Express81

Page 1

191254

DAH‹L) 15 fiubat - 15 Mart 2008 5 YTL (KDV

SAYI: 2008/03

KONGO ORMANLARINDAN 14 fiUBAT MESAJI

81 S Y O N A L E N T E R N A

Bonobolar›n fikir ve aflk hayat›

fi A L A L A

TÜRBANLASAK DA MI YASAKLASAK, YASAKLASAK DA MI TÜRBANLASAK

Laikli¤in flart› kaç? (Taha Parla’n›n kaleminden)

>> ‹ST‹HBARATÇI BÜLENT ORAKO⁄LU

Ergenekon’un eskisi ve yenisi

>> OZAN DERTL‹ D‹VAN‹

Daha Allah yok iken

>> E⁄‹T‹M B‹L‹MC‹ FATMA GÖK

>> ARUNDHAT‹ ROY

Paral› üniversite ezberi

Çekirgeleri dinlerken

>> F‹L‹ST‹N’‹N OCAK 2008 KARNES‹

Halk firar etti

>> MICHAEL MOORE’UN “HASTA”SI

Kübal›lar yapabiliyorsa...


PARAYI BULDUM, BiR GÜNDE DEĞİŞTİM

‹fi‹ OLMAYAN G‹REMEZ Polisin Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’a vize” önerisine bile rahmet okutan işi ve evi olmayanların İstanbul’dan kovulma uygulaması başladı.

‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü 23 fiubat 1981’de Anadolu illerinden ‹stanbul’a ifl bulmaya gelip de ifl bulamayanlar›, yani polisin deyimiyle boflta gezerleri geldikleri yere geri göndermeye bafllam›fl. ‹lk gün baflta Beyo¤lu olmak üzere Avrupa Yakas›’nda yap›lan kimlik kontrollerinde bir iflte çal›flt›¤›n› ya da ‹stanbul’da ikamet etti¤ini ispatlayamayan 120 kifli gözalt›na al›nm›fl ve ertesi gün memleketlerine geri yollanm›fl. Tayyip Erdo¤an’›n ‹stanbul’a vize önerisine bile rahmet okutan bu akl›evvel uygulama y›l sonuna kadar sürmüfl.

Spor Toto’dan büyük ikramiye kazanan Nurhayat Karakaş ve Hasan Karakaş adlı talihli çift, ikramiyelerini almaya geldikleri Ankara’daki Spor Toto Teşkilât Müdürlüğü’nde hadise çıkarmış. Gazetecilerin fotoğraf çekmesine sinirlenen Hasan bey gazetecilerin üzerine yürürken, eşi Nurhayat hanım önce dil çıkararak poz vermiş, ardından Hürriyet gazetesinin deyişiyle “vezneden paraların sesini duyunca” sakinleşmiş. Çocuğunun oynadığı tek kolonla 600 bin lira kazanan ve ilk işlerinin İstanbul’da bir daire almak olduğunu söyleyen Nurhayat Karakaş, son olarak gazetecileri beceriksizlikle suçlamış ve mutlaka fotoğrafı çekilecekse “hususi fotoğrafçı” getirilmesini istemiş.

Haz›rl›yan: Murat Toklucu

Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H

AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE

PARANIN MUHABBET TELLALLARI 1981 yılında Banker Kastelli adıyla bilinen ve kendini “paranın Lüks Nermin’i” olarak tanımlayan Abidin Cevher Özden’in İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde ekonomi dersi vermesi, ertesi yıl ise borçlarını ödeyemeyip İsviçre’ye kaçması gazetelere haber olur. 1981 y›l›, yasalardaki boflluklardan faydalan›p arka arkaya kurulan bankerlerin alt›n y›llar›ndan biridir. Gazetelerde, baflta Banker Kastelli olmak üzere çok say›da bankerin boy boy ilan›na rastlan›r. Bankerler dönemin popüler figürlerindendir ayn› zamanda. Cemiyet haberleri su gibi para harcayan banker

haberleriyle doluyken, 14 Mart 1981’deki haberde Banker Kastelli ad›yla bilinen Abidin Cevher Özden’in ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi’nde ekonomi dersi vermesi gibi haberler de vard›r. Kastelli bu dersinde iki y›l içinde Türkiye’nin bütün ekonomik sorunlar›n›n çözü-

KOCASINI DÖVEN KADINLAR İzmirli kadın kocasını döverken “Seni gidi bodur boylu fındık faresi seni. O kel kafanı ortadan ikiye ayırırım” diye bağırıyormuş. 1950’li yıllarda basının vazgeçemediği konulardan biri “kocasını döven kadın” haberleridir. 19 Şubat 1957 tarihli habere göre, boşanma davası açan bir adam, gece uyurken karısının burun deliklerine sigara üfleyerek eziyet ettiğini söylemiş. Bir keresinde evdeki bulaşıkları yıkadığını, karısının bulaşıkların yeterince temizlenmediği gerekçesiyle başına enginarla vurduğunu ve bayıldığını da anlatınca hakim çifti bir celsede boşamış. Demokrat İzmir’in 16 Mart 1955’teki haberinde ise kendini aldatan kocasını sokak ortasında döven kadının hikâyesi var. Gazetenin iddiasına göre, kadın kocasına saldırırken “Seni gidi bodur boylu fındık faresi seni. Beni elâlemin sürtükleriyle aldatırsın ha. Senin o kel kafanı ortadan ikiye ayırırım” diye bağırmış.

lece¤i öngörüsünde bulunmufl. “Biz bankerler hem sanayiciyi hem tasarrufçuyu bölünmekten kurtard›k” demeyi de ihmal etmemifl. Ayn› y›l›n sonunda arka arkaya banker skandallar› patlamaya bafllar. Borçlar›n› geri ödeyemeyen Banker Servet Acar kas›m ay›nda, Almanya’da çal›fl›p kazand›¤› paray› bankere kapt›ran Ankaral› ‹smail Merto¤lu da aral›k ay›nda intihar eder. ‹zmirli banker kardefller Orhan ve Ayhan Avflar da toplad›klar› parayla birlikte

yine aral›k ay›nda s›rra kadem basarlar. 1982 y›l›na gelindi¤inde iflas eden, kaçan, intihar eden ya da yarg›lanan banker haberleri s›radan haberlerdir. Gözler banker piyasas›n›n en meflhur ismi, kendisini kad›n sat›c›s› Lüks Nermin’e benzetip “ben paran›n Lüks Nermin’iyim” diyen Banker Kastelli’de, yani Abidin Cevher Özden’dedir. Kastelli sürekli Trabzon Sürmeneli oldu¤unu ve kimsenin paras›n›n kendisinde kalmayaca¤›n› vurgulasa da, toplad›¤› paralar› ödeyemeyince 22 Haziran 1982’de efliyle birlikte ‹sviçre’ye kaçar. 28 Eylül’de Tunus’ta yakalan›r ve Türkiye’ye getirilir. 1983 Mart

1954 SEÇİM KAMPANYALARI 1954 seçimlerinden önce Demokrat Partililer ve CHP’liler arasındaki propaganda faaliyetleri kızışınca, kendine eğlence arayan partililere gün doğmuş. 1954 seçimleri daha önceki iki seçime göre nispeten daha serbest ortamda yaşanmış, bugünküne benzeyen ilk seçim kampanyalarına da aynı yıl rastlanmaya başlanmıştır. Aynı dönemde seçim ve propaganda faaliyetlerine pek alışık olmayan halk arasında tuhaf tartışmaların yaşanmaya başladığını da görüyoruz. 24 Şubat 1954 tarihli Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Balıkesir’deki DP mitingine, yanında “eşeğe binmiş Nasreddin Hoca kıyafetli yardımcısı ile” birlikte gelen “CHP’li sinema sahibi Lütfi” film tanıtımı yapmaya başlamış. Kalabalığın ilgisinin dağıldığını fark eden DP yöneticileri önce Nasreddin Hoca kılığındaki elemanı yaka paça aşağı indirmiş, ardından polise şikâyetçi olmuşlar. Polisler Lütfi hakkında toplan-

tının sükûnetini ihlâl etmekten, Nasreddin Hoca kılığındaki yardımcısı hakkında ise kanuna aykırı olarak başında sarıkla gezmekten tahkikat başlatmışlar. Yine Cumhuriyet’in 5 Nisan 1954 tarihli haberine göre ise, Eskişehir’deki CHP mitinginde konuşmacı iktidarı eleştirirken “100 kuruşa ıspanak yiyoruz” deyince, DP’li bir sebzeci aynı meydanda 10 kuruşa ıspanak satmaya başlamış. Adamı kalabalığın elinden polis kurtarırken, CHP’li bir pazarcı ıspanağın toptan fiyatının bile 30 kuruş olduğunu söylemiş ve tartışmalara noktayı koymuş.

ay›nda beraat eden Kastelli’yle birlikte bankerler dönemi sona erer. Devlet güvencesinde olduklar› söylenen binlerce irili ufakl› bankere güvenip birikimlerini yat›ran say›s›z insan›n iflas etmesi, yuvalar›n y›k›lmas› ve çok say›da intihar vakas› dönemin alâmet-i farikalar›ndand›r.

POSTANEYİ PAVYON SANINCA Pavyon diye PTT binasına girmeye çalışan köylüler yakalandı. 7 Mart 1967 tarihli Hürriyet’in haberine göre, “Bir yıllık hasatlarının bedeli olan binlerce lirayı ceplerine dolduran ve İzmir’e felekten bir gece çalmaya gelen Urlalı üç köylü” içkiyi fazla kaçırmış ve Basmane’deki PTT merkezini pavyon sanıp içeri girmeye çalışmış. Bekçinin “defolun gidin” demesine “bizi nasıl içeri almazsın” diye karşılık veren üç arkadaş camı çerçeveyi indirdikten sonra, bekçinin bağırışlarını duyanlar tarafından derdest edilip polise verilmiş.


MERAM 81 TÜRBANLASAK DA MI YASAKLASAK, YASAKLASAK DA MI TÜRBANLASAK?

Ödedi¤imiz bedeller aha Parla’n›n ortaya serdi¤i sarih zeminden bafllayabiliriz: “Baflörtüsü, bir anayasa, hatta yasa konusu de¤ildir.” Üniversitelere türbanla girilmesini serbestlefltirmek için yürürlükteki 12 Eylül Anayasas›’nda bir de¤ifliklik yapmak yerine, “bafl örtme hakk›” da dahil ma¤dur toplumsal kesimlerce talep edilegelen bütün özgürlükleri güvence alt›na alan yeni bir “sivil anayasa” haz›rlamak gerekti¤i iktidara defaten söylenmiflti. Ama onlar “bildi¤i gibi” yapt›. Türban ile 301’i de¤ifl-tokufl etmek fleklinde so¤ukkanl› bir “ifl anlaflmas›” yapan AKP-MHP ittifak›, bu ça¤r›lara kulak t›kamakla kalmad›, “millî irade” ad›na çok da yabanc› olmad›¤›m›z faflizan bir histeri kas›rgas› estirdi. Seçim öncesinde “cumhurbaflkan› uzlaflmayla belirlenecek” diyen AKP, sonradan dönüp dolafl›p en tart›flmal› aday Abdullah Gül’ü ç›kard›¤›nda, arkas›nda gene MHP vard›. Görünen o ki, TSK’n›n da sessizce destekledi¤i bu ittifak devam edecek. Türban konusunda sergilenen üsluba ve 301. maddeyi koruma ›srar›na (Avrupa’daki emsallerine benzetece¤iz, diyorlar) bak›l›rsa, ittifak, Kürt sorununu da “bildi¤i gibi” çözmeye çal›flacak. 22 Temmuz seçimleri öncesinde oluflan siyasî bloklar çözülüyor. Laik-ulusalc› kesim, hakl› olarak MHP’nin ihânetine u¤ram›fl hissediyor. Türban için yap›lan anayasa de¤iflikli¤i oylamas›n›n ‹ran Devrimi’nin y›ldönümüne denk gelmesi, ulusalc› cephedeki hayal k›r›kl›¤›n› ikiyle çarpt›. Onlar aç›s›ndan daha da vahim olan, cumhuriyet mitingleri s›ras›nda “ulusal güvence” olarak yücelttikleri ordunun s›rt çevirmesi. Ama yerel seçimler için siyasî yat›r›m peflinde koflan oportünistler ittifak›n›n demokrasi günahlar›, laikli¤in ihlâli (Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›) konusunda AKP ile gizli bir iflbirli¤i içinde olan CHP’yi aklam›yor. Sonuçta, ne seçimden önce meydanlar› dolduran cumhuriyet kad›nlar›, ne türbanl›/türbans›z “yüzde 75’in” (Erdo¤an’›n yeni millî irade tan›m›) kad›nlar›, ne de ötekiler baflörtüsü tart›flmalar›n›n belirleyicisi olamad›. Etrafa öfke saçarak konuflan kabaday›lar toplumun çenesinin alt›na bir dü¤üm att›. Bu karmafl›k ihânetler zincirinin bir ucu da seçim öncesinde AKP’ye tam destek veren liberallere uzan›yor. Hükümetin türban konusundaki tutumu iliflkileri zedelemifl durumda. “Haz›r k›ta de¤iliz” diyerek AKP’ye tepki gösteren Cengiz Çandar flöyle yazd›: “‹lke siyaseti yerine 22 Temmuz ço¤unlu¤una bakarak bildi¤imi okurum tavr›n› benimseyen bir hükümete kay›ts›z-flarts›z destek vermek söz konusu olamazd›.” Bu cenahtaki yar›lma AKP’nin medyadaki güvenli limanlar›n› çalkalayacak, hatta Ertu¤rul Özkök ve patronunuyla bile ters düflmesine yol açacak kadar derindi. fiimdilik ifli bitmifl kadrolar›n tasviyesi gibi görünen Ergenekon operasyonunu bu çözülme sürecinin bir parças› olarak kabul etmek yanl›fl olmayacakt›r. Pragmatik hükümet, MHP’yle anlafl›rken

T

Kapak resmi: Extramücadele

• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Taha Parla’n›n gözüyle hukuk, siyaset, din ve türban . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 • Paral› üniversite ezberi . . . . . . . . . . 14 • Ergenekon operasyonu . . . . . . . . . 18 • Aleviler ve AKP . . . . . . . . . . . . . . . . 22 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 25 • Bonobo ütopyas› . . . . . . . . . . . . . . 33 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 38 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . . 39 • Bir Haluk K›rc› portresi . . . . . . . . . . 40 • ‹fl Bankas› Müzesi . . . . . . . . . . . . . 44 • Michael Moore’dan “Sicko” . . . . . . . 46 • Meflin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . . . 48 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . 50 • Arundhati Roy . . . . . . . . . . . . . . . . 53 Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Ali Kesgin, Ali Murat Hamarat, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Ayfle Berktay, Ayfle Çavdar, Ayflegül O¤uz, Batu Boran, Bilge Ceren fiekerciler, Çi¤dem Öztürk, Derya Say›n, Didem Dan›fl, Ender Ergün, Eray Aytimur, Erdir Zat, Hakan Lokano¤lu, HknKrtsh, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, ‹rfan Aktan, Kerem Ünüvar, Koray Çal›flkan, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Nâz›m Dikbafl, Ogan Güner, Onat Yücel, Onur Yaz›c›o¤lu, Özay Selmo, Özgür Eren, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, P›nar Uygun, Reha Öztunal›, Rober Koptafl, Saner fien, Serkan Seymen, Sinan Yusufo¤lu, Siren ‹demen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, fiahan Nuho¤lu, Taha Parla, Tora Pekin, Tuncer Erdem, Ulafl Özdemir, Ulus Atayurt, Ümit Bayazo¤lu, Yasemin Avdan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu bask› Mikado Matbaac›l›k ve Tic. Ltd. fiti. ‹mam Çeflme Cd. G/47 Sk. No:6 Seyrantepe 80660 ‹stanbul bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul fiubat 2008 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Abdullah Sok. No. 9 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 81 15 fiubat - 15 Mart 2008 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü fiahan Nuho¤lu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

demokratikleflme talep eden kesimleri “derinden gelen” bu hediye paketiyle oyalamaya çal›flt›. “301 yerine Ergenekon’la idare edin” der gibiydiler. Ama bunun AB sürecinin yeniden canland›r›lmas› beklentisinin yan›nda esamesi bile okunamazd›. Öyle de oldu. Seçimin üstünden henüz alt› ay geçmiflken Türkiye’nin ald›¤› bu siyasî manzarada Kürtlerin konumunun pek iç aç›c› oldu¤u söylenemez. “Diyarbak›r’› istiyorum” diye tutturan Erdo¤an’›n eline ald›¤› türban kart›n›n yerel seçimlerde dindar Kürt seçmenin gözünü boyamak için kullan›laca¤› görülebiliyor. Görüflmeler s›ras›nda mecliste söz alan DTP Diyarbak›r milletvekili Aysel Tu¤luk bu oyunu aç›kça ifade etti: “AKP cumhuriyeti demokratiklefltirece¤ine siyasal ‹slam’› derinlefltirerek toplumsal gerilimi ve kayg›lar› art›r›yor. Diyarbak›r’da bu kadar tarikat›n önünün aç›lmas› sivil toplumculukla ifade edilemez. Dinin siyasî rant u¤runa kullan›lmas›na karfl›y›z.” Bütün bunlar› sinsi manevralarla mümkün k›lan MHP, sürecin parsas›n› toplama gayretinde. Gerek Gül’ün seçilmesi, gerekse türban serbestisi, asl›nda AKP’nin elindeki kozlar› almaya yönelik hamleler. Düne kadar rejimin bask›lar› yüzünden “mazlum” konumunda olan AKP, paradoksal olarak kazan›mlar› artt›kça s›radan bir merkez sa¤ partiye benzemeye bafllad›. AKP-MHP ittifak›n›n hamurunu oluflturan Türk-‹slâm vurgusu, belli ki PKK’ya karfl› yürütülen demir yumruk politikalar›n›n enerji kayna¤› olarak kullan›lacak, ama uzun vadede bunun MHP’ye kazand›raca¤› da aflikâr. Siyasî ç›kar ve entrikalar›n konufltu¤u ve AKP taban› da dahil olmak üzere istinas›z herkesin bir flekilde aldat›ld›¤› bu ucube “türban çözümü”nden ç›kar›lacak birçok ders vard›r mutlaka. Ama listenin bafl›na AKP’nin pervas›zca sergiledi¤i “etobur” oportünizmi koymazsak, tarihin aportta bekleyen tekerrürlerine de haz›rl›kl› olmal›y›z. AKP’den “ilkeli siyaset” beklenemeyece¤i art›k iyice ayan beyan. Tabii ilkelerin hayat›m›zda ne kadar yer tuttu¤u ayr› bir konu. E¤er gerçekten demokratikleflme sürecini biçimlendirecek ilkelerimiz olsayd›, bütün bu hengamenin ortas›nda Ankara’ya gelip Gül taraf›ndan a¤›rlanan Darfur kasab› Ömer el-Beflir’in ziyareti karfl›s›nda medyan›n k›yamet koparmas› gerekirdi. Oysa medya “Atatürk’ün huzuruna kapüflonla ç›kan” Sudanl› diplomata had bildirmeyle yetindi. Darfurîlere yap›lan soyk›r›mdan söz eden yoktu. Çünkü böyle bir “ilke” mevcut de¤il. Solun olmad›¤› bir Türkiye’nin bedelleriyle yüzlefliyoruz. Her ne pahas›na olursa olsun, Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin, kad›nlar›n, bu faflizan düzenin alt›nda ezilen bütün toplumsal katmanlar›n istedi¤i haklar› sa¤layacak bir Demokratik Anayasa için güçlü bir ses hâline gelmeliyiz. Gerisi beter, gerisi malum...



Dayan›flma ruhu ve ucuz provokasyon BEYO⁄LU– 18 Ocak akflamlar› da, 19 Ocak günleri de bir daha asla eskisi gibi olmayacak, olmamal›. Agos gazetesi önündeki anma töreninden önceki gece, Hrant’›n sevgi dolu sesi kulaklar›mda ç›nlad›kça ruhumu kaplayan tarifsiz kederi ve gözyafllar›m› bast›rmaya gayret ederken, bir yandan da ertesi gün benzer duygularla bir araya gelecek binlerce insan›n ayn› iradeye sahip olaca¤› umuduyla teselli bulmaya çal›fl›yordum. Silinen kamera kay›tlar›, saklanan telefon görüflmeleri, imha edilen istihbarat dosyalar› ve bu davan›n seyrinin de art›k bir utanç yolculu¤unun kilometre tafllar›na dönüflen düzinelerce davadan farkl› olmayaca¤›na dair daha pek çok iflarete ra¤men, ne olursa olsun bu iradeyi ortaya koymal›, katillerin peflini b›rakmayaca¤›m›z› hayk›rmal› ve göstere göstere gelen bu alçakça suikaste zemin haz›rlayan ola¤an faflizme yine meydan okumal›yd›k. Hrant’› katleden karanl›k güçlerin suikast sonras›nda ortaya ç›kan kitlesel tepkiden ne kadar rahats›z oldu¤unu hepimiz gördük: Tetikçilerin yakaland›¤› ve onlar› yöneten ellerin gün gibi ortada oldu¤u bu davadan bir sonuç al›nmas›n›n tek yolunun bu kamuoyu bask›s›n› canl› tutmaktan geçti¤ini de hepimiz biliyoruz. ‹flte bu yüzden 19 Ocak cumartesi günü yaln›z Hrant’a duydu¤um özlem, onu kaybetmifl olman›n verdi¤i hüzün ve katillerine duydu¤um öfkeyle de¤il, bu kitlesel tepkiden rahats›z olanlar›n bizi sindirmek için her yolu deneyece¤ini bilmenin verdi¤i endifleyi de içimde tafl›yarak fiiflli’nin yolunu tuttum. T›pk› cenaze töreninde oldu¤u gibi, önceki gece Anadolu’nun dört bir yan›ndan otobüslere binerek ‹stanbul’a gelen çok say›da kat›l›mc› oldu¤unu bildi¤im için anma töreninin yar›m saatte sona ermesi üzerine duydu¤um hayal k›r›kl›¤› daha

da artt›. Bundan tam bir sene evvel hepimizin içini yakan atefl, ayn› zamanda Türkiye’de y›llard›r görülmeyen türden bir dayan›flma ortam›n›n do¤mas›na yol açm›fl, paramparça olmufl ve her yönden kuflat›lm›fl demokratik sol mücadelenin örgütlü ve birleflik bir harekete dönüfltü¤ü takdirde nas›l bir güç oluflturabilece¤ini de göstermiflti. Elbette Hrant ölüler üzerinden konuflmay›, konuflulmas›n› sevmezdi; ancak bu, y›llard›r bir araya gelmeyi beceremeyen bir kitlede birlefltirici bir etki yaratacak ve Türkiye’nin demokrasi mücadelesine katk›da bulunacaksa, 19 Ocak günü Agos’un önünde saatlerce sürecek ve sloganlarla desteklenecek konuflmalar yap›lmas›na san›r›m onun da bir itiraz› olmazd›. Dört din, yetmifl dört millet Anma töreninden sonra Halâskârgazi Caddesi’ndeki kalabal›k aç›kça da¤›lmay› reddederken mikrofondan “dayan›flma ruhunun evlere ve iflyerlerine tafl›nmas›”, hatta mümkünse “fiiflli yönüne do¤ru da¤›l›nmas›” yönünde tavsiyeler gelmesi üzerine, kitlenin bir k›sm› do¤al olarak Taksim’e do¤ru sloganlarla

alk›flland›¤› ve art›k polisin tahammül s›n›r›n› fersah fersah aflan bu durum karfl›s›nda nas›l bir plan›n devreye girece¤ini merak ederken beklenen provokasyon gerçekleflti. Galatasaray Lisesi’ni geçtikten hemen sonra, Bindall› Sanatevi’nin bulundu¤u ‹flçi Partisi binas›na yaklafl›rken, Rauf Denktafl’›n da kat›l›m›yla gerçeklefltirilecek bir serginin aç›l›fl› için bekleyen bir grup, yanlar›ndaki polislerin de gözü önünde sanki bizzat Denktafl ve heyeti köfleyi dönmüfl gibi büyük bir heyecanla ellerindeki Türkiye ve Kuzey K›br›s bayraklar›n› sallayarak eylemcilere yaklaflt› ve en önde yürüyen ö¤renciler baflta olmak üzere, tüm kitleyi galeyana getirmeyi hedefleyen bir provokasyona giriflti. Burada ufak bir parantez açmakta fayda var: Kendine ‹flçi Partisi demekte ›srar eden siyasal ucubenin üniversitelerde eflk›yal›k yapma konusunda Ülkü Ocaklar›’yla yar›flt›¤›n› ve Taksim’de yürüyüfle kat›lan ö¤rencilerin ço¤unun bunlarla her gün gö¤üs gö¤üse mücadele vermek zorunda oldu¤unu elbette biliyoruz. Kendi ad›ma konuflay›m, Mehmet A¤ar’›n Beyaz›t’› bir kirli savafl laboratuar›na dönüfltürdü¤ü ve solcu ö¤rencilerin her hafta sald›r›ya u¤rad›¤› dönemde ‹stanbul Üniversitesi’ne devam etmifl –ve e¤itimini tamamlayamam›fl– biri olarak bu flartlarda ö¤renci olman›n ne kadar zor ve bu mücadelede yaln›z kalma hissinin ne kadar ümit k›r›c› oldu¤unu gayet iyi biliyorum. Ancak hiçbir gerekçe, böylesine kitlesel bir eylemde en önde yürüyüp bu kadar ucuz bir provokasyon karfl›s›nda hisleriyle hareket eden örgütsüz amatörler gibi amaçs›zca

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

fiEH‹R HATLARI

yürüyüfle geçti. Daha ilk polis barikat› afl›ld›ktan sonra kalabal›¤›n aras›ndan geçerken “hale bak, sanki Atatürk ölmüfl a...a k...y›m” diye yüksek sesle söylenerek olay ç›karmaya çal›flan provokatörler kimseyi oyuna getirmeyi baflaramad›. Taksim Meydan›’na gelindi¤inde kitlenin bir k›sm› da¤›l›rken, en az bin kiflilik bir grup biraz tereddüt ettikten sonra –mükemmel bir zamanlamayla devreye giren– ö¤rencilerin de kat›l›m›yla ‹stiklâl Caddesi’ne girdi. Taksim’e kadar “Faflizme Karfl› Omuz Omuza”, “Türk-Kürt-Ermeni Yaflas›n Halklar›n Kardeflli¤i” ve “Katil Devlet Hesap Verecek” çizgisinde seyreden, Kürtçe ve Ermenice sloganlar da atan eylemcilerin ço¤unlu¤u Hrant’›n miras›na sad›k kalarak kanl› intikaml› sloganlara itibar etmeyince “Çav Bella”da uzlafl›ld› ve polisin flaflk›n bak›fllar› aras›nda bir anda kenetlenen kalabal›¤›n sloganlar› ‹stiklâl Caddesi boyunca yank›lanmaya bafllad›. Balkon ve pencereleri dolduran ya da yolun kenar›na çekilen vatandafllar›n hat›r› say›l›r k›sm› alk›fllarla eylemi destekliyordu. Meydana do¤ru yürüyerek yan›m›zdan geçen ve belki de ömründe ilk defa sesini o kadar yükselten yafll› bir beyefendinin bile iki slogan aras›ndaki bir anl›k sessizlik s›ras›nda, “Dört dinden, yetmifl dört milletten hepimiz kardefliz!” diye isyan ederek yürüyüflçülere destek verdi¤ini nakledersek, eylemin nas›l bir halk deste¤iyle karfl›laflt›¤› –ve polisin bu destek karfl›s›nda nas›l dehflete düfltü¤ü– herhalde daha iyi anlafl›lacakt›r. “Hepimiz Hrant›z! Hepimiz Ermeniyiz!” diye slogan atan bir kitlenin halk taraf›ndan

5


sald›r›ya geçmeyi hakl› ç›karmaz. ‹flçi Partili provokatörlerin yan›ndaki polislerin kalabal›¤a silah do¤rulttu¤u anda birkaç tecrübeli kat›l›mc›n›n araya girmesi ve derhal kitleyi yeniden motive etmesi sayesinde yürüyüfl devam etti. Fakat olan olmufltu: Arbededen önce bir süre önümde yürüyen ve daha önce kanl› sloganlara dudak büken iki genç k›z flimdi “faflistleri kanda bo¤acaklar›n›” hayk›r›yordu. Polisin abisi ve yasal mermi Tünel yak›n›ndaki MHP binas›n›n önüne gelindi¤inde sloganlardaki fliddet dozaj›n›n iyice artmas›yla birlikte, gruba Tarlabafl›’ndan kat›lan gençlerin bafl›n› çekti¤i eylemcilerin baz›lar› lokalin camlar›n› tafllamaya bafllad›. Bu aflamada ‹stiklâl Caddesi’ndeki kitlenin Galatasaray’a kadar uzanmas› nedeniyle çevik kuvvet ön saflara ulaflmakta zorluk çekiyordu. At›lan tafllara yukar›dan maden suyu flifleleriyle cevap gelince eylemcilerin bir k›sm› caddenin kenar›ndaki dükkânlar›n önüne çekilirken, bir k›sm› da ‹sveç Konsoloslu¤u’nun önündeki bariyerleri kullanarak art›k mutlaka yaklaflm›fl olmas› gereken çevik kuvvet müdahalesine karfl› barikat kurmaya bafllam›flt›. Bu arada silah›n› çekerek MHP binas›ndan ç›kan ç›lg›na dönmüfl –ve çevresini saran polislerin “abi” diye hitap ettikleri– biri polisleri f›rçalarken, gruba derhal müdahale edilmedi¤i takdirde kendi yöntemiyle karfl›l›k verece¤ini de belli ediyordu. Müdahale için takviye bekleyen polisler art›k gerçek bir çat›flmaya dönüflen tafl ya¤murunu durdurmak ve barikat çevresinin tam bir cepheye dönüflmesini engellemek için bir polis arac›n› kalabal›¤›n üstüne sürdü. Tak-

viye kuvvet geldi¤indeyse, al›nteri.net sitesinde “kahramanl›klar›n›” öve öve bitiremedi¤ini gördü¤ümüz öndeki eylemcilerin ço¤u ustaca fiiflhane’ye ya da Beyo¤lu’na giden ara sokaklara kaç›fl›rken arkalar›ndaki kalabal›¤› da polisin önüne aç›k hedef olarak b›rakt›lar. ‹flte o s›rada bir el silah sesi duyuldu. Sa¤l› sollu manipülasyon Elbette akflam haberlerinde otuz y›ll›k Devlet Demiryollar› memuru Kemalettin R›dvan Budak’›n polisin silah›ndan ç›kan bir kurflunla yaraland›¤›n›, yine polis taraf›ndan itile kak›la bir dükkâna sokuldu¤unu, dükkân›n kepenklerinin indirilerek Budak’›n baca¤›nda bir kurflunla burada yar›m saat bekletildi¤ini ve muhabirlerin olay yerini terk etmeyece¤ini anlay›nca mecburen ambulans ça¤›ran polisin Budak’› üzerinde Birgün gazetesi ve bu gazetenin ilâve olarak verdi¤i Hrant Dink foto¤raf› bulundu¤u gerekçesiyle gözalt›na ald›¤›n›, veya hastanede kendisiyle görüflmeye çal›flanlar›n yine polis taraf›ndan engellendi¤ini duyamad›k. Anma töreninden sonra kat›l›mc›lar›n kendi inisiyatifiyle ‹stiklâl Caddesi’nde kitlesel bir yürüyüfl gerçeklefltirildi¤ini, yaklafl›k bin kifliyle bafllayan eylemin k›sa sürede iki-üç bin kiflilik bir kat›l›mla sürdü¤ünü, Kürtçe-Ermenice-Türkçe slogan atan kitlenin (hiç de¤ilse Galatasaray Meydan›’na kadar) vatandafllar›n alk›fllar›n› ve deste¤ini ald›¤›n› gösteren bir kanal ya da gazeteye de rastlamad›k. Kanal D’de Deniz Arman’›n –anma töreninin kendisinden de önce!– MHP binas›n›n tafllanma görüntüleri eflli¤inde “onlar anma törenine kat›lmaya de¤il, olay ç›karmaya gelmiflti” diye anons etti¤i haber, kat›l›mc›lar›n uzun süre

Polis kurflunuyla yaralanan Kemalettin R›dvan’a uzun süre müdahale edilmedi

unutamayaca¤› bir eylemi bir tafllama partisine dönüfltürenleri fazlas›yla tatmin etmifl olmal›. Tabii (‹flçi Partisi’nin medya kuruluflu) Ulusal Kanal internet sitesinin “Hepimiz Ermeniyiz diyenlerden Türk bayra¤›na sald›r›” manfletini de unutmamak gerek. Radikal, Birgün ve Taraf, bildi¤imiz kadar›yla emekli memur R›dvan Budak’›n polis kurflunuyla vurulmas›n›n haber de¤eri tafl›d›¤›na kanaat getiren yegâne gazeteler oldu. Haberi ajanslara dayanarak veren internet siteleri de (gerek Budak’›n vurulmas›n›, gerek 14 göstericinin binbir türlü hakaretle gözalt›na al›narak polis taraf›ndan darp edilmesini ayr›nt›l› haberlerle yans›tan Bianet, Sendika.org ve ‹stanbul Indymedia’y› bu genel de¤erlendirmenin d›fl›nda tutuyoruz; R›dvan Budak’›n Galip Dede Caddesi’nin hemen bafl›ndaki K›v›lc›m Müzik’te yar›m saat bekletildikten sonra ambulansa bindirilirken çekilmifl görüntülerine istanbul.indymedia adresinden ulaflmak mümkün) olay›, “Havaya

GERÇEKLEfiEMEYEN “NAR” EYLEM‹N‹N ARDINDAN

Biz Hrant’ın arkadaflları de¤il miyiz? 19 Ocak’ta ses yükseltmek isteyenler aras›nda iki sanat kolektifi de vard›. Ç›plak Ayaklar Kumpanyas›’ndan Mihran Tomasyan, “performans”lar›n›n neden engellendi¤ini anlat›yor... Hrant Dink’in vuruldu¤u noktada bir “nar patlatma” eylemi yapacakt›n›z. “Vurdular bir tane, olduk bin tane” slogan›yla duyurdu¤umuz eylem niye gerçekleflmedi? Mihran Tomasyan: Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Dans Buluşma’nın ortaklaşa tasarladığı “Saat 2” randevusunu 19 Ocak’a bir hafta kala duyurduk. Herkesin nar fırlatmasındansa, “temsilî olarak bir nar fırlatılsın” dedik. Sembolik bir gösteriyle basın açıklamamızı yapacaktık. Önce, Dans Buluşma’dan Kemal’e (Bozkurt) bir telefon geldi, “iptal edin ya da başka bir saate çekin” diye. Sonra bana telefon geldi.

6

Kim ediyor bu telefonlar›? 19 Ocak Koordinasyonu’ndan arıyorlar, ama aralarında konuşup konuşmadıklarını bilmiyorum. Biz de eylemi 11’e çektik. Böylece, daha oralar sakinken yapacaktık eylemi. Üç-dört gün kalmışken, bir telefon daha geldi: “İptal edin, Emniyet’le bütün günün programını yaptık, koordinasyonun düzenlediği ‘Saat 3’ buluşması dışında başka hiçbir etkinlik düzenlenemez.” Orası Agos’un önü, Hrant’ın vurulduğu kaldırım ve kaldırımlar kimsenin değil. Keşke o kaldırımda 19 Ocak günü yirmi farklı etkinlik düzenlense, yirmi farklı saatte. Keşke o

atefl açarak gruba müdahale eden polisle grup aras›nda ç›kan çat›flmada bir kifli yaraland›” (haberler.com / ANKA haber ajans›) ya da “Silah›n› çeken bir polis sald›r› s›ras›nda yaralanan flahs› göstericilerin elinden kurtard›” (haberler.com / Cihan Haber Ajans›) gibi anlafl›lmaz cümlelerle yans›tt›lar. Adalet ve cesaret ‹flçi Partili provokatörlere sald›rmalar›n› ve daha sonra MHP binas›n› tafllamalar›n› onaylamayanlara “liberal” etiketi yap›flt›ran ve di¤er eylemcileri tehlikeye atarak çat›flmalar› k›flk›rtanlar›ysa gerçek “komünist” diye tan›tan al›nteri.net yazarlar›na yürüyüfl s›ras›nda aram›zda en az bir düzine provokatör oldu¤unu, ancak halk›n büyük deste¤i alt›nda gerçekleflen bu kitlesel eylemin tam da liberal medyan›n isteyece¤i gibi sald›r› ve çat›flmalarla gölgelenmesine neden olacak olaylar›n ç›kmas› için onlara neredeyse hiç gerek kalmad›¤›n› hat›rlatmak isterim.

kalabalık kafesler arasında sıkıştırılmasa... O eylem çok tartışmalı bir eylem. En son gelen uyarı şöyleydi: “Eğer polis müdahale etmezse, biz müdahale edeceğiz.” Çok sert. Genç Siviller de aşure dağıtacaklardı, onları da iptal etmişler. Bu tavır çok benci, iktidar gibi... “Agos’un önü dışında başka bir yerde yapabilirsiniz” dendi, ama niye başka yerde yapalım ki? Sonuçta yapamadık. Keşke bu ısrar durmamız değil de, yürümemiz yönünde olsaydı. Mahkemede yaparız dedik, ama onu da organize etmedik, öyle bir günde gerilim yaratmak istemedik. Nar fırlatma, gelenekten gelen karflılı¤ıyla ve tüm mecazıyla anlamlı bir eylem fikri olarak gelmiflti bize. ‹tirazları ne tam olarak? “Bizim eylemimiz olsun” fikrine bağlıyorum, “sadece Hrant’ın arkadaşları etkinlik düzenlesin”. Biz Hrant’ın arkadaşları değil miyiz? Bütün sene bekleyip o gün orada kızgınlığını dışa-


Bu tarihî davan›n ard›nda nas›l bir kamuoyu deste¤i oldu¤unun anlafl›lmas›, zorlu ve uzun bir mücadeleye giriflen Dink ailesi ve avukatlar›n›n baflar›ya ulaflmas›n›n koflullar›ndan biri. Bu kamuoyu deste¤ini dava boyunca canl› tutmak için hep birlikte, örgütlü hareket etmemiz gerekti¤i de âflikâr. 19 Ocak günü Halâskârgazi’de toplanan kitleye sahip ç›k›lmas› ve bu kitlenin iradesinin haberlere yans›mas› sa¤lanarak hem hükümete hem medyaya oraya gelen binlerce insan›n beklentileri hat›rlat›lmal›yd›. Anma töreninin k›sa sürede bitirilmesine ra¤men bu f›rsat› yaratm›flt›k, ancak onu da tören sonras›ndaki yürüyüfle kat›lanlar›n baz› ö¤renci gruplar› taraf›ndan yanl›fl yönlendirilmesi nedeniyle heba ettik. Umar›z bir dahaki sefer örgütlü ve gerçekten bir arada hareket ederek bir y›l önce hepimizin hissetti¤i dayan›flma ruhunun kaybolmaya mahkûm bir yan›lsamadan ibaret olmad›¤›n› gösterebiliriz. Tören s›ras›nda ve sonras›nda daha militan bir tav›r ortaya konmas›n› talep edenlerle aralar›na mesafe koymaya çal›flanlara da, bu vesileyle Rakel Dink’in sözlerini hat›rlatmakta fayda var belki: Bugün yas da, kardefllik de cesaret istiyor; adalet cesaret istiyor. –Batu Boran

Solun göçmenlik halleri FRANKFURT/KÖLN/BERL‹N– 18 Ocak 2008. Frankfurt, Köln ve Berlin’de yap›lacak üç ayr› Hrant Dink anma toplant›s›na kat›lmak üzere Almanya yolunday›m. Akl›m ‹stanbul’da yap›lacak anma törenlerinde, ama “o u¤ursuz günün y›ldönünümünde ‹stanbul’dan uzakta olmak belki de daha iyi” diye düflünerek kendimi avutuyorum.

Üç gün art arda birbirini tamamlay›c› konuflmalar yap›p adeta bir duetto oluflturaca¤›m›z Masis Kürkçügil’le Düsseldorf havaalan›na iniyoruz. ‹stikamet, çeflitli demokratik kitle örgütlerinin düzenledi¤i bir panele kat›laca¤›m›z Frankfurt. Panelin konuflmac›lar› aras›nda, bizden baflka, DTP milletvekili Selahattin Demirtafl, Dink ailesinin avukatlar›ndan Erdal Do¤an ve Demokratik Kitle Örgütleri Platformu-Avrupa (DEKOP-A) temsilcisi Özcan Temur var. Kalabal›k seyirci kitlesini oluflturan gruplar muhtelif: T‹KKO’cular, PKK’liler, ÖDP’liler, birkaç Ermeni... Hrant Dink’i an›yoruz, ama belli ki Türkiyeli siyasî göçmenlerden oluflan kalabal›¤›n yegâne amac› Hrant Dink’i anmak de¤il. Soru-cevap fasl›nda Türkiye siyasetine dair pek çok soru geliyor. Bir ara, Demirtafl’a “Diyarbak›r surlar›n› koruyabilecek misiniz?” sorusu bile soruluyor. Sorudaki ironiyi kaç›ran Diyarbak›r milletvekili bafll›yor bir siyasetçi gibi yan›tlamaya: “Diyarbak›r surlar›n›n binlerce y›ll›k tarihi vard›r, elbette gerekli bak›m ve onar›m...” Nihayet, sa¤dan soldan müdahalelerle kastedilenin ne oldu¤unu anlay›p kendisinden beklenen yan›t› veriyor. Birkaç dakika sonra, Özcan Temur’a DEKOP-A’n›n bileflenlerinden birinin platformdan ç›kar›lmas›yla ilgili bir soru yöneltiliyor. Temur’un, sorunun sahibine orada bulunma nedenimizi hat›rlatmas›n› bekliyorum, ama nafile. Heyecanl› heyecanl› yan›tl›yor. Konuflma s›ras›nda, Ermeni sorununun Türkiye’de nas›l alg›land›¤›ndan söz ederken, karfl›mda solun çeflitli gruplar›n› bir arada bulmufl olman›n verdi¤i heyecanla ve bir tür özelefl-

vurmak isteyenleri de minibüs üzerinden çok terbiyesiz bir şekilde susturdular. “Mecidiyeköy yolu açık, Taksim’e gidilebilir” gibi duyurular yapan kişiyi belediye görevlisi zanneden olmuş, çünkü iktidar tavrı var seste. Bırakın kalalım orada, bizi niye yolluyorsunuz? İkinci yılında eylemin içeriğinin tartışılması lâzım, şikâyetçiyim. 19 Ocak gecesi Lütfi Kırdar’daki anma buluflmasında sahneye çıktınız... Kardeş Türküler, Aynur, Livaneli, Erkan Oğur çıktıktan sonra gecenin çemberinin dışında mı kalırız diye korkuyorduk, ama sevildi gösteri. Belli kişilere davetiyelerin dağıtıldığı bir geceydi. Böyle bir etkinlik de olmalı, ama daha fazla katılıma açık bir şeye dönüştürmek de iyi olur. Sansürsüz bir canlı yayın belki çok etkili olur. Kürtçenin, Ermenicenin söylendiği, mahkeme sürecinin anlatıldığı... Ha bunu yayınlayacak yer bulunur mu, zor.

tiriye kap› açar umuduyla, Türkiye solunun (da) Ermeni meselesiyle gere¤ince hesaplaflmad›¤›n›, bu muhasebeye giriflmeden konu hakk›nda söz söylemeyi pek etik bulmad›¤›m› söylüyorum. Tansiyon yükseliyor. Sitemkâr sorular, “biz daima halklar›n kardeflli¤ini savunduk!” diyen notlar al›yorum. Türkiye’de 1960’l› y›llardan itibaren sol literatürün önemli bir k›sm›n›n Ermenileri ve di¤er gayrimüslim topluluklar› emperyalizmin, kapitalizmin Osmanl› topraklar›na nüfuz etme arac›, arac›s›, komprador burjuvazi olarak gördü¤ünü, 1915’in ise, bu iflbirlikçi burjuvazinin yerli sermaye taraf›ndan elimine edilmesi olarak alg›land›¤›n›, bu yoruma s›n›fsal bak›fl›n de¤il, etnik bir tarih kurgusunun hâkim oldu¤unu söyleyip murad›m› anlatmaya çal›fl›yorum, ama belli ki söylediklerim ikna edici bulunmuyor, salondaki hoflnutsuzluk havas› bütünüyle da¤›lm›yor. Oysa ertesi gün, Köln’de, ÖDP-Almanya’n›n düzenledi¤i ve Kürkçügil’le birlikte kat›ld›¤›m›z toplant›n›n dinleyicileri özelefltiriye daha haz›r görünüyor. Söz alanlardan baz›lar›, Türkiye’de Ermeni ya da Süryani varl›¤›ndan, 1915 Felâketi’nden veya Seyfo’dan ancak Almanya’ya göç ettikten sonra haberdar oldu¤unu belirtme ihtiyac› duyuyor. Gelen sorular, ço¤unlukla Hrant Dink’i ve Türkiyeli gayrimüslimlerin yaflad›¤› sorunlar› anlamaya yönelik. Hep birlikte, Bülent Ar›nl›’n›n harikulâde belgeseli “K›rlang›c›n Yuvas›”n› izliyoruz. Ar›nl›’n›n filmi, hem Hrant Dink’in hangi mücadelelerin içinde yo¤rularak kendini var etti¤ini anlat›yor, hem de devletin gayrimüslim vak›flar›na nas›l el koydu¤unu gösteren harika bir ör19 Ocak günü Mihran Tomasyan, di¤er arkadafllar›yla birlikte Aret G›c›r’›n karikatürünü tafl›yordu

nek olarak insanlar› flaflk›nl›¤a gark ediyor. Toplant›n›n düzenlendi¤i ‹talyan lisesinin salonundan elbette hüzünle, ancak derdimizi anlatabilmifl, karfl›l›kl› söyleflebilmifl olman›n verdi¤i teselliyle ayr›l›yoruz. Ertesi gün Berlin’de, Allmende Derne¤i’nin düzenledi¤i etkinlik, di¤er iki toplant›ya nazaran daha büyük bir salonda, daha kalabal›k bir dinleyici kitlesine hitap ediyor. Konuflmalar s›ras›nda Türkçe-Almanca simultane çeviri yap›l›yor ve Almanya solundan temsilciler de dinleyiciler aras›nda yer al›yor. Konuflmac›lardan Ayd›n Engin, bizden önce konuflan Almanyal› Ermeni bir profesöre hitaben “24 Nisan’da 1915 Felâketi’nde ölenlerin an›s›na düzenlenecek bir etkinli¤e seve seve sizinle birlikte kat›l›r›m. Ama bir flart›m var: Bu etkinlik düflmanl›k yayan, öfke tohumlar› saçan bir havada olmamal›” dedi¤i için baz› dinleyiciler taraf›ndan “ezen ulusun ayd›n›” olmakla itham ediliyor. Engin’in konuflmas›nda, Hrant Dink’in “gücün terörüne ve terörün gücüne karfl›” oldu¤unu hat›rlatmas›, salonda bulunanlar›n bir k›sm›n› rahats›z ediyor. Toplant› süresinin dolmas› sayesinde, tart›flma bir tats›zl›¤a dönüflmeden sona eriyor. Rüzgâr gibi geçen Almanya seyahatinden dönüflte, bir yabanc›n›n acemi bak›fl›yla, göçmenlik halleri üzerine düflünüyorum. Almanya’daki Türkiyeli siyasî göçmenler, esas›nda ciddi bir siyasî potansiyele sahip. Ancak belli ki, göçmenli¤in insan› k›s›tlayan, fikirsel çeflitlili¤e ket vuran yönleri sürekli devrede. Pek ço¤u Türkiye’den 25-30 y›l önce göç etmifl, 12 Eylül’ün dehfletinden kaçm›fl bu insanlar, Almanya’daki siyasî ve gündelik yaflamla sa¤l›kl› bir iliflki kurabilmifl de¤iller. Türkiye’yi takip ediyorlar, Türkiye’yi düflünüyorlar, ancak aradaki zamansal ve fiziksel mesafe, buralar› alg›lamalar›nda da çeflitli sorunlar yarat›yor. Dünyaya salt kendi örgütlerinin prizmas›ndan bakmak gibi bir kusur, baflkalar›n›n hikâyelerini dinlemek konusunda da ciddi bir pratik eksikli¤i hissediliyor. Dinleyiciler aras›nda gençlerin neredeyse hiç bulunmamas›, kuflaklar aras›nda bir kopuklu¤a da iflaret ediyor. Hrant Dink’i anmak amac›yla düzenlenmifl etkinliklerde dahi insan› ortama yabanc›laflt›ran girift tart›flmalar›n içine düflmek, söz konusu potansiyelin gerçekleflmesi için epey kafa yormak ve mesai harcamak gerekti¤ini a盤a ç›kar›yor. –Rober Koptafl

7


Linç timleri iflbafl›nda Afyon’da Kürt ö¤renciler için hayat tam bir cendere demek. fiehir halk› taraf›ndan d›flland›klar› yetmiyormufl gibi, örgütlü fliddete ve iflkenceye de maruz kal›yorlar. ‹nsan Haklar› Derne¤i’nden avukat Sinem Coflkun, yaflanan dehfleti anlat›yor... Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ülkücü ö¤renciler iki Kürt ö¤renciyi zorla al›koydu ve iflkence yapt›. Olay nas›l meydana geldi? Sinem Coflkun: Diyarbak›rl› Hayretullah Alkan ve Mardinli Nezir Çin, Cevdet Ba¤ca’n›n konserine gittikleri gerekçesiyle, 7 Ocak’ta ülkücü ö¤renciler taraf›ndan kaç›r›l›p iflkence görmüfller. Zaten bir buçuk y›ld›r ülkücü ö¤renciler ve okulun kap›s›ndaki güvenlik görevlileri taraf›ndan tehdit ve taciz ediyorlarm›fl. Konsere giden di¤er Kürt ö¤rencilerden de tehdit edilenler var. Türkiye genelindeki araba yakma olaylar› da bahane gösterilerek baz› ülkücüler özellikle Hayretullah Alkan’› kaç›rmak için plan yap›yormufl. Önce ülkücü ö¤renciler taraf›ndan görüflmek üzere bir çay bahçesine ça¤r›l›yorlar, ama durumdan tedirgin olduklar› için gitmiyorlar. Okula girmek üzereyken yanlar›na yaklaflan dört kifli kendilerini polis olarak tan›t›yor ve birlikte yürümek istediklerini söylüyorlar. Daha sonra bu say› art›yor ve okula bir kilometre uzakl›kta ülkücülerin kald›¤› bir eve zorla götürülüyorlar. O gün eve girip ç›kan ve bu iki ö¤renciye darp eylemine kar›flan 20-25 kadar ülkücü varm›fl. Befl saat boyunca iflkence, darp, hakaret ve tehditlere maruz kal›yorlar. Haber alamay›nca arkadafllar› flüpheleniyor, sürekli telefonla ar›yorlar, ama ülkücüler görüflmelerine izin vermiyor. Sonra sesi d›flar› verdiriyorlar, iki-üç görüflme sonra arkadafllar› “yar›m saat içinde gelmezseniz polise gidiyoruz” diyor. Tedirgin olup ikisini de b›rak›yorlar. Olay yerine siz ne zaman gittiniz? ‹HD heyeti olarak 11 Ocak’ta Afyon’dayd›k. Ö¤renciler b›rak›l›r b›rak›lmaz di¤er arkadafllar› taraf›ndan da flikâyet baflvurular› olmufl. Cumhuriyet Savc›l›¤›, Emniyet Müdürlü¤ü, Valilik ve Rektörlükten randevu talep ettik. Rektörlük haricindeki merciler görüflmeyi kabul etti. Ö¤rencilerin aileleriyle, tehdit edilen, linç giriflimlerine maruz kalan baflka ö¤rencilerle de görüfltük. Resmî görüflmelerde bir ilerleme sa¤lanabildi mi? ‹lk etapta Emniyet müdürüyle görüfltük. Bu olay› beklediklerini söyledi bize. Afyon’daki Ülkü Oca¤›’na yeni bir reis atamas› olmufl. “Bu reis kendini ispat etmek için bir fleyler yapacakt›, biz ev bask›nlar› bekliyorduk” dedi Emniyet müdürü. Hepimiz floke olduk, “nas›l engellemiyorsunuz bunu” dedik. “Olay jandarma bölgesinde gerçekleflti” dedi. Baz› istihbaratlar ald›¤›n› ve özellikle Kürt ö¤rencilerin uzaktan takip edildi¤ini belirten beyanlar› oldu. Çok ciddi bir güvenlik sorunu oldu¤unu bizzat kendi söyledi.

8

Kocatepe Üniversitesi ö¤rencileri Hayretullah Alkan ve Nezir Çin

Vali yard›mc›s›n›n tepkisiyse biraz politikti. “Burada insanlar›n güvenlik sorunu varsa, bu Afyon’dakilerin sorunu de¤ildir, da¤dakilerin ve Meclis’tekilerin sorunudur” dedi, yine floke olduk. Kendisi ayn› zamanda ‹l ‹nsan Haklar› Kurulu baflkan›. Olaya böyle yaklaflmas› çok kayg› verici. Esnaf ve halkta da benzer bir yaklafl›ma flahit olduk. Bu olay›n Afyon içinde kalmas› için çok u¤rafl›lm›fl. Kürt ö¤renciler tecrit edilmifl durumda yafl›yor orada... Mahkeme sonucunda suçlular›n cezaland›r›laca¤›n› düflünüyor musunuz? Savc›n›n beyan›n›n hiçbir yerinde iflkence sözü geçmedi. “Basit bir yaralama olay›d›r ve hak etmemelerine ra¤men o olaya kar›flan insanlar› tutuklad›k” dedi: “Sizin ›rkç›l›k, bir linç kültürü veya Kürt ö¤rencilere karfl› bir hareket oldu¤una yönelik hassasiyetiniz oldu¤undan tutuklad›k. Bir hafta tutukluluk karar› verdik. Yoksa basit bir yaralama, adam kaç›rma olay›d›r. Bir y›l veya iki y›lll›k bir ceza süresi var, tutukluluk da gerektirmiyor. Bizi ilgilendiren as›l suç k›sm›, ö¤rencilerin telefonlar›n›n geri verilmemifl ve ceplerindeki paraya da el konmufl olmas›d›r. Bizim için önemli olan, olay›n gasp olufludur.” Olay›n siyasî arka plan›n› çok öteleyen bir yaklafl›m içindeydi savc›. Asl›nda bütün resmî kurumlarda Sinem kendilerini aklama çabas› vard›. Coflkun Savc› “suç oluflmadan biz kar›flamay›z” diyordu, vali de “suç oldu¤u zaman zaten bizim yapaca¤›m›z bir fley yok” diyordu. Savc›l›ktaki görüflmemizdeki bir önemli nokta da fluydu: Bir ö¤renciyi memleketine gitmek isterken otogarda kaç›rmak istiyorlar. Uzaktan sivil polisleri görünce kaç›rmaktan vazgeçiyorlar. Ö¤renci memleketinden Afyon’a dönünce savc›l›¤a suç duyurusunda

Emniyet müdürü, olay› beklediklerini söyledi bize. Afyon’daki Ülkü Oca¤›’na yeni bir reis atamas› olmufl. “Bu reis kendini ispat etmek için bir fleyler yapacakt›, biz ev bask›nlar› bekliyorduk” dedi. Bu olay›n Afyon içinde kalmas› için çok u¤rafl›lm›fl. Kürt ö¤renciler tecrit edilmifl durumda yafl›yor orada.

bulunmaya gidiyor. Savc› ö¤rencileri azarl›yor, “ben ne bileyim sizi kim kaç›rd›, teflhis edebilir misiniz?” diyor. Zaten o kiflileri okuldan tan›d›klar›n› söylemelerine ra¤men, bu ö¤renciler savc›l›ktan kovuluyor ve dilekçeleri iflleme konmuyor. Hiçbir yarg›sal kurum ve kolluk idaresi böylesi bir keyfî tutum sergileme hakk›na sahip de¤ildir. Baflsavc›ya bu flikâyeti aktard›¤›m›zda, o günün yo¤un bir gün olabilece¤ini, böyle soyut suçlamalar›n s›k geldi¤ini, hepsini iflleme koyamad›klar›n› söyledi. “Delil yok diyorsunuz, ama delilleri toplamak savc›l›¤›n görevidir” dedik. Hiç kimse kendisine sald›ranlar›n isimlerini bilmek, onlar› tan›mak zorunda de¤il. Bir hukuk devletinde soruflturma sürecinin eksiksiz biçimde savc›l›k taraf›ndan gerçeklefltirilmesi gerekiyor. Afyon’daki iflkence olay›n›n ard›ndan kaç kifli tutukland›? Gözalt›na al›nan on kifliden üçü teflhis ediliyor ve tutuklan›yor. Karfl› taraf›n avukatlar› itirazda bulunuyor ve bizim döndü¤ümüzün ikinci günü tahliye karar› veriliyor. Savc›l›¤a olaya kar›flan befl ö¤renciyi daha bildirmifller. Ama herhangi bir ifllem yap›lmad› onlarla ilgili. Okulda kahraman ilan edilmifller hatta. Biz gitti¤imizde ö¤rencilerin yüzleri hâlâ yara bere içindeydi, flifllikler vard›. Ciddi bir psikolojik travma yafl›yorlard›. Di¤er ö¤rencilerin de çok tedirgin bir ruh halleri vard›. E¤itimlerini de düzgün sürdüremiyorlar. Mümkün oldu¤unca yaln›z gezmemeye çal›fl›yorlar, evlerinde gruplar halinde kal›yorlar. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde 27-29 Nisan 2007’de gerçekleflen Sosyoloji Ö¤rencileri Kongresi’ne de ülkücüler bask›n yapm›flt›. Hepsi birbirine ba¤l›. Yaflad›klar› taciz ve tehdit olaylar›n› resmî kurumlara götürmemelerinin bir nedeni de geçen sene yaflanan bu olay. Orada bir ö¤renci Emniyet’e baflvuruyor ve ma¤durken tutuklan›yor, galiba örgüt üyeli¤i suçlamas›yla. Bunu bilen di¤er ö¤renciler kaç›r›l›nca ve iflkenceye maruz kal›nca ak›llar›nda bir soru iflareti oluyor, flikâyet etsek mi, etmesek mi diye... Afyon’dan önce Mu¤la Üniversitesi’nde yaflanan olaylar vard›: Polisle ülkücülerin birlikte gerçeklefltirdi¤i olaylar›n görüntüleri de vard› elimizde. Bu olaylar son dönemdeki siyasal geliflmelerden kaynaklan›yor. Paramiliter gruplar›n hareket serbestisi kazanmas›yla hedef gösterilen Kürt gençleri var. Özellikle bat› illerindeki üniversitelerde çok fley yaflan›yor. Önceden bunlar gizli yap›l›yordu, adlî makamlara aktar›ld›¤›nda da “failleri bulunam›yor” diye örtbas edilirdi. Neyse ki flimdi resmî sürece dahil ediliyor bu olaylar. Ama Türkiye’nin gündemine giren önemli cinayetlerde bile hukuksal süreç iflletilmiyor.

Söylefli: Çi¤dem Öztürk

AFYON KOCATEPE ÜN‹VERS‹TES‹’NDE KU KLUX KLAN FAAL‹YETLER‹


TAHA PARLA’NIN GÖZÜYLE HUKUK, S‹YASET, D‹N VE TÜRBAN

Laikli¤in flart› kaç? Haftalard›r türbanla yat›p türbanla kalk›yoruz. Söylenmedik ne kald›? Çok fley! Zira, ilkelilik, tutarl›l›k, bütünsellik mumla aran›yor, oportünizm, riyâkârl›k, tehdit, flantaj kol geziyor. Taha Parla’ya ba¤lan›yoruz.

stbafll›¤a “türban”›n koyulmas›, so-

Ürun böyle an›ld›¤› içindir, yoksa konu “baflörtüsü” olmal›d›r. En az üç-dört düzlemde ilerlemek gerekir: (1) Genel Laiklik, (2) Teoloji, (3) Anayasa, (4) Günlük Sosyal ve Politik Hayat. Bu yaz› parças›nda sadece (2) ve (3)’ten, o da k›smen, söz edebilece¤im. Bafllama ân›nda kendi duruflumu belirteyim: (1) Laikli¤e karfl› tek, birinci, bafll›ca “tehlike” türban de¤ildir; bir sürü baflka önemli politik-ideolojik, anayasalkurumsal ihlâl zaten mevcuttur. fiimdiki iktidar ile muhalefetin (ki daha önceki iktidarlard›) fleriklik etti¤i, kâh benzer, kâh farkl› nedenlerle, yaklafl›mlar sonucu. (2) Bir “alt-alt mezhep” “laikler” ile öbür “alt-alt mezhep” “anti(!)-laikler”in türban/kad›n/genç k›z/k›z çocu¤u üzerinden yürüttükleri k›s›r düflünsel ve siyasal çekiflmenin ard›nda paylaflt›klar› ve sorgulamad›klar› anti-laik düflünceler, fiiller, kurumlar mevcuttur. (Örne¤in, bunlar›n birincisi Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n› kurmufltur ve korumaktad›r; ikincisi de sorgulamamakta ve hele la¤vedilmesini asla düflünmemektedir.) (3) Meselelere iki taraftan herhangi birinin aç›s›ndan ve saflar›ndan bakm›yorum –taraflar›n üyelerinin ço¤unlu¤unun kayg›lar›na sayg› duydu¤um halde.

