Express77

Page 1

191254

SAYI: 2007/10

DAH‹L) 25 Ekim- 25 Kas›m 2007 5 YTL (KDV

77

L A S Y O N A E N T E R N

fi A L A L A


Foto¤raflar: Alberto Korda

EFSANEY‹ BIRAK, BEREYE DE⁄‹L ‹Ç‹NE BAK

Che’nin sosyalizmi Che’nin ölümünün 40. y›l›n› idrak ediyoruz. Beresiyle, sakal›yla, tebessümüyle ve tabii ki devrimcili¤iyle bir efsane. Ama madem ölüm y›ldönümünü idrak ediyoruz, efsaneyi b›rak›p berenin içine bakal›m. Nas›l bir sosyalizm anlay›fl› vard›? Küba devriminden katledildi¤i 9 Ekim 1967’ye siyasal görüflleri nas›l bir evrim geçirmiflti? Yazd›¤› kitaplar aras›nda “Che’nin Marksizmi” de bulunan sosyolog Michael Löwy’ye ba¤lan›yoruz... atin Amerika marksizminin kurucusu Carlos Mariategui, 1928’de yay›nlanan bir makalesinde flöyle diyordu: “Elbette Latin Amerika’daki sosyalizmin taklit ya da kopya de¤il, fliirsel bir yarat›c›l›¤›n eseri olmas›n› istiyoruz. Indo-Amerikan sosyalizminin esin kayna¤› kendi gerçe¤imiz, kendi dilimiz olmal›. Bu, yeni kuflaklara lay›k bir misyondur.” Che’nin Mariategui’nin bu makalesinden esinlenip esinlenmedi¤ini bilmiyoruz. Ama, okumufl olmas› muhtemel, zira hayat arkadafl› Hilda Gadea’n›n Küba devrimini izleyen y›llarda Mariategui’nin yaz›larn› Che’ye verdi¤i biliniyor. Her halükarda, Che’nin siyasî düflüncesi ve prati¤i, özellikle 1960’l› y›llarda, Sovyet modelini itaatkâr bir flekilde taklit etmenin Do¤u Avrupa’da yaratt›¤› felç haline odaklanm›flt›. Che’nin sosyalizmin kurulufluna dair fikirleri, “yeni bir fleyin fliirsel yarat›m›”n›, farkl› bir sosyalizm aray›fl›n› (bu aray›fl kesintili ve bütün-

L

2

“Komünist eti¤i olmayan bir ekonomik sosyalizm beni ilgilendirmiyor. Yaln›z yoksullukla de¤il, yabanc›laflmayla da mücadele ediyoruz. E¤er komünizm devrimci bilinçten ayr›flt›r›l›rsa, bir bölüflüm yöntemi olabilir, ama devrimci bir eti¤e sahip olamaz.”

lükten uzak olmas›na ra¤men) ve mevcut sosyalizmin bürokratik karikatürüne radikal bir muhalefeti içeriyordu. Che’nin düflüncesi 1959’dan 1967’ye dek dikkate de¤er bir flekilde evrildi. Sovyet tarz› sosyalizmle, yani marksizmin Stalinist versiyonuyla aras›na koydu¤u mesafe giderek aç›ld›. 1965’te, Kübal› bir dostuna yazd›¤› mektupta, Küba’da Sovyet mahreçli marksizm kitaplar›n›n yay›nlanmas› fleklinde tezahür eden “ideolojik kuyrukçulu¤u” sert bir dille elefltiriyordu. “Bu ‘Sovyet tu¤lalar›’n›n dezavantaj›, düflünmene izin vermemeleridir: Parti senin ad›na düflünüyor. Senin yapman gereken onlar›n düflüncesini sindirmekten ibaret.” 1963’ten sonraki yaz›lar›nda, “taklit ve kopya”y› reddedifli, alternatif bir model yani aray›fl›, daha radikal, daha eflitlikçi, daha dayan›flmac›, daha insanî ve komünist etikle daha tutarl› bir sosyalizm aray›fl› belirginleflmifltir.

Che’nin Ekim 1967’deki ölümü, siyasal olgunlaflmas›n› ve entelektüel geliflimini noktalad›. Geride b›rakt›¤› yaz›lar› her soruya cevap veren, cilalanm›fl bir yap› arzetmez. Merkezi planlama, bürokrasiyle mücadele gibi sorunlara iliflkin düflünceleri bütünlükten uzakt›r.

Ekonomizm ve komünist etik Che’nin yeni bir yol aray›fl›ndaki temel itki –özgül ekonomik sorunlar›n ötesinde– sosyalizmin bir uygarl›k, bir toplumsal etik; bireycili¤e, frenleri patlam›fl egoizme, rekabetçili¤e, kapitalizmin karakteristi¤i olan herkesin herkese düflman olmas›na taban tabana z›t bir toplum modeli sunamad›¤› takdirde, anlam›n› yitirece¤ine ve muzaffer zolamayaca¤›na inanc›d›r. Che’ye göre, sosyalizmin kuruluflu, yaln›zca “üretici güçlerin geliflimi”ne önem veren Stalin, Krusçev ve haleflerinin “ekonomist” anlay›fllar›na tezat ahlakî de¤erlerden ayr› düflünülemez. Haziran 1963’te, gazeteci Jean Daniel’e verdi¤i ünlü mülakatta, “reel sosyalizm”in elefltirisini gelifltirdi¤i görülür: “Komünist eti¤i olmayan bir ekonomik sosyalizm beni ilgilendirmiyor. Yaln›z yoksullukla de¤il, yabanc›laflmayla da mücadele ediyoruz. E¤er komünizm devrimci bilinçten ayr›flt›r›l›rsa, bir bölüflüm yöntemi olabilir, ama devrimci bir eti¤e sahip olamaz.” E¤er sosyalizm, kapitalizmle onun sahas›nda savaflmay›, yani üretkenlik ve tüketim sahas›nda kapitalizme üstün gelmeDevam› sayfa 54’te


MERAM 77

DÜ⁄ÜM VE ÇÖZÜM

PKK realitesi ürriyet’in yay›n yönetmeni yaz›yor: “Ülkemiz art›k savafl düzenindedir. Savafl bize bir süre için gözyafl›ndan baflka bir fley vaat etmeyebilir. Evlatlar›m›z›, yak›nlar›m›z› kaybedebiliriz. Katlanaca¤›z. Sabredece¤iz. Türk'ün sab›rla imtihan›ndan muzaffer bir millet olarak ç›kaca¤›z.” (23 Ekim 2007) Madem savafl düzenindeyiz, sormak hakk›m›z: Bu savafl ne zaman bafllad›, nas›l bafllad›, kim ilân etti? Resmî tarihe göre, 1984’te bafllad›, fiemdinli-Eruh bask›n›yla savafl› PKK ilân etti. “Savafl” denmiyordu tabii, terör deniyordu. Hâlâ da öyle. Savafl sözcü¤ünü resmî a¤›zlar ilk defa 1990’lar›n ortas›nda telaffuz etti, “düflük yo¤unluklu” nitelemesiyle birlikte. Fiilî tarihe göre ise, savafl 12 Eylül 1980’de bafllad›. Devlet, Kürt halk›na resmen savafl ilân etti: “Kürt diye bir fley yoktur.” Aksini söyleyenlere ne yapaca¤›n› göstermek için Diyarbak›r Cezaevi’ni Guantanamo’ya, Ebugarib’e rahmet okutan bir cehenneme, güneydo¤uyu da Bat› fieria’ya çevirdi. 1990’lara gelindi¤inde, intifada vard› art›k. 1991’de, Demirel-‹nönü hükümetinin “Kürt realitesini tan›yoruz” beyan›yla birlikte, devlet “Kürt yoktur”dan vazgeçmek zorunda kald›. O güne kadar telaffuzu bile yasak olan Kürt sözcü¤ü kullan›labilir oldu, “güneydo¤u sorunu” olarak tan›mlanan sorun ad›yla san›yla konuflulmaya baflland›. Ama tan›nan Kürt realitesinin içinde PKK realitesi yoktu. Kürt halk›n›n sorunlar›yla “terör örgütü”nü birbirinden ay›rmak gerekti¤i, çözüm yolunun ekonomik kalk›nma ve kültürel haklardan geçti¤i, giderek yayg›nlaflan bir söylem oldu. Yeni söylemin sözcüleri ikiye ayr›l›yordu: “Önce terör bitmeli, aksi takdirde ne yat›r›m yap›labilir, ne de kültürel haklar verilebilir, zira bu haklar PKK’n›n elini güçlendirir, bölücülü¤e zemin olur” diyenler ve “terörle mücadele ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal reformlarla birlikte yürütülmeli ki, PKK kitle taban› bulamas›n” diyenler. ‹ki taraf da PKK’n›n niteli¤i konusunda hemfikirdi. “Terör örgütü”ydü, d›flsal bir özneydi, Kürt halk›n›n sorunlar›n› kendi ç›kar› için kullan›yordu. Çiller hükümeti “önce terör bitmeli” diyenlerin iktidar› oldu. ‹fle “PKK mecliste” kampanyas›yla birlikte, Kürt halk›n›n siyasal temsilcilerinin, DEP milletvekillerinin derdest edilip cezaevine konmas›yla baflland›, onu “PKK’ya destek veren ifladamlar›” listesi izledi ve ard›ndan “kirli savafl” nam›yla maruf uygulamalar bafllad›: Faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, köy boflaltmalar ve say›s›z “operasyon”. Bu arada, ABD “çevik güç”le bölgeye yerleflmifl, Saddam rejimine 36. paralelin kuzeyi yasak edilmifl, Kuzey Irak Kürtleri gayr› resmî bir özerklik kazanm›flt›. “Çevik güç” dolay›s›yla Türkiye ile Barzani-Talabani iflbirli¤i içindeydi. TSK, elini kolunu sallaya sallaya s›n›r ötesi harekâtlar yap›yor, peflmerge deste¤iyle PKK’y› vuruyordu. 1990’lar›n sonuna gelindi¤inde, Suriye’ye verilen nota ve ABD’yle yap›lan pazarl›klar neticesinde, Abdullah Öcalan paketlenmifl olarak teslim al›nd›. “Terör” bitirilmiflti, ama PKK realitesi sürüyordu. Örgüt isim de¤ifltirdi, üs de¤ifltirdi, yönetim de¤ifltirdi, söylem de¤ifltirdi, ama bitmedi. ABD’nin Irak’› iflgal etmesiyle birlikte, “Kürdistan Özerk Yönetimi” resmen kuruldu ve bölgedeki Kürt varl›¤› uluslararas› meflruiyet kazand›. Bu geliflme PKK’n›n önüne iki ihtimal ç›kard›: Ya uluslararas› aktörlerden biri olacakt› ya da o sahneyi bölgenin egemen güçlerine b›rak›p Öcalan’›n “Demokratik Cumhuriyet” tezi çerçevesinde “Türkiyeli” bir sivil-siyasal çizgi izleyecekti. Birinci ihtimal zay›ft›, PKK güç kaybederken ABD’yle kader birli¤i yapan Barzani ve Talabani hiç olmad›klar› kadar güçlenmiflti, Kürtlerin uluslararas› alandaki kaderini onlar belirleyecekti. ‹kinci ihtimal ise muhatap gerektiriyordu, “PKK realitesi”ni tan›yan bir muhatap. AKP, muhatap olur gibi oldu. Elbette, 1991’in Demirel-‹nönü hükümetinden öte bir ad›m at›p “PKK realitesini tan›yoruz” diyemezdi, ama pekâlâ o anlama gelecek yasal dü-

H

• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Haflim Haflimi’yle tezkere ve ötesi . . 10 • Kaz Da¤lar› katliam› . . . . . . . . . . . . 14 • Vah Bursaspor vah! . . . . . . . . . . . . 18 • ÖDP kongresinde ne oldu? . . . . . . . 22 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 25 • Naomi Klein . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33 • John Berger . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 38 • Masis Kürkçügil . . . . . . . . . . . . . . . 40 • Bienal’de TersYön . . . . . . . . . . . . . 46 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . 50 • Mehmed Uzun . . . . . . . . . . . . . . . . 53 • Che’nin sosyalizmi . . . . . . . . . . . . . 54

Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Ahmet fi›k, Ali Kesgin, Ali Murat Hamarat, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Ayflegül O¤uz, Balkan Talu, Batu Boran, Bilge Ceren fiekerciler, Çi¤dem Öztürk, Derya Say›n, Didem Dan›fl, Ender Ergün, Eray Aytimur, Erdir Zat, Hakan Lokano¤lu, Halit Karl›, Handan Koç, Haziran, HknKrtsh, Hande Ö¤üt, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, ‹rfan Aktan, K›vanç Koçak, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Nazan Üstünda¤, Nilgün Yurdalan, Ogan Güner, Özay Selmo, Özgür Eren, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, Reha Öztunal›, Saner fien, Serkan Seymen, Sevince Bayrak, Sinan Yusufo¤lu, Siren ‹demen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, fiahan Nuho¤lu, Tora Pekin, Tuncer Erdem, Ulafl Özdemir, Ümit Bayazo¤lu, Yasemin Avdan, Yasin Kokarca, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu baskı Mikado Matbaac›l›k ve Tic. Ltd. fiti. ‹mam Çeflme Cd. G/47 Sk. No:6 Seyrantepe 80660 ‹stanbul Tel: 0.212.289 27 93 basım yeri ve tarihi ‹stanbul Ekim 2007 dağıtım Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Abdullah Sok. No. 9 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com yıl 6 sayı 77 25 Eylül - 25 Ekim 2007 imtiyaz hakkı Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yazıişleri müdürü fiahan Nuho¤lu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜRELİ YAYINDIR. AYDA BİR YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

zenlemeler yap›labilirdi. Nitekim, PKK’n›n “genel af” talebi do¤rultusunda devlet kat›nda giriflimler yafland›, örgütün üst düzey yöneticilerinin ‹skandinav ülkelerine “mülteci” olmalar› bile gündeme geldi. Ama sonuç –PKK’l› hükümlülerin bile itibar etmedi¤i– bir nevi “piflmanl›k yasas›” oldu. Ne bar›fl konferanslar› ve DTP’nin çabalar›, ne ‹mral›’dan gelen misak-› millîye ve üniter devlete sadakat mesajlar› fayda etti. Ve 2006 sonundan itibaren silahlar konuflmaya bafllad›. PKK, en bafla –Murat Karay›lan’›n, “çözümü Türkiye’de ar›yoruz, ama tek seçene¤e de mecbur de¤iliz” demesine bak›l›rsa– dönüyor gibi. Devlet ise 2007’de 1994’ü tekrarlamaya niyetli görünüyor. Henüz ne iktidar partisi, ne de muhalefet, Çiller gibi alenen “PKK mecliste” diyor, ama laf› oraya getirmekten de geri kalm›yor. Medyan›n ve sokaklardaki eli bayrakl› güruhlar›n 1994’ün slogan›n› atmas› tesadüf de¤il: “Mecliste PKK istemiyoruz.” 1991’e, Demirel’in “Kürt realitesini tan›yoruz” demesine kadar Kürt laf› bile edilemiyordu. Art›k kimse Kürt realitesini reddedemiyor, ama “PKK realitesi” ›srarla yok say›l›yor. Halbuki, dü¤üm orada. Dolay›s›yla çözüm de... PKK realitesiyle Kürt realitesi ayr› ayr› fleyler de¤il. PKK, Kürt realitesinin d›fl›nda de¤il, içinde. O yüzden Kara Kuvvetleri Komutan› ‹lker Baflbu¤, “PKK’ya kat›l›m› önlemekte baflar›s›z olduk” diyor. O yüzden Newroz’da binlerce insan “irademiz Öcalan’d›r” pankart›yla yürüyor. O yüzden DTP’liler “PKK’ya teörist diyemeyiz” diyor. ‹rlanda sorunu IRA’dan, Filistin sorunu FKÖ’den ayr› düflünülebilir miydi? Çabalanmad› de¤il, y›llarca IRA’ya da, FKÖ’ye de “terörist” dendi, “teröristleri muhatap almay›z” demeçleri verildi. Ama dünya kamuoyunun –ve medyas›n›n– ekseriyetinin gözünde ne IRA teröristti, ne de FKÖ. Kimilerine göre “direniflçi”ydiler, kimilerine göre “özgürlük savaflç›lar›”, kimilerine göreyse sadece “silahl› militanlar”. Ve sonuçta Britanya hükümeti de, ‹srail hükümeti de “realite”yi tan›mak zorunda kald›. Silahl› mücadele yürüten örgütlere “terörist” demekle bir yere var›lamad›¤› görüldü çünkü. 1980’de “Kürt yoktur” diyen Kenan Evren’in 2007’de “bölgesel özerklik”ten dem vurmas›n›, Mehmet A¤ar’›n PKK’y› kastederek “da¤da silahla gezeceklerine ovada siyaset yaps›nlar” demesini nas›l yorumlamal›? Ya da Avni Özgürel’in Radikal’deki (24.10.07) yaz›s›ndaki flu sat›rlar›: “Anlamam›z gereken ilk husus, geldi¤imiz noktada PKK’n›n art›k sadece bir terör örgütü olmad›¤›d›r. 10 sene önce durum böyleydi, ama tablo o zamandan bugüne hayli de¤iflti. 1999’da Öcalan yakaland›ktan sonra, Ankara sorunu çözmek için gereken siyasî projeyi üretemedi¤i için (...) bugün uluslararas› bas›n›n terörist demek yerine ‘Kürt isyanc›lar’ demeyi tercih etti¤i bir yap›dan söz ediyoruz.” Bu üç isim bile bunlar› söylüyorsa... ‹rlanda’ya bar›fl nas›l geldi? Blair “bar›fl›n yolu aç›lacaksa fleytanla bile görüflürüm” demiflti. Ve IRA’yla de¤il ama, ‹rlanda’n›n DTP’si Sinn Fein’le masaya oturdu. Ama bunun gerçekleflebilmesi için IRA da, devlet de, hükümet de Sinn Fein’in önünü açt›. Türkiye’de ise IRA da, devlet de, hükümet de Sinn Fein’in hareket alan›n› daraltt›kça daralt›yor. Ve silahlar konufluyor, kan gövdeyi götürüyor, k›flk›rt›lm›fl kalabal›klar ellerinde bayraklarlarla 1930’lar›n Almanya’s›n› aratmayan gösteriler düzenliyor, medya savafl 盤›rtkanl›¤› yap›yor, ordu s›n›r ötesi harekâta haz›rlan›yor. Barzani’nin “Türkiye bir bar›fl plan› ç›kars›n, PKK kabul etmezse ‘terörist’ ilan ederiz” demeci öfke ve hakaretle karfl›lan›yor. Çözüm diye önümüze konan “terörü minimize etmek” –art›k “kök kaz›mak”tan bahsedilmiyor. Minimize etmekten kas›t haftada 15-20 de¤il, ayda birkaç “flehit” herhalde. Ve tabii –mümkünse– DTP’siz bir meclis. Çözümün “PKK realitesi”nden geçti¤i kabul görmedikçe, flehitler de ölür, vatan da –s›n›rlar de¤iflmese bile– bölünür.

3



kente “adaptasyonlar›” kolaylafls›n diye toplum merkezi yap›yor. Bir de Sa¤l›k Oca¤›. Yal›m Erez Mahallesi’nin erkekleri sabahlar› Van’›n iflçi pazarlar›na gidip ifl bak›yor. Kad›nlar› pancara, inflaata, temizli¤e gidip ›rgatl›k yap›yor. Çocuklar› ilkokula bazen gidiyor, bazen gitmiyor. Lise uzak, giden yok. Toplum Merkezi’nin hal› kursunda, k›zlar sabah akflam dokumac›l›kta. ‹ki çift laf ediyorlar, nefes al›yorlar. Ama çok çal›fl›yorlar. Toplum Merkezi’nin tek de¤iflmez müdavimi evsiz, yaln›z, meczup bir adam. Ruh sa¤l›¤› haftas›nda ona hediye alm›fl merkez çal›flanlar›. Böyle bir ortamda devletin dilinden tek anlayan, devletin de dilinden tek anlad›¤› mahallenin delisi yani. fiimdilerde mahalle kendini “Hadepçi” diye tan›ml›yor. Dünün sad›k korucular›, bugün “Kürt sorunu vard›r” diyor yani. Mahallede geçmiflten konuflmak zor. Van’›n gerilimli, bask›c› ortam›nda, insanlar bafllar›na gelenleri kolay kolay anlatm›yorlar, sat›r aralar›n›n sessizli¤inden ne ç›kart›rsan›z art›k. Yeflil Kart da¤›t›m›ndaki haks›zl›klardan bahsediyorlar. Evin çat›s› varsa, zengin diye verilmiyormufl Yeflil Kart. Sosyal haklara topluca ve ma¤duriyetten dolay› eriflebilmeleri gerekti¤ini düflünüyorlar, resmî kurumlar›n yoksulluk s›ralamalar›n›, kiminin yard›m al›p, kimi-

fiEH‹R HATLARI “Hadepçi” korucular VAN– Hikâye, 1990’larda Hakkari’nin güzel bir s›n›r köyünde bafll›yor. Dönemin baflbakan› Türkiye Cumhuriyeti’nin demir ladysi, Tansu Çiller. Hakkari, PKK’nin önemli varl›k gösterdi¤i bölgelerden biri. Ola¤anüstü valilerin, ola¤anüstü haller yaratt›¤› dönemler... Üst düzey güvenlik elemanlar›n›n flimdilerde moda olan an› kitaplar›ndan ö¤rendi¤imiz kadar›yla, halk terör örgütünün ne mal oldu¤unu ö¤rensin diye, askerin “ortal›¤› bir-iki bombayla kar›flt›rma” takti¤ini s›kl›kla kulland›¤› zamanlar... Hakkari’nin bahsi geçen s›n›r köyü birçok benzeri gibi ceviz a¤açlar›n›n gölgesinde deneyimliyor yaflam›. Sonra korucu oluyor. PKK’den rahats›z, Türk devletine ezeldendir sad›k anlat›lanlara göre. Ve devletin bekaas›, bir de verdi¤i korucu maafl›, bir de devlete yak›n olman›n verdi¤i ayr›cal›k u¤runa gövdesini PKK’ya siper etmeye raz›... Dönemin köy muhtar›n›n koruculu¤u kabul ettikten sonra Çiller taraf›ndan a¤›rlan›fl›n›n resimleri duvarlar›nda as›l› hâlâ... Birkaç sene içinde 40 kifli ölüyor köyden. Kimi askerlerle tatbikata giderken, ama ço¤u PKK ile devletin güvenlik güçlerinin birbirlerine yollad›klar› havan toplar›n›n köye isabet etmesinden. Bir gün, çeflmeye giden genç k›zlara isabet eden o havan toplar›, onlar› parçalay›p f›rlat›verince, sadece korucu de¤il, ayn› zamanda ana ve baba da olan köylüler koruculuktan ayr›lmaya karar veriyor. Zaten Hakkari’nin s›n›r köylerinde yaflam çoktan bitmifl, köye girifl ç›k›fllarda uygulanan ambargolar varl›kta yoklu¤u dayatm›fl, zaten kendi kendine ekme¤ini kazanmaya al›flm›fl emekçi köylüler, devletin memuru, sigortas›z askeri, paramiliteri olarak yaflamaya, üstelik de bunun geçici filan de¤il büsbütün bir yaflam biçimi olmas›na da al›flamayacaklar›n› çoktand›r anlam›fllar. Oysa korucu olmamak seçenek de¤il oralarda. Koruculu¤u istemediler ya art›k, haftas›nda asker kamyonlar› geliyor köye. fiansl› az›nl›klar gene de. Köy boflalt›lmadan önce eflyalar›ndan alabileceklerini yanlar›na als›nlar diye birkaç saatleri var. Ceviz a¤açlar› geride b›rak›l›yor. Dönemin sanayi bakan›, Vanl› Yal›m Erez sahip ç›k›yor onlara. Van’›n Bostaniçi beldesinde yer gösteriyor, Yal›m Erez mahallesi kuruluyor. Evlerin içini olmasa da d›fl›n› devlet yap›yor. Devlet bir de

fiimdilerde kendilerini “Hadepçi” diye tan›ml›yorlar. Dünün sad›k korucular›, bugün “Kürt sorunu vard›r” diyor.

nin almamas›n› anlams›z buluyorlar. Nitekim birine yard›m ç›kt›, birine ç›kmad› diye bir muhtar vuruluyor beldede. DTP (onlara göre HADEP) araya girip çözüyor kan davas›n›. Mahallede hem ortak ma¤duriyetlerden kaynakl› bir karfl›l›kl› yard›m, hem de birbirine sonsuz güvensizlik var. Van zaten kaçakç›l›k, devlet fliddeti, PKK, protestolar ve o protestolar›n büyük gövde gösterileriyle bast›r›lmas›, yoksulluk, gazetelere s›kl›kla haber olan derin iliflkiler, ö¤rencilere yönelik üniversite bask›s› vs. sebebiyle güvensizlik ve korkunun gündelik olarak üretildi¤i bir flehir. Adalet saray›n› da içinde bar›nd›ran koskocaman valilik binas›n›n gölgesi, ceviz a¤açlar›n›n gölgesinin yerini alm›fl Yal›m Erezlilerin hayat›nda. S›kl›kla rastlafl›yoruz o binada, biz araflt›rmam›z için, onlar yoksulluk için hesap vermeye gidiyoruz. Otelden ayr›l›rken, bir grup köylü bizi görmeye geliyor. “Biri varm›fl” diyorlar, “köyleri boflalt›lanlar›n hikâyesini dinliyormufl.” Bir kahveye oturuyoruz. Ellerinde tazminat almak için doldurduklar› formlar, flikâyet dilekçeleri, mahkeme tutanaklar›... Eskiden onlar da korucuymufl. “Ben ne yapabilirim ki” diyorum. “Bir fley yapamazs›n” diyorlar, “biz sana anlat›yoruz, sen de git bir iki-kifliye daha anlat, bafl›m›za gelenleri bilsinler.” ‹flte korucular›n bafl›na gelenler. Korucular ki devletin resmî paramiliterleri... Kanun hükmüne

ba¤l› olarak ve ücret karfl›l›¤› fliddet kullanma, asayifl sa¤lama yetkisi verilenler, devlet tescilli silahla ve otoriteyle donat›lanlar... Hukuksuzlu¤un hukuklaflmas›n›n bafl aktörleri... Korucular; Tayyip Erdo¤an’›n George Bush’la birlikte büyük insanî kayg›lar besledi¤i Sudan katliamlar›n›n bir numaral› müsebbibleri, bizdeyse onlar›n ad› vatanseverler, iyi Kürtler, devletine sad›k vatandafllar... Göç etmeye zorlananlar sadece PKK ile iflbirli¤i yapmakla suçlanan (yani terörist, yatakç› diye damgalanan) ve bu yüzden evlerinden edilmifl binlerce Kürt köylüsü de¤il; kanunî haklar› oldu¤u halde tazminat alamayan, flehirlerde evsiz, barks›z, eflyas›z sürünen, asker ya da jandarma taraf›ndan yak›lan evlerini seyretmeye mecbur b›rak›lm›fl, zorunlu göç esnas›nda akrabalar› kurflunlarla can vermifl, bedenleri tehlike tafl›y›c›s› olarak damgaland›¤› için di¤er akrabalar› taraf›ndan yaln›z b›rak›lm›fl, flehirde hâlâ enselerinde asker, polis, jandarma nefesiyle hayat kotarmaya çal›flan, çocuklar›n›n öfkesi binbir isyan ç›kartan “sözde vatandafllar” de¤il. Korucular, “her Türk asker do¤ar” slogan›n›n Türk k›sm›n› yeniden düflünmemize sebep olacak derecede gündelik askerli¤i benimsemifl, gündelik askerlik benimsetilmifl asil vatandafllar. Onlar›n hikâyesi “baz›” zamanlarda, “baz›” vatandafllar›n› kendine kurban edip, baflka “baz›” vatandafllar›na bunu unutturan bir devlete tan›kl›k ediyor. Van’da bu tan›kl›klar havay› a¤›rlaflt›r›yor, flehir d›fl›nda devletin “terör örgütü üyeleri” saklanmas›n diye yakt›¤› ceviz a¤açlar›n›n kuru dallar›, “yasa” taraf›ndan önce katil, sonra ma¤dur yap›larak hayatlar› çal›nm›fl köylülere yas tutuyor. – Nazan Üstünda¤

Pancar›n eski tad› yok fiEREFL‹KOÇH‹SAR – Ankara’n›n birbuçuk saat uza¤›ndaki Aksaray’a ba¤l› fiereflikoçhisar’a do¤ru yol al›rken, bozk›r›n sars›c› düzlü¤ü, ç›plakl›¤› karfl›s›nda flaflk›n›z. Yol boyunca bir tek a¤aç kümesine rastlam›yoruz. fiereflikoçhisar, 1500 kilometrekare yüzölçümüne sahip Tuz Gölü’nün do¤usunda. Tuzdan oluflan bu do¤a harikas›n›, Türkiye’nin ikinci büyük gölünü görecek olman›n heyecan› içindeyiz. Bir anda, karfl›m›za uçsuz bucaks›z, bembeyaz bir kara parças› ç›k›yor. Güneflin bu sonsuz beyazl›k üzerinde yapt›¤› ›fl›k oyunlar› gözlerimizi kamaflt›r›yor. Göle yak›n, arac›m›zdan iniyor, tuzlar›n üzerinde garç garç sesleri eflli¤inde yürüyoruz. Tuz kristallerini avucumuza al›p hayran hayran seyrediyoruz. Bir yandan da biliyoruz, Tuz Gölü yanl›fl tar›msal uygulamalar sonucunda küçülüyor, kuruyor. Gölü besleyen yüzey sular› üzerine barajlar yap›l›rken, Peçeneközü dere-

5


Mehmet Tuncel (sol baflta) 10 y›l önce ekonominin ne kadar iyi oldu¤unu anlat›yor, 1997’de kazand›¤› parayla bir traktör bile alm›fl, ama sonra üzerine baflka bir fley koyamam›fl. Mazota gelen zamdan yak›n›yor. “Peki kime oy verdiniz?” diyoruz. “AKP’ye” diyor. “Ekonomiyi çok iyi götürüyorlar. Bugün seçim olsa yine AKP’ye veririm.”

sinin, fiereflikoçhisar’›n kaynak sular› da azal›yor. Bölgenin yeralt› sular› yo¤un bask› alt›nda. Çünkü tar›msal sulaman›n yegâne kayna¤›n› yeralt› sular› oluflturuyor. Tar›msal arazinin büyük bölümünde kuru tar›m yap›lmas›na ra¤men, çiftçilerin özel giriflimleriyle sulu tar›m h›zla yay›l›yor. fiekerpancar› üretimi, afl›r›, plans›z tar›msal sulamay› beraberinde getiriyor. Bölgede binlerce kaçak ve yasal kuyudan yap›lan su çekimi nedeniyle yeralt› suyu her sene, tam bir metre düflüyor. fiereflikoçhisar’a girmeden flekerpancar› tarlalar›nda çal›flan çiftçilerle karfl›lafl›yoruz, karfl›m›za ilk Tuncel ailesi ç›k›yor. Misafirperverlikle “hoflgeldiniz” diyor. Mehmet, otuzunda, iki çocuk babas›, yedi y›ll›k evli. Kar›s›, k›zkardefli ve babas›yla birlikte çal›fl›yor. ‹ki çocu¤una annesi bak›yor. “Biz Konya-Ilg›n’l›y›z. Memlekette tar›ma elveriflli yerimiz yok; kurak hep, da¤l›k bölge. Burada icarc›y›z, tarlay› kiral›yoruz. Bu ifl kazand›rm›yor, bo¤az toklu¤una çal›fl›yoruz. Önceden iyiydi ama. fiimdi hükümet politikalar›ndan gelen bir fley herhalde, ikiüç y›ld›r kötü, bu y›l hiçbir fley yok. Kurakl›ktan dolay›. Hayat flartlar› çok a¤›r. Pancar›n eski durumu yok. Bundan üç-dört y›l önce, fleker pancar› yüz bin liran›n üzerindeydi. Geçen y›l 89 bin lirayd›; gübre, tarla kiras›, mazot derken bu ifl öldü. Zaten seneye yapmayaca¤›z. Yataca¤›z herhalde.” Ilg›n’dan Nisan’›n 15’inde geliyorlar, Kas›m’›n 15’ine kadar, tar-

6

layla, otoban kenar› aras›na yapt›klar› iki kulübede yafl›yorlar. Günde 14 saat mesai. Mehmet’e soruyoruz, flekerpancar› nas›l yetifltiriliyor diye. “fiekerpancar›n› dördüncü, beflinci ayda ekersin, bir ay sonra çapas› gelir, her 15 günde bir sular›z, dokuzuncu ay›n 25’inde aç›l›r, iflte biz de ay›n 25’inden beri çal›fl›yoruz. Buradan K›rflehir’deki fleker fabrikas›na gidecek, ifllenecek. Dördüncü ayda da paras› verilecek, devlet bize yaz›n avans verir, fleker, gübre yard›m› yapar.” Mehmet’in akl› kötü giden ekonomik flartlarda, söz dönüp dolafl›p oraya geliyor. “Devlet param›z›n içinden stopaj vergisini de kesiyor. Kalan pancar›m›z›n hesab›n› ç›kart›yor...” Geçen y›l elinize ne kadar para geçti diye soruyoruz, kahkahay› bas›yor. “Geçen y›l bofla çal›flt›k ya! Biz babamla orta¤›z, üçer, befler milyar elimize geçmeyecek bile. Bak, kabak ektik, kurakl›ktan dolay› olmad›. Tarla kira, mazot hep para.” Bu kurakl›kla nas›l bafla ç›kacaks›n›z, köylüler, çiftçiler nas›l bir önlem alacaks›n›z diye sormaktan kendimizi alam›yoruz. Mehmet’in çaresizli¤i hissediliyor. “Geçen y›lla bu y›l aras›nda bile çok fark var. Geçen y›lki kuyularla, bu y›l sulad›¤›m›z kuyu aras›nda yüzde elli düflüfl var. Ama mazot ayn› mazot, elektrik ayn› elektrik.” Tuncel ailesi 1997’den beri Konya-Ilg›n’dan fiereflikoçhisar’a gelip tarla kiral›yor. Tarlan›n kiras›n› ödüyor, elde edilen ürün onlar›n

oluyor. Mehmet 10 y›l önce ekonominin ne kadar iyi oldu¤unu anlat›yor, 1997’de kazand›¤› parayla bir traktör bile alm›fl, ama sonra üzerine baflka bir fley koyamam›fl. Mazota gelen zamdan yak›n›yor. Muhabbet s›k s›k yoksullu¤a gelince, sormak farz oluyor: “Peki kime oy verdiniz?” “AKP’ye oy verdim. Ekonomiyi çok iyi götürüyorlar, bugün seçim olsa, yine AK Parti’ye veririm oyumu. Onlar›n zaman›nda, her fley çok güzel!” ‹nsan afall›yor. “Deminden beri yak›nd›¤›n yoksullu¤u, kurakl›k karfl›s›nda bu kadar çözümsüz kalmay› nas›l aç›kl›yorsun?” “Biz bu sene yedi-sekiz ton alaca¤›z diye ektik, üç-dört al›yoruz. Buna hükümet ne yaps›n, devlet ne yaps›n? Cenab› Allah’tan gelen bir fley. ‹man›n flartlar›ndan biri, kazaya, kadere inanmak. Bu Allah’tan geliyor.” “Çiftçi bilinçlense, kurakl›¤a karfl› tasarruf yöntemleri, tedbirler belirlense...” diye söze bafll›yoruz, Mehmet düzeltiyor: “Biz tar›m iflçisiyiz. Bir gram tarlam›z yok, biz kendimizi çiftçi olarak görmüyoruz. Alt tabaka çiftçiyiz yani.” Teybimizi, gencecik Serap’a, Mehmet’in k›zkardefline uzat›yoruz. Serap 19 yafl›nda, “ev k›z›y›m” diyor, sekizinci s›n›fa kadar okumufl. Söz, niflan vaziyetleri yok, ama çeyizini yapmay› da ihmal etmiyor. Yan›k, kavruk teni, abisi Mehmet gibi yeflil gözleri ›fl›l ›fl›l parl›yor. Elleri çapa sallamaktan nas›r tutmufl, ailenin di¤er üyeleri gibi. Yengesi Fatma söze giriyor, “bizim Konya’da k›zlar›n çeyizi çok olur”. Fatma 30 yafl›nda, babas›n›n evinde de tarlada çal›fl›yormufl, koca evinde de. Geliri nas›l paylafl›yorsunuz diye soruyoruz, Mehmet at›l›yor: “Bizde her fley müflterektir, çal›flmak, yemek, içmek, ayr› gayr› yok. Bayan›n hakk› neyse, erke¤in de odur.” Günefl kavuflurken, Tuncel ailesiyle vedalaflma vakti de geliyor. Iss›z bozk›r›n içine do¤ru yola koyuluyoruz. – Ayflegül O¤uz

F›rt›nal› tarihin izleri MOSKOVA– Uça¤›m›z Karadeniz’in siyah dalgalar›n›n, Ukrayna’n›n sar›dan kahverengiye geçen tarlalar›n›n üzerinden geçip Moskova’ya yaklafl›yor. Kufl bak›fl› bak›nca insan›n üzerindeki etkisi artan yap›lar var afla¤›da; sanki infla edilmeleri aylarca sürmemifl, dev bir vinçle bir seferde topra¤›n üzerine konuvermifl gibi duruyorlar. Askerî binalar, birbirinin kopyas› çok katl› gri konut bloklar›... Ormanlar›n aras›nda kendine yol bulan Moskova nehri k›y›s›nda “paksiding”li evler... Havaalan›ndan flehir merkezine giderken, küreselleflme denen meretin herkese ayn› saç modelini kesen bir kuaför oldu¤unu bir kere daha fark ediliyor. Her büyük flehir merkezinin dünyan›n neresinde

olursa olsun, birbirine benzetilmesine al›flm›fl›z da “flehir d›fllar›”n›n da çakt›rmadan ayn›laflt›¤›n›, yolun kenar›ndaki, yine bir gecede ayn› vinçle b›rak›l›vermifl gibi duran sar› lacivert IKEA, k›rm›z› Carrefour kutular›n› görünce anl›yoruz. Kiril alfabesiyle yaz›lm›fl markalarla karfl›laflmak, ilk bak›flta günefl gözlüklü bir ünlüyü görmek gibi: “Kimdi bu?” Renkleri ve logolar› haf›zaya kaz›nm›fl markalar› hat›rlamak sadece birkaç salise sürüyor. Aziz Kiril’in Yunan alfabesinden uydurdu¤u ABC’yi hemencecik sökmemiz çok yetenekli olmam›zdan kaynaklanm›yor. Alfabeyi sökmeden metroya binmek mümkün de¤il, metroya binmeden de “Moskova’ya gittim” diyebilmek. Stalin’in “halk saraylar›” olarak infla ettirdi¤i tamamen Rus malzemeleriyle yap›lan a¤› için “metronun zaferi sosyalizmin zaferidir” diyenler hakl›. Türlü orak çekiç kabartmalar› ve iflçi tasvirli vitraylar›yla propagandan›n da ta kendisi olan istasyonlar, dökme demir avizeleri, mermer sütunlar›yla çarlar›n saraylar›yla yar›flacak kadar ihtiflaml›. Tabii 10 milyonluk nüfusun trafikten azade bir hayat sürmesini sa¤lamak da bugün için gerçek bir zafer say›labilir. Tang›r tungur, ama çok h›zl› giden vagonlar kitap okuyan kad›n ve erkeklerle dolu. Rus erke¤inin tüketti¤i votkayla orant›l› olarak k›salan ömrü ortalama 58 y›l oldu¤undan, yafll› ve yaln›z kad›nlar ço¤unlukta. Genç kad›nlar çok güzel. Mini etek ve topuklu ayakkab›lar› yoksa, k›rm›z› deri montlar›, popo cepleri pullu kotlar›, yapay kürk yakal› kabanlar› var. Bu halleriyle sahiden de Laleli vitrinlerinden f›rlam›fl gibiler. Bavul ticareti, buras› için afl›r› yüksek fiyatlar›yla yeni zengin Ruslara hitap eden MangoZara modas›n›n en büyük rakibi. Fiyatlar birçok alanda dudak uçuklat›c›: Kira, al›flverifl, yeme-içme atefl pahas›... Moskova “dünyan›n en pahal› metropolleri” listesinin flaflmaz birincilerinden. Bir de “dünyan›n en surats›z insanlar›” Ruslarm›fl güya. Tüm dünyay› kendi icatlar› olan “smiley”lerle donatan Kuzey Amerikal›lar›n bu listesini onaylamak mümkün de¤il. Buran›n insanlar› Karadenizli olan anneannemi hat›rlat›yor bana. ‹lk bak›flta so¤uk ve surats›zlar, her soru sorana kibarca cevap vermiyorlar, ama mesela yolumu kaybetti¤imi fark edince elime –bizim icad›m›z derdik ama burada da varm›fl me¤er– dolmufl paras›n› tutuflturacak kadar samimiler. Karadeniz’in Çernobil gibi kilometrelerce öteye yay›lan etkileri sadece insan karakterlerinde de¤il, kelimelerde de ortaya ç›k›yor. Anneannemin sözcük da¤arc›¤› sa¤olsun, “moylu bilina”lar›, kuzinede piflmifl “kartof”lar› yerken, bir çaynik çay› isterken pek zorlanm›yorum. Tek zorland›¤›m konu bir Rus


Stalin’in “halk saraylar›” olarak infla ettirdi¤i tamamen Rus malzemeleriyle yap›lan metro a¤› için “metronun zaferi sosyalizmin zaferidir” diyenler hakl›. ‹flçi tasvirli vitraylar›, dökme demir avizeleri, mermer sütunlar›yla çarlar›n saraylar›yla yar›flacak kadar ihtiflaml›. Tabii 10 milyonluk nüfusun trafikten azade bir hayat sürmesini sa¤lamak da bugün için gerçek bir zafer say›labilir.

gibi sek votkalar› arka arkaya yuvarlamak. Ona da bir-ikiden sonra al›fl›l›yor. Hava so¤uk, insan›n içi ›s›n›yor. Dolmufllarda, metrolarda, sokaklarda hep bir alkol kokusu var, ama bunun tek sorumlusu da votka de¤il. Bir de kvas dedikleri, arpa özütlü, flekerli, koyu bordo içecekleri var. Biran›n lezzetlisi, sabah, ö¤len, akflam yemeklerin yan›nda içilebiliyor. Mac Donald’s flehri fethetmifl ama, Rus icad› fast food’lar da eksik de¤il. Krepçiler, patatesçiler her köfle bafl›nda. Yine de Ruslar uzun uzun sofrada oturmay› daha çok seviyor; astronomik fiyatl›, fl›k kulüplerde de, sokaktan bak›ld›¤›nda pencerelerindeki kadife perdelerin önünde bir porselen vazo ve onun içinde bir adet k›rm›z› yapma gülden baflka bir fley görünmeyen ucuz lokantalarda da olsa… Dekorasyonu 15 y›l önceden kalm›fl gibi olan bu karanl›k, dumanl› yerlerde yemekler çok lezzetli. Pancar çorbas› k›pk›rm›z› borç, Rus romanlar›ndaki sofralar›n bafl tac› jöleli etler ve patates püreleri, mezeler, salatalar, pastalar... Bunlardan daha da ucuzunu bulmak içinse sosisçilerin önünde s›raya girmek gerekiyor. Karfl›dan karfl›ya geçilemeyen sekiz fleritli dev caddelerin dev kald›r›mlar›na her fley s›¤›yor bu flehirde. Sosisçiler, krepçiler, konser ve-

ren genç müzisyenler, ellerinde bira onlar› dinleyen baflka gençler, anlamasak da yan›m›za oturup dakikalarca derdini anlatan sarhofllar... Daire planl› kentin merkezine varmak için bu flehiriçi “otoban”lar›n birini takip etmek yetiyor. Fakat do¤ru yöne yürümeyen biri, yar›çap› 20 kilometre olan bir daire söz konusu oldu¤undan, Kremlin surlar› yerine, ‹van’›n hafta sonu evine varabilir. Dairenin merkezindeki Kremlin’in surlar›, kentin göbe¤ini s›ms›k› saran bir kemer gibi, flansl›ysan›z bir delik bulup içeri s›zabilirsiniz. De¤ilseniz, saatlerce dolanman›z gerekiyor. ‹çerideki gö¤e uzanan alt›n kapl› so¤an kubbelerin ço¤u, Stalin döneminde y›k›lan orijinallerinin yerine 1990’dan sonra apar topar dikilen taklitleri. Göz hizas›ndaysa bordo boyal› bak›ml› surlardan, dökme demir toplardan ve kule çanlar›ndan baflka pek kayda de¤er bir fley yok. Kremlin surlar› ile Sovyet binalar›n›n, bu rejimlerin halka neyi reva gördü¤ünü anlatmak için dile gelmesine gerek yok. Mesela bir Novy Arbat Caddesi var ki, güney kanad›, 800 metre boyunca kesintisiz devam eden iki katl› bir kaidenin üzerinde, alt› 26 katl› bloktan oluflan tek binadan meydana geliyor. ‹flte burada insan kendini küçücük ve çaresiz hissedi-

yor. 35 metre ötede uzanan arka caddeye geçifl yok! 130’la giden bir araban›n alt›nda kalmadan, sekiz flerit ötedeki karfl› kald›r›ma geçmek içinse herhalde Rus atleti olmak gerek. Kimilerine göre, rejimin çöküflünü de sembolize eden, 1960’larda yap›lan bu cadde, t›pk› Kremlin’in surlar› gibi, ad› sosyalist de olsa, totaliter olan bir rejimde insan›n durdu¤u yeri iyi anlat›yor. Son 17 y›ld›r flehre zerk edilen kapitalizmse galiba en iyi K›z›l Meydan’da görülüyor. Bir kenar›na kulüpler, lokantalar, barlar s›ralanm›fl. Di¤er kenar›ndaysa, vasiyeti annesinin Petersburg’daki mezar›n›n yan›na gömülmek olmas›na ra¤men, Stalin’in sivri fikri yüzünden kemikleri hâlâ rahat etmeyen Lenin’in mumyas› var –ki bugün mozolenin kitle turizmi için Eyfel kulesinden tek fark›, foto¤raf çekilemiyor olmas›. Buran›n tam karfl›ndaysa, Sovyetlerin Evrensel Devlet Ma¤azalar› (GUM) var, dükkânlarda flimdi temel g›da maddeleri ve giyecekler yerine astronomik fiyatl› Gucci çantalar sat›l›yor. Gelenin kendinden öncekinin izlerini temizleme h›rs›, bu flehrin gelece¤ini nas›l flekillendirecek bilinmez, ama Putin’in yard›mc›s› Vladimir Kojin’in geçti¤imiz günlerde dedi¤i gibi, “ülkenin f›rt›nal› siyasî geçmiflinin izlerini silmek” için Lenin’in mozolesini kald›rmak, y›k›lan katedralleri yerine dikmek yetecek gibi görünmüyor. Haritadan silinmesi gereken caddeler, ç›r›lç›plak soyulup yeniden giydirilmesi gereken onlarca metro istasyonuyla gözü dönmüfl kapitalizm bafla ç›kamayabilir. Moskova bafl›ndan geçenleri tarafs›zca anlatan bir baflkent… Bu dall› budakl› hikâyenin yeni biny›ldaki bölümlerini merakla bekliyoruz. Pet Shop Boys’un, 2005’te K›z›l Meydan’daki konserinde Rus gençlerin bir a¤›zdan söyledi¤i, Rus millî marfl›ndan esinlenmifl flark›s› “Go West”te dedi¤i gibi, “bat›ya giderken” daha neler olacak? –Sevince Bayrak

Yedek Vatan SLOVAKYA / BARDEJOV - Ara s›ra Slovakya’ya gidiyorum, s›rf salam almak için. Becherov s›n›r kap›s›na kadar yaklafl›k 15 kilometre, sonra Bardejov’a kadar 18 kilometre yol yap›yorum. Bardejov’da “benim” süpermarketim var. Polonya’da, bir süpermarket bulmak için en az 60 km yol katetmem laz›m. Genelde, Polonya’da süpermarketlerden uzak duruyorum, çünkü beni korkutuyorlar aç›kças›. Buna karfl›l›k, neden bilmiyorum, Bardejov’daki Hypernova ve Billa beni cezbediyor. Evde misafirimiz oldu¤unda, biberli salam ve füme domuz past›rmas› almak için oraya gidiyorum. Ve tabii bir de flarap –Afla¤› Karpatlar’dan Modra civar›ndan gelen frankovka’lardan. Bu

flarap tek bafl›na bir flaheser de¤il belki ama, yemekle harika gidiyor, özellikle de biberli salamla. Üç flifleyi tek bafl›n›za içebilirsiniz –en az›ndan ben öyle yap›yorum. fiarapla beraber, baharatl› salam, Slovak peyniri ve domuz past›rmas› at›flt›r›yorum. Ah, Slovak past›rmas›…! Dört santim kal›nl›¤›nda, füme, hofl kokulu, insan›n a¤z›nda eriyor... Polonya’da ayn›s›ndan bulunmuyor. Arabaya atlay›p gidilebilir mesafede Slovakya olmasayd› yaflayamazd›m herhalde. Slovakya bir imdat ç›k›fl›, bir soluklanma, bir ihtimal. Üzerimi varolufl s›k›nt›s› kaplad›¤›nda, ülkem fazla dar ve rahats›z geldi¤inde, s›n›r› geçiyorum, Slovakya’ya gidiyorum. Hemen hemen her zaman iyi geliyor. Yurtd›fl›na ç›kt›¤›n›z anda, baflka biri oluyorsunuz. Kurov, Vysny Komarnik, Palota ve özellikle de sevgili Becherov –y›llar içinde oraya onlarca, hatta yüzlerce defa gittim. ‹lk bafllarda, s›n›r kap›s› ritüellerine maruz kal›yordum: Evrak kontrolü, sorgu sual, pasaporta vurulan damgalar, bagaj›n ve eflyalar›n aranmas›... Bugünse bütün bunlar›n yerini sadece k›sa ve özlü birkaç nezaket cümlesi alm›fl durumda. Arabadan inmeye bile gerek yok. Yurtd›fl›na ilk seyahatim Slovakya’yayd›. Arkadafllarla birlikte, Polonya s›n›r›na on-onbefl kilometre mesafede bir ortaça¤ flehri olan Bardejov’da panay›ra gitmifltik. Tabii bol bol bira içiliyordu, ayn› zamanda da yald›zl› musluklardan su gibi flarap (ülkenin güneyinden, Kosice yak›nlar›ndan gelen beyaz flarap) ak›yordu. Yurtd›fl›nda kendimi iyi hissedece¤imin iflaretiydi bu, sanki s›cak bir ülkedeydim. Y›pranm›fl gri tak›m elbiseli ihtiyarlar, emekliler vard› bir de. Büyük f›ç›lardan flarap içilen bakkallarda bulufluyorlard›. Her birinin kendi barda¤› ya da güzelce y›kanm›fl bir reçel kavanozu vard›. Paslanmaz çelikten, p›r›l p›r›l parlayan f›ç›lar›n yan›nda ayakta durur, flarapla demlenirlerdi. Bana ‹talya’n›n güneyindeki, Dalmaçya’daki, Yunanistan’daki ihtiyarlar› –en az›ndan benim tahayyülümdeki– hat›rlat›rlard›. Benim için Balkanlar, hatta Akdeniz Bardejov’da bafll›yor. Bugün de bu romantik inan›fl› tam olarak terk etmifl de¤ilim. Karpatlar’›n öte taraf›na gitmek yeterli, her fley birden bambaflka oluyor. Orada her fley daha ayd›nl›k ve daha s›cak. Nehirler Karadeniz’e dökülüyor. Köyler küçük flehirler gibi, Çingene mahalleleri Afrika’daki gecekondular› and›r›yor. Tepelerde vaktiyle Slovak köylülere zulmeden ve ülkenin en güzel bakirelerini kaç›ran Macar derebeylerinin flatolar›n›n beyaz y›k›nt›lar› görülüyor. Macar senyörler art›k buralarda de¤il, sokaklarda Macarca duymak için Kosice’ye gitmek gerek. Eski ad› Kassa olan Kosice’de,

7


Andy Warhol, hiç flüphesiz dünyadaki en meflhur Slovak. Medzilaborce’de, sanatç›ya ve ailesine ithaf edilmifl bir müze var. Köyün iki ana soka¤›ndan birinin ad› Andy Warhol. “Warhol’un Mutla¤›” adl› belgeselde bir Çingene kad›n öfkeyle ba¤›r›yor: “Sikti¤imin Warhol’u. Ve Çingenelerin müzeye girmesine izin verilmedi¤ini anlat›yor.

Slovakya taraf›ndan. Polonya s›n›r›nda, Mikova ad›nda küçük katolik bir köyden geliyorlard›. Biraz ötede, Medzilaborce’de, sanatç›ya ve ailesine ithaf edilmifl bir müze var. Oraya gitmeyi severim. Yamaçta beyaz bir ortodoks kilisesi dikkati çeker. Köyün iki ana soka¤› var, birinin ad› Andy Warhol; bir de Andy Pansiyon var. S›n›r bölgesi. Havada oran›n son nokta oldu¤u hissedilir, orada ancak “u dönüfl” yap›labilir. Bir tek yaygarac› Çingene çocuklar› uyuklayan manzaray› uyand›r›rlar. Tepenin ete¤inde, kilisenin yan›nda, müze var. Önünde, devasa Campbell çorba kutular› maketleri. Zaman zaman çan çalar, ve üstle-

rinde elli y›ll›k elbiseleri, baflörtüleriyle büyükanneler belirir. Ayine giderler. Bir süre önce, Stanislaw Mucha’n›n çekti¤i “Warhol’un Mutla¤›” adl› bir belgesel seyrettim. Yöreyi ve yöre halk›n›n Andy Warhol hakk›nda neler düflünebilece¤ini anlat›yordu. Müzenin önünde çekilmifl bir sekans var, bir Çingene kad›n öfkeyle ba¤›r›yor: “Jebem teho Warhola!” (Sikti¤imin Warhol’u) Ve Çingenelerin müzeye girmesine izin verilmedi¤ini anlat›yor, sanki içerde alt›nlar, gümüfller var da çalacaklarm›fl. Hakikaten de müzede pek bir

manu chao fizik tedavi

banu güven patti smith

dikkat edin çocuklar!

vova

bir baflka karadeniz mümkün!

lee hazlewood

melodiler ford-t, sözler rolls royce

tanju duru

ROLL

123 Kas›m ‘07

rog er mi lls •

“ya sev, ya terket” bask›s›

fley yok. ‹çerisi yar› yar›ya bofl, sadece birkaç serigrafi, bir-iki aile hat›ras›, üç-befl foto¤raf ve baz› belgelerin kopyalar›... Ama girmeden önce, keçe terlikler giymeniz gerekiyor. Bir vitrinde, sanatç›ya ait y›lan derisi bir ceket sergileniyor. Müzeye birkaç kez gittim, ama bilet sat›c›s› haricinde kimseye rastlad›¤›m› hat›rlam›yorum. Yolun Polonya taraf›nda, “Medzilaborce –Popart flehri” yaz›l› bir pankart gözünüze çarpar. Çevrede, köylülerin kulübeleri, çay›rda otlayan bir inek; geçen her araba buradakilerin merak›n› uyand›r›r, gözden kayboluncaya kadar bak›fllar›yla izlerler onu.

the you ng go ds •p atr ick wa tso n

20. yüzy›l›n bafl›nda do¤an Sándor Márai (1900-1989) muhtemelen en büyük kitab› olan “Bir Burjuvan›n ‹tiraflar›”nda, Kosice’deki çocuklu¤unu, flehrin topografyas›n› ve halk›n› etkileyici ayr›nt›larla anlat›yor. O pitoresk anlat›m›nda, Slovaklar sadece bir tek yerde geçiyor san›r›m. Slovak köylüler yazar›n evinin oldu¤u binan›n alt›ndaki bankan›n önünde kuyru¤a girerler. “Koyun derisinden gocuklar›na sar›n›p, s›rtlar›nda çoban heybeleriyle merdiven aral›¤›nda s›ran›n kendilerine gelmesini beklerlerdi. Çantalar›nda, palinka [Macar içkisi], domuz past›rmas› ve noterden ald›klar› ipotek suretleriyle sabah›n erken saatlerinden itibaren dikilmeye bafllarlard›” diye anlat›yor Márai. Onbefl-yirmi y›l sonra, sürgünde yaflarken Komünist Çekosyovakya’da bas›lm›fl bir Kosice foto¤raf albümü geçer eline, günlü¤üne sitemle not düfler: “Bu albümde güzelim Macar flehri, kurucular› olan Macarlar ve Zipser’ler [Macarlaflan Alman sömürgeciler] sanki orada hiç yaflamam›fl gibi takdim ediliyor.” ‹flte bu nedenle Slovakya’da seyahat etmek arkeolojik bir sefer ve bir av partisi gibidir. Art›k varolmayan bir fleyin peflindesinizdir. Slovakya seyahati k›tan›n bizim yaflad›¤›m›z bölgesine has bir seyahattir: Gördü¤ünüz her fleyin gizli bir anlam› vard›r. Ve görülen, gördü¤ünüzü sand›¤›n›z fley de¤ildir kesinlikle. Bizim yukar› Silezya için de geçerli ayn› fley, bat› Ukrayna, Vilnius ve Allah bilir daha pek çok yer için de. Ayr›ca, Slovakya diye bir yer var m› hakikaten? Andy Warhol’a ailesinin kökenleri soruldu¤unda, “Hiçbir yer” diye cevapl›yordu. Warhol, hiç flüphesiz dünyadaki en meflhur Slovak. Elbette Amerikal›yd›, ama annesi babas› Çekoslovakt›, cumhuriyetin

“tol”dan bir cümle

özer flenay’›n ard›ndan plaklar›n içine girmeye geldim

abonelik: expressroll@gmail.com


Bana kal›rsa, Medzilaborce’nin de, bu Kuzey-Do¤u Slovakya’n›n da popart’la bir alâkas› yok. Bence daha ziyade naif sürrealizmin ülkesi buras›. S›n›r› geçersiniz, her fley bizim oradakiyle hemen hemen ayn›d›r, ama biraz daha gevflek, daha kayg›s›zd›r. Ayr›ca, her fley daha belirgindir, sanki havada belli belirsiz bir barok koku vard›r, sanki Orta Avrupal› varoluflun tuhafl›k hissi burada baflka her yerde oldu¤undan biraz daha fazla somutlafl›yor gibidir. ‹flte bunun için Slovakya sevilir. Hafif gerçekd›fl› gerçekli¤i için, kendili¤inden gelen gerçeküstücülü¤e temayülü için. Bardejov’da, füme domuz past›rmas› ald›¤›m Billa süpermarketin yan›nda, Çin mal› tekstil ürünleri satan bir dükkân var. ‹çerisi sudan ucuza giysiler, ayakkab›lar, çantalar, iç çamafl›rlar›yla dolu. Benim gitti¤im gün, müessesenin bafll›ca müflterileri çok çocuklu Çingene aileleriydi. Seçiyorlar, deniyorlar, birbirlerine tavsiyelerde bulunuyorlar, k›yafetleri üzerlerine göre uyduruyorlar, yeni elbiseleri giymifl küçük çocuklar› etraflar›nda döndürüyorlard›. Çin tekstili olmasa, bu yoksul Çingeneler ç›plak gezeceklerdi herhalde. Sonra gettolar›na, tenekeden ve kartondan bar›naklar›na, çamurdan evlerine, bir musluktan akan suyu yüzlerce kiflinin kulland›¤› Avrupa favela’lar›na dönüyorlar. Benim yurt belledi¤im bu Kuzey-do¤u Slovakya biraz Afrika ve Asya gibi. Çin elbiseli Çingeneler daimî olarak hareket halinde. Köylerde, flehirlerde her fleyden önce onlar› görürsünüz. Hep yapacak bir fleyleri ya da görecek bir kimseleri vard›r. Zira, onlara göre, yaln›zl›k ve hareketsizlik ölüm anlam›na gelir. Zaten kulübeleri de tahammül edilmezdir: Küçücük bir odada on kifli, içinde mutfak olan ufac›k holde onbefl kifli s›k›fl›rlar. Hurda demir ve yakacak odun yüklü el arabalar›n› ordan oraya çekerler. 21. yüzy›lda olmam›zla alâkalar› yoktur. Hatta zaman›n varoldu¤u fikriyle dahi alâkalar› yoktur. Dillerinin baz› diyalektlerinde “dün” ve “yar›n” ayr›m› bulunmaz. Çek yazar Jáchym Topol, Svidnik flehrini flöyle tasvir ediyor: “Biraz ötede Çingene mahalleleri var. Genç dilenciler hamle ederler. K›z kardeflleri ço¤unlukla göz kamaflt›r›c› güzelliktedir. Gettoda, da¤lardaki pumalar gibi gururla gezinirler.” Evet, bu umutsuz küçük kasabalardan bu kadar güzel insanlar ç›kmas› tuhaf ve tedirgin edicidir. Kad›n, erkek, çocuk, ihtiyar, istisnas›z hepsi. Bizim Slav, soluk ve biraz biçimsiz dünyam›zda, onlar›n güzelli¤i zamand›fl› ve esast›r. Tanr›lar kadar güzel, yollar›n kenarlar›nda mantar satar ya da dilenirler. Sonra büyük al›flverifller yap›p gruplar halinde viranelerine dönerler. Ayda bir kere Çingene karnaval› olur; yiyecek içecekleri tükenene kadar sürer.

