191254
SAYI: 2008/04
DAH‹L) 15 Mart - 15 Nisan 2008 5 YTL (KDV
KENTSEL DÖNÜfiÜM PROJES‹
Cilal› y›k›m devrinin direnifl mahalleleri TERSANE C‹NAYETLER‹
‹flçilerin biyolojik s›n›rlar›
82
GÜNEfi OPERASYONU VE ÖTES‹ fi A L A L A
S Y O N A L E N T E R N A
‹zafiyet ve zafiyet Y‹NE O fiARKI
Elalar›n› elalar›n› (Pediculus humanus capitis)
TSK
AKP
MHP
CHP
YARGITAY
ANAYASA MAHKEMESİ DANIŞTAY
HSYK
TTK
DİYANET
ADD YÖK MÜSİAD
TÜSİAD
BBDK TİSK TUİK TOKİ TFF GİSBİR
TAC‹ZE G‹TT‹M DÖNÜCEM Karakola yolu düşen kadının kendisini taciz etmekle suçladığı polis, boş zamanlarında camide vaaz veriyormuş
13 Mart 1958 tarihli gazetelere göre, Nesibe fiengür adl› kad›n bir flikâyet için gitti¤i karakoldaki komiserin kendisini öptü¤ünü söylemifl. Kad›n›n iddialar› üzerine komiserle konuflmak için karakola giden gazeteciler izinli oldu¤unu ö¤renmifller. Me¤er komiser fi.Y. her cuma günü izin yapar, ama o gün de bofl durmay›p cuma namazlar›nda vaaz verirmifl. Gazeteciler camiye de gitmifl, ama vaaz› bitirdikten sonra mevlid okumak üzere baflka bir yere gitti¤ini ö¤renmifller. Bir hafta sonra gazetelere tekzip gönderen ‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü, gerekli tahkikat›n yap›ld›¤›n› ve olay›n gazetelerde yaz›ld›¤› gibi olmad›¤›n›n anlafl›ld›¤›n› savunmufl. Haz›rlayan: Murat Toklucu
Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H
AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE
Efendi genç nasıl Tarzan oldu Evini bırakıp ağaç kovuğunda yaşamaya başlayan genç, gazetelere çıkıp ünlü olunca genç kızlardan mektup almaya başlamış. Polis genci röntgencilik yaptığı gerekçesiyle ağaçtan indirmiş 17 Mart 1959 tarihli Yeni Sabah’a göre, Kadir Kendirli adl› genç Sar›yer’de bir ›hlamur a¤ac›n›n kovu¤unda yaflamaya bafllam›fl. Haberde gencin niye böyle yapt›¤›n›n bilgisi yok, ama Kadir’den “efendi yüzlü, temiz genç” diye bahsediliyor. 6 Nisan tarihli nüshaya göre ise Kadir, “kendini ve yaflay›fl tarz›n› merak eden” Türk k›zlar›ndan oldu¤u gibi, iki de Frans›z
k›z›ndan mektup alm›fl. Zarflar›n üstünde “Sar›yer Kumsal Kahvesi yan›ndaki ›hlamur a¤ac›” yaz›yormufl. Haberi yazan arkadafl›n epey e¤lendi¤i anlafl›l›yor, zira haberde “A¤aç üstünde yaflamak gibi dahiyane bir fikre sahip oldu¤undan dolay› kendisini tebrik eden Frans›z k›zlar, flimdiye kadar Kadir’in kendisine bir efl seçememifl olmas›ndan hayrete düflmüfllerdir”
gibi bölümler var. 8 Nisan’da ise Kadir, “civardan gördü¤ü alâkadan hazzetmeyen ve kendisini a¤açtan inmesi için günlerce ikaz eden” semt karakolu polisleri taraf›ndan röntgencilik yapt›¤› gerekçesiyle karakola götürülmüfl. 17 Nisan’daki haberde Kadir’in kendine yeni bir a¤aç buldu¤u yaz›yor. Ama oradaki saadet de uzun sürmemifl. 24 Nisan’da polis
yine indirmifl Kadir’i. Bu kez suçlama düpedüz çocuk tacizi. A¤açtan indirilirken “burada hürriyet yok, Amerika’ya gidece¤im” diye ba¤›ran Kadir, gerçekten suçlu mudur, polisin lüzumsuz gazab›na m› u¤ram›flt›r, bilinmez. Ama Yeni Sabah’›n bir ayd›r “temiz yüzlü, efendi bir genç” dedi¤i Kadir’den birdenbire “A¤aç Tarzan›” diye söz etmeye bafllamas› çok ilginç.
DİSK KALMADI TAŞ VERELİM Kırılan diskinin yenisi alınmadığı için taşla çalışan millî atlet “alâka görmemiz için güreşçi mi olmamız gerekiyor” diye sitem etmiş. Hürriyet’in 16 Mart 1967 tarihli haberine göre, Atletizm Millî Takımı’nın disk atma sporcularından Sabahat Özkan, ilgisizlik yüzünden disk yerine aynı ağırlıkta bir taşı fırlatarak çalışıyormuş. Aylar önce kırılan diskin yerine yenisinin alınması için federasyon başkanıyla bile konuşan Özkan’ın isteği bir türlü yerine getirilmiyormuş. “Hiç değilse kuvvet idmanı yapmak için” diske yakın ağırlıkta bir taşla çalışan Özkan, dönemin gözde sporu güreşe de gönderme yapıp “alâka görmemiz için mutlaka güreşçi mi olmamız gerekiyor” diye sormadan da edememiş.
BOŞ ŞİŞEN YOKSA İÇEMEZSİN
KÜÇÜK YANLIŞLIĞA DİKİZ
UYAN AYŞE TEYZE
Döviz darlığı yüzünden hammadde ithalatı yapılamadığı için piyasada şişe kalmayınca Tekel içki üretemez olmuş.
Nüfus müdürlüğü, bir emekli binbaşıyı hiç evlenmemiş bir kız olarak kaydetmiş...
65 yaşındaki kadının başı hayırsız oğlunun eve bıraktığı yedi kilo esrar yüzünden derde girmiş.
1958-59 yılları gazeteleri, döviz darlığı dolayısıyla ithal edilemeyen hammaddeler yüzünden inşaat sektörünün sıkıntılı olduğunu anlatan haberlerle doludur. Fakat, sıradan vatandaş da mağdurdur. Çivi ve cam bulmanın bile imkânsız olduğu bu dönem, Menderes iktidarının ABD’den aldığı kredileri bol keseden harcayıp kredi muslukları kesilince ne yapacağını şaşırdığı dönemdir. Demokrat İzmir’in 17 Mart 1958 tarihli haberine göre, cam ve şişe olmadığı için Tekel içki üretemez olmuş. Satışı duran Tekel çareyi “Boş Tekel şişesi getirenlere, getirdikleri şişenin yüzde 40’ı kadar dolusunu satacağız” diye kampanya başlatmakta bulmuş. Yani 5 rakı şişesi götüren, 2 şişe rakı satın alabiliyormuş.
Edremit’te ölen Ahmet Atkaya adlı emekli binbaşının kızı, veraset ilâmı almak için mahkemeye başvurmuş. Mahkeme, binbaşının nüfus kaydının olduğu Şehremini Nüfus Memurluğu’na üç kez yazı yazmış. 5 Nisan 1959’da gelen ilk yanıtta binbaşının evli değil bekâr olduğu, çocuğu olmadığı yazılıymış. İkinci bir yazı gönderilmiş, buna gelen yanıtta ise
binbaşının soyadının Atkaya değil, Boran olduğu yazılıymış. Asıl bomba üçüncüde patlamış, burada Ahmet Atkaya’nın “kayden kız olduğu” yazıyormuş. Yeni İstanbul gazetesine göre, aile kayıtları kendi elleriyle almaya karar vermiş ve gerçek kayıtlara ulaşmışlar. Şehremini Nüfus Memurluğu olayı “herkesin başına gelebilecek küçük bir yanlışlık” olarak değerlendirmiş.
İstanbul Erenköy’deki evinde yedi kilo esrar yakalanan 65 yaşındaki Ayşe Gülen, polise verdiği ifadede esrarın kendisine değil, oğluna ait olduğunu söylemiş. 12 Nisan 1974 tarihli Milli Gazete’nin iddiasına göre, “Oğlum bir gün elinde bohçayla geldi, ‘anne bunları iyi muhafaza et’ diye bana verdi. Eğer bohçada esrar olduğunu bilseydim, evimizin önündeki su kuyusuna gece kimse görmeden atar, oğlumu da esrarkeş olduğu için uykusunda boğardım” diyen kadın, oğlunun yalnızca esrarkeş değil, aynı zamanda torbacı olduğunu bilseydi kim bilir neler yapardı?
MERAM 82: Y‹NE O fiARKI
Elalar›n›, elalar›n›
H Pediculus humanus capitis (Yavflak)
• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Kuzey Irak harekât› . . . . . . . . . . . . 10 • Tuzla’da tersane cinayetleri . . . . . . 14 • Taha Parla’n›n gözüyle hukuk, siyaset, din ve türban (2) . . . . . . . . . . . . . . 20 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 25 • Kentsel dönüflüm . . . . . . . . . . . . . . 32 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . . 41 • Feminist Yaklafl›mlar . . . . . . . . . . . . 42 • Vicdanî red . . . . . . . . . . . . . . . . . . 44 • Vehbi Koç sergisi . . . . . . . . . . . . . . 46 • “Bu ‹fl Yerinde Grev Var” sergisi . . . 47 • Meflin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . . . 48 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . 50 • Tele-görücülük furyas›: “Desti ‹zdivaç” . . 53 Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Alaattin Timur, Ali Kesgin, Ali Murat Hamarat, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Ayfle Çavdar, Ayflegül O¤uz, Ayflen Gürbüz, Banu Tabanl›, Batu Boran, Beyhan Demir, Bilge Ceren fiekerciler, Çi¤dem Öztürk, Derya Say›n, Derya Y›lmaz, Didem Dan›fl, Ender Ergün, Eray Aytimur, Erdir Zat, Hakan Lokano¤lu, HknKrtsh, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, ‹rfan Aktan, Kerem Ünüvar, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Nâz›m Dikbafl, Ogan Güner, Onur Yaz›c›o¤lu, Özay Selmo, Özgür Eren, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, P›nar Uygun, Reha Öztunal›, Rober Koptafl, Saner fien, Seray Genç, Serkan Seymen, Sinan Yusufo¤lu, Siren ‹demen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, fiahan Nuho¤lu, Taha Parla, Tora Pekin, Tuna Kuyucu, Tuncer Erdem, U¤ur Biryol, Ulafl Gürflat, Ulafl Özdemir, Ulus Atayurt, Ümit Bayazo¤lu, Yasemin Avdan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu bask› Mikado Matbaac›l›k ve Tic. Ltd. fiti. ‹mam Çeflme Cd. G/47 Sk. No:6 Seyrantepe 80660 ‹stanbul bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul Mart 2008 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Abdullah Sok. No. 9 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 82 15 Mart - 15 Nisan 2008 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü fiahan Nuho¤lu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
rini” söyledi. Ayn› Faruk Çelik, 14 Mart eyleminden iki gün önce, NTV’deki “Neden” program›nda Erdo¤an’›n “sendikac›lar yalan söylüyor” sözünü bin dereden su getirerek ve fakat hararetle savunuyordu. Ama iki saatlik eylem, Baflbakan› ve hükümeti geri ad›m atmaya mecbur b›rakt›. Emek Platformu’nun “arkas› gelir, genel greve kadar yolu var” demeçleri de “blöf yap›yorlar” deyip geçilecek gibi de¤ildi. 14 Mart’ta cin flifleden ç›km›flt› adeta, gündem nihayet AKP’yle çal›flan s›n›flar aras›ndaki çeliflkiye odaklanmaya bafllayacak gibi görünüyordu. Akflam haberlerini merakla bekliyorduk, Türkiye’nin yeni bir dönemin efli¤inde oldu¤unu, baflörtüsü tart›flmalar›n›n örttü¤ü aslî çeliflkinin a盤a ç›kmaya, güncel siyasetin asl›na rücu ederek emek-sermaye ekseninde flekillenmeye bafllayaca¤›n› umabilir miydik? ‹stanbul’da 10 bin, ‹zmir’de 25 bin kiflinin kat›ld›¤› gösterileri ekranda görmeye haz›rlan›rken “son dakika” anonslar›yla karfl›laflt›k. Ve güzel bafllayan 14 Mart kâbusa döndü. Yarg›tay baflsavc›s› Abdurrahman Yalç›nkaya, AKP’nin kapat›lmas› talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne baflvurmufltu. Ve elbette bütün kanallarda “Yarg›tay darbesi” tart›fl›l›yor, çal›flanlar›n 17 y›l sonra ilk kez üretimden gelen güçlerini konuflturmalar›, neredeyse s›radan haber muamelesi görüyordu. Yine o flark› tak›ld› dilimize: “Elalar›n›, elalar›n›...” AKP’ye daha büyük bir iyilik yap›labilir miydi? T›pk›, Susurluk skandal›n›n ateflledi¤i toplumsal muhalefetin 28 fiubat süreciyle söndürülmesi gibi, b›ça¤› kemi¤e dayayan sosyal güvenlik “reformu”nun tetikledi¤i s›n›fsal tepkinin bu kez de AKP’nin kapat›lma talebiyle dumura u¤ramas› çok muhtemel. Yine laiklik tart›flmas› gündemi iflgal edecek, Türkiye yine ‹slamc› ve neo-Osmanl› liberallerle neo-Kemalist militaristler aras›ndaki gölge çeliflkiye kitlenecek ve yine toplumsal muhalefet kuvveden fiile ç›kamayacak. Peki bu düzen böyle mi sürecek? 14 Mart akflam›ndan beri, yaln›z “Elalar›n›, elalar›n›” nakarat› de¤il, Orhan Veli’nin “Pireli fiiir”i de tak›l›yor dilimize –Timur Selçuk’un bestesiyle tabii. “Pireler filleri mi yutacak” dizesini az›c›k bozarak, pirenin yerine bit yavrusunu koyarak m›r›ldan›yoruz. Türkçesi t›n›y› bozdu¤u için, Latincesini tercih ediyoruz: “Capitis bizleri mi yutacak?”
Foto¤raf: Ali Kesgin
albuki güzel bafllam›flt› 14 Mart. Baflka flark›lar m›r›ldanmaya haz›rlan›yorduk, ama günün sonuna do¤ru, geldik Grup Vitamin’in hit parças›n›n nakarat›na: “Elalar›n›, elalar›n›...” Halbuki güzel bafllam›flt› 14 Mart. Çal›flanlar, emekçiler, iflçiler 1991’den beri yapmad›klar› bir fleyi yapmaya haz›rlan›yordu. Çal›flmama haklar›n› kullanacaklard›; saat 10’da ifl b›rakacaklar, meydanlara ç›kacaklar, AKP iktidar›na ve Tayyip Erdo¤an’a gereken cevab› vereceklerdi. Öyle de oldu, Türkiye’nin dört bir yan›nda “yalanc› baflbakan” sloganlar› yank›land›. AKP hükümetinin “reform” diye pazarlad›¤›, milyonlarca çal›flan›n sosyal güvenli¤ini barbarca gaspederek sermayeye kaynak aktarmay› amaçlayan Sosyal Sigortalar ve Genel Sa¤l›k Sigortas› (SSGSS) yasa tasar›s› 17 federasyon, sendika ve sivil toplum örgütünden oluflan Emek Platformu öncülü¤ünde Ankara, Batman, Denizli, Diyarbak›r, Erzurum, ‹stanbul, ‹zmir, Kocaeli, Manisa, Samsun ve Zonguldak’ta düzenlenen yürüyüfl ve gösterilerle protesto edildi. ‹fl b›rakma eyleminden iki gün önce sendikalar› yalan söylemekle itham eden Erdo¤an, 14 Mart’ta da malûm zihniyetini sergilemeyi sürdürdü, Emek Platformu’nun ifl b›rakma eylemini “kendi insan›na zulüm” z›rvas›yla karalamaya kalk›flmakla kalmad›, yasad›fl› ilan etti. Gelgelelim, akflam saatlerinde yelkenleri indirmek zorunda kald›. AKP’nin MKYK toplant›s›nda, SSGSS yasa tasar›s›n›n gözden geçirilmesini istedi, prim gün say›s›n›n 9 binden afla¤›ya çekilmesini tart›flmaya açt›. Haberi Zaman gazetesinden okumak zevkli oluyor– özellikle “ise”li k›sm›n›: “‹flçi ve memurlar dün ülke genelinde iki saatlik ifl b›rakma eylemi yapt›. 10.00-12.00 saatleri aras›nda gerçeklefltirilen eylem süresince tren ve metro seferleri aksarken, okul ve hastanelerde hizmetler durdu. Türk-‹fl Baflkan› Mustafa Kumlu, çal›flanlar› hak kayb›na u¤ratacak maddelerin reform tasar›s›ndan ç›kar›lmas›n› isterken Baflbakan Tayyip Erdo¤an, eylemi ‘yafla d›fl›’ ilan etti. Akflam saatlerinde toplanan AK Parti Merkez Yürütme Kurulu’nda ise yasa tasar›s›n›n gözden geçirilmesi kararlaflt›r›ld›. Baflbakan Erdo¤an, Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›na sendikalarla görüflme talimat› verdi.” Bakan Faruk Çelik de, MYKY toplant›s› sonras›nda yapt›¤› aç›klamada, yasa tasar›s›nda de¤ifliklik yapabileceklerini, “sosyal taraflarla önümüzdeki günlerde bir araya gelecekle-
BEYO⁄LU– 2008’in 8 Mart’›na Tayyip Erdo¤an’›n kad›nlara “üç çocuk yap›n” ça¤r›s› ve Batman’da berdel usûlü evlili¤i reddetti¤i için on b›çak darbesiyle öldürülen 17 yafl›ndaki Nagihan ‹lhan’›n haberiyle girdik. Baflbakan›n sözleri, Hitler’in Nazi politikalar›n› hat›rlatt› do¤al olarak. Bu sebeple de, Kad›köy’de düzenlenen “sözde” erkeksiz mitingin yürüyüfl güzergâh› boyunca kad›nlar› kuluçka makinesi yerine koyan baflbakan›, “Bir Türkçük, iki Türkçük, üç Türkçük do¤urmaya / Bana bak baflbakan tepemizi att›rma / Kendin yat kuluçkaya” slogan›yla anmak farz oldu... 8 Mart yürüyüflü boyunca Erdo¤an’›n sarfetti¤i, “Genç nüfusumuzu aynen korumal›y›z. Bir ekonomide aslolan insand›r. Bunlar Türk milletinin kökünü kaz›mak istiyor. Yapt›klar› aynen budur. Genç nüfusumuzun azalmamas› için en az üç çocuk yap›n” sözlerine karfl› neler istedi¤imizi tekrarlad›k. Mitinge kat›l›m ne yaz›k ki geçti¤imiz y›llardaki birçok mitinge oranla düflük oldu. Kürt kad›nlar›n rengârenk kalabal›¤›, genç kad›nlar›n say›s›ndaki art›fl ise alanda en göze çarpan durumdu. Epeydir unuttu¤umuz, alana giren erkek görüntüleri ve kendileriyle yapt›¤›m›z “alan› terkeder misiniz” tart›flmalar› biraz sinirlerimizi bozdu. Ama sinirlerimizi as›l bozan, alandan ç›karmaya çal›flt›¤›m›z erkekleri savunup bize “bu kadar d›fllamay›n erkekleri” diyen kad›nlar oldu. Kürsüden yap›lan “su satanlar dahil alanda hiçbir erkek kalmas›n” uyar›lar›, polisin bütün erkekleri al›p su ve simit satanlar› almamas›yla alan› ›zd›rap çekti¤imiz bir yere dönüfltürdü. Kad›n flark›c› kalmam›fl gibi, kürsüden kaç defa çal›nd›¤›n› sayamad›¤›m Edip Akbayram flark›lar›, burnumuzun dibindeki erkeklerle birlikte alan› iyice çekilmez k›ld›. Mitinge elindeki Türk bayraklar›yla kat›lan birkaç kad›n›n ne yapmaya çal›flt›¤›n› ise hiç anlamad›k. Ça¤layan’a gidemeyip Kad›köy’de mi kalm›fllard›, bize bir diyecekleri mi vard›, bilemedik, çünkü bayrak sallamak d›fl›nda bir icraatlar› olmad›. Bu seneki 8 Mart mitingi, ne yaz›k ki, diledi¤imizce taleplerimizi söyleyebildi¤imiz bir miting olmad› biz feministler aç›s›ndan... Çünkü bizler, 8 Mart’›, kendilerini kad›nlardan üstün gören, bizi do¤ufltan zay›f sayan, erkekler taraf›ndan dövülmemizi, taciz edilmemizi erkeklerin hakk› olarak görenlere karfl› mücadele gü-
fiEH‹R HATLARI nü olarak görüyoruz, kutluyoruz. Çünkü bizler, kad›nlar›n ezilmesinin ve sömürülmesinin ancak büyük bir toplumsal dönüflümle gerçekleflece¤ini bilen feministler olarak 8 Mart’› birlik ve dayan›flma günümüz olarak kutluyoruz. Çünkü bizler, 8 Mart’›, ezilenlerin her türlü isyan›n› fliddetle bast›rmaya çal›flan sisteme karfl› mücadele günü olarak görüyoruz. Çünkü bizler, eflitlerin bir arada yaflad›¤› bir toplumsal hayat›n hayalini kuranlar olarak Kürt k›zkardefllerimize yöneltilen silahlar› kendimize de yöneltilmifl say›yor, 8 Mart’› bar›fl› yüceltmenin günü olarak görüyoruz. Tayyip Erdo¤an’›n “üç çocuk do¤urun” buyurdu¤u Uflak konuflmas›nda gözümüzün içine baka baka söylediklerini de biliyoruz çünkü: “Bayanlar›n do¤um iznini biz ç›kard›k. Avrupa statüsünde kanunlar yapt›k. Kad›nlar›n evlerinde yapt›klar› üretimi vergiden muaf hale getirdik. Bu ürünlerin sat›fl› konusunda da kolayl›klar getirdik. Töre cinayetlerini ülke gündeminden ç›karmak için yo¤un çal›flmalar yap›yoruz. Kad›n sorunlar› konusunda asla slogan peflinde de¤iliz. Kad›n sorunlar›-
n› y›lda bir gün hat›rlay›p 364 gün unutanlardan olmak istemiyoruz. Türkiye zaten yeterine vakit kaybetmifl.” Nagihan ‹lhan’›n öldürülmesinin üzerinden 24 saat geçmemiflti belki de, baflbakan bunlar› söylerken. Kad›nlar› öldüren erkeklerin “a¤›r tahrik” indirimleri almas› hemen her gün gazetelere haber oluyor, bizler de okuyoruz. Erdo¤an’›n konuflmas›nda söylemediklerini ise 8 Mart tarihli Radikal Cumartesi’de KADER baflkan› Hülya Gülbahar söylüyor: “Yasalar de¤ifliyor, ama hayat de¤iflmiyor. Yasalar› de¤ifltirirken en kritik noktalara t›kaçlar konuyor: Örne¤in Medenî Yasa tümden de¤ifltirilirken, evlilik s›ras›nda edinilen mallar›n eflit paylafl›m› 2002’den öncesini kapsam›yor. Anayasa de¤ifltiriliyor, ama gerçek de¤iflimi sa¤layacak ‘fiilî eflitlik’, ‘kota’ kavramlar› telaffuz bile edilmiyor. Yeni anayasa tasar›s›nda bile kad›nlar bedenî ve ruhî yetersizli¤i olanlar kategorisi içine sokulmak isteniyor. ESI raporunda da belirtildi¤i gibi, Türkiye, cinsiyet temelli eflitsizlikler konusunda 115 ülke aras›nda 105. s›rada. Raporun 28. sayfas›ndaki ‹spanya, Bulgaristan ve Türkiye karfl›laflt›rmas›, bu ac› tabloyu net bir biçimde ortaya koyuyor zaten.
1950’li y›llarda yüzde 72 olan kad›n iflgücü oran›, 2007’de yüzde 18’e inmifl durumda. ‹flsiz genç nüfusun yüzde 88’i kad›n! Lizbon fiart› gere¤i 2010’da tüm AB ülkelerinde kad›n istihdam›n›n yüzde 60’a ulaflmas› gerekiyor. Türkiye'nin, iki y›l içinde yüzde 18’den yüzde 60’a ulaflmas› için gereken yüzde 42’lik fark›, kota uygulamadan, kamuya ve özel sektöre ifle al›mlarda kad›nlara öncelik veren pozitif ayr›mc›l›k politikalar› olmadan kapatmas› mümkün de¤il. Buna ra¤men, istihdamla ilgili yasal pakette iflyerlerinde krefl ve emzirme odas› açma yükümlülü¤ü kald›r›l›yor; kotadan, fiilî eflitlikten söz edenler Ruanda’ya gönderilmek isteniyor.” 8 Mart’›n, kad›nlar gününü kutlamak için flehit anneleri yarar›na defile düzenleyecek kadar 盤r›ndan ç›kanlar›n günü olmas›na, 8 Mart’›n kad›nlara gül verilen bir güne dönüfltürülmesine, ma¤azalarda kad›nlara indirim günü olarak alg›lanmas›na hay›r diyoruz art›k. Bu mücadele gününün “türban tart›flmas›” ad› alt›nda kad›nlar›n tesettür alt›nda yaflamas›n› savunanlar›n fikirlerinin tart›fl›ld›¤› bir gün olmas›n› istemiyoruz. fieriatç› erkekler üniversiteye giderken ayn› hakk›n kad›nlardan esirgenmesini savunmuyoruz. Ama saç›m›z›n erkeklerin nefsini kabartaca¤›n› söyleyip kapat›lmas›n› da reddediyoruz. Kad›nlar üzerinden yap›lan bütün tart›flmalara sadece 8 Mart’ta cevap verecek de¤iliz elbette. Allah›n her günü, yaflad›¤›m›z her fleye sözümüzü, cevab›m›z› veririz evelallah. Ancak, flu yaz›n›n sonunda baflbakana 8 Mart’ta tafl›nan bir dövizden al›nt›yla flunu sormak isterim: “Diyelim ki do¤urduk, sen mi bakacaks›n?” –Beyhan Demir
Foto¤raf: Bahar Çuhadar
Kendin yat kuluçkaya!
5
‹STANBUL– Gün geçmiyor ki yeni bir acayiplik yaflanmas›n, hamasi söylemler yinelenmesin, ense karartan hadiseler vuku bulmas›n... Soludu¤umuz havay› belirleyen toplumsal ruh halini bir tak›m gündelik pratiklerden biliyoruz. Ama bu sefer kafl›nd›k do¤rusu. Birkaç ay önce Taki Do¤an’l› bir “Ankara Kokteyli”nde, baflkentin kapal› spor salonlar›ndan birinde bebelerin on k›ta “korkma sönmez...”i canh›rafl hayk›rd›¤›na tan›k olmufltuk. ‹lkokullar aras› ‹stiklâl Marfl›’nı ezbere okuma finallerini gö¤sünde ay-y›ld›zl›, k›rm›z› bir pijamaeflofman tak›m›yla sahneye ç›kan genç k›z kazan›nca, dereceye giremeyen frakl› veletler travmatik enstantaneler vermiflti. Baba kuca¤›nda teselli arayan, sevimli bir kızca¤ız, h›çk›r›klar içinde, “bana ba¤›rarak okuma dedin, ba¤›rabilirdim ben de, hem ben daha güzel okudum” diyerek sitem ediyordu h›rç›nlaflarak. “Beton millet Sakarya” güzel tabir. En temel harçlarından biri de afl›r› ciddiye al›nan marfllar... Ekranda gördüklerimiz yetmemiflti, gidip bizzat tan›kl›k etmek, kültürel iklimi en/ne çok belirleyen histerinin yüre¤inin karanlıklarına bakmak istemifltik. Fakat bu anormalli¤in normalleflmesinden, üstümüze sinmesin den çekinmiyor de¤iliz. Bir yandan, hakim normallik, büsbütün anormal. Evet, düzen bu. Normal! Bombok yani! Bu düflüncelerle ‹kitelli aç›klar›nda dere tepe düz gittikten sonra yeflil sermayenin uydu kentlerinden Baflakflehir’de, Ç›nar Koleji’nin kap›s›nda buluyoruz kendimizi. Tarih 10 Mart 2008. Protokole buyur edilirken, sahnenin ısınmaya baflladı¤ı farkediliyor. “...Aç›lan ‹stiklâl Marfl› yar›flmas›nda, dönemin milli e¤itim bakan› Hamdullah Suphi Tanr›över ‘siz de yaz›n flairim’ der Mehmek Akif’e. Yar›flma günü, arkadafl›ndan ödünç ald›¤› pardösösüyle Ankara’n›n so¤u¤unda meclise gelir Mehmet Akif. Onurlu, gururlu, Türk’ün seciyesini, Türk’ün özgüvenli¤ini flahsiyet ve ellerinin üzerinde tafl›yan bir flair oldu¤u kadar kiflilik abidesi bir insand›r O. Yar›flma günü, Hamdullah Suphi iki defa a¤laya a¤laya okudu marfl›. Mehmek Akif, mütevaz›, heyecanl›, kafas›n› ellerinin aras›na alm›fl, mahcubiyetten utan›rcas›na, a¤layarak tüm meclisin huzurunda oy birli¤iyle birincilik kazand›. Ö dül olarak verilen zaman›n 500 liras›n› almad›, asker ailelerine ba¤›fllad›. Biz millet olarak, kiflilik
6
olarak anne taraf›ndan Buhara’ya, baba taraf›ndan Arnavutlu¤a ba¤l› olan bu vatanperver evlad›m›z›n fliirlerini yar›flmak üzere topland›k. ‘Allah bu millete bir daha ‹stiklâl Marfl› yazd›rmas›n. Ben ezelden beridir hür yaflad›m, hür yaflar›m! Hangi ç›lg›n bana zincir vuracakm›fl flaflar›m’ diyen flair, Mustafa Kemal’in de en çok hofluna giden flairlerden, marfllardan birine imza atm›fl biridir. ‹stiklâl Marfl›’na uzanan elleri Türk gençli¤i olarak k›raca¤›n›z›, ‹stiklâl Marfl› aleyhine aç›lan flom a¤›zlar› kapataca¤›n›z›, kem gözlerle bakanlar›n gözlerini ç›karaca¤›n›za inan›yorum. Ona kalkan her türlü hakaret susturulacakt›r. (alk›fllar) Marfl›mızı damarlar›m›zda hareket ettirerek, nefesimize alarak, onu okurken heyecanlan›yoruz, saçlar›m›z diken diken oluyor ve onu size emanet ediyoruz; ne mutlu Türk’üm diyerek!” (alk›fllar) ‹l milli e¤itim müdürlü¤ü yöneticilerinden birine ait olan bu
taflan edalarla. Kükremifl sel gibi davudi bir tonlama ve çat›lan kafllarla bak›lan tavan ayd›nlatmalar› belki yar›ndan da yak›n güneflli yar›nlar›n habercisi oluyor... Ergenliklerinin kaskat›l›¤›ndan de¤il belki de kelime vurgular›n›ndaki sertlik, belki o a¤dal› m›sralardaki hamaset eziyordur bu genç bedenleri. Sahneden indiler miydi, o ne cepheler görmüfl seslendirme sesini geride b›rakmalar› bundan belki... K›zlar aras›nda daha bir a¤lak söyleyenler vard›, ama birinci gelen ve a¤›rbafll›l›¤›yla takdir etti¤imiz gencin dedi¤i gibi “esas hikâye a¤lamakta de¤il, a¤latmaktayd›...” Harekettte bereket vard›r. Protokolden s›yr›l›p salonun diplerine yöneliyoruz. Arka s›ralarda kuduranlara salonun manevi havas›n› bozduklar› gerekçesiyle ikaz geliyor. ‹çlerinden bir tanesi vaziyeti özetliyor: “‹flkence ya! Ders bofl olsayd› keflke...” Aylara yay›lan haz›rl›k çal›flmalar› bir rehber hoca eflli¤inde
girizgâhın pefli s›ra, k›demli edebiyat ö¤retmenlerinden müteflekkil jüri takdim ediliyor. Finallere geçmezden evvel, eflit a¤›rl›ktaki puanlama kriterlerini hassasiyetle özetliyor jüri: konuya hakimiyet ve marfl›n ruhunu alg›lama, beden dili, Türkçe’yi iyi kullanm, tonlama ve vurgu ve do¤ru telaffuz becerisi... Ard›ndan “‹stanbul’daki 2500 okulun her birinden 10 ö¤rencinin ‹stiklal Marfl›’n› ezbere okudu¤unu varsayarsak en az›ndan 25 bin ö¤rencinin milli marfl›m›z› ezberlemifl oldu¤u” vurgulan›yor. Neyse ki; “biz kaç kifliyiz” hesaplar›na varm›yor lafın sonu... Veliler ve vekil ö¤retmenler ıslak gözleriyle kulis koridorunda, son tüyolar veriliyor. Mikrofonda bir sorun mu var? Dert de¤il, “sesine güveniyoruz biz çocu¤umuzun”. Ço¤u yar›flmac› sahnede cofla geliyor. Mikrofon unutuldu bile. Salon arfl ediliyor enginlere s›¤mayan, da¤lar› y›rtan,
sürdürülüyormufl. “Tüylerimizi diken diken eden ö¤renciyi seçiyoruz” diyor hocalar, “hem bu sayede sosyallefliliyormufl”. Her ö¤renci kendince bir yöntem gelifltirmifl. Yayg›n yöntem ayna karfl›s›nda prova. Volta atarak k›talar› haf›zaya indirenler de var, yatmadan önce illaki okuyup sonra rüyalar›nda say›klayan› da, ses açar diye yumurta ak› içeni de, mikrofonlu idman yapan› da... Herkes ayr› bir k›taya, ayr› bir dizeye tav; ama hit m›sra flu: “bast›¤›n yerleri toprak diyerek geçme tan›, düflün alt›nda binlerce kefensiz yatan›… Sahneye dev Atatürk posterine selam durarak girip bayra¤› öperek ç›kan Sedef Özdemir (16) Kartal Disk Anadolu Tekstil Meslek lisesi ö¤rencisi. Sesi gür bir k›z, ama sahnedeki teatralli¤inden uzak bir safl›¤› var flimdi: “Sahneye ç›k›nca o ruha bürünüyorsunuz. O dönemlerde yaflayanlar› anmak çok önemli. Bir de
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
32 kısım tekmili birden millî histeri
flu terör belas›n›n oldu¤u dönemlerde böyle yar›flmalar›n olmas›, hâlâ vatan›n› seven insanlar›n olmas›, bu yar›flmalara kat›lmak çok güzel.” Sahnede yapt›¤› jest ve mimiklerden gurur duydu¤unu, jüriye oynamak gibi bir derdi olmad›¤›n› söylüyor. Edebiyatla iliflkisini soruyoruz: Yunus Emre’yi örnek ald›¤›n›, Fuzuli’yi be¤endi¤ini, yenilikçi cumhuriyet dönemi flairlerini dinlemedi¤ini, pek be¤enmedi¤ini söylüyor. Dinlemek? Vallahi, fiil bu. ‹ki senedir kat›l›yormufl yar›flmalara, flimdi Kartal bölge birincisi olarak burada. Mehmet Akif Ersoy fliirleri okuma yar›flmas›nda da ikinci olmufl. “Çanakkale fiehitleri” adl› fliirinden bir kuple okuyor yine o teatrallikle. “Hiçbirimiz Mehmet Akif gibi okuyamay›z. Kimse onun kadar yüce olamaz. Defalarca dinledim kendi sesinden, defalarca a¤lad›m.” Polis babas›yla gurur duydu¤unu, onun da bu tür faaliyetlere çok önem verdi¤ini dinliyoruz... Marflın temsiliyetini bugünle iliflkilendirme gayretinde olan bir ö¤renciyse iktidara karflı mesaj motivasyonuyla hazırlanandı¤ını söylüyor. 32 okuldan en iyilerin yar›flt›¤› buluflmada geri sayım baflladı. Kelime okunufllar›ndaki noksanl›klara ve abart›l› beden diline dikkat çeken jüri, “çok ba¤›rman›n ya da çok duygusal olman›n güzel fliir okumak anlam›na gelmedi¤i” nasihatinde bulunuyor. Ama okumalarda noksanl›k nas›l olmas›nd› ki: Ayaküstü sözlü yapt›¤›m›z çocuklar›n yar›s› çakt›. Mücerret, garp, afak, serhad, cüda... T›k yok. Cevap haz›r. “Hani baz› kelimeleri bilmezsin de, hissedersin, sonra onu kulland›kça anlam bulur...” Jüri baflkan›, Vefa Lisesi müdürü Dr. Sakin Öner ‹stanbul’da on sene önce bafllanan milli marfl›n ezberlenme arzusunu ortaya koyma çabas›n›n en önemli e¤itim etkinliklerinden oldu¤unu söylüyor. Di¤er illerde de bu tür etkinliklerin düzenlendi¤ini söyleyince, “art›k ülke çap›nda finallerin düzenlenmesi gereklili¤inden” dem vuruyor. Üç saat süren bu maraton bir kafa bulant›s› yaratm›yor mu peki? Baflkan, “art›k o sabr› edindi¤ini, ama zor bir ifl yapt›klar›n›n teslim edilmesi gerekti¤ini, dereceye girenlerin hepsinin erkek olmas›n›n alt›nda kötü niyet aranmamas› gerekti¤ini” söylüyor. Etrafta tokuflturulmadık kafa bırakmayan mütevekkil Ömer fierif Turan’›n, üçüncülü¤ü anons edilirken yüzünden düflen bin parça. 458 puanla birinci olan Büyükçekmece’den Burhan Gezer’in takdimiyle birlikte gümbür gümbür Kenan Do¤u-
lu’nun “10. Y›l Marfl›” teknosu çalınıyor; foto¤raflar çekiliyor, dünya hep o andan ibaret olsun çı¤lıkları boflalmaya bafllayan salonda yank›lan›p usûlca sönüyor... Naçizane bir öneri: Hani vaktiyle Erkin Koray ‹stiklâl Marfl› bestesi için “serbest çal›flmalar›n›n oldu¤unu, yukar›dakiler isterlerse oturur, yapar›z” demiflti. Yukar›dan öyle bir talep gelmedi. Geç olsun da, güç olmas›n. 84. y›l›n› idrak ediyoruz Mehmet Akif’in eserinin. Gittik gördük, televizyonlardan da izliyoruz. ‹çeri¤e hakimiyet uzak, dua ezberler gibi dökülüyor kelimeler, ayn› tornadan ç›km›fl gibi bir müsamere atmosferi. Türlü motivasyon, tek bir rol... Sakillikleri bir yana, bu müsabakalar kendi çaplar› kadar, heyecans›z oluyor. fiuna ne dersiniz: Mesela imam hatipli ö¤rencilerin 10 k›taya verdikleri emekle, kolejlininki bir say›lmas›n, meslek liselilerle anadolu liselilerin performanslar› beher k›tan›n ezberi ve sahnelenmesi için geçerli olacak flekilde farkl› katsay›larda iflleme tabi tutulsun. Memlekette kalan az›nl›klar da unutulmamal›. Onlara karfl› ifllenmifl tüm haks›zl›klara karfl› bir zeytin dal› uzat›rcas›na 100 marfl puan› bonusuyla bafllamal›lar az›nl›k cemaatinden yar›flmac›lar. Yurtsath›nda, yahut tüm Türki cumhuriyetleri de içine alan –nitekim KKTC’nin milli marfl› harfiyen ‹stiklal Marfl›’yla ayn›yerli mal› Türkovizyon yar›flmas› olsun ki, görelim Türkün vizyonunu… ‹stiklal Marfl› yorumlarına dayalı olsun. Eurovizyon’da Avrupa’y› fethetmeden evvel, toprak diye bas›p geçti¤iniz diyarda fethedilecek daha çok yer var… –fiahan Nuho¤lu
Kaliforniya’daki Irak BERL‹N– Berlin Film Festivali sonras›nda, Tegel havaalan›nda Türkiye’deki Irak göçmeni hastalara ilaç göndermek isteyen insan haklar› temsilcisini, efl-dosta çocuklar›n›n dü¤ün davetiyesini göndermek isteyen anne-babay› ve elindeki zarf› ‹zmir aktarmal› yolcuya vermek isteyen yafll› kad›n› görünce, Almanya ve Türkiye aras›ndaki trafi¤in insanî boyutunu, emanetleri alan yolculardaki güven duygusunu düflündüm yol boyunca. Almanya’daki genç kuflaklar›n bu tür bir iletiflimi tercih edip etmeyecekleri konusunda flüphelerim vard› do¤rusu. Filmlerden yola ç›karak bir fikir edinmek mümkün müydü? Bu y›l Berlin Film Festivali’ne Almanya’daki Türkiye kökenli genç kuflak yönetmenlerden Özgür Y›ld›r›m’›n “Chiko”su ve Döndü K›l›ç’›n “Öteki ‹stanbul”u (“Das Andere ‹stanbul”) kat›ld›.
Fatih Ak›n’›n yap›mc›l›¤›n› yapt›¤› “Chiko”, yine bir Fatih Ak›n filmini, “K›sa ve Ac›s›z”› ça¤r›flt›r›yor ve 11 yafl›nda öyküler yazmaya bafllayan, 14 yafl›nda roman yazan Y›ld›r›m’›n ilk uzun metraj filmi oluyordu. Döndü K›l›ç’›n “Öteki ‹stanbul”u ise flehirdeki geylerin yaflam›n› anlat›yordu. Filme Mehmet Tarhan’›n politik mücadelesinin ve yaflam›n›n önemli bir parças› oldu¤unu anlad›¤›m›z ‹skenderun’un dahil edilmesi önemliydi. Ve anlafl›lan o ki, her ne kadar pek do¤ru olmasa da, burada yap›lan her film, bir kufla¤›n tek temsilcisi olarak görülen Fatih Ak›n’›n filmleriyle karfl›laflt›r›l›yordu... “Panorama”, “Forum”, “Alman sinemas›”, “Perspektif” gibi festivalin farkl› bölümlerinde yer alan belgesellerde a¤›rl›kl› olarak iki tema öne ç›k›yordu: ABD’nin Irak iflgali ve müzik. Yan yana gelince pek ba¤daflmayan bu iki temay› birbirine ba¤layan bir de belgesel vard›. “Ba¤dat’ta Heavy Metal” (Eddy Moretti, Suroosh Alvi), Kara Akrep anlam›na gelen Irakl› heavy metal grubu Acrassicauda’n›n hikâyesini anlat›yordu. Grup elemanlar›n›n Irak’› terk etmelerine dek geçen sürede ve Suriye’de penceresi olmayan evlerinde yapt›klar› geçmifl de¤erlendirmelerinde savafl›n Irak’taki yaflam› nas›l etkiledi¤ine dair önemli ipuçlar› vard›. Gerçi her iki yönetmenin de Irak’ta yaflam› güçlefltiren nedenler üzerine etrafl›ca düflündükleri sonucunu belgeselden ç›karmak pek mümkün olmuyor. Metallica, Slayer ve Slipknot gibi gruplardan etkilenen, Amerikan aksanl› ‹ngilizcelerini bu gruplar›n flark›lar›ndan söken ve Irak’ta heavy metal müzik yapma koflullar›n› bulamayan grubun elemanlar›ndan Faysal Talal, Tony Aziz, Firaz al-Latif and Marwan Muhammed flimdilerde ‹stanbul’da mülteci konumunda yafl›yorlar. Belgeseller aras›nda ödül almas›ndan ve çevresinde ciddi bir tart›flma yaratmas›ndan ötürü öne ç›kan film, Errol Morris’in “Standart Operating Procedure”u oldu. ABD’nin d›fl politikalar›nda en etkili isimlerinden biri olan, Ford flirketinin baflkanl›¤›n›, ABD Savunma Bakanl›¤›’n›, Dünya Bankas›’n›n baflkanl›¤›n› yapan Robert McNamara ile yapt›¤› uzun söylefliden oluflan “Yüzy›l›n ‹tiraflar›” (The Fog of War) adl› belgeselinden sonra, Errol Morris, bu kez de Ebu Garib hapishanesinden dünyaya yay›lan iflkence ve taciz foto¤raflar›n› çeken, gönderen ve foto¤raflarda da görülen Amerikal› kad›n ve erkek askerlerle röportaj yap›yordu. Bu as-
kerlerin konuflmalar› da bir bak›ma itiraf say›l›r. Ancak, “itiraf filmlerinin unutulmaz yönetmeni” olmaya aday yönetmen için bu röportajlar daha farkl› anlamlar tafl›yordu. Hapishanede yaflananlar› anlatanlar›n bir duygu, düflünce ve sorumluluk ürettiklerini söylemek zordu. Yönetmen Errol Morris’e teknik bir kurguyla bir araya getirilen foto¤raflara iliflkin ne hissetti¤i ve belgeselin amac›n›n ne oldu¤u soruldu¤unda, Morris, filmin “kurmaca olmayan bir korku filmi gibi” oldu¤unu, foto¤raflar›n da kendisi için bir kâbus, ülkesi için bir trajedi oldu¤unu söyledi. Foto¤raflar›n tüm hikâyeyi anlatmad›¤›na inanan Morris, Amerikan d›fl politikas›n› elefltirerek belgeselin bir haf›zay›, bir gerçekli¤i kaydetti¤ini ekledi. Irakl› esirlerin sadece foto¤raflarda kald›¤›, oysa Amerikal› askerlerin kameraya konufltu¤u bu film, Amerika’da adeta tek bafl›na muhalefet yapan Michael Moore’un belgesellerinden oldukça farkl›, ama öte yandan, Irak üzerine yap›lan belgesellerin hâlâ egemen medya söyleminden farkl›, elefltirel bir söylem üretebilece¤ini de teyit ediyor. Sadece foto¤raflarda görüneni, o görünenin arkas›ndaki basit aç›klamay› bize dinleten Morris’in gerçekten murad etti¤ini foto¤raf›n arkas›nda yatan Irak’a, Irak’ta süregelen Amerikan iflgaline bakarak görmesi daha kolay olurdu belki de. Zira, afla¤›lanan, taciz edilen, iflkence gören Irakl› mahkûmlar› bir özne olarak görmek mümkün de¤ildi filmde. T›pk› foto¤raflar› çekenlerde sorumluluk ya da suçluluktan eser göremememiz gibi. Üstelik Errol Morris de bu durumu destekliyor, suç ve suçluyu bakt›¤› yerde görmüyordu… Costa Gavras’›n baflkanl›¤›n› yapt›¤› jürinin ödülü de bu filme, “Standart Operating Procedure”a gitti. Filmin ismi, Ebu Garib hapishanesinde mahkûmlara yap›lan iflkencelerin kategorize ediliflinden hareketle bulunmufl. Irakl› mahkûmlara, bir kutu üstünde saatlerce bafllar› ba¤lanm›fl, bir çuval giydirilmifl biçimde ayakta tutularak elektrik verilmesi, standart bir uygulama. Ancak mahkûmlar›n ç›r›lç›plak üst üste y›¤›lmas›, bir de üstüne foto¤raf çekilmesi suç kategorisine giriyor nihayet. Ne hissettikleri anlafl›lmayan, hatta hiçbir fley hissetmedikleri anlafl›lan askerlerin kameraya bak›p konuflmalar› kadar ac›kl›yd› bu durumu filmde izlemek. Bu askerler için “Amerika’n›n yoksul çocuklar›, günah keçileri” diyordu Morris. Foto¤raflara daha yak›ndan bak›lmas›n›, orada anlat›lmayanlar›n görülmesini istemesi-
E. Moretti ve S. Alvi’nin “Ba¤dat’ta Heavy Metal” belgeseline konu olan Irakl› heavy metal grubu Acrassicauda, ‹stanbul’da, Kemanc› konserinde (foto: fiahan Nuho¤lu)
nin nedeni de belki buydu; kurban oldu¤unu düflündü¤ü/düflündürttü¤ü Amerikal› askerler hakk›ndayd› bu film. Amerikal› askerlerin Irak’a gitmeden önce standart bir uygulama olarak Kaliforniya çölünde kurulu mini-Irak’a gitmeleri, Tony Gerber ve Jesse Moss’un “Full Battle Rattle” belgeselinin konusuydu. Filmde, Irak’a sevk edilecek askerler, bir milyar dolara “malolan” bir Irak kasabas›nda savafla haz›rlan›yorlard›. Sahte kasaban›n gerçek Irak as›ll› yerlileri ve Amerikal› askerler, Amerikal›lar›n savafl flablonuna uygun rollere bürünmüfller ve belki de hayat›n gerçekli¤iyle taklidin s›n›r› fazlas›yla belirsizlefltirilmiflti. Bu durum, Irak’a gidecek askerlerin gerçekli¤i nas›l alg›layaca¤› konusunda ortaya ç›kabilecek sorunlar› ortadan kald›rmak yerine, katmerlendiriyordu. Bu kasabaya yap›lacak tek yat›r›m, kasabayı bir süre sonra Afgan kasabas› haline dönüfltürmek için yap›l›yor ve bu “savafl oyunu”nun nerede devam edece¤i anlafl›l›yordu... En iyi film dal›nda Alt›n Ay›’y› Brezilyal› Jose Padilha’n›n filmi “Tropa de Elite” ald›. Film, Rio de Janeiro favelalar›n› ve bu favelalarda “ifl gören” Tropa da Elite polislerini hayli popüler ve apolitik bir dille konu ediniyor. fiiddet dolu intikam sahneleri ve “Tanr›kent” filminden ilham ald›¤› anlafl›lan kurgusuyla Costa Gavras’›n Latin Amerika’y› anlattı¤ı politik filmlerindeki içerikten o kadar uzakta duruyordu ki, ödüle yak›n olabilece¤ini düflünen az oldu… Berlin’in karanl›k sinema salonlar›, baflta Irak’›nki olmak üzere, dünyan›n yeni yüzy›l›n›n bafl›ndaki karanl›k tarihe tan›kl›k ederken, festivalin açılıflında Berlinale Palast’›n ›fl›kl› ve k›rm›z›l› yolunda Martin Scorcese ve Rolling Stones ekibi, sonras›nda festivale ilgi yarataca¤›na inan›larak davet edildi¤ini düflündü¤ümüz Madonna boy gösterdi. Gerçi tarihin bir baflka cilvesi iflte, festiva-
lin en çok ilgi gören filmi, Avrupa’daki Hint diasporas›n›n ak›n etti¤i “Om Shanti Om” oldu ya... Yedi dakikada biletleri tükenen, giflelerde kuyruklar oluflturan bu Bollywood filminin y›ld›z› Sha Rukh Khan’d›. Ve en çok ilgi gören y›ld›z oldu. –Seray Genç
Argos, Semprun, Durutti SEVILLA– Futbolu seven, ama maça gitmeyen Befliktafl taraftar› bir kad›n olarak Ramon Sanches Pizjuan stad›na ad›m att›¤›mda heyecanl› anlar yaflayaca¤›m› tahmin ediyordum. Ama bu kadar de¤il. Kim derdi ki kalecimiz üç penalt› kurtaracak, takım turu geçecek, futbol zevkinden çatlayaca¤›z. Ama hepsi olacakt›. ‹ki gündür sokak sokak yürüyüp durmufltuk. Bu flehir, Adana, Antalya ve ‹zmir yirmi y›l önce bahar gelince nas›l kokuyorsa, öyle yasemin ve portakal çiçe¤i kokuyordu. Sevilla büyük bir flehirde olan her fleye sahipti, ama Atlas okyanusuna aç›lan Guadalquivir nehrinde pet flifleler yüzmüyordu, musluklar›ndan akan su içiliyordu ve dev otel binalar›n›n yan›bafl›nda bile kufl sesleri iflitiliyordu.. Kahrederek gezinmifltik iki gündür, imrenerek Sevilla’da “ah Özalistler ve iflbirlikçileri, nas›l k›yd›n›z Türkiye’ye, bir inflaat alan› haline getirdiniz, egzos kokan bir tabela çöplü¤ü yapt›n›z güzelim flehirlerimizi” diyerek... Stada gelirken güzellik ve ölçünün yans›d›¤› bu flehre son kez bakmıfl, Haliç köprüsünün projesini “Haliç’e Mimar Sinan’›n eserleriyle ayn› dili konuflan bir köprü gerekli” diyen Sevillal› mimar Santiago Calatrava’ya vermeyip kendi kapan belediye baflkan›m›z Topbafl’› ve arkadafllar›n› anm›flt›m. Ve de, cebimde ne kadar puan varsa vermifltim bu flehrin sakinlerine. ‹ki gündür gözü ne köprü, ne Plaza de Toros, ne alt›n kule gören bir sürü tedirgin insanla beraberdim. Bunlar›n ço¤u tur paras›n› denkleyip buralara gelecek kadar güç sahibiydiler, ama Alcazar
saraylar›n›n kap›s›nda bile, ak›llar› ya Zico’da ya Carlos’tayd›. Birçok kad›n bence her fleyle daha çok ilgiliydi, ama s›rtlar›nda –göbekleri biraz çekse de– ›srarla giydikleri formalar›yla tuhaf “Türk kufllar›” gibi tedirgin ve yabanc› gezinen yetiflkin erkekler göze daha çok bat›yordu. Yollarda bizi formas›z olsak da tan›yan FC Sevilla taraftarlar›, üç çekeceklerini her f›rsatta ifade etmifllerdi. Evimin iki Fenerli erke¤iyle birlikte tüm stad› genifl bir aç›yla gören bir yere konufllanmam›z›n üstünden befl-on dakika geçmiflti ki, iki gol yedik. S›rt›m›z buz gibi oldu, iflte ac› dolu bir Türk filmi bafllam›flt›. Çevrem yüzü beyaza kesmifl iri yar› adamlar, ha a¤lad› ha a¤layacak kad›nlarla doluydu, y›k›lm›flt›m... Ama fakat, bir gol atsak her fley de¤iflmez miydi? Bir fark ettim ki, ben de akl›mdakileri stad usûlü ba¤›rarak konufluyorum. “Hadi be, bi gol at›n” diye sesleniyordum Gökhan’a. Ah min el umut, ne güzel fley. fiu 8 Mart’›n arefesinde, 12 Mart’›n, 30 Mart’›n, Amerika’n›n Irak’a giriflinin yafland›¤› ve tüm dünyada esas sahibi nevruz olan mart ay›nda, umut stadda tarifi yap›lacak bir fley de¤ilse bile, provas› yap›lacak bir fleydi. Sevilla tribünlerinde de Che resmine tutunmufl futbolbazlar› biraz önce görmüfltüm. Yakt›m bir Ducados sigaras›, üstünde “ne demek bu acaba” diye düflündü¤üm Argos yazan bir kibritle. “Tam zaman›, tam zaman› flimdi” diye ba¤›ranlara efllik ederken, “Argos, Durutti, Semprun, Los soludaritos, nosotros” diye kafamda s›çrayan ça¤r›fl›m selini de hissederek z›pl›yordum ki, sonras›n› hat›rlam›yorum. Alex’in korneri, Aurelio’nun topu¤u derken, top a¤lardayd›. Allah›m iflte Handanos Koçitas’t›m, bir kahramand›m art›k, istemifltim olmufltu, umud etti¤imiz gol gelmiflti. Bütün Türkiyeli kufllar kucaklaflt›k. Sonra kahredici bir serbest vurufltan gol yesek de ne gam, oynamaya bafllam›flt›k art›k. Art›k bizimkiler susmayacaklar, susmayacaklard›. Ve saatlerce sürecek sangrias›z bir sarhoflluk sürüp gidecekti. ‹stanbul’a dönerken havaliman›nda aranan Bask militanlar›n› gösteren afiflleri ve Endülüslü iyi insanlar› arkam›zda b›rakt›k. Onlar 9 Mart’ta seçimlerde sosyalistlerine biraz daha çok oy vereceklerdi. Biz feministler Erdo¤an’›n “üç çocuk do¤urun” diye verdi¤i fetvaya 8 Mart meydanlar›nda cevap verecektik. fiimdiyse u¤urlu kelimelerimi tekrarlayarak 1 May›s’› bekliyorum: Argos, Semprun, Durutti / Tam zaman›, tam zaman› flimdi… –Handan Koç
9
SINIRÖTES‹ HAREKAT N‹YE YAPILDI, NEDEN ERKEN B‹TT‹, SONUÇ NE OLDU?
