-
L
kü bunun bir de gayr›millîsi mi var?) Çingeneleri s›n›rd›fl› etmek lâz›m çünkü güvenli¤imizi tehdit ediyorlard›! G›da güvenli¤i ya da enerji kaynaklar›n›n güvenli¤i gibi deyimler 20-25 y›l önce var m›yd›? Ignacio Ramonet iki-üç y›l önceki bir yaz›s›nda dünyada özel güvenlik flirketlerinde çal›flan insan say›s›n›n tüm ülkelerdeki polis say›s›n› geçti¤ini yazm›flt›. Güvenli¤in yan›na bir baflka moda sözcük eklenmifl burada: Özel, özellefltirme, özelleflme... Art›k ancak bafl›na bir s›fat eklenirse anlaml› olaca¤› san›lan sözcüklere örnek de, özellikle bizde, gazetecilik veya habercilik. Bu mesle¤i, bu çal›flma alan›n› berhava etmifl olanlar, bugün kalk›p da Avatar Gazetecili¤i, Ergenekon Gazetecili¤i, Yandafl Habercilik gibi deyimler icat ediyorlar. ‹flin olumlu yan›na vurgu yapmak isteyenler de Bar›fl Gaze-
Halide Edip
tecili¤i, Yurttafl Gazetecili¤i, Hak Gazetecili¤i diyorlar. Haks›z da de¤iller, çünkü bugünkü egemen gazetecilikte ne bar›fl var, ne yurttafl ne de hak! Çünkü bizim eski bildi¤imiz, klasik, geleneksel gazetecilik/habercilik art›k büyük ölçüde y›k›ld›, mahvoldu, e¤ilerek selâmlayarak bizleri, çekildi gitti bir sahil kasabas›nda sessiz sedas›z yaflamaya. Bu uzun girizgâh asl›nda “Sol” için. Öyle çok s›k kullan›-
lan bir sözcük de¤il art›k. Ama önüne arkas›na o kadar çok s›fat ekleniyor ki son zamanlarda... Bir de bizim eskiden bildi¤imiz sol, öyle çok k›l›k k›yafet, cinsi-
Talât Pafla
yet, aidiyet de¤ifltiriyor ki, tan›mak mümkün olmuyor bazen. Orta-sol, liberal sol, sosyalist sol, Marksist sol, ›l›ml› sol, radikal sol, solun solu, afl›r›-sol vs... Fransa’da 2012’de yap›lacak cumhurbaflkanl›¤› seçimleri için Sosyalist Parti’nin, yani kitlesel ve biraz da sol, asl›nda sosyaldemokrat partinin en güçlü aday› kim, biliyor musunuz? Dominique Strauss-Kahn! Bu ara ne ifl yapar? IMF’nin genel müdürü! IMF, global kapitalizmin biraz beyni, biraz da kalbi. Yirmi sene önce böyle bir fley olamazd›. fiimdi oluyor. Belki de Mehmet Barlas hakl›: “Dünya de¤ifliyor.” Solla sa¤›n bu kadar çok birbirinin içine girdi¤i, hem kavramsal hem de uygulamada bu kadar kar›flt›¤› baflka bir dönem olmad›, de¤il mi? fiu son referandumda bile, kendilerine solcu diyen baz› kesimler “Yetmez ama evet” slogan›yla siyasî iktidar› desteklediler, ben onlar› hiç anlamad›m. Çünkü referandumda yurttafllara zaten “yeter mi, yetmez mi?” diye sormuyorlard›. Sorulmayan bir soruya yan›t neden verilir? Art›, sol deyince akla emek, enternasyonalizm, hümanizm, dayan›flma, eflitlik, adalet gibi kavramlar gelir de, herhalde en önemlisi elefltirel yaklafl›md›r ve iktidar(lar)a karfl› muhalefettir. Çok daha aç›k ve dürüst davra-
n›p, “AKP çok iyi bir partidir” deyip alenen ve resmen evet de diyebilirlerdi herhalde. Çünkü kemiksiz evet ya da s›k› hay›rc›lar› anlamak, hatta kabul etmek benim aç›mdan kolay. Her ikisiyle hemfikir olmasam da... Ama sol ad›na evet, StraussKahn’› IMF genel müdüründen sosyalist cumhurbaflkan› yapmaya benzer ki, sadece karmafl›k de¤il, bence ayn› zamanda pek temiz olmayan bir simya ahlâk› gerektirir. Geçenlerde ‹slâmî e¤ilimleri a¤›r basan genç bir akademisyenle sohbet s›ras›nda aram›zda flöyle bir diyalog geçti: – ‹pek Çal›fllar’›n Halide Edip biyografisinde, Halide Han›m Amerikal›lara verdi¤i bir raporda, mealen, “Talât Pafla iyi bir adamd›r, ilericidir” diye betimlemede bulunmufl. Halide Han›m, anlafl›lan ne Ermeni meselesini ne de Talât Pafla’y› anlayabilmifl... – Yooo, bence do¤ru anlam›fl. Talât Pafla ilerici oldu¤u için yapt› yapt›¤›n›. Yoksa Ermeniler yüzlerce y›l gericilerle bar›fl içinde yaflayabildi! Dokunmad› gericiler Ermenilerin k›l›na bile!.. fiaka filan da yapm›yordu. Ciddi ciddi Talât Pafla ilerici idi onun perspektifinde. Sa¤la sol bu kadar kar›fl›rsa birbirine, ee, Talât Pafla’n›n ilerici olmas› da normal demek ki. Yaln›z bu genç akademisyen, bu görüflü savunurken, herhalde bilmeden hem Halide Han›m’›n yan›lg›s›n› paylafl›yor, daha da vahimi, hem de Talât Pafla Komitesi kuranlar› onaylam›fl oluyor. Sa¤ ile sol bu kadar öznel ve kiflisel, ayr›ca da keyfî ve konjonktürel k›staslarla saptanmaz, saptanamaz. “Talât Pafla ilerici ise ben gericiyim” fleklindeki bir gerekçe de mutlaka ve kesin olarak yanl›fl. Kriz var, bu kesin. Üstelik salt siyasî de¤il, ideolojik kriz de mevcut. Kriz solu oldu¤u kadar alteregosu sa¤› da etkiliyor, yani bunalt›yor. Bunal›m›n derecesi, frekans›, yo¤unlu¤u, çap›, boyutu ne olursa olsun, solu sa¤a çekmek herhalde mümkün, ama soldan sa¤ ç›kmaz. Sa¤dan sol ç›kmayaca¤› gibi. Highgate’de yatan sakall› amcadan önce de biliyordu insano¤lu bu gerçe¤i. Pir Sultan’la H›z›r Pafla’n›n herhangi ortak bir yan› var m›yd›? Rag›p Duran
11
SOL, L‹BERAL‹ZM VE D‹⁄ERLER‹
Siyasal ufuk daral›nca... 2007 genel seçimlerinden bu yana solda ciddi bir ayr›flma yaratan liberal sol ak›m›n referandum sürecindeki “yetmez, ama evet” kampanyas› ipleri kopma noktas›na getirdi. O noktaya niye gelindi, nas›l gelindi bir yana, karfl›m›zda cevap arayan öncelikli sorular var: Liberal sol nas›l bir ak›md›r, gerek tarihsel, gerekse güncel olarak solun temel tarifleriyle iliflkisi nedir, öne sürdü¤ü iddialara sosyalist solun nas›l bir karfl›l›k vermesi gerekir? Bu sorular, 1 Ekim akflam›, Yeni Yol dergisi taraf›ndan düzenlenen “Sol, Liberalizm ve Di¤erleri” bafll›kl› toplant›da tart›fl›ld›. Express oradayd›; toplant›n›n konuflmac›lar› Uraz Ayd›n, ‹smet Akça ve Foti Benlisoy’un söylediklerini kaydetti, özetleyerek huzurlar›n›za getirdi...
“Norm” ve “sapma”
rin siyasal ve toplumsal hedeflerinde ciddi bir gerilemeyi, Daniel Bensaid’in deyimiyle “beklenti ufku”nun daralmas›n› da beraberinde getirdi. En bariz örnek ise flüphesiz Avrokomünizm, yani Bat› Avrupa’daki belli bafll› komünist partilerin 1970’lerin ortas›ndan itibaren geçirdikleri stratejik dönüflüm. Bu stratejiyi, parlamento arac›l›¤›yla iktidar›n tedricen fethedilmesi, iflçi s›n›f› ve köylülü¤ün yan›s›ra yeni orta s›n›flar› da kapsayacak genifl bir ilerici güçler ittifak›n›n yarat›lmas› ve iktidar›n aflama aflama ele geçirilmesiyle eflzamanl› olarak önce “ileri bir demokrasi”ye, ard›ndan da demokratik bir flekilde sosyalist topluma var›lmas› olarak özetleyebiliriz.
Uraz Ayd›n: Sosyalist hareketin içinde güçlü bir anti-liberal söylemin geliflti¤ini görüyoruz. Bu bir yan›yla olumlu, fakat bunun biraz kaba bir biçimde dile getirildi¤ine s›kl›kla tan›k oluyoruz. Ço¤unlukla “döneklik”, “Amerikan uflakl›¤›”, “Fethullahç›l›k”, “Sorosçuluk” gibi ifadelerle dile getiriliyor. Önümüzdeki soru flu: Sol liberalizme karfl› nas›l mücadele etmeli? Mücadeleyi iki düzeyde tan›mlamak gerekiyor san›r›m. ‹lki, solun kapitalizme karfl› genel olarak sürdürdü¤ü mücadeleden ayr› de¤il. Sol içinde böyle bir söylemin ortaya ç›k›fl› bir dizi tarihsel yenilginin sonucuysa, mücadele de sosyalist alternatifi yeniden inand›r›c› bir seçenek haliSol liberalizmle mücadeleyi bir “döneklik” meselesi olarak ne getirmekten geçer. Bunun de¤il, bu ak›m›n ortaya ç›k›fl›n› tarihsellefltirerek yapmak anlam›, anti-kapitalist solun toplumsal taban›n› genifllet- zorunday›z. Burjuva hegemonyas›n›n inflas›nda sol mektir. Öte yandan, ideolojik liberalizmin nas›l bir rolü oldu¤unu kavramak çok önemli. bir mücadele de gerekli. Fakat Teorik düzeyde de bu stratejinin izlerini bunu bir “döneklik” meselesi olarak de¤il, bu ak›m›n ortaya ç›k›fl›n› tarihsellefltirerek yap- sürebilmek mümkün. Özellikle 1990’lardaki mak zorunday›z. Burjuva hegemonyas›n›n in- post-Marksizm tart›flmalar›ndan iki örnek veflas›nda sol liberalizmin nas›l bir rolü oldu¤u- rebiliriz: ‹ngiltere’de Marxism Today dergisi nu, nas›l bir toplumsal tabandan beslendi¤ini, çevresi taraf›ndan bafllat›lan “Yeni Zamanlar” serpildi¤i ideolojik zeminleri kavramak çok tart›flmas› (s›n›f mücadelesi versus kimlik ve birey siyaseti) ile zaman›nda Türkiye solunda önemli. Sol liberalizm denen fikrî-politik ak›m›n da yank› bulan “radikal demokrasi” tart›flmaTürkiye’ye özgü olmad›¤›n› belirterek baflla- lar›. Bu tart›flmalar›n dayand›¤› iki argüman mak gerekiyor. 1980’li y›llarda bafllayan neoli- öbe¤i söz konusu. Bunlardan ilki, iflçi s›n›f›beral taarruz dünya üzerindeki birçok sol ha- n›n yok oldu¤u veya yaflad›¤› derin dönüreketin radikalli¤ini yitirmesini, bu hareketle- flümden dolay› devrimci potansiyelini yitirdi-
“Sol, Liberalizm ve di¤erleri” bafll›kl› toplant›n›n konuflmac›lar› Uraz Ayd›n, Foti Benlisoy, ‹smet Akça
12
¤i iddias›d›r. Bununla beraber, s›n›f tahakkümünün di¤er tahakküm biçimleriyle (cinsel, etnik, ›rksal vb.) eflde¤er oldu¤u, bu nedenle özel bir belirleyicili¤i olmad›¤› iddia edilir. Di¤eri ise, s›n›fsal içeri¤inden soyutlanm›fl bir demokrasi anlay›fl› ve biçimsel demokrasinin fetifllefltirilmesidir. Biçimsel demokrasinin geniflletilmesi ve derinlefltirilmesiyle sosyalist bir demokrasiye ulafl›labilece¤i düflünülür. Örne¤in, Murat Belge’nin “demokrasinin üst s›n›r› yoktur” ifadesi bunu ima eder ve biçimsel demokrasi ile sosyalist demokrasi aras›nda bir kopufltan ziyade bir süreklilik oldu¤unu varsayar. Türkiye’de her iki argüman›n da al›c›s› olmufltur. 1980’lerin ortalar›ndan itibaren önce Yeni Gündem dergisinde, ard›ndan da Birikim’de yap›lan tart›flmalar bunun iyi birer örne¤idir. Fakat bizde daha farkl› bir ideolojik zeminin oldu¤unu düflünüyorum. Asl›nda daha belirleyici olan liberal gelenekten devflirilen bir tarih okumas›. Özetle, Osmanl›’dan Türkiye’ye devredilen güçlü bir devlet gelene¤i vard›r ve bu ceberrut devlet burjuvazinin güçlenmesini büyük oranda engellemifl, güçlü bir sivil toplumun –tabii ki piyasa dahil sivil toplumun kapsad›¤› her fleyin– geliflimine ket vurmufl ve demokrasinin gerçek anlamda olgunlaflmas› söz konusu olamam›flt›r. Böyle bir tarih anlat›s›, kaç›n›lmaz olarak Osmanl›’dan bu yana temel çat›flma dinami¤inin merkez/çevre veya devlet/toplum aras›nda oldu¤unu varsayar. Bu anlat›da devlet ve toplumun hangi güç iliflkileri ve çat›flmalar›n sonucu flekillendi¤i baflta olmak üzere tart›fl›labilecek bir y›¤›n nokta var. Benim üzerinde durmak istedi¤im, Osmanl›-Türkiye tarihsel gelifliminin Bat› Avrupa’daki birkaç ülkede kapitalizmin ve demokrasinin tarihsel seyrini referans alarak tart›fl›lmas›. Böylelikle bir tarihsel geliflim biçimi “norm” olarak kabul edilirken, onun d›fl›ndakiler “sapma” olarak de¤erlendiriliyor. Tarihin ak›fl› tekrar ray›na oturtulurken “demokratikleflme” kavram› da bu sapman›n giderilmesi olarak karfl›m›za ç›k›yor. Son derece mekanik ve aflamac› bir anlay›flla, norm haline getirilen tarihsel bir ak›fl›n kaç›n›lmaz olarak daha fazla özgürlük ve demokrasiye do¤ru ilerledi¤i varsay›l›yor. Asl›nda, bu kavray›fl sosyalist hareketin tarihinde çok tan›d›k olan, 1920’lerin ortalar›ndan itibaren III. Enternasyonal’in benimsedi¤i aflamal› devrim stratejisidir. Fakat aflamal› devrim anlay›fl›, iflçi hareketi ve sol aç›s›ndan her zaman büyük felâketlerle sonuçlanm›flt›r. Öngörülen aflama –bugün baz›lar›n›n Türkiye için söyledi¤i gibi– bir burjuva demokratik devrim ise bunun için ittifak yapmak zorundas›n›z. Kendinize ilerici bir burjuvazi bulmaya ve komünist hareketi, iflçi hareketini bu burjuvazinin pefline takmaya çal›fl›rs›n›z. Bu ayn› zamanda iyimser bir tarih anlay›fl›. Bir ruh hali olarak anlafl›labilir olsa da, bugün kapitalizmin kriziyle ekolojik krizin iç içe geçerek insanl›¤› bir medeniyet krizinin efli¤ine sürükledi¤i ve bu medeniyetten anti-kapitalist bir kopuflun her zamankinden daha acil oldu¤u bir dönemde böylesi bir iyimserlik ideolojik ve politik bir engel haline gelmifl durumda.
“Aflamac›” perspektif ve s›n›f mücadelesi
kün: “Darbeler devlet elitlerinin kendi ç›karlar›n› korumak için yapt›klar› askerî müdahalelerdir.” Bu cevap kapitalizm, sömürü, s›n›fsal tahakküm gibi meseleleri gözard› ederken, devlet elitleri d›fl›nda di¤er toplumsal aktörlerin neredeyse tamam›n› askerî müdahale süreçlerinden soyutlar. Dolay›s›yla da, Türkiye’deki askerî vesayet rejimine karfl› sol siyasetin öncelikli ve aslî meselesi, burjuva demokrasisinin “ola¤an” seyrine kavuflmas› ve siyasal liberalizmin tahkimi olarak tan›mlan›r. Baflta s›n›fsal tahakküm olmak üzere di¤er toplumsal meseleler ise ancak askerî vesayet ortadan kalkt›ktan sonra konuflulabilir. Di¤er önemli bir sonuç ise, siyasal liberalizmin, demokratikleflmenin s›kl›kla “sivilleflmeye” indirgenmesidir. “Ola¤anlaflma” ya da “normalleflme” olarak ifade edilen de budur. Bu argümantasyonun referandum sürecinde ulaflt›¤› mant›kî sonuç, “otantik” bir Türk burjuvazisinin temsilcisi AKP’nin bugün askerî vesayeti sona erdirdi¤idir. Peki sosyalist sol içinde, bu fikrî-politik ak›m nas›l ortaya ç›kt›? Bu soruyu cevaplayabilmek için 1990’lara dönmemiz gerekiyor. Bir yanda 12 Eylül darbesinin kurumsallaflt›rd›¤› bir otoriter devlet yap›lanmas› var, bunun karfl›s›nda ise bir ihtiyaç olarak gündeme gelen ve a¤›rl›kl› olarak siyasal liberalizm üzerinden tarif edilen bir tür “demokrasi” mücadelesi söz konusu. 1990’lara bakt›¤›n›zda sosyalist hareket demokratikleflme, askerî vesayet, milliyetçilik, Kemalizm, Kürt sorunu gibi o zamana kadar derinlemesine bilgi üretmedi¤i konular› ele almaya bafllad›. Solun siyasal stratejisi a¤›rl›kl› olarak bu meseleler etraf›nda infla edildi. Yine hat›rlamakta fayda var, ÖDP de 1990’lardan gelen bu mobilizasyon ve birikim
‹smet Akça: Sosyalist solun teorik-politik dünyas›n›n siyasal liberalizm taraf›ndan kolonize edilmesi üzerine konuflmaya çal›fl›yoruz. Bu, çok boyutlu ve çok fazla nedeni olan bir mesele. Ben bu durumun Türkiye merkezli sebepleri üzerinde durmak istiyorum. Fakat öncelikle üç farkl› siyasal pozisyonu tasnif etmenin faydal› olaca¤› kan›s›nday›m. ‹lki, saf veya ortodoks liberalizm diyebilece¤imiz, klasik iktisadî liberalizmle siyasal liberalizm bile denemeyecek çok k›smî bir siyasal anlay›fl›n birlefliminden olufluyor. Devlete karfl› piyasa, sivil toplum ve birey okumas› üzerinden geliflen, neoliberalizmle son derece uyumlu bir anlay›fl bu. ‹kincisi, liberal-demokrat olarak adland›rabilece¤imiz bir pozisyon. Burada vurgu daha çok siyasal liberalizm üzerine. ‹ktisadî liberalizme gelindi¤inde ise bir tür sessizlik söz konusu. Neoliberalizmi meflrulaflt›ran, en fazla sosyal liberalizme kadar gidebilen bir pozisyon. Sosyalistleri as›l olarak ilgilendiren üçüncüsü ise, uzun süredir siyasal liberalizmi sosyalist siyasetin önceli¤i, hatta kendisi olarak tarif eden bir siyasal hat. Temel haklar, insan haklar›, hukuk devleti, anayasal devlet gibi mevzular› temel siyasal hat olarak belirliyor, kapitalizme, s›n›fsal meselelere ise ya pek de¤inmiyor ya da de¤inse bile bu etik bir karfl› duruflun ötesine geçmiyor, politik bir hat olarak infla edilmiyor. Asl›nda bu üç pozisyon çok fazla noktada birbirlerine temas ediyor, sorun da bundan kaynaklan›yor. Bu ortaklaflmada iki temel eksen var: ‹lki, belirli bir tarih okumas›, di¤eri ise bu okuma- Liberal sol otoriter devlete karfl› ç›karken, otoriter devletin dan türeyen bir siyasal pozisayn› zamanda neoliberal kapitalizmin bir sonucu oldu¤unu yon. Bu tarih okumas›, devleti gözard› etti. 12 Eylül’ü sadece ordunun ve askerî elitlerin toplumsal aktörlerden ve güç iliflkilerinden ba¤›ms›z bir var- kendi tahakkümünü kurmas› olarak alg›lamak mümkün mü? l›k olarak ele al›yor, devlet elitleri ile di¤er toplumsal aktörler aras›nda bir üzerine infla edildi. Fakat 2001 kriziyle birlikte çat›flma tarif ediyor, devletin burjuvazinin sosyalist solda bir k›r›lma yafland›, krizin fikrî hegemonyas›n› tesise engel olmufl oldu¤unu anlamda travmatik bir etkisi oldu¤u dahi söysöylüyor. Burada çok fazla teorik sorunla lenebilir. Pek fazla dillendirilmeyen, bazen karfl› karfl›yay›z. Bu noktada önemli olan, yokmufl gibi davran›lan neoliberal kapitalizböyle bir tarih okumas›n›n 1990’lardan itiba- me de¤inmeden geçmek imkâns›z hale geldi. ren belirli bir politik ihtiyaç ve konumlan›fl- Bu noktada baflgösteren sorun, Türkiye solutan kaynaklan›yor olmas›. Bu anlat›n›n nele- nun az önce ifade edilen meseleleri demokrari kapsad›¤›, neleri d›flar›da b›rakt›¤› politik tikleflme stratejisinin bir parças› haline getirolarak çok önemli bir sorudur. Bu tarih anla- mesinde de¤il. Sorun flu: Öncelikle, neoliberal kapitalizmin son det›s›, baflta s›n›fsal meseler olmak üzere, birçok fleyi depolitize ediyor. Örne¤in, referan- rece a¤›r yafland›¤› bir ülkede kapitalist s›n›f dum sürecinde de görüldü¤ü üzere, bu an- süreçleri ne analizin, ne siyasal pozisyonun, lat›n›n gelip kilitlendi¤i meselelerden biri, ne de siyasal stratejinin belirlenmesinde yer Türkiye’de militarizm ya da askerî vesayet buluyor. Geçerken belirtmek gerekir ki, o y›lolarak tarif edilen durumdur. “Türkiye’de lar›n kendine özgü tarihselli¤inin gözard› niye darbeler olur?”, “militarizm nas›l varl›- edilmesi, eski ezberlerin daha kolay ifade edil¤›n› sürdürüyor?” gibi sorulara sadece mesini de sa¤lad›. Tan›l Bora’n›n deyimiyle “devletin aç›k otoriter-militer kurumsallafl- “s›n›fa kaçan” siyasal pozisyonlar›n da “demas›” üzerinden cevap verilir. Fakat hepi- mokratikleflme” sorununu içermeme, bu minmizin üzerinde hemfikir oldu¤u bu cevab› valde ifade edilen sorunlar› ikincillefltirme ginas›l okumak gerekiyor? Militarizm ne tür bi bir problemi vard›. Halbuki sosyalist bir demokratikleflme güç iliflkilerinin sonucudur? Liberal solun bu soruya cevab›n› flöyle özetlemek müm- stratejisi s›n›fsal olan ve olmayan sorunlar›
birbirlerinin yerine ikame ederek de¤il, bunlar›n eklemlenmesiyle oluflturulabilir. Çünkü s›n›f iliflkileri somut hallerden azade, di¤er iktidar iliflkileri ve tahakküm biçimlerinden (toplumsal cinsiyet, kimlik, militarizm vb.) kopuk bir flekilde varolmaz. Liberal sol bu iliflkiyi kopard›. Otoriter devlete do¤ru bir flekilde karfl› ç›karken, bahsi geçen tarih okumas› nedeniyle otoriter devletin ayn› zamanda neoliberal kapitalizmin bir sonucu oldu¤unu gözard› etti. Referandum öncesinde çok konuflulan 12 Eylül örne¤iyle bu noktay› açmaya çal›flal›m. 12 Eylül darbesini sadece ordunun ve askerî elitlerin kendi tahakkümünü kurmas› olarak alg›lamak mümkün mü? Çok aç›k ki 12 Eylül, kapitalizmin yaflad›¤› organik krizin yaratt›¤› koflullarda gündeme geldi. 12 Eylül’ün “neoliberal” militarizmi –bu herhangi bir militarizm de¤ildi– devletin yap›s›n› “otoriter devletçilik” do¤rultusunda yeniden de¤ifltirdi. Türkiye’de sol liberaller bu durumun sadece Türkiye’ye özgü olmad›¤›n› göremediler. Nicos Poulantzas, neoliberalizmin Avrupa dahil, dünyan›n her yerinde otoriterleflmeyi siyasetin merkezine yerlefltirdi¤ini son derece iyi aç›klar. “Otoriter devletçilik” kavram›n› kapitalist devletin yeni ola¤an biçimini tarif etmek için kullan›r. Bunun anlam›, demokrasi mücadeleleriyle kazan›lm›fl haklar›n ve mevzilerin yok edilmesidir. Türkiye ve Latin Amerika için ek olarak söylememiz gereken, bu sürecin militarizm ve askerî darbeler fleklinde yaflanm›fl olmas›d›r. Tüm bunlara ba¤l› olarak ikinci önemli sorun ise, demokratikleflme stratejisinin “sosyalist” vasf›n› gitgide kaybetmesi ve ufkunun siyasal liberalizmle s›n›rlanmas›. Sonuç olarak sosyalist sol, liberal-demokrat pozisyondan ay›rt edilemez bir hale gelmeye bafll›yor. Fakat 1990’larda sosyalist solun demokratikleflme stratejisi yine anti-kapitalizm ve s›n›fsal perspektiften yoksun olmakla birlikte, bu ay›rt edilememe hali o kadar da problem teflkil etmiyordu. Çünkü merkezin solunda veya sa¤›nda kimse ç›k›p Türkiye’de siyasal liberalleflme ve demokratikleflme olsun demiyordu. 2001 krizinin yaratt›¤› toplumsal k›r›lmalar (krizin yaratt›¤› tahribat›n büyüklü¤ü, sa¤daki ana ak›m siyasî partilerin tasfiyesi) ve AKP’nin 2002’de neoliberal kapitalizmin hegemonya krizini aflan bir proje gelifltirmesi durumu ciddi olarak de¤ifltirdi. AKP bir yandan Türkiye sa¤›n›n askerî vesayete karfl› geleneksel “otoriter-millî irade” söylemiyle, bir yandan da ‹slâmc› geçmiflinden ötürü ordu karfl›s›nda daha fazla s›k›flmas› nedeniyle “sivilleflme” hamlelerine giriflti. Bu noktadan itibaren sosyalist solun 1990’larda “göze batmayan” siyasal pozisyonu çok sorunlu bir hale gelmeye bafllad›. Son olarak, sol içindeki liberal hatt›n s›n›f mücadelesini “ola¤an” burjuva demokrasilerine ait olarak kodlamas› ve flu an bir “ola¤anlaflma” yafland›¤›n› iddia etmesi, Türkiye tarihinde hiç s›n›f mücadelesi yaflanmad›¤› sonucunu da beraberinde getiriyor. Ayn› zamanda s›n›f mücadelesi di¤er tüm meselelerden soyut bir flekilde tarif edildi¤i için militarizmle mücadelenin ayn› zamanda bir s›n›f mücade-
13
Solun demokratikleflme ufku Foti Benlisoy: Sol liberalizm denen fikrî-politik ak›m›n siyasal sonuçlar› hangi alanda beliriyor? Çok aç›k ki, bu, demokratikleflme süreci ve stratejileri dedi¤imiz aland›r. Bu minvalde bugün sol içinde AKP’ye iliflkin hay›rhah bir tutum tak›nanlar›n savundu¤u “yetmez, ama evet” pozisyonunun problemli yan› sadece “evet” de¤il, “yetmez” diyor olmas›d›r. Bunun anlam›, esas itibariyle, son yirmi y›ld›r yaflanan dönüflümü yetmese de onaylamakt›r. Böylesi bir tasavvurun arkas›nda demokratikleflme meselesiyle ilgili solun bir fikrî yenilgisi bulunmaktad›r. Bu fikrî yenilgi, solun kendisini hâkim demokratikleflme tan›m›yla, yani “sivilleflme” veya “normalleflme” gibi kavramlarla s›n›rlamas›d›r. Bu noktada iki problem var. Biri, solun, sosyalist hareketin demokratikleflme ufku bununla m› s›n›rl›? Bir de, demokratikleflme denilen süreç içerisinde sosyalist hareket kendini nas›l konumland›rmal›? Öncelikle Bat› tipi parlamenter rejime “demokrasi” dememek gerekti¤ini düflünüyorum. Örne¤in burjuva demokrasi denen fleyi nas›l tarif ediyoruz? “Kapitalist ba¤lamda demokrasi” diyebiliriz san›r›m. Lucian Canfora bu rejimleri biraz demokrasi ve ziyadesiyle oligarfliden oluflan “karma rejimler” olarak tan›ml›yor. Bu noktay› h›zla geçerek detayland›rmaya çal›flal›m: Sosyalist bir pozisyondan demokrasiyi nas›l tan›mlayaca¤›z ve demokrasiyi nas›l arayaca¤›z, onun pefline nas›l düflece¤iz? ‹nsanl›¤›n ufkunun parlamenter rejimle s›n›rl› oldu¤u, son yirmi y›l›n etkili söylemlerinden biri. Fukuyama’n›n “Tarihin Sonu” makalesini yay›nlad›¤› 1989 y›l› bir bafllang›ç tarihi olabilir. 1989’un di¤er bir önemi, Frans›z Devrimi üzerine çal›flan revizyonist tarih okulunun öncüsü François Furet’nin devrimin 200. y›ldönümü vesilesiyle Frans›z Devrimi’nin art›k bitti¤ini ilan etmesiydi. Furet, Frans›z Devrimi’yle aç›lan bir tarihsel dönemin sona erdi¤ini ifade ediyordu. Kastetti¤i fluydu: Frans›z Devrimi siyasal sonuçlar› itibariyle radikalizme, siyasal afl›r›l›¤a öyle bir alan açt› ki, ard›ndan 200 y›l›m›z› belirleyecek bütün melanetler ortaya saç›ld›, pandoran›n kutusu aç›ld›. Frans›z Devrimi’nden, aslolarak 1793’te devrimin radikalleflmesinden bafllayan ve Auschwitz’teki toplama kamplar›na, Sovyetler’deki gulaglara uzanan düz çizgisel bir tarihsel geliflim süreci anlat›l›yor. Furet ve takipçileri 1989’da bu tarihten kurtuldu¤umuzu müjdeliyor. Yani siyasal afl›r›l›klar ortadan kalkt›, insanl›k sonunda gördü ki, s›¤›nabilece¤i yegâne liman liberal-parlamenter-temsilî rejim olarak demokrasi. Bizdeki tart›flma da bu asl›nda. Sosyalist
14
hareket olarak 1980 sonras›nda yaflanan bir di- hakk› iken, mülkiyet hakk› liberal piyasa düzi yenilginin neticesinde bir sivilleflme olarak zenini ifade eder. ‹kisi aras›ndaki çat›flma modemokrasi, liberal-parlamenter rejimin ku- dern zamanlar›n ilk efli¤inde söz konusu ve rumsal çerçevesinin yerlefltirilmesi olarak de- yaflad›¤›m›z bir dizi gerilim de bununla alâkamokrasi ya da bireyin özel alan›n›n devlete l›. Demokrasinin özü itibariyle halk›n iktidar›, karfl› korunmas› olarak demokrasi tarifini be- alt s›n›flar›n sosyal ve siyasal gücü anlam›na nimsemifl olmam›z ciddi bir problem. ‹ki aç›- geldi¤ini unutmamam›z gerekiyor. Demokrasi meselesini ve kendimizi sol lidan ciddi bir problem. ‹lki, sosyalist bir aç›dan demokrasi sadece beral veya liberal demokrat pozisyondan nas›l bireyin ya sivil toplumun devlete karfl› savu- ay›raca¤›m›z› tart›fl›r›rken sosyalistler aç›s›nnulmas› meselesi de¤ildir. Demokrasi, çok ba- dan önemli olan ikinci mesele, demokrasinin sit bir tan›mla “halk›n iktidar›” sorunudur. Bu s›n›rlar›d›r. Toplumsal varoluflun hangi alannoktada bir parantez açal›m: Demokrasi keli- lar› demokratik karar alma süreçlerine tâbi tumesinin bu kadar yerleflmesi çok yenidir, II. tulmal›d›r, hangileri tutulmamal›d›r? KapitaDünya Savafl› sonras›nda gerçekleflmifltir. He- list ba¤lamda demokrasi, toplumsal iliflkilerin le ki hürriyet ve demokrasi kelimelerinin bir büyük bir k›sm›n› demokratik bir siyaset sürearada kullan›lmas› tamamen So¤uk Savafl cinin d›fl›na atar. En basiti, art›k de¤erin ürekonjonktürünün bir ürünüdür. Bunun öncesinde “demokrasi” Rosa Luxemburg’un sözünü bir kere daha hat›rlamam›z kelimesi, Avrupa hâkim s›n›flagerekiyor: “Sosyalist hareketin kaderi burjuva r› aç›s›ndan biraz korkulan, biraz tedirgin edici bir tabir ola- demokrasisine de¤il, tam tersine, demokratik rak alg›lan›rd›. Özellikle Frans›z geliflimin kaderi sosyalist harekete ba¤l›d›r.”
Devrimi ve hemen sonras›nda demokrasi hâkim s›n›flar taraf›ndan “alt s›n›flar›n gücü”, “mülksüzlerin mülkiyet özgürlü¤üne karfl› diktas›, zorbal›¤›”. Despotik bir ça¤r›fl›mla demokrasiyi “Türk sultanl›¤›” olarak adland›ranlar bile vard›r. Dolay›s›yla liberalizm ve demokrasi aras›nda do¤duklar› andan itibaren bir gerilim söz konusudur. Bu gerilim ancak zaman içinde flu ya da bu ölçüde giderilebiliyor. Ama, s›n›fsal çeliflkilerin keskinleflti¤i kriz dönemlerinde liberalizm ve demokrasi aras›ndaki aç› daha da artabiliyor. Fransa’da 1793 Konvansiyonu’ndaki ifadedir bu gerilimi yans›tan: “Varolma hakk›, mülkiyet hakk›n› s›n›rlayabilir.” Varolma hakk› afla¤›dakilerin, ezilenlerin kendi hayatlar›na sahip ç›kabilme
tim ve bölüflüm sürecini, yani ekonomi dedi¤imiz alan› siyasal etki alan›n›n d›fl›nda b›rak›r. Yani kapitalist ba¤lamda demokrasi, kapitalizmin ay›rt edici özelli¤i olan siyaset ve ekonomi aras›ndaki ayr›m› esas al›r. ‹ktisadî ba¤lam piyasan›n, teknik süreçlerin sonucu olarak ortaya ç›karken, siyasal ba¤lam dedi¤imiz s›n›rl› ba¤lam ancak demokrasi konusu edilebilir. Bu tarifin ›fl›¤›nda referandum sürecindeki gibi bir tart›flmada kafam›zdaki sorunun flu olmas› gerekti¤ine inan›yorum: Bir demokratikleflme süreci yafl›yor muyuz, yaflam›yor muyuz? E¤er bir demokratikleflme süreci yafl›yorsak gerçekten, fazla inatç› olmaya gerek yok, “yetmez, ama evet” diyebiliriz. E¤er bir demokratikleflme süreci yaflam›yorsak, tam tersi bir süreç yafl›yorsak, buna karfl› tutum almal›y›z. “Demokratikleflme” tan›m› etraf›nda yapt›¤›m›z bir tart›flmada flöyle bir sonuç a盤a ç›k›yor: Alt s›n›flar›n, ezilenlerin, afla¤›dakilerin, kad›nlar›n sosyal ve siyasal gücünde bir artma m› var, yoksa bir azalma m›? Yaflad›¤›m›z son yirmi y›lda insanlar›n kendi hayatlar›n› kolektif olarak örgütleme ve o hayata sahip ç›kma, kendi talepleri etraf›nda siyaset alan›na ç›kma güçlerinde muazzam bir azalma var. Sadece sendikalaflma oranlar›na bakmak bile yeterli. Aflamal› devrim stratejisine iliflkin Uraz ve ‹smet’in anlat›klar›na bir ek yapmak gerekiyor. Bu stratejinin sonuçlar› aras›nda en tahrip edici olan, sosyalist hareketin ideolojik, politik, örgütsel ba¤›ms›zl›¤›n› yitirme ve hâkim s›n›flar›n flu ya da bu kesiminin –gerçekten hangisi oldu¤u fark etmez– bir uzant›s› haline gelme tehlikesiyle karfl› karfl›ya kalmas›d›r. Bu noktada Rosa Luxemburg’un kapitalizm ve demokrasi aras›nda iliflkiyi tart›fl›rken söyledi¤i sözü bir kere daha hat›rlamam›z gerekiyor: “Sosyalist hareketin kaderi burjuva demokrasisine de¤il, tam tersine, demokratik geliflimin kaderi sosyalist harekete ba¤l›d›r.”
Derleyen: Aykut K›l›ç
lesi oldu¤u görülemiyor. Bu bak›fl aç›s›, paradoksal olarak elefltirdikleriyle birebir örtüflüyor: S›n›f mücadelesini salt iktisadî bir mesele olarak görmek; tarihe aflamac›, düz çizgisel bir perspektiften bakmak.
du. Örne¤in Fethullah Gülen’le en kolay iliflkiye geçebilen Alevî olarak Do¤an’›n resmi belleklere kaz›nd›. Do¤an, Gülen’le pek çok konuda anlaflabildi¤ini dile getirmekten çekinmedi. Do2007 genel seçimlerinden 2010 referandumuna, Alevîlerin yüzy›llard›r sözlü geleneklerle ¤an’›n bu iliflkileri çeflitli kesimtafl›d›klar› haf›zan›n en çok y›prat›ld›¤› dönemlerden birine tan›kl›k ediyoruz. 9 Ekim'de lerce k›nansa da, Alevî toplumuAnkara'da zorunlu din derslerine karfl› tarihî bir eylem yapacak olan Alevîlerin gündemine nun di¤er öne ç›kan isimleri ya önce genel seçimler, Alevî Çal›fltay› ve Ergenekon Davas› tart›flmalar› ›fl›¤›nda bak›yoruz... da topluluk d›fl›ndan Alevîler ad›na konuflanlar›n en az Do¤an 007 y›l›nda Avrupa ‹nsan Haklar› Mah- gerekiyor: O dönemde AKP ve MHP saflar›- kadar benzer iliflkiler içinde olduklar›n› görkemesi’nin, iki Alevî yurttafl›n Türkiye na geçen Alevîler oldu¤u biliniyordu. Ce- mek zor olmad›. Genel seçimlerden referanaleyhine açt›¤› zorunlu Din ve Ahlâk mal fiener’in Alevîleri aç›kça MHP saflar›na duma gelen süreç Alevî toplumunu bir kez Kültürü dersiyle ilgili dava karar›nda, bu ça¤›ran yaz›lar›, Reha Çamuro¤lu’nun AKP daha siyasî arenaya tafl›rken, bu kez topluluderslerin Sünnî geleneklere dayal› perspek- ile s›k› iliflkisi döneme damgas›n› vuran ko- ¤un elinde kalan son hazineyi, yani haf›zas›tiften verilmesinin, Avrupa ‹nsan Haklar› nulard›. Di¤er yandan, örgütlü Alevîlerin n› da geri gelmemek üzere kaybetmekle karSözleflmesi’nin inanç ve e¤itim haklar›yla il- “sol” kanad›n› temsil eden Avrupa merkez- fl› karfl›ya b›rakt›. gili maddelerine ayk›r› oldu¤u beyan›n›n li Almanya Alevî Birlikleri Federasyonu üzerinden üç y›l geçmesine ra¤men bu ko- (AABF) ve Avrupa Alevî Birlikleri Konfede- Boflalt›lan “Alevî Haf›zas›” nuda bir ilerleme sa¤lanamad›. Bundan do- rasyonu (AABK) ile bu örgütlerin Pir Sultan Genel seçimler sonras›nda özellikle AKP lay› Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i, 9 Abdal Kültür Derne¤i (PSAKD), Alevî Kül- saflar›nda Alevîlerle ilgili çeflitli senaryolar Ekim’de Ankara’da bir oturma eylemi yap- tür Derne¤i (AKD), Hac› Bektafl Veli Anado- tart›fl›l›rken, bafllang›çta bu projelerin senamaya haz›rlan›yor. Oturma eylemiyle sesle- lu Kültür Vakf› (HBVAKV) gibi örgütleri de risti olan, ancak daha sonra partinin Alevî rini duyurmak isteyen Alevîler, çeflitli ke- kapsayan Türkiye’deki uzant›s› Alevî-Bek- yaklafl›m›na karfl› ç›kan Reha Çamuro¤simlerle görüflerek ve desteklerini de alarak, tâfli Federasyonu (ABF) üyesi baz› yönetici- lu’nun fikirleri ve Devlet Bakan› Faruk Çelik bu eylemden sonra zorunlu din derslerini ler önce CHP’yle pazarl›¤a giriflip daha son- liderli¤inde, kamuoyunda “Alevî aç›l›m›” boykot etmeyi planl›yor. Alevîler böyle bir ra kap› d›flar› edilince “CHP, Alevî k›r›m› olarak bilinen Alevî Çal›fltay› bafllat›ld›. Çeboykota giriflirse, tarihlerinin en büyük top- yap›yor” demeçlerine, örgütlü Alevîlerin lik, Alevîlerin sorun ve taleplerini masaya lu eylemlerinden birisine kat›lm›fl olacaklar. “sa¤” kanad› diyebilece¤imiz Cem Vakf› ve yat›rmay›, belli bafll› kayg› ve problemlerini Bu durum, günümüzde içi boflalt›lmaya ça- ‹zzettin Do¤an taraftarlar› ise Diyanet’ten aç›k yüreklilikle ele almay›, bu problemlerin l›fl›lan Alevî haf›zas›n›n tazelenmesi aç›s›n- pay alma hesaplar›na devam ettiler. Do¤an, afl›lmas›na yönelik olarak kat›l›mc›lar›n gödan da büyük önem tafl›yor. Ayn› zamanda laiklik baflta olmak üzere sahip ç›kt›¤› Ata- rüfl ve önerilerinden yararlanmay› amaçlaanadilde e¤itim boykotundan sonras›na türkçü de¤erlerden dolay› AKP’nin “‹slâmî” d›klar›n› belirtip “Alevîlik konusu istismar çizgisiyle y›ld›z› bar›flamasa da, onlarla pa- edilmeyecek kadar hassas, çözümsüz b›radenk gelmesi de tarihin bir baflka cilvesi... Referandum sürecinde baflbakan›n dilin- zarl›k kap›s›n› hep aç›k b›rakt›. Do¤an’›, k›lmayacak kadar hayatîdir” dese de, çal›flden düflmeyen Alevîlerin 9 Ekim’e gelene benzer flekilde, kapal› ya da aç›k kap›lar ar- tay›n gidiflat› pek öyle görünmedi. Baz› Alekadar yaflad›klar› sürece bakmak için d›nda düflüncelerini gerçeklefltirmek için vî yazar, müzisyen ve örgüt yöneticileri ça2007’ye dönmek, genel seçimleri hat›rlamak her türlü iliflki içinde görmek mümkün ol- l›fltayda söz ald›, ancak özellikle AABF ve
GENEL SEÇ‹MLERDEN REFERANDUMA ALEV‹LER –1
Alevîler haf›zalar›n› yitirirken
2
Foto¤raflar: Cumhuriyet Arflivi
Sünnî kökenli akademisyen Necdet Subafl› (solda) ve Devlet Bakan› Faruk Çelik taraf›ndan yürütülen 7. Alevî Çal›fltay›’ndan da kayda de¤er bir sonuç ç›kmad›
15
ABF taraftarlar› bu “aç›l›m”a s›cak bakmad›klar›n› çeflitli vesilelerle dile getirdiler. Çal›fltay›n kap›lar› sadece Alevîlere de¤il, hemen her kesimden gelen ve diledi¤i flekilde Alevîlik hakk›nda konuflmaya can atanlara da aç›kt›: Marafl katliam› san›klar›ndan Ökkefl fiendiller’in çal›fltaya ça¤r›lmas›yla ilk k›yamet koptu. Çal›fltaya kat›lan Mümtaz’er Türköne ise Alevîleri darbecilikle suçlad›, kendisine karfl› ç›kanlar› ise yanl›fl anlamakla elefltirdi. Türköne, konuyla ilgili yazd›¤› bir yaz›da Alevî önderlerinin çal›fltaya kat›lma sorununu bir güç savafl› olarak yürüttüklerini vurgulayarak hedefini göstermifl oldu: Türköne’ye göre Alevî sorununun çözümü için elzem olan fley, Alevî önderlerin inançla siyaset aras›na kal›n bir çizgi çekmesiydi. Çal›fltay, bu tart›flmalar› takmayarak yoluna devam etti, yedinci oturum sonras›nda nokta konuldu. Bu toplant› sonras›nda iyi niyet dilekleri iletildi, ancak ortaya bir rapor ya da sonuç bildirisi ç›kmad›, hükümet elini tafl›n alt›na koymayaca¤›n› belli etmifl
rülüyor. Hemen her yöredeki Alevî kaynaklar›ndan toplan›lan el yazma eserleri, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› ile birlikte, “Alevî-Bektâfli Klasikleri” bafll›¤›yla, kal›n ciltler halinde, oldukça fl›k bir ambalajla ve uygun fiyata dizi olarak piyasaya sunan bu merkezin bafl›nda bir baflka ilahiyatç› Osman E¤ri bulunuyor. Doktora çal›flmas› “Liselerde ‹slâm Dîni’nin Ö¤retiminde Tümevar›m Yönteminin Uygulanmas›” olan ve “Alevî Köylerinde Din Hizmetleri Nas›l Yap›labilir?” bafll›kl› bir de k›lavuzun yazar› olan E¤ri’nin bafl›nda bulundu¤u kitap dizisinin Alevîleri (ve Hac› Bektafl’›) Sünnî olarak göstermeye çal›flanlar›n en önemli dayana¤› olan “Makalat” eseriyle bafllad›¤›n› ve Kaygusuz Abdal gibi önemli Alevî flairlerinin eserlerini yay›nlarken onlar›n Sünnî anlay›flla yaflad›klar›n› ima eden ifadelere sahip olduklar›n› da belirtmek gerekiyor. “Makalat”›n ayn› bask›s›n›n, geçti¤imiz aylarda Yeni fiafak gazetesi taraf›ndan okuyucular›na 29 kupon karfl›l›¤› arma¤an edildi¤ini de belirtelim.