Slovakya, tarihin ilk Çingene ülkesi olacak, çünkü içinde bulundu¤umuz yüzy›l›n ortalar›nda, bu yerli göçebelerin çocuklar› nüfusun ço¤unlu¤unu oluflturacak. Polonya’n›n güneyinden s›n›r› geçiyoruz ve birden kendimizi Hindistan kökenli esmer insanlar›n Avrupas›nda buluyoruz. Bazen tahayyül etmeye çal›fl›yorum: ‹stisnas›z herkesin hareket halinde oldu¤u koca bir kamp yeri. ‹nsanlar oradan oraya yer de¤ifltiriyor, gruplar halinde yol kenarlar›nda yürüyor, dönüfltürülebilir nesneleri topluyorlar, kulübeler yap›yorlar, flenlikler düzenliyor, e¤leniyorlar, içiyorlar, kavga ediyorlar ve Brüksel para gönderiyor, Çingene devletinin, mesela Polonya’dan daha kötü bir muamele görmesinin bir nedeni olmad›¤› gerekçesiyle. Dünyan›n en par›lt›l› saray›nda ikamet eden Çingene hükümetini, saf alt›ndan taçlar takan Çingene cumhurbaflkan› ve baflbakan› tahayyül ediyorum. Çingene polisini, Çingene devletinin demiryollar›n›, Çingene ordusunu, Çingene tar›m bakanl›¤›n› ve Çingene e¤itim bakanl›¤›n› da tahayyül ediyorum. Bu hayal insan›n moralini yükseltiyor ve mizah duygusuna iyi geliyor. Slovakya’n›n yak›n olmas› çok iyi. ‹nsan›n yedek bir ülkesi olmas›, bir nevi zor zaman ülkesi olmas› iyi bir fley. Otomobile binip gidiyorsun, kimli¤ini almay› unutmaman yeterli. Orada yaflamak için gereken di¤er her fley afla¤› yukar› ayn›, lisan dahil. ‹nsan›n kendi ülkesinde vatandafl olmas› a¤›r mesai, nas›l söylesem, her gün kan, ter ve gözyafl› demek. Bu nedenle, yirmi dakika mesafede, elinin alt›nda bir ülke olmas› kurtar›c›. E¤er bir gün tabiyet de¤ifltirmem gerekirse, Slovak tabiyetini al›r›m. Küçük bir ülke daha az sorun ç›kar›r, ayn› zamanda daha az utand›r›r. ABD’de yaflayan bir dostum, Polonya kökenli oldu¤unu söylemekten kaç›nd›¤›n› anlat›yordu, çünkü hemen “votka”, “Papa”, “Walesa” diye bafll›yorlarm›fl... Öyle olmas›na hiç flafl›rmad›m. “Slovakyal› oldu¤unu söyle” dedim. “Hemen hemen ayn› fley, ama daha rahat edersin, çünkü Amerika’da Slovakya hiç kimse için bir fley ifade etmiyor –nadiren, çok e¤itimli birileri Slovenya ile kar›flt›r›r, o kadar.” Slovakya’ya gitmek, kimseye ihanet etme duygusu duymadan Polonyal›l›¤›n› tatil etmek demek. Past›rma ve flarap almak için gidiyorum oraya. Bir de var olman›n tatl› tuhafl›¤›n› yaflamak için. –Andrzej Stasiuk

France Footbal 60 yafl›nda PAR‹S– S›n›r›n öte taraf›ndaki Almanya 1920 y›l›nda spor yay›nc›l›¤›n›n flahikas› Kicker ile buluflurken, Frans›zlar France Football için biraz daha beklemek zorunda kalm›fllard›. Kicker’le birlikte Güney

Almanya’n›n ilk futbol kulübünü kuran Walther Bensemann, Alman Futbol Federasyonu’nun da kurucular›ndand›. Futbolun hoflgörü ve fair-play sayesinde bir ortak dili gelifltirilebilece¤ine ve bu sayede toplumun de¤iflik katmanlar›n›n birbirini daha rahat anlayabilece¤ine inan›yordu. Spor kültürünün yayg›nlaflmas› ad›na att›¤› ad›mla Bensemann, bir anlamda öncü olmufl ve arkas›ndan geleceklerin önünü aralam›flt›. France Football’un öncüsü de Alman Kicker oldu. ‹kinci Dünya Savafl’› öncesinde yay›mlanan, Frans›z Futbol Federasyonu’nun gayr›resmî yay›n organ› niteli¤indeki Football dergisinden filizlenen France Football 1946’da yay›na bafllam›fl, 25 Eylül 1947 tarihinde de federasyondan ba¤›ms›zl›¤›n› ilân etmiflti. Bu tarihte yay›nlanan 75. say›s›ndan beri Futbol Federasyonu’ndan ayr›, bildi¤i do¤rultuda yoluna devam ediyor. 1947’de L’Équipe yazar› Gabriel Hanot’nun kat›l›m›yla dergi bir anda spor dünya dünyas›nda 盤›r açm›flt›. Eski bir futbolcu olan Hanot, 11 kez millî formay› giydikten sonra, bir yandan L’Équipe’de yazmakta, di¤er yandan da Frans›z millî tak›m›n› çal›flt›rmaktayd›. Fransa 1949’da ‹spanya’dan befl gollü bir yenilgi al›nca, gazetedeki köflesinde bu felaketin sorumlusunun kellesini istemiflti. Yazar Hanot, teknik direktör Hanot’nun ipini çekmiflti yani. Frans›z millî tak›m›n›n bafl›ndan ayr›ld›ktan sonra tüm mesaisini France Fooball’a ay›ran Hanot, sesli düflünmeyi severdi. Bir hayalini 1954 y›l›n›n sonunda okuyucular›yla paylaflt›¤›nda, Avrupa futbolunun yörüngesi de¤iflti. Hanot, UEFA üyesi ülkelerin flampiyonlar›n›n kendi aralar›nda oynayacaklar› bir turnuvayla Avrupa’n›n en büyü¤ünün seçilmesini öneriyordu. Bu yaz›n›n yay›mlanmas›ndan birkaç ay sonra Viyana’da düzenlenen buluflma ile UEFA, fiampiyon Kulüpler Kupas› için dü¤meye bast›. ‹lk flampiyonaya onalt› tak›m davet edildi, ama bunlardan sadece yedisi ülkesinde flampiyondu: Milan, Real Madrid, Arhus, Anderlecht, Stade de Reims, Rot Weiss Essen ve Djurgardens. Di¤er tak›mlar, Sporting, Partizan, Servette, Hibernian, PSV, o zamanki ad›yla Vörös Lobogó, (bugünün MTK Budapeflte’si) Gwardia, Rapid Wien, Saarbrücken. Hanot ‹ngiltere’den bir tak›m›n kat›lmas›n› istemifl, ama bu gerçekleflmemiflti. fiampiyona finali Fransa flampiyonu Reims ve Real Madrid aras›nda Paris’te oynand›,

Gabriel Hanot, hem spor yazarl›¤› yap›yor, hem de millî tak›m› çal›flt›r›yordu. Fransa, 1949’da ‹spanya’dan befl gollü bir yenilgi al›nca, Hanot, köflesinde felaketin sorumlusunun kellesini istemiflti. Yazar Hanot, teknik direktör Hanot’nun ipini çekmiflti yani. Millî tak›m› b›rakt›ktan sonra tüm mesaisini France Football’a veren Hanot, fiampiyonlar Ligi’nin fikir babas›yd›.

nefes kesen maç› 4-3 alan Real Madrid ilk fiampiyon Kulüpler Kupas›’n› kazand›. ‹lk turnuvan›n y›ld›zlar›, Alfredo Di Stefano, Hector Rial, Miguel Munoz ve yüz metreyi onbir saniyenin alt›nda koflan Fransisco Gento’ydu. France Football ve kupan›n öncüsü Hanot’nun hayali gerçekleflti ve bu turnuva y›llar içinde en büyük futbol organizasyonlar›ndan biri oldu. Hanot bununla da yetinmemifl, spor yazar› arkadafllar›ndan Avrupa’n›n en iyi oyuncusunu seçmelerini rica etmiflti. Stanley Matthews, 1956 y›l›n›n en iyi futbolcusu seçildi ve France Football bu ödülü geleneksellefltirdi. “Alt›n Krampon” bugün Avrupa’n›n en prestijli futbol ödülü olarak kabul ediliyor. Ödül bugüne kadar kimlere verilmedi ki? Di Stefano, Cruyff, Beckenbauer, Platini, Van Basten, Ronaldinho bu isimlerden baz›lar›. Bu seneki ödül, 2 Aral›k 2007’de verilecek. Ayr›ca yine France Football’un öncülü¤üyle, bu seneden itibaren ödülün format›na getirilen bir de¤iflikle dünyan›n her yerinden futbolcular bu ödülü kazanabilecek. France Football, 1997’den beri haftada iki yay›mlan›yor. Sal› ve cuma günleri ç›kan dergi, kapsaml› ve derinlikli röportajlar›, arfliv de¤eri olan dosyalar›yla dünya futbolunu Kicker’le birlikte flekillendirmeye devam ediyor. Sal› günleri 230 bin, cumalar› 210 bin sat›fla ulaflan France Football, Fransa’n›n flampiyon oldu¤u Dünya Kupas›’n›n ertesinde ç›kan 14 Temmuz 1998 tarihli nüshas› 520 bin adet satarak ulafl›lmas› zor bir rekor k›rd›. Geçti¤imiz eylül ay›nda 60 yafl›na basan France Football belli ki dünya futboluna yön vermeye uzun y›llar devam edecek. –Ali Murat Hamarat

9


AKP, 22 Temmuz öncesinde TSK’n›n s›n›r ötesi operasyon talebini “öfkeyle kalkan zararla oturur” diyerek karfl›l›ks›z b›rakm›flt›. Seçimlerde TBMM’de ezici bir ço¤unluk elde etmesine ra¤men,17 Ekim’de tezkereye “hay›r” demeyi akl›ndan geçirmedi. “Dolmabahçe mutabakat›” gere¤i herhalde.

D‹YARBAKIR ESK‹ M‹LLETVEK‹L‹ HAfi‹M HAfi‹M‹’N‹N GÖZÜYLE TEZKERE VE ÖTES‹

S›n›r ötesi tuzak Genelkurmay, nisan ay›ndan beri “siyasî irade”den istedi¤i tezkereyi nihayet ald›, içerideki “psikolojik harekât” çoktan tamamland›, s›ra geldi fiiliyata. S›n›r ötesi bir harekât olur mu, olursa s›n›r›n ötesinde ve berisinde neler olur? Kuzey Irak’› ve Kürt hareketini yak›ndan tan›yan eski Diyarbak›r milletvekili Haflim Haflimi’yi dinliyoruz... TBMM’nin Kuzey Irak’a askerî operasyon için hükümete yetki vermesi üzerine Irak Baflbakan› Nuri el Maliki, “gerekirse PKK’ye karfl› Türkiye’yle birlikte çal›flabiliriz” dedi. 1999’da Türkiye, PKK konusunda Suriye’yi tehdit edince, Abdullah Öcalan Suriye’den ç›kar›lm›fl ve Suriye’nin Türkiye’yle Kürt sorunu konusunda s›cak iliflkileri bafllam›flt›. Irak’a yönelik s›n›r ötesi harekât tehdidinin de böyle bir sonuç do¤urabilece¤ini söylemek mümkün mü? Haflim Haflimi: Böyle bir fley olmayacak. Çünkü dönemler ve koflullar farkl› art›k. O tarihten bu yana Ortado¤u’nun yap›s›nda ciddi bir de¤iflim oldu; Irak yönetimi ve yap›s› de¤iflti. ABD art›k askerî gücüyle de Ortado¤u’da. Bugün, tezkerenin meclisten geçmesi üzerine Suriye devlet baflkan› Beflar Esad operasyonu desteklediklerini söyledi. Bu, benim akl›ma flunu getirdi: Ortado¤u’da Türkiye, Suriye, ‹ran ve Irak’›n geçmiflten bu yana, Kürtleri zapturapt alt›na almak için ortak hareket politikas›, dörtlü inisiyatifler belirleme, paktlar kurma... Örne¤in, Sadabat Pakt› –ki ‹ran, Afganistan, Türkiye ve Irak aras›nda 1937’de imzalanm›flt›– son yüz y›lda s›k s›k gündeme gelmifltir. Sadabat Pakt›’n›n temel amac› neydi? O dönemdeki Kürt isyanlar›n› ve Kürt taleplerini topyekûn ortadan kald›rma niyetinin bir sonucuydu bu pakt. Kürtlere bir gelecek sunmak yerine onlar› buharlaflt›rma amac› tafl›yor asl›nda. Bir nevi “centilmenlik anlaflmas›”yd›. Sadabat Pakt› d›fl›nda da pek çok anlaflma, sözleflme imzaland› bugüne kadar. Bugünse Ortado¤u’daki yap› farkl›d›r ve Irak

10

kanad› bu ç›karlar›n d›fl›ndad›r. Kürtlerin zapturapt alt›na al›nmas›, Irak aç›s›ndan mümkün de¤ildir, çünkü Irak yönetimini Kürtler oluflturuyor! Bölgesel aç›dan, Kürt meselesi yeni bir merhale ve yeni bir biçim kazanm›flt›r. Art›k bölge devletlerinin ortak hareket etmesi bu sorunu bast›rmalar›n› sa¤layamaz, çünkü ortada Irak gedi¤i var. Irak’taki Kürtler özgürken, kendi Kürtlerinizi bask› alt›nda tutman›z pek ak›l kâr› görünmüyor. Art›k herhangi bir ülkedeki Kürtlerin durumu, di¤er ülkelerdeki Kürtlerin alg›s›n› do¤rudan etkiliyor. Kürtler teknoloji sayesinde birbirlerinden haberdarlar, s›n›r boylar›nda aralar›nda ticaret yap›yorlar. Gelelim baflka bir boyuta, tüm bu karmakar›fl›k durumun müsebbibi Kürtler de¤il, bu kesin. Her iki dünya savafl›nda, Ortado¤u’daki s›n›rlar›n çizilmesi projesinde Kürtlerin en ufak bir etkisi olmad›. Kürtler bu projeye, ilgili devletler Fransa, ‹ngiltere, ABD ve ‹talya taraf›ndan katiyen dahil edilmediler. Bu ülkeler, Kürtleri ma¤dur ve mazlum ederek, kendi ç›karlar› do¤rultusunda bir yap› b›rakt›lar artlar›nda. Katar, Bahreyn, Kuveyt gibi bir sürü devletçi¤in ortaya ç›kmas› da bu ç›karlar projesinin neticesindedir. Fakat Kürtlerin devlet kurmas›, bu ülkelerin ç›karlar›n› zedeleyecek olmal›yd› ki, buna icazet vermedikleri gibi, Kürtlerin dört parçaya bölünmesinin yolunu açt›lar. Demek istedi¤im, bu tarihsel sorunun temelini Kürtlerin oluflturmad›¤› ve bu plan ve projeleri kimsenin Kürtlere dan›flarak yapmad›¤›. Bunlar› söylerken, Ortado¤u’da yeniden s›n›rlar çizilsin ve Kürtlere devlet kurma hakk› tan›ns›n demiyorum. Niçin bunu demiyorsunuz? Bu, Kürtlerin en tabîi hakk›d›r, o ayr›. Fakat

PKK, bahane olarak kullan›l›yor. Herkes biliyor ki, Türkiye’nin temel hedefi, federal Kürt yönetiminin belini k›rmakt›r. Bunu yapsa dahi, bir fley kazanmayacak. Türkiye, silah zoruyla ne federal Kürt yap›s›n› ne de PKK’yi bitirebilir. Bu, deneyimle sabittir.

bu bir yana, Kürtler, yaflad›klar› ülkelerin hiçbirinde ayd›nl›k bir gelece¤e sahip olmad›lar. ‹ran, Irak, Suriye ve Türkiye, kendi Kürtlerine ayd›nl›k bir gelecek sunsalard›, kendi yurttafllar› olan bu insanlar›n kültürel, sosyal ve ekonomik sorunlar›n› çözmek için ad›m atsalard›, eminim flu an bu sorun olmayacakt›. Kürtler de böyle bir durumda, “illâ devlet kurmak isteriz” diyecek de¤illerdi. Kürtlerin bulunduklar› bölge ülkelerinin iç yap›lar› da birbirine benzemiyor. Dolay›s›yla, sorunlar› da birbirinden farkl› olabiliyor, de¤il mi? Evet, dört ülke birbiriyle ayn› yap›lara sahip de¤il, ama Kürt sorununa bak›fl aç›lar›nda ortakl›k var, bu kesin. Dört ülke de Kürtlerin zapturapt alt›na al›nmas›nda, Saddam gidene kadar hemfikirdi. Ama Irak art›k bu pakt›n içinde say›lamaz. Di¤er yandan, Kürt meselesinde, bu ülkelerin uygulamalar›nda farkl›l›klar var. Örne¤in, Türkiye’de Kürt kelimesi, Kürt dili yasakken, 40-50 y›l önce Irak’ta Kürtler için federasyon konuflulabiliyordu. ‹ran, Kürtlerin bulundu¤u bölgeye Kürdistan bölgesi diyebiliyor, Kürtçeyi yasaklam›yor. Oysa bir tek Türkiye’de, Kürtler egemen halkla iç içe yaflam›flt›r. ‹ran’da Farslara, Irak ve Suriye’de Araplara kar›flmam›fl, onlarla ayn› apartmanlar›, ayn› mahalleleri paylaflmam›flt›r Kürtler. Üç yüz, dört yüz y›l önce bile, ‹stanbul’da yaflayan üçüncü büyük az›nl›kt› Kürtler. Son 10-20 y›ll›k zorunlu göçten sonra ‹stanbul’a gelmifl de¤iller. Kürtler ve Türkler hep bir arada yaflad›lar. ‹ç içe geçmifllik sayesinde, Türkiye’nin bu sorunu daha sanc›s›z çözme flans› vard›. Ama olmad›. Niye olmad›? Türkiye’nin bu sorunu çözmek için elinde Osmanl› geçmiflinin deneyimleri de vard›. Ayr›ca, Türkiye’nin, örne¤in Irak’tan farkl› olarak, merkezî kurumlar› daha güçlüdür ve inisiyatif sahibi olabilir. Osmanl› döneminde bugünkü haliyle bir Kürt sorununun olmamas›n›n nedeni, Kürt dilinin, kültürünün yasaklanmam›fl olmas›yd›. Türkiye bu deneyimden hareket edebilirdi. Osmanl›, ‹ran s›n›r›ndaki Kürt emir ve mirleriyle yak›n iliflkiler içindeydi, Kürt hanedanlar›n›n bir özerkli¤i vard›. Ne zaman ki Osmanl›’y› korkutan bir güce erifltiler, o zaman Osmanl›’n›n gazab›na u¤rad›lar. Oysa Kürt emirleri Osmanl› devletine önemli katk›larda da bulunuyordu. Kavalal› Mehmed Ali Pafla’n›n Osmanl›’y› s›k›flt›rd›¤› dönemde, Cizira Botan’daki Bedirhan Pafla, Kavalal›’ya karfl› Osmanl›’n›n yan›nda yer ald› ve otuz bin askerini flehit verdi. Bu, Osmanl›-Kürt iliflkilerine dair önemli bir örnektir. Fakat, ne zaman ki reform ad› alt›nda Abdülmecid’in, II. Mahmud’un uygulamalar› bafllad›, Kürdistan’daki emirliklerin varl›¤›na son verme giriflimleri oldu, iflte o zaman Kürtler Osmanl›’ya baflkald›rd›. Osmanl›, reform döneminde neden Kürt emirliklerine yöneldi? Çünkü güçleniyor, Osmanl›’n›n gözünü korkutuyorlard›. Bugün de manidar bir biçimde s›k s›k dile getirildi¤i gibi, “feodal düzene son vermek” ad› alt›nda yürütülen “reform”, Osmanl›’n›n güç kazanan Kürt a¤alar›n› güçten düflürme projesidir asl›nda. Fakat, en az›ndan, Osmanl› Kürtlerin varl›¤›n› inkâr etmiyordu. Cumhuriyet dönemindeyse, Birinci Meclis dönemi hariç, 1924 Anayasas›’yla birlikte Kürtler bir anda buharlaflt›r›ld›. Hemen sonra da fieyh Sait ‹syan›’n›n bast›r›lmas›yla Kürtlere yönelik sert uygulamalar ve bugüne kadar uzanan süreç bafllad›. Cumhuriyet dö-


nemi isyanlar›nda, PKK hariç, tümünde fleyhleri veya a¤alar› görüyoruz. PKK, Kürt isyanlar› içinde en yayg›n ve ekonomik olarak en güçlü olan› temsil ediyor. Fakat PKK yap›s›n›n, son dönemlerde siyaseten çok dar bir çerçevede kald›¤›n› görüyoruz, çünkü fliddeti çok ön plana tafl›d›lar. Bir yandan da örgütün silahlar› b›rakmas›n›n zemini haz›rlanmad›, askerî seçenek d›fl›nda bir yol izlenmedi… Öteden beri, Kürt meselesinin alt›nda ya yabanc› bir parmak arand› ya feodal yap› veya ekonomik geri kalm›fll›k gerekçe olarak sunuldu. ‹syanlar Kürt sorunu ba¤lam›nda ele al›nmad›, Kürtlerle Kürt isyanlar› ayr› gösterilmek istendi. O yüzden de devlet, önceli¤i hep güvenli¤e, silahl› çözüm anlay›fl›na verdi. Bu iflin bir boyutu. Ama Kürtler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da, bence silahl› dönem kapanm›flt›r. 11 Eylül’de Manhattan’da ikiz kulelerin y›k›lmas›yla ortaya ç›kan dünya ölçekli güvenlik anlay›fl›yla, Kürtlerin silahla kazanacak hiçbir fleyleri kalmam›flt›r. Bu güvenlik anlay›fl› Türkiye’de zaten öteden beri vard›. Türkiye’de devlet yap›s›, Kürt sorunu konusunda, hiçbir kuruma, siyasal partiye, sivil toplum örgütüne güvenmiyor. Ayn› flekilde, uluslararas› insan haklar› anlay›fl›na, hukuk anlay›fl›na da güvenmiyor. Buna ra¤men, bence Türkiye, Kürt sorunu konusunda çok yavafl da olsa de¤iflim yafl›yor. Belki bu, AB süreci ve baflka dinamikler sayesinde oluyor, ama oluyor. Kürtlerin varl›¤›n› inkâr eden devlet, en az›ndan art›k Kürt ad›nda bir halk oldu¤unu kabul ediyor. Bu kabul, sorunun çözümüne kap›y› aral›yor mu? TRT’deki Kürtçe programda, çiçeklerden, böceklerden söz edilebilir, ama devlet bu dili kabul etmifltir. Bu, önemli bir olayd›r, tabu y›k›lm›flt›r. Sorunun çözümünde önemli handikaplardan biri, siyasal partilerin bu konuda plan ve proje sahibi olmamas›d›r. Bunun nedeni, sorunun askerî bir sorun olarak alg›lanmas› m›? Tabii, mesele budur. Mehmet A¤ar gibi, Kürtlerin yoklu¤u üzerinden devletin kendisine y›llarca yetki verdi¤i bir isim, bu konuda önemli bir gedik açt› gerçi. Bu önemli bir ezberin bozulmas› anlam›na geliyor. Keza, Tayyip Erdo¤an’›n Diyarbak›r’da Kürt sorununu Haflim Haflimi

PKK’nin, Türkiye’nin ABD ve Irak iliflkilerini zedelemek için TSK’y› Kuzey Irak’a çekmek istedi¤ini söyleyenler de var. Tam tersine, Türkiye’nin PKK’yi bahane ederek, özerk Kürt yönetimini sabote etmeye çal›flt›¤›n› söyleyenler de. ‹ki görüfl de yanl›fl olmayabilir.

kabul etti¤ini söylemesi, önemlidir. Elbette bu aç›l›mlar› baz› kesimler t›kamaya çal›fl›yor ve bu da siyasî iradenin geri ad›m atmas›na neden oluyor. Bence temel sorunlardan biri Kürt sorununun hep günübirlik siyaset ekseninde tart›fl›lmas›. Sorun kendini dayatt›¤›nda konufluluyor, makaleler yaz›l›yor, manfletlere ç›kar›l›yor... Fakat güncel bir hadise olmad›¤›nda, sorunun üzeri örtülüyor. Her ne kadar Türkiye’nin PKK’den çok Kuzey Irak’taki Kürt oluflumunun önüne geçme çal›flmas›n›n bir parças› olarak görünse de, Gabar Da¤›’nda 13 askerin, PKK pususuna düflerek yaflam›n› yitirmesi 17 Ekim tezkeresine vesile oldu. Dikkat çekti¤iniz gibi, mesele yine “güncel” bir hadise üzerinden konufluluyor… Tezkere konusuna dönersek, sizce Türkiye, Kuzey Irak’a girer mi? Hat›rlarsan›z, seçimin hemen ertesinde zoraki bir iyimserlik havas› estirilmeye çal›fl›ld›. DTP’nin MHP’yle tokalaflmas› bunun en ak›lda kalan karesiydi. Bu hava, Gabar Da¤›’ndaki olay ve Beytüflflebap’›n Befla¤aç Köyü’ndeki sald›r›yla tersine döndü. Bu süreç, hükümeti tezkereyi ç›karmaya mecbur etti. Hiçbir hükümet bu kadar ciddi bir kamuoyu bask›s›na, medya pompalamas›na daha fazla dayanamazd›. Tezkerenin ç›kmas› baflka, bir askerî harekât için kullan›lmas› baflka. Umuyor ve san›yorum ki, Türkiye bu iflin ikinci aflamas›na geçmez. Ayr›ca, muhalefetin, medyan›n ve baflka yap›lar›n bask›s›, hükümetin bu aflamaya gelmesine neden olmamal›. Bu bask›lar›n sonucunda, DTP’ye yönelik topyekûn sald›r›lar bafllad›. Hatta Devlet Bahçeli, AKP içinde de PKK’ye yak›n milletvekilleri oldu¤unu söyleyerek AKP’li Kürt milletvekillerini de hedef gösterdi… Daha da kötüsü, Türkiye h›zla Irak’a sürüklenmeye çal›fl›l›yor. Sa¤duyulu bir tart›flma zemini tümden ortadan kald›r›l›yor. Irak’a sürüklenmek uçuruma sürüklenmek demektir. Türkiye bu operasyonu göze al›r m›? Ondan önce, DTP gelene¤inin önceki seçimlerdeki tavr›na göz atmakta fayda görüyorum. DTP anlay›fl›, tabandan gelen taleplere ra¤men, önceki üç seçimde ba¤›ms›z adaylarla meclise girme yolunu seçmedi. Oysa, yüzde 10 baraj›n, Kürtlerin önüne engel olarak kondu¤unu ve HADEP veya DEHAP’›n bu baraj› aflmas›n›n mümkün olmad›¤›n› herkes biliyordu. O zaman ba¤›ms›z adayl›k yolu denenseydi, flu anda tart›flt›¤›m›z pek çok fleyi tart›fl›p geride b›rakm›fl olurduk. 22 Temmuz seçimlerinde bu yolun denenmesinde, bence seçim öncesinde yaflanan cumhurbaflkanl›¤› seçimi krizinin önemli bir etkisi var. Nas›l bir etki bu? DTP’yi itham etmek için söylemiyorum, ama belli güçler, DTP’nin ba¤›ms›z adaylarla seçimlere girmesini, Ak Parti’nin bölgedeki oylar›n› azaltman›n yolu olarak gördüler. Cumhurbaflkanl›¤› seçimi için 367 oyun gerekli oldu¤unu öne sürenler, muht›ra yay›nlayanlar, DTP’nin bu politi-

kas›n›, AKP’ye karfl›, olumlu bir hareket olarak gördüler. DTP de istemeyerek de olsa, böyle bir projenin parças› konumunda buldu kendini. Sonuç de¤iflti mi, Ak Parti silindi mi? Hay›r. Tam tersine, oy patlamas› yaflad›. DTP’nin önceki dönemlerde neden ba¤›ms›z adaylarla seçime girmedi¤inin sorgulanmas› gerekti¤i kanaatindeyim. De¤indi¤iniz “güçler”, hem seçimlerde AKP’nin oylar›n› azaltaca¤›, hem de mecliste Kürt sorununu dillendirerek AKP hükümetini zor durumda b›rakaca¤›n› öngördükleri için mi DTP’nin ba¤›ms›z adaylarla seçimlere girmesini istedi? Bunu böyle okumak mümkün. PKK’nin ve Kürt hareketinin, art›k Kürt sorununu mecliste, yani yasal zeminde tart›flmaya ikna oldu¤unu ve bu yüzden meclis kap›s›n› zorlad›¤›n› söyleyemez miyiz? Elbette DTP’nin mecliste olmas› çok önemli ve olumludur. Bu tespiti yaparken, Türkiye’nin genel siyaseti aç›s›ndan bakt›m. Toplum mühendislerinin niyetleri çok farkl›yken, DTP’nin ba¤lam› baflka bir aç›dan iflliyor, bu do¤ru. Zaten 22 Temmuz seçimlerinin sonucu, toplum mühendisli¤ine soyunan güçlerin tüm projelerini altüst etti. DTP’ye gelince, bir kere ciddi bir toplumsal kesimi temsil ediyor. DTP’nin Türkiye siyaseti aç›s›ndan önemli bir aktör oldu¤u kanaatindeyim. Fakat, DTP ba¤›ms›z adaylarla seçime girmeseydi, o oylar›n hemen hepsi Ak Parti’ye gidecekti. Toplum mühendislerinin DTP’den bu aç›dan beklentileri vard›... Di¤er yandan, DTP fliddet ortam›nda kurulan bir parti oldu¤u için, sanc›s›z siyaset yapmas› mümkün de¤il. Ayn› zamanda, ciddi bir siyaset perspektifine sahip de olamad›klar›n› ifade etmek gerekiyor. Ama DTP’yi elefltirmek baflka, DTP’yi topyekûn d›fllamak bambaflka bir fley. Son dönemde yükselen milliyetçi havan›n, DTP’yi tümden ortadan kald›rmaya meyletti¤ini görüyoruz. Bu tehlikeli ve faydas›z bir niyettir. DTP’yi baz› fleyleri ifade etmeye zorlaman›n, Kürt sorununu devlet diliyle telaffuz etmeye itmenin, sorunun çözümüne bir katk›s› olamaz. Hem hükümetin hem de siyasî partilerin, DTP’nin siyaset üretebilecek, manevra yapabilecek flekilde önünü açmas› laz›m. Bu yap›lmad›¤› takdirde, DTP kendi içine kapan›r ve aktörler de¤iflir. Bir kere mevcut koflullarda, Kürt meselesinde inisiyatif DTP’nin elinde de¤il. Bunu Türkiye devleti ve kurumlar› belirleyecek. Devletin belirleyece¤i yol Kürt meselesinin çözümüne dönük olursa, bu Türkiye’nin gelece¤i için olumlu sonuçlar do¤uracak. Hükümetin, yaln›zca Güneydo¤u’da de¤il, Türkiye’nin her taraf›nda yaflayan Kürtlerden ald›¤› oylar da süreklilik kazanacak. O durumda, Ak Parti, DTP’ye karfl› bölgede siyasal ve psikolojik üstünlü¤ü ele al›r. Ama flu anki politika sürdürülürse, Irak’a sürüklenilirse, tablo hem Türkiye hem de hükümet aç›s›ndan hiç de ayd›nl›k olmayabilir. Türkiye, Irak’taki Kürt yap›s›na müdahale ederse, bölge aç›s›ndan nas›l bir tablo ortaya ç›kar? Mevcut durumda, Türkiye’nin Amerika’n›n hassasiyetlerini fazla dikkate almayabilece¤ini düflünüyorum. Avrupa Birli¤i’ni de çok fazla dikkate almaz. Zaten ciddi bir kesim, Türkiye’nin AB’ye girmesini istemiyor. Irak’a sürüklenirse Türkiye, bu iliflkiler kökten zedelenir. Daha da önemlisi, Türkiye’nin Ortado¤u zemininde, birçok Müslüman devletiy-

11


PKK’nin Türkiye’yi Kuzey Irak bata¤›na çekmek istedi¤i görüflünü nas›l yorumluyorsunuz? Bu konuda net bir fley söylemek zor. PKK’nin, Türkiye’nin ABD ve Irak iliflkilerini zedelemek için TSK’y› Kuzey Irak’a çekmek istedi¤ini söyleyenler de var. Tam tersine, Türkiye’nin PKK’yi bahane ederek, özerk Kürt yönetimini sabote etmeye çal›flt›¤›n› söyleyenler de. ‹ki görüfl de yanl›fl olmayabilir. Kürt sorununun söyledi¤iniz gibi gündelik sorunlar üzerinden de¤il, esas unsurlar› temelinde tart›fl›lmas›n›n yolu ne olabilir? Türkiye ne zaman bu sorunu ciddi bir biçimde çözmek isterse, o zaman sorunun temel unsurlar› gündeme gelir. Kürtler, art›k Ortado¤u’da temel bir siyasî dinamik oluflturuyor. Hâlâ bunu inkâr ediyorsan›z, iyi niyetli düflünmüyorsunuz demektir. ‹ran’›n da, Suriye ve Türkiye’nin de kendi s›n›rlar› içinde, birbirinTezkere oylanmas›n›n arefesinde Befliktafl’ta yap›lan gösteriye polis müdahale etti, göstericiler gözalt›na al›nd›. den ba¤›ms›z olarak, Kürt sorunlar›n› çözme flanslar› vard›r. Türkiye’deki Kürt sorunu eskile iliflkileri, uzun süre gerilir. Irak’›n içindeki süreçte çat›flmalara h›z vermesini anlamak den k›rsaldayd›, da¤dayd›. Ama 1990’lardaki tüm siyasî dinamikler Türkiye’ye karfl› cephe pek mümkün de¤il. Di¤er yandan, Türkiye zorunlu göçle birlikte, Kürt sorunu art›k ‹stanal›r. Irak’›n temel yap›s›n› flu anda Kürtler ve Irak bata¤›na saplan›rsa, savafl teknolojisini bul Taksim’de, Ankara K›z›lay’da, bütün büfiiiler belirliyor. Bu iki güç de operasyona keen üst düzeyde kullanan Amerika’n›n orada yük flehirlerde. Türkiye, Kürt meselesini çözsin olarak karfl›. Türkiye’nin müdahalesini bir karfl› karfl›ya kald›¤› durumu göz önüne al›rmeye yanaflmazsa… Do¤rusu, bence Kürt tek Irak Türkmen Cephesi ve Baas Partisi’nin sak, nas›l bir sonuçla karfl›lafl›laca¤›n› tahmin meselesinin nihaî bir çözümü de yok. Önemli uzant›lar› istiyor. Dolay›s›yla, Türkiye ciddi etmek güç de¤il. olan, çözüme giden yollar› diri tutmak. bir tepkiyle karfl›lafl›r. Belki ABD, Türkiye’yle Türkiye’de, toplumsal düzeyde nas›l bir Niye nihaî bir çözüm olamaz? s›cak iliflkilerinden kolay kolay vazgeçmez, sonuç do¤urur bu operasyon? Bir kere bu sorunu Kürtler üretmedi. Kürtler çünkü ortada ‹ran, Suriye unsurlar› varken, Bunun halklar aras›nda ciddi bir k›r›lma, k›ryok say›larak Kürt sorunu yarat›ld›. “EvelemeTürkiye’yi kaybetmek göze al›n›r gibi de¤il. g›nl›k yarataca¤›n› öngörmek zor de¤il. Son yin, gevelemeyin, sorun nedir, söyleyin” diTürkiye güçlü bir orduya sahip, NATO üyesi, üç-dört y›lda, Türkiye’nin Irak’tan davet etyorlar Kürt siyasetçilerine. ‹yi de sorunu KürtAfganistan’da Türk askeri var… ABD’nin bu medi¤i siyasetçi, afliret reisi, dinî lider kalmaler üretmediler ki, ifade etsinler. Sizin yükünügüce ihtiyac› var. Ama ayn› flekilde ABD, d›. Tabii Kürtler hariç! Oysa Irak yönetimi zü neden Kürtler s›rtlans›n ki? Kürtleri bu noközellikle Milli Savunma Bakanl›¤› ve Pentaüzerinde temel belirleyici güç Kürtlerdir. Irak tada bile ma¤dur duruma sokuyorlar. Sorunu Yüzde 10 baraj›n, gon, Kürtlerden de vazgeçmeyi göze alamaz. hükümetinin baflbakan› ‹brahim Caferi, Kürtkim yaratt›ysa, o tespit edecek ve çözecek. Kürtlere engel ABD’nin, ‹ran politikas› karfl›s›nda lerden habersiz Türkiye’ye gelip görüflmeler Baflka yolu yok bunun. Kürtler diyor ki, soruolarak PKK’nin ‹ran uzant›s› PJAK’la Türkiyap›nca, Kürtler taraf›ndan görevden al›nd›. nu çözmek isteyin, biz de yard›mc› olal›m. Bu kondu¤unu ye’yi yan yana getirmeye çal›flabileceEe, Kürtler Irak’ta bölücülük yapmad›lar ki. kadar basit. Kürtlerin bölücü olmad›¤›, ayr›l›k¤ini düflünenler de var… Tam da Türkiye’nin vurgulad›¤› bütünleflme- herkes biliyordu. ç› olmad›¤› herkesçe biliniyor art›k. Bu sorunu Bunun pek mümkün oldu¤unu düflünmüyoyi, Kürtler sa¤lad›. Nas›l aç›klayacaks›n›z o O zaman çözmüfl olan bir Türkiye, Ortado¤u’da inan›lrum. ABD, Irak’ta zor durumdayken, ‹ran pozaman, Türkiye’nin Kürtlere olan mesafesini? ba¤›ms›z maz bir güç kazan›r. litikas›nda bir yumuflamaya gidebilir. ‹ran’da, Irak Cumhurbaflkan› Celal Talabani, Kürt. D›- adayl›k yolu Her devlet ilerlemeyi, güçlenmeyi heIrak’ta yapt›¤› gibi yapamaz. Türkiye operasfliflleri Bakan› Hoflyar Zebari Kürt. Genelkur- denenseydi, flu defler. Neden Türkiye bu yolu seçmiyor? yon yaparsa –ki NATO da bu operasyonun may Baflkan› Kürt! Irak istihbarat›ndan so- anda tart›flt›¤›m›z Çünkü bu hiç de kolay de¤il. Kürt sorunu yüz olmamas› gerekti¤ini söyledi-, tekrar vurgurumlu kifli Kürt. Peflmerge güçleri olmazsa, pek çok fleyi y›ll›k ve her defas›nda baflka bir boyut kazaluyorum, ABD ve AB’yle iliflkilerini temelden Irak hükümetinin bakanlar›, Ba¤dat sokakla- geride b›rakm›fl nan bir sorun. Son isyanla birlikte, elli bine yazedeler. Önümüzdeki dönemlerde flayet r›nda dolaflamaz, bu kadar basit! Finansal, olurduk. k›n insan yaflam›n› yitirdi. Bu yaralar› sarmak ABD, Türkiye’ye siyasî ve ekonomik ç›karlar› askerî, siyasî olarak gücü elinde bulunduran Belli güçler, her devletin harc› de¤il. Ne Ak Parti ne de nedeniyle, operasyon konusunda yeflil ›fl›k ve akrabam›z olan Kürtlere yönelik bu am- DTP’nin bu baflka bir siyasî parti bu sorunun alt›ndan tek yakarsa –ki ben buna pek ihtimal vermiyobargo, nas›l bir alg› yarat›r Türkiye’deki Kürt- seçimlere bafl›na kalkabilir. Bunu, topyekûn siyasî irade rum- bu, orta ve uzun vadede Türkiye’yi lerde? Bunu izah etmeye bile gerek yok. Bafl- ba¤›ms›z ve devletin kurumlar› çözebilir. Ayr›ca, bir deABD’ye daha fazla ba¤›ml› k›lar. ‹kincisi, Türta Barzani ve Talabani olmak üzere Irakl› adaylarla ¤iflim de var, bunu inkâr edemeyiz. Art›k kiye, Ortado¤u’da manevra yapma alan›n› Kürt yetkililer defalarca dostluk elini uzatma- girmesini, OHAL yok, MGK’da bir sürü önemli de¤ifliktümden kaybeder, çünkü böyle bir harekât lar›na ra¤men, bu el havada kald›. Türki- bölgedeki AKP liklere gidildi. Türkiye’nin istikrar›n› yitirmesi manas›na geye’nin bu tavr›, hiçbir fayda getirmez. Üste- oylar›n› Fakat toplumsal düzlemde, hiç olmad›¤› lir. Böyle bir operasyon, Irak’›n yerel güçleriylik, bir operasyon olursa, PKK çok daha fazla azaltman›n yolu kadar fliddetli Kürt karfl›t›, ›rkç› bir hisle uzun y›llar sürebilecek bir çat›flma dönegüç ve flimdi oldu¤undan daha fazla ulusla- olarak gördüler. siyat da yükseliyor… minin bafllang›c› da olabilir. Türkiye’nin böyraras› bir boyut kazanacakt›r. Buna ilk de¤inen siyasetçi benim. fiiddet, DTP de böyle bir le bir operasyonuna “s›n›r ötesi operasyon” Türkiye niye bu operasyonu göze al›eninde sonunda fliddeti do¤uracakt›r. Sen ç›projenin parças› denmez, “s›n›r ötesi tuzak” denir. Umar›m yor? k›p “ben Türküm” dedi¤inde, karfl›ndaki konumunda böyle bir fley olmaz. PKK, ciddi bir malzeme Kerkük meselesi çok önemli. Barzani’nin ileadam da ç›k›p “ben de Kürdüm” der. Bunun veya bahane olarak Türkiye taraf›ndan kullaride ba¤›ms›z bir Kürdistan kurma projesi buldu kendini. üzerinden, Mersin’deki bayrak hadisesi gibi, n›l›yor. Herkes biliyor ki, Türkiye’nin temel Türkiye’de ciddi bir kuflku ve korku yarat›yor. DTP’nin önceki pek çok test yap›ld›, daha da yap›lacak. Ama hedefi, oradaki federal Kürt yönetiminin beliKerkük petrollerinin Kürtleri çok fazla güçlen- seçimlere yine de her iki kesimde de sa¤duyulu insanlani k›rmakt›r. Fakat bunu yapsa dahi, Türkiye direce¤i hesap ediliyor. Bölgesel Kürt hükü- neden ba¤›ms›z r›n ço¤unlukta oldu¤u kanaatindeyim. Savafl›, bir fley kazanmayacakt›r. TSK’n›n en üst dümetinin, Türkiye Kürtleri üzerinde tesir yarat- adaylarla çat›flmay› isteyenler her zaman olacakt›r. girmedi¤inin zeydeki komutanlar›n›n dahi, “biz PKK’ya kamas›ndan korkuluyor. Önemli olan, silah ve fliddet yolundan her iki t›l›mlar› önleyemedik” itiraf›nda bulundu¤u PKK silah b›rakt›¤›n› söylese veya atefl- sorgulanmas› taraf›n da vazgeçmesidir. Çünkü bu, çözüm bir dönemde, Kürt sorununun silah zoruyla kes ilan etse, Türkiye yine operasyon gerekti¤i yolu de¤ildir. Olmad›¤›n› y›llard›r görüyoruz. kanaatindeyim. perdelenmeye çal›fl›lmas›na anlam vermek seçene¤i üzerinden hareket eder mi? Devletin temel kurumlar› olmadan, Ak Parti mümkün de¤il. Türkiye, silah zoruyla ne feHangi gerekçeyle yapabilir ki bunu? O yüzgibi, CHP, MHP veya ANAP’tan çok farkl› bir deral Kürt yap›s›n› ne de PKK’yi bitirebilir. den PKK’nin eylemlerini art›rmas›na anlam arkaplan› olan bir parti, tek bafl›na bu yükü Bu, deneyimle sabittir. PKK’nin de böyle bir veremedi¤imi söyledim. kald›ramaz. Fakat, Çankaya ve Meclis bafl-

12


kanl›¤›n›, hükümet baflkanl›¤›n› elinde bulunduran bir partinin tamamen inisiyatifsiz oldu¤unu da kimse söyleyemez. 1990’larda PKK’ye karfl› Türkiye’yle birlikte operasyonlara kat›lan Barzani ve güçleri, neden bugün Türkiye’nin tüm bask›lar›na ra¤men, PKK karfl›s›nda Türkiye’nin yan›nda yer alm›yor? Barzani, art›k federal bir Kürt yönetiminin baflkan›. Türkiye ile ortak bir sald›r›y› kendi halk›na izah edemez. Kürtlerin kendi aralar›nda çat›flmay› kim bafllat›rsa, halk taraf›ndan ciddi bir tepkiyle karfl›lafl›r. Irak’›n tek istikrarl› bölgesinin, çalkant›l›, kanl› bir bölge olmas›na neden olabilecek bir fleyi Barzani de göze almaz. ABD’nin ‹ran’a sald›r›s› da s›k s›k gündeme geliyor. Böyle bir durumda, ABD, ‹ranl› Kürtler üzerinden ‹ran’a girmeye çal›flacak gibi görünüyor. Bu, Kürtlerin ‹ran’da da ciddi kazan›mlar elde etmesi anlam›na gelmiyor mu? Bunun Kürtlere uzun vadede bir fley kazand›rmayaca¤›n› düflünüyorum. Amerika’n›n PJAK’a deste¤inin olup olmad›¤›n› kesin bilmiyoruz, ama bu iyi bir yol de¤il. Irak’›n du-

rumu ‹ran’›nkine göre çok baflkayd›. ‹ran, ‹slam ülkeleri içinde, ‹srail’e ve ABD’ye karfl› durabilen güçlü bir devlet. Binlerce y›ll›k bir devlet gelene¤i var. Kürt meselesinde de Türkiye’ye nazaran daha rahat bir konumda. Kürtlerin bulundu¤u bölgeye Kürdistan Eyaleti diyor, uça¤›n›n ad›n› Kürdistan koyabiliyor. Kald› ki, ‹ran Kürtleri de yönetimden, Türkiye Kürtlerinin oldu¤u kadar memnuniyetsiz de¤il. fiah devrildikten sonra, Humeyni’nin Kürtlere bir teklifi oldu. Humeyni, Abdul Muheymen Barzani (Barzanilerin akrabas›d›r ayn› zamanda), Mele ‹zzettin ve rahmetli Abdurrahman Kas›mlo’yu davet ediyor, fiah’a karfl› yanlar›nda yer alan Kürtlere otonomi vermek istedi¤ini söylüyor. Ne var ki, baz› diaspora Kürtleri ve ayd›nlar› yetersiz bulduklar› için, bu öneri gerçekleflmiyor. Demek istedi¤im, ‹ran Kürtlerin varl›¤›n› hiçbir zaman inkâr etmifl de¤ildi. Ama, Kas›mlo’yu Avrupa’da toplant›ya ça¤›r›p öldüren de ‹ran’d›. Onlar maalesef yüzy›ll›k hileler, infazlar, hadiseler. Devletler bir yandan görüflür, bir yandan da öldürür. Gelelim günümüze, PJAK’›n ABD deste¤ini alarak ‹ran’a karfl›

Cumhurbaflkan› Kürt. D›fliflleri Bakan› Kürt. Genelkurmay Baflkan› Kürt! Peflmerge güçleri olmazsa, Irak hükümetinin bakanlar›, Ba¤dat sokaklar›nda dolaflamaz! Bir operasyon olursa, PKK çok daha fazla güç ve flimdi oldu¤undan daha fazla uluslararas› bir boyut kazanacakt›r.

Söylefli: ‹rfan Aktan

Tezkere Irak’ta tepkiyle karfl›land›. Erbil’deki gösterilerde binlerce Irakl›, s›n›r ötesi operasyon karar›n› protesto etti.

savaflmas›, o kadar da kolay olmayacak. Irak’taki Kürtler, yüzy›ld›r savafl›yorlar kendi haklar› için. Onlarca defa çat›flt›lar, yenildiler, haklar elde ettiler, haklar› elinden al›nd›, kitle imha silahlar›yla binlercesi öldürüldü, göç ettirildi, tutukland›. Irak’ta köklü bir direnifl gelene¤i var. ‹ran’da bu yok. Dolay›s›yla, ‹ran Kürtlerinin Irak’takine benzer bir yap› oluflturmas› çok zor. ABD, Irak Kürtlerinin flu anki durumuna vesile oldu ama, köklü bir direnifl gelene¤i olmasayd›, Kürtler bunu elde edemezdi. ‹ran’da ço¤u Kürt de Azeri de Beluci de, “önce Fars›m, sonra Kürt” veya “sonra Azeri, sonra Beluci’yim” der. Bence biz Kürtler flunun fark›na varmal›y›z, özgüce dayanmayan, d›fl güçlere ba¤›ml› bir siyaset tarz›yla baflar›l› olunmas› mümkün de¤ildir. Suriye Kürtlerini bu aç›dan nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Suriye y›llar boyunca, Kürtleri kendi ç›karlar› için kulland›. PKK’yi bar›nd›rd› ve Türkiye’den baz› ödünler almaya çal›flt›. Bir yandan PKK’yi bar›nd›r›rken, bir yandan da Suriye’deki ciddi ayd›n Kürt muhalefetini budad›, yüzbinlerce Kürde nüfus cüzdan› dahi vermedi Haf›z Esad. ‹ran meselesine dönelim; flu anda ABD, Irak’ta, ‹ran’la oturup Ortado¤u’nun kaderi konusunda görüflmeler yap›yor. ‹ran karfl›t› aç›klamalara kanmayal›m. ABD, baz› flahinlerin s›k›flt›rmas›yla belki ‹ran’a karfl› ufak çapl› bir sald›r› düzenleyebilir. Ama Irak’takine benzer bir iflgalin söz konusu olmayaca¤› kanaatindeyim. ‹ran, sadece ‹ran de¤il. fiia kufla¤›, bütün Ortado¤u’da çok etkili bir güce sahiptir. Böyle bir sald›r›da, ABD Ortado¤u’dan ç›kmaya bile f›rsat bulamayabilir. Körfezden tutun da Pakistan, Hindistan’a kadar, üçyüz elli milyondan fazla bir fiii toplulu¤u var. ABD tüm bunlar› göz önüne almazl›k edemez. Savafl tamtamlar›n›n çal›nd›¤› Türkiye’yi önümüzdeki günlerde neler bekliyor sizce? Son dönemde onlarca asker yaflam›n› yitirdi. Gabar’da öldürülen askerlerin ço¤u genç, yoksul, yeni evli veya niflanl›, Kürt veya Türk. Kato da¤›nda öldürülen PKK’li militanlar da keza öyle. Bu olaylar, toplumda daha önce olmad›¤› kadar ciddi hassasiyet yarat›yor. Böyle devam ederse, Türkiye’de akl›selimin hüküm sürmesi imkâns›z olacak.


KAZ DA⁄LARI’NDA KATL‹AM

“Alt›n”c› Filo defol! Yeni sömürgecilik ça¤›nda her yer Afrika. Piyasa dinini vaaz eden misyonerleriyle, emperyal zorbal›k hukukunu arkas›na alm›fl çokuluslu flirketleriyle, yerli iflbirlikçileriyle, yerkürede ya¤malamad›klar›, talan etmedikleri yer b›rakmamaya kararl› yeni sömürgecilerin Kaz Da¤lar›’n› pas geçmeyece¤i belliydi. Ama sahneye bir de hem yerli, hem sömürgeci zihniyetli bir flirket ç›kt›, ecnebileri sollad›. Okuyaca¤›n›z yaz› avaz avaz ba¤›rma iste¤i yaratacak. Kendi kendimize ba¤›rmakla kalmayal›m, direnifle kat›lal›m.

A

KP iktidar› Kyoto sözleflmesini imzalamamakta, nükleerde, termik santralde, suyu özellefltirmekte, k›y›lar› betonlaflt›rmakta, orman vasf› bozulmufl alanlar› özel mülkiyete açmakta (meflhur 2B uygulamas›), demiryolu ve denizyolu yerine karayolu tafl›mac›l›¤›nda, ‹stanbul’a 3. köprüde, Munzur’u, Hasankeyf’i, Allianoi’yi barajlara gömmekte, madencili¤i talanc›l›k sanmakta ›srarl›; uygulama ve hedefler ortada. Para nereden gelecekse gelsin, ama gelsin. Do¤al kaynaklar›n s›n›rl› oldu¤u gerçe¤i tümüyle unutulmufl durumda. AKP gerçekten de “gerici”; zira takvimi, küresel ›s›nma olgusunun insanl›¤›n “en temel sorunu” olarak tart›fl›ld›¤› 2007’yi de¤il, tüm do¤al kaynaklar›n s›n›rs›zca Avrupa endüstri devriminin hizmetine sunuldu¤u 19. yüzy›l› gösteriyor. Türkiye’nin bugüne kadarki hiçbir yönetimini “çevreci” olarak nitelemek mümkün de¤il. Ancak AKP kadar gözükaras› da olmad›. Öncekilerin kamuoyu bask›s›yla geri ad›m att›¤› tüm tasarruflar, AKP taraf›ndan bir bir hayata geçiriliyor. Bunlardan belki de en önemlisi, önümüzdeki günlerde Kaz Da¤lar›’ndan (Çanakkale) gelecek “alt›na hücum” haberleri nedeniyle gündeme gelmesi olas› madencilikle ilgili düzenleme. Asl›nda düzenleme yeni de¤il, üç y›l öncesine ait. 2004’te ç›kar›lan 5177 say›l› Yasa ile madencili¤in önündeki tüm engellerin kald›r›lmas› hedeflenmifl; maden arama faaliyetlerinin çevresel etki de¤erlendirmesi (ÇED) kapsam› d›fl›nda b›rak›lmas› dahil kural tan›maz bir madencilik anlay›fl›yla tam anlam›yla bir do¤a k›y›m›n›n önü aç›lm›flt›. Yasa CHP’nin iptal baflvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’ne gittiyse de Yüksek Mahkeme üç y›l› aflk›n sürede hâlâ bir karar veremedi. Avukat

14

Senih Özay’›n Bergamal› köylüler ad›na yapt›¤› bu davaya kat›lma baflvurusuna da henüz yan›t verilmifl de¤il. Bugünse sanki biri dü¤meye basm›fl gibi bir anda onlarca maden arama ruhsat› sahibi flirket, sondaj ad› alt›nda Kaz Da¤lar›’n› deflmeye, a¤açlar› köklemeye bafllad›. Madene feda edilmek istenen, mitolojideki ad›yla ‹da, dünyan›n en önemli 200 ekolojik bölgesinden biri, Ege’nin oksijeni en bol yeri. Ne madencili¤e, ne endüstriyel turizme, ne kentleflmeye uygun. Oldu¤u gibi kalmas› gereken bir do¤a harikas›. Yerin üstü yerin alt›yla k›yaslanamayacak kadar de¤erli. Bu nedenlerle de arama sondajlar›na bölge halk› hemen tepki verdi ve yerel bas›n›n da duyarl›l›¤›yla h›zla madencilere karfl› örgütlenmeye bafllad›. Çanakkale il ve ilçe belediyeleri de bölgede maden ç›kar›lmas›na karfl›. Bine yak›n yurttafl›n kat›ld›¤› paneller, toplant›lar birbirini izliyor, yak›nda ruhsatlar›n iptali için davalar aç›lmaya bafllayacak (bu geliflmelerle ilgili ayr›nt›l› bilgi için: kazdagikoruma.blogspot.com).

Cehennem çukuru Verilecek mücadelenin ilk bakaca¤› yer elbette Bergama - Ovac›k madenine karfl› y›llard›r süren ve baflka siyanürlü alt›n iflletmelerine karfl› geniflleyen direnifl süreci. AKP’nin ve ifltah› kabaran yerli-yabanc› flirketlerin sald›r›s›n› durdurman›n anahtar› burada. Nitekim “Kazda¤›’n› Koruma Giriflimi” adl› grup Ovac›k madeninin etkilerini yerinde görmek için Bergama’da araflt›rmalar yapt›. Araflt›rmaya kat›lan Körfez Star gazetesinin yazar› Ünal Çardak, Ovac›k madeniyle ilgili gözlemlerini flöyle anlat›yor: “Maden sahas›na girdi¤imizde kendimizi C‹A merkezinde sand›k. Her tarafta koruma, güvenlik. Halkla ‹liflkiler flefi kurulmufl bebek gibi ayn› fleyleri

Türkiye’nin bugüne kadarki hiçbir yönetimini “çevreci” olarak nitelemek mümkün de¤il. Ancak, AKP kadar gözükaras› da olmad›. Öncekilerin kamuoyu bask›s›yla geri ad›m att›¤› tüm tasarruflar, AKP taraf›ndan bir bir hayata geçiriliyor.

anlat›yor. Her taraf› çiçekli paravanlarla kapatm›fllar. Maden sahas› de¤il, sanki anaokulu. Cehennem çukurunu görünce flok oluyoruz. Bize ördekleri, diktikleri zeytin a¤açlar›n› gösteriyorlar. Gözümüzün önünden cehennem çukuru görüntüsü gitmiyor.” Bugün “Cehennem çukuru” olarak nitelenen madene karfl› verilen direniflin iflaret etti¤i iki temel ders var: Birincisi, bölgesel bir halk hareketi ve hukuksal mücadele deneyiminde kazan›lanlar›; ikincisi ise yurttafllar için bir ön uyar› olarak “devlet - madenci flirket” iflbirli¤inin do¤uraca¤› tehlikeyi gösteriyor. Bergama direnifli, bu ülkenin yüzak›; çevre hakk› için örgütlenme, köylü-kentli dayan›flmas›, sivil itaatsizlik yöntemleriyle yurttafl haklar› tarihimizin köfletafllar›ndan biri art›k. Di¤er yandan Tabipler Odas›’n›n, Mühendisler Odas›’n›n, ‹zmir Çevre Hareketi avukatlar›n›n, üniversitelerin bilimsel deste¤iyle aç›lan davalarla da çevre hukuku ad›m ad›m hayat›m›za yerlefltirildi. Bunlardan geri dönmek mümkün de¤il art›k. Bugün Kaz Da¤lar›’nda ve ülkenin her yerinde sürdürülecek sa¤l›kl› çevrede yaflama ve do¤ay› yaflatma mücadelesi Bergama deneyimini de aflarak sürecek. Bu mücadelenin baflar›l› olmas›n›n yolu ise karflm›zdakinin “kim” oldu¤unu bilmekten geçiyor: Devlet – madenci iflbirli¤i bu ülkenin utanc› ve Türkiye’deki çevre hareketini bekleyen en büyük tehlike. Bu hukuk ve ahlak d›fl› iflbirli¤in boyutunu görmek için bellekleri tazelemekte yarar var, zira hikâyemiz 1994’te bafll›yor.

Sivil itaatsizli¤e dipçik Çokuluslu alt›n flirketi Eurogold, Bergama Ovac›k’ta 1989’da maden arama izni, 1992’de de alt›n madeni iflletmek için ruhsat al›r. Ancak, eski Amerikan filmlerinde gördü¤ümüz gibi elde elek, kazma ile yap›lan bir madencilik de¤ildir bu. Binlerce ton topra¤›n içinde bulunan alt›n›n siyanürle ayr›flt›r›larak (siyanür liçi yöntemi) ortaya ç›kar›lmas› söz konusudur. Bir gram alt›n için ikibuçuk ton toprak siyanürle y›kanmaktad›r. ‹flin içinde siyanür oldu¤unun ö¤renilmesi, belediye baflkan› Sefa Taflk›n’›n ve ‹zmirli çevrecilerin dikkatini çeker. Siyanürlü alt›nc›l›k hakk›nda bilgi artt›kça, madene karfl› bölge halk›yla birlikte bir direnifl bafllar. Bergamal› köylüler, bereketli topraklar› üzerinde siyanür istememektedir. Bar›flç›l eylemlerle, sivil itaatsizlik eylemleriyle kamuoyunun ilgisi sa¤lan›r. Direnifl tüm Türkiye’den takdir görecek kadar büyür. Öyle ki gidiflat› tehlikeli gören asker de madenin önünü açmada sonsuz gayretli sivil idarecilerle birlikte madenden yana saf tutar. Bar›flç›l eylemler dipçik darbeleriyle son bulur, köylülerin seyahat özgürlükleri k›s›tlanarak eylemlere gitmeleri engellenir. Ayn› esnada çevreci bilim adamlar›, hukukçular ve duyarl› STK’lar›n Bergama köylüleriyle elele yürüttükleri dava süreçleri bafllat›l›r. Y›l 1997: Madenin iflletilmesini sa¤layan ÇED raporu Dan›fltay’›n önüne gelir. Dan›fltay kesin karar›n› verir, köylülerin avukat› Senih Özay’›n deyifliyle “Siyanürle alt›n olmazzz” der. Ancak bu karar›n sevinci uzun sürmez. Dan›fltay karar› 2000 y›l›nda Ecevit hükümeti taraf›ndan TÜB‹TAK’a ›smarlanan bir raporun dayanak gösterildi¤i bir baflbakanl›k genelgesiyle afl›l›r. Siyasiler, bürokratlar Anayasa’y› çi¤neme pahas›na mahkeme karar›n› uygulamama yolunu seçerler. Yeniden ruhsatlar verilir ve madenin kapat›lmas› karar› do¤ru dürüst uygulanmaz. ‹zmir barosunun


açt›¤› dava ile baflbakanl›k genelgesinin ve bu ruhsatlar›n yürütmesi bir kez daha durdurulunca 2002’de maden kapat›l›r. Ancak, bu kapatma da sadece 24 saat uygulan›r ve maden yine Ecevit hükümetinin ald›¤› “gizli bir Bakanlar Kurulu Prensip Karar›” ile tekrar aç›l›r. Y›l 2002: Bu karar o kadar gizlidir ki buna ulaflmak için Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nin (A‹HM) kararnameyi istemesini beklemek gerekmifltir. Bu utanç vesikas› nedeniyle Türkiye A‹HM’de üç ayr› davada, adil yarg›lama ilkesini ve sa¤l›kl› bir çevrede yaflama hakk›n› çi¤nemekten mahkûm olur. Devlet köylülere bir milyon Euro’nun üzerinde tazminat öder. Ayr›ca Türkiye yarg›s› da Dan›fltay’›n kapatma karar›n› uygulamayan Mesut Y›lmaz ve bürokratlar›n› köylülere tazminat ödemeye mahkûm eder. Ard›ndan bu gizli kararname de idari yarg›da aç›lan dava ile iptal edilir. Bu arada 2001’de, olmayan bilim adamlar›n›n, olmayan raporlar› dayanak gösterilerek yaz›lan bir kitap (“Alman Vak›flar› ve Bergama Dosyas›”, Necip Hablemito¤lu) Bergama direniflinin önde gelen adlar›n›n DGM savc›s› Nuh Mete Yüksel taraf›ndan Alman casuslu¤u ile suçlanmas›na yol açar. Ankara DGM’de görülen davada tüm san›klar beraat edip aklansa da maden yanl›s› propaganda amac›na ulafl›r; büyük medyan›n madencilerin yan›na geçmesiyle de kamuoyunun ilgisi azal›r. Tüm bu direnifl ve kararlara karfl›n, maden k›sa aral›klar hariç yaklafl›k on y›l boyunca çal›flmaya devam eder.