Türban›n s›n›f boyutu Türban, “laik”-Müslüman Cumhuriyet Türkiyesi’nin hem milliyetçi hem Bat›c› burjuva flehir han›mefendilerinin k›smen Avrupa’n›n yoz aristokratik kal›nt›lar›na öykünerek, k›smen Osmanl›-sarayl› süslü bafl bezlerine nostalji duyarak, k›smen de “iyi” ‹slâm’›n örtünme buyruklar›na uyarak harmanlad›klar› bir flapkams› gereçti. Ve yaln›zca üçüncüsü ve onun do¤rusu (‹stanbul flivesi gibi) de¤ildi. Kibard›, fl›kt›, müreffehti, s›n›fl›yd›. Anadolu (köylü) kad›n›n baflörtüsünden üstün oldu¤u kesindi. Daha çok da sokakta ve misafirli¤e gidilirken giyilirdi. Tesettür amac› yar›m/çeyrekten fazla de¤ildi. Namaz da k›labilen, ama fleriat istemeyen modern-geleneksel ninelerinizin evde kulland›klar› tülbent de de¤ildi. 1980’lerden sonra tekrar karfl›m›za ç›kt›¤›nda yine “halk ‹slâm›” kad›n›n›n baflörtüsü de¤ildi. Metropol burjuvazisine mensup han›mefendilerin flapkas› da de¤ildi. Birinciyi yine “aflarak” ve ikinciden de art›k “geri kalmayarak”, dinî gerekleri de teolojik/siyasî/ticarî olarak yerine getirecek flekilde ve kocalar›n›n yükselen iktidar ve statülerine de paralel

olarak, iktisaden müreffehleflen ve siyaseten güçlenen bir taflra ili (metropollere de kaymakta olan) yeni burjuvams› han›mefendi zümresinin/sosyal s›n›f kesiminin kafa giysisi niteli¤ini tafl›yordu. Demek istedi¤im, “türban” teriminin faydas›, iflin sosyal s›n›f boyutunu dikkate getirmesinde. Eflitli¤e ve devrime do¤ru hareketlilik anlam›nda de¤il, bir ara tabakan›n, bir üst s›n›f kesimine iltihak etmesi, iktidar blokunun efli¤inden ad›m›n› atmaya bafllamas› ve kendisine as›l bunun için k›z›lmas› anlam›nda. “Laiklik”, “irtica”, “fleriat”, “cumhuriyet kazan›mlar›”, bu ba¤lamda, önemli ölçüde retorik-polemiksel kamuflaj tülbentleri. Yoksa, içerik olarak mesele, baflörtüsü. Ve o da dinî-teolojik olarak o kadar da karmafl›k de¤il.

“Oyun” (2003) Extramücadele

I. G‹R‹fi

Pani¤e kap›lmadan, flantaj yapmadan Yaklafl›m›m›n ç›k›fl noktalar›ndan birini bafltan belirteyim: Baflörtüsü, bir anayasa, hatta yasa konusu de¤ildir. Tüzükyönetmelik konusu olmas› tart›fl›labilir. As›l görüflülüp, anlafl›l›p uygulamaya konulmas› do¤ru olacak düzlem, genel (ve güvenlik alt›nda bulunmas› gereken) hak ve özgürlükler anayasal ve di¤er yasal planlarda ilkeli-bütünlüklü biçimde çözüldükten sonra, yurttafl taraf›nda hak, özgürlük/kimlik güvencelerinin yafland›¤› medenî, ço¤ulcu günlük yaflam düzlemi ile devlet-hukuk-siyaset-idare taraf›nda da (tüm organlar› ve tüm tasarruflar›yla) bu güvencelerin sa¤land›¤› kamusal (dar politik kamusal dahil) düzlemdir. Konu, gerçek laik ve demokratik ve tabii ki sivil bir hukuk devletinin gelifltirilmesi, bunun için gerekli anayasal ve onu izlemesi gereken yasal düzenlemelerin yap›lmas›, düflünce-ifade, vicdaninanç, ö¤renme-ö¤retme (e¤itim de¤il), bilim-sanat, araflt›rma-yaratma hak ve özgürlüklerinin korunmas›, geniflletilmesi, güvenlik alt›na al›nmas›, bunun ilkesel ve bütünlüklü biçimde gerçeklefltirilmesi, partizan ve eyyamc› ve akl›s›ra manipülatif saiklerle yap›lmamas›, bunlar›n günü kazanma meselesi de¤il, bir toplumun (geçmifline geçmifl ola) bugününe ve gelece¤ine de yaz›k etmeme meselesi oldu¤unun kabul edilmesi, iflin sembolik (olumlu-olumsuz) bir fikrisabite indirgenmemesi, yani baflörtüsüne odaklan›lmamas›, eksik ve tutars›z bir laiklik zihniyet ve yap›s›n›n ve bu genel sorunun sadece göstergelerinden biri oldu¤unun idrak edilmesi, bir belirleyici neden, bir aç›k ve yak›n tehlike (karinesi) oldu¤u paranoyas›n›n veya takti¤inin terkedilmesi, baflörtüsünün yaln›zca bir

“Türban” teriminin faydas›, iflin sosyal s›n›f boyutunu dikkate getirmesinde. Bir ara tabakan›n bir üst s›n›f kesimine iltihak etmesi, iktidar blokunun efli¤inden ad›m›n› atmaya bafllamas› ve kendisine as›l bunun için k›z›lmas› anlam›nda. Yoksa, içerik olarak mesele, baflörtüsü.

sonuç, bir belirti, bir belirlenen oldu¤unun teslim edilmesi konusudur. Ve bütün bunlar, müminler (imanlar de¤il) rencide ve ma¤dur edilmeden, ayn› flekilde seküler/lâdini/hümanist ahlâk erbab› da rahats›z ve mutazarr›r edilmeden, “herkes için eflitlik” kural›nca, temel hak ve hürriyetler (evrensel) çerçevesinde yap›lmal›d›r. Resmî ideolojilere, yerel tarihçelere saplanmadan, ama tabii ki bunlar› da dikkate alarak, güç kullanmadan veya kullanma tehdidi savurmadan, pani¤e kap›lmadan ve flantaja baflvurmadan, esas itibariyle iki taraftan da kad›n üzerinden yürütülen k›s›r ve riyakâr bir siyaset itiflmesine gönül indirmeden müzakere edilmelidir.

II. TEOLOJ‹ öndermeler ve al›nt›lar yapaca¤›m metin, bafllang›çta Dünya ‹slâm Birli¤i’nin talebi üzerine Marmara Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi’nce alt› kiflilik bir heyete haz›rlat›lan ve ilk bask›s› 1982’de gerçeklefltirilen, Medine-i Münevvere’den ve Türkiye Diyanet Vakf›’ndan gelen talepler de de¤erlendirildikten sonra ‹FAV’›n 1991 tarihli izni ve TDV mütevelli heyetinin ayn› tarihli karar›yla bas›lm›fl olan Kur’an-› Kerim ve Aç›klamal› Meali, Ankara, 1993 tarihli/künyeli metindir. Anlam yorumu ve izleyecek normatif de¤erlendirme, ancak, orijinal metnin ne oldu¤u, lafzen ne dedi¤i (do¤ru) tesbit edildikten sonra (sa¤l›kl›) yap›labilecek, yap›lmas› gereken bir ifltir. Yoksa, hata,

G

9


yersiz kör dö¤üflü, manipülasyon riski, objektif/sübjektif tahrifat, çözümsüzlük, tarihe/düflüncelere/yönteme sayg›s›zl›k, kaç›n›lmaz sonuçlardan baz›lar›d›r. Bir doktrinin ve onun hükümlerinin do¤ru mu, yanl›fl m› oldu¤unun, konu ne denli nazik olursa olsun, karfl›l›kl› sayg›yla ve usûl-adap içinde tart›fl›lmas› noktas›na gelene kadar/gelebilmeden önce, kasitten/cehaletten/metodsuzluktan ötürü bir metni (veya maddî veriyi veya tarihî olguyu) kayna¤›na gitme zahmetini ve vecibesini yerine getirmeden, ehliyetsiz simsarlardan yola ç›karak ahkâm kesmek –ister ilahiyatç› olun, ister herhangi bir alan›n profesörü, ister papa ister halife olun– söz söyleme (meflru) hakk›n›z do¤maz bile. Kendinizi, partizanlar›n›z›, kamuoyunu avutabilirsiniz ve bunlar›n hepsine de zarar verirsiniz. Dinî metinler do¤alar›, tan›mlar› gere¤i, yoruma en az aç›k olanlard›r. Tabii ki, bunlar için bile belli bir yorum menzili/aral›¤› vard›r. Ama, örne¤in, resim elefltirisindeki kadar yoktur. Veya: Kur’an’›n muhkem hükümleri, müteflabih hükümleri kadar bile yoruma aç›k de¤ildir. Bu temay› uzatmayaca¤›m; münazara derindir. fiu kadar›yla yetineyim: Otoritatif ve kanonik “kabul edilmifl” dinî metinlerin tam ne dedi¤ini bilmeden/göstermeden, türban, recm, toplumsal cinsiyet, insan (ve haklar›) konusunda kimi sosyal bilimcilerin ikinci ve üçüncü el “yorum”lar›yla ifl götürülemez. Yaln›z ahlâkî de¤il, metodolojik günaht›r. Onun için, görece sahih kabul edilen (bir) metin üzerinden konuflmal›y›z. Somutlarsak, bir sürü örnekten ve konudan biri olmak üzere, baflörtüsü (veya recm veya XYZ dinî buyruk) iyidir/kötüdür, do¤rudur/yanl›flt›r diye tabii ki konuflmal›y›z. Bu olur ve gereklidir. Ama birkaç olmayacak örnek vereyim: Baflörtüsü kötüdür, çünkü/zaten Kur’an’da da (hatta benim Kemalist/Diyanetçi/Sünni –hepsi de “en son ve en mütekâmil”– resmî Kur’an›m’da) yoktur derseniz, olmaz. Çünkü vard›r. (Ve bence yanl›flt›r da. Ama daha oraya gelmedik.) Tersinden de gidelim. “Baflörtüsü iyidir, çünkü/zaten Kuran’da vard›r, emredilmifltir/önerilmifltir” derseniz, bu da olmaz. Size derim ki, “evet, hakl›s›n›z, Kur’an’da baflörtüsü vard›r ve fakat tam nas›l vard›r› bilmiyorsan›z, özellikle Nur Süresi’nin 31. ayetine bak›n, ondan sonra konuflal›m.” Ve size flunu da diyece¤im ki, bizatihi bu olgu, bunun iyi bir fley oldu¤unu göstermez. Davran›fl›n›zda size kar›fl(a)mam ama, e¤er dinlemeyi kabul ederseniz, baflörtüsünün (ki bence en munis konulardan biri –isterseniz Kemalist “laiklerin” baz›lar›n›n yok dedi¤i, ama Kur’an’›n defalarca var dedi¤i recmi de konuflal›m, bir sürü baflka sorun meyan›nda) neden iyi bir fley olmad›¤›n› yar›m düzine gerekçeyle ve sayg›yla anlatmaya çal›flay›m. Benim de bu hakk›m sakl› kals›n. fiimdi, yukar›da künyesini verdi¤im “muteber metin”e dönelim ve baflörtüsü konusunda ne diyor, görelim. Ünlü ve çok önemli ve fakat hâlâ do¤ru okunma-

10

istisna edilen ‘görünen k›s›m’ ise, kad›n›n yüzü, elleri ve –bir görüfle göre– ayaklar›d›r.”

m›fl ve düzgün de¤erlendirilmemifl olan (4.) Nisa (Kad›n) (en-Nisâ) Sûresi’ndeki kad›nla ilgili ve çokefllilik, tahditsiz cariye, mehir, miras, fuhufl (sopa, recm), toplumsal cinsiyet, erkek üstünlü¤ü, yetim k›zlar›n mal›, haram kar›lar, helâl zevceler, dayak, mutlak itaat ve di¤er önemli konulara iliflkin hükümlere burada girmeyece¤im ama, “laik bafl› aç›kç›l›k” ile “mürteci türbanc›l›k” aras›nda sürüp giden ve, münazara böyle yürütülmeye devam edilecek olursa, sürgit devam edecek olan kördö¤üflünü belli ölçüde giderebilecek, daha medenî ve rasyonel bir diskura zemin haz›rlayabilecek bir egzersiz olarak bunun da fazla uzatmadan yap›lmas›n› önerece¤im.

Nur suresi ne diyor? “Nisa”ya girmiyoruz ama, eldeki konuya do¤rudan çerçeve ve özel hüküm (ve tan›m) getiren (24.) Nur Sûresi’ni (enNûr), yukar›da sözünü etti¤imiz kaynaktan birlikte okumak zorunday›z. Yorum ondan sonra, normatif münazara daha sonra, düflünce-ifade ve hukuk-siyaset plan›nda ne yapaca¤›z –daha da sonra. Nur Sûresi, zina için bekârlar ve evliler için cezalar› (s›rayla sopa ve tafllama –evet, “recm”) söyledikten, kad›nlar›n ve erkeklerin birbirlerine bakmalar›n›/göz dikmelerini/göz koymalar›n› (göz zinas›?) yasaklad›ktan vs. sonra, do¤rudan do¤ruya sadedimize, örtünmeye geliyor (24/31): “Mümin kad›nlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen k›s›mlar› müstesna olmak üzere, zinetlerini teflhir etmesinler. Baflörtülerini, yakalar›n›n üzerine (kadar) örtsünler. (abç) Kocalar›, babalar›, kocalar›n›n babalar›, kendi o¤ullar›, kocalar›n›n o¤ullar›, erkek kardeflleri, erkek kardefllerinin o¤ullar›, k›zkardefllerinin o¤ullar›, kendi kad›nlar› (mümin kad›nlar), ellerinin alt›nda bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kad›n›na flehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kad›nlar›n gizli kad›nl›k hususiyetlerininin fark›nda olmayan çocuklardan baflkas›na zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklar› zinetleri anlafl›ls›n diye ayaklar›n› yere vurmas›nlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtulufla eresiniz.” (Diyanet Vakf›, Kuran, s. 352) Buraya bir de Diyanet’in hemen ayetin alt›nda yer alan yorumunu eklemek istiyorum: “Yukar›daki ayette kad›nlara, teflhir etmeleri yasaklanan ‘zinet’ten maksad›n ne oldu¤u konusunda farkl› görüfller vard›r: Bir görüfle göre bu zinetten maksat, küpe, bilezik, yüzük ve gerdanl›k gibi süs tak›lar› ile sürme, k›na gibi fleylerdir. Bu yoruma göre, bu tür zinet eflyas›n›n bedende teflhiri kad›nlar için haramd›r. Elbise de zinet olmakla beraber, gizlenmesi mümkün olmad›¤› için ayetteki ‘zinet’ tabiri, kad›n›n vücudunu ifade eder ki, buna göre yasaklanan, süs eflyalar›n›n teflhiri de¤il, vücudun teflhiridir. Bu yasaklamadan

“Çene alt› / GATA” formülü

“Bar›fl orman›” (2003) Extramücadele

Kur’an’daki örtünme tan›m› ve ölçüsünü (“yakan›n üzerine kadar”), “çene-alt›/ GATA“ formülü (teolojik iflbirli¤ini de gösteren AKPTSK aras›nda) olarak keflfetmeyi bu kadar beklemek gerekiyor muydu?

Dikkat buyrulsun ki, bu otorite de, “zinet”in kad›n vücuduna iliflkin oldu¤u yorumunu daha kuvvetli bulmaktad›r. Ayet ve yorum metinlerindeki birçok baflka zenginli¤e burada giremeyece¤im. Yaln›zca fluna dikkat çekelim: Kur’an’daki örtünme tan›m› ve ölçüsünü (“yakan›n üzerine kadar”), “çene-alt›/GATA“ formülü (teolojik iflbirli¤ini de gösteren AKP-TSK aras›nda) olarak keflfetmeyi bu kadar beklemek gerekiyor muydu? “Yaka üstü”, “çene alt›”, “boyun hizas›” vb. ölçülerin tart›fl›labilece¤i gri tampon bölge çok dar: Gerdan ve boyun hiç mi görünmeyecek, görünecekse 5-6 santimlik bir anatomik fleritten bahsediyoruz. Eller için hüküm belli; ayaklarda ise yine küçük/dar bir münazara menzili var: bilek dahi mi görünmeyecek, yoksa tuman lasti¤i uyluklara do¤ru biraz daha yukar›ya ç›kabilir mi?.. Bunlar münazaraya de¤er mi, baflka ifl kalmad› m›, bu saatte skolastik spekülasyona gerek ve zaman var m›, ayr›. (Bask› yapm›yorum, sadece fikir söylüyorum.) Genel örtünme, ziynet örtme, saç-bafl örtme, Kur’an’da var m›, yok mu; ne kadar/nereye kadar örtme var, ne dahil, ne hariç; aile/hane içindeki erkekler için ne k›s›tlama (rahatl›k), baflka erkekler için ne k›s›tlama var; özel alanda nas›l, kamusal durumlarda nas›l; zinet (tak›-mücevher mi, yoksa kad›n›n gizli bedensel hazineleri mi1; görünen yerler (yüz, eller, ayaklar?) nedir, ne kadar örtülür, kime ne kadar› gösterilir/gösterilmez; baflörtüsü neyi içine al›r, neyi almaz, yaka üstüne2 kadar gelmeli derken tam s›n›r nedir; saç ve kulak içerde kalacak, ama gerdan ve boyuna tam ne olacak? Pakistanl› Benazir Bhutto, gür saçlar›na, kay›nca daha ço¤unu gösteren, usûlen düzeltince hâlâ en az üçte birini aç›kta b›rakan bir flal örtüyordu; Kraliçe (ve güzellik kraliçesi) Ürdünlü Raina saç›n› tamamen aç›kta b›rak›yor. Farkl› Müslüman milletlerin biraz farkl› yorumlar›na yer yok de¤il, ama burada bizi öncelikle ilgilendiren, Türk Diyaneti’nin resmî Kur’an’›n›n ziynet (saç dahil) örtmeyi oldukça grafik bir biçimde, adeta bir kutsal tasvir canl›l›¤›nda tan›mlam›fl, kurala ba¤lam›fl gibi göründü¤ü. K›sacas›, türban yok ama, “bafl örtme” var Kur’an’da. Ama göz deli¤i olan kara çarflaf da yok, Vahhabi-Suudiler’de oldu¤u gibi. Baflka ‹slâm ülkelerinin, mezheplerinin, alt-mezheplerinin tesettür anlay›fl ve politikalar› biraz farkl› olabiliyor. Tüketici olmaya çal›flmadan fl›klara ve kombinasyonlara bir göz atal›m (bir k›sm› hayalî olmak üzere): Arabi-Suudi, Pakistani-M›sri, Afgani-Abduhi, Vahhabi-fiahabi vs... Herhangi birini seçebiliriz. Hâlâ seçebiliriz; 1920’lerde veya daha önce de seçebilirdik. Ama biz Sünni-Hanefi-Kemalî-Ortodoks diyaneti seçmifliz. O da, eldeki konuda, yukar›dakidir. Hem ba¤lay›c›d›r, ama o kadar da de¤ildir; “geç-


miflin bagaj›n› hesaba katal›m, ama gelece¤e de ipotek koymayal›m” denebilir. Ama lütfen, teoloji gibi nazik ve devasa bir meseleyi ideolojik kahve sohbeti düzeyinde “halletmeye” (ya da hal’etmeye) çal›flmayal›m. Örne¤in Türk Diyaneti’nde baflörtüsü vard›r/yoktur tart›flmas›n› geride b›rakal›m. Vard›r. Ama flunu diyecek ciddi ‹slam âlimleri/fâkihleri ç›karsa ve derlerse ki Diyanet Vakf›’n›n tercümesi, meali, metni yanl›flt›r; Türk diyanetinin daha do¤ru versiyonunu iflte ben sizin önünüze koyuyorum, kendiniz karar verin. Ama bir fideist gibi de¤il, dine de olabildi¤ince rasyonalist gibi yaklaflmaya çal›flarak. (fiahsen, ben böyle bir uyar›y›, metodolojik bir farz bilirim.) Nitekim, bir baflka örnek olmak üzere, Türkiye Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n kendi (as›l/daha?) resmî otoritatif versiyonunu da buraya koyuyorum ki, iki muteber metin aras›nda ne kadar fark var/olabilir, görülebilsin3: “Mü’min kad›nlara da söyle, gözlerini haramdan sak›ns›nlar, ›rzlar›n› korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen k›s›mlar müstesna, zinet (yer)lerini göstermesinler. Baflörtülerini ta yakalar›n›n üzerine kadar sals›nlar. Zinetlerini, kocalar›ndan, yahut babalar›ndan, yahut kocalar›n›n babalar›ndan, yahut o¤ullar›ndan, yahut üvey o¤ullar›ndan, yahut erkek kardefllerinden, yahut erkek kardefllerinin o¤ullar›ndan, yahut k›zkardefllerinin o¤ullar›ndan, yahut Müslüman kad›nlardan, yahut sahip olduklar› kölelerden, yahut erkekli¤i kalmam›fl hizmetçilerden, yahut da henüz kad›nlar›n mahrem yerlerine vak›f olmayan erkek çocuklardan baflkalar›na göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklar›n› yere vurmas›nlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtulufla eresiniz!” Burada kesiyorum. Baflta 20. yüzy›l Türkiye’sinin en önde gelen müfessiri Elmal›l› olmak üzere X-Y-Z’yi de alabilirdim. Hepsi Sünni-Türki mealler. Çok ayr›lm›yorlar. Hatta daha ileri gidip baflka Müslüman ülkelerin diyanetiyle de (baflörtüsü dahil) karfl›laflt›rabilirdim. Ama gere¤i de, yeri de yok. Ayr›ca flunu da unutmayal›m ki, teolojik tefsir baflka, din politikalar› baflkad›r. Pakistan’a fleriat anayasas›n› indiren baba-k›z Bhutto’lar de¤ildi; AngloAmerikan yetifltirmesi, Bat›c› (NATO’cu), Kenan Evren’in aziz biraderi Ziya-ül Hak’t›. Helikopter suikasti de, onu tasfiye eden de bir emr-i hak de¤il, Allah’›n bir tak›m “iyi” protestan kullar›yd›. “Laik” (!) Pervez Müflerref’i de ayn› ak›bet bekliyor olabilir; ›l›ml› ‹slâm’›n bar›fl dili ve eli diye bir fley de yok. Ve terörist katiller yaln›zca Taliban’dan ve Kaide’den ç›km›yor. Sivas’›, Trabzon’u, Kahramanmarafl’›, ‹zmir’i, Malatya’y›, Pangalt›’y›, Diyarbak›r’›, Çorum’u, Çank›r›’y› ve daha nicelerinin hepsini Hizbullah yapmad›; bunlar, “›l›ml›” Türk diyanetini bir devlet dairesi olarak âgûfluna alan ve “baflörtüsü gericiliktir ve tehlikedir” diyen laik Türk devleti bürokrasisinin önemli dairelerinin önceden muhtemelen bilgisi dahilinde ve olaydan sonra da aç›k

hoflgörüsü alt›nda yap›ld›. Katledilenler de baflörtülü kad›nlar ve çember sakall› adamlar de¤ildi, bunlar bazen laik devletin ifli gördürdükleriydi; kurbanlar, baflörtüsüz kad›nlar da aralar›nda olmak üzere, “laik” ve “›l›ml›” Türk diyanetinin ölçülerine göre biraz daha farkl› yerde duranlar ve din elefltirisinde “ileri” gidenlerdi. Sivas katliam›n›n laik kad›n baflbakan›, “otelin içinde 38 kifli yanm›flt›r, d›flar›daki vatandafllar›m›z hayattad›r” türünden lâflar geveleyebildi ve bu toplum ondan hesap sormad›. Ayr›ca, kendisi bazen baflörtüsünün ›l›ml›s›n› da takard›. Birkaç “laik” general ve birçok “sosyal demokrat” devlet büyü¤ü ve sayg›n siyasetçi ona tapard›. Tapmasalar bile, çeflitli kapasitelerde yard›mc›l›¤›n› yapmakta beis görmemifllerdi.

III. ANAYASA

“Cetvelli” (2003) Extramücadele

bakal›m “türban” meselefiimdi, si, çok daha hayatî dinî-ahlâkîbilimsel-hukukî-siyasî yönleriyle birlikte de¤il de, iyi bir kimlik simgesi ya da bir kötü niyet simgesi düzeyinde ve sözde (ana)yasal düzlemde nas›l tek bafl›na çözülmeye çal›fl›l›yor... MHP, 1982 Anayasas›’n›n –zaten özürlü ve yeniden yaz›lmaya muhtaç-- 10/4 maddesini (“Genel Esaslar –Kanun Önünde Eflitlik”) kurcalayarak gordiyon dü¤ümünü çözme iddias›yla ortaya ç›kt›. “... bütün ifllemler(in)de... eflitlik...” ibaresine “... ve her türlü kamu hizmetinin sunulmas›nda ve bu hizmetlerden yararlan›lmas›nda... eflitlik...” ibaresini eklemeyi önerdi. ‹lk bak›flta ve bir bak›ma mant›kl› ve pratik gibi görünüyor, ama bir fley çözmez. Hem “hizmet alan”lar›n da k›l›k k›yafet-baflörtüsü (örtüsüzlü¤ü) konusundaki özgürlü¤ü güvenceye al›(n›)yor (“baflörtülü üniversiteli k›z› üniversitedeki dersime, s›n›f›ma sokmam, çünkü fleriat getirecek” diyemeyecekler, kad›n erkek laik mollalar)4, hem de “hizmet veren”lerin (kad›n memur, yarg›ç, doktor, ö¤retmen, hele hele polis (!) ve subay›n (!!) baflörtüsü takabilme özgürlü¤ü (öbür cepheden bak›nca riski) artacak –hiç de¤ilse zamanla. (Konunun uzun vade için teorik muhakeme ve sakin rasyonel tart›flma ortam› gerektiren bu gibi hayati boyutlar›na ve mant›ksal uzant›lar›na bu sefer burada giremem. “Hizmet veren-”Hizmet alan” terminolojisinin piyasa dilinin ard›ndaki zihniyet sorununa da ileride de¤iniriz. “Kamu”-”özel” ayr›m›nda yap›lan vulgarizasyona da.)

Çocuk haklar› ihlâli Tabii, bu teklifi verenler, bunun hemen kabul görmeyece¤ini çok iyi biliyorlar ve karfl›-garantiyi/ödünü bafltan veriyorlar. Öneri, üniversite k›zlar› (reflit k›zlar) içindir, ilk ve orta ö¤retim k›zlar› için de¤il. Karfl› taraf hemen diyor ki, oraya da s›çrar. (T›pk›, “dini devletin denetimine almak, laikli¤in en do¤ru versi-

“Kemalist laik” 1982 ve 1961 anayasalar›n›n din ö¤retimini, reflit olmayan çocuklarda ebeveynin yüce takdirine b›rakmas›, çok liberal görünen bu tutum, çocuk haklar› ihlâlidir. Yetiflkin kad›n haklar›n› dengeye oturtmaya çal›flan ve ödünleflmeye haz›rlanan ›l›ml› Müslüman patriyarklar, yine ›l›ml› laik Kemalist mümin patriyarklarla birlikte küçük k›z çocuklar›n›n haklar›n› ezdiklerinin fark›nda de¤iller mi?

yonudur; cemaatlere b›rak›rsak azarlar” paranoyas› gibi.) Berikiler de hemen gülsuyu ikram ediyor ve diyor ki, “peki, oraya inmeyelim, reflit olmayan k›z çocuklar›na baflörtüsü k›s›tlamas› getirelim” veya “din e¤itimi alma konusunda oldu¤u gibi, ebeveyninin, velisinin iznine b›rakal›m”. Al›n size kahredici bir çocuk haklar› ihlâli. (Ayn›, ya da çok benzer flekilde, “Kemalist laik” 1982 ve 1961 anayasalar›n›n din ö¤retimini, reflit olmayan çocuklarda ebeveynin yüce takdirine b›rakmas› gibi. ‹lk bak›flta çok liberal görünen bu tutum da, bence bir çocuk haklar› ihlâlidir. Bilimsel bilgi ve seküler ahlâk› devlet ve aile verecek, tamam, baflka çare yok(?), ancak bunu adam gibi yapmalar›n› umabiliriz, ama dinî kaynakl› enformasyonu ve imana dayal› ahlâk› vermeyi ana-baba devlete ihale etsin, devlet de güya onlar›n otorizasyonuna dayanarak bunu yaps›n, olmaz. ‹flte size çocuk haklar›n›n bir ihlâli daha. Ve biz bu meselelerle bu planda u¤raflaca¤›m›za baflörtüsü plan›na çak›l›p kal›yoruz.) Makûl ve gerçekçi olaca¤›z, kendi aram›zda tepiflmeyece¤iz diye küçük k›z çocuklar›na dayatmada bulunaca¤›z. Baz› erkekler, ço¤unluk erkeklerden üstündür; erkek genel olarak kad›ndan bir derece üstündür; üniversiteli k›z ilk-orta ö¤renim k›z›ndan bir derece üstündür. Peki küçük k›z›n hali nice olacak? Yetiflkin kad›n haklar›n› dengeye oturtmaya çal›flan ve ödünleflmeye haz›rlanan ›l›ml› Müslüman patriyarklar, yine ›l›ml› laik Kemalist mümin patriyarklarla birlikte küçük k›z çocuklar›n›n haklar›n› ezdiklerinin fark›nda de¤iller mi? (Müslüman, H›ristiyan ve Musevi dinlerinin beflerî hiyerarflisinin büyük sorunlar›na burada giremeyiz.)

fiahken flahbaz olmak MHP’nin önerisini yeterli bulmayan AKP, rivayete göre, ‘82 anayasas›n›n 13. ve 42. maddelerinde de rötufl tasarl›yor. 13 üzerinde flimdi fazla durmayaca¤›m. Çok önemli konu, çok önemli anayasa maddesi, ‘82 rejimi zaten çok kusurlu. Laikli¤i daha yüksek bir düzlemde düzeltmeye çal›flmak gerekirken, salt baflörtüsü boyutunu f›rsatç› bir teknik manevrayla buradan halletmeye çal›fl›rsak, 13. madde iyice yalama, laçka olur ve bir daha alt›ndan zor kalkar›z. Laikli¤i iyilefltirelim, tutarl›laflt›ral›m: Kültürde, yaflamda, anayasada, yasaklar rejiminde, idarî tasarruflarda, e¤itimde vs. Baflörtüsü meselesini de bir bütünlük içinde çözelim. Ama 13. maddeyi kurcalayarak de¤il. Onu tadil bile de¤il, tebdil etmeye haz›rlanmaya bafllayal›m. Bir tek fleyi hat›rlatmadan geçemeyece¤im: fiu günlerde ortaya at›lan, Anayasa Mahkemesi’nin 1991 karar›n›n etraf›ndan dolaflmaya çal›flmak ilkesizlik ve oportünist bir pragmatizm, hukuken anormatif bir ifl olur. ‹ki eksi bir art› etmez. (Bir eksi bir art› olsayd› bile, yerimizde sayard›k.) Bu gibi temalara yak›nda, genel anayasa de¤iflikli¤i gerekleri konusu vesi-

11


lesiyle, zaten etrafl›ca girece¤iz. Gelelim 42. maddeye (“e¤itim ve ö¤renim hakk› ve ödevi”). Türban/baflörtüsü meselesinin konuflulmas›, çözülmesi gereken yerin ta kendisi gibi, de¤il mi? De¤il. ‹ki nedenle de¤il. 1982 maddesi her bak›mdan zaten o kadar sorunlu ki (13. maddeden de fazla), bunun içinde hiçbir fley çözülmez. Ancak yeni komplikasyonlar do¤urur. Yap›lacak fley, bu madde de yeniden yaz›l›rken (ve baflörtüsüne yer vermeden) öyle yaz›lmal› ki, baflka baz› konular gibi baflörtüsü konusu da baflka –ve do¤ru– planlarda do¤ru biçimde genel anayasal ilkelerin güvencesi alt›nda özel kanunlarda/idarî tasarruflarda/günlük hayat adab›nda/kültür-ahlâk plan›nda halledilebilecek flekilde sorunsuzlaflt›r›ls›n: Herkesin özgürlükleri, kimli¤i, siyaseti sivil, laik, demokratik, medenî süreçler ve kurallar içinde realize edilebilsin. Zihniyet, prosedür, müzakere, içerikte anlaflmaya yaklaflma ve bunlara yard›m edecek k›sa vadeli (ana)yasal ve yasal düzenleme ve idarî uygulamalar, daha sonra da bunlar üzerine uzun vadede say›s› azalt›lacak, niteli¤i yükseltilecek düzenlemeler. Baflka türlü olmaz. “Peki 13. ve 42. anayasa maddeleri, bir sürü baflka madde meyan›nda, nas›l yaz›lmal› konusunda ne diyorsun” derseniz, o çal›flmam›z yak›nda sunulacakt›r derim. Ba¤lant›lar da o zaman kendili¤inden kurulacakt›r. Gelelim, 10-13-42. maddelere ek olarak siyasetçilerin, akademisyenlerin her gün bir yenisini ortaya atmaya devam etmeleri, kendilerinde hukuk tekni¤i virtüözlü¤ü vehmetmelerinden baflka bir fley olmayan, ilâve madde kurcalama iflgüzarl›klar›na. (Not: Anayasa, idealize etmeyelim ama, siyasetçilerin, ayd›nlar›n vb.’nin günlük partizan-yasal borsa tranzaksiyonlar›n›n yeri de¤ildir.) fiimdiye kadar flu maddeler de konuyla ilgili görüldü: Bafllang›ç (laiklik k›sm›), 2. madde (laiklik k›sm›), 24. madde (din ve vicdan hürriyeti). Bir de, geçerken, 174. maddedeki devrim kanunlar›na uymaz falan dendi. Do¤rudur, hepsi de ilgilidir. (Ama baflka ilgili maddeler de var.) Ancak, Bafllang›ç, Madde 2, Madde 24 flu halleriyle zaten o kadar sorunlu ki, özür dilerek yineleyece¤im, bunlar›n büyük bölümleri kald›r›lmadan, düzeltilmeden, radikal biçimde yeniden yaz›lmadan, salt türbanla ilgili küçük revizyonlarla ne türban meselesinin halline elverebilirler ne de kendileri iyileflebilir. fiahken, flahbaz olurlar.

Neler yap›lmal›? (Baz›lar›) 1982 Anayasas›’nda bile baz› özgürlükler (k›l›k ve baflörtüsü de alt-kategoriler olarak içerilmek üzere) zaten say›larak güvence alt›na al›nm›flt›r. Eksik ve kusurlu laikli¤i konuflacaksak ve düzelteceksek (ki iki has›m kamp›n da söyledi¤i gibi de¤il, do¤ru dürüst), öyle gidelim. Ve bu ifli

12

“Ya Sev Ya Terket” (2000) Extramücadele

Dipçik destekli zümreler devletçi laikli¤in demokrasi falan getirmedi¤ini, askerî vesayet ve darbenin iyi bir fley olmad›¤›n›, sivil militarizminin ay›p bir fley oldu¤unu elli y›ld›r ve hâlâ anlamad›klar› gibi, bu sefer de, TSK’n›n iktidar bloku d›fl›nda de¤il, (1960’taki gibi) içinde oldu¤unun (uzun zamand›r ve özellikle 2007 seçimlerinden sonra) bile fark›nda de¤iller ve yine k›flk›rtmaya çal›fl›yorlar.

ne baflörtüsü gibi, kavramlar ve konular hiyerarflisinde çok daha alt-soyutlama düzeyinde olan birimler üzerinden yapal›m, ne de özürlü bir anayasay› yapay zorlama ve kurcalamalarla daha da içinden ç›k›lmaz bir enkaz haline getirelim. Görece¤iz ki, ilk kuflak klasik/tarihsel Kemalistler bile baflörtüsünü anayasa, hatta yasa düzeyinde ele almam›fllar, tüzük ve yönetmeliklere ve de idarî uygulamaya ve günlük yaflam kültürünün dinamiklerine havale etmifllerdi –tabii (bence yanl›fl ve tutars›z) müdahalelerini de yaparak. Ama söyledi¤imiz düzeylerde. Biz bunu da afl›p örne¤in: • Anayasa ve özel yasa düzeylerinde, genel hak ve özgürlükleri koruyacak çerçeveleri çizelim.• ‹llâ gerekti¤i düflünülüyorsa, tüzük ve yönetmeliklerde koruyucu tedbirler de alal›m. • ‹darî uygulamalarda temel hak ve özgürlükleri ihlâl etmeyelim. • Günlük hayatta (sosyal-siyasî-kifliler/gruplar aras› iliflkilerde) sayg›l›, ço¤ulcu, özgürlükçü davranal›m. • Simge, ima, karine, niyet vs.’den gitmeyelim; TC’de her iki has›m kanatta da daha ne simgeler –simge ne kelime– ne yap›lar, kurumlar var ki, laiklikle ba¤dafl›r en ufak yanlar› yok. • K›sacas›, do¤ru ifli, do¤ru yerinde ve do¤ru zaman›nda yapal›m; karfl›l›kl› takiye ve riya yapmayal›m; kültürel ve normatif mücadeleyi sayg›l› ve mertçe yürütelim. • Üniversite ö¤rencisi baflörtüsü taks›n (reflit ve özgür ve haklara sahip oldu¤u için). • ‹lk ve orta ö¤retim ö¤rencisi baflörtüsü takmas›n (reflit olmad›¤› için; bu, kendisine devlet ve aile/ebeveyn taraf›ndan dayat›ld›¤› ve dolay›s›yla bir çocuk haklar› ihlâli olaca¤› için; yoksa “fleriat getirmeye flimdiden haz›rland›¤›” için de¤il). • Zorunlu (ve seçmeli) din derslerini kald›ral›m. • ‹mam-hatip okullar›n› kapatal›m; resmîli¤ini, denkli¤ini kald›ral›m; din ö¤retimini cemaatlere b›rakal›m; kendi finansmanlar›yla ö¤retmen istihdam etsinler, sertifika da versinler, ama laik e¤itim sisteminde geçerlili¤i olmas›n.• ‹lâhiyat fakültelerini devlet üniversitelerinin bünyesinden ç›karal›m. • Diyanet’i kald›ral›m. • Dinî örgütlenme, dernekler mevzuat› düzeyinde s›n›rland›r›ls›n, parti düzeyine ç›kar›lmas›n –ki kapatmaya da lüzûm kalmas›n. • Dinî düflünce ve ifade özgürlü¤üne s›n›r konmas›n. (Liste, tahdidî de¤il, tadadîdir.)

Yok say›lan maddeler Gelelim ilgili, geçerli anayasa maddelerinin baflka bir k›sm›n›n baz›lar›na –niye tart›flma gündemine hâlâ sokulmad›¤›n› hâlâ anlamad›¤›m! 10, 13, 42, Bafllang›ç, 2, 24 söylendi ama, flunlar söylenmedi: Md.27, md.25, md. 17 ve md. 174/2 ve 8. Md.27: Bilim ve Sanat Hürriyeti. “Herkes, bilim ve sanat› [ve felsefeyi] serbestçe (abç) ö¤renme ve ö¤retme ... hakk›na sahiptir.” (Serbestli¤e, k›l›k k›yafet de girer diye düflünülebilir ve düflünülmelidir.) [Köfleli ayraçlar benden.] Md.25: Düflünce ve Kanaat Hürriyeti.

“Herkes düflünce ve kanaat [ve simge] hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düflünce ve kanaatlerini [ve simgelerini] aç›klamaya [ve göstermeye/göstermemeye] zorlanamaz; düflünce ve kanaatleri [ve simgeleri] sebebiyle k›nanamaz ve suçlanamaz.” Düflünce ve kanaate sahip olmak hak ve özgürlükse, simge/kisve de haydi haydi olmal›d›r. Birinci ve ikinci, hiçbir sebep ve amaçla aç›klanmaya zorlanamazsa, k›nanamazsa ve suçlanamazsa, üçüncü de böyle görülmelidir. (Abese indirgenmifl bir örnekse: B›rak›n “senin baflörtün [düflüncen bile de¤il] fleriat isteme karinesidir” deyip yasaklamay›, yapt›r›ma u¤ratmay›, “senin baflörtün fleriat karinesi midir?” diye sorulamaz bile. Sorulmamal›d›r.) Md.17: Kiflinin Dokunulmazl›¤›, Maddî ve Manevî Varl›¤›. “Herkes, yaflama, maddî ve manevî varl›¤›n› koruma ve gelifltirme hakk›na sahiptir. T›bbî zorunluluklar ve kanunda yaz›l› haller d›fl›nda, kiflinin vücut bütünlü¤üne dokunulamaz; r›zas› olmadan bilimsel ve t›bbî deneylere tâbi tutulamaz. Kimseye iflkence ve eziyet yap›lamaz; kimse insan haysiyetiyle ba¤daflmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz...” (Maddenin devam› flu anda bizi tam ilgilendirmiyor.) Yukar›daki 25. maddeden sonra bir de buna lüzûm var m›yd›? Vard›ysa, buyrun, iflte çerçeve: Baflörtüsü baz›lar› için e¤er bir özkimlik belirleme/tan›mlama simgesiyse –ki öyle–, herkesin maddî ve manevî varl›¤›n› koruma ve gelifltirme hakk›na (ve özgürlü¤üne) girer mi, girmez mi? Laik-seküler geçinen yasaklarla dinsel yasaklar aras›nda ba¤nazl›k benzerli¤ine düflülüyor mu, düflülmüyor mu? Devam: “... kiflinin vücut bütünlü¤üne [ki buna onu örten kisveyi de dahil etmek mecburiyetindeyiz] dokunulamaz” zaten denmifl mi, denmemifl mi? Bu yeterli bir anayasal özgürlük güvenli¤i çerçevesi de¤il mi? Neleri, nerelerden, niye zorluyorsunuz, kurcal›yorsunuz? Gelelim “Devrim Kanunlar›”n›n baz›lar›n›n nas›l kullan›labilece¤ine ve maalesef kullan›ld›¤›na veya kullan›lmad›¤›na. 1982 Anayasas› Md.174, f›kralar 2 ve 8: 25.11.1925 tarihli 671 say›l› fiapka Giyilmesi Hakk›nda Kanun: “Türkiye Büyük Millet Meclisi azalar› ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmifl oldu¤u flapkay› giymek mecburiyetindedir. Türk halk›n›n da umumi serpuflu flapka olup buna münafi bir itiyad›n devam›n› hükümet meneder.” Üç maddeli bu kanunun 2. ve 3. maddeleri yürürlük maddeleridir. ‹flbu 1. madde, görüldü¤ü gibi, özellikle daha çok erkek “devlet memurlar›” ve hizmetlileri için düflünülmüfl olup ikinci derecede “Türkiye halk›na” teflmil edilmifltir. “Serpufl”un semanti¤ine girmek de dahil olabilecekken, mant›k silsilesi tamam bir argüman kurmaya flimdi burada vakit ay›rmadan diyece¤im fludur: Bu kanun bugün kad›nlar›n baflörtüsünü yasaklamaya yarayacak bir hukuk mant›¤›na ve


muhakemesine elvermez. Olsa olsa, o gün de, bugün de, (erkek) serpuflunun kad›n flapkas› karfl›l›¤›n›n en uygun, kibar, fl›k ve müreffeh karfl›l›¤›n›n “‘han›mefendi türban›’” oldu¤unu söyletebilir. Resmî ya da sivil hayatta, k›rsal ve ev-içi baflörtüsünün yak›fl›k almayaca¤›n› söyler. Hükümetin men etti¤i fley baflörtüsüdür; paradoksu görebilirseniz, tecviz etti¤i fley türband›r. Türban, modern kad›n flapkas›d›r. Hem ›l›ml› Kemalist Diyanetçi Müslüman hem modern laik Kemalist burjuva kad›n›n›n men edilmeyen, tersine, caiz, hatta vacip görülen flapkas›d›r. 3.12.1934 tarihli 259(6) say›l› Baz› Giysilerin Giyilemeyece¤ine Dair Kanun: Sekiz maddeli bu kanunun 7. ve 8. maddeleri yürürlük maddeleridir. 6. madde, uygulamay› bir tüzü¤e (2/1958 say›l›, 3.2.1935 tarihli) b›rak›r. 3, 4, 5 yabanc›larla ilgilidir. 1. ve 2. maddeleri aynen al›nt›l›yorum ki, bu kanunla eldeki konuyla ilgili olarak ne yap›labilir, ne yap›lamaz, daha iyi görülsün: Madde 1– Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, ruhanîlerin mabet ve ayinler haricinde ruhanî kisve tafl›malar› yasakt›r. Hükümet her din ve mezhepten münasip görece¤i yaln›z bir ruhanîye mabet ve ayin haricinde dahi ruhanî k›yafetini tafl›yabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bir müsaade müddetinin hitam›nda onun ayn› ruhanî hakk›nda yenilenmesi veya bir baflka ruhanîye verilmesi caizdir. Madde 2– Türkiye’de kanuna tevfikan teflekkül etmifl ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler mahsus k›yafet, alâmet ve levaz›m tafl›mak istedikleri zaman yaln›z tüzük ve yönetmelikler ile muayyen tiplere uygun k›yafet, alâmet ve levaz›m tafl›yabilirler. (abç) Yorumu okuyucuya (diplomal› kanun teknisyenleri dahil) b›rak›yorum. S›k›larak da izin istiyorum, hiç de¤ilse flunu sormak için: 1. madde dahi/bile daha çok baflka dinlere mensup ruhanîler/ruhban taifesi için düflünülmüfl gibi görünmüyor mu? Çok karmafl›k, çok nazik, çok hayati konular. Az yer, k›smî gözlemler... S›¤ kesinliklerin hakim oldu¤u, tembel fakat manipülatif kliflelerle yürütüle(meye)n tart›flmalar için birkaç sorgulay›c› yeni aç› ve asgarî muhakeme yöntemi kural› hat›rlatma cüretini gösterdim. Tüketici, bofllu¤u az bir argüman(tasyon) sav›m yok. Ne var ki, bana flu kadar› belli gibi görünüyor: Ç›k›fl noktas› sakat, bulunmufl gibi görünen ara formüller çal›flmayacak, kördö¤üflü devam edecek. Baflörtüsünü be¤enebilirsiniz, be¤enmeyebilirsiniz; daha genel ve daha önemli olmak üzere olarak dinleri be¤enebiliriz, be¤enmeyebiliriz; ama insan haklar›na-hukukuna-adaletine sayg›y› yitirmeden görüflelim. Ve flunun gibi sorular› sorabilelim: Baz› emekli veya muvazzaf büyükelçi, general, profesör zevcelerinin bafllar›n›n aç›k olmas›nda, zevçlerinin darbe yapaca¤› karinesini görüyor muyuz? Ya da tam tersine, kad›nlar›n bu aç›kl›¤›n› er-

kek efllerinin darbe yapmayacaklar›n›n garantisi sayabiliyor muyuz?

Baflörtüsü neleri örter? Laiklik baflörtüsünü yasaklamakla olmaz; bir sürü baflka fley gerektirir (“laik” egemen ve yönetici s›n›flar›n da yapmaya yanaflmad›¤›). Baflörtüsünü yasaklamak veya serbest b›rakmak laikli¤i sa¤layamayaca¤› ve de zedeleyemeyece¤i gibi, özgürlü¤ü ihlâl ve kimli¤i rencide edilen kad›nlar›n kocalar›n›n ve onlar›n sözde laik has›mlar›n›n yapt›¤› ve korudu¤u, laiklikle hiç mi hiç ba¤daflmayan bir sürü fleyi örter. Yani: Baflörtüsü kad›nlar›n bafl›n› örter de (bence de örtmesin), as›l “mümin” ve “laik” olan tüm erkeklerin yeterli laik olmayan kafalar›yla yapt›klar› bir sürü laik olmayan ifli örter. Hem Kemalist laik generallerin, büyükelçilerin, profesörlerin, hem de ›l›ml› Müslüman hükümet partisinin siyasetçilerinin ve ilâhiyatç›lar›n›n ve strateji-güvenlik akademisyenlerinin politik-ideolojik-askerî stratejik orta¤› ABD’nin dünyada ve bölgede yapt›¤› laik-demokratik-bar›flç›l olmayan bir sürü ifli de örter. AKP flürekas›, daha genifl bir s›n›f-iktidar analizindeki laik flerikleriyle birlikte, örne¤in Irak savafl›nda ve iflgalinde ve ticaretinde ABD’yi, efllerinin bafl› örtülü oldu¤u için mi, buna ra¤men mi destekliyorlar? (‹kinciler de ayn› fleyi, eflleri bafl› aç›k oldu¤u halde mi, bu yüzden mi yap›yorlar?) Sorunlar, kaynaklar, nedensellikler buralarda de¤il, baflka yerlerde. Simgelerle/sonuçlarla/belirtilerle –o da yanl›fl/kas›tl›– u¤raflmay› b›rakal›m; belirleyici yap›lara, sistemlere, temel faktörlere bakal›m. ‹ç siyasette de –ki çok var–, d›fl siyasette ve dünya meselelerinde de... Ciddi laiklik revizyonlar›na o kadar ihtiyaç var ki, türbana çak›l›p kalmayal›m ve dahas›, öncelikli olmas› gereken gündem maddelerini perdelemeyelim. Ve de bu s›¤ manevralar› din, kad›n, k›z çocu¤u, baflörtüsü üzerinden yürütmeyelim. Dini siyasete alet etmek as›l bu olur. Bir hafifli¤e izin verin: Bush dinî kisve/külâh/poflu/yarmuka/sar›k takmad›¤› için mi çok demokratik ve bar›flc›l? “Kazan Kald›ran Asker” (2003) Extramücadele

“TC>USA” (2003) Extramücadele

AKP flürekas›, daha genifl bir s›n›f-iktidar analizindeki laik flerikleriyle birlikte, örne¤in Irak savafl›nda ve iflgalinde ve ticaretinde ABD’yi, efllerinin bafl› örtülü oldu¤u için mi, buna ra¤men mi destekliyorlar? (‹kinciler de ayn› fleyi, eflleri bafl› aç›k oldu¤u halde mi, bu yüzden mi yap›yorlar?)

Laura peçe, burka, çarflaf, flal, türban “iktisâ” etmedi¤i için mi eflinin demokrasi ve bar›fl gayretlerini destekliyor? Abesle ifltigal etmeyi b›rakal›m; ciddi ve “ortalama ak›ll›” olal›m (“ortak ak›l”a dikkat!). Bu hafifli¤i de ironi, parodi, kara mizah, hele istihza sav› ve yan›lsamas› ile yapmad›¤›m› da belirteyim. Tam tersine, hayatî meselelere yaklafl›mlardaki hoppa yetersizliklerin baz›lar›na dikkati çekmek için yap›yorum. Gerçekçi olmad›¤›m, ütopik düflündü¤üm (iyimser yorum lütfeder iseniz), safdilâne flekilde meselere beyaz-siyah bakt›¤›m falan söylenmeye kalk›fl›l›rsa da, yan›t›m flu olur: Hukuk beyazd›r, nokta. Yasalar›n da beyaz olmas›na çal›fl›lmal›d›r, nokta. Siyaset, özellikle “iktidarc›” siyaset, maalesef hâlâ gridir, bu kadar›n› da anlar›z. Ama gri dediysek, giderek siyaha da varabilir demedik, üç nokta. (Devam edece¤iz anlam›nda.) Çok temenni ediyorum ki, flu anda tasarlanan ara formüller gerçeklefltirilemez, çünkü as›l sorunlar katmerlendirilir, çözümleri gelecek kuflaklar için daha da güçlefltirilmifl olur. Ve bu kördö¤üflü bir an önce gündemdeki genel anayasa de¤iflikli¤i gere¤i maddesinin alt›na (bir alt-alt-f›kra olarak) al›n›r ve birincisi art›k daha fazla geciktirilmez.

TSK ve iktidar bloku Bir de, temenni edelim ki, 2008’in 222A (2. ay›n 2. gününde, saat 2’de An›tkabir) giriflimi, 1960’›n 555K (5. ay›n 5. gününde, saat 5’te K›z›lay) ajitasyonuna ve sonraki aç›l›mlar›na dönüfltürülemesin. 27 May›s askerî darbesinin haz›rlay›c›lar›ndan olan “ilerici, ayd›n, laik” zümreler (üniversiteler, bas›n, “salon” [sa¤ ve sol]) yine ifl bafl›nda. Temenni ederim ki –ve tahmin de ediyorum ki– bu giriflim de, Ankara-‹stanbul-‹zmir vb. mitingleri gibi bofla ç›ks›n/ç›kacak. Çünkü, yukar›daki dipçik destekli zümreler devletçi laikli¤in demokrasi falan getirmedi¤ini, askerî vesayet ve darbenin iyi bir fley olmad›¤›n›, sivil militarizminin ay›p bir fley oldu¤unu, iddia ettikleri sonuçlar› da getirmedi¤ini elli y›ld›r ve hâlâ anlamad›klar› gibi, bu sefer de, TSK’n›n iktidar bloku d›fl›nda de¤il, (1960’taki gibi) içinde oldu¤unun (uzun zamand›r ve özellikle 2007 seçimlerinden sonra) bile fark›nda de¤iller ve yine k›flk›rtmaya çal›fl›yorlar. Oysa TSK (bugünkü komuta heyeti) AKP ile, ABD ile, büyük sermaye ile (yerli ve uluslararas›) ve hatta “sol”un baz› bölükleriyle uyum halindedir. Araya girmeye çal›flacaklar›n (yarg› bürokrasisinin bir bölümü, üniversite teknokrasisinin bir bölümü, ultra-nasyonalist ve faflist emekli büyükelçiler ve emekli or-korgeneraller ile onlar›n paramiliter birlikleri) ifli zor, flanslar› az. Tersi olursa, herkese yaz›k olur. Bugünkünden de fazla. Taha Parla

1) “fiehvet” motifi cinsellikle mi, yoksa kuyumculukla m› ilgilidir? (Belki, belli bir metoforu çok zorlamad›kça…) 2) Hiza/s›n›r/kenar, afla¤›ya do¤ru köprücük kemiklerine kadar olup gerdan› da içine al›yor mu, yoksa daha yukar›larda çene alt›nda durup gerdan› aç›kta b›rak›yor mu? 3) Türkiye Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› ile Türkiye Diyanet Vakf›’n›n kurumsal/yasal/organik iliflkilerine ve her birinin gözde metinlerinin göreceli kanonik statülerine burada giremiyorum. 4) Buna karfl›l›k, bir bölümü ö¤renme de¤il, diploma/kudret peflinde olan imam-hatip mezunu erkek ö¤renciler rahatça arkalar›na yaslanacak –laik adaletin yüce tecellisine bak›n›z.