‹zafiyet ve zafiyet “Operasyon” bitti, tart›flmas› sürüyor. Üstelik bu kez, fl›rac› ve bozac› tart›fl›yor. CHP ve MHP’nin “kökünü kaz›madan niye geldiniz” feveran› ve Büyükan›t’›n bayraml›k a¤z›yla verdi¤i karfl›l›klar “erken çekilme”deki ABD etkisine odaklan›yor ve flu kritik soru gölgede kal›yor: Harekât, TSK’n›n iddia etti¤i gibi mi seyretti, yoksa PKK’nin dedi¤i gibi mi oldu? Ve as›l önemlisi, onca insan›n ölümü hangi maksada hizmet etti?
uzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’yle yak›n iliflkileri oldu¤u bilinen eski Diyarbak›r milletvekili Haflim Haflimi, Express’in Ekim 2007 say›s›na, Türkiye’nin olas› s›n›rötesi kara harekât›n› de¤erlendirdi¤inde flu tespiti yapm›flt›: “PKK’nin, Türkiye’nin ABD ve Irak iliflkilerini zedelemek için TSK’y› Kuzey Irak’a çekmek istedi¤ini söyleyenler de var. Tam tersine, Türkiye’nin PKK’yi bahane ederek, özerk Kürt yönetimini sabote etmeye çal›flt›¤›n› söyleyenler de. Bu iki görüfl de yanl›fl olmayabilir…” TBMM’nin 17 Ekim’de orduya s›n›rötesi operasyon yapma icazeti vermesinden sonra, PKK’nin Da¤l›ca eyleminden itibaren (21 Ekim) yaflanan geliflmeler ve TSK’n›n 22 fiubat 2008’de düzenledi¤i sekiz günlük kara harekât› süreci, Haflimi’nin bu tespitini do¤rular gibi görünüyor. Nitekim PKK, Da¤l›ca sald›r›s›yla, tezkereyi elinde bulunduran orduyu adeta düelloya ça¤›r›rken, TSK ile baflta CHP ve MHP olmak üzere ulusalc›, milliyetçi cenah da gözlerini Kandil’den çok Kerkük’e dikmifl, Yaflar Büyükan›t 12 Nisan’da düzenledi¤i bir bas›n toplant›s›nda “PKK’ya karfl› yürütece¤imiz operasyonun flekli belli, ama Erbil’e ne yapaca¤›z?” sorusunu sormufltu. O dönemde Bölgesel Kürt Yönetimi Baflbakan› Neçirvan Barzani’nin, “Türkiye Kerkük’e kar›fl›rsa, bizim de Diyarbak›r’a kar›flma hakk›m›z do¤ar” aç›klamas›n›n yank›lar› sürüyordu. 5 Kas›m 2007’deki Erdo¤anBush görüflmesinde ise, olas› bir s›n›rötesi harekât›n Kandil’den öteye gidemeyece¤i netlik kazanm›flt›. Bush, Türkiye’nin PKK’yi Kerkük emelleri için kullanmas›na izin vermeyeceklerini ifade edercesine, kapsaml› bir s›n›rötesi harekâta s›cak bakmad›¤› mesaj›n› verdikten sonra, TSK
K
10
aral›k ay›nda sadece Kandil’in belli kesimlerine hava harekât› düzenlemekle yetindi. Kara harekât› ise 2008’in flubat ay›na kadar ertelenmifl oldu. Erteleme “karar›nda” sadece ABD’nin de¤il, Da¤l›ca sald›r›s›ndan sonra D›fliflleri Bakan› Ali Babacan’›n ‹ran, Irak ve Suriye’ye yapt›¤› destek toplama ziyaretlerden eli bofl dönmesinin de etkili oldu¤una daha önce de¤inmifltik (Express, Kas›m 2007). Zaten ABD, Türkiye’nin, Kerkük’ün Irak anayasas› uyar›nca yap›lacak referandum çerçevesinde statüsünün belirlenmesini, bölgenin Kürt yönetiminin kontrolüne geçiflini engellemek istedi¤ini bildi¤i için PKK koordinatörü Raltson’ın görevine ekim ay› bafl›nda son vermiflti. Koordinatörlük sisteminin o dönemde ortadan kalkmas›, ABD ve Türkiye aç›s›ndan PKK’ye dair en az›ndan orta vadeli bir projenin gündemden kalkt›¤› anlam›n› tafl›makla birlikte, iki ülkenin PKK konusundaki ç›karlar›n›n örtüflmedi¤ini de ortaya koymufltu. Özellikle Da¤l›ca olay›ndan sonra Türkiye’de ABD karfl›tl›¤›n›n daha da yükseldi¤i, bu ba¤lamda tespit ediliyor, tart›fl›l›yordu. Bir yandan ABD’ye yönelik tepki artarken, Türkiye, bölgedeki kabiliyetinin zay›flad›¤›n›, s›n›rötesi harekât› gerçeklefltiremeyerek belli etmiflti. Baflka bir ifadeyle, Da¤l›ca sald›r›s›ndan sonra Kuzey Irak’a girme hevesi Türkiye’deki malûm çevrenin kursa¤›nda kalm›fl, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddiyle bölgedeki geliflmelerde belirleyici rol oynama flans›n› yitiren Türkiye için Irak, daha da ulafl›lmaz, müdahale edilmez hale gelmiflti. ABD’nin uzun vadeli Ortado¤u politikas› aç›s›ndan, Büyükan›t’›n da kara harekât› sonras›nda gazetecilere verdi¤i brifingde dedi¤i gibi, Türkiye’yi tümden gözden ç›karmamas›, TSK’n›n 22 fiubat harekât›na flartl› da olsa göz yummas›n›
Tu¤general Münir Erten’in YouTube’daki ses kayd›nda, 22 fiubat’taki kara operasyonu da önceden haber verildi. Dolay›s›yla YouTube takipçileri ve tabii ki PKK, olacaklardan haberdard›. Washington Post’un kara harekât›n› PKK’li gruplarla izleyip yazd›¤› habere göre, örgüt daha 5 Kas›m’daki Bush-Erdo¤an görüflmesinden itibaren böyle bir harekât› bekliyor ve haz›rl›klar›n› tamamlam›fl bulunuyordu.
gerektirdi. Dolay›s›yla, aktar›lan›n aksine TSK, sekiz günlük kara harekât›n› kendi karar›yla bafllat›p bitirmifl de¤ildi. Aral›k ay› ortas›nda Kandil’e düzenlenen ve baflar›s›z oldu¤u sonradan ortaya ç›kan hava harekât›n›n eninde sonunda gerçekleflece¤ini Express’in kas›m say›s›nda nakletmifl ve gazeteci Yasemin Çongar’›n bu konuyla ilgili de¤erlendirmesine yer vermifltik. Çongar, 5 Kas›m’daki Bush-Erdo¤an görüflmesinden sonra, bölge ülkelerinin onay› da al›narak bir s›n›rötesi hava harekât›n›n gerçekleflebilece¤i öngörüsünde bulunmufl ve böyle bir operasyonun Da¤l›ca olay›ndan sonra kamuoyunda yükselen tansiyonu dindirece¤ini, hem ABD, Irak ve AKP’ye hem de hava harekât›ndan fazla zarar görmeyecek olan PKK’ye soluk ald›raca¤›n› belirtmiflti. Çongar’a göre TSK da a¤›r kay›plar vermeden bu operasyonu gerçeklefltirecek, ama bu sayede AKP’yi de Kuzey Irak ve ABD karfl›s›nda zor duruma sokacakt›. Çongar, Washington ile Ankara’n›n bölgeye bak›fl›n›n farkl› oldu¤unu da hat›rlatarak, PKK konusunda iki ülke aras›nda ciddi bir ortakl›¤›n oluflturulamayaca¤›n› ifade etmiflti: “Türkiye’de baz› kesimlerin hedefi sadece PKK de¤il, esas olarak Barzani. Bu, Türkiye’yle ABD’nin karfl› karfl›ya gelmesine neden olabilecek bir bak›fl.” Express’in ocak say›s›nda PKK’nin Bar›fl Grubu sözcüsü Seydi F›rat ise, örgütün tarihi boyunca en az kayb› hava harekâtlar›nda verdi¤ini hat›rlatm›flt›: “PKK, 24 y›l boyunca gerçeklefltirilen çeflitli uçak sald›r›lar›nda toplam 24 insan›n› kaybetmifltir. PKK, do¤as› gere¤i sürekli hareket halindedir, uçaklar da do¤alar› gere¤i mekânlar› bombalar. Uçaklar›n bombalad›¤› yerleflim yerlerinde PKK’lilerin bulundu¤unu düflünmüyorum. Benim bildi¤im, uçak sald›r›lar›nda PKK’nin verdi¤i en büyük kay›p, 1992’de Zeli Kamp›’na yönelik sald›r›da gerçekleflmiflti. O sald›r›da, mutfak mangas›n› oluflturan yedi kifli hayat›n› kaybetmiflti... Son sald›r›lar sadece PKK’ye yönelik de¤il, bölge üzerinde de bir a¤›rl›k oluflturma amac›n› tafl›yor...” Hava harekât› TSK’da hayal k›r›kl›¤› yarat›nca, ABD’yle yürütülen yo¤un diplomatik görüflmeler ve Talabani’nin Türkiye’ye davet edilmesi flart›yla devreye konan kara harekât›n›n da kaderi ayn› oldu. Medyan›n “sonraki durak Kandil” manfletiyle aç›klad›¤› baflar›s›z Zap vadisi operasyonunun Türkiye’nin bölgedeki iddias›n› tersyüz etti¤ine sonradan de¤inmek üzere, 22 fiubat’taki harekâttan iki gün önce yaflanan ilginç bir olay› hat›rlamakta fayda var.
“Tu¤generalden flok aç›klamalar” Hava harekât›yla PKK’ye a¤›r bir darbe vurmay› ve Barzani’ye gözda¤› vermeyi planlayan TSK’n›n bu amac›na ulaflamad›¤›, Tu¤general Münir Erten taraf›ndan do¤ruland›. 20 fiubat günü YouTube’a gönderilen “Tugg. Münir Erten’den flok aç›klamalar” bafll›kl› ses kayd›nda, TSK’n›n Kuzey Irak’a yönelik s›n›rötesi harekât›n›n 20-22 fiubat’ta gerçeklefltirile-
ce¤i haberi de veriliyordu. Erten’in muhtemelen subaylar aras› bir sohbet s›ras›nda yapt›¤› aç›klamay› kimin, nas›l kaydetti¤i Genelkurmay taraf›ndan aç›klanmad›, ama ses kayd›n›n Erten’e ait oldu¤u haberi yalanlanmad› da. Hatta 7 Mart’ta Genelkurmay’›n web sitesinde, Erten’in bu hadise neticesinde istifas›n› istedi¤i haberi yalanlan›rken, hadisenin kendisi dolayl› olarak do¤rulanm›fl oluyordu. Genelkurmay Baflkanl›¤› Elektronik Sistemler Komutan› Erten, söz konusu kay›tta, TSK’n›n Aral›k 2007’den itibaren Kandil civar›na yapt›¤› hava harekât›nda –TSK’n›n resmî aç›klamalar›n›n aksine– sadece 5 PKK militan›n›n öldürüldü¤ünü dile getiriyor ve resmî aç›klamalar›n yan›lt›c› oldu¤una iflaret ediyordu. Oysa Genelkurmay’›n 25 Aral›k 2007 tarihli aç›klamas›nda 16-18 Aral›k’taki hava harekât›yla ilgili flu ifadelere yer verilmiflti: “Terörist kay›plar› konusundaki çal›flmalar devam etmekle birlikte, ilk belirlemelere göre, aç›kta veya korunaks›z yap›larda bulunan 150-175 teröristin etkisiz hale getirildi¤i anlafl›lm›flt›r. Bu rakamlara hava harekât› sonucunda çöken s›¤›nak ve ma¤aralarda etkisiz hale getirilen terörist say›s› dâhil de¤ildir.” Genelkurmay’›n 22 fiubat’ta resmî sitesine koydu¤u ve s›n›rötesi kara harekât›n› do¤rulad›¤› aç›klamas›ndan iki gün önce YouTube’a konan ses kayd›yla ilgili haber ayn› gün medyaya yans›d›. YouTube’daki ses kayd›, flu yaz›l› aç›klamayla bafll›yor: “Genelkurmay Baflkanl›¤›, yapt›¤› aç›klamalarda, operasyonda hedeflerin yüzde yüz vurma oran›yla gerçeklefltirildi¤ini ifade etmektedir. Org. Yaflar Büyükan›t, operasyondaki baflar›y› Hava Kuvvetleri Komutan› Org. Aydo¤an Babao¤lu’na sar›larak kutlam›fl, duygular›n› ‘çocuklarla gurur duyuyorum’ diyerek ifade etmifltir... Genelkurmay: 200 hedefin vurulup 150-175 teröristin etkisizlefltirildi¤ini kamuoyuna aç›klad›... Takvimler 9 Ocak 2008’i gösterirken, Org. Yaflar Büyükan›t operasyonda kilit rol oynayan ‘GES’ komutan›n› ziyarete gitti… Herkes Genelkurmay baflkan›n›n ziyaretini operasyonun baflar›s›n› kutlama ziyareti olarak alg›lad›. Ancak bir kifli hariç: GES komutan› Münir Erten... Çünkü Münir pafla operasyonun baflar›s›z, öldürülen terörist say›s›n›n ise sadece 5 kifliden ibaret oldu¤unu bafl›ndan beri biliyordu... Genelkurmay baflkan›n›n GES komutan›n› ziyaretteki as›l amac›, öldürüldü¤ü söylenen 175 say›s›n› do¤rulatmakt›...” Bu giriflin akabinde, Münir Erten’in a¤z›ndan Genelkurmay’›n 25 Aral›k tarihli aç›klamas›n› yalanlayan aç›klama geliyor: “Arkadafllar, son zamanlarda, istihbaratta çal›flan arkadafllar›m›z, Genelkurmay Baflkanl›¤›’na gittiklerinde bize flu bilgiyi aktar›yorlard›: Ona bir duyum geliyor, bafl›n› döndürüyormufl, ‘GES’ten geliyor mu bir fley, gelmiyor mu’? Yok diyorlarsa, ‘inanmay›n’ diyormufl. Nitekim biz bir akflam, Ahmet’le, Hakan’la çal›flt›k. Konu flu: 16 ve 18’indeki bombard›man ve kara harekât›ndan sonra bas›na bir aç›klama yapacaklar. Tutarl› bilgi ar›yorlar. ‘Kaç kifli öl-
Büyükan›t, CHP ve MHP’nin “niye bitirmeden geldiniz” tepkisine “gidip bir gece o so¤ukta kal›n, anlars›n›z” yollu yan›t verirken, operasyonun niçin bitti¤ini izah etmifl oluyordu. Önce Gates, ard›ndan da Bush, Türkiye’nin bir an önce operasyona son vermesini istedi¤inde, zaten TSK’n›n operasyonu daha fazla sürdürmeye takati kalmam›flt›.
dürdük?’ Biz aç›kça befl kiflinin öldü¤ünü, dört art› dört, sekiz kiflinin yaraland›¤›n› söyledik. Bildiride aç›klayamad›klar› için çok say›da adam›n etkisiz hale gelebilece¤ini söylediler...” Erten’in ses kayd›nda, 22 fiubat’taki kara operasyonu da önceden haber verildi. Dolay›s›yla, kara harekât› gerçekleflmeden önce, YouTube takipçileri ve tabii ki PKK, olacaklardan haberdard›. Washington Post muhabirlerinin 22 fiubat’taki kara harekât›n› PKK’li gruplarla izleyip yazd›¤› habere göre, örgüt mensuplar› daha 5 Kas›m’daki Bush-Erdo¤an görüflmesinden itibaren böyle bir operasyonu bekliyor ve bununla ilgili haz›rl›klar›n› tamamlam›fl bulunuyordu...
Siyasî paket senaryosu Peki, hemen herkesin haberdar oldu¤u ve 1983’ten itibaren muhtelif zamanlarda gerçeklefltirilen 24 s›n›rötesi kara harekât›n›n aksine çok daha k›sa süreli ve çok az say›da (resmî rakam 10 bin, gayr›resmî rakam 4 bin) askerin kat›l›m›yla gerçeklefltirilen Günefl Operasyonu’nun amac› neydi, sonucu ne oldu? TSK, maksat hâs›l oldu¤u için mi apar topar s›n›riçine döndü, yoksa ABD Savunma Bakan› Gates’in operasyonun yedinci gününde asker ve hükümetle yapt›¤› görüflmeler mi böyle bir geliflmeye sebep oldu? Ankara’da c›l›z da olsa tart›fl›lan baflka bir se-
naryo ise, Günefl Operasyonu’nun daha bafltan ciddi bir iddias›n›n olmad›¤› ve operasyon neticesinde hükümetin bir tak›m siyasî aç›l›mlar yapmay› tasarlad›¤› yönünde. Buna göre operasyon, kamuoyunun “gaz›n›” almaya yarayacak, ordu içindeki k›p›rdanmalar› dindirecek, Türkiye’nin ne kadar muktedir oldu¤u bölge ülkelerine ve iç kamuoyuna gösterilecek ve akabinde de hükümet, “bu sorun sadece askerî yollarla halledilemez, dolay›s›yla siyasî aç›l›mlar yapmak farz” deyip yola koyulacakt›... Operasyon sonras›nda, hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’in “kimse siyasî paket açmam›z› beklemesin” yollu aç›klamas›, bu senaryoyu zaman geçmeden ihtimal d›fl› k›ld›.
“Erken çekilme”nin temel nedeni Asl›nda bütün bu ihtimallerle beraber, operasyonun apar topar sonland›r›lmas›n›n kimsenin konuflmak istemedi¤i temel nedeni fluydu: TSK, k›fl koflullar›nda, üçerli gruplar halinde tüm Zap bölgesine da¤›lan PKK militanlar›yla bafl edecek durumda de¤ildi. Sekiz gün süren ope-
rasyon neticesinde, Genelkurmay’›n aç›klamas›na göre, üçü korucu, 27 güvenlik görevlisi yaflam›n› yitirdi. Peflmerge ve Kuzey Irak’taki yerel kaynaklar bu say›y› 80 civar›nda, PKK kaynaklar› ise 130 olarak aç›klad›. Roj TV, PKK’lilerin düflürdü¤ü bir helikopterin görüntülerini yay›nlad›. Genelkurmay bu görüntülerin baflka bir tarihteki “helikopter k›r›m›”na ait oldu¤unu aç›klarken, dayanak olarak görüntülerdeki mevsim koflullar›n›n flimdiki durumla örtüflmemesini gösterdi. Oysa Zap bölgesinin, Genelkurmay’›n ileri sürdü¤ünün aksine, tamamen karla kapl› bir bölge olmad›¤›, yine Genelkurmay’›n medyaya sundu¤u görüntülerden anlafl›l›yordu. Yani “helikopter enkaz›n›n bulundu¤u yerde kar yok, o yüzden helikopterimiz düflmemifltir” fleklindeki aç›klaman›n ikna edici olmad›¤› ortada. Fakat operasyon sürecinde, bölgedeki hava s›cakl›¤›n›n geceleri çok düflük oldu¤u da biliniyor. PKK kaynaklar›, baz› askerlerin so¤uktan donarak yaflam›n› yitirdi¤ini aç›klad›¤›nda operasyon henüz beflinci günündeydi. Düflürülme tehlikesiyle helikopter de kald›ramayan TSK, s›rt›nda k›rk kiloluk yükle, da¤l›k ve yer yer karla kapl› bölgede, yavafl ve hantal piyadelerle operasyonu zaten daha fazla sürdüremezdi. Operasyonun dördüncü günü olan 25 fiubat’ta PKK’nin silahl› kanat sorumlusu Bahoz Erdal ve fiilî lider Murat Karay›lan TSK güçlerinin yavafl yavafl geri çekilmeye bafllad›¤›n›, ancak militanlar›n TSK güçlerine karfl› “süpürme harekât›” bafllatt›¤› için geri çekilmenin yavafl sürdü¤ünü iddia ederken, Türk medyas›nda operasyonun aylarca sürebilece¤i, Zap’tan sonraki dura¤›n Kandil ve hatta Erbil olaca¤› müjdesi veriliyordu. Askerlerin malûm hava koflullar›nda bölgede daha ne kadar direnebilece¤i sorular› soruldu¤unda, yetkililer tezkerenin bir y›l› kapsad›¤›n› ve operasyonun bir gün ila bir y›l sürebilece¤ini aç›kl›yordu. Yaflar Büyükan›t’›n 29 fiubat’taki “zaman izafî bir kavramd›r, operasyon bir gün de sürebilir, bir y›l da, zaman s›n›rlamam›z yok” demecinden sadece 12 saat sonra, Kuzey Irakl› yetkililerinden gelen “TSK mensuplar› Türkiye’ye döndü” yolundaki aç›klama, Türkiye medyas›nda so¤uk dufl etkisi yap›yor, Genelkurmay birkaç saat süren yad›rgat›c› sessizlikten sonra haberi do¤ruluyordu.
“Bir gece o so¤ukta kal›n, anlars›n›z” Büyükan›t, 3 Mart’taki “bas›n› bilgilendirme” brifinginde, CHP ve MHP’nin “niye bitirmeden geldiniz” tepkisine “gidip bir gece o so¤ukta kal›n, anlars›n›z” yollu yan›t verirken, operasyonun niçin bitti¤ini izah etmifl oluyordu. Önce ABD Savunma Bakan› Gates, ard›ndan da Bush, Türkiye’nin bir an önce operasyona son vermesini istedi¤inde, zaten TSK’n›n operasyonu daha fazla sürdürmeye takati kalmam›flt›. Oysa operasyonun alt› ve yedinci gününde yayg›n medya, örgüt içindeki bölünme ve liderlik yar›fl›n›n h›zland›¤›n›, Zap vadisinin PKK’li cenazeleriyle doldu¤unu iddia ederek,
11
örgüt tamamen yok edilmeden operasyonun son bulmayaca¤›n› aktar›yordu. Baflbakan Erdo¤an’›n, 22 Temmuz seçimleri öncesinde, CHP ve Genelkurmay’›n Kuzey Irak’a yönelik operasyon düzenlenmesi talebini geri çevirmek için “PKK sadece s›n›r ötesinde de¤il, s›n›rlar›m›z içinde de var. Önce kendi s›n›rlar›m›z içindekileri temizlemeliyiz” aç›klamas›n› AKP’liler dahil hemen hemen hiç kimse a¤z›na alm›yordu. DTP de s›n›rötesi harekât›n ard›ndan bir tak›m aç›l›mlar›n gelebilece¤ini düflündü¤ü için, yar›m a¤›zla tepkilerini dillendiriyordu. Fakat operasyon sürecinde esas dikkat çeken husus, Güneydo¤u’daki beklenmedik sessizlikti. Operasyonun bafllad›¤› gün AKP’nin Diyarbak›r merkezi önünde yap›lan tek eylem, Tekel iflçilerine aitti. Öcalan’›n yakalan›fl›n›n y›ldönümü olan 15 fiubat’ta bafllayan olaylar ise h›zla diniyor, PKK’nin ça¤r›lar›na ra¤men büyük flehirlerde ciddi olaylar meydana gelmiyordu. Bu sessizli¤in bir nedeni, kara harekât›n›n Kürt sorununun çözümü konusunda aç›l›mlar›n yap›lmas›na vesile olaca¤› beklentisiyken, esas neden, PKK’nin son bir y›ld›r Türkiye’yi Kuzey Irak’ta bir düelloya davet etmesinin PKK yanl›lar›nda yaratt›¤› büyük özgüvendi. Örgütün taban›, 1990’larda peflmerge güçleriyle ittifak yaparak operasyonlar gerçeklefltirdi¤i halde PKK’yi bertaraf edemeyen TSK’n›n, 10 bin askerle, a¤›r k›fl koflullar›nda fazla yol alamayaca¤› inanc›ndayd›. Sekiz gün süren operasyonun bilançosu, bu inanc› daha da pekifltirmifl oldu. Her ne kadar TSK, Zap bölgesinde bulundu¤unu iddia etti¤i 300 PKK’linin 240’›n› öldürdü¤ünü aç›klasa da, bu say›n›n abart›l› oldu¤u düflünülüyor. Ayr›ca ABD Savunma Bakan› Gates Türk yetkililerle görüflmeden önce, operasyonun beflinci gününde PKK’lilerin “Türk ordusuna karfl› süpürme harekât› bafllatt›k, geri çekiliyorlar” aç›klamas› yapt›¤›n› aktard›k. Hava harekât› neticesinde 175 PKK’linin “etkisizlefltirildi¤inin” “san›lmas›n›n” bizzat GES komutan› taraf›ndan yalanlanmas›, TSK’n›n kara harekât› sonucunda verdi¤i rakam›n gerçekli¤ini sorgulamak için yeterli neden gibi görünüyor. Ayr›ca 240 PKK’linin öldürüldü¤ü haberi do¤ru olsa bile bu, TSK’n›n Zap’tan ve son kertede Kuzey Irak’tan tarihî bir yenilgiyle ç›kt›¤› yolundaki de¤erlendirmeleri gayriciddi k›lm›yor. Aksine, TSK rüfltünü ispat edemedi¤inden, ilkbahar ve yaz aylar›nda gerçekleflmesi muhtemel yeni kara harekâtlar› için yeteri kadar kamuoyu deste¤i al›nmas› zor olabilir. Bununla beraber, 22 fiubat’taki Günefl Operasyonu s›ras›nda Kürtler d›fl›nda Irakl› fiiilerin de tepkisini çeken, ABD’nin “operasyonu k›sa kesin” uyar›s›yla karfl›laflan TSK’n›n, bir daha kara harekât› düzenleyip düzenleyemeyece¤i de meçhul. Bu y›l›n ortalar›nda yap›lmas› beklenen Kerkük referandumu öncesinde ABD’nin ve bölgesel güçlerin TSK’n›n genifl bir kara harekât›na göz yummas› ihtimal
12
d›fl› olabilir. Ayr›ca Türkiye’de yerel seçimler yaklaflt›kça, AKP’nin de Kuzey Irak’la iliflkilerini yumuflatmas› ve bunun üzerinden, t›pk› 22 Temmuz seçimleri öncesinde oldu¤u gibi, Kürtlerin gönlünü çelerek oylar›n› art›rma çabas›na girmesi bekleniyor.
Bamernê olay› ABD’nin Irak iflgaliyle h›zl› bir özerkleflme sürecine giren Kuzey Irak yönetiminin Kerkük’ü de kontrolü alt›na almas› ihtimali, Türkiye’yi bafl›ndan beri tedirgin etti. Fakat ABD’ye iflgal bafl›nda destek vermeyen Türkiye, Kuzey Irak’›n kaderinde söz sahibi olamay›nca, PKK’yi bir bahane olarak kullanmak istedi. S›rf bu yüzden olsa gerek, PKK’nin asgari talepler karfl›l›¤›nda silahlar› b›rakaca¤›n› defalarca aç›klamas›, hem AKP hem de TSK taraf›ndan dikkate al›nmad›. Oysa ABD Irak’› iflgal etti¤i s›rada PKK, 1999’da ilan etti¤i ateflkes sürecini sürdürüyor ve Türkiye s›n›rlar› d›fl›na çekilmifl bulunuyordu. Türkiye, Kuzey Irak’›n kaderinde hükümsüz kalaca¤›n› görünce, PKK’nin bir müddet daha Kandil’de üslenmesi için adeta çaba gösterdi. PKK 2005’ten itibaren sald›r›lar›n› bafllat›nca da, s›n›rötesi harekât söylentileri sürekli dillendirildi. Fakat 22 fiubat’taki kara harekât›n›n hem askerî hem de diplomatik alanda baflar›s›zl›kla sonuçlanmas›, Türkiye’yi bölgede ikinci defa hükümsüz k›ld›. Ayr›ca Günefl Operasyonu, Kuzey Irak’ta ciddi bir Kürt dayan›flmas› yaratt›, PKK’ye yönelik sempatiyi daha da art›rd›. Nitekim operasyon s›ras›nda, TSK’n›n Kuzey Irak’taki birliklerinin hareketlendi¤ini ö¤renen Kürtler, TSK tanklar›n›n Bamernê üssünden ç›k›p Kandil’e yönelmesine etten duvar örerek mâni oldu. Gerçi operasyondan sonra Büyükan›t, Bamernê’deki tanklar›n askerî taktik icab› üsten ç›kar gibi yapt›klar›n›, sonra da geri döndüklerini söyledi ama, tanklar›n ciddi bir halk tepkisi neticesinde üslerine döndükleri biliniyor. Irakl› Kürtlerin ilk defa bu kadar alenî biçimde PKK’yi kollam›fl olmas›, örgütün burada “Kürdistan’›n koruyucular›” olarak alg›land›¤› de¤erlendirmelerini kuv-
TSK, Zap bölgesinde bulundu¤unu iddia etti¤i 300 PKK’linin 240’›n› öldürdü¤ünü aç›klasa da, bu say›n›n abart›l› oldu¤u düflünülüyor. Hava harekât› neticesinde 175 PKK’linin öldürüldü¤ünün “san›lmas›n›n” bizzat GES komutan› taraf›ndan yalanlanmas›, TSK’n›n kara harekât› sonucunda verdi¤i rakam›n gerçekli¤ini sorgulamak için yeterli neden gibi görünüyor. Ayr›ca 240 PKK’linin öldürüldü¤ü do¤ru olsa bile bu, TSK’n›n Kuzey Irak’tan tarihî bir yenilgiyle ç›kt›¤› yolundaki de¤erlendirmeleri gayriciddi k›lm›yor.
TSK’n›n Bamernê üssündeki tanklar›n›n operasyona destek vermesini engelleyen Irak Kürtleri, 1 Mart’ta Türk üslerinin tamamen kapat›lmas› için gösteri düzenledi.
vetlendiriyor. Bir yandan yolsuzluk iddialar›, bir yandan da ayr›mc› ve kay›rmac› politikalar› nedeniyle Kuzey Irak’ta alt s›n›f mensubu Kürtlerin tepkisini çeken Barzani’nin halk nezdinde yitirdi¤i sempatiyi PKK’nin kazanmas› ihtimali de güçleniyor. Bu, orta vadede PKK’yi ayn› zamanda bir Kuzey Irak örgütü haline getirebilir, ki ifl bu raddeye vard›¤›nda, Barzani ile Türkiye’nin örgüte karfl› ittifak yapmas› gündeme gelebilir. Fakat PKK’ye olan sempati, illâ KDP’den uzaklaflma anlam›na gelmeyece¤i için, Türkiye’nin operasyonlar› sonucu, önceleri “gidip kendi ülkelerinde savafls›nlar, bizi rahat b›raks›nlar” diyen Irak Kürtleri, Türkiye’nin bask›lar› neticesinde, milliyetçi refleksle PKK ve KDP etraf›nda birleflebilir. Di¤er yandan, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta halk›n sempatisini kazanan bir PKK’yi, sevilmeyen bir Barzani’ye tercih edece¤ini öngörmek de mümkün.
Mekik diplomasisi ve sonuçlar› Günefl Operasyonu’nun her yönden PKK’nin elini güçlendirdi¤ini, örgütün moralini yükseltti¤ini ve örgüte olan kat›l›mlar› art›raca¤›n› kaydeden baz› kaynaklar, operasyon s›ras›nda Talabani’nin Türkiye’ye davet edilmesinin, Türkiye’nin Irak politikas›nda yeni bir sayfa aç›lmas› anlam›na geldi¤ini ifade ediyor. PKK’ye karfl› hava harekât›ndan sonuç alamayan Türkiye’nin ABD, ‹ngiltere ve ‹srail’le yürüttü¤ü diplomatik pazarl›klar neticesinde Günefl Operasyonu’nu bafllatt›¤› düflünülürse, bu pazarl›klar içinde Türkiye’nin Irak politikas›nda netleflmeye gitmesi tart›flmalar›n›n da yürütüldü¤ü düflünülebilir. Operasyondan hemen önce 12 fiubat’ta “Türkiye’ye silah satmaya geldi” diye haber verilen ‹srail Savunma Bakan› Ehud Barak’›n ziyaretinde, Türkiye-‹ran iliflkilerinin konuflulup konuflulmad›¤› medyaya yans›mad›. Ancak son dönemde PKK’nin de hemen hemen her aç›klamas›nda ‹srail karfl›t› söylemi dillendirdi¤i biliniyor. PKK, ‹srail’in kendisine karfl› Türkiye’nin yan›nda yer ald›¤›na ve Irak-Türkiye-ABD üçlüsüyle birlikte yeni bir Ortado¤u tasar›s› içinde bulundu¤una, bu tasar› içinde de kendilerine imhan›n reva görüldü¤üne inan›yor. Zaten Barak’la ortak bir bas›n toplant›s› düzenleyen savunma bakan› Vecdi Gönül, ‹srail’in casus uçaklar›ndan elde ettikleri istihbarattan çok memnun olduklar›n› ifade ederek, ‹srail’in PKK’ye karfl› hangi pozisyonda yer ald›¤›n› ortaya koydu. Örgüt kaynaklar›na göre, Talabani de bu tasar›n›n içinde ve PKK ile Barzani’yi ekarte ederek kendi partisi YNK (Kürdistan Yurtseverler Birli¤i) içindeki çatlaklar› onar›p Kürt bölgesinde de lider olma niyetinde. Genelkurmay ‹kinci Baflkan› Ergun Saygun’un
ocak ay›nda ABD Genelkurmay ‹kinci Baflkan› James Cartwright ve ABD’nin Irak birlikleri komutan› General David Petraus’la Ankara’da görüflmesi, bu görüflmeden sonra on günlük ABD ziyaretine ç›kmas›, ayn› dönemde Yaflar Büyükan›t’›n ‹ngiltere seyahati ve ABD Adalet Bakan› Michael Mukasey’in Ankara’ya gelmesi, Ehud Barak’›n operasyondan hemen önce gerçeklefltirdi¤i Ankara ziyareti, bütün bu görüflmelerde PKK ve Irak konular›n›n gündeme gelmesi... Ziyaretler, operasyon konusunda yürütülen organizasyonun haz›rl›¤›na iflaret ediyordu. Bu yo¤un diplomasi neticesinde gerçekleflen operasyonun alenî baflar›s›zl›kla sonuçlanmas›n›n, yine diplomatik çal›flmalar› nas›l bir seyre sokaca¤›n› kestirmek güç. Ancak hemen flunu eklemeli ki, Kosova’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› ilk tan›yan ülkelerden biri olarak Türkiye’nin Rusya’yla iliflkilerinin nas›l bir seyir izleyece¤i de kritik önem tafl›yor. Kuzey Irak’taki özerk yap›ya çok da so¤uk yaklaflmad›¤› bilinen Rusya’n›n, Kosova rövanfl›n› Kuzey Irak’a ve hatta PKK’ye örtülü destek vererek almaya çal›fl›p çal›flmayaca¤› bir mesele. Bir di¤er mesele de, ABD-‹srail-Irak diplomasisinin oda¤›nda yer alan Türkiye’nin ‹ran’la iliflkilerinin seyri. Her ne kadar Türkiye, özellikle PKK konusunda ‹ran’la s›k› iliflki içinde görünse de, ABD ve ‹srail faktörü, ‹ran’› Türkiye’den uzaklaflt›r›yor. Günefl Operasyonu sürecinde Irak’› ziyaret eden ‹ran Cumhurbaflkan› Mahmud Ahmedinejad, yapt›¤› bas›n toplant›s›nda Irak baflbakan› Nuri el Maliki’yle bölgesel meseleleri de görüfltüklerini aç›klad›. Ahmedinejad’›n önümüzdeki günlerde (mart sonu veya nisan bafl›) Türkiye’yi ziyaret edip baflta Filistin ve Kuzey Irak olmak üzere bölgesel meseleler konusunda ortak payda aramaya çal›flmas› bekleniyor. ABD kontrolündeki Irak’› ziyaret edip “Irak halk› ABD’yi istemiyor” diyebilen Ahmedinejad’›n, asl›nda tam da ABD’nin plan› çerçevesinde Irak’a geldi¤ini söyleyen gazeteciler de var. ‹ddiaya göre, ‹ran’a yönelik herhangi bir sald›r› plan› olmayan ABD’nin, Irak’›n “kontrolünü” de ‹ran’la çok iyi iliflkileri olan fiiilere ve dolay›s›yla ‹ran’a b›rakmas› muhtemel. Günefl Operasyonu bitince, mart›n sonunda Türkiye’ye ziyareti kesinleflen ABD Baflkan Yard›mc›s› Dick Cheney’nin ‹ran-Irak-Türkiye iliflkileri, Afganistan’a asker gönderme ve PKK konular›nda yapaca¤› görüflmelerden nas›l bir sonuç ç›kaca¤›n› flimdiden kestirmek güç. Ancak Cheney’nin siyasîler d›fl›nda, bu y›l görev süresi bitecek olan Genelkurmay Baflkan› Yaflar Büyükan›t’la da bir görüflme gerçeklefltirmesi bekleniyor. Di¤er yandan, Irakl› afliretlerle tek tek görüflmeler yaparak direnifl hareketini büyük ölçüde zay›flatan ABD için Irak’taki tek istikrarl› bölge art›k Kuzey Irak’la s›n›rl› de¤il. O yüzden de ABD, eskisi kadar Kuzey Irak’a muhtaç görünmüyor. fiiilerin kontrolündeki Irak’la birlikte ‹ran, Suriye ve Türkiye’nin, ABD iflgali öncesinde oldu¤u gibi Kürtlere karfl› dörtlü ittifak kurabilecekleri ihtimali,
özellikle Barzani’yi ürkütüyor. Asl›nda tüm bu karmafl›k iliflkilerin Kerkük referandumuyla netlik kazanaca¤›n› vurgulamak gerekiyor. Bölge ülkeleri, ABD henüz Irak’tayken Kerkük referandumunun yap›lmas›n› istemiyorlar. Zira, böyle bir durumda Kerkük’ün Kürtlerin kontrolüne geçmesi daha muhtemel. ABD’siz bir Irak’ta ise Kürtlerin ve dolay›s›yla Kerkük’ün kaderinin bölge ülkelerince belirlenmesi kolaylaflacak. Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik askerî ve psikolojik harekâtlar›n›n temelinde, Kerkük referandumunu erteletme iste¤i yatt›¤›n› söylemek mümkün. Baflar›s›z kara harekât›yla da verilmek istenen mesaj, Türkiye’nin istedi¤i zaman bu topraklara girip Erbil’e kadar uzanabilece¤iydi. Fakat askerî harekât›n baflar›s›zl›¤›, Barzani’ye rahat bir soluk ald›rmakla birlikte, Türkiye’nin Kuzey Irak’›n kaderinde söz sahibi olmaktan uzak kald›¤›n› da gösterdi. Dolay›s›yla TSK’n›n Kerkük referandumu öncesinde tekrar Kuzey Irak’a, bu sefer daha güçlü birliklerle operasyon düzenlemesi de beklenebilir, Türkiye’nin diplomasi yolunu seçmesi de. Talabani’nin Ankara’ya davet edilmesi, TSK’n›n “niye erken ç›kt›n” diye hesap soran muhalefete “hainlerden daha zararl›s›n›z” muht›ras›yla yan›t vermesi, Ahmedinejad ve Cheney’nin muhtemel ziyaretleri ikinci yolun tercih edilebilece¤i ihtimalini güçlendiriyor. Ne var ki, Türkiye’nin olas› diplomatik faaliyetleri, çat›flmalar›n azalmas›n› sa¤layacak gibi görünmüyor. Murat Karay›lan, Zap’taki militanlar›n› Günefl Operasyonu karfl›s›nda sergiledikleri direnifl için kutlarken, çat›flmalar›n devam edece¤ini aç›kça dile getiriyor ve flu tehditte bulunuyordu: “Çiya Refl, fiikefta Birdindara, fiemka, Xerekol ve Basya Vadisi’nde sergilenen taktik durufl ve savafl kabiliyeti ile Kürdistan özgürlük gerillas›nda önemli bir düzeyin yakalanm›fl oldu¤u görülmektedir. Yüksek savafl teknolojisini alt eden, güç yo¤unlu¤unu anlams›zlaflt›ran, özgüce dayanan, insan zekas› ve yetene¤i ile yarat›c›l›¤›n geliflerek baflar›y› sa¤lad›¤› bir kez daha ispatlanm›flt›r. Kürdistan gerillas›, en ileri teknoloji ve en yüksek de¤erlerin insan gerçe¤i oldu¤unu bir kez daha herkese göstermifltir. Bu anlamda meflru savunma stratejisi temelinde bugün Kürdistan’da geliflen direnifl, 21. yüzy›l gerillas›n›n yenilmezli¤inin a盤a ç›kar›lmas› aç›s›ndan da bu sekiz günlük direnifl önemli bir veri olmaktad›r. Fakat bilinmelidir ki bu, henüz bir bafllang›çt›r.”
DTP bildirgesi ve Demirtafl’›n vicdanî red ihtimali Muhtemel PKK sald›r›lar›n›n Türkiye’yi nas›l bir siyasete yönlendirece¤ini öngörmek için henüz erken. Havalar ›s›nd›kça, PKK’nin çat›flmal› süreci daha da yo¤unlaflt›rmas› beklenirken, DTP’nin de haziranda gerçekleflmesi beklenen ikinci ola¤an kongresi öncesinde tavr›n› sertlefltirdi¤i görülüyor. Halen sahte çürük raporu iddias›yla tutuklu bulunan genel baflkan Nurettin Demirtafl’›n kongre önce-
DTP, öyle görünüyor ki, daha radikal bir dil kuracak. Kongre sürecinde baz› milletvekilleri genel baflkanl›k yar›fl›na girecek ve DTP’yi PKK’yle daha alenî biçimde özdefllefltirecek. En önemlisi de, ceza almas› halinde vicdanî reddini aç›klayabilece¤i söylenen Nurettin Demirtafl’›n, binlerce Kürt gencini vicdanî reddini aç›klamaya ça¤›rmas› ve bunda baflar›l› olmas› ihtimali.
sinde serbest kalmamas› halinde, DTP baflkanl›¤›na radikal bir ismin getirilmesi bekleniyor. Son zamanlarda sert demeçler veren baz› DTP’lilerin genel baflkanl›k yar›fl›na girdi¤i konuflulurken, Günefl Operasyonu s›ras›nda gerçeklefltirilen DTP’nin Diyarbak›r konferans›ndan çok flafl›rt›c› bir sonuç bildirgesi ç›kt›. Operasyon sürecinde gözlerden kaçan bildirgede flu çarp›c› ifadelere yer veriliyor: “Kürt sorununun en ça¤dafl ve halklar ad›na en gerçekçi çözüm yolunun Demokratik Özerk Kürdistan oldu¤unu ilan eden Kongremiz (...) Güneyli güçler baflta olmak üzere kendini Kürt sayan herkesin, halk›m›z›n özgürlük iradesinin imha ve tasfiyesine yönelik sald›r›lara onay vermek, sessiz kalmak bir yana, meflru direnifl içinde olmaman›n Kürtlük ad›na, insanl›k ad›na en büyük onursuzluk ve ihanet oldu¤u bilinciyle hareket etmeleri Kongremizin önemli karar› ve ça¤r›s› olmufltur. (...) Kuzey ve Güneyde gelifltirilen bu kirli savafl konsepti karfl›s›nda bütün Kürt ve Türk gençlerinin vicdanî red hakk›n›n oldu¤u bilinciyle, gençli¤in onurlu direnifl çizgisini temsil etmeye ça¤›r›yoruz. (...) ‹mral› tecrit sisteminin parçalanarak, Kürt sorununun onurlu ve eflitlikçi çözümünde tek muhatab›n Say›n Abdullah Öcalan oldu¤unu, tüm uluslararas›, bölgesel ve ulusal güçlerin halk›m›z›n a盤a ç›km›fl bu iradesini tan›man›n, tarih kadar eski olan Kürt halk›n›n varl›¤›n› tan›mak oldu¤unu belirtiyoruz. (...) Sonuç olarak, 35 y›ll›k özgürlük ve demokrasi mücadelemizin geldi¤i aflama adeta bir final sürecidir. Bahar mevsimini, tarihten gelme Kürt halk›n›n onurlu direnifl miras›yla, seferberlik ruhuyla karfl›lay›p sorumluluklar›m›z›n gereklerini yerine getirdi¤imizde, bütün yönelimleri bofla ç›karmak bir yana, 2008’de süreci tersine çevirerek özgürlük, demokrasi ve bar›fl yolunda büyük kazan›mlar› a盤a ç›karaca¤›m›za dair yüksek moral ve inanç gücümüzün oldu¤unu belirtiyoruz.” Sonuç bildirgesindeki “vicdanî red hakk›” hat›rlatmas›n›n alt›n› özellikle çizmek gerekiyor. DTP’yi ilk defa bu kadar net biçimde PKK’yle özdefl tutan sonuç bildirgesinde, asl›nda önümüzdeki günlere dair haberler de veriliyor. DTP, öyle görünüyor ki, bar›fl çabalar›n› arka plana itip kongre sürecinde daha radikal bir dil kuracak. Baz› milletvekilleri genel baflkanl›k yar›fl›na girecek ve bu esnada DTP’yi PKK’yle daha alenî biçimde özdefllefltirecek. En önemlisi de, ceza almas› halinde vicdanî reddini aç›klayabilece¤i söylenen Demirtafl’›n, yeni bir dalgayla, yüzlerce ve hatta binlerce Kürt gencini vicdanî reddini aç›klamaya ça¤›rmas› ve bunda baflar›l› olmas› ihtimali. DTP’nin kongre ve yerel seçim öncesinde kuraca¤› uzlaflmaz dilin, Demirtafl’la beraber vicdanî reddini ilan edecek gençlerin oluflturaca¤› bar›fl dalgas›n›n gölgesinde kal›p kalmayaca¤›n›, akl›selimin hüküm sürdü¤ü bir sürece tan›kl›k edip etmeyece¤imizi bahar aylar›ndan itibaren görmeye bafllayaca¤›z. ‹rfan Aktan
13
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
TUZLA’DA TERSANE C‹NAYETLER‹
‹flçilerin biyolojik s›n›r› Yedi ayda 18 ölüm. Kaza görüntüsünde 18 cinayet. Bu seri cinayetlerin maktulleri tersane iflçileri, peki katil kim? Art›k Tuzla denince, “kim vurduya giden” tersane iflçileri geliyor akla. Evet, kim vuruyor onlar›? Tuzla Tersaneler Bölgesi ‹zleme ve ‹nceleme Komisyonu üyesi, “Tuzla Tersaneler Bölgesindeki Çal›flma Koflullar› ve Önlenebilir Seri ‹fl Kazalar› Hakk›nda Rapor”u kaleme alanlardan Bilgi Üniversitesi tarih bölümü araflt›rma görevlisi Asl› Odman’a kulak kesiliyoruz... Tuzla nas›l Tuzla oldu, nas›l tersaneler bölgesi oldu? Asl› Odman: Tuzla’y› Tuzla yapan iki önemli faktör var, bunlar iki kayd›rma. Birincisi, formel emekten enformel eme¤e kayd›rma. Yani kadrolu, sigortal›, k›dem tazminatl› çekirdek kadronun yapt›¤› ifllerin bölünerek daha düzensiz, güvencesiz, parça bafl› çal›flan iflçilere yapt›r›lmas›. Tafleronlaflt›rma denen fley bu: Blok ifllerin bölünerek alt iflverenlere verilmesi. ‹kinci faktör de
küresel ölçekte mekânsal kayd›rma. 1970’lerin ortas›na kadar gemi inflaat sanayiinin merkezi AB ülkeleriydi. On tersane bölgesi vard›, bunlar bu sektörün belkemi¤ini oluflturuyordu. Fakat, 1970’lerin sonlar›, 1980’lerin bafl›ndan itibaren emek-yo¤un sektörler ilerlemifl kapitalist ülkelerden emek maliyetlerini ucuzlatan üçüncü dünya veya ikinci dünya olarak tabir edilen ülkelere kayd›r›ld›. Enformelleflme ve mekânsal kayd›rmayla beraber, Türki-
ye’de de bir geliflme oldu. Bu üç sürecin birbiriyle illiyet ba¤› var. Tuzla 1969’da tersaneler bölgesi ilan edildi, tersanecilik yapmak isteyen müteflebbislere elli seneli¤ine kullan›m hakk› kiraland›. Ama Tuzla’da tersanecilik sektörünün ciddi anlamda bafllamas› 1980 sonras›. Özel tersaneler daha önce Haliç civar›nda ve ‹stinye’deydi. Bedrettin Dalan Haliç’i temizleyince, Haliç’te hiçbir çekek, k›zak yeri b›rak›lmad›. Böylece içerdeki bir mekân kayd›rmas›yla da Tuzla’da bir merkezîleflme oldu. Tuzla, bu iki mekânsal kayd›rma ve istihdam›n yap›s›n›n kayd›r›lmas› sürecinde olufluyor. 12 Eylül rejiminde ve Özal döneminde büyük destekler oluyor. Gemi ‹nfla Sanayii Destekleme (G‹SAD) fonlar› da¤›t›l›yor. Yo¤un olarak 1980’lerde bu ifle girenlerin hepsi sermaye birikimini ticaretle yapm›fl, üç-dört nesildir deniz ticareti ve armatörlük yapan aileler. Kalkavan ailesi, Torlak ailesi, Yard›mc›, Üner, Çiçek ailelerinin hepsinin kökeni ayn›: Deniz ticareti ve hepsi Karadenizli. Bu aç›dan AKP’nin öncü kadrolar›yla bir örtüflme var. Sermaye d›fl›nda bir de mekânsal tekel var. Tuzla, gemi infla sanayiinin kalbi. Bu ailelerden birkaç› ‘90’lar›n sonunda tersane ifline giriyor, ki o zaman ayr› bir nitelikten bahsediyoruz. Bu aileler filolar sat›n al›yorken, gemi inflaat sanayiinde belli imkânlar görünce, bu sektöre de yat›r›m yap›yor. 1980’den sonra hem Haliç’in temizlenmesi, hem ihracat yönelimli ekonomik büyümeyle “madem bu ifli yap›yoruz, filomuzu da kendimiz üretece¤iz” diyorlar. Tonajlar ve filolar çok büyüyor, ayr›ca kendi gemilerini üretmeyi afl›p Avrupa’ya siparifl ifl yapmaya bafll›yorlar. Aslî faaliyetleri kombine bir ifl oluyor. Birkaç sektörde afl›k atmak, risk da¤›l›m› yapmay› getiriyor. Kendi gemimizi yapal›m motivasyonundan ç›k›yorlar. Tuzla’da kaç tersane var? 48. Daha çok sekiz ailenin belirleyici oldu¤u, irili ufakl› tersaneler bunlar. Tersanelerin 41’i Gemi ‹nflaat Sanayicileri Birli¤i G‹SB‹R’in üyesi. Halen yeni tersaneler aç›l›yor, önümüzdeki dönemde
L‹MTER-‹fi BAfiKANI CEM D‹NÇ
Bir tarafta tersane iflçileri, öbür tarafta hükümet ve patronlar Cem Dinç: 15 y›ll›k bir tarihimiz var. 1996’da binlerce iflçiyle yürüdük, 2000, 2001, 2005 y›llar›nda ifl b›rakma eylemleri yapt›k. Son dönemde, ifl cinayetlerinin artmas›yla birlikte kamuoyunda oluflan olumlu tepkiler sonucunda, çal›flmalar›m›z› h›zland›rd›k, komisyonlar›m›z› daha ifllevli hale getirdik. Sendikal› 100’e yak›n iflçiyle bir toplant› yapt›k. Sorunu ancak grevin çözece¤ine, G‹SB‹R’i masaya oturtmam›z gerekti¤ine karar verdik. Ve “fiili grev” karar› ald›k. L‹MTER-‹fi olarak tersanelerde fiili, meflru bir mücadele hatt› izliyoruz. Bu yasalar›n da sorgulanmas›n› içeriyor. Mesela darbe yasalar› örgütlenmeyi
14
engelliyor. Grev yapabilmek için yüzde 10 baraj›n› aflman gerekiyor. D‹SK’in 27-28 fiubat’ta ald›¤› oturma eylemi karar›n› biz daha üst bir noktaya tafl›may› hedefledik. S›n›f dayan›flmas› aç›s›ndan kat›l›m bizi kesinlikle tatmin etti. D‹SK, KESK, TTB, TMMOB, sanatç›lar, ayd›nlar gelerek bizi destekledi. Mesela, TÜMT‹S, TEKS‹L-SEN sendikalar› sabah alt›da yan›m›zdayd›. TÜRK‹fi’e, HAK‹fi’e ba¤l› sendikalardan iflçiler, Tekel iflçileri geldi. Kitle örgütlerinden, partilerden, ö¤rencilerden ziyarete geldiler. Çal›flma Bakan› L‹MTER-‹fi’in ad›n› geçirmeden, “o sendika orada sorumlu de¤il”
dedi. L‹MTER-‹fi’e karfl› 15 y›ld›r sald›r› var. 1996 ve 1997’de iki defa molotof kokteyli at›ld› sendikam›za. “Fazla ileri gidiyorsunuz, içinizden birini afla¤› indirece¤iz!” tehditleri savruldu. Aleyhimizde sürekli davalar aç›l›yor, sürekli tacize u¤ruyoruz. 2006’da Desan direniflinde 40 gün tutuklu kald›k, iki ay sonra yine tutukland›k. Çal›flma Bakanl›¤›’n›n bu türden aç›klamalar›n› bekliyorduk zaten. Grev karar› almam›z herkesi saflaflt›rd›: Bir tarafta tersane iflçileri, öbür tarafta hükümet ve patronlar. Bunun yan› s›ra, sar› bile dememek lâz›m, DOKGEM‹-‹fi sendikas› var; gangster sendikac› onlar. ‹flçiler zorla, iflten
ciddi bir tersane patlamas› olacak. Halihaz›rda Türkiye’de gemi inflaat sanayiinin mekânsal olarak yüzde 95’i, üretim olarak da yüzde 90’› Tuzla’da. 2000’deki son özellefltirmelerden sonra, gemi inflaat sanayii tamamen özel sektörde. Ve ulusalc› tezleri çürüten bir fley: Yabanc› sermayenin olmad›¤› bir sektör, halis muhlis yerli sermayeyle karfl› karfl›yay›z; kazalardan sorumlu tutaca¤›m›z bir yabanc› yok. Tafleron sistemi nas›l iflliyor? Orta ölçekli bir tersane alal›m, diyelim bin iflçi çal›fl›yor. Bu x tersanesinde diyelim üç gemi yap›l›yor, ikisi infla ediliyor, biri de tamirde. Bin iflçi sabah girifl yap›yor. De¤iflik aflamalardaki iflleri görüyorlar: Biri raspas›n› yap›yor, biri sintinesini temizliyor, biri montajla u¤rafl›yor, di¤eri kaynaktan sonra tafllamay› yap›yor... O bin iflçi, 35 iflyeri, 35 farkl› tüzel kiflilik demek. X tersanesinin kadrosunda kay›tl›, sigortal› iflçi say›s› en fazla 200 kiflidir, geri kalan 800’ü 30-35 iflletmeye bölünmüfltür. Montajc› tafleronu, raspac› tafleronu, temizlikçi tafleronu... Bunlar›n o tersanede ifli bitiyor, yandaki tersaneye geçiyorlar. Bu kadar parçalanm›fl bir emek örgütlenmesi var. Sa¤l›ktaki, e¤itimdeki, kamu hizmetlerindeki enformelleflmeye giden süreçten farkl› bir yan› var bunun, çünkü kuruldu¤u andan itibaren enformel eme¤e dayan›yor. Teknik
ç›kar›lma tehditleriyle DOKGEM‹-‹fi’e üye yap›ld›lar. L‹MTER-‹fi üretimin yüzde 95’ini yapan tafleron iflçileri örgütlüyor. Son eylemde yüzde 70 oran›nda ifli durdurduk. Ço¤unluk eyleme kat›lmam›fl olabilir, ama grev günü evlerinde oturdular, ifle gelmediler. Bakan flubat bafl›nda L‹MTER-‹fi’i muhatap al›yordu, Ankara’ya toplant›ya ça¤›rm›flt›. fiimdi ‘tan›mam, yetkisiz’ diyor. Grev günü yaklafl›k 200 kiCem Dinç fliydik. Polis direkt sald›rd›, 15 arkadafl›m›z yaraland›, 70 kifli gözalt›na al›nd›k. Gözalt›na al›n›rken dayak yedik,
“24 saate kadar çal›flt›¤›m›z oluyor” diyen iflçiler için abart›yorlar diye düflünüyordum. Son yapt›¤›m›z incelemede üç iflçiyle ö¤le yeme¤i aras›nda konufluyordum. O iflçiler 5.30’da o günkü mesaiyi bitirecekler, akflam yeme¤i yiyecekler, 7’de iflbafl› yapacaklar, 10’a kadar çal›flacaklar, bir yemek daha yiyecekler ve sabah 6’ya kadar çal›flacaklard›. ‹çlerinden biri montaj iflçisiydi, 50 lira yevmiye al›yordu, üç mesaiyle 150 lira alacakt›.
genel sekreterimiz Kamber Sayg›l›’n›n kafas› yar›ld›. Kar›fl›kl›k yarat›p eylemi engellemek, bizi iflçilerden yal›tmakt› niyetleri. Bunu öngörmüfltük. Eylemin bir de ikinci aya¤› vard›, sonuçta baflar›ya ulaflt›. ‹flin durmas›, G‹SB‹R’i masaya oturttu. Somut kazan›mlar›m›z oldu: Tulum, baret vs. gibi ifl güvenli¤i temel malzemelerini al›yorlar, ikincisi, yasan›n öngördü¤ü yedi buçuk saatlik mesai uygulamas›na ad›m ad›m uymaya bafllad›lar. A¤›r ve tehlikeli ifllerde haftada 37 buçuk saat mesainin geçilmesi yasak. Gece çal›flmalar› düzenlendi. Bundan sonra, sigortalar›n ödenmesi, servis hakk›, yemekhanelerin ve ücretlerin düzenlenmesi gibi en temel haklar›m›z› kazanmak, kazand›¤›m›z haklar› kaybetmemek için örgütlülü¤ümüzü gelifltirece¤iz. Tuzla’da kanun yok. Tafleronluk prati¤inin hukuksuz oldu¤unu mevcut ‹fl Yasas›’na
rindeki bask› art›yor. Bu nedenle, ifl kazalar›n›n artmas› do¤rudan tafleron sistemiyle de¤il, büyüme konjonktürüyle ilgili. 2001 krizinden sonra, ölümlü ifl kazalar›nda düflüfl görüyoruz. Y›lda ortalama 1000 olan ölümlü ifl kazas› say›s› birden 800’lere düflüyor. 2002’de toparlanma konjonktüründe, 800’lerde devam ediyor. 2003-2004’te ekonomik büyümeyle beraber ifl kazalar› da art›yor; geçen sene say› 1600’e ç›kt›. Bütün sektörlerde daha az iflçiden daha fazla verimlilik ç›karmaya yönelik, ifli yo¤unlaflt›rma politikas› var. Tafleronlaflma olsun olmas›n, büyümenin ifl kazalar›n› art›ran bir yan› var. Tuzla’da, bu aç›dan, bu konuda ilk kapsaml› araflt›rmay› yapan Nevra Akdemir’in deyifliyle “iflçilerin biyolojik s›n›r›na” dayan›lm›fl durumda. “Bu flartlarda çal›flm›yorum” deme lüksünüz de yok. Ekonomik bask› yüzünden o yevmiyeye ihtiyac›n›z var; yeni kentsel dönüflümden sonra Tuzla’da kiralar Kad›köy seviyesinde. “Fazla mesaiye kalm›yorum” diyecek olsan, “buyur kap›n›n önüne” diyor patron. ‹fl kazalar›n›n nedeni tafleronlaflma de¤il, kapitalizmin flu andaki biçimi; verimlilik, büyüme... Baz›lar› için daha arzulanabilir bir biçim olabilir bu, belki AKP’yi yüzde 50’ye yak›n oyla iktidara getiren de bu büyüme konjonktürüdür. Gemi infla sanayiinde neden patlama
Foto¤raf: Baran Özdemir
Asl› Odman
donan›m gerektiren ifllerin d›flar›ya verilmesi fleklinde de¤il, bir üretim tarz› olarak tafleronluk. Bu nedenle biraz laboratuar niteli¤i de arz ediyor. Bu yap›n›n ifl kazalar›ndaki pay› ne? Tuzla’da gemi inflaat sanayiindeki artan ölümlerin sebebi tafleronluk sistemidir denemez. Ama tafleronluk sistemini, esnek çal›flt›rma metodu, rekabet edebilirli¤in sa¤lanmas› için ucuz ve esnek iflgücünün teflvik edilmesi, iflverenlerin bu avantajlardan faydalanma sistemi olarak tan›mlarsan›z, bu do¤ru bir saptama olur. Tuzla’da konjonktür nedeniyle, gemi inflaat sektörünün patlamas›yla paralel olarak ifl kazalar› artt›. 2004’te 5 iflçi, 2007’de 12 iflçi, bu sene de 6 iflçi öldü. Büyüme konjonktüründe, sipariflleri kaç›rmamak için, teslim süresini geçirip büyük tazminatlar ödememek için ifli yo¤unlaflt›rma, yani ayn› iflçiden daha fazla emek s›k›p ç›karmak yoluna gidiliyor. Görüfltü¤ümüzde, “24 saate kadar çal›flt›¤›m›z oluyor” diyen iflçiler için abart›yorlar diye düflünüyordum. Bilgisayar bafl›nda bile 24 saat oturamazs›n›z, gemi inflaat sanayii gibi, ortal›kta 7 ton, 15 ton bloklar›n dolaflt›¤›, kapkaranl›k dehlizlerde, gaz birikimi tehlikesiyle ifllerin yap›ld›¤› bir ortamda 24 saat çal›flma tahayyül edilemez. Son yapt›¤›m›z tersane incelemesinde üç iflçiyle mülâkat yap›yordum. Ö¤le yeme¤i aras›nda konufluyordum. O iflçiler benimle görüflmeden sonra, 5.30’da o günkü mesaiyi bitirecekler, akflam yeme¤i yiyecekler, 7’de iflbafl› yapacaklar, 10’a kadar çal›flacaklar, bir yemek daha yiyecekler ve sabah 6’ya kadar çal›flacaklard›. ‹çlerinden biri montaj iflçisiydi, 50 lira yevmiye al›yordu, üç mesaiyle 150 lira alacakt› ve 24 saat üst üste çal›flacakt›. ‹fller yo¤unlaflt›¤›nda, tafleron ald›¤› ifli zaman›nda teslim edebilmek için bu gerilimi iflçiye aktar›yor. Tafleronun tafleronu, hatta bazen tafleronun tafleronunun tafleronu oluyor. Afla¤› indikçe iflçi üze-
dayand›r›yoruz. Her ne kadar ç›kt›¤› süreçte elefltirilse bile, “denize düflen y›lana sar›l›r” gibi, sar›ld›¤›m›z bir yasa bu. Esasen 4857 say›l› tafleronlukla ilgili yasa tam bir kölelik yasas›, ama as›l ifli tafleronlar›n yapmamas› gerekti¤ini söylüyor. Yasa uygulans›n istiyoruz. Yasa uygulan›rsa, Tuzla an›nda kapan›r. Eylül’de, Faruk Çelik ilk ziyaretinde, “tafleronluk yasad›fl› de¤il, ama ›slah edece¤iz” dedi. fiubat’tan itibaren ise hiçbir zaman yasad›fl› de¤ildir demedi. Yaln›zca, “alt iflveren iliflkisini istihdam paketinde yeniden tan›mlayaca¤›z” dedi. ‹fl fazla büyümeden, fiili durumu hukuki duruma uyduruverecekler, çünkü tafleronluk tersane patronlar›n›n kontrolünden de ç›kt›. ‹flçiye paras›n› ödemiyor tafleron, tersanenin kap›s›na dayan›yor iflçiler. Kaynak yapmay› özledim bu arada, ama bu saatten sonra kimse ifle almaz beni.
