191254
8 SAYI: 2007/0
(KDV DAH‹L) A¤ustos 2007 5 YTL
TAYY‹P DEMOKRAS‹S‹: YA SEV YA TERKET 75
L Y O N A R N A S E T N E
L A fi A L A
EBES‹ S A H U ZM U M M E kçü, r 22 T ü K l u Ertu¤r aplan, Hasip K afl ve Alper T nüllüleri gö a y n a kamp
RAKAMLARLA THY YALANLARI SUYA ‹fiEMEN‹N CEZASI P‹YASALARDA KÜRESEL ÇATLAKLAR PARÇALAYAN M‹LL‹YETÇ‹L‹K(LER) KUZEY KUTBUNDA PAYLAfiIM SAVAfiI BARIfiAROCK BEfi YAfiINDA TROP‹KAL AfiURE (G‹ZL‹ TAR‹FE)
DÜfiENE VURULMAZ
CHAVEZ’LEfiMEYE ÖMRÜ VEFA ETMEYEN ‹HT‹LALC‹N‹N EVRAK-I METRUKES‹
BARIfiAROCK BEfi YAfiINA G‹R‹YOR
Bir hareket yürüyor burada Kim demifl Türkiye’de sosyal forum düzenlenmiyor diye? Hem de en güzeli düzenleniyor, dört senedir çeflitli siyasî kampanyalar, muhalif hareketler, kurulufllar, yay›nlar birbirleriyle ve müzikle bulufluyor. Bu sene 24-25-26 A¤ustos’ta düzenlenen Bar›flarock’›n fikir babalar›ndan Taner Öngür ve emektarlar›ndan Seçkin Erdi’yle dört senenin miras›n› efleledik... Bar›flarock beflinci y›l›na giriyor. Dört y›l›n muhasebesini nas›l ç›kar›rs›n›z? Taner Öngür: Bar›flarock hem nicelik olarak, kat›l›mc› say›s› olarak büyüdü, hem nitelik olarak. 2003’te 17-18 yafl›nda olanlar dört yafl büyüdü, olgunlaflt›, onlar›n hayata bak›fl›n› da etkiledi Bar›flarock. Kendi kültürünü oluflturuyor bir flekilde. 2003’te ortalama 7500 kifli gelmiflti, geçen sene bir günün ortalamas› 60-70 bin kifliydi. Sponsorlara baflvurmadan bir model gelifltirdik, girifli ücretsiz yapt›k, yiyecek fiyatlar›n› da ucuz tutarak festivalin yaflayabilmesini sa¤lad›k. Mekân kiras›, ses sistemi, güvenlik ve ekstra giderler, yiyecek-içecek geliriyle karfl›lan›yor. Yani hem kitlede, hem yap›l›fl formülünde, hem içeri¤inde geliflme var. Bu sene iki sahne olacak, 61 grup kat›lacak. Türkiye’nin her taraf›ndan gruplar gelece¤i gibi, yabanc› gruplar da olacak. Ayr›ca otuz tiyatro grubu sahne alacak. Standlar da çok önemli: Bunlar, ülkedeki alternatif aray›fllar›n, kampanyalar›n, sivil toplum kurulufllar›n›n, dergilerin bulufltu¤u bir platform gibi. Mesela “Vapurlar›m›z› Vermiyoruz” kampanyas›na kat›lanlarla “Munzur Akmazsa” kampanyas›na kat›lanlar›n birbirlerinden haberdar olmas› veya bunlarla hiç ilgilenmeyen gençlerin bunlar›n fark›na varmas› gibi bir faydas› oluyor. Bar›flarock bir rock festivali olarak bafllad› ama, s›rf onunla kalmad›. Bir politik tavr› var, bu da zaman içinde gelifliyor, sonuçta bir örgüt ya da parti politikas› söz konusu de¤il burada. ‹nsanlar›n kat›l›m›yla geliflen, özgür bir politik tav›r bu. Bir çeflit sosyal forum yani. Sadece klasik rock’la da kalm›yor, rock’un genifl yelpazesini yans›tmaya dikkat ediyor. Akustik çalan flark›yazarlar›ndan tutun, punk’›n, heavy metal’in uç noktalar›na, etnik
Bar›flarock’›n bir dil yaratt›¤›na inan›yoruz. Yeni bir muhalefetin de yeni bir dilden, yeni bir iliflkiler a¤›ndan, yeni eylemlerden, yeni ad›mlardan, baflka bir fley denemekten ya da daha önce denenmifl olanlar› bugünü düflünerek kurgulamaktan geçti¤ini düflünüyoruz.
aray›fllara, yerel dillerde yap›lan rock’a kadar, hepsinin bir yeri oluyor festivalde. Festivale kat›lmak isteyenleri nas›l bir süzgeçten geçiriyorsunuz? Öngür: Süzgeç denilemez asl›nda. Küresel ›s›nmaya tepki gösteren, bu sorunun arkas›nda Ayfle teyzenin suyunu fazla açmas›n›n de¤il de, vahfli kapitalizmin, sanayinin oldu¤unu düflünen, yükselen milliyetçili¤e karfl› tav›r alan, müzik endüstrisinde paran›n hâkim k›l›nmas›na tepki duyan, bu tür k›staslar› gözeten insanlar kat›lmak istiyor zaten Bar›flarock’a. Çeflitli sol gruplara, yeflillere, cinsel
özgürlükçülere, çok çeflitli kesimlere aç›k bir festival bu. Bar›flarock komitesi nas›l iflliyor? Öngür: Onun da belli bir s›n›r› yok. Her çarflamba 19:30’da Kara Kedi Kültür Merkezi’nde toplan›yoruz. Herkes gelebiliyor, kimse “sen kimsin” diye sormuyor. Fikirler aç›klan›yor, tart›fl›l›yor, birbirimizi anlamaya, ikna etmeye çal›fl›yoruz. Kimse kimseye bir fleyi dayatmaya çal›flm›yor. Seçkin Erdi: Bar›flarock bir irade beyan› asl›nda. Savafla ve iflgale karfl› ç›kan, milliyetçi ve ›rkç› teamülleri bar›nd›rmayan, gündemde ne varsa o hareketin içinden söz söyleyebilen, uluslararas› sistemin IMF, DTÖ gibi yap›lar›na karfl› tav›r alan bir irade beyan›. ‹flleyifli de bir inisiyatif formunda; adem-i merkeziyet ilkesinden yola ç›kan, kararlar› oy çoklu¤uyla de¤il, iknayla alan, ikna olunmad›¤› sürece flerh hakk› daima sakl› tutulan bir yap›yla bu ifli sürdürmeye çal›fl›yoruz. Festivalin as›l iskeleti, her fleyden evvel, muhalif bir müzik eylemi olmas›. Bazen sendeleyerek, bazen hatalar yaparak ilerlemeye çal›fl›yor festival. Nas›l hatalar mesela? Erdi: Yavafl örgütlenmek mesela, örgütlülü¤ünü yetkin biçimde kullanamamak. Referans olarak 1999 Seattle’› al›rsak, o hareketin de benzer hatalar› olmufltur. Ama Bar›flarock ticarî bir ifl olmad›¤›, bilet satmas› gerekmedi¤i için, Türkiye’de yap›lamayan bir fleyi de yapabilmifltir. Bar›flarock sahnesi deneye izin verir ve Bar›flarock kat›l›mc›s› olan kitle de hem deneye aç›kt›r, hem de seçicidir, kat›lan her ismi tart›flmaya aç›kt›r. Mesela Ogün Sanl›soy’un neden Bar›flarock’ta oldu¤unu tart›flabilir, elefltirir. Öngür: Ogün Sanl›soy’la geçen sene karfl›laflt›k, “beni neden ça¤›rm›yorsunuz” dedi. Ama zaten Bar›flarock müzisyenlere gitmiyor, müzisyenler Bar›flarock’a geliyor. Aradan bir-iki ay geçti, Rock’n Coke’tan büyük bir para teklif etmifller. “Abi, param yok, oraya gitmek zorunday›m” dedi. “Tamam” dedim. Bu sene kat›lmak istiyor, çocuklar soruyor, “geçen sene öyleydi, flimdi niye böyle?” Ben de aç›k aç›k anlat›yorum. “Paras› yoksa
Taner Öngür, Seçkin Erdi
2
devam› 54’te ›
MERAM 75: KEMAL‹STLERE DEV KIYAK
Talât Aydemir’in vasiyeti ofluna “allah›n sopas› yok ki” dememifller. Tayyip Erdo¤an’›n Bekir Coflkun’a “ya sev, ya terket” çekmesi, AKP’yi demokrat ilân eden sa¤daki ve soldaki liberallerin yüzünü fena k›zartm›fl olmal›. Ar damar› çatlamam›fl olanlar› kastediyoruz elbette. Bu sat›rlar›n yaz›ld›¤› s›ralarda, AKP medyas›n›n önde gelen isimlerinden Mustafa Karaalio¤lu, Haber Türk’te Erdo¤an’› savunup faturay› Bekir Coflkun’a kesiverdi. Baflbakan “vatandafll›ktan ç›k” derken hukukî bir ba¤› kastetmiyormufl, “medyayla polemi¤i sever”mifl, Bekir Coflkun zaten “sab›kal›”ym›fl, “çok a¤›r elefltiriler yapm›fl”... Ayn› ekranda, Hürriyet yazar› Cüneyt Ülsever ise durumu gayet güzel özetledi: “Baflbakan›n diliyle söyleyeyim, onun f›trat›nda demokrasi yok.” fiimdi “sol liberal”lerin ne diyece¤ini merakla bekliyoruz. Bakal›m, sa¤ liberal Ülsever kadar net olacaklar m›? Bir de tabii AKP’nin sol transferleri, Zafer Üskül ve Ertu¤rul Günay ne diyecekler, “çevir kaz›, yanmas›n”› nas›l formüle edecekler? Evet, Cüneyt Ülsever’in de dedi¤i gibi, Tayyip Erdo¤an’›n mayas›nda demokrasi yok. Keza AKP’nin mayas›nda da. Erdo¤an’la Büyükan›t’›n, AKP’yle ordunun (ve kemalist, ulusalc›-milliyetçi çizginin) ayn› resmin iki yüzü oldu¤unu daha güzel gösteren bir örnek olamazd› herhalde. 27 Nisan muht›ras›n› hat›rlayal›m. Ne diyordu Genelkurmay: “Ne mutlu Türküm diyene, demeyen Türkiye Cumhuriyeti’nin düflman›d›r ve öyle kalacakt›r.” Erdo¤an ne diyor: “Cumhurbaflkan›n› kabul etmiyorsan vatandafll›ktan ç›k.” Yok asl›nda birbirlerinden farklar›. ‹kisi de faflizmin fliar›n› yank›l›yor: “Ya sev, ya terket.” Susurluk’ta, 301’de, fiemdinli vakas›nda nas›l uzlaflt›klar›n› görmüfltük, “Dolmabahçe mutabakat›”n›n neticelerini de görece¤iz. Aralar›nda uzlaflmazl›klar yok de¤il, ama bunlar fleklî fleyler, “özde” bir mesele yok. MHP’liler de 1980 öncesinde, “Türklerin dini flamanizm mi, ‹slam m›?” diye g›rtlak g›rtla¤a gelebiliyordu, ama bu ne NATO’nun Gladio’suyla ve ABD istihbarat örgütleriyle iflbirli¤i yapmalar›na, ne de sendikal mücadeleye karfl› yerli ve yabanc› sermayenin vurucu gücü olmalar›na engel oluyordu. Tayyip Erdo¤an’›n “ya sev, ya terket” demeci, Express’in bask›ya girdi¤i saatlerde geldi. Bu sayfan›n konusu, kapa¤›m›zda duyurdu¤umuz “Chavez’leflmeye ömrü vefa etmeyen bir ihtilâlcinin evrak-› metrukesi”ydi. 22 Temmuz’dan beri yüzlerinden düflen bin parça olan kemalistlere ve her neviden ulusalc›lara bir “express k›yak” yapal›m demifltik. Yerimiz darald›, özet geçelim.
B
Francisco Goya’n›n “Dedesi de böyleydi” adl› gravürü.
• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Piyasalarda dalgalanma . . . . . . . . 8 • Hava-‹fl Baflkan› Atilay Ayçin . . . . 10 • Su uzman› Sunay Demircan . . . . 12 • Ertu¤rul Kürkçü . . . . . . . . . . . . 15 • Hasip Kaplan . . . . . . . . . . . . . . 19 • Alper Tafl . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . 24 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32 • Elias Elkhoury . . . . . . . . . . . . . . 34 • “Ebru” ve Atilla Durak . . . . . . . . 37 • Milliyetçilik araflt›rmas› . . . . . . . 38 • Kampanya gönüllüleri . . . . . . . . 45 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . 51 • Bar›flarock (2’den devam) . . . . . 54 Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Ahmet fi›k, Ali Kesgin, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Ayfle Çavdar, Ayflegül O¤uz, Batu Boran, Bilge Ceren fiekerciler, Çi¤dem Öztürk, Derya Say›n, Didem Dan›fl, Ender Ergün, Eray Aytimur, Erdir Zat, Hakan Lokano¤lu, Halit Karl›, Handan Koç, Haziran, HknKrtsh, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, ‹rfan Aktan, K›vanç Koçak, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Ogan Güner, Özay Selmo, Özgür Eren, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, Reha Öztunal›, Saner fien, Serkan Seymen, Sinan Yusufo¤lu, Siren ‹demen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, fiahan Nuho¤lu, Tora Pekin, Tuncer Erdem, Ulafl Özdemir, Ümit Bayazo¤lu, Yasemin Avdan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu bask› Mikado Matbaac›l›k ve Tic. Ltd. fiti. ‹mam Çeflme Cd. G/47 Sk. No:6 Seyrantepe 80660 ‹stanbul Tel: 0.212.289 27 93 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul A¤ustos 2007 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Abdullah Sok. No. 9 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 email expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 75 25 A¤ustos - 25 Eylül 2007 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü fiahan Nuho¤lu ilan irtibat fiahan Nuho¤lu (0.535.576 21 11) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
evellütü müsait olanlar ve yak›n tarihe ilgi duyanlar gayet iyi bilir, 1960’lar›n bafl›nda Talat Aydemir adl› bir ihtilâlci subay vard›. 27 May›s’ç›yd›, ama ihtilâlin, “ray›ndan ç›kar›ld›¤›”, “gerici güçlerin emrine girdi¤i” gerekçesiyle, 22 fiubat 1962 ve 21 May›s 1963’te, 27 May›s’› ray›na oturtmak üzere iki darbe girifliminde bulunmufl, ilkinde affedilmifl, ikincisinde dara¤ac›na gönderilmiflti. Bu “sol kemalist” ihtilâlcinin hikâyesini ve “k›ssadan hisse”yi, silah arkadafl› Abdullah Nihat Y›lmaz’›n Edebiyat ve Elefltiri dergisinin Mart-Nisan 2005 say›s›ndaki “Talat Aydemir’in Vasiyeti” bafll›kl› yaz›s›ndan okuyal›m: “22 fiubat ve 21 May›s ihtilâlci kalk›flmalar›n›n k›r›lmas›ndan sonra gün u¤ursuzun olmufl, ve daha sonraki 12 Mart, 12 Eylül gibi Pentagon komutlu ve kontrgerilla uygulamal› vahflet darbelerine aç›lan, Tural, Sunay, Ta¤maç, Gürler, Batur, Türün, fiahinkaya, Evren gibi birbirinden u¤ursuz tetikçilerin ‘Atatürkçü’ devri yürürlü¤e konmufltu. Ancak, Aydemir liderli¤indeki bizler, 21 May›s
T
1963’te, vicdan› tarih olan ihtilâlci askerler olarak kendi yolumuzdan yürümüfltük. Kalk›flt›¤›m›z ihtilâl askerî oldu¤u kadar, kondu¤umuz cezaevi, yarg›land›¤›m›z mahkeme askerîydi. Fakat kavga askerden askere bir kavga de¤ildi. Çünkü 21 May›s ayaklanmas›na ç›kan yolu da planlayan 22 fiubatç›lar, ‹stanbul Sanayi Odas›’yla di¤er üst tabakan›n duyurduklar› taleplere s›cak baksayd› ve Talat Aydemir ABD büyükelçisinin görüflme baflvuruflunu geri çevirmeseydi, dolay›s›yla yap›lacak ‘ihtilâl’den nasiplenmek isteyen egemen çevreler devre d›fl› b›rak›lmasayd›, ‘bizler’ yenilecek miydik? ‘Galipler’ o adreslerde oturuyorlard› iflte. Ve ‘bizler’ mahkeme salonunda mahkeme heyetiyle, ko¤ufl ve hücrelerimizdeyse kendi vicdanlar›m›zla hesaplaflmaya koyulmufltuk. Rahat ve yaln›zd›k art›k. Fakat içimizdeki süzülmeden s›yr›lamayacakt›k. Bu ‘süzülme’ye sivilleflme süreci de denebilir. Fakat bu süzülme süreci ‘bizler’i bölmüfltü. Bir grup ununu elemifl, ele¤ini asm›flt›. Geri kalanlarsa iki bölümdük. Kimileri ‘genifl cephe!’ için Türkefl’lere yöneliyordu, kimilerimiz ise ‘Aydemir yerde kalmamal›, dava sürdürülmeli’ diyorduk. Bu tart›flmalar sürerken duruflmalar bitmifl, mahkame karar› okunmufltu. ‹damlar, müebbetler, 15, 10, 5 y›ll›k hapis cezalar›, sürgünler, ömür boyu hak mahrumiyetleri... Ve ard›ndan cezaevi ‘Bekira¤a Bölü¤ü’ne çevrilmiflti. Bütün bunlara karfl›n, bir astsubay üstçavuflun gösterdi¤i tolerans› de¤erlendirerek, biz dört te¤men hücrelere geçiflin yolunu bulabilmifltik günün birinde. Aydemir ile davada ayakta kalanlar› görecektik orada. ydemir k›rlaflm›fl ve ortadan yanlara taranm›fl saçlar›, Kumrular sokaktan Zafer Çaybahçesi’ne gidip döndü¤ü günlerdeki gibi, tak›m kravat tam tekmil siviller içindeydi. Fakat kafllar› çat›k, bak›fllar› öfkeliydi. Bizi görünce sesini de, bak›fllar›n› da yumuflatarak, ‘hoflgeldiniz çocuklar’ dedi. Ve hiç peflreve giriflmeden ‘radyo dinliyor musunuz’ diye tepeden bindirdi. ‘Radyomuz yok ki’ dedik. Gazete, kitap, dergi türü her fleyden yasakl› oldu¤umuzu o da biliyordu. Ama Aydemir, ‘benim burada bir transistorum var, sizin ko¤uflta da olmas› gerekir’ deyip üsteledi: ‘Neden dinlemiyorsunuz?’ Biz, ‘ne var ki radyoda?’ diye kekeledik. ‘Seçim konuflmalar›...’ Bu defa biz, hakl› konuma geçti¤imizi sanarak, ‘politikac› da ne ki, iktidar› da, muhalefeti de ayn› soy’ diyebildik. (O s›ra, bizim için do¤ru olan sadece ihtilâlci olmakt› çünkü). ‘Hay›r, hay›r’ dedi albay›m›z. ‘Ben onlardan de¤il, ‹flçi Partisi’nden söz ediyorum. Türkiye ‹flçi Partisi’nin sözcüsünü dinledim.’ Ve birden susup yüzümüze dikti gözlerini. ‘Yoksa siz’ diye sordu, ‘peflimizden niye geldiniz? Zenginleri kurtarmak için mi? Davam›z zenginlerin davas› m›d›r?’ Sonra durdu, ses tonunu alçaltarak, ‘Adam hastas› olup ilaç alamayan, köylü olup topra¤› olmayan, iflçi olup çal›flma yeri bulamayanlara sesleniyor. Bu düzen de¤iflecek, yeni bir düzen kurulacak diyor.’ Yine sustu ve ekledi ard›ndan: ‘Bundan sonra, hapisten ç›ksam da, ç›kmasam da –ki ç›kaca¤›m mutlaka– bu yola aç›k kimli¤imi koyuyorum, sivil siyaset yapaca¤›m. ‹flçi için, köylü için, yerde kalm›fl herkes için.’ Dönüflte kafamdaki sorular takla at›yordu büyüye büyüye. Aydemir’le son görüflmem olmufltu bu. Ve Aydemir’in o günkü sözlerini bir çeflit ‘sivil vasiyet’ sayarak (ki daha sonra Graccus Babeuf’ün ‘Devrim Yaz›lar›’ adl› kitab›na düfltü¤ü ve gazetelerde yay›mlanan notlar› da o günkü sözlerinin yaz›l› tan›¤›d›r) bilincimi bileyleyip beni onur duydu¤um devrimci eylemlere tafl›yan dünyaya kar›flt›m.”
A
MERAM 75: Geçen say›da duyurdu¤umuz Tolstoy kitaplar› suya düfltü. Depo olarak kullan›lan kalorifer dairesini su bast›, kitaplarla birlikte çift say› (ve bizim tatil) sizlere ömür oldu. Bir de özürümüz var. Geçen say›da Etyen Mahçupyan’›n Ermeni cemaatini AKP’ye oy vermeye ça¤›rd›¤›n› yazm›flt›k. Edindi¤imiz izlenim oydu, ama dergi ç›kt›ktan sonra, bizi arayan efl-dost Mahçupyan’›n o izlenimi uyand›ran ifadeler kulland›¤›n›, ancak do¤rudan öyle bir ça¤r› yapmad›¤›n› söylediler.
fiEH‹R HATLARI Evvel Temmuz’da Samanda¤’da olmal› SAMANDA⁄– Evvel Temmuz Bayram›n› duydunuz mu hiç? Samanda¤l›lar›n dörtbin y›ll›k mazisi olan bu hasat bayram›n› her y›l kutlad›klar›n›, çocuklar›n o günü iple çektiklerini biliyor musunuz? Samanda¤ festivaline kat›lmadan önce bunlar› bilmiyordum. Bu günü saatli maarif takviminin arkas›nda kalakalm›fl bir eski kadim gün san›yordum. Beni davet eden feminist Amargi dergisinden Tülay Hatimo¤ullar›’n›n anlatt›¤›na göre o çocukken özellikle rumi takvimle temmuz bafllang›c› olan 14 Temmuz’da Samanda¤ sahilinde bulunan Hz. H›z›r Türbesi ziyaret edilir, ard›ndan çalg›lar eflli¤inde sabaha kadar e¤lenilirmifl. En yeni elbiseler önceden haz›rlan›r, sabahtan giyilirmifl. “Biz çocukken Temmuz isimli bir fleyhin sokaktan geçece¤ini sanarak kald›r›m kenarlar›nda otururduk” diyor ve ekliyor: “Alt› y›ld›r da bu günlerde bir festival yap›yoruz . Bu olumlu toplumsal gelene¤i kaynaflma, dayan›flma ve kültürel de¤erlerimizin tan›t›m› amac›yla sürdürüyoruz.” 13 temmuz’da ‹stanbul’dan ayr›ld›¤›mda, flehir seçim panolar›yla çevriliydi. Adana’dan Samanda¤’a giden yolda böyle billboardlar yoktu. Etraf bombofl ve huzur vericiydi. Ama bu yolda baflka fleyler gördüm. Bu yolda art›k bizim olmayan ‹skenderun körfezini gördüm. Irak iflgalinden itibaren bu limana sadece ABD ordu gemileri yanafl›yor ve ayr›l›yormufl. Art›k hiç ticaret gemisi girmiyormufl limana. Daha sonra Belek kasabas›n› geçerken de dev bir Ülkü Ocaklar› amblemi karfl›lad› bizi. Ona evlerden sarkan AKP bayraklar› efllik ediyordu. Arkadafllar buras› Antakya’n›n di¤er ilçelerine benzemez dediler. Sonra 800 kilometrelik muhteflem Amik ovas›n› geçtik ve Samanda¤’a vard›k. Samanda¤’da her yerde, Bin Umut aday› Berkat Kar’›n resmi as›l›yd›. Berkat acaba buraya mahsus bir isim mi diye merak ettim. Sonra ö¤rendim. Nüfus memuru Bereket’i yanl›fl yazm›fl. Soluklanmak için oturdu¤umuz kahvenin ad› Ç›nar Kahve’ydi. ‹flin ilginç taraf›, bu kahvede hiç ç›nar a¤ac› olmay›p bol
bol okaliptüs a¤ac› olmas›yd›. Bu duruma Samanda¤l›lar da çok gülüyorlard›. Dediler ki: “Biz bunlar› okaliptüs diye bilmiyoruz ki. Samanda¤l›lar Türkçe konuflsa da Arapça düflünürler s›k s›k.” Yasaklanan kumsal Samanda¤l›lar 12 Eylül darbesinden sonra çok bask› görmüfl. Öyle ki, y›llarca saat 18.00’den sonra kumsalda gezmeleri yasaklanm›fl. Çevlik kumsal›, yaklafl›k 18 kilometre ve Türkiye'nin en uzun kumsal› olarak an›l›yor. Samanda¤l›lar diyorlar ki, bura halk› sol düflünceye yak›nd›r, ayr›ca ço¤u Nusayridir, Arapt›r ve Alevidir. Hatay meselesi malum. O yüzden buralarda evveleski rahat yoktur halka. Gazeteci Celal Bafllang›ç, befl y›l önce Samanda¤’a ba¤l› olan ve Ermenistan d›fl›ndaki tek Ermeni köyü olarak da bilinen Vak›fl› köyünde yapt›¤› söyleflilerde, “sizler nas›l kald›n›z burada” diye sorunca, “Sa¤c› olanlar göçtü. Solcu olan Ermeniler ise Mustafa Kemal'e güvendi ve kalmay› tercih etti” cevab›n› ald›¤›n› yazm›flt›. Bir dönem Türkiye ‹flçi Partisi bu köyde yüz-
de 90’lara varan oranda oy alm›fl. Samanda¤’da bal›kç›l›k ve tar›m önemli bir geçim kayna¤›. Küçük üretimi engellemeyi hedefleyen neo-liberal politikalar yöreyi çok etkilemifl. Antakya haline meyva sebze tafl›yan kamyonlar›n say›s› gitgide düflmüfl. Samanda¤ köylerinin erkeklerinin ço¤unlu¤u yurtd›fl›nda iflçilik yap›yormufl. Ama Almanya’ ya, Fransa’ya de¤il, Suudi Arabistan’a gidiyorlarm›fl. Riyad’daki berberlerin ço¤u Samanda¤l›ym›fl. Ama yeni dünya düzeninde bu geçim yolu da t›kanm›fl. Filipinliler üç liraya yap›lan ifli bir liraya yapt›klar› için tercih ediliyormufl. El Hekiym’in solu¤u Oturdu¤umuz çay bahçesine biraz sonra bir gelin, damat ve misafirleri geliyor. Samanda¤’da kad›n erkek aras›nda kaç göç yok. Tesettür yok. Bahçede çalan müzi¤i soruyoruz. Allofl diyorlar. Oralar›n bir numaras› imifl. Arapça söylüyor. Buralarda Türkmenler bile dü¤ünlerinde Arapça flark›lar söylermifl. Bu “ç›narl› bahçede” Grup Nidal‘in solistlerinden Belgin Ayranc› da bizle beraber. Sesinin ve üslubunun ne kadar güzel oldu¤unu grubun “Asfur” isimli albümünü dinlerseniz anlayacaksan›z. Bu cd’nin kapa¤›nda flunlar yaz›yor:”Çal›flmalar›m›z ile Anadolu’da yaflayan farkl› bir renkten Türkiye toplumuna ses vermek istedik. Bu Cemil Hayek’lerin rengi, fi›h Yusuf El Hekiym’in solu¤u, Mehmet Latifeci’nin tebessümü, Cebel El Akra’n›n 盤l›¤›d›r. Düflmanl›¤› bilmeyen, anadilleri ile flark›lar söylemeyi, hayaller görmeyi isteyen bir toplumun utangaç 盤l›¤›d›r bu.” Grup Nidal, Erkin Koray’›n “Bir o yana, bir bu yana yatma flaflk›n” diye uyarlad›¤› flark›n›n orjinalini
Festivalin son gecesinde Grup K›z›l›rmak sahneye ç›kt›. K›pk›rm›z› elbisesiyle ‹lkay Akkaya o kadar güzeldi ki. Kelimenin gerçek anlam›yla rüzgara karfl› söylüyordu. “Bu f›rt›na dünden belli...”
yani, “Derraviya”y› da çok güzel söylüyor. Bu flark›y› o gece Suriyeli ‹brahim Sak›r’dan dinledim. Ve çoluk çocuk bu kadar çok insan›n hem bu kadar efendi, hem de bu kadar güzel oynad›¤›n› daha önce görmedim hiç. Ertesi gün sahilde pek çok terlik kal›yormufl, oynarken kuma kar›flan. K›z›l›rmak rüzgara karfl› Ertesi sabah bulutlar yüzünü e¤mifl hava kararm›flt›. Sevgili ev sahiplerim kayg›l›yd›lar. Akflam Grup K›z›l›rmak ç›kacakt›. Ya¤mur ya¤arsa ne yapacaklard›? Derken ö¤len oldu, “Siyaset Kimin Meydan›” bafll›¤› etraf›nda tart›flmak üzere yüze yak›n kad›n Kardelen kafede topland›k. Rüzgar etraf›m›z› çeviren kumafl perdeleri dalgaland›r›yordu. Ben de konuflmac› olarak kad›nlar›n herhangi bir ma¤dur kimlik de¤il, dünyan›n ezilen ve sömürülen yar›s› oldu¤unu anlat›rken gördü¤üm destek üzerine cofltukça cofluyordum. Ayr›l›rken kad›nlar›n meclise girmesi kadar neyi savunmak üzere gireceklerinin önemli oldu¤unu ve art›k feminist bir program›m›z olmas› gerekti¤ini düflünüyorduk. O gün boyunca pek çok konuda konufltuk, konuflma dinledik. Metin Bakkalc› sa¤l›kta ve sosyal güvenlik düzeninde hükümetin bafllatt›¤› de¤iflimin halk›n üzerindeki y›k›c› etkisinin ne kadar vahim olaca¤›n› aç›kl›kla anlat›rken art›k akflam yaklafl›yordu. Korkulan olmam›flt›. Bulutlar da¤›lm›fl günefl pembelikler saçarak batm›flt›. Çay bahçeleri sohbet eden, bira içen, sigara tellendiren insanlarla, kumsal ise Semir Yalç›n’dan Arapça gazel dinlemek isteyenlerle doluyordu. Kulaklar›m nefle ile u¤ulduyordu. Biraz sonra kumsalda oturan kalabal›¤a kat›ld›m. Festival program› stand up yapan Far-Fur’la devam ediyordu. Binlerce insan gülmekten k›r›l›yordu. K›v›rc›k saçl› bu genci biraz daha dinlersem Arapçay› sökece¤im san›s›na kap›ld›m. Arada Türkçe kar›flt›r›yordu ve bahsett¤i fleyler bu topraklarda yaflayan insanlar›n sorunlar›yd›. Derken satranç yar›flmas› ödülleri da¤›t›ld›, çocuklar nefle içinde kupalar›n› sallad›lar. Sonra sunucu gecenin son konseri için, evvel temmuz gecesi olan 14 Temmuz için, kardefllik için, bar›fl için, bizim için Grup K›z›l›rmak’› sahneye ça¤›rd›. K›pk›rm›z› elbisesiyle ‹lkay Akkaya o kadar güzeldi ki. H›zlanan rüzgar Akkaya’n›n saçlar›n› savuruyordu. Rüzgara karfl› çal›yordu arkadafllar› ve o da kelimenin gerçek anlam›yla rüzgara karfl› söylüyordu. Sesler rüzgar›n içinden bize ulaflana kadar dalgalan›yor, k›vr›mlan›p de¤ifliyor, iyice içleniyordu. “Bu f›rt›na dünden belli” diye flark› devam ederken elektrikler kesildi. Hiç yerinden k›p›rdamad› sahnedekiler. Sahilde oturanlar azalmad›. Karanl›kta, bir sigara yakt›m.
5
Y›ld›zlar›n alt›nda, kumsalda oturuyordum ve evvel temmuzda Samanda¤’da insan›n gözleri aç›l›yor, kulaklar› y›kan›yor diye düflüncelere dal›yordum ki, elektrikler geldi. K›r›m›z› elbiseli kad›n ve arkadafllar› devam ettiler. “Bu f›rt›na dünden belli, bafl edeceksin.” – Handan Koç
Çocuktan al haberi BODRUM/GÖCEK– Sabah›n ilk ›fl›klar›yla birlikte yataklar›ndan f›rlayan, çocuk haklar›n›n tüm toplumda yayg›nlaflmas›n› ve benimsenmesini sa¤layarak, evrensel bir insan haklar› kültürünü gelifltirmek ve yayg›nlaflt›rmak amac›yla çal›flmalar›n› sürdüren GÇD’nin hummal› çal›flmalar neticesinde bir araya
yak›n zamanda haber merkezini çocuklar›n oluflturdu¤u “Gazete Eksi 18” ismiyle bir çocuk gazetesi ç›karmak ve çocuk hikâyelerine dayanan bir belgeseli ortaya koymak! Dernek yöneticileri çocuklardan nas›l bir medya istediklerini yazmalar›n› rica etti¤inde flu yan›tlar› al›yorlar: “Yetiflkinler bizimle konuflurken maymun taklidi yapmadan yetiflkin gibi konuflsun. (Sinem) Çocuklara söz sahibi olmalar› için çaba sarf eden; dil, din, ›rk, cinsiyet ayr›m› yapmadan çocuklara eflit hak veren medya istiyoruz. (Deniz) Medyada insanlar›n zevkli zaman geçirmesini isterim. (Kemal) Çocuklara güven duysunlar. (Sedat) Çocuklar aras›nda ayr›m yap›lmamas›n›, yani reklamlarda sadece tatl› çocuklar›
ce bu koya köylülerin girmesinin yasak oldu¤unu, denize kirli sular›n› b›rakan la¤›mdan hallice suyun bulundu¤u tafll›k alan d›fl›nda mavi suya iliflemediklerini söylüyor. Gündem Çocuk Derne¤i’nin çocuklar› “Gazete Eksi 18” için kollar› s›varken, bir yandan da hemen yanlar›ndaki ‹nlice köylülerinin, Göceklilerin karfl›laflt›klar› eflitsizli¤i, yazmaya bafllad›klar› haberlerin konusu yapar oldu. GÇD’nin düzenledi¤i medya kamp›na kat›lan çocuklar›n ortak payda olarak hak habercili¤ini, insan haklar›n›, çocuk haklar›n› ve esas olarak da vicdanl› olmay› rota edinmifl olmas›, yayg›n medyaya elefltirel bak›fl aç›lar›, insan› umutland›r›yor. –‹rfan Aktan
Bedreddin’i zehirlemek
Gündem Çocuk Derne¤i’nin Bodrum-Göcek’te düzenledi¤i medya kamp›nda, gazeteci Murat Çelikkan müstakbel meslekdafllar›yla...
getirdi¤i çocuklar, bir yandan gazetecilik kurallar›n›, haber yazma tekniklerini, kamera ve foto¤raf makinesi kullan›m›n›, çocuk haklar› temelli habercili¤i ö¤renirken, bir yandan da kamp alan›ndaki kurba¤a, çekirge ve böceklerin pefline tak›l›p oyun oynuyor, zaman zaman da denizde serinliyor. “Medya kamp›na” kat›lanlar›n bir k›sm›n› GÇD’nin üyesi oldu¤u Ankara Çocuk Haklar› Platformu’na kat›lan çocuklar oluflturuyordu. Baz› çocuklar ise seçimler öncesinde, çocuklar›n taleplerini siyasilere ulaflt›rmak için ç›kard›klar› “Eksi 18 Gazetesi”nden geliyordu. Ankara’dan kat›lan üç çocuk SHÇEK Ulus Çocuk ve Gençlik Merkezi’ne devam ediyorlard›. Bir hafta süren “medya kamp›”na e¤itimci olarak kat›lan gazeteciler Murat Çelikkan, ‹z TV’den Coflkun Aral, Aytun Orgül, bianet’ten Nilüfer Zengin, foto muhabiri Ercan Arslan, video aktivisti-belgeselci Alper fien, Bar›fl ‹zci Grubu’ndan Tolga Kaskat›’yla çal›flan çocuklar, çarçabuk “derslerini” kapt› ve gazetecili¤in temel kurallar› konusunda fikir sahibi oldu, haber yazd›, kamera ve foto¤raf makineleriyle çekimler yapt›. Dernek yöneticileri ve ‹stanbulAnkara’dan kalk›p gelen gazeteciler, 4-12 A¤ustos tarihleri aras›nda, ‹nlice’de radikal bir karar ald›lar: En
6
de¤il, sokaktaki çocuklar› da oynatmalar›n› istiyoruz. (Gizem) Medyada çocuklar için ayr› muhabir grubu oluflturulup bu grubun çocuklar ile ilgili bilgi ve haber toplamas› sa¤lanabilir. (Ya¤mur) Çocuklar›n dövülmemelerini isterim örne¤in; yuvada, okulda, anas›n›flar›nda. (Sedat) Sadece yetiflkinlere söz hakk› veriyorlar. Çocuklar›n sözlerini kulak arkas› yapmamal›lar. (Nurettin) Çocuklar› zekâ ve psikolojik olarak etkileyen programlara s›n›rlamalar getirilsin! (Deniz) Medyada fotomontaj yap›lmamal›d›r. (‹rfan) Saçma, mant›ks›z fleylere çocuksu denmesin. (Sinem) Çocuklarla ilgili TV olmal› (Nurettin). Çocuklar›n, çocuk haklar› konusunda konuflup tart›flma tarzlar›, ‹nlice köylülerinin kendi yaflam koflullar›ndan söz ederkenki hallerine flafl›rt›c› derecede benziyor. Zira, nas›l ki çocuklar, çocuk haklar› konusunu dillendirirken “ma¤dur” dilini bir kenara b›rakm›fl ve hak dilenen de¤il hak talep eden konumuna oturtmufllarsa kendilerini, ‹nlice köylüleri de daha iki y›ld›r piknik tüpleriyle girebildikleri ‹nlice koyunda kendilerine yaflam alan› açmaya bafllam›fllar. Evvelden ‹nlice sahiline çöreklenen bürokrat emeklileri, her nas›l olmuflsa terketmifller buray›. Serin ve tertemiz denizde yüzerken laflad›¤›m›z baz› köylüler, daha ön-
KARABURUN/‹ZM‹R–Mazisi derin, topra¤› zengin, denizi billur, esintisi bol bir sahil kasabas›ym›fl gidece¤imiz yer. Restoran tabelalar›n› okudu¤umuz an Ege ruhu taraf›ndan elegeçirilmifl olacakm›fl›z: “Deniz kenar› salaflt›r, servis yavaflt›r, hesaplar talaflt›r.” Homeros’un ve fieyh Bedreddin’in müridlerinden Börklüce Mustafa’n›n memleketi Karaburun, bu sene belediyenin düzenledi¤i flenliklerin dördüncüsünü idrak etti. 1012 A¤ustos tarihlerinde düzenlenen bir dizi panel, film gösterimi, sergi ve konserden müteflekkil program, kasabal›n›n ve civardan gelenlerin yo¤un ilgisine mazhar oldu. Pelin Esmer’in ‹talya ve ‹spanya’da kat›ld›¤› festivallerden pek çok ödülle dönen “Oyun” adl› belgeseline ilgi büyüktü. Esmer, Toroslar’daki kad›nlar›n dünyas›n›, bir tiyatro oyununu merkez alarak son derece özel bir bak›flla yans›t›yordu. Nurdan Arca’n›n bir k›sm›n› Karaburun’da çekti¤i “Simavnal›
Karaburun festivalinin finali muhteflemdi. Bülent Ortaçgil dakikalarca ayakta alk›flland›.
Bedreddin” ise, Bedreddin düflüncesini bugün de yaflatan Trakya köylerinin bulundu¤unu göstermesi aç›s›ndan önemliydi. Bu filmin ard›ndan Alpaslan Ifl›kl›’n›n yönetti¤i panelde mevzu Bedreddin ruhundan, Kuva-i Milliye ruhuna döndü¤ünde, biz de bak›fl›m›z› 1919’da Samsun’da do¤an güneflten, Karaburun’da batan günefle çevirdik ister istemez. Mübadele temal› bir film, bir de panel düzenlendi bu y›l flenlikte. Kendisi de üçüncü kuflak bir mübadil olan Zeynep Kazanc›gil’in çekti¤i ve vaktimizi çalmamak için (!) atlaya atlaya izletti¤i “Midilli’den Ayval›k’a bir Mübadele Öyküsü” adl› belgesel bilgilendirici olmakla birlikte, ezber bozucu olamad›. “‹ki Yakada Birden Yaflamak” adl› mübadele paneli ise milliyetçi tarihyaz›m›n›n tan›d›k klifleleriyle örüldü. Mübadele siyasetini bir asayifl sorunu olarak ele al›p, olumlayan Engin Berber’e itirazda bulunan kimi konuklar duygusal olmakla itham edilip susturuldular. Bilim kriterleriyle görüfl bildirmedikleri için söz alamazlard›. Tarihin bilimden çok, bir yöntem ve yaklafl›m oldu¤uyla ilgili görüfller duymazdan gelindi ve ortamda gergin rüzgârlar esti. Yine de kimse salonu terk etmedi, ama k›sa süre sonra saflar
Karaburunlular bakir koylar›n›n büyük sanayicilerin kurdu¤u, kuraca¤› bal›k çiftlikleriyle iflgal edilmemesini, mevcut çiftlikler için gerekli cezai yapt›r›mlar›n uygulanmas›n› umut ediyor ve peflkefl çekilmifl kamu arazilerine dikilen dönümlerce zeytin fidan›n›n gam yerine, merkeze kaçan genç nüfusa ifl imkân› getirmesini istiyorlar.
belirlendi, beyaz gömlekli “milli akademisyenler” konsere kalmadan evlerine döndü, flortlu muhalifler konserden sonra sabaha kadar sahilde y›ld›z ya¤muru izlediler. fienli¤in musiki fasl› yine pek hararetli, dansl›, coflkuluydu. Aç›l›fl› yapan Repikas’›n iki perdelik konseri mest etti. ‹lk perdede kendi parçalar›n› yorumlayan grup, ard›ndan mikrofonda Gülce Özen Gürkan’›n kat›l›m›yla Anadolu rock’a selam çakt›. Pir Sultan’dan, Erkin Koray’dan, Üç Hürel’den, Cem Karaca’dan, Mazhar-Fuat’tan parçalar seslendirdi. Ruhi Ayangil’in klasik Türk müzi¤i toplulu¤uyla sahne ald›¤› cumartesi gecesi ise bizim için vaat edildi¤i gibi “bir yaz gecesi rüyas›” olamad› ama, baz› konuklar için, “neyse hep caz yokmufl saz da var, ne güzel” oldu. Finalse muhteflemdi. Bülent Ortaçgil dakikalarca ayakta alk›flland›. fienlikli kasaba Karaburun’un festival takvimi bu sene de pek yo¤un. Festivallerin biri di¤erini koval›yor. 7-9 Eylül tarihlerinde muteber akademisyenlerin kat›l›m›yla gerçekleflecek ikinci bilim kongresinde, bilimsel üretim süreci, toplumsal ve kurumsal biçimleriyle ele al›nacak. Temmuz bafl›nda ütopyac›lar 14. defa biraraya gelmifl ve Do¤u ütopyalar› üzerine fikir al›flveriflinde bulunmufllar. Karaburunlular›n ütopya öncelikleri ise farkl›. Onlar bakir koylar›n›n büyük sanayicilerin kurdu¤u/kuraca¤› bal›k çiftlikleriyle iflgal edilmemesini, mevcut çiftlikler için gerekli cezai yapt›r›mlar›n uygulanmas›n› umut ediyor ve peflkefl çekilmifl kamu arazilerine dikilen dönümlerce zeytin fidan›n›n gam yerine, merkeze kaçan genç nüfusa ifl imkân› getirmesini diliyorlar. –Pelin Özer / fiahan Nuho¤lu
Bir daha çal Sam! (Hollywood makam› olmas›n) KAZABLANKA/FAS – Göbe¤inde ‘Royal Air Maroc’ yazan, koltuklar› daha çok Kad›köy-Kartal minibüslerini hat›rlatan uça¤›m›zdan Mohammed V Havaalan›’na indi¤imizde saatlerimizden üç eksilttik önce. Bulundu¤umuz bas›n kafilesi, aram›zda bulunan bir belediye baflkan›n›n yüzü suyu hürmetine, önceden yap›lm›fl fl›k bir operasyonla kap›s›nda VIP yazan bir salona al›nd›. Yefliller, pembeler ve oymalar ve kakmalar ve ayars›z aksesuvarlarla donat›lm›fl havaalan›na göre pek sade bile say›labilirdi VIP salonu –daha do¤rusu odas›... Bir plazma televizyonda sadece format› de¤il, renkleri, alk›fl modelleri bile bizimkilerle ayn› bir ö¤leden sonra kad›n program› aç›k. Ortada at›flt›rmal›klar›n durdu¤u masa ve sonra buran›n “normal” çay› oldu¤unu ö¤renece¤imiz nane çay›n› ilk tad›fl... Dallar› daha kal›n, yapra¤› daha sert, daha esansl› naneleri, çok ama ger-
çekten çok flekerle birlikte özellikle kömür ateflinde pifliriyorlar. fieker yüzünden nane-limon ikilisinin hastal›k ça¤r›fl›m› an›nda ortadan kalk›yor. Normal çay› flekersiz içmeye al›flk›n bünyeler için gerçekten yabanc›, ama al›fl›l›yor. Bir de çöl çay› var, o kuru naneden, çok daha uzun demleniyor; iflte o flekersiz, hatta ac›ms›... Ama her ikisini de kurflun kalem uçlu çaydanl›klardan, çok yukar›dan köpürterek dökmesi makbul. Siz el at›p sakin doldurunca bozuluyorlar. VIP Salonu için oda dememin bir sebebi, etraftaki gerçekten özel bir mülke s›zm›fl›z hissi uyand›ran resim çerçeveleri. Duvarlarda ya da sehpalar›n üzerinde kimi ahflap, kimi alt›n renkli çerçevelerde bir adam›n türlü hallerini görüyoruz. Bir salonda konuflurken, ayn› adam bir çocu¤u öperken, ayn› adam kar›s›yla birlikte... Sanki onun evindeyiz. 40’l› yafllar›n›n bafl›ndaki Kral Mohammed VI’n›n yüzünü daha sonra Kazablanka içinde o kadar çok görece¤iz ki... Restoranlarda bafl köflede, otellerin lobisinde, minicik büfelerin duvarlar›nda, sokaklarda ›fl›kl› panolarda... O zaman bütün flehir bir adam›n özel mülkü hissi uyanacak ki, yan›laca¤›z. Neredeyse bütün Fas malum ailenin çünkü. Ülkenin en büyük holdingi onlar›n, borsada dönen paran›n yüzde 50’den fazlas›na sahip, ülkeye yay›lm›fl sekiz saray›, say›s›z da gayr›mülkü var. Ortada bir parlamento var, fakat kral›n eli öpülmeden hiçbir fley olmuyor. Üstelik ö¤rendi¤imize göre bunlar da iyi zamanlar... VI, babas› Hassan II rejiminden mustarip olanlar›n konuflabildi¤i, Güney Afrika’daki Gerçekler ve Uzlaflma Komisyonu benzeri bir yap› kurmufl, yasalarda kad›nlar lehine birtak›m de¤ifliklikler yap›lm›fl. Ama iddia edilen hepsinin Bat›’ya sevimli gözükme amaçl› oldu¤u. Çünkü mesela iflyerinde cinsel tacizden dava açan bir kad›n yok gibi... Malum “Casablanca” filminin dima¤larda baflka tür kayd› ve oram›za buram›za sinmesine mani olamad›¤›m›z Kuzey Afrika egzotizmi yüzünden Kazablanka’n›n imaj bankalar›m›zda baflka foto¤raflar› mevcut. Fakat herhangi bir yerde okumadan evvel, içinde bulundu¤um steril ortamdan bile göze batan bir yoksullu¤u var flehrin. BM yard›mlar›ndan faydalanabilmek için nüfusunu 30 milyon gösteren, ama bunun çok üzerinde olan Fas, kuzey Afrika muadilleri içinde en yoksulu. Turizm kayma¤› tam tutmam›fl. Tamam filmin Hollywood’da bir sette çekildi¤ini bilse de unutarak gelenler var; Sultanahmet stili otantizmi, Ma¤rip versiyonuyla Atlantik k›y›s›na tafl›yan “Rick’in Yeri” adl› kafede oturabiliyorlar ancak. Atlantik’te kulaç fantezisi ise diyelim Bodrum Türkbükü rüküfllü¤üyle, Caddebostan sahili aras›na s›k›flm›fl durumda.
Kazablanka’daki ilk gecemizde flehrin her yan›na yay›lan palmiyeler aras›na güzel konufllanm›fl ve belli ki “nezih” oldu¤u için tercih edilmifl La Fibule isimli bir restorana davet ediliyoruz. Mutfa¤›, dekorasyonu Kazablanka üsts›n›f› ve paral› turistler için haz›rlanm›fl bir iflletme. Genelde oldu¤u gibi oturdu¤unuzda “Kola m›, Fanta m›?” diye sorulmayan yerlerden. Yan masalar›n hepsinde birer flarap fliflesi... Sesi içe iflleyen bir udî masalar› dolafl›yor. Her yerde masaya önce siyah zeytin geliyor burada. Yerine göre yeflili de ekleniyor, bir de pancar turflusu... Karabiber, tuz misali masadan eksik edilmiyorlar. Zeytin güzel de; etli, kekremsi... Seçeneklerin ço¤u Frans›z tarz› da olsa, Kazablanka’da her müessesede ekmekler çok güzel. Az sonra o özel hunimsi kapakl› çömleklerinde sab›rla piflirilmifl tand›r geliyor, üzeri siyah erik ve kuru üzümlerle süslü. Tatl›yla tuzlu hep bir arada buralar›n mutfa¤›nda. Mekân sonradan hesaba da yans›yacak “birinci s›n›f” hizmet de sunsa, gözümü plastik pimapen çerçevelerden alam›yorum. Tuvalet bahanesiyle kalkt›¤›mda, bir arabayla getirildi¤imiz bu yerin pimapenlerinden ne göründü¤üne bak›yorum; kalakal›yorum. Atlantik’le aram›zda befl metre var, sa¤da flahane bir deniz feneri, devasa dalgalar›n kalemtraflla açar gibi sivriltti¤i kayalar... Böyle bir yerin dibinde pencerelerin kapal› olufluna, buraya de¤il de sar› badanal› duvarlara bakarak yemek yendi¤ine ak›l s›r ermiyor. Bunun o restrona özgü bir flehir kullanma biçimi olmad›¤›n› ertesi gün sokaklarda gezdi¤imizde anl›yorum. Sa¤›r taraf›n› okyanusa vermifl dev apartmanlar dolu sahil. Bakanlar›n da pencereleri hayat›mda gördü¤üm en küçükleri... Bütün bunlar›n, yaz›n klima, k›fl›n soba kullan›lmayan bu flehirde civa özgül a¤›rl›¤›ndaki rutubetten, okyanus
rüzgâr›ndan korunmak amaçl› mimari çözümler olmad›¤›n› anlamak için daha derinlere gitmek yetiyor. Evler tamamen içeri do¤ru tasarlanm›fl, d›flar› bakmamak, d›flar›dan bak›lmamas›, evle d›flar›s›n› ay›rmak üzerine... fiehrin göbe¤indeki yoksulun yoksulu mahallelerde pencereleri bile göremiyorsunuz, çünkü elli altm›fl evlik bloklar›n çevresi d›flar›s›na içeriyi, içerisine d›flar›y› göstermeyecek duvarlarla kapl›. Zengini çok zengin, yoksulu çok yoksul, ama iç-d›fl alg›s› ayn›. ‹ç içe duvarlarla örülmüfl Kazablanka. Teorik olarak müslümana içki satmak yasak, manzaral› kuytu kayal›klarda inanamayaca¤›n›z kadar bira fliflesi görüyorsunuz ama... Örtülü kad›nlar ezici ço¤unlukta, kad›nlarla erkeklerin ortak paylaflt›klar› alanlar s›n›rl›. Tabii ki bu bahis Frans›zcaya da hakim zengin eliti kapsam›yor. Kazablanka halk› tar›mla geçiniyor. Meyveler çok lezzetli, zaten Avrupa’ya önemli ihracat malzemesi sebze meyve. Ama yoksulluk dedi¤imiz, erkeklere mahsus kahvelerin önünden geçerken, nane çay›n› masaya b›rak›p bir adam›n size para için el uzatmas› gibi bir yoksulluk. Ne yapaca¤›n›z› flafl›r›yorsunuz. Mahmutpafla’n›n baflka bir sürümü olan Medina çarfl›s›nda size k›yt›r›k bir biblo satabilmek için dökmedikleri dil yok. Sat›c› iflgüzarl›¤› de¤il. Kuzey Afrika s›ca¤› deniyor ya buradakine, Kazablanka’da günefl yakm›yor, hafll›yor, fakat en uyduruk gölge bir baflka esiyor. Atlantik’in göbe¤ine sapsar›yken batan günefl bir gitti mi, s›cakl›k da öyle bir h›zla düflüyor ki, an›nda okyanustan buhar yükselmeye bafll›yor. Günbat›m›nda iki saate yak›n bir süre evlerin duvarlar›n› zorluyor dalga dalga yay›lan buhar perdesi. Tatl›yla tuzlu bir arada beyaz bir bulutun içinde görünmez oluyor. –P›nar Ö¤ünç
Kazablanka’da yoksulluk, erkeklere mahsus kahvelerin önünden geçerken, çay›n› masaya b›rak›p bir adam›n size para için el uzatmas› gibi bir yoksulluk. Mahmutpafla’n›n baflka bir sürümü olan Medina çarfl›s›nda bir biblo satabilmek için dökmedikleri dil yok. Sat›c› iflgüzarl›¤› de¤il.
7
P‹YASALAR NEDEN DALGALANIYOR?
Küresel çatlaklar 2006’n›n may›s ve haziran aylar›nda, ard›nda da 2007’nin flubat›nda uluslararas› piyasalar, medyan›n tabiriyle, “salland›”. Ama a¤ustos ay›nda yaflanan dalgalanma son iki senedir görülen en büyük sars›nt› oldu. Önce geliflmifl ülkelerde ortaya ç›kan, sonra da dünyaya h›zla yay›lan kriz dalgas› büyük küresel flirketlerin zor durumda kalmas›, riskli yat›r›m fonlar›ndan baz›lar›n›n batmas›, finansal piyasalarda borsalar›n çökmesi ve geliflmekte olan ülkelerde h›zl› kur ve faiz yükseliflleri ile kendini gösterdi. Niye böyle oldu, önümüzdeki günler nelere gebe? Küresel kapitalizmin gidiflat›na ve s›k s›k duydu¤umuz yeni kavramlara yak›ndan bakal›m... erflembenin gelifli çarflambadan belliydi. 2006’dan bu yana görülen kimi ufak, kimi de 2007 may›s-haziran döneminde oldu¤u gibi fliddetli sars›nt›lar›n nedenleri gerek neoliberal, gerekse muhalif iktisat çevrelerinde epeydir tart›fl›l›yordu. Bir kriz ya da sars›nt› olas›l›¤› her zaman dile getirildiyse de, bunun zamanlamas› do¤al olarak tahmin edilemiyordu. Küresel kapitalizmin 2000’li y›llardaki görkemli büyümesi sorunlar›n gözard› edilmesine yol açt›. Bugün hemen herkes küresel kapitalizmde ciddi sorunlar›n birikti¤ini kabul ediyor. Görüfller bu s›k›flman›n bundan sonraki evresi konusunda farkl›lafl›yor. Kimine göre küresel kapitalizmin geçirdi¤i bu sars›nt›lar, sistemin kendini düzenleme ve topyekûn bir çöküflü önleme refleksi, kimine göreyse sürdürülemez bir durumun iflaretleri ve radikal önlemler al›nmazsa tüm dünyay› etkileyebilecek bir çöküflün h›zland›¤›n›n habercileri. Birinci görüfltekiler, son yaflananlar› daha çok “riskten kaç›nma”, dolay›s›yla bir düzeltme hareketi, bir geçifl olarak yorumlarken, di¤erleri sorunlar›n çok daha derine uzanan kollar› oldu¤unu ve art›k krizin ertelenme lüksü kalmad›¤›n› düflünüyorlar. ‹ktisad›n, sadece iflin içinde olanlar›n anlayabildi¤i kendine has bir dili ve dinami¤i var. Bu nedenle, toplumsal yaflam›n as›l belirleyenlerinden biri olmas›na ra¤men, bu alanda olup bitenlerin bundan etkilenen insanlar›n diline tercüme edilememesi insanlar›n duruma müdahil olamamas›na neden oluyor ister istemez. Dolay›s›yla, pek ço¤umuz, örne¤in, son krizde “hedge fon” ad› verilen fonlar›n batmas› ya da ABD ikincil ipotek piyasas›ndaki sorunlar›n neden Türkiye’deki insanlar›n hayat›n› etkiledi¤ini anlam›yor. Asl›nda birbirinden ba¤›ms›z gibi duran pek çok olay bir örümcek a¤› gibi birbirine ba¤l› ve bugün küresel kapitalizmin anlafl›labilmesi bu olaylar› anlamay› gerektiriyor. “Küresel ekonomide olup bitenler sistemin kendini uyarlama süreci mi?” yoksa “küresel kapitalizm art›k bu çatlaklar› tafl›yamaz hale mi geldi?” sorular›na yan›t vermek flu an için zor belki, ama yaflanan geliflmeler durumun vehametinin san›landan daha fazla olabilece¤i kuflkusunu güçlendiriyor.
P
Çatlak 1: ABD tüketiyor, Çin ödüyor 1990’lar›n ikinci yar›s›ndan itibaren düflük h›zda büyüyebilen dünya ekonomisi 2000’ler-
8
Dünyan›n bir bölümü dolar biriktirirken, bir bölümü hoyratça tüketiyor. Bu dev aç›k nas›l kapanacak? Çin ABD’yi finanse etmekten vazgeçecek mi? ABD’deki cari a盤›n kapanabilmesi, tüketimin dizginlenmesi ile mümkün olaca¤›na göre, ekonomik yavafllama ani ve h›zl› m› olacak? ABD birden durursa dünyan›n geri kalan›na ne olacak? Bu sorular pek çok kiflinin kafas›n› kurcal›yor.
