Express85

Page 1

191254

SAYI: 2008/07

(KDV DAH‹L) 20 Haziran - 20 Temmuz 2008 6 YTL

85 S Y O N A L E N T E R N A

fi A L A L A

TOK‹: Tayyip usûlü kamulaflt›rma Hangi anayasa, neyin mahkemesi? Kongreye haz›rlanan DTP’de vaziyet Fethullahç›lar›n Fenerbahçe operasyonu Antonio Negri’nin gözüyle ’68 ve miras› Barack Obama fos ç›kt› Lambda’l› anne-babalar›n “aile de¤erleri”yle mücadelesi

TUZLA HAYKIRIYOR

[

[

tam bir kölelik yasas› ama o bile uygulanm›yor


Türk ifladamlar› nas›l belso¤uklu¤u kapt›? Başbakan Turgut Özal’ın Uzakdoğu gezisine katılan ve hayat kadınlarından zührevi hastalık kapan işadamları panik halinde doktor aramış. Turgut Özal, Uzakdo¤u gezisi kapsam›nda 1 Temmuz 1985’te gitti¤i Çin’de baflbakan Zao Ziyang’a “s›k›nt›s›n› duydu¤unuz mallara zam yap›n, faizleri yükseltin” diye ak›l vermifl. Cumhuriyet’in haberine göre, Özal 24 Ocak kararlar›n› öven bir konuflma yap›p Çin’e

benzer tavsiyelerde bulunmay› da ihmal etmemifl. Çin baflbakan› ise ekonomik reformlara flirket kurmaya izin vererek bafllad›klar›n›, Türkiye’den farklar›n›n ekonomi planlar›n› uzun vadeli yapmalar› oldu¤unu söylemifl. Bundan bir hafta sonra Günayd›n gazetesinde ç›kan habere

göre ise, Özal’la birlikte geziye kat›lan ifladamlar›ndan baz›lar› Tayland’da belso¤uklu¤una yakalanm›fl, baz›lar› da Hong Kong’da elektronik eflya al›flveriflinde doland›r›lm›fl. Habere göre, belso¤uklu¤una yakalanan mallara 2 bin dolar ödeyen ifladamlar› panik halinde doktor ikinci grupsa polise derdini anlatmaya u¤rafl›yormufl. ve eczane ar›yor, 100 dolarl›k Haz›rlayan: Murat Toklucu

Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H

AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE

Maraş, Çorum, Sivas katliamlarının provası Öğretmenlerin sendika toplantısı yaptığı Kayseri’de “cami bombalıyorlar” yalanıyla harekete geçen provokatörler kenti savaş alanına çevirmiş. 9 Temmuz 1969 tarihli gazetelerin, “Kayseri’de gerici ayaklanma” bafll›¤›yla verdi¤i haber, Türkiye’nin daha sonra defalarca yaflayaca¤› toplu linç-katliam giriflimlerinden birini anlat›yor. Haberlere göre, genel kurulunu Kayseri’de yapma karar› alan Türkiye Ö¤retmenler Sendikas›’n›n toplant›s›ndan bir gün önce iki cami avlusu, imam hatip lisesi ve Kayseri Türk Kültür Derne¤i önünde patlat›lan dinamitleri bahane eden provokatörler –y›llar sonra Kahramanmarafl’ta yapacaklar› gibi– “komünist ö¤retmenler camileri bombal›yor” diyerek kentte dolaflmaya bafllam›fl. Esnaf› “dükkan›n›z› açarsan›z yakar›z, bayrak as›p dükkan› kapatacaks›n›z” diye

tehdit edip Kayseri’yi hayalet flehre çeviren provakatörler sayesinde say›s› 10 bine ulaflan kalabal›k, tekbir getirerek önce genel kurulun yap›ld›¤› sinemaya sald›rm›fl. Bununla da yetinmeyen güruh, sendikan›n il teflkilat›n›, Ö¤retmenler Derne¤i’ni, T‹P ‹l Merkezi’ni ve sol yay›nlar satan kitabevlerini de tahrip ettikten sonra gece kulüpleri, barlar ve konsomatris kad›nlar›n kald›¤› otellere do¤ru harekete geçmifl.

Türklüğe hakaretin böylesi Gerçek adı Ayşenur Aslanoğlu olan dansöz Ayşe Nana hakkında “Türklüğe hakaret ettiği” gerekçesiyle gıyabi tutuklama kararı çıkarılmış. 10 Temmuz 1955 tarihli Demokrat İzmir’e göre, Ayşe Nana’yı mahkemeye düşüren olay şöyle gelişmiş: Beyoğlu’nda bir gazinoda dans eden ünlü dansöz,

garsonların sahnenin önünden geçmesine sinirlenip dansı bırakmış ve “kazık herifler, ben size dans ederken sahnenin önünden geçmeyin demedim

Kulüpler tahrip edilmifl önce, ard›ndan oteller bas›lm›fl. ‹lk günkü gazete haberlerine göre, ‹nönü Bulvar›’ndaki bir otelde kalan konsomatrisi ç›r›lç›plak soyan kalabal›k, kad›n›n yalvarmalar›na ald›r›fl etmeden bir faytonun üzerinde flehri dolaflt›rm›fl. Daha sonra Karpuzpazar›’na götürdükleri kad›n› yerlerde sürükleyen ve taciz eden kalabal›k bu olay›n ard›ndan da¤›lm›fl. Ertesi günkü gazetelerde haberin do¤rusu ç›-

kar, kad›n konsomatris otelinden de¤il, hamamdan ç›karken “ö¤retmen zannedildi¤i” için sald›r›ya u¤ram›flt›r. “‹flte komünist geliyor diye üzerime sald›rd›lar” diyen ve hastanede yatan kad›n›n sürekli sinir krizi geçirdi¤i de yaz›yor. Valilik, 25 kiflinin yaraland›¤› ve dokuz kiflinin gözalt›na al›nd›¤› olaylar›n ard›ndan ö¤retmenlerin toplant›s›n› iptal etmifl. Olaylar s›ras›nda Ayval›k’ta tatilde bulunan Baflbakan Süleyman Demirel, gazetecilerin sorusu üzerine “olaylarla ilgili söyleyecek bir fley yok” derken, ‹çiflleri Bakan› Faruk Sükan gereken tedbirler al›nacakt›r” diyecektir.

mi?” demiş. Duruma içerleyen garsonlar iş bırakma tehdidinde bulunmuşlar. Sahne arası verilince şef garson Ayşe Nana’ya “garsonlara hakaret etmeye hakkın yok” deyince, gazeteye göre "avazının çıktığı kadar bağırıp eline geçeni zavallı şef garsonun kafasına fırlatan” dansöz, "siz Türk erkekleri bir kadınla konuşmaktan ne anlarsı-

nız, hayvan herifler" deyince polis çağrılmış. Polis olayda Türklüğe hakaret olduğunu söyleyip Nana’yı gözaltına almak istemiş, ama “benim nüfuzlu dostlarım var” diyen Nana polislere tekme atıp kaçmayı başarmış. Haber “hususi bir ekibin aradığı Nana’nın, nüfuzlu dostları müdahalede bulunmazsa bugün yakalana-

Bülent Ersoy sünnet düğününe katılınca Bülent Ersoy cinsiyet değiştirdikten sonra Günaydın çok enteresan haberlere imza atmış. Günaydın’ın 23 Haziran 1986 tarihli Bülent Ersoy’un Hilton Oteli’nde katıldığı bir sünnet töreniyle ilgili “ben iki kez sünnet oldum” başlıklı haberinin bir bölümü aynen şöyle: “Sünnet olan küçük Cem’e ‘acıdı mı?’ diye soran Bülent Ersoy, ‘hayır abla, acımadı’ diye cevap veren çocuğa şöyle dedi: ‘Bizim zamanımızda sünnet tekniği bu kadar gelişmemişti. İlk sünnet olduğumda senin yaşındaydım, çok acımıştı.’ Bülent Ersoy çevredekilerin bir sorusu üzerine ise şunları söyledi: ‘Sonra 29 yaşında ikinci defa sünnet oldum. Bu defaki aslında sünnet değil, ameliyattı. Hiç acımadı. Çünkü bayıltmışlardı. O günden beri artık kadınım.”

6. Filo’nun marifetleri 1 Temmuz 1967 tarihli Hafta Sonu gazetesinin haberine göre İstanbul’a gelen 6. Filo askerlerinin başına gelmeyen kalmamış. Dolmabahçe’ye demirleyen gemiden inen Amerikalı askerlere önce yankesiciler dolar bozma bahanesiyle yanaşıp bazılarının parasını çarpmış. Ardından Beyoğlu’nun tanınmış muhabbet tellalları, gazetedeki ifadeyle söylersek, “ ‘Tu dolara gud kadın’ diye yanaştıkları erleri bazı evlere götürüp kadın yerine homoseksüel erkek satmaya kalkmışlardır”. Haberin devamında daha iyi niyetli olan muhabbet tellallarının ise pazarladıkları kadınlara “adamı sarhoş edip kaç” demekle yetindiği yazıyor. 6. Filo’nun askerleri, bir sonraki ziyaretlerinde, yani 15 Temmuz 1968’de ise devrimci gençlerin gazabına uğrayacak ve Türkiye’ye geldiklerine bin pişman olacaklardır.

cağı tahmin edilmektedir” diye bitiyor. O gün değilse de ertesi hafta yakalanmış Ayşe Nana, ama garsonlar ifade değiştirince serbest bırakılmış.


MERAM 85: TUZLA VAHfiET‹

Mesanelerinden kan daml›yor Foto: Baran Özdemir

• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Tuzla hayk›r›yor . . . . . . . . . . . . . . . .10 • Lastik-‹fl grevi . . . . . . . . . . . . . . . . 14 • Aykut Çelebi’yle Anayasa Mahkemesi üzerine . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18 • TOK‹’nin icraatlar› . . . . . . . . . . . . . .22 • Kongre arifesinde DTP . . . . . . . . . . 26 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 29 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . . 38 • ‘68 ve miras› . . . . . . . . . . . . . . . . .40 • Lambda’l› anne-babalar . . . . . . . . . . 46 • Fotospor’un “transfer”leri . . . . . . . . 52 • Fethullahç›lar›n Fener operasyonu . .56 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . .58 • Keith Richards . . . . . . . . . . . . . . . . . 61 Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Ali Kesgin, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Aykan Safo¤lu, Ayfle Çavdar, Ayflegül O¤uz, Baran Özdemir, Batu Boran, Bawer Çak›r, Bilge Ceren fiekerciler, Çi¤dem Öztürk, Derya Say›n, Didem Dan›fl, Ender Ergün, Eray Aytimur, Erdir Zat, Hakan Lokano¤lu, HknKrtsh, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, ‹nci Furni, ‹rfan Aktan, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Nâz›m Dikbafl, Nilgün Y›ld›r›m, Ogan Güner, Onur Yaz›c›o¤lu, Özay Selmo, Özgür Eren, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, P›nar Uygun, Reha Öztunal›, Rober Koptafl, Saner fien, Serhan Mersin, Serkan Seymen, Siren ‹demen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, fiahan Nuho¤lu, Tan Morgül, Tora Pekin, Tuncer Erdem, Ulafl Özdemir, Ulus Atayurt, Ümit Bayazo¤lu, Yasemin Avdan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu bask› Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0212 452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, Haziran 2008 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslüsaks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 85 20 Haziran - 15 Temmuz 2008 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü fiahan Nuho¤lu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

de azalma olur. Ölümcül kazalara iflçilerin e¤itimsizli¤i neden oluyor.” Çal›flma Bakanl›¤› ‹fl Sa¤l›¤› ve Güvenli¤i Genel Müdürü Kas›m Özer: “Tersanelerdeki kazalar›n artmas›, iflin kötü oldu¤undan de¤il, iflçi say›s›n›n son iki y›lda artmas›ndan kaynaklan›yor. Dar alanlarda çok say›da iflçi çal›fl›yor. ‹nsanlar›m›z yüksekte çal›fl›rken ya kiflisel koruyucu donan›m kullanm›yorlar ya da fizyolojik olarak yüksekte bulunmaya al›flk›n olmad›¤› için dengesini kaybedip düflüyorlar. Tansiyonu düflüyor, gözü karar›yor, vesaire... Köyden hiç ayr›lmam›fl insanlar, sanayiye girdi¤inde üzüntü verici kazalar oluyor. Di¤er sektörler incelendi¤inde tersanelerdeki ifl kazalar› çok küçük yer tutuyor. Maden oca¤›nda gaz patlamas›nda 250 insan ölüyor. Tersanelerde son iki y›lda peflpefle ölümlerin olmas› ve bu iflin baflka nedenlerle gündeme getirilmesi, tersanelerde sanki facialar varm›fl gibi gösteriliyor. Ama oranlara bak›nca o kadar büyük de¤il.” Tayyip Erdo¤an: “Tersane say›s› Haziran 2008 itibar›yla 84’e ulaflt›. 2002’de 13 bin kiflinin istihdam edildi¤i sektörde bugün do¤rudan 34 bin, yan sanayiyle birlikte 100 bin kifli çal›fl›yor. Böylesine h›zl› bir geliflme, dünyan›n hangi ülkesinde yaflan›rsa yaflans›n, benzer sorunlarla karfl›laflacakt›r.” Sanayi Bakan› Zafer Ça¤layan: “Tersanecilik sektöründe, dünyada sekizinci, mega yat üretiminde üçüncüyüz. Türkiye d›fl›ndaki bir tak›m mihraklar›n acaba sanayimizin bu hale gelmesinden duymufl oldu¤u bir s›k›nt› ve mutsuzluk var m›? Bir provokasyon var m›? Bunun da iyi araflt›r›lmas› gerekir.” 19 Haziran’da, Tayyip Erdo¤an’›n sektör temsilcileriyle yapt›¤› toplant›ya, tersane iflçilerinin sendikas› L‹MTER-‹fi ça¤r›lm›yor, ama sar› sendika Dok-Gemi ‹fl’in baflkan› Necip Nalbanto¤lu haz›r ve naz›r. Bas›na kapal› yap›lan toplant›dan sonra, “patronlar üzerlerine düfleni yapacak” diyen Nalbanto¤lu, “bir takvim belirlendi mi?” sorusuna flu cevab› veriyor: “Tersanecilik çatal-kafl›k imalat› Resim: A.R. Penck

S

ermayenin tepeden t›rna¤a kadar her yerinden, tüm mesanelerinden kan ve pislik damlar.” Marx’›n bu sözü her gün yeniden kan›tlan›yor. Geçen say›m›zda, Marafl’›n Narl› Ovas›’ndaki ekolojik y›k›ma bayrak açan Narl› Çevre Koruma ve Kültür Derne¤i Baflkan› Kemal Çöçelli flöyle diyordu: “Biz yaflam› talep ediyoruz, yaflam› talep etti¤inizde sistemi karfl›n›za al›yorsunuz. Sistem, ölümümüz üzerinden yaflam buluyor.” Tuzla tersanelerinde ard› arkas› kesilmeyen iflçi ölümleri üzerine yetkili a¤›zlar›n yapt›klar› aç›klamalara bakal›m. Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan› Faruk Çelik: “Yirmi tersane olmas› gereken yerde elli tersane olursa, ne yaz›k ki üzücü olaylar cereyan etmeye devam edecek.” Çal›flma Bakan› adl› ad›nca söylememeye özen gösteriyor, ama herkes biliyor ki, “üzücü olaylar”dan kast› ölümler. Çelik, alenen “ölümler devam edecek” diyor. Niçin devam edece¤ini ve niçin önüne geçilemeyece¤ini izah etmek Gemi ‹nfla Sanayicileri Birli¤i (G‹SB‹R) Yönetim Kurulu Baflkan› Murat Bayrak’a düflüyor: “Tuzla’daki tersanelerde kapasitelerin üzerinde ifl al›m› var. Ama, ‘gelin arkadafllar, bu kapasiteleri düflürelim’ dedi¤im anda beni tefe koyarlar.” Tefe koyarlar, çünkü kâr azal›r. Kâr›n azalmamas› için “ne yaz›k ki, üzücü olaylar” devam edecek. Çöçelli’nin dedi¤i gibi, “sistem ölüm üzerinden yaflam buluyor”. Ve yine Çöçelli’nin dedi¤i gibi, “yaflam› talep etti¤inizde sistemi karfl›n›za al›yorsunuz”. Ölüm haberleri kamuoyunda infial yarat›nca, sistem derhal h›rl›yor. Sedef Tersanesi sahibi Murat Kalkavan: “Sektörden 100 bin kifli geçimini sa¤l›yor. Tersanede 30-60 YTL yevmiyeyle çal›flan iflçiler, asgari ücrete göre çok iyi durumda. Bunun neresi kötü?” Türk Loydu Baflkan› Yücel Odabafl›: “Trafik kazalar›nda azalma olursa, tersane ölümlerinde


sanayisi de¤il. Bir süreç konmad›.” Bir hafta önce de Deniz Ticaret Odas› Baflkan› Metin Kalkavan flöyle demiflti: “‹flledi¤in çelik, pamuk de¤il. Biz tekstil atölyesi de¤iliz. ‹flçinin ölebilece¤ini bilmesi lâz›m.”

Tekstildeki seri cinayetler Çelik de¤il, pamuk iflleyenlere neler oluyor, bir de ona bakal›m. Aral›k 2005’te, Bursa’daki Özay Tekstil’in atölyesinde, gece vardiyas›nda, “kaçmas›nlar” diye kap› üzerlerine kitlenen Ayfle Denizdalan (15), Sadife Düdüfl (18), Gülden Çiçek (21), Necla Özveren (27) ve üç ayl›k hamile Sevgi Sesli (32) ç›kan yang›nda dumandan zehirlenerek ölmüfltü. Radikal’in 30 Aral›k 2005 tarihli haberi önemli bir “ayr›nt›” veriyor: “Personel Müdürü Nilüfer Pehlivan, yang›nda ölen genç k›zlardan birinin, kendisini cep telefonuyla aray›p ‘yang›n ç›kt›, ne yapal›m, kurtar›n bizi’ dedi¤ini anlatarak ‘ben de, cam› k›r›n, atlay›n dedim, bunu yapamad›lar ve öldüler’ diye konufltu.” Kad›n iflçiler binan›n bir hayli yüksek olan ikinci kat›ndayd›, atlamak da ölmek demekti. Özay Tekstil, “ihmal ve tedbirsizlik”ten suçlu bulundu, 182 bin lira para cezas›na çarpt›r›ld›. Ölen iflçiler günde 16 saat çal›fl›yordu, sigortalar› yoktu, ama çal›flt›klar› atölye, arazisiyle birlikte sigortal›yd›. Kot tafllama iflinde çal›flan iflçiler de ölebileceklerini bilmeliydiler. Askerde çürü¤e ç›kar›l›nca ö¤rendiler. Gö¤üs hastal›klar› uzman›, ‹.Ü. T›p Fakültesi ö¤retim üyesi Prof. Dr. Zeki K›l›çarslan, NTVMSNBC’ye anlat›yor: “Kot tafllama, kotlar›n beyazlat›lmas› için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotlar›n yüzeyine tutularak afl›nd›r›lmas› ifllemine verilen ad. Bu uygulama s›ras›nda solunan tozlar akci¤erde silikozis hastal›¤›na yol aç›yor. Ucuz oldu¤u için bu yöntem kullan›l›yor. Kumun özü silisyum’dur ve ciddi hastal›k yapar. Bu hastal›k asl›nda ma-

dencilerde olur. Kum püskürttü¤ü esnada iflçinin temiz havayla temas etmesi lâz›m, o bölümde solumamas› veya maskeyle temiz hava almas› gerekiyor. Temiz hava almazsa o kumu soluyor iflçi. Ve hasta oluyor. Bu hastal›k maden iflçilerinin baz›lar›nda yirmi-otuz senede oluflur. Ama buralarda o kadar yo¤un biçimde bu toza maruz kalm›fl ki iflçiler, o kadar tedbir al›nmam›fl ki, bir-iki senede hasta olmufllar. Bunun bu kadar kitlesel boyutta oldu¤unu biz de bilmiyorduk. Çal›flma Bakanl›¤›’n›n verilerine göre, en az 5-10 bin kifli bu iflte çal›flm›fl flimdiye kadar, 198788’den bu yana. fiu anda bu hastal›¤a yakalananlar›n say›s› (kay›tlara göre) 150’yi geçti. 20’den fazlas› da öldü. ‹flçiler 20-30 yafl aras›nda, yani genç olduklar› için flikâyet hemen ortaya ç›km›yor. Ne zaman ki askere gidiyorlar, koflmalar› gerekiyor, koflam›yorlar. Kot tafllama atölyelerinde insanl›k d›fl› koflullar var. Normalde buralar›n havaland›r›lmas› gerekirken, bunlar tam tersine kum kaybolmas›n diye her taraf› kapat›yorlar. Saf kum oldu¤u için de¤erliymifl. ‹flçilere, d›flar›dan hava veren 50-100 YTL’lik maske verebilirlerdi, ama vermemifller. 12 saat ve daha uzun saatler boyunca çal›fl›yorlar. 15- 25 yafl aras›nda gençler. Ölenler de bu yafllarda. Bingöl Karl›ova’n›n Tafll›çay köyünde tam 100 kifli hasta. Durmadan hasta ç›k›yor. Hastalar› meslek hastal›klar› hastanesine gönderiyoruz. Belli bir oranda iflgöremezlik raporu al›yorlar. Ço¤u do¤ru dürüst yürüyemiyor, koflam›yor. Bu insanlara 60 - 80 YTL maafl ba¤lan›yor. ‹flçilerin birço¤u sigortas›z çal›flt›r›ld›¤› için çal›flt›¤›n› ispatlayam›yor da. Tek bir iflyerinde, 40 - 50 kiflinin 35’i hasta, üçü ölmüfl, ikisi ölmek üzere. Bingöl’deki hastalar ‹stanbul’da çal›flm›fllar, hasta olmufllar ve ölmek için köylerine dönmüfller. ‘Biz bu hastal›¤› bilmiyoruz, nas›l oluyor?’ diye bir iflçiye sorduk. ‘Hocam, kot kumlamaya

gelirsin, sonra hasta olur, köyüne döner ölürsün. Buna kumlama hastal›¤› derler’ dedi. Bizim doktor olarak iki sene öncesine kadar bundan haberimiz yoktu. Çünkü inan›lmaz bir fley, tekstilde böyle bir madenci hastal›¤› olmaz ki, baflka hastal›klar olur. Çal›flma Bakanl›¤› bunun üzerini örtüyor. Size de iffla ediyorum: Bir sene önce, Çal›flma Bakanl›¤› müfettifli bana geldi ve ne dedi, biliyor musunuz? ‘Çok da fazla kurcalamayal›m bu ifli, kaç milyon dolar ihracat›m›z var.’ Avrupa Akci¤er Derne¤i’nde geçen sene bunlar bildiri halinde sunuldu. Hemen ‹sveç’te ‘Türkiye’den kot almay›n’ kampanyas› bafllat›ld›. Ama kardeflim, hakl›lar. ‹nsanlar›n kan›yla m› yap›l›r bu ifl!” Marx bofluna dememifl: “Sermayenin her yerinden kan ve pislik damlar.” Türkiye sermayesinin de her yerinden kan ve pislik daml›yor. Sistem ölümle yaflam buluyor. Tam bir kölelik beyannamesi olan 4857 say›l› yasay› bile Tuzla’da uygulam›yor –ölen iflçi say›s›n›n 98’i bulmas›n› t›nlam›yor. Baflka türlüsü de beklenemez. Sermayenin vicdanl› olmas›, ‹sa’n›n zenginlerin cennete gitme ihtimali için söyledi¤ine benziyor: “Bir devenin i¤ne deli¤inden geçmesi gibi.” Tuzla vahfletini konu alan “4857” adl› belgeselde, meselenin özünü bir tersane iflçisi gayet güzel özetliyor: “Eziyet çeken, sömürülen, sigortas› ödenmeyen, tulumu verilmeyen biziz. Birisi yapsa diye bir kural yok. fiunu bilmeliyiz: Buray› de¤ifltireceksek, burada örgütleneceksek, biz yapaca¤›z. Nas›l ki saf bir demiri çeviriyoruz, eviriyoruz, en sonunda gemi yap›yoruz, bu örgütlenme iflini de biz yapaca¤›z. Bizim d›fl›m›zda kimse yapmaz.” Tuzla’y› de¤ifltirecek olanlar oradaki iflçiler, onlar›n örgütleri. Bizlere düflen o mücadeleye bütün gücümüzü seferber ederek destek olmak.


Keder müzi¤inden isyan müzi¤ine D‹YARBAKIR– Tarihî bir konsere tan›kl›k ediyoruz. ‹ki yorgun ses; ilk Kürt rock grubu Koma Wetan’›n yaflayan tek üyesi ve solisti Kerem Gerdenzeri ile Ermeni sanatç› Aram Dikran, 8. Diyarbak›r Kültür ve Sanat Festivali’nin kapan›fl konserinde elli bine yak›n Diyarbak›rl›y› deyim yerindeyse mest etti. Babas› Ermeni soyk›r›m›ndan bir Kürt aile sayesinde kurtuldu¤u ve o¤luna “ölene kadar Kürtlerin dostu kalman› istiyorum” vasiyetinde bulundu¤undan bu yana sanat›n› Kürtçe icra eden 74 yafl›ndaki Aram Dikran, 55 y›l sonra ilk kez memleketinde bulunman›n heyecan›n› tarif etmekte güçlük çekti¤ini, Diyarbak›r’a adad›¤› bir flark›yla söylüyordu. Kerem Gerdenzeri içinse bu konser, hayat›n›n en büyük, en coflkulu buluflmas›yd›... Kürt müzi¤inin lêlê ve lolo’lardan ibaret oldu¤u düflüncesinin hüküm sürdü¤ü Arap, Türk, Fars ve Kafkas ülkelerinde, 1970’lerin bafl›nda yeni ve sessiz bir rüzgâr esmeye bafllad›. Gürcistan’daki bir grup Kürt genci Beatles’tan etkilenerek rock’a heves etti¤inde, Erivan Radyosu’ndan hâlâ “lêlêler” yükseliyordu Kürt co¤rafyas›na. Oysa Garebetê Xaço, Eyfle fian gibi klasik dengbêjler, ‘68 rüzgâr›n›n etkisindeki Kürt gençlerini sarm›yordu art›k. Onlar›n k›ymeti ve Kürt müzi¤ine katk›s›n› tart›flmak bile yersiz, o ayr›. Fakat keder müzi¤inden isyan müzi¤ine geçifl için yeni bir kufla¤a ihtiyaç vard›. ‹syan müzi¤inin cazibesiyle yola ç›kan Koma Wetan, sadece Kürt müzik tarihinde bir ilki gerçeklefltirmekle kalmad›, yok say›lan bu dilde rock da yap›labilece¤ini kan›tlad›. Kerem Gerdenzeri, o dönemki maceralar›n› bir söyleflide flöyle anlat›yor: “1970’te b›y›klar› yeni terlemifl bir delikanl›yd›m. Rock hepimizin ilgisini çekiyordu. Her yerde Beatles rüzgâr› esiyordu. Rock, özgürlük demekti. 1973’te biri Ermeni, üçü Kürt olmak üzere dört kifliden oluflan Koma Wetan’› kurduk. Baterist Rafik Rafael fiamil, gitar Ömer Sebri Recep, org Liwan fiahbazyan ve solist olarak da ben vard›m. Grubumuza Wetan ismini ülkemize olan ba¤l›¤›m›z›n ifadesi olarak koyduk. Baz› flark›lar›n sözlerini ben yapt›m, Kafkaslar’da yaflayan Mikaili Reflit, Karlini Çaçan, Aliyi ‹sko, Ordixane Celil, Latifi Hüsret gibi Kürt ayd›n ve flairlerin fliirlerini kulland›m. Bu fliirlerin melodilerini gitarla çal›fl›yordum. Belli bir flekil ald›ktan sonra grup içinde çal›fl›-

Küresel dayan›flma

fiEH‹R HATLARI yorduk ve özellikle de müzi¤in son fleklini vermede Ermeni as›ll› orgcumuzun önemli bir pay› oluyordu. Kürt gençleri içinde sevildik ve ilgi görmeye bafllad›k. 1978’de Gürcistan’daki bir müzik festivaline ça¤r›ld›k. Kendimizi kan›tlamam›z için önemli bir f›rsatt› bu. Festivale birçok Gürcü grubunun yan›nda Ermeni, Yunan, Azeri ve Rus gruplar› kat›lm›flt›. Festival, rock gruplar› için ayn› zamanda bir yar›flmayd›. Beklemedi¤imiz bir sonuçla, dereceye girdik. Gürcü televizyonlar›nda naklen yay›nlanan bu program, bize oldu¤u kadar, Gürcistan’da yaflayan Kürtlere de büyük moral verdi. Festivalden sonra Gürcü televizyonlar› bizimle özel bir program yapt›. SSCB sistemine ba¤l› tüm ülkelerin televizyonlar› iliflki halinde oldu¤u için bu program tüm SSCB co¤rafyas›nda yay›nlanm›flt›.” Koma Wetan’›n sesi Sovyetler’in da¤›lmas›yla birlikte kaçak yollarla da olsa Türkiye’ye ulaflmaya bafllad›. Toprak alt›nda saklad›¤›m›z için vidalar› paslanan, fleridi zay›flayan Wetan’›n tek kasedi “Kurdish Rock”›n elden ele dolaflt›¤› günler geride kald›¤› halde, Diyarbak›r’daki konserde meflhur “Kurdistan” flark›s›n› seslendirmekten çekiniyor Gerdenzeri. Önce “Elegez”, sonra “Vere Sinê”, ard›ndan “Periflan”... Leyla Zana, Osman Baydemir ve DTP milletvekillerinin oturdu¤u protokolün hemen önündeki toprak yükseltiye oturmufl, cep telefoGürcistan’dan Kürt rock grubu Koma Wetan’›n yaflayan tek üyesi Kerem Gerdenzeri Diyarbak›r’dayd›

nuyla evdeki hasta kocas›na Gerdenzeri’nin sesini dinleten yafll› kad›n her flark› bitiminde ba¤›r›yor: “Kurdistan! Kurdistan!” Bask›c› rejimlerin korkusunun kalbine iflledi¤i Gerdenzeri, Diyarbak›r’a bir daha gelme flans›n› yitirmemek için belki, söylemiyor meflhur flark›s›n›. Yorgun bedeniyle elektro-gitar›n üstüne yüklenen Gerdenzeri, flimdiki Kürt rock gruplar›n›n pîri oldu¤unun fark›nda m›, bilinmez. Ancak Diyarbak›rl›lar›n bir rock konserine en az›ndan bedenen haz›r olmad›¤›n› o da fark etti. Aram Dikran’›n hüzünlü flark›lar› eflli¤inde kendinden geçercesine halaya duran gençler, yafll›lar, çocuklar, Leyla Zana ve Osman Baydemir gibi kanaat önderleri Gerdenzeri sahnedeyken yerlerinden neredeyse k›m›ldam›yor. ‹htiyar rock’çu, elli bin dinleyicinin “Kurdistan” flark›s›n› bekledi¤ini, bu flark›y› seslendirdi¤i an baflka bir uzama geçilece¤ini bildi¤i halde, inat ediyor hit flark›s›n› söylememekte. Gençlerden biri daha fazla dayanamay›p elindeki Öcalan posterini havaya kald›rarak ba¤›r›yor: “Kurdistan’› söyle babam Kurdistan’›. Buras› oras›!” Koma Rewflen’in efllik etti¤i Gerdenzeri, Moskova’dan getirdi¤i selâmlar› aktar›p sahneden inerken bu sesi duyamad› ama, bir grup dinleyici Gerdenzeri’den dinleyemedikleri “Kurdistan”› bariyerleri afl›p sahnenin önüne gelerek söyledi ve halaya durdu. –‹rfan Aktan

GÖNEN / BALIKES‹R– 7-15 Haziran 2008’de, dünyan›n genç iflçileri “Befl K›ta, Yirmi Ülke, Bir Dünya” slogan›yla Gönen’de bulufltu. Buluflmay› düzenleyenler, Toplumsal Araflt›rma ve E¤itim Merkezi (TAREM), D‹SK ve Türk-‹fl’e ba¤l› çeflitli sendikalar, Birleflik Metal-‹fl, Dev Sa¤l›k-‹fl, Petrol-‹fl, Sine-Sen, Tekg›da-‹fl, Tekstil-Sen, Harb-‹fl, Hava-‹fl ve Genç-Sen’di. ‹lk panel, “Günümüzde ‹flçi S›n›f›n›n Durumu; Genç ‹flçiler ve Sorunlar›” bafll›kl›yd›. Birleflik Metal-‹fl, Tekg›da-‹fl ve Petrol‹fl’ten sendika temsilcilerinin yan›nda yazar Hasan K›yafet de söz ald› ve 12 Mart ve 12 Eylül’den sonra topluma afl›lanan korku ortam›n›, sendikan›n korkusuz bir ortamda olmas› gerekti¤ini vurgulad›. Paneldeki genel tart›flma, iflçi s›n›f›n›n da¤›n›k ve yeterince örgütlü olamayan ahvali ve sendikal bürokrasi elefltirisi etraf›nda flekillendi. Ö¤le yeme¤inden sonra, sabahki panelin tamamlay›c›s› niteli¤inde, “Mücadele Deneyimleri ve Örgütlenme Olanaklar›” bafll›kl› atölye çal›flmalar› düzenlendi ve çeflitli ifl kollar›ndan iflçiler çal›flma koflullar›, sa¤l›k, e¤itim, ifl güvenli¤i gibi alanlarda karfl›laflt›klar› güçlükleri tart›flt›. Ertesi günkü atölyede ortak sorunlara nas›l çözümler üretilebilece¤i konufluldu. En belirgin sorunun tafleron sistemi olarak belirtildi¤i atölyede Latin Amerikal› kat›l›mc›lar, farkl› co¤rafyalarda da olsak, ortak dertlerimizle ayn› küresel sömürünün özneleri oldu¤umuzu vurgulad›. Sonraki günlerde, endüstriyel futbol ve flovenizm, kad›n iflçilerin çal›flma ortamlar›nda karfl›laflt›klar› zorluklar, emek göçü ve göçmen iflçilerin sorunlar› tart›fl›ld›. Neo-liberal politikalara ve çokuluslu flirketlere karfl› küresel s›n›f dayan›flmas›n›n gereklili¤inin vurguland›¤› panellerde, ‹zmit Birleflik Metal-‹fl’ten Ömer’in, Almanya ver.di sendikas›n›n örgütlenme uzman› Orhan’›n, Rusya Nestle-Perm iflçisi Cherepanova’n›n, grev önlükleriyle panele kat›lan Yörsan iflçilerinin temel sorunlar› birbirinin benzeriydi: Güvencesiz çal›flma, tafleron sistemi, toplu ifl sözleflmelerinin sa¤lanmas›nda karfl›lafl›lan güçlükler, ücret dengesizli¤i... Ve tüm bunlara karfl› verilen mücadelelerde karfl›lafl›lan bask› ve hukuksal düzenlemeler. ‹flçilerden birinin sözleri iflin özünü dile getiriyor: “Bunlar›n ço¤u hukukî s›k›nt›lar gibi görünüyor, as›l sorun bizim yeni örgütlenme çözümleri bulamamam›z.” Deneyimleriyle toplant›lara büyük katk› sa¤layan Latin Ame-

5


Yörsan iflçileri, Gönen’de düzenlenen Dünya Genç ‹flçiler Buluflmas›’na da yine grev önlükleriyle kat›ld›...

rikal› compañer@s’tan isimlere gelince: fiili Ulusal ‹flçi Konseyi üyesi ve ifl hukuku avukat› Margarita Peña, fiili/Santiago’dan ö¤renci hareketi lideri Karina Peña, Bolivia/Cochabamba’dan eski Su Koalisyonu liderlerinden ve flimdiki Bolivya Topraks›z Köylüler hareketinden Moises Torres Veizaga, Brezilya MST ve Via Campesina hareketinden Henrique Marinho, Brezilya FLASKO iflgal fabrikas›ndan Pedro Alem Santinho, Arjantin’den CHILAVERT iflgal matbaas›ndan Placido Penarrieta, Arjantin Piqueteros hareketi ve Plaza de Mayo kay›p anneleri örgütünden Diego Quintero ve Venezüela’dan S‹DOR iflgal çelik fabrikas›ndan Jean Marcos. Onlar dünyan›n bize göre öbür ucundaki bir k›tan›n çeflitli köflelerinden, farkl› sosyal hareketleri temsilen geldiler. Yaln›zca Gönen’deki buluflmada dile getirdikleriyle de¤il, ‹zmir’de ÇiftçiSen’in düzenledi¤i etkinliklere, Susurluk’ta grevdeki Yörsan iflçilerine yapt›klar› dayan›flma ziyaretleriyle güç ve umut verdi hepimize sesleri, varl›klar›, tan›kl›klar›... 16 Haziran’da Limter-‹fl’in grevine kat›larak Tuzla’daki tersane iflçilerine de dünya emekçilerinin yanlar›nda olduklar›n› hissettirdiler. Çok fley var asl›nda onlar›n mücadele anlat›lar›ndan ö¤renebilece¤imiz ama, flimdilik, özellikle fiilili (fiili, dünyada Amerika’n›n neo-liberal politikalar›n›n uygulanmaya baflland›¤› ilk ülke) ve Arjantinli temsilcilerin durmadan yineledikleri flu cümlelerle bitirelim: “Sizin flimdi neo-liberal politikalar›n uygulanmas›n›n sonuçlar› olarak deneyimlediklerinizi, bizler de kendi ülkelerimizin yak›n tarihinde yaflad›k ve yafl›yoruz. Fakat sizler bizden flansl›s›n›z, çünkü bizim önümüzde böyle örnekler yoktu, bizim o zamanlar neyin yaklaflmakta oldu¤unu kavrama, hemen harekete geçme imkân›m›z olmam›flt›. Oysa sizlerin bizim deneyimlerimize bak›p sizi ne gi-

6

bi sonuçlar›n bekledi¤ini anlayabilme f›rsat›n›z var. O yüzden durmay›n, yar›n› flimdiden, bugünden kurmak için harekete geçin, tüm dünya halklar›yla birlikte mücadele edin!” –Müge Y›ld›r›m

Teknotuzak PEND‹K– Sabiha Gökçen Havaliman›, di¤er ulafl›m, ticaret ve sanayi yat›r›mlar›n›n yan›s›ra, toplu konutlaflt›rma politikas›n›n üretti¤i kuflatma sonras›nda, ilçede geçen y›l bir de Teknopark infla etme giriflimi baflgöstermiflti. Bakanlar Kurulu, 28 Mart 2007 tarihinde Meclis’e “Pendik Kentsel Dönüflüm ve ‹leri Teknoloji Park› Projesi Kanunu” bafll›¤› alt›nda bir tasar› sundu. Projenin bas›na yans›yan gerekçelerinden biri, her nedense 2010 y›l›nda ‹stanbul’un Avrupa Kültür Baflkenti olmas›yd›. Tasar› kabaca Pendik’te havaalan›n›n yan›s›ra, karayollar› arterlerine yak›n, denize naz›r geniflçe bir alanda “bölgesel ekonomiyi tetiklemek” üzere bir teknopark yap›lmas›n› öneriyordu. 1 milyon metrekarelik bölümü tek bafl›na fuar alan› olarak ayr›lan bu devasa teknopark›n en genel amac› ise, yarat›lacak silikon vadisine yabanc›lar›n yat›r›m yapmas›n› sa¤lamakt›. ‹lk bak›flta “aman ne güzel, flehre bir teknopark lâz›m” denebilir. Ne var ki, söz konusu alan›n bofl olmay›p a¤›rl›kl› olarak gecekondularla meskûn edilmifl olmas›, ilk bak›fl›n ard›ndan tansiyonu yükseltip gözleri karart›yor. Tasar›, teknopark›n üzerine kondurulaca¤› arsa ve araziler ile bunlar üzerinde bulunan bütün yap›lar›n iyilefltirilece¤ini, dönüfltürülece¤ini söylüyor. Bunun ne anlama geldi¤ini art›k biliyoruz, gecekondular y›k›l›p yerlerine yeni yat›r›mlar ihdas edilecek, gecekondulardan boflalt›lan halk ise, bu kanunda da belirtildi¤i üzere, flehrin çeperindeki kendileri için tahsis edilen arazilere konmufl ultra-devasa toplu konutlara yer-

lefltirilecek. Dahas›, zaten ev sahibi olan bu sakinler dönüflüm kapsam›nda üretilen konutlar› bir de sat›n almak durumunda b›rak›lacaklar› için sükûnetlerine halel gelmifl olacak. Onlar›n k›ymetli arazilerinin üzerine ise yeni konut, ticaret, sanayi, rekreasyon, teknik altyap›, sosyal donat› alanlar› ile ileri teknoloji yat›r›mlar› yap›lacak. Araziler e¤er Hazine’ye ya da baflka bir kamu kurumuna aitse Pendik Belediyesi’ne karfl›l›ks›z olarak devredilecek, belediyeyse kendisinin de ortak olaca¤› bir yönetici flirket kurup arazileri o flirketin tasarrufuna geçirecek. Fakat talep edilen arazi özel mülkiyet statüsündeyse, “acil kamulaflt›rma” söz konusu olacak. Bu noktada iki tuhafl›k göze çarp›yor. ‹lki, “Pendik Yasas›”n›n bütün bu ifllemlerde 2886 say›l› Devlet ‹hale Kanunu hükümlerinin uygulanmayaca¤›n› söylemesi. Yani teorik olarak bu ifllemlerin ‹hale Kanunu kapsam› d›fl›nda tutulmas› için hiçbir gerekçe olmamakla birlikte, ifl bir an evvel görülsün diye merkezî idare kendisini bypass ediyor. Çünkü ‹hale Yasas›’n›n kapsam›nda olmak, tüm ifllemlerin özellikle Say›fltay denetimine aç›lmas› anlam›na geliyor. Bu durumda, merkezî idare ya yerel yönetime yolsuzluk yap›lmayaca¤› konusunda afl›r› güveniyor ya da bir yolsuzluk, usûlsüzlük olaca¤›ndan o denli emin ki, daha bafltan ihlâlleri görünmez k›lman›n yollar›n› yap›yor. ‹kinci tuhafl›k ise, özel mülkiyet statüsündeki arsa ve arazilerin “acil kamulaflt›rma” ile projeye dahil edilmeleri. Acil kamulaflt›rman›n, mülkü kamulaflt›r›lan›n tepki vermesini zorlaflt›rmas›, bu proje nedeniyle kayba u¤rayacaklar›n muhtemel itirazlar›na da kapat›lmas› anlam›na geldi¤i aç›k. Kanun henüz tasar› durumunda, yani TBMM’den geçmifl de¤il, ilgili komisyonlardan raporunu haz›rlay›p TBMM’ye sunan yaln›zca ‹çiflleri Komisyonu. Komisyonun raporu, kanunla uygulamaya konulacak projenin sak›ncalar›n› ve o sak›ncalar›n hangi gerekçelerle görmezden gelindi¤ini çok aç›k bir flekilde ortaya koyuyor. Bir baflka deyiflle, idarenin öncelik s›ralamas›n› ve hangi önceli¤in ya da hassasiyetin bir di¤erinin önüne yine hangi gerekçeyle geçebildi¤ini flematik bir biçimde özetliyor. Art›k AKP hükümetinin mi dersiniz, “neo-liberal yönetiflim zihniyeti”nin mi, sizin tercihiniz, ama bu öncelikler söz konusu idarî tasarruf mant›¤›n› pek güzel özetliyor. Rapora göre, ‹çiflleri Komisyonu’nda (Komisyonda ‹çiflleri,