15
ler zaten yüzde 20’lik, 30’luk dilimler al›yor. 1970’lerde s›f›rdan bu sanayii kuran Güney Kore tek bafl›na üretimin yüzde 35’ini yap›yor. Hyundai dünyan›n bir numaral› tersanesi, dünya üretiminin tonaj baz›nda yüzde 15’ini karfl›l›yor, çok daha büyük tonajl› gemiler üretiyor. Bir defada üretti¤i gemi buradaki on gemiye bedel. Ard›ndan, Japonya ve erken bir dönemde sanayilefltikleri için az istihdamla teknoloji-yo¤un ifller üreten AB ülkeleri geliyor. Sonra da gümbür gümbür Çin: Daha çok Türkiye’nin üretti¤i tarzda, orta tonajda kimyasal tankerler üretmeye bafllad›lar. Türkiye’nin esas rakibi Çin olacak. Bunlar›n toplam› yüzde 90’› buluyor. Geriye kalan yüzde 10’u Polonya, Romanya, Türkiye gibi ülkeler paylafl›yor. Evet, sektör büyüyor ama, “aman dokunmayal›m sektörümüze, Avrupa Avrupa duy sesimizi, geliyoruz” denecek bir durum da yok. Sanki bütün Türkiye’nin ekonomik sorunlar›na deva olacak bir sektör, ifl kazalar› nedeniyle karalan›yormufl gibi gösteriliyor. Öyle olsa bile, yedi ayda 18 iflçinin ölmesi bizatihi söz konusu edilmesi gereken bir fley. “Formula 1’in patronunun süpersonik
2015’ten itibaren tek cidarl› gemiler seferlerden men edilecek. Bu da, uluslararas› siparifli patlat›yor. Dünya tersanelerinin hepsinde siparifller 2013’e kadar dolu. Türkiye de bu dalgaya biniyor. 2003’ten beri üretim art›r›l›yor, üç misline ç›k›yor, ama mevcut kapasiteyle.
Foto¤raf:Ayflen Gürbüz
yaflan›yor? Bir tek Türkiye’de de¤il, bütün dünyada, gayet d›flsal bir etmenden dolay› bir patlama yaflan›yor. Birincisi, 2002’den beri dünya ekonomisinde yükselen konjonktürde uluslararas› ticaret art›yor ve bu ticaretin yüzde 90’› gemilerle yap›l›yor. ‹kincisi de, uluslararas› düzenlemeleri yapan Uluslararas› Denizcilik Örgütü (IMO) diyor ki, 2005’ten itibaren 15 yafl›n› aflm›fl gemiler ve 2015’ten itibaren de tek cidarl› gemiler seferlerden men edilecek. Bu da, uluslararas› ticaret yapacak olan filolara olan siparifli patlat›yor. Dünya tersanelerinin hepsinde siparifller 2013’e kadar dolu durumda. Yani istisnaî olarak, siparifl garantisi olan, önünü planlayabilen bir sektör haline geliyor. Türkiye de bu dalgaya biniyor. 2003’ten beri üretim art›r›l›yor, ama mevcut kapasiteyle. 2001 kriziyle düflüfl yaflad›ktan sonra, ifl kazalar›n›n iyice görünür olmaya bafllad›¤› 2005’i al›rsak, üretim üç misline ç›k›yor. Baflka bir sektörde olmayan bir büyüme var. ‹nflaat sektörüyle karfl›laflt›r›labilir bir tek, ama onun Türkiye içi rant, kentsel dönüflüm gibi etmenlerle alâkas› var. Gemi inflaat sektöründe dünya ölçe¤inde Türkiye’nin konumu nedir? “Büyük patlama yapan flanl› gemi inflaat sektörünü ifl kazalar›yla karalamayal›m” çabas›yla bu sektör son dönemde çok abart›ld›. ‹flveren temsilcileri, Deniz Ticaret Odas›, gemi sanayiinin Türkiye ekonomisinin motorlar›ndan biri oldu¤unu, dünyada dördüncü oldu¤unu söyledi. Bu, sektörü dev aynas›nda göstermekten baflka bir fley de¤il. Türkiye’nin gemi inflaat sanayiinde dünyadaki pay› yüzde ikiye varm›yor. OECD’nin s›ralamas›, gelen siparifl üzerinden de¤il, üretebildi¤in gemi tonaj› üzerinden yap›l›yor. Dördüncü oldu¤u do¤ru bile olsa, –beflincidir bence ama– ilk üç-dörtteki ülke-
yat› Tuzla’da yap›l›yor” gibi haberler bas›nda köpürtülüyor, ama bunun bedeli örtülmeye çal›fl›yor... Türkiye, otomotivde oldu¤u gibi, mevcut modelleri al›p burada uyguluyor. ARGE’ye yönelik daha katmade¤eri yüksek olan gemi dizayn› üretmiyor, yani orijinal bir faaliyeti yok. Belli bir mühendislik birikimiyle bunu iyi uygulayabiliyor. Türkiye’nin bir numaral› müflterisi AB ülkeleri. Siparifller nezdinde önceli¤i kimyasal tankerler ve mega yatlar al›yor. Model adaptasyonuna dayal› esnek ve daha ucuz bir iflgücüyle bunlar› üretebililiyor. Bu da bizi tafleron meselesine getiriyor. Tafleron, Frans›zcadan geliyor. “Tache”, görev, ifl anlam›nda. ‹fl yasas›ndaki hukukî tan›m› da, alt iflveren ve alt yüklenici. Bir de argodaki anlam› var. “Tache”, pis ifl demek. Tuzla’daki pratik, ikinci anlam›na daha yak›n. Vinç operatörlü¤ü, forklift kullan›m› gibi daha kalifiye iflleri baflkalar› yap›yor. Temizlik ifllerini, en zay›f halka olan, ekonomik göçle, zorunlu göçle güneydo¤udan gelen Batmanl›lar, Diyarbak›rl›lar, anadili Arapça olan Urfal›lar, “bekar odalar› gerçekli¤i” diye sunduklar› kifliler yap›yor. Göçle gelen ve daha pis ifllerle u¤raflmak zorunda kalan iflçilerin say›s› biliniyor mu? Bütün iflgücünün yüzde 2030’unu oluflturuyorlar, ama tam rakam› kimse bilmiyor. Tamire gelen geminin sintinesini, yani kullan›lm›fl, yan›k ya¤›n› almak, geminin kazanlar›n› temizlemek, kullan›lan yak›t›n b›rakt›¤› pisli¤i temizlemek, tafllama, raspa, yani metal tozuyla, tazyikli suyla eski boyay› ç›karma gibi ifller yap›yorlar. Kalifikasyon gerektirmeyen temizlik ifli en pis ifl gerçekten. Tamir gemisinin en alt›na girip
TERSANE ‹fiÇ‹LER‹ ANLATIYOR
Ya ölümle burun buruna çal›flma ya da asgari ücretle aç kalma
Kenan Aslan
16
Tuzla’da bir ifl günü nas›l geçiyor? Deniz Alp: Sabah 8’de iflbafl› yap›yoruz, ç›k›fl belli de¤il, bir gün gelmesen iflinden oluyorsun. Sigorta düzenli de¤il. Doksan gün çal›flt›m, befl gün yat›r›lm›fl. Yemekhane yok, olsa da berbat, girilmiyor. ‹nsanlar karda k›flta kafas›na poflet geçirip yeme¤ini yerde yiyor. ‹nsanl›k d›fl› bir durum. Kenan Aslan: Fabrikada asgari ücret veriyorlar, buras› nispeten daha çok veriyor ama, ifl çok zor. Gemilerin denge tanklar› vard›r, tank›n yüksekli¤i 60 santim - bir metre aras›. O dar alanda saatlerce çal›fl›yoruz. Kanserojen madde tafl›y›c›s› haline geldik.Tersanede bir insan›n ömrü en fazla on sene. Ya kazadan ya da kanserden öleceksin. Yedi senedir buraday›m, kendime üç y›l ömür biçtim. ‹nsanlar burada 400 milyona geçinemedikleri için çal›fl›yorlar. Ya ölümle burun buruna ça-
l›flma ya da asgari ücretle aç kalma... Sigortan›z yatmad›¤›nda ne yapt›n›z? Deniz: fiikâyet ettik, müfettifller geldi. “‹flten ç›kmay›n, denetime gelece¤iz” dediler, birbuçuk ay devam ettik, kimse gelmedi. Patron ça¤›rd›, “bizi sigortaya flikâyet etmiflsiniz” dedi. Benim sigortam iki ayl›k yat›r›lmas› gerekirken befl gün yat›r›lm›fl. En az 13 gün olmas› lâz›m liste ka¤›d› için. Patron, “sana 13 günlük liste ka¤›d›n› yat›ray›m, sen de bir daha sigorta isteme” dedi. Onu da istemedik. Boyun e¤medik, mecbur ç›kt›k iflten. Ç›kmasak da ç›kart›lacakt›k zaten. Ayr›ca bu adamlar nereden biliyorlar flikayet etti¤imizi? Müfettifl söylemezse patrona, kim söyler? Müfettifl rüflvetini ald› gitti. Dok Gemi-‹fl ad›yla uyduruk bir sendika var. Patronlar›n sendikas›, sar› sendika bile de¤il! Sendika yok, tatil yok, bayramlarda ek ücretimiz yok, hiçbir
Foto¤raf:Alaattin Timur
lis’te tart›fl›l›rken, Durmuflali Torlak gündemd›fl› konuflmas›yla cevap verdi: “Türkiye’deki ifl kazalar›n›n Japonya’yla ayn› oranda oldu¤unu, Malezya’dan, Tayvan’dan, Çin’den düflük oldu¤unu” söyledi. Bu tarz bilgileri bu raporu yazarken fellik fellik ar›yordum. Bu bilgilerin ILO’nun verilerinde oldu¤unu söylüyor. Böyle bir fley olsa bulurdum. Üzerine gitmifltim. Böyle bir veriyi ILO’nun üretmedi¤ini direkt Cenevre’den teyid ettirdik. Bu veri nereden ç›k›yor diye araflt›rd›k. 10 binde 3 gibi, ILO’da kullan›lmayan çok garip bir rakam veriyordu. Sonra, G‹SB‹R’in web sitesinde, bir ay önce konmufl bir buçuk sayfal›k bir istatistik bulduk. Henüz çözemedi¤imiz bu istatistikî rapor kaynak göstermeden verilmifl. Singapur ‹nsan Kaynaklar› Bakanl›¤›’ndan al›nm›fl bilgiler var, ki Singapur’da önemli bir gemi infla sanayii yok. G‹SP‹R’in sitesine koydu¤u “bilgi”-
Deniz Alp
fleyimiz yok. Sigorta yats›n diye, tatil yapmadan her gün ifle geliyoruz. Kazand›¤›m›z paray› harcayacak halimiz de kalm›yor. Gözünüzün önünde ölümler oluyor... Deniz: Arife günü üç iflçi geminin güvertesinden düfltü. Yerde demirler vard›. Birinin
Tuzla’da gemi inflaat sektörünün patlamas›yla paralel olarak ifl kazalar› artt›. Sipariflleri kaç›rmamak için, teslim süresini geçirip büyük tazminat ödememek için ifli yo¤unlaflt›rma, yani ayn› iflçiden daha fazla emek s›k›p ç›karma yoluna gidiliyor.
karn›ndan girip s›rt›ndan ç›kt›. Birden “paydos” dediler, adamlar› apar topar toplad›lar, gittiler. Daha sonra hiçbir haber al›namad›. Resmen buharlafl›yor insanlar. Kenan: Yedi ayda toplam 18 kiflinin öldü¤ü yalan. Medyan›n gizledikleri var. Geçen sene RMK’da çal›fl›rken vinç halatlardan onlarca tonluk bir blok koptu, orada çal›flan iflçinin üzerine düfltü. Adam›n ölüsü bulunamad›. Resmen yerden kaz›nd› cesedi. Bunu gören vinç operatörü de kalp krizinden öldü. ‹nanabiliyor musunuz? Hiçbiri kayda geçirilmedi. ‹hmal apaç›k ortada. Halatlar ayda bir yenilenmeli, ama bir y›l kullan›l›yor. Deniz: Bir gemi yap›l›rken üç-befl iflçinin ölmesi normal karfl›lan›yor. Kan paras› hesaplan›yor, geminin maliyetine dahil ediliyor. Normal görülüyor. Her gemi indi¤inde bir cenazemiz ya da sakat›m›z kesinlikle oluyor. Ana iflveren de tafleronlar da yeterli önlemleri alm›yor anlafl›lan... Deniz: Bir firman›n baret, ayakkab›, ifl giysisi vermesi için oraya ba¤l› alt› ayd›r çal›fl›yor
leri, daha sonra Deniz Ticaret Odas› baflkan› ve Sedef tersanesinin sahibi Metin Kalkavan da bir bas›n toplant›s›nda söyledi. Çok sorunlu olan, kaynak gösterilmemifl veriyi ILO gibi meflruiyeti olan bir kurumun a¤z›ndan verip Meclis kürsüsünden yalan bir konuflma yap›yorsun. Bu, yine, Meclis’in ne kadar s›n›fsal bir rengi oldu¤unu gösteren bir örnek. Meclis’te “benim de babam iflçiydi” diyen ç›kabilir ama, flu günkü konumlar› çok aç›k olarak sermayedar. Kimsenin anlamayaca¤›n› düflünebiliyorlar. Çal›flma bakan› Faruk Çelik L‹MTER‹fi’i Ankara’da kabul etmesinin üzerinden bir ay geçmeden neden L‹MTER-‹fi’i Tuzla’da yetkisiz sendika diye tan›mlad›. Maksat ne? ‹ki sendika var. D‹SK’e ba¤l› L‹MTER‹fi ve TÜRK-‹fi’e ba¤l› Dok Gemi-‹fl. Yetkili sendika, yetkisiz sendika, “yet-
olmak gerek. ‹fle bafllad›k, iki ay geçti, verilmedi giysiler. Bu haberler ç›kmaya bafllay›nca verdiler. ‹flçilere uyar› falan var, ekipmans›z çal›fl›nca iflten at›l›yorsun. Ama do¤ru ekipman vermiyorlar ki, k›r›k, kullan›lm›fl baretler veriyorlar. Yenisi gelene kadar gemi yap›lm›fl, adam iflten ç›km›fl oluyor çoktan. Kazalardan nas›l korunaca¤›n›za dair e¤itim veriliyor mu? Kenan: E¤itim Tuzla Gemi’de veriliyor. “Eldivensiz, emniyetsiz çal›flmay›n” diyorlar ama, uygulayan yok. Yeni bafllayanlar için ifli nas›l yapaca¤›na dair bile bilgilendirme yok. ‹çi gaz dolu denge tanklar›n› boyuyorum. Uyar›yorum insanlar› ama, d›flar› ç›kam›yorlar. Metan gaz›ndan zehirlenmifl oluyorlar. ‹çerde kafay› buluyorlar. Her sabah sevdiklerimizle vedalafl›p geliyoruz ifle. Grev çözüm olacak m› hemen? Deniz: Tabii ki... Hiçbir hakk›m›z yok, greve kat›ld›k diye atacaklarsa da ats›nlar, ama biz kararl›y›z, taleplerimizin kabul edilmesi için burada bekleyece¤iz.
Söylefli: Banu Tabanl›
tankeri temizliyorlar. Zaten kazalar da daha çok tamir gemisinde oluyor. 25 ila 30 lira yevmiyeyle çal›fl›yorlar. Orada flunu görüyorsun: Türkiye’de hep bir sonraki göçle gelen daha ma¤dur olmufl. ‹lk gelen Karadenizliler gecekondular› yapt›lar, ‹ç Anadolulular bir nebze daha iyi yaflad›lar. Melih P›narc›o¤lu’nun dedi¤i gibi “nöbetlefle yoksulluk” var; yoksulluk, bir sonra gelene devrediliyor. Sonra gelen, daha zor flartlara geliyor. Bir de bunun üzerine savafl, zorunlu göç eklenince veya zorunlu göçün sonraki etkisi ekonomik göç, ifl olmamas› durumu gelince, en son gelen iyice ma¤dur olmufl oluyor. Ailesini b›rak›p gelen çok iflçi var güneydo¤udan. Onlar daha az yevmiyeli, daha pis iflleri yap›yorlar, çok daha güvencesiz tafleronlarda çal›fl›yorlar. Göçle ilgili hiyerarfli yeniden Tuzla’da üretiliyor. Samsunlular boya, raspa iflinde, Sivasl›lar, Tokatl›lar montaj ve kaynak iflinde. Bunlar yevmiyesi daha yüksek ifller. Göç dalgalar›na do¤ru afla¤› indikçe, do¤uya gittikçe, tafllama ve temizlik iflyerine do¤ru iniyoruz. O hiyerarfli yeniden o mikrokozmosta yarat›l›yor. Türkiye’nin göç hikâyesini Tuzla’da görebiliyorsun. Sektörün ifl hacmi büyüdükçe iktidarla iliflkinin düzeyi de de¤ifliyor, de¤il mi? Türkiye kapitalizminin kendine has iflleme tarz›nda ifladaml›¤›yla siyaset adaml›¤› içiçe geçiyor. Tuzla’da da böyle. Meclis’te tersane sahibi iki aileden, Torlak ve Yard›mc› ailelerinden iki milletvekili var. G‹SB‹R baflkan yard›mc›s› Kemal Torlak’›n ailesinden Durmuflali Torlak MHP’den, Kemal Yard›mc› AKP’den milletvekili. Durmuflali Torlak tersanecili¤i b›rakt›¤›n› söylüyor ama, aile flirketleri oldu¤unu düflünürsen… CHP Tuzla ilçe baflkan› da tersane sahibi. Eski AKP milletvekili Cengiz Kaptano¤lu daha yeni bir tersane ald›. Meclis’te grubu olan her parti soru önergesi verdi, “Tuzla’da niye iflçiler ölüyor” diye. Bu soru önergeleri birlefltirilip Mec-
17
18
otuz tafleron flirket, yirmi-otuz tersane de¤ifltirdi¤i bir yerde, herhangi bir tersanede iki-üç seneye bir denk geliyor e¤itimler ve otuz-k›rk dakikal›k bir CD gösterimi fleklinde oluyor. Baret nas›l tak›l›r, kemer nas›l tak›l›r, sahada nas›l yürünür gibi fleyler. Ama sahada baretle, kemerle ilgili olmayan, iflgüvenli¤iyle ilgili aslî sorunlar varsa, ki iflyerinin güvenli¤ini sa¤lamak ifl yasas›n›n 77. maddesine göre ana iflverenin sorumlu¤unda, kâr eden, makina yat›r›m› yapan›n ayn› zamanda ifl güvenli¤i yat›r›m› da yapmas› lâz›m. Ölümler, iflçiler baret takmad›¤› için olmuyor. Tafleronluk, esnek ve ucuz emek sistemiyle, Türkiye’nin dünya piyasas›nda rekabet edebilirli¤ini sa¤layan bir yap›da oldu¤u için ifl güvenli¤i maliyetlerinden tasarruf ediliyor. ‹skeleye kemeri tak›yorsun ama, iskele sa¤lam de¤il, kaynak yapt›rm›yorlar. Kaynak yapt›r›l›rsa tekrar temizlenmesi gerekecek, vakit kayb› olacak. “Kaynakl› iskele istiyorum” deyince, buyur kap›n›n önüne. Kablolar her yerinden bantl›. Bunlar› tafleron al›yor, en ucuzundan al›yor. Elektrik kablolar›n›n oksijen hortumlar›ndan ayr›flt›r›lmas› lâz›m. Biri elektrik, di¤eri patlay›c›; bunlar› yan yana koyuyorsun. Bunun yolu yordam› vard›r. Hamburg tersanesinde bu ifl nas›l yap›l›yor, nas›l izole edilmifl, bakmak lâz›m. Bu da ifl güvenli¤ine bir yat›r›m. Bunlar tafleronlar›n el ele verip yapaca¤› fleyler de¤il ve yapmak sorumluluklar› yoktur yasaca. Olay barete indirgenip karikatürize ediliyor. Makina parkuruna yapt›¤›n yat›r›m kadar önemli ifl güvenli¤i yat›r›mlar› var. Tekil bir örnek vereyim: Üç tersane kapat›ld› diye bir söylenti dolaflmaya bafllad›. Biz de kapat›ld›¤› söylenen tersanelerden birinde inceleme yap›yorduk. Ba¤›ms›z komisyona kap›lar›n› açan, nispeten irice, belli yat›r›mlar› olan, AB’ye ifl yapan, sosyal standartlar› da kontrol edilen bir tersane. O kapat›lma karar›, k›smî bir üretim durdurmayd›. 24 saat süre veriliyor. O belgeyi gördüm. Hangi 11 nedenden dolay› k›smî kapatma önerisi getirmifller? Uzun vadede yap›lacak, yap›sal konularla ilgili de¤il, vincin sireni çal›flm›yor gibi sathî fleylerdi; bana versen, ben de 12 saatte o eksiklikleri gideririm. Ne oldu? Üç tane, hem de en büyük tersane kapat›ld› diye yans›d› bas›na. Tekzip etmedi Çal›flma Bakanl›¤›. Bunlar zaten yat›r›mlar› olan tersaneler; yani en kötü olanlar›n üzerine gidilmemifl oldu. Kamuoyu tepkisi “aa bakanl›k çal›fl›yor” diye azalt›lm›fl, gaz› al›nm›fl oldu. Çal›flma müfettifllerinin sahaya indi¤ini görmedim. Kravatl› bir flekilde dolafl›yorlard›. O yüzden, iflçilerin e¤itilmesi meselesi, hem pratik olmayan hem de çok muhafazakâr bir söylem haline geliyor. Bu, yaln›zca, kârlar›n bir k›sm›ndan vazgeçip ifl güvenli¤i yat›r›mlar›n› yapacak olan tersane sahiplerinden ilginin çekilmesini, onlar›n adres gösterilmemesini sa¤layan bir söylem haline geliyor ve Türkiye’deki “her fleyin bafl› e¤itim, e¤itim olmazsa olmaz” diyen söylemle çok örtüflüyor.
Söylefli: fiahan Nuho¤lu
kisizken nas›l grev yap›yorlar” laflar›... L‹MTER-‹fi’in toplu ifl sözleflmesi yapma hakk› yok, yüzde 10 baraj›n› aflamad›¤› için. Bütün bu süreçte herhangi bir çözüm bulunabilecekse, L‹MTER-‹fi’in muhakkak muhatap al›nmas›n› gerektiren nokta, aç›k olarak tafleron iflçilere yönelik bir sendikal örgütlenme yürütmesidir. Çünkü, bu iflçi sirkülasyonu içinde tam rakam› kimse veremez ama, Tuzla’daki iflçilerin yüzde 80 ila 90’›, 1000-1500’e bölünmüfl tafleron iflletmeye ba¤l› çal›flan tafleron iflçisidir. Dok Gemi-‹fl ise, yaln›zca yüzde 10 ila 20’si kadrolu olan iflçilere yönelik yetkili sendika. Toplu ifl sözleflmesini iflverenlerle beraber oturup onlar arac›l›¤›yla yap›yorlar ama, flimdiye kadar hiçbir zaman tafleron iflçilere yönelik ne bir sendikal örgütlenme çabas›, ne bir misyonu olmufl. ‹fl kazalar› sürecinin hiçbir aflamas›nda en küçük bir eylemi, aç›klamas› yok. Kendini sorumlu hissetmiyor. Bir ay önceki Çal›flma Bakanl›¤›’ndaki toplant›ya L‹MTER-‹fi ça¤r›lm›flken, bundan iki hafta sonra imzalanan e¤itim protokolünde L‹MTER-‹fi’in imzas› yoksa, bir fiilî grev yap›ld›ktan sonra yetkisiz sendika laf› ediliyorsa, L‹MTER-‹fi Çal›flma Bakanl›¤› taraf›ndan do¤rudan muhatap al›nm›yorsa, bu, oradaki tafleron iflçilere dair herhangi bir ›slah ve gerçekten yap›sal bir dönüflümün muhatab›n›n olmad›¤›n› gösteriyor. O pazarl›k masas›nda iflçilerin ç›karlar›n› temsil eden L‹MTER-‹fi bulunmazsa, orada çal›flan 30-35 bin iflçinin yüzde 80’i de o masada oturmuyor demektir. Orada tafleron iflçilere yönelik bir örgütlenmesi olmayan hiçbir sendika, tafleron iflçilerin sorunlar›n›n çözümü olamaz. Unutmayal›m, 2000’den beri ifl kazalar›nda 55 iflçi öldü. 54’ü tafleron iflçisiydi. E¤er bu sendikal mücadele yaflam hakk› veya ifl kazalar›n›n engellenmesi üzerinden oluflmuflsa, bunlar›n tafleron iflçiler oldu¤unu bilmek lâz›m. Bunun bu kadar kamuoyu gündemine tafl›nmas›, bütün ifl kazalar›n›n kay›t alt›na al›nmas› L‹MTER-‹fi sayesinde oldu. Tuzla komisyonunun oluflmas› da onun insiyatifiyle oldu. Bütün Türkiye Tuzla’dan haberdar art›k. Bas›nda yaz›l›p çiziliyor, kamuoyu tepki gösteriyor. Bunlar durumun düzelece¤ine dair bir umut veriyor mu? Bu süreç içerisinde kaotik bir haber ak›fl› oldu, bekâr odalar› öne ç›kar›ld›. Kazalar adlî bir vakaym›fl gibi verildi. Toz duman da¤›ld›ktan sonra, elimizde kalan, kamuoyu deste¤inin yan›s›ra, “iflte Çal›flma Bakanl›¤› üç tane tersaneyi kapatt›, bak›n, çok ciddi tedbirler al›n›yor, iflçiler de e¤itilecek” laflar›. Bu, Tuzla’y› birazc›k ö¤renmifl biri olarak beni endiflelendiriyor. Orada artan ifl kazalar›n›n sebebi, iflçilerin e¤itimsiz olmas› de¤il. Buradan bafllan›rsa, yaln›z göstermelik bir çaba olarak kalacak bu ifl. ‹fl kazalar› devam etti¤i gibi, Tuzla’daki bu mücadele de genellenemeyecek. On sene çal›flan bir iflçinin yirmi-
PROF. YÜKSEL AKKAYA
Her y›l 1200 iflçi, ifl kazalar›nda ölüyor fl kazalar› ve ifl günü kayb›n› karfl›laflt›rd›¤›n›zda çarp›c› ‹ bir durumla karfl›lafl›yorsunuz: Dünyada ve Türkiye’de ifl kazalar›, meslek hastal›klar› nedeniyle kaybolan ifl günü say›s›, grevlerde kaybolan ifl günü say›s›ndan katbekat fazla. Son çeyrek yüzy›l, emek süreçlerinde reel ücretlerin bask›land›¤›, yo¤un tempolu, esnek çal›flman›n gündeme getirildi¤i bir dönem. Dolay›s›yla, ifl kazalar›n›n, meslek hastal›klar›n›n da artmas›n›n beklendi¤i bir dönemdi. Uluslararas› çal›flma Örgütü’nün (ILO) 1998’de dünyada ifl kazalar›yla yapt›¤› araflt›rmaya göre, 10 milyon 479 bin ifl günü kayb› bildirilmifl, bildirilen ölümcül kaza say›s› 57 bin 469. Bunlar formel, kay›tl› iflçiler üzerinden toplanan veriler. Bu say›lar›n ülkelere göre da¤›l›m›na bakt›¤›n›zda, kapitalist dünyayla bütünleflmeye çal›flan eski “sosyalist” ülkelerde ifl kazalar›nda ölümlerin çok fazla oldu¤unu görüyorsunuz. Türkiye aç›s›ndan bakt›¤›m›zda, kriz dönemlerinde, emek süreçlerinin yeniden yap›land›r›ld›¤› dönemlerde, meslek hastal›klar›n›n, ifl kazalar›n›n artt›¤›n› görüyoruz. 1990’lara kadar iki milyonun üzerinde seyreden iflgünü kayb›, ‘90’lardan itibaren iki milyonun alt›na düflüyor. 2003’te tekrar iki milyonu afl›yor. ‹lk bak›flta, “Türkiye ifl güvenli¤i aç›s›ndan önlemler alm›fl, ifl kazalar› azalm›fl” denebilir. Oysa, son on y›ld›r, kay›td›fl› ekonominin çok büyük boyutlara ulaflt›¤›, yüzde 40 ila 50’ler civar›nda oldu¤u söyleniyor. Sigortal› say›s› alt› milyon civar›ndaysa, sigortas›z çal›flan befl milyon civar›nda iflçi var. Sigortas›z çal›flan befl milyon iflçinin u¤rad›¤› ifl kazalar› ve meslek hastal›klar› bu istatistiklere yans›m›yor. Bu befl milyon iflçi, genel olarak ifl kazalar› ve meslek hastal›klar›n›n en yüksek oldu¤u üç ana sektörde, inflaat, dokuma ve makina üretimi sektöründe çal›fl›yor. Bu durumda, Türkiye’deki istatistikleri ikiyle, hatta üçle çarpmak lâz›m. ‘90’larda iki milyonun alt›nda gözüken ifl kazalar›n› befl-alt› milyon ifl günü olarak düflünmek lâz›m. Ücretin katma de¤er içinde pay›n›n düfltü¤ü dönemlerde ya da kârl›l›¤›n yüksek oldu¤u dönemlerde ifl kazalar›n›n artt›¤›n› görüyorsunuz. Bu da flunu gösteriyor: Ücretler düflerken, kârlar artarken, iflçiler çok yo¤un bir flekilde çal›flt›r›l›yor; bu yo¤un çal›flman›n sonucunda da ifl kazalar› ortaya ç›k›yor. Birkaç rakam vereyim: 1966’dan 2006’ya Türkiye’de grevlerde kaybolan ifl günü say›s› 28 milyon 760 bin iken, ifl kazas› ve meslek hastal›klar›ndan kaybolan ifl günü say›s› 100 milyon. ‹fl kazalar› ve meslek hastal›klar›ndan k›rk y›lda ölen say›s› 45 bin 286. Ortalama olarak her y›l 1200 civar›nda iflçi ifl kazalar›nda ölüyor –bunlar bildirilen rakamlar. Kay›td›fl› çal›flanlar ve bildirilmeyenleri düflünürsek, bunu ikiye-üçe çarpmak daha anlaml›. 1990’larda dünyada her y›l 1.5 milyon insan›n ifl kazas›nda öldü¤ü, 300 milyon civar›nda insan›n da ifl kazas› ve meslek hastal›¤›ndan etkilendi¤i söyleniyor. 2000’li y›llarda bu rakam iki milyonun üzerine ç›kt›. Her y›l iki milyonun üzerinde insan ifl kazas› ve meslek hastal›¤›ndan ölmekte, yaklafl›k 400 milyon insan da ifl kazas› ve meslek hastal›¤›ndan etkilenerek ifl d›fl›nda kalmakta. Bu da son 25 y›lda 50 milyon insan›n ifl kazas›nda öldü¤ünü gösteriyor.
TAHA PARLA’NIN GÖZÜYLE S‹YASET, HUKUK, D‹N, LA‹KL‹K VE ANAYASA (2)
Sebep sonuç iliflkileri Türban sorunu flaht›, flahbaz oldu. Hukukî dü¤ümü Anayasa Mahkemesi’nin çözmesi beklenedursun, yeni düzenlemeyi her üniversite kendi anlay›fl›na uygun yorumlad›, kimileri yasa¤› uygulamaya devam ederken kimileri serbest b›rakt›. Biz meselenin özüne bakal›m ve Taha Parla’ya ba¤lanal›m. Geçen say›da kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz. üyük münazara tabii ki daha bitmedi –küçük bir kurcalamayla katmerlendirilerek ötelendi. Anayasa’n›n 10. ve 42. maddeleri kurcaland›. YÖK Kanunu’nun ek 17. maddesine de all›k lâz›m m›, de¤il mi diye tart›fl›yor AKP-MHP ikilisi. Yüksek magazin de devam ediyor: Cumhurbaflkan› ne yapacak? (Tabii ki “yay›n”layacak, “onay”lamayacak). Anayasa Mahkemesi ne yapar? (Tabii ki bir “senato” gibi çal›flmamal›.) fiekil ve esas yine kar›flt›(r›ld›). Prosedürel titizlikten çok, flekil suistimalleri ile vakit geçiriliyor. Üniversitede örtünmenin k›s›tlanmas› zaten normatif olarak yanl›flt›, makûl bir kural de¤ildi. (Anayasa Mahkemesi karar›, A‹HM karar›, Dan›fltay karar›, YÖK yönetmelikleri vs. de ikircikliydi.) Örtünmenin serbest b›rak›lmas›n›n iki anayasa ve bir özel yasa (YÖK) maddesinin rötufluyla sa¤lanmaya çal›fl›lmas› ise isabetli de¤il; b›rakal›m art›k rektörler uygular m›, uygulamaz m›, YÖK’ün 17. maddesiyle çat›fl›r m› çat›flmaz m› gibi ilkesel gaflar›, kanunlar hiyerarflisini takmazm›fl gibi edilen laflar› da. Bir önceki yaz›da bu iflin AKPMHP’nin kurcalayaca¤› maddelerle olmayaca¤›n›, bir sürü baflka maddenin, illâ ki anayasa düzeyinde çal›fl›lacaksa, gözden geçirilmesi gerekti¤ini söylemifltim. Nitekim 10. ve 42. madde de¤ifliklikleri ile bu raunt (kaç›nc›s›?) kazan›lm›fl/kaybedilmifl gibi oldu. Daha da vakit kaybedilecek; Anayasa Mahkemesi, olmad›¤› ve hak etmedi¤i halde, ikinciüst bir yasama meclisi kisvesine bürünecek/büründürülecek, öteki yüksek yarg›n›n bir bölüm üyesi, benzetme biraz
B
zorlama olabilir ama, “sivil itaatsizlik” numaralar›na yatacak; gündelik partizan politika aritmeti¤i yine normatif hukuk ilkelerini ve genel siyaset teorisi asgarilerini kenara itecek vs., vd., vb… Anayasada di¤er birçok anti-laik hüküm ve kuruma yak›nda gelece¤iz. Bu hamlede baflörtüsü ifli niye (iyi) halledilemedi, kendimce bir kez daha belirteyim: Örtünme isabetsiz olarak k›s›tlanm›flt›; flimdi isabetsiz bir biçimde serbest (!) b›rak›l›yor. “Dinsel buyruktur, dolay›s›yla anayasa ve yasa buyru¤u haline de gelmelidir...” Zoraki ödün: Peki, ama tad› kaçmamak flart›yla! (Türkçesi: “Üniversitede tamam, genel olarak kamuda tamam de¤il” diyor “laik”lerin bir k›sm›; bir k›sm› ise hâlâ “domino teorisi” fobisi içinde: “Orada kalmaz, yay›l›r!” –Ayn›, dini devletin kontrolüne/içine almazsak, ki laikli¤in daha ciddi tan›mlar›na ayk›r›, cemaatler azar paranoyas› gibi.) Bizimkisi gibi/kadarc›k laik bir ülkede (devlet › diyanet iflleri dairesi › imtiyazl› altmezhep [Sünni - Hanefi] › onun resmi Kur’an’› › yasalar...) bunun tutarl›l›¤› bile tart›fl›labilirdi. Ama flu da denebilir ki (ki deniyor): O baflka âlem (ilâhi/özel), bu baflka âlem (dünyevî/kamusal) ve bir yere kadar da böyle geliniyor, ama bir noktadan sonra iki tarafl› sap›t›l›yor: X diyor ki, Kur’an’da örtünme yoktur (ki var), dolay›s›yla anayasaya koymad›¤›m gibi, YÖK kanununa/yönetmeli¤ine tersini koyar›m. ‹kisini de yapmay›n, hele bilmedi¤iniz dinî gerekçelerle yapmay›n –hele hele kendi yanl›fl yorumlar›n›z› dinsel doktrini laisize edecek flekilde idealize ederek. Y de diyor ki, kitab›m›z emrediyor (ki do¤ru söylüyorlar –bkz. 24.
Laik ve sosyalist kad›nlara sormak istiyorum: Baflörtüsünden korktu¤unuz kadar, Kemalist milliyetçi, anti-demokratik, anti-laik kurum, kural ve uygulamalardan korkmuyor musunuz?
Uluslararas› iflkad›nlar› toplant›s›. Soldan sa¤a: Suzan Mübarek, Esma Esad, Emine Erdo¤an (fiam, 2005)
20
Nûr Sûresi 31. âyet) ve demiyor ki anayasaya da transfer edelim (yani fleriat devleti, teokrasi falan istemiyor), ama baflka, ters bir fley yap›yor: Örtünme özgürlü¤ü argüman›n›n meflrulu¤unu dinsel doktrine dayanarak gerekçelendiriyor. ‹ki taraf da yanl›fl. Örtünme ve örtünmeme özgürlü¤ü tabii ki olmal›, taraflarca k›s›tlanmak veya geniflletilmek üzere zorla veya yasayla dayat›lmamal›. Örtünmenin ve örtünmemenin meflruiyeti dinden gelmesin, seküler evrensel insan haklar› hukukundan gelsin. Fuzulî anlam›nda “fazla” (zait) olur. Özellikle, “dinsel emirle örtülece¤iz” diye korkan laik ve sosyalist kad›nlara da sormak istiyorum: Dinsel emirle de¤il de, seküler gibi görünen bir sürü baflka anayasal/yasal/hukukî/siyasal/günlük hayat antilaikli¤inden flikayetiniz yok mu? Dinden bile de¤il, baflörtüsünden korktu¤unuz kadar, Kemalist milliyetçi anti-demokratik, anti-laik kurum, kural ve uygulamalardan korkmuyor musunuz? Örtünme emri, dinsel/fler’î de¤il, kanunî/örfî/ideolojik olsa, özgürlü¤ünüz yine elden gitmeyecek mi? Ayr›ca, laiklik zaten elden gitmemifl mi; ilk defa bu iktidar m› tehdit ediyor?
Birinci kad›nlar ve devlet flekilleri Ranya Abdullah: ABD liderli¤indeki siyasî müttefiklerimizden Ürdün devletinin kral›n›n zevcesi, Ürdün kraliçesi Sünni-Müslüman Ranya Abdullah, bafl›n›, hatta boynunu ve gö¤sünü aç›nca Ürdün laik mi oluyor? (Ya da tersinden al›rsak, kâfîr mi oluyor?) Demokratik, cumhurî falan m› oluyor? Hay›r. Kocas›, Ürdün krall›¤›n› babas›ndan devral›rken, anayasaya sadakat yeminini Kur’an’a el basarak etmiflti. Ayr›ca Ürdün anti-demokratik bir monarflidir, ABD kuklas› ve yardakç›s›d›r. Irak, Filistin ve Lübnan baflta olmak üzere, bölgedeki Müslüman kardefllerinin Amerika ve ‹srail taraf›ndan taciz edilmesine, iflgal edilmesine, katledilmesine yardakç›l›k eder. Nedensellikleri, sebep-sonuç iliflkilerini, belirleyen-belirti ba¤›nt›lar›n› kaç›rmayal›m: Ranya’n›n aç›kl›¤›, zarafeti ve güzelli¤i, Ürdün’ün laikli¤ini, vs.’sini kurtarm›yor. (Ranya örtünürse, kurtar›r diye bir fley de yok.) Ama en az›ndan bu bak›mdan (baflörtüsü) tek bir simge tüm simgelerden ve de esaslardan daha önemliyse, Ürdün’ün Türkiye’den daha laik oldu¤unu söylemek zorundas›n›z; kendi argümanlar›n›z›n mant›¤› uyar›nca tutarl› olmak için. ‹lk ve tek ve as›l laik Müslüman ülkeyiz diye böbürlenmeyelim, özellikle “laik” Kemalistler olarak. ‹fli baflörtüsüne indirgiyorsak. (Baflka aç›lara baflka yerlerde girece¤iz.) Ranya’n›n aç›kl›¤› gerçek Ürdün’ü “simge”lemiyor; kendini ve esteti¤i kurtar›yor. Siyaseti ve hukuku ve laikli¤i de¤il. Ama as›l meseleyi de unutmayal›m: Laiklik, esas itibarile baflörtüsü ile kaim de¤il. Baflka çok daha önemli önkoflullar› var –Ürdün’de de, Türkiye’de de eksik olan. Esma Esad: Yak›n komflumuz ve müttefikimiz olan Suriye devletinin Alevi diktatörünün zevcesi, Suriye birinci han›me-
fendisi, yine Sünni-Müslüman Esma Esad bafl›n› aç›nca, ve di¤er “zinet”lerini gösterince, Suriye’nin laikli¤inin as›l belirleyicisi bu mu oluyor? Gerçek cumhuriyet, demokrasi falan m› oluyor? Hay›r. “Muhaberat devleti” (bir tür polis devleti), faflist kiflisel diktatoryal devlet baflkan› pederi Haf›z Esad’›n makam›n›, adeta babadan o¤ula geçen bir cumhurî hanedan›n varisi gibi devralan yavru diktatörün ve devletinin laikli¤i, hiç de¤ilse baflörtüsü bak›m›ndan da (bu indirgemeyi yapacaksak) laiklikte hiç de¤ilse AKP Türkiye’sini geride b›rakm›yor mu? Yukar›daki örnekte de oldu¤u gibi, nedensellikleri do¤ru kural›m. Esma’n›n aç›kl›¤›n›n, zarafetinin, güzelli¤inin, laik ve demokratik devletin güvencesi olmad›¤›n› görelim. Ve, k›yas yoluyla, Türkiye için de ibret dersi ve mant›kî muhakeme ilham› ç›karal›m. Esma örtünürse, Suriyeli “laik”ler için –kad›n, erkek– k›yamet de kopmaz. Onlar zaten yanm›fllar, laiklik ve demokrasi aç›s›ndan. Beflflar bebe¤in pederi kendi ülkesinin kentlerini topa tutard›, vs... Suzan Mübarek: Yine Sünni-Müslüman, eski ‹ngiliz kolonisi, yeni Amerikan iflbirlikçisi, asker-sivil k›rmas› M›s›r devletinin birinci han›mefendisi ve hem büyük ‹slâm merkezlerinden, hem önemli Bat›l›laflma modellerinden olan M›s›r cumhuriyetinin (hanedan de¤il, 1. adam, 2. adam, 3. adam hilâfeti örneklerinden) haseki sultan› Suzan Mübarek’in örtünme(me) derecesiyle ve bunun M›s›r devletinin laiklik mertebesiyle ilgili olarak da yukar›dakilere benzer fleyler söylenebilir. Tekrar olmas›n. (Tabii, her ülkenin yereltarihsel farkl›l›klar›, ba¤l› olduklar› alt ve alt-alt mezheplerin özelliklerindeki di¤er/ikincil farklara burada giremeden.) Di¤erleri: Çeflitli “dindar-laik” ülkelerin (yaln›z Müslüman da de¤il, Yahudi, H›ristiyan, Hindu, Budist vs.’nin de) birinci kad›nlar› da ister örtünsünler, ister örtünmesinler, temsil ettikleri devletlerin laikli¤i yara almaz. Ama ne kendileriyle birlikte baflkalar›n› da örtmeye kalk›fls›nlar, ne de, aç›k iseler, baflkalar›n› da açmaya. Özgürlükler ve insan haklar› çok yaralan›r. Tam tersi örnekler : Vahhabi Suudi Arabistan Krall›¤›’n›n haremi ve ülkenin kad›n nüfusu örtülü oldu¤u için oras› öyle bir yer de¤il. Oras› öyle bir yer oldu¤u için kad›nlar örtülü. Haseki sultan baflta olmak üzere, hepsi aç›l›p saç›lsa da, Arabistan, baflka daha önemli bak›mlardan, laiklikte ve baflka fleylerde salt bu yüzden terfi etmez. Ayn› fley fiii ‹ran için de do¤ru. Ayetullahlar›n, veli mollalar›n kar›lar› aç›lsalar, zorla (ki suçtu) örtülen (örttürtülen) di¤er kad›nlar da aç›lsa, ‹ran’daki rejim laikleflmez ve demokratikleflmez. Öyle bir fley için ‹ran anayasas›n›n dibaçesindeki “cihat” ilân›ndan bafllayarak, yüksek molla-mütevelli heyetiyle devam ederek, birçok kurumsal yap›y› ve idarî uygulamay› laiklefltirmek/demokratiklefltirmek gerekir. fiu anda ‹ran, Katolik Vatikan’›n Müslüman karfl›l›¤› tam teokrasidir. Onun da tersini de hat›rlayal›m: fieriat
22
Ortado¤u’da fliddetin sona ermesi amac›yla her sene düzenlenen “Follow The Women” (Kad›nlar› Takip Edin) etkinli¤inde Suriye “first lady”si Esma Esad
Türkiye, ‹ran olmaz, Malezya olmaz ama, M›s›r oldu bile. Bu meseleye militan (ve militarist) “laikler” böyle yaklaflmaya devam ederlerse, kan›mca yine olmaz ama, olursa ve Türkiye’yi Cezayir ve Pakistan yaparlarsa, daha büyük vebal onlar›n olacakt›r.
devleti olmayan fiii-Müslüman ‹ran’›n yavru fiehinflah› R›za Pehlevi dönemi “laik”ti. Düzmece aristokrasisi/oligarflisi, Bat›c›-Bat›l› jet sosyetesinin kad›nlar› fevkalâde modern-aç›k idi. Bunlar ‹ran rejiminin, ABD kuklas› bir monarflik polis devleti olmas›n› önlemiyordu. Biz Türklerin hayran oldu¤u mahzun kraliçe Süreyya ve ferahlat›c› Kraliçe Diba’n›n aç›kl›klar›na ra¤men bile. ‹skambil destesini bir kez daha kar›flt›ral›m ve yine fiii-Müslüman, yine cumhurî hanedanl› polis-devleti örne¤i, Aliyevgillerin “laik” Azeristan’›n›n birinci han›mefendisi Mihriban han›ma bakal›m ve b›rakal›m foto¤raflar konuflsun. Örnek çok; birilerinin hamaliyeyi göze al›p tam bir envanter ç›karmas› iyi olurdu. Üstelik Ortado¤u’yla s›n›rl› kalmadan, Asya-Afrika ‹slâm mezheplerine ve alt mezheplerine de yer vererek. Ve, tabii ayn› fley, ‹srail için oldu¤u gibi H›ristiyan (özellikle Katolik Latin Amerika ülkeleri ve özellikle de 1930-1980’ler için) ve Hindu-Budist Asya ülkeleri için de yap›labilir. Yap›lmal›d›r da. K›sacas›, bütün ülkelerdeki din-devlet/siyaset iliflkisinde, dünyevî ekonomi-politik faktörlerin yan›s›ra, bizatihi dinin (hangi kisve/giysi/örtü ard›nda olursa olsun) nas›l sorunlar yaratt›¤›n› görmek için. Hem bireysel özgürlükler, hem kolektif/grupsal/az›nl›klara iliflkin haklar aç›s›ndan. Yukar›daki han›mlar ve devlet baflkan› eflleri, baflörtüsü ve di¤er kisve uygulamalar›n› ve “zinet gösterme” derecelerini hangi kitaba (Kur’an meali/tefsirine) uydurarak ya da uydurmadan yap›yorlar? Böyle bir karfl›laflt›rmal› ilâhiyat-estetik incelemesini okumak isterdim. Bölgede ve dünyada ‹slâm mezheplerinin ve alt-mezheplerinin bu ve baflka konulardaki farklar›n› incelemek bizim iflimiz de¤il. Sosyologlar, tarihçiler –hele dinle u¤raflanlar– yapabilirler bunu. Bizim iflimiz, teorik-evrensel çerçevede demokratik-laik anayasalar›n genel kriterlerine göre din-laiklik-sekülerlik nas›l ele al›nmal› ve TC anayasas›nda as›l hangi ›slahat yap›lmal›d›r, bunlarla s›n›rl›d›r. Baflörtüsü ise, bizim için teorik olarak ancak bir alt-bafll›kt›r. Ama nüfusun yar›s›n› ilgilendirdi¤i için çok da önemlidir.
TC Kur’an’› -TC anayasas› gerilimi “Simge”, temsil eder, yans›t›r; belirtidir. Belirlemez. Simgeyi de, sonuçlar› da be-
Ürdün kraliçesi Ranya Abdullah (solda) ve Fas kraliçesi Lalla Salma
lirleyen, belirleyici nedenler vard›r. Belirleyenle belirleneni ay›rmak, bilimselmant›ksal düflüncenin ve çözümlemenin/aç›klaman›n asgarî kurallar›ndand›r. Ad› üzerinde: Simge. Münazara neden bunda odaklaflt›r›l›yor –ve kad›n/k›z üzerinden? Saikleri, temelleri, kaynaklar›, temel doktrini, devlet flekilleri, kurulufl ve kollay›fl felsefeleri vb. sorgulanaca¤›na... Herkesin yüzlerce simgesi var. Niye birininkine tak›l›n›yor? E¤er laiklik baflörtüsüyle kaimse, iki taraf için de, hangi Sünni Müslüman ülke daha laik? Lütfen yukar›daki bölümü ciddiye al›n. “‹lk ve en laik ülke”, bu bak›mdan ve baflka bak›mlardan, gerçekten öyle mi? Birçok çok daha önemli anti-laik yasay›, kurumu, uygulamay› ele almayan muhalif “laik”ler öyle bir zorlama yapt›lar ki, kendilerince yine laik olan iktidardaki has›mlar› da öyle bir misilleme yapt›lar ki, o kadar da karmafl›k olmayan bir konu kar›fl›k, karmakar›fl›k hale getirildi. Türkiye, ‹ran olmaz, Malezya olmaz ama, M›s›r oldu bile. Bu meseleye militan (ve militarist) “laikler” böyle yaklaflmaya devam ederlerse, kan›mca yine olmaz ama, tutarsa ve olursa ve Türkiye’yi Cezayir ve Pakistan yaparlarsa, daha büyük vebal onlar›n olacakt›r. Örtülü k›zlar›n hiç olmayacakt›r; onlar› örttüren/örttürtüren kocalar›n›n/abilerininki bile yarg› bürokrasisinin ve akademik teknokrasinin ciddi bir k›sm›ndan daha fazla olmayacakt›r. Peki bizim kural›m›z ve uygulamam›z (revize/modernize edilmifl) hangi Kur’an’a dayand›r›l›yor? Bizim ölçümüz hangi Kur’an’d›r belli ama, o Kur’an meali hangi as›l (?) “Ku’ran”a yak›ndan uygundur? Kur’an’›m›z örtünmeyi emretmiyor diyemezsiniz. Serbest b›rak›yor da diyemezsiniz. Ancak Diyanet ‹flleri’ni la¤vedebilir, onun Kur’an’›n› tan›mayabilirsiniz. Anayasam›z emretmiyor diyebilirsiniz, do¤ru olur; ama örtünmeyi yasakl›yor diyemezsiniz, yanl›fl olur. Yeni hükümler koyarak serbesttir de dedirtmeyin, anayasam›z örtünmeye cevaz vermiyor da demeyin; dinî yorum olarak da do¤ru olmaz, hukukî-siyasî tutum olarak da do¤ru olmaz. Bu ifllerin yeri de anayasa de¤ildir –teokrasiler ve fleriat devletleri hariç. Kald› ki, laiklik konusunda ciddi ifl, gerçek iyilefltirme yap›lmak isteniyorsa, mevcut anayasal ve yasal rejimin birçok maddesini ve özel ka-
nunlar› ve kurumsal yap›lar› da görüflelim. Daha üst-kategori olan laikli¤i, daha alt-kategoriye ezdirmeyelim. Ayn› flekilde, kad›n haklar›n› erkek siyasetine ezdirmemek gerekti¤i gibi. Anayasa baflörtüsünü yasaklam›yor ve yasaklayamaz (bugünkü güdük laiklik ideolojisi çerçevesinde bile) ve yasaklamamal›. Kur’an baflörtüsünü emrediyor (dinî buyruktur); buyru¤a karfl› ç›kacaksan›z, çok daha önemli ve laikli¤i zedeleyen baflka buyruklar›na da (hem Kur’an’›n hem Anayasa’n›n) karfl› ç›kman›z lâz›m –mevcut anayasan›n Bafllang›ç’›ndan (dibaçesinden) bafllayarak, Sünni-Kemalist Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› maddesine (md.136) kadar ve yolda en az iki düzine maddeyi hem demokrasi, hem de laiklik aç›s›ndan ›slah ederek. Yoksa TC Kuran›-TC Anayasas› gerilimi devam eder ve artar; bir de perakende kurcalarsan›z, buray› Cezayir’e, Pakistan’a çevirebilirsiniz. (Nitekim CHP 222 A’dan, yarg› bürokrasisi “eylem”den ve Meclis’i engellemekten dem vurmaya 7-8 fiubat itibariyle bafllad› bile. Üniversite, bir bölümüyle konvoya kat›ld›. Asker (bugünkü komuta heyeti) ise protesto partisinde de¤il –hiç de¤ilse flimdilik. Türban suçtur diyemezsiniz. Suç karinesidir (fleriat) de diyemezsiniz. Ceza hukukunun temel birkaç ilkesini bir solukta ihlâl etmifl olursunuz. En çok “biz türbana taraftar de¤iliz ama, bu yolda bask› da yapamay›z, ancak fikrimizi söyleriz” diyebilirsiniz. Baflka Sünni örtünmeme örnekleri verebilirsiniz. Karfl› taraf zaten, herkesi örtece¤im demiyor. Yerel bir tak›m bask›lar tabii ki oluyor; sosyolojik, ekonomipolitik tahlilini yapal›m ve bunlara meydan vermemeye çal›flal›m, ama siz çok örtülü Emine Erdo¤an ile çok ileri omuz ve gö¤üs dekolteli Hülya Avflar’›n kol kola resmini hiç görmediniz mi? AKP’ye gelin giden kad›n bakanlar› ve milletvekillerini, içgüveysi giren erkeklerin AKP içindeki ve d›fl›ndaki örtülü ve örtüsüz efllerini görmüyor musunuz? Kendileri örtünecekler, örtünenlerin say›n›n artmas›n› isteyecekler; iflin mant›¤› bu. Ama herkesi zorla, zaman içinde ve sinsi bir sab›rla örtmeye kararl› olduklar›na dair de yeterli iflaret yok. (Varsa, olursa, düzgün mücadele verelim.) E¤er eski iktidar eski paraya, yeni iktidar yeni paraya karfl› ise, “biz de elhamdülillah laik Müslüman›z” diyorsa, bizim laikli¤imiz devletin içinde (denetiminde!) Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› gibi resmî ve imtiyazl› bir devlet dairesini de içeriyorsa ve onun otorize etti¤i Kur’an bizim Kur’an’›m›zsa ve de tabii en son ve en geliflmifl din bizim ‹slâm dinimiz ise, onun da bizce, yani modern Kemalist TC’ce, en makbul mezhebi Sünni, alt-mezhebi Hanefi’yse, kavgaya lüzum yok: Ayn› fleye ayn› sayg›y› duyal›m. Yok, kavgan›n dar politik rekabet ve s›n›fsal ekonomik ç›kar nedenleri varsa ve biz asl›nda buna bir teolojik meflruiyet k›l›f› geçirmek istiyorsak, o zaman alt-alt mezhep kavgas›na inmemiz lâz›m: Hanefi’nin karfl›t kollar›ndan olan Kemalist-Diyanetçi-Türkçü alt mezhep (Türklük > ‹s-
lâml›k; millet ve devlet > din) ile yine Kemalist’(üssü)-Diyanetçi-cemaatçi Nakfli/ Nurcu (‹slâml›k > Türklük; din > millet ve devlet) vs. alt-mezheplere titizlikle ve medenice ve aç›kça inilmeli. (Tabii, her halükârda gerçek laiklik, özgürlük, ço¤ulculuk, demokrasi ve kad›n/k›z/çocuk haklar› yine güme gitmemek üzere.) O zaman mesele de laiklik versus irtica olmaktan ç›kar: Alt-alt mezhepler kavgas› olur. Bu yap›lmad›kça, benim (“iyi” dindarl›¤› d›fllamayan) “laikli¤im” iyidir, do¤rudur, senin (“kötü” dincilik olan) “düzmece” laikli¤in kötüdür, yanl›flt›r, denemez. Onlara denmelidir ki, siz Ali ile Veli’siniz, daha fazla fark›n›z yok, ikiniz de laikli¤in as›l önemli gerekleri peflinde de¤ilsiniz. Kad›nlar ve çocuklar üzerinden eyyamc› partizan politika yürütüyorsunuz. Diyanet’i kurmasayd›n›z, do¤ru Kur’an bizimkidir demeseydiniz (ki onu da ya bilmiyorsunuz ya da üçüncü-beflinci ellerden yanl›fl biliyorsunuz). Tersini, yani yapageldi¤inizi yapmaya devam ettikçe, laiklik ad›na konuflmaya ve öbür alt-alt-mezhebi ezmeye hakk›n›z yok; di¤er taraftan, rakiplerinizin de özgürlüklerimiz (din ve vicdan ve kanaat vs.) elden gidiyor diye feryada haklar› yok. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› ne? Anayasada bafllang›çtan bafllayarak bir sürü antilaik unsur ne oluyor? Müftüler vs. teflkilât› ne? Zorunlu din ve ahlâk kültürü dersi ne? Nüfus ka¤›d›nda ‹slâm, hatta bazen Hanefi ne? Cenaze ritüelleri ne? fiehitler ne? Mescitler ne (TBMM’de, askeriyede...)? Bütçeye konan ‹mam Hatipler ne? Zaten o kadar iç içe koymufl durumdas›n›z ki, siyaset-devlet-kamu ile dini-cemaati-özeli ay›rd›k diyemezsiniz. “Sivil toplum” nas›l yozlaflt›r›ld›ysa, “kamusalözel” ayr›m› da öyle yozlaflt›r›ld›. Kavramlar o kadar savruk (ve anti-laikçe) kullan›l›yor ki, yüzlerce Kemalist-laik-Bat›c› (ve ›l›ml› ‹slâmc›) modern cüppeli akademisyen, uçak kazas›nda ölen meslekdafllar›na “bilim flehidi” demekte herhangi bir problem görmüyor. Dinle iliflkisi bu
Azerbaycan’›n birinci han›mefendisi Mihriban Aliyev, Hayrünisa Gül’le.