Koza muammas› Bugün ise Bergama-Ovac›k’taki alt›n madenikimya tesisi, bütün mahkeme kararlar›na ra¤men faaliyetini sürdürüyor. Tek fark, son iki y›ld›r iflletmenin sahibi yabanc› de¤il, yerli: Ak›n ‹pek’in sahibi oldu¤u Koza Madencilik ‹flletmeleri Afi. Babas›n›n davetiye flirketinin bafl›na geçen genç ifladam›, önce Eti Maden’e ortak oldu. 2005 May›s’›nda ise buradaki hisselerini sat›p, 40 milyon dolara Ovac›k iflletmesini sat›n ald›. Koza, madeni sat›n ald›¤›n› duyurdu¤unda önce bu flirketin madenin yabanc› sahibi Normandy’nin (eski Eurogold) tafleronu oldu¤u düflünüldü. Ama aradan geçen iki y›l Koza’n›n madenin gerçek sahibi oldu¤unu gösteriyor. fiirket 2006’da ‹stanbul Sanayi Odas›’n›n en büyük 500 sanayi kuruluflu aras›na girdi. Bu y›l ise listedeki en büyük s›çramay› yapan ikinci flirket oldu. Üretimden yap›lan sat›fl 175 milyon YTL civar›nda. Ak›n ‹pek, Kas›m 2005’te Turgay Ciner’den Bugün gazetesini alarak medyaya da el att›. Ama as›l u¤rafl› alt›n madencili¤i; madenciler lehine yap›lan her türlü yasama, yürütme faaliyetinde, Koza Davetiyecilik Afi’nin hisseleri yükseliyor. ‹darî yarg›n›n Koza’n›n madenleri aleyhindeki kararlar› ise bu hisselerin düflmesine neden oluyor.

Koza’n›n dokunulmazl›¤› Koza’n›n kendi halinde bir davetiyecilik flirketinden bir anda nas›l para basan bir kurulufl haline geldi¤i merak uyand›r›c›. Ayn› flekilde, siyanürlü iflletmelerini yarg› kararlar›na ra¤men ayakta tutacak dokunulmazl›¤› nas›l sa¤lad›¤› da. Ovac›k’tan beklenen kazanç 250 milyon dolar. Koza flafl›rt›c› bir h›zla büyüyor: Halihaz›rda Ovac›k’›n yan› s›ra Bal›kesir Havran’da ve Gümüflhane Mastra’da birer maden, Eskiflehir Kaymaz ve Çanakkale Karada¤’da tamamlanmak üzere iki proje ve A¤r›, Ankara, Bal›kesir, Bayburt, Bilecik, Bursa, Erzincan, Eskiflehir, Gümüflhane, ‹zmir, Kastamonu, Konya, Sivas ve Tunceli’de arama ruhsatlar›. Ak›n ‹pek’e göre her fley ola¤an; bankadan al›-

Enerji Bakanl›¤› 600’ün üzerinde alt›n arama ruhsat› da¤›tm›fl durumda. Bunun anlam› flu: Kaz Da¤lar›’nda oldu¤u gibi, alt›n flirketlerinin tüm Türkiye’de deflme faaliyetlerine, a¤aç kesmelere, yeralt› su kaynaklar›n› zehirlemeye bafllamas› an meselesi.


nan krediyle 40 milyon dolara Eti Maden’e ortak olunuyor; ard›ndan Normandy madeni sat›fla ç›kard›¤›nda, Eti Maden’deki hisseler sat›l›p bu maden al›n›yor. Bergama köylüleri de madenin hiçbir zarar›n›n olmad›¤› konusunda ikna edilince madenin tüm sorunlar› bitiyor (Ak›n ‹pek’le söylefli, Vatan, 28/5/07). Oysa, Ovac›k madeninde çal›flanlar d›fl›ndaki köylüler de, kamuoyu da ikna olmufl de¤il. Dan›fltay’›n Ovac›k’ta siyanürlü alt›nc›l›k yap›lamayaca¤›na ve çevre ile sa¤l›k risklerinin 20-30 y›l sürece¤ine iliflkin 1997 karar› halen geçerli. Ama bu karar› uygulatmaya yönelik baflvurular›n tümü, Koza’n›n madeni devralmas›ndan beri hep sonuçsuz kald›. O arada da Koza tüm Türkiye’de alt›n arama hakk› kazand› ve yetinmeyip Ovac›k’taki siyanür liçi kapasitesini art›rma faaliyetlerine bafllad›. Kapasite art›r›m›n›n nedeni ise insanda avaz avaz ba¤›rma iste¤i uyand›r›yor: Amaç Bergama’n›n Kozak yaylalar›nda aç›lacak ocaklardan, Havran’dan ve Mastra’dan, belki ileride Kaz Da¤lar›’ndan getirilecek topra¤› Ovac›k’ta siyanürden geçirmek ve burada yeni a¤›r metalli toprak tepeleri oluflturmak. Ovac›k’taki tesiste, oradan ç›kan topra¤› ifllemek bile yasal olmad›¤› halde, d›flar›dan tonlarca topra¤› getirmenin hiçbir yasal dayana¤› yok. Bilimadamlar› Bergama sürecinin bafl›ndan beri siyanürle alt›n elde etme faaliyetinin, madencilik de¤il, ancak kimyasal iflletmecilik olarak kabul edilebilece¤ini iddia ediyor. Kapasite art›r›m› gerçekleflir ve d›flar›dan gelen toprak Ovac›k’ta ifllenmeye bafllan›rsa, bu iddia tümüyle kesinleflmifl olacak. Koza’n›n dokunulmazl›¤› sadece maden faaliyetlerini kapsam›yor. Enerji Bakanl›¤› d›fl›ndaki bakanl›klar da Koza’n›n emrine amade. Maliye Bakanl›¤›, çevreci avukatlar›n Bilgi Edinme Hakk› Kanunu uyar›nca ilettikleri Ovac›k iflletmesiyle ilgili bilgi talebini ›srarla reddediyor. Madenin üretimi, ödedi¤i vergi ve cezalar konular›nda sorulan sorulara yan›t yok. Üstelik önce Bilgi Edinme Kurulu, ard›ndan Ankara 1. ‹dare Mahkemesi bu talebin yerine getirilmesini zorunlu k›lm›flken (Cumhuriyet, 1/9/07). Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanl›¤› da tahakkuk eden “devlet hakk›n›n tahsil edilip edilmedi¤i” konusunda bilgi vermiyor, bilgi isteyen avukatlar› kötü niyetli olmakla suçluyor. Öte yandan, Koza, çevreci avukatlar hakk›nda “istihbarat bilgisi” talep etti¤inde ‹çiflleri Bakanl›¤› derhal elindeki “fiflleme” bilgilerini vermekten çekinmiyor. Böyle bir ifllem, Bilgi Edinme Kanunu’na ve temel insan haklar›na ayk›r› oldu¤u halde. Üstelik ard›ndan bu kez çevreci avukatlar bizzat kendileri için bilgi istediklerinde, ayn› bakanl›k “hakk›n›zda böyle bir bilgi yoktur” diyor. Sonuç olarak çevreci avukatlar hakk›nda yalan yanl›fl “istihbarat bilgileri” Koza’n›n hizmetine sunuluyor (Cumhuriyet, 26/7/07). Koza’n›n faaliyetlerinin böyle s›n›rs›zca gözetilmesi AKP’nin madencilerden yana neo-liberal politikas›yla aç›klanabilir gibi de¤il. Öyle olsayd›, AKP’nin madencilik düzenlemesinin ç›kt›¤›n› görmüfl olan Normandy, sadece hukuksal engeller var diye madeni elinden bu kadar kolay ç›karmazd›. Nitekim Normandy, Ovac›k d›fl›nda Türkiye’deki alt›n arama faaliyetini sürdürüyor. fiu anda sektörde Koza’n›n rakibi durumunda. Ancak as›l önemli gösterge, Normandy’nin u¤raflt›¤› sorunlar›n, Koza için bir anda ortadan kald›r›lmas›. Peki AKP yönetiminin tan›d›¤› bu imtiyaz›n nedeni ne? Ak›n ‹pek, AKP’yi destekledi¤ini aç›kça söylüyor, AKP de bu flahs› aç›k-

16

nem sözcüsü Arif Ali Cang›’yla ilgili as›ls›z haberleri nedeniyle k›namak zorunda kald› (Evrensel 7/9/07). Görüldü¤ü gibi, iktidar ve “ruhban” iliflkileri sa¤lam, sar› sendikas›yla, medyas›yla adeta “Baba lV” çevriliyor.

Ayn› esnada Anayasa

19 A¤ustos 2006’da Koza’n›n turuncu tulumlu iflçileri ve siyah elbiseli, telsizli fedaileri “Siyanür, alt›n ve çevre” panelini bast›; sandalyeler havada uçufltu, yaralananlar oldu.

AKP’nin politikalar›na ve anayasa tart›flmalar›na çevre hakk› aç›s›ndan müdahil olmak zorunlu görünüyor. Ayn› zamanda da anayasay› beklemeden, bu do¤a düflman› neoliberal sald›r›ya direnmek, direnenlere omuz vermek gerekiyor. ELELE hareketinin slogan›na kulak verelim: “Alt›n”c› Filo defol!

ça kolluyor, ama aradan geçen iki y›lda a盤a ç›km›fl akçal› bir iliflki yok. Paray› izleyerek ulaflamad›¤›m›z ba¤a, iliflkileri izleyerek ulaflabilir miyiz acaba? ‹pek, Fethullah Gülen’le iliflkisini reddetmeyen az say›da ifladam›ndan biri. Gülen cemaatine ait Samanyolu kolejlerinden birinin en büyük orta¤› olan ATP adl› flirketin yönetim kurulu baflkan›. ‹liflkinin yak›nl›¤› konusunda Vatan muhabirinin ‹pek’e sordu¤u “‹ddia edildi¤i gibi Fethullah Gülen’in iki numaral› adam› m›s›n›z” sorusu bir fikir verebilir. Gülen’in herkesçe bilinen bir “bir numaral› adam›” olmad›¤›na göre, soruyu “Gülen’in sa¤ kolu musunuz” fleklinde anlamak mümkün. ‹pek ise bu iddiay› yalanlamaya gerek duymuyor. (Vatan, 28/5). Yak›nl›¤›n malî yönü hakk›nda henüz bir bilgi yok, ama ‹pek’in severek kabullendi¤i bir iliflki oldu¤u aç›k. Manzaraya bak›ld›¤›nda, Ak›n ‹pek’in, birbirleriyle diyalo¤a girmeyen AKP ve Gülen aras›nda çok önemli bir ba¤lant› noktas› oldu¤u görülüyor. Gülen’in onursal baflkan› oldu¤u Rumi Forumu’nun R.T. Erdo¤an’a “medeniyetleraras› diyalog” ödülü vermesi gibi yak›nlaflma çabalar› olsa da ‹slamcî cenah›n en güçlü iki ismi birbiriyle konuflmuyor. Ama ‹pek’in aras› ikisiyle de çok iyi, adeta bir köprü durumunda. Acaba ‹pek ve Koza’n›n kollanmas› da AKP’nin Gülen’e bir jesti mi?

Koza zorbal›¤› Ortada hukuku yok sayarak yükselen bir flirket var. Üstelik hukuku yok saymak Dan›fltay karar›na ra¤men alt›n üretmekten ibaret de¤il. Bir de iflin mafya filmlerindeki gibi “sindirme” boyutu var. 5 Haziran 2005 Dünya Çevre Günü’nde, siyanüre karfl› y›llard›r mücadele veren çevreciler ilk kez asker ve polisin d›fl›nda bir fliddete maruz kald›lar. Koza’n›n turuncu tulumlu iflçileriyle ilk karfl›laflmayd› bu. Ovac›k iflletmesinde çal›flan iflçiler, Çevre Günü’nde madenin yak›n›nda bulunan Çamköy’de buluflmak isteyen Bergama köylülerini ve çevrecileri tafl›yan araçlar›n yolunu keserek tafll›, yumurtal› sald›r›da bulundular. Araçlar›n camlar› k›r›ld›, hafif yaral›larla sald›r› atlat›ld›. Bu organize sald›r› nedeniyle ‹pek ve adamlar› hakk›nda bafllat›lan soruflturma sürüyor. Bir y›l sonra, hedef bu kez Dikili fienli¤i’nde düzenlenen bir paneldi. 19 A¤ustos 2006’da Koza’n›n yine turuncu tulumlu iflçileri ve siyah elbiseli, telsizli fedaileri “Siyanür, alt›n ve çevre” panelini bast›; sandalyeler havada uçufltu, yaralananlar oldu (Cumhuriyet, 20/8/06). Koza’n›n “halkla iliflkiler faaliyetleri” bunlarla s›n›rl› de¤il. Bu sald›r›lar yaflan›rken, ‹pek patronaj›ndaki Bugün gazetesinde çevre hareketinin önemli adlar›yla ilgili yalan haberlerin ard› kesilmedi ve Ege’deki çevre hareketinin lokomotifi Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) bir bas›n aç›klamas›yla Bugün’ü Platform’un dö-

Madencilerin tümü Ak›n ‹pek ve Koza kadar pervas›z olabilir mi? Ya da iktidar taraf›ndan gözetilip kollan›r m›? Bu olas›l›klar› düflünmek dahi sinir bozucu. Koza’n›n kollanma gerekçelerinden biri oldu¤unu düflündü¤ümüz Fethullah Gülen ba¤lant›s› her flirkete nasip olmaz elbette. Ancak di¤er alt›nc› flirketlerin de çok yol katetti¤i aç›k. Enerji Bakanl›¤› 600’ün üzerinde alt›n arama ruhsat› da¤›tm›fl durumda. Bunun anlam› flu: Kaz Da¤lar›’nda oldu¤u gibi, alt›n flirketlerinin tüm Türkiye’de deflme faaliyetlerine, a¤aç kesmelere, yeralt› su kaynaklar›n› zehirlemeye bafllamas› an meselesi. Bunun önündeki tek engel bilim ve hukuku arkas›na alan yurttafl hareketleri, onlar›n zorlamas›yla idari yarg› ve Anayasa Mahkemesi. Bunlar çal›flt›kça, siyanürlü madenlerin kapat›lmas›; talan yasalar›n›n iptal edilmesi; asbest yüklü Otopan gemisinin Türkiye karasular›n› terke zorlanmas› mümkün. Örne¤in 2007’de ‹nay’l› köylülerin mücadelesiyle Uflak Eflme’deki maden ve yine Koza’n›n Havran madenleri için idarî yarg›da kapatma kararlar› verildi. Nitekim alt›n üreticileri de faaliyetlerinin önündeki en büyük engellerden biri olarak “idarî yarg›”y› gösteriyor (Dünya, 18/9/07). Madencilerin lobi faaliyetleri sonucu 5177 say›l› yasa kabul edildi; peki haz›rlanan yeni Anayasa’da çevre nas›l düzenlenecek? AKP’nin Anayasa tasla¤›n› bir de bu “madencilik ve para” aflk›na bak›p de¤erlendirmekte yarar var. Adalet ve Kalk›nma Partisi, politikas›n›n temel tafllar›ndan biri haline getirdi¤i, sürdürülebilir kalk›nma –yani “çevresiz ve adaletsiz kalk›nma”– ilkesini zora sokacak bir anayasa yapar m›? Örne¤in halen çevre hakk›na ayk›r› olup olmad›¤› incelenen 5177 say›l› yasan›n iptalini sa¤layacak bir çevre düzenlemesi yeni anayasada yer al›r m›? Koza’s›yla, ‹hlas Madencilik’iyle yerli, Eldorado, Cominco, Tüprag, Global’iyle çokuluslu siyanürcüleri engelleyecek bir metni TBMM’ye sunar m›? Hiç de olas› görünmüyor. Nitekim EGEÇEP dönem sözcüsü avukat Arif Ali Cang›, taslakta çevrenin korunmas›n›n “sürdürülebilir kalk›nma ilkesiyle uyumlu olmas›” flart›na ba¤land›¤›na dikkat çekiyor ve ekliyor: “Orman olarak muhafazas›nda yarar görülmeyen ve tar›m alanlar›na veya baflka alanlara dönüfltürülmesinde kesin yarar oldu¤u tespit edilen yerler orman alan› d›fl›na ç›kart›labilecek. Buradaki ‘tar›m alanlar›’ aldat›c›d›r; as›l üzerinde durulmas› gereken, ‘veya baflka alanlar’ ifadesidir. Orman olarak korunmas›ndan daha fazla yarar görülen yerler neler olabilir? Kaz Da¤lar›, Turgutlu Çal Da¤› gibi madencilerin talan›na aç›lan orman alanlar› olabilir mi?” AKP’nin politikalar›na ve anayasa tart›flmalar›na çevre hakk› aç›s›ndan müdahil olmak zorunlu görünüyor. Ayn› zamanda da anayasay› beklemeden, bu do¤a düflman› neoliberal sald›r›ya direnmek, direnenlere omuz vermek gerekiyor. ‹zmir’in suyunu tehdit eden Efemçukuru madenine karfl› mücadele veren ELELE hareketinin slogan› bugünlerde Kaz Da¤lar›nda yank›lan›yor, kulak verelim: “Alt›n”c› Filo defol! Tora Pekin



S‹YASET, T‹CARET, MAFYA ÜÇGEN‹

Bursaspor’u satan adamlar Bafll›¤a bak›p aldanmay›n, bu bir futbol yaz›s› de¤il. Malûm, “futbol asla sadece futbol de¤ildir”, ama bazen ve özellikle bu memlekette “futbol futboldan baflka her fleydir”. Bursaspor’un trajikomik hikâyesinde “her fley” var: F›r›ldak yöneticiler, AKP’nin alicengiz oyunlar›, besleme taraftarlar, eski polisler, Nesim Malki cinayeti zanl›lar›, Cavit Ça¤lar medyas› ve daha neler neler... Otuz iki k›s›m tekmili birden bir memleket hikâyesi...

S

ezon bafl›nda Bursaspor ligin sürpriz tak›mlar›ndan biri olmaya adayd›. May›s ay›ndaki kongrede federasyonla kavgal› Levent K›z›l yönetimi gitmifl, yeni yönetim göreve bafllam›flt›. Tak›m›n bafl›na bir sezon önce Kayseri Erciyesspor’un hocas› olarak küçük çapl› bir mucize yaratan eski Galatasaray ve milli tak›m kaptan› Bülent Korkmaz getirilmiflti. Kulüp baflkan› Ali Karasu, yönetime doldurdu¤u AKP’lilerle birlikte AKP’li belediye baflkanlar› ve milletvekilleriyle pozlar veriyor, herkesi Bursaspor’un baflar›s› için birleflmeye ça¤›r›yordu. Akl› bafl›nda bildi¤imiz Bursasporlular›n bile, “tak›m iyi olsun da kim gelirse gelsin” dedi¤i bir hava oluflmufltu, herkes çok mutlu görünüyordu. Ligin üçüncü haftas›na gelindi¤inde futbolcular›n alacaklar›n›n aksad›¤› ortaya ç›kt›. Hatta geldi¤i günden beri befl kurufl alamayan, çocu¤unun okul taksitini yat›ramayan futbolcular oldu¤u söyleniyordu. Baflkan Karasu ortada sorun olmad›¤›n› söylese de, di¤er yöneticiler baflkan›n vaat etti¤i 3 milyon YTL’yi vermemesi yüzünden s›k›nt› oldu¤unu gazetelere s›zd›rmaya bafllad›lar. Bundan sonra ortal›k kar›flt›; bir yanda baflkan, di¤er yanda 13 yönetici karfl›l›kl› suçlamalara bafllad›lar. Bask›lara dayanamayan Karasu ola¤anüstü genel kurul karar› ald›, 15 Ekim’de yap›lan kongrede de baflkanl›¤a ‹brahim Yaz›c› getirildi. K›saca özetledi¤imiz olay› bir futbol tak›m›n›n beceriksiz baflkan›n›n ve yöneticilerinin s›radan hikâyesi gibi okumak mümkün, ama mesele göründü¤ünden daha karmafl›k. Öncelikle 15 Ekim’de görevden ayr›lan

18

baflkan Ali Karasu’dan bafllayal›m. Bir önceki Levent K›z›l yönetiminde de görev yapan Karasu aslen Karsl› bir müteahhit. Geçen y›la kadar, Bursa’daki tek CHP’li belediye olan merkez Nilüfer ilçesinin belediye baflkan› Mustafa Bozbey’e yak›n bir isim olarak biliniyordu. 2004’te ikinci kez seçilen Bozbey seçimlere di¤er sol partilerin de deste¤ini alarak girmifl, hatta belediye meclisine iki ÖDP’li de seçilmiflti. Bursaspor baflkan› Ali Karasu’nun en büyük yat›r›mlar› belediye baflkan› Bozbey’in imara açt›¤› Özlüce Köyü mera arazileri üzerinde yükselen toplu konut alanlar›nda.

Solcu baflkan›n AKP’yle flörtü Ama bu y›l›n bafl›nda ne olduysa oldu, “solcu” bilinen Ali Karasu AKP’lilerle yak›n iliflki içine girdi. Bursaspor’a baflkan aday› oldu¤unu aç›klad›ktan hemen sonra AKP milletvekili aday aday› olabilece¤ini de aç›klamas›, yönetim kuruluna AKP’nin önde gelen isimlerini almas› flafl›rt›c›yd›. Express’in temmuz say›s›ndaki Kas›mpaflaspor haberinde belirtmifltik, AKP futbola tamamen egemen olmak istiyor ve bunu büyük oranda halletmifl durumda. Bursa’daki operasyon tam da böyle bir duruma iflaret ediyordu: Kendine yak›n bir ifladam›n› kulübün bafl›na getir, hem baflar›dan nemalan, hem de federasyon seçimlerinde deste¤i garantile! Bursa kamuoyu futbol tak›m›n›n baflar›s›na odaklanm›flt›, ama çok geçmeden iflin arkas›nda baflka ifllerin oldu¤unun iflaretleri görülmeye bafllad›. Bir kere AKP’li büyükflehir belediyesi, Bursa Atatürk Stad›’n› Yalova yoluna tafl›may›, stad›n yerine

AKP futbola tamamen egemen olmak istiyor ve bunu büyük oranda halletmifl durumda. Bursa’daki operasyon tam da böyle bir duruma iflaret ediyordu: Kendine yak›n bir ifladam›n› kulübün bafl›na getir, hem baflar›dan nemalan, hem de federasyon seçimlerinde deste¤i garantile!

de devasa bir al›flverifl merkezi yapmay› kafas›na koymufltu. Ali Karasu baflkan olduktan sonra stat projesiyle yak›ndan ilgilenmeye bafllad›, ama Bursaspor baflkan› olarak de¤il, müteahhit olarak. ‹ddialara göre zaten Karasu baflkan olmay› bu projeyi almak için istemiflti ve AKP’ye yak›n görünmesinin en büyük sebebi de buydu. Ama bir sorun vard›, ayn› belediye stad›n tam karfl›s›nda yap›lan ve “Bursa’n›n Gökkafesi” olarak an›lan rezil görünümlü plazan›n ruhsat›n› “Trafi¤i felç eder” diye iptal etmiflti. Caddenin karfl›s›ndaki stad›n yerine yap›lacak al›flverifl merkezinin trafi¤i ne hale getirece¤i yüksek sesle konuflulmaya bafllan›nca belediye –flimdilik– geri ad›m att›. Bursaspor baflkanl›¤›na büyük coflkuyla bafllayan Karasu’nun projenin rafa kalkmas›ndan sonra kulübe vermeyi vaat etti¤i paralar› vermekten vazgeçti¤i söyleniyor. Paralar gelmeyince yönetim kurulu üyeleri seslerini yükseltmeye bafllad›lar. ‹kinci baflkan Osman Çelik, Trabzon maç›ndan önce gazetecilere “Baflkan›m›z futbolcu alacaklar›n› ödeyece¤ini söyledi” diyerek Karasu’yu kamuoyu önünde zor duruma düflürmeye çal›fl›yor, baflkansa hiç oral› olmay›p “Valla benim haberim yok, kim söz verdiyse o versin paray›” diyordu. Baflkan Karasu’nun en büyük hatas› ertesi gün “‹çimizde hainler var” diye Osman Çelik’e gönderme yapmas› oldu, zira ikinci baflkan Osman Çelik, AKP Bursa milletvekili ve Çal›flma Bakan› Faruk Çelik’in a¤abeyi. Zaten bu noktadan sonra ipler tamamen koptu. AKP ve Cavit Ça¤lar medyas› baflkana tam gaz muhalefete bafllad›lar.

Kârl› bir ibadet Eski DYP’li bakan, bat›k bankac›, ifladam› Cavit Ça¤lar, Türkiye’nin en büyük flehir gazetesi Olay’›n ve ulusal yay›n yapan Olay TV’nin sahibi. Epeydir AKP’yi destekliyor. Ali Karasu baflkan oldu¤unda yönetim topluca Ça¤lar’› ziyaret etmifl, Ça¤lar baflkan Karasu’yu pas geçip AKP’li bakan›n kardefli ikinci baflkan Osman Çelik’e övgüler düzmüfltü. Olay gazetesi ve televizyonu baflkana muhalefet için önce futbolcu alacaklar›n›


Yeni baflkan ‹brahim Yaz›c› (en soldaki resim). Kongrede kürsüye yürüyüp konuflmac›ya pet flifle atmaya kalkan eski baflkan Ali Karsu (soldan ikinci resim). ‹brahim Yaz›c›’y› destekleyen Bursaspor tribünleri (soldan üçüncü resim). 1990’lar boyunca ANAP, DYP, MHP etraf›nda gezinen ‹brahim Yaz›c›, bu kez s›rt›n› AKP’ye dayad›. Eski baflkan Karasu’yla birlikte yola ç›k›p sonra ters düflen AKP’li bakan Faruk Çelik’in a¤abeyi Osman Çelik’i (yukar›da, ayaktakilerden soldan dördüncü) yine ikinci baflkan yapt›.

ön plana ç›kard›, ard›ndan iki ay öncesinin transfer dosyalar› aç›ld›. Transferlerin geç yap›ld›¤› do¤ruydu, ama gazetelerin akl›n›n bafl›na iki ay gecikmeli gelmesi de ilginçti. Transferlerden Hervé Tum doland› dillere. Hervé Tum, Fransa ikinci liginden bu y›l birinci lige ç›kan RC Strasbourg’dan al›nan Kamerunlu bir forvet. Bu sezon süper ligin en iyi transferlerinden biri oldu¤unu söyleyelim, 28 yafl›nda olmas›na ra¤men önümüzdeki sezon ‹stanbul tak›mlar›ndan birine gelmesi muhtemeldir. Ama bas›n Tum’un tan›nmayan bir futbolcu oldu¤unu, daha ünlü isimlerin al›nmas› gerekti¤ini söylüyordu. Olay TV’de “Ad› s›r gibi saklanan transfer Hervé Tum’sa flaflar›m”, “Adam futbol hayat›n› tamamlam›fl, Kamerun milli tak›m›nda bir kez bile oynamam›fl. Siz de bunu iyi transfer diye yutturmaya çal›fl›yorsunuz say›n baflkan” benzeri sözleri epey duyduk. Ya bu arkadafllar Hervé Tum’un Türkiye’de az rastlan›r türden bir forvet oldu¤unu, iki sezon önce Galatasaray’›n kendisini almak için y›rt›nd›¤›n›, yöneticilerin basiretsizli¤i yüzünden transferin iptal oldu¤unu bilmiyor ya da baflkana muhalefet için saçmalamak da dahil her yolu mübah görüyorlar. Olay medyas› iflin suyunu ç›karmakla birlikte, Ali Karasu’nun da enteresan bir insan oldu¤unu kabul etmek gerek. Bu kan›m›z “Ben söyleyece¤imi söyledim can›m kardeflim, baflka söyleyecek bir fleyim yok” diye bafllad›¤› ve 15 dakika kadar süren telefon konuflmam›zda iyice güçlendi. Zaten divan kurulu toplant›s›nda baz› üyelere ismiyle de¤il “gözlüklü”, “b›y›kl›” diye hitap etmesi, ayn› toplant›daki konuflmas›n› “Allah bir daha bu toplulukta konuflma yapmak nasip etmesin” diye tamamlamas› (bunun ard›ndan divan kurulu üyeleri de hep beraber “âmin” diye ba¤›rm›fl), sinirlenip terk etti¤i bir yönetim kurulu ç›k›fl›nda gazetecilere “Baflkanl›¤a aday olurken Bursaspor’da görev yapmak ibadettir demifltim, sözlerimi geri al›yorum. Bursaspor’da görev yapmak kepazelikmifl” demesi, sarhofl olup yönetim kurulu üyesi Zekeriya Ünald›’ya telefonda küfretmesi ve bunun için karakolluk olmas›, iki ay içinde çeflitli

Yaz›c›’n›n 1991’deki baflkanl›¤› s›ras›nda yönetim kuruluna ald›¤› isimlerden ikisine özellikle bakmak gerekiyor. Bunlardan biri, sonradan ad›n› hep Alaattin Çak›c›’yla birlikte duyaca¤›m›z Erol Evcil, di¤eri dönemin Bursa Emniyet Müdürlü¤ü Terörle Mücadele fiubesi Müdür Yard›mc›s› olan Yusuf ‹lhan’d›.

sebeplerle 13 yöneticiden 11’inin istifas›n› istemesi de bunu gösteriyor. Ola¤anüstü kongre karar›n› aç›klamadan birkaç gün önce yönetim kurulu üyelerine yemek verdi, hiçbir yöneticinin kat›lmad›¤› gecede masaya tek bafl›na oturup bir fley olmam›fl gibi yemek yemekten de geri kalmad›. Karasu’yla ilgili son bomba Sivas maç›ndan sonra ortaya ç›kt›. Tak›mdaki futbolculardan hiçbiri befl kurufl para alamazken, ‹brahim Da¤aflan’a düzenli para ödeniyordu. Bu futbolcuyu özel k›lan sebep baflkan Karasu’dan 450 bin YTL’ye dükkân sat›n alm›fl olmas›yd›. Baflkan di¤er futbolculardan esirgedi¤i ilgiyi kendi müflterisine fazla fazla gösteriyor, ‹brahim’e ödedi¤i paralar da zaten dükkân taksiti olarak kendi kasas›na gidiyordu. Alacak meselesi bundan sonra iyice büyüdü, bir futbolcu kulüple ilgili haciz karar› ald›rd›. Koskoca Bursaspor'un paras›n›n olmamas› tuhaf görünebilir. Baflkan ve yönetim para vermese bile televizyon ve gifle gelirlerinin baz› iflleri yürütmesi gerekiyor. Ama bu gelirler hakk›nda eski yöneticilerin federasyondan ald›klar› temlik karar› var, yani para daha kasaya girmeden eski yöneticilerin borcuna gidiyor. Ali Karasu da baflkanl›ktan ayr›l›rsa kulübe daha önceden verdi¤i paralar› geri isteyece¤ini söyleyince epey tepki toplad›. Eski baflkan Levent K›z›l “Böyle rezalet görülmedi” dedi, Olay gazetesi “Alacaklar›n›z› ba¤›fllay›n, kulübe daha fazla zarar vermeyin” diye manflet yapt›. Karasu’dan alacaklar›n›n ba¤›fllanmas›n› istemek pek uygun bir davran›fl de¤il, çünkü Türkiye’de sistem bu. Bir kulüp baflkan› her türlü hatal› yat›r›m› yapabilir, tak›m› küme de düflürebilir, ama hiçbir zaman maddi zarara u¤ramaz. Zarara u¤rayan kulüp olur. Befliktafl baflkan› Y›ld›r›m Demirören daha geçenlerde, “Gerekirse istifa ederim, ama yeni baflkan kulübe harcad›¤›m 40 milyon dolar› ödeyebilecek biri olmal›” dedi. Befliktafl’›n vaziyeti ortada, zaten Demirören kendi holdinginde 40 milyon dolar› bu kadar rahat harcayamazd›, çünkü para kaybetme riski olurdu. Uzun laf›n k›sas›, bütün kulüplerde eski yönetici alaca¤› bulunur, bu alacaklar da bir flekilde ödenir. Bunu sadece Ali Karasu yap›yormufl havas› yaratman›n alemi yoktu, ama mesele tam anlam›yla tribünlere oynamak oldu¤u için böyle bir hava yarat›ld›.

Baflkan Karasu tüm tepkilere ra¤men uzun süre ola¤anüstü kongre karar› almad›, çünkü onun da güvendi¤i da¤lar vard›: Bursaspor taraftarlar›. Sezon öncesinde 1600 kombine bileti bofluna bedava da¤›tmam›flt› Karasu. Futbola uzak okuyucular›m›z için bir not düflelim: Anadolu tak›mlar›n›n taraftarlar› genelde maç günü taraftar›d›r, kendi flehrinin tak›m›n›n yan›nda bir de büyük tak›m tutar. Bir de kendi kitlesel taraftarlar› ve fanatik gruplar› olan, büyük tak›m sempatisinin günah olarak görüldü¤ü tak›mlar vard›r. Bunlar Göztepe, Karfl›yaka, Trabzonspor, Eskiflehirspor ve Bursaspor’dur. Bursaspor taraftar›n›n s›radan bir deplasmana 150 otobüsle gitti¤ine tan›kl›k etmiflli¤imiz var. Ayr›ca Bursa’da taraftar, Trabzonspor d›fl›nda hiçbir tak›mla karfl›laflt›r›lamayacak kadar kulübün önünde. Taraftara ra¤men bir fley yapmak söz konusu bile de¤il. Karasu tam da bu yüzden bedava kombine bilet da¤›tt› ve bunun hat›r›na, istifa edece¤ini aç›klayana kadar tribünlerden tepki almad›.

Tribünlerin reisi Karasu’nun güvendi¤i Bursaspor tribünlerinin “reisi” Selim Kurtulan, Hürriyet’in pazar ekine bu y›l›n a¤ustos ay›nda verdi¤i –ve bir gazetecilik rezaleti olan– röportajda kendi futbolcular›n› dövdüklerini aç›k aç›k söylemifl, deplasmana sat›r, b›çak, pompal› tüfek götürdüklerini ima etmiflti. Yapt›klar›n› abartarak fliddete övgüler düzdü¤ü, ›rkç›l›k propagandas› yapt›¤›, rakip taraftarlar› tahrik etti¤i ve muhtemelen çerçeveletip evinin duvar›na ast›¤› bu röportaj nedeniyle 39 bin YTL para ve alt› ay maç yasa¤› cezas› alan Selim Kurtulan da bu hikâyedeki herkes gibi ilginç biri. ‹lk gençlik y›llar›nda Befliktafll› olan Selim Kurtulan, Çarfl›’dan kovulunca memleketi Bursa’ya döndü ve iki y›l içinde Bursa tribünlerinin bafl›na geçti. Maç kavgalar› yüzünden defalarca cezaevine girdi, hatta bir keresinde cezaevinden stada “Kalbimdeki Bursaspor sevgisini kimse hapsedemez” diye pankart da gönderdi. Hacca gidip geldikten sonra deplasman otobüslerinde esrar ve içki içilmesini yasaklasa da, taban bask›s›na dayanamad› ve yasa¤› kendi bindi¤i otobüsle s›n›rland›rd›. Art›k hac›l›kla pek aras›n›n kalmad›¤› son Hürriyet röportaj›nda ses açmak için yumurta yerine bira tavsiye etme-

19


sinden de anlafl›l›yor. Selim Kurtulan yönetim krizi ç›kt›¤›nda önce “bizim görevimiz tak›m› desteklemek, baflkan›m›z›n arkas›nday›z” derken, Karasu yaln›z kalmaya bafllay›nca tarafs›z olduklar›n›, sadece teknik direktör Bülent Korkmaz’›n arkas›nda olduklar›n› söyledi. Karasu’nun gidece¤i kesinleflince de ‘kral öldü yaflas›n yeni kral’ diye düflünüp baflkana sayd›rmaya bafllad›. Baflkan›n görevi b›rakaca¤›n› aç›klamas›ndan befl gün sonra oynanan Gençlerbirli¤i Oftafl maç›nda “yönetim istifa” diye ba¤›rmalar› hem karizmay› kurtarma çabas›, hem de yeni yönetime selam gönderme anlam› tafl›yor. Tamamen yaln›z kalan Karasu’nun gidece¤i kesinleflmiflti kesinleflmesine, ama yerine kimin gelece¤i belli de¤ildi. Gazeteler “Bursaspor karizmatik baflkan ar›yor” diye haber yap›p arad›klar› baflkan› sonunda buldular: ‹brahim Yaz›c›. Karizmatik baflkan aday› Yaz›c› da adet oldu¤u üzere aday olmadan önce AKP milletvekilleri, belediye baflkanlar› ve bakan Faruk Çelik’le pozlar verdi; eski baflkanlar Levent K›z›l ve Cavit Ça¤lar’›n deste¤ini ald› (Ça¤lar Bursaspor’da en uzun süre baflkanl›k yapan kifli. 44 y›ll›k tarihinde iki defa küme düflen Bursaspor bu flerefi ilk kez Cavit beyle yaflam›flt›.) Ali Karasu baflkan olurken ortaya ç›kan iyimser hava, flimdi Yaz›c› için oluflmufltu. O saatten sonra baflkan Karasu fiilen görevi b›rakt› zaten. Sesini duyurabildi¤i tek kanal olan kulübün resmi internet sitesi bile Karasu’ya s›rt çevirdi. ‹brahim Yaz›c› baflkan olmufl gibi tak›m›n forveti Sinan Kalo¤lu’nun niflan törenine kat›l›yor, teknik direktör Bülent Korkmaz’a güvendi¤ini aç›kl›yordu. ‹brahim Yaz›c› adayl›k aç›klamas›nda her fleyin yönetim zafiyetinden kaynakland›¤›n› söylemiflti. “Bugüne kadar Bursaspor'da yaflanmayan birçok olumsuz fleyin bu yönetimde yafland›¤›n› gördük” diye bafllad›¤› konuflmas›n› Bursaspor’u lây›k oldu¤u yere getirmekten, flampiyon yapmaktan söz ederek tamamlad›. Seçime giderken bunlar› söylemesi normal tabii, ama duyan da Yaz›c›’y› ilk kez baflkanl›k yap›yor san›r. Oysa 1988-1992 aras›nda üç dönem baflkanl›k yapm›flt› Yaz›c›. Yaz›c›’n›n baflkanl›k dönemini k›saca hat›rlatmakta fayda var.

Özal iflbitiricili¤i ve biten tak›m 1980’li y›llarda Bursaspor’un birinci lig tak›m› d›fl›nda genç futbolculardan oluflan, kentte bugün bile efsane gibi anlat›lan Bursaspor-B adl› bir amatör tak›m› vard›. 198687 sezonunda amatör ligde oynayan tak›m, önce üçüncü lige hemen arkas›ndan hiç beklemeden ikinci lige ve birinci lige yükselmiflti. Hâl böyle olunca flimdiki Gençlerbirli¤i ve Gençlerbirli¤i Oftafl durumlar›n› hat›rlatan bir durum oluflmufl, birinci ligde iki Bursaspor olmufltu. Federasyon birinci ligde ayn› isimle iki tak›m olamayaca¤› gerekçesiyle Bursaspor’un ikinci tak›m›n›n birinci lige yükselmesini engellemifl, ligi ikinci s›rada bitiren Bak›rköyspor’un birinci lige ç›kmas›na karar vermiflti. Baflbakan Turgut Özal’›n Bak›rköyspor’un ç›kmas› için Bursaspor yöneticilerine bask› yapt›¤›, milletvekilli¤i vaat etti¤i, hatta para verdi¤i söylentileri dolaflm›flt›. Pek haks›z da say›lmazlard› böyle düflünenler, zira Bursaspor kararla ilgili

20

Bursaspor tribünlerinin “reisi” Selim Kurtulan (bariyerin önünde, eli cebinde)

Bursaspor tribünlerinin “reisi” Selim Kurtulan, Hürriyet’in pazar ekine A¤ustos 2007’de verdi¤i röportajda kendi futbolcular›n› dövdüklerini aç›k aç›k söylemifl, deplasmana sat›r, b›çak, pompal› tüfek götürdüklerini ima etmiflti. fiiddete övgüler düzdü¤ü, ›rkç›l›k propagandas› yapt›¤›, rakip taraftarlar› tahrik etti¤i bu röportaj nedeniyle 39 bin YTL para ve alt› ay maç yasa¤› cezas› ald›.

mahkemeye bile baflvurmam›flt›. Ayr›ca ikinci tak›m› sat›p, ismini de¤ifltirerek birinci ligde oynamas›n› sa¤layabilirlerdi, bunu da yapmad›lar. ‹kinci lig ikincili¤ini son maçta Bak›rköyspor’e kapt›r›p üçüncü olan ‹negölspor da Bursa tak›m›yd›, onlar da tak›m› sat›n almak istedi, ama yönetim yanaflmad›. Kulüp baflkan› bir sonraki milletvekili seçimlerinde ANAP milletvekili olacak olan bugünkü baflkan ‹brahim Yaz›c›’yd›. ‹kinci lig flampiyonu olan tak›m›n genç oyuncular›n›n bir bölümü apar topar Ayd›nspor’a sat›ld›, o gençler Ayd›n’› ertesi sezon flampiyon yap›p birinci lige ç›kard›lar. Yaz›c› ve di¤er yöneticiler kentte senelerce “Bursaspor’u satan adamlar” olarak an›ld›lar, bu seneye kadar Bursaspor yöneticisi olmay› bir daha ak›llar›ndan bile geçiremediler zaten.

Malki cinayetine ad› kar›flan baz› polislerin zaman zaman Erol Evcil’in özel uça¤›yla ‹brahim Yaz›c›'n›n Marmaris'teki oteline gidip toplant›lar yapt›¤› ortaya ç›km›fl; Erol Evcil’in baflbakan Mesut Y›lmaz’la makam›nda bir kredi iflini görüfltü¤ü, randevuyu ANAP’tan DYP’ye geçen Yaz›c›’n›n ald›¤› da anlafl›lm›flt›.

Malki cinayeti ve ötesi ‹brahim Yaz›c›’n›n 1991’deki baflkanl›¤› s›ras›nda yönetim kuruluna ald›¤› isimlerden ikisine de özellikle bakmak gerekiyor. Bunlardan biri, sonradan ad›n› hep Alaattin Çak›c›’yla birlikte duyaca¤›m›z Erol Evcil, di¤eri dönemin Bursa Emniyet Müdürlü¤ü Terörle Mücadele fiubesi Müdür Yard›mc›s› olan Yusuf ‹lhan’d›. Yusuf ‹lhan’›n kardefli Yunus ‹lhan 1993’te Beden Terbiyesi Genel Müdürlü¤ü’nde çal›fl›rken ihtilasen zimmet suçundan 11 y›l hapis cezas› alm›fl, ama cezaevine kendisi yerine baflkas›n› gönderdi¤i ortaya ç›km›flt›. Yunus ‹lhan’›n yerine cezaevine girip 28 ay yatan Vedat Erdo¤an vaat edilen paray› alamay›nca itirafta bulunmufl ve a¤abey Yusuf ‹lhan’›n kendisini emniyetteki odas›nda karfl›lay›p tak›m elbise hediye ettikten sonra cezaevine bizzat götürdü¤ünü anlatm›flt›. 1994’te emekli olan ‹lhan, Bursaspor yönetiminde tan›flt›¤› Erol Evcil’in flirketinde çal›flmaya bafllad›. Birlikte çal›flt›¤› sekiz polis memurunu da istifa ettirip birkaç kat fazla maaflla Evcil’in yan›nda ifle ald›. Bunlardan üçü Evcil’in yak›n korumas› oldu.

Evcil’in iki flirkette Cavit Ça¤lar’›n o¤lu Mustafa Ça¤lar’la ortakl›¤› da vard›. Erol Evcil ve Yusuf ‹lhan 1995’teki Nesim Malki cinayetinden sonra gözalt›na al›nd›lar. Evcil cinayete azmettirmekten suçlu bulundu, ‹lhan’›n olay› planlamak ve tetikçilerin kulland›¤› arac› bulmak suçlar›ndan yarg›lanmas›na devam ediliyor. Soruflturmada Malki cinayetine ad› kar›flan Bursa Emniyeti'nde görevli baz› polislerin de zaman zaman Erol Evcil’in özel uça¤›yla ‹brahim Yaz›c›'n›n Marmaris'teki oteline gidip toplant›lar yapt›¤› ortaya ç›km›fl; Erol Evcil’in baflbakan Mesut Y›lmaz’la makam›nda bir kredi iflini görüfltü¤ü, randevuyu ANAP’tan DYP’ye geçen ‹brahim Yaz›c›’n›n ald›¤› da anlafl›lm›flt›. Erol Evcil - Yusuf ‹lhan ikilisi Malki cinayeti d›fl›nda Nilüfer Turizm’in sahibi Hüseyin Kayapal›’yla birlikte Bozuk Para Operasyonu’nda da gözalt›na al›nd›. Yusuf ‹lhan’› son olarak manken Tu¤ba Özay’›n da tutukland›¤› Yaflar Öz operasyonunda gördük. Bursa Barosu’na kay›tl› bir kad›n avukatla birlikte Yaflar Öz’ün Bursa’daki ifllerini takip etti¤i gerekçesiyle tutuklanan ‹lhan’›n evinde bomba bulundu, ‹lhan bombalar›n içinin bofl oldu¤unu ve süs amaçl› bulundurdu¤unu söyledi. ‹brahim Yaz›c›’n›n Bursaspor geçmifli k›saca böyle. Yaz›c›’n›n baflkan oldu¤u 15 Ekim’deki ola¤anüstü kongreye 1431 üyeden 471'i kat›ld›. Bu da Bursaspor delegelerinin tamam›n›n Yaz›c›’ya onay vermedi¤ini, ama karfl›s›na ç›karacak aday da bulamad›klar›n› gösteriyor. Yaz›c›’n›n ifladam› a¤›rl›kl› yeni yönetim kurulunda Erol Evcil, Yusuf ‹lhan tipi adamlar bulunmuyor. 1990’lar boyunca ANAP, DYP, MHP etraf›nda gezinen Yaz›c› bu kez s›rt›n› AKP’ye dayad›. Eski baflkan Karasu’yla birlikte yola ç›k›p sonra ters düflen AKP’li bakan Faruk Çelik’in a¤abeyi Osman Çelik’i yine ikinci baflkan yapt›, listeyi de –Cavit Ça¤lar’›n da katk›lar›yla– birlikte haz›rlad›klar› söyleniyor. Murat Toklucu



ÖDP’N‹N 4. OLA⁄ANÜSTÜ KONGRES‹N‹N ARDINDAN

Kazanan kaybetti, kaybeden kazand› Ufuk Uras’›n ba¤›ms›z milletvekili adayl›¤› nedeniyle ÖDP’den yasa gere¤i istifa etmesi üzerine, baflkanl›¤› vekaleten Kemal Ulusaler üstlenmiflti. Seçim bitti, yasal engel ortadan kalkt›, Uras partisine geri döndü ve ÖDP yeni baflkan›n› seçmek üzere ola¤anüstü kongreye gitti. fiubat ay›ndaki ola¤an kongrede Uras’›n baflkanl›¤a adayl›¤›n› koyma biçimi ve seçilir seçilmez yapt›¤› konuflmada, söze “nerede kalm›flt›k” diye bafllamas› ÖDP’de hararetli tart›flmalara neden olmufl, 22 Temmuz sürecinde de parti içi demokrasiyi bypass ederek “Bin Umut” aday› olmas› partiyi ikiye bölmüfltü. Ola¤anüstü kongreye bu ortamda gidildi, Uras yeniden baflkan seçildi, ama Parti Meclisi’nde ço¤unlu¤u muhalefet kazand› ve satranç deyifliyle bir “pat” durumu ortaya ç›kt›. Ama, “oyun”un seyrine bakarak flöyle söylemek de mümkün: Kazanan kaybetti, kaybeden kazand›. Uras’›n, baflkanl›¤› aç›klan›rken kongre salonunda topu topu otuz kifliyle kalmas›, muhalefetin aday› Ulusaler’e tebrikler ya¤mas›, ÖDP’yi daha çalkant›l› günlerin bekledi¤ini gösteriyor. Temmuz seçimlerinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) kontenjan›ndan ba¤›ms›z aday olmas› üzerine partisinde sert elefltirelere u¤rayan Ufuk Uras, 7 Ekim’de Ankara’da yap›lan 4. Ola¤anüstü Kongre’de ÖDP tüzü¤ü uyar›nca, kongreden bir gün önce gerçeklefltirilen konferanstan ç›kan sonuçla, genel baflkanl›k seçimine tek bafl›na kat›ld›. Zira, ÖDP tüzü¤üne göre genel baflkanl›k ve Parti Meclisi seçimleri konferanslarda yap›l›yor. Parti konferans›nda ortaya ç›kan sonuç, kongreye tavsiye karar› olarak sunuluyor ve kongreye tek liste giriyor. Konferansta yap›lan seçimde Uras 467, muhalefetin aday› Kemal Ulusaler 336 oy ald›. Dolay›s›yla Ulusaler, konferanstan ç›kan karar neticesinde adayl›ktan çekildi ve Uras, 339 delegenin kulland›¤› geçerli oylar›n tümünü (320) alarak genel baflkan oldu. Kongrede 60 üyeli Parti Meclisi’ne, Ufuk Uras’›n listesinden 28, “Devrimci Parti, Devrimci Siyaset” broflürü etraf›ndan kümelenen muhalefet ise 32 kifli girdi. fiubat 2007’deki ola¤an kongrede Ufuk Uras’a karfl› aday olan Alper Tafl, Parti Meclisi seçimlerinde en yüksek oyu (485) ald›. Delegeler, genel baflkanl›k seçimlerinde Uras’a oy verirken, Parti Meclisi seçimlerinde oylar›n› daha çok Ulusaler’in listesine vermeyi tercih etti. Böylece parti içinde bir “pat” durumu ortaya ç›kt›; Uras’›n partinin genel politikalar›nda belirleyici olmas› engellenmifl oldu. Kongreden bir gün önce, Mahir Çayan, Hrant Dink gibi isimlerin dev foto¤raflar›yla donat›lan Milli E¤itim Bakanl›¤› fiûra Salonu’nda bas›na kapal› yap›lan konferansta, partinin Dev-Yol gelene¤inden gelen kesiminin önde gelen isimleri, Ufuk Uras’›n politikas›n› sert bir dille elefltirmiflti.

22

22

“Mesele, kimin baflkan olaca¤› de¤ildir. Mesele, parti hukukunun belirledi¤i demokratik ve kolektif siyaset anlay›fl›na uygun olarak yönetilen bir parti mi, yoksa –yar›n ne yapaca¤›n› kimsenin bilemedi¤i– bir baflkan›n istedi¤i gibi yönetilen bir parti mi olaca¤› meselesidir.”

Uras’›n konuflmas› esnas›nda vuku bulan bir hadise manidard›: ÖDP’nin gençlik örgütü “Hiçbir baflar› devrimci ahlâka tercih edilemez” yaz›l› pankart aç›nca Uras, “bu sözün alt›na ben de imzam› at›yorum” diyerek karfl›l›k verdi. Kongre salonunda hummal› tart›flmalar yaflan›rken bahçede de çeflitli gruplar ÖDP’nin kaderini tart›fl›yordu. Express’in sorular›n› yan›tlayan gençlerin ço¤u, Ufuk Uras’›n ÖDP’nin baflkan› olmay› “hak etmedi¤i”nde hemfikirdi. Uras’›n seçimlere “Bin Umut” aday› olarak girmesine muhalefet edenler aras›nda bafl› çeken isimlerden O¤uzhan Müftüo¤lu, konferansta yapt›¤› konuflmada, “tüm görüfl ayr›l›klar›na ra¤men ÖDP’nin bölünmemesi ve farkl› görüfllerin ayn› potada ‘eritilmesi’ için çaba gösterilmesi gerekti¤ini” söyledi. Uras’tan “mahallenin yaramaz çocu¤u” diye söz eden baflkan aday› Ulusaler’e göre, “parti taban›n›n görüfllerinin aksi yönünde hareket etmeyi sürdürür, partiyi ‘liberalleflmeye’ götürmeye çal›fl›rsa, parti taban› Uras’›n arkas›nda daha fazla durmaz.” Express’in sorular›n› yan›tlayan Ulusaler, ÖDP içindeki tart›flma ve görüfl ayr›l›klar›n›n Uras veya kendi ismi üzerinden yürümedi¤ini, esas sorunun ideolojik farkl›laflmadan kaynakland›¤›n› vurguluyor. Uras’›n partinin temel kurulufl felsefesini bir yana b›rak›p bir “çat› partisi” alt›nda birleflmekten söz etti¤ini söyleyen Ulusaler’e göre, ÖDP’nin de¤iflim ve dönüflüme ihtiyac› var, ancak Uras’›n çizdi¤i çizgide de¤il. Ulusaler, ÖDP’nin CHP ve 10 Aral›k Giriflimi’nin yerel seçimler öncesinde nas›l bir politika izleyece¤ini dikkatle izlemesi ve ona göre “daha sol” bir perspektifle çal›flmalar yürütmesi gerekti¤ini düflünüyor.

Sol ittifak› reddetmediklerini, Kürt sorunu konusunda da DTP’yle çok ciddi görüfl ayr›l›klar›na düflmediklerini ifade eden Ulusaler, ÖDP’nin bu konuda da ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lamas› gerekti¤inin alt›n› çiziyor. Ufuk Uras’›n yedi arkadafl›yla birlikte kaleme ald›¤› “Toplumsal muhalefeti gelifltirelim, ÖDP’yi ve sol muhalefeti büyütelim” bafll›kl› bildiri, Ulusaler’a göre, “bir senet” özelli¤i tafl›yor. Uras’›n bu bildiriyle, kendisine muhalif olan kesimlere güvence verdi¤ini düflünen Ulusaler, Uras’›n bu görüfllerin d›fl›na ç›kmas› halinde, partinin yola bu flekilde devam edemeyece¤ini söylüyor. Zira, Uras, söz konusu bildiride, baflta “çat› partisi” fikri olmak üzere, örgütü “liberallefltirme” fikrini de tafl›mad›¤›n› ve ÖDP’nin ba¤›ms›z olarak yoluna devam edece¤ini vurguluyor.

“‹kinci lige ç›kmak için” Sa¤l›k Emekçileri Sendikas› (SES) baflkan› Köksal Ayd›n’a göre ise, ÖDP’nin esas sorunu apolitikleflme. Bu konferansla örgütün politikleflmeye bafllad›¤›n› ve nihayet yap›lmas› gereken faaliyetler konusunda çal›flmalar yürüttü¤ünü söyleyen Ayd›n, parti faaliyetlerinin netleflmesi ve partililerin kendi sorunlar›n› bir kenara b›rakarak ülke sorunlar›n› temel gündem haline getirmesiyle örgüt içi bütünleflmenin sa¤lanabilece¤i görüflünde. Ayd›n’a göre, “Ufuk Uras medyaya çok s›k ç›k›yor, ama bunun hiçbir fleye hiçbir faydas› olmuyor; önemli olan Uras’›n medyada aç›klamalar yapmas› de¤il, örgütün kendi içinde ülke sorunlar›n› tart›flabilmesidir.” Mesele dergisinin ekim say›s›na yazd›¤› yaz›da Ufuk Uras’›n “3 M” (Muhammed, Mustafa Kemal, Marx) tezini elefltiren genç


kuflak ÖDP’lilerden Foti Benlisoy’a göre 4. Ola¤anüstü Kongre, partinin kaderinin belirlendi¤i bir kongre olmaktan uzak. ÖDP’nin organik bir parti olmay› baflaramad›¤› için her dönemeçte kriz yaflad›¤›n›, parti içindeki mevcut gerginli¤in “sahici” olmad›¤› söyleyen Benlisoy, ÖDP’nin içinde bulundu¤u çalkant›l› süreci flu sözlerle özetliyor: “ÖDP içinde bir saflaflman›n gündemde olmamas› gerekiyor. 22 Temmuz seçimlerinde a¤›r bir yenilgi yaflad›k. O yüzden de gerileme döneminde y›¤›nak yapmaya ihtiyac›m›z var. Yay›n faaliyeti, parti içi e¤itim, demokratik iflleyifl sistematik olarak ortadan kald›r›l›yor oysa. fief veya lider etraf›ndaki kümeler kendilerini yeniden üretiyor. Bu, bizi kötü sona götürür. ÖDP kendini yeniden infla etmeli ve taban›n› da yeniden yaratmal›. Her türlü çabaya ihtiyaç var. Amatör kümeden ikinci kümeye geçebilelim hiç de¤ilse. Birinci ligde oynayacak durumda olmad›¤›m›z› hepimiz biliyoruz. Ama amatör kümeden ç›kabilece¤imizi de biliyoruz. Mesele Ufuk Uras meselesi de¤il. Sürekli ÖDP için bir s›çrama ihtiyac›ndan söz ediliyor. ‹yi de, s›çramak için sözünü etti¤im sorunlar›n giderilmesi, dolay›s›yla ad›m›m›z› sa¤lam atabilece¤imiz bir zeminin yarat›lmas› gerekiyor.” Benlisoy’un de¤indi¤i “s›çrama zemini”nin önündeki en büyük engel olarak parti içindeki gruplaflmalar gösteriliyor. Peki, zaten 22 Temmuz seçimlerinde varolan oy oran›n›n yar›s›n› kaybeden, sadece ‹stanbul’da Bin Umut aday› Uras’› destekleyip örne¤in Mersin’de Orhan Miro¤lu’nun kazanmas›n› sa¤layabilecekken seçim politikas› yüzünden bunu da sa¤layamayan ÖDP’nin içindeki bu gruplaflman›n nedeni ne? Bu sorunun yan›t›n› ÖDP içindeki farkl› gruplar›n 4. ola¤anüstü kongre öncesinde, delegeler için haz›rlad›klar› iki metni karfl›laflt›rarak alabiliriz. Kongreyle birlikte sonuçlanmas› beklenen bu görüfl ayr›l›klar›, kongre sonras›nda yapt›¤›m›z görüflmelerde de ortaya ç›kt›¤› gibi, devam edece¤e benziyor. Express’e kongreyi de¤erlendiren birçok ÖDP’linin dedi¤i gibi: “Kongre bitti, ama ayn› yerdeyiz. Tart›flmalar ve kavgalar daha çok sürecek!”

“Devrimci siyaset, devrimci parti” ÖDP içindeki kutuplaflman›n temel nedeninin ne oldu¤unu, “Devrimci Siyaset, Devrimci Parti” bafll›¤›yla, aralar›nda partinin önde gelen isimlerinden Alper Tafl’›n da bulundu¤u grubun haz›rlad›¤› broflür özetliyor. Ufuk Uras’la birlikte Saruhan Oluç, Pertev Aksakal, Sinan Tutal, ‹kbal Polat, Melike Kelefl, Özlem Türkmen ve Zübeyde K›l›ç’›n imzas›n› tafl›yan “Toplumsal muhalefeti gelifltirelim, ÖDP’yi ve sol muhalefeti büyütelim” bafll›kl› bildiri ise, broflürde ifade edilen görüfllere yan›t gibi görünüyor. Uras’›n a¤›r bir dille elefltirildi¤i “Devrimci Siyaset, Devrimci Parti” broflürüne göre, ÖDP’deki saflaflma fiubat 2007’deki konferansta Alper Tafl’›n genel baflkan olmas›na karar verilmesine ra¤men, Uras’›n bu karara uymay›p son dakikada adayl›¤›n› ilan etmesiyle bafll›yor ve 22 temmuz sürecinde keskinlefliyor: “Hat›rlanaca¤› gibi Ufuk Uras, 5. Kongre’deki son dakika adayl›¤› s›ras›nda ve sonras›nda parti içindeki bir kesime yönelik tasfiyeci bir tutum sergilemiflti. Bu tutumun yaratt›¤› gerilim afl›l›rken, ülkede genel seçimler sürecine girilmifl, parti tam PM ve MYK üyelerinin oy birli¤iyle kararlaflt›rd›¤› seçim politika-

s› do¤rultusunda seçimlere haz›rlan›rken, bu kez seçimlere ba¤›ms›z adaylarla kat›lma karar› alan DTP taraf›ndan (kendi ifadeleriyle) ‘mecliste lojistik destek sa¤lamak’ için soldaki partilerden ve ayd›n çevrelerden de baz› isimlere Bin Umut adaylar› aras›nda ba¤›ms›z adayl›k önerisi gündeme getirilmifl ve bu öneri partide yeni bir tart›flmaya yol açm›flt›r. Bu öneriye karfl› partinin yetkili karar ve yönetim organlar›ndaki baz› arkadafllar, ülke çap›nda seçimlere kat›lacak olan bir partinin genel baflkan›n›n bir baflka partinin ‘ba¤›ms›z adaylar’ listesinden aday olmas›n›n do¤ru olmad›¤›’ gerekçesiyle itiraz etmifller, gerekirse parti çevresinden baflka bir aday›n gösterilmesini önermifller, buna karfl›l›k o tarihte genel baflkan olan Ufuk Uras bir grup Parti Meclisi ve MYK (Merkez Yürütme Kurulu) üyesinin de deste¤iyle kendisinin adayl›¤›nda ›srar etmifltir. Bu sorunun parti çevresinde bir baflka ismin aday gösterilmesiyle çözülmesi mümkünken, Ufuk Uras adayl›¤›n kendisine önerildi¤i, bu yüzden mutlaka kendisinin aday olmas› gerekti¤i görüflünde ›srar etmifltir. Son aflamada Parti Meclisi’nin adayl›¤›n› 35 oyla reddetmesi üzerine de ‘size siyasi hayat›n›zda baflar›lar dilerim’ diyerek kendisini destekleyenlerle birlikte Parti Meclisi’nden ayr›lm›fl, daha sonra DTP’nn Bin Umut adaylar› aras›nda adayl›¤›n› aç›klayarak, ÖDP genel baflkanl›¤›ndan ve parti üyeli¤inden istifa etmifltir.” Bu broflürü haz›rlayanlardan Alper Tafl, kongre sonucunu Express’e de¤erlendirirken, tüm tart›flmalar›n içtenlikle yap›ld›¤›n› ve art›k ÖDP için siyaset zaman› oldu¤unu söylüyordu. Partili gençlerin tepkileri ve genel baflkanl›¤› aç›klan›rken Ufuk Uras’›n kongre salonunda topu topu otuz kifliyle kalmas›, Kemal Ulusaler’e tebrikler ya¤mas›, ÖDP’yi daha çalkant›l› bir sürecin bekledi¤ini gösteriyor. Zira, ba¤›ms›z adayl›kla ilgili tart›flmalar bitse de, partideki “devrimci” kanat, Uras’›n siyaset tarz›na temelden karfl› ç›k›yor. Bu, Uras karfl›t› broflürde çok net bir dille ifade ediliyor: “Bugün mesele bu partide kimin baflkan olaca¤› meselesi de¤ildir. Mesele parti hukukunun belirledi¤i demokratik ve kolektif siyaset anlay›fl›na uygun olarak yönetilen bir parti mi, yoksa (yar›n ne yapaca¤› kimsenin bilemedi¤i) bir baflkan›n istedi¤i gibi yönetilen bir parti mi olaca¤› meselesidir.”