de s›çrama yaflad›. Çin, Hindistan gibi Uzak Do¤u ülkeleri, kapitalizme geçifl sürecini tamamlayan Do¤u Avrupa ülkeleri ve Türkiye bafl› çekerken, geliflmifl ülkelerde de üstüste yüksek büyüme kaydedildi. Bu dönemde, Uzakdo¤u’da ticaret fazlas›n›n yaratt›¤› sermaye ABD’ye borç olarak akt›. Yo¤un sermaye girifli ve likidite bollu¤u 2001’de yüzde 6.5 olan ABD Merkez Bankas› (FED) k›sa dönem faizinin 2004’te yüzde 1’lere kadar inmesine, düflük faizler iç talebin canlanmas›na, bu da, ABD ekonomisinde tasarruflar›n üzerinde tüketim yap›lmas›na imkân verdi. Gerçi 2004’ten sonra FED, faiz oranlar›n› enflasyon korkusuyla artt›rmaya bafllay›p bugün yüzde 5.25’lere kadar ç›kard›ysa da, bu strateji henüz tüketim art›fl›n›n yol açt›¤› dev cari a盤› küçültmede ifle yaramad›. Bugün tuhaf bir denge ile karfl› karfl›yay›z: Dünyan›n bir yar›s›nda (geliflmekte olan Uzak Do¤u’nun bafl› çekti¤i) ucuz eme¤e dayal› üretim fazlal›¤› ve bu üretimin dünyan›n geri kalan›na çok düflük fiyatla sat›labilmesinin bu ülkelerde yaratt›¤› döviz fazlal›¤› var. Bu döviz fazlal›¤› ABD tahvillerine yat›r›larak ABD’ye borç veriliyor, ABD de bu borçla tüketmeye devam edebiliyor, yani, devasa cari aç›k verebiliyor. Dünyan›n bir bölümü tasarruf edip dolar biriktirirken, di¤er bir bölümü hoyratça tüketiyor. Bugün olas› kabuslardan biri bu dev a盤›n nas›l kapanaca¤›. Çin ABD’yi finanse etmekten vazgeçecek mi? ABD’deki cari a盤›n kapanabilmesi, oradaki tüketimin bir flekilde dizginlenmesi ile mümkün olaca¤›na göre, bunu sa¤layacak olan ekonomik yavafllama ani ve h›zl› m› olacak? ABD birden durursa dünyan›n geri kalan›na ne olacak? Yoksa zamana yay›lan bir uyum ve dönüflüm mü gerçekleflecek? Bu sorular pek çok kiflinin kafas›n› kurcal›yor. Çatlak 2: ABD konut piyasalar› Büyüme dalgas›n›n bir sonucu, ABD’de düflen faizler ve bol sermaye girifli ile birlikte konut piyasas›nda ipotekli kredilerin (mortgage) art›fl› oldu. Varl›k fiyatlar› talep art›fl› nedeniyle tüm dünyada yükselirken, de¤iflken faizle verilen konut kredileri de 2000’lerin bafl›nda h›zla artt›. Kapitalizmin s›n›rs›z kâr etme ve risk ifltah›, düflük gelirli pek çok insana bu uzun vadeli de¤iflken faizli kredilerin verilmesine neden oldu. Konut piyasalar› iç talebin canl›l›¤› aç›s›ndan kritik önemde piyasalard›r, çünkü ba¤lant›lar› nedeniyle pek
çok sektörde (beyaz eflya, mobilya, vd) talep canl›l›¤› yaflan›r. Bu sektörde durgunluk olmas› ekonominin tümünde durgunluk anlam›na gelebilir. ‹flte bu nedenle, ABD konut piyasalar› son dalgalanmada bafll›ca rolü üstlendi. Çünkü ABD’den –sürekli büyümenin kesintiye u¤rayaca¤› korkusu yaratan– kar›fl›k sinyaller gelmeye, öte yandan konut piyasas›nda kredilerin geri ödemesinde s›k›nt›lar yaflanmaya bafllad›. Bugün 10 trilyon dolar oldu¤u tahmin edilen ABD konut piyasas› kredileri içinde riskli kredilerin geri ödenememesi ciddi bir tehlike oluflturuyor. Bu iki türlü risk yarat›yor: Birincisi, hanehalk› borçlulu¤unun art›fl›yla birlikte geri ödeme sorunlar›n›n da bafllamas› do¤rudan hanehalk›n›n tüketimini k›smas›na neden oluyor ve bu ülke genelinde ekonomik yavafllama anlam›na geliyor. ABD ekonomisinin dura¤anlaflmas›, ABD’nin tüketimini sa¤layan geliflmekte olan ülkelerin mallar›na olan talebin düflmesi ve geliflmekte olan dünyada da ekonomik büyümenin teklemesi demek. ‹kincisi, ABD finans piyasalar›nda menkul de¤erlefltirilmifl bu kredileri tafl›yan flirketler kredilerin geri dönmemesi nedeniyle s›k›nt›ya düflüyorlar; çünkü, bu kredilerin geri dönüflüyle sa¤lanacak nakde yat›r›m yapm›fl ve risk yüklenmifl durumdalar. Son kriz tam da ABD konut piyasas›nda riskli müflteri grubuna verilen kredilerdeki geri ödeme sorunlar› yüzünden çok büyük yat›r›m flirketlerinin “batan”lar kervan›na kat›lmas›yla ve küresel flirketlerin zincirleme bir flekilde iflas etmesiyle bafllad›. Konut kredisi sa¤lay›c›s› American Home Mortgage Investment Corp. iflas bayra¤›n› çekerken, Bear Stearns Cos. s›k›nt›ya düfltü; Avusturalya’dan Macquarie Bank söz konusu konut kredileri nedeniyle 300 milyon dolar zarar etti¤ini aç›klad›; Almanya’da hükümet ipotekli ev kredisi veren ve iflas eden Deutsche Industriebank’› (‹KB) kurtarmak için harekete geçti ve Alman bankalar›n›n kat›l›m›yla 3.5 milyar euroluk bir kurtarma paketi haz›rland›. Özellikle Almanya’n›n bu flekilde sars›lmas› krizin bulafl›c›l›¤›n›n artt›¤›n› haber veriyordu. Nitekim, iflas ve ödeme s›k›nt›lar› ile ilgili haberler dünyan›n farkl› ülkelerinden art arda gelmeye bafllad› ve dalgalanma geliflmekte olan ülkelere de s›çrad›. Sorunlu kredilerin geri ödenememesi
yüzünden ortaya ç›kan likidite s›k›fl›kl›¤› geliflmifl ülke merkez bankalar›n› krizi aflmak için birlikte hareket etmeye zorlad›. Merkez bankalar› Avrupa’dan Avustralya’ya, pek çok ülkede ayn› anda piyasalara yüklü miktarda likidite sa¤lad›lar. Bunlar aras›nda Avrupa Merkez Bankas› (ECB) bir günde piyasaya 130 milyar dolar aktararak en büyük hamleyi gerçeklefltirdi. Ancak, ne ECB’nin, ne de Japonya, ‹ngiltere, Amerika, Kanada, Avusturya, ‹sveç ve Norveç merkez bankalar›n›n küresel sistemin bafl›nda görevde oldu¤u ve sistemin çözülmesine izin vermeyecekleri sinyali dalgalanmalar› yat›flt›rmaya yetti. Likidite s›k›fl›kl›¤› görünürde çözüldü ama, kötü haberler devam etti: Dünyan›n en büyük perakende flirketi Wal-Mart ve baz› küresel flirketler düflük kâr aç›klad›, ‹spanyol Santander bankas›n›n ABD’nin yüksek riskli kredi piyasas›ndan 2.2 milyar euro alacakl› oldu¤u gibi haberler sorunun sadece likidite verilerek afl›lamayaca¤›n› gösterdi. Çatlak 3: “Hedge Fonlar” Richard Sennett, “Karakter Afl›nmas›” adl› kitab›nda kapitalizmin bugünkü aflamas›nda “risk”in finansal piyasalara has bir motivasyon olmaktan ç›k›p gündelik hayata bulaflt›¤›ndan ve bunun insan karakteri üzerinde yaratt›¤› onulmaz travmadan söz eder. Gerçekten de, fabrika modeli üretim hiyerarflilerinin yok olmaya yüz tutmas›nden ve a¤larla birbirine ba¤l› projeler baz›nda üretime geçilmesindan beri “risk” gündelik hayat›n bir parças› oldu; baflka türlüsünü tahayyül bile edemiyoruz. Riskin yayg›nlaflmas›n›n, sermaye birikiminin ulus devletlerin boyutunu kat kat aflmas› ve küresel kapitalizmin karmafl›klaflmas› ile ilgisi var tabii. Bu ortam, çok yüksek risk alan, ama karfl›l›¤›nda da çok yüksek getiri vadeden “hedge fonlar”›n serpilmesine neden oldu. Toplam büyüklü¤ünün 1.8 trilyon dolar oldu¤u tahmin edilen bu fonlar›n amac› yüksek getiri olas›l›¤› olan her tür yat›r›ma riski ne denli yüksek olursa olsun girmek. Yani, kazand›¤›nda da, kaybetti¤inde de çok yüksek mebla¤lar söz konusu. Küreselleflmenin yeni icad› bu fonlar›n giderek bir kâbusa dönüflmesindeki as›l neden ise bu fonlarla ilgili herhangi bir denetleyici düzenlemenin olmamas›. Asl›nda dünya para otoritelerinden ve devlet baflkanlar›ndan, hatta kendi ülkemiz finans temsilcilerinden giderek artan oranda duydu¤umuz flikâyetlerin de gösterdi¤i gibi bu fonlar çok ak›flkan oldu¤u için girdikleri piyasalar› ve ekonomileri destabilize etme potansiyeli tafl›yor. Son dalgalanmada da ABD riskli konut kredilerine yat›r›m yapan ve bu nedenle kimi zarar, kimi de iflas eden bu fonlar baflroldeydi. Riskten korkan yat›r›mc›lar hedge fonlardaki paralar›n› çekmek isteyince birkaç hedge fonun ifllemleri durduruldu. Uluslararas› piyasalarda pa-
nik, geliflmekte olan ülkelerden sermaye ç›k›fllar›na yol açt›. Geliflmekte olan ülkelerde finansal piyasalar çok derin olmad›¤› için, çok büyük boyutlu olmasa bile bu tip sermaye ç›k›fllar› kur ve faiz yükselifllerine neden olabilir. Bu da geliflmekte olan ülkelerde ekonomik büyümeyi çok olumsuz etkileyebiliyor. Çatlak 4: “Carry Trade” Ad›n› s›kça iflitti¤imiz ve istikrars›zl›k yaratan yat›r›m yöntemlerinden biri de “carry trade”. T›pk› hedge fon gibi Türkçe karfl›l›¤› olmayan carry trade, faizi düflük ülkelerin para birimleri cinsinden borçlan›p, faizi yüksek para birimleri cinsinden yat›r›m yap›lmas› demek. Bu aralar Japon Yeni düflük faizli olmas› nedeniyle oldukça cazip. Yat›r›mc›lar, yüzde 1’in alt›nda faizle Japon Yeni borçlan›p, daha sonra bizim gibi ülkelerde yüzde 17-18 faizle Hazine bonosu al›yorlar. Böylece, e¤er YTL Japon Yeni’ne karfl› de¤er kaybetmezse, aradaki faiz fark› oldukça yüksek bir reel getiri anlam›na geliyor. Elbette, bu arac› en fazla kullananlar hedge fonlar. Yat›r›mc›lar›n ürkmesine neden olabilecek (Çin’in sermaye hareketlerine k›s›tlama getirece¤i haberleri, ABD’de yavafllama beklentisi, son dalgalanmada iflas eden flirketler) her olay, bu fonlar›n bizim gibi ülkelerden ç›k›p Japon Yeni borçlar›n› kapatmas›na ve kârlar›n› realize etmeye çal›flmas›na neden oluyor. Bu da, geliflmekte olan ülkelerde sermaye ç›k›fl›yla birlikte kur ve faiz yükselifllerine, geliflmifl ülkelerde de bu ülke paralar›n›n Yen’e karfl› de¤er kaybetmesine yol aç›yor. A¤ustos ortas›nda küresel çalkant› henüz durulmam›flt›. ABD Merkez Bankas› 17 A¤ustos’ta görev bafl›nda olduklar›n› ve krizi aflmak için her türlü önlemi alabileceklerini aç›klad›¤›nda piyasa oyuncular›n›n sinirleri biraz yat›flt›. Henüz krizi afl›p aflmad›¤›m›z› bilmiyoruz, ama küresel ekonomiyle ilgili endiflelerini dile getirenlerin say›s› giderek art›yor. Temmuz sonundan itibaren piyasalar› dalgaland›ran son geliflmeler de bu endiflelere hakl›l›k kazand›racak nitelikteydi. Önümüzdeki günlerde, küresel para otoritelerinden gelecek aç›klamalar ya da merkez bankalar›n›n müdahaleleriyle dalgalanmalar yat›flabilir. Ama kredi piyasalar›ndaki sorunlar›n, yukar›da say›lan zaaflar›n k›sa vadede giderilebilece¤i flüpheli. Türkiye 1980 sonras› bafllayan küresel kaptalizmle bütünleflmesini tamamlarken, bir yandan da d›flar›dan gelecek floklara karfl› k›r›lganl›¤›n› artt›rm›fl oldu. Her ne kadar son alt› y›l içinde Türkiye’nin malî sistemi, rezervleri, ya da makro temellerinin kaydetti¤i güçlenmeye dayanarak olas› d›flsal krizlerin eskisi gibi bafl a¤r›tmayaca¤› söylense de, 2006’dan bu yana yaflanan geliflmeler d›flar›da hapfl›rd›klar›nda burada grip olma hassasiyetinin devam etti¤ini gösteriyor. fiimdilik küresel kapitalizmdeki bu çatlaklar›n büyük yar›klara dönüflüp pek çok fleyi de beraberinde yutmayaca¤›n› umal›m. Yelda Yücel
yaratt›¤› hizmet kalitesinin karfl›l›¤›n› görmek istiyor. THY’de her konuda Lufthansa ölçü al›n›r. Çal›flanlar›n gayretiyle, büyüme ve gelir aç›s›ndan Lufthansa’y› yakalad›k say›l›r. Art›k iki flirketin ölçekleri ayn›. Ama çal›flanlar›n genel giderler içindeki pay›na bak›ld›¤›nda, yar› yar›ya fark var. Lufthansa’da perHava-‹fl Sendikas› grev karar› al›nca, THY yönetimi ve liberal cenah fena celâllendi, sonel ücretleri yüzde 30’larda seyrediyor, bizpiyasa-miyasa kenara b›rak›ld›, milli ç›kar edebiyat› bafllad›, sendika yönetiminin de 16’lara düflmüfl durumda. Amaçlar› bu yövatana h›yanetle suçlanmas›na ramak kald›. Oysa rakamlar ortada: THY h›zla büyüyor, netim tarz›yla THY’nin büyümesini sürdürkârl›l›¤› katlan›yor, buna mukabil çal›flanlar›n ifl yükü iki-üç misline ç›karken ücretleri mek. Bunun ne hakkaniyete, ne de ifl bar›fl›artm›yor, aksine reel olarak azal›yor. Büyük medyan›n çarp›tt›¤› hakikati Hava-‹fl na uygun oldu¤unu söylüyoruz. THY emekçilerinin yüksek ücretlerle, lüks koflullarda Sendikas› Genel Baflkan› Atilay Ayçin’den dinliyoruz. çal›flt›¤›na dair bir izlenim yarat›lmas›na karvayolu flirketlerinden biri. Malî imkânlar› elfl›y›z. Türkiye'de bir pilotun y›ll›k ücreti, ikraAylard›r süren toplu sözleflme görüflbette ki yeterli. Baz› rakamlar söylersem damiyeler dahil 99 bin dolar› buluyor. Ama melerinde, yap›lan pazarl›klar bir türlü ha net anlafl›lacakt›r. 2007 ilk çeyrek net saFransa’da bir pilotun y›ll›k ücreti 185 bin dosonuç vermedi ve oylama sonunda t›fllar› bir y›l öncesine göre yüzde 46 artt›. lar. Türkiye'de kabin memurunun y›ll›k ücreTürk Hava Yollar›'nda grevin ucu göAyn› çeyrek için dönem kâr› 32 milyon YTL. ti 26 bin dolar, Fransa’da 52 bin dolar. fiu da ründü. Bu aflamaya nas›l gelindi? Sen2006 net dönem kâr›ysa 24 milyon YTL. bilinmeli ki, THY sadece pilot ve hosteslerdikan›n talepleri ve iflvereninin önerdi2002’de personel bafl›na düflen yolcu say›s› den oluflmuyor. 860 YTL brütle ça¤r› merke¤i teklif nedir? 958 kifli. 2006’da 1641. Bir y›l önceye göre arzi, yolcu hizmet ve bilet sat›fl bölümlerinde Atilay Ayçin: Öncelikle, bas›nda s›kça elefl- Kamu ‹flverenleri t›fl yüzde 29. 2002’de uçak bafl›na düflen permemurlar, 1061 YTL brütle lisansl› teknistiri konusu olan ücretlerle ilgili talebimizi an- Sendikas› sonel say›s› 166 iken 2006’da 123. THY’nin yenler, 944 YTL ile kabin memurlar› çal›fl›yor. latay›m. ‹lk alt› ay için verdi¤imiz toplam tek- kamuda çal›flan yolcu say›s› 2007’nin ilk yar›s›nda 7.4 milyonAç›klamalar›n›zda çal›flma koflullar›n›n lif yüzde 23.9. THY ise birinci y›la yüzde 9 iflçilerin dan 8.9 milyona ç›kt›. Art›fl oran› yüzde 19.4. uçufl güvenli¤i aç›s›ndan sak›ncalar›n› veriyor. “Neden yüzde 24 de¤il, yüzde 23.9, ücretlerinde THY bugün dünyada ilk dokuz, Avrupa’da da vurgulad›n›z. Nedir onlar? neye göre yapt›n›z bu hesab›” diyeceksiniz, son iki y›lda ise ilk üç havayolu flirketi aras›nda an›l›yor. THY yönetimi tekliflerinde uçufl güvenli¤ini hemen anlatay›m. Bu rakam› saptayan Kamu reel kayb›n Kalk›fl ve var›fl performans› aç›s›ndan flu an do¤rudan ilgilendiren çal›flma koflullar›na de‹flverenleri Sendikas›’d›r. Bir çal›flma yaparak yüzde 23.9 Avrupa’da ikinci durumda ve birincili¤e oy¤inmiyor. Uçufl güvenli¤i, çal›flma koflular›ykamuda çal›flan iflçilerin ücretlerinde son iki nuyor. Bunlar tamam›yla çal›flanlar›n perforla bire bir iliflkilidir. Uçufl ekiplerinin bofl günoldu¤unu y›lda reel kayb›n yüzde 23.9 oldu¤unu aç›klamans›na dayan›yor. Ama son dört y›ldaki lerinin, dinlenme ve görev sürelerinin de aç›klad›. Biz d›. Biz THY çal›flan›n›n kayb›n›n daha fazla bunca büyümeye karfl›n art›fl olmayan tek T‹S’le belirlenmesini istiyoruz. Bu flirketin de THY çal›flan›n›n oldu¤unu hesaplasak da iflverenin rakam›n› fley var, o da personel say›s›. Yüzde 50’ye vatüketicinin de yarar›na. Çünkü planlamay› ölçü almay› kabul edip “en az›ndan bu kayb› kayb›n›n daha ran eksik personelle yürüyor bütün bu ifller. kolaylaflt›r›r, uçufl güvenli¤ini sa¤lar. Uçakta fazla oldu¤unu giderin” diyoruz. Dört y›l önce yönetim de¤iflti¤inde, flirketin görev yapan arkadafllar›m›z için uluslararas› Özellikle T‹S sürecindeki uyuflmazl›k- hesaplasak da 67 uça¤›, 12 bin personeli vard›. Bugün 104 kurulufllar›n belirledi¤i kurallar, limitler var. tan sonra, bas›nda THY’nin reklamlar›- iflverenin uça¤›, ama yine 12 bin personeli var. Son bir Çünkü sivil havac›l›k düzenlemesi uçucu arn›n artt›¤›na flahit oluyoruz. Sürekli, rakam›n› ölçü y›l içinde 23 uçufl meydan› açt›lar. ‹fl yo¤unkadafllara büyük sorumluluk veriyor: “Tek flirketin dört y›lda nas›l büyüdü¤ü ve almay› kabul lu¤u her yönüyle artt›; gelir artt›, ciro artt›, yetkili sensin” diyor. 11 bin fitin üzerinde kadünyan›n kâr eden say›l› havayolu flir- edip “en az›ndan kâr artt›, personelin çal›flma koflullar› a¤›rlarar verecek kiflinin kafas›n›n rahat olmas› geketlerinden biri oldu¤u anlat›l›yor. Bu bu kayb› fl›rken sosyal haklar› ve ücretleri yerinde sarek. Uluslararas› standartlara göre, iki uçufl reklamlar ortadayken bu kadar düflük giderin” diyoruz. y›yor. THY, ortalama ücretler üzerinden kararas›ndaki dinlenme süresi 12 saat. THY’de teklifin nedeni ne? Yoksa THY’nin ekofl›laflt›r›ld›¤›nda, Avrupa ölçe¤inde eme¤in bu süre ana üste 10, di¤er meydanlarda 8 sanomik durumu reklamlarda söylendi¤i en ucuz oldu¤u üçüncü iflletme. Bu durumun at. Biz bilimsel raporlar› hat›rlat›yoruz: “Birigibi de¤il mi? tek bir özeti var: Sermaye birikiyor, “verimken yorgunluk uçufl güvenli¤ini riske sokar. THY'nin rakamlar› ortada. Kârl›l›¤› son iki y›llilik art›yor”, yani emekçiler daha çok sömüBütün dünyada ac› deneyler var. Uçufl güda h›zla artan ve iflverenin özellikle düflükrülüyor. THY h›zla büyüyor, kârl› hale geliyor, venli¤i olmazsa herkes kaybeder”. Yönetim müfl gibi göstermesine karfl›n, Avrupa’n›n ve ama bunu çal›flanlar› ile paylaflm›yor. THY ola¤anüstü durumlar d›fl›nda azami limitlerin dünyan›n kâr marj› art›fl› en yüksek olan haçal›flan› da hak etti¤i ücreti almak, özveriyle kullan›lmamas› gerekti¤ini söylemifl; yüzde 100’e varan oranda artan ifl yo¤unlu¤unu ayAtilay Ayçin: “Devletin kurumlar›, hükümet ve THY yönetimi ‘mücadele ederek bir yere varamaz- n› say›da personelle karfl›lamaya kalk›yor ve s›n›z’ mesaj› vermeye ve sendikalar› zay›flatmaya çal›fl›yorlar. Biz sadece ücret pazarl›¤› yapm›- sürekli yönetmelik de¤ifliklikleriyle çal›flma yoruz. Bu mücadelemiz sendikal harekette ve di¤er mücadelelerde bir ç›k›fl yaratabilir. Bunun saatleri ve koflullar›yla oynuyorlar. fark›ndalar. Bu yüzden de sendikal mücadeleyi, örgütlü mücadeleyi k›rmaya çal›fl›yorlar.“ Yönetmelikler nas›l de¤ifltiriliyor? Uçucu arkadafllar›m›z›n görev ve dinlenme süreleriyle ilgili uluslararas› kurallar›, uyulmas› flart olan standartlar›, limitleri tehlikeye atan yönetmelik de¤ifliklikleri bunlar. Sabah baflka, akflam baflka yönetmelik uyguluyorlar. Görüflmelerde, uçufl koflullar›n› yönetmeli¤in içinden ç›kar›p güvenceye alal›m diye önerdik. “Yönetmeliklerle oynay›p, uçufl güvenli¤ini tehlikeye atmay›n” diyoruz, onlar “hay›r, istedi¤imiz gibi yapar›z” diyor. “Buras› bir pazarl›k masas› ise neden bunlar› konuflmuyoruz” diye soruyoruz. Yarat›lan tehlike konusunda “hakl›s›n›z” diyorlar, ama bunu düzeltelim deyince, “olmaz” diyerek kestirip at›yorlar. Bu konular medyada yer bulamad›... Üç kez kamuoyuna uyar› yapt›k; haber olamad›¤›m›z için bas›n ilanlar› verdik, bültenler yay›nlad›k. “THY çok h›zl›, çok riskli, hatta tehlikeli ve hormonlu büyüyor, sektörel yap›ya uygun bir büyüme tarz› ve yüzdesi de¤il bu” dedik. Ayn› mant›k sebebiyle yaflanan
HAVA-‹fi SEND‹KASI GENEL BAfiKANI AT‹LAY AYÇ‹N
Kâr katlan›yor, ücretler eriyor!
10
Atilay Ayçin
Bu yalan. Sendika olarak böyle bir karar almad›k. THY eksik personelle çal›flmaktad›r. Arkadafllar›m›z personel a盤›n› uzmanl›klar› ve özverili çal›flmalar› ile kapat›yorlard›. Ancak, yönetimin bunun karfl›l›¤›n› vermemesi üzerine herkes sadece yapmas› gereken ifli yapmaya bafllad›. Uçucu ekiplerle ilgili de büyük s›k›nt›lar yaflan›yor. Uyuflmazl›klar nedeniyle uçucu ekip büyük gerginlik yafl›yor ve uçufl güvenli¤i tehlikeye at›l›yor. THY’de giderek artan rötarlar›n nedenleri bunlard›r. Grev oylamas› öncesinde, çal›flanlara yöneticiler taraf›ndan bask› uyguland›¤›na dair sendikan›n aç›klamalar› oldu. Neler oldu? “Hava-‹fl grev oylamas›ndan ürküyor, çekiniyor” gibi bir hava estirdiler. Oylamaya ihtiyac›m›z yoktu, ç›kacak sonucu biliyorduk. Ama yine de “sendika grev oylamas› yapmal›” dediler. Sözleflme kapsam›nda olmayan 1200 kifliye de oy kulland›rtt›lar. Yine de sonuç de¤iflmedi, mümkün de de¤ildi zaten. Ama vahim olan bir fley var: 20 Temmuz’da grev ilan›ndan bu yana THY yöneticilerinin odalar› adeta iflkence odalar› gibi, kendileri de psikolojik iflkence uzman› gibi çal›flt›. ‹nsanlar izinlerinden, hasta yataklar›ndan ça¤r›ld›, iflten at›lmakla tehdit edilip grev oylamas›nda hay›r diyeceklerine dair imzalar al›nd›. Bu bask›lara dayanamayan üyelerimiz, daha sonra bize imzalar›n› bask› alt›nda verdiklerini, özgür irade beyanlar›n› yans›tmad›¤›n› belirten dilekçeler gönderdiler. Bu konudasuç duyurusunda da bulunduk. Oylaman›n dört gün boyunca sürece¤ini karara ba¤lad›lar. Halbuki yasa “bir günde yapacaks›n” diyor. Seçimde 42 milyon kifli dokuz saatte oy kulland›. THY’de iflveren oylamay› dört günde yapt›. Nedeni de bask›y› artt›rmakt›. fiimdi son aflamaya gelindi. THY’de greve ç›k›lacak diyebilir miyiz? Sendikam›z olmazsa olmaz olarak görmedi¤i baz› maddelerde çözümü kolaylaflt›r›c› olaca¤›n›n mesaj›n› iflverene net olarak sundu. Ancak bu aç›l›mlar› sunarken bafltan beri söyledi¤i bir konunun alt›n› çizdi. Çözüme ulafl›labilmesi için üyelerimizin en temel taleplerinde iflverenin ciddi ad›m atmas› gerekir. Görüflmelerin t›kanmas›n›n sebebi bu temel maddelerde iflverenin ad›m atmamas›d›r. THY yönetimi anlamak istemese de uzlaflma flans› ortadan kalk›yor. Biz grev sevdal›s› de¤iliz, amac›m›z üzüm yemek, ama bu flartlarda greve de ç›kar›z. Grev karar›n› siyasî bir kararla erteletirler, ama bu yasal olmayaca¤›
Dört y›l önce flirketin 67 uça¤›, 12 bin personeli vard›. Bugün 104 uça¤› var, ama personeli yine 12 bin. Gelir artt›, ciro artt›, kâr artt›. THY bugün Avrupa’da ise ilk üç havayolu flirketi aras›nda an›l›yor. Ama, Avrupa ölçe¤inde eme¤in en ucuz oldu¤u üçüncü iflletme. Bu durumun tek bir özeti var: Sermaye birikiyor, “verimlilik art›yor”, yani emekçiler daha çok sömürülüyor.
için yarg›ya gideriz. Ertelemenin flartlar› belli, sa¤l›k ve genel güvenlik aç›s›ndan tehlike yaratacak bir durum var m›, yok. Hükümet sayesinde erteleme karar›n› al›rlar, ama yasal olmayan bu karar› hukuk bozar. Ve sonuçta ifl bar›fl›n›n alt›na dinamit koyarlar, bunun telafisi çok zor olur. K›sacas› imzaya yak›n durdu¤umuz kadar greve de yak›n duruyoruz. Greve haz›r›z, ama son ana kadar da umudumuzu koruyoruz. Çal›flanlar›m›z durumun fark›nda. Eskiden özverili çal›fl›yorlard›, flimdi özverisiz çal›fl›yorlar. THY zaten iflleri eksik istihdamla yürütüyordu, sezon sebebiyle artan ifl yo¤unlu¤unu da eklersek THY'de rötarlar yine gündeme gelecek. Daha radikal uyar› eylemlerimiz de olabilir. Daha önce de ifade ettim: Siyasî bir kararla bu grev ertelenirse, bir tek uça¤› vaktinde kald›ramazlar. Üyelerinizin geliflmeler karfl›s›ndaki tutumu nas›l? Grev karar› üyelerimiz taraf›ndan da büyük bir çoflku ile karfl›land›. Çünkü yönetim, hem iki buçuk y›ll›k dönemde yap›lan uygulamalarla, hem de toplu sözleflme sürecinde sergiledi¤i tav›rla çal›flanlar›n tepkisini çekmifl durumda. Grevin herkes için bir tak›m ma¤duriyetler yarataca¤›n› biliyoruz. Ama uzlaflma olmazsa karar›m›zdan vazgeçmeyiz. Çünkü as›l yap›lmak istenen flu: Devletin kurumlar›, hükümet ve THY yönetimiyle birlikte di¤er patronlar iflçi s›n›f›na “mücadele ederek bir yere varamazs›n›z” mesaj› vermeye ve sendikalar› zay›flatmaya çal›fl›yorlar. Biz Türk-‹fl ya da di¤er baz› sendikalar gibi toplu görüflme masas›nda sadece ücret pazarl›¤› yapm›yoruz. Çal›flanlar›n özlük haklar›na, sosyal haklar›na dair taleplerimiz var. Bu mücadelemiz sendikal harekette ve di¤er mücadelelerde bir ç›k›fl yaratabilir. Bunun fark›ndalar. Bu yüzden de sendikal mücadeleyi k›rmak ve iflçileri korkutmak için bir oyun oynan›yor. Cephe oluflturarak örgütlü mücadeleyi k›rmaya çal›fl›yorlar. Baflbakan beyanat veriyor, Vali yasad›fl› ifllem yapt›r›yor, Maliye Bakan› çal›flanlar› “aya¤›n›z› denk al›n kap› önünde bulursunuz kendinizi” diye tehdit ediyor. Patronlar ve hükümet birleflirken devletin tarafs›z olmas› gereken kurumlar› bu güçlerin alt›nda tarafs›zl›¤›n› yitirerek hareket ediyor. Medya eliyle sendika karfl›t› ciddi bir kampanya yürütülüyor. Vatan hainli¤inden tutun da ekonominin nas›l çökece¤ine iliflkin analizler yap›l›yor. Siz ne diyorsunuz bu duruma? Medyan›n tak›naca¤› tutumu afla¤› yukar› biliyorduk: Medya bize sald›racakt›, kamuoyunun büyük k›sm› yanl›fl bilgilendirme nedeniyle yüksek ücretliler diye bize ac›mas›z elefltirileri yöneltecekti. Bir pilotun ya da hostesin maafl›n› elefltiren kimi yazarlar›n ald›klar› ücretleri ya da transfer paralar›n› ya da nas›l tetikçilik yapt›klar›n› konuflmak bu ülke için daha hay›rl› olacakt›r. Grev ertelenirse tavr›n›z ne olacak? Tekrar etmekte fayda var. Hiçbir uçufl saatinde olmayacak. Bu böyle bilinmeli. Erteleme yoluyla sözleflmenin Yüksek Hakem Kurulu’na b›rak›lmas› halinde, THY ve THY Teknik Afi’de ifl bar›fl›n›n uzun dönemli ve tamiri zor a¤›r bir darbe alaca¤›n› vurgulamay› gerekli görüyoruz. Bunun d›fl›nda da yasal haklar›m›z› arayaca¤›z elbette. Üyesi oldu¤umuz Uluslararas› Tafl›mac›l›k ‹flçileri Federasyonu'ndan (ITF) uluslararas› sendikal dayan›flmay› harekete geçirmesini talep edecek ve konuyu Uluslararas› Çal›flma Örgütü'ne (ILO) tafl›yaca¤›z.
Söylefli: Ahmet fi›k
h›zl› tren kazas› gibi “havada da h›zl› büyüme kazas› yaflanacak” dedik, ama maalesef dikkate alan olmad›. THY flirket olarak önüne büyük hedefler koyuyor, büyüme politikalar›na denk bir yolcu politikas› gelifltiriyor. “Yüzde 30 büyüyece¤im” diyor, ama yüzde 30 bir havac›l›k flirketi için risktir. Nas›l bir risk söz konusu? E¤itimi, yeterli teknik donan›m› olmayan insanlardan çok yönlü yararlanmay› göze ald›lar. Mutlaka özel uzmanl›k gerektiren ifllere uzman olmayanlar›n getirildi¤ine tan›k olduk. Taflrada “befl flapkal› personel” diye bir tan›m getirdiler. “Bir personel en az befl ayr› ifli yapabilecek teknik donan›ma sahip olmal›” dediler. Bu, olas› sonuçlar› aç›s›ndan çok büyük tehlikedir. Befl ayr› görevi yapan kifli, aslî görevini tam yapar, ama talî olarak yapt›klar›nda mutlaka bir fleyler eksik kal›r. Uça¤›n alt›nda kulakl›¤› takan, uça¤›n transit çekini, bak›m›n› yapan kifli teknisyen olmak mecburiyetindedir. Bu kiflinin teknisyen olabilmesi için de en az befl y›l uça¤›n üzerinde bilfiil çal›flmas›, temel e¤itim kursu görmüfl olmas›, s›nava girip teknisyen lisans›n› almas› gerekir. Ama flu an uça¤›n alt›nda kulakl›¤› tak›p kaptanla koordineli olarak motoru çal›flt›ran arkadafl, teknisyen de¤il. Bunu yapan arkadafl›m›z›n as›l ifli harekâtç›l›k. Uça¤›n kargo da¤›l›m›n› yapan, yolcu adedine göre uça¤›n yak›t miktar›n›, balans›n› belirleyen kifli bu. Motor çal›flt›r›c› olmak, sadece kulakl›¤› tak›p yerden pilota “motor bir, motor iki” demek de¤il. Mevcut personelle artan yolcu yo¤unlu¤unu kald›rabilmek, maliyeti düflürebilmek için, bu yola gidildi. Sorumlular bunun riskli oldu¤unun fark›nda de¤il mi? Defalarca uyar›m›z› yapt›k, ama maalesef dikkate almad›lar. Sadece taflra havaalanlar›nda de¤il, ‹stanbul gibi günde 500-600 sortisi olan bir meydanda bile bunu bafllatt›lar. S›rf bundan ötürü çok büyük bir risk var. Yolculara seslenmek istiyorum: AB’de uçufl güvenli¤i bir tüketici hakk›d›r. Can›n›z› bize emanet ediyorsunuz. Avrupa’da yolcu haklar›n›n resmî düzenlemesi var. Rötarlar bile tazminat konusu olabiliyor. Oysa bizde, uçak kazalar›nda, bir tek genel müdürün yarg›land›¤›n› görmedim. Ama kazalarda ölen pilotlar›n mirasç›lar›na bile dava aç›ld›¤›n› gördük. Sürekli çal›flanlardan özveri bekleniyor. Bu kalitede hizmeti, hem de çok eksik say›yla yerine getiren, baflar›l› sonuçlar üreten personelden daha ne özveri istersiniz? Kald› ki ayn› çal›flan, kriz zamanlar›nda özveride de bulunuyor. 11 Eylül sald›r›lar›ndan sonra, üç ay boyunca eksik ücretle çal›flarak özverisini gösterdi. ‹kiz kuleler y›k›ld›¤›nda, havac›l›k sektörü ciddi yara ald›¤›nda, THY yedi uça¤›n› yere çekti. Personel ç›kart›lmas› söz konusuydu. Yönetimle oturup anlaflt›k, üç ay yüzde 10 indirimli ücretle çal›flt›k. Sonra krizden ç›k›ld›, her fley normale döndü. Swissair gibi havayolu flirketlerinin kapand›¤› ortamda biz THY’yi üç ayda krizden ç›kard›k. Biz çal›flanlar›n haklar›n›n gerçekleflen büyümeye denk olarak korunmas›n› istiyoruz. Fakat yönetim THY’yi bir uluslararas› havac›l›k flirketi gibi yönetmekten çok, s›radan bir flirket gibi yönetmeye çal›fl›yor. Dolay›s›yla da k›smay› düflündükleri gider kalemleri aras›nda personel harcamalar› ön plana ç›k›yor. THY yönetiminin, personelin ifli yavafllatmaya bafllad›¤›, bunun da seferlerde rötarlara yol açt›¤› yolundaki aç›klamas›na ne diyorsunuz?
11
TÜRK‹YE KAVRULUYOR
Suya iflemenin cezas› Kul s›k›flmazsa H›z›r yetiflmezmifl. Kul fena s›k›flt›, duaya ç›kt›, ama yetiflecek H›z›r yok. Art›k küresel ›s›nma var, Türkiye’nin sittin senelik altyap› sorunlar›na ve kaynaklar›n›n içine etme gelene¤ine tabiat anan›n gazab› da eklenince, haber bültenlerinin birinci s›ras›na su sorunu yerleflti. Bu noktaya nas›l gelindi¤ini, flimdi ne yapmak gerekti¤ini yetkin bir a¤›zdan, Sunay Demircan’dan dinliyoruz. Türkiye su zengini bir ülke olmamas›na ra¤men, neden su konusu gündemimize yeni yeni gelmeye bafllad›? Sunay Demircan: Felaketi yaflamadan uyanmayan, uyand›ktan sonra da çabuk uyuyabilen bir toplumuz. 1929’da yaflanan fliddetli bir kurakl›k ve k›tl›k sonunda, flimdiki tart›flmalar›n benzerleri ard›ndan “Sular Umum Müdürlü¤ü” kuruldu. O zaman da biliniyordu Türkiye’nin su zengini olmad›¤› ve bir gün yine kurakl›k ve k›tl›klar yaflanaca¤›. Ama ard›ndan ya¤an ilk ya¤mur sildi götürdü o yaflananlar›. Mezopotamya da dâhil bu co¤rafya, su yönetiminin ilk bafllad›¤› yerler. Afla¤› yukar› 9000 y›l önce, ilk sulama kanallar›, taflk›n koruma, barajlar, hep buralarda bafllam›fl. Sümer, Akad, Babil devletlerinin yükselifli hep suyu yönetme sayesinde olmufl. Gelin görün ki, suyu kötü yönetme sonunda da 1500 y›l gibi k›sa bir sürede, o topraklar tuzlanarak elden ç›km›fl. Tuzlanmayla birlikte tar›msal üretim düflmüfl, iktidarlar güçlerini yitirmifl ve Mezopotamya uygarl›klar› birer ikifler gömülmüfl tuzun içine. Ne dersi ald›k tarihten? Kocaman bir s›f›r! Git bak, GAP’da Harran’›n güneyinde 20 bin hektar alan yine tuza bo¤uldu. T›pk› dokuz bin y›l önceki gibi yönetiyoruz suyu çünkü. Yani nas›l yönetiyoruz? Bir de bizim pek bir sevdi¤imiz laf vard›r “su akar Türk bakar” diye. Suyun bofla akt›¤›n› anlatmak ister. “Suyumuzu niye de¤erlendirmiyoruz?” endiflesi mühendis mant›¤›n› yans›t›r. Yeri geldi¤inde su akmal›, Türk de bak-
12
Boru döfledim, suyu getirdim mant›¤›yla ifl yap›yorlar. Suyu ald›¤›n yerin eksilen su yüzünden ne tür tahribatlar yaflayaca¤›n› hesap etmiyorsun. Günübirlik çözüm aray›fllar›n›n pefline düflüp makro düzeyde bakmazsan batars›n. Sadece Ankara’n›n de¤il, Türkiye’nin ciddi bir su yönetim plan›na ihtiyac› var.
mal›d›r. Suyun denizlere bofla akmad›¤›, Nas›r’›n M›s›r’da Assuan Baraj›’n› yapmas›yla ortaya ç›kt›. Assuan Baraj›’n›n yap›lmas›yla birlikte Nil Nehri, Akdeniz’e tafl›d›¤› toprak zerreciklerini baraj gölüne y›¤maya bafllad›. Dediler ki, “bak›n art›k Nil berrak ak›yor, bundan böyle sular tertemiz akacak”. Ama o tertemiz su dedi¤in, bizim barda¤a doldurdu¤umuz sudan farks›zd›. Çünkü barajdan sonra akan su, art›k ölü bir sudur. Suyu canl› haline getiren, içindeki besin maddesi dedi¤imiz azot, fosfor, potasyum, sodyum gibi minerallerdir. Bu maddeler, toprak zerreciklerinin üzerine yap›flarak, do¤rudan deltalara gidiyor. Deltalardan dalgalarla k›y›lara sürükleniyor. O s›rada deniz içindeki hayvansal ve bitkisel organizmalar› besliyor. Daha sonra bu toprak tanecikleri dalgalarla k›y›lara ak›yor ve k›y› kumullar›n› oluflturuyorlar. Sen baraj yapt›¤›nda, denizdeki canl›lar›n besinlerini baraj gölünde tutuyorsun. Sadece Akdeniz’deki sardalya popülasyonunun Assuan Baraj› yüzünden yüzde 80 civar›nda düfltü¤ü biliniyor. Barajlardan sonra k›y›lar afl›nmaya ve dolay›s›yla Nil deltas› yavafl yavafl batmaya bafllad›. Çünkü akarsu, barajdan sonra art›k toprak parçac›klar›yla deltay› besleyemiyor. Delta dedi¤in fley, ›rma¤›n ak›tarak k›y›ya y›¤d›¤› birikintiyle olufluyor. Mesela K›z›l›rmak deltas›, sekiz-on bin y›ll›k, genç bir deltad›r. K›z›l›rmak, orta Anadolu’nun topraklar›ndan kum ve kil zerreciklerini tafl›yor, Karadeniz’e boflalt›yor, dalgalar onu k›y›lara tafl›yor ve jeomorfolojik bir yap›, yani del-
ta olufluyor. Türkiye’nin en verimli tar›m alanlar› da deltalard›r. Silifke, Söke, Çarflamba, Bafra ve Çukurova hep deltalard›r. Dolay›s›yla, baraj denilen yap›lar›n öyle çok da masum olduklar›n› iddia etmek do¤ru de¤il. Yani “su akar Türk bakar” serzeniflinden vazgeçmek gerekiyor. Su, gerekti¤i kadar denizlere akmal›d›r. ‹steyen de doya doya akan suya bakmal›d›r. Ayr›ca bilmelidir ki bulan›k akan akarsuyun bulan›kl›¤› –istisnalar hariç– pisli¤inden de¤il deltas›na tafl›d›¤› besin maddelerindendir. Baraj yapmazsak içme suyu ne olacak? Tar›msal sulama nas›l yap›lacak? Güzel bir soru; birincisi, insanlar›n talepleri di¤er konularda oldu¤u gibi su konusunda da dur durak bilmiyor. Elimizden gelse tüm ülkeyi baraj gölleriyle donat›p, her kar›fl topra¤›m›z› sulu tar›ma açaca¤›z. Neden? Çünkü zengin olmak istiyoruz. Çünkü daha çok üretip, daha çok tüketmek gibi bir döngü içine girdik ki, tut tutabilene. Bu ç›lg›nl›¤a ne baraj yeter, ne su. ‹kincisi, su kaynaklar›n›n yönetimine yeni bir bak›fl gerekiyor. “Bütüncül yönetim” denilen fley yani. Su kaynaklar›n›n, suya ihtiyac› olan tüm varl›klar›, art› iklim, topografya gibi unsurlar›, art› suyun oldu¤u bölgedeki insanlar›n sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlar›n› öngörerek yap›lan planlama yaklafl›m›d›r bu. Suyun bu yaklafl›mla, tüm havzas› ölçe¤inde planlanmas› ve yönetilmesi laz›m. Bunun için de önce kendi hayatlar›na “bütüncül” bakabilen insanlar›n suyun bafl›n› tutmalar› gerekiyor. Bu insanlar ayr›ca tüm insanlar›n ve tüm canl›lar›n suya ulaflma haklar› oldu¤unu da kabul etmeliler. Suyun adil da¤›l›m›nda dirayetli olmal›lar. Tüm bunlar olursa, o zaman yap›lan su yönetimi planlar› içinde barajlar da, sulama yap›lar› da, insanlara ve do¤aya en az zararla bitirilebilir. Baraj yapmamak, topraklar› sulamamak mümkün de¤il, ama en az tahribatla iflin içinden ç›kmay› bilebilelim. Bir de flu var, tarih boyunca atalar›m›z hep suyla savaflm›fl. Bu nedenle ABD’de su ifllerinden sorumlu ilk kurulufl ABD ordusu içindedir, Sovyetler Birli¤i’nde de öyleydi. Türkiye’de de DS‹’nin elindeki z›rhl› araç donan›m› TSK’dan az de¤ildir. Bu do¤ayla savafl halini terk edip, birlikte yaflama gibi bir niyet içine girebiliyor muyuz, onu sorgulamak laz›m. Türkiye’nin su varl›¤›na dönelim; Türkiye’yi su zengini olarak lanse edenler de var… Türkiye’nin akarsu ve yeralt›ndaki bütün sular›n›n toplam› 112 milyar metreküptür. Brüt suyumuz daha fazlad›r ama bu, kullan›labilir su miktar›m›zd›r. Kontrol edilebilen su oran›ndan m› söz ediyorsunuz? Ya¤mur topra¤a düflüp vadilerden akarak akarsulara dökülüyor ve gidiyor. Bir bölümü göllere, bir bölümü denizlere kar›fl›yor. Bir bölümü de s›zarak yeralt› sular›n› oluflturuyor. ‹flte bu akarsular ve yeralt› sular›n›n toplam› 112 milyar metreküp eder. Ama bu su, dengeli olarak yay›lmaz. Ya¤›fllar en fazla Karadeniz’e düfler, ama engebeli topografyadan dolay›, bu hasat edilebilen su de¤ildir. F›rt›na deresi gibi, h›zla denizlere ak›p giden, onlarca dere var. H›zla akt›klar› için oralara baraj yap›lmas› mümkün olmuyor. Toroslar’da da yeralt›na çok fazla s›zma var. Dolay›s›yla, Anadolu topraklar›na düflen suyun ancak yüzde 50’si barajlarla hasat edilebiliyor. Bu ne demek? Bu, sadece Tuna’n›n Karadeniz’e bir y›lda
boflaltt›¤› suyun –220 milyar metreküp– yar›s› kadar kullan›labilir suyumuz oldu¤u anlam›na geliyor. Türkiye’deki bütün akarsular, F›rat, Dicle ve K›z›l›rmak’› toplasan, Tuna’n›n yar›s› ediyor. Bu demektir ki, Türkiye’nin öyle ah›m flah›m bir suyu yok. 112 milyar metreküp suyun yaklafl›k 17 milyar metreküpü, karfl›l›kl› anlaflmadan dolay› F›rat’tan Suriye’ye veriliyor. Kal›yor 90 küsur milyar. Bunu Türkiye’nin nüfusuna böldü¤ümüzde, kifli bafl›na yaklafl›k 1250 metreküp kadar su olur. Kifli bafl›na bin metreküp su düflen ülkeler su yoksulu say›lm›yor. Bu hesaba göre Türkiye su yoksulu de¤il. Do¤ru, ama nüfus artt›kça, su yoksulu olmaya ad›m ad›m yaklafl›yoruz. Çünkü Türkiye ‹statistik Kurumu (TÜ‹K) 2030’da Türkiye nüfusunun 100 milyon olaca¤›n› tahmin ediyor. Dünyada su eksiliyor mu? Hay›r, dünyada su hiç eksilmiyor. Dünyan›n üzerine düflen kar ve ya¤mur taneleri, su kaynaklar›n› besliyor. Sonra denizlerdeki, göllerdeki ve biraz da karalardaki sular buharlafl›yor, ya¤mura dönüflüp tekrar yeryüzüne düflüyor. Bunun ad› su döngüsüdür, döngü içinde su eksilmez de, artmaz da. Sözünü etti¤iniz “do¤al döngü”nün k›r›lmas›na neden olan ve ad›na küresel ›s›nma denen bir süreç yafl›yoruz… Suyun do¤al döngüsünde bir çatlak oldu¤unu söyleyemeyiz. Binlerce y›ld›r su, kendi do¤al dengesi içinde dönüyor. Bu dengenin dönüflmesi için insan etkisinin d›fl›nda bir fleylerin daha olmas› laz›m ki, su döngüsü de¤iflsin. Küresel ›s›nma denilen olay, eninde sonunda bir iklimsel de¤iflimdir. Bu ›s›nman›n sonucunda yeryüzüne düflen su oran› azalm›yor ki, sadece suyun düfltü¤ü yer de¤ifliyor. Genel kabul edifl flu: Kurak alanlar daha kurak, ›slak alanlar daha ›slak olacak! Su, daha önce az düfltü¤ü yerlere daha az, daha fazla düfltü¤ü yerlere daha fazla düflecek. Örne¤in Türkiye’de önümüzdeki dönemlerde çok ya¤›fl alan Karadeniz bölgesine daha fazla ya¤›fl düflecek, ‹ç Anadolu ve Güneydo¤u bölgelerine daha az ya¤›fl düflecek. Hollanda, ‹ngiltere gibi Kuzey Avrupa ülkelerine daha çok, Afrika’ya daha az su düflecek. Bu dramatik sonuçlar› olabilecek bir süreçtir. Çünkü suyun da¤›l›m› müthifl dengesizdir. Su, Kuzey’›n zengin ülkelerine fazlas›yla düfler. Kuzey ülkelerinin hemen hepsi, su aç›s›ndan zenginken, Güney ülkelerinin hemen hepsi su aç›s›ndan fakirdir. Afrika k›tas› zaten susuzluktan kavrulurken daha da susuz kalacaklar. Var olan su da zaten kirli. Hadi zengin Arap ülkeleri deniz suyunu ar›t›yorlar… Susuz ülkeler neden deniz suyunu ar›tarak kullanm›yor? Çünkü ar›tma çok büyük maliyet gerektiriyor. Kuzey ülkelerine daha fazla ya¤›fl›n olmas›, oradaki dengeleri de altüst etmeyecek mi? Örne¤in Hollanda gibi deniz seviyesinin alt›ndaki topraklar daha fazla tehdit alt›na girmeyecek mi? Di¤er yandan, topra¤›n çok fazla ya¤›fl almas› verimi azaltmaz m›? Fazla suyla gelecek ciddi fiziksel tahribatlar bekleniyor, bu do¤ru. Hollanda, geçti¤imiz befl-alt› y›l boyunca çok ciddi inflaat çal›flmalar› yapt›. Rotterdam gibi delta bölgelerinde ve Kuzey Denizi’nin kenar›nda, ciddi korkular yafl›yorlar. Rotterdam’›n k›y›s›na hareket ettirilebilir kapaklarla, denizin içine bariyerler yapt›lar. Gerekli oldu¤unda o kapaklar› aç›p kapatabiliyorlar. Pasifik adalar›nda da ciddi tehditler var. Fakat gelece¤e yönelik projek-
siyonlarda çok fazla bilinmezlikler de var. Suya dair tüm verilerin en babas› yüz y›ll›k bir geçmifle sahipken, yüz y›l sonras›n› tahayyül etmek o kadar zor ki! Haz›rlad›¤› “Uygunsuz Gerçek” adl› filmde Al Gore, flu andaki küresel ›s›nman›n daha önceki küresel ›s›nmalara hiç benzemedi¤ini ve hiçbir zaman bu kadar k›sa sürede bu kadar de¤iflimin yaflanmad›¤›n› söylüyor… “Daha önce hiç yaflamam›fl” yarg›s›na, sadece buzullardaki katmanlar› ölçerek var›yorlar. Bunlar çok afakî veriler. ‹nsano¤lu sadece bir -iki bin y›l öncesiyle ilgili tespitler yapabiliyor. Milyonlarca y›l önce nas›l bir sürecin yafland›¤›n› hiç bilmiyoruz ki. Ben, daha önce de bu tür küresel ›s›nmalar›n defalarca oldu¤una inan›yorum. Ayr›ca bir de mikro alanlarda iklimsel döngüler var, k›sa dönemlerde yaflan›yor bunlar. Bir ara Elektrik Etüt ‹daresi’nin göl seviyeleriyle ilgili verilerini incelemifltim: Türkiye’de bile her 10-15 y›lda bir göllerin seviyesinde düflüfl ve ç›k›fllar›n yafland›¤› tespit ediliyor. Neden? Çünkü Anadolu, afla¤› yukar› her 15 y›lda bir kurakl›k yaflar ve ondan sonra tekrar ›slak döneme girer. Ama ‹ç Anadolu’daki pek çok göl, tamamen kurumaya bafllad›. Tuz gölü tamamen kurudu örne¤in. Toprakta verim düflüyor, çölleflme yaflan›yor… Bunu suyun yanl›fl kullan›m›na da ba¤layanlara ne diyorsunuz? Orta Anadolu’daki kurakl›kta insan elinin ciddi bir etkisi vard›r. Çünkü Anadolu’daki su kaynaklar› üzerine yap›lan abuk sabuk yat›r›mlar, neredeyse yirmi y›ll›k geçmifle sahip. Suyun hiç k›ymetini bilemedi, ne suyu yönetenler, ne de kullananlar. Hele Orta Anadolu’daki su kaynaklar› 1914 de bafllad› talan edilmeye. Beyflehir’in suyunu Konya’ya tafl›d› o zaman Almanlar, Ba¤dat demir yolu karfl›l›¤›nda. Sonra bizim akl› evveller ç›kt› sahneye. Hotam›fl’›, Su¤la’y›, Yarma sazl›klar›n› birer ikifler kuruttular. Konya havzas› çukur bir tas gibidir. Bu tas›n en dibinde Tuz Gölü bulunur. Tuz Gölü’nü besleyen çeflitli kaynaklar vard›r. Bunun önemli bir bölümü yeralt› sular›d›r. Yüzeyden de bir-iki küçük akarsu Tuz Gölü’ne akar. Ama Tuz Gölü periyodik olarak yaz dönemlerinde yüzde doksan oran›nda kurur. Daha sonra tekrar kaynaklardan gelen sular o çukuru doldurur ve Tuz Gölü yaklafl›k bir buçuk metre derinli¤inde su dolu, tuzlu bir göl haline gelir. Bu tüm tuzlu göllerin kaderidir. Çünkü, tuz buharlaflman›n ya¤›fllardan çok oldu¤u yerde olur. Fakat buraya gelen tatl› su kaynaklar›n›n üzerine baraj yapmaya bafllad›¤›nda (örne¤in ‹vriz ve Mamasin barajlar›), bütün yüzey sular›n› kesmifl olursun, Konya zaten Türkiye’nin en az ya¤mur alan yeri, nas›l dengeleyeceksin? Konya havzas›nda 20 y›lda 30 bin kaçak yer alt› kuyusu aç›p, DS‹’nin gözünün içine baka baka yeralt› sular›n› da kurutmuflsun. Sonra da “neden kuruyor bu göl”, diyorsun. Yüzey ve yeralt› sular›n› bitirerek, gölün do¤al kuruma döngüsünü bozup Tuz Gölü’nü yapay bir kuruma krizine sokmufl olduk. Küresel ›s›nma
Konya havzas›nda 20 y›lda 30 bin kaçak yer alt› kuyusu aç›p, DS‹’nin gözünün içine baka baka yeralt› sular›n› kurutmuflsun. Sonra da “neden kuruyor bu göl” diyorsun. Küresel ›s›nma olmasayd› da kuruyacakt›.
Ziraat Mühendisi Sunay Demircan, Do¤al Hayat› Koruma Derne¤i’nde sulak alanlar ve su kaynaklar› sorumlusu olarak çal›flt›. Karadeniz’in Kirlili¤e Karfl› Korunmas› Projesi’nde STK Forumu Sekreterli¤i yapt›. “Karadeniz Ülkeleri Sulaklar›n›n Korunma Öncelikleri” adl› kitab› haz›rlad›. DPT’nin 8. Kalk›nma Plan›’ndaki “Su Havzalar› Yönetimi Raporu”nu haz›rlamaya bafllad›. Rapordaki kat›l›mc›l›k ve havza yönetimi gibi kavramlara devletten gelen itirazlar üzerine bu çal›flmadan ayr›ld›. GAP Bölge Kalk›nma ‹daresi’nde Do¤al Kaynak Yönetimi dan›flman› olarak görev yapt›. Halen Sivil Toplum Gelifltirme Merkezi Derne¤i’nde çal›fl›yor.
olmasayd› da kuruyacakt›. Siz küresel ›s›nman›n çok belirleyici olmad›¤›n› m› düflünüyorsunuz? Küresel ›s›nman›n belirleyicili¤ini yads›m›yorum, ama bunun do¤al bir evrimin neticesi olabilece¤ini düflünüyorum. ‹nsan etkisi ise bunu provoke ediyor sadece. Fuzulî spekülasyon yap›p kurakl›ktan para kazanman›n gere¤i de yok ama. Eski ça¤larda hiç bu kadar su k›tl›¤› ve su sorunu yaflanm›fl m›? Mezopotamya’da Akatlar döneminde üç yüz y›ll›k bir ciddi kurakl›k oldu¤u, arkeolojik kaz›lardan biliniyor. Pek çok uygarl›k bu yüzden Mezopotamya’y› terk ediyor. Yeryüzündeki su ve ›s› döngüsünün, insan türünün bedensel olarak dayanamayaca¤› bir raddeye k›sa vadede ulaflaca¤›n› düflünüyor musunuz? fiu anda kimsenin umurunda de¤il ama, zaten bu felaketi yaflamaya bafllad›k. Her y›l en az on milyon kifli, sudan kaynaklanan hastal›klardan ölüyor. ‹nsanlar›n bafl›na gelmifl en büyük felaketin savafllar oldu¤u san›l›r. ‹kinci Dünya Savafl›’nda 62 milyon insan hayat›n› kaybetmifl. Oysa sudan kaynaklanan kolera dâhil, ishal yapan ba¤›rsak hastal›klar›na geçen sene dört milyar insan yakaland›! Dünya nüfusu alt› milyar! Geçen sene, Ankara’n›n göbe¤inde dizanteri geçirdim. Hindistan’da, Çin’de, Afrika k›tas›nda ola¤anüstü bir flekilde yayg›nlaflt› bu hastal›klar. Bu hastal›klardan her y›l 2.2 milyon insan ölüyor. Bunun yüzde 90’› befl yafl alt› çocuk. Her y›l 396 milyon kifli, sudan kaynakl› s›tmaya yakalan›yor. 1.3 milyon kifli de s›tmadan ölüyor. Bunun da yüzde 90’›, befl yafl alt› çocuk. Her y›l alt› milyon insan trahoma nedeniyle kör oluyor. Sadece Bangladefl’te her y›l 28 ile 35 milyon insan, içme suyundan, kabul edilir s›n›rlar›n üzerinde arsenik al›p zehirleniyor. Bugün dünyada yaflayan insanlar›n 2.6 milyar›, sa¤l›kl› içme suyuna sahip de¤il veya hiç suya ulaflam›yor. Susuzlu¤un sonuçlar›ndan biri de açl›k. Bugün dünyada bir milyar insan açl›k s›n›r›n›n alt›nda yafl›yor. Her gün 16 bin çocuk, açl›k nedeniyle ölüyor. Çünkü susuzluk nedeniyle tah›l üretimi s›n›rl› kal›yor. Demek istedi¤im, sudan kaynaklanan hastal›klardan her y›l on küsur milyon insan ölüyorken, zaten dayan›lmaz raddeye var›lm›flt›r. Kuzey ülkelerinin bu konuda bir derdi yok. Çünkü orada su bitmeyecek ve hepsinin zaten ar›tma sistemleri var. Oralara su nedeniyle açl›k ve hastal›klar gelmeyecek. Nüfuslar› da artm›yor. Küresel ›s›nman›n da etkilerini katarak söylersek, suyla ilgili temel sorunu, zaten hastal›ktan, açl›ktan dökülen yoksul Güney ülkeleri yaflayacak. Yafl›yorlar da zaten. Bu dengesizli¤in sebebi kim veya ne? Bu noktaya nereden ve nas›l gelindi? Suyun dünya üzerindeki dengesiz da¤›l›m› tamamen do¤al bir olay. Ama eskiden Güney’in nüfusu bu kadar yo¤un de¤ildi, az ya¤›fl da ihtiyac› karfl›l›yordu. Tüketim al›flkanl›klar›n›n de¤iflmesi suya olan talebi çok art›rd›. ‹nsan›n do¤ayla olan iliflki biçimlerinin de¤iflmesiyle bafllad› tüm sürecin de¤iflmesi. Bizdeki su yönetimi ne durumda?
13
14
Bir sürü ölü proje var. Bunlar›n en tipik olan› Aksaray’daki Eflmekaya baraj›d›r. Yap›m›n›n durdurulmas› için dava açt›k. Mahkeme, baraj›n bir kamu yarar› oldu¤unu söyleyip reddetti davay›. Oysa bunlar›n hepsi taammüden ifllenmifl cinayettir. Gidin bak›n Eflmekaya baraj›na, içinde damla su yoktur. Oysa eskiden oras› sazl›kt›, binlerce hayvan orada otlard›. fiimdi ne sazl›k kald›, ne de hayvan. Dünyan›n paras› da bofla gitti.
suyun ak›p boflald›¤› yere göre ço¤u kez daha zengindir. Mesela F›rat ve Dicle’nin ç›kt›¤› yer Türkiye, döküldü¤ü yer ise Suriye. Suriye zengin bir ülke olsayd›, Türkiye bu iki nehir üzerine bu kadar kabaday›l›k yapamazd›. Colorado ve Rio Grande ABD’de do¤ar, Meksika’ya akar. ABD istedi¤i gibi kullan›r o sular›, kalan› verir afla¤›dakilere. Bazen de tam tersi olur, Nil’deki gibi. Etiyopya M›s›r’dan daha güçlü olsayd› M›s›r zor bulurdu o kadar suyu kendi topraklar›nda. Su savafllar› kimin aras›nda ç›kacak ki! ‹srail, gitti Golan Tepeleri’ne oturdu. Oradaki üç-befl su kayna¤›na el koydu. Araplar bir-iki kere bu su kaynaklar›n› geri almak için savafla yeltendi, ama yapamad›lar. Çünkü ‹srail ordusu daha güçlüydü, vermedi su kaynaklar›n›. Su savafllar› belki de bu nedenlerle olmuyor. Su dengesizli¤indeki art›fl yeni bir kavimler göçüne neden olabilir mi? O da çok zor art›k. Susuzluk demek açl›k, yoksulluk, cahillik, hastal›k, periflanl›k demek. Avrupa ve Amerika, Japonlar da dâhil, s›n›rlar›n›n çevresine ciddi bariyerler ördüler. T›pk› Türkiye’deki büyük flehirlerde h›zla artan korunakl› siteler gibi… Sitenin kap›s›ndan giremiyorsun. Nüfus k⤛d›n bile yetmez, o sitelere girebilmen için. ‹lla siteden biri telefon edecek kap›daki güvenlikçiye, o zaman girebilirsin. Arkadafl›na sürpriz bile yapamazs›n. Çünkü onun haberi olmadan asla o siteye giremiyorsun. Amerika resmen kocaman bir beton duvar ördü Meksika s›n›r›na! AB ülkeleri art›k kimseyi alm›yor. Kanada’da içinde okulu, al›flverifl merkezi, her fleyi olan izole kentçikler oluflmaya bafllad›. D›flar›s›, onlar için yoksullar›n, yasa d›fl› yaflayan insanlar›n, AIDS’lilerin, teröristlerin dünyas› olarak görünüyor. Orada yaflayan o izole kabileler, susuzluktan dolay› Güney’den kaçacak yoksullar› istemiyor. Onlar› kendi yoksul ülkelerine hapsetmenin yollar›n› ar›yor. Onun için de Güney halklar›n› kendi bölgelerinde tutmaya yönelik ufak tefek projeler gerçeklefltiriyorlar. Un yolluyorlar mesela çuvallarla, ama bir yandan da ayn› ülkelerdeki iç savafllar› k›flk›rtmay› ihmal etmiyorlar. Bir elden may›n sat›yorlar, bir bak›yorsunuz bir gün Belçika elinde kalan üretim fazlas› sütlerini ba¤›fll›yor çocuklara. Bu flekilde Güney’deki insanlar› ne zengin ediyorlar, ne de yoksulluktan top yekûn ölmelerine izin veriyorlar. Çocuklar›n bilye oyununu bilirsiniz. Çocuklarla bilye oynuyorsunuz, fakat kabaday›s›n›z. Bütün bilyeleri, çocuklar›n kafas›na vurarak alabilirsiniz. Ama öyle bir durumda oyun oynayaca¤›n›z kimse kalm›yor, bu sizi de mutsuz ediyor. Onun için ellerinden ald›¤›n›z onlarca bilyeden birkaç tanesini da¤›t›p çocuklarla oyun oynamay› sürdürüyorsunuz. Çocuklar›n bir araya gelip kabaday›ya kafa tutmas› ihtimali de yok mu? Keflke olsayd›, ama sistemin kendi anarflistini yaratma ve kontrol alt›nda tutma gibi hayranl›k verici bir yetene¤i var. Zengin ülkeler, el alt›ndan küreselleflme karfl›t› gruplara ciddi destekler veriyorlar. Küreselleflme karfl›tlar›n›n eylemlerini yer yer bunlar finanse ediyor mesela. Çünkü kimlerin nereye kadar gidece¤ini bilmek istiyorlar. Güncel konuya gelelim: Ankara’daki su s›k›nt›s›n› neye ba¤l›yorsunuz? Bütüncül bakman›z gerekiyor her fleye. Do¤a so¤an gibi tabaka tabakad›r çünkü. Bu tabakalar› insanlar, topografya, hayvanlar, iklim, kültürel ve sosyal hareketler, hava ak›mlar› vs, oluflturuyor. Bu de¤erleri göz önüne ala-
rak çal›flma yürütmüyor ve do¤ayla ittifak kurmuyorsan, do¤a seni bitirir. Türkiye’de flimdiye kadar suya dair yap›lm›fl tüm projeler tek yönlüdür. Suya dair projelerin içinde çok ciddi politik suiistimaller de vard›r. Ankara’ya K›z›l›rmak’tan su getiriyorlar flimdi. K›z›l›rmak’›n suyu pis ve kullan›labilir özellikte de¤il. Sadece ben de¤il, tüm otoriteler de bunu söylüyorlar zaten. K›z›l›rmak neden pis? Çünkü K›z›l›rmak’›n içinde flor ve klor gibi minerallerin oran› yüksek. ‹nsan katk›s› bir yana, tuzlu bir su. Bu suyun ar›tmas› da basit sistemlerle olacak gibi de¤il. Ankara’n›n flu anki ar›tma sistemi bu ihtiyac› karfl›layacak düzeyde de¤il. Dolay›s›yla, K›z›l›rmak’› içme suyuna çevirecek bir ar›tma sistemine sahip de¤iliz. Ama Ankara’daki akl›evvellere göre K›z›l›rmak’›n suyu al›n›r, var olan temiz sularla birlefltirilir ve bu flekilde seyreltilirse, insana zarar vermesinin önüne geçilir. Bu, acil önlem olarak düflünülüyor. Daha sonra Gerede’den su getirecekler. Bir y›lda su hatt› yap›lacak, bir y›lda da baraj dolacak, etti iki y›l. ‹stanbul da tuttu, Sakarya’daki Melen Çay›’ndan, Ist›rancalardan, ta Bulgar s›n›r›ndan su getiriyor. Bunlar havzalar aras› su transferidir ve çok ciddi ifllerdir. Boru döfledim ve suyu getirdim mant›¤›yla ifl yap›yorlar. Ama bu böyle olmaz. Çünkü suyu ald›¤›n yerin, eksilen su yüzünden ne tür tahribatlar yaflayaca¤›n› hesap etmiyorsun. Oradaki kültürel ve biyolojik çeflitlili¤i, insanlar›n ekonomik durumlar›n› de¤ifltiriyorsun. K›z›l›rmak’tan su al›rken, Bafra ovas›ndaki insanlara soruyor musun? K›z›l›rmak’tan flu kadar su al›yorum, halin nice olacak diyor musun? Oradaki ekosistemi ne hale sokaca¤›n› hesap ediyor musun? Günübirlik çözüm aray›fllar›n›n pefline düflüp makro düzeyde bakmazsan batars›n. Sadece Ankara’n›n de¤il, bütün Türkiye’nin ciddi bir su yönetim plan›na ihtiyac› var. Sizin öneriniz nedir? Tar›mda çok ciddi su israf›n›n yap›ld›¤›n› düflünüyorum. Tar›mc›lar ve DPT, 8.5 milyon hektar arazimiz sulu tar›ma aç›lacak diyor. Bunlar abart›lm›fl rakamlar. Do¤rusunu söylemeye kimsenin dili varm›yor. Bu kadar sulanabilir arazimiz yok. Bu rakamlar› prestij meselesi yapmaktan kurtulmal›y›z. ‹kincisi, DS‹ politik giriflimlerden ar›nd›r›lmal›, ba¤›ms›z, özerk bir kurum haline getirilmeli ve Türkiye’nin bütün su yönetimi DS‹’ye ba¤lanmal›d›r. Türkiye’de 10’dan fazla sudan sorumlu kurulufl vard›r ve hiçbiri bir di¤eriyle geçinemez. Ayr›ca tar›mda kurak bölgelerde suya çok ihtiyaç duyulan ürünlerden vazgeçilmesi ve sulama teknolojisinin de¤iflmesi laz›m. Çünkü aç›k kanallarla yap›lan sulamada ciddi su kayb› yaflan›yor. Elektrik hatlar›n›n eskili¤inden dolay› yaflanan elektrik kayb›n›n çok daha ciddisi, suda yaflan›yor. Kanallardan su s›z›yor, buharlaflma oluyor. Onun için kapal› borularla ve damla sulamayla yapacaks›n bu ifli. Bir de tabii, en önemlisi, tüketim al›flkanl›klar›m›z›, yaflam biçimimizi de¤ifltirmemiz laz›m. Ona buna ak›l verip, baflkalar›n› de¤ifltirmek yerine dönüp kendimize bakmam›z, kendimizi de¤ifltirmeye çal›flmam›z laz›m. Bunlar› yapmad›kça DS‹’yi de de¤ifltirsek, yasalar› da de¤ifltirsek, kafalar› de¤ifltirmedi¤imiz sürece hepsi bofl olacak. Adettendir bir de son söz söylenir ya, diyelim ki, suya bakman›n, suyu dinlemenin de keyfini bilip tad›n› ç›kartmam›z laz›m. Yoksa iyiden iyiye umutsuzluk saracak etraf›m›z›.
Söylefli: ‹rfan Aktan
Türkiye’de su yönetimi diye bir fley yok. Suyla oynan›yor. Su üzerine yap›lan bir sürü ölü proje var. Bunlar›n en tipik olan› da Aksaray’da yap›lan Eflmekaya baraj›d›r. Ben o zaman Do¤al Hayat› Koruma Derne¤i’nde çal›fl›yordum ve bunun durdurulmas› için dava açt›k. Mahkeme, bunun bir kamu yarar› oldu¤unu ve kamu yarar›na karfl› dava aç›lamayaca¤›n› söyleyip reddetti davam›z›. Oysa bunlar›n hepsi taammüden ifllenmifl cinayettir. Gidin bak›n Eflmekaya baraj›na, içinde damla su yoktur. Oysa eskiden oras› sazl›kt›, binlerce hayvan orada otlard›. fiimdi ne sazl›k kald›, ne de hayvan. Dünyan›n paras› da bofla gitti. DS‹’ye göre 700 milimetrenin üzerinde ya¤›fl alan yerlere sulama projesi yap›lmaz, 770 milimetre ya¤›fl alan Çarflamba ovas›na tirilyonlar yat›r›p sulama projesi yapt›lar. Neden? Çünkü o zamanki iktidar partisi öyle istedi. Geçenlerde DS‹’nin Konya Bölge Müdürü aç›klad›; “Konya Ovas›’n›n suyu bitiyor, çünkü yirmi bin kaçak kuyu var” diye. Biter tabii. Sen 25 senedir kaçak kuyular›n aç›lmas›na göz yumar ve sonra da utanmadan “kaçak kuyular var, sular bitiyor” dersen, sormazlar m› sen necisin? diye. Bu yap›lan su yönetimi de¤ildir. Bizimkiler suyla oynuyorlar o kadar! ‹nsanlar kuyu açmazsa, su ihtiyaçlar›n› nas›l giderebilirler? ‹flin temeli suyun ak›lc› kullan›m›d›r, ki bunun içinde talebin planlanmas› yatar. Talep planlanmazsa, her isteyene istedi¤i kadar su vermeye kalkarsan bunun sonunu getiremezsin. Mant›ks›z mühendisli¤in sonucunda allah›n suyu, allah›n sevgili Konya’s›n› gün gelir terk eder. Bir gün Konya’da bu¤day tarlas›n› anlams›z yere suya bo¤mufl köylüleri gördüm. “Neden bu kadar su veriyorsunuz?” dedi¤imde, yukardaki elektrik tellerine att›klar› kancalar› gösterip, “abi su bedava, elektrik bedava, sulamay›p da ne yapal›m” diye s›r›ta s›r›ta bakt›lar yüzüme. Kadir k›ymet bilmemek dedi¤im fley bu. Do¤an›n de¤erini bilmezsen, al›r bafl›n› gider gün gelince. Kimse sana kuyu aç›p su ç›kartma demiyor, bari hiç olmazsa haddini bil. Bu hoyratl›¤›n bir cezas› olmal›yd›. Hep beraber çekece¤iz. “Mant›ks›z” mühendisli¤in nedeni ne? Bu, “Türkiye’de erkekler neden kad›nlar› döver” sorusuna benziyor. ‹nsanlar›n ne birbirlerine ne de çevrelerine karfl› kadir-k›ymet bilirli¤i kald›. Eskiden su kutsald›. Orta Asya topluluklar›nda, hatta günümüzde Türkiye’deki baz› heterodoks topluluklarda suyun d›flk›yla kirletilmesinin, suya iflenmesinin cezas›n›n ölüm oldu¤u zamanlar da olmufl. Eskiden su da, a¤aç da, toprak da kutsald›. De¤erliydi. Bektafli bofluna anam toprak, babam gök dememifl. Do¤urganl›¤› simgeler çünkü toprak. Ya flimdi? Ne suyun ne topra¤›n de¤eri kald›. Peki, ne oldu da insanlar bu kadar k›sa sürede de¤ifltiler? Bence temel neden kan›m›za giren tüketim zehiri. Ba¤›ml›l›k yapan, lanet bir fley o. Her gün TV’lerde, ilanlarda, gazetelerde veriliyor bize. Suyun kutsall›¤›n› kim takar bu keflmekefl içinde? Y›llard›r çeflitli araflt›rma gruplar› su savafllar›n›n ç›kaca¤›n› söylüyor, ama henüz bir su savafl›na tan›k olmufl de¤iliz. Sizce su savafllar› ne kadar yak›n? 1993’ten beri su üzerine çal›fl›r›m ve bildim bileli su savafllar› hakk›nda senaryolar okurum. Hâlâ bekliyoruz ama su savafl› ç›kmad›! Ç›kabilir mi? Suyun ç›kt›¤› yerle döküldü¤ü yerin ekonomik durumu farkl›d›r. Suyun do¤du¤u yer,
ERTU⁄RUL KÜRKÇÜ’YLE 22 TEMMUZ SEÇ‹MLER‹ ÜZER‹NE
Tafllar› yeniden dizmek lâz›m Meclisin seçim karar› almas›n›n hemen ertesinde Ertu¤rul Kürkçü’yle yapt›¤›m›z söylefli, “Üçüncü Cephe” bafll›¤›yla may›s say›m›z›n kapak konusuydu. Fikri takip yapmak üzere kap›s›n› çald›k, 22 Temmuz sonuçlar›n› ve sosyalist solun durumunu konufltuk... 22 Temmuz’da ortaya ç›kan tabloyu ve seçim sonras›nda yap›lan yorumlar› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ertu¤rul Kürkçü: “Yeni bir demokrasi 盤›r› aç›ld›” demek hakikatle örtüflmeyen bir yorum. Herhangi bir gerçek kuvvet taraf›ndan dengelenmeyen AKP iktidar›n›n niye demokrasi verece¤ini hiç anlam›yorum. Demokrasi vermiyor, tek parti hakimiyeti veriyor. Üstelik flimdi, geçmiflte Sezer’in k›smen takoz koydu¤u neoliberal dönüflüm projelerinin önünde hiçbir engel kalmad›. Asker hakimiyetinin s›n›rlanm›fl olaca¤›n› iddia etmek ise cehalet eseri. Dolmabahçe’de Büyükan›t’la Erdo¤an bir mutabakata vard›lar, bu apaç›k. Tanr›n›n hakk› tanr›ya, ordunun hakk› orduya, Tayyip’in hakk› Tayyip’e. Bu mutabakat›n sonuçlar›n› görece¤iz. Militarizm bir yere geriletilmifl de¤il. Ayr›ca, kapitalizmin kitlesel onayla kendini yeniden üretir hale gelmesinden ne gibi bir ferahlama duyulabilir ki? CHP’nin a¤›r bir yenilgiye u¤rad›¤› yayg›n kanaat, ama oylar›n› birkaç puan›n ötesinde artt›ramayacaklar› aflikâr de¤il miydi? CHP’nin izafî bir yenilgisinden söz etmek mümkün. Evet, rasyonel düflünen herkes CHP’nin daha fazla oy alamayaca¤›n› görürdü, gösterirdi, fakat CHP’liler ve “cumhuriyetçiler” sadece kendilerinin inand›klar› seçim tahminlerini ortaya yayd›lar. Kemalist haberleflme sitelerinde dolaflan bir tak›m araflt›rmalara göre, CHP yüzde 28, AKP yüzde 25 oy al›yordu. Bu, Amerikal›lar›n “wishful thinking” dedikleri fleydi: Olmas›n› diledikleri sonucu bir öngörüymüflcesine yayd›lar. Do¤an medyas›nda da seçim bölgelerine giderek halk›n nabz›n› tuttu¤unu söyleyenler, hemen her yerde AKP’nin büyük oy kay›plar›na u¤rad›¤›n›, boflalan yeri CHP ve MHP’nin doldurdu¤unu yazd›lar. As›l manipülasyon, Tarhan Erdem’in araflt›rmalar› de¤il, bu izlenim yaz›lar›yd›. “CHP geliyor” havas› büyük ölçüde böyle kuruldu. Elde edilen netice 2002’ye göre bir-iki puan ileride olsa da yenilgi addediliyor olmas› bundan. 2002’deki DSP ve YTP oylar›yla birlikte düflünürsek, o bir-iki puan bile yok. Bizim bakt›¤›m›z yerden bakanlar, tabanda bir “fleriatç›-laik” gerilimi olmad›¤›n›, hayat›n böyle yaflanmad›¤›n›, dolay›s›yla hiçbir fleyin buna göre belirlenmeyece¤ini görüyordu. Bu tabii CHP’yi AKP neoliberalizminden kurtulufl imkân› sayanlar›n gözünde bir yenilgi, hayal k›r›kl›¤›, moral bozuklu¤u kayna¤› oldu. Baykal’›n s›k› durufluna bakarak –s›k› duruyor hakikaten– flöyle düflündü¤ünü söyleyebiliriz:“Ben zaten bu ifllerin seçimle olaca¤›n› düflünmüyordum ki, inflallah ordumuz bir fleyler yapacak, biz de onun deste¤i olaca¤›z.” O çerçevede kendisini baflar›s›z saym›yor. “Bir psikolojik operasyonda yer ald›k, sonuçta vazifemizi yapt›k.” Devam› da, “halk fos ç›kt›” diye geliyor. (gülüyor). Sonuçlar, 22 Temmuz’un ola¤anüstü bir seçim olmad›¤› yolundaki yarg›y› da do¤rulad›. Çünkü, AKP
Ertu¤rul Kürkçü
Bir ortak aday platformundan, ortak iradeden ç›kmad› ba¤›ms›z adayl›klar. Her bir unsurun DTP’yle yapt›¤› ayr› görüflmeler sonucunda ç›kt›. En önemli mesele bu. Bask›n Oran noktas› ise skandal.