Yüzlerce Kemalist-laikBat›c› (ve ›l›ml› ‹slâmc›) modern cüppeli akademisyen, uçak kazas›nda ölen meslekdafllar›na “bilim flehidi” demekte bir problem görmüyor. Dinle iliflkisi bu olan bir toplumdevlet-“laik” akademya alafl›m›ndan ciddi ve tutarl› bir laiklik savunusu ç›kabilir mi?
olan bir toplum-devlet-“laik” akademya alafl›m›ndan ciddi ve tutarl› bir laiklik savunusu ç›kabilir mi? Bence ç›kmaz. Ç›ksa ç›ksa, laikli¤i korumak ad›na flirretlik ederek, “s›n›f›ma baflörtülü k›z girerse ben de kürsüden inme özgürlü¤ümü kullan›r›m” jestini yapanlar ç›kar. Bunca ony›ld›r laiklik kendi âlî sosyal s›n›f ve sivil-asker iktidar cenahlar›ndan ciddi biçimlerde ihlâl edilegelirken, (ortak) ak›llar› neredeydi? Kald› ki, devlet ve bask› ayg›tlar› ideolojik olarak her zaman esas itibariyle “›l›ml›” laik ve “›l›ml›” ‹slâmc›yd›. “Laiklik dinsizlik demek de¤ildir” vecizesinin ve birçok yasal ve kurumsal anti-laik düzenlemenin bekçisi olmufllard›(r). Din ile devlet/siyaset/kamuyu pek iyi ay›ramam›fllard›. Üniversite ve yarg› da öyle. Yukar›da sayd›¤›m›z zümreler ve flimdi de STK’lar laiklik bekçili¤i yapt›klar›n› sanmas›nlar; AKP-TSK ekonomi-politi¤ine kama sokmaya çal›flan afl›r› faflist ve ultra-nasyonalist küçük ve orta boy darbe tahrikçilerinin ve onlar›n bugünkü koalisyonla baflka bir planda itiflen ve sonunda ödünleflecek olan büyük patronlar›n›n (sivil-asker-zengin) eline oynuyorlar. Ama bence pek flanslar› yok. Olursa, ço¤umuza yaz›k olur. Baflka yerlerde belirtti¤imiz üzere, Kemalistler, laikli¤in, laiklik doktrininin afla¤›dan yukar›ya do¤ru yükselen merdivenindeki (4) ayr›l›k, (3) denetim, (2) tenzil/ihraç, (1) sekülerizm aflamalar›n›n esas itibariyle 3. basama¤›nda ve bir tür politik anti-klerikalizmde kalm›fllard›. Ve: Demokratik rasyonalist hukuk devletinin (bana göre) yukar›dan afla¤›ya inen mertebelerinden, yani: (1) Seküler devlet, (2) laik devlet, (3) diyanet devleti (ikircikli), (4) fleriat devleti aflamalar›ndan, (2) ve (3)’ün özgül bir kar›fl›m›nda yer tutmufllard›. (“Seküler”in problemlerine burada giremem.) Laikli¤in ikirciksiz kriterlerinden olan, her dine/mezhebe/ilâhi temelli olmayan ahlâka vs.’ye karfl› hoflgörülü, ço¤ulcu, tarafs›z, önyarg›s›z, hakemvâri, vicdan ve kanaat özgürlü¤ünü güvenceye alan ve ihlâllerini yapt›r›ma u¤ratan, insan haklar›n›n hepsine sayg›l› hukuk devleti gibi kriterlerinin esastan ihlâli olacak flekilde Sünni-Hanefi Diyanet’i imtiyazland›ran, hem CHP ve türevleri/ahfad›, hem de AKP ve varyantlar›/ecdad› de¤il mi? O halde, önce k›sa/orta vâdede ciddi laikli¤i ve sekülerli¤i, orta/uzun vâdede teizmi, deizmi, agnostikli¤i, ateizmi, antiteizmi vs.’yi de konuflal›m. ‹nceleyerek, sayg›yla, bar›fl içinde, usûl ve âdap ile, düflünsel ve hukuksal tart›flmalar› medenî ve demokratik bir siyasî süreç içinde yürüterek. Tabii bu, orta-uzun vâde. fiimdi k›sa vâdede, günlük siyasetimizi, hukukumuzu, anayasa yap›m›m›z› perakende fikrisabitlere odaklamayal›m; ciddi bir sivil-demokratik-laik (anti-laiklikleri gerçekten giderecek) anayasa de¤iflikli¤i sürecine art›k girelim. Sistemleri, doktrinleri, inançlar›, imanlar› sorgulayarak; ama müminlere, her türlü mümine, dinî ve ideolojik mümine, insan olarak sayg›y› elden b›rakmadan. Taha Parla
23
Perulu k›z›lderili genç kızın 8 Mart flutu
11 fiUBAT - 11 MART 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat
“Toplu cezaland›rma”
Sendikalar döndü
F‹L‹ST‹N Bat› fieria ve Gazze fieridi’ndeki ‹srail iflgali 41. y›l›na girerken Oxfam ve Uluslararas› Af Örgütü’nün bafl›n› çekti¤i küresel kurumlar yeni bir rapor haz›rlayarak insani krizin en berbat döneminin yafland›¤›n› vurgulad›. ‹srail’in Gazze’de uygulad›¤› politikay› “toplu cezaland›rma” olarak adland›ran rapor, halk›n yüzde 80’inin BM yard›m›na muhtaç durumda oldu¤unu, iflsizlik oran›n›n yüzde 40’a vard›¤›n›, sa¤l›k hizmetlerinin çöktü¤ünü bildiriyor. ‹srail’in Gazze’ye düzenledi¤i son operasyonda aralar›nda çocuk ve kad›nlar›n da bulundu¤u 120 kifli öldü. Abbas görüflmeleri ask›ya almak durumunda kald›.
ABD Dünya Obama-Clinton yar›fl›n› izlerken Bush yönetimi tökezlemeye devam ediyor. Amerikan ekonomisini tehdit eden durgunlu¤a karfl› al›nan önlemleri, ekonominin kendisi tekzip etti. Çal›flma Bakanl›¤›, flubat ay›nda 63 bin kiflinin iflsiz kald›¤›n› aç›klad›. Irak Savafl›’n›n bafl›ndaki daralmadan beri görülen en büyük rakam bu. Ocak ay›nda da konut piyasas›ndaki kriz yüzünden 22 bin kifli iflini kaybetmiflti. Öte yandan ba¤›ms›z Emek ‹statistikleri Bürosu, 30 y›ld›r ilk kez ABD’deki sendikal› iflçi say›s›n›n art›fl gösterdi¤ini saptad›. 2007’de 311 bin iflçi daha sendikal› oldu ve ülke toplam› 15.7 milyona ulafltı.
KKTC’yi tan›mas› bile Türkiye’nin ifline gelmez. Böyle bir durumda da Türk askerinin ve TC’li nüfusun önemli bir bölümünün adadan çekilmesi gerekecek... Rauf Denktafl döneminde sürdürülen “çözümsüzlük çözümdür” politikas›, Mehmet Ali Kosova’n›n ba¤›ms›zl›¤› ve Talat döneminde de sürdürüldü asl›nda. AnAKEL’in seçim zaferi adadaki havay› cak daha farkl› bir argümanla; çözümsüzlük bir anda de¤ifltirdi. Talat ve Hristofyas “çözüm” diye diye çimentolaflt›r›ld›. Günahlamasaya oturmaya haz›rlan›yor. r›n tümünü Papadopulos’un s›rt›na yükleye“Barbarlar gitti” diyordu Kavafis: rek, Türkiye adadaki 34 y›ll›k iflgalini bile kamufle etmeyi baflard›... “biz flimdi ne yapaca¤›z?” Lefkofla’da “Hay›r”›ndan dolay› Papadopulos’a tepkili ç›kan Afrika gazetesinin genel yay›n olan, ama asl›nda Türkiye’yi Ortado¤u hesapyönetmeni fiener Levent anlat›yor... lar›ndan dolay› incitmek istemeyen Bat› dünyas› da seve seve kabullendi Türkiye’nin hakKIBRIS’IN güneyinde yap›lan ve AKEL’in zas›z argümanlar›n›. Türkiye çözümsüzlük poliferiyle sonuçlanan baflkanl›k seçimlerinden tikas›n› karfl› tarafta Papadopulos’tan sonra sonra yeni bir dönemin kap›s› aç›ld› adada. yeni bir “düflman” yaratmadan eskisi kadar Ço¤unluk bu sonucu “çözüm kolay sürdüremeyece¤ini bilir. umutlar› yeniden yeflerdi” diye deBunun için de Mehmet Ali Talat ¤erlendiriyor. Bu görüfle kat›lmak eliyle Annan Plan› konusunda için, çözümü bugüne kadar engelatak yap›yor. Hristofyas’a “Senin leyen taraf›n Rum taraf› ve dolay›de Papadopulos’tan hiçbir fark›n s›yla Tasos Papadopulos oldu¤unu yok” demek için f›rsat kolluyor... kabul etmek gerekiyor. Oysa asl›nAsl›nda K›br›s konusunda da öyle de¤il... Hristofyas’›n Papadopulos’tan Papadopulos 2004 referandupek farkl› olmad›¤›n› herkes bilimunda gözyafllar› ile Annan Playor. Bir olumsuzlu¤u vurgulan›’na “hay›r” dedi¤i için, Türk taraf› mak için de¤il, bir gerçe¤in alt›n› taraf›ndan çözümsüzlü¤ün bafl akçizmek için düfltüm bu notu. Patörü ilan edildi. Bu görüfl inan›lmaz padopulos’un talepleri haks›z tabir propaganda kampanyas›yla herlepler de¤ildi ki... Adadaki iflgale kese kabul ettirildi. Türkiye adadaki son verilmesi; TC’li nüfus ak›fl›günahlar›ndan ar›nmak için dört eln›n durdurulmas› ve önemli bir le sar›ld› referandum sonucuna. miktar›n geri gönderilmesi; kuTürk taraf›n›n “evet”ini Rum “hazeydeki Rum mal› ya¤mas›n›n y›r”›na karfl› tepe tepe kulland›. önlenmesi, kapal› Marafl’›n eski “Evet”i kendisi için bir “masumiyet sahiplerine iadesi, yaln›z PapadoAKEL taraftarlar› zaferi kutluyor ve anlafl›lan parti sürecek. Roger Waters’›n may›sta belgesi” haline getirirken, “hay›r”› pulos’un de¤il, bütün Rum lideryapılması planlanan barıfl zirvesi sırasında bir “duvar” konseri verece¤i söyleniyor. da Rum uzlaflmazl›¤›n›n bir simgelerinin bafll›ca hedefi. Çözüm olsi olarak uluslararas› platformlara tafl›d›... olan müzakerelerde Annan Plan›’n›n esas al›n- madan Kuzey K›br›s üzerindeki izolasyonlaAnnan Plan› çözüm ve bar›fl için bir ölçüt mas›n› önerdiyse, bunda flafl›lacak bir fley yok. r›n kald›r›lmamas› da Rum Ulusal Konseyi’nin olamazd› oysa... Ve bu referandumda “hay›r” Bu planda çok gönlü oldu¤u için de¤il, Papa- ortak görüflü... diyen siyasi iradenin cezaland›r›lmas› hakl› sa- dopulos gibi Hristofyas’›n da bunu reddedece‹flte bunlar›n tümü çok net biçimde Hristofy›lamazd›. Kald› ki, bir “evet”, bir “hay›r” gibi ¤ini umdu¤u için yazd› o mektubu. Çünkü Pa- yas’›n politikas›nda da yer al›yor. Ve do¤rusu görünen sonuç da öyle de¤ildi asl›nda. ‹ki “ha- padopulos’un devrilmesi Türk taraf›n›n hesap- bar›flç› ve ilerici K›br›sl› Türklerin bir bölümü y›r” vard› elde. Çünkü Türk taraf›n›n “evet”i lar›n› altüst etti... taraf›ndan da destekleniyor. Rum taraf› Tasos sahte bir “evet”ti. Referandumdan sonra TC’li T›pk› Kavafis’in fliirindeki gibi: “Barbarlar Papadopulos’u “çözümsüzlü¤ün bafl kahrayetkililer de s›k s›k itiraf ettiler bunu... gitti, biz flimdi ne yapaca¤›z?” K›br›s’ta çözüm man›d›r” diye de¤ifltirmedi. Toplumun hakl› Ne dediler? K›br›s’›n güneyinde çok test istemeyen taraf Türkiye’dir. Çözüm demek, argümanlar›n› dünyaya anlatamakta çok baflayapt›rm›fllar referandumdan önce. K›br›sl› Türkiye’nin adadaki egemenli¤inin sona erme- r›s›z oldu¤u için de¤ifltirdi. Denktafl’tan sonra Rumlar›n “hay›r” diyece¤ine emin olmufllar. si demektir çünkü. Herhangi bir çözüm, ister Talat’la imaj tazeleyen Türk taraf› gibi, o da Ve ancak bu güvenceyi sa¤lad›ktan sonra iki kesimli, iki toplumlu federasyon olsun, is- imaj tazeledi. Dünyan›n reddetti¤i bir liderin “evet” demeye karar vermifller... ter iki ayr› devlet, hatta Rum taraf›n›n yerine kabul edilebilir baflka bir lider getirdi.
KIBRIS Barbarlar gitti...
Ayr›ca bir de flu var: AKEL “evet” demek için, plan›n uygulanaca¤› konusunda BM’den uluslararas› garantiler talep etmiflti. TC Baflbakan› Erdo¤an ise bu garantilerin verilmemesi için bizzat Rusya devlet baflkan› Putin nezdinde giriflimde bulunmufltu. Bütün bunlar Türk “evet”inin içtenlikli bir “evet” olmad›¤›n› apaç›k kan›tl›yor bize. Rum taraf›n› baflta Papadopulos olmak üzere suçlu sandalyesine oturtmak ve “çözüm istemeyen taraf” olarak ilan etmek için “evet” dedi Türkiye. Yoksa gerçekten bu plan› benimsedi¤i ve uygulanmas›n› istedi¤i için de¤il... Hristofyas flimdi bu plan› hiç de¤ifltirmeden masaya koysa ve imzalamaya haz›r oldu¤unu söylese, Türk taraf› nas›l kaçaca¤›nı flafl›r›r. Mehmet Ali Talat, güneydeki seçimin birinci turundan hemen sonra BM Genel Sekreteri’ne bir mektup yazarak yeniden bafllayacak
25
Matruflka saadeti
Millî mutabakat
Zapatero güç tazeledi
Çat›rdad› ama yerinde
RUSYA Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin bu kez “halk›n iradesini yans›t›yor” raporu verdi¤i baflkanl›k seçimlerini Dimitri Medvedev kazand›. Putin’in halef gösterip yekten destekledi¤i Medvedev, yüzde 70 dolay›nda oy toplad›. Anayasa gere¤i bir dönem daha devlet baflkan› olamayan Putin, önümüzdeki dört y›l ülkeyi baflbakan olarak idare etmeye haz›rlan›yor. Baz› kaynaklar Putin’in de “Yeltsin’in adam›” olarak geldi¤ini öne sürüp Medvedev’den kukla olmas›n› bekleyenlerin yan›laca¤›n› söylese de halk aras›nda dolafl›ma giren Medvedev f›kralar› aksini yans›t›yor.
PAK‹STAN 1999’dan beri askeri rejim alt›nda yaflayan Pakistan’da, sivilleflmenin efli¤i olarak görülen genel seçimleri muhalefet kazand›. Aral›k ay›nda öldürülen Benazir Butto’nun Pakistan Halk Partisi (PHP) 87 sandalyeyle birinci gelirken eski baflbakanlardan Navaz fierif’in Müslüman Birli¤i (PML-N) 66, General Müflerref yanl›lar› ise 38 sandalye ald›. Müflerref rejimi taraf›ndan daha önceki seçimlerden men edilen PHP ile PML-N aralar›nda koalisyon oluflturarak bir “millî mutabakat hükümeti” kurmaya karar verdi. Böylece mecliste Müflerref’i azletmek için gereken üçte iki ço¤unlu¤u elde ettiler.
‹SPANYA Katolik Kilisesi’nin sa¤c› Halk Partisi’ni desteklemekle kalmay›p sosyalistlere oy verenlerin kafir olaca¤› yönünde fetva verdi¤i hararetli seçim süreci yafland›. Sand›¤a gidilmesinden iki gün önce Bask bölgesinde bir sosyalist politikac›n›n öldürülmesi, Madrid bombalamalar›n›n ard›ndan yap›lan 2004 seçimlerinde oldu¤u gibi matem havas› yaratt›. Partiler son gün mitinglerini iptal etti. Cinayetten ayr›l›kç› ETA örgütü sorumlu tutuldu. Seçim sonucunda baflbakan Zapatero’nun liderli¤ini yapt›¤› ‹spanya Sosyalist ‹flçi Partisi (PSOE) yüzde 43 oy oran›yla birinci oldu, 169 vekil ç›kard›.
MALEZYA Ülkeyi adeta tek parti rejimi gibi yöneten müslüman muhafazakâr iktidar partisi Ulusal Cephe, 39 y›ld›r ilk kez meclisteki üçte iki ço¤unlu¤u yitirdi. Ayr›ca befl eyalet meclisinde muhalefet ço¤unlu¤u ele geçirdi. Sonuçlar anayasay› de¤ifltirme gücünü kapt›ran iktidar›n bozgunu olarak yorumland›. Öte yandan muhalefetin yükselifli eski kayg›lar› da tazeledi. Zira 1969’da, Ulusal Cephe ilk kez meclisteki üçte iki ço¤unlu¤u kaybetti¤inde, 200 kiflinin öldü¤ü etnik çat›flmalar yaflanm›fl, ola¤anüstü hal ilân edilmiflti. Baflbakan Ahmed Bedevi yeni bir hükümetle devam edeceklerini aç›klad›.
Ne kadar isabetli bir seçim yapt›¤›n› çok k›sa bir zamanda gördü... Hristofyas’›n seçim zaferi genifl ve çok olumlu yank›lar uyand›rd› dünyada. Amerika ve Avrupa bas›n› sitayiflle söz ediyor ondan. Bir komünist partisi lideri olmas› da umurunda de¤il emperyalist dünyan›n. Çünkü o ne bir Fidel Castro, ne bir Salvador Allende, ne de bir Hugo Chavez’dir. Hatta komünist kimli¤i sayg›nl›¤›n› daha art›r›yor. Bat› dünyas› komünistleri pek sevmez gerçi, ama onlar›n ne kadar bar›flç›, eflitlikçi ve sosyal adaletçi oldu¤unu bilir... Kuflkusuz bir zamanlar hayal bile edilemezdi böyle bir fley K›br›s’ta. Hele de 1960’l› y›llar›n bafl›nda. 1959’daki Küba devriminden sonra Amerika büyük korkulara kap›lm›flt› K›br›s için. Sovyetler Birli¤i ile organik iliflkileri olan AKEL çok güçlüydü ve adada iktidara gelmesi de mümkündü. Oysa Amerika, Do¤u Akdeniz’de Küba gibi yeni bir bafla¤r›s› istemiyordu... 1963’te K›br›s Cumhuriyeti iflte bunun için parçaland› ve da¤›ld›. K›br›sl› Türklerle Rumlar›n adada ortak bir cumhuriyet çat›s› alt›nda yaflamas›na izin verilmedi. Milliyetçilik hareketleri her iki tarafta alabildi¤ince körüklendi ve kanl› çat›flmalar bafllad›. Aral›k 1963’te birbirinden kopan iki toplum, 1974’te co¤rafi olarak ayr›ld›. Böyle bir taksim zaten 1950’li y›llardan beri Anglo-Amerikanlar›n adadaki en büyük rüyâs›yd›... fiimdi müzakereler yeniden bafllarken, her iki toplumda da çözüm için umutlar›n yeniden yeflermesi çok do¤al. Ne Denktafl var çünkü art›k masada, ne de Papadopulos... “Mr. No” ilan edilenler gitti... Bir yanda Talat... Di¤er yanda Hristofyas... Bir yanda CTP, di¤er yanda AKEL... Yani vaktiyle “iktidarda biz olsak hemen çözeriz” diyenler. K›sacas› çözümsüzlük mazereti yok bundan sonra art›k. Kimse “flovenistler engelliyor” diyemez. ‹flte iflin püf noktas› as›l bu. K›br›sl›lar›n gerçekleriyle yüzleflme zaman› geldi. Bu çözümün K›br›s’taki liderlere ba¤l› olmad›¤› ve kimlerden kaynakland›¤› anlafl›labilir art›k. Bugüne dek Papadopulos’un ve Rum “hay›r”›n›n arkas›na saklanarak kendi rolünü gizlemeyi baflaran Türkiye, bakal›m bundan sonra ne yapacak... –fiener Levent
26
ERMEN‹STAN Ola¤anüstünün bir fazlası Ermenistan’da baflbakan Serj Sarkisyan’›n kazand›¤› devlet baflkanl›¤› seçiminin ardından bafllayan kitlesel protestolar demir yumrukla bast›r›ld›. Koçaryan ve Sarkisyan’›n, Moskova’dakiyle eflzamanl› yaflanan “bayrak de¤iflimi” beklenmedik bir dirençle karfl›laflt›. Talin Suciyan ola¤anüstü halin içinden yazdı. BAfiKENT Yerevan’da [Erivan] 1 Mart’tan beri ola¤anüstü hal var. Medyada sadece resmi kaynakl› haberler verilebiliyor. CNN International’›n Ermenistan haberleri reklamla kesiliyor. Ermenistan merkezli haber sitelerine eriflim engellendi. Radyo Liberty’nin yay›n› durduruldu. Resmi kaynaklara göre, 1 Mart’tan bu yana ikisi milletvekili 46 kifli tutukland›, 20 kifli hakk›nda soruflturma devam ediyor. ‹ki milletvekili hâlen aran›yor. Soruflturmalara u¤rayanlar ve tutuklananlar, Ermenistan’›n ilk devlet baflkan› ve baflkan aday› Levon Ter Petrosyan’›n taraftarlar›. Ter Petrosyan’›n da dokunulmazl›¤›n›n kald›r›l›p hapis cezas›na çarpt›r›lmas› olas›l›¤› konufluluyor. Çat›flmalarda resmi verilere göre 8 kifli öldü. Ölenlerin aileleri güvenlik kuvvetleri taraf›ndan “uyar›larak” devlet televizyonu H1 ve H2 d›fl›nda medyayla görüflmemeleri telkin edilmifl. Peki buraya nas›l gelindi? 1998’de istifa edip evine çekilen eski devlet baflkan› Ter Petrosyan ekim ay›nda adayl›¤›n› aç›klad› ve Ermenistan’da siyaset bir anda kutuplaflmaya bafllad›. Ter Petrosyan adayl›¤›n› aç›klayana kadar, Serj Sarkisyan’›n hiçbir muhalefet olmadan seçimin galibi olaca¤›na kesin gözüyle bak›l›yordu. Bununla birlikte, Ter Petrosyan’›n kamu-
oyunda hiç de iyi bir imaj› yoktu. Karaba¤ Savafl› y›llar›nda devlet baflkan› olan Ter Petrosyan “karanl›k ve so¤uk y›llar›n” lideri olarak tan›n›yordu. Üstelik, Karaba¤ sorununu çözmek için olas› tavizlere on sene önce de haz›rd›. Ona sayg› duyanlar vard› ama ondan nefret edenler de çoktu. Bütün bunlara ra¤men Ter Petrosyan k›sa sürede, hiç de az›msanmayacak bir muhalif kitleyi yan›nda toplamay› baflard›. Yapt›¤› bütün mitinglere onbinlerce insan gidiyor, baz› yerlerde 100 bin kifli Ter Petrosyan’›n konuflmalar›n› dinliyordu. Ter Petrosyan’› popülerli¤ini yükselten en önemli etken, pek az elefltirilebilen Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan rejimini çok radikal bir flekilde elefltirebiliyor olmas›yd›. 19 fiubat: Seçim günü Ö¤le saatlerinden bafllayarak, ülkenin dört bir yan›ndan seçimlere hile kar›flt›¤›, sand›k görevlilerinin dövüldü¤ü, seçim merkezlerinden uzaklaflt›r›ld›¤›, tehdit edildi¤i, bir kiflinin birden fazla oy kullan›ld›¤›na dair say›s›z haber geldi. AB ve AG‹T gözlemcileri ilk raporlar›n› “Avrupa standartlar›na uygun” fleklinde verdi. Seçimi yüzde 52’lik oyla baflbakan Serj Sarkisyan’›n kazand›¤› aç›kland›. Ancak 20 fiubat günü, haks›zl›¤a u¤rad›¤›n›, oy kullanma hakk›n›n elinden al›nd›¤›n› düflünen halk sokaklara
Acil erken seçim
Anti-genetik moratoryum
S›n›rötesi krizi
Tibet hareketlendi
SIRB‹STAN Kosova’n›n ba¤›ms›zl›¤› sürecinde derinleflen görüfl ayr›l›klar› S›rbistan’› erken seçime götürüyor. Baflbakan Voyislav Kofltunitsa’n›n koalisyon hükümetinin çöktü¤ünü aç›klamas›n›n ard›ndan Cumhurbaflkan› Boris Tadiç meclisi feshetti ve 11 May›s’ta erken seçim yap›lmas›na karar verdi. Geçen ay ikinci dönem için tekrar devlet baflkanl›¤›na seçilen Tadiç, AB ile iyi iliflkiler kurmaktan yana ve Kosova davas›n›n en iyi AB içinde savunulabilece¤ini düflünüyor. Kofltunitsa ise S›rp milliyetçili¤inin flaha kalkt›¤› bu dalgay› ABD ve AB’ye sald›rarak bir seçim baflar›s›na dönüfltürmeye bak›yor.
BRÜKSEL Frans›z köylü lideri José Bové’nin zaferi Via Campesina’ya esin kayna¤› oldu. Frans›z hükümetinin geneti¤i de¤ifltirilmifl tar›m ürünleri projesini geri çekmesi ve MON810 tipi m›s›r üretimini ask›ya almas›n›n ard›ndan çiftçi örgütleri harekete geçti. Avrupa Çiftçi Koordinasyonu, AB’ye, geneti¤i de¤ifltirilmifl tar›m ürünlerinin tümüne karfl› moratoryum ilân etme ça¤r›s›nda bulundu. Frans›z hükümetinin karar›n› emsal gösteren ça¤r›, AB’nin bir an önce bu konuda net bir tutum tak›nmas› gerekti¤ini vurgulad›. Artan bilimsel çal›flmalarla desteklenen anti-genetik muhalefet giderek büyüyor.
KOLOMB‹YA Uribe’nin emriyle Ekvador topraklar›ndaki FARC kamp›na yap›lan s›n›rötesi operasyon Latin Amerika’y› kar›flt›rd›. FARC’›n siyasi kanad›n›n lideri, hükümetle yap›lan bar›fl müzakerelerinin kilit adam› Raul Reyes ve 16 gerillan›n öldürüldü¤ü operasyondan sonra, iki komflusu Ekvador ve Venezüella, Kolombiya ile diplomatik iliflkilerini kesti. Kolombiya’n›n Chavez’i FARC’a yard›m etti¤i gerekçesiyle soyk›r›m suçundan yarg›lanmak üzere Uluslararas› Suç Mahkemesi’ne götürmesi iliflkileri daha da gerdi. Kriz Brezilya, Meksika ve fiili’nin arabuluculuk yapt›¤› Latin zirvesinde çözüldü.
Ç‹N Björk, fiangay konserinde Tibet propagandas› yapt›, olimpiyatlar yaklaflt›kça bu sözcü¤ü daha fazla duymaya bafllayan Çin’de infial yaratt›. Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama’n›n sürgünde bulundu¤u Daramsala kentinden anayurda alt› ay sürecek bir yürüyüfle bafllayan Tibetli eylemciler ilk birkaç kilometrede durduruldu. Sansürü aflan haberlere bak›l›rsa, Tibet’in baflkenti Lhasa’da 600 dolay›nda Budist rahip bir protesto gösterisi yapt›. Polisin göz yaflart›c› bombayla da¤›tt›¤› eylemin, Çin’in yönetime tamamen el koydu¤u 1989’dan beri yap›lan en büyük gösteri oldu¤u ve halk deste¤i ald›¤› kaydediliyor.
Seçim sonuçlarını protesto eden muhaliflere askeri birlikler müdahale etti. (Foto: Talin Suciyan)
döküldü ve Levon Ter Petrosyan etraf›nda örgütlendi. Ter Petrosyan, seçimlerin yeniden yap›lmas› için hakk›n› sonuna kadar arayaca¤›n› aç›klad›. Dokuz gün dokuz gece eylem 21 fiubat günü, Yerevan’›n Özgürlük Meydan›’nda Ter Petrosyan ve onu destekleyenler gece gündüz eylem yapmaya bafllad›. Her gün meydanda onbinlerce kifli, daimi miting alan›nda konuflma yapanlar› dinlemeye geliyor, günlük olarak düzenlenen yürüyüfllere kat›l›yordu. Onbinlerce kiflinin yürüdü¤ü gösterilerde, tek bir fliddet olay› yaflanm›yordu. Polis gösterilere müdahale etmiyordu. Göstericiler dondurucu so¤uklarda geceleri çad›rlarda kal›p meydandan ayr›lm›yordu. Bu arada d›fliflleri bakanl›¤›n›n en önemli kadrolar› ve üç büyükelçi, ülke içindeki krizin diyalogla çözülmesini ve devlet televizyonunun daha tarafs›z yay›n yapmas›n› istedikleri yönünde aç›klamalar yapt›. Bu aç›klamalar, bakanl›k taraf›ndan Ter Petrosyan’› desteklemek olarak yorumland› ve sekiz diplomat görevlerinden al›nd›.
29 fiubat: Muhaliflerin bölünmesi Meclisteki iki muhalefet partisinden biri olan Hukuk Partisi’nin lideri ve seçimdeki baflkan aday› Artur Ba¤dasaryan, yeni devlet baflkan› Serj Sarkisyan’la anlaflt›. Ba¤dasaryan, seçimlerden önce “ölümle tehdit edildi¤ini, bafl›na bir fley gelirse bunun iktidardan bilinmesi gerekti¤ini” söylüyordu. Son ana kadar Ter Petrosyan’la güçlerini birlefltirmeye çal›flt›larsa da, seçim öncesinde oldu¤u gibi, seçim sonras›nda da bu birleflme gerçekleflmedi. Sarkisyan ve hâlâ kendini ›srarla muhalefet olarak addeden Ba¤dasaryan’›n el s›k›flmas›, meclis d›fl›ndaki muhalefeti, yani dokuz gündür Özgürlük Meydan›’nda sabahlayan muhalefeti “da¤›tmak” için aranan meflru zemini oluflturmufl oldu. 1 Mart: Büyük çat›flma Sabah 6.45’te güvenlik güçleri Özgürlük Meydan›’nda bulunan göstericileri çepeçevre sararak, elektrofloklarla ve coplarla da¤›tt›. Olay› yaflayanlar, kendilerine sald›ranlar›n Karaba¤ flivesiyle konufltu¤unu anlat›yordu. Ermenistan polisinin, Karaba¤l› özel timlerin halka uygulad›¤› fliddetten rahats›z olup araya girmeye çal›flt›¤›n› da söylüyorlard›. Ter Petrosyan miting alan›ndan al›n›p güvenlik güçleri taraf›ndan evine götürülmüfltü. Alandan kaçanlar ise, görgü tan›klar›n›n ifadelerine göre, Frans›z Konsoloslu¤u’na siyasi iltica baflvurusu yapmaya gitmifllerdi. Ancak konsoloslu¤un önünde çeflitli provokasyonlar yafland›. Onbinlerce gösterici bu defa da konsoloslukta topland›. Sabah u¤rad›klar› sald›r›n›n ard›ndan ellerinde levyeler bulunan göstericiler, saat 21.00 civar›nda polisin
atefl açmas› üzerine karfl› sald›r›ya geçti ve polisleri etkisiz hale getirdi. Bu olaydan sonra, Koçaryan ola¤anüstü hal ilan etti. Gece 2.30 civar›nda Ter Petrosyan’›n göstericilere da¤›lma mesaj› göndermesiyle olaylar sona erdi. Resmi aç›klamalar flaibeli Ola¤anüstü hal medyada sadece resmi kaynakl› haberlerin dolafl›m›na izin veriyor. Resmi verilere göre 1 Mart gecesi 8 kifli öldü. Ancak, ölü say›s›n›n 20-30 aras›nda oldu¤unu söyleyenler de var. 1 Mart sabah› Özgürlük Meydan›’nda yap›lan operasyon s›ras›nda orada bulunanlar can kayb› oldu¤unu söylüyor, ancak resmi merciler bu operasyondan hiç bahsetmiyor. Gece göstericilerin, polise levyelerle sald›rmas›n›n sebebinin sabahki operasyon oldu¤unu medyada duymak imkans›z. Medyan›n rolü Ermenistan’da halk ve güvenlik güçleri aras›nda bizlerin pek bilmedi¤i türden bir iliflki var. Dokuz gün süren gösteriler boyunca göstericiler, güvenlik güçlerini hep yanlar›na ça¤›rd›lar, onlar› zor durumda b›rakmamaya özen gösterdiler. Att›klar› en sert slogan “Ay›p, ay›p” oluyordu. Yani Ermenistanl›lar, kendi askerlerinin ve polislerinin kendilerine müdahale etmeyece¤ine kesin gözüyle bak›yordu. Devlet Televizyonu H1, bütün seçim kampanyas› boyunca sadece baflbakan Sarkisyan yanl›s› ve Ter Petrosyan karfl›t› yay›n yaparak halk›n tepkisini çekmiflti. fiimdi H1 televizyonu, ülkede göstericiler ve polis aras›nda yaflanan çat›flman›n yaratt›¤› toplumsal yaray› normallefltirmeye çal›flan yay›nlar yap›yor. Baflka ülkelerde de polisin kendi vatandafl›n› dövdü¤ünü, gerekti¤inde atefl etti¤ini, kendi vatandafl›n› öldürdü¤ünü, önemli olan›n “devletin bekas›” oldu¤unu adeta damardan zerk etmeye çal›fl›yor. Ama hesaba kat›lmayan bir fley var; binlerce y›l devletsiz yaflam›fl ve sonunda bu kadar hassas bir co¤rafyada, bu kadar az nüfusla bir devlet kurabilmifl Ermeniler, halk›na fiziksel fliddet uygulayan, öldüren bir devlet fikrini anlam›yor ve kesinlikle reddediyor. Olaylar›n ölümlerle sonuçlanmas›, tüm muhaliflerin hapsedilmeye çal›fl›lmas›, medyan›n susturulmas›, halk aras›nda seçimlerin meflruiyetini ve iktidara duyulan güveni iyice azaltt›. Ermenistan, hemen her baflkanl›k seçiminden sonra böyle çalkant›l› bir dönem geçiriyor. Ancak daha önceki olaylar› da yaflam›fl olanlar, halk›n ve iktidar›n hiçbir zaman bu kadar sert bir biçimde karfl› karfl›ya gelmedi¤ini aktar›yor. Ola¤anüstü hal bitti¤inde ne olacak, herkes merakla bekliyor. – Talin Suciyan
27
KOSOVA Domino etkisi: Etnik tsunami Kosova’n›n tek tarafl› ba¤›ms›zl›k ilân etmesi ve ABD ile AB’nin derhal tan›mas›, ulus devletin hızla çözüldü¤ü Balkanlar’da çetrefilli bir süreç daha bafllatt›. Kosova’y› emsal gösteren öteki ba¤›ms›zl›k projelerinin eline koz geçti. Haritalar›n tekrar çizilmesi isteniyor, ama çak›flan talepler daha beter bir kaos yaratabilir. JEAN-ARNAULT DÉRENS Le Monde Diplomatique, fiubat 2008
KOSOVA’NIN ba¤›ms›zl›¤›n›n bölgenin bütününde çok önemli sonuçlar› olacak. Bosnal› S›rplar, Kosova’y› emsal olarak gösterip, bugüne kadar pek de bir ifllev gösterememifl olan Bosna Hersek devletinden ayr›lmay› kendilerine hak olarak görecekler. Ba¤›ms›zl›k, Makedonya ve Karada¤’da da huzursuzluk yaratacak. Bu durum Balkanlar haritas›nda büyük bir kargaflaya sebep olacak. Bu gözlemlere ra¤men birçok Balkan uzman› ve diplomatlar, dokunulmaz s›n›rlar tabusunu bir yana b›rakmam›z› öneriyor. 1990’larda yaflanan çat›flmalar Büyük S›rbistan ve Büyük H›rvatistan ad› alt›nda yürütülmüfltü. Kosova meselesi ise Büyük Arnavutluk hayaletini canland›racak. Bölgesel kinleri tekrar ele alman›n zaman› geldi mi acaba? Etnik co¤rafyay› daha fazla temsil eden yeni, daha adil s›n›rlar›n m› çizilmesi gerekiyor? Nihai bar›fl hem Balkanlar›n hem de Avrupa’n›n haritas›n›n tekrar çizilmesine sebep olabilir. Bu fikir yeni de¤il. Kolay kolay da ortadan kaybolmaz. 2001 y›l›nda Makedonya’da sorunlar ç›kt›¤›nda Frans›z yazar Alexandre Adler, “homeopati” (kendi kendine iyileflme) yerine ameliyat› savunuyor, post-Yugoslav cumhuriyetin Arnavut ve Makedon bölgeleri ay›rmas›n› öneriyordu. Ayn› y›l, eski Yugoslavya Uluslararas› Konferans› baflkan yard›mc›s› David Owen, Le Monde’a yapt›¤› aç›klamada Balkan cephesinin tekrar tan›mlanmas›na iliflkin öngörülerde bulunuyordu. Bu söylem, Makedonya’daki Arnavut milliyetçi hareketinin önemli isimlerinden Arben Xhaferi taraf›ndan da dile getirildi. Xhaferi, etnik devletler kurulmas› ça¤r›s› yapm›flt›. Arnavut ve S›rplar›n Kosova’n›n gelece¤i hakk›nda yaptıkları müzakerelerde hiçbir uzlaflmaya var›lamay›nca uluslararas› toplum taraf›ndan tabu olarak kabul edilen bölünme fikri tekrar canland›. Geçti¤imiz a¤ustos ay›nda, AB ad›na müzakereleri yürüten troykan›n Alman elçisi Wolfgang Ischinger, Belgrad ve Prifltina yönetimleri, Kosova bölgesi üzerinde uzlaflmaya var›rsa birleflmeye yönelik her tür-
28
lü seçene¤in ciddiye al›naca¤›n› söyledi. Böyle bir uzlaflma olmad›. Bu fikir ilk bak›flta mant›kl› gözüküyor: ‹nsanlar birarada yaflamak istemiyorsa onlar› neden zorlayal›m ki? Etnik da¤›l›ma uygun s›n›rlar kurulmas› ad›na mübadeleler yapmak gerekse bile... Düflünün, sihirli de¤ne¤imizi bir kere sallad›¤›m›zda bir bar›fl konferans› yap›lsa ve Bat› Balkanlar’›n etnik yap›ya göre çizilmifl s›n›rlar› üzerine bar›flç›l bir anlaflmaya var›lsa…
Arnavut milliyetçili¤i Kosova sokaklarını ele geçirdi
Birlefltirme ve Budama Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’n›n kuzey bat›s›nda bulunan Arnavut ço¤unlu¤u tek çat› alt›nda toplayabilmek için baz› planlar yapmak gerekebilir. Bu planlar, Presevo Vadisi, güney S›rbistan, Karada¤’›n do¤usu, Vusanje ve Ulcinj için de söz konusu olabilir. Di¤er tarafta ne bu bölgelerdeki tekrar bölünmüfl alanlar ne de buralardaki insanlar, güç üretim ve da¤›t›m merkezleri o s›n›rlar›n ötesinde oldu¤u müddetçe, pratik sorunlarla bafl edebilirler. S›rp hükümeti, Kosova’y› ba¤›ms›zl›¤›n› ilân etmesi halinde elektrik deste¤ini kesmekle tehdit etti. Ayn› flekilde, kaynaklar›n› Büyük Arnavutluk’un hizmetine sunaca¤› da flüpheli. Bulgar yanl›s› lobiler onlar› do¤u komflular› olarak eklemlendirmede baflar›l› olamad›¤› sürece, Makedonya budanm›fl ve zar zor tan›nm›fl bir devlet olmaya mahkumdur. Bu sefer de Arnavutluk’un içindeki az›nl›klar problem tefl-
kil etmeye bafllar. Güneydeki Yunanl›lar, Yunanistan’a dahil olmak ister. Yunanistan’da da 1945’te Epir’den sürülmüfl olan Arnavutlar uzun zamand›r ihmal edilmifl haklar›n› talep edebilirler. Karada¤, hâla Shkoder bölgesinde yaflayan S›rp ve Karada¤l› az›nl›¤› takas etmek isteyebilir. Bu arada Makedonya ise Ohrid Gölü ve Prespa’daki Slav köyleri üzerinde hak talep edebilir. Bosna Hersek’teki S›rplar kendi yurtlar›na geri dönebilir. Böyle bir geliflme, özellikle Bat› Hersek’teki, Bosna’n›n merkezindeki ve Bosanska Posavina’daki H›rvatlar da H›rvatistan’a geri dönerlerse, Bosna için felaket olur. Geriye sadece, Bosnal› Müslümanlar için, merkezin Saraybosna, Zenica ve Tuzla’da topland›¤› bir mikro devlet kal›r. Bu tam da 1991’de Franjo Tudjman ve Slobodan Miloseviç taraf›ndan tasarlanm›fl olan Bosna ve Hersek’i ay›rma plan›na benzer. Bosna da Gorazde’yi savunmaya çal›flacak ve bugün S›rbistan ile Karada¤ taraf›ndan paylafl›lmakta olan Novi Pazar’›n Sanjak bölgesini isteyecektir. Karada¤, bugünkü s›n›rlar› içinde olmayacakt›r. Arnavut ve Boflnak bölgelerinden kopar›lm›fl olmak bir yana kuzeydeki S›rp bölgelerini de kaybedecektir. Bölgedeki Boflnak ve S›rplar birbiriyle iç içe geçti¤i için, nüfus tekrar düzenlenir ve s›n›rlar tekrar belirlenirken bir kriz ç›kmas› kaç›n›lmaz. H›rvatistan, Karada¤’›n elindeki Kotor Körfezini geri alabilir. Bu körfez uzun bir Katolik tarihine sahiptir ve sadece 1918 y›l›nda Karada¤ bölgesine dahil olmufltur. Karada¤, Budava’dan aç›k denize aç›lmay› umarken birden kendini 19. yüzy›ldaki s›n›rlar›na dönmüfl olarak bulabilir. S›rbistan’›n durumu da eflit derecede tuhaf olacakt›r. Bir yandan Arnavut ve Boflnak bölgelerini kaybederken, di¤er tarafta S›rp Cumhuriyeti’ni ve Kuzey Karada¤’daki S›rp bölgelerini kazanabilir. Bu arada Voyvodina ile de anlaflmaya varabilir. S›rbistan’›n bu özerk bölgesi 20 ayr› az›nl›k bar›nd›r›r. Bu az›nl›klar da nüfusun yüzde 50’sini teflkil eder. Bölgedeki en büyük cemaat (350 bin kadar bir nüfusla) Macarlard›r. Subotica, Senta and Kanjiza bölgelerindeki bu topluluklar, Voyvodina ba¤›ms›zl›k ilan etmedi¤i ve Balkanlardaki tek mülti etnik-ada olmaya karar vermedikleri müddetçe ülkelerine geri dönmeye kalk›flabilirler. Bu yeni düzenden AB ülkeleri de etkilenecektir. Yunanistan’da, sadece Arnavut de¤il, çeflitli az›nl›klar var. Bat› Trakya’da yaflayan Türkler ve Pomaklar, 1923 tarihli Lozan Antlaflmas›’n› bofl verip Türkiye’ye ve Bulgaristan’a dönmek isteyebilirler. Böyle bir durumda, her ne kadar ülke gündeminde yer almad›ysa da, Yunan Makedonyas›’nda yaflayan Slav nüfusa da e¤ilmek gerekebilir. Slovenya, nihayet H›rvatistan ile yaflad›¤› mikro-bölgesel sorunlarda kazan›m elde edecektir. Slovenya, 1918’te yap›lan halk oylamas›n›n iptalini isteyip, s›n›rlar›n› Slav halklar›n yaflad›¤› Avusturya’n›n Carinthia bölgesine do¤ru geniflletebilir. Ayn› zamanda bölge sorunlar›n› yönetmedeki baflar›lar›ndan ötürü, kendilerine ‹talya’n›n Friuli bölgesi de bahfledilebilir. Hatta belki de Trieste ve Goria kasabalar›n› bile alabilirler. Tabii bu düzenleme herkesi tatmin etmeyecektir. Kosova’daki Goraniler, Makedonya, Arnavutluk ve Yunanistan’daki Aromaniler
Almanya ‹sviçre
Çek Cumhuriyeti Slovakya Macaristan Avusturya
Ukrayna Moldavya
Slovenya Hırvatistan
Romanya
Bosna Hersek
LE MONDE DIPLOMATIQUE, fiUBAT 2008
ve Bat› Balkanlar’daki 3-4 bin kiflilik Roman nüfusu devletsiz uluslar olarak kalacakt›r. Haliyle bu de¤iflimler bar›flç›l bir flekilde gerçekleflmeyecektir. Orta ölçekli silahl› çat›flmalar oldukça, bar›fl› koruyabilmek ad›na, AB birliklerinin komutas›nda bölgesel bir özel kuvvet de gerekli olacakt›r. Di¤er yandan nüfusun yerinden oynat›lacak oluflu, asl›nda sorun tam da bu iken, bir yan hasar olarak görülmeyecektir. BM Mülteci Yüksek Komisyonu ve sivil toplum kurulufllar› bu operasyonlar› yönlendirebilir; Bat› Balkanlar için bir acil yard›m bütçesi, Aral›k 2004’te Asya’daki tsunami için ayr›lan bütçeyi bile geçebilir.
Sırbistan Bulgaristan
‹talya Makedonya Arnavutluk
O kadar da afâki de¤il Türkiye Bu senaryo biraz afâki görünüyor olabilir, ama bir k›sm› zaten yaz›lm›fl duYunanistan rumda, özellikle Bosna-Hersek veya Arnavut ulusal sorunlar› konusunda. Kosova’n›n ba¤›ms›zl›¤› için yap›lan öneriler bir emsal teflkil etmemeli. E¤er Kıbrıs edecekse bile, bu sorunu çözmek için getirilecek herhangi bir öneri, Balkanlarda ma¤dur edilmifl her topluluk için kullan›labilirlik arz eden emsaller olacakt›r. mini yaratt›. Burada, tesadüfi olarak bir araya dönüflecek Krall›¤›n› ilân edebildiler. Bu s›ra2007 bafllar›nda BM özel temsilcisi Martti Ahti- gelmifl olan insanlar›n yaflad›klar› ulus devlet- da Budapeflte yönetimi ise Büyük Romansaari taraf›ndan sunulan önerinin sorunu, Ko- ler baz al›narak, Avrupalı bir düzen kurulabi- ya’y› kurmakla u¤rafl›yordu. I. Dünya Savafl›’n›n ard›ndan ilân edilen sova sorununun bölgesel ba¤lamdan kopart›l- lirdi art›k. Osmanl› dönemindeki dil, din ve etm›fl olmas›yd›. Makedonya ve Güney S›rbis- nisiteye dayal› çok kimliklilik zamanla silin- Wilson prensiplerine ra¤men kurulan hiçbir tan’daki Arnavutlara at›fta bulunmadan bu so- meye bafllam›flt›. Bu süreç 1990’lardaki Yugos- devlet, bünyesindeki özerk yap›lar›n bireysel lavya savafllar›nda iyice h›zland›. H›rvatis- haklar›n› tan›mad›. Hepsi birçok toplulu¤u runun nihai çözümü imkâns›z. Ulusal sorunlar›n s›n›rlar› tekrar düzenle- tan’daki S›rp nüfusunun oran› yüzde 12’den kendi s›n›rlar›na hapsetti ve onlar› ulusal yerek çözülebilece¤i vehmi, s›n›rlar›n etnik yüzde 4’e düfltü ve Boflnak mozai¤i üç toplu- az›nl›klara dönüfltürdü. 1920’lerde, Komünçizgilerle çizilebilece¤i illüzyonuna dayan- luk taraf›ndan kontrol edilen mono etnik bö- tern, Yugoslavya’y› bir “halklar hapishanesi” oldu¤u için k›nad›. Karadordeviç’in kurdu¤u maktad›r. Bütün ulusal s›n›rlar, siyasi ve aske- lümlere ayr›ld›. merkezi devletin, Güney Slavlar›’n›n birleflik ri manevralardan miras kalm›fl tarihi eserlerdir devleti hayaline çok az benzedi¤i de gerçekti ve art›k do¤al hallerinden daha adil veya daha ‹mparatorluk kal›nt›lar› 19. ve 20. yüzy›llarda Avusturya-Macaristan do¤rusu. do¤ru de¤illerdir. 1945’te Yugoslavya Sosyalist Federal Cum“Balkanlar” terimi, 19. yüzy›lda yay›lm›fl- ‹mparatorlu¤u, Rusya, Fransa ve ‹ngiltere s›t›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u parçalanmaya bafl- n›rlar›n› Osmanl›’n›n kal›nt›lar› üzerine genifl- huriyeti ad› alt›nda çizilen s›n›rlar o zaman letmek için savaflt›. Balkanlar- için kötünün iyisiydi. Yurttafll›k ile milliyet lad›kça, eski sakinlerinin uzdaki milliyetçi ak›mlar› destek- aras›nda kesin bir ayr›m çizilmiflti ve bu kaylaflmaz talepleri Avrupa’n›n lediler, teflvik ettiler. O zama- na¤›n› Avusturyal› Marksist düflünce gelenebu bölgesini epeyce sarst›. Baln›n siyasetinde gazteciler ve ¤inden al›yordu. Yugoslavlar, federal cumhukanlar demek, milliyetçi duseyyahlar belirleyici rol oynu- riyetin ve sosyalist federasyonun yurttafl›yd›yarl›klar, karmafl›k çat›flmalar, yordu. 1930’larda ‹ngiliz yazar lar, ama bunun içinde istedikleri milliyeti seçeayaklanmalar ve bölünmeler Rebecca West, milliyetçili¤i bilirlerdi. anlam›na gelmeye bafllad› Balkan deneyimi gösteriyor ki, devlet oldestekleyip hümanistleri ve (balkanizasyon). Balkanlar armakla farkl› taleplerin yaratt›¤› kargaflayla hay›rseverleri azarl›yordu. t›k co¤rafi bir bölge de¤il ide1878 y›l›ndan itibaren s›n›r- yüzleflmekten kaç›lam›yor. Kosova’da ayn› s›olojik bir alg›yd›. Kültürlerin lar›n belirlenmesinde dönüm n›rlar› paylaflan insanlar›n birbirini d›fllayan iseridi¤i bu potada, art›k ayk›r› noktas› olaylar yafland›. ‹lk ön- teklerine ancak iki çözüm bulunabilir: Ya bir istek ve emeller, keskin s›n›r ce San Stefano anlaflmas›yla toplum di¤eri üstünde, kin ve intikam duygusorunlar› vard›. Büyük Do¤u Krizi ortaya kon- lar› içinde, bir zafer elde etmifl olacak. Ya da biBalkanlar›n modern siyadu. Bu anlaflma Rusya himaye- rarada yaflayabilmek ve ortak egemenlikler sete dahil oluflunu ulus devletsinde bir Büyük Bulgaristan kurabilmek için yeni siyasal modeller tasarlalerin ortaya ç›k›p s›n›rlar›n› ta- Kosova Express’in “yanki” kapa¤ı. kurulmas›n› öngörüyordu. Bu yaca¤›z. Avrupa bu bölgelerin sorunlar›n›n üsn›mlamas› belirledi. Bu yeni Muhataplar: Pasic, Tito, Miloseviç planlar Londra, Paris ve Viya- tesinden gelebilmek için yeni siyasi f›rsatlar devletler genellikle milliyetçi bir temele ve Bat› Avrupa’n›n tarihinden bire- na’da büyük bir kargafla yaratt›. Hepsi birbiri- yaratabilir elbette. Büyük güçler, Balkan s›n›rlar›n›n belirlenbir al›nm›fl modellere dayan›yordu. 19. yüy›l›n ni Romanya ve S›rbistan’› ihmal etmekle suçlubafllar›nda S›rbistan ve Yunanistan, kendi dev- yordu. Plan, birkaç ay sonra Berlin Kongre- mesinde hep kilit rol oynad›. Kosova flu anda letlerini “d›fl unsur” olarak gördüklerine etnik si’nde revize edildi. Avusturya-Macaristan, Rusya ve ABD aras›nda yaflanan dünya egetemizlik, asimilasyon ve ihraç politikalar› uy- Bosna Hersek ve Novi Pazar’daki Sanjak böl- menli¤i mücadelesine rehin al›nm›flt›r. Bu durumda Kosova’da yaflayan Arnavut ve S›rplagulayarak kurdu. Müslüman olan herkes Türk gesinde kontrolü ele geçirdi. Di¤er önemli iki dönüm noktas› da 1912- r›n sorunlar› çok az kifliyi ilgilendirecektir. Soolarak alg›lan›yordu. Asl›nda Slav da olsalar, hem Arnavutça hem de Türkçe konuflanlar her 13 Balkan Savafllar› ve I. Dünya Savafl›. runlar ayr›flma planlar› ile çözülmeye çal›fl›ld›1918’te S›rbistan müttefiklere olan sadakati- ¤› zaman bu bütün Avrupa’y› etkileyecektir. iki devletten de ihraç edildiler. S›n›rlar›n belirlenmifl olmas› Balkanlardaki nin karfl›l›¤›nda ödüllendirildi. S›rplar›n, H›r- Harita karalamaktan daha iyi çözümler bulmakafa kar›fl›kl›¤›n›n halledilmifl oldu¤u izleni- vatlar›n, Slovenlerin sonradan Yugoslavya’ya n›n zaman› geldi. –Çeviri: Balkan Talu
‹mparatorluk hayalleri
29
“DOM‹NO ETK‹S‹” VE KÜRESEL S‹N‹R UÇLARI
Sri Lanka adas›n›n kendilerine ait bölgelerinde ba¤›ms›zl›k isteyen Tamiller de Kosova’y› dikkatle izliyor
Bir rol modeli olarak Kosova Kosova sadece Balkanlarda de¤il dünyanın her yerinde “domino etkisi” yaratabilir: Kıbrıs umutlandı, Güney Osetya, Abhazya ve Transdinyester tanınma ça¤rısını yineledi ve Karaba¤’da çatıflmalar yeniden baflladı. ‹flin ucu ABD kolonisi Porto Riko’ya kadar uzanıyor... PUT‹N giderayak yapaca¤›n› yapt›: “Madem Kosova’y› tan›yorsunuz, KKTC’yi neden tan›mad›n›z?” Rusya’n›n ABD, AB ve NATO’ya karfl› yürüttü¤ü stratejinin ruhunu özetleyen bu üstü kapal› rest, K›br›s’› daha iflin bafl›nda konunun merkezine yerlefltirdi. Putin’in dedi¤ini tersten anlamak Türklerin ifline geliyor: “Kosova tan›nd›ysa KKTC neden tan›nmas›n?” Kosova’n›n ba¤›ms›zl›¤›n›n benzer konumdaki “de facto” devletlere emsal teflkil etmesi, giderek Çeçenistan gibi “Rusya-içi” ulusal sorunlar› yüreklendirmesi Putin’in itirazlar›n›n bafl›nda geliyordu. ABD ve AB’nin büyük ülkelerinin Kosova’y› derhal tan›mas›, her ne kadar “Kosova özel bir vaka” dense de, kendi kendine ba¤›ms›zl›k ilân etmifl ama uluslararas› camia taraf›ndan tan›nmayan ülkelerin eline bir koz verdi. Avrasya’n›n sanc›lar› Eski SSCB co¤rafyas›nda yerald›¤› halde ba¤›ms›zl›k ilân› kabul edilmeyen üç ülke, Güney Osetya, Abhazya ve Transdinyester süratle harekete geçti. “Kosova’n›n mükümmel bir emsal teflkil etti¤ini” savunan Güney Osetya, BM, AB, Rusya ve Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u’na birer ça¤r› mektubu göndererek “Kosova’n›n sahip oldu¤u bütün vas›flar› tafl›d›klar›n›” bildirdi, tan›nma talebini yineledi. Rus meclisi Duma bu üç ülkenin durumunu yeniden görüflme karar› ald›. Avrasya’daki Bat› nüfuzunu k›rmaya çal›flan Rusya, bu üç ülkedeki krizleri Bat›
30
yanl›s› tutum alan Gürcistan, Ukrayna ve Moldovya’ya karfl› kullan›yordu; Kosova’n›n misillemesi olarak onlar› tan›mas› flafl›rt›c› olmayacakt›r. Öte yandan, Karaba¤’da, Ermenistan ile Azerbaycan aras›nda süregelen çat›flman›n tekrar alevlendi¤ine iliflkin haberlerin Kosova’n›n “domino etkisi” olarak de¤erlendirildi¤ini de vurgulamak gerekiyor. Karaba¤, Ermenistan’a destek veren Rusya ile Bat›l› güçleri karfl› karfl›ya getirdi¤i ve müttefik Azerbaycan üstünden Türkiye’nin de müdahil oldu¤u bir baflka dü¤üm noktas›. Bir de madalyonun öbür yüzü var. Güney Osetya’n›n ba¤›ms›zl›¤›na destek veren Moskova, ayn› sözcü¤ü Kuzey Osetya’dan duymaya tahammül edemiyor. Güneydeki içsavafl s›ras›nda Osetlere kucak açan Kuzey Osetya, komflular›yla k›yasland›¤›nda Kremlin için uysal bir ülke say›l›r. Kuzey Kafkasya’n›n Rusya’ya ba¤l› “özerk cumhuriyet”leri, Kabardey-Balkarya, ‹nguflistan, Da¤›stan ve “merkez üs” Çeçenistan’da çeflitli etnik gruplar ba¤›ms›zl›k savafl› veriyor. Mikro düzeyde oluflan (Çeçen, Çerkes, ‹ngufl, vb) bu “ulusal” projelerin, “Kosova’n›n sahip oldu¤u bütün vas›flar› tafl›d›¤›” sav›yla ortaya ç›kmas›na engel olmak isteyen Moskova, kukla yönetimlerle idare etti¤i bölgede demir yumruk politikas› uyguluyor. Dünyadaki emsaller Halen savafl yaflanan, savafl›n nispeten dur-
duldu¤u, savafl potansiyeli tafl›yan veya bunlar›n sadece “terörizm” format›nda temsil edildi¤i küresel siyasî kriz noktalar›n›n hemen hepsinde ulusal, dinsel veya etnik gerilimler söz konusu. ‹ki dünya savafl›ndan sonra belirlenen siyasi dünya haritas›, Kuzey Afrika’dan Pakistan’a uzanan Büyük Ortado¤u co¤rafyas›ndaki aktif savafllar›n (Irak, Afganistan, Filistin, Lübnan, Somali, Sudan, Çad) temelinde yatan faktörlerin bafl›nda geliyor. Hindistan ile Pakistan aras›nda kangren hâline gelen Kaflmir sorunu veya Çin’in özerk bölgeleri gibi eski dü¤üm noktalar› cabas›. Bu yüzden Kosova’y› emsal alabilecek vakalara bakarken hedef küçültmek gerekiyor. Kolombiya’da merkezi otoriteye karfl› savaflan marksist gerilla örgütleri veya Nepal’de silah b›rak›p çokpartili demokrasiye kat›lan Maocular kapsam d›fl› kalsa da dünyadaki baz› kurtulufl savafllar› Kosova’dan esinlenebilecek özellikler tafl›yor. Örne¤in, Sri Lanka’da kendi bölgelerinde ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren Tamiller, dil, din, tarih, kültür, co¤rafya gibi temel göstergelere dayanan bir “Kosova kriterleri” s›nav›ndan rahatça “yeterli” ç›kabilir. Ama savafl bu siyasi üstünlü¤ü s›f›rl›yor, Tamil Kaplanlar›’nın askeri kanadı, Bat› dünyas› taraf›ndan terörist ilân edilmifl durumda. Gerilla mücadelesiyle siyaseti birarada götürüp egemenli¤ine kavuflan Do¤u Timor, hem Tamil sorununa hem de Pasifik’teki ulusal sorunlara “model” olan bir ülke. 1999’da, faflist Suharto rejiminin yürüttü¤ü 24 y›ll›k Endonezya iflgaline son verip ince uzun bir adan›n do¤u yakas›nda ba¤›ms›zl›¤›n› ilân etti. 200 bin kiflinin hayat›na mal olan kurtulufl savafl› dünyan›n deste¤ini alm›flt›. Do¤u Timor k›sa sürede tan›nd›. Bundan sonra da çevresindeki yerli uluslara emsal teflkil etti¤i için izlendi. Ada ülkelerin ütopyas› Ad› ‹ngiliz kaflif Kaptan James Hook taraf›ndan verilen New Caledonia’n›n yerli halk›yla Frans›z efendiler aras›ndaki egemenlik sorunlar›, gene bir adalar ülkesi olan Tokelau halk›n›n Avrupal› sömürgecilerin neoliberal uzant›lar›na karfl› verdi¤i ba¤›ms›zl›k mücadelesi, Do¤u Timor modelini meflru zemin olarak kulland›. Bunlar ayn› zamanda, ba¤›ms›z ada ülkelerinin önde geleni Küba’n›n yan› bafl›nda ABD k›skac›ndan kurtulmaya çal›flan yerli Porto Riko halk›n› ve Fransa’dan ayr›lma düflleri kuran Korsikal›lar› da ilgilendiriyor. fiimdi bütün bu unsurlar›n kendini Kosova’yla k›yaslamas›na kim engel olabilir? Korsika’da konuflulanlar, ‹spanya’da, üstelik art›k sadece Bask bölgesinde de¤il, Katalanya’da da konufluluyor. Bat›’n›n ikiyüzlü politikalar›n›n ayırac› Afrika’daki vakalardan söz etmedik bile. E¤er gerçekten baz› kriterler oluflacaksa, savafl›n hüküm sürdü¤ü Somali’de tek tarafl› olarak ba¤›ms›zl›¤›n› ilân edip bölgenin “en huzurlu parças›” olmay› baflaran Somaliland modelini korumaya almak gerekiyor. Ama anlafl›lan bu olmayacak, Bat›, Kosova’y› laboratuvarda tutmaya çal›flacak...