13


BO⁄AZ‹Ç‹ ÜN‹VERS‹TES‹ E⁄‹T‹M B‹L‹MLER‹ BÖLÜMÜ BAfiKANI PROF. FATMA GÖK

Paral› üniversite ezberi Yeni YÖK Baflkan› Yusuf Ziya Özcan’›n üniversitelerin paral› olmas› gerekti¤i sözlerinin bas›nda yer almas›n›n ard›ndan, Murat Belge (“YÖK Baflkan› ve paral› e¤itim”, Radikal, 12 Ocak 2008) ve Bask›n Oran (“Bedava üniversite ezberi”, Radikal 2, 13 Ocak 2008) üniversitede paral› e¤itimi savunan yaz›lar yazd›lar. Özcan’›nki kendisinden beklenen fleydi, ama Murat Belge’nin ve Bask›n Oran’›n Özcan’la hemfikir olmas› flafl›rt›c›yd›. Özellikle de Bask›n Oran’›n solun ezberini bozmak ad›na neo-liberal ezberi tekrarlamas›, flafl›rt›c› oldu¤u kadar, üzücüydü. Bo¤aziçi Üniversitesi E¤itim Fakültesi E¤itim Bilimleri Bölümü Baflkan› Prof. Fatma Gök’ün kap›s›n› çald›k, bir sa¤lama yapt›k. Yirmi küsur y›ld›r neo-liberallerin ›srarla savundu¤u paral› üniversite görüflünü solda yer alan ö¤retim üyelerinin paylaflmas›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Fatma Gök: Üniversiteler zaten paras›z de¤il. Üniversiteye, bölüme, ö¤retim diline (‹ngilizce ö¤retim yapan üniversite veya bölümlerin harçlar› daha yüksek) göre de¤iflen miktarlarda harçlar var. Y›ll›k harçlar 231 ile 1250 YTL aras›nda de¤ifliyor. Söz konusu olan, zaten paras›z olmayan üniversiteleri, neo-liberal kapitalist sistemin gerektirdi¤i piyasa mekanizmas›yla tamamen bütünlefltirmek. “Paras›z e¤itim çal›flm›yor, çünkü devlet yeteri kadar kaynak ay›ram›yor, çünkü kaynak s›n›rl›” deniyor. Bu çok eski bir argüman. Dünya Bankas›’n›n “meflhur” e¤itim ekonomisi uzman› George Psacharopoulos bu modeli gelifltirdi ve 1970’lerin sonlar›ndan beri bu model ›s›t›l›p ›s›t›l›p önümüze kondu. E¤itimin ticarîleflmesi ve sermayeleflmesi dünyan›n çeflitli ülkelerinde farkl› flekillerde, özellikle Dünya Bankas› ve IMF’nin yap›sal uyum politikalar› marifetiyle uygulanmaya çal›fl›ld›. Bu politikalar›n ilk örnekleri fiili’de, Allende hükümetinin emekçileri ve yoksullar› kollayan sosyal politikalar›na son veren, ABD taraf›ndan planlanan ve Pinochet taraf›ndan kotar›lan askerî darbe sonunda uygulanan politikalard›r. fiili’de velilere kupon vererek e¤itim ticarîlefltirilmiflti. Aileler istedikleri okuldan e¤itim sat›n alabileceklerdi. Bu kuponlar›n yoksullar›n elinden al›narak karaborsada tedavülde dolaflt›¤› söylenir. Dünya Bankas›’n›n paral› e¤itimi genel politika olarak kabul etmesi, kapitalizmin Türkiye’deki seyri ve kamusal

14

alan›n dönüfltürülmesiyle yak›ndan ilgili. Türkiye’de de paral› üniversite önerisinin tarihi yeni de¤il. Bask›n Oran “ezberi bozuyorum” derken, otuz senedir duydu¤umuz ezberi tekrarlam›fl oldu. Bask›n Oran sadece bir akademisyen de¤il art›k, sol ad›na ba¤›ms›z milletvekili aday› oldu. Sol olarak sa¤l›k, ö¤renim gibi temel haklara nas›l bakt›¤›m›z›n, nas›l bir toplum, nas›l bir hayat tahayyül etti¤imizin genifl kesimlere sunulmas› aç›s›ndan da dedikleri çok önem tafl›yor... Bence, bu sol bir pozisyon de¤il, gayet aç›k liberal bir pozisyon. E¤itim ve sa¤l›k baflta olmak üzere temel sosyal hizmetlerin eflit, nitelikli olarak paras›z sunulmas› dünyaya nereden bakt›¤›m›z› belirleyen faktörlerden en önemlisi. E¤itimi evrensel bir temel hak olarak kabul etmek kamusal sorumlulu¤u gerektirir. Kamusal sorumluluk ise cinsiyete, dile, ›rka, etnik kökene bakmadan herkese nitelikli e¤itim sunmaktan geçer. Her toplumda egemenler e¤itime müdahale ediyor, çünkü e¤itime, toplumsal düzeni yeniden üretmek için manipüle edilebilir, içeri¤i kontrol edilebilir bir alan/ayg›t olarak bak›yorlar. Bunun karfl›s›nda, gerçekten demokratik ve özgür bir toplum özleminde olanlarsa, e¤itimin toplumsal sistemi de¤ifltirme/dönüfltürme ifllevini gündeme getirirler. Asl›nda, e¤itim bir mücadele alan›d›r. E¤itimin içeri¤i, özü, müfredat gibi konularla devaml› didiflmek zorunday›z. E¤itim, bu mücadelenin yafland›¤› son derece politik bir alan. E¤itim sistemine, e¤itimin paral› olmas›na karfl› tak›n›lan tav›r, nerede durdu¤umuzu tayin etmekte belirleyicidir. Bask›n Oran’›n üniversiteye yöneltti¤i elefltiriler

Sekiz çocuklu bir ilkokul ö¤retmeninin k›z› olarak, e¤itim paral› olsayd›, büyüdü¤üm kasaban›n kap›s›ndan ç›kmam imkâns›zd›; yurtd›fl›nda doktora yapmamsa hayal bile edilemezdi.

ve Türkiye’deki üniversitelerin durumu hakk›nda söyledikleri do¤ru. Sistem iyi çal›flm›yor, haks›z yere paralar al›n›yor, kimden ne kadar para al›nd›¤› belli de¤il; üniversite hocalar›n›n durumu, mesle¤e yaklafl›m›, bütün bu konularda çok büyük sorunlar var. Ama bunlar›n düzeltilmesi, tam da söylenenin aksine, herkesin söz söyleyebilece¤i ve kararlara kat›labilece¤i, demokratik, özgürlükçü bir aç›l›mla olmas› gerekirken, e¤itimi paras› olanlar›n hizmetine açmak öneriliyor. “Paral› üniversite” önerisinde sözü edilen herhalde flu anki harçlar›n düzeyinde miktarlar de¤il. Kamusal üniversitelerin vak›f üniversiteleri düzeyinde ücretli olmas› m› kastediliyor? Varolan harçlar›n kastedilmedi¤i kesin. Model, vak›f üniversiteleri modelidir. Vak›f üniversitelerinin modeli de Amerikan üniversite sistemi. YÖK baflkan› Amerikan modelini örnek gösteriyor. Türkiye’deki vak›f üniversitelerinin ücretleri bu konuda bize fikir verebilir. Bu ücretleri yoksul kesimin ödemesi imkâns›z; böyle olursa, orta gelirli kesimlerin çocuklar› için de üniversite kap›lar› tamamen kapanacak demektir. Siz Amerika’da bulundunuz, Amerikan modelini yak›ndan biliyorsunuz. Nas›l bir model Amerikan modeli? Amerikan e¤itim sistemi Türkiye’de yüceltiliyor, oysa s›n›fsal konumla do¤rudan belirlenen, eflitsiz ve oldukça ayr›mc› bir sistemdir. ABD’nin e¤itim sistemi dünyan›n en problemli e¤itim sistemlerinden biridir. Varl›kl› gruplar› çok iyi yetifltiren, di¤erlerini toplumda onlara biçilen konumlara yerlefltirmek için gerekli beceri ve mesleklere yönelten, ›rkç› ve cinsiyet ay›r›mc›l›¤›na dayanan bir sistem. Geçen sene, Wisconsin Eyalet Üniversitesi Madison kampüsündeydim. Bu üniversite, ‘60’lardan beri ilerici ve muhalif gelene¤iyle ünlü. Bir kamu üniversitesi olmas›na ra¤men, ço¤unluk para ödüyor veya ileride ödemek üzere borçlan›yor. Wisconsin eyaletinde oturanlar dönem bafl›na 4, eyalet d›fl›ndan gelenler 8, yabanc› ö¤renciler 13 bin dolar ödüyor. Üniversitenin verdi¤i araflt›rma, ö¤retim vb. burslar›, üniversitenin içindeki kimi araflt›rmalar ve çeflitli projelerde çal›flarak ve di¤er iflleri yaparak ö¤retim ücretine sayd›rmak gibi durumlar var. Ö¤retim ücretine sayd›rmak u¤runa bu burslar› alabilmek için müthifl bir yar›fl var. YÖK Baflkan› “dünyan›n hiçbir yerinde e¤itim paras›z de¤ildir” diyor. Bu do¤ru de¤il. Bat› Avrupa e¤itim modelinde kural paras›z e¤itimdir. OECD’nin düzenledi¤i PISA (Uluslararas› Ö¤renci Seviye Ölçüm Program›) araflt›rmas›nda Finlandiya üst üste birinci olan ülke. Türkiye çok sonlarda oldu¤u gibi, ABD de sonlarda bulunuyor. Finlandiya’da bir tane özel e¤itim kurumu yok, paral› kurs, paral› yetiflkin e¤itimi faaliyeti bile yok. Fransa’n›n gelene¤i yine e¤itimin paras›z sa¤lanmas›d›r. Avrupa’da da sosyal devlet anlay›fl› çöktükçe paral› e¤itime do¤ru bir geçifl görülüyor. Türkiye’de gözler bir tek ABD’ye çevrildi¤i için, ABD dünyan›n bütünü


Paras› olanlar ailelerine ba¤›ml› olacak, olmayanlar devletin bürokratik çarklar›nda ihtiyaçlar›n› kan›tlamaya çal›flacaklar, ya çeflitli finans kurumlar›ndan okul sonras› hayatlar›n› ipotek alt›na alacak borçlanmalara girecekler ya da cemaatlerden maddî destek alacaklar ve onlara ba¤›ml› olacaklar.

ve hegemonyac› bir yerde birlefliyorlar. Onlar›n karfl›s›nda, gerçekten demokratik, özgürlükçü bir e¤itimi hayata geçirecek toplumsal ve kültürel dinamikler ve refleksler gerçekten zay›f. Lâkin, bask›c› dönemlerde bile sistemi elefltirebilecek güçler yine e¤itim sistemi içinden boy verebiliyor. E¤itimi kontrol etmenin karfl› konulamaz bir cazibesi var. Fakat bu kontrolün sa¤lanmas› o kadar da kolay de¤il. Bugün dayan›flmac›, demokratik anlay›fltan çok, bireysel özgürlükler üzerine kurulu bir üniversite tahayyülü yayg›n. Türkiye’nin egemenleri, ‘80’den beri neo-liberal küresel sisteme entegre olabilmek için gerekli yap›sal dönüflüm projelerini gerçeklefltirme yönünde e¤itimi de dönüfltürme yolunda baflar›l› oldular. Ancak bu dönüflümün maliyetini yoksullar ödüyor. ‘80’lerde bafllayan bu bask›c› ve anti-demokratik projenin en önemli aya¤› YÖK yasas›. Ama proje tamamlanmad›. Neo-liberal piyasa kapitalizminin hakimiyeti henüz istedikleri düzeyde de¤il. Ödenmekte olan harçlar ve çeflitli adlar alt›nda yap›lan di¤er ödemeler de “ifli” kurtarm›yor anlafl›lan. Hâlbuki e¤itime hak perspektifinden bakmak gerek. Di¤er pek çok sosyal, kültürel, ekonomik hakk›n kullan›labilmesi e¤itim hakk›yla do¤rudan ilgili. E¤itim temel bir hak olarak kavramsallaflt›r›l›nca, paral› e¤itim diye bir fley söz konusu olamaz. E¤itimin paral› olmas›, varolan eflitsiz ve adaletsiz sistemi kamusal politikalarla düzeltmek yerine, güçlendirmek ve meflru k›lmak anlam›na gelir. Bask›n Oran yaz›s›nda önerisinin gerekçelerini ve nas›l bir uygulama önerdi¤ini aç›yor. ‹sterseniz, o argümanlara teker teker bakal›m. “Üniversite paral› olur, ama her ihtiyac› olup talep eden (‘her isteyen’ de¤il!) dört y›l burs al›r. (...) Bursun miktar› ailenin gelir basama¤›na göre saptanabilir. (...) Bu para ö¤renci mezun olup ifle bafllad›ktan sonra tahsile bafllan›r. (...) Burs almak için geliri yeterince düflük olmayanlar belli basamaklara göre ücret öderler.”

‹htiyaç sahibi oldu¤unuzu kan›tlamak çok sorunlu de¤il mi? ‹spatlama süreci ve size “yoksul kimli¤i” verilmesi afla¤›lay›c›, damgalay›c› olmaz m›? Bu önerinin ciddiye al›nacak bir taraf›n› görmüyorum. Devasa bir burs bürokrasisi kurulaca¤›, kay›rmac›l›k kültürünün yerleflik bir norm haline geldi¤i bir ülkede ihtiyaç sahiplerine ulaflamayaca¤› gibi konular tart›fl›labilir. Ama mesele gerçekten “etkinlik” meselesi de¤il. Mesele, felsefe ve ilke meselesi. Mesele, e¤itim politikas›n›n hak temelli bak›fl aç›s›ndan m›, yoksa lütfetme temelli bak›fl aç›s›ndan m› kavramsallaflt›r›laca¤› meselesidir. Ö¤rencilerin muhtaç olduklar›n› kan›tlamalar›n› isteyen bir mekanizman›n iflletildi¤i bir üniversite ortam› bafltan kötürüm kalm›flt›r ve bu ortam insan onurunu zedeler. Bu durum, ekonomik ve kültürel sermaye ekseninde zaten varolan eflitsiz ve hiyerarflik konumlar› çok daha derinlefltirecektir. “Varl›kl› gençlerin verdikleri paralarla okuyan yoksul gençler” durumu ö¤renciler aras›ndaki sosyal iliflkileri zedeleyici de¤il mi? Pedagojik olarak, sosyal ve kültürel olarak, ö¤renciler aras›ndaki ve ö¤renciyle ö¤retim üyesi aras›ndaki bütün iliflkileri olumsuz etkileyece¤ini öngörmek hiç de zor de¤il. Üniversitenin ücretini ö¤rencinin kendisi karfl›layamayaca¤›na göre, sözü edilen gelir anne-baban›n geliri. Yetiflkin bir birey olan ö¤renciyi de¤il, ailesini yani “veli”sini muhatap alm›fl oluyor üniversite. Bu çok temel bir ilkeye ayk›r› de¤il mi? Bu nokta çok önemli, ama hep gözard› ediliyor. Üniversite ö¤rencisi toplumun sa¤lad›¤› olanaklarla, para düflünmeden e¤itimini yapan genç insan demektir. 18–23 yafl dönemi, gençlerin potansiyellerini gelifltirebilecekleri çok önemli bir dönem. Bu sadece akademik, meslekî potansiyel de¤il, dünyay› ve toplumu anlayabilecek, elefltirebilecek, dönüfltürecek entelektüel ve sosyal bir grup da-

Fatma Gök

Foto¤raf: fiahan Nuhoglu

olarak görülüyor. ABD’de, daha ilkokul seviyesinden bafllayan bir s›n›fsal ayr›flma var. Zenginlerin oturduklar› yerlerdeki devlet üniversiteleri de, o bölgenin vergileriyle desteklendi¤i için çok iyi durumda. New York’ta, ben Harlem’de oturdum, oradaki okullar felâket durumdayd›. Çünkü insanlar›n verdikleri vergiler yetmiyor. Nerede oturdu¤unuza, s›n›fsal konumunuza, ailenizin mesle¤ine ba¤l› olarak e¤itim al›yorsunuz. Kamusal üniversiteler olarak kurulan eyalet üniversitelerinde bile, Madison örne¤inde oldu¤u gibi, gittikçe artan oranlarda ücret al›n›yor, pek çok ö¤renci buralara gitmek için devlete, çeflitli finans kurumlar›na borçlan›yor, orduya yaz›l›yor. Evet, ABD’de zorunlu askerlik sistemi yok, ama yoksullar üniversiteyi paras›z okuyabilmek için askere yaz›l›yor, burs karfl›l›¤›nda Irak’ta savafla gidiyor. 11 Eylül öncesi, ABD ordusuna askerlikten sonra paras›z okuyabilmek için yaz›lan yoksullar›n bafl›na gelen bu. ABD, üniversite sisteminde en kötü örnek. Ambargolara, onca fakirli¤e ra¤men Küba bütün vatandafllar›na nitelikli ve bedava sa¤l›k ve ö¤renim hizmeti sa¤l›yorsa, üstelik en pahal› dal olan t›pta çok nitelikli insanlar yetifltiriyor, araflt›rmalar yapabiliyorsa, her ülke yapabilir herhalde... Küba’daki okullar çok iyi. Ben Küba’da bulunma ve okullar› gözlemleyebilme f›rsat› buldum. Evet, Küba çok yoksul, Havana’da evler dökülüyor. Ama bir okula giriyorsunuz, hem fizikî ortam ve olanaklar, hem de e¤itim ortam›ndaki olumlu iklim çok etkileyici. Küba’da gördü¤üm okullar›n donan›m›na Türkiye’de art›k ancak özel e¤itim kurumlar›nda rastlan›yor ve bunlar›n kap›s›ndan ancak zenginler bir sürü para dökerek çocuklar›n› sokabiliyorlar. Küba örne¤i çok ö¤retici, çünkü Küba toplumu ekonomik olarak çok güç koflullarda ayakta kalma mücadelesi veren bir toplum. Y›llard›r ABD’nin uygulad›¤› ambargo alt›nda yafl›yor. Bu flartlara ra¤men dünyan›n en nitelikli e¤itim sistemlerinden birine sahip. Küba’dan kat kat zengin ülkelerden Küba’ya üniversite e¤itimi almak için gelen ö¤rencilerle karfl›laflt›k. Dolay›s›yla, bu bir tercih ve öncelik meselesi... Tabii ki tercih ve öncelik sorunu; bu da politika sorunu. Sistemi kimlere aç›yoruz, hangi bilgi ö¤retiliyor, kime ö¤retiliyor, ne kadar ö¤retiliyor? Bunlar do¤rudan politik konular. Toplumsal gücü ellerinde tutan egemenler için e¤itim sisteminin ideolojisini ve içeri¤ini belirlemek, kontrol etmek son derece önemli. Varolan s›n›fl› toplumun eflitsizliklerinin, haks›zl›klar›n›n e¤itim sistemi yoluyla yeniden üretilmesi karfl›s›nda, bu duruma karfl› durufl da kaç›n›lmaz. Tamam, egemenler muktedirler, ama biz de bofl durmuyoruz. Toplumun demokratik gelene¤ine, dinamiklerine, muhalif hareketinin durumuna göre buna müdahale edilebiliyor. Türkiye’de bir tarafta dinci de¤erlere sahip kesim, di¤er tarafta milliyetçi de¤erlere sahip kesim sa¤, otoriter

15


yan›flmas› içinde olabilecekleri çok k›ymetli bir dönem. Ama e¤itimi piyasayla bütünlefltirme çabas› içinde, gençleri tamamen aileye ba¤›ml› hale getiriyorsunuz. Paral› e¤itime karfl› ç›k›lmas› için temel nedenlerden biri bu. Genç insanlar›n aileden ba¤›ms›z olmalar›, onlar›n özgür bireyler olarak yetiflmeleri için hayatî öneme sahip. Paral› e¤itimin gençlere dayatt›¤› tam tersi bir durum. Devasa miktarlar tutan üniversite ücretini ödeyecek olan ailesine karfl›, genç üniversite ö¤rencisinin yo¤un bask› alt›nda yaflayaca¤›n› öngörmek hiç zor de¤il. Paras› olanlar ailelerine ba¤›ml› olacak, olmayanlar devletin bürokratik çarklar›nda ihtiyaçlar›n› kan›tlamaya çal›flacaklar, ya çeflitli finans kurumlar›ndan okul sonras› hayatlar›n› ipotek alt›na alacak borçlanmalara girecekler ya da cemaatlerden maddî destek alacaklar ve onlara ba¤›ml› olacaklar. Gençlerin baflta aile ve e¤itim olmak üzere, yap›lar›, kurumlar› sorgulama, elefltirme, hatta bunlara kafa tutabilmeleri o yap›lardan özgür olabilmeleriyle mümkün. ‹sterse çok varl›kl› olsun, üniversite için ailesinden onca para alan bir genç aileyi, okulda “müflteri” ya da “hizmet alan” konumundaki ö¤renci, e¤itimi, sistemi ne kadar, nas›l elefltirebilir, karfl› ç›kabilir ki? Genç insanlar›n özgürlük mücadelesi, aileye karfl› da bir mücadele ayn› zamanda. “Ailem bana bu kadar para veriyor, s›n›fta kalmayay›m” ya da “aman bursum kesilmesin, iyi not alay›m” endiflesi pedagojik olarak çok yanl›fl, entelektüel ve sosyal aç›dan geliflmeyi engelleyici bir bask›d›r. Burs büyük bir tuzakt›r, ö¤rencilere tuzakt›r, topluma tuzakt›r. Not alma peflinde koflan ö¤rencilerin gözü baflka bir fley görmez olur. Bu gençlerin toplumsal sorunlarla ilgilenmeleri, toplumsal sorunlar karfl›s›nda tepki vermeleri çok daha zor olacakt›r. Tekrar yinelemek istiyorum. “Bursum kesilmesin, annem babam ne der?” çok büyük bir bask›, toplumsal bir tuzak bu. Ö¤rencilerin üniversiteyi dört y›lda bitirmeye zorlanmalar› bile asl›nda büyük bask›. Bask›n Oran, “bursunun kesilmesini veya borcunun artmas›n› istemeyen ö¤renci dersine çal›flacak ve üniversitenin k›ymetini bilecek” diyor. Bunu, ben gerçekten sol paradigma içinde bir fikir olarak göremiyorum. Bu kadar büyük bir haks›zl›k yap›lamaz ö¤rencilere. Bu, son derece ciddi bir engel. Bir harekete kar›flt›n, bursun kesildi. Demoklesin k›l›c› gibi bafl›nda... Ö¤rencilerle ö¤retim üyelerini parayla karfl› karfl›ya getirmek e¤itimsel olarak son derece yanl›flt›r. Ayr›ca, burs karfl›l›¤› olmayan bir fleydir, ama burada bir terminoloji berrakl›¤› da yok. Kredi sonra geri ödenen parad›r; burada burs kredi, borçlanma anlam›nda kullan›l›yor. ‹lkesel durum bir yana, Türkiye’de meslekî konumuna göre orta s›n›f kabul edilen, ama hayat standard› aç›s›ndan “yoksul” olan çok genifl bir kesim var. Mesela, hem annesi, hem babas› lise ö¤retmeni olan bir gencin ailesinin

16

paral› üniversite ücretini ödeyebilmesi imkâns›z, ama böyle bir aile “resmen yoksul” kabul edilmeyece¤i için burstan da yararlanamayacak. Üniversite bu insanlar›n menzilinden ç›kacak. Çok hakl›s›n›z. Bugün varolan sistem çok daha eleyici hale gelecek. Kendimi örnek vereyim, paras›z e¤itim oldu¤u için ben bugün burada ö¤retim üyeli¤i yap›yorum. Sekiz çocuklu bir ilkokul ö¤retmeninin k›z› olarak, e¤itim paral› olsayd›, büyüdü¤üm kasaban›n kap›s›ndan ç›kmam imkâns›zd›; yurtd›fl›nda doktora yapmamsa hayal bile edilemezdi. E¤itimin paral› olmas›, varolan eflitsiz sistemden kaynaklanan ayr›mc›l›klar› çok daha derinlefltiren bir nedendir. Bugün üniversitelerde uygulanan ikinci ö¤retimde ilginç bir durum karfl›m›za ç›k›yor. 1999-2000 ö¤retim y›l›nda yüksek ö¤retimde ikinci ö¤retim programlar›na kay›t yapt›ran kad›n ö¤renci oran› 40.6 iken, bu oran 2006–2007’de 39.8’e gerilemifl. Paral› olan ikinci ö¤retimde k›zlar›n oran› erkeklerden az. Vak›f üniversitelerinde kad›n ö¤renciler az›nl›ktad›r (yüzde 35.5). Aile, k›z çocu¤unu paral› e¤itime göndermek istemiyor. Zaten e¤itim sistemi k›zlar›n aleyhine çal›fl›yor, paral› hale geldikçe k›zlar daha da çok eleniyor. Paral› e¤itim, k›zlar›n, yoksullar›n, iflçi s›n›f›n›n, anadil problemi olanlar›n aleyhine iflliyor. Bask›n Oran diyor ki: “Bugün çocuklar›n ciddi bir oran› ÖSYM’ye kafas›ndaki mesle¤i edinmek için de¤il, o vahim ‘fiimdi ne yap›yorsun’ sorusuna ‘Okuyorum!’ diyebilmek için giriyor. (...) Bu ‘mahalle bask›s›’ alt›ndaki ö¤renciler yüksek meslek okullar›na gidince di¤erleri daha iyi e¤itim görecek.” Türkiye’deki s›n›f ayr›flmas› ve gelir da¤›l›m›n›n gittikçe bozuldu¤u dikkate al›n›rsa, Bask›n Oran’›n önerisinin kimlerin hangi okullara gitmesini engelleyece¤i çok aç›kt›r. Halihaz›rdaki e¤itim olanaklar› bile baz› kesimlere çok görülüyor. Ben flahsen birçok alan çal›flmas›, mahalle çal›flmas›, ö¤rencilerle görüflme yapt›m. Ama bir tane bile yukar›da bahsedilen cinsten ö¤renciye rastlamad›m. “‹nsanlar üniversite kap›s›na y›¤›l›yor” deniyor. ‹nsanlar›n üniversiteye gitmek is-

Bat› Avrupa modelinde kural paras›z e¤itimdir. Uluslararas› Ö¤renci Seviye Ölçüm Program› araflt›rmas›nda Finlandiya birinci. Türkiye çok sonlarda oldu¤u gibi, ABD de sonlarda. Türkiye’de gözler bir tek ABD’ye çevrildi¤i için, ABD dünyan›n bütünü olarak görülüyor. ABD’de, daha ilkokuldan bafllayan bir s›n›fsal ayr›flma var. Kamusal üniversitelerde bile, gittikçe artan oranlarda ücret al›n›yor, pek çok ö¤renci buralara gitmek için devlete, finans kurumlar›na borçlan›yor, orduya yaz›l›yor.

temesinden daha güzel bir fley olabilir mi, daha ne istiyoruz? Bütün kurgulama bence zaten s›n›fsal, bölgesel ve cinsiyet temelinde ayr›mc› olan sistemi çok daha seçkinci hale getirmek. Türkiye’de e¤itim zaten belli gruplara kapal›. Bask›n Oran hoca bu söyledi¤i karara hangi bilgi sonucu vard›, do¤rusu merak ediyorum. Fuzulî yere üniversiteye giden gençler meslek okullar›na gitsin, “di¤erleri” daha iyi e¤itim görsün ayr›m›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? 17 yafl›nda, üniversiteye girmeden önce, hangi alana yetenekli, hevesli oldu¤unu tam olarak bilmeyen bir genç üniversite ortam›nda kendisini keflfedemez mi? Kimin üniversiteyi hak etti¤ine, kim, nas›l karar verebilir? Ayr›ca, gençlerin bir süre s›rf üniversite ortam›nda bulunmalar› bile olumlu bir fley de¤il mi? Do¤ru. Üniversite ortam›, sosyal ve entelektüel olarak çok gelifltirici ve dönüfltürücü olabilir. Bask›n Oran’›n da kat›ld›¤› bak›fl aç›s›n›n kayna¤›nda e¤itime harcanan paran›n üretken olmad›¤› düflüncesi yat›yor. “Her ülkenin, her toplumun belli bir grup insan› yüksek derecede yetifltirmesi gerekir. Bunlar araflt›rmalar› yaps›nlar, ülkeyi ileri götürsünler. Onlara paral› veya burslu iyi e¤itim sa¤layal›m. Di¤erleri içinse bofl yere para ve kaynak harcamayal›m; zaten ç›k›nca ifl bulamayacaklar. Onlar k›sa yoldan meslek sahibi olsunlar” anlay›fl›d›r söz konusu olan. Lâkin, ortada bir problem var: E¤itim bu de¤ildir. E¤itimi evrensel bilgi birikiminden, bilimden, kültürel ve toplumsal olandan herkesin faydalanmas› olarak görmek gerek. Salt teknik bir alanda beceri kazand›rmak, son derece dar ve tehlikeli bir yaklafl›m. ‹nsanlar› sistemin bir çark›na hapsedecek bir anlay›fl bu. Böyle bir kitleyi kontrol etmek de çok daha kolay, çünkü insanlar›n hem ifllerini kaybetme endiflesi olacak, hem de dünya içinde kendi yerini sorgulayabilecek bir entelektüel yetkinli¤i olmayacak; kurgu bu. Ama bunun baflar›l› olaca¤›na inanm›yorum, böyle bir fley eflyan›n tabiat›na ayk›r›. Arundhati Roy Bo¤aziçi’ndeki konuflmas›nda “dünyan›n yoksullar› aya¤a kalkacak ve silahla mücadele yapacak” demiflti. Bu kadar eflitsiz bir dünyan›n ne kadar tehlikeli oldu¤u-


Hal böyle olunca, Sümeroloji gibi tarih de, arkeoloji de, sosyoloji de, edebiyat da giderek önemini yitirebilir. Halbuki e¤itimin amac›, dünyay› ve içinde yaflad›¤› toplumsal formasyonu anlayabilecek, çözümleyebilecek, evrensel kültür birikimine sahip insanlar yetifltirmek olmal›. Türkiye’deki üniversitelilik oran› di¤er ülkelere k›yasla nas›l? Üniversiteli oran›, kabul edilemeyecek kadar düflük. Türkiye’de üniversite ça¤›nda 10.5 milyon kifli var. Her sene üniversite s›nav›na girenlerin say›s› 2 milyona yak›n. Bunlar›n 200 bin kadar›, aç›k ö¤retim de dahil olmak üzere, herhangi bir yüksek ö¤retim alan›na kay›t yapt›r›yor. Bir araflt›rmada, ilkokula giren çocuklar› resmî istatistiklerden 11 sene takip ettik. 11 sene sonunda, yüz kifliden beflinin üniversiteye girdi¤ini gördük. E¤itim sistemi içinde tutunamama oran›n›n bu kadar yüksek oldu¤u bir toplumdan bahsediyoruz. Üstelik, pek çok üniversitenin altyap› eksikli¤i ve di¤er olanaks›zl›klar içinde oldu¤unu biliyoruz. Bu üniversitelerin mutlaka en k›sa zamanda gelifltirilmesi gerekiyor. Oralara büyük ölçüde kaynak aktar›lmas› gerekirken vak›f üniversitelerine kaynak aktar›l›yor; bu üniversiteler için ö¤retim üyesi yetifltirmek gerekirken, kamusal kaynaklarla kamu üniversitelerinde yetiflmifl ö¤retim üyeleri özel üniversitelere gidiyor. Maddî imkanlar oralarda çok daha cazip, onlar› suçlamak istemiyorum, çünkü kamu üniversitelerinde ö¤retim üyelerinin maafllar› çok düflük. Ama böylece, nitelik daha da düflüyor. E¤itimde özellefltirmenin böyle bir tahribat› da oldu: Varolan yap›lar›n en de¤erli kaynaklar›n› al›yorsunuz, içini boflalt›yorsunuz. Oysa, tam tersi olmas› gerek. ‹lk defa Bilkent’e gitti¤imde, “buray› kamulaflt›rmal›” diye içimden geçirmifltim. E¤itimin tüm sorunlar›n› çözecek kaynak Türkiye’de vard›r. Bütün o topa tüfe¤e harcanan paralar› e¤itime aktaral›m. Kuzey Irak’a yap›lmakta olan operasyonlardan bir tekinin maliyetinin 20 milyon dolar oldu¤u geçen günlerde Hürriyet gazetesinde yay›nland›. Bozulmay› bekleyen ezberlerden biri de budur, yani savunmaya ayr›lan kaynaklar›n toplumda tart›flmaya kapal› tutulmas›d›r. Bu durum dile getirildi¤inde, “ama bizim konumumuz çok stratejik!” diye itiraz ediliyor. Korkut Boratav hocam›z›n bir yaz›s›nda dikkat çekti¤i gibi, burjuvazinin çeflitli gelir ve servet türlerini hedef alabilecek dolays›z vergicilikle kaynak üretebilen bir vergi sistemiyle e¤itimin ihtiyac› olan kaynaklar yarat›labilir. Ama kamu üniversitelerinden para k›s›l›yor, vak›f üniversitelerine müthifl bir kaynak aktar›l›yor. Bunlar› sorgulayan bir zihniyet yerine, “kaynak yok” zihniyeti kabul ettirilmeye çal›fl›l›yor. Kamu üniversitelerinden pek çok ö¤retim üyesinin vak›f üniversitelerine geçmesinin temel nedeni özel üniversitelerde maafllar›n yüksekli¤i mi, yoksa o

Üniversitelerin büyük bir kaynak sorunu var. Bundan dolay› paral› üniversite önerisi ileri sürülüyor, halbuki kamu kaynaklar›n›n iyi kullan›m›, vergilendirme, askerî harcamalar›n k›s›lmas› gibi yollarla kayna¤›n art›r›lmas› mümkün. Üniversitelerin dinden, devletten ve sermayeden ba¤›ms›z olmas› lâz›m. Kamu kaynaklar›yla beslenecek, ama özerk olacak.

üniversitelerde nispeten daha özgür bir ortam olmas› m›? Vak›f üniversitelerinde devletten ba¤›ms›z özgür bir ortam yarat›labilece¤ini söyleyenler var. Ama vak›f üniversitelerinin böyle bir ortam› sa¤lad›¤›n› düflünmüyorum, orada da üniversitenin kurucusu olan sermaye gruplar›na ba¤›ml›l›k söz konusu. Devlet üniversiteleri özgür ve ba¤›ms›z de¤il, özellikle de ‘80’den sonra hiç de¤il. Fakat belli s›n›rlar içinde bile olsa kamu üniversitelerinde mücadele etme olana¤› da bulunabiliyor. Ben flahsen devlet üniversitesinde çal›flm›yor olsayd›m, uzun süre görev yapan bundan önceki fakülte dekan› taraf›ndan çoktan iflime son verilmiflti. Ama onunla giriflti¤im pek çok mücadeleyi kazanabildim ve hâlâ görevimdeyim. Üniversitelerin flu anki durumu ideal olmaktan çok uzak. Bunun iyilefltirilmesi, ancak, üniversitelerin kamusal kaynak kullanan, ama devletten ba¤›ms›z, özerk olarak kurguland›¤› bir ortamda olabilir. Vak›f üniversitelerinin birkaç›, baz› aç›lardan daha serbest olabilir. Ama bu genellefltirilemez. Örnekleri az da olsa, kimi zaman devlet üniversitelerinde sermayenin üniversiteye nüfuz etmesinin ö¤retim üyelerinin mücadelesiyle önlendi¤i olmufltur. Örne¤in, Ayd›n Do¤an kendi ad›n› tafl›yan bir iletiflim enstitüsü kurulmas› için bizim üniversiteye 3 milyon dolar vermiflti. Ecevit baflbakand›, geldi, temel att›, Resmî Gazete’de yay›nland›. Fakat ö¤retim üyelerinin karfl› ç›kmalar›yla enstitü açt›r›lmad›. Paral› e¤itime karfl› olanlar, üniversitelerin varolan yap›s›n› benimsiyor ve savunuyor gibi sunuluyor. Sizce üniversitelerin temel sorunlar› neler? Üniversitenin yap›s› 1980’den önce de özgürlükçü de¤ildi. Ama YÖK’ün getirdi¤i hiyerarflik, anti-demokratik ve son derece merkezî ve otoriter kurumsal yap› üniversitelerin üzerine çökmüfl durumda. Bunu k›rmak çok zor, hiyerarfliler çok kuvvetli. Özgürlükçü, özerk bir üniversite bu sistemde hayal gibi duruyor. Kald› ki, sistemi yoksullara ve dar gelirlilere daha da kapal› hale getirecek uygulamalar ve söylemler var. Örne¤in, YÖK Baflkan›n›n paral› e¤itimin gerekçesi olarak “üniversiteye talep düflecek, kap›da y›¤›lma sorunu da çözülecek” fleklindeki aç›klamas› insan›n kan›n› donduruyor. Yani, yoksullar içeri girmesin de, “hak edenler” rahat etsin anlay›fl›. Bunun d›fl›nda, üniversitelerin büyük bir kaynak sorunu var. Bunu herkes söylüyor ve bundan dolay› paral› üniversite önerisi ileri sürülüyor, halbuki kamu kaynaklar›n›n iyi kullan›m›, vergilendirme, askerî harcamalar›n k›s›lmas› gibi yollarla kayna¤›n art›r›lmas› mümkün. Burjuvazi vergilendirildi¤i zaman, üniversitelere çok kaynak aktar›labilecek. Üniversitelerin dinden, devletten ve sermayeden ba¤›ms›z olmas› lâz›m. Kamu kaynaklar›yla beslenecek, ama özerk olacak.

Söylefli: Siren ‹demen

nun egemenler fark›nda de¤il. Bask›n Oran, “ihtiyaç duyulan dallar›n bursunu yüksek tutmak yöntemiyle diplomal› iflsiz say›s› azalt›labilecek” diyor. “Diplomal› iflsiz” olmak, “diplomas›z iflsiz” olmaktan daha iyi de¤il midir? “‹htiyaç duyulan dallar” derken neyin, kimin ihtiyac›ndan söz ediyoruz? Mümkün olan en çok say›da insan›n üniversite düzeyinde e¤itimden en fazla yararlanmas› hepimiz için daha iyidir. ‹htiyaçtan, Bask›n Oran’›n ne kastetti¤ini bilmiyorum, ama genel olarak kastedilen, piyasan›n, ifl dünyas›n›n ihtiyac›. E¤itimi ifl dünyas›na göre kurgulayamay›z, sermayeye yararl› insan yetifltirelim diye e¤itim yapm›yoruz. Evet, ö¤retmen, mühendis, doktor yetiflecek, ama esas olarak e¤itimin amac›, okulda gerçeklefltirilmesi gereken, toplumu de¤ifltirme ve dönüfltürme potansiyeline sahip felsefe, edebiyat, sanat, tarih ve di¤er bilim alanlar›nda bütünsel bir bak›fl aç›s›yla donanm›fl insanlar› yetifltirmektir. E¤itimin üretken olmas› ad› alt›nda gelifltirilen görüfller, neo-liberal küreselleflme döneminde e¤itime biçilen rolle de alâkal›. Geçenlerde, gazetelerde E¤itim Bakan› Hüseyin Çelik’le Mustafa Koç’un el s›k›fl›rkenki foto¤raflar› vard›. TOFAfi ile E¤itim Bakanl›¤› anlaflma yapm›fl. Burada iki durum söz konusu. Birincisi, sermaye kesiminin istedi¤i e¤itim biçimini dayatmas›, ikincisiyse bu e¤itimin maliyetinin kamu kaynaklar›ndan ödenmesi. ‹fl dünyas›n›n gelip okula “benim fluna ihtiyac›m var” demesi olacak fley de¤il. fiiflli Endüstri Meslek Okulu’nda, Toyota bölümü var mesela. O bölümü Toyota finanse etmifl, ö¤rencilere küçük burslar veriliyor, oraya giden ö¤renciler farkl› üniforma giyiyor, öbür ö¤rencilerden statü olarak farkl›lar. Bu, e¤itimin do¤as›na ayk›r›. “Gençleri Sümeroloji yerine yüksek meslek okullar›na yönlendirerek k›sa yoldan üretici yapacak ve üniversiteleri ferahlatacak bir öneri...” Bask›n Oran, Sümerolojiyi karikatüral bir örnek olarak veriyor, onun yerine pek çok dal konabilir herhalde. Baz› dallar› fuzulî görmek, gençlerin ço¤unu “k›sa yoldan üretici yapma”y› savunmak sa¤›n çok bildik yaklafl›m› de¤il mi? Bizim derdimiz gençlerin büyük ço¤unlu¤una k›sa yoldan bir tak›m beceriler kazand›racak bir e¤itim sistemi gelifltirmek olamaz; tam tersine, derdimiz sistemi dönüfltürecek insanlar yetifltirmek. Bask›n Oran’›n da sistemle problemi var. O nedenle soldan ba¤›ms›z aday oldu. Buna ra¤men bunlar› söylemifl olmas›na do¤rusu flafl›r›yorum. Varolan sistem son derece eflitsiz, hegemonik, otoriter ve muhafazakâr. Gençleri meslek okullar›na yönlendirmek sistemi dönüfltürecek bir flekilde yetifltirme yaklafl›m›yla tamamen ters, varolan sistemi etkin hale getirmeye yönelik. Bir yanda da sadece Türkiye’deki sermaye kesimlerinin de¤il, AB ülkelerinin de ihtiyac› olan ucuz teknik eleman yetifltirilmesi bizzat Millî E¤itim Bakan› taraf›ndan dile getiriliyor.

17


BÜLENT ORAKO⁄LU’YLA ERGENEKON OPERASYONU ÜZER‹NE

Çok dall› bir a¤aç gövdesi Türban, aslî vazifesini yerine getirdi say›l›r: Haftalard›r, küresel ekonomik dalgalanmay› dahi tart›flmay› engelleyecek flekilde, bütün meselelerin üzerini örttü, zihinleri kendisine hapsetti. Bu arada, cumhuriyet tarihinin en önemli operasyonlar›ndan ve davalar›ndan birini de adeta sumenalt› etti. Y›llard›r aflinas› oldu¤umuz, karanl›k iliflkilerini ve eylemlerini iyi kötü bildi¤imiz bir dizi isim Ergenekon Çetesi kapsam›nda gözalt›na al›nd› veya tutukland›. Emekli tu¤general Veli Küçük, avukat Kemal Kerinçsiz, Yasin Hayal’in avukat› Fuat Turgut, Sedat Peker’le iliflkisinden de hat›rlad›¤›m›z gazeteci Gülay Kömürcü, Türk Ortodoks Patrikhanesi Bas›n Sözcüsü Sevgi Erenerol, Susurluk san›¤› Sami Hofltan, silah üzerine yemin ettirmelerinden hat›rlad›¤›m›z Kuvayi Milliye Derne¤i baflkan› emekli albay Fikri Karada¤... Birkaç isim daha eklense, televizyonlarda, sokaklarda s›k s›k görünüp söz alan “ulusalc› ünlüler” tastamam derdest edilmifl olacakt›. Nihayet ortaya ç›kt›¤›na ve müdahale edildi¤ine sevindi¤imiz bu karanl›k a¤›n üstü, türban tart›flmas›yla örtüldü. Bu kiflilerin muhtemel ba¤lant›lar›, çetenin “üst” yönetimi, böyle bir örgütlenmenin devletin ne ifline yarad›¤› gibi sorular›n cevaplar› malûmumuz olmad›. Ve elimizde bu bir avuç “ucube” kald›. Normal bir ülkede her gün manfletlere tafl›nmas› gereken bir dava sessizli¤e gömüldü. Ayn› bir aralar sürekli televizyonlar› iflgal eden s›n›rötesi operasyonlar gibi. “TSK’n›n suç örgütü olmad›¤›n›” aç›klamak durumunda kalan Genelkurmay’a yönelik bofl arazilerin bombaland›¤› iddialar› gündemde pek yer bulmad›. Yani belki AKP, TSK baflta olmak üzere devletin “yüksek” katlar›n›n ekme¤ine ya¤ sürdü, bu arada kendi taban›n›n gönlünü de hofl etti. “Laikli¤in düflman›” türban, galiba en çok “rejimin bekas›”na yarad›. Ergenekon operasyonunu eski bir istihbaratç›yla, 28 fiubat sürecinde tasfiye edilen emekli Emniyet ‹stihbarat Daire Baflkan› Bülent Orako¤lu’yla konufltuk...

18

Bülent Orako¤lu

Foto¤raf: Batur Gökçeer

Geçen sene yay›nlanan “Ankara’da Gölge Oyunlar›” adl› kitab›n›zda Ergenekon terör örgütüyle ilgili de¤erlendirmeler var. Örgütte çok karanl›k iliflkilerin yürütüldü¤ünü, bir darbe haz›rl›¤›n›n sürdü¤ünü söylüyorsunuz, ya bu yap›lar›n da¤›t›laca¤›n› ya da darbenin gerçekleflece¤ini ima ediyorsunuz. Tehlike bu kadar yak›nsa, neden operasyon 2008’in bafl›na kadar yap›lmad›? Bülent Orako¤lu: Bu tür operasyonlar›n görünen yüzüyle perde arkas›ndaki yüzü ve amac› hep farkl› olmufltur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflundan hemen sonra bafllayan bir dezenformasyon süreci var. Ben bunu “derin devlet” olarak alg›lam›yorum. Hukuk içinde iflleyip bir yandan devleti y›pratan, asker ve polisin görevini yapamad›¤› mesaj›n› vermeye çal›flan bir yap›d›r bu ve derin devlet s›fat› buna özellikle konmufltur. Bu yap›n›n bütün faaliyetlerinden, psikolojik harekâtlar›ndan bizzat devletin kendisi zarar görmüfltür. Devlet içindeki bir tak›m organize hareketlerin, kiflilerin, devletin yetkilerini kullanarak kendi menfaatleri için yapt›klar› hareketlere dikkat etmemiz gerekiyor. Her olufluma isim veremedi¤imizden veya NATO’nun “gölge ordular›” dedi¤imiz Ergenekon’u müsebbip göremedi¤imizden “derin devlet” tan›m›n› kullan›yoruz. Baz›lar› ise, derin devleti, devlet eliyle oluflturulan bir yap› olarak kabul edi-

Ergenekon’u ikiye ay›r›yorum. Son dönemde ortaya ç›kar›lan Ergenekon 28 fiubat sürecinde oluflmufltur. Yeni Ergenekon, ABD ve NATO güdümlü Ergenekon’a karfl› millî bir örgütlenme olarak ortaya ç›km›fl gibi görünüyor.

yor, devletin hukukî yollardan yapamad›¤›n› hukuk d›fl› oluflumlar eliyle yapt›¤›n› söylüyor... Bunu kabul etmemiz için, böyle bir yap›n›n devlet ve millet yarar›na çal›flt›¤›n› gözlemlememiz gerekiyor. Ama bu yap›lar›n öyle bir amac›n›n olmad›¤› belli. Devlet, bazen toplumu kontrol alt›nda tutabilmek için de gizli ve yasad›fl› yollara baflvurabilir... Bu tür illegal yap›lar›n böyle bir niyeti olsa bile, siyasî bir amaçlar› olmal›. Çok girift yollardan gidebilirsiniz, çeflitli görüfl ve ideolojileri kullanabilirsiniz, ama nihayetinde varaca¤›n›z yerin bu ülkenin, milletin yarar›na olmas› gerekir. Ergenekon’un savc› taraf›ndan “terör örgütü” olarak nitelendirilmesi bu aç›dan önemlidir. Bunlar›n Türkiye’nin menfaatleriyle ilgisinin olmad›¤›n›, d›flar›dan bir tak›m s›zmalar›n yap›ld›¤›n› iddia ediyorum. S›zmalar› kimler yap›yor? Çeflitli emperyalist ülkelerle yap›lan savunma, güvenlik, istihbarat anlaflmalar›yla bu s›zmalar oluyor. Gladio tipi örgütlenmelerin esas itibariyle NATO ülkelerinde oldu¤u biliniyor zaten. Türkiye 1952’de NATO’ya girdikten sonra provoke edilmeye çal›fl›lm›fl ve bu çaba günümüze kadar sürmüfltür. Fakat o dönemde Türkiye ayn› zamanda çok partili rejime geçti. Devlet, yönetim inisiyatifinin tamamen topluma geçmesine mâni olmak için de böyle bir yap›y› yaratm›fl olamaz m›? Bu projeyi ortaya koyanlar, esas olarak d›fl güçlerdir. Türkiye’de karar verici mekanizmalar›n, yani milleti hukukî ve meflru yolla idare eden yap›lar›n amaçlar› bize d›fltan etki etmeye çal›flanlar›nkiyle örtüflmüfl olabilir. Mesela PKK’n›n oluflumunda bir flaibe vard›r. Her zaman bir dinamik vard›r devlete karfl› çal›flmak üzere. Bofl b›rak›rsan›z, bu dinamik baflka unsurlar taraf›ndan ele geçirilebilir. ‹stihbarat anlay›fl› da konjonktüre göre de¤iflmektedir. 1960’larda Türkiye’de ciddi bir komünizm tehlikesi oldu¤u söylendi, biz öyle yetifltik sonuçta. Deniz Gezmifl, Mahir Çayan gibi kiflilerin oluflumlar› içinde de hem Türkiye, hem de yabanc› istihbaratlar›n yapt›¤› s›zmalar, provokasyonlar vard›. Bugün için tam ba¤›ms›z ülke, bir ütopya olmufltur. Ergenekon terör örgütü de tam ba¤›ms›zl›k, tam millîlik ad›yla ç›km›flt›r. Oysa ben Ergenekon’u ikiye ay›r›yorum. 1950’li y›llarda bütün NATO ülkelerinde kurulan Gladio tipi örgütlenmelerin Türkiye aya¤›, 27 May›s 1960 ihtilâli sonras›nda kurulmufltur. 16 NATO ülkesinde Gladio türü örgütlenmelerin tümü ortaya ç›kar›l›p da¤›t›lm›flt›r. Ama Almanya ve Türkiye hariç tabii. Bu yap›lar› kimler oluflturuyor? NATO içinde bölümler vard›r. Gladio tipi oluflumlarla ilgilenen bölümdeki tüm kararlar› Amerikal› generaller verir. Son dönemde ortaya ç›kar›lan Ergenekon terör örgütüyse 28 fiubat sürecinde oluflmufltur. Ergenekon, daha önce NATO güdümlüydü. Eskisi son derece gizlilik içinde çal›fl›rken, ulusalc›, ba¤›ms›z Türkiyeci oldu¤unu söyleyen Ergenekon çok daha aç›ktan çal›fl›yordu. Yeni Ergene-


kon, ABD ve NATO güdümlü Ergenekon’a karfl› millî bir örgütlenme olarak ortaya ç›km›fl gibi görünüyor. 27 Nisan muht›ras›, yeni bir darbenin habercisi olarak okunabilir mi? O son anda engellenmifltir. Kapat›lan Nokta dergisin aç›klad›¤› belgeler, 2004’te darbenin gerçekleflece¤ini gösteriyor. Di¤er yandan, Nokta’n›n bu belgeleri elde etmesi bile, devlet içinde bu konuda bir mücadelenin yürütüldü¤ünü gösteriyor. Bu çeteleflmifl yap›lar›n pek çok yere sirayet etti¤i görülür, ama egemen anlay›fl bu de¤ildir. Genelkurmay baflkan› Yaflar Büyükan›t, “TSK bir suç örgütü de¤ildir” diyor. Bu do¤rudur. Mesela sivil toplum kuruluflu ad› alt›nda, toplumu psikolojik harekâtla etkilemek maksad›yla kurulmufl bir tak›m militarist yap›lar vard›r; bunlardan biri bizzat Büyükan›t’a hakaret etmifl ve Genelkurmay baflkan› bunlar hakk›nda suç duyurusunda bulunmufltur. Bu birimler, “genç subaylar” sendromunu ortaya ç›karmak için Hilmi Özkök’e yapt›klar› gibi ithamlarda bulunabilmektedir. Genç subaylar›n en fazla k›flk›rt›ld›¤› dönem 27 May›s ihtilâlidir; bugün de benzeri gerçeklefltirilmek isteniyor. Bence bu dönemde yafll› subaylar genç subaylar› k›flk›rtm›flt›r. Di¤er yandan, Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerinin hepsinin arkas›nda NATO kurulufllar›n›n oldu¤u biliniyor. Birebir çal›flt›¤›m eski 7. Kolordu Komutan› Kemal Yamak Pafla, PKK’n›n bitirilmesi için çok ciddi çal›flmalar yürüttü. O bile Amerika’n›n tesirinden söz ediyor. Derin devlet yap›lanmas›n› sürekli “d›fl güçlere” ba¤lamak bir ezber de¤il mi? ‹çeridekilerin hepsinin oluflturulmas›, d›fl güçler sayesinde olmufltur. Derin devlet denen yap›lar Atatürk döneminde yoktu ki. Amerika, Sovyetler’in Afganistan iflgali s›ras›nda El Kaide’yi do¤rudan kurmam›flt›r mesela. Pakistan gizli servisi üzerinden parasal, lojistik e¤itim deste¤i vermifltir. Zaten uluslararas› terörizm, devlet terörizmidir. Devletlerin birbirlerine karfl› kulland›¤› güçtür. Türkiye de bu yönteme baflvuruyor mu? Veya böyle bir hissiyat içinde midir? ‹nflallah o hissiyat içindedir, ama öyle gözükmüyor. Türkiye böyle bir fleyi hissetseydi, dört darbe ve binlerce faili meçhul cinayet yaflar m›yd›k? Türkiye de di¤er ülkeler için ayn› fleyi yapmal›. So¤uk Savafl döneminin örtülü, gizli faaliyetleri

Bu tasfiyenin Türkiye’den talep edilmifl olabilece¤ini de düflünüyorum. Erdo¤an Amerika’ya gitmeden önce “bu çok önemli bir toplant›d›r” demiflti. Baflbakan›n bu cümlesini, Bush’un PKK konusunda anl›k istihbarat vermesi olarak alg›lamad›m. Ne konufltuklar›n› bilemem, fakat bir tak›m yap›lar, o yap›lar›n kurucular› karar vermedikçe ortadan kald›r›lamaz.

Bir gösteride sol baflta Kemal Kerinçsiz, sa¤ baflta Veli Küçük

bitti, uluslararas› dengeler art›k flantaj üzerinden sa¤lan›yor. Mesela PKK resmen Türkiye’ye karfl› kullan›lmaktad›r. Baz› iddialara göre de Türkiye örgütü bölgesel emelleri için kullanmaya çal›fl›yor, bilhassa silahs›zland›rm›yor... PKK, Türkiye’deki bir tak›m yap›lanmalar›n da ifline gelmifl olabilir. Ama bu tür provokatif ifller meflru devlet güçleri taraf›ndan asla yap›lmaz, yap›lamaz. Genelkurmay baflkan›, Ergenekon için “suçlu olan cezas›n› çeker” diyor zaten. Ama ayn› Genelkurmay baflkan›, fiemdinli’deki san›klardan biri için “iyi çocuktur” demiflti... O da ayr› mevzu tabii. Ama flunu demek istiyorum: Son dönemde, ülkenin Kurtulufl Savafl› günlerini yaflad›¤›n› iddia eden darbeci zihniyet, Ergenekon çetesi ve K›z›lelma Koalisyonu gibi yap›lar oluflturdu. Aralar›nda Türkçü var, Maocu var, Kemalist, ulusalc›, Atatürkçü var. “Ülke tehlike içinde” iddias›n› sürekli dillendiriyorlar, ortak noktada buluflabilecekleri vatan, bayrak, Kur’an, millet, silah gibi sembolleri kulland›klar› için devlet içinden insanlar› da etkiliyorlar. Fakat bu güç, Türkiye’de son aflamas›na gelmiflti. ‹ster d›fl, ister iç güçlerin etkisiyle ortaya ç›km›fl olsun, bu ülke, hukuk d›fl› yap›lanmalarla hiçbir yere gidemez. Neticede ne oldu, Meclis komisyonuna bilgi vermeyen bir tak›m emekli generaller, bugün parmakl›klar ard›ndad›r. Ama unutmamak gerekiyor ki, Türk toplumundaki eksikliklerin yans›mas› olarak baz› yap›lar hayat alan› bulabiliyor. Veli Küçük neden yakaland›? Görünen o ki, Askerî fiûra’dan itibaren, askerler içinde de bu tür yap›lar›n, en az›ndan eylemci grubun, yani Türkiye’yi s›k›nt›ya sokan Hrant Dink cinayeti, Dan›fltay sald›r›s›, Hablemito¤lu cinayetiyle iliflkide olan kiflilerin temizlenmesi konusunda konsensüse var›ld›. E¤er TSK böyle bir iradeyi ortaya koymasayd›, emekli oldu¤u halde Veli Küçük bu kadar kolay yakalanmazd›. Niye böyle bir konsensüs sa¤lanabildi? Çünkü bu, Türkiye’nin s›rt›nda bir kambur gibi duruyordu. Oysa devlet yetkilileri flimdiye kadar böyle bir örgütlenmeyi kabul dahi etmediler. Ama, bu tasfiyenin Türkiye’den talep edilmifl olabilece¤ini de düflünüyorum. Sonuçta, yavafllam›fl olsa bile, AB süreci devam ediyor... Ordu niçin böyle bir yap›n›n ortadan kald›r›lmas›n› istesin? Dikkat edin, tamamen ortadan kald›rmaktan bahsetmedik hiç. Türkiye’nin bu yap›y› tamamen tasfiye edip etmeyece¤ini bu operasyonla anlayamay›z. Çok dall› bir a¤aç gövdesini düflünün, dallar›n› kopar›yorsunuz, ama gövde duruyor. Gövdeye müdahale etmezseniz, dallar›n› budaman›z a¤ac› daha güçlü de k›labilir. fiu anda yap›lan, dal ve yapraklar› atma m›d›r acaba? Zaten gövdenin kendisi hiçbir ülkede kolay kolay ortadan kald›r›lamaz. En ileri ad›m, bu gövdeyi olabildi¤ince meflru bir zemine çekmektir. Yabanc› ülkelerin çal›flma sistemleri böyledir. Amerikan veya ‹ngiliz devletine bakt›¤›n›zda, bir tak›m resmî yap›lardan olu-

flan meflru faaliyetleri görürsünüz. Ama bunlar, uluslararas› hukuk içinde dize getiremedikleri ülkelere karfl› illegal yap›lar›, tafleronlar› da kullan›rlar. Bence Saddam da bir taflerondu. Geçenlerde yakalanan bir Baas yöneticisi, Saddam’›n yönetime geçifli s›ras›nda CIA’n›n inan›lmaz faaliyetleri oldu¤unu aç›klad›. Saddam’›n Kuveyt’e sald›rmas›, ayn› süreçte s›n›rlar›m›za bir milyon insan›n dayanmas›... Bu büyük bir organizasyondur ve Türkiye’ye karfl› tezgâhlanm›flt›r. Komplo teorisi kuruyorsunuz galiba. Hiç de de¤il. ‹ran-Irak savafl›ndan sonra Saddam, Kuveyt’e girdi. 15 milyar dolar borcu vard› Saddam’›n; bu, Kuveyt’e giriflinin görünen sebebiydi. Bu s›rada Kürt afliretlerinin isyanlar› bafllam›flt›r. Bunlar›n arkas›nda CIA’n›n, MOSSAD’›n oldu¤u biliniyor. Saddam, kulland›¤› kimyasal gazlar› da Bat›’dan alm›flt›r. ‹ngiltere’de bu yüzden bir gizli servis eleman› öldürüldü, Tony Blair hâlâ yarg›lan›yor. Kuveyt iflgalinden sonra Çekiç Güç gelmifl ve Körfez Savafl›’ndan sonra da Kuzey Irak’taki Kürtler özerkleflmifltir. Komplo teorisi gibi görünüyor, ama Öcalan’›n yak›n›ndaki insanlara bak›n: Kesire Öcalan’dan tutun da, Pilot Necati’ye kadar. Pilot Necati’nin NATO’daki Ergenekon mensubu oldu¤u anlafl›l›yor. Öldü¤ü iddia edildi, ama sadece ismi ölmüfltür. Gerçek ismi ‹lyas Ayd›n’d›r ve ordudan at›lma gibi görünen bir yüzbafl›d›r. “Ankara’da Gölge Oyunlar›” adl› kitab›n›zda, her darbe öncesinde siyasî cinayetlerin ifllendi¤ini, Ergenekon’un da bir darbe tasarlad›¤›n› söylüyorsunuz. Hrant Dink cinayetini bu aç›dan nereye koyuyorsunuz? Dink cinayetini bu ba¤lamda düflünmek yanl›fl de¤ildir. Demirel “derin devlet askerdir” diyor. Ecevit de derin devletin kontrgerilla oldu¤unu söylüyordu. Hepsi, zarar gördü¤ü yere derin devlet diyor. Oysa mesele bu kadar basit de¤ildir. Susurluk’ta hükümet de, bürokrasi de irade gösterip harekete geçmemiflti. Ama bu sefer Erdo¤an Amerika’ya gitmeden önce “bu çok önemli bir toplant›d›r” demiflti. Ben hiçbir zaman baflbakan›n bu cümlesini, Bush’un PKK konusunda anl›k istihbarat vermesi olarak alg›lamad›m. Ne konufltuklar›n› bilemem, fakat bir tak›m yap›lar, o yap›lar›n kurucular› karar vermedikçe ortadan kald›r›lamaz. Yani Bush ve Erdo¤an bu konuyu mu konuflmufllar? Bu tür meseleler öyle konuflulmaz. Fakat netice itibariyle Hrant Dink, Santoro, Hablemito¤lu veya Dan›fltay cinayetleriyle ilgili olan uçlar budanm›flt›r. Çünkü bunlar›n faaliyetleri Türkiye’ye çok ciddi zararlar vermifltir. Geçenlerde kat›ld›¤›m bir televizyon program›na eski bir milletvekili de ifltirak etmiflti. “Kardeflim, Hrant Dink’in öldürülmesi Türk milletinin pek de umurunda de¤ildir” gibi fleyler söyledi. Bu çok ciddi bir fleydir. Demek ki toplum içinde de bu tür cinayetleri tasvip edenler var. Cinayetten sonraki süreç de korkunçtu. Erhan Tuncel polis muhbiri, polis biliyor, jandarma biliyor cinayetin ifllenece¤ini. O.S.’yle foto¤raf

19


20

nin Yunanistan’a tafl›nmas› talebi var Türk Ortodoks Kilisesi’nin. Denmektedir ki, bu yüzden de Ergenekon’a müdahale edilmifltir. Ve ileri sürülmektedir ki, bu yüzden Ergenekon operasyonunun d›fl uzant›l› olma ihtimali vard›r. Eski Ergenekon’un Yeni Ergenekon’u tasfiye etti¤i dahi söylenmektedir. Dink cinayetinde Yeni Ergenekoncular›n devleti yanlar›nda gösterme çabalar›, böyle bir didiflmenin iflareti de olabilir. Bütün kalbimle, bu operasyonun, Türkiye’nin kendi iradesiyle ortaya koydu¤u bir tasfiye hareketi olmas›n› diliyorum. Hep d›fl kaynakl› uzant›lardan bahsetti¤im için sol düflüncedeki yazarlar k›z›yorlar. Ama Erhan Tuncel’e bak›n: Jandarmaya çal›fl›yor, emniyetin muhbiri, M‹T’le bir tak›m iliflkileri var... Bu tür elemanlar, yabanc› istihbarat servisleri taraf›ndan da kolayl›kla kullan›labilir. Dink davas›na gelen jandarma arabas›n›n üzerinde “ya sev ya terk et” yaz›s› vard›. Bu da devleti arkalar›nda gösterme çabas›n›n parças›yd›. ‹nsanlar o yaz›y› görünce, devletin tamam›n›n böyle bir alg›s›n›n oldu¤unu düflünüyor. Halbuki bu, devlet içindeki derin güçlerin psikolojik harekât›d›r. Ordu ile AKP aras›ndaki iliflkiyi nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bence ordu, AKP’yle sürtüflme meselesini aflt›, çünkü Türkiye’nin çok daha ciddi tehlikelerle muhatap oldu¤unu gördü. Nas›l ki bir zamanlar komünizm bir gerilim noktas› yap›ld›ysa, bugün de irtica öyle kullan›l›yor. Sonuçta bunlar Türkiye’nin kendi konseptleri de¤ildir. D›flar›dan gelen, ama burada da yaflam alan› bulabilen konseptlerdir. Aç›klamay›p da çok önemli buldu¤unuz bilgiler var m› elinizde? Baz› bilgileri aç›klamamam›n nedeni, yarg›s›z infaz yapmak istemememden kaynaklan›yor. Ben de 28 fiubat sürecinde yarg›s›z infaza maruz kald›m. 28 fiubat’ta kimler taraf›ndan, niçin hedef seçildiniz? O dönem Emniyet ‹stihbarat Daire Baflkan›yd›m ve demokrasinin yan›nda yer al›yordum. Ordu içinde bir cuntac› grup vard› o zaman. O cuntac› grup hâlâ var m›? Kendisi yok, ama iradesi duruyor. Bu yap› m› Ergenekon gibi yap›lar›n ayakta kalmas›n› sa¤lad›? Muhakkak. Siz daha önce Ergenekon operasyonunun olmas›n› bekliyor muydunuz? Bekliyordum. Kitab›mda baz› fleyleri ifade etmekten geri durmam›n nedeni, operasyon sürecine zarar vermeme amaçl›yd›. Ergenekon öyle bir yap›yd› ki, ya k›sa süre içinde iktidar olacakt› veya operasyonla ekarte edilecekti. Operasyonun olaca¤›n› biliyordum, kendi yerimi de belli etmifltim. Ben, demokrasiden ve hukuktan yana bir yer edindim. Yoksa o tarafta çok önemli olanaklar elde edebilirdim. Ergenekon’dan hiç teklif ald›n›z m›? O kadar›n› geçelim. (gülüyor) fiimdi Büyük Birlik Partisi’nde misiniz? De¤ilim. K›z›lelma Koalisyonu oluflunca ayr›ld›m. Bir fleyleri savunuyorsan›z, bir tak›m projelerin içinde olmaman›z lâz›m.

Bir Ergenekon klasi¤i: Töreni yöneten bordo bereli, Kuvayi Milliye Derne¤i’nin ikinci adam›, ‹mam Hüseyin kod adl› Hüseyin Görüm ve dü¤üne flahitlik eden, Kuvayi Milliye Derne¤i Teflkilât Baflkan Yard›mc›s› Kahraman fiahin operasyon kapsam›nda tutukland›, gelin Ayfle Gençyol ise gözalt›n›n ard›ndan serbest b›rak›ld›.

Kat›ld›¤›m bir TV program›na eski bir milletvekili de ifltirak etmiflti. “Hrant Dink’in öldürülmesi Türk milletinin pek umurunda de¤ildir” gibi fleyler söyledi. Demek ki bu tür cinayetleri tasvip edenler var. Cinayetten sonraki süreç de korkunçtu. Erhan Tuncel polis muhbiri, polis biliyor, jandarma biliyor cinayetin ifllenece¤ini. O.S.’yle foto¤raf çektiriyorlar. Bu olay›n devlet kademelerinde bilindi¤i gerçe¤i ortaya ç›k›yor. Bir ihtilâl ortam›n›n haz›rland›¤› çok aç›k.