Maliye, Adalet ve Ulaflt›rma Bakanl›klar› temsilcileri bulunuyor) kanun tasar›s›na yap›lan ilk elefltiri, 5393 say›l› Belediye Kanunu’nun 73. maddesiyle birlikte ele al›nd›¤› durumda, tasar›n›n Hazine’ye ait ancak Büyükflehir Belediyesi’ne tahsisli ve ço¤u iflgal alt›nda (yani gecekondulaflm›fl) arazilerin bu flekilde ilçe belediyelerine, oradan da yönetici flirket ve baz› özel kiflilere aktar›lmak istendi¤i kuflkusuna neden oldu¤u yolunda. Buna verilen cevap flu: “Geliflmifl ülkelerde oldu¤u gibi merkezî yönetimden yerel yönetimler lehine yap›lan düzenleme olumlu bir giriflimdir.” Fazlas›yla k›sa ve öz olan bu cevap ne yaz›k ki yerel yönetimler lehine yap›lan düzenlemelerin hangi mant›k, çerçeve ve önceliklerle ele al›nmas› gerekti¤i konusunda hiçbir ipucu vermiyor. Komisyonda dile getirilen ikinci elefltiri, bilim ve teknoloji konulu projelerin tek elden ve yüksek teknoloji enstitülerine benzer bir kurum eliyle yürütülmesi gerekti¤i, ilçe belediyelerinin tek bafllar›na bu tür projelerin alt›ndan kalkamayaca¤› yönünde. Buna karfl›l›k, yasay› savunan komisyon üyeleri elefltiri sahiplerine “ilçe belediyelerinin de kamu kurumu” oldu¤unu hat›rlat›yor ve projenin gerçekleflebilmesi halinde (yat›r›m›n tutar› 1 milyar euro) ilçe belediyelerine güvenin artaca¤› umudunu da cabas› olarak ekliyorlar. Tasar›ya itiraz edenlerin, proje kapsam›nda gerçeklefltirilecek ifllemlere Devlet ‹hale Kanunu hükümlerinin uygulanmamas›ndan dolay› ortaya ç›kacak denetim sorunlar›n› hat›rlatmalar› üzerine kurulan cümle de hayli enteresan: “Pendik Kentsel Dönüflüm ve ‹leri Teknoloji Park›’n›n yap›m› ve iflletilmesi için kurulacak yönetici flirkete Büyükflehir Belediyesi ve Pendik Belediyesi’nin ortak olmas›, projenin denetimi konusunda flüpheleri gidermektedir.” Yani fl›rac›ya da, bozac›ya da güvenmemiz icap ediyor. Tasar›ya yap›lan en can al›c› itirazlardan biri, mülkleri acil kamulaflt›rma kapsam›na al›nacak olanlar›n yan›s›ra, bu alandaki gecekondularda yaflayan vatandafllar›n ma¤dur edilecek olmalar›. Cevaben yaln›zca tasar›n›n ileri yüksek teknoloji gerektirdi¤i ve özel sektör eliyle ülke ekonomisine önemli katk›lar sa¤layaca¤› söyleniyor. Sözün özü, “yüksek teknoloji” ve “özel sektör” tamlamalar› gecekondularda oturanlar›n, hatta tapulu mülk sahibi olanlar›n aleyhine, meflruiyeti kendinden menkûl gerekçeler olarak sunuluyor. Üstelik, tasar›da arazileri kamulaflt›r›lacak


olanlara ya da gecekondular›ndan at›lacaklara hangi koflullarda, nerelerde, ne flekilde yeni konut sa¤lanaca¤› da aç›k de¤il. Bu konular ilçe halk›yla belediyenin kuraca¤› yönetici flirket aras›ndaki müzakerelerde aç›kl›¤a kavuflacak. Bu müzakerelerde eli güçlü olan ise, “özel sektör eliyle ülke ekonomisine katk› sa¤lamay›” hedefleyen belediye olacak. Sonuçta komisyon, tasar›n›n uygun oldu¤u görüflüne varm›fl durumda. Bu durumda Pendiklilerin bir an önce bafllar›na geleceklere kendilerini haz›rlamalar›, yani belediyeye karfl› ellerini güçlendirecek hukuksal ve örgütsel iflbirlikleri için harekete geçmeleri gerekiyor. –Ayfle Çavdar

Ahlâk›n bu mu dünya? ‹STANBUL– Lambdaistanbul, 18 May›s 2006’da dernekler masas›na baflvurarak tüzel kiflilik kazand›. 1993’ten beri sivil toplum giriflimi olarak yürüttü¤ü faaliyetlerini bu tarihten sonra dernek olarak sürdürerek anayasada ve konsensusta yok say›lan LGBTT mücadelesini resmî alanda görünür k›lmay› amaçlam›flt›. Baflvurunun hemen ard›ndan, valilik Lambdaistanbul’a tüzü¤ün incelendi¤inden ve baz› maddelerin genel ahlâka ayk›r› bulundu¤undan bahseden bir mektup gönderdi. Vali yard›mc›s› Fikret Kasapo¤lu imzal› mektupta flu ifadeler yer al›yordu: “Bilindi¤i üzere Türk Medeni Kanunu’nun 56. maddesinin 2. f›kras›, “Hukuka ve ahlâka ayk›r› dernek kurulamaz” hükmü; Anayasa’n›n 33. maddesinin 3. f›kras›; “Dernek kurma hürriyeti (...) genel sa¤l›k ve genel ahlâk ile baflkalar›n›n hürriyetlerinin korunmas› sebepleriyle ve kanunla s›n›rlanabilir” hükmü; Yine Anayasa’n›n 41. maddesi, “Aile, Türk toplumunun temelidir ve efller aras›nda eflitli¤e dayan›r. Devlet, ailenin huzur ve refah› ile özellikle anan›n ve çocuklar›n korunmas› ve aile planlamas›n›n ö¤retimi ile uygulanmas›n› sa¤lamak için gerekli tedbirleri al›r, teflkilat› kurar” hükmü, Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesinin 11/2 maddesi, “Bu haklar›n kullan›lmas› (...) ahlâk›n veya baflkalar›n›n hak ve özgürlüklerinin korunmas› amaçlar›yla (...) s›n›rlanabilir” hükmü, amirdir. Söz konusu derne¤in isminin ve tüzü¤ünün (...) dernek kurma özgürlü¤ünün k›s›tlanabilece¤i durumlar›n kapsam›na girdi¤i, derne¤in ad›nda geçen “Lambda” kelimesinin Türkçe karfl›l›¤›n›n dernek isminde öncelikle belirtilmesi gerekti¤i, de¤erlendirilmektedir. Bu nedenle, (...) dernek hakk›nda yasal ifllem yap›laca¤›n›n bilinmesini tebli¤en rica ederim.”

Böyle bir mektubun gelebilme ihtimalini düflünerek dernekleflme ad›m›n› atm›flt›k. Ama bu kadar kesin bir dille toplum d›fl› oldu¤umuzu tahmin etmiyorduk. Toplumun temelinden bizi d›fllad›¤› imas› tafl›yan bu mektup posta kutumuza düfltü¤ünde biliyorduk ki, bu yol tahminimizden de uzun ve çetrefilliydi. De¤ifliklik yapmam›z istenen noktalara ufak aç›klamalar ekleyerek “ayn›” tüzü¤ü yeniden dernekler masas›na verdik. ‹stanbul Valili¤i, isim ve amaç bölümünde de¤ifliklik yap›lmad›¤› ve bu isim ve amaçlar›n hukuka ve ahlâka ayk›r› oldu¤u iddias›yla Beyo¤lu Savc›l›¤›’na, derne¤in kapat›lmas› için suç duyurusunda bulundu. Savc›l›k ilk baflta bu flikâyete prim vermeyip hukuka ve ahlâka ayk›r› bir durum olmad›¤› gerekçesiyle dava aç›lmamas› yönünde karar verdi.

mas›nda flöyle diyorduk: “Bu dava süreci, Türkiye’de fiilen ve yasal olarak varolan LGBTT örgütlerinin yasal alan›n d›fl›na itilmeye çal›fl›lmas› anlam›na gelmektedir. Toplumsal düzen, kendi içindeki çeliflkileri çözmek yerine, bu çeliflkilerin halihaz›rda ceremesini çeken kimlikleri ve kiflilikleri mahkûm etmektedir. Bir LGBTT derne¤ine dair kapatma karar›n›n al›nm›fl olmas›, ailede, okulda, iflyerinde, sokakta, k›sacas› her yerde çeflitli sorunlara karfl› mücadele ederek yaflam›n› sürdürmeye çal›flan LGBTT bireyleri bu sorunlara karfl› yaln›z b›rakmak anlam›na gelmektedir.” Bu cümlelerle ça¤r›s›n› yapt›¤›m›z 3 Haziran 2008 tarihli bas›n toplant›s›nda, Mor ve Ötesi’nden Kerem Kabaday›, Uluslararas› Af Örgütü temsilcisi Ville Forsman, Amargi Kad›n Kooperatifi’nden P›nar Selek, ÖDP milletvekili

Lambda ‹stanbul LGBTT Dayan›flma Derne¤i, Eflcinsel dayan›flma hatt› : 0212. 244 57 62 / www.lambdaistanbul.org... Eflcinsel Onur Haftas›, 23-29 Haziran aras›nda düzenlenecek

Ancak, azmi karfl›s›nda flapka ç›kart›lacak valili¤in bir üst mahkemeye baflvurarak karar›n gözden geçirilmesini talep etmesi, üç mevsim sürecek davam›z›n da bafllang›c› oldu. “Yalan Rüzgar›” dizisi gibi bitmek bilmeyen bir sürece dönüflen dava, bizi de bezdirmifl, bir y›lg›nl›k baflgöstermifl ve flu noktaya gelmifltik: “Bir karar ç›ks›n da, ne ç›karsa ç›ks›n...” Ve o karar alt›nc› duruflmada ç›kageldi¤inde bezginli¤imiz toz olup uçmufl ve yerini bir flaflk›nl›¤a b›rakm›flt›. fiaflk›nd›k, üzgündük. Ama, kapat›lma karar›n›n ç›kt›¤› gün derne¤imizi ziyaret eden Bask›n Oran’›n dedi¤i gibi, “bu kapat›lma karar› hareketimizin aln›na kondurulan bir hayat öpücü¤üydü”. Kendimize bir eylem plan› ç›kart›p, minareyi çal›p k›l›f›n› haz›rlayan, örgütlenme hakk›m›z› gasp eden bu zihniyeti teflhir etmek için yola koyulduk. Bir avazda yazd›¤›m›z bas›n aç›kla-

Ufuk Uras, merkezi New York’ta bulunan ‹nsan Haklar› ‹zleme Örgütü’nün ‹stanbul temsilcisi Emma Sinclair-Webb ve Lambdaistanbul’dan Sedef Çakmak, sözleriyle, eflcinsel hareketinin sahiplenildi¤i bir sürecin bafllad›¤›n› göstermifl oldular. Bas›n toplant›s›ndan sonra, yurtiçi ve yurtd›fl›ndan gelen desteklerle h›zla geniflleyen dayan›flma halkas›, bizi ahlâks›z sayanlara karfl› daha dirayetli bir karfl› durufl göstermemizi sa¤lad›. “Kurtulufl yok! Tek bafl›na! Ya hep beraber! Ya hiçbirimiz!” diyen yüzlerce insanla beraber 7 Haziran 2008 günü ‹stiklâl caddesini kampanyam›z›n ilk eylemi için arfl›nlarken, kapat›lma karar›n›n sadece Lambdaistanbul gönüllülerini de¤il, hak mücadelelerine gönül vermifl tüm kitleleri de ilgilendirdi¤ini ve bu davan›n “sadece” LGBTT bireylerin davas› olmad›¤›n› gördük. 23-29 Haziran tarihleri aras›n-

da örgütledi¤imiz Onur Haftas› etkinliklerinde daha kuvvetli estirdi¤imiz bu dayan›flma rüzgar›n› konuflarak, tart›flarak, dayan›flarak, ve en nihayetinde dev gökkufla¤› bayra¤›n›n etraf›nda yürüyerek kazulet mahkeme duvarlar›n›n tahakkümünü hayatlar›m›zdan silece¤iz. “Derne¤ime Dokunma” olarak adland›rd›¤›m›z kampanyam›z dahilinde birçok bileflenle örgütleyece¤imiz eylemliliklerimizi ve Onur Haftas› program›n› www.lambdaistanbul.org adresinden takip edebilirsiniz. Bu flark›y› bizimle birlikte söylemekten kaç›nmay›n: “Susma, hayk›r! Eflcinseller vard›r!” –Aykan Safo¤lu - Bawer Çak›r

Gruptan inisiyatife AMSTERDAM– De Kunstvlaai 7 Fuar›’na gitmeden, yaklafl›k iki buçuk sene önce (Hou Hanrou’nun 10. ‹stanbul Bienali’nin küratörü oldu¤unun netleflmesiyle) gündemimize düflen ve daha önce memlekette yayg›n olarak kullan›lmayan “inisiyatif” kavram› üzerine hiç düflünmemifltim. Amsterdam’daki fuar›n özelli¤i, kat›l›mc›lar›n tamam›n›n “inisiyatiflerden” oluflmas›yd›. Yap› olarak belli bir özerklikle hareket etmeyi amaçlayan ve birlikte ifl üretmekten önce, ortak bir tavr›n ifadesini aramaya yönelen inisiyatiflerden Avrupa menfleili olanlar›n Türkiye’deki anlay›fltan ve fiilden farkl›l›klar göstermesi özellikle ilgimi çekti. fiöyle ki: Türkiye gibi bir ülkede birkaç özel kuruluflun sanata verdi¤i deste¤in d›fl›na tafl›p bireysel çabalarla oluflturulmufl inisiyatifler bir araya gelerek belli bir direnç noktas› gelifltiriyor. Öte yandan, siyasî gündemin sanatç›y› bir tür sosyal sorumlu haline getirmesi, onun “saçmalama” özgürlü¤ünü de elinden al›yor. Bizim gibi inisiyatif halinde üreten sanatç›lar da bu zorunlulu¤u, do¤rusu, inkâr edemiyor. Sonuçta, bu örgütlenme biçiminin kendisi çeflitleniyor, fakat bireyselleflmiyor. Birlikte hareket etmenin ve üretmenin örneklerinin çok da görülmedi¤i Türkiye’de son zamanlarda varolmaya bafllayan inisiyatifler önce ülke, sonra dünya gündemini yorumluyor. ‹flte tam da bu tarifler ve koflullar üzerinden bak›ld›¤›nda, Amsterdam’daki ‹nisiyatif Fuar›’n›n geneline, gereklili¤ini inkâr edemeyece¤im, ancak bir lüks gibi görünen bireysel, büyük laflar etmeyen, sloganlar atmayan çal›flmalar hâkimdi. Daha çok sanat, bilim, teknoloji ve tabii ki prodüksiyonun flörtüyle meydana gelmifl kocaman, kendi halin-

7


de, oyun alan›n› an›flt›ran bir fuar kurulmufltu. Ayr›ca, Amsterdam’da ço¤u sanatç› inisiyatifinin grup reflekslerinin özünü, aslen ifllerin yan yana sergilenmesi teflkil ediyordu. Hatta en büyük önceli¤i “tasar›m” olan bu çal›flmalar, ticarî bir yap›ya entegre olmakta güçlük çekmeyecekmifl gibi görünüyordu. Hollanda gibi nüfusu yo¤un olmayan bir ülkenin, sahip oldu¤u iki yüz inisiyatife, genelde baflka ülkelerden kat›l›mc›lar›n ço¤unlukta oldu¤u çal›flma gruplar›na ya da engin bir “network”e ev sahipli¤i, ya da do¤rudan söyleyelim, hamilik yapmas› flu soruyu akla getirmiyor mu? Serbest bir dolafl›m a¤›n› kullanarak dünyan›n her yerine seyahat eden, gittikleri ülkelerde çal›flma gruplar› oluflturan inisiyatifler durup dururken neden destekleniyor? Birey sanatç› d›fl›nda, en küçük birim olarak inisiyatif çal›flmalar› asl›nda varolma biçimi olarak hem sanatç›lar aç›s›ndan iletiflim a¤› kurma kolayl›¤› sa¤l›yor, hem de kültür endüstrisinin kast sisteminin tepesindeki flirket destekli müzeler, galeriler gibi idarî kurumlara, çok kültürlü görsel ya da düflünsel çeflitlemeyle çal›flma ve egzersiz alan› sunuyor. Bu ba¤lamda, Hou Hanrou’nun yapt›¤› 10. ‹stanbul Bienali, daha öncekilerden farkl› olarak, çok sesli bir havuz projesiydi. Ve en önemlisi de, bu yöntemle eflitlenen tüm sanat yap›tlar› hetorojenli¤e, bir anlamda da melezleflmeye iflaret ediyordu. Dolay›s›yla, Türkiye’deki desteksiz ve ayn› zamanda ba¤›ms›z bireysel ve toplu inisiyatiflerin son dönem küratöryal önermeler içerisindeki öncelikli konumlar›na bakarsak, Avrupa’n›n homojenleflme e¤ilimindeki sanat ortam›n›n imkânlar›yla tan›flt›r›lmaya bafllad›klar›n› söyleyebiliriz. ‹nisiyatiflerin bu duruma ne kadar ba¤›fl›kl›k kazanaca¤›n› ise zaman gösterecek. –‹nci Furni

Güssler ve G.tler STOCKHOLM– Çat›flmalar bafllamadan az önce, Stockholmlü hiphop’çu Max Peezay foto¤raflar›m›z› çeken tüysüz faflist gençleri göstererek anarflist göstericilerin suratlar›n› niye örttüklerine aç›kl›k getiriyor. Anarflistlerin foto¤raflar›n› çekmekle mesul bir faflist grup, bu foto¤raflar› sahiplerinin adresleriyle beraber faflist sitelerde yay›nlamak suretiyle onlar› aç›k hedef olarak gösteriyormufl. Say›ca az›nl›kta olan anarflistler ve göçmenlere yap›lan sald›r›lara

8

karfl› örgütlü sol gruplar da ayn› yöntemle karfl›l›k veriyor. Karfl›t gruplar, birbirlerinin sitelerini göçerterek internet savafllar›na devam ediyor. Zengin muhitin merkezindeki Karlaplan Meydan›, 6 Haziran ‹sveç Ulusal Bayram› vesilesiyle kuzey ülkelerinden Danimarka, Norveç, Finlandiya’dan ak›p gelen neo-Nazilerle dolup tafl›yor. Söylenen marfllar›n köhneli¤inden, kat›l›mc› gruplar›n nobran isimlerinden (Kurukafalar ve Gurur, Östregot Nasyonal Sosyalist Birli¤i) asl›nda içimizden bodoslama Nazi demek geliyor, terimin “neo”su suflî kaç›yor. Stockholm, uzaktan bak›ld›¤›nda sadece kuzeyin de¤il, tüm Avrupa’n›n en kozmopolit flehirlerinden biriymifl izlenimi veriyor. Lâkin nüfusun yüzde 30’unun göçmenlerden oluflmas› bir yana, Stockholm do¤umlu olmayan flehirliler fiililisi, Arjantinlisi, Türkü, Kürdü, Afganl›s› ve Do¤u Avrupal›s›yla bir tür ma¤durlar yelpazesi oluflturuyor. Gelin görün ki, bu “multi-kulti” çeflniyi flehrin merkezinde görmek pek mümkün de¤il. Zira Stockholm, alt› yafl›ndakiler için yap›lm›fl bir yap-boz tahtas›na kolayca yerlefltirilen parçalar gibi, birbirinden net çizgilerle ayr›flm›fl göçmen mahalleleri ve göçmenlerin pek fazla görünmedi¤i bir flehir merkezinden olufluyor. Karlaplan’da toplanma ifli bittikten sonra, faflistler ellerinde rengârenk flamalarla bulvar boyunca yürümeye, daha yüksek frekanstan marfllar, naralar üfürmeye bafll›yorlar. Dört-befl bin kiflilik kitle içinde, bulû¤a yenice ermifller bir yana, yafl›n› bafl›n› alm›fl Nazi teyze ve amcalar dikkatimizi çekiyor. Bize mürflitlik yapan gazeteci arkadafl›m›z Ülkü Holago tüyoyu veriyor: Çat›flma bafllad›ktan sonra polis –malûmunuz oldu¤u üzere– faflolardan ziyade bize zulüm edecek ve sona yak›n da otobüslere koyup ya flehir d›fl›na ya da gözalt›na postalayacak. Stockholm’ün uçaktan gözüken tak›madalar› görülmeye de¤er. fiehrin kendisi irili ufakl› adalara kondurulmufl, yeflil ile Balt›k mavisinin bisiklet, tren ve yaya yollar›yla birbirine ba¤land›¤› retene gibi ifllenmifl bir cennet. Peki, diye soruyoruz, bu muazzam eliflinde toplumsal mutakabat niye gevflemifl? Av-

Üstte, anarflistlerin ve göçmenlerin foto¤raflar›n› çekerek internet sitelerinde hedef gösteren neo-Naziler, solda bizim çocuklar

rupa’n›n göç alan her metropolünde oldu¤u gibi, göçmenlere karfl› ithamkâr ya da so¤uk bir tutum tak›nmak asl›nda kolayc›l›¤a kaçmaktan baflka bir fley de¤il. Bir kere nüfusu azalmaya yüz tutan ve çocuk do¤urman›n özellikle zengin ‹sveçli kad›nlar aras›nda bir moda halini ald›¤› ülkede (sol kesim alayl› bir ifadeyle bu kad›nlara “Latte anneleri” diyor) göçmenler çal›flan kesimin itici gücünü oluflturuyor. ‹kincisi, toplumda giderek artan gelir adaletsizli¤inin bafl sorumlusu, sosyal demokratlar liberal politikalara meyletti¤i için halk›n “bir deneyelim” bab›nda bafla getirdikleri muhafazakârlar. Zira iktidara gelmelerinin üzerinden henüz iki sene geçmemifl olmas›na ra¤men ifli baya¤› s›k› tutmufllar. Sa¤l›k sistemi özellefltirilmeye, belediyeye ait kamu evleri kâh kirac›lara, kâh büyük emlâk flirketlerine sat›larak kirac› birliklerinin kira oranlar› üzerindeki kontrolü k›r›lmaya, göçmenler bahane edilerek çal›flan kesimden kesilen iflsizlik vergisi art›r›lmaya bafllanm›fl. Yani yabanc› düflmanl›¤›n› körüklemek için elden gelen arda konmam›fl. Foto¤raflar› çekildikten sonra otobüslere t›k›flt›r›lan anarflistler aras›nda, birkaç gün önce tan›fl›p kaynaflt›¤›m›z Victor’a gözümüz tak›l›yor. fiehrin d›fl mahallelerinden birinde, belediyeyle girifltikleri amans›z pazarl›klar sonucu kapt›klar› bir araziye at›l kamyon kasalar›ndan

bir sosyal merkez infla etmeyi baflaran Victor ve arkadafllar›n›n Stockholm’le ilgili en büyük flikâyetleri, flehirlerinin bir kamusal alandan yoksun olmas›. Evet, yemyeflil parklar, alesta yelkenlilerin demirlendi¤i koylar güzel ama, bu flehirde soka¤a resim, graffiti ya da herhangi bir baflka sanat eserinin yap›lmas› dört seneye kadar hapisle cezaland›r›labiliyor. Hatta flahit olduk, üzerine graffiti yap›lan metro vagonlar› “bu tren vandalizme maruz kalm›flt›r” denilerek an›nda, hem de içinde tonla yolcu varken seferden al›konabiliyor. Victor’u flehir d›fl›na yolcu ederken, Devrim Plakç›l›¤›’n›n fikir annelerinden Ceylan’la yürüyüfle geçiyoruz. K›sa yürüyüfl s›ras›nda, ‹sveç kültürünün, göçmenleri hakir görmek bir yana, asl›nda onlara teflekkür borçlu oldu¤u kan›s›na var›yoruz. Dans lisans› olmayan bar ve kulüplerde hafifçe kalçan›z› oynatt›¤›n›zda bile uyar› ald›¤›n›z bu ülkede, göçmenler ‘90’larda özgün bir ‹sveç hiphop’u yaratmay› baflarm›fllar. Sonradan yakalan Lasermannen (lazer adam) lâkapl› bir keskin niflanc›n›n göçmen mahallelerinde ava ç›kt›¤› bir dönemin ard›nan patlayan Latin Amerika kökenli getto grubu The Latin Kings, ülkede ‹sveççe hiphop yapan ilk grup olmufl. Kulland›klar› ‹sveççenin bar›nd›rd›¤› Kürtçe, Türkçe ve ‹spanyolca sözcüklerle devletin sözlü¤üne yeni tabirler ilave edilmesine önayak olmufllar. Arbede sonras› Ülkü Holago ile eve yürürüken tüm “g.tlere” ra¤men, bu ülkenin “güss” (“güzelden” türemifl bir güzel kelime) insanlar›na selam ediyoruz. –Ulus Atayurt



Foto¤raf: Baran Özdemir

16 HAZ‹RAN GREV‹N‹N ARDINDAN: TUZLA NEY‹ GÖSTER‹YOR?

Gelece¤imizin aynas› Tuzla tersanelerinde iflçi ölümlerinin say›s› 98’i buldu, son yedi ayda 18 iflçi hayat›n› yitirdi. Rakamlar, “ifl kazas›”n› çoktan aflt›, vakalar “seri cinayet” haline geldi. Ama, çal›flma koflullar›n›n iyilefltirilmesine dair köklü bir ad›m at›lmad› hâlâ. Express önce Tuzla iflçilerine mikrofon tutan “4857” belgeselinin yönetmenleriyle görüfltü, sonra da Limter-‹fl’in 16 Haziran’da düzenledi¤i bir günlük uyar› grevi için Tuzla’n›n yolunu tuttu...

alesef öyle de¤ildi. Buna mukabil, hiç de “o çevreler”den olmayan insanlar›n da Tuzla’ya destek vermeye geldi¤ini gördük. Ayn› Hrant Dink’in cenazesindeki uzun yürüyüfl gibi. Ayn› 1 May›slar gibi. Zira art›k Tuzla’daki mesele bir iflçi-iflveren mücadelesinin ötesinde, bir ölüm-kal›m meselesi. Ayn› zamanda, çokça vurguland›¤› gibi, dayat›lmaya çal›fl›lan yeni çal›flma anlay›fl›n›n –ve sonuçlar›n›n– daralt›lm›fl, kompakt bir örne¤i...

‹ki 16 Haziran ölgelerin üstümüze geldi¤i en zor zamanlarda, güneflin do¤ufluna binlerce kez flahit olduk. Spartaküs’ten beri böyle bu. Ama o günefl kendi kendine do¤mad›, do¤uflu bir kader de de¤ildi. ‹flçi rejimlerinin, özyönetim ve komün denemelerinin, büyük totaliter devletlerin ve sovyetlerin çabas› ve bilgisi bir yana, 1 May›s’›n temsil etti¤i bütün de¤erler, yani mücadeleyle kazan›lm›fl ifl akitleri, çal›flma ve dinlenme zamanlar› ve koflullar›, örgütlenme hakk› böyle ortaya ç›kt›. Ancak mecaz olmayan günefl kendi kendine do¤ar. Hiç de mecaz gibi durmayan bir güneflin alt›nda, 16 Haziran’da, biz de Tuzla’dayd›k, Limter-‹fl’in ça¤r›s›yla düzenlenen bir günlük uyar› grevi için. Koç, Kalkavan tersanelerinin hemen yan›bafl›nda, tersaneler sahilinin giriflindeki meydanda düzenlenen grev, daha ziyade, Beyo¤lu’nda da düzenlenebilecek bir protesto mitingi gibiydi. Çok geçmeden bir arkadafl›m›z espriyi patlatt›: “Nikon’la Canon polisle anlaflsa, önce foto¤raf makinal›lara sald›r›n dese, ihya olurlar, ertesi gün cirolar› katlan›r.” Hakikaten de, elinde kallavi bir foto¤raf makinas› tafl›mayan insanlar daha azd› sanki. Baflka sendikalardan iflçiler de greve destek vermeye gelmifllerdi. Ama, Limter-‹fl’e ba¤l› iflçileri mumla arad›k desek yeri. Grevin düzenlendi¤i saate kadar binlerce iflçi ifle çoktan bafllam›fl, tersane-

G

10

lerin hepsi faaliyete koyulmufltu. Yani, Limter-‹fl’le birlikte mücadele etmeyi ifl edinmifl olanlar, ifl bulamamak pahas›na sendikal mücadeleyi yürütenler, ciddi tehditlere gö¤üs gerenler oradayd› ancak. Daha sonra kat›l›mc› listesinin tamam›n› okuduk: D‹SK ve ona ba¤l› sendikalar baflta olmak üzere, büyüklü küçüklü partiler, örgütler, odalar, milletvekilleri, “ayd›nlar, sanatç›lar ve ö¤renciler” oradayd›. 18 Haziran’da Bianet’te, tersane iflçisi oldu¤unu beyan eden Tamer Do¤an’›n imzas›yla yay›nlanan “‹stedi¤in kadar ‘grev’ diye ba¤›r, karar› iflçi almad›ktan sonra...” bafll›kl› yaz›da da destekçiler afla¤› yukar› böyle s›ralan›yordu, ama Do¤an bu durumdan –özellikle “ö¤rencilerden”– hiç de hazzetmiyor gibiydi. ‹flçilerin ve sendikac›lar›n sol örgütlere, “dergi çevreleri”ne güvensizli¤i s›k s›k karfl›m›za ç›k›yor; genellikle, belli bir talep eflli¤inde düzenlenen grev ve direnifllerin radikal söylemlerle abart›lmas›n›n reel mücadeleye zarar verdi¤i söyleniyor. Do¤rudur, ama Do¤an’›n elefltirisinde bu niyeti aflan bir tutuculuk ve d›fllay›c›l›k da var. Belki o mitingde söylenen Kürtçe flark›lar, devrim ça¤r›lar›, iflçileri “d›flar›dan” ça¤›ran devrim davetleri iflçiyi uzaklaflt›racak, hatta sorununa dört elle sar›lmas›n› bir miktar engelleyecektir, ama yine de biz o pankartlar›n, halaylara kat›lanlar›n say›s›n›n daha da fazla olmas›n› arzu ederdik, ma-

Tuzla’daki tersaneler, mahkûm edilmeye çal›fl›ld›¤›m›z esnek çal›flma flartlar›n›n, iflçinin örgütsüzlü¤üne yönelik büyük arzunun ne kadar ölümcül bir fley oldu¤unu gösteriyor.

27-28 fiubat eylemlerinin ard›ndan Tuzla tersanelerinin baz›lar›nda k›smî kazan›mlar elde edildi, özellikle ifl saatleri bahsinde. Ama iflin temeline, can güvenli¤ine dair herhangi bir ad›m at›lmad›. Ya da, ancak komik derecede göstermelik bir tak›m e¤itim faaliyetlerine giriflildi. 16 Haziran’da düzenlenen uyar› grevi, s›kça yap›lmas› gereken hat›rlatmalardan biri olarak 1970’e ithafla düzenlendi. 15-16 Haziran 1970’teki tarihî eylem, sendikal haklara karfl› giriflilen budama faaliyetine karfl› haz›rlanm›flt›, tarihimizin en büyük iflçi eylemi oldu. 38 y›l sonra, trajik bir biçimde, iflçinin örgütlenemedi¤i, bir araya gelip hak arayamad›¤›, ücretini, çal›flma sürelerini sorgulayamad›¤› bir düzene gelip çatt›k. 38 y›l sonra düzenlenen 16 Haziran eylemine kat›lan tersane iflçilerini bütün tersane iflçilerine oranlay›nca, devede kulak kald›klar›n› gördük. Türkiye’de son y›llarda yap›lan grevlerin türlü çeflit sebebi, görüntüsü var. Yörsan’da iflçiler, sendikal› olma haklar› ellerinden al›nd›¤› için greve gittiler. Tuzla’daki bir günlük greve kat›lm›fl ve kat›labilecek olanlardan çok daha fazlas› Yörsan ürünlerini boykot etti. ‹nad›na Yörsan satmaya bafllayan esnaf ç›km›fl m›d›r, kim bilir... Arçelik’in Çay›rova fabrikas›n›n nakliye bölümünde çal›flan iflçiler, befl aydan beri direniflte. Sendikalar› Nakliyat-‹fl, firman›n tafleronuyla toplu ifl sözleflmesi


yapt› ve Arçelik, tafleron firmayla olan sözleflmesini hemen feshetti çünkü. Geçti¤imiz günlerde, ifle iade davalar›n›n ilk k›sm› lehlerine sonuçland›... 20. yüzy›l bafl› ABD’sine yak›flacak bir tak›m gangster yöntemleriyle bertaraf edilmeye çal›fl›lan Limter-‹fl, ifl yetifltirme bask›s›n›n bafll›ca sebeplerinden biri oldu¤u ifl koflullar› sebebiyle bir günlük grev ilan etti... ‹zmit ve Sakarya’daki dört lastik fabrikas›n›n iflçileriyse, di¤er fabrikalarda, ifl kollar›nda yaflananlar› yaflamamak, haklar›n› korumak, adeta bir toplumsal mesaj vermek için grev ilan etti... Bu arada, geçti¤imiz ay sayfalar›m›za konuk etti¤imiz Genç-Sen için de bir kapatma davas› aç›ld›... Sendikal› iflçi istemiyorlar. Sendika taflerona dahi girmesin istiyorlar. Güçlü, köklü, iflçisiyle bütünleflmifl bir sendikan›n ne ifle yarayaca¤›n› çok iyi biliyorlar. Sesini ç›karacak bir ö¤renci kitlesine de tahammülleri yok. Mart say›m›zda Aziz Çelik flöyle diyordu: “Sendikal mücadelenin büyük ölçüde özel sektör iflyerlerinde örgütlenerek flekillenebilece¤ini düflünüyorum. Örgütlenme hedefi, anlay›fl›, hatta sendikan›n yönetimini olufltururken bu perspektifin ön planda

tutulmas› gerekiyor. Özel sektörde mücadele çok zorlu. Ama elde edilen kazan›m kal›c› hale gelebiliyor ve sendikay› dinamik tutabiliyor. Bugün Deri-‹fl, Petrol-‹fl, Tümtis, Limter-‹fl gibi sendikalar›n ortak özelli¤i, 19. yüzy›l koflullar›na benzeyen özel sektör iflyerlerinde, dinamik bir mücadele sonucu flekillenmeleri. O flekillenme biraz daha farkl› bir sendikal tarz yarat›yor. Ayn› fley, hizmet, büro ve g›da ifl kollar›nda da yaflan›yor. Sendikal hareketin buralarda yeni bir tarza kavuflabilece¤ini düflünüyorum. K›sa vadede iyimser bir tablo görmüyorum. 100-150 y›ll›k sendikalaflma sürecinde gel-git dönemleri var sendikalar›n, iyi ve kötü zamanlar› var. fiimdi kötü zamanlar›ndan birindeyiz, ama sendikaya olan ihtiyaç da yükseliyor. 19. yüzy›l tarz› bir çal›flma hayat›, böyle bir emek-sermaye çeliflkisi ister istemez bir toplumsal, s›n›fsal tepkiyi de beraberinde getirecek. Bunun formu da büyük ölçüde eme¤i sermaye karfl›s›nda koruyacak bir örgüt biçimi olarak sendika olacak...”

Lastik-‹fl iflçileri grevle direndi, hak kayb›na u¤ramad›. Ama Tuzla’da art›k tam da toplumsal deste¤e, büyük bir protesto hareketine ihtiyaç var. Tuzla’da yaflananlar, tersane iflçilerinin mücadelesiyle s›n›rl› kalmamas› gereken, onlar›n tam bir örgütlülük halini bekleyemeyecek aciliyette bir mesele.

4857 köleli¤ine terfi etmek Tafleronlaflman›n, binbir parçaya bölünmenin getirdi¤i flartlar yüzünden büyük bir örgütlenme sa¤layamayan

Limter-‹fl de, taflerona girmeyi becerebilen, ama iflçisinin iflte kalmas›n› sa¤layamayan Nakliyat-‹fl de, güçlü mazisi ve dik durufluyla yeni çal›flma flartlar›n› fabrikalar›na sokmayan Lastik-‹fl de, lastik iflçilerinin bafllar›na gelmesinden korktu¤u, tersane iflçilerinin maruz kald›¤› ifl koflullar›n›n içine düflmemek için örgütlenen Genç-Sen de D‹SK’e ba¤l› sendikalar. D‹SK’in örgütlenme alan› da zaten esas olarak özel sermayenin iflletmeleri. Yani, 15-16 Haziran’›n y›ldönümünde, dönüp yine Devrimci ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu’na bak›yoruz. Bu kez, sendikal haklar› budand›¤› için meydanlar›, sokaklar›, yollar› dolduran onbinlerce iflçi yok, iflten at›lma korkusuyla, yövmiyeden olma pahas›na eyleme kat›lamayan, tafleronlukta geçerli olan akrabal›k, h›s›ml›k ba¤lar›n› k›ramayan tek tek iflçiler var... Bu noktada Limter-‹fl’in çabas›, sendikal anlamda da önemli bir model ve kazan›m olabilir. Tek tek iflyerlerinde örgütlenemeyen, yeterli say›y› bulamayan bir sendika, hakl› oldu¤u anda, nas›l muhatap kabul edilmez? Bekleyip görece¤iz... Bugün bize ‹zmit’teki lastik fabrikalar›, örgütlü olman›n, direnebilmenin ne kadar hayatî bir fley oldu¤unu, böyle bir devirde bile en az›ndan hak kay›plar›n›n

TERSANE ‹fiÇ‹LER‹ ANLATIYOR

Tafleronluk kalkmazsa olmaz Kaç senedir burada çal›fl›yorsunuz? Azmi Sar› (43): 1980 senesinden beri burada, tafleronda çal›fl›yoruz. Buradaki tersanelerin ço¤unda çal›flt›m. Limter-‹fl’e üye olam›yoruz, desteklemek amac›yla buraday›z. ‹flverenlerin yapt›¤› aç›klamalar› nas›l de¤erlndiriyorsunuz? Sar›: Tersane sahipleri, patronlar kendilerini savunacak tabii. E¤itimsiz, bilinçsiz iflçi diyorlar, o zaman iflçiyi e¤itip öyle ifle alacaks›n. Her fleyi iflçinin üzerine y›kmak do¤ru mu? Mühendisler de var hayatlar›n› kaybeden, Selah’ta bayan mühendis vard› tafleronda çal›flan. Kadrolu iflçide ölüm yok, olan hep tafleronda. Tafleron sistemi kalkmad›kça bu ölümlerin duraca¤›na da inanm›yorum. Çünkü kurals›z bir çal›flma bu. Adam makina dairesinin üstünde çal›fl›yor, alt›ndan sen çal›fl›yorsun. Tafleron da bir an önce ifli bitirmesi için insanlara bask› yap›yor. Bu bask›yla çal›flmak zorunda kal›yor adam, yukar›ndan bir parça düflüyor kafas›na, gitti. Ercan K›l›ç (35): Taflerondaki eleman›n bir günde yapt›¤› ifli kadroda çal›flanlar üç günde yapm›yor. Taflerondakilerin herhangi bir söz hakk› yok. Kadrolular›n ifl güvencesi var, ald›¤› ücretten sigortas› yat›yor, ama taflerondakinin yüzde doksan›n›n bir pazar günü dinlenme hakk› yok. Sigortas› bir ayda befl günü geçmez.

Sar›: O insan›n emekli olaca¤›n› düflünmek mümkün de¤il, k›rk sene çal›flsa yine olmaz. Bir de a¤›r ifl koluna sokulmas› lâz›m tersanelerin. Maden ocaklar›nda bile tersanelerdeki kadar ifl kazas› yaflanm›yor. Bunun sebepleri belli, tersane patronlar›n›n afl›r› para h›rs›. K›l›ç: Kaynakç›lar›n, boyac›lar›n, gazlara maruz kalanlar›n emeklilikte y›lda üç ay y›pranma pay› oluyor. fiimdi bu adamlar›n sigortas› yat›r›lm›yor ki y›pranma pay› olsun. Limter-‹fl olmasayd›, bugün buradaki insanlar maafllar›n› alam›yor olurdu. Adam greve kat›lmak istiyor, ama buraya geldi¤i zaman iflten at›lma korkusu var, gelmiyor. Herkesin personel kart› var, bugün ifle gelmemiflsen grev için gelmedi¤ini herkes biliyor. Bu sabah saat 5.30’da tersanenin adamlar›, “içeri girmezseniz sizi iflten ç›karaca¤›z” diye gemilerle alt kap›dan adamlar› zoraki al›yordu. Tersaneler Limter-‹fl’i istemiyor. Bir firmada patron bir dükkân kiralam›fl çal›flanlar için. Dükkânda banyo yeri yok, yatma yeri yok. Bir odada 10-15 kifli kal›rsa ne olacak? Bu adamdan sen ne verim bekleyeceksin? Buradaki insanlar›n ›st›rahate ihtiyac› var. Ist›rahat olmad›¤› müddetçe olmaz. Her gün geldi¤i zaman kaza da kaç›n›lmaz oluyor. Kazalar›n en büyük sebebi budur. Askerî tersanede durum nas›l? K›l›ç: fiu ana kadar kadro sistemi vard›, yeniden tafleron sistemine geçildi.