TRANSD‹NYESTER ‹natla hayatta kalma dersi Kosova’y› emsal kabul edip dünya taraf›ndan tan›nmak isteyen ülkelerin aras›nda Trasdinyester de bulunuyor. Ama Bat›’yla iyi geçinen iki devin aras›nda Rusya yanl›s› olmak gibi bir handikap› var. Ülkede ço¤unlu¤u oluflturan Russofonlar bölgenin öteki etnisiteleri taraf›ndan d›fllan›yor. EFIM BERCHINE Ogoniok, Rusya, fiubat 2007
ODESSA’DAN Tiraspol’a giden yol terk edilmifl gibi, tek tük kamyonlar, in cin top oynayan benzin istasyonlar›... Tiraspol’a yaklafl›rken hareketlilik biraz art›yor. Yol kenarlar›nda, 10 Aral›k 2006’da yap›lan cumhurbaflkanl›¤› seçimlerine dair afifller göze çarp›yor. Geçen sonbaharda bir de ba¤›ms›zl›k referandumu yap›lm›flt›. Gerçi Transdinyester’de ister genel seçim ya da cumhurbaflkanl›¤› seçimi olsun, ister referandum olsun sonucu hep Rusya belirliyor. “Bu sizi flafl›rt›yor mu?” diye soruyor floför Nikolay. “Cumhurbaflkan›n›n isminden bana ne? Bizi tekrar Rusya’ya sokacak m› ona bakar›m ben. Gerisini bir flekilde hallederiz. Bir kafam›z, iki kolumuz var. Kendimizi Ruslara ispatlayacak kadar çal›flabiliriz. Yeter ki tekerimize çomak sokmas›nlar.” Transdinyester’de bütün seçimlerde Rusya için oy veriliyor. ‹ki ülkeyi birlefltirmeyi vaadetmeyen siyasetçinin yüzüne bak›lm›yor. Son seçimlerde de dört aday ardas›ndan bir tek Igor Smirnov [1991’den beri devlet baflkan›] ciddiye al›n›yordu. Çünkü Kremlin onu tan›yor, Putin elini s›km›fl. 16 y›ll›k tan›nmayan ba¤›ms›zl›¤›n ard›ndan, Transdinyester halk›n›n Rusya’yla birleflme umudunu hâlâ bu derece koruyor olmas› flafl›rt›c› geliyor. Ama belki de insanlar›n umut edecek baflka bir fleyleri olmad›¤›ndand›r. Ülkenin Bat›’ya aç›lan kap›s› –Moldavya- kapal›. 1992’deki savaflta akan kanlar haf›zalarda henüz kurumufl de¤il. Ayr›ca, Russofon olan bu halk için Roman dünya çok yabanc›. Di¤er yandan Ukrayna da onlara kucak açmak bir yana s›rt çeviriyor. [Transdinyester’in bat›s›nda Russofonlar iyi karfl›lanm›yor.] “Son y›llarda bafl›m›za gelenler tam bir hayatta kalma dersi” diye anlat›yor Iouri Stasiunas [bir Litvanya ismi]. Iouri ve kar›s› Irina iyi e¤itim alm›fllar. Tcheboksary Üniversitesi’nden [Rusya] mezun olan Irina kimya mühendisi olarak Tiraspol’a gönderilmifl. Moskova Üniversitesi hukuk fakültesindeki e¤itimini yar›da b›rakan Iouri de buna ra¤men iyi bir ifl bulabilmifl. SSCB da¤›ld›¤›nda ve Moldavya ile savafl bafllad›¤›nda, her ikisi de Tiraspol’da Moldavizolit fabrikas›nda memur olarak çal›fl›yorlarm›fl. Savafl›n sonunda, fabrika iflas ediyor ve takas sistemine geçmek zorunda kal›yor. Fabrika, çal›flanlara maafl yerine, üretti¤i mallar karfl›l›¤›nda baflka iflletmelerden ald›¤› mallar› vermeye bafll›yor. Halk bu flekilde eline geçen buzdolaplar›, televizyonlar, ev aletle-
ri, tekstil ürünleri gibi mallar› Moldav köylerine götürüp yiyecek karfl›l›¤›nda de¤ifltiriyor. S›n›r flehirlerinde yiyecek karfl›l›¤› çeflitli mallar›n de¤ifltokufl edildi¤i pazarlar olufluyor. Ancak, al›m gücünün giderek erimesiyle bu sistem de yürümez oluyor. Iouri, arabas› oldu¤u için flansl›. Transdinyester’in d›fl›na, Ukrayna, Rusya, Polonya ve Romanya’ya kadar gidip mal de¤ifltokuflu yap›yor. Ancak, bu da pek uzun ömürlü olmuyor, Sovyet pasaportuyla s›n›rlar› geçmek imkâns›z hale geliyor. Transdinyester pasaportuysa dünyan›n hiçbir yerinde tan›nm›yor. Transdinyester’deki do¤umlar, diplomalar, askerlikle ilgili belgeler, di¤er sertifikalar, ehliyet belgeleri hiçbirinin uluslararas› düzeyde geçerlili¤i yok. Ebeveynlerinin sovyet pasaportlar›na kay›tl› çocuklar da yasal bofllu¤a düflüyor. Rus konsoloslu¤unun kap›s›nda devasa kuyruklar olufluyor; kendilerine d›fl dünyan›n kap›lar›n› açacak olan Rus pasaportunu alabilmek için insanlar y›llarca bekliyor. Iouri ve Irina yine flansl› olanlardan, Rusya vatandafll›¤› almak için çok fazla beklemeleri gerekmiyor. Di
ny
es
te
r N eh
ri
Transdinyester Bölgesi
ROMANYA
UKRAYNA
Kiflinev •
• Tiraspol
MOLDAVYA
Karadeniz Devlet Baflkanı Igor Smirnov, Moskova yanlısı
TRANSD‹NYESTER Baflkenti: Tiraspol Yüzölçümü: 29.900 km2 Nüfusu: 842.000 (Yüzde 60 Russofon, Rus ve Ukraynal›) • A¤ustos 1991’de Moldavya Cumhuriyeti ba¤›ms›zl›¤›n› ilân etti¤inde, Dinyester Irma¤ı’nın sol yakas›nda yaflayan Russofonlar, Dinyester Moldav Cumhuriyeti’nin egemenli¤ini ilân edeli bir y›l olmufltu. • 1991’in sonbahar›yla 1992 yaz› aras›nda içsavafl Russofon toplulukla Romanofon toplulu¤u karfl› karfl›ya getirdi. Temelinde, Moldav yöneticilerin Moldavya’y› Romanya’ya ba¤lama arzusunun yatt›¤› bu çat›flmalar 1 milyon kiflinin ölümüne neden oldu. • General Lebed öncülü¤ünde ateflkes sa¤land›. • Anayasay› onaylayan ve Rus birliklerinin topraklarda kalmas›na imkân veren referandum yap›ld›. • 2006 referandumuyla ba¤›ms›zl›k tekrar teyid edildi.
“Rus pasaportlar›yla hayat›m›z biraz daha kolaylaflt›” diyor Iouri. “Gençler çal›flmak, ailelerini geçindirmek için Rusya’ya gittiler. Bizse kal›p ticarete at›lmay› tercih ettik, çiçekçili¤e bafllad›k.” Projeleri gayet basit. Ukrayna’dan ve Transdinyester’in köylerinden çiçek al›p bunlar› Tiraspol’daki iki küçük dükkânda sat›yorlar. ‹flleri fena gitmiyor, kendilerini ve iki tezgâhtar› geçindirecek kadar kazan›yorlar. Ama bu parantez de k›sa sürüyor. 2006 mart›nda Moldavya’n›n koydu¤u ambargoyu Ukrayna da destekliyor. Bu, tan›nmayan ülkedeki küçük ticaretin sonunu getiriyor. K›sa süre sonra, Transdinyester’deki büyük fabrikalar da kapan›yor. Kimsede çiçek almay› düflünecek hâl kalm›yor. ‹nsanlar ellerinde ne varsa mallar›n›, eflyalar›n› satabilmek için pazarlar›n yolunu tutuyor. Iouri ve Irina bu sefer de kendilerini flansl› görüyorlar, Moskova’da iflçi olarak çal›flmaya bafll›yorlar. Yerel pasaportlar›yla Transdinyester’den ç›kamayan yafll› anne babalar›na biraz olsun yard›mda bulunabiliyorlar. “‹nsanlar›n nas›l olup da hayatta kalabildikleri tam bir muamma” diyor Transdinyester D›fliflleri Bakan› yard›mc›s› Rouslan Slobodeniouk. “Hiçbir analiz bunu aç›klayam›yor. Esasen, her fley kötü gidiyor, para yok, ama gene de ücreti iyi olmayan ifllerde çal›flacak kimse bulunmuyor. Bu iflleri sa¤ k›y›dan gelen [s›n›r› oluflturan Dinyester Irma¤›’n›n karfl› k›y›s›] Moldavlar yap›yor. Transdinyester’in aktif nüfusunun yüzde 20’den fazlas› Rusya’ya ve baflka yerlere çal›flmaya gitti. Ülkenin yüzde 40’›n›n karn›n› onlar doyuruyor. Erkekler kar›lar›n›n ve çocuklar›n›n yüzlerini unuttular. Hatta ço¤u zaman kar› koca çal›flmaya gidip çocuklar›n› büyük annelere b›rak›yorlar.” Ülke içinde kalarak bafl›n›n çaresine bakanlar da var. Millî gelirin yüzde 40’› “kay›td›fl›” ekonomiden geliyor. Kay›td›fl› ekonominin yüzde 60’› buldu¤u Moldavya ve Ukrayna’ya k›yasla epey düflük olan bu oran, Rusya’dakiyle ayn›. Büyük ölçüde bu nedenle, 2007 bütçesinde yüzde 44 aç›k bekleniyor. Bu arada, hâlâ ayakta kalmay› baflaran baz› büyük sanayi kurulufllar› da var. Rybnitsa metalurji fabrikas› bunlardan biri; Rus ifladamlar›n›n sat›n ald›¤› fabrika üretiminin yüzde 90’›n› ihraç ediyor. Ünlü Tiraspol konyaklar›n›n merakl›lar› sadece Birleflik Devletler Toplulu¤u’nda de¤il, Bat› Avrupa’da da bir hayli çok. Tamamen iflçilerin sahip oldu¤u ve iflletti¤i Elektromach fabrikas› ise daha önce görülmedik verimlilikte çal›fl›yor. Fabrikan›n yöneticisi Felix Kreitschman’a göre formül çok basit: “‹yi ya da kötü zaman diye bir fley yok. ‹yi ya da kötü yönetim var. 1990’lar›n bafl›nda fabrikam›z bitmiflti, 18 kooperatif ve küçük iflletmeler halinde un ufak olmufltu. Biz hepsini toparlad›k, biraraya getirdik, 400 küsur model elektrik motoru, jeneratör, transformatör, stabilizatör gelifltirdik, flimdi üretimimizin yüzde 95’ini ihraç ediyoruz. As›l önemlisi, biz yeni bir yönetim biçimi gelifltirerek iflçileri fabrikalar›n›n sahibi yapt›k.” Ancak, ihracat yapabilmek için Transdinyester ve Moldavya yönetimine “harç” vermek zorundalar. Ukrayna da tan›nmayan bu komflusunun durumundan yararlan›yor: Topraklar›ndan her transit mal geçiflinde 310 dolar vergi kesiyor. Transdinyesterliler varolmayan ülkelerinde ambargo ve kuflatma alt›nda yaflaman›n yollar›n› ar›yor. –Çeviri: Siren ‹demen
31
Yaklafl›k on sene önce, Tayyip Erdo¤an, henüz ‹stanbul Belediye Baflkan› iken, Maltepe Merkez Camii’nin yap›m› için ilçenin Maltepe-Bafl›büyük Mahallesi’nden befl ton demir yard›m› istemifl, karfl›l›¤›nda mahalleliye “y›k›mlardan korkmalar›na gerek kalmad›¤›”n› beyan etmifl ve temel altyap› hizmetlerini tamamlatm›flt›. fiimdi Bafl›büyük’ün göbe¤indeki TOK‹ arazisine kurulan flantiyenin amac›, buraya toplu konut istiflemek ve y›k›lacak evlerden ç›kar›lacak insanlara bu konutlardaki daireleri vadelendirilerek satmak. fiantiyenin kuruluflu s›ras›nda yaflanan arbede, yirmi gözalt›, uçuflan gaz bombalar›, yo¤un çevik kuvvet bask›s›, semt halk›n›n kendileri için öngörülen toplu konut medeniyeti hakk›nda ne düflündü¤ünü ortaya koyuyor. Sadece Bafl›büyük de¤il, merkezde (Tarlabafl›, Sulukule, Süleymaniye vs.) ya da merkezden uzak onlarca mahalle y›k›m tehlikesiyle karfl› karfl›ya. Ayazma ve Armutlu’da y›k›mlar bafllad› bile. Gerisi için de planlar haz›r. Yayg›n medyada övgü düzülen “kentsel dönüflüm projeleri” flehrin “medenileflmesi” için bu y›k›mlar›n zaruretini dile getirirken, yerinden edilecek “halk y›¤›nlar›” da bofl durmuyor. 18 derne¤in bir araya gelerek oluflturdu¤u ‹stanbul Mahalle Dernekleri Platformu (‹MDP) bar›nma hakk› için sesini olabildi¤ince yükseltirken, flehrin kaderine flehirlilerin de karar verece¤i bir a¤ meydana geliyor. Öte yandan, iktidardakiler TOK‹ Baflkan› Erdo¤an Bayraktar’›n yapt›¤› “Esrar ve kad›n ticareti gibi kirli ifllerle u¤raflanlar ile terör gruplar›, masum insanlar› kullanarak, gecekondularda dönüflüme engel olmaya çal›fl›yor” gibi aç›klamalarla y›k›mlar› meflrulaflt›rmaya çal›fl›yor. Asl›nda iktidar›n yapt›¤›, dünya metropollerindeki küresel ölçekli rant balonu düflünüldü¤ünde, küçük kardefllikten öteye geçmiyor. De¤iflen üretim co¤rafyas› flehirleri hizmet sektörüne yönlendirdikçe ve emlâk en önemli spekülasyon vas›tas› haline geldikçe, AKP iktidar› da yasal düzenlemelerle yerel ve küresel sermayeye yol açmaya çal›fl›yor. Kentsel dönüflüm projesini enine boyuna irdeleyece¤imiz seriye, doktora konusu “Toplumsal Mücadeleler ve Kent” olan, “1 May›s Mahallesi” adl› kitab›n yazar› Doç.Dr. fiükrü Aslan ve ‹stanbul Mahalle Dernekleri Platformu’nun sözcülerinden Erdo¤an Y›ld›z ve Ayfle Yaz›c›’yla bafll›yoruz. Önümüzdeki say›larda, kente dair son befl senede de¤iflen kanunî yap›lar, TOK‹, belediye ve tafleron flirketler, soylulaflt›rma ve emlâk spekülasyonu, enformel sektör, güvenlik vurgusu gibi bafll›klar nirengi noktalar›m›z olacak.
32
KENTE “CERRAH‹ MÜDAHALE”: NASIL, NEDEN, K‹M ‹Ç‹N?
Sosyal d›fllama projesi Çok basit gibi görünen, ama cevab› mu¤lak bir soruyla bafllayal›m. Kentsel dönüflüm nedir? fiükrü Aslan: Basit ve zor bir soru. Kentsel dönüflüm, y›pranan tarihî dokuyu yenilemek, ifllevini de¤ifltirmek, onu tümüyle y›k›p yeni bir fley yapmak gibi çeflitli anlamlar yüklenen bir kavram. Asl›nda, kentsel dönüflüm, kentsel mekân› kentte yaflayanlar için kullan›labilir hale getirmek olmal›. Kenti sadece fizikî mekân›n de¤il, ayn› zamanda o mekân›n üzerindeki toplumsal dokunun bütünlü¤ü olarak görürsek, mekân› insanlar›n daha iyi bir hayat kurabilece¤i flekilde yenilemek demektir. Bu dönüfltürme kavram›, onu tan›mlayanlar›n her birinin durdu¤u yere göre farkl› formüle edilmifltir. Bu, kimine göre y›k›p yeniden yapmakt›r, kimine göre yenilemektir, kimine göre bambaflka bir çehre kazand›rmakt›r. Benim önerim, mekânla insan› birlikte düflünmek ve mekân› üzerinde yaflayan insanlar için de¤ifltirmek. Dolay›s›yla, temel kavram insan. Bu insan-merkezli tan›mlaman›n belediyelerin uygulad›¤› kentsel dönüflüm projelerinde eksik oldu¤u söyleniyor. Özellikle Dönüflüm Alanlar› Yasa Tasar›s›’yla ilgili ciddi elefltiriler var. Baz› uzmanlar bunu “iflgal yasas›” olarak de¤erlendiriyor ve kentlerin kimliklerini kaybederek tektipleflmesine yol açaca¤›n› iddia ediyor... Asl›nda kentsel dönüflüm belediyelerin gündeminde uzun zamand›r var. Bu kavram›n özellikle ‹stanbul ve Ankara Büyükflehir belediye yay›nlar›nda yayg›n ve yo¤un kullan›m› 2003 y›l›na denk geliyor. Merkezî yasalar›n zamanlamas›nda da böyle bir e¤ilim var. Mesela 5366 say›l› y›pranan tarihî kent mekânlar›n› yenileme yasas›, bu dönemde Meclis gündemine geliyor. Hatta sadece Ankara’daki kentsel dönüflüm için 2003’te Meclis gündemine gelen özel bir yasa tasar›s› var. Belediyelerin yay›nlar›ndaki kentsel dönüflüm vurgusuyla merkezî yönetimin
Yabanc› sermayenin ‹stanbul’a daha fazla girme iste¤i, yerel ve merkezî yöneticiler taraf›ndan hay›rl› bir fley olarak alg›lan›yor. Sermaye h›zla en kârl› yat›r›m alanlar› olan emlâk ve inflaata girdikçe dönüflüm projelerinin say›s› art›yor, gecekondu ve eski kent alanlar›na yönelik d›fllay›c› dil daha da sertlefliyor.
kentsel dönüflüme yönelik yasa ç›karma süreci paralel gidiyor. Kent mekân›na müdahale süreci yukar›dan, iktidar›n merkezince bu dönemde özel bir politika olarak tercih edilmifl görünüyor. Kent mekân›na dair gelifltirilen parça parça projelerin hepsi bir araya getirildi¤inde, çok kapsaml›, bütünsel olarak kent mekân›na müdahale eden ve onu altüst edecek denli de¤ifltirmeye ve dönüfltürmeye yönelen siyasetleri görüyoruz. Son yasa tasar›s› bunu çok daha net flekilde ortaya koyuyor. Dönüflüm Alanlar› Yasa Tasar›s›, flu s›ralar Meclis gündemine gelece¤i günü bekliyor. Bu tasar›da Silahl› Kuvvetler’in elindeki araziler d›fl›nda kalan tüm alanlara müdahale etme imkân› iktidara, hatta TOK‹’ye tan›n›yor. Büyük kentlerde, özellikle ‹stanbul’da en k›ymetli araziler ordunun elinde. Yeni yasada bu araziler d›flar›da b›rak›larak kentsel dönüflümün ana hedefi gecekondu bölgeleri olarak belirlenmifl... Asl›nda sadece gecekondu bölgeleri de¤il; iki ana hedef var. Belki Silahl› Kuvvetler’in elindeki araziler de dahil edilseydi, üç ana hedef olabilirdi. Ancak, o flimdilik söz konusu de¤il. Bunun nedeni, iktidar ve devlet kurumlar›n›n birbirleriyle iliflkilerindeki dengelere ba¤lanabilir. Mevcut durumda bunun çok önemli bir toplumsal anlam› var. “Silahl› Kuvvetler’in elindeki araziler hariç” dendi¤inde, geri kalanlara müdahale etmek meflru oluyor. Belediyenin yay›nlar›nda, müdahale edilmesi öngörülen iki ana alan olarak gecekondu mahalleleri ve eski kent merkezleri öne ç›k›yor. Gecekondu da çok mu¤lak bir terim. ‹stanbul’da gecekondu mahallelerine dair bilimsel bir veri yok. Belediyenin bir yay›n›nda ‹stanbul’daki gecekondu say›s›na dair üç farkl› rakam var mesela. Birinde 600 bin, di¤erinde 300 bin, bir baflkas›nda da 85 bin gecekondu oldu¤u yaz›l›. Yine ayn› yaz›da, 1972’de ‹stanbul’da 195 bin gecekondu vard› deniyor; birbiriyle çeliflen tutars›z say›lar yani. 85 bin gecekondu denirken kastedi-
yolda binin üzerinde gecekondu y›k›ld›¤›nda Melih Gökçek “büyük bir rezillikten kurtulduk” demiflti: “Çünkü bu tür konutlar bizi Avrupal›lara rezil eden fleylerdi; asla kabul edilemez, benimsenemez ve yaflanamaz mekânlard›. Çok flükür ki, bu rezillikten kurtulduk.” ‹kinci bir örnek, Tayyip Erdo¤an’›n TOK‹’nin bir kurultay›nda yapt›¤› konuflma s›ras›nda gecekonduyu “kent için bir ur” olarak nitelemesiydi: “Bu bir ur, dolay›s›yla buna yönelik bir cerrahî müdahale kesin gerekli ve bunu yapaca¤›z.” Üçüncü olarak, bunlar› gölgede b›rakacak çok daha sert bir dil, TOK‹ baflkan› Erdo¤an Bayraktar’dan geldi: “Büyük flehirlerde gecekondu mahalleleri, uyuflturucu kaçakç›lar›n›n, h›rs›zlar›n, kapkaçç›lar›n, kad›n sat›c›lar›n›n, fuhufl yapanlar›n bar›nd›klar› mekânlard›r. Ayn› zamanda bunlar birer terör yuvas›d›r. Bir toplum bütün bu belalardan kurtulmak istiyorsa, kenti önce gecekondulardan temizlemelidir.” Bu söylemlerin sertli¤i bize kentsel dönüflüm projesinin ciddiyeti hakk›nda da bir fikir veriyor; hem iktidar›n hem de büyükflehir belediyelerinin bu projelerin arkas›nda ne kadar güçlü durduklar›n›n gösterilmesi bak›m›ndan çok önemli bu. AKP’nin iktidara gelme sürecinde gecekondu bölgelerinin katk›s›n› düflünürsek, bu kadar sert bir dil kullanarak bindikleri dal› kestikleri söylenemez mi? 1994 ve 1999 yerel seçimlerinde ‹stanbul’da ve Ankara’da belediyelerin AKP taraf›ndan kazan›lmas›nda gecekondu mahallelerindeki oylar›n belirleyici oldu¤u söylenmiflti. Bu do¤ru, zaten belediyenin yay›nlar›n› takip etti¤imizde 1994’te ‹BB’nin gecekondu konusunda hiç de d›fllay›c› bir dili olmad›¤› görülüyor. Tam tersine, oraya kamusal hizmetleri götürmekten söz eden, daha popülist bir dil var. Ancak bu dil 1999’da kayboluyor. 2004’te ise tam tersi bir söylem ortaya ç›k›yor. Bu tabii AKP’nin veya kadrolar›n›n gecekondulara duydu¤u öfkeyle izah edilemez. Tam tersine, kurucu kadrolar›n›n büyük bölümü gecekondu kökenlidir. Buna sermayenin mant›¤› çerçevesinde bakmam›z gerekiyor. Bu sermaye de sadece yerel de¤il, ayn› zamanda küresel. Yabanc› sermayenin ‹stanbul’a yönelik yat›r›mlar›nda patlama diyebilece¤imiz kadar ciddi bir art›fl var. Sermayenin bu kente daha fazla girme iste¤i, yerel ve merkezî yöneticiler taraf›ndan hay›rl› bir fley olarak alg›lan›yor. Sermaye h›zla en kârl› yat›r›m alanlar› olan emlâk ve inflaata girdikçe dönüflüm projelerinin say›s› art›yor, gecekondu ve eski kent alanlar›na yönelik d›fllay›c› dil daha da sertlefliyor. Sermayenin bu kadar hevesle girdi¤i emlâk ve inflaat sektöründe üretilen pahal› konut veya iflyerlerine al›c› olacak kadar varl›kl› bir nüfus var m› ‹stanbul’da? TOK‹’nin projeleri ba¤lam›nda bakt›¤›m›zda, bu projelerin al›-
Gazeteci Sevilay Yükselir, Sulukule’de yap›lmas› planlanan evlerin flimdiden sat›ld›¤›n› söylüyor. Kime? Orada oturanlara de¤il elbette. Verdi¤i isimlere bakt›¤›n›zda, insan›n içi burkuluyor. Belediyede, bürokraside çal›flan AKP’li bir tak›m isimler... Peki Sulukuleliler nereye gidiyor? Fatih belediyesinin onlara münasip gördü¤ü 50 kilometre uzakta bir yere. Bu dönüflüm projesi, aç›kça bir sosyal d›fllamad›r.
c›s›n›n da önceden planland›¤›n› görüyoruz. Üretilen konutlar›n tüketicileri belli. Öncelikle, y›k›lan gecekondu mahallelerinde herkes bu konutlardan bir flekilde daire alacakt›r. Alacakt›r diyorum, verilecektir de¤il. Parayla alacakt›r; “düflük” faizle veya “düflük” fiyatla –ne kadar düflük olacaksa art›k. Dolay›s›yla, proje kendi tüketicisini üretmifltir. TOK‹, farkl› s›n›fsal ve toplumsal kesimlere, farkl› gelir gruplar›na yönelik konut üretmek gibi bir politika benimsedi. Ortalama apartman›n yan›nda lüks villalar da üretiyor. Dolay›s›yla, tüketici kapasitesini art›ran bir strateji izliyor. ‹BB’nin Mesken ve Gecekondu Müdürlü¤ü diye bir birimi var. Bu müdürlü¤ün görevlerinden biri de sosyal konut üretmek. Kuruldu¤u 1966’dan bu yana ‹stanbul’da bu birimin üretti¤i sosyal konut say›s› sadece 1600 kadar. TOK‹ ise son birkaç y›l içinde yüz binlerce konut üretmekten bahsediyor. K‹PTAfi ‹stanbul için 50 bin konut hedefiyle yola ç›km›flt› ve bu hedefi yakalamak üzere. Sosyal konut ve sosyal olmayan konut –bütün mesele bu asl›nda. Kentsel dönüflüm projelerinin amac› ne o zaman? Mekân› de¤ifltirmenin amac›, mekânda yaflayanlar›n daha iyi bir hayat kurmalar› de¤il midir? Öyle olsa, bütün dönüflüm projeleri meflru bir plana oturur. Kentsel dönüflüme karfl› olanlar, kentsel dönüflüme de¤il, onun uygulanma biçimine karfl›. Örne¤in, Sulukule’nin hakikaten yenilenmesi gerekir. Fakat oradaki kentsel dönüflüm ihtiyac›, oradaki insanlar›n, orada yaflayan kültürün, daha insanca koflullarda, ama ayn› zamanda o kültürel dokuyu sürdürebilecek flekilde yaflamalar›n› sa¤lamak demektir. Kamu bu konuda insanlara bir yard›mda bulunabilecekse, kentsel dönüflüm hakikaten iyi bir fley olur. ‹BB’yi yak›ndan takip eden gazetecilerden Sevilay Yükselir, “Sulukule’yi kim sat›n ald›?” adl› yaz›s›nda, Sulukule’de yap›lmas› planlanan evlerin flimdiden sat›ld›¤›n› söylüyor. Kime? Orada oturanlara de¤il elbette. Verdi¤i isimlere bakt›¤›n›zda, insan›n içi burkuluyor. Bu kadar olamaz, olmamas› gerekir. Beledifiükrü Aslan
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
lenin tek katl› gecekondular oldu¤unu düflünebiliriz. Ama bir de bugün dört-befl katl› apartmanlara dönüflmüfl eski gecekondu mahalleleri var. Yeni yasa bunlar› da dönüfltürmeyi öngörüyor. Dolay›s›yla, sadece tek katl› gecekondular de¤il, ad›na kaçak yap› denen, ama asl›nda birço¤u art›k tapulu olan yap›lar da proje kapsam›nda. Müdahale edilmek istenen ikinci alan da eski kent merkezleri. ‹stanbul’da Süleymaniye, Tarlabafl›, Sulukule ilk akla gelen yerler. Buralarda ‹BB ve TOK‹ epeyce yol ald› zaten. Neden özellikle gecekondular ve eski kent merkezleri böyle bir dönüflüme tâbi tutulmak isteniyor? Buna sermayenin mant›¤› çerçevesinde bakmam›z gerekiyor. Eski kent merkezlerine veya gecekondulara duyulan öfkeden çok, bu alanlar›n sermaye için yat›r›m alan› özelli¤i tafl›yor olmas› önemli. Sermaye kent mekân›na yat›r›m yapacaksa, bu neresi olabilir? Kent e¤er s›n›rlara kadar dolmuflsa, geriye dönecek ve yap›l› alan üzerinde daha yüksek de¤er üretme potansiyeline sahip yerleri y›kacak ve yeniden yapacak. Gülsuyu ve Gülensu mesela, Marmara denizine tepeden bakan çok güzel yerler. Oralarda, “iflgal edilmifl” alanlardaki gecekondularda “bir tak›m köylü kökenli göçmenler”in oturuyor olmas› bir kesimi rahats›z ediyor. Orada pekâlâ oteller olabilir diye düflünülüyor. Mesela, 1 May›s mahallesini düflünelim. 1 May›s mahallesi, dönüflüm projelerinde pek gündeme gelen bir yer de¤il. Ama sa¤›na soluna bak›n. O bölgede devasa toplu konutlar yap›ld›. Karfl›s›nda yeni finans merkezi olarak düflünülen Ataflehir’in bofl arazileri var. Oralar sermaye için anlaml› yat›r›m alanlar› haline gelince, 1 May›s mahallesine yönelik ilgi ve bask› artacak. Gecekondu karfl›t› haberlerin yayg›nlaflmas›n›n projeyle ba¤lant›s› var m›? Bu kadar büyük dönüfltürme projeleri gündeme geldi¤inde, bunu meflrulaflt›racak bir söyleme de ihtiyaç do¤uyor. Kamu vicdan› diye bir fley var ve onun rahatlat›lmas› gerekiyor. Belediyenin yay›nlar›nda, kentte yaflayan ortalama bir insan›n vicdan›na hitap edilirken flunlar›n anlat›ld›¤›n› görüyorsunuz: “Buras› köhnemifl bir yer, burada suçlular yafl›yor, o zaman kenti bunlardan kurtarmam›z gerekir.” Veya: “Buralar vaktiyle hazine arazisiydi, burada oturanlar taraf›ndan iflgal edildi. Bir memur, ücretli bir iflçi bütün ömrü boyunca çal›flarak ancak bir daireyi zor bela alabilirken, bunlar haz›rdan gelip kondular buraya. Öyleyse kamu ad›na bunlar›n geri al›nmas› normaldir.” Bu, bütün hayat› boyunca çal›flm›fl ve ancak bir daire alabilmifl bir kiflinin kolayca kabullenebilece¤i bir söylem. Bu anlamda, 2003’ten bu yana, meflruiyeti olan bir dil gelifltirilmifl gibi görünüyor. Bu dil, eski kent merkezlerinin ve gecekondu mahallelerinin hem suç, hem de haks›z kazanç mekânlar› olarak tan›t›lmas› üzerine kurulu ve üst düzeyde kamu yöneticileri taraf›ndan kullan›ld›¤›nda çok etkili olabiliyor. Üç örnek vereyim: 2007’de, Esenbo¤a havaliman›na giden
33
yede, bürokraside çal›flan AKP’li bir tak›m isimler say›yor. Peki Sulukuleliler nereye gidiyor? Onlar da, Fatih belediyesinin onlara münasip gördü¤ü, Arnavutköy yak›nlar›nda, bulunduklara yere yaklafl›k 50 kilometre uzakta bir yere gönderiliyor. Bu dönüflüm projesi, aç›kça bir sosyal d›fllamad›r. Bu sosyal d›fllama, gecekondu mahalleleri için de geçerli. Mesela Gülsuyu için öngörülen dönüflüm projesinde konut sahiplerine yeni konut verilecek, ama nerede? TOK‹’nin uygun gördü¤ü Tuzla, Ayd›nl› gibi uzak yerlerde. Bu haliyle kentsel dönüflüm, kentte yaflayanlar›n hayr›na de¤il. Muhakkak bir kesimin hayr›na, ama bu, kentte yaflayanlar için sosyal eflitsizliklerin derinleflmesi, toplumsal gerilimlerin artmas› anlam›na gelecek. Gecekondu bölgelerinde yaflam›n kendine has bir iç dinami¤i var. Bu kiflileri al›p flehrin d›fl›ndaki toplu konutlara tafl›man›n Paris’teki banliyö olaylar› örne¤inde oldu¤u gibi türlü çeflit soruna gebe olaca¤›n› tahmin etmek zor de¤il. Gecekondular›n “suç ve fliddet mekânlar›” olarak resmedilmesi bu d›fllamayla iliflkili de¤il mi? Son birkaç y›ld›r gecekondular› tehdit mekân› olarak alg›layan bir dil tedavüle girdi. Neredeyse gecekondularda yafla-
yan herkes potansiyel suçlu olarak alg›lanmaya baflland›. Çok yabanc›, d›flar›dan bir okuma bu. Bu tespitleri yapanlar›n yolu hiç gecekondu mahallesine düflmemifl. Asl›nda, suç aç›s›ndan bakarsak, suç gecekondu mahallelerinde de¤il, daha çok kent merkezlerinde, kentin en “güzide” yerlerinde yaflan›yor. Ama, ‹stanbul’da baz› gecekondu mahalleleri aras›nda paralel hareketlilik diyebilece¤imiz baflka bir fley oluyor. 1 May›s mahallesinde, Gülsuyu, Sar›gazi, Güzeltepe gibi mahallelerde ayn› zamanda, ayn› taleplerin dile getirildi¤i eylemler yap›l›yor. Günlük bas›nda bu “buralarda yaflamak çok büyük bir tehlike” diye okunuyor. ‹çeriden bakt›¤›m›zda, bu mahallelerde sol örgütlerin hat›r› say›l›r bir taban› oldu¤unu görüyoruz. Hikâye bundan ibaret. O mahallenin gecekondu mahallesi olmas›yla alâkas› yok asl›nda. Bu örgütler baflka bir yerde de örgütlü olabilirdi. Ama art›k güçleri zay›flad›¤› için ancak küçük küçük gecekondu mahallelerinde kald›lar. Dolay›s›yla oralarda göze bat›yorlar. Bu ayn› zamanda devletin tehlike ve tehdit söylemini güçlendiren bir durum de¤il mi? Öyle. Gecekondu mahallelerinin kendini savunma meflruiyetini de zay›flatan bir
Gecekondular› tehdit mekân› olarak alg›layan bir dil tedavüle girdi. Çok yabanc›, d›flar›dan bir okuma bu. Bu tespitleri yapanlar›n yolu hiç gecekondu mahallesine düflmemifl. Asl›nda, suç gecekondu mahallelerinde de¤il, daha çok kent merkezlerinde, kentin en “güzide” yerlerinde yaflan›yor.
DÖNÜfiÜM ALANLARI HAKKINDA KANUN TASARISI’NIN ARDI ARKASI
Topra¤›n rant›, rant›n yasas› Meclis’te onaylanmay› bekleyen Dönüflüm Alanlar› Hakk›nda Kanun Tasar›s›, toplumsal planlama anlay›fl›yla bak›l›nca, eski kanunlar› mumla arat›yor... entsel dönüflüme yönelik yasa haz›rl›klar›,
K esas olarak 2004 itibariyle Kadir Topbafl döne-
minde ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’nde bafllat›ld› ve ilk tasar› burada haz›rland›. Tarihî kent merkezlerini ve çöküntü alanlar›n› kapsayan bu tasar› daha sonra Meclis’e gönderildi, üstelik hangi kurum taraf›ndan gönderildi¤i bilinmeden ve ilgili komisyonlar›n bile ancak bas›ndan haberdar olarak kat›labildi¤i bir süreçten sonra “5366 say›l› Y›pranan Tarihî ve Kültürel Tafl›nmaz Varl›klar›n Yenilenerek Korunmas› ve Yaflat›larak Kullan›lmas› Hakk›ndaki Kanun” ad›yla 16 Haziran 2005’te yürürlü¤e girdi. Ancak kanunun kapsad›¤› alan s›n›rl›yd›, karfl›m›za yeni bir taslak daha ç›kar›ld›. Kentsel ve k›rsal, planl› ya da plans›z her türlü toprak parças›n› ilgilendiren bu tasar›, 22 Haziran 2006’da Bay›nd›rl›k Bakanl›¤› taraf›ndan Meclis’e gönderilmifl ve ad›ndan “kentsel” ibaresi düflürülerek “Dönüflüm Alanlar› Hakk›nda Kanun Tasar›s›” olmufltu. fiu anda Meclis’in hangi organ›nda oldu¤u belli olmayan, ama AKP’nin neo-liberal politikalar›n›n bir baflka önemli halkas› olan Sosyal Güvenlik Yasas› sonras› genel kurula getirilece¤i düflünülen bu tasar›, planlama disiplininin sosyal ve bilimsel bütün temel ilkelerine ayk›r› bir kanun tasla¤›. Planlamayla ilgili meslek kurulufllar› ve akademisyenlerin de mütemadiyen vurgulad›¤› üzere, sadece büyük kentlerde de¤il, tüm ülkede geri dönüflü olmayan problemler do¤urmas› kuvvetle muhtemel (http://akademi-kentsel-donusum.blogspot.com/). Bütün bu hikâyenin herhalde en trajikomik taraf›, yasa tasla¤›n›n kamuoyuna sunulufl ve savunulufl
34
biçimi olsa gerek. Hem ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkan›n›n, hem de merkezî otoritenin tasla¤› savunurken kulland›¤› argümanlar toplumun deprem korkusuna dayan›yor. Bu tasar›n›n, afete yönelik tedbirler kapsam›nda, flehirlerin bina sto¤unun yenilenmesi için ç›kar›ld›¤› söyleniyor. Fakat 13 maddelik tasar›n›n sadece bir maddesinde (madde 7-1. bend) bina güvenli¤ine de¤iniliyor ve burada da mevcut imar yasas›n›n ilgili 26. maddesine at›fta bulunulmas› yeterli oluyor. Anlafl›lan o ki, bu tasar› afete karfl› de¤il, ayr›cal›kl› küçük bir kesim hariç topluma karfl› ç›kar›l›yor. fiimdi bu tasla¤›n kanunlaflmas› halinde neler olacak, buna bakal›m… Öncelikle, bu kanunla beraber imar mevzuat› tümüyle parçal› bir yap›ya dönüflüyor. Yürürlükte olan 3194 say›l› ‹mar Kanunu ve ilgili di¤er kanunlar da, özellikle yetki karmaflas›na neden olduklar› için hem uygulay›c›lar hem de üniversiteler taraf›ndan s›kl›kla yak›nma nedeni olmufltu. Y›llard›r meslek kurulufllar›n›n ve akademisyenlerin yeni, kapsaml›, toplumun her kesiminde tart›fl›lan bütüncül bir imar mevzuat› beklentisi vard›. 2004 öncesinde Bay›nd›rl›k Bakanl›¤› da genifl kat›l›ml› toplant›lar düzenleyerek yeni bir “‹mar ve fiehircilik Mevzuat›” tasla¤› haz›rlam›flt›. Bakanl›¤›n tozlu raflar›na kald›r›lm›fl gibi görünen bu taslak, sorunlar› tam olarak çözemese de, gelifltirilebilir bulunmufltu; geldi¤imiz noktada planc›lar›n mumla arad›¤› bütüncül bir yaklafl›ma sahipti. Dolay›s›yla, kapsaml› bir mevzuat çal›flmas›na ihtiyaç varken ve bu ihtiyaç bakanl›k bürokratlar› taraf›ndan bile teslim edilmiflken, planlama sürecinin ola¤an parçalar› olan kentsel
durum. Bu gerçe¤i de görmek gerekir. Gecekondular›n bugünkü durumunu anlamak için gecekondular›n geçmifline, kurulufl öykülerine bakmak gerekir herhalde... 1980 öncesinde homojen olmayan bir gecekondulaflma süreci var ve bu iki ana eksen üzerinde yürüyor. Birincisi, yerel yönetimlerle veya merkezî yönetimle, yani kamu yöneticileriyle temas halinde ve onlardan ald›¤› güçle kamu arazisini parselleyip satan ve bu sat›fltan elde etti¤i rant› yine kamu yöneticileriyle paylaflan iliflkiler içerisinde gerçekleflen bir gecekondulaflma. Bu konuda somut bulgular›m›z var: Kim nas›l yapt›, kiminle hangi iliflki içinde, ne kadar yer satt›, biliyoruz. ‹stanbul’daki gecekondulaflman›n yüzde 95’i böyledir. Di¤er mecrada, 1970’lerin ikinci yar›s›nda kent mekân›na müdahale ederek onu emekçiler lehine kullanmak gibi bir hedefle ortaya ç›kan politik gruplar var. Bu gruplar›n gecekondu infla etme ve mekâna müdahale etme projesi, bu birinci sürece karfl› duyulan tepkinin ürünü. Bu grubun gelifltirdi¤i stratejinin baz› ilkeleri var. ‹lki, kamu yöneticileriyle hiçbir flekilde rant iliflkisi kurulmayacak. ‹ki, belirlenen alanlar›n hazine arazisi olmas›na dikkat edilecek. Üç, bu alanlar eflit büyüklükte arsalar olarak bölünecek. Dört, sahiden
dönüflüm ve yenileme projeleri için ola¤anüstü kanunlar ç›kar›lmas›, mevcut sorunlara yeni sorunlar ekleyecektir. Bu projeler bölge planlar›nda ele al›nmal› ve karara ba¤lanmal›, parçalanm›fl mevzuat› birlefltiren genifl kapsaml› bir “fiehircilik Yasas›” genifl bir kat›l›m sa¤lanarak haz›rlanmal›d›r. Hani bu tasla¤› elefltirirken mevcut yasal düzenlemeleri yüceltti¤imiz san›lmas›n. Ancak, ilgili mevzuatta yer alan K›y›, Orman, Çevre, Bo¤aziçi ‹mar, Kültür ve Tabiat Varl›klar›n› Koruma Kanunu gibi koruma kanunlar›, ‹mar Kanunu’nun eksik kald›¤› yerlerde çevreyi korumak ve ekolojik dengeyi sürdürebilmek için gerekli yasal dayana¤› bir nebze olsun sa¤layabiliyordu. Bu kanun tasar›s› ise bu kanunlar›n yetki alan›na giren yerlerde bile dönüflüm alan› ilan›na ve sanayi, turizm, konut, ticaret gibi her türlü fonksiyon düzenlemesine olanak tan›yor (madde 4). Asl›nda bu tasar›n›n d›flar›da b›rakt›¤› ve müdahale edemedi¤i tek toprak türü askerî alanlar. Mevzuat› böylesine parçalayan ve da¤›tan bu müdahale, planlama disiplininin olmazsa olmaz ilkelerinden biri olan plan hiyerarflisini de bilinçli bir flekilde altüst ediyor. Üst ölçekli ve üst düzey planlardan uygulamaya yönelik küçük ölçekli planlara do¤ru s›ralanan bu hiyerarfli sayesinde, her plan kendi ba¤lam›nda belli kararlar al›r ve alt ölçekli planlar için belirleyici olur. Çevre düzeni planlar› genellikle üst düzey sosyal, ekonomik ve fizikî politikalar› belirler, bölge naz›m planlar› bu kararlar› daha mekânsal flekilde ele al›r, arazi kullan›m› kararlar›n› verir ve son olarak detayl› fizikî kararlar›n al›nd›¤›, parsel ölçe¤inde çal›fl›lan uygulama imar planlar› gelir. Bu hiyerarfli içinde, kentsel dönüflüm projeleri hem büyüklük hem de kapsam olarak naz›m ve uygulama imar planlar› düzeyindedir ve bu planlar›n içinde de¤erlendirilmelidir. Halbuki, Dönüflüm Alanlar› Hakk›nda Kanun Tasar›s›’nda dönüflüm alan› ilan edilen alanlarda, dönüflüm amaçl› imar plan› yap›lmas› karara ba¤lan›yor ve bu pla-
ihtiyac› olan ve baflka evi olmayan ve ev yapacak imkân› olmayanlara verilecek. Bizde kent yaz›m›nda bu ikinci gecekondulaflma modeli yok say›larak bütün gecekondu mahalleleri ayn› zihniyetle, ayn› iliflkiler ve ayn› rant paylafl›m› içinde kurulmufl gibi anlat›l›yor. Bu yanl›fl. 1980’lerdeki af yasalar›yla bu iki modelin ayn› yönde evrilmeye bafllad›¤› söylenebilir mi? Gecekondularda son dönemde yaflanan s›n›fsal dönüflümle, yeni zenginlerin ve yeni yoksullar›n ortaya ç›kt›¤› bir iç farkl›laflma gözleniyor... 1980’den sonra, siyasî iktidar›n kentsel mekân› kullanarak, bir anlamda mekân› satarak kendi krizini çözme teflebbüsü, bütün bu gecekondu alanlar›n›n yasallaflmas›na yol açt›. Sistem bu alanlar› yasallaflt›rarak mükemmel bir ekonomik rant yaratt› ve kendi krizini çözdü. Bu rant, bu mekânlar›n sahiplerine de da¤›t›ld›. Gecekondu sahiplerinin evlerini çok katl› yap›lara dönüfltürmesi ve bunlar›n baz› bölümlerini nispeten düflük gelir gruplar›na satmas›yla, o kiflilerin de konut problemi önemli ölçüde çözüldü. K›sacas›, bu hem sistemin krizini çözen, hem de toplumsal dengeler aç›s›ndan iktidar› daha sa¤lam bir yere tafl›yan bir politika oldu. Kapitalizmin kendi krizini çözme arac› olarak kent mekân›n› nas›l kulland›¤›n›
n›n üst düzey planlarla uyumsuzlu¤u durumunda –ki bu, pratikte her zaman böyle olacakt›r– üç ay içinde üst ölçe¤in alt ölçe¤e uydurulmas› isteniyor (madde 6). Bu durumda, üst ölçekli planlar›n, kapsam olarak daha s›n›rl› bir özelli¤e sahip alt ölçekli planlar taraf›ndan delinmesi ve ifllevsizlefltirilmesi söz konusu. Ayr›ca kanunda tan›m› yap›la(maya)n dönüflüm amaçl› imar plan› gibi yeni bir plan türü literatüre sokulmaya çal›fl›l›yor. Halbuki imar planlar› zaten kentin gelecekteki durumunu planlayan, gerekiyorsa dönüflüm kararlar› al›nan çal›flmalard›r. Gerçi herhangi bir plana özel amaçlar yükleyerek yeni isim tan›mlamalar› yapmak, iktidar› elinde tutan siyasîlerin geçmiflte de s›kl›kla düfltü¤ü bir hata. Bunun için 1980’lerde, gene gecekondu sorununa çözüm olacakm›fl gibi sunulan ›slah imar planlar›n› hat›rlamak yeterli. O planlar, gecekondu mafyas›n›n yerel yönetimlerle iliflkilerini güçlendirerek, bar›nma ihtiyac›n› karfl›lamaya çal›flan yoksullar›n s›rt›ndan para kazanmalar›n› sa¤layan imar aflar› olmaktan öteye geçemedi... Özel amaçl› planlar meselesinde bir istisna vard›r: Plan hiyerarflisi içinde üst düzeyde al›nan kararlarla tarihî merkezlerde ve sit alanlar›nda yap›lan planlar›n koruma amaçl› naz›m imar planlar› olarak adland›r›lmas› do¤ald›r. ‹flte 5366 say›l› kanun da bu bölgelerdeki koruma amaçl› imar planlar›n› delen uygulamalara olanak tan›m›flt›r ve büyükflehir belediyesi ilçe belediyeleriyle birlikte Sulukule, Tarlabafl› gibi projeleri bu sayede özel sektöre ihale edebilmifl, burada yaflayanlar› yerlerinden etmeyi baflarm›flt›r ya da baflarmak üzeredir. Bu tasar› kanunlafl›rsa, ilk elden etkilenecek olanlar eski ve yeni gecekondu mahallelerinde yaflayanlar olacak elbette, ancak madde 5’e bakt›¤›m›zda tüm hazine topraklar›n›n hedeflendi¤ini görebiliyoruz. Üzerinde kamu binas› olan hazine arazileri dönüflüm alan› ilan edildi¤inde, araziye farkl› kullan›mlar verilerek binay› kullanan kamu kuru-
gösteren çok tipik bir örnek. Öte yandan, bu süreç gecekondularda s›n›fsal dokunun de¤iflmesine yol açt›, gecekondu sahiplerine s›n›f atlatt›. Ama burada da iki model aras›nda bir farkl›l›k var: Bu süreç, daha önce parayla sat›lan gecekondu mahallelerinde büyük arsalar alm›fl olanlar için çok büyük bir s›çrama imkân› sunarken, politik gruplar›n kurdu¤u gecekondu mahallelerinde afla¤› yukar› eflde¤er bir s›çrama yaratt›. Gene de, tek katl› gecekondulardan gelifltirilen üç-dört katl› yap›lara sahip olmak bir s›n›fsallaflma yaratt› ve bu, politik nitelikli mahallelerde ciddi gerilimler üretti. Ne tür gerilimler bunlar? Sonradan ortaya ç›kan doku, bu mahalleleri kuran zihniyete ters düflüyordu. Dört-befl katl› yap›lara sahip olmak, dolay›s›yla kirac› edinmek, burjuvazi s›n›f›na dahil olmak, tüm bu de¤iflimler ciddi gerilimler üretti. Pek çok kifli bir yandan dört katl› bir yap›ya sahip olman›n verdi¤i rahatl›¤› yaflarken, di¤er yandan kendi idealleriyle uyumlu olmayan bir hayat sürdü¤ü için ciddi bir gerilim yafl›yor. Bunu Gülsuyu’nda da, Güzeltepe’de de, 1 May›s’ta da gördüm. Küçükarmutlu’da yol inflaat› nedeniyle evler y›k›laca¤› zaman ilginç bir birliktelik ortaya ç›km›flt›, sizin yüzde 95’lik
muna sadece binan›n halihaz›rdaki k›ymetinin ödenmesi kararlaflt›r›l›yor. Bu kamu binalar›n›n okul, sa¤l›k, kültür tesisi gibi kentsel donat› özelli¤i tafl›mas›n›n ve o bölgenin ihtiyac›n› karfl›lamas›n›n “dönüflüm amaçl› imar plan›”n›n sorunu olmad›¤› tasar›da çok aç›k ifade ediliyor. Yer yer yönetmelik k›vam›na bürünen bu kanun tasar›s›n›n bütün bunlar› nas›l yapaca¤› da 6, 7 ve 8. maddelerde gayet detayl› anlat›l›yor. Bu bölümler, asl›nda rant›n nas›l paylafl›laca¤›n›n pazarl›¤›n› yap›yor. Öyle ki, inflaat flirketleri kalemi ellerine alsa, herhalde pek farkl› bir metin ç›karmazlard›. Her fleyden önce, bu alanlarda kirac› olarak bar›nanlara dair bir düzenleme bulunmuyor tasar›da. Maliklerin ise ya anlaflmalar› ya da anlaflmalar› gerekiyor. Anlaflma olmad›¤› takdirde, kamulaflt›rma devreye giriyor. Ancak bu kamulaflt›rman›n mevcut imar kanununun 18. maddesinde oldu¤u gibi ihtiyaç duyulan donat› alanlar›na kat›l›m pay› düzenlemesiyle hiç alâkas› olmad›¤›n›n alt›n› çizelim. Hatta tasar›, de¤erleme esasl› yöntemin uygulanaca¤›n› ve bu alanlarda 18. maddenin uygulanamayaca¤›n› da karara ba¤l›yor (madde 9). Her türlü k›ymet bedelinin belirlenmesinde de art›k ayr› bir sektör haline gelen ve gene inflaat flirketlerinin tekelinde olan gayrimenkul de¤erleme piyasas› devreye sokuluyor. Sermaye Piyasas› Kurulu ve Toplu Konut ‹daresi’nin gayet güzel paslaflarak oluflturdu¤u bu piyasada, bir süredir SPK taraf›ndan verilen “gayrimenkul de¤erleme uzman›” sertifikalar›na da ifllev kazand›r›lm›fl olacak ve bu piyasada yer alan meslek insanlar›n›n ufak da olsa pay alabilece¤i bu pastan›n “uzman”larca piflirilmesi sa¤lanacak. Üstelik, yerel yönetime verilen özel flirketlerle gayrimenkul yat›r›m ortakl›¤› kurabilme hakk› sayesinde, bu proje ortaklar›n›n dönüflüm alanlar›nda yapacaklar› ihaleler ve sözleflmeler her türlü vergiden ve harçtan muaf tutuluyor. Ancak yerel yönetim, bu alanlar›n altyap› ihtiyac›n› karfl›lamakla yü-
kümlü k›l›n›yor. Belediyelerin dönüflüm alanlar›ndaki yetkilerini TOK‹’ye devredebilmesine de olanak tan›yan böyle bir kentsel dönüflüm anlay›fl›, kamunun kaynaklar›yla kamuya karfl› yap›lan bir ya¤ma operasyonundan baflka bir fley de¤il... Kentsel dönüflüm projeleri tek bafl›na bütün bunlar› düflündürse de, politik aç›dan makro düzeyde de destekleniyor. ‹stanbul için dillere dolanan “dünya kenti vizyonu” asl›nda neyi ifade ediyor? Büyükflehir belediyesinin haz›rlad›¤› ‹stanbul ‹l Çevre Düzeni Plan›, cevaplar› sat›raralar›nda veriyor. Kente üst düzey hizmet rolü verilmesi, tek merkezli bir yap›dan çok merkezli yap›ya geçifl, do¤u-bat› yönünde geliflim gibi kimsenin itiraz etmeyece¤i baz› politikalar› ortaya koyan bu plan, nitelikli iflgücü istihdam›n› öngörüyor. Küresel sermayenin üretimi, hatta finans sektörünü b›rak›p, sermayesini metropol arazilerinden sa¤lama e¤ilimine hizmet eden plan, niteliksiz iflgücü y›¤›nlar›n›n metropolün uç bölgelerinde yaflay›p “kent”e sadece hizmet etmek için –o da ifl bulacak kadar flansl› olurlarsa– gelebilmelerinin önünü aç›yor. Peki, ne yapmal›? Evet, ‹stanbul hizmet flehri olmal›. Eflsiz do¤as› ve tarihiyle küresel kent rekabeti safsatas›na bulaflmadan da bu baflar›labilir. Sanayiden kurtulmal›, insanlar›n bar›nma ihtiyaçlar›n› sa¤l›kl› bir flekilde karfl›layabilecekleri bir konut politikas› acilen hayata geçirilmeli, ancak bunu ülkesel ölçekte üst düzey bölge planlar›yla birlikte yapmal› ki, bölgeler aras› dengesizliklerin önüne geçilebilsin. AKP’nin büyük ifltahla yapt›¤› topra¤› pazarlama planlar› yerine, sosyal adaleti sa¤layan, eflitlikçi ve tam bir demokratik kat›l›mla oluflturulan kentleflme politikalar› toplumsal kalk›nmay› da beraberinde getirebilir. O halde, bu perspektife sahip, yerelden geliflen demokratik bir halk hareketi umudunun peflinde mücadeleye devam etmekten baflka çaremiz yok.. Özgür Eren
35
mac› Planlama Atölyesi’nin yapt›¤› çal›flman›n sonucu ne oldu? Sonucu yok asl›nda, devam eden bir fley. Baflka türlü bir dönüflüm mümkün diye yola ç›k›lm›flt›. Y›k›p yakmadan, ortadan kald›rmadan bir dönüflüm mümkün. Bunun için flehircilik bölümündeki ö¤retim üyelerinin ve ö¤rencilerin bir k›sm› alternatif bir fley yapmaya çal›flt›. E¤er bu çal›flma ilgili kurumlarla, mesela ‹BB ile birlikte, kamusal yarar aç›s›ndan bak›larak yap›labilirse, çok daha sa¤l›kl› bir fley olur tabii. Uygulanan kentsel dönüflüm projelerine muhalefet etmenin en etkili yolu nedir sizce? Bunun tek yolu hukuk asl›nda. Yap›labilecek baflka bir fley yok. Mimarlar Odas› bu konuda baflar›l› örnekler veriyor. ‹BB’nin ve hükümetin ‹stanbul’a yönelik projelerinin birço¤una dava açt›lar. Bu giriflimlerin kitlesel bir flekilde desteklenmesi gerekti¤ini düflünüyorum. Mahalle baz›nda bir muhalefetin kurulabilece¤ini düflünüyor musunuz? Baz› mahallelerde ciddi tepkiler oluflaca¤›n› öngörüyorum. Televizyonda çat›flma olarak izledi¤imiz fleyler yaflanacak kaç›n›lmaz olarak. Onun ötesinde, bu mahallelerde örgütlü bir dayan›flma da bafllad›. Bildi¤im kadar›yla, ‹stanbul’da 18 mahalle derne¤inin oluflturdu¤u ‹stanbul Mahalleliler Derne¤i Platformu var. Onlar da hukukî karfl› ç›k›fl sürecini ve ilgili odalar›n etkinliklerini destekliyorlar. Bu flekilde mücadele önemli kazan›mlar sa¤layabilir. Benim endiflem, karfl› fliddet hareketleri üreten bir gerilimin ortaya ç›kmas›. “Evini bafl›na y›kmak”, çok a¤›r anlamlar› olan bir ifade. Evi y›k›lan gecekondulu eline baltas›n›, sopas›n›, silah›n› kapt›¤› gibi görevlilerin üzerine sald›r›yor. Bu ciddi bir toplumsal gerilim. Kamu yöneticilerinin bunun üzerine düflünmeleri gerekir. Belediye ve AKP hükümeti bu toplumsal gerilimi nas›l göze alabiliyor? Bu gerilimi çözebilme dinamikleri konusunda AKP daha avantajl›, çünkü gecekondu mahallelerindeki kültürel dokuyla AKP’nin geleneksel yap›s› aras›nda bir tak›m ba¤lar kurmak mümkün. Bu iliflkilerin, bu ba¤l›l›¤›n bu tür tepkileri ve gerilimleri bir parça dindirebilecek ifllevler
Toplu konutlar art›k kentsel yaflam merkezi olarak görülmüyor pek çok yerde. Gecekondularda yaflayanlar›n toplu konutlardaki yeni hayat tarz›na al›flmalar› da zor. Bu, pek çok sosyal soruna yol aç›yor. Bu mekânlarda hayat da ucuz de¤il. Buralarda yaflayanlar›n baz› ekonomik imkânlardan yoksun oldu¤unu düflünürsek, bu ciddi bir yoksullaflma demektir.
yerine getirdi¤ini düflünüyorum. Pendik gibi baz› yerlerde kentsel dönüflüm projeleri uygulan›rken çok ciddi tepkiler olmad› mesela. Ama bu da sonsuz de¤il. Do¤rudan s›n›fsal, hayatî ç›karlar devreye girdi¤inde o ideolojik ba¤lar yeterli olmayabilir. Bu ideolojik ba¤›n ötesinde, gecekondular›n s›n›fsal dönüflümüyle de ba¤lant›l› bir aç›klamas› olabilir mi bunun? Gecekondu bölgelerinde mülk sahibi olan kesime k›yasla, kirac›lar›n daha ma¤dur oldu¤u söylenebilir mi? Dönüflüm sürecinin kime nas›l etkileri olaca¤›na bakarken hep mülk sahipleri üzerinden konufltuk. Ama en dezavantajl› konumda olan kirac›lar. Ayazma’da kentsel dönüflüm projeleri uygulan›rken, gecekondusu y›k›lan mülk sahiplerine düflük faizle ödemeli imkânlar sa¤land›. Kirac›lara böyle imkânlar sa¤lanmad›¤› için ortada kalan, uzun süre çad›rlarda yaflayanlar oldu. Ayn› fleyi Güzeltepe’deki dönüflüm projelerinde de gördük, otobüs duraklar›nda yaflad› insanlar. Bugünkü kentsel dönüflüm projelerinin kirac›lar için öngördü¤ü hiçbir kolayl›k yok. Gecekondulular› yeni toplu konut alanlar›na tafl›d›¤›m›zda onlar› farkl› sosyalliklere de göndermifl oluyoruz. Kentsel dönüflüm gerçeklefltirildikten sonra, yeni toplu konutlarda nas›l bir fizikî ve sosyal yaflam olacak sizce? 2003’te, dönüflüm projelerinin çok tart›fl›ld›¤› dönemde, flöyle bir dil kullan›l›yor: ‹stanbul’u çarp›k yap›lardan ar›nd›rmak ve yeni, ça¤dafl bir görünüme kavuflturmak. Bunun anlam›, ‹stanbul’u gecekondulardan temizlemek. Bunun yerine öngörülen biçimse toplu konutlar. Reklamlarda da toplu konutlar kentsel imge olarak sunuluyor. Birkaç sorun oldu¤unu söyleyebiliriz burada. Bunlardan biri, toplu konutlar›n ça¤dafl, kentsel konut olduklar› iddias›. Bu iddia belki ‘50’lerin, ‘60’lar›n kent imgesine uygundu, ama günümüzde bunun aksi yönde ciddi bulgular var. Toplu konutlar art›k kentsel yaflam merkezi olarak görülmüyor pek çok yerde. ‹kinci mesele, gecekondularda yaflayanlar›n toplu konutlardaki yeni hayat tarz›na al›flma zorluklar›. Bu insanlar›n yeni mekânlarda kurduklar› hayat›n eskisinden çok farkl› olmas› pek çok sosyal soruna yol aç›yor. Üçüncüsü, bu mekânlarda hayat›n ucuz olmamas›. Buralarda yaflayanlar›n baz› ekonomik imkânlardan yoksun oldu¤unu düflünürsek, bu ciddi bir yoksullaflma demektir. Bir de, bu konutlar›n fizikî kalitesi meselesi var. Bu konuda da, TOK‹’nin yapt›¤› konutlara yönelik çok ciddi teknik elefltiriler gelmeye bafllad› flimdiden. Art›k flehirde yeni gecekondu bölgeleri kurma imkân› da yok. Toplu konutlar›n aidatlar›n› ödeyemeyen kifliler buralar› terk etmek zorunda kal›rsa, bundan sonra nerede bar›nacaklar? fiimdilik cevab› belli de¤il bu sorunun. Ama kentsel dönüflüm projeleri mevcut içeri¤iyle büyük kentler için bir toplumsal sorunu çözme iddias›yla gelifltirilmifl projeler olmas›na karfl›n, pek çok toplumsal sorun üretmeye aday projelerdir.
