191254
SAYI: 2008/05
(KDV DAH‹L) 23 Nisan - 15 May›s 2008 6 YTL
83 S Y O N A L E N T E R N A
fi A L A L A
EN‹NE BOYUNA HATIRLA SEVG‹L‹
HA‹T‹’DEN MISIR’A TANER ÖNGÜR: KAP‹TAL‹ZM NÜKLEER SANTRAL BELASI ‹S-TE-M‹-YO-RUZ!
ÇOKAMAÇLI" TÜRK‹YE V‹ " N I ZYON I'N U BAT
n i ’ ç a p i k y › y s a › T Keser, biçer, ay›klar, törpüler, açar, t›kar, oyar, kan›rt›r...
27 N‹SAN MUHTIRASINDAN BUGÜNE
AZ‹Z ÇEL‹K’LE SSGSS ÜZER‹NE
Düzenin yar›lmas›
fiimdilik geçmifl olsun
KENTSEL DÖNÜfiÜM
YÜKSEKOVA’DA KANLI NEWROZ
Bafl›büyük direniyor
Bunu ‹srail Filistinlilere yapmaz!
TAHA PARLA’NIN SORUSUNA B‹R CEVAP
LÜBNAN’DAK‹ ERMEN‹LER ARASINDA
Korkmaktan korkmuyoruz!
Beyrut’taki Anadolu
KÜRT KADIN fiA‹RLER
NURHAK’TA CEM TÖREN‹
Tek pasaport yürektir
Senede bir gün gönül abdesti
Commandante Hüseyin Günaydın gazetesi, bir lastik fabrikasına molotof kokteyli atan üniversite öğrencisini Che’ye benzetince ortaya tuhaf bir haber çıkmış.
15 Nisan 1970 tarihli habere göre, Uniroyal Lastik Fabrikas›’na molotof kokteyli atan üç ö¤renciden biri olan “Che Hüseyin”, “Artist olup Kübal› Che Guevara’y› canland›rmak isterim. Devrimci oldu¤um için Ömer fierif’ten daha iyi oynayaca¤›m muhakkak” demifl. Tabii ki dememifl de, Günayd›n’›n 1969-71 y›llar›ndaki efsane yaz› ifllerinden bir kurnaz Hüseyin’i Che’ye benzetip Ömer fierif’in Che filminden bir foto¤raf›n› da kullanarak böyle bir haber uydurmufl. Zaten birinci sayfada bunlar anlat›l›rken haberin devam sayfas›nda molotof kokteyli atanlardan Hüseyin’in polisin havaya atefl açmas›yla yakaland›¤› ve fabrikada kiçük çapl› yang›n ç›kt›¤› yaz›yor sadece. Che falan yok yani. Haz›rlayan: Murat Toklucu
Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H
AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE
Devletin radyosuyla alay edilmez! 1959’da taraflı radyo yayınından gına getiren bir grup insanın kurduğu dernek, radyoyla alay ettiği gerekçesiyle kapatılmış. 30 Nisan 1959 tarihli Yeni Sabah haberine göre, “Radyolarda Partizan Neflriyat› ve Ajans haberlerini Dinlemek ‹stemeyenler Derne¤i”nin kurucular› üçer lira cezaya mahkûm edilmifl. Dernek de kapat›lm›fl. Mahkemede derne¤in kuruluflunda kanund›fl› bir durum bulunmad›¤›, ancak “cemiyet nizamnamesinde, partizan yay›nlar dinletilerek ma¤dur edilenlere yard›m edilece¤i ve asab› bozulanlar›n tesellisinde t›bbî ve psikolo-
jik yard›mda bulunulaca¤›n›n belirtilmesinin” suç teflkil etti¤i sonucuna var›lm›fl. Kararda “bu ifadeyle radyo ve neflriyat›n› istihfaf (hafifseme) ve onunla istihza (alay etme) kast› güdüldü¤ü kanaatiyle mahkûmiyet ve kapama karar› verildi” denilmifl. O dönemde (asl›nda 1956’dan beri) CHP, CMP ve Hürriyet Partisi iktidardaki Demokrat Parti’ye karfl› ortak hareket ediyor ve bunun ad›na “Güçbirli¤i” deniyordu. Baflka partilerin
kat›l›m› ve baz› birleflmelerle güçlenen bu ittifaka karfl› DP de Vatan Cephesi Ocaklar›’n› açarak karfl›l›k verdi. DP, muhalif gazetelerin VC ad›n› takt›¤› Vatan Cephesi iflini öyle bir abartt› ki, köylülere kendilerine kat›lmalar› halinde yol ve cami yapt›rmay› vaat etmeye, ifladamlar›na cepheye kat›lmazlarsa devletten ifl alamayacaklar› tehdidinde bulunmaya bafllad›lar. Bu da DP’lilere yetmemifl olacak ki, cepheye kat›lan binlerce
kiflinin ismini radyodan tek tek okutmaya bafllad›lar. Hatta listeleri daha da fliflirmek için bebeklerin ve ölülerin adlar›n›n listelere dahil edildi¤i söylentileri yay›ld›. ‹flte, “Radyolarda Partizan Neflriyat› ve Ajans haberlerini Dinlemek ‹stemeyenler Derne¤i” yöneticilerinin tek suçu, saatler süren bu z›rvalar› dinlemek istememeleridir.
Rum ve Türk kızlarının meydan kavgası
“Yaşınız küçük, boşanamazsınız”
Fener Rum Lisesi’nin kız öğrencileriyle Türk kızları arasındaki sıradan bir kavga, “Rum kızlar Türklüğü aşağıladı” diye haber olmuş.
Boşanmak isteyen çiftin talebi “yaşınız küçük” diye geri çevrilmiş. Boşanmaya uygun olmayan yaşın evlenmeye nasıl uygun olduğu ise muamma.
4 Mayıs 1958 tarihli Demokrat İzmir’in haberine göre, Türk ve Rum liseli kız öğrenciler meydan kavgası yapmışlar. Olaylara “Rum kızlarının Türklüğü tahkir etme küstahlığında bulunmaları” yol açmış. Fener Rum Lisesi’nde okuyan bazı kızlar, Sultan Selim Lisesi öğrencisi kızlara “pis Türkler, sırtınızda giyeceğiniz yok, üstünüzde yok başınızda yok, nelerle uğraşıyorsunuz” diye laflar atmışlar. Bunun üstüne çıkan olaylarda 100’den fazla Rum ve Türk kızı birbirine girmiş. Biri Türk, beş öğrencinin yaralandığı olaylar polis tarafından bastırılmış. Gözaltına alınan Rum kızları, Türklüğe hakaret suçlamalarını kabul etmeyip Türk kızların kişisel bir meseleyi büyütmek için yalan söylediklerini öne sürmüşler. Mahkemeye çıkan kızların hepsi serbest bırakılmış.
30 Mayıs 1970 tarihli gazetelerde boşanmak isteyen yaşı küçük karı-kocayı “Yaşınız ne, başınız ne. Boşanma da nereden çıktı” diye kovan hakimin haberi var. Günaydın’ın olaya yaklaşımı her zamanki gibi bambaşka. Diğer gazeteler çiftin sürekli kavga ettikleri için boşanmak istediklerini yazarken, Günaydın iki yıllık evli 16 yaşındaki Fatma ve 18 yaşındaki Temel’in sinema tartışması yüzünden boşanmak istediğini yazıyor. Buna göre Fatma “acıklı” filmleri, Temel kovboy filmlerini tercih ediyormuş. Bu sebeple mahkemeye çıkan çift, hakimin azarı sonucu barışmaya karar vermiş ve “bir daha karşınıza çıkmayacağımıza söz veriyoruz” demişler. 14 ve 16 yaşındayken evlenmelerine izin verilen, ama iki yıl sonra boşanmaları engelenen çift adliyeden el ele ayrılmış.
Fetih Ruhu ve Ayasofya Ayasofya’nın cami yapılması için eylem yapan gençlerin hedefleri arasında “Dünkü uşağımız Yunanlıdan 12 Ada’yı almak” da var. Milli Gazete’nin 12 Nisan 1974 tarihli “Ayasofya artık açılmalıdır” başlıklı haberine göre, “dinî ve millî şuuru yüksek gençler” ertesi gün Ayasofya’nın cami olarak hizmet vermesi için eylem yapacakmış. Eylemi örgütleyen Millî Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) açıklamasında “dünkü uşağımız Yunanlıdan 12 Ada’yı almanın zamanı geldi” denildiğine bakılırsa, tek dert Ayasofya değil. Bu arada, iktidar ortağı MSP senatörlerinden Ali Oğuz, “Ayasofya’yı cami yapan Fatih’in fetih ruhunu şadedebilmemiz için hükümet olarak bu işi yapmaya azimliyiz” demiş. “Ne zaman” sorusuna “yakın zamanda” yanıtı veren Oğuz’a göre, Ayasofya’yı cami yapmayan bir hükümete millî hükümet denemezmiş.
Ecevit’in “azılı komünist” teyzesi Hergün, yazar Azra Erhat için “azılı komünist yazar başbakanın teyzesi çıktı” demiş, düzeltme iki ay sonra gelmiş. MHP’nin yayın organlarından Hergün gazetesinin 22 Nisan 1978 tarihli nüshasında “Azılı komünistlerden yazar Azra Erhat, Bülent Ecevit’in teyzesi çıkmış”. Gazeteye göre, CHP’nin İçişleri Bakanlığı’na aldığı “solcu militanlar” devlet arşivlerindeki “komünist ve bölücülere ait” fişleri yakmışlar. Yakılan belgelerden biri de “Ecevit’in teyzesi olan, gizli Komünist Parti üyesi” Azra Erhat’a aitmiş. Hergün, Erhat’a ait belgeyi de yayınlamış sayfada. Yanan belgenin gazetenin eline nasıl geçtiği sorusu bir yana, Erhat’ın Ecevit’in teyzesi olduğu da doğru değil. Ama gazetenin buna uyanması için iki ay geçmesi gerekmiş. 6 Haziran 1978 tarihli haberin başlığı şu: Azra Erhat Ecevit’in teyzesi değil.
MERAM 83: NEO-‹T‹LAFÇILAR, NEO-‹TT‹HADÇILAR VE ERKAN–I HARP
Müselles nizam
M
• Şehir Hatları . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • 27 Nisan Muhtırası’nın yıldönümü.. 10 • Taha Parla’ya cevap . . . . . . . . . . . 13 • Aziz Çelik’le SSGSS üzerine . . . . . 14 • Korkut Boratav . . . . . . . . . . . . . . 18 • Kanlı Newroz’un ardından . . . . . . 22 • Nükleer santrale karşı kampanya . . 26 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 29 • Kentsel dönüşüm . . . . . . . . . . . . . 36 • Kıraat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42 • Dumanı Üstünde . . . . . . . . . . . . . 43 • Kürt kadın şairler . . . . . . . . . . . . . 44 • Vahe Berberian . . . . . . . . . . . . . . 46 • Beyrut’taki Anadolu . . . . . . . . . . . 47 • Hatırla Sevgili . . . . . . . . . . . . . . . 49 • Meşin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . 56 • Müzik Dolabı . . . . . . . . . . . . . . . . 59 • Nurhak’ta Cem töreni . . . . . . . . . . . 61 Abdurrahim Soğan, Ahmet Eken, Ali Kesgin, Ali Murat Hamarat, Alican Tayla, Arslan Eroğlu, Asena Günal, Ayşe Çavdar, Ayşegül Oğuz, Batu Boran, Beyhan Demir, Bilge Ceren Şekerciler, Canan Şenol, Cevat Şen, Çiğdem Öztürk, Derya Sayın, Didem Danış, Ender Ergün, Eray Aytimur, Erdir Zat, Hakan Lokanoğlu, HknKrtsh, Handan Koç, Hüseyin Ustaoğlu, İlker Aksoy, İrfan Aktan, Maral Aktokmakyan, Merve Erol, Murat Küçük, Murat Meriç, Murat Toklucu, Nâzım Dikbaş, Ogan Güner, Onat Yücel, Onur Yazıcıoğlu, Özay Selmo, Özgür Akarsu, Özgür Eren, Pelin Özer, Pınar Öğünç, Pınar Uygun, Reha Öztunalı, Rober Koptaş, Saner Şen, Serhan Mersin, Serkan Seymen, Siren İdemen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, Şahan Nuhoğlu, Tora Pekin, Tuna Kuyucu, Tuncer Erdem, Ulaş Özdemir, Ulus Atayurt, Ümit Bayazoğlu, Yasemin Avdan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuhoğlu bask› Ezgi Matbaacılık, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna/İstanbul tel 0212 4522302 bas›m yeri ve tarihi İstanbul Nisan 2008 da¤›t›m Doğan Dağıtım A.Ş. yönetim yeri: Abdullah Sok. No. 9 Beyoğlu - İstanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 83 23 Nisan - 15 May›s 2008 imtiyaz hakk› Bilge Ceren Şekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Şahan Nuhoğlu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
uht›ran›n, 27 Nisan e-muht›ras›n›n y›ldönümündeyiz. O günden bugüne neler oldu¤u malûm: Anayasa Mahkemesi’nin 367 karar›yla Abdullah Gül’ün Çankaya’ya ç›kmas›n›n engellenmesi, 22 Temmuz seçimleri, AKP oylar›n›n yüzde 47’ye ulaflmas›, Gül’ün MHP deste¤iyle cumhurbaflkan› seçilmesi, Ergenekon soruflturmas› ve Yarg›tay’›n AKP’yi kapatma davas› açmas›. Bir de 27 Nisan öncesine bakal›m: 19 Ocak’ta Hrant Dink suikasti, 29 Mart’ta Nokta’n›n iki darbe giriflimini iffla etmesi, 14 Nisan’da Ergenekoncular›n öncülü¤ündeki Tando¤an mitingiyle bafllayan cumhuriyet mitingleri. 2007’nin gelifli 2004’ten belliydi –bunu flimdi görebiliyoruz: AB’yle üyelik müzakeresine resmen bafllaman›n koflulu olan Dokuzuncu Uyum Yasas› Paketi, K›br›s’ta Annan plan› referandumu ve dönemin Genelkurmay Baflkan› Hilmi Özkök’ün önledi¤i iki Ergenekon darbesi. Sonras›, Veli Küçük’ün deyifliyle “organize millî refleks” harekât›: Baflbakanl›¤a ba¤l› ‹nsan Haklar› Dayan›flma Komisyonu taraf›ndan haz›rlanan Az›nl›klar Raporu’nun kameralar önünde y›rt›lmas›, “misyonerlik faaliyetleri” suçlamalar›, Rahip Santoro cinayeti, 301 davalar›na müdahillik ve san›klara sald›r›lar, Dan›fltay suikasti, Cumhuriyet gazetesine at›lan provokatif çatapatlar... 2004’ten 2007’ye böyle gelindi. Körüklenen Kürt karfl›tl›¤› –TAYAD’l›lar›n Trabzon’da linç giriflimine maruz kalmalar›n›n nedeni Kürt (dolay›s›yla PKK yandafl›) zannedilmeleriydi–, Mersin’de “bayrak yakma” provokasyonu, fiemdinli vakas›, “flehit cenazeleri” gösterileri de cabas›. Koskoca gemileri buharlaflt›ran Bermuda fieytan Üçgeni misali, bir üçgenin, eski dille bir “müselles”in içindeyiz. Bu müselles, toplumu din ve milliyetçilik, serbest piyasa ve militarizm k›skac›na alan, solu temsil eden her fleyi buharlaflt›ran bir nizam. Kurulu düzenin, bu müselles nizam›n bir taraf›nda neo-‹tilafç›lar, bir taraf›nda neo-‹ttihadç›lar var. Bir de, kâh o tarafa, kâh bu tarafa meyleden, ama her halükârda ipleri elinde tutan erkân-› harp... Eski rejimin müzakere yeri Y›ld›z’d›, yenisininki Dolmabahçe. Son mutabakat da orada yap›ld›. 27 Nisan’da neo-‹ttihadç›larla yanyana duran erkân-› harp, devlet-i âlinin ç›karlar› ad›na (“düvel-i muazzama”n›n istekleri do¤rultusunda) tarihî müttefiklerini yar› yolda b›rak›p neo-‹tilafç›larla (eski adlar›yla Hürriyet ve ‹tilaf, yeni adlar›yla muhafazakâr liberaller) uzlaflt›. Neo-‹ttihadç›lar›n çizmeyi aflan kesimi, erkân-› harp içindeki uzant›lar› dahil olmak üzere tasfiye edilecek, buna karfl›l›k sözde de¤il özde laik bir reisicumhur seçilecek, bu arada Kürtlere aman verilmeyecek ve dahi Irak Kürdistan’›na sefer düzenlenecekti. Dolmabahçe’deki hesap sand›ktan ç›kan aritmeti¤e uymad›. 22 Temmuz zaferinin gecesinde ve müteakip günlerde toplumsal uzlaflmadan dem vuran Erdo¤an, Gül d›fl›nda bir AKP’linin cumhurbaflkan› aday› olabilece¤ini ima etti, hatta TSK’n›n ehven-i fler olarak gördü¤ü Vecdi Gönül’ün ismi yeniden dolafl›ma girdi. Ama, Gül “sand›ktan ç›kan iradeyi görmezden gelemem” deyince ve Bülent Ar›nç’›n deste¤ini al›nca iflin rengi de¤iflti. Ard›ndan MHP’nin hamlesi geldi, 367 engeli afl›ld›, Gül Çankaya’ya ç›kt›. O “flok” henüz atlat›lmadan Erdo¤an’›n yapt›¤› türban ç›k›fl›n› MHP Meclis’e tafl›y›nca ipler gerildi. Meselenin “Gülhane formülü”yle halli mümkün gibi göründü bir ara, ama türban›n kamuya da “s›çramas›” ihtimali –hele kimi AKP’lilerin bu yöndeki arzular›n› beyan etmeleri– üzerine Dolmabahçe mutabakat› rafa kalkt›, Yarg›tay darbesi geldi. Misilleme gecikmedi, Dolmabahçe mutabakat›n›n ce-
vaz verdi¤i Ergenekon davas› hararetlendi, geniflledi ve saflar kal›n çizgilerle belirlendi. Neo-‹tilafç›lara göre, bir tarafta darbeciler, di¤er tarafta demokratlar var. Neo-‹ttihadç›lara göre ise, bir tarafta “düvel-i muazzama”n›n iflbirlikçisi ‹slamc›lar, di¤er tarafta ise ba¤›ms›z ve laik Türk devletinin koruyucular› var. Halbuki, ne neo-‹tilafç›lar›n demokratl›¤›ndan, ne de neo-‹ttihad’ç›lar›n laikli¤inden söz edilebilir. Yasalar ortada, o yasalarda kimlerin mührü oldu¤u da belli. 301, neo-‹tilafç›lar›n eseri. Zorunlu din dersinden sünni ideolojinin ayg›t› Diyanet ‹flleri’ne, laiklikle ba¤daflmayan bir dizi yasal, kurumsal düzenleme de neo-‹ttihadç›lar›n özenle koruduklar› miraslar›. ‹flin tuhaf›, iki taraf›n da o yasalara ilkesel bir itirazlar› yok, temelde mutab›klar. T›pk›, milletvekillerinin parti liderleri taraf›ndan atanmas›n› sa¤layan Siyasal Partiler Kanunu’nda, yüzde 10 baraj›n› koyan Seçim Kanunu’nda mutab›k olduklar› gibi. T›pk› Kürt halk›n›n ifade özgürlü¤ünü ve siyasal temsiliyetini engellemekte mutab›k olduklar› gibi. T›pk› serbest piyasa ekonomisinde ve özellefltirmede mutab›k olduklar› gibi. Özellefltirmedeki yegane ayr›l›klar›, neo-‹ttihadç›lar›n baz› sat›fllar›n yerli sermayeye yap›lmas›n› istemesi –sanki farkedermifl gibi! Ayr›ca, millî denilen sermaye ne kadar millî ki? “Müselles nizam”›n anahatlar›nda neo-‹tilafç›larla neo-‹ttihadç›lar, yaln›z birbirleriyle de¤il, erkân-› harple de bulufluyorlar. Üçgen de böyle kuruluyor. Evet, aralar›nda anlaflmazl›klar da var. En belirgin olan› AB. Ama, AB’nin ekonomi boyutuyla, Maastricht kriterleriyle hiçbirinin sorunu yok. Mesele siyasi boyut, Kopenhag kriterleri. Ama ilkesel bir pozisyon söz konusu de¤il. Müsellesin üç taraf› da bu kriterlere ifline geldi¤i zaman muhabbet gösteriyor, gelmedi¤i zaman “Ankara kriterleri”ne dönüveriyor. Nitekim, neo-‹ttihadç›lar, bölücü ajan addettikleri A‹HM’in Refah Partisi karar›na alk›fl tutarken, DTP’nin kapat›lma davas›n› Ankara kriterleriyle olumlayan neo-‹tilafç›lar, söz konusu AKP olunca parti kapatmalar› güçlefltiren Venedik konvansiyonuna sar›l›yor. Liberaller, bu müselleste tarihsel geleneklerine uygun olarak neo-‹tilafç›larla saf tutuyor. Kemalistler de kendi gelenekleri itibar›yla neo-‹ttihadç›larla bütünleflmifl durumda. Peki sol nerede? Bir k›sm› neo-‹tilafç›lar›n kuyru¤unda, bir k›sm› neo-‹ttihadç›lar›n dümen suyunda. Bu ar›zan›n ad› Ecevit sendromu. Sosyal demokrasi kavram›n› marksizm kökenli oldu¤u için reddeden Ecevit, Özal döneminden beri ANAP’la, Bahçeli döneminden itibaren de MHP’yle müttefikti. 28 fiubat’taki tavr›n›, Merve Kavakç› krizindeki halini ve bunlara ilâveten Fethullan Gülen’le iliflkisini hat›rlayal›m. Marx’› “bulaflt›rmad›¤›” Demokratik Sol, öyle bir soldu. DSP, flimdi neo-‹ttihadç›lar›n yede¤inde, t›pk› Marx’› geçmiflte Stalin veya Mao’yla, flimdi de kemalizmle ikame eden sol parti ve hareketler gibi. Marx’›n miyad›n›n doldu¤unu söyleyip 19. yüzy›l›n liberal iktisatç›lar›n› k›lavuz edinenler ise do¤al olarak neo-‹tilafç›lar›n saf›nda. 1 May›s arefesinde, Arjantin’den Filipinler’e, Haiti’den M›s›r’a, dünyan›n dört bir yan›ndan gelen haberler, Marx’›n temelini att›¤› dünya görüflünün ça¤›m›z›n afl›lamayan ufku oldu¤unu bir kez daha gösteriyor. O ufuktan yüz çeviren solun, kâh neo-‹tilafç›lara, kâh neo-‹ttihadç›lara ve/veya “laik cumhuriyetin bekçisi” erkân-› harbe yamanmas› ve Bermuda fieytan Üçgeni’ndeki gemiler misali, müselles nizamda yitip gitmesi kaç›n›lmaz.
Ya benimsin ya kara topra¤›n!
Al alt›na bir minder, yüzünü bana dönder
GEBZE– Silvia Moro ile Pippa Bacca, “Gelinler Yolda” projesinin yarat›c›lar› olan iki kad›n sanatç›. Milano’dan yola ç›kt›klar›nda “bar›fl” düflüncesini yolculuklar› arac›l›¤›yla bir kez daha gündeme getirmek istiyorlard›. Konufltuklar› insanlardan küçük an›lar toplayacak, otostop yaparak Beyrut’a varacaklard›. 5 Nisan’da "Annelik ve Kardefllik'" hakk›nda temaslarda ve giriflimlerde bulunmak üzere Beyrut’a ulaflmay› hedefliyorlard›. Yolda üzerlerinden hiç ç›kartmamak flart›yla “safl›¤›n”, “bar›fl›n” ve “masumiyetin” simgesi birer gelinlik giymeye karar verdiler. ‹talyan modac›lar onlar için yolculuk an›lar›n› tafl›yabilecekleri cepli gelinlikler tasarlad›. 8 Mart’ta niflanl›s›yla vedalafl›p arkadafl›yla yola ç›kt› Pippa... Yak›n zamanda savafl›n altüst etti¤i Slovenya, H›rvatistan, Bosna gibi ülkelerden geçip dertli Balkanlar› tasarlad›klar› gibi otostop yaparak geçtiler. Türkiye s›n›r›na gelmeden önce iki sanatç› yollar›n› ay›r›p projelerini birbirlerinden ba¤›ms›z gerçeklefltirme karar› ald›lar. Silvia ‹skenderun’a kadar yoluna devam etti, Pippa’n›n yolu ise Gebze’de sonland›. Otostop yaparak bir kamyona bindi ve floförü taraf›ndan tecavüze u¤ray›p bo¤ularak öldürüldü. Topra¤a ç›plak bir flekilde gömüldü. Pippa ne ilkti, ne de son olacak. Pek çok kiflinin sand›¤›n›n aksine, onun sonunu haz›rlayan ne giydi¤i gelinlik, ne bar›fl gönüllüsü ve sanatç› olmas›, ne de otostop yapmas›yd›. Pippa’n›n sonunu haz›rlayan, birçok kamyonun floför koltu¤unun üzerinde as›l› duran, kadife k›rm›z› zemin üzerine yaz›l› “ya benimsin ya kara topra¤›n” zihniyeti. Pippa’n›n sonunu haz›rlayan, bu ülkedeki toplumsal cinsiyet politikalar›, erkekegemen iktidar›n ta kendisi. Bu iktidar›n tecavüzcü bir floför olarak beden bulmas›... Pippa elbette yol boyunca duraklad›¤› ülkelerde birçok riskle karfl›laflabilme ihtimalini düflünüyordu. Ama üzerinden geçmeyi planlad›¤› co¤rafya, tecavüzcüsüyle gelinlik giydirilip evlendirilen kad›nlar›n ülkesiydi. Aile içi fliddetin meflru say›ld›¤›, kad›n›n karakola kocas›ndan flikâyet etmek için gitti¤inde bizzat polis taraf›ndan t›p›fl t›p›fl eve gönderildi¤i, yine ailesi taraf›ndan “kocand›r, döver de, sever de” diye geri yollan›p kocas› taraf›ndan öldürüldü¤ü, sokakta gündüz vakti fiziksel ve cinsel tacize maruz kalan kad›nlar›n ülke-
MARAfi, NURHAK– fiansl› gününüzdeyseniz, k›fl ortas›nda günefl parl›yorsa, Malatya’dan Elbistan’a giden yolda bütün heybetiyle da¤lar› seyredersiniz. Öyle çok fley anlat›rlar ki, iki saatlik yolun nas›l tükendi¤inin fark›na bile varmazs›n›z. Sa¤ taraftaki da¤lara kar konmam›fl, sol taraf›n tepelerine ise iyiden iyiye yerleflmifl, yay›lm›fl. Elbistan’a yaklaflt›kça ›fl›k hafifliyor, renkler koyulafl›yor... Nurhak minibüsüne bindi¤imizde kula¤›m›zda Dertli Divani çal›p söylemeye devam ediyor; “Yolcu yola gitmez, yola bahane”... Hac›’n›n yeni kurdu¤u evinde, kaloriferli bir apartman dairesindeyiz. Yaz sonunda evlenmifller Zeynep’le, o da Nurhakl›, ilkokul ö¤retmeni. Eflyalara zaman sinmemifl henüz, pencereden, alçak uçan k›rlang›çlar›, kavak gövdesini gagalayan serçeleri izleyerek menemen yiyor, çay içiyoruz. Hac›, köyün dedesi Hüseyin Dede’nin (Gö¤erçin) en büyük o¤lu. Dedesinin öldü¤ü hafta do¤du¤undan, onun ad›n› alm›fl, bir Alevi-Bektafli için ironik bir ad, nedeni Hac›lar köyüymüfl, dedesi orada yerleflti¤inden, aile de bu ada yerleflmifl. Nurhak ‹lkö¤retim Okulu’nda ö¤retmen Hac›, yani Hac›-Hoca. Müftünün ziyaret talebini reddetmeyen, ama onu a¤›rlad›ktan sonra hiç kötü söz söylemeden, politik-güncel tart›flmalara girmeden, incelikle yaz›p okudu¤u bir fliirle tavr›n›, duruflunu özetleyip öylece u¤urlayan Hüseyin Dede’ye konuk olaca¤›z az sonra. Nurhak nüfusunun yüzde doksan› Alevi-Bektafli, Sünniler kasaban›n giriflinde yerleflmifller. Yirmi y›ld›r Dertli Divani önderli¤inde görgü cemlerini yapan, gelene¤i sa¤lam biçimde sürdüren nadir yerlerden biri Nurhak. Ufak tefek s›k›nt›lar olsa da, bunlar aynen f›kralardaki gibi çözülüyor. Örne¤in megafonla ezan yay›n› uygulamas› bafllat›yor devlet yetkilileri, bir megafon da Hüseyin Dede’nin evinin önündeki dire¤e yerlefltiriliyor. Sonra sürekli yer de¤ifltiren bir megafon hikâyesidir bafll›yor ve sonuçta sessizlik galip geliyor. Küçük elma a¤açlar›n›n, cevizlerin, armutlar›n aras›nda, tavuklu-horozlu genifl bir köy evindeyiz. Cem evi kurulmadan önce cemler bu evde yap›l›rm›fl, flimdi kasaban›n iki cem evi var. Bu evde sadece insanlar de¤il, a¤açlar da yafl›yor, soba, atefl, yün, toprak, hepsi bizimle beraber nefes al›yor. Gereksiz eflyaya yüz verilmiyor köy evlerinde. Hazreti Ali, Hac› Bektafl› Veli, Âfl›k Mahzuni,
fiEH‹R HATLARI siydi. Pippa’n›n üzerinden geçmeyi planlad›¤› co¤rafya, amcas›n›n o¤lu taraf›ndan tecavüze u¤rayan, bu tecavüz sonucunda hamile kald›¤› için abileri taraf›ndan öldürülen kad›nlar›n ülkesiydi. Baflbakan›n›n kad›nlar gününde her kad›n›n üç çocuk yapmas›n› ö¤ütledi¤i, kad›n›n eve kapatma politikalar›yla, yeni sosyal güvenlik yasalar›yla k›st›r›ld›¤›, annelik ve kar›l›k kavramlar›yla kutsand›¤›, namus kavramlar›yla kad›nlar› bo¤an bir co¤rafyayd›. Pippa’n›n üzerinden geçmeyi planlad›¤› co¤rafya, y›lbafl›nda birçok kameran›n önünde, turist kad›nlar› uluorta taciz eden erkekleri befl kurufl karfl›l›¤›nda serbest b›rakan yetkililerin yaflad›¤› co¤rafyayd›. Ülke sevgisini “ya sev ya terket”, aflklar›n› tehdit, fliddet, mülkiyet iliflkileri üzerinden ifade eden, bebeklerden katil, tecavüzcü, iflkenceci yaratan karanl›¤›n oldu¤u bir co¤rafyadan geçmeyi planl›yordu Pippa. Bu kadar›n› elbette hesaba katamazd›. Giydi¤i gelinli¤in tafl›d›¤› masumiyet, safl›k, bar›fl gibi simgesel kavramlar›n onu koruyaca¤›n› düflünüyordu. Gelinlik giymeseydi de bafl›na ayn› fleyler gelebilirdi. Buna bezer hikâyeleri üçüncü sayfa haberlerinde okumad›k m›? Bu gelinlikli performans›n en trajik bölümü, bu co¤rafya için, Pippa’n›n üzerine yükledi¤i simgelerin aksine, baflka simgelerle yüklü olmas›yd›. Damats›z bir gelin, gerçekten masumiyet, safl›k ve bar›fl simgeleriyle mi yüklüdür bu co¤rafya-
da? Damats›z gelin, “baba otoritesine, mahalle bask›s›na, koca iktidar›na, zorla evlendirilmeye”, k›sacas› “erk”e baflkald›rm›flt›r. Toplumsal cinsiyet politikalar› evlenmeyi, baba, koca, amca, abi, mahalle ve devlet taraf›ndan kad›n›n sahiplenilmesini kutsarken, damats›z gelin bu co¤rafyada tacizi hak etmifltir. Gece soka¤a ç›kan, bafl› aç›k, bald›r› aç›k, kad›nlar, y›lbafl›nda Taksim’e ç›kma cesaretini gösterenler, baflka ülkelere turistik ya da sanatsal niyetlerle seyahat edenler, okulda, pazarda, toplu tafl›ma araçlar›nda, iflyerlerinde, k›sacas› kamusal alanda var›z diyen tüm kad›nlar bu ülkenin kad›n politikalar› sayesinde tacizi, tecavüzü hak etmifltir. Pippa, sanatç› olarak, bar›fl gönüllüsü olarak öldürülmedi, tacize, tecavüze, fliddete u¤rayan birçok kad›n gibi, yaln›zca kad›n oldu¤u için hedef oldu ve öldürüldü. Öldürülmesiyle, “sanat dünyay› de¤ifltiremez” diyenlere inat, bar›flç›l projesi Türkiye’nin gündemine oturdu. Projesini gerçeklefltirmek için giriflti¤i riskli yolculuk bu u¤urda hayat›na mal olurken, bar›fl mesajlar› yay›lmaya bafllad› yeryüzüne. fiimdi Pippa’n›n hayat›, sanatsal projesi konuflulsun. fiimdi en az›ndan bu genç kad›n›n an›s›na yaflan›labilir bir dünya için neler yap›labilir diye düflünülsün. Pippa, projesini tamamlad›. Ac›s›n› tüm kad›nlar ve kad›n sanatç›lar olarak içimizde hissediyoruz. Huzur içinde uyu Pippa! – Canan fienol
5
lerinize vurarak ritm tutuyor, kendinizden geçiyorsunuz. Oldu¤unuz gibi olmaya izin var burada, kuflku de¤il güven var çünkü. Az sonra tören bitiminde h›zla yere serilen muflamba yolluklar üzerinde yeme¤inizi de bölüfleceksiniz. Dört gün dört gece tanr› misafiriydik Nurhak’ta. F›krada Bektafli, evine girip Tanr› misafiriyim diyen yabanc›ya camiyi gösteriyordu. Kimse bize camiyi göstermedi, s›rt›n› dönmedi. ‹lk karfl›laflmam›zda Hüseyin Dede, “Al alt›na bir minder / Yüzünü bana dönder” demiflti, biz de öyle yapt›k. Dönüp geldik ‹stanbul’a ama yüzümüz hâlâ ona dönük. Mart sonunda yine gidece¤iz köye, görgü cemine kat›l›p sabah› bulacak, birlikte demlenip yine dönecek, eksik sözlerimizi Express’in sar› sayfalar›nda tamamlamaya çal›flaca¤›z. – Pelin Özer
dedeler, saz, aile foto¤raflar›, sobada çaydanl›k, kuruyan çamafl›rlar, dolap, televizyon, takvim... Hüseyin Dede hezene yaslan›p ba¤dafl kurmufl. Hezen Nurhak evlerinin tafl›y›c› kolonu, ana dire¤i. Geçmiflte, bu hezenleri tafl›mak için on kifli da¤a ç›kar, iki gün boyunca sürüyerek indirirlermifl. Teybimizi aç›p Hüseyin Dede’nin sözlerine kulak veriyoruz, fliirlere ve onlar›n aras›ndan ak›p giden hikâyelere. Duvarda ba¤lama ve cura as›l›. Çalm›yormufl, ama geceleri uyku tutmad›¤›nda, zihni dizelerle doldu¤unda avluda oturup t›ng›rdatarak okurmufl sabaha kadar. Baz› geceler de al›r bafl›n› yürürmüfl saatlerce, m›r›ldanarak. Güncel tart›flmalara pek yüz vermiyor, ona her soru soruldu¤unda gülümseyerek bir an duruyor ve ard›ndan o konudaki fliirini söylüyor. Her gün onu dinleyenler anl›yorlar fliirin o an m› yaz›ld›¤›n›, yoksa haf›za arflivinden mi derlendi¤ini. Hüseyin Dede, okuma yazmas› olmayan binlerce fliirlik bir kitap, her insan bir kitapt›r sözünün ete kemi¤e bürünmüfl hali. 63 yafl›nda, yirmi y›ldan bu yana her hafta cemleri yöneten, köye dedelik eden o. B›y›klar› gür, gözleri her daim parl›yor ve gülümseyen yumuflak bak›fl›nda bir da¤› devirenlerin gücünü sakl›yor. Cem ve gece 1500 metre yükseklikte oldu¤unuzu her an hat›rlatan bir temiz hava, hep bir da¤ fark›ndal›¤›... Hiçbir yabanc›l›k yok teninizde, yabanc›l›¤› silen hava m›d›r, canayak›n evsahipleri mi yoksa; belki su, atefl, fliir, türkü. Ama burada kimse evsahibi de¤il, öyle bir eda yok, sanki bütün köy paylafl›l›yor, paslanm›fl demir anahtarlar da¤lar›n ötesine f›rlat›lm›fl... Ortada genifl bir asfalt, herkes yolun ortas›ndan yürüyor. Kasaba-köy aras› bir yerde, uzaklarda kümelenmifl evlerin oluflturdu¤u mahalleler de var, uzak yerleflimleri derleyip toparlayansa hep da¤lar. Ceme do¤ru yolday›z, sohbet ediyoruz Hac›’yla. Nurhakl›lar›n üçte ikisi gurbetteymifl. Avrupa’da en çok Almanya, Fransa ve ‹ngiltere’de, Türkiye’nin baflka kentlerinde, ekmek peflinde. Yafll› nüfusun okuma yazmas› yok, o y›llarda köyde okul olmad›¤›ndan diplomas›zlar, ama sözlü kültürün en parlak izleri dökülüyor konuflmalar›ndan. Öyle güzel bir anlat›mlar›, öyle canl›, oynak bir söz hazineleri var ki, k›sa ziyaretlerimizde ciltlerce kitab› iki saat içinde okuyup geri vermek flart›yla önümüze koymufllar gibi
6
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
EXPO kulisi, EXPO krizi
hissediyoruz, konufltu¤umuzda be¤enmez oluyoruz kendi sözcüklerimizi, âciz kal›yoruz yanlar›nda. Köyün yafll›lar› hep inflaatlarda çal›flm›fl, hiçbirinin sigortas› yok. Ancak hepsi yoksullu¤a ra¤men, güçlükle de olsa çocuklar›n› okutmufl, okuyup ifl sahibi olan gençler flimdi ailelerine sahip ç›k›yor. Nurhak’ta bütün AleviBektafli evlerinde ayn› televizyon kanallar› izleniyor; Yol, Su, Dem, Düzgün, Hayat... Serçeflme dergisine abone olanlar var, elden ele dolafl›yor dergi, perflembe ve cumartesi akflamlar› yap›lan cemlere kat›l›m oran› da hayli yüksek. Uzakta olanlar için servis de var. Ayakkab›lar› ç›kar›p genifl salona girdik. Kap›da sa¤ elinizi gö¤sünüze verip e¤ilerek selaml›yorsunuz cemaati, ç›karken de selam vereceksiniz ayn› flekilde. Ortada dev bir soba gürül gürül, dede tam kap›n›n karfl›s›nda, yan›nda yoldafl dedeler, önlerinde k›l›flar› içinde sazlar›... Tam karfl›lar›na saz çal›p söyleyecek gençler dizilmifl, yüz yüze gelmifller. Çepeçevre minderler üzerinde, s›rt›n› duvara dayam›fl köylüler sohbet halinde, tespih t›k›rt›lar›, yanan odunlar›n ç›t›rt›s›na kar›fl›yor. Yüz elli kifliden fazlay›z, ama kargafla yok. Gençler ölçülü bir rahatl›k içinde, çocuklar›n yara-
mazl›klar›nda bile edepli bir hal var. “Edep”in kilit sözlerden biri oldu¤una ‹stanbul’a döndü¤ümüzde iyice ikna olaca¤›z, bunu henüz bilmiyoruz. Cinsiyeti silmenin, sadece maldan mülkten de¤il, cinsel kimlikten, görüntüden s›yr›lman›n da mümkün oldu¤u üzerine daha sonra düflünece¤iz. Orada bizi hafifleten neydi sorumuza; kalabal›k caddelerde, otobüslerde, her f›rsatta kendini tan›mlayan, kimlik bildiren, hep para sayan insanlardan nefes alamaz hale geldi¤imizde yan›t bulaca¤›z. Cem evinden içeri girdi¤imiz an ilk dersleri almaya bafllam›fl›z, ama henüz bunun fark›nda de¤iliz. Bir süre sohbet, ard›ndan gözcünün “Gerçe¤e Hü, erenler” uyar›s›yla bafll›yor cem. Hüseyin Dede, evdekinden farkl› olmayan bir tonda cemaatle sohbet ettikten sonra gençlerin saz›yla deyifller birbirine ba¤lan›yor. Ard›ndan dedelerin saz›yla semah dönülüyor. Arada molalar da veriliyor, tutulan bacaklar aç›l›yor, sigara içenler d›flar› ç›k›yor. Bu arada siz de kalabal›¤›n biçimine büründü¤ünüzü duymadan erirsiniz o cem havas›nda. Bir inanca ba¤l› m›s›n›z, kimlerdensiniz sorulmaz bile, ikinci nakaratta bütün sözleri ezberlediniz bile, diz-
PAR‹S– Uluslararas› niteli¤iyle olimpiyatlardan bile daha büyük oldu¤u söylenegelen EXPO ‹zmir’e geliyordu, direkten döndü. Final sunumlar› ve oylama mart›n son günü Paris’teydi. Express oradayd›, kulisteydi. Haberleri herkes okudu, ama size kulisten görünen ironik, yer yer trajikomik yurdum manzaralar›n› aktarmadan olmazd›. EXPO, ilk kez 1851’de, sanayi devriminin ilk y›llar›nda ‹ngiltere’de düzenlenmifl, ilk telgraf orada sergilenmifl. Eyfel Kulesi “bir EXPO hat›ras›” olarak yap›lm›fl. Befl y›lda bir yap›l›yor ve alt› ay boyunca aç›k kal›yor. ‹zmir EXPO 2015’i alsayd›, h›zl› tren, otoyol, tüp geçit ve otel projeleriyle flehir adeta yeniden infla edilecekti; fuar›n altyap›s› için 20 milyar dolar harcanacakt›. EXPO fuar›n› düzenlemek için aday olan her flehir, bir tema belirliyor. Uluslararas› Fuar Bürosu temay› onaylad›ktan sonra aday kentler aras›nda uzun soluklu bir sunum yar›fl› ve lobi çal›flmas› bafll›yor. Bu lobi bahsi pek konuflulmad› ‹zmir ma¤lubiyetinden sonra. Ama final günü kulislerde “sahada kazand›k, masada kaybettik” nidalar› uçufluyordu. ‹zmir'in temas› “Herkes ‹çin Sa¤l›k”t›. Gerekçeli, ama ironik bir seçim. Gerekçeleri malûm: Hipokrat’›n Bodrum’daki çal›flmalar›, ilk ameliyatlara ev sahipli¤i yapan Denizli’deki Hierapolis antik kenti, eczac›l›¤›n babas› Galen’in Bergama’daki araflt›rmalar› ve Bergama civar›ndaki Asklepios tedavi merkezi... ‹ki bin y›l öncesinin ‹zmir’i... ‹ronisi de bugünün ‹zmir’inde, Türkiye’sinde: EXPO hezimetinden tam bir hafta sonra
Paris’te Türkiye’nin EXPO heyeti
sa¤l›k emekçileri Kad›köy’de topland›, sloganlar› “herkes için sa¤l›k”t›. Kendi vatandafl›na bu hizmetleri vermekten aciz, piyasac› bir hükümetin Paris’te tüm dünyadan gelen delegelere, cumhurbaflkan›ndan D›fliflleri bakan›na, ana muhalefet liderinden belediye baflkan›na, tam kadro “sa¤l›k” nutuklar› çekmesi, vaatlerde bulunmas›, olsa olsa trajik bir gözboyama olabilirdi. “Türkiye kazand›!” asparagas› da ayr› bir trajikomedi. Trajik, çünkü final sunumu için çal›flan ekip gerçekten aylard›r o otuz dakika için büyük emek harcam›fl, son derece profesyonel bir sunum haz›rlam›flt›. ‹zmir’i tan›tan filmler, içerideki ‹zmirlilere bile “vay be, bu kadar güzel miymifl ‹zmir” dedirtti. ‹stanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Yekta Kara’n›n sanat yönetmenli¤inde tasarlanan müzik, dans gösterileri “Do¤u ile Bat›n›n buluflmas›” temas›n› basmakal›pl›ktan uzak, gayet etkileyici bir flekilde yans›tt›. Hofl, konuflmac›lar devlet erkân› olunca sunumun etkileyicili¤i ve inand›r›c›l›¤› da o derece yara ald›. 2015’te yap›lacak bir etkinlik için Abdullah Gül’ün “‹zmir’i seçerseniz, son derece dinamik bir EXPO’yu seçmifl olacaks›n›z. Türkiye’nin halk› ve hükümetiyle bu projenin arkas›nda oldu¤una dair cumhurbaflkan› olarak size garanti veriyorum” demesi ne kadar inand›r›c› olabilir ki? Ayn› gün, ayn› cumhurbaflkan› için “siyasî yasaklama” davas› onaylanm›fl, bütün dünya ajanslar› olay› birinci haber olarak geçmiflken... ‹talyanlarsa “beslenme” temas›yla sahnedeydi. Baflbakanlar› Prodi, D›fliflleri bakanlar› Massimo D’allema’n›n konuflmalar›n›n yan›s›ra, mini Youssou N’Dour konseriyle bafllayan Milano sunumu, Milan’da top koflturan Senegal as›ll› Hollandal› futbolcu Seedorf, eski ABD baflkan yard›mc›s› ve yeni “çevreci” Al Gore’un bizzat kat›larak yapt›klar› konuflmalarla Milano’nun “beslenme” temas›n› “Afrika” üzerin-
de yo¤unlaflt›rarak büyük puan toplad›. ‹talyan hükümetinin “Afrika’n›n borçlar›n› silece¤i” bile ima edildi. Uluslararas› bir “flöhret”ler zirvesi tad›nda geçen ‹talyan sunumu, her fleye ra¤men Türkiye’nin sunumundan daha etkili de¤ildi. Ama “Türkiye kazand›” asparagas› tam bir flark tiyatrosuydu. O sunumlar için aylarca çal›flan ekibin eme¤ine ve erken bir 1 Nisan flakas› gibi önce sevinip sonra y›k›lmalar›na m› üzülmeli, yoksa bu haberi uçurup “flölen”e haz›rlanan ‹zmir’de ve tüm Türkiye’de yalanc› bahar yaflatan sorumsuz habercilere mi k›zmal›? Delegelerin hâlâ oy kulland›klar›n› salondan canl› yay›n yapan kameralarla kuliste gözümüzle gördük. Ortada daha karar yokken “Türkiye kazand›” haberi nereden, hangi akla hizmet ç›kt›, o haber nas›l Türkiye’ye uçtu, hayret verici. Necip bas›n›n “teknik bir ar›zadan dolay› iki kez oylama yap›lm›fl” diyerek kendini kurtarmaya çal›flmas› da ayr›ca trajikomik. “Milano kazand›” aç›klamas›n›n ard›ndan yabanc› düflmanl›¤› hortlay›verdi “‹talyanlar zaten befl kez Expo yapm›fl, bize verseler ne olurdu? Hakikaten Türkiye’yi d›fll›yorlar. Türk’ün Türk’ten baflka dostu yok!” Asansörde yetkili a¤›zlar›n kendi aralar›ndaki konuflmalar›nda flu cümleye tan›k olduk: “Bu kadar para harcay›p bu kadar adam› Paris’e y›¤aca¤›m›za, paray› delegelere yedirseydik, kesin kazan›rd›k.” Ne denir? “Bir baflkad›r benim memleketim!” –Reha Öztunal›
Tractorazo eylemleri CORDOBA– Mart ay›n›n ortalar›nda Christina Fernandez Kirschner’in yeni vergi yasas›na yönelik olarak tar›msal üretim birliklerinin ve meslek örgütlerinin bafllatt›¤› grev, iki hafta içinde Arjantin’de gündelik hayat› derinden etkileyen bir krize dönüfltü. Hükümetin soya ve ayçiçegi gibi tar›msal ihraç ürünleri üze-
rindeki vergi oran›n› yüzde 25’lerden, yüzde 44’lere ç›karmas›na büyük tepki gösteren üreticiler, 13 Mart’ta iki günlük grev karar› alarak eylemlerine bafllad›lar. Otoyollarda traktörleriyle ve kamyonlar›yla barikatlar kuran üreticiler, flehirlere g›da giriflini engellemeye bafllad›lar. Eylemler, barikatlar›n ana unsuru traktörler nedeniyle “Tractorazo” olarak adland›r›ld›. Tar›msal meslek örgütleri, hükümetin kay›ts›zl›¤› karfl›s›nda grevi önce dört gün daha uzatma, sonra da yasa geri çekilene kadar devam ettirme karar› ald›lar. Paskalya tatiline girildi¤inde eylemler tüm ülkeye yay›lm›fl, sadece Cordoba’da 47 otoyol barikatlarla kesilmiflti. Barikatlar nedeniyle saatlerce yollarda kalan Paskalya tatilcilerini evlerine döndüklerinde baflka bir süpriz daha bekliyordu. Grev, marketlerin stoklar›n› eritmifl, ço¤unda et reyonlar› kapanm›fl, süt ürünleri “kifli bafl›na bir adet” s›n›rlamas›yla sat›lmaya bafllanm›flt›. Sebze ve meyvelerin fiyatlar› ise üçe dörde katlanm›fl, 1 kilo domates 1.5 pesodan 5 pesoya, patates 1 pesodan 4 pesoya, 1 litre süt ise 1.5 pesodan 3 pesoya f›rlam›flt›. Grev onuncu gününe girdi¤inde hükümet sessizli¤ini koruyordu. Cordoba bölge valisi ise ayn› gün “koflulsuz” her türlü görüflmeye aç›k oldu¤una dair bir demeç verdi. Ancak grevin ulusal bir krize dönüflmesi, barikatlar›n bafl unsuru traktörlerin flehirlere inmesiyle gerçekleflti. Arjantin’in orta kesimlerindeki birçok kentte 26 Mart sabah› ifllerine gitmek üzere evlerinden ç›kan binlerce çal›flan yollar› kesen traktörlerle karfl›laflt›. Küçük toprak sahiplerinin öncülü¤ünde büyüyen olaylar karfl›s›nda Kirschner suskunlu¤unu bozdu ve “diyalo¤a bafllayabilmek için greve son verilmesi” ça¤r›s› yapt›. Büyük toprak sahiplerinin kendi ç›karlar›n› korumak için küçük üreticileri kulland›¤›n› söyleyen Kirschner, bu grevin hem köylülü¤e, hem de halk›n ç›karlar›na karfl› oldu¤unu belirtti. Hükümetin ça¤r›s›na barikatlar› esneterek cevap veren köylü örgütleri, flehirlere her saat bafl› bir kamyon girifline izin verdiler. fiehirli orta s›n›f ve solun bir bölümü ayn› hafta içinde Buenos Aires’te hükümet politikalar›n› elefltiren büyük bir miting düzenledi. Peronist örgütlerle flehirli yoksullar ise a¤›rl›kl› olarak vergi yasas›n› destekleyerek hükümetin yan›nda yer ald›lar. 28 Mart’ta hükümetle tar›msal meslek örgütleri aras›nda bafl-
layan pazarl›klar 3 Nisan’da sonuçland›. Taraflar, tar›msal ürünlerin dünya piyasalar›ndaki fiyatlar›na göre belirlenecek kademeli vergi sistemi üzerinde anlaflt›. Köylü grevinin en büyük etkisi, Kirschner’in etraf›nda oluflturulan ittifak›n parçalanmas› oldu. Yasayla birlikte tar›msal üreticileri karfl›s›na alan Fernandez, flehirlerdeki orta s›n›f› ve iflçi s›n›f›n› ikna etmekte oldukça zorland›. ‹ktidar›n›n 100. gününde ülke ciddi bir politik krize sürüklendi. Yeni vergi yasas›n› “zenginli¤in yeniden paylafl›m›” olarak sunan Kirschner, küçük üreticiler ile büyük üreticiler aras›nda bir ayr›m yapmayarak ciddi bir politik risk ald›. Yasan›n, global ekonomik krizin zaten k›r›lgan olan Arjantin ekonomisi üzerindeki etkilerini yumuflatmak için bir acil durum önlemi olarak gündeme getirildi¤ini savunan baz› ekonomistler, ülkenin s›cak para ihtiyac›n› karfl›lamak için özellikle soya ihracat›na yüksek vergi konuldu¤unu söylüyor. Arjantin’deki tar›msal üretime dair rakamlara bakt›¤›m›zda, grev boyunca hiç dile getirilmeyen oldukça ürkütücü bir tabloyla karfl›lafl›yoruz. Ülkenin 170 milyon hektarl›k ekilebilir topra¤›n›n 74 milyonuna 4000 toprak sahibi veya flirket, 35 milyonuna daha büyük 1000 toprak sahibi veya flirket sahip durumda. 137 bin küçük üretici ise sadece 2.2 milyon hektar› paylafl›yor. Neredeyse verimli alanlar›n ço¤u büyük üreticiler ve flirketler taraf›ndan iflletiliyor. Küçük üreticiler ise daha çok da¤l›k kesimlerde ve Kuzey Arjantin’de yo¤unlafl›yor. Ülkede Benetton 900 bin, Cresud 460 bin, Bunge 260 bin, Amalita Fortobat 220 bin hektar topra¤a sahipken, küçük üreticilerin sahip olduklar› ortalama toprak miktar› 16 hektar. Bütün tart›flmalar›n göbe¤inde yer alan soya, 2007’de iki milyar dolarl›k ihraç rakam›n› yakalarken, üretiminin ve ihracat›n›n yüzde 70’ini Los Grobo grubu ya-
7
p›yor. Küçük üreticilerle tar›m oligarflisi aras›ndaki bu derin uçurumun yan›nda, görünmeyen di¤er bir nokta da, 1 milyon 300 bin civar›nda oldu¤u tahmin edilen tar›m iflçileri. Günde ortalama 12 saat çal›flan ve ayda 800-1000 peso civar›nda kazanan bu insanlar, Arjantin’in en yoksul kesimlerinden biri. Bu iflçilerin 350 bini her hasat zaman› bölgeler aras›nda göç ediyor ve gündelikçi olarak çal›fl›yor ve herhangi bir sosyal güvenceye sahip de¤il. Yaklafl›k bir ay boyunca Arjantin’i sallayan köylü grevi, asl›nda soya üreticileriyle hükümet aras›ndaki pasta kavgas›n›n sonucunda do¤du. Küçük üreticilerin örgütlü oldu¤u FAA (Fedaracion Agraria), büyük toprak sahiplerinin birli¤i Sociedad Rural Argentina (SRA) ile birlikte hareket edince, grev hem büyük bir kitle deste¤i kazand›, hem de grevin tar›m oligarflisi taraf›ndan yap›lmad›¤›na dair bir imge ortaya ç›kt›. Ancak ‘76 darbesinin en büyük destekçilerinden SRA, diktatörlük döneminde de, sonraki hükümetler zaman›nda da büyük ekonomik ayr›cal›klarla zenginleflen ve flu an ülke topraklar›n›n büyük bir kesimini elinde bulunduran bir kesim. Arjantin’deki grev, aslî olarak tar›m oligarflisi ile Peronizm aras›ndaki tarihi gerilimin tekerrürü gibi duruyor. Tar›msal oligarklar, bu sefer, genifl köylü kesimlerini ve orta s›n›f›n bir bölümünü hükümete karfl› harekete geçirerek Kirschner’i bir süreli¤ine de olsa köfleye s›k›flt›rd›lar. Grev flimdilik uzlaflmayla sona ererken, k›rsal alanda yoksulluk içinde çal›flan topraks›z milyonlar›n sessizli¤i devam ediyor. –Özgür Akarsu
Durum odas› G‹JON– ‹spanya’n›n Asturias eyaletinin spor ayakkab›l› genç “zeybekleri” tarihin içinden iki efsane ç›kart›p koyuyor önümüze. Birinci efsanenin iddias›, Emevilerin Avrupa’ya yürüyüfllerine dur diyen halk olduklar› yönünde. Bu mitolojik direnifli daha çok bir kabullenifl içinde anlat›yorlar. Uzakta, geride kalan hakk›nda ve fazla da bilgi da¤arc›¤› gerektirmeden konuflman›n rahatl›¤›yla. ‹kinci efsane ise, Franco’nun 39 senelik istibdat döneminin tüm a¤›rl›¤›na ra¤men olanca tazele¤iyle halk lisan›ndaki güncelli¤ini koruyor: Asturias’›n madenci komünleri, Franco daha Kuzey Afrika’dan devflirdi¤i paral› ordusunu dizmeden, henüz Durruti’nin anarflistleri örgütlemeyi tamamlamam›flken, k›sa süreli¤ine de olsa komün köylerini hayata geçirip Oviedo ve Gijon civar›nda ba¤›m-
8
s›z alanlar kotarm›fl ve Atlantik k›y›s›ndaki bu iflçi diyar›n› birkaç ayl›¤›na mülkiyetten muaf bir cennete çevirebilmifller. ‹ç savafl sonras› Franco, yörenin “vahfli iflçilerinden”, Cantabrian da¤lar›n›n eteklerine saç›lan kömür ve maden yataklar›n›n endüstri farelerinden öyle bir çekinmifl ki, bölgenin en büyük iflçi e¤itim merkezi Laboral’i Gijon flehrinin göbe¤ine çak›vermifl. ‹spanya'n›n en büyük binas› olmakla maruf bu Terry Gilliam dekoru, Franco’nun hüküm sürdü¤ü k›rk y›l boyunca madenci çocuklar›n› sa¤altmakla ifltigal ederken, flimdilerde yörenin en prestijli üniversitesi olarak yerini perçinlemeye çal›fl›yor. Biz bu lenduha yap›n›n yan›nda, küçük kardefl k›vam›nda, minimal bir estetikle infla edilmifl Laboral Kültür Merkezi’nde konufllanm›fl durumday›z. Avrupa’da giderek serpilen yeni teknolojiler pazar›ndan büyücek bir dilim kapabilmek için meydana getirilmifl, flimdilik yar›s› özel flirketlere, di¤er yar›s› halen bölgesel hükümete ait, deneysel bir sanat mekân›nda, Gijon’un Santral ‹stanbul’unda oldu¤umuzu idrak ediyoruz. Yörenin önemli güncel sanatç›lar›ndan Pablo de Soto’nun kurgusu “Situation Room”a (Durum Odas›) girmeden önce, Laboral’e yirmi dakika mesafedeki bir k›r lokantas›nda favala, tortilla ve deniz kestanesinden müteflekkil yeme¤imizi yiyip sidralar›m›z› içiyoruz. Sidra denilen flarap-flampanya aras› ucuz alkolü, masan›n yerel erkekleri dört-befl kar›fl yukar›dan bardaklara niflanlarken, sidran›n havada yolculu¤unun esas tad unsuru oldu¤una dikkat çekiliyoruz. Gijon’a dair zeybek benzetmemiz, erkeklerin içki dökerken gerçeklefltirdi¤i garabet vücut tav›rlar›yla perçinleniyor. “Durum Odas›”, beyazlara bürünmüfl, genifl galerilere ayr›lm›fl sanat mekân›n›n yine beyaz bir salonunda gerçeklefliyor. Dünyan›n her köflesine an›nda canl› ba¤lant› yapabilen dev ekranlar oval bir nizamda etraf›m›z› çevreliyor. Ekranlara ba¤l› bilgisayarlar›n her birinde farkl› amaçlara hiz-
Bir Gijon manzaras›
met eden anti-Microsoft yaz›l›mlar mevcut. Linux’un dünyan›n birçok yerinde isimsiz aktivistlerce yaz›lan bedava programlar› biraz sonra bizden beklenen iflin ahlâkî altyap›s›n› oluflturuyor: Yeni teknolojileri kullanarak sistem d›fl›, ancak sistemi deflifre eden haritalar meydana getirmek. “Durum Odas›”, Pablo'nun icad› de¤il. Daha II. Dünya Savafl› s›ras›nda, müttefik ordular› taraf›ndan, zaman›n teknolojilerinden yararlanarak savafl stratejilerini en üst düzeyde yetkinlefltirmek için kurulmufl bir “think tank” mekân›ndan esinleniyor. Pablo’nun amac› ise bu tefekkür sürecini “copy-left” teknolojilerden yararlanarak ters-yüz etmek, yani kapitalizmin Asturias iflçi s›n›f›na ettiklerini bir harita üzerinde deflifre etmek. Aram›zda antikapitalist haritac›l›k âleminin önemli flahsiyetleri bulunuyor. 20. yüzy›l›n neo-liberal ailelerini, petrol ticaretini, bitkilerden insanlara uzanan üretim co¤rafyas›n› gayet estetik grafiklerle ortaya koyan Bureau D’etudes ikilisi çal›flma stratejilerini, dünya pazar›yla ilgili muhtemel kriz senaryolar›n›, kâinat komplo teorilerini olanca inceli¤iyle anlat›yor. Afrika’dan Avrupa’ya uzanan insan ticaretini, Tayyip Erdo¤an’›n “üreyin ey Türk evlatlar›” umdesinin göçmenler üzerindeki y›k›c› etkisini ‹spanya örne¤i üzerinden haritalarla betimleyen Hackitectura da “Durum Odas›”nda. Biz de kendimizce ‹stanbul örne¤ini, merkezde çal›flan alt s›n›flar›n nas›l da çeperlere itildi¤ini, haz›rlad›¤›m›z harita üzerinden bir avuç seyirciye anlatmaya çal›fl›yoruz. Sözün özü, Asturias için haz›rlanacak haritaya el versin diye, elimizden geldi¤ince, halihaz›rda somutlaflm›fl haritalar› ahaliyle paylafl›yoruz. Laboral, güzel mekân; müzeyyen, iyi giyimli kad›nlar ve erkekler kapitalist iliflkilerin dökümünü içeren haritalara be¤eniyle bak›yorlar. Kokteylin flaraplar› bitmeye bafllarken de saydam mekândan topukluyorlar. As›l sorun, Gijon’un madenci ailelerinin hallerinden memnun olmas›.
“Durum odas›”
Fabrikalar›n kepenkleri inerken onlara onlarca sene 900 avro iflsizlik bedeli öngörülmüfl. Ne de olsa art›k maden ve kömür, Çin ve Do¤u Avrupa’n›n köle iflçilerinden gelecek. Onlar da, bir sonraki neslin muhtemel sorunlar›na kulak asmadan paray› içkiye ve flimdilerde ‹ngiliz ve Alman orta s›n›flar›n›n ra¤bet etti¤i sahil villalar›na yat›r›yorlar. Laboral’deki “Durum Odas›”n› yüksek topuklar terk ederken geriye iki düzine azimli, muar›z, ama da¤›n›k genç kal›yor. Bizim bu nadide gençlerle iki gün daha atölye çal›flmam›z var. ‹ki düzine gence hitaben, “bölgenizi terk etmeyin, Polonya maden iflçileri sizin kardefllerinizdir, AB tar›m politikalar›n›n öngörüleri sizi Madrid'de garson yapacak, yörenin global flirketlerinin bir haritas›n› da ç›karmak lâz›m” minvalindeki sözlerimiz havada uçufluyor. Ancak Asturias bölgesinin muhalif haritas›n› yapmas› gereken iflçi s›n›f›, emekliliklerine kadar alacaklar› 900 Avro’nun rehavetiyle ortal›kta görünmüyor. Zaten gelseler bile Laboral’in giriflinde s›ralanan uzunca sponsor listesinden rahats›z olmalar› da kuvvetle muhtemel. Biz de, ister istemez, “Laboral’de, ya da Bilgi Üniversitesi’nde gerçeklefltirilmesi muhtemel Avrupa Sosyal Forumu'nda muhalefet nereye kadar?” diye soruyoruz. Yan›m›zda Sevilla'dan bir örgütlü arkadafl beliriyor. Bir hafta sonra Malaga’da, ‹spanya’n›n tüm iflgal evlerinin bulaflaca¤› bir toplant› varm›fl. Orada vars›l ‹spanya’n›n çal›flan s›n›flar›na, fabrikalar›n tafl›nmas›yla turizmde, yeni teknolji pazar›nda yar› zamanl›, “flexible” iflçi olarak var olmaya çal›flan insanlara önerilecek “vatandafll›k geliri” tart›flmas›n›n hararetlenece¤ini ö¤reniyoruz. En ucuzundan otobüs biletini cebimize koyuyoruz. Deniz kestanesinin afrodizyak havyar›n› yörede infla edilecek yazl›klara konufllanacak müstakbel turistlere ve sendikac›l›ktan vazgeçmeyen bir avuç hiphop’çu Gijon gençli¤ine b›rak›yoruz. –Ulus Atayurt
27 N‹SAN MUHTIRASINDAN YARGITAY DARBES‹NE
Düzenin yar›lmas› 27 Nisan muht›ras›n›n y›ldönümünde Türkiye’nin gündemi iki davaya kilitlenmifl durumda: AKP’nin kapat›lmas› ve Ergenekon. Bu iki dava aras›nda nas›l bir iliflki var, TSK’n›n konumu ne? 27 Nisan muht›ras›n›n belirleyici dinamikleri nelerdi, oradan Yarg›tay darbesine nas›l gelindi? Büyük resme bir kuflbak›fl›... urat Belge, 2005 Ekim’inde AB üyelik müzakerelerinin resmen bafllamas› vesilesiyle yap›lan söyleflide, flu de¤erlendirmeyi yapm›flt›: “Türkiye’de ne kadar kurum, parti varsa, hepsi kendi ortas›ndan bölündü AB meselesinde. Sol, sa¤, ordu, medya... Tabii orduda ne oldu¤unu bilmeye imkân yok benim gibi biri için. Ama, tahminim o ki, Avrupa’ya karfl› olanlar›n a¤›rl›¤› daha fazla olsayd›, biz pek nefes alamazd›k bugün.” (Express, say› 54) Tespitinde hakl› görünen Murat Belge’nin ordunun kendi içinde yürüttü¤ü müzakerelerin tamamland›¤› yönündeki tahmini için henüz erken davrand›¤›n› çok geçmeden hepimiz anlad›k. Zira fiubat 2007’de, Hrant Dink’in katledilmesinin hemen ertesinde Bask›n Oran “cehennemden geçiyoruz” diyordu ve ço¤umuz nefes almakta güçlük çekiyorduk. Orduda tam olarak ne oldu¤unu hiçbirimizin bilmesine imkân yok, fakat su yüzüne ç›kan baz› gerçekler, derin devletin aslî unsurlar›ndan biri olan (ve dönemine göre kontrgerilla, Özel Harp Dairesi veya J‹TEM gibi isimlerle faaliyette bulunan) Ergenekon’un da ikiye bölündü¤ünü gösteriyor. Eski istihbaratç› Bülent Orako¤lu’nun Express’in mart say›s›ndaki söyleflisinde Yeni Ergenekon ad›n› verdi¤i örgüt, Eski Ergenekon içindeki bir “müzakere”nin uzlaflmazl›¤a dönüflmesi sonucu ortaya ç›km›fl bir proje gibi görünüyor. Yaflar Büyükan›t, ünlü “tan›r›m, iyi çocuktur” demeciyle hem yarg›ya gözda¤› vermifl, hem de fiemdinli faillerinin gayr›resmî Ergenekon’a de¤il, Kuzey Irak’taki statükonun bozulmas›ndan beri güneydo¤uda yo¤un mesai yapan resmî Ergenekon’a ba¤l› oldu¤unu “ilgili çevrelere” duyurmufltu. Ordudaki bölünmenin en belirgin göstergelerinden biri de 27 Nisan muht›ras›yd›. Express’in May›s 2007 say›s›nda, Ertu¤rul Kürkçü “e-muht›ran›n dilinden, üslûbundan anlafl›ld›¤› kadar›yla bir insicams›zl›k, bir iç tutars›zl›k var” diyor ve ekliyordu: “Bu, bize birden fazla ç›kar›n ve görüflün iflin içine kar›flt›¤›n› anlat›yor... Olabilecek en geri düzeydeki bir mutabakat› yans›tt›¤›n› düflündürüyor. Belli ki icraata geçildi¤inde, ordu içinde de farkl›laflmalar yaratabilecek kadar birbirinden ayr› ç›karlar› yans›t›yor.” Susurluk’un dokunulmaz isimlerinin bugün cezaevinde bulunmalar›na bak›l›rsa, yeni (ve gayr›resmî) Ergenekon’un as›l Ergenekon taraf›ndan tasfiye edilmeye bafllad›¤›n› söylemek mümkün. Erdo¤an - Büyükan›t ikilisinin s›r gibi saklad›¤› “Dolmabahçe mutabakat›”n›n bafll›klar›ndan biri de buydu herhalde. Neler
M
10
olup bitti¤ini daha iyi anlamak için, emuht›ran›n bir ay öncesine gidelim. Ordudaki bölünmenin en belirgin göstergelerinden biri 27 Nisan muht›ras›yd›. Ertu¤rul Kürkçü “e-muht›ran›n dilinde, üslûbunda bir insicams›zl›k, bir iç tutars›zl›k var” diyor ve ekliyordu: “Bu, birden fazla ç›kar›n ve görüflün iflin içine kar›flt›¤›n›, olabilecek en geri düzeydeki bir mutabakat› yans›tt›¤›n› düflündürüyor.”