ÖDP’yi büyütmek Ufuk Uras’›n yak›n çevresinden yedi kifliyle haz›rlad›¤› “Toplumsal muhalefeti gelifltirelim, ÖDP’yi ve sol muhalefeti büyütelim” bafll›kl› bildiride ise, tüm bu elefltirilere yan›t verilmeye çal›fl›l›yor. Uras, kendisine yönelik elefltirileri, parti içindeki “az›nl›¤›n” tutumuna ba¤larken, konferans›n nas›l neticelenece¤inin, “az›nl›¤›n” ço¤unluk olup olmayaca¤›n› gösterece¤ini ima ediyor: “ÖDP tüzü¤ü ve seçim sistemi farkl› fikirlerin yönetim kademelerinde ‘nispi temsili’ni öngördü¤ü için, ortaya ç›kacak sonuç partinin bütün farkl›l›klar›n› da yans›tacakt›r. ‘Ço¤unluk’ fikirlerin önümüzdeki süreçte partinin ana yönelimleri üzerinde belirleyici olaca¤›/olabilece¤i usuller de yine tüzükte yer al›yor. Konferans iradesi sonucunda ‘az›nl›k’ olan görüfller ise kuflkusuz ‘parti içi demokrasi’ kurallar› temelinde bir sonraki konferansta fikirlerini ‘ço¤unluk’ haline getirmek için çaba göstereceklerdir.”

Uras’ç›lar›n bildirisinde “bir örgütsel bölünmeden, kopufltan, konferansta istekleri gerçekleflmeyenlerin partiyi terk edeceklerinden söz edilmesi gerçekten de anlafl›lmaz bir durumdur. Bugün ÖDP’den uzaklaflma de¤il, yeni insanlar›n ÖDP’ye kat›lmas› günüdür” sözüne, muhalefetin broflüründe flöyle yan›t veriliyor: “(Bu sözlerle) bir yandan sanki partide birli¤i savunur görünmeye çal›fl›rken, di¤er yandan da partide elde ettiklerini düflündükleri hakim pozisyonlar›n› deklare ettiklerini düflünüyorlar. Partiyi bu flekilde bir kamplaflmaya sürükleyen tutumlar›na tepki gösteren 1250 imzal› bildiride ‘ÖDP’nin 11 y›ll›k birikimiyle gelifltirdi¤i demokratik kültür ve hukukuyla, devrimci siyaset anlay›fl›na sahip ç›kma ve ÖDP’nin ba¤›ms›z devrimci bütünlü¤ünü koruma kararl›l›¤›m›z’ aç›kça ortaya konmuflken, bu tür cinliklere yap›lmak istenen fleyin partide oluflturduklar› kamplaflmay› konsolide ederek bu ikili yap›y› sürdürmeye çal›flmaktan ibaret oldu¤u aç›kt›r.”

Ne çat› partisi, ne liberalleflme

“22 Temmuz seçimlerinde a¤›r bir yenilgi yaflad›k. O yüzden gerileme döneminde y›¤›nak yapmaya ihtiyac›m›z var. Oysa, yay›n faaliyeti, parti içi e¤itim, demokratik iflleyifl sistematik olarak ortadan kald›r›l›yor. fief veya lider etraf›ndaki kümeler kendilerini yeniden üretiyor.”

Uras’ç›lar›n bildirisinde, Uras’a yönelik “ÖDP’yi liberal bir parti haline getirmeye çal›fl›yor” elefltirilerine dolayl› olarak flöyle yan›t veriliyor: “Tüm ma¤dur kesimler için özgürlük, demokrasi ve eflitlik talebinde bulunmak, hak ve özgürlüklerin istikrarl› savunucusu olmak, ÖDP’de temsil edilen sol ve devrimci tutumun vazgeçilmez kofluludur. Solu liberallerden ayr›flt›rman›n yolu, bu sorunlar›n çözümünü onlara terk etmek veya AKP’ye oy verenlerin bir bölümünü de etkileyen milliyetçi politikalarla uyum aramak de¤ildir.” Uras, parti içindeki muhaliflerin elefltirilerinin temel referanslar›ndan biri olan “çat› partisi” fikrinin de uygulanamayaca¤›n› ve “san›lan›n aksine” böyle bir fikir tafl›mad›¤›n› da belirtiyor: “Ba¤›ms›z aday süreci ve bu sürecin yaratt›¤› toplumsal etki hemen bir ‘örgütsel kal›ba’ dökülmek isteniyor. Bunlardan ilk ‘çat› partisi’ önerisidir. Henüz dile getirenler taraf›ndan net bir flekilde içeriklendirilmemifl olsa da, tan›m farkl› partilerin ya da kümelerin bir ‘çat›’ alt›nda birleflmelerini ima ediyor. Özellikle DTP’nin, solun çeflitli kesimlerini de içerecek bir biçimde ‘çat› partisi’ haline dönüflmesi isteniyor. Bu öneri pratik olarak uygulanamazl›¤› bir yana, bugün siyaset için elveriflli bir araç olarak da görülemez. ‘Farkl› öncelikleri’ olan Kürt muhalefetinin ve sosyalistlerin, solun tek bir ‘çat›’ alt›nda birleflmeleri her iki kesim aç›s›ndan da sorunludur… ‹kinci örgütlenme önerisi, önce sosyalistlerin bir araya gelmesi ve daha sonra d›fla aç›lman›n koflullar›n›n belirlenmesidir. Bu öneri de bugünün siyasal sorunlar› karfl›s›nda anlaml› de¤ildir. Bitmek bilmez ideolojik ilke tart›flmalar› solun önemli geleneklerinden biridir. Ortak bir parti içinde yer almak için tüketilecek enerjinin, d›flsal bir mücadele için harcanmas› daha do¤ru olacakt›r.” ÖDP’nin kendi içinde yürüttü¤ü bu tart›flma ve saflaflma, asl›nda solun günümüz Türkiye’si için nas›l bir perspektif sundu¤una da önemli bir örnek teflkil ediyor. Görünen o ki, ÖDP’nin bu süreci nas›l geçirece¤i, Türkiye solu aç›s›ndan da önemli bir dönüm noktas›na iflaret edecek. ‹rfan Aktan Tafsilatl› bir ÖDP de¤erlendirmesi (Masis Kürkçügil’le söylefli) 40. sayfada

23



23 EYLÜL - 19 EK‹M 2007 Haz›rlayan: Erdir Zat

Benazir’in kanlı dönüflü

Correa sektirmiyor

PAK‹STAN Parlamentoda apar topar yaptı¤ı seçimle tekrar devlet baflkanı olan Pervez Müflerref’in sürgündeki yasaklı muhalefet lideri Benazir Butto’yla anlaflmaya vardı¤ı iktidar planı ifllemeye baflladı. Ocak seçimlerinde aday olan Butto, 18 Ekim’de 200 bin kiflinin katıldı¤ı karflılama töreniyle ülkesine döndü. Ama peflpefle düzenlenen iki intihar saldırısı, 138 kiflinin ölümüne neden olarak kutlamaları kana buladı. Saldırıların ardından açıklama yapan Butto, “kendisini öldürmek isteyen” eski diktatör Ziya ül-Hak yanlılarını suçladı. Müflerref ise olaydan Taliban ve El Kaide’yi sorumlu tutuyor.

EKVADOR Arkasında hiçbir parti olmadan girdi¤i seçimleri kazanarak baflkan olan Rafael Correa, daha yılını doldurmadan üçüncü seçim baflarısına imza attı. Daha önce “yeni anayasa için kurucu meclis oluflturulması” referandumunu kazanan Correa, flimdi de bu kurucu mecliste ezici ço¤unlu¤u ele geçirdi. 30 Eylül’de yapılan kurucu meclis seçimlerinde, Correa’yı destekleyen koalisyon blo¤u oyların yüzde 70’ini alarak, 130 sandalyenin en az 80’ini kazandı. Chavez’in adımlarını izleyen ekonomist Correa, yeni anayasayla gidilecek seçimlere yeni kurdu¤u Sosyalist Parti’yle katılmayı amaçlıyor.

ABD-IRAK Anahtar teslimi yıkım Gündem Ermeni tasarısı ve tezkereye kitlenince, Irak’taki Blackwater skandalına fazla yer kalmadı. Özel flirketlerin savafl tafleronculu¤u, savaflı dahi özellefltiren baya¤ılı¤ın foto¤rafıydı. Buradan Burma’ya uzanan bir neoliberal tünel bulduk... YEN‹ yüzyılımızda savafllar artık tafleron flirketler tarafından yürütülüyor. fiu sıralar bu flirketlerin en göze batanı Blackwater, sahip oldu¤u vizyonu internet sayfasında flöyle tanımlıyor: “Her yerde güvenlik, özgürlük ve demokrasiyi desteklemek.” Firmanın misyonu ise flöyle: “Korunmasız insanları korumak; ahlaki temellere sahip, etkin ve anahtar teslim çözümler getirmek; insanların özgürce sesini yükseltebilmesini sa¤lamak için ulusal ve uluslararası güvenlik politikaları gelifltirmek.” Buradan anlıyoruz ki, “yüksek ahlâklı” projelere, “anahtar teslim güvenlik” sa¤lıyorlar. Yalnızca on yıllık bir geçmifli olan Blackwater, flu anda ABD’nin en büyük özel güvenlik flirketi. Yılda 40 binden fazla kifliye e¤itim veriyor. Kârının yüzde doksanı hükümetle yaptı¤ı anlaflmalardan geliyor. Bu anlaflmaların üçte ikisinin ise bir ba¤layıcılı¤ı yok. Blackwater, bu flekilde 500 milyon dolardan fazla gelir elde etmifl durumda. George W. Bush iflbaflına geldi¤inden beri, yardımcısı Dick Cheney’in danıflmanı oldu¤u Halliburton ile beraber, en hızlı büyüyen flirketlerden biri Blackwater oldu. ‹lk olarak, CIA’in eski terörle mücadele flefi Cofer Black ve eski Savunma Bakanlı¤ı Baflmüfettifli Joseph Schmitz’i göreve getirdiler. Böylece Pentagon’un ihalelerini almaya baflladılar. Toplam 100 bin tafleronla Irak’taki en büyük ikinci grubu oluflturuyorlar. Bu tafleronların 48 bini paralı asker. Dünya kamuoyu Blackwater’ın adını ilk olarak 31 Mart 2004 tarihinde duydu. Iraklı bir grup direniflçinin saldırısı sonucu ölen dört Blackwater çalıflanının cesetleri Fırat nehri üzerinde bir köprüye asıldı. ABD liderli¤indeki koalisyon güçlerinin buna cevabı Felluce flehrini kuflatmak oldu. ‹lk kuflatmadan sonuç alamayan koalisyon güçleri, ancak ikinci kuflatmada baflarılı olabildi. Bu baflarının adı Hayalet Öfke Operasyonu’ydu. Dört askerin öldürülmesi tam da Bush’un “artık büyük operasyon yapmayaca¤ız” açıklamasından sonra gelmiflti. 31 Mart’taki pusudan sonra bir ABD resmi yetkilisi “Bundan sonraki önceli¤imiz El Kaide’nin Irak’taki lideri El Zarkavi’yi yakalamak olacak” dedi. Bölgeye 5 bin askerle yı¤ınak yapıldı. Hayalet Öfke Operasyonu’yla ilgili akılda kalan iki önemli detay vardı: Bir camiye sı¤ınan yaralıların öldürülmesi ve beyaz fosfor. Camide yaralıların vurulma anını NBC kameramanı Kevin Sites flöyle anlatıyor: “Felluce’de bir grup askerle birlikte operasyonlara katılıp görüntü çekiyordum.

Olay gününün sabahında telsizden kuzeye ilerleme emri geldi. Bir gün önce on militanı öldürüp beflini yaralayarak kontrol altına aldı¤ımız caminin yeniden direniflçilerin eline geçmifl olabilece¤i belirtiliyordu. Camiye vardı¤ımızda bölgeye bizden önce baflka bir grubun ulafltı¤ını gördük. Bizim grubun baflındaki te¤men bölgedeki bir askere ‘içeride kimse var mı’ diye sordu. Amerikan askeri eliyle ‘befl’ iflareti yaptı. Sonra ‘Onları vurdunuz mu’ diye

sordu. Asker ‘evet efendim’ dedi. Hemen ardından o çarpıcı soru geldi: ‘Silahlı mıydılar?’ Asker bu soruyu yanıtlamadı. Omuzlarını silkti ve içeri girdik. Camiye girdi¤imizde flaflkınlı¤ımı gizleyemedim. Bir gün önceki operasyonda yaralanan ve yan›m›zdaki doktorlar tarafından ilk müdahaleleri yapılan Iraklılar hâlâ aynı yerde yatıyordu. Oysa bu kiflilerin tedavi için götürülece¤i söylenmiflti. Hiçbirinin silahı yoktu. Te¤men’e durumu anlattım ve Iraklıları videoya almaya baflladım. Biri ölmüfltü, di¤erleri hayatta ama a¤ır yaralıydı. O anda bir asker, ‘Bu herif ölü taklidi yapıyor’ diye ba¤ırdı. Yaralı Iraklılardan birini baflından vurdu. Mideme kramp girmiflti. Esirlerden biri konuflmaya çalıfltı. Ancak iki asker silahlarını ona yöneltti. Kendime engel olamadım. ‘Bunlar dün yaralanan silahsız Iraklılar’ diye ba¤ırdım. Silahlarını indirdiler. Di¤er Iraklıyı öldüren asker ise benim orada oldu¤umu o anda fark etti. Yanıma gelerek ‘Bilmiyordum efendim’ dedi.” Operasyonda alıflılmadık silahlar da kullanıldı. Ünlü gazeteci Dahr Jamail’in görgü tanıklarından

aktardı¤ına göre mantar bulutu oluflturan garip bombalar vardı. Bu bombalar vücutta kimyasal yanıklar oluflturuyordu. Suyla söndürmeye çalıflmak fayda etmiyordu. Saldırıda kullanılan di¤er bir bomba da napalm benzeri MK 77’ydi. Felluce operasyonundan kısa bir süre sonra Blackwater, Necef’teki ABD karargâhını büyük bir saldırıdan kurtararak iyice kıymete bindi. Kuruluflun, 2005 ile 2007 arasında 195 silahlı çatıflma olayına karıflmıfl olmasının pek bir kıymet-i harbiyesi kalmadı. Üstelik bu vakaların 163’ünde ilk atefl açan taraf Blackwater personeliydi. Bu durum 16 Eylül 2007 tarihine kadar devam etti. O gün, ABD Dıfliflleri Bakanlı¤ı yetkililerini taflıyan bir konvoy, Necef’te sünnilerin a¤ırlıkta oldu¤u Mansur semtinden geçerken saldırıya u¤radı. Irak ‹çiflleri Bakanlı¤ı açıklamasına göre, Blackwater personeli araçlarının yakınına bir havan mermisi düflmesinden sonra “vatandafllara rastgele atefl açmıfl” ve 17 sivilin ölümüne yol açmıfltı. Askerlerden biri ifadesinde hayatından endifle etti¤i için atefl açtı¤ını söylüyordu. Ama küçük bir sorun vardı: Ortalıkta Blackwater askerlerine niflan almıfl ya da atefl açmıfl olan hiçbir Iraklı yoktu. Blackwater’ın tektaraflı olarak atefl açtı¤ını gösteren video görüntüleri ortaya çıktı¤ında Irak hükümeti, “Artık yeter” dedi ve Blackwater’ın bölgedeki çalıflma lisansını iptal etti. FBI, kurulufl için soruflturma açtı. ABD Temsilciler Meclisi bölgedeki özel flirket temsilcilerinin suç iflledi¤i takdirde ABD’de yargılanmalarına onay veren yasa tasarısını kabul etti. Blackwater’ın siyasi arka planına baktı¤ımızda sert bir cumhuriyetçi söylemle karflılaflıyoruz. fiirketin kurucuları arasında yer alan Erik Prince, Bush’un fundamental Hıristiyan görüfllerini paylaflıyor. Firmanın ifle aldı¤ı eski askerler arasında Pinochet’nin “iflinin ehli komandoları” da var. Böylece artık Le Monde Diplomatique yazarı Philip S. Golub gibi “mutlakiyetçi yönetimin dönüflünü” ilân edebiliriz. Eski Savunma Bakanı bunu itiraf etti zaten. Rumsfeld flöyle diyordu: “Tıpkı II. Dünya Savaflı sonrasında oldu¤u gibi dünyayı tekrar yapılandırma fırsatını elde ettik.” Belki de bu demece bir cümle daha eklemek gerekiyor: “Bu ifli de, Eisenhower bizi zamanında uyarmıfl olmasına ra¤men, özel flirketlere havale ettik.” Anahtar teslim yapılandırma projesinde ilk du-

25


Cristina geliyor gibi

Turuncuların dönüflü

Nötralizasyon süreci

Darfur gene yanıyor

ARJANT‹N ‹ktidardaki sol koalisyon blo¤u, bu kez devlet baflkanı Kirchner’in efli, senatör Cristina Kirchner’i destekliyor. 28 Ekim’deki seçimleri, kamuoyu yoklamalarında yüzde 40 dolayında görünen bayan Kirchner’in kazanaca¤ına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak bu ilk turda olmayabilir. Cristina kampanyasında neoliberalizmi elefltirerek istihdama dayalı ekonomik büyümeyi savundu.

UKRAYNA Turuncu devrimin güçleri üç yıl önceki konuma dönmeyi baflardı. Ukrayna seçimlerini Moskova yanlısı Yanukoviç’in Bölgeler Partisi (%34) kazandı, ama hükümeti ikinci gelen Yulia Timoflenko (%31) blo¤uyla cumhurbaflkanı Yuflçenko’nun partisinin (%14.2) oluflturdu¤u koalisyon kuracak. Yanukoviç’in kazandı¤ı duyurulan 2004 devlet baflkanlı¤ı seçimine itiraz eden muhaliflerin eylemleri, seçimin yeniden yapılmasını ve AB yanlısı Yuflçenko’nun kazanmasını sa¤lamıfl, buna “turuncu devrim” ad› verilmiflti. Ancak Yuflçenko-Timoflenko ikilisi anlaflamayınca ülke kaosa girmiflti.

KUZEY KORE Kore’nin ikiye bölündü¤ü II. Dünya Savaflı’ndan beri ilk kez bir Güney Kore devlet baflkanı, Kuzey Kore’nin baflkenti Pyongyang’a ayak bastı. Güney Kore lideri Roh Mu-hun, Kuzey’deki komünist tekparti rejiminin lideri Kim Jong-il ile teknik olarak savafl hâlinde olan iki ülke arasındaki buzları eriten tarihi bir zirve yaptı. Baskı altındaki Kim Jong-il’in nükleer program›ndan vazgeçmesi ve Kore’lerle birlikte ABD, Rusya, Japonya ve Çin’in yer alaca¤ı müzakerelere katılaca¤ını açıklaması, yani “nötr” bir pozisyon seçmesi zirveye giden yolu açtı. Güney ise buna ekonomik paketle cevap verdi.

SUDAN Darfur’da, Afrika Birli¤i’nin gönderdi¤i barıfl gücünün kontrolündeki Haskanita ani bir gerilla saldırısı sonucu yerle bir edildi. Bazı kaynaklar Darfuri gerilla gruplarından birini suçlasa da hükümet tarafından desteklenen Cancavit milislerinin bu saldırıdan da sorumlu oldu¤u sanılıyor. 10 barıflgücü askerinin öldürüldü¤ü ve Haskanita’nın atefle verildi¤i baskın, Sudan’da yol aldı¤ını düflünen BM genel sekreteri Ban Ki-mun’u zor durumda bıraktı. Barıflgücünün bile güvende olmadı¤ı kasaba Sudan ordusunun eline geçince 15 bin kiflilik yeni bir göçmen kafilesi Çad’daki mülteci kamplarına sı¤ındı.

rak Irak’tı. ‹kinci durak ise ‹ran olaca¤a benziyor. Bush yönetimi daha flimdiden “ölümcül olmayan eylem” için kolları sıvadı. Bu eylemde sadece Natanz’daki nükleer tesislerin bombalanmasıyla yetinilmeyece¤i, amaçlardan birinin de ‹slâm Cumhuriyeti’ni devirmek oldu¤u söyleniyor. Amerikan-‹srail Kamu ‹flleri Komitesi (Aipac) Irak sınırında yer alan askeri tesislere de hava saldırısı yapılması konusunda ça¤rıda bulundu. ABD, Pakistan ve ‹srail istihbaratı flimdiden güneydo¤u ve kuzeybatıdaki Beluci ve Kürt rejim karflıtlarına silah ve para yardımı yapmaya baflladı. ‹ranlı yetkililer, kendileri Afganistan ve Irak’ta iflbirli¤ine hazırken, ayrıca ABD de bu iflbirli¤ine muhtaçken, Washington yönetiminin Irak’ta neden Halkın Mücahitleri’ni destekledi¤ini pek anlamıfl de¤iller. ABD ise cevap olarak, Irak’taki fiii milislerin saldırılarından ‹ran’ın sorumlu oldu¤unu söylüyor. Hükümet diplomasi yolunu zorlarken Baflkan Yardımcısı Dick Cheney mümkün oldu¤u kadar çabuk bir askeri harekât yapılması için ısrar ediyor. Irak’taki ABD birliklerinin komutanı David Petraeus ABD Kongresine verdi¤i raporda, bölgede fliddet olaylarında azalma oldu¤unu yaz sonuna kadar 30 bin askerin çekilebilece¤ini ama birlikler vaktinden önce çekilirse bunun yıkıcı sonuçları olabilece¤ini savundu. Yani Amerikan yönetimi geliflmelerden memnun. ‹lk projenin anahtar teslimi tamamlanmak üzere. Irak’ın üçe bölünebilece¤i konufluluyor, ama olsun... Di¤er tarafta, dünya kamuoyunu ABD’nin ‹ran’daki niyetleri hakkında uyarmaya çalıflan Seymour Hersh bambaflka fleyler söylüyor. Hersh, Der Spiegel dergisine verdi¤i uzun mülakatta, “Kırk yıl önce Vietnam’la savaflırken çıkarımız ne idiyse flimdi de çıkarımız aynı” diyor. “Kurt” gazeteci, iradesini tanrıdan aldı¤ını düflünen Bush’un tek yaptı¤ının Sünnileri ve fiiileri parçalara bölmek oldu¤unu anlatıyor. Kuzeyde Kürdistan, ortada Sünniler, güneyde de fiiilerin olaca¤ı bir ayrıfltırma projesinin “etnik temizlik” oldu¤unu söylüyor. Hersh’e göre Bush da ne yaptı¤ının farkında. Blackwater, Sünnilerle çatıfltı. Beyaz Saray, fiii milislerin saldırılarından ‹ran’ı sorumlu tutarak savafla hazırlanıyor. “Demokrasi getirecek hazret” diyerek gülümsüyor Hersh, acı acı. 21. yüzyılın özellefltirilmifl savaflları, etnik ayrıfltırma, silah kaçakçılı¤ı, ölen masumlar... Neydi vizyonlar›: “Her yerde güvenlik, özgürlük ve demokrasiyi desteklemek.” Irak’ta ifllem tamam. fiimdi sıra ‹ran’da. Hatta ABD Dıfliflleri Bakanı Condolezza Rice’ın “Filistin devleti artık kurulmalıdır” demeciyle çok yakında Filistin’de... Balkan Talu

26

FRANSA Nicolas “Hiperaktif” Sarkozy Çalıflma, emeklilik, vergi ve sa¤l›k alanlar›ndaki ilk icraatlar›n sa¤lamas› yeni Frans›z d›fl politikas›nda: Ortodoks neoliberalizm. Fransa bir cumhurbaflkanı seçti¤ini sanıyordu, ama karflısına bir pop star çıktı. Üstelik artık bekar... çıkan kamulafltırma tazminatını meflrulafltıran koflullar artık yok. Sa¤lık servisi fonunun da gözden geçirilmesini, sa¤lık sigortasının her fleyi kapsamadı¤ını belirten Sarkozy bazı masrafların bireysel sigortalarla karflılanması gerekti¤ini söyledi. Baflka deyiflle, hastaların, 50 milyon kadar kiflinin sa¤lık sigortası olmayan ABD’deki gibi bireysel sigorta planlamalarının flart oldu¤unu söyledi. Sarkozy, haftalık 35 saat çalıflma süresi yasasının da kaldırılması gerekti¤ini tekrarladı. Erken emeklilik sisteminine son verilmesini teklif ederek daha güçlü ve etkili prosedürler sunarak, iki ifl teklifini kabul etmeyen iflsizlere de yaptırım uygulanmasını öne sürdü. Sosyal güvenli¤in zor kazanılmıfl kalelerine karflı böylesine bir saldırı görülmüfl fley de¤il. Solun da bunu, sosyal güvenli¤in 50 yıllık geçmifline yapılmıfl en büyük saldırı olarak görmesi en do¤al hakkı. Ülkenin yeni dıfl politikasını açıkladı¤ı Fransız elçileri konferansındaki konuflmasında, Ortado¤u üzerine Adrenalin Sarko, zaman zaman baba-o¤ul Bush’larla sürat yap›yor flaflırtıcı teklifler sunan Sarkozy, 1958’de, 5. Cumhuriyet kuruldu¤u zaman De Gaulle’ün belirtti¤i gibi, Paris’in uluslararası duruflunIGNACIO RAMONET da sapmaya iflaret ediyor. Le Monde Diplomatique, Ekim 2007 Sarkozy, Fransa’nın en önemli mücadelesinin NICOLAS SARKOZY ilk olarak, fareli köyün ka- ‹slam ve Batı arasındaki çatıflma oldu¤unu söyleyevalcısı misali, enerjisiyle her taraftan muteber flah- rek ABD Baflkanı George W. Bush’a ve neo-muhasiyetleri etkiledi. Aynı flekilde büyülenen medya da fazakar kanada olan deste¤ini açıkça ortaya koydu. bu kitlesel histeriye katıldı. Fransa, mu¤lak planlar- Sorunu bu terimlerle ortaya koymanın abesli¤i bir la kanı kaynayan bu hiperaktif cumhurbaflkanının yana, Washington’ın kusurlarına ya da ‹srail ve Filistin arasındaki ihtilafı çözememesinin yol açtı¤ı sanal hipnozu altında. Ancak, iflin aslı ortaya çıkınca durum de¤iflti. hasara iliflkin tek bir söz söylemedi. ‹ran konusundaki duruflu ise, Dıfliflleri Bakanı Me¤er sihirbaz, sadece kılık de¤ifltirmifl bir neo-liberalmifl. Aslında bu, ekonomik ve sosyal kıstaslar Bernard Kouchner’in ifadesiyle, ABD dıfl politiilk açıklandı¤ında belliydi: yüksek gelirlerdeki vergi kasıyla tıpatıp aynı. Tahran’daki savafl dikkate indirimi, tıbbi imtiyazlar, uzun çalıflma saatleri, alınması gereken bir seçenek ve bu ihtimale hazırlık özetle neoliberalizm. Hatta Sarkozy’nin 5 Eylül’de olarak, savunma bakanı Hervé Morin’in belirtti¤i giMedef’in (Fransız fiirketleri Hareketi) meslek semi- bi, Fransa, NATO’nun bütünleflik militer yapısı içinnerinde ve 18 Eylül’de, sosyal güvenlik muhabirleri deki yerine geri dönmeli. Sarkozy’nin tanrı vergisi bir taktik ve manevra birli¤i, AJIS’in 40. yıldönümünde yaptı¤ı konuflmakabiliyeti var. Ancak son zamanlardaki, sosyal gülardan da belliydi. “Öncelikle özel emeklilik planları sorunu ele venlik ve dıfl politika konularındaki âni çıkıfllarına alınmalı. Acilen yenilenmeli çünkü birçok vakada, bakılırsa, iyi bir stratejist de¤il. Vizyonu eksik. Çeviren: Zeynep Nuho¤lu ikinci hatta birinci dünya savaflından önce ortaya


Kürtaj yasasına itiraz

Taze Apartheid vakası

Politkovskaya davası

Yeni Amazon kabilesi

N‹KARAGUA ‹nsan Hakları ‹zleme Örgütü, seçimler öncesinde muhafazakarlar tarafından hazırlanan kürtaj yasasına destek veren baflkan Daniel Ortega’ya konuyu bir kez daha düflünmesi için ça¤rıda bulundu. Genifl kesimlerden veri toplay›p bir rapor hazırlayan örgüt, yeni yasanın suç kapsamına aldı¤ı tıbbi müdahalelerin kritik durumlarda kadının yaflamını kurtarmak için gerekli oldu¤una dikkat çekti. Yeterli arafltırma yapılmadan hazırlanan yasanın kadınların yaflamını risk altına soktu¤u hatırlat›larak Ortega’dan yeni düzenlemeler yapması istendi. Feministler Ortega’yı bu yasa yüzünden kınamıfltı.

GÜNEY AFR‹KA Yanında çalıflan siyah iflçiyi dövdükten sonra aç aslanların bulundu¤u kafese atarak ölümüne neden olan beyaz müteahhit Mark Scott-Crossley’in cezasının indirilmesi, ırkçı uygulamalara dönüldü¤ünü söyleyen siyah örgütleri aya¤a kaldırdı. Scott-Crossley, 2005’te cinayetten birinci derecede suçlu bulunarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıfltı. Ama bir temyiz mahkemesi, kararı bozarak cezayı befl yıla indirdi. Mahkeme karara gerekçe olarak, yaflamını yitiren Nelson Chisale’nin aslan kafesine atıldı¤ında hâlâ hayatta oldu¤unun kanıtlanamamasını gösterdi.

RUSYA Geçen yıl Moskova’daki evinde suikasta u¤rayan gazeteci Anna Politkovskaya ölümünün birinci yıldönümünde anılırken cinayet davasında yeni geliflmeler yaflandı. Rus savcılar, bazı güvenlik servisi çalıflanlarını da içeren dokuz kifli hakkında suç duyurusunda bulundu. Daha önce de bir Çeçen siyasetçi cinayete ortaklıkla suçlanmıfltı. Ayrıca baflsavcı cinayetin Kremlin’in itibarını sarsmak için yurt dıflında tertiplendi¤ini söyledi. Politkovskaya, özellikle Çeçenistan’a düzenledi¤i askeri kampanyada Putin’in sıkı muhalifiydi ve Çeçenlere uygulanan zulmü açı¤a çıkarmasıyla ünlenmiflti.

PERU Amazonlar’ın derinlerinde daha önce bilinmeyen bir yerli kabilesine rastlandı. Las Piedras nehrinin kıyısında, 21 yerliyi havadan tespit eden ekolojistler, bu grubun da Mashco-Piro ve Yora kabileleri gibi ormancılık sektörünün istilası sonucu Peru’nun Brezilya ile Bolivya arasında kalan cangıl sınırına kadar sürüldü¤ünü söylüyor. Yerlilerin ba¤ıflıklık sistemlerinin geliflkin olmaması ve yaflam alanları olan akaju ormanlarının kerestecilerin yasadıflı iflgaline maruz kalması, onları yabancılardan kaçmaya mecbur bırakıyor. Hükümetin “yerlileri koruma” programının bulunmaması elefltiriliyor.

‹SV‹ÇRE “Koyun”lar sayıldı IRKÇILIK Avrupa’da yükselmeye devam ediyor. ‹sviçre seçimlerini milyarder sanayici Christoph Blocher’in liderli¤ini yaptı¤ı aflırı sa¤ ‹sviçre Halk Partisi (SVP) rahat bir farkla kazandı. SVP varolan parlamentodaki sandalyelerine 7 tane daha ekleyip 62’yi bulurken ikinci gelen sosyaldemokratlar 9 sandalye kaybederek 43’e düfltü. SVP’nin kampanyasında kullandı¤ı ve Avrupa’da büyük tepki toplayan koyunlu afifl seçimlere damgasını vurdu. Afiflte, bir siyah koyunun kıçını tekmeleyerek sınırdıflı eden beyaz koyunlar görülmekteydi. ‹sviçre toplumunun yabancı istilasına maruz kaldı¤ını savunan Blocher, artan suç oranını düflürmenin tek yolunun yabancıların geldikleri yere postalamak oldu¤unu düflünüyor. Sol grupların protestosuna neden olan afifl yüzünden çatıflmalar yafland›. BM, SVP’nin seçim afiflini “göstere göstere ırkçı” olarak yorumladı. Blocher’ın yürüttü¤ü kampanyaların arasında AB ve BM üyeli¤inden ayrılmak, ‹sviçre ordusunun la¤vedilmesini ve birliklerinin BM operasyonlarına katılmasını enVe kara koyun tekmeyi yer: “Daha fazla asayifl için” gellemek bulunmaktaydı.

‹TALYA Eskisi gibi... Yavafl Yemek hareketiyle bafllayan “Yavafl Hareketi” sonunda ideal ortamını buldu: Yavafl fiehir! ‹NSANLARIN, dünya tarihi kadar eski olan tüketim alıflkanlı¤ı, uzun zamandır sadece temel ihtiyaçları karflılamaya yönelik de¤il. Ama artık, neoliberal politikalarla artan “meta fetiflizmi”ne daha fazla dayanamayanların baflını çekti¤i bir “yavafllama” dalgası var. ‹talya’da, Toscana’nın flaraplarıyla ünlü Kianti yöresi belediyelerinin bafllattı¤ı “Yavafl Hareketi” (Slow Movement) sonunda bir alternatif flehircilik modeline dönüfltü. Hatta kendinden beklenmeyen bir hızla birçok alt-hareket türetti: Yavafl seyahat, yavafl alıflverifl, yavafl tasarım, yavafl haber... “Yavafl” fikri, ilk olarak 1999’da bir McDonald’s flubesinin açılıflı sırasında düzenlenen eylemde do¤du. Fast Food kültürünün alâmeti farikası haline gelen McDonald’s ve benzerlerinin hegemonyasına karflı bafllatılan Slow Food (yavafl yemek) hareketi, hızlı yaflam ve hızlı yemek prati¤inin bo¤ucu derecede artması ve yerel yemeklerin kaybolmasının do¤urdu¤u kaygıyı toplumsal tepki hâline getirdi. Temel olarak kentsel alanda homojenleflme ve Amerikanlaflmaya karflı yaflam kalitesinin “gele-

‹SPANYA Franco’dan kopufl SOSYAL‹ST hükümet, General Francisco Franco’nun gölgesi altında yaflanan, 193639 iç savaflı ve 1939-75 askeri diktatörlük dönemiyle yüzleflmek ve toplumsal barıfla katkıda bulunmak üzere “Tarihsel Hafıza” adlı bir yasa tasarısı hazırlıyor. Franco dönemindeki mahkeme kararları ve infazların ço¤unun gayrımeflru ilan edildi¤i ve ideolojik veya siyasi nedenlere dayandırılan her türlü fliddetin reddedildi¤i tasarıda, bu dönemde zulüm görenlerin yasal haklarının geniflletilmesi ve yurttaflları bölen unsurları ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin uygulanması öngörülüyor. Aslında tasarı geçen yıl hazırlanmıfltı, ama sosyalistler tasarıyı geçirebilmek için ihtiyaç duyulan ‹spanya ‹çsavafl›’ndan: Anarkodeste¤i sa¤layacak küçük partilerle ancak sendikalist CNT, Franco’ya karfl› flu günlerde uzlaflma sa¤layabildi. Ana muhalefetteki Halk Partisi, iç savafl kurbanları kapsamına sadece Franco karflıtlarının alınmasının adil olmadı¤ını söyleyerek tasarıya karflı çıkıyor. Sosyalistler “tasarının bölücü bir etkisi olaca¤ı” suçlamalarını reddediyor, her iki tarafın da yasa kapsamına girdi¤ini belirtiyor. Bazı sol partiler ise tasarının tarihle yeterince kapsamlı bir hesaplaflma olmadı¤ı kanısında.

neksel” yönde gelifltirilmesini hedefliyor. fiehirlerin kendilerine has özelliklerinin ve kültürel çeflitliliklerinin vurgulanmasını amaçlıyor. Slow Food hareketinin devamı olarak iki yıl önce ‹talya’da kurulan Slow City’nin (Cittaslow-yavafl flehir) savunucuları, küçük yerleflimlerin kendi geleneksel dokularını korumaları gerekti¤ine inanıyor. Cittaslow militanları birçok belediyede öncü yasaların çıkarılması ve uygulanması için mücadele verdi; arabaların flehir merkezlerine girememesi, sadece yerel yemeklerin dolaflımda olması, sürdürülebilir enerji kaynaklarının özendirilmesi bunların birkaçı... Bir tür ilkele dönüfl olarak nitelendirilebilecek “yavafl flehircilik”, ‹talya’da flimdiye kadar 42 flehirde uygulandı; Britanya, ‹spanya, Portekiz, Avusturya, Polonya ve Norveç’te birçok belediyeye esin kayna¤ı oldu. fiu sıralar “yavafl felsefesi”ni yerel politikacılara tanıtan bir el kitabı hazırlanıyor. Buradaki ilkeler ve standartlar, aynı zamanda ‹talya’da ve yurtdıflındaki belediyelerde inceleme yapacak olan uzmanlara da kılavuz olacak. Bu uzmanların “yavafl flehir” kriterlerine uygun buldu¤u flehirler, Cittaslow’un logosu olan “salyangoz” ile ödüllendirilecek. fiimdilik sadece 50 bin nüfuslu yerleflimler Cittaslow kapsamına girebiliyor. Ayrıca projede, flehrin siluetini ve ruhunu bozan her türlü ses, görüntü, hava kirlili¤ine yol açan nesnenin temizlenmesi de var. Coca Cola kafelerde

özel istek üzerine içilebilecek, teflhir edilemeyecek. Avrupa’da bafllayıp Uzakdo¤u’ya kadar yayılan yavafl hareketi, küresel kapitalizme karflı durmak için iyi bir bafllangıç noktası olabilir. Z.N.

Yavafl flehirlerde motorlu tafl›t trafi¤i yok...

27


BURMA Tek yol devrim! Safran Devrim askeri diktatörlük tarafından kanlı bastırıldı. Ama Burma’da son yirmi yılın en büyük kitle eylemini yapmayı baflardı. Askeri rejimi yeni bir meflruiyet sorunuyla baflbafla bıraktı. Uluslararası camianın çifte standartlarının görünürlefltirdi. Safl›¤› geri getirdi... Ve tabii üzdü... 15 A⁄USTOS’TA askeri hükümet, daha önceden ristler” dedi¤i sivil güçlere tehditler savurdu: “Orhiçbir uyarıda bulunmaksızın, benzin fiyatlarının duda havaya atefl etme gelene¤i yoktur. Asker vuriki, do¤algazın befl katına çıktı¤ını açıkladı. Bunun mak üzere atefl eder.” Buna ra¤men ö¤rencilerin sonucunda ulaflım ücretlerine zam geldi ve baflta ça¤rısına cevap veren Budist rahipler, kamu iflçilegıda olmak üzere bütün temel ihtiyaç maddelerinin ri, memurlar, ö¤retmenler, doktorlar, hemflireler, fiyatları ansızın arttı. Zengin do¤algaz kaynakları hatta subaylar, toplumun her kesiminden yarım bulunan bir petrol ülkesinde, milyon insan o gün buluflma noktasına normal koflullarda yaflanmageldi. Ancak cinnet krizindeki Ne Win ması gereken bu ölçüsüz dedi¤ini yaptı; 8-12 A¤ustos 1988 tarihartıfl, Burmalı yoksulları daleri arasındaki kitle gösterilerinde, halka ha da büyük bir sefaletin içiatefl açan hükümet kuvvetleri 3 binin ne çekti. Burma, diktatörleriüstünde insan öldürdü. nin keyfi ekonomik floklarını Geçen ay Burma’yı dünya gündemidaha önce de yaflamıfltı. nin baflına taflıyan protestolar zincirini 1987’de, astroloji düflkünü örgütleyen gene 88 Kufla¤ı Ö¤rencileri General Ne Win, u¤urlu hareketiydi. Hükümetin zam kararını sayısı 9’un katları olmadı¤ı açıklamasından sonra mobilize olan için 15, 35 ve 75 kyat’lık 88’liler, 19 A¤ustos’ta, Rangun’da ilk banknotları tedavülden kaleylemi yaptı. Eylemin arifesinde, örgüdırıp sadece bu kurala uyan tün lider kadrosundan 13 kifli tutuk45 ve 90 kyat’lıkları piyasada landı. Bunlardan biri 8888 ‹syanı’ndan bırakmaya karar verdi¤inde, dolayı mahkum edilip 16 yıl hapis yatan yoksul halkın birikimi bir andemokrasi kahramanı Min Ko Naing’di. da sıfırlanmıfltı. Oysa Ne Aung San Suu Kyi ev hapsinde Ertesi gün yapılan ikinci gösteriyi, cunWin, 90 yaflına kadar yaflatanın faflizan gençlik örgütü USDA’ya mak için bunu yapması gerekti¤ini söyleyen med- mensup eli sopalı gruplar bastı. Çok sayıda gösteyumunun ö¤üdünü tutuyordu. rici dövüldü. Tayland’da sürgünde bulunan Burma Ne Win’e istedi¤ini sa¤layan (91 yaflında öldü) diasporası eylemlerin sürekli bir nitelik kazanaca¤ı bu karar, Rangun Teknik Üniversitesi’nde protesto ve ülkenin tümüne yayılaca¤ını duyurunca ordu edilirken polisin açtı¤ı atefl sonucu bir ö¤renci ya- alarma geçti. Polisle birlikte hareket eden USDA flamını yitirdi. 8888 ‹syanı olarak anılan büyük pro- mangaları, 21 A¤ustos-3 Eylül arasında yapılan testolara giden yol bu siyasi cinayetle baflladı. Ö¤- gösterilerinin hepsine aynı yöntemle saldırdı. 5 Eyrenci hareketinin öncülük etti¤i demokrasi yanlıları, lül’de, kuzeydeki Pakokku flehrinde Budist rahiple1962’den beri ülkeyi yöneten askeri diktatörlü¤e rin eylemini bastırmak için olaylar baflladı¤ından karflı bir ses vermek için, 88’in 8’inci ayının 8’inci beri ilk kez silah kullanıldı. Kalabalı¤ın içinde yaragünü Shwedagon Pagodası’nda buluflmak üzere lananlar oldu. Ertesi gün Pakokku rahipleri, devlet güç toplamaya koyuldu. Ne Win ise “kıflkırtıcı terö- yetkililerinden oluflan 20 kiflilik bir grubu “yarala-

B‹RMANYA’DAN MYANMAR’A BURMA’NIN ZORLU YOLU

Aung San ve “Otuz Yoldafl” 20. yüzyılın ba¤›ms›zl›k simgelerinden Burma’nın gelece¤i 1962 darbesiyle karardı, 45 yıldır açılamıyor. Kurucu önder Aung San’dan yasaklı kızı Suu Kyi’ye uzanan özgürlük mücadelesi, bir türlü tamamlanamayan “Burmalaflma” süreci, sosyalizm tarihinden ibret verici kesitler içeriyor. 15. YÜZYILDA, Portekiz tarafından bafllatılan Asya’nın sömürgelefltirilme süreci 20. yüzyıla gelindi¤inde zirve noktasına ulaflmıfltı. Bundan en büyük payı alan Britanya, Hindistan (o zamanlar Pakistan ve Bangladefl de dahildi), Sri Lanka ve Burma’yı fethettikten sonra Singapur ve Hong Kong’a göz dikti. Hollandalı emperyalistler Tayland, Malezya ve Endonezya’yı kolonilefltirirken, Fransızlar, Vietnam, Kamboçya ve Laos’ta egemenlik kurdu. Çarlık Rusyası, Man-

28

çurya’ya kadar sokuldu. Oyuna geç bafllayan Japonya, en saldırgan emperyalist güç olarak Kore ve Formoza’yı topraklarına kattı, Mançurya’daki Rus iflgalini püskürttü, Çin’e kafa tutmaya baflladı. Bir baflka geç emperyalist, ABD ise Filipinler’i ‹spanyolların elinden aldı ve Guam’ı Pasifik’teki stratejik kalesi hâline getirdi... Almanya bölgeye girdi¤inde her yer parsellenmiflti, ABD’den birkaç ada satın almakla yetindi. Ama gele-

Eylemlerin bast›r›ld›¤› gün Shwedagon Pagodası: O gün herkesin gözle

malardan dolayı özür dilemesi” için kısa bir süre alıkoydu. Sonuç alınamayınca hedef büyüdü, rahipler hükümete “protesto eylemlerinde uygulanan fliddetten dolayı özür dilemesi” için 17 Eylül’e kadar süre verdi. Aksi takdirde eylemler tekrar bafllayacaktı. Bundan sonras› Burma sınırlarını afltı...

cek için planları vardı. Hitler’in “Pax Germanica” projesi Asya’ya da uzanıyordu. Dünya savaflları, Asya’da bu güçler arasındaki nüfuz mücadelesinin sahnesi oldu. Burma, her fleyden önce, bu puzzle’ın stratejik parçalarından biriydi ve tarihsel olarak hem iki büyük bölgesel aktör (Hindistan ve Çin) hem de iki büyük küresel güç (Britanya ve ABD) tarafından gözetim altında tutuldu. Bugün aynı güçler BM Güvenlik Konseyi’nde Burma yüzünden birbirine giriyorsa tarihe yeniden göz atmanın zamanıdır. Antifaflist Buda Britanya ‹mparatorlu¤u, önceleri Avrupalı emperyalistlerce Birmanya olarak anılan Burma’yı yarım asrı aflkın bir mücadeleden sonra (18241886) hanedanların elinden aldı ve egemenli¤i altındaki Hindistan topraklarına kattı. Baflkent Rangun gibi ekonomik çekim noktalarına Hintli ve Çinli emekçi yı¤ınları geti-

rerek, Burmanlara ve ülkenin sahip oldu¤u etnik çeflitlili¤e karflı asimilasyon politikası bafllattı. 1937’de ülke ayrı yönetimi olan bir Britanya kolonisine dönüfltürüldü. Genç Aung San’ın yurtsever ö¤renci politikalarından antiemperyalist eylemcili¤e yönelmesi bu döneme rastlıyor. Britanya iflgâline karflı yeraltında örgütlenen direnifl hareketine mensup bir ailenin çocu¤u olarak büyüyen Aung San, Rangun Üniversitesi’nde ‹ngiliz dili ve edebiyatı, modern tarih ve siyaset bilimi okumufl bir devrimciydi.

Aung San ailesi, 1947: Suu Kyi önde babas›n›n kolunda


Safran Devrim, 18 Eylül’e karflı Rahiplerin verdi¤i sürenin bitimi, halen ülkeyi yöneten ikinci cuntanın, birinci cunta lideri Ne Win’e darbe yaptı¤ı 18 Eylül’ün (1988) yıldönümüne denk geliyordu. Bunu bir tehdit sayan devlet baflkanı General Than Shwe, özür dilemek bir yana, “dıfl mihrakların oyununa alet olan” rahipleri siyasete bulaflmamaları için uyardı. Eylemlerin arkasındaki güç oldu¤una inandı¤ı yasaklı lider Aung San Suu Kyi ve partisi Ulusal Demokrasi Birli¤i’ni (NLD) “ülkeyi kargaflaya sürüklemekle” suçladı. Burma’nın ba¤ımsızlık kahramanı Aung San’ın kızı olan Suu Kyi, 1990’da yapılan seçimlerde ezici bir üstünlük sa¤lamıfltı. Ama cunta iktidarı asla ona devretmedi. Di¤er yandan onu nasıl etkisizlefltirece¤ini de bilemedi. Önce yurtdıflına çıkmasını yasakladı, sonra yurtiçinde serbestçe dolaflmasına tahammül edemedi, nihayet en uygun yolun ev hapsi oldu¤una karar verdi. 1991 Nobel Barıfl Ödülü’nün sahibi Suu Kyi, ömrünün son 18 yılının 12’sini ev hapsinde geçirdi. 17 Eylül’de cuntadan herhangi bir özür gelmemesi üzerine Budist rahipler eylemlerine geri döndü. Rangon’un kalbindeki Shwedagon’a her gün yapılan yürüyüfllere katılım artarak büyüdü. ‹lk gün 700 olan katılımcı sayısı, 23 Eylül’de 20 bine yükseldi. Safran Devrim’in zirve noktasına tırmandı¤ı 24 Eylül günü Rangun’da 100 bin kifli toplanırken esin gözleri yaflard› ülkenin yirmiden fazla flehrinde gösteri yapıldı. Ancak o zamana kadar kitleleri cop ve göz yaflartıcı bombayla bastırmaya çalıflan güvenlik güçleri, dokuzuncu günde silahlı saldırıya geçerek befl kifliyi öldürdü, onlarcasını yaraladı. Aynı gece, Schwedagon ve Sule’nin de dahil oldu¤u altı manastıra baskın düzenleyen askerler, yüzlerce rahibi

a

Marksizmin ve Fransız Devrimi’nin etkisiyle oluflan “özgür Burma” idealini esas alan bir üçüncü dünya milliyetçili¤inin, Budizmle bulufltu¤u bir ideolojik sentez arayıflındaydı. Ülkenin en eski siyasal oluflumu olan Burma Komünist Partisi (BKP), 1939’da, Britanya iflgâli altındaki Rangun’da gizlice kuruldu ve genel sekreterli¤ine Aung San getirildi. Dünyadaki öteki ba¤ımsızlık hareketleri gibi, parti programında belirlenen öncelikli hedef emperyalist hegemonyaya son vermek ve sosyalizmi infla etmekti. Ama II. Dünya Savaflı koflullar› de¤ifltirdi. 1941’de, BKP’nin merkez komitesinden Thakin Soe ve Than Tun, tutuklu bulundukları ünlü hapishanenin adıyla anılan Insein Manifestosu’nu kaleme aldı; artık en büyük düflmanın dünya faflizmi oldu¤unu, önceli¤in Asya’daki Japon iflgaline karflı anti-faflist direniflin örgütlenmesine geçti¤ini ve emperyalizme karflı ba¤ımsızlık mücadelesinin savafltan sonra devam edece¤ini duyurdu. Dimitrov’un enternasyonalist Halk Cephesi ruhunu yansıtan manifestoda,

döverek uyandırdı ve bir teknik okula kurulan geçi- asla geçerli de¤il. Tam tersine bunu sabır ve inatla ci toplama kampına götürdü. Manastırların hepsi hayata geçiriyorlar. Bu onların biricik “savafl” yönmühürlendi, çevreleri ikinci bir emre kadar yasak temi. Burma’daki gösterilerin bastırılıflında, “fliddebölge ilân edildi. te kapanmıfl” bedenler h›rpalan›rken, evrensel inOperasyon iletiflim a¤larının kesilmesiyle de- sanlık imgesine dair bir ahlaksal düflkünlük sergilevam etti. ‹nternet susturuldu, dünyaya bilgi akıflı niyordu. durdu, telefon hatları ve cep telefonu flebekeleri devreden çıkarıldı. Burma’nın karanlı¤a gömülme- Dünyanın ikiyüzlülü¤ü siyle uluslararası tepkiler yükselmeye baflladı. BM genel sekreteri Ban Ki-mun, olayların en Bush, “yeni yaptırımlar uygulanaca¤ını” açıkladı. baflında, budist rahipler henüz ortada yokken, son Gordon Brown “ölü sayısının derece manidar bir çok daha fazla oldu¤undan enaçıklamayla, askeri difle duydu¤unu” söyledi. ABD yönetimi, gelmekte ve AB, Birleflmifl Milletler düolan eylem dalzeyinde yaptırım ve silah amgasına karflı “maksibargosu kararı çıkarmak için mum tahammül egbastırmaya baflladı. Ama Çin zersizi” yapmaya ve Rusya’nın veto tehdidi yüdavet etmiflti. Yani zünden BM Güvenlik Konseyi, yüksek tahammül “so¤ukkanlılık” ça¤rısı ve özel gösterdikleri sürece temsilci ‹brahim Gambari’yi bir sorun yoktu, BM Burma’ya gönderme kararıyla onları himaye etmeGeneral Than Shwe yönetimi 15 yıldır iktidarda yetindi. ‹letiflim kesildi¤inde ye devam edebilirdi. hükümet kaynakları ölü sayısını 10 olarak bildirmifl- Sorun tam da bu çifte standartta yatıyor. Dünya, ti. Muhalif gruplar 200 eylemcinin katledildi¤ini Burma’ya kuru bir kınama göndermenin ötesinde söylese de, uluslararası insan hakları örgütleri, has- bir fley yapamadı. Tiranların temsilcisi hâlâ BM’detane raporlarına dayanarak sadece “40’ın üstünde” ki koltu¤unda oturuyor, BM Güvenlik Konseyi’nin diyebiliyordu. Gösterilerde tutuklanan yaklaflık 6 müdahelesini engelleyen Çin ve Rusya gibi, mütebin kiflinin kimli¤i ve akıbeti bilinmedi¤i için kayıp madiyen demokrasi yanlısı eylemlerin ülkenin içiflve ölüm bilgileri do¤rulanamıyor. Son olarak leriyle ilgili bir sorun oldu¤unu tekrarlıyor. NLD’nin liderlerinden Win Shwe’nin iflkence Halk tarafından seçilmifl parlamento yıllardır sırasında öldü¤ü haberi geldi. sürgündeyken meflru olmayan bir rejime uluslaraBurada, Aung San Suu Kyi’yi “Burmalı Gandi” rası yasal statü bahfleden BM’nin, elçisi Gambari’yi yapan pasif direnifl tarzında da görülen, Budist top- “Myanmar’a” (Burma’nın resmi adı) göndermesi ne lumlara özgü bir özelli¤i vurgulamak gerekiyor: kadar inandırıcı olabilir? Cenazelerin ailelere teslimi Saldırgan zaten Buda’nın ruhuna aykırı davranmıfl konusundaki prosedüre uymalarını mı sa¤layacak? durumda, ama bu durum saldırılana “kendini sa- Rahiplerin yüzlerce kilometre uzaktaki kuzey hapisvunma hakkı” vermiyor. Çünkü Budist inanç gere- hanelerine tıkılmasını veya gözaltındakilerin iflken¤i hiçbir koflulda fliddet uygulanamaz. Hz. ‹sa’nın ce görmesini mi engelleyecek? Nitekim onu bile tokat atana di¤er yana¤ını göstermesi gibi, Budist beceremedi. Gambari’nin baflkent Naypyitaw’da rahip de fliddet uygulayana hiçbir tepki gösterme- cunta liderleriyle bulufltu¤u saatte, Rangun’un en yerek onu utandırmayı seçiyor. Ö¤güzel manastırlarından birinde bir baflka katliam rencilerin veya baflka grupyaflandı. Askerler, 200 rahibi kafalarını duların bazen bu ilkeyi ihlâl varlara vura vura dövdü. Rahipler kayıp etti¤i görülüyor. Ama ve kan izleri sıvanmıfl bofl bir marahip ve rahibelerde nastırdan baflka kanıt yok.