Tuncay Özkan’›n Ergenekon davas›nda san›k olmas›yla, iflin bir ucunun Alevîlere de¤mesi gecikmedi
oldu. Di¤er yandan Devlet Bahçeli, sekiz maddeden oluflan kendi Alevî aç›l›m›n› iflaret eden aç›klamalarda bulundu. Bahçeli, cemevlerinin tan›nmas› ba¤lam›nda AKP’den daha cesur olabilece¤ini vurgulad›. Alevîlik meselesi, siyasî alandaki popülaritesinin yan›s›ra, yay›n dünyas› ve akademik camiada da benzer bir ilgiye mazhar oluyordu: Piyasada yay›nlanan Alevîlikle ilgili kitaplar›n art›fl› ve özellikle ilahiyat fakültelerinde Alevîlikle ilgili tez çal›flmalar›n›n geçmifl y›llar›n çok üstüne ç›kmas› bir tesadüf de¤ildi. Devlet ad›na çal›fltay›n koordinatörlü¤ünü yürüten akademisyen Necdet Subafl› baflta olmak üzere, bu kitaplar›n yazarlar›n›n büyük k›sm›n›n Sünnî kökenli ilahiyatç›lar olmas› ise iflin ilginç yan›yd›. Halen bu kiflilerin kontrolünde yürütülen çal›flmalar›n en kapsaml›s›, Çorum’da aç›lan Hitit Üniversitesi Hac› Bektafl Veli Araflt›rma ve Uygulama Merkezi taraf›ndan sürdü-
16
Konunun di¤er ilginç taraf› ise, Osman E¤ri ve ekibinin yay›nlad›¤› eserlerin orijinal nüshalar›n›n kütüphanelerden de¤il, Alevîlerden al›nm›fl olmas›, yani dedelerin yüzy›llar boyunca kutsal bir emanet olarak saklad›klar› bu eserlerin güvenle E¤ri’ye teslim edilmesi. Bunun en uç noktas› ise, örgütlüörgütsüz, pek çok yörede yaflayan Alevîler için inanç önderi olarak kabul edilen ve Alevîlerin “sol” kanad› için en önemli dinî otorite say›labilecek Veliyettin Ulusoy’un, yani Hac› Bektafl’›n soyundan geldi¤ine inan›lan Çelebilerin arflivinin aç›lmas›. Yüzy›llar boyunca Alevî-Bektâfli tarihinin yaflad›¤› tüm ac›lara tan›kl›k etmifl ulu bir dergâh›n en kadim arflivinin hangi amaca hizmet etti¤i belli olmayan ellere teslim edilmesini var›n siz düflünün. Alevîlik etraf›ndaki hareketlenme, bir yandan aç›l›mdan önce faaliyetlerine bafllayan araflt›rma merkezlerinin tekrar motive
olmas›na, di¤er yandan devletle iliflkisi olmayan çeflitli araflt›rma merkezlerinin aç›lmas›na yol açt›. Pek ço¤u da kurulufllar›n› ilna etmek üzere çal›flmalar›n› sürdürüyor. Ancak bunlar›n devletle iliflkilerinin boyutlar›na birkaç örnekle k›saca bakmakta fayda var: ABF’nin Türkiye’deki bileflenlerinin çat›s› alt›nda Ankara’da kurulan Alevî Enstitüsü, bir yandan yap›lanmas› itibariyle ve bünyesindeki Cengiz Güleç, Ayhan Yalç›nkaya, Aykan Erdemir gibi isimlerle Alevîlerin “sol”da görünen düflünce dünyas›na yak›n dururken, di¤er yandan Baflbakanl›k Fonu ve Kültür Bakanl›¤› deste¤iyle Ankara’da Uluslararas› Hac› Bektafl Veli Sempozyumu’nu düzenlerken devletle ne kadar yak›n dirsek temas›nda olabilece¤ini de göstermifl oldu. Sempozyumun aç›l›fl› Kültür Bakan› Ertu¤rul Günay ve Devlet Bakan› Faruk Çelik taraf›ndan yap›ld›. Enstitü, bünyesinde bulundu¤u örgütlerin çal›fltay konusundaki tavr›na ra¤men daha ilk çal›flmas›nda devlet deste¤ini ne kadar kolay alabilece¤ini ve çal›fltay› yürüten Faruk Çelik’in aç›l›fl konuflmas› yapmas›na sessizce raz› olabilece¤ini de göstermifl oldu. Dolay›s›yla “sol”da görünüp “sa¤”dakilere laf atmak prati¤e pek yans›m›yordu. Merkezi Almanya’da bulunan, ancak genifl bir dan›flma ve yürütme kuruluna sahip olan Alevî-Bektâfli Kültür Enstitüsü ise Türkiye’den Alemdar Yalç›n’›n denetiminde çal›flmalar›n› sürdürüyor. Alevî kökenli olmayan ve oldukça zor çözülecek bir iliflkiler a¤›nda bulunan Alemdar Yalç›n’›n, önce Tuncay Özkan’›n kurdu¤u Yeni Parti’nin genel baflkan yard›mc›s› görevinde bulundu¤unu, daha sonra Rahflan Ecevit’in iste¤iyle DSP genel baflkanl›¤›na aday oldu¤unu, ancak “Ergenekoncular›n partiyi ele geçirmek istedi¤i” tart›flmalar›n›n gölgesinde baflkanl›¤› kazanamad›¤›n› da ekleyelim. Pek çok yay›n› olan Yalç›n’›n, son dönemde kaleme ald›¤› “Kamu Vicdan›n›n S›zlad›¤› Yer: Tuncay Özkan” adl› bir kitab› da bulunuyor. Araflt›rma merkezlerinden bahsetmiflken, bunlar›n ilki say›labilecek ve Alemdar Yalç›n’›n uzun bir süre (1994-2005) baflkanl›¤›n› yapt›¤› Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hac› Bektafl Veli Araflt›rma Merkezi’nin, ilahiyatç› yap›lanman›n yan›s›ra, “Türkçü Alevî” çizgisindeki isimler taraf›ndan yönetildi¤ini belirtmekte gerekiyor: Hac› Bektafl ve Alevîlik söz konusu oldu¤unda, Ahmet Yesevî, Orta Asya ve Türklük vurgusunu her yay›nlar›nda dile getiren Yalç›n ve arkadafllar›, el yazmalar› koleksiyonu yapan Osman E¤ri’ye benzer flekilde, uzun bir dönemdir Alevî ocaklar›n›n soykütükleri diyebilece¤imiz flecere, icazetname, ziyaretname gibi orjinal belgeleri Alevî-
Alevî-Bektâfli Federasyonu Baflkan› Ali Balk›z
lerden toplamakla meflguller. Görünen o ki, Alevîlik ad›na “akademik” görünen çal›flmalar›n perde arkas› en az perde önü kadar karmafl›k. Peki bunca faaliyetin suyu nerden geliyor, nereye gidiyor, iflte bunu biraz düflünmek, özellikle Alevî belgeleri üzerine yap›lan çal›flmalar›n sonunun nereye gidebilece¤ini iyi hesaplamak gerekiyor.
Ergenekon’a bulaflan Alevîlik
gulad›¤› “yarg› ve ordudaki operasyonlar›n bir nedeni de Alevîleri temizlemek” söylemi, Ergenekon’u karfl›s›na alan kesimlerin Alevîleri de Ergenekon’un bir parças› olarak görmelerine neden oldu. TSK’da Fethullahç› yap›lanma karfl›s›nda bir Alevî yap›lanmas› oldu¤u konuflulmaya baflland›. Dava sürecinde asker kökenli san›klar›n say›lar›n›n ço¤almas›yla önce ordu içinde, daha sonra da yarg› içinde Alevî yap›lanmas› olup olmad›¤› tart›flmalar›n› gündeme geldi. Ergenekon davas›nda tutuklan›p serbest b›rak›ld›ktan sonra hakk›nda tekrar tutuklama karar› ç›kar›lan denizci yarbay Ali Tatar’›n intihar›ndan sonra cemevinde yap›lan cenaze töreniyle birlikte TSK’daki Alevîlerle ilgili haberler artt›. Soruflturma kapsam›nda Erzincan’da görülen davan›n bir numaral› san›¤› olan 3. Ordu Komutan› Sald›ray Berk’in de Alevî olmas› gündeme bomba gibi düfltü. Yarg› cephesinde ise Erzincan Cumhuriyet Baflsavc›s› ‹lhan Cihaner’in “Ergenekon terör örgütüne üye olmak” suçlamas›yla yarg›land›¤› dava, Cihaner’in Alevî olmas›yla iliflkilendirildi. Bu konuyla ilgili olarak uzun bir aradan sonra CHP ‹stanbul ‹l Baflkan› Berhan fiimflek’ten flimflek gibi sözler geldi: “AKP iktidar› etnik kimliklerinden ötürü Alevîleri d›fll›yor. Sald›ray Berk, ‹lhan Cihaner, Ali Tatar’›n kimli¤inden yola ç›k›ld›¤›nda, askerin, yarg›n›n içinde bir ‘Alevîsizlefltirme politikas›’ uyguland›¤›n› görüyoruz. Bir taraftan Alevî toplumuna gelenekleriyle beraber Alevî aç›l›m› ad› alt›nda bir uyutmaca yaparken, bir taraftan da askerî personel veya kamu personeli olan Alevîleri ay›klamaya bafllad›lar.” ‹flin ilginç yan›, Ergenekon’un Alevîlerin ifli mi oldu¤u, yoksa Alevîlere karfl› m› yap›ld›¤› anlafl›lamad›. Özellikle Alevî örgütlerinin yöneticilerinin tav›rlar› bu konuyu
Söz Tuncay Özkan’a gelmiflken, elbette 2008 y›l›nda bafllayan Ergenekon davas›ndan bahsetmek gerekiyor: Ergenekon konusu manfletlere ilk düfltü¤ü günlerde, meselenin Alevîlerle nas›l bir iliflkisi oldu¤u pek konuflulmuyordu. Ancak düzenleyicileri aras›nda Özkan’›n da bulundu¤u Cumhuriyet mitinglerinde meydanlar› dolduranlar›n büyük ço¤unlu¤unun Ergenekon davas› sürecinde sadece Alevî olanlar›n dinsel Alevîler oldu¤u kulaktan ku- kimliklerinin konuflulmas› ve özellikle Zaman, Yeni fiafak, la¤a söyleniyordu. Özkan’›n Vakit gibi gazetelerin ›srarla bu konuya vurgu yapmalar› Ergenekon davas›nda san›k olmas›yla, iflin bir ucunun Alevî- gözlerden kaçmad›. lere de¤mesi gecikmedi. Fakat yaflananlar, Alevîlerin Ergenekon’un nere- daha da bulan›klaflt›rd›. Örne¤in AABK’n›n sinde oldu¤unu bulan›klaflt›rd›kça bulan›k- ayl›k yay›n organ› Alevîlerin Sesi dergisinde yay›nlanan “Prof. Dr. ‹zzettin Do¤an Ergelaflt›rd›. Davan›n önemli san›klar›ndan Veli Kü- nekon’un Neresinde?” bafll›kl› bir yaz›da, çük’ün bilgisayar›nda bulunan ve Ergene- Do¤an baflta olmak üzere Ergenekon içinde kon’un tutuklu san›¤› Ümit O¤uztan taraf›n- Alevî yap›lanmalar›n olabilece¤inden dem dan haz›rland›¤› söylenen “13. Kabile” isim- vuruluyordu. Di¤er yandan, dava süresince li bir dosyada Alevîlerle ilgili akla gelmeye- ad› geçen isimlerin herhangi bir etnik kimlicek ifadelerin yer ald›¤› bas›na yans›d›. Yeni ¤i ya da siyasî kimli¤i konuflulmazken, safiafak’›n bir haberine göre, Ergenekon’un ç›- dece Alevî olanlar›n dinsel kimliklerinin kok›fl noktas›, Do¤u Perinçek ve arkadafllar›- nuflulmas› ve özellikle Zaman, Yeni fiafak, n›n cemevlerinde yapt›¤› toplant›lard›. Bir Vakit gibi gazetelerin ›srarla bu konuya vurbaflka haberde ise ‹brahim fiahin’in evinde gu yapmalar› gözlerden kaçmad›. T›pk› Türbulunan bir suikast listesinde ABF genel köne’nin çal›fltayda dillendirdi¤i darbecilik baflkanl›¤›n› yürüten Ali Balk›z ve suçlamalar› gibi, Ergenekon süreci de tüm PSAKD’nin eski genel baflkan› Kaz›m Alevîlere yönelmifl oldu. Referandum süreGenç’in adlar› yer al›yordu. Balk›z ve Genç, cinde baflbakan da benzer bir söylemi üstü davaya müdahil olarak kat›ld›. Özkan da ta- kapal› olarak meydanlara tafl›d›. Aç›l›m, aç›n›kl›k ettikleri için kendilerine teflekkür etti. lamadan çoktan kapanmaya bafllam›flt›. (devam› gelecek say›da) Ergenekon’da yarg›lananlara sahip ç›Feyzullah K›l›çzade kanlar›n Alevîlerle ilgili olarak ›srarla vur-
17
TOPHANE VAKASI: ‹KT‹DARIN GÖZÜYLE
Mahalle raconu, cemaat duyarl›l›¤› Tophane’de ne oldu, niye oldu? AKP kurmaylar›n›n ve medyas›n›n bin dereden su getirerek sald›rganlar› masumlaflt›rma çabas› malûm. Ama, nas›l bir iktidarla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu anlaman›n en sa¤lam yolu, o soruyu en ›l›ml›, en sureti haktan yana görünen temsilcilerine sormaktan geçiyor. Yasin Aktay, iktidar›n en “çelebi” isimlerinden, en yumuflak ekran yüzlerinden; solla dirsek temas› –Birikim’de yaz›lar› ç›kt›– olan bir akademisyen, Yeni fiafak yazar›, Siirt kökenli ve k›smen Tophaneli. Tophane vakas›n› konuflmak için daha uygun bir isim yok herhalde. Bir de Cengiz Çandar’›n yaz›s› var ki, iktibas etmemek olmaz. Aktay’›n Express’e söyledikleriyle Çandar’›n yaz›s› yaln›z Tophane vakas›n›n ve kentsel dönüflümün de¤ill, iktidardaki zihniyetin MR’› gibi.
Foto: fiaban Dayanan
Tophane’de bir cemaat örgütlenmesinden söz ediliyor. Nas›l bir cemaat bu, geçmifli ne zamana uzan›yor? Yasin Aktay: Mahallede tek bir cemaat söz konusu de¤il, irili ufakl› cemaatler var. Cemaatler ‘70’lerin sonlar›na kadar gençler üzerinde fazla etkili de¤il, genelde yafll›lar cemaati olarak kal›yorlar. Gençlerle tarikatlar aras›nda pek yo¤un bir iliflki olmuyor. Gençler, o y›llarda, ö¤renci hareketlerinin de etkisiyle MTTB, Ak›nc›lar gibi topluluklar›n etki alan›nda. Tayyip Erdo¤an’›n Kas›mpafla’s›n›n da içinde oldu¤u bir çevre ile Tophane’de Siirt’ten, Kars’tan, Erzincan’dan gelenler, resmî veya gayr›resmî hocalar›n da etkisiyle, semtteki ayyafllara, hapç›lara, uyuflturucu müptelâlar›na el at›yor ve bu kifliler yo¤un markajla bir bak›ma hayata kazand›r›l›yor. Konufltu¤umuz mahalleliler uyuflturucu kullan›c›lar›n›n ve sat›c›lar›n kovuldu¤undan bahsediliyordu, siz ikna edildiklerini söylüyorsunuz... Kovulanlar da oluyordur muhtemelen, ama as›l etkiyi dönüfltürmekle, yani propaganda, sahip ç›kma ve e¤itim yoluyla yap›yorlar. Oradaki cami, kahve ve sokak sosyalli¤i bir tür hayat boyu e¤itim ifllevi görüyor. Cemaatin hepsi tabii ki eski uyuflturucu ba¤›ml›lar›ndan oluflmuyor, ama bunlar› da içeren bir etki alan› oluflturuyorlar. Bir süre sonra bölge suç bata¤› olmaktan ç›k›yor. O
18
Yasin Aktay
zamana kadar, bölge tam bir suç bölgesi, geceleri sokaklar›ndan geçilemeyen bir halde. Temizli¤in ard›ndan, cemaatler semt sakinlerinden büyük sempati topluyor. Ayn› zamanda, tutunamayanlar için bir dayan›flma a¤› oluflturuyorlar. Öne ç›kan bir cemaat var m›? Kadirî tarikat› var. Tophane’de Kadirîler Yokuflu da vard›r. Tarikat›n kökü Osmanl› zamanlar›na kadar gidiyor. Onun d›fl›nda, formel olmayan, da¤›n›k çevreler vard›r, ama buna normal anlam›yla bir cemaat de-
mek do¤ru olmaz. Bu cemaat nas›l örgütleniyor? Camiye devam eden, sohbet halkas›na, pikni¤e uzanan gevflek bir iliflki a¤›yla birbirine ba¤l›lar. S›k› bir örgütlenme yok, sosyalizasyon var. Hiyerarflik bir iliflki de yok. Dindarca bir misyonerlik motivasyonuyla yap›yorlar bu ifli; iflin içine fedakârca yard›mlaflma da kat›yorlar tabii. Yard›m için gerekli kaynak nereden sa¤lan›yor? D›flar›dan bir kaynaklar› yok. Kaynaklar› habitus. Yani dinin kendi asgarî düsturlar›n›n takibi. Merkezî bir cemaat bütçeleri yok. Sonuçta, gücü yeten herkes fakirlere yard›m eder, zorda kalan kardefline borç verir. Bu sald›r›y› tarikat›n bir hareketi olarak m›, yoksa mahalle tepkisi olarak m› görmeliyiz? Tarikat›n bir karar organ› veya oda¤› yok. Mahalle ile cemaat iliflkileri iç içe geçmifl durumda, ama sadece bir cemaat de¤il, birçok cemaat... Bu durumda, bu eylem tamamen mahalle refleksi olarak anlafl›lmal›. Karar organ› olmayan bir tarikat›n bir mahalleye yerleflmesi, oray› örgütlemesi çok zor de¤il mi? Cemaat oraya çok planl› yerleflmifl de¤il. Olup bitenlerin sebebi de¤il, sonucudur bir bak›ma cemaat. Hiçbir plan yok, orada zaten hasbelkader yaflamaktayken kendili¤inden örgütleniyorlar. Belki 12 Eylül öncesi MTTB etkisiyle örgütlü yap›lar› var, ama 12 Eylül sonras› bu yap› örgütsüz bir “çevre”ye indirgeniyor. Geleneksel mahalle iliflkileri ile görece daha fazla say›lan insanlar›n daha otoriter davran›fllar› ön plana ç›k›yor, ama kesinlikle bir örgütsel yap›ya dönüflmüyor hiçbir zaman. Görebildi¤im kadar›yla, bu gençler kat› bir hiyerarfli ile bir bafla ba¤l› de¤iller, ama birbirlerini etkileyebiliyorlar. Mahalle raconu burada cemaat duyarl›l›¤›n›n önüne geçmifl kesinlikle. Olaydan bir hafta önce oradan geçerken beni görüp “hocam” diye bana dertlerini döken insanlar› biliyorum. Bir e¤lence merkezinden yükselen sesleri ve bunun mahallede nas›l katlan›lmaz hale geldi¤ini anlatmaya çal›fl›yorlard›. Saat gecenin 12’siydi, polis ça¤›rm›fllard›. Polis geldi, e¤lence merkezini uyard›, orada bekleyen mahalleli-
CENG‹Z ÇANDAR’DAN B‹R ‹Y‹, B‹R KÖTÜ HABER VAR
‹stanbul’u dönüfltürme hülyas› TOPHANE’de olanlara benzer olaylar bundan önce de olmufltu, bundan sonra da olacak. Tophane’yi mesken tutmufl Bitlis ve Siirt kökenli ve muhafazakâr yurttafllar›m›z, birkaç göbektir sahip oldu¤u “mahalleleri”nin elden önlenemez biçimde gitti¤ini farketmeye bafllam›fllar anlafl›lan. Yukar›dan Cihangir üzerinden, afla¤›dan Galataport projesi üzerinden s›k›flt›r›l›yorlar. Kemalist rejimin ona yeni bir de¤er katacak anlaml› tek bir çivi çakmay›p cezaland›rmak ve burnunu sürtmek istedi¤i görkemli ‹mparatorluklar baflkenti, tarihî ‹stanbul, SultanahmetSüleymaniye hatt› ve Haliç’in karfl›s›nda Galata-Beyo¤lu alan›nda tarihî dokusunu koruyarak yeniden canlan›yor. Ne ilginçtir ki, Beyo¤lu-Kas›mpaflal› bir Baflbakan’›n vizyonu, Beyo¤lu-Kas›mpaflal› bir ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkan› ve Kas›mpaflal› bir Beyo¤lu Belediye Baflkan›’n›n uygulamalar›yla. Üçü de Ak Partili! Galata Kulesi çevresindeki binalar›n restorasyonlar›yla bafllayan süreç, zorunlu (ve olumlu) olarak galerileri, kafeleri, lokantalar›, müzik-
holleri beraberinde getirdi. Bu geliflme, Galata’n›n kuzeybat› ucu Asmal›mescit’e s›çrad›. Çaresiz, Tarlabafl›’n›n öbür yan›na da atlayacak, bu restorasyon ve yaflam dinamizmi; Aynal›çeflme’yi içine al›p Kas›mpafla’ya dayanacak. ‹stanbul’un uluslararas› bir kimlikle, tarihî zemini üzerinde yeniden do¤uflunda Firuza¤aTophane aras›nda, flehrin Ankara iktidarlar› taraf›ndan terkedilmifl oldu¤u dönemde buraya yerleflen Bitlisli, Siirtli ahaliye, önüne geçilmez geliflmeye ayak uyduramadan yaflama hakk› kalm›yor. En eskisi 40-50 y›ll›k, ‹stanbul’un tarihî karakterine uymayan çirkin binalar ile “birkaç göbektir ‹stanbullu” olan Tophaneli ve Firuza¤al›lar›n “yaflam tarz›”, kafeler, galeriler ve yeni insan dokusuyla bozuldu. Bafl edemeyecekleri emlak fiyatlar›na karfl› koyamamak da, cabas›. Tarihî ‹stanbul’un bafl döndürücü metamorfozunda gözden kaç›r›lmamas› gereken bir olgu söz konusu. Galata, Asmal›mescit, Aynal›çeflme, Tarlabafl›, ‹stiklal Caddesi’nin iki yan›, Cihangir’i kapsayan ve önceki gün “Tophane’de galeri sald›r›lar›”na konu olan alan Be-
iktidar veya tahammül kavgalar›. Bu sald›r›n›n anl›k bir tepki olmad›¤›, haz›rl›kl› oldu¤u anlafl›l›yor. Yok, hiç haz›rl›¤a gerek yok. Tophane’yi bilmek lâz›m iflte burada. Ortak bir duyarl›l›kla, dayan›flma güdüsüyle, istedi¤in anda yirmi-otuz kifliyi hemen toparlayabildi¤in bir yer buras›. Sözü edilen rahats›zl›klar, öteden beri herkesin paylaflt›¤› bir rahats›zl›kt› zaten. Sald›rganlar›n demir sopalar›, biber gazlar› vard›... Onu bilemiyorum; ayr›ca, bunlar›n tedariki ne kadar zordur, bilmiyorum. Biber gaz› veya demir çubuk, sopa, tedariki zor fleyler de¤il san›r›m. Daha önce de 1 May›s olaylar›nda, IMF protestolar›nda Tophane’den geçen solcu eylemciler büyük bir fliddetle dövülmüfltü... Çok ilginç bir örnek verdiniz. Her iki olayda da protestocular polise tafl, molotof kokteyli ata ata Tophane’den geçerken, esnaf›n camlar›n› da indiriyorlard›. As›l o protesto biçimi çok tuhaft›. Tophane halk› ve özellikle bu gençler, ideolojik yap›lar› itibariyle protestocu solculardan çok daha fazla IMF karfl›t› bir tutuma sahipler. IMF’ye karfl› ç›karken esnaf›n dükkân›na sald›rman›n mant›¤› ne olabilir? Di¤er yerlerde kimse mukavemet etmedi bunlara, ama Tophane’de söz konusu profildeki insanlar karfl›lar›na ç›kt›. O insanlar o gün televizyonlara demeç verirken “IMF protesto edilecekse beraber edebiliriz, ama bizim iflyerlerimize niye sald›r›l›yor” diye seslenmifllerdi. Söylefli: Fevzican Abac›o¤lu
lere “tamam, uyar›m›z› yapt›k, bir daha Mesela, Tütün Deposu kendi alan› ile mayapmayacaklar” dedi. Sonra bana ertesi gün hallenin alan›n› ay›rd›, böylece mahalleliye ayn› fleyin olaca¤›na emin olduklar›n› söyle- sayg› gösterdi¤ini hissettirdi, ondan sonra diler. Nitekim ertesi gün, sanki uyar›lan fazla bir sorun ç›kmad›¤›n› san›yorum. kendisi de¤ilmifl gibi, o e¤lence merkezi ay- Bu toplant› mahalleli ile galeriler aras›nda n› hareketleri yine yapm›fl diye duydum. iletiflim kanallar›n›n uzun vadeli aç›lmas›Mahalleli bundan belediye baflkan›n› so- n›n bafllang›c› olabilir mi? rumlu tutuyor. AKP’li belediye baflkan› bu Tabii, neden olmas›n? Sergi aç›l›fllar›nda içki tür ruhsats›z oluflumlara göz yumuyormufl. servisi flart m›d›r? Bunu bir yaflam tarz› olaMahallelinin galerilerle iletiflim kurabile- rak flart kofltuklar›nda, mahalleliyi çekmeleri çok zor olur, çünkü dindar bir insan için ce¤i kanallar var m›? Var tabii. Ben daha önce galerilerle halk aras›nda köprü ol- Sergi aç›l›fllar›nda içki servisi flart m›d›r? Bunu bir yaflam mufltum. Bu olaydan sonra da tarz› olarak flart kofltuklar›nda, mahalleliyi çekmeleri çok bir toplant› yapaca¤›z beraber. zor olur. Bu kitlelere aç›l›m önemseniyorsa, bir ayar Sonuna kadar kavga edilmez, çekmek gerekli. diyalog zorunlu. Bu kavgadan sonra diyalo¤un oluflmas› önemli; aksi takdirde, iflin husumete dönü- içkili ortamda bulunmak rahats›zl›k vericiflüp yaflam tarzlar› mevzuu olmaktan ziyade dir. Bunu “içki içmelerine müdahale edilir” iki afliret aras›ndaki dava haline gelmesi söz veya insanlar›n içki içmelerini sorun ediyorlar anlam›nda söylemiyorum, ama bu kitlekonusu olabilir. Mahalleli ile galeriler aras›nda iletiflimin lere aç›l›m önemseniyorsa bir ayar çekmek kurulmas› bir arada sorunsuz yaflanmas›n› gerekli olur. Sald›r›y› nas›l tan›ml›yorsunuz, tepki mi, sa¤layabilir mi? Kahvenin dibinde, mahallenin ortas›nda, direnifl mi, mahalle bask›s› m›? aç›l›fllarda oran›n yaflam tarz›na alabildi¤ine Tepki. Bir patlama bekleniyordu. yabanc› görüntüler veriliyor. Bölge içkiye Sonuç olarak, ciddi biçimde sald›r›ya u¤rayabanc› de¤il, ama içkiyle birlikte sarmafl m›fl bir grup insan var. Durumu hafife aladolafl k›z-erkek görüntüleri köy kahvesin- rak de¤erlendirmifl olmuyor musunuz? den hallice bir ortam›n dibinde sergileniyor. Beyo¤lu karakolunda birkaç saat durursaBunun tepki çekece¤ini ortam› görür gör- n›z, böyle birkaç vakaya flahit olursunuz. mez hissetmifltim. Birlikte yaflama flanslar› Olaya bu hava verilmeseydi, öylesine adi bir tabii ki var. Asl›nda, galeriler bir-iki düzen- olay olarak geçifltirilebilirdi. Beyo¤lu karakoluna veya ‹lkyard›m Hastanesi’ne her gün leme yaparsa hiçbir sorun olmaz. bafl› kafl› yar›lm›fl bir sürü vaka yans›r. SeBir-iki düzenleme nedir? Valla onun prati¤i üzerinde çal›flmak lâz›m. bepleri böylesi olaylard›r, insanlar›n basit
yo¤lu ilçesi. Bitlis ve Siirt kökenli muhafazakâr mahalle sakinlerini sald›rganlaflt›ran geliflmeler, Ak Partili Beyo¤lu Belediyesi’nin tasar›m›n›n sonucu. Galataport, Beyo¤lu ilçesine dahil Kas›mpaflal› ve Ak Parti’li Baflbakan’›n bütün o bölge üzerinden ‹stanbul’u dönüfltürme hülyas›yla ilgili. Ortada müthifl bir paradoks söz konusu. “Yaflam tarz›m›za tecavüz” flikâyetiyle, Tophane olay›ndan iktidar partisine karfl› kampanya yürütmek niyetinde olan kesimlerin sözünü etti¤i “yaflam tarz›”n› Ak Parti yönetimleri geniflletiyor. Tophane’deki Bitlis ve Siirtli ‹stanbullara “kötü haberim” var. Kendilerinin anlad›¤› ve tan›mlad›¤› “yaflam tarzlar›”n› Tophane’de koruyamazlar. Kaybettiler. Muhafazakâr yaflam tarzlar›n›, “galeriler savafl›” ile koruyamazlar. Birçok nedenin yan›s›ra, Ak Parti, onlardan farkl› bir “Pera tasavvuru”na sahip çünkü. Sald›r›ya hedef olan galeriler çevresinde oluflan koalisyonun içinde yer alan “zihin kimyas› bozuklar” için ise bir “iyi haberim” var: ‹stanbul’u ve Türkiye’yi kavrad›klar›, ideolojinin yerine sosyolojiyi ikame ettikleri takdirde, “yaflam tarzlar›”n›n Ak Parti iktidar› taraf›ndan koruma alt›nda bulundu¤unu göreceklerdir. Referans / Hürriyet, 24 Eylül 2010
19
TOPHANE VAKASI: SOL MUHALEFET NASIL BAKMALI?
Tophane ne yana düfler? Tophane mukimlerinin semtte yer alan sanat galerilerinden ikisini bas›p toplu aç›l›fl için orada bulunanlar› tartaklamas›n›n üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti. Olay oldu ve Pandora’n›n kutusundakiler seyirlik dünyam›z›n üzerine saç›ld›; kutu aç›l›r aç›lmaz farkl› mahfillerden her nevi analiz ortal›¤› kaplad›. Taraflar›n aç›klamalar›, yetkililerin mahalle ziyaretleri, resmî demeçler, onlarca mecrada ifade edilen her meflrepten yorum derken gündem sakinledi gibi. Peki, elimizde ne kald›? Retorik bir soru de¤il bu. Tam tersine, kent ve mekân tart›flmalar› ba¤lam›nda bir anda parlay›vermifl bir toplumsal olaya dair yap›lan analizlerin kentsel muhalefet için alan aç›c› bir tart›flmaya nas›l dönüfltürülebilece¤i kayg›s›yla sorulmufl bir soru. Dolay›s›yla, esasen bu alana dönük ifade edilen argümanlar›n içinden geçen bir tart›flmaya iflaret ediyor. Bu tart›flman›n ufkunda ise hiç flüphesiz bir baflka kadim soru yer al›yor: Ne yapmal›? Bu soruya tatminkâr bir yan›t üretmenin kolay olmad›¤›n› kabul ederek olay ertesinde ortaya ç›kan yorumlara bir bakal›m. lk tepkiler, hiç de flafl›rt›c› olmayan bir biçimde, ülke gündemini uzunca süredir k›skac›na alm›fl olan iki düflman kardeflten geldi. Tepki vermekteki çevikli¤iyle ken-
‹
Tophaneli “delikanl›lar” IMF protestocusu solcu av›nda
20
disine duyulan hayranl›¤› bir kat daha art›ran Bedri Baykam, hayat›n dehlizlerini anlamaktan aciz oldu¤unu düflündü¤ü “seyirci”nin önüne Mad›mak prizmas›n› koymakta gecikmedi. Hakikati buradan göreceksiniz! Referandum henüz yeni bitmiflti, “mahalle bask›s›” tart›flmalar› capcanl› haf›zalardayd› ve tabii ki bu türden bir aç›klama son derece ikna ediciydi. Üzerinde rahatça hareket etti¤i Tart›flma zeminine muar›z› taraf›ndan flevkle ça¤r›lan “di¤er” kamp ise gelen pas› de¤erlendirmeden edemezdi. En rafine ve nüansl› olan›ndan en kaba saba olan›na bu kamptaki argümanlar›n ortak noktas›, vakay› “milletimizin de¤erleri” zaviyesinden görmeleriydi. Öncekilere nazaran özgüvenleri daha fazlayd› elbette, hakikat bu sefer ço¤unlu¤un elindeydi! Ortaya ç›kan tepkinin o ya da bu nedenle incinen de¤erlerin yaratt›¤› sars›nt›yla gerçekleflti¤ini anlatmaya çal›fl›yorlard›, daha do¤rusu, bunun böyle olmak zorunda oldu¤unu vaaz ediyorlard›. Olay tabii ki üzücüydü, ama münferitti, anlat›ld›¤› gibi toplu bir eylem de¤il, üçbefl kiflinin ifliydi. Zira olay›n yap›sal bir yönü olmad›¤›n›n alt›n› çizen baflbakan›m›z “mahalle bask›s› zinhar yoktur” ayar›n› yapmakta gecikmedi. Daha detayl› analizlere soyunan
tart›flma programlar›n›n gediklisi “Müslüman demokrat” ayd›nlar›n en cevvalleri ise, sosyoloji biliminin gücü ad›na, kentsel dönüflüm ve d›fllanmadan, Tophane’nin bu süreçler içinde nas›l peyderpey ötelendi¤inden dem vuruyorlard›. Esas›nda yaln›zca bu yönüyle de¤erlendirildi¤inde tart›flma bizler aç›s›ndan anlaml› bir yere vard› denebilir. Kentsel alan›n ve de ‹stanbul’un geçirmekte oldu¤u dönüflümün sonuçlar›na dikkat çekmek için mücadele eden onlarca insan›n, Bafl›büyük’ün, Ayazma’n›n ya da Tarlabafl›’n›n y›llarca u¤rafl›p da beceremedi¤ini tek bir vaka bir seferde yapt›. Birkaç gün içinde kamuoyu denen o üstü örtülü tribünün büyükçe bir kesimi mutenalaflma, dönüflüm, marjinalleflme vb. kavramlara aflina hale geldi. Hiç flüphesiz toplumsal muhalefetin farkl› kesimleri bu tart›flmalardan haberdard›, Tophane’de yaflanan olaylar›n kentsel dinamiklerle olan ba¤›na iflaret etmifllerdi de. Ancak, bu kez tart›flman›n boyutlar› bu kesimleri de aflan bir hal ald›. “Düflman kardefller” de dahil siyasal yelpazenin hiçbir parças›, tart›flmay› kentsel ba¤lama öyle ya da böyle gönderme yapmadan tart›flmaz olmufltu. Peki bu kadar› yeter mi? Ya da flöyle soral›m: Tophane’de yaflanan fliddet vakas›n›n gerisinde yatan nedenleri, içki, sark›nt›l›k, delikanl›l›k türünden kültürel ö¤eler üzerinden de¤il de, Tophane’ye de tesir etti¤inde ortaklaflt›¤›m›z daha kapsay›c› kentsel dinamikler ve çat›flma düzlemleri ekseninde tart›flmak, tek bafl›na kentsel alanda sürdürülen müca-
deleyi bir üst seviyeye tafl›maya yeter mi? s›rt›n› s›vazl›yor, Tophanelilere de “ama bu Esasen solun muhatap oldu¤u bir soru bu el- sefer abartt›n›z” diyordu. Mahallenin ifl bilir bette. Dolay›s›yla, bafllarken de imâ etti¤imiz akil adamlar› mesaj› alm›fl, gençleri sakinleflgibi, kendini öyle ya da böyle solda tan›mla- tirmiflti. Buna mukabil galericiler de “buran›n yanlara yöneltilmifl bir soru. O yüzden düfl- nas›l bir yer oldu¤unu zaten biliyoruz, ona man kardeflleri flimdilik unutal›m ve tart›fl- göre davranmal›, mahalleliyle diyalog kanalmalar›n bu cenaha do¤ru aç›lan uçlar›na bak- lar› aramal›y›z” hatt›na girmiflti. Önemsedi¤imiz için soral›m: Sol/muhalif politika aç›s›nmaya çal›flal›m. fiematikleflme riskini göze alarak söyler- dan böyle bir yolun iler tutar taraf› var m›? sek, sol/muhalif mahfillerde Tophane ard›n- “Onlar”la “bizler”in devlet üçlüsünün babadan tak›n›lan tav›r iki ayr› formda tezahür et- can bak›fllar› alt›nda bar›fl çubu¤u tüttürerek ti denebilir. Bu formlar› biraz daha görünür sükûta ermeleri muhalif politika m›? Yoksa k›labilmek için bir dostumuzun dolafl›ma Pax Ottomana’n›n 2010 Kültür Baflkenti musoktu¤u ikilikten faydalanal›m. Yaflar Adana- adili böyle bir fley mi? Her kesimin bir di¤el›, Mutlu Kent isimli internet blog’unda olay riyle “huzur” içinde yaflad›¤› genellefltirilmifl ertesinde yazd›¤› yorumda Tophanelilerin mahalle modeli ya da çokkültürcülü¤e bu kentsel dinamikler neticesinde maruz kald›¤› “yap›sal fliddet”i Solun elinde kalan: AKP’nin nas›l olup da bir yandan galeri aç›l›fl›nda yaflanan “do¤neoliberal kentsel yeniden yap›lanmay› sürdürürken bir rudan fliddet”le yan yana konu etmifl ve hakl› olarak ikincisinin yandan da bu yap›lanman›n en do¤rudan ma¤duru kesimleri birinciyi görünmez k›lma tehli- peflinden sürüklemeye devam edebildi¤ine flafl›rmak. kesi oldu¤una iflaret etmiflti. Burada tarif etmeye çal›flt›¤›m›z iki farkl› tav›r topraklardan yap›lm›fl güzide bir katk›. Çubu¤u di¤er yana büken geniflçe bir sol da sanki Yaflar’›n ortaya koydu¤u ikilik üzerinden anlafl›labilir, zira çubu¤un ne tarafa kesim ise, biraz da olay›n göbe¤inde yer alan camiadan olmaman›n sa¤lad›¤› mesafelilikle büküldü¤ü, tak›n›lan tavr› da belirledi. Nitekim, olay›n en do¤rudan ma¤durlar› “yap›sal fliddet”in tezahürlerinin pefline düflolan sanatç›lar ve galericiler cephesinde üreti- tü. Ana ak›m medyan›n dahi Tophane’nin orlen sözün ana aks›n›n da mutenalaflma bahsi tas›nda yer ald›¤› kentsel ba¤lam› didik didik oldu¤u k›sa zamanda görüldü. Tonlar› farkl› etti¤i bir ortamda, sol da hiç gecikmeden maolsa da yap›lan aç›klamalarda, mutenalaflma halleli tepkisinin s›n›fsal veçhelerine dikkat argümanlar›yla bir didiflme vard›. Tespit dü- kesildi. Tepkiyi ortaya ç›karan süreci mutenazeyinde kimsenin durumu inkâr etti¤i yoktu laflma olarak adland›rd›ktan hemen sonra, elbette, ancak özne konusunda bir isteksizlik galerilerin bu süreçteki konumunu ve rolünü mevzubahisti. Tophane’nin üç yandan gelen tespit etti. Cihangir’de ya da Galata’da hâlihabir tazyik alt›nda ezildi¤ini, burada yaflayan z›rda sonuna varm›fl olan dönüflümün Topinsanlar›n da bu durumun s›k›nt›s›n› günbe- hane sakinlerini nas›l k›sk›vrak yakalad›¤›n› gün tecrübe ettiklerini herkes teslim ediyor- anlat›p sakinlerin bu süreci ancak gündelik du. Di¤er taraftan, galeri sahiplerinden baz›- hayatlar›nda karfl›laflt›klar› kifliler, mekânlar lar› kentte yaflanan pahal›laflmadan, kendile- vs. üzerinden adland›rabildi¤i, dolay›s›yla da rini de mekân de¤ifltirmeye iten ekonomik s›n›fsal tepkinin buralara yöneldi¤i yorumusüreçlerden ma¤dur olduklar›n› defalarca di- nu ekledi. Ne var ki, istisnalar ve nüansl› yorumlar le getirdiler, kap›lar›n› açt›klar› ifllerin önemli bir k›sm›n›n kavramsal düzeyde bu süreçler- bir kenara, neredeyse sald›rganlar›n s›rtlar›n› le bo¤ufltu¤unu da eklemeyi ihmal etmeden. s›vazlayan bir ton kendini hissettiriyordu kiNe var ki bafllar›na niçin böyle bir fleyin geldi- mi yorumlarda. Proletarya –tamam, s›n›f bi¤ine bir türlü anlam veremiyorlard›. Kendile- lincine henüz pek de vak›f de¤ildi ama– burri kurumsal yap›lara mesafe almay› tercih et- juvaziye karfl› kahramanca siper savafl› verimifl, sermayenin büyü¤ünden her zaman yordu sanki. Sonunda kendisini cendere aluzak kalm›fl, üstelik ifllerinde de bu mesele- t›nda tutan iktidar partisi ve onun belediye lerle u¤raflmam›fllar m›yd›? Öyleyse niçin ol- yönetimine isyan bayra¤›n› açm›fl ve ilk tepkimaktayd› tüm bunlar? Ama iflte ne yaz›k ki, sini sanat camias› üzerinde görünür k›lm›flt›. kiflilerin niyetlerinden bir düzeyde azade bir Madun nihayet sesine kavuflmufltu! Polisten süreçti yaflanan. Belki ekonomik sermayele- kaçan göstericiler ölesiye dövüldüklerinde riyle de¤il ama, kültürel sermayeleriyle orada akla gelmeyen “s›n›fsal tepki” kart›, söz koolmay› tercih edenler mutenalaflma sürecini nusu olan sanatç›lar gibi zaten kolayca harcatetiklemifllerdi. Mesele niyet meselesi de¤ildi, nabilen bir camia olunca, hemen masaya konsosyolojik tespit de her zaman ifle yaram›yor- mufltu. Elbette ki kimse Tophanelilerin bugünden yar›na dönüflüm karfl›t› kampanyaladu. ‹lk flaflk›nl›k at›l›r at›lmaz ortaya “peki ra giriflece¤ini söylemiyordu, fakat ortaya kobundan sonra ne olacak?” sorusu düfltü. Top- nan yorumlarda gizliden gizliye bir memnuhane’de kalmaya devam edilecekse, ki bu ko- niyet tebessümü de hissedilmiyor de¤ildi. Ama iflte, ne kentsel ne de s›n›fsal mücanuda bir uzlaflma oldu¤u anlafl›l›yor, mahallelilerle nas›l bir iliflki tutturulacakt›? Tam da dele böyle bir otomatizmi kald›r›r nitelikte. bu noktada, bafllayan özelefltiri sürecine dev- Toplumsal gerçekli¤in içinde vuku buldu¤u let erkân›n›n mahalle ç›karmas› eklendi. Ba- nesnel/yap›sal dinamikler ile o dinamikler kan-vali-belediye baflkan› üçlüsü, ellerinde çi- neticesinde ortaya ç›kan tepkilerin dönüfltükolatalar›yla bar›fl turlar› atarken galericilerin rücü bir karaktere büründürülmesi aras›nda
kocaman bir aç› var ve bu aç› tam da politik mücadelenin yürütüldü¤ü bofllu¤u ifade ediyor. Baflka bir deyiflle, solun mücadele alan› tam da bu bofllu¤un kendisini anlamland›rabilmeye dair. Ancak, b›rak›n solun bu en basit tan›m›n› ak›lda tutmay› ya da ekonomik ve siyasal kerteler aras›ndaki iliflkiye dair teorik analizler s›ralamay›, en pratik düzeyde bile, kendimizi ortaya ç›kan tepkinin kolayc›l›¤›na b›rakt›¤›m›zda bugünden yar›na bir ad›m atamaz hale geliyoruz. Solun elinde kalan ise, AKP’nin nas›l olup da bir yandan bizzat yürütücüsü oldu¤u neoliberal kentsel yeniden yap›lanmay› sürdürürken bir yandan da bu yeniden yap›lanman›n en do¤rudan ma¤duru kesimleri peflinden sürüklemeye devam edebildi¤ine flafl›rmak oluyor. Ya da daha kötüsü, AKP’nin baflar›l› hegemonya projesinin kendi iç çeliflkilerinden ötürü günün birinde sonlanaca¤›n›, geride b›rakaca¤› s›n›fsal huzursuzlu¤un da akabinde sol taraf›ndan sahiplenilece¤ini ve hedefine yönlendirilece¤ini hayal etmek oluyor. Bir ç›rp›da üzerinden atlanamayacak bir bahis elbet bu. Bu “stratejik hayal”in uzunca bir tarihi var. Ancak tart›flmam›z ba¤lam›nda akut bir soruna da iflaret ediyor. Zira siyasal dolay›m› bu derece önemsizlefltiren, kentsel çat›flma dinamikleri sonucu ortaya ç›kan tepkinin kendili¤indenli¤ini izlemekle yetinen bu türden bir yaklafl›m, söz konusu yerelliklerin kendi içindeki iktidar iliflkilerinin daha üst ölçeklerdeki iktidar iliflkileriyle nas›l eklemlendi¤ini de kavrayamayacak. Dolay›s›yla, tam da bu iliflkilerin orta yerine, mahalle denip do¤allaflt›r›larak geçilen o “muhayyel birli¤in” içine kamas›n› sokup oray› ayr›flt›ramayacak. Daha somut bir ifadeyle söylersek, Tophane örne¤inde, ortaya ç›kan faflizan taban tepkisiyle akil mahalle ileri gelenlerinin (ço¤u kez birbiriyle örtüflen büyükçe mülk sahipleri, cemaat önderleri ve eski abiler) ve AKP kadrolar›n›n nas›l yan yana durabildi¤ini anlamaktan aciz kalacak. Bu türden taban tepkilerinin paradoksal biçimde mutenalaflma süreçlerini nas›l ivmelendirebildi¤ini, bu olurken de ortaya ç›kan tepkinin tam da tepkiyi do¤uran dinamiklerce harca tekrar kat›labildi¤ini flaflk›nl›kla izleyecek. fiüphesiz bu türden savrulmalar›n en önde gelen sebebi, solun bu tabloda eksik olmas›. Kitlelerin afla¤›dan seslerini hayk›rd›klar› bir siyasal ortam olmay›nca, kitlelere seslenmeye namzet adaylar›n savrulmalar› da mümkün oluyor. O nedenle “ne yapmal›?” sorusuna yan›t üretmeye çal›fl›rken hepimiz zorlan›yoruz. Ama hiç olmazsa bir bafllang›ç noktas› olarak kendi d›fl›m›zdaki güçlere bel ba¤lamamakla ifle koyulabiliriz. Solun gücünün ancak afla¤›dakilerin hareketiyle varoldu¤unu temel ilke olarak önüne koyan bir bafllang›ç olacakt›r bu. Uza¤›na düfltü¤ümüz “onlar”›n aras›nda yürümeyi göze alan, ama bunun da zaman alaca¤›n› bilen bir bafllang›ç. Belki tutkulu, ama sakin; aceleci, ama özgüvenli bir tav›rla yeralt› kaz›lar›na bafllamakt›r yap›lmas› gereken. Saflarda sanatç›lar›n da oldu¤u kaz›lar! F›rat Genç
21
mahkûm etmeleri beklenemezdi”.5 Zaten beklenebilseydi, bu ülkede kad›nlar› hedef alan pek çok suç aile üyeleri taraf›ndan ifllenmeye devam etmezdi. Baflvurucu ve annesinin flikâyetlerinden vazgeçmelerinin ard›ndaki neden flüphe uyand›r›rd›; o ailenin erke¤inin kendilerine yapabileceklerinden duyduklar› korku yüzünden vazgeçiyor olabilecekleri üzerinde durulurdu. Ama bunlar› bekleyemezdik. Bizim bekleyebilece¤imiz, gazetelerin üçüncü sayfalar›nda kad›n cinayetlerinin haberlerini görmek ve öldürülen kad›nlar›n katillerine tahrik indirimlerinin uygulanmas›yd›. Ümraniye’deki çöplük patlamas›nda dokuz yak›n›n› kaybeden bir baflvurucunun açt›¤› Önery›ld›z-Türkiye davas›nda yap›lan savunma da, devlet yetkililerinin vatandafllar›n› ma¤dur etmemek için nas›l incelikli düflünebildi¤inin baflka bir örne¤i. Bu davada yetkililerin patlama tehlikesini bilmelerine ra¤men tedbir almam›fl olduklar› yönündeki iddialar, bu yetkililerin “binlerce kifliyi hiçbir insanî kayg› gözetmeden h›zla evlerinden ç›karmam›fl olduklaTÜRK‹YE’N‹N A‹HM SAVUNMALARI VE YAPISAL ADALETS‹ZL‹K r›” için suçland›klar› iddias›yla bertaraf edilmeye çal›fl›lm›flt›.6 Üstelik savunmaya göre baflvurucu, “mevcut risklere ra¤men bir çöplü¤ün yak›n›nda ev yapmay› bilerek terBak›r Ça¤lar A‹HM nezdinde Türkiye avukatl›¤›ndan istifa ederken durumu özetlemiflti: cih etmifl” ve ruhsats›z bir ev infla “Türkiye savunulamaz.” En temel insan hakk› ihlâllerini savunmaya kalk›nca, ortaya etmekle kanunlara ayk›r› hareket ucube metinler, dehfletengiz ak›l yürütmeler, hukukun iptaline yönelik talepler ç›k›yor etmiflti.7 çünkü. Ama devletin bu ç›plak refleksi, vatandafl›n –ve hukuk ö¤rencilerinin– Pafla ve Erkan Erol-Türkiye daortalamas›n› da gösteriyor bizlere. Anayasa referandumunun ard›ndan, memleketteki vas›nda yap›lan savunmada ise, bu hukuk tart›flmalar›na bir de “d›fltan görüntü” üzerinden bakal›m... kez kendi tercihleriyle bir tehlikeyi göze alanlar›n de¤il, karakollar›n güiliflkin bu davada, baflvurucunun güvenlik p›lan savunmada, devlet görevlilerinin mut- venli¤i için döflenen may›nlar›n yan›bafl›nda güçlerinin tecavüzüne u¤rad›¤› yönündeki laka konuflturacak kadar iyi iflkence etti¤i yaflamak zorunda b›rak›lanlar›n sorumluiddialar, devletin tecavüz ma¤durlar›na ne- anlam›na gelebilecek sözler edilmiflti. ‹leri luklar› hat›rlat›l›r. Otlatt›¤› koyunlardan biryi lây›k gördü¤ünü aç›kça ortaya koyan bu sürülen iddialar›n kesin olarak kan›tlanama- kaç› may›n döflenmeden önce otlak olarak d›¤› yönünde bir savunma yapmak istenir- kullan›lan araziye kaç›nca, dokuz yafl›ndaki sözlerle inkâr edilmeye çal›fl›lm›flt›. Biz, Türkiye devletinin A‹HM önündeki ken, “kendisi gerçekten iflkenceye tâbi tutul- Erkan arkadafllar›yla birlikte may›nl› arazisavunmalar›n› Hrant Dink-Türkiye davas›y- mufl ise neden bir ikrarda bulunmad›¤›n› ye girmifltir. Erkan, yerde gördü¤ü bir metaanlamak zor” denmiflti.4 la konuflmaya bafllad›k. Bir süre önce haberli ç›karmaya çal›fl›rken may›n patlam›fl ve aldar oldu¤umuz bu savunma, süregiGeçen y›l gündemde d›¤› yara baca¤›n›n dizinden afla¤›s›n›n keden adaletsizli¤i olanca ars›zl›¤›yepey yer iflgal eden aile silmesine neden olmufltur. Erkan’›n yaflama la bir kez daha karfl›m›za ç›kariçi fliddete iliflkin hakk›n›n ihlâl edildi¤i iddias›na karfl› yap›d›: Devlet, Hrant Dink’i neoOpuz-Türkiye dava- lan savunmaya göre, may›nlar bütün köylüNazilerle k›yaslad›, Hrant s›nda ise, devlet lerin gözleri önünde döflenmifl, may›nl› alan Dink’in mahkûmiyetine sekurumlar›n›n ha- iki s›ra telle çevrilmifl, yirmi metre aral›klarbep olan sözlerinin nefret reketsizli¤i, bafl- la uyar› levhalar› yerlefltirilmifl ve köylüler söylemi oldu¤unu iddia etvurucu ve annesi hem yaz›l› hem de sözlü olarak uyar›lm›flti.2 Fakat Arat Dink’in deflikâyetlerini geri lard›r. Üstelik “ebeveynlerin küçük çocuklaalm›fllarken yetki- r›na nezaret etme yükümlülükleri bulundi¤i gibi, bunda flafl›lalilerin kovufltur- maktad›r”.8 Fakat Erkan’›n babas› Pafla Erol, cak bir fley yoktu, devlet maya devam etme- may›n döflenmifl bu arazide hayvanlar›n› otbu savunmayla kendine lerinin aile yaflam›na latmaya devam ederek kendisine düflen soyak›flan› yapm›flt›.3 Devsayg› hakk›n› ihlâl et- rumluluklar› yerine getirmemifltir.9 Bu salet, her zaman yapt›¤›n› mek anlam›na gelece¤i vunmaya göre, Erkan’›n baca¤›n› kaybetmeyapm›flt›, t›pk› Ayd›n-Türöne sürülerek hakl› ç›kar- sinin, köyün otla¤›n›n bir anda may›nla dökiye davas›nda yapt›¤› gibi. t›lmaya çal›fl›lm›flt›. Sa- flenmifl olmas›yla bir ilgisi yoktur; çocuklar Gün geçmiyor ki bu ülkede vunmaya göre, “yetkili- ve koyunlar›n aflabildikleri dikenli tellerin yaflayan veya bu ülkeye yolu düflmüfl lerden, baflvurucu ile may›nl› alana girifli engellemede yetersiz birileri fliddete, ›rkç›l›¤a, cinsiyetçieflini ay›rmalar› ve kalmas›yla da ilgisi yoktur. Varsa bile, buli¤e, ayr›mc›l›¤›n envai çeflidine bir aile olarak bir- nun tek müsebbibi, sorumluluklar›n› yerine maruz kalmas›n. Yine hepilikte yaflarken efli getirmeyen Pafla Erol’dur. mizin bildi¤i gibi, bu adaletaflvurucunun tecavüz iddias›, baflvurucunun bu sözde olaydan k›sa bir süre sonra evlenmesine ve hamile kalmas›na engel olmam›flt›r. Hükümete göre, baflvurucunun iddia etti¤i bu sars›c› deneyimden hemen sonra evlenme karar› vermesi ve cinsel faaliyette bulunabilmesi, bir tecavüz ma¤durunun davran›fllar›yla pek ba¤daflabilecek bir durum de¤ildir. Kültürel bak›mdan ayn› derecede flafl›rt›c› olan bir olay da, baflvurucunun sözde bekaretini kaybetmesinin, evlenmesine herhangi bir engel oluflturmam›fl olmas›d›r.”1 Bu sözler, Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nde (A‹HM) görülen Ayd›n-Türkiye davas›nda devletin yapt›¤› savunmadan. Gözalt›nda tecavüz iddialar›na
“B
sizliklerin pek ço¤una devletin eylemleri ya da eylemsizlikleri neden oluyor. Buradan bak›nca, yaln›zca bu iki davada de¤il, fakat A‹HM önüne gelen birçok davada yap›lan savunmalar, devletin her zaman yap›p ettiklerinin ard›ndaki zihniyetin teflhir edildi¤i ve kay›tlara geçirildi¤i alanlara dönüflüyor. Mesela, Zeki Aksoy’un Filistin ask›s›nda gördü¤ü iflkence sonucunda iki kolunun felç oldu¤unun iddia edildi¤i Aksoy-Türkiye davas› için ya-
‹llüstrasyonlar: Cemil Cahit Yavuz
Devletin ç›plak refleksi
22
Mahkeme tutanaklar›ndan final k⤛tlar›na
hali: Devletin savunmas›nda Hrant Dink’in sözlerinin nefret söylemi oluflturdu¤u ileri sürülerek bu tür söylemlerin ifade özgürlü¤ü kapsam›nda korunamayaca¤› söyleniyor;11 ö¤rencilerin yan›tlar›nda Hrant Dink’in Türkleri hedef alan ›rkç› sözlerle ifade özgürlü¤ü hakk›n› ihlâl etti¤i iddia ediliyor. Ne yaz›k ki devletin savunmas› ve ö¤rencilerin yan›tlar› aras›ndaki bu örtüflme bir tesadüf de¤ildir; y›llara yay›lm›fl sistematik bir eme¤in ürünüdür. Arat Dink’in devlet tarifini hat›rlayacak olursak, “yasamay›, yürütmeyi, yarg›y› al›n, bunlara bir de ‘devlet güdümlü medya’ ve ‘devlet güdümlü sivil toplum kurulufllar›’n› ekleyin, bütün bunlar› al›p boynumuza beflibiryerde yapan egemen ideolojiyi de unutmay›n”, iflte bunlar›n hepsinin y›llarca ortaklafla yürüttükleri çal›flman›n sonuçlar›, devletin savunmas›nda ve ö¤rencilerin k⤛tlar›nda zuhur etmifltir. Böyle alt› koldan sistematik bir çaba karfl›s›nda bilirkiflinin ak-
A‹HM’de uzun y›llar yarg›ç olarak görev yapm›fl olan R›za Türmen, Milliyet’teki yaz›s›nda devletin Hrant Dink davas›ndaki savunmas›n›n birtak›m yap›sal sorunlar› ortaya koydu¤una dikkat çekmifl.10 Elbette bu savunmalar, D›fliflleri Bakanl›¤›’n›n hem nicelik hem de nitelik itibar›yla yetersiz olan personelince kaleme al›nd›klar› için böyle çalakalem yaz›lm›fl olabilirler. Ama meseleye iyi savunma yapamamak noktas›ndan de¤il de, devleti bu savunmalar› haz›rlamak durumunda b›rakan hak ihlâlleri ve bunlar›n ard›ndaki zihniyet üzerinden bakacak olursak, savunmalar›n daha profesyonel bir bürokrasi içerisinde haz›rlanmas›ndan çok daha fazlas›na ihtiyaç oldu¤u aç›k. Çünkü yukar›da örneklenen kararlara hâkim olan fikirler, bir tarihi ve gelece¤i olan kanl› canl› fikirler. Yafl›yor, yay›l›yor, nüfuz edebildikleri her bir zihinle birlikte daha da güçleniyorlar. Bu fikirlerin kayna¤› ve/veya teflvikçisi devlet olunca da, baflka bütün düflüncelerin üzerinde hâkimiyet kurabiliyorlar. Mesela ilk derece mah- Hrant Dink’i TCK’n›n 301. maddesinden mahkûm eden karar kemesinin Hrant Dink’i gerekçesi, k⤛t üzerinde donup kalm›yor. ‹nsan Haklar› TCK’n›n 301. maddesinden mahkûm eden karar gerekçesi, Hukuku dersini alan hukuk ö¤rencilerinin s›nav k⤛tlar›nda bir adaletsizli¤in kelimelere verdikleri yan›tlar›n gerekçelerinde de karfl›m›za ç›k›yor. dökülmüfl hali olarak k⤛t üzerinde donup kalm›yor. ‹nsan Haklar› si yöndeki görüflü k›ymetsizleflir; Hrant Hukuku dersini alan hukuk ö¤rencilerinin Dink’in ifade özgürlü¤ü kapsam›nda koruns›nav k⤛tlar›nda verdikleri yan›tlar›n ge- mas› gerekip gerekmedi¤i tart›fl›lan sözlerirekçelerinde de karfl›m›za ç›k›yor. “Türk nin bir parças› oldu¤u yaz› dizisi boyunca ulusunun flehitlerinin kan›na duydu¤u say- meram›n› anlatmak için harcad›¤› emek k›yg›” diyor baz› ö¤renciler, Türkiye’de do¤up metsizleflir; tabii Dink’in hayat›n› hasretti¤i büyümüfl ve sorumluluk sahibi bir gazeteci- adalet aray›fl›n›n zaten hiç k›ymeti yoktur. nin hassasiyet göstermesi gereken bir fley- Her fley netleflir, berraklafl›r; bizim çok fazla ken, Hrant Dink, Türkün kan›na zehirli de- düflünmemize gerek kalmaz. Ne savunmamekle Türk milletine büyük bir hakarette lar› kaleme alan D›fliflleri Bakanl›¤› personebulundu¤unu farketmemifl olamaz. Yine, li ne de hukuk ö¤rencileri nefret suçlar› ve Türklü¤e hakaret etti¤i gerekçesiyle hakk›n- ›rkç›l›k üzerine okuyup kafa yorma gere¤i da verilen mahkûmiyet karar›n›n Dink’in duyarlar. Keza kan, zehir ve Türk kelimeleifade özgürlü¤ünü ihlâl edip etmedi¤i soru- rinin ayn› cümle içerisinde kullan›lmas›n›n sunu, Hrant Dink’in kendisinin ifade özgür- neden bu kadar tahammül edilmez oldu¤u lü¤ünü ihlâl edip etmedi¤ini tart›flarak ya- üzerine düflünmeye de. ‹flte savunmalar da, n›tlayabiliyorlar. ‹lk bak›flta kafa kar›flt›ran kay›t alt›na ald›klar› sözlerle birlikte, adaletbu fahifl hata, asl›nda devletin savunmas›n- sizlik için harcanan bu takdire flayan çabaya dan bizim gündemlerimize düflen argüman- bir baflka halka olarak eklemlenir. Rag›p Duran lar›n biraz farkl› bir flekilde dile getirilmifl 1) A‹HM'in 25.09.1997 tarihli Ayd›n-Türkiye karar›, Baflvuru Numaras›: 23178/94, parag. 68. Yaz›da referans verilen kararlara http://ihami.anadolu.edu.tr/ ve http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/search.asp adreslerinden ulafl›labilir. 2) A‹HM'in 14.09.2010 tarihli Dink-Türkiye karar›, Baflvuru Numaralar›: 2668/07, 6102/08, 7072/09, 7124/09, parag. 121. 3) Arat Dink, ''Devlet kendine yak›flan› yapm›flt›r,'' Taraf, 20.08.2010. 4) A‹HM'in 18.12.1996 tarihli Aksoy-Türkiye karar›, Baflvuru Numaras›: 21987/93, parag. 59. 5) A‹HM'in 09.06.2009 tarihli Opuz-Türkiye karar›, Baflvuru Numaras›: 33401/02, parag. 123. 6) A‹HM'in 30.11.2004 tarihli Önery›ld›z-Türkiye karar› (Büyük Daire karar›), Baflvuru Numaras›: 48939/99, para. 80. 7) Ayn› karar, parag. 80. 8) A‹HM'in 12.12.2006 tarihli Pafla ve Erkan Erol-Türkiye karar›, Baflvuru Numaras›: 51358/99, parag. 29. 9) Ayn› karar, parag. 19. 10) R›za Türmen, ''Hrant Dink davas› ve A‹HM (2),'' Milliyet, 20 A¤ustos 2010. 11) Dink-Türkiye karar›, parag. 122.