Söylefli: Didem Danıfl
ve yüzde 5’lik dedi¤iniz kesimler aras›nda. Politik gruplarca kurulan mahallelerle di¤erleri aras›nda iliflkiler nas›l? ‹ki grup aras›nda bir gerilim var asl›nda. Bu, kültürel bir gerilim, s›n›fsal bir fley de¤il; bir tür solculuk ve sa¤c›l›k gerilimi. Günümüzde Alevilik-Sünnilik, TürklükKürtlük gerilimi gibi yans›yor. ‹lginç bir nokta, eski politik mahallelerin nüfus bilefliminde kültürel doku daha çok Alevilerden olufluyor. Mahallelerin kurucular›yla yapt›¤›m söyleflide bunu sordum, Alevi olmalar›na dikkat mi ediliyordu diye. “Hay›r, bizim kültürümüzde o zaman Alevilik konuflulmazd›, biz kim Alevi, kim de¤il, bilmezdik” dediler. Kurulufl sürecinde akraba ve hemflehrilik çevresi aras›ndaki iletiflimin etkili oldu¤u görülüyor. Yoksa bu kadar Alevi bir araya gelemez. Bu da daha sonra di¤er mahallelerle bir kültürel gerilime neden olmufl. Pek çok gecekondu mahallesinde dönüflümün gerekli oldu¤u aflikâr, ama bunun nas›l yap›laca¤› bir sorun. 1970’lerde sosyalist gruplar›n öncülü¤ünde kurulan gecekondu bölgeleri, bugün baflka türlü bir kentsel dönüflüm için bize bir düflünsel altyap› sa¤layabilir mi? Bu mahallelerdeki gruplar da bunlar› çok çal›flm›fl, düflünmüfl de¤il asl›nda. Belki akademiyle birlikte yürütülen Gülsuyu deneyimi (MSGSÜ fiehir ve Bölge Planlama Bölümü’nün öncülük etti¤i Dayan›flmac› Planlama Atölyesi adl› çal›flma) bunun ilk örne¤i say›labilir. Bu sürecin önemli bir k›sm›nda bulundum. Gördü¤üm kadar›yla, bu mahallelerde dönüflüme yönelik temel beklenti aç›kl›k: Bir dönüflüm gerekiyorsa, bu dönüflümün ne oldu¤u ve neden gerekti¤inin aç›kl›kla ortaya konmas›. Depreme dayan›ks›z konut mu var, hangi konut, ne kadar dayan›ks›z? Bu mahallelerde sokaklar çok dar ve yang›n gibi durumlarda itfaiyenin müdahale etmesi mümkün de¤il mi, hangi sokak, neresi, nas›l? Bunlar›n ilgili kurumlar taraf›ndan somut olarak ortaya konmas› gerekiyor. “Bu mahalleyi toptan kald›raca¤›z, size 30 kilometre ötede yeni yap›lar verece¤iz” gibi laflar›n inand›r›c›l›¤› olmad›¤› gibi, temel demokrasi kavram› olan kat›l›mla da hiç ilgisi yok. Fazlas›yla rantç› ve yabanc› projeler bunlar. Gülsuyu ve Gülensuyu’nda Dayan›fl-
36
tiyoruz ve bunu nas›l baflaraca¤›z?” Bizi bir araya getiren soru bu. Bu asl›nda bütün kentin sorunu, ama bunu en can al›c› flekliyle yaflayanlar bizleriz. Bu sorunun cevab› her mahalle için farkl›. Y›ld›z: Örne¤in, Karanfilköy’dekiler kendi projelerini yapm›fl ve ne istediklerini, ne yapacaklar›n› çok iyi biliyorlar. Gülsuyu-Gülensu çok özgün bir konumda. Orada mahalleli olarak tüm planlama süreçlerinde söz ve karar sahibi olmak istiyoruz. Mahallelinin bu ifli sadece uzmanlara ve yetkililere b›rakmay›p o süreçte söz ve karar sahibi olmas›, nas›l bir planlama istedi¤ini anlatmas› özgün bir durum. Sar›yer Maden mahallesine y›llard›r bilinçli olarak su verilmiyor. Nedeni, oraC‹LALI YIKIM DEVR‹N‹N D‹REN‹fi MAHALLELER‹ da uygulanacak olan KD projesi. Yaz›c›: Yani Maden’in, Derbent’in, Bafl›büyük’ün sorunlar› birbirinden farkl›. Kimi mahallede 70 bin insan yafl›yor, kimi ‹stanbul’un muas›r medeniyet istikametindeki yeni hamlesi olarak lanse edilen “kentsel mahallede 3 bin. Kimi mahallede do¤aldönüflüm projeleri”, bir “tehcir” zihniyetinin ve politikas›n›n cilas› olarak kullan›l›yor. Bu gaz var, kimi mahallede su dahi yok. Biz flunu söylüyoruz: Bu insanlar çok somut projeler, emlâk rant› u¤runa, kirac› haklar›n›, tapu tahsis belgelerini, hatta kazan›lm›fl bir flekilde bar›nma haklar›n› kullan›yortapular› kaale almadan yüz binlerce kiflinin y›llard›r yaflad›klar› mahallelerden sürülmesi lar, biz bu kentin parças›y›z ve herkes kaanlam›na geliyor. Mahalle sakinleri de bofl durmuyor. Tabandan yükselmeye bafllayan dar bu kentin sahibiyiz. En çok söz hakk› bar›nma hakk› merkezli sesler cilay› kaz›maya ve mücadeleye azimli görünüyor. 2004’te yedi mahalle derne¤inin kat›l›m›yla yola ç›kan, flimdilerde 18 mahallenin faal üyesi oldu¤u olmas› gerekenlerden biri de biziz. O zaman, ne yap›lacaksa bizimle yap›lacak, ‹stanbul Mahalle Dernekleri Platformu’ndan Erdo¤an Y›ld›z ve Ayfle Yaz›c›’y› dinliyoruz. bizim d›fl›m›zda yasalar ç›kar›larak, kapal› kap›lar ard›nda mahallemize dair planlar yap›larak de¤il, bizimle birlikte masaKentsel dönüflüm karfl›s›nda mahalleçünkü teorik ya da mekanik bir aç›klama ya oturularak bu ifl çözülecek. Yap›lan her ler nas›l örgütlenmeye bafllad›? yerine, bizzat yaflad›¤›m›z s›k›nt›lar› aniflin sosyal yönü düflünülecek. Burada asErdo¤an Y›ld›z: 2003-2005 y›llar›, ‹stanlatt›k. Elli y›ll›k bir süreçte bu mahalleleri lolan, insanlar›n bar›nma sorununun bir bul’da kentsel dönüflüm (KD) sürecinin nas›l meydana getirdi¤imizi, burada bir sosyal hukuk devletine yarafl›r flekilde çömahalleler aç›s›ndan bafllang›c› say›labikültür oluflturdu¤umuzu, dolay›s›yla arzümlenmesi. Yüz binlerce insan›n yaflad›lir. Birçok mahalle KD ile 2004 bafllar›nda t›k buran›n yerlisi oldu¤umuzu, yani bir ¤› kent alanlar›n›n ticarî rant getiren bofl tan›flt›. Bu ifle ilk girdi¤imizde elimizde “ur” olarak görülmememiz gerekti¤ini ve arsalar olarak görülmemesi gerekti¤ini, sadece Hatice Kurtulufl’un kitab› “Kentmahallelerimizi sonuna kadar koruyacabu mahallelerin ony›llar boyunca büyük sel Ayr›flma” vard›. O dönemdeki ciddi ¤›m›z› deklare ettik. emeklerle kuruldu¤unu, buralardaki yas›k›nt›lardan biri de, bu iflin merkezinde “Ur”, Tayyip Erdo¤an’›n adland›rmas› Biz bu kentin flam biçiminin çok önemli oldu¤unu vurdaha çok siyasallaflm›fl gruplar›n bulunde¤il mi? gulamak gerekiyor. Bizim mahallelerimas›yd›. KD’ye karfl› muhalefeti siyasal Ayfle Yaz›c›: Erdo¤an, “kentleri çevrele- parças›y›z ve örgütlenmelerinin bir arac› olarak görüyen urlar” diye bahsediyor gecekondu- herkes kadar bu miz, her yerde özlenen, pek çok Bat›l› ülkentin sahibiyiz. kede, hatta ülkemizde yok olan de¤erleyordu. KD’ye karfl› çözümü sosyalizme lardan. rin yaflat›ld›¤› yerler. Bu kadar ciddi ekove devrime erteleyen bir bak›fl aç›lar› varY›ld›z: “Ur” demek, “cerrahî müdahale” Ne yap›lacaksa nomik s›k›nt›lara ra¤men insanlar›n isyan d›. “Bu sorun bu düzende çözülmez” didemek. Ankara dönüflünde, art›k s›k s›k bizimle yorlard›. Bu durum Gülsuyu, Armutlu, bir araya gelelim, tart›flal›m dedik. Bütün yap›lacak, bizim etmemelerinin ard›nda bu mahallelerdeki Okmeydan› gibi siyasî örgütlerle geçmifli mahalleler hemfikir oldu. Hem bu oluflu- d›fl›m›zda yasalar dayan›flma ruhu var. Bu mahalleler hâlâ birbirinin derdine ortak olan, sahip ç›kan, olan mahallelerde daha yayg›nd›. “B›ramu gelifltirebilir miyiz, hem de o dönem- ç›kar›larak, komflusunun çocu¤unu gözeten iliflkilek›n kardeflim plan ifllerini. Barikatlar›m›deki seçimlere iliflkin neler yapabiliriz, ‹s- kapal› kap›lar rin yafland›¤› bölgeler. O yüzden, kent z› kurar, aslanlar gibi direniriz!” diyortanbul’da bir sempozyum düzenleyebilir ard›nda lard›. Tabii kendi içlerinde tutarl›lar, ama miyiz diye tart›flmaya bafllad›k. Bir taraf- mahallemize dair topra¤›n› sadece rant alan› olarak görmeproblemimize bir çözüm önermiyorlard›. tan seçim sürecini tart›fl›rken, bir taraftan planlar yap›larak yen, oradaki yaflam› sahiplenen bir anlay›fl istiyoruz. Mahalle dernekleriyle aralar›ndaki ciddi da ‹stanbul Mahalle Dernekleri olarak 3 de¤il, bizimle Bu mahalleler, di¤er gecekondu mahalbak›fl aç›s› fark›, mahalleleri kendi içleHaziran 2007’de Cafera¤a’da Mahalleler birlikte masaya oturularak bu lelerine oranla kirac›lar›n veya yeni dörinde hareket etmeye zorlad›. Konufluyor Sempozyumu’nu yapt›k. nem gelenlerin daha az oldu¤u yerler 2004’te bir ayr›flma m› bafllad›? Yaz›c›: Sempozyumun amac›, ç›kar›lmak ifl çözülecek. mi? Kirac›larla mal sahipleri aras›nda Y›ld›z: Ayr›flma ve kopman›n bafllamas›, istenen Dönüflüm Alanlar› Yasa Tasar›- Yap›lan her iflin birlik sa¤lanabiliyor mu? mahalle derneklerinin ortaya ç›kma süres›’na karfl› mahallelerin düflüncelerini ifa- sosyal yönü düflünülecek. Y›ld›z: Kirac› oran› buralarda daha dücine denk düfltü. 2006 ortalar›nda yedi de etmekti. flük; daha çok, mahallenin yerlileri oturudernek bir araya geldik. Dayan›flmac› Y›ld›z: Mahalle say›s› 15’i bulmufltu. Her Burada aslolan, yor. Nüfusun ço¤almas›, mahallelinin çoAtölye’den arkadafllar da aram›zdayd›. mahalle kendi hikâyesini anlatt›, istekle- insanlar›n cuklar›n›n olmas›ndan, gelinin, damad›n Ankara’da, 2006 kas›m›nda bir KD semrini dile getirdi, KD'ye karfl› özgün duru- bar›nma sorununun bir gelmesinden, çocuklar›n büyümesinden... pozyumu olacakt›. “Bir tebli¤ sunal›m” flunu gösterdi. Bundan dolay›, Ankara’dan biraz farkl›. diye topland›k. ‹stanbul Mahalle DernekMahallelerin taleplerini kabaca nas›l s›- sosyal hukuk devletine yarafl›r Ankara tek katl› gecekondu yap›s› özellileri Platformu’nun (‹MDP) çekirde¤i oran›fland›rabiliriz? ¤ini koruyor, ama ‹stanbul’da çocuklar da olufltu. ‹lk toplant›larda Okmeydan›, Yaz›c›: Mahallelere dair genelleme yap- flekilde evlendikçe bir kat daha ç›k›l›yor. Karanfilköy, Derbent, FSM Baltaliman›, mak pek mümkün de¤il, çünkü herkesin çözümlenmesi. Yaz›c›: Mahallelerde kirac›lar da var elBafl›büyük, Gülsuyu-Gülensu ve Kâz›m sorunlar› ve çözüm beklentileri farkl›. Bibette. Çeflitli nedenlerle, çocu¤unun e¤iKarabekir mahalleleri vard›. Sulukule zi bir araya getiren fley flu: Sorunlar, matim ihtiyac› ya da baflka nedenle, evini kisempozyuma ayr›ca kat›ld›, ama MD hallelilerin fikirleri al›narak çözülmeli diraya verip baflka yere yerleflen insanlar içinde yoktu. Ankara dönüflünde yapt›yoruz. Hatta mahalleler çözümleri kendiolabiliyor. Ama bir konut hakk›, bar›nma ¤›m›z aç›klama bir hayli yank› uyand›rd›, leri üretecek. “Biz mahallelerimizde ne is-
Ne yap›lacaksa bizimle yap›lacak!
37
hakk› varsa, o insan›n gücü de ancak o gecekonduyu kiralamaya yetiyorsa, bunu da göz önünde bulundurmak gerek. Belediyeler ev sahipleriyle kirac›lar aras›nda oluflabilecek birlikteli¤i k›r›p bu flekilde mahalleleri da¤›tmaya çal›fl›yor sanki... Yaz›c›: Do¤ru. Bu yüzden de önce ev sahiplerine “hadi size daire verilsin, siz ç›k›n” diyorlar. Ev sahipleri aras›nda mahalleleri terk etmek isteyenler var m›? Y›ld›z: Gittikleri yerler mahalle olmayacak. Daire olacak, kutucuklar olacak, yal›t›lm›fl yaflamlar olacak. Buradaki kahvede oynad›¤›m›z okeyin bile tad›n› bulamayaca¤›z. Soka¤a ç›kt›¤›m›zda yüzlerce insana “merhaba” diyebiliyoruz, ama gönderilmek istendi¤imiz apartman yaflamlar›nda bir üst kattaki adam›n ölüp de alt kattaki komflusunun haberinin olmad›¤› durumlar yaflan›yor. Bu yabanc›laflma bizim mahallelerde çok düflük, minimum düzeyde. Bu yaflama biçimini korumaya m› çal›fl›yorsunuz? Y›ld›z: Bir kültürü, bir yaflama biçimini savunuyoruz. Dü¤ünlerimizi birlikte yap›yoruz, cenazelerimizi birlikte kald›r›yoruz, ayn› çamurlu yoldan Alevisi de geçiyor, Kürtü de, Türkü de. Birinin paçalar› çamur oldu¤unda öbürünün olmamas› gibi bir durum yok. Yaz›c›: Ony›llard›r o topra¤› yaflanabilir hale getirmifl olman›n, onun için mücadele etmenin yaratt›¤› ortak bir kültür bu. Karanfilköy’de, çok de¤il on-yirmi y›l önce, çeflme bafl›nda s›ra bekler, sohbet ederdik. Bunun yaratt›¤› arkadafll›¤›, dostlu¤u, yard›mlaflmay›, hatta bir tart›flman›n bile yaratabilece¤i iliflki biçimini düflünün. Ayn› fleyler yol, okul, spor kulübü yap›l›rken de yafland›. Bütün bunlar insanlar› bir araya getirdi ve bir kültür yaratt›. Orada yaflayanlar›n yüzde 90’› kendini Karanfilköylü olarak tan›ml›yor. Mahallede bir kimlik oluflmufl durumda. 60-70 y›ll›k mücadelenin sonucunda meydana gelen bu kimli¤in üzerinden buldozerle geçemezsiniz. Bu bir de¤erdir, buna sahip ç›kmak durumunday›z. Bizim mahallemizde yediden yetmifle herkes sahip ç›k›yor bu kimli¤e. Benim çocuklu¤umda yaflad›klar›m› üç afla¤› befl yukar› flimdiki çocuklar da yaflayabiliyor, büyük flehirde olmalar›na ra¤men sokakta top oynayabiliyorlar, mahalle ya da çocukluk arkadafll›¤› gelifltirebiliyorlar. Biz bunun devam etmesini istiyoruz. Planlara karfl› durufl konusunda mahallelilerin aras›nda oluflabilecek ihtilaflar nas›l çözülüyor? Yaz›c›: Orada yaflayan insanlar, yap›lacak iflin samimi oldu¤una, topluma geri dönece¤ine inan›rsa, fedakârl›k ederler. Bizim mahallemizde çok büyük evler de var, çok küçük evler de, say›lar› az olsa da çok katl› evler de. Ama herkes bir ortak noktada buluflursa, yani çözümü biz yaratacaksak, “üzerimize düfleni yapar›z” diyebiliyorlar. Y›ld›z: Bizim ev manzara olarak bütün Bo¤az’›, denizi, Çaml›ca tepelerini görüyor. Ama babam o evi yaparken “bura-
38
n›n manzaras› ne güzel, fluraya stüdyo daire yapay›m, fluraya da boydan boya camekân yapay›m” diye düflünmedi, yani rant de¤erini gözeterek yerleflmedi oraya. Bar›nma sorununu çözmeye çal›fl›yordu. O zaman E-5’in alt›nda fabrikalar vard›, o fabrikada ifl bulmufltu, oturacak yeri yoktu. Gecekondusunu bu yüzden oraya yapt›. Bafl›n› sokabilece¤i bir eve ihtiyac› vard›. Yaz›c›: ‹nsanlar konut sorunlar›n› bir flekilde çözmeye çal›flm›fllar ve baflarm›fllar. Ama bunca zaman sonra bile çok büyük bir belirsizlik içinde yafl›yorlar. Ranttan söz ediliyor. Bu kenti rant alan›na dönüfltürenler, bar›nma sorunlar›n› çözmeye çal›flan bu insanlar de¤il. Rant de¤eri artt›kça mahalleli aras›nda ihtilaf da ç›k›yor, kimi belediyeyle anlafl›p sat›yor, kimi satm›yor, ortak hareket edilemiyor. Ayazma’da böyle oldu mesela. Y›ld›z: Bundan al›nmas› gereken dersi al›yor mahalleliler: Art›k çok daha örgütlüler. O yüzden, örne¤in Bafl›büyük’te çok daha ciddi bir tepki veriliyor. Her mahalle kendi içindeki birlikteli¤i güçlendiriyor. Bu süreç bafllad›ktan sonra sizin belediyeyle, kurumlarla, mesela ‹stanbul Metropolitan Planlama Merkezi’yle (‹MP) ile görüflme girifliminiz olmufltur herhalde. Bu görüflmelerden sonuç alabildiniz mi, devletin kurumlar› size nas›l bir karfl›l›k verdi? Y›ld›z: ‹MDP olarak böyle bir çabam›z olmad›. Ama her mahallenin kendi hikâyesi var. Gülsuyu-Gülensu, Türkiye genelinde planlama sürecine imza kampanyas›yla, dilekçelerle ve açt›¤› dava say›s›yla topyekûn itiraz eden ilk mahalle oldu. 32 plan durdurma davas› açt›k. 6 bin hane fiilî olarak gitti, itiraz dilekçelerini verdi. Daha sonra kendilerine tek tek cevap geldi. Ve biz plan notlar›na “bu plan mahalleliyle ve dernekleriyle, oradaki STK’lar ve muhtarl›klarla birlikte haz›rlan›r” notunu eklettik. Bu, örgütlü duruflumuz ve birlikte mücadele etmemiz sayesinde oldu. Talebimiz çok insanî asl›nda. Bu, yukar›dan afla¤›ya, diktatoryal, sadece uzmanlar›n içinde yer ald›¤› klasik bir planlama süreci de¤il. Üniversiteli uzmanlar da böyle bir planlama anlay›fl›n›n bitti¤ini, 2000’lerde daha ça¤dafl, daha kat›l›mc›, daha yatay iliflkilere dayal› bir planla-
Bafl›büyük mahallesinde ciddi çat›flmalar oldu. Bütün mahalleye biber gaz› s›kt›lar. Gözalt›na al›nanlar oldu. Mahalle ayakta. Muazzam bir hareketlilik ve gerilim var. On gün daha polis flantiyeyi bekleyecek, sonra jandarmaya devredecek deniyor. Ama mahalleli, ›srarla, “polis de olsa, jandarma da olsa, o flantiyeyi bafllar›na y›kaca¤›z” diyor. Kararl›lar. ‹flin ilginci, mahallenin yüzde 72’si AKP’ye oy verdi.
ma anlay›fl›n› öngörüyor. Bu mücadele, asl›nda bunlar› zorlayan bir mücadele. Burada bir hat oluflturursak, sadece ‹stanbul’da de¤il, Türkiye genelindeki planlama süreçlerine müdahale etmifl olaca¤›z. Belediyelerin, kamu kurumlar›n›n sizin mücadelenize tepkileri nas›l? Y›ld›z: Karfl› tarafta ciddi bir alg›lama sorunu var. “Size daire verece¤iz!” diyorlar. “Biz daire istemiyoruz” diye yan›tlad›¤›m›zda, ›srar ediyorlar. “Biz daire sat›n almak istemiyoruz ki” diyoruz. “Ama, biz sizi ev sahibi yapaca¤›z!” deyip duruyorlar. Bizim evimiz zaten var. Böyle bir açmaz var, biz ›srarla bir fley söylüyoruz, o da ›srarla baflka bir fley diyor. Anlaflam›yoruz, “daire verece¤iz size, daha ne istiyorsunuz” diyor, baflka bir fley demiyor. Yaz›c›: Karanfilköy olarak yaklafl›k üç y›ld›r bir proje çal›flmas› yürütüyoruz. Projemizi Befliktafl Belediyesi’ne götürdü¤ümüzde gayet s›cak karfl›land›. Bize teknik destek sundular, onlarla ortak yürüttük ve belli bir aflamaya kadar getirdik. Daha sonra, Büyükflehir Belediyesi’nden görüflme talep ettik. Henüz baflkanla görüflemedik, ama onun tayin etti¤i temsilci olan ‹mar Komisyonu Baflkan›’yla görüfltük, Ulvi Gürp›nar, ‹MP sorumlusu. Befl görüflme yapt›k, yaklafl›mlar› olumluydu. Hem Befliktafl Belediyesi’nin hem de ‹BB’nin yaklafl›mlar› bizi umutland›rd›, çünkü mahalle halk›m›z›n çok yerinde bir talebi var, bir çözüm üretmifl ve baflkanl›¤a önerimizi sunmufl durumday›z. Onlar›n da bir çal›flma yapt›rd›klar›n› ö¤rendik. Önerimizin de¤erlendirilece¤i ve cevap verilece¤i söylendi.Yani bizim buradaki deneyimimiz baflar›l›yd› diyebilirim. Yaklaflan yerel seçimlerden beklentiniz ne? Y›ld›z: Son iki toplant›da, yerel seçimlerdeki pozisyonumuzun ne olaca¤›n› tart›flt›k. Mahalle derneklerine haber göndererek yerel seçimlerde pozisyonumuzu nas›l belirleyece¤imizi tart›flmay› hedefledi¤imizi bildirdik. Kaç kifliden bahsediyoruz? 18 mahalle kaç kifli ediyor? Yaz›c›: Tam olarak bilemiyoruz. Ama gecekondularda yaflayan çok ciddi bir nüfus mevcut. Y›ld›z: Gülsuyu’nda 70 bin kifli yafl›yor. Yaz›c›: ‹MDP’ye ba¤l› 18 mahalle sadece aktif çal›flma yürütenler, ama bizim d›fl›m›zdakiler de var. Bu mahalleler yerel se-
kayg›m›z yok. Çok rahat istedi¤imiz yerde, istedi¤imizi yapabiliyoruz. Dönüflüm Alanlar› Yasa Tasar›s› Meclis’te; dernekler bu yasan›n içeri¤inin ne kadar fark›nda? Y›ld›z: ‹MDP olarak 5 Ocak 2008’de yapt›¤›m›z ilk bas›n aç›klamas›, Dönüflüm Alanlar› Yasa Tasar›s›’na iliflkindi. Çok genifl ve ucu aç›k bir yasa. Sadece gecekondu mahallelerini ya da KD sürecini de¤il, her taraf›, tapulu alanlar› da kaps›yor. Dolay›s›yla, tasar› bu haliyle geçerse, t›pk› sa¤l›ktaki, sosyal güvenlikteki reform tasar›lar› gibi hayat›m›z› çok derinden etkileyecek. Bu yasa Erdo¤an Y›ld›z tasar›s›n›n toplum içinde tart›fl›lmadan, mahalleler aras›nda bir mutabakata var›lmadan geçmesinin çok tehlikeli oldu¤unu düflündük.” Bu yasa tasar›s› geri çekilsin. Mahallelinin de içinde oldu¤u, Sulukuleliler söz ve karar sahibi oldu¤u bir süreç isti- Tafloluk’a yoruz” dedik. Mahalle Dernekleri olarak gönderildi. Dönüflüm Yasa Tasar›s›’n›n ç›kmamas› Tafloluk’ta için elimizden gelen her türlü mücadeleyi yaflayanlar›n veriyoruz. Sulukulelileri Yani mahalleler yasa tasar›s›n›n sonuç- istemedi¤i lar›n› öngörebiliyorlar... ve bu yüzden Yaz›c›: Bunu mümkün oldu¤unca tabana sorun yafland›¤› yay›p insanlar›n bu tasar›n›n ne getirip ne bas›na yans›d›. götürece¤i konusunda bilgilendirilmesini Sonuçta sorunu sa¤lamaya çal›fl›yoruz. Ama ulafl›lmas› baflka bir yere gereken insan say›s› çok fazla. tafl›yorsunuz, KD üzerine çal›flan pek çok akademis- çözmüyorsunuz. yen var. Onlarla iflbirli¤ine gitmek gibi ‹nsanlar›n bir plan›n›z var m›? evlerini Y›ld›z: Bu bas›n aç›klamas›n› sadece ma- bafllar›na y›k›p, halle dernekleri olarak yapmad›k. O aç›k- kendi yaflam laman›n alt›nda fiehir Planc›lar› Oda- biçimlerinden s›’n›n, ö¤retim üyelerinin, ‹nsan Yerleflim- kopmaya leri Derne¤i’nin, Sulukule Platformu’nun zorlay›p ve baflka örgütlerin imzas› vard›. 2008 ve borçland›rarak 2009’a iliflkin stratejiyi bütün muhalif ku- hiçbir fleyi rumlarla birlikte tasarlamaya çal›flt›k. Bu- çözemezsiniz. na “kent meclisi” ya da “kent kurultay›” denebiliyor, ama isim koyman›n o kadar da esprisi yok. Bundan sonraki çal›flmalar›m›zda da ‹mece Grubu’nu, Dayan›flmac› Atölye’yi, üniversiteleri, fiehir Planc›lar› Odas›’n› yan›m›za çekmek zorunday›z. ‹stanbul’un pek çok yerinde y›k›mlar oluyor. Mesela Armutlu’nun alt›nda yol geçirmek için y›k›mlar yap›lm›fl, Fatih Sultan Mehmet Mahallesi’ne de tebligatlar geldi. Bütün bu y›k›mlar› izleyebiliyor musunuz? Yaz›c›: ‹zlemeye çal›fl›yoruz. Orada dava süreci bafllad›, yürütmeyi durdurma karar› ald›lar. Oradaki insanlar da bu oluflumun içinde, mahallelerinde hem hukuksal aç›dan hem sosyal aç›dan gerekli süreci bafllatarak insanlar›n ma¤dur olmamas› için çaba sarfediyorlar. Halktan duyarl› olanlar di¤erlerini bilinçlendiriyor. Y›ld›z: Bafl›büyük mahallesinde direnme ve gerilim süreci devam ediyor. Orada Maltepe Belediyesi’nin bir arazisi var. Belediye bu araziyi orada yaflayanlara vermek yerine, TOK‹ ve Büyükflehir Belediyesi’yle birleflerek üçlü bir protokol yapt› geçen sene. O araziye konut yapacaklar ve o konutlar› orada bulunan gecekondulara bedel biçip o bedel üzerinden uzun vadeli borçland›rarak ahaliyi dairelere so-
kacaklard›, klasik uygulama. Mahalleli bunu istemedi. Mahallelinin istememesini kabul etmediler. ‹haleyi kazanan müteahhit firma Bafl›büyük’e geldi. Halk onlar› gönderdi, kaçt›lar sonuçta. TOK‹ hiçbir müteahhidin buraya yanaflmad›¤›n› görünce, flantiyeyi polis eflli¤inde kurdu ve mahalleliyle ciddi çat›flmalar oldu. Bütün mahalleye biber gaz› s›kt›lar, bu da klasik uygulama. Gözalt›na al›nanlar oldu. Mahalle ayakta. Muazzam bir hareketlilik ve gerilim var. “Yapabilece¤imiz bir fley var m›” dedik, “size haber verece¤iz” dediler. fiu anda onlar da belirsizlik içinde. Maltepe Belediyesi’ne gitmifllerdi, belediye görüflmeyi kabul etmedi. On gün daha polis flantiyeyi bekleyecek, sonra jandarmaya devredecek deniyor. Ama mahalleli, ›srarla, “polis de olsa, jandarma da olsa, o flantiyeyi bafllar›na y›kaca¤›z” diyor. Kararl›lar. ‹flin ilginci, mahallenin yüzde 72’si AKP’ye oy verdi. Belediyeyle nas›l anlafl›yor oradaki müteahhitler? Y›ld›z: Belediyeyi aflan bir durum bu. Maltepe Belediyesi, bu konuda iyi niyetine ra¤men yaln›z kald›. Bu ifl TOK‹ marifetiyle yap›l›yor, o da hükümet demek. Büyükflehir Belediyesi de bu konuda iyice netleflti¤i için Maltepe Belediyesi iyi niyetli bir fleyler yapmak istese bile art›k elinden bir fley gelmez. Bu ifl TOK‹’de bitiyor. Y›k›m yaflanan mahallelerde bir sürü insan TOK‹’nin verdi¤i evlere gidemiyor ya da gitmiyor. Ne yap›yor bu insanlar? Ayazma’da 3700 kiflinin tasfiye edildi¤i söyleniyor, o insanlara ne oldu? 18 aile çad›rda, bir k›sm› Bezirganbahçe’de, gerisi nerede? Y›ld›z: Pendik, Aydos’taki baz› aileler memleketlerine gitmek zorunda kald›. Birçok aile de baflka gecekondu mahallelerinde kirada oturduklar›n› söylediler. ‹statistiksel bilgi yok, ama buralardan ç›kmak zorunda kalan ailelerin ço¤u, di¤er gecekondu mahallelerinde 250-300 milyona kirada oturmaya bafllad›. Yaz›c›: TOK‹’nin Bezirganbahçe’deki konutlar›ndan sat›n alanlar›n 160’› zor durumda, çünkü taksitleri ödeyemiyorlar. Önümüzdeki haftalarda onlar› ziyaret edece¤iz, gidenler hallerinden memnun mu, bu onlara çözüm olmufl mu, görmek istiyoruz. Ama daha görüflmeden bile anlafl›lan o ki, asl›nda insanlar›n oraya at›lmas› bir çözüm yaratmad›. Ayn› fley Sulukule için de geçerli. Sulukuleliler Tafloluk’a gönderildi. Tafloluk’ta yaflayanlar›n Sulukulelileri istemedi¤i ve bu yüzden sorun yafland›¤› bas›na yans›d›. Sonuçta sorunu baflka bir yere tafl›yorsunuz, çözmüyorsunuz. ‹nsanlar›n evlerini bafllar›na y›k›p, kendi yaflam biçimlerinden kopmaya zorlay›p borçland›rarak hiçbir fleyi çözemezsiniz. Tam tersine, bu bir sosyal patlama yaratabilir, çünkü daha önce hiç de¤ilse al›flageldikleri bir yaflam biçimi, bir dayan›flma, bir kültür vard›. Ama flimdi bu tamamen darmaduman edilmifl durumda.
Söylefli: Tuna Kuyucu - Ulus Atayurt
çimlerde yerel yönetimlerin kendilerine bak›fllar›n› de¤erlendirecekler ve bunu hesaba katarak hareket edecekler. Ba¤›ms›z aday ç›karmay› düflünüyor musunuz? Y›ld›z: Mahalle dernekleri, mümkün oldu¤u kadar bütün siyasal gruplara eflit mesafede duracak. Temel referans›m›z, onlar›n verecekleri tepkiye göre belirlenecek. Bir aday ç›karmak yerine, her siyasal olufluma eflit mesafede durup, onlar› dinleyip ona göre karar verece¤iz. Yaz›c›: Kendi sorunumuza çözüm üretenlerin farkl› bir yeri olacak. Bu soruna kim, hangi parti ne çözüm üretiyor, ne yap›yor, bunlar› de¤erlendiriyoruz. Seçimler d›fl›nda, 2008-2009 için nas›l bir hareket plan› öngörüyorsunuz? Y›ld›z: Dernek olarak 9-10 Haziran’da Ankara’da Halk›n Haklar› Forumu’na gittik ve Bar›nma Hakk› Atölyesi’ne kat›ld›k. Bu sürecin sadece ‹stanbul’da de¤il, ‹zmir’de, Ankara’da, ‹zmit’te, metropollerin tamam›nda yafland›¤›n› gördük. Her ilin kendine has bir potansiyeli, bir örgütlenme biçimi ve karfl› koyma mekanizmas› var. Buradan ç›kacak sonuç muhtemelen fludur: Ayr› ayr› dernekler aras›nda mücadele deneyimlerini ortaklaflt›rman›n yolu olarak bir federasyonlaflma ve bu mahalle deneyimlerini paylaflarak bir bask› mekanizmas› oluflturma. Ama buradan siyasal örgütlenmeye gidifl olmayacak. Yaz›c›: Bu örgütlenme kendili¤inden, günün getirdi¤i sorunlara karfl› koymak için olufltu. Bu sorun çözülse dahi, baflka sorunlar için bir araya gelecektir insanlar, çünkü kendi sorunlar›n› kendileri çözme bilincine sahip oluyorlar. Y›ld›z: Biz bu sürecin profesyonel unsurlar› de¤iliz. Bu birlik, siyasal bir konum yerine “haklar” etraf›nda kuruldu. Bir siyasal mücadelede stratejiniz bellidir, ne yapaca¤›n›z, ne zaman bitirece¤iniz ortadad›r. ‹çinde bulundu¤umuz sürecin bizi heyecanland›ran taraf›, nerede noktalanaca¤›n› bilemeyiflimiz. Yaz›c›: fiehrin farkl› yerlerinde sizin yaflad›¤›n›z sorunun benzerlerini yaflayan bir sürü insanla yan yana gelip sanki uzun y›llard›r ayn› mahallede yafl›yormuflsunuz gibi özdeflleflebiliyorsunuz. Gülsuyu’nun foto¤raflar›na bakt›¤›mda, kendimi oral› gibi hissediyorum, orada kendi mahallemden çok fley görebiliyorum. ‹nsan unsuru ayn›, yaflam biçimi, geçmifli, flu anda yaflad›klar› ve gelece¤e dair kayg›lar ›ortak. Bu insanlar› yan yana getiren çok samimi bir sebep var. Gençleri sürece katabiliyor musunuz? Y›ld›z: Katam›yoruz. Bu da normal asl›nda. Belli bir siyasal perspektifle düflündü¤ünde, insan o siyasal perspektifin kapsay›c›l›¤› kadar konuflabiliyor. Oysa bizim böyle bir kapsama sorunumuz yok. Bar›nma hakk›, çok temel ve genifl bir hak. Bar›nma hakk› üzerinden istedi¤iniz eve gidebilirsiniz, her evle bu süreci paylaflabilirsiniz. Ama bir siyasal organizasyonla gitti¤inizde, karfl›n›zdaki AKP’li olabiliyor, MHP’li, ÖDP’li ya da Dev-Sol’cu olabiliyor, siz de siyasal refleksinize göre hareket etmek durumunda kal›yorsunuz. Oysa mahalle derneklerinde böyle bir
39
k›raat
X - KÜTÜPHANE
Türkiye siyasetinin ve Türkiye edebiyat›n›n iki emektar ismini yitirdik. Parlamenter sosyalist mücadelenin önde gelen isimlerinden olan iktisatç› Sadun Aren, T‹P hareketinin de mimarlar›ndand›, 1965’te bu partiden milletvekili de olmufltu. 12 Eylül sonras›nda saflar›n s›klaflmas› için çal›flm›fl, Sosyalist Birlik Partisi’nin genel baflkanl›¤›n› yapm›flt›. ÖDP’nin kurucular›ndan olan Aren, partinin onursal baflkan›yd›. Çeflitli yay›nlara katk›lar›n›n yan›nda D‹SK’te de bir süre çal›flan Aren’in yazd›¤› anahtar niteli¤inde iktisat kitaplar› da mevcut... Mehmet H. Do¤an ise, edebiyat›m›z›n son elli y›l›n›n k›laMehmet H. Do¤an (1931-2008) vuz isimlerinden biriydi. Türkçe fliir için bir ç›ta kuran denemeleri ve elefltirileri, birkaç kufla¤›n flairleri için kerteriz noktalar› oldu. Y›ll›klar› ve antolojileri de, tarihsel belge hüviyetlerini koruyarak raflarda durmay› sürdürecekler. Siyaset ve edebiyat sahnesinden iki de¤erli ismi u¤urluyoruz. Kitaplar›nda daha uzun y›llar yaflarlar... Sadun Aren (1922-2008)
* Bir maç esnas›nda tam topu rakipten kapm›flt› ki, yan çizgiye yak›n seyircilerden biri ba¤›rd›: “Pis Çingene”. Hemen durdu, biraz düflünüp tafl›nd›, sonra topu uza¤a vurup seyircilere döndü. Befl metre ötesinde durdu¤u seyircileri gözleriyle tarad›, önce sa¤dan sola, sonra soldan sa¤a. “Az önce bana kimin pis Çingene dedi¤ini ö¤renebilir miyim?” Herkes suspustu. “Kimdi o?” Oyuncu inat etmiflti. “Son kez soruyorum, kim dedi ‘pis çingene’ diye?” Sessizlik, pis pis s›r›tan yüzler. “Peki öyleyse” dedi oyuncu, “flapkal› beyden itibaren” –eliyle sa¤ tarafta oturan adam› gösterdi, flapkal› sözcü¤ünü üzerine basa basa söyledi– “fluradaki flapkas›z beye kadar” –flapkas›z sözcü¤ünü yine çok güçlü vurgulad› ve biraz dalg›n devam etti: “Hepiniz orospu çocu¤usunuz!” Orada öylece dikilip düflünceli düflünceli bakt› onlara, t›pk› bir kesiti herkesten iyi tan›mlayan bir matematikçi gibi.
40
•
Suad Bir bedende kaç yurt gizlenebilir / ele geçiyorsa ruhumuz takma ad gibi, / bende bir Suad var ruhu kimin yerine / hor görüldüyse ac›yor bendeki teni... / Suad baflkas› de¤il, ço¤u kere baflkal›k, / bir isimden fazlas› olmayan k›l›k; baflkalar›n›n ad›nda hayli unuttumdu onu / kimse içindeki Suad’› tan›m›yordu da / kendi ad›n› baflkas›n›n san›yordu, buna / dayanamad›m, benden çal›nan ad›n / terkedilmesine de! Bir göç gibi Suad’›n / ad›n› yurt tuttular, yoktu çünkü / kimsede yurtsuzlu¤a katlanacak göçebe / bir tenin merhameti, yoktu bende de / a盤a ç›karabilece¤im fazladan bir ruh! / Hem efendi gibi hem köle gibi / Suad’›n fliirine s›¤›nd›m da yine / flimdi efendim gibi san›yorum kendimi / Suad! Kölen gibi yaz›yorum ya, fliir / san›yorlar ruhuna yatakl›k ediflimi Ya bu tende vücut bul ya da kov beni!
Alberto Moravia Küçümseme (Merkez) Angela Davis E¤er fiafakta Gelirlerse (Agora) C.Üsterci - Ö.H.Ç›nar (der.) Çarklardaki Kum: Vicdanî Red (‹letiflim) Georges Corm 21. Yüzy›lda Din Sorunu (‹letiflim) Haydar Ergülen Nar –Toplu fiiirler 1 (Merkez) Jack Kerouac Yolda (Ayr›nt›) John Updike Tavflan Kaç (Alef) Laszlo Darvasi Santrforun Rüyas› (‹letiflim) Leo Perutz K›yamet Günü Ustas› (Kanat) Magda Szabó Iza’n›n fiark›s› (Kanat) Mehmet H. Do¤an Yaz›n›n Bir Ça¤›: Seçme Yaz›lar (YKY) Miguel Benasayag - Florence Aubenas Direnmek Yaratmakt›r (Versus) Murat Yalç›n (der.) ‹stanbul Sokaklar›: 101 Yazardan 100 Sokak (YKY) Pelin Özer Cam Kulübeler (Roll) Peter Ackroyd Troya’nn Düflüflü (YKY) Sadun Aren Puslu Cam›n Arkas›ndan (‹mge) Thomas de Quincey Bir ‹ngiliz Afyon Tiryakisinin ‹tiraflar› (‹fl Bankas› Kültür) Ulafl Özdemir Afl›k Mücrimî’nin Yaflam› ve fiiirleri (Pan) Ulrich Brökling Disiplin (Ayr›nt›) Ursula K. LeGuin Sesler (Metis)
• *
Geçen gün Arjantin’de, Buenos Aires’in büyük banliyösü Moreno belediyesinin kap›s›n› çald› Elisa. Görevli “ne istiyorsun?” diye sordu. Altm›fl yafl›ndaki Elisa’y› ezbere tan›yor. Diktatörlük döneminde hapse at›lm›fl olan Elisa, cuntan›n çöküflünden sonra klasik bir muhalefet partisine kat›ld›. “Bizler sürekli kurumlar›n önünde gösteri yaparak ifl, konut ya da daha iyi bir okul talebinde bulunuyorduk. Bize yard›m etmeyi isteseler bile buna imkân bulamayan kurumlar karfl›s›nda bekleme üzerinde kurulu bir yaflam bu. Bunun d›fl›nda yapmay› bildi¤imiz tek fley, dilencilik ya da h›rs›zl›kt›. Bu karfl› ç›k›fl tarz›nda düzgün gitmeyen bir fleyler oldu¤unu fark ettim. H›nç ve güçsüzlük içinde dönüp durmaktan g›na gelmiflti. Partiyi terkettim.” Elisa’n›n evi 8 Nisan 1989’daki sel bask›n›nda y›k›ld›¤›nda, onun gibi yüzlerce aile Moreno’daki belediye topraklar›n› iflgal ettiler. Bir buçuk y›l›n sonunda ailelerin ço¤u “normal dünyaya geri dönme” umuduyla iflgal topraklar›ndan ayr›ld›lar. Elisa onlar›n da¤›lmas›n› seyretti: “‹nsanlar› de¤ifltirecek, onlara olduklar›ndan farkl› olmalar›n› söyleyecek de¤iliz. Ama bir diktatöre karfl› silahla mücadele etmenin sonuçta gündelik yaflamda gerçekten bir fleyler yaratmaktan çok daha kolay oldu¤unu anlad›m. Benim için art›k hayat buradan geçiyor: Bir fleyleri de¤ifltirmeyi deneyeceksek e¤er, bu, aram›zdaki ba¤lar olmal›.”
Savaflmak, savafl› sevk ve idare etmek isteyenler, ister ulusun, ister dinin, isterse de etnik köken mitlerinin simgeselli¤inde hayalî bir cemaat kurmadan bu iflin alt›ndan kalkamazlar. ‹flte bu nedenle, ordular, kolektif fliddetin etkili bir tehdit oluflturmas›n› sa¤layan ve bu fliddeti uygulayan organizasyonlar olman›n da ötesinde, ulusun büyüklü¤ünün ve devletin ba¤›ms›zl›¤›n›n sembolik temsilidirler de. Örne¤in birliklerin resmî geçit törenlerinde oldu¤u gibi, askerî gücün kamunun gözü önünde sahnelenmesi, bizzat askerleri de etkilemeyi hedef alan bir gösteridir. Silahlar›n gösterifl ve p›r›lt›s›ndan bir fleylerin onlara da geçmesi ve hem kudretli hem de ayn› ölçüde flanl› flöhretli bir makinenin parças› olduklar› duygusunu paylaflmalar› istenir.
Duman›
Hayvanlar vard›r Gary L. Francione - Hayvan Haklar›na Girifl çeviren: Elçin Gen - Renan Akman (‹letiflim) ugün insanlar›n hayvanlara yaklafl›m›nda evrensel denebilecek kadar yayg›n kabul gören ilkelerden biri, hayvanlara “gereksiz” ac› çektirmenin yanl›fl oldu¤udur. 18. yüzy›la kadar insanlar›n hayvanlara yönelik hiçbir ahlâkî yükümlülükleri olmad›¤› kabul edilirdi; bir hayvana eziyet etmenin ahlâkî aç›dan yanl›fl bulunmas›n›n tek nedeni, bu tür bir davran›fl›n insanlar› baflka insanlara yönelik olarak da zalimce davran›fllara sevk edece¤i endiflesiydi. Hayvanlar›n hissetme yetilerine ba¤l› olarak ahlâkî aç›dan önemsenmesi gereken ç›karlar› oldu¤u fikrini ilk dile getiren, ‹ngiliz filozof Jeremy Bentham olmufltu. Bentham’›n, hayvanlara insanca muamele etmeyi ahlâkî bir ilke haline getiren tezi, o günden sonra hayvan haklar› kuramlar›n›n yan›s›ra Bat›’daki hayvanlar› koruma kanunlar›n›n da temelini oluflturacakt›. Gary L. Francione, 1970’lerin ortalar›ndan itibaren gerek teorik, gerekse pratik aç›dan politik bir yönelim ve ivme kazanan hayvan haklar› hareketi içinde sol görüflleri ve radikal tavr›yla bilinen bir figür. Bentham’dan devral›nan “hayvan refah›” yaklafl›m›n›n, yayg›nl›¤›na ra¤men pratikte hiçbir anlam ifade etmedi¤ini, hatta hayvan haklar›n›n gerçekten tan›nmas› ve uygulanmas› önünde ciddi bir engel teflkil etti¤ini savunuyor. Bentham’›n ça¤dafl izleyicilerinden olan, hayvan haklar› kuram›n›n önde gelen di¤er bir ismi ve “Hayvan Özgürleflmesi” kitab›n›n yazar› Peter Singer’› da bu aç›dan elefltiriyor. Francione, hayvanlar›n mevcut durumunda iyilefltirmeler öngören “hayvan refah›” yaklafl›m›yla, hayvanlar›n “mal” statüsünü sorunsallaflt›ran ve bu statü toptan de¤iflmedikçe bu alanda hiçbir kazan›m sa¤lanamayaca¤›n› savunan “radikal” yaklafl›m aras›na kesin bir ayr›m koyuyor. Örne¤in PETA gibi, oda¤›na “tüketici vicdan›”n› yerlefltiren eylemleriyle öne ç›kan örgütlerin çiftlik hayvanlar›n›n kafes boyutlar›n›n geniflletilmesi gibi taleplerini de bu çerçevede elefltiriyor. Hayvanlar›n mal statüsüyle kölelik kurumu aras›nda analoji kurarak, hukukta “mal” olarak tan›mlanan hiçbir canl›n›n hak sahibi olamayaca¤›n› ifade ediyor ve tezlerini kan›tlamak için ABD ve Britanya’daki davalardan örnekler gösteriyor. “Hayvan Haklar›na Girifl”, hayvan haklar› hareketinin, siyah özgürlük hareketi ve feminizm gibi ›rka ya da cinsiyete dayal› ayr›mc›l›¤›n keyfî do¤as›n› iffla eden mücadelelerin mant›kî sonucu oldu¤unu kan›tlamaya çal›fl›yor. – Derya Y›lmaz
B
üstünde
Kad›nl›¤›n küçük anlat›lar› Seyla Benhabib, Judith Butler, Drucilla Cornell ve Nancy Fraser Çat›flan Feminizmler –Felsefi Fikir Al›flverifli çev: Feride Evren Sezer (Metis)
ylül 1990’da Büyük Philadelphia Felsefe Konsorsiyumu’nun düzenledi¤i postmodernizm ve feminizm konulu sempozyumda konuflan dört feminist kuramc› aras›nda geçen tart›flmalar›n derlemesi “Çat›flan Feminizmler”. Linda Nicholson’›n kitab›n önsözünde belirtti¤i üzere, dört beyaz Amerikal› kuramc›n›n tart›flmalar›ndan oluflan bu derleme, “feminist kuram”› temsil etme iddias›nda bulunan bir çal›flma olmamakla birlikte, yine de feminizmle ilgili farkl› formülasyonlar› tan›ma imkân› sa¤l›yor bizlere. Seyla Benhabib, geleneklerde terk edilmesi gereken çok fleyin oldu¤unu, fakat ay›klama sürecinin dikkatle sürdürülmesi gerekti¤ini öne sürüyor. Benhabib, ezilen gruplar›n tarihe kat›l›m›n› ve bu gruplar›n tarihsel anlat›lar›n› etkin bir flekilde bast›rd›¤› için tarihsel de¤iflimi tek bir nedene ba¤layan özcü “büyük anlat›lar›n” reddedilmesini uygun buluyor. Bununla birlikte Benhabib, tarihin ölümüne iliflkin baz› formülasyonlar›n kurtulufl fikrini reddetti¤ini iddia ediyor ve flöyle diyor: “Art›k tarihe dair ‘büyük anlat›lar’ üretmek mümkün ve arzu edilir olmamakla birlikte, ‘tarihin ölümü’ tezi, mücadele içindeki bütün tarihsel aktörlerin emellerine efllik eden o ilgiyi, tarihe ve tarihsel anlat›ya yönelik epistemolojik ilgiyi köreltmektedir. Tarihin ‘ma¤lup’ ve ‘kurban’lar›n›n yaflad›¤› deneyim ve mücadeleyi gün›fl›¤›na ç›karmaya yönelik ‘ilgi’yi kaybetti¤imiz takdirde, art›k etkin bir feminist kuram oluflturabilir miyiz?” Görüfllerini post-yap›salc› kurama dayanarak aç›klayan Butler ise faillikle ilgili sorunlara dikkat çekiyor ve “Kim, ‘kim’lik özelli¤i tafl›maktad›r? ‹ktidars›zlaflt›rman›n hangi sistematik yap›lar› yüzünden belli ma¤dur gruplar, hukuk mahkemelerinde
E
etkin bir biçimde ‘ben’ diyememektedir? Kad›nlar›n ezilen kategorisinden d›fllanmas›n› nas›l kuramsallaflt›r›r›z?” diye soruyor. Butler, feminist öznenin kurulumlar›yla ilgili hassas noktalar› flöyle dile getiriyor: “Feminist özne hangi d›fllamalarla kurulmufltur ve o d›fllanm›fl alanlar nas›l geriye dönüp feminist ‘biz’in ‘bütünlük’ ve ‘birlik’ini rahats›z etmektedir? Dahas›, nas›l olur da dayan›flma amac›yla öngörülmesi gereken özne kategorisinin kendisi, yani ‘biz’, ortadan kalkmas› beklenen iç bölünmeyi üretir?” Butler’›n dikkat çekti¤i bu sorunu Nancy Fraser flu flekilde dile getiriyor: “Ç›karlar varolan toplumsal düzenleme biçimlerine göre tan›mland›¤›nda, çat›flmalar elbette bulunacakt›r; Birinci Dünya mensubu, profesyonel, beyaz, orta s›n›f kad›nlar ile bu kad›nlar›n evlerinde hizmetçi olarak çal›flt›rd›klar› Üçüncü Dünya mensubu, renkli ›rktan kad›nlar aras›ndaki çat›flma buna bir örnektir. Böyle bir çat›flma karfl›s›nda kad›nlar›n ‘farkl›l›¤›’ üzerine elefltirellikten uzak, kutlayan bir tav›rla konuflmak bir tür mistiklefltirme olacakt›r.” Tart›flmaya sempozyumdan sonra kat›ld›¤› belirtilen Drucilla Cornell ise toplumsal cinsiyet hiyerarflisine dayal› mevcut sistemin “iyi” k›z ile “kötü” k›z aras›nda yapt›¤› ayr›mdan baflka bütün farkl›l›klar› reddeden ve gerçekliklerle uyuflmayan, zararl› fanteziler yaratt›¤›n› belirtiyor ve kad›nl›¤›n yeniden anlamland›r›lmas›n›n önündeki engelin mutlak oldu¤unu ileri süren Lacan’›n bu iddias›nda baz› zay›f noktalar›n bulundu¤unu savunuyor. Her ne kadar derlemeyi oluflturan tart›flmalar›n “feminizm ve postmodernizm” bafll›¤› çerçevesinde sürdürüldü¤ü varsay›lsa da, asl›nda sunulan fikirlerin ve görüfllerin birebir postmodernizm terimiyle ilintili oldu¤unu söyleyemiyoruz. Hatta zaman zaman bizi postmodernizmin ne oldu¤unu düflünmeye ça¤›ran sorgularla karfl›lafl›yoruz anlat›lar boyunca, ve böylece de¤iflik feminizm anlay›fllar› hakk›nda fikirler edinirken, bu terimle ilgili birçok soru da beliriyor akl›m›zda. – P›nar Uygun
“Çocuk Gelinler” Sözsüz K›sa Film Sinopsis Yar›flmas› Uçan Süpürge ve Dortmund-Köln Uluslararas› Kad›n Filmleri Festivali ortakl›¤›nda gerçeklefltirilen “Çocuk Gelinler” projesinin ilk faaliyeti olan “Sözsüz K›sa Film Sinopsis Yar›flmas›’na baflvurular bafllad›. Yar›flman›n son baflvuru tarihi 15 Nisan 2008. “Avrupa Birli¤i’nin Sivil Toplum Diyalo¤u: Kültür Hareketi Program›” çerçevesinde finanse edilen “Çocuk Gelinler” projesiyle dünyan›n birçok yerinde en önemli sosyal ve kültürel problemlerden biri olan “erken ve zorla evlilikler”e dikkat çekmek ve bu konuda fark›ndal›¤› artt›rmak amaçlan›yor. Aral›k 2007 itibariyle bafllayan projenin ilk aflamas›n› “Sözsüz k›sa film sinopsis” yar›flmas› oluflturuyor. Yar›flma sonucunda seçilen befl kifli senaryo yaz›m atölyesine, film çekimi atölyesine ve kurgu aflamalar›na kat›larak içlerinden seçtikleri bir kiflinin filmini beraberce üretecekler. Türkiye ve Almanya’da eflzamanl› olarak aç›lan yar›flman›n yönetmeli¤i ve baflvuru koflullar›n›n ayr›nt›lar› www.ucansupurge.org adresinde.