Sovyetler Birli¤i’yle ortaklık kurulmasının yanı sıra Britanya’yla geçici iflbirli¤ine girme ça¤rısı da yer alıyordu. BKP’deki ilk çatla¤a iflaret eden Insein Manifestosu, Çin Komünist Partisi’nden yardım alamayan Aung San öncülü¤ündeki “Britanya’ya karflı Japonya ile iflbirli¤i yapma” kararına aleni bir meydan okumaydı. Ama parçalanmaya yol açmadı¤ı gibi, sabırla yürütülen bir stratejinin, tarih sahnesine peyderpey çıkarılan bir “gizli gündem”in ilhâm kayna¤ı oldu. Çünkü Japonya’yla ittifak yapmak isteyenler de aslında antifaflist cepheden ve Britanya’yla iflbirli¤inden yanaydı; onlara göre sadece “do¤ru zaman”ı kollamak gerekiyordu. Aung San ve arkadaflları yurtdıflına kaçarak Japonya’da askeri e¤itim almaya gitti. Burma tarihine “Otuz Yoldafl” hareketi olarak geçen bu grup, günümüzde ülkeye kök söktüren ordunun çekirde¤ini oluflturdu. Aung San, Japon iflgali altındaki Tayland’da Burma Ba¤ımsızlık Ordusu’nu kurdu. 1942 martında Japon kuvvetle-

Rangun, 1886: Britanya iflgali

rinin komutasında Rangun’u ele geçirdiler. General sıfatını alan Aung San, kurulan kukla hükümette savafl bakanı oldu. Japonlarca küçültülüp jandarma gücü hâline getirilen ve Burma Ulusal Ordusu adını alan birliklerin komutanlı¤ını üstlendi. Öte yandan BKP’nin gizli planı da ifllemekteydi. Thakin Soe taflrada gerilla hareketinin örgütlenmesini üstlenmiflti. Than Tun, hem Aung San ile yeraltı hareketi arasındaki koordinasyonu sa¤lıyor, hem de Hindistan’da ba¤ımsızlık sözü veren Britanya yetkilileriyle yürütülen gizli faaliyetleri takip ediyordu. BKP, U Nu li-

derli¤inde kurulan Devrimci Halk Partisi (sonraları Sosyalist Parti) ve etnik azınlıkları da içeren öbür siyasi gruplar, kendini ulusal ordunun içinde ve Budist tapınaklarda kamufle eden Antifaflist Halk Kurtulufl Birli¤i’ni (AHKB) oluflturdu. “Do¤ru zaman” nihayet 27 Mart 1945 günü geldi. Burma ordusu Aung San öncülü¤ünde ayaklandı ve Britanya kuvvetlerinin deste¤iyle Japonları bozguna u¤rattı. Ba¤ımsızlı¤ın bedeli Japon iflgalinin sona ermesinden sonra, ulusal orduyu üçüncü kez düzenleyerek Burma Yurtsever Kuvvetleri hâline getiren Britanyalı yöneticiler Aung San’a baflkomutanlık teklif etti. Ama bu teklifi geri çeviren Aung San, sürpriz bir çıkıflla askeri kimli¤ini terkedip sivil politikaya yöneldi. 1946’da baflkanlı¤ına seçildi¤i AHKB’yi ülkenin meflru kurucu gücü konumuna getirerek Burma’nın ba¤ımsızlaflma sürecinin etkin figürü oldu. ‹ngiliz

29


baflında, generallerin siyaseten en zayıf oldu¤u dönemde Burma’yı ASEAN (Güneydo¤u Asya Ülkeleri Birli¤i) üyeli¤ine ça¤ıran gene onlardı. Neden Burma hâlâ BM, ASEAN, ASEM (AsyaAvrupa Buluflması) gibi örgütlerin üyesi kalabiliyor? Bu soruya cevap veremeyen hükümetlerin, askeri diktatörlü¤ü yatırım, ekonomik yardım ve silah satıflı yoluyla destekleyen iki Asya devinden medet umması küresel riyakarlık kampanyasının yumuflak karnıydı. Generallere nazı geçer diye Çin ve Hindistan’ın insafına sı¤ınmak, kurda kuzuyu teslim etmekten farksızdı. Tiananmen, Tibet, Do¤u Türkistan gibi Çin’in kronik hastalı¤ı hâline gelmifl sorunları fazlasıyla ça¤rıfltıran Safran Devrim, Pekin için Burma’daki derin çıkarlarının ortadan kalktı¤ı bir kabus demek. Öte yandan, Hindistan’ın, daha geçen ay, üstelik gösteriler fliddetle bastırıldı¤ı sırada cuntayla yeni bir do¤algaz da¤ıtım anlaflması imzaladı¤ını kayıtlara düflmek lazım. Petrol bakanı dönerken dıfliflleri bakanının oraya gitmesi pek bir fley de¤ifltirmedi. Kaldı ki, o dıfliflleri bakanı da flunları söylüyordu: “Burma’da korumamız gereken stratejik ve ekonomik çıkarlarımız var. Demokrasi için mücadele etmek Burmalıların kendi meselesidir.” Budist rahipleri bazen muson ya¤muru alt›nda yap›lan gösterilerde 8888 ‹syan›’n›n sembolik bayra¤›yla yürüdü

Askeri rejime uygulanan yaptırımların artırılmasından söz edilirken Burma’yla ifl yapmaya devam eden çokuluslu flirketlere dokunulamaması, uluslararası toplulu¤un ikiyüzlülü¤ünün en bariz göstergesi. Amerikan Chevron, Fransız Total, Malezyalı Petronas, Japon Nippon Oil, Güney Koreli Daewoo International gibi büyük petrol flirketleri, hiçbir bedel ödemeden eli kanlı rejimi finanse etmeye devam ediyor. Sarkozy’nin Fransız flirketlerinin Burma’daki faaliyetlerini dondurma ça¤rısı, ülkedeki en büyük Avrupalı flirket olan Total tarafından, pazarı Çinlilere kaptırma riski öne sürülerek kulak arkası edildi. Keza Britanya baflbakanı Gordon Brown’ın olaylar sırasındaki öfkeli çıkıflı da aynı derecede geçersizdi: Yakın tarihin en korkunç kitle katliamlarından birinin yaflandı¤ı 1988 ile 2004 arasında Britanya flirketleri, eski sömürgelerine 2.4 milyar dolar yatırım yaparak Çin’den sonra ülkenin en büyük ikinci finansörü oldu. Nasıl oluyorsa, bu

baflbakan tarafından yönetilen geçifl hükümetine savunma ve dıfliflleri bakanı olarak katıldı. Ülkedeki herkes aslında onun baflbakan olması gerekti¤ini düflünmekteydi. Emperyalistler ve sol komünistler dıflında... Than Tun yönetimindeki BKP’nin kızıl zeminli bayra¤ı de¤ifltirerek geleneksel “bir kızıl üç sarı yıldızı” beyaz zemin üstünde gösteren yeni bayra¤ı benimsemesi radikal kanadı çileden çıkardı. Thakin Soe, Aung San ve Than Tun’u Browderizm ile suçlayarak partiden ayrıldı, Kızıl Bayrak Komünist Partisi’ni (KBKP) kurdu ve taflrada Britanya emperyalizmine karflı gerilla savaflı bafllattı. II. Dünya Savaflı sonrası sol terminolojide yeni bir revizyonizm formu olarak geçen Browderizm terimi, Amerikan Komünist Partisi lideri Earl Browder’in “dünya faflizminin yenilmesi ve emperyalizmin zayıflaması sonucu anayasal yöntemlerle iktidarı alma seçene¤inin güçlendi¤ini” öne sürerek “silahlı mücadelenin artık gerekli olmadı¤ını” savunmasına atıfta bulunmaktaydı. Thakin Soe’nun benzetme-

30

süreçte aynı Britanya, stratejik orta¤ı ABD ile birlikte cuntaya karflı diplomatik savafl veriyordu. Benzer bir flekilde, ABD dıfliflleri bakanı Condoleezza Rice’ın kara listesinde Küba ve Kuzey Kore’nin yanında Burma da bulunuyordu, ama Chevron yoktu. Neoliberaller sermayeyi orada tutmanın rejime karflı güçlü bir koz oldu¤una inanıyor. Total’ın Sarkozy’ye dedi¤i bu: “Çıksak daha mı iyi?” Asyalıların karnesi de batıdan farksız. Burmalı bir asker tarafından öldürülen Japon gazeteci dünya gündemine girdi¤inde celallenen Japonya, “yanlıfllıkla olmufl özür dileriz” cevabını hayretler içinde yeterli buldu. Ekonomik yaptırım için “henüz erken” demeye baflladı. “A¤ırdan alma,” Tayland, Singapur, Malezya gibi komfluların da benimsedi¤i bir taktik. Do¤rusu, Burma yönetimini “Asyalı de¤erlere saygı göstermeye” davet eden bu üç ülke de en az Japonya kadar sert bir tepki verdi; ancak neredeyse 20 yıl geç kalmıfllardı. Çünkü 90’ların

si do¤ruydu, ama pek az taraftar toplayabildi. BKP’nin ezici ço¤unlu¤u, partilerüstü bir kiflilik olan Aung San’ın sosyalist, milliyetçi ve etnik kesimleri de içeren “Solcu Birlik” projesine angaje olmufltu. Britanya’ya ba¤ımlılı¤ın sürece¤i her türlü statüye karflı ulusal egemenli¤i savunan bu coflkulu siyasal dönüflüm hareketi, h›zla kazanımlar elde etmeye baflladı. 27 Ocak 1947’de, Londra’da, Britanya baflbakanı Cle-

Küresel sabıkalılar Kötü ekonomi yönetiminden kaynaklanan bütçe açı¤ı ve Naypyitaw’daki ultra militarist yeni baflkenti infla etmenin kabaran maliyetleri yüzünden askeri hükümet finansal sıkıntı yaflıyor. Petrol ve hayli genifl do¤algaz yataklarının iflletmesinden elde edece¤i gelire fliddetle ihtiyacı var. Bu yüzden elindeki otuzdan fazla rezervi Hintli ve Çinli flirketlerin yatırımlarına açarak gaz endüstrisini büyütme politikası izliyor. Küresel güçlerin rekabetinin ardında, General Than Shwe yönetiminin Hindistan ve Çin ile kamu flirketleri üstünden kurdu¤u bu yeni ekonomik-politik denge yatıyor. Burma’nın batı kıyısının Arakan eyaletindeki, 37-52 milyar dolar de¤erinde gaz potansiyeline sahip Shwe yataklarının iflletmesini Daewoo International, Hindistan’ın kamu flirketi ONGC ve Burma’nın kamu flirketi MOGE üstlendi. Yeni boru hattı ihaleleri Çin’in iki kamu flirketi, CNPC ve Sinopec’e gidiyor. Ama batılı küresel sermayenin Burma’dan ayrılmaya niyeti yok. Tam tersine, Orta Asya’da ol-

ment Attlee ile “ba¤ımsız Burma devletinin bir yıl içinde kurulması” konusunda anlaflma imzalayan Aung San, geçifl hükümetinin yönetimini aldı. Panglong Konferansı’nda, ülkenin öteki ulusal kimlikleri ve etnik azınlıklarıyla, “kendi kaderini tayin hakkı”nın çokuluslu ve çokkültürlü bir devlet kurma yönünde kullanılması için bir dayanıflma paktı oluflturdu. AHKB, kurucu meclis seçimlerinde 202 sandalyenin 196’sını kazandı. Ne var ki, bu iyimser manzara, 19 Temmuz 1947 günü ansızın ortadan kalktı. Aung San ve altı bakanı bir toplantı sırasında hükümet kona¤ını basan silahlı grup tarafından öldürüldü. Aflırı milliyetçi bir politikacının sorumlu tutuldu¤u suikastın içyüzü, söz konusu flahıs yargılanıp idam edilse de ka27 Mart 1945, Rangun: Baflkent Japonlardan geri al›n›yor

ranlıkta kaldı. Ama olayın siyasi sonuçları, Aung San’ın dizginlenemez yükseliflinden rahatsız olan Britanya’yı tarihsel olarak flaibe altında bıraktı. Burmalı Frankefltayn Ço¤unlu¤u Budist olan halkının hafızasına mistik bir ıflık bırakan Aung San’nın ölümünden altı ay sonra, 4 Ocak 1948’de, Burma Birli¤i ba¤ımsız bir devlet olarak resmen kuruldu. fian soyundan gelen bir aristokrat olan Sao Shwe Thaik ilk cumhurbaflkanı seçildi. Aung San mirasının komünist yanından çok milliyetçi yanının öne çıktı¤ı yeni siyasetin ilk iflareti, AHKB’de egemenli¤i ele geçiren Sosyalist Parti lideri U Nu’nun baflbakan olmasıydı. Ama Burma Birli¤i bir kere “yanlıfl” bafllamıfltı. Kuruluflun üstünden sekiz ay geçmeden AHKB içinde ciddi krizler ortaya çıktı. Panglong ruhuna sadık kalınmadı¤ını söyleyen etnik hareketler, Thakin Soe’nun silahlı mücadelesine katılarak merkezi hükümete baflkaldırdı. Bazen durulsa da günümüze


du¤u gibi, devlet kapitalizmine karflı serbest piyasayı savunmak üzere bastırmak istiyorlar. Olan bunca fleye ra¤men cuntaya sıcak para akıtmayı kesmediler. Burma gazının en büyük müflterisi Tayland’ın, 2006’da askeri rejimin kasasına bıraktı¤ı mebla¤ 2.16 milyar dolar. Bu gaz ülkenin en büyük iki rezervinden sa¤lanıyor; Yetagun rezervi, Petronas, Nippon Oil ve Tayland’ın kamu enerji flirketi PTT; Yadana ise Total, Chevron ve yine PTT tarafından iflletiliyor. Di¤er ucu, –yakınlarda darbeyle iktidardan indirilen– Thaksin’in Tayland’da kurdu¤u neoliberal finans cennetine açılan bu tezgâh, uluslararası bir skandala sebep oldu. Yadana do¤algaz boru hattının inflaatı sırasında, etnik azınlıkların ve yerel köylülerin askeri birlikler tarafından zorla çalıfltırıldı¤ı belgelendi. Bunun üstüne Avrupa Birli¤i ve Fransa, Total aleyhine “köle eme¤i kullanmak” suçundan iki ayrı insan hakları davası açtı. Chevron ise ABD’de aynı suçlamayla yargılanıyor. Nasıl bir tesadüfse, Irak petrolündeki bafl oyunculardan biri burada da rol almakta; ABD baflkan yardımcısı Dick Cheney’in bir zamanlar CEO’lu¤unu yaptı¤ı Halliburton, Yadana boru hattı inflaatında ihale alan flirketler arasında. Irak’tan sonra, Chevron-Halliburton beraberli¤inin niteli¤inin ne olabilece¤i konusunda artık yeterince tecrübeliyiz. Ekonomik yaptırımların, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarda yaflanan hayal kırıklıklarına iliflkin örtük anlamlar taflıdı¤ı söyleniyor. Ama ne olursa olsun hep bir “açık kapı” bırakılıyor. ABD’nin asabiyetle uyguladı¤ı silah ambargosuna ra¤men, sıkı müttefiki ‹srail’in Burma’ya silah satmaya devam etmesine göz yumması bunun en açık göstergesi.

Cuntanın içindeki çatıflmaların ortaya yeni bir iktidar yapısı çıkartması, batının kâfi bulaca¤ı “kestirme” bir rejim de¤iflikli¤i getirebilir. Bunun farkında olan General Than Shwe ve sa¤ kolu General Maung Aye, geçen yıl ordunun baflındaki pozisyonlarından feragat etti. Than Shwe kendini emekliye ayırıp ülkenin “sivil” devlet baflkanı olmaya, böylece iktidarını olası bir demokrasiye geçifl sürecinde de korumaya çalıflıyor. Ne var ki, bu sivilleflme hamlesinden sonra masaya getirilen silahlı kuvvetler reformunda Maung Aye ile anlaflmazlı¤a düflmesi iktidar elitinin çatlaklarını derinlefltirdi. Ama Suu Kyi ile müzakerelere ba¤lanmasını isteyen demokrasi yanlısı genç subayların tabandan gelen baskısı, Than Shwe açısından çok daha ürkütücü bir tehlike. 8888 ‹syanı’nda “sivil” subayların hatırı sayılır bir katkısı vardı. Ordunun kurumları arasındaki çatıflmalar, 2004 ekiminde, baflbakan Khin Nyunt’un yolsuzluk suçlamasıyla görevinden alındı¤ında iyice belirginleflti. Khin Nyunt, ba¤ımsızlık mücadelesi veren etnik gerilla hareketleriyle sürdürülen barıfl müzakerelerinin kilit adamıydı. Bu süreçte garantör olarak belli bir güven kazanmıfl, bazı anlaflmalarda hükümet adına sözler vermiflti. Görevden alınması iyiye iflaret de¤ildi. Nitekim yerine, hakkında a¤ır insan hakları suçlamaları bulunan Soe Win’i atadılar. 8888 ‹syanı sırasında halka atefl açılmasını emreden komutanlardan biriydi, sicilinde kanlı hastane baskını bile bulunmaktaydı. Uluslararası insan hakları örgütleri, Soe Win’in, 2003’te hükümet destekli paramiliter kuvvetler tarafından Suu Kyi ve NLD yandafllarına karflı düzenlenen Depayin Katliamı’nın ardındaki zekâ oldu¤una iliflkin ciddi kanıtlar bu-

Burma’nın mikrokosmosu Yeni do¤al gaz tesisleri ifller hâle geldikten sonra, yirmi yıl boyunca Burma’nın kasasına her yıl girmesi beklenen 12-17 milyar dolar var. Bunu cunta ve çevresindeki yozlaflmıfl oligarfli mi kullanacak yoksa bir baflka hükümet mi? Burada “baflka hükümet” ile kastedilenin sadece Aung San Suu Kyi’nin demokrasi güçleri olmadı¤ını vurgulamak gerekiyor.

kadar süren çokcepheli içsavafl bafllamıfl oldu. Aung San’nın ölümü Burma’nın ba¤ımsızlık projesini altüst etti. Onun birarada tutmayı baflardı¤ı bütün gruplar birbirine düflmüfltü. Otuz Yoldafl hareketindeki unsurların iç çatıflmaları, komünist, sosyalist ve milliyetçi güçler arasındaki karmaflık siyasi mücadeleler, bugünün askeri rejimini de biçimlendiren çıkar çevrelerinin oluflmasına yol açtı. Burma’nın “komünist cuntası”, bu anlamda, Aung San suikastının do¤urdu¤u bir Frankefltayn’dı. Kaos içinde oluflan siyasi bloklarla iflleyen parlamenter demokrasi, ülkenin baflına tam dört kez U Nu’yu getirdi¤i için, modern Burma onun kiflili¤iyle biçimlendi. Bu yüzden U Nu’nun, Nehru (Hindistan), Sukarno (Endonezya), Tito (Yugoslavya) ve Nasır (Mısır) ile birlikte Ba¤lantısızlar hareketinin kurucuları arasında yer alması önemli bir tarihsel detay. 1958’de, iktidardaki AHKB’nin ikiye bölünmesinden sonra U Nu çekilerek, genelkurmay baflkanı Ne

lundu¤unu iddia ediyor. 70 kiflinin can verdi¤i bu katliamdan flans eseri kurtulan Suu Kyi, günümüze kadar kesintisiz süren yeni bir ev hapsine alınmıfltı. Soe Win’nin gelmesiyle siyaseten direnen etnik gruplara kar?ı sertle?me politikası ba?ladı. Askeri rejim, 1988 olaylarından beri, hem yükselen demokrasi hareketini bölmek hem de kitle tabanı kazanmak amacıyla etnik unsurları yanına çekme stratejisi izliyor. Yüzden fazla etnik azınlı¤ın nüfusun yüzde 35’ini kapsadı¤ı ülkede bu yolla bir iktidar dengesi kurmaya çalıflıyor. Ama tarihin derinliklerinden gelen ulusal sorunları çözme iradesi göstermedi¤i için, ba¤ımsızlık savaflında bizzat Aung San’ın deste¤iyle kurulan etnik gerilla ordularını tasfiye etmeyi baflaramadı. Cunta onun yerine, bu bölgelerde yarı-özerk idari yapılar oluflturmayı denedi. Etnik milliyetçili¤i destekleyerek Suu Kyi’nin çok kültürlü ulusal birlik söylemini kırmaya çalıfltı. Bu süre içinde 18 ayrı etnik gerilla örgütüyle ateflkes anlaflması imzalandı. Silahlı gruplara bir nevi kolluk kuvveti statüsü kazandırıp ekonomik imtiyazlar vererek rejimin yolsuzluk a¤ından nemalanmalarını sa¤landı. Dünyanın bir numaralı eroin üreticisi olan Altın Üçgen bölgesinin merkezi Burma’nın silah kaçakçılı¤ından karapara aklamaya uzanan karmaflık yeraltı ekonomisi böyle kuruldu. Kuzeydo¤udaki Wa’lar, kuzeybatıda Hindistan sınırındaki Hindular ve müslümanlar ve birçok etnik grup bu sistemi benimsedi, ama köklü ba¤ımsızlık hareketleri cuntan›n “ya teslim ol ya da öl” politikas›na direndi. Burma’nın en güçlü etnik gerilla hareketi Karen Ulusal Birli¤i (KNU) ile yapılan barıfl görüflmeleri çöktü. Tayland sınırında yaflayan Karenler yeni bask›lara maruz kaldı, göç yaflandı. Burma’da üç temel siyasi çatıflma yaflanıyor: Demokrasi güçleri diktatörlükle, etnik unsurlar merkezi yönetimle ve cunta kendi içindeki hiziplerle mücadele içinde. Bunlara bir de Burma’nın bölgesel ve küresel güçlerin vazgeçemeyece¤i stratejik konumu da eklenince gelecekte oluflabilecek iktidar olasılıkları artıyor. Ancak bu olasılıklardan flimdilik sadece bir tanesi –çokpartili demokrasiye geçifl– beklenen mutlu sonu vaat ediyor.

8 A¤ustos 1988, Rangun: Demokrasi yanl›lar›nın cuntaya karfl› büyük 8888 mitingi

Win’den ülkeyi seçimlere hazırlayacak geçici hükümetin baflına geçmesini istedi. 1960 seçimleri U Nu’nun ezici üstünlü¤üyle sonuçlandı. Ama kampanya sırasında Budizmi öne çıkarması ve etnik gruplara özerklik sözü vermesi orduyu kızdırdı. General Ne Win, 1962’de askeri darbeyle iktidara geldi. U Nu’nun bafllattı¤ı federal sistemi la¤vetmekle ifle koyulan cunta, bütün siyasi partileri yasakladı, sadece Burma Sosyalist Program Partisi’nin yasal oldu¤u bir üniter tek-parti devleti infla etti. Sovyetik devlet anlayıflı ile Budist propagandayı birlefltiren “Burma tarzı sosyalizm” doktrinine yaslanarak ekonomiyi kamulafltırmaya, gücü tek elde toplamaya baflladılar. BKP’den gelen eski komünistlerin cuntadaki ideolojik egemenli¤i, 1974’te resmiyet ka-

zanan yeni anayasada belirginleflti, ülkenin adı Burma Birli¤i Sosyalist Cumhuriyeti olarak de¤ifltirildi. Ama asla halk deste¤i sa¤layamadılar. 8888 ‹syan› Henüz 32 yaflındayken ölen Aung San’nın külleri, ülkenin en büyük budist tapına¤ı Shwedagon Pagodası’nın eteklerine kurulan mozoleye yerlefltirildi. Böylece Shwedagon aynı zamanda özgürlü¤ün de simgesi hâline geldi, Aung San ile özdeflleflti. 1946 oca¤ında, Aung San, Shwedagon’un önünde düzenlenen ba¤ımsızlık mitinginde konuflmufltu. Bundan tam 42 yıl sonra, 8 A¤ustos 1988’de kızı Aung San Suu Kyi, yoksul halkının birikimlerini bir gecede yok eden cuntaya karflı toplanan 500 bin kifliye gene aynı yerde hitap etti.

Ne Win barıflçı gösteriye atefl açarak yanıt verdi, 3 bin sivil öldürüldü. Tarihe 8888 ‹syanı olarak geçen olaylar zinciri cuntaya karflı yeni bir askeri darbe yapılmasıyla sonuçlandı. Yeni cunta bir siyasi restorasyon süreci bafllattı. 1989’da ülkenin adının Myanmar, baflkentin Yangun olarak de¤ifltirilmesi, devlet yapısındaki yenilenmenin bir parçasıydı. Demokratik güçler de¤iflikli¤i derhal reddetti. Ama çokpartili demokrasiye geçmek üzere 1990’da seçim sözü veren cunta, BM’nin bu adları tanımasını sa¤ladı. ABD, Britanya, Kanada, Avustralya ve ‹rlanda kararı tanımayarak muhalifler gibi Burma/Rangun adlarını kullanmaya devam etti. 1990 seçimlerinde, Aung San Suu Kyi liderli¤indeki Ulusal Demokrasi Birli¤i (NLD) oyların yüzde 58.7’sini toplayarak parlamentodaki 492 sandalyenin 392’sini kazandı. Cunta iktidarı hiçbir zaman Suu Kyi’ye teslim etmedi. Demokrasi güçlerinin Than Shwe’nin kabus devletine karflı verdi¤i meflru mücadele o zamandan beri sürüyor...

31



NAOMI KLEIN’IN AMER‹KAN SOSYOLOJ‹ B‹RL‹⁄‹’NDEK‹ KONUfiMASI

Gururlu bir ünlem iflareti Geçen say›da, yeni kitab› “fiok Doktrini: Felâket Kapitalizminin Yükselifli” üzerine ITV’ye verdi¤i mülâkat› nakletti¤imiz Naomi Klein’›n a¤ustos ay›nda Amerikan Sosyoloji Birli¤i’nin “Baflka Bir Dünya Mümkün mü?” bafll›kl› panelinde yapt›¤› konuflma atlan›r gibi de¤il. Kulak kesiliyoruz: Anlat›lan bizim hikâyemiz... ümkün oldu¤unu söyledi¤imiz baflka dünyaya ulaflmay› düflünürken, sorunun fikrî eksiklik oldu¤una inanmad›¤›m› kesinlikle belirtmek istiyorum. Fikirler içinde yüzüyoruz: Herkes için sa¤l›k hizmeti, yaflanabilir ücretler, kooperatifler, kat›l›mc› demokrasi, yararlananlara hesap veren kamu hizmetleri, insan hakk› olarak g›da, ilaç ve bar›nma hakk›... Bunlar yeni fikirler de¤il, aksine BM antlaflmas›yla güvenceye al›nm›fllard›r. Birço¤umuzun bunlara hâlâ güvendi¤ini de düflünüyorum. Bu temel fikirleri gerçeklefltirmek için kaynak eksikli¤i ya da paran›n sorun oldu¤unu da sanm›yorum. Ekonomik popülizm yapmakla suçlanma riskini göze alarak, geçen y›l ExxonMobil'in, dünya rekoru k›rarak, 40 milyar dolar y›ll›k kâr aç›klad›¤›na dikkatinizi çekerim. Mütevaz› hayallerimizi gerçeklefltirmeye rahat rahat yetecek kadar paran›n kasalardan taflt›¤› aç›k. Çevreyi kirletenleri ve kumarhane sermayecilerini vergiye ba¤layarak alternatif enerjiler gelifltirebilir ve küresel bir sosyal güvenlik a¤› kurabiliriz. Ne fikir, ne de nakit yoksunuyuz. Eksik olan›n, dünya liderleri aras›ndaki iflbirli¤i ya da en üst kademelerdeki siyasî irade oldu¤una da inanm›yorum. Yoksullu¤u tarihe gömmek amac›yla seçkin zümreleri harekete zorlamak için, onlara, do¤ru seçilmifl grafikleri sunmam›z gerekti¤ine de inanm›yorum. Buna inanm›yorum. Çünkü seçkinler biz onlara kibarca rica ettik diye âdil olmazlar. Adaletin alternatifi daha kötü oldu¤unda, harekete geçerler. Vaktiyle “New deal” ve Marshall Plan›’n›n ard›ndaki itici güç buydu. Komünizmin dünyaya yay›lmas› korku sal›yordu. Dolay›s›yla, kapitalizm kendini süslemek, köflelerini yumuflatmak ihtiyac› duymufltu. Rekabet halindeydi. Yani sorun fikirlerde ve parada de¤il. Tart›flmak istedi¤im esas sorun, güven, kendimize güvenimiz. Baflka bir dünya, daha adil ve yaflanabilir bir dünya yaratma sloga-

M

n›yla bir araya gelen insanlar›n sahip oldu¤u güven duygusu. ‹nand›¤›m›z fleylerin güçlülü¤ünü ve fikirlerimizi, seçkinleri korkutacak fikirlerimizi adamak›ll› savunma cesaretimiz eksik. Eylem gücümüz eksik. ‹flte eksi¤imiz bu. “En iyiler bütün inançlar›n› yitirmifl” diyordu Yeats, “En kötülerse ihtiras yüklü.” Bir düflünün. ‹klim de¤iflikli¤inin önüne geçmeyi, Dick Cheney'nin Kazakistan petrollerini istedi¤i kadar istiyor musunuz? ‹stiyor musunuz? Ya da Paris Hilton'un Estée Lauder'in yeni yüzü olmak istedi¤i kadar herkes için sa¤l›k güvencesi istiyor musunuz? Neden istemiyorsunuz? Ne oldu bize? Tutkulu azminiz nerede? Güven bunal›m›m›z›n temelinde ne var? Çok önemli zamanlarda s›nand›¤›m›zda kararl›l›¤›m›z nereye ak›p gidiyor? Temelde, fikirlerimizin çoktan s›nand›¤› düflüncesini kabul etmifl olmam›z yat›yor san›r›m. Filmini seyretti¤imizde midemizi buland›rmayacak bir sa¤l›k sistemi gibi, New Orleans’› infla ederken siyasi ba¤lant›lar› sayesinde büyük bir insanl›k trajedisini kâr sa¤lama amaçl› bir f›rsata çeviren mütteahhitlerle u¤raflmamak gibi, y›k›lmayan köprüler ve ya¤mur ya¤d›¤›nda sel basmayan metrolara sahip olma hakk› gibi, hak etti¤imiz ve özlem duydu¤umuz, dünyan›n da çaresizce ihtiyaç duydu¤u alternatifleri infla etmekten bizi al›koyan ne? Güven bunal›m›n›n temelinde, ilerici fikirlerin zaten denendi¤i ve baflar›s›zl›¤a u¤rad›klar›n›n tekrar tekrar anlat›lmas›n›n yatt›¤›n› düflünüyorum. Bunlar› o kadar çok dinledik ki, inan›r hâle geldik. Alternatif önerilerimizi art›k tereddütle, neredeyse özür diler gibi ortaya koyuyoruz. Ve soruyoruz: “Baflka bir dünya mümkün mü?” Fikrî ve ideolojik olarak bozguna u¤rad›¤›m›z düflüncesi, zaman›m›z›n egemen söylemi durumunda. At›fta bulundu¤umuz her slogana ilifltirilmifl bu. Thatcher “Baflka seçenek yok” (There is no alternative, TINA), Fukuyama “Tarih sona erdi” dedi. Washington

Konsensüsü ilân etti: “Fikir tart›flmas› bitti, uzlaflma gerçekleflti. “ Bütün bu beyanatlar›n dayana¤›, di¤er bütün fikirlerin felâket getirdikleri kan›tland›¤›ndan, kapitalizmin, afl›r› kapitalizmin dünyan›n dört bir yan›n› fethetti¤i düflüncesiydi. Bize, kapitalizmden daha kötü tek fleyin, onun alternatifi oldu¤u söylendi durdu. Bu ifflaatlar›n yap›ld›¤› dönemlerde ne geliflen ‹skandinav sosyal demokrasisinin, ne de BM ölçütlerine göre dünyadaki en yüksek yaflam standard›n› yaratan Kanada tipi refah devletinin baflar›s›zl›¤a u¤ramakta oldu¤unu hat›rlamakta yarar var. 80'lerde ve 90'larda, “Asya mucizesi” denen Güney Kore ve Malezya’daki “kaplan” ekonomileri sayg›nl›¤›n› yitirmemiflti. Su ve elektrik gibi önemli varl›klar üzerindeki devlet kontrolü korunurken, Amerikan mallar›n›n ithali ve yabanc› mülkiyetin önlenmesi anlam›na da gelse, bir dizi ticarî koruma tedbiriyle ulusal sanayilerin büyümesi ve geliflmesi sa¤land›. Bu politikalar bugün gördü¤ümüz gibi en tepedekilerde yo¤unlaflan bir büyüme patlamas› yaratmam›fl, rekor kâr düzeyleri ve h›zla geniflleyen bir orta s›n›f yaratm›flt›. Fukuyama’n›n ünlü beyanat›n› verdi¤i ve Washington Konsensüsü’nün aç›kland›¤› 1989’da, tarihin sona erdi¤i ilân edildi¤inde, baflar›s›zl›¤a u¤rayan ve y›k›lmakta olan çok özgül bir fleydi. Çökmekte olan, otoriter, antidemokratik, bask›c›, merkezî devlet komünizmiydi. Çok özgül bir fley çöküyordu ve bu muazzam bir de¤iflim an›yd›. Bu de¤iflim ve flaflk›nl›k an›nda, birçok aç›kgöz, f›rsattan istifade, sadece komünizmi de¤il, kendilerininkiler haricindeki bütün fikirleri ma¤lup ilan etti.

Baflka bir dünya mümkün mü?

‹klim de¤iflikli¤inin önüne geçmeyi, Dick Cheney’nin Kazakistan petrollerini istedi¤i kadar istiyor musunuz? Ya da Paris Hilton'un Estée Lauder'in yeni yüzü olmak istedi¤i kadar herkes için sa¤l›k güvencesi istiyor musunuz? Neden istemiyorsunuz?

Fukuyama 1989’da ünlü konuflmas›n› yapt›¤›nda, bu an›n öneminin kimilerinin iddia etti¤i gibi bir ideolojinin sonuna gelmemiz, ya da Gorbaçov’un söyledi¤i gibi kapitalizm ile sosyalizmin yak›nlaflmas›ndan de¤il, bildi¤imiz flekliyle tarihin kendisinin sona ermesinden kaynakland›¤›n› söylemiflti. Bu küstahl›klar› flimdi okumak çok tuhaf geliyor. Fukuyama, ekonomik alandaki serbest piyasalar›n siyasî alandaki liberal demokrasiyle beraber, insanl›¤›n ideolojik evriminin son noktas›n› ve insan iktidar›n›n nihaî biçimini temsil etti¤ini iddia ediyordu. ‹lginç olan ve bu formülasyonda bahsedilmeyen fley, önümüzde iki ak›m oldu¤uydu: Liderlerinizi seçmek için kullanaca¤›n›z demokrasi ve tek bir ekonomi modeli. Buradaki tuzak flu: Ekonomiyi yeniden biçimlendirmek için demokrasiyi ya da oyunuzu kullanamazs›n›z, çünkü ekonomideki bütün kararlar zaten al›nm›flt›r. Karfl›m›zda ideolojik evrimin nihaî noktas› var. Demokrasiniz olabilir, ama onu hayat›n temellerini de¤ifltirmek için, ekonomiyi de¤ifltirmek için kullanamazs›n›z. Bu, demokrasinin zaferinin kutlanma an›yd›, ancak bizatihi bu fikir, demokrasinin ekonomiyi etkileyemeyece¤i fikri, ça¤›m›z›n en anti-demokratik düflüncesi olarak hâlâ ayakta duruyor. Amerikan Sosyoloji Birli¤i’nin bu y›lki slogan› –”Baflka Bir Dünya Mümkün mü?”– çok ilgimi çekti ve eminim program› okuyan birço¤unuz, bu slogan›n Dünya Sosyal Forumu’ndan al›nt›land›¤›n› biliyorsunuz. Bundan alt› buçuk y›l önce, Ocak 2001’de, Brezilya’da Porto Alegre’deki ilk Dünya Sosyal Forumu’na Kuzey Amerika’dan kat›lan bir avuç

33


insandan biriydim. Ayn› slogan alt›nda toplanm›flt›k ve dikkat çekici olan, bu slogan›n o zamanlar soru biçiminde olmamas›yd›. Cümlenin sonunda gururlu bir ünlem iflareti vard›: “Baflka bir dünya mümkün!” Brezilya’dan döndükten sonra, 10 bin insanla birlikte orada olman›n nas›l bir fley oldu¤unu ABD'deki okuyuculara anlatmak için The Nation’da uzun bir makale [1] yazd›m. Uluslararas› bas›nda genifl yer verilen foruma, bu ülkede yer verilmemiflti. Birçok insan tarih yaz›yormufluz gibi hissettiklerini söylüyordu. Ben ise asl›nda tarihin sonunun sona erdi¤ini hissetti¤imi yazm›flt›m. Sanki içinde bulundu¤umuz odaya birdenbire daha derin soluyabilece¤iniz kuvvetli bir rüzgâr girmifl gibiydi. Hayal etmekte özgürdük, zihinlerimiz serbest kalm›flt›. Olay sadece Porto Alegre’den ibaret de de¤ildi, çünkü bu forum, dünyan›n birçok yerinde, ço¤unlukla kendili¤inden geliflen ayaklanmalar›n bir doruk noktas›yd›. Dünya liderleri ne zaman “Washington Konsensüsü”nü ilerletmek üzere toplansalar –1999'da Seattle'daki DTÖ toplant›s›nda, ya da bir kaç y›l sonra Washington’daki IMF-Dünya Bankas› toplant›lar›nda ve ard›ndan G8 s›ras›nda Cenova’da– ayaklanmalar yaflanm›flt›. Ve elbette Zapatistalar ve Brezilya'n›n Topraks›z Köylüler Hareketi (MST) de ön saflardayd›. Porto Alegre’deki ana konu demokrasiydi. Demokrasiyi yeniden tan›mlayarak ekonomiyi içermesi, derin ve kat›l›mc› olmas› amaçlanm›flt›. Ve Porto Alegre ruhu, bu iki ak›m›n kesiflemeyece¤i iddias›na bir meydan okumayd›. Bir demokrasi biçimi olarak toprak hakk›, biyoçeflitlilik hakk›, ba¤›ms›z medya hakk›... Ama Porto Alegre’nin en ola¤anüstü yan›, –forumda elbette siyasîler de, büyük STK’lar da vard›, ama– kürsüdeki insanlar›n, tart›flmaya yön verenlerin bizzat bu ekonomik sistemin ma¤durlar› olmalar›yd›. Jeffrey Sachs Afrika’da infla etti¤i örnek köylerden bahsediyor. Bu köylerin bir ço¤u ola¤anüstü ilerleme kaydediyor. Ama Porto Alegre’de, MST köylerine yapt›¤›m›z gezileri düflünmeden edemiyorum. Onlar, bu topraks›z insanlar bize kendi örnek köylerini gösterdiler ve onlarla dayan›flmam›z› istediler. Sizler sosyolog olarak aradaki kilit ayr›m› anlam›fls›n›zd›r, bu insanlar kendi tarihlerinin öncüleriydi ve tarihî olan da buydu. Sadaka mo-

34

Dayan›flma’n›n görüflü sosyalizmin reddedilmesi de¤ildi. Programlar›n›, “gerçek sosyalizm” olarak tarif ediyorlard›. Polonya halk› Dayan›flma'y› seçti¤inde neye oy vermiflti? Serbest piyasa ekonomisi modeli olmak için mi? Hay›r. Kurulmas›na katk› sa¤lad›klar› iflçi partisine oy verdiklerini düflünüyorlard›.

deli ciddi olarak y›k›l›yordu. Alt› buçuk y›l sonra, flimdi nerede oldu¤umuza bak›yorum ve bir çok alanda geriledi¤imizi düflünüyorum. Dünyan›n durumunu düzeltmek için konuflmak hayret verici bir flekilde, seçkin bir ifl hâlini ald›. Mesela Davos, Porto Alegre her y›l ocak ay›nda yap›lan Davos zirvesine karfl› bir isyand›, anti-Davos’tu. Bugünse, Davos’a yeniden meflruiyet kazand›r›ld› ve dünyan›n sorunlar›n› çözmek CEO’larla bir tak›m meflhurlar›n aras›ndaki bir iflmifl gibi görülüyor. Kitlesel eflitsizliklerle mücadele etmemize gerek olmad›¤› fikrine gelince. Daha genifl ölçekte bir “soylu yükümlülü¤ü”ne ihtiyac›m›z var. Bunlar Porto Alegre’de konufltuklar›m›zdan çok farkl›.

Pencerenin kapanmas› 2001’de ortaya ç›kan bu özgürlü¤ü, bu olas›l›k penceresini neyin kapatt›¤›n› flimdi biliyoruz: 11 Eylül. Bu pencere, her yerde de¤il ama, Kuzey Amerika’da en az›ndan bir süreli¤ine kesinlikle kapand›. Sorunlar› ve bu politikalardan etkilenen insanlar› siyasî tart›flman›n merkezine koyabilme olas›l›¤› kapand›. ABD’nin liderleri ve onlar›n dünyadaki müttefikleri, patlamakta olan küresel adalet tart›flmalar›n› susturmak için 11 Eylül sald›r›lar›n›n yaratt›¤› floktan yararland›. Aralanan bir kap› vard› ve o kap› birdenbire çarp›larak kapand›. Defalarca flu cümleyi iflittik: 11 Eylül her fleyi de¤ifltirdi. De¤ifltirdi¤i fleylerin bafl›ndaysa ticaret, özellefltirme, emek fiyatlar› geliyordu. U¤runda mücadele etti¤imiz hiçbir fley art›k önem tafl›m›yordu. “S›f›r›nc› Y›l” ilan edildi. Silbafltan. Yeni bir milat yarat›lm›flt›. Anlafl›lan tarih, bafllama çizgisinden yeniden bafll›yordu ve önceden bildiklerimizin önemi yoktu. Bush yönetimi önemli olan tek fleyin güvenlik ve terörle savafl oldu¤unu söyleyerek kendini hakl› ç›kard›. Kanada’da ABD büyükelçisi bize güvenli¤in ticaretten önce geldi¤ini söyledi. Ve bu yeni slogan oldu. 11 Eylül’den önce Amerikan yönetimi ekonomik önceliklerine göre hareket ederken, 11 Eylül’den sonra önemli olan tek fley güvenlikti. Yani ekonomik adalet, ticarî açgözlülük, kamusal alan kayb› ve Porto Alegre birden bire gündem d›fl› oldu. Bugün tan›k oldu¤umuz ironi flu: Bush yönetiminin öfkeli bir intikam duygusuyla 11

Eylül öncesinin radikal kapitalist projesini sürdürmek için savafl ve do¤al felâketler perdesi alt›nda 11 Eylül’ü kulland›. Yani, Dünya Ticaret Örgütü’nde ticaret anlaflmas› pazarl›klar›n› unutun. ABD Irak’› iflgal etti¤inde, Bush, Paul Bremer’i, önleyici savafl alan›ndaki yeni pazarlar› ele geçirmesi için oraya gönderdi. Kimseyle pazarl›k etmesine gerek yoktu. Ülkenin tüm ekonomik yap›lanmas›n› bir ç›rp›da bafltan yazd›. Ama savafl› ekonomik gerekçelerle aç›klamaya kalkt›¤›n›zda safl›¤›n›z nedeniyle kaale al›nmazd›n›z. Savafl hiç kuflkusuz güvenlikle, Irakl›lar› Saddam’dan kurtarmakla ilgiliydi. Bu s›rada yönetim, içi bofl iktidar›n radikal bir tasavvurunu kabul ettirmek için Amerikan ulusunu etkisi alt›na alan floku istismar etmek üzere çabuk davrand› ve savafl ç›karmaktan, savafl sonras› yeniden yap›lanma çal›flmalar›na ve afetlere verilen yan›tlara kadar her fley kâr amaçl› bir teflebbüs haline geldi. Piyasa mant›¤›n›n gözüpek evrimi! 1990’lardaki su ve elektrik gibi alanlarda faaliyet gösteren kamu kurulufllar›n› satma zihniyeti yerine, Bush ekibi teflebbüsleri için yepyeni bir çat› oluflturuyordu. Bu çerçeve, bafl›ndan beri özel teflebbüs halinde ilerleyen “teröre karfl› savafl”t›. Bush yönetimi, güvenlik flirketleri için iyi kalpli müteflebbis kapitalist rolünü oynad› ve bu flirketler 1990'lar›n “noktakom” büyümesini takip eden bir ekonomik büyüme yaratt›lar. Ama bunlar gündem olmad›, çünkü güvenli¤imizi tart›flmakla meflguldük. Bu marifet iki aflamal› bir süreç istiyordu. Elbette 11 Eylül’ü kullanarak devletin gözetleme ve güvenlik yetkilerini radikal bir flekilde art›rmak gerekiyordu, ama ayn› zamanda, bu yetkiler Blackwater, Boeing, AT&T, Halliburton, Bechtel, Carlyle Group gibi özel flirketlere aktar›ld›. 80’lerde ve 90’larda özellefltirmenin hedefi devletin k›y›da köflede kalm›fl teflekküllerini silip süpürmekti. Ancak flimdi, devletin çekirde¤i yenip bitiriliyor. Bir devletin, bir hükümetin güvenlik ve afet yard›m›ndan daha temel bir tan›m› var m›d›r? Hiçbir ticarî niyeti olmad›¤›n› iddia eden ve bu inkâr›nda ›srarc› olan terörle savafl›n, ticari niyetlere tamamen destek olmada etkili bir silah oldu¤unu kan›tlamas› bu kavram›n en büyük ironisidir. Terörle savafl›n bir baflka kârl› yan› daha var. O da bu sisteme karfl› olan herkesi potansiyel terörist olarak gösterme becerisi. Böylelikle 11 Eylül’den önce de afl›r› bask›ya u¤rayan hareketimiz vatan haini ilân edildi. Geriye dönüp bakt›¤›m›zda, sald›r›lar›n yaratt›¤› flok ve flaflk›nl›¤›n, bu ekonomik niyetleri ve asl›nda hiç var›lmayan konsensüsü savunmak için kullan›ld›¤› apaç›k ortaya ç›k›yor. 90’lar›n sonunda, küreselleflme karfl›t› olarak bilinen ve her zaman demokrasi yanl›s› olan hareketin önünde aç›lan pencere, en az›ndan Kuzey Amerika’da, fliddetle kapand›. Alternatifler yok olmaya bafllad›. Bunun tarihte ilk defa yaflanmad›¤›n› söylemeliyim. Son 35 y›la bakarsak, ne zaman alternatifler ortaya ç›ksa, kap›lar›n an›nda kapat›ld›¤›n› görebiliriz.

Bir baflka 11 Eylül Pek ço¤unuz, aç›l›fl konuflmas›n› yapan eski fiili devlet baflkan› Ricardo Lagos’u dinlediniz. Bir baflka 11 Eylül’den, fiili’de totaliter komünizm ile afl›r› kapitalizm d›fl›nda bir üçüncü tercihten, ama Tony Blair'in üçünü tercihiyle alâkas› olmayan, çok anlaml› ve


Dayan›flma ne istiyordu? Bunlardan biri 1989’da Polonya'da yafland›. 4 Haziran, Polonya’da Dayan›flma’n›n yeni hükümet olarak seçildi¤i tarihî gündü. Ülkede ony›llard›r seçim yap›lm›yordu ve 4 Haziran, Do¤u Bloku ülkelerinde domino etkisi olarak adland›r›lan ve sonunda Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›yla sonuçlanan olayda gerçekten de devrilen ilk domino tafl›yd›. 1989’un Haziran ay›nda Polonya’n›n nas›l göründü¤ünü hat›rlamakta fayda var. Polonyal›lar tarihin sona erdi¤ini sanm›yorlard›, çünkü daha yeni Dayan›flma’y› hükümet olarak seçmifllerdi. Tarihin daha yeni bafllad›¤›n›, Dayan›flma’n›n, yani iflçi hareketinin, hep üçüncü yol olarak gördü¤ü fleyi nihayet gerçeklefltirebilece¤ini düflünüyorlard›. Ama üçüncü yola girilmedi. Dayan›flma’n›n görüflü sosyalizmin reddedilmesi de¤ildi. Programlar›n›, sosyalistlerin ço¤u zaman yapt›¤› gibi “gerçek sosyalizm” ve Komünist Parti’ye itiraz olarak tarif ediyorlard›. Partiyle taban tabana z›tlard›: Merkezîleflmeye karfl› adem-i merkeziyetçi, otoriterli¤e karfl› demokratik ve bürokrasiye karfl› kat›l›mc›yd›. On milyon üyesiyle Dayan›flma, devletin tüm alanlar›nda iflleri durdurma gücüne sahipti. Polonya halk› sand›¤a gidip Dayan›flma’y› seçti¤inde neye oy vermiflti? Kime oy verdiklerini düflünüyorlard›? Francis Fukuyama’n›n bahsetti¤i gibi bir serbest pazar ekonomisi modeli olmak için mi oy kulland›klar›n› san›yorlard›? Hay›r. Kurulmas›na katk› sa¤lad›klar› iflçi partisine oy verdiklerini düflünüyorlard›. Dayan›flma’n›n 1981’de demokratik olarak kabul edilen ekonomik program›ndan k›sa bir bölüm okumak istiyorum: “Ekonomide temel örgütlenme birimi sosyal giriflim olmal›d›r. Sosyal giriflim, iflçi konseyi taraf›ndan denetlenmeli, seçimle gelen ve iflçi kooperatifleri konseyince azledilebilen bir yönetimle birlikte elbirli¤iyle iyönetilmelidir.” Yani, ekonominin kontrolünden partinin elinin çekilmesi, merkezîleflmenin kald›r›lmas› ve iflyerlerinin kontrolünün çal›flanlara verilmesi hedefleniyordu. ‹flyerlerini daha verimli hale getirebileceklerini de düflünüyorlard›. Peki, ekonominin merkezine iflçi kooperatiflerini koyma, sosyalizmle birlikte demokratik seçimlere gitme hayalini gerçeklefltirmeye f›rsatlar› oldu mu? Dayan›flma’ya

oy verdiklerinde bu flans› yakalad›lar m›? Hay›r. Bunun yerine borçlar› miras ald›lar, bu borçtan kurtulmak ve yard›m alabilmek içinse çok radikal bir flok tedavi program› uygulamalar› gerekti¤ine inand›r›ld›lar. Bugün Polonya'daki genç iflçilerin yüzde 40’› iflsiz. Bu rakam AB ortalamas›n›n iki kat›. Ve Polonya'n›n geçirdi¤i de¤iflim, büyük bir baflar› hikâyesi olarak anlat›l›yor. 1989’da Polonya nüfusunun yüzde 15’i yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yafl›yordu. 2003’te bu oran yüzde 59 oldu. Ekonomik politikalar sonucu uçurum giderek derinlefliyor. Sonra da en afla¤›daki insanlar için çok çok kayg›land›¤›m›z›, onlar› yukar› çekmek istedi¤imizi dile getirebiliriz, ama neden bahsetti¤imiz konusunda aç›k olal›m. Eflitsizlik ve ekonomik d›fllanman›n bu seviyesi, flimdilerde Polonya’da flovenizmin, ›rkç›l›¤›n, Yahudi aleyhtarl›¤›n›n, kad›n düflmanl›¤›n›n ve homofobinin dirilifline, yay›lmas›na katk› sa¤l›yor. Bunun kaç›n›lmaz oldu¤unu bilmemiz gerekirdi. Polonyal›lar komünizmi, kapitalizmi ve demokratik sosyalizmi denediler, ama karfl›lar›nda flok tedavisi buldular. Tüm bunlar› denedikten sonra, elinizde faflizmden baflka bir fley kalmaz. ‹nsanlar hayallerini demokratik alternatiflere ba¤lad›klar›nda bu alternatifleri bast›rmak tehlikelidir, riskli ifltir.

Tarihimizi yeniden anlatmal› ve özümsemeliyiz. Bu tarihi anlamak, fikir mücadelesini de¤il, yaln›zca bir dizi kirli savafl› kaybetti¤imizi anlamak, eksikli¤ini hisseti¤imiz özgüveni yaratmak ve ihtiyaç duydu¤umuz tutkulu atefli tutuflturmak için elzemdir.

görürüz. Bu baflar› halk gücünün zaferiydi. Ve o günler hat›rlayabildi¤im en ümitvar günlerdi. Güney Afrikal›lar›n o tarihî seçimlerde ne için oy kulland›¤›n› hat›rlamam›z lâz›m. Seçim sonucu çok basite indirgendi: Irk ayr›m› rejimi sona ermiflti. Peki, ›rk ayr›m›n›n sona ermesi Güney Afrikal›lara ne ifade ediyordu? Bu soruya cezaevinden sal›nmas›ndan iki hafta önce k›sa bir bildiri yazan Nelson Mandela’dan yan›t alabiliriz. Mandela cezaevinde özgürlük vaadini unutacak kadar uzun kald›¤› yönündeki kayg›lar› gidermek için bu bildiriyi kaleme alm›flt›. Bu vaat de sadece seçim hakk› verilmesini de¤il, ülke ekonomisinin de¤ifltirilmesini ve refah›n yeniden paylaflt›r›lmas›n› içeriyordu: “ANC’nin siyaseti madenlerin, bankalar›n ve tekel sanayinin kamulaflt›r›lmas› yönündedir ve bu husustaki fikirlerimizin de¤iflmesi olas› de¤ildir. Ekonominin belli sektörlerinde devlet kontrolü kaç›n›lmazd›r.” Bu bildiri, ANC’nin parti program› olan Güney Afrika Özgürlük Antlaflmas›’n›n tekrar› niteli¤indeydi. Bu program, Güney Afrika’n›n madenlerinin ve di¤er ulusal servetinin halka geri verilmesini öngörüyordu. Bu seçenek de tercih edilmeyen baflka dünyalardan biriydi.

Tiananmen ve Güney Afrika

Baflka bir dünya mümkün!

Bu güçlü hayallerden bir di¤eri Tiananmen Meydan›’nda ortaya ç›km›flt› ve Dayan›flma’n›n tarihî seçimleri kazand›¤› –ve insanlar›n seçimlerine, hayallerine ihanet edildi¤i– günle, Tiananmen’e tanklar›n yürüdü¤ü günün ayn› gün olmas›, tarihin hazin bir cilvesidir. Katliam›n tarihi olan 4 Haziran 1989, yükselen bir di¤er olas›l›k an›n›n da yine kanl› sonudur. Protesto olaylar›n›n bat›da yans›t›l›fl›nda hep, Pekinli ö¤rencilerin ABD’deki gibi bir yaflam› arzulamalar›ndan bahsedildi. Demokrasiye ithaf ettikleri tanr›çan›n fazlas›yla Özgürlük An›t›’na benzedi¤ini de biliyorsunuz. Tiananmen olaylar› CNN’de Amerikan yanl›s› demokratik protestolar olarak ifade edildi. Nihayet son y›llarda, Pekin’de yaflananlar› baflka bir gözle irdeleyen incelemeler ortaya ç›kmaya bafllad›. Çin Yeni Solu olarak bilinen kesimden ve muhteflem bir akademisyen Wang Hui gibi kiflilerden, 1989’da Çin’de yaflanan demokrasi yanl›s› hareketin gerekçelerini bu flekilde anlatman›n fazlas›yla basite indirgeme olaca¤› sözlerini duyuyoruz. Olaylar›n ard›nda yatan neden, Deng Xiaoping hükümetinin, ekonomiyi Milton Friedman taraf›ndan sal›k verilen –flok tedavisi– reçetesiyle uyumlu flekilde radikal olarak bafltan yap›land›rmas›yd›. ‹nsanlar hayat flartlar›n›n de¤ersizleflti¤ini görüyor, iflçiler haklar›n› yitiriyordu. Ve ekonomik geçifl süreci üzerinde demokratik denetim haklar›n› aramak için soka¤a ç›km›fllard›. Yani, demokrasi soyut bir kavram de¤ildi. “Oy kullanmak istiyoruz”dan ibaret de¤ildi. “Bu de¤iflimi kontrol etmek istiyoruz, söz hakk› istiyoruz” dediler. Bu, ayn› y›l aç›klanan Fukuyama zihniyetine do¤rudan bir meydan okumayd›. Tiananmen Meydan›'ndaki “baflka bir yol”un nas›l sona erdi¤ini biliyoruz, o düfl y›k›ld›. Yak›n tarihe bakt›¤›m›zda bir baflka tarihî olas›l›k an›n›n 1994’te Afrika Ulusal Kongresi (ANC) hükümetinin Güney Afrika'da seçimleri kazanmas›yla yafland›¤›n›

Son dört y›l›m› bu çal›nm›fl ve ihanete u¤ram›fl alternatifleri yak›n tarihimizin tozlu sayfalar›ndan ay›klamakla geçirdim, çünkü bunlar›n önemli oldu¤unu düflünüyorum. Fikirlerimizin varoldu¤unu ve serbest piyasan›n alternatifinin oldu¤unu anlatmak önem tafl›yor. Kendi tarihimizi yeniden anlatmal› ve özümsemeliyiz. Bütün floklarla, kay›plarla, kaybedilen hayatlarla yüzleflmeliyiz. Tarih sona ermedi, alternatifler vard›. Baz›lar› tercih edilmedi, baz›lar› çal›nd›. Askerî darbelerle çal›nd›; katliamlarla, hile ve üçk⤛tla, terörle çal›nd›. Baflka bir dünyan›n varl›¤›na inand›¤›n› söyleyen insanlar olarak yenilmedi¤imizi bilmeliyiz. Fikir mücadelesini kaybetmedik. Ne zekâm›za, ne de tart›flma kabiliyetimize galebe çald›lar. Ezildi¤imiz için kaybettik. Bazen savafl tanklar›n›n alt›nda, bazen düflünce kurulufllar›n›n alt›nda ezildik. Düflünce kurulufllar› derken, tank yapanlar›n ödedi¤i parayla düflünmeye zorlanan insanlar› kast ediyorum. Savafl tanklar›yla bu kurulufllar birlikte hareket ettiklerinde ne denli etkili olduklar›n› gördük. Tüm dünya için bir piyasa dayatma aray›fl›, fiili’den Irak’a dek milyonlarca kazazede yaratt›. Baflka bir dünya yaratma planlar›ysa ezildi ve yok oldu çünkü ra¤bet gördüler ve denendiklerinde ifle yarad›lar. Milyonlarca insana temel haklar› temin edilerek onuruyla yaflama gücü verdi¤i için ra¤bet gördüler. Zenginlere gerçek s›n›rlar koyduklar› için tehlikeli kabul edildiler ve zenginlerden de uygun flekilde karfl›l›k gördüler. Bu tarihi anlamak, fikir mücadelesini asla kaybetmedi¤imizi, yaln›zca bir dizi kirli savafl› kaybetti¤imizi anlamak, eksikli¤ini hisseti¤imiz özgüveni yaratmak ve ihtiyaç duydu¤umuz tutkulu atefli tutuflturmak için elzemdir.

Çeviren: Yasin Kokarca

gerçekten demokratik bir alternatifin güç kazanmaya bafllad›¤› bir dönemden ve daha önemli bir 11 Eylül’den bahsetti. Güç kazanan bu tercih büyük tehditti. Gizlili¤i kald›r›lan belgelerden biliyoruz. Bunlardan biri gerçekten çok aç›klay›c›: Henry Kissinger ve Nixon aras›ndaki bir yaz›flmada, Kissinger flöyle diyordu: “fiili'de Marksist bir hükümetin seçimle iflbafl›na gelmesi, dünyan›n di¤er bölgelerinde kesinlikle bir etki –ve hatta bir emsal– yaratacakt›r. Benzer olaylar›n örnek al›narak yay›lmas› dünya dengelerini ve ülkemizin konumunu da önemli ölçüde de¤ifltirebilir.” Yani, alternatifin, baflka bir dünyan›n ortadan kald›r›lmas› gerekiyordu, bunun gerçeklefltirilmesi için de had safhada fliddet kullan›ld›. Demokratik alternatiflerimize ve hakiki bir üçüncü yol u¤rundaki inatç› hayallerimize karfl› bu tarz önleyici vurufllar tekrar tekrar karfl›m›za ç›kt›. Kitab›mda buna uzun uzun de¤indim, ama birkaç örne¤i tekrar etmek istiyorum.

[1] Naomi Klein, “A Fete for the End of the End of History”, The Nation March 19, 2001 Naomi Klein’›n konuflmas› için Democracy Now! sitesine ve commondreams.org’a bak›labilir.

35


ya ayk›r› bulundu. Fakat korkunç ikizlerin, Kaczynski kardefllerin(2), komünizmden geriye kalan ne varsa bertaraf etme operasyonu sürüyor ve bugünkü pek çok siyasal karara bu yön veriyor. Tarihin karmafl›k tecrübelerini afl›nd›r›p siliklefltirmeyi seçen her yerde gördü¤ümüz bu giriflimlerin hedefi geçmifli silmek ve böylece siyasal tercihleri ân›n vitrininde indirimli sat›flta sunulana indirgemek. Grafik aç›dan söylersek, insan yüzünün uzun metni formatlanm›fl bir klifleye indirgenmifl durumda!

fiok doktrini, Friedman, Pinochet

SURETLER, HAK‹KATLER VE NEOL‹BERAL fiOK TERAP‹

Hayat hikâyelerini parçalamak “Naomi Klein’›n sözünü etti¤i floklar› uygulayanlar –ister iflkenceci, ister ekonomist ya da korku salanlar olsun– yar›m as›rl›k tecrübelerinin sonunda, insanlar›n kimlik duygusunu tahrip etmenin en etkili yolunun, hayat hikâyelerini sistematik olarak çökertmek ve parçalamak, ‘geçmifli silmek’ oldu¤unu biliyorlar.” John Berger’a kulak veriyoruz. Le Monde Diplomatique’in ekim say›s›ndan naklen...

S

uretler de kelimeler gibi okunabilir ve bütün suretler aras›nda, insan yüzü belki de metinlerin en uzun olan›. Alexandra (yan sayfada) hayat›nda –bugün 83 yafl›nda– ilk defa geçti¤imiz ilkbahar Paris’e gelmifl. ‹ki y›l öncesine kadar, Moskova’da hekimlik yap›yormufl. Baflkentin 800 km güneyinde, Koursk’ta do¤mufl. ‹ki Rus kad›n arkadafl›m sayesinde onunla tan›flt›m. Paris’in güneyinde banliyöde, bir bahçede dördümüz bir masan›n etraf›nda akflam yeme¤i yedik. T›p ö¤renimi yapmaya onu yöneltenin ne oldu¤unu sordum. “Koursk muharebesinde(1) ölen ve yaralanan onca insan” diye cevaplad›. Stalingrad’›n peflinden gelen bu muharebe, K›z›l Ordu’ya Berlin yolunu açm›flt›. Sohbetimiz a¤›r a¤›r demlendi. Yafl›ndan hayli genç görünen Alexandra’n›n konuflma tarz› havaî, sakin ve ayn› zamanda a¤›rbafll›. Hava karar›yordu, mumlar› yakt›k. Onun konuflmas›n› dinlerken, Heidegger’in bir cümlesi geldi akl›ma, “dil varl›¤›n evidir”. Alexandra kap›y› aç›yordu ve orada kendinizi evinizde hissediyordunuz. 1950’lerde, t›p diplomas›n› al›r almaz, Türkmenistan’da, bir uranyum madeninin yan›na kurulu küçük bir flehre gönderilmifl. Madenciler Gulag mahkûmlar›ym›fl. Sovyetler Birli¤i’nin o zamanlar, 1989’a kadar sürecek olan “karfl›l›kl› cayd›r›c›l›k” sistemini tesis etmek üzere ABD ile nükleer denkli¤e ulaflmak için acilen bomba yapacak uranyuma ihtiyac› vard›. Birkaç y›l›n sonunda neredeyse bütün madenciler kanserden ölüyormufl. “Ben de yakaland›m” dedi Alexandra. “Dua ettim. ‹yilefltim ve Moskova’ya döndüm. K›rk y›l,

36

orada çocuk doktoru olarak çal›flt›m.” Bahçede o konuflurken, yemek yerken ve gülerken (“Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz? –‹nsanlardan! ‹nsanlar› seviyorum.”), karfl› konulmaz bir biçimde onun resmini çizme arzusu duyuyordum. ‹flaret ettim, bafl›yla müsaade etti. Gitmek için kalkmadan önce, çizdi¤im iki desenden birini seçmesini rica ettim. Daha tutuk olan› seçti. Kasten, san›r›m. Daha etkili olan›n bende kalmas›n› istemiflti.

‹ki suret, iki ifade Ertesi sabah desene bakarken, bu yüzün çizgileri sanki sözlerin kesik çizgilerini istiyormufl gibi geldi. Onlar› ilave ettim. Uluslararas› bas›n ayn› hafta, 97 yafl›nda Polonyal› bir mühendis olan ve Varflova’da yaflayan Bernard Kon’un bir foto¤raf›n› yay›nlam›flt›. Kon, 1937’de gönüllü olarak Uluslararas› Tugaylara kat›l›p, ‹spanya içsavafl›nda Cumhuriyetçilerin saf›nda çarp›flt›¤› için devletten ald›¤› mütevaz› hizmet maafl›n›n, yeni bir yasa nedeniyle, elinden al›nmas›yla karfl› karfl›yayd›. Gözlerindeki ifade Alexandra’n›n gözlerindekine benziyordu. Belki de her ikisi de benzer fleyler gördükleri içindir. ‹kisinin yüzü, öyle yan yana, tan›nmaya ihtiyac› olmayan flahsî muvaffakiyetleri (ve ac›lar›) anlat›yordu; her ikisinden de, kendine has bir flekilde, tarihle u¤raflmay›, tarihin sorumlulu¤unu üstlenmeyi ve böylece ona ait olmay› seçmifl olman›n, k›smen trajik, k›smen muzaffer hissi yay›l›yordu. Ve tuhaf bir flekilde, bu aidiyetti, Alexandra’ya ve Bernard’a bu denli ayr› bir hüviyet veren. Neyse ki, Bernard Kon ve ayn› durumdaki binlerce kifliyi tehdit eden yasa, anayasa-

Akl›ma Çehov’un bir cümlesi geliyor. “Yazar›n rolü, bir durumu öylesine bir hakikatlilikle anlatmakt›r ki, okuyucu ondan kaç›p kurtulamas›n bir daha.” Bugün, siyaset makinelerinin silmeye çal›flt›¤› tarihte yaflad›¤›m›z deneyimlerimizin gücüyle, hem o okuyucu, hem de o yazar olmal›y›z... Gücümüz burada.

Naomi Klein’›n eflsiz önemdeki kitab› “The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism”in (fiok Doktrini: Felâket Kapitalizminin Yükselifli) provalar›n› okurken, Alexandra’n›n resmi hâlâ masam›n üzerinde duruyordu. Bu kitapta, Kas›m 2006’da ölen ekonomist Milton Friedman’›n bednam kariyerine e¤iliyor Klein. 1950’li y›llarda, Friedman Chicago Üniversitesi’nde ders veriyor ve hükümetlerin ya da devletlerin koydu¤u bütün s›n›rlamalardan âzâde olan yeni bir kapitalizmin dünya ölçe¤inde serbestli¤i teorisini gelifltiriyordu. Daha o zamandan, müstakbel çokuluslu flirketlerin ve offshore finans yat›r›mc›lar›n›n hayalini kurdu¤u kapitalizm. 1970’lerde, fiili’de, diktatör-general Augusto Pinochet’nin dan›flmanl›¤›n› yapan Friedman, böylece teorisini prati¤e geçirdi ve fiili ekonomisini reforme etti. Daha sonra da Thatcher, Reagan, baba-o¤ul Bush’lar, Blair, Sarkozy ve nicelerinin ak›l hocas› ve “vizyon sahibi peygamberi” oldu. “Nükleer silah yapmak için uranyum ç›karmasayd›k”, diye anlat›yor bahçede Alexandra, “Amerikan›n sömürgesi olurduk”. Friedman biraz doktor Strangelove’›(3) hat›rlat›yor: Ayn› dogmatizm, masumiyet, alayc›l›k, utanmazl›k kar›fl›m› ve ayn› kurtar›c› figür olma hayali (1976’da Nobel alm›flt›). Kat›fl›ks›z, “saf” bir rekabetin her fleyi düzene sokaca¤›n› iddia ediyordu! Hiç ama hiç ad›m›n› soka¤a atmam›fl ve hayatta nelerin önemli olup olmad›¤›n› aç›klamak için sizi pencerenin kenar›na götüren güler yüzlü bir amca surat› vard›r onda. Fakat Friedman’›n kariyeri çok ac›mas›z bir siyasetçiyle yanyana yürüyor. En bafl›ndan beri, insanl›¤›n sorunlar›n›n çözümü olarak önerdi¤i “safl›¤›n”, bunun dayat›laca¤› kifliler taraf›ndan, korkunç bir flok alt›nda olmad›klar› takdirde, asla kabul edilemeyece¤inin bilincindeydi. ‹nsanlar›n sosyal yard›mlar›n ve asgarî gelirin kald›r›lmas›n›, çal›flma koflullar› üzerindeki bütün denetimlerini yitirmeyi, kamusal hizmetlerin özellefltirilmesini, gittikçe daha fazla zenginlerin lehine olan vergileri, muhalefetlerini gerçek manada duyurabilme haklar›n›n ellerinden al›nmas›n› kabul etmeleri için, bu “deal”e (Franklin D. Roosevelt’in New Deal’inin tam z›tt›) r›za göstermeleri için, öncesinde bir ekonomik felâkete maruz kalmalar› ve pani¤e kap›lm›fl olmalar› gerekir. Bu “flok doktrini” epey uzun bir süredir, G8’in, Dünya Bankas› ve Uluslararas› Para Fonu’nun küresel kararlar›n›, CIA ve Amerikan ordusunun (Körfez ve Irak savafllar›) stratejilerini derinden etkiliyor ve belirliyor. Kimi zaman flok 1973’te fiili’de oldu¤u gibi, tamamen tuzak ve entrikayla kuruluyor. Kimi zamansa 1991’de Rusya’da, ya da 1994’te Güney Afrika’da oldu¤u gibi, belli bir zamana denk düflürülüyor.