2004 yerel seçiminde, flimdiki oy oran›n›n befl-alt› puan alt›na ulaflm›flt›. Eylül 2006’da güvenilir araflt›rmalar AKP’yi yüzde 43 gösteriyordu. ‹flini do¤ru yapmak için “gerçek asl›nda nedir” diye bakanlar›n gördü¤ü fleydi bu. Kendi pay›ma –flimdi biraz da k›z›yorum kendime– daha iyi görebilirdim, fakat ötekilerin de herhalde bir bildi¤i var diyerek öngörülerimi biraz k›rpt›m. 2002’den bir-iki puan fazla oy alacaklar›na karar k›ld›m. Zaten mant›kl›ca düflününce, Silahl› Kuvvetler, onlar›n psikolojik harekât örgütleri, böyle bir yükselifl olmasa niye harekete geçsinler ki? Belli ki kopan k›yamet, o kâbus senaryolar›, bu yükselen grafik bilgisiyle ilgiliydi. Bu safsatay› bir kenara b›rak›rsak, as›l çözümlememiz gereken flu soru: Bütün bu neoliberal kapitalist ekonomi politikas›na ve kimseyi mutlu etmeyen kültürel ve politik yaflant›ya ra¤men, niçin AKP yükselen bir trendde? Ordunun bask›s›na direnmenin birkaç puan fark ettirdi¤ini, ama belirleyici düzeyin asker-sivil gerilimi olmad›¤›n› söyleyebiliriz. Ancak, bu oylar 27 Nisan muht›ras›n›n bir flekilde veto edilmesi anlam›na gelmiyor da denemez. Seçim öncesi TV söyleflilerinde Erzurum’da orta yafll›, dinamik, düzgün konuflan bir adam, “ne iflimiz olabilir ki bizim AKP’yle, niye ona oy verelim, onlar bizden de¤il, biz onlardan de¤iliz, ama bu yap›lan var ya, bu olmaz” diyordu, “oyunun kural›n› iflin ortas›nda de¤ifltirdiler, bu haks›zl›k, bu haks›zl›¤›n giderilmesi için onlara oy verece¤iz.” Bu adam›n bir kifli oldu¤unu düflünmemek laz›m. Büyük kentlerin liberalleri de AKP‘ye oy verdi. Çünkü AKP iktidar›nda onlar›n gündelik yaflam› pek de¤iflmedi. Dolay›s›yla, “bir tantana ç›kmas›n,
adamlar devam etsin” düflüncesiyle AKP’ye oy verenler oldu. Ordunun siyasete her müdahalesinin bir rezaletle sonuçland›¤›n› düflünenler aras›nda da dinci ya da sa¤c› olmamakla birlikte AKP’ye oy verenler oldu. Üskül’ü, Günay’› AKP’ye götüren nedenler seçmen düzeyinde de iflledi. Pek çok nedenle AKP oylar›n› ço¤altt›. Ama ordu müdahalesini biricik etken olarak görmek, buna tepkinin de böyle bir yekûn oluflturdu¤unu söylemek, seçmenin büyük kitlesinin antimilitarist oldu¤u tespitine ulaflmam›za yol açar. (gülüyor). Böyle olmad›¤›n› biliyoruz, hakikat bu de¤il. Zaten hesap ortada. DYP, ANAP ve GP’nin oy toplam› 2002’de yüzde 22.5’ti. Bunun yüzde 6’s› MHP’ye döndü, yüzde 5.5’i de DP’de kald›. Geriye kalan yüzde 11’in AKP’ye gitti¤i ortada. Bu kitle için “demokrasiyi seçti” denemez herhalde. CHP’ye gidebilecek oylar›n bir k›sm›n›n MHP’ye akt›¤›n› da düflünüyorum. Baykal’›n kurdu¤u retorik öyleydi ki, o vaaza hak verdikten sonra CHP’ye oy vermezsin art›k. “Özde” milliyetçi, ›rkç› bir partiye vermen laz›m. MHP’nin geleneksel taban›ndaysa oy eksildi¤ini, AKP’ye gitti¤ini, MHP’nin büyük flehirlerden oy ald›¤›n› görüyoruz. Bu da ilginç bir tablo. MHP genel olarak CHP’nin hakimiyet alan›na tecavüz etmifl oldu. Ya da oradaki DYP, ANAP oylar›n› MHP sildi süpürdü. As›l ma¤lup MHP galiba. 1999’da yüzde 18’lere ç›kan oylar›, 2002’de 8.5’e inmiflti, flimdi ancak 14.5’e ç›kt›, 1999’daki oyunun gerisinde kald›. Do¤ru. Çok büyük hayal k›r›kl›¤› vard› MHP’de seçim akflam›nda. Çünkü MHP için parlamentoya girmek mesele de¤ildi, daha büyük bir baflar› bekliyordu. AKP’yle yapt›klar› çekiflmeyi k›rda, taflrada kaybettiler. Ötekilerden daha liberal tondaki söylemine ra¤men, A¤ar’›n projesinin çuvallamas›na memnun oldum. Biraz zorlayarak flöyle diyebilir miyiz: Susurluk’a onay vermedi insanlar. Bu sonucun seçmenin onda seçecek bir fley görmemifl olmas›yla da iliflkisi var. Uzan’da da görmediler. Ne o, “ben Amerika’y› da kaz›klad›m” diye, ne de A¤ar “ben bin operasyon yapt›m” diye dolaflabiliyor ortal›kta. Bunlar hay›rl› sonuçlar› seçimin. Bu seçimin bir iyi taraf› da, gerçek say›lar›n görülmüfl olmas›. Cumhuriyet mitinglerine dair palavralar› alt alta koyal›m, CHP’ye oy verenlerden daha fazla insan sayd› medya. Palavra flimdi gerçek zeminine çekildi. Fakat bu gerçek zemin hâlâ problemli. Çünkü AKP bunlarla rekabet edebilmek için milliyetçi tonunu kuvvetlendirdi, CHP o trafla devam ediyor. MHP malûm. Meclisin ço¤unlu¤u herhangi bir milliyetçi-militarist gaz karfl›s›nda derhal kanl› bir edebiyata kap›l›p gidecek durumda. Ama flimdi DTP var mecliste. Bence seçimin en önemli sonucu DTP’nin meclise girmesi. MHP’yle çektirilen resim insan›n içini biraz burksa da, en az›ndan “bir çözüm için her fleye var›m” cesaretini ortaya koyuyor diye de düflünmeye olanak verebilir. Ama her fley DTP’nin elinde de¤il. Zaman›nda Britanya’da Sinn Fein’in elinde olmad›¤› gibi. Buradaki IRA ne yapacak, o çok önemli. Gündem gazetesinde yaz›lanlara bakt›¤›m›zda –ki onlar çok büyük ölçüde DTP olmayan Kürt hareketinin tezlerini yans›t›yor– DTP’yi PKK’nin meflrulaflt›r›lmas› yönünde çaba gösterme bask›s› alt›nda tuttuklar›n› görüyoruz. Bu iyi bir fley de¤il. ‹rlanda’da çözümün IRA’n›n meflrulaflt›r›larak sa¤land›¤›n› sanmak gibi. Oysa çözüm nereden geçti, bi-
15
liyoruz. Silahlar gömülünce çözüm ç›kt›. Seçim karar›n›n al›nmas›n›n ertesinde yapt›¤›m›z söyleflide “solda ortak ba¤›ms›z aday” girifliminin, “üçüncü cephe”nin kurulabilmesi yolunda önemli bir imkân oldu¤unu söylemifltiniz. Daha sonra da üç sosyalist partinin (ÖDP, EMEP, SDP) baflkanlar›n›n aday gösterilmesini pratik bir çözüm olarak önerdiniz. 22 Temmuz sürecinde “ortak aday” belirleme yordam›n› ve seçim sonuçlar›n› “üçüncü cephe” aç›s›ndan nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Seçim sonuçlar› bizim için bir dizi imkâna iflaret ediyor, ama geride bir sürü sorun da kald›. Onlar›n temizlenmesi flart. Birincisi, bu imkân›n özellikle parti olarak örgütlenmifl sol hareketler taraf›ndan yeterince de¤erlendirilemedi¤ini düflünüyorum. Benim dedi¤im k›smen oldu, Ufuk Uras ve Levent Tüzel aday oldu, SDP de baflkanlar› Filiz Koçali’yi de¤il ama, onursal baflkanlar› Ak›n Birdal’› verdi. Fakat, bu süreç birbirinden kopuk, tamamen temass›z bir biçimde yürüdü. Bask›n Oran’›n adayl›¤›n› da buna eklememiz laz›m. Her fleyden önce, bir ortak aday platformundan, ortak iradeden ç›kmad› ba¤›ms›z adayl›klar. Her bir unsurun DTP’yle yapt›¤› ayr› görüflmeler sonucunda ç›kt›. En önemli mesele bu. ÖDP’nin Ufuk Uras’›n seçimlere aday olarak girmesini benimseyen kanad› DTP’yle ayr› müzakere yürüttü. Ak›n Birdal’›n adayl›¤› hiçbir dolay›mdan geçmedi. Levent Tüzel’in adayl›¤› da do¤rudan do¤ruya DTP’yle yürütülen bir müzakereyle oldu. ÖDP’de merkezin büyük çapl› itirazlar›na ra¤men, Ufuk Uras’›n aday olmas› ve seçimleri kazanmas›ysa, ÖDP’nin çok daha ötesindeki bir güç ve birikimin harekete geçmesiyle gerçekleflti. Fakat ‹zmir’de, Levent Tüzel’in adayl›¤› etraf›nda böyle bir momentum sa¤lanamad›. Ak›n Birdal’›n Diyarbak›r’da seçime girmesi ve Diyarbak›r’da Türkiye solunun hemen hiçbir etkisinin olmamas›na bakacak olursak, burada da bizim arad›¤›m›z türden bir deneyim ortaya konulamad›. Tabii, ‹stanbul 3. bölgede Sebahat Tuncel’in kampanyas›na sosyalist soldan hemen hemen hiçbir etki ve katk› olmam›fl olmas›, çok ac›nas› bir durum. Bask›n Oran noktas› ise skandal. Heba olmufl, edilmifl bir potansiyel söz konusu. Dolay›s›yla, bir üçüncü blok, bir üçüncü cephe siyasetini iradî olarak, ya da bunu hesaba katarak, ya da bu opsiyonu aç›k tutarak yürütmemifl, fakat k›smen baflar›ya ulaflm›fl bir seçim süreci var. Bu süreç, Ufuk Uras’› meclise göndermifl olmakla övünebilirse de, olas› kapsam› içinden bak›ld›¤›nda, bunun çok k›smî bir sonuç oldu¤unu ve stratejik bir at›l›mla birleflmedi¤ini söyleyebilirim. Böyle oldu¤u için de, bu problemlerin giderilmesi gerekiyor. ‹kinci nokta flu: Uras’› meclise tafl›yan kuvvetin içinde çok büyük ölçüde ortak aday kampanyas›na kat›lan, onlar›n seferber etti¤i insan topluluklar› var ama, Uras’›n adayl›¤› bile bu kampanyadan üremedi. ÖDP bu görüflmeleri DTP’yle yapt›. fiimdi geri dönüp bu zemine ne tafl›yacak Ufuk Uras? Bu sorunun yan›t› çok önemli, bu zemin, tutunacak bir mevzi haline getirilebilirse, buradan ileriye do¤ru ad›m atma imkân› var. EMEP dinami¤inden ise yeni bir girdi sa¤land›¤›n› söylemek zor. Bask›n Oran’›n adayl›¤›n›n harekete geçirdi¤i dinamik ise Ahmet ‹nsel’in yazd›klar›na bakarsak, burayla bak›flmamak istiyor. Bütün bunlar benim söyledi¤im, bakt›¤›m gelecek aç›s›ndan pek çok sorun oldu-
16
¤unu gösteriyor. Fakat bir iyimserlik duygusu da var, çünkü baflar›lm›fl bir fley var. ÖDP’nin k›smen desteklememesi, k›smen engellemesine ra¤men, Uras’› meclise yollayan ittifaka bakt›¤›m›zda, Kürt dinami¤inin de, sosyalist dinami¤inin de, partisiz sol ya da genel seçmen kat›l›m›n›n da umulandan daha iyi sonuç verdi¤ini görüyoruz. fiimdi bunu analiz etmek laz›m. fiöyle düflünüyorum: Gereksindi¤imiz baz› kald›raçlar Uras’›n yürüttü¤ü kampanyan›n özgüllükleri içinden ç›kabilir. E¤er Uras, kendisini destekleyen kampanyan›n kazan›mlar›n› ÖDP’ye tafl›yabilirse bu, ÖDP’nin bu yeni oluflan dinami¤e kendisini feda etmesi ve kendisini yeniden ve baflka flekilde kurmas› demektir. Bu da, sosyalist solda bütün tafllar›n yeniden dizilmesi anlam›na gelecek. O zaman bu süreç kendisine ileriye at›lmak için bir dayanak noktas› bulabilir. Tabii bu birçok fleyin rast gitmesine ba¤l›. Birincisi, Uras’›n ufkunu kaybetmeden ve kendisine verilen deste¤in anlam›n› çözümleyerek yürüyebilmesi. ‹kincisi, bu süreci kendi partisine tafl›yabilmesi ve flunu diyebilmesi: “Benim arkamdaki kuvvet bileflimi ÖDP’nin temsil etti¤i alandan çok daha genifl, ÖDP bunu hak edecek yeni bir konuma geçmeli ve kendisini dönüfltürmelidir.” Üçüncüsü, bu, ÖDP’nin tasvibini kazanabilmeli, sonra da yeni bir süreci örmenin imkanlar›n› bulabilmeli. Bu noktada çok iyimser olmak zor. Zira, Ufuk Uras’›n ÖDP genel baflkanl›¤›na gelifli de, t›pk› milletvekili adayl›¤› gibi, emrivakiyle oldu. Uras’›n bu tavr› partide ciddi huzursuzluklar yaratt›. May›s say›m›z›n “üçüncü cephe” kapa¤›n› ÖDP’li arkadafllar sitemle karfl›lay›p bizi örgütlü yap›lar yerine bireysel giriflimleri desteklemekle elefltirmifllerdi. Çünkü kendileri seçime parti olarak girme karar› alm›fllard›. Üç gün sonra, Ufuk Uras ba¤›ms›z aday oldu¤unu aç›klad›. Bu karar›n parti meclisinde sert tepkilere yol açt›¤› hepimizin malûmu. Haziran say›m›zda Uras’la yapt›¤›m›z söyleflide, adayl›k sürecini sordu¤umuzda, karar›n “oy birli¤i” ile al›nd›¤›n› söyledi. Gerçe¤in öyle olmad›¤›n› biliyorduk, ama “do¤ru söylemiyorsunuz” demeye de utand›k aç›kças›. Asl›nda, “oybirli¤i” hem do¤ru, hem yanl›fl. Do¤ru, çünkü parti meclisi Uras’›n dedi¤ini yapmak zorunda kal›nca, oybirli¤i oldu. Fakat bu formel bir oy birli¤i, esas›nda flöyle oldu: Parti meclisinde oylama tam ortada kald›. Bunun üzerine, MYK halletsin dediler. Ufuk Uras, MYK’den ço¤unlukla ç›kard› kara-
Bask›n Oran sürecindeki sorun sadece Do¤an Erbafl’›n DTP’nin sözünü çizerek aday olmas› de¤ildi. Oran’›n adayl›¤› hiçbir ortak dolay›mdan geçirilmeksizin bir emrivakiyle ve DTP’lilerle ayr› bir görüflmeyle flekillendi. Ama co¤rafya belli de¤ildi. Oran kampanyas› ‹stanbul 2. bölgeyi kendili¤inden ilan ve tayin etti. Bu tabii sorunlar›n tetiklenmesine yol açt›.
r›. Bu karar› benimsemeyen kesim meselenin yeniden parti meclisinde görüflülmesini istedi. Tart›flma t›kan›nca, Uras “ben gidiyorum” dedi. Bunun üzerine ötekiler “lanet olsun, peki” dedi. Orada bulunanlar›n oy birli¤iyle Uras aday oldu. Ama bu, partinin oydaflmaya vard›¤› anlam›na gelmiyor. Bu apaç›k. Genel baflkan “ortak aday” olunca, ÖDP’nin de di¤er ortak adaylar› desteklemesi gerekmiyor muydu? Oysa ÖDP birçok yerde di¤er ortak adaylar› köstekledi. Bu kahredici bir ay›p de¤il mi? Bu sorun var. Çok fazla sorun var, bunlar›n birer birer ay›klanmas› lâz›m. Uras’›n adayl›k sürecinin çözümlenmesi ve aç›klanmas› gerekiyor. Bask›n Oran sürecinde karfl› karfl›ya kal›nan bütün meselelerin konuflulmas› gerekiyor. Çünkü sorun sadece Do¤an Erbafl’›n DTP’nin sözünü çizerek aday olmas› ve bunu partiye kabul ettirmesi, partinin birbirini çelen iki karar vermesi de¤ildi. Bask›n Oran’›n adayl›¤› da hiçbir ortak dolay›mdan geçirilmeksizin bir emrivakiyle ve DTP’lilerle ayr› bir görüflmeyle flekillendi. Ama co¤rafya belli de¤ildi. Bask›n Oran kampanyas› ‹stanbul 2. bölgeyi kendili¤inden ilan ve tayin etti. Bu tabii sorunlar›n tetiklenmesine yol açt›. Bundan Bask›n Oran’› sorumlu tutmak haks›zl›k olur. Ona kalsa Ankara’dan aday olmay› tercih ederdi herhalde. Do¤ru. Herkes, DTP’liler de dahil olmak üzere, Bask›n Oran’›n Ankara’dan aday olaca¤›n› tahmin ediyordu. Ans›z›n ifl bu hale dönüfltü. Bask›n Oran’›n sorumlulu¤u hem yok, hem var. Bir yandan, “ben bir bireyim, hiçbir örgütle çal›flmam, çal›flmad›m, dedi¤imi yapar›m, yapt›¤›m› konuflurum” diyor, di¤er yandan nereden aday olaca¤› meselesini örgütlü bir grubun kendi d›fl›nda alm›fl oldu¤u bir karara terkediyor. Sezar’›n hakk› Sezar’a, Bask›n’›n hakk› Bask›n’a. Fakat tabii Bask›n’›n bütün bunlar› öngörebilmifl olmas› ihtimali düflüktü. Daha tecrübeli olanlar›n bu emrivakiye yol açmamalar›, açt›ktan ve bunun sonuçlar› herkesi zora soktuktan sonra da sa¤a sola, “sizin ifliniz bitti, art›k s›ra bizde” dememeleri laz›m gelir. Bu kadar vahim ve gözle görülür bir hatay› iflleyenlerin o kadar yüksek sesle konuflmalar› gerekmiyor. fiimdi DTP’nin tavr›n›n, özelefltiri beyan›n›n örnek al›nmas› gerekmez mi? Çok iyi, çok örnek bir tav›r DTP’ninki. Sahay› temizlediler. Herkesin gördü¤ü fleyi söylediler ve üstüne de flunu eklediler: “Bunu yapmayacakt›k. Ay›p ettik.” Çok güzel. ‹nsan› çok iyi hissettiren bir fley bu. Ayn› fleyi ÖDP’den ve Bask›n Oran kampanyas›n› yürütenlerden beklemek de hakk›m›z de¤il mi? Tamamen kat›l›yorum. Bu süreçte yeni bir gerilim oda¤› da do¤du. Baflar›s›zl›klar, hesaps›zl›klar, iç gerilimler, söz verip sözünde durmamalar›n yan› s›ra baflka bir fley oldu. Konufluldu¤u gibi, ÖDP bir yandan genel baflkan›n› seçimlere ba¤›ms›z aday olarak soktu ve nesnel bir ittifak›n içine girdi ister istemez. Öte yandan, Uras’›n adayl›¤›na karfl› oldu¤unu bildi¤imiz kiflilerden O¤uzhan Müftüo¤lu, Birgün’deki yaz›s›nda “ben, ba¤›ms›z bir Kürt aday›n oldu¤u her yerde oyumu ona veririm” dedi. Oysa, yerel teflkilatlar ba¤›ms›z Kürt aday›n›n oldu¤u yerlerde, Mersin’de, Antalya’da, Adana’da liste ç›kard›lar. Hakikaten seçilebilirlik limitinde oylar› Kürt adaylara vermeyerek kaybetmelerine yol açm›fl oldular. Fakat bu, flunu görmemizi de önlememeli: Büyük olas›l›kla “nas›l olsa seçi-
lecekler” diye düflündüler. Bu durumda, her flehirde DTP’nin kaybetti¤i onbinlerce oyun nereye gitti¤ini de sormak gerekiyor. Mersin’de Orhan Miro¤lu’nun seçilmesi ÖDP’nin oyuna kalmamal›yd›. Çünkü DTP’nin kuvvetli bir taban› vard›. O taban›n eridi¤ini görüyoruz. Bunu öngörebilmek, deste¤e ihtiyaçlar› oldu¤una ÖDP’yi ikna etmek DTP’nin görevi olmal›yd›. Oy meselesi bir tarafa, yan yana durmak çok önemliydi. DTP adaylar›yla Türkiye solunun birlikte çal›flmas› gelece¤e dair bir aç›l›m olmaz m›yd›? ÖDP politikas›n› böyle kurmad›. Üç baflkan› önerdi¤im yaz›da yazm›flt›m, bunun baflar›ya ulaflabilmesinin temel flartlar›ndan biri Kürtlerle ayn› foto¤rafta görülmeyi kabul etmekti. Ama ÖDP Kürtlerle ayn› foto¤rafta görülmeyi istemedi¤i, politikas›n› böyle kurmad›¤› için Uras’›n adayl›¤›yla yereldeki davran›fllar birbirleriyle ters düfltü. Tabii bu sonuç kötü, çünkü Kürtlerle bir karfl›tlaflma, bir gerilim do¤du. Fakat DTP’nin olgun davran›fllar›yla bunun afl›labilece¤ini düflünüyorum. Tabii bir yürek so¤umas›na, sempati körleflmesine ve Türkiye soluna güvenilmeyece¤i duygusuyla yaflanmaya devam edilmesine yol açt› ve ve tabii ki Kürt hareketindeki milliyetçi unsurlar›n eline koz verdi Bu da seçimdeki kay›plar aras›nda. Erbafl’›n adayl›¤› da Türkiye solunda “Kürtlere güvenilmez” hissiyat› yaratt›. Maalesef öyle oldu. Bask›n Oran’›n 2. bölgeden aday gösterilmesi bir emrivaki fleklinde olmufl olsa da, bir kere buna onay verdikten sonra Erbafl’›n Oran’›n karfl›s›na aday gösterilmesi hiçbir politik ak›lla aç›klanabilecek bir fley de¤ildi. ‹kisine yetecek oyun olmad›¤› o kadar aç›kt› ki, bunu “Bana yar olmayan baflkas›na da yar olmas›n”dan baflka bir fleyle aç›klamak mümkün de¤il. Politikayla ilgisi yok. Ahlakla, kültürle de aç›klanm›yor. Saçma sapan bir öfke hareketi. Bask›n Oran kampanyas›na kat›lm›fl insanlar›n bir bölümüyle, hem de baya¤› akl› bafl›nda olaca¤›n› varsayd›¤›m bölümüyle seçim akflam› karfl›laflt›m. Ve çok hayretler içinde kald›m. Bu saçmal›¤›n nelere yol açt›¤›na bir örnek olsun diye anlat›yorum. “Biz o Kürtlere zaman›nda o kadar destek vermifltik, flimdi onlar›n bize destek zaman›yd›, bize bunu yapt›lar, bir daha onlara nah destek” filan. Kocaman kocaman insanlar böyle konufluyor. Bu basitlik düzeyine gerilemifl olabilirler, bu onlar aç›s›ndan kötü olabilir ama, zaten bu basitlik düzeyinden bakan ortalama bir Türk solcusu
Gereksindi¤imiz baz› kald›raçlar Uras’›n yürüttü¤ü kampanyan›n özgüllükleri içinden ç›kabilir. E¤er Uras, kendisini destekleyen kampanyan›n kazan›mlar›n› ÖDP’ye tafl›yabilirse, bu, ÖDP’nin bu yeni oluflan dinami¤e kendisini feda etmesi ve kendisini yeniden ve baflka flekilde kurmas› demektir. Bu da, sosyalist solda bütün tafllar›n yeniden dizilmesi anlam›na gelecek.
var ve onun gözünde ne duruma düflüldü¤ünü gösteren bir gösterge bu. Bahsetti¤im insanlar› k›namak için söylemiyorum bunu, iki gün sonra ak›llar› bafllar›na gelmifltir zaten. Ama gerideki büyük kitle aç›s›ndan bu hiç iyi olmad›, Kürt karfl›tl›¤›n› kafl›m›fl oldu. DTP’nin özelefltirisi bunu düzeltmeye imkân veriyor. “Özelefltiri ne ifle yarar” sorusuna çok aç›k bir cevap. Ama iflte, fukara efle¤ini kaybetti, yeniden buldu. (gülüyor). Bafllad›¤›m›z yere geri döndük. Bunlar afl›lm›fl olmal›yd›. Bu basireti göstermeyi neyin engelledi¤ini çözersek birçok fleyi de çözeriz. Nedeni hâlâ bilmiyorum. Çok alelâde fleyler geliyor dilimin ucuna: K›skançl›k, kendini be¤enmifllik, hoyratl›k… Bunlar etkileyebiliyorsa, bizim sürecimiz hâlâ epey zay›f demek ki. D‹SK’in CHP’yi desteklemesine ne diyorsunuz? Ne diyeyim, utanç verici. Sonuçta bu ça¤r›n›n s›n›f aç›s›ndan hiçbir anlam› yok, iflçiler D‹SK’in ne dedi¤ine bakarak oy vermiyor. Bu seçimler asl›nda Lenin’in iktisadi bilinç-politik bilinç gerilimine iliflkin görüflünü bir kere daha do¤rulad› diye düflünüyorum. Onur Öymen diyor ya, “inanam›yorum, bu kadar eziliyor halk neoliberal politikalar alt›nda, özellefltirme alt›nda, f›nd›k fiyatlar› alt›nda, hâlâ kalk›yor AKP’ye oy veriyor.” Lenin de bunu demiyor muydu: ‹ktisadî bilinç, otomatik olarak siyasî bilince dönüflmez. F›nd›k üreticileri, çok k›z›yorlar Erdo¤an’a iktisadî politikalar› yüzünden. Ama bir partiye oy verecekleri zaman politik düzleme, bütün yurttafllar›n birbirleriyle iliflkiye girdikleri düzleme geçiyorlar, orada makine baflka çal›fl›yor. D‹SK’in, Süleyman Çelebiler’in iktisadî bilinç düzeyinde iflçilerle kurduklar› ba¤ otomatik olarak politik bilinç do¤urmuyormufl demek ki, Çelebi ya da bir baflkas› ba¤›ms›z aday sürecine dahil olsalar fena m› olurdu? Pekala bunun için uygun yerler bulunabilirdi. fiimdi s›radan bir seçmen durumuna düfltüler ve üstelik yanl›fl partiye oy vermifl oldular. Bir de AKP’ye oy veren solcular var. Bask›n Oran’›n, o aday olmasayd› AKP’ye verebilecek insanlar›n oylar›n› alm›fl oldu¤unu düflünüyorum. Bask›n Oran da, daha aday olmadan mutlaka CHP ile AKP aras›nda seçim yapmak durumunda olsa AKP’yi seçece¤ini varsay›msal olarak söylüyordu. Bu asl›nda CHP’ye oy veren ak›lla ayn› biçimde çal›fl›yor. CHP’ye oy veren solcular flöyle diyor: “Bafl tehlike neoliberalizm ve siyasî ‹slam, dolay›s›yla bunun karfl›s›ndaki en büyük kuvvete oy vermek laz›m, onun için oylar›m›z CHP’ye.” Ayn› paran›n iki yüzü gibi, AKP’ye oy veren solcular da flöyle bak›yor: “Büyük tehlike Amerikanc›l›k, militarizm ve otarfli –kendi içine kapanmak. Bask›n Oran, Ufuk Uras ve di¤er sol adaylar fantezidir, DTP bu denklemin bir parças› de¤ildir, o yüzden çok rasyonelim, ileriyi gören bir hesapla AKP’ye oy veriyorum. Böylece militarizm ve milliyetçili¤in yay›lmas›n› önlüyorum.” Amerikanc›l›¤› ne yapaca¤›z peki? Ama bu, gerçek analizler üzerinden gitmiyor zaten. Çok cebirsel bir hesap gibi görünse de gündelik dille düflünmenin sonucu asl›nda. Gündelik dille düflündü¤ün zaman, günefl dünyan›n etraf›nda dönüyor, do¤uyor, bat›yor. Ama astronomik hesap “dünya güneflin çevresinde dönüyor”a göre yap›l›yor. AKP’ye oy veren solcu, astronomik hesap yapt›¤›n› san›yor, ama bu sonuca gündelik dil içinden geçerek var›yor. Tabii bu da uzun zamand›r politik e¤itim süreçlerinin d›fl›nda kalm›fl ol-
man›n sonucu. (gülüyor). Bask›n Oran’›n “ezber bozma” laf› çok tuttu, çok kullan›ld›. Fakat baz› ezberleri de unutmamak gerekiyor, aksi takdirde yönümüzü, yolumuzu flafl›r›yoruz. 22 Temmuz sürecinde, örne¤in sömürüden söz edildi¤ini pek duymad›k. Evet, pek duymad›k. Bask›n Oran, kampanya s›ras›nda birkaç kez flöyle dedi: “1960’larda marksizm bize iflçilerin sömürüldü¤ünü ö¤retti. Sonra Kürtlerin ezildi¤ini gördük. 1980’den sonra, yeni sosyal hareketler ortaya ç›kt›, kad›nlar›n, eflcinsellerin, etnik kimliklerin talepleri gündeme geldi.” Ve kampanya boyunca ezilen, horlanan, d›fllanan kesimlerden, kimliklerden söz edildi, ama sömürünün bahsi geçmedi. Marksizmden ö¤rendiklerimiz geçerlili¤ini kaybetti mi? Tabii ki kaybetmedi. Söz konusu analiz düzeyi, s›n›flar›n bir fley ifade etmedi¤ini, s›n›flara dayal› siyasetin bir anlam› olmad›¤›n›, ezilenler kategorileri olarak iflçi ile kad›n›n ya da eflcinsel ile yoksulun bir ve ayn› düzlemde oldu¤unu söylüyor. Birine cevap verince hepsine cevap vermifl oluyoruz. Amerikan demokratlar›n›n kampanyalar› da afla¤› yukar› böyle. Bu Avrupaî bile de¤il, çok Amerikanvarî bir hikâye. Buradan fazla uza¤a gidilemiyor. Bu tabii ki flu anlama gelmez: ‹nsan haklar› meseleleri önemsiz olabilir mi? Çok önemli. Fakat, nas›l demokrasi meselesi çok büyük bir h›zla liberal düzen içi seçenekler ad›na tüketilebiliyorsa, insan haklar› meseleleri de flimdi bu yeni anayasa tart›flmalar› s›ras›nda h›zla tüketilebilir. Ve Zafer Üskül’ün, Bask›n Oran’›n program›n› oldu¤u gibi alarak anayasaya koymas›nda flafl›lacak hiçbir fley olmaz. Bugünkü düzenle hiçbir taraf› çeliflmez onun. Ama sadece haklar düzeyinden gidecek olursak bile, ikinci, üçüncü kuflak haklar, sosyal haklar, sa¤l›kl› bir çevrede yaflama hakk›, herkesin onuruyla yaflayaca¤› bir iflinin olmas› hakk›, paras›z ve nitelikli e¤itim hakk› gibi haklar› gerçeklefltirmeye kalkt›¤›n zaman büyük k›yametler kopar. Bask›n Oran kampanyas› bundan bütünüyle uzak durdu. S›n›f bak›fl aç›s›ndan yaflam süreçlerini analiz etmedi¤in sürece, kapitalizmle nas›l karfl› karfl›ya gelip politika üreteceksin ki? Mesela Aysel Tu¤luk, bu aç›dan Bask›n Oran’dan çok daha net ve aç›k fleyler söylüyor. Bu seçim kampanyalar›n› bir de söylemsel düzeyde analiz etti¤imizde, geride ne kal›p kalmayaca¤›n› görebiliriz. ÖDP’nin kuruluflundan beri bu mesele bafl›m›za bela: Seçim kampanyalar›n› bir ürünün kampanyas› gibi tasarlayan reklamc› akl›, sosyalistlerin propaganda mekani¤ine hakim olmufl durumda. Mesela Ufuk Uras’›n kampanyas›ndan benim akl›mda kalan “Meclise Ufuk gerek”, bu kadar. Ürün kampanyas› yap›yoruz ve Ufuk diye bir ürünümüz var. Öteki de “Sesimiz Bask›n olsun.” Ak›lda kalan fley iki addan ibaret. Fakat bunlara sosyal hareket dinami¤i olabilecek, onlar›n sözü olabilecek hiçbir fley efllik etmedi. K›smen hakl› olundu¤u da söylenebilir. Çünkü ne istiyoruz? Bu insanlar›n oy almalar›n› ve meclise gitmelerini istiyoruz. O yüzden böyle yap›yoruz. Peki, ama bu kampanyadan geriye ne kalacak? Hangi fikirler, ak›llar? Kalan pek bir fley yok. S›n›f karfl›tl›klar›na dayanan dil ve analize müracaat etmeden bir seçim stratejisi kuramay›z ki! Express’e önerim, Aybar’›n seçim konuflmalar›ndan bölümler yay›nlaman›z. O
17
18
filan, bafl›m›za yeni formüller ç›karma” derdi. fiimdi galiba ÖDP bir yol ayr›m›nda. Bir tarafta Ufuk Uras “faktörü” var, di¤er tarafta partinin ana gövdesi. Önümüzdeki günler nelere gebe sizce? Ufuk Uras’› oraya tafl›yan hareket kendisini ço¤altamazsa, Uras da ço¤alan ve toplumsal olarak yükselen bir hareketin üzerinden konuflamazsa, çok k›sa süre sonra yapayaln›z kal›r, çürür. Ve “40 y›l sonra meclise sosyalizmin sözünü soktuk” laf›m›z da bize ac› bir flaka olarak döner. O yüzden, pek çok sebeple bu iki hamlenin yap›lmas› gerekiyor, yap›lmas› zor olsa bile yapmam›z gerekiyor. Yap›lmazsa nas›l bir tabloyla karfl› karfl›ya kalaca¤›m›z› gözümüzün önüne getirelim: ÖDP kaos içinde, kendisini düzenleyemiyor, Uras’›n çevresinden konsensüs çekiliyor, çünkü o durmadan yanl›fl yap›yor, ötekiler de demoralize oluyorlar ve yeni bir olanak yaratam›yorlar. Sonuçta, Uras’›n ‹stanbul’a ya da baflka yerlere gidip gelmesi için ne bir sebep, ne bir dolay›m kal›yor. Kimle ne konuflacak, nas›l konuflacak, bunun bir mekanizmas›n›n olmas› laz›m. Benim hayalim, öngörüm flu: Uras’› meclise tafl›yan zeminden daha genifl bir zemin yok ortada. Burada sa¤lam bir sosyalist dayana¤›n oluflmas› laz›m. Bir taban›n, bir kurumun, bir çerçevenin olmas› laz›m. Öncelikle bu çerçeve yeniden tanzim edilirse, baflka kesimlerle, hareketlerle politik olarak ne yap›p ne yapmayaca¤›n› konuflursun. Ne oldu¤u az çok belli olan bu giriflimleri, bunlardan tarihî olarak ayr›flm›fl baflka giriflimler bütünüyle ayn› kaba sokmaya çal›flt›¤›nda bu imkâns›z bir proje olur, daha bafltan yürümez, da¤›l›r. Bu bir seçim meselesi mi? fiöyle olabilir mi: Uras ya da baflka bir sözcü bu dinamiklerin üzerinden meclise girmifl olacak, onlar› terkedecek ve baflka dinamiklerin sözcüsü haline gelecek. Bu bir çürüme hali, Erkan Mumcu durumlar›. Uras’›n ne buna lây›k oldu¤unu, ne bunu hakedecek bir basiretsizli¤i gösterece¤ini düflünüyorum. Harbi konuflmam›z gerekirse, flöyle görüyorum: fiu an Türkiye’de insanlar sosyalist denince Uras’a bak›yorlar. O zaman Uras, do¤ru konuflmaya ve do¤ru konuflturulmaya mecbur. Kendi haline terkedilemeyecek kadar mühim bizim aç›m›zdan. O yüzden k›zsak da, küssek de, bunun gere¤ini yapaca¤›z. Onun mutlaka do¤ru konuflmas› laz›m. Az fley mi, meclisteki iflçiler özlük haklar› için Uras’a baflvuruyorlar. Bu çok önemli bir gösterge. CHP’ye gitmiyor, MHP’ye gitmiyor, “iflçilerin adam›” geldi diye Uras’a gidiyor. Bu çok mühim. O zaman onu bütün iflçilerin adam› haline getirecek olan politikalarla teçhiz etmek, hem onun ifli, hem bizim iflimiz. Bizim illa politik olarak ayn› fleyi düflünmemiz gerekmiyor, meclisteki sosyalist o flimdi. Dolay›s›yla, do¤ru cümleler kurmal›, ondan sosyalist olmayan cümleler duymamal›y›z. Sosyalist solda yeni bir oluflumun gerekti¤ini söylüyorsunuz. Belirleyici rol de ÖDP’ye düflüyor. ÖDP bu basireti gösterebilir mi? ÖDP’nin bir tarihsel olgunluk göstermesini ümit ediyorum. Bunu kolaylaflt›rmak için de ne laz›msa yapal›m. ÖDP’den 2002’de ayr›lanlar, en az›ndan Maçka ‹nisiyatifi ve SEH (Sosyalist Emek Hareketi) için bunu söyleyebilirim, bizim meselemiz ÖDP’nin politikalar›n›n do¤rulu¤u, yanl›fll›¤› de¤ildi, politik yanl›fll›klar parti içinde düzeltilebilir, düzeltilemez, buna ba¤l› ayr›l›klar olabilir, olmayabilir, ama biz buradan hareket etmedik. Bi-
fiu an insanlar sosyalist denince Uras’a bak›yorlar. O zaman Uras, do¤ru konuflmaya ve do¤ru konuflturulmaya mecbur. Kendi haline terkedilemeyecek kadar mühim bizim aç›m›zdan. O yüzden k›zsak da, küssek de, bunun gere¤ini yapaca¤›z. Meclisteki iflçiler özlük haklar› için ona baflvuruyor. CHP’ye gitmiyor, MHP’ye gitmiyor, “iflçilerin adam›” geldi diye Uras’a gidiyor. Bu çok mühim. O zaman onu bütün iflçilerin adam› haline getirecek olan politikalarla teçhiz etmek, hem onun ifli, hem bizim iflimiz. ‹lla politik olarak ayn› fleyi düflünmemiz gerekmiyor, meclisteki sosyalist o flimdi.
zim için en önemli mesele, ÖDP’nin ço¤ulculuk perspektifinin büyük bir yara alm›fl olmas›yd›. Tüzü¤ün dördüncü maddesi de¤ifltirildi, parti içinde hangi görüfllerin propagandas›n›n meflru say›labilece¤ine partinin ço¤unlu¤unun karar verebilece¤i hükmü getirildi. Bu, kurulufltaki temel tezi berhava eden, ÖDP’yi monolitik partilere döndüren bir fley. Biz temelde onun için çekildik. Öte yandan, ÖDP’yi izlemeye devam ettik. Uras’›n adayl›¤› sürecinde ÖDP’nin ta kuruluflunda üzerinde yükselmeyi kastetti¤i dinami¤in yeniden harekete geçti¤ini gördü¤ümüzü söyleyebilirim. Baflar› bu dinamikle sa¤lan›yorsa ve e¤er Uras ve etraf›ndakiler bu dinami¤in partiyi politik olarak baflar›ya götüren as›l dinamik oldu¤unu ve mevcut ÖDP’den daha büyük yeni bir projeyle partinin kendini yeniden var edebilece¤ini aktarabilirlerse, o zaman yeni bir plan yapmaya gerek yok, bunun üzerinden gidilebilir. Çünkü bu, mekanizmalar›, çerçeveleri, özneleri, düzenleyici kuvvetleri olan bir sürece dönüflebilir. Bu olmazsa, o zaman flu anlama geliyor. Uras’›n baflar›s› –baflar› seçimi kazanmak kadar, bunu böyle bir bileflimle kazanmak ise– pek çok yeni ayr›m noktas› yaratt›. Benzer nedenlerle SDP’de derin bir tart›flma oldu¤unu biliyoruz. EMEP tart›fl›yor, DTP tart›fl›yor, ÖDP’de tart›flma devam ediyor. Eminim ki, ‹flçi Kardeflli¤i Partisi’nde de, ESP’de de tart›flma olacak. Bunlara bakt›¤›m›zda, solun tamam›n› kuflatan bir yeni tart›flma düzlemine geçiyoruz. Bu tart›flma düzlemi tanzim edilemezse, buradaki biririne bakacak unsurlar, birbirleriyle sinerji yaratabilecek bir ortama, iklime kavuflamazlarsa, kompartmanlarda yap›lan tart›flmalardan yeni bir imkân ç›kmayacak. Dolay›s›yla, yeni bir ayg›ta ihtiyaç var. Bizim teklif edebilece¤imiz, bir zamand›r çal›flmas›n› düflük bir profilde tutmaya u¤raflt›¤›m›z sosyalist forum giriflimini bu amaçla dönüfltürmek. Forum, fluna imkân veriyor. Bir kere s›n›r› çiziyor sosyalist diyerek. Yani, sosyaldemokratlar yok burada. Dolay›s›yla, Uras’›n söyledi¤i “gökkufla¤›” hikâyesini konuflmayaca¤›z demektir. Herkesin onu önermeye hakk› var elbette, ama burada de¤il. ‹kincisi, bu bir forum, formel bir yap› de¤il, insanlar›n pekala örgütlerinden farkl› düflündükleri fleyleri de konuflabilecekleri, bireysel olarak kat›labilecekleri bir tart›flma zemini. Bu tart›flma zemininden yeni iradelerin ne olabilece¤ine dair baz› ipuçlar› ç›kabilir, bunu harekete geçirmek istiyoruz. Bütün bunlar mümkün mü, kolay m›? Ben mümkün oldu¤unu düflünüyorum, ama kolay olmad›¤›n› biliyorum. Çünkü flu olmad›: Çok fazla yeni girdi yok süreçte. Afla¤› yukar› birbirini bilen insanlar tart›flacaklar. Fakat çok say›da etki var. Gerek Bask›n Oran, gerekse Ufuk Uras kampanyas›nda solun konvansiyonel profilinin ötesinde bir dizi genç insan ve grup ç›kt› ortaya. Onlar böyle bir süreçte yer almaya, rol oynamaya istekliler. Kad›n dinami¤i de bu süreçte biraz yeniden alevlendi. Onlar›n katk›lar›, Kürtler aras›ndan DTP politikalar›ndan tatmin olmayacak kadar emekçi ve sol bir yönelifl içinde olanlar, bütün bu unsurlar bu süreci etkileyebilir. Fakat bu, flunu varsay›yor: Yüzleflmekte oldu¤umuz yeni durumun eldeki örgütsel yap›larla süremeyece¤ine dair bir önkanaat gerektiyor. Bu önkanaat olmazsa, insanlar oraya gözlemci olarak kat›l›p geri dönerler. Oysa biz bileflik bir emek hareketi yaratmak bak›m›ndan böyle bir momentum kazand›¤›m›z› düflünüyoruz.
Söylefli: Yücel Göktürk
hep derdi bunu: “Sömürüye son!” T‹P’in sözlü¤ünde en çok yer tutan kelime sömürüydü. Sömürü, yüksek ücretli beyaz yakal›dan asgari ücretliye, toplumun büyük ço¤unlu¤unun her gün yaflad›¤› fley. Ama art›k do¤a kanunu gibi kabul gördü¤ü, düflünüldü¤ü için mi sömürüden söz etmekten kaç›n›l›yor? “Bütün bu olup bitenin gerisindeki büyük belirleyen ne?” Bu sorunun cevab›n› ar›yor insanlar. Bu sorunun cevab› üretim iliflkilerinde. Dolay›s›yla, günlük gerçekler içinden bunu gösterebilen bir yaklafl›m pekala büyük sorunun cevab›n› herkese verir. O yüzden y›lmadan bunu anlatmak laz›m. Zaten sosyal mücadeleler alan›nda kendini kurmayacaksan nerede kuracaks›n? Mesela, kentsel dönüflüm denen fley, esas olarak sermayenin bir kere daha kent yoksullar›n›n üzerinden kendisini var etmesi. Emekle sermaye aras›ndaki dünya çap›ndaki karfl›tl›kla kendi yerelinde karfl› karfl›ya geliyorsun. Dilini buradan kurmayacaks›n da nereden kuracaks›n? ‹nsanlar zaten bu hakikatle iç içe, sömürüldüklerini biliyorlar. Fakat problem, demin konufltu¤umuz iktisadî bilinç-siyasî bilinç iliflkisinde. Neresinden bakarsan bak, siyasal bilincin aktar›lmas› için bir mekanizmaya ihtiyaç var ve bu bilinç aktar›m mekanizmalar›nda yer almas› gereken insanlar Marksizmin yol göstericili¤inden uzak bir yerde ak›llar›n› kurmaya çal›fl›yorlar. Öbür taraftan, o s›n›f›n kendi içinden, onlar› ileri do¤ru s›çratacak unsurlar da pek çok çeflitli sebepten, ama hepsinden önemlisi entelektüel üretim araçlar›ndan yoksun olduklar› için ç›km›yor. Bu a盤›n bir köprüyle kapat›lmas› laz›m. ‹flte Marksiste burada ihtiyaç var. Kendi gibilerini üretmesi laz›m. Ama bu çok iradî bir süreç. Bunun için de çok iyi örgütlenmifl partilere, bu partilerin kararl›l›kla kendi do¤rultular›na sahip ç›kmalar›na, her gelen rüzgârda e¤ilip bükülmemelerine ihtiyaç var. Latin Amerika’da baflar›n›n kayna¤›nda bu var. Latin Amerika’da, evet, büyük politik güçler haline gelmek için devrimci hareketler söylemlerinde kimi belirsizlikler yaratt›lar, ama mücadele taktiklerini, politik stratejilerini haz›rlarken s›n›f mücadelesi gerçe¤inden ayr›lmad›klar› için, her gelen rüzgâra kap›l›p bugün post modern, yar›n sol-liberal tak›lmad›klar› için, ezilen s›n›flar›n enerjisini seferber etme ve onlar›n öz örgütleriyle hareketi afla¤›dan her gün yeniden kurmay› ve iktidara tafl›may› baflard›lar. Ufuk Uras’›n “3 M”sine ne diyorsunuz? “3 M” ne? Muhammed, Mustafa Kemal, Marx... Ne manada söylüyor bunu? Müslümanlar›, Atatürkçüleri ve sosyalistleri buluflturan ortak payda manas›nda. ‹lk defa söylemiyor, hofluna giden bir formülasyon oldu¤u belli. Bunlar› ÖDP’nin kuruldu¤u günlerde, “halka yaranman›n formülleri” olarak nispeten geri sosyal çevrelerden gelen insanlar söylerlerdi. Ama propaganda et diye de¤il, akl›nda tut diye. (gülüyor) fiimdi propaganda m› ediliyor? (gülüyor). Ama onun içinde Marx yoktu. Üç Mustafa diyorlard›. Muhammed Mustafa, Mustafa Kemal... Bir Mustafa daha vard›... Börklüce Mustafa olmas›n? (gülüyor) Ufuk Uras’a, seçim bittikten sonra, partiden yeterli düflünsel destek alamayabilece¤ini, ama her gün de kendisinden politik bir söz beklendi¤ini, o yüzden bir dan›flmanlar kurulu oluflturmas›n› önermifltim. Dan›flsayd›, hiç de¤ilse birisi “boflver flimdi 3 M’yi
DTP M‹LLETVEK‹L‹ HAS‹P KAPLAN
Birbirimize muhtac›z 22 Temmuz’un DTP aç›s›ndan özeti, “barda¤›n yar›s› dolu, yar›s› bofl”. Onalt› y›l sonra meclisteler, üstelik grup kurabilen bir say›yla. Ne var ki, kritik bir oy kayb› da söz konusu. Bunda aday belirlemedeki yanl›fll›klar›n pay› var ama, DTP taban›nda AKP’ye do¤ru bir kayma oldu¤u da ortada. Bir de tabii, ‹stanbul’da Kürt oylar›yla Bask›n Oran’›n, Mersin’de ÖDP oylar›yla Orhan Miro¤lu’nun seçilememesinin yaratt›¤› Kürt hareketi-sosyalist sol gerginli¤i mevcut. Mecliste tarihi bir rol oynamaya haz›rlanan DTP’nin fi›rnak milletvekili Hasip Kaplan’a kulak veriyoruz... 2002’de Kürt oylar›n›n yasal Hasip Kaplan Kürt hareketine kaymamas›n›n gerekçesi olarak seçim baraj› gösteriliyordu. 22 Temmuz seçimlerinde bu de¤erlendirmenin yanl›fl oldu¤u ortaya ç›kt›. Kürt oylar›, baraja tak›lma riski olmayan ba¤›ms›z adaylar yerine ço¤unlukla AKP’ye kayd› ve sadece 22 ba¤›ms›z milletvekili seçilebildi. Bu durumu nas›l aç›kl›yorsunuz? Hasip Kaplan: Seçimlerin eski seçim sistemi ve antidemokratik yasalar çerçevesinde yap›ld›¤›n› unutmamak gerekiyor. Baraj dolay›s›yla ba¤›ms›z adaylarla seçime girilmesi, oy pusulas›nda ba¤›ms›z adaylar aleyhine de¤ifliklik yap›lmas›, ba¤›ms›z adaySol de¤erler lar›n seçilmesini zorlayan faktörlerdi. Bir sibizim de yasi partiye oy verilmesiyle bir ba¤›ms›z adade¤erlerimizdir. ya oy verilmesi aras›nda dünya kadar fark Kendimizi sol, var. Ba¤›ms›z aday›n oy pusulas›nda mikrosdemokrat bir kopla görünen ismini seçmene tan›tmas› bile kitle partisi büyük çal›flmalar neticesinde olabiliyor. Bagörüyoruz. ¤›ms›z adaylar s›n›r kap›lar›ndan oy alam›yor, fiark›lar›m›z vaatlerini anlatmak için yeteri kadar arac› elinde bulunduram›yor. Bunlara karfl›n, Bin yasaklanmas›n Umut adaylar›, ‹stanbul ve Diyarbak›r gibi dedi¤imizde, metropollerde büyük baflar›lar kazanm›fllaretnik d›r. Oylar› aritmeti¤e vurmak büyük yan›lg›milliyetçilik d›r. Örne¤in birçok yerde, 2004 yerel seçimyap›yorsunuz leri baz al›n›rsa, oylar›m›z› art›rd›¤›m›z görüdiyen lür. Do¤u ve Güneydo¤u’da bizim d›fl›m›zda kufl beyinli oylar›n› art›ran tek parti AKP. CHP, DP ve anlay›fllar› da MHP eriyip AKP’ye gitti. Bizlere oy vermebiliyoruz. Ben yen Kürt seçmen, ›rkç›, darbeci, anti-Kürt Kürdüm ve Türk söylemi dillendiren partilere kesinlikle oy verkardeflimin memifltir. Bunu bir konjonktürel geçifl olarak kulland›¤› de¤erlendirilmek gerekiyor. Kürt seçmenin, haklar› Kuzey Irak s›n›r›na konuflland›r›lan 200 bin istiyorum. askerin her an operasyon için bekledi¤ini Bunun ad› etnik dikkate alarak, seçim öncesinde operasyona milliyetçilikse, karfl› ç›k›fllar gösteren AKP’ye yönelmesini birlikteli¤imiz anlamakta güçlük çekmiyorum. Baz› yerlerde nas›l olacak? örne¤in, Kars, A¤r› ve Bingöl’de, AKP’ye yö-
nelim art›nca, bizim adaylar›m›z kazanamam›flt›r. Hakkâri’de s›n›r kap›s› oylar›n›n AKP’nin lehine ifllemesi sonucu, iki milletvekili ç›karabilecekken ba¤›ms›zlar, yetmifl oy farkla tek kifliye indi. Ayr›ca, Hakkâri’de imkâns›z oldu¤u bilindi¤i halde DTP üç ba¤›ms›z aday gösterince, oylar bölündü ve sonuç fiyasko oldu… Evet, aday gösterme konusunda pek çok yerde yanl›fll›k yapt›k. Ba¤›ms›z aday olunca, kiflinin rolü, tan›n›p bilinmifl olmas› gerekiyor. Di¤er yandan, Mersin gibi bir yerde 200-300 oyla seçim kaybetmek bir yenilgi de¤ildir. Kan›mca, sand›klarla oynanmas› sonucu de¤ifltirmifltir. Adana ve ‹zmir’de yüksek oylar almam›za ra¤men kazand›ramad›k. Ama ‹stanbul’da 1. ve 3. bölgeden aday gösterdi¤imiz arkadafllar›n seçilmesi baflar›d›r. 2. bölgede ise hata yap›lm›flt›r. Bask›n Oran ve DTP aday› Do¤an Erbafl’›n ayn› bölgede olmas›, seçimin peflinen kaybedilmesi demekti. Bence bu noktaya gelinmesinin hakl› bir izah› yoktur. Taraflar›n bu sorunu aflmas› gerekiyordu. Bask›n Oran, adayl›¤› konusunda aralar›nda Orhan Do¤an’›n da bulundu¤u DTP ekibiyle görüflmeler yapt›¤›n›, DTP’nin son anda deste¤ini çekti¤ini yazd›. Do¤rudur, ben de o görüflmelerde bulunmufltum. Bask›n hocay› öncelikle Ankara için düflünmüfltük. Sonra kendisini destekleyen ayd›n kesimi ve Bar›fl Giriflimi’nden arkadafllar, onu önce ‹stanbul 1. bölgeden aday gösterdiler. Sonra, kendi kendilerine 2. bölgeye aktard›lar. Kendi kendilerine aday ilan› yapt›lar. Bin Umut Adaylar›’n›n tan›t›m toplant›s›na kat›lmad›lar. Yapt›klar› toplant›larda “Bin Umut projesinin aday›y›z” demediler. Hatta “DTP’nin aday› de¤iliz” dediler. Bu, DTP seçmeninde bir k›r›lma yaflatt›. Özetle söylemek gerekirse, bir seçim acemili¤i yaflanm›flt›r. Bunda Bask›n Hoca’yla beraber hareket eden arkadafllar›n da özelefltiride bulunmalar› gerekiyor. Halka inmede, halk› kucaklamada, halk›n oyunu kazanmada deneyimlerinin olmad›¤›n› gösterdi bu süreç. Asl›nda, bundan çok ders ç›kar›lmas› gerekiyor. Her zaman örgütlü yap›lar daha sonuç al›c›d›r. Nitekim 2.
bölgeden aday olan arkadafl›m›z Do¤an Erbafl, Bask›n Oran kadar tan›nan bir isim olmamas›na, medya olanaklar›na sahip olmamas›na ra¤men, örgütlülü¤ü nedeniyle 45 bin oy alm›flt›r. Bunu iyi tahlil edemezsek, Bask›n hocan›n meclise girememesini de do¤ru tahlil edememifl oluruz. Ama ne dersek diyelim, karfl›l›kl› hatalar sonucunda kaybettik. Ben bafl›ndan beri bu duruma karfl› oldum, sonuca da çok üzüldüm. Do¤an Erbafl da, Bask›n Oran da harcanacak isimler de¤ildi. Keflke ikisi de farkl› yerlerde aday gösterilip seçilselerdi. “Kürtler desteklemedi, Bask›n Oran kaybetti” mant›¤› çok yanl›flt›r. Bilerek veya bilmeyerek, böyle bir kanaat yarat›l›rsa, bu Kürt yurttafllar›m›z› çok k›rar. Biz bugünden sonra solu, demokrasi güçlerini nas›l bir araya getirebiliriz diye düflünece¤iz. Önümüzde bir y›l sonra gerçeklefltirilecek yerel seçimler varken, harcanan emeklerin bofla gitmedi¤ini hissetmeli, yaralay›c› elefltirilerden uzak durmal›y›z. Seçim sürecindeki ortakl›¤› ileriye do¤ru, daha yararl› bir birlikteli¤e nas›l evrimlefltirebilece¤imize bakmal›y›z. Bask›n Oran’la ilgili pürüzün Kürt hareketiyle Türkiye solunun iliflkisinde bir turnusol k⤛d› ifllevi gördü¤ü ve neticenin negatif ç›kt›¤› düflüncesini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ben öyle bakm›yorum. Olay çok kiflisellefltiriliyor. Ben de sol gelenekten gelen biriyim, ama solcular büyük bir hata yap›yor flu anda. Ufuk Uras ve Ak›n Birdal solcu ve sosyalist de¤il mi, niye biz onlarla birlikte çal›flt›k ve onlar›n meclise girmelerini sa¤layabildik? Biraz gerçekçi düflünmek laz›m. Fakat Ortado¤u’da Amerikan iflgaliyle bafllayan süreçte Kürtlerin kazand›¤› statüyle ba¤lant›l› olarak, Kürt yurttafllar›m›za bak›fl aç›s›nda ciddi bir sakatl›k bafllad›. Konjonktürel f›rsat› de¤erlendiren Kürtleri “Kürtler ABD’yle iflbirli¤i yapt›” noktas›na getiren sakat bir bak›fl aç›s›na tan›k oluyoruz. Bu, sosyalist arkadafllar›m›z› k›z›l elmac› cepheye itiyor. Sosyalistlerin yeri oras› olmamal›. Biz, sol, demokrat ve sosyalistlerin birli¤ini sa¤layacak tarihî f›rsatlara sahibiz. T‹P (Türkiye ‹flçi Partisi) deneyimi gibi bir muhalefetimiz var mecliste. fiu an mecliste bulunan DTP grubuyla dayan›flma içinde olmak, düflüncelerini orada hayata geçirmek gerekir. Sivil toplum örgütlerimiz pro-
19
jelerle bu grubu destekleyip, bu projeleri grubumuz kanal›yla meclis ve Türkiye gündemine tafl›mal›d›r. Bu kadar güzellik, beraber yap›lacak ifl ve ileriye yönelik sol birlik için uzat›lan zeytin dal› ortadayken, solun iflah olmaz hastal›¤› olan birbirine karfl› ac›mas›z yaklafl›m›, amip gibi bölünmeye neden olan h›rpalay›c›, k›r›c›, zedeleyici tutumundan vazgeçmesi gerekiyor. Solun, özgürlük ve devrimci idealleri u¤runa yaflad›klar›n› hat›rlamas›nda yarar var. Bir zamanlar 1 May›s’larda solun, meydanlar› nas›l doldurdu¤unu hat›rlamas›nda fayda var. Peki, flimdi hani kardefllik, hani özgürlük idealleri? E¤er bu idealler AKP taraf›ndan pragmatik bir flekilde parça parça kullan›l›yorsa, AKP, sol düflüncedeki üç-befl adam› vitrinine koyup solun da oylar›n› alabiliyorsa, bundan iyi bir ders ç›kar›lmal›d›r. DTP halen Sosyalist Enternasyonal’de etkin olma yanl›s› bir parti. CHP’nin ise ›rkç›, darbeci yaklafl›mlar›ndan dolay› Sosyalist Enternasyonal’den at›lmas› söz konusu. Herkesin at gözlüklerini bir kenara atmas› gerekiyor. Sosyalistler ilk defa parlamentoya girdi. Elbette Kürtler de meclise girdi, üstelik bizim grubumuzda sekiz tane kad›n bulunuyor. Sol de¤erler bizim de de¤erlerimizdir. Biz de kendimizi sol, demokrat bir kitle partisi olarak görüyoruz. Biz, flark›lar›m›z yasaklanmas›n dedi¤imizde, etnik milliyetçilik yap›yorsunuz diyen, kufl beyinli anlay›fllar› da biliyoruz. Nas›l yap›l›yor bu elefltiriler, anlam›yorum. Ben Kürdüm ve Türk kardeflimin kulland›¤› haklar› kullanmak istiyorum sadece. Bunun ad› etnik milliyetçilikse, birlikteli¤imiz nas›l olacak? Benim taleplerimin etnik milliyetçilikle suçlanmas›, ›rkç›l›k de¤il midir? Türk ›rkç›l›¤› yapmak normal, egemen olan›n milliyetçili¤ini yapmak normal, do¤al ve yasal. Ama eflitlikten, demokrasiden ve sol de¤erlerden yana olan bizlere ›rkç› demek, ayd›n görüflü olarak lanse ediliyor. Böyle bir ayd›n görüflü olamaz. Solun en büyük ayr›flma nedeni, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi talebini, etnik milliyetçilik olarak adland›rmas›d›r. Sol, Kürtleri d›fllayarak hiçbir yere varamaz. Bugün Kürtleri d›fllayan sol, yar›n Alevileri d›fllar. O zaman sosyalist solun elinde ne kal›yor? Solun elinde s›n›f kavram› var. Sosyalistlerin DTP’ye yönelik elefltirilerinden biri de, s›n›fsal uçuruma, yoksullara ve yoksullu¤a vurgu yap›lmamas›… Sosyalistler ve devrimciler, geçmiflte hep Kürtleri kullan›yordu, çok aç›k söylüyorum. Kürtler, onlar için militand›, çal›flt›r›land›, devrim için koflturuland›. fiimdi al›n o sosyalist anlay›fllar›; üst düzeyde Kürt yönetici yok gibidir. Buna bir engel mi var? Bak›n, Kürtler içinde ulusal bilincin yükselmesi sonucu, yerel yönetimlerde çok fazla belediye kazan›lmaya, parlamentoya girilmeye baflland›. Bu sefer sosyalist sol, ikiye ayr›ld›. Bir k›sm› giderek CHP ve DSP’ye kayd›. Bir k›sm› da, öyle bir noktadan bak›yor ki legal Kürt siyasetine; sorgulay›c›, afla¤›lay›c›; milliyetçilikle, ›rkç›l›kla suçlay›c›… Bu, küçümseyici bir anlay›flt›r. Geçenlerde bir sosyalist abimiz, Bask›n Oran mevzuunu konuflurken flöyle bir tepki gösterdi: “Biz y›llarca Kürtlere elimizi uzatt›k, onlar›n mücadelesine arka ç›kt›k, ama Kürtler her seferinde kitlesel gücü elinde bulundurman›n verdi¤i özgüvenle yaklaflt›lar bize. DTP art›k sol de¤ildir. S›n›fsal bir vurgusu
20
yok, etnik milliyetçi bir partidir…” Bu kadar s›¤ bir de¤erlendirmeye ne diyeyim, bilmiyorum. Bask›n Oran olmazsa, kardefllik de olmaz, öyle mi! Sanki sol hareketin baflka temsilcisi, aday› yokmufl gibi davranmak büyük ay›pt›r. Kardeflim, befl-alt› tane sosyalist parti var, girsinler seçime, ç›kars›nlar milletvekillerini. Biz kimsenin oyunu› elinden alm›fl de¤iliz ki. Bask›n hoca olay›n› bu kadar büyütmek ve bunu legal Kürt siyasetiyle ayr›flma malzemesi olarak kullanmak, solculukla, sosyalistlikle alakal› olamaz. Biz solcular, sosyalistler ve Kürtler olarak Türkiye siyasetinde zaten çok etkili de¤iliz, zaten muhalefetiz. Bir de kendi içimizde bunu bölmeye kalkarsak, daha da etkisiz hale geliriz. Türkiye 73 milyon insandan, 83 vilayetten oluflmuyor mu? Biz hangi metropolü, hangi flehri solcular›n ve sosyalistlerin elinden ald›k? E, biraz da onlar s›n›fsal hareketi örgütleseler, biraz da onlar güç biriktirseler de güçlerimizi bir araya getirseydik. Ama s›rf Kürt yurttafl›m›z›n güçlü oldu¤u yerlere göz dikmek ne kadar ahlaki? Bizim tavr›m›z›n örnekleri var: Ak›n Birdal’›, Ufuk Uras’› seçtirip getirdik meclise. Levent Tüzel’i de seçtirebilirdik, ama gücümüz yetmedi, ne yapal›m? Ani bir seçim oldu; dedik ki, en az›ndan sosyalist partilerin genel baflkanlar›na destek verelim. Gücümüz ancak buna yetti. Keflke daha fazla gücümüz olsayd› da parti olarak girseydik seçime ve 50-60 milletvekili ç›karsayd›k; o zaman en az on befl-yirmi sol, sosyalist vekil de bizimle gelecekti. Bizim istedi¤imiz tablo buydu. Zaten pamuk ipli¤ine ba¤l› gibi görülen Kürt siyaseti ve Türkiye solunun iliflkisi bundan böyle nas›l bir flekle bürünecek? E¤er sosyalistler iddia ettikleri gibi ezilen halk›n, emekçilerin, iflçi s›n›f›n›n ç›karlar›n› düflünüyorlarsa, demokrat, solcu olan Kürt siyasetçileriyle iliflkilerini daha da güçlendirmelidirler. Bunu yapmazlarsa, CHP gibi yapmaya bafllarlarsa, Do¤u ve Güneydo¤u’daki bofllu¤u radikal dinci örgütler dolduracakt›r.
DTP ‹stanbul ‹l Baflkan› Do¤an Erbafl.
Bask›n hocay› Ankara için düflünmüfltük. Sonra kendisini destekleyen ayd›n kesimi önce ‹stanbul 1. bölgeden aday gösterdi, sonra 2. bölgeye aktard›lar. O arkadafllar›n da özelefltiride bulunmalar› gerekiyor. Sonuca çok üzüldüm. Erbafl da, Oran da harcanacak isimler de¤ildi. Keflke farkl› yerlerde aday gösterilip seçilselerdi. “Kürtler desteklemedi, Bask›n Oran kaybetti” mant›¤› çok yanl›flt›r.