23
‹K‹NC‹ KÜRT AÇILIMI
Trafik, sinyaller, flifreler Referandumun mührü kurumadan “‹kinci Kürt aç›l›m›” bafllad›. Hükümet ekranlarda “bafldöndürücü trafik” diye adland›r›lan müzakereler serisini d›flarda ABD ve bölge ülkeleriyle, içerde “‹mral›” ve BDP ile sürdürüyor. Birinci aç›l›m 19 Ekim 2009’da “yol kazas›” olarak an›lan Habur olay›yla kapanm›flt›. Hükümetin BDP’nin anadilde e¤itim talebini reddetmesi, “PKK’yi tasfiye etmek için” bölgesel temaslar›n› s›klaflt›rmas› ikinci aç›l›m› nereye götürür? Karmafl›k süreci anlamak için taraflar›n temaslar›na, aç›klamalar›na ve bölgedeki geliflmelere yak›ndan bakal›m... ürk dilinin korunmas›n›n vatan›n ve bayra¤›n korunmas› kadar önemli oldu¤undan hareketle, herkesin bu konuda üzerine düflen görevleri lây›k›yla ve sorumlulukla yerine getirmesi millî bir görevdir. Çünkü dilimiz kimli¤imizdir. Bilim adamlar›m›z Türkçe kavramlar kullanmal›, esnaf›m›z Türkçe tabela asmal›, yazar›m›z Türkçe yazmal›, sanatç›m›z Türkçe söylemeli, Türkçe çizmeli, ozan›m›z Türkçe söylemelidir. Unutmamal›d›r ki, Türkçe konuflmayan Türkçe düflünemez... Ortak geçmiflimiz Türkçedir. Ortak gelece¤imiz de Türkçe olmal›d›r.” AKP Genel Baflkan Yard›mc›s› Salih Kapusuz’un bu aç›klamay› yapt›¤› 26 Eylül’de ‹çiflleri Bakan› Beflir Atalay Erbil’de Kürt yönetimiyle görüflüyordu. 25 Eylül’deyse Tayyip Erdo¤an “kimse bizden anadilde e¤itim beklemesin” diyerek hükümetin bu talebi kabul etmeyece¤ini kesin bir dille vurguluyordu.
“T
göre oldukça farkl› yanlar› var. Her fleyden önce, Kürt hareketinin eli 2009’a nazaran güçlenmifl durumda. PKK’nin Hakkâri, fi›rnak, Diyarbak›r ve Van’›n yan›s›ra birçok kasabada referandum ve okul boykotlar›yla ciddi bir halk deste¤ine sahip oldu¤unu ortaya koymas›, demokratik özerklik ilan edece¤ine dair ç›k›fllar› hükümetin yeni bir politikaya yönelmesinde etkili olmufl görünüyor.
‹srail ve ‹ran faktörü Murat Karay›lan’›n geçti¤imiz ay ‹srail’in Kanal 2 televizyonuna verdi¤i demeci göz önünde bulundurarak bu politika de¤iflikli¤inin ‹srail-Türkiye gerilimiyle de iliflkili oldu¤unu söylemek mümkün. ‹srail’e ilk defa aç›ktan ittifak ça¤r›s› yapan PKK’nin –Türkiye’nin ‹srail politikas› bu eksende devam ederse– ça¤r›s›na olumlu karfl›l›k bulabilece¤ini tahmin etmek zor de¤il. Türkiye diplomasisi de Ortado¤u flartlar›n›n silahl› bir örgütün ayn› anda ‹s-
derhal k›nad›. Bu sald›r›n›n Hakkâri’de sivillerin öldürülmesiyle çok yak›n bir tarihe denk düfltü¤üne dikkat çeken PJAK, Türkiye ve ‹ran’›n Kürt hareketine karfl› k›flk›rt›lmaya çal›fl›ld›¤›n› iddia etti. Vurgulamakta fayda var: Türkiye’yi “demokratik aç›l›m”a tekrar yönelten hususlar›n önde gelenlerinden biri büyük ihtimalle Karay›lan’›n ‹srail’e verdi¤i mesaj. Karay›lan her ne kadar ‹srail televizyonuna verdi¤i mülâkat›n bas›n taraf›ndan çarp›t›ld›¤›n› söylese de, örgüt bilinen ‹srail karfl›t› tutumunu belli durumlarda ask›ya alabilece¤inin iflaretini vermifl oldu. Örgütteki bu e¤ilimin ‹ran üzerinde ne kadar etki yarataca¤›n› önümüzdeki günlerde görece¤iz. Öte yandan, 31 May›s’ta, ‹skenderun’da alt› askerin ölümüne yol açan PKK sald›r›s› ile ‹srail’in Mavi Marmara’ya yapt›¤› bask›n›n ayn› tarihe denk düflmesiyle, PKK-‹srail yak›nlaflmas›ndan söz edilmeye bafllanm›flt›. Bütün bu geliflmeler, Ortado¤u’da etkin bir güç olmaya niyetlenen Türkiye’nin Kürt sorununu daha fazla sürdürülebilir tutamayaca¤›na iflaret ediyor. Bir yandan bölgesel dengelerin dayatmas›, öte yandan okul boykotu ve 10 Kürt gencin 20 Eylül’de vicdanî retlerini aç›klamas›, üstelik bunun giderek yayg›nlaflan bir sivil itaatsizlik eylemine dönüflme ihtimali, Abdullah Öcalan’›n sivil eylemlerin yo¤unlaflt›r›laca¤›, gerekirse cami boykotuna gidilebilece¤i sözleri, hükümeti bir bak›ma BDP’yle görüflmeye mecbur b›rakt›. Erdo¤an da PKK’yi bölgedeki cemaat yurtlar›na ve cemaat bas›n›na yönelik
Anadilde e¤itim talebiyle yap›lan okul boykotu ve 12 Eylül’de düzenlenen “sand›¤a de¤il, pikni¤e gidelim” eylemi bölgede sivil itaatsizli¤in yayg›nlaflaca¤›n›n iflaretleri
2004’ten bu yana Kürt sorununu PKK ve Kürt siyasetini muhatap almadan, askerî operasyonlar› sürekli devrede tutarak ve Kürt taleplerini asgarî düzeye indirerek çözmeye çal›flan hükümet, referandumdan sonra yeni bir politik hatta do¤ru yol almaya bafllam›fl gözükse de, milliyetçi-militarist söylemden de geri durmuyor. Anadilde e¤itim talebini peflinen reddetse de hükümet, eylül ortas›ndan itibaren, Kürt sorununun çözümü için yo¤un bir diplomatik trafik yürütmeye bafllad›. Ancak, bu trafi¤inin 2009’daki “aç›l›m”a
24
rail ve ‹ran’la ittifak yapmas›n› mümkün k›labilece¤inin fark›nda. Nitekim, ‹srail’e ittifak mesaj› veren (bu mesaj daha ziyade Türkiye ve ‹ran’a yönelik) PKK’nin hâlihaz›rda ‹ran’la iliflkilerini de s›cak tutmaya çal›flt›¤› biliniyor; örgütün ‹ran kolu PJAK ‹ran ordusuyla fiilî ateflkes halinde. ‹ran yönetimi de bir süredir PJAK’l› militanlar›n idamlar›n› ask›ya alm›fl görünüyor. Ayr›ca, 22 Eylül’de ‹ran’›n Kürt flehri Mahabad’da bir askerî tören s›ras›nda, ikisi üst düzey komutan olmak üzere 10 ‹ranl›n›n ölümüne neden olan patlamay› PJAK
bask›lara son vermeye ça¤›rd›. ‹çiflleri Bakan› Beflir Atalay ise Almanya ‹çiflleri Bakan›yla birlikte yapt›¤› bas›n toplant›s›nda, 28 Eylül’de Irak ve ABD’li askerî heyetlerin Türkiye’yi ziyaret edece¤ini, ABD, Avrupa, ‹ran, Suriye ve Irak’la, Kürt sorunu konusundaki diplomatik trafi¤in artaca¤›n› aç›klad›.
Sivil isyan planlar› Referandum sonucundan ald›¤› güçle, devletin “sivil” kanad›n›n Öcalan’la müzakerelere bafllad›¤›n› inkâr etmekten vazgeçen hükü-
met, PKK’nin ald›¤› halk deste¤iyle taleplerini AKP’ye karfl› bir hamle olarak de¤erlendiridaha da yukar› çekmesine engel olmaya çal›fl›- yor. Referandumdan bir gün sonra, yine Hakyor. Zaten devletin Öcalan’la masaya oturma- kâri’de bu sefer dokuz sivilin öldürülmesinin s›n›n alt›nda yatan güçlü sebeplerden biri de, de örgüt taraf›ndan bu operasyonun uzant›s› Kürt hareketinin, silahl› eylemlerden çok “si- olarak de¤erlendirildi¤i anlafl›l›yor. Her ne kavil isyan” planlar› olsa gerek. A¤›r cezalara dar hükümet, bu katliam› PKK’ye yüklemekra¤men çocuklar›n sokak eylemlerinde ön te, Ahmet Türk’ün tabiriyle “aceleci davraplanda olmas›n› engelleyemeyen hükümet, al- n›p” BDP’yle görüflmeyi ertelese de, birkaç d›¤› “iç” ve “d›fl” tepkiler neticesinde Terörle Mücadele Ka- Bir yandan bölgesel dengelerin dayatmas›, öte yandan okul nunu’nun çocuklarla ilgili yapboykotu, vicdanî ret aç›klamalar›, Öcalan’›n sivil eylemlerin t›r›mlar›nda k›smî bir düzenleme yapm›flt›. Bu, hükümetin yo¤unlaflt›r›laca¤›, gerekirse cami boykotuna gidilebilece¤i sertlik politikas›ndan att›¤› ilk sözleri, hükümeti BDP’yle görüflmeye mecbur b›rakt›. geri ad›m say›labilir. PKK yönetimi ise AKP’nin referandumda yüksek oranda destek almad›¤› için kendileriyle müzakere yoluna gitti¤i görüflünde. Ayn› zamanda, hükümet-BDP ve “devlet”-Öcalan görüflmelerine de örgütün temkinli yaklaflt›¤› görülüyor. Örgütün liderlerinden Duran Kalkan’a göre, referandumda yüzde 70 oran›nda evet oyu ç›ksayd›, hükümet tüm gücünü sarfederek PKK’yi tamamen ortadan kald›rmaya giriflecekti. Ayn› iddiay› bir y›l önce Cemil Bay›k da dile getirmiflti. Örgütün AKP’ye dair kuflkular›n›n artarak devam etti¤i görülüyor. Buna karfl›n, Karay›lan 20 Eylül’de sonlanan eylemsizlik karar›n› bir ay daha uzatt›klar›n› aç›klayarak “müzakerelere devam” mesaj› verdi. Kalkan’›n bu varsay›m› çeliflkili gibi gözükse de, PKK lider kadrolar›n›n farkl› yorumlar› ayn› anda dillendirerek muhtemel tüm hamlelere örgütün haz›r oldu¤unu göstermeyi bir yöntem olarak benimsedi¤ini unutmayal›m. 23 Eylül’deki hükümetBDP görüflmesinden iki gün önce, Karay›lan gün sonra bu tavr›ndan vazgeçmek zorunda ‹srail’e s›cak mesajlar verirken, örgütün eski kald›, zira hükümete yak›n çevreler de ordu silahl› kanat sorumlusu Bahoz Erdal da Kürt içindeki baz› odaklar›n müzakere sürecini balgençleri da¤a ç›kmaya davet ediyordu. Bu da- talamaya çal›flt›¤› kanaatinde. PKK’ye göre vet, örgütün en az›ndan flimdilik silahlar› b›- bunun sebebi, YAfi sürecinde hükümetin orrakmaya niyetli olmad›¤› fleklinde yorumla- dunun komuta kademesini düzenleme girinabilir. Medyan›n 26 Eylül’de “PKK’liler s›n›r flimleri. Ancak referandumdan –Kalkan’›n yod›fl›na ç›kmaya bafllad›” haberlerinin örgüt ta- rumunun aksine– güçlü destek ve özgüvenle ç›kan hükümetin BDP ve ‹mral›’yla görüflmeraf›ndan do¤rulanmamas› da dikkat çekici. Bir yandan da, referandumdan bir hafta ler konusunda TSK’y› raz› etti¤i söylentileri önce, 6 Eylül’de, bizzat Kara Kuvvetleri Ko- de var. mutan› Erdal Ceylano¤lu yönetiminde, Hakkâri’de dokuz militan›n öldürüldü¤ü bir ope- Cemil Bay›k’tan Cemil Çiçek’e rasyon düzenleniyordu. Burada bir parantez Hat›rlanaca¤› gibi, 29 Mart 2009’daki yerel seaçmak gerekiyor. Tam bir y›l önce, 8-15 Eylül çimlerden hemen önce, AKP’nin Suriye ve 2009’da, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde, Ra- Kuzey Irak yönetiminin de r›zas›yla Erbil’de mazan bayram› arefesinde sekiz militan›n öl- gerçeklefltirmeyi düflündü¤ü “Erbil Konferandürülmesiyle sonuçlanan operasyonu bölge s›”, örgütün bölgesel ittifakla tasfiyesini öngöhalk› bayram› kutlamayarak protesto etmiflti. rüyordu. Seçimlerden önce gerek hükümet, Bu Ramazan bayram›nda da ayn› tablo tekrar- gerekse hükümet yanl›s› baz› gazeteci ve akaland›. Dokuz militan›n öldürülmesi üzerine demisyenler PKK’nin nisandan itibaren tasfitüm bölgede bayram kutlamalar› kald›r›ld›, ye edilece¤ini ilan etmiflti. Bu giriflim üzerine insanlar bayramlaflmad›. Bu protestonun as›l PKK ciddi bir endifleye kap›lm›fl ve hem Erbil önemi, örgütün giderek dinî ritüelleri de mü- Konferans›’na cephe açm›fl, hem de Suriye ve cadelesinin bir parças› haline getirmesinde. Türkiye’deki silahl› faaliyetlerine h›z vermiflti. Bu, örgütün dinî cemaatlere de verdi¤i önemYerel seçimlerde ise DTP’nin 99 belediye li bir mesaj. yönetimini almas›yla örgüt yeniden özgüven Ramazan bayram›ndaki referandumun kazanm›fl, Erbil Konferans› iptal edilmifl ve çahemen öncesinde, “olumlu görüflmeler var” t›flmalar h›zlanm›flt›. Ard›ndan, Öcalan a¤usdiyen PKK’nin eylemsizlik karar› aç›klamas›- tos ay›nda bir yol haritas› aç›klayaca¤›n› ilan na ra¤men, ordunun herhangi bir eylem ha- etmifl, PKK de haziranda eylemsizlik karar› alz›rl›¤› olmayan dokuz militan› öldürülmesini m›flt›. Duran Kalkan, bu z›mnî anlaflmaya ve Ancak, seçimlerin ard›ndan baflka bir olay
daha yafland›: Hâlâ devam eden KCK operasyonlar›nda 1500 Kürt siyasetçisi, DTP yöneticisi, belediye baflkan› ve parti üyesi tutukland›. Hükümet, Öcalan’›n A¤ustos 2009’daki “yol haritas›n›” aç›klamas›n› engelledi ve süreci kendi kontrolünde yürütmeye çal›flt›. Ayn› dönemde, Cemil Bay›k militanlar› ve Kürtleri “büyük savafla” haz›r olmaya ça¤›rm›flt›. Oysa ayn› Bay›k, Öcalan yol haritas›n› aç›klamadan önce, örgütün Haziran 2009’daki eylemsizlik karar›n› aç›klayan isimdi. Cemil Bay›k’›n 2 Haziran 2009’daki aç›klamas›, 23 Eylül 2010’da hükümet-BDP görüflmesinin ard›ndan Cemil Çiçek’in yapt›¤› aç›klamayla ne-
redeyse birebir örtüflüyor. Bay›k flöyle demiflti: “Silahla yap›lan yap›ld›. Her iki taraf için de bu durum böyledir. Taraflar silahla yapabileceklerini yapt›lar. Biz silahl› mücadele ile elde edebilece¤imiz kazan›mlar› elde ettik. Devlet de silahla yapabilece¤ini yapt›. Durum ortada, siyasal çözüm kendini dayat›yor.” fiimdi, Cemil Çiçek’in bir buçuk y›l sonraki sözlerine kulak verelim: “Bu ülkede hepimizin yüre¤ini yakan yeteri kadar kan da, gözyafl› da dökülmüfltür. Bu ifllerin bitmesi lâz›m. Günümüz dünyas›nda cebir ve fliddeti, terörü bir sorun çözme yöntemi olarak gündemimizden kesinlikle ç›karmal›y›z. Demokrasi ve hukuk çerçevesinde her konuyu tart›flabilmeliyiz. Bu ülkenin ne sorunu varsa, demokrasi ve hukuk kanallar›ndan giderek çözüme kavuflturabiliriz. Biz inan›yoruz ki, bu ülkenin çözülemeyecek sorunu yok. Ve bunu da kan dökülmeden, gözyafl› dökülmeden çözme imkân› vard›r. Yeter ki bu noktada demokrasi ve hukuku bir imkân olarak görelim.”
PKK-cemaat çat›flmas› PKK’ye göre, hükümetin “büyük savafl” plan›nda köklü bir de¤ifliklikten söz etmek için henüz erken. Abdullah Öcalan da iki ay öncesine kadar bu yönde kayg›lar› oldu¤unu söylemifl, olas› bir büyük operasyonda ciddi bir iç savafl yaflanaca¤›, Yüksekova gibi örgütün güçlü oldu¤u yerlerde yüzbinlerin sokaklara dökülerek devletle çat›flaca¤› senaryosunu dile getirmiflti.
25
Devletin bu senaryoyu ciddiye almad›¤›n› maate yak›n bir grubun ilçeden d›flland›¤›n›, söylemek yanl›fl olur. Geçti¤imiz günlerde akabinde faili meçhul bombalama eylemleriYüksekova-Hakkâri hatt›nda yapt›¤›m›z baz› nin gerçekleflti¤ini ve Umut Kitabevi’ndeki görüflmeler, Hakkâri’deki “Halk ‹nisiyati- patlaman›n bu sürecin son halkas› oldu¤unu fi”nin böyle bir senaryoya haz›rland›¤›n› orta- 2005’teki muhtelif say›lar›m›zda haberlefltirya koyuyordu. “Halk ‹nisiyatifi”nden bir mifltik. Okul ve yurtlar üzerinden cemaat genç, özellikle Yüksekova’da “istihbarat üstünlü¤ünün” ta- Kürt hareketiyle Kürt orta-üst s›n›f› aras›ndaki gerilim mamen kendilerinde oldu¤unu, ertelenmifl durumda. Hükümetin Kürt sermayesi üzerinden mahallelerde komünler oluflturKürt hareketini bertaraf etme çabas›na son vermifl gibi duklar›n› ve olas› bir çat›flma için haz›rl›klar›n› sürdürdükle- görünmesi de PKK’nin tepkisini dindirmifl olabilir. rini anlatm›flt›. Hakkâri gibi fiafî mezhebinin hâkimiyeti- Hakkâri’de nüfuz sahibi olamad› ama, din ne ra¤men dinî inanc›n toplumsal hayat› belir- üzerinden yürütülen mücadele devam ediyor. lemedi¤i bir yerde cemaatlerin etkin olama- Yüksekova’da Cengiz Topel Caddesi’ndeki mas›, devleti burada nüfuzunu gündelik ha- eski camiyi y›k›p yerine Güneydo¤u’nun en yata yans›taca¤› mekanizmalardan yoksun b›- büyük ve en görkemli camiini infla eden “Dirak›yor. Baz› cemaatlerle iliflkili olduklar› ge- yanet ‹flleri” bu mücadelenin sürece¤ine iflaret rekçesiyle örgütün iki imam› öldürmesine ediyor. halktan tepki gelmemesi ise flafl›rt›c› de¤il. fiafl›rt›c› olan, bu iki öldürme olay› karfl›s›nda Demokratik özerklik ve müzakere süreci hükümetin beklenebilece¤inden daha az reak- Din faktörünün büyük ölçüde bertaraf edilsiyon göstermesi, bu konuda medya üzerin- mesiyle birlikte Hakkâri’yi kuflkuya yer b›rakden oluflturulmaya çal›fl›lan kamuoyunu alev- mayacak flekilde saf›na çekmeyi baflaran PKK, lendirmeye yanaflmamas›. PKK ise uzun süre- etkinli¤ini Van, fi›rnak, Bitlis ve oradan da Didir devletin cemaatler üzerinden halk› “devlet yarbak›r’a yaymay› planl›yor. Kürt sorunuyla çizgisine” çekmeye çal›flt›¤› yönünde etkili bir ilgili araflt›rmalar›yla bilinen sosyolog Prof. propaganda yürütüyor. Özellikle Gülen ce- Mesut Ye¤en, hükümetin mevcut politikas›n› maatine bölgede savafl açan PKK cemaat evle- devam ettirmesi takdirde, bütün bölgenin yürini, okullar›n› ve dershanelerini hedef seçi- zünü Hakkâri’ye çevirmesinin güçlü bir ihtiyor. 2005’teki fiemdinli olaylar› öncesinde mal oldu¤u görüflünde. Dolay›s›yla, hüküYüksekova’da dershane açmaya çal›flan ce- met-BDP müzakere sürecinin, PKK’nin sald›-
r›lar›yla karfl› karfl›ya olan cemaatlerin provokasyonuna kurban gitme riskine de dikkat çekmekte fayda var. Bölgede devlet anlay›fl›n›n bir nevi misyonerleri olarak yay›lmaya çal›flan cemaatlerle Kürt hareketi aras›ndaki çat›flma, PKK silahlar› b›raksa bile devam edece¤e benziyor. PKK’nin bu kararl›l›¤›na karfl›, Erdo¤an 24 Eylül’deki yumuflak perdeden uyar› niteli¤indeki konuflmas›nda, örgütün Van’da bir gazetenin da¤›t›m›na mâni olmaya çal›flt›¤›n›, bu tür bask›lar›n görüflmelere gölge düflürece¤ini ima eti. Ancak, örgüte yak›n kaynaklar, cemaatlere, yat›l› okullara ve ‹slâmc› bas›na yönelik mücadelenin devam edece¤ini söylüyor. Hükümet-BDP görüflmelerinin henüz bafl›nda, taraflar temkinli davranmaya özen gösteriyor. 24 Eylül’deki konuflmas›nda BDP’ye ve Kandil’e yüklenmek yerine PKK’nin flehir örgütlenmesine tepki gösteren Erdo¤an bu “özenin” iflaretini verdi. Di¤er taraftan, BDP’nin referandum boykotuyla etkinli¤ini tekrar kan›tlad›¤› bir ortamda, PKK’nin silahl› güçlerinin giderek mücadelenin tâlî unsurlar›ndan biri haline gelebilece¤i tart›fl›l›yor. Ancak bu, PKK’nin silah b›rakmaya haz›r oldu¤u anlam›na gelmiyor. Tersine, örgüt içinde yap›lan de¤erlendirmeler, silahl› güçler yedekte tutulup Kürtlerin topyekûn dâhil edilece¤i sivil itaatsizli¤e dayanan eylemlerin yayg›nlaflt›r›lmas›yla mücadelenin sürdürülmesi yönünde. Nereden bak›l›rsa bak›ls›n, PKK ve Kürt
BDP EfiBAfiKANI, D‹YARBAKIR M‹LLETVEK‹L‹ GÜLTAN KIfiANAK
Türklerin Kürtçe ö¤renme vakti geldi Hükümet ad›na Baflbakan Yard›mc›s› Cemil Çiçek ve Adalet Bakan› Sadullah Ergin’in, BDP ad›na eflbaflkanlar Selahattin Demirtafl ve Gülten K›flanak’›n kat›ld›¤›, saatlerce süren görüflmeden sonra taraflar olumlu bir sürecin bafllad›¤› mesaj›n› vermiflti. Peki, kapal› kap›lar ard›nda neler konufluldu? Yap›lan görüflme söylendi¤i gibi olumlu geliflmelerin bafllang›c› say›labilir mi? Bir sonraki görüflmede, BDP hükümete ne anlatacak? Yan›tlar› Gültan K›flanak’tan dinliyoruz… 23 Eylül’de, Selahattin Demirtafl’la birlikte, hükümeti temsil eden Baflbakan Yard›mc›s› Cemil Çiçek ve Adalet Bakan› Sadullah Ergin’le görüfltünüz. Kamuoyuna aç›klanamayacak gizli fleyler konufltunuz mu? Gültan K›flanak: Hay›r, gizli fleyler konuflmad›k. Her f›rsatta dile getirdi¤imiz konular gündeme geldi. Kürt sorunu bir demokrasi eksikli¤i sorunudur, demokrasi de parlamento üzerinden sa¤lanabilir. Hükümetle yapt›¤›m›z görüflmeyle, demokratikleflme konusunda yap›lacak çal›flmalar›n öznesi oldu¤umuzu gösterdik. Hükümet oyalamaya kalksa bile, BDP olarak hükümeti demokratikleflme yolunda ad›m atmaya zorlamak için mücadelemizi sürdürece¤iz. Bu görüflmenin hemen ard›ndan, hükümet ‹çiflleri Bakan› Beflir Atalay üzerinden Irak, ‹ran ve Suriye’yle “PKK’yi bitirmek için” diplomatik faaliyetleri bafllatt›. Bunu nas›l yorumluyorsunuz? Hükümetin tam olarak ne yapmaya çal›flt›¤›n› do¤rusu biz de bilmiyoruz. Di¤er yandan, Beflir Atalay’›n görüflmemizde yer almamas›yla ilgili bize bir
26
Gülten K›flanak
fley söylenmedi. Geçen sene Atalay sürecin koordinatörü ilan edilmiflti. Bu y›l, Atalay’›n rolünü Cemil Çiçek üstlenmifl görünüyor. Sert bir söyleme sahip olan Çiçek’in özellikle bu pozisyona çekilmifl olmas› da muhtemel. Di¤er yandan, hükümetin Atalay üzerinden bölgede yürüttü¤ü görüflmeler de önemli. Sonuçta, hükümetle görüflmemizi, so-
runun çözümünün bafllang›c› olarak görmüyoruz; yani hükümetin bizimle görüflmesi, bu meseleyi bar›flç›l yollardan çözme karar› ald›klar› anlam›na gelmiyor. Geçen y›lki “Kürt aç›l›m›yla” flimdiki süreci karfl›laflt›r›nca tabloyu nas›l görüyorsunuz? Bu y›l daha ileri bir aflamaya geçilmifl görünüyor. En önemlisi, kimse muhatapl›k meselesini tart›flm›yor. Geçen sene, hükümet sürekli muhataps›zl›ktan söz ediyor, daha da ileri giderek “muhataba gerek yok, biz çözeriz” diyordu. Erdo¤an, daha geçenlerde, Öcalan’›n bu süreç üzerinde etkili olmad›¤›n› ileri sürdü… Evet ama, bir yandan da cumhurbaflkan› dahil kimse Öcalan’la görüflmeleri yalanlam›yor. Üstelik, Öcalan’la görüflme konusunda kimseden itiraz gelmiyor. Dolay›s›yla, muhatapl›k konusunda bir mefl-
siyasetinin böyle bir stratejiye yönelmesi, örgütün h›zla “siyasallaflmas›n›” ve silahl› güçlerin uzun vadede devred›fl› b›rak›lmas›n› gündeme getirebilir. Bu da devletin “önce silahlar b›rak›ls›n” flart›n›n do¤rudan olmasa da dolayl› olarak yerine getirilmesi anlam›na geliyor. Telefonda görüflüne baflvurdu¤umuz Ahmet Türk’ün sözlerinde dikkati çeken noktalardan biri buydu. Türk, devletin “demokratik özerkli¤i” kat’i bir flart olarak görmemesini, en alt düzeydeki taleplerden bafllayarak konunun müzakere edilmesini istediklerini söylüyor. DTK Eflbaflkan› Türk’e göre, böyle bir müzakere yolu aç›l›rsa, Hakkâri’de dokuz kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i katliam› yapanlar›n maksatlar› da bofla ç›kar›labilir. Ahmet Türk flöyle diyor: “Hükümetin demokratik özerklik projesinden rahats›z oldu¤unu görüyoruz. Fakat bu bir ayr›flma projesi de¤il. Kürtlerin nihaî talebi demokratik özerkliktir, ama flimdiden demokratik özerkli¤i ilan etmek gibi bir çal›flmam›z yok. Dolay›s›yla, devletin korkuya kap›lmas› anlams›z.”
sas›n›n de¤iflmesini istemifltir. Aralar›ndaki tek fark, evet diyenlerin, k›smî de¤ifliklikleri onaylamaya de¤er görmesidir. Boykot ve evet cephesi yeni anayasa talebi etraf›nda buluflabilir”. Referandum öncesinde bölgedeki esnaf ve ifladamlar› çevresinin BDP’nin boykot karar›na tepki göstererek “evet” diyeceklerini aç›klamas›, Kürtler aras›ndaki s›n›fsal gerilimin politik söyleme yans›d›¤›n› ortaya koydu. Görüfltü¤ümüz GÜNS‹AD (Güneydo¤u Sanayi
ve ‹fladamlar› Derne¤i) baflkan› fiah ‹smail Bedirhano¤lu s›n›fsal ayr›flman›n temel talep farkl›l›klar›ndan kaynaklanmad›¤›n›, Kürt sermayesinin de çözüm istedi¤ini, ancak radikal taleplerden uzak bir hat çizmeye özen gösterdiklerini aç›klad›. Bedirhano¤lu da yoksul ve zengin Kürtler aras›nda bir alg› fark› oldu¤unu vurgularken, PKK’nin kendilerine yönelik tepkileri referandum sonras›nda yumuflatt›¤›n› da söyledi. Ancak anlafl›lan o ki, Kürt hareketiyle Kürt orta-üst s›n›f› ara-
BDP Eflbaflkan Yard›mc›s› ve eski DEHAP genel baflkan› Tuncer Bak›rhan’la yapt›¤›m›z görüflmede ise baflka bir ayr›nt› öne ç›k›yor. Bak›rhan “evetçilerle” “boykotçular” aras›nda ortak bir zeminin oluflturulabilece¤ini söylüyor: “Bölgedeki ‘evet’lerden partimizin aleyhine bir sonuç ç›kmaz. Taban›m›z d›fl›ndaki yurttafllar›m›z da 12 Eylül askerî darbe anaya-
Foto¤rafar: Diha
“Evetçilerle boykotçular ortaklaflabilir”
“PKK lider kadrolar›n›n farkl› yorumlar› ayn› anda dillendirerek muhtemel tüm hamlelere örgütün haz›r oldu¤unu göstermeyi bir yöntem olarak benimsedi¤ini unutmayal›m.”
melere meflruiyet kazand›rd›. ruiyet alan› olufltu. Müzakere sürecinin bafllad›¤›n› söyleyebilir Hükümetle yapaca¤›n›z bir sonraki görüflmenin gündemi ne olacak? miyiz? Bu soruya “evet” diyemiyoruz. Geçen seneki “biz Öncelikle, yeni bir anayasan›n içeri¤ine odaklankendimiz çözeriz” noktas›ndan “taraflarla görüfle- mak istiyoruz. Toplumun yeni bir anayasa iste¤i lim, ama bizim istedi¤imiz olsun” noktas›na gelin- inkâr edilemez biçimde ortaya ç›kt›. S›ra nas›l bir di. Sonuçta, yine mesele tek tarafl› sürdürülmeye anayasa yapaca¤›m›z› tart›flmaya geldi. Aksi halçal›fl›l›yor. Bafl›ndan beri hep vurgulad›k: K›sa va- de, AKP yeni anayasay› bir seçim vaadine dönüfldeli bir silahs›zlanma projesinin dayat›lmas› bizi türüp seçimden sonra da vazgeçebilir. O yüzden, sonuca götürmez. Silahs›zlanma süreci tek tarafl› seçim sonras›na ertelense bile, hükümetin yeni olmaz. Bunun demokratik ad›mlarla desteklenmesi gerekiyor. Hükümet Bu ülkenin temel Kürt politikas› asimilasyon ve inkâr. bu sefer de silahs›zlanma odakl› bir ‹nkârdan vazgeçti¤inizi anayasada etnik vurgu yapmaktan çal›flma yürüttü¤ünü hissettiriyor. Hükümetin böyle düflünmeni- vazgeçerek ortaya koyabilirsiniz. Asimilasyondan vazgeçmenin yolu da anadilde e¤itimdir. ze yol açan ad›mlar› neler? Hükümet “seçime kadar anayasay› de¤ifltirmek mümkün de¤il, seçim sonras›na kadar anayasan›n içeri¤ini tarif etmesi için çal›flaca¤›z. bizden ciddi bir ad›m beklemeyin” diyor. Bir yan- Yapt›¤›m›z görüflmede yeni anayasan›n içeri¤ini dan da silahs›zland›rma konusunda mesafe katet- tart›flmay› erteleme e¤iliminde olduklar› izlenimi meye çal›fl›yor. Türkiye’de art›k herkes Kürt soru- edindik. Anadilde e¤itimi tart›flma gere¤i dahi görnuyla PKK sorununun iç içe geçti¤ini kabul ediyor. meden rafa kald›rd›lar. Bu, nas›l bir anayasa yapmak istediklerinin iflaretini verdi. Hükümete söylüBar›fl ve çözüm paralel ad›mlarla sa¤lanabilir. Sizce referandumdan hemen sonra hüküme- yoruz: Bu hakk› vermeye niyetiniz olmasa bile b›rak›n tart›flal›m bu konuyu. Yeni anayasa ancak bu ti sizinle görüflmeye iten faktörler neler? Bu sürecin referandumdan önce bafllad›¤›n› düflü- yaklafl›mla yap›labilir. Yoksa CHP laikli¤i, AKP nüyorum. Öcalan’la görüflmelerin referandum ön- anadili, BDP de demokratik özerkli¤i k›rm›z› çizgicesinde kamuoyuna yans›t›lmas› bunun bir örne¤i. si ilan eder ve uzlaflma ihtimali ortadan kalkar. Buna ra¤men AKP’nin evet kampanyas›nda bafla- Bir yandan Öcalan ve BDP’yle, di¤er yandan r›l› olmas›, halk›n ne flekilde olursa olsun bu soru- bölge ülkeleri ve ABD’yle bu konuda görüflünun çözümünü istedi¤ini gösteriyor. Eskiden olsa, lüyor. Bütün görüflmeler bas›na da yans›yor. Öcalan’la görüflüldü¤ünü inkâr etmeyen bir hükü- Ama ne olup bitti¤ini hâlâ tam olarak anlamet halktan bu kadar büyük bir destek alamazd›. yabilmifl de¤iliz. Bütün bu görüflmelerden Dolay›s›yla, yüzde 58’lik evet oyu Öcalan’la görüfl- ne anlamal›y›z?