Neoliberalizmin demagojisi ‹ki flok türü birbirinden farkl›, tahribatlar›n›n etkisi de farkl›. Biri, tek bafl›na ve fizikî. Di¤eri, kolektif ve ontolojik. Birincisi, elektrofloklar (1950’li y›llardan beri CIA’nin ›srarl› çal›flma alan›) ve duyumsal mahrumiyetle ac›mas›zca uygulan›yor. ‹kincisi, varolan bütün toplumsal altyap›n›n ortadan kald›r›lmas›yla, iyice hesaplanm›fl afla¤›l›k bir yoksulluk ve panik dönemiyle zamanlamay› denk düflürerek, kontrollü bir mizansenle. Oyunun sonunda, elde sahte vaatlerle, utanmazca ve istihzayla ortaya ç›k›l›r. Bununla birlikte, iki flok türünün de hedefi tek ve ayn›d›r: Bütün direnci k›rmak; ve bunu yapabilmenin ilk ad›m›, öznenin kimlik duygusunun tahrip edilmesidir. fioklar› uygulayanlar –ister iflkenceci, ister ekonomist ya da korku salanlar olsun– yar›m as›rl›k tecrübelerinin sonunda, insanlar›n kimlik duygusunu tahrip etmenin en etkili yolunun, hayat hikâyelerini sistematik olarak çökertmek ve parçalamak, “geçmifli silmek” oldu¤unu biliyorlar. Bir kere geçmifl silindikten sonra, siyaseten befl para etmez herhangi bir slogan,

John Berger’in çizgisiyle Alexandra. “Çizdi¤im iki desenden birini seçmesini rica ettim. Daha tutuk olan› seçti. Kasten, san›r›m. Daha etkili olan›n bende kalmas›n› istemiflti.”

görünürdeki masumiyetine ra¤men, ifl görecektir: “De¤iflim zaman›, yeni bir sayfa aç›yoruz, s›f›rdan bafllayal›m...” Neoliberalizm demagojisi böyle yürüyor. Alexandra bahçede otururken, Fransa’da cumhurbaflkanl›¤› seçim kampanyas› devam ediyordu. Önde gelen iki aday›n da –Ségolène Royal ve Nicolas Sarkozy– tarz›n›n her tür aç›klamay› d›fllamas› çok çarp›c›yd›. ‹kisi de dünyada olup bitenleri, bu olaylar›n Fransa’ya etkilerini ya da öngörülebilir sonuçlar›n›, uygun gördükleri siyasal tercihleri aç›klam›yordu. Ne birinin, ne de di¤erinin bir co¤rafya haritas› vard›. Haritalar› yoktu, çünkü tarihin içine yerleflmifl hayatlardan, insanlar›n yaflama mücadelelerine bir anlam vermek için birbirlerine ve kendilerine anlatt›klar› hikâyelerden söz etmeye cesaretleri yoktu. Ve bütün bunlar, en az›ndan çok yak›n bir zaman öncesine kadar, Avrupa’n›n en politize seçmeninin karfl›s›nda oluyordu! Böyle bir suskunluk komplosu seçimlerin do¤as›n› derinden de¤ifltiriyor. Birinci demokratik ilke, seçilmifllerin seçenlere karfl› hesap verebilir olmas›n› zorunlu k›lar: Yönetme biçimleri yönettikleri taraf›ndan yarg›lanmal›d›r. Baflka bir deyiflle, seçmen seçileni sorgular ve bu sorgulama uzun vadede kararlar›n al›n›fl›nda rol oynar. Tart›flma diyalekti¤i, demokrasi d›fl› kör itaatin yerini al›r. E¤er adaylar, içinde yaflad›klar› döneme dair görüfllerini ana hatlar›yla aç›klam›yorlarsa ve bunlara gö¤üs germek için stratejilerini sunmuyorlarsa, e¤er bütün bunlar söylenmemifl ve okunmam›flsa, seçmen diyalektik rolünü yerine getiremez, çünkü esasa dair hiçbir diyalog olamaz. E¤er bir aday›n haritas› yoksa, ya da yok oldu¤unu iddia ediyorsa, seçmenler koflum atlar›na indirgenmifltir. Onlar›n bu suskunluk komplosu z›mnî bir anlaflmay› akla getiriyor: Her seyirci bir müflteri oldu¤unda, tart›flma da tarzlar aras› bir müsabakaya indirgeniyor, son nab›z

yoklama gelece¤e dair bir öneride bulunmaktan daha çok önem tafl›yor ve kendi promosyonunu yapmak öne ç›k›yor. Her iki aday da farkl› korkulara, toplumun farkl› kesimlerinin hissetti¤i farkl› floklara seslendi; bunlar› asla unutmayacaklar›n› vaat ettiler. Bir kere bile bütüne de¤inmediler ve insanlarla birlikte “dünyada neler oluyor?” sorusunu sormad›lar. Tutars›z, bir yere varmayan ve ›srarla beyinlere çak›lan tezgâhtar 盤›rtkanl›¤›; zira daha bafltan nereye var›lmak istendi¤i kesin olarak biliniyor. ‹ki aday da ayn› fleyi elde etmek istiyordu: Bana güvenin ve vaatlerime kendinizi emanet edin. Tarih okumas›, tam tersine, olaylar›n, nedenlerinin ve sonuçlar›n›n de¤erlendirilmesinin paylafl›lmas›n›, mümkün hareket alanlar›n›n (tarih çok nadiren cömerttir) tart›fl›lmas›n›, ve sonra bir politika sunmay› ve izah etmeyi içerir. Buralardan geçmeden savrulan vaatlerin hepsi suçludur. “Elli y›l önce” diyor Alexandra, “insan hayat›n›n de¤eri farkl›yd›.” Tekrar Alexandra’n›n yüzüne bak›yorum, bahçede oturuyor, ve akl›ma yine bir doktor olan Anton Çehov’un bir cümlesi geliyor. “Yazar›n rolü, bir durumu öylesine bir hakikatlilikle anlatmakt›r ki, okuyucu ondan kaç›p kurtulamas›n bir daha.” Bugün, siyaset makinelerinin silmeye çal›flt›¤› tarihte yaflad›¤›m›z deneyimlerimizin gücüyle, hem o okuyucu hem de o yazar olmal›y›z... Gücümüz burada. John Berger

Çeviren: Siren ‹demen

Naomi Klein, kitab›nda insan› dehflete düflüren bir bilgiyi iffla ediyor: Friedman’›n tavsiye etti¤i ve önünü açt›¤› “flok doktrini”nin savunucular›, teflvikçi ve uygulay›c›lar› bugün de eskiden oldu¤u gibi CIA’nin –”Kubark” k›lavuzuna bak›n›z–(4) fizikî flok alt›ndaki tutuklular›n cebrî sorgulanmas›, yani iflkence, teknikleri üzerinde çal›flan ekipleriyle s›k› s›k›ya ba¤lant›l›. Allende’nin Savunma Bakan› olan dostum Orlando Letelier, öldürülmesinden bir ay evvel, fiili ekonomisinin bafl›na da t›pk› hapishanedeki yoldafllar›n›n bafl›na gelen fleyin geldi¤ini fark etmiflti! (Orlando’nun, sanki her flark› sonuncu flark›s› duygusu uyand›ran bir flark›c› yüzü vard›.)

1) Kursk Muharebesi, ‹kinci Dünya Savafl›’n›n dönüm noktalar›ndan biri. 5-23 Temmuz 1943’te Nazi Almanya’s›yla Sovyetler Birli¤i aras›nda cereyan eden muharebe dünya tarihine, en büyük tank savafl› olarak geçti. Sovyet ordusu, Wehrmacht Almanyas›’n›n son büyük sald›r›s›n› Bat› Cephesi’nde durdurmay› Alman ordusunu Berlin’e kadar geriletti. 2) 2005 yaz›ndan beri Polonya’n›n Cumhurbaflkan› Lech ve Baflbakan› Jaroslaw Kaczynski kardefller. 3) Stanley Kubrick’in 1964 yap›m› “Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb” adl› filminin psikopat kahraman›. 4) “Kubark Counterintelligence Interrogation”, 1963 y›l›nda CIA’nin haz›rlad›¤› ve “dirençli kaynak-özneler üzerinde uygulanacak cebrî sorgulama teknikleri”ni tarif eden el kitab›n›n ad›. Bu teknikler, özellikle, 1967’den itibaren Vietnam’da komünist yöneticileri ele geçirmek maksad›yla Phoenix program› çerçevesinde uyguland›.


k›raat resim: Gülsün Karamustafa, “Yarabbi Sen Bilirsin”

X - KÜTÜPHANE Ahmet Arslan ‹lkça¤ Felsefe Tarihi (Bilgi Üniversitesi) Antonio Negri ‹mparatorluktaki Hareketler (Otonom Yay›nc›l›k) A. Bu¤ra - Ç. Keyder (der.) Vatandafll›k Gelirine Do¤ru (‹letiflim) Artun Ünsal “Silivrim Kaymak!” Türkiye’nin Yo¤urtlar› (YKY) Douwe Draaisma Bellek Meteforlar› (Metis) Duygu Hat›po¤lu-M. Berkay Ayd›n Bast›r Ankaragücü Epos) Ernesto Laclau Popülist Ak›l Üzerine (Epos) Fatih Özgüven Hiç Niyetim Yoktu (Metis) Gülten Ak›n Celâliler Destan› (YKY) ‹zzet Yasar Asla Yazamayacaks›n O fiiiri (Yasakmeyve) Jelto Drenth Dünyan›n Kökeni: Vajina (Agora) John Berger-Jean Mohr Anlatman›n Baflka Bir Biçimi (Agora) Küçük ‹skender Lucifer’in Bisikleti (Sel) Mehmet Yafl›n Toplu Yaz›lar (1978-2005) (Everest) Michael Albert Düflünce Düflleri (BGST) Mike Davis Gecekondular Gezegeni (Metis) M.K. Matossian- S.H.Villa 1914 Öncesi Ermeni Köy Hayat› (Aras) Miguel Benasayag Mitten ‹nsana, ‹nsandan Mite–Che Guevara (Versus) Noam Chomsky Demokrasi ve E¤itim (BGST) Ronald Wright ‹lerlemenin K›sa Tarihi (Versus) Timur Soykan-Demet Bilge Ergün Sapan– H›rant Dink Cinayeti (Güncel) Yüksel Taflk›n Milliyetçi Muhafazakâr Entelijansiya (‹letiflim)

• * “(...) ‘Yarabbi Sen Bilirsin’ isimli resim aç›k biçimde cinsel kimlik konusunu sorunsallaflt›r›yor. Yeflil renkli perde bir sahne üzerinde duruldu¤u izlenimini oluflturuyor. Önplanda gözlerinde yafllarla dalg›n dalg›n dans eden bir çift görülüyor. Çiftin etraf›nda dolaflan flark›c›n›n iki kez farkl› k›l›kta resmedildi¤i fark ediliyor. Biri gece k›yafeti giymiflken, di¤eri lacivert bir tak›m elbise tafl›yor üstünde. Androjen bir görünüme sahip flark›c› figürü, büyük popülaritesine ra¤men zaman›nda devlet radyolar›nda yasakl› hale gelen transseksüel y›ld›z Bülent Ersoy’a göndermede bulunuyor. Resim üzerine yerlefltirilmifl bu ikilikler erillik ve diflilik aras›nda kurulmufl geleneksel yönergeleri görünür k›larken, bir yandan da bu kategorileflmelerin de¤iflimine ve çözülmesine yönelik arzuyu da yans›t›yor.”

* Dünya genelinde gecekondularda yekpare bir özne veya tek yanl› bir e¤ilim yoksa da, envai çeflit direnifl hareketi vard›r. Hatta, insanî dayan›flman›n gelece¤i yeni kent yoksullar›n›n küresel kapitalizmin içinde kendilerine reva görülen uç marjinallik konumunu militanca reddetmelerine ba¤l›d›r. Bu reddiye avangard biçimler alabilece¤i gibi atavistik biçimler de alabilir: Modernli¤in ortadan kald›r›lmas›na yönelik çabalar görülebilece¤i gibi modernli¤in bast›r›lm›fl vaatlerini tekrar ele geçirme çabalar› da görülebilir. ‹stanbul, Kahire, Kazablanka veya Paris’in d›fl bölgelerinde yaflayan baz› yoksul gençlerin yabanc› bir modernli¤in en ma¤rur simgelerinden birinin y›k›m›na sevinmesi flafl›rt›c› gelmemeli; keza flehirlerde yaflayan milyonlarca yoksul gencin sokak çeteleri, uyuflturucu sat›c›lar›, milisler ve sekter siyasi örgütlerin güdümündeki geçim ekonomilerine yönelmeleri de öyle. Terörizm, uyuflturucu ve suça karfl› yürütülen “savafllar”da kullan›lan fleytanlaflt›rma retori¤i fena halde semantik apartheid içerir: Gecekondular, favelalar ve chawl’lar›n etraf›na ekonomik d›fllanman›n her allah›n günü yaratt›¤› fliddetle ilgili her türlü dürüst tart›flmay› sakatlayacak epistemolojik duvarlar örer. Üçüncü Dünya orta s›n›flar› kendilerini banliyölerindeki tema parklar›na ve elektrik telli “güvenlik köyleri”ne her geçen gün daha fazla kapad›kça arkalar›nda b›rakt›klar› kentin çorak arazileriyle ilgili ahlaki ve kültürel kavray›fllar›n› yitirirler.

‹slamî ideoloji, ne resmi, ne de popüler düzeyde K›br›s’›n siyasi yaflam›nda hiçbir zaman güç kazanmad›. ‹slamiyet, Rumlardan farkl› kimliklerini yans›tan ulusal bir simgeydi. Kendi Mevlevi tekkelerini, müftülü¤ünü, ‹slam Lisesi ve evkaf›n› muhafaza ederek laik bir toplumsal düzen kurmufl olan K›br›sl›türk cemaatinde, “Laikleflmek” hedefi, ancak Türkiye’dekinin tersine çevrilerek kullan›labilirdi. Böylece, kimse gitmese de, üzerine Türk bayra¤› çekmek üzere köylere minare dikilmesi, K›br›s’ta Kemalist bir eylemdi. Son zamanlarda, K›br›s’taki Türk ordusunun bizzat cami inflaatlar›n›n öncülü¤ünü yapmas› bu yüzdendir. Oysa ayn› Türk ordusu Türkiye’de minare yapmak veya ‹slamî simgeler oluflturmak bir yana, onlar› büyük bir irtica tehlikesi saymaktad›r. (...) Kemalizm, modern Türk ulusçulu¤unun ideolojisidir. K›br›sl›türkler ondan esinlenebilir, ama Atatürk’ün (daha do¤rusu Türk ulusunun) siyasal ideolojisine dayaranak K›br›s’›n ba¤›ms›zl›¤›n› ve “K›br›s kimli¤ini” savunamazlar. T›pk›, ‹ngiliz sömürgecili¤ine karfl› savaflan K›br›sl›rumlar›n Yunan milliyetçili¤i ve Elenizm ideolojisine dayanarak K›br›s’›n ba¤›ms›zl›¤›n› ve “K›br›sl› kimli¤i” savunamay›fl› gibi...

Ankaragücü’nün sar› ve lâcivert renkleri almas›na dair iki rivayet vard›r. Bunlardan biri kulübe Mustafa Kemal’in renk babal›¤› yapt›¤›d›r. Mustafa Kemal’e ‹malat› Harbiye fabrikas›n› ziyareti s›ras›nda mevsim meyvelerinden Ankara’n›n lacivert renkli iri taneli ünlü misket üzümü ile kavun ikram edilir. Mustafa Kemal bu ikramdan çok hoflnut kal›r ve glikoz bak›m›ndan zengin bir meyve olan üzümün kifliye güç ve kuvvet verdi¤ini, çeflitli türleri aras›ndan en ünlüsünün Ankara’da bolca yetiflen iri taneli lacivert renkli misket üzümü oldu¤unu, lâcivert rengin ise güç ve kuvveti simgeledi¤ini, kavunun sar› renginin de h›rs ve baflar›y› temsil etti¤ini anlatarak bu iki meyvenin ve iki rengin birbirine pek yak›flt›¤›n› söyler. Kongrede renk konusu tart›fl›l›rken, ‹brahim Somçelik’in akl›na bu hikâye gelir ve böylece kulüp renkleri sar› ve lâcivert olur. Renk konusunda bir di¤er rivayet daha az efsanevidir. Sar› ve lacivert renklerin yanm›fl ve yanmam›fl barutu simgeledi¤i söylenir.

Yo¤urdu kimlerin buldu¤u sorusu hâlâ yan›tlanabilmifl de¤il. Kimine göre, dünyadaki yerleflik düzene en önce geçilen, hayvanc›l›k ve tar›m yap›lan bölgelerden biri olan Kuzey Mezopotamya’da yaflayanlar›n taze sütün ömrünü uzatacak ekflitme yöntemlerini bildikleri varsay›ld›¤›ndan, yo¤urdu da icat etmifl olmalar› makul bir olas›l›k. Anadolu’nun Mardin-Marafl-Hatay bölgelerini de içine alarak Suriye’den Irak’a bir yay gibi uzanan bu bölgede yaflayan halklar›n, insan uygarl›¤›na yapt›klar› katk›lar› aras›nda yo¤urdun icad› da pekâlâ yer alabilir de¤il mi? Hele, koyun ve keçiyi MÖ 8000-7500’lerde evcillefltirmeyi baflard›klar› düflünülürse… Gelgelelim, yo¤urdu ilk bulanlar bedevi Araplar olabilir diyenler de var: Yo¤urt s›cak ülkelerde, sütün içindeki mikroorgarizmalar›n çal›flmas› sonucu kendili¤inden bir p›ht›ya, ekflimifl süte, hatta yo¤urda dönüflebelilir çünkü. Hatta bir rivayete göre, Arabistan yar›madas›nda yaflayan bir bedevi ailesi uzun bir yolculu¤a ç›kmadan önce keçi derisinden tuluma süt koymufl. Yolda giderlerken, bir yandan s›cak günefl, bir yandan deri tulumun yüklendi¤i hayvan›n hareket etmesi ve keçi tulumunda yaflayan bakterilerle süt mayalanm›fl ve yo¤urt olmufl. Bundan binlerce yol önce… Olmaz m›? Olabilir elbette. Gerçi deri tulumunda sürekli çalkalanan sütün önce tereya¤, kalan›n›n ayran ve bunun da ekfliyip süzüldü¤ünde yo¤urda benzer bir fley olma olas›l›¤› daha yüksek. Çünkü, yo¤urt uyurken dinginliklik ister, rahats›z edilmekten, hareketten hiç hofllanmaz. Ama söylenceye dokunmayal›m gitsin…

B‹N ÖZÜR Geçen say›da Shopping TV konusunda görüfllerine baflvurdu¤umuz Sevilay Çelenk Özen’in bir süredir Estonya’da Tallin Üniversitesi’nde görevli oldu¤unu ve sorular›m›z› elektronik postayla yan›tlad›¤›n› belirtmeyi unuttuk. Noam Chomsky söyleflisinde ise Radikal’in “kesti¤i” bölümleri iflaretlemifltik, ancak dergiyi elimize ald›¤›m›zda gördük ki, bir teknik ar›za nedeniyle kimi sat›rlar kaym›fl ve makaslanan yerler tam olarak belli olmam›fl. Bin özür...

38


Nekropolis’ten Metropolis’e Tarih Boyunca Kent, Lewis Mumford, Ayr›nt› Yay›nlar›

oplumsal, ekonomik ve tarihsel ba¤lamda kentin yeniden infla edildi¤i günümüzde; “Kent nedir? Kentli olmak nedir?” Lewis Mumford “Tarih Boyunca Kent” adl› kült kitab›na bu soruyla bafll›yor. Karanl›kta olan kentin kökenlerinin, gelecekte nas›l bir hal alaca¤›n› araflt›ran Mumford; “‹çsel çeliflkilerden uzak, insan›n geliflimini olumlu yönde etkileyip daha da ileriye tafl›yacak yeni türden bir kent kurma imkân› hâlâ mevcut mu?” sorusuna, kentin dört bin y›ll›k dönüflümünü inceleyerek aç›kl›k getiriyor. Kenti meydana getiren temel formlar olan surun, evin, soka¤›n, kent meydan›n›n evriminin izini sürerken, Nekropolis ile ütopya aras›nda gidip gelen bir serüvene dönüflüyor kitap. Nekropolis; bir anlamda, ölülerin kenti, canl›lar kentinin öncülü, nerdeyse onun özüdür. Kent hayat› ilk insan›n ölülerinin gömülü oldu¤u alanlarla, tarih boyunca say›s›z uygarl›¤›n son nefesini verdi¤i yer olan nihai mezarl›k Nekropolis aras›ndaki tarihsel alan› bafltan sona kat eder. Katman katman yükselen yap›larda, geçmifl ile flimdi ars›nda yaflanan kent hayat› biçim de¤ifltirir. Kentlerde yaflayanlar, kendilerinden saklanan sonsuz say›da hikâyenin pek fark›na varmadan, sorgusuz geçip gider-

T

Sin City

Üstünde

Duman›

ler. ‹letiflimsizlik ve tahammülsüzlükle örgülü yeni hayat bafllar kentte... Uygarl›k saati keflfeder. Mumford, medeniyetin belirleyici makinesinin buhar makinesi de¤il, mekanik saat oldu¤unu belirtir. Böyle bir makineyi, “saat”i, gelifltirmekle modern insan, zaman› insani olaylardan ay›rm›fl olur. Zaman art›k, matematik bak›mdan ölçülebilir, art arda gelen anlar dizisinden oluflan ba¤›ms›z bir dünyad›r. Ölçülen bu aral›klarda bireyin, ne yapmas› gerekti¤i, yaflan›lan ekonomik sistem taraf›ndan belirlenir. Oysa kentlerin oluflumunda birçok “zaman”dan, “zaman y›rt›lmas›”ndan söz edilir. Biçimin kentte izini b›rakt›¤› zaman, kentin tarihidir; olaylar silsilesi ise kentin belle¤ini oluflturur. Kentin çehresi çok k›sa aral›klarla de¤iflebilir, kentin ve bireyin, belle¤inde meydana gelen boflluklardan yeniden üretimlerden yola ç›karak, yeni kent anlamland›r›l›r. H›z›n içinde yuvarlan›lan günde burjuvalaflm›fl birey, y›rt›k zaman ve bellek gibi gereksiz kavramlarla ilgilenmez... Mumford, kentin serüvenini temellendirirken, temel saptamas›n› yapar. Kenti, “bir sanat yap›t› olarak” görme düflüncesini tafl›r. Bu saptama; modern ile postmodern aras› mimaride belirleyici olan, Louis Kahn, Aldo Rossi gibi mimarlar için ç›k›fl noktas›n› oluflturuyor. “Kent” ve “kültür” belki de birbirini en yo¤un biçimde ça¤r›flt›ran iki kavram ya da bütün olarak insan dünyas›nda önemli bir yer tuttu¤u bilgisinden hareketle, kültürün üretildi¤i, yarat›ld›¤› ortam›n s›n›rlar› nas›l çizilebilir? Kent, toplum bireylerinin birbirinden farkl› gereksinimleri do¤rultusunda ve çok çeflitli biçimlerde karfl›laflt›klar› ortamlard›r. Kültürle ve uygarl›kla ba¤lant›s› içinde ad›na “kent” denilen ortamda karfl›laflan kifliler, kültürü her yönüyle üreten/yaratan ve tüketen kiflilerdir. Etimolojik ba¤lamda bakt›¤›m›zda da, kültür- uygarl›k, sözcüklerinin anlamdafl oldu¤unu bulgular›z. Bat›, do¤u dillerinde, kent ve uygarl›k sözcükleri aras›nda yak›n benzerlikler görülür: “Città, cité, ciudad, civitas” sözcükleri; “civilization”, yani uygarl›k sözcü¤ü ile ayn› kökten gelir. Bunlar bize, kentin uygarl›klar›n kayna¤› olarak alg›land›¤›n› ve uygarca davran›fllara ve iliflkilere kentlerde rastlanmas› gerekti¤ini düflündüren gözlemler. “Kudüs, Atina ve Floransa’n›n vaat eder göründü¤ü fleyler daha bir üst düzeyde hayata döndürülebilir mi?” sorusunun olanaklar›n› araflt›ran Lewis Mumford’un yap›t›, bir “aç›k yap›t”. – Hande Demircio¤lu

‹nci diflli zenci kardeflim Paul Robeson, Virginia Hamilton - Paul Robeson (Otobiyografi) (Pencere Yay›nlar›)

encere Yay›nlar› çok hay›rl› bir ifle imzas›n› atm›fl. P Bir efsaneyi tan›mayanlarla tan›flt›r›yor, tan›yanlar›n haf›za ve bilgisini yeniliyor. Söz konusu efsane Paul Robeson. Siyah haklar›n›n yan›na, insan haklar›n› da koymas› onu bu kadar büyük yap›yor herhalde –daha güzel bir tarifle, kendi flark›lar›yla birlikte, onlarca dilde daha türkü yakabilmesi. Paul Robeson Princeton’da do¤uyor. Sene 1898. Babas› köle oldu¤u çiftlikten kaçarak, Pennsylvania’daki Lincoln Üniversitesi’ni bitirmifl, rahiplik yap›yor. Mükemmeliyetçi bir adam… Çocuklar›ndan her zaman en iyisini istiyor. Bu baz› evlatlar›n› zorlasa da, yak›fl›kl› Paul babas›n›n tüm isteklerini fazla fazla karfl›layarak büyüyor. Dersleri hep mükemmel, çok iyi bir sporcu, okul tiyatrosunda “Hamlet”i oynuyor, müthifl bir bariton… Rutgers Üniversitesi’nden burs al›yor. Okulun tarihindeki üçüncü, o y›llarda kampüste bulunan tek siyah ö¤renci oluyor. Beysbol ve basketbolda usta. Amerikan futbolundaysa gerçek bir y›ld›z… ‹ki y›l üst üste Amerika karmas›na seçiliyor. Di¤er ö¤rencilerin kolay kolay giremedi¤i topluluklara, bile¤inin hakk›yla kabul ediliyor. Annesinin bir kaza sonucu yanarak ölmesi ile az çok her an karfl›laflt›¤› ›rkç›l›k hayat›n›n iki büyük trajedisi oluyor. ‹lki için çare yok, ama ikincisini düzeltmek için elinden gelini ard›na koymuyor. Robeson, okulu bitirdikten sonra, Harlem’e tafl›n›r, Columbia’da hukuk okur. Çeflitli tak›mlar› çal›flt›r›p, flark› söyleyerek okul masraflar›n› karfl›lar. Okulu bitirdikten sonra beyaz bir sekreterin, derisinin rengi yüzünden, kendisi ile çal›flmayaca¤›n› söylemesi yüzünden avukatl›¤› b›rak›r. fiark› söyleyerek hayat›n› kazanmaya devam eder. Çeflitli temsillerde rol al›r. Ünlendikçe filmlerde oynamaya bafllar, dolup taflan konserler verir. Bir y›ld›z olarak Avrupa’ya yapt›¤› seyahatlerde, Atlantik’in bu taraf›nda ABD’dekine benzer bir ›rkç›l›-

Paul Robeson

¤›n bulunmad›¤›n› görür. Londra’ya yerleflmeye karar verir. Almanya’da Nazi’lerden gördü¤ü muameleden sonra gitti¤i Sovyetler onu bir kahraman gibi karfl›lay›nca, sempati duydu¤u sosyalizme ilgisi gittikçe artmaya bafllar. Londra’da defalarca sahnelenecek “Hamlet”de baflroldedir… ABD’de bu rol kendisine asla verilmemifltir. Ancak ‹ngilizler ile birlikte Broadway’e döner. Hayat›n›n bu en parlak y›llar›nda, Paul Robeson, 1930’lar boyunca sivil haklar mücadelesinin önde gelen üyelerinden biri olur. ‹spanya ‹ç savafl›nda Franco karfl›t› cephede yer al›r. ‹kinci Dünya Savafl›’nda flark›lar›n› anti-faflist mücadele için söyler. Koca savafl›n y›k›nt›lar›ndan yeni bir dünya yarat›laca¤› hayaliyse,

1945’ten itibaren çöküp gider. Dünyan›n “güç” dengesi kuruldukça, etraf›nda so¤uk savafl rüzgârlar› esmeye bafllar. Paul Robeson, kurullarda sorgulan›r, kendisi gibi onurlu davranan herkes gibi, ifl olanaklar› k›s›tlan›r. Siyah oldu¤u yetmiyormufl gibi bir de “k›z›l”d›r. O¤lunu ayr›mc›l›¤›n olmad›¤› Sovyet okullar›na göndermifl, bu ülkenin sosyalist baflar›lar›n› övmüfltür. Sovyet milli marfl› konserlerinin vazgeçilmez parçalar›ndand›r. Hakk›ndaki karalama kampanyas› büyür, sadece beyazlar de¤il, ortal›¤› buland›rd›¤› gerekçesiyle siyahlar da kendisine yüz çevirirler. Uzun y›llar yurtd›fl›na gidemez. Pasaport vermezler. Ancak Paul Robeson, 1976’daki ölümüne kadar sivil haklar mücadelesini sürdürür, kendinden sonraki nice nesle ilham verir. Bunun ayr›nt›lar›, hem biyografi yazar› Virginia Hamilton’›n, hem de bizzat Robeson’un kendi kaleminden elbette kitapta. O yüzden biz ilham verdi¤i isimlerden en sevdi¤imiz ikisine bakal›m, yaz›y› öyle kapatal›m. Manic Street Preachers’›n yazd›¤› “Let Robeson Sing” flahane! “Senin gibileri tekrar görebilecek miyiz? / Birileri fark yaratabilecek mi tekrar / Yazabilecek mi muhalif bir flark› hiç kimse /…/ Senin gibi yaflamay› ö¤renmek istiyorum / Senin gibi flark› söyleyebilmeyi”… Ya Naz›m Hikmet’in Paul Robeson için yazd›¤› “Korku”? “Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robeson / inci diflli zenci kardeflim / kartal kanatl› kanaryam / türkülerimizi söyletmiyorlar bize. / Korkuyorlar Robeson / flafaktan korkuyorlar, / görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar. / Ya¤murda ç›rç›plak y›kan›r gibi a¤lamaktan, / s›ms›k› bir ayvay› difller gibi gülmekten korkuyorlar. / Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhad gibi sevmekten / (Sizin de bir Ferhad'›n›z vard›r, elbet Robeson, ad› ne?) / Tohumdan ve topraktan korkuyorlar, / akan sudan ve hat›rlamaktan korkuyorlar. / Ne iskonto, ne komisyon, ne vade isteyen bir dost eli / s›cak bir kufl gibi gelip konmam›fl ki avuçlar›n›n içine. / Ümitten korkuyorlar Robeson, ümitten korkuyorlar, ümitten. / Korkuyorlar kartal kanatl› kanaryam / türkülerimizden kor– ‹lker Aksoy kuyorlar.”

39


MAS‹S KÜRKÇÜG‹L’LE ÖDP VE MEMLEKET AHVAL‹ ÜZER‹NE

Tuzluk ve salatal›k ÖDP’nin ola¤anüstü kongresi, iki bildirinin, iki pozisyonun mücadelesine sahne oldu. Ama bir üçüncü ses vard›, “Yeni Yol bildirgesi”. Bu üçüncü sesin sözcülerinden birine, Masis Kürkçügil’e ba¤lan›yoruz. ÖDP’ye gelmeden önce, Agos’un yaz›iflleri müdürü Arat Dink ve imtiyaz sahibi Sarkis Seropyan’›n, 301’den mahkum edilmeleri hakk›nda, Ermeni cemaatinin bir üyesi olarak ne düflündüklerinizle bafllayal›m... Masis Kürkçügil: Benim cemaatle iliflkim çok dolayl›d›r. Tabiri caizse, hem Ermeni, hem sosyalist olan insanlarla iliflkim olmufltur, cemaatin gündelik hayat›yla bir ilgim yoktur. Kilisede nas›l durulur, onu bile bilmem. Komik bir fley söyleyeyim, Hrant’›n vefat›ndan sonra BBC’den arad›lar, “bu cinayet cemaati etkiler mi, ne dersiniz?” falan diye... “Cemaat katliam görmüfl, neler neler görmüfl, etkilenmez” dedim. Sonra ablam› arad›m, “cemaat etkilendi mi?” dedim. “Deli misin, nas›l etkilenmez, ben k›z›ma söyledim, ‘bizim gidecek halimiz yok, al kocan› kaç buradan’ diye.” Ye¤enim de demifl ki, “anne, Hrant bizim için öldü, o gitmedi, biz gidersek onun an›s›na sayg›s›zl›k olmaz m›?” Demek istedi¤im flu: O halet-i ruhiyeyi benim hissetmem zor. Anlar›m, ama hissetmek baflka fley. Gelelim Arat Dink ve Sarkis Seropyan’a... Onlara verilen cezan›n önemli bir özelli¤i, kararda “kifliliklerini gözönüne alarak” denmesi. Bu, yasalar›n ötesinde bir zihniyetin kitleselleflmesinin, s›radanlaflmas›n›n tipik bir örne¤idir, bunu baflka bir teraziye vurmak mümkün de¤il. Hukuken ters dönebilir, Yarg›tay karar› bozabilir, ama bir kanal aç›lm›flt›r. O büyük gösteriye ra¤men, devletlûlar›n timsah gözyafllar›na ra¤men, bir kanal aç›lm›flt›r. Bu kanaldan gidebildi¤i kadar gidip Agos gibi yay›n organlar›n›n veyahut da bu mesele hakk›nda seslerini yükseltecek insanlar›n, kökünü kaz›mak demesek bile, nefes almalar›n› engelleyeceklerdir. S›radan Ermeni yurttafllar için Hrant’›n öldürü-

rülmesinin bir baflka anlam› vard›: Bu kadar ortada olan, tan›nm›fl bir insan› vurdularsa bizim bafl›m›za neler gelir! Bu karar da benzer bir sonuç yaratabilir. Bütün bu olanlardan sonra, bu insanlara böyle bir ceza verilebiliyorsa, s›radan Ermeni yurttafl›n kafas›nda derin sorular uyanabilir. Çünkü bu karar flunu diyor: Nefes ald›rmayaca¤›z. 301 için hep “uygulamaya bakal›m” deniyordu... Uygulama sonucunda Hrant’› kaybettik. Uygulama bütün fliddetiyle sürüyor. Böyle bir oyun ancak bizim gibi memleketlerde olabilir. Nükleer bombay› bir kullanal›m, sonucunu ö¤renelim. Haklardan bahsediyorsak, haklar oyuncak de¤ildir, baz› haklar tart›fl›l›r fleyler de¤ildir. Uygulamaya bakal›m dedi¤iniz nedir? Kim uygulayacak? Ve kime uygulayacak? Dink’le Seropyan’›n “Türklü¤e hakaret”ten hüküm giydi¤i günlerde, Ni¤de müftüsü verdi¤i vaazda PKK’dan “Ermeni piçleri” diye söz etti. Bence taltif edilmesi laz›m, çünkü milliyetçilik bir paye oldu! As›l tehlikeli olan o müftünün söyledi¤i de¤il, birçok arkadafl›m›z›n CHP büyümedi veya MHP oylar›n› yüzde 70 art›rmas›na ra¤men yeterince patlama yapmad› diye “milliyetçilik kaybetti” analizleri yapmalar›d›r. Tehlikeli olan kendi cenah›n›zda yaratt›¤›n›z yan›lsamalard›r. Milliyetçili¤in kitleselleflmesine dikkat çekmek gerekir. Ni¤de müftüsünün durumu klasik bir fleydir. Bu defaaten olmufltur, Apo’ya da Ermeni demifllerdir. Ermeni meselesinin ulusal birli¤i sa¤lamak gibi özel bir görevi var ve tükenecek gibi de¤il. Tükenmez, çünkü hem AKP yöneticileri, hem CHP baflkan› Baykal, Türkiye’deki uluslaflma sürecinin henüz tamamlanmam›fl oldu¤unu s›k s›k söylüyor. Ulus-

Yetkili komutanlar›n bile söyledi¤i bir fley var: “PKK’ya kat›l›m› engelleyemedik.” Temel sorun burada. ‹nsan dansa gider gibi, sinemaya gider gibi bu ifllere girmiyor, nihayetinde ucunda ölüm var. PKK’n›n eylem tarz›n› savunmak mümkün de¤il. Ama çuvald›z› baflkas›na bat›rmadan önce i¤neyi kendimize bat›ral›m.

Masis Kürkçügil

40

laflma sürecinin tamamlanmas› için mutlaka böyle bir d›fl tehlikeye ihtiyaç vard›r. D›fl derken ülke d›fl›ndan de¤il ille de, kendi d›fl›ndan bir tehlike. Dolay›s›yla, Ermeni meselesi temcit pilav› gibi gündeme getirilecektir. Baflka türlü ulusal harc› sa¤lamalar› mümkün olmayacakt›r. Her tür ulusal harc›n içinde maalesef böyle menfi bir unsur vard›r. Kendisini pekifltirmek için mutlaka bir d›fl güce, menfi bir güce ihtiyac› vard›r. Soyk›r›m birçok ülkenin parlamentosunda kabul edildi, flimdi de ABD’de kabul edilme aflamas›na geldi. Bu durum ne gibi sonuçlar do¤urur sizce? Türk-Amerikan iliflkileri kolay kolay kopacak bir iliflki de¤il. Birçok yönü var; ideolojik, ekonomik, askerî... Türkiye ba¤›ms›z bir ülke de¤il. AB’ye de¤il, ABD’ye ba¤›ml›. Zaten bizi AB’ye ABD sokmaya çal›fl›yor, t›pk› Do¤u Avrupa’daki Amerikanc› yönetimler gibi, AB’de Türkiye’nin de Amerikanc› bir unsur olarak bulunmas›n› istiyor. Ermeni meselesinde, Demokratlarla Cumhuriyetçiler aras›nda bir gerilim söz konusu, kendi içpolitikalar›n›n ürünü olarak bir karar ortaya ç›karacaklar. Sosyalistler aç›s›ndan, ABD emperyalizminin Demokrat veya Cumhuriyetçi kanad›n›n herhangi bir konuda insanl›k için hay›rl› bir karar almas›n› beklemek abestir. ‹lle de gündelik politika gere¤i olarak de¤il de, kamuoyu zorlamalar› nedeniyle alsalar bile. Ama bu kararlar herhangi bir çözüm getirmez. Tabii çözümü insanl›¤›n bir kez daha bu tür olaylarla karfl›laflmamas› olarak görüyorsan›z. Hrant’›n hep dedi¤i gibi, burada birlikte yaflad›¤›m›z insanlara, bu iflin birinci dereceden muhatab› olmas› gereken insanlara derdini aç›klayamazsan, orada al›nm›fl bir karar›n, do¤ru veya yanl›fl, tarihsel gerçe¤e denk düflsün veya düflmesin, zerre faydas› olmaz. Sonuç ne olacakt›r? Bu sonuca etki edecek insanlar afla¤›dakiler de¤il zaten. Yukar›daki paslaflmalara ba¤l› bir husus. Ama, bu mesele o kadar ayyuka ç›km›flt›r ki, siyasi pazarl›klar›n ötesinde, bir dizi ülkenin kamuoyuna malolmufltur, do¤rudan do¤ruya dahli olan ülkelerde de, olmayan ülkelerde de. Ve bir dizi parlamento mecbur kalm›flt›r soyk›r›m yönünde karar almaya. Türkiye, mevcut politikas›n› daha ne kadar sürdürebilir? Eninde sonunda bu meseleyle yüzleflmek zorunda kalmayacak m›? Türkiye çok demokratik de, bir bu mesele mi kald›? Demirel, “Kürt realitesini tan›yoruz” dedi. Y›l 1991. Birkaç sene sonra Tansu Çiller geldi, “Bask modelini tart›flmal›y›z” dedi. Son olarak Tayyip de bir fleyler söyledi. Peki ne yap›yorsun? Hiç! Sonunda ö¤rendik ki, bu memlekette Kürt var. Resmî olarak reddedilen bir fleydi. Buraya nas›l gelindi? Çok demokratik bir ortam oldu¤u için mi Kürtlerin varl›¤›n› ö¤renmifl olduk? Otuz bin insan öldükten sonra ö¤rendik. Biraz pahal› bir ö¤renme süreci! Türkiye’nin yöneticilerinin bir fley yapaca¤› yok. ‹nsanlar gerçekten daha iyi bir dünya, daha adil, daha eflitlikçi bir


dünya arzu ediyorlarsa, hem dünyan›n gidiflat› hakk›nda, hem de kendi toplumlar›nda olup bitenler konusunda sa¤l›kl› bir bilgiye sahip olmal›lar. Nas›l ki benim dedemin dedesi h›rs›z m›, kahraman m›, anlaml› de¤ilse, ayn› fley baflkalar› için de geçerli. Ben dedemin dedesini tan›m›yorum, ne oldu¤unu bilmiyorum, çok da merak etmiyorum, ama beleflten dedesinin dedesinin dünyan›n en büyük insan› oldu¤una inan›p kendisine bir paye ç›karacaksa insan, zaten eflit, adil, özgür bir dünya de¤il, elinde kamç› hükmedece¤i bir dünya tahayyül ediyordur. Önce flu Kürt meselesini çözsünler, Ermeni meselesini çözerler. Nas›l çözmek istiyorlarsa! PKK’n›n son eylemleri malûm gerçe¤i bir kez daha göstermiyor mu: Askeri çözüm, çözüm de¤il. Bütün askerler de bunu söylüyor zaten. Çinli savafl filozoflar›n› da okusan, Clausewitz’i de okusan, bu böyle. Napolyon, “süngüyle çok fley yap›l›r, ama üstüne oturulmaz” diyor. Baflka bir çözüm üretmedi¤iniz takdirde –ulusal, kültürel, sosyal alanlarda çözüm üretmedi¤iniz takdirde– ne bekleyeceksiniz? Ne ç›kabilir? Y›llard›r çat›flma yoktu, ne yapt›n›z o süre zarf›nda? Efendim, kasetçiler Kürtçe kaset basm›fllar da, bak sonucu gördün mü, dinlenmiyormufl! Liberallerin bu yaklafl›m›nda bir afla¤›lama var. Kürtçe kitaplar okunmuyor! Sanki Türkçe kitaplar çok okunuyor! Rakamlara bak, gazete okunmuyor! Ya kendi gerçekli¤iyle yüzleflecektir bu toplum, yahut da s›n›r› da geçer, katliam da olur, Kürtleri de susturur, Japonlar› da susturur. Befl-on y›l t›rnak içinde dinginlik dönemi olur, ondan sonra dingil k›r›l›r gider. Devr-i daim makinas› ifllemeye bafllar, bu zihniyet hepimize felaket tafl›r. Yetkili komutanlar›n bile söyledi¤i bir fley var: “PKK’ya kat›l›m› engelleyemedik.” ‹nsanlarda mevcut müesses nizam içinde tatmin edilmeyen bir tak›m duygular, düflünceler var ki, baflka bir aray›fl›n içine giriyorlar. Temel sorun burada. ‹nsan dansa gider gibi, sinemaya gider gibi bu ifllere girmiyor, nihayetinde ucunda ölüm var. PKK’n›n eylem tarz›n› savunmak benim için mümkün de¤il. Ama çuvald›z› baflkas›na bat›rmadan önce i¤neyi kendimize bat›ral›m. Gelelim ÖDP’ye. Konferanstan bafllayal›m, zira konferanstan ç›kan karar, kongrenin uyaca¤› karar› belirliyor. Ufuk Uras kürsüde konuflurken bir pankart aç›ld›: “Hiçbir baflar› devrimci ahlâka tercih edilemez.” Uras da kürsüden cevap verdi: “Bu sözün alt›na ben de imzam› atar›m” dedi. Bu pankarta ve Uras’›n cevab›na ne diyorsunuz? Benim siyasî terbiyeme göre, konferansta pankart da aç›lmaz, bu tür tart›flmalar da olmaz. Oras› bir fikrî tart›flma zeminidir. Görüfller serdedilir, delegasyon hangi görüflleri benimsedi¤ini oylar›yla belirtir. Ne alk›fl, ne yuhalama, ne pankart, ne de kendi kendine gaz verecek baflka bir fleyin anlam› vard›r. Ama, ahlâkî bir sorun oldu¤u düflünülüyor ki, o pankart aç›ld›. Bu, Uras’›n ba¤›ms›z adayl›k sürecinden kaynaklanan bir sorun. Karar hangi organlardan geçti, nas›l oldu, kimlerle ve nerede al›nd›, tart›flma götüren bir fley. Parti üyesisiniz, baz› önemli kararlar parti organlar›n›z›n d›fl›nda al›n›yorsa, aldat›lm›fll›k duygusu hakim olur. Meseleyi bu konferanstaki tart›flmalara, pankartlara ba¤lamamak laz›m, çünkü ÖDP’nin ve genel olarak Türkiye sosyalist

“Kiflili¤i gözönüne al›narak” 301’den mahkûm edilen Arat Dink (en sa¤da) babas› Hrant Dink’in cenazesinde.

Arat Dink ve Sarkis Seropyan’a verilen cezan›n önemli bir özelli¤i, kararda “kifliliklerini gözönüne alarak” denmesi. O büyük gösteriye ra¤men, devletlûlar›n timsah gözyafllar›na ra¤men, bir kanal aç›lm›flt›r. Bu kanaldan gidebildi¤i kadar gidip bu mesele hakk›nda seslerini yükseltecek insanlar›n, kökünü kaz›mak demesek bile, nefes almalar›n› engelleyeceklerdir.

hareketinin karfl› karfl›ya kald›¤› sorun çok ciddi. ÖDP’yle s›n›rl› de¤il. De¤il, ama ÖDP’deki resmi netlefltirelim. Kongrede Parti Meclisi’ne Uras’›n listesinden 28, muhalefetin listesinden 32 kifli seçildi. Baflkanl›k seçiminde, Uras 467, muhalefetin aday› Kemal Ulusaler 336 oy ald›. Ulusaler, “sorun kimin baflkan olaca¤› de¤il, bir ideolojik farkl›laflma var” diyor. Bu ideolojik farkl›laflma meselesi, fiubat 2007’deki kongrede, Uras’›n tart›flmal› bir flekilde aday olup baflkan seçilmesiyle mi su yüzüne ç›kt›? fiubat ay›ndaki konferansta Uras baflkan seçilirken ar›zal› bir durum oldu diyemeyiz. Uras’›n son dakikada aday olmas› meselesinde tüzüksel olarak bir sorun yok. Etik olarak da m› yok? Etik olarak da yok. Çok daha ciddi bir sorun var: Baflkanl›k meselesi parti içi demokrasi anlay›fl›m›za göre, o kadar önemli olmamal›yd›. ÖDP’yi kurarken, siyasi partiler yasas›n› mümkün mertebe bypass edecek önlemler ald›k. Herkesin eflit olabilece¤i ve üyelerin kendi sözcülerini seçece¤i bir mekanizma düflündük. Baflkanl›k sistemi dünyan›n her yerinde kraliyet gibidir. Kongre tek dereceli seçti¤i takdirde baflkan›n özel bir konumu olur. Parti içi demokrasiye ayk›r› bir husustur. Bizim çözemedi¤imiz mesele bafl›ndan beri budur. Bafllang›çta çözülmüfl gibiydi. Uras 1996’da, sizin tarifinize uygun bir flekilde “ben santral memuruyum” diyordu. Demek ki, kurumsal mekanizmalar›n› yapamad›k. Bir de kuruluflta aksini söylemek mümkün de¤ildi. O dönemde parti daha büyük, organlar daha politik, daha güçlüydü, baflka türlü bir davran›fla izin vermezdi. Ama burada önemli olan flu: Demek ki partide giderek böyle bir ihtiyaç ortaya ç›km›fl. Sorun yap›sal m› diyorsunuz? Bir dizi yap›sal sorun var. Onlar› tart›flmad›¤›m›z takdirde bir arkadafl›m›z›n yapt›¤› bir

ar›zay› tart›fl›r duruma geliriz. O arkadafl›m›z olmasa hiçbir sorunumuz kalmaz gibi abuk subuk bir sonuca ulafl›r›z. Temel sorun bu durumu üreten yap›sal aksakl›klar. Delegasyonun takdiri aç›s›ndan bir fley daha söyleyeyim: Geçti¤imiz flubat ay›nda Ufuk Uras’la baflkanl›k yar›fl›na giren Alper Tafl arkadafl›m›z, bu kongrede PM’ye 485 oyla seçilmifltir. Yani Uras’›n ald›¤› baflkanl›k oyundan (467) daha fazlas›n› alm›flt›r. Delegasyon nas›l bir tercih yapt›, bunu tam olarak aç›klamam mümkün de¤il. Gözüktü¤ü kadar›yla flu: 1500 kiflinin kat›ld›¤› bir konferans oldu, ki bu Türkiye sosyalist hareketi aç›s›ndan büyük rakamd›r. Mümkündür ki, delegasyonun bir k›sm› Uras’› milletvekili oldu¤u için genel baflkanl›¤a uygun gördü, ama Parti Meclisi için ayn› tutumu tak›nmad›. fiubat kongresine dönelim. Birgün’ün taflra bask›s›nda “Alper Tafl ÖDP genel baflkan› seçildi” dendi¤ine göre... O bir gazetecilik zaafiyeti. Ama Uras’›n adayl›¤›n› son anda ilân etti¤ini gösteriyor. Siz ne zaman ö¤rendiniz Uras’›n adayl›¤›n›? Resmen aday oldu¤unu herkes kongrede ö¤rendi. Ama defaten ziyaretler var, teklifler var, baflkan aday› olmayacak olsa oraya gelmezdi. Geliyorsan aday olacaks›n demektir. Sonuç olarak adayl›¤›n› koyma flekli partide bir sorun yaratt›, öyle de¤il mi? Yaratmamal›yd›. ‹ç hukukumuza göre, baflkan seçilme tarz›nda bir sorun yoktur. Tekrar ediyorum: Bir baflkanl›k meselesi olmamal›d›r. Olmas› bir problemdir. Bu bir yana, ilçe konferanslar› bafllad›¤› zaman adaylar belli olmal›d›r. ‹ki aday da ilçe ve il konferanslar› yap›ld›¤› zaman adayl›¤›n› deklare etmemiflti. Sürece devam edelim. Uras baflkan seçildi, seçimler kap›ya gelince de parti seçim politikas›na iliflkin bir karar ald›. Bu ne zaman oldu, nas›l oldu? Burada bir resmî tarih var, bir yar› resmî tarih var. Yar› resmî tarih aç›s›ndan bakt›¤›m›zda, flubat ay›ndaki kongreden önce, Seyfettin Gürsel ba¤›ms›z adaylarla seçime girildi¤i takdirde baz› yerlerden kazan›labilece¤ini hesap etmiflti. Ahmet ‹nsel’le birlikte bir toplant› yap›lm›flt›, bu toplant›ya baz› arkadafllar›m›z kat›lm›fllard›. Seyfettin Gürsel, liberal bir zat-› muhteremdir, ama 10 Aral›k Giriflimi, SHP gibi çevrelerle de iliflkisi var. Ba¤›ms›z adayl›k meselesi o toplant›da piflmeye bafll›yor. ‹flin gayr› resmî tarihi bu, ama gerçe¤e biraz daha yak›n. O toplant›ya ÖDP’den kimler kat›ld›? Çeflitli üyeler. O fikri benimseyenlerden de kat›lanlar oldu, benimsemeyenlerden de. Uras’›n aniden karar de¤ifltirip son dakikada baflkanl›¤a aday olmas›nda o toplant›n›n ve sonras›ndaki görüflmelerin etkisi var m›? O yorum meselesi. Sizin yorumunuz ne? Ben yorumlamak bile istemiyorum. Sürece devam edelim. Uras baflkan seçiliyor, ard›ndan seçim kap›y› çal›yor... Seçim kap›y› çald›¤›nda temel e¤ilim de, PM’nin karar› da, ÖDP’nin tek bafl›na seçime girece¤i merkezindeydi. Yaln›z, karar metninde “istisnaî ve özgül durumlar haricinde” diye bir ibare vard›. Bu da, herkes taraf›ndan kabul görecek bir isim ba¤›ms›z aday olursa, ÖDP’nin oyun bozan gibi kalmamas›na yönelikti. Bu, bir miktar Gençay Gürsoy için söz konusuydu. Herkes hemfikir olur da,

41


Gürsoy’a adayl›k önerilirse, ona karfl› aday ç›karmak problem olabilirdi. O istisna d›fl›nda, PM’nin karar› ÖDP’nin ülke çap›nda seçime girmesiydi. Uras’›n ba¤›ms›z adayl›¤› söz konusu olunca PM’nin tavr› ne oldu? Uras’›n adayl›¤›n›n söz konusu oldu¤u PM toplant›s› çok uzun sürüyor, bitmiyor. Bunun üzerine mesele Merkez Yürütme Kurulu’na devrediliyor. MYK’da gerilimli bir toplant› oluyor, sonuçta Uras’›n adayl›¤› “istisnaî durum”a dayand›r›larak kabul ediliyor. Bunun üzerine, ertesi hafta PM ola¤anüstü bir toplant› yap›yor ve 35’e 16 oyla MYK’n›n karar› geri çektiriliyor. Yani, Uras’›n Bin Umut aday› olarak seçime girmesini PM kabul etmedi. Bu metinlerin hukuken okunmalar› çok zor. Çünkü PM de siyasî iradesini koyarak ‹stanbul 1. bölgede kendisinin aday ç›karaca¤›n› aç›kça deklare etmiyor. Oray› boflta b›rak›yor. MYK’n›n karar›n› iptal ediyor, ama inisiyatif kullan›p yeni bir politika üretmiyor. Uras milletvekili seçildikten sonra TV’de “DTP’yi grupsuz b›rakmam” dedi. Ahmet Türk de Uras’›n kendilerine bu konuda fleref sözü verdi¤ini söyledi. Dolay›s›yla, DTP grupsuz kal›rsa –ki, bu zay›f bir ihtimal say›lmaz– Uras ya ÖDP’den istifa edip DTP’ye girecek ya da fleref sözünü çi¤neyecek. Öyle bir söz verdikten sonra baflkanl›¤a aday olmamas› gerekmez miydi? Ayr›ca, Uras DTP’li seçmenlerin yan› s›ra, ÖDP’lilerin ve ÖDP’li olmayan kimi solcular›n, sosyalistlerin oylar›yla seçildi. fiimdi hem o seçmen kitlesinin milletvekilli, hem de ÖDP baflkan›. Ve de parti içi muhalefetin ço¤unlukta oldu¤u bir Parti Meclisi’yle çal›flmak zorunda. Bu durum her bak›mdan çok sorunlu de¤il mi? Seçim sürecinin bütünü o kadar istisnaî koflullarda iflleyince, seçim sonras›n›n da makûl bir flekilde yürümesi mümkün de¤il. Seçim sürecinde ÖDP’yle s›n›rl› olmayan bir çerçevede ifl gördü¤ünüze göre, hem seçmen baz›nda, hem o faaliyeti sürdürenler baz›nda bir sorumlulu¤unuz olmas› gerekir. O insanlar ÖDP’ye oy vermediler. Dolay›s›yla, burada bir sorun var. Baflka bir bileflimin temsilcisi olarak seçiliyorsunuz, hem faaliyeti yürütenler aç›s›ndan, hem de seçmen bileflimi aç›s›ndan. Sonra da oradaki kazan›mlar› ÖDP’ye maletmifl oluyorsunuz. Ama, belli ki, bu konuda ne faaliyeti yürütenlerden bir elefltiri geldi, ne de seçmenden. Bunu aç›klamak kolay de¤il. Ben bu sürecin bafl›ndan itibaren elefltirel bir konumda bulundu¤um için, bu mesele nas›l rasyonel bir hale getirilir diye düflünmek durumunda de¤ilim. Neler olaca¤›n› görece¤iz. Kemal Ulusaler “ideolojik farkl›laflma”y› iki bafll›kta özetliyor. Çat› partisi meselesi ve Ufuk Uras’›n ÖDP’yi liberallefltirme giriflimi... ‹deolojik farkl›laflma ciddi bir iddiad›r. Bunun için ortada tart›flma metinlerinin olmas› gerekir. ÖDP’nin, bildi¤iniz gibi, bir yay›n organ›, iç tart›flma organ›, bütün üyelerin ya da merakl›lar›n kat›labilece¤i düzenli bir iç bülteni yoktur. Dünyada 12 y›ll›k geçmifli olup da yay›n organ› olmayan nadir partilerdendir. Bu çok ciddi bir sorundur. Dolay›s›yla, ideolojik farkl›l›k dedi¤imiz fley, ne kadar köklü bir farkl›l›kt›r, onu bilemiyoruz. Farkl›

42

geleneklerden, kesimlerden gelen insalar›n oluflturdu¤u bir partide farkl›l›klar olacakt›r. Bu farkl›l›klar nedir, bunu aç›k tart›flmak gerekir. Liberalleflme iddias› a¤›r bir iddia. Bunu söylemek için elinizde veriler olmas› laz›m, metinler, eylemler olmas› gerekir. Liberalleflme de¤ilse de sosyal demokratlaflma denebilir mi? 10 Aral›k Giriflimi’yle, SHP’yle ve çeflitli sosyal demokrat kesimlerle temaslar olmad› m›? Sosyal demokratlaflma da diyemezsiniz, çünkü dünyada o anlamda sosyal demokrasi de kalmad›. ÖDP’nin karfl› karfl›ya kald›¤› sorunlar, dünyada birçok sol hareketin karfl› karfl›ya oldu¤u sorunlar. Temel sorunlardan biri flu: Afla¤›dan gelen, seni besleyecek bir hareket, bir s›n›f hareketi, bir toplumsal hareket söz konusu de¤il. Burada ciddi bir ayr›m ç›k›yor. E¤er ortada bir hareketlilik yoksa, mevcudu de¤erlendirip, mevcudu görünür k›lmak, baflkalar›yla flört etmek, ittifak politikalar› yaratmak ve partinin ad›n›, san›n›, sözünü ayakta tutmak; bir ihtimal budur. ÖDP, 2002 seçimlerinde, merkez organlar›n›n karar› olmadan, Sema Piflkinsüt’le ittifak yapt›¤› zaman, böyle bir politikayla karfl› karfl›ya kalm›flt› maalesef. ‹kinci fl›k, buna alternatif olan fl›k –ki bu ÖDP’nin metinlerinde var– flu: S›n›f hareketi, afla¤›dan hareketler mevcut olmayabilir, ancak siz elinizdeki imkânlar› zorlayarak kar›nca karar›nca bu hareketleri infla etmeye yönelirsiniz. ÖDP üç-dört y›ld›r toplumsal hareket ve siyaset iliflkisini tart›fl›rken ve geçti¤imiz y›l “Özgürlükçü Sosyalizm Program Konferans›”n› yaparken ikinci fl›kk›, afla¤›dan bir hareket gelifltirmeyi ve anti-kapitalist bir yönelifli tercih etmiflti. Bu karar› benimseyenler ve benimsemeyenler var, hâlâ anlaml› görenler var, görmeyenler var. Temel ayr›m burada. Ayr›mlar› daha netlefltirmek mümkün olabilir, ama bunun için yeterli deneyim, yeterli tart›flma gerekir. Henüz bu yok. Problem de bu. Ba¤›ms›z adaylar meselesi, birinci fl›kka yatk›nd›r, yani hareket ortada yoksa, böyle bir hareketi yaratmak yerine, yukar›dan varolman›n

Polislerle göstericilerin ayn› say›da oldu¤u bir ÖDP eylemi... “1999 seçimlerinde 0.8 oy al›nd›. Bugün, 250 bin seçmen, 0.8 oy oran› ÖDP için de, ÖDP d›fl›ndaki sosyalistler için de hayal gibi.”