Cumhuriyetin 80. y›ldönümü dolay›s›yla 77 üniversite ile birlikte Atatürkçü Düflünce Derne¤i’nin düzenledi¤i “Cumhuriyet Yürüyüflü”nden
“Sar›k›z”, “Ay›fl›¤›” ve Özkök faktörü 29 Mart 2007’de Nokta’da ç›kan haberle, 2004’te K›br›s’taki Annan Plan› referandumu öncesinde bir darbe atlatt›¤›m›z› ö¤rendik. Nokta’n›n haberi, ayn› zamanda 14 Nisan’da Atatürkçü Düflünce Derne¤i Baflkan› (ve darbe planlar›n›n yap›ld›¤› dönemin Jandarma Genel Komutan›) fiener Eruygur’un da kat›l›m›yla gerçeklefltirilecek Tando¤an mitinginden iki hafta önce yay›nland›. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutan› Özden Örnek’in günlüklerine dayanarak verilen haberde (Örnek’in, Nokta’n›n genel yay›n yönetmeni Alper Görmüfl’e karfl› açt›¤› hakaret ve iftira davas› 11 Nisan 2008’de beraatle sonuçland›), Örnek ve Eruygur’a ilaveten Kara ve Hava Kuvvetleri komutanlar›n›n da deste¤iyle “Sar›k›z” kod adl› bir darbenin planland›¤›, ancak baflta dönemin Genelkurmay Baflkan› Hilmi Özkök olmak üzere, “di¤er yüksek rütbeli subaylar›n ve ABD’nin de darbeye karfl› olmas›” nedeniyle plan›n uygulamaya konamad›¤› anlat›l›yor. “Sar›k›z”dan vazgeçilmesi üzerine “Ay›fl›¤›” kod adl› yeni bir darbe plan› yapan Eruygur, kuvvet komutanlar› aras›ndan en azimlisi olarak göze çarp›yor. Nokta’n›n haberinden, bugünkü Genelkurmay baflkan› ve Kara Kuvvetleri komutanlar›n›n darbeye “kariyer planlar›” nedeniyle karfl› olduklar›, demokratik düzenin devam›n› sa¤layan esas etkenin Hilmi Özkök oldu¤u izlenimi do¤uyor. TSK ya da Genelkurmay,
haberden sonra Nokta’ya herhangi bir dava açmad›. Bir sonraki say›da Ahmet fi›k’›n “Sivil eylemler ne kadar sivil?” bafll›kl› haberinin ard›ndan dergide yap›lan arama ve bilgisayarlara el konmas› üzerine Alper Görmüfl de “baflka belgeler ar›yorlar” diyerek derginin bas›lma nedeninin baflka ne gibi bilgilerin s›zd›r›ld›¤›na bakmak oldu¤una iflaret etmiflti. Bunun ard›ndan derginin sahibi Ayhan Durgun bir sonraki say›n›n ç›kar›lmayaca¤›n› ifade etmifl, fakat kapatma karar›n›n nedeniyle ilgili bir aç›klama yapmam›flt›. Kapanma karar›n›n tek nedeni, mahkeme karar›yla yap›lan bask›n m›yd›? Yoksa baflka bask› unsurlar› da devreye girmifl miydi? Kamuoyu bu sorulara bir cevap almad›, ancak bu, “bask›lara dayanamayan Nokta kapat›ld›” fikrinin yay›lmas›na da engel olmad›. Oysa derginin aranmas›ndan baflka herhangi bir bask› uyguland›ysa, en az›ndan bir suç duyurusunda bulunarak bas›n özgürlü¤ü ad›na bir mücadeleye giriflmek gerekmez miydi? Nokta kapan›p haberlerin devam› gelmeyince, TSK’n›n bugünkü komuta kademesinin –art›k Hilmi Özkök olmad›¤›na göre– muhtemel bir darbe giriflimi karfl›s›nda nas›l tav›r alaca¤› konusunda da epey bir flüphe do¤mufl oldu. AB uyum paketi ve TSK’daki k›r›lma Burada haberin “servis edilme” zaman› kadar (Atatürkçü Düflünce Derne¤i’nin inisiyatifiyle düzenlenen Tando¤an Mitingi’nin iki hafta öncesi), darbe planlar›n›n tarihi de önemli. “Sar›k›z” ve “Ay›fl›¤›” kod adl› darbelerin, 2004 ortas›nda AB Uyum Yasalar› Paketi’nin kabulünden hemen önce planland›¤› anlafl›l›yor. Dokuzuncu Uyum Yasas› Paketi, AB’nin 2004 sonunda Türkiye’yle üyelik müzakerelerine resmen bafllamaya karar vermesinden önceki son uyum paketiydi. Bugün anl›yoruz ki, o dönem “tüm kurumlar› ortadan ikiye bölmüfl” olan AB meselesi, ordu içinde de ciddi görüfl ayr›l›klar›na neden olmufltu. Asl›nda y›llard›r izlenen statükocu politakalar›n AB ifli
kap›ya dayand›¤›nda baz› k›r›lmalara yol açmaz› kaç›n›lmazd›. Ancak burada TSK içinde k›r›lmaya neden olan meselenin, AB ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nden her gün Türkiye’nin mahkûm oldu¤u yeni bir karar›n ç›kmas› ve bu mahkemede al›nan kararlar›n AB üyesi ülkelerin iç hukukunun üstünde, ba¤lay›c› bir niteli¤e sahip olmas›na dayand›¤›n› tahmin etmek güç de¤il. ‹nsan Haklar› Derne¤i raporlar›na göre, 1990’larda yaflad›¤›m›z vahfletin miras› içinde befl bin civar›nda kay›p, bir o kadar da gözalt›nda ölüm vakas› var; bu dönemde güneydo¤uda yak›lan köylerin say›s› da dört bine yaklafl›yor. Bu gerçekler hat›rland›¤›nda, fiener Eruygur’un, görünürde di¤er Kuvvet Komutanlar›’n›n deste¤iyle planlanan “Sar›k›z”dan vazgeçilmesinden sonra darbe çal›flmalar›n› sürdürmesinin nedeni de, körüklenip duran laik-dinci kutuplaflmas› ekseninden ç›karak daha gerçek bir ba¤lama oturuyor. “Organize millî refleks” AB uyum yasalar› çerçevesinde 2004’te at›lan ad›mlar aras›nda Millî Güvenlik Kurulu’nun gizli yönetmeli¤inin resmen yürürlükten kald›r›larak fleffaf MGK devrine geçilmesi de vard›. Bu ad›mla psikolojik harekât yapma yetkisi MGK’dan al›nd› ve 28 fiubat sürecinin gelifliminde büyük rol oynayan Toplumla ‹liflkiler Baflkanl›¤› la¤vedildi. Ergenekon soruflturmas› kapsam›nda Veli Küçük’ün evinde ele geçirilen bir dosyada “Organize millî refleks oluflturma çabalar›m›za devam ediyoruz” yazd›¤› gazetelere de yans›m›flt› (Radikal, 28 Mart 2008). Burada sözü edilen çal›flmalar›n meyvelerine AB sürecinin ivme kazand›¤› 2004 y›l›n›n 1 Ekim’inde hepimiz tan›k olduk. Baflbakanl›¤a ba¤l› ‹nsan Haklar› Dan›flma Komisyonu’nca haz›rlanan Az›nl›k Raporu aç›klan›rken bir KamuSen yöneticisi kameralar›n önüne atlayarak raporu y›rtmaya cüret etmiflti. Az›nl›k raporunun kameralar önünde y›rt›lmas›ndan üç hafta sonra, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel Trabzon’daki bir McDonald’s flubesine bombal› sald›r› düzenlerken, 2005 nisan›n›n 6, 10 ve 12’sinde yine Trabzon’da TAYAD’l›lara karfl› üç linç giriflimi düzenlendi (bu linç giriflimleriyle ilgili olarak Trabzon’da yarg›lanan 11 kiflinin hepsi beraat etti, linç giriflimine maruz kalan TAYAD’l› gençlerden biri polise hakaretten mahkûm oldu). Amaç AB’yle iliflkilerin raydan ç›kmas›n› sa¤lamak olunca, darbeyi kimin hangi flartta yapaca¤› o kadar önemli de¤ildi: Vatansever Kuvvetler Güç Birli¤i Hareketi tarz›nda paramiliter örgütlenme çal›flmalar›n›n y›llard›r yürütüldü¤ü ve güneydo¤udaki gerginli¤in yeniden hortlat›ld›¤› bir dönemde, Yeni Ergenekoncular ülkeyi askerî bir darbeye götürecek flartlar›n oluflmas› için dü¤meye basm›flt›. Hepimizi dehflete düflüren (fakat bir k›sm› özellikle Avrupal›lar› dehflete düflürmek için tasarlanan) irili ufakl› provokatif eylemlerle 2007’ye kadar geldik. Bu arada Yeni Ergenekon hareketi 5 fiubat 2006’daki Rahip Santoro cinayetinden üç
hafta sonra, Trabzon’un “direniflin yeni merkezi” oldu¤unu ilan eden Ümit Özda¤’da arad›¤› ideologu bulmufltu. Yeni Ergenekoncular›n deste¤iyle y›ld›z› parlayan Ümit Özda¤’›n baflkanl›¤a oynad›¤› MHP’den kas›m ay›nda ihraç edilmesi, hareket için bir dönüm noktas› oldu. 2004’ten beri medyan›n (ve elbette 301 kâbusuyla hükümetin de) büyük katk›s›yla iyice palazlanan ›rkç› dalga, 2007 bafl›nda Hrant Dink suikast› sonras›nda isyan provas› bile yapt›. Hrant Dink’in katiline karakolda çektirilen foto¤rafta kadraja girmesine özellikle dikkat edilen mesajda “Vatan topra¤› kutsald›r, kaderine terk edilemez” yaz›yordu: Beyaz bereler tak›ld›, katillere türküler düzüldü, tribünlerde histerik pankartlar aç›ld›; ters köfleye yatan erkân-› devlet (medyan›n da büyük deste¤iyle) tüm bu olaylar› kemküm ederek geçifltirmeye çal›flt›. Dink cinayetiyle ilgili olarak görevi ihmalden yarg›lanan Jandarma Baflçavufl Okan fiimflek ve Uzman Çavufl Veysel fiahin’in “cinayet planlar›n› üstlerimize bildirmifltik” fleklindeki aç›klamalar›n›n, hükümetin görevlendirdi¤i araflt›rma komisyonunun çal›flmalar›n›n tamamlanmas›n›n ard›ndan geldi¤i gerçe¤ini gözden kaç›rmamak gerek. “TSK bir suç örgütü de¤ildir” Trabzon’da TAYAD’l›lara linç giriflimleriyle bafllay›p Malatya katliam›na uzanan kâbusun fâilleri, eski Özel Harp Dairesi modelinde bir örgütlenmeyle çal›fl›yor olsa da, normal emir-komuta zinciri içinde hareket etmiyordu. Ocak ay› sonunda Veli Küçük ve emekli albay Fikri Karada¤’›n gözalt›na al›nmas›ndan k›sa süre sonra “TSK bir suç örgütü de¤ildir. Bir suç varsa, yarg› buna karar verir ve cezaland›r›r” demeciyle Genelkurmay Baflkan›, bir yandan bu yap›n›n k›smen de olsa tasfiye edilece¤inin haberini verirken, bir yandan da TSK’n›n bu konuda hayli kabar›k olan sab›ka kayd›n› kamufle etmeye çal›fl›yordu. Zira Genelkurmay Baflkan›’n›n tan›d›¤› “iyi çocuklar” benzer faaliyetlere giriflip de yakaland›¤›nda yarg›n›n bafl›na ne geldi¤ine hepimiz flahit olduk. TSK komuta kademesinin bu hükümeti bir darbeyle devirmeye niyeti olsayd›, bunu çok daha önce yapabilirdi –“Sar›k›z” ve “Ay›fl›¤›”na vize vermemesi de bunu gösteriyor. Zaten Yeni Ergenekon’un son y›llarda hepimize yaflatt›¤› dehflet, Türkiye flartlar›nda “meflru” görülen yollarla bir askerî müdahale gerçeklefltiremeyeceklerini anlayanlar›n son çare olarak baflvurdu¤u bir ihtilâl denemesi ya da devletin derinliklerinde TSK politikalar›yla ilgili yaflanan fliddetli bir “müzakere”nin bizlere yans›ma biçimiydi. Dan›fltay sald›r›s›, AKP’nin tart›flmal› bir aday göstermesi umuduyla cumhurbaflkanl›¤› seçimlerini bir krize dönüfltürmek için planlanm›fl bir eylemdi. Bu sal-
d›r›yla oluflan panik havas› kadar, AKP’nin o tarihten sonra izledi¤i oportünist politikan›n pervas›zl›¤› da sorgulanmay› gerektiriyor. “fieriat ve irtica” korkusunun 28 fiubat sürecini and›ran bir biçimde körüklendi¤i bu dönemde AKP “Abdullah Gül kardeflimiz” inad›n› sürdürmek yerine gerilimi düflürecek bir aday ç›karsayd›, bugün çok farkl› bir noktada olabilirdik. Cumhuriyet mitinglerinde binlerce insan›n sokaklara dökülmesinin sebebi, Meclis’te tek bafl›na anayasal de¤ifliklikler yapabilecek ço¤unlu¤a sahip bir partinin ayn› zamanda cumhurbaflkanl›¤› makam›n› da “fethetmek” istemesinden duyulan endifleydi. Nitekim, o günlerde Abdüllatif fiener, “binlerce insan meydanlarda toplan›p bir fley söylüyorsa dinlemek gerekir” diyerek partisinin yönetimini uyarm›flt›. Veli Küçük’ün evinde ele geçirilen bir dosyada “Organize millî refleks oluflturma çabalar›m›za devam ediyoruz” yazd›¤› gazetelere de yans›m›flt›.
TSK içinde k›r›lmaya neden olan meselenin, A‹HM’den her gün Türkiye’nin mahkûm oldu¤u yeni bir karar›n ç›kmas› ve bu mahkemede al›nan kararlar›n AB üyesi ülkelerin iç hukukunun üstünde, ba¤lay›c› bir niteli¤e sahip olmas›na dayand›¤›n› tahmin etmek güç de¤il. Böylece darbe çal›flmalar›, körüklenip duran laik-dinci ekseninden ç›karak daha gerçek bir ba¤lama oturuyor.
Yarg›tay darbesi AKP liderli¤i, Türkiye’yi saran darbe havas›n›n ard›nda Genelkurmay’›n olmad›¤›n›, onlar›n Yeni Ergenekon’un ordu içinde fitilledi¤i hareketlenmeyi yat›flt›rmakla meflgul oldu¤unu biliyordu. Erdo¤an bu durumu suiistimal ederek Ertu¤rul Kürkçü’nün 2007 may›s›nda Express’teki söyleflisinde tespit etti¤i gibi “Genelkurmay’›n k›l›c› masan›n üzerinde b›rakan bir tavra angaje olmak zorunda kald›¤›” bir kriz yaratt›. Bu flark kurnazl›¤›n›n bedelini flimdi hem partisi, hem kendisi çok pahal› bir flekilde ödüyor. Erdo¤an, Türkiye’nin içinde bulundu¤u kriz ortam›n› yumuflatmak yerine ondan faydalanma stratejisini tercih ederek “Yarg›tay darbesi”ne sebep oldu¤unu gayet iyi biliyor. fiimdi “hitabet sanat›”n› bir yana b›rak›p “ülkenin menfaatleri neyi icap ettiriyorsa onu yapma” kararl›¤›n› ortaya koymas› da bu yüzden. Kapatma davas› aç›lmasayd›, cumhurbaflkanl›¤› kriziyle bafllayan ve türban yasas›yla doru¤a ç›kan gerginlik “ordunun anayasal görevini yerine getirmedi¤i” iddialar›yla TSK içinde yeni k›r›lmalara yol açabilir ve bu süreç hukukî darbeye de¤il, askerî darbe yolunda tazyike yol açabilirdi. Son soruflturmayla “özel harekât dairesi” çökertilen Yeni Ergenekon örgütü, dev bir buzda¤›n›n çok küçük bir k›sm›n› oluflturuyor. Onlar› yaratan ideoloji günlük hayat›m›z›n her köflesine sinmifl bir vaziyette yafl›yor hâlâ; demokratik kontrol mekanizmalar› gelifltirilmedi¤i sürece benzer örgütler üretmeye de devam edecek. Kim bilir, belki de bir yandan Ergenekon ve Dink davalar›n›n genifllemesi, bir yandan da AKP’ye kapatma davas› aç›lmas› çok daha yukar›larda gerçekleflen baflka bir “müzakere”nin bizlere yans›mas›d›r. Buna benzer daha pek çok sorunun cevab›n› ancak bu davalarda ne kadar ileri gidildi¤ini gördükten sonra ö¤renebilece¤iz. Hatta flu aflamada henüz derin müzakerelerin tamamlan›p tamamlanmad›¤›n› bile bilemiyoruz, dolay›s›yla daha pek çok sürprizle karfl›laflabiliriz. Cevat fien
11
TAHA PARLA’NIN SORUSU VEYA K‹M KORKAR BAfiÖRTÜSÜNDEN
Korkmaktan korkmamay› ö¤rendik “Taha Parla, Express’in geçen say›s›nda ‘laik ve sosyalist kad›nlara sormak istiyorum, baflörtüsünden korktu¤unuz kadar Kemalist, milliyetçi, anti-demokratik, anti-laik kurum, kural ve uygulamalardan korkmuyor musunuz?” diye sormufl. Ben üstüme al›nd›m. Kad›n›m, sosyalistim ve laikim. Fazlas›ndan, bir de feministim.“ Handan Koç’a kulak veriyoruz... orulunca, düflündüm, tesettürden korkar m›y›m diye. Elbette, bunu önerenlerden flahsen korkar›m. Peki, di¤er say›lanlar acaba neleri içeriyor diye düflünmek durumunda kald›m. Kemalist milliyetçilerin benim günlük hayat›m için en az›ndan yaz›l› olarak buna benzer bir önerileri var m›? Yani bu yaklafl›mlar, k›sa kollu bluz giyince, “iflte bir dinsiz” diye tasnif edilmeme neden olmaz herhalde. Ya da anti-demokratik zihniyete sahip komflular› annemi mayoyla denize girerken Allah’a karfl› suç iflliyor diye itham etmez, de¤il mi? Kemalizmin, eve gelen sucuyu bafl› aç›k karfl›lad›¤›m zaman, “adam ne düflündü acaba” diye iflkillenmeme yönelik bir mesaj› var m›? Sonra korkular›m› gözden geçirdim. Benim toplu halde “allahuekber” diye politik eylem yapan güçlerden korkum eskiye gidiyor. ‹stemem onlar çok say›da ve kuvvetli olsunlar. Hani solcuysan›z yolunuzu çevirirler ve “say bakal›m ‹slâm’›n befl flart›n›” der ve döverler, bazen de kaç›r›p öldürürlerdi ya insanlar› ‘70’li y›llarda. Gençken “korkuyorum” demezdik. “Direnece¤iz” derdik. Öyle yapard›k. Yine öyle yap›labilir. Ama art›k “korkuyoruz” da diyebiliriz. Korkmaktan korkmamay› da ö¤rendik. Ayr›ca, benim korkumun daha kiflisel bir kayna¤› da, sosyalist genç bir kad›n olarak girdi¤im Emniyet’te kula¤›ma “dinsiz orospu” diye ba¤›ran polislerin hiç unutmad›¤›m sesi olabilir. ‹flkence görevlileri bofl konuflmaz. Genç bir kad›n kendisine dinsiz ve orospu denmesinden o kadar çok korkar ki! Bu iki s›fat›n laik yaz›l› yasalarda hiçbir cezas› yoktur, ama bu iki hüküm, bir kad›n› can›ndan, evinden, kocas›ndan, çevresinden edebilir, öyle de¤il mi? Daha fenas›, için için onu ömür boyu takip edecek büyük bir utanca kap›lmas›na kolayca sebep olabilir. Ama bu soruyla problemim kiflisel de¤il. Taha Parla iki s›fat kullan›yor. Birincisi, sosyalist. Bugün hayli az say›da insan kendini böyle tan›ml›yor. Sosyalizm, bir dünya görüflü. Bu kad›nlar›n, korku gibi bir duygudan ziyade, ak›l yürüterek kad›nlar›n örtünmesine karfl› ç›kt›klar›n› düflünmek daha do¤ru olmaz m›? Ayr›ca, bu ülkenin yetifltirdi¤i sosyalistler milliyetçi, anti-demokratik, laik olmayan devlet uygulamalar›na karfl› ç›kmad›lar m›? Bu yüzden bol bol cezaland›r›lmad›lar m›? Laik s›fat› daha genel. Ama bafl› dertte bir terim. Öyle ki, yaz›l› ya da sözlü “laikim” dedi¤inde, anti-demokrat diye fifllenme ihtimalin var baz› politik-akademik fraksiyonlar taraf›ndan. Ama biz kad›nlar›n çok incesine gitmeden, kabaca, kim laik düflüncelere sahip, kim de¤il diye bakmaya ihtiyac›m›z var. Laik ol-
S
mayanlar dindarlar m›, yoksa dinciler mi? Dincilikten korkan kad›nlar çok mu haks›zlar? Düflünmek lâz›m. Taha Parla’n›n Kemalist kurum, kural ve uygulamalarla kastetti¤i fleyler neler acaba, bilen bilir. Ama örtü öyle mi? Apaç›k bir fley. Söz konusu edilen, do¤ru ad›yla tesettür, kad›nlara mahsus bir yasak. “Saç›n tek bir teli bile birinci dereceden biyolojik akrabalar›nla bir arada oldu¤un ev d›fl›nda baflkas›na gösterilmeyecek” diye yap›lm›fl bir dinî yoruma ba¤l› a¤›r bir yasak. Örnekleri Hayrünnisa Gül ve Emine Erdo¤an’da görülebilir. Ve iflin en önemli taraf›, tesettür, fiam sokaklar›nda oyun oynayan çocuklar (2008) ilk aybafl› kanamas›n› geçirFoto: Handan Koç mifl her k›z çocu¤una uygulanmas› öngörülen bir buyruk. Egemen dinci kelâma göre, bunu yapanlar dindar, di¤erleri de¤il. Böyle olunca, dinî yaflant›ya engel olanlar da dinsiz, firavun, deccal gibi s›fatlar› hak etmifl oluyorlar. O zaman, bence, tesettürlü olman›n üniversitede okumaya engel olmamas›n› savunmakla yetinemeyiz. Bu zihniyeti ve yaflam tarz›n› önerenlerle tart›fl›p tart›flmayaca¤›m›za karar vermeliyiz. Örtünme, dinsel anlamlar› d›fl›nda, genel anlam›yla, günlük, organik bir erEy demokrat kekegemen uygulama. Çünkü yüzy›llarerkekler! Neden d›r kad›nlar› ve erkekleri cinsel olarak eflKemalizmin yalaflt›ranlar, cariye ve efl diye ay›ranlar, yasakç› iffetlilerle evlenip iffetsizlerle beraber oluygulamalar› mak isteyenler, hep hür ve hep hoyrat olhakk›nda yaz›p may› fitraten hak ettiklerini düflünenler konufltu¤unuz erkekler olmufl. Rahatl›klar›n› garantilekadar dinci yecek laik veya dinî formülasyonlar› ürecemaat tenler yine erkekler. Bu terkipleri onaylaö¤retilerini yan kad›nlar›n varl›¤› bu uygulamalar›n elefltiren yay›n niteli¤ini de¤ifltirmiyor. Biliriz ki, sadece yapm›yorsunuz? bir k›z çocu¤una “ete¤ini çek” denir. Bu Neden iflleyifl, yaz›l› olmayan yasalarla, devlekorkuyorsunuz? tinkinden daha yerleflik bir organizasyoBöyle bir soru nu olan patriyarkal düzenle korunur. Kaanlaml› olur mu? bul edelim ki, tesettür bu düzen içinde bir netlik sa¤lar. Örtünme, erkekle kad›n, dindar olanla olmayan aras›nda toplumsal bir ayr›m koyar ve herkesin görece¤i büyük bir çizgi çizer. Erkekler örtünmez, kad›nlar örtünmelidir; dindarlar örtünür, dinsizler örtünmez diye iflaret verir. Feministlerin düflüncesine göre, kad›nlar›n örtülerini onurlar› olarak görebilmesi, erkek egemenli¤iyle uyumlar›n›n sa¤lad›¤› güvenceyle ba¤lant›l›d›r. AKP’lilerin “Müslüman kad›nlardan baflörtülerini ç›karmas›n› istemek, donlar›n› ç›karmalar›n› istemek gibidir” deme cü-
retini kendinde görmesini erkekegemen namus anlay›fl› sa¤lar. Bunu diyebilenler “örtüsüz Müslüman kad›n donsuz gibidir” de diyebilir. Bu durumda, ço¤u üniversite âleminin d›fl›nda, kendi halinde yaflayan pek çok kad›n›n, e¤er örtülü yaflamak istemiyorsa, kendisi ve k›zlar› için endifle duymas› normaldir. Bu endifle, sade ve gerçekçi bir direnifl yarat›r. Bu direnifli örgütlemeye çal›flanlar elefltirilebilir, ama bu endifleyi yarg›lamak haks›zl›k olur. Bu ülkede, en basit eflitlikçi düflünceyle hareket eden kad›nlar var. Onlar›n örtülmekten, d›flar›ya belli izinlerle ç›kmaktan, eflleri olmad›¤› zaman birey say›lmamaktan korkmalar›n›n ve buna karfl› mücadele etmelerinin arkas›nda binlerce y›ll›k bir geçmifl oldu¤unu unutmamak durumunday›z. Taha Parla’n›n kad›nlara yöneltti¤i soru ayr›ca k›flk›rt›c› bir yön tafl›yor. Mesela, bende flöyle bir karfl›-soru kurgulama iste¤i uyand›: “Ey demokrat –bilim adam›– erkekler! Neden Kemalizmden nefret etti¤iniz kadar Adnan Hoca’dan, S›z›nt› dergisinden, Esad Coflan’›n fikir sisteminden nefret etmiyorsunuz? Neden Kemalizmin yasakç› uygulamalar› hakk›nda yaz›p konufltu¤unuz kadar dinci cemaat ö¤retilerini elefltiren yay›n yapm›yorsunuz? Neden korkuyorsunuz?” Böyle bir soru anlaml› olur mu? Taha Parla, kad›nlara baflka sorular da sormufl. “Laiklik zaten elden gitmemifl mi, ilk defa bu iktidar m› tehdit ediyor?” Ve “özellikle dinsel emirle örtünece¤iz diye korkman›n ne gere¤i var?” demifl. Rahat rahat “bu düzen zaten laik de¤il” diye tekrarlam›fl. Do¤ru, bence de do¤ru. Ama, “Türkiye zaten laik de¤il” diye tespit edince, bu konuda anlaml› bir reformu dinci-muhafazakâr hükümetin yapmas›n› ummam›z tuhaf olmaz m›? Türkiyeli kad›nlar, be¤enelim be¤enmeyelim, tüm Müslüman ülkeler içinde en eflitlikçi medenî yasaya sahipler. Her dönem verilmifl ve hâlâ verilen ba¤›ms›z bir kad›n mücadelesi ve iste¤i olmasa, bu böyle olmazd›. O yüzden, dinî cemaatlerin hukuk önerilerini meflru görmemiz bizden beklenemez. Dinî taassuba karfl› o kadar rahat da olamay›z. Konu bizleri ve günlük hayat›m›z› çok etkiliyor. O yüzden, hocam, b›rak›n örtünmeye karfl› kendi kafam›za göre karfl› ç›kma özgürlü¤ümüz olsun. Türkiye böyle düflünen kad›nlar yüzünden demokratikleflme imkân›n› kaybetmez san›r›m. Ayr›ca korkar›z, bunun kime ne zarar› var, anlamak çok zor. Handan Koç
13
fiimdilik geçmifl olsun! Son y›llar›n en hayatî yasalar›ndan biri olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sa¤l›k Sigortas› (SSGSS) yasas›na karfl› son y›llar›n en büyük iflçi eylemleri örgütlendi, ama sendika liderlerinin Çal›flma Bakan›’yla tek görüflmesi bütün rüzgâr› dindirdi. SSGSS, 1 May›s öncesinde Meclis’ten geçti. fiimdi, neleri kaybetti¤imizi anlama ve önümüzdeki maçlara bakma zaman›. Kristal-‹fl’in E¤itim Dairesi Müdürü Aziz Çelik’i dinliyoruz... SSGSS’ye karfl› eylemler ses getirmeye bafllam›flken, 24 Mart’ta Çal›flma Bakan› ve Emek Platformu (EP) uzlaflt›klar›n› aç›klad›. Birkaç gün sonra, baz› sendikalar uzlaflmaya kat›lmad›klar›n› söylediler, EP bölündü. Niye öyle oldu? Aziz Çelik: Emek Platformu’nun SSGSS ile ilgili 19 maddede özetlenen talepleri vard›. Talepler daha çok emeklili¤e ve sosyal güvenlik haklar›na iliflkindi, sa¤l›kla ilgili konular daha s›n›rl›yd›. Bakanl›k “temel parametre” saymad›¤› konularda kimi geri ad›mlar att›. Çok say›da ayr›nt› konuda geri ad›m at›lm›fl gözüktü¤ü için, prim gün say›s›nda da 9 bin günden 7 bin 200’e inilince, o malûm toplant›dan sonra, bakanla birlikte EP liderleri uzlaflma haberini duyurdular. Çal›flma Bakanl›¤› bir “uzlaflma ilüzyonu” yaratt›. O görüntü sonradan tart›flmaya yol açt›. Hükümetin prim gün say›s›nda att›¤› sözde geri ad›m›n Emek Platformu’nun tümünü tereddüde düflürdü¤ünü san›yorum. D‹SK, KESK ve TTB’den ancak iki gün sonra karfl› ç›k›fl geldi. Tablonun hiç de geri ad›m anlam›na gelmedi¤i görüldü. Zaten Çal›flma Bakan› o görüflmeden sonra, “her fleyi konufltuk, ama temel parametrelerde zaten bir fley yapamazd›k” diye aç›klama yapt›. Türk‹fl ve Hak-‹fl zaten daha ›l›ml› yaklafl›yordu meseleye. Ancak EP’nin daha muhalif bileflenleri de o resimde yer alarak taktik bir hata yapt›. Bakanl›k bir uzlaflma illüzyonu yaratt› ve buna karfl› o akflam tepki verilmedi¤i için muhalefet zay›flad›. KESK, D‹SK ve TTB’nin itirazlar›n›n nedenleri de kamuoyunda anlafl›lamad›; “ne güzel bir uzlaflma varken, sekterlik, oyunbozanl›k yap›yorlar” havas› olufltu, muhalefet marjinelleflti... Emek Platformu’nun eylemleriyle birlikte ciddi bir toplumsal fark›ndal›k yarat›lm›flt›, sokaktaki vatandaflta da yasaya karfl› bir tepki oluflmaya bafllam›flt›. Uzunca bir süreden sonra ilk kez yo¤un sokak eylemleri görüldü. Bakanl›k bunlar› söndürdü. 9 binden 7 bin 200 güne inilmesi büyük bir geri ad›m olarak alg›land›. Oysa emeklilik yafl›yla birlikte düflünüldü¤ünde, bunun çok anlam› kalm›yor. 48-50 yafl›nda iflten ayr›l›p 10-15 sene emekli maafl› almadan kimse bekleyemeyece¤i için, ifl bulabilenler o primi zaten ödeyecektir. 9 binden 7 bin 200 güne inilmesinin uygulamada bir karfl›l›¤› yok, çünkü yaflta taviz vermediler. Bakanl›k son derece baflar›l› bir operasyon yapt›. Sosyal güvenlik yasas› son bir-iki ay›n konusu de¤il ki, y›llard›r bu yasa de¤ifliklikleri gündemde. EP temel prensip-
14
lerini, olmazsa olmaz taleplerini belirleyememifl miydi? Evet, 5510 say›l› SSGSS Yasas›’n›n ilk tasla¤› 2005’te ortaya ç›kt› ve 2006’da yasalaflt›. Önce Cumhurbaflkan› Sezer geri yollad›, sonra Anayasa Mahkemesi k›smen iptal etti¤i için tekrar gündeme geldi. EP, zaman›nda ve belli ilkelere sahip bir karfl› ç›k›fl örgütleyemedi. Hiçbir fley yap›lmad› demek do¤ru olmaz, özellikle D‹SK, KESK, TTB ve TMMOB taraf›ndan önemli çal›flmalar yap›ld›, ama bunlar EP faaliyetine dönüflemedi. Türk-‹fl bu süreçte çok at›l kald›, yasa üzerinde teknik pazarl›¤› tercih etti. Bu teknik pazarl›k sonucu kimi ayr›nt›larda iyilefltirmeler sa¤land› ama, hükümetin “temel parametre” sayd›¤› konularda esasl› bir de¤ifliklik yap›lamad›. Hükümetin “tart›flamay›z” dedi¤i “temel parametreler” neler? Temel parametreden kastedilen, sigortal›ya ve emekliye daha az sa¤l›k ve sosyal güvenlik hakk› verilmesi ve hak edifl koflullar›n›n zorlaflt›r›lmas›. Temel parametrelerin özü, 2005 nisan ay›nda IMF’ye verilen niyet mektubundaki taahhüttür: “Sosyal güvenli¤e bütçeden ayr›lan ve millî gelirin yaklafl›k yüzde 4.5’ine karfl›l›k gelen miktar› yüzde 1’e düflürece¤iz.” Bunun anlam›, sigortal›dan daha fazla prim al›p daha az hak vermektir. Sa¤l›k alan›n› bir yandan katk› pay›yla, bir yandan da kamunun sa¤l›k sunucusu olmaktan ç›kar›lmas›yla ticarîlefltirmek. SSK sa¤l›k sunucusu olmaktan ç›kar›ld›. Kamu art›k yeni sa¤l›k tesisi açm›yor, sa¤l›k yat›r›m› yapm›yor. Artan talep piyasadan karfl›lan›yor. Hükümetin temel parametreleri bunlard›, hiçbirine dokunulmad›. Emekli ayl›klar›n›n güncellenmesi ve ayl›k ba¤lama oranlar› en kritik
SSGSS’deki temel parametrelerin özü, 2005 nisan ay›nda IMF’ye verilen niyet mektubundaki taahhüttür: “Sosyal güvenli¤e bütçeden ayr›lan ve millî gelirin yaklafl›k yüzde 4.5’ine karfl›l›k gelen miktar› yüzde 1’e düflürece¤iz.” Bunun anlam›, sigortal›dan daha fazla prim al›p daha az hak vermektir.
konulardan biriydi, geri ad›m atmad›lar. Emeklilikte 58-60 yafl gündeme geldi¤inde de karfl› ç›k›lm›flt›, “mezarda emeklilik” slogan› herkesin dilindeydi. Hatta bugünkü Çal›flma Bakan› o zaman 58 yafla çok ciddi itiraz ediyordu. 58-60 yafl uygulamas›n›n getirildi¤i 1999 y›l›nda, flimdi AKP’li olan pek çok milletvekili (Cumhurbaflkan› Gül dahil) 50-55 yafl› öneren önergeler vermifllerdi. Erken emeklilik hakk› veya y›pranma pay› olarak da bilinen uygulaman›n da büyük ölçüde kald›r›ld›¤›n› düflünürseniz, özellikle sanayide hiçbir iflveren 60 yafl›nda bir iflçiyi çal›flt›rmaz. Bugün temizlik, güvenlik gibi tafleronlaflm›fl alanlarda, güvencesiz, part-time olarak çok say›da orta yafll› insan görülüyor. Bunlar›n ço¤u emekli olmufl, ama emekli maafllar› çok düflük oldu¤u için çal›flmak zorunda olan ya da iflini kaybetmifl ve baflka ifl bulma flans› olmayan insanlar. Özellikle belli bir yafltan sonra iflçiler çok daha düzensiz sektörlere itilecekler, asgari ücretin dahi alt›nda çal›flt›r›lacaklar. Hastanelerin, kamu kurulufllar›n›n tafleron eliyle yürütülen temizlik, güvenlik ifllerinde bu uygulama yayg›nlaflt›. H›zla büyüyen bu sektörlere çok düflük ücretle çal›flacak yedek sanayi ordusu oluflturulacak. Bu sektörlerde, genellikle çal›flanlar ya resmen hiç gösterilmiyor ya da maafllar› oldu¤undan düflük gösteriliyor. ‹stihdamda bunca kay›td›fl›l›k varken, sosyal güvenlik harcamalar›n›n fazlal›¤›ndan söz etmek nas›l aç›klanabilir? Bütçeden sosyal güvenli¤e fazla pay ayr›l›yor demek, siyasal bir tercih. 25-30 y›ld›r devam eden, devletin yeniden yap›land›r›lmas› dedi¤imiz, kamunun hizmet ve mal üretiminden çekilmesini ve bu alanlar›n piyasalaflt›r›lmas›n› hedefleyen yeni-liberal bir tercih bu. Bu çerçevede, devletin zaten çok s›n›rl› olan sosyal fonksiyonlar›n›n budanmas› gerekiyor. Bu, uzun vadede sermayeden daha da az vergi al›nmas›n› beraberinde getirecek. Sosyal harcamalar da yeniden yap›land›r›l›yor. Örne¤in, devlet sa¤l›ktan tümüyle çekilmiyor, hatta sa¤l›k harcamalar› son y›llarda artt›. Eskiden ilaç üreten, sa¤l›k hizmeti üreten kamu, bunlar› piyasadan sat›n al›yor. Sa¤l›k harcamalar›n›n artmas› devletin sosyal alanda büyü-
Foto¤raf: Ali Kesgin
AZ‹Z ÇEL‹K’LE SSGSS VE SEND‹KALARIN HAL-‹ PÜR MELAL‹ ÜZER‹NE
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
mesi gibi sunuluyor, ama asl›nda kamu kayna¤› piyasaya aktar›l›yor. Özel hastaneler h›zla büyüyor. ‹ngiltere’den bile daha fazla t›bbî görüntüleme merkezi var Türkiye’de. Bunlar›n özel sigortalar taraf›ndan finanse edilmesi mümkün de¤il. Özel sektörün üretece¤i hizmeti sat›n alacak olan da büyük ölçüde kamu kurumlar›. Bu durumda, piyasa mant›¤› içinde dahi özel sektörün fiyatlar›n› daha afla¤› indirme imkân› yok. Çünkü kamu, sa¤l›k üretici olmaktan ç›k›yor. Vatandafl yeni uygulamayla “istedi¤im hastaneye gidebiliyorum” diye memnun görünüyor, ama bu büyük bir yan›lg›. Evet, her hastaneye gidebiliyor, ama gittikten sonra bafl›na gelenlere bak›nca durumu anl›yorsunuz. Yeni sistemde, art›k her hastal›¤a bak›lmayacak, her ilaç verilmeyecek; istisnaî hastal›klar denen kategoriler getiriliyor. Tamamen özel sigorta flirketlerinin poliçelerindeki mant›k... Kesinlikle. fiu anda ucu aç›k, yasada “istisnaî hastal›klar” terimi var, o kapsama nelerin sokulaca¤› bilinmiyor. Hangi tedavi yöntemlerinin ne süreyle uygulanaca¤›na kurum karar verecek. Bunun anlam›, gelir-gider dengesinin k›stas al›nmas›. Yasan›n temel felsefesi, hastaneleri iflletme, hastalar› da müflteri olarak görüyor. Bir iflletme nas›l kârl› hale getirilirse, bir hastaneyi de kârl› hale getirmenin yollar› aran›yor. Ve bir hastanenin elbette “kârl›” olmas› gerekti¤i herkese art›k çok do¤al geliyor. E¤itim ve sa¤l›k, temel vatandafll›k hakk› olarak görülmekten ç›k›yor. Liberal yazarlar, sosyal güvenli¤in bir hak olarak kabul edilemeyece¤ini söylüyor. Sosyal güvenlik yasas› tart›flmalar› s›ras›nda Eser Karakafl, “sosyal güvenlik bir sosyal hak de¤ildir” demiflti. Sosyal güvenli¤in, sa¤l›¤›n piyasalaflmas›n›n bütün unsurlar› yeni yasada oya gibi ifllenmifl. Liberallerin bu görüflte olmas› do¤al da, solda gözüken pek çok kiflinin de e¤itim, sa¤l›k gibi en temel haklar konusunda piyasa mant›¤›n›, ekonomik rasyonaliteyi savunmas› çok ac›kl› de¤il mi? Herkes kaynak sorunundan söz ediyor, bunun bir tercih sorunu oldu¤una, vergi meselesine de¤inilmiyor... Sosyal güvenlik tart›flmalar›nda ileri sürülen en önemli gerekçe sistemin aç›k verdi¤i. Bu, sosyal güvenli¤e iflletme mant›¤›yla, gelir-gider çerçevesinde bakmaktan kaynaklan›yor. Sosyal güvenlik a盤› kavram› son derece ideolojik bir yaklafl›m. Bu herkesi etkiledi. Solda duran pek çok kifli de “aç›k” kavram›n› kullan›yor. Buna aç›k dedi¤iniz zaman, a盤› kapatman›n yollar›n› aramaya geliyorsunuz. Kamunun bu haklar için kaynak aktarmas› ilkesiden ç›k›yorsunuz, bunlar›n kendi kendini finanse etmesi gerekti¤i çerçevesine s›k›fl›yorsunuz. “Bireyler kendi sosyal güvenliklerini kendileri karfl›las›nlar”a geliyorsunuz ve piyasaya terk ediyorsunuz: Bu, sosyal güvenlik fikrinin terki anlam›na geliyor. Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin, özellikle 1960 sonras›nda, s›n›rl› da olsa, sos-
Türk-‹fl’e ba¤l› Kristal-‹fl’in E¤itim Dairesi Müdürü Aziz Çelik, ayn› zamanda Birgün yazar›.
AB genelinde sosyal güvenli¤e ulusal bütçelerden ayr›lan pay›n millî gelire oran› yüzde 19-20 civar›nda; 6 puanl›k sa¤l›k harcamas› da eklenince, yaklafl›k yüzde 25. Bizde 4.5. Buna, iflsizlik sigortas› devlet katk›s›, yeflil kart gibi kalemleri ekledi¤inizde bu oran biraz yükseliyor, ancak AB ortalamas›n›n yar›s›na bile ulaflm›yor.
yal unsurlar içerdi¤ini düflünüyorum. Bunlar›n tümüyle elenmesi ve AngloSakson, özellikle de Amerikan sisteminin getirilmesi hedefleniyor. AB ülkelerindeki durum nas›l? AB Türkiye’de sosyal güvenlik reformunu destekliyor, fakat tek tek Avrupa ülkelerindeki sosyal güvenlik sistemlerine ve kamu katk›s›na bakt›¤›n›zda, bambaflka bir tabloyla karfl›lafl›yorsunuz. AB’de sosyal güvenli¤e ulusal bütçelerden ayr›lan pay›n millî gelire oran› yaklafl›k yüzde 19-20 civar›nda; 6 puanl›k sa¤l›k harcamas› da eklenince, bütçeden sosyal güvenli¤e aktar›lan kaynak yaklafl›k yüzde 25. Bizde 4.5. Buna, iflsizlik sigortas› devlet katk›s›, yeflil kart gibi kalemleri ekledi¤inizde bu oran biraz daha yükseliyor, ancak AB ortalamas›n›n yar›s›na bile ulaflm›yor. Öte yandan, bu yüzde 4.5’in içinde sosyal güvenlik sisteminin kendi mant›¤›ndan kaynaklanmayan yükler de var. Örne¤in, Emekli Sand›¤›’na geçen y›l eski parayla 10 katrilyon lira kaynak aktar›ld›. Bunun 5 katrilyon kadar› devletin Emekli Sand›¤›’n›n s›rt›na y›kt›¤› yükler. Böylece bütçeden sa¤lanan yüzde 4.5’in asl›nda yüzde 3.5 oldu¤unu söyleyebiliriz. AB ortalamalar›yla Türkiye’yi karfl›laflt›rd›¤›n›zda çok ciddi farklar var. Sosyal güvenli¤in toplam finansman› içinde, AB’de devletin pay› yüzde 40’lara yaklafl›yor. Geri kalan yüzde 60, iflçi ve iflveren taraf›ndan ödeniyor. Türkiye’deyse sosyal güvenlik iflçiler ve iflverenler taraf›ndan, asl›nda sadece iflçiler taraf›ndan finanse ediliyor, çünkü iflverenin iflçiler ad›na ödedi¤i primler iflçilik maliyet olarak kabul edilir. 506 say›l› yasada bir devlet katk›s› öngörülmemifltir. Sosyal güvenlik sisteminin gelirleri, giderleri aras›nda fark oluflmaya bafllay›nca, ‘90’lar›n ortas›ndan itibaren devlet yasal bir düzenleme olmadan, fiilî bir katk› yapmaya bafllad›. Yeni sistem devlet katk›s› getiriyor, fakat ilginç olan, fiilen devlet katk›s›n›n ulaflm›fl oldu¤u seviyenin çok alt›na çekiliyor bu katk›. Bugün sosyal güvenlik harcamalar›nda devletin katk›s› neredeyse yüzde 35’e geldi, bunu yüzde 20 civar›na çekecekler. Devletin sosyal güvenli¤e katk› yapmas› liberal yazarlar taraf›ndan “aç›k” olarak de¤erlendiriliyor. Halbuki bu ola¤and›r, yap›lmas› gereklidir. Devlet, uzun süre,
sosyal güvenlik fonlar›n› ucuz kaynak olarak de¤erlendirdi. Piyasadan borçlanmak yerine, SSK’dan çok daha düflük faizle borçland›. SSK fonlar›, piyasa faizlerinin çok alt›nda faizlerle devlet k⤛tlar›na yat›r›ld›. Çünkü sosyal güvenlik sistemi özerk de¤il, siyasî vesayet alt›nda. Sosyal güvenlik sisteminin yönetiminde son sözü bakan söylüyor. Genel kurulu var, fakat genel kurulun seçim ve denetleme yetkisi yok. Kurum baflkan› hükümet taraf›ndan atan›yor ve hesaplar ibra edilemiyor. Böyle olunca, sosyal güvenlik sistemindeki fonlar hükümet taraf›ndan rahatl›kla ucuz kaynak olarak kullan›labildi. Bu da sermayeye kaynak aktarman›n bir baflka yolu. Piyasaya yüksek faizle, iflçiye düflük faizle borçland›¤›n›z zaman, kayna¤› sermayeye aktarm›fl oluyorsunuz. Fransa’da Sarkozy hükümeti bir sosyal güvenlik “reformu” geçirmek için bast›r›yor. Geçti¤imiz günlerde Yunanistan’da protesto ve grevlere ra¤men yeni sosyal güvenlik yasas› onayland›. Bunlar da anahatlar›yla Türkiye’dekine benzer de¤ifliklikler mi? Temel hedefleri ayn›. Yunanistan’da emeklilik yafl›n› art›ran bir düzenleme yap›ld›. AB ülkelerinde de sosyal güvenlik sisteminin de¤iflik unsurlar›na yönelik “reformlar” hep gündeme geldi. Sosyal güvenlik sisteminin çok daha yerleflik olmas› ve sendikalar›n tepkilerinin güçlü olmas›, yap›lanlar›n bedelinin bir sonraki seçimlerde ödettirilmesi nedeniyle, son 20-25 y›lda, sosyal refah devletinde gedikler aç›ld› ama, y›k›lamad›. AB’de de liberaller Amerikan sistemini s›kça gündeme getiriyor. Orada direnç daha fazla oldu¤u için tahribat da daha s›n›rl›. Yasa Meclis’ten geçti. fiimdi k›sa ve orta vadeli gerçekçi taleplerimiz ne olabilir? Yoksa geçmifl olsun mu diyece¤iz? Aç›kças›, biraz “geçmifl olsun” durumunday›z. Cumhurbaflkan›n›n onay› aflamas›nda toplumdan sonuç al›c› bir tepki yükselmesi ihtimalini görmüyorum. Daha çok emeklilik üzerinde duruluyor, ama bu yasa özellikle sa¤l›k haklar›nda ciddi tahribat yaratacak. O tahribat›n ileride görülece¤ini ve bunun etraf›nda yeniden bir tepki geliflece¤ini düflünüyorum. Ama bu tip düzenlemeler bir kere yap›ld›ktan sonra geri al›nmalar›
15
çok zor. Hükümet bu konuda istedi¤ini yapt›ktan sonra, k›dem tazminat› ve asgari ücret de gündeme gelecek. OECD, IMF ve Dünya Bankas›’n›n talep etti¤i üç konu var: Emeklilik reformu, k›dem tazminat› ve asgari ücretin düflürülmesi ve bölgesellefltirilmesi. Zaten çok düflük olan asgari ücretin daha da düflürülmesi mi isteniyor? Tabii. Asl›nda, asgari ücret kald›r›ls›n isteniyor. Kald›rmak güç oldu¤u için, bölgesellefltirme hedefleniyor. Yani ‹stanbul’daki asgari ücretle Diyarbak›r’daki asgari ücret farkl› olacak. ‹stanbul’da 500 lira, Diyarbak›r’da 300 lira. Amaç Türkiye’nin içinde bir “Çin’lefltirme”. Hangi siyasal görüflten olursa olsun, bütün çal›flanlar›, hatta bütün vatandafllar› yak›ndan ilgilendiren SSGSS’de böyle bir da¤›n›kl›k yafland›ktan, muhalefet geniflletilip yükseltilemedikten sonra, di¤er konularda böyle bir fleyi sa¤lamak çok daha zor de¤il mi? Evet, bu mesele köfleli ideolojik tutumlar› gerektirmiyordu, salt sendikal bak›fl aç›s›yla bile, üyelerin günlük yaflam›n›n iyilefltirilmesi aç›s›ndan da çok iyi bir zemindi. Hatta Türk-‹fl için flöyle bir olanak vard›: Bu kadar meflru bir alanda Türk-‹fl yönetimi etkin davranabilseydi, son kongre etraf›nda oluflan tart›flmalar› bir kenara itip bir iflçi s›n›f› örgütü gibi davrand›¤›n› gösterebilirdi. Ne yaz›k ki olmad›. Türk-‹fl’in tutumunu y›llard›r biliyoruz. Ama, di¤er örgütlenmeler net bir politika gelifltirseydi, Türk-‹fl’in üzerinde bask› oluflturamaz m›yd›? Türk-‹fl merkezî bir örgüt de¤il, gevflek bir örgüt. D‹SK çok daha merkezîdir. Dolay›s›yla, Türk-‹fl’te üye sendikalar›n e¤ilimi neyse, yönetim de ona benzer bir davran›fl gösterir. Sendikalar›n yönetime etki etmeleri avantaj de¤il mi? Avantaj ama, Türk-‹fl’e üye sendikalar da bu yasa konusunda tereddüt yaflad›. Sosyal güvenlik yasas›n›n emeklilik hükümleri, eski çal›flanlar›, emeklili¤i yaklaflanlar› daha az etkileyecek. Bu durum ve bunun propagandas›, k›dem ortalamas› yüksek ve kamu iflçisi a¤›rl›kl› sendikalarda rehavet yaratt›. Türk-‹fl’in yap›s› a¤›rl›kla kamu. Kamu iflçisi, k›demi yüksek, çal›flma koflullar›ndan nispeten memnun ve bafl›n› a¤r›tmak istemeyen iflçi. Dolay›s›yla, bu sendikal› profili de ataletin önemli nedenlerinden biri. Yoksa, birkaç iyi ya da kötü sendikac›yla aç›klanamaz durum. 1989-90 bahar eylemleri s›ras›nda, Türk-‹fl’in bafl›nda fievket Y›lmaz vard›. Y›lmaz’›n AP milletvekili ve merkez sa¤ bir sendikac› oldu¤unu biliyoruz. Fakat bütün o eylemlerde, genel greve karar verilmesinde yönetimde o vard›. Türk-‹fl’te ses ç›karan, eyleme giden sendikalar genellikle özel sektörde; bafl› dertte olan, k›dem ortalamas› düflük, aktif iflçilerin bulundu¤u sendikalar. Ama bunlar az›nl›kta. Türk-‹fl’teki ataletin böyle yap›sal nedenleri var. Sendikac›lar da bunu tersine çevirecek bir giriflim ve inisiyatif göstermeyince, bu ruh haline teslim olundu. Asl›nda, kazan›lm›fl haklar›n korunaca¤› da çok do¤ru de¤il...
16
Tabii, baflbakan o konuda da do¤ru söylemiyor. Sa¤l›kta zaten kazan›lm›fl hak kalmayacak. Sa¤l›ktaki de¤ifliklikler herkesi etkileyecek. Sosyal güvenlikteyse farkl› oranlarda yine herkes etkilenecek. Kuflkusuz, yeni ifle giren daha çok zarar görecek. Bu konuda özellikle baflbakan ve bakan aç›k biçimde tahrifat yapt›lar ve bir yan›lsama yaratt›lar. Sendikalara “yalan söylüyorsunuz” dediler. Vatandafl üzerinde bunlar›n etkili oldu¤unu düflünüyorum. Ama bu oyunu tersine çevirmek mümkündü. Mart ay›ndaki birliktelik muhalif bir ruh hali yaratt›. Bas›n da tutum de¤ifltirdi. Merkez medyan›n önemli bir k›sm› yasan›n karfl›s›na geçti. Bir buçuk y›l önce, merkez medyada en ufak bir elefltirel yaz› yoktu, adeta IMF bürolar› gibiydi ekonomi servisleri. Halbuki ocaktan bu yana merkez medyan›n önemli bir bölümü bu yasay› hükümete karfl› muhalefet arac› olarak kulland› ve yasan›n yaratt›¤› hak kay›plar›n›n genifl kitlelerce anlafl›lmas› konusunda bunun etkisi oldu. Sendikalar›n, meslek örgütlerinin SSGSS etraf›nda büyük bir toplumsal muhalefet yaratabilmeleri genel olarak örgütlenmenin, baflka siyasal taleplerin de önünü açabilirdi. Bu aç›dan da çok büyük bir kay›p olmad› m›? Kesinlikle. Sosyal güvenlik etraf›nda yarat›lacak bir hareketlenme, somut kazan›ma yol açsa da, açmasa da, sendikaya bak›fl› de¤ifltirebilecek, sendikan›n tekrar insanlar›n gündemine gelmesini sa¤layabilecekti. Sendikayla do¤rudan iliflkisi olmayan pek çok kifli, sosyal güvenlik yasas›na karfl› ç›k›yordu. Sendikalar›n eylemlili¤ine bir sempati vard›. Sosyal Güvenlik yasas› etraf›nda yükselebilecek muhalefet AKP’ye karfl› gerçek siyasal elefltiriyi gündeme getirebilir, AKP’nin s›n›fsal tercihlerini gösterebilirdi. Tam bu eylemler olurken AKP’ye kapatma davas› aç›lmas› da hareketin önünü kesen bir etki yapmad› m›? Kapatma davas› çok büyük dezavantaj oldu. Baz› sendikalar›n hükümete yüklenme potansiyelini azaltt›. Sosyal güvenlik tart›flmas› siyaseti biraz dünyevîlefltirmiflti, hakiki sosyal mecras›na akmaya bafllam›flt› siyaset. Fakat, çok k›sa sürdü ve tekrar, siyasal ‹slâm/laiklik eksenine kayd›. Türkiye’de sendikal›l›k oran› ne? Yaklafl›k yüzde 8. Tabii bu fiilî oran; resmî istatistiklere göre yüzde 58 civar›nda sendikalaflma oran›yla dünyada ilk s›ralarday›z. Türkiye’de sendikalaflma istatistikleri yaland›r. Resmî istatistiklere göre 3 milyon sendikal› iflçi var, oysa gerçek sendikal› iflçi say›s› 850-900 bini geçmez. Resmî rakamla gerçek aras›ndaki bu fark nereden kaynaklan›yor? 1983’ten bu yana sendikaya üye olan pek çok iflçi, ölse de, iflten ayr›lsa da, emekli olsa da üye gözüküyor. Sendikalar›n toplu ifl sözleflmesi yetkisi alabilmeleri için, ifl kolunda yüzde 10 baraj›n› aflmalar›, çal›flanlar›n en az yüzde 10’unu örgütlemeleri gerekiyor. Bu koflul uygulanmaya kalk›l›rsa, fiilî duruma göre, birkaç sendika
Sendikalar›n AKP’ye siyasal ‹slâm’›n aktörü oldu¤u için karfl› ç›kmas› zor, ama pekâlâ, yeni-liberal ve sosyal haklar› tahrip eden politikalar› nedeniyle karfl› ç›kabilirler. Bunun, s›n›f içindeki siyasal farkl›laflmalar› azalt›c› bir rol oynayaca¤›n› düflünüyorum. Sosyal güvenlik kesinlikle böyle bir aland›.
d›fl›nda hiçbiri yetki alamaz. O yüzden, bu say›lara dokunulmuyor, istatistikler gerçe¤i yans›tm›yor. Esas ölçü, toplu sözleflme kapsam›nda kaç kiflinin çal›flt›¤›d›r. ‹flçi ve kamu çal›flan› birlikte, toplam ücretli çal›flan 11 milyon civar›nda. Bunun içinde toplu pazarl›ktan yararlanan yaklafl›k 850900 bin kifli. Bunun da yar›dan biraz fazlas› kamu ve belediyelerdir. Dolay›s›yla, özel sektörde sendikalaflm›fl iflçi say›s› 350 bini aflm›yor. Özel sektörde neredeyse sendika yok denebilir. Evet. Kamunun da sürekli küçüldü¤ünü unutmamak lâz›m. 1980’lerin ortas›nda kamuda sendikal› iflçi say›s› 1 milyondan fazlayd›. Bu say› 450 bin civar›na düfltü, daha da düflecek. Bu, sendikal hareket aç›s›ndan özel sektörde örgütlenme perspektifini ön plana ç›kartacak; uzun vadede, Türkiye’de sendikal anlay›fl› de¤ifltirici bir rol oynayabilecek. Örne¤in Fransa’da, sendikal›l›k oran› çok düflük olmas›na ra¤men, sendikalar›n etki gücü, harekete geçirme kapasitesi çok yüksek. Bu nas›l oluyor? Fransa’n›n sendikal sistemiyle bizimki çok farkl›. Fransa’da sendikal› oran› yüzde 9 görünüyor, fakat sendikalar›n imzalad›klar› toplu ifl sözleflmeleri iflgücünün yüzde 90’›n› kaps›yor. Do¤rudan merkezî örgütlere, konfederasyonlara üye olmaks›z›n, iflçi temsilcili¤i arac›l›¤›yla iflyerinde kendini ifade edebildi¤i için çal›flanlar, merkezî sendikalara üye olmuyorlar. Bizde sendikaya üye olmazsan›z, toplu sözleflmeden yararlanam›yorsunuz. Fransa’da toplu sözleflme çal›flanlar›n yüzde 90’›n› kapsad›¤› için sendikayla iflçi s›n›f› aras›nda bir paralellik söz konusu. Orada sendika üyesi olmak bizdeki gibi bir zorunluluk sonucu de¤il, gönüllü bir tutum. Yunanistan’da sendikal durum nas›l? Yunanistan’da çok büyük tek bir iflçi konfederasyonu var. Bütün politik gruplar bir tür nispî temsille o konfederasyon içinde yer al›yor. Yunanistan iflçi sendikalar›n›n en büyük avantajlar›ndan biri, ortak bir çat› alt›nda olmalar›. A¤›rl›kl› olarak PASOK ve Komünist Parti’nin etkisinde bir sendikal hareket var. O nedenle, Yunanistan sendikalar›n›n eylemleri sert olabiliyor, ses getirebiliyor. Akdeniz sendikalar›, Avrupa sendikalar›n›n hareketli kufla¤›d›r. Portekiz’den bafllay›p ‹spanya, Fransa, ‹talya, Yunanistan’a kadar hareketli, politize, mücadeleci bir sendikal gelenek var. Orta ve Kuzey Avrupa’da, daha durgun ve daha uzun süreli, kolay kolay bozulmayan uzlaflmalar var. Akdeniz sendikal gelene¤inde kimi ülkelerde konfederasyonlar›n siyasal temelde bölündü¤ünü de görüyoruz; mesela, ‹talya, Fransa, ‹spanya ve Portekiz’de komünistlerin, sosyalistlerin ve H›ristiyan demokratlar›n etkiledi¤i, bu partilerle paralel hareket eden konfederasyonlar var. Türkiye’de kitlesel bir sol partinin olmamas› sendikal hareketi nas›l etkiliyor? Türkiye bu modele tam denk düflmüyor. Türk-‹fl’te mesela, sosyal demokrat sendikalar da, muhafazakâr sendikalar da var. Türkiye’de, bir siyasî ak›m taraf›ndan
Sendikal mücadele, büyük ölçüde özel sektör iflyerlerinde örgütlenerek flekillenebilir. Özel sektörde mücadele çok zorlu, ama elde edilen kazan›m kal›c› hale gelebiliyor ve sendikay› dinamik tutabiliyor. Böylesi bir emek-sermaye çeliflkisi ister istemez bir toplumsal, s›n›fsal tepkiyi de beraberinde getirecek.
hareketler konusunda ortak davran›fl›n yarat›lmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Ortak davran›fl önceden haz›rl›kl› olmay›, müdahil olmay›, tepki göstermeyi getirir. Emek Platformu uzunca bir süredir uykudayd›. Düzenli toplanan, tart›flan, bir program›, hedefi olan bir hale getirilebilirse, daha h›zl› tepki gösterilebilir. Her fleye, bütün eksik ve zaaflar›na ra¤men, Türk-‹fl, D‹SK ve KESK’in böyle bir iflin bafl›n› çekebileceklerini, çekmeleri gerekti¤ini düflünüyorum. Bundan hâlâ umutlu musunuz? Bunun hâlâ mümkün oldu¤unu düflünüyorum, çünkü Türk-‹fl’in içinde bunun imkânlar›n›n oldu¤unu son eylemlerde gördük. Olmas› zorunlu, çünkü özellikle iflçi sendikalar› aç›s›ndan Türk-‹fl ana gövdeyi oluflturuyor. Türk-‹fl’in içinde yer almad›¤› bir emek hareketlenmesinin temsiliyeti zay›f olur. D‹SK önemli, ama tek bafl›na yeterli bir temsil gücüne sahip de¤il. 1 May›s’› ortak kutlama karar› bu aç›dan olumlu, bunu bir imkân olarak de¤erlendirmek ve ileriye tafl›mak gerekiyor. Konfederasyonlar aras›ndaki sorunlar› artt›r›c› de¤il, azalt›c› bir yaklafl›m izlemek gerekti¤ini düflünüyorum. Sendikal hareketin bir fleyler yapabilmesini bu üç örgütün ortak davranmas›nda buluyorum. Bunlardan bir fley ç›kmayacaksa, baflka hiçbir yerden ç›kmayacak. Türkiye’nin sendikal gerçekli¤i bu. Bir sendikal hareketlenme sa¤lanacaksa, Türk‹fl’in mutlaka bunun içinde olmas› lâz›m. Bunun zor oldu¤unu ben de görüyorum, ama baflka bir seçenek yok. SSGSS’deki uzlaflma fiyaskosu, bu konudaki hayal k›r›kl›¤› sendikalar›n üyelerinden yönetimlerine do¤ru bir elefltirel süreci bafllatabilir, bir de¤iflimi harekete geçirmeye yarayabilir mi? Bu bozgundan bir fayda umabilir miyiz? Maalesef sendikalar elefltirilerin örgütlü hale geldi¤i, yönetimlerin politikalar›n› k›sa sürede de¤ifltirebildi¤i dinamik ve demokratik yap›lar de¤il. Dolay›s›yla, sendikas›na ya da Türk-‹fl’e tepki gösteren iflçinin iradesinin sonuç almas› hayli zaman alacakt›r. Ve demin dedi¤im gibi, sendika yönetimlerinin rasyonelleriyle, zihniyetiyle, üyelerin önemli bir bölümünün zihniyeti örtüflüyor. Özellikle kamu sendikalar›nda, sosyal güvenlikteki fiyasko, bir de¤iflim dinamizmi yaratmaz. Bir yeniden yap›lanma sürecinde, sendikal harekette neler yap›lmal›? Sendikal mücadelenin büyük ölçüde özel sektör iflyerlerinde örgütlenerek flekillenebilece¤ini düflünüyorum. Örgütlenme hedefi, anlay›fl›, hatta sendikan›n yönetimini olufltururken bu perspektifin ön planda tutulmas› gerekiyor. Bu perspektifin ön planda tutulmas› neleri gerektiriyor? Özel sektörde, Tuzla tersanelerinde gördü¤ümüz gibi, 19. yüzy›l manzaralar› da var. Ayr›ca, en ufak bir sendikalaflma giriflimi iflten at›lmayla sonuçlanabiliyor... Kamuoyunda genellikle küçük ölçekli iflyerlerinde böyle sorunlar yafland›¤› düflünülüyor. Türkiye’nin en büyük flirketlerinden olan fiifle Cam’da, Eskiflehir fabrikas›nda Kristal-‹fl dört y›l yetki almaya
çal›flt›, 40-50 gün direnifl yapt› ve sonuçta, yetki alamad›. En rafine yöntemleri kullanarak engellediler. Özel sektörde mücadele çok zorlu. Ama elde edilen kazan›m kal›c› hale gelebiliyor ve sendikay› dinamik tutabiliyor. Bugün Deri-‹fl, Petrol-‹fl, Tümtis, Limter-‹fl gibi sendikalar›n ortak özelli¤i, 19. yüzy›l koflullar›na benzeyen özel sektör iflyerlerinde, dinamik bir mücadele sonucu flekillenmeleri. O flekillenme biraz daha farkl› bir sendikal tarz yarat›yor. Ayn› fley, hizmet, büro ve g›da ifl kollar›nda da yaflan›yor. Sendikal hareketin buralarda yeni bir tarza kavuflabilece¤ini düflünüyorum. K›sa vadede iyimser bir tablo görmüyorum. 100-150 y›ll›k sendikalaflma sürecinde gel-git dönemleri var sendikalar›n, iyi ve kötü zamanlar› var. fiimdi kötü zamanlar›ndan birindeyiz, ama sendikaya olan ihtiyaç da yükseliyor. 19. yüzy›l tarz› bir çal›flma hayat›, böyle bir emek-sermaye çeliflkisi ister istemez bir toplumsal, s›n›fsal tepkiyi de beraberinde getirecek. Bunun formu da büyük ölçüde eme¤i sermaye karfl›s›nda koruyacak bir örgüt biçimi olarak sendika olacak. Sendikalar›n iflleyiflinde, örgütlenmesinde, anlay›fl›nda çok temelli de¤iflikliklerin olmas› gerekmiyor mu? Bu sendikalar, büyük ölçüde, 1960 sonras› ortamda flekillendiler; kamu a¤›rl›kl›, devletle iyi iliflkiler kuran, devletle sorun çözebilen bir kültürle büyüdüler. 20-25 y›ld›r, bu tarz ortadan kalk›yor, yeni ortaya ç›kan koflullar baflka bir tarz sendikac›l›¤› yaratacak. Varolan sendikal yap›da ve anlay›flta sizce en önemli sorunlar neler? En temel sorunlardan biri demokrasi eksikli¤i. Bürokratikleflme, hantallaflma, varolan durumu sürdürmekle yetinen “muhafazakâr” bir kavray›fl... Bu, büyük ölçüde, kamu sendikac›l›¤›ndan miras. Bunun demokrasi yoklu¤uyla, fleffaf olmamakla da ilintisi var. Bir sendikac› tarz› var. Kendi konumunu koruma güdüsünün getirmifl oldu¤u bir oligarflik e¤ilim var. Bu demokrat ve solcu sendikac›larda da görülüyor, onlar da çeflitli gerekçe ve bahanelerle anti-demokratik mekanizmalara baflvurabiliyor. Türkiye’de konfederal düzeyde çok merkeziyetçilik yok ama, ifl kolu sendikalar› düzeyinde korkunç bir merkeziyetçilik var, flubelerin, iflyeri örgütlerinin hiçbir özerkli¤i yok. Bütün iktidar sendika merkezinde toplan›yor ve o iktidar bir kez kullan›lmaya baflland›ktan sonra, kendi koruma mekanizmalar›n› üretiyor. Bu yap›n›n desantralize edilmesiyle, yerelleflmesiyle sorun k›smen afl›labilir. Türkiye’de sendikal sistem siyasal sisteme çok benziyor: Çok merkezî, çok otoriter, bütün yetkilerin tek elde topland›¤› bir sistem. Nas›l bir 1 May›s bekliyorsunuz? 1 May›s öncesinde, “sizi bu kadar dövdük, sosyal güvenlik haklar›n›z› da ald›k, al›n size bir Emek Bayram›” diye bir Meclis karar› ç›karsa hiç flaflmam. Ücretli tatil yapmazlar, ona iflverenler karfl› ç›kar, ama Meclis karar›yla “1 May›s’› emek günü olarak tan›yoruz” diyebilirler.