Bu süreçte en fleffaf taraf Kürt siyasetidir. BDP, ‹mral›, Kandil gayet fleffaf, herkes talebini aç›kça ifade ediyor. Ama hükümetin bu görüflmelerden ne murat etti¤ini bilmiyoruz do¤rusu. Hükümet Kürtlerin gizli bir ajandas› varm›fl izlenimi vermeye çal›fl›yor. Oysa Demokratik Toplum Kongresi toplant›lar›n› bas›na aç›k yap›yor. BDP’nin aç›klamalar›, talepleri ortada. Anadilde e¤itim, demokratik vatandafll›k, demokratik özerklik bizim temel taleplerimiz. Referandumda, Türkiye kamuoyunun ezici ço¤unlu¤u, muhalefetin “Öcalan’la müzakere yap›yorlar” demesine ra¤men evet oyu kulland›. Kürtler zaten AKP’ye “çözüme gidersen yan›nday›z” diyor. Böyle bir noktada AKP’nin hâlâ ayak diretmesi anlaml›. Öcalan’la görüflüldü¤ü bilgisi neden eskiden oldu¤u kadar tepki yaratmad›? Çünkü referandum sürecinde Türkiye’nin bat›s›na asker cenazesi gitmedi. ‹nsanlar bu savafl›n bitmesini istiyor. Dolay›s›yla, hükümetin buna ra¤men ad›m atmamas›, taban›ndan veya milliyetçilerden duydu¤u korkuyla ilgili de¤il. Peki, neden ad›m atm›yor? ‹yi niyetli yorumum flu: Devlet ve hükümet, otuz y›ld›r savaflt›¤› bir örgüte güven duymuyor olabilir. O yüzden de A plan›n›n yan›nda B ve C planlar›n› da haz›r tutmak istiyor olabilir. Bu sadece bir ihtimal. Di¤er yandan, AKP’nin giderek devletleflti¤i gerçe¤i var. Dolay›s›yla, asl›nda AKP devlet zihniyetiyle hareket ediyor olabilir. Bu arada devlet zihniyeti de de¤iflmedi mi? Devlet Kürtlerin taleplerini bireysel çerçevede tutmak istiyor. Kürtlerin talepleriyse bunu afl›yor. Kürtler biliyor ki bireysel haklar ancak toplumsala
27
lunmas›. Atalay’›n ziyaretinden hemen sonra Fidan’›n da Erbil’e gidece¤inin aç›klanmas›, Türkiye’nin bölgesel bir ittifak aray›fl›nda oldu¤unun en somut göstergesi. Her ne kadar bu temaslar›n son geliflmelerle ilgili olmad›¤›, randevular›n aylar öncesinden al›nd›¤› söylense de, hükümet yetkilileri Fidan’›n ABD’deki temaslar›nda Kürt meselesinin gündeme gelmesinin muhtemel oldu¤unu aç›klad›. Bu süreçte dikkat çekici bir aç›klama da ‹ran’dan geldi. Cumhurbaflkan› Ahmedinejad 26 Eylül’de New York’ta “Tür-
kiye bizim kardeflimiz ve komflu ülkemizdir. Üretmifl oldu¤umuz nükleer enerjiyi Türkiye’ye de verelim diyecek kadar güveniyoruz” dedi. Ahmedinejad’›n bu aç›klamas›, ABD’yle ‹ran aras›nda arabuluculu¤a soyunan Türkiye’ye verilmifl ciddi bir güven mesaj›. Tabii bunu ‹ran’›n, Türkiye’nin son dönem Kürt politikas›na verilmifl bir mesaj olarak okumak da mümkün. Türkiye, ‹ran ve Suriye’nin Kürtlerle ilgili siyasetlerini ortaklaflt›rmak için y›llard›r diplomasi yürüttü¤ü hat›rland›¤›nda, Tür-
yay›l›rsa anlam kazan›r. “Anadilde e¤itimi devlet politikas› flöyle: Asimilasyon ve inkâr. ‹nkârdan karfl›lamaz, sen istersen gidip kendi dilini ö¤rene- vazgeçti¤inizi anayasada etnik vurgu yapmaktan bilirsin” demek asimilasyon politikas›n› durdur- vazgeçerek ortaya koyabilirsiniz. Asimilasyondan maz. Devlet nas›l ki Türkçe e¤itimi ücretsiz olarak vazgeçmenin yolu da anadilde e¤itimdir. Bunlar›n sa¤l›yorsa, Kürtçe e¤itimi de karfl›lamal›d›r. Sonuç- ikisini yapmad›¤›n›z sürece, geleneksel Kürt politita, bugün Türkçe bizim verdi¤imiz vergilerle ö¤re- kan›z devam ediyor demektir. Oyalayarak daha tiliyor. Madem biz vergi veriyoruz, neden kendi di- öteye gidemezsiniz. Türkiye toplumu bu meseleyi limizi ö¤renemiyoruz? Kürtçe, kamusal alanda ko- daha fazla tafl›yamaz. Kürtler de sivil itaatsizlikle nuflulan bir dil haline gelmezse, birkaç kuflak son- devleti çözüme zorlamaya bafllayacak. ra tamamen ortadan kalkabilir. E¤er devlet asimi- Sivil itaatsizlik eylemlerine neden flimdi lasyondan vazgeçtiyse, anadilde e¤itimi sa¤lamak baflvuruluyor? Toplumsal mücadeleler mühendislikle flekilleneve bunun kurumlar›n› infla etmek zorunda. Anadilde e¤itimin gündelik hayata yans›- mez. Baz› fleylerin olgunlaflmas› ve toplum nazar›nda gerçek taleplere dönüflmesi lâz›m. Anadilde mas› nas›l olacak? Bu yafl›ma kadar onlarca Avrupa ülkesini dolaflt›m. Birço¤unda en az Kürt hareketinin güç kazanmas›n›n en büyük sebebi, iki resmî dil var. Hiçbirinin bu yüzsol karakterli olmas›d›r. Sadece kimlik ve kültür hareketi den bölündü¤ünü veya gündelik hayat›n t›kand›¤›n› görmedim. Bu olsayd›k, bizden daha kimlikçi hareketler var, Kürtler konuda yüzlerce formül var; bun- onlara yönelirdi. lardan faydalan›l›r. Çok-dillili¤in ülkeyi bölece¤ini söylemek gericiliktir. Baflbakan ge- e¤itim talebi son on y›ld›r yürütülen Kürt dili tart›flçen gün “anadilde e¤itim, iç bar›fl› bozar” dedi. Bu malar› neticesinde toplumsal bir zemin kazand›. çok cahilâne bir aç›klama. Bu ülkenin iç bar›fl›, bir Bunun üzerine insanlar okul boykotu ça¤r›lar›na dil yasakland›¤› için bozuldu zaten. Dolay›s›yla, sa- yan›t verdi. dece Kürtlerin kendi anadillerini ö¤renmesi de¤il, GÜNS‹AD baflkan› fiah ‹smail Bedirhano¤lu, Türklerin de art›k Kürtçe ö¤renme vakti geldi. Bu Kürtlerin radikal taleplerini dayatmas›n› do¤ru bulmad›klar›n› söylemiflti. Kürt ortaülke iki dilli olsa kime ne zarar› olur? Hükümet hem BDP’yle görüflüyor, hem de en üst s›n›f›yla esas olarak BDP’nin taban›n› temel taleplerinizden biri olan anadilde e¤i- oluflturan yoksul Kürtler aras›nda bir çat›fltimi reddediyor. O zaman nerede buluflacak- ma m› yaflan›yor? Kürt toplumu da di¤er toplumlar gibi sosyal ve s›n›z? Valla biz tam da böyle bir karmaflan›n içindeyiz. ekonomik katmanlardan olufluyor. Homojen bir Bunu hükümete de söyledik. Bu ülkenin temel Kürt toplum de¤il ki Kürtler. Dolay›s›yla, baz› taleplerde
ortaklafl›rlarken, baz› taleplerde ayr›fl›labiliyor. Yirmi y›l öncesine kadar, orta-üst s›n›f›n, daha do¤rusu Kürt feodallerinin devletin yan›nda durduklar› görülür. Koruculu¤un, rantç›l›¤›n zeminini de bunlar oluflturuyor. Kürtlerin özgürlük talepleri karfl›s›nda sistem partilerini bölgede ayakta tutuyorlard›. S›n›fsal ç›karlar› bunu gerektiriyordu. Ne zaman ki Kürt mücadelesi güçlenip büyüdü, yerel yönetimlerde ve parlamentoda söz sahibi oldu, bu s›n›flar kendini bu tarafta da ifade etme ihtiyac› duydular. Demokratik Toplum Kongresi geçen sene Kürtlerin anayasal talepleri üzerine bir çal›fltay yapt›. Bu çal›fltaya üst gelir grubundaki Kürtlerin STK’lar› da kat›ld›. Bugünlerde “radikal talepleri dayatmayal›m” diyenler de o çal›fltaya kat›ld›. O çal›fltaydan demokratik özerklik, anadilde e¤itim, vatandafll›k tan›m›n›n de¤iflmesi, hatta anayasan›n bafllang›ç ilkelerinin de¤iflmesi gibi 22 maddelik bir metin ç›kt›. Biz boykot kampanyas›nda o metni dikkate alarak propagandam›z› yapt›k. O metin kat›lan herkesi ba¤l›yordu. fiimdi ortaya ç›k›p “bu talepleri dile getirmeyelim” demek, tam da o s›n›f katmanlar›n›n ikili karakterini ortaya koyuyor. Bir yandan, Kürt hareketinin yaratt›¤› alan›n d›fl›nda kalam›yorlar, bir taraftan da sistemle ba¤lar›n› koparmak istemiyorlar. Bazen orada, bazen burada duruyorlar. (gülüyor) Ayr›ca, o kesimin Kürt toplumu üzerinde çok etkisi olmad›¤›n› da biliyorum. Zaten ikili karakterlerinin alt›nda yatan nedenlerden biri de bu. Kürt toplumundan ayr› yaflamak istemiyorlar. Kürtlerin mücadelesi belli bir alan oluflturmasa, belki de yirmi y›l önceki gibi yine tamamen sistem taraftar› olabilirlerdi. Bölgede s›n›fsal ayr›flman›n derinleflti¤i
s›ndaki gerilim, flimdilik sadece ertelenmifl durumda. Hükümetin Kürt sermayesi üzerinden Kürt hareketini bertaraf etme çabas›na son vermifl gibi görünmesi de PKK’nin tepkisini dindirmifl olabilir. Ancak, eninde sonunda bu karfl›tl›¤›n bir çat›flmaya dönüflme ihtimali oldu¤unu, örgütün cemaatlere karfl› sürdürdü¤ü mücadeleyi bu kesime de kayd›rabilece¤ini not etmek gerekiyor.
Diplomatik “tesadüfler” BM Genel Kurulu çal›flmalar›na kat›lmak üzere ABD’ye giden Cumhurbaflkan› Abdullah Gül, 22 Eylül’de ABD’den kat›ld›¤› bir televizyon program›nda demokratik özerklik projesinin bir “gizli ajanda” olarak sunulmas›ndan rahats›zl›k duyduklar›n› söylerken, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin, adem-i merkeziyetçi bir zihniyete geçilmesinin zaruret oldu¤unu vurgulad›. Gül, bu aç›klamas›yla, Kürt hareketinin taleplerinin temelde reddedilmedi¤ini ifade etmifl oldu. ABD’deki temaslar› s›ras›nda ‹ran yönetimiyle bir araya gelen Gül’ün ‹srail heyetiyle görüflmemesi, BM toplant›s›nda ‹srail’i özür dilemeye ve tazminat ödemeye ça¤›rmas›, iki ülke aras›ndaki krizin yat›flmad›¤›n› gösterdi. Dikkatlerden kaçmamas› gereken bir husus da, hükümetin Kürt meselesiyle ilgili yeni politikas› konusunda Genelkurmay’dan herhangi bir aç›klama gelmemesi. Bir “tesadüf” de Gül’le ayn› tarihlerde M‹T Müsteflar› Hakan Fidan’›n ABD’de birtak›m temaslarda bu-
28
kiye’nin ‹ran ve Suriye’nin rahats›z olmayaca- CHP, MHP ve TÜS‹AD’›n pozisyonu ¤› oranda aç›l›m yapaca¤›n› kestirmek güç de- Hükümet, kamuoyunun bu sorunun çözü¤il. Buna karfl›l›k ‹ran ve Suriye, PKK’yi Tür- müyle ilgili bir y›ld›r hemen her gün televizkiye’ye karfl› kollamayacak. Bölge ülkeleri yonlarda yap›lan tart›flmalar ve son olarak re–Kuzey Irak dahil– böyle bir plan etraf›nda or- ferandumdan ç›kan sonuçlar neticesinde belli taklafl›rlarsa, PKK’nin pazarl›k gücünü de dü- bir “olgunlu¤a” kavufltu¤unu düflünüyor. O flürebileceklerini tasarl›yor. yüzden de, bir yandan “aç›l›m” derken, öbür Son dönemdeki ilginç “tesadüflerden” biri yandan BDP ve PKK’yi hedef almaktan geri de, ciddi siyasî sorunlar›n çözümü konusunda duruyor. Bunda, CHP yönetiminin Baykal döönemli arabuluculuk görevleri üstlenen 2008 nemindekinden daha ›l›ml› bir tutum sergileNobel Bar›fl Ödüllü Finlandiyal› siyasetçi mesinin de katk›s› oldu¤unu gözard› etmeMartti Ahtisaari’nin önce Diyarbak›r, ard›n- mek lâz›m. dan da Ankara’da temaslarda bulunmas›. Geçti¤imiz y›l Öca- Örgüt içinde yap›lan de¤erlendirmeler, silahl› güçler yedekte lan’›n Ahtisaari’nin ad›n› “akil tutulup, Kürtlerin topyekûn dâhil edilece¤i sivil itaatsizli¤e adamlar komisyonu”na dahil etmek istemesi, Ahtisaari’nin 15 dayanan eylemlerin yayg›nlaflt›r›lmas›yla mücadelenin Eylül’de Diyarbak›r’da Ahmet sürdürülmesi yönünde. Türk ve Aysel Tu¤luk’la görüflmesini daha da önemli k›l›yor. AKP’nin yeni söylemi, CHP’nin tutumu, Ahtisaari Kas›m 2009’da da Türkiye’yi zi- TÜS‹AD baflkan› Ümit Boyner’in 22 Eylül’de yaret etmifl, cumhurbaflkan› ve baflbakan dahil Dersim’de yapt›¤› “diyalog ve bar›fl” ça¤r›s›, pek çok siyasetçiyle bir araya gelmiflti. Hat›r- referandumla birlikte AKP’ye yaklaflan BBP lanaca¤› üzere, bu temaslardan hemen önce ve SP’nin durumu, bütün bu karmaflada yalhükümetle PKK aras›ndaki “görüflmeler” 19 n›zlaflan MHP’nin söylemini önemli ölçüde Ekim 2009’da Habur’dan 34 kiflinin Türki- etkisizlefltirmifl görünüyor. 25 Eylül’de Dolye’ye girifl yapmas›yla sonuçlanm›fl, ancak mabahçe Saray›’nda gazetecilerle yapt›¤› top“aç›l›m” o tarihten itibaren kapanm›flt›. Topar- lant›da Erdo¤an da sürecin medya taraf›ndan layacak olursak, Türkiye 23 Eylül 2010’daki desteklenmesini istedi. Temmuz 2009’da medBDP-hükümet görüflmeleriyle, tam olarak bir yan›n karfl›s›na geçip kayda de¤er bir projey›l önceki sürecin bafl›na dönmüfl olsa da, bu den söz etmemesine ra¤men Kürt karfl›t› milbir y›l içinde Kürt hareketinin elinin çok daha liyetçi hareketleri güçlendirircesine “demokgüçlenmifl oldu¤unu teslim etmek gerekiyor. ratik aç›l›m”› aç›klayan ‹çiflleri Bakan›’n›n 23
Eylül’deki hükümet-BDP görüflmesine kat›lmamas› bu stratejinin bir parças› olarak okunabilir. Anlafl›lan, belli bir aflamaya kadar, hükümet Öcalan ve BDP’yle görüflmelerin bas›na “yar› aç›k” sürdürülmesinde fayda görüyor. Ayn› flekilde, BDP’li Selahattin Demirtafl da her konunun gazeteciler nezaretinde tart›fl›lmas›n›n yanl›fl oldu¤unu vurguluyor. Sonuç olarak, Türkiye Kürt meselesi konusunda yeni bir diyalog sürecini bafllatm›fla benziyor. Bu sürecin gidiflat› taraflar›n sükûnetine ve flartlar›n uzlafl›labilirli¤ine ba¤l› olarak netlik kazanacak. Erdo¤an’›n, BDP görüflmesinin ertesinde “anadilde e¤itim beklemeyin” diyerek Kürt hareketinin temel taleplerinden birini reddetmesi, Atalay’›n Cemil Çiçek’ten çok daha gerilerde seyreden aç›klamalar›, bu sürecin de 2009’dakiyle ayn› ak›bete u¤ramas› riskinin az olmad›¤›na iflaret. Ama 2011 seçimlerine kadar hükümetten elle tutulur bir ad›m atmas›n› beklemedi¤ini söyleyen BDP Eflbaflkan yard›mc›s› Tuncer Bak›rhan, Erdo¤an’›n söylemlerine bakarak umutsuzlu¤a düflmemek gerekti¤i, görüflmelerin devam etmesinin seçim sonras›nda kapsaml› bir çözüm program› ç›karmay› sa¤layabilece¤i görüflünde. Her halükârda, silahl› mücadele olmadan da bu meselenin art›k Türkiye’nin gündeminde tutulaca¤›n› hükümetin ilan etmesi, 2004’te Moskova’da gazetecilere “düflünmezsen sorun da yoktur” diyen Erdo¤an’›n baflka bir noktaya geldi¤ini gösteriyor.
gözlemleniyor. Referandumda ifladamlar›n›n “evet” oyu kullanacaklar›n› aç›klamas›, ondan önce eylemlerde kepenk kapatmayan esnaf›n camlar›n›n k›r›lmas› bu izlenimi art›r›yor. Kürt orta-üst s›n›f›n›n güçlenmesinin arkas›nda Kürt sorunundan ma¤dur olanlar da var. Örne¤in, köyleri yak›lanlar›n tazminat davalar›na bak›p büyük paralar kazananlar var. Mühendisler de yine bu ba¤lamda zenginleflti. Kürt orta s›n›f› güçlendikçe, Kürt hareketi bunu bir tehdit olarak görmeye mi bafllayacak? Devletin Kürt orta s›n›f›n› güçlendirmek için çaba sarfetti¤i iddialar›na ne diyorsunuz? Kürt hareketinin güç kazanmas›n›n en büyük sebebi, bu hareketin sol karakterli olmas›d›r. Hem özgürlükçü hem de eflitlikçi bir hareketten söz ediyoruz. Kürt hareketi her ne kadar kimlikçi olarak gösterilmeye çal›fl›lsa da, asl›nda özgürlükçü ve eflitlikçi bir harekettir. Sadece kimlik ve kültür hareketi olsayd›k, bizden daha kimlikçi hareketler var, Kürtler onlara yönelirdi. Kürtler sadece Türklerle eflit olmaya de¤il, kendi aralar›nda da eflit olmaya özlem duyuyor. Bir adalet ve özgürlük aray›fl› var. Devletin bölgedeki orta s›n›f› güçlendirmeye çal›flt›¤› iddias› ise çok gerçekçi de¤il. Sermayenin yerel bir karakteri yok. Dolay›s›yla, bölgede klasik anlamda bir Kürt burjuvazisinin devlet müdahalesiyle güçlendirilmesi çok mümkün de¤il. Ayn› zamanda, Kürt toplumu üzerinde hâkimiyet kurabilecek
tikalar üretmeliyiz. AKP’nin dinî cemaatler üzerinden yoksul Kürtlere ulaflmaya çabalad›¤› iddias›na ne diyorsunuz? Ne yaz›k ki Türkiye’de inanç, siyasetin temel ö¤elerinden biri haline getirildi. Kürtlerin bir Hizbullah deneyimi var. ‹nsanlar dinî inançlar› kullan›larak tetikçi yap›ld›. Faili meçhullerin önemli bir k›sm›n› bunlar uygulad›. J‹TEM kurucusu Arif Do¤an, Hizbullah lideriyle çeflitli defalar görüfltü¤ünü aç›klad› geçenlerde. fiimdilerde inanc› yine Kürtler üzerinde bir silah olarak kullanmak isteyenleri görüyoruz. Moda deyimle “okyanus ötesinden” yönetilen cemaat, bölgede baflka bir gündemle faaliyet yürütüyor. Toplumun inançlar›n› bu emeller için kullanmaya çal›fl›yor. Referandum öncesinde Cemil Çiçek, “Nijeryal›lara Türkçeyi ö¤rettik, ama Güneydo¤u’ya ö¤retemedik” diyerek bu cemaatin dünya çap›nda, okullar üzerinden yürüttü¤ü Türkçülük hareketini aç›k etmiflti. Bu cemaatin, Kürt bölgesindeki örgütlenme çabas›, Türklefltirme çabas›n›n bir parças› asl›nda. Bu konuda toplumun gerekli hassasiyeti gösterece¤ini, Kürtlerin din üzerinden istismar çabas›na prim vermeyece¤ini umuyorum. Umut ediyorum ki DTK, toplumu yeniden örgütleyebilmek ve demokratik bir yaflam tarz›na kavuflturma kanallar›n› sa¤lamak için daha da ciddi çaba gösterir. Çünkü Kürtlerin bu tür istismar çabalar›na prim vermeyecek bilince kavuflmas›, ekonomik koflullar›n›n düzenlenmesi ciddi bir çaba gerektiriyor.
var. Biz de bundan böyle varolan› daha eflit ve adil paylaflmay› sa¤layan bir ortam yaratman›n politikas›n› üretmeye çal›flmal›y›z. Kooperatifleflmeye a¤›rl›k vermeliyiz. Kürt hareketinin en zay›f oldu¤u yön, alternatif ekonomik yaflam imkânlar› yaratamamas›. Otuz y›ld›r, yoksul Kürtler bu mücadelenin yükünü tafl›d›. ‹lelebet yoksul kalmaya mahkûm edilemez bu kesim. AKP’nin de ciddi biçimde suiistimal etti¤i bir kesim bu. Buna karfl› yeni poli-
Söylefli: ‹.A.
bir yeni orta-üst s›n›f›n oluflmas› da, Kürt hareketinin orada yaratt›¤› güç ve etki dolay›s›yla mümkün de¤il. Yeni orta-üst s›n›f da bir flekilde bu mücadelenin içinde flekillendi. Dolay›s›yla, yirmi y›l önceki Kürt üst s›n›f›na göre demokratik de¤erlere daha ba¤l› bir kesim. O yüzden bu s›n›f›n gerici bir e¤ilim tafl›mas› zor. Esas risk grubunu alt s›n›f Kürtler oluflturuyor, çünkü onlar›n ciddi bir adalet aray›fl›
‹rfan Aktan
29
1 HAZ‹RAN-30 EYLÜL 2010
Silah tacirlerinin zaferi
Enerji devleri çark etti
ABD Obama tükürdü¤ünü yalay›p silah endüstrisine teslim oldu. ABD hükümeti, Basra Körfezi’ndeki alt› ülkeyle 123 milyar dolarl›k yeni silah sat›fl anlaflmalar› yapt›. Bu, Amerikan tarihinin en büyük silah sat›fl› olacak. Sadece Suudi Arabistan dört y›l içinde Amerikan firmalar›ndan 67.7 milyar dolar de¤erinde silah sat›n alacak. Körfez ülkelerini ‹ran’a karfl› silahland›rmas›, Obama’ya yönelik hayal k›r›kl›¤›n› pekifltirdi.
‹RAN Birleflmifl Milletler’in yapt›r›mlar›na ra¤men ‹ran’daki faaliyetlerini sürdüren enerji devleri, ABD’nin ek yapt›r›mlar›na direnemedi. ‹ran’a 20 milyon dolardan fazla yat›r›m yapan flirketlerin cezaland›r›laca¤›n›n aç›klanmas›n›n ard›ndan Royal Dutch Shell, Total, Statoil ve ENI flirketleri ‹ran’daki faaliyetlerine son vereceklerini aç›klad›. ABD, ‹ran’›n kamu petrol flirketi Naftiran ile çal›flan flirketleri de cezaland›racak.
KÜBA Farkl› bir sosyalizm modeli Devrimin 50. y›ldönümünde Küba’dan al›flk›n olmad›¤›m›z haberler gelmeye bafllad›. Bat›l› medya bunu “sosyalizmin iflas›” olarak yorumlamay› tercih etti. Ancak umduklar› gibi kapitalizme geçifl söz konusu de¤il. Küba kendine uygun yeni bir sosyalist ekonomi aray›fl›nda. Fidel dahil herkes de¤iflimden söz ediyor. KÜBA’DA 1 milyon kamu personelinin iflten ç›kart›laca¤› haberiyle, Fidel Castro’nun Amerikal› gazeteci Jeffrey Goldberg’e bir ö¤len yeme¤i s›ras›nda “Küba modeli art›k bizim bile iflimizi görmüyor” deyivermesi üst üste gelince, tüm dünyada ana ak›m medya sayfalar›n› “devrimin sonu” haberleri süsledi. Üstelik tam da Küba devriminin 29 Eylül’deki 50. y›l kutlamalar›n›n hemen öncesinde. Hele bir de Küba ‹nisiyatifi ad› alt›nda bir grup Britanyal› giriflimcinin ülkede turizm yat›r›m› yapmak için 26 Eylül - 3 Ekim tarihleri aras›nda bir Küba ziyareti düzenlemesi, serbest piyasac›lar› zevkten dört köfle etti. Ayl›k ücretlerin 20-25 dolar›n üstüne ç›kamad›¤›, g›da üretiminde geçen y›l yüzde 7.5’luk bir düflüflün yafland›¤› ülke art›k devlet merkezli bir sistemle yönetilemiyordu besbelli, bu ziyaretçilerin yapaca¤› otellere, golf sahalar›na, yenilenebilir enerji yat›r›mlar›na ihtiyaç vard›. Haberler do¤ru, ama yorumlar için ayn› fleyi söylemek zor. Londra’daki elçilik sözcüsü Igor Caballero’nun dillendirdi¤i gibi, Küba yabanc› sermayeye ve karma projelere aç›l›yor. Lâkin iflin püf noktas›, sarf edilen “karma” sözünde. Her y›l 170 bin Britanyal›n›n ziyaret etti¤i ülkede bakir k›y›lar›n bir k›sm›n›n 99 y›ll›¤›na kiraya verilip Esencia Otelleri’nin 400 milyon dolarl›k yat›r›m› gibi turizm ataklar› planlan›yor, 1959’dan beri ilk kez ülkeye yabanc› sermaye giriyor. 1968’de ekonomik nedenlerle de¤il, karfl›-devrimi besledikleri gerekçesiyle kapat›lan özel kafe, bar ve gece kulüpleri
30
yeniden aç›l›yor, ama devlet bir düzenleyici güç olarak yetkilerini kimseye devretmeye niyetli de¤il.
Devrimin üç baflar›s›zl›¤› Hâlihaz›rda Küba’n›n çal›flanlar›n›n yüzde 85’i, yani yaklafl›k 6 milyonu devlet görevlisi. Geçti¤imiz nisanda berber ve kuaförlere özel iflletme açma izni verilmiflti zaten. Uzun süredir “devrimin en büyük üç baflar›s›zl›¤› sabah kahvalt›s›, ö¤len yeme¤i ve akflam yeme¤i” esprilerine konu olan g›da kriziyle bafla ç›kabilmek için de 1 milyon hektarl›k bir alan kiflilere ve kooperatiflere devredilmifl, meyve-sebze sat›fl›ndaki k›s›tlamalar hafifletilmiflti. fiimdi s›rada Mart 2011’e kadar 500 bin kamu iflçisinin yeni oluflturulan fleker üretimi, halk sa¤l›¤›, turizm ve tar›m sektörlerine kayd›r›lmas› söz konusu. Ancak bu, medyada yer ald›¤› gibi bir “kap› önüne konma” de¤il; çal›flanlar›n hepsi özel giriflim konusunda e¤itimden geçirilecek. Da¤›t›lacak 250 bin lisansla beraber Küba’da kiflilerin kendi ad›na evlerinin odas›n› kiralamas›,
bahç›vanl›k, ütücülük, taksicilik yapmas›, ayakkab› boyamas›, tamirat iflleri üstlenmesi, akrabalar› d›fl›nda kimseleri çal›flt›rmas› serbest b›rak›lacak. Birtak›m çekinceler de yok de¤il. Her fleyden önce, iyi hizmet vermek kavram›na tamamen yabanc› olan Kübal›lar›n kendileri için çal›flman›n ne demek oldu¤unu bilmemesi. ‹flletmelerin büyük bir k›sm›n›n bir y›l dolmadan bataca¤› da söyleniyor, bununla ilgili ne tür önlemler al›naca¤› aç›klanmad›. fiu anda iflsizli¤in yüzde 1.7 oldu¤u ülkede bu oran›n ve tabii kaç›n›lmaz olarak suçlar›n artmas›ndan, rejimi sallayacak protestolar›n yükselmesinden endifle ediliyor. Endifleye mahal olmad›¤›n› söyleyenler ise Küba’da di¤er Latin Amerika ülkeleriyle, hatta dünyan›n çok büyük bir kesimiyle k›yaslanmayacak derecede yüksek olan e¤itim seviyesine iflaret ediyorlar. Onlara Küba halk›n›n bu ifli k›v›rabilece¤ine dair umut veren bir baflka faktörse, karaborsada son y›llarda yaflanan ola¤and›fl› hareketlilik. Guardian’da geliflmeleri yorumlayan Londra Metropolitan Üniversitesi Karayipler ve Latin Amerika Araflt›rmalar› Merkezi’nin yöneticisi Stephen Wilkinson, iflçilerin çal›flt›klar› fabrikalar›n sahibi olmas›na dair programlar›n da yolda oldu¤unu hat›rlat›p, dünyan›n en büyük kooperatifleflme hamlesine dönüflme potansiyeli olan bir hareketle karfl› karfl›ya olabilece¤imizi söylüyor ve ekliyor: “Bu farkl› bir sosyalizm modeli ve ifllemeyebilir de elbette; ama kapitalizm de¤il.” Ancak bundan 25 sene önce Gorbaçov’un da Sovyetler Birli¤i için yirmi senede ‹sveç modeline geçme plan›yla yola ç›k›p, ülkesindeki devasa kamusal iflletmeler karfl›s›nda a¤z› sulanan Bat› dünyas›n›n yard›m›yla Yeltsin taraf›ndan flarampole yuvarlan›p tarihin en büyük talan›na yol açmas›na benzer bir durumla karfl›lafl›labilir mi, bunu zaman gösterecek. Havana
Doruk Yurdesin
Correa’ya darbe giriflimi
Mono Jojoy öldürüldü
Yeni soyk›r›m davas›
Dilma ikinci tura kald›
EKVADOR Sosyalist baflkan Rafael Correa ciddi bir badire atlatt›. Baflkent Quito’da hükümetin kesintilerini protesto eden polislerin gösterisi s›ras›nda üstüne at›lan gaz bombas› yüzünden tedaviye al›nan Correa, protestocu polislerin kuflatt›¤› hastaneden ordunun müdahalesiyle kurtar›ld›. Ordu-polis çat›flmas›nda iki kifli öldü, yetmifl kifli yaraland›. Correa, olaylar›n “darbe giriflimi” oldu¤unu söyledi ve ola¤anüstü hâl ilân etti.
KOLOMB‹YA 1960’lardan beri ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren Marksist FARC (Kolombiya Devrimci Silahl› Güçleri) örgütünün “Mono Jojoy” lâkab›yla tan›nan askerî lideri Victor Julio Suárez Rojas, cang›lda u¤rad›¤› hava sald›r›s›nda öldürüldü. ABD’nin kafas›na 5 milyon dolar ödül koydu¤u Mono Jojoy’un ölümü, son on y›lda merkez komitesinin neredeyse tamam›n› kaybeden FARC’›n ald›¤› en büyük darbe olarak yorumland›.
KAMBOÇYA ‹ktidarda oldu¤u 1975-79 y›llar› aras›nda ülkedeki az›nl›klara karfl› soyk›r›m politikas› uygulayan K›z›l Kmerler’in dört üst düzey yöneticisi hakk›nda yeni bir dava aç›ld›. Pol Pot’un kurmaylar› olan san›klar, BM deste¤iyle kurulan mahkemede soyk›r›m›n yan›s›ra insanl›¤a karfl› suç, savafl suçu ve cinayet ifllemekten yarg›lanacak. K›z›l Kmerler döneminde 2 milyon kiflinin öldürüldü¤ü san›l›yor.
BREZ‹LYA Baflkanl›k seçimlerinin ilk turunda Lula’n›n halefi, PT (‹flçi Partisi) aday› Dilma Rouseff yüzde 46 oran›nda oy alarak, yüzde 33’te kalan en yak›n rakibi sosyal demokrat Jose Serra’ya fark att›. Ama salt ço¤unlu¤u sa¤layamad›¤› için baflkan›n belirlenmesi ikinci tura kald›. Lula’n›n eski çevre bakan›, Yeflil Parti aday› Marina Silva ise büyük bir baflar› gösterip yüzde 20 oran›nda oy ald›. Dilma’n›n kazanmas› büyük olas›l›k.
VENEZÜELLA Bolivarc› devrime uyar› Chavez ömür boyu baflkanl›k yapma flans›n› kaybetti¤i anayasa referandumundan sonra ikinci büyük darbeyi parlamento seçimlerinde ald›. Muhalefetin bu defa boykot etmedi¤i seçimler, iktidar partisinin parlamentodaki mutlak ço¤unlu¤unu yitirmesiyle sonuçland›. Chavez’in teknesi su almaya bafllad›. HUGO CHAVEZ, her seçim sonras›nda Chavsita’lara Milaflores’in balkonunda seslenirdi. Lâkin bu sefer ilk mesaj›n› Twitter’dan vermeyi tercih etti: “Yoldafllar, somut bir zafer elde ettik. Bundan sonra Bolivarc› devrimi ve demokratik sosyalizmi derinlefltirmek ve güçlendirmek zorunday›z!” Bununla birlikte, aral›ks›z on y›ld›r, son derece sald›rgan, seviyesiz ve manipülatif propaganda yapan muhalefet bas›n› ise kendi aç›lar›ndan bir zaferin manfletlerini haz›rlam›fllard›. Tal Cual gazetesi “Bu sabah aç›k ve parlak bir güne uyand›k. Gölgelerin dönmesine bir daha izin vermeyece¤iz!” derken, El Nacional gazetesi “Venezüella art›k k›z›l de¤il” manfletiyle güne bafllad›. Peki bu iki “galip” kutup aras›nda gerçek nereye oturuyor? Öncelikle, Chavez’in üslûbuna aflina olanlar için Twitter’a s›k›flt›rd›¤› “ma¤rur” kelâm, ortada bir zafer olmad›¤›n›n gösteriyor. Muhalefet ise son befl seçimde yakalad›¤› en büyük baflar›n›n sarhofllu¤unda on y›ll›k yap›sal süreci hafife alm›fl gözüküyor. Venezüella, 2005’ten beri aral›ks›z her sene seçimle meflgul. Dile kolay, tam alt› seçim yafland›. Bu nedenle midir bilinmez, son olarak yap›lan parlamento seçimlerindeki yüzde 66’l›k kat›l›m oldukça iyi bir sonuç olarak görülüyor. Resmî olmayan sonuçlara göre iktidardaki Venezüella Birleflik Sosyalist Partisi (PSUV) ve Chavez yanl›s› sol cephe oylar›n yüzde 48.2’sini al›rken, Demokratik Birlik Koalisyonu (MUD) alt›nda birleflen muhalefet oylar›n yüzde 47.1’ini ald›. Lâkin seçim sistemi, parlamentodaki 165 koltuktan 98’ni PSUV’a, 65’ini de MUD’a da¤›t›rken, iki koltuk da di¤er sol partiye gitmifl oldu. Latin Amerika Parlamentosu’na gönderilen temsilci say›s› ise eflitti: 5-5. Böylelikle, Chavista’lar›n seçim öncesinde öngördü¤ü üçte ikilik mutlak ço¤unluk için ihtiyaç duyulan 110 sandalye hedefi de gerçekleflmemifl oldu. Bundan önceki seçimlerde, muha-
lefetin seçimi boykot etti¤i ve parlamentonun tamamen Chavez yanl›lar›n›n eline geçti¤i düflünülürse, bundan sonras›n›n “devrim” ile “karfl›-devrim” aras›nda gerçekleflecek sert bir parlamenter oyun olaca¤› ortada. Taraflar›n önceki performanslar›ndan anlad›¤›m›z, herhangi biz uzlaflman›n zinhar gerçekleflmeyece¤i... Sadece performanslar da de¤il, oligarklar›n denetiminde olan ve orta, üst-orta s›n›f›n domine etti¤i (içindeki birkaç küçük sol grubu saymazsak) muhalefetin program› ile PSUV’un program› birbirlerinden tamamen farkl›. Di¤er fasla geçmeden, son befl y›lda Chavez popülaritesinin izledi¤i seyri verelim: 2006 baflkanl›k seçimi: Chavez yüzde 62.8, muhalefet aday› Rosales yüzde 36.9. 2008 bölgesel seçimler: PSUV yüzde 58, muhalefet yüzde 42. 2009 anayasa referandumu (görev sürelerinin s›n›rl›l›¤› ile ilgili befl maddenin de¤iflimi): Evet, yani PSUV yüzde 54, hay›r yüzde 45. Son gelinen nokta ise, teknik olarak kafa kafaya.
Neden böyle oldu? Bu kadar k›sa zamanda gerçekleflen bu düflüfl, analistler için çok da beklenmedik bir geliflme de¤il. Nedenler ise çeflitli. Ama en
çok bahsi geçen, 2008’de bafllayan ve 2009’un ilk yar›s›na kadar devam eden ekonomik resesyon (durgunluk) ve artan enflasyonun baflta g›da olmak üzere temel ihtiyaçlara yans›mas›. Krizin yol açt›¤› karaborsan›n iç pazarda dolar› yayg›nlaflt›rmas› ve bunun spekülasyonlar› tetiklemesi. Büyük kentler baflta olmak üzere ülke genelinde artan suç oran› –ki bu bafll›k oligarklara ait olan ve neredeyse popüler medyan›n tamam›n› oluflturan muhalefet medyas›n›n bir dönemdir kendisinden uzaklaflmakta olan e¤itimli orta s›n›f› kazanmak için oyaland›¤› ve siyasî söylemine yerlefltirdi¤i en önemli konuydu. Caracas Ve bir de yo¤un elektrik kesintileri. Mesele yabana at›lmas›n, Venezüella halk› tam bir TV müptelâs›d›r. Soldan gelen temel ve oldukça önemli elefltiri ise, yerel yöneticilerin ve reformist bürokrasinin Bolivarc› devrimle aras›ndaki “uyum sorunu” idi. Buna dair iki çarp›c› örnek vard›. Seçim sonucu büyük sürpriz olan Anzoatequi eyaletinde, güya Chavist vali, iflçilere karfl› tekelci otomotiv endüstrisine omuz verdi ve Chavez ülkenin en yoksul mahallesi olan Petare’de seçimi üst üste ikinci kez kaybetti. “Devrimin sözden çok eyleme ihtiyac› var” diyen Marksist yazar Patrick Larsen’in “dost uyar›s›” da önemliydi. Mealen flunlar› söylüyordu: “Bolivarc› devrimin en ciddi yap›sal dönüflüm prensiplerine (kamusallaflt›rma ve mülkiyetin kooperatiflere devri) ra¤men, ulusal ekonominin finans, enerji, iletiflim, maden, g›da, iletiflim, medya gibi ana gövdesinin yan›nda latifundia’lar›n hâlâ oligarflinin elinde olmas›. Petrolü saymazsak, kamulaflt›rma oran› son befl y›lda gayr› safî millî has›lan›n sadece yüzde 8’ini oluflturuyor. Devrimin nefesinin ne denli kesik oldu¤una dair iyi birer gösterge.” Ezcümle, Bolivarc› devrim tarihinin en ciddi uyar›s›n› alm›fl oldu. Tan Morgül
31
‹SPANYA
Genel grevlerin ilki
2003’TEN beri iktidarda olan Sosyalist ‹flçi Partisi’ne (PSOE) karfl› ilk kez genel grev yap›ld›. Ekonomik krizi bahane edip memur maafllar›nda kesintiye giden ve emekli maafllar›n› donduran Zapatero hükümetinin, kamu harcamalar›n› k›sma, emeklilik yafl›n› 65’ten 67’ye ç›kartma ve ‹fl Kanunu’nda iflten ç›karmay› kolaylaflt›-
ran “esnekleflmeler” yapma kararlar› protesto edildi. Genel grev özellikle otomotiv ve metalurji sektörleri ile limanlarda etkisini gösterdi; iflçilerin tamam› ifli b›rakt›. Temizlik iflçilerinin de greve büyük destek verdi¤i gözlendi. En az kat›l›m›n ise turizm, e¤itim ve sa¤l›k sektörleri ile ma¤azalarda görüldü¤ü kaydedildi. Madrid’de gazete sat›lmad›, oto-
büsler çal›flmad›, tren seferleri birkaç istisna d›fl›nda yap›lmad›. Madrid ve Barcelona’daki gösterilerde çat›flmalar ç›kt›. Sendikalar kat›l›m›n yüzde 70 düzeyinde oldu¤unu aç›klad›. ‹flsizli¤in yüzde 20’lere ç›kt›¤› ‹spanya, krizi en a¤›r yaflayan AB ülkeleri aras›nda yeral›yor. Sermaye çevreleri, ‹spanyol hükümetine bütçe a盤›n› kapatmas› ve büyümeyi h›zland›rmas› yönünde bask› yap›yor. Hükümetin buldu¤u
“ac› reçete” faturay› büyük ölçüde emekçi kesimlere ödetiyor. Sendikalar, hükümetten geri ad›m atmas›n› bekliyor. Öte yandan, ‹spanya grevde yaln›z de¤ildi. ‹rlanda, ‹talya ve Portekiz’in öncülük etti¤i 12 ülkede protesto eylemleri düzenlendi. Avrupa’n›n dört bir yan›nda sendikalar kemer s›kma politikalar›na karfl› mücadele karar› ald›. Ufukta k›ta ölçe¤inde yap›lacak bir genel grev görünüyor.
kafas›na flapla¤› yiyordu. Haider’in siyasî ç›k›fl›na itiraz, ›rkç›l›¤›n varl›¤›na de¤il, siyasette temsil hakk› istemesine yöneltilen bir kolektif itirazd›. Aradan on y›l geçtikten sonra itirazlar c›l›zlaflt›. Daha do¤rusu, itirazlara o güne kadar efllik eden Avrupa merkez sa¤ siyaseti, bu itirazlar›n› terketti ve söylemleriyle bir aya¤›n› karfl› tarafa att›. AB’nin en büyük iki dinamik ülkesi Almanya’n›n ve Fransa’n›n flu anki baflkanlar›n›n yabanc› düflman› icraat ve söylemleri, iki tipik örnek. ‹tirazlar›n c›l›zlaflmas› bir neden de¤il, sonuç. T›pk› Avrupa sa¤›na yön veren liderlerin bugüne kadar bilinen k›smen uzlaflmac›, yerleflik siyasetlerini ad›m ad›m terketmeye bafllamalar› gibi. Bir di¤er deyiflle, afl›r› sa¤ partilerin oy oranlar›ndaki art›fla bakman›n yan›s›ra, merkez sa¤›n söylemlerindeki radikalleflmeye de bakmal›y›z, ki alarm zillerini daha bir vehamet ile çalabilelim. Britanya
“‹fliniz bitti, hadi d›flar›!”
AVRUPA Çok alâmetler belirdi... Avrupa'n›n "öteki hayaleti" tekrar ortaya ç›kt›... Ekonomik kriz, uzun süredir tabutunda uyuyan vampiri uyand›rd›. Irkç›l›k ve yabanc› düflmanl›¤› Avrupa’n›n tümünde yavafl ama emin ad›mlarla güçleniyor. Geçti¤imiz on y›l›n gidiflat›, k›tan›n derin sorunlar›na neofaflizm belas›n›n da eklendi¤ini gösteriyor. ON YIL ÖNCE, Avusturyal› ›rkç› siyasetçi Jörg Haider’in Özgürlük Partisi seçimlerde oylar›n yüzde 27’sini al›nca Avrupa’y› bir telafl sarm›flt›. Toplama kamplar›n›n çok da uza¤›nda olmayan bir yerde, ›rkç›l›k yeniden siyasette boy gösteriyor, toplumda destek buluyordu. Avrupa Birli¤i düflüncesinin henüz bu ölçüde örselenmedi¤i bir zamanda, Avrupa ülkelerinin toplu uyar›lar›na ra¤men, Haider, muhafazakâr Avusturya Halk Partisi ile hükümeti kurmufl, ancak parti içi anlaflmazl›klar yüzünden partisi küçüldükçe küçülmüfl, hükümetten ve güçten düflmüfltü. Avrupa, bir süreli¤ine de olsa nefes alm›flt›. Bu nefesten sekiz y›l sonra, Haider’in bir trafik kazas›nda ölmesinden bir gün önce, tüm dünyan›n yan›s›ra Avrupa baflka bir ekonomik iklimin etkisi alt›ndayd›. ABD’de on beflinci banka iflas›n› ilan etmifl, her kafa-
32
dan bir ses ç›k›yor, kapitalizmin aktörleri yerleflik düzenin en az zayiatla sürdürülebilmesi için kâh birlikte, kâh karfl› karfl›ya gelerek kafa patlat›yordu. Bu gürültülü tart›flman›n ortas›nda kaynay›p giden ise, krizin toplumsal etkileri idi. T›pk› ekonomik sonuçlar gibi sökün eden toplumsal sonuçlar›n en vahimi, Avrupa’n›n ortak geçmiflinde yaz›l› hoflgörüsüzlü¤ün palazlanmas›, ›rkç›l›¤›n diflini göstermesi oldu.
“Haylaz çocuk” ›rkç›l›k Halbuki Avrupa’da çok de¤il, bundan birkaç y›l öncesine kadar “her fley yolunda” idi. Irkç›l›k, II. Dünya Savafl›’ndan bugüne birkaç “münferit” adlî olay d›fl›nda kültürel / toplumsal alanda denetim alt›nda tutuluyor, stadyumlardan ya da sokak aralar›ndan siyasete taflmamas›na özen gösteriliyordu. Irkç›l›k, Avrupa sa¤›ndan odas›ndan ç›kmamas› gereken yaramaz çocuk muamelesi görüyor, ç›kmaya kalk›flt›¤›nda
Tüm geliflmifl ülkeler ekonomik krizden paylar›na düfleni ald›lar almas›na, ama söz konusu olan bunun iflgücüne etkileri olunca, k›demli AB ülkelerinin konumu daha farkl›: Geliflmifl Avrupa ülkelerinde yafllanan nüfus, uzun vadede giderek artan yabanc› iflgücü girdisini zorunlu k›l›yor. Buna ra¤men yaflanan ekonomik krizin art›rd›¤› iflsizlik, tüm bak›fllar›n en kolay hedeflere yönelmesine neden oldu. S›ras›yla Çingeneler, Müslümanlar, Do¤u Bloku ülkelerinden göçenler, “ülkenin kayma¤›n› yiyen az›nl›klar”... Türk göçmenlerin Almanya’da bafl›na gelenler, ucuz iflgücü olarak keyifle kullan›lan kitlelerin toplumun di¤er alanlar›nda kendilerini kendi parametreleriyle göstermeye yeltenmeleriyle birlikte bafllar›na neler geldi¤inin iyi bir örne¤i. O güne kadar “çal›flkanl›¤›” ile bilinen Türkler, ülkenin k›smen vas›fs›z iflgücüne eskisi kadar gereksinimi kalmay›nca, toplum ve siyaset gözünde “ülkeye uyum sa¤lamakta zorlanan” Türklere dönüfltüler. Hemen tüm Avrupa ülkelerindeki hemen tüm az›nl›klar, bu alg› k›r›lmas›ndan kendilerine düflen pay› ald›, al›yor.
A la carte ›rkç›l›k taba¤› Her ülke, “öteki”sini kendine özgü tarihsel, demografik ve siyasî koflullara göre
seçti. Müslüman ülkelerden iflgücü ithal eden ülkelerin seçimini 11 Eylül sonras› küresel siyasî atmosfer kolaylaflt›rd›.* Ama Macaristan, Bulgaristan, Romanya gibi eski Sovyet Bloku ülkeleri bofl durmad›lar, hatta yer yer kula¤› geçtiler. Geçti¤imiz genel seçimlerde Macaristan’›n üçüncü büyük partisi haline gelen Jobbik, faflist program› d›fl›nda “Macar Gardlar›” ad›n› takt›¤› kendine ait milis güçleriyle de biliniyor. Bu güçlerin Romanlara s›k s›k sald›rd›¤› da bilinen bir baflka gerçek. Avrupa’da siyaset topluma de¤il, toplum siyasete yön vermeye bafllad›, ancak sözünü etti¤imiz toplumlar›n hemen hepsinin bünyesinde y›llard›r k›fl uykusunu uyuyan ›rkç›l›k ve hoflgörüsüzlük uyan›yor. Geçti¤imiz y›l Avrupa Birli¤i Temel Haklar Ajans›’n›n “Az›nl›klar ve Ayr›mc›l›k Araflt›rmas›”, durumun vehametini gözler önüne serdi: Her dört az›nl›k toplulu¤u üyesin-
den biri, bir y›l içinde en az bir kez ayr›mc›l›¤a maruz kald›¤›n› söylüyor, bu oran Romanlar aras›nda yüzde 50’ye ç›k›yordu. Merak edenler için, ayr›mc›l›k rekoru, Çek Cumhuriyeti’ne ait (Romanlara karfl›, yüzde 64). Ancak soruyu bir az›nl›k üyesinin kaç kez ayr›mc›l›¤a u¤rad›¤› biçiminde sorarsan›z, rekoru eski tüfeklerden ‹talya ele geçiriyor: ‹talya’daki bir Kuzey Afrikal›, y›lda ortalama 9.29 kez ayr›mc›l›¤a tâbi tutuldu¤unu söylüyor. Peki göçmenlerin fiziksel fliddet ile en çok tehdit edildi¤i ya da fliddetin en fazla uyguland›¤› ülke? Finlandiya! 12 ay içinde 100 Somaliliye 74 kez sald›r›lm›fl. Bu oran›, 100 Kuzey Afrikal›ya 44 sald›r› ile ‹talya, ard›ndan 100 Romana 42 sald›r› ile Çek Cumhuriyeti takip ediyor. Raporda ad› s›k s›k geçen ülkelerin çeflitlili¤i bile (Malta, Danimarka, Macaristan, Yunanistan, Polonya, Danimarka) ›rkç›l›k ve ayr›mc›l›¤›n Avrupa içinde s›n›r tan›mad›¤›n›n bir göstergesi.** Avrupa’da bir hayalet dolafl›yor, ancak bildi¤imiz, umdu¤umuz hayalet de¤il bu. Avrupa’n›n yar›m yüzy›l önce öldürdü¤ünü sand›¤› öz evlad› geri geldi. Ertan Keskinsoy * ‹slâmofobinin asl›nda ›rkç›l›¤›n yeni bir görünümü oldu¤u, bu yeni ›rkç›l›¤›n ise Avrupa siyaseti taraf›ndan nas›l örtbas edildi¤i üzerine, Hürriyet Emin’in 7 Eylül 2010 tarihli Radikal’deki yaz›s› önerilir. ** Avrupa Birli¤i Temel Haklar Ajans›’n›n Ayr›mc›l›k Raporu için: www.fra.europa.eu
NEOFAfi‹ZM‹N YÜKSEL‹fi KRONOLOJ‹S‹ • 30 Eylül 2005 Danimarka’daki Jyllands-Posten gazetesi, tam sayfas›n› “Muhammed’in Yüzleri” bafll›¤›yla sundu¤u karikatürlere ay›rd›. ‹flin ilginci, 10 Ocak 2006’da bir Norveç gazetesi ayn› karikatürleri yeniden basana kadar hiçbir tepkinin olmamas›yd›. Bundan bir ay sonra ise, ‹talyan bakanlardan Roberto Calderoli, üzerinde söz konusu karikatürlerin bas›l› oldu¤u tiflörtleri hükümet üyelerine da¤›taca¤›n› söylemiflti. • 27 Ekim 2005 Fransa’n›n Clichy-sous-Bois flehrinde, Zyed Benna (17) ve Bouna Traoré (15) ad›ndaki iki genç, Frans›z polisinden kaçarken s›¤›nd›klar› bir elektrik istasyonunda elektrik ak›m›na kap›larak öldü. Bunun üzerine Fransa’n›n dört bir yan›nda ayaklanmalar bafllad›. • 11 Eylül 2007 Avrupa’n›n ‹slâmlaflmas›n› Durdurun hareketi, Brüksel’de ilk toplu gösterisini yapt›. Hareket, ABD de dahil 11 ülkede etkinlik gösteriyor. • Ekim 2007 ‹sviçre’nin popülist sa¤ Halk Partisi, seçim afifllerinde “Daha Fazla Güvenlik ‹çin” slogan›n›n yan›nda, beyaz koyunlar›n siyah bir koyunu tekmeleyip ‹sviçre s›n›rlar›ndan att›¤› bir afifl kulland›. • 13 Kas›m 2007 Danimarka’daki genel seçimlerde, Danimarka Halk Partisi, oylar›n yüzde 13.9’unu ald›, 175 sandalyeli parlamentoda 25 sandalye elde ederek ülkenin üçüncü büyük partisi konumuna geldi. Ayn› parti, iki y›l sonraki AP seçimlerinde oylar›n› bir önceki AP seçimine oranla ikiye katlayarak (yüzde 15.9) iki sandalye elde edecekti. • 27 Mart 2008 Hollandal› ›rkç› politikac› Geert Wilders’in ‹slâm’› hedef alan filmi
Hollanda
“Fitne”, internette yay›nland›. • 28 Eylül 2008 Haider’in kurmufl oldu¤u Avusturya’n›n Gelece¤i ‹çin ‹ttifak, genel seçimlerde oylar›n 10.7’sini al›p 183 üyeli parlamentoda 21 sandalye elde etti. • 23 fiubat 2009 Macaristan’da Romanlara karfl› en kanl› sald›r› yap›ld›. Kundaklanan evinden ç›kmaya çal›flan bir Roman ve befl yafl›ndaki o¤lu vurularak öldürüldü. • Haziran 2009 Faflist Alman Ulusal Demokrasi Partisi (NPD) yerel seçimlerde 120 fiehir Konseyi üyeli¤i kazand›. Der Spiegel, seçim sonuçlar› üzerine yapt›¤› yorumda, partinin “beklendi¤i gibi ezici bir üstünlük elde edemese de, siyasî yaflamda kendisine kal›c› bir yer edindi¤inden” söz ediyordu.