Temel sorunlardan biri flu: Afla¤›dan gelen, seni besleyecek bir hareket, bir s›n›f hareketi, bir toplumsal hareket söz konusu de¤il. Burada ciddi bir ayr›m ç›k›yor. Ortada bir hareketlilik yoksa, mevcudu de¤erlendirip görünür k›lmak, baflkalar›yla flört etmek, ittifak politikalar› yaratmak ve partinin ad›n›, san›n›, sözünü ayakta tutmak; bir ihtimal budur.

yollar›n› aramak. Hat›rlatt›¤›n›z husus do¤rudur, Süleyman Çelebi aç›kça beyanat vermifltir, 10 Aral›k Giriflimi çerçevesinde, “ÖDP’nin yüzde 40’› bizdedir” demifltir. Erol Kat›rc›o¤lu Radikal’de çok aç›k yazm›flt›r, flu çevreler, bu çevreler diye s›ralarken ÖDP’yi de katm›flt›r... Ki o dönemde hiçbir ÖDP organ›n›n bununla ilgisi yoktur. Böyle bir konu tart›fl›lmam›flt›r bile. Ama o oluflum içinde gösterilmifltir, demek ki, buna merakl› olanlar var. Bu bir gerçek. Merak›n da ötesinde... Dahil olanlar var, evet. Liberalleflme elefltirisinin sebebi de bu herhalde. 10 Aral›k Giriflimi, “serbest piyasa ekonomisini reddeden solla bir araya gelmeyiz” dememifl miydi? Burhan fienatalar’› okuldan arkadafl›m oldu¤u için korumak ad›na söylemiyorum, hakkaniyetli olmak ad›na söylüyorum, sosyal alanda liberal politikalara karfl› olduklar›n› beyan etti. Ama, ilginç fley flu: 10 Aral›k giriflimi DTP’yi d›fllayan bir sol derlenmeydi. fienatalar’›n “piyasa ekonomisini d›fllayan solla bir araya gelmeyiz” deyifline televizyonda tan›k olduk. Benim dedi¤imi de dedi. Ama, o giriflimin kurucular›ndan baz›lar›, özellikle sendika çevresi, çok aç›k bir flekilde, uzun süre Baykal’dan adayl›k beklemifllerdir. O olmay›nca, bu giriflimin içine girmifllerdir. Ayn› flekilde, daha farkl› bir ses oldu¤u iddia edilen Murat Karayalç›n da gitti miting alanlar›na ve CHPDSP ittifak›ndan davet gelsin diye bekledi. Sonuçta, ÖDP yönetiminin 10 Aral›k Giriflimi’yle ve SHP’yle flörtleri olmufl... Parti propagandas› yapmayay›m ama, ÖDP sözü edilen giriflim ve partiden çok daha fazla partidir. Onlara güvenerek bir ifl yapmak yerine, ÖDP’nin bütünlü¤ünü sa¤layarak ve gelifltirerek yap›lacak her hareket çok daha etkili olur. Tabii ki siyaseti sadece teknik bir fley olarak görmüyorsan, bir küçük grup olursun da, –ben buna da karfl›y›m ilkesel olarak– büyük bir grubun içine s›zma takti¤i yapar, oradan bir fley ç›kar›rs›n. 10 Aral›k Giriflimi veya SHP böyle bir fley de de¤ildir zaten. Seçimler de onu göstermifltir. E¤er onlardan bir isim de¤il de, Ufuk Uras ba¤›ms›z aday olabildiyse, ÖDP’nin genel baflkan› oldu¤u için olmufltur. Orada da ÖDP’nin omurgas›na, geçmifline binaen bir teveccüh olmufltur. Merkez solda k›sa zamanda yeni bir oluflum beklemek, o gün için de anlams›zd›, bugün için haydi haydi anlams›zd›r. Uras’›n “3M” (Muhammed, Mustafa Kemal, Marx) teorisine ne diyorsunuz? Bunlar talihsiz metaforlar. Metafor merak› bazen problem ç›kar›r. Bizim zaman›m›zda, “3 M” dendi¤inde, Marx, Marcuse, Mao akla gelirdi. fiimdi bu M’lerden biri “darbeci olmayan Kemalistler”. Bu tam ortalamac› bir laft›r, ondan olmayan, bundan olmayan, hiçbir fley olmayan bir fleydir. Ama bir taraftan da, herkese mavi boncuk da¤›t›yorsunuz; bunun hiçbir karfl›l›¤› yoktur. Bu, zihniyet olarak yanl›flt›r, propagandif olarak kullan›fls›zd›r, kendiniz söyler, kendiniz dinlersiniz. Ama bunu söyleyen herhangi biri de¤il, sosyalist bir partinin baflkan›. Seçim atmosferi içinde fl›k bulup söyledi san›yorduk, Alt›n Kitaplar’›n “Kurtulufl Savafl› Kütüphanesi” dizisiden ç›kan “Kurtulufl Savafl›’nda Sol” adl› kitab›nda bu “tez”i iflliyor. Parti metinlerinde Allahtan böyle bir fley yok. O kitap Uras parti baflkan›yken ç›kmad›, o sö-


zü de ba¤›ms›z adayken söyledi. (kahkahay› patlat›yor) “3 M”nin ÖDP’de bir karfl›l›¤› var m›? Böyle bir fley olamaz. Geçti¤imiz y›l yapt›¤›m›z Özgürlükçü Sosyalizm Program Konferans› önemli bir konferanst›, ortaya ç›kan metin dikkate flayand›r. E¤er gerçekten ezilenler için, emekçiler için özgürlükçü bir perspektif üretmek istiyorsak, ezilenlerin kendi hayat›ndan, kendi mücadelelerinden nasiplenmifl insanlar, simgeler, düflünceler anlaml› olur. Ne Muhammed öyledir, ne Mustafa Kemal. Marx’a da yaz›k olmufltur böyle bir ibarede. (gülüyor) Bahsetti¤iniz konferans metnine ra¤men partinin baflkan›n›n böyle bir tezi ortaya atmas›n› nas›l yorumlamal›? Baz› arkadafllar, içinde bulundu¤umuz flartlarda elimizdeki imkânlar›n s›n›rl› oldu¤unu, dolay›s›yla çok cephede birden mücadele veremeyece¤imizi, bu flartlarda askerî vesayete karfl›, milliyetçili¤e karfl› mücadeleye öncelik vermek gerekti¤ini belirtirler. Buna karfl›l›k, son üç-dört y›ld›r yürüdü¤ümüz yol, neoliberalizmle, askerî vesayetçilik ve milliyetçilik aras›nda organik bir ba¤ oldu¤u, dolay›s›yla, hem sosyal alanda, hem siyasal alanda ikili bir mücadelenin yürütülmesi gerekti¤i merkezindedir. Önemli bir ayr›m budur. Çünkü birinci fl›k, bizi giderek kapitalizmden kopufl perspektifinden uzaklaflt›r›r, fark›nda olmadan mevcuda eklemlendirir. 2004’te, herkes çok iyimserdi –sadece ÖDP için söylemiyorum, bu Kürtler için de baflkalar› için de geçerliydi: “AB ile müzakere tarihi alaca¤›z ve bu durum de¤iflecek.” Aradan geçen zamanda, müzakere tarihi al›nmas›n›n çok fazla anlaml› olmad›¤›n›, yol aç›c› olan›n afla¤›daki özgürlük mücadelesi oldu¤unu inflallah anlam›fl›zd›r. Tekrardan ayn› durum ortaya ç›k›yor. Bu e-muht›ra meselesi, baz›lar› taraf›ndan çok abart›l› ele al›nd›, AKP ile askeriye aras›nda, dehfletli bir kutuplaflma oldu¤u iddia edildi ve bu kutuplaflmada askerî vesayete karfl› olmak çok devrimci bir durufl –”flimdi devrimci olmak bu”– olarak sunuldu. Hep baflka bir fleye eklemleniyorsunuz, kendi iflinizi yapmaktan aciz kal›yorsunuz. Üstelik, yapt›¤›n›z analiz yanl›fl. Bu, biraz devlet meselesini eksik kavramaktan, neoliberalizmi yanl›fl anlamaktan, neoliberalizmi yaln›zca ekonomik alanda varolan bir fley gibi anlamaktan kaynaklan›yor. Neoliberalizm, yasal düzenlemeler de dahil olmak üzere, ideolojik ve siyasald›r, bütünlüklü bir fleydir. Devleti de buna uygun olarak yeniden infla eden, düzenleyen bir ideoloji ve siyasettir. Dolay›s›yla, neoliberalizme karfl› mücadele, hem tutarl› bir antikapitalist mücadeleyi, hem de sosyal, siyasal, demokratik alanda çok yönlü bir mücadeleyi gerektirir. Ama maalesef basite indirgeyerek, “flimdi biraz bununla mücadele edelim, zaman› gelirse ötekiyle mücadele edelim” diyen tedricî, aflamal› bir mücadele anlay›fl› sosyalist hareketimizin geçmiflinde de egemen olan bir düflüncedir. Bir de “derin ÖDP” meselesi var... Baz› kararlar parti organlar› d›fl›nda al›nabiliyorsa, yeterince saydam bir iliflki yoksa, parti içi demokrasi ifllemiyorsa, evet o takdirde bir “derin ÖDP” söz konusudur. Bence birkaç “derin ÖDP” var. Benim için, kay›t d›fl› olan fley “derin”dir. Seçim kampanyas›ndaki karar mercii “derin ÖDP”dir. Baflkalar›n›n kastetti¤i “derin ÖDP”, Devrimci Yol gelene¤inden gelen arkadafllar›m›z›n daha topak

‹kinci fl›k flu: S›n›f hareketi, afla¤›dan hareketler mevcut olmayabilir, ancak siz elinizdeki imkânlar› zorlayarak kar›nca karar›nca bu hareketleri infla etmeye yönelirsiniz. ÖDP geçti¤imiz y›l “Özgürlükçü Sosyalizm Program Konferans›”n› yaparken ikinci fl›kk› tercih etmiflti.

bir oluflum olduklar› herhalde. Ama, kongredeki oy da¤›l›m›na bakt›¤›m›zda, o gelenekten gelenlerin topyekûn ayn› yerde olmad›klar› görülür. Parti yeterince siyaset tart›flmad›¤›, yeterince düflünce üretmedi¤i, yeterince eylem yapmad›¤› zaman mazi, menk›beler, hikâyeler, kâbus gibi partinin üzerine çökmeye bafllar. Bunu aflman›n yolu, partinin hayatiyetini sürdürmektir. Bir gelene¤in a¤›rl›¤› olmas› bir problemdir, ama birinin yerine di¤eri olsayd›, acaba ne olurdu? DevYol gelene¤i bugün ço¤unlukta, dün ço¤unluktu, bu bir problemdir ama, bütün sorun bundan m› ç›k›yor? En kötüsü bu mu? Bu da yap›sal bir sorun, parti dergi ç›karmayacak, sonra diyecek ki, bana eski hikâye anlat›yorsun. Yeni hikaye nas›l anlatacak ki? Sen yeni hikâye yazmam›fls›n ki! Saydam iliflki kurmayacaks›n, parti organlar›n›n d›fl›nda karar al›p uygulayacaks›n, sonra karfl›mda “derin ÖDP var” diyeceksin. O zaman, “derinin de derini var” derler. Bu, ancak canl› bir iflleyiflle çözülecek bir sorundur. ÖDP ço¤ulcu bir parti olarak kuruldu, ama 2004’te, ço¤ulculu¤u ortadan kald›r›ld›¤› söylenen tüzük de¤iflikli¤i ciddi bir kopmaya neden oldu. Tüzü¤ün de¤iflitirilmesine ne diyorsunuz? Biz tüzük de¤iflikli¤ine karfl› ç›kt›k, 100 küsur karfl› oy verdik. fiu anda yönetimde olan baz› arkadafllar, öteki “derin ÖDP”dendir. “Bir defa tüzük de¤ifltirmekle bir fley olmaz” dediler. ‹flbitiricili¤in solcu, sosyalist bir çeflidi! O zaman, bu arkadafllar›n “derin ÖDP”den bir flikayeti yoktu. “Derin ÖDP” ifllerine geliyordu herhalde. Tüzük de¤iflikli¤inin sebebi neydi? Ac›l› bir süreçti herkes için, hepimizin farkl› düzeylerde sorumlulu¤u var. Maçka ‹nisiyatifi ile ÖDP’de kalan arkadafllar aras›nda politik bir ayr›m yoktu. Ayr›l›fl gerekçelerini kendilerinin aç›klamalar› laz›m tabii. Baflka ayr›lanlar da oldu... Bir de daha sonra SDP’yi kuran arkadafllar... Çok daha önemli olan fluydu: ÖDP’nin ayr›flmas›ndan sonra, çok büyük bir kesim örgütlü siyaseti terk etti. Dolay›s›yla, tüzük de¤iflikli¤i herkesin aleyhine olmad› m›? Oldu ama, tüzük de¤iflikli¤ini yaratan nedenlerden biri, baz› arkadafllar›n parti içinde, seçilmifl organlara alternatif organlar kurmalar›yd›. Bu, hiçbir partide kolay kolay kald›r›lacak bir fley de¤ildir. Ama siz de tüzük de¤iflikli¤ine karfl› ç›kt›n›z. Baflka bir çözüm bulunabilirdi. Tüzüksel çözümler, hiçbir zaman çözüm olmayacakt›r. O günlerde çeflitli etiketlerle mahkûm edilen arkadafllar ‹stanbul 1. bölgedeki ba¤›ms›z aday kampanyas›na kat›ld›lar. Nihayetinde ayn› yerde nefes al›yorsun. Tüzüksel çözüm her iki taraf için de a¤›r kay›plar verilmesine neden olmufltur. ÖDP’den ayr›l›p da örgütlü siyasete devam edenler ve kalan ÖDP üyelerine bakarsak, üçte ikisi örgütlü siyaseti b›rakm›flt›r, üçte biri kalm›flt›r. Bu ciddi bir kay›p. ÖDP’de kalanlar için önemli bir derstir, ÖDP’den ayr›lanlar için de çok a¤›r bir derstir. Kendini dev aynas›nda görüp de ayr›lan, manifestolar yazan arkadafllar oldu. Onlar da maalesef çok zor durumda kald›lar. Bu çok yönlü bir problemdi, hâlâ yeterli bir muhasebesi yap›lmam›flt›r. Taraflar önemli bir ders ald›klar›na göre, gidenlerin en az›ndan bir k›sm›n›n geri ça¤r›lmas› gibi bir ihtimal var m›? Genel olarak belli bir programatik zemin

üzerinde sosyalist hareketin yeniden yap›lanmas›, sadece bireyler düzeyinde de¤il, çevreler düzeyinde de olabilir. Bu her zaman gündemde olmal›d›r ve partinin dönemsel faaliyetlerinin içinde yer almal›d›r. Sosyalist hareket son elli y›l›n en kötü durumundad›r. Dolay›s›yla, en az›ndan bu köhne dünyan›n gidiflat›na takoz koymak için bile insanlar birbirlerine muhtaçlar, birbirlerinin k›ymetlerini bilmek durumundalar. Bu takoz koyma eylemi içinde yine kendi tart›flmalar›n› yürütebilirler. Bu elzemdir. Bunun araçlar› ne olabilir? Bir problem de fludur: Hiç de¤ilse bir aya¤› yere basan bir organizmaya ihtiyaç var ki, bu aray›fl sürebilsin. Bir çekim merkezi olabilsin. Seçimler ve sonras›, flunu gösterdi: Gerek “sosyal demokrasinin b›rakt›¤› bofllu¤u doldurmak” için bir fleyler tasarlayanlar, gerek sosyalist hareketin yeniden yap›lanmas› için çeflitli aray›fllarda bulunanlar yine ÖDP’ye bakt›lar. ÖDP’nin da¤›lmas› veya parçalanmas› kimse için hay›rl› bir fley olarak gözükmedi. Çünkü ÖDP’nin yerine, onun yar›s› kadar bir hareket koyamazs›n›z. ÖDP’yi büyütmek mümkün mü? Son konferansta bizim önerimiz oydu. ÖDP’nin kendi gerçekli¤iyle yüzleflmesi, çeflitli aç›lardan bir bilanço ç›karmas› lâz›m. Ama bu bilançoyu ç›kar›rken –bir siyasî parti bir sosyoloji kulübü de¤ildir– ayn› zamanda herkesin üzerinde anlaflaca¤› befl-on konu üzerinde, bir eylem program› çerçevesinde faaliyet yürütmeli. Hareket bu kadar geri çekilmiflken ÖDP’nin dört dörtlük bir parti halinde kalmas› mümkün de¤ildir. Toplumsal hareket felaket durumda, iflçi hareketi darmada¤›n›k, Kürt hareketi gerilemifl, ÖDP’nin durumu çok iyi! O zaman d›flar›dan hiçbir fleyden etkilenmiyorsun, bir tarikat gibisin demektir. Yaflad›¤›m›z sorunlar birçok kesimin sorunlar›d›r. Geçti¤imiz y›l program konferans›ndan önce, “Özgürlükçü Sosyalizm” diye bir seminer dizisi yapt›k. Kendi d›fl›m›zdaki çevrelerden de insanlar› ça¤›rd›k, çeflitli oturumlar yapt›k. Daha da ço¤alt›labilirdi bunlar, sadece teorik sorunlar de¤il, gündelik mücadeleye iliflkin sorunlar da tart›fl›labilirdi. Hâlâ da yap›labilir, bu önümüzde duran bir görevdir. ÖDP bunu yapmal›d›r, baflka kimse yapamaz, çünkü bir zemin sunman›z laz›m. ÖDP bunu yaparsa, bu sorunlar ufal›r, afl›labilir hale gelir. “Hatas›z kul olmaz” diyor Orhan Gencebay, ama ondan çok önce, “devrimci parti hatalar›ndan ö¤renir” diyor Lenin. Hatas›z olmak diye bir fley yoktur. Hatalar› nas›l aflars›n? Kusura bakmay›n demekle olmaz. Bunun mekanizmas›n›, iflleyiflini kurman›z lâz›m. Organik parti, flefleri iyi bir parti anlam›na gelmez. Taban politik oldu¤u için yukar›dakilerin z›rtapozluk yapmas›na izin vermezler. Parti ne kadar politize olursa, ne kadar faaliyet içinde olursa, yukar›s›n›n sa¤a sola yalpalama yapma imkân› o kadar azal›r. Ama yukar›y› bofl b›rak›rsan, Jacques Prevert’in ayd›nlar üzerine bir fliirinde oldu¤u gibi, adam pîr aflk›na münevverlik yapar. Ayaklar›n› koyacak zemin yoksa do¤al olarak havada uçuflmaya bafllar. Konferansta iki metin var, biri muhalefetin broflürü, “Devrimci parti, devrimci siyaset”. Di¤eri ise, Uras cenah›n›n “toplumsal muhalefeti ve ÖDP’yi büyütelim” bafll›kl› bildirisi. Bu metinleri nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bu ifadeler pozisyon deklare etmek içindir. Kimse reformist siyaset yapal›m demiyor, kimse ÖDP’yi küçültelim demiyor. Aslî me-

43


Y›lmaz Topalo¤lu Hopa’n›n ÖDP’li belediye baflkan› Y›lmaz Topalo¤lu yeniden seçilebilir mi? Masis Kürkçügil’e göre, geçen seçimi nas›l kazand›¤›na ba¤l›. “Ülke ölçe¤inde örgütlü, güçlü bir parti de¤ilseniz, yerel ölçekte k›smî kazan›mlar elde etseniz bile onlar› sürdüremezsiniz. Sosyal hareketler olur, o hareketlerle iç içe geçmiflindir, o baflka. O milletvekilli¤i de, belediye baflkanl›¤› da sana gelir zaten. Ama tersi olmaz. Belediye baflkanl›¤›n› al›p oradan sosyal hareket yapmak mümkün de¤ildir.”

seleleri tart›flaca¤›m›za pozisyon deklare ediyoruz. Yine de hay›rl› olmufltur, taraflar görüfllerini dile getirmifllerdir. Ama, bu görüfller temenni bab›ndad›r. Programatik metinler de¤ildir. Zay›ft›r, eklektiktir. Bildiri, anayasa tart›flmalar›n› ve yerel seçimleri öne ç›kar›yor, önümüzdeki dönemde yap›lacak en önemli ifller olarak. Bir sosyalist parti aç›s›ndan böyle bir fley söylemek abestir. Anayasa nedir? Egemenlerin yeni koflullar alt›nda kendi iktidarlar›n› konsolide etmek için yapt›klar› bir yasal çerçeve, ilkeler manzumesidir. fiimdi Ekvador’da, Bolivya’da, Venezüela’da da anayasa tart›fl›l›yor. Ama, bizim tart›flt›¤›m›z gibi de¤il. Anayasa güç iliflkilerine ba¤l› bir fley. AKP yüzde 47 alm›fl, CHP yüzde 22, MHP yüzde 14, sen yüzde 1 alm›fls›n toplam, anayasa tart›flacaks›n! Kim karar verecek? Meclis! Yine de ideolojik, siyasî bir zemin de¤il mi anayasa tart›flmas›? Dahil olmakta ne sak›nca var? Buna zoka denir. Atar sana kemi¤i, sen de kemirir durursun. Bu tuzluk ve salatal›k meselesidir. Tuzluk gördükçe insan kendisini salatal›k zannetmeye bafllarsa hay›rl› bir ifl de¤ildir. AKP bunu iyi beceriyor. Müzakere tarihi, tart›fl. Anayasa, tart›fl. Sen kendi gündemini yaratacaks›n. Anayasa tart›flmas› çerçevesinde kendi gündemimizi toplumsal gündeme dahil etmek; görünür, duyulur k›lmak mümkün de¤il mi? Bu anayasay› deflifre etmek ayr›, ak›l vermek, onu meflru k›lmak ayr›. Demin 301’i konufluyorduk. Yasalar zaman zaman anayasalardan önemli olmufltur. Weimar anayasas› Hitler taraf›ndan de¤ifltirilmedi. Hitler Weimar anayasas›yla flansölye oldu. Anayasa bir mutabakat metnidir. Bizim de haklar›m›z, taleplerimiz yer als›n demek, anayasaya meflruiyet yarat›r. Kendi meflruiyetinizi yaratacaks›n›z, baflkas›n›n anayasas›na meflruiyet yaratmayacaks›n›z. Bugün Venezüela’da, muhalefet yeni anayasaya karfl›. Üstelik komik durumdalar, Chavez 1999’da yeni anayasa yapt›, o anayasaya muhalefet hay›r oyu vermiflti. fiimdi o anayasay› savunuyor. Çünkü yeni anayasaya sosyalist müeyyideler koymaya bafllad›. Bunlar ‘99 anayasas›nda yoktu. Bu siyasî bir mücadeledir, ideolojik bir mücadeledir. Bir meseleyi tart›fl›rken baflka ülkelerde nas›l tart›fl›l›yor veyahut tarihte nas›l tart›fl›lm›flt›r diye bakmakta

44

yarar var. Anayasa sosyalist tarihte ciddiye al›nacak bir tart›flma konusu olmam›flt›r, bir kategori bile de¤ildir. Bu bir kurucu meclis talebiyle birlikte oluflturulur, yeni güç iliflkileriyle, e¤er gerçekten afla¤›dan gelen hareketler yükselmiflse, bir önceki sistemin, eski rejimin s›n›rlar› yetmedi¤i için bir kurucu meclis talebinde bulunursunuz ve yeni bir anayasa yapars›n›z. Anayasa, mevcut egemenlik iliflkisinin s›n›rlar›n› çizen, konsolide eden bir belgedir. Bu tart›flmaya içeriden kat›lmak ayr› fley, d›flar›dan teflhir etmek ayr›. Siyasal faaliyetlerimizde ba¤lanaca¤›m›z yer güç iliflkileridir. Terazinin bir kefesinde ezilenlerin, emekçilerin birikmesini ve kendi taleplerini dile getirmesini sa¤layaca¤›z, bunun için mücadele edece¤iz. Bu Ekvador’da mümkün oldu, Bolivya’da ve Venezüela’da da oluyor. Sen ne yaparsan yap, burada olmas› söz konusu de¤il. Liberal anayasay› içeriden elefltirdi¤inde ona meflruiyet sa¤layacaks›n. Yeterli güç elde etmeden baz› ifllere girmek san›ld›¤› kadar ak›ll›ca de¤ildir. Baflkas›n›n oyununda kurban gidersin. ‹kinci noktaya gelelim, yerel seçimler meselesine... Bir mistifikasyon var. “Demokrasi yerelli¤i, yerellik demokrasiyi temsil eder.” Yerelli¤in bir s›n›r› vard›r, çünkü iktidar merkezîdir. Kumda oynars›n sonunda. Önemli deneyimlerin s›n›rlar› Latin Amerika’da birçok yerde gözüktü. En iyisi Porto Alegre’ydi, ki orada bir de eyalet sistemi var, ayr›ca merkezi iktidarda deste¤in var. Burada yerel seçimlerde ortada olmayan güçlerden bir flemsiye yapacaks›n, gökkufla¤› filan... Birkaç belediye kazanmak fena m› olur? Böyle bir kriter yok. Kaç bin belediye var? Birkaç belediye kazansan ne yapacaks›n? Biz kazand›k çünkü. 1999’da Erzincan’›n Geçit ilçesinde ve Malatya’n›n A¤›lbafl› beldesinde, 2004’te Hopa’da ve Yozgat - Bahad›n’da. Fena m› oldu? Ülke ölçe¤inde örgütlü, güçlü bir parti de¤ilseniz, yerel ölçekte k›smî kazan›mlar elde etseniz bile onlar› sürdüremezsiniz. Nihayetinde, Paris Komünü yapman›z zor, bir devre sonra elinizden gider. Verdi¤iniz enerji de cabas›. Nitekim 99’da kazand›klar›m›z› kaybettik. Varsa yerel bir gücünüz yükleneceksiniz tabii, ama bunun için özel bir tahkimat yapt›¤›n›zda, gücünüzü buna yo¤unlaflt›rd›¤›n›zda, seçimi seçim için kulland›¤›n›zda,

Baz› kararlar parti organlar› d›fl›nda al›nabiliyorsa, parti içi demokrasi ifllemiyorsa, evet o takdirde bir “derin ÖDP” söz konusudur. Bence birkaç “derin ÖDP” var. fiu anda yönetimde olan baz› arkadafllar, öteki “derin ÖDP”dendir.

seçim sonras›nda kendinizle baflbafla kal›rs›n›z. Diyelim, ‹stanbul’da bir belediyede y›¤›nak yapacaks›n›z, mesela Eminönü. Gündüz çal›flan çok, ama gece yaflayan az. Ba¤›ms›z adaylar için müsait bir seçmen kitlesi var. Eminönü’nü kazanmak için çal›flmayal›m m› yani? Gücünüz varsa! Daha önce tabandan, mahallelerden yürüttü¤ün bir faaliyet oldu¤u için de¤il, yukar›dan hamle yap›p di¤erlerinden farkl› bir aday gönderiyorsun, kazan›rsan da mevcudu katlad›¤›n› zannediyorsun. Tek bir belediyeyi kazan›yorsun, iyi fleyler de yapabilirsin, ama bu sosyalist mücadele de¤ildir. fiöyle diyelim, orada iflsizli¤e, yoksullu¤a, ayr›mc›l›¤a karfl› bir mücadele yürüteceksen, belediye bunun için elveriflli bir araç olmaz. Belediye encümeni vard›r, onun üyeleri vard›r, onlar›n iliflkileri vard›r. Bazen belediye baflkanl›¤›n› al›rs›n, encümen baflkalar›na gider, az›nl›kta kal›rs›n. Envai çeflit mezunlar derne¤i, hemflerilik örgütleri gibi pek sa¤l›kl›, kal›c›, anlaml› olmayan öznelerle ifl görmek durumunda kal›rs›n. Sosyal hareketler olur, o hareketlerle iç içe geçmiflindir, o baflka. Al, kaç›rma; o milletvekilli¤i de, belediye baflkanl›¤› da sana gelir zaten. Ama tersi olmaz. Belediye baflkanl›¤›n› al›p oradan sosyal hareket yapmak mümkün de¤ildir. Gülüyorsun, ama bu bize söyleniyor. Muhalefetin “Devrimci parti, devrimci siyaset” tezine ne diyorsunuz? Niyete bir itiraz›m yok. ÖDP’nin geçti¤imiz iki-üç y›l içinde toplumsal hareketleri infla etmek konusunda ald›¤› kararlar var. Ne kadar uygulamaya kondu, üyeler bu yönde ne kadar e¤itildi, imkanlar teknik olarak ne kadar haz›rland›, o ayr› konu. ÖDP –çap›na göre dememek lâz›m– mevcuda göre daha sosyal bir partidir ve bu yönde baz› aray›fllar› olmufltur. Ama daha çok sözel düzeyde kal›yor. Bu iki görüflün netleflmesi için yeterli prati¤imiz söz konusu de¤il. Birisi yukar›dan diyor, öbürü afla¤›dan diyor. Ba¤›ms›z adayl›k da asl›nda tam yukar›dan de¤il, kendi d›fl›m›zdan geliflmeler oldu. Afla¤›dan olan bir fley de yok. fiunu da belirtmek gerekir ki, yeni deneyimler yeni kadrolara, gençlere ba¤l›d›r. Gençlikte bir yenilenme, canlanma, siyasallaflma olmad›¤› takdirde, yafl ortalamas› oldukça yükselmifl olan sosyalist kadrolar›n bu tür deneyimlerde yer almalar› giderek zorlaflmaktad›r. “Yafll›l›k muhafazakârl›k getirir” anlam›nda de¤il, enerji ve yarat›c›l›k aç›s›ndan. Yarat›c›l›k içinde delififleklik vard›r, durmufl oturmufl insan tartabilir, tarihsellefltirebilir ama, yarat›c› olmak enerji gerektirir. Sosyalist kadrolar›n önemli bir bölümü 50-60 yafllar› aras›na y›¤›lm›fl durumda. Bereketli bir yer de¤il yani. Ama buna kader olarak bakmamak lâz›m. Yunanistan’da son seçimlerde PASOK’un solu yüzde 14-15 civar›na geldi. Portekiz Komünist Partisi ve Sol Blok, ikisi birlikte yüzde 15 civar›nda yükseldi. Bu tamamiyle mücadeleye ba¤l› bir fley. 1999’a kadar Bolivya’da da solcular bizim gibi konufluyordu, meseleye biraz genetik bak›p “buradan bir fley ç›kmaz” diyorlard›. Mücadeleye haz›r olmak ve bizden sonraki kuflaklar›n önünü açmak gerekir. Bu bir buluflma meselesidir. Bu buluflman›n ne zaman tecelli edece¤ini bilemiyoruz. Klasik hikâyedir, Ocak 1917’de, Lenin 1905 ihtilalini yapan kufla¤›n art›k pek bir fley göremeyece¤ini söylüyordu. Bernstein’›n dedi¤i gibi “nihai amaç hiçbir fleydir, hareket her fleydir” gibi bir iflbitiricili¤e kap›lmadan, tarihsel deneyimlere, derslere ve onlar›n ürünü olan il-


bir partinin haftal›k bir yay›n organ› yoksa... Böyle bir talep olmad›¤›n› nereden biliyorsunuz? ‹ki bin kiflilik iletiflim zincirimiz var. Orada her fley konuflulur, olur olmaz fleyler yaz›l›r. Tek tük arkadafllar›m›z d›fl›nda böyle bir kayg›s› yok insanlar›n. Nas›l afl›labilir bu? Aflamazsak altta kal›r›z. Altta kal›fl›m›z›n temel nedenlerinden biri bu. Haftal›k yay›n›n olsa, seçim dönemindeki bütün tart›flmalar, o onu mu dedi, bu bunu mu dedi hikâyesi, her hafta kayda geçer. fiimdi ortada kay›tl› bir söz olmad›¤› için her an her fley olabilir. ‹flin garip taraf› flu: Üyeler nihaî karar gelene kadar ne yapacaklar›n› kestiremiyorlar. Oysa, seçim sözcü¤ünün ilk harfi telaffuz edildi¤i andan itibaren sokakta, meyhanede, yatakhanede, pastanede herkes angaje olmaya bafllar. Bir düzen partisi olmad›¤›na göre, maddi imkânlar›n, gücün s›n›rl› oldu¤una göre, daha o harf telaffuz edilmeden harekete geçmifl olman laz›mken, ne harfi, ne cümlesi, ne paragraf›, ifl biterken ancak durum deklare ediyorsun. Haftal›k yay›n›n oldu¤u zaman her fleyi tak tak tak ortaya koymak zorundas›n. Hata olabilir, eksik olabilir, giderirsin, düzeltirsin. Ama yay›n›n yoksa kötürüm olursun. ÖDP’nin temel meselelerinden biri budur. Politika davranmakt›r, ama fluursuz bir flekilde de¤il, ne yapt›¤›n› bilerek davranmakt›r, ne yapaca¤›n› da büyük ölçüde siyasî kültürün gösterir. Siyasî kültürünü de yay›n organ›n sa¤lar. Aksi takdirde bir sosyal vaka, bir çevre haline dönüflebilirsiniz. Bu sadece ÖDP’nin sorunu de¤il, çok sevdi¤im, sayd›¤›m baflka sosyalist hareketlerin de temel sorunlar›ndan biri. Böyle giderse, siyaset geçmifle ait bir fley olarak kal›r, sen de yal›t›lm›fl bir topluluk, bir çevre, bir sosyal vaka olursun. Bu k›r›lmad›¤›, afl›lmad›¤› takdirde, birileri bu iliflkiler a¤›n› ve bu etiketi baflka türlü bir siyasetin arac› haline getirmeye çal›fl›r. Bu tehlikelidir, tehlikenin encam›n› duvara vurdu¤umuzda anlar›z. Afla¤› yukar› duvara vurulmad› m› zaten? Ortada a¤›r bir yenilgi yok mu? Daha a¤›r olan flu: ‘99 seçimlerinin arefesinde yap›lan güvenilir bir araflt›rma, kendisine sosyalist diyen seçmen oran›n›n yüzde 2 oldu¤unu gösteriyordu. Bu oran yar› yar›ya düflmüfltür. Elli y›ld›r Türkiye sosyalist hareketinin nefes ald›¤› alan hiç bu kadar daralmam›flt›r. Bunu görmeden bir durum de¤erlendirmesi yapmak, flu veya bu flekilde yapt›¤›m›z bir iflten hoflnut olmak ak›l kâr› de¤ildir. Esas kriter budur. Esas kriter bu yüzde 2’yi ço¤altmakt›r. Sosyalist hareket çok ciddi bir düflüfl içindedir, ayn› fley daha düflük bir oranda olmakla birlikte, Kürt hareketi için de geçerlidir. Dolay›s›yla, baflta ÖDP olmak üzere çeflitli sol kesimler dibe vurdu¤umuzun bilinciyle hareket etme durumundad›r. Yeniden yap›lanma imkânlar› araflt›r›lmal›d›r, en küçük çap de¤erlendirilmelidir. Yukar›dan, temsilî kurumsal çerçeveden de¤il, mümkün mertebe afla¤›dan, yeni mücadeleler için yeni insanlar kazanmak, çeflitli yak›c› sorunlar etraf›nda inisiyatifler oluflturularak gerçeklefltirilebilir. Aksi takdirde, sahnede birden fazla insan› görebiliriz, ama sahnenin arkas›nda kimse kalmaz. Rakamlara vurursak tablo ne? ÖDP aç›s›ndan tablo flu: ‘99 seçimlerinde 0.8 oy al›nd›. Baraj olamasayd› ne olabilirdi, kestirmek mümkün de¤il. Bugün, 250 bin seçmen, 0.8 oy oran› ÖDP için de, ÖDP d›fl›nda-

‹lk gençli¤imde de iri yar›yd›m, inflaatlarda amelelik yapt›m. Çat› partisinden bahseden arkadafllar›n herhalde çat› mefhumuyla alâkalar› yok. Çat›n›n olmas› için zemin ve duvarlar lâz›m. Yukar›dan projeler yerine, sosyalist hareket befl y›l afla¤›dan çal›flsa... Yüzde 1’e düflmüflsün, daha nereye düfleceksin? Bunu mesele edinmeyip proje üretmekle, üç-befl akl›evveli yanyana getirmekle sosyalist hareket geliflmez.

ki sosyalistler için de hayal gibi. 2002’de ÖDP 105 bin oy ald›, 0.3’e düfltü. Bu oran ‘94 yerel seçimlerinde bizim Birleflik Sosyalist Alternatif’in üç günde derme çatma giriflti¤i kampanyada ald›¤›na eflit. ÖDP ‘99 seçimlerinde toplam sosyalist oylar› yukar› çekti, bu bir gerçek. Ondan sonra bu düflüflü ba¤›ms›z adaylar›n ald›¤› oylarla telafi etmek, ikisini ayn› kefeye koymak mümkün de¤il. Mesela Bask›n Oran’a verilen 32 bin oyun yar›s›, Bask›n Oran aday olmasayd› AKP’ye gidecekti. Bildi¤imiz baz› cemaat oylar› aç›s›ndan bu böyle. Birinci bölgedeki oylar›n büyük k›sm› zaten DTP oylar›. Ama totalde, ÖDP’nin, TKP’nin, EMEP’in ve di¤erlerinin ald›¤› oy yüzde bir dolay›na oturmufl durumdad›r. Yüzde s›f›r olmas› mümkün de¤il zaten. Bugün Irak’ta seçimler olsa kendisine sosyalist diyen herhangi bir parti yüzde bir al›r. Üye say›s› aç›s›ndan durum ne? 2000’deki konferansa kat›lan üye say›s› (aidatlar›n› ödeyip oy kullananlar) 16.700 dolay›ndad›r. Bugünse dört bin. Ama ÖDP’den ayr›lanlar için kay›p oran› çok daha fazlad›r. ÖDP’de dört bin oyu olan gruplar bin kifliyi derleyememifltir. ÖDP’de kalanlar›n, o zamanki Özgürlükçü Sosyalist Platform’un on bin oyu vard›, dört bine indi. ‹nsan “keflke en bafla dönülebilse” demekten kendini alam›yor... Yeniden bafla dönme imkân›m›z yok. fiöyle yok: ÖDP’yi kuran üyeler, kesimler, çevreler ÖDP öncesindeki mücadelelerin ürünüydüler, temsilcisiydiler. Canl›, nispeten dinamik unsurlard›, aradan geçen 12 y›ll›k dönemde yeni bir kuflak ortaya ç›kmad›. Temel problemlerden biri bu. fiimdi Ocak 1996’ya gitmek hay›rl› bir durum vermez, ters takla atanlar›n beli k›r›labilir. Yafl ortalamas› dehfletli yükselmifltir çünkü. Mütevaz› olmak, elindekinin k›ymetini bilmek, afakî olmadan ortak mücadele kanallar›n› bulmak yeni bir bafllang›ç için bir imkân olabilir. Ama bizim sosyalist gelene¤imiz maalesef durgunluk dönemlerinde ifl yapmaya pek müsait de¤il. Bol ahkâm kesiliyor ve bal›k haf›zas›yla hareket ediliyor. Çat› partisi fikrine nas›l bak›yorsunuz? ‹lk gençli¤imde de iri yar›yd›m, inflaatlarda amelelik yapt›m. Çat› partisinden bahseden arkadafllar›n herhalde çat› mefhumuyla alâkalar› yok. Çat›n›n olmas› için zemin ve duvarlar lâz›m. Bir iliflki a¤› olmas› yararl›d›r, ama çat› iddial› laft›r. Kim zemin, kim duvar onu görelim ki, çat›y› da bilelim. Seçim ittifak›ndan bahsediliyorsa, seçim geldi¤inde taraflar oturup konuflur, bu baflka bir fleydir. Ama bir hareket örgütlemekten bahsediliyorsa, çat›yla olacak fley de¤ildir. Varolan fleylerin çat›s› olur, olmayan fleylerin çat›s› olmaz. Çat›dan bahseden arkadafllar da iç krizden malûl vaziyetteler. Yukar›dan projeler yerine, sosyalist hareket befl y›l afla¤›dan çal›flsa da, yeni deneyimler edinse, biraz daha mütevaz› olsa, medyaya merakl› olmasa... Bundan daha kötüsü olunmaz. Her seferinde kürsüdeyiz, DTP gelene¤iyle veyahut SHP gelene¤iyle, Sema Piflkinsüt’le veya bilmem kimle bir iliflki a¤› içinde sahnede kal›yoruz. Sonuç? Sürekli su kaybediyoruz. E¤er bir fley yapmak istiyorsan›z bunu bir-iki günde yapamazs›n›z. Herhangi bir mücadele olmadan, herhangi bir deneyim olmadan sonuç elde etmeye çal›flmak ak›l al›r fley de¤il. Yüzde 1’e düflmüflsün, daha nereye düfleceksin? Bunu mesele edinmeyip proje üretmekle, üç-befl akl›evveli yanyana getirmekle sosyalist hareket geliflmez.

Söylefli: Yücel Göktürk

kelere sahip ç›kmakta dehfletli yarar var. Bu, yörünge kazand›r›r. ‹flbitiricilik o gün anlaml› gözükse de, sizi sahnede tutsa bile, o sahne çok kaygand›r, her an dönebilir. Kal›c› olana, omurgay› oluflturan unsurlara bakmak lâz›m. Dikkatimizi bu omurgan›n d›fl›ndaki unsurlara verip hayallere kap›l›rsak sonumuz hüsran olur. Broflürde flöyle deniyor: “Mesele, kimin baflkan olaca¤› de¤ildir. Mesele, parti hukukunun belirledi¤i demokratik ve kolektif siyaset anlay›fl›na uygun olarak yönetilen bir parti mi, yoksa –yar›n ne yapaca¤›n› kimsenin bilemedi¤i– bir baflkan›n istedi¤i gibi yönetilen bir parti mi olaca¤› meselesidir.” Bu do¤ru bir teflhis. Tersini kimse söylemez. Mesele, baflkan meselesi de¤ildir, program meselesidir. Her fleyden önce organik bir partiye ihtiyac›m›z var, organik bir partinin temeli de iyi bir PM, iyi bir baflkan de¤ildir. Sosyalist bir partide anahtar üyelerdir. Üye bilefliminiz neyse, en fazla o kadar olabilirsiniz. Üye bilefliminiz gayr› siyasiyse, iyi iflleyen organlara sahip olman›z zaten mümkün de¤ildir. Malzemeyi nereden bulacaks›n›z ki? Yeni Yol grubu olarak derginizde yay›nlad›¤›n›z, konferansta da¤›tt›¤›n›z bir bildirge var. Ne diyor o bildirge? Biz süreci elefltirdik. Hem ba¤›ms›z aday meselesindeki bireysel giriflimi elefltirdik, hem PM’nin tutumunu. Çünkü PM bu konuda irade koymad›. Kapsaml› bir tart›flmaya ihtiyac›m›z var, bize kulak verebilecek herkesle bir tart›flma yürütmeye ihtiyac›m›z var. ÖDP’yi bir flef sistemi, “partim, partim, güzel partim” diye kurgulamad›k. Ya afla¤›dakilerin mücadelesine bir kanal açacakt›k, ya da varolmam›z›n bir anlam› yoktu. Organik bir parti haline gelmek demek, sözüyle ve ifliyle organik bir parti haline gelmek demek. Bu ikisi aras›nda giderek bir uçurum olufluyor. Güzel sözler söylüyorsunuz, ama buna uygun bir eyleminiz olmuyor. Niye böyle oluyor? Esas sorun politik olamamakt›r. Kastetti¤im flu: Ço¤ulculuk diyorsun, herkes ço¤ulculu¤u seviyor, güzel laf. Nedir bu ço¤ulculuk? Sektörel midir? Aram›zda feministler var, ekolojistler var, o var, bu var. Veya co¤rafî mi? Çeflitli vilayetlerden gelen arkadafllar›m›z PM’de temsil edilecek. Böyle bir fley mi ço¤ulculuk? Yoksa fikrî bir fley mi? Fikrî ço¤ulculuk dedi¤imiz zaman, herkesin tezi olur, o tezler delegasyon taraf›ndan de¤erlendirilir, PM’de temsil edilir. ‹liflkiler a¤› da ona göre flekillenir. Bizde böyle de¤il. Kararlar, komisyonda birlefltirilir. Birlefltirmek bazen flekilsizlefltirmek demektir. Sana da uyar, bana da uyar. Ne ifl yapaca¤›z? Bir ifl yapamayaca¤›z. Halbuki, sen ço¤unluksan senin dedi¤ini yapar›z, ben de sana iki sene sonra, “bu ifl böyle yürümüyor” derim. Delegasyona dersin ki, bu ifl flöyle yürüsün. Bir sorunumuz da bu: “Fikrî tart›flma problem ç›kar›r.” Sonra da en küçük ayg›tsal meselelerde problem ç›k›yor. ÖDP’nin bir yay›n›n›n olmamas›ndan yak›nd›n›z. Niye yok hakikaten? Zaman zaman ç›kar›ld›, fakat bir süreklilik sa¤lanamad›. Demek ki üyeler talep etmiyor. Hayat›mda böyle fley görmedim. Baflka bir yerde, ÖDP gibi dört bin üyesi olan, sendikal faaliyeti olan, kurumsal faaliyeti olan

45


10. ‹STANBUL B‹ENAL‹’NDE TERS YÖN: PARKAL‹NÇ

Davut’la Golyat’›n hikâyesi Acele acele yürürken birden frene bast›k. “Bu düzen içinde yapabilece¤iniz fleyler vard›r. Geri kalan her fley için Parkalinç” diyordu duvardaki afifl. Yaklafl›p bakt›k. Devam› flöyleydi: “Parkalinç linç geçirmez! Tafl, sopa, cop, yumruk darbelerinden etkilenmez. Düzenin geçerli de¤erlerinin arkas›nda barbar bir fliddetin oldu¤unu bilenlerin giysisidir. Parkalinç gücü arkas›na alanlar› için de¤il, tarihi tersten okuyanlar için imal edilmifltir.” Bir de flirket logosu vard›: TersYön. Sa¤a sola sorduk, ne ifl diye. Hakikaten parka reklam› oldu¤unu söyleyenler, film afifli diyenler oldu. Derken ö¤rendik ki, Bienal’de sergilenen bir “ifl”mifl. Vukuat› güncel sanat flubemize havale ettik, iflin asl›n› astar›n› ö¤rendikten sonra, Parkalinç’in faili Burak Delier’in ifadesini bir de bizim büroda ald›k. TersYön isimli kurgusal bir flirket kurdun. fiirketin üretti¤i ilk ürün de 10. ‹stanbul Bienali kapsam›nda sergiledi¤in Parkalinç. Linç giriflimlerine, polis daya¤›na karfl› koruma sa¤layan bu montun siyasal çal›flmalar›n biraraya getirildi¤i Antrepo’ya de¤il de ‹MÇ’ye yerlefltirilmifl olmas› da san›r›m bu ekonomik boyut ile ilgili –flirket fikri, Parkalinç afifllerin reklâm yaparcas›na sokaklara yap›flt›r›lm›fl olmas› ve montlar›n sergi süresince sembolik olarak sat›l›yor oluflu buna efllik ediyor. ‹ronik bir meta üretimine girifliyorsun ve bunu toplumsall›k içinde yara açan bir olguyla iliflkilendiriyorsun. Buradaki ekonomik göndermeler nas›l iflliyor? Burak Delier: Bu iflin hem siyasal, hem de ekonomik boyutlar› var. Projeyle vurgulamak istedi¤im fley, maruz kald›¤›m›z siyasetin her zaman ekonomiyle ve tüketimle ba¤lant›l› oldu¤uydu. Kültür alan›nda bir elefltiride bulunurken, sanki bu sadece kültür siyasetiyle ilgiliymifl ve ekonomik boyutu yokmufl gibi davran›yoruz. Oysa, siyaseti ekonomiden soyutlamamak gerekiyor. Bu, Marksist teorinin ve genel olarak solun argümanlar›n›n geçersizleflmifl oldu¤u sav› ve buna paralel olarak da solun liberalleflmeye, içi boflalm›fl bir “ifade özgürlü¤ü”ne indirgenmesiyle ilgili. Evet, ironik bir meta üretimine girifliyorum. Bu parkalar›n bir sanat eseri mi yoksa bir meta m› oldu¤u sorusunu sormak gerekiyor. Sanat eserinin en lüks meta oldu¤u ve metalaflm›fl

46

E¤er bir alan burjuvazi, sermaye taraf›ndan temellük ediliyorsa, buna karfl› temellük stratejisi ile cevap vermek gerekir. Alan› terk etmek bafltan bu kayb› kabullenmek anlam›na geliyor. Sanat› yeniden temellük ederek, onu yeniden kendimizin k›larak cevap vermeliyiz.

bir nesnenin içindeki bütün siyasal göndermeleri ve bütün direnme yetene¤ini yitirece¤i sav›n› tart›flmaya açmaya çal›fl›yorum. Günümüzde sanat eseri dedi¤imiz fley, tam anlam›yla en lüks tüketim nesnesidir, metalar›n en metas›, en özelidir ve –flirketlerin ve reklâmc›lar›n dilini kullan›rsak– A+ tüketici grubuna ve daha da üstüne hitap eder. Kald› ki sanat iddias› tafl›mayan meta üretimi de belli bir ekonomik gücü olan, üretilen fleyi tüketebilecek s›n›flar için üretilir. Kimse tüketim gücü olmayan insanlar için bir fley üretmez. Serbest piyasan›n kendinden menkul demokrasisinin “z›rt!” dedi¤i yer buras›. TersYön’le yapmaya çal›flt›¤›m fley bu ak›fl› tersine çevirmek. Zaten meta olan ve s›n›rl› say›da, özel insanlar için üretilen sanat eserine baflka bir sanat eseriyle de¤il, s›n›rs›z say›da toplumun ezilenleri ve horgörülenleri için üretilen baflka bir metayla cevap vermek. Belli bir ifllevi, bir fiyat› olan, reklâm›, sat›fl› yap›lan bir nesne. Fakat, bu nesnenin “hedef kitlesi” normal tüketici skalas›nda en afla¤›da bulunan, hatta o skalada hiç bulunmayanlar. Bu anlamda meta olmas›na ra¤men direnebilecek, siyasetini yitirmeyecek bir “meta” oldu¤unu düflünüyorum bu parkalar›n. Sistemi radikal bir biçimde kökten y›kmay› de¤il, –bu fazla kolay ve çok satacak bir fikir– onu, onun içinden sorunsallaflt›rmay› ve e¤ip, bükmeyi gözettim. ‹nsanlar gelip bu parkalar› sembolik bir rakama sat›n al›rlarsa ifl çal›flm›fl olacak ve TersYön bir sonraki “ürünü” için gerekli olan sermayeyi toplayacak.

Radikal’deki söyleflinde güncel sanat alan›n› liberalizme yak›n bularak elefltiriyorsun. Ama Avrupa’da sanat›n son on y›l içinde siyasallaflmas›na paralel olarak, senin gibi düflünen pek çok sanatç› ortaya ç›kt› ve kurduklar› kolektiflerle ve alternatif sanat mekânlar›yla kendilerine zemin açmaya girifltiler. Hatta kimi durumlarda, Seattle-sonras› sosyal hareketliliklerin içinde yer ald›lar. Ekonomi-politi¤i elefltirel aç›dan ele alan bu sanatç›lar için a¤›rl›kl› biçimde liberalizm taraf›ndan kodlanm›fl bir alanda faaliyet göstermek ne anlama geliyor? Büyük flirketler taraf›ndan desteklenen büyük ölçekli bir sergide neo-liberalizm elefltirisine giriflmek mümkün mü? Ya da daha özelde, Parkalinç Bienal ba¤lam›nda nas›l iflliyor, elefltirelli¤ini nas›l infla ediyor? Bu ikircikli bir mesele... Sanat denilen fleyin piyasan›n ya da sponsor flirketlerin üst-dilinin kodlamalar›ndan kaçan bir nüvesi oldu¤unu düflünüyorum. Buna s›¤›nmak istemiyorum, ama belirtmeden de geçemeyece¤im, sanat denilen fley her zaman burjuvazi ve aristokrasi taraf›ndan desteklenmifltir ve sanatç›lar da bunun fark›nda olarak çeflitli direnifl yöntemleri gelifltirmifllerdir. Sanat›n alâmet-i farikas› bana kal›rsa üst-belirlemelere s›¤mayan bir fley olmas›nda yat›yor. Fakat, bunu kesinlikle, “bofl verelim bu durumu, biz iflimize bakal›m” çi¤li¤iyle anlamayal›m. Sanat sizin kontrolünüzden kaçarak, baflka fleyleri, fikirleri, durumlar›, eylemleri tetikleyecek bir yetene¤e sahiptir. Bu yetene¤i etkinlefltirmek as›l meseledir. ‹ster alternatif bir mekânda, ister dünyan›n en güçlü sponsor destekli sergisinde, bunu yapabiliyorsan›z küçük çapl› bir zafer kazand›n›z demektir. Sanatç› bu anlamda bir “hain”dir ve olmal›d›r da. Burjuva s›n›f›ndan beslense de iflçi s›n›f›na, daha afla¤›lara, yersiz yurtsuzlara, tarihin d›fl›na düflürülmüfllere do¤ru gitmelidir. Dolay›s›yla, büyük flirketler taraf›ndan desteklenen bir sergide neo-liberalizm elefltirisine giriflmek mümkündür -ayn› zamanda gereklidir. Kald› ki, bu kadar büyük bir serginin sonunda ne ç›kaca¤›n› küratör dahil kimse bilemez, yani o büyük flirketler de neye sponsor olduklar›n› bilmezler. Onlar için prestij önemli, yüzey önemli, içerikle pek ilgilenmezler. Bizim içinse içerik merkezî önemdedir. Mesela yüzeyi ve esteti¤i bile bile bofllayarak içeri¤e yönelmek bir direnifl stratejisi olabilir bugün; yar›n, içerik üst-dil taraf›ndan temellük edildi¤inde ise tekrar esteti¤i bir direnifl olana¤› olarak araflt›rmak... Bu anlamda, Parkalinç’in de Bienal ba¤lam›nda da olsa çal›flt›¤›n›, o k›s›tlay›c› üst-dilden kaçabildi¤ini düflünüyorum. Zaten, iflin kendisi çok somut ve kaba bir fleyi hedefliyor, küçük de olsa bir “flirketin” üretti¤i bu parkalar›, birileri büyük flirketlere, devletlere, savafla karfl› yap›lan gösterilerde, yürüyüfllerde, eylemlerde kulland›¤› zaman ifl tamamlanm›fl olacak. Yap›lan fleylere Bienal format›ndan ba¤›ms›z olarak da bakmak gerekiyor. Bütün bir sergiyi 100 küsur sanat eserini, binlerce dallan›p budaklanan düflünceyi ve tavr›, bu büyük sergi flirketler taraf›ndan destekleniyor diye geçmek, fazla basit olmuyor mu diye sormak isterim. Sanki burada bir tür muhalif düflünce tembelli¤i var gibi geliyor, çünkü bu büyük flir-


ketlerin sponsorlu¤u elefltirisi haz›r olarak orada duruyor zaten, hemen –refleks gibi– ona tutunuluyor. Tutunacak daha sa¤lam fleyler gerekli diye düflünüyorum. Üstelik bizim tam tersine, çoklu¤a, ço¤almaya, binbir düflünce ve tav›rla, binbir taraftan düzenin alt›n› oymaya, genifllemeye, alanlar› geri almaya ihtiyac›m›z yok mu? “Güncel”, “ça¤dafl”, “kavramsal” sanat ifadelerine karfl› son y›llarda güçlü bir tepki olufltu Türkiye’de. Sol cenahtan da, bütün bir ifade alan›n› “geç kapitalizmin kültürel mant›¤›” olarak toptan reddedenler var. Kimi zaman bir “alt›nça¤”a s›¤›nan, kimi zaman Adornocu estetizme hapsolan, kimi zaman yenimilliyetçilikle paslaflan, kimi zaman sanatta el eme¤inin ve becerisinin vazgeçilemezli¤i konusuna tak›l›p kalan farkl› kaynaklardan geliyor bu tepki. Yeni görme ve bilme biçimleri yokmufl gibi davranan, güncel sanat içindeki siyasallaflma e¤risini ve ba¤›ms›z projeleri görmezden gelen bir anlay›fl bu. Sen do¤rudan hedef oldun mu bu tür tepkilere? Do¤rudan hedef olmad›m. Fakat, Türkiye, kendisini hiç de saklama veya saklanma ihtiyac› hissetmeyen, fütursuz bir millîcilikle karfl› karfl›ya kalm›fl durumda. Sa¤› olsun, solu olsun milliyetçi olmayan ya da milliyetçilikle temas etmeyen bir politik e¤ilim neredeyse yok gibi. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekan› ve ö¤retim üyeleri de, kendilerinde Bienal’e karfl› Kemalizmin tepeden inen modernleflme projesini savunma zorunlulu¤u hissettiler. Dünya tarihinde kendi dinamikleri ile modernleflen ülke say›s›n›n bir elin parmaklar›n› geçmedi¤ini tart›flmak falan akl›na gelmiyor bu kesimin. Bu mevzular, son 30-40 y›ld›r Türkiye’de konuflulmas›na ra¤men, güzide hocalar›m›z bu tart›flmalardan bîhaber gibiler ya da devekuflu misali bîhaber kalmay› bilinçli olarak seçiyorlar. Oldukça ac›. Kendini sürekli tehlike alt›nda hisseden, hayat›n her alan›n› korkular ve tehlikelerle tarifleyen, içe kapanmac›, baz› kiflileri, de¤erleri, tarihsel olgular› hiç sorgulamadan putlaflt›rarak kabul eden, giderek kat›laflan, dolay›s›yla en ufak bir çatlak ses veya elefltiriye tahammülü olmayan bir ruh hali yerleflmifl gibi gözüküyor. Böyle bir ruh halinin karfl›s›nda düflmanlaflt›r›lmak, “vatan haini” ilan edilmek oldukça kolay. Fazla bir fley yapman›z gerekmiyor gerçekten, en ortalama insanî de¤erleri savunman›z yeterli bunun için. Bu tür “elefltiri”lerin tart›fl›lacak bir taraf› yok bana göre. fiunu göstermesi aç›s›ndan önemli olabilir ancak; kendini “ilerici”, “modern”, “elit”, “özgürlükçü”, “ayd›n” sayan birçok insan›n –ki bu ba¤lamda sanat alan› bir istisna de¤il– damarlar›nda milliyetçilik, devletçilik, tutuculuk ve otoriterlik ak›yor. Önemli geliyor bu bana, çünkü bütün bir de¤erler sistemini ve tarihsel aktörleri, politikac›lar›, sanatç›lar› bu bak›fl aç›s› ile sorunsallaflt›rmak gerekiyor. En temelden, “Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca resmî ideoloji ile ba¤›n› koparm›fl gerçekten özgürlükçü bir politik ak›m veya sanat e¤ilimi oldu mu?” diye sorarak bafllamak gerekiyor. Soldan “ça¤dafl”, “güncel”, “kavramsal” sanat diye addedilen sanat e¤ilimlerine gelen totallefltirici tepkiye de buradan bakabiliriz. Sayd›¤›n tep-

kiler ve bu tepkilerin gelifl flekli “modern” diye tabir edece¤im 1960’lara kadar olan sanat ve elefltirel pratiklerle ba¤lant›l› geliyor bana. Kabaca ele almak gerekirse, bu da diyelim Elefltirel Teori ve Marksizm dahilindeki baz› anlay›fllarla do¤rudan ba¤lant›l›. Oysa, 60 ve 70’lerden sonra estetikçi, modern sanat anlay›fl›n›n k›r›lmas› ile bafllayan sanat pratikleri, farkl› ve çoklu elefltirel yöntemler izliyorlar. Sanat›n çatallanmas›, siyasal düflünüflteki k›r›lmalarla do¤rudan ilgili. Modernlik sonras›nda, sanat›n kendi içinde kapal› bir anlat› olmaktan ç›kmas›n›, sosyal, ekonomik, politik, gündelik alanlara s›zarak güncel, yaflayan dertleri yakalamaya çal›flmas›n›, dolay›s›yla, çevrecili¤in, post-kolonyal, feminist, post-yap›salc›, toplumsal cinsiyet teorilerinin getirdi¤i yeni aç›l›mlarla paslaflmas›n› görüyoruz. fiuna gelmek istiyorum, bizdeki solun büyük kesimi hâlâ oldukça ortodoks. Ço¤unlukla anarflistlerin önayak oldu¤u 90’lardaki küreBurak Delier

sel adalet talebine, örgütlenme biçimlerine de oldukça mesafeli yaklaflm›fl olduklar›n› biliyoruz. Bahsetti¤in gibi güncel sanattaki siyasallaflma e¤risine yabanc› de¤iller sadece, ayn› zamanda yeni politik pratiklere, örgütlenme biçimlerine ve bak›fl aç›lar›na da yabanc›lar. Kald› ki, anarflizmle, post-yap›salc›l›kla yat›p kalkan, liberter, anti-otoriter, antimilitarist birisi bile konu sanat oldu¤unda tutucu olabiliyor. Sanat derken ço¤u zaman, duvardaki bir hofllu¤a indirgenmifl, bir tüketim nesnesi haline gelmifl ya¤l› boya ve tablonun, 1920’lerin ve 1930’lar›n Paris’ine özgü, bohem havas› anlafl›l›yor. San›r›m bize düflen, yeni liberter politik pratikler ve teorilerle güncel sanat›n, çeflitlenen deneysel sanat biçimlerinin al›flveriflini daha görünür k›lmak. Yine de küresel düzlemde, ve özellikle Türkiye’de son dönemde yaflanan güncel sanat› nezihlefltirme, bir izlence zeminine dönüfltürme e¤iliminin oldu¤unu tespit etmek gerekiyor. Bir zamanlar, Osmanl› üzerine çal›flm›fl oryantalist ressamlara, sonra da 1980’li y›llarda yeni-d›flavurumculara, sermaye odaklar› ya da burjuva aileler taraf›ndan gösterilen ilgi, bugün güncel sanat üzerine kaym›fl vaziyette. Bu aileler ve finans flirketleri taraf›ndan aç›lan sanat kurumlar› da belirli etkilere sahip oluyor. Siyasal anlamda sert çal›flmalar steril sergi mekânlar›nda ›slaha tâbî tu-

Sanatç› “hain”dir ve olmal›d›r da. Burjuva s›n›f›ndan beslense de iflçi s›n›f›na, daha afla¤›lara, yersiz yurtsuzlara, tarihin d›fl›na düflürülmüfllere do¤ru gitmelidir. Dolay›s›yla, büyük flirketler taraf›ndan desteklenen bir sergide neo-liberalizm elefltirisine giriflmek mümkündür, ayn› zamanda gereklidir.