Azmi Sar›, Alemdar Önder, fiahin Ba¤c› ve Ercan K›l›ç

Buradaki sorunlar›n ayn›s› orada da yaflan›yor. Oras› askeriye oldu¤u için sakal trafl› mecburi, baz› önlemler askerî kurallara göre uygulan›yor... Tersane sorumluluk almad›¤› sürece tafleron sorunu önlemez. Bu piyasan›n yüzde 30’u kadrolaflmaya giderse ölümler azal›r, sigortalar ona göre ödenir. Bir y›l sonra piyasada kalifiye eleman da bulamayacaklar. Bugün insanlar servislerle Gölcük’e, Yalova’ya çal›flmak için gidiyor. Yaflam standartlar› nerede yüksekse oraya gidilir. Bugün herhangi birini al›p kaynakç› ya da montajc› olarak çal›flt›ramazs›n. Adamlar› getiriyorlar Urfa’dan, Anadolu’nun varofllar›ndan buraya, geminin daha demirden yap›ld›¤›n› bilmiyor, tahtadan yap›l›yor zannediyor. Ne verim alabilirsin ki bu insandan? Alemdar Önder (29): Ben gözümle flahit oldum, Urfa’dan gelmifl adama gemide çal›flacaks›n deniyor, hem de

tamir gemisinde. Bir sivil gemide çal›flmak var, bir de tamirde. Adam ya¤›n, pas›n, kirin içine giriyor, kuyudan ç›km›fl gibi oluyor. Bu daha kötü. Maske bile vermiyorlar. K›l›ç: Bir milyonluk maskeler insanlara verilmiyor. Ama Çal›flma Bakanl›¤›’ndan müfettifller geldi¤i zaman tulumlar, ayakkab›lar s›f›r. Kulakl›k da verilmiyor, buradaki herkes kula¤›ndan rahats›zd›r. Müfettifl tutup da benim çal›flt›¤›m yerleri kontrol etmiyor ki. fiahin Ba¤c› (42): Müfettifllerin bizim çal›flt›¤›m›z yere girmesi lâz›m. Oras› yedi-sekiz kat. Ben mesela güvertede kaynak yap›yorum, afla¤›da borucu var. Borucu bana ba¤›r›yor, zorluyorlar. Güvenlik önlemi almaya çal›fl›yorsun, alam›yorsun, alevler afla¤›ya düflüyor. Mesela bak, kollar›m›z hep yan›k, bunlar kaynak yan›klar›, ayaklar›m›zda, gövdemizde de vard›r, o alevlerin içinde bir flekilde çal›fl›yoruz.

11


minimumda tutulabilece¤ini gösteriyor. Tuzla’daki tersanelerse, mahkûm edilmeye çal›fl›ld›¤›m›z esnek çal›flma flartlar›n›n, iflçinin örgütsüzlü¤üne yönelik büyük arzunun ne kadar ölümcül bir fley oldu¤unu... 2003’te yasalaflan 4857 say›l› ‹fl Kanunu, sermayedarlar›n istedi¤i nitelikte, 24 Ocak’tan bu yana ad›m ad›m gelinen ifl koflullar›n›n kanuna uydurulmas›ndan baflka bir fley de¤ildi. Yasa kamuoyunda “kölelik yasas›” olarak an›ld›. fiimdi Limter-‹fl, bu kölelik yasas›n›n uygulanmas›na bile raz›. Zira yasada en az›ndan üst iflveren - alt iflveren (tafleron) iliflkileri belirleniyor, hatta taflerona ba¤l› iflçilerden, ifl güvenli¤ine dair sorunlardan as›l iflverenin (yani tersane sahibinin) de sorumlu tutulaca¤› kay›t alt›na al›n›yor. Yani öldükten sonra üzerine bir gazete k⤛d› örtülmesinin ard›ndan ifle devam edilece¤ini gören iflçi, en az›ndan, kanun önünde varl›k kazanarak bir belirsizlik halinden kurtulmufl oluyor. Ne var ki, mevcut ‹fl Yasas›’n›n uygulanmas› bile y›llard›r tersanelerde sorun haline gelebiliyor... Kölelik koflullar›n›n alt›nda yaflayan tersane iflçileri köle statüsüne terfi etmeye dünden raz›. Peki eski kazan›mlar›n› hâlâ sürdürebilen iflçi için 4857 ne demek? Esnek çal›flma, belirsiz ifl süreleri, iflçiler aras›nda kadrolu/sözleflmeli ayr›-

m› ve bunun getirece¤i rekabet duygusu, fazla çal›flman›n nereye kadar gidece¤inin belli olmamas› vs... Sadece özelde de¤il, kamuda da istenen bir hal... Tuzla, art›k bir tarihsel dönüflümün ve buna direniflin sembolü. SEKA’dan, Paflabahçe’den farkl› bir sembol: Geçmiflimizi de¤il, gelece¤imizi gösteren bir ayna...

Tuzla’y› toplumsallaflt›rmak gerek Lastik-‹fl iflçileri grevle, “üretimden gelen güçle” direndi, hak kayb›na u¤ramad›. Ama Tuzla’da art›k tam da toplumsal deste¤e, büyük bir protesto hareketine ihtiyaç var. Belki de Do¤an’›n söyledi¤inin tam tersine, Tuzla’da yaflananlar, tersane iflçilerinin mücadelesiyle s›n›rl› kalmamas› gereken, onlar›n tam bir örgütlülük halini bekleyemeyecek aciliyette bir mesele. S›rf bu yüzden, sendikal mücadele için de bir laboratuar... 16 Haziran’da Tuzla’ya gidenler aras›nda, kendi gelece¤inden, içinde bulundu¤u toplumun gelece¤inden endifle duyanlar da vard›. Tuzla’da yaflananlara gözünü kapamam›fl, aksine, baflkalar›n›n gözünü açmak için büyük çaba harcam›fl iki akademisyen, Nevra Akdemir ve Asl› Odman da herhalde böylesi kayg›larla kendilerini bu meseleye vakfetmeye bafllam›fllard›. 15 Haziran tarihli Radikal ‹ki’de yay›nlanan “Tuzla neyin sembolü oldu?” bafll›kl› yaz›lar›nda flöyle diyorlar: “Tuzla, insan hayat›n›n ‘çal›flmak’ ve ‘yaflamak’, ‘üretmek’ ve ‘tüketmek’ diye ikiye bölünemeyece¤ini hat›rlat›yor. Evet,

“4857”N‹N YAPIMCI-YÖNETMENLER‹NDEN PETRA HOLZER VE ETHEM ÖZGÜVEN

Ölmek mi zor, yaflamak m›? Tuzla’dan s›kl›kla kötü haberler geliyor. Süreci filme aktarma ihtiyac› duyman›z nas›l oldu? Petra Holzer: Kas›m ay›nda Tuzla Tersaneler Bölgesi ‹zleme ve ‹nceleme Komisyonu’nun raporu ortaya ç›kt›. Komisyon üyesi Asl› Odman geldi, raporu sunacaklar›n› ve destekleyici görsele ihtiyaçlar› oldu¤unu söyledi. Kuru bir rapor sunmak istemiyorlard›, ne flartlarda çal›fl›ld›¤›n› gösteren, k›sa sürede haz›rlad›¤›m›z 17 dakikal›k bir film yapt›k. Filme tart›flmalar›n oda¤›ndaki 4857 say›l› ifl yasas›n›n ad›n› vermiflsiniz. Ethem Özgüven: ‹flçilerin, çok yetersiz bulduklar› halde, “en az›ndan bu uygulans›n” dedikleri çok trajik bir yasa. Holzer: fiu an hiçbir haklar› yok iflçilerin. 4857 say›l› yasada haklar tan›ml› ama, tam bir kölelik yasas›. Komisyonun raporundan önce Tuzla’ya gidip gelmeye bafllam›fl m›yd›n›z? Özgüven: Yap›m sürecine Asl› Odman’› da dahil ediyorum, çünkü olaya girmemize o sebep oldu. Onun bize Tuzla’da olanlar› anlatmaya bafllad›¤› tarih 2007 ekimine uzan›r, Kas›mda yavafl yavafl ifle girdik. Aral›kta kurgu ç›km›flt›. Ama rapordan önce bu iflin içinde de¤ildik. Çevre kirlili¤i, cinsel ayr›mc›l›k gibi meseleler üstüne yapt›¤›n›z k›sa filmlerle tan›n›yorsunuz. Tuzla haberlerini herkes kadar takip etmiflsinizdir ama, Asl› Odman sizi gelip bulmasayd› yine de bir Tuzla filmi yapar m›yd›n›z ?

12

Belgesel, dürüst yap›lmas› gereken bir fley. Orada insanlar ölüyor, sen bir kamerayla üç-befl dakika gidip bir fley çekiyorsun. Belgesel denen fleyi her aç›dan sorguluyorum. Ne kadar ahlâkî?

Özgüven: Belki süreç çok uzard›. Mesela Bergama’daki siyanürle alt›n ç›karma öyküsünde 11 y›ll›k bir geçmiflimiz var. De¤irmendere’de depremle ilgili bir çal›flma yap›yoruz, çekimleri on y›ld›r devam ediyor. Marmara depreminin 10. y›l›nda kurgulayaca¤›z. Bizim ifllerimiz sekiz-on sene sürer. Holzer: Limter-‹fl, Asl› Odman ve Nevra Akdemir çok sayg› görüyor o bölgede. ‹nsanlar bize hemen güvendiler. Kendimiz gitseydik öyle bir ortam bulur muyduk, bilemiyorum. Özgüven: Olabilir de, olmayabilirdi de. Bu tür mevzulardan korkuyoruz. ‹ki tarafl› bir korku. Kapitalden, devletten korkuyorsun. Bir de ben sendikalarla veyahut solla ilgili çok

sendikan›n ilk mücadele hatt›, üretim alan›nda çal›flma koflullar›n›n iyilefltirilmesi. Fakat yaflamak ve çal›flman›n birbirinden ayr›lamad›¤›n›, o en gerçek anda, ifl kazas›nda, ‘iflçinin ölümünde’ görüyoruz. Tuzla’da üretimin ritmi, insan›n sosyal ve biyolojik varl›¤›na kasteden bir s›n›ra dayand›. Bu alanda sendikan›n ikinci mücadele hatt› ister istemez yaflam alan›na iliflkin taleplerlerden olufluyor: Ölmeden çal›flabilme hakk›, dinlenme hakk›, ücretli tatil hakk›, çay molas› hakk›, insanca evlerde yaflama hakk›, ‘önünü görebilme’ hakk›... Tuzla’daki sendikal mücadelenin bu kadar büyük bir kamuoyu deste¤i almas›n›n nedeni, Limter-‹fl’in eme¤iyle geçinen herkesin paylaflt›¤› bu basit ve aslî talepleridir. Çal›flma saatleri uzat›lan doktorlar›n, senelik anlaflmalarla çal›flt›r›lan e¤itimcilerin, call-center’larda veya güvenlikçi kabinlerinde ‘belirsiz süreli anlaflmalarla’ uzun saatler oturan gençlerin, TOK‹ inflaatlar›nda kufllar gibi ölen göçmen iflçilerindir bu talep. Ayn› zamanda ‘corporate identity’ cenderesi alt›nda ifl arkadafl› ile yar›flt›r›lan, fazla mesaiye ‘kendi ifline sahip ç›kar gibi sahip ç›kan’ stresli banka yöneticisinin de... Eskiden ‘milli kalk›nma’, flimdi ‘ekonomik istikrar ve büyüme’ye yap›lan güzellemelerin insan›n s›n›r›na çarpt›¤› yeri hat›rlat›yor Tuzla...”

problemleri olan bir insan›m. Genellikle uzak durmay› tercih ediyoruz. Ama Tuzla’da gördüklerimiz bize ümit verdi. Demek ki hâlâ iyi bir sendika olabiliyor ya da sendikac›lar iyi olabiliyor gibi bir noktaya geldim. Tuzla’ya yaklafl›rken belgeselin özü olan gazetecili¤i de ihmal etmemiflsiniz. Dinamik bir kurguyla örülmüfl çal›flman›z› seyrederken, hep olunmas› gereken zamanda orada olmuflunuz hissi uyand›. Özgüven: Patlamalar o kadar s›k ki. Mutlaka denk gelirsiniz. Holzer: Sendikaya üye oldu¤u gerekçesiyle iflten at›lan befl kifliyle görüflmeye gidiyorduk. O gün patlama oldu mesela, baflka bir gün baflka bir kaza oldu. BEKSAV’›n arflivinden de yararland›k. Özgüven: Tuzla’da risk çok yüksek, dolay›s›yla bir olumsuzlu¤a rastlama olas›l›¤› da çok yüksek. Görsel olarak çok “zengin” bir ortam. Gemiler zaten çok etkileyici ve o gemilerin içinde kar››nca gibi çal›flan o insanlar›n cesareti, öyküsü... Soruyor insan kendine, orada ölmek mi zor, yaflamak m› zor... O bak›mdan, ne çekeriz diye bir problem olmad›. Belli bir bilgiyle sahiptik ve bunlar›n do¤ru oldu¤u s›namalarla belli oldu. Çok ç›plak bir belgesel bu. Belgesel, dürüst yap›lmas› gereken bir fley. Bu mevzu üzerinde çok konuflmay› bile problemli bulurum. Orada insanlar ölüyor, sen bir kamerayla üç-befl dakika gidip bir fley çekiyorsun. Belgesel denen fleyi her aç›dan sorguluyorum. Ne kadar ahlâkî? Bu kadar sorunlu bir format içerisinde yal›n kalmaya çal›flt›k. Çekimler esnas›nda sizi en çok etkileyen, duygusal olarak ya da flartlar aç›s›ndan zorlayan fleyler nelerdi?


ronlar›yla yap›lan toplant›da tersanelerin ço¤unun ruhsats›z oldu¤unu bizzat söyleyen Erdo¤an’›n hükümetinin önerebilece¤i gibi, “e¤itim” ve co¤rafî kayd›rma önerilebilir ancak, ki yap›sal ifl güvenli¤i tedbirleri almad›kça, yani maliyeti yükseltmedikçe bunlar›n göstermelik kalaca¤›n› herkes biliyor. Kölelik koflullar› bile tersane sahiplerine maliyetli geliyor. Sermaye çevrelerinin Türkiye’de bir ucuz emek cenneti yarat›lamayaca¤›n› zihinlerinin ta derininde hissetmeleri gerekir. Daha fazla kâr u¤runa bunca sistematik ölümü örtbas edemeyeceklerini, canla oynanamayaca¤›n› bilmeleri gerekir. Tuzla, art›k bir tarihsel dönüflümün ve buna direniflin sembolü. SEKA’dan, Paflabahçe’den farkl› bir sembol: Geçmiflimizi de¤il, gelece¤imizi gösteren bir ayna... Bu aynaya bakan sol da davran›fl›n›, dilini, söylemini kendili¤inden de¤ifltirecek, güçlü dayan›flma kelâmlar› üretebilecek. Ama bunun da yolu, tam da Tuzla’dan, Tuzla meselesini tersane havzas›ndan ç›kar›p toplumsallaflt›rmaktan geçiyor. Tuzla üzerinden insanlar›n kendi hayatlar› –ve ölümleri– üzerinde düflünmelerini sa¤lamak gerekiyor...

Özgüven: Oradaki öykü çok kar›fl›k. Mesela gene halktan birisi, bir memur emeklisi çok kötü bir oday› 1000 liraya kiral›yor... Zor ifllerde çal›flan insanlar› seviyorum. Neresinden bakarsan bak, bu iflçiler çok önemli adamlar. Bunun bilinci de iflçilerde var. Yeni gelmifl, raspa gibi en kötü ifllerde çal›flan› bile durumun fark›nda. Herkes çok ak›ll›. Oraya sabah girip akflam sa¤ ç›k›yorsan çok ak›ll›s›n zaten. Yeterli ifl güvenli¤i koflullar› oluflmad›¤›, afl›r› sürelerde çal›fl›ld›¤› için ölümler oluyor. “36 saat aral›ks›z çal›flt›m” diyen var, bilgisayar bafl›nda çal›flamazs›n o kadar saat. 4857 say›l› yasa uygulans›n diyorlar, bu talep çok aç›k ve düz. Ölümlerin temel sebebi, bu insanlar›n cahil, e¤itimsiz olmalar› de¤il. ‹flgüvenli¤i flartlar›n›n oluflturulmas› zor bir fley de¤il. ‹nsanlara hakk›n› verip sigortalar›n› yapmalar› lâz›m. ‹nsan›n tüylerini diken diken eden görüntüler aktar›yorsunuz. Yaflananlar, 2008’den de¤il de, çok daha vahfli, sanayiye geçifl döneminde bir 19. yüzy›l kentinden manzaralar gibi... Özgüven: Çok vahfli çok, çok sert... ‹nsan›n burnunun dire¤i s›zl›yor. Bütün gün çal›flm›fl, bir yo¤urt, bir ekmek alm›fl, onu yiyip yatacak, oradan para biriktirecek. Tahammül ötesi... “4857”de, di¤er filmlerinizde yabanc›laflt›rma unsuru olarak kulland›¤›n›z› söyledi¤iniz grafik dili tercih etmemiflsiniz. Özgüven: Yapamazs›n. Etik olmazd›. Çok dikkatli olmak lâz›m. Müzik de olmaz buna. Holzer: Kendi sesi, kendi ritmi var. Kaynak sesi, çekiç sesleri, raspan›n sesi...

Filmi genifl kitlelerle buluflturmak için bir çaban›z olacak m›? Özgüven: Beyo¤lu sinemas›ndaki gösterimde salon doluydu. ‹flçilere filmi veriyoruz zaten. ‹lk gösterimde mutlu olmufllard›, be¤enmifllerdi. Önümüzdeki günlerde ‹stanbul’da birkaç yerde gösterilecek. ‹zmir ve Ankara’da gösterimler bafllam›fl. Bergama filmimiz de böyle olmufltu. San›r›m üç-dört binden fazla gösterimi oldu Anadolu’da. 11 y›l içerisinde köy kahvelerinden yerel televizyonlara, Artvin’e kadar gitti. Bu da öyle olacakt›r. San Fransisco ve New York iflçi filmleri festivallerinden istediler “4857”yi. Holzer: Tuzla’da sadece büyük tersaneleri b›rak›p küçükleri Biga’ya, Yalova’ya tafl›mak istiyorlar. Bu sayede ifllerin düzelece¤ini san›yorlar. Limter-‹fl de olmayacak. O zaman hiç bilgi alamayaca¤›z. Tafleron iflçiler anlat›yordu: Çanakkale’de bir tersaneden bahsettiler, Çinli iflçi doluymufl. Bambaflka bir yere gidiyor ifl. San Fransisco ve Washington iflçi filmleri festivalleri “4857”yi daha görmeden istediler. Belki uluslararas› bir bask› oluflur. Özgüven: Merkeze yak›n duran ifller çözülüyor biraz, ama bu ifl çözülür mü, bilmiyorum. Yirmi y›l Bergamal›lar direndi, ç›t ç›kmad›. Kaz Da¤lar›’na geldi alt›nc›lar, orada ‹stanbul’un sözümona ayd›nlar›n›n yazl›k evleri var, bütün gazetelerde ç›kmaya bafllad› hadise. ‹llâ merkeze dokunacak yani. Tuzla merkeze dokunmuyor bence. Kötü bir haber malzemesine dönüflüyor. Umutlu olmak için elimizde çok fazla veri yok. Netice itibar›yla burada konuflurken bile rol çalma duygusunu zaman zaman yafl›yorum.

– Merve Erol

L‹MTER-‹fi GENEL SEKRETER‹ KANBER SAYGILI

‹flçiler de en güzelini ister

Grevde tersane iflçisi çok az. Bunun sebebi ne? Kanber Sayg›l›: 16 May›s’tan bu yana yürüttü¤ümüz çal›flmalarda tersane iflçilerinin ilgi ve kat›l›m› epey yo¤undu. Fakat çal›flmalar›m›z devam ederken tersane patronlar›n›n ve sanayi bakan› nezdinde hükümetin çeflitli aç›klamalar› oldu, “bu iflte d›fl parmak var”, “Limter-‹fl tersaneleri kapatmak istiyor” fleklindeki aç›klamalar arkadafllar›m›z›n kafas›n› buland›rd›. Son günlerde de “bu greve kat›l›rsan›z ifle gelmeyin, üçdört yövmiyenizi kesece¤iz” fleklinde ciddi tehditler yapt›lar. Burada ciddi bir polis y›¤›na¤› da var. Ama on kifliyle de burada eylem yapt›k, yüz kifliyle de, bin kifliyle de... Asla taleplerimiz do¤rultusunda, iflçi ölümleri konusunda geri ad›m atma gibi bir durum söz konusu de¤il. Zaten baflka çaremiz de yok! Patronlar kurald›fl›l›¤a devam etti¤i müddetçe iflçi ölümleri de devam edecektir. ‹fl kaybetme korkusu d›fl›nda örgütlenip greve gitme konusunda iflçilerin baflka çekinceleri var m›? Buras› normal bir fabrika gibi de¤il. Her tersanede otuz-kırk tane tafleron var. ‹flçiler o tersaneden bu tersaneye büyük bir sirkülasyon yafl›yor. Amac›m›z, arkadafllar›m›z›n üzerindeki ölü topra¤›n› atmak, örgütlenmedi¤imiz müddetçe kurals›zl›¤a, yasad›fl›l›¤a ba¤l› ölümlerin devam edece¤inin anlafl›lmas›n› sa¤lamak. Tersane iflçileri, kendi deneyimleriyle bizim ne kadar hakl› oldu¤umuzu görecektir. Ölümler iflin do¤asından kaynaklanmıyor, ifl orantısız derecede arttıkça ölümlerin de arttı¤ını istatistikler söylüyor... Bizim dediklerimiz sadece birkaç ajitasyondan ibaret de¤il. Türk Tabibler Birli¤i, Mühendisler Odas› ve akademisyenlerden oluflan Tuzla Komisyonu’nun incelemeleri neticesinde ç›kan sonuçlar bunlar. Tersaneler 2010’a kadar dolu olmas›na ra¤men art› siparifller al›yorlar. Ama ne bir altyap› çal›flmas› yap›lıyor, ne de do¤ru ad›mlar at›l›yor. Altyap› yok ama, bu, iflçilerin sigortalar›n›n yat›r›lmamas› anlam›na m› geliyor? Siparifllerin yo¤unlu¤u, iflçilere de fazla mesai demek... Bu, aynı zamanda iflçilerin iflsiz kalmamas› anlam›na geliyor, iflçi çok da çal›flmak istiyor. Bu, iflçinin do¤al bir durumu. Ev yapmak ister, çocu¤unu en iyi yerlerde okutmak ister... Bunu sadece patronlar düflünmez ki, iflçiler de en güzelini ister. Ama buran›n çal›flma koflullar›n› hesap etmeden iflçiyi daha fazla çal›flt›rmak do¤ru de¤il. Yo¤un emek, iflçinin dikkatini de da¤›t›yor. Bu da ölümleri tetikliyor. Bir sürü s›k›nt›n›n üstüne Tuzla’daki kurals›zl›k eklenince ölümler peflpefle geliyor. fiubattaki eylemlerden sonra ifl saatlerinde, güvenlik konular›nda bir tak›m tersanelerde kazan›mlar olmufltu. Bu, iflçiler aras›nda motivasyonu art›rmad› m›? Asl›nda epey art›rd›. 600 arkadafl›m›z sendikam›za üye oldu. Ayn› zamanda, iflten ç›karmalar da yo¤unlaflt›, tehditler etkili oldu. Bu grevin ard›ndan da iyileflmeler olacakt›r. Ama bunlar›n hiçbiri, temel taleplerimizin ortadan kalkt›¤› anlam›na gelmiyor, çünkü köklü çözümler noktas›nda herhangi bir çabalar› yok. Siz çal›fl›yor musunuz? Buradaki sendikal faaliyetlerimden ötürü hemen hemen bütün tersane kap›lar› bana kapand›. Birçok arkadafl›m›z› ço¤u tersanede ifle alm›yorlar. fiu grevden sonra da birçok arkadafl›m›z› iflten atacaklar›n› biliyorum. Nihayetinde çolu¤unu çocu¤unu beslemek zorunda o da. “Sendika m›, ifl mi” diyorlar, k›stas o. Biz de “yaflam m›, ölüm mü” ikilemindeyiz. Ölmek istemiyorsan, örgütleneceksin. Tersane patronlar› karfl›s›nda örgütlenmek o kadar elzem ki.

Söylefliler: fiahan Nuho¤lu - Çi¤dem Öztürk

Gelece¤imizi gösteren bir ayna “Gölgelerin üstümüze geldi¤i en zor zamanlarda, güneflin do¤ufluna binlerce kez flahit olduk.” AKP’nin flehrin meydanlar›na ast›¤› bu laf, bir sürü örgütün pankart›yla dolmufl grev alan›ndan az ötede bir duvardan okunabiliyordu. Günün geliflmelerine ve Tayyip Erdo¤an’›n kendine yak›flt›rd›¤› fliir zevkine uygun, manidar bir laf, iyi bir mecaz. Grev alan›ndaki pankartlarda bulamad›¤›m›z bir iletiflim gücünü haiz, umudu diri tutan, kendinden emin bir ifade... Grev alan›ndaki pankartlarda bu sözün gücü ve özgüveni okunam›yordu belki, daha çok “inad›na...” havas› vard›. Tam da Erdo¤an’›n sözünün eriflebilece¤i nicelikte bir kitleyle bütünleflemedikleri için. Grev, Tuzla’daki iflçilerin grevi olamad›¤› için... Ama bu, insanlar›n Tuzla için, orada çal›flanlar için, giderek kendi hayatlar› için, toplumlar› için endiflelenmelerine engel de olmaz. Bu endifleyle birlikte harekete geçmelerine de. Hükümet de, sermaye çevreleri de fark›nda herhalde Tuzla’n›n temsil ettiklerinin. Bu fark›ndal›k, ancak iflin gargaraya getirilmesi için gerekli tedbirleri almalar›n› getirir. Tersane pat-

13


Foto¤raflar: fiahan Nuho¤lu

LAST‹K-‹fi GREV‹N‹N ARDINDAN: EXPRESS ‹ZM‹T’TEYD‹

4857 girmesin diye Türkiye’de özel sektöre ait fabrikalardan en “müreffeh” gibi görünen lastik fabrikalar›n›n iflçileri, y›llard›r “millî güvenlik” sebebiyle ertelenen grevlerine nihayet bu y›l ç›kabildi. Görünürde, grevin ard›ndan ortada buluflulan küçük bir ücret anlaflmazl›¤› vard›, ama buzda¤›n›n alt›nda, Türkiye iflçi s›n›f›n›n bütün kayg›lar› geçerliydi. Express grevdeydi... aktiyle Süleyman Demirel söylemiflti: “Memleketin yar›s› Bangladefl, yar›s› Belçika.” Sadece genel olarak Türkiye halk›n›n de¤il, Türkiye iflçi s›n›f›n›n da yar›s› Bangladefl, yar›s› Belçika. Türkiye’de çok çeflitli sorunlar yüzünden grevler yap›l›yor, hiçbiri birbirine benzemiyor. Yörsan iflçileri örgütlenme ve sendikal› olma haklar› için direnifle geçerken, Tuzla iflçileri köle düzenine, can güvenli¤ini hiçe sayan çal›flma koflullar›na karfl› greve gidiyor. 31 May›s’ta bafllayan, 13 Haziran’da sona eren lastik iflçilerinin greviyse, belki ‹zmit halk›na bile ilk etapta o kadar hayatî görünmeyen, ama tarihin bu noktas›nda bütün iflçi s›n›f› ad›na kritik bir aflamay› temsil eden bir hamle olarak gerçekleflti. Lastik-‹fl sendikas›na göre 1990’dan –yani en son greve ç›k›labilen tarihten– bu yana en iyi sözleflmeyle sona eren grev, ard›nda bir tak›m dersler ve düflünceler de b›rakt›. Tuzla iflçisi, Türkiye ve dünya ölçe¤inde, Üçüncü Dünya iflçisine, taflerona, esnek çal›flmaya, örgütsüzlü¤e, her çeflit sosyal haktan mahrum bir varolufla mahkûm bir yeni –ve belki 150 y›l kadar önceki– proleter tipine tekabül ediyor. A¤›rl›kl› olarak ‹zmit, bir miktar da Sakarya’ya yay›lan lastik iflçileriyse, düzenli sendikal mücadeleleri sayesinde sosyal haklar›n› fazlas›yla korumufl, ücretini yüksek oranda sabitlemifl, çal›flma ve yaflama koflullar›yla Bat› Avrupa düzeyine yaklaflm›fl bir iflçi kitlesi. Belki de bu yüzden, lastik iflçisinin grevine destek olan pek çok kifli olabildi¤i gibi, köstek olan iflçiler de ç›kabiliyor. Yan fabrikada afla¤› yukar› ayn› ifli neredeyse asgari ücrete yapan iflçi, lastik iflçi-

V

14

“Lastik-‹fl sendikas›na ba¤l› fabrikalar d›fl›nda bütün fabrikalarda 4857 say›l› yasa uygulan›yor, hepsinde esnek çal›flma geçerli. Bu çal›flma modelinin bizim fabrikalar›m›za girmemesi için mücadele ediyoruz. Ford fabrikas› kurulal› befl-alt› y›l oldu, 50 bin kifli girip ç›km›fl. Zaten üç ay çal›flan bel f›t›¤›ndan istirahate ayr›l›yor, akabinde iflten at›l›yor.”

sine “zaten bir sürü para al›yorsunuz, üç kuruflun pazarl›¤›n› yap›yorsunuz” diyebiliyor, “d›flar›da on binlerce iflsiz onlar›n yerine geçmeye haz›rken” grevi lüzumsuz addedebiliyor. Buna bas›n›n manipülasyon çabalar›n› ve bu u¤urdaki baflar›lar›n› da eklersek, Türkiye’nin belki en örgütlü iflçi kesimi kendi s›n›f›n›n kimi mensuplar› taraf›ndan haks›z bulunabiliyor. (“‹zmit’ten çok homojen bir yap› bekleyemezsiniz. Bunun örne¤i SEKA’da yafland›. SEKA bir K‹T kurulufludur, cumhuriyetle yafl›tt›r, kent halk› bu fabrikayla bile bütünleflemedi. Bu gerçeklerin ›fl›¤›nda lastik iflçileri olarak birbirimize sar›lmak zorunday›z. Bizim birbirimizden baflka dostumuz yok. El elin efle¤ini türkü söyleyerek ararm›fl. Herkes çekti¤i çileyi kendisi daha iyi bilir. Ama dolayl› olarak esnaf›n bize destek vermesi gerekti¤ini düflünüyoruz. Çünkü etkileflim içindeyiz, biz kazan›rsak s›cak paray› piyasaya sunar›z, onlar da kazan›r. Dün Belsa esnaflar› ziyarette bulundu, daha önce böyle fleyler olmuyordu. Geçen gün bir berberin grevci iflçilere bedava trafl yapaca¤›n› okudum, onun deste¤i de çok güzel.”)

Hangi ça¤da hangi felsefeyle çal›fl›yoruz? ‹zmit flehir merkezinin do¤u taraf›n› boydan boya lastik fabrikalar› kapl›yor. Eski ad›yla E-5 karayolunun kuzeyi, devasa bir arazi olarak Sabanc› fabrikalar›na ayr›lm›fl, bunlardan biri de Lassa ve Bridgestone lastiklerini üreten Brisa fabrikas›. Pirelli ve Goodyear fabrikalar› yolun güneyinde kal›yor. Sabanc› arazisinin ötesi, yine uçsuz bucaks›z bir alan, askerî bölge olarak tel örgülerle çevrili. Belki de bu yüzden lastik iflçilerinin grevleri y›llard›r “millî güvenlik” ad›na erteleniyordur...

Nas›l askerî araziye izinsiz girmek mümkün de¤ilse, fabrikalara girmek de mümkün de¤il, özellikle gazeteciler hemen kap›dan çevriliyor. ‹flçilerin de içeriye cep telefonuyla girmesi yasak. Yirmi y›ld›r çal›flt›¤›n›z makinayla bir hat›ra foto¤raf› çektirseniz iflten at›labilirsiniz, “teknoloji h›rs›zl›¤›” sebebiyle. Yine de bu fabrikalar›n ‹zmit gibi bir sanayi flehrinde büyük ayr›cal›¤› var. 1960’lardan beri birbiri ard›na aç›lan bu fabrikalarda çal›flmak, ‹zmitli iflçiler için her zaman önemliydi. SEKA, Petkim, Tüprafl, Rabak kadar kente damga vuran, binlerce iflçiyi bar›nd›ran lastik fabrikalar›, en az K‹T iflletmeleri kadar tercih edilebiliyordu. Maafllar yüksek, ikramiyeler sa¤lamd›. (“Eskiden lastik fabrikalar›n›n maddî imkânlar› ön plandayd›, fabrikalara girmek için herkes ç›rp›n›rd›, torpiller al›n›rd›. Bugün de öyledir, torpilsiz girmek mümkün de¤ildir. Ben de girmek için çok çaba sarfettim. Alt› ay geçici, sözleflmeli çal›flt›m, kendimi ispat etmek için her türlü fleye boyun e¤dim, nihayetinde kadroya kald›m. Buralara her sene 15-20 bin kifli müracaat eder, 300-400 kifli sözleflmeli al›n›r, 50-60 kifli kadroya kal›r. Bu kadar iflsizin oldu¤u yerde bu yüzdeye girmek bile büyük bir baflar›d›r. Lastik-‹fl’in de geçmiflten bugüne yapt›¤› mücadeleler, kazan›mlar var. Dolay›s›yla herkesin girmek istedi¤i fabrikalar bunlar.”) Memlekette pek çok fabrika kapat›ld›ktan, özellefltirildikten, yeni çal›flma ve ücret koflullar›na adapte edildikten sonra ücret itibariyle belki de birinci s›raya yerleflti lastik fabrikalar›. ‹fl hakikaten a¤›r, her gün 60-70 derece s›cakta petrokimya ürünleriyle iç içe geçen bir serüven; makinalar teknolojiye ayak uydursa da, harcanan emek hâlâ çok yo¤un. Ama denetim de eskiye oranla çok daha fazla. Ücrette nisbî bir standardizasyon sa¤lanabilse de, iflçi üzerinde kurulan bask›n›n her geçen y›l nas›l artt›¤›n› yaflayan biliyor. (“Fabrikalar aras›nda çal›flma sistemi ve makinalar aç›s›ndan büyük farklar var. Pirelli’de mesela, 95-60 sistemi, bilgisayar sistemi var. Her iflçinin makinas›nda var bu, üretim sürecinin rontgenini çeken bir sistem. Bu, denetlemeyi art›r›yor, nerede ne yapt›¤›n› ‹talya’daki adam bile an›nda görebiliyor. Sigaraya, çaya ç›k›yorsun, bunlar zarurî ihtiyaç, birkaç gün sonra ihtar geliyor, anl›yorsun ki takip ediliyorsun. S›k›c›, bo¤ucu bir sistem bu. Neticede oradaki herkes iflini yap›yor. ‹flin ne oldu¤u belli, yapmazsan zaten kendini belli eder. ‘Arkadafl›ma ifl yükleyeyim’ gibi bir mant›k bu çal›flma ortam›nda yok, ‘bugün ifller kesat’ diye bir fley de yok. Zincirleme bir sistem var, eksik yapt›¤›n zaman görülüyor. Lastik fabrikas› buras›, bisküvi fabrikas› de¤il. Hiç geçmeyenin elinden günde 10 ton yük geçiyor. Böyle a¤›r bir iflte çal›fl›rken en üst noktadan dahi böyle izlenmek bizi rahats›z ediyor. Hangi ça¤da hangi felsefeyle çal›flt›¤›m›z› insanlar›n bilmesini istiyoruz. Her gün bismillah› çektikten sonra savafla gidiyoruz, sekiz saatlik bir savafl veriyoruz.”) Y›llard›r faaliyet gösteren, üretim mant›¤›n›n oturdu¤u, ifl verimlili¤inin maksimize edildi¤i bir lastik fabrikas›nda çal›flmak, Fordist üretim sisteminin


iflçiyi üretti¤i ürüne nas›l yabanc›laflt›rd›¤›n› birinci elden gösteriyor. (“Hepimiz ayr› makinalarda, ayr› bölümlerde çal›fl›yoruz, kimimiz boyada, kimimiz kesimde, kimimiz ambarda. Hiçbir iflçi tek bafl›na lastik yapamaz. Çal›flt›¤›m fabrikada ben lasti¤in tamam›n› hiç görmüyorum, ço¤u insan da araban›n alt›ndaki lasti¤i tan›maz fabrikada. Öyle bir çal›flma tempomuz var ki, kimse ‘flöyle fabrikay› 15-20 dakika dolaflay›m, bu lastik nereden geliyor, nereye gidiyor’ dememifltir. 2003’ten beri fabrikaday›m, gidemedi¤im bir sürü yer var. Dakikalar›n, saniyelerin hesab› veriliyor. Çay süresi, yemek süresi belli, befl dakika boflluk yok.”) Ama sonuçta hâlâ kapt›r›lmam›fl, yeni koflullara tam anlam›yla ayak uydurmam›fl bir çal›flma alan› oldu¤u için toplumsal üretim iliflkileri içinde nerede durdu¤unu bilen, mevziinin fark›nda bir iflçi lastik iflçisi. (“A¤›r bir iflte çal›flt›¤›m›z› biliyoruz, ama iflimizi de seviyoruz. Bir fley üretiyoruz en az›ndan, bir fley yapmay› biliyoruz. Hepimizde vard›r bu huy, içimize ifllemifl, park etmifl arabalar›n tekerlerine bakar›z hep.”) Bu fabrikalar için meslek lisesi mezunlar› tercih ediliyor, ihtiyaca göre düz lise mezunlar› da al›nabiliyor. Son y›llarda iki y›ll›k yüksek okul mezunlar›na da ra¤bet artm›fl. Yani her sözleflme döneminde haklar› ellerinden al›nmak istenen kalifiye, profesyonel bir iflçiden bahsediyoruz. Bu, do¤al olarak üretime de yans›yor; Lastik-‹fl’in grevi biraz da üretimin gücü sayesinde baflar›ya erebiliyor. (“Dünyadaki di¤er Pirelli fabrikalar›nda yap›lamayan iflleri biz yap›yoruz. Çin’de belki haz›r ölçüleri üretebiliyorlar ama, de¤iflen ölçülere ayak uyduram›yorlar, prova bile yapam›yorlar. Provas›n› biz yap›yoruz, haz›rl›yoruz, onlar üretime geçiyorlar. Jaguar’›n stepne lastikleri var, de¤iflik bir lastik, baflka fabrikalarda yüzde 70 ›skartayla yapt›r›l›yor. Bizde bu yüzde 25 ›skarta fleklinde ç›kt›. Ralli lastikleri bölümü geldi yeni. Bu lastikler daha yüksek kâr b›rak›yor. Önce deneme yap›lm›flt›, beklenenden yüksek bir performans gösterildi, bunun için bir makina beklerken, birkaç makina gönderildi. Yani biz tercih edildik. Lastik iflçileri olarak biz lasti¤e her fleyimizi veriyoruz, en iyisini yapmaya çal›fl›yoruz çünkü. Lastik deyip geçmeyelim, can tafl›yoruz.”) Bu lastik devlerinin elbette dünyada baflka yerlerde de fabrikalar› var. Zaten art›k standartlaflm›fl bir tehdit, fabrikay› baflka bir ülkeye tafl›ma tehdidi de sözleflme dönemlerinde dillerinden düflmüyor. (“Türkiye flartlar›nda iyi maafl al›yor gibi gözüküyoruz, asgari ücretliye, hatta bir ö¤retmene göre maafl›m›z daha iyi. Genel baflkan›m›z dünyada y›ll›k maliyeti 50 bin dolar›n üzerinde iflçi olmad›¤›n› söyledi, hesaplara göre bizim maliyetimiz de 45 bin dolara yak›n. Ama eme¤imizin karfl›l›¤›n› al›yor muyuz, o bir soru iflareti. Geçen sene Romanya’dan iflçi arkadafllar gelip burada e¤itim gördüler, 120 euro’ya çal›fl›yorlard›, biz 1000 euro’ya yak›n bir maaflla çal›fl›yoruz. Buradan baz› arkadafllar da oraya gitti. Biz burada onlarla muhabbet ettik, ahbap olduk, onlarsa so¤uk davranm›fl, hatta bizim arkadafllar› h›rs›z diye suçlam›fllar, tiflört çald›klar›n› söylemifller. Al›nan paran›n far-

k›ndan kaynaklanan bir davran›fl fark› bu. Ama iki fabrikadan al›nan verim de karfl›laflt›r›lamaz. Biz yap›lan iflin hakk›n› veriyoruz, ama bizim hakk›m›z veriliyor mu, tart›fl›l›r.”) Türkiyeli lastik iflçileri belki ücret yönünden dünyadaki emsalleri aras›nda iyi bir yerde duruyor hâlâ, ama her sözleflme döneminde önlerine sürülen flartlar, bir fleyleri de al›p götürüyor. (“Herkes paradan bahsediyor, ama ‹talya’da, ‹ngiltere’de vardiya sistemi nas›l, bu hiç konuflulmuyor. Adamlar üç gün gece vardiyas› çal›fl›yor, bir gün yat›yor, biz alt› gün çal›fl›yoruz, bir gün yat›yoruz. M›s›r’da hiç yapm›yorlar gece vardiyas›.”)