Gerçi partiye gitti¤im zaman Muhsin Yaz›c›o¤lu, K›z›lelma’yla iliflkilerini kestiklerini söylemiflti. Bunlar Do¤u Perinçek’in o¤luyla ‹stanbul’da bir yürüyüfl düzenlemifllerdi... Akl›ma gelmiflken, Do¤u Perinçek’in Lozan’a gidifli! Devletin yeniden yap›land›r›lmas› projesi burada da ortaya ç›k›yor. Görev alm›fl ve Lozan’a gidiyor! Elinizdeki bilgileri ve deneyimlerinizi bir araya getirdi¤inizde, gelece¤e dair nas›l bir tablo çizebiliyorsunuz? Türkiye, emperyalist güçlerle baflabafl mücadele ederek bir yere gelemez. Rusya ve ABD bile kendi ç›karlar› söz konusu oldu¤unda anlaflabiliyorlar. Türkiye de bu dengeyi iyi yönetiyor. Devletin üst kademelerindeki kurumlar›n Ergenekon’a karfl› iflbirli¤i içinde olmas› da bunun bir iflareti bence. En az›ndan d›fl politikada kurumlar aras› birlik yarat›l›rsa, Türkiye’nin Ortado¤u’da bir güç olma ihtimali fazlad›r. Oysa Hrant Dink ve di¤er cinayetler, Türkiye’yi çok zay›f duruma düflürdü. Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin tam anlam›yla sa¤lanmas› lâz›m. Bunun tersi yap›lanmalardan nemalanan güçler oldu¤unu bilmeliyiz. S›radan insanlara soruyorum, terör niye bitmiyor diye. Adam “hiç biter mi, oradaki polis ve asker fazladan tazminat al›yor” diyor, az da olsa bu iflin bir ekonomik aya¤› oldu¤unu biliyor... Ergenekon’a dönersek, s›rf daha korkunç biçimde tasfiye edilmemek için içlerinden en ön plandakileri harcam›fl da olabilirler. Dikkat edin, 28 fiubat, üçüncü y›l›ndan itibaren tart›fl›lmaya baflland›. Hiçbir darbe bu kadar k›sa süre içinde tart›flma konusu olamam›flt›. Çünkü 28 fiubat müdahalesinde çok kötü kokular vard›, d›fl ayak konusunda. Zaten 28 fiubat’›n askerî kanad› tasfiye edildi. ABD, Çekiç Güç’ün Irak’taki varl›¤›n› son kez uzatmak istiyor. Refahyol döneminde Erbakan bunu kabul etmek için ABD’ye 17 maddelik bir flartname sunuyor. Askerler geliyor, “say›n baflbakan›m, bu böyle olmaz, bu flartlar› kald›ral›m” diyor, ama Erbakan geri ad›m atm›yor. Ne tür flartlar öne sürüyor Erbakan? Büyük Ortado¤u Projesi’ni sekteye u¤ratacak fleyler... Irak’ta, Afganistan’da CIA’n›n oluflturdu¤u bir tak›m yap›lar›n kald›r›lmas›n› istiyor. 28 fiubat bu tür hadiselerin sonunda yaflanm›flt›r. 28 fiubat’›n devam› geliyordu da, son anda bunlar› altüst ettiler neyse ki!

Söylefli: ‹rfan Aktan

çektiriyorlar. Bu olay›n devlet kademelerinde bilindi¤i gerçe¤i ortaya ç›k›yor. Sonuçta bir ihtilâl ortam›n›n haz›rland›¤› çok aç›k. Zaten bir dönem Hrant Dink’i tehdit edenler, mahkeme önlerinde protesto edenler, flimdi hapisteler. Burada devletin elefltirilece¤i nokta, Hrant Dink’i niye korumad›¤›d›r. Dink hem Ermeni diasporas›n›n hem de Ergenekon gibi kendini milliyetçi diye adland›ran yap›lar›n hedefiydi sonuçta. Ergenekoncular, devlete hakim olduklar› izlenimini herkese verebilmifllerdir. Ben gerçekte böyle olmad›¤›n› bildi¤im halde, bir ara böyle bir izlenime kap›ld›m. Aç›kças›, Dink soruflturmas›nda müfettifllerin kendi meslektafllar› için “tahkikata mahal yoktur” aç›klamas› beni rahats›z etti. Ergenekon operasyonu, devletin bu süreçteki zaaflar›n› ve Dink cinayeti zanl›lar›n›n korundu¤u izlenimini ortadan kald›rmak için mi yap›ld›? ‹spatlayamam ama, organik ba¤lar› olmasa bile TSK içinde kritik mevkilerde bunlara sempatiyle yaklaflanlar›n daha pasif görevlere kayd›r›ld›¤›n› biliyorum. Bunlar kamuoyuna yans›m›yor, kendi idarî bünyeleri içinde yer de¤ifltiriyorlar. ‹ki üst düzey pafla ailevî ve kiflisel sebepleri öne sürerek istifa etti. Bunlardan biri Diyarbak›r’da çok kritik konumda bulunan Jandarma Bölge Komutan› Celal Ç›tak’t›. Tu¤amiral fiems Aktu¤ da Askeri fiûra öncesinde, basit bir tart›flmay› sebep göstererek istifa etmiflti. Bu istifalar› da bu kapsamda de¤erlendirmek mümkün mü? Ailevî sebep de olabilir, de¤indi¤imiz tasfiye çerçevesinde yaflanm›fl istifalar da olabilir. Fakat kesin olarak söyleyebiliriz ki, Ergenekon’a karfl› bir konsensüs vard›r, ama bunun ne kadar derine inece¤i malûm de¤ildir. Emniyet ‹stihbarat Dairesi eski baflkan›s›n›z, art›k emeklisiniz. Buna ra¤men teflkilâttan bilgi mi al›yorsunuz? ‹stihbaratlardan emekli filan olunmaz. Bu, “Kurtlar Vadisi”nin insanlara afl›lad›¤› bir izlenimdir. ‹stihbarat Daire Baflkan› oldu¤umuzdan dolay›, çal›flt›¤›m›z dönemdeki insanlarla gönül ba¤›m›z vard›r. 28 fiubat sürecinde çok önemli olaylara vak›f oldum. O süreçte benim elime geçen bilgilerle flu anda yaflanan geliflmeler birbirinden ba¤›ms›z de¤il. 28 fiubat süreci de bu Ergenekon ekibi taraf›ndan haz›rlanm›flt›r. Ergenekon’un sivil uzant›lar› da var. U¤ur Mumcu ile Hablemito¤lu cinayetlerinin failleri de, perde arkas› da ayn›d›r. Ergenekon’a baz› cinayetlerin ›smarlanma ihtimali de vard›r. Çünkü, dikkat ederseniz, bunlar›n maddî s›k›nt›lar› vard›r. Bu terör örgütlerinin eskiden en kolay ifli, uyuflturucu kaçakç›l›¤›yd›. Medyada pek dillendirilmiyor, ama Yeni Ergenekon ve Eski Ergenekon meselesini ay›rt etmek lâz›m. Çünkü Yeni Ergenekon’da Türk Ortodoks Kilisesi’nin olmas› da önemli. Türk Ortodoks Kilisesi, asl›nda H›ristiyan Gagavuz Türkleridir. Moldova’da özerklikleri var bunlar›n. Türk Ortodoks Kilisesi ile Fener Rum Patrikhanesi aras›nda büyük s›k›nt›lar var. Patrikhane-



DERTL‹ D‹VAN‹’N‹N GÖZÜNDEN AKP POL‹T‹KALARI VE ALEV‹LER

Daha Allah yok iken AKP türban salvosundan önceki gündemi “Muharrem iftar›”yla, “Alevi aç›l›m›”yla iflgal etmiflti. Baflbakan Erdo¤an’›n bizzat kat›ld›¤› iftar yeme¤ine Alevi toplumunun ileri gelenleri itibar etmedi, tart›flmalar k›z›flt›. Alevi âfl›k gelene¤inin en pür haline yak›n bir müzik yapan Alevi dedesi Veli Aykut, nam-› di¤er Dertli Divani’yle AKP manevras›n›, Alevili¤in Sünnilikten temelde nas›l ayr›flt›¤›n›, Alevilerin somut taleplerini konufltuk... AKP’li Reha Çamuro¤lu’nun önayak oldu¤u Muharrem orucu “iftar›” neredeyse tüm Alevilerden tepki gördü. Muharrem orucunun iftar›n›n olamayaca¤›, Tayyip Erdo¤an’›n as›l maksad›n›n yerel seçimlerde Alevilerin deste¤ini almak oldu¤u görüflü yayg›n. Alevi cemleri için “mum söndücülük oynuyorlar” diyen bir gelenekten gelen AKP’nin “Alevi aç›l›m›n›” ve “iftar yeme¤ini” nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Veli Aykut: Yüzy›llarca Alevi toplumunu, önderlerini, ulular›n›, âfl›klar›n› sürgünlere göndererek, asarak, derisini yüzerek sindirmeye çal›flm›fl bir gelenekten söz ediyoruz. Alevilik, kendine özgü, kendi kab›na dahi s›¤mayan bir inançt›r. Sünni gelenek, bu inanc› kendi inanc›na benzetmek için yüzy›llarca bask› yapt›. Alevilere iftiralar at›ld›, “Aleviler ana-bac› bilmez”, “mum söndü yap›yorlar” dendi. Ama Alevileri bask› yoluyla sindirme veya asimile etme flans›n›n bitti¤ini görmeye bafllad›lar. Son dönemlerde Alevilerin sesi daha fazla ç›kmaya bafllay›nca, yine Muaviye’nin siyaseti, Osmanl›’n›n takti¤i, böl-parçala-yönet politikas› harekete geçirildi. Toplumda kariyeri olan baz› insanlar›n zaaflar›n› tespit edip sat›n almaya ve kendi politikalar›na alet ederek Alevi toplulu¤un kafas›n› kar›flt›rmaya, direncini zay›flatmaya çal›fl›yorlar. AKP’nin izledi¤i siyaset de budur. Neden baz› ünlü Aleviler AKP’nin saf›na geçiyor, AKP bu isimlerin hangi zaa-

22

f›ndan faydalan›yor? AKP’nin “aç›l›m›na” s›cak bakan üç-befl kifli d›fl›nda hiçbir Alevi yok. Reha Çamuro¤lu’nun AKP’ye gönül borcu var: Kendisini milletvekili yapt›lar. Fakat, Çamuro¤lu’nun Aleviler ad›na söz söyleme hakk› yok ki. Ne inanç boyutuyla temsil yetkisi var, ne de toplumsal bir önderlik durumu var. Kendisini Alevi toplumunun d›fl›na atm›flt›r zaten. AKP’ye geçti¤i için mi Alevi toplumunun d›fl›na ç›kt›? Daha önce DYP’de Mehmet A¤ar’›n yard›mc›s›yd›. AKP’yle anlaflt›, ama kapal› kap›lar ard›nda neyin anlaflmas›n› yapt›lar, bilmiyoruz. Kendisini Alevilik konusunda sorumlu hisseden bir insan, Hac› Bektafl gibi, Pir Sultan gibi, Yunus gibi bir durufl sergiler. Sivas’ta arkadafllar›m›z› cay›r cay›r yakan zihniyeti mahkemelerde savunan adamlar›n yoldafllar›yla beraber olamaz. AKP niçin böyle bir giriflimde bulunma ihtiyac› hissetti? Hem AB’ye uyum çerçevesinde belli aç›l›mlar yapmak zorundalar, hem de Sünni cemaatlerin taleplerini, Alevilere sözde özgürlük tan›yarak yerine getirmeye çal›fl›yorlar. Türbana serbestîlik tan›mak için önce Alevilerin baz› taleplerini yerine getirmeye ve “biz tüm inançlar için özgürlük istiyoruz” mesaj›n› vermeye çal›fl›yorlar. Alevileri sadece bir araç olarak kullanmak istiyorlar. Türbana serbestîlik tan›mak için de ol-

Daha dün, belediye baflkanl›¤› döneminde, Karacaahmet dergâh›ndaki cemevini y›kmaya giden adam, baflbakanl›¤› döneminde “Alevi aç›l›m›” yap›yor. Bu, kendileri gibi düflünen Aleviler yaratma, dolay›s›yla asimilasyon politikas›n› h›zland›rma çabas›d›r.

sa, AKP Alevilerin baz› taleplerini kabul ederse, yine de karfl› ç›kar m›s›n›z? Bu ülkede sadece Alevi ve Sünniler yaflam›yor ki. Ermeni, Yezidi, Süryani gibi birçok inanç biçimi vard›r. Hepsi için ayn› özgürlü¤ü sa¤lama çabalar›n›n oldu¤unu düflünüyorsan›z, çok saf yaklafl›yorsunuz olaya. Benim memleketim Urfa Viranflehir’de, Mardin’de Yezidiler hâlâ yok say›l›yorlar. Kimse bir “Yezidi aç›l›m›” yapm›yor. Onlar›n çocuklar› da zorunlu din dersi görüyor. Aleviler Türkiye ve Avrupa’da ciddi bir örgütlülük sa¤lad›¤› için AKP görmezden gelemiyor bizi. KKTC, resmî temel atma töreniyle, Alevilerin ibadet yeri olarak cemevini tan›d›. Danimarka, Alevili¤i kendine özgü bir inanç olarak resmen kabul etti. Almanya’da üniversitede Alevilik dersi veriliyor, bir Alevi konfederasyon baflkan› rahatl›kla cumhurbaflkan›yla görüflebiliyor. Türkiye’deyse bir siyasî partinin genel baflkan› bile Alevi temsilcilerini muhatap alm›yor. Fakat her seçim döneminde gecekondularda erzak da¤›t›p Alevilere bir tak›m vaatlerde bulunuyorlar. Daha dün, belediye baflkanl›¤› döneminde, Karacaahmet dergâh›ndaki cemevini y›kmaya giden adam, baflbakanl›¤› döneminde “Alevi aç›l›m›” yap›yor. Bu, kendileri gibi düflünen Aleviler yaratma, dolay›s›yla asimilasyon politikas›n› h›zland›rma çabas›d›r. “Alevilik kendi kab›na s›¤mayan bir inançt›r” derken ne kastediyorsunuz? Alevilik, asla ‹slâmiyet’le s›n›rl› bir inanç de¤ildir. ‹slâm dini de kendisinden önceki birçok dinden, kültürden etkilenmifltir. Bütün kültürler, bütün dinler birbirinin devam›d›r. Alevilik, ‹slâm’dan sadece Hak, Muhammed, Ali üçlemesini, Ehl-i Beyt ve 12 ‹mam inanc›n› alm›flt›r. Geri kalan Alevi inanç biçiminin mevcut ‹slâm inanc›yla uzaktan yak›ndan alâkas› yoktur. ‹slâmiyet flarab› yasaklam›flt›r; Alevilikteyse, K›rklar Ceminden bu yana “dem”, yani flarap içilir. ‹slâmiyet’te inançla müzik aras›nda iliflki yokken, Alevilerde saz ibadetin bir parças›d›r. Biz mevcut ‹slâm dinini Emevi gelene¤i olarak kabul ediyoruz. Ama Hak, Muhammed, Ali birli¤ine inan›yoruz. Kur’an’a ne kadar sayg› duyuyorsak, Tevrat’a, Zebur’a, ‹ncil’e de o oranda sayg› duyuyoruz. Cami imam›na göre, Kur’an d›fl›ndaki tüm kutsal kitaplara kalem kat›lm›flt›r; bize göre, Kur’an’a da üçüncü halife Osman döneminde kalem kat›lm›flt›r. Kur’an’da ne tür tahrifatlar yap›ld›¤›na inan›yorsunuz? Emeviler, kendi içtihatlar› do¤rultusunda birçok suredeki ayetleri ve s›ralamay› de¤ifltirmifltir. Kur’an’›n 6666 ayetten olufltu¤unu kendileri de biliyor, ama sayd›¤›n›zda 471 ayetin eksik oldu¤unu görürsünüz. Y›llarca Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› yapm›fl olan Süleyman Atefl de Kur’an’›n yaz›l›fl›nda âlimler aras›nda ihtilâflar oldu¤unu kabul etti. Namaz›n befl vakit yerine üç vakit k›l›nabilece¤ini, yani üç vakte indirilebilece¤ini söyledi. Kur’an’daki tahrifatlar Halife Osman dönemine denk düflüyorsa, Ali-Muaviye çekiflmesinden önce olmufl, ne ol-


Alevilik, ‹slâmiyet’le s›n›rl› bir inanç de¤ildir. ‹slâm dini de kendisinden önceki birçok dinden, kültürden etkilenmifltir. fiamanizm, Budizm ve Hinduizmdeki birçok gelenek görenek Alevilerde de vard›r. Alevi inanc› uhrevî de¤il, dünyevîdir. Konfüçyus’un da, Nâz›m Hikmet’in de dünyaya bak›fl› bize ters de¤il; onun insanl›k için kurdu¤u hayal bizim temel düflüncelerimizi ifade ediyor.

Dertli Divani

bahfledilen birer flefkat enerjisidir. Biz Hac› Bektafl Veli’yi Ali’den veya ‹sa’dan ayr› görmüyoruz. ‹nsanl›¤a meflale olan bütün erleri, pîrleri ayn› enerjinin, ayn› ›fl›¤›n parçalar› olarak kabul ediyoruz. Hepsi farkl› dönemlerde bu dünyaya gelmifl, ama ayn› fleyleri söylemifllerdir, do¤ruyu söylemekten geri durmam›fl, zerre kadar taviz vermemifllerdir. Birçok insan›m›z ne yaz›k ki Alevili¤i sadece önyarg›l› de¤erlendirmelerle ö¤reniyor. Oysa Alevi ulular›, pîrleri, araflt›rmac› ruhlar›yla kendilerini sürekli gelifltirmifl, yenilemifllerdir. Kendinden bin y›l önce gelen bir ayd›n›n düflüncelerini irdelemifl ve kendi düflünceleriyle, inançlar›yla sentezlemifllerdir. Hac› Bektafl Veli böyle bir insand›r. “K›ble dört taraft›r, herhangi bir tarafa dönüp ibadet etmene gerek yok; cemal cemale olur, cemini yapars›n” diyor Hac› Bektafl Veli. Üç can bir cem. Merkür’e de, Venüs’e de gitsen, üç can bir yere toplan›r, saz›m›z› al›r, üç nefes bir duaz, bir semah, bir tevhit yap›nca, ibadetini yapm›fl olursun. Gökkubbenin alt›ndaki her mekân bizim için ibadet yeridir. fiu anda sizinle muhabbet etmek bile bize göre ibadettir. Alevili¤in bar›flç›l bir inanç oldu¤u, din, inanç, cinsiyet, etnisite, ›rk ayr›m› gözetmedi¤i hep vurgulan›yor. Kerbela katliam›na dayanan Sünnilere yönelik k›rg›nl›¤a niye dikkat çekilmiyor? Tarih boyunca, as›l›p kesilenler hep bizim insanlar›m›z olmufltur. Sünnilerin “bizi as›p kestiniz” diye Alevilere gösterebilecekleri tek bir örnek yoktur. Alevi toplumunun bilinçlisi de, bilinçsizi de yeryüzünde yaflayan hiçbir canl›n›n yaflam hakk›n› elinden alma hakk›n›n olmad›¤›n› bilir. Âfl›k Seyhani’nin “Ha kutuplarda bir Eskimo genci / Ha da Afrika’da siyah bir zenci / Fark etmez ne dili ne dini, rengi / Madem ki insand›r sayg›m›z vard›r” dedi¤i gibi... “Bir kar›nca yuvas›n› kaybetse / O gece yatamam kayg›m›z vard›r / Bir yaprak dal›ndan sarar›p düflse / Ezilir yüre¤im duygumuz vard›r...” Alevi felsefesi budur. Âfl›klar›n hiçbir fliirinde kin, nefret, kan, asar›z-keseriz anlaFoto¤raf: Batur Gökçeer

muflsa. Kur’an’da Alevilere dair herhangi bir sonradan düzenleme, tahrifat olmam›fl, de¤il mi? Kur’an’daki tahrifatlar›n Alevilere yönelik oldu¤u iddias›nda de¤iliz. Hz. Ali’den sonra devam eden bir ekol var. Kerbela olay›nda Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beytinin feci bir flekilde katlediliflinden dolay›, ne kadar Ehl-i Beyt ve taraftar› varsa, Emevi ‹slâm cemaatiyle bütün iliflkilerini ask›ya al›p kendilerine özgü bir ibadet gelifltirmifllerdir. Bu ibadetin kayna¤› da K›rklar Cemidir. Kur’an’dan öte, “okunacak en büyük kitap insand›r” diyoruz biz. Kur’an eksik veya fazla olabilir, ama biz onu Muhammed’in gönlüne do¤an ilham›n özeti olarak kabul ediyoruz. Yoksa ne gökten zembille indi, ne de yerden bitki gibi ç›kt›. Sünnilere k›yasla bizim peygamber ve kitap inanc›m›z farkl›d›r. Kerbela’da yaflanan katliam›n travmas›yla, ma¤duriyetin sürekli canl› tutuldu¤u ritüeller öne ç›k›yor Alevilikte. Alevilerin ma¤duriyet üzerinden bir felsefe gelifltirdi¤i söylenebilir mi? Alevili¤i bununla s›n›rlamak yanl›fl olur. Pir Sultan, Seyit Nesimi, Hallac-› Mansur’un yan›nda fieyh Bedreddin gibi üstadlar›n söylemleri de bizim inançlar›m›za paraleldir. Konfüçyus’un da, Nâz›m Hikmet’in de dünyaya bak›fl› bize ters de¤il; onun insanl›k için kurdu¤u hayal bizim temel düflüncelerimizi ifade ediyor. Kendini insanl›¤a adayan ne kadar halk adam› varsa, hangi etnik kökenden, hangi milliyetten geldi¤ini sormadan kendinden kabul eder Alevilik. Biz sürekli ma¤duriyetimizi dillendiren ve bunun üzerinden bir araya gelen bir toplum de¤iliz. Ayr›ca Alevilik sadece Kerbela olay›yla ortaya ç›km›fl bir inanç de¤il. Bu inanc›n mayas› ‹slâmiyet öncesi kültürlerde mevcut. Semah, ‹slâm öncesi kültürlerde var. fiamanizm, Budizm ve Hinduizmdeki birçok gelenek görenek Alevilerde de vard›r. Ziyaretgâhlar›n, türbelerin, ateflin kutsanmas›, a¤açlara bez ba¤lanmas› gibi ritüellerin hepsi ‹slâm öncesi kültürlerde mevcuttu, bu de¤erler Alevilikte de korunmaktad›r. Alevi inanc› uhrevî de¤il, dünyevîdir. Osmanl› dönemindeki bask› ve zulümden sonra, bir kurtar›c› olarak gördü¤ü Cumhuriyet rejiminden de umdu¤unu bulamayan Alevi cemaatinin giderek içine kapan›k, ba¤nazlaflm›fl bir yap›ya dönüflmüfl olma ihtimali de yok mu? Elbette tutucu, d›fl dünyaya kap›lar›n› kapam›fl, Alevili¤in sadece ibadet boyutuyla ilgilenen ba¤naz kesimler var. Ama egemen yaklafl›m bu de¤ildir. Aleviler, Hac› Bektafl Veli’nin sözlerini unutmufl de¤il. Hac› Bektafl Veli “73 millete bir nazarla bakmayan bizden de¤ildir”, “eme¤iyle geçinmeyen bizden de¤ildir”, “okunacak en büyük kitap insand›r”, “kad›nlar›n› okutmayan millet yükselemez”, “›rk, dil, din, cinsiyet gözetmeden, tüm insanlara bir nazarla bak›n›z” diyor. Alevilik, inançlararas› çat›flmalar›n en fliddetli oldu¤u dönemlerde nas›l bu kadar hoflgörülü olabilmifl? Bu inanc›n mimarlar›, Hac› Bektafl Veli gibi erler, pîrlerdir. Onlar insan âlemine

1962’de Urfa’da do¤an Veli Aykut, Dertli Divani mahlas›n› 1978’de edindi. Hac› Bektafl Dergâh› yönünden bir Alevi-Bektafli dedesi olan Dertli Divani, babas› Afl›k Büryani dahil olmak üzere pek çok ozan›n deyifllerini, kendi fliirlerini seslendirdi¤i, geleneksel Alevi müzi¤inin otantik örnekleri say›labilecek befl albüm yay›nlad›: “Divane Gönül” (1989), “Dikti¤imiz Fidanlar” (1993), “Duaz-› ‹mam” (1995), “Serçeflme” (2000), “Hasbihal” (2005)

y›fl› bulamazs›n›z. Alevi âfl›k ve ozanlar› ba¤naz kesimin bak›fl aç›s›yla ince bir biçimde alay eder. Mesela, Edip Harabi çok büyük bir flahsiyettir Aleviler için; insan-› kâmil mertebesine eriflmifl, can gözü gören, can kula¤› duyan, gerçek bir âfl›k-› sad›kt›r. Bir nefesinde flöyle der: “Daha Allah ile cihan yok iken / Biz onu var edip ilân eyledik / Hakka lây›k hiçbir mekân yok iken / Ald›k hanemize mihman eyledik...” Tanr›n›n varl›¤›n› ya da yoklu¤unu tart›flan bilen insan oldu¤una göre, felsefî aç›dan biz onu var etmifl oluyoruz. Tanr›n›n varl›¤›n› ispatlayan, insand›r. Ama cahil bir dindar, bu dörtlükteki derinli¤i anlayamaz. Harabi, ayn› fliirinde flöyle diyor Allah için: “Kendisinin henüz ismi yok idi / ‹smi flöyle dursun, cismi yok idi / Hiçbir k›yafeti, resmi yok idi / fiekil verip t›pk› insan eyledik.” Tanr›, Adem’e kendi nefesinden can verdi ve meleklere “Adem’e secde ediniz” diye buyurdu. “As›ls›z, fas›ls›z yapt›k cenneti / Huri g›lmanlara verdik ziyneti / Türlü vaatlerle her bir milleti / Sevindirip flad ü handan eyledik” diyerek dinlerdeki cennet-cehennemin asl›nda varolmad›¤›n› söylüyor Harabi. Peygamberler, veliler, nebiler, insanlar› do¤ruya, iyiye, güzele sevketmek için yapay bir cennet-cehennem yaratt›lar asl›nda. Alevilikte ahiret inanc› yok mu? Sünni gelenekteki ahiret inanc› Alevilikte yoktur. Konfüçyus’a ö¤rencileri soruyor: “Üstad, bize öteki dünyadan haber verir misin?” fiöyle yan›tl›yor: “‹çinde bulundu¤umuz dünyadan ne kadar haberdar›z ki, öte dünyadan haber vereyim!” Ö¤rencileri soruyor: “Cennet ve cehenneme ne diyorsunuz?” Yan›t› flu oluyor: “Siz yaflam boyunca kimseyi k›rmay›n, kimseye ihanet etmeyin, size yap›lmas›n› istemedi¤inizi baflkas›na yapmay›n, öldükten sonra da gerçek ne ise o zaman görürsünüz.” “Üstad, niye konuflmuyorsun?” Konfüçyus yan›t veriyor: “Seyredin, kâinat her fleyi anlatm›yor mu?” Alevi inanc›nda âfl›klar, “dem bu dem, saat bu saat” derler. Yaflad›¤›n dönemde, insan olman›n gerekleri neyse, öncelikle bunlar› yapmakla mükellefsin. Bunun d›fl›ndaki her fley söylencelere dayan›r, birey buna inan›p inanmamakta özgürdür. Alevilikte inanç dayatmas› olmaz. Cem ibadetinde de, görgü ceminde de her fley elle tutulan, gözle görülen gerçekler üzerinde tart›fl›l›r. Alevilik kan ba¤›yla m› geçiyor? ‹nançlar kan ba¤›yla intikal etmez ki! Hac› Bektafl Veli “belimden gelen de¤il, yolumdan giden evlâd›md›r” diyor. Alevi olabilmek için Alevi ana-babadan do¤mak gerekmedi¤i gibi, Alevi ana-baba da bafll› bafl›na yeterli de¤ildir. Yola ikrar vermekle Alevi-Bektafli olunabilir. Sivas katliam›n› ikinci Kerbela olarak de¤erlendiren Aleviler var. Sivas olaylar› sonras›nda Alevi cemaatinin yap›s›nda bir dönüflüm yafland› m›? Sivas’tan önce Alevi toplumunun cesareti büyük ölçüde k›r›lm›flt›. Ö¤renciler büyük ölçüde kimliklerini gizlemek zorunda kal›yordu. Birileri “siz Ali’ye mi tap›yorsunuz” diye sordu¤unda, nas›l yan›t

23


24

gruplar› üzerindeki bask› ve ayr›mc›l›¤a engel olmal›, belli bir inanca yönelik resmî okul –‹mam Hatip liseleri vb.- yapt›rmaktan derhal vazgeçmeli... Aleviler neden AKP’nin Alevi aç›l›m›n› olumlu yönde evriltmeye çal›flm›yor da, temelden karfl› ç›k›yor? Alevilerin de siyaset yapmaya hakk› var, ama Alevilik ad›na siyaset yapanlara karfl›y›z biz. Siyaset yaflam›n temel unsurudur, kimse kendini bundan soyutlayamaz. Ama inanç ad›na pazarl›klara girilmez ve pazarl›kç›lar da halktan kabul görmez. Sadece Alevilerin de¤il, bütün insanlar›n inançlar›n› özgürce ifade edebilecekleri bir ortam için mücadele etmeye var›z biz. Erdo¤an’›n da kat›ld›¤› yeme¤e Alevi dedelerden ifltirak eden olmad› m›? Kat›lanlar›n içinde tek bir dede bile yoktu. Dernekler de üç ay önce kurulan tabela derneklerdi. Bilinen tek isim, Malatya’da yandafllar›yla birlikte cemevi açan Hasan Mefleli diye ba¤›ms›z bir kifliydi. Size davet gelmifl miydi? O cesareti gösteremezler. Duruflumuz bellidir. Cem Vakf›’na davet gitmifl, ama onlar da kabul etmedi. Niye Cem Vakf›’n› davet edebiliyorlar da sizi davet etme cesareti gösteremiyorlar? Tavr›m›z çok net oldu¤u için davet edemediler. Kimi, nas›l davet edeceklerini bilirler. 22 Temmuz öncesindeki televizyon konuflmalar›nda ‹zzettin Do¤an “Aleviler AKP d›fl›nda CHP, DP ve MHP’ye de oy verebilir” dedi. Bu do¤ru bir yaklafl›m de¤ildi. Alevilik her türlü ›rkç›l›¤a, flovenizme karfl› olan bir inançt›r. O yüzden ›rkç›, milliyetçi olan siyasi partiler bizim için do¤ru partiler de¤ildir. Düflünsel aç›dan farkl› olmam›za ra¤men inanç aç›s›ndan Cem Vakf› AKP’nin yemegine kat›lmayarak kat›l do¤ru bir tav›r sergiledi. Onlarca farkl› Alevi kuruluflunun ortaya ç›kmas›n›n nedeni, Aleviler aras›ndaki görüfl ayr›l›klar› m›? Alevi toplumu hangi konularda anlaflam›yor? Herkesin Alevili¤e bak›fl aç›s› farkl›d›r. Alevilik inanc› yaz›l› kaynaktan çok sözlü gelene¤e dayand›¤›ndan, yorumlar, ayr›nt›lar yöreden yöreye de¤iflik olabiliyor. Farkl› çizgilerde Alevi örgütlülü¤ünün türemesi bundand›r. Ayr›nt›larda farkl› düflünüyoruz, ama özde farkl›l›¤›m›z olmad›¤›ndan dolay›, Cem Vakf› haricindeki tüm Alevi örgütleri Alevi-Bektafli Federasyonu çat›s› alt›ndad›r. Avrupa’daki tüm Alevi federasyonlar› da Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu çat›s› alt›nda birleflmifltir. Gündelik hayatta Aleviler ne tür s›k›nt›lar yafl›yor? Taflrada tüm kamu kurumlar›nda çal›flanlar bask› görüyor. Okullarda çocuklar›m›z bask› görüyor. Büyük kentlerde bile Aleviler kendilerini gizlemek zorunda kalabiliyor. Çünkü Alevilik kamuoyu taraf›ndan yeteri kadar ve do¤ru bilinmiyor. Alevilere dair önyarg›lar› var. Yeteri kadar cemevi yok ve yasal de¤il. Hâlâ “K›z›lbafl” diyen, afla¤›lay›c›, insanl›k d›fl› iliflkide bulunan bir anlay›fl var.

Her ça¤›n Ali’si de, Muaviye’si de, Hüseyin’i de, Yezid’i de vard›r. Bize göre, ne Aliler biter, ne Muaviyeler. ‹nsanlar›n eme¤ini sömüren, kendi saltanat› için insan hayat›na kasteden bütün entrikac›lar bize göre Yezid’dir, bugün dünyan›n en büyük Yezid’i Bush’tur.

Aleviler de Sünnileri “Yezid” diye küçümsemiyor mu? Yezid, ‹mam Hüseyin’e kasteden kiflidir. Bir Alevi, genelleme yap›p bütün Sünnilere Yezid demez. Biz cemlerde Yezid’e lânet okurken de ‹mam Hüseyin’i kesen ve onun izinden giden zihniyete lânet okuyoruz. Her ça¤›n Ali’si de, Muaviye’si de, Hüseyin’i de, Yezid’i de vard›r. Bize göre, ne Aliler biter, ne Muaviyeler. ‹nsanlar›n eme¤ini sömüren, kendi saltanat› için insan hayat›na kasteden bütün entrikac›lar bize göre Yezid’dir, bugün dünyan›n en büyük Yezid’i Bush’tur. Cemevleri meselesi de son günlerde yeniden gündeme geldi. Bu konuyu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Cemaatlerin örgütlenmesinin önündeki engeller kald›r›lmal›d›r. Bütün cemaatler kendi örgütlenmelerini yapacak, ama hiçbir cemaat bir baflka cemaate “sen de benim gibi düflün” fleklinde bask› yapamayacak. Devlet bu bask›lar› engelleyecek ve hiçbir cemaate, inanca para yard›m›nda bulunmayacak. Bu ifli cemaatler kendi aralar›nda halledecek. Aleviler cemevlerinin ibadet yerleri oldu¤unu söylüyorsa, devlet de bunu kabul edecek. Alevilerin “alt›n ça¤›” olmufl mu? ‹lk ve son Alevi iktidar›, fiah ‹smail’in ‹ran’da kurdu¤u Safevi devletidir. Ak›betini de hepimiz biliyoruz. Yavuz Selim, Çald›ran Savafl›’nda ve daha sonra Anadolu’da onbinlerce Aleviyi k›l›çtan geçiriyor. O tarihten sonra, Aleviler hiçbir zaman iktidar olmam›fllar ve iktidar olma, devlet olma gibi bir h›rsa da bürünmemifller. Alevili¤e özgü bir devlet bize çok saçma geliyor. Bizim inanc›m›za göre, bir ülkede ne kadar farkl› inanç varsa, onlar›n hepsi bir zenginliktir. fiu anda Türkiye Sünni bir devlet oldu¤u için, Sünniler d›fl›nda herkes eziliyor. Yar›n bir Alevi devleti olursa, o zaman da Alevi inanc› d›fl›ndakiler mi ezilecek? Öyle olacaksa, hiç olmas›n daha iyi. Bu nedenle, Aleviler Alevilik ad›na bir siyasî parti kurulmas›n› do¤ru bulmazlar. Ama bütün ezilen halk katmanlar›yla birlikte hareket edilir. Bütün insanlar dengeli ve eflit yaflamal›d›r. Alevili¤in gayesi budur. Sizin dedelik s›fat›n›z var, ama çok gençsiniz. Bu s›fat› nas›l ald›n›z? Ocaktan gelme dedeli¤imiz yok. Dergâh›n vekili s›fat›yla bu hizmeti yap›yoruz. Bu s›fat› uzun bir sürecin sonunda al›yorsunuz. Aileden bu gelene¤in içinde yetiflmifl olman›z gerekiyor. Babam Büryani, dedem Ahmet Baba da bu hizmeti yapm›fllar. Fakat, dedeli¤in babadan o¤ula geçmesi gibi kesin bir kural yok. Toplumun iradesinin onda tecelli etmesi ve pîr postundan ruhsat olmas› gerekiyor. Hem dede s›fat› tafl›yorsunuz hem de 12 hizmetten biri olan âfl›kl›k vazifesini yerine getiriyorsunuz. Hangi s›fat›n›z daha önde? Olabilirsem halk ozan›y›m, bu vasf›m öndedir. Alevi-Bektafli inanc›yla ilgili birikimlerim, gelene¤in içinden gelmifl olmamdan kaynaklan›yor. Toplum ve dergâh bu hizmeti yapmam› istedi¤i için yap›yorum. Bizde ihtiyaç duyuldu¤unda eyvallah denir, vazifeden kaç›lmaz.

Söylefli: ‹rfan Aktan

vereceklerini bilmiyorlard›, çünkü bilgi aktar›m› da zay›flam›flt›. Hâlâ kendisini komflusundan gizleyen, Ramazanda oruç tutar gibi görünen Aleviler var. Bunun temelinde a¤›r bask›lar yat›yor flüphesiz. Sivas katliam›ndan önce, Alevilerin bu kadar derne¤i, federasyonu, birlik-beraberli¤i yoktu. Sivas’tan sonra “her ne kadar cumhuriyetle birlikte biraz nefes ald›ysak da, katliamlar›n arkas› kesilmeyecek” dendi. Yok denecek kadar az olan örgütlenmeler h›zland›. Pir Sultan Abdal Derne¤i ve baz› Alevi çevreleri, Erdo¤an’›n Muharrem orucu “iftar›na” kat›lacak Alevilerin düflkün ilan edilece¤ini söyledi. Cemaatin kurallar›na uymayan Aleviler, aforoz edilir gibi düflkün ilan edilebiliyor mu? Alevi-Bektafli kültür ve inanc›na ters düflen bir siyasî yap›n›n içinde olan Aleviler düflkün ilan edilemezler. Ancak büyük bir yanl›fl yapt›¤›n› söyleyebiliriz o kiflinin. Düflkünlük, yolun kurallar›na ayk›r› olan kul hakk› yeme, h›rs›zl›k, yalanc›l›k, doland›r›c›l›k, zina, cinayet ve r›zal›ks›z tek tarafl› bitirilen evliliklerde söz konusu olabilir. Ayr›ca cem kurulmadan, flikâyetler dile gelmeden, ilgili kifliler dara kald›r›lmadan karar verilemez. Düflkünlük karar›n› ceme kat›lan cem erenleri ve inanc›n temsilcileri verebilir. Düflkün ilan etmenin aforozla ilgisi yok. Alevi inanc›nda toplumsal bir irade vard›r. Bu iradeye ayk›r› harekette olanlar, yolun kurallar›na göre düflkün b›rak›l›rlar. Islah olsunlar diye yap›l›r bu. Bir daha yanl›fl yapmamas› kayd›yla yedi y›ldan sonra düflkün olan gelip halini arz eder ve önce muhatab› affeder, sonra toplum onu tekrar kabul eder. Alevilerin flu anda devletten somut talepleri neler? Öncelikle diyanet teflkilât›n›n la¤vedilmesi gerekiyor. Bu ülke laik ve demokratik bir cumhuriyetse, Diyanet ‹flleri gibi bir teflkilât›n varl›¤›, bu ülkenin ruhuna ters düfler. Laik devletin din iflleriyle hiçbir iliflkisi yoktur. Diyanet ‹flleri, Aleviler için temelde ne tür sorunlara sebep oluyor? Devlet insanlar› tamamen Sünni-Hanefi mezhebine yönlendiriyor ve beyin y›k›yor. ‹nanmad›¤›m bir fleyi niye bana okulda ö¤retmeye kalk›fl›yorsun? Devlet, dinliye de, dinsize de ayn› mesafede durmak zorundad›r. Din dersi verebilirsin, ama bu dersin, ilkel dinlerden bafllay›p dört büyük dine kadar gelmesi ve tarafs›z bir biçimde inançlar› ö¤retmesi gerekiyor. Namaz›n nas›l k›l›nmas› gerekti¤i laik devletin vazifesi olamaz. Bunun laiklikle, demokrasiyle alâkas› yok ki. Hac› Bektafl Dergâh› Postniflini Veliyeddin Ulusoy’un ifade etti¤i maddeler, Alevilerin talepleridir: Bütçeden dinsel faaliyetlere pay ayr›lmamal› ve Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› kald›r›lmal›. Tüm inançlar›n örgütlenmesi ve kurumsallaflmas› önündeki engeller kald›r›lmal›. Devlet tüm inançlar karfl›s›nda tarafs›z ve eflit uzakl›kta olmal›. Zorunlu din dersi kald›r›lmal›, Alevi köylerine zorla cami yapt›rmaya ve din görevlisi göndermeye son verilmeli. Devlet, inanç


Kapüflon siyaseti

7 OCAK - 10 fiUBAT 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat

TÜRK‹YE AB y›l› olarak ilân edilen 2008 ile birlikte Türkiye sanki bir anda dünyaya aç›l›verdi. Kuzey Irak’ta s›n›rötesi operasyonlar sürerken Davos’ta yap›lan Türk gecesi, hamarat d›fl politikan›n eriflti¤i “aç›l›m yaratma” potansiyelinin göstergesiydi. Millî lobiler dört koldan harekete geçti. Öyle ki, ABD’deki Ermeni diasporas›na karfl›, “K›z›lderililer Türktür” hamlesi bile yap›ld›. Bunlar› Erdo¤an’›n flovlar› izledi: Medeniyetler buluflmas›, Karamanlis ziyareti, türban serbestisi, Köln mitingi... Üstüne üstlük, geçen ay küresel Türkiye’nin stratejik derinli¤inin Sudan’a uzanabilece¤ini de hayretle ö¤rendik. Darfur’daki soy-

k›r›m›n›n bafl sorumlusu Sudan diktatörü Ömer el Beflir, Gül’ü ziyarete geldi. Konuk diplomatlardan biri Ata’n›n huzuruna kapüflonla ç›kmasa, Türk medyas› “ucuz petrol” vaat eden Beflir’in ziyaretine ses etmeyecekti. Ama bu hareketi affetmediler! Hartum’un esrarengiz yak›nlaflmas›nın, nicedir Darfur’a girmek isteyen NATO’yla iliflkisi merak konusu. Pragmatik Türkiye’ye her fley uyar, yeter ki kapüflon takmas›nlar. Reel Türkiye ise baflka sesler veriyor. T‹SK’in araflt›rmas›na göre Türkiye iflsizlik art›fl›nda Polonya’n›n ard›ndan dünya ikincisi oldu. ‹nsan Haklar› ‹zleme Örgütü, Türkiye’de insan haklar› standartlar›nda gerileme oldu¤unu duyurdu.

nik alametleri göstermeye bafllad›. Manidar bir kararla hispanik bir kad›n olan kampanya menajerini görevden ald›. Manidard›, çünkü ObaVe Barack Obama, Hillary’nin önüne ma’n›n seçmen potansiyeli içinde yap›lan araflt›rmalar, Clinton’›n “çantada keklik” gördü¤ü geçti. Kamuoyu yoklamalar›n› bofla hispaniklerin ve kad›nlar›n oylar›n›n da Obaç›karan bu sürpriz yükselifl, planlar› ma’ya kayd›¤›n› gösteriyordu. Yafl› 65’in üsalt üst etmifl durumda. Obama giderek tünde olanlar, beyaz erkekler, mavi yakal›lar, daha fazla merkeze kaysa da onun çiftçiler, etnik az›nl›klar ve belki de en büyük bulundu¤u bütün senaryolar, ister destekçi grubunu oluflturan gençlik... Obama istemez bir “de¤iflim”e tekabül ediyor. herkesten oy al›yordu. Yani, siyah olmas› “saABD ve dünya ilginç bir s›nav yafl›yor. k›ncal›” olmayabilirdi. Savafl, önseçim gündeminin bafll›ca konular›ndan, ama listenin bafl›nda de¤il. CumhuriBUSH’UN Irak Savafl›’n› ilân etti¤i konuflmas›yetçilerin önde giden aday› John McCain bile n› ayakta alk›fllayan New York senatörü HilIrak iflgalini bitirme yanl›s› oldu¤u için seçmen lary Clinton’›n o hâlini unutmak mümkün detatmin olmufl görünüyor. Art›k en önemli ko¤il. Hillary savafla tam destek verdi. 11 Eylül nu, ekonomi. Bush yönetiminin uygulad›¤›, sonras› “birlik ve beraberlik” ortam›n› tesis trilyon dolarlarla ifade edilen savafl ekonomisi ederken yurtseverlik ad›na (yerel ve küresel) çal›flan kesimlere hiçbir yarar sa¤lamad›¤› gibi polis devleti uygulamalar›na göz yuman Deonlar› yoksullaflt›rd›. Ald›klar› ev kredilerini mokratlar, o toz kondurmaklar› liberal de¤erödeyemez hâle geldiler. Topleri rafa kald›rm›flt›. Gene de lumsal çöküntünün fark›nda Bush’a verdikleri ölçüsüz desolan hükümet küresel ekonote¤in onlar› gülünç duruma dümiyi tehdit eden bu durgunluflürdü¤ünün fark›ndayd›lar. Bu ¤a karfl› “sosyal devletçi önlemyüzden onlara “geçerli” bir saler” almak durumunda kald›. vafl gerekçesi bahfleden “Sad(s.27) Sosyal devlet, en az›ndan dam’›n kitle imha silahlar›” yaDemokratlar aç›s›ndan, bu seçilan›na dört elle sar›ld›lar. Bunmin alt metni olsa gerek. Clinlar olurken ülkenin en büyük ton ve Obama, sa¤l›k ve e¤itim endüstri havzalar›ndan Chicakonusunda, birbirinden “müflgo’da, genç bir siyah politikac› fik” programlarla çekifliyor. savafl karfl›t› söylevler veriyorMichael Moore’un sa¤l›k sistedu. O zamanlar henüz tan›nmamini yerin dibine bat›ran yan bu ses, 2004 seçimlerinde “Sicko” filmiyle Amerika’n›n Demokrat Parti’nin (DP) yüksegündemine soktu¤u “evrensel len y›ld›z› oldu ve aç›k farkla Ilsa¤l›k hizmeti” dillerden düfllinois senatörlü¤ünü kazand›: müyor. Bunlar, AKP’nin pefline Barack Obama. takılan yerli liberaller için ibret Bugünden bak›ld›¤›nda tamanzaralar›. raflar›n savafl bafllad›¤› andaki Obama’n›n dünyan›n geri pozisyonlar› çok net. Bu yüzkalan›nı en fazla ilgilendiren den, art›k Demokratlar›n tümü Barack Obama’nın Kenya’da, etnik temizli¤in içinde yaflayan babaannesi de “de¤iflim” bekliyor vaadi, “d›fl politikada bir zihniIrak’tan ç›kmay› savunsa da, Obama, öngörüleri ve kamuoyu yoklama- yet de¤iflimi” olmal›. Bu büyük bir meydan senatodaki muhalefetiyle savafl karfl›t› bir persona infla eden Obama seçmene daha inand›r›- lar›n› bofla ç›kararak tamamen farkl› profilleri okuma. Zira baflkanlar›n Amerikan d›fl politic› görünüyor. 3.2 milyon üyesi olan savafl kar- ve karakteristikleri olan eyaletleri art arda ka- kas›n› de¤ifltirme gücü olmad›¤› kabullenilmifl fl›t› Move On örgütü Obama’n›n arkas›nda ol- zanmaya devam etti. Süper Sal›’dan sonra ön- bir gerçektir. Kenyal› siyah bir baba ile Ameridu¤unu aç›klad›. Genifl halk kesimlerinin gö- seçim yap›lan sekiz eyaletin hepsini alarak bi- kal› beyaz bir annenin o¤lu olan Barack Hüsezünde “bar›fl flövalyesi” olmak, son bir ayda rincili¤e oturdu. Biz yay›na girdi¤imizde, Clin- yin Obama, küresel siyasetin ak›fl›n› de¤ifltireAmerika’n›n kafas›n› allak bullak eden Oba- ton’›n 12 eyaletine karfl›l›k Obama 22 eyaleti bilir mi, bilemiyoruz. Ama en az›ndan flunu bima’n›n vas›flar›n›n sadece bir tanesi. ‹yi bir hu- kazanm›flt›. Delege tablosundaki durum da flu- liyoruz: Obama’n›n etnik çat›flmalarla kavrukukçu, bir halk politikac›s›, Reagan-Bush ne- nu gösteriyordu: Obama 1223 - Clinton 1198. lan Kenya’da (s.26) yaflayan babaannesi Sarah, oliberalizmine karfl› bir liberal, Martin Luther (Baflkan adayl›¤›n› için 2025 delege gerekiyor.) Süper Sal›’n›n sonuçlar›n› radyodan dinledi. Hillary, Obama’n›n zaferleri karfl›s›nda pa- Çünkü televizyonu yoktu... King’in siyasi miras›n› s›rtlanmaya haz›r bir

ABD Obamania

demokrat, genç, enerjik, yak›fl›kl› ve Amerikan tarihinin en etkileyici hatipleri aras›nda say›l›yor. Hillary Clinton’› destekleyen geliflkin kuzeybat› eyaletlerinin entelektüelleri, buna iki gerekçeyle burun k›v›rd›: “Siyah ve deneyimsiz; buras› Amerika, kazanma flans› yok!” DP eliti, 24 eyalette önseçimlerin yap›ld›¤› Süper Sal› öncesine kadar, Obama’y› güvenli bir oy bariyeriyle kontrol alt›nda tutabilece¤i bir “seçim fantezisi” olarak görüyor, esas olarak ona “yard›mc› baflkan” pozisyonunu yak›flt›r›yordu. Bu plana göre, Obama’n›n flovu uzun vadede Clinton-Obama ikilisinin elini kuvvetlendirecekti. Ne var ki hayat baflka türlü akt›. 5 fiubat’ta, Süper Sal› sonuçlar› geldi¤inde California ve New York gibi kalabal›k eyaletlerin delegeleriyle üstünlük sa¤layan Clinton, Obama’dan daha az eyalet ald›¤› halde birincili¤e yerleflti. Ama aradaki fark tehlike sinyalleri verecek kadar azd›. Clinton, biraz daha s›k› çal›flarak bu sorunu çözece¤ini sand›.

25


Savafl s›çrad› ÇAD Afrika’da kargafla domino etkisiyle yay›l›yor. Sudan’daki soyk›r›mdan kaçan 2.2 milyon Darfurî’nin büyük bir bölümünün s›¤›nd›¤› Çad, flimdi de kendi içsavafl›na döndü. Hükümet karfl›t› gerilla gruplar ‹dris Debi rejimini devirmek üzere birleflti. Çad ordusu baflkanl›k saray›na kadar dayanan gerillalar› güçlükle püskürttü. Ülkede askeri bulunan Fransa, BM’ye acil müdahale ça¤r›s› yapt›. Yüzden fazla kiflinin öldü¤ü çat›flmalar s›ras›nda 20 bin Çadl› aile komflu Kamerun’a s›¤›nd›. Birkaç gün sonra Darfur’a yeniden sald›ran Sudan ordusundan kaçan 12 bin kifli daha Çad’a girifl yapt›.

Hedef: El Kaide AFGAN‹STAN Bush rejimi giderayak El Kaide’ye somut darbeler vuruldu¤unu gösterme telafl›na düfltü. Afganistan’daki üst düzey El Kaide sorumlular›ndan Ebu Layt el Libi öldürüldü. Pakistan s›n›r› boyunca konumlanan örgüt birimlerine özel operasyonlar yap›ld›. Bu operasyonlar›n bir aya¤› da Küba’daki Guantanamo Üssü’nde tutulan El Kaide kadrolar›na uzand›. Amerikan Savunma Bakanl›¤›, 11 Eylül sald›r›lar›n›n planlanlay›c›lar› aras›nda oldu¤unu iddia etti¤i altı mahkûmu yarg›ya teslim etti. Zanl›lar aras›nda 11 Eylül’ün beyni oldu¤u söylenen Halid fieyh Muhammed de bulunuyor.

Cuntan›n yol haritası

Kilise, Zapatero’ya karfl›

BURMA Safran Devrimini kanl› bast›ran cunta rejimi, dünyadan gelen bask›lara dayanamad› ve bir demokrasi takvimi aç›klamak zorunda kald›. Buna göre, may›s ay›nda anayasa referandumu yap›lacak, 2010’da ise çokpartili genel seçime gidilecek. Bir süredir generallerle BM gözetiminde müzakereler yapan ve ç›kan sonuçtan tatmin olmayan yasakl› lider Aung Sang Suu Kyi’nin partisi Ulusal Demokrasi Birli¤i (NLD) aç›klamay› “mu¤lak, eksik ve tuhaf” buldu. Anayasan›n içeri¤i ve nas›l haz›rlanaca¤› hakk›nda hiçbir aç›klamada bulunulmamas›, “kukla demokrasi” aray›fl›na iliflkin kuflkular yaratt›.

‹SPANYA 9 Mart’ta yap›lacak genel seçimler öncesinde, Katolik Kilisesi, halka baflbakan Zapatero’ya oy vermeme ça¤r›s›nda bulundu. ‹spanyol Piskoposlar Konferans› (CEE) taraf›ndan yay›nlanan bildiride, Sosyalist ‹flçi Partisi’nin (PSOE) dört y›ll›k iktidar› sürecinde yapt›¤› eflcinsel evlilik, boflanmay› kolaylaflt›rma ve halen görüflülen ötenazi yasalar› ile e¤itim sisteminde laikleflme uygulamalar› sert bir dille elefltirildi. Bildiri, katolikleri muhafazakar görüfllü Halk Partisi’ne (PP) oy vermeye ça¤›rd›. PSOE elefltirileri so¤ukkanl›l›kla karfl›lamakla beraber, ETA konusundaki sald›rgan yoruma tepki gösterdi.

KENYA ‹ki fil dövüflünce... Bir “neoliberal cennet” daha çözülüyor. Do¤u Afrika’da istikrar arayan BM’nin, STK’lar›n, çokuluslu flirketlerin ve askeri üs kurmay› planlayan ABD’nin “kumanda merkezi” olarak seçti¤i Kenya, kanl› çat›flmalara sahne oluyor. Seçimlere hile kar›flmas›, elbette yoksullar›n öfkeyle soka¤a dökülmesini aç›klamaya yetmiyor.

JEAN-CHRISTOPHE SERVANT Le Monde Diplomatique, fiubat 2008

ABD büyükelçisi, Kenya’da 27 Aral›k 2007’de yap›lan seçimlerin sessiz sakin bir havada geçmesinden çok etkilenmiflti. Ne var ki, üç gün sonra, sonuçlar cumhurbaflkan› Mwai Kibaki lehine aç›kland›¤›nda, 700 insan›n ölümüne neden olan protestolar baflgösterdi. Nas›l oldu da Do¤u Afrika’n›n en istikrarl› bölgesinde böyle fleyler yafland›? Seçim arifesinde Kenya, bat› dünyas›nda Aslan Kral filmini hat›rlatan, rüyâ gibi bir yer olarak gösteriliyordu. Kuflkusuz, Kenya’n›n safari parklar›ndaki bungalovlar ve sahil otelleri her y›l bir milyondan fazla turisti a¤›rl›yor. Fakat bütün bu görüntüler gerçeklikten çok uzak. K›tan›n piyasa cenneti, uluslararas› finans kurumlar›n›n takdiriyle “Afrika’n›n refah ve istikrar modeli”, 2007’de yaflanan yüzde 6’l›k büyümeye ve borsa endeksinin yüzde 800 oran›nda yükselmesine ra¤men Etiyopya, Sudan, Somali veya Uganda gibi komflular›yla iliflkilendirilen türden bir felaketin k›y›s›nda bulunuyor.

26

Ola¤an kurbanlar Columbia Üniversitesi profesörü Jacqueline Klopp flöyle diyor: “Kenya tarihi, sömürgecilik y›llar›ndan beri vahflet ve bask›yla yaz›ld›. Bugün en korkunç etnik temizlik biçimlerinin uyguland›¤› bölgeler, 1992 ve 1997 seçimlerinde vahflet yaflanan yerlerdi. Yoksulluk ve güvensizlik içinde yaflam›n› sürdüren mülksüzler bugün gene kurbanlar aras›nda.” Geçen güz, muhalif lider Raila Odinga parlamento seçimlerinde oylar› süpürdü¤ünde, Kenya kanl› bir yaz mevsiminden henüz yeni ç›km›flt›. Nairobi’nin yoksul bölgelerindeki gerilim, Luo kabilesinin sözde Talibanlar› ile Kikuyu kabilesinden Mungiki militanlar›nın yasad›fl› “changaa” (geleneksel alkollü içki) sat›fl›n› kontrol alt›nda tutmak için birbirleriyle çat›flt›¤› 2006’dan beri devam ediyor. Kwe Kwe adl› özel hükümet kuvvetleri, gecekondu bölgelerinde Mungiki çetecisi oldu¤undan flüphelendi¤i 500 genci katletti. Bu olaylar, Nairobi nüfusunun yüzde 60’›n›n yaflad›¤› varofllara t›k›flm›fl Kikuyu (baflkan Kibaki’nin kabilesi) mensuplar›n›n hükümete karfl› kin beslenmesine neden oldu.