O zaman hep beraber kaybederiz. Kimse bu seçimlerde Hizbullahç›lar›n ve El Kaidecilerin kime oy verdi¤ini merak etmiyor galiba. Fethullah Gülen, Nakflî fleyhleri kimlere iflaret etti? Niye bunun tahlili yap›lm›yor? Biz DTP olarak günlerdir tart›fl›yoruz bu seçimleri. Belediye baflkanlar›m›z, il baflkanlar›m›z, milletvekillerimiz bir araya gelip bu seçimdeki geliflmeleri de¤erlendiriyor. Bunu yapmazsak, önümüzdeki yerel seçimlerde belediyeleri de kaybederiz. Ama çal›fl›rsak, say›m›z› ikiye katlar›z. DTP’nin 22 Temmuz’da aday göstermedi¤i hemen her yerde, üç-befl bin oyu vard›. Keflke sosyalistler oradan aday gösterselerdi; biz oylar›m›z› onlara aktaracakt›k zaten. Keflke sosyalistler Karadeniz’de güçlü olsayd› ve bizim oradaki oylar›m›z›n bir faydas› olsayd›. Ama solun oyu olmad›¤› için, bizim oralardaki üç-befl bin oyumuzun da bir faydas› olmuyor. PKK, seçimlerle ilgili de¤erlendirmelerini aktard›¤› yay›n organ› Özgür Halk’ta DTP’nin meclise girmesinin Kürt sorununu çözmeye yetmeyece¤ini, “baflka” mücadele yöntemlerini de bertaraf etmeyece¤ini iddia ediyor. Sizce Ak›n Birdal ve Ufuk Uras dahil 22 ba¤›ms›z aday›n meclise girmesi, PKK’yi nas›l etkiler? Çat›flmal› sürecin sonlanmas› için bir önad›m olur mu? Herkes Kürt sorununa bar›flç›l ve demokratik bir çözüm istiyor. Halk›m›z da bunu istiyor. Biz bunu hayata geçirmeye çal›fl›yoruz. Bar›fl ve kardefllik için yola ç›kt›k ve bu yönde çal›flaca¤›z. Olumlu ad›mlar atarsak, bu, herkesi etkileyecektir. Biz mecliste bir grubuz ve grup oluflturmak sesini ç›karabilmek demektir. Ama, meclisin iç tüzük kurallar›n›n d›fl›na ç›karsan›z, hiçbir etki uyand›ramazs›n›z. Bunun örne¤ini DEP sürecinde gördük. Grup oluflturmam›z, bir düflünceyi dile getirme amac›n›n sonucudur. 550 kiflilik parlamentoyu 20 kifliyle yönlendirece¤iz gibi bir iddiam›z yok. Aya¤›m›z› yorgan›m›za göre uzataca¤›z. Hâlâ çat›flmalar sürüyor, hâlâ ›rkç›, savafl k›flk›rt›c› yaklafl›mlar var, tahammülsüz kesimler var. Bu koflullarda mecliste, çok temkinli davranmak zorundas›n›z. Yar›n anayasa de¤ifliklikleri gündeme geldi¤inde, bu halk›n nas›l bir anayasa istedi¤ini söyleyebilmek için temkinli davranman›z gerekiyor. Anayasa görüflülürken, gücümüz oran›nda, hiç de¤ilse üç-befl maddenin düzenlenmesinde etkili olabilirsek, biz de katk›m›z› sa¤lam›fl oldu¤umuzu hissedece¤iz. Yoksa, Kürt sorunu gibi devasa bir sorunu, bir dönemde, bir grubun çözmesini beklemek de hayal k›r›kl›¤›na neden olabilir. Ama çok fazla proje ve plan önerisinde, iflsizlik, yoksullukla ilgili yasa tekliflerinde bulunabiliriz. Parlamentoda bunlar yap›labiliyor ancak. 400’e yak›n AKP milletvekilinin, asker karfl›s›nda t›kan›p kald›¤›n› biliyoruz. AKP’nin bu güçle yapamad›¤› fleyi, gözlerin sürekli üzerinde bulundu¤u 20 kiflilik bir gruptan beklemek büyük yan›lg›d›r. Ama grubumuz yeteneklidir, birikimlidir. Bu kadrodan insanlar, mecliste farkl› bir sol ses, farkl› bir dinamizm göreceklerdir. Kürt sorununu nas›l tarif ediyorsunuz? Geldi¤imiz noktada bu sorunun hâlâ soruluyor olmas› flafl›rt›c›d›r. Kürt sorunu, çat›flmalar, dil, kimlik, kültürel haklar, e¤itim, televizyon, insan haklar›, hukuk, ekonomik ve sosyolojik sorunlar› bar›nd›ran devaâsâ bir sorundur. Devlet, hükümet baflkanlar› bile bunu kabul ediyor. Ama çözüm yönünde bir ad›m at›lm›yor, mesele budur.
DTP’nin seçim çal›flmas›n›n bafll›ca mesaisi, adaylar›n›n oy pusulalar›ndaki yerini seçmenlerine belletmekti.
Biz hangi flehri solcular›n ve sosyalistlerin elinden ald›k? Biraz da onlar s›n›fsal hareketi örgütleseler, güç biriktirseler de güçlerimizi bir araya getirseydik. Bizim tavr›m›z›n örnekleri var: Birdal’›, Uras’› seçtirdik. Tüzel’i de seçtirebilirdik, ama gücümüz yetmedi, ne yapal›m?
46 oy alan partinin genel baflkan›n›n nezaketen, meclisteki bütün siyasi parti temsilcilerini kutlamas› fl›k olurdu. Bunu becerememifllerdir. CHP lideri Baykal, önümüzden geçerken kafas›n› e¤mifltir. Gerilim bekledikleri iki parti, DTP ve MHP bu jesti göstermifltir. DTP ve MHP’nin jestleflmesi, Kürt sorunu gündeme gelince de devam eder mi? Kürsüde herkes kendi görüflünü söyler. Varsa çözüm önerileriniz, ortaya koyars›n›z. Bu da medeni bir tart›flma yöntemidir. Elbette fikirler çat›flacak ki, içinden do¤rular ortaya ç›kabilsin. DTP olarak, Kürt sorunu gündeme geldi¤inde, CHP, DSP ve AKP’nin pek çok konuda kolkola girece¤ine inan›yoruz. Biz karfl›m›zda sadece MHP’yi görmüyoruz. Göreceksiniz, o gün geldi¤inde bu üç parti MHP’den daha fazla öne f›rlayacaklar. MHP’ye meydan› b›rakmamak için yar›flacaklar. O günleri de göreceksiniz. Fakat biz, Kürtlerin yoksullu¤u, ekonomik geri b›rak›lm›fll›¤›, boflalt›lm›fl köyler konusunda çok konuflaca¤›z. Çal›flmalar›m›zda iflsizlik ve yoksulluk çok önemli yer tutacak. Ayn› zamanda Türkiye’nin tüm sorunlar› konusunda söyleyecek sözümüz olacak. Bunu da projeler ba¤lam›nda yapaca¤›z. Soru önergeleri, yasa teklifleri verece¤iz, soruflturma isteyece¤iz, gerekirse gensoru verece¤iz. Bu mecliste, biz de konuflaca¤›z. E¤er baz›lar› bunun anlam ve önemini küçümsüyorsa, büyük yan›lg› içindeler. DTP sol, demokratik bir kitle partisidir. Yani ideoloji ve kadro partisi de¤iliz. Sosyalist partiler ideoloji ve kadro partileridir. Bizim kitleselleflmemizin nedeni de onlardan bu konuda farkl› olmam›zd›r. Taban›m›zda dindarlar, köylüler, yoksullar, Kürtler de var. Ama Türklerden de çok oy al›yoruz. Kürt sorununu çözmesi için AKP’ye oy veren Kürtlerin, AKP’nin olumlu ad›mlar atmas› halinde, bir sonraki seçimde s›rtlar›n› tamamen DTP’ye çevirip AKP’ye kaymas› tehlikesi var m›? AKP, Kürtlerin Godot’su de¤ildir. AKP’nin geçmifl befl y›ll›k karnesi ortadad›r. AKP döneminde çat›flmalar tekrar bafllad›, ateflkes süreci de¤erlendirilemedi. Kürtlerin Godot’su kim? Kürtlere ve Kürtlerin seçilmifl temsilcilerine ra¤men, hiç kimse bu ülkede hiçbir çözümü hayata geçiremez. Yirmi milyona yak›n Kürt yurttafl›m›z yafl›yorsa ve iki milyon kadar kifli
de meclise vekil gönderiyorsa, onlar› yok sayarak, inkâr ederek, hiçbir çözüm kap›s›n› aralayamazs›n›z. Sorunlar tek tarafl› çözülemez. Güney Afrika’ya bak›n; siyah ve beyazlar›n çat›flmas› nas›l çözüm bulmufltur, görürsünüz. Filistin-‹srail çat›flmas›nda da durum ayn›d›r. ‹ngiltere-‹RA, ‹spanya-ETA karfl›tl›¤›nda da durum ayn›d›r. Bunlar›n hepsi bar›fla ulaflmak için karfl›l›kl› diyalog içine girdiler. Kimse tek bafl›na yol alamad›. Direkt olmasa bile dolayl› yoldan görüflmeler yap›ld›. Kürt halk› da, “ben kendi irademi meclise gönderdim, buyurun bakal›m” diyor. “AKP sorunu çözecek, sonra da oylar› al›p gidecek” diye bir hayal yok. Biz AKP’yi çözüm bulmas› için zorlayaca¤›z. Sonuçta AKP’nin bölgeden gelen vekilleri de Kürt. Yönetsel bak›mdan da AKP muktedir… AKP Türkiye’ye bar›fl› getirsin, çat›flmalar› durdursun, ekonomik ve siyasî sorunlar› çözsün, biz tek bir oy almamaya da raz› oluruz. fiu an sosyalistlerin, Kürtlerin, Alevilerin, fifllenen, izlenen, d›fllananlar›n, emekçi halk›n hepsi, en az›ndan kendi sesleri olacak temsilcilerini, birer-befler de olsa meclise göndermifllerdir. Uzun y›llard›r olmayan sesleri vard›r art›k mecliste. Bunu çok iyi de¤erlendirip, grubumuzu yaln›z b›rakmayarak, meclis d›fl›ndaki muhalefeti de yükselterek, sivil toplum hareketlili¤inin art›r›lmas›n› sa¤layarak, parlamento içi ve d›fl› dayan›flmay› gerçeklefltirmemiz gerekiyor. Bizim yasa tekliflerimizi, önerilerimizi, çözüm projelerimizi bu kesimler, meclis d›fl›nda dinamiklefltiremez, kamuoyuna mal edemezse, AKP’yi de harekete geçirmek zor olacakt›r. Bugün itibariyle biz, hepimiz, sosyalistler, sosyal demokratlar, Kürt demokratlar›, her zamankinden daha fazla birbirimize muhtac›z. DTP’nin meclise giriflini, solun tarihsel birlikteli¤ine evriltmek, elimizdedir. Büyük düflünürsek, birbirimizi kucaklar ve ortak paydalarda buluflup büyük ad›mlar atarsak, iktidara alternatif olacak kadar güçlü olabiliriz. Öbür türlüsü y›llard›r bize ve sola kaybettiriyor zaten. 22 Temmuz seçimlerini geride b›rakt›k. Onun için sol güçlerin bu seçimle ilgili tart›flmalar› bir kenara b›rak›p yar›nlara bakmas› ve yar›nlar› güzel k›lmak için kollar› s›vamas› gerekir.
Söylefli: ‹rfan Aktan
Herkesin kendine göre bir Kürt sorunu tarifi var. Tayyip Erdo¤an’›n tarifiyle sizin tarifiniz örtüflmüyor… O ümmetçi bak›yor, biz eflit, özgür yurttafl ideali ba¤lam›nda yaklafl›yoruz. AKP’yle zihniyetlerimiz çok farkl›. Kürt sorunu sadece Türkiye’yle s›n›rl› bir sorun da de¤il. Örne¤in PKK’nin… Ben DTP milletvekiliyim; siz bana PKK’nin temsilcisiymiflim gibi soru sorarsan›z, yanl›fl yapars›n›z. Onlar›n kendi yay›n organlar› var, düflüncelerini aç›k aç›k ifade edebilecekleri mecralar› var. Onlarla ilgili sorular›n›z›, onlara sorun lütfen. Sormak istedi¤imiz soru, özetle fluydu: Kürtlerin legal siyasete a¤›rl›k vermesi, çat›flmalar›n bitmesini sa¤lar m›? 1999’dan beri Türkiye’de demokratik cumhuriyetten söz ediliyor. Bu da sivil, demokratik bir çözüm iste¤ine iflaret ediyor. Sorunlara fliddet ve çat›flma d›fl›nda çözüm bulmak demektir, demokratik cumhuriyet. Zaten bu seçimlerde halk›n iradesi bu yönde tezahür etti. O yüzden 20 kiflilik grubumuza biçilen misyon çok yüksektir. Önümüzdeki günlerde kabine netleflecek, cumhurbaflkan› seçilecek. Hükümette muhatab›m›z netleflince, bu konudaki yaklafl›mlar›na bakaca¤›z. Olumlu çözüm sinyalleri verirlerse, bu sorunun çözümüne katk› sunmufl olacaklard›r. Pek çok kesim, AKP’nin Kürt sorununu çözebilecek bir parti olmaktan çok uzak oldu¤u görüflünde… Seçim öncesi kayg›larla seçim sonras› tutum aras›nda farklar olaca¤›na inan›yoruz. Dört y›l boyunca yönetim AKP’nin elindedir ve onlar›n yaklafl›m› önemlidir. Siyaset ve diyalog çok fleyi çözebilir. ‹craatlar›n› görmeden insanlar› mahkûm etmek do¤ru de¤il. Bizim için de ayn› önyarg› var. Ama art›k önyarg›larla, ak›l ve mant›¤›n süzgecinden geçirilmemifl fikirlerle yol almak mümkün de¤il. Parlamentoya geldi¤imiz ilk gün, gerginlik yaratmayaca¤›m›z› söyledik. Biz buraya sorunlar›m›z› çözmek için geldi¤imizi söyledik. Bunun sinyalini de verdik. Tayyip Erdo¤an, seçimin hemen ard›ndan DTP’li vekiller konusunda mealen flunu söylemiflti: Birileri Kürt sorununu siyasallaflt›rmaya kalkarsa, karfl›lar›nda ilk önce beni bulurlar… Erdo¤an bey zaten muhalefet olarak bizi karfl›lar›nda bulacakt›r. Biz onun askeri de¤iliz ve birilerine biat etmeye gelmedik. Bizim de düflüncelerimiz var, halk›m›z›n istemleri ve özlemleri var. Herkes projesini ortaya koyacak, kamuoyu da bunu de¤erlendirecek. Kimin çözüm isteyip istemedi¤ini, kimin savafl yanl›s› olup olmad›¤›n› o zaman görece¤iz. Ak koyun kara koyun zaman›d›r art›k. Eskiden karfl›lar›nda konuflan kimse yoktu. Meydan› bofl bulmufl, istedikleri gibi at koflturuyorlard›. fiimdi görece¤iz ne olaca¤›n›. Bizim de Türkiye’ye sözümüz var. Seçim bildirgemizin ve parti program›m›z›n arkas›nday›z. Çok ciddi bir toplumsal de¤iflim, dönüflüm projesinin sahibiyiz. Elimiz bofl, kafam›z bulan›k olarak gelmifl de¤iliz meclise. Kafam›z net, görüfllerimiz gayet aç›kt›r. Öyle flu-mlu, gri-mri yok. Turnusol k⤛d›na çevirece¤iz bu meclisi. Varl›k nedenimiz de bu zaten. Yemin töreni günü MHP’lilerle tokalaflt›n›z, ama AKP’lilerle tokalaflmad›n›z... Baflbakan ve kabinesi, karfl› kald›r›mda, bir barikat›n arkas›nda oturuyor. Bizim kalk›p gitmemiz ve onlar› kutlamam›z, meclis dizayn› aç›s›ndan mümkün de¤ildi. Ama yüzde
21
ÖDP ‹STANBUL ‹L BAfiKANI ALPER TAfi
Böyle giderse parti bölünür Evet, durum bafll›ktaki kadar vahim. ÖDP yol ayr›m›nda. Alper Tafl’›n dedi¤i gibi, “böyle giderse” bölünür. Ufuk Uras’›n iki emrivakisi –son dakikada parti baflkanl›¤›na adayl›¤›n› koymas› ve partinin genifl çapl› itiraz›na ra¤men Bin Umut adaylar› aras›nda yer almas›– ÖDP’de ciddi bir çatlamaya sebep oldu, iki odak yaratt›. Bir tarafta Uras’›n “hamle”lerini destekleyenler, di¤er tarafta bu hamleleri parti hukukunun reddi addedenler. ‹ki taraf›n da görüfllerini almak istedik, partinin baflkan yard›mc›lar› Saruhan Oluç ve Sinan H›zal’dan randevu talebimize olumlu yan›t gelmedi. Dolay›s›yla, yaln›zca “muhalefet”in görüfllerini nakledebiliyoruz. ÖDP ‹stanbul ‹l Baflkan› Alper Tafl anlat›yor... ÖDP’nin 10-11 fiubat’taki kongresinde sizin genel baflkan olaca¤›n›z konufluluyordu. Hatta bu sonuç kesin görüldü¤ü için ertesi gün Birgün gazetesinin taflra bask›s›nda sizin seçildi¤iniz yaz›lm›flt›. Fakat adayl›¤›n› son anda aç›klayan Ufuk Uras genel baflkan oldu. Neden böyle bir karmafla yafland›? Alper Tafl: Önce kendi adayl›¤›mla ilgili durumu söyleyeyim. Biz, 2005’teki kongrede bir program sunduk ve partinin yeniden inflas›na dair fikirlerimizi aç›klad›k. Hem siyasetimizi hem örgütlenme biçimlerimizi yenilenmemiz gerekti¤ini söyledik. Partinin farkl› anlay›fllar›n mutabakat›na dayal› yap›s›n› özgürlükçü sosyalizm ekseninde yeniledik. Toplumsal hareketler infla edelim, partiyle parti üyesi aras›ndaki iliflkiyi daha tan›ml› hale getirelim, üyelerimizi bulunduklar› alanda örgütlü siyasetin bir parças› yapal›m gibi hedefler aç›klad›k. Bu hedefleri hayata geçirme do¤rusultusunda arkadafllar›m›z aras›nda benim adayl›¤›m ön plana ç›kt›. Tabanda yapt›¤›m›z yoklamalarda Ufuk Uras’›n baflkanl›¤›n›n istendi¤ini gördük. Ama Ufuk Uras aday olmay› düflünmedi¤ini söyledi¤inden benim ad›m ön plana ç›km›flt›. Ufuk Uras son dakikada baflkanl›¤a aday oldu¤unu aç›klad› ve seçildi. Böyle bir karar› son dakikaya b›rakmas›na aç›kças› çok flafl›rd›k. Çünkü kongreden evvel defalarca sorduk kendisine, “aday de¤ilim” dedi. Zaten tabanda ön plâna ç›kan isim de oydu, tüm bunlara gerek yoktu. Bir de adayl›¤›n› aç›klad›¤› konuflmas›nda “Nerede kalm›flt›k?” dedi. ÖDP’de kendisinin olmad›¤› dönemde ortaya ç›km›fl olumlu fleyleri görmeyip kendince bir milat bafllatt›. ‹nsanlar tepki gösterdi tabii. 2002 seçimlerinden sonra, Ufuk Uras istifa etmiflti. Hayri Kozano¤lu o en zor, partinin dibe vurdu¤u dönemde genel baflkanl›k görevi üstlendi. Ufuk Uras, o zor zamanlarda ifli gö¤üsleyen insanlara ay›p etti. Ufuk Uras o konuflmas›nda Hrant Dink cinayetinden çok etkilendi¤ini ve kendisini aday olmak zorunda hissetti¤ini söylemiflti. Bu gerekçeyi makûl bulmad›n›z m›? Hrant Dink’in katledilmesi çok önemli bir olayd›r, ama devrimci siyasette sadece konjonktüre göre davranamazs›n›z. Böyle yaparsan›z, “Hrant Dink'in katledilmesinden sonra bir sol dalga ç›kt› ortaya, bu insanlar› toparlamak laz›m” dersiniz; birkaç ay sonra, cumhuriyet mitingleri olunca da oluflan havadan korkars›n›z, “bu süreçten ç›kabilme flans›m›z yok” deyip paçay› kurtarmak için ba¤›ms›z aday önerisine sar›l›rs›n›z. Tabii ki konjonktürü de¤erlendirmek
22
ÖDP maalesef genel baflkan› yüzünden, ilkeli, kararl› bir parti olmak yerine, faydac›, pragmatik bir parti durumuna düfltü. Örne¤in, DTP “ittifak yapt›¤›m›z güçlerden ÖDP bize destek vermedi” diyor. Ama biz kimseyle ittifak yapmad›k ki! DTP, Ufuk Uras’la ittifak yapt›. DTP’yle ittifak hiçbir parti organ›nda konuflulmad›.
gerekir, ama bu kadar günlük siyasetin parças› haline dönüflürseniz savrulur durursunuz. Uras genel baflkan adayl›¤›n› aç›klarken düflündüklerini, projelerini, kafas›ndaki partiyi anlatmad›, sorun bu. Ufuk Uras’›n kafas›ndaki ÖDP’yle sizinki aras›nda ne gibi farklar var? Ufuk Uras ÖDP’nin afl›lmas› gerekti¤ini, sosyal demokrat kanad› da kapsayan yeni bir yap›lanma gerekti¤ini söylüyor. ÖDP afl›labilir, fetifllefltirdi¤imiz bir fley de¤ildir. Ama bunu aflabilecek bir toplumsal hareket var, ya da özgürlükçü sol çizgide ittifak yapabilece¤imiz geliflmifl siyasal özneler var da bizim mi haberimiz yok? ÖDP bu kesimlerle buluflam›yor mu? ÖDP’yi aflmak partinin sosyal demokratlaflt›r›lmas› ise, aflma de¤il, baflka bir fley olur. Ama bizim Uras’› tart›flma nedenimiz, ÖDP’nin gelece¤i ve solun gelece¤i ile ilgili ne düflündü¤ünü delegelere aç›klamam›fl olmas›. Bunu yapmad›¤› gibi ba¤›ms›z aday olurken de parti hukukuna ayk›r› davrand›. ÖDP’nin seçimle ve ba¤›ms›z adaylarla ilgili karar› neydi? Karar seçime parti olarak kat›lmakt›. Sol ad›na ortaya ç›kanlar›n giderek sa¤c›laflt›¤›, milliyetçileflti¤i bir süreçte eflitlikçi, özgürlükçü solun temsilcisi olarak ba¤›ms›z çizgiyle yürümemizin uygun olaca¤›n› düflündük. Çünkü ortada özgürlükçü sol çizgide baflka siyasî özne yoktu. DTP ba¤›ms›z aday ç›karaca¤›n› dillendirmiflti zaten, bu onlar›n özel koflullar›nda anlafl›l›r bir fley. Biz tam seçime kat›lma karar› ald›¤›m›z s›rada, DTP’den ayr› olarak sol ba¤›ms›z adaylar fikri ortaya at›l›nca bir esnekli¤imiz olufltu; solun de¤iflik kesimlerinin üzerinde anlaflt›¤› biri olursa destekleyebilece¤imizi söyledik. Asl›nda, ba¤›ms›z adaylarla Tür-
kiye’de gerçek solu görünür k›labilece¤imizi düflünmüyorduk, ama mesela ‹stanbul’da Gençay Gürsoy’un adayl›¤› konuflulmufltu, buna da karfl› ç›k›lmaz. Böyle bir durumu istisna kabul edip “bir-iki yerde ba¤›ms›z aday destekleyebiliriz, ama seçime parti olarak kat›laca¤›z” dedik. Sonra, genel baflkan›m›z, partisiyle hiç konuflmadan ba¤›ms›z aday olma karar› ald› ve bunu bize dayatt›. ÖDP Genel Baflkan› s›fat› tafl›yan birinin, partinin yetkili organlar›n›n karar›na ra¤men, “ba¤›ms›z sosyalist bir yurttafl” olarak aday olma hakk› olmamal›d›r. Partiye, “Kürt siyasî hareketiyle birlikte ba¤›ms›z adaylar ç›karmal›y›z” dese, tart›flsak ve bir karar alsak, tamam. Ama bu, tamamen kendi yak›n çevresiyle ald›¤› bir karard›r. Parti iradesinin karfl›s›na kendi iradesini koymufl, kendi hukukunu dayatm›flt›r. Uras’›n adayl›¤›n›n parti meclisin konufluldu¤u ve desteklendi¤i söyleniyor. Ufuk Uras, kongrede genel baflkan adayl›¤›n› aç›klarken yapt›¤› gibi, yine son dakikada aç›klad› ba¤›ms›z adayl›¤›n›. “DTP genel baflkan›m›z›n adayl›¤›n› çok önemsiyor” denildi. Parti meclisinden arkadafllar bu duruma karfl› ç›kt›, ama genel baflkan “bu yolda siz yoksan›z da ben devam edece¤im” diye aç›k bir dayatma yapt›. Böyle yap›nca parti meclisi “aday olman› do¤ru bulmuyoruz, ama adayl›¤›n› dayatt›¤›n için birinci bölgede aday göstermiyoruz” dedi. Kendisinin adayl›¤›yla ilgili parti meclisinde konuflulan bu. Ba¤›ms›z adayl›k projesine ne gibi elefltirileriniz vard›? Bu Ahmet ‹nsel’lerin projesiydi. Ama bafllang›çta DTP’yi kapsamazken, birden DTP’yle ortak aday ç›karmaya dönüfltü. Biz Kürt hareketiyle iliflkimizde hep elefltirel bir dayan›flma içinde olduk. ‹çinden geçti¤imiz süreçte, DTP eksenindeki ba¤›ms›z adayl›k süreciyle seçime kat›lman›n eflitlikçi, özgürlükçü ve ba¤›ms›z bir devrimci çizgiyi yaratma anlam›nda handikapl› olaca¤›n› düflündük. Kürt hareketi ulusal karakterli bir hareket oldu¤u için, kimlik talepleri öne ç›k›yor. Ayn› zamanda, neoliberalizm ve antiemperyalizm konusunda net tutumlara sahip de¤iller. ‹kinci olarak, bir partinin genel baflkan› ba¤›ms›z aday olursa, bu partinin Türkiye çap›nda bütünlüklü bir siyasal iddias› olamaz. ÖDP’nin seçim çal›flmalar› tam da bu yüzden Ufuk Uras’›n ‹stanbul adayl›¤›na indirgendi. ÖDP baflka yerlerde do¤ru düzgün seçim çal›flmas› yapamad›. Bir de sürecin bafllamas›na bak›n. Ufuk Uras ve yak›n çevresi, cumhuriyet mitinglerinden sonra, AKP ve CHP ekseninde bir cumhuriyet tart›flmas› yaflan›nca “biz bu iflin içinden ç›kamay›z” deyip korktular. O ikisi aras›nda tart›flma varsa, sen de üçüncü bir hat açars›n, eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik, gerçekten laik, üretenlerin yönetti¤i bir cumhuriyet projesi koyars›n ortaya. ÖDP zaten böyle süreçler için var. Ama o arkadafllar bunu yapamad›. DTP’nin önerisini al›nca da, “hiç de¤ilse Ufuk’u meclise sokar›z” deyip iflin içinden s›yr›ld›-
yapt›¤›m›z güçlerden ÖDP bize destek vermedi” diyor. Ama biz kimseyle ittifak yapmad›k ki! DTP Ufuk Uras'la ittifak yapt›. DTP’yle ittifak hiçbir parti organ›nda konuflulmad›. Mersin ba¤›ms›z aday› Orhan Miro¤lu’nun çok k›ymetli bir insan oldu¤unu biliyoruz. Birikimli, sosyalist kökenli, seçilse verimli olabilecek biri. Ama bizim parti meclisi Ufuk Uras ve Bask›n hocan›n adayl›¤›n›n desteklenmesi, üçüncü bölgede de ‹stanbul’un seçim bütünlü¤ünü bozmamak için aday ç›kar›lmamas› karar› ald›. ‹ttifak konuflulmad› bile. Ahmet ‹nsel, Radikal ‹ki’ye 5 A¤ustos’ta yazd›¤› seçim de¤erlendirme yaz›s›nda “1970’leri mitlefltirerek etraflar›nda iyi kötü kadro oluflturmay› al›flkanl›k haline getirenlerin emekli olma zaman› geldi” diyor. Bu sözleri ÖDP olarak üstünüze al›nd›n›z m›? 1970’lerde sol hayat›n içindeydi. Solcular iflyerlerinde, mahallelerde, bulunduklar› her alanda mücadelenin içindeydi. fiimdi ise hayat›n içinde olmayan, içinde bulundu¤u prati¤i sonuna kadar takip etmekten uzak geçici solcu tipi olufltu. Solda en büyük tehlikeyi bu noktada görüyorum. 1970’lerdeki mücadele damar› kurutuluyor. Böyle bir solun gelece¤i yoktur. Bu flekilde devam ederse sol baflar›s›n› seçim istatistiklerinde, meclise kaç kifli soktu¤unda falan aramaya bafllar. Bu nedenle, ‹nsel’in dedi¤inin tersine, 1970’lerdeki devrimci ruhu yeniden yaratmak laz›m. AKP ve neoliberal zihniyetle mücadele edeceksek, terk etti¤imiz alanlara geri dönmemiz laz›m. As›l o mücadele anlay›fl›n› bugünlere getiremedi¤imiz için bu noktaday›z. Ama Ahmet ‹nsel 1970’lerin bu yönlerinden de¤il, a¤abeylik, fleflik müessesesinden rahats›z galiba. Ayn› yaz›da ÖDP içinde bir “derin ÖDP” oldu¤unu da söylüyor. Her iki elefltiride de eski Devrimci Yol önderleri kastediliyor galiba. Maalesef hâlâ bir Devrimci Yol fobisi var. Mesela ben genel baflkan aday› oldu¤umda, bana gelen itiraz Devrimci Yol gelene¤inden geliyor olmamd›. Ben baflkan olursam parti “Dev Yol Partisi” olurmufl. Parti kurulal› 11 y›l olmufl, hâlâ köken tart›flma-
Ortak parti duygusu büyük yara ald›, seçim döneminde, ortadan kalkt› hatta. Uras, önce bunu tamir etmek için özelefltiri yapmak zorunda. Genel baflkanl›¤a adaysa, fikirlerini, projelerini aç›k seçik anlatmas›, delegeyle paylaflmas› gerekir. Mesela yeni bir sol oluflumdan söz etti. Bu nedir, neyi kaps›yor? Kendi rolü nedir, ÖDP’nin rolü nedir? Bunlar› anlat›p aday olur. Seçilir veya seçilmez. Ama flu anda tutturdu¤u çizgide devam eder, partinin bütününü kucaklamazsa parti ikiye bölünür.
Alper Tafl
s›na giriyorlar. Ayr›ca Devrimci Yol’dan ders alaca¤›m›z çok fley var. Fatsa, Yeralt› Maden ‹fl, Yeni Çeltek, ODTÜ... ÖDP bütün devrimci mücadelenin tarihini sahiplenmifltir. Sonuçta, geçmifl bir mücadele sürecinin devrimci bir elefltirisidir ÖDP. Ama böyle olmam›z, o geçmiflin olumlu yanlar›n› yads›mam›z› gerektirmez. Devrimci Yol’un geçmifl pratikleri ÖDP’ye laz›md›r. Bu, ÖDP’de yeni bir Devrimci Yol kural›m demek de¤ildir, ayn› ›rmakta iki kere y›kan›lmaz. Biz onlar› geçtik, daha 1990’lar›n bafl›ndaki tart›flma sürecinde, “Yeniden Devrimci Yol’u kurmak m› gerekir, yoksa yeni bir devrimci harekete mi ihtiyac›m›z var?” sorusunu tart›flt›k. Eskiden ÖDP’nin “bir bilenleri”nden söz edilirdi, flimdi ayn› kifliler kastedilerek “derin ÖDP” elefltirisi yap›l›yor. Ufuk Uras kurultay konuflmas›nda “partiyi a¤abeylere, fleflere b›rakmayaca¤›n›” söylüyor. Genel baflkan bile bunu söylüyorsa bir sorun yok mudur ortada? ÖDP’de Devrimci Yol önderleri ne derse onu yap›yor de¤iliz. Böyle bir yap› yok. Uras’›n o sözleri de çok gereksizdi. Ayr›ca ba¤›ms›z adayl›k sürecinde partiye kendi hukukunu nas›l dayatt›¤›n› anlatt›m. Uras’›n “fleflik makam›” diye elefltirdi¤i fley tam da budur, kendi yapt›¤›d›r. Derin ÖDP meselesine gelince, partiyi bu hale getiren bir derin ÖDP gerçekten var herhalde, hatta bu derin ÖDP’nin içinde Ahmet ‹nsel’in de oldu¤unu düflünüyorum. Bu ba¤›ms›z adayl›k meselesini hangi derin ÖDP’yle tart›flm›fl, kimlere ne vaat etmifl lütfen aç›klas›n. Bir de flunu söyleyeyim, Ahmet ‹nsel gibi baz› arkadafllar art›k daha mütevaz› bir pozisyona geçmeliler. ÖDP’nin “bir bilenlerini” elefltirip solun bir bileni olmaya çal›fl›yorlar, fark›nda de¤iller. Böyle yukar›dan Türkiye soluna politik önderlik diye bir fley olmaz. Mücadeleyle daha organik iliflkiler içerisinde olacaks›n›z. Söz konusu yaz›s›nda “solun içindeki a¤abeyler, flefler yüzünden yeni militan kuflak kendini gösteremiyordu, ama bu seçim kampanyas›nda böyle bir genç kuflak filizlendi” diyor. Bu kuflak Türkiye solunun marjinalleflmesine engel olacakm›fl. Acaba neredeymifl bu kuflak? ‹nsel nereden ç›karm›fl bunu? Keflke olsa, ama yok. Meseleye d›flar›dan bakarsan›z böyle yanl›fl sonuçlara var›rs›n›z. Ufuk Uras ÖDP’nin önümüzdeki günlerde toplanacak ola¤anüstü kongresinde aday olacak gibi görünüyor. Belli ki muhalifler de bofl durmayacak. Ufuk Uras yeniden genel baflkan seçilemezse ortaya tuhaf bir durum ç›kmayacak m›? ÖDP’nin Uras’›n yapaca¤› her fleye destek verebilece¤ini düflünmüyorum. Ortak parti duygusu büyük yara ald›, seçim döneminde ortadan kalkt› hatta. Önce bunu tamir etmek, bütünlü¤ü tekrar sa¤lamak konusunda ciddi bir özelefltiri yapmak zorunda. Genel baflkanl›¤a adaysa –ki hala net bir bilgim yok bu konuda- fikirlerini, projelerini aç›k seçik anlatmas›, delegeyle paylaflmas› gerekir. Mesela yeni bir sol oluflumdan söz etti. Bu nedir, neyi kaps›yor? Kendi rolü nedir, ÖDP’nin rolü nedir? Bunlar› anlat›p aday olur. Seçilir veya seçilmez, onu bilemem. Ama flu anda tutturdu¤u çizgide devam eder, partinin bütününü kucaklamazsa parti ikiye bölünür.
Söylefli: Murat Toklucu
lar. Solun genelinde bir özgüven eksikli¤i var zaten, ama ba¤›ms›z adayl›k süreci ÖDP genel baflkan›n›n ve genel merkezinin de özgüven eksikli¤i oldu¤unu gösterdi. Ba¤›ms›z adayl›k süreci tam aksine soldaki özgüven eksikli¤ini aflmak için bir f›rsat olmad› m›? Hatta Bask›n Oran ço¤u konuflmas›nda bunun alt›n› çizdi. Solun üzerindeki ölü topra¤›n›n at›lmas›n›n, insanlar›n bir araya gelip mücadele etmeyi hat›rlamas›n›n parlamentoya girmekten daha önemli oldu¤unu söyledi. Bunlar› önemsemiyor ya da küçümsüyor de¤iliz. Ama son zamanlarda bir solculuk türü ç›kt› ortaya. Kampanya tarz›, medya tarz› solculuk. Sol eskiden mahallelerde, iflyerlerinde hayat›n her alan›nda pozisyon al›rd›. Esas olan hangi toplumsal mücadele içinde oldu¤umuzdur. Gelip geçici, senben-bizim o¤lan tarz› ittifaklarla bir yere var›lmaz. Bunlar›n getirece¤i heyecan ve özgüven de gelip geçici olur. Ama özgüven eksikli¤i meselesi gerçekten çok önemli. Zaten ÖDP’yi zaafa u¤ratan da bu eksiklik. Ba¤›ms›z sosyalist bir siyasi odak olabilecek miyiz, buna gücümüz var m›, yok mu? ÖDP’yi 11 y›ld›r bu soru kemiriyor. Baz› arkadafllar dönemsel ruh hallerine göre bir siyaseti getirip önümüze koyuyorlar. Bu, partiye inançs›zl›kt›r, kaçak siyasetidir. Biz seçimlerde özgürlükçü sol çizgide derdimizi anlatabilseydik, bütün Türkiye’deki siyasi kazanc›m›z Ufuk Uras’›n meclise girmesinden çok fazla olurdu. Ayr›ca ÖDP’nin parlamento gibi bir önceli¤i yoktur. ÖDP toplumsal alan›n siyasal alan› kuflatmas›n› hedefleyen bir politika izler. Önceli¤i parlamento olanlar›n tercihine de sayg› duyar›m, ama esas olan emekçilerin öz örgütlenmelerini yaratmakt›r. Ufuk Uras’›n milletvekili olmas› sürekli vurgulad›¤›n›z özgürlükçü sol çizginin sesinin daha çok duyulmas›n› sa¤lamaz m›? Ayr›ca yüzde 10 baraj›n›n delinmesi aç›s›ndan da anlaml› de¤il mi? Kürt siyasî hareketi zaten baraj› geçersiz k›lacakt›. Aç›k konuflmak laz›m, yüzde 10 baraj› sosyalistleri meclis d›fl›nda tutmak için var de¤il ki, Kürt hareketini engellemek için var. Baraj yüzde befl olsa ne olacak? Hangi sosyalist parti girecek meclise? ‹kinci olarak, Uras’›n parlamentoda oluflunu tamamen bir kenara atal›m demiyorum zaten. Esas yörüngemiz ne? Oraya bakal›m. Ufuk Uras’›n parlamentodaki sürecinin sola ve ÖDP’ye katk›s› olacaksa ne güzel. Ama önce partide yaratt›¤› tabloyu görüp özelefltiri yapmal›. fiu ana kadar Uras’›n izledi¤i çizgi, parlamentoda sol harekete yapabilece¤i katk›lar› da yapamamas›na yol açar. fiu anda maalesef kendi örgütünü çatlatm›fl, ikiye bölmüfl biri konumunda. Partisinde bunlar› yapan yar›n öbür gün baflka atraksiyonlara da girer Meclis’te. ÖDP, ba¤›ms›z adaylar›n güçlü oldu¤u baz› yerlerde seçime kat›larak oylar› böldü¤ü gerekçesiyle sert elefltirilere hedef oldu. ÖDP’nin 1280 oy ald›¤› Mersin’de ba¤›ms›z aday Orhan Miro¤lu’nun 380 oyla seçimi kaybetmesi de en somut örnek. ÖDP maalesef genel baflkan› yüzünden, ilkeli, kararl› bir parti olmak yerine, faydac›, pragmatik bir parti durumuna düfltü. Örne¤in, DTP seçim de¤erlendirmesinde “ittifak
23
‹NUV‹K ESK‹MO SANATI, BAL‹NA KEM‹⁄‹NDEN RÖLYEF
16 TEMMUZ - 19 A⁄USTOS 2007 Haz›rlayan: Erdir Zat
RUSYA Eccinni’nin yeni macerası
Acil yardım alarmı
‹ki taraf da suç iflliyor
IRAK Yoksullu¤a karflı küresel mücadele veren Oxfam’ın Iraklı sivil toplum örgütleriyle birlikte hazırladı¤ı son rapor, halkın üçte birinin acil yardıma ihtiyaç duydu¤unu gösterdi. Irak hükümetinin su, kamu sa¤lı¤ı, gıda, sı¤ınak gibi bafllıca hizmetleri aksatmasından 8 milyon insan olumsuz etkileniyor. fiiddetin salgın hastalıklar ve yetersiz beslenmenin artıflıyla büyüyen insani krizi gölgeledi¤ine de¤inen rapor, iflgalin baflından beri 2 milyon kiflinin ülke içinde yer de¤ifltirdi¤ini, di¤er 2 milyonun komflu ülkelere göç etti¤ini kayda düfltü. Iraklıların yüzde 70’i su sıkıntısı çekiyor, yüzde 80’i sa¤lık hizmetinden mahrum.
SOMAL‹ ‹nsan Hakları ‹zleme Örgütü (HRW) baflta hükümet kuvvetlerine destek veren Etiyopya ordusu olmak üzere içsavafla katılan bütün grupların savafl suçları iflledi¤ini duyurdu. Hükümet kuvvetlerinin etnik temizlik amacıyla sivil yerleflimlere saldırdı¤ı ve yargısız infaz yaptı¤ı HRW tarafından tespit edildi. ‹slâmcı yönetimin devrildi¤i yılbaflından beri ölenlerin sayısı bini geçti. BM sadece son dört ayda 400 bin kiflinin ülkeyi terkederek Etiyopya ve Kenya sınırına yı¤ıldı¤ını bildirdi. BM Güvenlik Konseyi’nin kararından sonra ülkeye giren 1600 kiflilik Uganda barıfl gücü herhangi bir olumlu de¤ifliklik yaratamadı.
RUSYA’NIN KUZEY KUTBU’NDA HAK ‹DD‹ASI Alman araflt›rmac›lar›n 2006’da kutup noktasında yapt›¤› buzaltı dal›fl›
Küresel ısınma sonucu eriyen buzullar Kuzey Kutbu’nun petrol yataklarına eriflimi kolaylafltırınca enerji savaflında yeni bir cephe daha açıldı. Kuzey Kutbu’nda hak iddia eden Rusya, deniz tabanına bayrak dikerek Batı’ya meydan okudu. Putin “korkutuyor”... ME⁄ER buzda¤larının erimesini bekleyenler varmıfl. Fosil yakıtların yol açtı¤ı insan yapımı bir do¤al felaketi fırsat bilip daha çok fosil yakıt üretmek için kolları sıvamak, üstelik bunu dünyanın küresel ısınmaya karflı seferber oldu¤u bir ortamda alenen yapmak herkesin harcı de¤ildir. Putin’in fleytanî zekâsı karflısında donup kalmamak imkânsız: Dünya petrolünün yüzde 25’ini ve 3.2 trilyon metreküplük dev do¤algaz rezervlerini barındıran Arktik Okyanusu’nu, tek hamlede, küresel sermayenin yeni rekabet alanı hâline getirmeyi baflardı. Rusya, Kuzey Kutbu’ndaki tarafsız bölgenin bir kısmını ve teknik olarak Norveç’e ait sayılan bir bölgeyi topraklarına katmak üzere ilk adımını attı. Bu bölgelerdeki yeraltı zenginliklerinin kendine ait oldu¤unu iddia ediyor. 2 A¤ustos’ta, ünlü kutup kâflifi Artur Çilingarov’un yönetimindeki on bilimadamı ve iki milletvekilinden oluflan bir heyet, deniz kuvvetleriyle birlikte kutup noktasına çıkarma yaptı. Yüksek teknoloji ürünü Mir adlı iki mini denizaltıdan Mir-I, 4200 metre derinli¤e inip deniz tabanına Rus bayra¤ı taflıyan titanyum bir kapsül yerlefltirdi ve sualtındaki Lomonosov sırada¤larının Rusya’nın kıta sahanlı¤ına girdi¤ini gösteren jeolojik kanıtlar toplamaya baflladı. Buzda¤ları eriyince... Rusların milli gururuna yerleflmifl efsanevi uzay istasyonuyla aynı adı alması, Mir denizaltılarının öneminin göstergesi olsa gerek. Nitekim bir Rus yetkilisi bu riskli operasyonun “Ay’a bayrak dikmekle eflde¤er oldu¤unu” söyledi. Devlet televizyonu olayın görüntülerini canlı olarak dünyaya geçti. Bu görüntüler arasında Mir-I’in “Titanic” filminde boy gösterdi¤i sahnenin de yer alması “asparagas” kuflkusu uyandırdı. Ama yetkililer bizzat Mir-I’in çekti¤i bayrak foto¤raflarını dünya medyasına ulafltırdı. Rusya, tezinin arkasında duruyordu. Aslında ne bölgenin deniz sınırı sorunları ne de Rusların hak talebi yeni bir fley. Moskova, 2001’de,
24
Mir: Mini denizalt›
ABD
AR
KT‹K OKYANUSU 3 4
Resmi sınır Eflituzakl›k sınır› 200 mil hatt› Rusların talep etti¤i bölge Lomonosov
2
KANADA
RUSYA
1
DAN‹MARKA
4
(GRÖNLAND)
NORVEÇ KAYNAK: BM / BBC
bir BM komisyonu önünde, kuzey kıyılarının açı¤ındaki bu bölgenin kendi karasularına ait oldu¤unu iddia etmiflti. Ama Moskova’nın iddiası reddedildi ve daha fazla kanıt getirmesi istendi. Kanıt toplamaya bayrak dikerek bafllamak, Rusya’nın ABD, AB ve NATO’yla son dönemde yafladı¤ı gerilimlerin zirve noktasıydı. Muhatapları ABD, Kanada ve Danimarka’dan diplomatik tepkiler alması gecikmedi. Ama “tarafsız suların statüsünü korumak” gibi ilkesel bir tavır yerine onlar da hak iddia etmeye baflladı. Rusya’yla ortak çıkarı oldu¤u için sessiz kalan öteki muhatap Norveç, ezeli deniz sınırı sorunlarını çözüp bir an önce sondaj yapmaya bakıyor, çünkü sadece 7 yıllık petrol rezervi kalmıfl durumda. Aynı durum elindeki petrol rezervini 10 yıl içinde bitirecek olan ABD için de geçerli; Alaska petrolü tek umudu. “En iyi koruma kullanmaktır” diyen Kanada devlet baflkanı Stephen Harper, ülkenin siyasi gelene¤inde pek rastlanmayan bir militarizmin sözcülü¤ünü üstlendi. Kutup ülkelerinin tamamı bölgedeki askeri varlı¤ını
1. Kuzey kutup noktası: Rusya, petrol ve do¤algaz kaynaklarında hak iddia etti¤i bölgenin “kritik noktası”nda 4200 metre derine inerek sualtı yüzeyine bayra¤ını bıraktı. 2. Lomonosov Sırada¤lar›: Rusya, kıta sahanlı¤ı hakkını öne sürerek bu sualtı sırada¤larının kendi anakarasının uzant›sı oldu¤unu savunuyor.
3. 200 deniz mili hattı: Bölge ülkelerinin elindeki kara parçalarının 200 deniz mili ötesine uzanan ekonomik sınırlar aynı zamanda bunun merkezinde kalan tarafsız bölgeyi de belirliyor. 4. Rusların hak iddia etti¤i bölgeler: Komflu ülkelerin sert tepkileri çok geçmeden onlar› da benzer iddialara sürükledi.
artırma telaflında. “Rus yayılmacılı¤ı”na karflı “karasularını geniflletmek” için jeolojik kanıt arıyorlar. Putin’in enerji imparatorlu¤u ABD’yi Do¤u Avrupa’da füze kalkanı kurma projesinden vazgeçiremeyen Rusya, temmuz ayında Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaflması’ndan çekilmiflti. NATO’yu çileden çıkaran bu karar Rusya’ya sınırlarında askeri yı¤ınak yapma serbestli¤i sa¤ladı. Bunun üstüne gelen kutup operasyonu Batı’da so¤uk dufl etkisi yarattı. Olayın üstünden bir hafta bile geçmeden, iki Rus savafl uça¤ı, üstelik So¤uk Savafl döneminin simgesi Tu-95 turbo bombardıman uçakları, ABD’nin Pasifik’teki en büyük üslerinden Guam adasına sürpriz bir ziyarette bulundu ve taraflar arasında bir “it dalaflı” yaflandı. Çok geçmeden Putin, “Sovyet döneminde uygulanan uzak mesafeli devriye uçufllarına yeniden baflladıklarını” açıkladı. 2008’de koltu¤u bırakacak olan Putin’in “iktidardan uzaklafltıkça kalıcılaflması” sürecin en
Kürtaj tarafsızlı¤ına son
Abe sandıkta takıldı
Askerin anayasası
Enflasyon yüzde 5000
ULUSLARARASI Af Örgütü (AI) kürtaj konusunda sürdürdü¤ü “tarafsız kalma” tavrını terkedip “bazı durumlarda destekleme” kararına yo¤un destek aldı. Nisan ayında yönetim tarafından alınan, ama uygulamaya konmadan önce Cocoyoc, Meksika’da yapılan Uluslararası Konsey Toplantısı’nda delegelerin oylarına sunulan karara büyük ço¤unluk arka çıktı. Kararı engellemeye çalıflan hıristiyan kurulufllarının maddi yardımı kesme tehdidi baflarılı olamadı. AI tecavüz, ensest ya da fliddet sonucu hamile kalma veya annenin yaflamını riske sokan durumlarda kadının kürtaj hakkını destekleyecek.
JAPONYA Elli yıldır Japon siyasetine egemen olan Liberal Demokratik Parti’nin (LDP) kongresinde parti baflkanı seçilip iktidara gelen Shinzo Abe, ilk seçim deneyiminde bozguna u¤radı. Parlamentonun üst kanadı için yapılan ara seçimlerde 121 sandalyenin sadece 37’sini kazanabildi. 60 sandalye kazanan sosyaldemokratlar ilk kez senatoda ço¤unlu¤u ele geçirdi. Abe’nin, barıfl anayasasındaki pasifist hükümleri kaldırıp küresel askeri güç olma çabaları halkın tepkisini çekiyordu. Orduyu saldırganlıktan men eden barıfl anayasası yüzde 70’in üstünde kamuoyu deste¤ine sahip.
TAYLAND Geçen yıl, ultra-neoliberal baflbakan Thaksin Shinawatra’yı kansız bir Kraliyet darbesiyle yönetimden uzaklafltıran askeri hükümetin hazırladı¤ı yeni anayasa referandumda yüzde 70 dolayında oyla kabul edildi. Katılım oranının yüzde 60 oldu¤u oylamada Thaksin yanlıları “hayır” oyu kullandı. Tayland solu askerlerin denetiminde hazırlandı¤ı ve antidemokratik maddeler içerdi¤i gerekçesiyle yeni anayasaya karflı çıktı. Aynı zamanda ülkenin en zengin insanı olan Thaksin ise referandum sırasında ‹ngiltere’de, sahibi oldu¤u Manchester City kulübünün futbol maçında boy gösterdi.
ZIMBABWE Güney Afrika makamları sınırboyundaki tel örgülerde açılan delikleri yamayadursun son birkaç yılda Zimbabwe’den illegal yolla kaçan mülteci sayısı 3 milyonu buldu. Yıllık enflasyonun yüzde 5000’e vard›¤›, iflsizli¤in yüzde 80’e fırladı¤ı diktatör Mugabe’nin Zimbabwe’si yurttafllarına bir an önce kaçmaktan baflka seçenek sunamıyor. Ekme¤in geçen yıla göre 50 kez daha pahalı oldu¤u ülkede 3.3 milyon kifli, yani nüfusun dörtte biri acil gıda yardımına muhtaç durumda. Mugabe ise para basmaya devam ediyor. Son olarak 200 bin Zimbabwe Doları de¤erindeki banknotlar tedavüle sokuldu.
çarpıcı detayı olsa gerek. Giderayak dıfl politikada sadece kendisinin çözebilece¤i kompleks sorunlar yarattı. ‹çeride üç yıllık bütçeyi onaylatarak ülke ekonomisini 2011’e kadar kontrolü altına aldı. Danıflma organı konumundaki Ulusal Güvenlik Konseyi’nin yetkilerini artırıp baflına geçece¤i, böylece iktidarı elinin altında tutaca¤ı ve 2012 seçimlerinde yeniden baflkan adayı olaca¤ı söyleniyor. Bu senaryoyu haklı çıkaracak birçok gösterge var. Bunların baflında da halk deste¤inin artması geliyor. Economist’e göre, 2002’den bugüne Rusya’nın milli geliri ve ticaret hacmi üç katına çıktı. Son dört yıl içinde her yıl yüzde 6-7 arasında büyüme gösterdi. Enflasyon geçen yıl tek haneli rakamlara düfltü. Rus halkı görece rahatladı. Dünyadaki neoliberal politikaların tersine, Gazprom gibi Yeltsin döneminde özellefltirilen kamu enerji flirketlerini tekrar millilefltiren Putin, elindeki iyi e¤itimli iflgücü ordularına istihdam sa¤ladı. Böylece teknotrat ve bürokratlardan yeni bir orta sınıf olufltu. Ekim Devrimi öncesinin milli de¤erlerini hatırlamaya çalıflan, kiliseye giden ve Putin’e flükreden bu insanlar onun milliyetçi projesini tek çıkıfl yolu olarak görüyor. Putin’in, Ukrayna ve Gürcistan’daki Batı destekli devrimlerin ters etkisine karflı kurdu¤u Nashi ordusunun, Hitlerin gençlik örgütünü andıran faflizan faaliyetlerin içinde oldu¤u bildiriliyor. Rusça’da “bizim” anlamına gelen ve açılımı “Genç Demokratik Antifaflist Hareket” olan Nashi, 14-25 yafl arası gençleri “güçlü ve ba¤ımsız Rusya idealini korumak” için e¤itiyor, yetiflen kadrolara bakanlıklarda ve Gazprom gibi dev flirketlerde ifl olana¤ı sa¤lıyor. ‹nsan hakları örgütlerine göre, Rusya’da 114 aflırı milliyetçi örgüt çatısı altında faaliyet gösteren yarım milyon genç bulunuyor. Yılbaflından bu yana ırkçılar tarafından öldürülen yabancı sayısı 40’a yaklaflmıfl durumda. Geçenlerde bir Nazi grup tarafından kafas› kesilen bir Tacik ve bir Da¤ıstanlının infaz görüntüleri internette yayınlandı. Sibirya’da Monaco Prensi II. Albert ile birlikte balık avına çıkan Putin, dünyaya “Marlboro Man” pozu verirken sakindi. Oysa Washington’da batan bir gemi ve onu terkeden fareler vardı. Bush’un bafl stratejisti Karl Rove da istifa etti. Ardından Bush, bugüne kadar aldı¤ı en a¤ır elefltirilerden biriyle karflılafltı. Hükümetin en yetkili denetim kurumu Sayıfltay’›n baflkanı David Walker, ABD’nin içinde bulundu¤u durumu, Roma ‹mparatorlu¤u’nun çöküfl dönemine benzetti. Walker, bu analojiyi do¤uran çarpıcı benzerlikleri, ahlaki de¤erlerin ve siyasetin yozlaflması, ülke dıflındaki askeri varlı¤ın aflırı genifllemesi ve merkezi hükümetin sorumsuz mali politikaları olarak sıraladı. Putin’in rahatlı¤ı, Irak’ta bitkin düflen ABD’nin yeni askeri projelere giremeyecek duruma gelmesinden besleniyor. fiangay ‹flbirli¤i Örgütü’nün yıllık toplantısından önce, Çin ve pakt üyesi Orta Asya ülkelerinin ordularıyla Rusya’da yapılan ortak tatbikat da bunun göstergesi.
KUZEY IRAK Neyin bedeli? Irak Savaflı’nda yaflanan en kanlı saldırı Yezidi Kürtlere karflı yapıldı. Bölgesel Kürt yönetiminin ve Sunni Arapların baskısı altında yaflayan bu ‹slâm-öncesi heterodoks inancın mensupları, flimdi de El Kaide’nin hedefi oldu. Express, saldırıdan bir hafta önce Yezidilerin kutsal mekân› Lalefl’teydi... KERKÜK referandumu öncesinde Kuzey Irak’taki sivillere yönelik saldırılar arttı. 16 A¤ustos’ta, Musul’a ba¤lı fiengal’de, Yezidi Kürtlere karflı savaflın en fliddetli intihar saldırıları yapıldı. Petrol yüklü dört ayrı tankerle gerçeklefltirilen eylemde ölenlerin sayısı 400’ü afltı, 350 kifli yaralandı. Barzani yönetimindeki bölgesel Kürt hükümeti katliam dolayısıyla ulusal yas ilan etti. Olaydan El Kaide sorumlu tutuluyor. Referandumun yap›laca¤› üç bölgede yaflayan Yezidiler, bir süredir Sunni Arapların saldırılarına hedef oluyordu. Nisan ayında silahlı Arap militanları 23 Yezidi erke¤ini otobüsten indirip kurfluna dizdi. Irak’taki azınlıkların yafladı¤ı ölüm kalım mücadelesi en kritik günlerinden geçiyor. Savaflın baflladı¤ı 2003’te 1 milyonu aflan
Yezidi nüfüsu, 550 bine kadar düfltü. A¤ırlıklı olarak Musul ve çevresinde yaflayan Yezidiler, Sünni Arap örgütlerinin baskısıyla topraklarını terk etmeye zorlanıyor. Saldırıdan bir hafta once Yezidilerin kutsal mekanı Lalefl’teydik. Köklerini Zerdüfltlükten, paganizm ve flamanizmden alan, ama bunu semavi dinlerden gelen elementlerle buluflturan bu eski inanca ba¤lı insanların liderleriyle görüflme fırsatı bulduk. “Güneflin nuruyla yeflilleniyor dünya” “Üstümüzden 72 katliam geçti” diye özetliyorlar yafladıkları toplumsal trajedileri. Bunun üstesinden gelmelerini sa¤layan gücün, günefl oldu¤una inanıyorlar. Bu yüzden ibadetlerini günefle dönerek gerçeklefltiriyorlar. Günefl ne taraftaysa, o tarafa secde ediyorlar... Onlar, Yezidiler... Kuzey Irak’ta Dohuk ile Akre yolu üzerindeki Eflivne köyüne yaklaflık altı kilometre uzaklıktaki Lalefl’te kutsal mabetleri bulunan bu insanlar, inançları, siyasal yaklaflımları ve demokrasi anlayıfllarıyla oldukça ilginç özellikler taflıyor. Lalefl’in sivil liderlerinden fiêx Berekât, “Unutmayın ki” diyor, “Güneflin nuruyla yeflilleniyor dünya. Günefl olmazsa her fley anlamsızlaflır. Biz günefle secde ederek kazandık ve bu günlere kadar gelebildik.” Kuzey Irak’taki Yezidiler, fiengal mıntıkasından sonra en çok bu bölgede yaflıyor. Fakat Lalefl, sadece onlar için de¤il, bütün Yezidiler için çok önemli bir yer. Dünyanın her yerinden Yezidiler, Lalefl’i ziyaret ediyor. Genellikle katı kuralları ve dini tabularıyla bilinen Yezidi
Yezidi din adamları sald›r›lar sonras›nda bölgesel Kürt yönetiminden güvenlik yardımı istedi
25
Darfur’da yeni yol ayr›m› SUDAN Cancavid adlı hükümet yanlısı Arap milislerinin katliamlar yaptı¤ı Darfur’da çözüme dönük iki önemli geliflme yaflandı. BM Güvenlik Konseyi, dünyanın en büyük barıfl gücünü (26 bin asker) bölgeye gönderilmesini onayladı. Bu adım ülkeye girmek için hazır bekleyen NATO’nun önünü açsa da Sudan barıfl gücü askerlerinin Afrika ülkelerinden gelmesi önkoflulunda direndi. Ayrıca Darfur’daki bütün gerilla örgütleri Tanzanya’da biraraya gelerek Sudan hükümetiyle barıfl görüflmelerine bafllama kararı aldı. BM ve Afrika Birli¤i’nin arabulucu olaca¤ı müzakereler iki ay içinde bafllayacak.
Müflerref inifle geçti PAK‹STAN Lâl Mescidi katliamından sonra ülkeyi yönetmek devlet baflkanı General Pervez Müflerref için giderek daha zor olmaya baflladı. Müflerref’in martta görevden aldı¤ı Yüksek Mahkeme Baflyargıcı ‹ftihar Çaudri, gene Yüksek Mahkeme’nin aldı¤ı kararla görevine iade edildi. Siyasi otoriteyi paralize eden geliflme üzerine Müflerref hiçbir yorum yapmadı. Baflbakan fievket Aziz karara uyacaklarını bildirdi. Müflerref’in 1999’dan beri taflıdı¤ı “genelkurmay baflkanı” sıfatına karflı çıkan
inancının, Kuzey Irak’ta farklı yorumları bulunuyor. Behdinan bölgesindeki Yezidiler daha çok katı ve kapalı bilinirken, fiengal ve Musul çevresindeki Yezidiler ileri görüfllü yaflam biçimleri ve dine demokratik yaklaflımlarıyla tanınıyorlar. Ortak mabet Lalefl ise hiçbir fark gözetilmeksizin bütün Yezidilerin kabul edildi¤i yer. ‹nsan Lalefl’e yaklaflırken heyecanlanıyor. Yabancılara kapalı oldu¤u, aynı inancı paylaflmayanların her yerini göremedi¤i söylenen, aynı zamanda Kürt renklerini de temsil eden bir dinin kutsal mabedini ilk defa yakından görece¤iz. Kafamızda bize nasıl yaklaflacakları sorusuyla, uzaktan yeflil zeytin a¤açlarının göründü¤ü dar bir vadi a¤zında duruyoruz. Buradan sonrası yürüme yolu... Etraftaki zeytin bahçelerinde hummalı bir çalıflma var. Her yer insan dolu. Artık Lalefl’teyiz. Fakat bir inancın mabedini gezmek kolay ifl de¤il. Bereket, o inancı tanıyan bir rehberimiz var... fiêx Hadî’nin manevi mêkanı Lalefl’te ilk dikkat çeken fley, herkesin yalınayak olması. Kapıdaki peflmergeye sorduk. Bunun dini bir vecibe oldu¤unu söyledi. Kutsal mekanda temizli¤i sa¤lamak için böyle dolaflmak zorunluymufl. Uzaktan geliyor olmamız ifle yarıyor, ayakkabılarımızı kulübesine koymamıza izin veriyor. Nihayet çıplak ayakla Lalefl’in kapısından içeri adımımızı atıyoruz. Biz de hacı olacak mıyız acaba? Öyle ya, burası Yezidiler için kutsal hac yeri ve burayı “tawaf” etmeye geldik. Tıpkı flair Cegerxwîn’in dedi¤i gibi: “Naçime tewafa berê refl, Heta neçime Lalefl...” (Kara taflın tavafına gitmeyece¤im / Lalefl’e gitmeden) Lalefl
Benazir Butto dönüyor mu?
Çaudri’nin görevden alınması, Karaçi’de kanlı çatıflmalara yol açmıfltı. Hükümetin kamuya ait bir demir-çelik fabrikasının özellefltirilmesini durduran ve istihbarat servisleri tarafından gözaltına alındıktan sonra “kayıp” edilen politik
Lalefl’in içinde herkes din kardeflidir. Onun için kimse kimsenin ismini sormuyor. Her renkten, her sınıftan, her sosyal statüden Yezidiler... Lalefl, Yezidilerin Vatikan’ı gibi. Kendi içinde ba¤ımsız ve bölgede özerk bir yapıya sahip oldu¤u her hâlinden belli oluyor. Yezidilerin Mirleri ve fiêxlerinin yanı sıra farklı görevleri olan öteki din adamları da bulunuyor Lalefl’te. Bazıları de¤iflik renklerde giyinse de, giysilerinin hakim tonu beyaz. Yezidi köylerinden gelenler ise Lalefl’in temizlik, yemek gibi günlük ifllerini imece usulü yürütüyor. Müslümanların cuması gibi, çarflambalar mübarek gün sayılıyor. Yezidilerin birkaç dini bayramı var. Bunlar nisan, ekim ve aralık aylarında kutlanıyor. Fakat baharın gelifli Newroz ve nisanın ilk çarflambasına rastgelen Yezidi bayramı, bafllangıç sayılıyor. Baharla birlikte Yezidiler, ilk sütlerini, yo¤urtlarını Lalefl’e getirerek halka da¤ıtıyor. Böylece ürünlerin helâl ve bereketli olaca¤ına inanıyorlar. Bayramlar, çeflitli ibadet türlerinin yo¤unlafltı¤ı dönemler. Oruç tutuluyor, namaz kılınıyor, zekat veriliyor. Lalefl, bu bayramları bafllatan, düzenleyen ve yürüten güç konumundaki fiêx Hadî’nin mezarına ev sahipli¤i yaptı¤ı için ayrıca önem taflıyor. Bu yüzden her tarafı; taflı, topra¤ı, kapıları, bezleri Yezidilerce öpülerek saygı gösteriliyor. Rehberimiz, Lalefl’in en kıdemli din adamıyla görüflmek ve kutsal yerleri foto¤raflamak istedi¤imizi söyleyince duruyor: “En üst ruhani liderin statüsü Babe fiêx’tir. Fakat ismi bilinmez. Babe fiêx’in ismini zikretmek günah sayılır.” Gene de randevu talebiyle dergaha yöneliyoruz. fiêx Hadi’nin mezarına do¤ru giden avlunun kapısında bekliyoruz.
eylemcilerin akıbetinin arafltırılması için mahkeme kararları alan Çaudri’nin dönüflü, Müflerref açısından büyük bir siyasi yenilgiye tekabül ediyordu. Hem ordunun hem de devletin baflında olmayı daha fazla sürdüremeyecek gibi görünüyor. Müflerref eski baflbakan Benazir Butto’yla Abu Dabi’de gizli bir görüflme yaptı. Ülkenin en büyük muhalif lideri Butto’yla siyasi iflbirli¤i kurma olasılı¤ı gündemde geldi. Butto’nun “Müflerref’in ordu flefli¤ini bırakması gerekti¤ini” ve sonbaharda ülkesine geri dönece¤ini açıklaması iki lider arasında anlaflma yapıldı¤ı iddialarını güçlendirdi.
Rehber, bizi kapı efli¤ine basmanın günah oldu¤u konusunda uyarıyor... Babe fiêx’in divanı Babe fiêx’in huzurunda onlarca dini görevli hazır bekliyor. Yezidilerin ruhani lideri Babe fiêx için özel olarak yapılmıfl kutsal divana ondan baflkasının oturmasına izin verilmiyor. Bizim için kurulan divana oturuyoruz. Babe fiêx, “asla ayrımcılık yapmadıklarını, kendilerini tanıyan ve ulusal dinlerine saygı duyan herkesi sevdiklerini” söyleyerek bafllıyor söze. Yezidi dininin bugünlere gelebilmek için çok bedeller ödedi¤ini belirtiyor, buna ra¤men dinlerini koruyabilmelerinde Lalefl’in merkezi bir rolü oldu¤unu anlatıyor. Ancak Babe fiêx son dönemlerde artan saldırıların endifle verici oldu¤unu, özellikle Kürdistan Demokratik Partisi ve Sünni Araplar eliyle Yezidilere yönelik ayrımcı politikların geliflti¤ini söylüyor. “Duhok’ta, Hewler’de, Musul’da üniversite ö¤rencisi Yezidiler baskılar yüzünden okulu bırakmak zorunda kaldı. Kerkük referandumu nedeniyle Kürt yönetimi fiengal’i ve Yezidileri gözden çıkardı.” Yezidilerin en çok yakındıkları konu, baflka dinlere mensup insanların yaklaflımları. Babe fiêx, kendilerinin bütün dinlere saygılı oldu¤unu, ancak kendi dinlerine de saygı gösterilmesini beklediklerini vurguluyor. “Kesti¤imiz hayvanın etini yemiyorlar. Çarflıda, pazarda Yezidi yo¤urdunu, peynirini satın almaktan çekiniyorlar” diyen Babe fiêx, flöyle devam ediyor: “Onlar da Kürt biz de Kürdüz. Ne farkımız var? Biz Saddam döneminde dinimizden vazgeçmedik. Koruduk. fiimdi de koruyaca¤ız.” Öte yandan Baba fiêx, Yezidilerin yo¤un olarak yafladı¤ı bölgelerin yönetiminde söz hakkı olmasını istiyor. Bu bölgelerde halkın kendi yöneticisini seçmesi ve yönetimin bunlara bırakılmasını savunuyor. Saddam döneminde Kürtleri öldüren, koruculuk yapan, ancak belli afliretlere yakınlı¤ı nedeniyle yönetime getirilenlerden yakınan Babe fiêx, bazı Yezidi
Yezidi mi Êzidî mi? Do¤rusu ikincisi olmalı, çünkü kendilerini böyle adlandırıyorlar. Ayrıca Kürtçede de “Êzidî” olarak geçiyor. Ama Türkçeye ve Batı dillerine “Yezidi” olarak yerleflmifl. Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da öldürülmesinden sorumlu oldu¤u için Ortado¤u kültürlerinde “kötü”nün simgesi hâline gelen Emevi Halifesi Yezid’in soyundan geldiklerine iliflkin bir yanılsama yaratan bu adı onaylamıyorlar. Haklı olarak adlarının “Êzidî” olarak geçmesini istiyorlar. Bizi aflan bu tartıflmayı, baflka birçok tartıflmayla birlikte, arzuladı¤ımız demokratikleflmenin bir parçası olan çok yönlü dilbilgisi arafltırmalarına ve onun getirece¤i yaratıcı kültürel iklime bırakırken, eskiden oldu¤u gibi “Yezidi” diye yazmamızın tek sebebi Türkçe literatürün maalesef böyle oluflmufl olmasıdır. Êzidî dostlarımızın bunu anlayıflla karflılayaca¤ını umuyoruz.