Söylefli: Siren ‹demen - Merve Erol
kurdurulmufl ve uzun y›llar boyunca ona paralel davranm›fl bir örgüt olarak belki Hak-‹fl örnek gösterilebilir. Ya da 1967’de T‹P’le ba¤lant›l› dönemindeki D‹SK böyle düflünülebilir. Türkiye sendikal hareketinin siyasetle iliflkisi, geleneksel Bat› iflçi s›n›f› hareketinin siyasetle iliflkisinden çok farkl›. Bat›’da, büyük ölçüde, iflçi s›n›f› hareketi kendi siyasal partilerini yaratt› ve iflçi s›n›f›n›n siyasal davran›fl› büyük ölçüde sol olarak nitelenebilir. En az›ndan, uzunca bir süre böyle devam etti, hatta organik iliflkiler de olufltu. Türkiye’deyse, iflçiler önce siyasal olarak konumland›lar. Halk Partili oldular, ‹slâmc› oldular, DP’li oldular... Daha sonra, sendikal› oldular. Bir s›n›f›n mensubu olduklar›n›, seçmen olarak tutumlar›n› benimsedikten sonra fark ettiler. 1970’lerdeki Ecevit CHP’sini d›flar›da b›rak›rsak, sendikalar›n taban› DP-AP gelene¤ini destekledi, flimdi de büyük ölçüde öyle. Dolay›s›yla, sendikalar›n bir siyasal parti etraf›nda veya bir parti kurarak sonuç almalar› zor. Bunun yerine, sendikal ve emek eksenli talepler etraf›ndan bir siyasal mücadele yürütmek daha do¤ru olabilir. Örne¤in, sendikalar›n AKP’ye siyasal ‹slâm’›n aktörü oldu¤u için karfl› ç›kmas› zor, ama pekâlâ, yeni-liberal ve sosyal haklar› tahrip eden politikalar› nedeniyle karfl› ç›kabilirler. Bu daha önce de yap›ld›. Türk-‹fl –tarihi boyunca çok istisna durumlardan biridir– ANAP’›n emek karfl›t› politikalar›na karfl› siyasal kampanya yapt›. Bunun, s›n›f içindeki siyasal farkl›laflmalar› azalt›c› bir rol oynayaca¤›n› düflünüyorum. Sosyal güvenlik kesinlikle böyle bir aland›. Eylemlere AKP’li iflçiler de kat›lm›flt›. Siyasal yelpaze bambaflka bir hale gelmedikçe, soldan yana bir rüzgâr oluflmad›kça, sendikalarla mevcut sol, sosyalist veya sosyal demokrat partiler aras›nda kurulmaya çal›fl›lacak bir iliflkiyle sonuç al›nmas› ihtimalini görmüyorum. Darbe yanl›lar› rahat b›raksa, Hak-‹fl AKP iliflkisi de uzun süre devam edemeyebilir herhalde. AKP ne kadar süre hem MÜS‹AD’›, hatta TÜS‹AD’›, hem de HAK-‹fi’i temsil ve tatmin edebilir? Üye say›s› aç›s›ndan, sendikal temsil aç›s›ndan bak›ld›¤›nda Hak-‹fl ihmal edilebilir üye say›s›na sahip. Son dönemde, özellikle belediyeler üzerinden Hak-‹fl’in üye say›s› çok artm›yor mu? Hükümet kanal›yla birçok yerde, belediyelerde, g›dada, orman sendikalar› aras›nda art›rmaya çal›fl›yorlar, ama çok fazla destek bulmuyor. Türk-‹fl ile Hak-‹fl’i karfl›laflt›rd›¤›m›zda 1’e 10, hatta daha fazla fark var. Hak-‹fl’i önemli bir güç olarak de¤erlendirmek zor. SSGSS konusunda “geçmifl olsun” dedik. Bundan sonraki ad›mlara karfl› ve genel olarak sendikal hareketin toparlanmas› aç›s›ndan k›sa ve orta vadede somut olarak neler yap›lmal›? Sendikal hareketin parçal› yap› içinde olmas› önemli bir problem. K›sa sürede, konfederal örgütleri tek çat› alt›nda birlefltirmek olanakl› gözükmüyor. Ama bundan sonra geliflebilecek emek karfl›t›
17
KORKUT BORATAV’LA KA⁄ITTAN EKONOM‹N‹N SALLANTISI ÜZER‹NE
Dünyan›n bütün köylüleri, birleflin! “Finansal balonlar›n inifl ve ç›k›fllar› ve bunun reel ekonomiye yans›malar›, er veya geç, dünyay› yaflanmaz bir hale sokacakt›r. Kapitalizmin topluma, insanl›¤a zarar›na bak›n: Bir ucu Haiti’de, bir ucu M›s›rda!” Korkut Boratav’a kulak kesiliyoruz... Dünya ekonomisinin içinde bulundu¤u durum, kimilerine göre geçici bir dalgalanma, kimilerine göre ise 1929 buhran›na benzer bir krizin habercisi. Öngörüler farkl› olsa da, sorunun kayna¤› konusunda hemen herkes hemfikir: ABD ekonomisinin h›zla büyüyen cari a盤›. Bu cari a盤›n ard›ndaki temel etmen ne? Korkut Boratav: Birincisi, hane halk› ve flirketlerin afl›r› harcamas›. Hane halk› neredeyse hiç tasarruf yapm›yor. Borçlanarak yüksek bir tüketim düzeyini sürdürüyor. fiirket tasarruflar› da flirket yat›r›mlar›n›n çok alt›nda. Özel sektöre ek olarak kamu kesimi de, Irak savafl› ve genel olarak yay›lmac›, silahl› emperyalist politikalar›n katk›s›yla büyük boyutlu aç›klar veriyor. Bunlar›n sonunda, son on y›lda, yani 1996-2006 aras›nda ABD’nin cari ifllem a盤› 118 milyar dolardan 812 milyar dolara ç›kt›. On y›lda d›fl a盤›n› 700 milyar doar art›rarak ABD, uluslararas› sistemde kendisine verilmifl olan imtiyaz› giderek sorumsuz, ç›lg›n bir biçimde kullanmaya bafllayan bir hale geçti. Ve bu durumun böyle devam edemeyece¤i giderek anlafl›ld›. O imtiyaz neydi? ABD bunu nas›l suiistimal etti? Dolar›n tek ve hemen hemen rakipsiz dünya paras› olma imtiyaz›. Bu, Bretton Woods sisteminin ABD’ye ve dolara sa¤lad›¤› biçimsel bir ayr›cal›kt›. Dolar›n alt›na ba¤lanmas› terk edildikten sonra, bu fiilî bir ayr›cal›k haline geldi. Dolara rakip olacak ikinci bir de¤er ölçüsü ve ödeme arac› ortaya ç›kmad›kça, ABD para veya borç senetleri basarak emperyalist yay›lmac› politikalar izleyebiliyor; dünyay› sat›n alabiliyor veya büyük ithalat fazlalar› vererek üretiminden fazlas›n› tüketmeye, kullanmaya ve halk›n›n afl›r› tüketimini karfl›lamaya imkân bulabiliyor. Bu, fiilî bir ayr›cal›¤›n kötüye kullan›m›d›r; er veya geç bedelini ödeyerek köstekleyecektir. fiimdi bu köstekleme sürecinin bafllang›c›nday›z. Bu¤day fiyatlar›ndaki h›zl› art›fl›n ve küresel bir finansal kriz sinyalinin arkas›nda ABD’nin sözünü etti¤iniz tüketim ç›lg›nl›¤› m› yat›yor?
18
Dünya, ABD tüketicisini mi besleyecek, yoksa milyarlarca insan›n asgarî yaflam koflulu olan temel g›daya m› kaynak tahsis edecek? Burada kapitalizmin açgözlülü¤ü, bitmez ifltah› ortaya ç›k›yor. Dünya ekonomisinin yaflanabilir, sürdürülebilir flekilde ayakta kalmas› için ABD, devletiyle, halk›yla, flirketleriyle hizaya gelmek zorundad›r.
Hububat ve genel olarak g›dayla ilgili bunal›mla ABD finansal sisteminde patlak veren bunal›m› ay›rmak gerekiyor. ABD finansal sistemi, sürdürülmesi imkâns›z bir spekülatif balona dönüfltü. Kontrolü olmayan ç›lg›n bir kumarhane ortam›yla karfl› karfl›yay›z. Sat›labilecek her k⤛t, sat›fl haline dönüfltü. Sadece k⤛tlardan oluflan bir sistem meydana geldi. ABD’nin en zengin kiflisi olarak bilinen ünlü borsac› Warren Buffett flöyle bir örnek veriyor: Biri Nebraska’da 2020’de kaç ikiz do¤aca¤›n› tahmin eden bir sözleflme k⤛d› ç›karsa, bu k⤛t sat›labilir ve uluslararas› piyasada sirkülasyona girebilir. Dolay›s›yla, üretim süreciyle iliflkisi olmayan pek çok fley, al›fl ve sat›fl konusu oldu. Ekonominin reel taban›ndan tamamen kopmufl bir k⤛tlar ekonomisi olufltu. Ancak öte yandan ekonominin reel taban›n›n ayakta durmas› için bu k⤛tlar ekonomisinin fliflkinli¤inin de devam etmesi gerekmeye bafllad›. Çünkü Amerikan hane halklar›n›n büyük bir bölümü bu k⤛ttan ekonomiye girmifllerdir. Emekçilerin sosyal sigorta güvencelerinin bir bölümü k⤛tlara yat›r›lm›flt›. Devletin sa¤lad›¤› sosyal güvence d›fl›nda, flirketlerin çal›flanlar›na sa¤lad›klar› sosyal güvenlik sistemleri, yat›r›m bankalar› arac›l›¤›yla borsada k⤛t sat›n ald›lar. Dolay›s›yla emekçiler, emeklilik gelirlerini belirli ölçüde k⤛ttan ekonomiye ba¤lam›fllard›. Bu ekonominin bir bölümü gayr›menkul piyasalar›na yans›yordu. Gayr›menkul piyasalar›ndaki borçlar sirkülasyona girmiflti. Yani bankayla kredi alan aras›nda yap›lan ikili anlaflma, banka taraf›ndan bir k⤛da dönüfltürülmüfl, sirkülasyona sokulmufltu. Bireyler konutlar›n›n piyasa de¤erine göre kredi alabildikleri için, konut fiyatlar› tüketim düzeyini belirliyor. Dolay›s›yla, borsan›n yükselmesi, emeklilerin tüketim düzeyini belirliyor. Yar›n›n› güvence alt›nda gören, bugünkü harcamas›n› yükseltiyor. Borsa yükseldikçe kendini daha vars›l hissederek aç›k harcayabiliyor. Demin dedi¤im gibi, aç›k veren tek büyük ülke, ABD oldu. Dolay›s›yla, aç›k verenin finansman›, dünyan›n di¤er co¤rafyalar›ndan olacak. Çin’in, pet-
rolcü ülkelerin ve d›fl fazla veren tüm ülkelerin tasarruf fazlalar› flu veya bu flekilde ABD’nin d›fl a盤›n›n kapat›lmas›na tahsis ediliyor. Bu da k⤛t ekonomisinin canl› olmas›n› gerekli k›l›yor. Borsa yükselmeye devam ettikçe, petrol ihracatç›lar› Amerikan borsas›na yat›r›m yapmay› ye¤liyor. Ve ABD devleti aç›k verdikçe, dolarl› borç senetlerini rezerv olarak biriktiren merkez bankalar› ABD’nin a盤›n›n devam etmesine imkân veriyor. Her fleyiyle k⤛ttan oluflan bu servetin de¤erinin artmas›na ba¤l› olarak canl›l›k sürecek. Borsa yükselmeye devam etmeli ve ABD’nin ihraç etti¤i borç senetleri kabul edilmeye devam etmeli. Yani dünyan›n di¤er kesiminin dolarl› varl›klara karfl› ifltah›n›n s›n›rs›z olmas› gerekiyor. Bu ifltah›n s›n›rlar› ne kadar genifl? 800 küsur milyar› aflan cari aç›k bu ifltah›n s›n›rlar›n› zorluyor. K⤛ttan oluflan bu binan›n sallan›p çökmesi muhtemeldir, ama kesin de¤ildir. Ancak, ya balon patlayarak ya da yavafl yavafl sönerek meydana gelecek bir uyum süreci kaç›n›lmazd›r. Binan›n çökmesi, 1929’daki gibi dünya çap›nda bir krize sebep olur mu? Finansal sistem çökerken, üretken tabana muhakkak yans›malar› olacak. Konut piyasas›ndan bafllad› çöküntü. ‹kincisi, borsadaki düflme, borsada varl›¤› olan bütün aktörlerin harcamalar›n› afla¤›ya çekecek. Üçüncüsü, demin sözünü etti¤im k⤛tlar, finansal sistemin önemli varl›klar› ve yükümlülükleri haline gelmifl. Çok garip bir sistem: Senetlere dönüfltürülmüfl borç yükümlülükleri diye bir paket yap›yor bankalar. Sirkülasyona sürdükleri her paketin içinde belli miktarda ipotekli konut kredisi, belli miktarda kredi kart› borçlar› ve belli miktarda da baflka türev k⤛tlar var. Warren Buffett türevler için diyor ki: “Bunlar›n neleri kapsamakta oldu¤unu normal insanlar›n, hatta delilerin hayal gücü kavrayamaz.” Bu tür türevlerden oluflan bir senedi belli bir fiyata alm›fl olan, bunun üzerindeki getiri oranlar›n› realize edemiyor. Çünkü o getiri oranlar› çökmüfl. ‹potekli borçlar›n bir bölümü ödenemiyor. Dolay›s›yla, bankalar likidite tazyiki alt›na giriyor ve banka-
lar aras› kredi piyasas› çöküyor. Bu da reel sektöre yönelik kredileri k›s›tl›yor. Yat›r›ma dönük flirketlerin kredileri daral›yor. Ve zincirleme olarak bankalar sisteminde çöküfl yaflan›yor. ‹ngiltere ve ABD’de dev gibi iki banka çöktü nitekim. Bunun reel ekonomiye hangi h›zla yans›yaca¤›n› flu an öngöremiyoruz. ABD ekonomisine yans›yaca¤› kesin. ‹lk iki çeyrek, negatif büyüme olursa, bunun ad› resesyon olacak zaten. Daralma ve kriz diye iki durum vard›r. ‹ki tür kriz gerçekleflir: Birisi finansal kriz, ki flu anda olan budur. Di¤eri de ekonominin üretim düzeyinde çöküntü durumudur. Krizin uzun bir zaman dilimine yay›lmas› halinde bunal›mdan söz edebiliriz. Tüm bu ihtimallerin gündemde oldu¤unu söyleyebilirim. Ama 1929’dakine benzer a¤›rl›kta bir bunal›m›n yaflanaca¤›n› iddia etmek biraz zor. ABD için durgunluk ve gerileme kesin, ama bunun boyutunu aflan bir krizin olup olmayaca¤› belli de¤il. ABD ekonomisinin bu girdaptan ç›kmas›n›n yolu, kimi iktisatç›lara göre, Keynesyen politikalara dönmekten geçiyor. Sizce de öyle mi? Keynesgil reçetelerin çözemeyece¤i, kapitalizmin özüyle, bugün geldi¤i niteliksel sorunlarla ilgili çok daha ciddi bir sorun var. Keynesgil politikalarla, finansal krizin reel ekonomiyi afla¤› çekmesi s›n›rlanabilecektir, ama spekülatif finansal sistem devam edecek, yeniden canlanacak. Finansal balonu oluflturan, düflük faiz politikalar›d›r. ABD Merkez Bankas› eski baflkan› Alan Greenspan’›n, Asya krizi sonras›nda faizleri afla¤›ya çekmesi ve uzun müddet düflük düzeyde tutmas› finansal balona yol açt›. Düflük faiz, k⤛t varl›klar›n de¤erini art›r›yor. O kadar çok borç senedi var ki –stok olarak– faizin düflmesi, bu stokun de¤erini art›r›yor. Bunun sonunda, reel ekonomideki genifllemenin çok üstünde bir fliflme k⤛ttan ekonomide meydana geliyor. fiiflkinlik, kendi kendini besleyen bir süreç halini al›yor. Ekonominin reel taban›n›n yüzde 2.5-3 oran›nda büyüdü¤ü bir konjonktürde, bu finans dünyas›n›n bu oran› dramatik bir flekilde aflarak ilânihaye fliflirmesi mümkün de¤ildir. Geçici bir süre, d›fl dünyadan kaynak aktar›larak sürebilir, ancak, bu balon bir yerde delinecek. Bugünkü biçimiyle kontrol etmelerinin imkâns›z oldu¤unu anlad›lar. Çünkü, demin verdi¤im örnekte oldu¤u gibi, Nebraska’da kaç ikiz do¤acak diye bir iddia k⤛d› ç›karmak isteyeni engellemek mümkün de¤il flu anda. Hapishanede iki
mafya mensubu, baflka türlü kumar oynayamad›klar› için, ortalar›ndaki iki flekerden hangisine sinek önce konacak diye bahse giriyorlar. Bu bahisten haberdar olan bir spekülatörün bu iddiay› (güvenli bir biçimde denetlenebilmesi kofluluyla) spekülatif bir k⤛da dönüfltürmesini engelleyen bir mekanizma yok. Ayr›ca, bu mekanizmay› frenleyecek, k›s›tlayacak araçlar› kaybetmifl durumdalar. Bu sadece ABD için mi geçerli? De¤il tabii, ama en afl›r› biçimde ABD’de yaflan›yor. Finansal sistem o kadar bütünleflti ki, ‹ngiltere’de bir banka çöktü. ‹sviçre’nin kale gibi bir bankas› olan UBS zarara girdi... Metropol ekonomilerinin içindeki finansal sistem o kadar bütünleflmifl durumda ki, sirayetin nerede duraca¤›n› kestirmek mümkün de¤il. Borsaya daha az aç›k olan ekonomiler, daha az riskli. Finansal varl›klar›n›n oluflumunda borsan›n rolü s›n›rl› olan ekonomiler, k›ta Avrupa’s› mesela, biraz daha az riskli konumda. Çünkü oradaki finansal sistem esas olarak bankalar›n üzerine infla edilmifltir. Orada da borsa var, ama ABD’deki kadar hayatî de¤il. O yüzden, mesele Keynesçilik de¤il. Keynes reçetelerinden biri de faiz politikas›d›r. ABD de faiz politikas› yap›yor, negatif faize geçti flu anda. Faizi indirmek, Keynesçi araçlardan biridir. Bütçe a盤›n› art›rmak da öyle. Ama bütün bu geniflleme pompas›, sonunda seni finansal varl›klarda fiyat art›fllar›na tafl›yorsa, yani finansal varl›klar›n yeniden fliflmesine yol açacaksa, ayn› dalgalanma yeniden patlak verecek demektir. Keynesçi politikalar›n yapaca¤› tek fley, yüzde 1’lik, 2’lik küçülmelerle bu konjonktürün atlat›lmas›. Ama pozitif patikaya girdi¤i anda, balonun yeniden fliflmesi ve spekülatif çevrimin oluflmas› önlenemez, hatta s›klaflabilir. Devaml› fliflen ve foslayan bir finansal çevrim söz konusu. Bu ekonomik ve finansal çalkant›lar›n yeryüzü kaynaklar›n›n azalmas›yla ne kadar ilgisi var? ABD toplumunun tüketim tutkusunun tipik örne¤i otomobil sanayiidir. Binek araba tutkusunun ana maliyet ö¤esi olan petrol, giderek pahalan›yor. Amerikan yaflam tarz› o kadar çok ba¤›ml›d›r ki binek arabas›na, büyük kentlerin d›fl›nda bir yerde yafl›yorsan›z, araban›z olmadan
hayat›n›z› sürdürmeniz imkâns›z hale gelebiliyor. Dolay›s›yla, araba sahibi olBangladefl’te pirinç mak ücretli Amerikan iflçi s›n›f›n›n temel kuyru¤u, Haiti’de açl›¤a isyan, ö¤elerinden biridir. Arabas› olmayan iflçi Porto Riko’da süt marjinaldir; varofllar›n yoksul, siyah nüüreticilerinin eylemi, fusudur veya yeni göçmendir. fiuraya M›s›r’da ekmek gelmek istiyorum, petrol fiyatlar›n›n fiyatlar›na gelen zam üzerine yap›lan yükselmesinin önüne geçecek bir etken genel grev ça¤r›s›... biyo-yak›tlard›r. Hububattaki fiyat art›fl›Neo-liberalizmin n›n temelinde yatan esas meselelerden y›k›c› etkisi biri budur. ‹nsanl›k tarihinin en temel dünyan›n dört bir bulgusu olan tar›msal üretimin otomobil yan›nda derinden hissediliyor. yak›tlar› için kullan›lmas› gibi bir rezaletle karfl› karfl›yay›z. M›s›rdan kaynaklanan ve tüm tah›l fiyatlar›na tafl›nan fiyat art›fllar›n›n ard›ndaki temel etkenlerden biri budur. Çin ve Hindistan’›n petrol ve hammadde talebindeki yükselmenin de Türkiye gibi katk›lar› var. Ama dünya, ABD tüketicik›sa dönemli sini mi besleyecek, yoksa milyarlarca ingeniflleme, san›n asgarî yaflam koflulu olan temel g›durgunlaflma daya m› kaynak tahsis edecek? Burada temposu kapitalizmin açgözlülü¤ü, bitmez ifltah› yabanc› kökenli ortaya ç›k›yor. Dünya ekonomisinin yasermaye flanabilir, sürdürülebilir flekilde ayakta girifllerine kalmas› için ABD, devletiyle, halk›yla, ba¤›ml› hale flirketleriyle hizaya gelmek zorundad›r. gelmifl bir Hizaya gelmezse ne olur? ekonomide Biraz önce söyledi¤im finansal balonlar›n d›fl kaynak inifl ve ç›k›fllar› ve bunun reel ekonomiye girifllerinin yans›malar›, er veya geç, dünyay› yaflanazalmas› ciddi maz bir hale sokacakt›r. Amerikan embir floktur, daha peryalizminin s›n›rs›z sald›rganl›¤›n› da da ileri giderek buna eklersek tabii... bir de ç›k›fla O halde kapitalizmin s›n›rs›z ifltah›n› dönmesi, kesmek için karfl› direnifller, toplumsal sars›c› etki hareketler peyda olmas› beklenebilir, yaratacakt›r. de¤il mi? Haiti’deki, M›s›r’daki gösterilerin dalga dalga yay›lmas›, Türkiye’ye s›çramas› ihtimali var m›? Er veya geç bizde de patlak verecektir. Köylülerin uluslararas› örgütü Via Campesina y›llardan beridir bu vurguyu yap›yor, kapitalizmin köylü üretimine düflman oldu¤unu söylüyor. Köylülü¤ün de insanl›¤›n kendi kendini doyurmas› için zorunlu Korkut Boratav bir hayat tarz› oldu¤unu vurguluyor. Marx ve Engels’in 160 y›l önce yapt›klar› ça¤r›y› farkl› bir ifadeyle yineliyorlar: “Topraklar›n›z› da yitirdikten sonra zincirlerinizden baflka yitirece¤iniz bir fley kalmayacakt›r! Bütün ülkelerin köylüleri, birlefliniz!” Aç›kça bu ifadeyi kullanmasalar bile, mesaj budur. Dünya halklar›n›n da er geç bunu anlamas› lâz›m, kafalardaki ideolojik bozulmalar›n temizlenmesi flart›yla. ‹deolojik bozulma sürdü¤ü halde, kapitalizme yönelik tepki artarsa, ne olur? ‹deolojik bozulmadan kast›m, çok dramatik bir hedef sapt›rmas›d›r. Kapitalizmin ezdi¤i halklar, emperyalizme karfl› ç›kt›klar›n› sanarak Bat› düflmanl›¤›n› yükseltebilirler: “Bu pezevenkler bizim can›m›za okuyor, onun için oradan, Bat›’dan ne geliyorsa felâket ve melânettir. Giyim-kuflam›ndan diline, kültürüne, sinemas›na, reklam›na kadar, her fleyine
19
20
Köylülerin uluslararas› örgütü Via Campesina y›llardan beridir kapitalizmin köylü üretimine düflman oldu¤unu söylüyor. Köylülü¤ün de insanl›¤›n kendi kendini doyurmas› için zorunlu bir hayat tarz› oldu¤unu vurguluyor. Marx ve Engels’in 160 y›l önce yapt›klar› ça¤r›y› farkl› bir ifadeyle yineliyorlar: “Topraklar›n›z› da yitirdikten sonra zincirlerinizden baflka yitirece¤iniz bir fley kalmayacakt›r! Bütün ülkelerin köylüleri birlefliniz!” Aç›kça bu ifadeyi kullanmasalar bile, mesaj budur.
lak analizlere dayanarak, son üç y›lda g›da fiyatlar›n›n ikiye katlanmas›n›n geliri düflük ülkelerde 100 milyon insan› açl›¤a itebilece¤ini tahmin ediyoruz.” Böyle bir ç›kmazdan, kapitalizmin yine kendi kurallar› çerçevesinde, k›sa vadeli kurtulufl nas›l olabilir? Bu adamlar iflah olmaz. Dünya Bankas›’n›n bafl›ndaki Zoellick, Cumhuriyetçi Parti’nin sa¤ kanad›ndan ifle yaramaz bir heriftir. Dolay›s›yla, onun kafas›nda insanl›¤›n gelece¤i ve emekçilerin refah› gibi bir gündem olamaz. Fakat etraf›nda, kalbi temiz dan›flmanlar olabilir. Onlar›n iyi niyetleriyle de gitmez bu ifller. ‹deolojik bak›mdan bu insanlar›n kafalar› piyasac› kapitalizmin ana çözümlerine o kadar angaje olmufltur ki, baflka türlü düflünmeleri mümkün de¤il. O yüzden, getirecekleri çözüm, mesela, açl›¤›n arkas›nda yatan en temel etkenleren biri olan suyun ticarîleflmesi olacakt›r. “Devlet kaynaklar› yetersizdir, böyle idare edemezsiniz. Gelin suyu piyasalara aç›n, büyük flirketler gelip yat›r›m yaps›n, evlere temiz su ulaflt›rs›n” diye gelecekler. Su ticarîleflecektir. Köylüler için, “toprak piyasalar›n› yabanc› sermayeye aç›n, topra¤› ›slah etsin” modelleri gelecektir. Ben birkaç y›l önce birkaç çal›flmayla, Dünya Bankas›’n›n Afrika’da “piyasa-dostu” diye adland›rd›¤› neo-liberal reçetelerinin köylülü¤ün aleyhine sonuçlar›n› ampirik olarak inceledim. UNCTAD’da bu saptamalar›m›z› uluslararas› kamuoyuna tafl›d›k. Bugün ikiyüzlülükle kendi günahlar›n› saklamaya çal›fl›yorlar. Örne¤in, g›da üretiminin yak›ta dönüflmesini önleyecek tedbir getirmeyecekler. Bu henüz bir slogan haline gelmedi. Olsa olsa halk getirecek bunu gündeme. Coca Cola, Pepsi gibi flirketlerin temiz suyu nas›l israf etti¤i, yok etti¤i gündeme gelmeyecek. “Coca Cola kapans›n, meflrubat de¤il, sadece temiz su içelim” slogan› gündeme gelmeyecek. ‹nsanl›k, asl›nda yar› zehir olan pahal› bir meflrubat türünün dünyadaki su kaynaklar›n›n bir bölümünü israf etmesinin önlenmesinin gündeme geldi¤ini görmeyecek. Onun için bu adamlardan hiçbir hay›rl› fikir ç›kmaz. Bu sorunlar›n çözümü, bir ucu köylülerden, öbür ucu tüketicilerden oluflan büyük bir zincirin dalga dalga ve birlikte mücadelesiyle olacak bir fleydir. ‹flin özüne bakal›m: Kapitalizmin hedeflenmesi d›fl›nda hiçbir orta vadeli çözüm yok. Bafl›m›za bu belalar dalga dalga gelecek. Türkiye flu anda kendisini yükselen pirinç fiyatlar›yla etkilenmifl san›yor. Ama bunu daha genel bir çerçeveye oturtmak için herkesin “dolarla millî gelir yüzde 30 artt›” gibi bofl söylemlerle göz boyayan beyin y›kama sald›r›lar›ndan kurtulmas› lâz›m. Dünya düzleminde düflünülmesi gereken bir sorundur. Kapitalizmin topluma, insanl›¤a zarar›na bak›n: Bir ucu Haiti’de bir ucu M›s›r’da! Haiti pirinç üretemez hale geldi. Çünkü Amerika’dan ithal edilen sübvansiyonlu pirinç, Haiti’de pirinç üretimini yok etti. Böyle bir rezalet olamaz! Üretim çöktükten sonra ithal fiyatlar› yükseldi¤i için halk aç kalmaya bafllad›. G›dada kendine yeterlilik o kadar
önemlidir ki, Haiti neo-liberal tar›m politikalar›na teslim olmay›p kendi pirincini üretmeye devam etseydi, dünya piyasalar›nda pirinç fiyatlar› yükselse bile kendi pirincini halk›na ucuza yedirebilirdi. G›dada kendine yeterlili¤i bir kere kaybettiniz mi, tekrar eski noktaya gelmeniz fevkalâde zor olur. Keynesyen politikalardan söz edilirken, “insanlara para karfl›l›¤› çukur kazd›r›p sonra yine para karfl›l›¤› çukur doldurtarak” para da¤›t›m›ndan söz edilir. ABD’nin son zamanlarda vergi iadesi alt›nda yapt›¤› fley bu de¤il mi? Evet, afla¤› yukar› böyle bir fley yap›l›yor. Ama Keynes’in her fleye çare olmayaca¤›n›n kendisi de fark›ndad›r. Bütün mesele flu: Bir ekonominin üretim kapasitesi belli bir alan –mesela flu A4 k⤛d›– olsun. Keynes’e göre, kapitalist bir ekonomi genel olarak bu kapasitenin alt›nda dengelenir. Yani yüzde 70-80’de süregelir. Keynesgil reçetelerle bunu yüzde 100’e yaklaflt›r›rs›n›z. O, k›sa vadeli geniflleme sa¤lar size. At›l kapasiteler tam kapasite s›n›r›na gelene kadar, iflsizlik, emek rezervleri de tükeninceye veya çok azal›ncaya kadar, ekonomiye bir geniflleme getirir. Ama s›n›ra ulaflt›ktan sonra nereye, nas›l, hangi h›zla gidece¤ini belirleyemez Keynesgil politikalar. Bu noktadan sonra, aç›k bütçe enflasyon yarat›r veya Keynes’in hep önem verdi¤i, ama çok fazla vurgulamad›¤› finansal fliflkinlik yarat›r. Yani k⤛ttan servete kayar. Belli bir noktadan sonra, faizleri düflük, bütçe harcamalar›n› yüksek tutarsan›z, bu kaynak spekülatif finansal sektöre kayar. Oras› da flifler ve patlar. Ekonominin büyümesi bu noktadan sonra sermaye birikimine, teknolojik dönüflümlere, yeni bulufllara ba¤l›d›r. O uzun vadeli sorunlar› Keynesgil politikalarla çözemezsin. Onun için mesela, dünyan›n g›da ihtiyac›na dönük temel kararlar, reel düzlemde verilen önemli kararlard›r. E¤er hububat üretiminin s›n›rlar›nda dolafl›yorsan, üretimin bir bölümünü otomobiller için biyo-yak›ta ay›r›rsan, insanl›¤›n aç kalmas›, tüketimin düflmesi kaç›n›lmazd›r. As›l reel ekonomi oras›d›r. O halde Keynesyen politikalar›n, kapitalizmin sorunlar›na ancak k›sa vadeli çareler üretti¤i söylenebilir mi? Evet, k›sa ve en iyi ihtimalle orta vadelidir. Sol Keynesçiler, bölüflüm ve büyüme sorunlar›na önem vermifllerdir. Sol Keynesçiler, kapitalizmin devlet, tüketici ve flirketlerden oluflan ayr›m›n›n ötesinde, kapitalistler ve iflçiler diye temel s›n›fsal ikili¤e dayand›¤›n› vurgulam›fllard›r. Bölüflümün kaynak tahsisi ve ekonominin büyüme patikas›na da katk›lar›n› vurgulam›fllard›r. Keynes’in kendisi tutucu bir burjuva düflünürüdür, kendisi de bunu aç›kça ifade etmifltir. Ama Keynesgil kuram›n sol yorumu, daha aç›lmac› yaklafl›mlar getirmifltir. Mesela sol Keynesçiler, Marx’la dirsek temas› kurabilmifllerdir. Keynes, kapitalizmin hastal›¤›n› tespit etmifltir, ama dört-befl y›ll›k ufkun ötesine bizi götüremez. Fakat, Keynes’in analiz araçlar›n›n sola aç›k yorumu, bu ufku geniflletme imkân›na sahiptir.
Söylefli: ‹rfan Aktan
lanet olsun; kendi öz de¤erlerimize, özellikle de dinimize dönelim” fleklinde bir tepki geliflebilir. Bu da bizim co¤rafyam›zda, s›n›f tabanl›, anti-kapitalist tepkilerin de¤il, ‹slâmî de¤erlerin yükselmesi anlam›na gelir. Nefrettir, kusmad›r, ancak hedef yerlisi, yabanc›s› burjuvazi de¤il, Bat›l› hayat tarz›n›n kendisidir, bunu temsil eden elitlerdir. M›s›r’da olan budur. Müslüman Kardefller’dir M›s›r’daki toplumsal tepkinin nemas›n› yiyecek olan. E¤er bu ideolojik temizlemeyi yapabilirsek, kapitalizmin sonunun bafllang›c› olabilir bu kriz. ‹ki kriz üst üste geliyor: Dünya halklar›n› do¤rudan do¤ruya ilgilendiren g›da krizi. ‹kincisi de, henüz bize yans›mam›fl olan, ama her an yans›mas› muhtemel olan finansal kriz. F›rt›nan›n k›sa vadede Türkiye’de de esmesi muhtemel mi? Muhtemel, evet. Finansal kriz acaba metropol ülkelerle s›n›rl› kalabilir mi, hatta acaba dünya ekonomisini Bat›’daki f›rt›nadan etkilenmeyen çevrenin ayr›flmas› ayakta tutabilir mi? Bu türden iyimser bir beklenti ileri sürüldü. Ama, özellikle Türkiye gibi k›sa dönemli geniflleme, durgunlaflma temposu yabanc› kökenli sermaye girifllerine ba¤›ml› hale gelmifl bir ekonomide d›fl kaynak girifllerinin azalmas› ciddi bir floktur, daha da ileri giderek bir de ç›k›fla dönmesi, sars›c› etki yaratacakt›r. Dolay›s›yla, Türkiye’nin ne kadar sert bir rüzgâra sürüklenece¤ini öngöremiyoruz, ama etkilenmemesi mümkün de¤il. Niçin mümkün de¤il? Türkiye’nin 2001 sonras› dönemde dünya ekonomisiyle çok büyük d›fl aç›klar vererek eklemlenmesi önemli bir k›r›lganl›k ö¤esidir. Türkiye ekonomisi, belli bir büyüme h›z›n› sa¤lamak için giderek artan oranl› d›fl aç›k vermek gibi bir çarp›lma yaflam›flt›r. ‹kincisi, TL’nin yapay olarak de¤erlenme oran› çok yüksektir. Bu, herhangi bir belirsizlik ortam›nda TL’nin çok h›zl› bir devalüasyondan geçece¤i beklentisini canl› tutar. Üçüncüsü, Gümrük Birli¤i’nin döviz kuru hareketleriyle beslenen ve gecikmifl etkileri, ihracat› da afl›r› bir boyutta ithalata ba¤›ml› k›lm›flt›r. Dördüncüsü, ekonominin ve öncelikle de özel sektörün d›fl borçlanmas› çok h›zla artmaktad›r ve kazançlar› TL, borçlar› dövizle olan flirketler, olumsuz kur hareketleri karfl›s›nda afl›r› risklidir. TL faizlerinin çok yüksek olmas› nedeniyle, özel sektör dövizle ve d›flar›dan borçlanmay› ye¤lemifltir. K›sacas›, Türkiye 2001 sonras›n›n d›fl ortam›yla adeta küçük bir Amerika gibi bütünleflmifltir. IMF ve Dünya Bankas› Kalk›nma Komitesi toplant›lar›na kat›lan yetkililer, artan g›da fiyatlar› konusunda acil önlem al›nmas› gerekti¤ini, sorunun birkaç ay bile beklemeye tahammülü olmad›¤›n› aç›klad›lar. ‹ngiltere Baflbakan› Gordon Brown, konuyu G-8 toplant›s›nda gündeme getirece¤ini belirtirken, Dünya Bankas› Baflkan› Robert Zoellick soruna daha acil bir çözüm bulunmas› gerekti¤ini vurgulad›: “G-8 toplant›s› haziranda ve içtenlikle söylemek isterim ki, o kadar bekleyemeyiz. Tas-
KANA BULANAN NEWROZ’UN ARDINDAN
Bunu ‹srail Filistinlilere yapmaz! Diyarbak›r’da 200 bini aflk›n kiflinin kat›ld›¤› Newroz flenli¤inde hiçbir olay ç›kmad›. ‹stanbul’da da kutlamalar flölen havas›nda geçti. ‹ki gün sonra, Van, Hakkâri ve Yüksekova’daki kutlamalar ise kana buland›. Valili¤in engeline tak›lan Newroz’un kanl› geçece¤i günler öncesinden belliydi. Yüksekova ve Hakkâri’ye çevre illerden getirilen yüzlerce özel harekât timi adeta savafl haz›rl›¤› yap›yordu. 22 Mart’ta Van’da Zeki Erinç, 23 Mart’ta da Yüksekova’da ‹kbal Yaflar, polis taraf›ndan öldürüldü. Olaylarda yüzlerce kifli ateflli silahla yaraland›. Aralar›nda çocuklar›n da bulundu¤u pek çok kifli a¤›r iflkencelere maruz kald› ve tutukland›. A¤›r yaral›lardan Ramazan Dal Van’da, Fahrettin fiedal da Yüksekova’da günler sonra hayatlar›n› kaybetti. Müdahale s›ras›nda evlere girip önlerine gelen herkese çivili sopalarla giriflen “güvenlik görevlileri”, mahalleleri dolafl›p megafonla halka hakaretler ya¤d›rd›. Bölgede gerginlik sürerken, ateflli silahla yaralanan yüzlerce kifli tutuklanma korkusuyla hâlen evlerinde tedavi görüyor. Yüksekova’daki olaylar›n içyüzünü tan›klardan ve ma¤durlardan dinliyoruz.
Y
üksekova’da dü¤ün sezonu, ovadaki karlar eriyip Nehil ›rma¤›n› tafl›rd›ktan hemen sonra, may›stan itibaren aç›l›yor. Silah ve davul-zurna seslerinin birbirine kar›flt›¤› bahar aylar›, umutla korkuyu buluflturuyor. Ayn› esnada, devlet-yurttafl iliflkisindeki yar›k gözle görülür bir h›zla aç›l›yor. Newroz s›ras›nda 28 yafl›ndaki ‹kbal Yaflar’›n öldürülmesiyle daha da alevlenen Yüksekova’daki olaylar üzerine telefonla arad›¤›m›z bir tan›d›k, tepkisini flu cümleyle ifade ediyordu: “Cenazeye yap›lan muameleyi ‹srail, asla Filistinlilere yapmaz. ‹nsan cenaze üzerinde tepinir mi?” Telefonu kapat›r kapatmaz solu¤u önce Van’da, ard›ndan da Yüksekova’da al›yoruz...
21 Ekim’den 21 Mart’a Görüfltü¤ümüz Yüksekoval› gençlerden S.M., Yüksekova’n›n Newroz’u neden bu kadar a¤›r atlatt›¤›n› anlayabilmek için PKK’nin Da¤l›ca bask›n›na kadar uzanmak gerekti¤ini söylüyor. 21 Ekim 2007’de Yüksekova’n›n Da¤l›ca köyüne PKK taraf›ndan yap›lan bask›nda 12 asker yaflam›n› yitirmifl, sekiz asker de kaç›r›lm›flt›. S.M.’ye göre, Da¤l›ca bask›n›ndan itibaren Yüksekoval›lar kendilerini 1990’lardaki atmosfere haz›rlarken, devletin çeflitli birimleri de halk› “terbiye” etmeye giriflmiflti: “Da¤l›ca olay›n›n yafland›¤› gecenin ertesinde, Da¤l›ca yolunda bir dü¤ün konvoyuna sald›r› düzenlendi, 14 kifli yaraland›. Yani devlet, hiç geciktirmeden intikam›n› ald›. O tarihten sonra da bu intikam hissi karfl›l›kl› olarak yükseldi.” Dü¤ün konvoyuna yap›lan sald›r›n›n konuflan tek tan›¤› 17 yafl›ndaki M.B. ise 15 araçl›k dü¤ün konvoyunun bafl›na gelenleri flöyle anlatm›flt›: “Gelini Yüksekova’dan Yefliltafl köyüne götürüyorduk. Önce korucular yolumuzu kesip para istediler. Para verilince, havaya atefl aç›p damad› tebrik ettiler. On dakika sonra, üstümüze tafl ya¤d›. Arkam›zdaki dolmufl infilâk etti. Her-
22
kes kanlar içindeydi. Televizyonda ‘dolmufl may›na basm›flt›r, yaral›lar helikopterle tafl›nm›flt›r’ dendi. Bu do¤ru de¤ildi. Yaral›lar› biz tafl›d›k hastaneye. Devlet yard›m etmedi. Bir köylünün boynundan sürekli kan f›flk›r›yordu...” Abisini de 1997’de Da¤l›ca yolundaki ayn› noktada faili meçhule kurban veren M.B.’nin yak›nlar› o tarihte intikam yeminleri etmifl, hem faili meçhule kurban verdikleri akrabalar›n›n hem de dü¤ün konvoyuna yap›lan sald›r›n›n öcünü almak istediklerini ifade etmiflti... Da¤l›ca sald›r›s›n›n Yüksekoval›lar için önemli bir dönemeci ifade etti¤ini söyleyen gençlerden C.K. ise hadisenin baflka bir boyutuna iflaret ediyor: “Yüksekova’da s›n›r kaçakç›l›¤› ve eroin ticareti, pek çok aile için geçim kayna¤› teflkil ediyor. Fakat eroinden yakalanan insanlar›n ayn› zamanda örgüt mensubu veya örgüt destekçisi olarak yarg›lanmalar›, halk›n tepkisini daha da art›r›yor.” Yüksekova’n›n akil adamlar›ndan, flair ve fabl yazar› Selim Oremar, bölgede kardefllik alg›s›n›n yar›lmas›n› yorumlarken, Newroz olaylar›nda güvenlik güçle-
“Biz Kürtler keklik avlamaya gitti¤imizde, ‘dêmcanê’ diye, üzerinde vahfli hayvanlar›n resimlerinin ifllendi¤i bezler götürürüz. Keklikler korkarak bir araya toplan›r, tek kurflunda pek çok keklik avlayabilirsin. Devlet de Kürtlere karfl› ‘dêmcanê’ kullan›yor. Ama insan›n keklikten bir fark› vard›r: Korkudan bir araya geldi¤inde, korktu¤u fleyden daha güçlü olabilir!”
rinin tavr›n› anlamaya çal›fl›yor: “Türkiye, ‘bar›fl savaflla gelsin’ diyor. Bu mümkün de¤il. Savafl çözümü getirebilir, ama bar›fl› de¤il. Yar›n benle bir Türk ayn› uça¤a bineriz, ama yan yana oturmamaya özen gösteririz. Savafl›n getirdi¤i çözüm böyle olur. Biz Kürtler, keklik avlamaya gitti¤imizde, ‘dêmcanê’ diye, üzerinde vahfli hayvanlar›n resimlerinin ifllendi¤i bezler götürürüz. Böylece keklikler korkarak bir araya toplan›r ve sen tek kurflunda pek çok keklik avlayabilirsin. Devlet de Kürtlere karfl› ‘dêmcanê’ kullan›yor. Ama insan›n keklikten bir fark› vard›r: Korkudan bir araya geldi¤inde, korktu¤u fleyden daha güçlü olabilir!” Da¤l›cal› Selim Oremar, biras›n› yudumlay›p tespih çekerken, halk›n devletten nas›l nefret etti¤ini örneklerle aktar›yor. Pek çok ailenin, eylemlere kat›lmamas› için çocu¤unu eve hapsetti¤ini, fakat çocuklar›n pencereden kaçarak polisin karfl›s›na ç›kt›¤›n› yeminler ederek anlat›yor.
Bize bir hakem flart! Yüksekova’n›n tek içkili mekân›nda bulufltu¤umuz Oremar, Hakkâri’nin her aç›dan devletten koptu¤unu, ama devletin bundan bihabermifl gibi davrand›¤›n› söylüyor ve Kürt sorununun çözümünden önce, güncel sorunun çözülmesi gerekti¤ini vurguluyor. Ona göre güncel sorun da devletin yurttafllar›na düflman›ym›fl gibi yaklaflmas›... “Bize bir hakem flart” diyen Oremar, afliret iliflkileri üzerinden yorumlamaya çal›fl›yor devletyurttafl iliflkisini: “Afliretler aras›nda kavga ç›kt›¤›nda, araya bir hakem girer. Taraflar birebir oturup konuflmazlar. Hakem onlar›n adaletini sa¤lar. Türkiye bu sorunu hallederse, Ortado¤u’daki en güçlü ülke olur. Aksi halde giderek güç kaybedecektir. Ormana balta girmifl ve a¤açlar› devirmeye bafllam›fl. Zay›f kalan a¤açlar sitem etmifl büyüklerine: ‘‹çimize bir canavar girdi, kökümüzü kaz›yor!’ Büyükler ‘gidin bak›n, sap› bizdense iflimiz zor, ama bizden de¤ilse bir fley yapa-
maz’ demifl. Devletleri, vatandafllar›n›n kini y›kar. Ve do¤rusu devlet burada günden güne daha fazla kin ve nefret tohumu ekiyor.”
Yüzlerce C.E. evinde tedavi görüyor Karlar h›zla eriyip Cilo da¤›ndan Nehil ›rma¤›na akarken, kararan da¤lar, art›k hofl bir manzara yaratm›yor Yüksekoval›lar için. Yeryüzünün beyazdan ar›nmas›n›n gri günlerin habercisi oldu¤unu biliyorlar çünkü. Avukat Taha Ayhan’a göre, bölgedeki gerilim gün geçtikçe daha da artacak. Ayhan’a göre devlet, Yüksekova’daki durumun ciddiyetini kavrayam›yor. Newroz olaylar› s›ras›nda güvenlik güçlerinin uygulad›¤› fliddetin, polisin megafonlarla halka yapt›¤› hakaret ve küfürlerin, ‹kbal Yaflar’›n cenazesinin bafl›na getirilenlerin ak›llara ‹srail-Filistin iliflkisini getirdi¤ini söyleyen Ayhan, art›k adaleti sa¤layan kurumlar›n hükümsüz kald›¤›n› belirtiyor. Hakkâri Barosu Baflkan› Nevzat Anuk ise kolu k›r›lan C.E.’nin görüntülerinin insanlar› hayrete düflürmesine içerlemifl gibi. Anuk, olaylar s›ras›nda kameralara yans›mayan yüzlerce benzer vakan›n yafland›¤›n›, pek çok yaral›n›n tutuklanma korkusuyla evinde tedavi gördü¤ünü belirtiyor ve ekliyor: “fiu an evlerinde tedavi gören yüzlerce C.E. var. Uzun zaman sonra görüflmemize izin verilen gözalt›ndaki çocuklar ve yetiflkinler, iflkenceye maruz kald›klar›n› anlatt›. Kolu k›r›lan C.E. de bize, hakarete ve iflkenceye maruz kald›¤›n› söyledi. Zaten gözalt›na al›nd›ktan sonra hâkim bu çocu¤u serbest b›rak›yor. Çocuk evine gidiyor ve ertesi gün savc›n›n itiraz› üzerine tekrar gözalt›na al›n›yor. Kolu muhtemelen eklem yerinden ç›km›fl ve sonra tekrar yerine tak›lm›fl. ‹mzas›n› sol eliyle att›. Gözalt›na al›nd›ktan sonra da fliddet ve iflkence devam etmifl.”
“Kardeflli¤i pekifltirmek” Adalet Bakan› Mehmet Ali fiahin 29 Mart’ta “olaylar› incelemek üzere” bir saatli¤ine ilçeye geldi¤i s›rada görüfltü¤ümüz bir ö¤retmen, bakan için al›nan güvenlik önlemlerini iflaret ederken flu gözlemi yap›yor: “Baksana flu polislere, halka bak›fllar›na dikkat etsene. Kendilerini Vietnam’da san›yorlar...” Bat›l› meslektafllar›n›n kendi ö¤rencilerine yönelik tepkilerini art›k aleni biçimde gösterdi¤ini söyleyen ö¤retmen, baz› meslektafllar›n›n kendi ö¤rencileri için “bunlara okuma yazma ö¤retmek bile vatan hainli¤i” dedi¤ini aktar›yor ve Yüksekova’da ciddi bir Türk-Kürt ayr›flmas› yafland›¤›na iflaret ediyor: “Bir ö¤retmenin ‘bunlar› k›l›çtan geçirmeli’ dedi¤ini duyunca dehflete kap›lm›flt›m...” Abdullah Gül’ün Çankaya Köflkü’ne ç›kt›ktan hemen sonra ziyaret etti¤i Yüksekova’da “kardeflli¤imizi pekifltirmek zorunday›z” dedi¤i Baro Baflkan› Nevzat Anuk da benzer bir kutuplaflmaya iflaret etmiflti: “Yurttafl›na ‘Apo’nun piçi’ diye ba¤›ran polis mi pekifltirecek bizim kardeflli¤imizi?” ‹rfan Aktan
‹fiKENCE MA⁄DURU CEMAL ARAS ANLATIYOR
Ruh patlamas› 23 Mart’ta, Yüksekova’da bafllayan Newroz olaylar› s›ras›nda gözalt›na al›n›p a¤›r iflkenceler gören, daha sonra hastanedeki polis iflkencesinden kaçabilen 28 yafl›ndaki Cemal Aras, maruz kald›¤› iflkenceyi, polis ve jandarma müdahalesinin boyutlar›n›, Newroz öncesi ve sonras›n› Express’e anlat›… Cemal Aras: Newroz sabah› evden ç›kmaya haz›rlan›rken, etraf›n polis ve jandarma taraf›ndan kuflat›ld›¤›n› gördüm. O sabah, gözalt›na al›naca¤›m›, ö¤leden sonra komal›k olaca¤›m› akl›mdan bile geçirmiyordum. Gerçi gerginlik birkaç gün öncesinden bafllam›flt› ama, devletin Yüksekova’y› bu hale getirmeyi tasarlad›¤›n› düflünemezdik. Bu sene Yüksekova’da yerel k›yafetlerimizle, festival havas›nda bir Newroz kutlamas› yapmay› planl›yorduk. DTP’nin çal›flmalar›nda da vurgulan›yordu; Newroz’un rengârenk giysilerle kutlanmas›, çocuklar›n, kad›nlar›n kat›lmas› isteniyordu. Niyetimiz çat›flmak de¤il, e¤lenmekti. Zaten çok genifl bir kat›l›m planlam›flt›k. Böylece bar›fl mesajlar› verecektik. 1995-96’dan bu yana, Yüksekova’da kutlanan hemen hiçbir Newroz’da olay ç›kmam›flt›. Geçen sene elli bine yak›n insan›n kat›l›m›yla, çamurlar›n aras›nda halaylar çekip e¤lenmifltik. Kutlamalar bazen Newroz’dan iki gün önce bazen de iki gün sonra yap›l›yor. Çünkü ses sistemini ve sanatç›lar› Hakkâri ve fiemdinli’deki kutlamalara göre ayarl›yoruz ki, masraf› çok olmas›n. Bazen de hava koflullar›n› dikkate al›yoruz. Yani, iki gün Hakkâri ve fiemdinli’de daha sonra da Yüksekova’da yap›l›yor kutlama. O yüzden bu y›l 23 Mart için izin istedik. 2911 no’lu yasaya göre futbol sahas› d›fl›nda kutlama yap›lam›yor. Biz de futbol sahas›n› istemifltik. Fakat kaymakaml›k, 20 Mart akflam› “kutlaman›z› ya yar›n yap›n ya da hiç yapmay›n” diye haber verdi. Oysa 14 gün önceden baflvuru yapm›flt›k. Kaymakaml›k, coflkuyu ve kat›l›m› azaltmak için böyle bir hamle yap›nca, olacaklar hakk›nda fikir edinmeye bafllam›flt›k asl›nda. Günler öncesinden mahallelerde, sokak aralar›nda kutlamalara bafllanm›flt›. Önceki y›llardan daha fazla bir heyecan vard›. Kat›l›m›n çok yüksek olaca¤› belliydi. Befl-alt› saat içinde, 40–50 bin insan için organizasyon yapamayaca¤›m›z›, halka haber veremeyece¤imizi, ses sistemini kuramayaca¤›m›z› ve 23 Mart’ta kutlamam›z› yapaca¤›m›z› bildirdik. Onlar da müdahale edeceklerini söylediler. “Kameralar var, burada dövmeyin” 23 Mart sabah› halk, DTP ilçe binas› önünde toplanmaya ve halay çekmeye bafllam›fl. Sabah›n erken saatlerinde evinden ç›k›p çarfl›ya gidenler DTP’nin önüne varabilmiflti, ama benim gibi biraz geç davrananlar›n böyle bir flans› yoktu. Her taraf sar›lm›flt› ve polis çat›flmaya haz›rlan›yordu. Halk da eyleme haz›rlanm›fl olsayd›, molotoflar›n›, tafllar›n› al›p gelirdi. Böyle bir haz›rl›¤›m›z hiç olmad›. Ben saat 9 sular›nda d›flar› ç›kt›m. Evim çarfl›ya çok yak›n. Elinde sapan olan bir grup polisle karfl›lafl›nca eve döndüm. Üzerimde geleneksel k›yafetler yoktu, ama polis beni tan›yor. Tutuklansam bafl›ma ne gelece¤ini bilemezdim. Dayanamad›m, tekrar ç›kt›m d›flar›. K›flla Tepesi’nin arkas›ndan dolanarak DTP binas›na ulaflmak istedim, baflaramad›m. Telefonlar geliyordu sürekli, gerginli¤in oldu¤unu söylüyordu arkadafllar. Orada olmam gerekiyordu. Çünkü pek çok defa halkla polisin birbirine girmesine mani olmufltuk. ‹nsan-
lar tan›yor bizi, güveniyor. Kitlenin güvenli¤ini sa¤lamak için mutlaka orada olmam gerekiyordu. Newroz’u kutlamak isteyen gruplar h›zla art›yordu. Bizim mahallede, evimize yak›n bir yerde de bir grup oluflmufltu. K›flla Tepesi’nden görüyordum olup-bitenleri. Eflim telefon edip iki yafl›ndaki k›z›m›z›n hastaneye götürülmesi gerekti¤ini söyleyince, tepeden inip eve do¤ru gittim. Evden elli metre uzakta, jandarma etraf›m› sard›. Ne elimde tafl vard›, ne a¤z›m› kapatt›¤›m bir bez, ne de ayakkab›lar›m çamurluydu. Kolumdan tutup beni yere att›lar. Dipçikle vurmaya bafllad›lar. Evimi gösterdim, herhangi bir olaya kar›flmaya niyetim olmad›¤›m› söyledim. Hiç de¤ilse beni evimin önünden götürün de eflim görsün dedim. A¤za al›nmayacak küfürler edip beni polise teslim ettiler. Zaten polis uzaktan sesleniyor, “o adam bize lâz›m, gönderin” diyordu jandarmaya. B›y›kl›, olgun birini yakalad›klar› için seviniyorlard›. Herhangi bir soru sormad›lar. Yumruklamaya ve bafl›m› panzere vurmaya bafllad›lar. Bir ara on kiflinin ayn› anda beni dövdü¤ünü fark ettim. Bir komiser, “kameralar var, burada dövmeyin, içeriye al›n onu” dedi. Ba¤›rd›m, “hay›r, beni burada dövün” dedim. Küfretti. Polis panzerine bindirip Emniyet’e götürdüler. “Bir Ermeni için çal›fl›yorsunuz” Emniyet, Hükümet Kona¤›’n›n bitifli¤inde oldu¤u için panzerden indirdiklerinde pencereden bakan kaymakamla gözgöze geldik. Yan›nda belediye baflkan› da vard›. Polis, onlar›n gözleri önünde dipçiklerle vura vura beni içeri götürdü. Emniyet giriflinde bir polis, “oo, bizim adam gelmifl, toplan›n” dedi. Ellerim arkadan, plastik Amerikan kelepçesiyle ba¤lanm›flt›. 15 kadar polis, Emniyet’in koridorunda bafl›ma üflüfltü. Saat daha sabah›n 10’u filan. ‹kbal Yaflar daha öldürülmemiflti galiba. Beni duvardan duvara vuruyorlard›. Bir polis sürekli yüzüme tekme at›yordu. Bir tekmesi gözüme geldi. Ellerim hâlâ ba¤l›. ‹kinci tekmesiyle burnum yana yatt›. Üçüncü tekmesinin geldi¤ini görünce, nas›l bir kuvvetse art›k, kelepçeyi kopar›p sol elimle yüzümü korumaya çal›flt›m. Fakat tekmesi koluma, kolumdaki saat de gözüme isabet etti. Hastanede anlad›m, cam›n k›r›l›p gözüme girdi¤ini. Doktor befl cam parças› ç›kard› gözümden ve “bir darbe daha yeseymiflsin, gözün y›rt›lacakm›fl” dedi. Bacak aras›na ve yüze vuruyorlard› sürekli. Bir süre sonra, vücudun çok ›s›nd›¤› için hissetmiyorsun ac›y›. Bir polis de sürekli omurga kemi¤ime çal›fl›yordu. Hani derler ya, paspas gibi olmak. Tam öyle bir hale soktular beni. Sesim ç›km›yordu. Kula¤›ma u¤ultular geliyordu. Telsiz sesinden hissediyordum, henüz ölmedi¤imi, Emniyet’te oldu¤umu. Yar›m saat kadar durmadan dövdüler. Kafam› kald›r›p “tan›d›n m› beni” deyip yumruk at›yorlard›. ‹lginçtir, bana hiç çivili coplarla vurmad›lar. Biri arkadafl›yla copunu de¤ifltirdi beni döverken. Onunki çiviliydi, özel haz›rlanm›flt›. Sonradan ö¤rendik ki, gözalt›na almad›klar›n› çivili coplarla dövmüfller. Anneye, efle, namusa, Kürtlü¤e dair akla gelebilecek en i¤renç küfürleri ettiler. Birine “ben ne yap-
23
t›m ki” diye sordu¤umda, “Kürt olman yetmiyor mu?” deyip dövmeye bafllad›. Birkaç polis arkalar›ndan sürükleyerek beni yukar›ya, Terörle Mücadele Bürosu’na götürdü. Sonradan on kadar kifli olduk orada. En büyükleri bendim. Yere, yüzüstü yat›rd›lar bizi. Kafamdan, burnumdan ve gözümden kanlar akt›¤› için periflan vaziyetteydim. Kafas›n› kald›ran› saç›ndan tutup duvara vuruyorlard›. Apo’ya, Kürdistan’a küfrettirmeye çal›fl›yorlard›. Biri küfretmeyince kafas›n› k›rd›lar ve hemen orac›kta, Emniyet’e ça¤›rd›klar› sa¤l›k görevlisine dikifl att›rd›lar. Sürekli “Ermeni Apo” dedirtmeye çal›fl›yorlard›. S›ra bana geldi¤inde, beni geçip yan›mdakine söyletmeye çal›flt›lar. Benim kendime küfretmeyece¤imi biliyorlard›. Art›k iflkenceyi önemsemiyordum, hiçbir fley hissetmiyordum. Çuval gibiydim. Coplar›ndan kan daml›yordu; düflünün art›k! “Siz bir Ermeni için çal›fl›yorsunuz, Apo Ermeni’dir, Ermeni!” diye ba¤›r›yorlard›. Dayanamad›m, “insanlar›n dini ve ›rk› beni ilgilendirmiyor” dedim. Yaflar ailesinin 16. kurban› Tam o s›rada bir koflturmaca oldu, “toplay›n lan silahlar›” dedi biri. Bizim oldu¤umuz odaya bir sürü polis girdi ve ellerindeki kalaflnikoflar› bir sand›¤a koydular. Biri, “kelefllerden biri eksik” deyince yine telafl bafllad›. Onu da bulup söktüler ve ayn› sand›¤a koyup mumla mühürlediler. Muhtemelen, ‹kbal Yaflar’›n öldürülmesinden sonra bafllad› bu telafl. Kalaflnikoflar› kimden saklad›klar›n› anlayamad›m. Belli ki ruhsats›z silahlard› ve o silahlarla bir fleyler yapm›fllard›. O s›rada bir taksiciyi getirdiler. Onu da fena dövmüfllerdi. Ona sürekli “nereden getirdin cenazeyi” diye soruyorlard›. Haflat ettiler adam›. “Ben getirdi¤imde ölmemiflti daha” dedi floför. Polis ç›k›flt›, “sen getirdi¤inde ölüydü” dedi. Sonradan ö¤rendik, ‹kbal Yaflar’›n a¤›r yaral› haldeyken bir grup polis taraf›ndan araçtan ç›kar›ld›¤›n› ve tekmelerle, dipçiklerle öldürüldü¤ünü. Taksiciyi sesinden tan›d›m. Ama kimden söz ettiklerini anlam›yordum. Halbuki ‹kbal’i yak›ndan tan›rd›m. Ailelerinde eceliyle ölen kimse yok. ‹kbal, ailede öldürülen 16. kifli oldu. Emniyet’te kalaflnikof telafl› bitince, beni arkalar›ndan sürükleyip alt kata, nezarethaneye götürdüler bu sefer. Yar› bayg›n haldeydim. Merdivenlerden indirirlerken, elinde evraklarla yukar› ç›kan bir polisin, geçerken s›rf tekme atm›fl olmak için omzuma vurdu¤unu hat›rl›yorum. Kollar›m› kald›ram›yorum hâlâ… Yukar›da, yan›mdakilerin en büyü¤ü 21 yafl›ndayd›. Tan›yorum onu, sonradan tutukland›. Kafas›n› k›r›p dikifl att›klar› çocuk oydu. Gözümden kan akt›¤›
24
kim oldu¤unu bilmiyordum. Kardeflim de olabilirdi pekâlâ. Üzülüyorsun, öfke duyuyorsun, umutsuzlu¤a sürükleniyorsun. Eflin seni ar›yor mu, k›z›na ne oldu diye geçiyor akl›ndan. Gözalt›na ilk ald›klar›nda telefonum sürekli çal›yordu. Ama ald›lar elimden. Sonradan kaç›nca, birkaç defa arad›m telefonumu. Kürtçe “Belê” (evet) diye yan›t veriyor biri. Benmiflim gibi konufluyor ki, birtak›m bilgiler elde edebilsinler. Aya¤›na kurflun isabet eden bir yaral› ve refakatçisiyle beni ambulansa bindirdiler. Önde de polis vard›. Yolda refakatçinin telefonundan ailemi arad›m. Sonra da kendimden geçmiflim zaten. Gözüm beynimin içine kaçm›fl gibi geliyordu. Van’da yirmiden fazla röntgen çektiler. Hayalar›m, bacaklar›m, s›rt›m, karn›m, bafl›m inan›lmaz zonkluyordu. Fakat iflkence gördü¤üme dair rapor vermediler. “Bir fleyi yok” dediler. Ben de bir yolunu bulup hastaneden kaçt›m.
için afla¤›ya sa¤l›k memurunu getirdiler. Panzere vura vura kafam› da k›rm›fllard›. Bafl›m› tam la¤›m çukuruna sokacaklarken, sa¤l›k memuru geldi. Daha önce de gözalt›na al›nm›flt›m, ama bu yeni Emniyet’te ilk defa iflkence görüyordum. O yüzden, nerede ne yapt›klar›n› bilemiyordum. Sa¤l›k memuru hastaneye götürülmem gerekti¤ini söyledi. “Bu adam›n gözü gitmifl, hastaneye götürmezseniz ne olaca¤›n› bilemeyiz” dedi. Polis, “gerek yok, basit bir darp” deyince, sa¤l›k memuru diretti: “Bafl›na bir fley gelirse sorumlulu¤u üstlenece¤ine dair k⤛t imzala.” Polis o zaman kabul etti hastaneye sevkimi. fiimdi bunlar› böyle anlatt›¤›ma bakmay›n, anlat›rken tekrar tekrar yafl›yorum. D›flar›da ambulans vard›, ama beni ambulansa de¤il, polis arac›na bindirdiler. Polislerin hepsinin yüzlerini hat›rl›yorum. Ço¤u sivil k›yafetliydi iflkence yapanlar›n. Ama hepsinde polis yele¤i vard›. Yüzlerini saklam›yorlard›. Beni hastaneye götüren polisler “ne olmufl ki sana” dedi. “Nas›l yani?” diye yan›t verdim. “Yüzün hep kan içinde, kim seni bu hale getirdi?” Kulaklar›ma inanam›yordum. Dalga geçiyorlard›. “Kim yapacak, iflkencecilerden biri sendin” dedim. “Abuk sabuk konuflma, polis kimseye böyle yapmaz” dedi. “Unutacaks›n bunlar›”. Hastanenin önünde beni baflka polislere verip ortal›ktan kayboldular. Gözüm çok kötü durumda oldu¤undan beni hemen Van’a havale ettiler. Ayakta duram›yordum. Polisin itiraz›na ra¤men, doktor beni Van’a göndermekte ›srar etti. Hastaneden ç›karken, ‹HD temsilcisi ve halktan insanlar bize yaklaflmaya çal›flt›lar, ama polis müdahale etti. Ambulansa binmeye çal›fl›rken, Emniyet’te bafl›ma gelenleri ba¤›rarak aktard›m insanlara. O atmosferde, san›yorsun ki bütün Yüksekova yan›yor. Belki de en ucuz atlatan benim diye düflünüyorsun. Çünkü hastanedeyken, ‹kbal’in cenaze torbas›nda götürülüflünü gördüm. Ama
Hakkâri Barosu baflkan› Nevzat Anuk’a göre, kameralara yans›yanlar d›fl›nda, Newroz olaylar›n›n ard›ndan evinde tedavi gören yüzlerce yaral› var...
“Ciwan Haco bir flark›s›nda söylüyor: ‘Anam›n s›rt› haritaya dönmüfl, Jöntürk torunlar›n›n kamç› darbelerinden.’ Yüzümü, kafam› görüyorsun iflte. ‹flkencenin haritas›n› yüzümde tafl›yorum.”
Filistin ask›s›, elektrik, tazyikli su... 1999’da da gözalt›na al›nm›fl ve sekiz gün iflkencede kalm›flt›m. 2000’den itibaren iflkence yoktu. Gözalt›na al›p savc›l›¤a götürüyor ve serbest b›rak›yorlard›. 1999’da, baz› gerillalar yakalanm›fl, “HADEP’ten kimi tan›yorsunuz?” diye sorunca da benim ismimi vermifller. Beni iflkenceye ald›klar›nda, gerillalar “kimi tan›d›¤›m›z› sordunuz, biz de onun ismini verdik. Fakat bizimle hiçbir iliflkisi yoktur” dediler. Ama sekiz gün iflkencede kalm›fl oldum. Filistin ask›s›n› orada gördüm. Battaniye üzerinde elektrik, tazyikli su, ç›r›lç›plak soyup ›slak flekilde karfl›l›kl› iki pencerenin aç›k oldu¤u bir odada “do¤al cereyan”a vermek gibi iflkenceleri daha 19 yafl›nda gördüm yani. Gözlerini kapat›p tek kiflilik hücreye koyuyorlar. Bir gün, tam bir y›l ediyor. Saati, zaman›, sesi unutuyorsun. Hâkim bile o zaman “hak etmiyorsunuz ama bu cezay› vermek zorunday›m” demiflti. Yedi ay yatt›m. Ç›kar ç›kmaz da askere götürdüler. Orada da “Kahpe Yunan dize geldi, Apo’ya bilmem ne oldu” gibi marfllar ö¤retiyorlard›. Ben hiçbirini okumad›m. Sak›ncal› personeldim. Askerden döndükten sonra tekrar gözalt›na al›nd›m. fiimdi sorabilirsin, tüm bu meselelerin içinde niye sen vars›n diye. Televizyonlara yans›yan, kolu polis taraf›ndan k›r›lan çocu¤un yaflad›klar›na benzer fleyler yaflayan yüzlerce insan gördüm. Küçükken, hat›rl›yorum, bir s›n›r köyündeydik. ‹ki asker gelirdi karakoldan. Bütün köylüleri s›ra daya¤›ndan geçirip çekip giderlerdi. 1987 veya 88’di. Bu görüntüleri hiç unutamad›m. Kad›nlara inan›lmaz hakaretler ederlerdi. Köylüler “bu devlettir, yapaca¤›m›z bir fley yoktur” derdi. Oysa topu topu iki piyade askeri, karakoldan yürüyerek geliyordu. Kimse karfl› ç›kam›yordu. Askerler herkesi dövdükten sonra, büyük bidonlara su doldurtur ve köylülere karakola kadar tafl›t›rd›. Sonra da onlar›n gözleri önünde suyu boflalt›r, gönderirdi köylüleri. Bunlardan etkilendim, ama da¤a ç›kmadan da mücadele edilebilece¤ine inand›m hep.