Grev de¤il, sosyal patlama Haklar›n›n ufak ufak nas›l ellerinden al›nd›¤›n› gören lastik iflçisi, elbette, ‹zmit’te neredeyse ço¤unluk haline gelen iflsizleri, iflsiz kalmamak ad›na di¤er iflletmelerde maruz kal›nan flartlar› da görüyor. Bu grev, sadece sözleflmede anlaflmazl›¤a yol açan küçük zam fark›n›n neticesi de¤il, yeni çal›flma koflullar›na yönelik bir tepki anlam›na da geliyor. (“Lastik-‹fl sendikas›na ba¤l› fabrikalar d›fl›nda bütün fabrikalarda 4857 say›l› yasa uygulan›yor, hepsinde esnek çal›flma geçerli. Bu çal›flma modelinin bizim fabrikalar›m›za girmemesi için mücadele ediyoruz. Ford fabrikas› kurulal› befl-alt› y›l oldu, 50 bin kifli girip ç›km›fl. Zaten üç ay çal›flan bel f›t›¤›ndan istirahate ayr›l›yor, akabinde iflten at›l›yor. Temizlik maddesi üreten Bingo’da s›rf örgütlenmeyi, yeterli say›ya ulafl›lmas›n› engellemek ad›na fabrikay› böldüler, k›s›m k›s›m ay›rd›lar.”) Son y›llarda grev kararlar› millî güvenli¤e ayk›r› say›larak ertelenen, sözleflmeleri Yüksek Hakem Kurulu vas›tas›yla ba¤lanan lastik iflçileri, en son Yarg›tay’›n grevin millî güvenli¤e ayk›r› say›lamayaca¤›na iliflkin karar›na da güvenerek gittikleri bu grevde nihayet istedikleri mesaj› verebilmenin aray›fl› içinde. (“‹zmit’in yüzde 80’i eme¤iyle geçinen insanlar. Benim babam da iflçiydi, ben de iflçiyim, çocu¤um da okuyamazsa iflçi olacak. ‹deali, en çok para veren fabrikada çal›flmakt›r. Lastik fabrikalar›nda iflçilik yapmak demek, daha rahat yaflamak demek. Lastik fabrikalar› emekçinin hakk›n› vermifltir, halen de veriyor. Greve ç›kmam›zdaki tek sebep, sendikam›z›n dik durabilmesidir. Grevin sebebi para da de¤il, bir doluluk, di¤er sendikalar›n verdi¤i maddeleri vermek istemeyiflimizdir. Grev son tercihdir, ama senelerdir bizim haklar›m›za yönelik bir sald›r› var. ‹flçi de bir noktada patlad› art›k. Her dönem yeni maddeler öne sürülmesi, her sözleflme döneminde üzerimize gelinmesi bizi bu noktaya getirdi. Hiçbir sendikan›n art›k elinde olmayan bir madde, yeni ifle girenin maafl›n›n belirlenmesi maddesi bizde halen kabul edilmedi. Bizde bir y›ll›k iflçi de ayn› paray› al›r, 25 y›ll›k çal›flan da. Arada çok küçük farklar, 10-20 liral›k farklar vard›r, ama eflit ifle eflit ücret ilkesi geçerlidir. Dünyan›n hiçbir yerinde böyle bir örnek yok, ama biz bunu yine kazand›k. Ama her sözleflme döneminde bu hak gaspedilmeye çal›fl›l›yor, biz de bir yerde dolduk art›k.”) Her sözleflme döneminde öne sürülen flartlar bu dönemde de sendika ve ifl-

“Fabrikada üretim sürecinin rontgenini çeken bir sistem var. Bu, denetlemeyi art›r›yor, nerede ne yapt›¤›n› ‹talya’daki adam bile an›nda görebiliyor. Sigaraya, çaya ç›k›yorsun, bunlar zarurî ihtiyaç, birkaç gün sonra ihtar geliyor, anl›yorsun ki takip ediliyorsun. S›k›c›, bo¤ucu bir sistem bu.”

çiler taraf›ndan kabul edilmedi, küçük bir zam fark› d›fl›nda masada anlaflma sa¤lanm›flt›, ama yine de greve gidilmesini ayn› zamanda bu toplumsal koflullar›n bo¤uculu¤unda da aramak gerekiyor. (“Bu grev bir birikimin sonucu, bir hesaplaflma flans›n›n yakalanmas› ve bunun d›flavurumu. Grevden önce mevcut toplu sözleflme korundu ve üstüne kazan›mlar elde edildi, ama burada daha farkl› sosyolojik analizlere ihtiyaç duyacak geliflmeler var. Sosyal güvenlik yasas›d›r, grevlerin ertelenmesidir, istihdam yasalar›d›r, bir birikim olufltu iflçide. Bize kayg› duyuracak bir tak›m yasal düzenlemelerle birlikte geliyor olay. Burada hükümete de, yasalara da, mezarda emeklili¤e de tepki vard›r, bir sosyal patlamad›r bu. Tek bafl›na parayla ifade edebilece¤imiz bir fley de¤il. Kazan›lm›fl haklar›n geri al›nmas›yla ilgili olarak her sene önümüze talepler geliyor. Maliyetler öne sürülerek bizim fedakârl›k etmemiz bekleniyor, ama enerjisi, hammaddesi, hükümet teflvikleri, bunlardan düflme yok, dönüp dolafl›p iflçiye yüklenme var. Bir birikim olufluyor mecburen. 4857 say›l› yasan›n iç karart›c›l›¤› ve bunun lastik iflçisinin üzerine bir kara bulut gibi çökmesi de etken. 4857 say›l› yasa bizim toplu sözleflme sürecinde oldu¤u gibi geri püskürtüldü, ama bu, bir daha önümüze gelmeyece¤i anlam›na gelmez. Haz›r f›rsat yakalam›flken bu riski bertaraf etmenin psikolojisi var bu grevin alt›nda. Bu tehditleri geri püskürtebilmek için grev dedik.”)

Bu i¤ne sana da batar AKP hükümetinin Ford fabrikas›n› Türkiye’ye getirmek için baflka ülkelerle nas›l mücadele etti¤ini, nas›l teflvikler sundu¤unu, arazi tahsisinde nas›l eli aç›k davrand›¤›n› hat›rl›yoruz. Bu fabrikada geçerli olan çal›flma koflullar›n›n lastik fabrikalar›nda da geçerli k›l›nmas›n›n nas›l arzu edilece¤inden de herhalde flüphemiz yok. ‹flverenin lastik iflçilerinden taleplerinin bafl›nda da zaten ilk ifle girenin ücretinin belirlenmesi, yani eflit ifle eflit ücret ilkesinin la¤vedilmesi geliyor. Mevcut iflçilere güvence verilse, yani yeni iflçiler asgari ücretten ifle bafllay›nca daha yüksek maafl alan eski iflçilerin iflten at›lmayaca¤› garanti alt›na al›nsa dahi, bu, iflçinin iflçiyi s›rt›ndan vurmas›, iflçinin çocu¤unu satmas› anlam›na geliyor. Bu talep, sendika ve iflçiler taraf›ndan bu sözleflme döneminde de geri püskürtüldü. Baflta medya manipülasyonu dedik. Genellikle lastik iflçisinin 2.500 YTL’ye yak›n para ald›¤›, Türkiye’nin bu koflullar›nda fazla da ses ç›karmamas› gerekti¤i yaz›l›p çiziliyor. Bu, iflçilerin tabiriyle, “giydirilmifl” bir rakam. “Giydirilmifl” derken, hakikaten öyle, yani iflçinin giydi¤i eldiven de, gün sonunda kapkara olunca ihtiyaç duydu¤u temizlik malzemesi de bu rakama dahil ediliyor. ‹flçinin eline geçen para, anlaflma öncesinde 1.600 - 1.700 YTL civar›ndayd›. Lastik-‹fl ‹zmit flube baflkan› Hasan Hüseyin Çakar’›n belirtti¤i gibi, izinlerin dönüm günleri, alt› gün çal›flmaya iki gün izin hakk› gibi noktalarda da sürekli anlaflmazl›klar var. Her durumda,

15


Türkiye ölçe¤inde, yüksek bir standard› korumak için mücadele edildi¤ini görmek zor de¤il. Ama, iflçilerin dedi¤i gibi, mesele yüksek standartlar› afla¤› çekmek de¤il, afla¤›dakini yukar› çekmek. (“Yirmi senedir buraday›m, iflveren devaml› bir fleyler istiyor. Yan›bafl›m›zda baflka fabrikalar var, “ya bu maafl, ya kap›” dediler. ‹flçiler maafllara biraz tolerans tan›maya bafllad›¤› zaman, ipin ucu kaçt›. Bu i¤ne bana bat›yorsa, gelecekte sana da batacak. ‹flveren durdu¤u yerde durmuyor hiçbir zaman, devaml› istiyor. Hep bir fleyler koparabilmek, onun ifli o. Bizim de iflimiz bir fley vermemek. Befl y›ldan beri savunmaday›z.”) ‹zmit’te fabrikalar bir bir kapan›rken, marketler, ma¤aza zincirleri kurulup duruyor. Kent, bir anlamda flekil de¤ifltiriyor. (“Ben zincirini k›ran o dev iflçi gibi iflçiler de gördüm. Ama art›k iflçi tipi de de¤iflti. Gençler giydikleri markalara, altlar›na çektikleri arabaya bak›yorlar. Grev en çok onlar› vuracak: Hepsinin bir sürü kredi kart› borcu var.”) Solun kalesi addedilen ‹zmit’te siyasî tablo da müthifl de¤iflti. Görüfltü¤ümüz lastik iflçileri AKP’nin iflçiden yana bir politika izlemeyece¤inin fark›ndayd›, ‹zmit’ten AKP’nin nas›l ezici bir oy fark›yla ç›kt›¤›na flaflan da vard›, iflçi aç›s›ndan bunu makûl bulan da. (“AKP’ye oy vermeyelim de, kim var baflka? Sol görünen CHP de ayn› politikalar› uygulayacak. SHP’yi de gördük, Tansu Çiller’le koalisyondayken o da grevimizi erteledi. De¤iflen hiçbir fley yok. Ben bu fabrikaya girdi¤imden beri grev bir tek 1996’da ertelenmedi, Erbakan zaman›nda.”) Taraflar aras›nda anlaflma sa¤lanmas› sonucunda, lastik iflçileri mevcut kazan›mlar›n› koruyarak, ama daha evvelki tarihlerde verilen haklar› da geri alamadan ifllerine devam edecekler. Yani mesela alt› gün çal›flmaya iki gün istirahat gibi eskiden kazan›lm›fl ve kaybedilmifl bir hak yeniden al›namad›. Yine de, haftal›k izinlerin dönüm günlerinin resmî tatillerden normal günlere al›nmas›, büyük kazan›m say›l›r. Arkalar›nda b›rakt›klar› grevin uzamas›ndan herkes kadar lastik iflçileri de korkuyordu. Korkulan olmad›, grev Türkiye iflçi s›n›f› aç›s›ndan bir mevzi zaferi olarak sonuçland›. En çok da, 1980 sonras›nda itibar› ve etki gücü sars›lan sendikac›l›k aç›s›ndan ö¤reticiydi. D‹SK’e ba¤l› Lastik-‹fl gibi y›llar y›l› sa¤lam durabilen, demokratik bir karar mekanizmas› kurabilen (greve sendika de¤il, oy ço¤unlu¤uyla iflçiler karar verdi) bir sendika, mücadeleyi de kararl› bir flekilde sürdürebiliyor. ‹kincisi, kamu iflletmelerinin çökertilmesi sonucunda Türkiyeli iflçiler esas olarak özel sermayeye çal›fl›yor, sendikal örgütlenme de as›l buralarda önem kazan›yor. Özel sektörde örgütlenmenin zorlu¤u Yörsan gibi münferit vakalarda görülebildi¤i gibi, sendika ve konfederasyonlar›n üye say›lar› da zaten çok fley söylüyor. Önümüzdeki dönemin iflçi mücadelesi aç›s›ndan lastik grevi, inflallah bir iflaret fifle¤i vazifesi, bir öncü model ifllevi görür. – Merve Erol

16

LAST‹K-‹fi KOCAEL‹ fiUBE BAfiKANI HASAN HÜSEY‹N ÇAKAR

Bileflik kaplar meselesi Küreselleflmeyi iki kelimeyle izah edebiliriz: ‹flçinin kuflat›lmas›. Hiç k›m›ldama imkânınız yok, verilenle yetinmeye zorlan›yorsunuz. Her türlü kuflat›lma: Zamanla, maddî olarak, ifl olarak...

‹zmit’in sanayi kenti olarak anılmasında lastik fabrikalarının payı büyük mü? Hasan Hüseyin Çakar: Bu en baflta SEKA fabrikalar› ve Hereke Kumafl’la bafll›yor. Maalesef bugün ikisi de yok. Sonra en büyük rafinerilerden Tüprafl ve Petkim, arkas›ndan lastik fabrikalar› geliyor. Gölcük’teki tersane, askerî nedenlerle muhtemelen, baflka yerlere kayd›rmalarla biraz küçüldü... Kocaeli tam bir kavflak noktas›nda, hem demiryolu, hem deniz ulafl›m› imkân› var ve karayolunun tam merkezinde, ‹stanbul’a bir buçuk saatlik mesafede. Daha önemlisi, sanayide bir yere bir fley kurarken düflünülen en önemli faktörlerden biri yeralt› sular›yd›. ‹zmit ovas›, Türkiye’nin en verimli, tam sulu ve tarıma uygun topraklar›yd›. Çal›flt›¤›m fabrikada bafl temsilciyken, iflyerinin suyu yeralt›ndan çekmeden geri kazanabilmek için üniversiteyle birlikte ortak bir çal›flmas› oldu. 15 sene önceki rakam bu, o zaman fabrikay› kurduklar›nda iki-üç metreden çok temiz su al›rken, 23-24 metreden çamurlu su ç›k›yor flimdi. O kadar tüketilmifl ki. fiimdi baflka bir ya¤ma bafllad›. Körfezin çevresinde her taraf tersane doluyor. Biz körfezi kazanal›m, eskisi gibi yüzülebilir olsun derken körfez elden gidiyor, dur diyen yok. Tersane ölümleri iflin daha da

Lastik-‹fl Kocaeli fiube Baflkan› Hasan Hüseyin Çakar, 1982’de Goodyear’da ifle bafllam›fl, 1985’te iflyeri temsilcisi seçilmifl.Yedi y›ld›r flube baflkan›.

ac› taraf›. Tabii denetim de yok, kontrol yok, teflvik bol. Lastik fabrikalar›nın Türkiye’ye gelifl sebebi neydi? Bunlar büyük oranda ihracat yapan firmalar, de¤il mi? Tabii, ama ilk gelmeleri ihracat için de¤ildi. Özal’la bafllayan bir d›fla aç›lma, Türkiye’nin hat de¤ifltirmesi var, o zamana kadar Türkiye tamamen kendine dönük yafl›yordu. Sadece lastikte o zamanlar yüzde 40 koruma vard›. ‹flverenlerle çat›fl›rken tek bafl›na, anlık bir mücadele yürütmüyoruz, bizi buraya getiren fleyler var. Eskiden yeterli sermaye birikimi yoktu Türkiye’de. Herkes kucak aç›yordu bu fabrikalara. Bizde üretilmeyen bir fleyi gelip bir yabanc› burada üre-

tiyorsa, birileri de oradan bir flekilde kazanc›n› sa¤l›yordu. Ama yeni süreçte bize yans›yanlar ya kapanmalar, flirketlerin evlilik yapmas› ya da elden ç›kar›lmas›, iflyerlerinde iflçilerin köfleye s›k›flt›r›lmas› fleklinde oluyor. Petkim, Tüprafl daha kalifiye iflçi ar›yor da, lastik iflinde daha emek-yo¤un bir çalıflma ortamı var denebilir mi? Tüprafl ve Petkim’le mukayese edilmeyecek kadar emek-yo¤un fabrikalar bunlar. Ama bilgi aç›s›ndan bizim fabrikada da çok kalifiye olman gerekiyor. Bu fabrikalarda eski flartlara göre kullan›lan makinalar kötü de¤ildi, bugün dünyayla ayn› teknoloji kullan›l›yor. Çok pahal›, devasa makinalar kullan›yor iflçiler. Lastik sektörü herkes için cazibe merkeziydi eskiden, hâlâ da öyle. ‹flsizlik ve ücretlerin durumu malûm. ‹zmit’te sanat okulu mezunlar›na sorun, 100 çocu¤un 99’unun ilk tercihi lastik olacakt›r. Bunda kazan›lm›fl haklar›n korunabilmesinin de pay› çok herhalde... Ücretlerimizin daha iyi olmas›n› hepimiz isteriz ama, yine Türkiye’de en iyi durumday›z. Toplu sözleflmelerimize 4857 say›l› yasayla ilgili aleyhimize hiçbir madde girmifl de¤il. Mevcut toplu sözleflmemizi bütünüyle korumufl durumday›z. Bundan iyisi bu koflullarda kolay de¤il. Siz ifle girdi¤iniz zaman, yani iflveren haklar› budamaya ve esneklefltirmeye çal›flmadan evvel, o zaman›n ücreti Petkim ve SEKA gibi kamu iflletmeleriyle karfl›laflt›r›l›nca yine iyi miydi? ‹yiydi tabii. Kendimizin gözetti¤i fleyler de var. Lasti¤in Avrupa’daki, Amerika’daki maliyetlerini biliyoruz. Bunlar›n ortas›nda bir yerde kendimizi konumlamıfltık. Ama Gümrük Birli¤i öncesi rekabet koflullar› da böyle de¤ildi. Sadece içeride birbirleriyle rekabet ediyorlard›. Türkiye’de üretilenlerin d›fl›nda bilinen markalar›n hiçbiri Türkiye’ye kolay giremiyordu. ‹flteki zorlamalar bu kadar olmuyordu. fiimdi öyle de¤il. fiimdi içeride fabrikas› olmayan bir marka en az buradakiler kadar piyasa yap›yor. Dünyan›n çok ucuz bir yerinde üretiyor, getirip burada sat›yor. Çin mallar›n›n etkisiyle nerelerin kapandı¤›n› biliyoruz. Lastik de bundan etkileniyor. Eskiden çok rahatt› iflverenler, flimdi ölümüne rekabet var. Zamana yay›lan ya da yavafl yavafl kald›r›lan bir koruma olmadı, Gümrük Birli¤i’ne küt diye girdik, sanki haz›rm›fl›z gibi. Sendikam›z sa¤olsun, temcilcilerine kadar yurtd›fl› e¤itimlerine götürdü. Orada kendimizi mukayese edebildik. Mesela Bat› Avrupa’da, Fransa’da hükümet, içeride üretilen bir ürün d›flar›dan gelen bir ürünle rekabette zorland›¤›nda, yasalar gere¤i o ürünün ülkeye girmesine direkt engel olam›yor ama, öyle bir zorlamalar getiriyor ki! Türkiye için söy-


leflmeyi iki kelimeyle izah edebiliriz: ‹flçinin kuflat›lmas›. Hiç k›m›ldayam›yorsunuz, verilenle yetinmeye zorlan›yorsunuz. Her türlü kuflat›lma: Zamanla, maddî olarak, ifl olarak... Daha önce Lastik-‹fl’in dört grevi “millî güvenlik” bahanesiyle ertelenmiflti... Bir tanesinde grev karar›n› uygulamaya almadan erteleme ç›kt›. Kimisinde greve ç›kt›k, alt› gün sonra karar geldi. 1990’da befl buçuk ay sonra ç›kt›. Bütün bunların iflçilerin mant›¤›nda, vicdan›nda yeri yok. Genifl bakarak millî güvenlikle flöyle ba¤daflt›r›yor olabilirler: Lastik, otomotivin tamamlay›c› bir sektörü. Otomotiv, Türkiye’nin lokomotifi. Çok büyük ihracat rakamlar› söz konusu. Ama lastik gitmedi¤i zaman otomotiv hiçbir ifle yaram›yor. Peki bu millî güvenlik mi? Herhalde bu kayb› öyle düflünüyorlar ki, bugüne kadar böyle yapt›lar. Bu greve çıkıldı¤ında talepler nelerdi? En baflta yeni iflçinin üye olmas› halinde “ücretini ben belirleyeyim” diyordu iflveren. Mevcut uygulamada iflçi kadroya girdi¤i anda di¤er kadrolu iflçi ne al›yorsa onu al›yor. En yüksek kategoriyle en düflü¤ü aras›nda 15-20 lira fark vard›r, o da çok önemli bir rakam de¤il. ‹zinleri befl aya ç›karmak, buna ba¤l› olarak geçici iflçilerin süresini de uzatmak istiyordu, istirahat halinde ikramiyeleri keseyim diyordu. Oysa uzun süreli hastal›klar var. Dokuz ay hasta oluyor, bu durumda adam hiç ikramiye alamayacak. Son gece bunlar›n tamam›n› geri çektirmifltik, bu taleplerle gelirlerse kesin grev olaca¤›n›n alt›nı çizmifltik. Yani reddetti¤iniz talepler iflveren taraf›ndan kabul edildi grevden önce... Tamam›n› geri çektiler. Hatta bir ad›m ileri gidildi. ‹ki dönemdir talep edip kabul ettiremedi¤imiz bir madde vard›. Bizdeki çal›flma sistemine göre, hafta tatilleri yaklafl›k iki ayda bir de¤ifliyor. Bu de¤iflim günleri resmî tatillerde yap›l›yordu, orada iflçinin çok önemli gün kayb› oluyordu, tatil yapaca¤› bir gün gidiyordu. Dört bin çal›flan var, kaç bin gün yap›yor, düflünün. E¤er farkl› bir günde olursa o dönüflüm, her iflverene bir trilyon civar›nda maliyeti vard›. Büyük para bu, iflverenler bazen y›ll›k kârlar›n› iki trilyon aç›kl›yorlar. Biz o maddeyi de kabul ettirmifltik. Bir de o günü iflveren mesaiyle tamamlayaca¤› için ekstra mesai ödemek zorunda kalacakt› iflçiye. Bu da önemliydi bizim için ve kabul ettirildi. Sözleflme, hatta bir tak›m art›larla kabul edilmiflse neden greve ç›k›ld›? Birincisi, resmî görünen, ilk alt› ayl›k zam oran›n›n kâfi gelmemesi. Bizim ilk alt› ayl›k zam talebimiz yüzde 12’ydi, iflverenden gelen yüzde 4.3. Ama tek bafl›na bu mu? De¤il gibi gözüküyor. ‹flçinin y›llarca greve ç›kamamas›, bir grev yapamaman›n ezikli¤i, inan›lmaz ifl temposu, iflin zorlu¤u, bunlar›n getirdi¤i birikimin d›flavurumu gibi faktörler var. Bizim için lehte her madde önemli. Aleyhimize geliflecekse en küçük maddeyi bile vermeme derdindeyiz. Geçici iflçi sorunu yeni iflçinin ücretinin belirlenmesinden daha az önemli diyebilir miyiz? Toplu sözlefl-

Sendika baflkanımız Polonyal› sendikac›lara burada evsahipli¤i yap›yor, fabrikayı birlikte geziyorlar. “Bu makinalar› elinizden alaca¤›z bir gün” diyor Polonyal› sendikac›. Böyle bir mant›k varken, böyle bir sermaye beklentisi varken, dünya iflçilerini geçtik, Avrupa iflçilerinin bile birli¤ini sa¤lamak mümkün mü?

memiz iki puan eksik bitebilir ama, kalk›p da tarihsel bir dönüflüme izin vermemiz, bir 500 y›l telafi edemeyece¤imiz çal›flma koflullar›n› de¤ifltirecek bir talebi kabullenmemiz hepsinden kötü tabii. Ama flu gerçe¤i kabul etmek lâz›m: ‹zmit’te bu ifli yapabilecek kalifiye iflçi çok fazla. Her y›l yaklafl›k 1000’in üzerinde geçici iflçi çal›fl›r buralarda. Toplu sözleflme gere¤i de, kadroya kalam›yorsa bir daha çal›flma flans› yok ayn› fabrikada. Bu y›l Brisa’da çal›flm›flsa, öbür y›l Pirelli’yi, olmad› Goodyear’ı dener. Üç y›l sonunda üçünden birine girememiflse, iflte sana ortada lastikleri çok iyi bilen deneyimli bir adam duruyor kenarda. Daha yafl› 25-27 ve meslek yüksek okulu ya da sanat okulu mezunu. Deneyimli, haz›r k›ta ‹zmit’te en az 15-20 bin kifli var. Bu söyledi¤im ihtilalden hemen öncesine kadar bile böyleydi. Bu fabrikalar revaçtayd›, ama ifl bulma flans› da daha fazlayd›. ‹flsizlik, göç bu kadar de¤ildi. fiimdi tam tersi, her yer için bir sürü insan var. Aynı zamanda sermayenin maliyetin çok daha düflük oldu¤u ülkelere kaçma tehdidi var. Bu tehditler herhalde Frans›z, ‹ngiliz iflçisi için de vard›r. Buradaki lastik iflçisinin durumu Batı Avrupa iflçi s›n›f›n›n durumuna da benziyor. Bat› Avrupa’n›n bundan on sene önce çekti¤i fleyleri biz flimdi çekmeye bafll›yoruz. 15 sene evvel, ‹ngiltere’de befl bin kiflilik Roverhampton fabrikas› kapand›, biz burada ellerimizi ovuflturuyorduk, oradan bize de on makina gelecek diye. fiimdi art›k bunu bizden bekleyenler var. Bu ne zaman biter? En düflük maliyetli ülkelerle biz belli bir seviyeye gelene kadar bu tehdidin bitmesi mümkün de¤il. Romanya’da iki buçuk saatlik yolda, alt› bin dolar y›ll›k maliyetle iflçilik yapt›r›yor adam. Böyle bir üretim maliyeti varken bu tehdidin kalkmas› mümkün mü? Hollandal›n›n 15 euro’ya yapmad›¤› ifli Polonyal›, Bulgar, Rumen göçmenler 5 euro’ya yap›yor. Bileflik kaplar meselesi, belli bir dengeye gelene kadar bu sürecek. Bu ortamda iflçi sınıfının haklarının budanmasının önüne nasıl geçilebilir? Yabanc› sermaye gelmesin mi denilecek? Bugünkü dünya konjonktüründe yabanc› sermayeyi tümden reddetmek çok kolay bir fley de¤il. Ama öncelikle kesinlikle ve kesinlikle ülkeyi yönetecek iktidarlar›n her alanda ba¤›ms›zl›¤› hedeflemifl olmasıyla –bir günde yapamayabilirsin, yapabildi¤in oranda, zamana yayarak yapabilirsin–, bizden yana, bize dönük hükümetlerle bir fleyler olabilir. ‹flçiler aç›s›ndan da, dünya iflçilerinin topyekûn mücadelesi gerekir. ‹flverene “buradan giderim ha” dedirtemeyecek koflullar› yaratmas› gerekir iflçi s›n›f›n›n. Öbürüne de “buraya gelme ha” demesi lâz›m. Ama tam tersi oluyor. Sendika baflkanımız Polonyal› sendikac›lara burada evsahipli¤i yap›yor, fabrikayı birlikte geziyorlar. “Bu makinalar› elinizden alaca¤›z bir gün” diyor Polonyal› sendikac›. Böyle bir mant›k varken, böyle bir sermaye beklentisi varken, dünya iflçilerini geçtik, Avrupa iflçilerinin bile birli¤ini sa¤lamak mümkün mü?

Söylefli: M.E. - fi.N.

leyelim, bir ürünün ulafl›m aç›s›ndan en kolay girifli ‹stanbul’dan oluyorsa, o ürün özellikle Sarp’tan, gümrükten al›nabilir diye adam› ta ülkenin öbür ucuna yönlendiriyor. Biz hiç böyle bir fley yapmad›k. fiurada Fürsan fabrikas› vard›, Türkiye’de, hatta Ortado¤u’da tekti. G›da sektöründe inan›lmaz kullan›lan bir üründü. Ne üretiyordu? Halk dilinde, limon tuzu. Ama vatandafl Çin’den getirdi dökme olarak, paketledi. 200 kifli çal›fl›yordu, iki senede gitti fabrika, dayanamad›. Sendika olarak hükümete yalvard›k, koruyacak bir tedbir al›n dedik, ama fabrika gitti. Ondan sonra neler gitti? Paflabahçe, ‹gsafl hemen akl›ma gelenler. Tarım politikası da böyle. Tar›mda teflvik at›l, geri kalm›fl bir politika gibi sunuluyor. Ama Amerika’da, Avrupa’da tarıma bütçeden nasıl büyük teflvikler ayr›ld›¤›n› da biliyoruz... Tar›m çok ayr›nt›l› bildi¤im bir konu de¤il ama, ülkemizin dünyada tekel konumda oldu¤u f›nd›k, pamuk gibi belli ürünler var. Bunlar› bize ektirmiyorlar, söktürüyorlar. Pamu¤u Yunanistan’dan almaya bafllad›k. Pirinci Amerika’dan al›yorsun. fiekerpancar›n› ektirmeyip ithal ediyorsun. Bu nas›l bir politika, çözebilmifl de¤ilim. Kald› ki, flekerpancar› üretiminin topraktaki tuzlanmay› da engelledi¤ini ö¤rendim. Konya ovas›n›n giderek tuzland›¤› ve yak›nda tar›m alan› olmaktan ç›kaca¤›, bunun da flekerpancar› ekimine getirilen k›s›tlama ve yasaklamadan kaynakland›¤› söyleniyor. 12 Eylül döneminde Lastik-‹fl’in çalıflmaları baflka bir isimle devam etti, de¤il mi ? D‹SK kapat›ld›¤› için üç y›ll›k bofl bir dönem oldu, sonra ba¤›ms›z olarak kuruldu sendika. Yetki mücadelesinden sonra D‹SK faaliyetleri serbest b›rak›l›nca tekrar konfederasyona dönüldü. O süreçte çok belirleyici düzeyde hak kay›plar› oldu mu? Oldu tabii. ‹htilal yap›ld›¤› zaman Kenan Evren en baflta iflçilerin ücretlerini konufltu, oteldeki garsonun maafl›yla kendi maafl›nı k›yaslad›. Bir ihtilal iflçinin ald›¤› parayla u¤rafl›r m›? Gerçekten ülkede kaos var diye yap›yorsan, kaosa müdahale edersin. Benim maafl›mla niye u¤rafl›yorsun ki? 12 Eylül’ün niçin yap›ld›¤›n›, 24 Ocak Kararlar›’nı korumak için bir yap› oluflturuldu¤unu bilen biliyor. Arkas›ndan ç›kan yasalarda, bir iflyeri önündeki grevde davul çal›nmayaca¤›na, çad›r kurulmayaca¤›na kadar bir ayr›nt› düzenleniyorsa, bunun ihtilalle ne alâkas› var? ‹flçi s›n›f› aç›s›ndan son 25 y›lda ikinci büyük k›r›lma noktas› da Gümrük Birli¤i oldu. Bunu bütün ülkeler yafl›yor. Lastik-‹fl sendikas› geçen y›l Dünya Lastik Konferans›’n› düzenledi, sektörümüzle ilgili dünyan›n bütün sendikac›lar›n› Türkiye’ye toplad›. Bak›yorsunuz, hepsinin problemi ortak, hepsinin problemi ifl güvencesi. Neden? Sermayenin kaymas›, küreselleflme. Sana geliyor, buray› tehdit ediyor, oraya gidiyor, baflka türlü tehdit ediyor. Küresel-

17


AYKUT ÇELEB‹’YLE ANAYASA MAHKEMES‹ ÜZER‹NE

Biz halk m›y›z? Anayasa Mahkemesi sürpriz yapmad›, türban yasas›n› iptal etti. fiimdi s›rada AKP ve DTP’nin kapat›lmas› var. AKP için bir “orta yol” bulunmas› söz konusu, ama DTP için ayn› fley geçerli de¤il tabii ki. Bir siyasî organ gibi çal›flan Anayasa Mahkemesi’nin “hikmet”ini Ankara SBF ö¤retim üyesi, siyaset bilimci Aykut Çelebi’ye sorduk... Anayasa Mahkemesi’nin ifllevi ve rolü, üniversite ö¤rencilerine türban› serbest b›rakan yasan›n anayasaya ayk›r› bulunmas›ndan önce tart›fl›lmaya bafllanm›flt›. Bu tart›flma, Türkiye’de egemen erkin kimin elinde oldu¤u sorusunu gündeme getiriyor. Egemen erk ve siyasal kriz tart›flmalar› da Alman düflünür ve hukukçu Carl Schmitt’in “ola¤anüstü hal” kuram›n› hat›rlat›yor. Schmitt, “Siyasî ‹lahiyat” kitab›n›n ilk cümlesinde “egemen olan, ola¤anüstü hale karar verendir” diyor. “Siyasal Kavram›” kitab›n›n ilk cümlesi ise flu: “Siyasal kavram›, devlet kavram›ndan önce gelir.” Schmitt’in bu cümlesinden bafllayal›m isterseniz. Cumhuriyetin kuruluflundan bu yana iki kutbun egemen olma çabas›, “ola¤anüstü hal”i daimî k›lm›yor mu? Aykut Çelebi: Bu sorunun bir genel siyasal teoriye ait cevab›, bir de Türkiye’ye ait özel cevab› olabilir. ‹kinci boyuttan bafllamak daha enteresan. Egemenli¤e dair sorunuza yan›t olabilmesi için, Anayasa Mahkemesi’nin son karar›nda anayasaya ayk›r› bir tutum sergiledi¤ini ifade ederek bafllayabiliriz. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlar›, gerekçesi olmadan aç›klanamaz. Resmî Gazete’de yay›nlanmadan bu kararlar hiçbir kurum ya da kifliyi ba¤lamaz. Ama Anayasa Mahkemesi, anayasan›n 153. maddesi hükmünü yaklafl›k yirmi y›ld›r ihlâl etmekte bir sak›nca görmüyor. Ayr›nt› olarak görülebilen bu noktadan siyasal teoriye aç›l›m yapma olana¤›m›z var. fieklen anayasaya uygunluk denetimi yapan bir kurumun anayasaya ayk›r› davranmay› kendine fliar edinmesi ve bunu büyük bir rahatl›kla yapabilmesi, bafll› bafl›na tart›flmaya de¤erdir. Hiçbir Anayasa Mahkemesi karar›, gerekçeli olarak yay›mlanmadan ne aç›klanabilir, ne de yürürlü¤e girebilir. O halde, Anayasa Mahkemesi hangi güce dayanarak kararlar›n› anayasaya ayk›r› oldu¤u halde ilân edebiliyor? Bunun iki nedeni var: Birincisi, mahkeme kendini yasay› yorumlayan de¤il, rejimi koruyan bir organ olarak görüyor. ‹kincisi, durumun ola¤anüstü kritik içerimleri oldu¤u konusunda bir vehmi, dolay›s›yla acil karar vermeyi gerektiren bir durumun yafland›¤› kanaati var. Bu kanaati nedeniyle, anayasa kural›n› çi¤nemeyi göze alarak karara ba¤l›yor. ‘82 Anayasas›’n›n birçok maddesi de¤ifltirildi, hatta bir anayasal belirsizlik oldu¤u kanaati var. Bu belirsizlik içinde, fiilen kim hükmedebiliyorsa, onun “meflru” egemen kabul edildi¤i yoru-

18

Türkiye’ye özgü güçler ayr›m›: Baflbakan ve cumhurbaflkan›, Anayasa Mahkemesi baflkan› ve arkada belli belirsiz görünen üniforma.

munu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bu de¤erlendirme teknik olarak do¤ru de¤il. Çünkü pek çok revizyon geçirmesine karfl›n, 1982 Anayasas› halen yürürlükte. Bir anayasan›n iki temel ifllevi vard›r. Birincisi, bir halk›n kim oldu¤u ve ne istedi¤ine dair siyasî karar verme ân› ve bunun belgesidir –ki Türkiye’de bu konuda da ciddi bir kriz vard›r. ‹kincisi ise, kamu kurum ve kurulufllar› aras›ndaki yetki da¤›l›m›nı ve hiyerarfliyi düzenleyen bir belgedir. ‹kinci mânâda 1982 Anayasas› halen yürürlüktedir. Türkiye siyasetindeki genel çalkalanmay› bir tarafa koyal›m; bunun sadece Türkiye’yle s›n›rl› olmayan boyutlar› üzerinden tart›flmaya bafllayarak meseleyi fluraya getirelim: Her iktidar, bir kurulma, bir de kendini koruma ân›nda ortaya ç›kan yasa mant›¤›yla çal›fl›r. Bir; devrimlerin kurucu iktidar yasas›nda oldu¤u gibi, yasan›n bir düzen ve bir halk tarifine göre s›f›rdan yap›ld›¤› ve bafllad›¤› ânlar, kurucu momentler. ‹ki; yasan›n, kurucu ideolojisini de¤ifltirmeden, ça¤›n gereklerine göre kendini yeni dünya flartlar›na adapte etmeye çal›flt›¤› dönemler. Kendini yeni koflullara adapte etmeye çal›flma durumunda toplumlar, de¤iflimin ortaya ç›karabilece¤i riskleri kamu kurumlar› arac›l›¤›yla da dile getirir, risk ve krizleri koklarlar. Özellikle anayasa mahkemeleri baflta olmak üzere baz› kamu kurumlar›, kendilerini rejimi koruma ve kollamayla yükümlü addetmekle birlikte, yeni koflullar› da alg›layan ve gören, dolay›s›yla devlet akl› ve devlet refleksini bir arada tutan baz›

Anayasa Mahkemesi’nin baflörtüsü davas›ndaki tavr›ndan sonra liberal yazarlar›m›z, jüristokrasi kavram›n› kullanmaya bafllad›. Fakat jüristokrasi, demokratik siyasî bofllu¤un yerini ikame eden baflka türlü bir siyasetin, depolitize bir siyasetin ifade biçimidir. Bu sadece Türkiye’ye özgü de¤il; uzun zamand›r siyaset, hukukîlefltirilerek depolitize edilmeye çal›fl›l›yor.

kararlar ya da durumlar› tespit edebilirler. Her rejim, yeni koflullara adapte olmak için kendine çekidüzen verebilir. Devlet ö¤retisinin ve kamu hukukunun en temel araçlar›ndan biridir bu. Türkiye’de, Anayasa Mahkemesi’nin alenen siyasî müdahalede bulundu¤u yorumuna yol açan özellik flurada: Mahkemenin ve di¤er devlet kurumlar›nın rejimi koruma refleksi var, ama ça¤›n gereklerine ve demokratik siyasal teamüllere uygun olarak alternatif önerilere aç›l›m yapabilecek rasyonaliteleri yok. Bunun sebebi ne? Sebep, devlet ö¤retisindeki ana aç›l›m noktalar›nda, hukuk devleti anlay›fl›m›zda, yönetici elitin zihniyetinde ve kurumlar›n flekilleniflinde. Çat›flmalar› yok sayan de¤il, tersine çat›flmalar›n varl›¤›n› kabul eden ve modern devlet kurumlar›n› bu çat›flmalara göre yönlendiren, kimseyi d›flar›da b›rakmadan alan› ve oyunu yeniden tarif etmeye çal›flan demokratik siyaset anlay›fl›ndan yoksunuz. 12 Eylül’den beri bu anlay›fltan uzaklafl›ld›, ama daha önce de bu konuda nas›l bir kurumsal ak›l gelifltirildi¤i ayr› bir tart›flma. Anayasa Mahkemesi’nin temel iflleviyle yasama ve yürütmenin yetki alan› nas›l birbirinden ayr›flt›r›labilir ve uyumlu iflletilebilir? Demokrasi, basitçe, “halk›n kendi kendini yönetmesi” olarak tarif edilir. Fakat, Frans›z ve Amerikan devrimlerinden beri biliyoruz ki, demokrasinin bu kadar basit bir tarifi yok. Amerikan devriminin bize katt›¤› çok önemli de¤erlerden biri fludur: Hem Antik ça¤›n karma anayasa yönetimine uygun olarak farkl› kesim ve yönetim biçimlerinin en iyi özelliklerini içeren, hem de toplumun farkl› s›n›f, ç›kar ve etnik gruplar›n› bir arada tutan yeni ve entegratif bir toplum modelinin gereklili¤i sonucu, yasama, yürütme ve yarg›n›n birbirinden ayr›lmas› Amerikan devrimiyle oldu. Halk›n kendi kendini yönetmesinden, halk›n temsilcileri arac›l›¤›yla yönetime kat›lmas› ve insanlar›n de¤il, yasalar›n üstünlü¤ü fikri ortaya ç›kt›. Amerikan devrimi ve daha önce ‹ngiliz devrimlerinin bize gösterdi¤i ve bugünkü modern dünyay› tarif eden ve belirleyen temsilî demokrasi gelene¤i çok önemli baz› kazan›mlar getirdi. Antik demokrasi fikri, halk›n yönetime kat›lmas› kadar, yönetenle yönetilenin özdeflli¤i, dolay›s›yla ayr›cal›klar›n olmad›¤› bir modeli öngörüyor. “Polis”i merkeze al›p yurttafl kat›l›m›n› ön plana ç›kar›yor. Eski Yunanl›lara “seçme eylemi nas›l bir eylemdir” diye sorulsa, tamamen anti-demokratik bir eylem olarak de¤erlendirirlerdi. Çünkü seçimin oldu¤u yerde, seçilende seçenden farkl› bir tak›m karakteristiklerin olmas› gerekir. Oysa Yunanl›lar, savaflç› muharipler d›fl›ndaki bütün görevlerde, eflitli¤in do¤al göstergesi, demokrasinin özü olarak kabul ettikleri kuray› benimserler. Modern demokrasi anlay›fl›nda da seçilenler, üstün kifliler de¤il, halk›n içinden ç›kan sözcüler addedilmiyor mu? K⤛t üzerinde böyle oldu¤u do¤ru.