26
‹ran’ın Latin sevdası
Bir Nazarbayev yapımı
Devrimcilerin dalaflı
Gandhi’nin izinde
N‹KARAGUA Ocak ayından beri iki zirve yapan Ahmedinecad ile Ortega ülkeleri arasında yeni bir de¤ifl-tokufl anlaflması imzaladı. Buna göre, ‹ran, ilk hamlede 350 milyon dolarlık bir liman infla edecek ve baflkent Managua’nın içme suyu sistemini yenileyecek. Uzun vadede ise, bir traktör ve tarım makinaları fabrikası, dört hidroelektrik santralı, befl süt ürünleri tesisi, bir hastane, 10 bin konut ve iki dok inflaatının finansman ve yapımını üstlenecek. Buna karflılık Nikaragua, ‹ran’a kahve, et ve muz ihraç edecek. ‹ran-Venezüella ortak yap›m› “antiemperyalist otomobil” haziranda piyasaya ç›km›flt›.
KAZAK‹STAN Orta Asya diktatörlerinin hormonlu seçim baflarılarına bir yenisi daha eklendi. Kazakistan devlet baflkanı Nursultan Nazarbayev’in Nur Vatan Partisi parlamento seçimlerinde oyların yüzde 80’ini aldı. Katılım oranının yüzde 65 oldu¤u seçimde anamuhalefetteki Ulusal Sosyaldemokrat Parti, yüzde 7’lik barajı aflamadı¤ı için milletvekili çıkaramadı. Bu durumda parlamentonun neredeyse tamamı Nur Vatan’dan oluflacak. Seçimleri normal tarihinden iki yıl önce yapan Nazarbayev, böylece anayasayı de¤ifltirip sınırsız seçilme hakkı kazanabilecek. Kendisi 18 yıldır iktidarda...
DO⁄U T‹MOR Eski devlet baflkanı Xanana Gusmao liderli¤indeki yeni hükümetin ilanıyla fliddet yeniden baflladı. Ülkenin do¤usunda çok sayıda ev ve hükümet binası atefle verildi. Endonezya’dan kazanılan ba¤ımsızlı¤ın kahramanı olarak görülen Gusmao’nun baflbakanlı¤ı, seçimlerde birinci gelen ama parlamentodaki mutlak ço¤unlu¤unu kaybeden Fretilin Partisi tarafından yasadıflı ilân edildi. Fretilin’in lideri eski gerilla Francisco Guterres, hükümeti kurma görevini Gusmao’ya veren devlet baflkanı Jose Ramos-Horta’yı da tanımıyor. Bu üç isim bir zamanlar Fretilin saflarında devrim için savaflmıfltı.
H‹ND‹STAN 72 yaflındaki Pratibha Patil, 4500 milletvekili ve yasama meclisi üyesinin oylarının üçte ikisini alarak cumhurbaflkanı seçildi. Geçen ay 60. kurulufl yıldönümünü kutlayan Hindistan’da bu makama ilk kez bir kadın oturuyor. Eski Rajastan valisi Patil, iktidardaki koalisyon hükümetine öncülük eden Kongre Partisi’nin baflkanı Sonia Gandhi tarafından aday gösterildi, ama muhalefetteki sa¤ partilerin yo¤un elefltirileriyle karflılafltı. Kongre Partisi hükümetine dıflarıdan destek veren komünistler ve öteki sol partilerin de oyunu alan Patil, 1960’dan beri Gandhi çizgisinde politika yapıyor.
grupların Irak yönetiminde yer alması için Kürtler tarafından Arap asıllı gibi gösterilmelerine de tepki gösteriyor. Buradaki suçun Kürtlere ait oldu¤unu belirten Babe fiêx, flunları söylüyor: “E¤er sen gereken de¤eri vermezsen, insanlar baflka tarafa kayar. Yezidiler gururlu insanlardır. Bütün Kürt devrimlerinde rol aldılar. Savafltılar. Ama farklı muamele gören Yezidiler de baflka arayıfllara giriyor. Ben bunu yetkililere söyledim ama çözüm bulunamadı.” Seküler heterodoksi Babe fiêx’den ö¤rendi¤imize göre, Yezidilikte sivil liderlik ve ruhani liderlik olmak üzere ikili yönetim bulunuyor. Yani seküler bir toplum yapısına sahipler. Bu çerçevede ruhani liderli¤i, Babe fiêx, Kewwal ve Feqi gibi makamlar temsil ederken, Mirler de dünya iflleriyle u¤raflan sivil liderli¤i temsil ediyor. Bu makamlar, bir devletin hükümeti gibi iflliyor ve her makamın yardımcıları, vezirleri bulunuyor. Lalefl’in kutsal yerlerini gezip foto¤raflamak için Babe fiêx’den aldı¤ımız özel izin ve yanımıza verilen rehberle ayrılıyoruz makamdan. Vedalaflma sırasında Babe fiêx’in, kuca¤ında bir çocukla gelen kadına dua ediflini izleme fırsatı buluyoruz. Kutsal sayılan sarı-kırmızı-yeflil bir ipi çocu¤un boynuna takıyor. fiêx Hadi’nin mezarının üstü de bu renklerle örtülmüfl. Kutsal mekanların birço¤unda ritüeller yapılıyor ve dualar ediliyor. Lalefl’in zemzem suyunu, çocukların vaftiz edildi¤i beyaz suyu, Lalefl’in aydınlatılmasını sa¤layan ya¤ lambalarını, bunda kullanılan zeytinya¤ının saklandı¤ı depoları, binbir renk giysileriyle ziyaretçi Yezidi kadınları görebilirsiniz... Öte yandan günefli temsil eden ve ismini güneflten alan fiêx fiems’in mezarını da... Bu mezarı bekleyen fiêx fiems’in ailesinden Vezir fiêx Berekat’tan, burada Yezidi dini inancını temsil eden simgeler oldu¤unu ö¤reniyoruz. Ayrıca fiêx fiems’in mezarının içinde bulundu¤u ma¤araya benzer yerin, fiêxri Cin (Cinlerin Miri) oldu¤unu söylüyor. ‹nanca göre burada cinler var. Cin bulaflmıfl hastalar buraya atılarak tedavi ediliyor. Vezir fiêx Berekat, sivil lider Mir Tehsin Bey’e ba¤lı. Hayır ve flerrin Mir’in elinde oldu¤unu anlatıyor. Ve güneflin Yezidilikte neden bu kadar önemli oldu¤unu ondan ö¤reniyoruz: “Bizlere çok baskı yapıldı. Üstümüzden 72 katliam geçti. Bizi koruyan en büyük güç, günefle duydu¤umuz inançtı. Bu inancımızdan hiçbir zaman vazgeçmedik. Onun için günefl ne tarafta olursa olsun, ona dönerek namaza durur, ibadet ederiz. Unutmayın ki, günefl olmazsa her fley anlamsızlaflır. Kim güneflsiz yaflayabilir ki? Güneflin nuruyla dünya yeflilleniyor, yaflam düzenleniyor. Dünya güneflle aydınlanıyor. Onun için günefl ve atefl bizde çok önemlidir. Biz Kürt Yezidileriyiz. Bizde günefle secde etmeyenin imanı eksiktir. Güneflsiz kalmayın...” ‹smet Kayhan
parlamentoya danıflmadan yasa çıkarma ve gelen yasaları veto etme yetkisi var. Yargıç ve savcıları atıyor, af çıkarabiliyor, hatta isterse sicil temizleyebiliyor. Orduda yüzbaflının üstündeki bütün subayları o tayin ediyor. Ayrıca Ulema Konseyi’nin baflı olarak, din adamlarını atıyor, fetvaları imzalıyor, dine aykırı buldu¤u hükümet kararlarını veto ediyor. PJD’nin yükseliflinin önemli sebeplerinden biri, ülkenin köklü siyasi dalgası Adalet ve ‹hsan Hareketi’nin deste¤ini alması. 1987’de Sufi lider fieyh Fas’›n Sufi gelene¤i Türk›ye’deki AKP iktidar›nda bir “model” ar›yor Abdüsselam Yasin tarafından kurulan bu hareket devrin despot kralı II. Hasan tarafından yasaklandı, baskı altında tutuldu. 1999’da görece liberal VI. Muhammed’in bafla “Fas’ın AK Partisi” eylül seçimlerinde geçmesiyle fieyh’in kızı Nadia Yasin, hareketi yeniden canlandırdı, ama monarfliye karflı dezafere hazırlanıyor. Türkiye’deki mokratik cumhuriyeti savunması hofl karflılanadafllarının izini flevkle sürüyorlar, madı. Nadia Yasin, 2005’te batı medyasına verama hâlen bir anayasal monarfli olan di¤i demeçte “cumhuriyeti tercih ederim” dedi¤i Fas henüz buna hazır olmayabilir... için hâlâ yargılanıyor, örgütü yasaklı. Sufi felsefeden gelen barıflçı ve dayanıflmacı 7 EYLÜL milletvekili seçimleri öncesinde yapılan söylemiyle yoksul halka ulaflan Yasin Cemaati, son kamuoyu yoklamaları “Fas’ın AK Partisi”nin rejimin ‹slamî terör suçlamalarından kurtuoy oranının yüzde 47’lere vardı¤ını bildiriyor. lamıyor. Kraliyet yanlısı medya, 2003’te KazabÇok yakından tanıdı¤ımız bu rakamın Fas için lanka’da patlayan intihar bombalarını, 2004’te anlamı, bir sarkaç salınımının bafllaması. Bu Madrid’deki tren bombalama eylemini yapansalınımın tepe noktalarından biri komflu Cezayir’i ların tamamının Faslı çıkmasını ve geçen nisaniçsavafla sürükleyen kanlı FIS deneyimi veya flu da El Kaide kaygılarını tazelesıralar Filistin’de Hamas’ın baflına gelenlerse, yen yeni bomba eylemlerini siöteki kati bir flekilde “örnek ülke” Türkiye. Fas, yasi ‹slâm’a karflı kullanıyor. tarihin derinliklerinden taflıdı¤ı Sufi gelene¤ine Ama uluslararası camia, resmi atfen “Afrika’nın Türkiyesi” olarak anılageldi. karalama kampanyasının bir fiimdi Sufili¤e yaslanan bir siyasi hareket bu ni“psikolojik savafl” takti¤i oldutelemenin içini yeniden doldurmaya hazırlanıyor. ¤una ikna olmufl durumda. Varolan parlamentonun üçüncü büyük parti2002 seçimlerinde, 11 Eylül si konumundaki ılımlı ‹slâmcı “Hizbu’l-adl ve’tfloku yaflayan Kral, PJD lideri Nadia Yasin: Tenmiye” (Adalet ve Kalkınma Partisi, Fransızca Sadettin El-Osmanî’den fazla Hem ‹slâmc› bafl harfleriyle; PJD) seçimleri böyle bir sonuçla hem de radikal aday göstermemelerini “rica” kazanırsa, geleneksel merkez da¤ılmıfl, dünyada cumhuriyetçi etti. Bu durumda bile PJD, 325 görülen sa¤a kayma trendinden Fas da nasibini vekilli parlamentoda 42 sandalalmıfl olacak. Ama bu sa¤, muhafazakarlı¤ın ye kazanarak, iki büyük partinin ard›ndan (Sosyanında reformist, radikal demokrat ve hatta yalist Birlik-50 ve ‹stiklâl Partisi-48) üçüncü oldu. cumhuriyetçi gibi sıfatlar da taflıyor. AKP’nin Kurulan befl partili koalisyonun en büyük handiTürkiye’de Kemalist rejime karflı yafladı¤ını, PJD kapı PJD’yi anamuhalefet yapmaktı. Neoliberal Fas’ta kraliyet rejimine karflı yaflıyor. ekonomik ajandanın yoksullu¤a çözüm getireBurada Fas’ın bir anayasal monarfli ve Kral memesi ve iktidarı saran yolsuzluk a¤ı, “sistemVI. Muhammed’in bu anayasa gere¤i devletin ve dıflı” kalan PJD’nin elini güçlendirdi. PJD kaicraattaki hükümetin baflkanı, ordunun baflko- zanırsa, bu sadece Fas için de¤il, Batı ve Türkimutanı ve Hz. Muhammed’in soyundan geldi¤i ye için de önemli bir deneyim olacak. PJD’nin için Müminlerin Emiri, yani ülkenin en büyük di- amblemindeki gaz lambasının AKP’nin ampulüni lideri oldu¤unu hatırlatmak gerekiyor. Kralın ne ilhâm verdi¤ini biliyor muydunuz?
FAS Gaz lambas›
27
BREZ‹LYA Tropikal aflure Pan Amerikan Oyunları, bir kez daha anti-Amerikanizmin sahnesi oldu. ABD’nin gene en çok madalyayı topladı¤ı olimpiyat, Latin Amerika’nın çalkantılı siyasi gündemine ayna tuttu. Bu vesileyle hem aynaya yansıyanlara, hem biyoyak›t savafllar›n›n son durumuna, hem de “tropikal aflure”nin tarifine göz attık. 15. PAN AMER‹KAN OYUNLARI, Rio de Janeiro’da yapıldı. 13-29 Temmuz arasında Amerika kıtasındaki 42 ülkeden 5 bin 500 sporcu, geleneksel olimpiyat dallarının yanı sıra aralarında su polosu, plaj voleybolu gibi yeni sporların da bulundu¤u 41 dalda yarıfltı. 2 milyar dolarlık bütçeyle yapılan organizasyon için Rio’nun ünlü Maracana Stadı restore edilmiflti. Modern Maracana, oyunların karnavalı aratmayan açılıfl töreniyle tekrar hizmete döndü. Dünya medyası göz kamafltırıcı açılıflla ilgili haberleri geçerken ortamdaki havayı yansıtan bir detaya da vurgu yaptı: Tören sırasında ABD kafilesi alana girer girmez aya¤a kalkan tribünler tarafından yuhalanmıfltı. Olimpiyat centilmenli¤iyle ba¤daflmadı¤ı gerekçesiyle elefltirilen bu tepki, sadece Brezilyalılardan de¤il, temsil edilen birçok ülkenin taraftarlarından gelmiflti. Bu protestolar›n oyunlar süresince devam etti¤i ve ABD’yle karflılaflan takımlar yo¤un destek gördü¤ü geçilen haberler arasındaydı. Sonuçta kıtayı saran ABD karflıtlı¤ı oyunlara da yansıdı. Açılıfl gösterisinde yuhalanan sa‹LK BEfi dece ABD takımı de¤ildi. Son za1. ABD 97 88 52 237 manlarda Washington’a yakınlaflan 2. Küba 59 35 41 135 Baflkan Lula da protestolardan nasibini aldı. Zaten bir süredir elefltirile3. Brezilya 54 40 67 161 rin oda¤ındaydı. Temmuzda, Sao 4. Kanada 39 43 55 137 Paolo’da bir yolcu uça¤ının inifl son5. Meksika 18 24 31 73 rasında kontrolden çıkarak yakıt deSırasıyla altın, gümüfl, bronz polarına çarptı¤ı kazada 199 kiflinin ve toplam madalya sayısı feci flekilde can vermesi flimflekleri Lula hükümetine çekti. Kazanın sonradan pilot hatasından kaynaklandı¤ı anlaflılsa da havalimanlarındaki can güvenli¤i sorunları, yüzbinlerce insanın katılaca¤ı oyunlar öncesinde Brezilya’nın hanesine yazılan bir eksi puandı. Akabinde “kültürleri barıfl içinde kaynafltırmaya” hazırlanan Rio de Janeiro’dan yeni kâbus görüntüleri gelmeye resif bir tavır aldı. Aynı zamanda küresel iklim debaflladı. Rio’nun favelalarındaki gangster çetelerine ¤iflimine karflı da mobilize olmufl bulunan bu ekokarflı düzenlenen ve 19 kiflinin öldü¤ü kanlı sosyalist durufl, Latin gençli¤inin son yıllarda oluflçatıflmaların yaflandı¤ı polis operasyonları insan turmakta oldu¤u yeni pop kültürün elementlerinhakları örgütlerini aya¤a kaldırdı. Yüksek suç den biri. Dolayısıyla, sayıları ivmeyle artan yerel oranıyla ünlü kent, 20 bin kiflilik polis ordusu ta- hiphop gruplarından tiflört tasarımcılarına, MTV rafından iflgal edildi. Ayrıca açılıfltaki flaflaalı göste- kliplerinden web sitelerine kadar birçok alanda alri için yapılan astronomik harcamalar, ülkedeki de- ternatif enerjiye yönelik bir kolektif bilinç oluflturma rin toplumsal eflitsizli¤e iflaret eden sol çevreler ta- çabası gözleniyor. Bunların hepsi do¤al olarak oyunlara da yansıdı. Nitekim, Fidel Castro, Granrafından elefltiri ya¤muruna tutuldu. ma’da yayınlanan olimpiyat makalesinde biyoyakıtlara de¤inmeden edemedi. Olimpiyat enternasyonalizmi Oyunlara simgesel boyut katan toplumsal grupABD ile biyoyakıt alanında iflbirli¤i kurulmasıyla sonuçlanan Bush ziyaretinden beri Brezilya’nın top- lar bunlarla sınırlı de¤ildi. Brezilya taflrasında gidelumsal hareketleri teyakkuz hâlinde. Çokuluslu flir- rek yayılan “kurtulufl teolojisi” hareketine ba¤lı sosketlerin insafına terkedilmifl biyoyakıt endüstrisinin yalist kiliselere darbe vurmak üzere mayısta ülkeyi emekçi sınıfların çöküflüne, toplumsal yaflam koflul- ziyarete gelen Papa’nın aç›klamalar› ortam› germifllarının ve tarımsal dengenin bozulmasına, gıda fi- ti. Kürtajın yasaklanmasına yönelik sözleriyle yatlarının ve yoksullu¤un artmasına ve ekolojik tah- kadınları kızdıran Papa, giderayak “yerlilerin kendi ribata neden olaca¤ını savunan toplumsal muhale- rızasıyla hıristiyan oldu¤unu” söyleyerek Avrufet, Lula’nın aceleci pragmatizimine karflı, Top- palıların soykırımına u¤rayan kabilelerin tepkisiyle raksızlar ve Via Campesina’nın öncülü¤ünde prog- karflılafltı. Gene Papa ziyaretinin temaları arasında
28
yer alan “eflcinsellik günahı”, Sao Paolo’da, dünyanın en büyük gay-lezbiyen gösterisi olarak 5 milyona yakın insanın katılımıyla protesto edildi. Yerlilerin, kadınların, eflcinsellerin de yer aldı¤ı bu toplumsal hareketler, öteki ülkelerden gelen yandafllarıyla birleflerek mesajlarını oyunlara taflıdı. Bir tür “olimpiyat enternasyonalizmi” tesis edildi. Açılıfl töreninde –ABD ile aynı fliddette olmasa da– yuhalanan Lula ise, oyunların kapanıflına Brezilya’nın ABD’ye karflı kazandı¤ı “pamuk zaferi”yle damgasını vurdu. Dünya Ticaret Örgütü, Brezilya’nın baflvurusunu haklı bularak, ABD’nin kendi pamuk üreticisine aflırı sübvansiyon vermek suretiyle küresel pamuk pazarında haksız rekabet koflulları yarattı¤ına karar verdi. Bunun hemen ardından, ABD ve AB’nin çiftçisine uyguladı¤ı tarımsal sübvansiyon ve gümrük tarifelerinin indirilmesi konusunda çıkan anlaflmazlıklar yüzünden bir yıldır tıkanmıfl bulunan Doha görüflmelerinin eylülde yeniden bafllayaca¤ının haberi geldi. Brezilya ve Hindistan bu platformda G20 diye bilinen yoksul üçüncü dünya ülkelerinin avukatlı¤ını yürütüyor.
PAN AMER‹KAN OYUNLARI ÜSTÜNE Her fleye ra¤men FIDEL CASTRO Granma / 31 Temmuz 2007
Kod adı “enerji” “Enerjiyi paylafl” sloganıyla yapılan oyunlar sırasında Latin Amerika yo¤un bir enerji diplomasisi ve buna ba¤lı siyasi gerilimler yafladı. Oyunlardan bir hafta önce bir ultimatom yayınlayan Chavez, Venezüella’nın Mercosur (Güney Ortak Pazarı) blo¤una tam üyeli¤inin onaylanmasını geciktiren Brezilya ve Paraguay’ı uyarıp prosedürün tamamlanması için eylül ayına kadar süre verdi. Arjantin ve Uruguay parlamentolarından destek alan Venezüella’nın tam üyelik baflvurusu Brezilya senatosunda sa¤ partiler tarafından bloke ediliyor. Senato daha önce, solun itirazına ra¤men, rejim karflıtı RCTV televizyonunun lisansını yenilemeyen Chavez’e karflı bir kınama bildirisi yayınlamıfl, Chavez de onları “Amerikan papa¤anı” olmakla suçlamıfltı. Venezüella’nın tam üyeli¤ini savunan Lula hükümeti ve ‹flçi Partisi senatörlerinin, “onayı senatodan geçireceklerini ama biraz daha zamana ihtiyaç oldu¤unu” bildirmesi üzerine Chavez, sürebitimini “yıl sonu” olarak yeniden belirledi. Öte yandan Latin Amerika’nın sol hükümetleri
arasında biyoyakıt konusunda beliren görüfl ayrılıkları Chavez-Castro cephesiyle Lula-Kirchner cephesini karflı karflıya getirdi. Olimpiyatların hemen ardından Lula, biyoyakıt anlaflmaları yapmak üzere kuzeye, Meksika, Orta Amerika ve Karayip ülkelerini ziyarete gitti. Chavez ise petrol ve do¤algaz projelerini gelifltirmek üzere güneye indi; Arjantin, Uruguay, Bolivya ve Ekvador’u kapsayan bir enerji gezisi yaptı. Chavez’in biyoyakıt konusunda Lula’yla ortak tavır belirleyen Buenos Aires’i ziyareti önem taflımaktaydı. Darbo¤azdan geçen Arjantin ekonomisine destek olarak için 1 milyar dolar de¤erinde hazine bonosu satın alan Venezüella, enerji güvenli¤i, ortak petrol rafinerisi, do¤algaz da¤ıtım sistemi ve alternatif enerji projeleri üstüne ikili anlaflmalar imzaladı. Yaklaflan seçimde adaylı¤ı kesinleflen “First Lady” Cristina Kirchner’i flimdiden baflkan ilân eden Chavez, bölge ülkelerindeki siyasi tercihini “iflaret etme” gelene¤ini bozmamıfl oldu. Denge adamı Lula ise elefltiri oklarından sıyrılıp bu zor devrede bile popülaritesini korumayı baflardı. Datafolha’nın üç ayda bir tazeledi¤i kamuoyu
PAN AMER‹KAN Oyunları’ndan yalnızca zevk aldı¤ını mı düflünüyorsun? Bir kez daha düflün. Yaflın kaç olursa olsun, kofltu¤unu, sıçradı¤ını, flut çekti¤ini, cirit, disk ve çekiç attı¤ını, engelleri afltı¤ını, bayra¤ı arkadaflına geçirdi¤ini, smaç vurdu¤unu, basket attı¤ını, kürek çekti¤ini, rakibini yendi¤ini, stratejiler uyguladı¤ını, iki saat kofltuktan sonra baflından afla¤ı boca etti¤in suyla serinledi¤ini ve hatta ci¤erlerinin artık oksijen istemedi¤ini ayrımsayacaksın. Sporcular bize nasıl da harikulade bir gösteri sunuyor! Ama yalnızca zevk almıyorsun; aynı zamanda katılıyorsun, özellikle kendi ülkenin atletleri yarıflıyorken. Bizim açımızdan, bir Küba takımının veya atletinin bulunmadı¤ı müsabaka yok gibiydi. Yılın en sıcak ve nemli ayları olan temmuz ve a¤ustos, sporun yanında birçok anma etkinli¤iyle dolu. Bunlara flu sihirli sözcü¤ü de ekleyin: Tatil! Çocuklar ve gençler evlerinde. Her yafltan insan, yafladı¤ımız flu gergin zamanlarda saplantılı bir flekilde dinlenmek istiyor. Bunlar annelerin, özellikle büyükannelerin zamanı. Büyük bir sevgi ve sebatla çocuklarının çocuklarına, hatta torunlarının çocuklarına bakıyorlar. Onlar yıldan yıla devam eden maratonun kahramanları. Devrimimize getirdi¤i kazanımlar olmasa anma günlerinin bir anlamı olmaz. Bunlar gelece¤i kuracak örneklerin ve uzun yıllar boyunca harcanan çabaların toplamıdır. Küba, yurttafllarına ücretsiz e¤itim, sa¤lık ve spor hizmeti veren neredeyse tek ülkedir. Tamı tamına 50 yıl önce tiranlı¤a karflı savaflırken hayatını kaybeden bir yoldaflı özel olarak anmak istiyorum: 22 yaflındaki kahraman Frank Pais*. Bugün herkese istihdam sa¤layan sosyal adalet düzeyinden yararlanmamızı, bu idealler u¤runa savaflanlar mümkün kıldı. Devrimin en önemli baflarısı, her türden sıkıntının yanı sıra yaklaflık yarım yüzyıl süren ablukaya direnme kudretidir. Gıda ürünlerinin çeflitlili¤i ve kalitesinde daralma tehlikesi ve zaten yetersiz olan bu yaflamsal ürünleri yakıt üretiminde kullanılmaya zorlayan emperyalist baskının yol açabilece¤i fiyat artıflı tehdidi ortadan kalkm›fl de¤il. 15. Pan Amerikan Oyunları’nın sonuna geldik, onları özleyece¤im. Küba atletizmde 12 alt›n madalya kazanarak birinci oldu. Genel klasmanda toplam 59 alt›n madalyayla, 97 madalya kazanan ABD’nin ardından ikinci oldu. Bir baflka deyiflle, ABD bizim kazandı¤ımız her madalyaya karflılık 1,64 madalya kazandı. Ama ABD’de Küba’nın 26 katı insan yaflıyor. Bu hesaba göre, onlar her 3,09 milyon kifli için bir madalya kazanırken, biz her 195 bin kifliye bir madalya kazandık. Küba milli marflının hisli notalarını duymak için tam 59 fırsat bulduk. Her fleye ra¤men! * Fidel’in gerilla güçleri Sierra Maestra da¤larında savaflırken, Frank Pais, Batista faflizmine karflı flehirlerdeki yeraltı hareketini örgütlüyordu. 30 Temmuz 1957’de, Santiago de Cuba’da, polis tarafından sokak ortasında atefl açılarak öldürüldü.
29
arafltırmasında Lula’nın yönetimine “mükemmel” ve “iyi” diyenlerin oranı de¤iflmeyerek yüzde 48’de kaldı, “orta” diyenler ise yüzde 36’ya çıktı. Latin Amerika’nın Brezilya’dan sonra ikinci büyük ekonomisi olan Meksika’ya yaptı¤ı gezide Lula, dıflpolitikada önceli¤i olan “güney dayanıflması” temasını öne çıkarıp Meksika’yı Mercosur’a davet etti. ‹ki ülkenin enerji alanındaki kamu flirketleri Petrobras ve Pemex biyoyakıt üretiminde ortak hareket etmek üzere anlafltı. Bush’tan sonra Meksika’nın “ortodoks neoliberal” baflkanı Calderon’la da yakınlaflması antipatiyle karflılandı, ama Lula bunu Chavez-Castro hattına yakın duran, ALBA üyesi Nikaragua’da da tekrarlayarak gene ortamı “nötralize” etti. Baflkan Ortega’yı biyoyakıt iflbirli¤ine ikna etti. Lula’nın sarkacı Küresel ölçekte bakıldı¤ında, bütün bunlar ABD ve AB’nin dünya ekonomisindeki egemenli¤ine karflı çeflitli cephelerde mücadele eden Brezilya’nın benimsedi¤i “güney-güney iflbirli¤i” politikalarıyla uyum gösteriyor. Tek sorun var, DTÖ ve BM’de sürdürülen öteki muharebelerin (örne¤in tarımsal sübvansiyon) aksine biyoyakıt hususunda Bush yönetimiyle ortak davranıyorlar. Aslında bunu “etkisizlefltirilmifl Bush” olarak de¤erlendirmek lazım. Herkes biliyor ki, çokuluslu sermaye 20. yüzyılın petrol politikalarından uzaklaflmanın iflareti olan “çevre dostu enerji” hamlesini “kanlı petrodolar” imgesiyle bütünleflmifl birine yaptırmaktan büyük haz aldı. Trend artık Kyoto’yu imzalamayan Bush’un de¤il, “Kyoto’yu geniflletelim” diyen Al Gore’un trendidir. Bu açıdan Lula’nın asıl yandaflının iktidara hazırlanan Demokratlar ve onların “çevreye duyarlı küresel ekonomi” projesi oldu¤unu söyleyebiliriz. Bir mesih edasıyla çıkagelen Al Gore, bizlere “yeni bir dünya için yeni bir ekonomi” derken aslında yeni otomobilleri kastediyor. Kendince sorunu çıktı¤ı yerde çözüyor. Peki, küresel iklim de¤ifliminden büyük ölçüde sorumlu olan çokuluslu enerji ve otomotiv flirketlerine, küresel ısınmanın durdurulması konusunda neden güvenelim? Biyoyakıt üstüne kurdukları efsaneler flimdiden çöktü: O kadar da temiz bir enerji türü de¤il; uzun vadede çevreye zarar veriyor; kâr unsuru Amazon, Endonezya ve Malezya’da görüldü¤ü gibi orman katliamını hızlandırıyor; tek tip ürün oldu¤undan istihdam yaratmıyor v.b... Dünya Bankası’nın temmuz sonunda yayınladı¤ı rapora göre, beklenen oldu, biyoyakıt furyası kalkınan ülkelerde gıda fiyatlarının artmasına yol açtı. Ardından BM Dünya Gıda Programı fiyat artıflının yoksulların gıda eriflimini azaltaca¤ını ve açlı¤ı tetikleyece¤ini bildirdi. Burada hem çokuluslu flirketleri hem de yoksul halkını memnun etme iddiasında olan Lula’nın bir “denge pozisyonu” yakalaması mümkün de¤il. Ama o zaten baflka bir dengenin peflinde. Brezilya, biyoyakıt pazarında ilkeleri ve standartları belirleyecek OPEC’e benzer bir kurum oluflturmayı yaflamsal öncelik olarak görüyor. Bu yolla tarımsal enerji üretiminin getirece¤i ekonomik, toplumsal ve ekolojik sorunların üstesinden gelinebilece¤ini savunuyor. Lula’nın biyoyakıt kampanyasının, birincil olarak, bu üretimi yapması istenen yoksul güneyin ortak iradesini oluflturmayı hedefledi¤ini teslim etmek lazım. Aslında sorunun temeli ekonomik de¤il, siyasi. Bu noktada Lula’yla hemfikir olan Chavez, “olumsuz etkileri bertaraf edildi¤inde biyoyakıt geçerli bir stratejidir” diyor. Yeflil çöllere karflı aile tarımı Peki bu “olumsuz etkiler” nasıl bertaraf edilecek? Pazarın ifltahının nasıl doyurulaca¤ı veya etano-
30
lün nasıl daha az sera gazı çıkaraca¤ı gibi soruları bir kenara bırakırsak, Brezilya halkı Lula’nın önüne konunun toplumsal boyutuna yönelik ciddi bir seçenek koymufl durumda. Via Campesina, çokuluslu flirketlerin genifl topraklarda, son derece düflük istihdamla ve genetik olarak modifiye edilmifl tohum kullanarak yürütece¤i endüstriyel tarıma ve bunun yarataca¤ı “yeflil çöl”lere karflı gezegenin en heyecan veren kampanyalar›ndan birini yürütüyor. “Aile tarımı” adı verilen kırsal kalkınma modeli, etik de¤er olarak gördü¤ü “gıda ba¤ımsızlı¤ı”nı ve tarım ekolojisini esas alıyor ve ailelere da¤ıtılmıfl küçük tarlaların yarataca¤ı mikro ekonomiye dayanıyor. Buna göre, bütün gıda ve biyoyakıt ürünlerinin, ekosistemi korumaya yönelik bir planlama dahilinde üretilmesi, üstelik bunu yaparken Brezilya’nın ihtiyaç duydu¤u istihdamın yaratılması mümkün. fiu ana kadar çeflitli bölgelerde hayata geçirilen aile tarımı, yaygınlaflmak için toprak reformunun ç›kar›lmas›n› bekliyor. Brezilya etanolle çalıflan otomobilleri askeri diktatörlü¤ün hüküm sürdü¤ü 70’lerden beri kullanıyor. Dönemin Ortado¤usu’nda baflgösteren petrol krizlerinin ekonomik yükünden kurtulmak için gelifltirilen etanol, Brezilya’ya iki kere kazandırdı; benzine göre çok daha ucuzdu ve dünyanın en büyük fleker üreticisi Brezilya’nın elindeki en bol fleyden, fleker kamıflından üretiliyordu. Biyoyakıt tarımı onlar için yeni bir fley de¤il, hatta geleneksel bile sayılabilir. Yeni olan, etanolün küresel pazara en çok ihraç edilen ürünlerin arasına girmesi. Büyük yatırımcılar bu talebi karflılamak için devasa ölçeklerde endüstriyel tarım yapmaya hazırlanıyor. Ama Brezilya toplumu bu tür tarımın getirdi¤i “devasa tahribatı” daha önceki deneyimlerden tanıyor. Karflısına bir alternatif koyabiliyor. ‹flte bir örnek... Biri Norveçli ikisi yerli üç flirket tarafından kurulan ve baflka ‹sveçli ve Finli flirketlerle birlikte ülkenin en büyük selüloz grubunu oluflturan Aracruz Selüloz, Porto Alegre yakınlarındaki Barra do Ribeiro’da bulunan 56.200 hektarlık tarım arazisini kullanıyor. Fabrikasını kurmak için devletten 337 milyon dolar teflvik yardımı alan flirket, son üç yılda 1 milyar dolara yakın düflük faizli kredi (%2) kullanmıfl. 185 hektar baflına yalnızca 1 iflçilik istihdam yaratıyor. Genetik mühendisli¤ine dayanan tek tip üründe yo¤unlafltı¤ı için topra¤ı fakirlefltiriyor, üstelik bu ürün derinlerdeki suyu emerek topra¤ı kavuran okaliptus a¤acı oldu¤u için araziyi daha büyük bir hızla “yeflil çöl” hâline getiriyor. Üretti¤i kâ¤ıt ürünlerinin yüzde 97’sini Avrupa ve Çin’e satıyor. Via Campasina’nın aynı büyüklükte bir arazi için önerisi ise flöyle: Üretimin herbiri 20 hektar topra¤ı olan 2810 aileye devredilmesi, Aracruz Selüloz’un aldı¤ının yar›s›ndan az (üstelik geçerli resmi faiz oranı %8.5 üstünden) kredi kullanarak yapılacak tarımda ürün çeflitlili¤ini sa¤layıp hektar baflına 5 kifliye (toplam 281 bin) ifl imkânı yaratılması, elde edilen ürünün tamamının koorperatifler yardımıyla ve aracılar ortadan kalkaca¤ı için piyasadan daha düflük bir fiyatla Brezilyalı yoksulların sofrasına ulafltırılması. Toprak reformunun getirece¤i iflte böyle bir dönüflüm. Sıfır Açlık kampanyası yapan, nüfusunun ezici ço¤unlu¤u yoksul olan, neoliberalizmin yan tesiri kronik iflsizlikten muzdarip bir ülke bu öneriye kayıtsız kalamaz. Lula’nın kendisini destekleyen bu insanlara sözü var. Brezilya’daki sınıfsal uçurumu biraz olsun “dengelemek” için toprak reformunu çıkarmak zorunda. Aksi halde hem kula¤ına gelen “yuh” sesleri artacak, hem de verdi¤i küresel mücadelenin bir de¤eri kalmayacak. Dünya solunun gözü Via Campesina’n›n bu “tropikal aflure” projesinde...
fiimdi okullu oldu NEPAL ABD’ye yaptı¤ı seyahat yüzünden tanrıçalıktan “azledilen” 10 yaflındaki Sajani fiakya, dönüflte mahfleri bir kalabalık tarafından karflılanınca “görevine iade” edildi. Hinduların taptı¤ı “Kumari” adlı tanrıçalar, laikleflme sürecinin kritik konuları arasında. Ama laik bir devlet olmak için Kral’a yapılan atıfları milli marfltan çıkaran Nepal, halkın sevgilisi Kumarilere dokunamıyor. Bu durum en çok sıkı kurallardan kurtulan Kumarilere yarıyor. Örne¤in eskiden okula gitmeleri mümkün de¤ilken, Sajani fiakya üçüncü sınıfa baflladı.
Ç‹N Susuzlu¤a karfl› ispirto EKONOM‹ST HAN DEQIANG, Çin’in son yirmi yılda uyguladı¤ı neoliberal kalkınma stratejisini hem yüksek sesle hem de soldan elefltiren aydınların baflında geliyor. Bu yüzden ona “Çinli Chomsky” lakabını yakıfltırıyorlar. Çin iflçi sınıfının yeni ekonomik rejime geçildikten sonra kırda ve kentte yafladı¤ı toplumsal krizler üzerine baflvuru kayna¤› niteli¤inde kitapları bulunuyor. Aynı alanda çalıflmaları olan Amerikalı sosyolog Stephen Phillon, Han ile 2005’te yaptı¤ı söylefliyi bu yıl yaptı¤ıyla harmanlayarak Dollars & Sense dergisinin son sayısında yayımladı. En son görüflmemizde Do¤u Asya’daki mali kriz zirve noktasındaydı. Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) katılmasının do¤uraca¤ı sonuçları konuflmufltuk. Befl yıl sonra bakınca bu tahminlerin ne kadarı hayata geçti? O zaman, DTÖ sürecinin en büyük hasarı, Çin’in kendi endüstriyel ve teknolojik geliflimini kontrol etme kapasitesine verece¤ini savunmufltum. Geride bıraktı¤ımız befl yıl, bunun do¤rulu¤unu fazlasıyla kanıtladı. Çin’de, kendi teknolojisini veya pazarını gelifltirmek isteyen endüstrilerin tümü giderek büyüyen engellerle karflılafltı. ‹kinci olarak, iflsizli¤in dramatik bir flekilde artaca¤ını söylemifltim. Bu artık herkesçe bilinen bir gerçek oldu. Bazıları, son zamanlarda taflradan gelen göçmen iflçi sayısının ihtiyacı karfl›lamaya yetmedi¤ini öne sürerek, DTÖ’nün iflsizlik artıflına sebep olmadı¤ını iddia ediyor. Ama bu olgunun gerektirdi¤i dikkatli analizi yaptıkları söylenemez. 90’ların sonunda tarımsal ürünlerin fiyatı düfltü ve vergiler a¤ırlafltı. Bundan ötürü genifl iflçi yı¤ınları kentsel alanlara göçtü ve onu izleyen iflsizlik artıflına tanık olduk. 2002’den itibaren hükümet çiftçiler için yeni vergi indirimleri çıkardı ve kırsal kesimdeki yoksullara e¤itim deste¤ini artırdı. Bu yeni politikaların sonucu olarak taflradaki tezat biraz olsun yumufladı. Ayrıca, pirinç fiyatları düfltü¤ünde çok sayıda çiftçi pirinç üretimini bıraktı. Bunun sonucunda fiyatlar geri tepti, 2003-2004’te pirinçte ısrar eden çiftçinin geçim koflulları iyileflti. Artık kırsal kesimdekilerin, kentsel endüstrinin ithalat sektöründe varolan sömürünün bir benzerini kabullenmeleri çok daha zor. Zaten birço¤u bunun peflinden giderek kentlere göçmüfl durumda. Lakin bunlar, yabancı flirketler ulusal endüstrileri fethetti¤i zaman iflsizli¤in artaca¤ına iliflkin tezimizi geçersiz kılmaz. Do¤rusu tam tersi. Wal-Mart, Pekin’e veya Gweiyang’a girdi¤inde, süratle befl-altı alıflverifl merkezi birden açarak yerel piyasayı nakavt ediyor. 2006 itibarıyla, Çin’de ellinin üstünde Wal-Mart alıflverifl merkezi bulunuyor.
Boykot galip MEKS‹KA Geçen yıl haziran ayında baflgösteren ö¤retmen grevinden beri faflist eyalet valisi Ulises Ruiz’e karflı sivil itaatsizlik direnifli yaflanan Oaxaca’da, eyalet parlamentosu seçimleri boykot kararı alan APPO’nun (Oaxaca Halk Meclisi) zaferiyle sonuçlandı. Yaklaflık 2.5 milyon seçmenin bulundu¤u eyalette seçime katılma oranı yüzde 30’un altında kaldı. Resmi eyalet hükümeti ile APPO arasında gizli bir referanduma dönüflen seçimler sonucunda Ulises Ruiz’in Kurumsal Devrim Partisi’nin (PRI) eyalet meclisindeki ço¤unlu¤u de¤iflmedi, ama ciddi bir meflruiyet sorunuyla karflılafltılar.
Kâbuslar diyar› ‹RAN Tecavüz, adam kaçırma, silahlı soygun, hırsızlık ve ahlâka aykırı davranma suçlarından idam cezasına çarptırılan en az 9 kiflinin cezasının infaz edildi. Bunların yedisi ülkenin kuzeydo¤usundaki Meflad kentinde halka açık bir flekilde infaz edildi. ‹damlarla ilgili haber görüntülerde, dara¤acının arkasında “Adaleti uygulamak eflittir güvenli¤i artırmak” yazılı bir pankart göze çarpıyordu. ‹damlar polis kordonunun ardında biriken binlerce kifli tarafından izlendi. ‹ran, dünyanın en çok idam ce-
Ya küçük iflletmeler? Oraya girmeyelim bile! Orta boy alıflverifl merkezleri, halk pazarları, normalde yerel piyasalara egemen olması gereken esnaflar, pazar avantajının ortadan kalktı¤ına tanık oldu. Üçüncü olarak, DTÖ’ye girmenin Çin’e kısa vadeli kazançlar sa¤layaca¤ını savunmufltum. Örne¤in, bu dönemde yatırım ve ihracat artıflı ortaya çıktı. Ama daima DTÖ’ye girmenin susuzlu¤u gidermek için kaçak içki içmekle eflde¤er oldu¤unu öne sürdüm. Bunun iki sonucu vardır. ‹lki, elbette susuzlu¤un giderilmesidir. E¤er ortada baflka bir içecek yoksa, mecbursun kaçak içki içmeye. Ama öbür sonuç da senin ölümün, çünkü o ispirto. Çin endüstrisi yatırım sorununu çözdü belki, ama bu ölüm çanlarıyla birlikte geldi. Gördü¤üm kadarıyla, Çin’in yüzleflti¤i toplumsal kriz ekonomik özerkli¤in ihmalinin bir tezahürü olarak fliddetini artırmayı sürdürecek, Çin’in mali sis-
gazeteciyi “silah zoruyla sistemi de¤ifltirmeye çalıflmak” suçundan idam cezasına çarptırdı. Sınırtanımayan Gazeteciler karara karflı uluslararası kampanya bafllattı. ‹ran’da gazetecilere verilen ölüm cezaları nadiren infaz ‹dam cezalar› halk›n önünde infaz ediliyor ediliyor. Ancak insan hakları zası uygulayan ülkelerinden biri. Ulusla- örgütleri, reform yanlısı yazarlar, rarası Af örgütü, ‹ran’daki idam aydınlar ve gazetecilerin yargılanmadan sayısının geçen yıl iki kat artarak 177’ye hapse atıldı¤ını belirtiyor. ‹ran’a askeri ulafltı¤ını, bu yıl daha flimdiden 143 kiharekat tehditlerinden vazgeçmeyen flinin idam edildi¤ini belirtiyor. Geçen ABD ise Devrim Muhafızları’nı terörist ay devrim mahkemesi iki muhalif Kürt örgütler listesine almaya hazırlanıyor.
teminin er ya da geç karflılaflaca¤ı çöküflün bir parçası olacak. Bu önceden kestirilebilir bir fley, Çin’in 1997 Do¤u Asya mali krizinin benzeriyle karflılaflması sadece zamanla ilgili bir sorun. Bunun tam olarak ne zaman ortaya çıkaca¤ını saptayamayız, ama korkarım ki o kadar uzak bir gelecekte de¤il. DTÖ büyük kamu iktisadi teflebbüslerini (K‹T) nasıl etkiledi? K‹T’ler iki kategoriye indirgendi. Shenyang Makine Fabrikası veya Luoyang Traktör fiirketi gibi özel flirketlerle rekabet etme gücü olan K‹T’ler derhal iflas ettirildi. Tekel konumundaki K‹T’ler ise, örne¤in petrol üreten kamu flirketleri, DTÖ’den çok daha az etkilendi. Çinli liderler, sanki devletin en fazla gelir elde etti¤i K‹T’ler yafladı¤ı sürece Çin sosyalizmi dayanır varsayım›ndan hareket ediyor... Bir kere Çin flu anda sosyalist de¤il. Han Dequiang: “DTÖ’ye girmek susuzlu¤u gidermek için kaçak içki içmekle eflde¤erdir. Bunun iki sonucu vardır. ‹lki, elbette susuzlu¤un giderilmesidir. E¤er ortada baflka bir içecek yoksa, mecbursun içmeye. Ama öbür sonuç da senin ölümün, çünkü o ispirto.”
fiu meflhur “Çinli karakteristikleriyle sosyalizm” deyimini kastediyorum zaten... O bile de¤il. Vergi getirisi ve kâr bazında bakıldı¤ında küçük ve orta ölçekli K‹T’lerin fazla büyük olmadı¤ı do¤ru, ama yarattıkları ifl sayısına bakılırsa hatırı sayılır büyüklükteler. Yerel istihdam ve finansta etkileri çok önemli. Küçük ve orta ölçekli K‹T’lerin neredeyse tamamının çöküflünün kötü etkilerini yafladı¤ımız bu ortamda, merkezi devletin sadece büyük ölçekli kamu teflebbüslerine bel ba¤layarak Çin’in 1.3 milyarlık nüfusunun geçimini sa¤laması çok zor. Liderlerin umdu¤u, yerli ve yabancı sermayenin, küçük ve orta ölçekli kamu flirketlerin yerini alması ve iflsizlik sorununun süreç içinde çözülmesiydi... fiunu öne sürüyorum; sadece dıflsatım amacıyla ürettikçe, yabancı kapitalist yatırımın getirece¤i her ifl, üç veya dört iflin yitirilmesine sebep olacaktır. Bu durum bugün mevcut. fiu anda ihracatımızın yüzde 60’ı yabancı sermaye tarafından sa¤lanıyor. Susuzlu¤u gidermek için ispirto içmekten kastetti¤im bu. Buna ra¤men Çin’in gelecekteki ekonomik büyümesini kıflkırtacak yabancı sermaye potansiyeli zayıf. ‹flsizlik sorununun sadece bir kısmını çözebilir. Çin’in endüstriyel sisteminin yenilenmesine veya genifllemesine fazla bir katkısı olmaz. Ayrıca Çin’in karflılafltı¤ı mali krizi çözmek için yabancı sermayenin kullanılması daha da problematik. 1949’dan beri, devlet teflebbüslerini yabancı giriflimcinin ekonomiye katkısını bütünlemesi veya onun yerine geçmesi için kullanarak ulusumuzu infla ettik. Bunun tam tersini yapma fikri bir fantezidir. Çinli liderler, aynı zamanda tekel konumundaki kamu teflebbüsleri iyi çalıfltı¤ı sürece ekonomik kalkınmanın do¤rultusunu belirleyebilme gücünün artaca¤ına inanıyor gibi... Bu iki yüzü olan bir konu. Birincisi, böyle bir güç, elinde ulusal ekonominin gidiflini kontrol etmek için kullanaca¤ı hiçbir kamu teflebbüsü bulunmayan bir ülke lideri için de mümkün. Sonuçta bu Avrupa modeli, hatta daha kati bir flekilde Amerikan modeli. Bu ekonomilerde teflebbüslerin kontrolü özel sektörün elinde. Ama bu durumun devletin vergi makbuzlarında ve ekonomiyi düzenleme rolünde fazla bir etkisi yok. E¤er devlet güçlüyse, elinde çok fazla teflebbüs olmasa bile ekonomi yönetiminde kritik bir rol oynayabilir. Madalyonun öbür yüzünde ise teflebbüslerin büyük bölümünü elinde tutan, ama ekonomisini yönetmekte zorlanan, zayıf bir devlet var. Ve e¤er bu zayıf devletle özel sektörün çıkarları arasında bir iflbirli¤i varsa, o zaman kapitalistlerin devleti ekonomi ve ekonomik kalkınma üstündeki kontrolünü giderek daha fazla kaybetti¤i bir noktaya getirme politikası sonuç almıfltır. Buradaki anahtar unsur hükümetin gücüdür, kontrol etti¤i flirketlerin sayısı de¤il.
31
k›raat
resim: Gustave Courbet, “Dünyan›n Kökeni”
Kimi korkar ondan, kimi kutsar, kimine ay›pt›r, kimine fetifl. Sonuç olarak, oradan ç›kar›z, tam da bu yüzden dönüflü nâmümkün bir ma¤arad›r, hep bir küfür nesnesidir. Tarih boyunca çeflitli müdahalalelerin, farkl› davran›fl biçimlerinin muhatab› olan vajinay› antropolojik, biyolojik aç›lardan, bir tarih gözlü¤üyle mercek alt›na al›yor Jelto Drenth “Dünyan›n Kökeni: Vajina” kitab›nda, ve iyi bir kültür tarihi okumas› sunuyor.
X - KÜTÜPHANE A.Bu¤ra - Ç.Keyder (der.) Vatandafll›k Gelirine Do¤ru (‹letiflim) Murat Belge Baflka Kentler Baflka Denizler 2 (‹letiflim) Douwe Draaisma Bellek Meteforlar› (Metis) Enis Batur Otuz Kufl Birden Olmak (Norgunk) Ernesto Laclau Popülist Ak›l Üzerine (Epos) Gülten Ak›n Celâliler Destan› (YKY) Italo Calvino Bütün Kozmokomik Öyküler (YKY) ‹zzet Yasar Asla Yazamayacaks›n O fiiiri (Yasakmeyve) Jelto Drenth Dünyan›n Kökeni: Vajina (Agora) John Berger-Jean Mohr Anlatman›n Baflka Bir Biçimi (Agora) Julio Cortazar Cinayeti Gördüm (Can) Küçük ‹skender Lucifer’in Bisikleti (Sel) Michel Foucault (haz.) 19. Yüzy›lda Bir Aile Cinayeti (Ayr›nt›) M.K. Matossian- S.H.Villa 1914 Öncesi Ermeni Köy Hayat› (Aras) Noam Chomsky Demokrasi ve E¤itim (BGST) Nicolas Dessaux Irak’ta Sol Muhalefet (Versus) Oscar Wilde fiu Bizim Hortlak (‹mge) Ronald Wright ‹lerlemenin K›sa Tarihi (Versus) Samih R›fat Ada (Sel) Türker Armaner Tahta Sapl› B›çak (Metis) Vladimir Nabokov ‹nfaza Ça¤r› (‹letiflim)
• *
•
* Önce ad›n› görmüfltün motorun. Pirinç harflerle provas›nda yaz›l›yd›: DANTES. Monte-Kristo Kontu’nu yeni okumufltun ve bu ad flafl›rtt› seni. Bu kitaps›z adada kimse Alexandre Dumas’n›n bahts›z kahraman› Edmond Dantes’in ad›n› duymufl olamazd›. K›sa süre sonra iflin asl›n› ö¤rendin. Band›rmal› bir doktordan –bir Dumas hayran› olmal›- sat›nalm›flt› bu kay›¤›., Girit göçmeni bal›kç› Gega Ahmet, sonradan baban›n bal›kç›s›, dostu olacak Gega. Parlak pirinç harfleri sökmeye k›yamad›¤› için, kendine ve herkese yabanc› bu ad› y›llarca kulland›. Ayn› harflerle, anlam›n› bildi¤i bir baflka ada yazabilece¤ini keflfedene - ya da biri söyleyene kadar. Bir yaz bafl› adaya döndü¤ünde bakt›n ki motorun ad› DESTAN olmufl. Küçük bir büyü bozulmufl, DANTES, yeni ve s›radan ad›yla, iskeledeki öbür kay›klar aras›nda yitip gitmifl. Bunca y›l sonra bu tekneyi an›ms›yorsan, bu ad de¤iflimi nedeniyle olmal›. Nedir ki bir ad! De¤iflik biçimde yan yana gelebilecek alt› harfin, tan›d›k bir birleflimi. Öyle ya da böyle olabilirdi. Evreni, yeryüzünü ya da yaflamlar›m›z› oluflturan fleylerin baflka türlü birlefltirilmifl olabilece¤i gibi. Gelgelelim güzel bir ad, fliir gibidir: sözcüklerin olas› birleflimlerinden biri – yaln›zca biri- insan› s›radanl›¤›n durgun suyundan ç›kar›r, al›p baflka iklimlere, baflka denizlere götürür.
Ermenilerin suya, özellikle de saf su kayaklar›na karfl› çok belirgin bir hürmetleri vard›. Köylerinin d›fl›nda bulunan p›narlar›n etraf›n› birer sanat eseri niteli¤i tafl›yan tafl döflemelerle kaplarlard›; kutsal say›lan bir p›nar›n bafl›nda kurban kesip mum yak›ld›¤›nda oradaki suyun göz hastal›klar›n›, zona hastal›¤›n›, kurdefleni, sa¤›rl›¤› ve ruhsal bunal›mlar› giderece¤ine, -baz› özel tafllar gibi- k›s›r kad›nlara do¤urganl›k, sütsüz gö¤üslere süt verece¤ine, bahçelere ve tarlalara serpildi¤inde ise verimlili¤i artt›raca¤›na ve ya¤mur getirece¤ine inan›rlard›. Ermeniler, Dersim bölgesinde, F›rat Nehri ve Murat Çay›’n›n bulufltu¤u noktada bulunan bir kayan›n üzerinde, gö¤üsleri ç›plak, vücudunun belden afla¤›s› bal›k fleklinde olan güzel bir bakirenin oturup saçlar›n› ördü¤üne inan›rlard› ve ona “Anahid Anam›z” derlerdi. Harput bölgesindeki Akhor köyünde, Ermenilerin “Anahid Suyu” ad›n› verdikleri flifal› bir p›nar vard›. Anahid ayn› zamanda do¤um tanr›ças›yd›.
Günümüzde, bireysel hayat› kuflatan fley, o hayat›n kendisinin k›sa dilimlerinden daha çabuk bir flekilde de¤iflebilir. Zamans›z olan ortadan kalkm›fl, tarihin kendisi gelip geçici bir karaktere bürünmüfltür. Tarih art›k ölülere sayg› göstermez; ölüler, geçip gitmifl olanlard›r. (Bat›’da son bir yüzy›lda dikilen kamusal an›tlarla k›yaslamal› bir say›sal inceleme yapmak, son 25 y›lda ne kadar çarp›c› bir düflüfl oldu¤unu ortaya koyacakt›r.) Art›k bir hayatn kendisinden daha uzun sürebilecek kal›c›l›¤a sahip bir genel kabul gören de¤erden söz edemeyiz; ço¤u de¤er, insan ömründen k›sa sürelidir. Dünya çap›nda bir fenomeni temsil eden enflasyon bu bak›mdan semptomatik bir özellik tafl›r: Enflasyon, ekonomik geçicili¤in daha önce efline rastlanmad›k modern bir formudur. Sonuç olarak, zamana kafa tutan bu anlarla ilgili ortak deneyimin flimdilerde o anlar› kuflatan her fleyle yads›nd›¤›n› söyleyebiliriz. Böylesi anlar, tarihin içinden zamans›z olana do¤ru pencereler gibi mazide kalm›flt›r. Ebediyen terimini öne ç›kartan deneyimler, art›k tek bafl›na ve kiflisel hayatta yafland›¤› farz edilmesi gereken deneyimlerdir. O deneyimlerin rolü de¤iflmifltir; onlar art›k bir aflk›nl›k sa¤lamak yerine izole ederler. Foto¤raf›n geliflti¤i dönem, bu biricik nitelikli denebilecek modern ›st›rab›n her tarafta yayg›nlaflt›¤› bir döneme denk düflmektedir.
Entelektüel çal›flmada, Leonardo’nun “direngen özen” dedi¤i bir etik zorunluluk vard›r. Pratik koflullarda bunun anlam›, insan›n kimi ayartmalara direnmek zorunda olufludur. Bunlar tek bir formül içinde toplanabilir: Sözcüklerin terörüne asla yenik düflme. Freud’un yazd›¤› gibi, insan›n yüreksizli¤e ödün vermekten kaç›nmas› gerekir: “‹nsan hiçbir zaman bu yolun nereye götürdü¤ünü bilemez; önce sözcüklere teslim olunur, sonra da azar azar maddeye”. Bu yüreksizli¤in bugünü kapsayan baflat formlar›ndan birisi, çözümlemenin etik k›namayla yer de¤ifltirmesidir. Kimi konular, Faflizm ya da Yahudi Katliam› gibi konular, bu tür bir uygulamaya özellikle yatk›nd›r. Elbette Katliam› k›naman›n yanl›fl bir yan› yok. Sorun, k›naman›n aç›klaman›n yerini almas›yla bafllar. Solda, “s›n›f savafl›”, “ekonominin son kertede belirleyicili¤i” ya da “iflçi s›n›f›n›n merkezîli¤i” gibi terimler, duygusal olarak yüklü fetifller ifllevi görürler –ya da son zamanlara kadar gördüler. Bunlar›n söylemsel çekicilikleri azalt›lmamakla birlikte, anlamlar› giderek daha az aç›k hale geldi. Bugün gördü¤üm biçimiyle politik, entelektüel görev, övgüleri ve k›namalar› içinde bu yüreksizlik taraf›ndan çizilen ufkun ötesine geçer. Politik bir kategori olarak “halk”a geri dönüfl, ufuklar›n genifllemesine bir katk› olarak görülebilir, çünkü öteki kategorileri –örne¤in s›n›f– ne iseler öyle sunmaya yard›m eder. Ufuklar›n böyle genifllemesi, toplumsal taleplerin özerkli¤ini, bunlar›n eklemlenmelerinin mant›¤›n› ve bunlardan kaynaklanan kolektif kimliklerin do¤as›n› yeniden kavramlaflt›rmak zorunludur. Bu çaba önümüzdeki gerçek hedeftir.
B‹N ÖZÜR Geçen say›da kitap listesinde “Tahta Sapl› B›çak”›n yazar›na Türker Alkan demifliz, elbette Türker Armaner olacakt›. Tek hatam›z bu de¤ildi. ‹stanbul 2. bölge ba¤›ms›z aday› Do¤an Erbafl’›n ad›n› bir yerde Bin Umut’un Ankara 1. bölge aday› fiükrü Erbafl’la kar›flt›rm›fl›z. As›l vahimi, Orhan Do¤an’›n resimalt›nda, DEP’lilerin meclisten derdest edilmesinin tarihini 2 Mart 1994 yerine 2 Mart 2004 olarak yazm›fl›z. Bin kunduz! Bin özür!
32
Thomas Bernhard Beton çeviren: Sennur Sezer (YKY) “Yaln›zca mutlu insanlar olmal›yd›, bunun bütün koflullar› mevcut, ama yaln›zca mutsuz insanlar var. Bunu geç anl›yoruz. Genç oldu¤umuz sürece ve hiçbir fley bize ac› vermezken, yaln›zca yaflam›n sonsuzlu¤una inan›yor de¤iliz, ona sahibiz de. Sonra k›r›lma, sonra y›lma, sonra da bundan yakar›fl ve son. Hep ayn› fley. Bir defas›nda maliyeyi kand›rmak istedi can›m, art›k buna bile hevesim yok, dedim kendi kendime. ‹steyen herkese izimi belli ediyorum. fiu s›rada böyle düflünmekteyim. fiu s›rada. As›l sorun ac› çekmeden k›fl› nas›l geçirece¤imizdir. Bir de ondan daha hain olan ilkbahar›. Yazdansa hep nefret ettik. Sonbaharsa bize gene kaybettirir.” “Beton”u ölümünden bir y›l önce yay›nlam›fl Thomas Bernhard, muhtemelen bunu bir vasiyet gibi tasarlamad›, bütün yazd›klar›nda yafllanm›fll›¤›n bilgisi okunan bir yazar söz konusu oldu¤unda, ölüme haz›rl›ktan söz edilemez kolay kolay. Ama betona ifllemifl bir ölü bedenin netli¤ine vard›¤›nda, solu¤un tamamen kesilmekte oldu¤unun somut kavray›fl›yd› onu harekete geçiren. “Hayatta hassas kula¤a sahip olmak”tan söz ederken, böylesi bir alg›ya ses veriyordu. Ölümün göründü¤ü anlar›n roman› olarak okuyabiliriz “Beton”u, ölümü fiziksel ve ruhsal biçimde alg›lay›fl›n roman›... Thomas Bernhard’›n ölümünün anlat›m› da denebilir “Beton” için, nereye do¤ru gitmekte oldu¤umuzu so¤uk bir netlikle kavrayarak yazar›n ve yaz›s›n›n a¤›r a¤›r çekiliflini okuruz... Bernhard, “art›k söküp at›lamaz bir al›flkanl›k haline gelen k›s›k sesiyle”, “ne kadar da k›r›lgan›z diye düflündüm” der, “a¤z›m›zda büyük sözler geveler dururuz, her gün ve durmadan sa¤laml›¤›m›z› ve akl›m›z› överiz ve bir anda devrilir ve a¤lamam›z› bast›rmak zorunda kal›r›z” der, “sadece iki saat uyumufltum ve befl buçukta flu düflünceyle uyand›m” der, “flimdi k›rk sekiz yafl›nday›m ve b›kt›m. Sonunda ne kendimizi ne de baflkaca bir fleyi hakl› ç›karmak durumunday›z. Kendimizi biz yapmad›k” der, “Yaflam›n sonuna gelindi¤inde vicdan azab› son derece gülünçtür” der, “bana sonunda kendi zavall›l›¤›m kald›, bundan da pek bir fley kalmaz” der. Yazmak için gereken ölüm anlar›ndan, yaz›lamayan bir Mendelsshon Bartholdy kitab›n›n s›k›nt›s›ndan, baflka bir flehre gidememekten, ablayla iliflkiden geçerek betona saplanan beden ve solukla birlikte yükselip alçalarak, ama hep fliddetle k⤛da dökülen yaz›s›yla efllik eder okura. Tekrarlarla bafl dönmesi yaratarak, gidip
Uzun yürüyüfl Handan Ça¤layan Analar, Yoldafllar, Tanr›çalar –Kürt Hareketinde Kad›nlar ve Kad›n Kimli¤inin Oluflumu (‹letiflim) “Analar, Yoldafllar, Tanr›çalar”, Handan Ça¤layan’›n doktora tezi. Ça¤layan bu tezle bir yandan akademik alanda yap›lmam›fl› yap›yor, di¤er yandan da Kürt kad›nlar›n›n siyasete kat›l›mlar›n›n tarihini k›rk Kürt kad›nla yapt›¤› sözlü tarih çal›flmas›yla besliyor. Ve bizi k›rk kad›nla tan›flt›rarak hem onlar›n hayat›n›, hem de anlat›mlar›n›n da deste¤iyle Kürt kad›nlar›n›n mücadele tarihini izlememize f›rsat veriyor. Kitap özellikle 1984’ten sonra Kürt hareketinin geliflim süreçlerinin bütününde kad›nlar›n bu hareketin neresinde, nas›l durduklar›n›, ne kadar kat›l›mc› olduklar›n›, harekete kat›l›mlar›na hangi rollerde, ne düzeyde izin verildi¤ini anlayabilmemiz aç›s›ndan temel kaynaklar›m›zdan biri olacak nitelikte. Nükhet Sirman, kitaba yazd›¤› önsöze, “Kad›n siyasette özne mi, nesne mi? Kad›nlar›n siyasete girmesi siyaseti de¤ifltirir mi, kad›nlar› de¤ifltirir mi?” cümlesiyle bafllam›fl. Kitab› okudu¤unuzda, Kürt kad›nlar›n›n siyasete kat›l›mlar›n›n, siyasetin yap›l›fl biçimini de¤ifltirirken as›l kendilerini nas›l de¤ifltirdi¤ini çok net görebiliyoruz.
Üstünde
Duman›
Rap makam›nda bir roman
dönerek, dönüp gelerek kendini her an y›k›p yeniden kuran yazar›n infla halindeki zihninin zindeli¤iyle ç›kar okurun karfl›s›na. Ac›tan dürüstlük, zalimce bir netlikle kendi biletini keser. Thomas Bernhard’› herhangi bir kitab›ndan yakalayarak okumaya bafllayanlar için bir bafllang›ç ve sondan söz etmek pek mümkün de¤il. Bir anda durup nefesinin iltihab›na kulak vermifl ve bir dev defteri parçalara bölüp yaym›flt› sanki önüne. Can havliyle yazanlar kategorisinden... Kitaplar› ne kadar yaflamöyküsel olsa da, bir bafllang›ç ve sona iflaret etmiyor, öfkesinin ve yaln›zl›¤›n›n hangi noktada bafllad›¤›n› kestirmek zor. Hayat›n tek bir çizgide ilerleyip son bulmad›¤›n› kan›tlamak üzerine kurmufltu belki yaz›lar›n›. Ya da m›r›lt›s›ndan, öfkesinden, boflvermiflli¤inden, nefretinden, tutkusundan, edilgenli¤inden güç alan bir tekrarlar senfonisi oymufltu bofllu¤a. Rap makam›nda bir heceler dizisinin a¤›r-aksak-ritmik ve ayn› zamanda darmada¤›n, epeyce gürültülü, sa¤›r edici hâli. Hep dimdik durdu¤u yerden ses veren, yüzündeki ifadeyi yutmufl bir adam; berjer ya da demir koltukta oturuyor, bazen bir tablonun karfl›s›nda k›p›rt›s›zl›¤a bürünmüfl, bir dal›p gitme an›nda aile maskelerini parçalay›p toplumsal ikiyüzlülü¤ü, her türden yalan› yerle bir ediyor. Onun külliyat›, dev bir günlük. Rap makam›nda bir m›r›lt›, yayl›larla yürüyen bir tiz 盤l›k, bütün yüzeyi ald›r›fls›zl›¤›yla kaplam›fl kesif bir sessizlik ayn› zamanda. ‹lk günle son gün aras›nda bir ustal›k e¤risini tarif etmek epeyce zor, hep ayn› tek kiflinin tazyikli konuflmas›, hep ayn› hastal›¤a inat dirilik ve bu dirili¤in kendisine de ›srarl› bir meydan okuyufl... Ama bu ayn›l›k her seferinde okurunu k›sk›vrak yakalay›p onu öldürmek için bir yokufltan afla¤›ya itmiyor da, ona tramplen oluyor, s›çramay› göze al›rsa, hafiflikle yükselebilece¤i bir sonsuzlu¤u gösteriyor. Minimal bir müzik bestelemifl her seferinde Bernhard, oturdu¤u yerden hiç kalkmadan girdap yaratmakta oluflu da pek umurunda olmam›fl. Yarg›m›z› kendisine söyleme flans› bulabilseydik, buna yan›t alamazd›k herhalde, bizi yaln›z ve yard›ms›z b›rak›rd›, böylece uzun uzun sesinden yük– Pelin Özer selen fliddetin bofllukta da¤›l›fl›n› zihnimizde canland›rmaya çal›fl›rd›k.