Fethullah’ç› vali Yüksekova’n›n yeni kaymakam› afl›r› dinci. Yan›na gitti¤inde dua okuyor. Fetullah Gülen’den al›nt›lar yap›yor. Son y›llarda dikkat ediyorum, Yüksekova’daki polis de ‹slamî jargonla konufluyor: Selamünaleyküm, elhamdülillah, hamdolsun… Masalar›nda da Milli Gazete, Zaman, Vakit ve Yeni fiafak d›fl›nda gazete bulamazs›n. Benim yolum çok s›k düfltü¤ü için biliyorum. Bu insanlar bize dinsiz muamelesi yap›yor. Kendilerini Allah’›n k›l›c› gibi görüyorlar. Hani Allah’›n k›l›c›, ona inanmayanlar›n kafas›n› uçurur ya, onlar da bizim kafam›z› uçurmaya çal›fl›yorlar gibi. Polisin güvenli¤i, adaleti sa¤lamakla en ufak bir alâkas› olmad›¤› gibi, kaymakam›n da ilçeyi tarafs›z yönetme niyeti yok. Sonradan ö¤rendik, ‹kbal Yaflar için “iç hesaplaflmada öldürüldü. O da hesab›n› öbür dünyada alacakt›r düflmanlar›ndan” demifl. Madem müslümans›n, Allahtan kork bari. Öbür dünyada hesap sorulacaksa, senden sorulacak, senin emrin alt›ndaki polisler öldür-
müfl. Allah’tan da m› korkmuyorsun! Korkmuyorsan, niye ‹slamc›l›k yap›yorsun? S›k s›k gözalt›na al›nd›¤›m için polisin de ayn› dili ikiyüzlülükle kulland›¤›n› biliyorum. A¤z›m› açsam dava aç›yorlar. fiu an 30’a yak›n dava var hakk›mda. Hepsi de eften püften gerekçelerle: Bas›n aç›klamas›na kat›lmak, yürüyüfle kat›lmak, savafla karfl› ç›kmak… Üç çocu¤um var ve ben art›k savafl olmas›n istiyorum. 28 yafl›nday›m, ola¤an tek bir gün görmedim. Her zaman ola¤anüstü bizim hayat›m›z. Hep karmafla, hep ölüm, hep korku, hep adaletsizlik, sayg›s›zl›k. Yafl›t›m herkes bunu yaflad›, yaflamaya devam ediyor. 1999’da ateflkes ilan› bizi rahatlatm›flt›. Ama ben o s›ralarda tutukland›m. O iflkenceleri gördükten sonra umudum sars›lm›flt›. Ç›kt›¤›mda gördüm ki, devlet bu süreci bar›fl› tesis etmek için de¤il, insanlar› aldatmak için kullan›yor. Yüksekova’da dinci gruplar h›zla art›yordu. Dinciler dershane açmaya kalkm›flt›. Halk büyük direnifl gösterdi, ama devletin eli de bofl durmad›. Mesela, fiemdinli olaylar› öncesinde Zagros ‹fl Merkezi’ne roketli sald›r› yap›lm›flt›. Çünkü Zagros’un sahipleri dincilere dershane yeri kiralamaktan vazgeçmiflti. Hâlâ tam baflar›lm›fl de¤il, ama cemaatler yavafl yavafl yerleflmeye bafllad›. Son olarak flunu söyleyeyim, devlet bizim yaram›z›n derinli¤ini görmeye çal›flmad›¤› müddetçe, bizim ma¤duriyetimizle bu sorun varolmaya devam edecek. ‹flkencenin haritas› Demin sormufltun, bütün bu olaylar› unutsan, kendini nerede hayal edersin diye. Bunu düflünmeye hiç f›rsat›m olmam›fl. Mutlu bir tabloyu zihnimde dahi çizemiyorum. Yüksekova da¤lar›n›, s›n›r boylar›n› dolaflmak isterdim hep. ‹stanbul’a hiç gitmedim, oras› da güzel olabilir. Ama orada yaflamak istemem. fiehirden uzak bir yer daha güzel olur. Turistik yerlerde de yaflamak istemem. Çünkü bir asker öldürülse, halk ilk önce bana sald›r›r. En az›ndan böyle bir korkumuz var. 28 yafl›nday›m, ama 40 yafl›nda gibi görünüyorum. Yüz hatlar›m, yaflad›klar›m› harital›yor. Ciwan Haco bir flark›s›nda söylüyor: “Anam›n s›rt› haritaya dönmüfl/ Jöntürk torunlar›n›n kamç› darbelerinden...” Yüzümü, kafam› görüyorsun. ‹flkencenin haritas›n› yüzümde tafl›yorum... Kardeflimin da¤dan inmesini nas›l isteyeyim flimdi ben? Onun küçük bir çocukken yaflad›¤› muamele hiç bitmedi ki.
Söylefli: ‹. A.
Fakat hemen herkes, da¤a ç›kmak d›fl›nda bir yol olmad›¤›na inan›yordu. Kardeflim ilkokulu bitirdikten sonra çal›flmaya karar verdi. Biz karfl› ç›kt›ysak da diretti. Bir lokantada çayc›l›k yapmaya bafllad›. 1992 y›l›yd›. 13 yafl›ndayd›. Yüksekova’da akflam saat sekizden sonra sokakta bulunmak yasakt›. Bir gün geç vakit eve dönerken, yoldaki polisler ona “niye selam vermedin lan” diye sataflm›fl. Bunu kardeflim anlatmad›, olanlara tan›k olan bir tan›d›¤›m›z anlatt›. Kardeflim, “dün size selam verdim diye küfrettiniz” deyince, “senin görevin selam vermek” diye ç›k›flm›fllar. Sonra da yüzünden burnundan kan f›flk›rana kadar dövüp yerde sürüklemifller. “Gözden kaybolana kadar sürüneceksin” demifller. Eve geldi¤inde üstü-bafl› kanla kapl›yd›. Çamur içindeydi. “Yere düfltüm” dedi ve odaya gitti. “Siz uyuyun, ben y›kan›r›m” dedi. Ertesi sabah kalkt›¤›m›zda gitmiflti. Bir daha da hiç konuflamad›k, görüflemedik. Örgüte kat›lm›flt›. Hâlâ hayatta oldu¤unu biliyorum. Her Kürt ferdi, benim, kardeflimin yaflad›¤›n› yaflam›flt›r. Ars›zlar tepki vermemifltir, ama bir yerde herkes ruh patlamas› yaflar, yafl›yor. Devlet bu tür iflkencelerle, uygulamalarla bizi ars›zlaflt›rmaya çal›flt›. Bizi, kendimizden utand›rmak istedi. Ama biz ne kendimizden utand›k, ne de ars›zlaflt›k. ‹flkence bizi kendimizden utand›ramad›. Bence as›l o yüzden devlet yenildi.
TANER ÖNGÜR ANLATIYOR: NÜKLEER SANTRAL ‹STEM‹YORUZ
Kal›n kafalara dank etsin! Ceza’dan Orhan Gencebay’a, genifl yelpazeli bir sanatç› deste¤iyle, nükleer karfl›t› gruplar›n giriflimiyle örgütlenen Nükleer Santral ‹stemiyoruz kampanyas›, AKP’nin enerji politikalar›na karfl› sesini yükseltiyor. 26 Nisan’da Kad›köy’de düzenlenecek mitingin öncesinde, kampanyan›n öncülerinden, Mo¤ollar’daki bas gitar›yla ve solo albümleriyle oldu¤u kadar eylemcili¤iyle de tan›nan Taner Öngür’le görüfltük... Anti-nükleer hareketin mazisinde hep ön saflarda oldunuz. Nas›l ba¤land›n›z meseleye? Taner Öngür: Türkiye’deki anti-nükleer kampanyalar baya¤› güçlü bir oluflumdur ve senelerdir sürüyor. Benim kat›lmam 1993’te oldu. 1980-91 aras› Almanya’da yaflam›flt›m, çevrecilerle yak›n arkadafll›¤›m oldu. Almanya’daki anti-nükleer hareket çok güçlüydü, dünyada çevreci hareketin bafllad›¤› yer oras›, Yefliller oradan ç›kt›. Türkiye’ye döndü¤ümde Akkuyu’da bir nükleer santral yap›laca¤›n› ve bir karfl› kampanya yürütülece¤ini duydum. Bir anda kendimi aya¤a f›rlam›fl, “ben de katk› olarak bir rock festivali yapay›m” derken buldum. Elektrik Mühendisleri Odas›’ndan Arif Güner’in “Don Kiflotlar Akkuyu’ya Karfl› –Anti-nükleer Hikâyeler” adl› bir kitab› var. Afla¤› yukar› on y›ll›k hikâyeyi anlatan bir kitap. Orada bizim festivalle ilgili de bir bölüm var. “Türk rock müzik sanatç›lar› atom santraline karfl›...” China Band, The Toys, Pozitif, Negatif Aktar›m, Kesmefleker, Zen, Karaada, Kramp, Objektif, Acil Servis, Keops, Kontrast, Mercury, Kargo, Midas, Muammer Ketenço¤lu, Labirent, Mo¤ollar... fiu anda bulunmayan baz› gruplar da var içlerinde. Tarkan’›n menajeri bir arkadafl›m›z›n k›z arkadafl›yd›, onu da ayarlad›k ve 9 Ekim 1993’te Aç›khava Tiyatrosu’nda Tarkan nükleer santrallere karfl› bir konser verdi. Gecenin geliriyle Ankara’da dört gün, ‹stanbul’da bir gün sürecek olan Türkçe Rock Nükleer Santrallere Karfl› Festivali’ni finanse ettik. Yani Tarkan da bafl›ndan beri var bu iflin içinde. 26 Nisan’da Kad›köy’deki buluflma için de ismi geçiyor. Kat›lm›yor da, kampanyan›n alt›na imzas›n› att›. Mor ve Ötesi’nden Harun (Tekin) ve Kerem (Kabaday›), Zeynep Casalini ve Küresel Eylem Grubu’yla birlikte bir çal›flma grubu yapt›k. Sanatç›lara bir ça¤r› ve imza kampanyas› düzenledik. Türkiye’de bugüne kadar bu kadar farkl› kesimden farkl› insan hiç bir arada olmad› gerçekten. Ceza’dan, Hande Yener’e, Orhan Gencebay’dan Müjde Ar’a kadar uzan›yor liste... Özellikle bu sene bunun olmas› çok önemli, çünkü kanun ç›kt›, ihale açacaklar. 2000’de Esenyurt’ta, “Türk rock müzi¤i, alternatif müzi¤i ve halk müzi¤i sanatç›lar› global mafyaya ve nükleer santrale karfl›” diye befl gün süren bir etkinlik yapm›flt›k. Ecevit koalisyonu döneminde, yine Harbiye Aç›khava’da çok genifl kat›l›ml› bir konser yap›lm›flt›. Ertesi gün de Akkuyu’ya yola
26
ç›k›lacakt›. 48 kurulufl kat›lm›flt›. Atatürkçü Düflünce Derne¤i, Yefliller, Greenpeace, HADEP, her kesimden insan vard›. 750 bin imza toplanm›flt›. Konserin ard›ndan Ecevit ihalenin iptal edildi¤ini aç›klam›flt›. Herkes “biz yapt›k” hissine girdi. Biz bir fley yapmam›flt›k, ama varolmayan bir muhalefeti varm›fl gibi gösterebilmifltik. 26 Nisan’daki miting, Çernobil’in 22. y›ldönümüne denk geliyor... Geçenlerde bir belgesel izledim. Çernobil’de o patlayan k›s›m, tüm santralin onda biri kadar. Geri kalan k›sm›nda hâlâ patlamalar, s›z›nt›lar oluyor. Santralin 10 km çevresinde bile yo¤un radyasyon var, s›z›nt›lar, gaz kaçaklar› oluyor. Kilit vurmalar› bir fley farkettirmiyor. Karadeniz’i bu bitirdi. Öyle bir defa patlad›, söndü, kül oldu gibi bir durum yok. Dünyadaki nükleer santral yanl›s› firmalar, teknolojiler bu sorunu çözemedi. Beyni d›flarda do¤an bebekler filan, çok korkunç görüntüler ama, göstermek de lâz›m. 26 Nisan’da Akkuyu’da da Mimarlar Odas›’n›n bir etkinli¤i olacak. ‹stanbul’da da Haydarpafla’dan Kad›köy meydan›na yürünecek, konuflmalar ve müzik olacak. Arif Güner’in kitab›ndan bahsetmifltim, Arif Güner’le 1993’ten sonra ilk defa iki ay önce karfl›laflt›k. Senelerdir hem bu kitab› hediye etmek hem de Can Yücel’in “Son Söz” fliirini bestelememi rica etmek için benimle karfl›laflmay› bekliyormufl. Kitab› ald›¤›m gün hemen fliiri besteledim: “Nükleer desantralizasyon! / Nükleer santrallere son! / diye höykürürken her iklimden / yar›n›n Çernobil flehitleri / Three Miles Island gazileri / Siz bre nalçın a¤ızlılar / Kurtlanmıfl patates suratlılar / Nefesi kükürt kokanlar / fiapkası boktan kaptanlar / Hallaç osuru¤u hatunlar / Akkuyu’ya radyasyon iflemeye kalkanlar / Kalın kafalarınıza dank etsin ki / Hormonlu domates gibi bebeler istemiyor
Dick Cheney geldi¤inde gazetelerde “hiçbir fley alamad›, hal› ald›” fleklinde bafll›klar at›ld›. Çok salakça, çünkü çok fley ald›. Ana amaç nükleer santraldi. Nükleer santral demek, ayn› zamanda nükleer silah demek. 15 y›l geçmifl Avrupa’da nükleer santral yap›lmayal›. Avrupa’da nükleer santraller sökülmüyor, yenileri yap›l›yor” deniyor, bu da yalan. Avrupa’da 15 y›l›n ard›ndan kurulmaya çal›fl›lan tek nükleer santral, Finlandiya’daki Olkiluoto santrali.
bu millet...” Çok hofluma gitti. Büyük keyifle yapt›k, çalaca¤›z Kad›köy’de, ama keyifli bir konu de¤il. Cumhurbaflkan›, nükleer santral yasas›n› bekletmeden onaylad›. Kampanya süreci de¤ifltirebilir mi? Büyük isimler var kampanyaya destek veren, ama ilgi çekmedi nedense. Gündem AKP ve laiklik ozon tabakas›yla kapl› oldu¤u için onu delip geçemiyorsun. Bu, bir mitinglik olay da de¤il; ihale ve sonraki süreçte de sürecek. Do¤an Grubu ihaleye girmeye haz›rlan›yor, Ayd›n Do¤an’›n k›z›, TÜS‹AD baflkan› Arzuhan Yalç›nda¤ Do¤an da, “nükleer santral konusunda çok geç kald›k” diyor. Nas›l bütün toplum ad›na konuflabiliyor? Medya patronlar›n›n enerji ihalelelerine girmesine ne diyorsunuz? Esas sorun zaten Türkiye’deki vahfli kapitalizm de¤il mi? Türkiye’deki medya sahipleri bütün alanlar› ele geçirme çabas›nda. AKP medyas› da ayn› fleyi yap›yor. Hangi politik görüfl olursa olsun, bu iflin yolu medya kapatmak, banka kapatmak, enerji sektörüne girmek, her tarafa girmek, ele geçirmek. Siyaset böyle yap›l›yor Türkiye’de. Altta da halk neye u¤rad›¤›n› flafl›rm›fl durumda. Kapitalist ekonomininin h›zla çöktü¤ünü hep birlikte izliyoruz. IMF borç ar›yor. Bu arada, Coca Cola Rock’n Coke’tan çekiliyor. Çok do¤al, çünkü sermaye krizde. “B›rak›n yaps›nlar, sonra halka da damlar” gibi bir mant›kla bu hale getirdiler. Borç ödeme imkân› olmayan insanlara mortgage kredisi veriyorlar. Açgözlülükleriyle dünyada bu kadar aç insan yaratt›lar. “Apprentice” (Ç›rak) diye bir dizi vard›. En yak›n arkadafl›n›n kafas›na bile basacaks›n yükselmek için, her türlü ahlâks›zl›¤› yapacaks›n fleklinde. Böyle bir insan tipi yarat›lmaya çal›fl›ld›. Krize girince ilk baflta kesecekleri fley de sponsorluklar oluyor. Bana da “oh olsun” dedirtiyorlar. fiirketlerden ald›klar› bol parayla, ceplerine de büyük miktarda at›p “büyük konserler yap›yoruz, kültür hayat›na bilmem ne” gibi fliflinenlerin ne hale geldi¤ini görece¤iz. Müzik yap›lmayacak m›? Festivaller olmayacak m›? Olacak, ama daha vicdan duygusu tafl›yan bir biçimde, kâr amac› tafl›madan. Bar›flarock da befl senenin ard›ndan rüfltünü ispat etmifl oldu böylece. (gülüyor) Gençlik kültürünün her zaman muhalif özellikleri fazla olan bir enerjisi vard›r. Onu manipüle etmeye kalkt› Coca Cola yöneticileri. Rockcard filan yapt›lar, Sinan Çetin de “para kazanmamak ahlâks›zl›kt›r” gibi büyük felsefî düflünceler öne sürdü. Gençlik müflteri haline getirildi. Marka giyineceksin, hava atacaks›n, modern gözükeceksin, rock da dinleyeceksin, sinema festivaline de gideceksin, kültürlü de gözükmek zorundas›n... ‹çi bofl bir olay, para bitti¤i anda yürümez. Sert fleyler yaflanacak, bu kaç›n›lmaz. Nük-
Coca Cola Rock’n Coke’tan çekiliyor. Çok do¤al, çünkü sermaye krizde. ‹lk kesecekleri fley de sponsorluklar oluyor. Bana da “oh olsun” dedirtiyorlar. fiirketlerden al›nan bol parayla, ceplerine de büyük miktarda at›p “büyük konserler yap›yoruz, kültür hayat›na bilmem ne” gibi fliflinenlerin ne hale geldi¤ini görece¤iz. Bar›flarock da befl senenin ard›ndan rüfltünü ispat etmifl oldu böylece.
santral demek, ayn› zamanda nükleer silah demek. Bu, milliyetçilerin de destekledi¤i bir fley. “‹ran’da, Pakistan’da var, biz de yapal›m.” Oysa hepsinin engellenmesi lâz›m. Bölgede nükleer güç artt›kça, tehlike daha da yo¤unlafl›r. “Avrupa’da nükleer santraller sökülmüyor, yenileri yap›l›yor” deniyor, bu da yalan. Avrupa’da 15 y›l›n ard›ndan kurulmaya çal›fl›lan tek nükleer santral, Finlandiya’daki Olkiluoto santrali. Dört milyar dolara mal olacakt›, yap›mc› Frans›z firma 18 ayl›k erteleme nedeniyle flimdiden bir milyar dolar daha istiyor. Frans›zlar›n orta¤› oldu¤u Siemens de milyonlarca dolar zarara u¤rad›¤›n› aç›klad›. ‹nflaat bitinceye kadar kim bilir daha ne kadar milyar dolar eklenecek. Süre uzuyor çünkü. Niye? Santrali pazarlayan Fransa, y›llar sonra ilk reaktörü her ne koflulda olursa olsun yapmak için bu projeye el alt›ndan para ak›t›yor. Yap›labiliyor oldu¤unu göstermek istiyor. Halbuki yap›lam›yor. 15 y›l geçmifl Avrupa’da nükleer santral yap›lmayal›. Y›llar boyu tek nükleer santral infla edilmedi¤i için sektörde “know how” da kaybolmufl, disiplin de. Mühendisinden s›radan iflçisine, her düzeyde eleman eksikli¤i var. Ço¤u emekli olmufl, kimi ölmüfl, geri kalanlar ifl bulamad›klar› için baflka sektörlere geçmifller. Dünyada nükleer santral bayraktarl›¤›n› yapan Frans›z sektöründeki durum buysa, di¤erlerini sen düflün. Bizimkiler de, “Frans›zlar, Japonlar yapacak, onlar bu iflin uzman›” diyor. Pek uzmanl›klar› kalmam›fl iflte. Türkiye’nin sermayesi de yabanc› ortakl›klarla bu ifle
Söylefli: fiahan Nuho¤lu
leer santralden nereye geldik. (gülüyor) Nükleer taraftarlar›n›n yayg›n tezlerinden biri de, küresel ›s›nman›n ve enerjide d›fla ba¤›ml›l›¤›n bu yolla engellenebilece¤i yönünde. Nükleer santralde d›fla ba¤›ml› olmuyor musun? Var m› Türkiye firmas›? Yok. Safsata. “Nükleer santral karbonmonoksit yaymad›¤› için küresel ›s›nmaya sebep olmuyor” deniyor. Bu, “veremden ölmeni engelleyebiliriz, ama kanserden ölmen konusunda hiçbir fley yapamay›z” anlam›na geliyor. Alternatif enerji kaynaklar›ndan kimse bahsetmiyor. Almanya neredeyse enerjisinin yüzde 40’›n› rüzgârdan sa¤l›yor. Türkiye’nin rüzgâr kapasitesi onlardan yüzde 40 daha fazla, bunu de¤erlendirmek lâz›m. Hükümetlerin çözüm bulma amac›n› tafl›mad›klar› ortada. Bu arada Enerji Bakan› ç›k›p “günefli de kullanaca¤›z” diyor. “Ne demifl Nâz›m” diyor, “günefli zaptedece¤iz, güneflin zapt› yak›n”. Nâz›m’dan iki dize söyleyince çevrecileri de kafaya al›yor. Oh ne güzel! (gülüyor) En fazla yolsuzluk davas› enerjiden ç›k›yor. Enerji ve Tabiî Kaynaklar bakanlar›n›n isimleri peflpefle Yüce Divanl›k olmalar›yla gündeme geliyor... Siyasî alanda dönen oyunlar›n arka plan›nda enerji var esas olarak. Hele Türkiye’nin bir enerji köprüsü olmaya çal›flt›¤›n› düflünürsek... Art›k iflin içine CIA de giriyor, büyük petrol lobileri, enerji flirketleri giriyor. Dick Cheney geldi¤inde gazetelerde “hiçbir fley alamad›, hal› ald›” fleklinde bafll›klar at›ld›. Çok salakça, çünkü çok fley ald›. Ana amaç nükleer santraldi. Nükleer
girmek istiyor. Devletin mal› deniz, yemeyen keriz durumu var. Zaten rantabl de¤il, gecikmelerle bütçeyi daha da zorlayacak. Sinoplular›n nükleere tavr› nas›l? Geçen sene iki defa Sinop’a gittik. Bir miting için, bir de konser için. Turizm kapasitesi çok yüksek, arkada Ilgaz Da¤lar›, çok güzel bir do¤as› var, ar›c›l›k var. Ama özellikle hiçbir yat›r›m yap›lm›yor. Nükleer santrale esir etmek istiyorlar halk›. Herkese ifl ç›kacak diyorlar, halbuki orada ancak uzmanlar çal›flacak. 30 bin nüfuslu yerde 27 bin nükleer karfl›t› imza var... 1993’teki kampanyaya bak›yorum da, çok büyük kat›l›ml› olmufl. Ankara’da Elektrik Enerjisi Kurultay›’na karfl› yüzlerce sivil toplum kuruluflu kat›lm›flt›. fiimdi biraz daha kar›fl›k bir durum var antinükleer kampanyada. Çok çeflitli gruplar var, ama yan yana gelemiyoruz. Siyasetteki da¤›lma oraya da yans›m›fl durumda. Kimse öbürünü be¤enmiyor, herkes kendini do¤ru buluyor. Toplumdaki genel tav›r böyle. Bu da¤›lma süreci daha da yayg›nlafl›yor... Ben müzisyenim sonuçta, ancak sahnede bir fleyler yapabilirim. Mo¤ollar’›n yeni albümü için dört tane parça haz›rlad›m. Bir tanesi Nâz›m Hikmet’in “Bulutlar Adam Öldürmesin” ve “Japon Bal›kç›s›” fliirleri. ‹kisini birlefltirip tek parça haline getirdim. Arada da megafon sesiyle alarm sesleri kar›fl›yor, bugünkü nükleer santral kazalar›n› duyuran. Onu bir sahne gösterisine dönüfltürme fikrim var ama, ne derece baflar›l› olurum, bilemiyorum. Kendimce senelerdir angaje olmufl durumday›m. Bir çeflit görev bilinci. Bu da binlerce sorundan sadece biri sonuçta. Dünyada en genifl kesimleri bir araya toplayan fley, çevreci, nükleer karfl›t› hareket. O birliktelik baflka alanlarda yürümüyor, da¤›l›n›yor. Ama 2008’de ifller çok daha tehlikeli bir boyutta, çünkü topluma yayg›nlaflt›r›lm›fl bir teknoloji manyakl›¤› var. “Ne olacak, teknoloji halleder, santraller en son teknolojiyle yap›lacak” gibi bir fikir hakim. Teknoloji deyince, akan sular duruyor. Toplumda manipülasyon yapma imkân› çok daha fazla, gerçekleri anlatmak biraz daha zor.
JACQUES GOURGUE, HA‹T‹
12 MART - 14 N‹SAN 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat
IRAK Konufluyor krallar S›ra petrolün özellefltirilmesine geldi ve korkulan iç savafl bafllad›. Mehdi Ordusu’nun direnifli Basra’dan bütün ülkeye yay›lm›fl durumda. Görünürde fiiiler fiiilerle çat›fl›yor, ama u¤runa savafl›lan küresel kapitalizmin gelece¤i. Belki de “esas savafl” yeni bafll›yor... BEfi y›l›n sonunda Irak Savafl›’nda bir cephe daha aç›ld›. Basra’da ve Ba¤dat’ta hükümete ba¤l› Bedir Tugaylar› ile Mukteda El Sadr liderli¤indeki Mehdi Ordusu karfl› karfl›ya geldi. Di¤er bir deyiflle, fiiilere karfl› fiiiler savafl›yor. Irak’ta iç savafl bafllad›. Sadece Basra’da, iki gün boyunca süren çat›flmalarda en az 130 kifli öldü, yüzlercesi yaraland›. ABD taraf›ndan Yeflil Hat olarak tayin edilmifl korunakl› bölgeye üç, Irak kabinesinin park alan›na iki roket isabet etti. ABD ve Britanya operasyona havadan destek verdi. Sadr, baflbakan Maliki’nin düflmanca tutumunu destekleyen ve operasyonlara fiilen katılan ABD’ye atefl püskürüyor. Sadr’›n destekçileri ise hükümetin seçim öncesi Mehdi Ordusu’nu tasfiye etmeye çal›flt›¤›n› savunuyor. ‹flin asl›nda Sadr hakl› gözüküyor. Ama bunu anlamak için toz duman aras›nda kaybolan birtak›m detaylara yeniden bakmak laz›m. Camelot hayaleti ABD, 2007 y›l›nda Befleri Saha Sistemleri (BSS) ad› alt›nda bir birim oluflturdu. Irak ve Afganistan’da görev yapacak olan bu birimin bünyesindeki antropologlar, askerleri bölgelerin kültürleri hakk›nda bilgilendirecek. Amaç, insanlar›n dinî ve etnik hassasiyetlerini dikkate alarak olas› zayiat› en aza indirmek. Bu ilk baflta geçerli bir fikir gibi gözükebilir. En az›ndan, daha önce Sadr’a yönelik operasyonlarda yapt›klar› gibi, tankla, topla, tüfekle Hz. Ali türbesine dalmaya kalk›flmazlar belki, diye düflünüyor insan. Ancak Amerikal›lar›n bunu daha önce Vietnam ve fiili’de de yapt›¤›n› unutmamak gerekiyor. Pentagon, 1964’te, Camelot Projesi ad› alt›nda bir program oluflturdu. fiili için haz›rlanan bu projede de ABD askeri istihbarat› antroploglarla beraber çal›flt›. Amaç, baflkanl›k seçimlerinde ABD taraf›ndan finanse edilen
“Olabilecek en sert”
IMF alt›n bozduruyor
F‹L‹ST‹N ‹srail, 11 Nisan’da hava kuvvetlerinin destekledi¤i tanklar ve buldozerlerle Gazze fieridi’ne kara harekat› düzenledi. Gazze’deki 1.5 milyon kifliye yak›t sa¤layan Nahal Oz deposunun yak›nlar›na yap›lan füze sald›r›s›na misilleme olarak yak›t ikmalini kesip Filistin topra¤›na giren ‹srail kuvvetleri, yo¤un bir direniflle karfl›laflt›. Çat›flmalarda 14-17 yafllar›nda dört Filistinli çocuk tank atefliyle öldürüldü, yüzden fazla kifli yaraland›. Olaydan bir gün önce, ‹srail baflbakan› Ehud Olmert, Hamas’a “olabilecek en sert” sald›r›lar› düzenleyeceklerini söyledi ve El Fetih ile müzakereleri sürdüreceklerini yineledi.
ABD Popüler iktisatç› Joseph Stiglitz’in dünyay› bekleyen “Yeni Büyük Bunal›m”› aç›kça iflaret eden sars›c› makalesinin (Guardian) hemen ard›ndan, IMF, ABD ekonomisinin bu y›l durgunlu¤a girece¤ini ve bütün dünyada büyümenin yavafllayaca¤›n› bildirdi. Ama resesyonun “hafif” geçece¤ini öngörüp “ABD’nin 2009’da kendine gelmesiyle küresel ekonominin eski seyrine dönece¤i” tahmininde bulundu. IMF bundan bir gün önce aç›klar›n› kapatmak için rezervlerinden 400 ton alt›n sataca¤›n› duyurmufltu. IMF’nin alt›n rezervinin yüzde 12’sine denk gelen bu sat›fltan 11 milyar dolar bekleniyor.
Eduardo Frei’yi zorlayan marksist aday Salvatore Allende’nin kazanmas›n› engellemekti. Washington amac›na kavuflunca –en az›ndan Allende’yi 1970’e kadar iktidardan uzak tutmay› baflarm›fllard›– program iptal edildi. ‹lk neoliberal politikalar›n fiili’de, 1973’teki Pinochet darbesiyle bafllad›¤›n› düflünürsek, manâl› bir örnek. Irak’ta Saddam’dan sonra kurgulanan neoliberal düzende dinî ve etnik dengeler çok büyük rol oynuyor. 2006’ya gelindi¤inde Irak’ta fliddet bir ölçüde azalm›flt›. Öldürülen sivil say›s› 3000’den 700’e düflmüfl, hizip sald›r›lar› 2200’den 200’e kadar inmiflti. Konjonktürel olarak “ifller yoluna giriyor” gibi bir hava oluflmufltu. Tabii bunun birkaç sebebi vard›: Birincisi Ebu Musab El Zarkavi öldürülmüfl, El Kaide Irak’ta birli¤i sa¤layamam›flt›. Bu durum Usame Bin Ladin’in demeçlerinde de bizzat vurguland›. ‹kinci olarak, ABD kuvvetlerinin bir k›sm›n› geri çekmeye karar vermiflti. Bu arada ‹ngilizler Basra’daki kuvvetlerinin büyük bir bölümünü zaten geri çekmiflti. Son olarak, Kongre seçimlerini Demokratlar›n kazanmas› fliddetin azalmas›n› etkilemiflti. Baflkanl›k seçimini de Demokratlar›n kazanaca¤› düflünülüyor, geri çekilme seçene¤i daha ciddi olarak konufluluyor. Fakat önce petrol yataklar›n›n “paylafl›lmas›” gerekiyor.
“Zaferi seçmek” Bütün bu zahmet petrol için. Irak, Ortado¤u’da petrol rezervleri aç›s›ndan en büyük üçüncü ülke. ‹lk s›rada Suudi Arabistan, ikinci s›rada ‹ran var. Dünyada 1.4 trilyon varil petrolün var oldu¤u söyleniyor. Bu yataklar›n 550 milyar varili tüketilmifl durumda. fiu an çat›flmalar›n sürdü¤ü Basra Körfezi’nin Irak k›y›s›nda, 100 milyar varil kapasiteli petrol yataklar› var. Daha do¤rusu vard›. Bunun büyük bir bölümü geçen y›llarda dünya pazar›nda tüketildi, geriye kalan tahmini miktar 22 milyar varil. Baba Bush’un eski D›fliflleri bakan› James Baker taraf›ndan oluflturulan Irak Çal›flma Grubu bir rapor yay›nlam›flt›. Bu rapor Irak’tan ivedilikle geri çekilmeyi öngörüyor, ‹ran ve Suriye ile do¤rudan müzakere yap›lmas›n› tavsiye ediyordu. Ayn› zamanda Kerkük referandumunun mümkün oldu¤unca geç yap›lmas›n› sal›k veriyordu. Ancak o¤ul Bush, dünyan›n en büyük enerji karteli Exxon’un finanse etti¤i American Enterprise Institute (AEI) taraf›ndan haz›rlanan “Zaferi Seçmek: Irak ‹çin Bir Baflar› Plan›” isimli raporu uygulamaya karar verdi. Exxon bu y›l 40,6 milyar dolar gibi tarihi bir kâra imza att›. Bu yüksek kâr›n en büyük sebebi petrolün varil bafl› fiyat›n›n 100 dolar s›n›r›n› aflmas›. Basra’da meydana gelen son ça-
Basra’da Mukteda El Sadr yanl›s› gençler Irak ordusunun ABD ve Britanya deste¤iyle yaptı¤ı harekat› protesto etti
29
Ekmek isyanlar› DÜNYA g›da fiyatlar›n›n artmas›yla birlikte küresel ekonomik krizin ilk görüntülerini vermeye bafllad›. Yerkürenin her yerinden açl›k tehlikesiyle karfl› karfl›ya kalan y›¤›nlar›n isyan haberleri geldi. Amerika k›tas›n›n en yoksul ülkesi Haiti’de yüksek g›da fiyatlar›n› protesto için yap›lan fliddetli gösterilerde bir haftada 5 kifli öldü. Çok say›da ma¤aza halk taraf›ndan ya¤maland›. Baflkan Preval’in destekledi¤i senato, krizi yönetmeyi baflaramayan hükümeti görevden ald› ve acil önlem olarak fiyatlar yüzde 15 düflürüldü. Bat›
Afrika ülkesi Burkina Faso’da g›da ve petrol fiyatlar›na yap›lan zamlar yüzünden genel grev ilan edildi. M›s›r’da ekmek karaborsaya düflünce, 31 y›l sonra ilk kez “ekmek isyanlar›” yafland›. Polisle çat›flan halk›n dükkanlar› ya¤malad›¤› ülkede iki günde 100 kifli yaraland›. Benzer isyanlar Asya’n›n yoksul ülkelerinden Filipinler, Pakistan ve Bangladefl’te de baflgösterdi. Büyük g›da ihracatç›s› Arjantin’de hükümet içpazardaki fiyat art›fl›n› kontrol alt›nda tutmak ve olas› g›da s›k›nt›s›n› önlemek için vergileri art›r›nca çiftçiler hayat› felç etti. Mart›n ikinci yar›s›ndan itibaren etkisini gösteren küresel fiyat art›fl› sonu-
t›flmalardan sonra petrolün varil bafl› fiyat› 108 dolar› gördü. Tabii baflar› öyküsü tek bafl›na Exxon’un niteli¤ini kavramam›za yetmeyebilir. 2006’da, Endonezya’n›n Açeh bölgesinde yaflayan köylüler Exxon tesisleri iflkencehane olarak kullan›ld›¤› için flirkete karfl› ABD’de dava açma hakk› kazand›. Exxon, Açeh’te devlete ait petrol ve do¤algaz yataklar› ile boru hatt›n› iflletiyor. Ayn› Açeh, 1870’te Hollandal› sömürgecilere karfl› ba¤›ms›zl›k mücadelesi verdi, ama hidrokarbon kaynaklar›n›n bir k›sm›n›n Hollanda Kraliyeti taraf›ndan kurulan Shell’in eline geçmesine engel olamad›. Bu ikili flimdi Irak’ta. Ne var ki, Exxon ve Shell, Irak petrolünden pay›n› bekleyen büyük flirketlerin sadece ikisi.
cu bu¤day fiyatlar› geçen y›la göre yüzde 130, soya yüzde 87, pirinç yüzde 74, m›s›r yüzde 31 art›fl gösterdi. Yoksul ülkelerde 100 milyon kiflinin daha yoksulluk s›n›r›n›n alt›na itilece¤i uyar›s›n› yapan Dünya Bankas› baflkan› Robert Zoellick, zengin ülkelerden BM G›da Program›’na derhal 500 milyon dolar aktarmas›n› ve 1929’daki Büyük Bunal›m’dan kurtulmak için uygulanan “Yeni Düzen” plan›na benzer bir küresel plan›n›n devreye sokulmas›n› istedi. G›da fiyatlar›ndaki art›fl›n sebebi olarak üç etmen gösteriliyor: Küresel ›s›nman›n yol açt›¤› kurakl›¤›n tar›msal verimlili¤i düflürmesi, bu y›l ABD’nin m›s›r
t›rmas› sorunun özünü ortaya koyuyor. Buna göre, Irak halk›n›n yüzde 63’ü petrolün özellefltirilmesine karfl›. Ankete kat›lanlar›n sadece yüzde 4’ü yeni Petrol Yasas› hakk›nda yeterince fikri oldu¤una ikna olmufl durumda. Irak halk› petrolün, hiçbir dinî veya etnik ayr›m yapmadan, Irakl›lara ait olmas› gerekti¤ini savunuyor. Bu yüzden Mukteda El Sadr, arkas›nda en fazla halk deste¤i olan liderlerden biri. Sadr’›n seçimlerde büyük bir baflar› kazanaca¤› konufluluyor. Sadr’›n en yak›n yard›mc›lar›ndan biri, kay›nbiraderi Riyad El Nuri bu yaz› kaleme al›nd›¤› s›rada öldürüldü. Nuri Maliki her ne kadar cinayeti k›nad›ysa da kimseleri inand›ramad›. Ayn› zamanda Sadr’›n Necef ofis sorumlusu olan Nuri’nin cenazesinde baflbakan Nuri Maliki için “Allah’›n düflman›” slogan› at›ld›. Irak’taki petrol paylafl›m›, akla Erkin Koray’›n sözlerini getiriyor: “Oturmufl gökyüzünde konufluyor krallar/Kopmufltu biraz evvel f›rt›nalar.” Irak’›n bafl›ndan f›rt›nalar uzun süre eksik olmayacak, o belli. Krallar daha pastadan pay›n› almad›. F›rt›nan›n devam›n› Musul ve Kerkük’te seyretme ihtimali çok yüksek. Bu sefer de Kürtleri, Türkmenleri ve Araplar› kap›fl›rken izlemek zorunda kalabiliriz. –Balkan Talu
“Petrol Irakl›lar›nd›r” Basra’daki çat›flmalar hakk›nda en zihin aç›c› makalelerden biri Joshua Holland ve Raed Jarrar taraf›ndan AlterNet’te yay›nland›. ‹ki yazar öncelikle bu meselenin hizipler, kamplararas› bir çat›flma olmad›¤›n› vurguluyor. Onlara göre Mukteda El Sadr asl›nda milliyetçi bir cephenin önderi. Bu cephe, Irak’›n toprak bütünlü¤ü korunsun istiyor. ABD ve ‹ran baflta olmak üzere Irak’ta yabanc› müdahale istemiyor. Öte yandan baflbakan Nuri Maliki’nin bir parças› oldu¤u Dava Partisi’nin ABD d›fl›ndaki en büyük destekçisi ‹ran. Basra’da ve Ba¤dat’ta, Sadr’a karfl› savaflan Bedir Tugaylar›’n› da ‹ran destekliyor. Ayn› flekilde Sadr’a yönelik operasyonlar›, en az›ndan ses ç›karmayarak destekleyen Irak ‹slam Devrim Yüksek Konseyi de gücünü ‹ran’dan al›yor. Bu noktada Konsey liderlerinden Muhammed Bak›r El Hakim’e 2003 y›l›nda düzenlenen suikast› hat›rlamakta yarar var. Bu olay ilk olarak El Kaide’ye atfedildiyse de daha sonra suikast›n arkas›nda Mukteda El Sadr’›n olabilece¤i iddialar› ortaya at›ld›. Sadr bu konuda sab›kal› bir isimdi. Gene 2003’te, Necef’te, Ali Sistani’den önceki dinî lider Abdülmecit Hui’nin de Sadr’a ba¤l› milisler taraf›ndan öldürüldü¤ünü hat›rlay›nca Konsey’i yad›rgamak pek mümkün de¤il. Her fley bir yana, 2007 a¤ustosunda yay›nlanan bir kamuoyu arafl- Mehdi savaflç›lar› Iraqiya televizyonunu ele geçirdi
30
üretiminin üçte birini bioyak›ta ay›rmas›, Çin ve Hindistan gibi h›zla kalk›nan yo¤un nüfuslu ülkelerdeki talep art›fl›. Buna bir de f›rsatç› piyasa güçlerinin spekülatif müdahalelerini eklemek gerekiyor. Pirinç yüklü gemilerin bilerek limanlara sokulmad›¤› bu süreçte yaflanan Arjantin deneyimi ibretlikti. Furyadan parsa kapmaya çal›flan büyük g›da flirketleriyle ihracat vergisini art›ran Madam Krichner hükümetinin çat›flmas›, ülkede gerçekten g›da krizine yol açt›. Arada kalan küçük üreticilerin hükümetten müzakere sözü almas› krizi flimdilik öteledi. Dünya gerçekten depresyona girmifl görünüyor.
IRAK SAVAfiI’NIN YEN‹ CEPHES‹
Business in Basra IRAK baflbakan› Maliki, 24 Mart gecesi ani bir kararla Basra’da askeri bir harekât bafllatt›. Gece yar›s›, insanlar yataklar›nda uyurken bafllayan ve Irak ordu birlikleri ve güvenlik kuvvetlerinin yan› s›ra ABD ve ‹ngiliz güçlerinin havadan destek verdi¤i bu harekât, Irak’›n koalisyon güçleri taraf›ndan iflgal edildi¤i 2003 y›l›ndan bu yana yaflanan en büyük askeri harekâtt›. Irak askeri birliklerini yönetmek ve denetlemek üzere Basra’ya gelen Maliki, “Biz buraya sivil halk›n ça¤r›s› üzerine, milli görevimizi yerine getirmek, halk›m›z› çetelerden kurtarmak için geldik” dedi. Ancak Maliki’yi ça¤›ran sivil halk›n, bu giriflimden haberi bile yoktu. 25 Mart günü Basra’da ilan edilen soka¤a ç›kma yasa¤› halk› haz›rl›ks›z yakalad›. En temel ihtiyaçlar›n› bile karfl›layamayan Basra halk›, aç ve susuz evlerine hapsoldu. Haberdar olanlar ise yaln›zca Maliki’nin bafl›n› çekti¤i Dava Partisi ve Abdülaziz El Hekim’in yönetti¤i Yüksek ‹slamî Konsey’di. Bu beklenmedik sald›r›n›n as›l hedefinin fiii lider Mukteda El Sadr ve ona ba¤l› Mehdi Ordusu oldu¤u 25 Mart sabah› ortaya ç›kt›. Basra’n›n 2003 y›l›nda koalisyon güçlerinin eline geçmesinden sonra kendisine ba¤l› silahl› milislerden oluflan Mehdi Ordusu’nu kuran Sadr, 2005 y›l›nda Maliki hükümetinin kurulmas›n› destekledi. Bu iflbirli¤i, Maliki’nin ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesi için kesin bir tarih vermekten kaç›nmas› üzerine A¤ustos 2007’de sona erdi. Ayn› tarihte, Sadr, Irak’ta fliddetin sona ermesi için kendisine ba¤l› Mehdi Ordusu ile hükümet aras›nda bir ateflkes anlaflmas› imzalad›. Bu ateflkes, Irak ordu birliklerinin 24-25 Mart’ta, Basra’da Sadr yanl›s› sivil halk› ve Mehdi Ordusu’nun bulundu¤u bölgeleri hedef alan sald›r›s›yla fiilen bozuldu. Basra’da fliddetli sokak çat›flmalar› yaflan›rken uzun bir süreden beri halka hitap etmeyen Sadr, Irak halk›n› sivil itaatsizlik eylemleriyle Maliki hükümetine karfl› koymaya ça¤›rd›. Ça¤r› hemen karfl›l›¤›n› buldu ve 2627 Mart tarihlerinde Ba¤dat’ta Sadr taraftarlar›n›n yo¤un olarak yaflad›klar› Sadr fiehri, Ameriyya ve Shuala’da halk Maliki karfl›t› sloganlar atarak sokaklara döküldü. Ba¤dat’ta
‹ktidar paylafl›ld›
Cunta anayasas› oylan›yor
Yavru vatan anavatanda
Bir ulusalc› ikonun sonu
KENYA Aral›k ay›ndaki olayl› seçimlerden sonra baflgösteren içsavafl›n inatç› rakipleri, devlet baflkan› Mwai Kibaki ve muhalefet lideri Raila Odinga ortak hükümet kurmak üzere anlaflt›. Kabileleraras› etnik temizlik giriflimlerinin ve katliamlar›n yafland›¤› ülke bu son kaosa 1500 can verdi. 600 bin kifli göçe zorland›. Taraflar flubatta BM eski genel sekreteri Kofi Annan’›n arabulucu¤uyla iktidar paylafl›m› için müzakerelere bafllad›. Bulunan formül, 40 bakandan oluflan kabinenin Kibaki ve Odinga’n›n bloklar› aras›nda eflit olarak paylaflt›r›lmas› oldu. Ancak kilit bakanl›klar›n Kibaki’de kald›¤› gözden kaçmad›.
BURMA Geçen y›l Budist rahiplerin öncülük etti¤i protestolar› kanl› bast›ran askeri rejimin “kontrollü demokrasi”ye geçifl anayasas› yay›nland›. Cuntan›n kimseye dan›flmadan haz›rlad›¤› 194 sayfal›k yeni anayasa, 10 May›s’ta referanduma sunulacak. E¤er yüzde 50’nin üstünde oy al›rsa yürürlü¤e girecek ve ülkeyi 2010’da çokpartili seçimlere götürecek süreç bafllayacak. 1990’daki seçimi aç›k farkla kazand›¤› halde hükümet kurmas›na izin verilmeyen yasakl› lider Aung San Suu Kyi, partisi Ulusal Demokrasi Birli¤i ve ülkedeki öteki demokratik güçler referandumda “red” oyu vermek üzere kampanya bafllatt›.
TAYVAN Çin yanl›s› Kuomintang partisinin aday› Ma Ying-Jeou devlet baflkanl›¤› seçimlerinde ülkeyi y›llard›r yöneten Amerikanc› iktidar blo¤unun aday›n› bozguna u¤ratt›. Oylar›n yüzde 58’ini alan Ma, Tayvan’›n art›k anavatan Çin ile iyi iliflkiler kuraca¤›n› ve bunun önce güçlü ekonomik iliflkilerle sa¤lanaca¤›n› söyledi. Ard›ndan ilk yurtd›fl› ziyareti olarak Pekin’e gitti ve Hu Jintao ile görüfltü. Tayvan’› bir eyaleti olarak gören Çin, kendi koflullar›n› dayatt›¤› “yeniden birleflme” politikas› sürdürüyor. Birleflme konusunu görüflmenin henüz mümkün olmad›¤›n› belirten Ma ise ikili bar›fl anlaflmas›na öncelik veriyor.
Z‹MBABVE ‹ngilizlerden ba¤›ms›zl›¤›n› kazand›¤› ve Rodezya olan ad›n› Zimbabve olarak de¤ifltirdi¤i 1980 y›l›ndan beri ülkeyi yöneten ulusalc› diktatör Robert Mugabe bu kez kazanamad›. En az›ndan parlamentoda ço¤unlu¤un 28 y›ld›r ilk kez muhalefet partilerinin eline geçti¤i kesinleflti. Ancak parlamento seçimleriyle beraber yap›lan devlet baflkanl›¤› seçimi gene dramaya dönüfltü. Bu kez “ma¤dur” Mugabe. Muhalifler kendi adaylar› Morgan Tsvangirai’nin yeterli say›lan yüzde 50.3 oyu ald›¤›n› söylerken, sonuçlara itiraz eden Mugabe baflkan›n belirlenmesinin ikinci tura kald›¤›n› savunuyor.
n›’nda bulufltu¤unda Basra’da güvenli¤in sa¤lanmas› konusunda destek verece¤ini ve Um Kasr Liman›’n› uluslararas› standartlara yükseltece¤ini söyledi. Bunun ne anlama geldi¤ini Basra valisine, halka ve liman iflçilerine Barham Salih aç›k bir dille anlatt›: “Basra’ya uluslararas› sermayenin gelebilmesi için güvenli bir ortam gerekli. Basra’y› milislerden temizlemek için askeri güç flartt›r.” Salih’in as›l hedefi ABD askeri güçlerine ve özellefltirme programlar›na karfl› direniflleriyle bilinen liman iflçileriydi. 18 Mart’ta Ba¤dat’a giden ABD Baflkan yard›mc›s› Dick Cheney, Maliki ile yapt›¤› görüflmelerde a¤›rl›kl› olarak Irak petrollerinin bundan sonra karteller taraf›ndan denetlenmesini sa¤layacak olan petrol yasas› üzerinde durdu. 24-30 Mart haftas›nda Basra ve Ba¤dat’ta Mehdi Ordusu’nun ve fiii Petrol yasası sürecinde alevlenen çatıflmalarla birlikte sabotaj da korkusu arttı, Basra limanlar› artık daha sıkı korunuyor halk›n direnifliyle karfl›laflan MaliABD konsoloslu¤u ve elçiliklerin bulundu¤u Gordon Brown ile Irak Baflbakan yard›mc›s› ki’yi yeni bir süpriz bekliyordu. Irak’taki büve Amerikal›lar›n yaflad›¤› Yeflil Hat (Green Barham Salih aras›nda yap›lan bir dizi görüfl- tün milislerin 8 Nisan’a kadar ellerindeki sime sonucunda Basra’y› Gelifltirme Komisyo- lahlar› Irak ordusuna devretmelerini söyleZone) roket sald›r›lar›na hedef oldu. Ba¤dat’da soka¤a ç›kma yasa¤› ilan edi- nu (BDC) kuruldu. Brown bu komisyonun yen Maliki, Irak ordusunda görevli askerlerin lirken ayn› gün Ohio’da konuflan Bush, “Ma- bafl›na uluslararas› kartellere denetlenme ve silahlar›n› fiii direniflçilere teslim etti¤ini kaliki’nin bu cesur giriflimi onun liderli¤ini ve vergilendirme konular›nda dan›flmanl›k ve- bul etmek zorunda kalm›flt›. 30 Mart’ta ‹ranl› yasalar› uygulamak konusunda kararl›l›¤›n› ren ve 143 ülkede flubesi olan KPMG Interna- dini liderlerin de araya girmesiyle Sadr, Mehgöstermektedir. Irak’ta art›k güvenli¤i Irak tional flirketlerinin yöneticisi Michael Ware- di Ordusu’nu sokak çat›flmalar›ndan geri çeing’i atad›. ordusu sa¤layacakt›r” diyordu. kece¤ini duyurdu. Basra ve Ba¤dat’ta soka¤a fiubat ay›nda Basra’y› ziyaret eden Ware- ç›kma yasa¤› kald›r›ld›. Pek çok yorumcuya 28 Mart günü Basra’daki Liman ‹flçileri Sendikas›’n›n yay›nlad›¤› bildiri, Maliki hü- ing, The Observer gazetesine verdi¤i bir rö- gore Basra harekât›, Maliki ve Irak ordusukümetinin ABD destekli bu sald›r›s›n›n portajda kendi görev tan›m›n› flöyle aç›kl›yor- nun Sadr karfl›s›nda bir yenilgisiydi. Ba¤1991’de Saddam’›n yapt›klar›ndan hiç bir far- du: “Benim iflim Basra’da ‘business’i ateflle- dat’da, Sadr fiehri’nde çat›flmalar devam k› olmad›¤›n› ve sadece iflgal güçlerinin ifline mek. Büyük petrol flirketlerinin ço¤u Irak’a ederken ABD’lilerin s›¤›na¤› Yeflil Hat roket girmek için yeni petrol yasas›n› bekliyor. Yeni sald›r›lar›n›n hedefi olmaya devam ediyordu. yarad›¤›n› söylüyordu. Merkezi Londra’da bulunan Naftana (Irak yasa, petrol flirketlerinin çal›flma koflullar›n› Maliki ve Mukteda el Sadr aras›ndaki çaPetrol Sendikalar› Federasyonu Destekleme ve kârlar›n nas›l bölüflülece¤ini belirleyecek. t›flma henüz sonuçlanmad›. Sadr, 9 Nisan’da Komitesi), Basra harekât›na destek verdi¤i Ancak Irak’ta büyük petrol kartellerine kufl- Ba¤dat’da ABD iflgaline karfl› büyük bir yüiçin k›nad›¤› Britanya birliklerinin Irak’tan çe- kuyla bakanlar bu yasay› engelliyor. Bugün rüyüfl ça¤r›s› yaparken, Maliki, Sadr ve tarafkilmesini ve iflgale son verilmesini talep edi- dünyadaki petrol zengini ekonomilere bakt›- tarlar›n›n sonbaharda yap›lacak yerel seçimyordu. Halen 4 bin Britanya askerinin görev ¤›n›zda bunlar›n ço¤unun ‘business’ yapmak lere kat›lamayacaklar›n› duyurdu. “Busiyapt›¤› Basra, Irak ham petrol rezervlerinin için çok elveriflli oldu¤unu görürsünüz. Aç›k- ness” dünyas› ise geliflmeleri izliyor. Basyüzde 70’ine sahip ve Irak hükümet gelirleri- ças›, Nijerya deltas›nda ifl yapmak, Basra’y› ra’daki çat›flmalar petrol fiyatlar›n› s›çratt›¤› Paris veya Londra gibi yapaca¤›m›z› hayal et- sürece onlar aç›s›ndan sorun yok. Son çat›flnin yüzde 90’› bu bölgeden karfl›lan›yor. Naftana, haber programlar›na ve medya- mekten daha gerçekçi olabilir.” malarda ölen 500 Irakl› ve yaralanan bin 100 13 Mart’ta, Britanya Savunma Bakan› Des kifli ise bu tatl› kârlar›n tuzu biberi. ya yans›mayan baflka bir hikâye daha anlat›yordu. Aral›k 2007’de Britanya Baflbakan› Browne, Barham Salih ile Basra HavaalaMelek Ulagay Taylan
31
Olimpiyat meflgalesi
San Francisco: Çin yanlıları-Tibet yanlıları sıcak temasta
N‹KARAGUA
OL‹MP‹A’DA yak›lan olimpiyat meflalesi, 8 A¤ustos’ta Pekin’e varmadan befl k›tada 22 kenti katedecek. Meflale geçti¤i her yere kadim bir meseleyi de beraberinde götürüyor: Tibet! ‹stanbul’da Taksim Meydan›’nda halk konseriyle taçland›r›lan meflale geçit töreni, Londra, Paris ve San Francisco’da protestolar eflli¤inde ve yo¤un güvenlik önlemleri alt›nda gerçeklefltirilebildi. Protesto haberlerine en yenisi Arjantin’den eklendi: Meflaleyi tafl›may› reddeden Maradona, Çin’e golünü atm›fl oldu. Tibet’in sürgündeki ruhani lideri Dalay Lama ise, “olimpiyatlar›n protesto edilmesine karfl› oldu¤unu” ifade ediyor. Ancak Tibet üzerindeki bask› politikas›-
n›n uluslararas› camia taraf›ndan “kültürel bir soyk›r›m” olarak kabul edilmesini istiyor. Sürgündeki Tibetliler, küresel kamuoyu oluflturmak için 15-25 May›s’ta kendi olimpiyat oyunlar›n› düzenleyeceklerini duyurdular. Çin hükümetinin henüz uzlaflmac› bir siyaset aray›fl›nda oldu¤unu söylemek zor, dahas› meflaleyi Tibet’ten geçirmekte kararl›lar. Tüm bu geliflmeler, baflar›l› bir organizasyon için kenetlenmifl Çin’de “d›fl mihraklar”a karfl› milliyetçili¤i t›rmand›r›yor. Nitekim 1950’deki Çin iflgalinden bu yana özgürlük mücadelesi veren Tibet’te ba¤›ms›zl›k gösterileri, Çin ordusu taraf›ndan kanl› bir flekilde bast›r›ld›. Gösterilerde yaflananlar›n Youtube üzerinden dünyaya ulaflmas›na engel olmak isteyen Çin hükümeti çok geçmeden siteye eriflim yasa¤› getirdi. –fi.N.
“KIZIL RAH‹P” ERNESTO CARDENAL ANLATIYOR
Yoksullar var oldukça... 2006’DA, Nikaragua’da Sandinistler yeniden iktidara geldi. Ama hareketin lideri Daniel Ortega geçen 16 y›lda devrimci kadrolar›n deste¤ini tamamen yitirmifl, FSLN (Sandinist Ulusal Kurtulufl Cephesi) “tek adam sultas›” hâline gelmiflti. Ortega’n›n bu zaferi, bulaflt›¤› yolsuzluklar yüzünden hüküm giyen eski devlet baflkan› Arnoldo Alemán (zimmetine 250 milyon dolar geçirdi¤i tahmin ediliyor) ve onun neoliberal güçleriyle 1996’dan beri sürdürdü¤ü ittifak›n (El Pacto) gölgesini tafl›yordu. Öte yandan, Ortega’n›n otoriter yönetimine baflkald›ran muhalif devrimcilerin kurdu¤u Sandinist Yenilenme Hareketi (MRS; Movimiento de la Renovación Sandinista) yeterli halk deste¤ine sahip olmasa da ülkenin alternatifsiz siyasetinde bir “gökkufla¤› koalisyonu” oluflturmay› baflard›. Geçti¤imiz günlerde ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’nin düzenledi¤i “Bo¤aziçi Atölyesi”ne kat›lmak için ülkemize gelen “k›z›l rahip” Ernesto Cardenal, 1995’te, Sandino’nun 100. do¤umgününde MRS’yi kuran ekiptendi. Latin Amerika solunda ciddi bir a¤›rl›¤› olan Kurtulufl Teolojisi ak›m›n›n Nikaragua’daki öncüsüydü. Marksizm ile Katolik H›ristiyanl›¤› buluflturan devrimci bir rahip oldu¤u kadar flair kimli¤iyle de öne ç›kan Cardenal, 1979’da kurulan ilk Sandinist hükümetin kültür bakanl›¤›n› yapm›flt›. Teybimizi Ernesto Cardenal’a uzatt›k... Kurtulufl teolojisinin ortaya at›ld›¤›, Kolombiya’da gerçekleflen Medellin Konferans›’n›n üstünden tam 40 y›l geçti. Hareketin bugünkü durumu nedir? Papa II. Jean Paul Nikaragua’ya yapt›¤› ikinci ziyaretinde, uçaktayken, gazeteciler kurtulufl teolojisini sormufllar. O da, art›k tehlike teflkil etmedi¤ini, çünkü komünizmin öldü¤ünü söylemifl. Fakat Brezilyal› bir piskoposun papaya verdi¤i yan›t her fleyi anlat›yor: “Yoksullar var oldukça kurtulufl teolojisi de var olacakt›r.” Vatikan, kurtulufl teolojisinin hep karfl›s›ndayd›. Papa II. Jean Paul bu hareketin üzerinde bask› kurmufltu, flimdiki XVI. Benedict de öyle. Kardinal ve piskoposlar›n hepsi papa taraf›ndan atan›r, bu yüzden hepsi sa¤c›d›r. Bu durum elbette kurtulufl teolojisine büyük zarar verdi. Ayr›ca flimdi kapitalizm ve neoliberalizm bütün dünyaya hâkim. ‹spanyol bir ilâhiyatç›, kurtulufl teolojisinin yoksullar›n teolojisi oldu¤unu söyler. Çünkü Ortaça¤’dan beri teoloji yoksullardan yana olmad›, yirminci yüzy›la kadar böyle sürdü. Buna ayn› zamanda, özgürlük teolojisi veya devrim teolojisi de diyebiliriz. Bugünkü sol hareketle kurtulufl teolojisinin iliflkisini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ayn› fley, çünkü dünyada iki ekonomik sistem var, kapitalizm ve sosyalizm. Özel mülk ve kamu mülkü… H›ristiyan-
32
l›k kamusal mülkiyeti onaylar. Kilisenin ilk papazlar› kamu mülkünden yanayd›lar, özel mülkiyet günaht›. San Benito özel mülkün büyük bir günah oldu¤unu söyler. Bu nedenle sosyalizmin Evangelist h›ristiyanl›kla uyumlu bir ekonomik sistem oldu¤unu söyleyebiliriz. Sonraki h›ristiyanl›ktan bahsetmiyorum. ‹lk h›ristiyanl›k komünist bir hristiyanl›kt›, her fley ortakt›. ‹lk h›ristiyan topluluklar›nda herkes ihtiyac› kadar al›yordu. Karl Marx’›n komünizm tan›m› flöyledir: Herkes kapasitesi kadar verecek ve herkes ihtiyac› kadar alacak… Kurtulufl teolojisine ilk inananlar toplum d›fl› insanlard›. Hareket zamanla kendi içinde de bir “d›flar›da kalanlar” grubu yaratt› m›? Mesela eflcinsellerin, seks iflçilerinin nas›l bir iliflkileri var kurtulufl teolojisiyle? Bu teoriye inananlar›n hepsi birbirinden farkl›. Eflcinseller, siyahlar, fahifleler, k›z›lderililer, beyaz yoksullar, kad›nlar, marjinaller... ‹sa’n›n ‹lk h›ristiyanl›k komünist bir hristiyanl›kt›, her fley ortakt›. ‹lk h›ristiyan topluluklar›nda herkes ihtiyac› kadar al›yordu. Karl Marx’›n komünizm tan›m› flöyledir: Herkes kapasitesi kadar verecek ve herkes ihtiyac› kadar alacak…
hareketi de böyleydi: Günahkârlarla, çocuklarla, kad›nlarla yürüdü. Latin Amerika hükümetleri de¤ifliyor, devrime yak›n duran iktidarlar hükümete geliyor. Siz bu de¤iflimi nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ben bütün bu devrimleri destekliyorum. Venezüella’daki devrim yeni bir devrim. Ona susturulmufl devrim diyorum, çünkü dünya bas›n› manzaray› çarp›t›yor, karikatürize ediyor. Fakat bu özgün bir devrim, ayn› Nikaragua devrimi gibi. fiu anda Nikaragua öyle de¤il, ama eskiden öyleydi… Bolivya devlet baflkan›n›n ‹spanyolcay› on yafl›nda ö¤renmifl bir yerli olmas› da bir devrimdir. Onca muhalefete ra¤men hükümette yerli haklar› için mücadele etmesi devrimci bir harekettir. Ayr›ca Brezilya’da Lula da devrimci bir tav›r sahibi, ama kazan›m› daha az. Çünkü Brezilya’da bir baflkan her fleyi de¤ifltiremiyor. Karmafl›k bir siyasal sistem var, yetkiler sadece baflkanda toplanm›yor. Müzik grubu U2’dan Bono’yu tan›yor musunuz? Bono, Nikaragua Devrimi’ni çok sever. Hay›r, müzikten pek anlamam. Ama Nikaragua’n›n meflhur flark›c›s› Katia Cardenal ye¤eniniz, öyle de¤il mi? Evet, ama kulak problemim nedeniyle pek ilgilenemiyorum müzikle.
Betancourt baflka bahara
Rötarl› cinsel devrim
Fitneye fesat kar›flt›
MP3 insan hakkı
KOLOMB‹YA Hükümet kuvvetlerinin Ekvador’a yapt›¤› s›n›rötesi operasyonda FARC’›n siyasi kanad›n›n lideri Raul Reyes ile birlikte 20 gerillay› öldürmesi, rehine takas›n›n durmas›na neden oldu. Fransa’n›n FARC’›n elindeki en üst düzey rehine Ingrid Betancourt’un serbest b›rak›lmas› için bulundu¤u giriflim de sonuçsuz kald›. Betancourt’un Hepatit B ve tropik deri hastal›¤›na yakaland›¤›, acilen kan nakli yap›lmad›¤› takdirde hayat›n›n tehlikeye girece¤i öne sürülüyor. fiu ana kadar alt› rehineyi serbest b›rakan FARC ise daha fazla “bar›fl jesti” yapmayaca¤›n› duyurdu.
KÜBA Eflcinsellik konusunda berbat bir sicili bulunan Küba, flu s›ralar Castro’nun öncülü¤ünde bir “cinsel devrim” rüzgar› yafl›yor. Ama bu Castro ne emekli Fidel, ne de “yap›sal de¤iflim” vaad eden Raul. Ulusal Cinsel E¤itim Merkezi’nin bafl›nda bulunan Raul’un k›z› Mariella Castro, Amerika k›tas›n›n en özgürlükçü “gay, lezbiyen ve transseksüel haklar›” yasas›n› ç›karmak üzere kollar› s›vam›fl durumda. Yasa eflcinsel evlilikleri legallefltirmekle kalm›yor, transseksüellere ücretsiz cinsiyet de¤ifltirme operasyonu hakk› sa¤l›yor ve dileyen herkese ameliyat flart› olmaks›z›n kimli¤indeki cinsiyeti belirleme hakk› tan›yor.
HOLLANDA Müslümanlara ve yabanc›lara karfl› ç›kan durufluyla tan›nan afl›r› sa¤c› Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’in kendi elleriyle haz›rlad›¤› “Fitne” adl› ‹slâm karfl›t› k›sa film, internet üzerinden yay›nland›¤› gün izlenme rekorlar› k›rsa da uzun süre yay›nda kalamad›. Hollanda televizyonlar›n›n yay›nlamay› reddetti¤i filme eriflim sa¤layan site “ifade özgürlü¤ü için kara bir gün ama mecburuz” diyerek çekildi. Bunun üstüne Wilders, filmi ABD ç›k›fll› bir internet sitesine tafl›d›. Müslümanlardan Kuran’daki “nefret dolu sözleri ç›karmas›n›” isteyen film Bat› kamuoyunda ciddiye al›nmad›.
BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu, internette dosya paylafl›m› üstüne öyle bir karar verdi ki, müzik endüstrisinin savunageldi¤i argüman› çürüttü. Asl›nda karardan çok alt›na eklenen flerh önemliydi. AP, “korsanl›kta ›srar eden kullan›c›lar›n internetten men edilmesi” fikrini telif haklar›yla ilgili raporuna ald›. Bu müzik endüstrisinin istedi¤i bir fleydi. Ama parlamenterler oy çoklu¤uyla ifadenin alt›na flu flerhi ekledi: “böylesi bir yasak medeni özgürlükler ve insan haklar›yla çeliflir.” Böylece Uluslararas› Af Örgütü’nün bafllatt›¤› sanal özgürlükler kampanyas›na (Irrepressible.info) AP de destek vermifl oldu.