tuluyor. Bunun da ötesinde estetizmin ve psikolojizmin uysal yorumlar›na ba¤lanan ifller öne ç›kar›l›yor. Böyle bir ortamda yap›c› bir “h›yanet” ne kadar mümkün? “‹çerden sapt›rma” fikri yak›n geçmiflte Situasyonist Enternasyonel’in di¤er argümanlar›yla birlikte yeniden gündeme geldi. Ama bunun da s›n›rlar›na gelmifl gibiyiz. Söz konusu olan “içeri”si sürekli sa¤a kay›yorsa ya da giderek sermaye mant›¤› içine gömülüyorsa, onu içeride kalarak sapt›rmaya çal›flanlar da istemedikleri yerlere sürüklenmiyorlar m›? 2005 Bienal’indeki çal›flman (“Muhaf›z”) rahats›zl›¤a yol açm›flt› ve sen de aç›l›fl›n hemen öncesinde geri çekmifltin. Her fleyin sapt›r›labilir oldu¤unu düflünüyor musun? Bir noktada kopuflma gerekmiyor mu? Her fleyin illâ ki sapt›rabilir oldu¤unu düflünmüyorum. Perdeyi aralamak için savrulma riskini göze almak gerekiyor. Geçen Bienal’deki durum her fleyi yeterince anlat›yor. “Muhaf›z” nedeniyle geliflen olaylar silsilesi neyin nas›l yürüdü¤ünü göstermesi aç›s›ndan önemliydi; nas›l diyelim, yumuflak yüzün arkas›ndaki demir yumru¤u görünür k›lm›flt›. Bu aç›dan hâlâ önemli. “‹çeride” oynaman›n, oyunun kurallar›n› kabul ederek, o kurallar içinde bir direnifl, bir aç›l›m veya çözülüfl arayarak oynamak oldu¤unu belirtelim. “D›flar›da” oldu¤umuzu varsayd›¤›m›zda bile, oyunu çözmek için oynamam›z gerekir. TersYön, zaten böyle bir strateji izliyor; flirket, ürün, reklâm kampanyas›, sat›fl, ticaret, vs. bütün bu kavramlar›, bütün bu iflleyifli, bütün ekonomik ve siyasî düzeni “sapt›rmaya” çal›fl›yor. Sponsor destekli bir büyük sergiyi niye sapt›rmaya çal›flmas›n? Ben, sanat›n bir telâfi alan› oldu¤unu düflünmüyorum. Yani, dünya hali ve düzeni bir tarafa, sanat baflka bir tarafa de¤il. Sanat, “afla¤›l›k” dünyadan ayr›, bu dünyadaki olumsuzluklar›n telâfi edilece¤i ya da kuru ifadelerle yans›t›laca¤› “yüksek” bir alan de¤il. Sanat bu dünyaya müdahale edebilecek, onu dönüfltürebilecek bir güç. O yüzden “içeride” ve etkin olmal›. Kendi özel ve ayr›cal›kl› mahallesine çekilmemeli. Fakat, oyunu oynamak kadar oyunu b›rakmak, oynamamak, reddetmek de vard›r. Kopufl imkân›n›n kalmad›¤›, gözetilmedi¤i bir durum tam bir tahakküme ve teslim olufla iflaret eder. Ama, flunu iyice açal›m, e¤er bir alan burjuvazi/sermaye taraf›ndan temellük ediliyorsa, buna karfl›-temellük stratejisi ile cevap vermek gerekir. Alan› terk etmek bafltan bu kayb› kabullenmek anlam›na geliyor bence. Tersine, sanat›n entelektüel bir alan olarak içi boflalt›l›yorsa ya da sanat eseri bir lüks tüketim nesnesi olarak sömürülüyorsa, bunlara sanat› yeniden temellük ederek, onu yeniden kendimizin k›larak cevap vermeliyiz. Burada “içerisi”, “d›flar›s›” veya “sapt›rma” gibi kavramlardan baflka kavramlara ihtiyac›m›z var gibi. Bir arkadafl›m “içerisi” veya “d›flar›s›” diye düflünmektense bir “terbiye” gelifltirmenin daha do¤ru olaca¤›n› söylemiflti. Farkl› anlara, farkl› durumlara ve olaylara, farkl› konumlardan cevap vermenin, bir konumu veya bir stratejiyi mutlaklaflt›rmadan, nihaî çözümmüfl gibi öne sürmeden, kopufl imkân›n› da örtbas etmeden, sürekli bir direnifl çabas›na giriflmenin gereklili¤ini anl›yorum bundan. Golyat’la Davut’un hikâyesini

47


Otoportre

biliyoruz. Adaletsiz, ahlâks›z, eflit olmayan bir mücadelenin içindeyiz, sömüren ve savuran devâsa düzeneklere karfl› “küçük adamlar” olarak daha zeki ve kurnaz olmal›y›z. Senin de vurgulad›¤›n gibi, geriye dönüp burjuva s›n›f›nca ve sermaye taraf›ndan çoktan tüketilmifl, çözülmüfl, duvara çoktan çivilenmifl modern estetizmden veya popüler trende dönüflmüfl el eme¤i vurgusundan medet ummak bence zekâya ve kurnazl›¤a denk düflmüyor. Güncel sanatta böyle imkân oldu¤unu iddia ediyorum. Ad› “güncel sanat” oldu¤u için de¤il, sanat› sorunsallaflt›rmas›ndan, içindeki deneysellik ve angajmandan dolay› iddia ediyorum. ‹çeri¤e yönelmenin bir direnifl stratejisi olabilece¤ini söyledin. Ama içeri¤i “biçim”den soyutlaman›n, biçimi siyasallaflt›rmadan b›rakman›n yolaçaca¤› handikaplar var sanki. Burada “biçim”den kast›m tabii ki, retinal unsurlar, elbecerisi göstergeleri, estetik duyarl›l›klar de¤il. Kastetti¤im daha çok içeri¤in “sunum”u ve bu sunumun sosyal, iliflkisel boyutu. Parka-

Kendini “ilerici”, “modern”, “elit”, “özgürlükçü”, “ayd›n” sayan birçok insan›n damarlar›nda milliyetçilik, devletçilik, tutuculuk ve otoriterlik ak›yor.

linç örne¤in, belli bir sergileme ba¤lam›nda yer al›yor ve bu sergileme ister istemez baz› toplumsal filtrelerden mustarip. Herkes gidip göremiyor Bienal’i –özellikle senin ulaflmaya çal›flt›¤›n insanlar... Sokaklara ast›¤›n afifller belli bir genifllik sa¤l›yor ama, bu ulaflmay› amaçlad›¤›n izleyiciyle temas› sa¤l›yor mu ? Evet, kesinlikle... B›rakal›m Bienal’i, sanat hâlâ dokunulmaz, önünde sayg› duyulmas› gereken bir fley olarak alg›lan›yor. Larry Shiner “Sanat›n ‹cad›” kitab›nda dünyan›n ilk müzesi Louvre aç›ld›ktan sonra, içerideki insanlar›n sanat eserleri karfl›s›nda nas›l hizaya getirildi¤ini, müze görevlileri –muhaf›zlar› m› demeli?– taraf›ndan, “gürültücü” güruhlar›n nas›l nazikçe sanat eserleri karfl›s›nda huflu duymaya davet edildi¤ini anlat›yordu. Louvre’un Frans›z ulusal kimli¤inin infla edilmesindeki önemine de es geçmeyelim. Ayr›ca, ulus denilen fleye kimli¤ini veren/dayatan›n da o ulusun seçkinleri oldu¤unu da unutmayal›m. Buradan bakt›¤›n›zda, sanat hiç de masum bir fley de¤il. Bu ba¤lamda, “içeri¤i”, “biçimden” soyutlamak oldukça tehlikeli ve çok sinsi bir

hamle. Ben bütün ifllerimde olabildi¤ince, sanat›n sokulmaya çal›fl›ld›¤› kurumsal kal›b›, senin deyiminle “biçim”i k›rmaya çal›fl›yorum. Sanat toplumun belli bir kesimi için; hadi söyleyelim, toplumun belki en so¤uk, en s›k›c› ve en heyecans›z kesimi için yap›lan, sergi alanlar›nda önünden geçip gidece¤iniz bir fley de¤ildir. Sanat toplumun üst s›n›f›n›n, kendi sayg›nl›¤›n›, inceli¤ini, üst s›n›fl›¤›n› tasdik eden bir temsil arac› de¤ildir. Sanat› geri almam›z gerekiyor. Bu benim ç›k›fl noktalar›mdan, ana dertlerimden biri. ‹ki y›l önceki AB bayrakl› k›z afifli de bu amaçla duvarlara as›lm›flt›. Bu Bienal’de, ‹MÇ bir kaç›fl alan› olabilirdi, afifllerle de, sokaktan resmî olmayan bir davet yapm›fl oldum. Fakat, yeterli olmad›. Aç›kças› ben, ‹MÇ’deki mekân›n daha iyi çal›flaca¤›n›, iflin gerçek sahiplerinin, az›nl›klar›n, kendini az›nl›k hissedenlerin, eylemcilerin, heterodoks fikirli muhaliflerin buluflaca¤› bir “dükkân” olabilece¤ini hayal etmifltim. Yani, bu iflin “sanatsal”dan ziyade siyasal bir zeminde çal›flmas› gerekiyordu. ‹zleyen ve uzaktan, profesyonel bir bak›flla yarg›layan birini de¤il, o parkay› giyecek, kullanacak etkin birini, bir ortakl›¤› koval›yordu. Yapmaya çal›flt›¤›m fleye flu an Bienal ve sanat çerçevesinden dolay› oldukça uza¤›m. Ama, umut verici fleyler de olmuyor de¤il. “Sanat” çerçevesinden ç›kt›¤›nda ifl oldukça iyi çal›fl›yor. Tersyön’ü

DÜZEN‹N GEÇERL‹ DE⁄ERLER‹N‹N ARKASINDA BARBAR B‹R fi‹DDET‹N OLDU⁄UNU B‹LENLER‹N G‹YS‹S‹

Eylemciye %30 indirim Parkalinç’i tasarlama fikri nas›l do¤du? Burak Delier: Güncel sanatlarla u¤rafl›yorum, ama insanlar›n gerçekten ifline yarayacak, kullanabilecekleri bir obje tasarlama fikri vard›. Son üç y›l içerisinde çok linç olay› oldu. Hem solculara, hem Kürtlere karfl›... Afl›r› paronoyakl›¤a hizmet eden güvenlik sektörünü tam tersine çal›flt›rmakt› mevzu. Bu ifli yapmaya tahrik eden bir fley de fluydu: G8 zirvelerinde büyük flirketlerin adamlar› z›rhl› limuzinlerle, onlarca korumayla geliyorlar. Bu herifler yeterince korunmuyorlarm›fl gibi özel kumafltan, nano teknoloji kumafl›ndan a¤›rl›k yapmayan kurflun geçirmez gömlek giyiyorlar. Sergi salonlar›n› süslemekten öte, bu tür ifllevsel özellikleri olan baflka örnekler var m›? ABD’de San Diego-Meksika s›n›r› dünyan›n en fazla girifl ç›k›fl yap›lan bölgesi. Jutta Schein adl› bir modac› bir ayakkab› tasarlam›fl. Dayan›kl›, bilekli bir ayakkab›; üzerinde pusula, taban›nda bölgenin haritas› var; da¤lar, geçilecek yerler... ‹nternette “Amerikan ihanetçisi” diye ad› ç›km›flt› kad›n›n. Bu fikir 1920’lerdeki Rus konstrüktivizminden geliyor. Sanat› burjuva salonlar›n› süsleyen bir fley olarak de¤il de, hayat›n içine giren, halk için, onlar›n hayat›n› dönüfltürecek tasar›msal fleyler yapmak fikrinden. IKEA ve Bauhaus o fikirden ç›k›p, gittikçe yozlaflan bir tasar›m kapitalizminin oluflmas›na iflaret eden örnekler. Soldan bakarak, onun tarihsel olgusunu al›p gerçek yerine iade etmekti yapmak istedi¤im. Lincin ne zaman, nereden gelece¤i belli olmuyor ama, parkan›n korumal›klar› ç›kar›ld›¤›nda ya¤murluk olarak da kullan›labiliyor galiba...

48

Tabii. Oradaki flu gönderme hofluma gidiyor: Hem politikadaki iklimsel zorlu¤a ve gerilime iflaret eden, hem de gerçekten zor iklim flartlar›na göre –içinde polar›yla– tasarlanm›fl bir k›yafet o. Yurtlar›ndan d›fllanan, evinden at›lan, d›flar›daki do¤an›n çok sert flartlar›na maruz kalan insanlar için ayn› zamanda. Kaç adet üretildi? Elli. ‹MÇ’de ask›lara as›lm›fl olarak sergileniyor. Bir de canland›rma videosu var. Bir adam›m›z var, bir anda dal›yor sekiz-on kifli, yumruklan›yor, coplan›yor. Linç, darbe, cop geçirmez ikonlar› ekrana geliyor. Motosiklet kuryelerinin k›yafetlerini yapan bir atölyede yapt›r›ld› ve o kumafl kullan›ld›. Atölyedekiler durumun fark›ndalar m›? ‹lk gitti¤im atölyeler elli adet oldu¤u için ilgilenmediler. Prototipi mahalledeki terzi fievket abiye diktirdim. Uykusuz kald›; “nas›l yapaca¤›m, nas›l dikece¤im” diye. ‹lk kulland›¤›m malzeme kauçuktu. Hem ince, hem sert bir malzeme; makine i¤neleri k›r›l›yordu. fievket abi çok u¤raflt›. Sonra Okmeydan›’nda yapt›rd›¤›m son derece baflar›s›zd›. ‹fllevini yerine getirmeyen bir fley ç›kt› ortaya. En sonunda Güngören’de küçük say›larda ve so¤uk iklim k›yafetleri yapan bir yer buldum. ‹çeri¤i anlatt›m onlara. Mukavvalar orada yerlefltirildi, armalar dikildi, kapflon yap›ld›. Çok benimsediler ve yapt›klar› iflten memnun oldular: “Burada sanat eseri yapt›k” diyorlard›. Parka sadece linç geçirmez de¤il, ayn› zamanda pozitif bir flekilde de kullan›labilecek. Bildirileri koyacak cepler, sprey boyalar için arkada file cepler, sabotaj için kullan›labilecek malzemeler, tornavida, çekiç koymak için büyük cepler, mermilik gibi küçük fleylerin hepsini üzerine koyduk. Ey-

lem yapmaya teflvik eden bir giysi oldu. (gülüyor) Tek dezevantaj› rengi. K›rm›z› ve siyah, anarflizimle komünizmin renkleri. “Bunu giyen çok kolay farkedilir, hedef haline gelir” diye elefltiriler oldu. Daha kamufle, yeflil bir giysi yapsak çok militer olacakt›. Bunu giyenler bir tak›m gibi olsun istedim. Bunu sa¤lam duran 20 kiflinin giydi¤ini düflün bir eylemde. Bir de hani “biz buraday›z, saklanm›yoruz” aç›s›ndan da bak›labilir. Parkay› almak isteyen vatandafl ne yapacak? ‹MÇ’de 1511 no’lu dükkana gidecek ve parka istedi¤ini söyleyip, alacak. ‹lk baflta 100 euro fiyat koydum. fiimdi 100 YTL’ye indirdim. Ama ö¤renciye yüzde 20, aktiviste yüzde 30 indirim var. (gülüyor) Bu indirimler ço¤alacak, asl›nda hediye ediyorum bunlar›. Etiket koymam›n nedeni olmayan bir sektörü varm›fl gibi göstermek, o oyunu oynamak istememden ötürü. Gerçekten sat›yor de¤ilim. Ama o oyuna kat›lmak isteyen, en az›ndan Tersyön flirketinin bundan sonraki ürününü üretmesi için en az›ndan ba¤›flta bulunabilir. Gönüllerinden ne koparsa asl›nda. Tabii etiket filan yapt›m, oyuncu bir fley o. Yoksa öyle bir fley yok. ‹nsanlar gelip, “bir de sat›l›k yapm›fl” diyorlar. Bunu sanat izleyicisi diyor. Sanat olunca bedava olacak san›l›yor. D›flar›daki dünyan›n bir telafisi gibi bak›l›yor sanat meselesine: D›flar›da bir dünya var; dibine kadar kapitalist, ticaretin, ahlâks›zl›¤›n, vicdans›zl›¤›n ald›¤› yürüdü¤ü gitti¤i bir dünya, ama sanata gelince tam tersi. Böyle de¤il. Sanat sistem içerisinde bir alan açmaya çal›fl›yor. Tersyön oluflumu, organizasyonu, flirketi, kooperatifi, art›k ne dersek diyelim, onun ekonomik olarak da d›flar›daki hayatla bir ba¤lant›s› olmas› laz›m. Alternatif bir ekonomi alan› açabilir mi acaba sorusu da var. Güvenlik sektörü ekonomisi dünyadaki tart›flmas›z en büyük sektör. O koskocaman sektörün yan›nda, tam tersi öteki in-


sanlara, güvenlik sektörünün yapt›klar›na maruz kalan insanlar› korumak için baflka bir ekonomiyi çal›flt›rabilir miyiz sorusu vard› orada. Bir alma verme iliflkisinin olmas› benim için ideal durum. Belli miktar bir sermaye biriktikten sonra tekrar bir ürün yapmak, ilerleyen senelerde o ekonomik alan› açabilmek önemli. 100 YTL verirse bafl›m›z›n üstünde yeri var. Hibe de edebilir, de¤ifl tokufl da olur, her fleye aç›k. Geçen 1 May›s’a kat›l›p da dayak yiyenlerin hepsine direkt hediye ediyorum. Öyle bir pozitf ayr›mc›l›k yap›yorum. (gülüyor) Bedenleri mevcut mu parkan›n? Tek beden, unisex. Linçciler de cinsiyet ay›rm›yor. Hiç. Gözükara bir durum var. Benim yumru¤umla m› ölecek duygusu da

var. Bu ayn› zamanda devletin de ifline geliyor, çünkü suçlu yok. Suçlu bulunam›yor, suçlanam›yor. Karanl›k siyasi iktidarlar›n çok kulland›¤› bir fley bu. Özellikle Türkiye tarihinde bol. ‹tttihat ve Terakki’den tutun, 6-7 Eylül olaylar›, Mad›mak’lar, Çorum’lar... Bundan sonraki ikinci ürün de “Mad›mak ‘93”. Atefle, aleve oldukça dayan›kl› bir tak›m elbise. ‹tfayiecilerin ya da a¤›r sanayide çal›flanlar›n kulland›¤› kumafltan. Kullan›fll›¤›n›ndan ziyade garip bir flekilde çok fl›k oldu. Armani’de sat yani. O kadar güzel olmas›n› istemiyordum, ama oldu, yapacak bir fley yok. (gülüyor) Parkaya nazaran tek bir siyasî meseleye gönderme yapan, hem de an›tsal bir yan› olan, bu olay› unutmayal›m diyen, ayn› zamanda kullan›fll› bir fley.

Söylefli: fiahan Nuho¤lu

–moda deyimle– bir platform olarak, bir örgütlenme nedeni ve vesilesi olarak düflünmüfltüm. “Alttakileri” güçlendirme amac›yla insanlar›n gelip ortak kafa yorma sürecine girecekleri, ortak üretimde bulunabilecekleri bir oluflum olacak Tersyön. O yüzden broflüre “Tersyön’ün ‹flleyifli” diye bir bölüm ve internet adresi (tersyon@yahoo.com) koydum. Ve kolektif bir prati¤e giriflebilece¤im insanlarla tan›flmaya çal›fl›yorum. Parkalar› el alt›ndan hediye etti¤im aktivistler ve tan›flt›¤›m insanlar Tersyön’le çal›flmak istediklerini söylüyorlar. Sanat›n kurumsal dayatmalar› ve Bienal meselesi ortadan kalk›nca, çok daha s›cak ve rahat bir konuflma, tart›flma ortam› do¤uyor. ‹nsanlar çok daha rahat bir biçimde sahiplenip, etkileflime geçiyorlar. Bunu hiçbir galeride, hiçbir sergi mekân›nda yakalaman›z mümkün de¤il. Umar›m Tersyön yavafl yavafl sanat alan›n›n k›s›tlamalar›n› aflarak, kolektif bir yap›ya dönüflür.

Söylefli: Erden Kosova (Bu söyleflinin k›sa versiyonu Birgün’de yay›nlanm›flt›r)

Burak Delier’in “Muhaf›z”› ve AB konulu isimsiz çal›flmas›... 2005’deki 9. ‹stanbul Bienal’inde, “Muhaf›z” yukar›dan ve “afla¤›”dan tepkiyle karfl›lanm›fl ve gelen bask›lar sonucu Delier taraf›ndan geri çekilmiflti.


Disko soslu patlam›fl rock 10 albüm Ayo Joyful Babyshambles Shotters Nation Bruce Springsteen Magic Çar Newa Zîz Ian Brown The World Is Yours Manu Chao Radiolina Mircan Kül /Ashes Shantel Disko Partizani Tanju Duru Duru Zamanlar Vova Vova

5 flark› Ciwan Haco Pero Kat Onoma Animals Krefl Terli ve Kirli P.J. Harvey The Devil Joy Division Love Will Tears Us Apart

Kara Tren Bir hayaletin güncesi P.J. Harvey / White Chalk (Island) 992 tarihli debut albümü “Dry”dan, 2004 yap›m› “Uh Huh Her”e hep cay›r cay›r yanarken gördük onu. Yeni albümünde ise so¤uk, buz gibi bir P.J. Harvey var karfl›m›zda. K›v›lc›mlar saçan gitar›n› bir tarafa b›rakm›fl, piyanonun bafl›na geçmifl. Çok farkl›, bilmedi¤imiz bir yüzüyle karfl›m›za ç›k›yor. Albümün kapa¤›nda bembeyaz bir k›yafet içinde, kireç gibi bir yüzle arz-› endam ediyor. Bir hayalet! Elinde flamdan›, zincirlerini flak›rdatarak dolafl›yor etraf›m›zda. “Ne zaman yaln›z kalsam / Dolaflmaya bafll›yor içimde fleytan” diye bafll›yor hikâyesine “White Chalk”un aç›l›fl›n› yapan “The Devil”da… M›r›lt›lar, inlemeler eflli¤inde, tüylerimiz diken diken dinlemeye bafll›yoruz bu hortla¤›n bafl›ndan geçenleri. Laf›n gelifli bahsetmiyoruz hayaletlerden, “White Chalk” korku filmlerini aratm›yor cidden. “Dear Darkness” ile etraf iyice karar›yor. “Grow Grow Grom”da son ›fl›k huzmeleri de yok olup gidiyor. Gecenin geç saatlerine, iki kiflinin bile kalabal›k etti¤i yerlere ait bir müzik bu. Hem konu hem de ses aç›s›ndan Cat Power albümleriyle kardefl. Tutku, piflmanl›k, kürtaj (“Broken Harp”: “Metal bir fleyler karn›m› yar›yor.” “When Under Ether”: “‹çimde bir fley var / Do¤mam›fl ve kutsanmam›fl / Görünmez oluyor eterin içinde.”), ölümsüzlük gibi bölümler bu siyah beyaz filmin senaryosunu yaz›yor. Üstelik sonu da bafl› gibi mutlu bitmiyor bu hikâyenin. Seks, aflk, din PJ. Harvey’in üzerinde dolaflt›¤› temalar oldu her zaman… Ancak, tan›d›¤›m›z Harvey, albümlerinde “beni ‘kuru’ b›rakt›n” diye azarlayan, “bir alet istiyorum” diye inleyen, hakk›n› söke söke alan bir “sokak k›z›”yd›. O y›rt›k, canavar gibi k›z son y›llar›n› bu kadar m› depresif geçirdi acaba? Hepimizin bafl›na gelmifltir. Bir arkadafl›n›z en çözümsüz, en mahrem dertlerini anlat›p, içini size dökmüfltür. “White Chalk”la geçen yar›m saat sonunda da t›pk› o zamanlar olan fley oluyor. ‹nsan›n bo¤az›na bir yumru dü¤ümleniyor, sözler, teselliler kifayetsiz kal›yor. “White Chalk” gerçekten güzel bir albüm, ancak hüznü ve karamsarl›¤› size de kolayca geçe– ‹lker Aksoy biliyor. Uyarmad›n›z demeyin.

1

50

maya bafll›yoruz. Albümü dinlerken bu flark›n›n sözKrefl / Zaman Yok (Voltaj) lerinde imzas›n› hissetti¤imiz Turgut Berkes’e kocaam üç y›l önce, ‹htiyaç Molas›’n›n “1.5” albüman bir teflekkür göndermeyi ihmal etmiyoruz. fiamü ç›kt›¤›nda, Çanakkale’den kopup gelen bu hane bir rock’n’roll flark›s› olarak tan›mlayabilece¤imühim toplulu¤u ne kadar sevdi¤imizi bir kere damiz “Beni Sevme”nin ard›ndan gelen “Sahte Sar›fl›n” ha anlam›flt›k. Ece Ayhan’›n memleketlileri rock ise müzi¤i kadar oyunbaz sözleriyle de dikkat çekikulvar›nda yepyeni bir tarz yaratm›fl, ikinci albümyor. Albüm, di¤erlerine nazaran sakin sayabilece¤ileriyle bunu perçinlemiflti. fiimdi, yolu bu memlemiz “Kafiye” ile sonlan›yor, ama arkas›ndan gelen iki kette kesiflen üç yeni delififlek bizi heyecanland›r›bonus bizi bambaflka alemlere götürüyor. Bu arada yor: Krefl, iki demonun ard›ndan ilk yasal albümüyyukarda sayd›¤›m›z flarle huzurumuza geldi. k›lar haricindekilerin de Hem de ne gelifl! K›p›r iyi oldu¤unu, bunlar› ilk k›p›r z›p›r bir müzikle dinleyiflte bir kenara ay›rsadece odalar›m›z› flend›¤›m›z› söyleyelim ve lendirmekle yetinmeyip son bir teknik ayr›nt› olayüzümüzü de güldürdü. rak ”Zaman Yok!”un proKrefl, asl›nda Popdüktörlü¤ünü Tarkan Göcorn’un yeniden adland›zübüyük’ün yapt›¤›n› r›lm›fl›. Duyan›n›z, bilenisözlerimize ekleyelim. niz elbet vard›r: Popcorn, “Zaman Yok!”ta ‘80’li 2000 y›l›nda Çanakkay›llar›n disko esintilerinin le’de kurulmufl, uzun y›lyan›nda bizden t›n›lar› da lar bu adla sahne alm›fl duymak mümkün… ‹flin ve Rock‹stanbul’dan en güzel taraf›, yan yana Masstival’e pek çok festigelmesi pek zor olan fleyvale kat›lm›flt›. Lakin alleri ayn› kapta eriterek büm sürecinde bu ismi önümüze servis etmeleri. kullanamama tehlikesi Bunun için belli ki çok belirince bambaflka bir u¤raflm›fllar. Myspace isimle karfl›m›za ç›kt›lar. sayfalar›nda müziklerini Vokal ve gitarda Serkan Emrah Atay (davul), Serkan Ferat (gitar, vokal), “disko soslu patlam›fl Ferat, bas ve geri vokalde Ufuk Karabacak (bas) rock” olarak tarif ediyorUfuk Özcan Karabacak, lar. Belli ki Popcorn dönedavulda Emrah Atay’dan minden kalma bir tarif bu. Disko punk’a kar›flm›fl, oluflan topluluk her fleyin ciddiye al›nd›¤› bu memleBob Dylan bir taraftan, Clash di¤er taraftan el verkette e¤lenceli bir fleyler yapmaya çal›fl›yor. Bu tav›r mifl, ‘80’lerden ‘90’lara, klavyeden bilgisayara geçifl elbette müziklerine de sirayet ediyor: Güler yüzlü, süreci flark›lar›n h›z›n› etkilemifl, ama özüne dokunnefleli ve alabildi¤ine enerjik bir müzik yapt›klar›… mam›fl. Çanakkale’nin dillere destan rüzgar›n› da arBitmek bilmez bu enerji, albümün bafl›ndan itibaren kalar›na al›nca ortaya mükemmel bir kar›fl›m ç›km›fl. bizi de canland›r›yor, flenlendiriyor. “Terli ve Kirli” Aksayan yönler elbette var, ama bu kadar kusur kaflahane bir aç›l›fl flark›s›. “Zaman Yok”, zaten rüfltünü d› k›z›nda da… ispat etmifl, albüm öncesinde pek çok insan›n diline Krefl’i canl› dinlemek isterseniz yolunuz Beyo¤yerleflmiflti. Hemen arkas›ndan gelen “Yar›m Kalan lu’na düfltügünde Pulp’a u¤ray›n, zira bu aralar orafiarap”ta içimiz biraz burkulsa da “Tak›m Elbise Su– Murat Meriç da sahne al›yorlar. ratl› Adamlar”la yeniden oldu¤umuz yerde k›p›rda-

T

Hade more Muammer Ketenco¤lu / Balkan Yolculu¤u (Kalan ) uammer Ketenco¤lu 1989 y›l›ndan beri Balkan, Bat› Anadolu folklorü üzerinde çal›fl›yor. Trakya’dan Çek Cumhuriyeti’ne kadar uzanan bir co¤rafyan›n türkülerini derleyip söylüyor. Ketenco¤lu’nun son albümü “Balkan Yolculu¤u” iflte bu 18 y›ll›k birikime dayan›yor. Albümü dinlerken kendinizi Bulgaristan’›n, Makedonya’n›n ya da belki de Arnavutluk’un k›r dü¤ünlerinde dans ederken, hora teperken hayal edebilirsiniz. Bu derleme sayesinde Balkan gençlerinin tatl› bir çapk›nl›kla yakt›klar› yar› tatl› yar› ac› aflk türkülerine kulak verebilirsiniz. Derler ki mesela: Köprülü (Velez) delikanl›lar› nereye giderlerse / fiark› söyler, k›zlara bakarlar / K›zlar› görünce ›sl›k çal›p göz k›rparlar / Lele lele ne güzeldir o k›zlar...” Ya da o¤lu Almanya’da ölmüfl bir çingenenin a¤›t›n› da dinleyebilirsiniz. Kosova’da bir anne ise selvi boylu k›za der ki: “Savafl meydan›na / ‹nsanlar gelip gidiyor / Dön arkana bir bak / Zavall› yarat›lm›fllar yanarken / Selvi boylu k›z, dön arkana bak / Neler oluyor, anlat Nuriye / Çünkü

M

sen onlar›n ac›lar›na ortaks›n...” Muammer Ketenco¤lu’nun grubu Brennan McCrimmon’un ayr›lmas›yla ve Aytunç Nevzat Matrac›’n›n zamans›z ölümüyle eksildi ama, bafl›ndan beri grubun içinde olan Sumru A¤›ryürüyen ne kadar iyi bir yorumcu oldu¤unu tekrar koyuyor ortaya. Albümün konuklar›ndan Sevim Çetin sesiyle ve Murat Nalbanto¤lu davuluyla güzel bir seda b›rak›yor kulaklarda. Bizler de Balkan k›rlar›nda, türküler söylüyor, hora tepiyoruz bir saat – Balkan Talu boyunca.


Binbir renge boyal› flenlik Manu Chao / La Radiolina (Because) milletten insan›n omuz omuza, el ele verdi¤i, binbir dile, binbir renge boyal› bir flenlik! Bir Manu Chao albümü en çok buna benzemez de neye benzer? Manu Chao solo ifllerinin bu üçüncü dura¤›nda da evimizi, odam›z›, kafam›z›n içini bir miting alan›na dönüfltürüyor. Frans›zca, ‹spanyolca, Katalanca, ‹ngilizce, ‹talyanca, Arapça, her dilden söyledi¤i flark›lar›yla, f›r›l f›r›l polis sirenleriyle, g›rtlak patlatan sloganlar›, flamalar›, bayraklar›, s›k›l› yumruklar› ve gülen yüzleriyle savafl ve kapitalizm karfl›t› bir gösteriyi müzik setinizin içine sokuveriyor. Manu Chao, 1961’de Paris’te do¤du. Babas› Galiçyal› bir yazard›. Annesinin memleketiyse Bilboa’yd›… ‹lk gençli¤inde kendini Britanya punk’›yla e¤itti, bugün en fazla hat›rlanan› Les Hot Pants olan çeflitli gruplarda çald›. Nihayetinde de kuzeniyle birlikte, ismini ‹spanya’da faaliyet gösteren anarflist bir organizasyondan alan Mano Negra’y› kurdu. ‹lk single’lar› “Mala Vida”dan sonra da Manu’nun dünya müzi¤inin bir k›sm›na yön verecek yolculu¤u resmen bafllam›fl oldu. Uçaklar›n yapamad›¤›n› Mano Negra plaklar› yapt›. Rio ile Barselona aras›, Ba¤dat ile Londra aras› saniyelere indi. Clash punk’›, Frans›z flansonlar›, Latin Amerika sambas›, Kuzey Amerika folku birbirinin içine girdi, kar›flt›, tek yürek oldu. 1998’de Manu Chao ilk solo albümünü ç›kard›. “Clandestino” dünyada a¤›r a¤›r keflfedildi. Nihayetindeyse Buena Vista Social Club ihtiyarlar›n›n ard›ndan dünyada en

72

çok eve giren “world müzik” albümü oldu. 2001’de ç›kan “Proxima Estacion: Esperanza”dan (Bu güzel ismin Türkçesini bilmeyen ya da unutanlar için hat›rlatal›m: “Bir Sonraki ‹stasyon: Umut”) bu yana, alt› y›ld›r “stüdyo albümü” yapmad› Manu Chao. Ama bofl da durmad›. Grubu Radio Bemba Sound System ile bir konser kayd› ç›kard›. Dostu Jacek Wozniak’›n harika çizimleriyle süslenen bir kitap/albüm projesi “Sibérie m'était contéee” ile hem kulaklar›m›z› hem gözlerimizi mest etti. Malili âmâ ikili Amadou et Mariam’›n flimdiden world müzik klasiklerinden biri olan 2004 tarihli “Dimanche à Bamako”sunun prodüktörlü¤ünü yaparak, dinlemekten b›kmad›¤›m›z bir plak yaratt›… Ve nihayet s›ray› yeni albümüne getirdi. “La Radiolina” 20 küsür flark›dan olufluyor, 50 dakikadan fazla sürüyor. Manu Chao “Tristeza Maleza”daki gibi “Bay Baflkan George Bush”a da verip verifltiriyor, “Me Llaman Calle”deki gibi hayat kad›nlar›n›n dertlerine de ortak oluyor. Hatta Mano Negra zaman›nda “aziz” diyerek flark› yapt›klar› Maradona’ya tekrar bir türkü yak›yor, “La Vida Tómbola”. Bu albüm Manu’nun kariyerindeki en sert albümlerden biri ayn› zamanda. H›zl› flark›lar insan› o kadar ateflliyor ki, istim üstündeyken elimiz yavafl parçalar› ister istemez atlamaya gidiyor. “Politik Kills” veya “Mala Fama” gibi baflka güzel flark›lar› hakk›yla dinleyemiyoruz bir türlü… Garip ama “La Radiolina”n›n tek zaaf› da bu galiba. – ‹lker Aksoy



KARA TREN: MEHMED UZUN (1.1.1953 - 11.10.2007)

Kürt halk›n›n bîri Yaflar Kemal’in Mehmed Uzun’un cenazesinde dedi¤i gibi: “Kürtçe'nin roman›n› Mehmed yaratt›. Kürt roman›n›n dilinin dikenli yolunu açt›. Romanlar› klasikleflecek, insanl›¤›n mal› olacakt›r. Mehmed'in roman›, kiflili¤i, insanl›¤›n zenginli¤idir. Bu insan dimdik durmufltur. Yaflam› boyunca konuflmalar›yla, eserleriyle savafla karfl› koymufltur. Ne olursa olsun, kimler karfl› koyarsa koysun Türkiye bar›fla kavuflacakt›r. Mehmed mezar›nda rahat edecektir.” An›s› önünde sayg›yla e¤iliyoruz. îr sözcü¤ü Kürtçede iki manaya geliyor: su kuyusu ve haf›za. Mehmed Uzun, “Bîra Qederê” (Kader Kuyusu) roman›n›n kahraman› Kürt ayd›n› Celadet Bedirhan’›n düflüp öldü¤ü kuyuya Kader Kuyusu ad›n› bu yüzden vermifl olmal›: “Hayat›m›n kuyusu kuruyor”… Ölüm, Mehmed Uzun’un yabanc›s› olmad›¤› bir “kader kuyusuydu”. Uzun, “Yitik Bir Aflk›n Gölgesinde”nin kahraman› Memduh Selim’in, “Kader Kuyusu”ndaki Celadet Bedirhan’›n, “Aflk Gibi Ayd›nl›k Ölüm Gibi Karanl›k”taki Baz ve Kevok’un, “Yafll› Bir Rindin Ölümü”ndeki dengbêjin kaderini irdeleyip onlar›n hikâyesini o kader kuyusu etraf›nda kurgularken, asl›nda kendi yaflam›n›, daha do¤rusu ülkesini ard›nda b›rakmak zorunda kalan tüm özgürlük neferlerinin ruhunu iflledi. Türkiye’de karfl›laflt›¤› bask›lardan kaçarak 1977’de ‹sveç’e yerlefltikten sonra, arkas›na bakma cesaretini gösterdi¤i için, romanlar›n›n kahramanlar› üzerinden defalarca ülkesine dönme özlemini dile getirdi ve her defas›nda onlarla beraber yenilgiye u¤rad›. Tutunabilece¤i tek varl›¤› olan diline s›ms›k› sar›lan ve o dili bo¤madan, a¤dal› bir örüntünün parças› yapmadan, baflka dillere küsmeden, kendi karakteri gibi sade, yal›n kahramanlar›n sürgünlük yaflam›n› iflleyen Uzun’un, yine kahramanlar› gibi iç burkucu bir “final”le göçüflü, beklenmedik haber de¤ildi, fakat çok aniydi. “Ruhun Gökkufla¤›” adl› kitab›nda “hayat›mda, bana aniden ulaflan haberlerden hiçbiri iyi olmad›” demiflti. Bir y›l kadar önce Diyarbak›r’a “yaflamak için” geldi¤inde, ‹sveç ve Amerika’daki doktorlar, on gün kadar ömrü kald›¤›n› söylemifllerdi. Aniden gelmiflti bu haber de. Fakat hemen tüm yap›tlar›nda iflledi¤i yaln›z, sürgün, “kader kurban›” kahramanlar›na neredeyse birebir uyan yaflam rotas›n› de¤ifltirmek için radikal bir karar alarak Diyarbak›r’a tafl›nd›ktan sonra, onmaz hastal›¤›n› bir g›d›m olsun öteleyebildi... Diyarbak›r’daki son görüflmemizde, “Ölüm benim uzmanl›k alan›m. O yüzden, bilmedi¤im fleyi, gelece¤i yaflamaya geldim Diyarbak›r’a. Merak etmeyin, Azrail’i flenlendirmeyece¤im” demiflti. Giderken de flenlendirmedi Azrail’i. Yaflam serüvenini anlatt›¤› “Ruhun Gökkufla¤›”nda dedi¤i gibi: “Benim kendime ait böyle bir öyküm var m›? Bunu bilmiyorum, ama ben öldükten sonra da yaflayacak bir öykümün, çevremi s›ms›k› sarm›fl engelleri ve s›n›rlar› rahatl›kla afl›p her yere ulaflabilecek bir sesimin olmas›n› hep arzulad›m; ruhum ölümsüz olsun istedim. Kiflisel nedenlerle de¤il, ama bana reva görülen kadere bir baflkald›r›, benim için öngörülen hayata karfl› bir öç olarak istedim bunu.” Uzun’un ölüm, kader, imkâns›z aflk, yaln›zl›k, yenilgi, umut ve umutsuzluk kavramlar› etraf›nda dolanmas›, kahramanlar›n› Kürt tarihinde yenilgiye, sürgüne, umutsuzlu¤a

B

Tahammülsüz ve ceberrut bir siyasal sistemin içinde do¤mufl bir insan olarak tüm hayat›m boyunca hep bir fleyi gerçeklefltirmeye çal›flt›m; kendime ait bir öyküye, bir sese, bir dile sahip olabilmek, bunu bir eser olarak varedebilmek…

hapsolan kiflilerden seçmesi, anlat›lar›nda kahramanlar›n› sürekli ölüme haz›rlamas›, kendi hayat›yla yak›ndan ba¤lant›l›. Siyasî faaliyetlerinden dolay› 1972’de tutuklan›p Diyarbak›r S›k›yönetim Askeri Tutukevi’ne kapat›lan Uzun, pek çok Kürt genci gibi, kimli¤inden ar›nd›r›lma harekât›na karfl› direnifl duygusuyla erken yaflta tan›flt›. 1973’te serbest kald›ktan sonra, Ankara’ya yerleflti, ilk yaz›lar›n› R›zgarî dergisinde yazd›. Bu yaz›lar› nedeniyle 1976’da tekrar tutuklan›p Mamak Askeri Cezaevi’ne kapat›ld›. Alt› ayl›k hapislik biter bitmez de Türkiye’yi Suriye s›n›r›ndan kaçak olarak geçip terk etti, ‹sveç’e yerleflti. Sürgün hayat›nda, o dönemde tamamen “yok” edilen Kürt dili tek direnifl silah› oldu. Yitip gitmeye, paslanmaya yüz tutan bir dili yeniden yaratmak için ola¤anüstü bir sükûnet, inan›lmaz bir üretkenlikle çal›flt›. K›sac›k ömrüne, sekiz roman ve ona yak›n inceleme, anlat› kitab› s›¤d›rd›. Bugün bile “Kürtçe kitap yaz›labilir mi?” sorusunun soruldu¤u Türkiye’deki kitabevlerinin raflar›na önceleri ürkekçe kondu kitaplar›. Romanlar› baflta Türkçe olmak üzere yirmiye yak›n dile çevrilmeye bafllad›¤›ndaysa, bir dili paslanmaya b›rakanlar›n hevesleri kursaklar›nda kald›. Hele ki Flaubert’ten Goethe’ye, Homeros’tan Dante’ye, Cervantes’ten Mann’a ve daha nice Bat›l› yazara gönderme yapan bu roman-

larla karfl›lafl›nca, neye u¤rad›klar›n› flafl›rd›lar. Oysa bu flafl›rt›c›, k›skand›r›c› romanlar›n ard›nda, tarifi güç bir ac›, hüzün yat›yordu. Zaten bu hüzün, Uzun’un gözlerinden her daim okunabilirdi. A¤›r bir iflçilik neticesinde hâkim olabildi¤i dili, onun kanatlar› oluvermiflti nihayet. “Ruhun Gökkufla¤›”nda bu a¤›r iflçili¤e katlanma sebebini flöyle aç›kl›yordu: “Tahammülsüz ve ceberrut bir siyasal sistemin içinde do¤mufl bir insan olarak tüm hayat›m boyunca hep bir fleyi gerçeklefltirmeye çal›flt›m; kendime ait bir öyküye, bir sese, bir dile sahip olabilmek, bunu bir eser olarak varedebilmek…” Romanlar›nda sadece Kürtlerin maruz kald›¤› bask›lar›, terkedilmiflli¤i, Kürt ayd›n›n›n sürgünlü¤ünü de¤il, “bireyi”, “herkesin kendi devletini kurdu¤u” bir ça¤da, “Dengbêjlerim” adl› kitab›ndaki bir anlat›c› üzerinden aktard›¤› “so¤uktan havada donakalan kedi” gibi yersiz-yurtsuz bireyi anlat›yor Uzun, yersiz-yurtsuzlu¤un hüznünü. Aflk ve özgürlük ikileminde bo¤uflan, bo¤ulan bireyi… Deli gibi âfl›k oldu¤u Ceylan’›n› Antakya’da b›rak›p Azrail’in flenlik yapt›¤› 1930’daki kanl› A¤r› isyana kat›lan Memduh Selim’in dram›n›… Çocukken dizinde oturdu¤u dengbêjlerden Apê Qado’dan aktard›¤› kedi hikâyesiyle, ölümden kaçan Kürt ayd›n›n›n dram›n›… “Bana, gözlerime bak dinleyici… Allah›n lanetledi¤i o k›rm›z› kar zaman›nda bu gözler gördü. Bu gözler, bu yürek flahit. Bugünden çok daha berbat, insan›n nefesinin bile dondu¤u bir günde, sokakta, bir grup aç insan›n gözü bir kediye iliflti. Zaman musibetliydi, zaman musibetlerin ola¤an hale geldi¤i bir zamand›, kedinin bile ifltah kabartt›¤› bir zamand›. Açl›ktan gözleri dönmüfl insanlar kediyi yakalamak için hareketlendi. ‹nsanlar kedinin pefline düfltü, kedi kaçt›. Açlar kediyi kovalad›, kedi gözlerinde müthifl bir korku, kaçt›, son gücüyle karlar›n üzerinden bir dama s›çrad›. Açlar›n en genci de, kedi gibi, dama t›rmand›. Ah zaman, kötü zaman, ç›lg›n zaman. Art›k kaçabilece¤i bir yeri yoktu. Son bir gayretle, gözlerine ölümün korkusu sinmifl o zavall› küçük mahlûkat, karfl› dama ulaflmak umuduyla kendini bofllu¤a f›rlatt›. Zaman, k›rm›z› kar zaman›yd›. En ola¤and›fl› fleylerin bile ola¤an hale geldi¤i zamand›. ‹nsan›n a¤z›ndan ç›kan nefesin bile ç›kar ç›kmaz halkalar halinde dondu¤u bir zamand›. Kedicik de dondu. ‹ki dam›n aras›nda, öyle dondu kald›. Evet, evet, havada, bofllukta, yerden, insanlardan uzak, öyle dondu kald›. Bu gözler bunu gördü, buna flahit…” Uzun’un, kahramanlar› Memduh Selim veya Celadet Bedirhan gibi genç yaflta göçüp gitmesi rastlant› de¤il elbette. Sürgünde geçen ac›l›, kederli, buruk y›llar›n zay›flatt›¤› beden, göçüp gitmek için bahaneye muhtaç olmuyor. “Yitik Bir Aflk›n Gölgesi”nde, Memduh Selim’in “son göçü”nde bunu anlat›yor adeta: “Göç. Ömrün sonbahar›ndan sonra son göç. Sessiz ve derinden. Vakit görünmüyor; yer yurt görünmüyor. Renkli bir göç; güzel, ard› arkas› görünmeyen; acelesi olmayan, hilesiz, sakin. Neredeyse arzulanan bir göç; çirkinliklerden, düflmanl›klardan, k›skançl›klardan, fetbazl›ktan, kan dökücülükten uzak. Güzel bir göç; öyle ki, herkesin gönlünde yatan. Bir göç ki, bir dilek.” Bîr, yani haf›za, yani su kuyusu, yani kader kuyusu, tam da Memed Uzun’un arzulad›¤› gibi, çoktan ölümsüzlefltirdi onun ruhunu ve hikâyesini… ‹rfan Aktan

53


gü yasalar› olan bir özerk bir alan olarak gören “ekonomist” anlay›fl, di¤er tarafta ise üretim önceliklerinin, fiyatlara ve benzeri konulara iliflkin ekonomik kararlar›n sosyal, etik ve politik kriterlere ba¤l› oldu¤unu savunan siyasal sosyalizm anlay›fl› vard›. Che’nin önerisi, soyalizmin bu siyasal kriterleri temel olarak kurulmas›yd›, dolay›s›yla sosyalizm anlay›fl› Sovyet modelinden farkl›yd›. Ancak flu da eklenmeli: Guevara, Stalinist bürokratik sistemin yap›s›na iliflkin net bir fikir gelifltirememifltir.

Sayfa 2’nin devam›

‹fade özgürlü¤ü

yi iddia ederse ve bunu kapitalizmin silahlar›yla –metalar, rekabet, benmerkezli bireycilik– yapmaya kalk›fl›rsa baflar›s›zl›¤a mahkûmdur. Che’nin SSCB’nin çözülüflünü öngördü¤ü söylenemez, ama farkl›l›klar› tolere edemeyen, yeni de¤erleri içermeyen, düflman›n› taklit eden ve emperyalist metropolleri “yakalamak ve geçmek” d›fl›nda ihtiras› olmayan bir sosyalist modelin istikbali olmad›¤›na dair sezgisi aflikârd›r. Che Guevara’n›n yeni yol aray›fl› üç bafll›kta özetlenebilir: Ekonomi yönetiminin yöntemleri, ifade özgürlü¤ü ve sosyalist demokrasi perspektifi. Birincisinin Che’nin düflüncesinde merkezi bir yer iflgal etti¤i aç›kt›r. Di¤er ikisi, ki bunlar birbirileriyle yak›ndan ba¤lant›l›d›r, daha az geliflmifltir ve çeflitli boflluklarla ve çeliflkilerle maluldür. Ancak kayg›lar›nda ve siyasî prati¤inde hep mevcuttur.

Ekonomi yönetiminin yöntemleri Planlaman›n çeflitli veçhelerine iliflkin 1963-64 y›llar›ndaki ünlü tart›flmada, Sovyet modelinin taraftarlar›na muhalefet etmifltir. O tart›flmadaki muar›zlar›, Frans›z Marksisti Charles Bettelheim taraf›ndan desteklenen Küba D›fl Ticaret Bakan› Alberto Mora ve Küba’n›n Ulusal Tar›m Reformu Enstitüsü Baflkan› Carlos Rafael Rodriguez’dir. Ernesto Guevara’n›n Belçikal› Marksist ekonomist Ernest Mandel taraf›ndan desteklenen görüflleri “reel sosyalizm”in radikal bir elefltirisidir. Che’nin itiraz etti¤i Do¤u Avrupa modelinin ana hatlar› flöyleydi: Sosyalizme geçifl aflamas›ndaki ekonomilerin nesnel kural›n›n de¤er yasas› olmas› (Stalin’in bu tezi, o dönemde Charles Bettelheim taraf›ndan savunuluyordu); metan›n üretim sisteminin temeli olmas›; rekabetin (kurumlar ve bireyleraras›) üretkenli¤i artt›ran bir faktör olarak kabul edilmesi; kolektif teflvikler ve paylafl›m yöntemleri yerine bireysel olanlar›n tercih edilmesi; yöneticilere ve iflletme müdürlerine ekonomik

54

imtiyazlar verilmesi; sosyalist ülkeler aras›ndaki ekonomik iliflkilerde piyasa kriterinin belirleyici olmas›. fiubat 1965’teki ünlü “Cezayir Söylevi”nde, Che, emperyalist ülkelerle mücadele eden halklarla reel sosyalist ülkeler aras›ndaki eflitsiz ticari iliflkilere dikkat çekerek, sosyalist olduklar›n› iddia eden ülkelere, “Bat›’n›n sömürücü ülkeleriyle iflbirli¤i yapmaya son vermeleri” ça¤r›s›nda bulunmufltu. Sosyalizm, Che’ye göre, “insanl›¤a dair yeni bir bilinç gelifltirmedikçe, yaln›zca sosyalizmi kurmufl olan veya kurmakta olan toplumlara de¤il, dünya ölçe¤inde emperyalizmden mustarip olan halklara kardeflçe bir yaklafl›m içinde olmad›kça” varolmas› mümkün de¤ildi. Mart 1965’te yay›nlanan “Küba’da Sosyalizm ve ‹nsan” bafll›kl› makalesinde, Do¤u Avrupa’daki sosyalizm modellerini analiz ediyor ve “kapitalizmi kendi fetiflleriyle fethetme” anlay›fl›n› reddediyordu. “Kapitalizmden devral›nan köhne araçlarla (ekonomik birim olarak meta, kârl›l›k, bireysel maddi ç›kar› bir kald›raç olarak görmek, vs.) sosyalizmin kurulabilece¤i hülyas› bizi ç›kmaz sokaklara götürecektir. Komünizmi kurmak için, yeni maddi temellerle birlikte yeni insan›n yarat›lmas› zorunludur.” Che’ye göre, Do¤u Avrupa ülkelerinden ithal edilen modelin bafll›ca tehlikelerinden biri, sosyal eflitsizli¤i artt›ran ve teknokratlarla bürokratlardan oluflan imtiyazl› bir kesim yaratmakt›. “Bu sistemde, hep daha fazla kazanan yöneticilerdir. Demokratik Alman Cumhuriyeti’ndeki yeni uygulamaya bak›n: Yöneticeler verilen önem ve dahas›, yöneticilerin yönettikleri için mükâfatland›r›lmalar›.” Bu tart›flmada iki taraf vard›. Bir tarafta, ekonomiyi de¤er yasas› ve piyasa kurallar› gibi kendine öz-

“Ekonomik faktörlerin toplumsal kaderi belirledi¤i bir placebo, bir sahte ilaç veriliyor bize. Bu mekanik, gayr› Marksist bir tekniktir. Kitleler kendi kaderlerini belirleyebilmelidir, üretimin hangi pay›n›n birikime ve tüketime ayr›laca¤›na onlar karar vermelidir. Eko›nominin tekni¤i bu enformasyonun s›n›rlar› dahilinde ifllemelidir.”

1963-64’teki ekonomi tart›flmalar›n›n önemli bir siyasî boyutu vard› ve bu, tart›flman›n bizatihî kendisiydi: Sosyalizmin inflas› sürecinde görüfl ayr›l›klar›n›n toplumsal olarak ifade edilmesi ya da devrimin ba¤r›ndaki demokratik ço¤ulculu¤un meflruiyeti. Bu sorun ekonomi tart›flmas›nda alenî de¤il, örtük olarak dile getirilmiflti. Guevara, bu sorunu planlamadaki demokrasi meselesiyle net veya sistematik olarak iliflkilendirmemiflti. Ancak, 1960’l› y›llarda, çeflitli vakalarda, tart›flma özgürlü¤ünden ve fikrî ço¤ulculuktan yana olmufltu. Kübal› Troçkistler konusunda ald›¤› tav›r, bu aç›dan ilginç bir örnektir. Che, Troçkistlerin analizlerine kat›lm›yordu, hatta birçok defa onlar› sert bir dille elefltirmiflti. Ancak, 1961’de, Küba polisinin Troçki’nin “Sürekli Devrim” kitab›n›n›n provalar›n› imha etmesini k›nam›fl, bunun “yap›lmamas› gereken bir yanl›fl” oldu¤unu vurgulam›flt›. Birkaç y›l sonra, 1965’te, Küba’dan ayr›lmas›ndan k›sa bir süre önce, Kübal› Troçkist lider Roberto Acosta Hechevarria’n›n hapis cezas›na son verilmesini sa¤lam›fl ve Hechevarria’n›n serbest b›rak›l›fl›nda ona dostane bir mesaj göndermiflti: “Acosta, fikirler fliddet kullan›larak yok edilemez.” 1964’te, Sovyetler’in kendisini “Troçkistlik”le suçlayan raporuna karfl›, Sanayi Bakanl›¤›’ndaki yoldafllar›na flöyle demiflti: “Bu durumda karfl› fikirleri ya tart›flma yoluyla bertaraf edebilecek kapasitede olaca¤›z ya da o fikirlerin ifade edilmesine göz yumaca¤›z. Fikirleri zor kullanarak bertaraf etmek mümkün de¤ildir. Öyle yap›ld›¤› takdirde zekân›n özgür geliflimini engellemifl oluruz. Troçki’nin düflüncelerinde de¤erli birçok fley var, ancak temel kavray›fllar› ve son dönemdeki eylemleri bence yanl›flt›r.” Guevara’n›n, ifade özgürlü¤ünü en belirgin flekilde savundu¤u ve Stalinist otoriterli¤e en do¤rudan elefltirisini yöneltti¤i


Sosyalist demokrasi Che, sosyalizme geçiflte demokrasinin rolü üzerine tamamlanm›fl bir teori gelifltirmemifl olmakla birlikte, 20. yüzy›lda sosyalizme büyük zarar veren otoriter ve diktatoryal anlay›fllar› hep reddetmifltir. “Halk› e¤itmek” iddias›nda bulunanlar›, Marx “Feuerbach Üzerine Tezler”de elefltirmiflti. (“E¤iticileri kim e¤itecek?”) Che de, 1960’da yapt›¤› bir konuflmada flunlar› söylüyordu: “Halk› e¤itmenin ilk reçetesi onlar› devrime dahil etmektir. Halka, s›rt›nda despotik bir hükümetle haklar›n› elde edece¤ini ö¤retilebilece¤ini asla akl›m›z›n ucundan geçirmeyelim. Halka ö¤retilecek ilk ve temel fley, haklar›n› fethetmeleridir.

Yönetimde temsil edildiklerinde, onlara ö¤retilenleri ve çok daha fazlas›n› ö¤reneceklerdir. Baflka bir deyiflle, yegane kurtulufl pedagojisi, devrimci pratik içinde halk›n kendi kendisini e¤itmesidir. Marx’›n ‘Alman ‹deolojisi’nde dedi¤i gibi: fiartlar›n de¤iflmesi ile insan eyleminin ya da kiflisel de¤iflimin çak›flmas› yaln›zca devrimci pratikle ortaya ç›kabilir ve rasyonel olarak anlafl›labilir...” Che, 1966’da, Sovyet ekonomi politi¤ini elefltirdi¤i notlar›nda, flu sat›rlara yer veriyor: Stalin’in tarihsel suçu komünist e¤itimin yerine dizginlenmemifl bir otorite kültünü koymas›d›r.” Che’nin düflüncesinde, demokrasi ve planlama aras›ndaki iliflki yeterince irdelenmemifltir. Planlamay› savunan ve piyasa kategorilerini reddeden tezleri çok önemlidir ve günümüzdeki neo-liberal “piyasa dini”nin hakimiyeti aç›s›ndan yeniden de¤erlendirilmelidir. Ne var ki, Che’nin tezleri kilit siyasî soruyu bir kenarda b›rakmaktad›r: Planlamay› kim yapacak? Ekonomik plandaki bafll›ca tercihleri kim belirleyecek? Hakiki bir demokrasi olmadan– yani: a) si-

Sovyet tarz› “sosyalist gerçekçilik”i tek bir sanat biçimini empoze etti¤i gerekçesiyle k›nam›flt›r. “Memurlar›n anlad›¤› türden bir sanat bu. Ve bu metodla gerçek sanatsal aray›fla son veriliyor, insano¤lunun sanatsal ifadesine daha do¤ar do¤maz deli gömle¤i giydiriliyor.”

Çeviren: Yücel Göktürk

alan›n sanat olmas› tesadüf de¤ildir. “Küba’da Sosyalizm ve ‹nsan” makalesinde, Sovyet tarz› “sosyalist gerçekçilik”i tek bir sanat biçimini empoze etti¤i gerekçesiyle k›nam›flt›r. “Memurlar›n anlad›¤› türden bir sanat bu. Ve bu metodla gerçek sanatsal aray›fla son veriliyor, insano¤lunun sanatsal ifadesine daha do¤ar do¤maz deli gömle¤i giydiriliyor. “

yasal ço¤ulculuk b) özgür tart›flma c) toplumun tart›fl›lan ekonomik öneriler içinde serbestçe tercihini yapmas›– planlama kaç›n›lmaz olarak bürokratik ve otoriter bir “ihtiyaçlar üzerinde diktatörlük” (t›pk› Sovyetler Birli¤i tarihinin bolca örnekledi¤i gibi) yaratacakt›r. Baflka bir deyiflle, sosyalizme geçiflteki ekonomik sorunlar siyasal sistemin yap›s›ndan ayr› düflünülemez. Küba tecrübesinin son otuz y›l içinde gösterdi¤i, demokratik sosyalist kurumlar›n yoklu¤unun olumsuz sonuçlar›d›r. Ancak, yine de Küba, di¤er reel sosyalist ülkelerdeki bürokratik ve totaliter sapmalardan kaç›nmay› baflarm›flt›r. Bu tart›flma devrimin kurumlar› meselesiyle ba¤lant›l›d›r. Guevara burjuva demokrasisini reddetmifltir, ancak anti-bürokrasi ve eflitlikçi duyarl›l›klar›yla birlikte, sosyalist demokrasiye dair net bir vizyon gelifltirmemifltir. “Küba’da Sosyalizm ve ‹nsan”da, devrimci devletin yanl›fllar yapabilece¤ini, kitlelerin bu yanl›fllara reaksiyon göstererek devleti yanl›fllar›n› düzeltmeye zorlayaca¤›n› (buna örnek olarak partinin 1961-62’de Anibal Escalante liderli¤inde izledi¤i sekter politikay› veriyor) kabul etmektedir. Ancak, flunu da eklemektedir: “Bu sistem hukukî, adilane önlemler almak için yeterli de¤ildir. Kitlelerle daha yap›sal bir ba¤ gerekmektedir.” Bafllang›çta, kitlelerle liderle aras›nda mu¤lak bir “dialektik birlik”le yetinmektedir. Ancak, birkaç sayfa sonra, sorunun çözümünün etkili bir demokratik denetime yol açmas›ndan uzak oldu¤unu itiraf etmektedir. “Devrimin bu kurumsallaflmas› henüz gerçeklefltirilememifltir. Yeni bir fley ar›yoruz...” Ernesto Guevara’n›n hayat›n›n son y›llar›nda reel sosyalizmi “taklit ve kopya” etmeyi reddederek Sovyet modelinden giderek uzaklaflt›¤›n› biliyoruz. Ne var ki, son dönem yaz›lar›n›n büyük bir bölümünün yay›nlanmas› izah edilemez bir flekilde gerçekleflmedi. Bu yaz›lardan biri de, 1966’da kaleme ald›¤› SSCB’deki Bilimler Akademisi’nin Ekonomi Politi¤i’ne yapt›¤› elefltiriydi. Che’nin ekonomiye dair düflünceleri üzerine önemli bir kitap yazan Carlos Tablada, 1996’da kaleme ald›¤› bir makalede, Che’nin söz konusu yaz›s›ndan baz› al›nt›lar yap›yor. (Tablada, Che’nin yaz›s›n›n tamam›n› yay›nlama izni alamam›fl). Al›nt›lanan paragraflardan biri özellikle ilginç, zira Guevara’n›n siyasal düflüncesinin sosyalist demokrasiye yaklaflt›¤›n› gösteriyor. Che, demokratik planlama sürecinde, ekonomik karalar› bizzat halk›n, iflçilerin, onun deyifliyle “kitlelerin” verece¤ini söylüyor: “Ekonomik faktörlerin toplumsal kaderi belirledi¤i bir plasebo, bir sahte ilaç veriliyor bize. Bu mekanik, gayr› Marksist bir tekniktir. Kitleler kendi kaderlerini belirleyebilmelidir, üretimin hangi pay›n›n birikime ve tüketime ayr›laca¤›na onlar karar vermelidir. Ekonominin tekni¤i bu enformasyonun s›n›rlar› dahilinde ifllemelidir ve kitlelerin bilinçleri bunun uygulanmas›n› temin etmelidir.” Ekim 1967’de, CIA’nin ve Bolivyal› iflbirlikçilerinin suikast kurflunlar›, yeni bir sosyalizmin, demokratik komünizmin yarat›lmas›n› kesintiye u¤ratt›. Michael Löwy’nin Haziran 2001’de ‹talya’daki Ernesto Che Guevara Vakf›’da yapt›¤› konuflmadan özetlenmifltir.

55


“Che Guevera zaman›m›z›n en kâmil insan›d›r.” Jean Paul Sartre

Foto¤raf: Alberto Korda


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.