Kitap, bu de¤iflimi hareketin bütünü ve hareket içindeki kad›nlar aç›s›ndan paralel bir biçimde inceliyor ve bugünü anlamam›z aç›s›ndan önemli veriler sunuyor. Kürt hareketinin ‘80 öncesi ve sonras›nda, hatta diyebiliriz ki 1990’lara kadar kad›nlara yüklenmifl olan geleneksel rollerin sürdürülmesi noktas›nda pek bir s›k›nt›s› yok. 1990’lara kadar kad›nlar Kürt kimli¤inin farkl› aç›lardan göstergeleri olmufl, bu anlamda da nesne olarak yer alm›fllar Kürt hareketinde. ‘80 öncesinde Kürtlerin ayr› bir millet oldu¤u vurgusunun içine yerlefltirilen lider, özgür, güçlü kad›n imgesi a¤›rl›k kazan›rken, ‘80 sonras›nda Kürtlerin kölelefltirilmesinin sembolü olarak “köle” kad›n imgesine daha çok rastlan›yor. ‘90’lardan sonra, gerek PKK’ye kad›n kat›l›m›n›n artmas›, gerekse 1991’de HEP’in kurulmas›yla birlikte Kürt kad›nlar› farkl› saiklerle siyasetteki etkinliklerini art›r›yorlar. Kad›nlara hemen hemen bütün muhalif hareketlerde yüklenen “anal›k” rolünün a¤›rl›¤›n›n Kürt hareketindeki varl›¤›n› da unutmamak gerekir. Ancak süreç içinde hareketin önderli¤i ve kadrolar›n›n kad›nlar›n siyasî partilerden da¤daki silahl› birimlere kadar aktif kat›l›m› konusunda de¤iflime u¤rad›¤› ve bu noktada kad›nlar›n teflvik edildi¤i de çok aç›k. Kad›nlar bu teflviki oldukça iyi de¤erlendirdiler, mücadelenin içinde kad›nl›k rollerini de
sorgulad›lar. Evlerinden, mutfaklar›ndan da¤a, mitinge, partiye ç›kan kad›nlar evlerine geri dönmek istemediklerini de ifade ediyorlar art›k. Ve bu nedenle, PJA (Özgür Kad›n Partisi) gibi ayr› bir partiye ve kad›n gerilla birliklerine sahipler, bu nedenle belediye baflkan› oldular, bu nedenle meclise girdiler. Sonuç olarak, Kürt kad›nlar›n›n –ve tabii ki hepimizin– yürüyecek daha çok yolu var. 2006’da Nobel’e aday gösterilen bin kad›ndan biri olan Bar›fl Annesi Müyesser Günefl’le röportaj talep ederken “o gün olmaz, misafirim gelecek kutlamaya, börek yapaca¤›m” diyerek randevu vermemesini “hareketin çeliflkisi” diyerek ve gülümseyerek hat›rlay›p bir kez daha yinelemek istiyorum. Handan Ça¤layan bu uzun yolun yürünmüfl k›sm›n› öyle iyi toparlam›fl ki, nerelerden geldi¤imizi görmek eminim bundan sonras› için hepimizi – Beyhan Demir daha çok motive edecektir.
LÜBNANLI YAZAR ELIAS KHOURY
Adalet duygusunun yerini yeni muhafazakârl›k ald› Elias Khoury, Lübnan’›n ve Arap dünyas›n›n en iyi bilinen yazarlar›ndan biri. Ama maalesef Türkçeye çevrilmifl tek bir kitab› bile yok henüz. Bo¤aziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve Metis Yay›nevi taraf›ndan düzenlenen “Barbarlar› Beklerken: Edward Said’i An›yoruz” bafll›kl› sempozyum için ‹stanbul’a gelen Elias Khoury ile sempozyum aras›nda Türkiye ile Arap Dünyas› aras›ndaki gerilimli iliflkiyi, ortado¤udaki savafllar›n kültür hayat› üzerindeki etkisini, medeniyetleraras› diyalo¤u, entelektüellerin günümüz dünyas›ndaki rolünü ve edebiyat›n hayat›m›zdaki yerini konufltuk. Sizin gözünüzden Türkiye ile Arap dünyas› aras›ndaki iliflkinin belirleyici özelli¤i nedir? Elias Khoury: Asl›nda her fley Tanzimat’la bafllad›, Osmanl› Tanzimat›’yla. Ard›ndan ba¤›ms›zl›k hareketleri geldi. Sonra da Birinci Dünya Savafl›. Bu savafltan sonra Arap dünyas› büyük ölçüde sömürgelefltirildi. Tanzimat’la birlikte bafllayan süreçte her fleyin üstünde, modernizasyon dedi¤imiz fley vard›. Türkiye’de Mustafa Kemal’in öncülü¤ünde laik ulus-devlet modeli üretildi, Arap dünyas›ndaysa böyle bir geliflme yaflanmad›. Ancak, Arap dünyas›nda ba¤›ms›zl›k ve modernizasyon fikriyle yola ç›kan hareketler Osmanl›’dan kalan ne varsa ortadan kald›rmaya yöneldiler; o yap›n›n arkaik oldu¤unu düflünüyorlard›. Öte yandan, Arap dünyas›ndaki bu hareketler baflar›s›zl›¤a u¤rad›, çünkü ‹srail müdahalesiyle karfl› karfl›ya geldiler. Arap dünyas›n›, Türkiye’den farkl›laflt›ran fleylerin bafl›nda bu müdahale geliyor. Öncelikle Avrupa’n›n sömürgeci güçleri Arap dünyas›ndaki modernizasyon hareketlerinin baflar›s›zl›¤a u¤ramas›na sebep oldular, bunun nedeni de suçluluk duygular›yd›. Ellerine bulaflan Yahudi kan›n› Filistinlilerin kanlar›yla y›kad›lar. Ulusal hareketler de Filistin’in iflgalini önlemekte baflar›l› olamad›. ‹srail’le Arap dünyas› –M›s›r, Suriye ve Ürdün– aras›ndaki savafl 1968’de M›s›r ordusunun ve Nas›r’›n bütüncül bir yenilgiye u¤ramas›yla son buldu. Nas›r rejimi askerî rejimin, popülizmle kendine özgü bir bileflimiydi. Nas›r hem karanl›k bir diktatörlü¤ü –Suriye ve Irak’ta ve yine M›s›r’daki– hem de diktatörlü¤e karfl› ç›k›fl›n politik izlerini devralm›flt›. M›s›r ilginç bir yer bu bak›mdan. Çünkü yaln›zca M›s›r’da askerî rejim tüm sosyal yap›y› önce ortadan kald›rd›, sonra da yeniden kurmaya çal›flt›. Bu yüzden ‹slamc›larla modernistler aras›ndaki ayr›m çok keskindi. ‹slamc›lar, hayalî bir alt›n ça¤a dönmek istiyorlard›. Öte yanda ise aç›k bir yenilgiye u¤ram›fl bir diktatörlük vard›. Arada yoksul kitleler kald›. Taraflar›n hiçbiri yoksul kitleleri temsil etmiyordu. ‹kisi de orta s›n›fa dayan›yordu. Bu yüzden M›s›r’da iki ayr› ülke var. Birinde yoksullar, di¤erinde ayr›cal›kl›lar yafl›yor. Bu giderek derinleflen bir ayr›m. Bugüne geldi¤imizde ise gerçek anlamda sol bir alternatifin olmay›fl› yüzünden, özellikle de Sovyetler Birli¤i’nin y›k›l›fl›ndan sonra, toplumlar›m›z ideolojilerinden adeta soyundu. Bu yüzden ‹slamc›l›k ve köktencilik ayr›cal›kl›larla, yoksullar aras›ndaki bofllu¤u doldurmaya bafllad›. Köktencili¤i incelemeye bafllad›-
34
Elias Khoury
¤›mda flunu gördüm: Asl›nda geçmiflteki ulusal hareketleri tekrar ediyorlard›, fakat flapkalar›n›, örtülerini de¤ifltirmifllerdi. Çünkü bizim toplumlar›m›zdaki as›l problem yoksulluk ve yoksullarla zenginler aras›nda giderek büyüyen uçurum. Buna kimse çözüm aram›yor. ‹slamc›l›k milliyetçili¤in yeni bir versiyonu haline gelecek ve hiçbir fley sunmayacak. fiunu görmek zorunday›z, hepimiz büyük bir ideolojik krizden geçiyoruz. Kimlikler üzerinden tan›mlanan çat›flmalar›n, asl›nda s›n›flar aras›ndaki çat›flmalar› gizledi¤ini, örttü¤ünü mü söylüyorsunuz? Söylemek istedi¤im tam olarak bu. Bütün bu kimlik sorunlar› bana çok uyduruk geliyor. fiu anda dünyan›n her yerinde olup bitenler küresel bir krizin parças›. Bu kriz post-kapitalizmin ve post-modernizmin krizi. Piyasan›n yeni tanr› oldu¤u bir dönemdeyiz. Ve bu yeni tanr›, ancak bütün eski tanr›larla birlikte var olabilir. Tüm bu tanr›lar birlikte çok derin bir de¤erler krizi içindeler. Avrupa’dan Amerika’ya, oradan La-
Türkler, Türkiye’nin geri kalm›fll›¤›n›n sebebi olarak ‹slam’› ve Araplar› gördüler. Araplarsa geri kalm›fll›klar›ndan Türkleri sorumlu tuttular. Bu en büyük hatalar›m›zdan biri.
tin Amerika’ya, Asya’ya, her yerde bir de¤erler krizi yaflan›yor. Geçti¤imiz yüzy›lda adalet duygusu yavafl yavafl ortadan kalkarken, geride kalan bofllu¤u yeni-muhafazakârl›k doldurdu. Sovyetler’in çöküflü de bu süreci h›zland›rd›. Art›k adalet duygumuz yok. Hukuk var, ama adalet duygusu yok. fiu anda dünyan›n hiçbir ülkesinde adalet duygusuna gönderme yap›lm›yor siyaset üretilirken. Bu süreci anlamland›rabilmek için yeni bir perspektife gereksinimimiz var. Ayd›nlar›n bu süreçteki rolleri ne? Özellikle kimlik politikalar›n›n gelifltirilmesi ve kavramsallaflt›r›lmas› sürecinde... Öncelikle entelektüel üretimin ne oldu¤unu sormam›z gerekiyor. Entelektüel üretim hakikati aramay› amaçlar. Entelektüel üretim hakikatin ve adaletin hizmetinde olmal›d›r. Aksi takdirde, entelektüel üretim anlams›zd›r. Yaln›zca kelimeler üretir. Edward Said, “Entelektüelin Temsili” adl› küçük kitab›nda Gramsci ile Julian Benda’ya gönderme yapar ve “organik entelektüel” ile “hakikati arayan entelektüel” kavramlar›n› kullan›r. Ancak bu flekilde entelektüel beklentimize yan›t verebilir. Entelektüellerden ba¤›ms›z olmalar›n› ve sessizlerin, tarihten d›fllanm›fllar›n, iktidarlar taraf›ndan bertaraf edilmifllerin taleplerini dile getirmelerini bekleriz. Bence entelektüelin rolü budur. fiimdi olansa bir tür edebiyat üretimi. Dünyan›n her yerinde giderek büyüyen bir tüketim edebiyat› var. E¤er bunu yazarsan›z okunuyorsunuz. Oysa sizden bekleneni yazmakla yetiniyorsan›z asl›nda yazm›yorsunuz demektir. “Binbir Gece Masallar›” adl› o harika metinlere bakarsak flunu görürüz. O metinlerde Sinbad adl› bir kahraman var. Sinbad sürekli olarak seyahat ediyor ve geri dönüyor, o hikâyeleri tan›mad›¤› birilerine anlat›yor. Yazmaya bafllad›¤›n›zda bir bilgi üretmeniz gerekir, bilineni tekrarlamak ya da sizden bekleneni yazmak yetmez. ‹flte bu yüzden Homer’den, G›lgam›fl’tan ve Arap dünyas›n›n ‹slam öncesi fliirlerinden bu yana Arap dünyas›nda ad›na edebiyat denilen fley budur. Bunun art›k geçerli olmad›¤›n› söyleyebilirsiniz. Ama bence geçerli. ‹yi edebiyat, dünyan›n her yerinde anlafl›l›r. Bundan birkaç yüz y›l önce yüzlerce yazar vard›, bunlardan yaln›zca birkaç›n› biliyoruz bugün. Bilgiyle, hakikatle ya da hakikati aramakla yazmak aras›ndaki iliflkidir kimin iyi edebiyat yapt›¤›n› belirleyen. Bu iliflki kimin sesi oldu¤unuzu da belirler, yoksullar›n, güçsüzlerin ve adaletin sesi misiniz? Toplumlar aras›nda iletiflim sa¤layabilecek bir temel olarak düflünebilir miyiz edebiyat›? Edebiyat edebiyat› etkiler. ‹yi edebiyat, edebiyat› etkiler ve de¤ifltirir. Topluma etkisi de ancak bu dolay›mla olur. Bu ba¤lamda çeviri yapmak demek bir baflka kültürü okumak demektir. Neyin ne anlama geldi¤ini tam olarak bilmeniz mümkün de¤ildir. Örne¤in “1001 Gece Masallar›”n› çevirmeye kalk›flt›¤›n›zda pek çok konuda tercihler yapmak zorunda kal›rs›n›z. O tercihleri belirleyen de sizin kendi kültürünüzdür. Dolay›s›yla, hiçbir kültürde hiçbir fley otantik de¤ildir. Kültür bir bileflim olmak zorundad›r daima. Yunan ve M›s›r kültürlerine bakarsan›z birbirlerini ne kadar etkile-
kültürü de karmafl›k bir örnek. Çünkü Filistin kültürü sürgün kültürü ile gözetim alt›nda tutulan bir toplumun kültürü aras›nda oluflan bir alafl›m. Sürgünle, Gazze’deki, Ramallah’taki ve hatta ‹srail’de bir az›nl›k olarak yaflayan Filistinliler aras›ndaki iliflki çok karmafl›k. Fakat Filistin kültürünün rolü Filistin varoluflunu yeniden keflfetme ve icad etme anlam›nda bir hayli farkl›. Çünkü Filistinlilerin varolmas› yasakland› asl›nda. Lübnan’da bir miktar daha farkl› bir durum var. Büyük bir göç verdi Lübnan. Ancak entelektüeller ülkede kald›lar. En önemli nokta flu: ‹ç savafl boyunca Lübnan’da pek çok roman yaz›ld› ve bugün roman Lübnan için çok önemli bir edebiyat türü. Daha da önemlisi, bugün iç savafl›n tarihini araflt›rmak isterseniz çok fazla tarih kitab› bulamayabilirsiniz. Ama romanlardan yola ç›karak iç savafl› anlayabilirsiniz. Bu da iç savafl dönemi hakk›nda bir resmî tarih oluflturulmad›¤› anlam›na geliyor. Dün yap›lan edebiyat akflam›nda, siz hikâyenizi Arapça okudunuz, sonra ‹ngilizceye çevrildi ve sonra da Türkçe’ye. Ne hissettiniz? Utanç vericiydi. Arada büyük bir yanl›fl anlafl›lma var. Birinci Dünya Savafl›’ndan bu yana birbirimizle bu yanl›fl anlafl›lma üzerinden iletiflim kuruyoruz. Türkler, Türkiye’nin geri kalm›fll›¤›n›n sebebi olarak ‹slam’› ve Araplar› gördüler. Bu yüzden alfabelerini de¤ifltirdiler. Bu yüzden hat sanat› gibi bir sanattan vazgeçtiler. Araplarsa geri kalm›fll›klar›ndan Türkleri sorumlu tuttular. Bu bizim en büyük hatalar›m›zdan biri. ‹stanbul benim büyükbabam için baflkentti. Ve ben ‹stanbul’u ilk gördü¤ümde Kahire’nin modern versiyonu oldu¤unu düflündüm. Çok daha büyük elbette, çünkü bir imparatorluk baflkentiydi. Benzer yemekleri yiyor, ayn› kahveyi içiyoruz. Fakat birbirimizin kültürü hakk›nda hiçbir fley bilmiyoruz. Çok az kitap çevriliyor Türkçe’den Arapçaya. Arapçadan Türkçeye çeviri de çok az. Türk yazarlar hakk›nda ancak ‹ngiliz ya da Frans›z gazetelerinden okudu¤um kadar›yla bir fleyler ö¤renebiliyorum. Orhan Pamuk’la ilk karfl›laflt›¤›m›zda benimle ilgili bir yaz›yla ilk kez Le Monde’da karfl›laflt›¤›n› söyledi. Bu utanç verici ve art›k sona ermeli, bir yolunu bulmal›y›z. Kültürel iletiflim yeniden bafllamal›. Biliyorum, Türkler öncelikle Avrupal› olmak, AB’ye girmek istiyorlar. Tamam, Avrupal› olmak istiyorsan›z Avrupal› olun, bu sizin için de iyi olabilir Avrupa için de. Fakat en az›ndan ‹ngilizce, Frans›zca ö¤rendi¤imiz gibi birbirimizin dilini de ö¤renebiliriz. ‹lk kez bir yazar olarak Türkiye’ye ça¤r›ld›m, kitaplar›m 15 dile çevrildi ama Türkçe’ye çevrilmedi. Bu utanç verici.
Söylefli: Ayfle Çavdar
diklerini görürsünüz. Klasik Arap kültürü de onlardan etkilenmifltir. Avrupa’y› ele al›rsan›z, Rönesans çeviri ve Endülüs olmaks›z›n mümkün olamazd›. ‹bni Sina ve ‹bni Haldun olmasayd› Rönesans olamazd›. Aristo’yu Avrupa’ya, onu çeviren Arap filozoflar tan›tt›. Kültür bir döngüdür. Ve hiçbir kültürün saf bir ulusal kimli¤i olamaz. Ulusal izler olabilir, örne¤in dilde bu türden izler vard›r. Fakat, düflünceler, öyküler ortakt›r. Örne¤in “Kelile ve Dimne”, Arapçaya Farsçadan çevrilmifltir. Ancak flu anda Farsça orijinali kay›p. “Kelile ve Dimne”, Arap edebiyat›n›n bir parças› olarak görülüyor. O halde otantik olan nedir? Edebiyat tan›m› gere¤i bir bileflimdir. Aksi halde ifle yaramaz, kal›c› olmaz. Diyalo¤u bar›fl›n temeli olarak görüyor ve sürekli olarak dinleraras›, uluslararas›, medeniyetleraras›, kültürleraras› diyalo¤un gereklili¤inden söz ediyoruz. Ancak tam da dinleraras›, uluslararas›, medeniyetleraras›, kültürleraras› derken gelifltirece¤imiz diyalo¤un s›n›rlar›n› da belirlemifl oluyoruz. Sizce bar›fla temel olacak diyalo¤u nas›l tarif etmemiz gerekir? Bütün bu –aras› diyaloglar temelsiz. Çünkü bunlar› kullananlar birilerinin ‹slam’› ya da Hristiyanl›k’› temsil edebileceklerini düflünüyorlar. Kimse herkesi temsil edemez. Bu düflünce ‹slam’› bir statüye dönüfltürüyor ve bu yönüyle Do¤u’nun bir tarihi olmad›¤› yolundaki düflüncenin devam› niteli¤inde. Oysa ‹slam de¤ifliyor. Bu yüzden de bu diyalog tan›m› anlams›z. As›l konuflmam›z gereken toplumsal sorunlar. Bunu konuflabilmek için de “medeniyet sorunu” denen fleyi konuflmaktan vazgeçmek gerekiyor. Öte yandan, kültür tan›m› gere¤i diyalog demektir zaten. Kültürel diyalog diye bir fley yapman›za gerek yoktur. Tüm bu yap›sal diyalog çabalar› bir tür iktidar kurma yöntemi olarak ç›k›yorlar karfl›m›za. fiu anda Arap dünyas› pek çok savaflla karfl› karfl›ya. Özellikle de Irak, Lübnan ve Filistin. Sizce savafl bir kültür atmosferi olarak de¤erlendirilebilir mi? Savafl, bu toplumlar›n kültürlerini nas›l etkiliyor? Kültür bir aynad›r, senin aynand›r. Kendini ayna olmadan tahayyül edemezsin. Toplumlar her koflulda kültür üretirler. Irak ve Filistin örne¤inde ise flu var: Irak’ta bir diktatörlük vard› ve Irak kültürü diasporada kendini yeniden üretti. Saddam Hüseyin, Irak’› boflaltt› kültür anlam›nda. Tüm entelektüeller Irak’› terk etmek zorunda b›rak›ld›. Ya ölmek ya da Baas Partisi’nin bir parças› olmak zorundayd›lar. Irak özel bir örnek. Çünkü Irak kültürü 30 y›ld›r diasporada formüle ediliyor. Bu bir sürgün kültürü. Filistin
Mozaik ay›r›r, ebru buluflturur Binbirdirek Sarn›c›’nda düzenlenen “Ebru” sergisi, ard›nda kallavi bir foto¤raf kitab› da b›rakt›. Yezidilerden Lazlara, Rumca konuflan Türklerden Süryanilere, Türkiye’de yaflayan k›rk küsur etnisiteden simalar›n etnik ve dinî kimlikleriyle tan›t›ld›¤› “Ebru” projesinin mimar› Attila Durak’la kimlik tan›mlar›n›n k›r›lganl›¤›n› tart›flt›k... “Ebru” projesi nas›l flekillendi? Attila Durak: Bu ifle fiziksel olarak 2000 y›l›nda bafllad›m. Bir merak projesi bu. “Türkiye Türklerindir” söylemi var ya, “Türkler kimdir” sorusundan yola ç›karak, Anadolu’yu dolafl›p insanlarla buluflmak istedim. Gümüflhane do¤umluyum. Gümüflhane, Rumlar, Ermeniler ve Türklerin bir arada yaflad›¤› çokkültürlü bir bölge olmas›na ra¤men, çocuklu¤umda o insanlardan hiç iz yoktu. Biz kilise cam› tafllard›k. O zamandan beri bir merak vard› bende, “nerede bu insanlar” diye. Zaman geçti, yafl›m›z ilerledi, dünyay› gezmeye bafllad›k, Hindistan’a, M›s›r’a gittim. Oralardaki ahengi, farkl› kültürlerdeki insanlar›n beraber yaflamas›n›, çokrenklili¤in ne demek oldu¤unu anlamaya bafllad›m. Oralarda olabiliyor da, niye bizim topraklar›m›zda bu kadar renkli, çokkültürlü bir ortam varken, niye bu farkl›l›klar keyifli ve huzurlu bir flekilde yaflanam›yor diye merak etmeye bafllad›m. Tabii tats›z olaylar› izliyorsunuz bu sorunun ard›ndan. Ama Türkiye’deki çokkültürlülü¤e objektif gözle bakma karar›m Sivas’taki Mad›mak oteli yang›n›ylad›r. Televizyonu açt›k ve 37 insan›n yand›¤›n› gördük. En yak›n arkadafl›m›n teyzesi de o oteldeydi, saatlerce “o da m› yand›” diye a¤lad›k. fians eseri o an otelde de¤ilmifl. O gün bu olay›n incelenmesi gerekti¤ine karar vermifltim. Ama o zaman bunun foto¤rafla ilgili olup olmayaca¤›n› bilmiyordum. Zaman geçti, foto¤rafç›l›¤›m biraz daha ilerledi. 2000 y›l›nda New York’ta bir sergi açm›flt›m, o sergi çok baflar›l› oldu. O günden sonra hayat projeme, ideal projeme, “Ebru”ya bafllad›m. Ad› niye Ebru? Evet, niye “Ebru” da, örne¤in mozaik de¤il? Mozaik de, ebru da bu topraklardan ç›km›fl iki sanat. ‹lk mozai¤in Antakya civar›nda yap›ld›¤› söylenir. Ebru da Kafkas bölgesinde
Mozaik bu topraklar›n insanlar›n›n iliflkisini yans›tamaz. Mozai¤e bakt›¤›n›zda farkl› renkte tafllar, keskin hatlar›, sert yap›s›yla birbirlerinden uzak dururlar. Aradaki çimento da renklerin, bir araya gelmesine izin vermez. Oysa Türkiye bir ebrudur. Farkl› renkler birbiriyle dans eder, biri di¤erine dokunur, iletiflim kurar.
bafllay›p Osmanl›’da yefleren bir sanat. ‹kisi de çokrenklili¤i yans›tabilir, ama mozaik bu topraklar›n insanlar›n›n iliflkisini yans›tamaz. Mozai¤e bakt›¤›n›z zaman farkl› renkte tafllar, keskin hatlar›, sert yap›s›yla birbirlerinden uzak dururlar. Aradaki çimento da renklerin, bir araya gelmesine izin vermez. Oysa Türkiye tamamen bir ebrudur. Farkl› renkler birbiriyle dans eder, biri di¤erine dokunur, iletiflim kurar, bir fley verir. K›rm›z›yla sar› yan yana geldi¤inde birbirine dokunur, ama bulamaç olmaz, bozulmaz. Bu topraklarda zenginlik detaylarda, güzellik bütündedir. Ebru, bunu çok iyi yans›t›r. On bin y›ll›k gelenekler Türkiye’de yaflayan bütün etnik gruplar›n içindedir ve ortak yaflan›r. Foto¤raflar› çekerken, belli bir kimli¤e dair ortam› ararken zorluklar yaflad›¤›n›z oldu mu? Hay›r. Foto¤raflardaki bütün insanlar gözümüzün içine bak›yor. Bu insanlara niye foto¤raflar›n› çekti¤imi söyledim, onlar da bunu bilerek foto¤raf çekildiler ve hangi etnik gruba ait olduklar›n› gururla söylediler. Foto¤raflar güzel ama, resimaltlar›n› yad›rgad›k do¤rusu. fiimdi bizi çekseniz, resimalt›na “Sünni Türk” mü yazacaks›n›z? Evet. Biz kendimizi “Sünni Türk” olarak tan›ml›yor olabilir miyiz? Siz ne diyecekseniz, onu yazaca¤›m. Mesela hiphop’çular› çekiyorsunuz... Sordum kendilerine, “biz müslüman›z, Sünniyiz ve Türküz” dediler. Ama siz de o cevab› ar›yorsunuz. Kendisini nas›l tarif etti¤ini sorsan›z “ben hiphop’çuyum” da diyebilir. “Hiphop’çuyum” derse kitab›m›n konusu haline gelmez. Onu hiphop’çu diye ileride baflka bir sergime koyar›m. Ben ona kökünü, etnik grubunu sordum, o da onu söyledi. Biz
Söylefli: Merve Erol
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
AT‹LLA DURAK’LA “EBRU”ÜZER‹NE
kültürel bak›yoruz, etnisiteye, farkl›l›klara bak›yoruz. Yoksa doktor, hiphop’çu, foto¤rafç›, gazeteci diye gider. Kitapta foto¤raflar› yer alan Timur Selçuk (Sünni Türk), Yaflar Kemal (Sünni Kürt) gibi simalar›n bizim gözümüzde etnisite ya da din ötesi bir varolufllar› var. Bu insanlar› niye etnik ve dinî bir kimli¤e indirgiyoruz? ‹ndirgemiyoruz. O dedi¤iniz özellikler zaten onlarda var. Ama benim kitab›m›n konusunda meslekleri önemli de¤il. Nedim Hazar’›n “Ebru” projesine odaklanan belgeselinde, sorunuzu “dünya vatandafl›y›m” fleklinde cevaplayan biri vard›... O baflka, ben o kiflinin foto¤raf›n› buraya koyamam. O zaman ben geyim, lezbiyenim, aflç›y›m gibi bir fley olacak. Art›k ifli suland›rmak demek olur bu. Bunu diyen kiflinin kitapta foto¤raf› var ama. Çilingir, kuca¤›nda kediyle... Belgeselde “Ermeniyim, ama asl›nda dünya vatandafl›y›m, dünyan›n her yerinde yaflar›m” diyordu. Sonuçta “dünya vatandafl› Ermeni” diye bir tan›m yok. Ama insanlar› tek bir kimli¤e hapsederek asl›nda ebru niteli¤ini ortadan kald›rm›fl olmuyor muyuz? Hiç alâkas› yok. Sonuçta tek tek sayd›¤›n›z etnik, dinsel gruplar asl›nda iç içe geçmemifl olmuyorlar m›? Bu bir bafllang›ç. Ben bir fley bafllatt›m. Bugüne kadar böyle bir fleyi tan›mlayan var m›? Bunu bir sergi üzerinden anlat›yorum. Bu kadar insan› yan yana koyan Türkiye’de baflka kimse yok. Sergiye gelip foto¤raflara bakan insanlar için o kadar ufuk aç›c› oldu ki. Ç›karken an› defterine bak›n, serginin hayatlar›n› de¤ifltirdi¤ini, yeni fleyler ö¤retti¤ini söyleyen, “Türkiye bu kadar renkli miymifl” diyen insanlar var. Bu serginin tek bir ortak paydas› var: Foto¤raf› çekilen herkesin bu topraklarda yafl›yor olmas›. Sözünü etti¤iniz sorunlar› düflünmedim bile. ‹nsanlar, toplumlar hep de¤iflip dönüflen varl›klar. Bu ak›flkan hali neden sabit bir durum gibi düflünüyoruz? Evet, kültürler yerinde durmaz, insanlar, toplumlar de¤iflir. Kültürler de melezleflirr, birbiri içinde geliflir, de¤iflime u¤rar. Onun için buna ebru dedik. Ebru sanat›nda o suda akar ve de¤iflir, o renk kendi yolunu bulur. Pürlük diye bir fley dünyan›n hiçbir yerinde yok. Hiçbir fley kat›ks›z de¤il. Olmas›n da zaten. Melezliktir güzel olan. Kimse keskin hatlar›yla anlatamaz bunu, özellikle bu topraklarda. Herkesin birbirine kar›flt›¤›, onun ondan k›z ald›¤›, insanlar›n göç ederken dilini unutup gitti¤i bölgenin dilini ald›¤› bir ortam var. Güneydo¤u’da bir y›¤›n Türk kökenli Türkmen sadece Kürtçe konufluyor. Gelmifller, da¤larda hayvanc›l›k yaparken orada yaflamaya bafllam›fllar. Sular seller gibi Kürtçe konufluyorlar ve Türk olduklar›n› da biliyorlar. Rumca konuflan müslümanlar da var. Bir zamanlar H›ristiyand› bu insanlar. Rumcay› flak›r flak›r konufluyorlar, camide ibadet ediyorlar.Kültür hapsedici bir fley olmamal›. ‹nsanlar kendi yollar›n› buldular, buna sayg› duymak ve desteklemek gerekir. Bu bir dü¤ündür. Anadolu’daki kültürü bir dü¤ün olarak alg›l›yorum. “Sen busun” tan›mlar› yapmamak ad›na zaten böyle projeler yap›yoruz.
37
FERHAT KENTEL, MELTEM AHISKA VE FIRAT GENÇ’LE M‹LL‹YETÇ‹L‹K ÜZER‹NE
Örtünün alt›ndaki karmafla Oturdu¤umuz yerden milliyetçilik üzerine konuflmak baflka, Anadolu’yu arfl›nlay›p yüz yüze görüflmeler yap›p konuflmak baflka. “Milletin Bölünmez Bütünlü¤ü –Demokratikleflme Sürecinde Parçalayan Milliyetçilik(ler)” bafll›kl› ufuk aç›c› bir çal›flma yapan Ferhat Kentel, F›rat Genç ve Meltem Ah›ska’ya kulak veriyoruz... Yapt›¤›n›z milliyetçilik araflt›rmas›n›n fikrî öncülleri nelerdi? Ferhat Kentel: Bu araflt›rma, TESEV bünyesinde yap›lan bir araflt›rmalar dizisinin sonuncusu. Araflt›rmalar›n ortak yan› herhalde “ne” sorusundan çok, “nas›l” sorusuna cevap aramaya çal›flmak. Projelerin üst bafll›¤› “Demokratikleflme Program›”yd›. Demokratikleflme sürecinde, Türkiye’de devlet, aile, laiklik, milliyetçilik gibi çeflitli alanlara bak›ld›. Çal›flman›n koordinatörü Etyen Mahçupyan’d›; bizim araflt›rmam›z›n fikir babas› da o. Milliyetçilik konusunda, kalk›fl noktam›z basit bir gözlem ya da iddiaya dayan›yordu; “son y›llarda milliyetçilik yükseliyor” iddias›... “Acaba öyle mi?”, “nas›l oluyor?” sorular›na cevap arad›k. fiöyle bir hipotez de vard›: Yaflad›¤›m›z dönem tabii ki kendine dair özgüllükler tafl›yor, ancak, 6-7 Eylül 1955’te de milliyetçi dalgalar vard›, K›br›s meselesi zaman›nda da vard›, Kürt meselesi oldu¤undan beri de sürekli yükselen ya da yükseldi¤i söylenen milliyetçilik dalgalar›ndan bahsediliyor. Biz bu yükseldi¤i söylenen milliyetçilik nas›l sahipleniliyor, nas›l bir dil eflli¤inde kullan›l›yor gibi sorulardan yola ç›kt›k. Meltem Ah›ska: TESEV’in araflt›rma dizisinde, zihniyet kal›plar›na vurgu yap›l›yordu. Zihniyet kal›b› kendi bafl›na çok aç›klay›c› bir kavram de¤il, çeflitli yerlere çekilebilir. Genellikle, Türkiye’de milliyetçilik, toplumda zaten varolan, zaman zaman daha belirginleflen bir zihniyet, bir düflünce flekli gibi anlafl›l›yor. Bu araflt›rmada bu varsay›m› yerinden oynatmay› hedefledik. Varsay›lan bir fleyi kültürel düzeyde, zihniyet kal›plar›nda aramaktansa, “bunlar belli bir tarihsellik, toplumsall›k içinde nas›l üretiliyor ve nas›l tüketiliyor?” sorusunu sorduk. Statik bir toplum resmi ç›kartmaktansa, varolan alg› ve zihniyet yap›lar›n›n nelerden etkilendi¤ini, nas›l hareket halinde oldu¤unu ve içinde neleri bar›nd›rd›¤›n› anlamaya çal›flt›k. “Türkiye’nin kalk›nmas›n›n, modernleflmesinin önündeki engeller”, “demokratikleflmeye di-
38
renen unsurlar” gibi genel geçer bir söylem vard›r. Belirli insan gruplar›na yap›flt›r›lan “geri”, “dirençli”, “muhafazakâr”, “geleneksel” gibi bir çok yafta var. Biz alg› ve zihniyet yap›lar›n›n belirli kültürlere, yörelere, insan gruplar›na özgü olmaktan çok, daha makro düzeyde, belirli stratejilerle üretildi¤inden hareketle, toplumsal süreçle iliflki içinde tüketilirken nas›l yeniden üretildi¤ine bakt›k. Dolay›s›yla, alg›lar› ve zihniyet kal›plar›n› sabit kategoriler olarak ele almayan, onlar› gündeli¤in içinde tarihsellefltirmeye yönelik bir çal›flmayd›. Kentel: Anahtar kavram, sorunsallaflt›rma asl›nda. Cumhuriyetin modernlefltirme politikalar›n›n sorun olarak gördü¤ü ve ötekilefltirerek aflmaya çal›flt›¤› baz› “yaflam tarzlar›” var, bunlar “namevcut ötekiler” asl›nda; yani öyle bir fley yok, modernlefltirme politikalar› onlar› öteki olarak kuruyor. Onlar› sorun olarak tespit ediyorsun, onun üzerine kendini bina ediyorsun. Bu üst söylem, bu zihniyet kal›plar›, içinde yüzdü¤ümüz, soludu¤umuz hava haline geliyor. Bizim yapmaya çal›flt›¤›m›z bunu sorunsallaflt›rmak. Genelde milliyetçilik, laiklik araflt›rmalar›, söylemin kendisine esir oluyor ve böylece söylemi yeniden üretmifl oluyor. Belki de bu söylem gerçek de¤il diyerek, afla¤›dan bakmak, dolay›s›yla süreci tersine çevirmek istedik. Gerçeklik olarak statiklefltirilen, tan›mlanan fleyde, bütün farkl›l›klar›yla, çok daha karmafl›k, insanî, psikolojik, sosyolojik, kültürel, yaflam tarzlar›, habitus’ler denen bir dünya var. O karmafl›kl›¤› gösterip, onun üzerine konuflmak gerekiyor. Buradan da çok siyasî bir sonuç ç›k›yor. Araflt›rman›n kuramsal çerçevesini izah ederken, Pierre Bourdieu, Michel Foucault, Giorgio Agamben ve özellikle Michel de Certeau’ya at›fta bulunuyorsunuz. Araflt›rma nas›l bir kuramsal ve kavramsal çerçeveye oturuyor? Kentel: Bu düflünürler aras›ndaki ortakl›k esas olarak “gündelik hayat”, gündelik haya-
Milliyetçilik, sosyal, s›n›fsal farkl›l›klar›, sosyal adaletsizli¤i, afla¤›lanm›fll›¤›, d›fllanm›fll›¤›, güvensizlikleri, korkular› örtüyor, görünmez k›l›yor. Dolay›s›yla, asl›nda “itiraz”› gizliyor. ‹nsanlar istedikleri kadar milliyetçi, hatta bazen ›rkç›l›¤a varan laflar etsinler, asl›nda anlatmak istedikleri baflka fleyler var.
t›n karmafl›kl›¤› ve yarat›c›l›¤›. Gündelik hayat belli söylemler taraf›ndan her zaman esir al›nmaya çal›fl›l›yor. Zümreler, iktidar odaklar› gündelik hayat› esir al›yor; o zaman, örne¤in faflizm de gündelikleflip, s›radanlaflarak yerlefliklik kazanabiliyor. Bu durumda, esir almaya çal›flan dillerin karfl›s›nda bir direnifl alan› olarak, gündelik hayat› yeniden düflünmek gerekiyor. Sözünü etti¤imiz referanslardaki ortak alan bu; Michel de Certeau’nun kulland›¤› “strateji” kavram› örne¤in. De Certeau strateji kavram›n› bir grup taraf›ndan sahiplenilmifl ve onu sürekli sunan, üreten bir ideoloji olarak görmüyor. Stratejinin olabilmesi için, bizzat afla¤›da insanlar taraf›ndan yorumlanarak içine girilmesi laz›m; strateji insanlar›n içinde dolaflt›¤› yerdir. Teorik aç›dan Michel de Certeau ve Foucault akrabad›r. Gündelik hayat›n içinde yaflarken, ayn› zamanda bu stratejinin içinde dolafl›yoruz, dolay›s›yla stratejiyi yeniden üretiyoruz. Ama yeniden üretmemiz, örne¤in Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n, Günefl Dil Teorisi’nin, Türk Tarih Tezi’nin, Cumhuriyet Halk F›rkas›’n›n tesis etmifl olduklar› fleyler de¤il. Laiklik, milliyetçilik, Atatürk, hukuk, aile hepsi bizim yorumlar›m›zla baflka fleyler olmufl; geleneklerimizle cevap veriyoruz bunlara. Bunu dedi¤imiz andan itibaren de strateji gibi herkesin içinde dolaflt›¤› alandan, bireyler, toplumsal aktörler, gruplar taraf›ndan uygulanan taktikler dünyas›na gidiyoruz. Strateji daha çok bir mekân›, belirlerken –örne¤in Türkiye co¤rafyas›, misak-› millî s›n›rlar›, Ankara gibi–, taktikler daha çok zamana iliflkin bir fley; bugünkü ihtiyaçlar›m, bugün hissettiklerim, bugün televizyonda izledi¤im bir haber... Bunlar üzerinden taktiklerimle Türkiye’yi, milliyetçili¤i yorumluyorum. Bunda kurnazl›k da olabilir. Sonuçta, bu stratejinin alt›nda hayat› yaflanabilir k›lmaya çal›fl›yorum. Ben bunu yapt›kça, strateji parçalan›yor, de¤ifliyor, y›k›l›yor, ama bir yandan da yeniden üretiliyor. Ah›ska: Milliyetçilik tarihsel olarak, farkl› zamansall›klar› ve farkl› deneyimleri kendi içinde yok eden, eriten, Benedict Anderson’›n söyleyifliyle içi bofl bir zaman yaratan ve belli bir mekân içinde yaflayan insanlar›n hepsi ayn› deneyimi ayn› anda yafl›yormuflcas›na kurgulanan bir ideoloji. Tek bafl›na bunu gerçeklik olarak ele ald›¤›m›zda, milliyetçili¤i belki gere¤inden fazla ciddiye alm›fl, onun terimleriyle düflünmüfl oluyoruz. Halbuki, önemli olan “nas›l” sorusu. ‹nsanlar›n nelere yat›r›m yapt›¤›, de Certeau’nun terimleriyle düflünürsek, belirli stratejileri nas›l kulland›¤›, bu stratejilerin içinde nas›l dolafl›ld›¤› önemli. Bu sayd›¤›m›z isimler öznellikle nesnellik aras›ndaki ara yüzleri bulmaya çal›flm›fl, öznelli¤in nas›l yarat›ld›¤›n› ve yarat›l›rken nas›l farkl›laflt›¤›n›, içinde direnç alanlar› da tafl›yabildi¤ini anlatan düflünürler. Bizim yapmaya çal›flt›¤›m›z, farkl› zamansall›klar›, farkl› deneyimleri merkezî temsillerle iliflki içinde, ama bir yandan da ondan farkl› olarak baflka bir düzlemde anlamaya çal›flmak. Bu teorik çerçeveyle saha çal›flmas›n›n iliflkisi nas›l oldu? F›rat Genç: Kitapta, gündelik hayat kadar s›k kullan›lmasa da alttan alta süre giden ikinci bir kavram da tecrübe. Toplumsal özneler olarak, toplumsal yap›lar karfl›s›nda bir tecrübe sahibi oluyoruz. Tecrübe, örne¤in küreselleflme gibi makro durumlar› da kaps›yor. Ama arada her zaman bir boflluk var,
hiçbir zaman o yap›y›, ya da mesela devletin üretti¤ini düflündü¤ümüz milliyetçilik söylemini birebir kabullenip tekrarlam›yoruz, hep bir yorum fark› oluyor. Biz bunu, tüketirken yeniden üretme olarak formüle ettik. Gündelik hayat, bu boflluklu yap›s›ndan, arada kaymalara imkân veren zemin olma ifllevinden ötürü bizim teorik çerçevemizde esas öneme sahip. Saha çal›flmam›zda da arad›¤›m›z cevab› teyid ettirmekten çok, insanlar›n kendi anlat›lar› içinden cevaplar› çekmeye çal›flt›k. Ah›ska: Milliyetçi stratejiler nas›l belirli deneyimleri ve farkl› düflünüfl, yaflay›fl flekillerini esir ediyorsa, belirli akademik önkabuller ya da teoriler de belirli fleyleri esir edebilir. Kafanda nas›l bir modelle gidiyorsan, buldu¤un fleyleri de onun içine oturtmaya çal›fl›yorsun. Bizim gündelik hayat konusundaki bulgumuz ve F›rat’›n sözünü etti¤i boflluklar bu modellerin kendisini de sorunsallaflt›r›yor, temsillerin ötesindeki fleyleri duymaya çal›flan, kendini de sorgulayan bir yöntem. Yöntemle teori burada birbirine yaklafl›yor. Kentel: Biz de sonuçta, o stratejinin içinde, onunla beslenmifl insanlar›z; bilim stratejisiyle beslenmifl insanlar›z, ama afla¤›da, baflka türlü bilgi üretimleri var; insanlar o bilgilerle hayat› yaflanabilir k›l›yorlar. Onlar›n bilgisiyle bizim bilgimiz aras›ndaki hiyerarflik fark› kald›rmak gibi bir niyetimiz vard›. Tabii mutlak olarak böyle bir fley sa¤lanamaz. Çünkü biz entelektüeliz, kelimelerimiz okudu¤umuz kitaplarla, araflt›rmalarla beslenerek, onlar›n üzerine yeni sonuçlar ç›karta ç›karta olufluyor. Bu ayr›m› toptan kald›racak bir ütopyan›n alemi yok belki, ama en az›ndan buna niyet etmek önemli. O insanlarla konuflurken, söylediklerini ciddiye al›yorum. Milliyetçilikten ne anlad›¤›n› anlatt›¤›nda, “bunlar çarp›lm›fl zihinler” demek hakk›na sahip de¤ilim. Kars’taki bir insan milliyetçili¤i bir flekilde anlat›rken, ‹zmir’deki baflka bir fley söylüyor, ikisinin söyledikleri ve ben, hepimiz ayn› düzeydeyiz. Bu araflt›rmada en az›ndan o dikotomik ayr›m› aflmak ya da o tuza¤a düflmemek gibi bir çaba var. Ah›ska: Amaç o dikotomiyi aflarken, sadece bir ço¤ulluk, bir rölativizm olarak göstermek, “herkes farkl› düflünüyor, çok fazla ses var” gibi bir fley söylemek de¤il. Tam tersine, say›lar› asl›nda çok da fazla olmayan stratejilerin, temsillerin, kal›plar›n farkl› toplumsal iliflkiler içinde nas›l kullan›ld›¤›n› ortaya koymak. Mesele, sadece ço¤ulluk, görelilik de¤il. S›n›fsal, bölgesel, cinsiyete ba¤l›, Kürt olmak, Türk olmak, Müslüman olmak, Müslüman olmamak gibi bir çok etkene ba¤l› olarak, temsillerle nas›l iliflkilenildi¤ini, bunlar›n nas›l yeniden üretildi¤ini, nas›l “performe” edildi¤ini ortaya koyabilmekti amaç. Bütün bu karmafl›kl›k içinde gözlemledi¤iniz en ortak noktalar neler? Kentel: Pek çok fley var ve bunlar birbiriyle ba¤lant›l› galiba. Asl›nda, milliyetçilik diye bir fley yok! Milliyetçilik diye adland›r›lan ve insanlar› hapseden bir tak›m temsiller var. ‹nsanlar bu stratejiyi kullan›yorlar, bu strateji içinde hareket ediyorlarsa da, asl›nda, baflka bir fley anlatmak istiyorlar. Kitab›n girifl bölümünde flöyle diyorsunuz: “Milliyetçilik hem her yerde varolan hem de hiçbir yerde elle tutulamayan; duruma göre içi doldurulan, daha sonra içi boflalt›l›p tekrar doldurulan, zaman içinde de¤iflen içeri¤iyle adeta her fleyi anlatan ve tam da bu yüzden
Milliyetçilik dilini sadece bir örtü olarak düflünmemek gerekir. O dil, o düflünme ve eyleme kal›b›, insanlar› belirli bir kanala sokuyor. Bir örtü var, onu çekip alaca¤›z, alt›nda da saf, hakiki ve güzel fleyler var gibi bir ikileme düflmemek gerekiyor. Çok fazla k›r›lmalar› olan deneyimlerden bahsediyoruz, bunlar ço¤unlukla ifade bulam›yor, ama ifade buldu¤u zaman, milliyetçilik dilinin içinden konufluyor, eyliyor, hatta sald›rganl›k, fliddet fleklinde ortaya ç›kabiliyor.
hiçbir fleyi anlatamayan bir kavram haline geliyor. Öyle ki, ulus-devletlerin kurucu ideolojisi olarak milliyetçilik kavram olarak hayat›n› sürdürse de, de¤iflen zamanla birlikte çok daha baflka gerçeklikleri saklar hale geliyor.” Bunu biraz açar m›s›n›z, gizlenen gerçeklikler neler? Kentel: Sosyal, s›n›fsal farkl›l›klar›, sosyal adaletsizli¤i, afla¤›lanm›fll›¤›, d›fllanm›fll›¤›, güvensizlikleri, korkular› örtüyor, görünmez k›l›yor. Dolay›s›yla, asl›nda “itiraz”› gizliyor. ‹nsanlar istedikleri kadar milliyetçi, hatta bazen ›rkç›l›¤a varan laflar etsinler, asl›nda anlatmak istedikleri baflka fleyler var. Bu örtme mekanizmas› nas›l iflliyor, insanlar niye sorunlar›n› do¤rudan dile getiremiyor? Kentel: Getiremiyor, stratejinin gücü de bu zaten, sanki her fleyi anlatman›n tek yolu bu stratejinin dili... Strateji totaliter bir söylem oluflturdu¤u için mi? Kentel: Totaliterleflme e¤ilimi olmas›na ra¤men, hiçbir zaman totaliter olam›yor. Totaliter söylemin en yo¤unlaflt›¤› bir Hitler, bir Mussolini gibi figürleri, Alman ›rk› kavram›n› düflünelim. Ama Türkiye’de stratejinin kendisinde böyle bir fley yok, kimisi “Türk ›rk›”, kimisi “Orta Asya’dan gelen Türkler” diyor, kimisi 1923’ten bafllat›yor, kimisi “Türk‹slam sentezi”, kimisi “Türk milliyetçili¤i adam öldürmez, pozitiftir” diyor. Kimisi “ben ötekisini tan›m›yorum” diyor. Anlat›lan hikâyenin totaliterleflme potansiyeli yok. Ah›ska: Milliyetçilik dilini sadece bir örtü olarak düflünmemek gerekir. O dil, o düflünme ve eyleme kal›b›, sonuçta belirli pratikler yarat›yor. ‹nsanlar› pratikler üzerinden belirli bir kanala sokuyor. Bir örtü var, onu çekip alaca¤›z ve alt›nda da saf, hakiki ve güzel fleyler var gibi bir ikileme düflmemek gerekiyor. Çok fazla k›r›lmalar› olan deneyimlerden bahsediyoruz, bunlar ço¤unlukla ifade bulam›yor, ama ifade buldu¤u zaman, milliyetçilik dilinin içinden konufluyor, eyliyor, hatta sald›rganl›k, fliddet fleklinde ortaya ç›kabiliyor. Bunu aklamak gibi bir derdimiz yok. ‹nsanlar›n bu dili kullanma konumlar› da farkl›, baz› insanlar daha fütursuzca kullanabilirken, baz›lar› daha zorlanarak kullan›yor, en k›y›dakilerse pek kullanam›yor. “Milliyetçilik yok” derken kastetti¤imiz, yekpare bir ide-
oloji olarak milliyetçilik yok. Ama, milliyetçilik dili ve temsilleri, ötekilefltirme dili insanlar taraf›ndan de¤iflik flekillerde kullan›l›yor. Kentel: Her düzeyde farkl› kullan›l›yor. Öyle olunca da kuflat›c›, herkesi emebilen, üstkimlik düzeyinde bir ideoloji olmaktan ç›k›yor. Görüfltü¤ümüz bir Çorumlu, bunun en bariz örneklerindendi. “Çorum milliyetçisiyim” diyor. Baflka biri “Hatay milliyetçili¤i”nden bahsediyor... Bazen milliyetçilikle hemflericilik kastediliyor. “Son iki yüzy›la damgas›n› vuran ve ulus-devletlerin kurulmas›na efllik eden milliyetçilik ideolojisi, bugün küreselleflmenin sonuçlar› karfl›s›nda önemli bir de¤iflim yafl›yor” diyorsunuz. Küreselleflme milliyetçili¤i nas›l etkiliyor? Kentel: Küreselleflme, bir taraf›yla ekonomik, bir taraf›yla kültürel boyutlar› olan bir süreç. Küreselleflmeyi anlamak için kapitalizme bakmak gerekiyor. Sermaye art›k ulusal s›n›rlar içinde duramayarak küreselleflirken, kültürel süreçler de küresellefliyor. Bir zamanlar yarat›lm›fl olan “ulusal ev”in denetleyici kapasitesi de k›r›l›yor. En nötr ifadeyle küreselleflme tarifi böyle, ekonomik, kapitalistik, kültürel vs. s›n›rlar›n ortadan kalkmas›. Ama, bu sürecin yararlar›, zararlar›, etkileri gibi boyutlara bakt›¤›m›zda, “sert küreselleflme” ve “yumuflak küreselleflme” diyebilece¤imiz iki olguyu görüyoruz. Bu süreç bir tak›m insanlar için olumsuz sonuçlar yarat›yor, ki buna sert küreselleflme diyebiliriz. Paran›n, sermayenin, güçlünün borusunun öttü¤ü bir dünyada bir tak›m insanlar, sosyal refah devletinin koruma mekanizmalar›ndan mahrum kal›yorlar. Küreselleflme sürecinden zararl› ç›kan insanlar ve kurumlar var, ulus-devlet de küreselleflme sürecinden çok zarar görüyor. Küreselleflme sürecinde ulus-devletler baz› alanlarda zay›flayarak geri çekilseler de, özellikle güvenlik üzerinden daha da güçlenmiyorlar m›? Ah›ska: Ulus-devletlerin yok olmas›ndan çok, ifllevlerinin dönüflmesinden söz edebiliriz. Ulus-devlet ya da milliyetçilik ideolojisi bir dönem, sanata, kültüre de yans›yan daha romantik bir ev, aidiyet imgelerinin oluflturdu¤u bir alanken, flimdi ulus-devletlerin giderek jandarmalara dönüflmesiyle ve ulusal kültür meselesinin krize girmesiyle, anti-ka-
F›rat Genç, Meltem Ah›ska, Ferhat Kentel
39
pitalist muhalefeti de içine almaya ve aidiyet hissini yeniden kurmaya çal›flan ideolojinin iflas›n› görüyoruz. Bugün üretilen fley fliddet, sald›rganl›k; o romantizmden pek eser kalmam›fl. Bir çok yerde böyle ama, hele Türkiye özelinde, “ev” aray›fl›, aidiyet aray›fl›, amans›z bir çat›flma alan› olarak ortaya ç›k›yor. Türkiye’de milliyetçilik dili belki geçmiflten daha fazla ve yayg›n olarak kullan›l›r hale geldi, ama onun alt›na bakt›¤›m›zda, müthifl bir çat›flma ve parçalay›c›l›k görüyoruz. Kentel: Asl›nda galiba, “paket” bozuldu. Endüstri devrimi, sanayi toplumu, modern toplum, vatandafll›k, sekülarizm, bütün bunlar›n ulusal düzeyde bütünlük duygusu veren devleti... Bunlar birbiriyle uyumlu, birbirini tamaml›yor. Bu bir paketti. Küreselleflmeyle bu paket bozuluyor. Ulusal ekonomiden, ulusal burjuvaziden bahsetmek art›k daha zor... Ah›ska: Hepsi birer efsane haline geliyor, alt› boflal›yor. Mesela, OYAK yabanc›lara sat›l›yor. Ulusal kültür, ulusal ekonomi gibi fleyler mitoloji haline geliyor. Ama yine de milliyetçili¤in dili kullan›lmaya devam ediliyor. Ulus-devletin ifllevlerinin de¤iflmesine ilginç bir örnek de Baku-Tiflis-Ceyhan boru hatt›. Biz bunu, politik bir süreç olarak alg›lamad›k, Türkiye’nin kalk›nmas›na bir katk› gibi görüldü. Boru hatt›n›n geçebilmesi için, Türkiye devleti bu boru hatt›n›n etraf›ndaki bölgenin denetiminden hukuksal olarak feragat etti. Dolay›s›yla, oradaki hukukun belirlenmesinde baflta BP olmak üzere, bu hatt› geçiren özel flirketler söz sahibi, Türkiye devleti de¤il. Sonuç olarak, devletin hukuksal, kültürel, sosyal boyutlardaki gücünün s›n›rlar›n› delen, parçalayan bir süreç. Bütün bunlar küreselleflme dedi¤imiz sürecin bir parças›. Ayn› süreçte, bir yandan da Türkiye devletinden beklenen kendi jandarmas›n› oran›n güvenli¤i için seferber etmesi; askerî gücü ve jandarma rolü vurgulan›p öne ç›kar›larak sürerken, hukukî, ekonomik, kültürel ve toplumsal politikalar anlam›nda alan› daral›yor. Kentel: Klasik ortodoks marksist veya neomarksist aç›lardan devletin burjuvazinin devleti mi yoksa görece özerkli¤i var m› tart›flmalar›n› düflünürsek, görece özerklik denen fley belki de flimdi mutlak bir flekilde ba¤›ms›zlaflmaya bafll›yor; bütün bu pat›rt›n›n içinde ayr›, güçlü bir unsur olarak çok daha bariz olmaya bafll›yor. Tarihsel olarak yüklenmifl oldu¤u bütün ifllevlerle oluflmufl belle¤iyle, tafl›y›c›l›k kapasitesi de ayr›flan bir devlet var. Bu devlet, modern stratejinin bir unsuru olarak küresel strateji karfl›s›nda çat›fl›r hale geliyor. Trabzon’daki bir ifl adam› mesela, Türk devletinin en hakiki eleman› oldu¤unu düflünen bir insan; Türk devleti sanki onun sayesinde kendi varl›¤›n› devam ettiriyormufl hissinde; sap›na kadar milliyetçi. Ama, adam›n düflüncesi, ekonomik hayat› tamamen küresel. “Ankara benim neyime” diyor, “ben Türk dünyas›yla, Rusya’yla iliflkiler kurmak istiyorum”. Adam art›k “bu s›n›rlar” içinde düflünmüyor. Sert küreselleflme-yumuflak küreselleflme ayr›m›na dönersek, bu “yumuflak küreselleflme” örne¤i. Biri riskler olarak alg›lanan, di¤eriyse olanaklar, aç›l›mlar olarak görülen iki küreselleflme. Bir yandan da, birçok insan iki süreci birden yafl›yor. Bu da tabii bambaflka bileflimler yarat›yor. Adapazar›’ndan ilginç bir örnek geldi akl›ma. Öcalan’›n ‹talya’da tutuldu¤u s›rada Türkiye’de ‹talyan mallar›na karfl› kampanyalar yürütü-
40
lüyor, buzdolaplar› yak›l›yor, gömlekler y›rt›l›yor... Bu dönemden, tam açmazda olan bir insan örne¤i: Adam MHP’li ve Adapazar›’ndaki Benetton ma¤azas›n›n sahibi. Bu durumda dükkân›n› kapatam›yor tabii ki... Milliyetçilik derken, farkl› gruplara, s›n›flara, fikirlere, co¤rafyalara göre farkl› kullan›labilen, farkl› tüketilebilen bir dilden bahsediyoruz. ‹fladam› da, iflsiz de bu dili kullanabiliyor, ama ayn› fleyi anlatm›yorlar. Biri ezilmiflli¤ine isyan olarak milliyetçili¤i kullan›rken, öteki yeni zamanlara adaptasyon arac› olarak kullan›yor. S›n›fsal bir yerden konufluyorlar, ama çok fakl› fleyler anlat›yorlar. Biri isyan ediyor, öteki ulusal devlet stratejisinden gelen bir tak›m kelimeleri seçerek kendisine güç devflirmek istiyor. S›n›f çok gündeme gelmiyor da, mesela Çorumluluk gündeme geliyor: “Amasya’ya havaalan› yapt›lar, devlet buraya bir çivi çakmad›” diyor. Burada s›n›ftan ziyade, kent, cemaat, bir alt kimlik düzeyinden konufluyor. Genç: Çorum’daki adam küresel ekonomide kentlerin yeni bir ifllev kazand›¤›n›n fark›nda. Tarihsel olarak resmî yap›, Çorum’u hor görmüfl, d›fllam›fl, bunun fark›nda. “Ankara’dan bir fley görmedik, bundan sonra da bize bulaflmay›n, ama bize havaalan› laz›m, ticaret yapaca¤›z.” diyor. ‹fladam› m› bu sözünü etti¤iniz kifli? Genç: Hay›r, hiç alâkas› yok. Belki de o havaalan›n› hiç kullanmayacak... Genç: Kesinlikle. Ama Çorumlu kimli¤ini makro-ekonomik bir anlay›fl içinde kuruyor. Bütün o kent hikâyelerinde, asl›nda s›n›fsal bir yön devam ediyor. Kentel: Evet, bazen s›n›f çok daha ç›plak olarak gösteriyor kendini, bazen de içiçe geçmiflliklerle, kültürel olarak ifade ediyor. Türkiye’de do¤u-bat›, geleneksel-modern kal›plar› aç›s›ndan da iki milliyetçilik örne¤i geliyor akl›ma. Çanakkale’den Müslüman, ama bir yandan da kendini modern olarak tan›mlayan biri ile, Kars’ta Müslümanl›k vurgusu yapan iki adam› düflünelim. Biri yobaz ‹slam yorumlar›na, hurafelere karfl› olarak kendini pozisyonland›r›p “gerekti¤inde alkol de içerim” derken, bir yandan da baflka retorikleri alabildi¤ine paylafl›yor, “Misyonerler Türkiye’yi bölmek istiyor” diye anlat›yor. Okulda baflörtüsüyle ilgili tavr› çok net: “Devletin alan›, oraya baflörtüsüyle girme, baflörtüsü zaten d›flar›dan yönlendirilen komplonun bir parças›”. Erzurum’daki lastik dükkân› sahibi de mesela sap›na kadar milliyetçi, “Bu memleket için biz Anadolu çocuklar› kan döktük, gerekirse bugün gene kan dökece¤iz” diyen, bir yandan da “k›z›m baflörtülü diye okula sokmuyorlar, devlet beni adam yerine koymuyor” diye flikâyet eden bir adam. Bu anlat›lanlarda s›n›fsal de¤il, kültürel bir dil kullan›l›yor, ama bir yerde s›n›fa eklemleniyor, çünkü “Türkiye’nin bat›s›” diye bir alg› var. “Bat›” derken, kararlar› veren, bütün kaynaklar› tüketen ve kendini seküler, laik olarak konumland›ran yap›ya, zümrelere karfl› itiraz›n› dile getiriyor; bunu yaparken dinden beslenen bir tak›m referanslar kullan›yor. Üst-orta s›n›f, e¤itimli, büyük flehirlerde oturan kesimin son dönemde iyice
görünürleflen milliyetçili¤ini nas›l yorumluyorsunuz? Bu kesimler bayra¤a sar›l›rken, Cumhuriyet mitingleriyle coflarken hangi kayg›lar›, hangi istekleri dile getiriyor? Kentel: Yaflam tarz› herhalde onlar› harekete geçiriyor. Cumhuriyetin, o seküler “paket”in parças› olarak, sosyal devletin getirileriyle somut bir tak›m avantajlar elde etmifllerdi. 80’lerin neoliberalizmine kadar, örne¤in e¤itimle s›n›f olarak yükselmifl olan bu insanlar›n bugün yaflad›¤› o paketin krizi. Yeni toplumsal hareketlerle birlikte, yeni kültürel de¤erleriyle bir tak›m yeni toplumsal s›n›flar yükselirken, bugüne kadar sahip olduklar› yaflam tarzlar›n› kaybetmekten korkuyorlar. Bir “düflman kültür” geliyor. “Düflman kültür” sadece kültürel olarak gelmiyor, sosyal, s›n›fsal pozisyonu kaybetme riskini de getiriyor. S›n›f meselesini hep kültürel olarak yaflad›k Türkiye’de. Onu hep kültürler vas›tas›yla anlatt›k. Farkl› bir kültür geldi¤i zaman, asl›nda bilinçalt›nda sakl› olan s›n›fsal durumuna da i¤ne sokuyor insanlar›n. Tamamen kültürel olarak ifade ediyor: “taflral›”, “yobaz”... O insanlar s›n›fsal pozisyonunu tehdit etti¤i için, yaflam tarz›n› korumak üzere, bayrak gibi, Atatürk gibi en ortak milliyetçi sembolleri onlara karfl› kullan›yor. Bu kesimde a¤›r basan, fleriat ve ‹slamc›lar korkusu mu? Bu insanlarda AB, hatta Avrupa karfl›tl›¤› da yükseliyor. AB onlar için ne anlam ifade ediyor? Kendilerini Avrupal› sanarken ve bununla övünürken, AB sürecinde, Avrupal› olmad›klar›n› m› gördüler? Hem Avrupa’ya hem de ‹slamî olan hemen Modernleflme her fleye duyulan tepkinin nedeni ne, bu bu de¤il mi: ikisi aras›nda bir iliflki var m›? Evsizleflme, Ah›ska: Küreselleflmeyle, çok ciddi çat›flmaaya¤›n›n alt›ndan lar›n, yoksullaflman›n, kutuplaflman›n yaflantopra¤›n d›¤› bir süreçten bahsediyoruz. Bu sosyal çaçekilmesi, t›flmalar karfl›s›nda, birlefltirici simgelerin, birproleterleflme... lefltirici dilin yetersizleflti¤ini, çok güçsüz kalKapitalizmin d›¤›n› görüyoruz. Üst orta s›n›flar bir yandan tarihi içinde kendilerini di¤erlerinden mekânsal ve kültürel düflünürsek, bir olarak ay›rmaya çal›fl›rken kendilerinden ev kayb› uzaklaflt›rd›klar›n›n tehdidini de enselerinde anlam›na geliyor hissediyorlar. Milliyetçilik, kapitalizmin getirmodernleflme. di¤i kutuplaflmay› yok sayan bir birlik hayali. Art›k o eski evler Bu insanlar›n varolan kimlikleriyle, yaflam y›k›ld›, eski tarzlar›yla, kültürleriyle yaflamaya devam edebilmesi, kendilerini güvence alt›na alabilmesi ba¤lar h›zla için baflvuracaklar› bir fley olarak milliyetçilik çözülüyor, onun yeniden tan›mlan›yor. Afla¤› konumda olan, yerine konabilecek yeni giderek yoksullaflan insanlar içinse bir fley kazanman›n, bir yere gelmenin umudu olabiliyor ba¤lant›lar var milliyetçilik. Milliyetçilik belki flu anda hiçbir ama, bunun zaman olmad›¤› kadar ortak bir dil gibi kullakarfl›l›¤› n›l›yor. Ama, alt›nda yüzlerce farkl› çat›flma, milliyetçilik gibi yüzlerce farkl› ihtiyaç, farkl› saik var. Türkigösteriliyor. ye’de 1970’lerde sosyalizm baflka bir dil oluflFakat, turabiliyordu. Bugün sosyalizmin böyle bir dil milliyetçili¤in son olmamas›yla birlikte, insanlar›n haklar›n› saderece fakir dili vunmak ya da yaflamlar›n› sürdürebilmek için çeliflkileri, baflvurabilecekleri tek geçerli dil sanki milliihtiyaçlar› ve yetçilik gibi görülüyor. Üst orta s›n›flar için orarzular› ifade tak bir imgelem oluflturmak, “biz”e ait s›n›rlaetmeye yetmiyor. r› yeniden çizmek ve bu s›n›rlar içinde kendi konumunu korumaya çal›flmakla ilgili bir fley.