2006 seçimlerinde Daniel Ortega ve FSLN tekrar iktidara geldi. Nikaragua’da Sandinist hareketin bugünkü durumu nas›l? Ortega sahte bir Sandinist, sahte solcu ve sahte devrimci. Hükümette ciddi yolsuzluklar var, ayr›ca otoriter bir hükümet. Belki ordu ve polis yönetime el koymufl de¤il, ama bu rejim için bir diktatörlük diyebiliriz. Kendine has bir diktatörlük: Kendisinin ve kar›s›n›n mutlak hâkimiyeti söz konusu. Bütün bunlar Nikaragua’n›n talihsizli¤i. Devrim bitti. Ama Ortega hükmetmeye devam ediyor. Çünkü oylar›n neredeyse yüzde 38’sini ald›. Hiçbir parti o kadar oy toplayamad›, zira bölünmüfllerdi. Bu de¤iflim nas›l gerçekleflti? Ortega’dan ümitli olanlar da vard› herhalde... Baz›lar› ona inan›yordu. Bence tamamen yanl›fl bilgilendirmeden kaynaklanan bir sorun. Ne olacakt› ki? Kampanya s›ras›nda kar›s›yla beraber vaat ettiklerinden belliydi ne olaca¤›, hepsi yaland›. Ortega devrim s›ras›nda gayet iyi bir insand›, ama sonradan yolsuzlu¤un içine batt›. Bugün Sandinist hareket kendini nas›l konumluyor? Sandinistler, Ortega yüzünden çok mutsuzlar ve muhalifler. Buna ra¤men birçok Sandinist Ortega’ya destek verdi, çünkü disiplin gere¤i
öyle yapmalar› gerekti¤ine inand›lar. Di¤erle- Fidel Castro geldi mesela. Arafat, Olof Palme, riyse sadece oportünist davrand›. Bir de kor- baz› meflhur yazarlar ve sanatç›lar Nikaragukudan destek verenler var, çünkü hukuk siste- a’y› ziyaret etti. Bütün bunlar›n hepsini an›lar›mda anlatt›m. Ben de 1970’li y›llarda Arap mi de Ortega’n›n elinde. Solentiname Adas›’nda 1960’l› y›llarda kur- ülkelerine gelmifltim. Arafat’la, Kaddafi’yle, ‹ran’da Ayetullah Humeyni ile görüflmüfltüm. du¤unuz cemaatten bahsedebilir misiniz? Güzel y›llard›, ama çok da önemli oldu¤unu Irak’tan Nikaragua devrimi için yard›m istedüflünmüyorum. Mütevaz› bir topluluktuk dim, bana yard›m ettiler. Bu ziyaretlerin teolobiz. Dünya bas›n›nda biraz abart›ld›, bir mit jiyle ilgisi yoktu, tamamen devrimci gerekçeleri vard›. Sandinizm onlar için yaratt›lar oradan. Kültürel, önemliydi. Belki Humeyni sanatsal ve teolojik bak›miçin bu devrimin dinle ilgili dan gelifltirdik kendimizi. k›sm› da önemliydi. Devrimfiiir, resim, zanaat, özgürlük de h›ristiyanl›¤›n etkin bir rol teolojisi konular›nda eserler oynad›¤›n› biliyordu. verdik. 1975’te yay›nlanan Kurtulufl teolojisine inanan “Evangelio en Solentinabir papa olabilir mi bir gün me”yi (Solentiname ‹ncili) Vatikan’da? çiftçilerle birlikte yazd›k. Olabilmesi gerekir. VatiBaya¤› bilinen bir kitap. kan’›n çok de¤iflmesi gerekiAma otuz y›l geçti üzerinyor. Papa demokratik bir biden, art›k o cemaat yok. çimde seçilmeli, ölene kadar Oradaki cemaatin Nikaraiktidarda kalmamal›. Ayr›ca gua Devrimi’nin gerçekleflFOTO⁄RAFLAR: fiAHAN NUHO⁄LU bir kad›n da papa olabilememesinde büyük pay› vard›. Latin Amerika’daki bütün li. K›zl› erkekli gençler gerilla devrimleri destekliyorum. Küba Devrimi’yle nas›l bir olarak savaflt›lar, baz›lar› ölVenezüella’daki devrime iliflkiniz oldu o y›llarda? dü, kahraman oldu. susturulmufl devrim Dinle ilgili olandan sonra, 1979’daki Sandinist devdiyorum, çünkü dünya ikinci büyük de¤iflimim Kürimden sonra, sürgünden bas›n› manzaray› ba’y› ziyaret etmemle gerNikaragua’ya dönerek hüçarp›t›yor. Fakat bu özgün çekleflti. Beni devrimci yapan kümette yer ald›n›z, kültür bir devrim, ayn› Nikaragua 1970’te Küba’y› ziyaret edip bakan› oldunuz. devrimi gibi. Bolivya devlet Küba Devrimi’ni görmem olSandinist devrim cömert bir baflkan›n›n ‹spanyolcay› on du. Hâlâ bu devrime olan devrimdi: Ölüm cezas›n› yafl›nda ö¤renmifl bir yerli hayranl›¤›m sürüyor. Baz› kald›rd›, dayan›flmac› bir olmas› da bir devrimdir. insanî hatalar› var, ama çok toplum yaratt›. Bir devrim Brezilya’da Lula da büyük kazan›mlar elde etti. düflünün ki Amerika’ya kardevrimci bir tav›r sahibi, Dünya tarihinin en büyük fl›, ekonomik ambargoya ama kazan›m› daha az. ekonomik ambargosuna makarfl› ayakta durabildi. Rearuz kalm›fl olmas›na ra¤men gan yönetimi 1980’de bafllayan ve sekiz y›l süren Kontra savafl›nda Sandi- t›pta, e¤itimde ve kültürde öyle büyük ifller banist Devrimi hedef alan karfl›devrimcilere des- flard› ki. Kapitalist ülkelerde vitrinler ayakkab› tek verdi, savafl›n sonunda on binlerce insan dolu, ama Küba’da ayakkab›lar insanlar›n ayaöldü. Bu yüzden toplum çat›flmay› ortadan ¤›nda. kald›racak bir hükümeti tercih etti ve Sandinist Nikaragua, çok zengin do¤al kaynaklar› olan hükümet 1987’deki seçimleri kaybetti. Yöneti- bir ülke, ama nüfusunun büyük bir k›sm› cilerin büyük k›sm› da ahlaken bata¤a saplan- yoksul. Bu çember nas›l k›r›lacak? d›, çalmaya bafllad›lar. Devrimin bitmesine se- Kapitalizm Nikaragua’y› yoksullaflt›rd›, flimdi çimleri de¤il, ahlak› kaybetmek sebep oldu. de neoliberalizm bunu yap›yor. Nikaragua Bugünkü Ortega hükümeti bunun uzant›s›. devrimi ekonomik alanda da büyük kazan›mOysa bence dünyan›n en güzel devrimiydi. lar elde etti. Zaten devrim yoksullar için gerDünyan›n geri kalan›ndan çok büyük dayan›fl- çeklefltirildi. Devrimi kaybetti¤imiz an ekonoma ve destek ald›. Nikaragua çok ziyaret edili- mi ABD’nin ellerine geçti. Nikaragua da Latin Amerika’n›n en yoksul ülkesi haline geldi. yordu: Turizm için de¤il, devrim için. Gelenler aras›nda kimler vard›r? Söylefli: Çi¤dem Öztürk
33
Gene bir nisan... NEPAL 2006 nisan›nda dünyan›n son Hindu krall›¤›na karfl› ayaklanarak monarfliyi alafla¤› eden Nepal halk›, demokratik anayasay› haz›rlayacak Kurucu Meclis üyelerini belirlemek için sand›k bafl›na gitti. Seçimde kraliyete karfl› on y›l boyunca silahl› mücadele veren ve hâlâ ABD’nin terörist listesinde bulunan Nepal Komünist Partisi –Maocu (NKP-M) beklenenin çok üstünde oy toplayarak kurucu mecliste ço¤unlu¤u garantiledi. Yay›na girdi¤imiz s›rada sonuçlar› kesinleflen 180 sandalyenin
102’si NKP-M’nindi, ikinci konumdaki parti, sosyaldemokrat Nepal Kongresi sadece 30 sandalye kazanabilmiflti. Evlediyelik NKP-Birleflik Marksist-Leninist ise 26 sandalyeyle üçüncüydü. 601 üyeli meclise girecek vekillerin 240’› bölgesinde en çok oyu alan adaylardan oluflacak. 335 sandalye ise nispi temsil sistemiyle, partilerin kazand›¤› oy oran›na göre bölüfltürülecek. Kalan 26 vekili kabine atayacak. ‹lk seçim deneyimini baflar›yla tamamlayan Maocular›n bu manzarada 301’in üstünde vekil ç›karmas›n›n zor olmayaca¤› kaydediliyor. ‹ktidar›n zalim kral Gyanendra’n›n elin-
Baflkan Praçanda
TÜRK‹YE Tayyip’in çakısı Cheney’in zoraki ziyareti, NATO zirvesi, IMF’nin “sosyal güvenlik” bask›s›, Barroso’nun AB yüklemesi, küresel g›da krizi, PKK operasyonları ve Türkiye'nin Rusya ve ‹ran misyonlar›... Bat›’n›n “çokamaçl› Türkiye” vizyonunun rant›n› yemeye al›flan AKP iktidar› dünyadaki h›zl› de¤iflim karfl›s›nda zorlanmaya baflladı. BAfiBAKAN Erdo¤an me¤er yan›nda çak› tafl›rm›fl. Malatya gezisi s›ras›nda kendisine hediye edilen hal›n›n ba¤›n› kesmek için belinden ç›karmasa bilmeyecektik. ‹slâmî bas›n bunun bir sünnet oldu¤unu, Hz. Muhammed’in de hançerini yan›ndan eksik etmedi¤ini yazd›. Eski diyanet iflleri baflkan› teyid etmekle kalmad›, “zehirlenme korkusuyla meyvas›n› kendi soymak istemifl olabilir” dedi ve ekledi: “‹smet ‹nönü de tafl›rd›.” Gene de “b›çak tafl›yan baflbakan” imaj›n›n önüne geçmek için ilave aç›klama yap›ld›; çak› “çokamaçl›” bir çak›yd›, zaten baflbakan da ipi çak›n›n b›ça¤›yla de¤il makas›yla kesmiflti. Buradaki “modern çak›” vurgusu dikkat çekiciydi. Davos ruhunu simgeleyen “çokamaçl›” ‹sviçre ordu çak›lar›, neoliberal fetifl objelerinin bafl›nda geliyor. Küresel kapitalizmin avantajlar›ndan yararlanan yeni dünya burjuvas› için jip gibi, Armani gibi bir fley ‹sviçre çak›s›. Pazar iyice geniflledi¤i için, art›k klasik modelin yan› s›ra belli yaflam biçimlerine yönelik olarak haz›rlanm›fl yeni modeller de üretiliyor. Muhtemelen flarap açaca¤› ihtiva etmeyen ‹slamî modeller üretilmifltir. Bu çak›lar›n bafll›ca özelli¤i birçok fonksiyonu biraraya getirmesi: B›çak, makas, testere, c›mb›z, tornavida, çekiç, kerpeten, pense, t›rnak makas›, törpü, büyüteç, çatal, kafl›k, kürdan... Hatta lazer lambas› ve bilgisayar gereçleri... Dolay›s›yla, Erdo¤an sadece sünnet olan bir edimi yerine getirmiyor, ayn› zamanda onu kendince yorumlayarak modernize ediyor: Kullanacaksan, çokamaçl› çak› kullanacaks›n! Ancak, bu izah› yeterli bulmak mümkün de¤il. “Bir baflbakan neden çak› tafl›r” sorusu hâlâ geçerli. E¤er sorulmuyorsa, o zaman flu sorulabilir: Acaba Erdo¤an, Beyaz Saray’a ç›kt›¤›nda çak›s› yan›nda m›yd›? Bir an yan›nda oldu¤unu düflünelim, hatta kendisine ikram edilen bir bütün elmay› belinden ç›kard›¤› çak›s›yla soydu¤unu, b›ça¤›n ucuna saplad›¤› bir dilimi Bush’a uzatt›¤›n›... ‹çinden geçti¤imiz küresel cinnetin, simgeler dünyas›nda birebir karfl›l›k buldu¤u dopdolu bir an. Hay›r, Amerikan paranoyas› böyle bir “riski” atlamaz. Çak›n›n güvenli¤e ta-
34
k›lmas› daha kuvvetli bir ihtimal. Belki “neme laz›m” dendi, o gün hiç kuflan›lmad›, belki de Amerika’ya hiç götürülmedi. Her halükârda karizma çizildi. ‹sviçre cakas› Bat›’da sökmüyor; zira Davos onlar›n e¤lencesi, bizim ev ödevimiz. AKP iktidar›, Washington Konsensüsü’nün neoliberal yasalar›n› sadakatle uygulayarak, dünyan›n gözünde zerre kadar prestiji kalmayan IMF’nin bir dedi¤ini iki etmeyerek, ülkenin önün-
Erdo¤an’ın çakısı belki bu model de¤il, ama “çokamaçlılık” tam da böyle bir fley
deki kalk›nma imkânlar›n› konargöçer yabanc› sermayeye hebâ ederek Reagan’›n flok tedavisini hakl› ç›karmaya çal›fl›yor. Önce çak›y› sat›n alaca¤›m, sonra üstündeki fonksiyonlar› kullanma al›flkanl›¤› edinerek hayat›m› ona benzetmeye çal›flaca¤›m, böylece ayr›lmaz bir parçam hâline gelecek. “Bat›’n›n çokamaçl› çak›s›” olarak Türkiye, bu mant›kla iflliyor. Bir makas olarak Türkiye Geride b›rakt›¤›m›z dört haftada olanlar, Bat› ç›karlar›n›n Ortado¤u, Balkanlar ve Kafkaslar’daki temsilcisi Türkiye’nin yak›n gelecekte üstlenebilece¤i fonksiyonlar konusunda epeyi
den al›nmas›ndan sonra silah b›rak›p bar›fl anlaflmas› imzalayarak geçici hükümete kat›lan Maocular›n lideri Baflkan Praçanda, ilk yapt›¤› aç›klamada “bar›fl sürecine ve çokpartili demokrasiye ba¤l› olduklar›n›” duyurdu. Birkaç hafta içinde cumhuriyeti ilân edip hukuken monarfliye son vereceklerini ve kraliyet saray›n› kamulaflt›racaklar›n› aç›klayan NKP-M baflkan yard›mc›s› Battaray ise Bat›ya güvence vermeyi ihmal etmedi: “Ekonomide kapitalizm devam edecek. Ancak tam bir kapitalist temel kurduktan sonra sosyal anlamda bir fleyler yapabiliriz.”
ipucu b›rakt›. ‹lk olarak, Ortado¤u turuna ç›kan ABD baflkan yard›mc›s› Dick Cheney’in zoraki Türkiye ziyareti geldi. Görüflmeler, Cheney’nin daha önce u¤rad›¤› ‹srail’de verdi¤i demeçte Kuzey Irak’tan “Kürdistan” diye söz etmesi yüzünden gergin bafllad›. Cheney de sitemkâr Ankara’n›n dikine gitti, ‹ran ile yap›lan enerji anlaflmalar›n› elefltirdi, kinayeli demeçler verdi. Örne¤in flunu söyledi: “Kuzey Irak’ta büyük bir ekonomik hamle gördüm. Her tarafa yat›r›mlar yap›l›yordu. Kim yap›yor, diye sordum. Türkiye, dediler.” Nankörlük ediyorsunuz, der gibiydi Cheney. Tesadüf, gene o günlerde, Bugün gazetesinin AKP yanl›s› yazar› Mehmet Metiner, Siyaset Meydan›’nda ulusalc›lara ç›k›fl›rken, Kerkük ve Musul’u imâ ederek, “toprak vermeyece¤iz alaca¤›z” demiflti. Bir yandan devlet politikas› olarak Irak’›n toprak bütünlü¤ünü savunup di¤er yandan Büyük Ortado¤u Projesi’nden parsa kapmaya çal›flan, düflman gibi göründü¤ü Barzani’yle sinsi ç›kar ortakl›klar› gelifltiren ikiyüzlü Irak politikam›z art›k yeni-sömürgeci ihtiraslar›n› gizlemez oldu. Kuzey Irak’› askeriyle de¤il ifladam›yla, halis Anadolu sermayesiyle “içinden” ele geçirmeyi arzulayan bu neoliberal yay›lmac›l›k perspektifi, Kürt sorununu kangren hâlinde tutman›n siyasî rant›yla var oluyor. Cheney’in imâs›n› gayet iyi anlayan Gül, onu stratejik ortal›k içinde oldu¤umuz genifl co¤rafyay› hat›rlatarak i¤neledi: “Bizim ne kuzey ne de güneyde bir sorunumuz var. Bizim tek sorunumuz PKK.” Bunun üstüne Cheney, PKK’ya karfl› destek vermeyi sürdüreceklerini yineledi, ama Ankara’y› sinir eden Afgan kart›n› bir daha ç›kartt›. Türkiye’den Afganistan’a asker göndermesini istedi. NATO zirvesinde de tekrarlanan bu talep Türkiye’nin kronik bafla¤r›s› hâline geldi. Bu yüzden, Afganistan’da NATO’nun sivil temsilcisi olarak bir dönem görev yapan Hikmet Çetin’in “gönderelim, rahatlayal›m” demeci, Ankara’da bu fikri savunanlar›n artabilece¤ini düflündürdü. ABD’deki baflkanl›k seçimlerinin arifesinde gerçekleflen Cheney ziyareti, Ankara’n›n yavafl yavafl Bush’un yörüngesinden ç›k›p en az›ndan daha yumuflak bir Ortado¤u politikas› vaat eden Demokrat adaylara (Obama veya Clinton) yak›nlaflt›¤›n› gösterdi. Ayr›ca Cumhuriyetçi aday McCain de “yumuflama” taraftar›. Türkiye, yeni Beyaz Saray yönetiminin
S›ra çimentoda
Çin usülü antlaflma
‹dam birincisi Çin
Mumia kurtulacak mı?
VENEZÜELLA Chavez petrol, elektrik, telekomünikasyon ve do¤al gaz sektörlerinden sonra çimentoyu da kamulaflt›r›yor. Alo Presidente program›nda konuflan Chavez, konut s›k›nt›s› yaflan›rken özel flirketlerin çimento ihraç etmesine göz yumulamayaca¤›n› söyledi. Stratejik bir sanayi olarak nitelendirdi¤i çimento sanayiinin kamulaflt›r›lmas› sürecinde özel flirketlere adil tazminatlar ödenece¤ini belirtti. Ülkenin en büyük çimento flirketlerinin ilk üçü yabanc›lara ait. Meksikal› Cemex pazar›n neredeyse yar›s›n› elinde tutarken, geride kalan›n büyük k›sm› da Frans›z Lafarge ve ‹sviçreli Holcim firmalar›n›n elinde.
YEN‹ ZELANDA Baflbakan Helen Clark, dengi Wen Jiabao ile Pekin’de tokalaflt›. Çin ile serbest ticaret anlaflmas› yapan ilk geliflmifl ülke Yeni Zelanda oldu. Buna göre iki ülke birbirine uygulad›¤› gümrük tarifelerini 2019’a aflamal› olarak kald›racak. Üç y›l süren müzakereler sonunda var›lan anlaflman›n iki ülke aras›ndaki 6.1 milyar dolarl›k ticaret hacmini roketleyece¤i san›l›yor. Bu ekonomik yak›nlaflman›n siyasi boyutu ise, –müzakerelerin ön koflulu oldu¤u için biraz da mecbur kalan– Yeni Zelanda’n›n Çin’i bir “piyasa ekonomisi” olarak tan›d›¤›n› ilån etmesiydi. ABD ve AB bunun aksini iddia ediyor.
BR‹TANYA Uluslararas› Af Örgütü’nin y›ll›k ölüm cezas› raporu gene Çin’i iflaret etti. 2007’de Çin’de en az 470 kiflinin idam edildi¤i bildirildi. Ancak gerçek rakam›n 8 bini bulabilece¤inden endifle ediliyor. Raporda geçen y›l 24 ülkede toplam olarak 1252 kiflinin idam edildi¤inin bilindi¤ini belirtildi. Dünya genelindeki infazlar›n yüzde 88’i befl ülkede gerçekleflti: Çin’i izleyen ‹ran’da 317, Suudi Arabistan’da 143, Pakistan’da 135 ve ABD’de 42 kifli idam edildi. Dikkat çeken bir baflka nokta ise, dünyada ölüm cezas›n›n kald›r›lmas› yönünde bir e¤ilim görülmesine karfl›n, özellikle Çin ve ‹ran’da durumun kötüleflmesi.
ABD Temyiz mahkemesi, Mumia Abu Jamal’in ölüm cezas› karar›n› bozdu. 1982’de bir polis memurunu öldürdü¤ü gerekçesiyle ›rkç› bir mahkeme taraf›ndan ölüm cezas›na çarpt›r›lan, ama masumiyetini aralar›nda filozof Jacques Derrida’n›n da bulundu¤u genifl bir kesime kabul ettiren, hücresinden ABD’deki ölüm cezas›na karfl› mücadelenin öncülü¤ünü yapan eski Kara Panter’in mahkemesi yeniden görülecek.
‹ran ve Suriye ile diyalog kurmas›n› h›zland›racak yagâne bölgesel güç. Ayn› imkân AB’ye de aç›k. Ama NATO bambaflka sularda geziniyor, Bush yönetiminin ‹ran ikazlar›n›n üstüne askeri politikalar infla ediyor. Bir tornavida olarak Türkiye Bükrefl’te toplanan NATO zirvesinin en önemli üç gündem maddesinin ikisi do¤rudan Rusya’yla ilgiliydi: Ukrayna ve Gürcistan’›n NATO’ya kat›lmas› ve ABD’nin Do¤u Avrupa’ya kuraca¤› füze savunma sistemi. Rusya bunlar›n ikisini de “güvenlik tehdidi” say›yordu. ABD, Ukrayna ve Gürcistan’›n NATO’ya kat›lmas›n› desteklese de Almanya ve Fransa’n›n çekinceleri bask›n geldi, üyelikleri gelecekte bir zamana ötelendi. Buna karfl›n NATO’ya kat›lmak isteyen üç Balkan ülkesinden Arnavutluk ve H›rvatistan pakta al›nd›, Makedonya’ya bekle dendi. Böylece ABD, NATO ve Avrupa’n›n büyüklerinin geçen ay ba¤›ms›zl›¤›n› ilân eden Kosova’ya verdi¤i destek pekifltirildi. ABD’nin yabanc› topraklarda kurdu¤u en büyük askeri üs Kosova’daki Camp Bondstell. Cheney’in her tafl›n at›ndan ç›kan savafl flirketi Halliburton taraf›ndan infla edilen üs, Bulgaristan, Makedonya, Kosova ve Arnavutluk’u katedecek Amerikan yap›m› Trans-Balkan petrol boru hatt›n›n güzergâh›nda bulunuyor. Balkanlar’daki NATO genifllemesini izlemekle yetinen Rusya, füze kalkan› projesinin geçmesine de engel olamad›. ABD, Avrupa’ya yönelik füze sald›r›lar›n› havada engellemek üzere Polonya’da 10 füze bataryas›, Çek Cumhuriyeti’nde de bir radar sistemi konuflland›racak. NATO her ne kadar “sizden de¤il ‹ran ve Kuzey Kore’den çekiniyoruz” dese de, Rusya, s›n›rlar›n› denetim alt›na alan bu giriflime benzer bir sistemi kendi topraklar›na kurarak cevap verece¤ini bildirmiflti. Bu süreçte Rusya, ‹ran ve Kuzey Kore’den gelebilecek füze sald›r›lar›na karfl› en etkili savunma konumunun Türkiye’nin Do¤u Karadeniz bölgesi oldu¤unu savundu, burada ortak bir füze kalkan› kurmay› teklif etti. Ama NATO ülkeleri Bush’un açt›¤› yoldan ilerlemeyi tercih etti. NATO toplant›s›n›n üçüncü önemli konusu Afganistan’d›. ABD’nin kontrolü tamamen NATO’ya devretti¤i Afgan cephesinde durum hiç parlak de¤il. Taliban direniyor, dolay›s›yla kazan›yor. NATO, “yeni stratejik vizyon” ad›n› verdi¤i, temelde Afgan ordusunun güçlendirilmesini ve iki y›l içinde say›ca 80 bin askeri bulmas›n› sa¤layacak bir plan üstünde anlaflt›. Buna ra¤men ülkedeki 47 bin kiflilik NATO gücü-
nün art›r›lmas› için üye ülkelerden daha fazla asker istedi. F›rsatç› Sarkozy hemen atlad› ve flovunu yapt›; Afganistan’da halen 1500 askeri bulunan Fransa’n›n ilaveten 700 asker daha gönderecek. 1966’da pakt›n ABD güdümüne girdi¤ini öne süren Fransa, NATO’nun askeri kanad›ndan ayr›lm›flt›. Ama Sarkozy bunun demode bir tav›r oldu¤u görüflünde, NATO’nun askeri kanad›na geri dönmeye haz›rlan›yor. Bir c›mb›z olarak Türkiye Geçen y›l yap›lan NATO zirvesinde Putin’in yapt›¤› konuflma genelkurmay›n web sitesinde yay›nlanm›flt›. Ama bu y›lki zirvenin sonuçlar› TSK’n›n içindeki Putin yanl›lar›n› memnun edecek cinsten de¤il. NATO’nun tercihleri, bölgenin en büyük üç gücünden biri olan Türkiye’yi, öteki ikisi Rusya ve ‹ran’la karfl› karfl›ya getiriyor. Ama NATO ayn› zamanda Türkiye’nin Kafkasya, Orta Asya ve ‹ran’a nüfuz etme yetene¤inden, Rusya’n›n içlerine kadar uzanan stratejik derinli¤inden yararlanmak arzusunda. Küreselleflmenin giderek bölgesel bloklara yasland›¤› bu dönemde kendini yaln›z hisseden ‹ran’›n fiangay ‹flbirli¤i Örgütü’ne tam üyelik baflvurusunda bulunmas› iflleri iyice karmafl›klaflt›rd›. PetroChina’n›n büyük yat›r›mlarla ‹ran’a girmesinin ard›ndan gelen bu ad›m› Rusya da destekliyor. NATO’nun gözdesi Türkiye, böyle bir ortamda bile, PKK’ya karfl› Kandil’de ortak operasyon düzenlemek üzere ‹ran ile iflbirli¤i yapabilecek konumda. ABD ve AB’ye karfl› Avrasyac› tezleri giderek daha yüksek sesle savunmaya bafllayan ulusalc›lar, art›k Rusya’dan daha s›cak destek alabiliyor. AKP’yi kapatma davas› ile Ergenekon soruflturmas› aras›ndaki gerilimi “do¤ru okuyan” Rusya, geçen ay Fethullah Gülen’in Nur cemaatinin ülkede açt›¤› okullar› kapat-
mak üzere harekete geçti. 1992’den beri eski Sovyet cumhuriyetlerinde 236 okul ve 500 dolay›nda ö¤renci yurdu açan Gülen, art›k Kremlin’in kara listesinde. Geçen aya damgas›n› vuran Barroso ziyareti tam da bu noktada devreye girdi. AB komisyonu baflkan› Barroso, Avrupa’yla iliflkilerden rahats›z olan CHP ve MHP’ye tarihi soruyu bir kez daha yöneltti: AB’ye girmek istiyor musunuz? Muhalefet partilerinin ikisi de problemin Avrupa’dan kaynakland›¤›n› savundu, son y›llarda artan Türkiye karfl›tl›¤›n›n, Merkel’in “imtiyazl› ortakl›k” ve Sarkozy’nin Akdeniz Birli¤i projelerinin kabul edilmezli¤ini vurgulad›, ama bu soruya bal gibi “evet” cevab› verdi. Dolay›s›yla ulusalc›-milliyetçi kanad›n Avrasyac› e¤ilimlerinin flimdilik Avrupa’ya siyasi bask› uygulamaya yönelik taktik hamlelerle s›n›rl› oldu¤u belirginleflti. Nitekim CHP ve MHP’nin pas›n› alan Erdo¤an, AB’ye yüklendi. Barroso henüz gezisini bitirmemiflken, AB’nin Türkiye nüfusunu ciddi bir sorun olarak görmesine ald›rmadan, AKP kitlesine dönüp “üç çocuk yap›n” sözünü yineledi. Putin’in de eflzamanl› olarak Rus kad›nlar›ndan daha fazla çocuk yapmas›n› istemesi tesadüf olmamal›. Türkiye, ABD, AB ve NATO’nun “çokamaçl› çak›s›” olmay› kararl›l›kla sürdürüyor. Yaln›z yeni ‹sviçre çak›s› tasar›mlar›n ciddi bir sorunu var; çokamaçl›l›k artt›kça kullan›m› zorlafl›yor, insan ölçekli olmaktan uzaklafl›yor. ‹ktidardaki ilk döneminde AB’nin istedi¤i reformlar› ç›kararak siyasi, IMF reçetelerini uygulayarak ekonomik istikrar sa¤layan AKP iktidar›n›n, ikinci dönemde bu “sanki dengeli” durumu koruyamayaca¤› çok aç›k. Dünyan›n sosyal devleti yeniden tart›flt›¤› bir ortamda, IMF’nin dayatt›¤› sosyal güvenlik yasas›n› ç›karmaya çal›flan AKP, Özal döneminden beri süregelen neoliberal emek kolonizasyonunu derinlefltirme niyetini sergiledi. Ne var ki, küresel g›da krizi, AKP’yi fena yakalad›. Tar›m Bakan›’n›n pirinç spekülasyonu yapan piyasaya karfl› çaresiz kal›p halka “bulgur yiyin” ça¤r›s› yapmas›, direktif veren birileri olmay›nca panikleyen AKP’nin vizyonsuzlu¤unun kan›t›yd›. Oysa sosyalistler bütün dünyada adil bir gelecek vizyonuna dayanan projelerle ortaya ç›k›yor. Baflsavc› ile Ergenekon aras›nda s›k›flan gündemin üstünü örttü¤ü neoliberal talana karfl› harekete geçen çiftçilere, ekolojik sürdürebilirli¤i esas alan tar›msal kalk›nma modellerinin uygulanmas› için bast›ran Via Campesina’n›n Türkiye’deki temsilcilerine, sosyal güvenlik yasas›na karfl› direnen emekçilere omuz vermenin zamand›r. –E.Z.
35
altepe’nin Bafl›büyük mahallesi, bu
r›yla 49 gündür polis ablukas› alt›ndayd›. Polis bir yandan mahallenin göbe¤indeki park alan›na yerleflen TOK‹ flantiyesini yak›ndan koruyor, bir yandan da halka dan›fl›lmadan, tepeden inme bir flekilde yürütülen kentsel dönüflüm hamlesine hay›r diyen mahalleliye helikopterlerden gaz bombas› atmaya varan tacizlerini sürdürüyordu. Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i’nin suç duyurusuna da konu olan afl›r› fliddet kullan›m›n› içeren, halk› kand›rmaya, 940 dönüme yay›lan mahallenin tümünü rant bölgesine dönüfltürmeye çal›flan uygulamalar bir yana, Bafl›büyük’te yaflananlar›n çok önemli bir baflka aç›l›m› daha mevcut. Bafl›büyük yerel seçimlerde Maltepe’nin AKP’li Belediye Baflkan› Fikri Köse’nin seçilmesinde kilit bir rol oynuyor, Köse’ye ve dolay›s›yla AKP’ye yüzde 72 oy vermekle kalmay›p aktif flekilde çal›flan kad›n kollar›yla da rüzgâr›n AKP’ye dönmesinde büyük bir görev üstleniyordu. ‹ki hafta önce yaklafl›k 800 Bafl›büyüklü ve onlara deste¤e gelen baflka mahalleler, Minibüs Caddesi üzerindeki belediye binas› önünde, 3 bin çevik kuvvet nezaretindeki bas›n aç›klamas›ndan sonra, cadde boyunca “AKP Fikri’ni bafl›na çal” nidalar›yla yürüyordu. Halk, Maltepe Belediyesi, ‹stanbul Büyükflehir ve TOK‹ aras›nda imzalan protokole engel olaca¤›n› bir defa daha dile getiriyordu. Bafl›büyük’te vuku bulanlar, giderek emlâk rant›na ba¤›ml› hale gelen ekonominin siyasetüstü “giriflimleri”ne önemli bir örnek teflkil ediyor. Dönüflüme maruz kalacak di¤er mahallelerin pür dikkat izledi¤i Bafl›büyük savafllar›, 11 Nisan akflam› TOK‹ kamyonlar›n›n taarruzu sonucu direnen mahallelinin ve çocuklar›n ciddi flekilde tartaklanmalar›yla devam ediyor, mahalleli evlerine sahip ç›kmaya azimli gözüküyor. Siyasî görüfl ya da parti ayr›flmalar›n›n ötesinde, evrensel, hak temelli bir bar›nma mücadelesinin efli¤inde bulundu¤umuz flu günlerde, Express mahalleden bildiriyor.
Adem Kaya (solda) ve Lütfi Sel, Dayan›flma çad›r›nda, bas›n aç›klamas›nda
36
Foto¤raf: Cem Tan
M sat›rlar›n kaleme al›nd›¤› an itiba-
BELED‹YE SATTI, TOK‹ YIKMAK ‹ST‹YOR...
Bafl›büyük direniyor! Bafl›büyük’te devam eden mücadelenin sözcüleri, Bafl›büyük Mahallesi Do¤ay› ve Çevreyi Koruma ve Yaflatma Derne¤i Baflkan› Adem Kaya ve Baflkan Yard›mc›s› Lütfi Sel ile polis ablukas› alt›ndaki mahalleyi ve gelifltirdikleri savunma stratejilerini konufltuk. ‹stanbul Mahalle Dernekleri Platformu’nun (‹MDP) da üyesi olan derne¤in deneyimlerini, Adem Kaya'n›n gözalt› sürecinin ard›ndan, birinci a¤›zdan dinliyoruz... Mahalleyi böyle etkin bir direnifle sürükleyen süreç nas›l bafllad›? Adem Kaya: Mahallemiz 1978’de kuruldu. 12 Eylül’de henüz köy statüsündeydi, ihtilâl esnas›nda muhtar›m›z asker kökenli oldu¤u için mahalle yapt›lar. 1984-85’te Özal hükümeti buraya gelerek tapu tahsis belgelerini da¤›tt›. fiimdi buras› iflgal alt›nda deniyor. Benim bildi¤im iflgal, bir vatandafl›n tapulu yerini bir baflka vatandafl›n iflgal etmesiyle olur. Hazine’ye ait olan yere vatandafl gelmifl, devlete s›¤›nm›fl. Devlet bu vatandafla tapusunu vermemifl, suyunu vermemifl, elektri¤ini vermemifl, üvey evlat gibi davranm›fl. Ne zamanki inflaatlar yap›lm›fl, gecekondular mesken olmufl, oturu-
Bafl›büyük belediye baflkan› Büyükflehir Belediyesi’ne ve TOK‹ baflkan›na “böyle bir yerim var, de¤erlendirebilir miyiz?” dedi. Önce Unak›tan, peflinden Abdüllatif fiener gelip “ne güzel bir yer buras›” dediler. ‹lk protokol fiubat 2006’da imzaland›. Protokolde bir tek biz yokuz.
lur vaziyete gelmifl, gecekondulardan beslenen siyasetçiler oy peflinde koflarak buraya hizmet sunmufllar. Altyap›lar› yap›lm›fl, elektrik, su gelmifl. En son 2005’te do¤algaz gelmifl. Okullar, camiler, sa¤l›k oca¤›, ‹ETT otobüs seferleri, yani Maltepe’nin merkezinde altyap› anlam›nda ne varsa, pazar yeri de dahil olmak üzere, hepsi yap›lm›fl. 1997’de, o zaman›n ANAP’l› Belediye Baflkan› Bahtiyar Uyan›k, “Hazine arazisi üzerindeki iflgalciler belediyeyi zarara u¤rat›yor, sen buran›n tapusunu bana ver, ben hem zarar etmeyeyim, hem de bu kiflileri hak sahibi yapay›m” diyerek Hazine’ye dava açt›. 2000’de mahkeme karar› al›nd›, 2002’de de devir süreci tamamland›. Ama zaman›n yerel yönetimi Bafl›büyük halk›yla iyi geçinmedi¤inden ve ormanla ilgili bir sorundan dolay› buras› için imar çal›flmas› yapmad›. Küçükyal›, Ayd›nevler, Yunusevler, F›nd›kl› gibi mahalleler, zaman›nda burada yaflayan halk›n koyun güttü¤ü mezralar mahalle oldu, Bahtiyar Uyan›k tapular›n› da¤›tt›. fiu andaki belediye baflkan› Fikri Köse de seçimlerden önce Bafl›büyük’e ç›k›p, “seçilirsem imarl› tapunuzu verece¤im” diye fleref sözü verdi. Halk muhafazakâr oldu¤u için, onu demese de oylar›n› al›rd›, ama yüzde 72 de¤il, yüzde 70 al›rd›. Gidiflat›n de¤iflti¤ini, verilen sözlerin tutulmayaca¤›n› ne zaman anlad›n›z? Seçimlerden dört ay sonra, 16 Temmuz 2004’te bir protokol imzaland›. Fikri Köse, belediyeye geçen 400 dönümün tapusunu eline ald›, Büyükflehir Belediyesi’ne ve TOK‹ Baflkan› Erdo¤an Bayraktar’a
Foto¤raf: Evrensel gazetesi arflivi
“Böyle bir yerim var, bunu de¤erlendirebilir miyiz?” dedi. Onlar da geldiler, buray› incelediler. Önce Unak›tan, peflinden Abdüllatif fiener gelip “ne güzel bir yer buras›” dediler. Sonra Uluda¤’da bir görüflme yap›ld›. ‹lk protokol de 9 fiubat 2006’da imzaland›. Protokolde bir tek biz yokuz. Gülsuyu Gülensu’nun muhtarlar› bu konuda biraz daha duyarl› oldu¤u için, 1/5000’lik planlara itiraz ettiler. 430’a yak›n itirazlar› var. Burada, muhtar ve encümen de halka haber vermedi. Bu olay 1 Nisan 2006’da flaka gibi ç›kt›. Belediyede çal›flan bir arkadafl›m›z, 31 Mart’ta belgeyi görüp muhtara “Bafl›büyük sat›lm›fl, kentsel dönüflüm alan› ilan edilmifl, ne diyorsun?” demifl. Muhtar da “Nereden ç›kar›yorsun bunu?” diye cevap vermifl. Arkadafl ertesi gün belgeyi muhtar›n önüne koydu. Muhtar acilen bir toplant› yapt›. Bu iflin örgütlü bir biçimde yürütülmesi gerekti¤ini söyledi. 55 kiflilik bir komisyon oluflturduk, bu grup içinden bir yürütme seçtik. “12 kifli olsun” dedik, “bu komisyonda AKP’nin encümeni olacak, AKP’nin mahalle temsilcisi olacak. Muhtar olmas›n, o bizimle belediye aras›nda köprü olsun” dedik. Muhtar bunu yanl›fl anlad›, kendisini istemiyormufluz gibi düflündü. MHP’li bir arkadafl›m›z›n önderli¤inde komisyon kuruldu. Muhalefetten de birileri olsun dedik. Üç toplant› yapt›k. AKP’nin mahalle temsilcileri geldi, ama encümen üyesi üç toplant›ya da gelmedi. Muhtar ikisine geldi, birine gelmedi. Heyet oluflturup belediyeye gittik, baflkan “Beni siz seçtiniz, vefa borcum var, hiçbirinizi ma¤dur etmeyece¤im, dernek kurman›za gerek yok” dedi. Biz karfl› ç›kt›k, dedik ki: “Dernek kurmam›za karfl›s›n, ama üç kifli bir araya geldi¤inde Terörle Mücadele Yasas›’ndan içeri al›yorlar. Seçim sonuçlar›n› de¤erlendirmek için topland›¤›m›zda bile polis gelip bizi götürdü ve gözalt›nda tuttu. Dolay›s›yla bu dernek kurulsun.” Biz dernek kurarken belediye yine görüflmek istedi. fiu andaki park alan›m›za ‹BB 1 trilyon 900 milyar lira bütçe ay›rm›flt›. 2006 protokolüne göre, Kuyular Düzü mevkiinde 1800 konut yap›lacak, 400 dönüm içindeki 1700 ko-
TOK‹ NEYE DERMAN OLUYOR?
‹ki ay ödemeyince entsel dönüflüm ad›na kamulaflt›rma yetkisine de
Ksahip olan Toplu Konut ‹daresi (TOK‹), yoksullar için yapt›¤› konutlar› uzun vadede borçland›rarak hak sahiplerine da¤›t›yor; sat›fl›n ard›ndan, banka ve 15 y›l vade alt›na girmifl ailelerin aras›ndan çekiliyor. Küçükçekmece-Ayazma’dan Bezirganbahçe’ye tafl›nan 160 aile, iki ay ödemeleri yapamad›klar› için banka tebligatlar›yla yüzleflmek zorunda kald›. Bu sorun, yak›n gelecekte evlerinden ç›kar›lacak 1 miyon ailenin bafl›na genut sahibi oraya tafl›nacakt›. Ama bir yandan da “r›zas› d›fl›nda kimseyi tafl›mayaca¤›z” deniyordu. Bunun kand›rmaca oldu¤u aç›kt›. “Ya seve seve gideceksin ya da ben seni oradan göndermeyi bilirim” diyorlard›. Dedik ki: “Sen bizi buradan sürüyorsun madem, buray› kime vereceksen onlar›n çocuklar› burada top oynayacak. Dolay›s›yla, park yapt›rmay›z.” ‹BB’deki CHP encümenleri de “yerinde yerleflim” diye flerh koyunca, flehir planc›lar›, harita mühendisleri, mimarlar dava aç›nca, 1/100 bin ölçekli planda Kuyular Düzü ulusal park ilan edildi, belediyenin orada bu konutlar› yapma flans› kalmad›. Belediye s›k›flt›, elinde TOK‹ ve ‹BB ile üçlü protokol var. Haz›r park› bulmuflken 1/5000 plan›n› bir gecede de¤ifltirerek 18 dönümlük mahallenin park›na bir toplu konut projesi kondurdu. Peflinden de 940 dönümlük Bafl›büyük’ün 400 dönümü projelendirildi. 210 konut flu andaki park yerine yap›lacak. Sonra bu say› 300 konuta ç›kt›. Alt› dev blokta bal›k istifi... 2500 konut da halihaz›rdaki 990 konutun yerine gelecek. Belediye baflkan› diyor ki: “Bu konutlar› yapaca¤›m, r›zas› d›fl›nda kimseyi tafl›mayaca¤›m.” Biz de flunu diyoruz: “Tamam baflkan›m, teflekkür ederiz, sosyal proje diyorsun, ama sonra ‘benim yapt›¤›m evler’ diye para istiyorsun.” TOK‹’nin birkaç tür konut projesi var. Size yapacaklar›, “yoksul evleri” kapsam›nda yer alacak muhtemelen... Sosyal proje iflte: Yoksul evleri! 85 metrekare ev veriyorlar. 52 bin lira de¤er biçi-
lebilir. Aileler, ödeme boyunca evlerini kiralama ya da baflka evlerde yaflama hakk›na da sahip de¤il. Erdo¤an’›n global ekonomiyi derinden sarsan emlâk krizine karfl› güvence olarak öne sürdü¤ü TOK‹’nin malî yap›s›, kamu yarar›n› ne kadar gözetti¤i derinlemesine incelenmesi gereken konular›n bafl›nda geliyor.
Zaman’da bir manflet: “Kentsel dönüflüm gecekondu lobisine tak›ld›.” TOK‹ Baflkan› Bayraktar'›n sözleri Bafl›büyük'le ilgili bir habermifl gibi veriliyor. Bayraktar “gecekonduda yaflayan halk kentsel dönüflüme karfl›, çünkü orada esrar, silah ve kad›n ticareti yap›yorlar” diyor. Bu a¤r›m›za gitti. Haber bekliyoruz ilgililerden, suç duyurusunda bulunsunlar diye.
Bafl›büyük halk› her tür polis fliddetiyle karfl›laflt›. Afla¤›da, yafl›n› bafl›n› alm›fl bir kitleye ilaçl› su s›k›l›yor... ‹lac›n özelli¤i, kafl›nma yaratmas›.
yorlar. Rant› olmayan, ilerde getirisi olmayan konutlar. D›fl› sa¤lam, ama içine girmek için 10-15 milyar masraf edeceksin. ‹kinci konut ise 112 metrekare, birim fiyat› 69 bin lira. Bizim binalar›n enkaz fiyat› –binalar “kaçak” addedildi¤i, verdi¤imiz vergileri yok sayd›klar› için– 20 bin lira. 20 binin üstüne 49 bin lira koyacaks›n›z, bu paray› 15 y›lda ödeyeceksiniz diyorlar. Bu flekilde kimsenin ev sahibi olma flans› yok. Sen evini yapt›n, ama gariban vatandafl›n buraya gitme flans› yok. Baflkan “bana böyle uç sorular sorma” dedi. Proje iptal mi olacak? Bu 300 konuttan sonra buray› imara aç›p tapu mu da¤›tacaks›n? Cevaplar›n› alamad›k. Üç defa gittik. Baflkan “Tapu mu istiyorsunuz? Gidin araflt›r›n, örnekleri varsa getirin, tapunuzu verelim” dedi. Gittik, Kartal Belediyesi, Hürriyet Mahallesi’nde, Yakac›k’ta uygulama yap›yor. Kad›köy, Üsküdar, Sultanbeyli, Samand›ra, Gebze belediyeleri tapu da¤›t›yor. Sorduk neye göre yapt›klar›n›, 4916 numaral› yasaya göre bu arazilere kim ev yapt›ysa ona tapu veriyorlar. “Peki bizde böyle bir olay var, buna ne diyorsunuz?” dedik. Dediler ki, “belediye baflkan›n›n inisiyatifine kalm›fl, ister TOK‹’ye verir, ister size”. Bu, 210 konut d›fl›nda mahallenin 400 dönümü için de geçerli, de¤il mi? Aynen. 2006’da Bafl›büyük’te gençler dernek kurunca biz kenara çekildik. Ama onlar dava açmak yerine yaln›zca eylem yapt›lar. 9 Ekim 2006’da toplu konut alan› 900 dönüme ç›kar›ld›. 500 dönüm topra¤›m›z› daha kaybettik. Maltepe Belediye Meclisi’nden oy çoklu¤uyla geçti karar. CHP hay›r dedi, 13 encümeninin flerhi var. ‹BB’ye gitti ifl. 11 Aral›k 2007’de ‹BB’den oybirli¤iyle geçti. Muhalefetten bir üye bile karfl› oy vermedi. ‹yi polis - kötü polisi oynuyor bütün partiler. Millet yavafl yavafl uyanmaya bafllad›. Sorular sormaya bafllad›k, ama cevaplayam›yorduk. Bunun üzerine araflt›rmaya bafllad›k, bir tak›m bilgilere ulaflt›k. ‹lk eylemimizi Meltem TV’de canl› yay›na ç›karak yapt›k. Sonra Ankara’ya gittik. ‹ki amac›m›z vard›, hem kamuoyu oluflturmak, hem de CHP’ye hesap sormak. 29 Ocak’ta 350 kifli Ankara’ya gittik. Sa¤olsun, Kastamonu milletvekili Mehmet Y›ld›r›m’›n davetlisi olarak TBMM’ye girdik. Sabah saatlerinde bizi parlamentoda karfl›lad›. Ayn› esnada, 1500 çevik kuvvet ekibiyle buraya etüd çal›flmas› yapmaya gelmifller.
37
Erkekler Ankara’da, çocuklar ve kad›nlar var. O gün muhtarl›k binas›, encümenin dükkân› taflland›, sorumlu olarak da Ankara’da olan bizler görüldük. Bir belediye baflkan› olarak buraya 1500 çevik kuvvet getirmenin âlemi ne? Millet direniyor. Diyemez miydin “bunlar benim seçmenim, çekilin yoldan, halk›mla arama girmeyin”. Kendi sorumlulu¤unu bizim üzerimize y›kt›, bizi dava etti. Bizi teröre, gaspa soktu. 11 davadan yarg›lan›yoruz. Oysa o esnada Ankara’dayd›k. CHP’nin grubuna kat›ld›k, dedik ki: “Say›n genel baflkan, burada kentsel dönüflüm çeliflkisi var, partide birlik yok, beraberlik yok. Maltepe’deki encümen hay›r diyor, Büyükflehir’dekiler evet diyor.” O gün genel baflkan Bafl›büyük’ü gündeme getirdi. ‹çiflleri’ni arayarak konuyu sordu. ‹çiflleri bakan› konudan haberdar olmad›¤›n› söyledi, çevik kuvvet çekildi. Bir yandan da seçimler yaklafl›yordu. Belediye baflkan›n›n son sözü “ne pahas›na olursa olsun bu projeyi yapaca¤›m, siz devletle milleti karfl› karfl›ya getirmeyin, bundan vazgeçin” oldu. Ba¤lar koptu. Üç defa ihale oldu seçimlerden evvel. Belediye baflkan›na dedik ki, “flimdi seçim var, bundan büyük seçim yat›r›m› olur mu?”. Bir yandan da TOK‹ nereye giderse, baflbakan gidip aç›l›fl yap›yor, puan topluyor. Bafl›büyük halk› gene belediye baflkan›na güvenerek oyunu AKP’ye verdi. Belediye baflkan› da bize dedi ki: “Siz birkaç tane çapulcusunuz, o kadar ba¤›rd›n›z, bu halk gene bize oy verdi.” AKP’nin kalesi
olan bir yerde biz bu mücadeleyi verirken, verilen yüzde 72’lik oyu yüzde 30’lara çekebilirsek, anlaml› bir fley yapm›fl oluruz diye düflündük. Ama halk›m›z oy verince, seçimden befl gün sonra ihale yap›ld›. Evyap adl› bir flirket ald›. Girmeye çal›flt›, halk direndi, giremedi. 6 Kas›m’da yine denedi. Sonunda arabulucu olmas› için belediye baflkan›n› getirdi. Burada olacaklar› Bahçelievler’den, Ayaza¤a’dan biliyoruz. Millet bize inanm›yor, seçti¤i muhtara, encümene, belediye baflkan›na inan›yordu. Öte yandan, 32 ya da 49 bin lira borçlanaca¤›z. Ama buna zam gelecek mi, borçlar ayn› m› kalacak bunlar bile aç›k-
Bizim binalar›n enkaz fiyat› 20 bin lira. Üstüne 49 bin lira koyacaks›n›z, bu paray› 15 y›lda ödeyeceksiniz diyorlar. Bu flekilde kimsenin ev sahibi olma flans› yok, gariban vatandafl›n buraya gitme flans› yok.
PEK‹ YA ANAYASA’DAK‹ BARINMA HAKKI?
Sadece hukuk yetmez Meslek odalar› ve bar›nma haklar›yla yak›ndan ilgilenen avukatlar, hukukun imkânlar›n›, s›n›rlar›n› zorlayarak mücadeleye destek vermeye çal›fl›yor. Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i’nden Oya Aslan ve Hülya Dereci ile dönüflümün ve y›k›m›n gölgesindeki mahalllelere hukukî süreçlerin ›fl›¤›nda bakt›k. Kentsel dönüflüm sürecinde hukuksal yap› nas›l bir rol oynuyor? Hülya Dereci: “Kentsel dönüflüm” ad› alt›nda emekçi insanlar›n yaflama, bar›nma ve çal›flma haklar› ihlâl ediliyor. Özellikle küçük alanlara –mesela 500 metrekarelik bir alana– dair Bakanlar Kurulu’ndan kanun hükmünde kararname, genelge, yönetmelik ç›karmalar› o kadar basit ki. ‹mar Yasas›’na, kamulaflt›rmalara, özel yerlerin el de¤ifltirmesine iliflkin birbirini d›fllayan, birbiriyle çat›flan o kadar çok genelge ve yönetmelik ç›kar›ld› ki, içinden ç›kmak imkâns›z. Klasik bir mant›k iflliyor: Belediyeler ya da daha büyük kamu kurulufllar› arac›l›¤›yla devlet buralar› almak istiyorsa, diledi¤i yasay› ç›kar›r. Varolan yasalarla, bu tip konut alanlar›nda yaflayan insanlar›n haklar› korunabilir mi? Belediyeler ve TOK‹ gibi güçlü kurumlar›n karfl›s›na ne tür bir donan›mla ç›k›lmal›? Oya Aslan: Bugün halk› örgütlemek ve meflruiyet zeminini geniflletebilmek için –bizim için hukuk bu demek– hukukun temelini oluflturan haklar› hat›rlat›yoruz. Diyoruz ki, “evet, direnmeniz meflrudur ve
38
haklar›n›z› savunmal›s›n›z”, çünkü Anayasa’da bar›nma hakk› korunmufl. Ama çok genel bir ölçekte korunmufl. Ayr›nt›larda, imar kanunlar›nda ya da Gecekondu Kanunu’nda, Bo¤aziçi’ne iliflkin kanunlarda bu hak insanlar›n ellerinden al›nabiliyor. Yasal yollara baflvurduklar›nda, rahatl›kla reddedilebiliyorlar. Mahallelerde bize ilk sorulan flu: “fiimdi ne yapaca¤›z? Dava açsak yürütmeyi durdurma al›r m›y›z?” Halk›n umudu burada. Ancak, inceledi¤im 300’e yak›n Dan›fltay karar›n›n hiçbirinde bir gecekondu sakininin tapusunun verildi¤ine ya da kendisine ait bir yerde yerlefltirildi¤ine rastlamad›m. Bütün baflvurular genelde flu gerekçeyle reddedilmifl: “O mülk art›k gecekondu vasf›n› yitirmifl ve betonarme olmufltur, dolay›s›yla kamu alan›na el koymufltur.” Hukuk yolunu kullanmam›z›n sembolik ve manevî bir etkisi var. Mahalleliye gidip “biz ‹darî Mahkeme’ye dava açt›k, sonuç al›nana kadar direniflinize devam edin” diyoruz. Ama maddî bir sonuç almak aç›s›ndan hiçbir etkisi yok bunun. Argümanlar›m›z flunlar: Bar›nma hakk› Anayasa’da, uluslararas› sözleflmelerde tan›nm›fl. Bir de A‹HM karar› var, Öner Y›ld›z davas›nda. Kiflinin konutunu
lanmad›. Millet belediye baflkan›n›n a¤z›ndan durumu görünce, derne¤e hak verdi, ama ifl iflten geçti. Bafltan tepkimizi gösterebilseydik, bu noktaya gelinmeyecekti. Tav›r üzerine, bir toplant› daha istediler. Belediye baflkan›na “bu projede biz yokuz, karfl› ç›kaca¤›z, böyle bir fley yap›lacaksa halk ma¤dur edilmeden yap›lacak” dedik. O da “gidin, bir hafta içinde flehir planc›n›z›, hukukçunuzu, mimar-mühendisinizi, kim varsa getirin, buray› kurtaral›m” dedi. Ertesi gün, iki bin polisle geldiler, milleti k›rd›lar. Bir hafta mühlet istemifltik. Polisin geldi¤i akflam müteahhit buraya geldi. “‹haleyi ald›¤›m günden bu yana inflaata bafllamad›¤›m her gün 7.5 milyar ceza ödüyorum TOK‹’ye” diye a¤l›yor. Biz kendi derdimizi unuttuk, bir komisyon kurduk, gidip TOK‹’ye “biz engel oluyoruz, bu adam› cezaland›rma” diyece¤iz. Ama sabahki bask›nla her fley koptu. 28 Kas›m 2007’de Zaman gazetesinde manflet: “Kentsel dönüflüm gecekondu lobisine tak›ld›.” Haber Bafl›büyük, foto¤raflar Bafl›büyük. TOK‹ Baflkan› Bayraktar’›n sözleri Bafl›büyük’le ilgili bir habermifl gibi veriliyor. Bayraktar “gecekonduda yaflayan halk kentsel dönüflüme karfl›, çünkü orada esrar, silah ve kad›n ticareti yap›yorlar” diyor. Bu a¤r›m›za gitti. ‹lgililerden, suç duyurusunda bulunmalar›n› bekliyoruz. Burada böyle bir olay varsa, bunun sorumlusu muhtard›r. E¤er bunlar yap›l›yorsa, en büyük pezevenk odur, en büyük silah tüccar› odur. Böyle bir fley gelmeyince, biz gittik, Bayraktar hakk›nda suç duyurusunda bu-
–araziyi de¤il, ama oturdu¤u yeri– mülkiyet olarak de¤erlendiriyor ve devlete “o mülkiyeti istedi¤in gibi tasarruf hakk›na sahip de¤ilsin” diyor. Dolay›s›yla, devleti 8. maddeden, özel yaflam› ihlâl ve konut dokunulmazl›¤›ndan mahkûm etmifl. Türkiye’de düflünülebilir mi bu karar? Belki düflünülebilir. Mesela köy boflaltmalara iliflkin A‹HM kararlar› konut hakk›n›n ihlâli üzerinden verilmifl. Bu noktadan hareketle gidilebilir mi? Zor, ama olabilir. Bulundu¤u sosyal çevreden kopar›p bambaflka bir alana gönderiyorsunuz insanlar›. Yaflam hakk› içerisinde de¤erlendirilebilir bu. Ama, bir sürü dava açsak da iç hukukta kesinlikle kazanamay›z. Gecekondusu y›k›ld›¤› halde, çad›r içinde de olsa yaflam alan›n› terk etmeyecek flekilde bir direnifli ve kararl›l›¤› oluflturmam›z lâz›m. Dereci: Türkiye’de hukuksal süreç tarafl› yürütüldü¤ü için, yürütmeyi durdurma davalar›nda üç-befl günde, bir ayda durdurma karar› alam›yorsunuz. Belediye bunun fark›nda oldu¤undan gelip y›k›yor. Mahkeme karar›n› beklemeden y›k›m yapmak kanunsuzluk de¤il mi? Dereci: Hay›r. Yürürlükteki yasa y›k›ma izin veriyorsa, kanunsuzluk olmaz. Mahkeme karar verene, hatta karar belediyenin eline ulaflana kadar y›k›m yap›labilir. Yürütmeyi durdurma davalar› sembolik olman›n ötesine geçemiyor o halde... Dereci: Evet. Ama, bu durumdan tamamen karamsar bir sonuç da ç›karmamal›y›z. Tabii ki bir hukuksal mücadele imkân› var, ama tek bafl›na yasaya bel ba¤lamak anlams›z. Bafl›büyük’te ya da di¤er semtlerde, “avukat›m” diye kendini tan›tmak
lunduk. Ama savc› ne hikmetse dava açmam›z› engelledi. Asl›nda bunun amac› mahkemeyi yan›ltmakt›. Çünkü ay›n 16’s›nda keflif günümüz vard›. Bafl›büyük halk› o konuda çok duyarl› davrand›. Çünkü heyete tepki gösterirsek onlar› hakl› ç›kartm›fl oluruz, “evet, hakikaten burada terör var, burada karmafla var” dedirtiriz. Sa¤olsunlar, halk›m›z o gün mahkeme heyetini alk›fllad›, u¤urlad›. O gün idarenin mahkemeyi ne flekilde yan›ltt›¤›n› da gördük. Projeye konu olan yer üç parsel, 400 dönümü kaps›yor. Ama idare dosyay› haz›rlarken o üç parseli 14, 15, 16 ve 20 parsel fleklinde parsellemifl, ay›rm›fl. 13 parseli 26 dönümle s›n›rlam›fl. fiu anda okulun ve mevcut park›n oldu¤u yer 8 dönüm; 18 dönüm de park›n oldu¤u yer. 400 dönümlük plandan bahsetmiyor. Heyet bize “siz neye itiraz ediyorsunuz?” diye sordu, “burada bina yok ki, y›k›m söz konusu de¤il, dolay›s›yla haks›zs›n›z”. Dedik ki, “bu üç parsel 400 dönümü kaps›yor”. Götürdük gösterdik, 400 dönüm yer tam mahallenin ortas›nda. Hakim flafl›rd›. Daha sonra dönüp belediyeye “Niçin bu proje alan›n› da dosyaya koymad›n›z? Bunu biz göz önünde bulunduraca¤›z” dedi. Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nden bilirkifliler de ayn› fleyi söylediler. Bir rahatlama oldu burada, “iflin sonuçlanmas› 2008’in bahar›n› bulur, o s›rada yerel seçim süreci gelir, kimse bir fley yapmaz” dedik, bir rehavete kap›ld›k. Öyle olmad›. 30 Kas›m’da yeniden, bu defa teklif usûlüyle iki kifliye ihale yap›lmadan proje teslim
Her gün polislerle at›fl›yoruz. Ne kadar engellemeye çal›flsan da, insanlar›n sinirleri bozuluyor. Çocuklar endifleli, bu polisler burada ne ar›yor? Türkiye’de ola¤anüstü hal mi oldu? S›k›yönetim mi var? Polis çok kurnaz. Nerede 14-15 yafl›nda çocuk varsa onu al›yor; amaç babalar›, anneleri kapmak.
Oya Aslan
bile bazen s›k›nt›l› olabiliyor, çünkü insanlar bizi sanki tanr› gibi karfl›l›yor, “evet, dava aç›n” diyorlar. Ama çözüm biz de¤iliz. Sonuçta, ben Bafl›büyük’te oturmuyorum. Yürütmeyi as›l durduracak olan, idarenin, karfl›s›nda güçlü bir direnifl bulmas›d›r. TMMOB’un yap›mc›s› oldu¤u “Tarlabafl›, Tarlabafl›” belgeseli var. Dalan 1986’da Tarlabafl› Caddesi’ni geniflletme karar› al›p y›k›mlara bafllad›¤›nda TMMOB dava aç›yor, mahkeme geç de olsa karar veriyor. Ama Dalan y›k›mlara devam ediyor. Belgeselde gazete bafll›klar› gösteriliyor. “Y›k›m› da yapar›m, cezam› da yatar›m” diyor Dalan. Bu kadar pervas›z, çünkü karfl›s›nda güçlü bir direnifl yok. Aslan: Halk›n lehine birçok yasa var asl›nda. Mesela 775 say›l› Gecekondu Kanunu diyor ki, bir böl-
edildi. Bir de gizli protokol var. ‹stanbul’un emniyetten sorumlu Vali Yard›mc›s›, ‹stanbul Emniyet Müdürü ve Erdo¤an Bayraktar aras›nda. Yap›lan 300 konuttan 60 tanesi polislere tahsis ediliyor. Müteahhitlere de “her türlü sorumluluk bize ait” diye güvence veriliyor. 27 fiubat 2008 günü, saat 10:30. Herkes iflte. 3000 çevik kuvvetle buraya geldiler. Befl karavan ve bir ifl makinesini mahalleliyi k›rarak, millete her türlü iflkenceyi yaparak, gaz bombalar›yla, tazyikli sularla park alan›na getirip oray› iflgal ettiler. O esnada belediye baflkan› uzlaflma arad›, çünkü halk direniyor, oran›n yap›lmas› Bafl›büyük’ün y›k›lmas› anlam›na geliyor. “Protokolü yap›n, hangi flartlarla olsun, ben imzalayaca¤›m” deniyor. Protokolü yapt›k, haz›r›z, ça¤›ran yok. Polis 24 saat alan› iflgal ediyor. Protokolde ne istediniz? Sordu¤umuz sorulara cevap istedik. Proje sosyal projeyse, halk›n ma¤duriyetinin ortadan kalkmas› gerekir. “Bir evin oldu¤u yere 14 katl› bina ç›k›yorsun. 65 metrekare ev veriyorsan, onun toprak bedelini al. Ama kalk›p 35 milyar istiyorsan, bu olmaz.” Cevap gelmedi. Her gün polislerle at›fl›yoruz, onlar bize satafl›yor, biz onlara. ‹nsanlar›n sinirleri bozuluyor. Çocuklar endifleli, bu polisler burada ne ar›yor? Türkiye’de ola¤anüstü hal mi oldu? S›k›yönetim mi var? Çevik kuvvet geldi, flantiyeyi koruyor, o zaman iki kilometre içeri girip dördüncü katta niye adam dövüyor? Polis çok kurnaz. Nerede 14-
Hülya Dereci
ge vak›flara aitse, belediye bunu kendi ad›na tahsis edebilir ve oray› konut alan› ilan edip hak sahibine ücret karfl›l›¤›nda ve ucuz kredi yaratarak tahsis edebilir. ‹mar Kanunu, belediyelere düzenleme yetkisi veriyor. As›l sorun, belediyelerin uygulama niyeti tafl›y›p tafl›mamas›. Yeni yasalar›n ç›kmas›na ihtiyac›m›z yok, zaten yeteri kadar yasa var elimizde. Dereci: Bir maddeye dayanarak “kentsel dönüflüm” ad›yla gecekondular y›k›l›rken, idare ayn› maddeye dayaranak dönüflümü insanlar lehine yapabilir. “Kamu yarar›” nas›l belirleniyor hukukî olarak? TOK‹ kendini kamu yarar›n› gözeten bir kurum olarak tan›ml›yor, ama yapt›¤› evlerin
15 yafl›nda çocuk varsa onu al›yor; amaç babalar›, anneleri kapmak. Kad›nlar gidiyor, baba dayanam›yor, bir fley söylüyor polise. 27 fiubat’ta 12 kifliyi götürdüler, gittik onlar› ald›k içerden. Görüflmelerden bir sonuç alamad›k. Belediyeyle iyi polis - kötü polisi oynuyorlar. Ard›ndan 19 Mart. Halk biraz sakinleflmiflken, nab›z yoklamak amac›yla bir t›r dolusu demirle bir tane k›yt›r›k kepçeyi buraya getirdiler. Gene kolumuz k›r›ld›, gaz yendi, dokuz yaral›m›z, sekiz tutuklumuz oldu. Polisin verdi¤i cevap flu: “Emir büyük yerden, ama siz de görevinizi yerine getirdiniz.” Bizzat emniyet müdürü bunu diyor. “Ayn› direnifli cuma günü de görmek istiyoruz. TOK‹’nin yetkilisi gelecek, flayet direnifli görürse projeden vazgeçecek.” Belediye baflkan› Samanyolu TV’ye, NTV’ye, Haber 24’e ç›karak “Bafl›büyük halk›yla uzlaflt›k, davul zurnayla temel ataca¤›z” dedi. TOK‹ asl›nda Ayazma gibi örneklerden bafl›n›za gelecekleri biliyor. Hiç de masum bir konumda de¤il... TOK‹ gelecek denince, “ne yapal›m, gelsinler” dedik. Geldiler, inceleme yapt›lar, foto¤raf çekip gittiler. Ayn› gün “dernekle bir araya gelece¤iz” dendi. Ama sonra, “TOK‹’nin muhatab› siz de¤ilsiniz, belediyeyle görüflün” dendi. O günden bugüne bir fley ç›kmad›. 19 Mart’ta, Mimarlar Odas›’ndan, Harita Mühendislerinden, fiPO’dan temsilciler dernek temsilcileriyle bir araya geleceklerdi. Bunlar olunca, buraya gelmeyip belediyeyle
çok büyük k›sm› orta-üst s›n›flara hitap ediyor. Ya da Belediye Kanunu “belediye kentsel dönüflüm uygulama yetkisine sahip” diyor, ama “kamu yarar›n›n gözetilmesi gerekir” de deniyor. TOK‹ kanununda da buna benzer maddeler var. Dereci: “Kamu yarar›”, toplumun ve toplumu oluflturan bileflenler olarak insanlar›n ve gruplar›n yönelimini gözetmelidir. Mesela, Bafl›büyük’te yap›lacak olan projede kamu yarar›ndan bahsedeceksek, burada Bafl›büyük halk›n›n ç›karlar› ve talepleri gözetilmeli. Oran›n genel sa¤l›¤›, e¤itimi, yaflam standard› gelifltirilmeli ve di¤er altyap› hizmetleri oran›n halk›na kâr amac› gözetmeden sa¤lanmal›. Ama TOK‹, kamu yarar›n› gözetmesi gereken yerde maliyeti düflük tutuyor, çünkü yüksek kâr› hedefliyor. Herhangi bir kamu yarar› kayg›s› ya da amac› yok. TOK‹ befl tip anlaflma yap›yor. Bu kategorilerden sadece biri “yoksullar”la ilgili. Örne¤in, flirketlerle has›lat paylafl›m› üzerine infla etti¤i bir kategori de var. Hatta TOK‹ bu konutlardan elde etti¤i kâr› Hazine’ye aktard›¤› için övünüyor bile. Aslan: Bu bir anlay›fl sorunu. Önemli olan, yap›lan ifllerin genel ç›kara uygunlu¤udur. Kamu ç›kar›ndan bizim anlad›¤›m›z bu. Ama devletin bak›fl aç›s›ndan durum farkl›. Önemli olan, devletin yap›lan iflten nas›l bir ç›kar ve gelir sa¤layaca¤›. Halk›n ne kadar etkilenece¤i gözard› ediliyor. TOK‹’nin elde etti¤i kâr sistemin içerisinde tutularak bar›nma sorununu giderici çözümler oluflturmak mümkün; bu büyük mebla¤› bütçeye aktarmak yerine, bunun bir k›sm›yla
39
Foto¤raf: Cem Tan
görüfltüler. Neticesi nedir, bilmiyoruz. Tapunuz olsa da TOK‹’nin oray› kamulaflt›rma hakk› var, ama siz tapuyu ald›¤›n›zda pazarl›k gücünüz artm›fl olacak. Onun için mi ›srar ediyorsunuz? Lütfi Sel: ‘80’li y›llarda verilmifl tapu tahsis belgeleri var. Bir k›s›m hak sahipleri bu belgeleri ald›ktan sonra ‘90’l› y›llarda, Milli Emlak’a müracaat edip “arazinin bedelini ödemek istiyoruz” diyorlar. Milli Emlak yetkilileri bölgeye gelerek tespitleri yap›p bedelleri al›yor. ‹mar-iskân plan çal›flmas› yap›ld›ktan sonra, tapuya eflde¤er teflkil edilecek diye tashih belgelerini yeniden düzenlemifller. Daha önemlisi, burada yaflayan insanlar›n çok büyük bir eme¤i var. Buraya harcanan emekler yok
say›l›yor. 900 dönüm arazi içinde yap›lacak konutlar TOK‹ için büyük bir kâr yarat›yor. Boflalt›lan yerde yap›lacak konutlardan da kazanacaklar› çok büyük bir mebla¤ var... Kaya: TOK‹’nin yapaca¤› konutlar›n maliyeti 40 bin YTL civar›nda. Bu rakamlar› 55 bin gibi gösteriyorlar, bize de 15 bin enkaz bedeli veriyorlar. Dolay›s›yla, koyduklar› kâr› enkaz bedelinden düflerek bizim topra¤›m›z›, eme¤imizi bedelsiz alm›fl oluyorlar. Proje tamamen kapal› kutu. Kaç konut yap›laca¤›yla, projenin gelece¤inin, esas›n›n ne oldu¤uyla ilgili bilgi verilmiyor. Bu da flüphe uyand›r›yor. Yapacaklar› yer flimdilik belli, ikinci protokolden sonra say› 300’e ç›kt›. Ama ondan arta kalan
çok daha sa¤l›kl› evler yap›labilir. Dereci: TOK‹, flu haliyle, insanlar›n talepleri do¤rultusunda hareket edebilir. Diyelim ki, birinin 300 metrekarelik arsas› var ve bu kifli tek katl›, yar›s› ev ve yar›s› bahçelik bir alana sahip. Devlet “tamam, sen flu anda böyle bir yere sahipsin, ama bir zamanlar sahip de¤ildin, buray› sana ben vermedim ve benim de buraya ihtiyac›m var” diyor. “Ben burada senin yaflama ve bar›nma hakk›n› elinden almadan, istedi¤in koflullarda anlaflma sa¤layarak daire verece¤im” diyor. O 300 metrekarelik alan üzerine rahatl›kla 10-15 daire s›¤d›r›yorlar. O kifliye verece¤i bir daire paras›yla –ki onu da bedava vermiyor– geri kalan 14 daireyi de do¤rudan kâra çevirmifl oluyor. ‹nsanlar›n hem arsas›n› al›yor, hem hiçbir fley vermiyor, bir de onlar› borçland›r›yor. Burada “kamu yarar›”ndan bahsedilemez. Kamu yarar› gerekçesiyle aç›labilecek davalardan olumlu sonuç al›namaz m›? Aslan: Buradan bir dava kazanma flans›m›z çok düflük, ama dava açarken temel dayana¤›m›z da bu. Burada kamu yarar› mevcut de¤il, bize göre flöyle flöyle olmal›yd› diyerek ifllemin iptalini talep ediyoruz. Bundan baflka da girifl yapabilece¤imiz bir alan yok. ‹fllem özünde hukuka ayk›r› de¤il çünkü. Karar› belediye baflkan›, encümen veriyorr, sonra da bakanl›¤›n onay› al›n›yor. Dolay›s›yla, usûlî ifllemlerden iptal konusuna baflvuram›yoruz. Tek baflvuru alan›m›z, kamu ç›kar›n›n gözetilmemesi. Tapu tahsis belgesi olan ya da hiç belgesi olmayanlar›n durumunu konufluyoruz. Tapu sahipleri de tehlike alt›nda de¤il mi?
40
Belediye plan›n› bir gecede de¤ifltirerek mahallenin 18 dönümlük park›na bir toplu konut projesi kondurdu. 210 konut flu andaki park yerindeki alana yap›lacak. Sonra bu say› 300 konuta ç›kt›. Alt› dev blokta bal›k istifi..