• 5 Temmuz 2009 Bulgaristan’›n Ataka Partisi, genel seçimlerde oylar›n yüzde 9.4’ünü alarak 240 sandalyeli parlamentoda 21 sandalye elde etti. Ayn› parti, bir ay önceki
Bulgaristan
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oylar›n yüzde 12’sini alm›flt›. • Ocak 2010 ‹talya’n›n güneyindeki Calabria flehrinde Nijeryal› ve Togolu iki göçmenin vurularak yaralanmas› üzerine ço¤unlu¤u Afrikal›lardan oluflan yüzlerce göçmen ayakland›. 37 kifli yaraland›. ‹talya’da tar›m sektöründe binlerce Afrikal› göçmen, ucuz iflgücü olarak istihdam ediliyor. • 21 Mart 2010 Fransa’daki bölgesel seçimlerde, liderli¤ini 81 yafl›ndaki Le Pen’in yapt›¤› Ulusal Cephe, düflüflüne son verip oylar›n yüzde 9.17’sini alarak ikinci turdan en güçlü üçüncü blok olarak ç›kt›. • 25 Nisan 2010 Macaristan’daki genel seçimlerde faflist Jobbik Partisi, oylar›n yüzde 16.67’sini, 386 sandalyelerin ise yüzde 47’sini alarak ülkenin en büyük üçüncü partisi konumuna yükseldi. • 9 Haziran 2010 Geert Wilders’in liderli¤ini yapt›¤› Özgürlük Partisi, genel seçimlerde oylar›n yüzde 15.5’ini, 150 sandalyenin 24’ünü alarak en büyük üçüncü parti oldu. Bir önceki seçimde yüzde 5.9 oy alm›fllard›. • 16 Temmuz 2010 Frans›z polisi Grenoble’da Karim Boudouda ad›nda bir göçmeni öldürünce, flehirde 2005’tekini and›ran, Müslüman gençlerin bafl›n› çekti¤i bir ayaklanma yafland›. Ayn› gün Frans›z polisi bofl durmuyor, kontrol noktas›nda durmayan bir Frans›z Roman›n› da vurarak öldürüyordu. Ölüm haberini alan Saint-Aignan flehrindeki Romanlar, ayaklan›p kasaban›n alt›n› üstüne getirdiler. Bunun üzerine Sarkozy hükümeti, Bulgaristan ve Romanya’dan gelen Romanlar›n ülkelerine zorla geri gönderilmesi karar› ald›. 5 A¤ustos’ta ‹çiflleri Bakanl›¤› taraf›ndan bölge emniyet müdürlüklerine gönderilen gizli bir genelgede üç ay içinde 300 göçmen kamp›n›n y›k›lmas› isteniyor, Roman kamplar›n›n öncelik arzetti¤i belirtiliyordu. Geçti¤imiz süre içinde –bildi¤imiz kadar›yla– 51 Roman kamp› y›k›ld›, en az 1230 Avrupal› Roman ülkelerine geri gönderildi. • 19 Eylül 2010 ‹sveç genel seçimlerinde, ›rkç› ‹sveç Demokratlar›, oylar›n yüzde 5.7’sini alarak ilk kez Parlamento’ya girdi. Bu seçimler, ayn› zamanda ‹sveç tarihinde ilk kez bir merkez sa¤ hükümetin peflpefle iki seçim kazand›¤› seçimler oldu. E.K.
33
ULUSLARIN kaderidir bu! Ne zaman uluslu¤unu göstermeye, fliflinip böbürlenmeye, kendisini yüceltmeye kalksa, hemen sululuk yapar, salyalar› akar. Ak›ll› uslu halklar olabilir belki, ama böyle bir ulusa rastlayamazs›n›z. ‹flin tuhaf›, “uluslar” olmadan ulus olunmaz. Ulus olman›n esas maddesi baflka uluslard›r. Yunanl›lar olmasa Türkler olmaz. Türkler ve Yahudiler olmasa, Almanlar hiç olmaz. Uluslar uslanmazlar. Çünkü hepsi –huylar› kurusun– ö¤retmen olma sevdal›s›, ö¤retmenlik yapma merakl›s›d›r: Ders almazlar, verirler. Hele deniz kenar›nda yaflayanlar çok flansl›d›r. Bu uluslar tarih boyunca ellerinde sünger ö¤retmen edas›yla dolafl›r ve z›rt p›rt karfl›lar›na dikilen geçmiflin üzerine süngerlerini h›zla çekiverirler... Bu nedenle her ulus avuçiçi kadar da olsa denizde k›y›s› olsun ister. Küçümsemeyelim, kuzeyde de olsa Almanlar›n denizi vard›r. Çok ac›kl›, hattâ mânâl›d›r: Almanlar yüzy›llard›r bu –b›rrrrr!– ceset kadar so¤uk denizlere s›cak plaj muamelesi yapar. Onun ›ss›z k›y›lar›n› “Sap›k” filmindeki Norman Bates karakteri gibi (Dikkat! Norman / Normandiya /Nordman: Kuzey de¤ilse nedir Hitchcock’a göre sap›k!) insan›n dikenlerini kald›racak tuhaf aksesuarlarla süslerler. Üç taraf› kapal›, güneflin de¤il, rüzgâr›n yak›c› etkilerine karfl› yap›lm›fl, ayakl› tabutlara benzeyen, uzan›lamayan, ancak oturulan flezlonglar... O flezlonglar›n tepesine ilifltirilmifl, ille mavi çizgili günefl flemsiyeleri... Gellere ve gitlere aç›k tats›z tuzlu k›y›lar... Ancak bir reklam filminde, uzun kollu, bej rengi, yumuflat›c›ya batm›fl kazaklara sar›nm›fl olmal› insan, gülerek ve umutla bakmak istiyorsa o buza; sert ve so¤uk bofllu¤a de¤en denize.
Alman olmak pek “cool” Almanlar bütün tahminlerin üzerinde medenîdirler. Reklam filmlerindeymiflcesine yaflarlar. Hollywood’a sermayedar olacak kadar tapmalar› bofluna m›? Ah, yüksek bütçeli Amerikan filmlerinde bir-iki Alman oyuncu oynat›lmaya görsün; ulusça sevinçten ak›llar›n› oynat›rlar. Doris Day’i kim bilmez?! Onun Alman kökleriyle gurur duyarlar. Doris Day Turizmi vard›r Amerika’da. Dorisçik n’aps›n, bu köklere bit gibi yap›fl›p kalan hat›r› say›l›r Alman› sö¤üfllemek için bir otele ortak olmufltur. Yahudi Soyk›r›m›’n›n külleri sadece Almanya’da de¤il, bütün dünyada so¤umaktad›r. Son zamanlarda Hollywood’da Nicolas Cage’den Sandra Bullock’a herkes birdenbire Alman kesilmifltir... Soyad›na bak›p ald›rmay›n, Leonardo Di Caprio’nun anne taraf› da Almand›r. Bugün Almanlarda oldu¤u kadar, Almanl›kta da her zamankinden daha iyi para vard›r. Almanl›k “Uluslar Borsas›”nda en çok kazand›ranlar›n bafl›ndad›r. Türkseniz, Arapsan›z, Yahudiyseniz, k›sacas› Alman de¤ilseniz, bence korkunuz! Almanl›k biti kanlanmakta, sar›fl›n siyaset sa¤sol demeden inan›lmaz yerlerden gelen destek ve teflviklerle palazland›r›lmakta, Almanl›k o eski par›lt›lar›na kavuflmakta, kahverengi günlerdeki gibi “her zaman her yerde gu-
34
ALMANYA Ne kadar Alman?
olanlar›na yönelik flimdilik sözlü ›rkç› sald›r›lar›n, Sarrazin’in kitab›nda dillendirdi¤i gündelik hakaretlerin ad› demokrasidir, ifade özgürlü¤üdür: IQ’lar› düflükler! Baflörtülü karafatmalar! Kaderleri genlerine yaz›l›lar! Almanl›¤›n önündeki en büyük tehdit: Yabanc›lar! Has›l› Almanya’da demokrasi, geçmiflte Yahudiler için kullan›lan s›fatlardan, onlardan yola ç›karak gelifltirilen endifleler aras›ndan seçip be¤enip almakt›r. Atefle körükle giden iki ihtimalli sorularla yap›lan anketlerde (devlet televizyonu ARD ve bulvar›n gazetesi Bild Zeitung) kat›l›mc›lar›n yüzde 90’› Sarrazin’i desteklemektedir.
Yeni Hitler: Sarrazin
THILO SARRAZIN Kara mizah ustas› Walter Abish, ünlü roman›na alayc› biçimde “Ne Kadar Alman” ad›n› vermiflti. Bu soruyu “ciddi” olarak soranlar da var. Alman bürokrat ve sosyal demokrat politikac› Thilo Sarrazin, baflta Türkler olmak üzere bütün yabanc›lar› hedef alan ›rkç› aç›klamalar›n› kitaplaflt›rd›. Ama bundan da vahimi Almanya’n›n tepkisiydi. Almanlar›n büyük bölümü kitab› ba¤r›na bast›. rur duyulan” bir hâle gelmektedir. “Alman olmakla gurur duyulmaz!” diyen, bir ulusa dahil olman›n verece¤i hazz› reddeden, Almanya’n›n Alman olmayan son insan›, eski Cumhurbaflkan› Johannes Rau öleli, fikirleri sessiz sedas›z topra¤a verileli çok olmufltur. fiimdi Thilo Sarrazin zaman›d›r. Kitab› Almanya’da en çok satanlar, fikirleri en çok takdir edilenler listesinin bafl›ndad›r. Hitler ve bütün di¤er genetik bilimine tapan saf Almanlar gibi göçmendir, Almanl›¤› kuflkuludur. Adam sende! Alman Deyimler Sözlü¤ü için gazetelerde yay›nlanan bir haberden derlenmifl bir cümle: “Hitler’e gen testi yapm›fllar, Almanl›k d›fl›nda her fley ç›km›fl.”
“Yeter, Söz Faflizmin!” Sarrazin’in kiflili¤inde ete kemi¤e bürünen nedir? Alman faflizminin ç›kacak “delik” arayan feryad›d›r. Bu feryad›n temsilcisi, yazar› Sarrazin’dir. Kitab›n›n ad›: “Almanya Kendini Yok Ediyor!” Türkçeye muhakkak popülist duyarl›klar›n flerefine “Yeter, Söz Faflizmin!” altbafll›¤›yla çevrilmelidir. Kitap diyorum, ama yazd›klar› zaten birkaç y›ld›r medyada hiç çekinmeden söyledi¤i, sadece Alman olmayanlar›n midesini buland›rabilen fleylerdir. Faflizm, sakland›¤› o “delik”ten birkaç y›l önce çekilen ve izlenme rekorlar› k›ran, Alman faflizmin babalar›na iliflkin kan›lar›m›z› yerin dibine sokmaya yeltenen, “can›m, Hitler de senin benim gibi bir adamd›” diyen, ama sen ben küfür ederken film boyunca ne kendisinin ne de arkadafllar›n›n a¤z›ndan Yahudilere iliflkin tek bir kaba söz iflitilmeyen “Untergang” (Yeralt›) filmiyle de ç›km›flt›r. Faflizm bütün Almanya’da epeydir ve sistemli olarak ç›k›fltad›r. Yabanc›lara, özellikle Müslüman
Almanlar, Yahudi, Çingene, ibne, özürlü hiçbir “ar›za”n›n olmad›¤›, s›rf kendilerinin bulundu¤u bir Almanya denemifltir. Hiç kuflkunuz olmas›n, bir kez daha, bu sefer Müslümanlar›n olmad›¤› bir Almanya denemeye haz›rd›rlar. Geçmiflte Hitler’di, bugün önder olarak Sarrazin’leri vard›r. Sarrazin devlet politikas› gere¤i Merkez Bankas›’ndaki görevinden al›nacak, ama aktif politikan›n merkezine oturacakt›r. Sosyal Demokrat Parti üyeli¤inden uzaklaflt›r›lacak, ama Almanlara kendi partisini sunacakt›r. Almanya bunu yaparken geçmiflteki hatalardan kaç›nacakt›r. Toplama kamplar›, f›r›nlar dönemi demode olmufltur. Bunun yan›nda geylerin faflist listeden silinme ihtimali de vard›r. Alman ibneleri de Hollanda ve di¤er pek çok Avrupa ülkelerindeki emsallerini izlemekte, pekâlâ “iyi faflist” olabileceklerini ispatlamaktad›r. Günümüzün faflizmi gözü dönerken dahi moderndir. Art›k eskinin vahflet gösterilerine baflvurmamaktad›r. Fransa’ya, ‹talya’ya bak›n: Avrupaî iktidarlar, Türkiye’deki laik endiflelerin karfl›s›na Avrupa’n›n hoflgörüsünü koyan entelektüellerimizle dalga geçercesine, Müslümanlarla kedinin fareyle oynad›¤› gibi oynamaktad›r. Örtülü kad›nlar› ayak alt›nda dolaflmas›nlar diye bir güzel evlerine örtmektedir; yabanc›lar› vatandafll›ktan ç›karmakla korkutmakta, Romanlar› s›n›rd›fl› etmekte, mültecileri kamplara t›k›flt›rmaktad›r. “Sahi,” diye sormaktad›r Sarrazin ile günümüzün faflizmi: “Yabanc›lara iflkence etmenin hazz›n› f›r›nlara, temerküz kamplar›na hapsetmek niye? Neden kapal› kals›n, ulusun üniformal› ve epeyce flansl› bir az›nl›¤›na ait olsun bu keyif; olabildi¤ince fazla insana, sokaklardan iflsizlik bürolar›na, göçmen dairelerine, tüm ULUSa da¤›tmak varken eldeki rehineleri?” Avrupa’n›n ekonomik ve ideolojik motoru Almanlar fark›ndad›r: Alman olmak, ulus olmak için ulustan olmayanlara, art›klara ihtiyaç vard›r. Almanya’da faflizm her zamankinden canl›d›r, daha heyecanl›d›r, affedersiniz, s.k gibi dimdik ayaktad›r. Kad›n erkek, çoluk çocuk, sivil asker, genç yafll› Sarrazin’in Almanlar› ulus olman›n idrakine bir kez daha varmakta, faflizmlerini sokacak yer aramaktad›r. Ne yapmal›? Tam da burada “Untergang” gibi filmlerde göstermedikleri sahicili¤i göstermeli, samimi olmal›, dünyan›n bütün afla¤›l›k halklar› ad›na Almanl›¤›n böylesine küfür etmeli, faflizmin s›zaca¤› her türlü “delik” t›kanmal›d›r! Niyazi Zorlu
TARİHTEN BİR SAYFA RES SEVERA VERUM GAUDIUM HAK‹K‹ NEfiE ZORLU B‹R fiEYD‹R
KOZMOMİLİTAN Haz›rlayan: Göksun Yaz›c› kozmomilitan@birdirbir.org
NEfiE’N‹N S‹YASET‹
Kozmomilitan Bugün öncelikle iktidar›n kitlelere zerketti¤i “keder”e karfl› savaflmak gerekiyor. Bunun da yolu nefleyi mümkün ve daim k›lmaktan geçiyor. Yani rüyay› gerçeklefltirecek cüreti göstermekten. Buyrun yeni vagonumuza, Kozmomilitan’a!
y› umuyor. “Nefle” ne öznel bir sevinç ne de yapmac›k bir gülümseme. “Nefle”, “nefle”nin yaflant›lanmas›n› engelleyen iktidarlarla yüzleflecek olan bir varolufl gücü olarak tan›mlanabilir, çünkü Spinoza’n›n dedi¤i gibi, her türlü iktidar›n kitlelerin “keder”ine ihtiyac› vard›r, yani insanlar varolufl güçlerinden kaybederek “kitle” haline getirilir.
ARÇALANAN dünya, s›k›flan za-
P man. Siyasî mücadelelerin parçaland›¤›na ve kan kaybetti¤ine tan›k oldu¤umuz son otuz senenin ard›ndan, yerelli¤e s›k›flt›r›lm›fl insanlar ve ulusal ba¤›n› koparm›fl sermayenin ulusötesi hareketlerinin aras›nda baflka bir siyaset aramak mümkün olamaz m›? Kozmomilitan böyle bir aray›fl›n ürünü ve baflka bir siyaset aray›fl›nda ne ilk ne de tek. Kozmomilitan, kifliselli¤imize s›k›flt›r›lan dünyam›z› parçalayan ekonomik, sosyal ve siyasî bask›lar aras›ndan, tekillik ve evrenselli¤i birbiriyle çeliflen de¤il, birbirini mümkün k›lan iki temel kavram olarak görüp evrensel bir perspektifle tekrar dünyaya ve olaylara bakmay› amaçl›yor. Böyle bir perspektif de¤iflimi, yeni militanlar› s›k›flt›klar› köflelerden ç›k›p bir araya gelmeleri, dünyay› yeniden tüm bir dünya olarak görünce aç›lan yeni eylem alanlar›n› de¤erlendirmeleri için de yap›lan bir ça¤r›. Kozmomilitan, evrenselli¤in felsefî ve siyasî tan›mlar›ndaki mevcut sorunlar›n da yeniden tart›fl›laca¤› bir platform olmay› amaçl›yor, ama bütün tart›flmalar›n yeni düflünce ve eylem alanlar› açmas›n› her militan gibi gözeterek. Bu perspektif ile yaz›lan her militan yaz›, Kozmomilitan’›n sayfalar›nda yer bulacakt›r; bu anlamda yeni militanlar› sadece okumaya de¤il, yazmaya ve tart›flmaya da davet ediyor. Karfl›laflma alanlar›n›n yeniden oluflturulmas›, özgür karfl›laflmalar›n yaratt›¤› düflünce ve eylem gücünün dünyay› yeniden kurabilmesi için düflünceye ve varolufla yap›flan k›s›tlar›n sökülmesi ve aç›lan alanda kurucu politikan›n ifle koyulmas›yla yap›lacak bu militanl›k, Spinozac› bir anlamda “nefle”li olma-
Res Severa Verum Gaudium: Hakiki sevinç zorlu bir fleydir. Kozmomilitan, dünyay› yeniden düflünebilmek ve kesintisiz hareket edebilmek için yap›lan “nefle”li bir ça¤r›d›r; bir cüret ve bir rüyan›n bir araya gelmesidir.
Gerilla ULRIKE MEINHOF Andreas Baader’in hapishaneden kaçmas› üzerine Ulrike Meinhof’un Moabit Hapishanesi’nde 13 Eylül 1974 tarihinde yapt›¤› konuflma...
B
ATI ALMANYA: Post-faflist devlet, tüketiciler, kültür, metropol flovenizmi, medyan›n kitlesel aldatmacas›, psikolojik savafl, sosyal demokratlar. GER‹LLA, yasal alan›n d›fl›nda hareket eden siyasî-militan bir örgüttür. Gerilla, mücadelesini, enternasyonalizm, üçüncü dünya ve metropollerdeki emperyalizme karfl› sürdürülen enternasyonal özgürlük hareketleriyle birlikte sürdürür. Bu özgürlük hareketleri dünyadaki proleter mücadelenin öncü kuvvetleridir. Gerçeklik sadece mücadele –s›n›f mücadelesi– ve savaflla iliflkili maddecilikle alg›lanabilir. Devrimci eylem, nas›l yap›l›rsa yap›ls›n, her zaman kitleler taraf›ndan anlafl›lm›flt›r. Sözcükler anlams›zd›r; hakaret araç olamaz. Gerilla harekete geçiyor. Gerilla sabit bir bak›fl aç›s›na ya da sabit bir zemine sahip de¤il. Her fley, mücadelede oldu¤u gibi, daimî olarak hareket halinde. Mücadele hareketten gelir, daima ilerler. Mücadele ilerlemektir. Önemli olan amaçt›r. Gerilla s›n›f mücadelesini tarihin temel prensibi olarak alg›lar ve s›n›f mücadelesini de proleter siyasetin gerçekleflti¤i alan olarak görür. Kad›n ve erkek gerillalar, yeni bir toplumun yeni insanlar›d›r. Gerilla bu yeni toplumun “do¤du¤u yer”dir,, Ulrike Meinhof çünkü gerilla, teoriden farkl› olarak daimî ö¤renme ve eylem süreci içindedir. Gerilla, bireyin kolektif ö¤renmeye kat›labilmesi için, bireyi “kolektif” hale getiren ortak ö¤renme sürecidir. Siyaset ve strateji gerillan›n her bireyinde birlikte varolur.
35
nin paydas›n›n Roma ve sadece Roma oldu¤unu gösterir. Geniflleyen aile, geniflleyen Roma’d›r. Kant, Stoac› kozmopolitli¤i yank›larcas›na “benden bize, bizden tüm insanl›¤a” geniflleyen bir kozmopolitanizmden söz eder. Diyojen, Stoac›lar, Kant, Spinoza, Zizek... Beflbenzemez gibi duruyorlar, Kant’›n kozmopolitan düzeni, kifliler için halbuki beflibiryerde. Buyrun felsefe bahçesine, buradaki elmalardan “ahlâkî pratik akl›” tafl›yabilecek “özgür” inbirer ›s›r›k alan kanatlan›r... sanlar›n içinde yer alabilece¤i bir düzendir, fakat Kant, eme¤ini satan iflçinin özgür olmad›¤›n› –ve olamayaca¤›n›– söyleyerek kozOZMOS VE POL‹S. Evren / düzen / düflünceleri “do¤urturken”, Diyojen kimseye mopolit düzeni bafl›ndan itibaren d›fllay›c› bir güzel yap› / dünya ve flehir. Evren-fle- musallat olmadan flehrin meydan›nda en ka- flekilde kurar. “Pax Romana”ya karfl› “Ebedî hir. Herakleitos’a göre, “bütünün ken- bul edilmeyen davran›fllar› sergilemifltir. Ki- Bar›fl”› devletler aras› bir bar›fl biçimi olarak disi olan bu kozmosu ne bir Tanr› ne de bir nikler, flehrin köpekleönerir ama, biz insan meydana getirmifltir.” Herakleitos’a ridir. fiehrin uzlaflma burada devletlergöre bilgelik ve bilgelik sevgisi, felsefe, koz- a¤›na girmeden, flehirhiç de ilgilenMilitan olmak için le mostaki plan› ve düflünceyi bilmek demektir. den kabul görmeden miyoruz. Ne bir tanr›n›n ne de bir insan›n yapt›¤›, ya- “özgür” biçimde yaflaas›k suratl› olmaya Varolan kökflam› mümkün k›lan kozmosu anlayan bilge mak, insana lây›k göleri ve kimlikleri gerek yoktur. flehirdekilerin uzlafl›mlar›n›n karfl›s›nda du- rülen hayata s›rt çevigeniflletmek biçirur ve flehirden uzaklafl›r. Herakleitos’un ün- rip köpeksi bir varoluminde de¤il de, Michel Foucault lü ›rmak sözü asl›nda hiç de bilindi¤i gibi de- flun kabul edilmesi anneredeyse “ken¤ildir: “Ayn› ›rmaklara gireriz ve girmeyiz. lam›na gelir. Diyojen dinde” bir kozBiziz ve biz de¤iliz.” Herakleitos için koz- için kozmopolit olan “flehir olmayand›r”. mopolitlik önerisi Spinoza’dan geldi: Köksüz mos, hem flehirdir hem de de¤ildir. Kozmopolitanizm di¤er aya¤›n› Roma’da Kozmopolitanizm. Bu kozmopolitanizmin Kozmos insan yap›s› olmasa da, fleStoac›larda bulur. Stoac›lar için kozmopo- ancak bir ütopya olarak de¤er tafl›yaca¤›n› hir ve flehrin sundu¤u “vatanlitlik, insan›n sahip oldu¤u ba¤lar›n söyleyen “gerçekçiler” bu kavram›n sadece dafll›k” insan yap›s›d›r. Taçemberlerini geniflleterek, en ya- uygulanabilirli¤ini tart›flmad›lar, onlar›n terihte kozmopolit oldu¤uk›n ba¤lar›m›zdan en genifl kü- mel olarak sorgulad›klar› yön, böyle bir koznu ilk söyleyen kiflinin meye, yani insanl›k ailesine mopolitli¤in arzu edilir olup olmad›¤›yd›. Diyojen oldu¤u söyleulaflabilmek demekti. ‹nsan- “Olmaz böyle bir kozmopolitlik” dediler, yalnir. Diyojen’in kozmol›¤›n en büyük ba¤l›l›k, n›zca “yap›lamaz” anlam›nda de¤il, “biz politli¤i, Sokrates’e ama hâlâ bir “aile” olarak böyle bir fley istemiyoruz” anlam›nda da. Do“gençlerin ahlâk›n› görülmesi, Stoac›lar›n lay›s›yla “gerçekçilik” kendi ufkunu da a盤a bozmak ve tanr›lara “kök”lerine hâlâ s›ms›k› vuruyordu. “Gerçekte mümkün de¤il” dehakaret etmek” suba¤l› oldu¤unu gösterir. dikleri anda, onlar›n muhafaza etmek isteçundan bald›ran içiAile insanl›¤› içine alacak dikleri mevzilerin s›n›r›na da dayanm›fl oluren Atina halk›n›n kadar büyüdü¤ünde, aile yorduk. Oysa Spinoza’n›n önerdi¤i kozmokurdu¤u flehrin sonuiçi iliflkilerin hiyerarflisi- politlik herhangi bir “aile”nin ya da “kimna kadar olumsuzlannin insanl›k ailesinde de lik”in tüm insanl›¤› içine alacak flekilde gemas›d›r. Vebadan k›r›kurulaca¤› garanti alt›na niflletilmesi de¤ildi. Spinoza, “do¤a cemaatSpinoza lan Atina, tanr›lar›na saal›nm›fl olur. “Pax Roma- ler de¤il, bireyler yarat›r” dedi¤i anda ne lir›l›p korkular›na bürünürna”n›n iyi befl imparatorundan beralizmin haklarla çevrili yal›t›lm›fl bireyini ken flehir meydan›nda insanbiri Stoac› Marcus Aurelius’un ne de her fleyi kendine benzeten bir do¤alc›lara musallat olmufl “at sine¤i” son y›llar›nda imparatorlu¤un mev- l›k öneriyordu. Do¤an›n her bireye ve her Sokrates’i katletmekten baflka bir fley zilerini korumak için savunmaya geçmesi, canl›ya verdi¤i yaflamda kalma gücü ve podüflünememifltir. Sokrates gençlerin zihinle- Roma bar›fl›nda çat›flmalar›n asla eksik olma- tansiyelinin cemaat ba¤lar›yla, kimliklerle rine musallat olup onlarda henüz oluflmam›fl mas›, Stoac› kozmopolitlik için insanl›k ailesi- de¤il, ancak ve ancak özgür karfl›laflmalarla
S‹YASAL EVRENSELL‹K VE ‹MKANSIZI ‹STEMEK
Kozmopolitanizm K
MİLİTANlN ALET KUTUSU
Çuval S
IRT çantas› da olabilir, ama çuval zaten s›rt çantalar›n›n en eski atas›d›r. Alet edevat koyulan “kutu”nun da bir “alet” oldu¤unu söyledi¤imizde, militan›n ilk aletinin di¤er aletleri tafl›maya yarayacak bir fley olmas› gerekti¤i hemen anlafl›lacakt›r. Çuval›n insanl›k tarihinde özel bir yeri var. Bulunan ilk aletin baflka bir insan›n kafas›na vurmak için kullan›lacak “kemik-tokmak” olmad›¤›n›, insan›n kulland›¤› ilk aletin avc›-toplay›c› gruplar›n toplad›klar›n› koyabilecekleri bir kap ya da file oldu¤unu söyleyen biliminsanlar› gittikçe ço¤al›yor –yoksa azal›yor mu? Bulgular tarih öncesine ›fl›k tu-
36
tacak güçte olsa bile, her eskiye bakt›¤›m›zda yaflad›¤›m›z zaman›n ›fl›¤› eski ça¤lara düflüyor. E¤er tarih insanlar aras›ndaki iktidar iliflkilerinin bafllamas›yla, yaz› ve devlet gibi “icat”lar›n zaman› Sümer ile bafllat›l›yorsa, tarihten ne bekleyebiliriz ki? E¤er milât böyle icatlar olacaksa, zaman›m›z›n tüm u¤ursuz ›fl›¤› tarihe düflmüfl demektir. “Historie” (tarih sözcü¤ünün atas›) sözcü¤ü, “araflt›rmak, bilgi toplamak amac›yla yolculu¤a ç›kma” anlam›na gelir. Ayn› zamanda, ç›k›lan bu yolculukta do¤rudan do¤ruya tecrübeyle ö¤renmek demektir. E¤er tarihte çuval› bulmak için “Historie” denen yolculu¤a ç›kacaksak önce milâtlar›, günümüzün de¤erleriyle belirlenmifl
tarihi talan etmemiz gerekecek. Tarihi talan edip ulaflt›¤›m›z tarih öncesinde yaflayan insan›n hayatta kalabilmek için haftada sadece 15 saat çal›flmak zorunda oldu¤unu söylersek, bu dönemlerin pek de “karanl›k” olmad›¤› sonucuna da ulaflabiliriz. Bizler ise, sadece hayat›m›z› sürdürebilmek için, en iyi ihtimalle haftada 40 saat çal›flmak zorunday›z. Pratik felsefe kadar kullan›fll› tek bir çuvala ulaflabilmek için tüm tarihi ve milâtlar› devirmek zorunda kalan militan›n eylem alan› da kendini belli ediyor; militan, yaln›zca içinde yaflad›¤› zamanda de¤il, geriye ve ileriye do¤ru hareket edecek. Yaln›zca mekân›n de¤il, zama-
artaca¤›n› söylüyordu. ‹ktidarlar›n kedere, yani güçsüzlü¤e mahkûm etti¤i kitlelerin ancak ve ancak tek tek insanlar›n potansiyellerinin yok edilmesiyle oluflturuldu¤unu söylüyordu. Spinoza’n›n köksüz kozmopolitanizmi, kitlelerin kitle olmaktan ç›k›p bireylere dönüflmesinin yolunu çiziyordu. S›n›rs›z ve ulussuz bir dünyada, özgür karfl›laflmalarla beslenen ve ço¤alan tekilliklere dayanan, köksüz saps›z bir kozmopolitanizm. Ütopyac›lar, bu kozmopolitli¤in mevcut iktidar mekanizmalar›yla ne kadar uygulanabilir oldu¤unu de¤il, böyle bir kozmopolitanizmin ne kadar arzu edilir oldu¤unun alt›n› çiziyordu. Böyle bir dünya ancak mevcut iktidar mekanizmalar›n›n ortaHerakleitos dan kalkmas›yla mümkün olabilirdi. Bu kozmopolitanizmin uyand›rd›¤› “arzu” böyle bir imkâns›za yöneliyordu. “‹mkâns›z› istemek” düsturunu felsefî olarak formüle eden Spinoza’yd›. Son otuz y›ld›r artan bir ivmeyle parçalanan dünyada hem yerelliklerimize hem de kifliselli¤imize mahkûm ediliyoruz. So¤uk Savafl’›n parçal› ve sorunlu olsa da sundu¤u siyasî kavga alan›n›n parçalanmas›, siyaset olmayan siyasî gevezelikleri gündeme tafl›d›. Oysa icat edilen kiflisellikler ve yerellikler, herkesin muhatap oldu¤u kötü siyasî ve ekonomik koflullar›n tek tek kiflilere fatura edilmesinden baflka bir fley de¤il: “Bu senin sorunun.” Bu, herkesin sorunu. Otuz y›l›n ard›ndan flimdi yeniden kozmopolitli¤i, evrensel bir siyasetin imkân›n› sormaya bafllam›flsak, koflullar›n asl›nda böylesi bir siyaset için çoktan uygun hale geldi¤ini söyleyebiliriz. Kant’›n herkese baz› koflullar empoze ederek oluflturdu¤u bir evrensellik de¤il, siyasî düzlemde kurulmufl bir kozmopolitanizm. Bu ça¤r› son y›llarda birçok kifli taraf›ndan tekrarland›. Kendisinin de bir pop ikonu n›n da militan›; s›rt›ndaki çuval› bedenini yorarsa militan çuval›n› zihninde tafl›yacak, bu çuval yükte hafif, pahada a¤›r kavramlar› tafl›yacak. Ursula K. Le Guin, “Çuval Kuram›”nda flöyle söylüyor: “E¤er içine dolduracak bir kab›n›z yoksa, yulaf gibi uysal ve beyinsiz bir yiyecek bile elinizden kaç›p gider.” E¤er militan›n kendi kavramlar›n› tafl›yacak bir kab› yoksa, insan› uysallaflt›ran en beyinsiz iktidar mekanizmalar› bile onu ele geçirebilir. Zamanda ve mekânda hareket eden militan, muktedirlerin yaratt›¤› kahramanlar› da çuvallatacakt›r. Le Guin’in dedi¤i gibi, muktedirlerin tap›nd›klar› kahramanlar, “çuvala girince tavflan ya da patates gibi görünüyor.” “Tuhaf bir gerçekçilik, ama bu da tuhaf bir gerçeklik.. Hikâye... hikâye hâlâ bitmez.”
haline geldi¤ini düflünsek de, Amerikan medyas›nda hâlâ komünist oldu¤unu hayk›ran Zizek’in kozmopolitanizm / evrensellik ça¤r›s›na biz de kulak verelim: “Evrenselli¤i kendi deneyimimiz üzerinden nas›l temellendirebiliriz? Ben her birimizin kendi tikel evreninde yaflad›¤›n› iddia eden postmodern oyunu kabul etmiyorum do¤al olarak. Evrenselli¤e inan›yorum. Ama temel kurallar ya da evrensel kavramlara dair a priori’ler içeren bir evrenselli¤e inanm›yorum. Ulaflabilece¤imiz yegâne gerçek evrensellik, siyasî evrenselliktir. Bu da soyut ve idealist bir anlamda dayan›flma de¤il, mücadeleden do¤an bir dayan›flmad›r. E¤er hepimiz ayn› mücadeleyi veriyorsak ve birdenbire feminist ve ekolojist, ya da feminist ve iflçi olarak flöylesi bir keflifte bulunursak: “Aman tanr›m, asl›nda ayn› mücadeleyi veriyoruz!” ‹flte benim için bu en özgün dayan›flma ân›d›r. Böylesi bir siyasal evrensellik, olabilecek en özgün evrenselliktir. Ve bugün de eksik olan budur, tabii, zira siyaset bugün gittikçe farkl› pozisyonlar aras›ndan verilecek ödünlerin müzakeresi fleklini almaktad›r.” E¤er yeni bir evrensellik tahayyül edeceksek, Zizek’in sözlerine eklememiz gereken birkaç nokta daha var. Ayn› mücadeleyi veriyor olman›n yarataca¤› dayan›flma ayn› zamanda tüm tekilliklerin de biçimlenece¤i ve a盤a ç›kaca¤›, dayan›flmay› aflan kurucu bir alan oluflturacakt›r. Ancak deneyimimizle iliflki kurabilirse söz edebilece¤imiz bu evrensellik, sadece siyasî dayan›flman›n de¤il, bu kurucu alan›n vaat etti¤i tekil deneyimlerimizle flekillenecektir.
Zizek
CEP SÖZLÜĞÜ
Komünizm JEAN-LUC NANCY Mart 2009 Londra Konferans›ndan Notlar OMÜN‹ZM sözcü¤ünün garip bir tarihi
K vard›r. Sözcü¤ün kökenini bulmak
güçtür. Buna ra¤men, “komünist” sözcü¤ü, 14. yüzy›lda, “miras kanunlar›na tâbi olmayan ortak mülkiyete sahip topluluk” anlam›nda kullan›l›yordu: Manast›rlar rahipler toplulu¤una aitti; mülkün sahibi, bireylerden ba¤›ms›z olarak toplulu¤un kendisiydi. Hatta daha önce, 12. yüzy›ldan itibaren ayn› sözcük umumî kanunlar›n baz› yönlerini nitelendirmek için kullan›l›yordu ve umumî hareketlerle iliflkiliydi. Bu hareketler daha sonra burjuvazinin bafllang›c›n› oluflturdu. 18. yüzy›lda komünizm sözcü¤ü Victor d’Hupay’in 1785 y›l›nda yazd›¤› metninde geçer. Bu metin rahiplerin hayat›n›n yerini alacak ama benzer bir topluluk hayat› oluflturma rüyas›d›r. D’Hupay, yönetim biçimleri aras›nda “komünizm”e yer veren Restif de la Bretonne’un arkadafl›yd›. La Bretonne, otobiyografisinde dokuz tane yönetim biçimi sayar ve komünizmin sadece Güney Amerika halklar› için uygun bir yönetim biçimi oldu¤unu söyler. Bu halklar “sabahleyin birlikte çal›fl›yorlar, ö¤leden sonra birlikte oyun oynuyorlar”d›r. Bu, Marx’›n söyledi¤inden çok farkl› de¤ildir. Frans›z Devrimi s›ras›nda, iyi bilindi¤i gibi, ilk “Commune insurectionelle de Paris”e kat›lan Gracchus Babeuf sözcü¤ü eflitlik ça¤r›fl›mlar›yla birlikte “komünitern” olarak kullanm›flt›r. Komünizm sözcü¤ünün aç›kça kullan›mlar›n›n d›fl›nda ayn› anlama sahip baflka sözcükler de vard›r: 16. yüzy›lda ‹ngiltere’de, Commonwealth’in kurulmas›yla sonuçlanan ilk ‹ngiliz Devrimi s›ras›nda doktrinlerini oluflturan “Kaz›c›lar” topra¤› “ortak hazine” olarak nitelendirmifltir. Asl›nda, bu tarihsel veriler bize komünizm sözcü¤ünün kökenini ve anlam›n› –ya da hissini– veremez. Hiçbir tarih, hiçbir etimoloji bu hissi üretemez. Fakat bu tarihsel verilerden anlamam›z gereken fludur: Bu sözcü¤ün icad› ve bu sözcü¤e duyulan ihtiyaç, bir fleyin tehlikede oldu¤unu gösteriyor. Bu tehlikede olan fley hâlâ bizim önümüzde keflfedilmeyi bekliyor.
37
x-KÜtüpHanE
Emrah Serbes Her Temas ‹z B›rak›r (‹letiflim) ‹lhami Algör Ma Sekerdo Kardafl: Dersim ‘38 Tan›kl›klar› (Do¤an) Jack Kerouac Yeralt› Sakinleri (Ayr›nt›) Jacques Rancière Özgürleflen Seyirci (Metis) Jean Baudrillard Sanat Komplosu –Yeni Sanat Düzeni ve Ça¤dafl Estetik 1 (‹letiflim) Ken Bruen Londra Bulvar› (Sel) Korkut Boratav Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye (Yordam) Lorrie Moore Bofllukta Bir Kap› (Sel) Marc Augé Paganizmin Dehas› (Dost) Mehmet Tepebafl› Unutulmas› ‹stenen Y›llar (Dipnot) Necmi Zeka Kargac›k ‹flleyifl –fiiirler ve Di¤er fieyler (Yasakmeyve) Nick Hornby 31 fiark› (Sel) Noam Chomsky Kriz Kapitalizm ‹syan (Ütopya) Osman Ak›nhay Ölülerimiz Bir Tutar Bizi (Agora) Onur Eyüp Karado¤an Azim –Spastik Engelli Bir Gencin Mücadelesi (Can) Süreyya Berfe Seferis ‹le Üvez (Metis) Svetlana Boym T›rnak ‹çinde Ölüm –Modern fiairle ‹lgili Kültürel Mitler (Metis) Tardi - Vautrin Halk›n Ç›¤l›¤› –Paris Komünü 1 (Versus) Zygmunt Bauman Eti¤in Tüketiciler Dünyas›nda Bir fians› Var m›? (De Ki)
bize ayran getirme. bizim aram›zda köpekler çok, bugün de¤il yar›n s›ra sizin”. Annem geldi söyledi, ama kimse dinlemedi. Akflam oldu, Kâz›m A¤a [efli Kâz›m Gökdemir] yok. Anam kendine vurdu, “K›z, bunlar niye gelmediler?” dedi. Surbahan’dan biri geldi dedi ki “milleti toplam›fllar Kamogilin ah›r›na”. Ma¤açur’dan getirmifller, K›smikör’den getirmifller... KUKUR‹KUKUUUU! ‹flte nihayet karfl›n›zda En Kahraman R›dvan! En hakiki memleket evlâd›, kenar mahallelerin Don Kiflot’u, bir “masumiyet ça¤›”n›n saftirik azizi, 12 Eylül y›llar›n›n çizgisi belirsiz devrimcisi, Özall› y›llar›n bireysel giriflimci avantürü, mafyan›n da, merihlilerin de korkulu rüyas›... Bülent Arabac›o¤lu’nun çiçekli imzas›yla çizdi¤i efsane maceralar, münhas›r ciltler halinde yay›na bafllad›. ‹lk macera “Pislik” raflarda...
Hüsniye Gökdemir: Ben o zaman 15 yafl›nda yeni gelindim. Brastik’te oturuyorduk. Bir gün dediler ki, Surbahan’a asker gelmifl. Çad›rlar kurulmufl, seyyar f›r›n kurmufllar. “Tunceli’de harp var” dediler. Bir gün amcam Nuri A¤a [Gökdemir] su suvar›ydu. (Askerler izin vermiyordu tarla sulamaya.) Urumekrek’ten Hac› Abdullah geldi, Nuri A¤a’dan suyu istedi. Onlar da ayn› suyu kullan›yor ya... Nuri A¤a “Tarla suluyorum” dedi, vermedi suyu. Kavga ettiler. Hac› Abdullah dedi ki, “Nuri A¤a, o tarlay› bofluna suluyorsun, bir gün sizi götürecekler, benimle bofluna at›flma, o tarla sana kalmaz”. Millet de askere ayran veriyor, kimi de sat›yor. At› olanlar askere mekkârecilik yap›yor. Dört-befl tane asker geldiler, bi38
zim dutlara ç›kt›lar. Annem de “niye dutlar› yiyiysiz?” dedi. Birisi anneme sordu: “Anne, senin kimsen var m›?” Annem onlar›n dilini biliydi, dedi ki: “Kay›nlar›m var.” Asker dedi ki: “Git seslen gelsin, söyleyeceklerim var.” Nuri A¤a yoktu, Ali A¤a vard›. Hastayd›, evde yat›yordu. Ça¤›rd›lar geldi. Bahçada, kay›s›lar da tutmufltu. Bu¤daylar› biçme zaman›. Asker dedi ki, “Amca, Tunceli’den sonra sizi k›racaklar, A¤r› gibi yapacaklar –A¤r›l›ym›fl–, tarlay› marlay› b›rak›n, can›n›z›n derdine düflün.” Askerler gitti. Annem kendine vurdu, amcam Ali A¤a dedi ki: “Yok can›m, askerler dut yemeye gelmifller, konufluyorlar.” Annem k›zd›, “asker do¤ru söylüyor” dedi, “ben askere ayran götürdüm tepede, askerin birisi dedi ki, anne sen
“Sol” terimi, bence iki öge
içeriyor: Birinci olarak bir s›n›fsal tav›r al›fl söz konusudur. Bununla, emek ile sermaye, varl›kl› ile çulsuz, zengin ile yoksul, muktedir ile yoksun aras›nda ç›kar çat›flmalar›n›n oldu¤u her durumda, emekten, mülksüzden, yoksuldan, yoksundan yana tav›r almay› kastediyorum. Herhangi bir siyasî hareketin kitle deste¤inin emekçi, yoksul s›n›f ve katmanlardan oluflmas›, o harekete “sol” karakter kazand›ramaz. Hakl›-haks›z bazen ‹dris Küçükömer’e atfedilen bu tezin yanl›fl oldu¤unu düflünüyorum. Türkiye bak›m›ndan, belli tarihsel konjonktürlerde DP, AP, AKP’nin salt bu özelliklerinden ötürü “solcu” say›lmas› yanl›flt›r. Kitle deste¤i bir fleydir; s›n›fsal siyaset izlenmesi ayr› bir fleydir. ‹kincisi, s›n›fsal siyaset çizgisinin, flu veya bu biçimde ayd›nlanma gelene¤iyle ba¤lant›l› (veya onun türevi) olmas›. Bununla, ayd›nlanma gelene¤inden (Marksizmden) geldi¤i için sosyalizmi, sosyal demokrasiyi veya “ayd›nlanma”n›n T.C. koflullar›nda yan-
s›mas› olan “Cumhuriyet de¤erleri”ni (laikli¤i, Bat›’ya özgü rasyonel, elefltirel düflünce sistemini) benimsemifl olan siyasî ak›mlar› kastediyorum. Bu siyaset ve düflünce sistemlerinin salt Bat› kökenli ayd›nlanma gelene¤iyle ba¤lar tafl›d›¤›, Osmanl›’n›n bünyesinden kaynaklanmad›¤›, oradan türetilmedi¤i için halk s›n›flar›yla kopukluk içinde olmaya mahkûm olduklar› sav›n›n yanl›fl oldu¤unu düflünüyorum. (...) Kaynaklar› ister Avrupa türü sosyalizmden, isterse “Cumhuriyet de¤erleri”nden gelsin, ayd›nlanma gelene¤ini Türkiye’ye tafl›yan e¤itimli beyaz yakal›lar, profesyonel “orta s›n›f”lar ile k›r ve kentlerin kol emekçileri aras›nda gerçekleflebilecek bir birliktelik, bir anlamda 1970’teki 15-16 Haziran kalk›flmas›n›n, 1989 Bahar eylemlerinin ve 2007 Cumhuriyet mitinglerinin kitle tabanlar›n›n birleflmesi, geçmifl dönemlerde yüz binlerin kat›ld›¤› 1 May›s mitinglerinde gözlenen yoldafll›¤›n canlanmas› Türkiye’de solun geliflmesi aç›s›ndan flart görünüyor. Bu gruplar›n bir bölümünde varl›¤›n› sürdüren küçük burjuva radikalizmi ile sosyalizm aras›nda hasmane olmayan bir iletiflim, solun sa¤l›kl› yeflermesi için de gerekli oluyor. Ayd›nlanmac› çizginin talepleriyle Türkiye emekçilerinin salt s›n›fsal özlemleri aras›ndaki uzlaflma ya da halk s›n›flar›n›n siyasî ‹slâm’›n ideolojik ve politik güdümünü terkederek yeni bafltan “özgürleflmesi”nin herhalde ön koflulu olarak görülebilir.