1990’lar›n bafl›nda, Rift Vadisi, toprak anlaflmazl›klar› ve zorunlu tahliyelerden dolay› tar›mc› Kikuyu ço¤unluk ile k›rsal Kalenjin az›nl›k aras›nda çat›flmalara sahne oldu. Burada savaflan milisler, fliddet yoluyla istikrars›zl›k yaratma ve böylece çoklu etnik yap›ya sahip bölgelerin siyasi demografisini de¤ifltirme stratejisiyle hareket eden güçlü politikac›lar taraf›ndan ustaca kullan›ld›. Sonbahar boyunca görevi suistimal söylentileri yay›ld›: Kibaki kendine destek veren bölgelerdeki sand›k say›s›n› art›rd›. ‹ki politik lider, bütün kiflisel servetini, ittifaklar ve ihanetlerle dolu anlafl›lmaz bir etnik savafl yaratmak üzere kulland›. Sürdürdükleri mücadele, yolsuzluk ve kirli para ile damgalanm›flt›. Fakat zengin-yoksul fark›n›n aç›ld›¤› seçim bölgelerindeki bilinçli yoksullar›n, beklentilerinin yerine getirilmemesine karfl› tepki göstererek devrim yapmak üzere harekete geçmesi, yaklaflan trajedinin habercisiydi. Ve çat›flmalar bafllad›; zenginler ile mülksüzler, kibirli politik seçkinler ile çaresizli¤e ve yoksullu¤a terkedilenler aras›nda yaflanan çat›flmalar. Kibaki’nin oy deposu Kikuyu seçmen grubunun en yoksul üyeleri, t›pk› 2005’teki anayasa referandumunda yapt›klar› gibi, Luo kabilesinden bir kimseye, Odinga’ya oy verdi. 2003 ve 2005 aras›nda Kibaki de¤iflimi düflleyen herkesi düflk›r›kl›¤›na u¤ratt›. 23 y›l süren Daniel Arap Moi rejiminin insan haklar› ihlallerini araflt›racak Hakikat ve Uzlaflma Komisyonlar› kurma, yolsuzluklara karfl› savaflan birimler yaratma, adaleti savunma sözleri bofl ç›km›flt›. Kibaki’nin 2002 seçimlerinde kazand›¤› zaferin mimar› olan Odinga, baflkan›n Kikuyu kökenli çevresinin egemen oldu¤u hükümet koalisyonundan ayr›lmaya karar verdi. Kurnaz, ihtirasl›, entrikac› 62 yafl›ndaki Odinga, en az eski patronu kadar tehlikeli ve entrikac› dan›flmanlar› olan, demagojik, kurnaz bir politikac›. Odinga’n›n baflkan yard›mc›l›¤› sözü verdi¤i Musalia Mudavadi, Moi’nin Maliye Bakan›’yd› ve birçok ciddi yolsuzluk skandal›na kar›flm›flt›. Kalenjin kabilesinin önde gelenlerinden biri olarak Rift Vadisi krizinde etkisi olan William Ruto ise, Moi’nin 1992 y›l›nda tekrar seçilebilmesini garantilemek için Kenya Ulusal Bankas›’nda bas›lan yüz milyonlarca flilini cebe indirdi. Odinga’n›n dan›flmanlar›n›n bir di¤eri, –2004’te Ukrayna’da gerçekleflen Turuncu Devrim’in mimarlar›ndan– Amerikal› ak›l hocas› Dick Morris’ti, ama tabandan gelen tepkiyle kam-


Darbe baflarısız, Horta komada DO⁄U T‹MOR Devlet baflkan› Jose Ramos-Horta bir darbe giriflimi s›ras›nda ald›¤› yaralarla komaya girdi. 1996 Nobel bar›fl ödülü sahibi Horta’n›n durumu biz yay›na girdi¤imizde ciddiyetini koruyordu. Ayn› saatlerde baflbakan Xanana Gusmao’nun evine de baflar›s›z bir bask›n düzenledi. ‹syanc› gerilla lideri Alfredo Reinado, olay s›ras›nda Horta’n›n korumalar› taraf›ndan öldürüldü. Bir zamanlar Endonezya’ya karfl› omuz omuza ba¤›ms›zl›k savafl› veren marksist gerilla liderleri aras›ndaki hesaplaflma, 2006’da da kanlı çat›flmalara yol açm›flt›. Horta-Gusmao ittifak› yoksulluktan k›r›lan ülkede piyasa ekonomisi tesis etmeye çal›fl›yor.

panya sona ermeden görevden al›nd›. Demokratik dönüflümün yafland›¤› dönemlerde, özellikle de h›zl› küreselleflme sürecine acil bir uyum gerektiren zamanlarda, fliddetli çat›flmalar›n ortaya ç›kma olas›l›¤› nispeten daha yüksektir. Kibaki yönetimi alt›nda geçen befl y›lda zenginler ile fakirler aras›ndaki uçurum daha da derinleflti. Nüfusun yar›s› günlük 2 dolardan daha az bir gelirle yafl›yor. Yoksul kesimler, haraç toplayan çetelerin, insafs›z kira

BM eski genel sekreteri Annan (solda) iki rakip lider Kibaki (ortada) ile Odinga’nın arasını bulmaya çalıflıyor

bedellerinin, toplu tafl›ma rezaletinin yaratt›¤› güç koflullarla savaflman›n, elektrik ve sa¤l›k hizmetlerini yasad›fl› yollarla edinmek zorunda kalman›n y›lg›nl›¤› içinde. Kenya, 2007’de kendisine 500 milyon dolar›n üstünde ba¤›flta bulunan ABD’nin anahtar konumundaki stratejik ortaklar›ndan biri ve Washington’›n Afrika Boynuzu’nda yürüttü¤ü terörle mücadele kampanyas›nda hayatî önem tafl›yor. ABD’nin bölgede askeri hâkimiyeti sa¤lamak amac›yla kurmay› planlad›¤› Africom karargâhlar›n›n konuflland›r›lmas›na uygun bir yer olarak kabul ediliyor. Kenya’daki huzursuzluk, Uganda, Ruanda, Burundi, Sudan’ın güneyi ve Kongo’nun do¤usuna deniz ulafl›m›n›n zorlaflmas›ndan kaynaklanan flok dalgalanmalar, daha flimdiden petrol ve di¤er yaflamsal hammaddelerde fiyat art›fl›na yol açt›. Bütün bunlar Do¤u Afrika’n›n iç bölgelerinin güçsüzleflmesi anlam›na geliyor. Odinga parlamento ço¤unlu¤una sahip. Kibaki ise krizi önemsememeye devam ediyor. Genifl tabanl› bir hükümet kuraca¤›na söz verdi, fakat muhalefet iflbirli¤i yapmay› reddediyor. Bu flekilde Kenya’da hükümet kurulam›yor. Herkes caddelere odaklanm›fl durumda. Bir Kikuyu atasözünün dedi¤i gibi: ‹ki fil dövüflünce olan otlara olur. –Çeviri: P›nar Uygun

RESESYON, BÜYÜK FA‹Z ‹ND‹R‹M‹ VE MAL‹ UYARICILAR

fiimdi hepimiz Keynesçi mi olduk? Belki daha da önemlisi, Baflkan ve Kongre mali bir uyar›c› üzerinde anlaflmaya do¤ru gidiyorlar. Bu önemli, çünMUHAFAZAKÂR Richard Nixon mefl- kü FED’in faiz oranlar›ndaki indirimleri, hur “fiimdi art›k hepimiz Keynesçiyiz” ekonomiyi son 2001 resesyonundan ç›sözünü dile getirdi¤inde sene 1971 idi. karan uyar›c› etkiye benzer bir konum Ama bu fikir, çok geçmeden, belki de 20. almayacak. O genifllemede, faiz indirimyüzy›lda baflka hiçbir iki kiflinin yapma- leri konut kredisi (mortgage) oranlar›n› d›¤›n› yap›p dünyan›n gidiflat›n› de¤iflti- indirerek, dev konut balonuna katk›da ren Ronald Reagan ve Margaret Thatc- bulundu. ‹flte bu balon sayesinde ev fiher ile birlikte geri tepti. Reagan’›n “arz yatlar› artt›, insanlar evlerine karfl›l›k yönlü iktisat” politikalar›, ekonomi pro- topluca trilyonlarca dolar borç ald› ve fesyonellerince hiçbir zaman ciddiye yapt›klar› bu harcamalar son alt› y›l›n al›nmad› –gücünün en etkin oldu¤u za- ekonomik toparlanmas›n›n tafl›y›c›s› olmanlarda dahi buna imzas›n› atmak iste- du. Ama flimdi bütün bunlar tersine çal›yen tek bir iktisatç› yoktu. Ama iktisatç›- fl›yor, bu kadar düflük faiz hadleri ayn› lar, en az›ndan araflt›rmalar›nda, John etkiyi yapmayacak. Maynard Keynes’i yüzy›l›n en etkili ekoUyar›n›n detaylar› üzerinde çal›flmanomisti yapan pek çok görüflünü [“talep ya devam edilmeli. Uyar› buna en çok ihyönlü iktisat” baflta olmak üzere, ed.] bir tiyac› olanlar› hedeflemeli. Enerji korutarafa att›. mac›l›¤› ve kamu tafl›mac›l›¤› için kimi Keynes, kendi kendini düzenleyen subvansiyonlar potansiyel olarak uzun piyasalar›n, resesyona (durgunluk) giren vadeli yarar sa¤lar. Ama politikac›lar›n ekonomileri, büyüme ve tam istihdam› çok çabuk hareket etmeye bafllamas› ve yeniden infla ederek canland›rmas›n›n muhafazakârlar›n Nixon’un Keynesçili¤iher durumda geçerli olmad›¤›nı savu- ni yeniden keflfetmesi, de¤iflken ve yanur. Bu noktada hükümet müdahalesi banc›laflm›fl seçmenin gücünün kan›t›d›r. piyasan›n yapamad›¤› ifli yapmaya yarBeyaz Saray elbette ifl dünyas›na beld›mc› olur. Keynes, Büyük Bunal›m’›n li vergi indirimleri sunacakt›r, ama görügöbe¤inde, ac› bir gerçek olarak, bütün len o ki paketin a¤›rl›¤› –ev saekonomiye girifl kitaplar›nda (süreç hipleri için vergi kesintileri de içinde buharlaflt›) ve ulusal gelir hedahil– Keynesyen olacak. Baflsaplamas›nda modern sistemimizin teka bir deyiflle, konut balonumelini oluflturan ekonomik teoriyi nun patlamas›ndan do¤an kaortaya koydu. Ama ortaça¤ dogmas› y›p harcamalar› yerine koyantik dönemin astronomi bilgilerini mak için onu harcayacak nas›l gömdüyse, bu anlay›fllar da olanlar›n cebine para konmas› son otuz senedir sosyal bilimleri planlan›yor. Bu daha öncezay›flatan ve siyaseti biçimlenki vergi indirimlerinden, diren sa¤c› ideolojinin yükselisermaye gelirindeki art›flfliyle kayboldu. lardan ve sa¤ ideolojinin Bu nedenle, henüz resmi klasik reçetesinden farkl› olarak bafllamasa da, resesyobir durum. Onlar normalna karflı en Keynesyen de flöyle düflünürtepkileri görmek oldukdü: Zengin insanlaça flafl›rt›c›. FED’in ra daha çok para Faiz indirimiyle, konut (Amerikan Merkez Banver, böylece sözüm kas›) dörtte üç kesintisi, balonunun patlamas›ndan ona yat›r›m yaps›n1990’dan bu yana yap›lar ve tam istihdo¤an kay›p harcamalar› lan en büyük faiz indiridaml› ekonomide yerine koymak için onu mi ve 2001’den (11 Eyüretim arts›n. harcayacak olanlar›n lül sald›r›lar›nın hemen Bütün bunlar, cebine para konmas› sonras›ndan) beri yap›Cumhuriyetçilerin, planlan›yor. lan ilk müdahale. Piyabaflkanl›k seçim y›salar, düflk›r›kl›¤› yaratl›nda desteklenmema korkusu yaflayan FED’den operasyo- yen bir savafl ve ciddi bir resesyon komnun devam›n› getirmesini bekliyor. binasyonunun yaratt›¤› potansiyelin onBirleflik Devletler ve dünya için iyi lar› uzun vadeli bir az›nl›k partisine çehaber, sadece FED’in nihayet ne kadar virmesinden dehfletle korkmas›na yol ciddi bir kar›fl›kl›¤›n içinde olmam›z› an- aç›yor. Ekonomi, ideologlara b›rak›lamalamas› de¤il, ayn› zamanda muhafaza- yacak kadar önemlidir. Ama her halükâr merkez bankac›lar›n›n bafl düflman›- karda, bu bataktan ç›kmadan önce karfl›n› görmezden gelmesidir: Enflasyon ora- laflaca¤›m›z kötü ekonomi haberlerine n›nda herhangi bir art›fl tehditi. FED afla- ra¤men hayatî önem tafl›yan bir ekono¤› düflüfl tehdidi üzerinde yo¤unlaflt›¤› mik sa¤duyunun geri döndü¤ünü kayiçin buna takılmıyor. detmeye de¤er. –Çeviri: Balkan Talu MARK WEISBROT AlterNet, 24 Ocak 2008

27


Suharto’nun lanetli miras›

Bafl› dönen bir ülke

ENDONEZYA Endonezya’n›n eski diktatörü Suharto öldü. Kendisini genelkurmay baflkan› yapan Sukarno’yu 1965’te ABD destekli bir darbeyle deviren Suharto, so¤ukkanl› bir katildi. Onun döneminde Endonezya, Ba¤lant›s›zlar Hareketi’ni terkedip tekrar Bat› egemenli¤ine girdi ve bölgesinin anti-komünist karakolu haline geldi. Kurdu¤u askeri rejim 1 milyondan fazla komünisti sistematik bir flekilde öldürdü. Bu katliamlar›, 1975’te iflgal etti¤i Do¤u Timor’daki marksist direniflçilere karfl› da uygulad›. Uluslararas› hukuk, Suharto döneminin Kamboçya ile birlikte “soyk›r›m” statüsüne al›nmas›n› tart›fl›yor.

PAK‹STAN Seçim otoritesinin 8 Ocak’ta yap›lmas› planlanan parlamento seçimlerini 19 fiubat’a ertelemesi kimseyi flafl›rtmad›. Ama Müflerref’in ça¤›rd›¤› ‹ngiliz dedektiflerin, Butto’nun vurularak de¤il bomban›n etkisiyle öldü¤ünü ve iki de¤il bir sald›rgan bulundu¤unu aç›klamas› büyük bir flaflk›nl›k ve infial yaratt›. Butto’nun Pakistan Halk Partisi iddialar› fliddetle reddetti. Seçim kampanyalar› tedirginlik içinde devam ediyor. Kuzey Veziristan’daki Pafltun milliyetçisi Awami Partisi’nin iki mitingine intihar sald›r›s› düzenlendi, en az 20 kifli öldü. Son olarak Pakistan’›n Afganistan büyükelçisi kaç›r›ld›.

BOL‹VYA Gene o pis koku Demokratik devrimi hazmedemeyen eski iktidar eliti neofaflist çeteleri soka¤a sald›, üstün oldu¤u eyaletleri Bolivya’dan kopar›p ayr› bir devlet kurmak üzere harekete geçti. Madam Mitterrand, “Avrupal› Liderlere Aç›k Mektup” kaleme alarak demokrasi havarilerine fiili, Kolombiya ve Guatemala’y› hat›rlatt›. DANIELLE MITTERRAND La Jornada, Meksika, 4 Ocak 2008

AVRUPA’NIN a¤›r bedeller ödeyerek ö¤rendi¤i gibi, demokrasi daima diri tutulmal›, durmaks›z›n yeniden keflfedilmeli ve dünyan›n öteki ülkelerinde de en az kendi demokratik ülkelerimizde oldu¤u kadar savunulmal›d›r. Hiçbir demokrasi tek bafl›na bir ada de¤ildir. Demokrasiler birbirine yard›m etmeli. Bu yüzden liderlerimize ve bas›na flunu söylemek istiyorum: Evet, genç Bolivya demokrasisinin ölümcül bir tehlike ile karfl› karfl›ya oldu¤unu öne sürüyorum. 2005 seçimlerinde, potansiyel yerli seçmenlerin önemli bir bölümünün adlar›, vatandafll›k statüsüne sahip olmad›klar› için seçmen listelerinde bulunmad›¤› halde, Baflkan Morales ve hükümeti oylar›n yüzde 60’›n› alarak rahatça iktidara geldi. Bu hükümetin bafll›ca politik yönelimleri, özellikle do¤al zenginliklerin daha adil gelir da¤›t›m›n› öngören bir bak›fl aç›s›yla kamulaflt›r›lmas› ve yeni bir anayasa için Kurucu Meclis oluflturulmas›, seçimlerden önce ve sonra yap›lan referandumlarda büyük bir halk deste¤iyle onaylanm›flt›. Yeni bir anayasa neden zorunlu? En sade gerekçelerden biri, 1967 y›l›na, Latin Amerika’da yaflayan (Bolivya nüfusunun yüzde 75’ini oluflturan) yerlilerin vatandafll›k haklar›ndan mahrum b›rak›ld›¤› bir döneme ait olan istatistiksel bilgilerin eski ve geçersiz olmas›. Kurucu Meclis’in çal›flmalar› daha en bafl›ndan beri, sürekli olarak, ekonomik ve politik ayr›cal›klar›n› kaybetmeyi göze alamayan eski oligarflik düzenin manevralar› ve boykotlar› ile engellendi. Az›nl›ktaki muhalefet, oyla-

28

Her an ilân edilebilir... KOSOVA Ba¤›ms›zl›k! Kosova pür dikkat bu haberi bekliyor. 8 Ocak’ta Kosova’daki bafll›ca iki parti aras›nda koalisyon hükümeti kuran baflbakan Haflim Taçi, “ba¤›ms›zl›k yemini” etti. Ama S›rbistan seçimlerinin sonucu gelmeden bir ad›m atmad›. 21 Ocak’ta yap›lan seçimler ikinci tura kald›. Bat› yanl›s› cumhurbaflkan› Boris Tadiç, milliyetçi Tomislav Nikoliç’in gerisindeydi. ‹ki aday›n da Kosova’n›n ba¤›ms›zl›¤›na karfl› oldu¤unu bilen Taçi, “Birkaç güne kadar ilân ediyoruz” dedi. AB derhal devreye girip beklemesini istedi. Rusya, AB’yi uyard›. 3 fiubat’ta Tadiç

az farkla yeniden seçildi. Taçi bu kez “önümüzdeki hafta” dedi. Romanya ve K›br›s, Kosova’n›n tek tarafl› olarak ba¤›ms›zl›k ilân etmesi sonucu kurulacak ülkeyi tan›mayaca¤›n› aç›klad›. S›rbistan d›fliflleri bakan› Vuk Yeremiç ise askeri müdahale düflünmediklerini, diplomatik, hukuksal ve ekonomik yollarla mücadele edeceklerini söyledi.

gündeme getirdi; “fakir bölgelerin faturas›n› ödemek” istemiyorlar. Bolivya’n›n büyük burjuvas› ve baz› yabanc› ç›kar çevrelerinden mali destek alan neofaflist militan gruplar ve askeri nitelikli örgütler yerli halk aras›nda bir korku atmosferi yaratt›. Kolombiya ve Guatemela’n›n ne hâle geldi¤ini hat›rlayal›m. Hepsinden önce, buna benzer bir hükümeti ifllemez duruma sokma sürecinden sonra, 11 Eylül 1973’de, fiili demokrasisinin nas›l alçakça bir suikaste kurban gitti¤ini hat›rlayal›m. Demokrasi yanl›fl bilgilendirme yoluyla da öldürülebilir. Hay›r, Evo Morales diktatör de¤il. Kokain ticareti yapan bir kartelin bafl› da de¤il. Ülkelerimizde hiçbir nesnellik tafl›mayan bu tür karikatürler dolafl›yor. Yerli baflkan›n fuzuli iflgali ve yerli yurttafllar›n artan politik gücü, Latin Amerikan oligarflileri ve mutaass›p Bat› bas›n› için katlan›lamaz görünüyor. Bu organize yalan› bozmal›. Evo Morales diyalog kurma çabas›nda; orduyu göreve ça¤ırmayı reddediyor, hatta makam›n› bir denge unsuru olarak kullan›yor. Demokrasi savunucular›na, liderlere, Bolivya’n›n güçlü k›z›lderili hareketi faflist tehdide maruz kald› entellektüellere, medyaya sesleniyorum: r›n kutsall›¤›n› reddetti¤ini, demokrasiyi sa- Bolivya demokrasisi ad›na hayk›rmak için Evo vunma maskesi alt›nda gizleyerek kinizmi en Morales’in de Salvador Allende’nin kaderine yüksek düzeye ç›kart›yor. Boykotlarla, sokak mahkûm olmas›n› m› bekliyoruz? Demokrasi sald›r›lar›yla, seçilmifl yöneticilere savrulan ya hepimiz için de¤erlidir ya da hiç kimseye tehditlerle, ABD’de göçmen olarak bulunan ve bir fley ifade etmiyordur. E¤er ülkemizi seviiflledi¤i suçlardan dolay› aranmakta olan eski yorsak, tehdit alt›nda oldu¤u her yerde debaflkan Sanchez de Lozada’n›n, 2003’te gerçek- mokrasiyi savunmal›y›z. Baz›lar›n›n küstahça lefltirdi¤i silahs›z sivilleri öldürme eylemleri- denedi¤i gibi silahl› kuvvetler arac›l›¤›yla denin devam› niteli¤inde eylemler sergiliyorlar. mokrasi infla etmek bize göre de¤il. Bize yak›Dikkatlice ölçülendirilmifl kargafladan isti- flan bütün inanc›m›zla ülkemizdeki demokrafade, demokratik oyuna kat›lmak istemeyen siyi korumak ve ülkesine demokrasi getirenlezengin bölgeler ayr›mc› tehditleri yeniden rin yan›nda bulunmakt›r. –Çeviri: P›nar Uygun

Sosyal devlet, karma ekonomi

BAfiKAN Evo Morales, toprak reformu çerçevesinde yerli otonomilere tapular›n› da¤›tmaya (solda) devam ederken, Bolivya’n›n yeni anayasa tasar›s› Kurucu Meclis taraf›ndan onaylanarak 14 Aral›k’ta baflkanl›k makam›na sunuldu. Bu durumda Morales’in anayasay› 2008 Eylülünden önce referanduma götürmesi gerekiyor. ‹nka yerlilerine as›rlar sonra tam yurttafll›k haklar› getiren yeni anayasadaki kilit unsurlar flunlar: • Bolivya’y› “üniter ama çokuluslu” bir devlet olarak tan›ml›yor. • Do¤al kaynaklar›n mülkiyetini devlete veriyor.


José Bové’nin zaferi

Acil Amazon harekat›

Adaletin bu mu dünya

‹kisi de uykusunda...

FRANSA Küreselleflme karfl›t› köylü lideri José Bové’nin, geneti¤i de¤ifltirilmifl m›s›r üretimini durdurma sözünü tutmayan hükümeti protesto için 15 arkadafl›yla birlikte bafllad›¤› açl›k grevi sekizinci gününde amac›na eriflti. Halen 22 bin hektar MON810 tipi m›s›r›n ekili oldu¤u Fransa’da, hükümeti tar›m ve g›da endüstrisi lobisine boyun e¤mekle suçlayan Bové’yle bafllayan ve birçok kente yay›lan protesto gösterilerin ard›ndan, ekoloji bakan› Jean-Louis Borloo, geneti¤i de¤ifltirilmifl tar›m ürünleri projesinin geri çekildi¤ini ve sözkonusu m›s›r üretiminin ask›ya al›nd›¤› aç›klamak zorunda kald›.

BREZ‹LYA Lula hükümeti, 2007’nin son befl ay›nda Amazon’da 3235 km2 ormanl›k alan›n yok edildi¤ine iliflkin bilgiye ulafl›r ulaflmaz a¤›r yapt›r›mlar getiren acil eylem plan›yla karfl› harekata geçti. Kendisi bir Amazon yerlisi olan Çevre Bakan› Marina Silva, yasad›fl› a¤aç kesimi ve kundaklama eylemlerinin gözlendi¤i 36 flehir ve kasabada çevre polisi say›s›n›n art›r›laca¤›n›, çevre ajanlar›n›n bölgelerinde düzenli denetim yapaca¤›n› aç›klad›. Ormas›zlaflman›n en yo¤un yafland›¤› Mato Grosso eyaletinde cang›l›n yar›s›ndan fazlas› çölleflmifl durumda. Para ve Rondonia eyaletleri de çölleflme s›n›r›na yak›n.

BR‹TANYA BBC’nin Türkiye dahil 34 ülkede, 34 bin kifliyle yapt›¤› bir araflt›rmaya kat›lanlar›n yar›s›ndan fazlas›, küreselleflme sürecinin çok h›zl› ve adaletsiz ilerledi¤i görüflünde birleflti. Kalk›nmakta olan ülkelerde hemen herkes süreci adil bulmuyor; ayn› zamanda sürecin çok h›zl› geliflti¤i kan›s›ndalar. Ama aralar›nda Türkiye, Brezilya ve Endonezya’n›n da bulundu¤u baz› geliflen ülkeler, büyük oranda küreselleflme sürecini yavafl buluyor. Küreselleflme sürecinin frenlenmesi gerekti¤ini düflünenlerin say›s› çok az. Kat›l›mc›lar›n yüzde 46’s› ise küresel ekonominin kötüye gitti¤ini düflünüyor.

H‹ND‹STAN Ülkenin simgesi hâline gelen iki ihtiyar ebediyete intikal etti. ‹kisi de uykusunda huzur içinde öldü. Bat› dünyas›na transandantal meditasyonu götürüp Beatles’tan David Lynch’e birçok ünlüyü müritleri aras›na katan Hint gurusu Maharishi Mahesh Yogi, 91 yafl›nda son nefesini verdi. ‹kinci kay›p yeflil harekettendi. 90’lar›n ekolojist simgelerinden Hintli mistik eylemci Kinkri Devi, 82 yafl›nda öldü. Devi, ormanl›k alanda yasad›fl› faaliyet gösteren maden ve tafl ocaklar›na karfl› bafllatt›¤› açl›k greviyle dünya gündemine girmiflti. Y›llarca süren hukuk mücadelesini 1995’te kazand›.

Buldozerlere karfl› barikatlar kurmak (en solda) Penanlar›n en etkili eylem tarz›. Ama fief Kelesau Naan’›n (altta) ölümünden sonra ne kadar ifle yarar bilinmez

MALEZYA Cang›lda ölüm mangas› Piyasan›n tosuncuklar› iflbafl›nda. Borneo’da orman katliamına karfl› mücadele eden Penan kabilesinin flefi iki ay arand›ktan sonra ölü bulundu. Penanlar en son katliamc› flirketin ‹ngilizlerle yapaca¤› ifl anlaflmas›n› engellemiflti. KELESAU NAAN bütün hayat›n› Borneo cang›llar›nda göçebe yaflayarak geçirdi. Hiç okula gitmedi. ‹mza yerine parmak bas›yordu. Ama gerçek yafl› bilinmeyen bu yetmifllik ihtiyar, halk›n›n filozofuydu. Penan kabilesinin flefi Naan, evini ve çevresini kereste kartellerinden korumak için mücadele ediyordu. 23 Ekim’de âniden kayboldu ve bir daha haber al›namad›. 4 Ocak’ta cang›l›n derinliklerinde cesedi bulundu. ‹skeleti parçalanm›flt›. Amazon’dan sonra dünyan›n en genifl ya¤mur ormanlar›n›n bulundu¤u Borneo Adas›’n›n, Malezya’ya ait kuzey k›y›lar›ndaki Sawarak eyaleti, 1995’ten beri a¤aç kesimini durdurmaya çal›flan yerli halk›n ölüm kal›m mücadelesine sahne oluyor. fief Naan, 1998’de eyalet mahkemesine baflvurarak binlerce y›ld›r ada• Anayasa maddelerinde de¤ifliklik yapmak için daha önce oldu¤u gibi meclisin tamam›n›n de¤il, üçte ikisinin oyunu yeterli say›yor. • Karma ekonominin kurulmas›n› öngörüyor. (10 bin hektar›n üstünde toprak mülkiyetine izin verilip verilememesi ayr›ca halk oylamas›na sunulacak ve yeni anayasa referanduma bu sonuçla girecek.) • Merkezi yönetimi ve yerel otonomileri reformdan geçiriyor. • Yarg› reformu getiriyor ve yarg›çlar›n meclis taraf›ndan atanarak de¤il seçimle göreve gelmesini sa¤l›yor.

da yaflayan halk›n›n toprak mülkiyeti haklar›n› talep etti. Hükümet, topra¤› ifllemek yerine avc›l›k yapt›klar›n› öne sürerek talebi geri çevirdi. Dava o zamandan beri sürüncemede. Penan kabilesi, ço¤u yerleflik yaflama geçmifl öteki kabilelerle birlikte yerli Dayak ulusunu oluflturuyor. Ekosistemin zarar görmesinden do¤rudan etkilenen Dayaklar, Borneo’nun Endonezya topra¤› olan kesimlerinde de benzer bir mücadele içinde. fief Naan, BBC, National Geographic gibi Bat›l› kurumlar› kullanarak faaliyetteki kereste flirketlerine karfl› baflar›l› bir uluslararas› kampanya yürüttü. Bu kampanyaya gönüllü destek veren ‹sviçreli çoban Bruno Manser, 2000’de, cang›lda esrarengiz bir flekilde “kay›p” edilmiflti. 2006’da, Naan, ‹ngiliz flirketi Jawson’a 17 kabile flefinin or-

• Sucre, Bolivya’n›n resmi baflkenti oluyor. Ama asal kurumlar halen bulundu¤u yerlerden (yasama ve yürütme La Paz, yarg› Sucre) tafl›nm›yor. Bunlara, dördüncü anayasal güç olarak, Sucre’de ikamet edecek Yüksek Seçim Kurulu ekleniyor. • Anayasan›n referandumda halk taraf›ndan onaylanmas› hâlinde bütün kamu birimlerinde seçime gidilmesini hükme ba¤l›yor. • Devlet baflkan›na sadece bir kez yeniden seçilme hakk› veriyor. (Evo Morales’in flu ana kadar sürdürdü¤ü baflkanl›k dönemini daha önceki anayasaya tabi oldu¤u için kapsam d›fl› b›rak›yor.)

tak imzas›yla bir mektup göndererek bölgedeki en büyük Malezya flirketi Samling’den kereste almamas›n› istedi. Jawson al›flverifli kesti. Bu olaydan sonra Samling’in paral› askerleri sertleflmeye, Naan’a ölüm tehditleri gelmeye bafllad›. Cang›lda gere¤inden fazla a¤aç var. Do¤ru kesim yap›ld›¤› sürece, toplumun do¤al kaynaklardan yarar sa¤lad›¤› bir yeflil ekonomi potansiyelinden söz edilebilir. Sorun, kesime uygun olup olmad›¤› dikkate al›nmadan bütün a¤açlar›n do¤ranmas›, orman dokusunun tamamen ortadan kalkmas›. Endüstri, hi-tech ifl makinalar›yla çal›flabilece¤i, motorize üretime uygun alanlar, yollar, yerleflimler açarak, cang›l›n iç kesimlere do¤ru ilerliyor. A¤açs›zlaflma, ya¤mur ormanlar›n›n ekosisteminin yaflamsal unsuru olan zemin suyunun çekilmesine, ›slak taban›n kurumas›na yol aç›yor. Amazonlar’da da ayn› fley olmufltu. Fizikî dünya haritas›nda, Brezilya’n›n kuzeydo¤u k›y›lar›ndaki boynuz, yemyeflil iç Amazonlar’›n tersine, kurakl›¤a tekabül eden aç›k sar› tonlarla gösterilir. Portekizli sömürgeciler fethetmeden önce buralar da yeflildi. A¤açlar kesilip Avrupa’ya tafl›nd›kça zemin kurudu ve tropikal iklimin yasas› gere¤i ya¤mur düflmez oldu. Cang›l, çöle dönüfltü. Amazonlar bu tehditten bugün dahi kurtulabilmifl de¤il. Üstelik sömürgeci tutum da yerli yerinde duruyor. Brezilyal› ekososyalist Chico Mendes, 1988’de, Amazon ormanlar›n›n yok edilmesine karfl› yürüttü¤ü kampanya s›ras›nda, yerel bir toprak sahibi taraf›ndan öldürülmüfltü. 2005’te, Brezilya’n›n Terra do Meio bölgesindeki a¤aç katliam›n› durdurmak için mücadele veren 73 yafl›ndaki Amerikal› rahibe Dorothy Stang faili meçhul bir cinayetin kurban› oldu. 2007’de, Meksika’da, yasad›fl› a¤aç kesimi üstüne veri toplayan Greenpeace araflt›rmac›s› Aldo Zamora otomobiline aç›lan yayl›m ateflinde can verdi. fiimdi de, Kelesau Naan!

29


Prodi tutturamadı ‹TALYA Eski Avrupa Komisyonu baflkan›, ekonomi profesörü Romano Prodi’nin genifl tabanl› koalisyonu bafla geçtikten 20 ay sonra salland› ve düfltü. Kriz, savc›lar›n adalet bakan› Clemente Mastella’n›n efli Sandra Mastella hakk›nda yolsuzluk iddias›yla soruflturma aç›p, ev hapsi karar› almas›yla bafllad›. Adalet bakan›n›n lideri oldu¤u H›ristiyan Demokrat Udeur partisinin kimi üyeleri hakk›nda da soruflturma bafllat›l›nca baflbakan›ndan bekledi¤i deste¤i göremeyen koalisyon orta¤› Mastella istifas›n› verip,

hükümetten çekildi. Bunun üzerine Prodi güvenoyu istedi, ancak merkez sol hükümete senatodan onay ç›kmad›. 24 Ocak’ta, 156’ya karfl› 161 oyla y›k›lan Prodi, tereddütsüz istifas›n› verdi. Hükümetin yenilgisini mecliste flampanya

F‹L‹ST‹N Halk firar etti Gazze fieridi’nde kara, deniz ve havadan kuflat›lan, üstelik elektri¤i, suyu, g›das› kesilen Filistin halk› patlad›. Nüfusun yar›s› s›n›r duvar›n› delik deflik ederek ihtiyaçlar›n› karfl›lamak üzere M›s›r’a geçti. ‹flte Bush’un Ortado¤u gezisi eflli¤inde yaflananlar ve Ocak 2008’in bilançosu... HAMAS’IN Gazze fieridi’nde denetimi ele geçirmesiyle Filistin’in fiilen ikiye bölündü¤ü 2007 haziranından beri, kelimenin tam anlam›yla “iki yüzlü” bir bölgesel politika baflgösterdi. Bat› fieria’y› denetleyen El Fetih’in lideri Mahmut Abbas’› Filistin’in meflru lideri olarak gören Bat›l› diplomasi, seçimle iktidara gelen Hamas lideri ‹smail Haniye’yi marjinalize etti. Annapolis Zirvesi’nde oluflan yeni statüko, “iyi” ve “kötü” olarak ikiye bölünmüfl Filistin projesini süratle iflletmeye bafllad›. Y›lbafl› arifesinde, ‹srail Baflbakan› Ehud Olmert, Abbas ile bar›fl sürecindeki pürüzleri ele almak üzere biraraya gelmeden önce, ‹srail “kötü”lerin yurdu Gazze’ye birkaç füze f›rlat›verdi. Peflinden Hamas 11 roketle misilleme yapt›¤›n› aç›klad›. ‹ki tarafta da kay›p olmad›, ama “çözüm y›l›” 2008’de ifllerin nas›l yürüyece¤ine iliflkin bir fikir edinmifl olduk. Bundan sonra cereyan eden olaylar, kangren hâline gelmifl bildik sürecin çok ötesine geçti. ‹srailli muhalif tarihçi Ilan Pappe, ‹srail’in 2008 gündemi için “Bat› fieria’da etnik temizlik, Gazze’de soyk›r›m” diyordu. Pappe, ‹srail’in Gazze’deki stratejisini “soyk›r›m” gibi hassas bir terimle adland›r›rken dört dayanak sundu: 1. Art›k “militan/sivil ayr›m›” gözetilmiyor, hedef do¤rudan halk. 2. ‹srail ordusu elindeki her türlü ölüm makinesini kullan›yor. 3. Sald›r›larda zarar görenlerin say›s› artt›. 4. Bu operasyonlar bir strateji haline geldi; ‹srail, Gazze sorununu böyle çözmeyi planl›yor. Hamas’›n karfl› atefl açmas›n›n ‹srail’in iflini kolaylaflt›rd›¤›n› vurgulayan Pappe, bu mekanizmay› durduracak dü¤meyi de gösterdi: Bat› kamuoyu. Bush’un sekiz günlük bir Ortado¤u gezisi dahi yapt›¤› ocak ay›nda, ‹srail’in abluka alt›nda tuttu¤u Gazze’de yaflananlar Pappe’nin saptamalar›n› do¤rular nitelikteydi...

30

patlatarak kutlayan muhalefet, geçici bir hükümet ya da cumhurbaflkan› Giorgio Napolitano’nun tasavvur etti¤i gibi bir teknokratlar hükümeti yerine do¤rudan “erken seçim” dedi. Geçici hükümeti kurmakla görevlendirilen senato baflkan› Franco Marini’nin siyasi parti liderleriyle yapt›¤› görüflmelerden de sonuç al›namay›nca süreç t›kand›, parlamento feshedildi ve 13-14 Nisan tarihlerinde erken seçim karar› al›nd›. Birbiri ard›na yay›nlanan kamuoyu araflt›rmalar›na bak›l›rsa, halk›n e¤ilimi merkez sa¤a kaym›fl durumda.

2 Ocak: ‹srail, Hamas’›n roket sald›r›lar›n› durdurmak gerekçesiyle Gazze’ye hava sald›r›s› düzenledi, alt› Filistinli öldü. Ölenlerin üçü Hamas militan›, di¤erleri halktan insanlard›. 11 kifli yaraland›. Hac dönüflü befl gün boyunca M›s›r’da mahsur kalan yüzlerce Filistinli, Gazze’ye dönmeye bafllad›. M›s›r, hac›lardan ‹srail’in kontrolündeki s›n›r kap›lar›ndan girifl yapmas›n› istedi. Ama hac›lar›n aras›nda bulunan baz› Hamas liderlerinin tutuklanma ihtimali üzerine Refah kap›s›n› açmak durumda kald›. Olay ‹srail taraf›ndan k›nand›. 3 Ocak: ‹srail ordusu, “militanlar›n altyap›s›n› çökertmek” gerekçesiyle Gazze’ye kara sald›r›s› düzenledi. En az dokuz Filistinli öldü. Ölenlerin üçü, ‹srail tank›n›n vurdu¤u bir evdeki sivillerdi. ‹slamî Cihad, di¤er iki kiflinin kendi militan› oldu¤unu duyurdu. ‹srail ayr›ca Bat› fieria’daki Nablus flehrine bask›n düzenledi. Toplu gözalt›lar s›ras›nda tafll› direniflle karfl›laflan askerler, plastik mermiyle cevap verdi. Çok say›da sivil yaraland›, soka¤a ç›kma yasa¤› ilan edildi. 4 Ocak: Gazze’den at›lan bir misilleme roketi 15 km mesafedeki Aflkelon kentini hedef al›nca, ‹srail gece yine sald›rd›. En az iki Hamas üyesi öldürüldü. 7 Ocak: Bush’un Ortado¤u gezisi öncesinde bir demeç veren Olmert, Aflkelon sald›r›s›-

Prodi’nin istikrarl› bir hükümet kuramamas›nda önemli bir etken olarak görülen seçim yasas›n›n de¤iflmesiyse flimdilik ask›da. Berlusconi hükümetinin giderayak ç›kard›¤› yasa, küçük partileri kay›rd›¤› gerekçesiyle elefltirilerin hedefinde. De¤ifliklik için 18 May›s’ta yap›lmas› öngörülen referandum ise parlamentonun feshiyle birlikte yasalar uyar›nca bir y›l ertelenmifl oldu. Sol kanad›n bafl›na geçecek yeni bir isim de kulislerde an›lmaya baflland›: Roma belediye baflkan› ve ‹talyan ‹flverenler Konfederasyonu’nun nüfuzlu baflkan› Walter Veltroni. Hey gidi ‹talya, nereden nereye... – fi.N.

n›n can kayb›na yol açmamakla beraber “bu zamana kadar Gazze’den ‹srail’e yap›lan en uzun mesafeli roket sald›r›s›” oldu¤una dikkat çekti. “fiiddeti t›rmand›rmak” ile suçlad›¤› Hamas’› tehdit etti. 9 Ocak: Bush, ‹srail, Kuveyt, Bahreyn, Birleflik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve M›s›r’› kapsayan gezisine Tel Aviv’den bafllad›. 12 Ocak: Silahl› militanlar Gazze’nin kuzey kesimdeki bir Amerikan okulunu tarad›, ö¤renci otobüslerini atefle verdi ve okulun bilgisayarlar›n› çald›. Ö¤rencilerinin tümü Filistinli olan okula yap›lan sald›r› Hamas taraf›ndan k›nand›. Güney Gazze’de, ‹srailli keskin niflanc›, s›n›r karakolunda görev yapan polis memurunu öldürdü. 13 Ocak: ‹srail, flüpheli bir otomobile hassas füze sald›r›s› düzenledi. Ölen üç kifliden birinin El Aksa fiehitler Tugay› mensubu oldu¤u belirlendi. Di¤er kay›plar›n örgüt iliflkisine rastlanmad›. 14 Ocak: ‹srail ve Filistin yetkilileri bar›fl görüflmelerine bafllad›. Öncelikli konular, Kudüs’ün statüsü, Filistin devletinin s›n›rlar›, Bat› fieria’daki Yahudi yerleflimleri, göçmenler, asayifl ve su kaynaklar›. 15 Ocak: ‹srail güçlerinin Gazze’nin Zeytun bölgesine karadan ve havadan düzenledi¤i sald›r›da 19 Filistinli hayat›n› kaybetti. Ölen-

Gazze’nin bat›s›ndaki Refah flehrinin s›n›r duvar›n› kevgire çeviren Filistin halk› aç›lan gediklerden M›s›r’a hücum etti


‹talya’da darbe plan›

S›radan faflizm

Clooney: Global arabulucu

Gene darbe konusu

BR‹TANYA Yeni ulafl›lan gizli arfliv belgeleri, ‹ngiliz hükümetinin, 1976’da, NATO’daki müttefikleriyle birlikte, ‹talya’da Komünist Parti’nin iktidara gelmesini önlemek için darbe planlad›¤›n› ortaya koydu. ‹talyan bir araflt›rmac› taraf›ndan gün ›fl›¤›na ç›kar›lan belgelere göre, darbe plan›, komünistlerin kazanmas› beklenen 1976 seçimlerinden aylar önce, dönemin ABD D›fliflleri Bakan› Henry Kissinger ve Vatikan’la görüflüldü. Belgede sa¤c› güçlerin ordu ve polis deste¤ine güvenebilece¤i belirtiliyor. Ancak gerçekçi bulunmayan plan reddedildi. Ayr›ca ‹KP de seçimlerde zafer kazanamad›.

LÜBNAN Baflkent Beyrut’ta, elektrik kesintilerini protesto eden göstericilere askerlerin müdahalesi sonucu ç›kan çat›flmalarda en az yedi kifli öldü. fiiilerin ço¤unlukta oldu¤u güney semtlerinde yaflanan çat›flmalar, ordu birliklerinin göstericilerin kurdu¤u barikatlar› kald›rmak için harekete geçmesiyle patlak verdi. Ölenlerin ço¤unun Emel ve Hizbullah’›n taraftarlar› oldu¤u kaydedildi. Baflbakan Fuad Sinyora, bir günlük yas ilân etti. Okullar tatil edildi. Hükümet yanl›lar›, ‹ran ve Suriye’nin destekledi¤i muhalefeti olaylara neden olmakla suçlad›. Hizbullah ise uygulanan ölçüsüz fliddeti elefltirdi.

N‹JERYA Yaflad›klar› topraklarda bulunan zengin petrol ve do¤algaz yataklar›n›n gelirinden halk›n da pay almas› için mücadele veren Nijer Deltas› Ba¤›ms›zl›k Hareketi, yak›nlarda BM genel sekreteri Ban Ki-Mun taraf›ndan “bar›fl elçisi” ilân edilen Amerikal› aktör George Clooney’den hükümetle aralar›nda arabuluculuk yapmas›n› istedi. Bölgede boru hatt› sabotajlar› ve yabanc› petrol iflçilerini kaç›rma eylemleri düzenleyen örgüt, terörist olmad›klar›n› vurgulay›p uluslararas› bar›fl kurumlar›yla çal›flmak istediklerini duyurdu. Clooney’i, “her fleyi kendi gözleriyle görmesi için” Nijer Deltas›’na davet etti.

VENEZÜELLA Chavez, Kolombiya’n›n en büyük gerilla örgütü FARC’›n elindeki rehinelerin sal›nmas› için arabuluculuk yapmaya devam ediyor. Yak›nlarda yeni bir rehine pazarl›¤› bafllatt›. Ama bu Bogota ile aras›ndaki sorunlu iliflkiyi düzeltmeye yetmiyor. Chavez, geçen ay ABD D›fliflleri Bakan› Condoleezza Rice’›n Kolombiya ziyareti s›ras›nda, bu iki ülkeyi Venezüella’da darbe yapmay› planlamakla suçlad›. Öte yandan Exxon Mobil’in ABD, Britanya ve Hollanda mahkemelerinde kazand›¤› davalar sonucu Venezüella’ya ait milyarlarca dolar› dondurmas›na sinirlenen Chavez, flirketle ticareti kesti.

lerden biri Hamas’›n önde gelenlerinden Mahmud Zahar’›n o¤luydu. Öte yandan s›n›r›n ‹srail taraf›nda çal›flan Perulu bir tar›m iflçisi, Filistinli niflanc› taraf›ndan öldürüldü. 16 Ocak: Bush’un gezisinin son gününde M›s›r’dayken ‹srail uçaklar› hem Bat› fieria hem de Gazze fieridi’ne sald›r› düzenledi. Bat› fieria’da ‹slami Cihad’›n askeri kanad›n›n önde gelen isimlerinden Velid Ubeydi’yi öldürdü. Gazze’de ayn› aileden üç sivil yaflam›n› yitirdi. Son bir ayda ‹srail sald›r›lar›nda ölenlerin say›s› yüzü geçti. Misilleme olarak iki günde Gazze’den ‹srail’e yetmiflin üstünde roket f›rlat›ld›. 17 Ocak: Son y›llarda komflular›ndan gelebilecek sald›r›lara karfl› füze kalkan› oluflturmaya çal›flan ‹srail, baflkent yak›nlar›ndaki bir üste balistik füze denedi. 19 Ocak: ‹srail, bölgeden yönelen roket sald›r›lar›ndaki art›fl› gerekçe göstererek Gazze fieridi s›n›r›ndaki geçifl noktalar›n›n tümünü kapatt›. M›s›r ile aras›ndaki Refah s›n›r kap›s› da Hamas’›n denetimi ele geçirmesinden beri kapal› oldu¤u için yaklafl›k 1.5 milyon Filistinli mahsur kald›. BM, karar› k›nad›. Ayn› gün ‹srail’in Gazze’ye düzenledi¤i tank sald›r›s›nda en az iki kifli öldü, 4 kifli yaraland›. Bunlara, daha önce yaralanan bir Hamas militan›n›n ölmesi de eklenince savafl›n yeniden bafllad›¤› Eylül 2000’den beri hayat›n› kaybeden Filistinlilerin say›s› 6 bini geçti. 20 Ocak: ‹srail’in abluka uygulamas›, g›da ve temel ihtiyaç maddeleri s›k›nt›s›na yol açt›. Gazze’deki tek elektrik santrali, ‹srail’in s›n›r› kapatmas›yla baflgösteren yak›t s›k›nt›s› yüzünden faaliyetini durdurunca bölge karanl›¤a gömüldü. Kesintiden en çok hastaneler etkilendi, sadece acil ameliyatlar yapılabildi. Pompalar çal›flmad›¤› için flehir suyu kesildi. 21 Ocak: Abbas, Arap ülkelerini ve uluslararas› toplumu ‹srail ablukas›na karfl› yard›ma ça¤›rd›. AB ve uluslararas› insan haklar› örgütleri ‹srail’i “toplu cezaland›rma” ile suçlad›. BM bölgedeki koflullar yüzünden 860 bin Filistinliliye verilen yard›m›n riske girdi¤ini aç›klad›. Arap Birli¤i, Gazze’nin d›fl dünyayla tek ba¤lant›s› olan Refah s›n›r kap›s›n›n aç›lmas›n› tekrar gündeme getirdi. Daha önce M›s›r Cumhurbaflkan› Hüsnü Mübarek taraf›ndan getirilen bu öneriye, “silah ve para kaç›r›ld›¤›n›” savunan ‹srail fliddetle karfl› ç›kt›. Son bir haftada Gazze’den ‹srail’e at›lan roket say›s›n›n 200’ü aflt›¤› bildirildi. 22 Ocak: Uluslararas› tepkilerin ard›ndan ‹srail, ablukay› gevfletmeye bafllad›. Sabah›n erken saatlerinde akaryak›t tafl›yan tankerler

George Habafl öldü FHKC (Filistin Halk Kurtulufl Cephesi) lideri George Habafl, uzun bir hastal›k döneminden sonra, 26 Ocak’ta, Amman’da son nefesini verdi. 1925’te, Ortodoks Rum kilisesine ba¤l› varl›kl› bir Arap ailesinin o¤lu olarak do¤an Habafl, t›p e¤itim alarak doktor oldu. ‹srail’in 1967’de çevredeki Arap ülkelerinin tümünü yenilgiye u¤ratarak Filistin’e egemen olmas›ndan sonra mesle¤ini b›rakt›, “El Hekim” kod ad›yla silahl› mücadeleye bafllad›. 1968’e girmeden hemen önce kurdu¤u FHKC, Vietnam’daki gerilla direniflinin etkisiyle devrimci fliddeti esas alan bir Markist çizgi benimsedi. ‹deolojik olarak Mahir Çayan ile ayn› fazdayd›lar. Uçak kaç›rma eylemleriyle tan›nan FHKC, 1970’de ‹srail’i destekleyen ABD ve Avrupa ülkelerine ait dört uça¤› Ürdün’e kaç›rarak dünya gündemine girdi. Eylemde, Filistinli tutuklular›n serbest b›rak›lmas›n› sa¤lad›ktan sonra, içindeki 500 yolcuyu ç›kart›p uçaklar›n üçünü havaya uçurdular, sonuncusunu da Kahire’de tahrip ettiler. Habafl, Yaser Arafat’›n El Fetih örgütüyle ittifaka girerek 1971’de Filistin Kurtulufl Örgütü’nün kurulmas›na öncülük etmiflti. Ama ‹srail’le bar›fl müzakereleri konusunda Arafat’la ayr› düfltü, Hamas’a yak›nlaflt›. 80’lerden itibaren siyasi etkisini yitirdi, 2000’de FHKC liderli¤ini daha sonra ‹srail taraf›ndan öldürülecek Ebu Ali Mustafa’ya b›rakt›. Gazze’ye girifl yapt›. Gelen yak›t sayesinde santral düflük kapasiteyle çal›flmaya bafllad›, evlere tekrar su verildi. Refah kap›s›n›n aç›lmas› talebiyle gösteri yapan yüzlerce Filistinli M›s›r’a geçmeye çal›flt›. M›s›rl› muhaf›zlar, ço¤unlu¤u kad›n kalabal›¤› püskürtmek için havaya atefl açt›, bas›nçl› su kulland›. 23 Ocak: Maskeli militanlar›n sabah saatlerinde Gazze ile M›s›r aras›ndaki s›n›r duvar›n›n baz› noktalar›n› havaya uçurulmas›yla aç›lan gediklerden geçen onbinlerce Filistinli, g›da, yak›t, ilaç ve di¤er temel ihtiyaç maddeleri tedarik etmek üzere M›s›r’a ak›n etti. Mübarek, yasad›fl› girifl yapan Filistinlilere geçici olarak izin verilmesi talimat› verdi. 50 binden fazla kifli s›n›r› geçti, ihtiyaçlar›n› karfl›lad›ktan sonra Refah’a geri döndü.

24 Ocak: M›s›r’a geçenlerin say›s› ikinci günde 100 binleri buldu. S›n›r›n M›s›r taraf›, sigaradan canl› hayvana her türlü mal satan tezgahlarla pazar yerine döndü. M›s›r güvenli¤i art›rd› ve s›n›r›n bütün Filistinliler geri dönünce kapat›laca¤›n› bildirdi, ama al›flverifl yapan halka müdahale etmedi. ‹srail kuvvetleri Bat› fieria’da bir Yahudi yerleflimine sald›r› düzenlemeye çal›flt›klar› gerekçesiyle iki Filistinliyi öldürdü. 25 Ocak: M›s›r’›n s›n›r› kapama giriflimi direniflle karfl›laflt›. Özel timler, s›n›rda toplanan kalabal›k gruplar› havaya atefl ederek ve bas›nçl› su kullanarak da¤›tmaya çal›flt›. Ama Filistinliler polis barikat›n› güç kullanarak yard›. S›n›r duvar›nda kapat›lan gediklerin yerine yenileri aç›ld›. BM, son üç günde en az 700 bin kiflinin M›s›r’a geçti¤ini bildirdi. Bu arada ‹srail kuvvetleri, Refah’a hava sald›r›s› düzenleyerek iki arac› vurdu, dört Hamas militan› öldü. Do¤u Kudüs’te ise ‹srailli polis, bir Filistinlinin açt›¤› atefl sonucu öldü. 26 Ocak: Filistin Halk Kurtulufl Cephesi lideri George Habafl, Ürdün’de yaflama veda etti. Gazze matem yaflarken M›s›r polisi z›rhl› araçlarla 12 km’lik Refah s›n›r›n› tekrar ablukaya ald›. ‹lerleyen saatlerde Kuzey Sina Valisi, Filistinlilerin her türlü gereksinimi karfl›lamak üzere s›n›r› geçmeye devam edebilece¤ini bildirdi. ‹srail, Gazze’den Sina çölüne geçen Filistinlilerin sald›r› düzenleyebilece¤i endiflesiyle M›s›r s›n›r›n› sivillerin geçifline kapatt›. 27 Ocak: ‹srail, Gazze fieridi’ne s›n›rl› yak›t sevkiyat›na yeniden bafllayaca¤›n› duyurdu. Karar, ‹srailli insan haklar› örgütlerinin Gazze’deki ablukan›n kald›r›lmas› için Yüksek Mahkeme’de açt›¤› davan›n görülmeye bafllanmas›n›n ard›ndan geldi. Duruflmalar s›ras›nda ‹srail hükümeti yak›t sevkiyat›na yeniden bafllama sözü verdi. Olmert ve Abbas, Kudüs’te buluflarak Refah krizini görüfltü. Olmert’in Abbas’›, Hamas’la görüflmemesi için uyard›¤› ö¤renildi. M›s›r ise Hamas ile El Fetih’e acilen biraraya gelme ça¤r›s› yapt›. 30 Ocak: BM Güvenlik Konseyi ‹srail’in Gazze ablukas› üstüne bir aç›klama yay›mlama konusunda uzlaflamad›. Konsey sekiz gün süren tart›flmalar›n sonunda ortak bir dil bulamad›. M›s›r, Refah s›n›rda denetim sa¤lamaya ve geçiflleri yavafllatmaya bafllad›. DÜZELTME: Geçen say›m›zda, bir basiret ba¤lanmas› sonucu, Ilan Pappe’nin makalesinde Bat› fieria’y› inatla ‹ngilizce ad›yla, West Bank olarak anm›fl›z. Düzeltir, özür dileriz.

31



varda bonobo foto¤raflar› gelip geçiyordu: fiempanzelere benzeyen, ama daha uzun saçl›, daha düz suratl›, daha pembe dudakl›, daha küçük kulakl›, daha dar gövdeliydiler ve biraz daha a¤›rbafll› bir havalar› vard› –flempanzenin bombeli kafllar› hafif salak bir görüntü arz ederken, bonobonun düz ve alçak kafllar› yüzüne düflünceli bir hava veriyor. Ba¤›fl gecesine flark› söylemek üzere gelen 40’l› yafllardaki müzisyen Wind’e göre, bonobolar “tahammüllü, sab›rl›, ba¤›fllay›c› ve dayan›flmac›” maymunlar; flempanzelerse, tam aksine, “fliddet, ego ve entrika” dolu kaba saba hayatlar yafl›yor. Bize gelince, insanlar›n da içinde bir bonobo mizac› vard› ama, genellikle flempanzeler gibi davran›yorduk.

Bonobo güzellemeleri

KONGO ORMANLARINDAN 14 fiUBAT MESAJI

Bonobo ütopyas› Bir evrim kazas›, küçük bir sapma nelere mal olmufl! Atalar›m›z pekâlâ bonobolardan evrilebilirdi ve yeryüzü bar›fl, zevk, mutluluk alemi haline gelebilirdi. En az›ndan baz› primataloglara göre böyle. Bu tezi bilimsel dayanaktan yoksun bulanlara bir laf›m›z yok, ama bonobolardan evrilmifl insano¤lunun hayali bile güzel. Sevgililer gününü vesile ederek New Yorker’›n 30 Temmuz 2007 nüshas›ndaki Ian Parker imzal› “Seksî Yarat›k” bafll›kl› yaz›y› naklediyoruz. anhattan’da bir yoga stüdyosunda bonobolar yarar›na bir ba¤›fl gecesi... Bonobo, flempanzeye çok benzeyen, ama kimi iddialara göre, flempanzeden çok daha tatl› bir Afrika maymunu türü. Ba¤›fl gecesinin afiflinde a¤aca tünemifl bir bonobonun kuca¤›na bir elektrogitar konmufl, üstüne de bir slogan yap›flt›r›lm›fl: “Hippi fiempanzeleri Kurtaral›m!” O gece, ayakkab›lar›n› ç›kar›p cilal› ahflap zeminde ba¤dafl kurarak oturan kalabal›k, Hint ezgileri eflli¤inde, piflmemifl vejetaryen yemekleri yapan Bonobo’s adl› lokantan›n haz›rlad›¤› kanepeleri mideye indirdiler. Lokantan›n eve siparifl mönüsü flöyle diyor: “Vahfli bonobolar, hayat biçimlerine içgüdülerinin ve

M

Tabiat Ana’n›n yön verdi¤i, mutlu, haz düflkünü yarat›klard›r.” Geceyi düzenleyen Bonobo Koruma ‹nisiyatifi’nin amac›, bonobolar›n yaflam alanlar›n› korumak ve yasad›fl› bonobo eti ticareti yapanlarla mücadele etmek. ‹nisiyatifin kurucusu Sally Jewell Coxe, yapt›¤› k›sa sunumda, birinin altyaz›s› “savaflma sevifl” olan bonobo slaytlar› gösterip bonobolar› “biseksüel” olarak tan›mlad› ve aralar›ndaki anlaflmazl›klar› çözmek ve huzurlu toplum hayatlar›n› korumak için çeflitli cinsel faaliyetlere girifltiklerini söyledi. (Alk›fllar) “Bonobolar bar›fl, sevgi ve uyumdan yanad›r” diye devam eden Coxe, “esrar› ilk keflfeden maymunlar da bonobolar olabilir” diye ekledi, flakayla kar›fl›k. Arkas›ndaki du-

“fiempanze cinsel meseleleri iktidarla çözer, bonobo ise iktidar meselelerini seksle. fiempanzeler Mars’tan, bonobolar Venüs’ten.”

Bonobolar, son y›llarda popüler imgelemde, temelinde büyük oranda bar›flç›ll›¤›n›n ve cinsel serbestli¤inin yatt›¤›, tuhaf bir yer açt› kendilerine. Washington Post, bonobolar›n “aral›ks›z” çiftleflti¤ini, Times ise “cana yak›nl›¤›, duyarl›l›¤›yla gö¤sünü yumruklamaya merakl› maymun türü ço¤unlu¤undan ayr›ld›¤›n›” yazd›. PBS kanal›n›n bonobolar hakk›ndaki belgeselinin aç›l›fl cümleleri flöyle: “fiempanzeler savafl›p cinayet ifllerken, bonobolar bar›fl› kuruyor. Ve flempanzelerin aksine, bonobolarda güç, erkeklerde de¤il, diflilerde.” Kinsey Enstitüsü’nün web sitesi ise flu iddiada: “Her bonobo –difli, erkek, yavru– öpüflmeyi arzular ve öpüldü¤ünde karfl›l›k verir.” Seks dan›flman› Susan Block ise “Bonobo Yöntemi”ni televizyonda flöyle tan›t›yor: “Haz ac›y› dindirir; iyi seks gerilimi ortadan kald›r›r; aflk fliddeti azalt›r, orgazm olurken savaflman›z zordur.” Gazeteler ve internet, bonobolar› fliddet karfl›t›, eflitlikçi ve difli egemen toplumlarda yaflayan, dahas› et yememeyi tercih eden yarat›klar olarak tan›ml›yor. Bu davran›fl biçimleri de, genellikle misyoner pozisyonunda icra ettikleri doymak bilmez cinsel ifltahlar›yla ba¤lant›land›r›l›yor. Koruma alt›ndaki toplam bonobo say›s› 200 civar›nda, ama orangutanlar, goriller ve flempanzelerle beraber dört büyük maymun çeflidinden biri olmas›na ra¤men, vahfli bonoboya yönelik bilimsel inceleme say›s› oldukça az. Bonobo âleminin tuhafl›klar›ndan biri, konunun en s›k al›nt›lanan uzman›, Hollandal› primatolog ve yazar Frans de Waal’in hayat›nda hiç vahfli bonobo görmemesi, araflt›rmalar›n›n hayvanat bahçelerindeki bonobolarla s›n›rl› olmas›. 1970’lerde bafllayan alan araflt›rmalar›, co¤rafî ve siyasî sebepler yüzünden hep kesintili olmufl. Yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya bulunan bir tür olan bonobolar›n nüfusunun 6 bin ila 100 bin aras›nda oldu¤u tahmin ediliyor. Sadece son on y›lda üç milyon kiflinin çat›flmalarda hayat›n› kaybetti¤i Kongo Demokratik Cumhuriyeti s›n›rlar› dahilindeki gözden uzak, s›k ve ulafl›lmaz ya¤mur ormanlar›nda yafl›yorlar. Son y›llarda ormana dönmeyi baflaran bilim adamlar› aras›nda en önemlisi,

33


1989’dan beri Kongo’ya giden, Max Planck Evrim Antropolojisi Enstitüsü’nden Gottfried Hohmann. ‹lk baflta bir gazeteciyle alan araflt›rmas›na ç›kma fikrine s›cak bakmayan Hohmann, yaz›flmalar›m›z sonucunda raz› olunca Kongo’nun baflkenti Kinshasa’ya uçtum. Birkaç gün sonra, Hohmann ve iki araflt›rmac›yla beraber bir hangarda bizi ormana götürecek uça¤› bekliyorduk. Zay›f, ciddi görünümlü, 50’li yafllarda, mavi gözlü bir adam olan Hohmann, y›lda üç-dört kere dünyan›n ikinci en büyük ya¤mur orman›na, Kongo Havzas›’na gelip 2002’den beri çal›flt›¤› Lui Kotal isimli araflt›rma alan›na yürüme mesafesinde bir kampa yerlefliyor. Hohmann’›n yoklu¤unda kampa, yak›ndaki köyden gelen Kongolular ve yabanc› ö¤renciler veya gönüllüler bak›yor. Bonobolarla ilgili ilginç sorular›n ço¤u henüz cevaps›z. Erkek sald›rganl›¤› difliler taraf›ndan m› kontrol alt›nda tutuluyor? S›k cinsel etkinli¤e ra¤men, difliler neden befl ila yedi y›lda bir do¤um yap›yor? Hohmann’a göre, “bu sorular›n cevaplar›na uzanan yollar, hem bonobolar›n evrimine, hem de insanlar›n kökenine ›fl›k tutan bir noktada kesiflebilir.“ Bonobolar Kongo nehrinin sadece güneyinde yafl›yorlar. (Bu yüzden onlara “sol yaka flempanzeleri” dendi¤i de olmufl.) Evrim a¤ac›nda durum flu: A¤ac›n gövdesi ortak atam›z, tepesi bugünün insan›. En alttaki dal 16 milyon y›l kadar önce ortaya ç›kan modern orangutana uzan›yor. Bir sonraki dal, sekiz milyon y›l kadar önce gorile, bir sonraki ise alt› milyon y›l kadar önce insana ulafl›yor. Geriye kalan dal ise, belki iki milyon y›l kadar önce, bir kez daha ikiye ayr›l›yor. Bu yol ayr›m› muhtemelen co¤rafî bir ayr›mla da örtüflüyordu: fiempanzeler Kongo nehrinin kuzeyinde evrilirken, bonobolar güneyde kald›lar. fiempanzeler, farkl› a¤aç s›kl›klar›na sahip baflka bölgelere de yay›l›rken bonobolar bu yo¤un, kasvetli ormanda kald›lar. (fiempanzeler beslenme kaynaklar› için gorillerle rekabete girmek zorundayd›, oysa bonobolar baflka maymunlarla hiç karfl›laflmad›. Bir teoriye göre, bu daha zengin çevre, bonobolar›n daha müreffeh bir grup olarak hareket etmesine ve beslenmesine imkân tan›yarak garez oran› daha düflük bir evrime sebep oldu.