Aslan: Evet, herkes için geçerli. Tapulu alan› da kamulaflt›rma yetkisi var. Tapu tahsis belgesi olana flunu diyor devlet: “Ben sana bir gün tapu verece¤imi garanti etmifltim, ama tapunu nereden verece¤imi söylememifltim.” Tapu sahibi olmak pazarl›k gücünü artt›r›yor herhalde... Aslan: Evet, ama Tuzla’da yaflayan 10 bin insan›n tümü tapuluydu. Ancak, Belediye Kanunu’na göre, 10 bin nüfusun üzerindeki her mekânda imar düzenlemesi olmak zorunda. Oradaki halk imar düzenlemesi yap›lmas›n› sürekli istiyordu. Buna y›llar-
yerlere ne yap›laca¤› belli de¤il. Di¤er alana yapacaklar› konut say›s› 2500’dü. Bugün yay›nlanan bir demece göre 4000 konuta ç›kt›. O bile artt›. Yar›n 60007000 olacak. Burada kaç konut var flu anda? Sel: fiu anda 990 yerleflik alan, ama daire baz›nda 1700 konut var. Buraya yapaca¤› konut 2500’dü, nüfusla birlikte s›n›rland›r›yordu. 300 konutu bin kifliyle, 2500 konutu 7000 kifliyle s›n›rland›r›yordu. Ama birdenbire 1500 artt›. Diyelim 400 dönüme yapt›n 4 bin konut, geriye kalan 500 dönümün projesi nedir, oraya ne yapacaks›n? Mesela, karfl›daki Tekke mahallesini ne yapacaks›n? Diyelim oras› proje d›fl›nda, orman diye bir olay ç›kard›lar, normalde orman yok burada. Orman Müdürlü¤ü “bizim böyle bir yerimiz yok” diyor. 33 konut oraya giriyor, ama projenin d›fl›nda orada 700 konut var. O 700 konutun projesi ne olacak? En iyi yerler oralar. Bu bir sosyal projeyse, evleri ailelerin gelir durumuna göre de¤il, aile yap›s›na, nüfusuna göre belirlemesi lâz›m. Ama metrekareler, rakamlar, borçlar belirlenmifl. Biz projenin içerisinde hiçbir zaman olmad›k. ‹stiyorsa bunu gene TOK‹ yaps›n, ama bana evimin gerçek bedelini versin. Onu da b›rak, topra¤›m› veriyorum, 65 metrekare ev veriyorsan beni onun üzerinden borçland›r. Ama topra¤a da göz koyuyorlar. Yerel seçimlerde birkaç mahalleden rahatl›kla temsilci ç›kar›p aday gösterebilecek durumdas›n›z. Muhalefet partileri de bunu görmüfl durumda. Derne¤inizin bu konudaki fikri ne?
ca izin verilmemifl. Seçimlerden k›sa bir süre önce kat ç›kmalar›na da ses ç›karmam›fllar. Seçimlerden sonra, gelip y›kmaya bafllad›lar. O alan için imar düzenlemesi yap›lmazken, yan taraf›nda TOK‹ ve K‹PTAfi’›n evleri yap›l›yordu. Bir bölgenin tapulu olmas›n›n, kentsel kararlar üzerinde etkisi olmuyor. Oran›n mülk de¤eri hesap edilip bankaya yat›r›l›yor. Dereli: Kirac›lar›n halleri çok daha vahim. Bu yüzden de örgütlenmeleri gerekiyor. Sonuçta, Bafl›büyük’e o flantiyenin girebilmesinin sebebi, mutlaka birkaç kiflinin belediyeyle anlaflm›fl, imza atm›fl olmas›d›r. Bu muhtar da olabilir, encümenden birkaç kifli de. Bir ya da iki kiflilik çatlak bafllad›ktan sonra, gerisi geliyor zaten. Aslan: Mahallelerde elli kiflilik gruplar›n düzenli ve organize direnifliyle belirli kazan›mlar elde edilebilir. Bafl›büyük direnmeye devam ederse, kamuoyunun da destek verece¤ini düflünüyorum. Baflka mahallelerde de, düzenli bir flekilde eylem yap›p “mahallelerimizden gitmeyece¤iz” diyen bir kitle ortaya ç›karsa, kamuoyu deste¤i daha da büyüyecektir. Bir de Meclis’te bekleyen Dönüflüm Alanlar› Hakk›nda Yasa Tasar›s› var. Yasa henüz ç›kmad› ama, dönüflüm bafllad›. Belediyeler “yasa ç›kmadan önerimizi kabul edin, yoksa elimiz çok daha kuvvetli olarak karfl›n›za ç›kaca¤›z” diyor. Bu da hukuk üzerinden yarat›lan bir spekülasyon de¤il mi? Aslan: Bugün dönüflüm Belediye Kanunu’na göre uygulan›yor. Dönüflüm Alanlar›na ‹liflkin Kanun Tasar›s›, Anayasa de¤iflikli¤ini bekliyor. Yeni Anayasa tasla¤›na dair ilk izlenimlerimiz, “kamu yarar›” ve
B‹R AKP’L‹ MA⁄DURUN GÖZÜYLE
Onlar ‹srail, biz Filistin elek Ekren, tek katl› bir gecekonduda yafl›-
F yor. Ne tapusu, ne tahsis belgesi var. Gece-
HALKIN SEÇT‹⁄‹ BELED‹YE BAfiKANI HALKA KARfiI
Vatandafl›n evini Disneyland yapmak altepe Belediye Baflkan› Fikri Köse, Sabah gazetesinde
M yer alan söyleflisinde gururla ifade ediyor: “E¤lencenin
Söylefli: Tuna Kuyucu - Ulus Atayurt
Kaya: Her siyasî partiye ayn› mesafedeyiz, ama bütün siyasî partiler bizimle temas kurman›n yollar›n› ar›yor. Geldiklerinde de sadece “yan›n›zday›z” demekle yetiniyorlar. AKP ne pahas›na olursa olsun bu projeyi yapmak istiyor. Kentsel dönüflüm yasas› henüz Meclis’ten geçmedi, ama geçecek. “Bu projeden faydalan›n, e¤er yar›n ben seçilmezsem TOK‹’yle baflbafla kal›rs›n›z. O zaman dönüflüm burada olmayacak, Bafl›büyük’ü baflka yere nakledecekler” diyor belediye. Böyle bir tehlike de var. Bizim tepkimiz seçti¤imiz muhtara asl›nda. Bu ifle maruz kalan 21 mahalle var. Sulukule’nin muhtar› da bizim muhtar gibi ihanetçi. fiayet Gülensu, Hürriyet, Yakac›k, Karanfilköy gibi bir muhtar›m›z olsayd›, bu aflamaya gelmeyecektik. Bu dernek önce muhtar›n› seçecek. Ben sol gelenekten gelen biriyim, arkadafl›m›z sa¤ gelenekten, baflka bir arkadafl›m›z Hizbullah fikrini savunuyor, ama biz siyasî kimliklerimizi b›rakt›k, gömdük. Seçim zaman›nda da ç›kartmayaca¤›z. CHP, AKP’den farkl› m› davranacak? Söylem farkl›, ama uygulama farkl› m› olacak? Sel: Bu musibetle bafl›m›za güzel bir fley geldi. Ben bu süreci yaflad›¤›m için mutluyum. Bir illetle geldiler, zorla, flerle geldiler ama, hangi gruptan olursa olsun, ister sa¤, ister sol görüfllü olsun, biz bir araya gelip hakl› davam›z› savunma noktas›nda müfltereklerde bulufltuk. Herkesin bir siyasî düflüncesi var, ama biz önce flu ya da bu partili, o ya da bu memleketli de¤il, Bafl›büyüklüyüz.
merkezi olacak buras›.” “Buras›” diye imlenen yer, hemen Maltepe Bafl›büyük mahallesinin kuzeyinden bafllayan, Ümraniye ve Sultanbeyli’ye kadar uzanan 550 hektarl›k devasa bir orman alan›. Yat›r›mc› tabiriyle “Anadolu Yakas›’n›n incisi”. Alan hakk›nda belediyenin bize bahfletti¤i sebil miktarda mu¤lak bilgi ve tevatür mevcut. “Disneyland”, “Tatilya”, “hayvanat bahçeleri”, “e¤lence merkezleri” havada uçuflan laflardan baz›lar›. 2003 y›l›nda yap›lan bir plan de¤iflikli¤iyle bu park alan›n›n bir k›sm› Maltepe Üniversitesi’ne devredilirken, yine park alan›na ait, Bafl›büyük’e yak›n, 116 dönümlük bir alan Tepe Holding’e ait Nar City lüks konut projesine tahsis edildi. Projedeki konutlar›n fiyatlar› 550 bin liraya kadar ç›k›yor. 2005 y›l›nda al›nan baflka bir kararla, Maltepe Üniversitesi’nin alan› parka do¤ru yüzde 40 oran›nda geniflletildi. Bu projeler, Pendik-Kartal’da gerçeklefltirilmesi umulan fantastik Zaha Hadid projesi ve Dragos sit alan› için öngörülen bir milyon metrekarelik lüks konut ve ofis alan›yla beraber düflünüldü¤ünde, Anadolu Yakas›’n›n emlâk rant›na dayal›, deneysel bir üst s›n›f modeline evrildi¤ine iflaret ediyor.
“kamu ç›kar›” ilkelerinin Anayasa’dan tamamen ç›kt›¤› yönünde. Bugün dönüflüme temelde, kanunlar›n Anayasa’ya ayk›r›l›¤›na dayanarak dava açabiliyoruz. Bekletilen yasaya göre, askerî alanlar d›fl›ndaki tüm alanlar› derhal dönüflüm alan› ilân edip kendi bafl›na yürürlü¤e koyabilecekler. Eskiden belediye karar› al›r, bakanl›¤›n onay›na sunard›. Yeni kanun, bakanl›k onay›n› ortadan kald›r›yor. Kendi bafl›na belediye, mesela Eyüp bölgesini ticarî alan ilân edip binalara bu eksende yeni ifllevler kazand›rabiliyor. Mesela bu bölgede varolan üniversite ya da dinî binalar –ki bunlar mevcut yasalar çerçevesinde dokunulamaz binalard›r– baflka bir alana gönderilip oradaki binalar ticarî amaçlar için dönüfltürülebiliyor. Dönüflüm Yasas› bürokrasiyi ortadan kald›rarak süreci h›zland›r›yor, mülkiyet hakk› da tasfiye edilebiliyor. Çok büyük alanlar dönüflüm alan› olarak belirleniyor. Ticarî bölge olarak belirlenen bir alanda evin varsa, idare “senin için fluray› uygun gördüm, ya oraya gidersin ya da paran› alabilirsin” diyebiliyor. Hatta belirli bir bölgede yerleflme hakk›n› engelliyor. Deniz kenar›nda bir yer ald›n diyelim, yerel yönetim oray› yat liman› yapacak, sana “hadi baflka yere git” diyebiliyor. Bu sürece mülkiyet hakk› çerçevesinde karfl› ç›kmak sak›ncal› de¤il mi? Mülkiyet üzerinden karfl› ç›k›fl mülkiyet alg›s›n› perçinliyor ve mülkiyet sahibi olmayan kirac› ve “iflgalcilerin” hukuken yok say›lmas›na neden oluyor... Aslan: En can al›c› nokta mülkiyet oldu¤u için bunu kullan›yoruz. ‹nsanlara diyoruz ki, “bak›n, siz bu-
raya yat›r›m yap›yorsunuz, ama bunu da elinizden alacaklar. Buran›n sizin mülkiyetiniz alt›nda olmas› bir hak ya da ayr›cal›k do¤urmayacak”. Ama, savlar›m›z› gelifltirirken kesinlikle mülkiyet üzerinden hareket etmeyi düflünmüyoruz. Mülkiyet hakk› yerine, sa¤l›kl› bir çevrede yaflama hakk›, sosyal güvenlik hakk›, gelece¤ini belirleme hakk›, kültürel alan›n› koruma hakk› gibi sosyal haklar üzerinden kurguluyoruz. Belki de Dönüflüm Alanlar›na Dair Yasay› “Mortgage”la birlikte de¤erlendirmek lâz›m. Yabanc› sermayenin Türkiye’ye yönelimi gayrimenkul üzerinden olacak. Bu ba¤lamda çok genifl kapsaml› bir yasaya ihtiyaçlar› vard›. Her yöne çekilebilecek, istedikleri yerde ihtiyaçlar›n› karfl›layabilecek bir yasa bu. Belki çok kaba ve herkesin gözü önünde uygulanmayacak. Belki Sulukule’de ya da baflka mahallelerde oldu¤u gibi tek tek ikna ederek uygulayacaklar dönüflümü. Mesela Armutlu’da flöyle yap›yorlar: Yol yap›m› için 31 ev y›k›ld› yak›n zamanda, befl eve de y›k›m tebligat› geldi. Ancak, yap›lacak yol için bir plan›n olmad›¤› ortaya ç›kt›. fiimdi teker teker bu alan› çözüyorlar, sonra s›ra direniflin oluflabilece¤i Küçükarmutlu’ya gelecek, ama o zamana kadar yukar›y› boflaltm›fl olacaklar. Dolay›s›yla, kamuoyu oluflturabilece¤imiz zemin yarat›lamadan, bir ev ve bir ev daha y›karak gecekondu mahallelerini çözmeye çal›flacaklar. As›l tehlike bu. Bu durumda kirac›lar için bir strateji gelifltirmemiz imkâns›z gibi görünüyor... Aslan: O kadar umutsuz de¤ilim. Mesela, bugün Alibeyköy’de bir s›k›nt› var. Elli y›ld›r yerleflmifl olan insanlar›n ço¤una tapu tahsis belgesi verilmemifl.
kondusunun tapusunu almak umuduyla s›ras›yla DYP, RP ve AKP için siyaset yapm›fl. Son yerel seçimlerde AKP’ye oy toplay›p Fikri Köse’yi belediye baflkan› yapabilmek için bütün tan›d›klar›n›n, akrabalar›n›n kap›lar›n› çalm›fl. fiimdi çok piflman. “Bunlar›n dinleri, imanlar› olsa kandil gecesi mahalleyi savafl alan›na çevirmezlerdi” diyor ve ekliyor: “Onlar (TOK‹ ve belediye) ‹srail, biz Filistin’iz.” Yaln›zca AKP’ye de¤il, tüm siyasî partilere ayn› derecede öfkeli. Gerekçeleri ise saymakla bitmez. Hamile gelininin oturdu¤u evin cam›ndan içeri at›lan gaz bombas›n› m› anlats›n, gaz yüzünden teklemeye bafllayan kalbini mi, çocuklar›, kocas› polisle çat›fl›r da bafllar› derde girer korkusuyla kaçan uykular›n› m›?
Ve 1/5000 planlar›nda buras› konut alan› olarak çizilmifl. Kanuna göre, orada oturanlara tapu verilmesi zorunlu, krediyle ya da baflka flekilde, ama vermek zorunda. Derhal tapular›n verilmesine yönelik bir dava açma giriflimleri var. Oradan emsal yaratabiliriz. Küçükarmutlu’da, Bafl›büyük’de, Gülsuyu’nda, Ba¤c›lar’da bir direnifl yarat›labilece¤ine inan›yorum. Tek sorun, bunlar› organik olarak birlefltirebilmek. Gecekondu bölgelerinin hemen hepsinin ciddi yat›r›m ve düzenlemelere ihtiyac› var. ‹deal bir senaryo yazacak olsan›z, nas›l bir çözüm ortaya koyard›n›z? Aslan: Öncelikle, halk›n ihtiyaçlar›na, taleplerine ve mevcut alan›n konumuna göre hareket edilmeli. Sosyal donat›lar› olan, kentin makro yap›s›na uygunluk gösteren ve bölge halk›n›n onay›n› alan bir projeye biz her aç›dan katk› sunar›z. Böyle bir projenin uygulanmas› için elimizden geleni yapar›z. Dereci: Evler ya da arsalar üzerinde bireylerin mülkiyet iliflkisi kalkmad›¤› sürece, bu tür sorunlar hep gündemde olacak. Yine “kamu yarar›”na dönüyoruz. Devlet taraf›ndan kamu yarar›n› gözetecek flekilde proje ve organizasyonlar yap›lmad›¤› sürece bu tür sorunlar hep yaflanacak. Ancak, belediye bir arsay› üzerine alabilir –zaten birçok arazi halihaz›rda belediyeye ait– ve buralarda kamu yarar› gözeten projeler uygulayabilir. Bu, mevcut yasalarla mümkün. Devlet, buralarda gerçekten yaflanabilir konutlar ve alanlar yarat›p herkesin gelirine göre ücret ya da kira alarak insanlara bar›nma hakk›n› yaratabilir. Bunu yapmak o kadar da zor de¤il.
41
k›raat
X - KÜTÜPHANE
l ve uluslararas› ‹stanbul’un ulusa fl çekildi¤i zaman flke pe e ey ay rm se Tarihî merrkez rez: oru fl›y ya da lar la yak›n halkalar vil zidans, merkeze Bu arada, çeflmek. ca ola r› nla ala yyar yo¤urtçusun sinden gar›na, se a, ak›p giden ha s›n tç› iya eb ed n da bütün bir kültür, yat›n oluflturdu¤u bu müreffeh rak ola ” luk ofl “h bir ek. ‹stanbul’un ec ed lik efl ta ya ha , flümü kald›r›r m› sokaklar› bu dönü mün do¤as› yine flü nü dö bu ksa yo klar›nda m› gizli? ‹stanbul’un soka n Memet Fuat’a, ’da tay Ok t me Ah en Tar›k GünerHaydar Ergülen’d y’dan Demir Özka Os l sa Ün , l’e se kaleme ald›¤› lü’ye, 101 yazar›n k alt›na alan “‹s100 soka¤› merce hrin tarihi ka, fle tanbul Sokaklar›” rine düflünmek dar, gelece¤i üze bir derleme. Haz›r için de yard›mc› en, flehir fazla de havalar ›s›nm›flk sayfalar›n› çevi¤iflmeden, kitab›n lar› yapmak l tur re çevire ‹stanbu de¤il hani... da hiç fena fikir r› (“‹stanbul Sokakla 0 Sokak”, –101 Yazardan 10 n, YKY) Yalç› haz›rlayan: Murat
•
*
•
* Babam›n ailesi E¤in yak›nlar›ndaki Dzak köyündendi. 1915 Tehciri s›ras›nda tüm sülalesini kaybeden babaannem, bir yafl›ndaki o¤lu Raffi’yle tek bafl›na kalm›flt›. Çocu¤unun sürgün koflullar›nda yaflad›¤› ac›ya son vermek için küçük Raffi’yi üç defa F›rat Nehri’ne atmaya yeltendi¤ini ama buna cesaret edemeyip her defas›nda vazgeçti¤ini anlat›rd›. Tehcirden hemen sonra babaannem ve babam Raffi, harabe halini alm›fl, hayaletlerin yaflad›¤› köylerine geri dönmüfller ve alt› y›l boyunca orada kalm›fllar. Ta ki bir yolunu bulup Halep’e gidene kadar. Babam buradaki Ermeni yetimhanelerinden birinde büyümüfl. O kadar ac›mas›z bir çocukluk geçirmifl biri için, babam›n dünyaya bak›fl›nda ne bir damla umutsuzluk ne de öfke vard›. fiüphesiz roman›mdaki karakterin babamla hiçbir ba¤› yok, ikisinin de kitap sevdal›s› olmalar› d›fl›nda. Fakat unutmamak gerekir ki, onlar diasporada can›n› difline takarak kimli¤ini korumak veya yeniden infla etmek için çabalayan bir nesle aittiler. Bundan bir ay önce babam› kaybetti¤imde, bir yerlerde bir fleylerin yar›m kald›¤› hissine kap›ld›m. ‹lginçtir, bitifl veya yeni bir bafllang›ç hakk›ndaki bu kitap, bireysel düzlemde bir tür son olarak da görülebilir, çünkü babam böyle bir kitab›n gün gelip de Türkçe yay›mlanaca¤›n› akl›n›n ucundan bile geçirmezdi. “Baba ve O¤ul Ad›na”n›n Türkçe bask›s›na önsözden
42
A. Saad-Filho - D. Johnston (der.) Neoliberalizm –Muhalif Bir Seçki (Yordam) Ahmet Güntan Toplu fiiirler –1976-2005 (YKY) Angela Davis E¤er fiafakta Gelirlerse (Agora) Ayfle Bu¤ra Kapitalizm Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal Politika (‹letiflim) Casey Maddox Felsefenin Öldü¤ü Gün (Versus) David Harvey Umut Mekanlar› (Metis) Germaine Tillion Harem ve Kuzenler (Metis) ‹lhami Algör Karabakal Ötüyor (Everest) Jack Kerouac Yolda (Ayr›nt›) Karl Marx Gazete Yaz›lar› (Sel) Küçük ‹skender Medusa’n›n Makas› (Sel) Margit Schreiner Hayal K›r›kl›klar› Kitab› (Metis) Miguel de Unamuno Günlükler (Sel) Murat Yalç›n (der.) ‹stanbul Sokaklar›: 101 Yazardan 100 Sokak (YKY) Mustafa Alp Da¤›stanl› (ed.) Sizin Kahraman›n›z Kim? (NTV) Pelin Özer Cam Kulübeler (Roll) R›fat N. Bali 1934 Trakya Olaylar› (Kitabevi) Thomas de Quincey Bir ‹ngiliz Afyon Tiryakisinin ‹tiraflar› (‹fl Bankas› Kültür) Timothy Bewes fieyleflme –Geç Kapitalizmde Endifle (Metis) Vahe Berberian Baba ve O¤ul Ad›na (Aras)
‹nsan›n direnifl hakk› üzerine yap›lan tart›flmalar uzun y›llard›r sürüp gidiyor, ama direnifl hakk›yla, adalete ve ahlâka ayk›r› kanunlar›n ve bu kanunlar› ortaya ç›karan bask› ortam›n›n ne flekilde ba¤daflabilece¤i konusunda uzlaflmaya var›lamad› hâlâ. Tarihe geçmifl ve tarihte kalm›fl olan devrimleri yads›mayan tutucu çevreler, önlerinde boyun e¤ilmesini sa¤layabilmekiçin günümüzde ortaya ç›kan bütün devrimci at›l›mlar› anarfli olarak tan›ml›yorlar. Kanun ve düzen –özellikle düzen– a¤›zlar›ndan düflürmedikle sözcüklerdir. Liberaller, düzenin yads›nmas› imkâns›z baz› bozukluklar›n› kabul ederler, fakat onlar›, yasalar›n çizdi¤i s›n›rlar›n d›fl›na ç›kan hiçbir direnifl hareketinde göremezsiniz. Bütün aksakl›klar›n oy kullanarak düzeltilebilece¤ine inanmaktad›rlar çünkü. (...) Yasalara uygun olarak yap›lan muhalefetin her zaman kabul edildi¤i fikri bask›y› örtbas etmek amac›yla uydurulmufl kuru laflardan ibarettir. Anayasa taraf›ndan kabul edilmifl kölelik müessesesi insan haklar›na ayk›r› olabilirdi, ama kölelerin içinde yaflad›klar› koflullar hiç de o kadar dayan›lmaz de¤ildi. Bu durumda kölelerin kaçmaya ve yasalar›n karfl› ç›kt›¤› di¤er direnifl yollar›na baflvurmaya kalk›flmalar› do¤ru de¤ildi. Kölelik hakk›nda yasalar›n getirdi¤i öneri buydu iflte.
Türkiye’nin çölleflmesi, kuraklaflmas›n›n ötesinde, küresel ›s›nma diye bir felaketin ad›m ad›m ilerledi¤inin de bilincinde, emekli ö¤retmen Rahim Demirbafl. “Dünyay› bitirdi¤imizin” fark›nda. Ama umut kesmemek gerekti¤ine inan›yor: “Karanl›¤a a¤layacak adam de¤ilim. bir mum yakar, ›fl›¤›na bakar›m. Önemli olan kuru sö¤ütten dilli düdük ç›karmak hemflerim.” Beklenti? Beklentisi bu dünyadan de¤il onun, ahretten: “Öbür dünyadan kufllar›n, kurtlar›n, bin bir çeflit hayvan›n, insan›n bu a¤açlardan faydalanmas›, benim amel defterime yaz›lacak inflallah.” De¤il mi ki yapt›¤› ifl, kendisinin veya geride b›rakaca¤› yak›nlar›n›n de¤il insanl›¤›n, dahas› bütün canl›lar›n faydas›na: “Ben flu a¤ac›n verdi¤i oksijeni bir çuvala doldurup evime götürebilir miyim? A¤açlar›m› toplay›p kefenime de sokamayaca¤›ma göre, bu ifl bütün insanl›¤a faydal›d›r.” Bu röportaj› okudu¤umda, hiç tan›mad›¤›m Rahim Demirbafl’a hürmetle doldu içim. ‹nsanl›¤›n, her fleyden önce de ‹nsanl›k fikrinin, onun gibi kahramanlar sayesinde yaflar kald›¤›n› düflündüm. Gerçekten heroik geldi bana onun davran›fl›. Yapt›klar›ndan öte hali tavr›. Yaflatman›n, hayat› kurtarmaya çal›flman›n büyük bir kahramanl›k oldu¤unu düflünerek söylüyorum bunu. (Tan›l Bora, kahraman› Rahim Demirbafl’› anlat›yor)
Godard’›n 1962 tarihli filmi Vivre sa vie’de (Hayat›n› Yaflamak), Frans›z dil felsefecisi Brice Parain, filmin baflkarakteri Nana taraf›ndan konuflmak ile konuflmamak aras›ndaki iliflki hakk›nda –konuflmadan yaflama arzusu ve bunu yapman›n olanaks›zl›¤› hakk›nda- bir tart›flma içine çekilir. ‹yi konuflmak için, der Parain, dilin fliddetinin fark›na varman›n asl›nda onu kullanmam›z› yasaklad›¤› bir aflamadan geçmemiz gerekir: “‹nsan ancak yaflamdan bir süreli¤ine vazgeçtikten sonra, iyi konuflmmay› ö¤renir bana kal›rsa... Yaflamla iliflki aç›s›ndan, konuflmak neredeyse bir dirilifltir. Konuflma, insan›n konuflmad›¤› zamankinden baflka bir yaflamd›r. Bu nedenle, konuflma içinde yaflayabilmek için yaflam›n ölümünü konuflmadan görüp geçirmek gerekir...Yaflam› belli bir mesafeden görmeyi baflarana kadar insan›n iyi konuflmas›n› engelleyen bir nevi çileci kural vard›r.” Film Nana’n›n fahifleli¤e düflüflü ile bafllar ve pezevengi taraf›ndan pazarlan›fl› ve en sonunda da pazarl›k s›ras›nda vurulufluyla biter. Parain ile karfl›laflma sahnesi, di¤er yönleriyle gayet karamsar olan bu filmin kurtulufl u¤ra¤› ve tek gerçek insani etkileflim sahnesidir. Diyalog, yaln›zca korkunun ortas›nda yaflaman›n olanakl›l›¤›n› de¤il, sonunda bu korkuyu aflmak için bir reddetme ruhu içinde onu es geçmenin gereklili¤ini de ifade eder.
Duman› üstünde
Soylulu¤a karfl› küstahl›k tohumlar› Saki - ‹nsanlar, Hayvanlar, Y›rt›c› Hayvanlar - çev: Fatih Özgüven (Notos Kitap)
ictoria dönemini anlatan kitaplar› okudu¤umuzda s›kl›kla bu dönemde kat› bir ahlâkç›l›¤›n hüküm sürdü¤ünü anlatan ifadelerle karfl›lafl›r›z. Fakat yine ayn› dönemin –özellikle bu dönemde ‹ngiltere’nin sömürgecilik gücünün en yüksek noktas›na ulaflm›fl olmas›n›n da etkisiyle olsa gerek– para ve maddî fleylerle mutlulu¤a eriflerek sayg›nl›¤› bu koflullarla tan›mlay›p adaletsiz ekonomik düzene ra¤men, toplumsal koflullardan memnun bir flekilde yaflam›n› sürdüren üst s›n›flar›n türlü hoflluklar›na ev sahipli¤i yapt›¤› da anlat›l›r. Bu koflullarda ahlâkç›l›k, bask›c› uygulamalar› içermekle birlikte, bireyleri korumaktan çok, s›n›fsal ayr›mlar› korumak amac›yla farkl› s›n›flardan insan iliflkilerini ay›p sayan, sevgisiz evlilikleri yücelten, duygular›n bast›r›lmas›n› öngörüp insanlar› ikiyüzlü, yapmac›k bir yaflama mecbur eden, can s›k›c›, zararl› bir ö¤e haline gelmifltir. Dönemin muhalif yazarlar› da eserleriyle bu mesaj› iletiyor bizlere. Özel yaflant›s›yla dönemin ahlâk›na pek uygun düflmeyen Oscar Wilde, keskin zekâs›yla, sivri kalemiyle yazd›¤›
V
eserlerinde, alayc›, elefltirel bir yaklafl›mla aktar›r dönemin çeliflkilerini. Ayn› alayc› elefltirel yaklafl›m› Saki’nin eserlerinde de yakalar›z. ‹¤neli öykülerinde ince ince alay eder Saki, ‹ngiliz üst s›n›f›n›n yaflant›s›yla. Saki, as›l ad›yla Hector Hugh Munro, Oscar Wilde kadar tan›nm›fl bir yazar de¤il. Fakat kendisinden bir kuflak sonra gelenler, onu, mizah› kusursuz bir flekilde kullanabilen bir öykü ustas› olarak tan›ml›yorlar. Hector Munro’nun hayat› da bafll› bafl›na bir kara mizah örne¤i zaten. 1870 y›l›nda Burma’da do¤an Hector, henüz iki yafl›ndayken, annesini tuhaf, trajik bir olay sonucunda kaybetmifl. Dördüncü çocu¤una hamile olan anne Munro, k›rl›k alanda yürüyüfl yaparken bir inek taraf›ndan boynuzlanm›fl; ald›¤› darbe sonucunda çocu¤unu düflürmüfl. Bu ac› olay onun ölümüne neden olmufl. Böylece üç küçük Munro, Charles, Ethel ve Hector, halalar›n›n yan›na, Devonshire’a gönderilmifl. Hector’un kardeflleriyle birlikte halalar›n›n yan›nda, taflra evinde geçirdi¤i bu çocukluk döneminin etkileri, onun orta ve üst s›n›f›n gösteriflli adetlerine ve bask›c› yaflant›s›na karfl›, do¤aya ait ölüm-yaflam mücadelelerini z›tl›k içinde sundu¤u öykülerinde görülüyor. ‹flte bu öykülerin en güzellerini okurlarla buluflturuyor “‹nsanlar, Hayvanlar ve Y›rt›c› Hayvanlar”. Kara mizah örne¤i 22 k›sa öyküden oluflan bir der-
leme bu. Keyifle okunabilecek hiciv öykülerindeki kahramanlar›m›z, kimi zaman do¤al yaflama ait bir hayvan, mesela bir kedi oluyor; aristokrasinin yatak odalar›nda, bahçelerinde dolafl›p türlü dedikodulara sebep olacak yak›fl›ks›z davran›fllara tan›kl›k ediyor. Kimi zaman da büyüklere bir güzel derslerini veren yaramaz çocuklar› ifl bafl›ndayken yakal›yoruz ya da ac›mas›zca geliflen olaylar›n gidiflat›n› de¤ifltirmeye pek merakl› olan genç bir bayan›n rutin yaflant›larla alay etmesi e¤lendiriyor bizi. Birkaç hikâyede yer alan Clovis ise tam usta ifli bir karakter; alternatif bir yaflam›n sözcüsü. Çok sonralar›, Amerika’da,1920’lerde, hala Victoryen ahlâkç›l›¤›n etkisi alt›nda olan, de¤iflime izin vermeyen yaflant›lara karfl› gelmek ve baflka bir yaflam› keflfetmek üzere caz kulüplerine kaçan orta s›n›f beyaz çocuklar›n küstahl›¤›n›n, uyumsuzlu¤unun habercisi sanki onun umursamaz, ironik tav›rlar›, sözünü esirgemez halleri. Hector Munro’nun öykülerinde fantastik ö¤eler de bulunuyor. Bu yönüyle de, döneminin özelliklerini çok iyi yans›tt›¤›n› söyleyebiliriz. Çünkü yasaklar›, bast›r›lm›fll›¤› iflaret eden bu fantastik ö¤elerin varl›¤›yla bize baflka bak›fl aç›lar› sa¤l›yor; bizi salt sosyal rolden ibaret iliflkilerin anlams›zl›¤›na vurgu yapan anlat›mlarla keyiflendirirken, kimi zaman da baflka s›n›rlarda gezinmeye davet ediyor. – P›nar Uygun
Hay›r’da hay›r var
Aflk ve mülkiyet
Eduardo Galeano - Biz Hay›r Diyoruz çeviren: Bülent Kale (Metis)
Alberto Moravia - Küçümseme - çeviren: Eren Yücesan Cendey (Merkez)
G
odard’›n sevdi¤imiz bir filmiydi 1963 tarihli “Le Mépris”. Baflrollerinde Michel Piccoli ve Brigitte Bardot’nun oynad›¤› film, sanatsal kayg›larla malî ihtiyaçlar aras›nda debelenen bir senaristin flahs›nda Godard’›n sinema üzerine dertlerini de tart›flabilece¤i bir zemin sa¤l›yor, ayn› zamanda taze evlili¤inin geçirdi¤i dönüflümleri müthifl –ama gayet de sade– bir gerilimle iletiyordu. Biz daha ziyade bir çiftin iliflkisindeki girift virajlara, aflk›n mülkiyet iliflkileriyle kavruldu¤u hallere tak›lm›flt›k. Me¤er kaynak, ‹talyan sosyalist romanc› Alberto Moravia’n›n kült addedilen 1954 tarihli roman›ym›fl. Godard’›n romandaki yap›mc›y› sonradan görme bir Amerikal› (Jack Palance) haline getirdi¤i film de, roman da birer baflyap›t... – M.E.
G
1968: bitmeyen flark› olaylar ve insanlar, filmler ve flark›lar
joni mitchell partideki tek siyah
marianne faithfull do¤umgünü pazar günü
chambao ilerici tutucu
zi punt
elektro istanbul
neil young
akustik, elektrik, sinematik konser izlenimleri
silv er mt lon .z gb ion lo • r nde od s • olp el he f p bu owe rge r • r • lo ste u rh ve ode wy s nn
aleano’yu anlatmaya ne hacet? Uruguayl› gazeteci-yazar, bu meslekî tan›m› hakk›yla tafl›yan az say›da isimden biri. Metis Seçkileri dizisinden yay›nlanan “Biz Hay›r Diyoruz”da 1960’lardan 2000’lere çeflitli yaz›lar›, katledilen Latin Amerika yerlilerinden iflçilere, eflcinsellerden iflkence ma¤durlar›na, Che’den Zidane’a, ezilen ve ses yükselten kitlelerin ve tarihsel figürlerin hikâyeleri var. “Latin Amerika’n›n kesik damarlar›”n› anlat›rken evrensel bir dil ve perspektif kurabilen büyük ustan›n mutlaka okunmas› gereken yaz›lar› var bu seçkide. – M.E.
ROLL
128 N N‹SA ‘08
mo¤ollar
muddy waters ile hatayî abonelik: expressroll@gmail.com
DÖRT ÜLKEDEN KADIN fiA‹RLER BULUfiMASI
Tek pasaport yürektir 20 Mart’ta ‹ran, Kuzey Irak, Suriye ve Türkiye’den befl Kürt kad›n flair Diyarbak›r’da bulufltu ve Kürt kad›n›n›n geçmiflten bugüne tafl›nm›fl sesinin nas›l canl› oldu¤unu, incelikle ifllenerek nas›l geliflti¤ini duyurdu. 22-23 Mart’taki ‹stanbul ziyaretlerinde kendileriyle tan›flt›k...
D
ört Ülkeden Kad›n fiairler Buluflmas›’n›n ç›k›fl noktas›, Avesta Yay›nlar›’n›n Kürtçe yazan kad›n yazarlar› buluflturan on kitapl›k “fiahmaran” dizisi olmufl. Anadolu Kültür, BEKSAV ve Avesta Yay›nlar›’n›n ortaklafla düzenledi¤i bu etkinlik, y›llarca bask›ya u¤ram›fl, yasakl› kalm›fl bir dilin kad›n nefesiyle nas›l ifllendi¤ini göstermekle kalmad›, farkl› co¤rafyalardan sanatç›lar›n kaynaflmas›na zemin haz›rlad›. Söylefliye elinde bir demet nergisle gelen Fatma Savc›, Nusaybin do¤umlu, 34 yafl›nda. 18-29 yafllar› aras›nda siyasî nedenlerle hapis yatm›fl. Kürtçe yazmay› da¤larda kar üzerinde ö¤rendi¤ini anlatt›: “Bizi bölmüfl olan s›n›rlar, yarat›lan edebiyattan da uzak k›ld›, fiahmaran projesi s›n›rlar› fliirden bir yurt yaratt› bizim için. Difli bir yurt yaratm›fl olmas› benim için önemli.” Savc›’n›n iki fliir kitab› Avesta’dan ç›km›fl, fliirleri dergi ve gazetelerde yay›nlan›yor. Etkinlikte seslendirdi¤i “Gönül Verme Ölüme” adl› fliirinde “mercan kayas› Soran”a flöyle sesleniyor: “Soran’› ilaç yerine annesi da¤dan ödünç alm›flt›m kederim için. / Soran bir mercan kayas›yd›... ömür parma¤›m›n yüzü¤üne uyuyordu... (...) Söylüyorum sana iflte: / Ay sordu¤unda ömrünü, bir mevsim / demeyece¤im... / Söylemek istemeyece¤im; ‘Sadece bir sonbahar diye. // Söz ver bana Soran, / Yorulmazs›n de¤il mi? / Sen meyletti¤inde ölümlere... / Bu sürgünlük çiçe¤ini ve sonbahar gecelerini gönlüne al // Uyard›m gelincikleri, üflüdü¤ünde gelip / yaslanacaklar yüre¤ine. // Ama Serçeler ve Nergisler üzerine yemin ederim / art›k yapamam dedi¤inde: Ben yine gelir s›rt›m› s›rt›na veririm.” Etkinli¤in en genç flairi Gulîzer (1979 do¤umlu) ‹zmir’de yafl›yor. “fiahmaran rüyas›nda bir nak›fl” oldu¤unu söyleyen flair, Diyarbak›r’›n dertKejal Ahmed
44
Nahîd Huseynî
Jana Seyda
Fatma Savc›
li bir flehir oldu¤unu, hep onun sessiz yanlar›yla, hasretiyle karfl›laflt›¤›n› ve belki de fliirine bu sessizli¤in ses verdi¤ini anlat›yordu: “Çocuklu¤um yara bereyle dolu, hâlâ da bar›flamad›m. Asabiyet bende mürekkebe dönüfltü. Kalem çok derin kuyulardan su içer ve insan hangi dilde a¤layabiliyorsa o dilde yazar. Tek bir pasaport var, o da yürektir, yürek bütün s›n›rlar› kald›r›r. ‹nsan›n kalbini k›ran fleyler fliire dönüflür. Biz kelimelere inan›yoruz, kelimeler kutsald›r. Bu yüzden tüm kad›nlara diyorum ki, kelimelerden korkmay›n. Kelimelerin heybeti kad›nlara yarafl›r. Kad›nlar›n yaz›n hayat›nda ak›p gitmesini diliyorum, böylece Kürt edebiyat›na kad›n sesi kat›ls›n.” ‹lk fliir kitab› Avesta’dan ç›kan Gulîzer “Godot’nun içinde gizlenen ‘do’ya” adad›¤› “Do” adl› fliirinde flöyle sesleniyor: “Bu k›fl bir eldiven ördüm onun için / Sadece sa¤ eline / Ellerim olmadan / Sol eli hep üflüsün istedim // Keflke bazen nergisler gönderseydi bana / Önce yüzüne sürüp öyle gönderseydi / Kokusundan sarhofl olsayd› nergisler / ‹ki gö¤sümün aras›ndaki bofllu¤u vazo yapard›m onlara // Öpücük izleri kalsayd› dizelerimde / Parmak izi gibidir öpücük izleri / Hiç kimseninki benzemez birbirine // Do bir ma¤arayd› bu vahfli ormanda / Her yaraland›¤›mda ona s›¤›n›rd›m / Yaralar›m›n etraf›ndaki kan› emerdi / Gözleriyle / Dudaklar›yla / Parmaklar›yla // Ne kadar söylesem de kalbimden akan dereler / Onu görmek için Acheron ›rma¤›nda dilsizleflirler / Gençlik koynumda uslanm›yor onsuz / Her zaman sol taraf›n› bekleyece¤im onun / Ama solculu¤u bana âfl›k kalacak hep”. Arapçadan Kürtçeye çeviriler yapan Suriyeli Jana Seyda ‹stanbul’da yafl›yor, üç fliir kitab› ve Kürtçeye çevirdi¤i Ehlam Misteganmi’nin “Bîreweriya Lafl” roman› Avesta’dan ç›km›fl. 33 yafl›ndaki Seyda, konuflmas›na, “kad›n evrende her fleye en uzak s›rd›r” diye-
“Niçin fliir yaz›yorum? Çünkü kad›n tarihten at›lm›flt›r ve tarihe geri dönmek zorundad›r. Kad›n yazarlar ve flairler kad›n› tekrar tarihe katabilirler. Ama erkek gibi yazan kad›nlar yapamaz bunu, ancak kad›n gibi yazan kad›nlar yapabilir.”
rek bafllad› ve flöyle devam etti: “Hayat›n güzelli¤i, kad›n›n sakl› s›rlar›d›r. Bir kad›n›n düflüncelerini de¤ifltirmek için onunla bar›fl›n. Kad›n, duygular›yla düflünüp ruhuyla hisseder. Yumurtay› da, spermi de yaratabiliriz, ihtiyac›m›z olan rahimdir. Kürt erkekleri ‘fiahmaran’ dizisine tepki gösterdi. Bu kadar kad›n›n toplanmas› edebiyat›n k›zl›¤›n› bozuyor diyerek kad›nlara sald›rd›lar.” Çevirmen arkadafl›m›z Kawa Nemir’den ö¤rendi¤imize göre, edebiyat üretiminin yo¤un oldu¤u Diyarbak›r’daki erkek yazarlar›n ço¤u etkinli¤e kat›lmam›fl. Seyda’n›n tepkisi ne yaz›k ki do¤rulanm›fl oldu o akflam ve onun güzellemelere al›flk›n ‹stanbul’a savurdu¤u “‹stanbul Denizin Yok Senin” 盤l›¤› uzun süre kulaklar›m›zda ç›nlad›: “Delirsin rüzgâr... / Yüzüne bir bayrak dikemedi¤imizde sessizdir rüzgâr / Delirsin ve ba¤›rs›n gemilerin yüzüne: / ‹stanbul’un denizi yok!! // ‹flte böyle ‹stanbul denizin yok senin / Yaln›zca bir denizin gölgesi var gözlerinde, / baht›n gibi kara ve hat›ralardan birkaç dalga, / gelinlerinin gözyafl› gibi kara... / Sahilin so¤uk çehren gibi... / Haberin var m› yaseminlerden, yanm›fl kumlar›n›n içinde / cans›z gövdeleriyle duran? / Acaba haberin var m› kumun içinde canl›ym›fl gibi duran yüreklerden... / bir dokun onlara / hâlâ güm güm at›yorlar // Ba¤›flla ‹stanbul denizin yok senin!! // Sahi yok mu denizin?” Toplant›ya Süleymaniye’den kat›lan Kejal Ahmed ve Nahîd Huseynî üç gün süren, bol engelli bir yolculuktan sonra toplant›ya yetifltiler. Pullu payetli yerel giysileri ve her daim gülen gözlerinde yorgunluk izi okunmuyordu. Önce Kejal Ahmed söz ald›. Kad›n araflt›rmalar› alan›nda da söz sahibi, olan 1967 Kerkük do¤umlu flair 1992’den beri gazetecilik yap›yor. Kurd-Sat TV’de “Ji Her Baxekî Jinek” adl› program› haz›rlay›p sunan Ahmed’in fliirleri Almanca, Arapça, Farsça, ‹ngilizce, Türkçe ve Norveççeye çevrilmifl. Çeviri de yapan Ahmed, Amin Maalouf’un Türkçede de yay›nlanan “Ölümcül Kimlikler” kitab›n› Arapçadan Kürtçeye çevirmifl. Kejal Ahmed, Güney Kürdistan’›n 17 y›ld›r özgür oldu¤unu, parlamentosu, bakanlar› oldu¤u halde Avesta’n›n yapt›¤›n› yapamad›¤›n› vurgulayarak bafllad› konuflmas›na: “Ne yaz›k ki Avesta’n›n yöneticisi Abdullah Keskin’deki ruh bizim yöneticilerimizde yok. Kürt kad›n yazarlar›n sesini bütün dünyaya, Avrupa’ya duyurmas› gerekir. Biz onlar›n edebiyat›n› çok iyi biliyoruz, ama onlar bizim ne kadar iyi bir edebiyat›m›z ol-
Gulîzer
du¤unu bilmiyorlar. Yirmi y›ldan uzun süredir fliir yaz›yorum, 1991’deki ayaklanmadan sonra kitap bast›rmaya bafllad›m. Dünyan›n eril bir sistem taraf›ndan yönetildi¤ini görüyoruz, ama erke¤e düflman de¤iliz. Kad›nlar dünyan›n her yerinde eziliyor, ama ülkeden ülkeye durum de¤ifliyor. Niçin fliir yaz›yorum? Çünkü kad›n tarihten at›lm›flt›r ve tarihe geri dönmek zorundad›r. Kad›n yazarlar ve flairler kad›n› tekrar tarihe katabilirler. Ama erkek gibi yazan kad›nlar yapamaz bunu, ancak kad›n gibi yazan kad›nlar yapabilir.” Ahmed, “K›rd›m Aynay›” fliirinde flöyle sesleniyor: “Hayat›n bu karanl›k zindan›nda / Kafesteki bir kufl / Yolunmuflsa kanad› / ‹htiyac› kalmam›flt›r seyretmeye kendini. / Ne çok öfkeliyim o aynalara / K›zlar› saatlerce oyalay›p onlara eziyet eden / Ve tüm o güzel kitaplar› onlar›n bekleyiflinde / Murad›na eremeyen caddelerde gezdirten. / Enfal’in boynu bükük kafilesinden bir k›z›n / Yok aynas› / Gencecik bir k›z›n yoksa yâri, yurdu ve sevdas› / Neylesin aynay›?” Süleymaniye’de yaflayan ve Çavdêr gazetesinin Farsça bölümü sorumlusu ve baflyazar› olan Nahîd Huseynî, ayn› zamanda PUK TV dublaj bölümü sorumlusu. Sine’deki Ortado¤u Kültür Akademisi’nin kurucu üyelerinden olan Huseynî, konuflmas›na Do¤u Kürdistan’daki kad›n edebiyat›n›n önemine de¤inerek bafllad›: “Mestûre’den sonra 150 y›l sessizlik oldu, o arada Kürt olup da Farsça yazan baz› kad›n flairler ç›kt›, ama hiçbirinin sesi Furu¤’un sesine yaklaflacak kadar güçlü de¤ildi. Yirmi y›l önce Jîla ad›ndaki bir Kürt kad›n›n sesi bu bofllu¤u doldurdu.” Huseynî’nin sözünü etti¤i Jîla Huseynî, onun kendisinden üç yafl büyük ablas›ym›fl ve cesaretiyle dönemin fliir yazan
kad›n flairlerini çok etkilemifl. 1996’da, 32 yafl›nda geçirdi¤i trafik kazas›nda, (Furu¤ ile ayn› yaflta ve ayn› flekilde) bebe¤iyle birlikte ölmüfl. Ölümünden önce yazd›¤› “Ö¤üt” fliirinde gelece¤ini görmüfl gibi seslenmifl son kez: “Nazl› flen bir k›z› / Evine gelin ald›¤›nda / Sak›n ne olur / Duymayas›n parmaklar›m›n kokusunu / Saks›da, duvar ve pencerelerinde / Sana, / ‘Solgun bir gül kokusu duyuyorum’ denirse / De ki: / ‘Ruhum, inan ki, senden / Baflka bir gül yok dünyada.’ / Sak›n ad›m› an›p da / Küstürme evinin mutlulu¤unu. / Yoksa gaml› yüre¤im / Aflk›n›n aynas› gibi / ‹nce ince... incecik k›r›lm›flt›r / Senden baflka hiçbir fley kalmam›flt›r içinde. / Olur da bir kad›n görürsen, / Bedeni kederle örtülü, / Gözleri ölgün ve hüzünlü, / Kupkuruysa dudaklar› / Bahar› görmemifl gibi / Olur da bir gece beni hat›rlat›rsa sana / Ürperip de / Demeyesin, mazimin albümünde / Bu düflkünün de bir resmi vard› diye.” Bayra¤› ablas›ndan devralan Huseynî, “Ehrimanla Bir Kadeh” fliirini bir flark› m›r›ldan›r gibi yorumlad› o akflam: “Bu baflka bir mevsim / baflkald›r›yor bana / bir mevsim / so¤uk ve ateflli / içimden bir ses / bafll›yor feryat figan etmeye / bu seferlik sudan bafllayay›m / belki ya¤mur / bu serab›n t›ls›m›n› k›rar / bu mevsim / bo¤ulmufl kendi kurulu¤u içinde / Ruhumdan ölümün nefesi daml›yor / ben sema yap›yorum / bir... iki... üç / bir... iki... üç...” Ertesi gün kad›n flairlerle otelin lobisinde buluflup Newroz meydan›na gittik. Ahmed ve Huseynî yine rengârenk ›fl›lt›l› giysileri ve gülen yüzleriyle göz al›yordu. “Kurdu¤um düfllerden biri buydu” dedi Huseynî yolda: “Diyarbak›r’da kendi Do¤ulu sesimi dinletebilmek ve hakk›nda büyülü hikâyeler dinledi¤im bu kentteki Newroz kutlamalar›na kat›lmak... Kerkük için de ayn› duygular› besliyordum. Bir gün arabayla Erbil’e do¤ru giderken bir tabelayla karfl›laflt›m, üstünde Kerkük yaz›yordu. 2003’ten önce oldu bu. A¤lad›m orada, acaba bir gün Kerkük’ü görebilecek miyim diye. Özgürlük y›llar›, Kerkük’te bir fliir dinletisi yapmama yard›mc› oldu. fiimdi Diyarbak›r’day›m, az sonra Newroz’a kat›laca¤›m ve burada fliir okudum. Bu benim hayallerimin gerçekleflmesidir, inflallah bir gün Kam›fll›’ya da gidebiliriz.” Pelin Özer
“Bizim memleket” Kökleri Anadolu’da bulunan Ermeni yazar Vahe Berberian’›n “Baba ve O¤ul Ad›na” roman›, Aras Yay›nc›l›k taraf›ndan yay›nland›. Roman›nda, kitaplara s›¤›nan, geçmiflle gelecek aras›na s›k›flan bir aileyi anlatan Berberian’› dinliyoruz... Lübnan do¤umlusunuz, ancak ailenizin kökleri Anadolu’ya uzan›yor. Nas›l bir kültürel mirast› bu? Vahe Berberian: Babam›n ailesi E¤in yöresinden, annemin taraf› ise Arapkirliydi. Çocukken babaannem koruyucu mele¤imdi. Beni çok sever, fl›mart›r ve her gün “bizim memleket”i anlat›rd›. Benim için “bizim memleket”, sular›n fl›r›ldad›¤›, bahçelerindeki a¤açlar›n tatl› meyvelerle dolup taflt›¤›, peynir-ekme¤ini yerken parmaklar›n› da yedi¤in, masals› bir yerdi. Benim neslimin ana-babalar› yeni koflullara asla al›flamad›lar ve her ne kadar fiziksel olarak disaporada yaflasalar da, ruhlar› köylerindeydi. Dolay›s›yla, ne babam, ne de annem do¤ru düzgün Arapça ö¤renmiflti. Çocukken, büyükannem gizli bir fleyler söyleyece¤i zaman Türkçe konuflurdu. Öyle ki, bir süre sonra Türkçe anlamaya bafllam›flt›m. Lübnan’da Ermeni olmak ve daha sonra Lübnan’dan Amerika’ya göç etmifl bir Ermeni olmak nas›l bir duygu? Sizin de, kitab›n›z›n kahraman› Hrayr gibi, “büyük bir getto içinde, kendi kiflisel, küçük alt gettonuzda” yaflaman›n zorlu¤unu hisseti¤iniz oldu mu? Lübnan’da yaflarken kendimi hiç Lübnanl› saymam›flt›m. Lübnanl› oldu¤umu Lübnan’dan göç ettikten sonra fark ettim. Bizim için Lübnan o kadar rahat bir yerdi ve Ermeniler say›ca o kadar çoktu ki, tüm hayat›n› Beyrut’ta geçirip tek kelime Arapça ö¤renmeden yaflayabilirdin. Benim için Lübnan’dan ayr›lmak çok zor oldu. E¤er savafl olmasayd›, benim neslimden kimsenin Lübnan’dan göç etmeyi düflünece¤ini sanm›yorum. Tam da bu yüzden, Los Angeles’a al›flmak tam bir ›st›rapt›. Ben ve arkadafllar›m Los Angeles’a yerlefltikten on sene sonra dahi bir gün Lübnan’a dönece¤imize emindik. Lübnan’daki iç savafl›n 18 y›l sürebilece¤i akl›m›z›n ucundan bile geçmemiflti. 1970’li y›llar›n ortalar›nda, Los Angeles’ta bu kadar Ermeni olmad›¤›n› düflünecek olursak, yetimler gibi birbirimize sokularak, eski, samimi çevremizi korumak istedik. Amerika’da “Lübnanl› Ermeni olma” deneyimini nas›l yaflad›n›z? Her az›nl›k gibi, biz de kimli¤imizi kaybetmemek ad›na elimizden geleni yapt›k. Bunun için de bafllarda s›n›rlar›m›z›, aç›l›rsak kayboluruz korkusuyla, olabildi¤ince dar tuttuk. Fakat Los Angeles baya¤› farkl› bir yer. Dünyan›n en kozmopolit flehirlerinden biri. Burada ilk kez, dünyan›n her yerinden gelmifl Ermenilerle de tan›flt›k ve yavafl yavafl birbirimize al›flt›k. fiüphesiz bu epey zaman ald›, ama bir
46
noktadan sonra nereden geldi¤inin de¤il, Ermeni olman›n önem kazand›¤› bir yere vard›k. Bir sonraki ad›m, Ermeni olmayanlara karfl› yaflad›¤›m›z de¤iflimdi. Kendimize güvenimiz o kadar yerine geldi ki, sonunda “yabanc›”lara aç›lmaktan korkmamaya bafllad›k. Diasporan›n içinde bulundu¤u siyasî, kültürel ve sosyal durum hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Genellikle kötümserimdir, dolay›s›yla gelece¤i parlak görme yetene¤ine pek sahip de¤ilim. Bazen, bilhassa stand-up’lar›m için Ermenilerin yaflad›¤› flehirlere yolculuk etti¤imde, iyileflme umudu olmayan bir hastan›n yata¤›n›n kenar›na oturmufl, elini tutup moralini yükseltme-
Ermenilerin yaflad›¤› flehirlere yolculuk etti¤imde, iyileflme umudu olmayan bir hastan›n yata¤›n›n kenar›na oturmufl, elini tutup moralini yükseltmeye çal›flt›¤›m hissine kap›l›yorum.
Vahe Berberian, Arapkirli bir anne ve E¤inli bir baban›n çocu¤u olarak 1955’te Beyrut’ta do¤du. Tiyatro, edebiyat ve sanat camias›ndan insanlar›n u¤rak yeri olan ailesinin evinde, entelektüel bir ortamda yetiflti. 1977’de Los Angeles’a yerleflti. 1980’de Woodbury Üniversitesi’nde gazetecilik e¤itimini tamamlad›ktan sonra edebiyat, tiyatro, oyunculuk ve resimle u¤raflt›. ABD, Kanada ve Avrupa’n›n çeflitli kentlerinde sergiler açt›. Sanat çevrelerinde ressam ve yazar olarak tan›nsa da, Ermeni diasporas›nda, daha ziyade, pek çok flehirde sergiledi¤i Yevayl›n (Vesaire), Nayev (Bir de) ve Dagavin (Henüz) adlar›n› tafl›yan tek kiflilik performanslar›yla tan›nd›. Köklerinin tiyatroda oldu¤unu düflünen Berberian çeflitli oyunlar kaleme ald›, yönetmenlik ve oyunculuk yapt›, Hollywood filmlerinde rol ald›.
ye çal›flt›¤›m hissine kap›l›yorum. Çal›flmalar›m› takip eden çok say›da gencin oldu¤unu biliyorum, bu çok cesaretlendirici, ama diasporada özellikle dilin gerilemesi kaç›n›lmaz bir gerçek ve bu bana çok ac› geliyor. Galiba, diasporadaki yaflam hakk›ndaki kötümserli¤iniz salt dildeki gerilemeyle s›n›rl› de¤il... Kültür ve sanat her yerde bir gerileme içinde galiba. Diasporadaki Ermeni gerçekli¤i de bu resmin ufak bir parças› gibi. Bana öyle geliyor ki, tüm varoluflumuz Ermeni soyk›r›m›n›n tan›nmas› etraf›nda örülüyor ve bu tak›nt›, baflka sorunlar›n gündeme gelmesine engel oluyor. Öyle ki, bence bugün Türkiye hükümeti soyk›r›m› tan›sa, birdenbire bir vakum etkisi do¤acak ve diaspora iradesinin önemli bir k›sm›n› kaybedecek. Bir toplulu¤un varl›¤›n›n devam›n›n gelecek tasavvurlar›yla de¤il, do¤rudan geçmifliyle ba¤lant›l› olmas› hazin bir durum. Bunlar› dile getirmeme ra¤men, kötümserlikle ümitsizli¤in ayn› olmad›¤›n› hat›rlatmak isterim. Ben kötümserim, ama asla ümitsiz de¤ilim. Dünyan›n çeflitli yerlerindeki Ermeniler aras›nda daha çok stand-up performanslar›n›zla tan›n›yorsunuz. Ermeni kimli¤inin çeflitli hallerinden mizah dam›tmak sizin için genel olarak ne ifade ediyor? Stand-up gösterilerim bana epey düflünme f›rsat› tan›yor. Genellikle, bir gösteri haz›rl›¤›na giriflti¤imde elimde üç saatlik konu oluyor. Daha sonra, yavafl yavafl toparlay›p k›saltmaya bafll›yorum. Mizahî olarak gelifltiremedi¤im bölümleri ç›kart›yorum. Üzerinde mutlaka durmak istedi¤im konular oluyor, fakat bunlarda gerekli incelikleri göremedi¤imde kullanmaktan vazgeçiyorum, zira standup’›n konferansa dönüflmesini istemem. Bu gösterilerin benim için ne ifade etti¤ine gelince: Halklar, topluluklar aras›ndaki farkl›l›klar üzerinde durmaktan ziyade, benzerliklere odaklanman›n daha çok ilgimi çekti¤ini söyleyebilirim. Yazarl›¤›n yan›s›ra resim ve tiyatro gibi sanatlarla da ilgilendi¤inizi biliyoruz. Kendinizi hangisine daha yak›n hissediyorsunuz? Benim hayat›mda edebiyat, resim ve oyunculuk daima birlikte yürüdü¤ü için hiçbir zaman kesin bir tercih yapamad›m. Zaman›nda müzikle de u¤raflm›fll›¤›m var, ama asla iyi bir müzisyen olamayaca¤›m› fark edip genç yaflta bu u¤rafl› b›rakt›m. San›r›m tiyatro u¤raflt›¤›m alanlar içinde benim için en e¤lenceli olan›, resim en çok iç tatmin sa¤layan›, edebiyat ise en samimi olan›. Edebiyatla samimiyet aras›nda nas›l bir ba¤ kuruyorsunuz? Tiyatroda eserin varaca¤› son nokta tüm oyuncu kadrosuna ba¤l›. Resimse çok dolays›z ve yapan›n o anki ruh haline ba¤l›. Edebiyatta, bu ikisinden farkl› olarak, iç dünyan›n tüm katmanlar›n› açmak ve kendini ifade etmek için tüm vaktini harcayabilirsin. Bir eser ne kadar hayalî olursa olsun, yazar›n iç dünyas›n› görünür k›labilmeli.
Söylefli: Maral Aktokmakyan - Rober Koptafl
VAHE BERBERIAN’IN “BABA VE O⁄UL ADINA” ROMANI TÜRKÇEDE
LÜBNANLI ERMEN‹LER ARASINDA
Beyrut’taki Anadolu 24 Nisan 1915’in, Ermeni halk›n›n “Büyük Felâket”inin y›ldönümünde Lübnan’a uzan›yoruz ve mucizevî bir flekilde sa¤ kalan, ama yurtlar›ndan kopar›l›p at›lan yurttafllar›m›z›n Beyrut’taki hayatlar›n› dinliyoruz... kdeniz’in mavi sular›n› geçip denizin bitti¤i yerde ulaflt›¤›m›z Beyrut’ta, havaalan›ndan flehre giderken göze çarpan ilk fley, yol kenar›ndaki fiii sembollerin bollu¤u. Hz. Ali’nin k›l›c› Zülfikâr ve Kaleflnikof figürünün yan yana yer ald›¤› beton an›t›n ard›ndan Hizbullah’›n önde gelen isimlerinden Abbas Musavi’nin portresi, kozmopolit flehrin konuklar›na Beyrut’un güneyine hakim gücü bir kez daha hat›rlat›yor. Sonraki günlerde flehrin di¤er bölgelerini dolaflt›kça, fiii Emel örgütünden H›ristiyan Marunilere, Ermenilerden Dürzilere, Lübnan’› oluflturan cemaatlerin alâmetleriyle de tek tek tan›flaca¤›z. Akdeniz’e paralel da¤larla kapl› Lübnan, tarih boyunca önemli ticaret kolonilerine evsahipli¤i yapm›fl. Kaderi ve kadersizli¤i, iç kesimlere ulaflmak için bir bafllang›ç noktas› olan zengin liman flehirlerinin, antik ça¤lardan bu yana M›s›r, Pers, Roma, Bizans ya da Osmanl› gibi önemli güç merkezlerinin ifltah›n› kabartm›fl olmas›nda sakl›. 13. yüzy›lda bafllayan haçl› seferlerinin as›l gayesi, Tevrati gelene¤in kadim izleyicileri kadar H›ristiyan ve Müslümanlar›n da kutsal topraklar olarak tan›mlad›¤› Kudüs çevresine hakim olma arzusuydu. Lübnan da¤lar›, Müslümanlarla H›ristiyanlar›n yüzlerce y›l süren savafllar›na sahne oldu. Bugün de de¤iflen pek bir fley yok. Haçl›lar›n “Cebeli Lübnan”dan çekilirken geride b›rakt›¤› Maruniler varl›klar›n›n güvencesini Bat›’yla daimî bir ittifakta ararken, fiii ve Sünni Müslümanlar, ‹ran, Suriye ve Suudi Arabistan’›n ülke üzerinde estirdi¤i rüzgârlar›n etkisiyle savrulup duruyor. Lübnan, bu aç›dan bak›ld›¤›nda, Bat›yla Do¤unun sonu gelmez güç gösterilerine giriflti¤i bir arena olarak bütün zenginli¤iyle tarihten günümüze uzan›yor. Beyrut, bunun küçük bir ölçe¤i. Hemen her milletten insan› ve her türden eflitsizli¤i flehirde gözlemek mümkün. Bir yanda flimdiye dek belli bir yaflam standard›n› muhafaza etmifl H›ristiyan Araplar, di¤er yanda ‹srail iflgalinin ard›ndan Beyrut’un güneyindeki yoksul mahalleleri dolduran fiiiler, Filistinli göçmenler... Ve nihayet, “sapk›n” inançlar› nedeniyle tarih boyunca “ne ‹sa’ya ne Musa’ya” yâr olamay›p ulafl›lmaz da¤larda mevzilenmifl Dürzilerle, 1915’te Anadolu’dan kopart›l›p at›ld›klar› flehrin k›y›s›nda kendilerine yeni bir hayat kuran Ermeniler. Beyrut’ta bize “en yak›n” ve “en uzak” topluluk flüphesiz onlar. ‹lk günlerde Ermenilerle görüflmek istedi¤imi ö¤renen Beyrutlu dostlar Frans›zca bilip bilmedi¤imi sormufllard›. Bunun soyk›r›m› inkâr eden Türklere duyulan tepkinin
A
Beyrut’un Ermeni mahallesi Burc Hamud (üstte) ve Lübnan Ermenilerinin dinî merkezi Antelias
sonucu oldu¤unda hemfikirdiler. Ama hiç de öyle olmad›. Daha ikinci gün tan›flt›¤›m›z Marafll› f›r›nc›yla çözüldü her fley. Türkiye televizyonlar›n› izleyip bizimle ayn› Kemal Sunal filmlerine güldüklerini sonradan ö¤rendik. Beyrut’ta taksi floföründen f›r›nc›ya, terziden berbere, karfl›n›za ç›kan hemen her Ermeni esnafla Antep’in ya da Adana’n›n yerel flivesiyle rahatl›kla anlaflabilirsiniz. Marafll› Jasmin han›m, akflam üzeri dörtte, bizi iki sokak ötede terzi Vartan’la tan›flt›rd›. Ailesi Antepli olan Vartan Arabanl›yan, evde han›m› olmad›¤›ndan, Karin’i kahve yapmak üzere teklifsiz mutfa¤a sürerken sohbetimiz bafllam›flt› bile.
Ah Ayntab’›n üzümü, f›st›¤› Beyrut’ta 150 bin nüfusa sahip Ermeniler daha çok Burc Hamud’da yafl›yor. Oysa, flehrin en eski Ermeni kilisesi Surp Niflan, 18. yüzy›lda Beyrut - fiam yolu üzerindeki Zokak Al Blad semtinde infla edilmifl. Bir zamanlar Antep’ten, Harput’tan, Sivas’tan kat›r s›rt›nda yollara düflüp Kudüs’e giden Ermeni hac›lar Beyrut’a vard›klar›nda bu kilisede gecelermifl. 1936’dan beri Zokak Al Blad’da
“Yeni kuflaklar bilmez Ayntab’›. Biliriz ki oralarda topraklar›m›z, ba¤lar›m›z, bahçelerimiz vard›, ama çare yok! Babam 15 yafl›nda ç›km›fl Ayntab’tan. ‘Nerde Ayntab’›n üzümü, f›st›¤›, buralar›n ne suyu, ne havas› bizim oralar› tutmaz’ derdi. Böyle diye diye memleket hasretiyle öldü.”
yaflayan Vartan Arabanl›yan, mahallenin bir zamanlar konsoloslar›n gözdesi oldu¤unu, Müslüman ve H›ristiyanlar›n birlikte yaflad›¤›n› anlat›yor. ‹ç savafl, “yeflil hat”t›n yan›bafl›ndaki mahalle için tam bir felâket olmufl. Çevrede yaflayan Ermeni ailelerin önemli k›sm› Amerika’ya göç ederken, kalanlar daha güvenli oldu¤u için Burc Hamud’a tafl›nm›fllar. Arabanl›yan, 1931 Halep do¤umlu. Babas› Avedis, Antep’in tan›nm›fl esnaflar›ndan Vartan Taciryan’›n o¤lu. “Araban Yaz›s›”nda 12 dönüm arazide Antep f›st›¤› yetifltirirlermifl. Sonralar› bir de kumafl atölyesi açm›fllar. Dedesi, babas› ve küçük amcas›n›n yaya olarak Halep’e kaçt›¤› “o gece”den sonra bir daha Antep’i hiç görmemifller. “Babamlar befl kardaflm›fl” diyor. “Türkler bir gecede hücum etmifl. Üç amcam öldürülmüfl. Büyükbabam Vartan, babam Avedis, amcam Minas o gece Antep’ten Deyrezor’a kaçm›fllar. Oradan da Halep’e. Amcam Minas, genç yaflta aileden ayr›l›p Buenos Aires’e gitmifl. Orada ‹stanbullu Ermeni bir han›mla tan›fl›p evlenmifl. Bir o¤lu, bir k›z› olmufl. Amcao¤lu Vartan Ricardo’yu y›llar sonra 1971’de Beyrut’a geldi¤inde görebildim.” Antep f›st›¤›n›n rayihas›, Güllüo¤lu’nun baklavas›, bir de Osman’›n tel helvas› dedesinin dilinden düflmemifl y›llar boyu. “Yeni kuflaklar bilmez Ayntab’›. Biliriz ki oralarda topraklar›m›z, ba¤lar›m›z, bahçelerimiz vard›, ama çare yok! Babam 15 yafl›nda ç›km›fl Ayntab’tan. ‘Nerde Ayntab’›n üzümü, f›st›¤›, buralar›n ne suyu, ne havas› bizim oralar› tutmaz’ derdi. Böyle diye diye memleket hasretiyle öldü.” Babas›, Lazkiyeli Armini han›mla Halep’te evlenmifl, Vartan ve iki ablas› burada dünyaya gelmifl. 1936’da Halep çarfl›s›nda ç›kan yang›n dedesinin Antep’ten kaçarken yan›na ald›¤› üç-befl alt›nla açt›¤› bakkal dükkân›n› kül edince, Beyrut’a göç etmifller. “Befl yafl›ndayd›m. Dedemse yetmiflindeydi. Çok yafllanm›flt›. Sürekli a¤lard›, ‘biz bu hala m› düflece¤idik o¤lum’ der dururdu. Çok yoksulluk çektik. Beyrut’a geldikten iki y›l sonra da vefat etti.” Babas› Avedis, buldu¤u her iflte çal›flarak çocuklar›n› büyütür. Vartan, alt›nc› s›n›fa kadar okur. Sonra Antepli bir kumafl tüccar›n›n, Levon Nazaryan’›n manifatura dükkân›na ç›rak girer. 1957’de Anait Basmac›yan’la evlenir. Bir o¤lu, iki k›z› olur. Çal›fl›r çabalar, bir manifatura dükkân› açar. Suck Soursok çarfl›s›ndaki dükkân, pek çok iflyeriyle birlikte, 1975’te Lübnan’da içsavafl›n bafllad›¤› ilk gün roket mermileriyle yok olur. O günden sonra evine çekilir Vartan
47
Arabanl›yan, “köynek biçip” terzilik yaparak ayakta durmaya çal›fl›r. Çocuklar, “bu memlekette yaflanmaz art›k” deyip Amerika’ya giderler. O¤lu Avedis elektrikçi, k›zlar› Armini hemflire, Seza muhasebeci. Giderken babalar›na çok yalvar›rlar “sen de gel” diye, ama nafile! Yedi torunun hasreti bile Vartan’› Amerika’da yaflamaya ikna edemez.