DumAnlÜsTündE Tafl›n alt›ndaki el ve serçe parmak Orhan Do¤an Niv Jiyan / Yar›da Kalan Hayat (‹letiflim)
ölüm erken ölüm. Ama H ER kimileri var ki, sadece kendileri ve yak›n çevreleri aç›s›ndan de¤il, tarihsel ve toplumsal olarak da vakitsiz ayr›l›r bu dünyadan. Arkalar›nda büyük bir boflluk kal›r. Orhan Do¤an’›n ard›ndan da böyle bir boflluk kald›. Herhalde bu durumu Niv Jiyan’dan daha iyi ifade edecek bir terim olamazd›. “Niv Jiyan / Yar›da Kalan Hayat”, k›z› Ayflegül Do¤an taraf›ndan Orhan Do¤an’›n konuflmalar›ndan, savunmalar›ndan ve söyleflilerinden derlenen kitab›n ad›. Kitapta yer alan metinler, politik bir flahsiyetin düflüncelerini, sözlerini aflan bir anlam tafl›yor. Orhan Do¤an, tan›¤›, san›¤›, ma¤duru ve kendi ifadesiyle rehini oldu¤u bir süreci gözler önüne seriyor; yarg›land›¤› duruflmalarda yapt›¤› savunmalarla asl›nda bir tarihi ve bir gelene¤i yarg›l›yor. Üstelik bunu hiç öfkelenmeden, k›rg›nl›k göstermeden yap›yor. Orhan Do¤an pek ço¤umuzun haf›zas›nda en çok TBMM bahçesinde, ensesinden bast›r›larak polis arac›na bindirilirkenki haliyle yer etti. Memleketin insan haklar› siciliyle yak›ndan ilgilenenlerin onu daha eskilerden, Yeflilyurt davas›ndan bilmeleri kuvvetle muhtemeldir. Zira Yeflilyurt köylülerine bok yedirilmesi olay› onun cesareti ve kararl› tutumu sayesinde gündeme gelebilmiflti. Meclis bahçesinde polis otosuna bindirilerek götürüldü¤ü 1994’ün 2 Mart günü, Kürt sorununun çözümünde siyasal kanallar›n tümüyle t›kanmas›n›n ve uzun y›llara yay›lacak bir kör fliddetin de milâd› oldu. Sonras› malûm, Susurluk’a uzanan kirli bir süreç, boflalt›lan köyler, yak›lan, tahrip edilen ormanlar, binlerce can kayb› ve bir yanda duygusal k›r›lmalar› mayalayan, di¤er yanda etnik gerilime tahvil edilmeye çal›fl›lan ac›lar, ac›lar. ‹stenseydi, gereken irade gösterilebilseydi, hiç yaflanmadan engellenebilecek olan ac›lar. Orhan
Do¤an’›n bütün kahramanl›¤› ve belki de trajedisi, bütün bu ac›lar yaflanmadan da çözümün mümkün olabilece¤ini bilmesinde yat›yordu. Buna inanm›flt› ve ömrünü inand›¤› fleyi anlatmaya çal›flarak geçirdi. Do¤ubeyaz›t’ta kalp krizi geçirmeden birkaç dakika önce binlerce kifliye hitaben yapt›¤› konuflmas›nda son sözlerinin bar›fl› getiremedi¤i için halktan özür dilemek olmas›, yar›da kalan ömrünün ve çabalar›n›n özeti gibiydi. On y›l›k cezaevi sürecinin ard›ndan verdi¤i ilk söyleflide Faruk Bildirici’nin sorular›n› yan›tlarken bir bar›fl konferans› toplanmas› gerekti¤ine dikkat çekiyordu. Sözünü etti¤i bar›fl konferans› 13-14 Ocak 2007’de topland›. Aç›l›fl konuflmas›n› Yaflar Kemal’in yapt›¤› “Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor Konferans›”n›n son derece genifl bir yelpazeyle toplanabilmesi ve bu sayede ulusal düzeyde gündem oluflturabilmesinde Orhan Do¤an’›n kapsay›c› yaklafl›m›n›n önemli bir pay› vard›. Kitaptaki söylefliler onun bar›fla slogan düzeyinde ya da romantik bir flekilde de¤il, aksine, son derece gerçekçi yaklaflt›¤›n› gösteriyor. Bar›fl için afl›lmas› gereken zorlu bir süreç vard› ve bu süreci belli bir takvim dahilinde ad›m ad›m, beceriyle, ustaca yürütmek gerekiyordu. Bar›fl için inkârdan, yenme/yenilme ikileminden vazgeçilmesini, yeni bir dilin yarat›lmas›n›, sahici politikalar›n üretilmesini öneriyordu. Kitapta dikkat çeken hususlardan biri de, neredeyse her söyleflisinde ›srarla etnik siyasete kesinlikle karfl› oldu¤unu vurgulama gere¤i duymas›. Siyasetin giderek daralt›ld›¤› bir dönemde bu vurgunun daha da anlam kazand›¤› çok aç›k. Meclis’ten al›n›p götürüldü¤ü cezaevinde on y›l›n› tüketmifl olmas›na ra¤men cümlelerinde öfke, k›zg›nl›k yok. Peki hiç mi sitem yok? Var elbette. Kürt siyasetçilere, somut siyaset üretememe konusunda, demokratik mücadelede birlikte hareket etmek istedi¤i kesimlerin sorumluluk almakta yetersiz kalmalar›na sitem ediyor: “Ayd›nlar, sanatç›lar, emek hareketinin öncüleri, 15 y›l önce de mesafeli durdular bize, flimdi de mesafeli duruyorlar. Hatta bir görüflmemizde flunu söylemifltik: ‘Biz, elimizi tafl›n alt›-
na koyduk. Tafl›n alt›nda akrep mi var, y›lan m› var, bilmiyoruz. Elimizin kopmas› tehlikesini göze al›yoruz. Sizden hiç de¤ilse serçe parma¤›n›z› feda etmeyi göze alman›z› istiyoruz’ dedik. ‘Sizin serçe parma¤›n›z incinsin, bizim elimiz kopsun’ dedik. Buna ra¤men olmad›, gelmediler.” Çözüm için yeterince sorumluluk al›nmad›¤› ve somut politika üretilmedi¤i yolundaki sitemi, esas olarak, çözüm üretilemedi¤i takdirde olabileceklere dair yak›c› öngörüsünden kaynaklan›yor. Bu öngörüsünü Milliyet’ten Derya Sazak’a verdi¤i röportajda bir cümleyle özetliyor: “Biz çözmezsek, bize ait olmayan bir çözüm gelir.” Bu öngörünün ve di¤er politik düflüncelerinin bugün daha büyük bir anlam kazand›¤› aç›k. Ama, Orhan Do¤an dile getirdi¤i politik düflüncelerden çok daha fazlas›yd›. Politik bir aktör olarak ne kadar tutarl› ve kararl› idiyse, insan, baba, arkadafl, dost olarak da o denli tutarl› ve hümanistti. Röportajlar›nda pek bahsetmedi¤i bu yan›n› anlamak için bilinmesi gerekti¤ini düflündü¤üm baflka özellikleri de vard›. Cezaevindeyken hasta tutuklu ve hükümlülerle son derece içten bir flekilde ilgilenmiflti örne¤in. Faruk Bildirici’nin cezaevine iliflkin bir sorusuna verdi¤i yan›tta ilk befl y›l›n okuma-yazma aç›s›ndan son derece elveriflli geçti¤ini söyledikten sonra, flöyle devam ediyor: “Ama son befl y›l koflullar›m›z zorlaflt›. Türkiye’nin de¤iflik cezaevlerinden tutuklu ve hükümlüler bizim ko¤uflumuza getirildi. Kimisi kanser, kimisi baflka hastal›k. Revir de yoktu. Gençleri sahipsiz b›rakamazd›k.” Bu son cümlenin büyük bir tevazuyla sarf edildi¤i belirtilmeli. Çünkü bu cümle, hasta tutuklu ve hükümlülerin her birine gösterdi¤i ilgiye dair çok az fley söylüyor. Oysa cezaevindeyken meme kanserine yakalanan ve ameliyathaneden ç›kt›¤›nda aya¤›na zincir tak›lmas›n› kabul etmedi¤i için servis odas› yerine bodrum kattaki
mahkûm ko¤ufluna konulan Cemo’yla nas›l ilgilenmifl oldu¤unu iyi biliyorum. ‹lgisi sadece hastalar›n hastaneye gidebilmeleri, ilaçlar›n›n zaman›nda getirilebilmesi ya da yaralar›n›n sar›lmas›yla s›n›rl› kalmam›flt›. Kendilerini iyi hissetmeleri, moral kazanmalar› için büyük bir içtenlikle çaba harcam›flt›. Tahliye olduktan sonra Diyarbak›r’a ilk gelifllerinde tan›k oldu¤um bir olay, bu ilgisinin ne denli içten oldu¤unu ve ne derin dostluklar yaratt›¤›n› göstermeye yetmiflti. Onlar› karfl›lamaya gelen insan selinin içinde ufak tefek bir kad›n, Cemo, ona ulaflmay› baflarm›flt›. Uzun süre birbirlerine sar›lm›fllard› ve sadece Cemo’nun de¤il, Orhan Do¤an’›n gözleri de yafllarla doluydu. Hiçbir zaman yumru¤unu masaya vurmad›. Sesi gök gürültüsünü and›rm›yordu. Klasik bir siyasî lidere ya da kahramana hiç benzemiyordu. Ama, aram›zdan ebediyen ayr›ld›¤›nda Cizre’de yüzbinler taraf›ndan karfl›land›. ‹rfan Aktan, cenazeye dair kitapta yer alan izlenimlerinde, karalara bürünmüfl yüzbinlerce insan aras›nda geleneksel Kürt k›yafeti flel-flepik giyinmifl bir ihtiyar›n bir yandan sessizce a¤lad›¤›n›, di¤er yandan da burufluk parmaklar›yla zafer iflareti yaparak “Min Orhan nasi, xwezi min nas ne kiriba” diye a¤›t yakt›¤›n› anlat›yor ve devam ediyor: “‹ki yüz bine yak›n insan 30 Haziran günü Cizre’de gözyafl› döküyor ve o ufak tefek, gür sakall› nazik adam›n cenazesine efllik eden upuzun konvoyun flehre gelmesini bekliyordu. Onun elini s›kma onuruna nail olmufl, onunla bir çift laf edebilmifl ac›l› sevenleri, belli ki kara haberin üstesinden gelebilmek için flel-flepikli ihtiyar›n a¤›d›n› yak›yordu: ‘Onu tan›d›m, tan›maz olayd›m’.” “Niv Jiyan”, onu tan›mak için oldu¤u kadar, bar›fl için düflünmek ve eylemek aç›s›ndan da okunmas› gereken bir kitap. Handan Ça¤layan
(Bu yaz›n›n uzun versiyonu birdirbir.org’da)
39
Siyasal göz’ün sosyokriti¤i Ulus Baker Kanaatlerden ‹majlara Çeviren: Harun Abuflo¤lu (‹letiflim)
adeta sanatsal bir Felsefeyle iliflki kuran Ulus Baker’in yazd›klar›n› okuyanlar, siyasal tavr›n do¤urgan bir düflünceye dönüfltü¤ü yarat›c›, bereketli ve tahrik edici çizgilerin bileflkesini bulurlar. Bu çizgiler, Marx’tan Spinoza’ya, Deleuze’den Dziga Vertov’a, Tarde’dan Godard’a uzanan genifl ve renkli bir zemini estetik bir k›vrakl›kla kullan›r. Tek bir disiplinin hapishanesinde devinmekten uzak olan Baker’in eserleri, sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi, felsefe ve sinema aras›ndaki ayr›m› afl›nd›ran bir dille yaz›lm›flt›r. Sosyal teoriye bak›fl› komplekssizdir; Marx’› Foucault ve Deleuze’ün karfl›s›na koyma kolayc›l›¤›n›n yerine, bu isimleri üretken bir diyalo¤a sokar. Tart›flman›n entelektüel zeminini daraltan bir anlay›fla karfl› bu zemini alabildi¤ine geniflletmeye çal›flan bir okuma stili gerçeklefltirir ve metinler aras›nda adeta “flaneur” gibi gezinmeyi, flok etkisi yaratan fragmanlar yazmay› sever. “Kullan›fll› düflünceler” Felsefe tarihini bir “alet edevat çantas›” (Deleuze) olarak kullanan Baker, “kullan›fll›” düflünceler üretmek peflindedir. “Yüzeybilim - Fragmanlar”da bir araya getirilen metinlerinde, çözümleme ve dönüfltürme edimine “kullan›fll›” araçlar bulmaya/vermeye çal›fl›r. Kitap fragmanlar halinde, farkl› zaman ve mekânlarda a盤a ç›km›fl düflüncelerden olufluyor; türleri (felsefe, sanat, siyaset, sosyoloji, edebiyat, hukuk) ve isimleri (baflta Spinoza, Tarde, Deleuze, Negri, Nietzsche, Marx, Foucault, Lazzarato, Agamben) birbirine ilifltirerek katediyor. Baker’in düflüncesi, sürekli olarak olmakta ve de¤iflmekte olan canl› yaflama dokunma arzusu içindedir. Örne¤in “hayat›n geometrisi”ni yapan Spinozac›l›¤› “kullan›fll› bir felsefe” olarak tarif etmesi manidard›r: “Spinoza o kadar ‘günlük hayat’ içindedir ki, onu okuyup anlamad›m demek, insan›n düflünme gücünün ne kadar örselendi¤ini d›flavuracak kadar büyük bir felâkettir.” Spinoza’da yaflam ve dü-
40
flünceler yaratman›n eflsiz mekân›n› bulan Baker’in bir baflka kullan›fll› filozofa, Deleuze’e olan ilgisini bu noktadan itibaren kavramak mümkün. Baker’in, majör dili minörlefltirerek “egemen sistemden becerikli bir flekilde kaç›fl”la ilgilenen, “felsefe kavramlar yarat›m›d›r”, “hastal›k, hayata bir bak›fl tarz›d›r” diyen Deleuze’e odaklanmas› iliflkiseldir. Çünkü Baker, ilgilendi¤i di¤er filozoflarla (özellikle Spinoza, Tarde, Nietzsche) iliflkisel olarak okur Deleuze’ü. Farkl›laflm›fl bölgeler yaratmak gayesi, bizi, Baker’in otonom-düflünceye olan ilgisini anlamaya yönlendirir. Bir afl›nd›rma mekanizmas› olarak kapitalizmin elefltirisini mutlak ç›k›fl noktas› olarak tarif eden Baker, siyaset felsefesini bu ç›k›fltan hareketle üretir. Neoliberalizm elefltirisini ve yeni altüst edici pratikler yaratmay› otonomist düflüncenin bafll›ca hedefleri olarak tahayyül eder. Çünkü direnifl eski usûllerle iflleyemez art›k ve elefltirinin ötesine geçebilmeyi gerektiren koflullarla karfl› karfl›yay›zd›r. Bu anlamda Baker’e göre direnifl için otonomist bir tart›flman›n yürütülmesi elzemdir. Bu tart›flman›n hatlar› “Yüzeybilim Fragmanlar”da flu ifadelerle resmedilir: “Otonomi, politik alanla epeydir afl›nm›fl bir ba¤›n yeniden üretilmesidir. Kendi kendini iflleyen bir yoldur ve nereye varaca¤› henüz belli de¤ildir. Mücadelenin teorik ve pratik oldu¤u kadar ‘deneyci’ de olmas› gerekti¤ini düflünüyoruz. Verilmifl öznelliklerimizi gözlerden kaybederek yeni öz-
nellikler ve direnifl biçimleri icat etmek, belki de sonsuzca tekrarlanacak, ço¤u zaman baflar›s›z bireysel ve kolektif deneyin yap›lmas›na ba¤l›d›r.” Duygular›n elefltirisi Sosyolojinin nesnesini (toplum) yitirdi¤ine dair tespitler ‘70’lerin ortalar›ndan itibaren yükselen postmodern tart›flmalar içinde önemli bir yer tutar. Jean Baudrillard’›n “Sessiz Y›¤›nlar›n Gölgesinde –Toplumsal›n Sonu”nda y›¤›nlar›n art›k bir “gönderen” olmaktan ç›kt›¤›n› yazmas›n› “sosyolojinin sonu” olarak yorumlamakta tereddüt edebiliriz, ancak bir “kriz” içinde oldu¤unu söylememiz mümkün. Baker’in doktora tezi olarak sundu¤u ve kitap olarak yeni bas›lan” Kanaatlerden ‹majlara: Duygular Sosyolojisine Do¤ru”, sosyolojik düflüncenin içine girdi¤i durumun bir kriti¤ini yaparak alternatif bir sosyolojik tahayyül biçimi önerir: Duygular Sosyolojisi. Baker, sosyolojik bak›fla üç temel elefltiri yöneltir. Baker’e göre, öncelikle sosyolojinin içine girdi¤i ç›kmaz›n en büyük nedeni “kanaatler sosyolojisi”nin s›n›rlar› üzerine infla edilmifl olmas›d›r. Sosyoloji sürekli olarak de¤iflen kanaatleri toplama, filtreleme ve s›n›fland›rma ifllevine indirgenerek adeta ruhsuzlaflt›r›lm›flt›r. Baker’in bir di¤er elefltirisi, sosyolojik eser ve elefltirinin “metinselleflti¤i” yönündedir. Sosyolojinin art›k “yaflam deneyimine dayanmamakta” oldu¤unu belirten Baker, metinlerin etkileflimine yaslanan, gerçek failler ve
fiiller yerine çözümlemelerini metinlerden türetmeye çal›flan sosyolojik anlay›fltan uzaklaflmam›z›n aciliyetine vurgu yapar. Sosyolojinin ortaya ç›k›fl›n›n “toplumsal tipler” tarif etme kapasitesinden ayr› tutulamamas›na ra¤men günümüz sosyoloji anlay›fl›n›n toplumsal tipler yaratabilme yetene¤inden uzaklaflmas›, Baker’in bir di¤er tespitidir. Çünkü toplumsal tipler yaratmak, hem toplumsal alandaki mikro süreçleri aç›klamak aç›s›ndan, hem de sosyolojinin kendini yenileyebilmesi aç›s›ndan önemlidir. Peki alternatif bir sosyolojik yöntem nas›l gelifltirilebilir? “Kanaatlerden ‹majlara”, bu soruya yan›t arama çabalar› ekseninde haz›rlanm›flt›r. Baker’e göre, toplumsal bilimler ile belgesel filmcilik aras›nda bir “evlilik” kurmak,toplumsal, yaz›nsal ve görsel malzeme aras›ndaki ayr›m› geçersizlefltirerek bu alanlar aras›nda ba¤lant›lar sa¤lamak, alternatif çözümleme araçlar› yaratmak aç›s›ndan bafll›ca ç›k›fl noktalar›d›r. Çünkü görsel olan›n toplumsal bilimlere dahil edilmesi, bizi, toplumsal araflt›rman›n “yöntemsel alet kutusunu geniflletebilecek bir duygular sosyolojine” götürebilir. Peki, “duygular” neden bu denli önemlidir? Öncelikle duygular ile onlar› görsellefltirebilme ihtimali ve bu ihtimal üzerinden oluflmufl bir arfliv vard›r ve Baker’in çal›flmas›, duygular›n çözümleniflinin etik ve siyasî olan bütün pratik meseleler hakk›nda bize çok fazla fley anlatabilece¤i tespiti üstüne temellenir. ‹majlar yoluyla çözümlenecek duygular ve bu duygular›n okunmas›ndan yarat›lacak yeni duyarl›l›klar önümüzde durmaktad›r. Çünkü: “Klifleler ve kanaatler her yerdedir, bizi bir uzam olarak kuflat›rlar, ama insanlar taraf›ndan ya ‘anlams›zca’ ya da bak›l›p kay›ts›zca zihinden geçirilen bir fley olarak görülürler. Castoriadis’in ileri sürdü¤ü üzere, bu durum ‘önem-d›fl›l›¤›n yükselifli’dir. Yaln›zca televizyon elefltirisi yoluyla, ama ayn› zamanda onunla kendi araçlar›yla savaflarak, duygulara, imajlara ve Deleuze’ün deyimiyle, ‘duyguland›ran-imajlara’ dair ‘yeni Vertovcu’ bir duyarl›l›k gelifltirilebilir.” Murat Arpac›
(Bu yaz›n›n uzun versiyonu birdirbir.org’da)
Türk Basını’na Ayna Tutacak Bir Derleme... Darbeli tarihimizin “Darbeli Kalemleri” bize bizi anlatıyor... Uğur Mumcu’dan Çetin Altan’a, Cihad Baban’dan Av. Bekir Berk’e, Bedii Faik’ten Talat Halman’a, İlhan Selçuk’tan Sadık Albayrak’a, Nezihe Araz’dan Nazlı Ilıcak’a, Aziz Nesin’den Necati Zincirkıran’a kadar 65 yazar 125 köşe yazısı… Hem siyasi tarihimize hem de basın tarihimize bir başka gözle bakmak için ayna işlevi görecek ola “Darbeli Kalemler”, bir dönemin usta gazetecilerinin darbeler sonrası öngörüleri, endişeleri, umutları nelerdi, askeri müdahale, bir kurtuluş mu yoksa baskılarla dolu yeni bir dönemin başlangıcı mıydı, gibi pek çok soruyla okuyucuyu baş başa bırakıyor. Fırtınalı dönemlerin ilk günlerinde basının reflekslerini açıkça ortaya koyan bu çalışmada farklı ideolojilerdeki gazetecilerin askeri müdahaleleri nasıl değerlendirdiği gözler önüne seriliyor.
1960…
sça, …Biz bugün bütün ulu dönekliği, kaypaklığı, luğu, ikiyüzlülüğü, dalkavuk türlü her i, iliğ dec mi ı, çıkarcılığ den alçaklığı, zıbardığı yer yere bir daha kalkmamasıya a dah çaldık. Bu leşlerin bir candan, hortlamayacaklarına, Sağ ol ) (… z. özden inanıyoru m, generalim, sağ ol albayı olun Sağ ! ım baş bin , ım bay yar r olsun yiğit komutanlarım! Va Türk ordusu! Aziz Nesin, Akşam, 28 Mayıs 1960 il Elbet sizler gidecek değ z. Ve götürülecek adamlarsını im ras bu gidişte en şanslı me ı… ıld yap ıyle bas ara çöp bir asını Hiçbir zaman insan olm ikada dak son i bar , bilemediler asını biraz haysiyet sahibi olm lık ızım lağ de i erd sel bil salardı… dolaplarına saklanma lliy Çetin Altan, Mi et, 29 Mayıs 1960
ll.indd 1
Darbelerin ardından sıcağı sıcağına yazılmış bu köşe yazıları okura hem tarihe ideolojik güdümlemelerden bağımsız “kendi gözleriyle” bakma fırsatı veriyor, hem de bugünkü ordu ve rejim tartışmalarını değerlendirebilmesi için geniş bir perspektif sunuyor. İlk haftanın refleksleriyle yazılan bu yazıların ışığında, geçmişe bugünden değil de o günlere dönerek, olayların içinden bakmayı öneriyor.
1971…
elim, Ve hiç fütursuz söyley azgının, binlerce, on binlerce solna, İtalya’da İtalyan ordusu Hindistan’da Hindistan ını, lar ordusuna yaptıramadık de ye’ rki Tü piç cu sol ç avu bir ağa dört komutana yaptırm muvaffak olmuşlardır. Bedii Faik, Dünya, 13 Mart 1971 uya Şu andan başlıyarak, ord ak karşı husumet yaratm isteyen bütün tutucu ve gerici yuvalarına karşı n, Atatürkçü öğretmenleri kın hal gençliğin, aydınların, ci ilerici güçlerinin, devrim in ler nek der , rın ala sendik un elbirliği etmesi; ordun a yerini devrimci tutumu yanınd ir. alması, bir milli görevd uriyet, mh Cu , k lçu İlhan Se 14 Mart 1971
1980…
Birkaç gündür 12 Eylül Harekatı ile 17 Mayıs’ın mukayesesi yapılıyor ve in hemen herkes birincisin r. uyo üstünlüğünü ortaya koy
Nazlı Ilıcak,
Tercüman, 16 Eylül
1980
e Kamu vicdanının süratl .. ar. tatmin edileceği infazl det Adalet kılıcının yeni şid ni esi nm işle n ını suçlar atle önleyici, caydırıcı bir sür . işlemesi. Beklenen bu Güneri Cıvaoğlu,1980 Tercüman, 17 Eylül
9/1/10 12:45 PM
“MA SEKERDO KARDAfi? / N’ETM‹fi‹Z KARDAfi– DERS‹M ‘38 TANIKLIKLARI”
Eski bir k›r›m, uzun bir do¤um Onur Öymen’in Meclis kürsüsündeki ç›k›fl›, hem Kemalist zihniyeti iyice a盤a ç›kard›, hem de cumhuriyet tarihi boyunca üzeri örtülen Dersim katliam›n›n, toplu k›y›m ve sürgünlerin gizini yavaflça ortadan kald›rd›. Bu s›r perdesini ‹lhami Algör de, bizzat kendi ailesi ve köyü üzerinden, ‹stanbul’dan Dersim’e do¤ru tersine göçle aralamaya çal›flt›. “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”, “Albay›m Beni Nezahat ile Evlendir”, “Kalfa ile K›ral›ça” gibi romanlar›yla, belgeselleriyle tan›nan Algör, Do¤an Kitap’tan ç›kan “Ma Sekerdo Kardafl? / N’etmifliz Kardafl? –Dersim ‘38 Tan›kl›klar›” bafll›kl› kitab›nda, memleketi Erzincan Surbahan köyündeki ac› deneyimi, Gökdemir, Düzgünkaya, Billor ve Köse ailelerinin fertlerinin dilinden, noktas›na virgülüne dokunmadan anlat›yor...
Sürgün sonras› Surbahanl›lar bir arada, ortada Aliflan Gökdemir
42
‹lhami Algör
Foto: Çi¤dem Öztürk
Surbahan, yeni ad›yla K›l›çkaya köyü neresidir? ‹lhami Algör: Erzincan’› oval bir masa gibi düflünürsen, bunun bat›s› Sivas’t›r, zaten tren bat›dan, Kemah taraf›ndan gelir, Erzincan ovas›n› kuzey ve güney olarak ikiye böler, do¤udan Erzurum’dan ç›kar gider. Kuzeyi Gümüflhane’ye, Trabzon taraf›na bakar. Erzincan ovas›n›n güneyinde Sivas’a do¤ru Kemah bo¤az›ndan tut, Erzurum taraf›na, Pülümür dedikleri yere do¤ru uzanan Munzur da¤lar›ndan oluflan bir yay vard›r. O yay›n Erzincan ovas›na bakan taraf›nda, Munzur’un Erzincan yüzünün ete¤inde bir köyden söz ediyoruz. Dersim’e geçit veren bir köy bu, evveliyat›nda bir Ermeni köyü, zaten Erzincan’›n güneyindeki yerleflim birimlerinin ço¤u Ermenidir, hep Ermeni isimleri vard›r. 18. ve 19. yüzy›lda Dersim’in içinden oraya taflm›fl millet. Buran›n dünyas›n› flöyle anlars›n: 1928’de do¤mufl bir k›z çocu¤u, akl› bafl›na gelince oradan bütün ovay› görüyor, bak›p diyor ki, “bütün dünya bu, bu da¤lar›n arkas›nda bir fley yok”. ‹flte annem öyle zannediyormufl. (gülüyor) Askere gidip gelenler, büyük flehre çal›flmaya gidenler bilgi getiriyor. Okuma-yazma biliyorsan, belki birileri gazete getiriyordur, o gazete de kaç günlüktür, kim bilir. Biz Haydarpafla’dan Erzincan’a trenle giderdik, ‘60’l› y›llardan söz ediyorum, iki gece bir gündüz sürerdi yol. Yol boyunca çocuklar trendekilere “gazete at” diye seslenirdi.
‹stanbul do¤umlusun, ilk ne zaman gittin Surbahan’a? Annem köyüne çok düflkündü. Kendimi bildim bileli anam›n s›pas› olarak köye giderdim. Tunceli Ovac›k taraf›na giderdik; yol atlarla, kat›rlarla sekiz saat sürerdi. Susad›¤›mda annem çeflmeden su al›p avuçlar›ndan bana içirirdi. Annemin avuçlar› ne kadar büyüktü, biliyor musun? ‹çiyorsun içiyorsun, bitmiyor. Bir çocuk annesinin avuçlar›n› öyle tahayyül ediyorsa kaç yafl›nda olabilir? Benim en eski haf›za kayd›m o. ‹ki ablam var, bazen an-
nem üçümüzü de götürürdü, babam bizi trene bindirirdi. Baban gelmez miydi? Babam haftada alt› gün, sabah›n alt›s›ndan akflam›n alt›s›na kadar çal›fl›rd›. Unkapan› - Eminönü aras›nda eskiden hal vard›, art›k yok. O halde köftecilik yapard›, vakti olmazd› çal›flmaktan. Ablalar›m büyüdükçe bizimle daha az gelmeye bafllad›lar, ama ben çanta gibi giderdim hep. ‹leriki yafllarda “ben de gitmiyorum” dedim. Hemen hemen her yaz giderdik, k›fl›n zor. Eskiden trenden inince minibüsle bir yere kadar giderdik, oradan bizi atla almaya gelirlerdi. Yaklafl›k bir saatlik yürüyüfl yoluyla köye ulafl›rd›n. ‘60’lardan söz ediyorum. Köye dair ilk hat›rlad›¤›n fleyler neler? fiehirden giden çocuk ne hat›rlar, atlar›, eflekleri, s›palar›, ortal›¤a s›çan inekleri, kokular›n›... En çok tezek kokusunu, yanan odun kokusunu hat›rlar›m. Anne taraf›m Gökdemir ailesi o köyün ilk yerleflimcilerinden. Pozisyonlar› nispeten güçlü, maddî durumlar› da fena de¤il. Köyün meydan›ndaki iki ana ev Deli Mahmutlar’a, yani Gökdemirler’e ait. Geceleri içeride tand›r yanard›, k›fl sert oldu¤u için pencereler küçüktü. Dekor perde durumlar› yok tabii, duvarlar kal›n, sedirler, yer yataklar›... Bir de yukar›daki yaylada fiavaklar denilen bir afliret vard›, fiavaklar profesyonel çoband›r. Büyük sürü sahiplerinin hayvanlar›n› otlat›rlar. Yaylalardan herhangi bir nedenle flehre giderken, geceyar›s› bizim oradan geçerlerdi, atlar›n nallar› toprak yoldaki da¤›n›k tafllara vurdukça merak ederdim, kalkar ba-
kard›m. Bir keresinde bafl›na k›rm›z› bir tülbent ba¤lam›fl genç bir fiavak gelmiflti kap›ya. fiavaklar›n bekârlar› farkl›, evlileri farkl› ba¤lar bafl›n›. Day›m›n onunla konufltu¤unu hat›rl›yorum, alt› yafl›nda faland›m. Köylülerle fiavaklar aras›nda mera sorunu ç›kard›, çünkü fiavaklar onbinlerce koyunla gelirdi, bir yerden geçtiler mi arkada ot kalmazd›. O yüzden s›n›r kavgas› ç›kard›. Çevre köylerden uzun sopalar› al›p yirmi-otuz kifli giderlerdi. fiavaklar da muhteflem sapan kullan›rd›, çocuklar ve kad›nlar dahil. Bunlar›n kafalar›n› gözlerini yarar gönderirlerdi. Day›m adil bir adamd›. O yüzden fiavaklar day›ma güvenirlerdi. Day›m›n babas›, dedem de öyleydi. Suyun da¤›l›m›n› düzenlerdi. Köyde Kürtçe mi konufluluSol taraftaki foto¤raf, sürgün y›llar›nda, Bal›kesir - Susurluk’ta bir foto¤rafç›da çekilmifl; ‹smail Gökdemir, Hediye Billor, Nuri ve Aliflan Billor . yordu? Büyükler aralar›nda Kürtçe ko- Sa¤ taraftakiler, ‹lhami Algör’ün babas› Mustafa, annesi ‹zzet Gökdemir, ablalar› Vesile ve Behice (kucakta), 1951 nufluyorlard›. Özel bir fley koy›, onun ac› oldu¤unu görüyorsun. O kuflakta nuflacaklarsa, annemle babam da flehirde referans al›narak düzenleniyor. Kürtçe konuflurdu. Bize ö¤retmek istemediler, Alevîlik, Sünnîlik, Kürtlük, Dersimlilik üzeri- bu vard›. Asl›nda benim s›k s›k evden kaçmaarka plandaki travma nedeniyle çocuklar›n›n ne konuflamam. Ben sadece kitab›n s›n›rlar›n- m›n nedeni de bu olabilir. Evde korku vard›, hayat› Türkçe konuflulan bir dünyada, bu fle- dan ve kendi dünyamdan konuflabilirim. Bu soka¤a kaçard›m, bir çocuk soka¤a kaçar. Sohirde güvenlikte olsun diye belki de. Bize, tür kavramlar› akademisyenler, politikac›lar kaktan korkuldu¤unu da hissederdim. “Her“yeni dünya bu, siz de okuyun, kurtar›n ken- kullan›r. Bu kavramlar h›zl› flekilde birbirine kesle konuflma, herkesle oynama!” Bu klasik bir fleyler anlatmak zorunda olanlar için bir mânâda bir ailenin çocu¤unu d›fl dünyadan dinizi” dediler. mânâ ifade eder. Bir noktadan sonra kütükle- koruma çabas› olabilir, ama daha fazlas› da Kürt sözcü¤ünü ilk ne zaman duydun? Evde suyun içinde bal›ks›n, Kürt kelimesinin flebilir, sak›ncal› bir noktaya gidebilir. Oran›n olabilir. Çocukken bunlar› anlamland›ramazkullan›l›p kullan›lmamas› seni çok ilgilendir- neresi oldu¤unu bilmiyorum, ama dipnot ola- s›n ama, y›llar sonra bak›nca annenin seçicilimiyor. Ama sokakta kuyruklu Kürt dendi¤i rak flunu koymak istiyorum, bunlar›n hepsi ¤inden, insan seçmede kimli¤in, aidiyetin nazaman, tehditkâr bir ton var. Evimiz Küçük- insan içindir, insan ölçe¤ini kaybetmemelisin. s›l yol gösterici oldu¤unu anl›yorsun. O nemustafapafla’n›n üstünde, Fatih’ten Haliç’e K›z›lderililer, Kenyal›lar, Konyal›lar... Hadise denle, kitapta da dedi¤im gibi, sen reddetsen inen Karadeniz Caddesi’ndeydi. O mahalle, öyle de¤il. Mesela bütün Alevîler Kemalist de- bile aidiyet denilen fley arkandan gelir. Benim çözülmüfl Osmanl›’n›n karakterini yans›t›rd›; ¤ildir. Aliflan Gökdemir kitab›n sonunda ne flehirde büyümüfl biri olarak aidiyet merak›m Rumlar, Araplar, Karadenizliler vard›. Yeni diyor: “Bize bunlar› yapan CHP, ama biz hâlâ olmad›. Ama neticede bumerang döner gelir. yeni alt› katl› binalar yap›l›p mozaikleniyor- CHP’ye oy veriyoruz.” Bu sözü bu adam› yar- Sübjektif ve psikolojik faktörler de var. Kulaklar›m sesleri biriktirir. Görüntü de biriktiririm, du, apartman›n ad›na mesela ama sesi daha çok biriktiririm. Zaten kitaplaYeflil Konak deniyordu, apart- Neden bu insanlar›n k›smetine hep ac› düfltü? Bizim evde r›mdaki dil enerjisi kula¤›mda bu memleketman girifllerine ya¤l› boya tab- ne zaman Ali Ekber Çiçek çalsa, semahlar, deyifller çalsa, teki her çeflit ses grafi¤inin birikmifl olmas›nlolar yap›yorlard›, kendilerine anneannem ve annem transa geçiyorlard›. O beden dilindeki dand›r. Biriktirdikten sonra bir gün bir fley göre. ‘56-‘57 bir Chevrolet geçse olur, kafana bir tafl düfler. Mesela bir-iki ihtibütün çocuklar›n peflinden kofl- yo¤unlaflmay›, onun ac› oldu¤unu görüyorsun. yar sana “ye¤en, sen belgesel film yap›yorsun, tu¤u bir mahalleydi. Tipik Suriçi ‹stanbul. Her çeflit insan var. Zengin-yoksul g›lamak için kullanabilirsin ya da bu adam› kitap yap›yorsun, hadi flu ifllere de bir el at” ayr›flmas› pek yoktu. Sokaklarda delikanl›lar anlamak için kapa¤› aralayabilirsin, hangisini deyiverir. Kitab›n arka plan› bu. Sivil haf›za laf› da özellikle sözlü tarih laf›ndan kaçmak dikilip etrafa bak›yordu. ‹çlerinde vicdanl› tip- seçersen. ler de vard›, sald›rgan, abuk sabuk tipler de. “Sivil haf›za” meselesiyle ne zaman ilgilen- için, çünkü sözlü tarih laf›ndan duygusal neHer mahallede öyledir. Bize her hafta sonu ko- meye bafllad›n? Dersim’de olanlar› ö¤ren- denlerle uzak durmaya çal›fl›yorum. Bu kitab› yaparken bir set duvara çarpt›m. Birinci dunuklar gelir giderdi. Kendini en kibar ifade- dikten önce mi, sonra m›? siyle Do¤ulu bir aile olarak tan›mlad›¤›nda ve Bu kavram birkaç senedir dolafl›mda. Dersim var: “Sen ‹stanbul’da büyümüfl bir adams›n, arka planda da Dersim sürgünlü¤ü oldu¤un- zaten var, seninle beraber çocuklu¤undan be- Zazaca da bilmiyorsun, bu ifllerle ne alâkan da, bu flehre geldi¤in zaman birinci dereceden ri gelmifl. Böyle fleyler tek parça olarak gel- var?” ‹ki: “Bir dakika, sen sözlü tarih derken network’ün akrabal›k, h›s›ml›k, kökendafll›k mez, benzeri fleyleri de ça¤r›flt›rarak gelir. hadisenin nas›l yap›laca¤›n› akademik olarak oluyor. Bizde Kürtlükten ziyade Alevîlik, Böyle bir ailede Kerbela da, Pir Sultan da, Si- biliyor musun?” Üç: “Sen bana hangi terminomemleketlilik önde gelirdi. Kapal› bir aile de- vas da, Marafl da durur. Bunlar hep ac›l› fley- lojiyi kulland›¤›n› söyle, nerede durdu¤unu ¤ildi. Annemin seçti¤i komflular önyarg›l› ol- ler. Neden böyle oldu¤una birileri cevap ver- anlayay›m. Jenosit mi diyorsun?” mayan insanlard› ve say›lar› az de¤ildi. So- sin. Neden bu insanlar›n k›smetine yeryüzün- ‹spanyol yazar Juan Goytisolo hayat›n›n kakta çok say›da insan›n Alevîlik, Sünnîlik de hep ac› düfltü? Bizim evde çocuklu¤umdan önemli bölümünün diktatörlük rejimine umurunda de¤il, herkes hayat›n› birbirini kol- beri ne zaman Ali Ekber Çiçek çalsa, semahlar, denk düflmesi sebebiyle ‹spanya’da resmî tadeyifller çalsa, anneannem ve annem transa rihin d›fl›nda kalan alana iliflkin kafa yolayarak idare ediyor. Ama Türkiye’de toplumsal hayat Sünnîler geçiyorlard›. O beden dilindeki yo¤unlaflma- ruyor. Ama kendisine “yersiz yurtsuz”
43
44
insanlar›n gerçekli¤i örtüflmüyor. Benim için önemli olan, bu insanlar›n sürgün edildikleri köylerde veya çevre köylerdeki yaflam›. Çat›flmalar›n hangi temelde oldu¤una bakmak lâz›m. O zaman egemen politik kültürün ald›¤› abdestin ürküttü¤ü kurba¤aya de¤medi¤i ortaya ç›k›yor. Kamu vicdan› ya da tabanda fazla sürtüflme yok. Birtak›m subaylar ya da memur zihniyetliler d›fl›nda sivillerde öyle bir fley yok. Herkes iflinde ekme¤inde, özel bir durum olmad›kça neden çat›fls›nlar ki? Dersim’i yaflayanlar 1915’teki Ermeni katliam›na da tan›k oldular. Senin görüfltüktüklerinde bu olay nas›l bir iz b›rakm›fl? “Büyük felâket” denilen Ermeni k›r›m› Erzincan’› ne kadar etkiledi, bilmiyorum. Kitapta sözü edilen Erzincal› Ermeniler meselesi, Rus iflgaliyle ilgili. Ruslar geri çekilmek durumunda kald›klar› zaman bölgede Osmanl›lar, Ermeniler ve Dersim afliretleri kal›yor. Birinci öncelik Rus iflgalini püskürtmek. Orada, Ermenilerle Dersimliler aras›nda, “bölgenin buras› sizin olsun, buras› bizim olsun” gibi bir durum var. Erzincan’›n veya benim ailemin deneyimi o. 1915 hadisesi birinci dereceden yok onlarda. Erzincan’›n gerek Surbahan köyü, gerekse Munzur da¤›n›n Erzincan ovas›na bakan, halk› Dersim’in içlerinden gelip 100200 sene önce buraya yerleflmifl olan ve Ermenilerle beraber yaflayan bu da¤ köylerinin biri üzerinden konufluyoruz. Ama birleflik kaplar sistemi, birçok hikâye birbirine benziyor... Gökdemir ailesinden Sona Han›m’›n çocuklar›na aktard›¤› bir an› var. O görmüfl Ermenileri giderken. Kürt kad›nlar› onlar›n gidifline nas›l bir tav›r gösterdiyse, Ermeni bir kad›n demifl ki, “gülün Kürt kar›lar› gülün, bugün bize, yar›n size”. Ermenilerde böyle bir cümle kurabilecek siyasî uyan›kl›¤›n dayanaklar› nedir? 1915 olabilir, baflka bir fley de olabilir. Çünkü Deli Mahmutlar sülâlesi bir entegrasyon sürecine girmifl. ‹çeriden bir sebeple da¤lar›n öteki yüzüne ç›km›fllar, burada büyük dede Sünnî bir kad›nla evlenmifl, çocuklar›ndan birini askerî rüfltiyede okutmufl. Öbürü Osmanl› ordusunda baflçavuflluk yapm›fl, tüberküloz olmufl, memleketine dönmüfl, Atatürk Samsun’a ç›k›nca onun yan›na gitmifl. Daha sonra milletvekilli¤i teklifi alm›fl. Bu aile iki arada bir derede kalm›fl, Deli Mahmutlar afliret baz›nda gerekti¤inde Dersim’de toplant›lara kat›l›yor, bir ba¤ sürüyor. Seyit R›za’ya yiyecek verme meselesi dahil bir ba¤ var, ama hayat Erzincan flehrine tafl›nm›fl. Bir geçifl sürecindesin, Ermenilerle, Osmanl›larla iliflkin var, normal sivil bir hayata do¤ru evriliyorsun. Bu adamlar›n senin sistemine uymad›¤›n› söylüyorsun, adam elinden gelen çabayla entegre oluyor senin dünyana. O zaman senin esas meselen resmî tarihte söyledi¤in mesele de¤il. Ama resmî tarihte söyledi¤in bir cümle, ‹smet ‹nönü’nün “fiark Seyahati Raporu”ndan bir cümle: “Erzincan h›zla Kürtleflmektedir.” O zaman senin derdin, bunlar flakiydi, vergi vermiyordu, de¤il. Önüne geleni biçti¤ine göre, mesele bu insanlar›n Kürt olmas›. Derdini aç›kça söylüyorsun... ‹nönü ailesi kusura bakmas›n, çocuklar› ayr› tutar›z biz ebeveynlerinden.
Söylefli: Çi¤dem Öztürk
s›, ilgisi var. diyor. Senin köksüzlükle iliflkin nedir? Ben flehir çocu¤uyum, bu flehirde do¤up bu En çok kiminle kafa mesaisi yapt›n? flehirde büyüdüm. E¤er kendi cemaatin içinde Annem ‹zzet Gökdemir Algör ve Haydar dao koku sana sinerek, senin kokun onlara sine- y›mla. Bizim sülâleden Süleyman Çetinkaya, rek yafl›yorsan, baflka bir hayat biçimiyle ta- sürgün edilenlerin ve kurfluna dizilenlerin lisn›flma flans›n olmad›ysa veya baflka bir hayat tesini yapt›. Benden bir-iki yafl büyük, hayat›biçimiyle tan›flt›¤›n s›rada sana kokusu sinmifl n›n büyük bölümünde köyde yaflad›, dili de de¤erlerin referanslar›yla davran›fl›n› ayarl›- bilir. Sonra Almanya’ya gitti, iflçilik yapt›. Süyorsan, o durum, bir hayatta kalma biçimi ola- leyman Çetin bu çal›flmada bafllang›çtan beri rak aidiyet olabilir. Köyde büyüsen, bildi¤in sürekli yazarak fikrini ald›¤›m biridir. Kaynainsanlarla yaflayacaks›n. Ama flehirde bü- ¤a ve meselelere benden daha yak›n olanlara yüyünce, zihnindeki insan iliflkileri haritas› çal›flmay› açt›m, onlar da hep katk› koydular. çeflitleniyor, davran›fllar çeflitleniyor, o zaman Kitap halini al›nca aileden nas›l tepkiler alburan›n kültürüyle yetifliyorsun. Benim için d›n? flehir kültürü daha belirleyici oldu. Tabii ki ai- Biri, “güzel, bizim hayat›m›z› anlatm›fls›n, sile faktörü herkesin s›rt›nda var, aileden bafl›n› yaset yapmam›fls›n” dedi. Siyasete karfl› haskim kurtabilmifl ki, aileden kurtaramazs›n sasiyeti olanlar var. Bir di¤eri, “Erdal Gezik kendini. “Aile” ve “kurtarmak” kelimelerini önsözde Kürt diyor, K›z›lbafl deseydi kabul bilinçli kullan›yorum. Bütün dünya kültürle- ederim, niye Kürt diyor? Amerikan emperyarinde çocuklar›n kendi kimliklerini bulurken lizminin oyunu bu!” dedi. Bir yandan benim çat›flt›klar› birinci alan aile. Anne rahminden kufla¤›mdan olanlar aras›nda, “bir dakika, biz ç›karak do¤muyorsun, daha baflka bir do¤ufl Türkmeniz” diyen var. Annesi “biz Kürdüz” diyor, o¤lu “Türkmeniz” diyor. Allah kolayl›k var ki, o uzun bir do¤um. ‹spanya’da 2007 y›l›nda Toplumsal Bellek versin. Ama genel olarak memnunlar. Hatta Yasas› kabul edildi. Yasayla kay›p yak›nlar›- bu kitab›n ikincisini yapmay› önerdim. Burana araflt›rma yapmalar› için devlet deste¤i da ad› geçen ailelerdeki ikinci kufla¤›n haf›zas›nda bu konuya dair ne var, onlar›n pay›na sa¤lan›yor. Dünyada Arjantin, fiili, ‹spanya, II. Dünya Sa- ne düfltü? En az yirmi kelle var. Mesela Cansa vafl› sonras› Almanya, Güney Afrika, Boflnak- Düzgünkaya’n›n o¤lu ‹smail, Siyasal’› bitirdi, H›rvat-S›rp deneyimleri üzerinden geliflen ama kaymakam olamad›. Kökeni nedeniyle “hakikat komisyonlar›” kavram› var. Bu ülke- birçok insan askerî okuldan at›ld›. Kürt ve lerin her birinin kendine özgülükleri var. Tür- Alevî kimli¤i birçoklar›n› zorlad›. O noktada kiye’de insan haklar› alan›nda çal›flanlar o de- Türk ‹slâm, Sünnî, hegemonik politik kültür, neyimlerin buraya uyarlanmas› için çal›fl›yor. Ermeni k›r›m›, Sona Han›m’›n aktard›¤› bir an›: Kürt kad›nlar› onlar›n gidifline Dersim, Diyarbak›r Cezaevi nas›l bir tav›r gösterdiyse, Ermeni bir kad›n demifl ki, “gülün üzerine çal›flmalar var. ToplumKürt kar›lar› gülün, bugün bize, yar›n size”. Ermenilerde böyle sal bellek, sivil haf›za, geçmiflle hesaplaflma, hangi kavram› kul- bir cümle kurabilecek siyasî uyan›kl›¤›n dayanaklar› nedir? lan›rsan kullan, son derece do¤ru bir fley. Hak ihlâli bunlar, nereden alg›lar- kapitalist sa¤, ad›na ne diyorsan o ortaya ç›k›san alg›la, asgarî müflterek insan ve haklar›. yor. Bu memlekette birilerini kenara itip nas›l Ben amatör olarak bak›yorum, bakabildi¤im kendine öncelik veriyor? Erzincan’da basit bir kadar. “Bu bizim meselemiz, siz uzak durun” saha araflt›rmas› yap, Alevî aç›l›m›n›n palavra diyen Dersimliler de var. Hak ihlâli aç›s›ndan oldu¤unu, bütün bu kadrolar›n bu ayr›m› yabütün memleketin bunun bir yerinde durma- flad›¤›n› göreceksin. Bunu söyleyenlerin ço¤u s› gerekir. Gücün oldu¤u müddetçe bu hadi- politik insanlar de¤il, ama o kadar gündelik seyle ilgili taraf olacaks›n. Ö¤renciyken 1 Ma- bir fley çarp›yor ki adamlara, bu cümleyi büy›s için Ankara’dan ‹stanbul’a birlikte geldi¤i- yük rahatl›kla kurabiliyorlar. Mesela bir call miz, CHP’nin bir dergisini yapan eski bir ar- center aç›l›yor, ifle al›nan 600 elemandan sadekadafl›m bana “bu kitapla bu yaray› niye kafl›- ce 10’u Alevî. yorsun, irin akacak” dedi. B›rak aks›n, ben Fertleriyle görüfltü¤ün Düzgünkaya, Gökdemecbur muyum bu irini gövdemde saklama- mir, Köse ve Billor ailelerinden, ‘38 Dersim ya? Bu nas›l bir zihniyet, direnç noktalar›na k›r›m›nda kurfluna dizilenler, can›n› son anbakmak gerek bu süreçte. ‹ster geçmiflte, ister da kurtaranlar var. Kitapta anlatt›klar› 1938flimdide olsun, hakk›n talep edildi¤ini görü- 48 aral›¤›nda Bal›kesir, Çanakkale ve Eskifleyorum, bunu da çok olumlu buluyorum. Kefl- hir’e sürgüne gönderiliyorlar, 1947’de af ç›ke ‹spanya örne¤i burada da geçerli olsa, bu kana kadar da sürgünde kal›yorlar. Sürgüne insanlara destek olsalar. Direnç noktalar›n› gittikleri köyler Alevî köyleri mi? Buralarda anlayarak bakmakta fayda var, seni anlama- nas›l karfl›lan›yorlar? yan› da anlama mecburiyetin var, onu anlar- Buradaki üç ailenin gitti¤i köyler Alevî köylesan derdini daha iyi anlat›rs›n. Bu baltalarla ri de¤il. Di¤erlerinin bilgisi bende yok, ama yap›lacak ifl de¤il, sakin ve sab›rl› olmak Yozgat gibi yerlere gidenlerin hayatlar› daha önemli. Milyonlarca insan›n bagaj›nda bir sü- zor oldu. Buradakiler nispeten flansl› örnekler. rü hadise var, mesele sadece geçmiflle de s›n›r- Mesela Gökdemir ailesinin gitti¤i Çerkes köyü var. ‹lk gidildi¤inde tedirginlik var, özellikle l› de¤il. Ailede en çok kim ilgilendi bu çal›flmayla? gençlerden “dövelim bunlar›” diyenler var. Ama bir süre sonra herkes herkesi anl›yor. Küçükler mi, büyükler mi? Herkes ilgi duyuyor. Her kufla¤›n de¤iflik alg›- Resmî politikan›n onlar› tan›y›fl biçimiyle bu
efektlerden değil Hitchcock’tan korkanların dergisi
www.altyazi.net
Sanal linçler mercek alt›nda
Haz›rlayan: Koray Löker
Sosyal medya araçlar›nda, gazetelerin okuyucu yorumlar›nda s›radanlaflmaya bafllayan fliddet dili ve nefret söylemi üzerine çal›flan yazar ve eylemcilerin makalelerinden derlenen “Yeni Medyada Nefret Söylemi” yay›nland›. Hayata sirayet eden nefret söyleminin arka plan›n› görmeyi, gündelik yaflamda bu söylemin yeniden üretilmesini sa¤layan nedenleri a盤a ç›karmay› hedefleyen kitap Kalkedon Yay›nlar›’ndan ç›kt›.