‹NTERNETTE B‹R KADIN DERG‹S‹: FEM‹N‹ST YAKLAfiIMLAR
Anneler ve k›zkardefller Türkiye’de çok etkili feminist yay›nlar da oldu, birkaç stand› kapsayacak bir yay›n bollu¤u yaflanan devirler de. Ama son dönemde feminist dergilerin say›s› bir elin parmaklar› kadar etmiyor maalesef. Onlardan birine, internette faaliyet gösteren Feminist Yaklafl›mlar’a 8 Mart’›n ard›ndan mikrofon tuttuk... Feminist Yaklafl›mlar’› iki senedir internette yay›nl›yorsunuz. ‹nternet dergicili¤ine nas›l karar verdiniz? Fahriye Dinçer: Daha çok kad›n› kapsayan, daha fazla eriflim imkân› bulunan bir mecra olarak düflündük interneti. Bo¤aziçi Üniversitesi’nde Kad›n Gündemi’nden ve Feminist Çerçeve’den yay›nc›l›k deneyimi olan kad›nlar olarak aktif olarak çal›flmaya bafllad›k ve kollar› s›vad›k. Feminist Çerçeve’den farkl› olarak y›lda bir kez de¤il, üç kez ç›k›yor dergi; ayr›ca çevirilerin yan›nda Türkiye’den daha çok telif yaz›ya yer veriliyor. Hakem ve dan›flma kuruluyla birlikte çal›flan, feminist aktivizm ile feminist teoriyi bir arada düflünebilece¤imiz bir dergi ç›karmak istedik. Ama senede bir kere bas›l› bir seçki yapmak istiyoruz, ilkini bu sene yapt›k. Bundan sonra da her 8 Mart döneminde yeni bir seçki yay›nlayaca¤›z. Özlem Aslan: Feminist Çerçeve, Feminist Kad›n Çevresi’ndeki (FKÇ) çal›flmalar›n yans›mas›yd›. Ama Feminist Yaklafl›mlar’›n ço¤u yazar› FKÇ’li de¤il; dergi konular›n› da sadece FKÇ’deki tart›flmalardan hareket ederek belirlemiyoruz. Bu derginin yay›n kurulunda bulunan dört kad›n, ben, Fahriye, Zeynep Kutluata ve iki ay önce trafik kazas›nda kaybetti¤imiz Derya Demirler akademiyle iliflkili kad›nlard›k. Gördük ki, buralarda üretilen birçok bilgi akademinin s›n›rlar› içinde kal›yor, kamusallaflam›yor. Akademide yap›lan tart›flmalar› aktivizme tafl›mak, aktivizmle ilgili meseleleri de kamuyla paylaflmak gerekti¤ini düflündük. Özlem: Feminist Yaklafl›mlar’› akademide üretilen alternatif bilgilerin anti-militarist, demokratik, farkl›l›klar› kabul eden, bilgilerin kamusallaflaca¤› bir alan olmas› aç›s›ndan önemli bulduk. Farkl› feminizmlerin buluflup karfl›laflabilece¤i metinlere ihtiyaç var diye düflünüyoruz. Farkl› feminizmlerden kast›n›z ne? Özlem: Her say›da yapt›¤›m›z yuvarlak masa tart›flmalar›na kat›lan kad›nlar›n hepsi farkl› yerlerden bakan feminist kad›nlar. Hepsinin sözünü söyleyebilece¤i bir alan oluflturmaya çal›flt›k Feminist Yaklafl›mlar’da. Bir yuvarlak masada farkl› düflüncelerden insanlar cumhuriyet mitinglerini tart›flabildi mesela. Tart›flma sonucunda, konunun asl›nda çok karmafl›k oldu¤unu, hemen yan›t bulunamayaca¤›n› gördük. Ama bazen sorular üretmek de meselenin çözümüne giden yolda çok ifle yarayabilir. Feminist Yaklafl›mlar cumhuriyet mitinglerine ne diyor? Özlem: Her birimize ayr› ayr› sormak gerekiyor bunu. Ama flu noktada ortak-
42
Özlem Aslan ve Fahriye Dinçer
laflt›k tabii ki: O dönem, Türkiye’de militarizmin yükseldi¤i, ordunun müdahalesinin meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤› bir dönemdi. Cumhuriyet mitingleri de ordunun neredeyse iktidara davet edildi¤i mitinglerdi. Feminist Yaklafl›mlar, yay›n politikas› gere¤i demokratik ve anti-militarist bir dergi olarak, tabii ki bu anlay›fla karfl›. O yuvarlak masa toplant›s›nda da bunu yans›tmaya çal›flt›k. Ben mesela, cumhuriyet mitingleri s›ras›nda bar›fl anneleriyle ilgili tezimi yaz›yordum ve kendimi hiç rahat hissetmedim. O görüntüden korktum; insanlar Türk bayraklar›yla orduya sesleniyorlar, “gelin kurtar›n bizi” diyorlard›. Ama bir yandan da o mitinglere giden arkadafllar›m vard›. Orada bir gövde gösterisiyle karfl› karfl›ya kald›k, ama o masada dört kad›n›n bir araya gelip konuflabiliyor olmas›n› görmek yeniden bir umut yarat›yordu. Yaln›zlaflt›¤›n›zda, bu meseleyi konuflmad›¤›n›zda, farkl› toplumsal arka planlardan gelen insanlarla buluflmad›¤›n›zda, bir fley formüle etmek güçleflebilir. Bu toplant›lar bu anlamda önemli. ‹nternet belki özellikle kad›nlar aç›s›ndan eriflimi kolay bir mecra de¤il, ama küçük bir derginin daha fazla insana ulaflabilmesine de vas›ta olabilir. Feminist bir giriflim olarak internetin size katk›s› oldu mu? Fahriye: Bir tak›m kayg›lar yaflam›flt›k baflta. ‹nternetten okumak gibi bir al›flkanl›k yok. Ama belli ölçülerde avantajlar›n› da yaflad›k, hiç ummad›¤›m›z yerlerden okuyucular›m›z oldu mesela, Diyarbak›r’dan, Eskiflehir’den yaz› gönderenler oldu... ‹nternet sayesinde, eriflemeyece¤imiz yerlere eriflebilece¤imizi, dahas›, karfl›l›kl› bir iletiflim kurulabilece¤ini düflünüyoruz. Özlem: ‹nternet baflka olanaklar da sa¤l›yor, bir kitab›n içine video koyamazs›n›z mesela. Di¤er yandan, bir sürü oku-
Orduyla kol kola gezmeden iktidar olabilmekten bahsedebiliyor muyuz? Hay›r! Türkiye’de militarizmi tart›flmak, kad›n olman›n, Türkiyeli olman›n en temel noktalar›ndan biri. Abisini, kardeflini, çocu¤unu, kocas›n› orduya göndermek istiyor mu bir sürü kad›n? Bir yandan vicdanî redde izin verilmiyor, yapanlara yaflama alan› tan›nm›yor. Bu tür bir ortamda kad›nlar militarizmi tart›flmayacak da, neyi tart›flacak?
rumuz da bas›l› ç›kmam›z konusunda ›srarc› davran›yor. Y›lda bir seçki yay›nlama ihtiyac› da bu ›srarlar›n neticesi biraz. Bu sene 8 Mart ekseninde ortaya ç›kan ana sorunlar neler sizce? Fahriye: Kuzey Irak operasyonu, türban tart›flmas›... Bafl›n› örten birçok kad›n›n sadece baflörtüsüyle de¤il, di¤er hak ihlâlleri konusunda da farkl› görüfllerle ortaya ç›kmak gibi dertlerinin daha görünür oldu¤u bir dönemdeyiz. Meselenin türbana kitlenmesinden son derece rahats›z›z. Kad›nlar›n giyimi kuflam› üzerinden politika üretilmesi eskiden beri olagelmifl bir fley, kad›nlar o alana hapsediliyor. Baflka hak ihlâllerinin, etnik ve dinsel meselelerin gündemleri de de¤iflmiyor asl›nda. Militarizmi en bafltan beri ele al›yoruz; belki de bu, derginin her zaman gündemi olacak maalesef. Özlem: Orduyla kol kola gezmeden iktidar olabilmekten bahsedebiliyor muyuz? Hay›r! Türkiye’de militarizmi tart›flmak, kad›n olman›n, Türkiyeli olman›n en temel noktalar›ndan biri. Abisini, kardeflini, çocu¤unu, kocas›n› orduya göndermek istiyor mu bir sürü kad›n? Bir yandan vicdanî redde izin verilmiyor, yapanlara yaflama alan› tan›nm›yor. Bu tür bir ortamda kad›nlar militarizmi tart›flmayacak da, neyi tart›flacak? Fahriye: Savafl›n ekonomik zorluklar›n› da kad›n olarak gö¤üslemek zorunda kal›yorsunuz. Özlem: Bunun yan›nda, ekonomik reformlar›n da kad›n gözünden yeniden tart›fl›lmas› gerekiyor. Sosyal Sigortalar Kanunu’nun kad›nlara etkisi ne olacak mesela? Sonra, türban meselesinden ba¤›ms›z YÖK tart›flmalar› var, üniversitelerde demokrasiyi nas›l tart›flaca¤›z? Gitti¤iniz ilk 8 Mart sizin için nas›l bir deneyimdi? Fahriye: Ben Bo¤aziçi Üniversitesi’ne 1984 giriflliyim. Okulda ilk 8 Mart’› 1990’da kutlad›k, ben master’dayd›m. Görece politik bir atmosfer vard› o zaman, sürekli alternatif bir fleyler oluflturma ihtiyac›ndayd›k. Dans, tiyatro, müzik gibi alanlarda kad›nlar›n görünür k›l›nmas›na çal›fl›yorduk, kendi iç iliflkilerimizde, çal›flma alanlar›nda, ailemizle girdi¤imiz iliflkilerde kad›n kimli¤imizi sorguluyor muyuz, ifade edebiliyor muyuz kayg›lar›n› hissettik. Ben en ciddi politik k›r›lmalar› kulüp prati¤i içinde yaflamaya bafllad›m, hemen akabinde de feminist tart›flmalar geldi. Folklor kulübünde dans ediyordum, halk danslar›n› tart›flt›¤›m›z gibi, kad›n sorunlar›n› da tart›flmaya bafllad›k. Ama zaten üç k›zkardefliz, bu kadar politik ifade etmeseniz de, k›zkardeflli¤e, kad›n sorunlar›na dair hassasiyetleriniz geliflmifl oluyor. Çok formüle edilmemifl bir fleyken bu, sonra bir mücadele alan› olmaya bafllad›. Demokratik, çokkültürlülü¤e aç›k bir e¤ilimimiz vard›, tart›flmalar›m›z da o yöndeydi. O 8 Mart’ta çok heyecanlanm›fl, mutlu olmufltum. 1997’deki “Art›k Örgütlü” mitingi de çok büyük bir kutlamayd›. Bir sürü kad›n bir araya gelme heyecan›n› y›llar sonra yeniden yafl›yordu. Özlem: 2001’de Ça¤layan’daki mitinge
kadar babamla özdeflleflmifltim. Annemin sorun ç›kartan kad›n oldu¤unu düflünürdüm. Feminist olduktan sonra, kad›nlar›n bir sürü dertle daha fazla u¤raflmak durumunda kald›¤›n›, o söylenme halinin de bu durumla mücadelenin bir biçimi oldu¤unu görüyorsun. Giderek annene yaklafl›yorsun, onun gözünden bakmaya bafll›yorsun... Fahriye: Feminist olunca, baflkalar›n›n size davran›fl›n›n yan›s›ra, dönüp kendi davran›fl›n›z› da yeniden gözden geçirme ihtiyac› duyuyorsunuz. Tan›mlad›¤›n›z de¤erlerin yerinde durup durmad›¤›na veya bu de¤erlerin de¤iflmesinin gerekip gerekmedi¤ine bakmak zorunda kal›yorsunuz. Bugün inand›¤›m›z› düflündü¤ümüz feminizm de de¤iflecek, derinleflecek. ‹nsan kolay kolay kendini bir izm’le tan›mlamaz, ben bunu ilk kez feminizmle yaflad›m. Sürekli, içini dolduruyor muyum, bu davran›fl›m bununla örtüflüyor mu diye düflünüyorum. Kendinizi feminist olarak tarif etmeye bafllad›¤›n›z zamanlarda, ‘90’larda kimlik mücadeleleri de öne ç›kmaya bafllad›. Feminist Yaklafl›mlar da kad›n sorunlar›n› salt kad›nl›k perspektifinden tart›flm›yor. Baflka kodlarla, mesela etnik kimlik meselesiyle beraber düflünmek, feminizme ne katabilir? Fahriye: Farkl› kad›n kimliklerinin bir arada durabildi¤i bir platform gibi flekillenen bir kad›n hareketi bizim için çok de¤erli. Bu anlamda bir ittifak aray›fl› Feminist Yaklafl›mlar. Kimliklerin farkl› veçheleriyle varolmas› gerekiyor. Özlem: Etnik kimli¤iniz, kad›n kimli¤iniz, cinsel yöneliminiz, s›n›f›n›z, hepsi üzerinden belli deneyimler yafl›yorsunuz, hepsi üzerinden de demokratik taleplerinizi dile getirme hakk›n›z var. Kad›nl›k tek bafl›na bunlardan ba¤›ms›z de¤il. Bütün bu kimliklerimizi es geçerek tek bir kad›nl›k durumu çizemeyiz. Fahriye: Amerika’da eritme potas› diye bir kavram var. “Bütün kültürler varolsun, ‹talyan pizzas› yiyelim, Çin lokantas›na gidelim, onlar› güzel taraflar›yla kabul edelim, fakat aram›zda belli s›n›rlar olsun, onlar›n geçiflkenli¤ini sa¤lamak için bir fley yapmak zorunda de¤iliz” gibi. Apolitik! D›fllama burada gündeme geliyor. Kimliklerin geçiflkenli¤ini, kad›nlara dair çeflitli ilkelerin, söylemlerin
Farkl› kad›n kimliklerinin bir arada durabildi¤i bir platform gibi flekillenen bir kad›n hareketi bizim için çok de¤erli. Bu anlamda bir ittifak aray›fl› Feminist Yaklafl›mlar. Kimliklerin farkl› veçheleriyle varolmas› gerekiyor.
Feminist Yaklafl›mlar’›n yay›n kurulu üyelerinden Derya Demirler (en sa¤da), iki ay önce elim bir kazada hayat›n› yitirdi. Henüz 28 yafl›nda olan Demirler, feminist eylemcili¤inin yan›s›ra, özellikle insan haklar› ve göç konular›nda çal›fl›yordu. Sayg›yla an›yoruz.
ortaya ç›kmas›n› sa¤lad›¤›n›zda, o d›fllay›c›l›¤›n ötesine geçebilen bir kimlik politikas›na do¤ru gidebiliyorsunuz. Ben x kad›n olarak nitelendirileyim, orada duray›m, s›rf onlar›n seslerini dile getireyim fleklinde bir mücadele olamaz. Özlem: Kimlik meselesini tart›flmak, “aman ne güzel mozai¤iz, ne güzel yafl›yoruz”un ötesinde, bu mozai¤in içindeki çeliflkileri, çat›flmalar›, buradaki iktidar iliflkilerini tart›flmay› da olanakl› k›l›yor. Yaflam›n›zda her an neyle karfl›laflt›¤›n›z› tan›mlamak için bir araç kimlikler. Son y›llarda, evlili¤in ve ailenin çokça idealize edildi¤ini görüyoruz. Feminizmin evlilik karfl›t› söylemi de ne zamand›r yerle bir oldu sanki... Özlem: Ben kategorik olarak bir kad›nla bir erke¤in ayn› evde yaflamas›na karfl› de¤ilim. Ama o evde nas›l yafland›¤› önemli. Aslolan, birliktelik prati¤ini nas›l yaflad›¤›n›z. Fahriye: Önemli olan, nas›l bir kurum arac›l›¤›yla bir araya gelindi¤i de¤il, hayat›n nas›l yaflad›¤›. Pek çok çift devlet sözleflmesini reddedip birlikte yaflad›¤› halde, çekirdek aile gibi davran›yor, feminist pratik aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ayn› defolu iliflki biçimlerini sürdürüyor. Evlilik benim için hiçbir zaman dert olmad›. 11 y›ld›r evliyim ve çocu¤um yok, çocuk yapmay› da düflünmüyorum. Kendisine feminist diyenlerin ço¤u bile, niye çocuk yapmak istemedi¤imi anlam›yor. Bu bir tercih meselesi. Aynen bir iliflkiyi çekirdek aileye dönüfltürüp dönüfltürmemek gibi. Siyasal ayr›flmalar alanlara son zamanlarda daha fazla yans›yor, ‹stanbul’da 8 Mart’›n iki ayr› yerde kutlanmas› da kan›ksand› gibi. Bu ayr›flma içinde ortak bir kad›n hareketinden bahsetmek mümkün olabilir mi? Fahriye: Mitingleri birer platform olarak da düflünmek lâz›m. Bizim burada gözetti¤imiz, demokratik bir çizgiyi korumak. Tek bir kad›n hareketi yok, zaten böyle bir fley beklemek çok olanakl› da de¤il. Kad›nlar yo¤unlaflt›klar› farkl› alanlar üzerinden kad›n politikas› yapabilirler, bu da genel olarak kad›n hareketini güçlü k›lar. Ama kad›n hareketinin genel ivmesinde bir azalma var. Özlem: Farkl› yerlerde miting yapmak, baz› yerlerde farkl›laflmak daha iyi gibi de geliyor. Pozisyonlar›ndan vazgeçmeyen gruplar bir araya gelip bir fley yapmak için ›srar etti¤inde y›prat›c› da olabiliyor. Bir grup erkeklerle miting yapmak isterken, di¤erleri erkeksiz yapmakta ›srarl›ysa, bunlar›n bu ifli beraber yapma konusunda ›srar etmelerinin birbirlerini y›pratmaktan baflka bir yere götürmeyece¤ini düflünüyorum. Fahriye: Mesela ulusalc› kad›nlarla bir araya gelmek mümkün de¤ilse, bunu zorlaman›n bir mânâs› yok. Özlem: Bizim için temel olan flu: Bir taraf di¤er taraf›n ifade özgürlü¤ünü k›s›tl›yor mu, k›s›tlam›yor mu? Bir taraf anti-demokratik bir tutum sergiledi¤i anda birilerinin varoluflunu engelliyordur ki, o zaman da bir arada durmak için ›srar etmenin anlam› yok.
Söylefli: Ayflegül O¤uz
gitmifltim ilk. Sadece kad›nlar›n bulunmas›, her fleyi kad›nlar›n hallediyor olmas› çok hofl gelmiflti. Erkeklerin karar verdi¤i, hakim oldu¤u dünyadan bir gün çal›p her fleye kad›nlar›n hakim oldu¤u bir an yakal›yorsunuz. O an, “farkl› bir dünya mümkün” hissiyat› gücünü hissettiriyor, siz de kendinizi güçlü hissediyorsunuz. Bir de en güzeli kad›nlarla beraber ba¤›rmak, flark›lar söylemek... Sen nas›l feminist oldun? Özlem: ‘81 do¤umluyum, bizim kufla¤a hep apolitik derler, ama benim gibi 12 Eylül’ün sillesini yemifl ebeveynlere sahipseniz, ya o hikâyeler size hiç anlat›lm›yor ve herhangi bir politik meseleye bile çok korkarak bak›yorsunuz ya da sürekli bunlar anlat›ld›¤› için “ben bu ifllerin içine ne zaman girece¤im” diye hevesli meraklar içine giriyorsunuz. Kocaeli’de yafl›yordum, Bo¤aziçi’ne siyaset bilimi okumaya gelmifltim. Kendime sosyalist diyordum; bir gün devrim olaca¤›na, topyekûn bir de¤iflim olaca¤›na inan›yordum. Sonra folklor kulübüne girdim. Herkesin farkl› hikâyelerinin, dertlerinin oldu¤unu, topyekûn bir de¤iflim yaflanmayaca¤›n› orada anlad›m. Folklor kulübünde ilk ö¤rendi¤iniz fley, resmî tarihin yalanlar üzerine kurulu oldu¤u. Resmî tarihin size göstermedi¤i kültürlerle karfl›laflmaya bafllad›¤›n›z andan itibaren dünya görüflünüz de de¤iflmeye bafll›yor. Folklor kulübünde feminist kad›nlarla karfl›laflt›m. Temel olarak taciz, tecavüz ve cinsiyetçilikle hayat›m›z›n her alan›nda karfl›lafl›yoruz, bunu da feminizmden baflka aç›klayan yok. Bu toplumsal cinsiyet hiyerarflisini görünür k›lacak baflka bir ideoloji yok. Bu tür meselelerin kulüp içerisinde tart›fl›l›p konufluluyor olmas› önemliydi. Kendinizi feminist olarak tarif etmeye bafllay›nca elefltiriler alm›fl m›yd›n›z? Özlem: Dalga geçildi biraz, flimdi bile liseden arkadafllar›mla bulufltu¤umda “nedir yani sizin olay›n›z” diye bafllayan, “evlen barklan, çolu¤a çocu¤a kar›fl” diye devam eden tart›flmalarla karfl›lafl›yorum. Ciddiye al›nmaktan öte, bir ironi nesnesi haline geliyorsunuz bazen. Fahriye: Dergimizin ad›ndaki feminist laf› çok kifliyi itmifl. Bunu birçok kad›n da, erkek de söyledi. “Ulaflmak istedi¤iniz kesimi k›s›tlam›fls›n›z” dediler. Kendinize feminist dedikten sonra ne de¤iflti hayat›n›zda? Özlem: Bir kad›n olarak kendi temsiliyeti ad›na, di¤er kad›nlar›n varolufllar› ad›na sorumluluk hissediyor insan. Herhangi bir cinsiyetçi tutum ve davran›flla karfl›laflt›¤›n›zda alarma geçiyorsunuz. Kendinize feminist dedi¤inizde, hayat›n›z› ona göre organize etme çabas›na giriyorsunuz. Feminizm, bizim rahats›z insanlar olmam›za neden oluyor. Her ortama kolay uyum sa¤layamamana yol aç›yor. Herhangi bir çal›flma ortam›na girdi¤inde sana feminist bir örgütlenme vaat edilmiyor. Hem bir fleyi görüyor olman›n verdi¤i rahats›zl›k var, hem de görüyor olmay› di¤er insanlarla nas›l paylaflacaks›n derdi var. Bir de flunu yaflad›m feminist olduktan sonra: Üniversiteye
43
COfiKUN ÜSTERC‹’YLE “ÇARKLARDAK‹ KUM: V‹CDAN‹ RED” ÜZER‹NE
Sivil ölüm hali Coflkun Üsterci ile Özgür Heval Ç›nar’›n derledi¤i “Çarklardaki Kum: Vicdanî Red” isimli kitap, geçen sene düzenlenen uluslararas› Vicdanî Red Konferans›’nda yap›lan sunum ve tart›flmalar› genifl kesimlerle paylaflma amac›n› tafl›yor. ‹nsan haklar› eylemcisi Coflkun Üsterci’yle Türkiye’nin vicdanî red serüvenini konufltuk... “Çarklardaki Kum”, 27-28 Ocak 2007’de Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Vicdanî Red Konferans›’ndaki sunum ve tart›flmalar› derliyor. Vicdanî red hareketi aç›s›ndan bir dönüm noktas› olan konferans›, o günden bugüne geliflmeleri nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Coflkun Üsterci: 2006’n›n ocak ay›nda Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nin Osman Murat Ülke lehine karar vermesi üzerine, vicdanî red kamuoyunda tart›fl›l›r hale geldi. Daha önce, kamuoyunun ilgisi daha çok vicdanî redçilerin tutuklanmas›, onlar› destekleyenler hakk›nda dava aç›lmas› gibi durumlarda olufluyordu. A‹HM’nin karar›ndan sonra, toplumun hemen her kesiminden insan, emekli generaller, politikac›lar konu hakk›nda fikir söylemeye bafllad›; bir kavram kargaflas› olufltu. Bunun üzerine, vicdanî red konusunun gündemde kalmas›n› sa¤lamak ve kavram kargaflas›n› gidermek için bir dizi etkinlik yapmay› planlad›k. Bu etkinliklerden biri de Mart 2006’da ‹zmir’de gerçeklefltirdi¤imiz paneldi. Melek Göregenli, Kürflat Bumin, Taha Parla ve Y›ld›r›m Türker’in konuflmac› oldu¤u panelde çok verimli tart›flmalar yap›ld› ve bir konferans fikri ortaya at›ld›. Vicdanî red, felsefî, tarihî, politik, kültürel boyutlar›yla çok zengin, ama az bilinen, üstelik kavram karmaflas›n›n hüküm sürdü¤ü bir konu oldu¤undan akademik boyutta bir tart›flman›n faydal› olaca¤›n› düflündük. Ege ve Bo¤aziçi üniversitelerinde böyle bir konferans yapabilmenin olanaklar› var m› diye araflt›rmaya bafllad›k. A‹HM’de Osman Murat Ülke’nin avukatl›¤›n› yapan Kevin Boyle, ayn› zamanda Essex Üniversitesi’nde ö¤retim üyesi. Özgür Heval Ç›nar da Boyle’un yan›nda vicdanî red
44
konusunda doktora çal›flmas› yap›yor. Sonuçta, enerji ve çal›flmalar›m›z› ortaklaflt›rma imkân› bulduk. Akademisyen, insan haklar› savunucusu, gazeteci ve vicdanî redçilerden oluflan yaklafl›k otuz kiflilik bir ça¤›r›c› heyet ortaya ç›kt›. Uluslararas› nitelikteki bu konferans› 2728 Ocak 2007’de Bilgi Üniversitesi’nde gerçeklefltirdik. Konferansta çok iyi sunumlar ve tart›flmalar yap›ld›, ama maalesef, kamuoyuna yans›mas› pek arzu etti¤imiz gibi olmad›. Bunun en önemli nedeni, konferanstan bir hafta önce Hrant Dink’in katledilmifl olmas›yd›. Yüre¤imize ve ülke gündemine bomba gibi düflen bu ac› olay, haliyle, konferans› ikinci plana itti. Konferansa ulusal bas›ndan k›rk kadar gazeteci akredite olmufltu. Kat›l›m›n yüksek olmas›na karfl›n konferans haberlerinin bas›nda çok az yer bulmas›n›n, derin bir yerlerden gelen uyar›lar sonucunda bas›n›n otosansür uygulamas›yla ilgili olabilece¤ini düflündük. Biz de, konferansta yap›lan sunum ve tart›flmalar› kitaplaflt›rarak daha genifl bir kesimle paylaflmak istedik. A‹HM’nin Osman Murat Ülke için verdi¤i karar, bu konudaki ilk karard›. fiu anda hukuksal süreç ne aflamada? A‹HM’nin karar› iki aç›dan çok önemliydi. Birincisi, mahkeme Osman Murat Ülke’nin durumunu “sivil ölüm” olarak niteledi, çünkü vicdanî redçi dinî, ahlâkî ya da politik gerekçelerle zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmeyece¤ini söyledi¤inde, onun bu eylemine karfl› gelen bir yasal düzenleme yok; vicdanî redçi tamamen bir belirsizlikle karfl› karfl›ya. Bugüne de¤in redçilerin karfl›laflt›klar› prosedür flöyle: Bir vicdanî redçi zorla askere götürülürse, askerî elbiseyi giymeyip askerlik yapmayaca¤›n› bildirdi¤i
Vicdanî redçi, defalarca emre itaatsizlik gerekçesiyle yarg›lan›yor. Oysa hukuk kural› olarak, kifli bir ve ayn› suçtan ancak bir kez cezaland›r›l›r. Bu k›s›r döngüden kurtulsa bile vicdanî redçi “kaçak” durumunda yaflamak zorunda kal›yor. A‹HM’ye göre bu durumun ad› “sivil ölüm”.
andan itibaren hakk›nda “emre itaatsizlik” suçundan dava aç›l›yor, tutuklan›yor, yarg›lan›yor ve ceza al›yor. Hapisten ç›kt›ktan sonra, askerlik flubesine teslim ediliyor. Askerlik flubesi yan›na jandarma veriyor ve redçiyi birli¤ine teslim ediyor. Vicdanî redçinin düflüncesinde bir de¤ifliklik olmad›¤› için tutumunda ›srar ediyor. Emre itaatsizlikten ikinci kez dava aç›l›yor. Bu durum k›s›r döngü halinde y›llarca devam edebiliyor. Vicdanî redçi, defalarca emre itaatsizlik gerekçesiyle yarg›lanabiliyor. Oysa suçun niteli¤i bir ve ayn›. Hukuk kural› olarak, kifli bir ve ayn› suçtan ancak bir kez cezaland›r›labilir. Bu k›s›r döngüden kurtulsa bile vicdanî redçi “kaçak” durumunda yaflamak zorunda kal›yor. Fatural› al›flveriflten evlenmeye, seyahat etmeye, kay›tl› bir ifle girmeye kadar birçok faaliyeti yapamaz oluyor. ‹flte A‹HM hapislikle kaçak yaflam aras›ndaki bu s›k›flm›fll›k halini “sivil ölüm” olarak niteledi ve Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi’nin iflkence yasa¤›n› düzenleyen 3. maddesi kapsam›nda Türkiye’yi mahkûm etti. A‹HM, Türkiye’nin vicdanî red konusunda yasal düzenleme yapmas›n› istiyor. A‹HM’nin kararlar›n›n sözleflmeci devletler taraf›ndan uygulan›p uygulanmad›¤›n› denetleyen merci, Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi. Burada Türkiye’ye A‹HM karar›n›n ak›betinin ne oldu¤u soruldu¤unda, hükümet temsilcisi, vicdanî ve dinî nedenlerle askerlik yapmay› reddedenlerin tekrarlayan flekilde yarg›lanmalar›n› ve cezaland›r›lmalar›n› önleyecek yeni bir askerlik yasas› üzerinde çal›fl›ld›¤›n› belirtti. Bu, vicdanî retçileri nispeten rahatlatacak bir geliflme olabilir. Ancak, siyasal gerilimin iyice t›rmand›¤›, s›n›r ötesi operasyonlar›n devam edece¤i koflullarda iktidar›n böyle bir yasay› ç›karabilme iradesini gösterebilece¤ini sanm›yorum. Dolay›s›yla, Osman Murat Ülke ve di¤er redçilerin “sivil ölüm” hali devam ediyor. Türkiye’de zorunlu askerlik nas›l bir hukuksal çerçevede düzenleniyor? Anayasa’n›n 72. maddesi “vatan hizmeti”ni düzenliyor. Burada vatan hizmeti mutlaka askerlik yap›larak yerine getirilir diye bir ifade yok. Dolay›s›yla, vatan hizmetinin örne¤in sa¤l›k merkezi, hastane, kimsesizler yurdu gibi yerlerde kamusal ve sivil bir hizmet yaparak gerçeklefltirilmesi mümkün. Anayasa, flu anki militarist içeri¤ine ra¤men, vicdanî red konusunda yasal bir düzenleme yapmaya cevaz veriyor. Bu konuda somut bir ad›m at›laca¤›n› pek sanm›yorum, ama yeni anayasa haz›rl›klar›n›n yap›ld›¤› flu s›ralarda bu tart›flman›n yararl› oldu¤unu düflünüyorum. Neden bizim anayasam›zda da Alman ve Paraguay anayasalar›nda oldu¤u gibi kimsenin vicdanî kanaatlerine ayk›r› biçimde askerli¤e zorlanamayaca¤›n› belirten bir madde bulunmas›n? Avrupa ülkelerinde genel olarak uygulama nas›l? Dünyan›n birçok ülkesinde vicdanî red hakk› tan›n›yor. Hatta profesyonel orduya geçmifl baz› Avrupa ülkelerinde, ör-
Coflkun Üsterci
de¤erlendiren, erkekegemen, heteroseksist bir ortamda bir eflcinselin güven içinde olmas› mümkün de¤il. Eflcinseller, halk aras›ndaki deyiflle, çürük raporu alarak askerlikten muaf olabiliyorlar, ama bu süreç o kadar afla¤›lay›c› ki... Önce bir sa¤l›k heyetine ç›k›l›yor. Burada a¤›rl›kl› olarak psikiyatrist ve psikologlar›n de¤erlendirmeleri söz konusu. Daha sonra, rektal muayene yap›l›yor. Ayr›ca, cinsel iliflki s›ras›nda çekilmifl foto¤raflar göstermek zorunda kal›yorlar. Gerçekten çok onur k›r›c› bir durum. Son kara harekât›nda da gördü¤ümüz gibi, medyada ve toplumun genifl kesiminde savafl büyük bir coflkuyla kutsan›rken, böyle bir toplumsal ortamda vicdanî red konusu nas›l yer bulabilir? Maalesef günümüz toplumlar›nda, özellikle de ülkemizde, ölmeyi ve öldürmeyi övünç kayna¤› olarak gören bir zihniyet egemen. Bu zorlu¤u aflabilmek için, biz insanlar› di¤er canl›lardan farkl› k›lan en önemli yan›m›za, ak›l ve vicdanlara hitap eden bir dile ihtiyac›m›z var. Vicdanî redçiler, bu dili, savaflan taraflar›n d›fl›nda, egemen olandan farkl› bir üçüncü dili gelifltirmeye çal›fl›yorlar. Kara harekât›n›n son gününe denk gelen tarihte vicdanî redçiler bir bas›n aç›klamas› yaparak savafl makinesinin dolayl› ya da do¤rudan yedek parças› olmamak için herkesi “hay›r” demeye ça¤›rd›lar. Sürmekte olan savafltan, her türden militarist yap› ve oluflumla birlikte, onlar› do¤rudan ya da dolayl› destekleyen ve iflbirli¤i yapan
Sürmekte olan savafltan, her türden militarist yap›yla birlikte, onlar› do¤rudan ya da dolayl› destekleyen herkes sorumludur: PKK’nin silahl› güçlerine kat›lan, askere giden, bu kat›l›m ve gidifli teflvik eden, yanl›fl› görüp de ses ç›karmayan herkes sorumludur. Toplum akl›n› ve yüre¤ini vicdanî redçilerin sesine yeterince açsa, kazanan bar›fl olacak.
herkes sorumludur: PKK’nin silahl› güçlerine kat›lan, askere giden, bu kat›l›m ve gidifli teflvik eden, bunlara para ak›tan, moral veren, olan biteni umars›zca izleyen, yanl›fl› görüp de ses ç›karmayan herkes sorumludur. Toplum akl›n› ve yüre¤ini vicdanî redçilerin sesine yeterince açsa, kazanan bar›fl olacak. Tüm bunlar› Türkiye’deki militarist zihniyetin derin köklerini unutmadan söylüyorum. “Her Türk asker do¤ar” sözünde cisimleflen bu zihniyet öylesine güçlü ki, anti-militaristlerin bu hegemonyay› k›r›p vicdanlara ulaflmas› büyük zorluklar tafl›yor. Adeta i¤neyle kuyu kazmak gibi. Hat›rlars›n›z, Da¤l›ca bask›n›ndan sonraki histerik süreçte liseli k›zlar “bizi de askere al›n” demifllerdi. Hatta k›zl› erkekli bir grup çocuk kanlar›ndan bayrak yap›p Genelkurmay baflkan›na göndermiflti. Tüm bunlar, militarizmin nas›l da dokular›m›za sindi¤ini, tüm hayat›m›za egemen oldu¤unu gösteriyor. Ama beni as›l sol muhalefetin militarizm karfl›s›ndaki ikircikli hali kayg›land›r›yor. Sol muhalefet, kapitalist ya da sosyalist olsun modern devletin özü gere¤i militarist oldu¤u gerçe¤iyle hesaplaflm›fl de¤il. Bence bunun temel nedenlerinden biri, sol muhalefetin önemli bir kesiminin cumhuriyetin bir “ulusal kurtulufl savafl›” sonucu kurulmufl olmas›ndan yola ç›karak orduya anti-emperyalist bir nitelik yüklemifl, onu Türk modernleflmesinin öncüsü ve güvencesi olarak görmüfl olmas›d›r. Bu anlay›fl, militarist vesayet rejiminin sonuç ve etkilerinin gözden kaç›r›lmas›na, hatta yaflanan darbeler ve s›k›yönetimlerin getirdi¤i ma¤duriyetlere karfl›n, birçok durumda militarizme destek olunmas›na yol aç›yor. 2007 ilkbahar›nda e-muht›raya ra¤men cumhuriyet mitinglerine koflulmas›, flimdi de türban meselesinde ordudan medet umulmas› gibi... Di¤er yandan, sol muhalefetin rejimle aras›na nispeten mesafe koyabilen önemli bir kesimiyse amaç ile araç aras›nda olmas› gereken uygunluk ilkesini gözetmiyor. “Özgürleflmek” gibi bir amac›, onu bizzat ilga eden “fliddet” gibi bir araçla gerçeklefltirmeyi amaçlad›klar› için militarizmi yeniden üreten bir konuma düflüyorlar.
Söylefli: U¤ur Biryol
ne¤in Hollanda’da, profesyonel askerler için bile –ki bu askerler gönüllü olarak orduya kat›l›yor– vicdanî red bir hak olarak tan›n›yor. Askerlik yapmak istemeyenlere alternatif hizmet olanaklar› sunuluyor. Ancak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bir tavsiye karar›na göre, zorunlu askerlik hizmetinin yerine alternatif hizmetin konulmas› mutlaka gerekli de¤il. E¤er bir alternatif hizmet olacaksa, uluslararas› insan haklar› belgelerinde yer alan standartlara uygun olmak zorunda. Bu standartlara göre, alternatif hizmet mutlaka sivil ve kamu yarar›na olmal›d›r. Ayr›ca, cezaland›rma amac› gütmemeli, ayr›mc›l›¤a yol açmamal›d›r, süresi de makûl olmal›d›r. Ne var ki, birçok ülkede alternatif hizmetin süresi çok uzun. Örne¤in, Yunanistan’da zorunlu askerlik 12 ayken, alternatif hizmet süresi 30 ay. Devletlerin pek ço¤u, alternatif hizmeti vicdanî redçiyi cayd›rma ve cezaland›rman›n bir arac› olarak kullan›yor. Ayr›ca sistem, alternatif hizmeti tercih edenlerden, özellikle hizmet sektöründe, ücretleri düflürmenin, iflten ç›karmalar› ve sendikas›zlaflt›rmay› kolaylaflt›rman›n bir arac› olarak da yararlan›yor. Dahas›, alternatif hizmet, vicdanî reddin anti-militarist elefltiriyle ba¤lar›n›n kopmas›na yol aç›yor, onu ehlîlefltiriyor. Vicdanî red, cinsiyetçilik ve heteroseksizm elefltirisi aç›s›ndan da önemli bir role sahip. Askerlik yapmak istemeyen eflcinsellerden istenen belgeler de insan haklar›na ayk›r› de¤il mi? Militarizm, günümüz toplumlar›n›n sosyal örgütlenmesinde ifl gören birçok özcü ve ayr›mc› anlay›fl ve tutumun yeniden üretiminde önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle, kitab›n ikinci bölümünde yer alan yaz›larda, özcü, ayr›mc› anlay›fl ve tutumlardan erkekegemenlik, cinsiyetçilik ve heteroseksizm elefltirisinde vicdanî reddin rolü üzerinde duruluyor. Alp Biricik’in yaz›s›nda de¤indi¤i askerlik yapmak istemeyen eflcinsellere yönelik uygulamalar, militarizmin ve askerli¤in erkekegemen, heteroseksist, cinsiyetçi niteli¤ini teflhir etmesi bak›m›ndan oldukça önemli. ‹nsanlar›n farkl› cinsel yönelimlere sahip olmas›n› hastal›k olarak
“VEHB‹ KOÇ –B‹R YÜZYILIN H‹KAYES‹” SERG‹S‹
Mezar›nda rahat uyuyor! Koç’lar servetlerinin yarat›c›s› babalar›n› unutmuyor, unutturmuyorlar. Vehbi Koç, ölümünün 10. y›l›nda Ankara’da aç›lan “Vehbi Koç –Bir Yüzy›l›n Hikâyesi” ad›nda bir sergi ve Can Dündar’›n derledi¤i “Vehbi Koç –Özel Arflivinden Belgeler ve An›lar›yla” adl› bir kitapla an›lm›flt›. ‹ki y›l geçti, Dündar’›n kitab›n›n ikinci cildi yay›nland›, sergi de Haliç k›y›s›ndaki Rahmi Koç Müzesi’nde yeniden aç›ld›. Sabanc›’lar, Simavi’ler, Hakko’lar ve devlet erkân› serginin kokteylini doldurdular. Zaman›nda Erol Toy’un yazd›¤› meflhur Vehbi Koç kitab› “‹mparator”u okudu¤umuzdan biz de sergiyi gezmek, Türkiye tarihini bir de “di¤er taraf›n” gözünden görmek istedik. akit geceyar›s›n› geçti¤i halde çal›flmaktad›r Fehmi Çok. Elindeki c›mb›zla, önündeki peynir kal›b›n›n içindeki kurtlar› ç›kar›r tek tek, ertesi gün sataca¤›... Zaman, 1. Dünya Savafl›, cumhuriyetin kurulufl y›llar›... Ülke de, halk da fakir, temel ihtiyaç maddelerinin ço¤u k›s›tl›. Aç›lacak Meclis binas›n›n çat›s›n› örtecek kiremit bile bulam›yor hükümet... Day›s›, “çok uyan›k, elinden her ifl gelir” dedi¤i Fehmi’ye dan›flmalar›n› önerir. Fehmi “hemen” der. Ankara’n›n fakir semtlerine gider, tanesi on paradan kiremit sat›n alaca¤›n› ilan eder. ‹yi parad›r, nas›lsa mevsim de yazd›r. Önce iflkillenseler de, kiremit k›tl›¤›ndan habersiz insanlar damlar›ndaki kiremitleri söküp söküp satarlar Fehmi’ye. O da muzaffer bir flekilde döner geriye. “Aferin” derler. “Kaça ald›n bu kiremitleri?” “Tanesine yirmi para verdim.” “Masraf›n› verin, üstüne de kâr›n› ekleyin. Böyle iflbilir gençlere her zamankinden çok ihtiyac›m›z var flimdi.” Erol Toy 1970’lerin bafl›nda yay›nlanan “‹mparator” adl› roman›nda böyle anlat›yordu krall›¤›n› yeni yeni kurmaya bafllayan Vehbi Koç’un ilk günlerini.
V
Herkesle dost, herkesle düflman Akl›m›zda kitaptan böyle bölümler, süzülüyoruz içeri. Rahmi Koç Müzesi’nin büyücek bir salonunda aç›lm›fl sergi. Bir duvar, boylu boyunca panolara ayr›lm›fl. Koç’un hayat›ndan kesitlerle, memleketin sosyal, siyasî ve iktisadî tarihi üst üste bindirilmifl. 1917’de, babas›yla birlikte bir bakkal dükkân› açarak ticaret hayat›na at›lm›fl Vehbi Koç. O zamanlar, Müslüman oldun mu, en fazla bakkal açarm›fls›n, üretime dönük ifller gayrimüslimlere aitmifl. Onlar›n yaflam standartlar›na özenmifl, o hayata ulaflman›n yegâne yolunun da para kazanmak oldu¤unu anlam›fl. Mal almaya gitti¤i ‹stanbul’da ifllerin inceliklerini kapmaya çal›fl›rm›fl. H›rdavatç›l›¤a, köselecili¤e bafllam›fl, daha iyi para kazanm›fl. Panolar›n karfl›s›nda sergileme cepleri var. Birinde bakkal dükkân›n›n bir benzeri yarat›lm›fl, kimi belgeler, giyim eflyalar›, plaketler de di¤er ceplerde sergileniyor. Her ad›mda cumhuriyet tarihinde bir ad›m daha ilerliyor, Türkiye’nin kendi burjuva s›n›f›n› nas›l yaratt›¤›na, Vehbi Koç’un da ifllerini nas›l büyüttü¤üne flahit oluyoruz. Kibritten otomobile girmedi¤i sektör kalmad›¤›n› görüyor, hayat›-
46
Süleyman Demirel ile bir resmî kabulde (fiale Köflkü, 1969)
nomik kalk›nman›n önü kesilmesin. Bir de iflçiler grev yapmasa! Ecevit’le bir görüflmesine göz atal›m, y›l 1975: “Lütfen sendikalar› bir tetkik edin. Bizdeki sendikac›l›k son haddine geldi. Philips 104 gündür grevde. Ç›nar kapand›, Hilton’da olanlar› biliyorsunuz. Türkay’da sendikan›n istedi¤ini veremeyip fabrikay› kapad›¤›m›z› anlatt›m. Buna bir çare bulunmazsa Türkiye’de sanayi ölecektir dedim.” Bundan sonra Koç, Tekel’in sigara üretme iflini beceremedi¤inden, yurda kaçak sigara girdi¤inden bahsediyor, sigara üretimini kendilerinin yapmas›n› teklif ediyor. Ecevit ise bunun kooperatifler ve iflçi sendikalar›n›n yapabilece¤i bir ifl oldu¤unu söylüyor, laf› iflçilerin kurdu¤u flirketlere getiriyor. Koç her zamanki gibi haz›rl›kl›: “83 flirketin sadece ikisi hayatta kald›.”
“H›z›n› kendi bile durduram›yor”
m›zda yer etmifl ne kadar çok markan›n arkas›nda oldu¤unu görüp flafl›r›yoruz. Çal›flkan, disiplinli, tutumlu, iç ve d›fl politikay› yak›ndan takip eden birisi var karfl›m›zda. Hiç üflenmemifl, önemli buldu¤u her fleyi en ince detay›na kadar not alm›fl Vehbi Koç. Sa¤l›k için gerekli kaidelerin, seyahate ç›kmadan yap›lacaklar›n yaz›ld›¤› listeler haz›rlam›fl, okumalar› için yak›n çevresine de yaym›fl. Y›l›n sonlar›nda önemli olaylar›n dökümünü ç›karm›fl, olas› etkileri üzerine kafa patlatm›fl. Herkesle dost –belki herkesle de düflman. Atlamamak için Türkiye’deki gayrimüslim bayramlar›n› not alm›fl mesela. Politikac›lar›n hepsiyle yak›n, bugün giden yar›n gelir diyerek hiçbirine yüz çevirmemifl. Ve de yapt›¤› her fleyi “kendi kadar, ülkesinin kalk›nmas› için” de yapm›fl: “Devletim ve ülkem varoldukça ben de var›m. Demokrasi varsa hepimiz var›z.”
“Sendikalar› bir tetkik edin!” Can Dündar’›n 1961-76 y›llar›ndan belgeleri toplad›¤› “Vehbi Koç –Özel Arflivinden Belgeler ve An›lar›yla” kitab›n›n ikinci cildinde, iflçi hareketinden, sendikalardan, genel olarak soldan ödünün patlad›¤›n› görüyoruz. ‹smet ‹nönü’nün “ortan›n solu” deyiminden bile o biçim huylan›yor. Komünist Macaristan’a gidince tüyleri diken diken oluyor. Ona göre, kavgaya dövüfle gerek yok: Büyük partiler birleflsin, güçlü hükümetler kurulsun ki iflimize bakabilelim, eko-
‹nönü’nün “ortan›n solu” deyiminden bile o biçim huylan›yor. Komünist Macaristan’a gidince tüyleri diken diken oluyor. Ona göre, kavgaya dövüfle gerek yok: Büyük partiler birleflsin, güçlü hükümetler kurulsun ki iflimize bakabilelim, ekonomik kalk›nman›n önü kesilmesin. Bir de iflçiler grev yapmasa!
Zekâs›n›n hakk›n› vermek lâz›m! ‹stanbul’a göç edenden vergi al›ns›n gibisinden sivri fikirleri çok önceden düflünmüfl; Do¤u Anadolu’ya yat›r›m yap›lmamas› halinde “fena bir fleyler” olaca¤›n› hissetti¤ini genç Turgut Özal’la yapt›¤› yaz›flmalar›ndan anl›yoruz. Yafl› ilerleyince, kurdu¤u düzenin ölümünden sonra ne olaca¤›n› kendine dert edinmifl. Ölüm döfle¤indeki kar›s›na da vasiyetini bir an önce yazmas›n› telkin ediyor zaten. Dünyadaki flirketleri incelemifl, aile flirketi olarak kalanlar›n bir süre sonra çöküp gitti¤ini tespit etmifl. O sebeple flirketlerin kurumsal kimlikler kazanmas›na u¤rafl vermeye bafllam›fl. Mutlak denetimi çocuklar›ndan al›p yönetim kurullar›na vermifl. Akrabalar›n kay›r›lmas›na, hak etmeden yüksek mevkilere getirilmesine kesinlikle karfl› ç›km›fl. Kendi çocuklar›n›n müsrifli¤ine, ifl ö¤rensinler diye baflkalar›n›n yan›na verdikleri genç torunlar›n›n haytal›klar›na içerledi¤ini de fark etmemek imkâns›z. Erol Toy’un anlatt›¤› zenginli¤e götüren o “üçk⤛tlar”dan, “çevirilen dolaplardan” bu sergi ve kitaplarda iz bulmak olanaks›z elbette. Toy’un anlatt›klar›n›n ne kadar›n›n gerçek, ne kadar›n›n hayal ürünü oldu¤unu bilmek de. Ama, Koç’un ve çevresinin “‹mparator” hakk›ndaki yorumlar›n› okuyunca, baflar›l› bir portre çizmifl oldu¤u daha iyi hissediliyor. Koç, “‹mparator” ç›kt›¤›nda bir dizi yaz›flma yap›yor: “Erol Toy’un ‘‹mparator’ bafll›kl› kitab›n› okudunuz mu? Bu arkadafl bu kitab› ne maksatla yazd›, gayesi nedir? Bu husustaki görüflünüzü rica ediyorum.” Cevaplar gecikmeden geliyor: “Kitab›n amac›, özel sektörün, özellikle büyük flirketlerin bir memleket için çok tehlikeli olabilece¤ini göstermek. Burada size benzetilen kitap kahraman› sembol olarak al›nm›fl. Gençli¤inde çal›flkan, dürüst, iyi ve azimli, fakat h›rsl› bir insan. ‹flleri büyüdükçe kendi güçlenmesini ve h›z›n› art›k kendi bile durduram›yor. Yoksa kitaptaki karakterlerin hiçbiri ‘kötü’ insan de¤il, sistem dolay›s›yla kötülük ediyorlar. Suç unsuru say›lacak pek çok cümle var. Tabii dava edilirse kitap meflhur olur, çok sat›l›r. Hem kazanç
artar, hem propaganda yönü kazan›r. Güçlükle okunan, s›k›c› bir kitap... Herhalde hiç tepki gösterilmemeli, efl-dost toplant›s›nda dahi kitab› okudu¤umuzdan, düflüncelerimizden bahsedilmemeli.” Bir di¤er cevapsa flöyle diyor: “Yazar herhalde zeki bir genç. Sizi roman›na konu al›nca baz› araflt›rmalar yapmas› tabîi. Mesela sizin kafler peyniri hikâyesi bundan 17-18 sene evvel bir gazeteye sizin verdi¤iniz beyanatla aç›klanm›fl bulunuyordu. Kitab›n›z› görmüfl olsayd› (o günlerde Koç’un “Hayat Hikâyem” adl› otobiyografisi de yay›nlanm›flt›) böyle bir yazar›n balland›ra balland›ra anlataca¤› daha genifl konular vard› ve bunlar› muhakkak kaç›rmazd›.”