Yeniden dirilen bir cemaat Burc Hamud semtinde Antepli, Marafll›, Adanal›, Urfal›, Diyarbak›rl›, Nevflehirli Ermenilerin onlarca derne¤i var. Ayn› yöreden insanlar›n bir araya geldi¤i hemflehri dernekleri, yoksullara yard›m, okuyan ö¤rencilere burs verme gibi hay›r iflleriyle u¤rafl›yor. fiehirde Aztak, Ararad ve Zartonk adl› günlük üç Ermenice gazete yay›nlan›yor. Nayiri, Pakin gibi haftal›k siyasî, kültürel dergilerin yan›s›ra, Armenian Television Network, Radyo Van ve Radyo Hay, Beyrut’taki Ermeni medyas›n› oluflturuyor. Ayr›ca Lübnan Devlet Radyosu’nun da her gün Ermenice haber yay›nlar› var. Zartonk gazetesinin editörü “Pupuk”, tirajlar›n›n befl bin dolay›nda seyretti¤ini belirtiyor. Zartonk, Ermeni Demokratik Liberal Parti’nin (APL) yay›n organ›. ‹darî müdür Sarkis Sarkisyan, Lübnan Ermeni toplumunun iç savafl y›llar› boyunca, baflta ABD olmak üzere Fransa, Kanada gibi ülkelere göç etti¤ini, bu nedenle nüfusun sürekli azald›¤›n› anlat›yor. 1975’ten önce 250 bini aflk›n oldu¤u belirtilen cemaatin nüfusu, içsavafl›n ard›ndan 150 bine düflmüfl. Siyasî hayat›n etnik-dinsel cemaat örgütlenmelerine göre flekillendi¤i Lübnan’da, her topluluk gibi Ermeniler de kendi siyasî partilerine sahip. Seçimlere Taflnak, Ramgavar, H›nçak ve Ermeni Komünist Partisi olarak blok halinde giriyorlar. Milletvekili adaylar›nda cemaat içi dengeler gözetiliyor. Befl Gregoryen vekile karfl›l›k, bir Katolik ve bir Protestan milletvekilinin seçilmesine özen gösteriyorlar. Partilere göre da¤›l›m, bir Taflnak, bir H›nçak, bir de Ramgavar olarak flekilleniyor. H›nçak ve Taflnak sosyal demokrat, Ramgavar ise liberal olarak tan›mlan›yor. Parlamentoda yedi milletvekillerinin bulundu¤unu belirten Sarkisyan, iç savaflta ilk günden beri taraf olmad›klar›n›, hem H›ristiyan hem de Müslüman cepheye, savafl›n sona erdirilmesi için defelarca ça¤r›da bulunduklar›n› anlat›yor. Beyrut Ermeni toplumunun yüzde 65’i Gregoryen, yüzde 35’i Protestan ve Katolik mezhebine mensup. fiehirdeki en önemli e¤itim kurumlar›ndan Haigazyan Üniversitesi, Protestan Ermeniler taraf›ndan yönetiliyor, ama girifl s›nav›n› kazanan ve aidatlar› ödeyebilen herkese aç›k. Mühendislik ve ‹flletme bölümlerinin tercih edildi¤i Haigazyan’a daha çok zengin ailelerin çocuklar› gidebiliyor. Ö¤rencilerin yüzde 80’i Ermeni. Geriye kalan yüzde 20 Lübnanl› Maruni, fiii, Sünni ve Dürzi ö¤rencilerden olufluyor. Bir de College Armenian var. Beyrut Ermeni toplumu Ortado-
48
Burc Hamud semtinde bir f›r›n (solda); Vartan Arbanl›yan 1936’dan beri yaflad›¤› Zokak Al Lad’daki evinin balkonunda ablas› Hermin’le (sa¤da); Arabanl›yan’lar›n 1933’te Halep’te çekilmifl foto¤raflar›: Baba Avedis, anne Armini ve çocuklar› Rozin, Hermin ve Vartan (altta)
¤u’nun di¤er flehirlerindeki Ermenilerle sosyal, kültürel iliflkilerini sürdürüyor. Suriye’de 150 bin, Irak’ta 40 bin, ‹ran’da 100 bin, M›s›r’da 40 bin ve ‹srail’de 15 bin Ermeni yafl›yor. Özellikle Suriye’nin fiam ve Halep flehirlerindeki spor kulüpleriyle Beyrut’un spor kulüpleri Antranik, Homenetmen ve Sipan, futbolun yan›s›ra, basketbol, masa tenisi, kayak, atletizm, bisiklet tak›mlar›yla kendi aralar›nda s›k s›k turnuvalar düzenliyorlar.
Kutsal kab›n ya¤› fiehrin kuzeyinde küçük bir sayfiye bölgesi olan Antelias, Beyrut Ermenilerinin dinî merkezi. Katholikosluk binas›nda Haçik Dedeyan ad›nda genç bir görevliyle sohbet ediyoruz. Dedeyan, Haigazian Üniversitesi’nde Ortado¤u Tarihi okumufl. Lübnan ve tüm diaspora Ermenilerinin ruhanî liderli¤inin Antelias’ta bulundu¤unu belirtiyor. Katholikosluk, 1930’larda infla edilmifl. Kudüs, fiam, Halep ve dünyan›n baflka flehirlerindeki topluluklar dinsel aç›dan Beyrut’a, Beyrut ise Erivan’a ba¤l›. Bahçede yer alan Kilikya Müzesi’nin kap›s›nda aç›l›fl saatini beklerken sohbet etti¤imiz görevliler, Türkiye’den geldi¤imizi ö¤renince bizimle Türkçe konuflmaya bafll›yorlar. Yüzy›l›n bafl›nda Adana’da ya da Antep’te oldu¤u gibi bugün Beyrut’ta da Ermeni evlerinde a¤›rl›kl› olarak Türkçe konufluluyor. Türkiye’ye gelip bir zamanlar dedelerinin yaflad›¤› yerleri görmek istediklerini, ancak Türkiye Büyükelçili¤i’nin Beyrutlu Ermenilere vize vermedi¤ini anlat›yorlar. Beyrut-‹stanbul seferi yapan uçaklar fiii, Sünni, Maruni ve ‹stiklâl caddesinde zaman za-
Beyrut-‹stanbul seferi yapan uçaklar fiii, Sünni, Maruni ve ‹stiklâl caddesinde zaman zaman rastlad›¤›m›z geleneksel k›yafetleriyle Dürzi Lübnanl›lar› tatil ve al›flverifl için ‹stanbul’a tafl›rken, Ermenileri zinhar memlekete sokmuyor.
man rastlad›¤›m›z geleneksel k›yafetleriyle Dürzi Lübnanl›lar› tatil ve al›flverifl için ‹stanbul’a tafl›rken, Ermenileri zinhar memlekete sokmuyorlar! Kilikya Müzesi’ni bize Rafi Çerçiyan gezdiriyor. Mimarl›k e¤itimi gören Çerçiyan’›n ailesi Adanal›. Müzenin salonlar›nda Sis’ten, Kozan’dan, Zeytun’dan ve baflka Ermeni yerleflim bölgelerinden getirilmifl etnografik eflyalar sergileniyor. Kutsal ya¤›n sakland›¤› kap, 1817’de ‹stanbul’da yap›lm›fl. Çerçiyan, ya¤›n her yedi y›lda bir k›rk çeflit bitkinin kar›fl›m›yla tam k›rk günde haz›rland›¤›n› belirtiyor. Kutsal ya¤ 301 y›l›ndan bu yana haz›rlan›yor ve önceki ya¤dan kalan bir miktar mutlaka yeni ya¤a kat›l›yor. Müzede 12. yüzy›l Ermeni gümüfl ustal›¤›n›n seçkin örnekleri, 13. yüzy›la ait alt›n ifllemeli ‹ncil mahfazalar›, Ortaça¤’dan elyazmas› ‹ncil’ler, 1198 ve 1375 tarihleri aras›nda Kilikya’da hüküm süren Ermeni Krall›¤›’na ait gümüfl sikkeler, Van çevresinden antik buluntular ve 1513 tarihli ilk matbaa bask›s› ‹ncil’lerin yan›s›ra modern Ermeni resminden örnekler, Edgar fiahin, Carzov, Zorian gibi Ermeni ressamlar›n tablolar› sergileniyor. Beyrut’ta 1760’lardan beri bir Ermeni cemaati hep vard›. Halep ve Anadolu’dan gelip flehirde yerleflen tüccarlar, kuflkusuz flehrin tarihinde her zaman önemli bir yere sahip oldular. 1915 soyk›r›m› her fleyi de¤ifltirdi. Beyrut’a ulaflabilenler, Burc Hamud yak›nlar›ndaki düzlüklerde kurulu derme çatma barakalarda yaflad› uzun süre. Sonra ilk evler infla edildi ve flehrin bu bölgesi yüzde 95’ini Ermenilerin oluflturdu¤u büyük bir semt haline gelirken, geçmifli travmalarla dolu bir kuflak flehrin sokaklar›nda büyümeye bafllad›. Murat Küçük
TARTIfiMALI B‹R D‹Z‹: “HATIRLA SEVG‹L‹”
Sevgili bir fleyler hat›rlad› m›? Gerçek karakterlere, olaylara yer veren “Hat›rla Sevgili” dizisi çok izlendi, çok tart›fl›ld›. Peki bu izlenme oranlar›n›n, bu konular›n ifllenmesinin sola faydas› ne? at›rla Sevgili”yi izlerken, Pakistan as›ll› ‹ngiliz edebiyatç› Hanif Kureishi’nin sözü yeniden düfltü akl›m›za: “Esas mücadele alan›, popüler kültürdür.” Özellikle, bunca y›ld›r yay›nc›l›kla u¤raflan ve dizinin konu edindi¤i olaylar›n bizzat içinden gelen iki isim, Fahri Aral ve Feza Kürkçüo¤lu, flu ortak saptamay› yapm›flken: “Ortaya iyi bir film, iyi bir belgesel, birkaç kitab›n d›fl›nda sa¤lam bir külliyat koyamad›k. ‘Hat›rla Sevgili’ belki iyi bir dizi de¤il, belki yanl›fllar›, eksikleri var, ama bir a盤› kapat›yor, bir ilk niteli¤i tafl›yor. Bu yüzden önemli...” Kureishi’nin sözünün ›fl›¤›nda, “Hat›rla Sevgili” iki aç›dan kritik bir yerde duruyor. Popüler kültürü bir mücadele alan› olarak m› kullan›yor (bir aflk hikâyesini öne sürerek siyasî bir müdahalede bulunabiliyor mu ya da anlaml› bir tarih aktar›m› yapabiliyor mu?), yoksa mücadele etmemiz gereken bir popüler kültür ürünü haline mi geliyor (insanlar›n kan›yla, can›yla yaflad›¤› bir tarihi bir ticarî gayeye fon, hatta yem mi yap›yor?). Bizce, biraz da eflyan›n tabiat› gere¤i, ikisi de geçerli. Önce birinci fl›kka bakal›m... Yass›ada duruflmalar› bafllay›nca, dizi birden acayip reyting alm›fl. DP’nin yerine AKP’yi koysak, dönüp dolafl›p DP/27 May›s tipi bir çat›flmaya geldi¤imizi hesaba katsak, bugün için normal bir e¤ilim. ‘68’lere gelindi¤inde baflka tip bir izleyicinin de kervana kat›ld›¤›n› varsayabiliriz. Diziye çeflitli düzeylerde katk›da bulunan birçok insan›n da flu ya da bu düzeyde parças› oldu¤u 1968-80 aras›n›n devrimci mücadelesine dahil olan ya da bu mücadeleye sempatiyle bakan bu izleyici tipiyle bir fleyler paylaflmak, unutuldu¤u de¤ilse de, hak ettikleri önemin verilmedi¤i düflünülen kiflileri, olaylar›, fikirleri gündeme tafl›mak, bunun için televizyon gibi etkili bir mecray› de¤erlendirmek, herhalde kimsenin burun k›v›ramayaca¤› bir imkân. ‹ster tarafs›z bir tarihsel merakla, ister tarafl› bir propaganda bilinciyle, gününün büyük bölümünü televizyon karfl›s›nda geçiren bir kitleye bu büyük tarihi ve gelene¤i hat›rlatmak ya da anlatmak az ifl say›lmaz. Peki, “Hat›rla Sevgili”nin izleyici üzerinde nas›l bir etkisi, nas›l bir toplumsal ifllevi olabilir? Fahri Aral’›n dedi¤i gibi, büyük flehirlerin kalabal›¤›nda eski iliflkilerini, ilgilerini bir biçimde sürdürebilen insanlar için de¤il de, as›l Anadolu’nun küçük flehirlerinde, kasabalar›nda tutunacak bir söz, bir eylem arayan, tarihini unutmamaya ya da onurlu buldu¤u bir tarihe eklemlenmeye çal›flan, yaln›zlaflm›fl yafll›lar, gençler için anlam kazand› bu dizi. Giderek söndü¤ü düflünülen devrimci alev için bir mum ›fl›¤›-
buluflamad› bu tepki dalgas›. Buluflabilseydi, zaten ufkumuzdaki sorunlar›n da ad› baflka türlü konacak, o mitinglerde baflka türlü sloganlar at›lacakt›. Bu farkl› tepkilerin buluflabildi¤i bir toplumsal ortam olsayd›, “Hat›rla Sevgili”de Deniz Gezmifl’in son sözleri belki de eksik verilmeyecekti...
O yüz ifadesi
“H
n›n, bir k›v›lc›m›n hâlâ canl› kald›¤›n› gösteren, umut verici bir durum... Dizi üzerine konufltu¤umuz bir arkadafl›m›z›n söyledikleri de ilginç bir profil ç›kar›yor: “ ‘Hat›rla Sevgili’, hayatlar› boyunca politik olmam›fl, ‘solcu’ olmay› Ecevit’e, CHP’ye oy vermek zanneden bir kitleyi televizyonun bafl›na dikiyor. Bugün 45’ine merdiven dayam›fl, 1980’de henüz 18 yafl›ndayken evlenen ve ailesinin kimi üyelerinin de devrimci oldu¤u, köydeki evlerinin arand›¤›n› hayal meyal hat›rlayan, Deniz Gezmifl ve arkadafllar›n› hep ‘temiz’ olarak bilen, ‘devrimci’ denen kifliye sayg› duyarken kuflkuyla yaklaflmay› da ihmal etmeyen bir izleyici bu. Dizideki devrimci kahramanlar›n hepsi de ‘bok yoluna’ gitmifller, ama ‘iyi çocuklar’m›fl vesselâm. Bütün o iflkence sahnelerine tan›k olurken ‘hadi can›m’ demekten öte gidemeyen, çolu¤una çocu¤una da ‘görüyorsunuz iflte’ diyerek devlete de güvenmemek gerekti¤inin bilgisini nakleden bir izleyici... Hiçbir zaman ses ç›kartmam›fl, kemerleri s›kmay› bilmifl, kooperatif taksidi ödeyip bir ev sahibi olabilmek için y›larca yeflil mercime¤e de talim etmifller. fiimdi SSGSS yasas› ç›km›flken de, kendilerini güvence alt›na almay› ak›l ettiklerinden ‘gururlu’lar, biraz da kurnazca...” Sanki, bir miktar, cumhuriyet mitingi tipolojisi de var burada. “Özünde iyi” bir “küçük adam”. Daha iyi bir dünyay› özleyen, ama k›l›n› da k›p›rdatmayan, yeni bir Atatürk beklemekle yetinen, günü kurtarmaya, biraz da kenara koymaya bakan bir “küçük burjuva”, “eski dille” söylersek... Bir yerde, sosyal demokrasinin, demokratik solun da taban›... O taban, yine demokrasi ad›na ve solculuk nam›na, cumhuriyet mitinglerinde faflizan 盤l›klar att› epey, Ergenekon öncesinde. 12 Eylül siyasetle ekonomiyi toplumsal alg›da ay›rmay› baflarabildi¤i için, mesela SSGSS eylemleriyle
U¤runa canlar verilen, hapisler yat›lan fikirler ve mücadeleler, bir izleyicinin dedi¤i gibi, “alt›ndan k›sa mesaj hatt› duyurular› geçen, ticarî amaçlar› olan bir dizi”ye adeta yem oluyor. “Adeta”, çünkü bir yandan da dizinin bunca izlenmesi bir özlemin varl›¤›n› gösteriyor. Ama belli ki tehlikesiz addedilen bir özlem bu, bugün art›k kimsenin tavu¤una k›flt deme kuvvetini gösteremeyen eski bir kavgan›n hat›ras›. Sonuçta, “bu devirde komünizm mi kalm›fl”?
Geçenlerde, üniversitelerdeki olaylar›, daha do¤rusu üniversitelerde olay olup olmad›¤›n› konu alan bir Siyaset Meydan›’nda, bir ö¤rencinin komünist topluluklardan söz açmas› üzerine Ali K›rca’n›n yüz ifadesi görülmeye de¤erdi. Surat›na birdenbire yerleflen y›l›fl›k bir s›r›tmayla, kendinden son derece hoflnut, gol atm›fl gibi bir ifadeyle, dalga geçer gibi flöyle dedi: “Can›m, bu devirde komünizm mi kalm›fl!” Sanki “Hat›rla Sevgili”nin gösterildi¤i kanal›n yöneticilerinde de o yüz ifadesi var. E¤er böyleyse, u¤runa canlar verilen, hapisler yat›lan fikirler ve mücadeleler, bu say›da konufltu¤umuz bir izleyicinin dedi¤i gibi, “alt›ndan k›sa mesaj hatt› duyurular› geçen, ticarî amaçlar› olan bir dizi”ye adeta yem oluyor demektir. “Adeta” yem oluyor, çünkü bir yandan da dizinin bunca izlenmesi bir özlemin varl›¤›n› gösteriyor. Ama belli ki tehlikesiz addedilen bir özlem bu, bugünün tart›flmalar›nda bir yere oturmad›¤› düflünülen, kuvvetsiz bulunan eski bir kavgan›n hat›ras› ya da sadece hayal dünyas›nda kalan bir öykünme hali. Sonuçta, “bu devirde komünizm mi kalm›fl”? Bu ifadede sinir bozucu bir kendine güven, bir zafer duygusu var. Büyük bir televizyon kanal›n›n yöneticisinin, haber müdürünün ifli gere¤i tercüman oldu¤u bir duygu bu. Darbecilerin, büyük sermayenin muzafferane duygusu... Büyük bir televizyon kanal›n›n reytingi yüksek bir dizisinde yak›ndan bildi¤imiz insanlara, olaylara rastlamak, o zafer sahnesinde kendimizi bir “nesne” olarak görmek de düflündürücü. Dizide, hakk›nda fikir yürütmek, bir bilanço ç›karabilmek, nesnel bakabilmek için üzerinden yeterli vaktin geçti¤i bir yak›n tarihin dürüstçe, titizlikle okunmas›, hissettirilmesi gibi bir durumu pek göremiyoruz çünkü. Bu, ister istemez böyle: “Hat›rla Sevgili”nin üretim süreci, bir sürü baflka dizininkinden pek de farkl› de¤il. Senaryo yaz›m›, çekim haz›rl›klar›, kurgu vs. için çok da vakit yok, mevcut dizi biçiminin, diyaloglar›n, oyunculu¤un, fotografinin vs. zorlanmas› gibi bir amac›n güdüldü¤ünü söylemek zor. Ama biçim, ne de olsa, içeri¤i de belirliyor. ‹flin kurgusu, esteti¤i üzerine kafa yoramamak, ayn› zamanda, yeterli araflt›rma yapamamak, mevcut bilgiyi yeterince etkili nakledememek anlam›na da geliyor. Bu arada, irili ufakl› bir sürü “hata” g›rla gidiyor, hatta öldürülen bir devrimci, ülkücü olarak sunulabiliyor. Dizinin senaristi Nilgün Önefl’in söyledi¤ine göre, “Hat›rla Sevgili” üçer idam üzerine yo¤unlaflacak flekilde tasarlanm›fl. Menderes’lere karfl› Deniz’ler
49
yani. Fakat yap›mc›lar devam deyince, Erdal Eren’e kadar gelme karar› al›nm›fl. Demek ki, dizi ekibinin aktarmakta en az›ndan zihnen haz›r oldu¤u bir dönemin üzerine h›zla baflka bir dönemi yetifltirmek gerekmifl. Yani, bugünün tart›flmalar› aç›s›ndan da anlaml› bir dönemeci göstermeye haz›r olan bir ekip, ‘50’lerden, ‘60’lardan çok daha kar›fl›k, çok daha olayl›, detayl› ‘70’lere bir miktar haz›rl›ks›z yakalanm›fl. Peki Deniz’lerin idam›ndan sonra diziyi devam ettirmek flart m›yd›? Bu noktada nas›l bir saikle hareket edildi¤ini pek bilemiyoruz. Haz›r el de¤miflken h›z›n› alamamakla ilgili bir merak hali, bir araflt›rmac› canl›l›¤› m›, yoksa yap›mc›lar›n baflka türlü kayg›lar› m›? ‹mkân bulmuflken, üzerinde konuflulmas› gerekti¤i düflünülen bir toplumsal vakay› tart›flmaya açma çabas› m›, izlenece¤i, yani “ifl” yapaca¤› belli olan bir durumdan faydalanma kurnazl›¤› m›? Bilemiyoruz, herhalde dan›flmanlar›ndan yap›mc›lar›na, herkesin zihninde bambaflka gerekçeler vard›r. Biz bu arada bir televizyon program› sahnesi daha aktaral›m. Cengiz Semercio¤lu’nun çeflitli ünlüleri konuk etti¤i söylefli program›na kat›lan “Hat›rla Sevgili” yap›mc›s› Tomris Giritlio¤lu, laf aras›nda, televizyon dizileriyle y›llard›r çekmek istedi¤i bir uzun metraj filme kaynak aktarmak için u¤raflt›¤›n› söyledi. Daha do¤rusu, herhalde, a¤z›ndan kaç›rd›, belki de öyle düflünmüyordu. Yoksa insan koca bir ülkenin tarihini, hele gencecik yaflta öldürülen insanlar›n an›s›n› sadece “sermaye” olarak düflünebilir mi? Gerçi, “Hat›rla Sevgili” için, dizinin “fon”u için harca-
nan eme¤in yetersizli¤ini ve acelecili¤i görünce de bu tarihin ifllenifli pek içimize sinmiyor, ama Giritlio¤lu’nun söyledi¤ine de inanmak istemiyoruz. Bir tarihe, büyük harfle tarihe, hâlâ yaflayan insanlar›n hayatlar›na, an›lar›na, dürya tasavvurlar›na pervas›zca el atmak, evet, ancak bir kapitalistin davran›fl› olabilir. (Gerçi, b›rakal›m devrimcileri bir yana, bir aflk hikâyesine bu gözle, bu niyetle bakmak da az sorunlu de¤il.) E¤er öyleyse, bu tarih, art›k, pazarda karfl›l›¤› olan, hem pazar› da tehlikeye atmayacak bir tarih, bir “eflya” haline mi geldi yoksa?
Deniz Gezmifl’in son sözleri Dizi ekibinden illâ da devrimci bir refleksle davranmalar›n› beklemiyoruz, ama nesnel bir tarihsel merak›n getirece¤i a¤›rl›¤›n ve eme¤in asgarisini de talep ediyoruz. ‹lim Yayma Cemiyeti’nden özür dilenmesine dudak bükebiliriz, senarist Nilgün Önefl’in gençli¤inde faflistlere yaklafl›m›n› sekterlik olarak düflünmesini, “birbirimizi biraz daha anlamaya çal›flsayd›k, belki böyle olmazd›, normal hayat ak›p giderdi” naifli¤ini talep etti¤imiz bu tarihsel alg›yla ba¤daflt›ramayabiliriz, çok önemli de¤il. Ama Deniz Gezmifl’in son sözlerinin budanmas› kabul edilebilir mi? Devrimcilerin tarihinin kapitalizmin ve devletin tahayyülünde hâlâ tehlikeli bir yerlere dokundu¤unu gösteren bu sansürü, “yaflas›n Türk ve Kürt halklar›n›n ba¤›ms›zl›k mücadelesi” diye, “yaflas›n Marksizm-Leninizm” diye ba¤›rarak as›lan Deniz Gezmifl’in susturulmas›n› “karfl› devrim sürecindeyiz” diyerek normal karfl›layan Mustafa Yalç›ner’in tepkisini tuhaf bulsak da, Gez-
Deniz Gezmifl’in son sözlerinin budanmas› kabul edilebilir mi? Devrimcilerin tarihinin kapitalizmin ve devletin tahayyülünde hâlâ tehlikeli bir yerlere dokundu¤unu gösteren bu sansür, “yaflas›n Türk ve Kürt halklar›n›n ba¤›ms›zl›k mücadelesi” diye, “yaflas›n Marksizm Leninizm” diye ba¤›rarak as›lan Deniz Gezmifl’i bugünün Türk Solu dergisinin arzu edebilece¤i bir yere oturtmak en hafif tabirle fecaat gibi geliyor bize.
D‹Z‹YLE YOLLARINI AYIRAN DANIfiMAN FAHR‹ ARAL
Gerçe¤in kendisi devrimci Dizinin dan›flmanlar›ndan yay›nc› Fahri Aral, ‹lim Yayma Cemiyeti üzerine bir tart›flma üzerine ayr›ld›... “Hat›rla Sevgili”ye nas›l dahil oldunuz? Fahri Aral: Bir gün Tomris (Giritlio¤lu) arad›, “68’lere geliyoruz, dan›flmanl›k yapar m›s›n” dedi. Baya¤› ders çal›flt›m, ama dizinin dilini pek kavrayamad›m. Baflta Deniz Gezmifl, bir tak›m arkadafllar›m›z öne ç›kar›l›yor, onun etraf›nda dönen bir hareket oldu¤u izlenimi olufluyordu. Ben mümkün oldu¤u kadar iflçi hareketini sokal›m istedim. Bu durum bütün bu tarihi bir kahramanl›k flablonuna sokmuyor mu? Tabii, “martyr”lik Türkiye gibi toplumlarda önemli. Resmî tarih bunlar› abart›r. Her ideolojinin, Türkiye’de sosyalist hareketin de kendine göre bir resmî tarihi var. Kimi zaman bu tarih cumhuriyetin tarihiyle iç içe geçiyor. Dizide çal›flt›¤›m dönemde bunlara dikkat etmeye çal›flt›m. ‹tiraz etti¤im çok sahne var. Mesela? “Hadi kalemize gidelim” gibi laflar mesela. Böyle bir fley söylemez Deniz, “üniversite kalemizdir” laf› çok sonra slogan oldu çünkü. Konuflmalarda çok yapayl›klar var, “emperyalizme karfl› bayra¤› yüksek tutal›m” gibi. Bildiri yazarken elbette böyle yaz›yorsun, ama gündelik hayatta konuflmazs›n böyle. Çok yak›n›nda olmad›m ama, Deniz en fazla “vaay, bu da Amerikan iflbirlikçisi” diye espri yapard›, halk deyimleri kullan›rd›. Akl›ma bir olay geldi, Alibeyköy’de bir fabrikada direnifl var. O zaman daha FKF
50
Dev-Genç’e dönüflmemifl. Vural diye bir arkadafl›m›z var, Seydiflehirli, tipik halk adam›, tam Konya flivesiyle konufluyor. Seyyar sat›c›lar› örgütlemiflti mesela, çuval giydirip yürüyüfl yapt›rm›flt› onlara. Direniflte, Deniz “Amerikan emperyalizmi” diye anlat›yor, iflçiler de öyle bak›yor, idareten alk›fll›yor. Sonra Vural kalkt›, “argadafl, iflçi dimek evin dire¤i dimek, köylü dimek evin temeli dimek” diye, iflçiler bafllad› alk›fl tutmaya... Ama iflçi s›n›f› çabuk keflfediyor baz› fleyleri. Bir sene sonraki bir iflçi eyleminde Deniz’in yapt›¤› gibi konuflmalar art›k çok yad›rganmazd›. Bir ö¤renciye bunlar› anlatt›¤›nda, “hakl›s›n” der, kitab›na bakar, yar›n öbür gün hayat› baflka flekilde geliflti¤inde unutur bunlar›. Fabrikada çal›flan bir iflçi bunu alg›lad›¤›nda hayat›n›n parças› haline getiriyor, çünkü bizzat iflin içinde. 15-16 Haziran da böyle olabildi. Bu toplumsal geliflme diziye yans›yor mu? Hay›r, ama olamaz zaten. Bir aflk hikâyesinin etraf›nda veriyorsun öyküyü, o öykü de bir yandan gidecek. Dizideki
mifl’i bugünün Türk Solu dergisinin arzu edebilece¤i bir yere oturtmak en hafif tabirle fecaat gibi geliyor bize. Yalç›ner’in Deniz Gezmifl için söyledi¤i “üçüncü pencere”nin asl›nda böylece kapan›yor olmas›, “yaflas›n tam ba¤›ms›z Türkiye”den ibaret bir cumhuriyet mitingi davra›n›fl›ndan baflka nedir ki? Bu mitingler için meydanlar› dolduran kitlede “kazanmam›z” gereken insanlar, evet, var, ama herhalde bu flekilde de¤il... Hepimiz pek çok film seyrettik, pek çok kitap okuduk. Hat›r› say›l›r miktarda iyi dizinin Türkiye ekranlar›nda da gösterildi¤ini biliyoruz. Ele al›nan dönemden hiçbir “gerçek kesit” kullanmadan, dönemin hiçbir olay›na, karakterine gönderme yapmadan bir dönem atmosferinin, duygusunun verilebilece¤ini de biliyoruz. Bir aflk hikâyesinin dinamikleri bir tarihsel dönemin çalkant›lar›n› bize pekâlâ hissettirebilir. Ama bunun için de çok çal›flmak, çok düflünmek, hikâyeyi ve gerçekli¤i sindirmek gerekiyor. 1960’tan 1980’e yirmi y›ll›k, ama asl›nda çok daha uzun bir tarihin öne ç›kan ayr›nt›lar›n› birbiri ard›na y›¤mak, hatta belirleyici birkaç seneyi gazete kupürleriyle geçifltirmek böyle yo¤un bir kurguyla bafl etmekten daha kolay herhalde. Yine de, konufltu¤umuz isimlerin iyimserli¤ini –üstünkörü bir tarihsel y›¤madan neler kalabilece¤inin de hesab›n› yaparak– paylaflmaya çal›flal›m: Madem daha iyisini yapamam›fl›z, türlü çeflit hatas›na, eksi¤ine ra¤men, dizinin varl›¤›, en az›ndan karfl›laflt›¤› ilgi olumlu bir durum. fiimdi, madem sevgili bir fleyler hat›rlad›, iliflkiye devam etme zaman›... Merve Erol
aflklar, iliflkiler bile bana yapay geliyor. Mesela, hiç bir masan›n üstünde bir kitap görmedim, kimse kitap okumaz m›? Dizide, yanl›fl yap›lmas›n, yaflanan verilsin istedim. Gerçe¤in kendisi devrimci oldu¤u için, o gerçe¤i yans›tt›¤›n anda tarihi de yans›tm›fl oluyorsun. Herkese göre bir baflka gerçeklik olabilir, ama büyük gerçek bütün o olanlar›n ortas›nda bir bileflke gibi ortaya ç›kar, onu yakalamak önemli. Deniz’in son sözlerini mesela, ya tam verirsin ya da o sahneyi koymazs›n, c›mb›zla bir fley ç›karmazs›n. Sizin diziden ayr›lman›za sebep olan, ‹lim Yayma Cemiyeti meselesi, de¤il mi? Evet. Kanl› Pazar sonras›, Deniz hapiste galiba, radyo dinliyorlar, ‹stanbul valisi aç›klama yap›yor. Nilgün Önefl “burada ne söyleyebilir” diye sordu, “ne söyleyecek” dedim, “küfreder herhalde”. Bir replik yazd›m, “dinlemeyin bu sat›lm›fl›, bu zaten ‹lim Yayma Cemiyeti’nin üyesi” gibi. Çok iyi hat›rl›yorum, Vefa Poyraz’a tam o dönem ‹lim Yayma Cemiyeti’nin fleref üyeli¤ini vermifller. Bunlar›n Vefa’da yurtlar› vard›, bir olay oldu¤unda oradan toplan›p geldikleri hep söylenirdi. Cemiyet halen var, burslar veriyorlar. Dizide isimleri geçtikten sonra “diziyi yay›ndan kald›rt›r›z” diye aram›fllar. Beni arad›lar diziden, “repli¤i siz yazm›fls›n›z” dediler, z›mnen “sizinle iflimiz bitti” dediler. Fakat flöyle bir fley yapt›lar: Yaflar diye bir kahraman var, sa¤ görüfllü, biraz ›l›ml› biri, ‹lim Yayma Cemiyeti’nden biri ona burs verirken “bak çok olay oluyor, sen derslerine çal›fl, bunlara kar›flma, bak bizi de kar›flt›r›yorlar” dedi ve böylece eski dille bir tavzih yapt›lar, ama bu daha da kötü. Neyse, sonuçta, belki çok do¤ru de¤il ama, biraz pragmatik olmak gerekirse, dizinin yararl› sonuçlar› da olmufltur. En az›ndan, ölen bir çok arkadafl›m›z›n an›s› fazla olumsuz bir flekilde ç›km›yor ortaya.
“HATIRLA SEVG‹L‹”N‹N DEN‹Z GEZM‹fi’‹ NASIL VER‹LD‹?
Bir kahramanlar dönemiydi ‹lk THKO ekibinden, Nurhak’tan da yaral› olarak kurtulan, halen EMEP çat›s› alt›nda politika yapan Mustafa Yalç›ner, “Hat›rla Sevgili”nin tart›fl›lan dan›flmanlar›ndan... Siz diziye 1967-68’lere gelindi¤inde mi dahil oldunuz? Mustafa Yalç›ner: Afla¤› yukar› o dönemde kat›ld›m, ö¤renci hareketleri bafllam›flt› dahil oldu¤umda. Diziyi daha önce izlememifltim, ama iyi bir dizi oldu¤unu, gerçekleri yans›tt›¤›n› düflünüyorum. Ben olaylar›n içinde yaflad›m. Herhalde yüz kiflinin ölümüne tan›k olmuflumdur, belki de fazlad›r. Sonuçta, dizi oldu¤undan, etkiledi¤imi söyleyemem. Ama eflimin ço¤u bölümde iki gözü iki çeflme a¤lad›¤›n› görüyorum. Bunun sadece eflimle s›n›rl› olmad›¤›n› da biliyorum. Diziyi politik bir imkân olarak da görüyor musunuz? Kuflkusuz. Özellikle Deniz ve genel olarak “Deniz’ler” Türkiye’nin gerçe¤idir. Bu hep haf›zalardan silinmeye çal›fl›lan bir gerçek. Gerçi Deniz buna direnmifltir, kimse Deniz unutuldu diye ileri süremez herhalde. Dönemin “kahramanlar” üzerinden anlat›lmas›n›n sak›ncalar› yok mu? Dönem zaten kahramanlar dönemi, hatta Türkiye’nin “kahramanlar ça¤›” diyebiliriz. Bu, hareketin özellikle bafllang›c›ndaki y›¤›nsall›¤›n› görmezden gelmek de¤il. Bafllang›çta gençlik çok kitlesel olarak mücadelenin içindedir. Ayn› zamanda bunu besleyen bir iflçi hareketi de vard›... Evet. Gençler ciddi biçimde o hareketin yard›m›na gitmiflti. Fabrikalardan ç›kmam›fl, özellikle ‹stanbul’da e¤itim çal›flmalar› yapm›fllard›. Ayr›ca, üretici köylülükle ve hatta topraks›z köylülükle çok yayg›n iliflkiler gelifltirilmifl ve gençlik hareketi olmaktan ç›kma, halk hareketi olma yönünde epey bir ad›m at›lm›flt›. Dizi kahramanlar üstünden anlat›l›yor, ama dönem de ona ayk›r› de¤il. 15-16 Haziran’lar yaflan›rken, ideolojik bak›mdan kitle hareketi üze-
rinden düflünülmeyen, dar örgütlerin öne ç›kt›¤› ve Deniz’lerin idam›yla birlikte kapanan bir dönemdi bir yandan da. 15-16 Haziran, Alia¤a’daki iflçi hareketi de yans›d› diziye, ama dönemi damgalayan onlar de¤ildi. Genç bir izleyici diziden o dönemin gerçekli¤ini kavrayabilir mi? Eksiklikler yok de¤il. Gençlerin gündelik yaflam›n›n çok iyi yans›mad›¤› söylenebilir. Gündelik yaflam daha çok Yasemin, Necdet, Ahmet’in üzerinden yans›yor. Devrimci karakterlerse hareketlilikleri içinde görülüyor. Özellikle son bölümlerde, mesela cezaevi yaflam›nda salt politik olmayan yanlar›yla da yans›d›lar. Ama belgesel olmad›¤› için bu tür bir beklenti içinde olmamak gerek herhalde. Deniz Gezmifl’in son sözlerinin aktar›lmamas› tahrifat anlam›na gelmiyor mu? Dizinin nerede yap›ld›¤›n› bilmemiz gerekiyor. Almanya’da bile yap›lsa bu tür problemler ç›kacakt›r. Deniz’in son sözlerinde “yaflas›n Marksizm-Leninizm” var. Tukaka edilen, horlanan, afla¤›lanan bir karfl›l›¤› var bunun. Türkiye’de egemenlerimiz son derece gerici. Ciddi bir karfl› devrim sürecinin içindeyiz.
Dizinin nerede yap›ld›¤›n› bilmemiz gerekiyor. Almanya’da bile yap›lsa problemler ç›kacakt›r. Deniz’in son sözlerinde “yaflas›n Marksizm Leninizm” var. Tukaka edilen, horlanan, afla¤›lanan bir karfl›l›¤› var bunun.
Ayr›ca, Türk ve Kürt halklar›n›n ba¤›ms›zl›k mücadelesine de vurgu yap›yor... Türkiye’nin bunu bu flekilde yans›tmay› kabul edecek bir yönetim biçimi oldu¤unu düflünmüyorum. Sadece “yaflas›n tam ba¤›ms›z Türkiye” deyince, Deniz bugünün diliyle bir ulusalc›, cumhuriyet mitingleri figürü gibi görünmüfl olmuyor mu? O dönemin devrimcilerinin flekillenifli de biraz öyleydi. Kemalist bir yan vard›, ama bundan bir kopufl da vard›. Devrimciler THKO’yu kurdular, yani Türkiye’de bir ordu var, onun karfl›s›na bir ordu kuruluyor. Dizi bunu yans›tt›, ama kald›rabilecekleri bir s›n›r oldu¤u da bir gerçektir. Son sözlerin sansürlenmesi üzerine aç›lan tart›flmalar da az yayg›n olmad›. Bu da olumlu bir durum. Cumhuriyet mitinglerini herkes bir tarafa çekmek istiyor. Özlemini duyduklar› modern bir hayat tarz›n› savunarak, örne¤in bafl› kapal›l›¤› ya da fleriat dayatmas›n› kendi yaflamlar›nda d›fllayan insanlar bakt›lar ki bir ça¤r› var, ona yan›t verdiler. Ça¤r›y› yapanlar›n ve kat›lanlar›n hedefleri farkl›yd›. Bir kullan›lma durumu oldu ama, hep böyle olur. AKP bilmem kaç kiflinin oyunu ald›, CHP ve di¤er K›z›lelmac›lar, Ay›fl›kç›lar filan da bir yerden bir yedekleme u¤rafl› içindeler. As›l gerçek, üçüncü penceredir, o da Deniz’dir. Bize Deniz’in anti-emperyalizmini yaymak, etkili k›lmak düfler. Anti-emperyalizmin anti-kapitalizme yaslanmas› gerekmiyor mu? Biz Marksizmi benimsememize, k›lavuz edinmemize ra¤men, maalesef uygulayamad›k; pratik olarak Marksist de¤ildik. Mesela bir iflçi örgütü kurmaya giriflmedik. Sosyalizm iflçisiz olmaz. THKO’nun özelefltiri süreci de bafll›ca bu konular üzerinden gerçekleflti. Deniz’in son sözü manifesto gibidir, iflçilere de vurgu yapar. Art›k fraksiyon dönemi bitti. Marksizm ve iflçi hareketi ya da hiç! Bizi buraya Deniz getirdi. Dizide 1 May›s 1977’yi izlerken bir tak›m silahl› adamlar›, derin devlet unsurlar›n› da gördük, ama sonuçta Halk›n Kurtuluflu ve D‹SK’in çat›flmas› bask›n hale geldi. Biraz Hürriyet gazetesi mant›¤› gibi de¤il mi? Tam öyle olmuyor. Mitinge kat›lmay› yasaklama ya da yasa¤› tan›mama tart›flmas› üzerinden kontrgerilla eyleme geçti. Diziye direkt olarak kontrgerilla da yans›d›. CIA’e “yabanc›lar” dendi, ama onlar geldi, otellerde a¤›rland›, otelden atefl de aç›ld›. Bence oldukça cesur bir flekilde verildi. ‹zleyicinin bunu anlamad›¤› düflüncesinde de¤ilim. Ayr›ca, flöyle bir sosyalizm olabilir mi? 1977 1 May›s’›nda D‹SK, ama tabii TKP “flunlar flunlar giremez” diyor. Böyle yasakç› bir sosyalizm var m›? Bütün iflçilerin, iflçi yandafllar›n›n kat›labilece¤i, kat›lmas› öngörülen bir bayramda yasakç›l›k olur mu? O dönemin belli bafll› tart›flmalar›ndan birisi buydu. Oradan revizyonizmle yüzyüze geldi devrimci hareket. ‘68’de de vard› ama, çok ay›rt edilemeyen bir fleydi, “revizyonist” deyip geçiyorduk. Sevmezdik Sovyetler Birli¤i’ni, hatta Le-
51
nin’den so¤uttular bizi, Che’ye döndük yüzümüzü. Dizide özellikle Yaflar karakteri üzerinden faflist camiay› da görüyoruz. Onlar›n verilifli nas›l geliyor size? Onlar›n gerçekte oldu¤u gibi yans›malar› için elimden geleni yap›yorum. Yaflar tipinin çok olumlulaflt›r›lmaya, çok yumuflak bir tip olarak verilmeye çal›fl›ld›¤›n› düflünüyorum. Bu, dan›flmanlar aras›ndaki büyük tart›flma konular›ndan biridir. Yaflar tipi gerçekçi bir tip de¤il diye düflünüyorum. Böyle bir faflistin bunca olumlu davranmas› imkâns›zd›r. Hiç öyle faflist görmedim. Di¤erlerinin verilifli problemli de¤il, Metin diye bir karakter var, o kan içici birisi olarak yans›t›l›yor mesela. Sizi canland›ran bir karakter var m›? Evet, Deniz Ankara’ya geldikten sonra diziye girdim. fiimdi cezaevinde yat›yor beni oynayan, ‘79’da ç›kacak... Dizinin esteti¤i sizi tatmin ediyor mu? Baz› çekimlere gidiyorum. Mesela da¤ sahneleri dümdüz ovada çekilmiflti, “eyvah, çat›flmay› da dümdüz ovada yaparlarsa kötü olur!” dedim. (gülüyor) Biz o zaman sürekli dolaflma halindeyiz, bugün bir ma¤araday›z, yar›n bir kovukta. Dizi belli sahneleri veriyor, kurba¤a baca¤› toplay›p yiyoruz, bir a¤aç alt›nda toplanm›fl›z, bunlar› veriyor. Oldukça gerçekçi yans›d› diziye o olaylar. Tabii baz› sahneleri saymazsak, ben “bir a¤aç alt› olabilir” demifltim senaryoda mesela, ama o a¤ac›n bir ovada bulunaca¤›n› hiç düflünmemifltim. Siz Nurhak’tan milletvekili aday› da oldunuz galiba, de¤il mi?
Evet, 2002’de, Malatya’dan. Orada çarp›flt›k, dolaflt›k ya, o nedenle. Zaten ço¤u insan beni Malatyal› diye bilir. Orada bir önceki seçimde al›nan oyu afla¤› yukar› ikiye katlad›m. Çat›flt›¤›n›z yerlere gittiniz mi? 1992 ya da 1993’te bir belgesel yapmak üzere gitmifltik, çat›flma alan›nda çekimler yapt›k, bizi ihbar eden köylülerin yaflad›¤› köye de gittik. Ne kadar kalm›flt›n›z da¤da? Kas›mdan may›s sonuna kadar. Deniz’ler yakaland›ktan sonra, onlar› kurtarmak için nas›l eylemler yapabiliriz diye örgütle buluflmak için bir defa Ankara’ya gittim, iki-üç gün içinde de döndüm. Onun d›fl›nda da¤dayd›m. En son Deniz, Yusuf (Aslan), Hüseyin (‹nan), Sinan (Cemgil) ve Cihan (Alptekin) gelecekti, ancak Sinan gelebildi. Biz o zaman beklemekten vazgeçtik art›k, dolaflmaya bafllad›k, köylülerle iliflki kurduk. Hayvanlar›n› al›p yaylaya ç›km›flt›r mesela, biz de karn›m›z› doyurmak için onlardan hayvan al›yorduk; gerçi “avc›y›z” diyorduk, ama herkes kimin ne oldu¤unu biliyordu. Biraz çocukça bir durumdu bir yandan da. O zaman “terörist” diye bak›lm›yordu herhalde... Da¤a ç›kmadan bir y›l önce MalatyaAd›yaman aras›nda haflhafl mitingi örgütlemek için befl-alt› ay çal›flt›m, afla¤› yukar› bütün köyleri gezdim. Mitingin ötesinde, silahl› mücadeleye bafllayaca¤›z, keflif yapmaya da ç›km›fl›z. Baflka arkadafllar da Dersim bölgesinde dolafl›yor, beriki Marafl civar›nda. Benim dolaflt›¤›m bölgelerde köylüler bize “baflka
Yaflar tipi çok gerçekçi bir tip de¤il diye düflünüyorum. Böyle bir faflistin bunca olumlu davranmas› imkâns›zd›r. Hiç öyle faflist görmedim. Di¤erlerinin verilifli problemli de¤il, Metin diye bir karakter var, o kan içici birisi olarak yans›t›l›yor mesela.
FEZA KÜRKÇÜO⁄LU’NDAN ELEfiT‹REL ‹ZLEN‹MLER
Deniz’den geriye ne kald›? Çeflitli dergilerdeki yaz›lar›n›n yan› s›ra titiz arflivcili¤iyle de tan›d›¤›m›z Feza Kürkçüo¤lu’nun “Hat›rla Sevgili”ye itirazlar› çok... Feza Kürkçüo¤lu: ‘50’li y›llar› anlat›rken dizinin tarihe uygun bir anlat›m› vard›, çevre düzeni, giysileri gayet iyiydi. ‘70’lere do¤ru gelirken, olay aflk hikâyesinden hafifçe ç›k›p Türkiye’nin siyasî tarihine do¤ru girmeye bafllad›. ‹lk s›k›nt› bence flöyle bafllad›: ‘69’daki Kanl› Pazar sald›r›s›n› Deniz Gezmifl içeride ö¤reniyor ve radyoda konuflan vali Vefa Poyraz’› kastederek “zaten o ‹lim Yayma Cemiyeti’nin onur üyesi de¤il mi, bizimkilere de ‹lim Yaymac›lar sald›rmad› m›” diyor. Tesadüf ki, Abdullah Gül cumhurbaflkan› olurken biyografisinde ‹lim Yayma Cemiyeti’nin üyesi oldu¤u yaz›yordu, cemiyet diziyi o gün protesto ediyor. Ondan sonraki bölümde, ‹lim Yayma Cemiyeti’nden biri “nedir bu, önüne gelen olaylar› ‹lim Yayma Cemiyeti’ne y›k›yor, bizim hiç ilgimiz yok” diyor. ‹nsan›n can› s›k›l›yor do¤rusu. Deniz Gezmifl ve arkadafllar›n› anlatan herkes, bu ülkedeki di¤er örgütlerden ve insanlardan da söz etmek durumunda. Yani THKP-C ve T‹KKO’dan, Mahir Çayan ve ‹brahim Kaypakkaya’dan, Harun Karadeniz’den... Mahir Çayan’›n gerçek kimli¤ini yans›tmayan bir karakter olarak çizildi¤ini görüyoruz. Elinde silahla adam kaç›ran, adam vuran bir insan gibi sadece. Elinde silahla adam kaç›rd›, adam da vurdu, ama onun d›fl›nda da bir Mahir Çayan vard›. En az›ndan, yazd›¤› yaz›lar var tarihe kalan. Bir kutu var ve o kutuya adam› yerlefltirmeye çal›fl›yorsu-
52
nuz, büyük gelirse, kolunu baca¤›n› k›r›p, kafas›n› da bast›r›p kutuya sokuyorsunuz ve o sizin karakteriniz oluyor. Dizide temiz, steril, Kemalist bir Deniz Gezmifl görüyorum. Evet, temizdi, ötekiler de temizdi, ama onlar› bu olaylara neyin getirdi¤ini görmemiz gerekir. Robin Hood falan de¤illerdi, çete reisi de de¤illerdi. Onlar fikirleriyle vard›lar. Bence Deniz Gezmifl’in idam sahnesini çekmemeleri, çekiyorlarsa da son sözlerini oldu¤u gibi vermeleri lâz›md›. Belki ulusal bir televizyon kanal›nda bunu göstermen mümkün olmayabilir, o zaman Deniz idama do¤ru gider, biz de ertesi gün gazeteden okuruz. Ama tarihle oynamazs›n. “Yaflas›n Marksizm-Leninizm”, “yaflas›n Türk ve Kürt halklar›n›n ba¤›ms›zl›k mücadelesi” sözlerini ç›kar›nca, geriye ne kald› Deniz Gezmifl’ten? Dizi, mesela, hapishanede kanser olmufl, sonra da ölmüfl bir devrimci ö¤renci lideri olan Harun Karadeniz’i gösteriyor. Deniz Gezmifl için imza toplan›rken flöyle bir cümle sarfediyor: “Onlar›n fikirlerine kat›lm›yorum ama, imza
türlü olmaz, silaha sar›lmak gerek” diyor. Hatta bir yan›yla, bizi doldurufla da getirdiler. Fakat bizim çat›flmaya girdi¤imiz yer, bu tür köylerin olmad›¤›, tersine, muhtar›n›n MHP’li oldu¤u bir köydü. En kötü yer ve zamanda köyden bir çoban bizi gördü. Üstelik, bölgedeki tek manyetolu telefon da o köyde. O kadar h›zl› ihbar etmifller ki, yapacak bir fley kalmad›. Çok ciddi bir flanss›zl›kt›. Öyle olmasayd› ne olurdu, baflar› sa¤lar m›yd›k, ayr› bir tart›flma konusu. O konuda çok da olumlu düflünmüyorum. Dizide Mahir Çayan sanki biraz es geçiliyor, sadece silahl› mücadeleden ibaret bir militan gibi görünüyor. “Deniz kimseyi öldürmedi” söyleminin de etkisi belki, ama haks›zl›k olmuyor mu? Halbuki, Türkiye’de silahl› mücadelenin bafllat›c›s› Deniz’dir, THKO’dur. “Mahir adam öldürdü, Deniz öldürmedi”den bak›labilece¤i düflüncesinde de¤ilim. Diziden gençler flöyle bir fikir edindi: “Yahu bunlar da kimseyi öldürmemifl, haks›z yere idam edilmifller.” Bu gerçek. Ama onlar›n hangi saikle öldürmedikleri ayr› bir tart›flma konusu. Sonuçta, Deniz’in tek zarar verdi¤i, fiark›flla’daki baflçavuflun kar›s›d›r. O da, kap›y› kapatm›fl, açm›yor. Deniz evin kilidini k›rmak için atefl ediyor, kad›n arkadaym›fl, eline mermi de¤iyor. Zarar denecekse, verdi¤i zarar bu. THKO’nun ilk eylemi, Ankara Kavakl›dere’de bir polis kulübesinin kurflunlanmas›d›r. Ayaklar›ndan isabet al›yor polisler, zaten öldürme kast›yla atefl aç›lm›yor. Kaç›r›lan Amerikal›lara ise son derece insanca davran›l›yor.
atay›m.” As›lmay› bekleyen üç devrimci için onlar›n arkadafl› olan birinin böyle bir fley söyleyece¤ini sanm›yorum, bunun kayna¤›n› da çok merak ediyorum. Dememiflse, niye dedirtiyorsunuz? Olanlar› anlatmam›fls›n, bir fley diyememem. Ama olmam›fl fleyler de olmufl gibi anlat›lamaz. Reis duvardaki Türkefl’in resmini gösteriyor, “Baflbu¤un emri var, kesinlikle olaylara kar›flmayacaks›n›z” diyor ve hiçbiri kar›flm›yor, ama dinlemeyen baz›lar› emirlere uymuyor! Yalan! Kemal Türker’i orakla biçer gibi iflaret yap›p öldürttü¤ü söylenen kim? Hakan Yurdakuler’i faflistler Siyasal Bilgiler fakültesinin önünde öldürüyorlar, adam› ülkücü diye veriyorsun. Bu kadar yanl›fl olur mu?! Dizi h›zlan›nca, araflt›rma ve titizlik yok oluyor galiba. Foto¤raflara bakarsan›z, 6. Filo denize dökülürken herkesin k›sa kollu, gömlekli oldu¤unu görürsünüz. Dizide, polisleri ve herkesi parkalarla seyrettik. Biraz üflüsün oyuncular, ne olacak? Daha çok para verip denize atlayacak adamlar› bulsunlar ya da o sahneleri çekmesinler. ‘77’yi anlat›rken, gözüne çarp›yor insan›n: D‹SK’in amblemi mavi de¤il, k›rm›z›yd›. Böyle binlerce ayr›nt› sayabilirsiniz... 1 May›s ‘77’ye h›zla geçilirken “o arada bir fley yoktu” deniyor. Böyle bir aç›klama olabilir mi? “Bitirmek zorunday›z, h›zl› geçtik” deseler, anlar›m. 1974’ten bafllayarak, gelindi ‘77’ye. Bunlar› görmezsen, sonras›n› da anlatamazs›n. Tamam, 1 May›s ‘77’nin bir karanl›k elin tezgâh› oldu¤unun üstünde duruluyor. Ama 15 dakikal›k bir 1 May›s anlatmam gerekse, bu kadar çok sol içi çat›flmaya, bu kadar çok D‹SK’e, ba¤›ms›z gruplara yer verir miyim, bilemeyece¤im. Sol içi çat›flma o denli yüksek olmasayd›, ‘77 katliam› olmayacak m›yd›? Tart›flmalar m› katliama neden olmufltu yani?
soldan sa¤a: Gonca Çetin, Ferda Karagöz ve Yaflar Kanbur
‹ZLEY‹C‹LER‹N GÖZÜYLE “HATIRLA SEVG‹L‹”
Bellek yitimine karfl› Ara ara aflk hikâyesini takip edenler d›fl›nda, “Hat›rla Sevgili”nin politik fonunu soluksuz izleyen büyük bir kitle de var. Üç müdavimle diziyi tart›flt›k... Diziye neden tak›ld›n›z? Yaflar Kanbur: (48, sendika çal›flan›) Politik bir dizi olmas›ndan dolay› tak›ld›m. Önce ne kadar kurgu, ne kadar gerçe¤e uygun, anlamad›m. Efsane üzerinden ö¤rendi¤imiz, kitaplara geçmemifl bir tak›m fleyler de vard›. En baflta çok kar›fl›k duygularla izledim. Nas›l kar›fl›k duygular? Yaflar: Bizimki çok flizofrenik. Bir yandan diziyi, di¤er yandan kendi geçmiflini seyrediyorsun. “Ya bu da olur mu, bu ne biçim tip, bu ne biçim iliflki” diye tepki duydu¤um anlar da oldu. Mesela dizideki Mahir Çayan kafamdakine hiç uymuyor. Hatta Mahir Çayan’› oynayan›n bir arkadafl›n› bulup “Çayan’la ilgili bir kitap mitap okusun, olur mu böyle” diye mesaj gönderdim. Bizim bildi¤imiz Mahir cezaevi koflullar›nda bile, gençli¤imizin baflucu kitab› “Kesintisiz Devrim”i tamamlamaya çal›flan, 25 yafl›nda kendine ait tezi olan bir adam. Bofl vakitlerinde kimi vursam, hangi evi bassam diye düflünen bir silahflor de¤il. Dizide sadece fliddete kafa yoran biri
gibi mi gösteriliyordu? Yaflar: Evet, kahramanlar hep THKO’lu, süper adamlar. Bir de “ne yapsak” diye ev basan tipler var. ‹srail baflkonsolosu Elrom’u magazin gazetelerinden seçiyor THKP-C’liler, “abi kimi kaç›rsak, sosyete dünyas›nda kim var” diye. Halbuki bunlar olurken, Mahir Çayan dünya ve Türkiye tahlili yapm›fl, kitaplar yazm›fl biri. Orada çok bozulmufltum. Ferda Karagöz: (26, araflt›rma görevlisi) Bence de hikâye THKO üzerinden gidiyor ve THKP-C geri planda kal›yor. FKF’deki okuma çal›flmalar›, tart›flmalar, dizide bunlar hiç yok. Hep bir “iyi çocuklar” muhabbeti dönüyor. Bunlar sadece befl-alt› kifli mi ç›kt› da¤a? Devrimci özellikler dizide zay›f kal›yor. Yaflar: Sizin THKP-C, THKO merak›n›z aileden mi geliyor? Ferda: Aileden say›lmaz. Üniversiteden, kitaplardan gelen bir merak... Geçenlerde, ‹stanbul Üniversitesi’ne “Hat›rla Sevgili” dan›flmanlar›ndan Mustafa Yalç›ner ve oyunculardan birkaç› geldi. Bu buluflmaya gelen, diziyi izleyen o kitle pek de
Eskiden ortada bir zulüm var ve ondan do¤an bir tepki vard›. “Biz devrimciyiz, devrim yapal›m” diye bir fley yok. Temelden gelen bir direnifl, bir öfke var. Bu dinamiklerin diziye yans›t›lmas› gerekiyor. Orada kitleler var, onlar›n gösterilmesi önemli. Fabrikalar›, otomasyon sistemlerini görüyor muyuz?
o dönemleri bilmiyor. O buluflmaya gelen izleyici profilini nas›l tarif edersin? Ferda: Bir kere, çok kalabal›kt›, en büyük anfi t›ka basa doluydu. Büyük ço¤unlu¤u kad›n ö¤renciler oluflturuyordu. Mustafa Yalç›ner’i oynayan arkadafl geldi¤inde kitle cofltu, k›zlar alk›fllamaya bafllad›. Deniz ç›k›yor, alk›fll›yorlar! Ama s›k› sorular da vard›, Deniz Gezmifl’in as›lma sahnesiyle ilgili çok tart›flma oldu. Ben o sahnenin gösterilmesini istemezdim. O sahne gelirken “lütfen as›l›fl›n› göstermesinler” diye geçiriyordum içimden. Ama sahnenin sonu çok hofluma gitti. Siyah fon üzerine “Geçmifl gelecektir” yazd›lar. Solcu olmayan gençler de diziye ilgi gösteriyor mu? Ferda: Dizideki aflk hikâyesi farkl› kitleleri çekiyor. Fakat sol cenahtan diziye baya¤› elefltiri geldi¤ini biliyoruz. Tam as›lma sahnesinde reklamlar›n girmesi öfke yaratt› mesela. Sonuçta bu bir dizi, alt›ndan k›sa mesaj hatt› duyurular› geçen, ticarî amaçlar› olan bir diziden beklentilerimiz bu kadar yüksek olmamal›. Gonca Çetin: (28, banka çal›flan›) Ben tesadüfen ilk bölümünden itibaren seyrettim. Aflk hikâyesi güzeldi tabii. Belgesel gibi görmedim hiç. Siyasete yar›m kalm›fl bir ilgim var. 2002’de ODTÜ Siyaset Bilimi’nden mezun oldum. Sonra bankac›l›k yapmaya bafllad›m. ‹fl temposu derken, hiç yo¤un okuma yapamad›m. Akademisyen olma hayallerim varken, gittim bankac› oldum. Ailenin politikayla ilgisi nas›l? Gonca: Memur bir ailenin k›z›y›m, annem ilkokul ö¤retmeni, babam da memur. Babam asla vazgeçmeyen bir DYP’li. Bütün DYP’liler Tansu Çiller’den nefret ederken bile, babam sonuna kadar desteklemifltir. Benim siyasî fikirlerim, lisedeki arkadafl grubumla bafllayan bir e¤ilim. Senin ö¤rencili¤inde ODTÜ’deki siyasal ortam nas›ld›? Gonca: Eskiye oranla politik ortam›n zay›flad›¤› su götürmez. Bütün mezunlar›n
a¤z›ndayd› “okul çok bozuldu” laf›. Mezun olduktan sonra, ben de “ODTÜ çok bozuldu” diyorum. (gülüyor) Ferda: ‹stanbul Üniversitesi’nde de 1990’lar›n ortalar›nda okumufl ablalar›n, abilerin yaflad›¤› hareketlilik yok. 1999 giriflliyim, biz de bir fleyler yapmaya çal›fl›yorduk, tiyatro kulübüyle yapt›¤›m›z etkinlikler, flenlikler falan... Ama flimdi bu da yok. Ö¤renci Kültür Merkezi kapat›l›yor, okulun içinde gazete masas› açard›n, o kald›r›l›yor, ortal›k özel güvenlik görevlisi kayn›yor. Politik tercihlerinde üniversite ortam›n›n etkisi var m›yd›? Ferda: K›smen. Aile ortan›n solu, Karao¤lanc›, sen de o Kemalist bilinçle yo¤rulmuflsun... Daha sonra, okulda kulüp faaliyetleri falan derken evriliyorsun. Okulu bitirdi¤inde karfl›laca¤›n piyasa koflullar›n›n sana göre olmad›¤›n›, bir bankaya girmenin ne kadar s›k›c› oldu¤unu fark ediyorsun. Ama bu da, hem kendi içinde, hem de etraf›nla yaflad›¤›n bir mücadeleye dönüflüyor. Yaflamak zorundas›n. Araflt›rma görevlisi olmak istersen, kadro hemen gelmiyor. Tak›m elbiseleri, döpiyesleri giyip ifl görüflmelerine gidiyorsun... Gonca: Ben de üniversiteyi bitirdi¤imde öylesine giriyordum banka s›nav ve mülâkatlar›na, sonra teklif geldi ve ah vah etsem de reddedemedim. Evlilik de girince, bankac›l›kta befl sene geçti. Art›k ben bir bankac›y›m! Bankac›l›¤› kolay benimsedin mi? Gonca: Bafllarda çok da beceremiyordum. Pazarlamac›l›k dedi¤imiz fley, bir kere samimiyetsiz. Bunu bir yaflam tarz› olarak benimsemeniz gerekiyor. Ben pazarlamac› olarak bafllad›m, iki buçuk sene boyunca da nefret ettim. fiimdi genel müdürlükteyim. Yabanc› bankalara karfl› çal›flt›¤›n›z bankay› temsil etmek, onlarla
12 Eylül zaman›nda, iflkencenin, idam›n içindeyken o kadar a¤›r gelmiyor, flimdi çok a¤›r geliyor insana: Darbenin toplumsal bellekte yaratt›¤› tahribat inan›lmaz baflar›l› olmufl. Arkadafllar›m›n, akrabalar›m›n çocuklar› Che Guevara tiflörtüyle geziyor, ama Mahir Çayan’›n ad›n› bilmiyorlar. Sen anlatmazsan, baflka bir yerden ö¤renemeyecek
iliflkileri gelifltirmek için çal›fl›yorsunuz. Öncekine göre, nezakete dayal›, daha sevimli bir ifl. Diziyi izlerken “68’in ODTÜ’sünde ö¤renci olmak isterdim” dedi¤in oldu mu hiç? Gonca: Tabii, hatta eflimle birlikte dedik bunu. Ö¤renciyken rahats›n›z, saatlerce sohbet edebiliyorsunuz, ufkunuz geniflleyebiliyor, ama çal›flma hayat›nda böyle bir fley yok. Sabah dokuzdan akflam sekize kadar ifle odaklan›yorsunuz, eve gidince bir fley düflünemiyorsunuz, bir fley okuyam›yorsunuz, yorgun oluyorsunuz. Okunmam›fl kitaplar›m var, bak›p iç geçirdi¤im. Ama her zaman birileri bir fleyler için çabal›yor. Geçmiflte, koflullar daha zorken daha çok çabalam›fllar. Ama siz bugün hiçbir fley yapm›yorsunuz, düzenin çarklar›n› döndürmekle meflgulsünüz. Bir mazeret de¤il tabii, ama bunun bilincinde oluyorsunuz. Ferda: Çok daha farkl› koflullarday›z, çok daha küresel a¤larla s›k›flt›r›lm›fl durumday›z, ama bir fley yap›lamamas› ya da yap›lamayaca¤› hissi beni rahats›z ediyor. Ben diziyi izlerken, bir fleyler yapmaya çabalad›¤›m› düflünüyorum. Dizi genel olarak seyircide ne uyand›r›yor diye düflündü¤ümde, romantik kahramanlar›n ötesine geçemiyor diyorum. Yaflar: Ben dizeyi bilmedi¤im, atlad›¤›m fleyler varsa, ö¤renme aç›s›ndan bak›yorum. Benim için o dönemler hiçbir zaman geçmifl zaman olmad›. Hangi y›llarda üniversitedeydin? Yaflar: ‘78’de ODTÜ Sosyoloji’ye girdim, sonra b›rakt›m. O zaman mahallelerde çal›fl›yordum. Hangi örgüttendin? Yaflar: Dev-Yol. O zaman, üniversite imtihan›na girerken, abilerimiz ODTÜ’yü tavsiye etmezdi, “Gazi’ye gir, Fen Fakültesi’ne gir” denirdi, oralarda mücadele
edilmesi gerekiyordu, çünkü ODTÜ zaten kurtar›lm›fl bölgeydi. Bizi solculaflt›ran, mahallelerimize gelen abiler de üniversitelilerdi. Dizide o ortam› tam veremediler. Mesela biz lisedeyken, yani ‘73‘74’te Ankara’daki okullarda ciddi bir yükselifl bafllam›flt›. ‹nsanlar önce sosyal demokrat oldu, sonra da devrimcili¤e geçti, ‘70’lerin sonunda Ecevit ya da Karao¤lan hareketi cevap veremez hale geldi. Benim ailem bilinçli solcu insanlar de¤ildi, ama k›r kökenli, Alevi, demokrat bir aileydi. Deniz’lerin as›lmas› ortaokul zaman›ma denk gelir, o olay bizim evde her zaman konuflulmufltur. Bütün toplumda onlara bir yak›nl›k vard›, sonraki hareket de bunun üzerine oturdu. Bir ayd›nlanma, birey olma iradesi vard›, herkes mücadele ediyordu. Örgüt, bu mücadeleyi ne kadar yönlendirdi¤inle ilgili bir fleydi. 1977 ve sonras› dizide gerçekçi bir flekilde veriliyor mu sence? Yaflar: THKO üzerinden kurulmufl ve oradan gidiyor. Ama ‘78’den sonra, Halk›n Kurtuluflu’nu mumla arars›n Türkiye’de. Merak ediyorum, nas›l devam edecekler. Fatsa’y› nas›l verecekler, Yeni Çeltek’i nas›l gösterecekler? Faflistlerin sunuluflu sizce nas›l? Yaflar: Faflistlerin internet sitelerine girdim. Çok bozulmufllar. “Bizi sadece ispiyoncu gibi göstermifller” diyorlar. Biri “komünizm propagandas› yap›l›yor” diye suç duyurusunda bulunuyor. Ferda: Faflistlerin hepsini kafatasç› olarak gösterseler, dizinin inand›r›c›l›¤› kalmaz. Onlar›n içinde de ayr›flan insanlar olabilir. Yaflar: Yok! Çok uzun süre bu adamlarla Mamak Cezaevi’nde kald›m. Faflistleri yüz yüze gördü¤üm zaman, edindi¤im duygu “ulan bunlarla m› u¤raflt›k” olmufltu. Çünkü gerçekten çok döküntü
“HATIRLA SEVG‹L‹”N‹N SENAR‹ST‹ N‹LGÜN ÖNEfi
Bafla dönsem daha ciddi araflt›r›rd›m ‹lk bölümünden bugüne, dizide nas›l de¤ifliklikler oldu? Nilgün Önefl: ‹lk baflta “seyircimiz siyasî zeminde bir hikâye seyretmeyi sevecek mi” gibi bir endiflemiz vard›. Ama ne zaman ki 27 May›s oldu ve Yass›ada bafllad›, inan›lmaz bir seyirci toplamaya bafllad›k. Daha önce yapt›¤›m ifllerden bu dizinin önemli bir fark› flu: Hiç kötü adam yok dizide, f›rsatç›lar, fikirleri yüzünden çat›flanlar var, ama kötü ruhlu biri yok. Halbuki bu, bir draman›n temeli. Burada çat›flmay› kuran, kötülü¤ü de yapan tarihin kendisi oldu. fiunu vermeye çal›flt›k: Birbirimizi biraz daha anlamaya çal›flsayd›k, belki böyle olmazd›, normal hayat ak›p gidebilirdi. Bir faflist karakter konuflturuyorum her hafta. Ben de ’78 döneminde politize olmufl biriyim. O zamanlar evime bir faflistin girebilmesi bile söz konusu de¤ildi. Babam› kaybetmifltik, taziye için annemin bir arkadafl› gelmiflti ve o¤lu faflistti. ‹çeri girdi, ben derhal salonu terkettim. Bu kadar sekter bir görüflten bu noktaya geldim. Bu ifl bana araflt›rma yapmak, her fleyin köküne inmek, “bu çocuklar neden böyle oldu” diye sormak gibi bir imkân tan›d›. ‹ki ö¤renci diyelim Fatsa’dan kalk›p ‹stanbul’a geliyor, biri sa¤c› oluyor, biri solcu, hiçbir nedeni yok ama. Solculardan dayak yemifl ve sa¤c›lar›n aras›na kar›flm›fl mesela. Bu kadar basit bir yerden bafllayan, ama 12 Eylül’de
54
inan›lmaz bir noktaya gelen bir düflmanl›k duygusu bu. Bu dizi ‘68’lileri tan›mak aç›s›ndan benim için heyecanl› bir süreçti, onlar› çok iyi tan›m›yordum. Bizim kufla¤a oranla daha okumufl yazm›fl, entelektüel düzeyi yüksek, büyük k›sm› parlak zekâda insanlar. Sanki biri dünyaya yukar›dan ›fl›k atm›fl ve parlam›fl onlar. Ama bizim dönemde öyle de¤ildi. H›zl› biçimde sekterleflmifl görüfller vard› hemen hemen her kesimde. Biz Parti Bayra¤›’n›, Halk›n Kurtuluflu gazetesini, bir ara Arnavutluk yanl›s› olup ‹smail Kadere kitaplar›n› okurduk. Bunlar›n d›fl›nda bir fley okudu¤umuzda elefltiriliyorduk. Bir de, üniforma gibi giyinirdi herkes, ama ben renkli giyinmeyi severdim, benim için “ne yapal›m, o da sanatç›” derlerdi. 1 May›s mahallesinde gecekondu yap›yorduk y›k›mdan sonra, biri anlat›yor “burada dört fraksiyon var, komite kurdular” diye, bir de beni gösterip “hippiler de var” diyor. fiimdi 1 May›s mahallesini yaz›yorum dizi için. Benim için terapik bir süreç oldu, kendi hayat›m› tekrar önüme serdim. Fakat bafla dönsem, çok daha ciddi araflt›r›rd›m, baflka türlü yapard›m bu ifli. Deniz Gezmifl’in son sözleri neden tam olarak verilmedi? Senaryoda yazd›k tamam›n›. Avukat› Halit Çelenk’e sorduk, bunun yasal bir sak›ncas› olmad›¤›n›, Nihat Beh-
ram’›n kitab›n›n 18 kere mahkemeye verilip beraat etti¤ini söyledi. Ama sonra, kanal ya dizinin kald›r›laca¤› ya da kanal›n kapat›laca¤› gibi bir gerekçe sundu. Daha önce, yazd›¤›m hiçbir sat›r de¤iflmemiflti. Ben de eksiksiz kullan›lmas›n› tercih ederdim, ya da hiç kullanmazd›m. Fahri Aral’›n ayr›lmas› nas›l oldu? Orada bence bir yanl›fl anlaflma var. Bir arkadafl›m›z “böyle gidersen kovulursun” deyince, o da çok k›zm›fl hakl› olarak, bu flakay› kald›rmak zorunda de¤il. ‹lim Yayma Cemiyeti’ni kimin önerdi¤i önemli de¤il, çünkü ben yazd›m ve herkes, bütün dan›flmanlar da, kanal da okudu. Ertesi bölümde neden ‹lim Yayma Cemiyeti hakk›nda bir tashih kondu? Yaflar karakterinin ‹lim Yayma Cemiyeti taraf›ndan okutuldu¤unu ö¤rendik. Cemiyetin bunlar› yapt›¤› gerçek, ama haklar›n› yememek ad›na, bir yandan da ö¤renci okuttuklar›n› vermifl olduk.