Bu yüzden sürekli k›flk›rtarak, sürekli yeniden düflmanlar yaratarak ortaya sürülen bir dil. AB karfl›tl›¤› ise h›nç tafl›yor içinde. Yabanc› düflmanl›¤›n› körükleyerek kendi aidiyetini yaratmaya çal›fl›yor, hem Bat›l› hem Bat› karfl›t› olarak icra edilen bir kimlik bu. Tarihsel bir eziklik ve h›nç tafl›yor içinde, Bat›’ya karfl› Bat›l› olmay› bir nevi “hakikilik” olarak konumlay›p ötekilere karfl› üstünlü¤e çevirmeye çal›fl›yor, kendine tehdit olana set çekiyor, ben buna “Garbiyatç›l›k” diyorum. Kentel: “Paket” olarak adland›rd›¤›m fley, yani dindar, geleneksel bir dünyaya karfl› Bat› referans›yla yarat›lan modern ulus, bir tür Bat›’ya do¤ru gitmek demek. Ama ayn› zamanda bu, bir yandan da düflman›na do¤ru gitmek, yenemedi¤in düflman›na benzemek olarak da adland›r›labilir. Türk modernleflmesinin yaratt›¤› bir orta s›n›f var. Modernleflme temsillerini ve ideallerini en fazla bu orta s›n›f özümsedi, içsellefltirdi, çünkü okula en fazla onlar gitti. Okulda “do¤ru”yu, “iyi”yi, “modern”i, “ça¤dafl”› ö¤rendiler. Bu temsillerle en çok onlar sosyalize oldu. Dolay›s›yla, bu paket bozulurken, en fazla krize girenler de onlar belki. Onlar krize girerken, en önemli kültürel mücadele araçlar› din, ‹slam, ‹slamc›l›k olan ve onlar›n yerine göz diken bir tak›m toplumsal gruplar var. Öbür taraftan, o orta s›n›f› küreselleflme de s›k›flt›r›yor, s›k›flm›fll›¤› belki en fazla yaflayan grup onlar. Ötekiler kendi kültürleri, gelenekleriyle bir tak›m melez durumlar yap›yorlar, ama krize girenlerin melezlikleri de kalmad›. Kendi geçmiflleriyle çok fazla mücadele ettiler, cumhuriyetin utand›¤› her fleyden onlar da utanarak, bunlar› kendi içlerinde alabildi¤ine bast›rd›lar; neredeyse, kendi içlerindeki ötekiye karfl› mücadele ediyorlar. Bugün AB, “korunakl› modern orta s›n›f alanlar›n art›k olmayacak” diyor. Kapitalizmin bütün izdüflümleriyle birlikte, küreselleflme de bunu diyor. Bu s›k›flm›fll›k, Türkiye’deki milliyetçilik dilinin yeniden güçlenmesindeki ya da kullan›l›r hale gelmesindeki bir parçay› da anlat›yor, onlar kendilerine “ulusalc›” diyorlar. Öz Türkçe bir kelime kullan›yorlar; millet gibi Osmanl›’ya gönderen, devaml›l›k anlatan bir hikâyeden çok, 1923’ten itibaren bafllat›yorlar hikâyeyi. Ah›ska: Ben biraz daha farkl› bak›yorum. 1980 sonras› yarat›lan yeni üst ve orta s›n›f› da hesaba katmal›. Milliyetçilik bir yandan da bu yeni s›n›f›n bu koflullarda aktif olma biçimi. 1930’larda Kemalist bir millet, bir millî kültür yaratmaya çal›flan üst s›n›flarla, elitlerle, 1980 sonras›ndaki “liberal” ekonomilerin ortaya ç›kard›¤› s›n›f ayn› de¤il. Kendine fütursuzca “beyaz Türk” diyebilen, çok daha ›rkç› tepkiler gösterebilen, çok daha sald›rgan olabilen, toplumun bütününü düflünmek, toplumun bütünü için politikalar gelifltirmek yerine devletin ötesinde etkin olma biçimini bulan bir grup bu. Bu ulusalc› mitingler, bu s›n›flar›n, özellikle de kad›nlar›n politik olarak kendini ortaya koyma biçimi. Kentel: Kamusala ad›m atmak da diyebiliriz. Art›k her fley garanti de¤il, soka¤a ç›k›p kendi korumak için bir fleyler yapmaya çal›fl›yor. Ah›ska: Ve ›rkç›l›kla çok içiçe geçiyor... Belki de Türkiye böyle modernlefliyor; Türkiye demokratikleflmedi, ama modernleflti. Bütün Bat›l› düflünürlerin anlatt›¤› modernleflme bu
Araflt›rma s›ras›nda, milliyetçili¤in ilk anda görüldü¤ü kadar güçlü olmad›¤›n›, her fleyi tutamad›¤›n› anlad›m. Alternatif bir tahayyülün uçlar›n› iflte bu tutamama hali sayesinde yakalayabiliriz kanaatindeyim. Cohen’in pek güzel söyledi¤i gibi: “Her fleyde bir çatlak var, böyle girer içeri ›fl›k.”
de¤il mi: Evsizleflme, aya¤›n›n alt›ndan topra¤›n çekilmesi, köylünün topra¤›n› kaybetmesi, proleterleflme, ifl güvencesinin yok olmas›, kültürel dolay›mlar›n ve belirsizli¤in artmas›, çat›flmalar›n benzer bir simgesel düzleme tafl›nmas›. Kapitalizmin tarihi içinde düflünürsek, bir ev kayb› anlam›na geliyor modernleflme. Türkiye’de bizi bu kadar u¤raflt›ran, açmaza sürükleyen modernlik sonunda gerçeklefliyor sanki, modernlik kavram›m›z baflka türlü yüklü oldu¤u için bunu görmek zor olabilir. Türkiye demokratikleflmiyor, ama modernlefliyor... Bütünlefltirmesi, bir arada tutmas› beklenen milliyetçi dili her kesim di¤erine karfl› “silah” olarak kullan›yor. Milliyetçilik niçin “d›flar›” karfl› olmaktan çok, esas olarak toplumu bölen, parçalayan ifllev görüyor? Kentel: Strateji, en tepeden en afla¤› kadar kesen dikey bir çizgi, bu güzergâhta yol alma yöntemi asl›nda. Stratejinin temel gözetleme kuleleri, temel gramer kurallar› var. (Stratejiyi gramerle ya da dille anlatmak Michel de Certeau’nun çok kulland›¤› bir metafor.) Bu gramer kurallar›n› zaman zaman ihlâl ediyoruz, ayn› dille küfür de ediyoruz, aflk›m›z› da anlat›yoruz. Ama bu dilin bir tak›m tabular›, günah olarak kabul ettikleri, asla söylenmemesi gereken ya da mutlaka söylenmesi gereken fleyleri de var. Milliyetçili¤in de ana gözetleme kulelerinin bafl›nda galiba s›n›r tan›mlamas› var: Ulus... Buras› Türklerin ülkesi; ötekiler, Bulgarlar, Yunanl›lar, vs. onlar buran›n d›fl›nda. Günahlar›n›, sevaplar›n›, mutlaklar›n›, kutsallar›n› ö¤renerek bu dili kullan›yorsan›z, gündelik hayat›n›zda, en ihtiyaç duydu¤unuz yerlerde, güvensizliklerinizi aflmak, isyanlar›n›z› dile getirmek için de bu esaslarla hayat›n en dibine kadar indiriyorsunuz dili. En makro düzeyde Türkiye’nin düflmanlar› varsa, afla¤› inin, örne¤in, Niflantafl›’n›n da düflmanlar› var, Sünnilerin de var, Alevilerin de var. ‹nsanlar hayat›n her alan›nda, o gözetleme kulelerinin kontrollar› alt›nda kendi dillerini yine ayn› esaslarla yeniden üretiyorlar. Dolay›s›yla, o yüzden “parçalayan” milliyetçilikler olmaya bafll›yor. Cemaat ihtiyac› da bu parçalanmadan m› do¤uyor? Ah›ska: Ben yine 1980 sonras›na ba¤layaca¤›m, politik dil o kadar fakirleflti ki. 70’lerde çok daha zengin bir politik dil konufluluyordu. Kültür endüstrisiyle de birlikte, baflta televizyon olmak üzere bas›n arac›l›¤›yla milliyetçili¤in bir dil olarak kurgulanmas› ve yayg›nlaflt›r›lmas› giderek bunu bir model, bir kal›p haline getiriyor. Bu kal›b› al›p istedi¤in gibi kullanabilmen için sana neredeyse bir meta olarak sunuyor. Asl›nda, son derece kof, alt› bofl bir fley. Bayrak üzerinden düflünürsek, her yere bayrak as›l›yor, rekor uzunlukta bayraklar üretiliyor, ama o kadar çekifltirilmifl bir fley ki, birlefltirici gücü kalmam›fl, simgesel olarak da zay›flam›fl. “Ben daha uzun bayrak yapar›m”, “ben daha çok bayrak asar›m” gibi k›yas›ya bir mücadele, ayakta kalmak, karfl›ndakini, düflman›n› yok etmek için kullan›lan silahlar haline geliyor. Dinin yerine geçen bir inanç sistemi olarak milli-
yetçilik ve onun kutsall›¤›n› oluflturma ideolojisinin bu anlamda iflas etti¤ini düflünüyorum. Milliyetçilik Türkiye’de hegemonik olup da insanlar› kendine çeken bir dil oluflturmuyor, tam tersine silah gibi, bir meta gibi üretilip, k›flk›rt›l›p sunuluyor. Kitaptaki al›nt›lar›n neredeyse tamam›nda, sap›na kadar milliyetçi Trabzonludan Niflantafl›l› ulusalc›ya, ortak olan, Türklük tariflerinin hep negatif olmas›: “tembeliz, beceriksiziz, pisiz, çabuk gaza geliriz... “ Gururlan›lan fleyler varsa da, bunlar bölük pörçük bilinen haliyle geçmiflte kalm›fl. Bugüne dair olumlu hiçbir meziyetinden söz edilmiyor Türklerin... Ah›ska: Ciddi bir kriz bu, de¤il mi? Kentel: Galiba yine ev metaforu bunu aç›klayabilir. ‹çinde rahat edilen bir ev de¤il bu. “Size çok güzel bir ev yapt›k, al›n oturun” dense bile insanlar onu öyle hissedemiyor. Ah›ska: Modernleflme derken, tam da bunu kastediyordum. Art›k o eski evler y›k›ld›, eski ba¤lar h›zla çözülüyor, onun yerine konabilecek yeni ba¤lant›lar var ama, bunun karfl›l›¤› milliyetçilik gibi gösteriliyor. Fakat, birlikte yaflayan insanlar›n ortak bir cemaat oluflturabilece¤ine dair bir imgelem yarat›lam›yor bunun etraf›nda. Milliyetçili¤in son derece fakir dili yaflanan çat›flmalar›, çeliflkileri, ihtiyaçlar› ve arzular› ifade etmeye yetmiyor. Marx’›n din üzerine söyledi¤i ünlü “kalpsiz bir dünyan›n kalbi, ruhsuz bir hayat›n ruhu” sözü akla geliyor. Milliyetçilik sanki bunun yerini almaya aday gibi. Ah›ska: Evet, ama alam›yor da. Ona aday oluyor, onu k›flk›rtmaya çal›fl›yor, bütün o uzakl›klar› kendine çekmeye çal›fl›yor, ama bir yandan da öyle bir zemin sunam›yor. Afyon ya da ilaç olam›yor... Ah›ska: Evet, ac›lar› dindiremiyor, tam tersine ac›lar›, yaralar› kafl›yor. Kentel: Bunu hâlâ, bir ölçüde de olsa, din yapabiliyor, o yüzden milliyetçilik dindarlafl›yor bir yandan da. Milliyetçilik dinsel olarak yaflad›¤›n›z›n yerine geçmeye çal›flt›, ama tam olarak yokedemedi de onu. Bu nedenle de ço¤u kifli milliyetçili¤i dindar bir okumayla yap›yor. Strateji de kutsallar›, kâbeleri, tap›naklar›yla dindarlafl›yor. Ah›ska: Ama din de din olmaktan ç›k›yor. Üst orta s›n›flarda Atatürk dini gibi bir durum var. Saha çal›flmalar›n›zdan edindi¤iniz izlenim nas›l, alt s›n›flarda da Atatürk vurgusu var m›? Ah›ska: Herkesin farkl› bir Atatürk’ü var. Genç:: ‹llâ Atatürk olarak ifade edilmese de, törenselleflerek, ritüelleflerek milliyetçilik dinsel karakterini gösteriyor. Alt s›n›flarda, üst s›n›flardaki kadar net ifade edilen bir Atatürk imgesi yok galiba. Kentel: Bu konuda e¤itim çok önemli rol oynuyor. Niye her yerde “e¤itim flart” dendi¤i anlafl›l›yor. Üst s›n›flarda, Atatürk, Cumhuriyet, semboller konular›nda sözler daha derli toplu, alt› biraz daha dolduruluyor. Kitab› Hrant Dink’in an›s›na ithaf ediyorsunuz. Girifl bölümünde de “Hrant yafl›yor olsayd›, bu kitab› baflka bir flekilde yazmak ve okumak mümkün olacakt›” diyorsunuz. Geçmiflte Rumlar›n yaflad›¤› topraklarda yaflayan nüfus, silah kültü, iflsiz ve seçeneksiz gençler, Ermeni meselesi, medyan›n bu konudaki k›flk›rt›c› dilinin etkisi, devletin milliyetçilik ve milliyetçilerle iliflkisi
41
gibi pek çok ara bafll›¤› anlamaya çal›flmakta Hrant Dink cinayetinin analizi çok yard›mc› olabilir. Bütün bu unsurlar aç›s›ndan, çal›flman›z çerçevesinde Hrant Dink cinayetini nas›l bir yere oturtuyorsunuz? Kentel: Hrant Dink cinayeti, bu araflt›rman›n anlamaya çal›flt›¤› en zor fleylerden biriydi belki de. Asl›nda bu, a posteriori bir anlama çabas› oldu. Biz görüflmelerimizi bitirdikten birkaç ay sonra Hrant Dink öldürüldü. Ama yapt›¤›m›z görüflmelerde, Ermeni meselesi, Ermenilere karfl› duyulan nefret geçiyordu. Hrant Dink cinayetinde, kabaca üç ayr› düzeyin üst üste örtüfltü¤ü bir hikâye var. Biri, erkeklik ve ona ba¤l› olarak kahramanl›k, kurucu mit: “Savafltan geçtik, öldük, öldürüldük, direndik, yi¤it gibi savaflt›k”. Dolay›s›yla, Türklü¤e kahraman bir öz atfeden bir taraf var. Bunun en somut yaflan›fl hali esas olarak erkeklik galiba. Ataerkil bir kültürün askerli¤inin, savaflç›l›¤›n›n modern milliyetçi kültür taraf›ndan yeniden yorumlanmas›, erkek semboller... Çok genifl bir kesim, hatta bütün toplum erkeklik söylemiyle besleniyor. Erkeklik, erkeklerin kad›nlar üzerinde uygulad›¤› bir fley kadar, belki ondan daha çok, erkeklerin kendilerinin de maruz kald›klar› bir fley. Vatan için, Türklük için flehit olmak, kahramanl›k yapmak gibi kelimelerle strateji taraf›ndan bu “erkeklik” yeniden üretiliyor. ‹kinci düzey, can s›k›nt›s›, sosyal faaliyetsizlik, hatta ifle yaramamak, ufuksuzluk... Klasik tabirle sosyal sorun olarak adland›rabilece¤imiz durum. Bu sosyal sorun ve tüketilen erkeklik aras›nda da popüler kültürün alan› var. Bütün o tatminsizlikleri ve tatminsizliklerle söylem aras›ndaki bofllu¤u doldurarak söylemin benimsenmesini kolaylaflt›ran ve o yüzden popüler olan bir kültür üretimi var. Bunun en sembolik örne¤i “Kurtlar Vadisi” dizisi. O ifle yarayamayan insanlar›n nas›l ifle yarayabileceklerine dair semboller ve temsiller üretiliyor. Polat Alemdar gibi kahramanlar hayranl›k uyand›r›yor, hepsi gayr› meflru ifller yap›yor, adam öldürüyor, siyah paltolar çekiyorlar... Bu popüler kültür ulusal ya da yerli de de¤il, tamamen Amerikan bir hikâye. Bu üç unsurun üzerine Trabzon Pelitli’deki O.S.’nin durumu eklemlendi. Trabzon silah›n peynir ekmek gibi bulundu¤u, s›radan hale geldi¤i bir co¤rafya. Can› s›k›lan, popüler kültür tüketen erkek adam›n kahraman olmak için peynir ekmek gibi sat›lan ve kullan›lan bir araçla bütünleflmesi. Ancak, bütün bunlar› paylaflan, can s›k›nt›s› çeken, sadece televizyon seyreden, maça giden ama O.S.’nin yapt›¤›n› yapmayacak olan bir çok kifli de var. Eczanede çal›flan silah hayran› iki gençle konufltuk mesela, onlar›n ölmek, öldürmek gibi fleylerle alâkalar› yok. O cinayeti aç›klamak için sadece popüler kültür tek bafl›na yeterli de¤il, sadece erkeklik yeterli de¤il, sadece can› s›k›lmak da yeterli de¤il. Çorumlu bir çocuk vard›, müthifl can› s›k›l›yordu, yapacak hiçbir fleyi yok; inan›lmazd›, masum, uysal, çocu¤a sar›las›n geliyor, hayatta birini öldürmek kafas›ndan geçmeyecek, belli. Trabzon’da yapt›¤›m›z görüflmelerden biri çok ö¤retici oldu. Trabzonspor Avrupa kupas›nda K›br›s Rum tak›m› Apoel’le efllefliyor. Bunun üzerine Fenerbahçe internet sitelerinde, “kardefl tak›ma düfltünüz” diye dalga geçiyorlar, Trabzonlular›n Rum oldu¤unu söylüyorlar. Trabzonlu bir genç “Bizim asl›nda belki de en büyük dertlerimizden biri bu, bir abi de söyle-
42
miflti bana. Biz Rumlarla ba¤lant›m›z› kesmek için belki de bu kadar çok milliyetçi olduk” demiflti. Trabzon kültürü denen de belki silah, erkeklik üzerinden milliyetçili¤e girmenin yolu. “Han›m evlad› Rumlar” gibi olmamak için erkek, tabanca kullanan adam olarak kendinizi infla ediyorsunuz. Bunlar tabii spekülasyon. Sonuçta, sadece silah da Hrant Dink’i öldürmek için yeterli bir motif de¤il. Karmafl›kl›k da bu zaten. “Niye öldürdü?” “Milliyetçiydi ondan.” De¤il iflte, bu çocuk, ayn› anda bir sürü fley. Bir sürü kanalla besleniyor, taktikler de böyle bir fley. Taktiklerin de bambaflka görünümleri var. Taktikleri sadece, stratejiye direnen pozitif bir fley diye düflünmemek laz›m. Hayat› anlamland›rmak için baflvurulan taktikler, toplumsal hayat için hiç de olumlu olmayabilecek dünya kadar sonuç yaratabilme potansiyeli de tafl›yor. Ah›ska: Hrant Dink cinayeti bir dönüm noktas› oldu. Tarihi eskiye uzanan bir sürü mesele daha görünürleflti. Art›k resmî ideolojinin içinde bunlarla u¤raflmak çok kolay de¤il. Mesela, bafl›ndan itibaren, Türklü¤ün tan›mlanmas›nda gayr›müslimlik çok önemli bir yer tutuyordu, tarihsel süreçte “Türklük” hep Müslümanl›kla içiçe geçen bir fley. Osmanl›’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçifl sürecinde, gayr›müslimler hep Bat›’n›n parçalar›, hatta maflalar› olarak görülmüfl, sonra da kimi zaman örtük, kimi zaman çok bariz çat›flmalar yaflanm›fl. Hrant Dink cinayetiyle devletin do¤rudan bu iflin içinde oldu¤u, “derin devlet” laf›n›n ne kadar geçersiz oldu¤u, bunun çok daha tan›d›k a¤larla kurulmufl bir fley oldu¤u ortaya ç›kt›. ‹kincisi, yüz bin insan›n “hepimiz Ermeniyiz” diye yürümesi çok tarihî bir and›, ciddi bir tehditti. Tarihi baflka türlü sahiplenen insanlar vard› ve bunun karfl›s›nda duyulan bir telafl vard›. Ama ayn› zamanda, cinayetin ard›ndan, bir tribün dolusu insan futbol maç›nda “Hepimiz Ogün Samast’›z” diye pankart aç›p slogan att›. Çok aç›k bir flekilde cinayeti ve katili hep bir a¤›zdan sahiplendiler. Ah›ska: Ben de oraya gelecektim. Bu bafl edilemeyen bir tarih, bafl edilemeyen bir karmafla. Foucault’nun söylem tan›m›n› hat›rlarsak, söylem söylenebilenin s›n›rlar›n› çizer. Burada, söylenebilirin s›n›rlar›n› art›k çizemeyen resmî ideolojinin iflas› var. Bir yandan da tarihte inkâr edilen, s›n›rlar› çizilen fley, küreselleflmenin, kapitalizmin geliflmesiyle de ba¤lant›l› olarak, art›k o flekilde sabitlenemiyor, çat›flmalar›n üstünü örtecek, çat›flmalar› reddedecek dilin tutunamamas› karfl›s›nda, müthifl bir fliddet yaflan›yor. Bir bak›ma tam bir dilsizlik, söylenebilirin s›n›rlar› da çizilemiyor, çünkü çat›flmalar›n art›k üstü s›vanam›yor. Milliyetçilik zaten toplumsal süreçlerin reddi, bir aile kurgusu, “biz” kurgusu, ama o da yap›lam›yor, çünkü toplumda ciddi çat›flmalar var. Bu, çok garip bir an. Kentel: Bu olay sadece Türkiye’ye özgü bir fley de¤il. Bu da bir tür Amerikanlaflma. ABD’nin tafl›d›¤› bir güç imgesi var, bar›fl, demokrasi gibi güzel laflar alt›na sokarak da olsa, her fleyi güçle, fliddetle yap›yor. Adam giriyor, Irak’› iflgal ediyor. Ulus-devlet de direnirken bile Amerika’y› taklit ediyor. Sert kü-
Öcalan ‹talya’dayken Türkiye’de ‹talyan mallar›na karfl› kampanyalar yürütülüyor. Bu dönemden bir insan örne¤i: Adam MHP’li ve Adapazar›’ndaki Benetton ma¤azas›n›n sahibi. Tabii ki dükkân›n› kapatam›yor. Milliyetçilik derken, farkl› s›n›flara, co¤rafyalara göre farkl› kullan›labilen, bir dilden bahsediyoruz. ‹fladam› da, iflsiz de bu dili kullanabiliyor. Ama biri ezilmiflli¤ine isyan olarak kullan›rken, öteki kendisine güç devflirmek istiyor.
reselleflmenin bütün tezahürlerini taklit ediyor. Dolay›s›yla, Polat Alemdarlar, “Kurtlar Vadisi Irak’ta” falan, Rambo’yu taklit ediyor. Millîlik, yerlilik gibi iddialar›na ra¤men Amerikan askerleri gibi davran›yorlar asl›nda. Ulusalc›lar›n bel ba¤lad›klar› kurumlar›n bafl›nda gelen ordu, en Amerikanc› kurum de¤il mi? Kentel: Her fleyin modeli Amerikan ordusu. Yüzlerini boyayan, bandana ba¤layan komandolardan, k›yafetlerine kadar her fley... Bu süreçte 90’lar çok önemli bir dönemeç. Genç: Birkaç momentin örtüfltü¤ü bir dönem 90’lar... Solun çekildi¤i, küreselleflmenin iyice hissedilmeye baflland›¤›, Kürt savafl›n›n en s›cak oldu¤u dönem. Kentel: Liberalizm her fleyi dümdüz ediyor ve o andan itibaren muhteflem bir güç yar›fl› bafll›yor. Liberalizmin temeli, herkesin birey olarak yar›flmas› ve en güçlü olan›n kazanmas›. Dolay›s›yla, güçlü olmak için mücadele ediyorsunuz. Ama, herkes konuflulabilir pozisyonda. ‹lk moment bu. 1980 bunu sa¤lad›: Önceki güçlü toplumsal hareketi, en az›ndan dil olarak solu siliyorsunuz, sa¤› da görünmez k›l›yorsunuz. Böylece, ortada kalan dillerle baflbafla kal›yorsunuz, en önemli dilse ‹slam’d›. 90’larda Kürtler de konuflmaya bafll›yor, Ermeniler de konuflmaya bafll›yor. O zamanlar çok gündemde olan “sivil toplum” laf›n› düflünürsek, sivil toplum, ya da toplumsal hareketler, konuflmaya bafll›yor. Toplumsal hareketlerin konuflmas› demek, devletin bafl›ndan beri bir tür toplumsal mühendislikle kontrolu alt›nda tutmak ve gerçeklefltirmek istedi¤i modernleflme hareketinin d›fl›nda, baflka modernleflmelerin olabilme potansiyelini ortaya ç›kar›yor. Devletin tarihiyle, yurttafll›k bilgisiyle, sosyalizasyon süreçleriyle denetlemeye çal›flt›¤› yap›n›n d›fl›nda, baflka olanaklar ç›kmaya bafll›yor. Bu olanaklar karfl›s›nda, devletin ald›¤› önlemleri izliyoruz. AKP’nin iktidara gelmesiyle, özellikle AB konusunda net ad›mlar atmaya bafllamas›yla beraber, devletin çok daha radikalleflen muhafaza çabalar› var. AB’ye girmek varolan paketi, düzeni, bütün yap›lar› bozmak anlam›na gelecekti, o yap›lar› korumak için devletin içinden bir yerlerden operasyon bafllad›. Kendini korumaya çal›flan bir devletin politikalar› bunlar. Dan›fltay sald›r›s› örne¤in, bir çok fleyi çok bariz gösteriyor. Dan›fltay’a sald›ran adam kim? Bir piyon. Bunun ‹slamc› tepki olmad›¤› çok aç›k. Alenen çeteleri görüyorsunuz iflin içinde. Tepki tamamen toplumsal de¤iflime. Bütün bu de¤iflimler yaflan›rken, insanlar›n gündelik hayatlar›nda iyileflmeler olabilseydi, bu sürecin toplumun lehine iflledi¤i duygusu olsayd›, Genelkurmay’›n psikolojik harekâtlar›, stratejinin çeflitli manevralar› toplumda karfl›l›k bulmayabilirdi belki... Genç: Ya da alternatif bir politik tahayyül yarat›lm›fl olsayd›, böyle olmayabilirdi. Araflt›rman›n sonuçlar›n› tart›fl›rken, Mesut Ye¤en’in güzel bir müdahalesi olmufltu: Küreselleflme her yerde yaflan›yor, her yerde benzer dinamikleri harekete geçiriyor. Türkiye’de ve mesela S›rbistan’da benzer bir hikâye varken, Latin Amerika’da niye baflka bir hikâye var?
yor”. Dolay›s›yla, kültürel kimlikler kendilerini ifade eder, kültürel taleplerde bulunurken, bu sadece bir özgürleflme do¤urmad›; ayn› zamanda, kendi içine kapanan, hatta totaliterleflen cemaatleri de yaratt›. Kültürel kimlik özgürlük ifade ederken, milliyetçilik böyle bir fley de ifade edemiyor. O zaman nereye gideceksiniz? Belki de faflizm gibi bir duruma düfleceksiniz, hakikaten dibe vuracaks›n›z. Burnun duvara sürtüldü¤ü an, “Eyvah! Art›k baflka bir fley bulmam laz›m, bu dil beni kurtarm›yor” hali gelecek muhtemelen. O zaman, alternatif dilin solun en önemli program› olmas› laz›m. Kültürel kimlikler meselesini gözard› etmeden –çünkü o alan her ne kadar kapitalizmin ifline yarad›ysa da bir özgürlük talebiydi– s›n›fsal olan›n yeniden konuflulabilece¤i bir dil olmas› laz›m. Belki de bu sunulana karfl› yeni bir cemaat, bütün hikâyelerimi bar›nd›rabilecek, bana s›cak bir yuva verecek yeni bir ev kurulabilmeli. Ve ancak öyle direnilebilecek herhalde. “Cemaat”i yeniden yorumlayabilir, baflka flekilde kurgulayabiliriz. Richard Sennett geliyor akl›ma, örne¤in, kenti yeniden bir arada yaflaman›n bir modeli olarak düflünebiliriz. Beni hem anonimlefltiren, geleneksel cemaatimden kurtaran, ama bir yandan da bütün o karmafl›kl›¤›n içinde bana yeni bir kimlik veren kent. Bir arada olmalar› paradoksal gibi görünen “kent” ve “cemaat” kelimeleri beraber düflünülebilirse, siyasal tahayyülün de önü aç›labilir. Modernitenin bize ö¤retti¤i, kentleflerek cemaatten kurtulaca¤›m›zd›. O cemaatten kurtulabiliriz ama, kentte de baflka türlü kurgulad›¤›m›z cemaatle beraber düflünebiliriz. “Ulus-devletin hayalinin özdeflleflti¤i erkekçe temsillerin, sembollerin çökmesiyle birlikte toplum alttan görünmeye bafll›yor. Ancak bu görünen toplum, seküler milliyetçili¤in öngördü¤ü “rasyonel”, “eril” temsillerin hegemonyas› alt›nda zapt-› rapt alt›na al›nan toplum de¤il. (...) Üzerine sürdü¤ü cila çatlay›nca, alt›ndan bütün kad›ns›l›¤›yla toplum ç›k›yor. Ve o güne kadar kendini hep erkek olarak, erkeklik sembolleriyle ö¤renmifl olan toplum kad›ns›l›¤›n› fark ediyor” diyorsunuz. Bu kad›nlaflma halini biraz açar m›s›n›z? Kentel: Ulus-devlet eril temsillerle kendini yeniden üreten bir ideolojiyse, bu ideolojinin ald›¤› her darbe, onun erilli¤ini zora sokuyor. Demin konufltu¤umuz “biz Türkler hep kötü fleyler yap›yoruz” yak›nmas› örne¤in, güvenini kaybetmifl olmak demek, halbuki erkek “kendine güvenen”dir. Milliyetçilik art›k güven vermekten ç›k›yor, hayat›n karmaflas› çok daha görünür hale geliyor. Art›k herkes karmafl›k. Milliyetçi, erkekçi ideoloji bak›m›ndan bu “kad›nl›k” haline tekabül ediyor. Millet kad›nlafl›yor. “Erkeklik”le özdeflleflmifl bir toplumdan farkl› olarak, kolayca a¤layan, gerçekten afl›k olan, duygular›yla konuflan, bazen sessiz ve itaatkâr, bazen 盤l›k 盤l›¤a isyan eden, yalvaran, kendisiyle çeliflen, “kad›n gibi” bir toplum. Nas›l, geçmiflimde dindarl›¤›m›, gelenekselli¤imi, etnik durumumu unutmam vazedildiyse milliyetçilik taraf›ndan, ayn› zamanda kad›nl›¤›m› da unutmam vazedilmiflti. Kemalist Türk kad›n› da bu vatana gürbüz çocuklar yetifltirecek “erkek” bir kad›nd›r. Ama bugün, bu karmafl›kl›kta, herkes k›r›lgan, herkes kad›n gibi davran›yor. Bir taraftan, çok iyi bir fley; erkekler kad›nl›k halini deneyimliyorlar. Ama ayn› zamanda, kendi içimde istemedi¤im bir fley karfl›ma ç›k›-
Milliyetçili¤in ne kadar karmafl›k oldu¤unu görmenin bendeki siyasal sonucu flu oldu: Umudum artt›. Sert bir tak›m insanlar bekliyordum, halbuki o sertliklerin arkas›nda inan›lmaz k›r›lm›fll›klar, çaresizlikler var. Böyle bir hale ancak kendini yeniden düflünen bir sol cevap verebilir.
yor. Toplum kad›nlafl›rken, milliyetçilik de daha fazla erkeklefliyor, kendi kendiyle mücadele eder hale geliyor. Araflt›rmaya bafllad›¤›n›z noktayla, yay›nlanmas› aras›nda, zihnen ve ruhen bir farkl›l›k, bak›fl›n›zda de¤ifliklikler oldu mu? Ah›ska: Temsillerin ne kadar önemli oldu¤unu fark ettim. Bu, s›n›fsal çat›flmalar›n, iktisadî yap›lar›n önemsiz oldu¤u anlam›na gelmiyor, ama dil meselesinin, tahayyülün, kal›plar›n ne kadar önemli oldu¤unu düflündüm araflt›rman›n sonunda. Tahayyülün oluflturulmas› meselesinin ayd›nlarla ilgili bir yan› da var, iktidar karfl›t›, muhalif bir topluluk tahayyülünün yarat›lmas›nda çok bocalad›¤›m›z› düflünüyorum; akademik araflt›rmalardaki tahayyüller, bas›nda oluflturulan tahayyüller de buna dahil. Ben “alternatif” laf›n› çok benimsemiyorum. Marx’›n Ruge’ye yazd›¤› bir mektuptayd› galiba, “dünyaya nas›l davranmas› gerekti¤ini ö¤retemeyiz” diyordu. Sonuçta, tarihsel olarak karfl›m›za ç›kan mücadelelerin içinden bir elefltiri üretmek, onlar›n içindeki anlam› farkl› bir flekilde göstermek durumunday›z; toplumsal kesimlere “mücadeleni durdur, iflte sana gerçek, onun karfl›s›nda diz çök” diyemeyiz, yeni düflünce flekillerini s›f›rdan yaratamay›z. Bu araflt›rman›n bir önemi de bu oldu benim için: Çeflitli ifadelerin alt›ndaki aray›fllar› görebilmek ve oralardan “farkl›” bir dilin hayalini kurmaya bafllamak. Genç: Meltem’le farkl› kelimelerle ifade etsek de, çok farkl› bir yerde durmad›¤›m›z kan›s›nday›m; ben alternatif bir tahayyülün tam da bu tecrübe içinden ç›kaca¤›n› düflünüyorum. Belki de toplumsal tecrübenin önemini vurgulamak aç›s›ndan “karfl›t bir tahayyül” demek daha do¤ru olur. Araflt›rmaya bafllarken, bir sosyal bilimler ö¤rencisi olarak, “tecrübeyi sahiplenmek” gibi afili, ama ne anlama geldi¤ini –bugünden bakt›¤›mda– tam olarak çözemedi¤im laflar ediyordum. Kafamda, memleketin çok milliyetçi oldu¤u, bu güçlü milliyetçi damar›n çok rahats›z edici bir fley oldu¤u düflüncesi vard›. Ama araflt›rma s›ras›nda, milliyetçili¤in ilk anda görüldü¤ü kadar güçlü olmad›¤›n›, her fleyi tutamad›¤›n› anlad›m. Alternatif bir tahayyülün uçlar›n› iflte bu tutamama hali sayesinde yakalayabilece¤imiz kanaatindeyim. Leonard Cohen’in pek güzel söyledi¤i gibi: “Her fleyde bir çatlak var / Böyle girer içeri ›fl›k.” Kentel: Milliyetçili¤in ne kadar karmafl›k oldu¤unu görmenin benim için siyasal sonucu flu oldu: Bütün bu gördüklerimize, bunlar›n düflündürdüklerine ra¤men, hatta bunlarla beraber, umudum artt›. Belki popülist gelebilir ama, benim de içinde oldu¤um bu topluma ac›ma duygusu olufltu. Hakikaten bu kadar ac›kl› bir toplumla karfl›laflaca¤›m› düflünmüyordum aç›kças›. Sert bir tak›m insanlar bekliyordum, halbuki o sertliklerin arkas›nda inan›lmaz k›r›lm›fll›klar, çaresizlikler var. Böyle bir hale ancak kendini yeniden düflünen bir sol cevap verebilir. Bu potansiyel ola¤anüstü bir flekilde var. ‹nsanlar konuflmak istiyorlar, sol bu sesleri duymal›. Net renkler, keskin ayr›mlar ortadan kalk›nca, aradaki içiçe geçiflleri, karmaflay› görmek, bu kar›fl›kl›k haliyle konuflabilecek dilin, bu halleri görebilecek yeni bir sol dil olabilece¤ini düflündürdü. Solun, içine yeni bir tak›m unsurlar› katarak yeniden do¤abilece¤i baya¤› mühim bir potansiyel oldu¤unu düflünüyorum. Bu da bende umut yarat›yor. Bu toplumla beraber direnme umudumu besleme gücünü buluyorum.
43
Söylefli: Siren ‹demen
Niye orada insanlar daha faflizan tepkiler ortaya koymuyor da sol hareketlerde kendini ifade ediyor? Elbette ki Latin Amerika ülkeleriyle bizim aram›zda birden fazla düzlemi kesen yap›sal farkl›l›klar var, burada kastedilen “niye orada öyle de, biz de böyle de¤il” gibi basit bir karfl›tl›k kurmak de¤il, fakat iki izlek aras›ndaki farklar›n nerelerde izlenebilece¤ine iflaret etmek. Burada alternatif bir politik tahayyül yaratabilmifl olsayd›k, durum çok farkl› olurdu kan›s›nday›m. Ayr›ca, hâlâ da yaratabiliriz, bu parçalanma ya da da¤›lma hali, alternatif bir politik tahayyül inflas› için de bir zemin yarat›yor bence. Latin Amerika bizden çok önce neoliberal düzene geçti ve çok büyük bir tahribata u¤rad›. Ayr›ca, cuntalar› da bizden daha a¤›r ve uzun yaflad›lar. Bizimle Latin Amerika aras›ndaki en belirleyici fark acaba Latin Amerika’da dinle sosyalizmin karfl›tl›k içinde olmamas› m›? Ah›ska: Devlet de çok daha birlefltirici orada. Laclau analizlerinde, Latin Amerika’da devletin birlefltiricili¤inin, farkl›l›klar› içerici olmas›n›n, vatandafll›k ilkesinin daha geçerli oldu¤unu; Türkiye, Macaristan gibi ülkelerdeyse vatandafll›k temelinde içermeye çal›flan bir politika olmad›¤›n›, etnik temelli, d›fllay›c› bir milliyetçilik oldu¤unu anlat›yor. Kentel: Latin Amerika’da Bolivar diye bir fenomen de var. Bu, Latin Amerika birli¤i düflüncesini mümkün k›l›yor. Orada hiçbir zaman, gerçek bir milliyetçilik olam›yor, çünkü s›n›rlar›n ötesinde de yine Avrupa’dan göçmüfl insanlarla yerliler var. Türkiye’deki modernleflme Frans›z modelini yan›na al›rken, laiklik de dini karfl›s›na al›yor. Latin Amerika’da dini karfl›s›na alan bir model olmad›. ‹ktisadî boyuta dönersek, bir yandan toplum yoksullafl›yor, iflsizlefliyor, çaresizlefliyor; efl zamanl› olarak da önemli kaynaklar›n yabanc› sermayeye sat›ld›¤›n› görüyor. Bu da milliyetçili¤i besleyen bir süreç herhalde. Solun siyasal alandan çekildi¤i bir ortamda, neoliberalizmin faflizme ya da reaksiyoner, sert milliyetçili¤e, yabanc› düflmanl›¤›na aç›lmamas› mümkün olabilir miydi? Genç: Alternatif bir politik tahayyül -ki bunun ad› bence sol- olmad›¤› müddetçe, küreselleflme do¤ru tarif edilemeyecek, do¤ru tarif edilemeyen küreselleflmeye de do¤ru bir muhalefet gelifltirilemeyecek. Dolay›s›yla, bunun bizi götürece¤i en kestirme sonuç, faflizm olmasa da yabanc› düflmanl›¤› olacak. Ah›ska: Yabanc› düflmanl›¤› ve toplum düflmanl›¤› bence. Meseleyi toplumsal olarak görmek yerine, hep yak›nl›k terimleri, aile terimleri, erkeklik vs. üzerinden gördü¤ünüz ve konufltu¤unuz zaman, tepkiler de onunla ilgili olarak ortaya ç›k›yor. Kentel: 1990’larla birlikte toplum konuflmaya bafllad› dedik ya, ama konuflmak için kulland›¤›, kültürel bir dil. Kapitalizmin kültürel promosyon ve sat›fl malzemesi, postmodernizm. ‹nsanlar da ancak böyle ifade edebiliyorlar kendilerini. Küreselleflen kapitalizm, neoliberalizm insanlar›n kendilerini kültürel düzeyde ifade etmelerinin yolunu açt›, ekonomik dili, s›n›fsal dili unuttuk. Liberalizm için bulunmaz bir nimet bu. Yönetenler aç›s›ndan, insanlar s›n›f olarak kalk›p isyan edece¤ine, “kültür mültür gibi yerlerden tak›l›-
Beyhan Demir, Zehra fieno¤uz, Özgür Eren, Canan Akbay
BASKIN ORAN VE UFUK URAS KAMPANYALARININ GÖNÜLLÜLER‹ ANLATIYOR
Birbirimizi kaybetmeyelim art›k Ba¤›ms›z ortak aday kampanyas› önemli bir hakikati gösterdi: Türkiye solu mevcut parti ve hareketlerden çok daha genifl. Dahas›, söz konusu genifllik, ilk olumlu sinyalde kuvveden fiile ç›kanlardan ibaret de¤il. Bir de onlardan bir ad›m geride duran, ama ikna olmaya aç›k kesimler var. Teorik “potansiyel”i hiç hesaba katmasak bile, önümüzdeki yerel seçimler bir s›çrama tahtas› olabilir. Ama sorun da çok, yap›lacak ifl de. Bask›n Oran ve Ufuk Uras kampanyas›n›n gönüllülerinin anlatt›klar› kula¤a küpe olacak cinsten. Ufuk Uras’›n kampanyas› için F›nd›kl›’da çal›flt›n. F›nd›kl› nas›l bir yer? Beyhan Demir: F›nd›kl›, Maltepe’ye ba¤l› 40 bin nüfuslu, göçle gelen Kürtlerin yaflad›¤› çok yoksul bir mahalle. Önce bir merkez oluflmufl, sonra yukar› do¤ru yay›lm›fl, bir sürü sekiz-dokuz katl› bina dikilmifl, seçim öncesi imar izinleri da¤›t›lm›fl. Genç erkekler inflaat iflçili¤i ya da hamall›k yap›yor, kad›nlar, çal›flabiliyorlarsa, tekstilde çal›fl›yorlar, günde en az 12 saat. Çocuk çok, yoksulluk çok. Yani AKP’nin do¤rudan oy taban›. Bir de Aleviler var, onlar da CHP’nin oy taban›. Seni bu kampanya için harekete geçiren ne oldu? Bin Umut projesi. Çok uzun süredir, solun Kürt hareketini görmezden gelme hali, yer yer küçümsemeyle kar›fl›k yaflanan ve giderek artan bir kopukluk varken, birden birlikte çal›flma imkân› do¤du. Ortak aday süreci bafllad›¤›nda, arkadafllar›m›n hepsi bir çal›flma yapmaya niyetliydi. Bunlar ba¤›ms›z insanlar. Bostanc›’da bir büro aç›ld›, sonra Kozyata¤›, ‹çerenköy, derken F›nd›kl›... F›nd›kl›’daki büroya kad›nlar hiç u¤ram›yormufl, tam bir kahvehane görüntüsündeydi. Kürt kad›nlar›yla çal›flmaya istekli oldu¤umu bilen arkadafllar›m ça¤›rd›lar. Ufuk Uras’tan ziyade, o mahalle ve mahalledeki kad›nlar için gittim. Beni as›l etkileyen, Kürt hareketiyle Türk solunun birlikte çal›flmas›yd›. Kazanma ihtimalinin yüksek olmas› çal›flmaya kat›lmanda etken oldu mu? O da büyük etkendi tabii. Ortada somut bir durum vard›. ‹nsanlara, “Ufuk Uras için oy topluyoruz, Meclis’e girme olas›l›¤› çok yüksek” dedik. Hayat›m›zda ilk kez ailelerimizi ikna ettik ve ayn› yere oy verdik. Canan Akbay: Benim kampanyaya kat›lmam gazete ilan›yla oldu. “Bask›n Oran için çal›flmak isteyen Sar›yer gönüllüleri SHP bi-
nas›nda toplanacak” duyurusunu görünce eflimle beraber “orada olmal›y›z” diye düflündük. Hrant Dink’in katledildi¤i gün, Harbiye’deydim, cinayeti duydu¤umda “yeter art›k” diye ba¤›rarak kendimi caddeye att›m. O olay bir dönüm noktas›yd›. Arkas›ndan Bask›n Oran geldi. Baflka bir aday olsayd›, sadece ba¤›ms›z diye, sadece sol diye bu kadar rahat desteklemez, gecemi gündüzüme katarak çal›flmazd›m. Neden Bask›n Oran? Dürüst tavr›, demokrat oluflu çok önemliydi. Kampanya s›ras›nda “ezberi bozmak” slogan›m›z vard›. Bask›n Oran kendi ezberini bozabilecek cesarette bir insan. Gerçekten “ba¤›ms›z” oldu¤u, demokrasiyi vurgulad›¤›, Kuzey Irak harekât›na çok net tav›r ald›¤› için, Kürtlerin haklar›, Ermeniler konusunda akl› çok aç›k oldu¤u için ve solda bir fleylerin de¤iflmesi kanaatinde oldu¤um için hiç koflulsuz gittim. ‹nsanlardan hakikaten tek tek oy toplad›k. Daha önce benzer bir çal›flmada yer alm›fl m›yd›n›z? Gençli¤imizde daha radikal siyasî çal›flmalar›m›z olmufltu, ama seçim kampanyas› biçiminde de¤ildi. Sizin bölgede mesela Ufuk Uras aday olsayd›, yine çal›fl›r m›yd›n›z? Belki oy verebilirdim, ama çal›flmazd›m. Bask›n Oran aday olmasayd› kime oy verirdiniz? AKP’ye oy verirdim. Geçen seçimlerde kime oy vermifltiniz? Tepki oyuydu. Diyarbak›r’da yafl›yordum. Bir gün ifle gitmek için evden ç›km›flt›m, HADEP’in mitingi vard›. Polisin bütün engellemelerine ra¤men, kad›nlar, çocuklar o s›cakta, coflku içinde miting alan›na kofluyorlard›. O gün, “Bir Türk olarak bu halktan özür dilemek ad›na oyumu HADEP’e verece¤im”
Tek bir milletvekilinin de etkili olabildi¤ini gördük daha önce. Mesela, Sabri Ergül Manisal› gençlerin u¤rad›¤› iflkenceyi görünür k›ld›. Mehmet Bekaro¤lu, ölüm oruçlar› s›ras›nda çok çabalad›. Sema Piflkinsüt insan haklar› konusunda ciddi çal›flmalar yapt›... Ufuk Uras ve DTP’liler çok önemli bir ses olabilirler mecliste.
dedim. Ama HADEP’in ya da bugün DTP’nin politikalar›n› pek çok yönden tasvip ediyor de¤ilim. Bask›n Oran aday olmasayd›, AKP’yi tercih etmenizin sebepleri neydi? Türkiye bir yar›lma yafl›yor. Bürokratik devletten, askerî vesayetten kurtulup demokrasi için bir araya m› gelece¤iz, yoksa korkuya oynay›p gelece¤imizi karartacak m›y›z? Ben yar›m as›r› geride b›rakt›m, ama çocuklar›ma, torunlar›ma daha iyi bir dünya b›rakma hayalimi hiç yitirmedim. Tek bafl›ma da olsam, demokrasi mücadelemi veririm. Bask›n Oran’›n adayl›¤› bir f›rsat oldu. Kazanamayabilece¤ini biliyorduk. Ama son ana kadar bir kifliyi daha kazanmak için delicesine çal›flt›k. Zehra fieno¤uz: Bence Hrant’›n cenazesi Türkiye’de milat. Asl›nda bu ülkenin vicdan›n›n sesi var, o cenaze yürüyüflünde vicdan›n sesinin yükseldi¤ini gördüm; o insanlar›n hepsi solda de¤ildi. Bu benim için çok önemli oldu. O gün bir kartona “kardeflimi vurdular, 301’i gerekçe yaparak” diye yazd›m, soka¤a att›m kendimi. Cinayetten alt› yedi ay kadar önceydi, Fransa’da parlamento Ermeni meselesi için toplanacakt›. Bizim bir mektup grubumuz var, orada Halet Çambel’le ilgili flu olay› anlatm›flt›m. Halet han›m, 1936’da olimpiyatlara kat›lan iki sporcumuzdan biri. Türkiye’den, hele eskrim gibi bir spordan kat›lan bir kad›na Almanlar çok flafl›r›yor. Halet Han›m’› Hitler’le tan›flt›rmak istiyorlar. ‹kinci Dünya Savafl› bafllam›fl de¤il, ama Yahudilerin ev ve ifl yerlerinin iflaretlenmeye bafllad›¤› dönem. Halet han›m Hitler’le tan›flmay› reddediyor. “Burada ben Yahudiyim” diyor. Ta 1936’dan bize ders veren insanlar var. Bunu yazd›¤›m için bir arkadafl›m gelip beni kucaklad›. Ayn› arkadafl›m, Hrant’›n cenazesinden sonra “sen deli danalar gibi, ‘ben Ermeniyim’, ‘Hrant benim kardeflim’ diye nas›l dolafl›rs›n?” dedi. Öbür empatiyi anlay›p bunu anlayamayan insanlar›n karfl›s›nda paralize oldum. Bu çok ciddi bir yar›lma. Art›k Kemalizmle, cumhuriyetin tepeden inmeci modernizmiyle kesin yüzleflmemiz gerekiyor. “Biz” derken, solu kastediyorum. Sol benim için CHP ya da DSP de¤il. O nedenle seçim sonuçlar›na sevindim. Bask›n Oran’›n adayl›¤› daha söz konusu de¤ilken ortak aday kampanyas› için çal›flmaya karar vermifl miydiniz? Evet. Varolan seçim sistemi, partiler yasas›, darbe anayasas›... Bütün bunlar›n de¤ifltirilmesi için meclise farkl› bir sesin mutlaka girmesi gerekiyordu. Ortak aday çerçevesinde bunun zemininin oldu¤unu gördük. Solda duran, ama as›l vurgusu demokrasi olan ba¤›ms›z adaylar olmas›n› istedik. Sol bir politikan›n aç›l›mlar›, üretim güçleri, özellefltirme yap›l›p yap›lmayaca¤› gibi konular›n tart›flmas›na girmek de¤ildi istedi¤imiz. Acil olan demokrasiydi. Ortak adaylar istemi solun kendisiyle de bir yüzleflmesi olacakt›. Biz, ‘80’den bu yana, birleflerek ortak hedeflere do¤ru yürüyen bir sol yaratamad›k. Sosyalist Birlik Partisi’nin, Birleflik Sosyalist Partisi’nin oluflumlar›nda, ÖDP’ye kadar gelen süreçte yer ald›m. ÖDP kurulurken ayr›ld›m, kafamdaki genifl sol birli¤in o olmad›¤›n› gördüm. Özgürlük, demokrasi ya da aflk demekle olmuyor, yeni sözcükler yenili¤i getirmiyor. ‘80’den bu yana, çok ac› yaflad›k dedi Canan, do¤ru. Ama, solun demokrasi konusunda s›n›fta kald›¤›na inan›yorum. Yenildik demiyorum, s›n›fta kald›k. Demokrasiye,
45
insan haklar›na sol olarak sahip ç›kamad›k. Bask›n Oran’›n kampanyas› için inan›lmaz hoflnut ve bar›fl›k bir flekilde çal›flt›m. Seçim sonuçlar›n›n böyle olaca¤›n› tahmin ediyordum. Daha nisanda, mitinglerden sonra AKP’nin oyunun yükseldi¤ini söylüyordum. Ortada çok net bir durum var: Ya vesayeti kabul edece¤iz, ya da hay›r diyece¤iz. AKP’nin tümünü dinci görmek de mümkün de¤il. Yüzde 46 AKP’ye oy veriyorsa, “nas›l bir sol yaratmal›yd›k” diye düflünmek laz›m. Sonuçta, tek tek adaylar›n olmas›, insanlar›n solla ilgili bir fleyler duymas›na yarad›. Bask›n Oran d›fl›nda bir baflka isim olsayd›, ayn› çabay› gösterir miydiniz? Elbette. Bask›n Oran’›n söyledikleriyle düflüncelerim genel olarak örtüflüyor, ama ayr› düfltü¤üm de bir sürü fley var. Mesela o diyordu ki, “hizmet alan bafl›n› kapatabilir, hizmet veren kapatamaz”. Ayn› görüflte de¤ilim. Üniversitede hizmet al›yorsun diye bafl›n› kapatabileceksin, bitirince kamuda yer alamayacaks›n! Bu çok tuhaf bir fley. Niçin kad›nlar ve kad›nlar›n giysileri üzerinden tart›fl›yoruz? Bask›n Oran d›fl›nda da biri aday olsayd›, o demokratik duruflu gösteriyorsa, tabii ki çal›fl›rd›m. Ufuk’un meclise giriflinden elbette memnunum. Ama en büyük sevincim DTP’nin girifli ve AKP’nin bu büyüklükte oy almas›. AKP’yi do¤ru buldu¤umdan de¤il, ama bu yar›lma ortam›nda ald›klar› oy önemli. Yoksa AKP homojen ve tutarl› de¤il, içindeki vicdanl› ve temiz adamlar›, mesela Elkatm›fl’› aday göstermedi. Özgür Eren: Ben de ba¤›ms›z ortak aday tart›flmas› bafllar bafllamaz, adaylar kim olursa olsun, sürece kat›lmaya karar verdim. ‹kinci bölgede de, Beyhan’›n yaflad›¤› gibi bir tecrübe yaflayaca¤›m›z› ümit etmifltim aç›kças›. Kürt hareketi ve solun ortaklaflabildi¤i, beraber çal›flabilme deneyimi kazanabildikleri bir ortam olsayd›, iki farkl› aday yerine hepimiz Bask›n Oran için çal›flsayd›k, daha mutlu ve ilerisi için daha umutlu olacakt›m. Hayat›mda ilk kez, oy verdi¤im birisi meclise girsin isterdim. Seçim akflam› öyle bir burukluk yaflad›m aç›kças›. Yine de Ufuk Uras’›n girmesine sevindim. Ben de
46
Sol örgütler Kemalist ideolojiyle aralar›na s›n›r çekmeyi, yak›n tarihimizle yüzleflmeyi baflaramad›lar. Demokrasi için Kürdün yan›nda yer alacaks›n›z, kad›n›n yan›nda yer alacaks›n›z, bunlar göreviniz. Fakat esas olan siyaset. Neden Bask›n Oran? Buradan, solun kendisiyle yüzleflmesi mümkün olabilir diye içim rahat. Örgütsüzlü¤ün ac›s›n› çekmedik mi? Tabii ki çektik. Kendimizi ait hissetti¤imiz bir örgüt olsayd›, neden bu yalpalamalar› yaflayal›m ki?
DTP’lilerin Meclis’e girmesinin çok önemli oldu¤unu düflünüyorum. Bugüne kadar hep Kürtlere oy verdim. Bask›n Oran kampanyas›n›n, kazanamasak da, yararl› bir süreç oldu¤unu düflünüyorum. Zehra ablan›n dedi¤i gibi türban meselesinde, AB gibi baz› konularda anlaflamasak da, Bask›n Oran’a bir itiraz›m yok. Meclis’e girseydi, dürüstçe ve cesurca mücadele edece¤ini biliyordum. Eminim, bu kampanya Bask›n Oran için de dönüfltürücü olmufltur. Aktif siyaset, baflkalar›yla birlikte ayn› amaç için u¤raflmak ümit veriyor, birlikte hareket edebilmeyi ö¤retiyor ve insan› dönüfltürüyor. Geçmiflte benzer bir deneyimin olmufl muydu? Devrimci Gençlik’teyken oldu. Yani ilk kez dolaflm›yorum Sar›yer tepelerinde. Zehra: Benim mahallelerde çal›flmam, düflünün, 70 öncesine dayan›yor. O zamandan beri hiçbir insan›n kap›s›n› çalmam›flt›m. Özgür: Benim dile¤im solun tekrar görünür olmas›yd›. Üstelik, son dönemde, fiemdinli bombalamas›, U¤ur Kaymaz ve babas›n›n öldürülmesi “yeter art›k” hissiyat›n› bana çoktan dayatm›flt›. Hrant Dink’in göz göre göre öldürülmesi çok büyük bir etki yaratt›. Benim için U¤ur Kaymaz’›n öldürülüflü de, fiemdinli olay› da, Hrant Dink cinayetiyle ayn› can al›c›l›¤a sahip. Cumhuriyet mitingleriyle, e-muht›rayla gelinen nokta, Kürtlere karfl› ciddi bir ayr›mc›l›¤›n toplumda oturmaya bafllamas› beni korkutan fleyler. Parlamentoda birkaç milletvekilinin olmas› elbette çok fley ifade etmeyecek, ama kampanyan›n kendisi ve solun görünür olmas› önemli. Ayr›ca, tek bir milletvekilinin de etkili olabildi¤ini gördük daha önce. Mesela Sabri Ergül Manisal› gençlerin u¤rad›¤› iflkenceyi tek bafl›na, en az›ndan görünür k›ld›. Mehmet Bekaro¤lu, ölüm oruçlar› s›ras›nda çok çabalad›. Sema Piflkinsüt iflkence konusunda ciddi çal›flmalar yapt›. Ufuk Uras ve e¤er rahat b›rak›l›rlarsa DTP’liler çok önemli bir ses olabilirler mecliste. Gerçi, DEP milletvekillerinin bafl›na gelenlerin benzerini yaflayabiliriz korkusu duymuyor de¤ilim. Öyle bir durumda, AKP’nin demokratl›¤›n›n s›n›fta kalaca¤›na
da maalesef eminim. “Ba¤›ms›z ortak sol aday”dan yola ç›k›ld›; kimileri için vurgu “ba¤›ms›z” kimileri içinse “ortak” oldu. Ba¤›ms›zl›k seçim sisteminden kaynaklanan bir zaruretti, ama bir örgütten, partiden ba¤›ms›z olmak meziyet gibi sunuldu. Önümüzdeki dönemde de “ba¤›ms›z”lar üzerinden mi siyaset yapmay› daha do¤ru buluyorsunuz? Canan: “Ufuk Uras için çal›fl›r m›s›n›z?” dediniz, “çal›flmam” dedim yekten. Dünya de¤ifliyor, Türkiye de¤ifliyor, sol maalesef hep ayn› yerde, ne olmas›, nas›l olmas› gerekti¤ini kavram›fl de¤il. Solcu olarak AKP’yi destekliyor olmaktan utanç duyuyoruz, ya biri duyarsa diye. Unutmayal›m ki, AKP yüzde yedi oran›nda solculardan oy alm›fl. Benim gibi düflünen çok insan var. Askerî vesayet konusunu aflmak zorunday›z, bu noktada elman›n sap›, üzümün çöpü gibi bir lüksümüz yok. ‹lk ad›m› atmak için, demokrasi için saflar›m›z› nas›l belirleriz, buna bakal›m. ‹çlerinde çok iyi niyetli kifliler olsa da sol örgütler bir süre sonra hep tekkelefltiler. Kemalist ideolojiyle aralar›na s›n›r çekmeyi asla baflaramad›lar. Yak›n tarihimizle yüzleflmeyi baflaramad›lar. ‹flkenceye karfl› ç›kabilirsiniz, zaten vazifenizdir, demokrasi için Kürdün yan›nda yer alacaks›n›z, kad›n›n yan›nda yer alacaks›n›z, bunlar göreviniz. Fakat esas olan siyaset. Neden ba¤›ms›z Bask›n Oran? Buradan, solun kendisiyle yüzleflerek, daha temiz bir anlay›fla kavuflmas› mümkün olabilir diye içim rahat. Örgütsüzlü¤ün ac›s›n› çekmedik mi? Tabii ki çektik. Kendimizi ait hissedebildi¤imiz bir örgüt olsayd›, neden bu yalpalamalar› yaflayal›m ki? Seçim bölgemizdeki arkadafllarlar “kopmayal›m birbirimizden, bu enerji bitmesin” diyor. Ben de bitmesin istiyorum. Art›k sol olarak hata yapmaya hakk›m›z yok. Demokrasiden ne anl›yoruz? Kürtlerin haklar›n› zaten tart›flmas›z vermeliyiz. Kuzey Irak konusunda çok berrak olmal›y›z. Anti-Amerikanc›l›k ad› alt›nda, oradaki Kürtlerin kendi haklar›n› elde etmesine tav›r almak bize düflmez. Bürokratik devletle aram›za ne kadar s›n›r koyuyoruz? Bireyin haklar›n› ne kadar geniflletebiliyoruz? Hepimiz korkak birer CHP’li miyiz, yoksa titrek DSP’li miyiz? Bunlarla yüzleflmeliyiz. AKP’ye oy verirdim; hiç gocunmam. AKP’nin politikalar›n› elefltirmeyece¤im anlam›na gelmez bu. AKP’ye oy verme düflüncesi baflka bir seçenek olmamas›ndan. Gerçekten demokrasinin önünü açan, geçmifliyle yüzleflmifl bir sol hareket, bir örgüt kurabilsek... Mesela Özgür’ün AB konusunda çekinceleri var, kampanyadaki arkadafllar aras›nda çok farkl› görüfllerde olanlar vard›. Özellefltirmeydi, IMF’ydi gibi konularda tart›flma imkan›m›z olmad›. Ben AB’ye bütün kap›lar›m›z› açmal›y›z diye düflünüyorum. Ama ortak paydan›n insan haklar›, demokrasi oldu¤unun bilincindeyiz. Türkiye’nin, vicdan›yla hesaplaflan, do¤ru dürüst bir sola çok acil ihtiyac› var. Bu ancak, Bat› tipi bir sosyal demokrat yap›y› kurabilirsek, pek çok örgütten insanlar üzerlerindeki kal›nt›lar› temizlerse olabilir. Örgüte ihtiyaç var, ama eski tekkelerin cilalanm›fl haline de¤il. Beyhan: “Ortak aday” projesini ilk duydu¤umda çok homurdanm›flt›m. O adaylar› solun elitlerini belirledi¤ini düflünmüfltüm; çok da kendimizden hissetmedim. Mesela, 19 Aral›k Operasyonu’nu yaflam›fl bir tutuklu, özellefltirme ma¤duru bir iflçi ya da Rakel
Dink aday olsayd› demifltim. Bask›n Oran’a da, Ufuk Uras’a da bu anlamda itiraz etmifltim, hatta “Beyo¤lu’nun aday›n› istemiyorum” diyerek Bask›n hocaya daha çok itiraz etmifltim. Alibeyköy’ün, Nurtepe’nin aday›n› istiyorum, ma¤duriyetleri daha do¤rudan temsil edebilecek, bizden adaylar istiyorum diye bir homurdanm›flt›m. Ama, yüzde 10 baraj›n›n oldu¤u, savafl›n yafland›¤› bir ortamda bunlar› yapabilmemiz çok zordu. Bu arada, ben AKP’yi çok farkl› görüyorum. Son yirmi y›l›n en büyük özellefltirmelerinin AKP döneminde yap›l›yor olmas›, Tayyip’in ç›k›p “kad›n›n yeri evidir” demesi, hayatta AKP’ye oy vermemem için yeterli. AKP’nin demokrasiye bak›fl› tamamen ikiyüzlü. Zehra: Adaylar›n seçimi konusunda söylediklerine kat›l›yorum, mesela kad›n bir aday ç›karamad›k. Ama, Bask›n hocay› Meclis’e sokamam›fl olmak kesinlikle baflar›s›zl›k de¤il. 31 bin oy ald›k, acayip helal. Bu adam gidip Alevilere, “tabii ki sorununuz var, ama en çok ezilen dinsel grup Yezidilerdir” dedi¤inde flafak att› hepsinde. Mahallemdeki Aleviler hâlâ bu konuyu tart›fl›yor. Kendilerinin de ne kadar çok ezberinin oldu¤unu, içlerine ne kadar kapal› olduklar›n› gördüler. Genel olarak sol baflka bir fley, Bask›n Oran baflka. Diyelim ki oluflturduk bir sol parti, yine Bask›n Oran gibi birine ihtiyac›m›z olacak. Böyle insanlar çok önemli; biraz Aziz Nesin gibi, vicdan›n sesi olmak baflka. Beyhan: ‹tirazlar›m vard›, ama flu düflünceden etkilendim: Kap› d›flar› edilen DEP milletvekillerini saymazsak, T‹P’ten beri, ilk defa benimle ortak cümle söyleyebilecek birileri meclise girebilecekti. Benim devrim gibi bir hedefim var, bunun parlamenter sistemle olmayaca¤›n› düflünüyorum, ama orada baz› sözlerin söylenmesinin benim de önümü açabilece¤ini, hareket alan› açaca¤›n› düflünüyorum. Burjuva demokrasisinden bahsediyorum. Özgür: Daha fazla demokrasi her zaman iyidir. Beyhan: Kürtlerin haklar› gündeme gelecek, insan haklar›, özellefltirme, iflkence konular› meclise tafl›nabilecek. Belki de hayat›m›zda ilk kez Meclis TV izleyece¤iz. ‹kinci önemli nokta da, kampanya çal›flmalar›yla ulafl›lan insanlarla baflka türlü bir devam imkân›n›n olmas›. Uzun süredir, mahallelerde çal›flma yap›lm›yordu, partiler bürolar›na gömülmüfltü. Seçim çal›flmalar›na kat›lm›fl herkes devam etmek istiyor. Ulaflt›¤›m›z onca insana seçimden seçime gitmek istemiyorsak, bir fleyleri sadece meclisten de¤il, sokaktan da de¤ifltirmek istiyorsak, bu kampanya bize bunun devam›n›n imkân›n› sundu. ‹zleme komiteleriyle, çeflitli örgütlenmelerle, belki yeni bir partiyle devam edebiliriz. Canan: Sol, ya yaflad›¤›n› kavrayam›yor, yanl›fl anl›yor ya da düflün-
celeriyle yaflama biçimi örtüflmüyor. Biz yar›n öbür gün devrim yapaca¤›z diye okullar›m›z› yar›m b›rakt›k, “diplomaya ne gerek var” dedik. Sonra okullar›m›z› tamamlad›k, ifle girdik, çocuk do¤urduk, büyüttük, okuttuk... Burjuva demokrasisi içinde yafl›yoruz. Bu demokrasinin s›n›rlar›n› sonuna kadar gelifltirmek solun görevidir. Gençlerin heyecan›n› çok iyi anl›yorum, seviyorum da. Ama, biraz mant›kl› düflünmeye çal›flman›z› rica ediyorum. Sizin tarif etti¤iniz sosyal demokrasiyle örtüflmedi¤i için, baflka bir duruflu ya da öneriyi “gençlik heyecan›” olarak görmek ve “mant›ks›z” bulmak da burjuva demokrasisine ayk›r› de¤il mi? “Devrim”le kastedilen de uzun bir dönüflüm, de¤iflim süreci de¤il mi? Canan: Baflka bir dünyay› ben de hayal ediyorum. Fakat, hayallere kap›larak güncel mücadeleden kopamay›z. Ezilmifllerin, d›fllanm›fllar›n sembolü olarak bizi rahatlacak, vicdan›m›z› hofl tutacak birilerini vitrine ç›karmak fikrine kat›lm›yorum. Rakel Dink aday olsayd›, daha m› çok oy al›rd›, bunu tart›flmam bile! Çok iyi bir insan olabilir, ama biz siyasete oy veriyoruz. Cumhuriyet mitinglerine siyasî yaklafl›m› aç›s›ndan karfl›y›z. Bunlar›n korkuyu körüklemek için, toplumu germek için devletin yapt›¤› mitingler oldu¤unu biliyoruz; gitmemek laz›md› ve olan biten de bizi do¤rulad›. Halk, y›llardan beri yapt›¤› gibi, içgüdüsel olarak demokrasi yolunu buldu. Sol olarak ona ›fl›k tutucu bir halde olmal›y›z. Benim tek derdim bu. “Devrimden yanay›m” demek güzel, ama bunun flartlar› m› var? Beyhan: F›nd›kl›’daki büroda bir tane bile kad›n yokken, biz gittikten sonra, efl dost kad›nlar geldi. Alt› genç kad›nla birlikte ev ev dolaflmaya bafllad›k. Bu kad›nlar bildiri da¤›t›p afifl ast›. Evden d›flar› ç›kmayan, ç›kar›lmayan, oy pusulas›n› bilmeyen, okuma-yazmas› olmayan kad›nlarla tart›fl›p, erkeklerin gerisinde kalmamaya çal›flmak devrimci bir durumdu. Da¤›n arkas›nda bir devrim var düflüncesinde de¤ilim. Kendi hayat›m›z› dönüfltürerek oraya gidece¤iz, o nedenle Kürtlerle birlikte çal›flman›n önemli oldu¤unu düflünüyorum. Onlar›n da, bizim de kafam›zda önyarg›lar var. Kampanya s›ras›nda sizi en çok düflündüren, etkileyen fleyler neler oldu? Beyhan: Çok farkl› kesimlerden, s›n›flardan, yafllardan insanlar›n ortak çal›flmas› benim aç›mdan büyük bir flanst›. Bir sürü arkadafl›m›z›n ailesi çal›flmaya dahil oldu. Ev ev dolaflarak insanlar› ziyaret ediyorduk. Hemen herkes “seçim sonras›nda da bir fleyler yapal›m” iste¤inde. fiunu da gördük Bostanc›’da: Önceki seçimlerde ÖDP bir tak›m çal›flmalar yapm›fl, ama daha sonra kimse u¤ramam›fl. Bir kap›y› çal›yoruz, bar›fl
annesi ç›k›yor, di¤er bir kap›dan bir solcu ç›k›yor. Ama kampanyan›n en önemli etkisi Kürtlerle birlikte çal›flman›n yaratt›¤› dönüflümdü. Beraber çal›flman›n karfl›l›kl› olarak ne gibi etkileri oldu? Beyhan: En net olarak birbirini anlama halini gördüm. Hepimizin ayn› siyasetin ma¤duru oldu¤umuzu, ayn› sorunlar› yaflad›¤›m›z› gördük. Tabii ki Kürtlerin savafltan dolay› çok daha a¤›r yaflad›¤› bir süreçten bahsediyoruz, ama birbirimizi anlayabildik. Onlarla kad›n meselesini, özellefltirme meselesini, sendika meselesini tart›flt›k. Çok fazla iflçi vard› ve sendika diye bir fley bilmiyorlard›, duymam›fllar. Onlar için siyaset Kürt olmak üzerinden biçimlenmifl hep. Konuflurken, karfl›l›kl› ön yarg›lar›n, güven eksikli¤inin izleri görülüyordu; hep flu tart›flma oluyordu: “Meclis’e girdikten sonra, Ufuk Kürtleri satar m›?” Sebahat Tuncel deyince onlar için durum çok net, ama Ufuk baflka. Bu çal›flmaya kat›lan bütün Kürtlerin çok de¤iflti¤ini düflünüyorum. “Kaç senedir siz bizi eziyorsunuz, flimdi de biz ezelim” diyor, oradan bafll›yoruz tart›flmaya. Özgür: Kampanya süreci her fleyden önce, bana mutluluk verdi. Ne kadar yorulursan yorul, akflam yata¤a yatt›¤›nda, “bugünü bofla geçirmedim” diye düflünüyorsun. ‹nsanlar›n ilgili olmas› çok güzeldi. Kampanya süresince olumsuz bir olayla karfl›laflmad›k. Gitti¤imiz her yerde, “bu s›cakta bu insanlar sokaklara döküldü¤üne göre bir dertleri var ve bu derdi hiçbir ç›kar gözetmeden anlatmaya çal›fl›yorlar” diye bakt›lar. Yüzyüze çal›flman›n en önemli yan› buydu. Ev ziyaretleri yapt›k, bildiri da¤›tt›k. Ana cadde, meydan gibi yerlerde bildiri da¤›tmak çok etkili de¤il. Ama mesela vapurda da¤›tt›k, oras› baflka bir fley, her sabah ayn› insanlar biniyor, daha özel alanlar› gibi. Göre göre beni sima olarak tan›yor, kafalar›nda benimle ilgili bir fikir olufluyor. Bildiri da¤›tt›ktan sonra insanlarla siyaset konufluyorduk. Bu gerçekten bir kazan›m. Evet, cumhuriyet mitingleri kötüydü, ama en az›ndan insanlar politize oldu, bu da bize bir alan yaratt›. Sar›yer’in konumsal önemi ve de¤eri aç›s›ndan flöyle bir fleyle karfl›laflt›k, bu beni çok mutlu etti: AKP’nin kentsel politikalar›na karfl› insanlar örgütlenme ihtiyac› duyuyor. Sar›yer’de bar›namayacaklar›n›n, en az›ndan belli bir s›n›f›n bar›namayaca¤›n›n fark›na vard›lar. Yavafl yavafl örgütlenmeye çal›fl›yorlar. Sol olarak, bizim de buna söyleyecek bir laf›m›z›n olmas› gerekiyor. Sar›yer’de de F›nd›kl›’daki
48
Kürt sorunu sol aç›s›ndan turnusol ka¤›d›. Sol örgütlerdeki arkadafllardan “Kürtlerle çal›fl›lmaz” laf›n›, çok duyuyorum. Aç›kças›, huzursuz oluyorum. Bu insanlar›n kimliklerine dair her ç›k›fllar›n›n “Kürt milliyetçili¤i” olarak görülmesi beni sinirlendiriyor. Kemalizm solun en önemli sorunlar›ndan biri. Nas›l kurtulaca¤›m›z› bilemiyorum, ama en az›ndan etki alan›n› küçültmeliyiz.