‹NTERNET‹N DO⁄ASI DE⁄‹fi‹P B‹R‹LER‹ “DAHA Efi‹T” OLURKEN
Kitle iletiflimi özgür olabilir mi? A¤ustos ortas›nda yüzlerce gösterici Google önünde toplanarak bir protesto düzenledi. Verizon adl› internet servis sa¤lay›c›yla birlikte duyurdu¤u bir manifestodan yola ç›karak Google’› interneti zenginlerin ayr›cal›¤›na sunmakla suçluyorlar, herkese eflit sunulan bir internet hayalinden bahsediyorlard›. Olay mahalline ba¤land›k, hikâyenin tesadüfen içinde kalan PlanetLab projesinden Ça¤lar Onur’a mikrofon uzatt›k... ‹nternet nötralitesi kavram› hararetli biçimde gündeme girdi. Terimi nas›l çevirmek gerekir, tarafs›zl›k do¤ru mu mesela? Ça¤lar Onur: Eflitlik demek de do¤ru, ama kavram›n içinin neyle dolduruldu¤u kar›fl›k. Google, Amazon, Facebook gibi internet temelli servisler bugünkü boyutlar›na ulaflabilmelerini garaj kültürüne borçlular. Garaj kültürü, becerikli giriflimcilerin küçük olanaklar› kullanarak dev projelere dönüflen fikirleri hayata geçirebilmesi demek. Amerika’da banliyö evlerinin garajlar›n› ofis olarak kullanan insanlarla özdeflleflti¤i için bu isimle an›l›yor. Bir çeflit Amerikan rüyas›. Bu kültürün varolabilmesi için ihtiyaç duyulan tek fley internet. Bugün bu tablo de¤ifliyor... Servis sa¤lay›c› firmalardan ba¤›ms›z olarak ayn› kalitede ve h›zda hizmeti makûl ve sabit bir ücretle edinme garantisi bekleyen ve internet nötralitesinden bunu anlayan insanlar var. Fakat nötr kelimesi neyi anlat›yor sorusu kar›fl›k. Dört-befl sene önce Comcast (Amerika’n›n en büyük internet servis sa¤lay›c›s›) firmas›n›n BitTorrent trafi¤ine s›n›rlama getirdi¤i anlafl›ld› ve kavram gündeme biraz bu olayla girmifl oldu. Nas›l bir s›n›rlama getirdi? Servis sa¤lay›c›lar›n sahip oldu¤u bant genifllikleri, yani müflterilerin abone olduklar› h›zlar›n sa¤lanaca¤› altyap› var. Comcast’in bant geniflli¤inde önemli bir pay BitTorrent üzerindeki paylafl›mla
46
dolunca di¤er iletiflim faaliyetlerine ay›rabilece¤i kaynak yetersiz kal›yor diye o trafi¤e s›n›rlama koydu. Kendi altyap› problemlerini çözmek yerine bunu yapt›. Trafik rahatlas›n diye kamyonlar belirli yollara giremez ya, böyle bir fley mi bu? Aynen öyle. Türkiye’deki Youtube yasa¤› için de bu söz konusu. Politik sebepler olabilir, ama öte yandan, Türkiye’den yurtd›fl›na internet ç›k›fl› çok pahal› ve bant geniflli¤inin önemli bir k›sm› Youtube taraf›ndan dolunca, sorun yasak sayesinde çözülüyor. Youtube için kullan›lan hat geri ka-
Comcast’e dönersek, olay nas›l geliflti? Comcast, Youtube yasa¤›ndaki gibi, bir siteyi de¤il, BitTorrent ba¤lant›lar›n›n tamam›n› yavafllatt›. Ortada fiilen bir engelleme yok asl›nda, sadece kimse kullanmas›n diye o yola ayr›lan kayna¤› azaltt›. Bu konuda düzenleme yap›l›p yap›lamayaca¤› hukuken gri alan. Amerika’da bu konular› Federal ‹letiflim Komisyonu (FCC) düzenliyor. Kullan›c›lar flikâyet edince, Comcast’in bunu yapamayaca¤› karar› al›nd›. Comcast da hem düzenlemeye son verdi¤ini ilan etti, hem de
Türkiye’den yurtd›fl›na internet ç›k›fl› çok pahal›. Bant geniflli¤inin önemli bir k›sm› Youtube taraf›ndan dolunca, sorun yasak sayesinde çözülüyor. Hat geri kalan iletiflime harcanabilince sanki daha h›zl› altyap› sunulmufl gibi oluyor. lan iletiflime harcanabilince sanki daha h›zl› altyap› sunulmufl gibi oluyor. Asl›nda yap›lan hiçbir yat›r›m yok. Türkiye’deki tart›flmalarda bu yorumu pek duymam›flt›k. Türkiye ciddi maliyetlerle ba¤lant› sat›n al›yor; yasak ise, para kazanamad›¤› bir alanda para harcayan pozisyondan kurtulmak anlam›na geliyor. Zihniyet tahminen flu: “Adamlar hem bize hakaret ediyor, hem çok pahal›ya kiralad›¤›m›z hatt› kullan›yor, üzerine para ödemifl oluyoruz. Kapatal›m oraya giden yolu, en az›ndan o trafi¤in paras›n› ödemeyelim.”
FCC’nin bu konuda karar verme yetkisi olmad›¤› iddias›yla mahkemeye gitti. Mahkeme Comcast’› hakl› bularak firmalar›n servis sunaca¤› flartlar› belirleyebilece¤ine hükmetti. Buradan itibaren, mesele Türkiye’deki Evetçi/Hay›rc› kavgas›na döndü. ‹nternet tarafs›zl›¤› kavram›yla bu konu nerede bulufltu? Bu terimi kim ortaya att›? 2003’te, Columbia Üniversitesi Hukuk bölümünden Tim Wu, a¤lar›n ayr›mc›l›¤a izin vermeyen bir tasar›mla kurulmas› gerekti¤ini tart›flmaya açt›. Verdi¤i örnekleri kullanarak yaklafl›m›n› aktarmaya çal›flay›m: A noktas›ndan B
Robocup 2011 Türkiye’de Programlanabilir robotlar›n yeteneklerinin araflt›r›labilmesi için her y›l robot köpekler aras›nda düzenlenen futbol turnuvas› 2011 y›l›nda Türkiye’de gerçekleflecek. Y›llard›r Bo¤aziçi Üniversitesi tak›m›n›n Rusya steplerinde Rocky sahnelerini hat›rlatan flartlarda yapt›¤› antrenmanlarla göz yaflart›c› baflar›lara imza att›¤› turnuva, bu alanda çal›flan birçok biliminsan›n›n kat›ld›¤› bir sempozyuma da ev sahipli¤i yapacak.
noktas›na gitmek için taksi tutabilirsiniz, ama daha h›zl› gitsin diye ek para ödeyemezsiniz. Ya da Steve Jobs göndermesi oldu¤unu tahmin etti¤im bir baflka örnekle, böbrek nakli için para ödeyebilir, ama s›ran›n önüne geçmek için para ödeyemezsiniz. ‹nternet de böyle bir hizmet oldu¤u için belirli bir standard› olmas› gerekir. Youtube örne¤indeki gibi, altyap›y› zorlayan durumlar varsa bunun yat›r›mla çözülmesi, kullan›c›lar›n etkilenmemesi gerekir. Mesela, AT&T’nin düzgün çekmedi¤i söyleniyor. O da iPhone’u flikâyet ederek altyap›n›n düflünülenin ötesinde meflgul hale geldi¤ini söylüyor. iPhone ç›k›nca insanlar daha çok telefonla konuflmufl, AT&T de buna cevap veremeyip flikâyet mi etmifl? Konuflmalar de¤il, ak›ll› telefonlardan do¤rudan internete ba¤lan›lmas› sorun yaratt›. Bunu yapabilen aletler aniden çok sat›nca veri al›flverifli için ayr›lan kaynak yetersiz hale geldi. Hat hacmi sabit oldu¤u için çok daha fazla kayna¤›n telefon hatlar›ndan çal›nmas› gerekti. Bu asl›nda AT&T’nin problemi; daha büyük altyap› kurmas› gerekiyor. Comcast örne¤inde çözüm flöyle aç›klan›yor: “Buras› Amerika, ben hizmeti istedi¤im gibi veririm, benim özgürlü¤ümdür. Düzenleme anayasaya ayk›r› olur.” Öte yandan komisyon da “ben seni düzenlemiyorum, ne konularda düzenleme yapabilece¤ine dair s›n›r koyuyorum” diyor. Bir kesim “internet tarafs›zl›¤› gelmeli; bu, herkese ayn› hizmetin ayn› kalitede verilece¤inin, filtrelenmeyece¤inin garantisi” diyor. fiirketlerse “bu sansürdür” diyor. Sansürle ne alâkas› var? Amerikan mant›¤›; faaliyet s›n›rlamas› olarak gördükleri için sansür diyorlar. Yani internet aboneli¤inde Youtube’a baflka bir site-
den daha yavafl ba¤lanman firman›n ticaret özgürlü¤üdür, bunu engellemek ise sansür. Genel kapitalist korkusu, “devlet benim sektörümü kontrol ederse biteriz” korkular›... Google hikâyeye nerede dahil oldu? Vinton Cerf gibi bir adamlar› var. ‹nternetteki birçok fleyin kurucusu ve internete ticaret d›fl›nda da önem veriyor. ‹kincisi, samimi ya da de¤il, “don’t be evil” (kötücül olma) diye bir sloganlar› var. Üçüncüsü, kendilerini koruyorlar. Varl›klar› internete ba¤l›. Herkes Youtube’a eflit eriflebilsin istiyorlar, çünkü o sitenin reklam geliri onlara gidiyor. Özgürlü¤ü savunuyorlar da denebilir, bunu kâr için yapt›klar› da. Galiba ikisi de do¤ru. Google konuyla ilgili fiilen ne yapt›? Comcast hikâyeleri ç›kt›ktan sonra, Princeton Üniversitesi’nde MeasurementLab diye bir projeye bafllad›. Co¤rafî olarak yay›lm›fl bilgisayarlar sayesinde h›z ölçümleri yap›yor Google. Bu arada servis sa¤lay›c›lar›n hizmetlerinde k›s›tlamaya gidip gitmedikleri anlafl›labiliyor. Halka aç›k bir yap›. Herkes kendi bilgilerini vererek ba¤lant› ölçümü için kulland›rabiliyor. Yap› fleffaf m› peki, verilen bilgilerin nas›l kullan›ld›¤›n› biliyor muyuz? Toplanan bütün kay›tlar Amazon taraf›ndan herkese aç›k tutuluyor, kiflisel bilgiler paylafl›lm›yor. Google toplanan verilerin araflt›rmada kullan›lmas› kolaylafls›n diye bir yaz›l›m da sundu. Bu sayede, Google da internetin nerede yavafl, nerede h›zl› oldu¤unu öl-
Ça¤lar Onur
çerek bir çeflit pazar araflt›rmas› yapm›fl oluyor. Google yöneticileri için mesele ne kadar insan› memnun ettikleri de¤il, ne kadar çok insana ulaflabildikleri. “Afrika’da internet yavafl, oraya daha çok eriflim olana¤› sa¤layal›m, böylece pazar›m›z büyüsün” diyorlar. Bu Google için iyi, para kazanacak; Afrika için de iyi, olanaklara ulaflacaklar... Yeflil Biliflim günümüzün bir baflka bir popüler slogan›. Elektrik tüketimini az›c›k daha k›sabilirsek dünyaya ne kadar katk›da bulunuyoruz diye araflt›rmalar yap›l›yor, çünkü yat›r›m yaparak para kazan›labilecek noktay› geçtik. Maliyet azaltarak para kazanmak daha anlaml› hale geldi... Google üç eyalet aras›nda çok büyük ba¤lant› yat›r›mlar› yapt› ve bu durum, yak›n gelecekte servis sa¤lay›c›lar aras›na girece¤i dedikodular›na yol açt›. Bugün servis altyap›lar› önemli bir trend. ‹nternet altyap› yat›r›m›na büyük para ak›yor. Amerika’da Federal ‹letiflim Komisyonu, Kore’nin daha h›zl›, Japonya’n›n daha ucuz oldu¤una ikna edince, senatodan en h›zl› ulusal a¤› kurma hedefiyle fon alabildi. Amerika’da maliyetler yüksek, çünkü çok az firma var ve aralar›na yeni birinin kat›lma flans› kalmam›fl durumda. Nas›l ki banka ya da ilaç fabrikas› kurmak için garaj›ndan bafllay›p yavafl yavafl büyümek mümkün de¤ilse, internet de böyle oldu. Oysa eskiden kimseye muhtaç olmadan, bir fikirle varolunabilen bir aland›. Bu dönüflümün bir k›r›lma noktas› var m›, ne oldu da bu hale geldi?
Google bundan on y›l önce bin kifli taraf›ndan kullan›l›yorsa, bugün saniye bafl›na milyar ifllem kapasitesiyle çal›fl›yor. On sene sonra bunun da yüz kat›, bin kat› olacak. ‹nsanl›¤›n yar›s› bile internete ba¤lanm›fl de¤il daha. Bu nedenle telekomünikasyon firmalar› için Afrika, Ortado¤u, Çin gibi co¤rafyalar çok ifltah kabart›yor. Yak›n zamana kadar web sitelerinden bahsediyorduk, art›k internet uygulamalar›ndan bahsediyoruz. Özellikle Amerika’da
toplamak için yüksek katma de¤erli servis veriyor, sen de o servis için verilerini veriyorsun. Harika bir e-posta hizmeti sunuyor; herkes yaz›flmalar›n› ona emanet ediyor. Bunu o kadar çok insan yap›yor ki, bu sayede dünyan›n en büyük spam filtresine sahip oluyor ve bunu sat›yor. Ayn› biçimde, dünyada kimin ne arad›¤›, nas›l foto¤raf çekti¤i gibi, ticarî aç›dan çok de¤erli verilere sahipler. Bundan dört-befl sene öncesine kadar, Ankara’da Ada-Net diye yerel
Nas›l ki banka ya da ilaç fabrikas› kurmak için garaj›ndan bafllay›p yavafl yavafl büyümek mümkün de¤ilse, internet de böyle oldu. Oysa eskiden kimseye muhtaç olmadan, bir fikirle varolunabilen bir aland›. iTunes’dan flark› satmak, netflix üzerinden film/tv izlemek gibi servisler web sitelerinden fersah fersah önde art›k. Ba¤lant›lar biraz daha h›zl› olsa belki de bir aparat› vücudumuza ba¤layaca¤›z ve verilerimizi doktora internet üzerinden göndermek mümkün olacak; teflhis için hastaneye gitmeye gerek kalmayacak. Bilim-kurgu filmlerindeki tablolara yaklaflmak için yap›lmas› gereken ilk fley altyap› kurmak. Bütün büyük firmalar da bunun peflinde. Google’›n Amerika’daki bir servisi de sa¤l›k portal›. Kulland›¤›n ilaçlar› giriyorsun, aralar›nda çak›flma varsa uyar›yor, zaman›n› hat›rlat›yor, eczane adresi veriyor... Kiflisel verilerin mahremiyeti bu kadar tart›fl›l›rken sa¤l›k bilgilerinin toplanmas› ilginç bir boyut... Klasik Google modeli bu. Veri
bir flirketle sözleflme imzalay›p internete ba¤lan›yordun. En önemli kayg›, kitap al›rken kredi kart› bilgin çal›n›r m›, çal›nmaz m› olabilirdi. Hangi kitab› sat›n ald›¤›n bilgisi önemsizdi, çünkü bunu kullanan yoktu. Sonra, “bu kitab› okuyan, flu parfümü de ald›” diyen birileri ç›kt›, bu bilgi para etmeye bafllad›. Gmail’de, e-postalar›n tepesinde kifliye özel reklam var. Google diyor ki, “bu servis, mesajlar›n makine taraf›ndan okunmas›yla sa¤lan›yor, baflkalar› sizin bilgilerinize ulaflm›yor”. Kiflisel olarak, mesajlar›m› okuyacaklar›n› düflünmüyorum, böyle bir kayg›m yok. Hangi ilaçlar› kulland›¤›m›, dünyan›n neresinde oldu¤umu biliyor olmas›nda da korkacak bir fley görmüyorum. Korktu¤um fley flu: Google sadece benim de¤il, herkesin ne yapt›¤›n› biliyor. Bilgi o ölçe¤e ç›k›nca, bir sektör olunca korkutucu hale geliyor. Bireysel veri güvenli¤i çok dar bir alanda sorun yaratabilir, ama herkesin verisi depolan›nca, birbirleriyle iliflki kurulunca ç›kabilecek sorunlar›n ölçe¤i de büyüyor. Örne¤in herkes Google’›n sa¤l›k portal›n› kullan›rsa, ilaç flirketleri kimlerin fleker hastas› oldu¤u bilgisine ulaflabilecek. Bir sonraki ilac› diyabet üzerinden mi, kanser üzerinden mi gelifltirirse daha çok kâr edebilece¤ine karar verecek. Bu servisler popüler olursa, zaten çirkin olan bir sektör daha da çirkin olacak. Adamlar diyecek ki mesela, “araflt›rma yapt›k, Türkiye’ye kanser ilac› göndermemize gerek yok, çünkü oradaki hastalar›n paras› yok”. Bu, flirketlerin sat›n alabilece¤i bir bilgi olmamal›.
47
KARA TREN
Haz›rlayan: Ahmet Gürata
Telif yok, görev var naak›m medya habere biraz
A flaflk›nl›kla yer verdi: Yönetmen Jean-Luc Godard, internetten yasal olmayan yollarla flark› indirdi¤i gerekçesiyle tutuklanan James Climent’in savunmas›na yard›mc› olmak amac›yla
TONY CURTIS (3 Haziran 1925 – 29 Eylül 2010) Savafl sonras› Amerika’n›n dünyadaki suretlerinden biriydi. Bir anlamda, Amerika’y› sevdirdi. Yak›fl›kl› kontenjan›ndan ifle al›n›p iyi bir komedyen olmufl, dramatik rollerde de ustalaflm›flt›. Macar Yahudisi, yoksul bir aileden geliyordu. “Baz›lar› S›cak Sever”
Geçti¤imiz günlerde cezas› yüksek mahkeme taraf›ndan onaylanan Climent’e Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi yolu göründü. Godard’›n yapt›¤› sembolik ba¤›fl da, iflte bu baflvuru için gerekli yasal haz›rl›klar için bir katk› niteli¤inde. James Climent, internetten veri indirmenin bir vatandafll›k hakk› oldu¤unu savunuyor ve
“Fikrî mülkiyet diye bir fley söz konusu olamaz. Telif hakk›, korunmas› mümkün olmayan bir hak. Yazar›n hakk› olmaz. Benim hiçbir hakk›m yok, yaln›zca görevlerim var.”
“Film Socialisme”de bu karenin alt›nda flu sözler yer al›yor: “Yasalar yanl›fl oldu¤unda, adalet yasadan önce gelir.”
48
A‹HM’in Avrupa’daki yasal düzenlemeleri etkileyecek bir karar alma olas›l›¤› bulundu¤unu belirtiyor. Son sözü Les Inrockuptibles’e konuflan Godard’a verelim: “Fikrî mülkiyet diye bir fley söz konusu olamaz. Telif hakk›, korunmas› mümkün olmayan bir hak. Yazar›n hakk› olmaz. Benim hiçbir hakk›m yok, yaln›zca görevlerim var.”
x-siNAmETeK
1.000 avro tutar›nda ba¤›flta bulunmufltu... New York Times, yaratt›¤› eserlerden gelir elde eden Godard’›n fikrî mülkiyetle ilgili tavr›n› çeliflkili buluyordu. Asl›nda aç›kça dile getirilmese de, bu görüfl pek çok kifli ve kurum taraf›ndan paylafl›l›yor. Telif hakk› konusunda, kimin hakl› kimin haks›z oldu¤unu daha net görebilmek için meseleye yak›ndan bakal›m: Fransa’n›n güneyinde sanatç›lar› ve organik tar›m ürünleriyle ünlü Barjac kasabas›nda yaflayan foto¤rafç› James Climent’in bilgisayar›nda internetten indirilmifl çok say›da flark› bulunmufltu. Climent, Fransa’da geçerli telif yasalar›n› ihlâl etti¤i gerçekçesiyle 20 bin avro para cezas›na çarpt›r›ld›.
onu akla getiren ilk film ama, “Taras Bulba”n›n o¤lu Andrei de, “Son Patron”daki Rodriguez de, çaylak afl›k “Trapezci” de unutulmaz. “Spartaküs”ü öldürecek kadar seven sanatç› ve savaflç› köle Antoninus’un kalbimizde yeri bambaflka... ARTHUR PENN (27 Eylül 1922 – 28 Eylül 2010) Amerikal›lardan etkilenen Frans›zlardan, Welles, Hitchcock gibi cerrahlardan el alarak Hollywood’un anlat› biçimleriyle oynam›fl, ‘50’lerin isyankâr›n› ‘60’lar›n sivil haklar
öncüsü hippilerine tafl›m›flt›. Redford, Hoffman, Beatty onun tezgâh›ndan geçti. “The Chase”de gerçekçi bir linç Amerikas› tasvir ederken mührünü “Bonnie and Clyde”›n özgürlükçülü¤üyle vurdu. Bir auteur edas›yla çekti¤i filmleri izleyen bir nesil, Amerikan ba¤›ms›z sinemas›n›n da temellerini att›.
“Emek”siz Filmekimi stanbul Film Festivali’nin küçük kardefli olarak dünyaya gelen
‹ Filmekimi, program›n› her geçen y›l zenginlefltirerek önemli bir festival konumuna geliyor. Filmekimi’nin dünya festivallerinden sundu¤u seçki, yeni sezona girerken y›l›n nitelikli bir panoramas›n› sunuyor. Dokuzuncu yafl›na giren festival, bu y›l 8-14 Ekim aras›nda, al›flt›¤›m›z Tehlikeli Yol (Route Irish, Ken Loach) Emek sinemas›n›n yoklu¤unda, Atlas, Beyo¤lu ve Cinebonus Maçka G-Mall sinemalar›nda izleyiciyle bulufluyor. 31 film içeren programdan Express’in ilk onu flöyle: Baflka Bir Yerde (Somewhere, Sofia Coppola, ABD) Amcam Önceki Hayatlar›n› Hat›rl›yor (Lung Boonmee Raluek Chat, Apichatpong Weerasethakul, Tayland) Turne (Tournée, Mathieu Amalric, Fransa) Tehlikeli Yol (Route Irish, Ken Loach, ‹ngiltere) Carlos (Olivier Assayas, Fransa) ‹nsanlar Ve Tanr›lar (Des hommes et des dieux, Xavier Beauvois, Fransa) Devrim! (Revolución, Gael Garcia Bernal, Mariana Chenillo, Fernando Eimbcke, Amat Escalante, Diego Luna, Gerardo Naranjo, Rodrigo Garcia, Rodrigo Plá, Carlos Reygadas, Patricia Riggen, Meksika) A¤aç (The Tree, Julie Bertuccelli, Fransa-Avustralya) Sosyalizm (Film Socialisme, Jean-Luc Godard, ‹sviçre-Fransa) Sihirbaz (L'illusionniste, Sylvain Chomet, ‹ngiltere-Fransa)
Alain Delon filmleri: Ad› “yak›fl›kl› erkek” s›fat›yla an›lan oyuncunun 10 filmi birden DVD’de. Annemi Öldürdüm (Xavier Dolan): Dünya sinemas›n›n genç keflfinin Cannes’da yank› uyand›ran ilk filmi. At›f Y›lmaz Sinemas›: Aaahh Belinda, Ad› Vasfiye, Arkadafl›m fieytan, Asiye Nas›l Kurtulur, De¤irmen, Hayallerim Aflk›m ve Sen ve Kad›n›n Ad› Yok’un yenilenmifl kopyalar› (DVD). Ço¤unluk (Seren Yüce): Memleketi saran s›radan faflizm ve ço¤unluk zihniyeti. Filz TV (Joseph Beuys, 1970): Beuys’un daha önce canl› olarak sergiledi¤i performans›n filmi (ubu.com/film/beuys_filz.html) ‹yi Yürek (Dagur Kári): Komediyle trajediyi birlefltiren “Buzdan Kalpler”in ‹zlandal› yönetmeninden. Jane’e Mektup (Dzigo Vertov Group, 1972): Jean-Luc Godard ve Jean-Pierre Gorin, Jane Fonda’y› Vietnam’da gösteren foto¤raftan hareketle sinemasal bir mektup kaleme al›yorlar (www.ubu.com/film/vertov_jane.html). Kavflak (Selim Demirdelen): Alt›n Koza’dan dört ödülle döndü¤ünü hat›rlatal›m. Sineklerin Tanr›s› (Lord of the Flies, Peter Brook): Golding’in yap›t›n›n klasikleflen sinema uyarlamas› (DVD). Sosyal A¤ (The Social Network, David Fincher): Hollywood’a konu olan Facebook’un hikâyesi.
ler yönettikleri insanlara benziyor. Hugo Chavez, yoksulluk içinde büyüdü. Evo Morales, yerli halktan bir sendikac›. Lula da iyi e¤itim görmemifl bir iflçi lideri. Her üç lider de birçok kez tutuklanarak cezaevine Oliver Stone’un “Wall Street”in devam› olarak çekti¤i “Wall Street: Para Asla Uyumaz” kondu. Ülkesinde ABD üslerine izin gösterimde. Yönetmen, finans kapitalin son çeyrek yüzy›ldaki yükseliflini yak›ndan veren Uribe yönetimindeki Kolombitan›d›¤›m›z Gordon Gekko karakteri üzerinden anlat›yor. Stone’un yak›n tarihli bir ya hariç, tarihte ilk kez Güney Amedi¤er çal›flmas› da “S›n›r›n Güneyi” belgeseli. Bu kez, Chavez’in önerisi ve Tar›k Ali’nin rika’n›n önemli bir bölümü ABD dedan›flmanl›¤›nda Latin Amerika’n›n bir zamanlar damarlar› kesik ülkelerini dolafl›yor. netimi alt›nda de¤il. Bu bölgedeki diOliver Stone ve Tar›k Ali’nin bu iki filmle ilgili yorumlar›n› The Huffington Post, ¤er ülkeler için bu çok önemli bir geMonthly Review ve GQ’dan aktar›yoruz... liflme. Güney Amerika, ayn› zamanda, ABD güdümündeki IMF’nin etki alan›n›n d›fl›na ç›kt›. 2003’te, IMF’nin “S›n›r›n Güneyi” projesine nas›l dahil olLatin Amerika ülkelerine verdi¤i dunuz? borç miktar› 20 milyar dolardan fazTar›k Ali: Oliver (Stone), Paraguay’da çekimlayd›. Bugünse bu miktar 1 milyar deyken beni arad› ve çok daha ilginç bir prodolara indi. ABD medyas›, Güney jeden söz etti: HBO televizyonu için haz›rlad›Amerika’daki yoksullar›n daha önce¤› on saatlik “Amerika’n›n Gizli Tarihi”... Ayki dönemlerden daha iyi durumda larca bu fikri tart›flt›ktan sonra, bana “S›n›r›n olduklar› gerçe¤ini görmezden geliGüneyi” belgeselinin kaba kurgusunu gösteryor. Neoliberal politikalar›n hüküm di. Biraz da¤›n›k bir yap›s› vard›. Film, ABD sürdü¤ü 1930-2000 aras›nda, büyümedyas› üzerine odakland›¤› için bir ç›kmaza me oldukça düflük seviyedeydi. Zengirmiflti. Bunun üzerine yap›y› yeniden oluflgin ve yoksul kesimler aras›ndaki turduk ve senaryoyu yeniden yazd›k. Sonuçuçurum çok daha derindi. Buna karta ortaya politik bir yol filmi ç›kt›. “S›n›r›n Güneyi”nin yönetmeni Oliver Stone ve senaristi Tar›k Ali fl›n, Wall Street’in harekete geçirdi¤i Neden böyle bir film projesi seçtiniz? ekenomik kriz dönemine kadar, yeni Oliver Stone: Bu belgeselle ilgili olarak Hugo sol dalga liderli¤indeki bölgede büyüme olChavez’le konufluyordum. Gidip Güney tutum sergiliyor. Neden? Amerika ülkelerinin liderleriyle görüflmemi Stone: Bu, san›r›m, kökleri Monroe Doktri- dukça yüksek seviyelerdeydi. Örne¤in, 2003ve neler olup bitti¤ini kendi gözlerimle gör- ni’ne, Roosevelt’e kadar dayanan, ABD’nin 2008 aras›nda Venezüella ekonomisi yaklafl›k memi önerdi. Orada gerçek bir reform ger- ticarî ç›karlar›n› koruma ve askerî diktatör- iki kat büyüdü. Nestor Kirchner iktidara gelçeklefliyor. Mücadele edilmesi gereken çok lükleri destekleme yönündeki eski emperya- dikten sonra, Arjantin’in IMF borçlar›ndan güçlü yap›lar var: Kilise, ordu ve ABD müda- list reflekslerinden kaynaklan›yor. ABD, “ar- kurtulmas›yla birlikte, iflsizlik yüzde 20’den halesi... Ancak bunlara gö¤üs gerip üstesin- ka bahçesinde” iktidara gelen her türlü sola 8’e indi ve alt› y›l içinde ekonomi yüzde 63 ve bir ülkenin kaynaklar›n›n o ülkenin halk›- oran›nda büyüdü. den gelmeye bafllad›lar. “S›n›r›n Güneyi”nde de gösterdi¤iniz gibi, na ait oldu¤unu düflünen herkese düflmanl›k Buna karfl›n, Latin Amerika solunun baz› ABD hükümeti ve Amerikan medyas› Gü- besliyor. Filmde, Arjantin Devlet Baflkan› önemli isimleri, Chavez, Morales ve di¤er ney Amerika’da yoksullar›n ve yerli halk›n Cristina Kirchner’in belirtti¤i gibi, k›tan›n fet- liderleri elefltiriyor. Chavez’in Peron gibi iktidar sahibi olmas›na karfl› düflmanca bir hinden bu yana ilk kez, Latin Amerikal› lider- bir tek adam yönetimi oluflturmaya çal›flt›¤›
OLIVER STONE VE TARIK AL‹’DEN KUZEY‹YLE GÜNEY‹YLE AMER‹KA
Wall Street’e karfl› Cervantes
Oliver Stone ve Bolivya devlet baflkan› Evo Morales, “S›n›r›n Güneyi” filminin galas›nda
49
söyleniyor. Latin Amerika’da en yüksek enflasyon oran›, yüzde 30’la Venezüella’da. Rating kurulufllar› bu ülkenin borçlar›n›n risk düzeyinin çok yüksek oldu¤unu belirtiyor. Bu elefltirilere cevab›n›z nedir? Stone: Enflasyon en çok orta s›n›f› vuruyor. Bu da ciddi bir sorun. Ancak, meselelere tarihî perspektiften bakal›m: Venezüella’da, Chavez iflbafl›na gelmeden iki y›l önce, 1996’da, enflasyon yüzde 100’ün üzerindeydi. Ayr›ca, Chavez döneminde enflasyon yoksullar› daha az etkiliyor, çünkü bar›nma, e¤itim ve sa¤l›k giderleri devlet taraf›ndan sübvanse ediliyor. Chavez’in tek adam olarak otoriter bir rejim oluflturdu¤u yolundaki endiflelere gelince, filmde eski Arjantin devlet baflkan› Nestor Kirchner bu konuya de¤iniyor: “Hugo yak›n dostum, ama ona, iktidarda kalmaktansa, yerine geçecek yirmi Hugo bulmas› tavsiyesinde bulundum” diyor. E¤er Hugo’ya soracak olursan›z, “istedi¤im de¤ifliklikleri gerçeklefltirmek için üçüncü Oliver Stone: “Chavez’in harika bir mizah duygusu var. Kendisiyle dalga geçebiliyor.” dönem seçilerek 2020’ye kadar devlet baflkanl›¤›n› sürdürmek isterim” diyecektir. Yal- rayetli biçimde çaba harc›yor. Sizi temin ede- devam edecek. Bununla birlikte, birçok ilginç n›zca bir dönem daha istiyor –ülkede yap›lan rim, e¤er önümüzdeki seçimleri kaybederse olaya tan›kl›k ediyoruz. Örne¤in, Lula ve Erreferandum kendisine bu hakk› tan›d›– çün- al›p bafl›n› gidecektir. Yasalara ba¤l› kalacak- do¤an’›n ‹ran’da yapt›klar› müzakereler... kü mahvolmufl bir ülkeyi de¤ifltirmek için t›r. Ancak, belgeselde göstermeye çal›flt›¤›m Ben 1950’lerde büyüdüm, Tar›k da öyle. Ba¤özel ilgi gerekti¤i görüflünde. Ancak, ayn› za- esas nokta flu: Chavez ve Latin Amerika’daki lant›s›zlar blo¤unu, Nehru, Nas›r, Sukarno manda bana “b›rakmak istedi¤ini, emekli di¤er liderler, yoksullara bugüne dek asla sa- ve Kamboçya’daki Sihanuk gibi liderleri hat›rl›yoruz. Bir zamanlar, “biz bunu istiyoruz, maafl›n› al›p köyünde rahat bir ABD’nin istedi¤ini de¤il” diyebilen bir blok hayat sürmek istedi¤ini” de Chavez ve Latin Amerika’daki di¤er liderler, yoksullara vard›. Sovyetler’le bizim aram›zda bir tür söyledi. Hugo Chavez zengin asla sahip olmad›klar› bir flans sunuyor. Dünya Bankas› arabuluculuk rolü oynuyorlard›. Bu ortadan bir adam de¤il. ‹ktidar oldu¤u ve BM raporlar›na göre, Venezüella’da yoksulluk Chavez kalkt›... Bu nedenle, Lula’n›n girifliminin ardönemde tek bir kurufl kazand›ndan Tom Friedman gibi insanlar›n göstermad›. Ancak, sisteme dahil döneminde yüzde 70 oran›nda azald›. Esas mesele budur. di¤i tepkiyi anlamakta güçlük çekiyorum. olan Chavista hareketi üyelerinin rüflvete bulaflt›klar› do¤ru. Baz› kurumlar hip olmad›klar› bir flans sunuyor. E¤er benim Gerçekten mide buland›r›c›. Güçlü birer bölkötü yönetiliyor. Ehil eleman ihtiyac› hissedi- söylediklerime inanm›yorsan›z, Dünya Ban- gesel güç olan Brezilya ve Türkiye’nin bak›fl liyor. Baz› mallarda k›tl›k çekiliyor. Etkin bir kas› ve BM’nin raporlar›na bakabilirsiniz. Bu aç›s›na hiç yer vermiyorlar. biçimde da¤›t›lamad›¤› için g›da stoklar› çü- kurulufllara göre, Venezüella’da yoksulluk Ali: Bu duruma Bat›’da herkes flafl›rd›: “Nas›l rüyor. T›pk› Chavez’den önce oldu¤u gibi, Chavez döneminde yüzde 70 oran›nda azal- olur da, bu ülkeler kendi bafllar›na hareket edip ‹ran’la ba¤›ms›z bir anlaflma müzakere yarg›yla ilgili flikâyetler var... Fanatik Chavis- d›. Esas mesele budur. edebilirler?” diye soruyorlar. Ama bir zatalar onun en büyük düflman›. Muhalefet Bölgenin gelece¤ini nas›l görüyorsunuz? hakk›nda paranoyakça düflüncelere sahip ol- Stone: Venezüella son derece zengin bir ülke, manlar dünyada bu tür fleyler oluyordu. duklar› için, aptalca fleyler yap›yorlar. Ancak bölgesel bir güç. 500 milyar varil petrol rezer- ABD’nin hegemonyas›n› hiçkimse BM GüChavez elinden geldi¤ince bunlar› engelle- vi bulundu¤u söyleniyor. Petrola ba¤›ml› ol- venlik Konseyi üyeleri kadar sorgusuz sualmeye çal›yor. Ekonomik krizden bu yana, di- du¤umuz sürece bafl aktörlerden biri olmaya siz kabullenmiyor. Lula’n›n yapt›¤› cesaret isteyen bir ifl. Çünkü Brezilya uzun zamand›r Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi olmak istiyor. fiimdi bu süreci baltalam›fl oldular, Konsey’e asla giremeyecekler. Son derece ilkeli hareket ettiler. Dünyaya ‹ran’›n anlaflmaya haz›r oldu¤unu, ‹srail’in bask›s› alt›nda olduklar›ndan dolay› çözüm istemeyen taraf›n kendileri oldu¤unu gösterdiler. Güney Amerika’daki ekonomilerden ç›kar›lacak dersler var m›? Stone: Evet. Petrol kamulaflt›r›lmal›, büyük flirketlerin eline b›rak›lmamal›. Halk kendi yerel kaynaklar›n›n sahibi olmal›. Çevreyi korumak, ekonomiyi canl› ve sa¤l›kl› tutmak için daha fazla denetime sahip olmal›. Chavez, Naomi Campbell’a verdi¤i röportajda, Prens Charles’›n ikinci eflinin birincisi kadar güzel olmad›¤› yolunda bir espri yapt›. Mizah duygusuyla ilgili saptamalar›n›z neler? Stone: Teklifsiz bir adam. Halktan biri. Filmde yetiflti¤i ortam› gösteriyoruz. Harika bir “Wall Street:: Para Asla Uyumaz”›n çekimlerinde Shia LaBeouf, yönetmen Oliver Stone ve Michael Douglas
50
Çeviri: Ahmet Gürata
mizah duygusu var. Kendisiyle ve baflkala- ¤ünde. Malî kurulufllar 1970’ten 2008’e ›fl›k r›yla dalga geçebiliyor. Onu insan olarak se- h›z›yla büyüdüler. Ve bir kurulufl ne kadar büyürse, çökme ve faaliyet gösterdi¤i alan› viyorum. Ya sen? Ali: Hem de çok. ‹lk tan›flt›¤›m›zda benimle etkileme riski de o kadar artar. T›pk› Walldalga geçti¤ini düflündüm, çünkü masas›n›n Mart’›n pek çok küçük iflletmenin y›k›m›na üzerinde bütün kitaplar›m vard›. “Coman- neden olmas› gibi, malî süpermarket de düzdante...” diye söze bafllad›m. “Hepsini oku- gün bankac›l›¤› yok etti. yorum ve Fidel’le tart›fl›yorum. Her gece Fi- “Wall Street: Para Asla Uyumaz”› ne zaman del’le fliirlerden, romanlardan konufluyoruz. çekmeye karar verdiniz? Birbirimize kitaplar gönderiyoruz” dedi. Stone: Krizden k›sa bir süre önce. ‹lk filmden Müthifl bir mizah duygusu var. “Don Ki- yirm küsur y›l sonra, 1987’de bafllayan süreflot”un 400. y›ldönümünde Kültür Bakanl›- cin sonuçlar›n› yafl›yoruz: Wall Street’teki ya¤›’na ça¤r›da bulundu, iki milyon adet “Don t›r›m flirketlerinin, müflterilerinin kârlar›n› Kiflot” bas›p ücretsiz olarak her eve da¤›tma- art›rmak yerine, kendi kârlar›n› art›rmak için lar›n› istedi. Baz›lar›, “ama insanlar okur ifllem yapmalar›... Film için epey bir araflt›rmu?” diye sordu. fiu cevab› verdi: “Onlar ma yapt›k. Wall Street’te iki-üç y›ld›r çal›flan okumazsa çocuklar› okur, onlar da okumazsa genç bankac›larla dahi görüfltük. belki torunlar› okur. Bu, her evde bulunmas› Wall Street hakk›nda yeni bir fley ö¤rendigereken bir kitap. Yoksullar›n kitap alma im- niz mi? Stone: ‹fllemler tamamen bilgisayar üzerinkân› yok, bu nedenle biz temin etmeliyiz.” Belgeselin sonunda “açgözlü kapitalizme” den yürütülüyor. Süper-bilgisayarlar, ifllem karfl› oldu¤unuzu, “müflfik kapitalizmden” gören binlerce hisse senedinin de¤erindeki yana oldu¤unuzu belirtiyorsunuz. Kapita- en küçük bir de¤iflimi befler saniye aral›klarla lizmin milyonlar› yoksullu¤a sürükledi¤i alg›lamaya programlanm›fl. Bu benim için taÇin’de bulundunuz. Çin’deki kapitalizm mamen yeniydi. Eski New York valisi Elliot Spitzer, daha haberlere konu olmadan sekiz sizce açgözlü mü? Stone: Çin’de k›ran k›rana bir rekabet hüküm ay kadar önce 2009 bafl›nda bize Goldman sürüyor, güçlü olan›n hayatta kalmas› esas. Sachs ve AIG aras›ndaki anlaflmaya bakmaAma bu ayn› zamanda denetim alt›nda bir m›z tavsiyesinde bulundu. Goldman Sachs’›n kapitalizm. Bir kuruluflun çok fazla büyümesi ya da çizmeyi Amerika’da bugün finans flirketleri, toplam flirket kârlar›n›n aflmas› mümkün de¤il, bu duyüzde 47’sini elde ediyor. 1980’lerde, san›r›m bu oran rumda devlet sizi ezer. Ancak yüzde15 civar›ndayd›. Tefecilik, bugün Amerika’n›n en Çin’deki açgözlü bir kapitalizm de¤il. Bütün amaç üretimi büyük sanayii durumuna geldi. Tamahkârl›k art›k yasal. art›rmak ve ülkede yaflam standard›n› yükseltmek de¤il. Bat›’da anlafl›ld›¤› –filmde Churchill-Schwartz olarak adland›rflekilde bir serbest piyasa yok. Para ve serma- d›k– yat›r›mlar›n› ayn› zamanda k›sa ve uzun ye ak›fl› s›k› biçimde denetleniyor. Gerek eko- vadeli olarak konut kredisine aktard›¤› fikrinomik, gerek siyasî aç›dan, Venezüella Çin’e ni bize Spitzer verdi. Spitzer’e göre, AIG’nin oranla çok daha az özgür. Venezüella’da in- devletin vergi gelirleriyle Goldman’›n zarar›ternet özgür, bin kadar radyo istasyonu var. na yüzde yüz kefil olmas›, anlaflman›n kuflChavez’i düzenli olarak a¤›r biçimde eleflti- kulu oldu¤unun bir delili. ren Globovision, Fox News’un adeta azman- Filmin altbafll›¤› “Para Asla Uyumaz”, Amerikan ekomisinde malî sektörün nas›l laflm›fl hali. Açgözlü kapitalizm demiflken, 1987 yap›m› a¤›rl›k kazand›¤›n› m› yans›t›yor? filminiz “Wall Street”in devam›n› çektiniz. Stone: Evet. Filmde Michael Douglas’›n canO filmde, Michael Douglas “tamahkârl›¤›n land›rd›¤› Gordon Gekko karakteri bir istatisiyi bir fley oldu¤unu” söylüyordu. Yeni ti¤e dikkat çekiyor: Amerika’da bugün finans filmde, öncekinden farkl› olarak “tamah- flirketleri, toplam flirket kârlar›n›n yüzde kârl›¤›n yasal oldu¤u” vurgulan›yor. Ame- 47’sini elde ediyor. 1980’lerde, san›r›m bu rikan kapitalizminin son yirmi y›ll›k de¤i- oran yüzde15 civar›ndayd›. Tefecilik, bugün Amerika’n›n en büyük sanayii durumuna flimini böyle mi de¤erlendiriyorsunuz? Stone: Evet, yaflananlara uyuyor. Krize, ban- geldi. Tamahkârl›k art›k yasal. kalar›n afl›r› kâr hevesi neden oldu. Rating Buradan hareketle, son iki filminiz “S›n›r›n kurulufllar›n›n sahtecilik yapt›¤› ve yanl›fl bil- Güneyi” ile “Wall Street: Para Asla Uyugi yayd›¤› da aflikâr. Enflasyon korkusu maz”›n birbiriyle ba¤lant›l› oldu¤unu söyAmerikan Merkez Bankas›’n›n faiz oranlar›n› leyebilir miyiz? Hugo Chavez, Gordon o kadar düflük seviyede tutmas›na neden ol- Gekko’nun z›tt› m›? du ki, bankalara çok az para dönüflü oldu. Stone: Evet. Benim aç›mdan biri di¤erini Paras› olan herkes istikrars›z ve riskli piyasa- aç›kl›yor. larda ifllem yapmaya mecbur oldu. Hepimiz Bir sonraki projeniz de “Amerika’n›n kumarhanede oynamaya zorland›k. Ancak, Gizli Tarihi”. Arada flöyle nefleli bir robütün bunlar yasal olarak kabul ediliyor. Ma- mantik komedi çekmek istedi¤iniz ollî sistemimiz ne zaman bozuldu? Sandy We- muyor mu? ill gelip Citigroup’u, geleneksel bankac›l›ktan Stone: E¤er “Amerika’n›n Gizli Tarihi”ni tahvil ticaretine, kredi kart› borcundan sigor- bitirebilirsem! 10 saatlik bir film. ‹lgiyi her ta primlerine her fleyi tek bir çat› alt›nda bir- bölümde sürekli ayakta tutmak gerekiyor. lefltiren malî bir süpermarkete dönüfltürdü- Bu zor bir proje.
51
Alt liglerden manzaralar
Haz›rlayan: Doruk Yurdesin
Süper Lig’deki göz kamaflt›ran transferler patates tarlas› misali sahalarda tepifledursunlar, alt liglerde efsaneler bir malî hüsrandan di¤erine kofluyor. Sadece on y›l önce 1. Lig’e kadar ç›kan, Federasyon Kupas›’nda Lucescu’nun Galatasaray’›n› elemeyi baflaran Erzurumspor, borçlar› sebebiyle iki maça ç›kmay›nca otomatikman 3. Lig’den amatör kümeye düflürüldü. Erzurumsporlu futbolcular geçen sene 2. Lig klasman grubundayken Trabzon Karadeniz’le oy-
nad›klar› maçta “bizden bu kadar” pankart› açm›fllar, flehri terketmifller, Erzurumspor yine iki maça ç›kamam›fl ve küme düflmüfltü... Borç içindeki bir baflka 2. Lig tak›m›, K›rm›z› grubun dibindeki Kocaelispor ise bir sat›n alma rezaletiyle gündeme geldi. ‹zmirli bir “ifladam›”, kulüp baflkan›yla bas›n toplant›s› düzenleyip içinde 5 milyon lira olan çantay› gösterdi ve kulübe borçlar›yla beraber talip oldu¤unu söyledi. Anlatt›¤›na göre baflkanla uzun uzun hesap yapm›fllard›, inflaat ve emlak sektö-
SÜPER L‹G’‹N “B‹L‹NC‹” IVAN ERG‹Ç’‹N KALEM‹NDEN “FUTBOL RÜYASI”
S›n›f ayr›m›n›n kamuflaj› Bursaspor’un flampiyonlu¤una en çok onun varl›¤›ndan ötürü sevinmifltik. Transferinden bu yana “Marksist topçu” olarak tan›nan S›rp futbolcu Ivan Ergiç, ara ara, ülkesinin Politika gazetesine de makalelerini gönderiyor. Geçti¤imiz ay 5. Karaburun Bilim Kongresi’nde “Modern Sporun Felsefesi –Elefltirel Bir Yaklafl›m” bafll›kl› bir panele de kat›lan Ergiç’in zihin aç›kl›¤›na bu topraklar›n ortalama sporcusunda pek rastlanm›yor. ‹van Ergiç – Politika gazetesi, S›rbistan, 2 Mart 2009 içbir fley zaman›n ruhunu sanattan daha iyi yans›tamaz. Stendhal’in epik roman› “K›rm›z› ve Siyah”, gerçekçi üslûbuyla, monarfli zaman›nda toplumun alt tabakalar›ndan en üst tabakaya geçmenin ne kadar zor oldu¤unu tasvir eder. O dönemlerde roman›n kahraman›n›n da anlad›¤› gibi, üst tabakaya geçmenin yolu ya ordu (k›rm›z›) ya da kilise (siyah) yoluyla mümkündü. Peki, bugün ne durumday›z? Televizyonda büyük yer tutan profesyonel sporcular›n, pop ve rock y›ld›zlar›n›n, ünlü sinema oyuncular›n›n toplumsal yükseliflin savunmas›ndan baflka bir fley olmayan biyografilerine göz att›¤›m›zda, bugün s›n›f atlaman›n eskiye göre çok daha kolay oldu¤unu düflünebiliriz. Birçok toplumda yasalaflt›r›lm›fl olan “Amerikan rüyas›” miti ve “eflit f›rsatlar” slogan› bu durumu savunur. “Amerikan rüyas›”n›n gerçekleflti¤i birçok hikâye var, ama bu hikâyelerin temelinde “kökenleri ne olursa olsun, her yurttafl için eflit f›rsat” de¤il, belli bir zamanda Bat› toplumlar›n›n uygun ekonomik ve tarihsel geliflim konjonktürü yat›yor. “Amerikan rüyas›” ve benzer fikirler güçlerinden çok fley yitirseler de, hâlâ onlar› canl› tutmak için s›n›f atlayan insanlar ön plana ç›kart›l›p tan›t›larak u¤rafl›l›yor. Fakat belli fenomenlere ve süreçlere dikkatlice
H
52
‹van Ergiç
bakarsak, “Amerikan rüyas›”n›n yerini “futbol rüyas›”n›n ald›¤›n› görürüz. Di¤er son derece ticarî sporlar gibi futbol da, e¤lence fonksiyonunun yan›s›ra, toplumun en yoksul tabakalar›ndan gelenlerin bile baflar›l› ve zengin olabilmek için (eflit) flans› oldu¤u gösteren itiraz edilemeyecek bir ideolojik
kan›t ifllevi görüyor. Bu durum sadece ideolojik amaçlar için de¤il, asl›nda birçok insan için s›k›c› günlük hayattan, yoksulluktan ve sefaletten tek kaç›fl yolu olan futbolu, her çocu¤un peflinden kofltu¤u bir masal gibi gösteren futbolu, kurulu düzenin propaganda ihtiyac›n› karfl›lamak için de haince kötüye kullan›l›yor.
ründeydi, efliyle beraber yerli yabanc› bütün maçlar› seyrediyorlard›, hatta efli kendisine “art›k al bir tak›m, yoksa ben alaca¤›m” diye tak›l›yordu. Ertesi gün anlaflma imzalanmadan önce bu flahs›n doland›r›c› oldu¤una dair bir telefon geldi, paralar sahte ç›kt› ve tekmeli tokatl› kavga karakolda bitti. Baflkan, ifadesine göre, bu flahs› ve alt› arkadafl›n› ‹zmit’te bir hafta konuk etmifl, teknik heyetin görevine son vermifl, bir de yeni bir teknik kadroyla cebinden verdi¤i 27 bin lirayla sözleflme yapm›flt›.