etmek kaç›n›lan bir siyasî konu mu? Gonca: Bu dizi üzerinden konuflmak, siyasî muhabbet anlam› tafl›yor. Bildi¤im kadar›yla, diziyi takip eden yok bankada. Siyaset konuflmak genel olarak çekinilen bir durum mu? Gonca: Öyle. ‘80’lerden sonra yetiflen gençli¤in daha apolitik oldu¤u su götürmez. Bunda devlet politikalar›n›n etkisi çok büyük. Daha önce yaflananlar›n etkisiyle, ailelerin çocuklar› üzerindeki bask›s›, apolitik olmalar› için ellerinden geleni yapmalar› da bir gerçek. Bir yandan da, ofis hayat› içindeki insanlar›n haberleri izleyip arkadafllar›yla tart›flmaktan baflka yapabilece¤i pek bir fley yok, hayatlar› bu kadar›na izin veriyor. Sen ne zaman hapishaneden ç›kt›n? Yaflar: 1989. Önce 1980’de girdim, Ocak ‘80’de zamlara karfl› bir yaz›lamadan ald›lar. 12 Eylül geldi ve 30 Eylül’de ç›kt›m. Hapisten ç›k›nca, da¤›lman›n içine düfltüm. Ve hemen de aranmaya baflland›m. Yurtd›fl›na gitmeyi düflünmedim, ‹stanbul’a geldim, burada Mart ‘82’de yakaland›m. Aradaki kaçak zamanlar› nas›l geçti? Yaflar: Örgütle dolayl› iliflkiler üzerinden yürüdüm. Örgüt ben daha Ankara’dayken da¤›ld› zaten. ‹stanbul’da pazarc›l›k yapt›m. O zamana kadar fark›nda olmadan bir fanusun içinde yaflam›fl›z, çocukluktan devrimcili¤e geçmifliz. Dolapdere’deki pazar›n içine girince, alt› ay flok vaziyetteydim. Adamlar tan›d›¤›m adamlar de¤il, eski iliflkiler yok. Nas›l yakaland›n? Yaflar: Aileme sürekli bask› yap›yorlar tabii, ama ben iliflki kurmuyordum. Fakat aile ahbab› biriyle karfl›laflt›k, o telefon etmifl buralarda diye. Polis o adam üzerinden bir pazarc›, bir pazarc› daha derken, son pazarc›n›n evinde beni buldu. O çemberi hesap etmifltim, ama bir gecede çözemezler diye düflünüyordum. Kaçakl›k psikolojisi çok fenad›r, cezaevi o kadar kötü de¤ildir aç›kças›. Ç›k›nca nas›l bir ülkeyle karfl›laflt›n? Yaflar: ‹stanbul’a döndüm, o kadar fena de¤ildi. ‹flçi Gazetesi vard›, 1993’e kadar orada çal›flt›m. Büyük Zonguldak yürüyüflü, Paflabahçe, o dönemki bütün mücadele dinamikleriyle iliflkiliydik... ‘89’la ’95 aras›nda o umudun tekrar canlanmamas› için her fleyi yapt› devlet. Ferda: fiimdi okulda sendikay› örgütlemek isteyince, “ne ifl yapar ki sendika” sorusuyla karfl›lafl›yoruz. Her fley o kadar k›s›tlanm›fl durumda ki. Sen neden bir sendika içinde yer alma
55
Söylefliler: Merve Erol - Ayflegül O¤uz
herifler, toplumun en alt, en cahil, en karaktersiz, en pespaye adamlar›. Belki de dizi flu aç›dan önemli, 12 Eylül zaman›nda, iflkencenin, idam›n içindeyken, o kadar a¤›r gelmiyor, flimdi çok a¤›r geliyor insana: Darbenin toplumsal bellekte yaratt›¤› tahribat inan›lmaz baflar›l› olmufl. Arkadafllar›m›n, akrabalar›m›n çocuklar› Che Guevara tiflörtüyle geziyor, ama Mahir Çayan’›n ad›n› bilmiyorlar. Sen anlatmazsan, baflka bir yerden ö¤renemeyecek. Dikkatimi çeken di¤er bir fley de, bir gazetede gördüm, dizinin süper reklam pay› var. Bu diziye bu kadar reklam› kim veriyor? Burada nostalji meselesi devreye girebilir. O dönemi bilen, bizzat politik mücadele içinde olup sonra flirket sahibi olan eski ‘68’lilerin, ‘78’lilerin de pay› var diye düflünüyorum. O dönemi yaflam›fl olanlar, “gençlik maceras›” deyip geçemezler. Denemez de, 1617 yafl›ndas›n, âlemin kral›s›n, öyle hissediyorsun. Ö¤renciyi falan bir kenara b›rak, köylü Ahmet efendi, iflçi Mehmet de böyle hissediyordu. Yeni Çeltek’te ç›k›yor adam, patrona kafa tutuyor, geçiyor fabrikay› iflletiyor. Bunlar, bir insan›n tarihinde üzerinden atlanabilecek deneyimler de¤il. Diziyi seyrederken bugünle paralellikler kuruyor musunuz? Mesela, AKP’nin kapat›lmak istenmesi 27 May›s’› hat›rlat›yor mu? Ferda: Ben AKP’nin demokratik de¤erler tafl›yan bir parti oldu¤unu düflünmüyorum. Demokrat olmad›¤›n›, hatta demokrasi karfl›t› olabilece¤ini düflündü¤ünüz bir partiyi engellememek demokrasi karfl›t› bir durum olur. Ama, partiyi kapatmak da bafll› bafl›na anti-demokratik bir tutum. Net olam›yorum, kapat›lmal› m›, kapat›lmamal› m›? Yaflar: Mesele AKP’nin niteli¤inden çok, ona karfl› verilen mücadelenin niteli¤inde. AKP’nin anti-demokratikli¤i, tam bir kapitalist program uygulamas› bence tart›fl›lmaz, ama buna karfl› demokratik yöntemlerle mücadele etmek lâz›m. Solun bugün böyle bir mücadele gücü olmad›¤› için içten içe “kapat›ls›n” hayali görüyorlar. Gonca: Önüne geçemiyorsunuz, yüzde 47! Bilinçli bir toplum olsayd›, toplumu bilinçlendirebilseydik, o zaman bu kadar oy vermeyeceklerdi AKP’ye. Ama, partiyi kapatmak da çözüm de¤il. Bankadaki çal›flma arkadafllar›n dizi hakk›nda nas›l yorumlarda bulunuyor? Gonca: Bankada siyaset konuflmuyorum asl›nda. “Hat›rla Sevgili” hakk›nda muhabbet
“Hat›rla Sevgili” üzerinden konuflmak, siyasî muhabbet anlam› tafl›yor. ‘80’lerden sonra yetiflen gençli¤in daha apolitik oldu¤u su götürmez. Bir yandan da, ofis hayat› içindeki insanlar›n haberleri izleyip arkadafllar›yla tart›flmaktan baflka yapabilece¤i pek bir fley yok, hayatlar› bu kadar›na izin veriyor.
ihtiyac› duyuyorsun? Ferda: ‹flveren rektör de olabilir, fabrikan›n patronu da. Buna karfl› örgütlenmek bir hak. Tabii ki sendikalar›n kendi içinde problemleri var, ama bu sorunlar da aflmak için. ‹steklerimizi sendika içerisinde de ifade edebilmeliyiz. Yaflar: Mesela dizide D‹SK’in gösterilme biçimi çok tats›z. Sadece Sovyetik çizgiyi savunan, bundan dolay› da Maocular› 1 May›s alan›na sokmak istemeyen dar bir militan grup gibi gösterildi. Tamam, o dönem “sosyal faflist” denen bir yer; ama, D‹SK’i D‹SK yapan acayip bir iflçi hareketi de var. Yine kitlesel bir sol dalgan›n yükselebilece¤ini düflünüyor musunuz? Gonca: Bir fleyler de¤iflmeli, ama o atmosferin yak›n zamanda yakalanabilece¤ine inanm›yorum. O kuflakla bu kuflak çok farkl›. Öyle bir bilinç düzeyi yok. ‹nsanlar çok bireysel. Ferda: Sosyal güvenlik eylemlerinde kitleler topland›. Ama esas önemli olan süreklilik. Etraf›m duyarl› insanlarla dolu, ama üniversitedeki arkadafllar›mdan da giderek kopuyorum, onlarla empati kurmaktan uzaklafl›yorum. Üniversiteden arkadafllar›mla ne zaman bir araya gelsem, sonu kavgayla bitiriyor. Bu anlamda, toplanmak, toparlanmak çok zor, özellikle de beyaz yakal› dedi¤imiz kesimle. Art›k tart›flm›yoruz, en son barda¤› tafl›ran Hrant Dink cinayeti oldu. O konuda nas›l tepkilerle karfl›laflt›n? Ferda: Bir kere bilinçsizlik var. Hrant Dink’in kim oldu¤unu, ne demek istedi¤ini istedi¤ini bilmiyorlar. Devlet ideolojisi üzerinden kesin yarg›larla konufluyorlar. Sonunda, “yeter!” diyorsun. Yaflar: Özellikle ’90 sonras› Kürt sorununun yaratt›¤› olaylar nedeniyle, ciddi bir geri dönüflün, t›kanman›n oldu¤unu düflünüyorum. Sol, özellikle sosyal demokratlar, hegemonyay› k›rabilecek bir cevap üretemedi. “Sosyal faflist” tabirinden nefret ederim ama, 1924 Komintern’de Nazilere yard›m eden sosyal demokratlar için söylenmifltir. Bugünkü sosyal demokratlar buna çok uyuyor bence. Ferda: Eskiden ortada bir zulüm var ve ondan do¤an bir tepki vard›. “Biz devrimciyiz, devrim yapal›m” diye bir fley yok. Temelden gelen bir direnifl, bir öfke var. Bu dinamiklerin diziye yans›t›lmas› gerekiyor. Orada kitleler var, onlar›n gösterilmesi önemli. Fabrikalar›, otomasyon sistemlerini görüyor muyuz? Yaflar: Dizide ‘77’ye h›zla geldiler, ama ‘74-‘77 aras›nda inan›lmaz bir emek mücadelesi var, gecekondularda, iflyerlerinde, okullarda... 1 May›s ‘77’de 500 bin kifli nas›l toplan›yor? Sonuç olarak, 12 Eylül’ün yaratt›¤› toplumsal bellek yitimini y›kmas› aç›s›ndan faydal› bir dizi. Gerisi teferruat. Ferda: Bence de. Soldan gelen kimi elefltirileri lüks olarak de¤erlendiriyorum. Çok bilinçsiz ve apolitik bir kitle var, ama eksik ama do¤ru, yak›n geçmifli ö¤renmeleri aç›s›ndan çok önemli. Gonca: Kat›l›yorum. Önemli bir fonksiyonu yerine getiriyor. Özellikle televizyonda yay›nlan›yor olmas› önemli.
IM
TU
TMAZ
R
TA
K
U ADAM T
TA
GRETNA FC: ENDÜSTR‹YEL FUTBOLUN YEN‹ ARTI⁄I
‹bret-i alemlik bir öykü ‹skoçya’n›n güneyindeki 2700 nüfuslu Gretna kasabas›n›n sakinleri, tak›mlar› Gretna FC’nin ‹ngiliz milyoner Mileson’un kulubü sat›n almas›yla yükselifle geçmesine çok sevinmifllerdi. Ama tak›m h›zl› yükseliflin ard›ndan ayn› h›zla tepetaklak oldu. retna FC, 1946 y›l›nda tipik bir kasaba tak›m› olarak kuruldu. ‹skoç tak›m› olmas›na ra¤men, s›n›r kasabas› oldu¤undan ve Birleflik Krall›k içerisindeki esneklik sayesinde uzun y›llar boyunca ‹ngiliz bölge liglerinde mücadele etti, bu liglerde birkaç kez flampiyonluk kazanarak daha üst bölgesel liglerde oynama hakk› da kazand›. Ama tak›m›n ony›llar boyunca en kayda de¤er baflar›s›, 1992 ve 1993’te tüm liglere ait tak›mlar›n kat›labildi¤i ‹ngiltere FA Cup’ta birinci turda oynama baflar›s› göstermesiydi, ki bu bir ‹skoç tak›m› için Glasgow Rangers’›n 1887’deki mücadelesinden beri bir ilkti. Bu baflar›dan sonra art›k kendi kümeslerinde ötmeleri vaktinin geldi¤ini düflünerek 1993 ve 1998’de ‹skoç ligine geçmek için baflvuruda bulundular, ama her iki baflvuru da ekonomik nedenlerden reddedildi. Gretna FC, 2002’de, üçüncü baflvurusunda lige al›nd›. 2003 y›l›nda, kendisi de uzun y›llard›r futbolun içinde ve 70’e yak›n amatör tak›m›n destekçisi olan, ‹ngiltere’nin en zenginlerinden medyatik isim Brooks Mileson taraf›ndan sat›n al›nd›ktan sonra ise tak›m›n h›zl› yükselifli bafllad›. 20042005 sezonunda 3. Lig için rekor olan 98 puan ve 130 golle flampiyon oldular. 2005-2006 sezonunda, bu sefer 2. Lig’de, en yak›n rakiplerinin 18 puan önünde, flampiyonlu¤a ulafl›yorlard›. Ama Gretna’y› o sezon tüm ‹skoçya’ya tan›tan baflar›, ‹skoçya Kupas›’nda final oynamalar› oldu. ‹skoç Premier Ligi tak›mlar›ndan Hearts’la oynad›klar› yürek burkan finali 1-1’in uzatmas›nda penalt›larla 4-2 kaybettiler, ama bu arada tüm ‹skoçya ve ‹ngiltere bu s›rad›fl› tak›m›n ad›n› ö¤renmiflti. Finali kaybetmelerine ra¤men Hearts’›n o sezon flampiyonlar ligine kat›lacak olmas› nedeniyle UEFA kupas›na kat›lmaya hak kazand›lar. ‹skoç tarihinde ilk defa bir 2. lig
G
56
tak›m› Avrupa kupalar›na kat›lma hakk›n› kazan›yordu. Gerçi UEFA’da ayn› baflar›y› gösteremediler. ‹kinci ön eleme maçlar›nda ‹rlandal› Derry City’ye 5-1 ve 2-2’lik sonuçlarla boyun e¤erek elendiler. Di¤er yandan 2006-2007 sezonunda ligde yükseliflleri devam etti ve sezonun son maç›nda Ross County’yi uzatmalarda att›klar› golle 3-2 yenerek flampiyon olurken üç sezonda üç lig aflarak Premier Lig’e yükselme baflar›s› göstermifl oluyorlard›. Bu küçük kasaban›n tak›m› art›k ‹skoç Premier Ligi’ndeydi. Üstelik sadece befl y›lda, en alttan bafllayarak. S›rada Premier Lig’de elde edilecek baflar›lar vard›, herkes Gretna’n›n ne-
ler yapabilece¤ini merak ediyordu. Brooks Mileson’un bu projesi nereye kadar gidecekti, Rangers ve Celtic’e endeksli ‹skoç liginde yeni bir halka olabilecekler miydi? Cevap olumsuzdu. Gretna, Premier Lig’deki ilk y›l›nda ligde tutunmaya çal›flt›. Federasyonun Premier Lig’deki tüm tak›mlar için zorunlu tuttu¤u stat restorasyon çal›flmalar› iflleri daha da zorlaflt›r›yordu. Zira, eski küçük Raydale Park restore edilirken, Gretna maçlar›n› 100 kilometre uzakl›ktaki Motherwell tak›m›na ait Fir Park’ta oynamak zorunda kal›yordu. Yeterli maddî altyap›s› bulunmayan tak›m maçlar›n› ortalama olarak 1200 kifliye oynarken sadece Brooks Mileson’›n deste¤iyle ayakta durmaya çal›fl›yordu. Zaten az olan seyirci say›s› gittikçe düflmeye bafllam›flt›. Premier ligdeki ikinci y›llar›nda ise her fley tepetaklak gitti. Tak›m bir türlü toparlanamaz durumda ve son s›raya iyice yerleflmiflken flubat ay›nda Mileson’un ciddi hastal›¤› tüm dertlere tuz biber ekiyordu. Çekleri imzalama yetkisi sadece Mileson’da oldu¤undan masraflar ve futbolcular için ödenecek nakit para bulunamaz hale geliyordu. Son aflikârd›: Menajer ve yard›mc›lar›ndan sonra futbolcular da birer birer kulüpten ayr›lmaya bafllad›. Mileson’un hastaneden ç›kt›ktan sonra baflkanl›ktan çekilmesi, tüm maddî kaynak umutlar›n› yok etmiflti. Bunun sonucunda ise beklenen oldu ve ‹skoç futbol federasyonu tak›ma el koydu. Federasyonun ilk ifli ceza olarak Gretna’n›n bu sezon ligde elde etti¤i 16 puan›n 10 puan›n› silmek ve tak›ma transfer ambargosu koymak olmufltu. Aç›klanan toplam borç 1.5 milyon pound civar›ndayd› ve kulübün iflas› her an aç›klanabilirdi. Federasyonun yönetime el koymas›ndaki esas amaç oluflan bu kaosun yat›flt›r›lmas› ve Gretna’n›n en az›ndan sezon sonuna kadar olan maçlar›n› oynamas›n› sa¤layacak finansal kaynaklar›n bulunmas›yd›. Tak›m oynad›¤› son befl maç› da kaybetmifl, 5 Nisan’da Inverness Caledonian Thistle’a yenilirken yeni bir seyirci rekoru k›rarak sadece 431 biletli seyircinin önüne ç›km›flt›. Son s›radaki Gretna’n›n zaten Premier Lig’de tutunma ihtimali yoktu, önümüzdeki sezon ise neler olaca¤› kestirilemez haldeydi. Gretna’n›n bafl›na gelenler, ne ‹skoçya’da bir ilk, ne de dünyan›n herhangi bir ülkesinde. Ne de son olacak. Zira, bu h›zl› yükselifl ve h›zl› iflas döngüsü endüstriyel futbolun sonuçlar›ndan biri. fiirketlerin ve ifladamlar›n›n futbol tak›mlar›na olan ilgisi bu flekilde devam ettikçe de Gretna gibi örneklere flüphesiz daha s›k rastlanacak. Türkiye’de Göztepe, ‹stanbulspor ve biraz da Vestel Manisaspor ve Etimesgut fiekerspor örne¤inde oldu¤u gibi, baflar›n›n medyatik isimlerle k›sa dönemde gelecek flampiyonluklarda, y›ld›z futbolcu transferlerinde ve sponsorluklarla elde edilecek reklam gelirlerinin azamiye çekilmesinde aranmas›, buna karfl›l›k hedeflenen baflar›n›n gelmemesini müteakip finansal desteklerin geri çekilmesi sürecinin karfl›m›za ç›kartt›¤› bir sonuç bu. Sadece ticarî kayg›larla desteklenen tak›mlar›n tepeteklak yuvarlanmas›na yol açt›kça, futbolun çirkinleflen yüzünü görmeye devam edece¤iz. Futbolun daha çok flehir/semt-amatör ruh-tesisleflme ekseninden uzaklafl›p s›rf baflar›ya ve ticarete odakl› bir zihniyete dönüflmesi ise Gretna gibi endüstriyel futbolun yeni art›klar›n› getirecek. Kaybedenler ise hep seyirciler olacak. Serhan Mersin
Kolay kolay ekol olunmuyor Hollanda Futbol Federasyonu, eski y›ld›zlar›n›n deneyiminden yararlanmak için açt›¤› özel antrenörlük kurslar›n› tüm h›z›yla sürdürüyor. Cruyf'un da mezunu oldu¤u kursun son ö¤rencisi Dennis Bergkamp. ollanda futbolu, oyuncu yetifltirmek konusunda oldukça verimli bir
H ekol. Bu ekolde yetiflen Dennis Bergkamp, 2005-06 sezonunda muh-
teflem kariyerine nokta koymufl ve antrenör olarak futbola devam etmeyece¤ini aç›klam›flt›. Ancak flimdi stajyer antrenör olarak Ajax’la anlaflt›, sahalara dönüyor. Bir ülkenin futbolu kolayca ekol haline gelmiyor. fiimdi, bir ülkede kulüpler ve federasyon nas›l eflgüdümlü çal›flabiliyor, Bergkamp’›n karar›n›n ard›nda nas›l bir anlay›fl var, ona bakal›m. Hollanda Futbol Federasyonu, “dünya y›ld›z›” olmufl Hollandal› futbolculardan antrenör olarak yararlanmak için, bu y›ld›zlara özel antrenörlük kurslar› aç›yor. Johann Cruyyf da bu kursun mezunlar›ndan biri. Amaç, Hollanda futbolunu tam anlam›yla özümsemifl büyük oyunculara, bilgilerini gençlere aktarabilecek e¤itmenlik kimli¤i kazand›rmak. Bergkamp meselesinde de arac› olan kifli, Ajax’›n yeni sezonda teknik direktörlü¤ünü üstlenecek olan Marco Van Basten. Hollanda Futbol Federasyonu, Bergkamp’›n deneyimlerinden yararlanmak için bu kurslara kat›lmas›n› istiyor, staj›n› da Ajax’ta yapmas› için Marco Van Basten’den yard›m istiyor. Marco da, yeni tak›m›ndaki hedeflerine ulaflmak için Bergkamp’la çal›flman›n iyi bir fikir oldu¤u düflüncesiyle teklifi götürüyor. ‹flte futbola dönmem diyen Bergkamp, bu nedenle antrenör olma karar›n› uygulamaya bafll›yor. Bergkamp’›n antrenörlük kariyerinden Hollanda Futbol Federasyonu’nun beklentisi, yeni Bergkamplar›n bulunup bu yeteneklerin birer tak›m ve ekol oyuncusu haline gelmesi. Tercih de, uygulama da do¤ru görünüyor. Biz de son yirmi y›ld›r yapt›¤›m›z gibi k›s›r yabanc› oyuncu tart›flmalar›n›n içinde, polemikte bo¤uluyoruz. Sistemli bir flekilde oyuncu yetifltiren bir ülke yabanc›dan korkar m›? Ya da kulüpler kendi sisteminden geçmemifl oyuncular› kolayca bünyelerine dahil ederler mi? Ülke futbolunun gelece¤iyle ilgili birçok sorunun yan›t›, Bergkamp’›n antrenörlü¤e dönüfl öyküsünde var. Biraz daha dikkatli bakmak gerekiyor sadece. –Onur Yaz›c›o¤lu
Yorkshire Terriers’in ligde iki flampiyonlu¤u var
Eflcinsellerin ligi var 1989’da örgütlenmeye bafllayan ve futbol afl›¤› ‹ngiliz eflcinsellerin çabas›yla kurulan lig önümüzdeki y›l 20. yafl›n› kutlayacak. Ligdeki futbolcular›n tamam› eflcinsel. uhafazakârl›¤› dillere destan futbol âleminde eflcinsellerin ligi oldu¤unu biliyor muydunuz? Gay Futbolseverler A¤›, 1989’da bir avuç futbol afl›¤› eflcinsel taraf›ndan, futbol sahalar›nda eflcinsellere yönelik ayr›mc›l›¤›n ortadan kald›r›lmas› için kurulmufltu. Ligin bir güzel taraf› da kâr amac› gütmemesi. Eflcinsellerin de futbola ilgi duyabileceklerini söyleyen grup ‹ngiltere’de faaliyetlerini zamanla art›rd› ve 1998’de Ada genelinde ulusal bir turnuva düzenlemeye bafllad›. ‹lk alt› y›l boyunca Leicester Wildecats taraf›ndan tahakküm alt›na al›nan kupaya daha sonra baflka tak›mlar da uzand›. Bunlar aras›nda da iki kere flampiyon olan Yorkshire Terriers sivrildi. 2002’de ise Gay Futbolseverler A¤› bu sefer de kurduklar› ligle ‹ngiltere’de ses getirdi. Ulusal turnuvan›n y›ld›z› Leicester Wildecats ligde ikinci olurken rakibi Bristol Panthers’in flampiyon olabilmek için son hafta 16 tane gol atmas› gerekmiflti. fiike söylentileri tavana vursa da, eflcinsel futbolcular “bizde flike olmaz” diye iddialar› yalanlam›flt›. Ulusal turnuvan›n aksine çok çekiflmeli geçen ligde bu sezon on tak›m mücadele ediyor ve yedinci hafta sonunda London Falcons lider durumda.
M
–Ali Murat Hamarat
Urfal› tar›m iflçilerinin tak›m› pes etti Urfa amatör tak›mlar›ndan Akçakalespor, tar›m iflçisi olarak baflka kentlere giden futbolcular›n›n çoklu¤u nedeniyle ligden çekildi. anl›urfa 2. Amatör Küme'de mücadele eden Akçakalespor,
fioyuncular›n›n ço¤unun tar›m iflçisi olarak baflka illere gitti¤i gerekçesiyle ligden çekildi. Kulüp baflkan› Halil Gams›z, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (ASKF) fianl›urfa ‹l Temsilcili¤i'ne baflvururken yapt›¤› aç›klamada ''Oyuncular›n ço¤unlu¤u tar›m iflçisi olarak baflka illere gitti¤i için kadro kuram›yoruz. Ne kadar özveri gösterirsek gösterelim, bu durumda baflar›l› olmak bir tarafa, maça ç›kabilmek bile hayaldir. Tüm bu nedenlerden dolay› ligden çekilmek istiyoruz” dedi. ASKF fianl›urfa ‹l Temsilcisi Mehmet Aktaflo¤lu, tak›m›n dilekçesi üzerine, ‹l Tertip Komisyonunun toplanarak, baflvuruyu de¤erlendirdi¤ini ve tak›m›n ligden çekilme talebini kabul etti¤ini belirtti. Aktaflo¤lu, bir soru üzerine tar›m iflçisi futbolcular› nedeniyle sorun yaflayan baflka tak›mlar da oldu¤unu, ama hiçbir tak›m›n Akçakalespor gibi zor durumda kalmad›¤›n› söyledi. Akçakalespor, dilekçe vermeden önce sahaya toplama kadroyla ç›km›fl, maç bafl›na ortalama alt› gol yemiflti. Bir baflka ilginç nokta da, kulüp baflkan› 52 yafl›ndaki Halil Gams›z’›n, futbolcu eksikli¤i dolay›s›yla tak›m kaptan› olarak sahaya ç›kmas›. Gams›z’›n o¤lu da tak›m›n kalecisi. –Onat Yücel
57
Garip bir çift Müzik dolab›
10 albüm Air Moon Safari Barbaros Erköse ‹stanbul Geceleri Bauhaus Go Away White Hercules & Love Affair Hercules & Love Affair Joni Mitchell Shine The Kills Midnight Boom Mikaîl Aslan Zernkut Rodolphe Burger No Sport Serap Ya¤›z Sular›n U¤ultusu Sultan Tunç Oriental Rap’n Roll
Gnarls Barkley / The Odd Couple (Atlantis) ir prodüktör ve bir rapper’›n ‘90’lar›n sonunda bafllay›p zamanla iyice ciddileflen iflbirlikleri, son zamanlar›n en hit flark›lar›ndan birini, “Crazy”i yaratm›flt›. Danger Mouse ve Cee-Lo’nun Gnarls Barkley ad› alt›ndaki ilk albümleri “St. Elsewhere”, hem bu flark› hem de Violent Femmes cover’› “Gone Daddy Gone”la büyük sükse yapt› birkaç sene evvel. ‹kilinin ad›n› 1968 yap›m› Jack Lemmon ve Walter Matthau filmi “Garip Bir Çift”den alan yeni albümü “The Odd Couple”sa, selefiyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda oldukça sessiz sedas›z ç›kt›. Stüdyodan gelen haberler zaten “hit” ç›karman›n ekibin son niyeti oldu¤u oldu¤u yönündeydi, ki do¤ru ç›kt›lar. Listelere bir numaradan vurmasalar da, çok çok güzel flark›lar var “The Odd Couple”da. Son y›llarda Danger Mouse bitmek bilmez bir
B
tempoyla albüm prodüksiyonu yap›yordu. Gorillaz’dan blues rock ikilisi Black Keys’e saymakla bitmeyecek grubun müzisyeninin albüme elini de¤dirdi. Do¤rusu, onlardan Gnarls Barkley’e ne art›r›p da koyacak diye merak etmiyor de¤ildik. Me¤er Danger Mouse hep verdi¤inden fazlas›n› al›yormufl! Acayip pop melodileri eflli¤inde, Cee-Lo’nun “ç›lg›n” lirikleri ve “karizmatik” sesiyle yükselen, soul, funk, blues, trip hop ve rock flark›lar› bunlar, mesela “Blind Mary”: “Arkadafl›m o benim / Asla yarg›lamaz beni / Ne kadar çirkin oldu¤umu bilmez / Böylece saklayacak bir fleyim de kalmaz / ‹çim çok daha güzeldir zira / Evet, seni seviyorum Mary / Kör Mary, evlen benimle”… Ya da ilk single da olan “Run”: “Bunlar bir palyaçonun gözyafllar› / Sirk geliyor kasabaya / Bazen tüm söylemeye çal›flt›¤›m / As›l kendimden korktu¤um / Kaç›n, kaç›n çocuklar, can›n›z› kurtar›n.” Her flark› ayr› bir inci, “The Odd Couple” da Gnarls Barkley’nin ipe dizip dizip yapt›¤› en güzel kolye. – ‹lker Aksoy
5 flark› Amadou & Mariam Coulibaly Mark Ronson & Amy Winehouse Valerie Mirkelam Elma De¤il Ayva Portishead Machine Gun Rodolfo Chikilicuatre Baila El Chiki Chiki
Sahici bir yorumcu
Distorte muhalefet
Kibariye / Koleksiyon (Anadolu Müzik) ibariye’yi bir y›lbafl› gecesi tan›d›k. Arabeskin “yasak” oldu¤u, y›lbafllar›nda halka bir arma¤an olarak sunuldu¤u dönemde... Orhan Gencebay’›n ç›k›fl›n› gözledi¤imiz, dansöz ç›k›p ç›kmayaca¤›n› tart›flt›¤›m›z y›llard›. Bir baflka deyiflle, darbenin karartt›¤› y›llar. Böyle bir zamanda, ürkek gözleriyle kameraya bakmaktan kaç›nan ve “Kimbilir”i söyleyen Roman k›z› bir anda gündeme yerleflti. Y›lbafl› akabinde ç›kan ilk albüm çok satt›. Hatta hemen ard›ndan Efkariye gibi imitasyonlar› türedi. ‹lerleyen zamanda Kibariye, memleketin en iyi yorumcular›ndan biri haline geldi ve her türden flark›y› albümlerinde seslendirdi. Uzun zaman Osman Bayflu’yla çal›flt›, albümlerini onun flirketi için yapt›. fiimdi, bu albümlerden yap›lm›fl bir derleme elimizin alt›nda: “Koleksiyon” ad›yla ve sade beyaz bir kapakla piyasaya verilmifl. fiark› listesine bakt›¤›n›zda kaç›r›lmayacak bir albüm oldu¤unu anl›yorsunuz. 21 flark›l›k bir albüm bu, ancak flark›lar›n bir k›sm› (sanki bir potporiden kopart›lm›flças›na) yar›m. Listede ilk anda gözümüze çarpan “Kimbilir” de “tad›ml›k” lardan... Ama ne gam: Kibariye her daim bafltac›m›z! Orhan Gencebay, Sezen Aksu, Kayahan, Zülfü Livaneli, Özer fienay, Vedat Y›ld›r›mbora, Fatih K›saparmak gibi bestecilerin flark›lar›n› “farkl›” bir yorumla dinlemek isterseniz, bu albüm tam size göre. “Arabesk mi, aman uzak dursun” diyenlerdenseniz söyleyecek bir laf›m›z yok, ama yine de bu albüme kulak vermenizi tavsiye ederiz. Bilhassa, daha önce Edip Akbayram’›n seslendirdi¤i (ve baflkas›n›n bu kadar güzel söyleyemeyece¤ini düflündü¤ümüz) “Gönlüm Senindir”i dinleyin ve bir flark› sahici bir yorumcu elinde nas›l de¤iflir ve güzelleflir, tad›na var›n. – Murat Meriç
R.E.M. / Accelerate (WEA) ezdimizde kredisi tam üç-befl gruptan biri R.E.M. Sonuncu “Accelerate”le beraber 14’ü bulan, neredeyse otuz y›la yay›lan albümleriyle, kâh sertleflen, kâh poplaflan, uzayan, k›salan flark›lar›yla, do¤rudan tav›r koyan, net tasvirler çizen ya da bulan›k bir soyutlamaya giden sözleriyle, 1980’lerden bugüne kalan iki dev gruptan biri. Di¤eri, U2, iri gitar riff’leriyle, gümbürdeyen bir beat’le örülen stadyum rock’unda ne kadar iyiyse, R.E.M. de sanki kendi içine kapal›, “indie” ifli rock’ta o kadar iyi. Par›lt›l› Bono dünya üzerine kararlar alan kilit elitle aras›n› ne kadar iyi tutsa, Michael Stipe da durdu¤u yerde durarak, Beyaz Saray politikalar›na sokaktan ve flark›dan muhalefette o kadar iyi. “Accelerate”te de sat›r aralar›na sokuflturulan bir sivri dil elbette mevcut, bir stand-up flovundaki ›rkç› sözleriyle topa tutulan “Seinfeld”in Kramer’› için yaz›lan “Mr. Richards” gibi flark›lar›n yan›nda. Ama hepi topu 35 dakikal›k “Accelerate”in en belirleyici taraf›, kendilerinin de belirtti¤i gibi, ilkgençliklerindeki gibi vur-kaç indie punk usûlü flark›lardan müteflekkil olmas›. En az on y›ld›r böylesine gürültülü, distorsiyonu hakk›yla, adab›yla kullanan flark›lar yapmam›fllard›. Özellikle eski hayranlar›n› sevindirecek albüm, y›llard›r üç kifli tak›lan grubun üzerindeki da¤›lmihtimaline de panzehir niyetine bir gençlik afl›s› olabilir... – Merve Erol
K
N
59
NURHAK’TA GÖRGÜ CEM‹: EXPRESS ORADAYDI
Senede bir gün gönül abdesti enede bir kez yap›lan Nurhak Görgü Cemi’ne kat›lmak üzere kasaba yolunday›z. Geçmiflte kasabas›ndan ç›k›p Hac› Bektafl’taki görgü cemine yürüyerek on yedi günde varan saz flairlerinden söz edildi¤ini duymufltuk. Alevi-Bektafli kültüründe aflkla söylemek, yürümek ritüelin vazgeçilmez parças›. Yürüyüflle ba¤lanan dizeler, unutmay›fl›n garantisi olmufl. Her ad›m bofllu¤a bir kitap b›rakm›fl bu topraklarda. Onlara dönüyoruz yüzümüzü, oturup çalar, söylerken de telle ve sözle sürüyor yürüyüflleri. Yaklafl›yoruz iyice, birkaç saat sonra senede bir gün “gönül abdesti” alanlar›n coflkusuna ortak olaca¤›z. Gelene¤i sürdüren bu kasabada tan›yaca¤›m›z saz flairleri bize üç günde üç as›r yaflatacak. Uykuya yüz vermeden, karla do¤rulup dolunayla dinçleflece¤iz, birbirine eklenerek yürüyen, soluktan solu¤a geçerek uzayan deyifllerin, nefeslerin, türkülerin ritminde bir ocak kuraca¤›z. Dilekler atefle dönüflüp kazanlar› kaynatacak, selamlar iliklerimizi ›s›tacak, aflkla dönen bedenlerin ya¤murunda ar›nanlar, son nefesin boyun e¤mifl bilgeli¤inden birer lokma söz devflirecek.
S
Kar alt›nda uyuyup uyananlar Kar›n damlara eriflti¤i kasabay› tan›makta zorland›k, caddeyi sokaktan ay›ramad›k. Ama bu sefer adresimiz belli, kar alt›nda da olsa tan›yoruz Hüseyin Dede’nin k›rm›z› evini. ‹çerisi kalabal›k, hikâyesini ucundan bildi¤imiz, müzi¤ini aylard›r neredeyse içimize sindirdi¤imiz Dertli Divani ile Garip Kâmil karfl›m›zda. Garip Kâmil’in görmedi¤ine inanmad›¤›m›z gözleri coflkuyla parl›yor, her sözüyle gür enerjisini cömertçe saç›yor meclise, Divani Baba’n›n sükûneti öylesine uzun ki, bir bulut gibi serilmifl kasaban›n üzerine, ondan yay›lan sessizlik herkese iyi geliyor. Hüseyin Dede köflesini ona b›rakm›fl, her gün bakt›¤› da¤lara bugün konu¤u bak›yor. ‹stanbul’da ekme¤ini, cevizini, peynirini yemeyi sürdürdü¤ümüz Fatma teyzeyi, Hac›’y›, Seher’i ne çok özlemifliz. Hemen çaylar konuyor, kömbeler getiriliyor ve ›spanakl›, tereya¤l›, biberli cac›¤a dald›r›yoruz kafl›klar›m›z›. Topluluktaki sohbet adab›na hayran, bir kez daha sesimizin fazla ç›k›fl›ndan rahats›z, bir köfleye yerlefliyoruz. Hüseyin Dede’nin en küçük torunundan en yafll› dedeye herkesin yafl› eflit bu toplulukta, kimse görünmez de¤il, ama ayn› anda herkes silinmifl sanki. Bir anda ayaklan›p h›zla evden ç›karken, yemek yerken, çay içer ya da iç geçirirken hep bir
uyum, göze batmayan, gösterilmeyen ama çok iyi sezilen bir birlik... Ancak böyle birlik cemi yap›l›r diye düflünüyoruz, uyum kendini buyurmaz, d›flavurur. Bizler bu arada ancak heceleri yakalay›p ritme uyum sa¤layarak kendi vurgumuzu silecek k›vama gelmeye çal›flabiliriz. Evdeki konuklar›n bir k›sm› önceki akflam Dertli Divani’nin yürüttü¤ü Hac› Bektafl Veli Anadolu Kültür Vakf› Elbistan fiubesi’ndeki birlik cemindeymifl. Akflam 6’dan gece 11’e dek süren ceme bin kifli kat›lm›fl. Bizden az evvel dönmüfller kasabaya. Gece boyu sohbetleri sürmüfl ama hiç de uykusuz görünmüyorlar. Almanya’dan, Hollanda’dan, çevre köylerden, Urfa’dan, ‹stanbul’dan gelen konuklar, zakirler, komflular, dedeler... Biraz solukland›ktan sonra, cemaatle cem evine yürüyece¤iz. Buzda tek s›ra halinde, kiminin omuzunda ba¤lama, kiminin elinde foto¤raf makinas›, kimi tepeden t›rna¤a saf hayrete bulanm›fl, iki koca gözbebe¤i olmufl kartoplar›n› savuruyor gökyüzüne. Periflan Ali mahlas›yla yazd›¤› fliirlerinden tan›d›¤›m›z Çirkin Ali (Ali Sakall›) çok memnun kardan, “iflte” diyor, “yirmi y›ld›r ya¤mayan kar buydu”. Bir gün öncesine kadar elektrikler de yokmufl Nurhak’ta. Kar alt›nda nefes alan evlerden söz ediyor sonra. Karn›yar›k derlermifl, gaz lambas›n›n bile olmad›¤› ç›ra zamanlar›nda köy evlerinin tepesinde bir yar›k olurmufl ve oradan oca¤a uzanan kütük günlerce, haftalarca sönme-
Ritmin, ahengin, kendinden geçiflin bile bir tekrar› var. Ve bu tekrar, bir ölmezli¤in duyurusunu yap›yor sanki. Her f›rsatta, “henüz daha hiçbir fley görmedin ve daha bin kez kat›lsan da bu ceme, s›rra vak›f olamayacaks›n. Sahip oldu¤un her fley eksi¤indir senin” dedirtiyor.
den yanarm›fl. Ifl›k, ›s›, hava hep ayn› yar›ktan damlat›yor özünü. Ayn› yoldan sabaha karfl› dönece¤imizi bize kimse söylemedi, uzun yol sonras›nda direncimizin ne denli yerinde ve sa¤lam kalaca¤›n›n fark›nda de¤iliz. Tören sonunda lokmalar gelmeden evvel, açl›¤›m›z›n sesini duyup düfler gibi olaca¤›z, ama ilk lokmayla aç›lacak yine gözlerimiz. Sonras›nda, k›rm›z› evde sabaha do¤ru viski ve sohbetle parlayaca¤›z. fiefkat eli kurban› ceme katarken Cemevi b›rakt›¤›m›z gibi, ama bu sefer daha da heyecanla gürüldüyor soba, gönüllüler daha bir telafll›. Hep birlikte çember olaca¤›z, kurban ortaya gelecek, tüyleri dökülüp uçuflacak aram›zda, bak›fllar› bak›fl›m›za dönüflecek, o da birli¤e kat›lacak. Gelifliyle çal›n›yor sazlar, ileri geri cofluyor bedenler ve ruhlar, okunan dualarla mühürleniyor çember. Coflkunun kanatlar› olmal› mutlaka, zaman› uçururken bedeni ihmal etmiyor. Sonunda hep ayn› yumuflak özenle duvar dibine konduruyor ama. Çirkin Ali kurbana gözcülük ediyor. ‹nsanlar›n hayvanlarla böylesine dolays›z biçimde iletiflim kurabildi¤ine ilk defa tan›kl›k edece¤iz az sonra. Baflta h›rç›nlaflan kurban, Çirkin Ali’nin dokunufllar›yla sakinleflecek, onun burnuna konan öpücüklerle, flefkat elinin titreflimiyle boyun e¤ecek, tellerin eflli¤inde r›zas›n› bildirir gibi k›p›rt›s›z k›vr›lacak ortaya. Dalg›n oldu¤u kadar uyan›k, flefkati oran›nda kollay›c›, hayvan› ikna eder gibi bir hali var. Ali amca kurbana dokunufluyla bizi de hipnotize etti. Bir kez daha anlat›lamaz olana tan›kl›k etmenin tuhaf tedirginli¤i. Kaç›p gidemeyecek, 盤l›k atamayacak, kimseye tek söz edemeyecek
Foto¤raflar: fiahan Nuho¤lu
Marafl’›n Nurhak kasabas›ndaki görgü ve ikrar cemine konuk olduk, senede bir kez “gönül abdesti” alanlar›n dergâh›nda ba¤dafla durduk, cemlerden kalemimizin ve gözümüzün ucuna gelenlerden bir masal devflirmeye çal›flt›k...
61
Alevi-Bektafli gelene¤ini müzikte de sürdürüyor. Veli Aykut, Dertli Divani mahlas›n› 1978’de alm›fl. Mahlas›n “Dertli“ bölümünü Emrullah Efendi vermifl, birkaç ay sonra evlerini ziyaret eden Bektafl Efendi ise Divani’yi eklemifl buna. 16 yafl›ndayken söyledi¤i do¤açlama deyifllerin de bu mahlas› almas›nda önemli bir etkisi olmufl. Bektafl Efendi, hikâyeleri dilden dile dolaflan, Hakka yürümesinin ard›ndan efsanesiyle canl› kalan karakterlerden. Cem töreni sonunda Garip Kâmil’in ilk albümü “Bektafl Dost”a klip çekilecek. Seslendirilecek türkü, Garip Kâmil’in albümüne de ad›n› veren “Bektafl Dost”. Bizler de hep birlikte klibin gönüllü figüranlar› oluyoruz ve türküye efllik ediyoruz: “Bir gün burdan geçecekmifl / Yoluna kurban oldu¤um / Bahçelere dikecekmifl / Gülüne kurban oldu¤um / Bektafl dost” (...) // Aflk›na düflenler yanar / Dolusundan içen kanar / Doldurur doldurur sunar / Eline kurban oldu¤um / Bektafl dost”. Garip Kamil
halde çivilendik oldu¤umuz yere. O kurbanla o adam›n diyalo¤unda, k›sac›k bir zamanda zamanötesi bir ›fl›¤›n yolcusuyduk, nereden geldi¤imiz, nereye gidece¤imiz bilgisinin bellekten silindi¤i, saf berrakl›k anlar›ndan biri. Henüz ilki. ‹kincisini ertesi gün yaflayaca¤›z, kasaban›n öteki cem evindeki törende. Henüz bunun tekrarlanabilir bir durum oldu¤unun fark›nda de¤iliz. Tekrar hayreti de düzenliyor diyece¤iz sonra, bir hizaya getiriyor. O kurbandan, o kazan› kaynatan ateflten, lokman›n tuzundan, ya¤›ndan bir fark›m›z yok. Bu kadar yak›ndan tan›kl›k etmeseydik, bir kurban üzerine böyle sözler edebilece¤imizi hayal edemezdik. Kaydeden ve aktaran sözlerimiz ile gözümüz Çirkin Ali’nin elleri kadar ikna edici olsa keflke. Kurban götürüldükten sonra a¤›r a¤›r ›s›n›p toplanmaya bafll›yor cemaat, f›s›lt›yla konufluluyor, herkes her an uyum içinde. Dertli Divani, kasabada yolu en çok gözlenen kifli. Herkes ona duydu¤u sayg›da birlefliyor. 1962 do¤umlu Divani Baba, dergâh›n vekili s›fat›yla yirmi y›ld›r babal›k görevini sürdürüyor. Baflta halk yad›rgam›fl bu durumu. Hac› Bektafl dergâh› önce babas›n› görevlendirmifl, ancak onun rahats›zl›¤› ve hemen ard›ndan Hakka yürümesi nedeniyle görev o¤luna verilmifl. Divani Baba, gencecik, b›y›ks›z-sakals›z bir dede olarak gelmifl Nurhak’a. Aileden gelene¤in içinde yetiflmifl, bu kültürü özümsemifl oldu¤undan, y›llar boyunca halk›n sözüne kulak verdi¤i, sevip güvendi¤i yoldafl› olmufl. Divani Baba’n›n babas› Büryani ve dedesi Ahmet Baba da zaman›nda bu hizmeti yapm›fllar. Babadan o¤ula geçmesi gibi kat› bir kural yokmufl gelenekte, ancak toplumun iradesinin o kiflide tecelli etmesi ve pîr postundan ruhsat al›nmas› flart› varm›fl. Halk ozan› s›fat›yla pek çok ozan›n deyifllerinin yan›s›ra kendi fliirlerini de seslendiren Divani Baba, “Divane Gönül” (1989), “Dikti¤imiz Fidanlar” (1993), “Duaz-› ‹mam” (1995), “Serçeflme” (2000) ve “Hasb›hal” (2005) albümleriyle ve arkadafl›m›z Ulafl Özdemir’in de daimî üyesi oldu¤u grubu Hasb›hal’le verdi¤i konserlerle otantik
62
Herkese, her fleye aflkla bakan bu yüce gönüllü insanlar›n karfl›s›nda oturmaktan murad›m›z, az da olsa yüzümüzü onlara benzetmektir. Bizden onlara ne kal›r? Kalsa kalsa onlara duydu¤umuz hayranl›ktan dam›t›lm›fl uzun, bölünmez sessizlik kal›r.
Periflan Ali: “Ben ‘68 kufla¤›y›m” diyerek söze bafllayan Periflan Ali, Kayseri’de da¤da çobanl›k yap›yor. Cem s›ras›nda ve sonras›ndaki demde bize kurtlarla nas›l konufltu¤unu, yak›n dostu Âfl›k Mahzuni’yle maceralar›n›, kentte nas›l yaflayamad›¤›n› anlatt›. “fiehirde bilim olmaz” diyor, “ben bafl›bofl da¤lar› seviyorum; apartman demek, gönüllü hapishane”... • Hiç kimse kendinin de¤ildir, sen bile senin de¤ilsin. Beden bir kafes, ruh bir kufltur. Ne zaman uçarsa kaybolur gider, kafesi kim ne ediyor ki... Biz evreni paylaflan üç orta¤›z; bitkiler, hayvanlar ve insanlar. ‹ki s›n›f var; ot yiyenler, et yiyenler... ‹nsano¤lu dedi¤imiz garip yarat›k bunun d›fl›na ç›k›yor, o hem ot yer, hem et yiyer, hem de birbirini yer. Gülme gülme, a¤la. A¤lanacak halimizdir bu. • Âfl›k Mahzuni bir gün geldi bana, “Sen bize komünizmi, sosyalizmi ö¤rettin, flimdi kendin burada da¤bafl›nda a¤as›n, çobans›n. Sen diledi¤ini söylüyorsun, ben söyleyince iflkence yap›yorlar” dedi. Sordum ben de ona, “peki seni dinleyen mi çok, anlayan m›?” diye, “dinleyen çok, anlayan yok” dedi. ‹flte o zaman ben de ona flöyle dedim: “O halde dört bin kifliye hü diyece¤ime, dört koyuna höflt derim daha iyi!” • Ben h›rs›zl›k yapmay› da seviyorum. Çok güzel karpuz çalar›m, bir de güzel kelâm çalar›m. Güvercin (Hüseyin Gö¤erçin): Hüseyin Dede’nin en çok istek alan fliiri “Bozuk Düzen”. fiiiri okumadan önce flunlar› söylemiflti: “Bu ‘Bozuk Düzen’ nas›l oluyor, biliyor musun? Baz› flirketlerde çal›fl›yoruz, ifle yalvararak giriyoruz, yalvararak para al›yoruz. Bozuk düzen demez misin sen buna! Emekçi olarak çal›fl›-
Yola ikrar verenler Cemaat toplan›rken gençler çal›p söylüyor, Divani Baba ve dedelerin karfl›s›nda gençler heyecanl›, titreyen seslerini örtmek için telleri daha güçlü titretiyorlar. Divani Baba, zaman zaman onlara yap›c› elefltirilerde bulunuyor, özellikle okuduklar› her sözün anlam›n› çok iyi kavramalar› gerekti¤ini vurguluyor. Gölbafl› köyünün dedesi ozan Biçare Mehmet de konuklar aras›nda, Garip Kâmil’le omuz omuza vermifl, birlikte cofluyorlar. Az sonra tören bafllayacak, yüzlerce kifli topland›, oturacak yer kalmad›, herkesin yüzü parl›yor mutluluktan. Dedelere sayg›yla dizginlenen bir heyecan var salonda. Birazdan 12 hizmet yerine getirilecek, ikrar verecek, görgüden geçecek olanlar meydana gelecek. “Birbirinin k›blesi, secdegâh› olan canlar” hep birlikte ar›nacak. Dertli Divani’nin bir y›l boyunca beklenen konuflmas› Alevi-Bektafli inanc›n›n özünü, felsefi derinli¤ini kavramak için anahtar oluyor. Törenin bafl›nda, gençleri ve konuklar› ayd›nlatmak için ikrar nedir diye sorup yan›tl›yor: “‹krar, verilen söz, verilen karard›r. Alevi inanc›nda ikrar; bu yolun yolcusu olabilme kimli¤ini elde edebilmek için verilir. Teslim ve raz› olup mürflitten do¤ar›z, yola ikrar verdikten sonra yol evlad› oluruz, art›k bu yolun yolcusu kimli¤ini elde ederiz. Alevi inanc›nda yola ikrar vermenin bir
• Deli olmasam beni döverler. ‹çimizde birimiz bir delilik yapsa, hemen ba¤›fllar›z, ama bir ak›ll› hata yapsa, onu pataklar›z. Deliyi ba¤›fll›yorlar, ak›ll›y› ba¤›fllam›yorlar. Deli ol yavrum deli. Ben delileri severim, ak›ll›lar bana hep kötülük yapt›... yoruz, ‘efendi, bizim param›z› ver’ diye elimizi döflümüze koyuyoruz, ‘bugün git yar›n gel, para yok’... fiantiyenin önünde yata yata anam›z a¤l›yor. Gidip flikâyet edersiniz, hakl›s›n›z derler. O zamanlar çok can›m s›k›lm›flt›, bir akflam bu fliir akl›ma geldi: Görmüyor mu flu bizim baflbakan / ‹flçiyi patrona köle de yapan / Onlara tapulu mu flu güzel vatan / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // ‹flçi fabrika, bina da yapar / Apartmanlarda kodaman yatar / Bir dilim ekme¤e iflçi hayat›n satar / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // Çal›fl›r iflçiler fabrika yapar / Onun üretti¤ini iflçiye zam›nan satar / O zaman iflçinin pili de biter / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // Kurumaz iflçinin gömle¤inin yafl› / Gurbette geçirir yaz ile k›fl› / Arkas›nda tafl› odunla tafl› / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // Kimisi be¤enmez on milyon maafl / Arada aç gezer iflçi de kardafl / Kazma kürek ile hemen de u¤rafl / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // ‹flçinin s›rt›ndan inmez de yatak / ‹sterler patrondan bir de sosyal hak / Anarflist diye de atarlar dayak / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // ‹flçinin yedi¤i sanki katran / Bölüflmüfl Türkiye’yi birkaç patron / Düflünmez Türkiye’yi koltukta oturan / Hele bak›n kardafl bozuk düzene // Hüseyin Güvercin arada iflçi / Tarlada tak›mda yan›yor çiftçi / Zenginler pavyonda, önünde içki / Hele bak›n kardafl bozuk düzene
anlam› vard›r. ‹nsan olma erdemine eriflebilmek amac›yla dört kap›, k›rk makam aflamas›ndan geçip insan-› kamil mertebesine ermenin yolu buradan geçer. Bu bir inanç meselesidir. ‹nanc›n gere¤i de ikrar vermekle bafllar.” Yol, yolcu, yoldafl sözcükleri sözlü¤ümüzün en k›ymetli parçalar›ndand›r ve karfl›lar›na düflürdü¤ümüz aç›klamalar kapaklar›n da d›fl›na taflar. Divani Baba’n›n konuflmas›yla bu söze daha da s›k› ba¤lan›yoruz. S›k›laflan ba¤lar, cemaatin sars›lmazl›¤›n›n güvencesi oluyor. Kim tutabilmifl bugüne dek yolu, yolcuyu, yoldafl›? Dönüflte daha iyi anlay›p hat›rlayaca¤›z; yola niyet etmek, yola ç›kmak, yoldan ç›kmak, yola bafl koymak, yola girmek kavramlar› hayatidir, bu söze yap›m eki çok yarafl›r. Belki bu nedenle her f›rsatta ceme giden bir yol döfleyece¤iz önümüze. Burada duyup kendimize katt›¤›m›z sözcükleri benimseyip daha s›k tekrarlayaca¤›z. Hiç durmadan zihnimizde ve dilimizde ç›nlayan yol’lu sözcüklerin yan›na can, dost, aflk, eren ve mutlaka eyvallah’› da ekleyece¤iz. Ne Divani Baba, ne Hüseyin Dede, ne komflu köylerin dedeleri, ne baflka âfl›klar, ozanlar... Hiç rütbe yok burada, tek ölçü bak›flt›r olsa olsa, nefsin yok oluflunun da bir bak›fl› var sanki, bunu tan›y›p aktarabilenler oturuyor ortada, çemberin k›vr›lma noktas›d›r o, s›rt›m›z› dönmedi¤imiz yer. Hac› Bektafl-› Veli, “K›ble dört taraft›r, herhangi bir tarafa dönüp ibadet etmene gerek yok; cemal cemale olur, cemini yapars›n” demifl, “Üç can bir cem” diyor Divani Baba da: “Merkür’e de, Venüs’e de gitsen, üç can bir yere toplan›r ibadetimizi yapar›z. Gökkubbenin alt›ndaki her mekân bizim için ibadet yeridir.” Yere kapand›¤›nda da, gö¤e yükseldi¤inde de yo¤unlu¤unu koruyan, yeri geldi¤inde yoklaflabilen bir bak›fl bu. Öyle kolay kolay tarife boyun e¤miyor. “Ak›l siyah-beyaz, gönül çok renkli” Sazlar h›zland›, öne arkaya savrularak kendimizden geçerken bile bir fark›ndal›k içindeyiz. Bu adab› nas›l dile dökmeli, bilemiyoruz. Aczimizden do¤urmaya çal›flt›¤›m›z sözcükleri tellendiremeyece¤imizin bilincindeyiz, yandaki saz› çalan parmaklar›n takibindeyiz ancak, dönenlerin gözkapaklar›yla, hocalar›n “Allah Allah” coflkular› aras›nda bir yerlerdeyiz. Bir ustan›n sözleri geliyor hat›r›m›za, deyiflleri çal›p söylerken, “bunlar sadece müzik de¤ildir” demiflti, “içinde müzik de olan fleylerdir”. Evet, içinden müzik geçen bir dünyan›n köflesinde buca¤›nda, alt›nda ve üstündeyiz. Bedenlerimizin titreflimiyle bir oda oluyoruz bir heceye, ard›ndan suskunlukla kat›lmaya çal›flt›¤›m›z bir duada, bir deyifle durak oluyoruz. Arada ba¤dafla al›fl›k olmayan bacaklar›m›z› serbest b›rakmak için d›flar› ç›k›yoruz. Yan odada dev kazanlarda kurban eti kayn›yor. Tören boyunca sürecekmifl yemek haz›rl›¤›. Herkes evin-
Kul Periflan (Ali Sakall›, Çirkin Ali): Kul Periflan da Hüseyin Dede gibi çalmadan söyleyenlerden. ‹lkokul okuyamam›fl, ama okuma-yazmas› var. Ailede fliir gelene¤i hep sürmüfl, babas›na Canl› Kur’an derlermifl. fiimdi ‹stanbul’da doktor olan o¤lu Ali hem çal›p hem söylüyor kendi fliirlerini. Kul Periflan, Nurhak’›n mucizetli insanlar›n›, meczuplar›n› fliirlerinde kayda geçirmifl, hitabetiyle dikkat çekiyor ve hep düflünüp yazmay› sürdürüyor. Cebinde tafl›d›¤› küçük defterini ç›kar›p bize fliirlerini okumadan önce biraz geçmifle döndük: “Varl›¤›m sadece bile¤imdi. Bir çekiç ile bir malayd› sermayem. Hep çevre köylerde sigortas›z, güvencesiz çal›flt›m. Çocuklar›m› okutmak için her çilelere katland›m, çal›flt›m, çabalad›m, okuttum. Yafl 55’e gelince de doktorlar kendili¤inden sigortam› doldurdular. Alerjik bir cilt hastal›¤› dolay›s›yla çal›flma yasa¤› koydular üzerime. fiimdi çocuklar›m sa¤olsunlar, çal›fl›p yard›mc› oluyorlar.” Gönlümde her fleyi yapt›m analiz / Buldum ki kötüsü parad›r para / Sormaz oldu kimse kald›m yaln›z / Bildim ki sebebi parad›r para // Elden ele gezer aya¤› yoktur / Hayat›n içinde yanl›fl› çoktur / Hasta ölecek ama gelmiyor doktor / Bunun da sebebi parad›r para // Hem yapar hem y›kar saray› / ‹nsan›n dostu ile açar aray› / ‹flte sevmiyorum bundan dolay› / Her fleyin sebebi parad›r para // Kul Periflan paran› kullan iyiye / Sak›n gönül verme ikiyüzlüye / Aman ha inanma fala büyüye / Tuza¤›n temeli parad›r para
Biçare Mehmet efli Emmo ile
Biçare Mehmet: Mehmet Dede, Almanya’da iflçi olarak çal›flt›¤› y›llarda fliir yazmaya bafllam›fl. Garip Kâmil’in köyü Gölbafl›’n›n dedesi, sohbetine doyum olmuyor. Almanya’dan efli Emmo’ya yazd›¤› fliirler, küsmelerini, bar›flmalar›n› anlat›fl› herkesi k›r›p geçiriyor. Bize Almanca yazd›¤› kafiyesi ölçüsü yerinde uzun fliirini okudu¤unda Almanya’da do¤up büyümüfl arkadafllar hayrete düflüp, “vallahi biz yazamazd›k böylesini” dediler. Bu fliirin öyküsünü flöyle anlat›yor: “Birkaç kelime anl›yorum Almanca o zaman, ama kalan› ne yapaca¤›z? Köylülerden uza¤a gitmiflim, zaten s›k›nt›l›y›m, hele flöyle dedim bildi¤im kadar›yla bir Deutsche müzik yazay›m.” Biz Almanca bilmedi¤imizden kaydedemedik, ne yaz›k. Mehmet Dede, kendini kumara, “otomati¤e” kapt›ran o¤lu Haydar’a k›z›nca ad›n› Sürüntü koymufl ve bir gün öfkelenerek “çekmifl kalemi” ve bu fliiri yazarak o¤luna postalam›fl. “Bunlar› dedim, daha da affetmiyorum. Bu türkünün tam mânâs›n› bilmeyince affedemem ben onu” deyip okuyor: Benim o¤lum ise eski ad›n› / Almay›nca affedemem ben onu / Kaç›rd›¤› lezzetini tad›n› / Bulmay›nca affedemem ben onu // Ahuzar etti ana babay› / Yüz çevirtti arkadafl akrabay› / Bunca y›ll›k büyük suçu hatay› / Bilmeyince affedemem ben onu // Day›lar›ndan gelen kan› damar› / Bunlardan nicesi yedi flamar› / Kafas›ndan otomatik kumar› / Silmeyince affedemem ben onu // Yahfli yi¤it arar yarenin bulur / Yaramazlar nerde olsa kovulur / O da iyi kifli olup övülür / Olmay›nca affedemem ben onu // Hani ne sermaye geçti eline / Hele bak›n Biçare’nin haline / Atas›n›n dedesinin yoluna / Gelmeyince affedemem ben onu
den bulgurunu getiriyor, cem bereketinin göstergesi bulgur, usta ellerde eleniyor, taze tereya¤›nda pifliriliyor. Etle birlikte ortaya gelecek tören sonunda. Herkesin lokmas› ekme¤e sar›larak dürüm halinde torbalara konacak, ama konuklara mutlaka tabakta sunulacak. Alevi kültüründe mihman (konuk) Hz. Ali’nin kendisi. Hiçbir ayr›m gözetmeden, ›rk, dil, din, mezhep ay›rmadan ayn› sevecenlikle cemlere, sofralara, sessizli¤e, uykuya ve birbirine ba¤lanan tüm günlere, gecelere kabul ediyorlar bizi. Haftal›k cemlerde oldu¤u gibi, herkes pay›n› al›p, hakk›na raz› olduktan sonra hep birlikte yenmeye bafllanacak yemek. Ceme kat›lamayan hastalara, yafll›lara bu lokmalardan tafl›nacak mutlaka. Görgü ceminin semahlar› daha uzun sürüyor, yafll›lar ve gençler ayr› ayr› dönüyorlar. Mehmet Dede’nin, Hüseyin Dede’nin semahlar› baflka bir ritimde, Hac› ile Seher’inki baflka. Her dönüflün bir karaktere iflaret etti¤ine tan›k oluyoruz burada. fiiirlerin ayn› ölçüyle yaz›l›p söylenseler de birbirlerinden ne denli farkl› olduklar›n› görmek gibi bu dönüfle uyanmak. Her bedenin kendi semah dili var, her dönüfl bir dizeye denk düflüyor, her dönüflte yeni bir fliir okumufl oluyoruz. Tele, söze eklenen beden, özündeki k›vam› semahta buluyor. Tekrar›n, ritmin, ahengin, kendinden geçiflin bile bir tekrar› var. Ve bu tekrar, bir ölmezli¤in duyurusunu yap›yor sanki bize. Her f›rsatta, “Henüz daha hiçbir fley görmedin ve daha bin kez kat›lsan da bu ceme s›rra vak›f olamayacaks›n. Sahip oldu¤un her fley eksi¤indir senin” dedirtiyor. Sabaha karfl› 2’de lokmalar› yedikten sonra gün içinde kimbilir kaç›nc› kez yeniden uyan›yoruz, karla dirilerek yürüyüp k›rm›z› evde demlenece¤iz. Her fley bir anda ayarlan›yor, önce çaylar içiliyor, ard›ndan çay barda¤›nda viski servisi. Herkes s›rayla anlat›yor, çal›p söylüyor. Hiç bitmesin istedi¤imiz bir filmin içinde miyiz, gerçek saz flairleriyle tan›flman›n düflünü kurarken, onlar›n ceminde miyiz? Herkese, her fleye aflkla bakan bu yüce gönüllü insanlar›n karfl›s›nda oturmaktan murad›m›z, az da olsa yüzümüzü onlara benzetmektir. Bizden onlara ne kal›r? Bizden kalsa kalsa ancak, onlara duydu¤umuz hayranl›ktan dam›t›lm›fl uzun, bölünmez sessizlik kal›r. Biri flöyle demiflti: “Ak›l siyah-beyaz, ama gönül çok renkli...” Göremedik yüzünü, sesinden ne cinsiyetini ne yafl›n› alg›layabildik. Duydu¤umuz tüm seslerin, dinledi¤imiz fliirlerin, türkülerin, kahkahan›n ve sessizli¤in tonu onun sesinde k›vam›n› bulmufl. Nurhak’tan ikinci dönüflümüzden sonra, herkesin kendini kapal› beton kutulara sürgün etti¤i büyük kentin sokaklar›nda h›za ayak uydurmufl yürürken, nedenini bilmeden bir an durduk ve onun yüzü görünür oldu, giderek netleflti ve sonunda Nurhak’taki cemin ard›ndan hayretle bakt›¤›m›z dolunay›n çehresine büründü. fiansl›y›z, flimdi bize her gökte ayn› netlikte görünüyor. Pelin Özer
63
Kırık düven Hrant’a Eşyanın yüzü suyu hürmetine diye başlar hikâye. İnsanların sıfırlandığı o yerde bir masalı mesken tutar tarifsiz gerçekler. Vardırmayan yollara çıkarken kafile Ermeni usta düveninin derdindeymiş Kolundan çekiştirenlere inat bozmamış istifini rivayete göre “Ne yani, biz gittik diye lazım olmayacak mı bu düven?” Düveni onarmış da öyle yitmiş bir çölde. Sonrasını düven anlatır Susunca insan, eşyaya geçer lâl söz Yıllarca işlemenin gururuyla “Beni eline alanlar” der, “hayat tamiratını da andı ustamın” Emanet düven kadar emanet çocuk ve kadın vardı hem Yola koyduranlar yanında Yaşatanlar da bu topraklarda Çünkü sürekliydi hayat Zorlama ölümlere inat, dirhem dirhem.
Foto¤raflar: Müjgan Arpat
Yıllar yıllar sonra o düvenin masalını anlatan dağ adam, yitenleri can değil rakam sayanlara nisbet kalanları saydam, lâl zamanları söze nadas kılan bağ adam, kentin orta yerindeki o kaldırımı nar kırmızı boyadığında kanıyla... Kurşunların mumların karanfillerin resimlerin arasına Bir de düven koydular dedesinden yadigâr Kırılmıştı yine düven Vefasını beklemekten Karin Karakaşlı
Müjgan Arpat’›n 16 May›s - 14 Haziran 2008 aras›nda Karfl› Sanat Çal›flmalar›’nda sergilenecek olan “Gavur Mahallesi –Kalanlar/Gelenler” foto¤raflar›ndan bir Express seçki. En üstte Diyarbak›r’›n Gavur Mahallesi’nde kalan son üç Ermeniden ikisi, Sarkis Eken ve Bayzer Alato y›llard›r birlikte yafl›yor.