gibi, yaflam koflullar›n›n çok kötü oldu¤u yerler var. Ayn› zamanda, 1950’lerde gecekondulaflmaya bafllam›fl Reflitpafla, Poligon gibi, eski mahalleler var. Kentsel dönüflüm projeleriyle buralarda yaflayanlar baflka yerlere sürülmek isteniyor. Bu mahallelerde örgütlenme flans›n›n olabilece¤ini gördüm. Aç›kças›, AKP’nin bu oy oran› beni biraz korkutuyor, adamlar›n iktidar alanlar› çok geniflliyor. Bundan sonra, bahsetti¤imiz politikalar› çok daha vahfli bir flekilde yürütmeye bafllayacaklar. O yüzden seçim kampanyalar›nda kazand›¤›m›z ivmenin bofla gitmemesi gerekiyor. Somut alanlarda çal›flarak, yerelden örgütlenerek yavafl yavafl, önümüzdeki yerel seçimlerde olmasa da, bir sonraki yerel seçimlerde birkaç belediye kazanarak, bu belediyelerde örnek çal›flmalar yaparak varolmaya bafllayabiliriz. Kampanyan›n öncesiyle sonras› aras›nda bak›fl›n›zda, düflüncelerinizde neler de¤iflti? Özgür: Moralimi çok bozan fleyler de gördüm. Eskiden beri CHP’li olan, Alevi olup sosyal demokrat bir çizgiyi savundu¤unu söyleyen pek çok kifliden “gene ne varsa orduda var” gibi laflar duymak üzücü oluyor. Toplumda Kürtlere karfl› ciddi bir set olufltu¤unun fark›na vard›m. “Mafya da, bütün karanl›k ifller de Kürtlerde” sözünü çok s›k iflittim. ‹fl yerindeki arkadafllar›m ücretli, emekçi insanlar, ortalama maafllar al›yorlar, AKP’nin politikalar›ndan onlar da etkileniyorlar, onlarda da Kürtlere karfl› antipatiyi gördüm. ‹dam cezas›ndan yana tav›r çok yayg›n, özellikle kapkaç mevzusunda, kapkaçç›lar da Kürt ya. Halbuki bu kentte tutunmaya, var kalmaya çal›flan Kürtlerden bahsediyoruz. Pendik’de biri fabrika duvar›na flunu yazm›fl: “Köyümden sürgünüm, flehirde özgürüm”. Nas›l bir özgürlük bu? Ama dedi¤i de do¤ru, köyünde can korkusu var, yaflayam›yor. Ve bunu duvar yaz›s› olarak yazm›fl. ‹nsan›n içini s›zlat›yor. Moralini düzelten, iyimserlik veren durumlar olmad› m› hiç? Özgür: Vapurda bildiri da¤›t›rken, adam›n biri Roll’un verdi¤i Bask›n Oran kitap盤›n› çantas›ndan ç›kartt›, gösterdi. Belli ki, daha önce hiç Roll almam›fl, çok hofluma gitti. Ya da mesela, yine ayn› gün vapurdaki yolcular “siz iki k›zs›n›z dikkatli olun” diye bizi uyar›yorlard›. Me¤er Büyükderede’de Bask›n Oran afifllerinin eli sopal› MHP’liler taraf›ndan indirildi¤ini görmüfller, bizim için endi-
fleleniyorlar. Belki onlar Bask›n Oran’a oy vermedi, ama çal›flma yapmam›za hoflnutlukla bak›yorlard›. CHP’lilerden “oylar› bölüyorsunuz” diye çok tepki geliyordu Ama onlara derdimizi anlatt›¤›m›zda, “biz de CHP’den hoflnut de¤iliz. Hadi kurun bir parti de, gelip biz de çal›flal›m” diyebiliyorlar. Beyhan: Kampanyan›n en güzel yanlar›ndan biri de emekçilerle ö¤rencilerin yan yana gelmesi oldu. Ö¤renciler sadece üniversitede siyaset yap›yorlar, o siyasetin merkezi de YÖK ya da zaman zaman faflistlerin ç›kard›klar› meselelerle mücadele etmek. Solcu ö¤renciler için, okul d›fl›nda politika yapmay› tan›tmas› aç›s›ndan da bu çal›flman›n büyük avantaj sa¤lad›¤›n› düflünüyorum. ‹nsanlar de¤iflti, birbirlerini tan›d›lar, etkilediler. Özgür’ün söyledi¤i mutlulu¤u herkes yaflad›, herkesin gözünden okunuyordu bu. Zehra: Dayan›flma duygusu insanlar› çok sevindirdi, ben de en çok bunu gördüm. Birlikte yan yana durma, ama en önemlisi imeceyle ifl yapma. Bu ‘80’lerden beri unutulmufl bir fley. Biz bütün kampanyay› imeceyle götürdük. Kimse kimseden bir fley almas›n›, getirmesini istemedi, adam bak›yor neyi eksik görüyorsa onu tamaml›yor. Biz Sar›yer grubu olarak 180-200 kifli görünüyorduk, aktif olan 25-30 kifliydik. Ama sürekli bir sirkülasyon vard›. Klasik anlamda bir organizasyon, ifl plan› flemalar› filan yoktu. Ben önce bu flekilde ifller yürümeyecek diye tereddüt ettim, ama kendimi frenledim, müdahale etmedim. Evet, zaman zaman ifller aks›yordu, ama bunlar da bizi güldürüyordu. Sar›yer ilginç bir yer. Bir çok yer gibi en yoksullarla en zenginler yan yana. Eski gecekondulaflm›fl alan inan›lmaz bir ranta sahip. ‹stinye, art›k eski ‹stinye de¤il. Amerikan Konsoloslu¤u’ndan sonra, o bölgedeki insanlar› ç›kartmak için her fley yap›l›yor. ‹nsanlar kentsel dönüflümün tam fark›nda de¤iller, ama bir panik yafl›yorlar. Derbent’in, Poligon’un altlar› çok yoksul. Derbent’in afla¤›lar›nda dolafl›rken, sokakta bir bak›yorsun, kad›nlar eriflte yapm›fl, çarflafta kurutuyorlar, bir tarafta da sac›n üzerinde ekmek pifliriyorlar. Bizi de bir güzel doyurdular. Ço¤u Sivasl›yd›, MHP’ye oy vereceklerdi. Dehflete düfltüm. “Nas›l unutursunuz Marafl’›, Sivas’›” dedim. Kapal› cemaat halinde yafl›yorlar, daha d›fla aç›lm›fl Aleviler öyle de¤il. Topluca MHP’ye oy vereceklerini söyleyince, tart›flmaya bafllad›m. Çok ilginç, ihtiyar nineler “ben demiyor muyum” diye gençlere itiraz etmeye bafllad›lar. Onlar daha iyi hat›rl›yorlar Marafl’›, Sivas’›, daha çok hissediyorlar. fiehirde tutunmaya çal›flan gençlerle yafll›lar aras›ndaki tutum çok baflkayd›. Nineler “elim k›r›ls›n” diyerek CHP’ye oy veriyor, onlar MHP’ye katlanam›yor. Ayn› ailenin insanlar› bunlar. Ben konuflmaya bafllay›nca bir nine tuttu elimden, “gel bunlara anlat n’olur” diye baflka bir eve götürdü beni. “Nas›l unutursunuz Marafl’›” deyince, kad›n a¤lamaya bafllad›. ‹nsanlar bu kadar yak›n tarihe asl›nda ne kadar uzak! Beni çok etkileyen baflka bir fley de siteler. Derbent’in hemen üstünde siteler var. Bu siteler, üzerlerinde elektrikli teller olan duvarlarla çevrili; dehfletengiz bir fley. ‹çeride bir y›¤›n bina, hatta sokaklar var. Ama, girip o sokaklarda dolaflam›yorsunuz, yasak! Halbuki yasa o sokaklar›n hepimize aç›k oldu¤unu söylüyor. Sonuçta, orada seçim çal›flmas› yapam›yorsunuz, bize “sat›c› giremez” muamelesi yap›yorlar. Mahalle hayat› yok oluyor, bu site-
düflünüyorlard› ve bize yard›m ettiler. Birileri ortaya ç›kt›¤›nda, vicdan›n sesi insan› rahats›z ediyor, o zaman duram›yor, geliyor. Canan: SHP’li arkadafllar da kampanya sonuna kadar bizimle çal›flt›. Zehra: Bence çal›flmalara kat›lan herkes flimdi üzerine daha çok görev düfltü¤ünü düflünüyor. Yerel seçimler var önümüzde, yeni öneriler getirmeye ihtiyac›m›z var. Beyhan: Bostanc›’daki çal›flmay› ÖDP’li de, DTP’li de olmayan bir ekip yürüttü a¤›rl›kl› olarak. Baz› arkadafllar›m›z üç mahalleye birden gitmek zorunda kald›. Bu bir enerjiyi de a盤a ç›kard›. Herkes bundan sonras›n› konufluyor. Seçtikleri milletvekilini denetlemek, ona öneride bulunmak istiyorlar. Toplant›lar yap›yorlar, bürolar› devam ettirme aray›fl›ndalar. Bask›n Oran’›n kazanamamas› sizi nas›l etkiledi? Özgür: Burukluk yaratt›. Kazanamayaca¤›m›z› afla¤› yukar› biliyorduk, ama son iki hafta ümitlenmifltim. Biraz daha vakit olsayd› acaba olabilir miydi diye düflünüyorum. Canan: Bürokratik devletin, insanlar› önce “laiklik elden gidiyor”, arkas›ndan da, “ülke bölünüyor” diye germesinin sola zarar› dokundu: ‹nsanlar akl› selim davranamad›, istemeye istemeye gidip CHP’ye oy verdi. Zehra: Ermeni patri¤i mesela iki kez “AKP’ye oy verin” diye cemaate seslendi. Onu bu kadar endiflelendiren bir hava vard›. Bundan sonra neler yap›lmas› gerekti¤ini düflünüyorsunuz? Canan: Bireyin düflüncesini özgürce gelifltirebilece¤i, ama örgütlü olman›n tad›n› yaflayabilece¤i, o gücü oluflturabilece¤i mekanizmalar› kurmam›z laz›m. Eski tekkelerin benzerini ya da biraz büyü¤ünü kurdu¤umuzda, alt› ay sonra ayn› durumla karfl›lafl›r›z. Çok rica ediyoruz, vicdan› olan solcular sola bu kötülü¤ü yapmas›n lütfen. Demokrasi isteyen, insan haklar›na sayg›l›, Avrupa tipi bir sosyal demokrat hareketi, sosyal demokrat diye küçümsemeyelim, içinde komünisti de yer als›n, sosyalisti de, Kürdü de, Ermenisi de... Ama üstümüzde bir çat› olsun, birbirimizi kaybetmeyelim art›k. Zehra: Bir çat› alt›nda toplanmak çok kolay de¤il. Biraz insan bulduk mu tribüne konuflmaya, oynamaya çok merakl›y›z. Bundan nas›l kurtulunur, çok da iyimser de¤ilim. Kendini solda görüp, Kürt sorunuyla, ulusal sorunla yüzleflemeyen arkadafllarla nas›l ayn› masada oturaca¤›z? Ama önümüzde bir s›nav var. Yerel seçimlerde ortak noktalar›m›z› belirleyerek yan yana gelebiliriz. Canan: Bunun çabuk olamayaca¤›na ben de kat›l›yorum. Temel yüzleflme noktalar›ndan biri de, yak›n tarihimiz ve kemalizmdir. Zehra: Solun Kürt sorunu karfl›s›ndaki tavr›n› netlefltirmesi flart. DTP’ye yönelik en küçük engellemede hepimizin sorumlu oldu¤umuza inan›yorum. Geçmiflteki utanc›n bir kez daha yaflanmas›na izin vermemeliyiz. Beyhan: “Yaflas›n halklar›n kardeflli¤i diyerek” üstü örtülü, gizli ulusalc› damarla törpülemeye çal›flarak, birlikte ifl yapmadan, Kürtlere yüzünü dönmeden bu ülkede solcu ya da demokrat olunamaz. Solun “Kürt milliyetçili¤i” diye bir bahane yaratmadan, Türk milliyetçili¤inin üzerine gitmesi laz›m. Zehra: Sürekli pompalanan bir fley var: Töre cinayetleri mi? Kürtler. Ama, Pakistan’da da, Ege’de de iflleniyor. Kapkaç m›? Kürtler! Tüm olumsuzluklar Kürtlerin s›rt›na biniyor. Özgür: Kürt sorunu sol aç›s›ndan turnusol
Uzun süredir mahallelerde çal›flma yap›lm›yordu. Seçim çal›flmalar›na kat›lm›fl herkes devam etmek istiyor. Ulaflt›¤›m›z onca insana seçimden seçime gitmek istemiyorsak, bir fleyleri sadece meclisten de¤il, sokaktan da de¤ifltirmek istiyorsak, bu kampanya bize bunun devam›n›n imkân›n› sundu. ‹zleme komiteleriyle, çeflitli örgütlenmelerle, belki yeni bir partiyle devam edebiliriz.
ka¤›d›. Sol örgütlerde yer alan arkadafllar›mdan “Kürtlerle çal›fl›lmaz” laf›n›, çok duyuyorum. Aç›kças›, huzursuz oluyorum. Son 20 y›l›n savafl koflullar›n› düflünün, 17, 18, 19 yafl›ndaki çocuklar savafl ortam›n› yaflad›lar. Abileri, ablalar›, babalar›, amcalar› ya iflkence gördü ya öldürüldü. Kendileri de küçüklükten beri fliddet gördü. Bu insanlar›n kimliklerine dair her ç›k›fllar›n›n solcular taraf›ndan “Kürt milliyetçili¤i” olarak görülmesi beni çok sinirlendiriyor. Kemalizm bence de solun en önemli sorunlar›ndan biri, nas›l kurtulaca¤›m›z› ise bilemiyorum, ama en az›ndan etki alan›n› küçültmeliyiz. Beyhan: Seçim sonuçlar› de¤erlendirirken AKP’nin neoliberal ve muhafazakâr politikalar› atlanmamal›. AKP’nin demokrasi havarisi gibi gösterilmesi anlafl›l›r gibi de¤il. Özgür: AKP’nin ne kadar samimiyetsiz oldu¤unu fiemdinli olay›nda gördük. Erdo¤an, bölgedeki insanlar›n tan›kl›klar›n›n say›lamayaca¤›n› söyleyebildi. U¤ur Kaymaz’›n, daha sonra da on çocu¤un ölmesi üzerine “Lübnan’da da çocuklar ölüyor” dedi. Beyhan: Bu ülkede Kürt sorunu hakk›nda konuflmak bedel ödemeyi gerektiriyor; t›pk› ölüm oruçlar›yla ilgili konuflmak gibi. Solun bu bedeli ödemekten kaçt›¤›n› düflünüyorum, çünkü o tarafla yanyana gözükmemek istiyorlar. E¤itim-Sen’in anadil konusunda nas›l geri ad›m att›¤›n› gördük. Zehra: ‘80’den beri ilk kez toplumda demokratikleflme yönünde bir k›p›rt› var. AKP’nin demokratikleflme ad›mlar›na destek vermek, yanl›fl yapt›¤›nda da itiraz etmek laz›m. Yerel seçimlere dönük olarak kentsel dönüflüme iliflkin çal›flmal›y›z. ‹stanbul hallaç pamu¤u gibi at›l›yor. Sol olarak müdahil olmam›z gerekiyor. Özgür: Maalesef, AKP’den demokrasi konusunda bir samimiyet beklemiyorum. Sivil anayasa tart›flmalar› bile... Zehra: Bu samimiyet meselesi de¤il; anayasan›n de¤iflmesi gerekiyor ve biz de kesin müdahil olmal›y›z. Özgür: Üskül’e AKP’den de destek gelmedi. Canan: Solculardan da net bir destek görmedi. ‹¤neyi kendimize bat›ral›m. Demokratik bir Türkiye istiyorsak, önyarg›lardan ar›narak demokratikleflme yolunda ad›m atacak herkese destek vermeliyiz. Sivil anayasa diyorsa, destek veririz. 301’i kald›rmak için içindeki muhalefete ra¤men debelendi, soldan destek görmedi. Çünkü AKP’ye destek vermek ay›p gibi alg›lan›yor. Beyhan: Solun 301’den Kürt sorununa, her fley hakk›nda kendi perspektifinin, söyleminin, siyasetinin olmas› laz›m. Ben AKP’ye güvenmem, bizim kendi siyasetimiz olmal›. Canan: AB’ye girme yolundaki yasa de¤iflikliklerini AKP iktidar› yapt›. fiu anda konuflmam›z, örgütlenmemiz, Taksim’de bas›n aç›klamas› yapma özgürlü¤ünü bile, AB yolunda at›lan ad›mlar sa¤lad›. Güneydo¤u’da ac› çeken, d›flk› yedirilen insanlar mahkemeye baflvurup haklar›n› alabiliyorlar. Art›k biri içeri girdi¤i zaman ölüsü ç›kmayacak. Beyhan: Hangi hükümet olsa AB yasalar› bu flekilde ç›kacakt›. AKP’yle ilgili elefltirilerimizi esirgersek, çok yanl›fl bir yere düfleriz. Zehra: Eskiden, genifl bir sol yap›lanma olabilir mi diyordum. fiimdi olabilir diyorum. Ama her fleyi tart›flarak, bildi¤imiz sol söylemin d›fl›na ç›k›p yeni bir sol söylem yaratabilirsek ancak...
Söylefli: Siren ‹dremen – Ayflegül O¤uz
ler gittikçe ço¤al›yor. Bir baflka nokta, insanlar›n “sol aday” dememize tak›lmalar›yd›. Önce uzun uzun sol üzerine konufltuk, sonra Bask›n Oran’a geçebildik. Bask›n Oran ad›n› ilk kez duyuyorlard›. Pazarlar da çok ilginçti. Biliyorsunuz pazarc›lar›n ço¤u Güneydo¤ulu. Bizim bölgede DTP’nin de aday› oldu¤u için, onlar›n oyu belli tabii. ‹stinye pazar›nda biri bana “ben bize oy verece¤im” dedi. Çok hofluma gitti. Bir insan kimli¤iyle, diliyle ilgili bu kadar eza, cefa çekiyorsa bu çok önemli. DTP’nin orada aday ç›kartmas›n› konuflmak gerek, ama baflka türlü. Niye aday ç›kartt›lar da diyemiyorum, do¤al karfl›l›yorum. DTP’lilerin de kendileriyle yüzleflmeye ihtiyac› var, onlar›n da ezberinin bozulmas› laz›m. Ama ezberlerinin bozulmas› için önce kimliklerine iliflkin bir nefes almalar› gerekiyor. O nedenle en ufak bir k›zg›nl›¤›m, k›rg›nl›¤›m yok. Onlara hep, “iyi as›lal›m da, iki aday› da seçtirelim” diyordum. Ama olamayaca¤› bafl›ndan beri belliydi. Yine de kesinlikle baflar›s›z oldu¤umuzu düflünmüyorum. Madeniçi diye bir yer var, Koç Üniversitesi’nin, lüks sitelerin hemen alt›nda. Kars mahallesi de diyorlar, a¤›rl›kl› olarak Karsl› Kürtler oturuyor, ama Tunceli ve Malatya’dan gelenler de var. ‹nan›lmaz yoksulluk, su yok, onbefl günde bir tankerle su geliyor. DTP’nin aslî yerlerine musallat olmama, afifl bile asmama gibi bir tavr›m›z oldu¤undan, buraya çok sonra gittik. Baflka yerlerde daha yumuflak geçmiflti ama, orada gençler sürekli bize itiraz ediyordu. Yafll› kad›nlar ise flöyle diyorlard›: “Bir adam vard›r, Kürt de¤ildir ve bizi anlatacakt›r, bu çok önemlidir, ona oy verelim”. Bask›n hocan›n pusuladaki yerini ö¤renmek istediler. 63 oy ç›kt› oradan. Bu insanlar oradan sürülecekler, bunun fark›ndalar, su ba¤lanmay›fl›n›n nedeni de bu. O bölgeyle ilgilenmek, bu insanlar›n kendilerini koruyacak mekanizmalar›n› oluflturmak laz›m. Canan: Benim en çok dikkatimi çeken fleylerden biri CHP’lilerden gördü¤ümüz tepkiydi. “Oylar› bölüyorsunuz” diye sataflanlar vard›; onun yan›s›ra, mahçup ama yine de CHP’ye oy verecekler vard›. Kürtler sempatiyle bak›yorlard›, kolayl›k gösteriyorlard›. AKP’liler sempatiyle yaklaflt›. Asl›nda bütün o gerilim çabalar›na ra¤men, toplum o kadar da gerilmifl de¤il. Yeter ki do¤ru bir söylemle, kendimizi berraklaflt›rarak, önyarg›lardan ar›narak siyaset yapal›m. Kap› çalmalarla falan uzun süreli iliflkiler kurulmaz. Do¤ru siyasetlerle, do¤al çevremizde siyaset yapmal›y›z. Beyhan “Beyo¤lu aday› istemiyorum” dedi. Ne olur küçümsemeyelim. Unutmay›n, iflçiler silme MHP’ye oy veriyor. ‹nsanlar›n siyasî yaklafl›mlar›n› art›k konumlar› belirlemiyor. Lütfen bu konuyu da düflünelim. Çok genifl entelektüel birikimimiz var, buna sahip ç›kmal›y›z. Ad›m ad›m gidebiliriz, halka ö¤üt verici, ak›l verici tarzda yaklaflmamam›z laz›m. Seçkinci olmamak laz›m. Zehra: Pankartlar›m›z›n iplerini MHP kesti. Afifllerimizin üstünü TKP kapatt›, y›rtt›! Çok s›radan insanlar, “flurada pankart›n›z düflmüfl” diye haber veriyorlard›, biz koflup ba¤lamaya çal›fl›rken çevredekiler a¤aca ç›k›p yard›m ediyordu. Çok hofluma giden bir fley daha oldu. ‹lk toplant›y› SHP binas›nda yapm›flt›k. CHP’den birkaç genç geldi. CHP’nin gençlik kollar›nda çal›flm›fllar. Partinin durumundan rahats›zl›k duyduklar›n›, CHP için çal›flamayacaklar›n›, bütünüyle kenarda durman›n da AKP’ye yarayaca¤›n›
49
k müzi › b dola
Hardcore flen-rock 10 albüm Art Brut It’s A Bit Complicated Balkan Beat Box Nu-Med Çar Newa Zîz Happy Mondays Uncle Dysfunktional Hayko Cepkin Tan›flma Bitti Manic Street Preachers Send Away The Tigers Marc Almond Stardom Road The Good, The Bad & The Queen The Good, The Bad & The Queen The Bishops The Bishops Von Südenfed Tromatic Reflexxions
5 flark› Calexico Guns Of Brixton Coflkun Demir Koca Ç›nar Hande Yener Romeo Manu Chao Rainin’ In Paradize God Is An Astronaut A Deafening Distance
Kelebe¤in kanatlar› Arto Tunçboyac›yan Le Voyage en Armenie (‹ris) Robert Guédiguian’›n 2006 tarihli “Le Voyage En Armenie” (Ermenistan’a Yolculuk) isimli filmi bu y›l ‹stanbul Film Festivali’nde gösterilmiflti. Filmin Arto Tunçboyac›yan taraf›ndan yap›lm›fl müzikleri de flimdi ayn› isimli CD’yle bu taraflara geldi. Diaspora, Ermeni kimli¤iyle kopmufl veya kurulmak istenen ba¤lar, milliyetçilik, vatanseverlik, militarizm gibi kavramlar çerçevesinde, yaflad›¤›m›z kâbusun birebir anlat›m›ndan ziyade, bunlar›n yans›malar›yla yüklü film, bir yandan da gerçekle hayallerin birbirleriyle olan mücadelesini anlatmas› nedeniyle k›sa sürede çok genifl bir kitlenin be¤enisini kazanm›flt›. Lâkin filmin bu kadar sevilmesinde, gösterime girdi¤i dönemin konjonktürü bir yana, müziklerinin de hakk› teslim edilmeli. Zaten bu sebeple Guédiguian, filmin müziklerini yapmak için Tunçboyac›yan’› seçmifl. Arto Tunçboyac›yan’›n hem geçmifli ve gelenekleriyle kurdu¤u ba¤, hem de ça¤dafl olana düflkünlü¤ü “Ermenistan’a Yolculuk”un müziklerinde de görülüyor. Film çekilmeden önce bir araya gelen Guédiguian ve Tunçboyac›yan, filmin senaryosu üstüne epey kafa yormufl. Sonras›nda Tunçboyac›yan, filmin kendisinde b›rakt›¤› tortuyu müzi¤e nakfletmifl: Dürüstlük, basitlik, derinlik, sab›r, adanma, aflk ve sayg›n›n hikâyesi... Neticede görüntülere hem hizmet eden hem de onlar›n yabanc›s› olan bu CD’de dinledi¤imiz müzikler ç›km›fl. Erivan’da kaydedilmifl 16 parçadan oluflan albümde tüm müzik, söz ve düzenlemeler Tunçboyac›yan’a ait. Denizi olmayan Ermenistan’da kurdu¤u, isminde deniz geçen, öyle ki sevgi, sayg›, hoflgörü idealinde birleflen herkese aç›k bir denize gönderme yapan Armenian Navy Band her zaman oldu¤u gibi bu kay›tta Tunçboyac›yan’a efllik ediyor. “Ermenistan’a Yolculuk” özelinde de¤il, genel olarak müzik-hayat hatt›nda kurdu¤u iliflkide enstrüman›n›n ne oldu¤undan ziyade, anlatmak istedi¤inin ne oldu¤unu önemseyen Tunçboyac›yan, bu filmin flark›lar›yla her zaman oldu¤u gibi çözümsüzlü¤e ›fl›k tutmaya çal›fl›yor, vaat ve iddialardan azade k›larak kendini. Albümün Ermeni alfabesinden ismini alan ABC isimli aç›l›fl parças›ndan çan sesi introlu “Im Achgovis”e kadar herhangi bir parças›n›n sözü ve müzi¤i üstüne tek söz söylemek kelebe¤in kanatlar›na dokunmak gibi. Hele ki iki numaral› parça “Zetuni Zar” yok mu! Vartan Grigorian’›n duduk kat›l›mlar›n›n duyuldu¤u her seferde ise insan›n t›rmanas› geliyor Ararat Da¤›’na, ve o bize hep hofl geldin diyor, “Yegeres Zareit” diye. Özetle durum fludur: Bu müziklerde kendimizden çok fley bulaca¤›z, çün– Eray Aytimur kü ne mutlu ki “Hepimiz Ermeniyiz”... Rock’n Coke’ta, yine kalburüstü isimler var. Öfkeli punk’tan siyasî flark›n›n rafine örneklerine do¤ru ilerleyen Manic Street, p›trak gibi ç›kan genç gruplar aras›ndan sivrilen Franz Ferdinand, yeni albümleri “Zeitgeist”la uzun ayr›l›¤a son veren Smashing Pumpkins, Audioslave’le yollar›n› ay›ran Chriss Cornell, indie âleminin s›k› ismi Badly Drawn Boy, uluslararas› DJ’imiz Erol Alkan ve pek çok memleket rock’çusu, DJ’i 31 A¤ustos - 2 Eylül’de Hezarfen Havaalan›’nda olacak.
Gogol Bordello Super Taranta! (Side One Dummy) Gogol Bordello’yu tutana aflk olsun. Geçti¤imiz senenin en haval› gruplar›ndand›lar. “Live Earth”te Madonna’yla “La Isla Bonita”y› söylemek herkese nasip olmaz. Madonna’n›n “arkadafllar›m” diye hitap etti¤i, önünde e¤ildi¤i kaç fani var? “S›ra” onlara gelmiflken özene bezene haz›rlanan koreografiyi harcay›p dansç›lara kar›flan kaç kifli var? Tam da bu zaferin üstüne, yeni albüm “Super Taranta!”... Tad›ndan yenmeyecek bir albüm. Yaza ve yolculu¤a yak›flt›¤› iddia edilen pek çok isim var, ama ço¤u hayal k›r›kl›¤› yarat›yor. Asl›nda yaz›n en iyi giden Gogol Bordello! Geçen yaz kol kola zig-zaglar çizerek yürüyen efl-dostun flark›s› “Start Wearing Purple”ken, bu yaz ayn› kalabal›klar “‹ncil okumam, pek de inanmam, kafam da acaip güzel” (“Supertheory of Supereverything”) diye ba¤›ra ça¤›ra gezecekler hay›rl›s›yla. Yeni flark›larda elbette Romanyal› Çingenelik de, klasik ‹ngiliz punk’› da hâkim, ancak bu sefer Amerikan hardcore baharat› da kat›lm›fl. Bize sorarsan›z, keflke her toprakta baflka baflka filiz vermifl Çingeneli¤in s›rf Romanya çiçe¤ini de¤il, hepsini alsalar, bizimkilere de el atsalar. Ama olsun, yeni albümdeki “Wonderlust King” gibi flark›lar› daha uzun süreler kimselerin yapamayaca¤› aflikâr. Uzun laf›n k›sas›, Go– Haziran gol yan›ltmaz. Gogol’a tak›l›n, hayat›n›z› yaflay›n!
Hayvan sesleriyle pop deneyleri Animal Collective Strawberry Jam (FatCat) Animal Collective, son birkaç y›l içinde indie piyasas›nda önemli bir ç›k›fl yakalayan Amerikal› bir deneysel pop grubu. Müziklerini anlatabilmek için psychedelic-folk, noise rock, fuzz-folk gibi terimler kullan›l›yor, ancak bunlardan herhangi birinin Animal Collective’in o kendine has, tekinsiz t›n›lar›n› tam anlam›yla tan›mlayabildi¤ini söylemek güç. Akustik bir müzik ne kadar deneysel ve zorlay›c› olabilir diye düflünmemek lâz›m; konserleri neredeyse bir panay›r havas›nda geçen Animal Collective, ço¤u progresif rock grubunun hayalini bile kuramayaca¤› bir müzikal çeflitlilik içinde icra ediyor flark›lar›n›. Hayvan sesleri, yank›lanan sözcükler, tuhaf f›s›lt›lar, Çingene t›n›lar›, elektronik efektler ve bazen sadece gitar kullanarak s›n›rlar› her albümlerinde biraz daha zorluyorlar. 2003'te, az vokal, çok ve kar›fl›k müzik düsturuyla kaydettikleri “Here Comes The Indian” ile isimlerini duyurduktan sonra 2004’te “Sung Tongs”la ufak çapl› bir bomba etkisiyle alternatif müzik dergilerinin favori isimlerinden biri haline gelmifllerdi. Ard›ndan gelen “Feels”la da tempoyu düflürmeyen Animal Collective’in flimdilik son dura¤› olan “Strawberry Jam”de de çeflitlilik, uç nok-
tada t›n›lar, rüya gibi uzay›p giden vokaller ve yank›lar ön planda. Aç›l›fl flark›s› “Peacebone”, “Fireworks”, “Winter Wonder Land” ve Beach Boys’vari “For Reverend Green” öne ç›kan flark›lar. Beach Boys göndermeleri özellikle önemli, çünkü Animal Collective üyeleri bu gruba ve baflyap›tlar› “Pet Sounds”a tak›nt›l›lar. Bafllang›ç için “Pet Sounds”un psychedelia/pop için öncü olan özelliklerini kullan›yorlar ve bunun üstüne çok katmanl› bir yap› infla ediyorlar. Müzikal aç›dan sorunu olmasa da, hissel aç›dan bir eksikli¤i oldu¤unu veya tamamlanmam›fl / yar›da b›rak›lm›fl hissi yaratt›¤›n› söylemek mümkün “Strawberry Jam”in. Son iki y›ld›r konserlerinde çald›klar› yeni flark›lardan en çok be¤enilen ikisine, “Safer” ve “Street Flash”e albümde yer verilmemifl olmas› da hayranlar› biraz k›zd›rm›fla benziyor. Ayr›ca grubun esas adam› Panda Bear’›n enerjisinin ço¤unu geçti¤imiz aylarda yay›mlad›¤› solo albümü “Person Pitch”e harcam›fl olmas›n›n da etkisiyle (2007’nin en iyi albüm listeleri için en güçlü adaylar›m›zdan biri oldu¤unu belirtelim), tüm çeflitlili¤ine ra¤men “Sung Tongs”daki veya “Feels”daki coflkudan uzak görünüyor “Strawberry Jam”. Yine de, hiçbir fley için de¤ilse bile, bu kendine özgü grubun yeni ve en elektronik albümü olarak özel bir ilgiyi hak ediyor. – K›vanç Bilgin
Çalkala yavrum çalkala Chemical Brothers We Are The Night (EMI) Tom Rowlands ve Ed Simons alt›nc› “DJ set”leriyle karfl›m›zdalar. Her zamanki gibi birbirinden iyi misafirleriyle birlikte hem de. ‹ndie rock ekibi The Klaxons “All Rights Reserved”e punk rock’unu ödünç veriyor, ilk single “Do It Again”i taze popçulardan Ali Love tafl›yor. Dylan’lardan, Johnny Cash’lerden el alan, grunge’la piflen Willy Mason’l› “Battle Scars” albümün en iyisi olarak parl›yor. Texas’l› rock grubu Midlake’in yard›mc› pilot oldu¤u “The Pills Won’t Help You Know” albümü kapat›yor –sanki bir Sigur Rós ve Rufus Wainwright ortak yap›m›. Rap’çi Fatlip’in dahil oldu¤u “The Salmon Dance” ise nazar boncu¤u niyetine konmufl albüme herhalde. Som bal›¤› Sam ile “yepyeni” bir dans› takdim ediyor Fatlip, bir anaokulu melodisi eflli¤inde. Bu dansta “Elleri bele koyup, olabilecek
en aptal flekilde vücudumuzu çalkalamam›z” gerekiyor! Valla böyle dans edenler kendilerini YouTube’da bulup izlenme rekoru falan k›r›yorlar, bizden söylemesi... 15 senedir türlü türlü müzi¤i melezleyen, her birinden ayr› meyve verdiren ikilimizde hafif de olsa yorgunluk emareleri gözüküyor galiba –yeni plak hafif hafif aks›yor. Ee, zaman geçmifl, atefl ister istemez hafiften azalm›fl, herkesten Dylan ya da Springsteen “efor”u da beklenmez, ki onlar›n bile zaman zaman performans› düflmüyor de¤il. Hele bir de dans müzi¤i gibi yeniliklere çok aç›k ve kaygan bir zeminde hareket edince. Sadede gelirsek, “We Are The Night” ortalama bir albüm. Ancak içinde gayet güzel flark›lar da mevcut. “Play”, “stop” tufllar› da emrimize amadeyken, içinden iyilerini ay›rmak bize – ‹lker Aksoy bak›yor.
51
Ateflle serinlik aras›nda Tüm dünyada özellikle caz ve avangard müzik dinleyicilerinin bir numaral› s›¤›na¤› ECM firmas› uzun bir aradan sonra Türkiye’de yeni bir temsilci buldu kendisine. Bundan böyle ECM albümleri A.K. Müzik arac›l›¤›yla yurt sath›nda da¤›t›lacak. Bu güzel haber flerefine, 2007-2008 sezonu boyunca birçok ECM sanatç›s› buralarda konser verecek. Bunlardan ilki, 2005’te Akbank Caz Festivali’nde el üstünde tutulan Tord Gustavsen Trio. O günden bugüne kadroda bir de¤ifliklik yok. Piyanosu bafl›ndaki Tord Gustavsen’e yine Harald Johnsen (bas) ve Jarle Vespestad (davul) efllik edecek. Gayet Norveçli görünüp Akdenizli gibi muhabbet eden üçlünün elebafl›s› Tord Gustavsen ile 3-4 Eylül akflam› garajistanbul’da verece¤i konser öncesi internet yordam›yla sohbet ettik. “Changing Places” ile bafllayan üçlemenizi “The Ground”dan sonra bu y›l “Being There” ile noktalad›n›z. Bafllang›çta bir devaml›l›k oluflturma gibi bir niyetiniz var m›yd›? Tord Gustavsen: Asl›nda son albümün kayd› bitene kadar bu üç albümü bir bütün olarak düflünmemifltim. Ancak grubun sound’u ve müzikal yaklafl›m› k›vam›n› buldukça, içimde “hadi, daha ileri” diyen bir ses has›l oldu. 2005’te “The Ground”›n ve flimdi de “Being There”in Norveç pop listelerinde olmas› biraz garip de¤il mi? Hem caz dinleyicileri taraf›ndan be¤enilmek, hem de pop listelerinin tepelerinde olmak nas›l bir duygu? Aslolan müzi¤in kendisi ve bu müzi¤e cevap veren dinleyiciyle olan yak›nl›kt›r. Ayr›ca, sat›fl tablolar› bir albümün ömrünü göstermez –o s›ralarda piyasaya yeni ç›kan fazla say›da pop albümü yoksa ve siz o hafta yeterli sat›fl yapabiliyorsan›z flansl›s›n›z demektir. Ama flunu da söyleyeyim, ilginç bir sürprizdi tabii. “The Ground”›n listede bir numara olmas›n› birçok insan beklemiyordu. Baz› caz ve caza yak›n müziklerin daha büyük dinleyici kitlelerine ulaflt›¤›na yönelik e¤ilimler var ve bu elbette ki güzel bir fley. Trionuzu “kollektif bir ses” olarak tan›ml›yorsunuz. Di¤er birçok Norveçli müzisyen gibi gayet demokratik ve kollektif bir ideolojiyle çal›yoruz, ve kendimizi müzi¤in ak›fl›na ve melo-
52
dilere b›rakmak için güçlü tutkular›m›z var. Bu kollektif ses beraber çald›kça gelifliyor. O kollektif sesi tan›mlarken baflvurdu¤unuz “her notay› sevmek” kavram› ne anlama geliyor? Ne duymak istiyorsan onu çalmaya çal›flmak. Belki bu çalmaktan çok dinlemekle ve müzik sevgisinin derinlerine inen bir e¤ilimle alakal›. Kula¤a kolay gelebilir, ama asl›nda bu bir ömür süren bir mücadele. Norveç’te baz› kiliselerde çald›¤›n›z› biliyoruz, kilise müzi¤ine karfl› ilginiz yo¤un. Müzik ve din aras›ndaki iliflkiyi nas›l formüle edersiniz? Bizim müzi¤imiz kesinlikle tek bir dinle alakal› de¤il. Hem ‹skandinav hem de Amerikan H›ristiyan gelene¤inden gelen ilahilerden ve ruhani enerjiden yo¤un ilham al›yorum. Ama sufi müzik ve fliir de ilham kaynaklar›m aras›nda. Yani bu aç›k görüfllü ruhani bir evren. Bence müzikal tecrübe ve dini tecrübe aras›nda benzerlikler ve ba¤lar var, ama bu müzi¤e minnet duymak için benim görüfllerime kat›lman›za gerek yok. Özgürlük ve form aras›nda yak›n bir iliflki var. Prensipte, di¤er serbest caz performansç›lar›nda oldu¤u gibi bizde de çalmak özgürlükle ilgilidir. Ama karmafl›k ve ucu aç›k bir form içine girmek kadar, basit çalmak da bizim özgürlü¤ümüzün bir parça-
s›. Bir süre flark› formlar›n›n aras›nda gezinmek di¤er formlara yap›lacak bir yolculu¤a ilham olabilir. Bu yine kendinizi müzi¤e b›rakmakla alâkal›. T›pk› özgürlük ihtiyac›m›z gibi melodilere olan sevgimizi de ciddiye al›yoruz. B Sizce Kuzey Avrupa caz›n› di¤erlerinden ay›ran nedir? Norveç d›fl›ndan insanlar bu soruyu daha iyi cevapland›rabilir –benim için çeflitli Norveç projeleri aras›ndaki farkl›l›klar, benzerliklerinden daha çarp›c›. Yine de, son 15-20 y›lda Norveç caz› di¤er co¤rafyalardaki caz müzi¤inden daha güçlü minimal duygulara sahip olma e¤ilimi gösterdi. Müzik türleri aras›ndaki s›n›rlar burada daha esnek. Caz di¤er birçok müzik türüyle üst üste binebilir; modern dansla, kulüp müzi¤iyle, ça¤dafl klasik müzikle ve popla kesiflti¤i bir yol bulursunuz. Bu, bence, büyük bir yarat›c›l›k kayna¤›d›r. Oslo Üniversitesinde, müzikoloji bölümündeki doktora çal›flman›zda “Do¤açlaman›n Diyalektik Erotizmi” bafll›kl› bir tez sundu¤unuzu okuduk. Bu tezin ›fl›¤›nda kendi müzi¤inizdeki diyalekti¤i aç›klayabilir misiniz? Benim çal›fl stilimde ateflle serinlik aras›ndaki gibi temel bir gerilim var. Galiba hayatla olan ba¤lar›mda da bu böyle. Ama ayn› zamanda berrakl›¤a, zarafete, sonradan akla gelen düflüncelere ve bofllu¤a da ihtiyac›m var. Biliyorsunuz, paradokslar›n aras›nda sersemce yar› yolda kalma tehlikesi her zaman vard›r. Mücadele, sentezleri bulmak, ikilemleri problem veya engel olarak görmekten çok onlar› yarat›c› bir güce dönüfltürmektir. Bunu baflard›¤›n›zda, iflte gerçekten müzik yap›yorsunuz demektir. T›pk› uzun süreli samimi iliflkilerde oldu¤u gibi: Hem yak›nl›¤a hem de serbestli¤e, hem dura¤anl›¤a hem de sürprizlere ve yenili¤e, hem uzun vadeli bak›fl aç›s›na hem de her an› yaflamaya ihtiyac›n›z vard›r. Bu ikilemler müzik yaparken de fazlas›yla mevcuttur. Söylefli: Eray Aytimur
TORD GUSTAVSEN TR‹O ‹STANBUL’DA
2’den devam ›
ne yaps›n, müzisyen adam, böyle para kazanabiliyor” diyorum. Bir flekilde ara yol bulunuyor yani. Ünlü isimler d›fl›nda, Erzurum’dan, Adana’dan, Kayseri’den, pek çok yerden, çok iyi ifller yapan gruplar var, bunlar›n baflka bir festivalde görünmesi çok zor. Ahibba diye bir grup var mesela, arabesk t›n›lar› da olan bir hard rock yap›yorlar, sadece Hatay ve Suriye’nin bir bölgesinde konuflulan, unutulmufl bir Arapçayla söylüyorlar. Demolar› nas›l dinleyip seçiyorsunuz? Öngür: Bir sahne birimi oluflturuyoruz, farkl› be¤enileri olan insanlar bir araya geliyor, oturup üzerlerinde konufluyoruz. Erdi: Bu sene aktif bir internet sitesi infla ettik, bütün gruplar›n demolar› sitede yer ald›. Bu kay›tlar dinlendi, üzerlerine konufluldu, forumda bir tart›flma yürüdü. Demolar› internet radyomuzda da sürekli döndürdük. Bar›flarock, yeni bir beden infla etmeye çal›fl›yor. Bar›flarock bir karfl›-festival de¤il. “Karfl›”l›¤› “counter-culture” gibi bir kavramdan geliyor, kendini bu kültüre dahil hisseden insanlarla forumlar, internet radyosu, toplant›lar gibi yollarla her fleyi paylafl›yoruz, bir buluflma sa¤lamaya çal›fl›yoruz. Bar›flarock’›n bir dil yaratt›¤›na inan›yoruz. Yeni bir muhalefetin de yeni bir dilden, yeni bir iliflkiler a¤›ndan, yeni eylemlerden, yeni ad›mlardan, baflka bir fley denemekten ya da daha önce denenmifl olanlar› bugünü düflünerek kurgulamaktan geçti¤ini düflünüyoruz. Abbie Hoffman’›n Woodstock’ta yapabildi¤ini bugün burada yapmak istiyoruz. Hem temiz, deneysel ve yeni bir müzik sunmak zorundas›n, hem yeni bir dilin benimsenmesini sa¤lamak zorundas›n. Baz› arkadafllar›m›zdan flöyle ricalar›m›z bile oluyor: “Vokallerinize biraz dikkat edin, ayn› erkek vokal tekrarlanmas›n art›k.” Herkesin nev-i flahs›na münhas›r bir söyleyifl tarz› olsa ne kadar güzel olur diye düflünüyoruz çünkü. Söyleyifle dahi müdahale edebiliyor musunuz böyle? Öngür: Onlar nas›l bizimle tart›fl›yorsa, biz de onlarla tart›fl›yoruz. Ve ülke çap›nda sürüyor bu tart›flma. Bar›flarock’taki rock vurgusu da bizi hem eski bir rock tan›m›na götürüyor, hem de s›n›rland›r m›yormu? Öngür: Amerika, Avrupa için eski olabilir
54
ama, Türkiye için yeni bir fley. Son senelerde rock yeni bafllad›. Her fley gecikmeli geliyor buraya. Türkiye daha yeni kapitalistleflmeye bafllad›. 2001 krizinden sonra köyden kente göçün son dalgas› olufltu. Kapitalistleflmeye bafllayan bir toplumda da rock ister istemez yerini al›yor. Kaç›n›lmaz bir fley bu. Öte yandan Bar›flarock’›n rock’› da baflka bir rock esas›nda. Bu sene bir DJ sahnemiz var, elektronikçiler, teknocular, hiphopçular sabaha kadar partilerini yapacak orada. Geçen sene Kardefl Türküler’i ça¤›rd›k, panik oldular, “biz burada ne yapaca¤›z” dediler, ama öyle bir enerji koydular ki ortaya, hakikaten bir rock performans›yd›. Hande Yener’in kat›lmak isteyip de reddedildi¤i do¤ru mu? Öngür: Var öyle bir fley. Bizim de tutucu taraflar›m›z olabiliyor. Asl›nda düflünmek gerekirdi. Bu sene kaç›rd›k belki, seneye inflallah. Herkesin çok farkl› görüflleri oluyor. Ben mesela Özdemir Erdo¤an’›n böyle bir fleye kat›lmas›n› isterim, ama Bar›flarock’taki birçok arkadafl›m›n buna karfl› ç›kaca¤›n› biliyorum. Sonuçta, bir asgari müflterekte bulufluyoruz. Erdi: Bar›flarock’›n bir sabiti yok, ifl yürürken bir yandan da altta her zaman bir tart›flma yürüyor. Bu sene bir elektronik, reggae-dub sahnesi açmaya çal›fl›yoruz, ama bu sahne teklifi geldi¤inde de bir tart›flma yürüttük. fiu tart›flmay› da yürütüyoruz: Rock niye do¤as› itibar›yla muhaliftir? De¤ildir asl›nda, baflka müzik türlerinin de olmad›¤› gibi. Müessesin,
Herkes için bir fley var Bar›flarock’ta, eski bir hippi için de var, 17 yafl›ndaki bir çocuk için de. Mo¤ollar olarak sahneye ç›kt›k, iki tane çocuk varm›fl arkadafl›n yan›nda, “kim lan bunlar, Mo¤olistan’dan m› gelmifller” demifller. Önemli de¤il, herkes bir arada, herkes birbirinden bir fleyler ö¤reniyor.
müzik piyasas›n›n kurdu¤u bir iliflki var bir defa. Woodstock da zaman› itibar›yla ticarî bir iflti, ama bugün onu anmam›za sebep olan fley, oraya müdahale eden Enternasyonalist Gençlik ve yippie’lerdir, Merry Prankster’lard›r, Hog Farmer’lard›r. Zaman›n o ân›nda, o co¤rafyada, karfl› kültür hareketi içinde bulunan, muhalif olan bir insan toplulu¤u bu. Muhalifli¤i yaratan, müzikle, resimle, o ifade tarz› neyse, onunla iliflki kuran insan›n ideolojik formasyonu, hayat›n baflka alanlar›yla kurdu¤u iliflkidir, bu iliflkiyi sanat›na, 盤l›¤›na nas›l yans›tt›¤›d›r, enstrüman›ndan ya da g›rtla¤›ndan nas›l bir ses ç›kard›¤›d›r. Öngür: Sen çok teorik konufluyorsun, ben biraz pratiklerden anlatay›m. (gülüyor) Benim üvey o¤lum 17 yafl›ndayd›, ilk cinsel deneyimini Bar›flarock’ta yaflad›. Onun gibi daha pek çok genç var. O yafllardaki çocuklar ilk defa özgür bir ortamda bulundular, okul bask›s› yok, baba yok, flu yok, bu yok, kafalar›na göre tak›ld›lar. Büyüdükleri zaman sa¤l›kl› insanlar olacak. (gülüyor) Bizden daha sa¤l›kl› olacaklar› kesin. Ben de öyle bir fleyi yaflayabilmek isterdim, olmad›. Ama onlar› gördükçe çok mutlu oluyorum. Farkl› bir fleyin de bafllang›c› bu. Bar›flarock’ta bu çok güzel yaflan›yor, kimse kimseyi rahats›z etmiyor. Erdi: ‹zmir’de Rock-A diye bir festival düzenlendi, Bar›flarock gibi. Bizimle iliflkiye geçen, ama yeni bir fley yaratmaya çal›flan bir festival bu. Ben de orada çal›flt›m, geceleri 17 yafl›nda çocuklarla güvenli¤e ç›kt›m. Orada gördüm ki, bir festival kitlesi oluflmufl. Örne¤in yan çad›rda kalanlar, biri Manisa’dan, di¤eri Gaziosmanpafla’dan iki çocuk, geçen sene Bar›flarock’ta tan›flm›fllar, birlikte RockA’ya gelmifller, Zeytinli’ye gitmenin plan›n› yap›yorlar. Biri 16, di¤eri 17 yafl›nda. “Punk’ç›lar› sevmiyoruz” dediler. Deli konserinde e¤leniyorlar ama, o ayr›. Sonuçta punk onlar için zengin ifli. Bunlar iflçi çocuklar›. Punk olmak demek, günümüzdeki anlam›yla, onlarca aksesuar demek, para demek. Bu benim a¤r›ma giden bir durum, ama buradan bir alg› gelifltirmek lâz›m. Öngür: Ama öyle gruplar var ki, say›lar› da çok üstelik, insan›n umudunu yükseltiyorlar. Mesela Urfa’dan bir grup getirmifltik, küpeleri var, saçlar uzun, ba¤lama da var, Kürtçe de söylüyorlar, ‹stanbul’a ilk defa gelmifller. Belki de internet sonras› geliflmeleri iyi anlamak lâz›m. Ne zaman Anadolu’ya gitsem, benim ezberim bozuldu. Bu format› kullanmak art›k o kadar s›n›fsal bir fley de¤il, ö¤renmek de zor de¤il. Buralardan bir fley ç›k›yor yani. Bar›flarock’›n sol kültüre bir katk›s› olur mu sizce? Erdi: Benim bu kitlede gözlemledi¤im durum –ben de dahilim buna elbette–, örgütlü yap›larla pek bar›fl›k de¤iller. Do¤as› itibar›yla bir anarflizan hal var yani. Ama bu flu demek bir taraftan da: Spontan hareketlere çok aç›klar, duyarl›l›k gelifltirecekleri fleyleri çok iyi tespit ediyorlar ve bunun arkas›ndan gitmekte herhangi bir beis görmüyorlar. Bar›flarock ayn› zamanda müzikal seçenekleri art›rd›, insanlar›n söz söyleme iste¤ini art›rd›, söz söylemeleri için kürsü oldu. “Bu zaten ücretsiz bir festival, iyi isimler ç›k›yor, gençler tak›lmaya geliyor, içiyorlar, sevifliyorlar” gibi konuflmuyorum. Ama öyleyse de ne güzel! Sonuçta Ahmet Kaya tiflörtlü insanlar›n linç edildi¤i bir toplumda yafl›yoruz. Sokakta içmek kolay de¤il, seviflmekten bahsetmek hiç kolay de¤il. Bar›flarock alan› s›rf bu düzeyde varsa bile, muhalif bir aland›r. Rock festivali
ö¤rendim ve çok rahatlad›m. Senelerdir halledemedi¤im fleyleri halletti¤imi görüyorum. Benim böyle bir aidiyet ba¤›m var Bar›flarock’la. Öte yandan, Küresel BAK, küresel ›s›nma karfl›t› eylem grubu, sosyal forumlar, Bask›n Oran kampanyas›... Buralardan bir gençlik kesimi yetifliyor, Bar›flarock da onlar›n festivali, yeni geliflen bir hareketin parças›. Yaflad›¤›m›z y›llar›n bir ihtiyac› bence. Sizin kufla¤›n›z›n büyük bir bölümü, Selda’dan Edip Akbayram’a, Rahmi Saltuk’tan Bulutsuzluk Özlemi’ne,cumhuriyet mitinglerinde sahneye ç›kt›. Bu durumu nas›l görüyorsunuz? Öngür: Öyle kar›fl›k bir dönemde yaflad›k ki, dezenformasyon, manipülasyon, her türlü fley
kullan›ld›. Toplumda herkesin aç›k bir görüfle sahip olmas›n› beklemek yanl›fl olur. Benim o konularda kimseye özel bir k›zg›nl›¤›m yok. Bu insanlar bir süre sonra farkl› bir görüflte de olabilirler, öyle bir zamanday›z. Kimseyi fazla k›namamak lâz›m. Bar›flarock’›n bu alanda bir faydas› oldu¤unu düflünüyorum, en az›ndan kendim için. Bu aç›kl›¤a çanak tutan bir ortam Bar›flarock, “gelin, birlikte de¤iflelim, tart›flal›m” diyen bir festival. Herkes kendi ad›na yönlendirmeler yapmak istiyor tabii, bu da kaç›n›lmaz bir fley. Ben de kendi kendime yapmaya çal›fl›yorum. ‘60’larda, ‘70’lerde kendimce yaflad›¤›m efsaneleri yeniden yaflamaktan hofllan›yorum. Bir örnek vereyim, saçma ama, ben tad›n› ç›kard›m. Geçen sene saat 12’de bafllayacakt› festival, bafllang›ç için bir play-list haz›rlad›m. Acayip bir günefl. Beatles’›n “Here Comes The Sun King” diye bir flark›s› var, onu koydum, kimse benim yaflad›¤›m fleyi alg›lamad›, kimse gelip de “kim bu, ne anlat›yor” diye sormad›, halbuki ben öyle olsun diye hayal etmifltim, ama yine de kendimce bunun tad›n› ç›kard›m. Herkes için öyle bir nokta var orada. Eski bir hippi için de var, 17 yafl›ndaki bir çocuk için de. Mo¤ollar olarak sahneye ç›kt›k, iki tane çocuk varm›fl arkadafl›n yan›nda, “kim lan bunlar, Mo¤olistan’dan m› gelmifller” demifller. (gülüyor) Önemli de¤il, herkes bir arada, herkes birbirinden bir fleyler ö¤reniyor burada. Kufla¤›n›z›n müzisyenleri nas›l bak›yor sizin Bar›flarock’taki çaban›za? Öngür: Büyük ço¤unlu¤u, kafay› yemifl, enayi biri olarak bak›yor. (gülüyor)
Söylefli: Merve Erol
dedi¤imiz fley zaten bir özgürlük alan›d›r: ‹nsanlar burada birbirlerine bir fley anlatmaya çal›fl›yor. Bir yandan da, bir hareket yürüyor burada. Anadolu’da kendili¤inden oluflan Bar›flarock inisiyatifleri var. Daha ‹stanbul’da afifller bas›lmadan, kendi flehirlerinin sokaklar›n› Bar›flarock afiflleriyle donat›yorlar. Öngür: Bana sorarsan›z Türkiye solunun sorunu gülememekti, e¤lenememekti, cinsellikten uzak durmas›yd›. Geçmiflteki mücadele ortam›nda belki bunlar do¤ald›, ama bunu sürdürmenin de alemi yok. Bu noktada Bar›flarock’›n bir faydas› oldu diye düflünebiliriz. Bar›flarock bu sene enternasyonalist bir kimli¤e de bürünüyor, yurtd›fl›ndan konuklar da a¤›rl›yor... Erdi: “Bar›flarock niçin uluslararas› de¤il” dendi uzun süre. Bizim derdimiz hep bir a¤ infla etmek oldu. Bar›flarock kendini alternatif küreselleflme hareketine, bunun dünyadaki etkilerine ba¤l›yor. Uluslararas› bir ifadesini bulacaksa, bu ifadeyi sosyal forumlarda buldu Bar›flarock, en son Avrupa Sosyal Forumu’nun da kat›l›mc›s› oldu. Orada stand› açt›k, duruyoruz, bir amca geldi, bakt›, “y›llard›r sizi ar›yorum” dedi. Hindistan’dan, Coca Cola karfl›t› bir köylü kampanyas›ndan geliyormufl. 2003’te bizden haberleri olmufl. Onlarla hâlâ görüflüyoruz, ne yapt›klar›n›, en son neredeki fabrikay› indirdiklerini biliyoruz, eylem al›flverifli yap›yoruz. Müzik aç›s›ndan da böyle. “Hadi bir ‘isim’ getirelim, Bar›flarock art›k ‘olmufl’ bir festivaldir” diyemeyiz. Boikot’la kurdu¤umuz iliflki de “biz bir festival yap›yoruz, kat›l›r m›s›n›z” fleklinde olmad›. Grubun sitesine ilk girdi¤imizde “Macaristan’da flu festivale gidece¤imizi taahhüt etmifltik ama, kat›lan flu flu grubun milliyetçi bir grup oldu¤unu tespit ettik, festivalde yer alm›yoruz” yaz›s›n› gördük. “Biz burada bir festival yap›yoruz, bu festival dayan›flma kültürüyle büyüyor, flunlara flunlara da karfl›” dedik onlara. Amparanoia’yla yapt›¤›m›z sohbet de bu, Sergent Garcia’yla da. Kimi uygundu gelebilmek için, kimi de¤ildi. New York’ta ‹slâm co¤rafyas›nda Bat› menfleli müzik ve muhalif hareketler alan›nda çal›flan bir profesör var, o bizimle iliflki kurdu, festival hakk›nda bir tez de yazd›rm›fl, M›s›r’dan gelen Massar Egbari ve ‹ran’dan gelen Farzad Golpayegani’yle onun sayesinde iliflki kurduk. God Is An Astronaut’la da benzer bir süreçten geçtik. Fas’tan, Pakistan’dan gruplarla da iliflkiye geçtik. ‹stedi¤imiz a¤ böyle bir fleydi. Uluslararas› savafl karfl›t› hareketin içinde olan, yüzü baflka bir yere dönük olan insanlar›, kardefllerimizi ar›yoruz. Ülkesinde büyük sat›fl rakamlar›na ulaflan, burada da hayranlar› olan isimler de¤il belki bunlar, ama bizim kardefllerimiz. Bu bir müzik eylemi, ama uluslararas› alanda sadece müzisyenlerle konuflmuyor Bar›flarock. Ba¤›ms›z medya hareketleriyle de konufluyor. ‹nternet ba¤lant›s› kurabilirsek, Bar›flarock iki sitede canl› yay›nlanacak: Biri Zapatistalar›n sitesi, di¤eri de ‹spanya’da Bask bölgesi gruplar›n›n bir araya geldi¤i bir site. “Bar›flarock aktivisti” diye bir kavram has›l oldu. Böyle bir aidiyet duygusu da oluflturuyor mu Bar›flarock? Öngür: Ben Bar›flarock’ta, elefltirildi¤im zaman dinlemeyi, kendimi tartmay›, kendimi hakl› görüyorsam fikrimi sonuna kadar savunmay› ö¤rendim. Ellili yafllar›n sonuna yaklaflan biri olarak son dört senede çok fley
Notal› dayan›flma, rotal› mücadele 24-25-26 A¤ustos günleri aras›nda, yine Sar›yer Mehmet Akif Ersoy piknik alan›nda düzenlenecek olan Bar›flarock’ta 61 müzik grubu sahne al›yor, 30 tiyatro grubu icray› sanat eyliyor. Bu sene reggae, hiphop, elektronik türevleri için bir parti çad›r› da düflünülüyor. Yiyecek-içecek, çad›r imkân› zaten mevcut... Bu sene Bar›flarock’ta iki sahne yer alacak: Rock tarihine malolmufl iki gitar tonundan mülhem, Mavi Duman ve Kadife Çekiç sahneleri. Mavi Duman sahnesinde, cuma günü Erzurum’dan mizah dozu yüksek bir rock ç›karan Kiral›k Orkestra, Kayseri’den Narkoz, ‹stanbul usûlü punk’›n kuvvetli ismi Kara Günefl, ilk albümündeki Terzi Fikri’li, Nouma’l› flark›lar›yla, serbest stil sahneleriyle, mülâyim, do¤açlamaya aç›k rock’uyla sükse yapan Dinar Bandosu dikkat çekiyor. Cumartesi ayn› sahnede Kad›köy’den Anadolu’dan kâm alan, psychedelic bir garaj grubu gibi ses veren Kad›köylü Mai grubu var. Eskiflehir’den Yeni Harman, flütlü, mandolinli, sakin bir rock üreten Teneke Trampet, Bursa’dan Yolgezer, eli yüzü düzgün rock’lar›yla sevilen, kurduklar› albüm da¤›t›m a¤›yla ayakta alk›fl› hak eden Zardanadam günün di¤er a¤›r toplar›. Pazar günüyse Mavi Duman sahnesinin aç›l›fl›n› punk grubu Ay›lar
yapacak, klasik hard rock gelene¤inden el alan Aduuket, ‹zmit’ten folk’a, funk’a aç›k bir rock ç›karan Hariçten Gazelciler, kanunî rock’lar›yla daha ilk albümde parlayan Efsun, Taner Öngür’ün Ahmet Hamdi Tanp›nar fliirleri, semah gibi ilgi alanlar›n› de¤erlendirdi¤i yeni proje grubu Kaptan Zaman sahneyi sürükleyecek, son zamanlardaki klasik müzik enstrümanlar›n›n bask›nl›¤›yla heavy metal yapma e¤iliminin TC temsilcisi Senfonia kapan›fl› yapacak... Kadife Çekiç sahnesinin konuklar› daha a¤›r, daha iddial›. Ayr›ca, a¤›r rock’un yan›nda, burada çeflitli etnik sesler de, yurtd›fl›ndan gelen gruplar da takip edilebilecek. Cuma gününün ilk konu¤u, kemençeyle tulumu davulla bas›n yan›na yak›flt›ran, Kâz›m Koyuncu’nun güzel miras›n› de¤erlendiren Marsis, thrash metal kontenjan›ndan Dirty Black. Death boyutundan Soul Sacrifice, flark› yazarl›¤›nda nev-i flahs›na münhas›r bir yerde duran Nev, M›s›r’dan Mazhar Eqbari, geceyi yumuflakça kapatacak olan Bülent Ortaçgil günün di¤er önemli isimleri. ‹ki de ilginç teflrik-i mesaiye tan›k olaca¤›z burada: Anima ve Gevende, akustik bir formatla Aylin Asl›m ve Yakup beraber sahne alacaklar... Cumartesi günü iki yurtd›fl› konuk var: ‹ran’da ilk resmî metal al-
bümünü yay›nlam›fl olan Farzad Golpayegani ve ‹rlanda temsilcisi, ak›flkan post-punk’lar›yla oldu¤u kadar mesaj›n› esirgemeyen görselleriyle de el üstünde tutulan God Is An Astronaut. K›demli metal gruplar›m›zdan Abraxas, Kardefl Türküler’in rock’a meyilli alt grubu Proje ya Bajar, Bulutsuzluk Özlemi Demir Demirkan ve Ogün Sanl›soy da ayn› gün sahne alacak. Pazar gününü Zeytinli’de de test edilen Avustralyal› funky rock grubu 6hr Sundae, East 2 West, Cahit Berkay ve yeni yol arkadafllar› Zan, nihayet müzi¤e daha fazla zaman ay›rmaya karar veren, y›llar sonra ilk defa Bar›flarock sahnesine ç›kacak olan Hakan Kurflun, Kürtçe rock’un en güzel örneklerini vermeyi sürdüren Çar Newa, tecrübeli ekip Ifl›¤›n Yans›mas›, flark› yazarl›¤›n›n emektar, ama kitlesel olarak yeni simalar›ndan Bertu¤ Cemil, “ÖSS” flark›s›yla tafl› gedi¤ine koyan, ilk albümlerini de yeni yay›nlayan Deli son günün tansiyonunu art›racak. Bu günün iflbirli¤ine giriflecek ikilisi de Yaflar Kurt ve Arto Tunçboyac›yan, yani Yash-ar. Festivalin kapan›fl›n›ysa ‹spanya’n›n Bask bölgesinden Boikot yapacak. Yani Bar›flarock, direniflçi, devrimci, cay›r cay›r bir punk gösterisiyle flaha kalkacak, “Çav Bella”lara, “Hasta Siempre”lere yeni zaman türküleri efllik edecek...
55
Yak›n plân› severim. Kamera ne kadar yak›nlafl›rsa, yüzümü ç›plaklaflt›rmak, derinin alt›ndakini, gözlerin arkas›ndakini, zihnin içindekini göstermek için o kadar çok çabalar›m. Düflüncelerin oluflumlar›n› göstermek isterim. Ingmar’la çal›flmak kendimi keflfetmek üzere ç›kt›¤›m bir yolculuktur. Her ne kadar kendi kendime bir rol yapt›¤›m› söylesem de kim oldu¤umu, ne oldu¤umu gizleyemem. Seyirciler, özdeflleflme an›nda, bir rolle, bir oyuncuyla de¤il, bir kifliyle karfl›lafl›rlar. Bir çehre vard›r karfl›lar›nda. “Bu kad›n› biliyorum. Bu gördü¤üm fleyi ben de yaflad›m. Paylaflmak istedi¤im fley bu.” Art›k ne makyaj, ne saç, ne de güzellik mühimdir. Bunlar›n çok daha ötesine giden bir fley vard›r. Bir kamera Ingmar’›nki kadar yaklaflt›¤›nda, sadece bir yüz göstermez, o yüzün görmüfl oldu¤u hayat› gösterir. Aln›n gerisindeki düflünceleri, yüzün kendisi hakk›nda bilmedi¤i fleyleri gösterir; seyirci onlar› görür ve tan›r. Özel hayat›m›zda da öyle olmas›n› isteriz, gerçekten ne oldu¤umuzu karfl›m›zdakinin alg›lamas›n› isteriz. Ingmar’la film çekmek benim için böyle bir deneyimdir. Liv Ullmann, “Changing” (De¤iflim), 1976.
Michelangelo Antonioni (29 Eylül 1912-30 Temmuz 2007) ve Ingmar Bergman’›n (14 Temmuz 1918-30 Temmuz 2007) an›s›na.
“The Virgin Spring”, Ingmar Bergman (1960)