Filozof Chim, ahmak Panzee Bonobolar Kongo d›fl›nda görülmemifl de¤ildi, ama flempanze zannedilmifllerdi. 20. yüzy›l bafl›nda Antwerp hayvanat bahçesinde en az bir bonobo bulunmaktayd›. Modern primatolojinin kurucusu Robert Yerkes’in de k›sa süreli¤ine bir bonobosu olmufltu. 1923’te iki maymun sat›n alan Yerkes, birine Chim, di¤erine Panzee ad›n› vermiflti. ‹ki y›l sonra yay›nlad›¤› “Neredeyse ‹nsan” adl› kitab›nda görünümlerinin ve davran›fllar›n›n farkl› oldu¤undan bahsediyordu. Panzee ürkek, ahmak ve h›rç›nd›, oysa Chim ›l›ml› ve yeni tecrübelere hevesliydi. Yerkes, “Hayat›n gizemlerine insan gibi filozofça yaklaflmay› biliyor” diyor-

34

“Tutsak Bonobolarda Gerginlik Düzenleme ve Seksin Üremeye Yönelik Olmayan ‹fllevleri” bafll›kl› makalede, Frans de Waal bu maymunlar›n gerekenden daha fazla ve daha çeflitli seks yapt›¤›n› yaz›yordu. Kaydettikleri aras›nda 17 oral seks vard›. Ayr›ca 43 öpüflmeye tan›k olmufltu, bunlar›n baz›lar›nda yo¤un “karfl›l›kl› dil temas›” söz konusuydu.

du. Yerkes’in tan›m› Chim’in kal›nt›lar› üzerinde yap›lan incelemelerle bir araya getirildi¤inde, onun bir bonobo oldu¤una flüphe kalm›yordu. Chim 1924’te, bonobo türü henüz tan›nmadan öldü. “Bonobo” ad› ilk kez Avusturyal› zoolog Eduard Tratz ile Münih Hayvanat Bahçesi Müdürü Heinz Heck’in 1954’te yazd›klar› bir makalede teklif edilmesine ra¤men, bu maymunlar›n ismi y›llarca “pigme flempanze” kald›. 1930’larda Münih Hayvanat Bahçesi’nde türün üç örne¤i bulunmaktayd›; Heck ve Tratz, makalelerini onlar üzerinde çal›flarak haz›rlam›fllard›. Makale yay›nland›¤›nda üç maymun da, Müttefiklerin hava sald›r›lar›n›n yaratt›¤› huzursuzluk sonucunda ölmüfltü. Bu ölümler daha sonra bonobolar›n do¤ufltan gelen hassasiyetine kan›t olarak gösterildi; hayvanat bahçesinin daha kaba saba flempanzeleri hayatta kalmay› baflarm›flt›. Heck ve Tratz’›n öncü görüflleri –örne¤in, bonobolar›n fliddete flempanzelerden daha az e¤ilimli oldu¤unu yazm›fllard›– genel bilimsel bilgi haline gelmedi ve sonradan tekrar keflfedilmesi gerekti. Bonobolar› do¤al ortamlar›nda inceleyecek birisinin ç›kmas› için yirmi y›l geçmesi gerekecekti. 1972’de Yale’de fiziksel antropoloji doktoras› yapan Arthur Horn, evrimde en yak›n komflumuz veya geçmiflimiz ve potansiyelimiz hakk›ndaki en iyi ipucu olduklar› düflünülen flempanzeleri incelemek için Tanzanya’n›n Gombe bölgesini mesken tutan Jane Goodall’›n izinden gitti. Ne var ki, Horn, iki y›l içerisinde bonobolar› sadece toplam alt› saat izleyebildi. (“Beni gördükleri anda ortadan kayboluyorlard›.”) 1974’te ise Goodall, Gombe’de, “Dört Y›l Savafllar›“ ad›n› verdi¤i çat›flman›n bafllang›c›na tan›k oldu. Bir flempanze toplulu¤u ikiye bölünmüfl, sald›rganl›¤›n en kanl› örneklerinin sergilendi¤i bir savafl sonucunda bir grup di¤erini tarihten silmiflti. fiempanzelerin sald›rganl›¤› biliniyordu, ama savafl baflka bir gerçekli¤e iflaret ediyordu. Bu olay, insan do¤as›n›n temelleri hakk›nda öteden beri devam eden tart›flmada yerini buldu. Uygar toplumun yap›lar› olmasa, insanlar vahfli hayata m› dönerdi? (Thomas Hobbes) Yoksa toplumun getirdi¤i bozukluklar bir yana, insanlar do¤al hallerinde asl›nda daha m› uygard›? (Jean-Jacques Rousseau) ‹nsan davran›fl›nda, fliddet dahil, biyolojik kal›t›m›n bir pay› oldu¤u fikrinin ortaya at›lmas› için savaflan flempanzelerin ortaya ç›kmas› gerekmemiflti: Bu tezin son popüler hali, Desmond Morris’in çok satan kitab› “Ç›plak Maymun”da (1967) yer al›yordu. Dale Peterson’la beraber “fieytanî Erkekler” (1996) adl› kitab› yazan Harvard’l› primatolog Richard Wrangham’a göre, Gombe cinayetleri, “savafla olan e¤ilimimizin insanl›k öncesi geçmiflimize uzand›¤› fikrine a¤›rl›k kazand›rm›flt›”. Bu arada, Bonobo araflt›rmalar› h›z kazan›yordu. Kongo Havzas›’nda iki ana araflt›rma merkezi kuruldu. Tumba Gölü’nün 300 mil kuzeydo¤usunda, Lomako’dakini Stony Brook Üniversitesi’nden

Randall Susman ve ö¤rencileri, daha do¤uda, Wamba köyünün d›fl›ndakini ise Kyoto Üniversitesi’nden Takayoshi Kano kulland›. Wamba’dan elde edilen veriler daha çabuk duyuldu: Japonlar sahada daha fazla zaman geçiriyor ve daha fazla bonobo görüyorlard›. Ama ilk bonobo kitab›n›, 1982’de Atlanta’da düzenlenen ilk bonobo sempozyumuna sunulan makaleleri bir araya getirerek Randall Susman yay›nlad›. 1983-84 k›fl›nda Frans de Waal ilgisini flempanzelerden bonobolara çevirdi ve alan araflt›rmalar›ndan çok daha az meflakkatli, ama en az onlar kadar çok etki uyand›racak bir araflt›rma çerçevesinde San Diego Hayvanat Bahçesi’ndeki on bonoboyu aylarca inceleyip kayda geçirdi. De Waal’in 1982’de yay›nlanan “fiempanze Politikas›: Maymunlar Aras›nda ‹ktidar ve Seks” adl› kitab› büyük takdir görmüfltü, birçoklar› de Waal’e “flempanzeleri incelemek varken bonobolarla niye u¤rafl›yorsun?” diye soruyordu. Ama San Diego’daki araflt›rmalar›na dayanarak yazd›¤› makalelerden biri, akademik çevrelerde büyük ilgi çekti. “Tutsak Bonobolarda Gerginlik Düzenleme ve Seksin Üremeye Yönelik Olmayan ‹fllevleri” bafll›kl› bu makalede, Frans de Waal bu maymunlar›n gerekenden daha fazla ve daha çeflitli seks yapt›¤›n› söylüyordu. Kaydettikleri aras›nda 17 oral seks vard›. Ayr›ca 43 öpüflmeye tan›k olmufltu, bunlar›n baz›lar›nda yo¤un “karfl›l›kl› dil temas›” söz konusuydu.

Hiyerarflisiz toplum ‘80’lerin ortas›nda, Gottfried Hohmann güney Hindistan’da makak ve langur maymunlar›nda sesli iletiflim üzerine araflt›rma yaparak üç y›l geçirmiflti. 1989’a gelindi¤inde, Kongo’yu ziyaret etmek isteyecek kadar bonobo konulu yaz› okumufltu. “Aflk öpüflmesi bir yana, bonobolar beni cezbediyordu. Bunlar, gerçekten bir tür diye düflünüyordum.” Bu dönemde, hem hayvanat bahçelerindeki hem de do¤adaki bonobolar üzerinde yap›lan araflt›rmalar sayesinde bonobo toplumunun bir foto¤raf› belirmeye bafllam›fl, bonobolarla flempanzeler aras›ndaki baz› çarp›c› çatallanmalar tan›mlanm›flt›. fiempanzelerden görünüm ve ses itibar›yla farkl› olmalar›n›n yan›s›ra (bonobolar, flempanzelerin 盤l›klar›n›n yan›nda ölçülü kalan tiz hayk›r›fllarla yetiniyorlard›) bonobolar flempanze toplumundaki hiyerarflik öfke ve fliddet olmadan da hayatlar›n› düzenleyebiliyorlard›. Wamba’da çal›flan Japon araflt›rmac› Takeshi Furuichi, “bonobolarda her fley huzurludur” diyor ve ekliyor: “Bonobolara bakt›¤›mda, hayat›n tad›n› ç›kard›klar›n› görüyorum. fiempanzelere bakt›¤›mda ise, onlar için çok üzülüyorum, özellikle de hiyerarflinin üst kademelerindeki erkekler için. Onlar›n bir an bile gardlar›n› düflürmemeleri gerekiyor.” Hayvanat bahçelerinde erkek bonobolar asla diflilere topluca sald›rm›yorlard›, tersine bazen tan›kl›k edilse de. Difliler aras›ndaki ba¤lar erkeklerden daha güçlü gibi görünüyordu, bu ba¤lar muh-


temelen cinsel eylemlerle, bonobo uzmanlar›n›n “cinsel organlar› birbirine sürtme” veya “g-g sürtme” olarak niteledi¤i k›sa sürtünmelerle pekifliyordu. Ayr›ca, al›fl›lmam›fl bir biçimde, diflilerin erkeklerin kurlar›na, hamile kalma ihtimalinin hiç olmad›¤› zamanlarda bile karfl›l›k verdi¤i söyleniyordu. Hohmann, “kendi kendimize, ‘niye böyle?’ sorusunu cevaplamam›z lâz›m dedik” diyor. “Niye fiziksel aç›dan üstün olan erkekler fiziksel aç›dan zay›f olan difliler üzerinde egemenlik kurmuyordu? Erkekler beraber hareket etmezken, difliler nas›l beraber hareket edebiliyordu? Bu, flempanzelerden farkl›l›k arz eden bir durumdan ibaret de¤ildi, sosyal ekolojinin kurallar›na da ayk›r›yd›.” Hohmann, Kongo’da yeni bir bonobo grubunu incelemeye bafllam›flt›. Araflt›rmac› efli Barbara Fruth’la beraber bölgeye s›k ve uzun ziyaretler gerçeklefltiren Hohmann, kesin araflt›rma hedefleri saptam›flt›: Bonobolar yuvalar›n› nas›l kuruyorlard›? Yiyecekler nas›l paylafl›l›yordu? Daha genifl bir Bonobo foto¤raf› ancak hipotezlerin ormanda kat› ölçütler çerçevesinde denenmesiyle ortaya ç›kabilirdi. 1997’de, ilk çocuklar›n›n do¤umunun hemen ard›ndan Kongo’ya yerleflmeye karar verdiler. Ancak patlayan iç savafl ülkeyi terk etmelerini gerektirdi.

Stil fark› Bonobolar tam bilim adamlar›n›n görüfl alan›ndan ç›karken, popüler ilgi onlara yönelmeye bafllam›flt›. 1991’de National Geographic, Hollandal› foto¤rafç› Frans Lanting’i Wamba’daki bonobolar› çekmeye gönderdi. Do¤adaki bonobolar o zamana kadar profesyonel olarak belgelenmemiflti. “‹nsan›n bonobolara, bonobolar›n da insana ne kadar yak›n oldu¤unu göstermek” amac›yla yola ç›kan Lanting’in foto¤raflar›n›n ço¤u “müstehcen”di. “National Geographic cinsel-

lik içeren foto¤raflar› kabul edemedi, henüz böyle bir alana girmeye haz›r de¤ildiler“ diyen Lanting, bir süre sonra, Emory Üniversitesi’nde Primat Davran›fl› profesörü olan Frans de Waal’le ba¤lant› kurdu. ‹ki Hollandal› beraber çal›flmaya karar vererek ellerindeki malzemeyi Alman dergisi Geo’ya sundular. “Haliyle, Geo çiftleflen iki bonoboyu kapa¤a koydu” diye gülerek anlat›yor de Waal. K›sa süre sonra, Scientific American resimli bir makale yay›nlad›. 1997’de, de Waal ve Lanting “Bonobo: Unutulan Maymun” ad›nda resimli ve gösteriflli bir kitap yay›nlad›lar. Bu arada, Sue Savage-Rumbaugh’nun insanlarla iletiflim konusunda ola¤anüstü yetenekleri olan Kanzi adl› bonoboyla yapt›¤› deneyler dilbilimciler aras›nda tart›flmalara sebep oldu. Ama bonobolara medyadaki itibarlar›n› getiren de Waal’in kitab›yd›. Lanting’in foto¤raflar›nda bonobolar fleker kam›fl› tarlas›nda yay›lm›fl oturuyor, yoga hareketleri deniyor ve çeflitli cinsel birleflme biçimlerinde görülüyordu. Baz› foto¤raflarda bonobolar iki ayak üzerindeydi. Kitab›n metninde ise de Waal, bilimsel bilgi düzeyinde titiz davranm›flt›. Ancak üslûbuna yo¤un bir çeflni katarak bonobolarla flempanzeler aras›ndaki kesin z›tl›¤› vurgulam›flt›: “fiempanze cinsel meseleleri iktidarla çözer, bonobo ise iktidar meselelerini seksle.” (de Waal daha sonra baflka bir yerde, “flempanzeler Mars’tan, bonobolar Venüs’ten” diye de yazd›.) Bonobolar›n flempanzelerden daha “zarif” oldu¤unu söylüyor ve ekliyordu: “fiempanzeler bile bonobolar›n kendilerinden daha fazla stil sahibi oldu¤unu kabul etmek zorunda.” De Waal, söyleflimizde flu yorumu yapt›: “Bonobo anaerkildir, savaflmaz, avlanmaz. Bir de hakk›nda konuflmas› sorun olan seks var –insanlar neredeyse bonoboyu hal›n›n alt›na süpürmeye çal›-

1991’de National Geographic, Hollandal› foto¤rafç› Frans Lanting’i bonobolar› çekmeye gönderdi. Do¤adaki bonobolar o zamana kadar profesyonel olarak belgelenmemiflti. “‹nsan›n bonobolara, bonobolar›n da insana ne kadar yak›n oldu¤unu göstermek” amac›yla yola ç›kan Lanting’in foto¤raflar›n›n ço¤u “müstehcen”di.

fl›yor.” Bu “unutulan maymun” Amerikan iffetine Avrupa’n›n panzehiriydi. Bonobo hem efendi, hem flehvetliydi. De Waal’e göre, bonobolar utanma uyand›rd›klar› için bilim taraf›ndan ihmal edilmifllerdi. Hem seksîydiler, hem de insan›n kökenleri hakk›ndaki kabul görmüfl kanl› hikâyelere ters düflüyorlard›. Bonobonun insana akrabal›k bak›m›ndan flempanzeden afla¤› kal›r taraf› yoktu, üstelik davran›fllar› “nereden geldi¤imiz ve davran›flsal potansiyelimiz konusundaki yerleflik kavramlar› altüst edecekti”.

Primat dünyas›n›n hippileri De Waal, bonobolara saadet dolu bir sükûnet hali yak›flt›rmaktan geri duruyordu (bonobolarda belli bir sald›rganl›k oldu¤unu kabul ediyordu), ama okuyucuda bu hayvanlar›n iyi yaflamay› gerçekten bildi¤i fikri de uyanm›yor de¤ildi. De Waal flöyle yaz›yor: “Cinsel davran›fl yelpazesinin insanlardaki kadar zengin oldu¤u, annelerin merkezî bir rol üstlendi¤i ve en önemli entelektüel baflar›n›n alet kullan›m› de¤il, baflkalar›na hassasiyet göstermek oldu¤u yak›n bir akrabay› kim hayal edebilirdi?” De Waal’in görüflünün çekicili¤i ortada. 20. yüzy›l›n sonunda, tüm di¤er kaynaklar›n ya fliddete iflaret etti¤i ya da huzurdan bahsedenlerin hepsinin ya yanl›fl ya da sahte ç›kt›¤› bir ortamda bir iyimser, insan do¤as› hakk›nda içini rahatlatmak için nereye baflvurabilirdi ki? De Waal’in bulgular› e¤er do¤ruysa, insan sald›rganl›¤› konusunda bir ümit ›fl›¤› vard›. fiempanzeler Hobbes’cuysa, bonobolar Rousseau’cu olmal›yd›. Time dergisinin 2007’de “dünyam›z› flekillendiren” 100 insandan biri olarak gösterdi¤i de Waal, k›sa sürede “primat dünyas›n›n hippileri” olarak adland›rd›¤› bonobolar›n hamisi durumuna geldi. “‹çimizdeki Maymun”da (2005) bonobolarla flempanzelerin “gece ile gündüz kadar

35



farkl›” oldu¤unu yazd›. De Waal, bonobo araflt›rmalar› aleminde herkesin kendi yükseliflinden memnun olmad›¤›n› hissetti¤ini söylüyor ve ekliyor: “‹nsanlar ‘bonobo’ kelimesini tuttu, bundan bir flikâyetim yok.” Yine de bu özdeflleflmenin bazen fazla ileri gitti¤ini kabul ediyor: “Bonobolar› keflfedenler onlara bazen fazla afl›k oluyor, örne¤in gey ve feminist çevreler. O zaman benim de onlar› yat›flt›rmam gerekiyor: Bonobolar her zaman birbirlerine iyi davranm›yorlar.” Hohmann’a göre, Frans De Waal’in herkesi tavlamas› kolay oldu: “Büyük hikâyeler ondayd›. Bizdeyse büyük hikâye yok. Bizim genellikle ‘hay›r, bonobolar son derece s›k›c› olabiliyor. Bir bonoboyu izlemeye bafllay›n, bazen bütün gün hiçbir fley görmezsiniz. Ne seks, ne yiyecek paylafl›m›. Sadece uyurlar, yerler, s›çarlar’ dememiz gerekiyor.” Tutsakl›¤›n hayvan davran›fllar› üzerinde çarp›c› bir etkisi söz konusu. Güney California Üniversitesi ö¤retim üyesi Primatolog Craig Sanford’›n belirtti¤i gibi: “Beraber t›k›l›p kalm›fllar, s›k›nt›dan patl›yorlar. Yemek yiyip seviflmekten baflka yapacak neleri var ki?” De Waal buna karfl› ç›k›yor, tutsak bonobolar›n davran›fl› do¤adakilerden farkl›l›k gösterse de, yine de tutsak flempanzelerle aralar›ndaki fark›n ifle yarar flekilde gösterilebilece¤ini söylüyor, hatta “ancak tutsakl›kta yap›lan araflt›rmalarda çevre flartlar› kontrol edilebilir ve dolay›s›yla türler aras›ndaki farklar konusunda nihaî veri sa¤layabilir” diyor. Stanford’›n cevab› ise, “farkl› türlerin tutsakl›¤a farkl› tepkiler verdi¤i” yolunda.

Olga, Paulo, Camillo Bonobolar do¤ada birkaç düzinelik gruplar halinde yafl›yorlar. Gündüzleri paket turla gezi mekân›na gelmifl turist grubunu and›ran daha küçük gruplar halinde gezip geceleri a¤açlarda dallardan oluflan yuvalar›n› yapmak üzere tekrar bulufluyorlar. Ömürleri boyunca ayn› bölgeden ayr›lm›yorlar. Hohmann Lui Kotal’e ilk ziyaretinde bonobolar› buldu¤unda, sonraki y›llarda da ayn› hayvanlarla karfl›laflaca¤›n› biliyordu. Bu yolculu¤umuzda bonobolar› görmüfltük, ama Hohmann’›n inceledi¤i alan›n en d›fl s›n›r›na yak›n, iki saatlik mesafede bir yerde tak›l›yorlard›. Dolay›s›yla iki-üç kifli ormana gidip, gece kald›klar› yuvay› bulup haber verecek, ertesi gün di¤erleri ayn› noktaya flafak sökmeden varacakt›. Hohmann ve Martin Surbeck ad›ndaki ö¤rencisiyle bir sabah 3:45’te yola ç›kt›k. Hohmann bonobolar›n yuvalar›n›n oldu¤u yere yüz metre kadar yaklaflt›¤›m›z› söyledi¤inde saat 5:30’du. Bonobolar s›rtüstü uyuyordu –“tek bir ayaklar›yla bir dala tutunarak, son derece rahat bir pozda” diyor Hohmann, ve ekliyor: “Yuva yapmalar›, büyük maymunlar› di¤er primatlardan ay›ran tek fley.” (Sadece yuvalarda mümkün olan REM-yo¤un uykunun beyinlerinin evrimine katk›da bulunmufl olabilece¤ini söylüyor.) Üst dallarda yapraklar, rüzgâr esiyormuflças›na h›fl›rdad›. Sese do¤ru git-

Japon araflt›rmac› Furuichi, “bonobolarda her fley huzurludur” diyor ve ekliyor: “Bonobolara bakt›¤›mda, hayat›n tad›n› ç›kard›klar›n› görüyorum. fiempanzelere bakt›¤›mda ise, onlar için çok üzülüyorum, özellikle de hiyerarflinin üst kademelerindeki erkekler için.”

mek için patikadan ayr›lmam›z gerekiyordu. Surbeck makasla dallar› k›rparak bize yol açt› ve birkaç dakika sonra durduk. Dürbünle yukar› bakt›m, ›fl›¤›n azl›¤› orman› siyah ve koyu yeflil renklere boyam›flt›, ama 30 metre kadar yukar›da bir dal çatal›nda sessizce oturmufl bir bonobo görebiliyordum. Siyah kürkünün akrilik bir parlakl›¤› vard›. A¤ac›n küçük, sert meyvesini yiyor ve çi¤nedikçe, her meyvenin kabu¤unu a¤z›n›n kenar›ndan b›rak›veriyordu. Bonobolar›n yedikleri meyvelerin art›klar› orman›n zeminindeki ölü yapraklar›n üzerine düfltükçe bir sa¤anak bafllang›c›n›n sesini and›ran bir p›t›rt› duyuluyordu. Ayn› a¤açta zay›f bir yavru bonobo, annesinden biraz uzaklafl›p sonra geri dönüyor, k›v›rta k›v›rta annesinin kuca¤›na t›rman›yor, sonra ayn› fleyleri tekrar ediyordu. Hohmann, bonobolar›n temel besin maddelerinden biri olan bir orman çal›s›ndan bir yaprak yolmufl, yavafl yavafl, yer gibi yaparak, ince uzun fleritlere ay›r›yordu: Bonobo araflt›rmac›lar› utanmaz dikizciler gibi de¤il, kay›ts›zca yemek yiyen hayvanlar gibi görünmeyi tercih ediyorlar. Art›k etraf›m›zda yirmi kadar bonobo vard› ve ço¤unu isimleriyle tan›yorlard› –Olga, Paulo, Camillo...

sakin. Ama flempanzeleri bonobolardan çok sevdi¤imi söyledi¤imde arkadafllar›m bana deli gözüyle bak›yor.” Craig Snaford, 1997 tarihli, flempanzelerle bonobolar aras›nda oldu¤u varsay›lan z›tl›klar› sorgulad›¤› araflt›rmas›nda, “Difli bonobolar, flempanzelerden daha s›k veya göze batacak kadar dönem d›fl› çiftleflmiyorlar” diyor. Do¤adaki erkek flempanzelerin erkek bonobolardan genellikle daha fazla çiftleflti¤ini de sözlerine ekliyor. De Waal bu tesbite itiraz ediyor: “Snaford, sadece heteroseksüel iliflkileri saym›fl. Eflcinsel iliflkileri dahil ederseniz, çok farkl› bir sonuç ç›kar.” Hohmann’a bonobolar›n seks hayat›n› sordu¤umda, “beni flafl›rtan bir fley olmad›” diyor. Evet, flempanzelerde görülmeyen diflileraras› “g-g sürtünme”ye bonobolarda tan›k olmufltu, “ancak bunun illâ da cinsel bir davran›fl oldu¤unu söyleyemeyiz; cinsel organlar›n› kullan›yorlar, ama bu erotik bir davran›fl m›, yoksa cinsellikten tamam›yla ba¤›ms›z bir selâmlama jesti mi?” De Waal ile ilgili olarak da flunu söylüyor: “Anlaflt›¤›m›z noktalar var elbette, ama baz› hususlarda ayr› düflüyoruz, Frans’›n Kongo’ya gidip vahfli bonobolar› izlemesi lâz›m.”

Ortak atam›z Sald›rganl›k öyküleri Saat 6:30 sular›nda bonobolar a¤açlardan inmeye bafllad›lar –maymun hezeyan›yla de¤il, dallar› teker teker geçip orman zeminine son ve tok bir düflme sesiyle inerek. Sonra, dört ayak üstünde, herhangi bir hayvanat bahçesi bonobosundan çok daha güçlü, zinde ve kasl› bir görünüm arz ederek ilerlemeye bafllad›lar. Son bonobo da uzaklaflt›¤›nda onlar› gözden kaybettik. Orman›n s›kl›¤› birkaç metreden ilerisini görmemizi engelliyordu. Birden tiz bir 盤l›k geldi ve önümüzden, önce k›rm›z›, ard›ndan da siyah bir leke geçti. Koflturan el ve ayak sesleri ve bir inilti duyuldu. Hohmann bana f›s›ldayarak az rastlanan bir fleye, minik bir Afrika antilobu olan bir duikeri avlamaya çal›flan bir bonoboya tan›k oldu¤umuzu söyledi. Bonobo yar›fl› kaybetmiflti, ama ilk hamlesinde duikeri yakalayabilseydi, sonuç kanl› olacakt›. Bar›flç›l oldu¤u söylenen bonobo, bazen flafl›rt›c› derecede taflk›n davranabiliyor. Antwerp yak›nlar›ndaki Planckendael Hayvanat Bahçesi’nde tan›flt›¤›m Belçikal› biyolog Jeroen Stevens, “bir keresinde Hollanda’da Apenheul’da befl difli bonobonun bir erke¤e sald›rd›¤›n› gördüm” diye anlat›yor. Stevens, Stuttgart Hayvanat Bahçesi’nde penisi bir difli taraf›ndan ›s›r›larak kopart›lm›fl bir bonobo oldu¤unu da hat›rl›yor. Ve flöyle devam ediyor: “Hayvanat bahçeleri de bonobolar›n flempanzelerden daha az sald›rgan oldu¤una inan›yor, zaten bu yüzden istiyorlar onlar›. Ama bir grup oluflur oluflmaz, bir süre sonra, fliddetli bir sald›rganl›k ortaya ç›k›yor. Hayvanat bahçelerindeki gruplar, do¤adakiler gibi, biraz daha büyük olsa, cinayet de görürdük. Bonobolar›n sakin oldu¤u söyleniyor. Bence tam aksi. fiempanzeler daha

Bonobolar› sadece bir kez daha gördüm. Amerikal› araflt›rmac› Brigham Whitman’la ormandayken, birden 盤l›klar duyduk. Whitman, f›s›ldayarak, alçak bir dala oturmufl yafll› bir erke¤e, Dante’ye iflaret etti. “Hep böyle oturur, taflaklar› sallanarak” dedi. “Çok yafll›, belki otuz yafl›nda, sa¤ elinin iflaret parma¤›n›n neredeyse tamam› eksik. Dudaklar› çatlak, yüzü de y›pranm›fl, ama gözleri capcanl›. Büyük beyaz gö¤üs uçlar› var. Ayak parmaklar› son derece fliflman ve büyük, göbe¤indeki k›llar ise daha k›rm›z›.” Dante gruptaki en yafll› erkekti. “Yerini bulur ve k›m›ldamaz. Öylece oturur ve yeme¤ini yer.” ‹nsanlar, flempanzeler ve bonobolar ortak bir atadan geliyorlar. O ata, bonobolara m› benziyordu? ‹nsan ve flempanze, ikisi ayr› ayr›, daha az bereketli topraklara düflünce mi bonobo davran›fl biçimini terk etmifllerdi? “Cevap modern bonoboda sakl›” diyor Hohmann: “Bonobo davran›fllar›n›n incelenmesi, zamanla, erkekle kad›n aras›ndaki iliflkinin özellikleri, sald›rganl›¤›n sebebi, erkekleraras› dayan›flman›n bedeli ve faydalar› gibi konular› ayd›nlatacak.” “‹nsanlarla di¤er primatlar aras›ndaki fark nedir?” diye soruyor Hohmann. “Bu sorunun cevab›n› tam verebilmek için, bu primatlar›n nas›l davrand›¤›n› bilmeniz gerekir. Gördüklerimizi bugün ölçmemiz gerekiyor. Bugünü geçmiflin referans› olarak kullanabiliriz, baflka da yolu yok. ‹flte bu yüzden acelemiz var, çünkü flüphe yok ki, yüz y›l sonra, do¤ada büyük maymun kalmayacak. Yüz sene sonra bu orman da olmayacak. Bu ifli flimdi yapmam›z gerekiyor. Bu orman son, en son mevzimiz. Ian Parker çeviren: Nâz›m Dikbafl

37


k›raat

X - KÜTÜPHANE

¤›na giriyoruz: Yeni bir faflizm ça k›l›nd›¤›, sigara k sa ya n›n ara Sig rmalara içenlerin kovufltu damgaland›¤› ›, d›¤ lan d›fl , ›¤› rad u¤ k fetiflizmiyle bir ça¤ bu. Sa¤l› flgörüsüzlü¤ün hazza yönelik ho ›, bir özgürlük t›¤ r›fl ka ine bir bir özgürlük flka ba bir n ini eb tal › yeri çoktan d›¤ flla ba n ini eb tal anlar. Bu geçti¤i tuhaf zam eyle bilgi raf hu da lar an zam istatistik mutlak ve ›l ak r, ›yo r›fl ka iyor. iktidar›n› ilan ed ›lan savaflta aç re rle ve se tün Tü e kimse rin ile tic üre ara sig k endüstrisi dokunmuyor, sa¤l› ›yor. lan bu savafltan nema tini iyice de Bir sene sonra flid rkunç ko hissedece¤imiz bu n koflullar›n› ›n› s›k›yönetim ortam insanl›k tarianlamak, sigaran›n tespit rini hindeki önemli ye n› hat›rlamak etmek, sayg›nl›¤› “Sigaran›n ›n için Richard Klein’ › iyi bir kitab Saltanat›” isimli bafllang›ç... net, resim: Edouard Ma “Tiryaki”, (1866)

* • ‹skân Kanununu asimilasyon temin edecek flekilde incelemek ve tadil etmek. • Bölgenin, kendilerini Kürt sananlar lehindeki nüfus strüktürünü, Türk lehine çevirmek için, Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memleket d›fl›ndan gelen Türkleri bu bölgeye yerlefltirmek, bölgedeki kendilerini Kürt sananlar› bölge d›fl›na hicrete teflvik ve bu hicreti finanse ederek, memleketin Türk çocu¤u bulunan yerlerine iskân etmek. • Türkiye’de kendilerini Kürt sananlarla ‹ran ve Irak’taki Kürtlerin irtibat›n› kesme bak›m›ndan bölgeyi, kendilerini Kürt sananlar›n ço¤unlu¤unu da¤›tmak üzere, sistemli bir flekilde bölecek iskan sahalar›na ay›rmak. • Bölge halk›ndan kabiliyetli ve küçükten asimile edilen gençlere yüksek tahsil imkanlar› sa¤lanmas›. • Radyo vas›tas›yla Türkçe güfteleriyle mahalli havalar›n çal›nmas› ve mahalli radyolar›n, bölge için, propaganda uzmanlar›ndan müteflekkil gruplar taraf›ndan haz›rlanacak programlar› yaymas›. • Irk bak›m›ndan, Türk siyasi düzeninin kendi menfaatleri bak›m›ndan en elveriflli, en emin ve en çok imkan sa¤layan düzen oldu¤unu telkin eden bir inand›rma faaliyetine giriflilmesi.• Derhal bir Türkoloji Enstitüsü kurularak kendini Kürt sananlar›n menflelerinin Türk oldu¤unun ispat olunarak yay›nlanmas›. Devlet Planlama Teflkilât›’n›n 3 Nisan 1961 tarihli “Devletin Do¤u ve Güneydo¤u’da Uygulayaca¤› Kalk›nma Program Esaslar›” bafll›kl› raporundan

38

Bo¤os Natanyan Sivas 1877 (Birzamanlar) Eric J. Hobsbawm Küreselleflme Demokrasi ve Terörizm (Agora) Ernesto Laclau Hegemonya ve Sosyalist Strateji (‹letiflim) Fikret Baflkaya Resmî ‹deoloji Sözlü¤ü (Özgür Üniversite) Fuat Ercan Türkiye’de Kapitalizmin Güncel Sorunlar› (Dipnot) Gilles Deleuze Sacher-Masoch’un Takdimi (Norgunk) Jacques Derrida Nietzschelerin fiöleni (Otonom) Jean Jacques Brochier Sigara ‹çiyorum Ne Olmufl Yani? (AFA) Jenny B. White Türkiye’de ‹slâmc› Kitle Seferberli¤i (O¤lak) Kadir Cang›zbay Hiç Kimsenin Cumhuriyeti (Ütopya) Michael Löwy Franz Kafka –Boyun E¤meyen Hayalperest (Versus) Paul Nizan Aden, Arabistan (Kanat) Pelin Özer Cam Kulübeler (Roll) Philip Roth Pastoral Amerika (Ayr›nt›) R›dvan Akar - Can Dündar Ecevit ve Gizli Arflivi (‹mge) Richard Klein Sigaran›n Saltanat› (‹letiflim) Simone de Beauvoir Olgunluk Ça¤› (Payel) Susan Buck-Morss Küresel Bir Karfl› Kültür (Versus) Timothy Bewes fieyleflme –Geç Kapitalizmde Endifle (Metis) Ulafl Özdemir Afl›k Mücrimî’nin Yaflam› ve fiiirleri (Pan)

• *

• Bilmemiz gereken hiçbir fleyi bilmiyorduk. Kültür o kadar karmafl›kt› ki, yüzeydeki dalgalanmalardan daha fazlas›n› anlamak mümkün de¤ildi. Ölçülüp tart›lm›fl argümanlarla dolu bu dünyada, kültür, ayr›nt›larda bo¤ulup kayboluyor ve profesyonel entelektüeller yorumlad›klar› metinleri telaffuz etmeyi dahi beceremiyordu. Her insan›n düfllerinin gerisinde yaflad›¤› dönemin kargaflalar› gizlidir; s›radan bir kiflisel kayg› boyutuna indirgenmifl olsa bile. ‹çimiz bölünmeler, yabanc›laflmalar, savafllar ve bofl sözlerle dolu. Bize, insan vicdan›n›n zaten hep huzursuz oldu¤u bir ça¤da yaflad›¤›m›z› söyleyenler ç›kabilir: Ama bu, hayat›m›z için endifle etmekten, yolumuzu gözleyen sakatlanmalar› düflünüp ac› çekmekten al›koyamaz bizi: ne de olsa anne babam›z›n nas›l yaflad›¤›n› biliyoruz. Atefller içinde yanan bir kedi gibi, deniz tutmufl bir keçi gibi, flaflk›n bir mutsuzluk içindeyiz. Ac›m›z nereden, yaflam›m›z›n hangi k›sm›ndan kaynaklan›yor, bilmiyoruz. Tek bildi¤imiz flu: ‹nsanlar, insana yarafl›r flekilde yaflam›yor.

Kendisi örtünse de Mahmure’nin saçlar›n› kapatmayan arkadafllar› ve baz› akrabalar› vard›. Buna karfl›l›k (niflanl›s›) Ahmet’in ailesinin, genellikle eflarp takt›¤› halde, ara s›ra içeride ince tülbendini ç›karan bir komflu hariç, örtünmeyen kad›nlarla neredeyse hiç iliflkisi yoktu. Bu komflunun baflörtüsü, 1980’den sonra ‹slâmc›l›¤›n yükselifliyle popüler hale gelen tesettür tarz›nda de¤ildi, mütevaz› bir eflarptan ibaretti. Ümraniye’de seçim yapmaya elveren genifl bir davran›fl ve giyim tarz› yelpazesi vard›, ama bu yelpazenin kapsam›, ahlâkî teamüllerle s›n›l›yd›. Ahmet, kendisinin ve ailesinin bir dü¤üne davetli olduklar›n›, ama anne ve babas›n›n içki ikram›ndan dolay› gitmeyeceklerini söyledi. “K›zlar›n bir k›sm› örtülü olacak ve dans etmeyecek. Bir defas›nda mini etekli bir k›zla dans etmek istedim, ama reddetti. Anne ve babas›n›n izin vermeyece¤ini söyledi.” Ahmet’in buna can› s›k›lm›flt›. “Mini etek giydi¤ine göre, dans da edebilmeliydi!” dedi. Ahmet’in ve Mahmure’nin aileleri aras›ndaki farkl›l›klar, Mahmure’nin k›na gecesinde sorunlara neden oldu. Ahmet’in ailesinden kad›nlar, erkek bir orgcunun ve erkek foto¤rafç›lar›n bulundu¤u bir yerde mantolar›n› ve baflörtülerini ç›karmaya ve oynamaya yanaflmad›. Mahmure’nin giyimleri ölçülü, ama bafllar› aç›k arkadafllar› gönüllerince e¤lendi. Müstakbel ailesinin somurtkan tepkisi ve yak›nmalar› karfl›s›nda Mahmure neredeyse gözyafllar›na bo¤ulacak gibi oldu.

“Savunulacak manevi de¤er yok, sa¤l›k söz konusu, yani bireylerin esenli¤i. fiu halde tütün içmek bir suç olarak kabul edilmeli ve cezaland›r›lmal›.” Bunu yazan genç adam›n (stajyer doktor) flu formülü unutmam›fl olmas› gerekirdi: Sa¤l›k, hiç hayra alâmet olmayan geçici bir haldir. Ama daha önemlisi: Sa¤l›k, ne yapmak için sa¤l›k? Zengin, güzel ve sa¤l›kl› olmak çirkin, yoksul ve hasta olmaktan her zaman daha iyidir, ama zincire vurulmufl sa¤l›kl› biri olmak m›, yoksa hasta ve özgür olmak m› daha iyidir? Okul sorusu gerçi, ama saf Arilerin ideolojisi, Lebensbornlar›n tekni¤i ve Rosenberg’in soyar›t›m›, bu bay›, sa¤l›¤› manevi de¤erlerin önüne geçirmenin do¤rulu¤u konusunda düflünmeye sevketmifl olmal›yd›. (...) Bütün derdim bireysel özgürlük. Sigara içiyorum ve beni rahat b›raks›nlar istiyorum. Gayet aç›k de¤il mi? ‹nsan anlafl›l›r olmak için laf› nas›l söylemesi gerekti¤ini bilemiyor. Ama belki de en zor kabul edilen, bu özgürlük talebinin kendisi.


Duman› üstünde

Öykülü yürüyüfl “‹nsanlar ‹çinde Bir ‹nsan –Sait Faik Hikâye Arma¤an› Antolojisi (19552007)” Haz›rlayan: Nursel Duruel (YKY)

ait Faik, “Kalinkhta” öyküsünde, “ben sandallar içinde bir sandal, denizler içinde bir deniz, insanlar içinde bir insan...” demifl. Ne güzel koordinat belirtmifl. Hangi karamsarl›k boyutunda oldu¤unuzun, hangi ac›, aciz ça¤da yaflad›¤›n›z›n önemi yok, Sait Faik okursunuz, onun suyuyla ar›n›r, içmeseniz bile “yak bir c›gara!” havas›na girer, çaresizliklerin, yokluklar›n, haks›zl›klar›n üzerinden atlayabilme gücüyle toparlan›p aya¤a kalkars›n›z. Cephanesi tükenmez bir iyilik duygusuyla savaflma direnci afl›layand›r o. Nereden alm›fl bu kirlenmez, kirletilmez ›fl›¤›n›, nas›l olmufl da o ›fl›k, göz kamaflt›r›c› etkisi hiç eksilmeden k⤛da öylece, kendili¤inden serilivermifl... Okuruz da bir türlü bitiremeyiz, ama hiç yormaz da bir yandan, hafiflik verir. Sayfalar çevrildikçe ço¤al›r, bir sözcü¤ü dev bir kitapt›r, bir edas› kitapl›kt›r, ciltleri bazen ufal›p cebimize girer bir hecedir. Eskitilmez bir iyilik duygusu, ›fl›kl› bir canl›l›k, nedense sadece çocuklara reva görülen coflkulu

S

Sessiz Amerikal› Stephen Kinzer - Darbe çev: Zeynep Beler (‹letiflim)

ugene Jarecki’nin 2005’te yay›nlanan “Why We Fight” isimli belgeselinde, Amerikan iç ve d›fl politikas›n›n, bir savafl makinesinin “arzu”lar›na göre nas›l biçimlendirildi¤i anlat›l›yordu. Eisenhower’›n baflkanl›¤a veda konuflmas›n› merkeze alan film, askerî yönelim ve buna ba¤l› olarak biçimlenen endüstriyel talep ve kontrolün tehlikelerine, hem de cumhuriyetçi bir Amerikan baflkan›n›n a¤z›ndan ve tüm ulusa yönelik biçimde dikkat çekiyordu. Stephen Kinzer’in “Darbe” kitab›

E

bir merak, bütünlüklü aflk ve daha neler neler, hiç kurumayan bir su olup akar sat›rlar›ndan. “‹nsanlar ‹çinde Bir ‹nsan” sözü, öykü türünü tan›mlar m›? Sait Faik evet derdi kuflkusuz, biz de bu adla bas›lm›fl bir kitab›n içine tereddütsüz yerleflebiliriz. Nursel Duruel’in rehberli¤inde uzun bir yürüyüfl “‹nsanlar ‹çinde Bir ‹nsan”. 671 sayfal›k bir antoloji bu. 1955’ten 2007’ye dek “Sait Faik Hikâye Arma¤an›” kazananlar›n birer öyküyle yer ald›¤› bu kitab›n baflka örne¤i yok bildi¤imiz kadar›yla. Bu hikâye arma¤an›, yazar›n 1954’teki vefat›n›n ard›ndan annesi Makbule Han›m taraf›ndan oluflturulmufl. Yazar, malvarl›¤›n›n Darüflflafaka Cemiyeti’ne verilmesini istemifl ve annesi telif gelirlerini cemiyete b›rak›rken, tek koflulu Sait Faik’in ölüm y›ldönümü olan 11 May›s’larda bir hikâye arma¤an› düzenlenmesi olmufl. ‹lki 1955’te verilen arma¤an, 196063 aras›nda kesintiye u¤ram›fl; 1981, ‘82, ‘93 y›llar›nda ise yeterli oy alan aday olmad›¤›ndan, verilememifl. Antolojide genelde arma¤an› kazanan kitab›n ad›n› tafl›yan öykülere yer verilmifl, yaz›ld›klar› dönemin yaz›m kurallar› ve söyleyifl özellikleri korunmufl. Antoloji okumak, yabanc› bir kitapl›¤› kar›flt›rmaya benziyor

–hep bir sürpriz olas›l›¤›, yedekte tutulan bir hayret haz›rl›¤›... Unuttu¤unuz, ama geçmiflte bir dönem size yoldafl olmufl bir kitab› (öyküyü) bulursunuz örne¤in, çakt›rmadan s›rt›n› (sat›rlar›) okflars›n›z, arad›¤›n›zda bir türlü bulamad›¤›n›z, art›k arad›¤›n›z› bile unuttu¤unuz bir kitapla (öyküyle) göz göze gelir, ›srars›zl›¤›n›z›n utanc›na yakalanm›fl gibi suçluluk duyar, baflka rafa (sayfaya) geçersiniz. Suya b›rakm›fls›n›z kendinizi, dalgalarda bata ç›ka, durgunlukta mahmur yol al›r, akar gidersiniz. Antolojiler (yine aynen kitapl›klar gibi), birer zaman koridoru. Ama bu antoloji de, yaz›n›n, sanat›n uçar› haline dikkat çekiyor, zaman›n göründü¤ü gibi düz bir çizgide yürümedi¤ini kan›tlamak için çal›fl›yor adeta. Muzip bir gülüflle, tersinden ak›nt›lara kap›l›p yolunu de¤ifltirdi¤i, kabul görmüfl de¤erleri tersyüz etti¤i anlarda, uyumlu okurlar olarak biz de dans›n temposuna zevkle ayak uyduruyoruz. “‹nsanlar ‹çinde Bir ‹nsan”, sadece öykücülü¤ün son elli y›l› üzerine de¤il, yaz›/zaman alg›s› üzerine de düflünmemizi sa¤l›yor. Öykücülerin, öykülerdeki karakterlerin kalabal›¤›nda kesif bir sessizlik de mevcut ama. U¤ultusunu d›flar›da b›rakm›fl bir yaz› ahlâk›n›n sessizli¤i... Ancak ac›yla, sab›rla, yaln›zl›kla s›nanm›fl, çal›flarak incelmifl, rütbeyle de¤il de duyuflla yücelmifllerin yeniden kurabildi¤i o parçalanmaz, genifl boflluklar, yüce anlar, duyufllar, tamir olufllar, aya¤a kalk›fllarla, k›sac›k da olsa söz alma arzusunun cesaretiyle yarat›lm›fl bir sessizlik. Haldun Taner’in “On ‹kiye Bir Var” (1955) öyküsüyle bafllayan yürüyüflümüz, Selma F›nd›ko¤lu’nun “Alâyiflten Hazzetmem Efendim”iyle (2007) flimdilik sona eriyor. “‹nsanlar ‹çinde Bir ‹nsan”, t›pk› bir Sait Faik öyküsü gibi yüzümüzü güldürüyor. – Pelin Özer

da, adeta bir belgesel tad›nda Eisenhower’›n bundan elli y›l önce dikkat çekti¤i o yap›n›n kuvveden fiile ç›kt›¤› durumlar›, Amerikan askerî müdahaleler tarihinin ac›mas›z bir dökümünü sunuyor. Yaln›zca Irak’la son bulan bir süreç de¤il, birbirine ba¤lanan, uzad›kça yöntem ve süreç de¤iflikliklerine kendi içinde imkân tan›yan bir tarih bu. fiili’de bir darbe yap(t›r)mak, komünizme karfl› Vietnam’da set oluflturmaya çal›flmak, Küba’y› abluka alt›nda tutmak ya da ‹ran’› köfleye s›k›flt›rmaya kalkmak darbeler tarihinin çeflitli veçheleri yaln›zca... Stephen Kinzer, içeri¤ini sadece gazeteci merak›yla s›n›rland›rmayan, dar-

belere maruz kalm›fl ülkelerin tarihine, siyasal ve toplumsal geleneklerine de bilgiyle yaklaflan bir metin kaleme alm›fl. Dolay›s›yla ticaretin gereklili¤i olarak diplomasiden müdahale, örtülü operasyon ve nihayet darbe organizasyonlar›na uzanan bir tarihin ayr›nt›lar›na vak›f olmak için Kinzer’in kitab› iyi bir bafllang›ç sunuyor. Belki kitab› okuduktan sonra Malraux’nun “‹nsanl›k Durumu”na tekrar bakmak ya da geçti¤imiz senelerde yeniden çekilen “Quiet American”› bir kez daha seyretmek gerekiyor. Malûm, 1893’te Hawaii ile bafllayan süreç 1993’te de, 2007’de de devam ediyor. – Kerem Ünüvar

Dünyan›n sol köflesi Marc Saint-Upery - Meydan Okuyan Sol: Bolivar’›n Rüyas› ve Güney Amerika çeviren: fiule Sönmez (‹letiflim) üney Amerika, y›llard›r devrim hayallerini süslüyor. So¤uk Savafl boyunca yaflanm›fl ve hat›ras› hâlâ dünya üzerinde dolaflan Küba devrimini geçmesi umulacak kadar büyük bir devrim beklenen. En güçlü, en örgütlü Bat› emekçi s›n›flar›n›n, ö¤rencilerin, cephelerin bir türlü gerçeklefltiremedi¤i, ama Güney Amerika'da Katolik inanc› ve sosyalizm aras›nda kurulan ba¤larla, anarflizmin k›tada belirli bir iz b›rakmas›yla, Zapatistalar›n tüm dünya üzerinde “hem elde silahlar› var, hem de bunlar› kullanmadan da olabiliyor” diye düflündürmesiyle, her an olabilecekmifl gibi görünen bir devrimin beklentisi bu. Belki dünyay› hemen de¤ifltirmeye yetmeyecek, ama hepimize derin bir soluk ald›racak, bir fleylerin olabilece¤ine dair inanc›, umudu pekifltirecek bir devrim. Latin Amerika’da dünyan›n de¤iflece¤ine dair bir fikrin canl›l›¤› var hâlâ. Yine de, iktidara gelmifl olan hareketler k›yas›ya elefltirilerden de nasiplerini al›yor elbette. Kimisi yaln›zca elindeki do¤al kaynaklar›n zenginli¤ine dayan›p bu kaynaklar› kamu yarar›na kullanm›fl olmakla devrimcili¤i pek çabuk hak ederken, kimisi ülkenin ekonomik borçlar›n› ödeyip IMF tahakkümünü k›rmaya çal›flt›¤› için adeta ihanet içinde say›labiliyor. Bu pozisyonlar› fazla keskin hatlarla çizmeden de Latin Amerika'da ne oldu¤unu anlamaya çal›flmak, bunun üzerine düflünmek ve ders ç›karmak mümkün oysa. Marc SaintUpéry’nin kitab› tam da bunu yap›yor. Y›llarca Latin Amerika’yla ba¤›n› koruyan, snob ya da y›l›fl›k bir bak›flla de¤il, ne oldu¤unu içtenlikle anlamaya çal›fl›p kendi analizini yapabilecek kadar da sakin davranabilen Saint-Upéry, dünyan›n sol köflesinde son y›llarda olan biteni sarih bir flekilde anlat›yor. Kitap sanki “kabul edelim ki, bu deneyimlerin tamam› ruhunu yitirmifl bir dünyada ya da ruh diye sunulan cans›zl›¤a karfl› insanlar›n ruhunu sa¤altacak, canland›racak, onlara yeniden insan olduklar›n› hat›rlatacak bir imkân›n kolektif düflünülmesi, hayal edilmesi, yarat›lmas› sürecinin bir parças›” der gibi. Elbette bu dünya kendi bafl›na de¤iflmeyecek, ama nerelerden, hangi binlerce problemden, hangi eksiklerden, hangi fazlalardan bahsetti¤imizi, nelerden yararlanmaya çal›flt›¤›m›z› bilelim. Yaln›zca Latin Amerika deneyiminden hareketle buraya özgü yol ve yöntemler keflfetmek için de¤il, insanl›k alemine dair bir imkân için... –K.Ü.

G

39


B‹R FAfi‹ST KAT‹L‹N PORTRES‹: HALUK KIRCI

‹fle yaramaz bir et y›¤›n› Ergenekon Çetesi, tarihimiz boyunca devlet içinde yuvalanan illegal örgütlenmelerin ve sivil uzant›lar›n›n bir tanesi, bir biçimi. Bu tür faaliyetlerin varl›¤› uzun zamand›r biliniyor, kahramanlar› iyi kötü tan›n›yor. Yine de, Haluk K›rc› gibi tetikçiler de her zaman yetiflmiyor. Baflta yedi T‹P’li ö¤rencinin öldürüldü¤ü Bahçelievler katliam› olmak üzere birçok suçun faili olan Haluk K›rc› yazarl›¤a da merakl›. Yazd›¤› alt› kitab› okuma u¤rafl› vererek ç›kard›¤›m›z resmi dikkatlerinize sunuyoruz... aluk K›rc›, ayn› kuflaktan oldu¤u Muhsin Yaz›c›o¤lu, Abdullah Çatl› ve Ali Güngör gibi organizasyon yetene¤i olan, örgütçü ülkücülerden de¤il, Veli Can Oduncu, Cengiz Ayhan, ‹brahim Çiftçi gibi psikopat ve yönlendirilmeye aç›k tetikçilerden. K›rc›’y› di¤er faflist katillerden ay›ran en önemli özelli¤i, bugüne kadar alt› kitap yazm›fl olmas›. Ülkücülerin çok okunan yazarlar›ndan biri olan K›rc› cezaevinde s›k›nt›dan yazmaya bafllam›fl önce, ko¤ufl arkadafllar› yazd›klar›n› be¤enince kendi deyimiyle “ifli ilerletmeye” karar verip kitap yazmaya koyulmufl. K›rc›’n›n kitaplar›ndan bir faflist katilin nas›l yetiflti¤ine ve ülkücü kafa yap›s›na dair enteresan bilgiler edinmek mümkün. Ama sözgelimi yedi T‹P’li genci öldürdükleri Bahçelievler Katliam›’yla ilgili difle dokunur bir fley anlatm›yor. Yak›n arkadafl› olmas›na ra¤men Çatl›’n›n özel hayat›na dair bir fley de yok kitaplar›nda. An› kitaplar›n›n palavra dolu oldu¤u hemen anlafl›l›yor. Ukrayna günlerini anlatt›¤› kitab›nda bir sayfa önce elleri sandalyeye kelepçeliyken, bir sayfa sonra polislere tekme ve kafa at›p dövdü¤ünü yazmas› örne¤inde oldu¤u gibi, ipin ucunu kaç›rd›¤› yerler de olmufl.

H

Komünizm gelirse 1998’de ç›kan ve on bask› yapan “Zaman› Süzerken”de çocuklu¤undan 12 Eylül’e kadar olan günlerini anlat›yor. 13 yafl›nda annesini kaybetmifl. Aylarca “e¤er allah varsa, bu kadar orospu dururken neden benim annemi ald›” diye düflünüp yoldan ç›kt›¤›n› söylüyor. Hatta o kadar ileri gitmifl ki, “a¤abeyi tescilli bir komünist ve babas› solcu bir ö¤retmen olan” Cihat’la bile arkadafl olmufl. Buna çok k›zan ülkücü abisi duruma el koymufl ve K›rc›’y› 15 yafl›nda ülkücü yapm›fl. ‹lk silah›n› ald›¤›nda lise ö¤rencisiymifl. Birkaç ay sonra da dinamitle tan›flm›fl: “Komünizmi yaln›zca ateizm zannetti¤im dönemlerdi. (....) Erzurum Ülkü Oca¤›’nda oturuyorduk. Bir arkadafl›m›z köyündeki bir tan›d›ktan iki dinamit lokumu al›p getirmiflti. Dinamitin nas›l patlat›laca¤›n› bir a¤abeyimizden ö¤rendikten sonra deneme amaçl› olarak Tuncelili solcu bir memurun arabas›na yerlefltirdik, patlamad›.” Ard›ndan dinamiti bir dükkân›n kap›s›na koyarlar, bu kez patlar. Bunun ‘70’lerde Erzurum’da patlayan ilk bomba olmas›yla övünüyor K›rc›. 18 yafl›nda Ankara günleri bafllam›fl. Abdullah Çatl›’yla tan›flt›ktan sonra ha-

40

Haluk K›rc›

yat›n›n de¤iflti¤ini anlat›yor. I. Milliyetçi Cephe döneminde Çatl›’n›n referans› ve ülkücü hocalar›n yard›m›yla Gazi E¤itim Enstitüsü’ne girdi¤ini de yazm›fl. O y›llardaki en büyük korkusunun komünizmin iktidara gelmesi oldu¤unu söylüyor. Hep bunu düflündü¤ünü ve arkadafllar›na "komünizm gelirse iki k›zkardeflimin de bafl›na birer kurflun s›kar, da¤a ç›kar›m" dedi¤ini anlat›yor gururla. Kitab›n 42. sayfas›nda, yeni ülkücü oldu¤u dönemde okumakla hiç aras›n›n olmad›¤›n› “a¤abeyimin bütün telkinlerine ra¤men okumuyor, her seferinde onu atlatman›n bir yolunu buluyordum. (...) Sadece kitap de¤il, ülkücü yay›nlar› da okumazd›m” diye anlat›rken, 92. sayfada üniversite y›llar›nda kitap okuyamamaktan "nerede o okuyan, notlar ç›karan, düflünen eski Haluk?” diye yak›nm›fl. Ama sadece iki sayfa sonra, hiçbir zaman “okuyan, notlar ç›karan, düflünen” biri olmad›¤›n› flu sözlerle itiraf etmifl: “Kitap okumamak ve bir anlamda bilgiden ve ayd›nlanmadan kaçmak fleklindeki tavr›m, kaçakl›k y›llar›m› da içine alarak sürdü gitti. Ama o y›llar›n bofllu¤unu ve bofllu¤un ac›s›n› her zaman hissettim; hâlâ hissediyorum. Çünkü bilgi ile beslenmeyen beyin, ifle yaramaz bir et y›¤›n›na dönüflüyor ve baflka beyinlerin çekim alan›na giriyor. Bunun neticesinde de düflünme ve

“Ben yanl›fl tahliye sebebiyle, Abdullah Çatl› cinayet suçlamas›yla aran›yorduk. fiimdi bizim, görevi bizi yakalamak olan insanlarla ne iflimiz olabilir? Onlar›n bizimle ne ifli olabilir? Hem Abdullah Çatl› gibi uzun y›llard›r bilinen bir insan nas›l oluyor da Özel Harekât Daire Baflkan› ile ayn› davette yer alabiliyor?” Sorular çok güzel, ama bunlar› soran›n K›rc› olmas› tuhaf.

idrak melekelerini yitirerek adeta bir robot halini al›yor. Karar mekanizmas› da dumura u¤ray›nca, yar› felçli durumuna düflen insan, hem kendisine hem de çevresine ac› çektirmeye mahkûm oluyor." ‹kinci kitab› “Donmufl Zaman Manzaralar›”nda 1991’e kadar olan cezaevi günleri var. Kitap bafltan sona kadar K›rc›’n›n sa¤lam duruflu ve ülkücülerin ma¤duriyeti üzerine kurulu. Anlatt›klar›na bak›l›rsa, K›rc› Mamak Cezaevi’nde çok zor günler geçirmifl, ama ülkücü harekete ba¤l›l›¤› sayesinde direnmifl. Oysa Fikri Sa¤lar ve Emin Özgönül’ün birlikte kaleme ald›¤› “Kod Ad› Susurluk” adl› kitapta (Boyut Kitaplar›, 1998), Mamak’ta görev yapm›fl bir binbafl›, Haluk K›rc› için “Yönetime çok yard›mc› olurdu. Ko¤ufllarda olan biteni an›nda cezaevi yönetimine ulaflt›r›rd›” diyordu. Faflistten uyuflturucu taciri olur mu? K›rc›’n›n üçüncü kitab›, Susurluk savunmalar›n› toplad›¤› “B›rak Eflk›ya Bellesinler” 2000’de yay›nland›. K›rc›, önsözde, Susurluk kazas› sonras› yaz›lanlara çok sinirlenip eline silah almay› düflündü¤ünü, ama sonra silah yerine kalem almay› daha uygun bulup yazmaya bafllad›¤›n› anlat›yor. fiubat 1996’da polis nezarethanesinden kaçmas›n› anlat›yor önce. Asl›nda polise verdi¤i ifadede Susurluk san›¤› özel harekâtç› Korkut Eken’in telefonu sayesinde kaçt›¤›n› söylemiflti. Fakat mahkemede kendisine kimsenin yard›m etmedi¤ini, polis memurlar›n›n iftar yapmas›n› f›rsat bilip paltosunun yakas›n› kald›rarak kendisine bir sivil polis edas› verdi¤ini ve kap›dan ç›k›p gitti¤ini anlatm›fl. Kaçmas›ndan sorumlu nöbetçi polislerden hiçbirinin ceza almad›¤›n› söylemeyi unutmufl, onu da biz ekleyelim. Peki olay bu kadar basitmifl de, K›rc› neden poliste verdi¤i ifadede Eken’in ad›n› vermifl? Onu da aç›klam›fl K›rc›, poliste eziyet gördü¤ü için öyle ifade verdi¤ini anlatm›fl. Eziyet gördüm dedi¤i de kelimesi kelimesine flöyle: “Emniyete gelir gelmez nezarete at›ld›m. Bana eziyet için flube flube gezdirdiler. Ailemle görüfltürmediler. ‹fademi al›rken polislere mahsus bütün oyunlar› sahneleyip a¤z›mdan laf ald›lar.” Bunun ard›ndan as›l meseleye, yani Abdullah Çatl›’yla arkadafll›¤›na geliyor. Çatl›’ya ne kadar yak›n oldu¤unu “yeni cep telefonu ald›¤›nda eskisini bana verirdi” diye anlat›yor. Birlikte kurduklar› t›bbî malzeme ve ihracat flirketlerinden söz ediyor. Çatl›’n›n yapt›klar›ndan haberdar olmad›¤›n›n ispat› olarak “Çatl› yapt›klar›n› ettiklerini pek anlatmazd›, çok ketumdu, sadece ortak ticaret yap›yorduk” diyor. Çatl›’n›n uyuflturucu ticaretinden hem Fransa’da hem ‹sviçre’de mahkûm oldu¤u ve cezaevinde yatt›¤› hat›rlat›ld›¤›nda ise “Çatl›’y› senelerdir tan›r›m, benim tan›d›¤›m Çatl› öyle bir fleye asla tenezzül etmez” diye ç›k›yor iflin içinden. Susurluk çetesindeki polislerle iliflkisini ise esnaf ve polisin kurdu¤u do¤al iliflki diye tan›mlam›fl: “Esnaf, semtlerinde çal›flan polislerle iliflki kurar. Bu iliflki


karfl›l›kl› olmaktan çok, polislerin lehinedir. Açmak gerekirse, polisle samimi olan esnaf kesimi onlar›n baz› ihtiyaçlar›n› karfl›lar ve yard›mc› olmaya çal›fl›r.” Çatl› ve K›rc› s›radan esnaf, özel harekâtç›lar da semt polisiymifl me¤er. “Üstelik” diyor K›rc›, “ben yanl›fl tahliye sebebiyle, Abdullah Çatl› cinayet suçlamas›yla aran›yorduk. fiimdi bizim, görevi bizi yakalamak olan insanlarla ne iflimiz olabilir? Onlar›n bizimle ne ifli olabilir? Hem Abdullah Çatl› gibi uzun y›llard›r bilinen bir insan nas›l oluyor da Özel Harekât Daire Baflkan› ile ayn› davette yer alabiliyor?” Sorular çok güzel, ama bunlar› soran›n K›rc› olmas› tuhaf. Kitaptan K›rc›’n›n savunmas›n› pek sa¤lam argümanlar üstüne kuramad›¤› anlafl›l›yor. Örne¤in Çatl›’yla birlikte uyuflturucu ifli yapt›klar› suçlamalar›na karfl› flöyle savunmufl kendini: “fierefli bir mazisi olan, belli ailelerden gelen ve hayatlar›n› inanç u¤runda düzenleyen bizlerin uyuflturucu ifli yapmas› ak›ld›fl› bir davran›fl ve iddiad›r. Paran›n her fley demek olmad›¤›n› en iyi idealizmin her tonunu ve çilesini çeken bizler bilir ve idrak ederiz. (...) Hatta Çatl› bir gün bana ‘sak›n uyuflturucu ifline girme, böyle bir ortam görürsen çevreni de¤ifltir’ diye ö¤üt vermiflti.” Kumarhanelerden haraç ald›¤› iddialar›n› da “kumardan hep nefret ettim” diye yalanlam›fl. Ömer Lütfü Topal’› öldürmesinin imkâns›z oldu¤unu “kendisini hiç tan›mam” diye ispata çal›fl›yor.