Ama seçimin oldu¤u her yerde flöyle bir paradoksla karfl› karfl›yay›z: Belli aral›klarla yap›lan seçimlerde hesap verilirken, seçimlere girince belli bir proje sunarak halka “eflitiz, ama ayn› de¤iliz” aktar›m› yap›l›yor. Temsilî demokrasiden sadece hukukun üstünlü¤ünü, yasay› yapan›n yasan›n mutlak hâkimi olamayaca¤›n›, zamanla s›n›rl› olarak yasama yapt›¤›n› ve bunlar›n her birinin yarg› yoluyla denetlenebilece¤ini anlam›yoruz. Bunun yan›s›ra, yönetenlerle yönetilenler aras›nda yeni bir düzenlemeyi ve yeni bir “ortak iyi” tarifini de anl›yoruz. 18. yüzy›lda temsilî demokrasi, demokrasinin tarifine bir fley eklemekle kalm›yor, mant›¤›n› da de¤ifltiriyor: Kura yerine seçim, eflitlik evet, ama yönetenle yönetilenin özdefl olmayabilece¤i... 19. yüzy›ldaki iflçi s›n›f› mücadeleleri, genel oy için verilen mücadeleler, partilerin kitleselleflmesi sonucunda devlet adam› figürüyle an›lan siyasetçi profili yeniden yap›land›. Ama ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra otoriter rejimlerin sona ermesi, özellikle Avrupa’da sosyalist ve komünist partilerin faflizme karfl› mücadeleden büyük prestijle ç›kmas› ve iktidara gelme ihtimalleri, temsilî demokrasi anlay›fl›nda, düzen bak›m›ndan baz› gediklerin aç›labilece¤ini gösterdi. Anayasal demokrasi kavram›na da asl›nda buradan ulafl›yoruz. Demokrasi, belli zamanlarda seçim yapma ve yönetenin kim olaca¤›n› belirleme eylemiyle s›n›rl› kalm›yor –çünkü komünist ve sosyalistlerin kal›c› olarak iktidara gelmeleri ve uzun süre devleti yönetme ihtimalleri var–, böylece anayasa mahkemeleri bütün Avrupa’da arka arkaya kurulmaya bafll›yor. Bunun amac› da, Türkiye’de çok tart›fl›lmaya bafllanan “ortak iyi”yi tarif etmede yasamay› tek bafl›na etkin k›lmamak ve ço¤unlukçu demokratik kararlar›n temel hak ve özgürlüklere ayk›r› boyutlar›n› törpülemek; meclisin ald›¤› kararlar› norm denetimine tâbi k›lmak. O yüzden art›k sadece temsilî veya liberal demokrasi de¤il, “anayasal temsilî demokrasi” yahut “anayasal hukuk devleti” diyoruz. Anayasal hukuk devletinde halk, temsilcileri arac›l›¤›yla yönetime kat›l›r, fakat ço¤unlukçu yollardan iktidara gelenlerin, yasalar› kendi ç›karlar›na ve toplumun genelinden ba¤›ms›z olarak yapmalar›na engel olacak flekilde denetlenmesi söz konusudur. Ama burada çok önemli bir nokta var: Anayasa mahkemesi, asla liberal temsilî demokrasiyi ikame eden bir kamu otoritesi olamaz. Bir ikinci meclis gibi ya da bunun da oldu¤u yerlerde son kertede devlet akl›n› gelifltiren bir üst mekanizma gibi kullan›lmal›. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra anayasa mahkemeleri, ço¤ulculukla dünyan›n gerçekleri aras›nda denge kuran aktör olarak gündeme geldi. Anayasa mahkemeleri, asl›nda komünist, sosyalist ve faflist partilere karfl›, rejimin kendi ölçe¤inde onlar› entegre eden, d›fllamayan, ama denetleyen bir çözümüdür. Dolay›s›yla, Türkiye aç›s›ndan çok ilginç bir örnektir. Türkiye’de, gerek Kürt meselesinde, gerek baflörtüsü sorununda, gerek 1970’lerde

solun yeni bir “düzen” anlay›fl› gelifltir- Türkiye di¤i dönemde, Anayasa Mahkemesi, örne¤inde hem devleti yönlendiren, hem de yeni ilginç olan çat›flmalar› yok saymaktansa içtihatlar›y- husus, la onlara yol gösteren rol oynamad›. Her liberallerin durumda devlet refleksi gösterdi. Ama jüristokrasiden bu refleksi devlet akl›na uygun, temsilî flikâyet etmesi. demokrasi mant›¤› içinde so¤urucu, yeni Oysa dünyada alternatifler öneren, yarat›c› bir üçüncü genellikle sol flah›s olarak de¤il –ki burjuva toplumla- ve demokratlar, r›nda anayasal demokrasilerin en baflar›- liberallerden l› özelli¤i budur– dersini iyi çal›flmayan, jüristokrasinin sadece refleks gösteren bir rolle yürüttü. temsilcisi Yarg›çlar, toplumsal kurumlar›, sivil top- olduklar› için lumu, toplumun iradesini, sorunlara çö- flikâyet ederler. züm bulma kapasitesini, ayr›ca modern Siyaseti toplumlar›n kurucu dinami¤i olan çat›fl- hukukla may› yok sayarak, kendilerini bir numa- ehlilefltirme ral› rejim kurucusu ve kollay›c›s› ilân tarz› ediyor. Bir nevi, “herkes hain ve gaflet liberalizmin içinde olabilir, ama biz olamay›z” diyor- bir yöntemi lar, ki bu da jüristokrasiyi, “yarg›çlar›n olmas›na iktidar›”n› getiriyor akla. Anayasa Mah- karfl›n, kemesi, ço¤unlukçu bir rejime gidiflin Türkiye’de önüne geçmek bir yana, ço¤unlukçu ve liberaller ço¤ulcu bir yap›y› kollayan, ama olas› jüristokrasiden tehdit noktalar›n› da dile getirerek yeni rahats›zlar. bir müzakere alan› oluflturabilen, daha pozitif bir aktör olabilmeli. Ne yaz›k ki, mahkemenin türban konusundaki refleksi, sadece rejimi de¤il, yaz›l› olan veya teamüle uygun bütün kural ve kurumlar› t›kayan bir yola soktu Türkiye’yi. Bu refleks, koruma amaçl› olsa bile, daha da zaafa u¤rat›yor devleti ve siya- Aykut Çelebi seti. Modern devlet akl›n›n tarihsel süreçte geldi¤i noktada, anayasa mahkemelerinin flu prensibi iflletmeleri beklenir: Hukukun üstünlü¤ü çerçevesinde ço¤ulcu bir toplum, temsilî demokrasiye dayal› olarak ifller. Çat›flman›n b›rak›n önlenmesi, kaç›n›lmazl›¤› modern toplumu kuran ilke olarak vard›r. Temel hak ve özgürlükleri korumak d›fl›nda mahkemenin veya devlet akl›n›n yapaca¤› fley, çat›flmay› yönlendirebilecek ve kurumsallaflt›rabilecek araçlar› imal etmektir. Anayasa mahkemeleri, despot bir üst-kurul gibi davrand›klar›nda, kurulufl amaçlar›n› ihlâl etmifl olurlar. Carl Schmitt’le bafllad›k, oradan devam edelim. Schmitt, modern devleti ve ifllevini nas›l tarif ediyor? Devletin Türkiye’deki do¤as› ve iflleyifli hakk›nda, zannetti¤imizden daha ikircikli bir durumday›z. Sol için ayr› bir yük bu, liberaller için ayr›, muhafazakârlar içinse bambaflka bir yük. Schmitt, hem bir kamu hukukçusu, hem de devlet teorisyeni olarak flunu göstermeye çal›fl›yor: Devlet, bir siyasî organizasyon formudur. Ama tarihte bir halk›n ya da halklar bütününün, siyasî bir iradenin ald›¤› de¤iflik veçhe ve kendini ifade etme biçimlerinden sadece biridir. Schmitt’in “siyasal, devlet kavram›ndan önce gelir” cümlesine gelip “bir halk ne zaman halk olur” sorusunu irdelemeye çal›flal›m... Bu çok kritik ve çok güncel bir cümle. Halk kimdir? Halk nedir? Nüfus, kitle ya da kalabal›k ne zaman halk olur? Ör-

ne¤in milleti halktan ay›ran nedir? Schmitt’in iddias› flu: Bir halk› halk olarak tarif eden, ortak siyasî iradesidir. Dolay›s›yla, “biz” ve “di¤erleri” aras›nda çizdi¤i s›n›rd›r. Fakat bu, “biz”in kim oldu¤una karar verecek fley acaba tözsel bir etnik kimlik mi, dinî de¤erler mi, pratikler mi sorular›na Schmitt net yan›tlar vermiyor. Nazi geçmifli dolay›s›yla Schmitt’in bu sorulara “etnik ve millî” yan›t›n› verdi¤i söyleniyor. Ama metinlerinden ç›kan sonuç flu: “Biz”, siyasî bir irade ve ifadedir. Siyasal› b›rak›p devlet kavram›na gelelim. Devlet, siyasal›n uzun hayat›nda geçici bir momenttir. Çok say›da birbirinden farkl› biçimi olan siyasal birleflme ve ayr›flma formlar›ndan biridir. Bunlar dün “polis”ti, daha sonra mutlakî devlet, ulus-devlet ve flimdi de ulus-üstü yap›lanmalar oldu. Bir halk ne zaman halkt›r? Bir halk›n halk oldu¤unu baflkalar›na duyurmas›, buna yönelik siyasal örgütlenmesidir. Anayasalar, bunu ifade eden, bir halk›n kim oldu¤una, ne istedi¤ine dair siyasal belgelerdir. Türkiye’de son iki anayasa, halk›n irade beyan› de¤il, ordunun haz›rlad›¤› ve onaylatt›¤› metinlerdir. O halde biz bir halk m›y›z? Bugünkü krizleri göz önüne al›rsak, siyasî anlam›yla bir halk oldu¤umuz çok flüphe götürür. “Bir halk, tözsel olmayan biçimde, seçmenler toplam› m›d›r?”, “bir halk, bir ülkede yaflayan nüfus say›s› m›d›r?”, “bir halk, bir kalabal›ktan ne zaman farkl›lafl›r?” gibi sorular bugünlerde hepimizi ilgilendiren sorular. Hep beraber flunu sormal›y›z: Bir kalabal›ktan, seçmen grubundan, yurttafllar toplulu¤undan siyasal anlamda bir halk› ayr›flt›ran nedir? Bu sorular›n her birine dair zengin bir sosyal bilim literatürü var. Örne¤in liberalizmin dayanaklar›ndan biri, seçmen iradesi ve yurttafll›k ba¤›d›r. “Biz bir halk m›y›z” sorusuna liberal aç›dan “evet” diyebiliriz. Çünkü belli kurallara uygun olarak belli bir irade sergileyen, temsilî demokrasinin araçlar›n› kullanan ve buna uygun bir anayasa yapm›fl bir toplumuz ve yeni bir kontrat› da imzalamam›z mümkün! Nitekim, Prof. Dr. Ergun Özbudun’un baflkanl›¤›nda haz›rlanan anayasa tasla¤›, AKP’nin tam olarak bu çerçevedeki görüflünü yans›t›r. Fakat kritik olan flu: fiimdiye kadar halk tarifi, tarihin hiçbir noktas›nda, “hadi hep beraber irade beyan›nda bulunal›m” denerek yap›lmad›¤› için, hep “devrimlerle”, tarihi s›f›rlatan yeni bir bafllang›ç ideas›yla, örgütlü bir az›nl›¤›n fikri olarak devreye girdi¤i, ama bu örgütlü az›nl›¤›n kendi ç›karlar›n› bütün insanl›¤›n ç›karlar›na denk tutmakta inat etti¤i bir aflamada kuruldu¤u için, biz asl›nda ayn› ç›kmazda debeleniyoruz. Her meclis, bir kurucu meclis gibi çal›flt›¤›nda, örgütlü bir az›nl›¤›n kendisini baflkalar›n›n evrensel temsilcisi olarak kurdu¤u yerde, halk› ikame

19


20

Anayasalar bir halk›n kim oldu¤una, ne istedi¤ine dair siyasal belgelerdir. Türkiye’de son iki anayasa, halk›n irade beyan› de¤il, ordunun haz›rlad›¤› ve onaylatt›¤› metinlerdir. Bugünkü krizleri göz önüne al›rsak, siyasî anlam›yla bir halk oldu¤umuz çok flüphe götürür.

gerçe¤ini ak›lda tutarsak, san›r›m halk tarifimiz de de¤iflecektir. Türkiye’de flu an tüm organlar üzerinden bir depolitizasyon süreci yürütülüyor ve yasan›n kendisi çürütülüyor. Bir yandan Anayasa Mahkemesi yetki s›n›rlar›n› aflarken, bir yandan da AKP hükümeti, uzun bir müddettir kanun tasar›s› sunmadan, milletvekilleri arac›l›¤›yla kanun teklifi veriyor. Kanun tasar›lar›n› hükümetler haz›rlar ve siyasî sorumlulu¤u hükümetler tafl›r. Milletvekillerinin kanun teklifleri ise sadece kendilerini ba¤l›yor. AKP, bu siyasî sorumlulu¤u almamak için kanun tasar›s› haz›rlam›yor. AKP milletvekilleri kanun teklifini getiriyor, hepsi el kald›rarak kabul ediyor. Böylece hükümet, siyasî sorumluluktan kurtulmufl, topu milletvekillerine atm›fl oluyor. Dolay›s›yla siyaset, sadece ordu ya da Anayasa Mahkemesi taraf›ndan çat›flmadan azade bir depolitize ortamda yürütülmüyor. Tarihin garip bir cilvesi, Türkiye’de parlamento da, çok uzun bir süredir, demokrasinin oldu¤u kadar, depolitizasyonun da a¤›rl›kl› ayaklar›ndan birini oluflturuyor. Son dönemlerde yarg›çlar›n iktidar› anlam›nda elefltirel bir biçimde s›kça kullan›lan jüristokrasi kavram› üzerine bir kitap yazan Ran Hirschl’›n söyledi¤i çok önemli bir fley var: Jüristokrasi de bir siyaset biçimidir ve siyasetin bofllu¤unu doldurma amac›yla, sadece bürokrasinin de¤il, siyasî aktörlerin de destekledi¤i bir fleydir. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin kapatma ve baflörtüsü davas›ndaki aktivist tavr›ndan sonra bizim bütün liberal yazarlar›m›z, jüristokrasi kavram›n› kullanmaya bafllad›. Fakat jüristokrasi, ancak demokratik siyasî bofllu¤un yerini ikame eden baflka türlü bir siyasetin, depolitize bir siyasetin ifade biçimidir. Bu sadece Türkiye’ye özgü de¤il; uzun zamand›r siyaset, hukukîlefltirilerek depolitize edilmeye çal›fl›l›yor. Türkiye örne¤inde ilginç olan husus, liberallerin jüristokrasiden flikâyet etmesi. Oysa dünyada genellikle sol ve demokratlar, liberallerden, jüristokrasinin temsilcisi olduklar› için flikâyet ederler. Siyaseti hukukla ehlilefltirme tarz› liberalizmin bir yöntemi olmas›na karfl›n, Türkiye’de liberaller jüristokrasiden rahats›zlar. Liberal yönetme sanat›n›n en büyük marifeti, radikal unsurlar› sisteme katmas› ve yönetmesidir. Türkiye’deki problem, liberal demokrasinin kamusal aktörlerinin, liberal demokrasinin en kudretli yönünün bu oldu¤unu hiç idrak edememesidir. Foucault’cu mânâda söylersek, liberal yönetme sanat› bir yönetimsellik tekni¤ine dönüflemiyor, bir tür “kimi d›flar›da b›rak›p kimi içeri alaca¤›z” sorusuna verilmifl bir “iç düflman” tarifi haline geliyor. O yüzden de sistemi koruma refleksiyle hareket eden kurumlar, sonuç olarak, sistemin alt›n› oyuyor. Schmitt’in ünlü bir makalesinin bafll›¤› olan soruyla devam edelim: “Anayasay› kim koruyacak?” 1930’larda Schmitt, anayasay› devletin ve rejimin korumas› gerekti¤ini söylüyordu. Ama 1950’lerden sonra Schmitt-

yen düflünürler, anayasay› Anayasa Mahkemesi’nin korumas› gerekti¤ini söylüyorlar. Dolay›s›yla rejimin güvencesi sadece anayasa mahkemesidir. Ama, hangi anayasa mahkemesi diye de sorup flu yan›t› veriyorlar: Federal Alman Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini, genel felsefesini ve Bat› de¤erlerini d›fllamayacak bir anayasa mahkemesi! Türkiye’deki problem, Anayasa Mahkemesi’nin ve genel olarak kamu refleksinin konjonktüre göre de¤iflebiliyor olmas›. Anayasa Mahkemesi, Schmittyen mânâda, “ola¤anüstü hal”e karar verme ve krizi tayin etme yetkilerini kendisinde görüyor. Hatta, gerekti¤inde anayasay› çi¤neme hakk›n› kendinde görüyor. Schmitt, “ola¤anüstü hal” ile “s›k›yönetim” aras›ndaki ayr›ma da dikkat çekiyor: Anlad›¤›m›z kadar›yla ola¤anüstü hal, bir sisteme veya bir düzen özlemine iflaret etmez. S›k›yönetimin kendisi ise bir sistem, düzendir. Türkiye’de daimî kriz hali sistemi sürdürme çabas›n›n sonucu mu, yoksa arzulanan tam da sürekli ola¤anüstü hal sistemi mi? Schmitt’in tarifinde iki tür diktatörlük var. Birincisi düzeni kuran egemen diktatörlük, ikincisi de komiseryal, yani geçici sürelerde krizlere müdahale eden, düzeni de¤ifltirmeyen, koruyan diktatörlük. AKP’nin haz›rlad›¤› yeni anayasa tasar›s›nda her iki taraf da meseleye yepyeni bir kurucu iktidar perspektifinden bakm›yor. Herkes, Türkiye’nin iyikötü bir düzeni oldu¤u konusunda hemfikir. Ama bu düzenin daha iyi ifllemesi için yap›lan önerilerin temelinde bir tak›m t›kan›kl›k noktalar› var. Kimse, rejiminin temelden de¤ifltirilmesi gerekti¤ini düflünmüyor. Veya süreci, darbelerle yap›ld›¤› gibi s›f›rlayarak yol almak gibi bir tav›r görünmüyor. Zaten 28 fiubat da, öncekiler gibi “zaman› s›f›rlayan” bir darbe de¤ildi. Art›k darbe denince akla hukukî müdahaleler geliyor... Do¤ru, 28 fiubat’la devam eden sürece Schmittyen anlamda komiseryal diktatörlük faaliyetleri denebilir. Düzeni de¤ifltirmeden, ama düzeni yeniden tesis edecek flekilde yap›lan müdahaleler. ‹ki meclis mekanizmas›yla, içinde bulundu¤umuz erkler çat›flmas› minimalize edilebilir mi? Yasamay› denetleyen, siyasî ara kademelerin kurulmas› gerekiyor: Sivil toplum örgütleri, bask› gruplar› ve toplumsal hareketler... 12 Eylül mant›¤›, bilinçli olarak ilkin bunlar› yok etti. O yüzden, ikinci bir meclis gibi, meclis kararlar›n› müzakere ederek siyaseten denetleyen bir mekanizma flart. Di¤er yandan da, yarg›n›n müzakereci bir demokrasi usûlüne ihtiyac› oldu¤u mutlaka sürekli vurgulanmal›. Yarg›çlar hangi karara nas›l vard›klar›n› ve nas›l müzakere ettiklerini kamuoyuyla paylaflmal›. Türkiye’deki demokratlar›n, baflta devlet olmak üzere kurumlar› hiç küçümsemeden, ulusal ve ulus-üstü geliflmelere yönelik, alternatif önerilerde bulunmas› gerekiyor. Sorun, “bir halk kimdir ve ne zaman halk olur” sorusunda yat›yor.

Söylefli: ‹rfan Aktan

etmifl oluyor. Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, bütün kurucu momentler, “s›f›r noktas›n›” halk tarifinin merkezine oturtuyorlar. Ayr›ca, halk› tarif ederken “kimi içerece¤iz” sorusu, baflkalar›n›n d›flar›da tutulaca¤› gerçe¤ini ortaya koyuyor. O yüzden de, birilerini d›flar›da b›rakan bir siyasî irade, dolay›s›yla da halk ve devlet fikri, ne kadar devrimci olursa olsun, belli bir partikülarizmi varsayarak onun üzerinden kendini infla etti¤i için devletlefliyor, ama ayn› zamanda ayr›mc› ve d›fllay›c› oluyor. Bu, hiçbir anarflistin ve demokrat›n içine sindiremeyece¤i bir noktad›r. ‹ki kutuplu dünya sona erdikten sonra, neo-liberalizm bütün dünyay› mare nostrum (bizim denizimiz) diye tarif ederken, siyaset neo-liberal elit taraf›ndan hukukla ikame edilmeye çal›fl›ld›. Depolitizasyon, hukukun siyaseti ilga etti¤i bir tür demokratikleflme ve aç›kl›k ile eflanlaml› olarak kullan›lmaya baflland›. Bu siyaset, çok geçmeden partikülarist, içe kapanmac› direnç alanlar›n›n yeniden yo¤unlafl›p patlamas›yla sars›ld›. Siyasî anlamda halk oldu¤umuz tart›fl›l›r dediniz. ‘82 Anayasas›’n› halk yapmad›, onaylad›. AKP’nin yeni anayasa çal›flmalar› sonuçlan›rsa, o zaman da halklaflm›fl olmay›z. Çünkü bu anayasa da toplumun tüm kesimlerinin irade beyan› say›lmaz. O halde bir halk, anayasas›n› nas›l yapar? Öncelikle 1961 ve ’82 anayasalar›n›n k›yaslanmas› ve ’61 Anayasas›’n›n hep övülmesi meselesine aç›kl›k getirmeliyiz. ’61 Anayasas›’nda küçük bir grup, geneli, kendi ç›karlar›yla bütünlefltirmede çok maharetli davrand›. ’82 Anayasas› ise alenen küçük az›nl›¤›n gözünden bakt›¤› haliyle kamu otoritesini yeniden flekillendirme ve yeni bir millet tarifiyle s›n›rl›yd›. O yüzden de çok aç›k bir deklarasyondu. Ama ’82 Anayasas› bile, geçirdi¤i de¤iflikliklerle ‘61’e yak›nlaflt›. Fakat bundan bir felsefe ç›kmad›, çünkü anayasa sadece madde de¤ifltirerek olmaz; siyasî bir belgedir o ve bir felsefesinin olmas› gerekir. Gelelim sorunuza: Kurumlar›n ve bireylerin, sivil toplum örgütlerinin birbirleriyle diyalo¤a, gerekti¤inde çat›flmaya girece¤i bir kamusal alana ihtiyac›m›z oldu¤u ortada. Dolay›s›yla salt yeni bir kurucu iktidarla olmaz bu ifl. E¤er sendikalar, sivil toplum örgütleri, toplumun de¤iflik kesimleri, “nas›l bir toplumda yaflamak istiyoruz” sorusunun özgürce tart›fl›labilece¤i bir zemini yaratabilirlerse, buna ek olarak Türkiye’de tabu addedilen fleyleri daha rahat konuflabilece¤imiz bir ortam oluflturabilirlerse ve bunu yapabilmek için AB gibi post-nasyonal yap›lanmalara yönelirlerse, salt yeni bir kurucu meclise sabitlenmeden yolumuza devam edebiliriz. Post-nasyonal bir dünyada, ulusüstü bir egemenlik evreninde, farkl› kimlikler, ülkeler, s›n›flar, dinler ve gruplar olarak, yeni entegrasyon kapasiteleri ve yeni bir akl›n oluflumuna katk›da bulunacak flekilde tart›flmam›z› sürdürebilirsek, genifl bir dünya ailesine entegre olma çabas›n› sürdürüp ulus-devletin tarihin geçici bir momenti oldu¤u



pacaklar›n› aç›klad›. TMF Genel Baflkan Vekili Tahir Tellio¤lu buna gerekçe olarak demir-çelik ürünlerinde yüzde 100’ün, di¤er girdilerde yüzde 50’nin üzerinde yaflanan art›fl nedeniyle sektörün bunal›ma girdi¤ini, TOK‹’nin ise sektör için Geçen say›m›zda kentsel dönüflümün baflat aktörlerinden TOK‹’nin iflleyifline derinlemesine strateji yerine, lüks konut üretti¤ibakm›fl, yetkileri giderek artan bu kurumun yoksullar› yerinden yurdundan etmesinin yan›s›ra ni söyledi. Tellio¤lu, bir nevi isyan inflaat ve emlâk sektörünü krize sürükleme potansiyeline dikkat çekmifltik. Kald›¤›m›z yerden bayra¤› çekti: “TOK‹ 500 bine yadevam ediyoruz, ulusal ve ulusalararas› emlâk flirketlerinden, yani konut piyasas›n›n liberal k›n konut üretece¤ini söylüyor. aktörlerinden TOK‹'ye gelen elefltirileri mercek alt›na al›yoruz. Sonra da sözü kentleflme Bunlar›n ço¤unlu¤u orta ve üst gesorunlar› üzerine kapsaml› çal›flmalar› olan Prof. Dr. ‹lhan Tekeli’ye veriyoruz. lir grubuna yönelik konutlar. Alt gelir grubuna daha az üretiyor. Hatta hiç üretilmiyor, OK‹’nin bir devlet tröstü olarak TOK‹’nin “sosyal” bir projesisembolik olarak üretiliyor.” nevzuhuru, Tayyip Erdo¤an’›n nin, ‹hlas Holding’le BahçefleTellio¤lu’nun cümlesini Siirt milletvekili olarak, “yeflil hir’de infla edilen, 124 daireden oluflan Bizim ATO Baflkan Yard›mc›s› Sasermaye”nin Anadolu Kaplanlar›ndan Evler’in aç›l›fl›nda TOK‹ lih Bezci tamamlad›: “TOK‹ JetPa’n›n kurucusu ve y›k›c›s› Fad›l Akbaflkan› ‹hsan Bayraktar ile mücadele etmemiz zor. gündüz’ün yerine 9 Mart 2003’te seçilmeTOK‹ yap› denetim ve belesi ve akabinde baflbakanl›k koltu¤una diye harc› vermiyor. Niye oturmas›yla bafllad›. TOK‹ Prensi ErdoTOK‹’ye yok, bize var?” ¤an Bayraktar hikâyeyi flöyle anlat›yor: Ard›ndan 4-5 Haziran’da “TOK‹ Baflkanl›¤›'na vekaleten atand›GYODER, Emlâk Zirvesi’ni ¤›m dönemde Say›n Erdo¤an baflbakan gerçeklefltirdi. TOK‹ de kat›de¤ildi. Abdullah Gül baflbakan›m›zd›. l›mc›lar aras›ndayd›. Zirvede Ben göreve bafllad›ktan üç ay sonra Erdoön plana ç›kan iki önemli so¤an baflbakan oldu. Say›n baflbakan›m›z run vard›. ‹lki, Türkiye’de göreve geldikten sonra kendisine k›sa bir üretilen emlâka müflteri bubrifing vermeye çal›flt›m. TOK‹'nin geçlunamamas›, ikincisi de TOmiflini inceledim. Yirmi senede 43 bin koK‹’nin sektörde devasa bir nut (y›lda ortalama 2 bin 300 konut) yappay kapmas› nedeniyle irili m›fl. Bunun befl kat›n›, yani y›lda 10 bin ufakl› flirketlerin ifl yapamamas›yd›. konut yaparsak çok baflar›l›y›z demektir lumsal muhalefete de¤il, sermayenin Zirve uluslararas› bir nitelik tafl›yordedik. Öyle bir projeksiyonu baflbakana elefltirilerine bir cevap üretmek. du. Kat›l›mc›lardan biri de Boston mergötürünce k⤛tlar› surat›ma att› ve 'Git “ABD’deki emlâk krizini TOK‹ mi Türkkezli Affordable Housing Institute (Ulado¤ru dürüst hesap getir. Bana 100 binçelefltirir” flüphesi yaklafl›k alt› ayd›r Sermaye, fl›labilir Bar›nma Enstitüsü) idi. Bafll›ca lerden, 500 binlerden bahset' dedi.” gündemde, Erdo¤an da ayn› süre zarf›n- TOK‹’nin ifllevi üçüncü dünya ülkelerinde dar geBayraktar, söz dinleyen bir bürokratda TOK‹’nin böylesi bir krize neden ol- kamunun lirlilerin konut sahibi olmas› için modelt›. Baflbakan›na istedi¤ini vermek için mak bir yana, ABD’den Avrupa’ya bu- imkânlar›n› elinden geleni yapt›. Ona göre, “bu iflin laflmakta olan hastal›ktan Türkiye’yi biz- kullanarak inflaat ler oluflturmak olan enstitü, gayrimenkul sektörüne iliflkin bir rapor haz›rlam›flt› beyni, yönlendiricisi, esas sahibi Tayyip zat kurtaraca¤›n› dillendiriyor. 18 Ma- sektörünün ve bu rapor zirvede aç›kland›. Rapora Erdo¤an”d›. y›s’ta, Gayrimenkul Yat›r›m Ortakl›klar› karfl›s›na göre, Türkiye’de dar gelirliler için devlet Erdo¤an da bofl durmad›, özellikle Derne¤i’nin (GYODER) düzenledi¤i rakip olarak deste¤i olmaks›z›n konut üretilemezdi. 2007 y›l›nda birazc›k erken yap›lan seGayrimenkul Zirvesi’nden birkaç hafta ç›kmas›ndan Ne var ki devlet “dar gelirlilere konut çimlerin hemen öncesinde TOK‹’nin heönce, Eskiflehir’de TOK‹ taraf›ndan yap›- flikâyetçi. üretiyorum” derken, sektörün bo¤az›n› men tüm temel atma, aç›l›fl ve kura çekilan bir toplu konut projesinin anahtar Her fleyi s›km›flt›. Enstitünün baflkan› David lifllerine kat›lmak suretiyle, hem TOteslim töreninde konuflan Erdo¤an’a ku- özellefltiren Smith, devletin konut yapmak yerine K‹’ye sahip ç›kt›, hem de toplu konutlafllak verelim: “'Özel sektörden, ‘TOK‹ bizi bir hükümetin teflvik sa¤layarak sektöre destek olmas› may› bir seçim yat›r›m› olarak tepe tepe flöyle engelliyor, böyle engelliyor’ diyor- bu sektörü kulland›. Bu arada kurumun yetkilerini, lar. Hay›r, TOK‹'nin görev alan› farkl›, si- kamulaflt›rmas›na gerekti¤ini söylüyordu. Ona göre TOK‹ malî kaynaklar›n› ve hareket alan›n› da zin görev alan›n›z farkl›. E¤er TOK‹ ol- anlam veremiyor. konut üretmemeli, sektörün finansman›na odaklanmal›yd›. Hatta yaln›zca arz›n geniflletti. Öyle ki, TOK‹ yaln›zca inflaat masayd›, mortgage krizi bizi de aynen Yanl›fl de¤il, talebin de finanse edilmesi için çösektörünün de¤il, ülke ekonomisinin en vururdu. E¤er ABD’deki mortgage krizi anlafl›lmas›n, önemli aktörlerinden biri haline geldi. Türkiye’yi vurmad›ysa, bizim sigortam›z bu kamulaflt›rma zümler bulunmal›yd›. ‹ronik olan, TOBu aflamada TOK‹’nin ve patron Erdovar. Nedir o sigorta? TOK‹. TOK‹’de koca bir sektörün K‹’ye aslî görevini hat›rlatan›n ABD’li liberal bir kurulufl olmas›yd›. Smith, TO¤an’›n karfl›s›na iki önemli sorun ç›kaböyle bir s›k›nt› yok, yüksek faizler yok. geçici K‹’nin yapabileceklerini flöyle s›ral›yorcakt›. ‹lki ABD’de bafllayan emlâk kriziSadece enflasyon fark› var. Enflasyon da bir süre için du: “Uzun vadeli ödenebilir ve karfl›lanin TOK‹ eliyle buraya da tafl›nabilece¤i zaten tek haneli rakamlarda.” “millilefltirilip” nabilir konutlar için devletin sat›n al›p korkusu, çünkü ABD’de krizi yaratan söz konusu dar gelirliye kiralayabilece¤i bir model mortgage sistemi Türkiye’ye getirilmekTMF’nin “ifl b›rakma” eylemi kaynaklar›n yarat›labilir. Nüfus artarken, göçle flehirle kal›nmam›fl, TOK‹ “kira öder gibi” olErdo¤an, Türkiye’deki emlâk ve inflaat kamu eliyle yeni lerin nüfusu daha da h›zl› büyüyecek. du¤u söylenen uzun dönemli enflasyona sektörünün sermaye aç›s›ndan tart›fl›la- sahiplerine Normal piyasa hiçbir zaman yeterli ev endeksli faizlerle fiilen mortgage’› uyguca¤› bir zirvenin hemen öncesinde gele- özellefltirilmesi üretemeyecek. GSMH’nin yüzde 30’unu lamaya bafllam›flt› –enflasyonun her dabilecek elefltirileri biliyor ve cevaplar›n› amac›n› tafl›yor. oluflturan konut sektörü daha da canlaim tek haneli rakamlarda kalaca¤›na güpeflinen teslim ediyordu. Çünkü, uzunca nacak. Ancak dünyadaki tüm ülkelerde veniliyordu. ‹kinci önemli sorun ise, sibir süredir inflaat sektörünün aktörleri oldu¤u gibi, Türkiye’de de hükümetin yasal ve ekonomik güçsüzlükleri nedeTOK‹’nin piyasada kendilerine alan b›sat›n al›nabilir evlerin üretiminde hat›r› niyle içinde yaflad›klar› evlerini üzerine rakmad›¤›n› söylüyorlard›. Mesela, Ersay›l›r bir rol oynamas› gerekiyor.” kondurduklar› araziler kolayca ellerindo¤an’›n yukar›daki konuflmay› yapmaBununla birlikte, OECD’nin aç›klad›den al›nan gecekondu mahallelerindeki s›ndan iki gün sonra, yani 20 May›s’ta bir ¤› bir rapor ve kimi pazar araflt›rmalar›, muhalefet oldu. aç›klama yapan Tüm ‹nflaat Müteahhitiçerdeki emlâk piyasas›n› belerterek devAnlafl›lan Erdo¤an’›n önceli¤i, a¤›rl›leri Federasyonu (TMF), 1-15 Haziran taletin nakit a盤›na, pratikmifl gibi görü¤›n› yoksul kesimlerin oluflturdu¤u toprihleri aras›nda “ifl b›rakma” eylemi ya-

MÜTEAHH‹TLER, L‹BERALLER, CEO'LAR B‹LE ELEfiT‹R‹YOR, TOK‹ ORALI OLMUYOR!

Tayyip usûlü kamulaflt›rma

T

22


nen çözümler üretmeye kalk›flan AKP hükümetine ve TOK‹’ye kötü haberler vermeye devam ediyor. Örne¤in, OECD’nin 2008 Ekonomik Görünüm Raporu, Türkiye’deki konut yat›r›mlar›n›n keskin bir biçimde h›z kesece¤i öngörüsünde bulunuyor: “‹nflaat ruhsat› al›mlar›ndaki son düflüfller ve konut yat›r›mlar› aras›ndaki iliflki temelinde, konut yat›r›mlar›ndaki büyümenin keskin bir flekilde h›z kesece¤i kimi ülkeler bulunuyor; özellikle ‹spanya, Danimarka ve Finlandiya ve daha az ölçüde Yeni Zelanda, Fransa ve Türkiye.”

“Kamulaflt›rma”n›n hikmeti Öte yandan, yasal de¤iflikliklerle emlâk edinmeleri kolaylaflt›r›lan yabanc›lar›n da Türkiye’den vazgeçtikleri anlafl›l›yor. Emlâk Zirvesi’nin kat›l›mc›lar›ndan Dubaili Majid Al Futtaim Properties’in CEO’su Jan De Kreij, “Türkiye’ye yat›r›m yapmaktan vazgeçtik, çünkü petrol fiyatlar›n›n yükselifliyle daha da zenginleflen Ortado¤u daha iyi bir seçenek” diyor. Hollandal› ForumInvest’in Türkiye Genel Müdürü Cem Alfar da befl flehirde gerçeklefltirmeyi planlad›klar› yat›r›mlar› rafa kald›rd›klar›n› söylüyor. ABD’li Real Estate Advisory Group’un Türkiye Genel Müdürü Cansel Turgut Yaz›c›, yat›r›mc›lar›n›n art›k Rusya pazar›na daha çok ilgi gösterdi¤i, Türkiye’nin eskisi kadar revaçta olmad›¤› haberini veriyor. Loyola Üniversitesi’nden Prof. Dr. Vefa Tarhan ise, yabanc› sermayenin 2010 y›l›na kadar ‹stanbul’a yat›r›m yapmayaca¤› müjdesini veriyor. Peki hükümetin cevab› ne? fiehir Planc›lar› Odas›’n›n 12 Haziran’da yapt›¤› bir aç›klamaya göre, TBMM komisyonlar›nda görüflülen bir torba yasayla hükümet TOK‹’nin oyun alan›n› alabildi¤ine geniflletiyor, bir baflka deyiflle GSMH’nin yüzde 30’luk dilimini oluflturan inflaat sektörünün bu devasa pacman’ine yat›r›m yaparak risk almaya devam ediyor. Yasalaflmay› bekleyen Kentsel Dönüflüm Alanlar› Yasa Tasar›s›, “kentsel dönüflüm” projeleri yapma ve imar planlar›n› delme ve merkezî idarenin elindeki kimi yetkileri kullanmakta TOK‹’yi zaten ayr›cal›kl› k›l›yor. Torba yasayla bunlara bir de al›flverifl ve ifl merkezleri, otel vs. infla etme yetkileri ekleniyor. Anlafl›lan o ki, sermaye TOK‹’nin kamunun imkânlar›n› kullanarak inflaat sektörünün karfl›s›na bir rakip olarak ç›kmas›ndan flikâyetçi. Her fleyi özellefltiren bir hükümetin, bu sektörü kamulaflt›rmas›na bir anlam veremiyor. Yanl›fl anlafl›lmas›n, TOK‹ bu kamulaflt›rmay› “ekonominin ulusallaflt›r›lmas›” ad›na yap›yor de¤il. Aksine, bir arazinin ya da mülkün, flu durumda asl›nda koca bir sektörün geçici bir süre için “millîlefltirilip” söz konusu kaynaklar›n kamu eliyle yeni sahiplerine özellefltirilmesi amac›n› tafl›yor. Bu iflten kimlerin nemaland›¤›n› görmek için de TOK‹’nin tafleron flirketlerine, sahiplerine, AKP’ye yak›nl›klar›na göz atmak yetiyor. Ayfle Çavdar

‹LHAN TEKEL‹ ‹LE KENTSEL DÖNÜfiÜMÜN AKTÖRLER‹ ÜZER‹NE

Dönüflüm rant›n›n eti¤i “Kentsel dönüflüm”ün gidiflat› hakk›nda ne düflünüyorsunuz? ‹lhan Tekeli: Kentlerin dönüflümü önemli bir problematik. Türkiye’nin öncelikle de¤iflim ve dönüflümden ne anlad›¤›n›, hangi tür de¤iflim ve dönüflümler makûldür, hangi türleri kime ne kadar kâr getirir, kime neye mal olur, bunlar› iyice tart›flmas› lâz›m. Toplumlar dönüflürler, dönüflürken kentsel mekân da bir dönüflüm geçirir. Türkiye, önce kentlerinin bugün nas›l bir dönüflüm yaflad›¤›n› tart›flmal›. ‹kinci mesele, bu dönüflüm hangi aktörler eliyle olacak? Türkiye'de yasal de¤iflikliklerle iki güçlü aktör oluflturuldu: TOK‹ ve belediyeler. Bu iki aktör olmasayd›, nas›l dönüflecekti ve acaba o dönüflüm daha adilâne mi olacakt›? Üçüncü mesele, d›flardan bir aktörle, yani dönüflümün gerçekleflece¤i semtte yaflayanlar›n planlama sürecine kat›l›m› olmadan yap›lan dönüflümün neden olaca¤› maliyet. Diyelim ki, Sulukule’de oldu¤u gibi adama konut veriyorsun, ama ona konut vermek durumu kompanse etmiyor ki, çünkü adam›n yaflam çevresini yok etmiflsin. Tüm bunlar› tart›flarak hangisi hakçad›r, hangisi gereklidir, hangisi gereksizdir, karar verebiliriz. O dönüflüm baflar›l› m›d›r, yoksa felaket midir? Bunun paras›n› kime ödetiyorsun? Oradaki toplulu¤a ne oluyor? Dönüflüm laf›n› kullan›yoruz, bu laf›n bir temele oturmas› lâz›m. Denilebilir ki, dünya sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiyor. Bunun kentsel yap›s› da sanayi toplumunun yap›s›ndan farkl›. Sanayi kentleri dünyas›n›n metropolitan yap›lar›n›n yerine, bilgi toplumunun ve küreselleflmifl dünyan›n kent bölgeleri kavram› geliyor. Tamam, bir dönüflüme ihtiyac›m›z var. Ama ‹stanbul çok büyük bir yer. Bu flehrin dönüflebilmesi için bir teoriye ihtiyac›m›z var. Olup bitene bak›p bir genelleme yapaca¤›z ve oradan hareket edece¤iz. Ancak yapt›¤›m›z genellemenin ekonomik olarak gerçekleflebilir oldu¤unu da göstermemiz gerekir. Yani teorimizin iki parças› olmas› gerekiyor. Bir parças›nda formun de¤iflmesi var, ikinci parças›nda ise bunun ekonomik olarak anlaml› oldu¤unu göstermemiz gerekir. Kentte merkez ve çeper olmak üzere farkl› dönüflümler yaflan›yor... Eski geleneksel kentlerimiz, mesela ‹stanbul’da tarihî yar›mada, çok uzun süredir desantralize oluyor. 1980 öncesinde kentler tek tek binalar›n eklenmesiyle büyüyordu. Onun için kompakt, tek merkezli sistemler vard›. Ama flimdi, kentler parçalar halinde büyüyor ve güçlü aktörler bu parçalar› infla ediyor. Toplu konut yasalar›, sanayi bölgeleri yasalar›, serbest bölge yasalar›, üniversite kampüsleri ç›k›yor. Ken-

‹nsanlar gecekondu diye bir çözüm bulmufl, Türkiye’nin sanayileflmesi de bunun üzerine kurulmufl. Bunun tasfiyesi sorunuyla karfl› karfl›yas›n. Acaba bunun tasfiyesi hangi h›zla yap›lmal›d›r? Akl›na gelen yeri y›karak yapamazs›n. Gecekondu yenileme flemalar› büyük bir adaletsizlik içeriyor.