Favelalardan Ferrari’ye Futbol, baflar›l› bir flekilde, istedi¤iniz her fleyi sunan ideal seçim olarak gösterilirken, futbol endüstrisi, hayallerini gerçeklefltirmek ve daha iyi bir hayat elde etmek için baflka flans› olmayanlar›n hayal k›r›kl›klar›n› kâra dönüfltürüyor. Böylece bu endüstri her defas›nda yeniden milyonlarca çocu¤u seferber etmeyi baflar›yor. Bunu da sadece futbol tatl› bir masal oldu¤u için de¤il, bu çocuklar›n ço¤u e¤itim al›p doktor, avukat, yönetici, bankac› olabilmek için en temel flartlara bile sahip olmad›klar›ndan yapabiliyor. Bununla birlikte büyük bir fark› da vurgulamam›z gerek. Eskiden “Amerikan rüyas›” zekâ, yarat›c›l›k, önsezi, kiflisel geliflim ve liderlik özelli¤iyle baflar›ya uzanma teorisiyken, bugünkü “futbol rüyas›” ya da en tepedeki futbolcu olma rüyas›, ak›ls›z, e¤itimsiz ve yarat›c›l›k tafl›maks›z›n, oyunun kurallar›na uyarak paraya ve baflar›ya ulafl›labilece¤ini telkin eden ve elbette s›n›f ayr›m›n› kamufle eden kodlanm›fl bir mesajdan baflka bir fley de¤il. Bu trend’lerin en çok popüler kültürde ve flov dünyas›nda görülmesi ise rastlant› de¤il. Endüstri sadece belli bir tür yetene¤e de¤il, onun da ötesinde, kolayca yönlendirilebilen ve kendi toplumsal ve politik konumunu çok fazla düflünmeyen belli bir tür insana gerek duyuyor. Ona, flov dünyas›n›n ruhuna, kaprisli kulüp sahiplerine ve yöneticilerine, film ve müzik dünyas›ndaki yap›mc›lara, manken ajanslar›na hizmet edecek ve onlar›n kurallar›na uyacak birileri lâz›m. Bundan dolay›, “life style” programlar›nda, favelalardaki bak›ms›z evlerden “Ferrari”ye uzanan futbolcu hayatlar›n› anlatan röportajlarda, Popstar türü müzik yar›flmalar›nda, oyuncu ve manken seçen programlarda
Futbolcu Alexandre Pato, Güney Afrika’da y›lda 20 bin ö¤renci yetifltirmek amac›yla kurulan futbol okulunda, müstakbel y›ld›zlarla
patlama yafland›... Tüm bunlar›n aktörleri ise, onurlu bir yaflam için tutunacak son bir dal arayan yoksullaflm›fl orta s›n›f›n, geleceklerini öngöremeyenlerin (prekaryan›n), marjinalleflmifl gruplar›n, Afrika, eski Sovyet ya da Latin Amerikan yoksullar›n›n çocuklar› aras›ndan ç›k›yor. Bütün bunlar sadece küresel sosyal adaletsizli¤in kurban› de¤il, fleyleri gerçekte olduklar›ndan farkl› sunan daha genifl bir toplumsal program›n do¤rudan kat›l›mc›lar›. Üstelik ço¤u zaman bu durumun fark›nda de¤iller. Yani, bu bir insan›n e¤itim almaks›z›n (hatta aptal bile olsa), az yetenekle, para, itibar, statü ve kabul görmeye ulaflabilece¤ine dair bilinçli olarak üretilmifl bir toplumsal masal. Ancak do¤rusu, sahip olmad›klar›n› elde edemezler. Dahas›, onlara ulaflmak istedikleri baflar› için bunun gerekli olmad›¤› anlat›l›r. Oysa bu sadece bir yan›lg›d›r.
Ailelerde baflar›s›zl›¤›n kurban›
Futbolun baflkahramanlar› toplumun alt tabakalar›ndan yukar›ya ç›kan insanlar oldu¤u için futbol bir tür “insanî proje” olarak gösterilirken, asl›nda s›n›fsal ayr›mc›l›ktan kâr edip dolayl› olarak bu ayr›mc›l›¤› yeniden üretiyor.
Genellikle gerçek resim flöyle: Yüksek e¤itime ulaflmak gittikçe daha ayr›cal›kl› hale geliyor. Üstelik bu ayr›cal›k sadece paraya de¤il, kültürel sermayeye, tan›d›klar a¤›na ve etki çevrelerine ba¤l›... Gelece¤in flirket elitleri, en iyi yöneticiler, en iyi avukatlar, tavizsiz ifladamlar› ve liderler, üst düzey politikac›lar ve diplomatlar vs. bu ayr›cal›klarla üretiliyor. Bunlar bugünün en prestijli, en üst düzeyde kabul gören
meslekleri. Çünkü her fleyden önce iktidar, nüfuz ve itibar, bireysel baflar›n›n en sahici ölçüsüdür. Di¤er taraftan oyuncular›n, flark›c›lar›n ya da sporcular›n flöhreti ve zenginli¤i geçici olsa da, baflar›n›n tan›m› ve kiflinin kendini gerçeklefltirmesi olarak sunulurken, buna hem seyirlik endüstrinin ana aktörleri, hem de onlarla ayn› toplumsal katmanlardan gelen tüketiciler inan›yor.
Böylece bunlar birbirlerine yabanc›lafl›yorlar. Bu arada bütün imrenme, k›skançl›k, çaresizlik ve haks›zl›¤a u¤rama hisleri, davran›fl kurallar›n› dikte eden gerçek iktidar ve nüfuz sahiplerinden, düne kadar onlarla ayn› toplumsal katmandayken rastlant› eseri daha zengin ya da popüler olanlara aktar›l›yor. Anne-babalar bugünlerde çocuklar›n›n baflar›lar› için umutla-
r›n› spora yönlendirmeye zorlan›yorlar. Sahip olduklar› her fleyi, bazen de bütün mülklerini (e¤er varsa) bu umuda yat›r›yorlar. Belki de bu durumun en bilinen örne¤i profesyonel tenis. Bu belki hali vakti yerinde insanlar›n göze alabilece¤i, ancak tüm di¤erleri için kumardan farks›z, inan›lmaz bir risk. Ya hepsi ya da hiç! Hem de en varoluflçu biçimde! Ancak bize sadece mutlu sonla biten hikâyeler ulafl›rken, sporda baflar›s›zl›klara, aile trajedilerine ve hayal k›r›kl›klar›na dair milyonlarca hikâye sakl› kal›yor. Hem kendileri hem anne-babalar› ellerindeki her fleyi bu baflar› ihtimaline yat›rd›¤› halde yükselmeyi beceremeyen çocuklar nerede? Onlar gelecekte dayanak olarak kullanabilecekleri ve sayesinde onurlu bir yaflam sa¤layabilecekleri e¤itimi gözard› ettikleri için, aileleriyle, hüsranlar›yla ve k›r›lm›fl hayalleriyle toplumun k›y›s›nda kald›lar... Örne¤in futbolda sosyal kurumlar›n bask›s›yla FIFA, kulüplerin PAF tak›mlar›ndaki genç futbolculara e¤itim olana¤› sa¤lama zorunlulu¤u getirdi. Ancak bu programlar sadece bu gençler devletin s›rt›nda bir yük olarak kalmas›nlar diye güç bela ifl sa¤lamaya yetecek bir e¤itim sunuyor. Yani tüm bunlar mükemmel bir yan›lsama. Popüler endüstri ve medya, her gün s›radan insanlar›n flöhret ve baflar› görüntülerini üretiyor. Bu y›ld›zlar her zamankinden daha yak›n ve ulafl›labilir görünüyorlar, ama asl›nda bu sadece iyi düflünülmüfl bir manipülasyon. ‹nsan›n sefaletinden seyirlik malzeme ç›kartarak yeni y›ld›zlar ya da idoller arayan programlardaki yar›flmac›lar›n elenirken döktükleri gözyafllar› ve hayal k›r›kl›klar› ise gözlerimizden uzakta, orada burada ayn› yoldan geçen milyonlar›n gözyafl› ve düfl k›r›kl›¤› okyanusundaki damlalard›r. Seyirlik endüstrinin parças› olan üst düzey ticarî sporlar, altüst olmufl bu toplumsal iliflkilerden kâr elde ediyorlar. Futbol, içlerindeki en popüler spor oldu¤u için tüm bunlar›n bafl›nda geliyor. Futbolun baflkahramanlar› toplumun alt tabakalar›ndan yukar›ya ç›kan insanlar oldu¤u için futbol bir tür “insanî proje” olarak gösterilirken, asl›nda s›n›fsal ayr›mc›l›ktan kâr edip dolayl› olarak bu ayr›mc›l›¤› yeniden üretiyor. Profesyonel sporun tüm numaras› bu! Çeviri: Biljana Yaren
53
Nashville semalar›nda Robert Plant Band Of Joy (Decca)
ock’ta as›l ihtiyarlar revival’›,
R kurucu isimlerin rönesans›
54
t›rlatt›, “American Songbook”a, bir pop hadisesi olarak country’nin en az Amerikan futbolu kadar dünyadan kopuk, kendi içine dönük âlemine san›ld›¤›ndan çok daha hâkim oldu¤unu gösterdi. “Band Of Joy”, birkaç ad›m daha ilerletiyor bu deneyi... John Bonham’la beraber Led
r› bu denemeler kadar olmasa da, hikâye anlat›c›l›¤›yla yine de göz dolduruyor. “Lonely Avenue”de sözler Hornby’den, müzikler Ben Folds’dan. I LEE “SCRATCH” Perry yeni albümü “Revelation”da son dönem funky-reggae’sini olgunlaflt›r›yor, politikac›lar› ve para babalar›n› kovarak demokratik bir partinin dü¤mesine bas›yor. ‹nflallah aral›k ay›nda Babylon’da bu genç dedeyi bizzat alk›fllayaca¤›z. I ‹NG‹L‹Z ELEKTRON‹K ikilisi The Orb’a yeni albümleri “Metallic Metallic Spheres”de David Gilmour’un asude gitar› efllik ediyor.
Zeppelin’den önce çald›klar› grubun ad› Band Of Joy. Birkaç 45’lik de yapm›fllar, “Hey Joe” yorumlar› meflhurmufl. Okyanusun öte yan›na, r&b havalar›na merakl› befl erken dönem Mod delikanl›s›... Bu Band Of Joy’un belki en fazla o dönemin heveskârl›¤›yla ve Amerikan sevdas›yla ilgisi var. Plant bir gruba tutunup sabitte ilerlemek yerine, ekiplerini bozup yeniden bafll›yor bu döneminde, ama müzikal zevkini izleyerek yap›yor bunu, hiç büyük sapmalar yapm›yor böylece, “yeni grup” heyecan›n› da hep korumufl oluyor. Hiç büyüklük taslamadan, yeni arkadafllar›n›n aras›na at›yor kendini, sesini yeniden aray›p buluyor. Bunu yaparken de geriye gidiyor, ilkgençli¤inin plaklar›na, Amerika’dan yükselen seslerin dünyaya umut sald›¤› zamanlara, ‘60’lar›n blues’lar›na, doo wop’lar›na, nefleli y›llara dönüyor. Bir yandan da, Amerika’ya
da dünyan›n bir parças› gibi bakabiliyor: Yani, Hindistan’a, Mali’ye bakar gibi, Amerika’n›n içrek müzikal haritas›ndan bir “dünya müzi¤i” tavr› ç›kar›yor... Bu nefleli bandoda Plant’in yan›nda önemli isimler var. Kendini flark›lar›yla ispatlam›fl Patty Griffin’le mesela, Krauss’la oldu¤u gibi ortak bir albüm yapsa bile ortal›¤› k›r›p geçirebilirmifl. Nashville’li flark›c›, flark›yazar›, gitarc› Buddy Miller bu albümün ard›ndaki ruhu üflerken, Amerikan topraklar›na hâkimiyetiyle Justin Adams’›n a¤›rl›¤›n› aratm›yor. Yine kendi müzik maceras› kendine yetecek flark›yazar› ve mülti-enstrümantalist Darrell Scott, albümün hem hamal› hem ince ayarc›s›. Byron House basta, Marco Giovino vurmal›larda, Band Of Joy adeta orta ölçekte bir “all star” karmas› asl›nda. Ayn› zamanda, bir laboratuar: Los Lobos’un Hispanik ritmleriyle aç›lan albüm, geçenlerde flahane yeni albümü “Dream Attic”i yay›nlayan Richard Thompson üzerinden dolayl› bir hat izliyor, Lightnin’ Hopkins’in blues’una, Teksas r’b’sine ve country’sine, kasaba e¤lencelerine, uzun atl› yolculuklar›n, da¤bafllar›n›n ve oduncular›n türkülerine, hobo a¤›tlar›na, popüler baladlara uzan›yor. Amerikan ses âleminde usturuplu ad›mlarla, sindirilmifl bir ahenkle dolaflan Plant ve Nashville veteranlar›, iki flark›yla bugünün indie’sinin atas› say›lacak bir grupta, ‘90’lardan bugüne distorsiyonun sessiz ilmini yayan Low’da konakl›yor. Do¤rusu, Band Of Joy’un etli, derli toplu slow’unda, Plant’in sakin akan, 盤l›¤a abanmayan vokalinde de bu grubun etkisi var. Vaktiyle dünyan›n dört buca¤›n› etkileyen, dönüfltüren ve belirle-
10 albüm
x-diSkoTeK
var. Gençler ayn› suda yüzedursun, ‘80’lerde de¤iflen koflullar›n etkisiyle bocalayan bir koca kuflak, ‘90’lar›n sonlar›ndan bu yana her yeni albümde flafl›rtarak adeta bofla geçen y›llar›n ac›s›n› ç›kar›yor. Al›n Robert Plant: Post-Zeppelin döneminde bir türlü arad›¤›n› bulamad›¤›na hükmetmifl ki, hiç de fena olmayan “Fate of Nations”dan sonra on sene solo ifl yapmad›. O aray› Jimmy Page’le eski ortak ifllerine dönerek de¤erlendirdi, yani geriye gitti, ki bu da onu ileriye itti. Page & Plant’teki en zevkli ânlar, Zeppelin’in sert blues’una Arap-Afrikan na¤melerin maharetle buland›¤› sihirli icralard›. Ad› üstünde, Led Zeppelin de¤illerdi, ama birbirlerine destek olan iki eski dost, flöhretlerinin a¤›rl›¤› alt›nda ezilmek yerine jam adab›n› ve heyecan›n›, iyi flark›n›n s›rr›n› yeniden ar›yorlard›. 2000’lerin “dünya vatandafl›” Robert Plant’i bu mütevaz› tefekkür devri do¤urdu. Strange Sensation, Plant’in dönüm noktas›nda duran grubu. Bir sound’dan ziyade bir anlay›fl, müzi¤e bir ortak yaklafl›m biçimi getirmeye çal›flt›klar› ilk albümleri “Dreamland”in ard›ndan 2000’lerin en iyi albümlerinden “Mighty Rearrenger”› yay›nlad›lar. Mali’nin elektrikli çöl blues’una sevdalanan Plant’in yan›nda bu defa Afrika’dan Mississippi’ye göç yollar› çizen büyük gitarc› Justin Adams vard›... 2007’nin “Raising Sand”i, Plant’in Alison Krauss’la ortakl›¤› y›l›n süksesiydi. Albüm çok satt›, Plant’i kitlelere yeniden ha-
I ‹K‹ ROCK kahraman›ndan bol konuklu iki albüm: “Mean Old Man”de Jerry Lee Lewis’e çocuklar› (Ronnie Wood, Mick Jagger, Keith Richards, Eric Clapton, Ringo Starr, John Fogerty, Shelby Lynn, Merle Hagard, Willie Nelson, Slash...) efllik ediyor. Ronnie Wood’un kendi resimleriyle süslenen yeni albümü “I Feel Like Playing”deyse Slash, Flea, Eddie Vedder, Billy Gibbons, Kris Kristofferson gibi “kardefller” var. I NICK HORNBY’N‹N geçti¤imiz aylarda Sel’den yay›nlanan flark› okuma k›lavuzu “31 fiark›” bizce romanlar›na befl basar. Kendi flark›la-
Arcade Fire The Suburbs Ben Folds & Nick Hornby Lonely Avenue Dr John and The Lower 911 Tribal Edwyn Collins Loosing Sleep Fistful Of Mercy As I Call You Down Grinderman Grinderman 2 John Mellencamp No Better Than This Lloyd Cole Broken Record Natacha Atlas Mounqaliba Tricky Mixed Race
5 fiark› Antony & The Johnsons Imagine Carl Barât The Magus Neil Young Love and War Serj Tankian Yes, It’s Genocide Street Sweeper Social Club Paper Planes
yen Robert Plant, 62 yafl›nda, ayn› yeniyetme grubunda yapt›¤› gibi, dünyay› ve kendi imkânlar›n› yeniden keflfediyor. Bu haliyle, bu grubun insanda nefleden, yaflam arzusundan baflka bir duygu uyand›rmas› zor... Merve Erol
“Soluk” tam da böyle bir fley, uzun soluklu bir kahve keyfi gibi... Murat Meriç
Gürültü ve nefaset Deerhunter Halcyon Digest (4AD)
eerhunter 2007’deki yar› am-
‹nce bir gül Ceyl’an Ertem Soluk (P.‹.)
eyl’an Ertem, Anima’dan Fri-
C endly Fire’a uzanan pek çok
projede yer ald›, flark›lar yazd›, söyledi. Foto¤rafç›l›ktan program yap›mc›l›¤›na pek çok ifle bulaflt›, hepsini de becerdi. Anima’yla yapt›¤› albüm (“Ya¤murla Gelen”) hâlâ en severek dinlediklerimizden, ama flimdi bambaflka bir hazine var elimizde. “Soluk”, Ceyl’an Ertem’in y›llard›r üzerinde çal›flt›¤› yeni numaras›. Kapa¤›ndan itibaren bizi ele geçiren albüm, flahane sal›n›mlardan müteflekkil. “Intro” biraz korkutucu belki ama, sonras› pek güzel ilerliyor. “Gidip Dinlenmeliyim”, “Çok Yak›n”, “Nâz›m’a” ve “Müzikten Uzak” ilk dinleyiflimizde akl›m›z› çelenler. “Gönül Da¤›” ve “K›z›lc›klar Oldu mu?”, ezber bozduklar› için kayda de¤er. “Fikrimin ‹nce Gülü” ise albüm önce-
sinde dijital ortamlarda kalbimizi fethetmiflti zaten... “Soluk”ta Ertem’e bir müzisyenler ordusu efllik ediyor. Her flark›da yeni bir tat, yeni bir renk var. Ancak bu, korktu¤umuz gibi albümü bir “toplama” havas›na büründürmemifl. Son dakikada kenara çekilmifl Ertem ve topu kendisine efllik edenlere atm›fl: Albüm, “fienay” ad›nda bir “özgür do¤açlama” ile bitiyor. Bunu yeni güzelliklerin habercisi olarak alg›lamak mümkün. Albümü dinlerken Ertem’in ses oyunlar›na kendinizi kapt›r›n ve bir anl›¤›na her fleyi unutun. Öyle bir yolculu¤a ç›kacaks›n›z ki, döndü¤ünüzde her fley bambaflka olacak, dünyaya daha güzel bakacaks›n›z ve hayat›m›z›n 70 dakikas›na efllik etti¤i için Ceyl’an’a teflekkür edeceksiniz.
D bient, yar› punk “Cryptog-
rams” sonras› kendini az kald› imha ediyordu. Kavgalar, üye de¤ifliklikleri, turnelerdeki sinirsel çöküfller sonras› korku ve zay›fl›klar›n› müziklerine yans›tmay› becerip iflin içinden ç›kt›lar. Gürültüyle nefasetin iç içe geçti¤i 2008’in en iyilerinden “Microcastle”, iki EP, yan projeler derken girdab›n dibine sürüklenmediler. Ço¤u indie grup yarat›c›l›k p›narlar› bitince ses deneylerine giriflip zaman kazanmaya çal›fl›r; yeni albüm “Halcyon Digest” bu döngüyü ters yüz edip Deerhunter’› fazlal›klar›ndan ar›nd›r›yor. Yal›nl›k, sindirim kolayl›¤› demek de¤il yine de. “Halcyon” geçmifle bak›p tefekkür etmeyi, nostaljiyi ça¤r›flt›ran bir kelime, “Digest” ise geçmifli sindirip yaflananlar› yerli yerine oturtmaya dair. Ancak hat›ralar, yaflananlar›n istenildi¤i gibi yorumland›¤›, bugüne adapte olabilmek için dima¤larda çarp›t›ld›¤› hallerinden ibaret sadece. Terkeden, giden, ölen sevdiklerimiz sadece yokluklar›yla de¤il, asl›nda olduklar›ndan farkl› bir flekilde hat›rlanmalar› sebebiyle birer hayalet bizim için. “Halcyon Digest” de her köflesinde ruhlar›n cirit att›¤› bir albüm. Karanl›k ve içe dönük flark› sözlerinin y›prat›c›l›¤›n› yumuflatmak için pop melodilerini (“Basement Scene”), gitar taarruzlar›n› (“Desire Lines”) ve tesiri çabuk, itidalli e¤lencelikleri (“Revival”) eksik etmemifller; banjo, m›z›ka ve saksofon gibi eklentilerle çeflni katm›fllar. Ama albüm bitince ak›lda daha ziyade elektronik perküsyonlar›n karaya boyad›¤›, grubun shoegaze sevgisini yans›tan donuk gitar duvarlar›n› haiz “Earthquake” gibi çatlaklar›ndan su s›zan flark›lar kal›yor. Belle¤imizde ölümün gözünün içine bakan “He Would Have Laughed” yer ediyor, elde edebildi¤imizle yetinmemiz gerekti¤ini söyleyen k›r›k dökük “Sailing” iz b›rak›yor. Bir terim de biz uydural›m, Deerhunter müzi¤ine “sis-pop” diyelim. Bradford Cox’un vokalleri de yakamoz gibi par›ldas›n sisin içerisinden. Yi¤it At›lgan
55
lk bak›flta Sarkozy’nin ülkenin ahlâkî krizinin çözümü ve “yenilenme” süreci için “May›s ‘68’den tamamen ve ebediyyen kurtulmak”taki ›srar›nda bir tuhafl›k görülebilir. Ço¤umuz bunun mazide kald›¤›na kaniydik. Peki May›s ‘68 ad› alt›nda rejime musallat olan nedir? Bunun “komünizmin hayaleti” oldu¤unu varsayabiliriz. Bir Sarkozy canland›rmas› yapsak, flöyle diyecektir: “Herhangi bir fleyin bize musallat olmas›n› tamamen reddediyoruz. Komünizmin ampirik olarak yok olmas› yeterli de¤ildir. Bütün olas› biçimlerinin defedilmesini istiyoruz. Hatta komünizm hipotezi –yenilgimizin jenerik ismi– bile a¤za al›namaz hale gelmelidir.” Komünist hipotez nedir? Jenerik anlam›yla, Manifesto’da da belirtildi¤i gibi, “komünist” öncelikli olarak s›n›f mant›¤› –ilk ça¤dan beri varl›¤›n› sürdüren bir dizge olarak eme¤in egemen s›n›f›n tahakkümü alt›nda olmas›– kaç›n›lmaz de¤ildir, afl›labilir. Ko-
‹
Frans›z Devrimi’nden Paris Komünü’ne Halk isyanlar› –Spartaküs’ün bafl›n› çekti¤i köleler, Münzer’in önderli¤ini yapt›¤›n› köylüler– bu “komünist sabit”in pratik örnekleri olarak tan›mlanabilir. Komünist hipotez, Frans›z Devrimi’yle birlikte siyasal modernite ça¤›n› bafllatm›flt›r. Bugün üstümüze düflen, komünist hipotezin tarihinde hangi noktada bulundu¤umuzu belirlemektir. Modern dönemin bir freski, aralar›nda k›rk y›ll›k bir kesinti olan, hayatî öneme sahip iki devasa sekans gösterecektir. ‹lki komünist hipotezin ortaya ç›k›fl›, ikincisi ise gerçeklefltirilmesi için yap›lan bafllang›ç hamleleridir. ‹lk sekans Frans›z Devrimi’nden Paris Komünü’ne kadar sürer; 1792’den 1871’e kadar. Mevcut düzenin ayaklanmayla alafla¤› edilmesinden kitlesel halk hareketinin iktidar› ele geçirmesi-
yan›s›ra, bunun s›n›rlar›n› da ortaya koyar: Komünarlar ne ulusal ölçekte devrimi kurabilmifl ne de d›fl destekli karfl›-devrim güçlerine karfl› onu savunabilmifllerdir.
Bolflevik Devrimi’nden Kültür Devrimi’ne Komünist hipotezin ikinci sekans› 1917’den 1976’ya kadar sürer: Bolflevik Devrimi’nden Kültür Devrimi’nin ve 1966-75 y›llar› aras›nda dünya üzerindeki militan ayaklanman›n sonuna kadar. Bu dönemde hâkim soru fludur: Nas›l kazan›r›z? Paris Komünü’nün aksine, mülk sahibi s›n›flar›n silahl› reaksiyonuna nas›l karfl› koyar›z; düflmanlar›n›n sald›r›s›ndan koruyabilmek için yeni iktidar› nas›l örgütlemeliyiz? Art›k soru, komünist hipotezi formüle etmek ve s›namak de¤il, onu gerçeklefltirmekti: 19. yüzy›l›n tahayyül etti¤ini 20. yüzy›l gerçeklefltirecekti.
ALAIN BADIOU’NUN KALEM‹NDEN
yaratt›. Parti, güçflüz düflmüfl reaksiyoner rejimlerin y›k›lmas› için uygun, fakat Marx’›n kastetti¤i anlamda “proletarya diktatörlü¤ü”nün –geçici bir durum, devletsizli¤e geçiflin düzenlenmesi: devletin diyalektik olarak yok olmas›– kurulmas› aç›s›ndan yanl›fl bir araçt›. Parti-devlet, yeni tür bir otoriteryanizme dönüfltü. Bu rejimlerin baz›lar› e¤itim, kamu sa¤l›¤›, eme¤in k›ymetlenmesi ve baz› di¤er alanlarda gerçekten büyük mesafeler kaydettiler ve emperyalist güçlerin küstahl›¤›na uluslararas› bir s›n›rlama getirdiler. Fakat devletçi ilke, çürük ve uzun vadede verimsiz oldu¤unu gösterdi. Polis bask›s› “sosyalist" devleti içerdeki bürokratik ataletten kurtaramad›; elli y›ll›k bir zaman zarf›nda kapitalist has›mlar› taraf›ndan dayat›lan insafs›z rekabette galip gelemeyece¤i aflikârd›. ‹kinci sekans›n son büyük ç›rp›nmalar› –en genifl anlam›yla Kültür Devrimi ve May›s ‘68– partinin yetersizli¤iyle bafla ç›k-
Komünist hipotez münist hipotez, refah eflitsizli¤ini ve hatta iflbölümünü ortadan kald›racak bir kolektif örgütlenmenin mümkün ve uygulanabilir olmas›d›r. Devasa zenginliklere özel kiflilerce el konmas› ve bunlar›n miras yoluyla devredilmesi ortadan kalkacakt›r. Sivil toplumdan ayr› olarak varolan bask›c› bir devlet art›k bir mecburiyet olmaktan ç›kacakt›r: Üreticilerin özgür birlikteli¤ine dayal› uzun erimli bir yeniden örgütlenme, böyle bir devlet ayg›t›n›n sönümlenmesini sa¤layacakt›r. Bu anlam›yla “komünizm”, son derece genel bir tasavvurlar kümesini ifade etmektedir. Bir programdan ziyade, Kant’›n kavram›yla söylersek, düzenleyici ifllevi olan bir idea’d›r. Bu komünist ilkeleri ütopyac› olarak adland›rmak ahmakl›kt›r. Bu ilkeler, burada tan›mlad›¤›m anlam›yla, her zaman farkl› flekilde gerçekleflen modellerdir. Safkan bir eflitlik fikri olarak komünist hipotez flüphesiz devletin ortaya ç›k›fl›ndan beri varl›¤›n› sürdürmektedir. Kitle hareketi “eflitlikçi adalet” ad› alt›nda devlet bask›s›na baflkald›rmaya bafllad›¤› andan itibaren hipotezin unsurlar› veya parçalar› belirmeye bafllar.
56
Godard’›n Filmekimi’nde Türkiyeli seyirciyle buluflan yeni filmi “Film Sosyalizm”de Alain Badiou’yu a¤›rlamas› bofluna de¤il. Bugün etik dendi¤inde, hakikat dendi¤inde ilk akla gelen ça¤dafl filozof o. Peki, etik ve hakikatin filozofu sosyalizme, komünizme nas›l bak›yor, bizlere ne öneriyor? New Left Review’nun 49. say›s›ndan özetleyerek naklediyoruz.
ne uzan›r. Bu devrim, toplumun eski biçimlerini ortadan kald›racak ve yerine “eflitler toplulu¤u”nu koyacakt›r. Yüzy›l boyunca kent halk›, zanaatkârlar ve ö¤rencilerden oluflan ve belli bir kal›b› olmayan halk hareketi, ço¤unlukla iflçi s›n›f›n›n önderli¤i alt›nda bir araya gelir. Söz konusu sekans, Paris Komünü’nün çarp›c› yenili¤i ve radikal yenilgisiyle son bulur. Paris komünü, halk hareketi, iflçi s›n›f› önderli¤i ve silahl› ayaklanman›n birlefliminin s›rad›fl› enerjisinin
Örgütlenme sorununa odaklanan bu zafer tutkusunun en temel ifadesi, komünist partinin “çelik disiplini” oldu. Bu, hipotezin ikinci sekans›n›n temel vasf›d›r. Parti, söz konusu sorunu büyük oranda ilk sekans›n miras›yla çözdü: Devrim ya ayaklanma ya da uzun süren bir halk savafl› arac›l›¤›yla Rusya, Çin, Kore, Vietnam ve Küba’da varl›¤›n› sürdürdü ve yeni bir düzen kurmay› baflard›. Fakat ikinci sekans, ilkine cevaben gelifltirilen yöntemlerle çözülemeyen daha büyük bir sorun
maya çal›flan çabalar olarak kavranabilir.
“Zihinsel devrim” ‹lk sekans›n sonu ve ikincisinin bafllang›c› aras›nda komünist hipotezin savunulamaz oldu¤u k›rk y›ll›k bir fas›la söz konusudur: 1871-1914 dönemi, emperyalizmin dünya çap›ndaki zaferine sahne oldu. ‹kinci sekans›n 1970’lerde sona ermesinden itibaren, buna benzeyen, düflman›n bir kere daha yükseldi¤i baflka bir aral›¤›n içindeyiz. Bu gibi koflullarda önemli olan, komünist hipotezin yeni bir sekans›n›n muhtemel aç›l›fl›d›r. Fakat bunun ikinci sekans›n devam› olmayaca¤› –olamayaca¤›– apaç›kt›r. Marksizm, iflçi hareketi, kitle demokrasisi, Leninizm, proletaryan›n partisi, sosyalist devlet –20. yüzy›l›n bütün icatlar›– bizim için art›k faydal› de¤ildir. Teorik düzeyde üzerine düflünülmeye de¤er olsalar da, pratik siyaset düzeyinde ifle yaramaz hale gelmifllerdir. ‹kinci sekans sona erdi ve onu restore etmeye çal›flman›n mânâs› yok. Bu noktada, düflman›n tahakkümü alt›nda olan, yeni deneyimlerin bir hayli s›n›rland›¤› bir ara-
l›kta, üçüncü sekans›n karakterinin tam olarak nas›l olaca¤›n› söyleyebilmek mümkün de¤ildir. Fakat genel gidiflat bilinebilir görünmektedir: Siyasî hareket ile ideolojik düzey aras›nda yeni bir iliflkiyi içerecektir –t›pk› “kültür devrimi” ifadesinde ya da May›s ‘68’deki “zihinsel devrim” nosyonunda ortaya ç›kt›¤› gibi. ‹lk sekanstan edindi¤imiz teorik ve tarihsel dersler ile ikinci sekans›n ortaya koydu¤u zafere ulaflman›n hayatî önemini akl›m›zda tutmaya devam edece¤iz. Fakat çözüm ne –Negri ve küreselleflme karfl›tlar›n›n inand›¤› gibi– çoklu¤un istidad›ndan esinlenen biçimsiz ya da çok-biçimli popüler hareketler ne de baz› Troçkistler ve Maocular›n umdu¤u gibi yenilenmifl ve demokratikleflmifl kitlesel komünist parti olacak. 19. yüzy›ldaki kitle hareketi ile 20. yüzy›ldaki parti, komünist hipotezin kendine özgü kipleriydi; onlara geri dönmek art›k mümkün de¤ildir. Aksine, “sosyalist” devletlerin olumsuz deneyimleri ve Kültür Devrimi ile May›s ‘68’in mu¤lak derslerinin ard›ndan görevimiz, komünist hipotezin baflka bir flekilde neflet etmesini sa¤lamak, yeni siyasî deneyim biçimleri içinden ortaya ç›kmas›na el vermektir. Bu nedenle iflimiz son
mu? Küreselleflmenin “tek dünyas›” sadece sat›l›k nesnelerden ve parasal iflaretlerden ibaret: Marx’›n öngördü¤ü dünya piyasas›. Nüfusun az›msanamayacak bir ekseriyetine bu dünyaya eriflmek, en hafif tabirle, k›s›tlanm›flt›r. Bu dünyan›n d›fl›na hapsedilmifller, mecazen de¤il, genellikle gerçek anlam›yla “hapsedilmifl” durumdalar. Berlin Duvar›’n›n y›k›l›fl›, tek bir özgürlük ve demokrasi dünyas›n›n zuhur ediflinin sinyali farzediliyordu. Yirmi y›l sonra dünyan›n duvar›n›n sadece yer de¤ifltirdi¤i aflikâr: Art›k Do¤u ve Bat›’y› birbirinden ay›rmak yerine, zengin kapitalist Kuzey’i yoksul ve harap olmufl Güney’den ay›r›yor. Bütün dünyada yeni duvarlar infla ediliyor: Filistinlilerle ‹srailliler aras›nda, Meksika’yla ABD aras›nda, Afrika’yla ‹spanyol yerleflimleri aras›nda, zenginlerin hazlar› ile köylerde ya da favelalarda, banliyölerde, ucuz otellerde, iflgal evlerinde ve gecekondu mahallelerinde yaflayan kent sakini yoksullar›n arzular› aras›nda. Sermayenin güya birleflmifl dünyas›n›n ödetti¤i bedel, insan varoluflunun polis köpekleri, bürokratik denetim, savafl gemileri, dikenli teller ve s›n›rd›fl› edilmeler arac›l›¤›yla bölgelere ayr›lma-
1871-1914 dönemi, emperyalizmin zaferine sahne oldu. Buna benzeyen, düflman›n bir kere daha yükseldi¤i bir aral›¤›n içindeyiz. Marksizm, iflçi hareketi, kitle demokrasisi, Leninizm, proletaryan›n partisi, sosyalist devlet –20. yüzy›l›n bütün icatlar›– bizim için art›k faydal› de¤ildir. derece karmafl›k ve deneyseldir. Komünist hipotezin yöntemlerini gelifltirmekle yetinmekten ziyade, onun varolufl koflullar›na odaklanmal›y›z. Komünist hipotezi –eme¤in egemen s›n›f›n tahakkümü alt›nda olmas› kader de¤ildir– ideolojik alana yeniden yerlefltirmemiz gerekiyor. Bu neleri içerebilir? Deneysel olarak, egemen düzenin ve Lacan’›n “zenginlik ayini” olarak adland›rd›¤› fleyin geçicili¤i d›fl›nda bir nokta bulmay› tasavvur edebiliriz. Böyle bir ayine formel olarak karfl› ç›kan herhangi bir nokta evrensel bir hakikat sunmaktad›r. Bu flöyle bir deklarasyon olabilir pekâlâ: “Sadece bir dünya var.” Bunun ima etti¤i nedir? Günümüz kapitalizmi tabii ki küresel bir düzen yaratmakla övünüyor, buna muhalif olanlar da “alternatif küreselleflme”den bahsediyor. Peki, tek bir dünya, tek bir insanlar âlemi söz konusu
s›d›r. Asl›nda “göç sorunu”, di¤er ülkelerden gelen iflçilerin karfl› karfl›ya kald›¤› koflullar›n küreselleflmenin “birleflmifl dünyas›”n›n koca bir yalan oldu¤unun canl› kan›t›d›r.
Kimliklerin genifllemesi Dolay›s›yla, siyasî problemin tersine çevrilmesi gerekiyor. Dünyan›n varl›¤›na iliflkin analitik anlaflmadan bafllay›p onun karakteristik özelliklerine yönelen normatif bir eylemle devam edemeyiz. Anlaflmazl›k, onun niteliklerine dair de¤il, varolufluna dair. En bafl›ndan itibaren, dünyan›n sunî ve ölümcül bir flekilde ikiye bölündü¤üyle yüzleflerek –“Bat›” olarak adland›r›lan ayr›lma– tek bir dünyan›n varl›¤›n› bir aksiyom ve ilke olarak onaylamak zorunday›z. “Sadece bir dünya var” tabiri, objektif bir sonuç de¤ildir. Performatiftir: Bunun bizim için nas›l oldu¤una biz karar veriyoruz. Bu noktaya ba¤l›
57
58
kendisini “kendi” olarak tan›mlamas›n› sa¤layan bir dizi karakteristik ve vas›ft›r. Fakat bu “kendi” olarak ifade edilen fley nedir? Kimli¤in bütün karakteristik özelliklerinin ötesinde az ya da çok de¤iflmeden kalan fleydir. O halde, kimli¤in bir de¤iflmeyeni destekleyen özellikler bütünü oldu¤unu söylebilmek mümkündür. Örne¤in, bir sanatç›n›n kimli¤i tarz›n›n de¤iflmemesinden farkedilebilir; eflcinsel kimlik muhtemel arzu nesnesinin de¤iflmemesiyle yak›ndan alâkal› her fleyden oluflmaktad›r; bir ülkedeki yabanc› bir toplulu¤un kimli-
yere uyarlar. Dolay›s›yla ne oldu¤unu –Paris’teki Fasl› bir iflçi– herhangi bir d›flsal kopuflla de¤il, kimli¤inin genifllemesiyle keflfedecektir. “Sadece tek bir dünya var” aksiyomunun siyasî sonuçlar›, kimliklerde evrensel olan› güçlendirmeye yarayacakt›r. Bu konuya iliflkin verilebilecek bir örnek –yerel bir deneyim– geçti¤imiz günlerde Paris’te çal›flma izni olmayan iflçilerle Fransa yurttafllar›n›n bir araya gelerek zulüm yasalar›, polis bask›nlar› ve s›n›r d›fl› etme uygulamalar›n›n kald›r›lmas›n›, yabanc› iflçilerin kendi varl›kla-
Cesaret, günümüz dünyas›nda insan›n yolunu kaybetmesini önleyen en önemli erdemdir. Cesaretin erdemi, kendisini imkâns›z›n içinde dayan›kl› k›larak ortaya koyar; hammaddesi zamand›r. Aray›fl› içinde oldu¤umuz nokta, bizi baflka bir zaman düzenine ba¤layabilen olmal›d›r.
Alain Badiou, “Film Sosyalizm”in bir sahnesinde
¤i bu toplulu¤un mensuplar›n›n tan›nmas›n› sa¤layan fleydir: dil, vücut hareketleri, giyinme tarz›, yemek yeme al›flkanl›klar› vb... Bu flekilde, de¤iflmeyen özellikleriyle birlikte tan›mland›¤› zaman, kimlik iki yönden farkl›l›kla alâkal›d›r: Bir yandan, geri kalandan farkl› oland›r; öte yandan, farkl›laflmayan, de¤iflmeyendir. Kimli¤i tasdik etmenin iki veçhesi daha vard›r. ‹lk flekli negatiftir. Kendisinin öteki olmad›¤›n› iddia etmekten ibarettir. Entegrasyona iliflkin otoriter talepler karfl›s›nda bu genel olarak kaç›n›lmazd›r. Örne¤in Fasl› bir iflçi ›srarla kendi gelenek ve göreneklerinin küçük burjuva bir Avrupal›yla ayn› olmad›¤›n› iddia edecektir; hatta dinî ve geleneksel kimli¤inin karakteristiklerini daha da vurgulu hale getirecektir. ‹kincisi ise, t›pk› Nietzsche’nin ünlü “oldu¤un fleyi olmal›s›n” sözünde oldu¤u gibi, yeni bir durumda içkin bir kimli¤in geliflimini içerir. Fasl› iflçi toplumsal olarak veya aile içinde kendi bireysel kimli¤ini kuran fleyi terketmez, fakat her fleyi yarat›c› bir flekilde, kademe kademe içinde buldu¤u bir
r›yla tan›nmas›n› –“hiç kimse yasad›fl› de¤ildir”– talep etti¤i toplant›d›r. Burada ifade edilen bütün talepler temel olarak ayn› varolufl durumundaki insanlar –ayn› dünyan›n insanlar›– için son derece do¤ald›r.
Bir erdem olarak cesaret Corneille’in Medea’s›na kad›n s›rdafl› sorar: “Böylesine büyük bir talihsizlik içinde sana kalan nedir?” “Kendim! Kendim diyorum ve bu yeter” cevab›n› al›r. Medea’n›n akl›ndaki kendi kaderini tayin etme cesaretidir ve kan›mca, cesaret, günümüz dünyas›nda insan›n yolunu kaybetmesini önleyen en önemli erdemdir. Lacan depresif güçsüzlü¤ün analitik tedavisini tart›fl›rken bu konuyu gündeme getirir: Cesaret ve adalet üzerine yap›lan devasa diyalektik tart›flmalar, Platon’un diyaloglar modelinde oldu¤u gibi sona ermemeli mi? Ünlü “Cesaret Üzerine Diyalog” metninde General Laches, Sokrates’in sorusuna flu cevab› verir: “Cesaret, düflman› gördü¤üm zaman onun üzerine koflup kavgaya girmektir.” Bu cevaptan tabii ki k›smen
tatmin olan Sokrates flöyle der: “‹yi bir cesaret örne¤i, fakat bir örnek tan›m de¤il.” T›pk› General Laches gibi risk alarak kendi tan›m›m› yapaca¤›m. Öncelikle cesareti bir erdem olarak görüyorum –bu do¤a vergisi bir vas›f de¤il, kendisini infla eden, insan›n da fiilen infla edebilece¤i bir fleydir. Bu nedenle, cesaret kendisini imkâns›z›n içinde dayan›kl› k›larak ortaya koyan bir erdemdir. Bu basitçe imkâns›z olanla anl›k bir karfl›laflma de¤ildir: Böyle bir fley, cesaretten ziyade, kahramanl›k olurdu. Kahramanl›k hep bir erdem olarak de¤il, bir tav›r olarak ifade edilmifltir: Bir insan›n imkâns›z olanla yüz yüze karfl›laflmaya yöneldi¤i an. Cesaretin erdemi, kendisini imkâns›z›n içinde dayan›kl› k›larak ortaya koyar; hammaddesi zamand›r. Cesaretin farkl› bir zaman ba¤lam›nda ifllemesini sa¤layan, dünyan›n yasas› taraf›ndan dayat›lan fleydir. Aray›fl› içinde oldu¤umuz nokta, bizi baflka bir zaman düzenine ba¤layabilen olmal›d›r. Egemen düzen taraf›ndan tan›mlanm›fl zamansall›k içine hapsolmufl olanlar, Frans›z Sosyalist Partisi’nin birçok taraftar›n›n yapt›¤› gibi, hep flu flekilde hayk›rmaya e¤ilimli olacakt›r: “Chirac’la 12 y›l ve flimdi yeni bir seçimi beklemek zorunday›z. 17 y›l; belki de 22; bütün bir hayat!” En iyi ihtimalle moralleri bozulacak ve rotalar›n› kaybedecekler; en kötü ihtimalle s›çanlar gibi olacaklar. Bugün birçok aç›dan 20. yüzy›l›n devrimci tarihine k›yasla 19. yüzy›l›n sorular›na daha yak›n›z. 19. yüzy›lda yaflananlar›n büyük bir k›sm› yeniden ortaya ç›kmaya bafll›yor: Devasa yoksulluk bölgeleri, derinleflen eflitsizlik, “zenginlik ayini”nin içinde yok olmufl bir siyaset, genç insanlar›n birço¤unun nihilizmi, entelijensiyan›n hat›r› say›l›r bir kesiminin köleli¤i; birkaç grubun k›s›tlanm›fl ve kuflat›lm›fl deneyselli¤i komünist hipotezi anlatmaya çal›fl›yor. Bu yüzden bugün, t›pk› 19. yüzy›lda oldu¤u gibi, söz konusu olan komünist hipotezin zaferi de¤il, onun varolufl koflullar›d›r. fiu an süregiden reaksiyoner fas›ladaki görevimiz fludur: Karakteri itibariyle her zaman küresel ve evrensel olan düflünce süreçleri ile her daim yerel ve tekil, fakat aktar›labilir olan siyasî deneyimin birleflimi arac›l›¤›yla komünist hipotezin bilincimizde ve pratikteki varl›¤›n› yenilemek.
Çeviri: Aykut K›l›ç
kal›rsak, söz konusu olan, bu basit deklarasyondan ç›kan sonuçlar› izah etme sorunudur. ‹lk sonuç, herkesin t›pk› benim gibi ayn› dünyaya ait oldu¤unu kabul etmektir: Lokantan›n mutfa¤›nda gördü¤üm Afrikal› iflçi, yolda çukur kazan Fasl›, parkta çocuklara bakan baflörtülü kad›n. fiimdi ve burada yaflayan, eyleyen canl›lardan oluflan bir birli¤i tesis etmek için dünyan›n nesneler ve iflaretler taraf›ndan birlefltirildi¤ine iliflkin hâkim görüflü tersine çevirdi¤imiz nokta buras›d›r. Dil, giyim, din, yemek, e¤itim aç›s›ndan benden farkl› olan bu insanlar t›pk› benim gibi varoluyorlar; benim gibi varolduklar› için onlarla tart›flabilirim ve t›pk› baflka herhangi biriyle oldu¤u gibi baz› fleyler hakk›nda anlaflabiliriz ya da anlaflamay›z. Ama flu önkoflulla: Ayn› dünyada yaflad›¤›m›z takdirde. Bu noktada kültürel farkl›l›¤a dair itiraz öne sürülücektir: “Bizim” dünyam›z, “bizim” de¤erlerimizi –demokrasi, kad›nlara sayg›, insan haklar›– kabul edenlerden oluflmaktad›r. Kültürü buna karfl› olanlar gerçek anlam›yla ayn› dünyan›n parças› de¤illlerdir; e¤er kat›lmak istiyorlarsa bizim de¤erlerimizi paylaflmak, “entegre” olmak zorundalar. T›pk› Sarkozy'nin dedi¤i gibi: “E¤er yabanc›lar Fransa’da kalmak istiyorlarsa Fransa'y› sevmek zorundalar; aksi takdirde terk etmeliler.” Fakat flart öne sürmek “tek bir dünya var” ilkesini terketmifl olmak demektir. Belki, “her ülkenin yasalar›n› dikkate almam›z gerekir” denebilir. Elbette, ama bir yasa, dünyaya ait olman›n önkoflulu olamaz. Tek dünyan›n da yasalar› olacakt›r, ama o dünyada varolman›n sübjektif veya “kültürel” önkoflullar› olamaz. Kimseden baflkalar› gibi olmas› talep edilemez. Tek dünya, tam da s›n›rs›z farkl›l›klar›n varoldu¤u yerdir. Dünyan›n birli¤inden flüphe etmekten ziyade, bu farkl›l›klar felsefî aç›dan onun varl›k kofluludur. Bundan sonra gelen soru, herhangi bir fleyin bu s›n›rs›z farkl›l›¤› yönetip yönetmedi¤idir. Tek bir dünya olabilir, fakat bunun anlam› Frans›z ya da Fransa’da yaflayan bir Fasl› veya H›ristiyan geleneklerinin geçerli oldu¤u bir ülkede yaflayan bir Müslüman olman›n hiçbir fley ifade etmedi¤i midir? Veya bu kimliklerin varl›¤›n› sürdürmesini bir engel olarak m› görmeliyiz? Kimli¤in en basit tan›m›, bir birey ya da grubun
Büyük bal›k küçük bal›¤› yutar demifller Bok yemifller Onu sardalyalar düflünsün Sen bal›k de¤ilsin ki Ahmet Sen bal›k de¤ilsin ki Mihran Sen bal›k de¤ilsin ki Ezgi Sen bal›k de¤ilsin ki Yetvart Sen bal›k de¤ilsin ki Roni Sen bal›k de¤ilsin ki Wedat Sen bal›k de¤ilsin ki Duygu Sen bal›k de¤ilsin ki Aram Sen bal›k de¤ilsin ki Marcos Sen bal›k de¤ilsin ki Mari Sen bal›k de¤ilsin ki Delal Sen bal›k de¤ilsin ki Siren Sen bal›k de¤ilsin ki Özlem Sen bal›k de¤ilsin ki Garabed Sen bal›k de¤ilsin ki Jasmin Sen bal›k de¤ilsin ki Joseph Sen bal›k de¤ilsin ki Africa Sen bal›k de¤ilsin ki Deniz Sen bal›k de¤ilsin ki Gabriel Sen bal›k de¤ilsin ki Garo Sen bal›k de¤ilsin ki Amala Sen bal›k de¤ilsin ki Damiano Sen bal›k de¤ilsin ki Maral Sen bal›k de¤ilsin ki Hrant Mek parmak mek parmak daha Sonu selâmet Oktay Rifat’›n “Ahmet” adl› fliirinden uyarlama. ‹simler gösteride kullan›lm›fl ve bu amaçla eklenmifltir.
Foto¤raf: Kartal Ar›kan
Mihran Tomasyan (Ç›plak Ayaklar Kumpanyas›) “Sen Bal›k De¤ilsin ki” adl› gösteriden