K›rc›’dan masallar “Kurt Duruflu”, K›rc›’n›n ilk roman›. Susurluk sürecini anlatma iddias›ndaki kitab›n bafl karakterlerinden biri H›z›r Abi, yani Çatl›. Di¤er önemli karakterin ad› Yavuz, o da K›rc›. Çatl›’n›n yeni telefon al›rken eskisini K›rc›’ya vermesi gibi, burada da H›z›r eski telefonunu Yavuz’a veriyor. Kitab›n bafl›nda Ankara’dan H›z›r’a PKK’ya karfl› bir ekip kurmas› yönünde teklif geliyor. Bir bütçe ç›kar›p parada anlaflt›ktan sonra devlet ad›na çal›flmaya bafll›yorlar. H›z›r ve Yavuz, “bir grup vatansever gence” askerî e¤itim vererek ifle bafll›yor. Gerçek hayatta K›rc› 1991’de cezaevinden ç›kt›ktan sonra askerli¤ini bir y›l tecil ettirmifl, 1992’de de rapor alarak askere gitmekten kurtulmufltu. Ama kitaptaki Yavuz epey askerlik bilgisine sahip. Gençleri e¤ittikten sonra hemen Azerbaycan, ‹talya, Fransa, Almanya, Avusturya, Polonya, Romanya ve Macaristan’daki çeflitli operasyonlara kat›l›yorlar. Çok tuhaf flekilde, baflar›ya ulaflm›fl tek ifl yap›yorlar, o da Avusturya’da PKK’ya ait bir evi

bas›p çeflitli belgeleri almak ve iki militan› dövmekten ibaret. 320 sayfal›k kitaptaki bir di¤er aksiyon ise Dursun Karatafl’› öldürmeye çal›flmalar›, ki onu da beceremiyorlar. Bir tek ASALA operasyonlar› biraz uzun yer tutuyor kitapta. H›z›r abinin ekibi, ASALA liderlerinden Ara Toranyan’› Paris’te öldürüp bir Ermeni kahvesini bombal›yor. Gerçekte de Çatl›’n›n bunlar› yapt›¤› iddia edilmifl, ama asl›nda bir dizi yanl›fl eylem yap›ld›¤› a盤a ç›km›flt›. Bombalanan yerin Ermenilere de¤il, Frans›zlara ait oldu¤u daha eylemin yap›ld›¤› gün belli olmufltu. Toranyan ise suikastten iki ay sonra Yunanistan’da bir mitingde ortaya ç›km›fl, öldürülen flahs›n Ara Toranyan de¤il, s›radan bir Ermeni vatandafl oldu¤u da böylece anlafl›lm›flt›.

Bir kültür ve e¤itim yuvas› 2003’te yazd›¤› “Çapraz Biçildi ‹syanlar›m”, K›rc›’n›n ikinci roman çal›flmas›. Dört eski ülkücünün Türkefl’in ölüm haberini ald›ktan sonraki duygusal durumlar›n› anlat›yor. Eski ülkücülerden biri, Haluk K›rc› gibi Erzurumlu olan Musa. Lise y›llar› flöyle bir yerde geçmifl Musa’n›n: “Buras› bir kültür ve e¤itim yuvas› gibiydi. Kütüphanesi, genifl oturma salonu, mescidi ile gençler için cazip bir buluflma merkezi vazifesi yap›yordu. Haftada en az iki defa, çeflitli ve genifl yelpaze içinde verilen seminerler, tad›na doyulmaz sohbet halkalar›, fliir okuma seanslar›, satranç turnuvalar›, tiyatrodan folklora kadar uzanan sosyal faaliyetleriyle flehrin gençleri üzerine nur saç›yordu.” Yanl›fl anlafl›lmas›n, anlat›lan 1970’lerin Erzurum Ülkü Oca¤›. Hani flu Haluk K›rc›’n›n tabanca ve dinamitle ilk tan›flt›¤› yer. Roman›n ikinci kahraman› Cumali ise cezaevinden ç›kt›ktan sonra “kader kurban› olup tahsilatç› olmak zorunda kalan” bir ülkücü. Cumali haks›zl›¤a dayanamad›¤› için çek-senet tahsilat›na bafll›yor, devleti doland›ran müteahhitlerden haraç al›yor, eline geçen paray› fakire fukaraya da¤›t›yor. K›rc› dört ayr› ülkücünün hikâyesini anlatmaya kalk›p zaten zor bir ifle giriflmiflken, bir de geri dönüfller yap›p iyice çarflafa dolanm›fl. Cumali, Türkefl öldükten sonra “geçmiflin badirelerle dolu helezonik dehlizlerinde saatlerce geziniyor” örne¤in. Bu dehlizlerde okuyucunun da bafl› dönüyor haliyle. Kitaptaki üçüncü kifli ifladam› Kemal. Kemal “12 Eylül sonras›nda Diyarbak›r Askerî Cezaevi ‹flkencehanesi’ni meydana getirenler baflta olmak üzere, devlette


fliddet uygulayanlar, karfl› fliddetin do¤mas›na ve geliflmesine hizmet etmifltir” deyince en ak›ll›lar› gibi geliyor önce. Me¤er Kemal ülkücülü¤ü b›rakm›fl ve bir tarikata girmifl. Hayali tarikat fleyhinin kuantum fizi¤iyle bafllay›p akl›nca çevreci mesajlar vererek tamamlad›¤› deli saçmas› vaazlar›na da epey yer vermifl K›rc›. Türkefl öldükten sonra Kemal de kendine gelip özüne dönüyor. Bir daha da devleti fliddetten sorumlu tutmuyor zaten. Devlet memuru Hamdi ise I. MC zaman› E¤itim Enstitüsü’ne ülkücülerin torpille al›nd›¤› dönemde okula girip mezun olmufl bir ülkücü. MHP’li Gümrük ve Tekel Bakan› Gün Sazak döneminde de yine torpille gümrük memuru olarak ifle bafll›yor. Yaz›l› s›navda ve mülâkatta çevrilen bütün dümenler aç›k aç›k anlat›lm›fl. K›rc›’n›n hiçbir kitab›nda olmad›¤› gibi, burada da kad›n karakter yok. Kad›nlar ya evde bekleyen efl ya da kahraman›n annesi olarak varlar. Bir de K›rc›’n›n “Ukraynal› bayanlar” dedi¤i türden kad›nlar var.

“Polis devleti raflitizmi” 2006’da yazd›¤› “Firar Zaman›”, K›rc›’n›n son kitab›. Cezaevinden ikinci kez “yanl›fll›kla” tahliye edildikten sonra yaflad›¤› firar günlerini anlat›yor. Önsözde yazd›¤›na göre, bir arkadafl›ndan gelen “Hep ülkücü geçmiflin üzerine yaz›yorsun. Art›k daha genifl kitleleri kucaklayan konularda yazma zaman› gelmedi mi” elefltirisi üzerine, uzun zamand›r kafas›nda planlad›¤› “20. As›r siyasî tarihinin emperyal yüzünü anlatan” kitap için araflt›rmalara bafllam›fl. Tam da o s›rada cezaevinden tahliye edilmesi üzerine, genifl kitleleri bu dev araflt›rmadan mahrum b›rakmak zorunda kalm›fl. Asl›nda yine yazacakm›fl da, “70’lerin solcular›n›n uzant›s› olan medya” tahliye karar›n› geri ald›rm›fl ve K›rc›’y› Ukrayna’da firarî yaflamak zorunda b›rakm›fl. Bunun üzerine firar günlerini kitaplaflt›rmaya karar vermifl. Hikâye, Ödemifl Cezaevi’nden 2004’te tahliye edilmesiyle bafll›yor. Daha sonra tahliyenin yanl›fll›kla yap›ld›¤› anlafl›l›yor ve aranmaya bafllanan K›rc› ülkeden kaçma planlar› yap›yor. Ülkücü arkadafllar› yard›mc› oluyor kendisine, “profesyonelce insan kaçakç›l›¤› yapan,

güvendikleri bir tan›d›klar›na” baflvuruyorlar. Arkadafl çevresi böyle olunca kaçmak sorun olmuyor tabii, K›rc› bir gemiyle Ukrayna’ya var›yor. ‹kinci bölüm, Maripol kenti gözlemleriyle bafll›yor. fiehri görür görmez “Sovyet mimarisinin ruhsuz ve tekdüze yap›s›ndan” çok rahats›z olmufl K›rc›. ‹nsan iliflkilerini de so¤uk ve “sovyetik” bulmufl. Bu tespiti hangi arada yapt›¤› da belli de¤il, çünkü kitap boyunca Türkler d›fl›nda kimseyle konuflmuyor. Evinde kald›¤› arkadafllar› çal›flt›¤› için bütün gün s›k›nt›dan patlad›¤›n› anlat›yor. Bu arada bol bol geçmifli üzerine düflünme ve not alma f›rsat› bulmufl. ‘70’lerde ‹di Amin lâkab›yla tan›nmaktan rahats›z oluyormufl mesela. Çünkü ‹di Amin’i “bir diktatör ve insan eti yiyen bir yamyam” olarak tan›rm›fl, ama gazetede okudu¤u bir röportajda yan›ld›¤›n› anlam›fl: “Me¤er ‹di Amin yedi göbek öteden beri müslümanm›fl. Zaten domuz eti bile yemeyen bir insan nas›l olur da insan yer? Müslümanlara bile bir yamyam olarak pazarlanan ‹di Amin gerçekte bir anti-emperyalist imifl.” Kitaplar›nda pek üstünde durmad›¤› Bahçelievler katliam›yla ilgili notlar›n› da aktarm›fl burada. Katliam› “so¤uk savafl y›llar›nda ve binlerce insan›m›z› kaybetti¤imiz s›cak savafl cephesinde meydana gelen onbinlerce olaydan biri” diye nitelendiriyor. Öldürdükleri gençlerden birinin Sabetayist oldu¤unu, o yüzden senelerdir kendisiyle u¤rafl›ld›¤›n› söylüyor. Bir baflka yerde, ölen gençlerden ikisi için “acaba solun ayr›flt›rma operasyonlar›nda beyin vazifesi mi görmekteydiler” diye muhtemelen kendisinin de anlamad›¤› bir soru sormufl. Bu kadar zaman sonra hâlâ katliam›n cezas›n› çekiyor olmas›n› içine sindiremedi¤ini söylüyor. Kendisi gibi birden fazla kiflinin katili olan ülkücü arkadafllar›n›n çoktan cezaevinden ç›kt›¤›n›, bir muhbir edas›yla, örnekler vererek anlat›yor. Geçmifle dair notlar›n›n ard›ndan Ukrayna günlerine geri dönüyor. Asl›nda anlat›lacak pek fleyi de yok, çünkü çok geçmeden Ukrayna polisi taraf›ndan yakalanm›fl. Sabah koflusuna ç›kt›¤› s›rada polisler üzerine çullanm›fllar. Kelepçelerin s›k› s›k› tak›lmas›na çok sinirlenip Türkçe küfür etmeye bafllam›fl, arkas›ndan da “Rusça küfür bilmiyordum. Zaten bilsem de o hengâmede akl›ma gelmez-

Jandarma erinin sa¤›ndan itibaren, Susurluk ve Ömer Lütfi Topal cinayeti davalar›n›n dört san›¤›: Ali Fevzi Bir, Haluk K›rc›, Sami Hofltan ve Özel Harekât polisi Ayhan Çark›n

‹di Amin lâkab›yla tan›nmaktan rahats›z oluyormufl. Onu “bir diktatör ve yamyam” olarak tan›rm›fl, ama okudu¤u bir röportajda yan›ld›¤›n› anlam›fl: “Me¤er ‹di Amin yedi göbek öteden müslümanm›fl. Zaten domuz eti bile yemeyen bir insan nas›l olur da insan yer? Müslümanlara bile yamyam olarak pazarlanan ‹di Amin gerçekte bir anti emperyalistmifl.”

Firarînin flahidi vali aluk K›rc› 1958’de Erzurum’da do¤du. 1976’da Gazi E¤itim Enstitüsü’ne girdi. Dönemin Ankara

H Ülkü Oca¤› Baflkan› Abdullah Çatl›’yla birlikte birçok eyleme kar›flt›. 9 Ekim 1978’de Ankara Bah-

çelievler’de öldürülen yedi T‹P’li gencin katillerinden biri olan K›rc›, ülkücü âlemde ‹di Amin ve Esmeray lâkaplar›yla ün yapt›. 8 Kas›m 1980’de yakaland›, verdi¤i 14 sayfal›k ifadede katliam› nas›l gerçeklefltirdiklerini en ince ayr›nt›s›na kadar anlatt›. Yedi kez idama mahkûm oldu. 1991 aff›nda tahliye edildi. Bu tahliyenin “yanl›fll›kla” yap›ld›¤› sonradan anlafl›ld› ve aranmaya baflland›. Firarî oldu¤u 1 A¤ustos 1992’de Erzurum’da evlendi; nikâh flahidi dönemin Erzurum Valisi Mehmet A¤ar’d›. 25 Ocak 1996’da yakaland›, bir hafta sonra Emniyet’ten firar etti. Özel harekâtç› Korkut Eken ve Mehmet A¤ar’›n bask›lar›yla firar etmesinin sa¤land›¤› iddia edildi. 10 Ocak 1999’da yakaland›¤›nda, Emniyet’ten firar›n yan›s›ra, Susurluk Çetesi üyesi olmak ve Ömer Lütfü Topal cinayetine kar›flmaktan aran›yordu. Haluk K›rc› ikinci kez “yanl›fll›kla” tahliye edildi¤inde takvimler 18 Mart 2004’ü gösteriyordu. 4 fiubat 2005’te Ukrayna’da yakalan›p iade edildi. O tarihten beri Kartal Cezaevi’nde yat›yor.

di” diye bir aç›klama yap›yor. Türkiye’ye iade edildi¤i güne kadar geçirdi¤i gözalt› ve tutukluluk süresini “Ukrayna’da polis devleti raflitizminin gerçek yüzünü gördüm” diye tan›mlam›fl. “Polis devleti raflitizmi” dedi¤i her ne demekse, daha önce karfl›laflmam›fl olmas› ilginç. S›k›yönetim dönemlerinde bile gözalt›ndan sorun yaflamadan ç›km›fl biri K›rc›. Zaten kitab›n›n sonunda Ukrayna polisiyle Türk polisini karfl›laflt›r›rken anlatt›¤›, 2004’te cezaevinden tahliyesinin ard›ndan yaflad›¤› üç olay Türk polisiyle sevgi ba¤lar›n› özetliyor: Birinci olayda arkadafl›n›n arabas›yla giderlerken h›z s›n›r›n› aflt›klar› için trafik polisleri taraf›ndan durdurulurlar. Arabaya yaklaflan polis K›rc›’y› tan›y›nca “geçmifl olsun a¤abey” der ve komiserini ça¤›r›r. K›rc›, komiser ve di¤er ekip mensuplar›yla da kucaklafl›r. Ama polisler, K›rc›’n›n deyimiyle, görevlerine o kadar ba¤l›d›rlar ki, h›z cezas› yazmay› da ihmal etmezler. ‹kinci olayda asayifl ekipleri çevirir arabay›. K›rc›’y› tan›y›nca da arama falan yapmay›p, “Allah yolunuzu aç›k etsin” der ve yol verirler. Son olayda, firar›ndan sonra Ödemifl’teki evini basan polisler K›rc›’n›n kar›s›na “Yenge, kusura bakma. Biz vazifemizi yap›yoruz, yukar›dan bask› var” derler. K›rc›’n›n yakalanmas› için devletin özel bir çaba göstermedi¤ini, yakalanmas›n›n tek sebebinin Sedat Peker’e yönelik Kelebek Operasyonu’nda telefon dinlemesine tak›lan iki geveze arkadafl›n›n “‹di Amin Ukrayna’da, bizimkilerin yan›nda” diye konuflmas› oldu¤unu da söyleyelim. 1996’da Susurluk Skandal› patlad›¤›nda bas›n›n iyimser kalemleri “devlet ba¤›rsaklar›n› temizliyor” derken, olaya daha objektif yaklaflan yorumcular “derin devlet baz›lar›n› tasfiye ediyor, yerlerine yenileri gelecek” diye yaz›yordu. Aradan geçen y›llar içinde say›s›z çete operasyonu yap›ld›, devletin ba¤›rsaklar› temizlenmek bilmedi. Susurluk Çetesi’nin önde gelen isimlerinden Veli Küçük, Sami Hofltan ve Ali Yasak’›n son Ergenekon Çetesi operasyonunda da yakalanmas› derin devlette genifl çapl› bir tasfiye bile yap›lmad›¤›n› gösteriyor. Bu durumun istisnalar›ndan biri de K›rc›. Pek zeki olmamas›na, her yakalan›fl›nda bülbül kesilmesine ra¤men Çatl›’n›n hat›r›na ve bildi¤i baz› gizli iliflkileri aç›klayaca¤› endiflesiyle korunup kollanan, Çatl›’n›n ölümünün ard›ndan tasfiye edilen K›rc›, birkaç eski dava arkadafl›n›n ve avukatlar›n›n serbest b›rakt›rma çabas› sonuç vermez ya da üçüncü kez yanl›fll›kla tahliye edilmezse 2016 y›l›na kadar cezaevinde kalacak. Murat Toklucu

42



‹smet ‹nönü ve Celal Bayar, ‹fl Bankas› ifltiraki fiiflecam’›n aç›l›fl›nda, 1935

‹fi BANKASI MÜZES‹ VE B‹R BANKANIN CUMHUR‹YET‹

Sermayesi “vatandafll›k ba¤lar›” Reklamlar›nda dendi¤i gibi, “Cumhuriyet’in bankas›”. Dolay›s›yla, kökü Osmanl›’da, eli kolu bütün dönemlerin ekonomik “trend”lerinde. Kâh “tasarruf”ta, kâh “borçlanma”da. Eminönü’nde aç›lan ‹fl Bankas› Müzesi, 83 y›ll›k “hayat›m›z›” belgeliyor... ahip oldu¤um en eski banka hesab› ‹fl Bankas›’ndan. Her ne kadar bankac›l›k ifllemlerinde görece bürokratik gelene¤ini devam ettirse, flubelerindeki demode kurumsal yap›y› hissetmekten bir türlü kurtulamasam da, en s›k kulland›¤›m banka yine ‹fl Bankas›. Yine mesela kredi kart› almaya –bu kartlarla ilgili parlak olmayan geçmiflim yüzünden– asla niyet etmedi¤im bir banka. Bütün bunlar, ‹fl Bankas›’n›n, verdi¤i sapasa¤lam kurumsal görüntüyle, benim gibi yeni zaman›n nüfusu giderek kalabal›klaflan, nerede, ne yapaca¤› belirsiz, geçmiflinden bir miras almad›¤› gibi, gelece¤ine b›rakaca¤› çok da fazla fleyi olamayanlar›n bankas› olmad›¤› anlam›na geliyor. Pasaportunu tafl›d›¤›m “Cumhuriyet’in Bankas›”, sa¤lam ad›mlarla ilerlemeye ve her y›l en kârl› flirketlerden biri olmaya devam ediyor. Oysa ben s›n›fsal profilim dolay›s›yla ayn› Cumhuriyet’in geçmiflinden, tutunma stratejilerimle bugününden, mülksüzlü¤ümle gelece¤inden nasiplenememifllerden biriyim. ‹flin daha da kötü taraf›, ‹fl Bankas›’n›n bu nasipsizli¤imle bir ilgisi oldu¤u kanaatindeyim... fiu halde beni ona ba¤layan ne? Onu bu denli özgüven sahibi, beni ise karfl›s›nda k›r›lgan k›lan fley, kuruluflunda hayatî bir rol oynad›¤›, bu yüzden de hem içinde flekillendi¤i hem de etraf›nda flekillendirdi¤i Cumhuriyet’le olan vatandafll›k ba¤lar›m›n onun gelifltirdi¤i kurumsal ba¤lar karfl›s›ndaki ezikli¤iyle ayn› sebepler mi?

S

44

‹ttihat-Terakki’nin miras› ‹fl Bankas›, iki ay kadar önce kendi tarihini –elbette k›smen– paylaflt›¤› bir müze açt›. Eminönü’nde, 1890 y›l›nda yap›m›na bafllan›p 1892 ekiminde ‹stanbul’un ilk postahane yap›s› olarak hizmete giren, 1926’da ‹fl Bankas›’na devredilen binada bu müze. Binan›n öyküsü bile ‹fl Bankas›’n›n nas›l bir miras devrald›¤›n› gösterir nitelikte. Çünkü o vakte kadar paket postahanesi olarak kullan›lan bina, asl›nda ‹tibar-› Milli Bankas›’na aitti. ‹tibar-› Milli Bankas›, Düyun-u Umumiye sürecinde Osmanl› Bankas›’na alternatif olarak “millî iktisat”a temel oluflturabilecek bir bankaya gereksinim duyan ‹ttihad-Terakki taraf›ndan 1917’de kurulmufltu. Bir baflka deyiflle, “millî bankac›l›k” aray›fl›n›n ürünüydü ve “millî iktisat” düflünü gerçeklefltirebilecek bir yap› olarak tasarland›¤›ndan, 4 milyon lira sermayesinin yan›s›ra, hayli önemli ayr›cal›klar› da haizdi. ‹ttihad-Terakki öylesine önem veriyordu ki ‹tibar-› Millî Bankas›’na (öztürkçesi “ulusal sayg›nl›k”), onun hayatiyeti için gösterilecek çabay› bir tür “iktisadî cihad” olarak tan›ml›yordu. ‹fl Bankas› Müzesi’ndeki panolardan da okunabilece¤i gibi, 1924’te kurulan bankan›n 1927’de ‹tibar-› Milli ile birlefltirilmesiyle, bu ayr›cal›klar da “Cumhuriyet’in Bankas›”na geçmifl oldu. Bu sayede ‹fl Bankas›, demiryolu, karayolu, liman, bay›nd›rl›k, tar›m, sanayi ve ticareti gelifltirmeye yönelik ulusal flirketlerin sermayesine kat›lma önceli¤i

edindi. Dolay›s›yla “millî iktisat”›n birinci orta¤›, devletin merkezinden yeni Cumhuriyet’in vatandafllar›na aktar›lacak paran›n ilk kavfla¤› ve dura¤›, onlar›n birikimlerinin güvenilir kasas›, hem Cumhuriyet’in hem vatandafllar›n›n birikimlerini yönlendirme yetkinli¤ine sahip en önemli iktisadî kurulufltu art›k. Uygur Kocabaflo¤lu’nun önderlik etti¤i bir grup tarihçi taraf›ndan haz›rlanan “Türkiye ‹fl Bankas› Tarihi” (Tarih Vakf›) adl› kitapta bu süreç flöyle gerekçelendiriliyor: “‹ki bankay› birlefltirerek bir yandan T‹B’i (Türkiye ‹fl Bankas›) güçlendirmek, masraflar› azaltarak daha çok flube açabilmek, bir yandan da benzer nitelikte iki bankan›n gereksiz rekabetinin önüne geçmek istendi¤i anlafl›lmaktad›r. Bu birleflmenin daha deneyimli, teflkilat› daha genifl ve yaln›zca yar›s› ödenmifl de olsa sermayesi daha büyük olan ‹MB’nin (‹tibar-› Milli Bankas›) de¤il de, T‹B’in bünyesinde gerçeklefltirilmifl olmas›, iktisadî nedenlerden çok, siyasî nedenlerle aç›klanabilir. Zira ‹MB geçmifl dönemin ‘çocu¤u’ iken, T‹B yeni dönemin ve rejimin ‘çocu¤u’ydu...” Asl›nda tam bir miras intikali söz konusu olan, lâkin Cumhuriyet’in, devrald›¤› miras› reddetmemekle birlikte, onun ismini, görünümünü de¤ifltirerek bir red görüntüsü verme çabas›n›n izlerini de tafl›m›yor de¤il. Bir baflka deyiflle, Cumhuriyet’in iktisadî çeyizi, ‹ttihad-Terakki’nin “ilerde bundan bir merkez bankas› olur mu?” mant›¤›yla kurdu¤u banka arac›l›¤›yla diziliyor. Tabii yaln›z ayr›cal›klar ve sermaye de¤il, çal›flanlar da devral›n›yor ‹MB’den. “Türkiye ‹fl Bankas› Tarihi” kitab›nda dendi¤i gibi, ‹tibar-› Milli Bankas›, ‹fl Bankas›’n›n “cansuyu” oluveriyor.

Bankan›n yaratt›klar› ve terkettikleri 12 Haziran 1938 tarihli Milliyet gazetesinde ‹fl Bankas› Müdür-i Umumisi Mahmud Celal Bey’in bir beyanat›: “Bir müddetten beri Osmanl› Bankas› Galata fiubesi’nin takib etti¤i bir usûlü flayan-› dikkat telâkki etmekteyiz. Bu usûl, ö¤le tatilini kald›rarak gifleleri bila inkita (kesintisiz) müflteriler emrine aç›k bulundurmakt›r.”

‹fl Bankas› Müzesi, çok iyi tasarlanm›fl bir tarih-okuma mekân›. 83 y›ll›k geçmiflten kalan çok az say›da belgeyi içermesine ra¤men müze, ‹fl Bankas›’n›n Cumhuriyet’le ve hepimizle kurdu¤u iliflkilerin do¤as› hakk›nda hayli güçlü izlenimler edinebilmemizi sa¤layacak nitelikte. Müzedeki kimi belgeler, kurucular›n›n da tahmin edebilece¤i kimi okumalara olanak tan›yarak Cumhuriyet’in iktisadî tarihi konusundaki baz› nutuklar›n hamasi ›fl›klar›n› k›rabilir. Söz konusu hamasi ›fl›klar aç›s›ndan en yaralay›c› olan ise, herhalde ‹fl Bankas›’n›n ‹tibar-› Milli’den devrald›¤› ayr›cal›klarla orta¤› oldu¤u sanayi yat›r›mlar›n›n bafllang›ç ve sonlar›. ‹fl Bankas›’n›n ilk el att›¤› yat›r›m alanlar›ndan ikisi fleker ve cam fabrikalar›. Alpullu’da kurulan ilk fabrikadan bir modernleflme projesi olarak Cumhuriyet’in en önemli s›naî ve ziraî ilerleme arac›, yani “pancar flekeri”, dolay›s›yla “fleker pancar›” icat edilmiflti. Kurulan ilk fabrikan›n ard›ndan say›lar› h›zla artan fleker fabrikalar›, memlekette “pancar üreticisi” diye bir tar›m kesimi oluflmas›n› sa¤lam›fl, ilk örgütlenen, en çok desteklenen, en iyi e¤itilen çiftçiler olarak nüfusu k›sa zamanda artan bu üreticiler, tar›msal makineleflmeden gübre kullan›m›na, sulamaya


kadar Türk ziraatinin öncüleri haline getirilmifllerdi. ‹fl Bankas›’n›n da orta¤› oldu¤u her bir fleker fabrikas› kuruldu¤u yeri adeta abad ediyordu. 2002 y›l›nda ç›kan fieker Kanunu ve fieker Kurulu eliyle, niflasta bazl› flekere iç piyasada verilen yüzde 10’a kadar ayr›cal›kl› kota ve uluslararas› anlaflmalarla bina edilen ihracat yasa¤›yla Cumhuriyet bu kesimden vazgeçti. ‹fl Bankas›’n›n bu alandaki ifltiraklerini ne zaman devretti¤i sorusuna ne “‹fl Bankas› Tarihi” kitab›nda ne de müzede bir yan›t bulabildim, bankan›n varolan ifltirakleri listesinde de fleker fabrikalar›na rastlayamad›m. Ne var ki bu eksiklik, Cumhuriyet’in, ‹fl Bankas› arac›l›¤›yla var etti¤i bir kesimi gönül rahatl›¤›yla ve durduklar› zemini sa¤lama alma gereksinimi hissetmeksizin piyasa koflullar›na terk etmifl olmas›n›n hüzünlü bir ayr›l›k hikâyesi oldu¤unu gizlemiyor. Benzer bir öykü de, ilki Beykoz’da aç›lan fiiflecam fabrikas›yla ilgili. Müzenin katalo¤unda da belirtildi¤i üzere, “‹fl Bankas› sermayesi, Türkiye’nin sanayileflmesinde kilit rol oynuyordu. Bu alanda bankan›n en önemli etkinli¤i cam üretimiydi”. Bu ba¤lamda, müzede sergilenen ve Beykoz’daki fiiflecam fabrikas›n›n aç›l›fl›n› görüntüleyen birkaç dakikal›k k›sa filmden insan›n içine akan coflkuyu anlamland›rmak zor de¤il. Fabrika aç›l›fl›, 1935 y›l›nda dönemin baflbakan› ‹smet ‹nönü ve ‹ktisat Bakan› Celal Bayar’›n kat›l›mlar›yla gerçeklefltiriliyor. Vapurla Beykoz’a geçen zevat, coflkulu bir halk kitlesi taraf›ndan karfl›lan›yor. Arkalarda bir yerde “Dayan baflaracaks›n” pankart› görünüyor. Cumhuriyet’in iktisadî baflar›s› önemli, bunu en iyi ‹fl Bankas› biliyor, çünkü bu bankan›n kuruluflu, daha 1923’te gerçeklefltirilen ilk ‹zmir ‹ktisat Kongresi’nde dile getirilen “askerî zafer, iktisadî zaferle taçlanmad›kça kal›c› olamaz” ilkesine dayan›yor. Bugünden bak›l›nca halk›n bir fabrika aç›l›fl›n› aflan coflkusunun da, zevat›n yüzündeki muzaffer komutan gülümseyifllerinin de anlam› söz konusu “zafer” ba¤lant›s›. ‹fl Bankas›, bu dönemde bir tür komuta merkezi gibi. Fakat Beykoz’daki fabrikan›n kapan›fl› esnas›nda yaflananlar› düflününce, insan›n içi burkuluyor ve akla ister istemez kimin ne kadar dayanaca¤›na ve sonunda ne türden bir baflar›n›n gelece¤ine hangi mekanizmalar›n karar verdi¤i sorusu tak›l›yor. Bir terkedilmifllik hikâyesi daha, sözün k›sas›...

Vatandafll›k ba¤lar› ve ‹fl Bankas› ‹fl Bankas›’n›n en önemli ifllevlerinden biri ise, Anadolu insan›n› parayla tan›flt›rmas› oluyor. Paran›n özelliklerini, yaln›zca bir de¤iflim de¤il, tasarruf arac› oldu¤unu, “iktisadî seferberli¤in” evlerden, hatta çocuklardan bafllat›lmas› gerekti¤ini uzun süre, bir ö¤retmen sabr›yla dikte ediyor banka... “Cumhuriyet’in Bankas›” niteli¤ini popülerlefltirme süreci de tasarruf kavram ve kurumunun keflfi ve bu topraklara tercüme edilmesiyle bafll›yor. Banka, Türkiye’de “tasarrufun sembolü” haline gelen ilk madenî

Müzenin katalo¤undan bir cümle: “Kumbara sayesinde Anadolu insan› kap›s›n›n önünden bile geçmeye cesaret edemedi¤i bankada izzet ikram gördü.” Bu izzet ve ikram gelene¤inin flimdi borçlar›n› düzenli ödeyen kredi kart› müflterileri için de geçerli oldu¤unu söylemek mümkün. ‹çinde yaflad›¤›m›z ekonomik atmosferin tasarruf öncelikli olmaktan ç›k›p borç öncelikli bir nitelik kazanmas›nda da öncümüz ‹fl Bankas›’yd›.

kumbaralar›n›, yar›n› daha güvenli k›labilmek için tasarruf etmek gerekti¤i fikriyle ve “damlaya damlaya göl olur” fliar›yla 1928 y›l›nda ç›kar›yor. Hatta tasarruf kampanyas›n› üstlenen ‹stanbul Yenicami fiubesi’nin kurulufl günü olan 25 Aral›k, “Tasarruf Günü” ilan ediliyor. Gene katalogdan bir cümle: “Kumbara sayesinde Anadolu insan› kap›s›n›n önünden bile geçmeye cesaret edemedi¤i bankada izzet ikram gördü.” Bu izzet ve ikram gelene¤inin flimdi borçlar›n› düzenli ödeyen kredi kart› müflterileri için de geçerli oldu¤unu söylemek mümkün. ‹çinde yaflad›¤›m›z ekonomik atmosferin tasarruf öncelikli olmaktan ç›k›p borç öncelikli bir nitelik kazanmas›nda da öncümüz ‹fl Bankas›’yd› deyip geçiyoruz. Halk›n ‹fl Bankas›’na teveccühünün, Cumhuriyet’i kuran iradenin ona gösterdi¤iyle boy ölçüflebilecek nitelikte oldu¤unu da teslim etmek gerekir. Müzedeki metrelerce uzunlukta “‹fl Bankas› buraya, eller havaya” mealindeki dilekçeler bunun en bariz göstergeleri. Bart›n Belediye Reisi’nin 23 Ocak 1930 tarihinde dönemin banka genel müdürü Celal Bayar’a gönderdi¤i uzunca arzuhaldeki flu cümlelere bak›n: “‹fl Banka’m›z›n feyizli ve bereketli çal›flmas›ndan memleketimizin de istifade edece¤i zaman›n yaklaflm›fl oldu¤unu düflünürken bir haz ve sürur duymaktay›m. Eski usûllerin afl›lad›¤› adetlerle k›zlar›n›n, kad›nlar›n›n boyunlar›n›, kulaklar›n› altunlarla süsleyen Bart›nl›lar, umumî para darl›¤›n›n müzayakalar› karfl›s›nda tedavüle ç›kamayan bu gömülü servetleri faydaland›racak bir müesseseye nail olacaklar›ndan dolay› flimdiden izhar-› memnuniyet etmektedirler... Gayri müsait flartlara ra¤men Ziraat Bankas›’n›n kasas›na bile binlerce altunu dolduran sermayedarlar›m›z, içinde bulundu¤umuz iktisadî buhran senelerinde bütün hülyat›n› bankam›za teslim etmekle yeni bir ifl devresine girecektir.” 1929’da patlayan iktisadî buhran devam etmekte; Türkiye, ithalat kap›lar›n› s›k› s›k›ya kapatarak ekonomisini korumaya alsa da, ‹fl Bankas› arac›l›¤›yla kad›nlar›n boyunlar›ndaki alt›nlar›n, yast›k alt›ndaki paralar›n dolafl›ma sokulmas› gerekiyor ki, devletin nakit a盤› giderilsin, henüz yedi yafl›ndaki bu “çocuk” beslenme yetersizi¤i nedeniyle güçten düflmesin. Öte yanda banka flubesinin kurulmas›yla geliflecek bir yerel ekonomi umudu var, “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor”, tavu¤un kayna¤› konusundaki spekülasyonlara girmek bu yaz›n›n haddini afl›yor. Sözün k›sas›, gerçek “vatandafll›k ba¤lar›” böylece kuruluyor. “Cumhuriyet’in Bankas›”n›n, Cumhuriyet’le vatandafllar› aras›nda gördü¤ü ifllevlerden biri de bu olsa gerek...

“Yeni dünya düzeni”nde de öncü “Cumhuriyet’in Bankas›”n›n kimi zaman el yordam›yla da olsa iktisat alan›nda ve elbette gündelik yaflam›m›zda yapt›¤› önderlik giriflimleri bu kadarla kalm›yor elbette. Müzedeki kiosklardan birinde anlam yüklü bir

haber görüyoruz: 12 Haziran 1938 tarihli Milliyet gazetesinde ‹fl Bankas› Müdür-i Umumisi Mahmud Celal Bey’in bir beyanat›: “Bir müddetten beri Osmanl› Bankas› Galata fiubesi’nin takib etti¤i bir usûlü flayan-› dikkat telâkki etmekteyiz. Bu usûl, ö¤le tatilini kald›rarak gifleleri bila inkita (kesintisiz) müflteriler emrine aç›k bulundurmakt›r. Garp memleketlerinde iktisat hayat›n›n mühim oldu¤u flehirlerde bankac›l›k faaliyetlerine hiçbir suretle ara verilmez. Memurin kendisine mahsus mahalde maksut bir süre dahilinde ö¤le yeme¤i ihtiyac›n› karfl›lar ve çal›flma mahalline avdet eder. ‹flte biz de Osmanl› Bankas› gibi bu usûlü tatbik edece¤iz.” Bu haberde “el yordam›” tan›mlamas›n› hak eden unsur, herhalde, Mahmud Celal Bey’in bankan›n en yak›n rakibini, böylesi önemli bir kararda belirleyici etkenlerden biri olarak zikrediyor olmas›. Profesyonel ve öncü kabul edilebilecek k›s›m ise, paran›n hareketine hiçbir insan ihtiyac›n›n engel olamayaca¤› ilkesi, bugün çok daha ac›mas›z bir flekilde iflleyen çal›flma saatleri uygulamas›... ‹fl Bankas› Müzesi, hayat›n temel gerçeklerinden birini ö¤retiyor. Ad›na ister seferberlik deyin, ister cihad, bu dünyada hiçbir mücadele karfl›l›ks›z kalm›yor, ayr›ca e¤er ak›l iyi bir flekilde kullan›l›rsa her türlü al›flverifl kârl› bir sonuca dönüfltürülebiliyor. Cumhuriyet’in kuruluflunda sahip oldu¤u ayr›cal›klar› birer yükümlülük görünümünde s›rtlayan ‹fl Bankas›’na, hep birlikte kumbaralar›m›zla, tasarruf hesaplar›m›zla, vadeli-vadesiz mevduatlar›m›z ve kredi kartlar›m›zla ödüyoruz borcumuzu. Cumhuriyet’in ona en büyük arma¤an› ise, her y›l reklamlar›nda lây›k›yla kullanabilece¤i bir “Cumhuriyet’in Bankas›” imaj›. fiimdi o, bu sayede memleketin en önemli, en dokunulmaz, gücü kolay kolay sars›lmaz, ne yaparsa yaps›n yerini bulan kurumlar›ndan biri, biz de onun Cumhuriyeti’nin vatandafllar›y›z. Müze, bu imaj›n dar ölçekli bir sa¤lamas›n› yap›yor. Geriye anlamad›¤›m flu nokta kal›yor: “Cumhuriyet’in Bankas›”n›n genel müdürlü¤ünü neden ‹stanbul’a tafl›d›¤›, bunun Cumhuriyet’in mi ‹stanbul’u, yoksa ‹stanbul’un mu Cumhuriyet’i (bu durumda yeniden) devflirdi¤i anlam›na geldi¤i, bir de Levent’teki (yine öncü nitelikte) ‹fl Kuleleri’nin neden “‹stanbul Siluetine Katk›” bafll›¤›yla sunuldu¤u... ‹fl Kuleleri’nin katk›s›yla bu siluetin, içerden de¤il, d›flar›dan daha çok görünür bir ‹stanbul’u, –aç›kça söylemekte fayda var– küreselleflen finans-kapitalin tektiplefltirilmeye yüz tutan merkezlerinden birini imledi¤ini düflününce katk›n›n büyüklü¤ünü teslim etmemek haks›zl›k olur. Bütün bu gidiflattaki sembolizmin vatandafll›k, ekonomi ve siyaset ba¤lam›ndaki okumas›n›n ne Cumhuriyetçilerin ne de geriye kalanlar›n kendilerini iyi hissetmelerine yard›mc› olaca¤›n› düflünüyorum nedense. En az›ndan kendi ad›ma müzede sergilenmekte olan tarihin öngördü¤ü alacak-verecek hesab›nda hep borçlu ç›kmaktan korkuyorum. Ayfle Çavdar

45


!f’in kaçmazlar› Dünyada giderek bir kategori, bir sektör haline gelen “ba¤›ms›z filmler”, Türkiye’de de epey yank› buluyor, hem üretim hem tüketim ba¤lam›nda. ‹yi film çekmek için illâ büyük bütçeler de¤il, esasen fikir ve emek gerekti¤ini gösteren pek çok taze filmi aya¤›m›za getiren !f ‹stanbul Uluslararas› Ba¤›ms›z Filmler Festivali, yedinci y›l›na girerken kültür hayat›m›z› canl› k›lmaya da devam ediyor. Esas olarak Beyo¤lu AFM Fitafl sinemas›nda (1424 fiubat aras›nda) düzenlenen festival, bu sene Ankara’ya (28 fiubat - 2 Mart aras›nda), geçen seneki gibi Caddebostan’a, ayr›ca ‹stinye’ye de tafl›n›yor. Bu sene en Yasak bölge çok ilgiye mazhar olacak filmlerin bafl›nda “müzikli” olanlar geliyor. “Glass: Philip’in 12 Bölümde Portresi”nin yan›nda rock damar›ndan yürüyen yap›mlar a¤›rl›kta: Scott Walker, Joy Division, Sigur Rós belgesellerinin yan›s›ra, Antony, Devendra Banhart, CocoRosie ve Vashti Bunyan’›n gaml› neo-folk dünyas›na bakan David Kleijwegt filmi “Ölümsüz Çocuklar”a dikkat. Rock tarihinin efsane foto¤rafç›lar›ndan biri olmas› hasebiyle, Annie Leibovitz’in hayat›na ve eserlerine odaklanan “Objektiften Yans›yan Bir Yaflam” da belki müzikli bir film say›l›r... Inland Empire

David Lynch’in son filmi “Inland Empire”, Coen Biraderler’in yeni süksesi “‹htiyarlara Yer Yok” zaten kaçmazlar aras›nda. Kara Afrika’ya ›fl›k tutan Wim Wenders’li ortak belgesel “Görünmeyenler”, zengin siteleriyle komflu ‹htiyarlara yer yok gettolar›n aras›ndaki s›n›fsal uçurumu bir linç hikâyesiyle anlatan “Yasak Bölge”, porno ve kitsch üzerinden bir sistem mücadelesi yürüten Kanadal› yönetmen Bruce LaBruce’un bir zombi hikâyesiyle kapitalizmi hedef tahtas›na koydu¤u “Otto...” da üç Express tavsiyesi. “Kefl!f”, “Meksika Dalgas›”, “Baflka Aflk”, “Gezegen, ‹nsan”, “Yaflama Sanat›” da mercekle bak›lacak bölümlerden...

Ploy

46

Michael Moore, filmde, Küba’ya tedavi için götürdü¤ü ABD vatandafllar›yla

MICHAEL MOORE “SICKO”YU ANLATIYOR

Kübal›lar yapabiliyorsa... Michael Moore’un 2007 Cannes Film Festivali’nde ödüllendirilen filmi “Sicko” (Hasta) !f ‹stanbul Ba¤›ms›z Film Festivali’nde... “Sicko”da kötüleri hiç konuflturmuyorsunuz. Art›k kimse size konuflmay› kabul etmedi¤i için mi? Michael Moore: Hay›r, farkl› bir üslûp benimsemek, ma¤durlara, ac› çeken insanlara daha yak›n durmak istedim. Hakk›mda kopart›lan gürültü pat›rt›dan usand›m. Aleyhimde çekilen on küsur belgeselden yoruldum. O filmlerle bir “anti-Moore” festivali yap›labilir. Baz› olgular› manipüle etti¤iniz söyleniyor... General Motors’un bataca¤›n› söyledim, batt›. ABD’deki ateflli silahlar sorununa dikkat çektim, ard›ndan gelen silahl› sald›r› olaylar›n› herkes gördü. Irak’a askerî müdahalenin nükleer silahlar gibi yalan kan›tlara dayand›r›ld›¤›n› söyledim, hakl› ç›kt›m. ABD, Bat› dünyas›nda genel sosyal güvenlik sisteminin olmad›¤› tek ülke, sigorta flirketlerinin kamunun paras›yla finanse edildi¤i tek ülke. Bu flirketlerin amac› insanlar› tedavi etmek de¤il, kârlar›n› maksimize etmek. Seyircilerinizin bir bölümü siyasî görüfllerinizi paylafl›yor, ama bir bölümü de karars›zlar saf›nda. Sizin kör gözüm parma¤›na üslûbunuz insanlar› ikna etmek için iyi bir tarz m›, yoksa insanlar›n size kulak t›kamalar›na m› sebep oluyor? 2003 Oscar töreninde, uydurma gerekçelerle savafla sürüklendi¤imizi söylemifl ve yuhalanm›flt›m. O zamanlar, Amerikal›lar›n yüzde 20’si benimle ayn› fikirdeydi. Sessiz sedas›z çekip gitmek yerine, “Fahrenheit 9/11”i yapt›m. Bunun sebebi, Amerikal›lar›n büyük ekseriyetinin ikna edilebilir, iyi niyetli, yüce gönüllü oldu¤una ve sonuçta do¤ru olan› yapmak istediklerine inanmamd›r. Bugün, ülkenin yüzde 70’iyle Bush konusunda hemfikirim. Sadece, biraz zaman ald›. “Sicko”da kolay bir hedef seçti¤iniz

Bu filmden yaln›zca sigorta ve ilaç sektörünün yöneticileri rahats›z olacakt›r. Evrensel sa¤l›k hizmetlerinin kendileri üzerinden yürütülmesini sa¤lamak, böylece müstehcenli¤e varan kârlar elde etmeye devam etmek ve yat›r›mc›lar›n› hoflnut etmek için ellerinden geleni yap›yorlar.

söylenebilir mi? Sonuçta, Amerikan sa¤l›k sisteminin matah bir yan› olmad›¤›n› herkes görüyor herhalde. “Sicko” bütün partileri, bütün taraflar› dikey kesen bir film. Herkes hasta oluyor, herkesin sa¤l›k güvencesi sorunu var, herkesin tedavi ve ilaç ihtiyac› var, her yafll›n›n bak›m ihtiyac› var. Bu filmden yaln›zca sigorta ve ilaç sektörünün yöneticileri rahats›z olacakt›r. Sa¤l›k sisteminin çökmüfl olmas›na kimse itiraz etmiyorsa, bu konuda nefes tüketmenin mânâs› ne? As›l çökmüfl olan sistemin bütünü. Kongre ve Beyaz Saray, petrol endüstrisine para ve nüfuz aç›s›ndan rakip durumdaki bu iki endüstri taraf›ndan sat›n al›nm›fl durumda; yönetim onlara gebe. ‹laç ve özel sa¤l›k sigortas› flirketleri sistemi kontrolleri alt›nda tutuyor. Rüzgâr›n hangi yönden esti¤ini ve bu meselenin ABD iç politikas›n›n bir numaral› konusu oldu¤unu biliyorlar. Evrensel sa¤l›k hizmetlerinin kendileri üzerinden yürütülmesini sa¤lamak, böylece müstehcenli¤e varan kârlar elde etmeye devam etmek ve yat›r›mc›lar›n› hoflnut etmek için ellerinden geleni yap›yorlar. Filminiz Kanada sa¤l›k sistemini adeta ütopya gibi sunuyor. Kanada sistemini elefltiren, hastanelerde uzun kuyruklar oldu¤unu söyleyen Amerikal›lar›, birkaç mutlu Kanadal›ya mikrofon tutarak yalanl›yorsunuz. Bu pek bilimsel bir yol olmasa gerek... Kanadal›lar sistemlerinden memnun. Evet, kusurlar› da olan bir sistem. En temel kusuru, yeterince kaynak aktar›lmamas›. Bu konudaki daha derinlemesine tahlilleri internet sitemde bulabilirsiniz. Ama flu kadar›n› söyleyeyim: Kanada’da ortalama ömür, ABD’dekinden uzun. Bunun da herhalde sa¤l›k sistemiyle bir iliflkisi vard›r. Frans›z ve Küba sistemlerine övgüler düzüyorsunuz, Küba’ya gidip Che’nin


SA⁄LIKTA AMER‹KAN S‹STEM‹YLE FRANSA S‹STEM‹ KARfiILAfiTIRMASI

Özel sigorta endüstrisi mant›¤› Michael Moore “Sicko”da Yeni Dünya’yla eskisinin sa¤l›k sistemini karfl›laflt›r›yor, ABD karfl›s›nda Fransa’y› övüyor. ‹ki sistem aras›ndaki fark› New York Üniversitesi’nde ekonomi ve sa¤l›k hizmetleri yönetimi profesörü olan Victor G. Rodwin anlat›yor... Geçti¤imiz günlerde ABD’de yay›nlanan son kitab›n›zda (“Universal Health Insurance, How Sustainable? Essays on the French Healthcare System” / Evrensel Sa¤l›k Sigortas› Ne Derece Sürdürülebilirdir? Frans›z Sa¤l›k Sistemi Üzerine Denemeler), Amerikal›lara Frans›z sa¤l›k sisteminin iyi yanlar›n› göstermeye çal›fl›yorsunuz. Ça¤d›fl›l›kla suçlanmaktan çekinmediniz mi? Victor G. Rodwin: Gastronomi ve moda haricinde, Fransa ABD’de pek ciddiye al›nmaz. Fransa denince insanlar›n akl›na kamusal politikalar, merkeziyetçilik, yüksek vergiler, ekonominin küreselleflti¤i ça¤da hâlâ anakronik politikalar uygulayan bir toplum geliyor. Halbuki, Frans›z sisteminden ö¤renilecek çok fley var. Fransa’da herkes güvence alt›nda, istisnas›z herkes. Hem kamu sektörü, hem de özel sektör var. Sistemin ana yap›s› çok sa¤lam. Çok daha kaliteli bak›m sa¤layabilmek için hastaneler, klinikler ve belediye hastaneleri aras›ndaki entegrasyon nas›l daha iyilefltirilebilir düzeyinde sorunlar› tart›fl›yorlar. ABD’deyse, hiçbir sa¤l›k güvencesi olmayan insanlar›n say›s› h›zla art›yor ve sa¤l›k hizmetlerinin niteli¤i çok eflitsiz. Amerikan sistemini nas›l tarif edersiniz? ABD’deki çok parçal› ve merkezsiz bir sistem. Bütün nüfusu güvence alt›na alan bir sistem yok. Bu, bir Frans›z için tahayyül edilebilir ve kabul edilebilir bir fley de¤il. ABD’de, özel sigortac›l›k sektörü etraf›nda organize olan bir sistemin mant›¤› iflliyor. Somut bir örnek üzerinden gitsek, bir Amerikal› bronflit oldu¤unda ne yap›yor? Bu, yafl›na, gelirine ve iflvereninin durumuna göre de¤iflir. 65 yafl›n üstündeyse, Medicare sisteminden faydalan›r. Bu sistem Fransa’daki sa¤l›k sigortas› sistemine benziyor, ancak bir farkla: ABD’de siz önce ödemeyi yap›yorsunuz, sonra size geri ödeme yap›l›yor ve hastaya düflen katk› pay› çok daha yüksek. Yoksulluk s›n›r›n›n alt›ndaki bir hasta söz konusuysa, Medicaid’den faydalan›yor. Bu, eyaletten eyalete de¤iflen bir sistem, yaklafl›k 40 milyon Amerikal›y› kaps›yor. Hemen hemen bütün masraflar› karfl›l›yor, ancak hekimlere çok düflük ücret veriyor. Hekimler muayenehanelerinde bu kapsamdaki hastalar› kabul etmenin kendilerine bir kazanç getirmedi¤ini düflündüklerinden fazla tetkik isteme yoluna gidiyorlar. New York’ta, Medicaid çerçevesinde muayene ücreti yaklafl›k 20 dolar, halbuki ayn› hekim yafll› bir hastay› muayene etti¤inde 100 dolar al›yor. Bu, çok çarp›c› bir eflitsizlik. Hastalar özel muayenehanede ifllerinin yokufla sürülece¤ini bildiklerinden, acil servislere ya da kamu hastanelerinin polikliniklerine gidiyorlar. Oralarda da saatlerce s›ra bekliyorlar. Amerikal›lar›n ço¤unlu¤u nas›l bir güvenceye sahip? Amerikal›lar›n yüzde 58’i, iflverenlerinin sa¤lad›¤› özel sa¤l›k sigortas› sahibi. Bunlar›n koflullar› sigorta flirketlerine göre de¤ifliklik gösteriyor. Büyük iflverenler genelde daha iyi güvence sistemleri sunuyorlar. Sigortal›lar›n çok küçük bir k›sm› (yüzde 3) Fransa’dakine benzer haklara sahip; onlar herhangi bir rahats›zl›kta, istedikleri hekime ya da sa¤l›k kurulufluna baflvurabilir ve masraflar› karfl›lan›r. Muayene ücretinin de tektip olmad›¤›n› belirtmek laz›m. Ücretler oturdu¤unuz flehre göre de¤ifliyor. En pahal› yer New York. E¤er bir dahiliye uzman›na giderseniz, asgarî 100 dolar ödemeniz gerekiyor. Medicare sisteminde, 65 yafl üzeri kiflilerin sa¤›k masraflar›n›n yüzde 70-80’i karfl›lan›yor. Mu-

ayene ücretleri, Fransa’da oldu¤u gibi, her y›l hekim örgütleriyle devlet aras›ndaki müzakereler sonucu belirlenmiyor. Bir de meflhur HMO sistemi var... Health Maintenance Organisations (Türkiye’deki sa¤l›k ocaklar› benzeri bir yap›) hastalar›n do¤rudan baflvurabildikleri sa¤l›k merkezleri. Hastalar katk› paylar›n› ödüyor. Ancak, HMO hekimlerine muayene olmaya mecburlar. HMO’lar›n yüzde 70’ini “managed care organizations” denen kâr amac› gütmeyen özel kurulufllar oluflturuyor. Sa¤l›k sektörünün borsada bu kadar büyük oranda ifllem hacmine sahip oldu¤u ABD’den baflka bir ülke yok dünyada. Amerikal›lar, kendilerine seçme özgürlü¤ü tan›mayan bir sistemi kabul ediyor. Fransa’da istisnas›z herkes sa¤l›k sigortas› güvencesine sahip. ABD’de ise nüfusun yüzde 20’si güvenceden mahrum. Hiçbir güvencesi olmayan bu insanlar kim? Bunlar›n büyük ço¤unlu¤unu düflük ücretlerle çal›flan, “çal›flan yoksullar” denen insanlar oluflturuyor. Sigorta primlerini ödeyebilecek durumda olmayan küçük

iflletmelerde çal›fl›yorlar. Bir kiflinin tamamen sigortas›z, güvencesiz kald›¤› süre ortalama iki y›l. Sonra, ya sigortal› bir ifl buluyor ya da Medicaid’den yararlanma hakk› elde edecek kadar yoksullafl›yor. National Institute of Medicine’›n yapt›¤› bir araflt›rma, sigortas› olmayanlar›n ölüm riskinin, sigortas› olanlardan yüzde 25 daha fazla oldu¤unu ortaya koyuyor. Ancak, bir ölüm kal›m durumunda, özel hastaneler de hastan›n hayatta kalmas› için zorunlu ifllemleri yapma mecburiyetinde. Böyle bir durumda ödemeyi kim yap›yor? Kamu hastanelerinin harcamalar›n› yerel yönetimler finanse ediyor. Ancak sorun flu ki, ABD’nin bütün bölgelerinde kamu hastanesi bulunmuyor, sadece büyük flehirlerde var. Sa¤l›¤a Fransa’dan daha fazla harcama yapan ABD’de, 48 milyon güvencesiz insan olmas›n› nas›l aç›kl›yorsunuz? Evet, biz GSMH’n›n yüzde 16’s›n› sa¤l›¤a harc›yoruz, Frans›zlarsa yaklafl›k yüzde 10’unu ay›r›yor. Ancak, sa¤l›k sektöründeki bütün ürün ve hizmetlerin, t›bbî personelin ücretleri de dahil, bedeli bizde çok daha yüksek. Bizde yatak bafl›na düflen hemflire say›s› da daha fazla; daha yüksek ve daha maliyetli teknoloji kullan›l›yor. Bunun yan›s›ra, çok büyük bir harcamay› yönetim konusunda yap›yoruz, çünkü yüzlerce farkl› sigorta mevcut ve her birinin farkl› protokolleri, ödeme ve denetleme mekanizmalar› var. Sonuçta, asl›nda bizim sistemimizde çok büyük bir israf söz konusu, ama tuhaf olan, dünyan›n pek çok ülkesinin ABD’yi örnek almas›.

Çeviren: S.‹.

Çeviren: Siren ‹demen

k›z›yla söylefli yap›yorsunuz. Fransa, Küba, Che... Amerikan sa¤›n› sinir etmek mi istiyorsunuz? Ben halka, medyadan ve bu ülkeyi yöneten siyasî ayg›ttan daha fazla de¤er veriyorum. Hep ayn› terane anlat›l›yor: Fransa kötüdür, köhnedir, ödlektir. Fransa’n›n kabahati ne? Onlar›n deste¤i olmasayd›, ABD kurulamazd›. New York liman›ndaki heykel onlar›n arma¤an›. 11 Eylül’de derhal tepki verdiler. Ve ‹kinci Dünya Savafl›’nda onlar için yapt›klar›m›za ebediyyen müteflekkirler. Fransa, dünyadaki en iyi sa¤l›k sistemine sahip. Bunu söyleyen ben de¤ilim, Dünya Sa¤l›k Örgütü. Küba’ya gelince, orada bir film çekmek istedi¤inizde, en iyi görüntüleri vermek isteyeceklerdir elbette. Ama, Dünya Sa¤l›k Örgüt’ünün Küba’n›n sa¤l›k sistemini parmakla göstermesi ve Latin Amerikal›lar›n sa¤l›k hizmeti almak için Küba’ya ak›n etmeleri de bofluna de¤il herhalde. Kübal›lar›n ortalama ömürlerinin ABD’lilerden uzun olmas›n›n da bir sebebi var mutlaka. Castro’ya veya rejimine amigoluk yapm›yorum, sadece yurttafllar›ma flunu söylüyorum: Biz ABD’yiz, Kübal›lar yapabiliyorsa biz de yapabiliriz. “Sicko”yu yapman›n en zor taraf› neydi? Filmi sigortalatmak. Sigorta flirketleri hakk›ndaki bir filmi sigortalamalar› için bir sigorta flirketini nas›l ikna debilirsiniz? Sonuçta, Kansas’ta küçük bir flirketi olan bir sigortac› bulduk. Galiba, Cumhuriyetçi Partili olmayan tek sigorta flirketi sahibiydi. Filminizde maddî hatalar oldu¤unu iddia edecekler ç›kacak m› sizce? “Fahrenheit 9/11”de tek bir hata bulana 10.000 dolar ödül verece¤imi ilân etmifltim. Bir ödeme yapmak zorunda kalmad›m. Filmlerimdeki her olgu do¤rudur. Yorumlar da benim yorumlar›md›r, kimilerine göre yanl›fl olabilir, ama bana göre do¤ru yorumlard›r. ‹nsanlar› hem e¤lendirmeyi, hem de a¤›r konularda düflündürmeyi nas›l baflar›yorsunuz? Film çekerken hep hayalî bir seyirci koltu¤unda otururum. ‹nsanlar›n hafta boyunca çal›flt›klar›n›, haftasonunda e¤lenmek istediklerini ve e¤lenmek için sinemaya gittiklerini akl›mdan ç›karmam. Ayr›ca, siyaset ve e¤lence benim için birbirleriyle çeliflen fleyler de¤il. E¤lenceli bir film yapmay› becerebilirsem, komik ya da hüzünlü bir film yapabilirsem, siyaseten söylemek istediklerimi de güçlü bir flekilde ifade edebilirim. Hep büyük hedeflere yöneldiniz. Bundan sonraki hedefiniz ne olacak? Bilmem. Bu filmin nas›l tepki alaca¤›n› görmek istiyorum. Belki de bir romantik komedinin vakti gelmifltir.