tin ortas›ndan bir boflalma yaflan›yor. D›flar›da da büyük bir yay›lma var. ‹çerisi boflal›nca kentin merkezinin yenilenmesi diye bir problem ortaya ç›kabilir. Bütün dünyada oldu¤u gibi, kent merkezleri ve yak›n çevresi çöküntü alan› haline gelir. Bunu mesela Thatcher döneminde ‹ngiltere yaflad›, daha önce kent merkezlerinde kullan›lmayan teflvik tedbirleri kent merkezinde kullan›lmaya baflland›. Bu canland›rmay› biz mesela ‹stanbul’da, Ca¤alo¤lu civar›nda görüyoruz. Oras› boflald›ktan sonra turistik oteller alan›na dönüfltü. Burada morfolojik bir tan›m var, ama ayn› zamanda merkezde fiyatlar düfltü¤ü için yeni bir ifl yapmak cazip hale geliyor, prestij kazan›yor, bölge yükselifle geçiyor. Yurtd›fl›na bakt›¤›n›zda, bunun üç jenerasyonlu bir süreç oldu¤unu görüyorsunuz. Bizde daha h›zl› oluyor. Benzer soylulaflma süreçlerini Cihangir’de, Tünel’de, Kuzguncuk’ta yaflad›k. Oradaki dönüflümler tek tek bireylerin yapt›¤› dönüflümlerdi. Küçük aktörler söz konusu oldu¤unda büyük bir haks›zl›k ç›kmas› mümkün de¤il, çünkü r›za süreçleri var. Bugün ‹stanbul’da yaflanan ikinci grup olay, güçlü aktörlerin yanl›fl ideolojilerle müdahale etmesinden kaynaklan›yor. Belediyelerin afl›r› müdahalesi söz konusu. Tarihî yar›madan›n turizm aç›s›ndan canland›r›lmas›, tarihe sahip ç›k›lmas› gibi kararlar› nas›l al›yor? Mesela ‹MÇ’nin ortadan kald›r›l›p yerine kaliteli “Osmanl› kona¤›” yap›lmas›... Bu tarihi koruma falan de¤ildir. Bu, Yeni Osmanl›c›l›k gibi bir zehabla yeni tarih üretmektir, tarihi en çok tahrip eden de budur. Kald› ki, ‹MÇ gibi Türk mimarl›k tarihinin yüzaklar›ndan biri ve cumhuriyetin yaratt›¤› çok önemli bir mimarl›k eseri, dönüflüm ad› alt›nda y›k›labilir mi? Bu meflruiyet nereden do¤uyor, o zehaba insanlar nas›l kap›l›yor? Afl›r› güçlü bir aktör yarat›lm›fl. Adam tarih infla etmek istiyor. Buna kimsenin hakk› yok. Karfl› karfl›ya oldu¤umuz problem tarihî flehir merkezini afl›yor. ‹stanbul’un genelinde milyonlarca kifli, gecekondu dönüflüm alanlar› projeleriyle zor durumda kalacak. Bu “büyük” kentleflme at›l›m› hakk›nda ne düflünüyorsunuz? 1940’lardan bu yana çok h›zl› bir flehirleflme yaflad›k. Gecekondulaflma, Türkiye’nin kentleflme sürecine dair bir fenomendir. Bunun çözümü için çok büyük kentsel yat›r›m, ona paralel olarak da büyük sanayi yat›r›m› yapacaks›n ki, istihdam yaratabilesin. ‹kisi de bü-

23


yük kapital istiyor ve böyle bir kapital birikimine sahip de¤il ülke. Türkiye’de meflru kent yap›m biçimi diye bir kavram var; bu, modernitenin kavram›, ama o modernite ve kapital birikimi farkl› flekilde oluflmufl. Sen diyorsun ki, “‹stanbul’da meflru yaflaman›n koflulu fludur: Önce bir arsa al, git belediyeden çap›n› al, mimara plan›n› yapt›r, bunu onaylat, sonra da oturma izni al, yafla.” Öyle bir kural koyuyorsun ki, adam› geldi¤i anda suçlu duruma düflürüyorsun. Ama insanlar gecekondu diye bir çözüm bulmufl, Türkiye’nin sanayileflmesi de bunun üzerine kurulmufl. Bunun tasfiyesi sorunuyla karfl› karfl›yas›n. Acaba bunun tasfiyesi hangi h›zla yap›lmal›d›r? Akl›na gelen yeri y›karak yapamazs›n. Geçmiflte sarfetmedi¤in kapitali flimdi sarfedeceksin, ama onu sarfetmek için do¤ru bir aflamada m›s›n, önce ona bak. Bütün bu gecekondu yenileme flemalar› büyük bir adaletsizlik içeriyor. Gecekondular›n yar›dan fazlas› kirac›, bu kirac›lar›n yeni koflullarda düflük kiral› konut bulmas› mümkün de¤il. Bu mümkün olmay›nca, modern diye övdü¤ün toplu konut adamlar için büyük bir yaflam azab› haline dönüflüyor. Demek ki, “gecekondular hemen dönüflsün” demek ve bunu afl›r› güçlü bir aktör eliyle gerçeklefltirmek iki sonuç yarat›yor: ‹lki kirac›lar sorunu, ikincisi ekonomi aç›s›ndan zamanlama sorunu. Binalar›n düzgün ve güzel görünmesi problemi de¤il bu problem. Sulukule örne¤inde, yenileme projesi ad› alt›nda, o komünitenin da¤›t›lmas›, yaflam çevresinden uzaklaflt›r›lmas›, d›fllanmas› gibi bir süreç var. “Uydurma bir evi vard›, ona güzel bir konut verdim.” Bu laf kompanse ediyor mu? Etmiyor, çünkü o komünite kentin içinde, çok merkezî bir konumda ve bir sosyal iliflki dokusu içindeydi. Bu dokuyu kesti¤in zaman onun varl›¤›n› tehdit ediyorsun. Peki ne yapal›m, kötü evlerde mi otursunlar? Çözüm, o komüniteyi koruyarak durumun sa¤l›kl›laflt›r›lmas›. Bu, gecekondu bölgeleri için de dile

24

getirelebilecek bir argüman... Tabii, ama Sulukule'de gettolaflm›fl özel bir kültür var ve o kültür bütün dünyada d›fllan›yor. Mevcut iktidar›n da onlara ne kadar sempatiyle bakt›¤› flüpheli oldu¤u için bu proje bafltan büyük bir kuflkuya dönüflüyor. Olay flu: Dönüflüm karar›n›n verilmesinde, orada yaflayanlar›n hiçbir kat›l›m› olmuyor. Buralar›n yaflam ve çevre kalitesinin nas›l gelifltirilece¤i sorusuna kat›l›mc› bir süreçle yan›t aram›yoruz. D›fltan, eksper oldu¤u varsay›lan biri bir plan yap›yor, sonra o plan›n uygulanmas› için insanlar› raz› edecek bir pazarl›k yap›l›yor. Dünyada böyle bir planlama art›k meflru de¤il. Planlama, kat›l›mc› süreçlerle, karar›n içeri¤inin kendisi müzakere edilerek üretilmeli. Buna müdahale edenler kötü olsun diye de¤il, kendi kafalar›ndaki iyiyi gerçeklefltirmek için yap›yorlar. Ama yöneticilerin kafalar›ndaki iyi meflru mudur? Belediye baflkanlar› bir anlamda estetik jüri gibi ifllev görüyor. Halk belediye baflkan›n› seçerken, estetik de¤er yarg›lar›n›n güvenilir olup olmad›¤›n› bilerek seçmiyor ki... Örne¤in Maltepe belediye baflkan›n›n verdi¤i estetik kararlar›n alt›nda bir rant beklentisi var. Sadece iyi bir

Sulukule’de düzenlenen “40 Gün 40 Gece Sulukule” etkinli¤i (sa¤da); Roman yönetmen Tony Gatlif Sulukuleli müzisyenlerle (afla¤›da)

Sulukule örne¤inde, yenileme projesi ad› alt›nda, o komünitenin da¤›t›lmas›, d›fllanmas› var. “Uydurma bir evi vard›, gittim ona güzel bir konut verdim” diyorsun. Bu laf kompanse ediyor mu? Etmiyor, çünkü o komünite, kentin içinde çok merkezî bir konumda ve bir sosyal iliflki dokusu içindeydi. Bu dokuyu kesti¤in zaman onun varl›¤›n› tehdit ediyorsun.

flehir yaratmaktan de¤il, bir derdest etme sürecinden de bahsediyoruz. Dönüflüm bir rant do¤uracak, bu rant›n paylafl›m eti¤i nedir? Ankara-Dikmen örnektir. Orada bir gecekondu alan› var, belediye de o adamlar› oradan d›fllamadan, yine oradan yer vererek dönüflüm sa¤lamak istiyor. Ama elinde para yok. Bu nas›l yap›labilir? Dersiniz ki, “burada 5 bin kifli var, 5 bin daire yapaca¤›m, ama bunu yapabilmek için 10 bin daire yerlefltirmeliyim ki, bu 5 binin paras› ödensin”. Buran›n meflruiyet s›n›r› budur. 15 bin yaparsan, rant bafll›yor. Bunu Anakent Belediyesi uyguluyordu, hemen Çankaya Belediyesi “ben de yapay›m buraya üç-befl tane” demeye bafllad›; o zaman, Murat Karayalç›n ile Do¤an Tafldelen aras›nda çat›flma oldu, beceremediler. Ama Melih Gökçek gelince, hemen üçüncü, dördüncü, beflinci katlar yap›ld›. ‹stanbul'da baflka bir dönüflüm yaflan›yor, ‹stanbul dünya kenti oluyor. Bu, emlâk piyasas›n›n dünya emlâk piyasas› haline gelmesi demek. Ancak, güdülerimiz ulusal emlâk piyasas›yla s›n›rl›ysa, bu dönüflümü gerçeklefltiremeyiz. Fakat, ya¤ lekesi gibi büyüyen ‹stanbul’da gecekondu hisse, parsel meseleleri dolay›s›yla büyük arsa yok; halbuki büyük arsa çok önemli flimdi. Bu, bir uluslararas› meta olarak pazarl›k ediliyor, sat›l›yor. Peki bu pazarl›¤›n ahlâk› ne? Bunun müzakeresi için bir model gelifltirilmesi lâz›m. Benim gibilerin pozisyonu flu: Ben muhalefete de muhalifim, iktidara da muhalifim. Ne sorunu alg›layan ne de ona çözüm üretmeye çal›flan bir anlay›fl var. Tepkisel bir muhalefet ifle yaramaz; ne ‹stanbul’u iyilefltirir, ne bizim düflünce seviyemizi gelifltirir. Sürekli çözümsüzlük üretir. Yeni koflullarda çözümün etik standartlar› nedir sorusuyla karfl› karfl›yay›z. Tarihî yar›madan›n siluetini koruyoruz, ama Bo¤az’›n arkas›nda bir gökdelenler alan› olufluyor. Buna var m›y›z, yok muyuz? Oralara bak›nca “varm›fl›z” gibi görünüyor... Planc›lar yeni dönüflümle ilgili bir vizyon getirmedikleri için, bir tak›m meslek odalar›n›n geçmifle dönük tepkisel elefltirileriyle siyasetin istekleri aras›nda s›k›flm›fl, ne oldu¤u da pek belirli olmayan ve iki tarafa da yaranamayan bir plan var ‹stanbul’da. Plan›n sermaye-belediye taraf› ‹stanbul Metropolitan Planlama Ofisi (‹MP) gibi yap›s› tam da belli olmayan bir kurumu devreye sokuyor. Buradaki problem flu: Belediyenin Türkiye’nin bir metropol kentinin yönetimi ve planlanmas› konusunda vizyonu ne? Bir dünya kenti yaratmak istiyorsun. Ama yaln›z onunla da s›n›rl› de¤ilsin ki, AB'ye girmek istiyorsun, yeni bir de-


Söylefli: Ulus Atayurt - Ayfle Çavdar

mokrasi modeline ihtiyac›n var, bunlar›n hepsinin kentin oluflumuyla bütünleflmesi lâz›m. Bu meseleleri hiçbir yerde tart›flmayacaks›n, derinli¤ine sorgulama yolunu açmayacaks›n, ondan sonra da olmuyor tabii. Belki özel bir planlama bürosu kuracaks›n, malî kaynaklar› farkl› olacak, bunlar› yapmay›nca oradan buraya para transferleriyle, yetki transferiyle vs. gidiyorsun. ‹MP’de çal›flanlar›n ne bir ifl güvencesi var, ne dayanma gücü var, tuhaf bir mekanizma. Bizdeki gibi her yeri silme planlayan plan kalmad› ki dünyada. TOK‹, yeni kentsel dönüflüm yasas›yla tapulu alan›n›z› bile kamulaflt›rabilecek, ama bunu asl›nda yeniden özellefltirmek üzere yapacak. ‹nflaat sektörünü yönlendiren de yine TOK‹. E¤er uygulama yapmak istiyorsan, bunlar› yapars›n. Kentler parça parça büyüyor. Geçmifl planlama dolay›s›yla, kentleri belirli alanlarda dondurdun. fiimdi hukuken bafl›na bela olmufl, parçalanm›fl mülkiyetlerden meydana gelen bir kentsel alanla karfl› karfl›yas›n. Normal hukuk düzeniyle o parselleri bütünlemeye çal›flsan, çok uzun sürer ve burnundan gelir. Eskiden ‹stanbul’un çevresinde tar›msal toprak vard›, bu topraklar 1960’tan sonra ç›kan hisseli tapu usûlüyle sat›ld›, müthifl bir mülkiyet parçalanmas› do¤du. Bu mülkiyet parçalanmas›yla dünyada müzakere edemezsin. Geçmiflte, bir ara ilk toplu konut ç›kt›¤› zaman, ‹stanbul'un etraf›nda 19. yüzy›l›n sonunda oluflmufl büyük çiftlikler vard›, onlar al›n›p toplu konut yapt›r›l›yordu. Ama çiftlikler de bitti. Hakikaten dönüfltürmek ve uluslararas› piyasada da müzakere etmek istiyorsan, büyük arsaya geçifli sa¤laman lâz›m. Bu geçifl bir anlamda do¤rudur, bir anlamda da problemli. Temel insan haklar›ndan biri olan mülkiyet hakk›na do¤rudan sald›r›d›r. Böyle bir yasan›n, gerek bizim Anayasa Mahkemesi’nden, gerekse A‹HM'den dönmesi gerekir. Asl›nda, ak›llar› varsa, r›zaen almak daha ucuza gelir. Mahkemelerde tezyid-i bedel davalar›ndan kurtulmalar› öyle kolay de¤ildir, orada da rüflvet çal›fl›r, ald›¤›n›n üç misli pahal›ya mal olur. Geçmiflte, anayasan›n 38. maddesi vard›, sonra iptal edildi. “Kardeflim, sen ne beyan etmiflsen maliyeye vergi de¤eri olarak, o de¤erden kamulaflt›r›yorum. Sen söylemiflsin, yüksek söyleseydin, vergi kaç›rmasayd›n” deniyordu. Ama Anayasa Mahkemesi “mülkiyetin özüne ayk›r›” diye reddetti. Ondan sonra, bütün kamulaflt›rma yapan belediyeler pahal› da olsa r›zaen almaya çal›flt›. Soru flu: Büyük arsa ihtiyac›n› hukuk sistemi içinde nas›l dönüfltüreceksin? Ciddi bir yarat›c› hukukçuluk gerekiyor. Bunun insan haklar› aç›s›ndan dayana¤›n›n do¤ru dürüst kurulmas› lâz›m. TOK‹ asl›nda büyük bir finansal kurulufl de¤il mi? Özal da konut alan›n›n finansman›n› canland›rmak için finans kuruluflu olarak kurdu, yap-satç› olarak kurmad›. Ama TOK‹ dönüflüm geçirdi. Sektöre fiilen müdahale etmeyen bir yap›dan üretici haline dönüfltü. Tabii tafleron eliyle üretiyor, ama çok güçlü bir aktör haline geldi, devaml› olarak da güçlendiriliyor. TOK‹’yi bafl›ndaki adama ba¤l› olmaktan ç›karmak lâz›m. Elefltiri, adam›n yetkisi ve onun kötüye kullan›m› üzerinden yap›l›yor, halbuki denetimin olmamas› üstünden yap›lmal›. Emlâk meta olarak g›daya benzemiyor, hemen tüketilmesi gereken bir “ürün” de¤il. Dolay›s›yla Kartal dönüfltürme plan› gerçekleflti¤inde, oras›n›n uzun zaman bofl kalmas› sermaye aç›s›ndan önemli de¤il. Bofl alanlar, al›c› bekleyen konutlar, bir yandan da yerinden edilmifl insanlar... Bu, sermaye aç›s›ndan sürdürülebilir, ama alt-orta s›n›flar için öyle de¤il. ‹nsanlar Bafl›büyük'te o yüzden rahats›z... Bafl›büyük, geçmiflte gecekondularda geliflen siyasal hareketle bugünkülerin fark›n› göstermek aç›s›ndan ilginç. Eskiden, ço¤u kez, alan da, veren de memnundu. fiimdiyse yaflayanlar büyük sermayeyle karfl› karfl›ya gelmeye bafllad›. Bu yeni bir olay: Gecekondu alanlar›ndaki siyasetin çok önemli bir nitelik de¤iflikli¤i geçirdi¤ini gösteriyor. Literatüre bakt›¤›n›zda, Latin Amerika’da gecekondu alanlar›ndan çok gözüpek siyasî hareketler ç›k›yordu. Buradan da konuta dayal› büyük hareketler ç›kabilir. Ama hangi parti yapacak ki bunu? CHP muhalefet de¤il ki, saçmasapan bir fley.


DTP’nin iki baflkan aday› Ahmet Türk ve Emine Ayna

22 TEMMUZ’DAN 20 TEMMUZ’A DEMOKRAT‹K TOPLUM PART‹S‹

“Bin umut” suya düflüyor! DTP, "Bin Umut" slogan›yla girdi¤i seçimlerden bir y›l sonra, yeni genel baflkan›n› belirlemek için 20 Temmuz’da kongreye gidiyor. DTP’nin bir y›ll›k performans›n›, iç çekiflmelerin tabandaki yans›malar›n›, partinin Kürt siyasetinde geldi¤i konumu ve gelece¤ine dair ihtimalleri irdeledik… zunca bir süredir için için kaynayan DTP’de, özellikle PKK’nin konumuna dair fikir ayr›l›klar›, parti içindeki kutuplaflmay› art›r›yor. Ahmet Türk’ün, DTP heyetiyle birlikte geçti¤imiz aylarda Irak Cumhurbaflkan› Celal Talabani’yi ziyaretinden sonra, Kürdistan Yurtseverler Birli¤i’nin (KYB) resmî internet sitesine verdi¤i demeçte, “PKK’nin silahl› mücadelesi, Kürtlere zarar veriyor” demesi, parti içindeki tart›flmalar› ve görüfl ayr›l›klar›n› had safhaya ç›kard›. Gerçi Ahmet Türk bu aç›klamay› yalanlamakta gecikmedi, ama bu cümlenin Türk’ün temel görüflünü yans›tt›¤› biliniyor. Express’in Temmuz 2007 say›s›nda, Ahmet Türk’ün eninde sonunda DTP’nin PKK’ye yaklafl›m›n› do¤ru bulmayaca¤› ve bu yüzden partide kutuplaflmalar›n yaflanabilece¤ini belirtmifltik: “S›rr› Sak›k ve Ahmet Türk 22 Temmuz’dan sonra büyük bir olas›l›kla tekrar meclise ad›m atacak, ancak DEP dönemindekinden farkl› bir üslûpla siyaset yürütmeye çal›flacaklar. Mesele flu ki, flimdiden DTP’nin alt kadrolar›nda, bu isimlere yönelik çekinceler dile getiriliyor. Ana çekince, bu isimlerin PKK’nin olas› radikal taleplerini, örne¤in mecliste Öcalan’›n hapishane koflullar›n›n düzeltilmesi için açl›k grevine girilmesi talebini yerine getirmeyecek isimler oluflu... PKK’nin yay›n organ› Özgür Halk’›n seçimlerle ilgili görüflünü göz önüne ald›¤›m›zda, örgütün meclise girecek olan milletvekillerini bu tür radikal taleplere zorlayabilece¤ini ve meclisteki çal›flmalar›n›n önünü t›kay›p yeni bir DEP süreci bafllatarak uluslararas› kamuoyunda ‘da¤da kalman›n meflru nedeni’ olarak gösterebilece¤i söyleniyor.”

U

Emine Ayna, baflkanl›k yar›fl›nda Geçen seneki yaz›m›z› flöyle ba¤lam›flt›k: “DTP’nin, DEP dönemindeki gibi bir söylemi benimseyerek ‘Kürt sorunu var-

26

d›r’ veya ‘Kürtçe vard›r ve Kürtçe yemin ediyorum’ fleklinde bir tutum sergilemelerine gerek kalmayacak kadar geliflme yafland› on y›l içinde. Onun için de, PKK’nin olas› bir tazyiki olmazsa, DTP’liler ciddi bir program çerçevesinde, belki PKK’yi oldu¤u yerde b›rakarak Kürt sorununun çözümü için flartlar› zorlayacak gibi görünüyor. Bu ise Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için hiç olmad›¤› kadar etkili ve kritik bir flansa iflaret ediyor.” Bir y›l önce muhtemel görünen “flans”›n hâlihaz›rda büyük ölçüde yitirildi¤i, DTP’nin PKK’nin politikalar› karfl›s›nda pasifize oldu¤u, bu durgunlu¤un da parti içi kutuplaflmalar› su yüzüne ç›kard›¤› görülüyor. Asl›nda, DTP içindeki çat›flmalarda PKK’ye yaklafl›m fark› bir yana, siyasî h›rs ve kiflisel çekiflmelerin önemli rol oynamas›, bu ayr›flmadan olumlu bir yap›n›n ç›kmas› ihtimalini zay›flat›yor. DTP kongresi yaklaflt›kça, sloganc› bir üslûpla dikkat çeken milletvekilleri öne ç›k›yor. Ahmet Türk’ün DTP’nin grup baflkanl›¤›ndan istifa etmeye zorlanmas› ve yerine, son dönemde militan ç›k›fllar yapan Emine Ayna’n›n geçmesi bunun kan›t›. Siyasî birikimi, tecrübesi ve en önemlisi de Kürt meselesinin acil çözümü konusunda pek de ufku olmad›¤› bilinen Mardin milletvekili Ayna, partinin bafl›na geçmeye haz›rlan›yor. Elbette DTP’nin bafl›na geçecek kifli, delegelerin ba¤›ms›z kanaatleriyle de¤il, Kürt hareketinin “iflaret etmesiyle” belirlenecek. Zaten Türk 10 Haziran’daki bir demecinde, Ayna’n›n “flahin” ç›k›fllar›na atfen, “flahin olup tüyleri dökülen çok kufl gördüm” diyerek bu konudaki fikrini aç›k etti. Kürt hareketi de bunun bilincinde oldu¤u için farkl› yaklafl›mlar›n uyum içinde varl›¤›n› sürdürmesinden yana. Bunun öncelikli yollar›ndan biri, Ahmet Türk’ün tekrar DTP’nin bafl›na geçmesi gibi görünüyor. Bunun iki önemli sebebi

Ahmet Türk ve yak›n›ndaki isimler DTP içinde tutulamazsa, PKK’nin 2003 yerel seçimlerindeki ayr›flmadan beri korktu¤u fley, yani DTP ve PKK siyasetine alternatif yeni bir oluflumun h›zla filizlenmesi söz konusu.

var: Birincisi, Kürt hareketi, yani hem DTP’nin taban› hem de PKK, meclis çat›s› alt›nda etkin ve yap›c› bir mücadele yürütülmesini istiyorsa –ki bu konu ayr› bir analizi hak ediyor–, milletvekillerini bir arada tutma kabiliyetine sahip, di¤er siyasî parti ve devlet organlar›yla daha “sa¤l›kl›” iliflkisi bulunan Türk’ün genel baflkanl›¤a seçilmesi d›fl›nda bir flans görünmüyor. Zira, DTP içindeki kiflisel çekiflmeleri so¤ukkanl›l›kla idare edebilecek baflka bir isim göze çarpm›yor. Türk’ün Talabani’yle görüfltü¤ü tarihte DTP’nin Ayna’y› genel baflkan vekilli¤ine seçmesi ve Meclis ‹ç Tüzü¤ü uyar›nca grup baflkanl›¤›na geçirmesi, Türk’ün grup baflkanl›¤›ndan istifas›n› gerekli k›ld›. Fakat may›s ay›nda gerçekleflen bu de¤ifliklikten itibaren mecliste yap›lmas› gereken üç grup toplant›s›ndan sadece biri gerçekleflebildi. Sal› günleri, meclisteki tüm partilerin gerçeklefltirdi¤i grup toplant›lar›, o haftaki siyasî geliflmelerin de¤erlendirildi¤i, partinin proje ve planlar›n›n aç›kland›¤› kritik toplant›lar. Fakat Ayna, baz› milletvekillerinin kendisine tepki göstererek toplant›lara kat›lmamas› sonucu grubu toplayamay›nca, partinin meclisteki etkinli¤i de azal›yor. Siirt milletvekili Osman Özçelik’in de kongre yaklaflt›kça PKK’nin silahl› mücadelesini olumlayan demeçler vermeye bafllad›¤› görülüyor (Milliyet, 16 Temmuz 2008). Özçelik’le Türk’ün iliflkisinin limonî oldu¤unu bilenler, Özçelik’in “PKK terörist bir örgüt de¤ildir” aç›klamalar›yla, “PKK’nin silahl› mücadelesi Kürtlere zarar veriyor” diyen Türk’ü köfleye s›k›flt›rmaya çal›flt›¤› kan›s›nda. Zaten Özçelik, 24 May›s’ta Radikal’e verdi¤i demeçte, Türk’ü “kompleksli” diye suçluyor ve S›rr› Sak›k, Aysel Tu¤luk, Hasip Kaplan’la Türk’ü parti içinde ayr› bir ekip olarak tarif ediyor. Ahmet Türk’ün parti içinde tekrar etkin bir konuma gelmesini gerektirebilecek ikinci sebep ise daha karmafl›k. PKK’nin so¤uk bakt›¤›, ancak vazgeçmek istemedi¤i Türk ve ekibi flu an bir yol ayr›m›nda görünüyor. Yol ayr›m›ndan kas›t, istifa ihtimali de¤il. Türk ve yak›n›ndaki isimler, 20 Temmuz’daki kongreden sonra ya pasifize olup arkaplana geçecek veya partinin bafl›na geçip yola devam edecek. Türk ve yak›n›ndaki isimler DTP içinde tutulamazsa, PKK’nin 2003 yerel seçimlerindeki ayr›flmadan beri korktu¤u fley, yani DTP ve PKK siyasetine alternatif yeni bir oluflumun h›zla filizlenmesi söz konusu. 2003 yerel seçimlerinde Ahmet Türk, eski HADEP genel baflkan› Murat Bozlak, eski DEP milletvekili Feridun Yazar, öldürülen Hikmet Fidan, Diyarbak›r’da, PKK’ye ra¤men eski belediye baflkan› Feridun Çelik’i desteklemiflti. O dönemde hem Türkiye’deki Kürt hareketi hem de PKK içinde ciddi bir bölünme yaflanm›fl, PKK bu bölünmeyi Hikmet Fidan ve Kani Y›lmaz’› öldürüp Osman Öcalan ve ekibini tasfiye ederek de engelleyemeyince, Türk’ün DTP’nin bafl›na geçmesine göz yumarak söndürmüfltü. 20 Temmuz’daki kongrede partinin bafl›na geçe-


cek ekip, önümüzdeki yerel seçimlerde belediye baflkan adaylar›n› da belirlemede etkin olacak. Bu da flimdiki belediye baflkanlar›n›n, parti içindeki kutuplaflmada taraf tutmalar›na sebep oluyor. 19 Temmuz’da siyasî yasaklar› bitecek olan HADEP’lilerin, ertesi gün yap›lacak DTP kongresinde yönetime gelme ihtimalleri de “yaraya” tuz bas›yor.

DTP’nin özelefltirisi DTP’lilerin parti içi iktidar savafllar› yüzünden kamuoyu önünde yapt›klar› radikal ç›k›fllar, diyalog ve tart›flma zeminini yok ederken, “bin umut” da suya düflmeye bafll›yor. Gerçi DTP, 16 Haziran’da yay›nlad›¤› genelgede özelefltirisini yap›yor, ama bu dört sayfal›k özelefltiri metninin de parti içindeki bir uzlafl› metni olmad›¤›, daha ziyade “d›flar›dan” yönlendirildi¤i iddia ediliyor. Özelefltiri metninde, parti içindeki çekiflmeler flu ifadelere yans›yor: “22 Temmuz genel seçimlerinin gerçekli¤i içinde, konjonktürel ortamda parti olarak rolümüzü tam oynad›k dersek do¤ru olmaz. Dezavantajlar› ne olursa olsun, özellikle AKP’ye karfl› gerekli ve do¤ru politik tutum belirlememek, yine iç sorunlardan (daha do¤rusu kiflisel çekememezlik, bireysel çat›flma vb) kaynakl› olarak gerçek potansiyelimizi a盤a ç›karamad›k ve bekledi¤imiz sonuçlar› alamad›k.” Kapatma davas›yla karfl› karfl›ya olan DTP, Anayasa Mahkemesi’ne verdi¤i savunmada, ilk defa aç›k olarak PKK’nin terörist bir örgüt olmad›¤›n› belirterek Kürt sorununun çözümü için yarg›y› göreve ça¤›rd›. 12 Haziran’da mahkemeye sunulan 173 sayfal›k savunma metninde PKK’nin bar›fl talep etti¤i de ifade edildi: “Kürt sorununun nedenleri de, çözümü de belli, bunu hem DTP’nin, hem PKK’n›n dillendirmesi, söylenenin yanl›fl oldu¤una, bunun fliddetle, bölücülükle sa¤lanmak istendi¤ine kan›t olamaz. Ne söyledikleri, söylediklerinin içeri¤inin ne oldu¤udur önemli olan. E¤er DTP çözüm için do¤ru, bar›flç›, fliddeti d›fllayan öneriler getiriyor ve fakat bunu PKK de söylüyorsa, bunda tedirgin olacak bir fley yoktur. Tersine, bu durum, PKK’nin de siyasî çözüm istedi¤i, bekledi¤i, de¤iflim istedi¤i fleklinde alg›lanmal›d›r. Çözüm için önerilen içerik, ya suç kapsam›ndad›r ya da de¤ildir. Söyleyene göre suç oluflturulamaz. Suç, söyleyenden ba¤›ms›z olarak ya vard›r ya yoktur.”

Tu¤luk ve Öcalan etkisizlefliyor DTP içinde dikkat çekici geliflmelerden biri de, “uzlaflmac›” bir üslûp benimseyen Aysel Tu¤luk’un art›k tamamen parti çal›flmalar›ndan uzaklaflmas›. Partinin eski eflbaflkan› Tu¤luk, Öcalan’›n görüflme notlar›ndan al›nt›larla yazd›¤› yaz› ve yapt›¤› aç›klamalara ra¤men, parti taban›ndan tepki almaya devam ediyor. Bu durum, DTP taban›nda Öcalan’›n görüfllerinin nas›l yank› buldu¤unun da iflareti. Kürt hareketinde art›k Öcalan’›n ikincil önem arzetti¤i, PKK stratejisinin tamamen hâkim oldu¤u, dolay›s›yla bölgesel dengeler ve reel politik geliflmeler

›fl›¤›nda yol haritas›n›n çizilmeye baflland›¤› görülüyor. Bunun aç›k ifadesi flu: ‹ran, Irak, Suriye ve Türkiye ba¤lam›nda politika yürüten PKK, bölgesel çapta bir strateji çizdi¤i için, Öcalan’›n ‹mral›’dan aktard›¤› görüfllerini sadece söylemsel düzeyde temel al›rken, DTP’nin TBMM’deki rolünü çok da önemsemiyor. Zaten bir y›l önce, örgütün yay›n organ› Özgür Halk’tan flu al›nt›y› yaparak belirtmifltik bu ihtimali: “Parlamento vazgeçilmez bir mücadele alan› de¤ildir. Kürtlerin demokratik iradesinin s›n›rl› da [olsa] meclise yans›mas›na tahammül edemeyen bir siyasal anlay›fla, Kürtler de yalvarmayacakt›r.” PKK’nin DTP milletvekillerine atfetti¤i önem bununla s›n›rl›yken, seçimlerden hemen sonra görüfltü¤ümüz fi›rnak milletvekili Hasip Kaplan, Express’e, DTP’nin T‹P’i aratmayacak derecede etkili olaca¤›n›, AKP’yi zora sokacak bir muhalefet yapaca¤›n› flu sözlerle savunmufltu: “Bugün itibariyle biz, hepimiz, sosyalistler, sosyal demokratlar, Kürt demokratlar›, her zamankinden daha fazla birbirimize muhtac›z. DTP’nin meclise giriflini solun tarihsel birlikteli¤ine evriltmek elimizdedir. fiu an yakalad›¤›m›z küçük konumu, sözünü etti¤im çabay› göstererek, önümüzdeki seçimde iktidara alternatif olacak kadar güçlü k›labiliriz. Büyük düflünürsek, birbirimizi kucaklar ve ortak paydalarda buluflup büyük ad›mlar atarsak, gerçek sonuca ulafl›r›z. Öbür türlüsü y›llard›r bize ve sola kaybettiriyor zaten.” DTP’deki y›pranma sürecine bir y›ld›r süren fiilî genel baflkans›zl›k eklenince, 20 Temmuz’daki kongreden beklentiler azalabilir. Ancak partiyi yak›ndan takip eden kaynaklar›m›za bak›lacak olursa, bu kongreyle DTP’nin bundan sonraki stratejisi netleflecek ve yerel seçimlerde hangi yaklafl›m›n belediye baflkan adaylar›n› belirleyece¤i ortaya ç›kacak. Bu da PKK’nin milletvekillerinden daha fazla önemsedi¤i belediye yönetimlerinin bundan sonraki tutumlar›n› ortaya koyacak. Fakat ayn› zamanda, Kürt hareketinin Ankara’dan Diyarbak›r’a kayaca¤›, uzlafl› zemininin azalaca¤›, saflar›n daha da netleflece¤i bir dönem bafllam›fl olacak. Zaten kongreden Emine Ayna gibi bir ismin genel baflkan olarak ç›kmas›, bu ihtimali büyük ölçüde güçlendirecek. Fakat aktar›lanlara bak›lacak olursa, PKK alternatif bir Kürt siyasetinin önüne geçmek için Ahmet Türk’ün parti içindeki etkinli¤inin sürmesinden yana. Bunun da iki formülü var: Kongrede, milletvekilleri d›fl›nda bir ismin genel baflkan olarak seçilip Ahmet Türk’ün tekrar meclis grup baflkanl›¤›na getirilmesi veya Türk’ün partinin bafl›na getirilerek “flimdilik” bu ›l›ml› isimle yola devam edilmesi. Ne var ki, gerek DTP, gerekse PKK’nin büyük ölçüde gözard› etti¤i fley, parti içindeki kiflisel çekiflmelerin bölgede AKP’nin lehine iflledi¤i ve böyle giderse, baflta Diyarbak›r olmak üzere bölgedeki pek çok ilde belediyelerin AKP’nin eline geçebilece¤i. ‹rfan Aktan



GÜNEY KORE’DEK‹ PROTESTOLARDAN

20 MAYIS-20 HAZ‹RAN 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat

AB’ye büyük darbe

Cumhuriyet ilân edildi

‹RLANDA 2005’te Fransa ve Hollanda’n›n Avrupa Anayasas›’n› reddetmesinin krizinden hâlâ ç›kamayan AB’nin korktu¤u bafl›na geldi. ‹rlanda, AB’nin iflleyifli aç›s›ndan yaflamsal önem tafl›yan Lizbon Antlaflmas›’n› yüzde 46.6’ya karfl› yüzde 53.4 oyla reddetti. Sonuç uzun pazarl›klar sonucu ortaya ç›kan antlaflman›n hükümsüz kalmas› anlam›na geliyor. Lizbon Antlaflmas›, 27 üye ülkenin 18’i taraf›ndan onaylanm›fl olsa da, üyelerden birinin onay vermedi¤i bir belge yürürlü¤e giremiyor. Ancak ret karar› di¤er ülkelerin onay sürecini tamamlamalar›n›n önünde bir engel oluflturmayacak.

NEPAL Kurucu Meclis, 28 May›s’taki ilk oturumunda 240 y›ll›k monarfliyi ilga ederek, ülkenin ad›na “cumhuriyet” ibaresini ekledi. Nepal laik bir devlet hâline gelirken dünyan›n son Hindu krall›¤› da tarihe kar›flt›. Sonuncu kral Gyanendra, kamulaflt›r›ld›ktan sonra müze olarak kullan›lmas›na karar verilen hanedanl›k saray›n› terk etti. Bu arada ABD, terörist örgütler listesinde bulunan, ama seçimlerden birinci parti ç›karak meflruiyetini kan›tlayan Maocularla ilk resmi temas›n› kurdu. Maocu lider Praçanda bar›fl sürecine, çokpartili demokrasiye ve ülkedeki kapitalist sisteme sad›k kalacaklar›n› aç›klam›flt›.

GÜNEY KORE

Deli Dana’nın kuyru¤u “Asyal› Meksika” olmak için ABD ile kapsaml› bir serbest ticaret anlaflmas› sürecine giren Güney Kore hükümeti, “deli dana” hastal›¤› yüzünden Amerikan et ürünlerine konan yasa¤› kald›rmaya kalk›flt›. Halk kitlesel protestolarla hükümeti devirdi. Neoliberalizm a¤›r bir darbe ald›. ABD ve AB’nin serbest ticaret anlaflmalar›na verdi¤i önem ve öncelik son y›llarda zirve noktas›na ulaflt›. Küreselleflmenin ve demokrasinin savunucusu olmak bir yana, bunlar› uzak topraklara tafl›mak di¤er bir yana, küresel oyunlar ve yalanlar flafl›lacak hiçbir fley olmaks›z›n zenginin menfaatine, yoksulun can damar›n› dü¤ümlemeye yar›yor. Ulusafl›r› flirketlerin lobicilerinin flekillendirdi¤i politikalar, büyük marifetlerle küçük ülkelere yediriliyor. ‹kili ve bölgesel anlaflmalar nedense kapal› kap›lar ard›nda, uluslararas› bas›n›n gözünün kenar›nda ve halk›n iradesinin üstünde imzalan›yor. Bu anlaflmalarla kazan›lanlar yüceltilip yitirilenlerse medya hal›s›n›n alt›na süpürülüyor. S›k›ld›n›z m›? Hakl›s›n›z. S›k›nt›n›z›n ilac› uzakdo¤udan geliyor, Güney Kore’den. ABD yak›nlarda G. Kore hükümetiyle çok kapsaml› bir serbest ticaret anlaflmas› üstünde uzlaflm›flt›, yürürlü¤e girmesi iki ülkenin yasama organlar›n›n onay›n› bekliyordu. Genel olarak iki ülke aras›ndaki ticaret G. Kore lehine büyük aç›k veriyor, 2003’te G.Kore’nin ABD’den et ithalat›n› durdurmas› bunun üzerine tuz-biber ekiyordu. O zamanlarda patlak veren “deli dana” hastal›¤› Amerikan etinin itibar›n› zedelemifl, G. Kore hükümeti de baz› di¤erleri gibi ithalat›n› yasaklam›flt›. ABD o skandaldan sonra bir tak›m önlemler alm›fl, hayvan yemi standartlar› ve denetimlerini yeniden düzenlemiflti. Son dönemde, ba¤›ms›z oldu¤u iddia edilen ama güvenilirli¤i flüpheli baz› kurumlar taraf›ndan sa¤l›kl› ve tehlikesiz bulunan ABD s›¤›r eti, arkas›nda devasa bir sektörün itici gücüyle yeniden uluslararas› al›c›lara pazarlanmaya bafllad›. G. Kore de potansiyel olarak en büyük müflterilerden biriydi ta-

Baflkent Seul’de haftalarca yapılan eylemlere katılım yüzbinlere ulaflınca hükümet istifa etmek durumunda kaldı

bii. Ayr›ca etin piyasa fiyat›n› ciddi anlamda düflürecek bir düzenlemeye hangi hükümetin a¤z› sulanmazd› ki? Ama nedense iki taraf›n da hesaplayamad›¤› bir etken vard›: G. Kore halk›n›n fendi. CEO’lar›n düzeni G. Kore halk› da, polisi de yürüyüfllere, protestolara, isyanlara al›flk›n asl›nda. Bir çevik kuvvet polisinin senede ortalama 80-85 gösteride görev ald›¤› G. Kore’de, 2006’dan bu yana en çok karfl›t gösteri yap›lan konu, iflte bu ambargonun kald›r›lmas›n› kapsayan serbest ticaret anlaflmas›n›n pazarl›klar›yd›. G. Kore hükümeti belki de bafllarda protesto edilmeyi normal karfl›lad›, büyütmedi. Ancak sesler kesilmedi, halk hakk›nı arad›. fiubatta yap›lan seçimlerde iktidar de¤iflti, ama politika de¤iflmedi. Yeni devlet baflkan› Lee Hyung-bak ve yeni kabine nisanda iki yıldır süren pazarl›klar› tamamlad› ve çok elefltirilen anlaflmay› imzalad›. Eski Hyundai CEO’su Lee Hyung-bak halk›n›n sesine kulak t›kay›nca protestolar›n dozu da artmaya bafllad›. Lee’nin G. Kore’yi 50 milyon çal›flan› olan bir CEO gibi yönetmek istedi¤ini öne süren, pazarl›¤›n derhal yeniden ele al›nmas›n› talep eden kitleler, toplumsal hare-

ketler ve muhalefet partilerinin deste¤iyle 盤 gibi büyüyerek sokaklar›, meydanlar› doldurmaya devam etti. Baflkan Lee’nin direnci azal›yordu. Bush’tan “deli dana” riskinin daha yüksek oldu¤u 30 aydan yafll› s›¤›rlar›n etinin ithal edilmeyece¤ine dair apar topar söz ald›lar. Ne var ki halk ikna olmad›, otoritenin kabul ettirmeye çal›flt›¤› birtak›m araflt›rma sonuçlar›na dayanarak kamu sa¤l›¤›n›n tehlikeye at›lmas›na raz› olmad›. Haziran›n ilk günüyle beraber, polise göre 60 bin, eylemcilere göre 400 bin dolay›nda insan baflkent Seul’deki bar›flç›l gösterilerde topland›. Uluslararas› bas›n üstünde pek durmasa da gözard› edilmeyecek bir direniflti bu. Kalabal›klar ellerinde mumlarla günlerce sokaklarda sabahlad›. Halk›n iradesini görmezlikten gelen hükümetin düfltü¤ü bunal›m giderek ciddileflti. 10 Haziran’da baflbakan Han Seungsoo ve kabinesi Baflkan Lee Hyung-bak’a istifalar›n› sundu. fiimdi baflkan›n kabinesini eski a¤›r toplarla dolduraca¤› konuflulurken, serbest ticaret anlaflmas›n›n akibeti meçhul. Serbestli¤in sosyo-ekonomisi Oysa bu anlaflma ABD’nin ifltah›n› kabartm›flt›, NAFTA’dan (Kuzey Amerika Serbest Tica-

29


Taliban korkuttu

FARC yol ayr›m›nda

Muhalefet pes etti

Açl›k tehlikesi

AFGAN‹STAN Bir süredir uykusundan uyanmakta oldu¤unun iflaretlerini veren Taliban, ürkütücü bir eylemle geri döndü. Kandahar’daki bir hapishaneyi basan Taliban militanlar›, bomba yüklü araçlarla ana kap›y› havaya uçurup 1150 mahkûmun kaçmas›n› sa¤lad›. En az 15 gardiyan›n öldürüldü¤ü bask›ndan sonra kaçan mahkûmlar›n 400 kadar›n›n Taliban yanl›s› oldu¤u bildirildi. Olaydan sonra Kandahar’da ola¤anüstü hâl ilân edildi. NATO kuvvetleri bölgeye y›¤›nak yapmaya bafllad›. Taliban’›n Kandahar çevresindeki köylere giden köprüleri y›k›p may›n döflemesi savafl haz›rl›¤› olarak yorumland›.