Nescafe, Heinz ve Özal Günümüzde insanl›¤›n ilerleme motoru olarak kutsanan, onsuz bir ifl görülemeyece¤ine inan›lan özel teflebbüsün çok özel bir neferi var karfl›m›zda. ‹flin üzücü yan›, bugün geldi¤imiz noktadan bak›nca, karfl›m›zda üç afla¤› befl yukar› bir sosyal demokrat görüyor oluflumuz! ‹fllerden elini çekti¤i 1984’te Özal’a yazd›klar› manidar: “‹thal edilen tüketim maddelerine giden dövizleri borçla al›yoruz ve bunlar›n faizlerini ödüyoruz. Yar›n döviz kalmaz ve bundan dolay› sanayimiz çal›flmazsa, bu bir milyon iflçi, befl milyon nüfus demektir, her bak›mdan zararl› olur. Kendisine ‘Bugün yürüyüfl yapt›m, Yeniköy’deki ma¤azalar›n vitrinlerindeki Nescafe ve Heinz ketçaplar›n› gördü¤üm zaman yüre¤im titredi. Ben bu karar›n›z› do¤ru bulmuyorum. Belki yanl›fl düflünüyorum, fakat Türkiye’nin dövizi bu flekilde ithalat yapmaya müsait de¤ildir’ dedim. Hiçbir cevap vermedi, ama üzerinde bir hayli tesir b›rakt›¤›m› tahmin ederim.” Toplumun birlikte yaratt›¤› servetin da¤›l›m›n›n y›ldan y›la adaletini kaybetti¤i bir Türkiye’de yafl›yoruz. Emekçilerin haklar›ndan k›s›tlama yap›lmayan gün geçmiyor gibi. Genifl kesimlerin hakk›n› savunacak solun esamesi okunmuyor. Sendika, grev, lokavt gibi kelimelerin anlam›n› neredeyse sözlükten bakarak ç›karabilece¤iz. Kamu ç›kar›ndan, sosyal adaletten bahsedilmeye kalk›lsa, yüzlerde küçümser bir gülümseme beliriveriyor. Bir kiflinin binlerin, milyonlar›n eme¤ini sömürmesi hofl karfl›lan›yor. En k›sa zamanda en büyük kâr› elde etmek hayat›n anlam› olarak belleniyor, bu görüfl genifl kesimler taraf›ndan benimsenip kan›ksan›yor. Art›k Vehbi Koç mezar›nda rahatça uyuyabilir, ürktü¤ü gibi, servetine göz diken, gizli kapakl› ifllerini ortaya ç›karmak isteyen, grev yap›p yoluna tafl koyanlar çok çok azlar art›k. fiimdi memleketi kalk›nd›rm›fl, vatandafla ifl olana¤› sa¤lam›fl, ö¤rencilere burslar da¤›tm›fl biri olarak bol bol alk›fl ve övgü var kendisine –Tekel de sat›ld›, içkiyi, sigaray› memlekette özel sektör üretiyor art›k. Y›llar sonra çocuklar›n›n ya da torunlar›n›n arflivleri aç›ld›¤›nda neler yazaca¤›z kim bilir? Do¤rusu, korkuyoruz. ‹lker Aksoy
“BU ‹fiYER‹NDE GREV VAR: RES‹M ‹fi-HEYKEL ‹fi” SERG‹S‹
Ayflelerin toplu eylemi Galeri Apel’de 31 Ocak-1 Mart aras›nda görülmeye de¤er bir grev vard›. Tam 3500 Ayfle, Asur ve Babil’den bugüne dek biriktirdikleri düflleri, korkular›, sevinçleri, sorumluluklar› anlatt›lar. Sonra bir anda da¤›ld›lar, grev flimdi onlar›n ulaflabildikleri her yerde devam ediyor... özünü etti¤imiz, Bayram Candan’›n “Bu ‹fl Yerinde Grev Var: Resim ‹fl-Heykel ‹fl” sergisi. Candan, daha çok ilk okuma kitaplar›m›zdaki Ayflelere benzeyen figürleri kâh metal, kâh tuval üzerine boyayla ete kemi¤e büründürüyordu son bir y›ld›r. Ama serginin haz›rl›k süreci bu kadarla s›n›rl› de¤ildi. Candan’›n çocuklu¤undan beri birikiyordu Ayfleler. Eline kalemi ald›¤›nda çizmeyi en çok sevdi¤i figürlerdi. Bir ara gene hayli kalabal›k bir flekilde Candan’›n 2005’te Kasa Galeri’de açt›¤› “Saatler” sergisinde ortaya ç›kt›lar. Her türden yüzlerce saatin akrebine, yelkovan›na konuvermifl kad›nl› erkekli kalabal›k bir ekip hep birlikte zaman›n tiktaklar›n›n ritmiyle hareket ediyorlard›. Bugün art›k o figürlerin adlar›n›n Aliler ve Ayfleler oldu¤unu biliyoruz, bir de Candan’›n Alilerdense Ayflelerle ilgilenmeye devam etmeyi tercih etti¤ini... Bayram Candan, bir ay boyunca sergilenen resim ve heykellerinin neden Ayfle figürlerinden yola ç›kt›¤› sorusuna, bu ifllerin konusunun daha çocukken oyun arkadafl› edindi¤i kad›nlar oldu¤unu söylüyor, yani annesi, ablalar›, arkadafllar›... “Hatta” diyor, “benim içimdeki kad›n o, ya da içimin kad›n taraf›”. Ayfleler bu kadar yak›n olunca, insan›n akl›na hemen “o zaman neden grevdeler?” sorusu geliyor. Bayram da bilmiyor bunu. Ama anlatt›klar›na göre, süreç flöyle geliflmifl: Yaklafl›k bir y›l boyunca atölyeye kapanm›fl içindeki Ayflelerle birlikte. O bir y›l boyunca Ayfleler onun içinden d›flar›ya çeflitli formlar halinde ç›km›fllar, o metale, tuvale flekil ve flemal verirken Ayfleler de do¤rudan do¤ruya müdahillermifl, hatta süreci bizzat yönetmifller. Sonra sergi vakti geldi¤inde atölyeden ayr›lm›fllar ve galeride öylece durmaya bafllam›fllar. Candan iflte o zaman Ayflelerin grevde olduklar›na karar vermifl. Yani Ayfleler bir müddet kendilerine dönük flekillendirme ifline ara vermifller. Sergi mekân›ndaki organizasyonda da bir fevkaladelik göze çarpt›¤›n› fark etmifl sonra Candan. Salonun düzenlenme ifli bitti¤inde bakm›fl ki, Ayfleler duracaklar› yeri de yine kendileri seçmifller. Bir köflede Babil ve Asur’dan kalma yüzler tuvallerde görünür, Aliler daha belirgin bir flekilde arz-› endam ederler ve Ayflelik hallerinin tarihsel köklerine iliflkin zihinsel arkeolojinin ürünleri daha çok burada
S
sergilenirken, mekân›n kendisinde olan› daha görünür k›ld›¤› alanlar›nda daha ça¤dafl Ayfleler var. (Asl›nda Ayflelerin çok büyük bir bölümü zamandan ba¤›ms›z, ama baz›lar› bugüne daha yak›n gibi). Mesela geniflçe bir odan›n tam orta yerinde, belden yukar›s› onunla karfl›laflan›n belle¤indeki ayr›nt›lara b›rak›lm›fl bir Ayfle heykeli ayna karfl›s›nda annesinin topuklu ayakkab›lar›n› denemekte. Bir baflka Ayfle sol yumru¤unu tüm azmiyle kald›rm›fl yukar›, belli ki devrim istemekte. Onunla ayn› odada olmasa bile öyküsel devaml›l›k arz eden bir baflka Ayfle ise sab›kal› oldu¤unu ele veriyor hemen, önüne ilifltirilmifl numaralarla. Alternatifi yan›nda duruyor: Ayfle hamile. Serginin küçücük bir baflka alan›nda ise uzun ince bacaklar üzerinde dans eden son derece zarif Ayfleler var, bir baflka Ayfle boyuna bosuna bakmadan kendisinin belki 30 kat› büyüklü¤ünde bir kütleyi s›rtlam›fl sürüklemekte. Yan›bafl›ndaki bir baflka Ayfle ise, daha da büyük bir kütlenin etraf›nda Ali’siyle saklambaç ya da bir tür denge oyunu oynamakta. ‹ster heykel, ister resim olsunlar, Ayflelerin birkaç temel ortak noktas› var. Bunlardan ilki hiç kuflkusuz görüntüleri. ‹ncecik bacaklar› ve kollar›yla her an k›r›lacakm›fl gibi olsalar da çok güçlüler, Candan özellikle heykellerde metali tercih ederek bu ironiyi iyiden iyiye görünür k›lm›fl. Ayflelerin bir baflka özellikleri ise bir aradayken çok güçlü görünmeleri. Hele ya¤l›boya bir tabloda, hep birlikte bir fleyleri protesto eden yüzlerce Ayfle var ki, bu tablonun gitti¤i yerin kolay kolay sükûnet bulamayaca¤›n› görmek için falc› olmaya gerek yok. Sergiyle ilgili en e¤lenceli hikâyelerden biri, iki polisin binan›n d›fl›ndaki bez pankartta serginin ad›n› görüp “bu grevden niye bizim haberimiz yok” diye içeri dal›vermeleri. Demek ki, Ayflelerin küçük bir sergi salonundaki eylemleri bile düzenin kendini güvende hissetmeyip bir fleylerden endifle etmesine neden olabiliyor. Masalar›n›n bafl›nda oturur, parktaki bir sandalyeye kendilerini sereserpe b›rak›rlarken bile fincanc› kat›rlar›n› ürkütebiliyorlar. Sergi 1 Mart itibar›yla sona ermifl durumda. Yani Ayflelerin toplu eylemi bitti, flimdi her biri gittikleri mekânlarda grevlerine devam edecekler. Ayfle Çavdar
47
IM
TU
TMAZ
R
Ali Çoban
U ADAM T
TA
AL‹ ÇOBAN’LA FUTBOL YAKIN TAR‹H‹NDE KISA B‹R GEZ‹NT‹
Mahalle futbolu bitince yetenek de bitti Yafl› müsait olup da, Befliktafl ve Galatasaray’da uzun y›llar oynam›fl, çok genç yaflta millî olmufl, ‘70’lerin ikinci, ‘80’lerin ilk yar›s›nda “topa kafay› sokan adam” olarak nam salm›fl Ali Çoban’› tan›mayan yoktur. Geçen ay haz›rl›k maç›nda Fenerbahçe’yi yenen Pendikspor’un antrenörü olmas› sebebiyle tekrar akl›m›za düflen Ali Çoban’› do¤du¤undan beri yaflad›¤› Ortaköy’de ziyaret ettik. Futbola 1973’te Ortaköy’de amatör tak›mda bafllam›fls›n›z. Özgeçmiflinizde ertesi y›l profesyonel bir tak›ma, Zonguldakspor’a, oradan da Gaziantepspor’a transfer oldu¤unuz yaz›yor. Ama amatör millî tak›m oyuncusu olmaya devam etmiflsiniz. Ali Çoban: O zamanlar amatör futbolcular profesyonel tak›mda oynayabiliyordu. Profesyonel futbolculuk da prangal› mahkûm olmak gibiydi zaten, hele daha kendini gösteremeden profesyonel olursan, yand›n. Her fleyini kulübe teslim edersin, adam bonservisini istedi¤i fiyata satabilir. O nereye derse oraya gidersin. Hem profesyonel olmaktan korktu¤um için, hem de amatör millî tak›m› b›rakmayay›m diye amatör kald›m bir süre. fiimdi profesyonellik çok farkl› tabii. Sizin kufla¤›n en büyük eksi¤i neydi? En büyük eksik imkâns›zl›kt›. Ben Befliktafl’tayken Dolmabahçe’nin bir tek kenarlar› çimdi, kalan k›sm› toprak zemin. fieref Stad›’nda idman yap›yorsun, oras› da toprak. Federasyonun devlete ba¤l› olmas› en büyük dertti bana göre. Millî tak›m› al›n mesela. Uluslararas› alana s›çrayam›yorsun, devlet kafas›. Yurtd›fl› tecrüben az olunca, özgüvenin eksik kal›yor. ‹stedi¤in kadar yetenekli ol, kendini gösteremiyorsun. Cahilsin bir de, dünyadan haberin yok. Bak›n size bir olay anlatay›m. 1974’te millî tak›mla Malmö’ye gittik, oradan da maç›n oynanaca¤› kasabaya. O güne kadar do¤ru düzgün çim saha görmemifliz, bir bakt›k, yan yana 18 çim saha var. Akl›m›z uçtu. Benden baflka Samet Aybaba, Engin Verel ve kaleci Kenan var. Bize biraz uzak kalan sahalardan birinde de maç oynand›¤› görünüyor. Hadi maç› seyredelim diye giderken Samet “bunlar›n fizikleri bir acayip” dedi. Yaklafl›nca bir de bakt›k ki, k›zlar formalar› giymifl futbol oynuyorlar. K›z
48
tak›m› diye bir fleyi görmek bir yana, duymam›fl›z bile. Samet de fizikleri acayip derken k›zlar›n gö¤üslerini söylüyormufl. A¤z›m›z aç›k kald›, düflünün, dünyadan ne kadar habersizmifliz. Bu dedi¤im millî tak›m; kulüplerin hali hepten berbatt›. Federasyon flimdi de devlete ba¤l› olsa, yine bir numara olmaz. Yani, diyece¤im, kiflisel yetenekleri olan, ama flanss›z bir kufla¤›z biz. Ama flimdi de bizim zaman›m›zdaki kadar kiflisel yetenek yok. Neden böyle bu? O zaman erkek çocuklar›n en büyük hobisi futboldu, futbol oynamakt›. fiimdi az say›da genç futbolla u¤rafl›yor, kalanlar baflka fleylere verebiliyor kendini. Bizim zaman›m›zda k›z arkadafl
Ali Çoban, 1984’te 2-1 yenildi¤imiz ‹talya maç›nda
yok, internet yok, gezelim tozal›m yok. Ayr›ca mahalle futbolu diye bir fley vard›, en önemlisi bu. O bitti, yetenek de bitti. Mahallede en iyi futbolcu, iyi çal›m atan, gol atan futbolcudur. Kiflisel yetenekleri olan futbolcudur yani. Eskiden herkes öyle olmaya çabalard›, kiflisel yetenekler geliflmeye daha aç›kt›. Kulüplere de yans›rd› bu. fiimdi her fley kökten de¤iflti. Ben kendim de hocay›m, art›k sistem oyuncusu yetifltirmeye çabal›yoruz. Robot gibi yani, rakibi oynatma, sürekli pas ver. Adam›n kiflisel yetene¤i varsa bile köreliyor. Futbolcu tipi de¤iflti. Gerçi her fley de¤iflti art›k, eskisi gibi yönetici de kalmad›. Eski yöneticiler deyince kafan›zda nas›l biri canlan›yor? Bir kere zengin bir adam. O zaman televizyon geliri, sponsor geliri olmad›¤› için kulüp tamamen baflkan›n, yöneticinin cebine ba¤l›yd›. Bu taraf› kötü. Ama bir yandan da adam acayip sahip ç›k›yordu ifline, paray› kendisi kaybedecek, mecbur çabal›yor yani. Ama bir de futbolcu kaç›rmalar olurdu. Silah›n, gücün varsa, futbolcuya imza att›r›rs›n. Öyle tipler de vard›. Eski futbolcular, yöneticiler demiflken, eski hocalardan birini de soral›m. Galatasaray’›n efsane teknik direktörü Brian Birch sizin de hocan›zd›. Birch’ü nas›l hat›rl›yorsunuz? Birch’ün iki dönemi var. Birincisi ‘70’lerin, ikincisi ‘80’lerin bafl›nda. ‹lk geldi¤inde ben yoktum Galatasaray’da. O zaman futbol bizde 4-3-3 oynan›yor. Savunmada stoper rakip santrforu al›yor, libero d›flar› ç›k›yor. Birch, Türkiye’de çift santrfor oynatan ilk hoca. Öyle olunca rakip stoper birini alsa bile, santrforun biri boflta kal›yordu. Millet Birch’ün sistemini çözene kadar Galatasaray üç y›l arka arkaya flampiyon oldu. Bizim döneme gelince, en çok hat›rlad›¤›m flu, Birch’ün tak›mda en sevdi¤i futbolcu bendim. ‹ngiliz ya, böyle benim gibi savaflç›, dövüflçü futbolcular› çok seviyor. Zaten Fatih abi (Terim) koflmaz, Erdo¤an (Ar›ca) çal›flmay› sevmez. Hoca da beni seviyordu iflte. O kadar çok severdi ki beni, arkadafllar “Aran›zda baflka ifller mi var? Yat›yor musunuz yoksa?” falan diye tak›l›rlard›. (gülüyor) Ben de hoca beni daha çok sevsin diye kavga eder gibi top oynuyorum tabii. Bir sürü de sakatland›k tabii bu arada. Kaç kez sakatland›n›z? Çok. Menisküsler var, çapraz ba¤lar var, sa¤›mda solumda k›r›k ç›k›klar var. Galatasaray’dayken bir Fenerbahçe maç›nda Fatih abiyle yan yana oynuyoruz. Ben rakibe do¤ru kofltum, Fatih abi de koflmufl, aralar›ndan havaya uçtum ve kolumun üstüne düfltüm. (köprücük kemi¤ini gösteriyor) Bak›n bu kemik böyle d›flar› f›rlad›. Sizin için son sakatl›¤›n› tedavi ettirse birkaç y›l daha oynard›, ama tedavi olmad› deniliyor. Do¤ru mu bu? Asl›nda do¤ru. 34 yafl›ndayd›m, aya¤›mdan fena sakatlanm›flt›m. Türkiye’de tedavisi yok do¤ru dürüst, ama beni sa¤olsunlar Bayern Münih’in doktoruna gönderdiler. Adam ameliyat olacaks›n dedi. Almanya’ya yaln›z gitmiflim, zaten can›m s›kk›n. Tam ameliyat günüydü, içime bir korku düfltü. Birden esti kafama yani, ameliyat da kals›n, futbol da dedim. Ama hakikaten hiç yoksa üç y›l daha oynard›m. Biraz piflman gibisiniz... Tam piflman oldum diyemem de, flöyle bir fley oluyor, futbolu b›rakt›ktan sonra bofllu¤a düflüyor insan. Futboldan baflka bir ifl yapmay› bilmiyorsun, o da bitmifl, ne yapacaks›n? Al›flana kadar çok zorland›m ve keflke üç y›l daha oynasayd›m dedi¤im oldu.
Söylefli: Murat Toklucu - Onur Yaz›c›o¤lu
TA
K
Vudu diyar›n›n sevgilisi mmanuel Sanon. Futbolla ilgilenenler için bile yabanc› olan bu isim, Haiti’de bir millî kahraman. Ülkesinde geçti¤imiz yüzy›l›n sporcusu seçilen Sanon, 21 fiubat 2008’de Florida’daki evinde son nefesini verdi. Pankreas kanserinden ölen eski futbolcu, Haiti futbol tarihinin alt›n y›l›nda Almanya’da sahne alm›flt›. 1974 Dünya Kupas›’nda ‹talya, Polonya ve Arjantin’le ayn› gruba düflen Haiti, bütün maçlar›n› kaybetse de gönülleri kazanm›flt›. Haiti, ‹talya karfl›s›nda ilk yar›y› golsüz kapatmay› baflarm›fl ve 46. dakikada Sanon’un golüyle öne geçmiflti. ‹ki senedir kalesinde gol görmeyen efsanevî file bekçisi Dino Zoff, 1143 dakika sonra Haitili ismi duyulmam›fl bir forvete boyun e¤miflti. Maç› ‹talya kazand›, ancak sinemalara toplanm›fl Haiti halk› kutlamalar› kesmedi. Zira iki kere dünya kupas› kazanmay› baflarm›fl ‹talya’ya gol atmay› baflarm›fllard›. Sanon, Arjantin filelerini de havaland›r›nca millî kahramana dönüfltü. Belki de vudu büyücülerinin hummal› çal›flmalar› onu futbolun unutulmaz› yapm›flt›. Vedas› da muhteflem oldu. Halk posterleriyle dolaflt›, Baflbakan Jacques-Edouard Alexis bütün ülkede sayg› duruflu yap›lmas›n› emretti. Bat›n›n ad›n› bilebildi¤i az say›da Haitiliden biri de görkemli bir flekilde dünyaya veda etmifl oldu. – Ali Murat Hamarat
E
Metz’in faflist taraftarlar› eçen ay Fransa 1. Ligi'nde Metz'in Lyon ile yapt›¤› maçta,
G Metz tribününden afl›r› sa¤c› bir grubun att›¤› ›rkç› sloganlar ve Nazi selâmlar›, insan olan herkesin midesini buland›rd›. Fransa futbolunda yükselen ›rkç›l›¤a karfl› önlem almak isteyen Fransa Futbol Federasyonu, tam da o hafta tüm karfl›laflmalarda futbolcular›n “Irkç›l›k... bir daha asla” yaz›l› tiflörtlerin giymesini istemiflti. Lyon’a 2-0 kaybettikleri maç sonras›nda oyuncular, Metz tribününe bu tiflörtleri att›, ancak bir taraftar grubu bu tiflörtleri geri att›, kimisi y›rtt› ve ard›ndan faflist sloganlar atmaya bafllad›lar. Metz’in güvenlikten sorumlu yöneticisi Jacqy Ancel, olay›n sorumlusu olarak kendilerini “Kimlik Gençleri” olarak tan›mlayan faflist taraftar grubuna mensup on kiflinin araflt›r›ld›¤›n› ve sorumlular bulunur bulunmaz dava aç›laca¤›n› belirtti. Ancel, “Fransa’da kanunlar bu konuda elimizi kolumuzu ba¤lam›fl durumda. Bara girifli yasaklayabiliyorsunuz, ancak bu gibi kiflilerin stadlara girmesini yasaklamak o kadar kolay de¤il" diyerek yapabilecekleri çok fazla fley olmad›¤›n› aç›klad›. Fransa'da flu an 80 kifli çeflitli nedenlerden dolay› stadlara al›nm›yor, oysa bu rakam ‹ngiltere’de 4 bin, bizde 600 civar›nda. Elbette statlarda ›rkç›l›¤›n önüne geçmekte tek yol zanl›lar› maça sokmamak de¤il, ancak at›lacak her ad›m çok önemli. – Ulafl Gürflat
Müzik dolab›
Ölü gözüyle izlenimler
Ad›m kad›n
Nick Cave and The Bad Seeds / Dig!!! Lazarus Dig!!! (Anti) ildi¤iniz gibi, Nick Cave bir aralar kendisine Londra’da bir büro tutmufl, son dönemdeki pek çok baflyap›t›n› da orada, piyanosunun bafl›nda yazm›flt›. Geçti¤imiz senelerde Cave ve kötü tohumlar› yöntem de¤ifltirmeye, bir araya toplan›p jam yaparak flark› yazmaya karar verdiler. Tebdil-i mekânda ferahl›k vard›r derler. Böylece ortaya Grinderman ad›n› verdikleri bir proje grubu ç›kard›lar, ayn› adl› müthifl bir de albüm yay›nland›lar. Adamlar›m›z h›zlar›n› alamam›fl belli ki. Bu yeni plakta da rock’n roll tam gaz devam ediyor. Gençler utans›n, iki senedir, rock’un en taze, en yak›c› flark›lar›n› kaç y›ll›k amcalar› yap›yor! Nick Cave, Lazarus’un hikâyesini küçük bir çocukken kilisede dinlemifl, k›zkardefllerinin yard›m istedi¤i ‹sa’n›n diriltti¤i Lazarus’u o gün bugündür de unutmam›fl. Bu albümde Lazarus’u iki bin y›l öncesinden al›p getiriyor, bugünün New York’una yerlefltiriyor. Yan›na da geçen yüzy›l›n en büyük ilüzyonisti Harry Houdini’yi koyuyor. Houdini, hayat›n›n son dönemini ruhlarla konufltu¤unu iddia eden medyumlar›n foyalar›n› meydana ç›karmaya adam›flt›. Asl›nda içten içe öteki taraftan haber almay› arzuluyor, bu flekilde çok sevdi¤i annesine ulaflabilmeyi düflünmüyor da de¤ildi Houdini. Kar›s›yla bir anlaflmaya bile varm›fllard›. Hangisi önce ölürse, hayatta kalana ulaflmak için elinden geleni yapacakt›. Kim bilir, belki de ölümden sonra yaflam olup olmad›¤› ö¤renilebilecekti. Houdini önce hayat›n› kaybedecek, y›llar sonra kar›s› gazetecilere ondan bir haber alamad›¤›n› aç›klayacakt›. Öte taraftan r›zas› al›nmadan ça¤›r›lan Lazarus’un öfkeli olabilece¤ini söylüyor Nick Cave, ç›lg›n bir vaiz gibi uluyor: “Göm kendini, göm kendini Lazarus, göm kendini ç›kt›¤›n deli¤e” ve ard›ndan bütün albümü dinle, seksle, fliddetle ve kapkara bir mizahla ilmek ilmek dokuyor. Bu, grubun 14. albümüymüfl. 24 y›lda 14 baflyap›t, di¤erleri gibi bu da kesinlikle kaçmaz.
Doublemoon Kad›nlar› (Doublemoon) d›: Kad›n. Uyru¤u: Dünya. Dili: Müzik... Farkl› kültürlerden müzikleri harmanlayarak, sound’u farkl›, ruhlar› akraba müzisyenleri buluflturarak Türkiye’yi dünyal›laflt›ran Doublemoon’un yeni derlemesi, 8 Mart’›n ard›ndan, flirketin bünyesinde eserler veren kad›nlar› bir araya getiriyor. “Kuflu Kalkmaz”la vaktiyle memleketi sarsan Sultana’n›n hiphop’undan Ortado¤u’nun elektronik arabeskinin 盤›r aç›c› sesi Natacha Atlas’a, Ayfle Sicimo¤lu’nun Latin “Istanbul Not Constantinople”undan Susheela Raman’›n deneysel nefesine, Emel Say›n’›n musikisinden Sabahat Akkiraz’›n deyifline, Aynur Do¤an’›n Kürt havas›ndan Aziza A’n›n rap’ine, Mercan Dede, Baba Zula, Burhan Öçal gibi erkeklerin de deste¤iyle, 12 farkl› hikâye var “Doublemoon Kad›nlar›”nda...
B
10 albüm Adele 19 Ak›n Eldes Cango Alison Moyet The Turn Lou Reed Berlin Neil Young Chrome Dreams II Ry Cooder Chavez Ravine Serap Ya¤›z Sular›n U¤ultusu Siouxsie MantaRay Sultan Tunç Rap’n Roll Yinon Muallem The Way It Is
5 flark› Grup Ekin Gecekondu Sokaklar› Hayko Cepkin A¤larsa Anam A¤lar Marianne Faithfull Broken English Metin Ifl›k Melek Yüzlü Sahtekar Mor ve Ötesi Deli
Türkçe popun son otuz y›l›na damga vuran, ‘80’lerden itibaren geliflen popun üzerinde durdu¤u kaidelerden olan Aysel Gürel’i, özellikle film müziklerinden hat›rlad›¤›m›z besteci Nedim Otyam’›, Türk sinemas›n›n en büyük karakterlerinden Kenan Pars’› yitirdik. Bir kuflak, arkas›nda büyük bir miras b›rakarak gidiyor. Bafl›m›z sa¤olsun.
A
Sultana
– ‹lker Aksoy
ANKARA’DA ROCK RÜZGARI
Baflkentin müstakbel transferleri ock yar›flmalar›nda s›k s›k ek-
Rsiklikler müflahade ediyoruz, ama müzi¤ini, sesini duyurmak isteyenlere sa¤lad›klar› imkânlar da yads›namaz. Ayr›ca iyi performans sergileyenlerin önünde albüme kadar uzanan yollar da aç›labiliyor. Örne¤in Rock'n Dark Express Rock Müzik Yar›flmas› bu f›rsatlar› tan›yan bir mecra... Dokuz bölgede yap›lan organizasyon sadece ‹stanbul'la k›s›tl› olmad›¤› için birçok ildeki amatör müzisyen ve gruplara da flans do¤mufl oluyor. Bu sene ocak ay›nda bafllayan organizasyonda befl bölge finali geride kald›. Her bölgeden elemeleri kazanan bir grup 3 May›s'ta ‹stanbul'da gerçekleflecek olan as›l finalde yar›flacak. Geçti¤imiz hafta yar›flman›n Ankara aya¤›n› izleme f›rsat› bulduk. Over All adl› mekânda s›ras›yla sahneye ç›kan üç grup üçer flark› söyledi. Gruplar
50
daha önce Ankara'n›n çeflitli mekânlar›nda sahne ald›klar›ndan zaten kendilerine has bir dinleyici kitlesine sahipti. Sahneye ilk ç›kan Rutin, bir buçuk sene önce kurulmufl, yeni say›labilecek bir grup, ancak flimdiden üç albüm yapmaya yetecek kadar flark›lar› oldu¤u-
nu söylüyorlar. Elemanlar› daha önce baflka gruplarla da çal›flm›fl. Yar›flmada “Kara Toprak”, “‹stersen” ve “Durma Git” adl› flark›lar›n› seslendiren Rutin'in di¤er gruplara nispeten daha sakin bir müzi¤i var. fiark› içinde fliir okuyorlar ya da anlad›¤›m›z kadar›yla spon-
tan olarak konufluyorlar. Bunu, seyirciyle bir çeflit iletiflime geçme metodu olarak yap›yor olabilirler... ‹kinci grup Pyracantha'n›n elemanlar› ise 2006 y›l›ndan bu yana birlikte. Tarzlar›n› alternatif metal olarak tan›ml›yorlar. Ankara'n›n çeflitli yerlerinde bar programlar› yapm›fllar, konser vermifller. Zaten yar›flma esnas›nda seyircinin flark›lar›na efllik etmesinden de bu anlafl›l›yor. Gecenin tek kad›n vokalli grubu olan Pyracantha, yar›flmaya “Anlat›r Tekrar”, “Son Defa” ve “Ruhsuz Kad›n” adl› flark›larla kat›ld›, ki “Ruhsuz Kad›n” anlad›¤›m›z kadar›yla Ankara alemlerinde (en az›ndan o gece orada bulunanlar aras›nda) bir hayli popüler. Grubun ad› bir çeflit çal›l›k türünden geliyor ve zor telafuz ediliyor, ama zaten isimlerini de¤ifltirmeyi düflünüyorlarm›fl. ‹stanbul'a gelmeye hak kazanan Ar-
Tozlu, çöllü bir macera Robert Plant & Alison Kraus / Raising Sand (Rounder) obert Plant ile Alison Krauss’un ilk birlikteli¤i, birkaç sene evvel Leadbelly’nin Rock and Roll Hall of Fame’e kabulü s›ras›nda verilen “tribute” konserle olmufltu. Oradaki iflbirli¤i flimdi bir albümle, “Raising Sand”le devam ediyor. Robert Plant’i herhalde bilmeyenimiz yok, Led Zeppelin’in efsanevî sesini anlatmaya ne hacet! Ama memleketi ABD’de oldukça ünlü olmas›na ra¤men Alison Krauss bize biraz daha yabanc› bir isim. Kendisi ilk albümünü daha 16 yafl›nda, 1987’de yay›nl›yor. Plaklar› ‘90’larda bluesgrass’›n ülke çap›nda popülerleflmesinde önemli rol oynuyor. Geçti¤imiz senelerde Coen kardefllerin “O Brother, Where Art Thou?”sunun milyonlar satan soundtrack’ine de flark› veriyor, böylece dünya çap›nda tan›n›r hale geliyor. “O Brother, Where Art Thou?”nun müzik prodüktörü T-Bone Burnett’ti. “Raising Sand”de de yap›mc› koltu¤una o oturuyor. Albümün müzisyen kadrosunda da birbirinden önemli isimler var: Davulda Jay Bellerose, basta Dennis Crouch, gitarda T-Bone Burnett’›n bizzat kendisiyle Marc Ribot bulunuyor. “Raising Sand”, zaman zaman rock’n’roll’a meyleden, modern bir folk country albümü. Tüm enstrümanlar›n en mütevaz› halleriyle, sanki birbirlerinden sak›n›rcas›na efllik ettikleri Robert Plant ve Alison Krauss, o ipeksi sesleriyle sevdikleri eski parçalara bir de kendileri hayat veriyorlar. Dillard & Clark, Tom Waits (güzelim “Trampled Rose” flark›s›), Neville Brothers flark›lar› söylüyorlar. Birleflik Devletler’in güneyine gidin, oran›n derinliklerine girip bulutsuz bir gökyüzünde tozlu, çöllü bir maceraya giriflin. Duydu¤unuz müzik muhakkak “Raising Sand”den olacak. – ‹lker Aksoy
R
t› ise, daha ilk flark›lar›ndan itibaren avantaj› yakalam›fl gibiydi. Art›, 2005 y›l›nda Stres ad›yla Ankara'da kurulmufl. ‹kinci aylar›nda da Tunal› Biziz Bar'da program yapmaya bafllam›fllar. Çeflitli festivallerde sahne alan grup, bölgede düzenlenen konserlerde de Sertab Erener gibi popüler isimlerin öngrubu olarak yer alm›fl. Daha sonra gitaristlerinin ayr›lmas›yla blues kökenli bir gitarist olan Engin Türko¤lu gruba kat›lm›fl. Türko¤lu'nun gitar tekni¤inin müziklerine ivme kazand›rd›¤›n› ve rotay› belirledi¤ini söylemek mümkün. S›ras›yla söyledikleri “Ak›l Almaz”, “Düfl” ve “Ben Geldim” adl› flark›lar›n hepsi gayet ak›lda kal›c›. Solistlerinin seyirciyle iletiflimi gayet iyi, enstrümanlar›na hakimler. Kazanmalar› sürpriz de¤il yani. Alk›fllar Art›’ya giderken, Ogün Sanl›soy'un
verdi¤i konserle de gece tamamlan›yor... Jüride, Ankara aya¤›nda bulunmamalar›na ra¤men Erkin Koray, Güven Erkin Erkal gibi isimler mevcut. Oylama iki tur üzerinden yap›l›yor. Gruplar›n performanslar›n›n ard›ndan seyircilerin ve jüri üyelerinin oylar› dikkate al›n›yor. ‹stanbul'daki finalden sonra kazanan grup albüm yapma olana¤›na kavuflacak... K›sa bir süre önce tan›kl›k etti¤imiz Kramp konseri adeta bir milliyetçi mitinge dönüflmüfltü. Benzer hadiselerle karfl›laflmaktan korkuyorduk, ama çok flükür, Ankara seyircisi yüzümüzü kara ç›karmad›. Meselenin, yani rock’un ruhuna uygun bir hal ve tav›r içinde, müzik ve e¤lence için oraya gelmifl gibiydiler. Müzikleriyle de, efllikleriyle de, bir nebze nefes alabildik sayelerinde... – Hüseyin Ustao¤lu
TELE-GÖRÜCÜLÜK FURYASI
Türkiye’de evlenmeyen kalmas›n Desti ‹zdivaç, Flash TV'de ö¤leden sonra yay›nlanan bir çöpçatan program›. Slogan› “Türkiye'de evlenmeyen kalmas›n” olan programda insanlar asl›nda görücü usûlünden pek fark› olmayan yöntemlerle kendilerine uygun efl ar›yor. Yaklafl›k dört saat süren program›n büyük ilgi gördü¤ü, çok reklam almas›ndan da anlafl›l›yor. Bu ilgi yüzünden Star, Flash TV’deki sunucuyu transfer edip program›n taklidini yay›nlamaya bafllad›. Görünen o ki, televizyonlarda çöpçatan programlar›yla yeni bir salg›n bafllamak üzere. irkaç y›l öncesine kadar stüdyodan canl› yay›nlanan ö¤leden sonra kad›n programlar›n›n en meflhuru, Yasemin Bozkurt’un “Kad›n›n Sesi” program›yd›. Bu programda kad›nlar›n sorunlar›n› konuflma kisvesi alt›nda ucuz duygu sömürüsü yap›l›r; k›ymeti kendinden menkûl bir tak›m uzmanlar›n a¤z›ndan, varolan kad›nerkek düzeninin devam›na hizmet eden saçma sapan tavsiyeler verilirdi. Canl› yay›n kazalar›yla meflhur program›n bir bölümüne, bir kad›n telefonla ba¤lanm›flt›. ‹lk cümle olarak “Yasemin han›m, kocam› eflekle yakalad›m, bofland›m” demesi, Yasemin han›m›n flok geçirip a¤z›n› açamamas›, stüdyodaki izleyicilerin kahkahalara bo¤ulmas› ve yay›n›n kesilmesi, televizyon tarihimizin unutulmazlar› aras›ndad›r. Stüdyoya dönüldü¤ünde hiçbir fley olmam›fl gibi baflka bir konu¤a ba¤lan›p konuflmaya devam etmifllerdi. ‹flte bu program›n küçük bir bölümünde evlenmek isteyip de evlenemeyenlere bir nevi çöpçatanl›k hizmeti veriliyordu. Evlenmek isteyen kad›n ya da adam stüdyoya geliyor, be¤enenler telefon edip Yasemin han›m›n arac›l›¤›yla konufluyorlard›. fiimdilerde bu bölüm tek bafl›na program format› haline geldi ve Flash TV’de Desti ‹zdivaç ad›yla yay›nlanmaya bafllad›. Hafta içi 15.45.’ten 19.00’a, cumartesi 20.30’dan 23.00’e, pazar günü ise haftan›n özeti olarak 13.0017.00 aras›nda yay›nlan›yor. “Türkiye’de evlenmeyen kalmas›n” diye, maksad›n› aflan bir sloganlar› var. Program› k›saca özetlemek gerekirse, evlenmek isteyenler programa baflvuruyor, kabul edilenler stüdyoya ç›k›p kendi özelliklerini, arad›¤› kiflinin özelliklerini anlat›yor. Talipler telefonla ba¤lan›yor; telefonu düflüremezse 3448’e mesaj da atabiliyorlar. Telefonla ba¤lananlarla stüdyoya ç›kan kiflinin özellikleri uyuyorsa, hemen televizyon binas›nda buluflma ayarlan›yor. Ama uygun özellikte talip telefon mesaj›yla ulaflm›flsa, ifl de¤ifliyor. Bu durumda evlenmek isteyen kifli ertesi hafta tekrar stüdyoya ç›k›yor, taliplerle bir paravan›n arkas›ndan birbirlerini görmeden konuflturuluyorlar. Evlenmeye karar verenlerin dü¤ünleri cumartesi akflam yay›n›nda yap›l›yor. Hafta içi ortalama 15 kifli ç›k›yor programa. Talip yo¤unlu¤una göre kifli bafl› 5 dakikadan 15 dakikaya kadar ekranda kalabiliyorlar. Sunucu Esra Erol üzerinde özellikle durmak lâz›m. “Ben de diyom ki”,
B
Kad›n befl evlilik yapt›¤›n› anlat›nca stüdyodan bir “ooooo” sesi yükseliyor, Rizeli eleman pis pis s›r›t›yor, “olmaz bu ifl” mimikleri yapmay› da ihmal etmiyor. Ama paravan aç›l›nca basbaya¤› yamuluyor, çünkü kad›n hakikaten güzel. “Esra han›m” diyor sunucuya, “çok ciddi bir araflt›rmaya göre kad›nlar›m›z›n yüzde 23.5’i poligam yaflam› tercih ediyormufl”.
“fiimdi size soruyom”, “K›z, iki çocuktan fazlas›na nas›l bak›yonuz” örneklerinde oldu¤u gibi konufluyor. K›l›k k›yafet bu üslûba cuk oturmufl, bir tek a¤z›nda sak›z› eksik. E¤er evlenmek isteyen konuk bir kad›nsa öperek karfl›l›yor, genç bir erkekse tokalafl›yor, 50’nin üzerinde bir erkekse elini öpüyor. Hitap biçimleri tahmin edilece¤i üzere amca, teyze, abla, abi fleklinde s›ralan›yor. Her konu¤u anons ederken teypten yükselen oyun havalar› eflli¤inde oynuyor. Bir keresinde “böyle sürekli oynay›nca spor da yapm›fl oluyorum” dedi¤ini duyduk. Kürt, Alevi ve kültürlü olmas›n Bir de stüdyodaki izleyiciler var. Zaten küçücük bir yer buras›. Yirmi seyirci zor s›¤›yor. Seyircilere jüri ad› verilmifl, her programda ayn› kifliler var, herkes birbirine ismiyle hitap ediyor. Yafllar› 65-70 aras›ndaki bu insanlar evlenmek isteyenlere ak›l veriyorlar. Bir kad›n, evlenece¤i kiflinin mutlaka ‹stanbul’da yafl›yor olmas›n› istiyor örne¤in. Telefonla arayanlardan biriyle bütün özellikleri uyufluyor, ama adam Alt›noluk’ta. Kad›n olmaz diyor, jüriden biri “sen bu kafayla evde kal›rs›n, ne var ‹s-
tanbul’da, git Alt›noluk’a” diyor. Konuklar›n evlenmek istedikleri kiflide arad›klar› kal›plaflm›fl baz› özellikler var. Erkeklerin içki içmemesi, göbekli ve kel olmamas›, ev ve ifl sahibi olmas› makbûl. Kad›nlar›n boflanm›fl olmas› eksi puan. Eflini kaybetmifl olabilir, ama boflanm›fl kad›nlar yaln›zca genç ve güzel olmalar› kofluluyla ra¤bet görüyorlar. Aran›lan kiflinin nitelikleri say›l›rken, birçok kez “Kürt olmas›n”, “Alevi olmas›n”, “Do¤ulu olmas›n” denildi¤ine de tan›k olduk. Kad›nlarda çok aranan özelliklerden biri de bafl›n›n kapal› olmas›, ama bu sorun olmayabiliyor. Yani bafl› kapal› olsun diye ›srar edenler bafl› aç›k biriyle evlenmeye karar verebiliyorlar. Bir de hakikaten kifliye özel istekler var. Kad›n›n biri, arad›¤› kiflinin difllerini günde befl kez f›rçalamas› gerekti¤ini söyledi mesela. Baflka bir programda yine bir kad›n “fazla kültürlü olmas›n” dedi. Sunucu flafl›r›nca da, “çok kültürlü adamlar akflamlar› çok kitap okuyor. Bir komflumun akrabas›ndan biliyorum” diye aç›klama yapt›. Bir beyefendinin “evlenece¤im kad›n, eski kar›m gibi kedi köpek sevmesin, beni sevsin” dedi¤ini de unutmayal›m. Programa kat›lanlar›n yafl ortalamas› yüksek. Normalde bu usûlle efl aramayaca¤› düflünülecek insanlar ço¤unlukta. 68 yafl›nda, yazlar› Kastamonu’daki köyünde, k›fllar› ‹stanbul’daki k›z›n›n yan›nda kalan biri kat›l›yor programa. Dinç görünen, sakall›, çekingen bir adamca¤›z. Sunucu ne sorarsa, “hay›rl›s› neyse o olur” diye bafl›n› önüne e¤erek cevap veriyor. “Kendinizle bar›fl›k bir insan m›s›n›z?” diye tuhaf ötesi bir soru soruyor sunucu, adam anlamay›p bofl bofl bak›yor. Ama
Desti ‹zdivaç’a Flash TV’de bafllayan Esra Erol Star TV’ye transfer olarak yerini yukar›daki han›mefendiye b›rakt›, bu arada Star’la Flash da program format› yüzünden mahkemelik oldu. Dar›s› di¤er kanallar›n bafl›na...
53
k›z›m›z adam› konuflturmaya kararl›, “evlenece¤in kad›n›n kula¤›na ‘benim can›m sevgilim, seni çok seviyorum aflk böce¤im’ diye f›s›ldayacak m›s›n?” deyince adamca¤›z pornografik bir fley söylenmifl gibi k›pk›rm›z› oluyor. Süleyman bey ise 66 yafl›nda, Elaz›¤l› bir çiftçi. Üç kez hacca gitmifl. ‹stanbul’a iki ay önce programa kat›lmak için gelmifl. Önceleri akrabalar›n›n evinde kal›yormufl, ama programda bir türlü s›ra gelmeyince akrabalar›n› rahats›z etmemek için otele yerleflmifl. Bafl› kapal› biriyle evlenmek istiyormufl. “Çocu¤u olmas›n, varsa da birlikte yafl›yor olmas›n” deyince sunucu “çocu¤un sana ne zarar› var?” diye soruyor. Süleyman bey “evlenince ben han›m› umreye götürece¤im, çocu¤u nereye b›rakaca¤›z?” diye zay›f bir argümanla devam edince jüriden homurtular yükseliyor. Ama Süleyman bey kriterleri bitecek gibi de¤il, “50 yafl›ndan küçük olmas›n, kilosu benden a¤›r olmas›n, d›flar›da han›m han›mc›k olsun, evde bana sevgisini göstersin” diye devam ediyor. “‹yi yemek yaps›n” deyince, jüriden nas›l oluyorsa ak›ll› bir ses ç›k›yor: “Yemek için evleneceksen, aflç› al bir tane.” K›v›r›yor Süleyman bey, “can›m, yapmay› bilmese de olur, bütün televizyonlarda yemek program› var, bakar bakar yapar” diyor. O ana kadar telefon gelmeyifli moralini bozuyor Süleyman beyin, ama sunucu iflini biliyor. “Sen iki ayd›r otelde kald›¤›na göre paran pulun yerinde” diye giriyor lafa. Süleyman bey anlatmaya bafll›yor, köyde bahçesi varm›fl, hem köyde hem flehirde evi varm›fl. Jürinin ilk tepkilerine bak›l›rsa, program ölçülerinde iyi bir mal varl›¤› bu. Bunun arkas›ndan telefonlar ya¤›yor. 42 yafl›nda biri ar›yor, her fleyi tamam, ama yafl›n› be¤enmiyor Süleyman bey. “Ben bununla bafl edemem” deyip jürinin de cinlerini tepesine ç›kar›yor. Jüriden biri “Sen 66 yafl›ndan sonra üzümün çekirdeksizini araya-
m›n telefonunu düflürmeye çal›flt›¤›n› anlat›yor. ‹ki haftad›r programa ç›kan ve kendisini zor durumdan kurtarabilece¤ini düflündü¤ü herkesi aram›fl me¤er. Adam sonunda kad›n›n “beni bir de yak›ndan görün, belki fikriniz de¤iflir” önerisini kabul ediyor. Yukar›da sözünü etmifltik, konuklar›n talibi sms kat›l›mc›lar›ndan ç›karsa, ertesi hafta paravan›n arkas›ndan görüfltürülüyorlar. Önce birbirlerini görmüyorlar, görüflmenin sonunda paravan aç›l›yor. Paravan derken, sunucunun eliyle itip çekti¤i, hatta bazen tak›ld›¤› için çekemedi¤i, ilkel ve sinir bozucu bir düzenekten söz ediyoruz.
Program› seyreden ve 35 yafl›nda bir o¤lu olan kad›n, Lale’yi be¤enmifl ve hemen o¤lunu aram›fl, o¤lu da o s›rada ifl için bulundu¤u Mecidiyeköy’den otobüse binip gelmifl. Kan ter içinde oturuyor. K›z› görmemifl, ne ifl yapt›¤›n› bilmiyor, ama evlenmek istiyor. Lale han›m paravan aç›lmadan önce “Birbirimizi görelim, belki olur” dese de adam hiç oral› de¤il, “Annem be¤endiyse olur bu ifl”diyor terini silerken.
mazs›n, kusura bakma” diyor sert bir edayla. Stüdyodan kös kös ayr›l›yor Süleyman bey. Bundan sonra tek umudu sms taliplerinde. Programa kat›lan yafll› erkeklerin ço¤u varl›kl›. Kad›nlarda durum tam tersine. ‹zledi¤imiz bölümlerde birkaç istisna d›fl›nda maddî durumu iyi olan kad›na tesadüf etmedik. Ama yürek paralay›c› yoksulluk örneklerine rastlad›k. 82 yafl›ndaki Halil bey, kar›s›n›n 15 ay önce yanl›fl ameliyat nedeniyle öldü¤ünü anlat›yor. Bir a¤›rl›k çöküyor stüdyoya, ama bu da yetmiyor, sunucu “rüyalar›n›za da giriyordur” diye atefle benzin döküyor. Ama bu kasvetli ortam uzun sürmüyor, adam epey yüklü mal varl›¤›n› say›p sunucu “Türkiye’nin dört bir yan›nda oturan, zor durumda olan, bafl›m› sokacak bir evim olsun diyen, 55-65 yafl aras› kad›nlar, bizi aray›n, sizi Halil amcayla evlendirece¤im” diye ba¤›r›nca, talipler ya¤maya bafll›yor. Arayanlardan biri, 56 yafl›ndaki Leyla han›m. Üç cocu¤u varm›fl, ikisi evlenmifl, biri yan›ndaym›fl. Yan›nda kalan çocuk sorun olunca kad›n Halil beye yalvarmaya bafll›yor, Küçükçekmece Belediyesi’nin yard›mlar›yla yaflad›¤›n›, iki haftad›r progra-
Monogaminin, poligaminin s›ras› m›? Geçen hafta da programa kat›lan, 49 yafl›nda, Rizeli bir emekli felsefe ö¤retmeni, paravan›n sol taraf›nda kendisi için sms atanlardan birini bekliyor. 41 yafl›nda güzel bir kad›n geliyor paravan›n di¤er yan›na. Sunucu her ikisine de sorular sormaya bafll›yor. Kad›n befl evlilik yapt›¤›n› anlat›nca stüdyodan bir “ooooo” sesi yükseliyor, Rizeli eleman pis pis s›r›t›yor, “olmaz bu ifl” mimikleri yapmay› da ihmal etmiyor. Jüriden birinin “bari biriyle ikisiyle resmî nikah yapsayd›n da, kalan›yla imam nikâh›yla yaflasayd›n” demesine, kad›n “ben ikiyüzlü bir insan de¤ilim” yan›t› verince büyük bir tart›flma kopuyor. Tart›flma bitince sunucu her iki tarafa da birbirini be¤enip be¤enmediklerini soruyor, adam “han›mefendinin yaflay›fl tarz›” diye bafllayan bir cümle kurunca ifl yat›yor haliyle. Ama paravan aç›l›nca Rizeli felsefe ö¤retmeni basbaya¤› yamuluyor, çünkü kad›n hakikaten güzel. Az önce paravan›n arkas›ndan artistlik yapan adam gidiyor, yerine utangaç, s›k›lgan biri geliyor. Eli aya¤›na dolaflarak “Esra han›m” diyor sunucuya, “yap›lan çok ciddi bir araflt›rmaya göre, kad›nlar›m›z›n yüzde 23.5’i poligam yaflam› tercih ediyormufl”. Bunu niye söyledi¤ini kendi de bilmiyor muhtemelen,
ama sunucu k›z›m›z “kültürlü”, hemen toparl›yor ifli: “fiimdi monogaminin poligaminin s›ras› m›, evlilik program› yap›yoruz burada.” Adam “yanl›fl anlad›n›z” diye aç›klama yapmaya çal›fl›yor, ama sepetliyorlar stüdyodan. Bir baflka bölümde, sms taliplerinden biriyle buluflturulacak 33 yafl›ndaki Lale han›m geliyor stüdyoya. Bilgi ifllemciymifl. Paravan›n soluna oturtuluyor, talipler tek tek gelecek. ‹ki talip geliyor, paravan›n arkas›ndan konufluyorlar, sonra paravan aç›l›yor. Daha sonra program ekibi taraf›ndan randevu ayarlanmak üzere Lale han›mla tokalafl›p ayr›l›yorlar. Reklam aras›n›n ard›ndan stüdyoya döndü¤ümüzde bilgi ifllemci Lale han›m›n hâlâ paravan›n solunda oturdu¤unu görüyoruz. Sunucu, “bu programda çok ilke imza att›k, ama böylesini görmediniz” diye giriyor lafa. Hakikaten böylesini görmemifltik. Olay flu, program› seyreden ve 35 yafl›nda bir o¤lu olan kad›n, Lale’yi be¤enmifl ve hemen o¤lunu aram›fl, o¤lu da o s›rada ifl için bulundu¤u Mecidiyeköy’den otobüse binip Flash TV’ye gelmifl. Kan ter içinde oturuyor paravan›n sa¤›na. K›z› görmemifl, ne ifl yapt›¤›n› falan bilmiyor, ama evlenmek istiyormufl. Lale han›m paravan aç›lmadan önce “birbirimizi görelim, tan›yal›m, belki olur” dese de adam hiç oral› de¤il, “annem be¤endiyse olur bu ifl” diyor mendiliyle terini silerken. Program› bizimle izlemek zorunda kalan arkadafl›m›z “k›z inflallah bu h›yarla evlenmez” deyip hislerimize tercüman oluyor. Önce gözyafl›, sonra oyun havas› Program› seyretmeye birkaç gün ara verdi¤imiz s›rada sunucu Esra Erol Star’a transfer oldu. Flash TV, yeni bir sunucuyla Desti ‹zdivaç’a devam ediyor. Star’daki program›n ad› ise Esra Erol’la ‹zdivaç. ‹ki program da ayn› saatlerde yay›nlan›yor. Asl›nda böylesi daha iyi oldu, çünkü reklam kuflaklar› çok uzun. Art›k birinde reklam ç›k›nca di¤erini izlemek mümkün. Esra han›m Star’a geçince stüdyo büyümüfl, orkestra da var. Dekor k›pk›rm›z›, cafcafl›. En sevindirici nokta, paravan›n art›k insan eli de¤meden ve tak›lmadan aç›l›p kapanmas›. Flash TV’deki jüri üyelerinin bir bölümü de buraya transfer olmufl, onlar›n k›l›k k›yafeti de sunucunun kostümü gibi s›n›f atlam›fl. Baflka yenilikler de var. Konuklar, e¤er talipleri ç›karsa, ayr›lmadan önce sunucuyla karfl›l›kl› oynuyorlar. Kat›l›mc›n›n memleketine göre veriliyor müzik. Trabzonluysa horon, Orta Anadoluluysa misket. Nükhet han›m 55 yafl›nda, kocas›n› bir y›l önce kaybetmifl. A¤layarak anlat›yor kocas›n›. Ard›ndan kendini ve evlenmek istedi¤i kiflinin özelliklerini anlat›yor. Talibi ç›k›yor çok geçmeden, Düzce’den telefonla arayan kifli ertesi gün ‹stanbul’a gelece¤ini söylüyor. Nükhet han›m talibi ç›kt›¤› için oynamak zorunda. Edirneli oldu¤u için Trakya oyun havalar› çal›yor. Daha on dakika önce ölen kocas›ndan söz edip a¤layan kad›n öyle bir oynamaya bafll›yor ki, evlerden uzak. Hep bu an› beklemifl gibi. Kilosuna ra¤men sahneyi boydan boya kat ediyor, orkestra cofluyor, sunucu zaten dünden haz›r. Bu performans bittikten sonra Esra Erol “bu program bir görücü program›” diyor. Normalde de bu programda oldu¤u gibi, bir k›za on görücü gelirmifl, ama flansl› biri al›rm›fl. Ama bu program›n en büyük özelli¤i, yaln›zca erkeklerin de¤il, kad›nlar›n da “seç, be¤en, al yapabilmesi”ymifl. Buradan kad›n haklar›na, cumhuriyete ve Atatürk’e geçifl yap›nca, baflka bir kanala zaplay›p kaçarcas›na uzaklafl›yoruz. Son durum flu: Program format› yüzünden iki kanal mahkemelik oldu. Star’› mahkemeye veren Flash TV’de gün boyu “dürüst gazetecili¤in duayeni, bu h›rs›zl›k de¤ildir de nedir?” diye altyaz› geçerek Star Genel Yay›n Yönetmeni U¤ur Dündar’a soru soruluyor. Davan›n sonucu belli de¤il. Bu arada Yasemin Bozkurt da “benim format›m› çald›lar” diye hem Flash TV’yi hem Star’› mahkemeye verdi. Ayn› format›n di¤er kanallara da s›çrayaca¤› ve ö¤leden sonra tüm kanallar›n çöpçatan programlar›yla dolaca¤›n› tahmin etmek hiç de zor de¤il. Murat Toklucu
Foto¤raf: Ayflen Gürbüz
006’dan beri Tuzla tersanelerinde çal›fl›yo-
2rum. Memleketimizdeki iflsizlik nedeniyle bu-
raya geldik. Baflka umutlar›m›z vard›. Orada ifl yok, burada da sömürülüyoruz. Bekâr odas›nda kal›yoruz. Ufak bir odada flu an on kifli kal›yoruz. Adam bafl› 110 lira kira ödüyoruz. Bina dört katl›, her katta karfl›l›kl› iki daire var, onlarda üçer oda var. Tahminimce, 350-400 iflçi yafl›yor. Urfa’dan, Ad›yaman’dan, Diyarbak›r’dan, Hatay’dan gelen var, kar›fl›k yani. Ne banyosu var ne düzgün bir mutfa¤›. Günlük yevmiyem 35 lira. Yapt›¤›m ifl tafllama; kaynaklar›n üzerindeki saçaklar› al›yoruz. Sabah 8’de bafll›yorum ifle, akflam 5’te normal mesayim bitiyor. Yeme¤e gidiyorum. Gece saat 10’da bir daha mesaiye bafll›yorum, sabah 6’ya kadar... Urfal›y›m ama, sendikal›y›m. Kemal Sunal’›n bir filmi vard›. Kemal Sunal inflaatta çal›fl›yor, 100 lira yevmiye al›yor, öteki iflçi 300 lira al›yor. Patrona ç›k›fl›yor: “Niye ona 300 lira veriyorsun da, bana 100 lira veriyorsun?” Adam “o sendikal›d›r” diyor. Kemal Sunal “ben de Harranl›y›m” diyor. Ben hem sendikal›y›m hem Harranl›y›m. arran’dayken, a¤alar›n topraklar›nda çal›fl›yordum, pamuk, m›s›r, bu¤day, arpa... Pamuk hamall›¤› yap›yoruz. 120-130 kiloluk çuval› s›rt›m›za al›p merdivene binerek kamyona yüklüyoruz. Yüksekli¤i tahminimce dört buçuk-befl metre aras›; rampa böyle dik, yani çok tehlikeli. Alt› y›l yapt›m hamall›k. fiu an bile dizlerim a¤r›yor hamall›ktan. Çok zor bir ifl. Sonra, tersanelere karar verdim. Geçen sene gittim, pamukta çal›flt›m, gene tersaneye döndüm. Ona bakarsan, buran›n flartlar› daha zor. Kaynak ifli var, elektrik ifli var, hepsi tehlikeli. Bir dalg›nl›kta hayat›n gidebiliyor. Adam yorgunluktan unutmufl, oksijeni kapatmam›fl, çekmifl yeme¤e gitmifl. Sen geliyorsun, tafllama yap›yorsun. Tafllama yaparken atefl ç›k›yor, s›çr›yor. Blo¤u veya davlumbotu patlat›yor. Patlamada sen veya yan›ndaki arkadafl›n sakat kal›rs›n veya ölürsün. Hiçbir önlem al›nm›yor. Sendikan›n ne oldu¤unu Urfa’dayken bilmi-
H
Ahmet Y›ld›z
yordum. 2006’da ilk bafllad›¤›mda Tuzla Gemi’de Akdeflen firmas›nda çal›fl›yordum. Yevmiyem 24 lirayd›. Ev kiras›na m› verece¤im, evime mi gönderece¤im, yeme¤ime mi verece¤im? Ayr›ld›m, Desan’a geçtim. O firma bizim param›z› yedi. Mahkemeye verdik, bir sonuç ç›kmad›. Ne diyorlar? “Adalet mülkün temelidir.” Para neredeyse, adalet oradad›r. Ondan sonra sendikayla tan›flt›k, hafl›r neflir olduk. Bize yard›mc› oldular. Direndik iki ay. Sonuç bulamad›k. Karakolluk olduk. Sonunda polisler bizi apar topar toparlad›lar, bir kamyona koydular. Gebze’den biletimizi kestiler, memleketimize gönderdiler. Orada 15 gün kald›k. Geri döndük. Geri döndükten sonra, Çiçek tersanesinde çal›flt›m, Tam Denizcilik’te. Ayl›¤›m 900’dü. Mesai yeme¤ini vermiyordu, sigorta primlerimi ayda ya bir ya iki gün yat›r›yordu, onu da birinci kademeden. Ayr›ld›m, gittim memleketime. Gene hamall›¤›ma bafllad›m. Biriki ay yapt›m. Olaca¤› yok. ndan sonra geri döndüm, Çanakkale’ye gittim. Orada tersanede çal›flt›m. Orada ranzalar var, yatmam›, içmemi veriyor. Sigortam› tam olarak yat›r›yor. Her tafleronun bir doktoru var, mecburî. Tersanenin ayr›yeten bir sa¤l›k oca¤› var. Oran›n koflullar› buradan bin kat iyidir. Em-
O
niyetten dolay› diyorsan, ayn›. Ayn› tehlike. Adam› iskeleye ç›kar›yor, emniyet kemerini vermiyor. Bütün iflçiler baretsiz dolafl›yor. Bana motorumu veriyor, ara kablomu, lambam› veriyor, “gir davlumbota çal›fl, bir an önce bitir iflini” diyor. Ben kendi emniyetimi ald›¤›mdan dolay› büyük tehlike yaflamad›m. Tedbir al›yorum kendime. Hiçbir e¤itim görmedik. Hiçbir yaz›, talimat da yok. Önümüzdeki ay›n 17’sinde baflbakan›m›z gelecek oraya, Çanakkale’nin kurtuluflu diye. Ondan dolay›, denetlemelere yeni yeni bafllad›lar. Sendikam›z›n vermifl oldu¤u mücadeleden dolay›, art›k biraz bu ifllerin üzerine titremeye bafllad›lar. “Emniyet kemerinizi, baretinizi tak›n”, “önce emniyet” gibi yaz›lar as›yorlar. Ama, uygulanm›yor. Göz boyamak gibi bir fley. iz ilk baflta sendikas›z direndik, emniyet güçleriyle yüz yüze geldik. Ondan sonra, 55 iflçi, gittik sendikaya üye olduk. ‹ki ay direndik. Sonuç bir yere varmad›. fiu an mahkeme devam ediyor. Keflke sendikayla daha önce tan›flm›fl olsayd›m. fiimdi sendikas›z arkadafllar› kaydetmeye çal›fl›yorum. Kay›t oldu¤umdan bu yana, tahminimce, 60 kifliyi kaydetmiflimdir. Toplu bir kitle örgütün oldu¤unda hakk›n› savunabilirsin. Adamlar beni copla, biber gaz›yla zorla mahkemeye götürüyor. Tersaneciyi “beyefendi, yar›n mahkemeniz var, acaba gelir misiniz?” diye hitaplarla mahkemeye ça¤›r›yor. O da gelmiyor da, avukat› geliyor. O allah›n kulu insan da, ben de¤il miyim? O mu paray› kazan›yor? Yoo, ben ona kazand›r›yorum. Ben olmazsam, o hiçbir ifle yaramaz. Tamam, o iflverendir, beni çal›flt›r›yor, ama benim sayemde ekmek yiyor. Ben de onun sayesinde ekmek yiyorum. Ama var ya, verdi¤i ekme¤i bize haram etmesin. Yaflant›m›z böyle geçiyor. Ben 28 yafl›nday›m. Dört çocu¤um var. En büyük o¤lum sekiz yafl›nda, en küçükleri de üç yafl›nda. Onlar› var gücümle okutmaya çal›flaca¤›m. Heveslendirmeyece¤im tersaneye; pamuk tarlas›nda veya a¤an›n yan›nda çal›flt›rmayaca¤›m, yani elimden geldi¤i kadar. Bizimle konufltu¤unuz için, derdimizi dinledi¤iniz için teflekkür ederim.
B
Ahmet Y›ld›z (Tersane iflçisi)