47


IM

TU

TMAZ

alan› Müdürü, Gençlik Spor ‹l Müdürü, Sosyal Hizmetler ‹l Müdüründen oluflan bir geçici yönetim kurulu oluflturuldu. S›k›nt›l› bir y›l›n ard›ndan üst üste yap›lan 12 kongreye ra¤men kulübe yine sahip ç›kan olmad›. Valilik bu sefer geçici yönetimin bafl›na Ç›nar Kaymakam› Hasan Tanr›seven’i getirdi. O günden 2007 sonuna kadar ayn› yönetim görevi sürdürdü.

R

TA

K

U ADAM T

TA

“Gözümüz Diyarbak›rspor’un üzerinde” Geçen y›l›n kas›m ay›nda Diyarbak›rsporlu futbolcular alacaklar›n›n ödenmemesini gerekçe göstererek idmanlara ç›kmama karar› ald›lar. Valilik yine duruma el koydu. 1 trilyon 60 milyar lira tak›ma ödendi. OHAL döneminde Diyarbak›rspor’a gizli OHAL bütçesinden destek verilirken, bugün hangi paran›n harcand›¤› beli de¤il. Devlet, hiçbir tak›ma göstermedi¤i ilgiyi Diyarbak›rspor’a göstermeye devam ediyor. Sürekli bir yokluk edebiyat› yapan, elle tutulur bir baflar› yakalayamayan ve 9 trilyona yak›n borç yaratan yönetim, y›l sonunda görevden ayr›ld›. Diyarbak›r Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 28 Aral›k’ta yap›lacak kongre için Mahsun K›rm›z›gül ve eski Galatasaray yöneticisi Abdurrahim Albayrak’›n da oldu¤u bir listenin yönetime talip oldu¤unu aç›klad›. Ancak K›rm›z›gül baflkanl›¤› düflünmedi¤ini söyledi, Albayrak da pek oral› olmad›. Zaten Vali bey, tak›m›n gerçek sahiplerinin kendileri olaca¤›n› “Bizim de Diyarbak›r Valili¤i olarak Diyarbak›rspor’a kay›ts›z kalmam›z mümkün de¤ildir. Diyarbak›r Valili¤i’nin, Diyarbak›rspor’da yanl›fl icraat yap›lmamas› noktas›nda gözetim, kontrol ve denetimi devam edecektir. Gözümüz Diyarbak›rspor’un üzerinde olacak” diye aç›k aç›k söyledi. Bunu rahatl›kla söylüyor, çünkü kongre delegelerinin ço¤u polis. Valiye ra¤men birinin seçilmesi imkâns›z. Diyarbak›rspor’un yeni

Devletin tak›m› Diyarbak›rspor ski ad›yla 2. Lig, yeni ad›yla Bank Asya 1. Lig tak›mlar›ndan Diyarbak›rspor’un yeni baflkan›n›n seçilir seçilmez Genelkurmay baflkan›yla görüflmesi dikkatlerden kaçmad›. Kulübün yeni baflkan›, Karayollar› Bölge Müdürü Adnan Öktüren, Büyükan›t’la bir ay içinde iki kez görüfltü. Bas›na kapal› yap›lan görüflmeler sonras›nda aç›klama yapan Öktüren, "Y›llar önce Diyarbak›rspor’da kulüp baflkan›yd›m. Yaflar Pafla da burada görev yap›yordu. O dönem tak›m› birinci lige ç›karm›flt›k. fiimdi ayn› baflar›y› tekrarlamak istiyoruz” dedi. Baflkan›n, tak›m› dönemin Diyarbak›r’daki kolordu komutan› Büyükan›t’la birlikte 2000 y›l›nda nas›l flampiyon yapt›¤›n› bilenler bu sözler üzerine epey endiflelendi. Çünkü o sezon Diyarbak›rspor’un tüm rakipleri, baflta Emniyet Müdürü Gaffar Okkan olmak üzere bürokratlar›n, federasyonun, siyasîlerin ve flehirdeki lumpen tak›m›n›n inan›lmaz bask›lar›na maruz kalm›flt›. Sadece rakipler de¤il, hakemler ve gazeteciler de tehdit edilip sindirildi ve flampiyonlu¤u hak eden Altay hiçe say›l›p Diyarbak›rspor ikinci ligde flampiyon yap›ld›.

E

baflkan› olan Karayollar› Bölge Müdürü Adnan Öktüren’in ilk ifli devletin yüksek makamlar›na biat etmek oldu. Yan›nda götürdü¤ü hediyeler de makam sahiplerinin zevklerine uygundu...

Gizli, aç›k destekler Tan›l Bora’n›n deyifliyle, “herhangi bir flehir veya yöre tak›m› olman›n ötesinde, bir kimli¤in ifadesi Diyarbak›rspor: ‘Kürtlerin tak›m›’. Dayand›¤› bu güçlü temsiliyet duygusuyla, bir ‘halk tak›m›’ damar› var”d›. (3 Haziran 2005, Radikal) Bu nedenle sol cehahtan epey ilgi gören tak›m, 199697 sezonunda ikinci lig flampiyonlu¤una oynamaya bafllad›ktan sonra devletin halkla bar›flma, iliflki kurma arac› olunca ifller de¤iflti. Diyarbak›rspor bu tarihten itibaren devletin gizli ve aç›k deste¤ini ald›. Aç›k destek kulübe Valilik arac›l›¤›yla verilen paralar, gizli destekse tak›m›n “baflar›s›” için katakulliler çevirmekti. Diyarbak›rspor, 2003’ün son iki haftas›nda küme düflme tehlikesi olan Elaz›¤spor’a “yat›nca” futbolseverlerin nefretini bir kez daha üstüne çekti. Bundan iki sezon sonra, 28 May›s 2005’te bu kez Diyarbak›rspor’un düflmemek için Samsun deplasman›ndan galibiyetle dönmesi gerekiyordu. Diyarbak›r’›n üç puan ald›¤› maçtan sonra Samsunspor baflkan› ‹smail Uyan›k, maç› vermeleri için Diyarbak›rl› ‹çiflleri Bakan› Abdülkadir Aksu’nun o¤lu Befliktafl yöneticisi Murat Ak-

48

su ve yine Diyarbak›r Erganili Fenerbahçe Baflkan› Aziz Y›ld›r›m baflta olmak üzere, çok yerden bask› gördüklerini söyleyecekti. Kulübe onlarca yönetici geldi, ama gidiflat de¤iflmedi. Tak›m hep devlet deste¤iyle ayakta durdu ve bünye tamamen buna al›flt›. 2004-2005 sezonunda baflkanl›k yapan Ahmet Göksu’ya da özellikle bakmak gerekiyor. Göksu, tak›ma destek verildi¤ini “Abdülkadir Aksu’nun deste¤i devlet deste¤i say›lmaz, çünkü o benim enifltem” diyerek reddediyor, bir yandan da kolordu komutan›n›n kendisine “senden sonra gelecek adama akl›m›z yatmazsa kulübü teslim etmeyiz” dedi¤ini gururla söylüyordu. Göksu’nun ad› Sedat Peker’in adamlar›n›n flike konuflmalar›na da tak›lm›fl, Göksu bu yüzden ifade vermiflti. 2005 sonunda yönetim topluca istifa ettikten sonra devlet tak›ma bu kez aç›k aç›k el koydu. Diyarbak›r Vali Yard›mc›s› Ahmet Ayd›n baflkanl›¤›nda Diyarbak›r ‹l Tar›m Müdürü, Hava-

Kimse yar›flmayd›, kurald› demesin

Bu durumda haliyle devlet görevlileri d›fl›nda kimse aday olmad›. Bunun üzerine eski baflkanlardan Adnan Öktüren tekrar baflkanl›¤a aday oldu. Delegelerin tamam›n›n oyuyla seçilen baflkan Öktüren, ilk olarak Yaflar Büyükan›t’›n, ard›ndan Tayip Erdo¤an ve Diyarbak›rl› Tar›m Bakan› Mehdi Eker’in deste¤ini ald›. CHP lideri Deniz Baykal da Diyarbak›rspor’un Süper Lig’e ç›kar›lmas› gerekti¤ini “Kendinize af ç›kar›yorsunuz, kendi uygun gördü¤ünüz kesimleri affediyorsunuz, teröristlere af ç›kar›yorsunuz. Teröristlere af ç›karaca¤›n›za, Diyarbak›rspor’u Süper Lig’e al›n. Federasyon üzerine düfleni yapmal›d›r. Kimse, bize ’yar›flmayd›, kurald›’ demesin. O kurallar› herkesin, nerede, nas›l, niçin ihlâl etti¤ini çok iyi biliyoruz" sözleriyle savunmufltu. Böylece Öktüren iktidar›n, muhalefetin ve askerin deste¤ini arkas›na alm›fl oldu. Diyarbak›rspor’un eski günlere dönmesinin ilk flart›, bafl›ndaki yöneticilerden ve devlet taraf›ndan himaye edilmekten bir an önce kurtulmas›. Bundan bir an önce kurtulamazlarsa bugünlerini bile arayacak duruma düflecekler, o zaman baflta devlet kesesinden yöneticilik oynayan bürokrat zevat olmak üzere, iyi gün dostlar›n›n hiçbiri ortada olmayacak. Onurlu, flerefli bir amatör Diyarbak›rspor, Avrupa flampiyonu bile olsa devlet destekli Diyarbak›rspor’dan bin kez daha iyidir. – Murat Toklucu


Biraz merhamet et Fenerbahçe! ürkiye Kupas› grup maçlar›n›n son gününde Alanya tatl› bir telâfl içindeydi. Fenerbahçe ilçeye gelecekti; tribünler t›kl›m t›kl›m dolmufl, TFF 2. Lig’deki (eski 3. Lig) Alanyaspor'un rakibiyle verece¤i mücadele bekleniyordu. Maç› Fenerbahçe 10-3 gibi tuhaf bir skorla kazand›. On golün dördü, haftalard›r ligde gol atamayan Mateja Kezman’dan geldi. Futbol ve tüm sporlar bünyesinde öncelikle adaletli olma fikrini bar›nd›r›r. Bu nedenle tak›mlar farkl› liglerde, sporcular farkl› s›kletlerde mücadele eder. Ancak tüm ligleri kapsayan kupa maçlar›nda farkl› liglerden tak›mlar birbirleriyle oynarlar. Bu tip maçlarda büyük kulüplerin büyüklü¤ü, rakiplerinin sayg›nl›¤›n› da korumalar›ndan gelir. Fenerbahçe'nin Alanya'ya on gol atm›fl olmas›, büyük olman›n bu temel durufluna zeval getirdi. Fenerbahçeli oyuncular, Alanyasporlu oyuncular›n ilçedeki itibar›n› zedeledi. Bu futbolcular maç›n ard›ndan kalabal›¤a kar›flamad›lar. Soka¤a ç›kt›klar›nda efl-dost onlara on golü hat›rlatt› büyük ihtimalle. Ya alay konusu oldular ya da teselli edilmek durumunda kald›lar. Daha önemlisi, on gol yiyen tak›m›n oyuncular› kendi çocuklar›na s›k›nt›lar›n› yans›tmamay› baflard› m› acaba? Oysa Fenerbahçe 1994’te Aykut Kocaman'›n Trabzon’da att›¤› golle flampiyon oldu¤unda Ali fien “nas›l koydu Aykut Kocaman” diye tezahürat yaparken, golü atan Aykut flampiyonlu¤a sevinemedi¤ini, bu ma¤lûbiyetle Trabzonsporlu futbolcular için zor günlerin bafllayaca¤›n› söylüyordu. Ali fien’in s›rf bu tavr› yüzünden Aykut’u gözden ç›kard›¤› söylenir. O dönem yine de Ali fien zihniyetinden farkl› davranan futbolcular›m›z varm›fl. Son Alanyaspor maç› gösterdi ki, Ali fien zihniyeti iliklerimize kadar ifllemifl, numunelik de olsa, Aykut gibi sevebilece¤imiz futbolcu kalmam›fl.

T

– Onur Yaz›c›o¤lu

Irak futbolunun gözbebe¤i: Neflet Ekrem ierra Leoneli Al Bangura’n›n

S ola¤anüstü durumu nedeniyle

kendisine tan›nan imtiyaz ‹ngiltere’de kalmas›n› sa¤lad›ktan birkaç hafta sonra, yine bir futbolcunun çal›flma izninin reddedilmesi dünya futbolunun gündemine oturdu. Neflet Ekrem veya dünyada daha yayg›n kullan›lan haliyle Nashat Arkam, Manchester City antrenmanlar›nda Sven Göran Eriksson’u büyüleyince transfer

edilmek istendi. Çal›flma izni için gereken, ülkesinin FIFA s›ralamas›nda ilk 70 s›rada bulunmas› flart›n›, geçen senenin Asya flampiyonu, s›ralamada yaln›zca 71. olan Irak tafl›may›nca Ekrem’e vize ç›kmad› ve olanlar oldu. Geçen sene Irak’› Asya flampiyonlu¤una tafl›yan, savafl›n yaralar›n› unutturan ve bölünmüfl etnik kimliklerin bir bayrak alt›nda toplanmas›na neden olan Akram’a ülkesi sahip ç›kt›. ‹ngiltere’nin Irak Büyükelçisi ‹çiflleri Bakanl›¤› taraf›ndan konuyla ilgili bilgi vermeye bile davet edildi. Ülkeye uygulanan ambargo nedeniyle pek maç yapamayan Irak’ta halk, gözbebekleri Akram’›n ‹ngiltere’de oynama iznini koparaca¤› günü dört gözle bekliyor. – Ali Murat Hamarat


Üç vahfli ruh Müzik dolab›

10 albüm Amy Winehouse Back To Black Babyshambles Shotter’s Nation Cat Power Jukebox Dertli Divani Hasbihal Herbie Hancock River: The Joni Letters Marianne Faithfull Broken English Muammer Ketenco¤lu ‹zmir Hat›ras› Radiohead In Rainbows Renaud Tournée Rouge Sang Wyclef Jean Carnival vol.II

5 flark› Jens Lekman Pocketful Of Money Rod Stewart Some Guys Have All The Luck Sonic Youth Incinarete Spoon Rhythm & Soul Tarkan Vay Anam Vay

Eddie Vedder / Into the Wild (J-Records) hris McCandless, Washington’daki üst s›n›f yaflant›s›n›, üniversite e¤itimini, paras›n› pulunu, edindi¤i tüm iliflkileri terk eder günün birinde. Niyeti maddiyatç› dünyadan kurtulmak, do¤ayla bir olup farkl› bir maneviyat›n s›rr›na ermektir. Bu niyetle asla arkas›na bakmaz. Öyle ki, bir süre sonra Alaska’n›n derinliklerinde yitip gider. Kendisine ne oldu¤u hiç bilinmez. Tahminler açl›ktan öldü¤ü yönündedir... 1996’da Jon Krakauer’in Chris’i hikâye eden roman› yay›nlan›r. Çok satan bu kitap Sean Penn’in de ilgisini çeker ve nihayet on küsur sene sonra hikâyeyi beyazperdeye uyarlar. Filmin müziklerini de yak›n dostu Eddie Vedder’dan rica eder. Do¤rusu, bu ifl için ondan daha iyisini de düflünemezdi Penn. Chris’in zihnine s›zabilecek, onunla ayn› frekansta buluflacak üç-befl kifli varsa, biri de Vedder’d›r herhalde. O da hikâyesini anlatt›klar› çocuk kadar materyalist dünyan›n kirinden kendini sak›nmaya çal›flan vahfli bir ruh de¤il mi sonuçta? Genellikle soundtrack’ler filmin atmosferi olmadan soluk kal›rlar. Bu hiç öyle de¤il... Vedder’›n, son dönemde s›k s›k Pearl Jam albümlerinin içine saklad›¤› akustik gitarl›, banjolu, ukuleleli eskizlerinin izinde, k›sac›k ama gerçekten çok güzel bir folk albümü var elimizde –içinde Indio cover’› “Hard Sun” gibi gör-

C

kemli bölümler de bulunmuyor de¤il. Sean Penn’in görüntüleri eflli¤inde bir de sinemada duymak için sab›rs›zlan›yoruz bu tüyler ürperten flark›lar›. – ‹lker Aksoy

‹nternetin yükselifli ve özgürleflmesi Saul Williams / The Inevitable Rise and Liberation of NiggyTardust! (Fader) adiohead’in son albümünü kendi internet sitesinden “gönlünüzden ne koparsa” diyerek bedava da¤›tmas› ilk do¤rudan deste¤ini Trent Reznor ve Saul Williams’dan ald›. “In Rainbows”un ç›kt›¤› günlerde “The Inevitable Rise and Liberation of NiggyTardust!”› bitirmek üzere olan iki kafadar, zaten ak›llar›n›n bir yerinde yeflermifl olan ayn› fikri Radiohead’den cesaret alarak hayata geçirdiler. K›sacas›, Saul Williams’›n sitesinden bu flahane albüme ücretsiz ulaflabiliyorsunuz –yaln›z befl dolar öderseniz çok daha kaliteli bir kay›t iniyor bilgisayar›n›za. Saul Williams felsefe mezunu bir aktör, flair ve müzisyen, New York sanat camias›n›n önemli flahsiyetlerinden biri. Sahneyle tan›flmas› öncelikle fliirleri vas›tas›yla oluyor. “Spoken word”den rap’e atlamas› da zor de¤il elbette, ayn› yönde iki farkl› flerit bunlar. Williams kâh birinde gaza bas›yor, kâh di¤erinde. The Fugees, Erykah Badu, KRS-One, Zack De La Rocha, De La Soul, Coldcut, Will Oldham, Serj Tankian, Rick Rubin birlikte çal›fl›p çald›¤› müzisyenlerden baz›lar› oluyor bu yolculukta. Baflrolde oynad›¤›, Sundance ve Cannes’da büyük ilgi gören 1998 yap›m› “Slam” sonras› Wax Poetic ile ‹stanbul’a da gelmifl, Babylon’da da sahne alm›flt›... Günümüz müzik dünyas›n›n en sa¤lam adamlar›ndan biriyle, Nine Inch Nails’in yarat›c›s› Trent Reznor’la yapt›¤› “The Inevitable Rise and Liberation

R

50

of NiggyTardust!” ise üçüncü albümü… David Bowie’nin Ziggy Stardust’›na kinaye yapan gangster Niggy Tardust karakterini yaratan Williams’›n alter egosu, Ziggy’nin taban tabana z›dd›. Ziggy, uzak y›ld›zlardan düfltü¤ü dünyam›zdaki banalli¤i tedavi etmeye çal›fl›yor ve hüsran yafl›yordu. Williams’›n Niggy’si ise içine s›k›fl›p kald›¤› “zenci kliflelerine” cevab› bir güzel yap›flt›r›yor. Hikâyesini de birbirinden güzel endüstriyel rock ve gangsta rap parçalar›yla anlat›yor. Dört numarada muhteflem bir U2 cover’› da bulunuyor: “Sunday Bloody Sunday”. Trend Reznor, gidiflat›n muhasebesini yapm›fl. 2 Ocak itibariyle yaklafl›k 155 bin kiflinin indirdi¤i albüme 28 bin kifli ödeme yapm›fl. Beflte bir oran Reznor’a az gelip morali bozulsa da, bir önceki Williams albümünün sadece 33 bin satt›¤› düflünülürse telâfla mahal yok gibi. Zaten Reznor’›n kendisi de tan›t›ma hiç para harcamadan bir y›ll›k turne program› yapabildiklerini söylüyor, bunun geleneksel yollarla kolay yap›lamayaca¤›n›n hakk›n› veriyor. Üstelik bunlar sadece o site için geçerli rakamlar. Baflka sitelerden ve paylafl›m programlar›ndan indirilenlerle Williams’›n çok daha fazla insana ulaflm›fl olmas› pek muhtemel... Dolay›s›yla bu da¤›t›m sistemi pekâlâ iflliyor! Bir habere göre, Carl Barât da yeni Dirty Pretty Things albümünü ayn› flekilde yay›nlamak istemifl, ancak ünlü menajerleri Alan McGee’den kesinlikle ret cevab› gelince geri ad›m atmak zorunda kalm›fl... Olsun, az ya da çok, müzik tüccarlar›n›n kaleleri sald›r›ya u¤ruyor ya bafllang›ç için bu da yeter! – ‹lker Aksoy

Marianne Faithfull / Rock kad›nlar›n›n ruhanî lideri”fizikî” aç›dan o –daha kitabî, “manevî” aç›dan belki Joni Mitchell’d›r. Çamurlu, k›rç›ll›, “anlat›mc›” sesiyle, taassubun, mülkiyetçili¤in, fliddetin köküne kibrit suyu eken mazisiyle insan s›fat›n› çokça hak eden Marianne Faithfull, ikinci ‹stanbul ç›karmas›na haz›rlan›yor. Bu sefer Aç›khava gibi büyük bir mekânda de¤il, Babylon gibi kendisine daha çok yak›flacak, sahne daha mahrem k›lacak küçük bir kulüpte ç›k›yor. Duyduk duymay›n demeyin, Marianne Faithfull üç gece üst üste, 3-4-5 Mart tarihlerinde ‹stanbul’da, Babylon’da!..

Yeni Ceno 08 / Ceneviz bölgesinde, yani Galata Kuledibi’nde, Büyükhendek Cad. no:21’de ikamet eden GalataPerform’dan Yeni Ceneviz 08 ad›nda bir mini festival: A¤›rl›kl› olarak bu mekânda müzik üreten, elektronik ya da akustik do¤açlamalara, ça¤dafl müzik bestelerine meyleden profesyonel ya da ö¤renci müzisyenler 20-29 fiubat aras›nda konserler, atölyeler düzenleyecek. Ayr›nt›lar www.galataperform.com’da...


Ç›raklardan usta havalar› Hariçten Gazelciler / Hariçten Gazelciler (Kad›köy Müzik) ariçten Gazelciler ‹zmit’ten, körfez k›y›lar›ndan kopup gelen bir grup. Geçti¤imiz y›llarda Bar›flaRock baflta olmak üzere çeflitli festivallerde ve mekânlarda dinledik onlar›. Kendi adlar›n› tafl›yan ilk albüm, geçti¤imiz ay›n bafl›nda nihayet dinleyiciye ulaflt›. Grubun en önemli silah›, Ömür K›l›çarslan’›n yapt›¤› ça¤lama adl› enteresan alet: “Ba¤lama perdeli elektro gitar” demek de mümkün buna, “gergin gitar telleri tafl›yan, gövdesiz bir elektro ba¤lama” da. Ama enteresan ve grubun imzas› niteli¤inde bir t›n›s› oldu¤u muhakkak... Hariçten Gazelciler asl›nda eski bir grup. 2001’de kurulmufl. Bir süre ‹zmit barlar›nda müzik yapm›fl, ancak bu yolla bir yere var›lamayaca¤›n› anlay›nca kendi kendini feshetmifl. Yak›n zamanda, albüm sürecinde küçük bir kadroyla yenilenmifl. Ömür sadece ça¤laman›n tellerine dokunmuyor, gitar da çal›yor ve flark›lara sesini veriyor. Bas gitar ve vokalde Murat Bolat, davulda Turgay Çetin, di¤er Hariçten Gazelciler. Kadroya küçük dediysek aldanmay›n, büyük bir müzik yap›yorlar! Anadolupop’un izini sürüyorlar, ustalara selâm çak›yorlar, kulaklar›ndaki “bizim” sesleri d›flardan gelenlerle harmanl›yorlar. Albümü ilk dinleyiflinizde yad›rgayaca¤›n›z bir müzik bu belki ama, sonra insan› sar›yor ve kendinizi flark›lara efllik ederken yakal›yorsunuz. 12+1 flark› var albümde. Sondaki “+1”, y›llar önce, 2004’te kaydedilmifl do¤açlama bir “Hariçten Gazel”. Ömür ve Turgay’a Erim Arkman (gitar), Ozan Y›lmaz (klavye) ve art›k aram›zda olmayan Serkan Aktafl (bas) efllik ediyor burada. Bu kay›t, Serkan’›n an›s›na albüme al›nm›fl. “Ahval ve fierait”le bafllayan albüm, sorulu cevapl› flahane vokallerle süren reggae ritmli “Var m›?” ile sürüyor.

H

“Yollar”, “ustalar›m›z›n havas›d›r” diye bafll›yor ve bildik na¤melerle sürüyor; sonras›nda ise Hariçten Gazelciler, “mutluyuz ç›rak olmaktan” diyerek bayra¤› devral›yor. Bir dönem Mo¤ollar’›n seslendirdi¤i “Ç›¤r›k”la bu veteran gruba, abilerine, ustalar›na sayg› duruflunda bulunuyorlar. Hemen ard›ndan gelen “De¤il” ise toplulu¤un ç›rakl›ktan ustal›¤a geçiflinin ispat›. Ça¤lama soloyla aç›lan bu flark› albümün di¤er flark›lar›ndan ayr›l›yor, ayr› bir ilgiyi hak ediyor. Bir yandan eski koflmalara benziyor, di¤er yandan yepyeni. Yüzy›llar öncesinden bir türkü gibi dinlerken flark›y›, taptaze duygular uyan›yor insan›n içinde. Hariçten Gazelciler’in flark› sözlerinde de halk edebiyat›n›n izlerini sürmek mümkün. Mesela, “Yer döflek / Gök yorgan etmedik mi?” ya da “Ah, flu hayat!.. Emanet mi yoksa vade mi? / Bir rüyada içti¤imiz mayhofl bir bade mi?” Arada kula¤›m›za çal›nan “Bir baflbakan neye yarar?” dizesi kendimize gelmemizi sa¤l›yor ama bu, fena bir fley de¤il. “Drama Köprüsü”nün farkl› bir yorumuna rastlamaksa tam bir sürpriz oluyor. Son kertede grubun kendisine b›rakal›m sözü: Yapt›klar›n›, “de¤iflik oldu¤u kadar al›fl›ld›k, al›fl›ld›k oldu¤u kadar de¤iflik” diye tan›ml›yorlar ve “nev-i flahs›na münhas›r müzik” diye nitelendiriyorlar. Körfezden gelen bu sese kulaklar›m›z› t›kamam›z zor. Bir yanda Erkin Koray, di¤er yanda ZeN ve hatta ayn› hattan gelen Ayyuka... Erzurumlu Emrah, Neflet Ertafl ve Ruhi Su’yu da katarsan›z bunlara, Hariçten Gazelciler’in müzi¤ine ulafl›r›z sanki. Ama sak›n müziklerinin bu isimlere benzedi¤ini düflünmeyin: Bunlar›n d›fl›nda, ama onlardan beslenerek ve yapt›klar›n› gelifltirerek bambaflka bir fley yapm›fllar. Sonuçta, “hariçten gazel okumak” denen fleyin ne oldu¤unu gösteriyorlar bize. Kay›ts›z kalmayal›m. – Murat Meriç



ARUNDHAT‹ ROY’DAN SOYKIRIM ÇA⁄I ÜZER‹NE

Çekirgeleri dinlerken 19 Ocak’ta Agos bürosunda konuflma yaparken Rakel Dink’in yan›nda Arundhati Roy da vard›. Bo¤aziçi Üniversitesi’nin davetlisi olan Roy’un, Hrant Dink ‹nsan Haklar› ve ‹fade Özgürlü¤ü Konferans› kapsam›nda yapt›¤› konuflman›n bir bölümünü naklediyoruz... rant Dink’le hiç tan›flmad›m, bundan böyle bu flanss›zl›kla yaflamak zorunday›m. Yazd›klar›, söyledikleri, yapt›klar›, nas›l yaflad›¤› hakk›nda bildiklerimden hissediyorum ki, (bir y›l önce bugün ‹stanbul’da olsayd›m) “Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrant›z” yaz›l› pankartlarla onun tabutunun yan›bafl›nda yürüyen yüz bin kiflinin aras›nda ben de olurdum. Tabutunun yan›nda yürürken acaba neler geçerdi akl›mdan? Belki dostum David Barsamian’›n annesi Araxie Barsamian’›n, ailesinin bafl›na gelenleri anlatan sesi yank›lan›rd› kulaklar›mda. 1915’te on yafl›ndaym›fl. Ad› flimdi Diyarbak›r olan tarihî Dikranagert’in kuzeyinde bulunan köyü Dubne’ye üflüflen çekirge sürülerini hat›rl›yordu. “Köyün yafll›lar› telâflland›lar” demiflti, “çünkü çekirgelerin kötüye alâmet oldu¤unu kemiklerinde hissedebiliyorlard›. Hakl›yd›lar. Birkaç ay sonra tarlalarda baflaklar hasada haz›r hale gelmiflti”. Araxie, “ayr›ld›¤›m›zda ailemde 25 kifli vard›” diyor: “Bütün erkekleri ald›lar. Babama ‘silah›n nerde?’ diye sordular. ‘Satt›m’ dedi. Bu sefer, ‘git getir’ dediler. O da almaya Kürt köyüne gitti, orada dövüp üstündeki bütün giysilere el koydular. Geri geldi¤inde –bunu bana annem anlatt›– ç›r›lç›plak, hapse att›lar, kollar›n› kestiler... Ve hapiste öldü. Ve bütün erkekleri tarlaya götürdüler, ellerini ba¤lad›lar ve atefl ettiler, hepsini öldürdüler.” Araxie ve ailenin di¤er kad›nlar› tehcir edildi. Tek hayatta kalan AraFoto¤raf: Koray Çal›flkan

H

xie oldu. Bu, kuflkusuz çok tart›flmal› bir tarihten tek bir tan›kl›k. Buraya “uluslararas› ayd›n” rolüne bürünüp sizlere ders vermeye veya 1915’te Anadolu’da meydana gelen olaylara iliflkin sessizli¤i k›rmaya gelmedim. Bunu yapacak olan sizlersiniz. Hrant Dink bunu yapmaya çal›flt› ve bedelini yaflam›yla ödedi.

Beyaz bereliler Suikastin hem Hrant’› cezaland›rmak, hem de bu ülkede onun sadece söylenemez olan› söyleme cesaretinden de¤il, düflünülemez olan› düflünme cesaretinden ilham alm›fl olabilecek olanlara gözda¤› vermek için yap›ld›¤› aç›k. Hrant’› öldüren ve yapt›¤›yla iftihar ederek s›r›tan katilin ateflledi¤i kurflunun mesaj› buydu. Türk devletinin görüflüyle uyuflmama cüretini gösteren Orhan Pamuk, Elif fiafak ve di¤erlerinin ald›klar› ölüm tehditlerindeki mesaj budur. Hrant, Türk Ceza Yasas›’n›n Türklü¤ü alenen afla¤›lamay› suç sayan 301. maddesinden üç kez yarg›land›. Bu mahkemelerin her biri, Türk devletinin Türkiye’nin faflist hareketine gönderdi¤i, Hrant’›n meflru bir hedef oldu¤una dair birer iflaret oldu. Gerçe¤i söylemek Türklü¤ü nas›l afla¤›layabilir? Türklü¤ün ne oldu¤unu s›n›rlamaya ve bunu tan›mlamaya kimin hakk› var? Hrant Dink susturuldu. Fakat onun öldürülmesine sevinenler bilsin ki, yapt›klar› geri tepti. Sessizlik yerine, büyük bir gürültü yaratt› bu cinayet. Hrant’›n

Soyk›r›mlar›n resmen tan›nmas› veya inkâr› bugün çokuluslu bir ticaret ifli. Tarihsel olgular veya adlî t›p kan›tlar›yla ilgisi çok nadir. Ahlâk›n bu tabloda kuflkusuz hiç yeri yok. Bu, sald›rgan bir üst düzey pazarl›k süreci; BM’den çok, Dünya Ticaret Örgütü’nün alan›na giren bir süreç.

sesi ne kurflunlarla, ne hapis cezalar›yla, ne de hakaretlerle susturulabilecek bir hayk›r›fl oldu. O ses hayk›r›yor, f›s›ld›yor, ezici sessizli¤i paramparça ediyor. Dünyan›n Anadolu’da 90 küsur y›l önce olmufl bir fleyi merak etmesine yol aç›yor. Hrant’›n düflmanlar›n›n gömmek istedikleri bir fleyi. Unutmak istedikleri bir fleyi. Evet, kendi ad›ma, ilk tepkim 1915 hakk›nda bulabildi¤im her fleyi ö¤renmek, tarih okumak, tan›kl›klar› dinlemek oldu. Bu olay olmasa yapmayabilece¤im fleyleri yapt›m. fiimdi bu konuda bir fikrim, bilgiye dayanan bir fikrim var, ama dedi¤im gibi, buraya size bunlar› anlatmaya gelmedim. Beyaz berelilerle savafl benim savafl›m de¤il, sizin savafl›n›z. Benim kendi ülkemde baflka türlü beyaz berelilere ve meflale tafl›y›c›lara karfl› verecek kendi savafllar›m var. Bu savafllar birbirinden o kadar da farkl› de¤il. Ama yine de çok önemli bir fark var aralar›nda: Türkiye’de suskunluk, Hindistan’da ise kutlama ve övgü var –hangisi daha kötü, gerçekten bilemiyorum. Zaman zaman suskunlu¤un utanca, utanc›n da vicdana iflaret etti¤ini düflünüyorum. Bu fazlaca saf ve cömert bir yorum mu? Belki. Ama neden saf ve cömert olmayal›m ki?

Gujarat katliam› Hindistan’›n Gujarat eyaletinde, 2002’de Müslüman cemaate karfl› soyk›r›m yap›ld›. Hindistan’›n nüfusunun hemen hemen yüzde 10’u Müslüman, yani yaklafl›k 100 milyon kifli. Türkiye’nin nüfusundan fazla. Soyk›r›m sözcü¤ünü bilerek ve Birleflmifl Milletler Soyk›r›m Suçunu Önleme ve Cezaland›rma Sözleflmesi’nin 2. maddesinde yer alan tan›ma uygun olarak kullan›yorum. Soyk›r›m, faili ortaya ç›kar›lmam›fl bir suç için toplu cezaland›rma olarak bafllad›. Dikkatle planlanm›fl bir sözde misillemeyle faflist milisler taraf›ndan örgütlenmifl ve Gujarat hükümeti taraf›ndan desteklenen silahl› çeteler 2 bin Müslüman› güpegündüz katletti. Müslüman kad›nlara topluca tecavüz edip diri diri yakt›lar. Müslümanlar›n dükkânlar›, iflyerleri, ibadethaneleri ve camileri sistematik bir flekilde yok edildi. 150 bin insan evini terk etmek zorunda b›rak›ld›. Bunlar›n ço¤u bugün bile suyu, kanalizasyonu, sokak lambalar›, sa¤l›k hizmeti olmayan, bir k›sm› çöp y›¤›nlar›n›n üzerine kurulmufl gettolarda yafl›yorlar, ikinci s›n›f vatandafl addediliyorlar. Sivil ve polis katillere ise sahip ç›k›ld›, ödüllendirildiler, terfi ettirildiler. 2004’te Tata ve Reliance holdinglerinin önde gelen sanayicileri, finans-kapitalin hayalindeki yerin Gujarat oldu¤unu ilan etti. Gujarat soyk›r›m›, Gujarat gururunun, Hindulu¤un, hatta Hintlili¤in özü/örne¤i/zirvesi olarak ars›zca övüldü. Modernite ve demokrasinin dil ve araçlar›n› ak›ll›ca kullanan kampanyalarda, bu zehirli maya, Gujarat’ta seçim kazanmak için üst üste iki kez kullan›ld›. Cellat Narendra Modi bir halk kahraman› haline geldi ve Hindu sa¤›n›n partisi Bharatiya Janata Partisi (BJP) taraf›ndan

53


Hindistan’›n di¤er eyaletlerindeki kampanyalara kat›lmaya davet edildi. Soyk›r›mlar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, Gujarat soyk›r›m›, Kongo, Ruanda ve Bosna’da milyonlarca insan›n öldürüldü¤ü olaylarla karfl›laflt›r›lamaz. Hindistan’da yap›lm›fl ilk soyk›r›m da de¤ildir. Örne¤in 1984’te Delhi sokaklar›nda üç bin Sih, Kongre Partisi’nin himayesindeki katiller taraf›ndan katledildi. Fakat Gujarat soyk›r›m› daha büyük, daha geliflkin ve sistematik bir vizyonun parças›.

Soyk›r›m›n tan›m› ‹nsanlar, yüzy›llarca, daha ad› konulmam›flken soyk›r›mlar yapt›lar ve soyk›r›mlara u¤rad›lar. Soyk›r›m sözcü¤ünü ilk kez 1943’te Raphael Lemkin kulland›. Ve sözcük, Nazilerin yapt›¤› Musevi katliam› sonras›nda, 1948’de BM taraf›ndan benimsendi. BM Soyk›r›m Suçunun Önlenmesi ve Cezaland›r›lmas› Sözleflmesi’nin 2. maddesinde Soyk›r›m flöyle tan›mlan›r: “Bu sözleflme bak›m›ndan, ulusal, etnik, ›rksal veya dinsel bir grubu, k›smen veya tamamen ortadan kald›rmak amac›yla ifllenen afla¤›daki fiillerden herhangi biri, soyk›r›m suçunu oluflturur: Gruba mensup olanlar› öldürmek; grubun mensuplar›na ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar vermek; grubu, fiziksel varl›¤›n› bütünüyle veya k›smen ortadan kald›raca¤› hesaplanm›fl yaflam flartlar›na maruz b›rakmak; grup içinde do¤umlar› engellemek amac›yla tedbirler dayatmak; grubun çocuklar›n› zorla bir baflka gruba nakletmek.” Bu tan›m, gerçek veya hayalî siyasî muhaliflerin cezaland›r›lmas›n› kapsamad›¤› için, tarihteki en büyük kitlesel katliamlar›n baz›lar›n› içine almaz. Bence “Soyk›r›m›n Tarihi ve Sosyolojisi” kitab›n›n yazarlar› Frank Chalk ve Kurt Jonassohn taraf›ndan yap›lan tan›m daha uygun. Soyk›r›m, “bir devlet veya bir baflka otoritenin, grup olma haliyle gruba üye olma hali fail taraf›ndan tan›mlanm›fl bir grubu yok etme kast›yla gerçeklefltirdi¤i tek tarafl› kitlesel katliamd›r” diyorlar. Bu flekilde tan›mlanan soyk›r›m, örne¤in Stalin, Mao, Pol Pot ve Suharto taraf›ndan ifllenen muazzam suçlar› içine al›r.

‹nkâr›n sonuçlar› 1636’da John Mason önderli¤indeki ‹ngiliz Püritenlerinin Connecticut’ta gerçeklefltirdi¤i Pequot K›z›lderilileri katliam› flöyle aktar›l›r: “Alevlerden kurtulanlar k›l›çla öldürüldü, kimileri baltalarla paramparça edildi, kimileri k›l›çlarla delik deflik oldu, pek az› kaçabildi. O gün yaklafl›k 400 kifliyi imha ettikleri san›l›yor. Onlar›n böyle alevlerde cay›r cay›r yand›¤›n›, kan dereciklerinin alevleri söndürdü¤ünü görmek korkunç bir fleydi, koku i¤rençti, fakat zafer tatl›yd› ve bunca fedakârl›¤a de¤erdi. Bu zafer için, düflmanlar›n› böyle ele geçirmelerini, böylesine gururlu ve kibirli düflmanlar karfl›s›nda bu kadar çabuk zafer kazanmalar›n› sa¤layarak kendilerine harika bir flekilde yard›m eden Tanr›ya dua ettiler.” Ve iflte, John Mason’›n maceralar›n-

54

dan yaklafl›k 400 y›l sonra karfl›m›zda günümüz Hindistan›ndan Gujarat soyk›r›m›n›n elebafl›lar›ndan Babu Bajrangi: “Tek bir Müslüman dükkân› b›rakmad›k, her fleyi atefle verdik. Baltalarla parçalad›k, yakt›k y›kt›k. Onlar› yakmakla do¤ru yapt›¤›m›za inan›yoruz çünkü bu piçler ölülerini yakmazlar, bundan korkarlar. Onlar› öldürdükten sonra döndüm, ‹çiflleri Bakan›’n› arad›m ve yat›p uyudum. Kendimi büyük bir fley yapm›fl hissediyordum.” Babu Bajrangi’nin arkas›nda Gujarat baflbakan› Narendra Modi’nin deste¤i, polis korumas› ve halk›n›n sevgisi oldu¤unu söylememe gerek yok. Özgür bir insan olarak Gujarat’ta zenginleflmeye devam ediyor. Onun suçlanamayaca¤› tek suç “soyk›r›m› inkâr” suçu. Soyk›r›m› inkâr, alenen ›rkç›, kana susam›fl zafer coflkusunun radikal bir türüdür. “Hiroflima ve Amerika” kitab›n›n yazar› Profesör Robert Jay Lifton, “inkâr” diyor, “katillerin katletmedi¤ini, kurbanlar›n öldürülmedi¤ini söylemek demektir. ‹nkâr›n dolays›z sonucu, gelecekte yeni soyk›r›mlara davetiye ç›karmas›d›r”.

Soyk›r›ma kim karar veriyor? Kuflkusuz bugün, soyk›r›m politikalar› serbest piyasayla bulufltu¤unda, iflin psikolojik yönü, soyk›r›m› inkâr etmenin sadece küçük bir k›sm›n› oluflturuyor. Holocaust’lar›n ve soyk›r›mlar›n resmen tan›nmas› veya inkâr› bugün çokuluslu bir ticaret ifli. Tarihsel olgular veya adlî t›p kan›tlar›yla ilgisi çok nadir. Ahlâk›n bu tabloda kuflkusuz hiç yeri yok. Bu, sald›rgan bir üst düzey pazarl›k süreci; BM’den çok, Dünya Ticaret Örgütü’nün alan›na giren bir süreç. Burada tedavüldeki akçe jeopolitik, de¤iflen do¤al kaynaklar piyasas›, borsa ve bildi¤imiz eski iktisadî ve askerî güç. Bir baflka deyiflle, soyk›r›mlar genellikle tam da cezaland›r›ld›klar› nedenlerle inkâr ediliyor: Irksal/etnik/ dinî/ ulusal ayr›mc›l›k sosuna yat›r›lm›fl iktisadî belirlemecilik. Kabaca, petrolün varilinin veya bir ton uranyumun fiyat›n›n düflürülmesi veya yükseltilmesi, bir askerî üs kurulmas›na izin verilmesi veya bir ülkenin ekonomisinin d›fla aç›lmas›, hükümetlerin soyk›r›m yap›l›p yap›lmad›¤›na karar vermesinde belirleyici faktör olabilir. Hatta soyk›r›m yap›l›p yap›lmayaca¤›na karar vermesinde. Ve yap›l›rsa, bunun rapor edilip edilmeyece¤ine ve e¤er rapor edilecekse, bu raporun ne yöne meyledece¤ine. Örne¤in, ABD iflgali öncesindeki ambargo rejimi alt›nda bir milyon Irakl›n›n ölmesi soyk›r›m m›yd›? (BM Irak ‹nsanî Yard›m Koordinatörü Denis Halliday öyle oldu¤unu söylemiflti.) Yoksa ABD’nin BM Büyükelçisi Madeleine Albright’›n iddia etti¤i gibi “buna de¤mifl” miydi? Kurallar› kimin koydu¤una ba¤l›. Bill Clinton m›, yoksa evlâd›n› yitiren bir Irakl› anne mi? ABD dünyan›n en zengin ve en güçlü ülkesi oldu¤u için Dünyan›n Bir Numaral› Soyk›r›m ‹nkârc›s› olma ayr›cal›¤›na sahip ç›kmay› kendine hak bilmifltir. Kristof Kolomb’un Amerika k›tas›na

Birlik (ittihad) ve ‹lerleme (terakki) çoktan beri soyk›r›m›n ikiz koordinatlar› olagelmifltir. ‹ttihad projesi, Hindu milliyetçili¤ini öneriyor. Terakki projesinin hedefi ise y›lda yüzde 10 büyüme h›z›na ulaflmak. Bu projelerin her ikisinde de soyk›r›m potansiyeli gizli.

ayak bas›p milyonlarca yerliyi, yani yerli ahalinin hemen hemen yüzde 90’›n› yok eden bir katliam bafllatt›¤› Colombus günü kutlanmaya devam ediliyor. K›z›lderililere çiçek virüsü yüklü battaniyeler da¤›tmak gibi parlak bir fikrin babas› olan Lord Jeffrey Amherst’in ad›, Massachusetts’te bir üniversite kentine ve itibarl› bir sosyal bilimler kolejine verilmifltir. Amerika’n›n ikinci holocaust’unda yaklafl›k 30 milyon Afrikal› kaç›r›l›p köle olarak sat›ld›, hemen hemen yar›s› yolda öldü. Fakat 2002’de ABD heyeti, kölecili¤i ve köle ticaretini suç olarak tan›may› reddederek Durban’da yap›lan Irkç›l›¤a Karfl› Dünya Konferans›’n› terketti. Çünkü, görüyorsunuz, o ça¤da kölecilik yasald›. ABD yüz binlerce sivilin ölmesine yol açan Tokyo, Hiroflima, Nagazaki, Dresden ve Hamburg bombard›manlar›n›, soyk›r›m bir yana, suç olarak tan›may› da reddetmifltir. (Buradaki sav, devletin sivilleri öldürmek kast›yla hareket etmemifl oldu¤udur. “Talî hasar” kavram›n›n ortaya ç›kmas›n›n ilk aflamas› buydu.) II. Dünya Savafl›’n›n sonundan bu yana ABD, 100 ülkeye 400 küsur kez aç›k askerî müdahalede, 6000 küsur kez üstü örtülü müdahalede bulundu. Buna Vietnam’› iflgal etmesi ve kuflkusuz en mükemmel niyetlerle, üç milyon Vietnaml›y›, yani nüfusun yüzde 10’unu yok etmesi de dahildir. Bunlar›n hiçbiri savafl suçu veya soyk›r›m kapsam›nda fiiller olarak kabul edilmemifltir. Kariyer çizgisi kendisini 1945 Tokyo bombard›man›ndan (bir gecede 100 bin ölü) Vietnam Savafl›’n›n mimarl›¤›na, oradan da Dünya Bankas› baflkanl›¤›na tafl›yan ve flu anda rahat ülkesinde, rahat evindeki rahat koltu¤unda oturmakta olan Robert MacNamara flöyle diyor: “Mesele flu: ‹yilik yapmak için yapmaya mecbur oldu¤unuz kötülü¤ün miktar› nedir?” Robert Jay Lifton’un soyk›r›m inkâr›n›n daha fazla soyk›r›ma davetiye ç›kartt›¤› saptamas›n› daha mükemmel ortaya koyacak bir fley olabilir mi? Diplomatlar ve siyaset yorumcular› bunu kat› “reelpolitik”e ba¤layacakt›r. Çabuk alevlenen Ortado¤u siyasetindeki müttefiki Türkiye hükümetine dostluk jesti yapan ABD hükümeti, Türkiye hükümetlerinin Ermeni soyk›r›m›n› inkâr etmesi konusunda mutab›kt›r. ‹srail hükümeti de öyle. Ayn› nedenlerle. Onlara göre Ermeni halk› toplu bir halüsinasyondan mustariptir. Ya insanl›k tarihinin en zalim soyk›r›mlar›ndan birinin kal›nt›lar›ndan yarat›lm›fl ‹srail’e ne demeli? P›trak gibi yay›lan kolonilere, suyu sömürgelefltirmesine, Filistin halk›n› tar›m alanlar›ndan, ifllerinden, akrabalar›ndan, okullardan, hastanelerden ay›ran yeni “Güvenlik Duvar›”na ne demeli? Bu, sanki özellikle, BM Soyk›r›m Suçunun Önlenmesi ve Cezaland›r›lmas› Sözleflmesi’nin 2. maddesinin “grubu, fiziksel varl›¤›n› bütünüyle veya k›smen ortadan kald›raca¤› hesaplanm›fl yaflam flartlar›na maruz b›rakmak için tasarlanm›fl her hareket soyk›r›m fiilidir” diyen bölümünü aç›klamak üzere düzenlenmifl, bir akvaryum içinde soyk›-


r›md›r, yavafl çekim bir soyk›r›m...

Soyk›r›m ça¤› ne zaman bafllad›? Soyk›r›m oyununun belki de en çirkin taraf›, soyk›r›mlar›n uluslararas› çevrelerde tenis oyuncular› gibi s›n›fland›r›lm›fl ve ayr›flm›fl olmas›d›r. Soyk›r›m kurbanlar›, makbul olanlar ve olmayanlar olarak s›n›fland›r›lm›flt›r. Örne¤in bugüne kadar en çok bilinen, en iyi belgelenmifl, en fazla lanetlenmifl soyk›r›ma bak›n –alt› milyon Musevinin can›na mal olan Musevi Holocaust’u. (Kitaplarda, filmlerde ve holocaust edebiyat›nda daha az dile getirilen olgu, Nazilerin ayn› zamanda binlerce çingeneyi, komünisti, eflcinseli ve hepsi Musevi olmayan 3.3 milyon Rus savafl esirini de öldürmüfl oldu¤udur.) Bu soyk›r›m, 20. yüzy›l›n en dehflet verici olay› olarak kabul görmüfl durumdad›r. Baz› tarihçiler de Ermeni soyk›r›m›n› “unutulmufl soyk›r›m” olarak adland›r›r ve bundan 20. yüzy›l›n ilk soyk›r›m› olarak söz ederler. “Yanan F›rat: Ermeni Soyk›r›m› ve Amerika’n›n Tepkisi” kitab›n›n yazar› Peter Balakian flöyle der: “Ermeni soyk›r›m›, kilometre tafl› niteli¤inde bir olayd›r. Tarihi de¤ifltirmifltir. Bir örne¤i daha yoktur. Soyk›r›m ça¤›n› bafllatm›flt›r; kabul etmeliyiz ki, 20. yüzy›l tam da buydu.” Profesör yan›l›yor. Örne¤in daha 20. yüzy›l›n ilk y›llar›nda Güneybat› Afrika’da Herero halk› Almanlar taraf›ndan yok edilmifltir. Ekim 1904’te General Adolf Lebrecht Von Trotha, Herero halk›n›n son ferdine kadar ortadan kald›r›lmas›n› emretti. Hererolar çöle sürüldü, yiyecek ve sudan yoksun b›rak›ld›lar, bu flekilde yok edildiler. Ayn› s›ralarda Afrika k›tas›n›n baflka bölgelerinde soyk›r›m ayn› h›zla sürüyordu. Frans›zlar, ‹ngilizler, Belçikal›lar, hepsi ifl bafl›ndayd›. Kongo’da köle, kauçuk ve fildifli pefline düflen Belçika Kral› Leopold “ticarî geniflleme deneyi”nde epey yol alm›flt›. Deneyinin bedeli: 10 milyon insan hayat›. Bu, tüm zamanlar›n en zalimce soyk›r›mlar›ndan biriydi. (Afrika’n›n zenginliklerine hakim olma savafl› bütün h›z›yla sürüyor, istedi¤iniz ülkeyi seçin, Ruanda, Kongo, Nijerya’da yaflanan ça¤dafl dehfletlerin kabu¤unu biraz kaz›y›n –büyük ihtimalle hikâyenin izini Avrupa’n›n eski, Amerika’n›n yeni sömürgeci ç›karlar›na kadar sürebilirsiniz.) 19. yüzy›l›n son çeyre¤ine gelindi¤inde ‹ngilizler Tasmanya’da ve Avustralya’da Aborijin halk›n›, açl›ktan öldürerek, avlayarak yok etmeyi tamamlam›flt›. ‹ngiliz mahkûmlara avlad›klar› yerli bafl›na 5 pound veriliyordu. Tasmanyal› son kad›n Truganina 1876’da öldü. ‹skeleti Hobart’ta bir müzededir. Hay›r, “soyk›r›m ça¤›” çok daha önce bafllam›flt›. Soyk›r›m müflterek bahislerinde, bir halk için adalet talep ederken, istemeden di¤erlerinin ac›lar›n› yok saymak çok kolayd›r. Uluslararas› soyk›r›m politikalar›ndaki kaypak ahlâk budur. Soyk›r›m içinde soyk›r›m, inkâr içinde inkâr... Matruflka bebekleri gibi. Soyk›r›m›n insanl›k sistemindeki bir sapk›nl›k, bir anomali, geçici bir bozukluk olmad›¤› en az›ndan bana çok aç›k

görünüyor. Bu, insanl›k durumunun aflk ve sanat ve tar›m kadar eski ve devaml› bir parças› olan bir al›flkanl›k.

Lebensraum, ittihad ve terakki 15. yüzy›ldan itibaren yap›lm›fl soyk›r›m niteli¤indeki katliamlar›n ço¤u, Avrupa’n›n, Almanlar›n ünlü Yaflamalan› (Lebensraum) sözüyle anlatt›¤› aray›fl›n›n ayr›lmaz bir parças›d›r. Alman co¤rafyac› ve zoolog Freidrich Ratzel, “Lebensraum” sözcü¤ünü, egemen insan türünün yaflad›¤› bölgeyi geniflletme yönündeki do¤al dürtüsünü tarif etmek için üretmiflti. Bu geniflleme dürtüsü, Nazi ideologlar›n›n daha güçlü türe boyun e¤mesi veya e¤dirilmesi gerekti¤ine inand›¤› daha zay›f türün zarar›na gerçekleflecekti. Lebensraum fikri 1901’de ortaya kondu, fakat Avrupa lebensraum aray›fl›na 400 y›l önce, Kristof Kolomb Amerika’ya ayak bast›¤›nda bafllam›flt› bile. Almanya bu yar›flta geride kald›. “Vahflilerin Kökünü Kaz›” (Exterminate the Brutes) kitab›n›n yazar› Sven Lindqvist, Nazilerin Do¤u Avrupa üzerinden Rusya’ya sald›rmas›n›n, Hitler’in di¤er Avrupa ülkeleri aras›nda paylafl›lm›fl bir dünyada Lebensbraum aramas›n›n sonucu oldu¤unu savunur. Do¤u Avrupa ve Bat› Rusya Musevileri, Hitler’in sömürgeci emellerinin önünde engel oluflturuyordu. Afrika, Amerika ve Asya yerli halklar› gibi, onlar›n da kölelefltirilmesi ya da ortadan kald›r›lmas› gerekiyordu. “Nazilerin ›rkç›l›¤›” diyor Lindqvist, “ani ve fliddetli bir kötülük nöbeti de¤ildi. Tan›d›¤›m›z bir kar›fl›m›n ürünüydü: Avrupa gelene¤ine çok uygun, as›rl›k ›rkç›l›k sosunda iyice bekletilmifl ekonomik belirlemecilik”. Birlik (ittihad; ›rksal/etnik/dini/ulusal) ve ‹lerleme (terakki; iktisadi belirlemecilik) çoktan beri soyk›r›m›n ikiz koordinatlar› olagelmifltir. Birlik (ittihad) projesi, Hindu milliyetçili¤ini öneriyor. Amaç Hindu oylar›n› birlefltirmek. ‹lerleme (terakki) projesinin hedefi ise y›lda yüzde 10 büyüme h›z›na ulaflmak. Bu projelerin her ikisinde de soyk›r›m potansiyeli gizli. ‹ronik bir flekilde, serbest pazar ça¤› Hindistan’da flimdiye kadar verilmifl en baflar›l› ayr›l›kç› mücadelenin ortaya ç›kmas›na yol açt›. Orta ve üst s›n›flar kendilerine ait bir ülkeye, yukar›da, stratosferde dünyan›n di¤er seçkinleriyle kaynaflt›klar› bir yere gittiler. Bu Göksel Krall›k, Hindistan’›n geri kalan k›sm›ndan hava geçirmez bir flekilde ayr›lm›fl bir evren. Kendine özgü gazeteleri, filmleri, TV programlar›, ulafl›m sistemleri, al›flverifl merkezleri ve ayd›nlar› var. Burada her fleyin e¤lenceden ibaret oldu¤unu düflünüyorsan›z, yan›l›yorsunuz. Buran›n kendine özgü trajedileri, çevre sorunlar› (otopark sorunu, kentlerdeki hava kirlili¤i sorunu), s›n›f mücadeleleri

Yoksullar›n iki seçene¤i var: Direnmek ya da boyun e¤mek. Sessizce bir uçurumu afl›p baflka bir tarafa, silahl› mücadele taraf›na geçiyorlar. Dönüp Kalk›nma Çarlar›na bak›yorlar, onlar›n slogan›n› yank›l›yorlar: “Baflka Seçenek Yok.” Yok edilmek istenen insanlar direnme ve savaflma hakk›na sahip.

var. Örne¤in, Eflitlikten Yana Gençlik adl› örgüt alt kastlar›n üst kastlara karfl› ayr›mc›l›k yapt›¤›n› düflünüyor. Amerikal› yerlilerle Avrupal› sömürgeciler aras›ndaki mücadeleyi yak›ndan takip etmifl olan Friedrich Ratzel, Yaflamalan› için mücadelenin bir imha mücadelesi oldu¤unu söylemiflti. ‹mha, mutlaka insanlar›n fiziksel imhas› anlam›na gelmez. Soyk›r›m›n en etkili yolu, insanlar› evlerinden etmek, g›da ve suya ulafl›mlar›n› engellemektir. Böylece ç›plak fliddet olmaks›z›n çok daha yüksek rakamlarla yok edilebilirler. Tarihçi Mike Davis, 1876-1892 aras›nda 12-29 milyon Hintlinin büyük k›tl›k s›ras›nda açl›ktan öldü¤ünü yazar. Bu arada Britanya, Hindistan’dan g›da ve hammadde ihraç etmektedir. Çin bir yana, Hindistan dünyada yerinden olmufl insan say›s› en yüksek ülkedir. Bu yerinden edilme, mahkeme kararlar›, polisin silah› ve holding kabaday›lar›yla uygulan›yor. Yerinden olanlar, hayatlar›n› idame ettirebilecekleri kaynaklardan yoksun olduklar› ve yoksulluk girdab›na kap›ld›klar› kamplara, harap binalara ve kolonilere t›k›l›yorlar. ‹rno demiri aç›s›ndan zengin oldu¤u için holdinglerin hedefi haline gelen Chhattisgarh eyaletinde baflka bir teknik deneniyor. Mülksüzleflmeye karfl› direnen Maocu isyanc›larla mücadele ad›na, yüzlerce köy boflalt›l›yor ve neredeyse 40 bin insan kamplara konuluyor. Hükümet bir bölüm insan› silahland›r›p bir tür Kolombiya tarz› halk milisi oluflturuyor. ‹ç savafla do¤ru ilerlenirken, Tata ve Essar holdingleri eyaletin demirini ç›karma hakk› için savafl›yorlar. Bu durumun bayilerdesat›lmaya bafllanan Yeni Hindistan adl› yay›nda neredeyse hiç görünmedi¤ine flafl›rmamal›y›z. Çünkü asl›nda sat›lan fley, Robert Jay Lifton’un “Sahte Evren” dedi¤i yeni bir inkâr biçimi. ‹flte bu Sahte Evren ç›r›lç›plak karfl›m›zda. Bize zenginlerin seçene¤inin olmad›¤›n›, ama yoksullar›n oldu¤unu söylüyor. Zengin olmay› seçebilirler. Bunu seçmiyorlarsa, kötümserli¤i iyimserli¤e, yoklu¤u umuda ye¤lediklerindendir. Baflka bir deyiflle, yoksul olmay› seçmektedirler. Bu onlar›n suçudur. Onlar zay›ft›r. (Ve Lebensraum arayanlar›n zay›flar hakk›ndaki fikrini biliyoruz.) “Sahte bir evrende” diyor Lifton, “soyk›r›m neredeyse do¤al bir hal al›r”. Yoksullar›n iki seçene¤i var: Direnmek ya da boyun e¤mek. Sessizce bir uçurumu afl›p baflka bir tarafa, silahl› mücadele taraf›na geçiyorlar. Dönüp Kalk›nma Çarlar›na bak›yorlar, onlar›n slogan›n› yank›l›yorlar: “Baflka Seçenek Yok.” Yok edilmek istenen insanlar direnme ve savaflma hakk›na sahip. Gereken her türlü arac› kullanarak. Belki de çekirgeleri dinliyorlar. Arundhati Roy çeviren: Ayfle Berktay

55


Niye fiziksel aç›dan üstün olan erkekler fiziksel aç›dan zay›f olan difliler üzerinde egemenlik kurmuyordu? Erkekler beraber hareket etmezken, difliler nas›l beraber hareket edebiliyordu? Bu, flempanzelerden farkl›l›k arz eden bir durumdan ibaret de¤ildi, sosyal ekolojinin kurallar›na da ayk›r›yd›. “Bonobo anaerkildir, savaflmaz, avlanmaz. Cinsel davran›fl yelpazesinin insanlardaki kadar zengin oldu¤u ve en önemli entelektüel baflar›n›n alet kullan›m› de¤il, baflkalar›na hassasiyet göstermek oldu¤u yak›n bir akrabay› kim hayal edebilirdi?” Frans de Waal’in bulgular› e¤er do¤ruysa, insan sald›rganl›¤› konusunda bir ümit ›fl›¤› var. fiempanzeler Hobbes’cuysa, bonobolar Rousseau’cu. Ian Parker


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.