KOLOMB‹YA Dünya’n›n en yafll› gerillas› öldü. FARC (Kolombiya Devrimci Silahl› Güçleri) lideri Manuel Marulanda seksen yafl›nda eceliyle hayata gözlerini yumdu. Daha önce 17 kez öldü¤ü duyurulan Marulanda’n›n yerine teorisyen Alfonso Cano geçti. Örgütün siyasî kanad›n›n lideri Raul Reyes de martta Ekvador’a yap›lan bir s›n›rötesi operasyonda öldürülmüfltü. Kolombiya hükümeti taraf›ndan FARC’a destek vermekle suçlanan Chavez, Cano’ya “gerilla savafl› art›k tarih olmufltur” diyerek silahl› mücadeleye son verme ve elindeki rehineleri serbest b›rakma ça¤r›s›nda bulundu.

Z‹MBABVE Diktatör Robert Mugabe’nin muhaliflere karfl› yürüttü¤ü kirli savafl sonucunu verdi. Muhalefet lideri Morgan Tsvangirai, 27 Haziran’da yap›lacak devlet baflkanl›¤› seçiminden çekildi¤ini aç›klad›. Mugabe, Tsvangirai’nin kazand›¤› birinci tur seçime itiraz etmifl, yap›lan say›m sonucu devlet baflkan›n›n belirlenmesi ikinci tura kalm›flt›. Ancak bu süreçte Tsvangirai defalarca tutukland›, partisi Demokratik De¤iflim Hareketi’ni destekleyenler Mugabe’ye ba¤l› çetelerin sald›r›lar›na u¤rad›. Bu durumda “Beni buraya Tanr› getirdi, ancak o götürebilir” diyen Mugabe, seçimin galibi kabul edilecek.

SOMAL‹ BM ‹nsanî Faaliyetler Bürosu, içsavafl yaflanan Somali’de nüfusun yar›s›n›n açl›k tehlikesiyle karfl› karfl›ya geldi¤ini duyurdu. Ama bu defa sorun kurakl›ktan de¤il, büyük ölçüde g›da fiyatlar›ndaki art›fltan kaynaklan›yor. Ülkede inceleme yapan BM yetkilisi Mark Bowden, “2.5 milyon kiflinin acil insanî yard›ma muhtaç oldu¤unu, 1 milyon kiflinin de risk s›n›r›nda yaflad›¤›n›” söyledi. Küresel iklim de¤iflimiyle fliddetlenen mevsim kurakl›¤› ve içsavafl›n getirdi¤i istikrars›zl›k Somali tar›m›na büyük darbe vurdu. Üretimdeki azalma küresel g›da kriziyle birleflince g›da ithalat› durma noktas›na geldi.

ret Anlaflmas›) beri en heyecan verici geliflme oldu¤u söylenmekteydi. NAFTA denildi mi bir durmak laz›m asl›nda. ABD, bu anlaflmayla Meksika’n›n kendi tar›mc›s›n› korumaya yönelik bütün silahlar›n› elinden alarak, halk› “süper ucuz” Amerikan m›s›r›na mahkûm b›rakm›flt›. Enerji fiyatlar›n›n t›rmanmas› ve m›s›r›n biyoyak›t olarak kullan›lmaya bafllamas›yla da yükselen m›s›r fiyatlar› Meksika’da ciddi bir toplumsal soruna dönüfltü. Bu trendden önce, tar›mdan boflalan iflgücünün Meksika’n›n kuzey bölgelerindeki fabrikalarda çok kötü flartlarda ve çok düflük ücretle çal›flt›r›lmas›n›n sosyo-ekonomik etkileri ortaya ç›km›flt›. Çaresizlik içinde yasad›fl› yollarla ABD’ye göçen ve illegal olduklar› için hiçbir çal›flma yasas›n›n kapsam›na girmeyen Meksikal›lar, bu anlaflmadan kimin kârl› ç›kt›¤›n›n göstergesiydi. Amerikan flahinlerine soracak olsan›z, bu anlaflma, Amerikan yap›m› büyük kamyonetlerle WalMart’lardan al›flverifl eden Meksikal›lar›n yarar›nayd›. Serbest ticaretle herkes kazan›r ya, o hesap. Ancak birçok araflt›rma, 1993’ten beri Meksika’da gerçek ücretlerde ciddi bir azalma görüldü¤ünü sapt›yor. ABD bu son anlaflmayla otomobillerini G. Kore’ye de satman›n yolunu ar›yordu. Anlaflma yürürlü¤e girdi¤i takdirde G. Kore’nin büyük hacimli motorlara sahip otomobillerin tabi oldu¤u ekstra gümrük bedelini kald›rmas› söz konusu. Oysa G. Kore, her ülkede oldu¤u gibi ABD otomotiv pazar›nda da güzel bir pay kap›yor kendine. Bunu yaparken dayatmal› anlaflmalar, özel talepler de sunmuyor. Rekabetin ve teknolojinin gereklerini yerine getirerek baflar›yor bunu. ABD ise eski teknolojili, verimsiz, dayan›ks›z otomobiller yap›p oyuna hile kar›flt›rmadan satam›yor. Buradan tekrar s›¤›r eti konusuna dönebiliriz. Gariban s›¤›rlara yedirilen “geri dönüfltürülmüfl” hayvan et ve kemikleri, danalara enjekte edilen proteinler bu hastal›¤› yaratt›. Ama durup sormal›y›z: Neden böyle oldu, nas›l oldu, üzerinde hangi bilim adamlar› çal›flt›, kimler neye dayanarak izin verdi... Ticari kâr güdüsünün insanl›k ahlâk›yla yapt›¤› mücadelenin kokuflmufl tezahürü de¤il midir deli dana vakas›? Barıfl Çakan

30

Almanya

ABD ‹spanya Tayland

Britanya

PETROL KR‹Z‹ Akort fena bozuldu Petrol fiyatlar› bütün zamanlar›n en yüksek noktas›na ulaflt›. Yeni rekor 140 dolar! Art›fl›n yol açt›¤› zincirleme reaksiyon baflta g›da olmak üzere pazardaki bütün ürünlere yans›yor. Kandan kâr üreten küresel kapitalizm elindeki kriz makinas›n› tam kapasite çal›flt›r›yor. Ama bu aldı¤ı tepkilerin büyümesine de yol açıyor. CHAVEZ ç›k›p da “petrol 200 dolar› bulacak” dedi¤inde abartt›¤› düflünüldü. Ama birkaç gün geçmeden Rusya’n›n devlet kontrolündeki enerji tekeli Gazprom’un baflkan› Alexie Miller, varolan koflullar de¤iflmedi¤i takdirde, ham petrol fiyat›n›n 18 ay içinde varil bafl›na 250 dolara ulaflaca¤›n› aç›klad›. Durumdan nemalanan piyasa güçleri, Suudi Arabistan’›n petrol üretimini art›rmas›n›n fiyatlar› dizginlemeye yetece¤ini öne sürerken dünyan›n içine girdi¤i kriz trendinin ete kemi¤e büründü¤ünü görmezden geliyor. 2008’in ilk yar›s›nda milyonlarca insan›n yaflam koflullar› a¤›rlaflt›. Bunun en bariz göstergesi geliflmifl ülkelerde art arda gelen grev dalgalar›yd›. Al›m gücündeki dramatik düflüfl G8 ülkelerinin hükümetlerini sars›yor. Fransa, ‹talya ve Britanya’da geçen y›l yap›lan seçimlerde iktidar partileri büyük yenilgiye u¤rad›. Almanya’da iflçiler martta, Britanya’da ö¤retmenler nisanda greve gitti. Fransa zaten Sarkozy geldi¤inden beri grevsiz ay yaflam›yor-

du. Küresel eme¤in 1 May›s’ta g›da fiyatlar›ndaki art›fla karfl› bafllatt›¤› mobilizasyon, akaryak›t fiyatlar›n›n roketlenmesiyle yeni bir momentum kazand›. May›stan ç›k›p hazirana girerken dünya soka¤a döküldü. Endonezya’dan Güney Amerika’ya, ‹spanya’dan Tayland’a her yerde protesto gösterileri yafland›. fioförler, çiftçiler ve bal›kç›lar 28 May›s’ta Britanya, Fransa, ‹spanya, Yunanistan ve Bulgaristan’da kamyon floförleri ekonomiye can veren otoyollar› keserek Avrupa Birli¤i’ni uyard›. Britanya’da Shell’in kendi tanker floförleri bile greve gitti, benzin da¤›t›m› dumura u¤rad›. Ard›ndan 30 May›s’taki bal›kç› eylemleri geldi. Britanya, ‹talya, Belçika, ‹spanya ve Portekiz’deki bal›kç›lar greve bafllad›. Madrid’de 20 ton bal›k bedava halka da¤›t›ld›. 3 Haziran’da, Fransa’da greve giden bal›kç›lara destek veren traktörlü çiftçiler, kamyon floförleri ve taksiciler otoyollar› t›kad›. 4 Haziran’da ise Frans›z ve ‹talyan bal›kç›-


Patron de¤il ortak

Hukuk soka¤a döküldü

Gerilla savafla haz›rlan›yor

Suu Kyi’nin ev hapsi uzad›

BOL‹VYA Ülkenin önemli petrol ve do¤al gaz boru hatlar›ndan baz›lar›n› yöneten Trans-Redes flirketi kamulaflt›r›ld›. Yar›s› kamuya ait olan flirketin Amerikal› orta¤› Ashmore elindeki yüzde 25 hisseyi satmamakta direnince kamulaflt›rma karar› al›nd›. Do¤al kaynaklardan yoksullar›n da yararlanmas›n› savunan Baflkan Morales, 90’larda yüzde 50’si yabanc›lara sat›lmak üzere özellefltirilen enerji sektörününde kamu kontrolünü art›rmaya çal›fl›yor. “Patron de¤il ortak istiyoruz” diyen Morales, Ashmore’u hükümete karfl› komplo kurmakla suçlad›. Öteki hissedar Shell ile çal›flmaya devam edilecek.

PAK‹STAN Devlet baflkan› Pervez Müflerref’in geçen y›l ola¤anüstü hâl uygulamas› s›ras›nda görevden ald›¤› Anayasa Mahkemesi yarg›çlar›n›n tekrar göreve dönmesi için avukatlar›n öncülü¤ünde yap›lan “uzun yürüyüfl” baflkent ‹slamabad’da, parlamentonun önünde yap›lan 50 bin kiflilik mitingle noktaland›. fiubat seçimlerini kazanan iki büyük parti de yarg›çlara görevi iade etme sözü verdi, hatta bu birlikte kurduklar› koalisyon hükümetinin protokolünde yer ald›. Ancak yöntem konusunda anlaflam›yorlar. Navaz fierif’in Müslüman Birli¤i atama yanl›s›yken Buttolar›n Halk Partisi anayasa de¤iflikli¤i istiyor.

UGANDA Tanr›’n›n Direnifl Ordusu (LRA) lideri Joseph Kony, bar›fl müzakerelerinin çökmesinin ard›ndan yeni bir savafla haz›rlan›yor. LRA gerillalar› Sudan’›n güneyinde hükümet güçlerine sald›rd›, 13 asker ile yedi sivili öldürdü. 21 y›ld›r Uganda hükümetine karfl› silahl› mücadele veren LRA, bu ülkenin yan› s›ra Güney Sudan’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin do¤usunda ve Kongo DC’nin kuzeyinde yaflayan h›ristiyan kabilelerin ba¤›ms›zl›¤›n› istiyor. Uganda devlet baflkan› Yoweri Museveni, bu ülkelerle birlikte ortak askeri harekât düzenlemek üzere giriflimlerde bulunuyor.

BURMA Nargis kas›rgas›n›n yol açt›¤› felaketi ak›l almaz bir gaddarl›kla yöneten cunta, o ortamda flaibeli anayasa referandumu yapm›flt›. fiimdi de ülkenin yasakl› lideri Aung San Suu Kyi’nin ev hapsi süresini bir y›l daha uzatt›lar. 1990’da yap›lan seçimleri ezici bir farkla kazand›¤› halde iktidar› verilmeyen Suu Kyi, hayat›n›n son 18 y›l›n›n 12’sinden fazlas›n› ev hapsinde geçirdi. Nobel bar›fl ödülü sahibi liderin 19 Haziran’daki do¤umgünü ülke çap›nda bir “protesto kutlamas›na” dönüfltü. Suu Kyi’nin partisi Ulusal Demokrasi Birli¤i’nin bildirisinde ülkedeki bütün siyasî mahkûmlara af istendi.

Fransa

Brüksel’de Fransız ve ‹talyan balıkçılarının AB baskını

lar Brüksel’e giderek kelimenin tam anlam›yla AB’yi bast›. Polisle çat›flmaya dönüflen eylem söz konusu ülkelerde de desteklendi. Dizel ba¤›ml›s› sektörlerin ma¤durlar› temelde iki ortak talebe vurgu yap›yor: Akaryak›ta konan KDV’nin düflürülmesi ve sübvansiyon. Ancak AB’nin kat› yasalar› bu iki talebe de mani oluyor. Küresel ›s›nmay› durdurmak için bir “ac› reçete” program› uygulayan AB, tüketiciyi daha az kullanmaya teflvik amac›yla üye ülkelerde akaryak›ttan al›nan KDV’nin minimum yüzde 15 olmas›n› flart kofluyor. Hükümetlerin hastal›kl› sektörlere sübvansiyon yapmas›n› ise, AB’nin ünlü rekabet yasalar› yasakl›yor. Bu durumda Brüksel’e ülkelerinin bayraklar›yla giden bal›kç›lar›n neden AB bayra¤›n› yakt›¤› daha net anlafl›l›yor. Öte yandan çiftçiler, bal›kç›lar, nakliyeciler bütün aç›kl›¤›yla söylüyor: “Zamlar› kald›rmam›z mümkün de¤il, önlem al›nmazsa iflas edece¤iz.” Ço¤u serbest veya KOB‹’lerde çal›flan bu insanlar, daha önce birçok sektörde yafland›¤› gibi ifllerini kaybedip ulusafl›r› flirketlerin kuca¤›na düflmekten ürküyor. Bu hiç de uzak bir ihtimal de¤il. ‹rlanda’n›n Lizbon Anlaflmas›’na “hay›r” dedi¤i referandum sonras›nda iyice belirginleflen “Avrupal›lar›n AB karfl›tl›¤›” olgusu, vicdans›z küresel kapitalizme karfl› müflfik sosyal devlet aray›fl›ndan besleniyor. 2005’te Fransa ve Hollanda’n›n Avrupa anayasas›n› reddetme gerekçeleri aras›nda

bu olgu da vard›. Araflt›rmalara göre, ‹talya ve ‹spanya’da avro’ya geçmenin felaket oldu¤unu düflünenler ço¤unlukta. Petrol zamm› g›da krizini büyütüyor Britanya’da temel g›da maliyetleri geçen y›la göre yüzde 15 artt›. ABD’de geçen y›l yumurtan›n fiyat› yüzde 30, sütün yüzde 15, pirinç, makarna ve ekme¤in fiyat› ise yüzde 12 oran›nda art›fl gösterdi. Konut maliyetleri ve enerji faturalar›ndaki art›fl da cabas›. Zengin Bat›’da bile durum böyleyken, zincirleme reaksiyonun dünyan›n geri kalan›n› ezip geçece¤i aflikârd›. Petrol fiyatlar›ndaki art›fl› sübvansiyon uygulayarak iç pazara yans›tmamaya çal›flan ülkeler fazla direnemedi. Endonezya akaryak›ta yüzde 29 zam yapt›. Malezya’da art›fl oran› yüzde 40’› buldu. Seçim psikolojisine giren Hindistan’da hükümet flimflekleri üstüne çekece¤ini bildi¤i halde yüzde 10 zam yapmak durumunda kald›. Petrol ihtiyac›n›n yüzde 75’ini ithal eden Hindistan, yapt›¤› zamma ra¤men yoksullar› korumak için petrolü sübvanse etmeyi sürdürüyor. Petrol zamm›n›n piyasalarda yol açt›¤› zincirleme reaksiyon küresel g›da krizini iyice derinlefltirdi. BM G›da ve Tar›m Örgütü taraf›ndan düzenlenen G›da Zirvesi, petrol grevlerinin yafland›¤› Roma’da yap›ld›. Zirvede BM genel sekreteri Ban Ki-Moon’un iki ayakl› plan›; g›da üretiminin yüzde 50 art›r›lmas› ve re-

kabet gücü olmayan ülkelerin dayatt›¤› ihracat k›s›tlamas›n›n kald›r›lmas› genel kabul gördü. Zengin ülkeler gene “iyi niyet” gösterisinde bulundu ve g›da s›k›nt›s› çekenlere milyonlarca dolarl›k yard›m sözü verdi. Ancak Roma’da alternatif zirve düzenleyen Via Campesina’n›n zehir zemberek bildirisinde de belirtildi¤i gibi, bu çözümler sorunu kökünden halledecek yap›sal öneriler getirememekle kalm›yor, g›da krizinin bir numaral› sorumlusu olan çokuluslu tekellerin ifline yar›yor. BM, IMF ve Dünya Bankas›’n›n neoliberal politikalar›, tarihin en eski insan etkinliklerinden biri olan tar›m›, tohumdan da¤›t›ma kadar her yönüyle ulusafl›r› flirketlerin eline teslim etti. Mansanto, DuPont ve Syngenta gibi tohum flirketlerinin tar›msal alanlar üstündeki hegemonyas› zirve noktas›na ulaflt›. Nestle ve Unilever gibi g›da ürünü iflleyen tekeller küresel g›da sistemini birinci elden kontrol ediyor. Wal-Mart, Tesco ve Carrefour gibi da¤›t›m ve pazarlama devleri bu kriz ortam›nda kâr art›fl› gösterdiklerini aç›klayabiliyor. Petrol fiyatlar›ndaki art›fl ise küçük rakiplerini safd›fl› edip bünyesine katan bu sistemin bafll›ca sigortas›. Gazprom baflkan› Miller’in sözünü etti¤i “varolan koflullar” de¤iflmeyecek. Tam tersine, petrol fiyatlar›ndaki art›fl›n bafll›ca sebebi olarak gösterilen geniflletilmifl Ortado¤u co¤rafyas›ndaki savafllar›n daha da berbat bir hâl alaca¤› hissediliyor. Kâr, kan istiyor...

31


Kuzey-Güney eylem birli¤i

“G›da krizi” krizi

F‹NLAND‹YA-BREZ‹LYA Finli k⤛t iflçileri ile Brezilyal› köylüler flu s›ralarda ortak düflmana karfl› denizafl›r› bir eylem birli¤i içinde. Finli ve ‹sveçli sermayenin k⤛t devi Stora Enso, Finlandiya’daki bir k⤛t fabrikas›n› kapat›nca iflsiz kalan iflçiler flirketin küresel faaliyetlerine karfl› yasal mücadele bafllatt›. Öte yandan Stora Enso, Brezilya’n›n güneyindeki Rio Grande do Sul eyaletinde, 2500 hektarl›k verimli tar›m arazisini okaliptus çölü hâline getirmekle suçlan›yor. Topraks›zlar Stora Enso’yu buradan uzaklaflt›rmak için anayasal mücadeleye giriflti. Kuzey ile güney aras›nda yeni bir link kuruldu.

ARJANT‹N Çiftçilerin üç ayd›r süren protestolar›na yol açan vergi art›fl› nihayet parlamentoda görüflülmeye bafllad›. Devlet baflkan› Cristina Kirchner, g›da fiyatlar›ndaki küresel art›fltan sonra daha çok kâr hevesine kap›larak ithalata yüklenen üreticilerin iç pazarda g›da s›k›nt›s›na ve fiyat art›fl›na yol açmas›n› önlemek için ihraç g›da ürünlerinde vergi art›r›m›na gitmiflti. Küresel pazara çal›flan büyük sermaye ve oligarklar taraf›ndan desteklenen çiftçi direnifli flimdilik durdu. Ülkenin en önemli otoyollar›n› kesen 300’den fazla barikat kald›r›ld›. Parlamentodan ç›kacak karara göre eyleme dönecekler.

B‹RLEfi‹K DEVLETLER

Hüseyin fantezisi Barack Obama, Demokratlar›n baflkan aday› olur olmaz Clinton’laflt›, flahin gibi konuflmaya bafllad›. Irak’tan çekilme vaadiyle küresel destek kazanan Obama’n›n “de¤iflim” retori¤inin dünyan›n kalan bölümünü içermedi¤ini anlad›k. Bush perdeyi ‹ran ile kapatmaya haz›rlan›yor ve “mesih” gelmeyecek! WASHIGTON bazl› düflünce kuruluflu Pew, “ABD’nin küresel sayg›nl›¤›” üstünde odaklanan y›ll›k kamuoyu araflt›rmas›n›n 2008 sonuçlar›n› yay›nlad›. Cumhuriyetçilerin ço¤unlu¤unun da hemfikir oldu¤u genel kan›, ABD’nin küresel sayg›nl›¤›n› yitirmekte oldu¤u yolunda. Amerikal›lar›n yüzde 56’s› sayg›nl›k kayb›n› büyük bir sorun olarak kabul ediyor. Herhangi bir sayg› kayb›ndan söz edilemeyece¤ini düflünenler yüzde 25, bunun oldu¤unu ama ciddiye al›nmamas› gerekti¤ini düflünenler ise yüzde 15. fiairin ironisiyle: Bar›flgücü 56 - Muhaf›zgücü 40. Oysa ayn› araflt›rma, George W. Bush’un ikinci kez baflkan seçildi¤i, yani Afganistan ve Irak savafllar›n›n “halk oylamas›yla kabul edildi¤i” 2004’te hayli farkl› sonuçlar vermiflti. Vietnam’› hat›rlayanlar›n oran› yüzde 43’te kal›rken, o zamanki terminolojiyle “fuck off” diyenler yüzde 30, “fuck you” diyenler yüzde 24 ç›km›flt›. Yani, Muhaf›zgücü 54 - Bar›flgücü 43. Herkesin sus-pus oldu¤u 2004 seçimleri s›ras›nda mahflerî bir videoyla ç›kagelen Eminem, “White America” flark›s›nda tam da bunu anlatm›flt›. Bush yönetiminin yol açt›¤› sayg›nl›k kayb›n› ancak “uluslarüstü” bir baflkan›n yerine koyabilece¤ini düflünenler büsbütün haks›z de¤il. Barack Hüseyin Obama, Amerikan halk› için hakikaten “de¤iflim”i simgeliyor. Ancak, Demokratlar›n baflkan adayl›¤›n› kazand›ktan sonra “annesinin de beyaz oldu¤unu” daha fazla hat›rlatmaya bafllad›. Kas›mdaki seçimin kaderini belirleyecek “sal›ncak” seçmeni kazanmak ad›na, dünyan›n geri kalan›n›n beklentilerine kulak t›kad›. Obama bizler için ayn› fleyleri simgelemiyor. Neoliberalizmin iflgâli alt›ndaki dünyan›n bir “mesih”

32

10 bin muhalif gözalt›nda BANGLADEfi Yükselen g›da fiyatlar›na karfl› öfkeli gösterilere sahne olan Bangladefl, flimdi de ordunun destekledi¤i geçici hükümetin “demir yumruk” operasyonuna maruz kald›. Polis, haziran›n ilk günlerinde bafllatt›¤› bask›n harekat›nda, ço¤u muhalif parti mensubu 10 bini aflk›n kifliyi gözalt›na ald›. 2007’nin bafl›ndan beri ülkeyi ola¤anüstü hâl yasalar›yla yöneten geçici hükümet, habire ertelenen seçilmeleri y›l sonunda yapmay› planl›yor. Ama daha önce aralar›nda ezelî rekabet bulunan iki eski kad›n baflbakan›, fieyh Hasina ve Halide Ziya’y› yolsuzluk suçlamalar›yla bloke etmek istiyorlar.

Tibetli eylemciler kay›p Ç‹N Uluslararas› Af Örgütü, martta Tibet’in baflkenti Lhasa’da Çin karfl›t› protesto gösterisi yaparken tutuklanan binden fazla eylemcinin ak›betinin bilinmedi¤ini duyurdu. Olimpiyat meflalesinin hemen önce gelen aç›klamada Çin’e “biraz ›fl›k yak” dendi. Tibet’in sürgündeki ruhani lideri Dalay Lama, yandafllar›ndan yeni bir protesto yapmamalar›n› istedi. Zira Çin hükümeti, Tibetli isyanc›lar›n 19 etnik Çinliyi öldürdü¤ünü aç›klam›flt›. Af Örgütü’nün bildirisinde ayr›ca tutuklulara iflkence yap›ld›¤› ve yemek verilmedi¤i de söylendi. Sürgündeki Tibetliler katliam yap›ld›¤›n› iddia ediyor.

ken, Obama’n›n söyledi¤i resmi Amerikan tezinde ciddi bir sapmaya tekabül ediyor. Kendisinden beklenenin tam tersi yönde at›lan bu ad›m sadece “ya¤c›l›k” ile aç›klanamaz. Obama “Reagan’a hayranl›k duydu¤unu” söylerken demek bunu kastediyordu. Nation dergisi, Obama’n›n üst düzey d›fl politika dan›flmanlar›ndan birinin aç›klamalar›na dayanarak müstakbel baflkan›n “tafleron flirketlerin Irak’taki faaliyetlerine son vermeyi düflünmedi¤ini” yazd›. Obama kampanyas›nda “Irak’taki muharebe tugaylar›n› 16 ay içinde geri çekme” vaadinde bulundu. Ama muharebe tugaylar› Irak’ta bulunan Amerikan birliklerinin yaklafl›k yar›s›na tekabül ediyor. Geçen y›l skandallar yaratan Blackwater gibi tafleron flirketlerin emrindeki onbinlerce paral› asker olas› ayaklanmalar› bast›rmak için Irak’ta b›rak›lacak. Obama’n›n “çekilmek” dedi¤i savafl›n özel sektöre devredilmesi. ‹ran: Ortak hedef Obama’n›n yahudi lobisine konufltu¤u gün, Independent gazetesi birinci sayfaBarack Hüseyin Obama pekala flahin de olabilece¤ini gösterdi s›n›n tamam›n›, gitmeden önce “zafer” aray›fl›yla pefline düfltü¤ü “Hüseyin fantezi- ilân etmeyi arzulayan Bush’un gizli Irak plan›si” bofl bir hayâlden ibaret. na ay›rd›. Patrick Cockburn’ün haberine göre, ABD, Irak’ta 50 daimi askerî üs bulundurmak, ‹lk hayâl k›r›kl›¤› hava sahas›n› tümüyle kontrol alt›na almak ve San Francisco Üniversitesi siyaset profesörü bütün Amerikan askerlerine hukuksal dokuStephen Zunes, Obama’n›n önseçim zaferini nulmazl›k sa¤lamak üzere Irak makamlar›yla tek bir faktöre ba¤l›yor: Irak. Savafla bafl›ndan gizli görüflmeler yap›yordu. Bunun gerçekleflberi karfl› ç›karak kamuoyunda inand›r›c› bir mesi hâlinde, ABD, Irak’ta istedi¤i kadar kal›p özgeçmifl infla eden Obama, Irak’a girerken istedi¤i operasyonu yapabilecek, istedi¤ini tuBush’a verdi¤i deste¤i bir türlü unutturama- tuklay›p sorgulayabilecek ve bu faaliyetler yan Hillary Clinton’› bu temel farkl›l›kla alt Irak yasalar›ndan etkilenmeyecek. Cockburn, etti. Ne var ki, önseçim atmosferinde detaya kas›mdaki baflkanl›k seçiminin sonucunun girmeyen Obama’n›n “Irak’tan çekilme” sö- Irak’› daha da istikrars›zlaflt›racak bu projeyi zünün arkas›nda yatan Ortado¤u perspektifi etkilemeyece¤ini belirtiyor. yeterince net de¤ildi. Baflkan aday› olduktan Birçok gösterge Obama’n›n, d›fl politika sonra ilk yapt›¤› ifllerden biri, yahudi lobisi- konusunda, Bush’tan ve Cumhuriyetçi aday nin güçlü örgütü AIPAC’a (Amerikan-‹srail John McCain’den farkl› olmad›¤›na iflaret ediHalkla ‹liflkiler Komitesi) gidip manifestosu- yor. Düne kadar ‹ran sorununu diplomatik nu okumak oldu: “Kudüs, bölünmeden ‹sra- yollarla çözmekten söz eden Obama, nükleer il’in baflkenti olmaya devam etmeli.” tesislere yönelik bir askeri harekât ihtimalini Uluslararas› camia, ‹srail’in 1967 Sava- s›kça telaffuz eder oldu. Clinton hiç de¤ilse fl›’nda ilhâk etti¤i Kudüs’ün bütününde hak “‹srail’e nükleer sald›r›da bulunursa ‹ran’› sahibi oldu¤u iddialar›n› kabul etmiyor. imha edece¤ini” yekten söyledi. Geçen aral›kBush’un ABD, ‹srail ve Filistin aras›nda yü- ta ç›kan ve ABD’nin bütün istihbarat örgütlerüttü¤ü fliflirme bar›fl giriflimi bile Kudüs ko- rinin imzas›n› tafl›yan ortak raporda, “‹ran’›n nusunun çözümünü müzakerelere b›rak›r- nükleer silah gelifltirme program›ndan


‹lk olarak flu soru sorulabilir: r›mlard›. Bütün Avrupa ülkeleri Beflar Esad, ikinci Enver Sedat m› ‹ran’a yapt›r›m uygulanmas› ko- olacak? Hat›rlamak faydal› olanusunda uzlaflm›flt›. AB D›fl ‹lifl- cakt›r, kendi topraklar›n› kurtar‹srail, k›rk y›ld›r çözülmeyen kiler Temsilcisi Javier Solana, d›ktan sonra Enver Sedat’ta ‹srail ‹ran’a nükleer h›rs›ndan vazgeç- düflmanl›¤›ndan eser kalmam›flt›. Golan Tepeleri sorununu mesi için bir teflvik paketi götür- Beflar Esad’›n da bir eksi¤i yok. Türkiye’nin arabuluculu¤uyla dü. ‹ran bu paketi reddetti. Bush ‹kinci olarak, ‹srail, Golan Temüzakereye açarak Suriye’yi gecikmeden ferman buyurdu: pelerini b›rakmaya gerçekten rabar›fl masas›na çekmeye “‹ran art›k kendini izolasyona z› olacak m›? ‹srail’in tatl› su ihtiçal›fl›yor. Ancak Türkiye’nin mahkûm etmifltir.” yac›n›n baya¤› büyük bir bölümü rolü bununla s›n›rl› Uzmanlar Bush’un ‹ran’› bom- Golan’dan karfl›land›¤› için bu balay›p bombalamayaca¤› soru- hayli önemli bir soru. ‹flte Türkikalmayacak gibi görünüyor. Zira F›rat suyu bar›fl plan›n›n sunda karars›z. Seymour Hersh, ye tam da bu noktada devreye giWashington’un bu karar› zaten iki riyor. önemli bir parças›. ‹srail ve Suriye aras›ndaki bay›l önce verdi¤inin söylüyor. Andrew Cockburn, ‹ran’a yönelik r›fl›n sigortas› olan Türkiye, bu GEÇEN ay gündeme nedense çok gizli plan› sat›r sat›r yazd›. Öte güvenceyi kendi su kaynaklar›yla az insan›n ilgilendi¤i bomba gibi yandan baflka bir grup uzman da, sa¤layacak. Gulf News sitesinde bir haber düfltü. ‹srail ve Suriye ‹ran’a yap›lacak bir sald›r›, baflta yay›nlanan Duaid El Baik imzal› aras›nda bar›fl görüflmeleri, üste- Irak olmak üzere, ABD’ye yönelik yaz›da Türkiye’nin, Suriye ile ‹slik Türkiye’nin arabuluculu¤uyla bir fiii isyan›n› tetikleyece¤i için rail aras›ndaki bar›fl›n “Suya ilifltekrar bafll›yordu. Plana göre ‹sra- (ki böyle bir fleyi ABD’nin en ya- kin bedelini ödeme” sözünü veril iflgal alt›nda tuttu¤u Golan Te- k›n müttefiklerinden biri olan di¤i yaz›yordu. Unutmayal›m ki, pelerini nihayet Suriye’ye geri ve- Suudi Arabistan asla istemez çün- ‹srail’in Gazze’den çekilip Bat› fierecekti. Tabii bu 1967 Savafl›’n›n kü petrol flirketlerinin ana mer- ria’ya habire yeni yerleflim kurhesab›n›n yavafl yavafl kesilmesi kezlerinin bulundu¤u flehirlerde mas›n›n sebebi olarak da su kayanlam›na geliyordu. ‹srail’in Filis- fiiiler ço¤unlukta) ve ABD ordusu naklar› gösteriliyor. ‹flte bu yüztin’de Gazze’den, Suriye’de Go- ‹ran ordusuyla bafl edemeyece¤i den Suriyeli uzman Ayman Ablan’dan çekilmesi, Ortado¤u bar›- için böyle bir operasyona pek ihti- dül Nur, Türkiye’nin “bar›fl sonfl›n›n yegâne anahtar› kabul edi- mal vermek istemiyor. ras›nda Suriye’nin karfl›laflabilelirken böyle bir geliflme ister isteYak›nda imzalanacak olan gü- ce¤i her türlü su s›k›nt›s›n›, F›rat mez önemliydi. Heyhat, ‹srail’in venlik anlaflmas›yla önce Irak ber- nehri üzerinden karfl›lama” sözü bir ön flart› vard›: Suriye hüküme- taraf edilecek. Ama daha önce Hiz- verdi¤ini iddia etmiflti. ti ‹srail karfl›t› unsurlar›, yani hem bullah’›n da devreden ç›kar›lmas› Hürriyet’in haberine göre, aysürgündeki Filistinleri hem de gerekiyor. Bu yüzden ‹ran’la yap›- n› durum on y›l önce Clinton zaLübnan’daki Hizbullah’› destek- lacak olan savafl›n ilk provas›n›n man›nda da yaflanm›flt›. O y›llarlemekten vazgeçmeliydi. Lübnan’da gerçekleflmesi ihtimali da D›fliflleri Bakanl›¤›’nda müsteSuriye’nin sürgündeki Filis- çok fazla. Hizbullah’a olan deste¤i- flar olan Onur Öymen’in anlat›m›tinlileri desteklememesi ayn› an- ni çekmezse ABD ordusu rahatl›k- na göre Golan Tepelerindeki Tada hem El Fetih içindeki muhalif- la Suriye’yi de iflgal edebilir. beriye Gölü, su s›k›nt›s› çeken iki lere hem de Hamas yöneticilerine verdi¤i deste¤i çekmesi anlam›na geliyor. Lübnan konusuna ise hiç kar›flmamas› isteniyor. Baflka bir deyiflle Bush’un “Hamas’s›z Filistin bar›fl›” projesinin uzant›s›yla karfl› karfl›yay›z. Art›k hiçbir kredibilitesi kalmam›fl, bo¤az›na kadar yolsuzlu¤a batm›fl, giderek daha fazla insan›n gözünde ABD iflbirlikçisi olarak alg›lanan Mahmud Abbas’›n yapaca¤› bar›fl ne fayda getirir, o da ayr› konu. Lübnan ve Hizbullah meselesinde ise, Bush’un gitmeden önce “‹ran’› halletme” ihtiras› yat›yor. Yapmazsa gözünün arkada kalaca¤› âflikar. Bush’un son Avrupa turunun ana gündem maddesi Hizbullah militanları geçen ay hükümet yandafllarıyla çatıfltı, yüzden fazla insan öldü

ORTADO⁄U SER‹NLEYEB‹L‹R M‹? ‹ran’a uygulanacak yeni yapt›-

Sudan barıfl

2003’te vazgeçti¤i” vurgulanm›flt›. Ama adaylar bu olguyu kulak arkas› ediyor, Amerikan halk›n›n 11 Eylül paranoyas›n› sömürüyor. Beyaz Saray, ‹ran maceras›na AB’yi de katma gayretinde. G8 zirvesi sebebiyle son Avrupa gezisine ç›kan Bush, Britanya baflbakan› Gordon Brown ile birlikte ‹ran için ortak eylem takvimi belirledi ve yapt›r›mlar›n art›r›lmas› karar› ald›. Petrol krizi yaflayan Avrupa’da yeterli destek bulan bu hamleye sert bir cevap veren ‹ran, Avrupa bankalar›ndaki bütün pa-

ras›n› âniden çekti; bir k›sm›yla alt›n ald›, kalan›n› Asya bankalar›na yat›rd›. Felâket tellallar› kol geziyor. Neocon kanaat önderlerinden Daniel Pipes, “4 Kas›m ile 20 Ocak aras›na dikkat!” dedi ve Obama kazan›rsa Bush’un ‹ran’› vurmadan gitmeyece¤ini iddia etti. Ard›ndan ‹srail, Do¤u Akdeniz’de yüz savafl uça¤›yla ‹ran sald›r›s›n›n tatbikat›n› yapt›. Ortado¤u cephesinde bunlar olurken, Obama’n›n Reaganist vizyonunun sa¤lamas›n› yapan bir baflka d›fl politika hamlesi geldi.

ülke aç›s›ndan da “kritik öneme” sahipti. ‹srail’in s›k›nt› çekmemesi için, Suriye yönetimi Golan’daki sular›n belli bir miktar›n› her y›l ‹srail’e bedelsiz olarak sa¤lama garantisi verecekti. Buna karfl›l›k Amerikal›lar, ‹srail’e verilen miktarda suyun Türkiye taraf›ndan Suriye’ye verilmesini sa¤lamay› vaat etmiflti. Onur Öymen ‹srailli yetkililere böyle bir garanti veremeyeceklerini söyleyince anlaflma suya düfltü. Bu arada TSK da Ortado¤u’yu gündemine almaya karar verdi. Ama kendi meflrebinde. Genelkurmay Baflkan› Yaflar Büyükan›t Lübnan’la ilgili flunlar› söylüyor: “‹çsavafl›n ard›ndan istikrarl› bir dönem girdi ancak Baflbakan Hariri’nin öldürülmesinden sonra bu ortam da¤›ld›.” Taraf›n› bu flekilde netlefltiren Büyükan›t, “‹ran’›n nükleer faaliyetlerini hassasiyetle izledi¤ini” de belirtiyor. Irak’›n gelece¤ini pek parlak bulmuyor, ama esas ilgilendi¤i mevzu Kerkük’te çal›nan tapu kay›tlar›. Ulusalc› zümre taraf›ndan yürütülen “Barzani’nin Saddam’›n Enfal’ine benzer bir Kürtlefltirme faaliyeti içinde oldu¤u” propagandas›n› da bu notlara eklemeli. Enteresan bir flekilde Michael Rubin gibi neo-con’lar bu propagandaya çanak tutuyor. ‹ki y›l önce bafldüflman ‹ran’› ziyaret eden Rubin, flu s›ralar AKP’nin devrilmesi gerekti¤i yönünde demeçler veriyor. Büyükan›t, Lübnan ve ‹ran konusunda askerlerin pek sevdi¤i bir neo-con olan Rubin ve ABD’nin flahinleri gibi düflünüyor. Ama Büyükan›t’›n önceli¤i Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmamas›. Bu durumda akla baflka bir soru geliyor: Madem öyle neden Kuzey Irak’taki ihalelerin büyük bir bölümü OYAK’a gitti? Suriye de, Filistin de art›k 1967’nin hesab›n› görmek istiyor. Türkiye bu konuda gerçekten yap›c› bir rol oynayabilirse bu tabii ki sevap hanesine yaz›lacakt›r. Fakat burada esas önemli olan “Yeni Dünya Düzeni”nin neresinde durdu¤umuz olacak. Yoksa çok büyük bir kara deli¤in içine çekiliyor olabiliriz. Belki de çekildik bile... Balkan Talu

Daha önce Küba’n›n yeni lideri Raul Castro ile koflulsuz görüflece¤ini ilân eden Obama, önseçimlerde Clinton’a giden hispanik oylar› çekmek için ambargoyu sürdürece¤ini aç›klad›. Obama’ya verilen küresel destek belli ki önümüzdeki günlerde daha çok sorgulanacak. Bu ona destek veren Amerikan solunun ve toplumsal hareketlerin çeflitli konularda bask› gruplar› oluflturmas›n› sa¤layabilir. Belki “Hüseyin fantezisi” de¤il, ama Hüseyin ihtiyac› gerçek bir fley...

33


K›z›lderililere özür

Politkovskaya’n›n zanl›lar›

Argonotlar rota de¤ifltirdi

Anayasal orgazm hakk›

KANADA Baflbakan Stephen Harper, geçmiflteki hükümetlerin uygulad›¤› asimilasyon politikas› çerçevesinde ailelerinden kopar›l›p zorunlu e¤itime gönderilen k›z›lderililerden resmen özür diledi. 19. yüzy›ldan 1970’lere kadar 150 binden fazla yerli çocu¤u, Kanada toplumuna “uyum sa¤lamalar› için” devlet taraf›ndan kurulan H›ristiyan okullar›na gönderilmiflti. Mecliste düzenlenen törene geleneksel k›yafetiyle kat›lan k›z›lderili lider Phil Fontaine, “kendilerinden resmen özür dilenmesinin, yerlilerle Kanada’n›n geri kalan› aras›nda yeni bir iliflkinin bafllang›c› oldu¤unu” söyledi.

RUSYA Kremlin yönetimine muhalif gazeteci Anna Politkovskaya’n›n öldürülmesi olay›na kar›flt›klar› saptanan üç kifli mahkemeye sevk edildi. Özellikle Çeçenistan yürütülen kirli savafl üstüne yaz›lar› ve “Putin’in Rusyas›” kitab›yla tan›nan Politkovskaya, Putin’in do¤um günü olan 7 Ekim 2006’da evinine giderken vurularak öldürülmüfltü. Rus yetkililer, may›sta tetikçinin Rüstem Mahmudov adl› bir Çeçen oldu¤unu duyurdu. Davaya yeni eklenen üç kifli olay›n örgütlü bir cinayet oldu¤u kan›tlaman›n yan› s›ra flimdilik Rus istihbarat›nda görevli bir ajandan ibaret olan devlet ba¤lant›s›na da ›fl›k tutabilir.

YUNAN‹STAN Tarihî bir f›rsat kaçt›. Türkiye, Yunan mitolojisindeki “Argonotlar” efsanesine sad›k kal›narak alt› y›lda infla edilen Argo gemisinin kendi sular›ndan geçifline izin vermedi. Gerekçe: Güvenli geçifl garantisi yok! Yunan makamlar› bunun üstüne Çanakkale ve ‹stanbul bo¤azlar›n› geçip Karadeniz bölgesi k›y›lar›ndan Gürcistan’a uzanan özgün rotay› de¤ifltirmek durumunda kald›. 88 kürekçinin çekti¤i Argo, “Kolhi Ülkesi”ne mitolojik sular yerine Adriyatik ve Tuna nehri üstünden Karadeniz’e ç›karak ulaflacak. ‹ki ay sürecek seyir s›ras›nda 37 limana u¤ranacak.

EKVADOR Yeni anayasay› haz›rlayan kurucu mecliste görev yapan sosyalist kad›n vekil Maria Soledad Vela, kad›nlar›n orgazm hakk›n›n yasal güvence alt›na al›nmas›n› öngören bir tasar› haz›rlad›. Kad›n›n cinsel obje veya çocuk bak›c›s› olarak görüldü¤ünü söyleyen Soledad Vela, anayasan›n cinsel sa¤l›k ve e¤itimin yan› s›ra kad›nlar›n cinsel mutlulu¤una da vurgu yapmas› gerekti¤ini savunuyor. Gelir da¤›l›m›n› düzeltmeyi ve yerlilere daha genifl haklar vermeyi amaçlayan yeni anayasan›n kad›nlar› atlad›¤›n› öne sürüyor. Tasar› meclisteki muhafazakâr vekiller taraf›ndan topa tutuldu.

LÜBNAN Dürzilerin baflı belada Bölgesel ve küresel güçlerin oyunca¤› Lübnan nihayet kendine “nötr” bir cumhurbaflkan› seçebildi: General Michel Süleyman. Ama bunu “içsavafl provas›” yaflamadan yapamad›. Son krizde ilk kez fiiilere karfl› tav›r alan Dürziler, Amerikan-Suudi kumpas› taraf›ndan “harcanm›fl” görünüyor. Sosyalizm ile sufizmi buluflturan bu bat›ni gelenek flimdi ciddi bir tehlikeyle karfl› karfl›ya. LÜBNAN’DA yaflanan son çat›flmalar Dürzi lider Velid Canbolat’›n flok etkisi yaratan aç›klamalar›yla bafllad›. Son y›llarda Suriye yanl›s› tutumundan vazgeçen Canbolat ilk kez Hizbullah’a aç›kça cephe alm›fl, fiam-Tahran destekli örgütün ülkenin güneyinde ayr› telefon santrallar›yla kendi iletiflim a¤›n› oluflturmas›na karfl› ç›km›flt›. Beyrut havaalan›n›n hükümetin kontrolünde olmad›¤›n›, havaalan› müdürünün emirleri Hizbullah’tan ald›¤›n› söylemiflti. Ard›ndan Canpolat’›n da destekledi¤i Bat› yanl›s› hükümet, müdürü görevden ald› ve ne olduysa bundan sonra oldu. Hizbullah milisleri bir anda Canbolat’›n hâkimiyetindeki Dürzi köylerine yöneldi. Derken çat›flmalar Beyrut’a, Sünnilerin yo¤un olarak yaflad›¤› Trablusflam’a yay›ld›. Yüzden fazla insan hayat›n› yitirirken ülke yeni bir içsavafl›n efli¤ine geliverdi. Canbolat’›n hamlesi ülke nüfusunun ancak yüzde 6’s›n› oluflturan Dürziler için riskli bir siyasi dönüflüm anlam›na geliyor. fiii ve Sünni ço¤unlu¤un yan›bafl›nda sorumlulu¤unu üstlendi¤i toplulu¤un esenli¤ini koruyabilmek için babas› Kemal Canbolat’›n katil zanl›s› Suriye yönetimi ile ittifak›n› y›llard›r bozmayan, Hizbullah ile iyi iliflkiler kuran Canpolat, gözlemcilere göre fiam yönetiminin sonunun geldi¤ine ikna edildi¤i için Suriye karfl›t› cepheye kat›lm›flt›. Ancak erken ve yeterince iyi hesap edilmemifl bir ad›md› bu. fiii ve Sünni ulema gözünde hâlâ “zendeka ehli” say›lan bat›ni mezhebin mensuplar›n› tehlikeye att›. Nitekim Velid Canbolat’›n o¤lu Timur Canbolat da El Quds gazetesine verdi¤i demeçte, babas›n›n Suudiler taraf›ndan yanl›fl bilgi, yerine getirilmeyecek vaat ve güvencelerle yan›lt›ld›¤›n› iddia ediyor. Canbolat’a göre, dört y›l evvel, Suudi Prens Sultan Abdulaziz, ABD Baflkan› George Bush’tan 2006 y›l› sonuna kadar Suriye’deki Esad yönetimini devirme sözü alm›flt›. Plan›n bir parças› olarak, Suriye ile ittifaktan vazgeçmesi hâlinde Dürzilere destek verilece¤i söylenmiflti.

34

Dürzi fleyhleri Beyteddin Saray›’nda

Dürzilerin sosyalist gelene¤i “Babam da bu yönde bir ad›m atarak liderli¤ini kurtarmay› ve Lübnan’daki Dürzileri bu de¤iflimden en az zararla ç›karmay› düflündü, ama yanl›fl bir ad›md›,” diyor o¤ul Canbolat. Ona göre, Suriye bölgedeki Amerikan krizlerinden pay ç›karman›n tarihsel birikimine sahip. Irak’taki krizle beraber Baflkan Bush’un iç politikada yaflad›¤› sorunlar, bu projenin gerilemesine neden oldu. Bush –ABD’nin ortado¤u politikalar› üzerindeki bask›s›n› hafifletmesi karfl›l›¤›nda– Suriye’nin Lübnan’daki ç›karlar›na sahip ç›kmas›na bir süre daha izin verebilir gibi görünüyor. Bu durumda Canbolat’›n erken hamlesi Dürzilerin bafl›na büyük belalar açabilir. Sosyalist Enternasyonal üyesi ‹lerici Sosyalist Parti (‹SP), dede Kemal Canbolat taraf›ndan 1949’da kuruldu ve so¤uk savafl y›llar› boyunca kendisini sola hasretmifl Dürzi az›nl›¤› temsil etti. Kemal Canbolat’›n 1977’de Suriye’nin sorumlu tutuldu¤u bir suikasta kurban gitmesinden sonra o¤lu Velid Canbolat bayra¤› devrald›. Siyasî ilkelerini halen koruyan hareketin üçüncü kuflak temsilcisi Timur Canbolat, Dürzi gençlerin tutkuyla paylaflt›¤› sol de-

¤erlere sahip ç›k›yor. Ama bütün bu de¤erlerin, her fleyden evvel yaflad›klar› co¤rafyada varl›klar›n› korumaya hizmet edebildi¤i ölçüde anlaml› olabilece¤inin fark›nda görünüyor. Sol liberal görüflleriyle bilinen, ülkesinde ve Bat›’da iyi bir entelektüel olarak tan›nan Timur Canbolat’›n, Suriye rejimi ve Hizbullah ile flimdiye kadar iyi geçinmifl olmas› baflka türlü aç›klanamaz. Babas›n›n siyasî tutumunu de¤il, ama strateji de¤iflikli¤inin zamanlamas›n› tehlikeli bulurken, onunla ayn› hakl› endifle ve refleks ile hareket etti¤i ortada. Baba-o¤ul aras›nda, üstelik medya arac›l›¤›yla bafllat›lacak bir tart›flman›n Dürzi gelene¤ince hofl karfl›lanmayaca¤›n›n bilinciyle konufltu¤unu da hesaba katarsak durum gerçekten kayg› verici olmal›. Üstelik Timur Canbolat elefltirilerinde yaln›z de¤il! Canbolatlar›n geleneksel rakibi Aslan hanedan› da ayn› endifleleri tafl›yor ve köprüleri tümden atmak yerine, belki de bir sigorta olarak, güneyde sözlerinin geçti¤i yörelerde Hizbullah ile ittifak› muhafaza etmeye özen gösteriyorlar. Tallal Aslan’›n çat›flmalar sonras› Canbolat’› ziyaret ederek ortal›¤› yat›flt›rmaya çal›flmas›, da¤daki afliretlerin esenli¤ini kollayan ak›l ve sa¤duyunun kontrolü kolay kolay yitirmeyece¤inin göstergesi say›labilir. Sünni ve fiii denizinde kuflat›lm›fl bir halk için baflka türlüsü de düflünülemez. Velid Canbolat’›n radikal tutum de¤iflikli¤iyle Dürzi cemaati Lübnan’da yaflanan dalgalanmalara iyice aç›lacak olsa da ‘fieyh ül Akl’ dengeyi Osmanl›’dan beri yapt›¤› gibi korumak zorunda. Öte yandan bu “bölünme” kaç›n›lmaz. Çünkü Lübnan’›n kaderini belirleyecek temel bir konuda, Suriye karfl›t› olup olmama noktas›nda dü¤ümleniyor her fley. O halde, cemaatler aras›ndaki hassas dengeler üstüne kurulan Lübnan siyasetinde daima kilit bir rol oynayan Dürzileri biraz daha yak›ndan tan›makta fayda var. Marksist, bat›ni, sufi Lübnan, Suriye, Ürdün ve ‹srail’de afliretler halinde yaflayan Dürzilerin toplam nüfusu 1 mil-


Dürzilerin sancılı tarihinden notlar M›s›r’da kurulan Fat›mi Hanedanl›¤›’n›n 11. yüzy›lda yaflayan alt›nc› halifesi Hâkim Biemrillah’›n uluhiyetine inand›klar› için ‹slâm kaynaklar›nca müslüman say›lmayan Dürziler, fiii kökenli bat›ni bir topluluk olarak tan›mlan›yor. “Dünyada görülen her fley Tanr›’n›n bir yans›mas›d›r” yaklafl›m› içinde, insan› Tanr› ile bütünlefltirmeyi amaçlayan felsefî bir bak›fl getiren Dürzi inanc›, tarih boyunca ortodoks ‹slâm’›n koydu¤u engellerle karfl›laflm›fl. fieyh Abu Khram, Dürzilerin gizli tutmak zorunda kald›¤› Kuran yorumlar›n›n, dini bir iktidar arac› olarak kullanan despot yöneticilerin emriyle “sapk›n” ilân edildi¤ini anlat›yor. ‹slâm’›n namaz k›lmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek gibi flartlar›n› önemsemedikleri-

ni, bunlar› uyulmas› zorunlu olmayan kurallar olarak gördükler›ni belirtiyor. Dürzilikte flekli ameller yerine do¤ru sözlülük, yalan söylememek, zina etmemek gibi ahlakî prensipler daha önemli. Bu prensipler Hâkim Biemrillah ile Dürzili¤in kurucusu Hamza Bin Ali’nin kaleme ald›¤› risalelerle sistemlefltirilmifl. Risaleler, 1021’de Hâkim Biemrillah’›n M›s›r’da Mukattam Da¤›’nda s›r olmas›ndan sonra Dürzilerin kaç›p s›¤›nd›¤› Lübnan da¤lar›nda infla edilen tap›naklarda yüzlerce y›l Sünni otoritelerden saklanm›fl. Tap›naklar›n 19. yüzy›l›n sonunda Frans›zlar taraf›ndan ya¤malanmas›n›n ard›ndan ortaya ç›kan bu belgeler, tahrif edilip Dürzileri “‹slâm d›fl›” gösterilmek için gelifligüzel kullan›lm›fl. fieyh Abu Khram’a göre bunun temel se-

yonun üstünde. Politik arenada Emel’den ziyade Hizbullah’›n temsil etti¤i Lübnanl› fiii komflular›n›n yan› s›ra Sünniler taraf›ndan da müslüman kabul edilmiyorlar. T›pk› Türkiyeli Aleviler gibi güçlü sufi e¤ilimler tafl›yan, çokeflli evlili¤i, namaz, hac ve oruç gibi “ortodoks” naslar› reddeden topluluk, ayin ve ibadetlerini günümüzde de gizli olarak sürdürüyor. 60’lardan beri sosyalist oluflumlar içinde en etkin grup olarak göze çarpan Dürziler, ‹SP’yle adeta özdeflleflmifl. Ancak parti Lübnan’daki bütün kesimleri kucaklamaktan hayli uzak. ‹SP, Dürzilerin partisi ve Lübnan’da siyasi mezhepçilik sürdükçe öyle kalmaya mahkûm. Geçmifl y›llarda Maruniler ile Dürziler aras›nda yo¤un çat›flmalar›n yafland›¤› Beyrut’un güneyindeki da¤l›k Kfar Him kasabas›nda ziyaret etti¤imiz Dürzi fleyhi Enver F. Abu Khram, ‹SP’ye yönelik “etnik politika” suçlamalar›n›n Kemal Canbolat’›n hayalini kurdu¤u “Lübnanl› bir sosyalist parti” idealini yaralad›¤›n› kabul ediyor. Ama bunda solu terkedip kendi cemaatlerine kapanan Maruni, fiii ve Sünni ayd›nlar›n da rolü oldu¤unu vurguluyor. “Onlar kalsayd› ‹SP, Lübnan solu için ortak bir platform haline gelebilirdi” diyor. fieyh Abu Khram, partinin kuruluflundan 70’lere uzanan süreçte her kesimden ayd›nlar›, iflçi ve ö¤rencileri saflar›nda toplad›¤›n› belirtiyor. Önde gelen Sünni fleyhlerden Arap dilbilimci Abdulah Aladi’nin, Edmond Rabbad, Edmond R›zk gibi Maruni ayd›nlar›n›n bar›fl içinde birarada yaflamaya inanm›fl, eflitlikçi ve

‹lerici Sosyalist Parti kurucusu Kemal Canbolat ve arkadafllar› 1950’li y›llarda bir bas›n toplant›s›nda

Sünni ve fiii uleman›n olumsuz yarg›lar›na ra¤men Dürziler, ‹slâm’›n pek çok müeyyidesini yerine getiriyor. Haram say›lan yiyeceklerden uzak durup dinî bayramlar› kutluyor. ‹badetin eskiden oldu¤u gibi bugün de tümüyle gizli yap›l›yor. Dürzi toplumunda kad›n geleneksel ‹slâm toplumundan çok daha sayg›n bir yere sahip. Mut’a nikah›, cariye edinme, 17 yafl›ndan küçük k›zlar›n baflgöz edilmesi ve birden fazla kad›nla evlenmek yasak. Evlilikte kad›n ve erke¤in mallar üstünde eflit hakk› bulunuyor. Kad›n da erkek gibi boflanma talebiyle Dürzi kad›s› 19. yüzyılda çekilmifl bir foto¤rafta Dürzi kadını fieyh-ül Akl’a baflvurabiliyor. Bobebi Osmanl› yönetimine sad›k kalan flanma durumda mallar ve emlâk çiftler Dürzilerin Frans›z iflgaline karfl› ç›kmas›. aras›nda eflit olarak paylaflt›r›l›yor.

özgür bir Lübnan’› savunan partinin ideologlar› aras›nda bulundu¤unu söylüyor. ‹SP’nin din konusunda Marksist doktrine farkl› bir yaklafl›m getirdi¤ini anlat›yor: “Kemal Canbolat ve arkadafllar›n›n sosyalizmi materyalist bir sosyalizm de¤ildi. Tanr›’ya inanan, en az›ndan reddetmeyen bir sosyalizmdi. S›n›fs›z bir topluma inand›¤›m›z gibi, elitlere de inan›yorduk! Ama ekonomik elit de¤il, ruh yücelten moral elitizmdi bu. Kemal Canbolat iyi bir entellektüeldi ve Hinduizm, Budizm gibi do¤u dinleriyle de ilgileniyordu.” Dürziler ve Lübnanl› olmak Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde görüfltü¤ümüz Prof. Sami Makarin ise Dürzi inanc›n›n ‹slâm tasavvufunun kayna¤›n› oluflturan Yeni Eflatunculu¤un izlerini tafl›d›¤›n› anlat›yor. ‹smaili Fat›milerden al›nan dinsel miras›n antik Yunan felsefesiyle birleflip tarih boyunca evrilerek Dürzi ekolünü yaratt›¤›n› belirten Makarin, Dürzi kutsal metinlerinin Kuran’›n alegorik bir yorumu oldu¤unu vurguluyor. “Ancak” diyor Prof Makarin, “Dürzi risalelerini okuyup anlamak ayr› bir ilimdir. Hâkim Biemrillah’›n, Hamza Bin Ali’nin temsil etti¤i miras›n inceliklerini bilmek her fleyden evvel ruhani bir haz›rl›k gerektirir.” Makarin, heterodoks bir inanç grubu olarak kendilerini gizleme zorunlulu¤unun en önemli gerekçesini de böylece özetlemifl oluyor. Dürzi toplumunun Lübnan’daki bütün dini-etnik topluluklarla bar›fl içinde birarada yaflamak istedi¤ini belirten Makarin, gerçek bar›fl›n kendileri de dahil her kesimde hâkimiyetini sürdüren cemaatçili¤in afl›lmas›yla mümkün olabilece¤ini düflünüyor. Mezhep farkl›l›klar›n›n bir kenara b›rak›lmas›, seküler ve laik temellere oturan yeni bir uzlaflman›n hayata geçirilmesi gerekiyor. “Maalesef siyasi mezhepçilik çok güçlü. Bu Lübnan’› gerileten bir fley. Lübnanl› yurttafl iyi bir Dürzi, Sünni ya da fiii olabilmeli, ama ayn› zamanda iyi bir Lübnanl› da olmal›!” Peki nedir iyi bir Lübnanl›? “Bugünkü Lübnanl› de¤il” diye bafll›yor Makarin: “‹yi bir Lübnanl› bu ülkede yaflayan farkl›l›klar›n özgürlü¤ünü ve eflitli¤ini tan›yan, seven, içsellefltiren biridir. Bir h›ristiyan, ancak bu ço¤ulculu¤u seven iyi bir Lübnanl› oldu¤unda iyi bir

h›ristiyan olabilir. Bence bugün Lübnan’da ne h›ristiyanlar, ne de müslümanlar bu vasf› tafl›yor. Çünkü birbirlerinden nefret ediyorlar. Asl›nda hiç dindar de¤iller! Sadece siyaset yap›yorlar. Oysa hem h›ristiyanl›k hem de müslümanl›k insanlar› birbirlerine karfl› merhamete ve aflka ça¤›r›r.” Güç dengeleri ve denge güçleri ‹ç dinamikler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda bugün Lübnan’da yaflananlar, cemaatlerin nüfus hesaplar›yla kendi alanlar›n› geniflletme ya da muhafaza etme kavgas›ndan baflka bir fley de¤il. 1941 y›l›nda Frans›z mandas›yken ba¤›ms›zl›¤›n› ilân eden Lübnan, farkl› dinsel ve etnik gruplar›n cemaat kimlikleriyle nüfus oranlar›na uygun biçimde iktidar› paylaflt›¤› bir anlaflma üzerine kurulmufltu. Cumhurbaflkanl›¤›ndan bakanl›klara, en küçük memuriyete kadar her yerde bu dengeler gözetilmekteydi. Demografik yap› de¤ifltikçe iktidar paylafl›m› tart›fl›l›r hale geldi. Kurulufl y›llar›nda temel al›nan 1930 nüfus say›m›na göre h›ristiyan Maruniler en kalabal›k cemaat idi. Sonraki y›llarda bu oran fiiiler lehine de¤iflti. Sosyal eflitsizlik, Filistin sorunu gibi baflka etkenlerle birlikte içsavafla uzanan süreçte fiiilerin temel çat›flma noktas›n› oluflturdu. fiiiler nüfuslar›n›n geçen k›rk y›l içinde artt›¤›n›, bu nedenle ülke yönetiminde daha fazla güç sahibi olmalar› gerekti¤ini söyleyip bunu kavgas›n› veriyorlar. Buna karfl›l›k Sünni müslümanlar ve Maruniler kazan›lm›fl güç dengelerini koruma derdinde. Bu bitip tükenmeyecek bir siyasî rekabet ortam› demek. Suriye, ‹ran, Suudi Arabistan, Fransa ve elbette ABD’nin kendine yak›n gördü¤ü gruplar› manipüle etti¤i gerçe¤i de hesaba kat›ld›¤›nda, siyasi cemaatçilikle hiçbir zaman kal›c› bir bar›fl ortam› sa¤lanamayaca¤› aç›k. Bugünkü verilere göre fiiiler yüzde 35, Sünniler yüzde 25, Maruniler yüzde 22 nüfus oran›na sahip. Dürzilerin say›sal a¤›rl›¤› ise sadece yüzde 4-6 aras›nda. fiimdiye dek Lübnan’›n iç politikas›nda say›lar›na oranla a¤›rl›kl› bir rol üstlenmelerinde “laik Suriye” deste¤inin büyük pay› vard›. Bundan sonra ayn› a¤›rl›¤› koruyup koruyamayacaklar› ABD’nin Suriye ile iliflkilerinde nas›l bir yol izleyece¤ine ba¤l›. Bekleyip görece¤iz. Murat Küçük

35


k›raat

* Her sabah posta kutusunu açarken flöyle bir temennide bulunurdu? “Bir mektup gelsin ve hayat›m de¤iflsin.” ‹çeri¤ini hiç düflünmemiflti ama bir aflk mektubu gibi bir fleydi istedi¤i. Ya da o tatta bir fleydi... Böyle bir mektup de¤ildi. Huzursuzluk veren, akla geldikçe huzursuzlu¤u daha da artan ve hatta korkutan. Üçüncü sayfada bir habere tak›l› kald› gözleri. Trabzon’da, deniz kenar›ndaki bir kasabada, kimsenin ayak basmad›¤› bir kumsalda, bir ceset bulundu¤unu yaz›yordu haber. Haberi ilginç k›lan bundan sonras›yd›. Cesedi bulanlar o kasabada yaflayan A. diye teflhis ediyorlar ölü adam›. Ve her kötü haber gibi bu haber de h›zla kasabaya yay›l›yor ve öldü¤ü zannedilen A.’n›n kula¤›na kadar gidiyor ölü bulundu¤u... A. çok flafl›rarak “Ben ölmedim yafl›yorum!” diyebiliyor bu söylence üzerine. (...) Haberi okumay› bitirince mektup geldi akl›na. Yaflarken ölüm haberini alan adam gibi hissettiriyordu kendisini. Ve mektup kendi cesedi gibi duruyordu akl›nda. Aya¤a kalkt›. Koridorun bafl›na yürüdü. Su makinesinden plastik barda¤a su doldurdu, sonra üstüne biraz s›cak su ekledi. ‹çti. Barda¤› makinenin sol taraf›nda içi plastik bardak dolu olan çöp kutusuna b›rakt›. ‹çeriye döndü. Müzi¤i de¤ifltirdi. Daha da sert çalmaya bafllad›. Saate bakt›. 18’e hâlâ çok vard›... Posta kutusunu açt› ve bir mektup yazd›. Hiç tan›mad›¤› ama mutlaka karfl›l›¤› olan bir posta adersine mektubu gönderdi. S›k›nt›s› biraz olsun hafifledi. Ya da öyle zannetti...

36

döTÜ’de 1968-70 “Ankara’da, OD ifl stili af r bi ni ye r ile neminde ö¤renc yone kadar, profes gelifltirdiler. O gü ar›n c›l m kla re ve › c›lar nel afifl tasar›m atolan ve ticarî m tasar›m tekelinde da t›n na sa ifl olan af baalara ba¤›ml› seyafland›. Teksir, fl pu ko r bi güçlü i nd ke a ek olarak rigrafi ve bunlar im on an ¤u ço le ikler icat ettikleri tekn a buluad or da an o n, ve kendili¤inde er yla oluflmufl afifll nanlar›n katk›s› lad›z›r ha ›n n’ sa Ay az ürettiler...” Y›lm ifl Af ci m DTÜ Devri ¤› “68 Afiflleri –O rita ik af gr m sü”, he Atölyesinin Öykü cek er m i ec m ne dö r hinde önemli bi Erm Ali Artun’dan alt›na al›yor, he yap›rle le m isi li flit çe tu¤rul Kürkçü’ye rin le el rs yesinde, gö lan söylefliler sa so› s›n va ha nemin de deste¤iyle, dö . r.. yo ¤l› luyabilmemizi sa

• Aflk fiimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. / Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. / Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin / Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıfltık / Sevgiyeydi ilk açılıflı gözlerimizin sırf onaydı / Bir kufl konmufl parmaklarıma uzun uzun ötmüfltü / Bir seviflmek gelmifl bir daha gitmemiflti / Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksullu¤umuz / Sanki hiç olmamıfltı Oysa kalbim iflte fluracıkta çarpıyordu / fiurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı ‹stanbullar / fiurda da etin ço¤alıyordu dokundukça lafların dünyaların / Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek / Ki Karaköy köprüsüne ya¤mur ya¤arken / Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti / Çünkü iki kifliydik Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya / Bir dilim ekme¤in bir iki zeytinin baflınaydı doymamız / Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu / ‹ki kere öpeyim desem üçün boynu bükük / Yüzünün bitip vücudunun baflladı¤ı yerde / Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra / Sonrası iyilik güzellik. Cemal Süreya’nın “Üvercinka”sı elli yaflında...

X - KÜTÜPHANE Albert Caraco Post Mortem (Versus) Cemal Süreya Üvercinka (YKY) Enis Batur Suya Seng (Sel) Ernst Bloch Umut ‹lkesi (‹letiflim) Esra Özyürek Modernlik Nostaljisi (Bo¤aziçi Ün.) Fredric Jameson Modernizm ‹deolojisi –Edebiyat Yazıları (Metis) Gamze Yücesan Özdemir Sermayenin Adaleti (Dipnot) Marguerita Duras Yaz Ya¤muru (Sel) Marlen Haushofer Duvar (Can) Necip Mahfuz fievk Saray› (HitKitap) Nil Mutluer (der.) Cinsiyet Halleri (Varl›k) Samir Amin Köylü ve ‹flçi Mücadeleleri (Özgür Üniversite) Samuel Beckett Yank›n›n Kemikleri (Periferi) Selahatten Hilav Entelektüeller ve Eylem (YKY) Slavoj Zizek Paralaks (Encore) Tar›k Ali Sokak Savafl› Y›llar› (Agora) Tar›k Günersel Do¤ac› (Artshop) Turgut Yüksel Kat› (Çitlembik) William Cleveland Modern Ortado¤u Tarihi (Agora) Y›lmaz Aysan 68 Afiflleri –ODTÜ Devrimci Afifl Atölyesinin Öyküsü (Metis)

*

Belirli bir hazzın siyasal bir mesele olarak temalafltırılması (sözgelimi, flehir esteti¤i zemininde; ya da belli cinsel özgürlük biçimleri u¤runa; ya da belli tür kültürel etkinliklere eriflebilmek için; ya da toplumsal iliflkileri estetik olarak dönüfltürmek ya da bir beden siyaseti yaratmak için savaflmak), her zaman ikili bir odaklanmayı içermek zorundadır; bu ikili odaklanmada, yerel mesele kendi baflına anlamlı ve arzu edilir bir fleydir, ama aynı zamanda genel olarak ütopyanın ve bir bütün olarak toplumun sistemli devrimci dönüflümünün mecazı olarak alınmalıdır. Bu eflzamanlı boyutlar olmaksızın, siyasal talep flu ya da bu sınırlı toplulu¤un ya da onun kendine özgü hobi ya da uzmanlaflmasının mikro-siyaseti içindeki bir di¤er yerel “mesele”ye indirgenir ve bir zamanlar bizi tatmin etmemifl olan bir slogan artık siyasal olarak bizi bir yere götüremez. Aslında, bu ikili ya da “alegorik” odaklanma, devrimci bir dönüflüm kavrayıflı sıfatıyla genel olarak Marksizmin hem benzersizli¤ini, hem güçlüklerini yaratan fleydir. Diyalektik, kendi içinde, dolaysız durumun burada ve flimdisini küresel ya da Ütopik durumun bütünsellefltirici mantı¤ıyla birlefltirmenin yollarını icat etmeye yönelik bir ikili yükümlülüktür. Öyleyse, verili bir ekonomik talep, yeniden ekonomizm tuza¤ına düflmeyecekse, her zaman bir anlamda daha bütünsel devrimci dönüflümün bir mecazı olmak zorundadır. “Haz: Siyasal Bir Mesele”

Gayet iyi bilirsiniz, insanlar aldat›lmak ister. Sadece, aptallar ço¤unlukta oldu¤undan de¤il. ‹nsanlar sevinç için do¤up sevinç bulamad›klar›ndan, ba¤›ra ça¤›ra sevinci arad›klar›ndan. Budur, daha ak›ll› olanlar› bile zaman zaman bönlefltiren, bak›fllar›n› daraltan; bir par›lt›ya kap›l›verirler ve o par›lt›n›n alt›n vaad etmesi bile gerekmez, par›ld›yor olmas› yetebilir. Bir musibet ö¤retir; fakat çok geçmeden iptilâ galebe çalar ve bu defa aldanmayaca¤›n› umar insan. Oysa bu esnada doland›r›c›lar, asl›nda kuvvete de dönüflebilecek olan bir zaafa kanca atmaktad›rlar. Zira mutlulu¤a bir zaaf› vard›r insan›n, gülmeceye bir zaaf› vard›r ve bundan sonra daha iyi bir fleyin pek olamayaca¤›na, o a¤z› burnu k›r›lm›fl kanaate meyletmez. (...) Çal›flma hiç sevinç vermeyince, sanat›n kendini e¤lence suretinde, nefle dolu aldatmaca, bir happy-end yamas› olarak ortaya atmas› gerekiyor. Dinleyicileri tav›nda tutuyor bu; faflist millet cemaatinin veya American way of life’›n sonucunda herkese bir fley düflecektir, üstelik halihaz›r gerçeklikte en ufak bir fleyi de¤ifltirmek gerekmeden. Sinema seyircileri ve magazin hikâyelerinin okurlar›, pespembe yükselen hayatlar görürler, sanki halihaz›r toplumda kural olan buymufl da, tesadüfler, tesadüfen bizim o izleyiciyi bundan al›koymufl gibi. Evet, bugünkü mevcut toplumda yükselme f›rsatlar› azald›kça, toplum ne denli az yükselme umudu sundukça, happy–end kapitalizm aç›s›ndan o denli vazgeçilmez hale gelir.


e l i

k u l a ¤ › n d a

1968, 1989, 2005 Zizek’in “1968”inin Türkçesi eli kula¤›nda. Temmuz ay›nda Encore’dan ç›kacak kitaptan bir pasaj› dikkatlerinize sunuyoruz. içinde farkl› politik e¤ilimlerin hegemonya için mücadele etti¤i tek bir olay

‘68 m›yd›, yoksa parçal› ve bulan›k bir olay m›yd› – bu da, 68, hegemon ideoloji taraf›ndan gösteriflli bir flekilde cinsel özgürlük ve hiyerarfli karfl›t› yarat›c›l›k patlamas› diye sahiplenildi¤i halde, Nicholas Sarkozy’nin 2007 seçim kampanyas›nda en büyük hedefinin Fransa’y› art›k 68’den kurtarmak oldu¤unu söylemifl olmas› gibi bir olguyu aç›klayabilir. (Kuflkusuz, bu sözdeki ironiyi kaç›rmamak gerekir: palyaço benzeri davran›fllar sergileyip Carla Bruni’yle evlenen Sarkozy’nin Fransa cumhurbaflkan› olabilmesi bile, May›s 68’in gelenekleri de¤ifltirmesinin sonucudur...) Yani bir yanda “bizim,” di¤er yanda “onlar›n” May›s 68’i duruyor – günümüzün ideolojik belle¤inde, May›s gösterileriyle ilgili “bizim” temel düflüncemiz, yani ö¤renci protestolar›yla iflçi grevleri aras›ndaki ba¤, unutulmufltur... 1960’lar›n cinsel özgürleflmesinden geriye kalan fley hegemon ideolojimize kolayca kat›labilen bir hoflgörülü hazc›l›k. Bu yüzden keyfe yönelik süperego emri Kant’›n “Du kannst, denn du sollst!” (Yapabilirsin, çünkü yapmal›s›n!) sözünün bir tersine çevrilmesi olarak ifllev görür – “Yapmal›s›n, çünkü yapabilirsin!”e dayan›r. Yani, günümüzün “bask›c› olmayan” hazc›l›¤›n›n süperego yönü (maruz kald›¤›m›z sürekli k›flk›rtma, bizi sonuna dek gitmeye ve jouissance’›n bütün kiplerini araflt›rmaya sevk eden yönü) izin verilmifl jouissance’›n kaç›n›lmaz olarak zorunlu jouissance’a dönüflme tarz›nda yatar. Saf otistik jouissance’a yönelik (uyuflturucu ve trans hali yaratan baflka araçlarla elde edilen) bu dürtü tam da hassas bir politik momentte yükseldi: 1968’in özgürlükçü dizilimi gizillerini tüketti¤i zaman. Bu kritik noktada (1970’lerin ortas›nda), kalan tek seçenek do¤rudan, kaba bir passage a l’acte, Gerçe¤e-hamle oldu ve üç temel biçim ald›: cinsel jouissance’›n afl›r› biçimlerini arama; kitlelerin toptan kapitalist ideolojik uykuya yatm›fl oldu¤u bir ça¤da, al›fl›lm›fl ideoloji elefltirisinin art›k ifle yaramad›¤›n›, bu yüzden sadece do¤rudan fliddetin ham Gerçe¤ine baflvurman›n – l’action directe – kitleleri uyand›rabilece¤ini öne süren Solcu politik terörizm (Almanya’da RAF, ‹talya’da K›z›l Tugaylar vb.); ve, son olarak, bir iç deneyimin Gerçe¤ine yönelme (Do¤u mistisizmi). Bu üçünün paylaflt›¤› fley somut sosyo-politik ba¤lanmadan ç›k›p Gerçekle do¤rudan bir temasa çekilmedir. jjj 68, 89 ve 2005’in bir tür Hegelci üçleme oluflturdu¤unu söyleyebiliriz: May›s 68 ayaklanmas› politik aç›dan kaybetti (kapitalizm muzaffer bir flekilde döndü) ve bir bak›ma, toplumsal aç›dan kazand› (toplumsal ahlak kurallar›n›n tözünü kapsaml› bir flekilde yeniledi: cinsel özgürleflme, yeni bireysel özgürlükler, kad›nlar için daha güçlü toplumsal konumlar, yeni ataerkillik sonras› otorite ve bask› biçimleri...); 89’daki anti-Komünist ayaklanma politik aç›dan kazand› (Komünizm da¤›ld›), ama toplumsal aç›dan kaybetti (vahfli kapitalizmle milliyetçilik kar›fl›m› olan bu Komünizm sonras› toplum muhaliflerin u¤runa mücadele etti¤i fley de¤ildi). Politik aç›dan birbirine karfl› olan bu iki hareket aras›nda (68 anti-kapitalistti ve parlamenter demokrasiyi elefltiriyordu, buna karfl›n 89 parlamenter demokrasi istedi) bir tür ateflkes sa¤lamak isteyenler, genellikle, bunlar›n her fleye ra¤men, her tür toplumsal s›n›rlama ve bask› karfl›s›nda bireysel özgürlük ve yarat›c›l›¤a özgürlükçü bir ba¤l›l›k gibi bir temeli paylaflt›¤›n› belirtir; fakat, daha radikal bir elefltiri noktas›ndan, bu pek özgürlükçü çekirde¤i sorunlu saymak, onu ortak ideolojik ba¤lanman›n içinde saptamak gerekir. Üçüncü moment de 2005 olaylar›, Paris banliyölerinde arabalar›n yak›lmas›, bütün hareketin bir tür do¤ruluk momenti olan o momenttir: 68, yönetici ideoloji taraf›ndan h›zla sahiplenilmiflti, böylece onun bafll›ca artetkisi, kapitalizmi devirmek yerine, kapitalist Özgür Dünya’n›n düflman›n›, Reel Sosyalizmi devirmek oldu; 2005’te, 68’den 89’u ç›kard›ktan sonra ne kal›rsa onu elde ettik, yani onun edimsel politik gizilinin gerçekleflmesini – herhangi bir program› olmayan saf ak›ld›fl› ayaklanmay›. Alain Badiou bizlerin gitgide daha çok “dünyas›z” olarak deneyimlenen bir toplumsal uzamda yaflad›¤›m›z düflüncesine varm›flt›. Böyle bir uzamda, protestonun alabilece¤i tek biçim “anlams›z” fliddettir. Nazi anti-semitizmi bile, ne kadar korkunç olursa olsun, bir dünya açm›flt›: elefltirel durumunu “Yahudi komplosu” ad›n› verdi¤i bir düflman koyutlayarak betimlemiflti; bir hedef ve ona ulaflman›n yollar›n› belirlemiflti. Nazizm, gerçekli¤i, öznelerinin, onlar›n anlaml› ba¤lanmas›na izin veren bir uzam› olan, küresel bir “biliflsel harita” elde etmelerine izin veren bir flekilde a盤a vurmufltu. Belki de kapitalizmin as›l tehlikelerinden birini burada saptamak gerekir: küresel oldu¤u ve bütün dünyay› kucaklad›¤› halde, stricto sensu bir “dünyas›z” ideolojik kümelenmeyi destekler, insanlar›n büyük k›sm›n› anlaml› herhangi bir biliflsel haritadan yoksun b›rak›r. Kapitalizm anlam› bütünlükten ç›karan ilk sosyo-ekonomik düzendir: anlam düzeyinde küresel de¤ildir. Sonuçta, küresel “kapitalist dünya görüflü” diye bir fley yok, tam olarak “kapitalist uygarl›k” diye bir fley yok: küreselleflmenin temel dersi tam da bu.


Duman› Pamu¤un zorlu yumuflakl›¤› Erik Orsenna - Pamuk Ülkelerine Yolculuk - Küreselleflme Üstüne Küçük Elkitab› Çeviren: Sosi Dolano¤lu (Metis)

eyahat etmek devflirmektir” diyor Eric Or-

“S senna, “Pamuk Ülkelerine Yolculuk” kitab›n›n son bölümünde. Tüm seyahat boyunca

genleri (ipli¤inin kalitesi arts›n diye) kullan›lmas› gibi fikirler dev flirketlerin finanse etti¤i çal›flmalarla denenirken, akl›m›za her fleye kadir oldu¤u idda edilen piyasan›n taleplerine göre üretim yapman›n, üreticileri oldu¤u kadar, çevreyi de etkiliyor oldu¤u düflüncesi geliyor. Daha sonra rekabet hikâyesine geçiyoruz. Orsenna’n›n dedi¤ine bakarsak, “resmî söylemde, demokrasi politika için neyse, rekabet de ekonomi için odur: ahlâk yasas› ve ilerlemenin moturu”dur. Dedi¤i gibi, resmî söylemdir bu, rekabet hususunda hileyi öncelikli olarak en bafl›ndan kurallar› koyanlar yapmaktad›r. Bu yüzdendir ki, rekor seviyede verimli üretimin yap›ld›¤› Brezilya’daki köylüyle en düflük fiyatlarla ayakta kalmaya çal›flan Afrikal› köylüyü ayn› liberal talepte buluflturabilmektedir. Piyasa kurallar›n›n uygulanmas›n›, liberalizmin saf haliyle ifllemesini, bundan en çok zarar› görenler talep etmektedir. Geliflmifl ülkelerin, en baflta ABD’nin kendi pamuk üreticisine sa¤lad›¤› aç›k ve gizli sübvansiyonlar›yla, dev flirketlerin teknolojik çal›flmalar› ve sa¤lad›klar› ilerlemelere ulaflmadaki kolayl›klar›yla zaten bafla ç›kamazken, özellefltirme k›skac›nda bo¤ulurken Malili köylünün elindeki pamu¤u dünya piyasalar›na isteyece¤i fiyattan satma flans› yoktur. Bir de üstüne, ABD’li ve Avrupal› üreticiye yap›lan sübvansiyonlarla düflen fiyatlar veyahut kotalar bindi¤inde rekabet etme flans› kalmaz hiç bir flekilde. ABD’li üreticilerin güçlü tar›m lobileri, Washington’da köfle

oradan buradan toparlananlar›n, devflirilenlerin yan›nda, ak›lda en çok kalanlar, ilk anda göze çarpmayanlar ve anlat›lan hikâyelerdir. Orsenna, göz önünde olmayan, gizli kalm›fl ayr›nt›larla bezeli hikâyelerini, pamu¤un peflinde ç›kt›¤› bu seyahatte, lobicilerin, büyük anlaflmalar›n küçük piyonlar› olmak zorunda b›rak›lan üreticilerin, doymak bilmez flirketlerin, tüccarlar›n, bürokratlar›n gözünden küreselleflme üzerine küçük bir kitapç›k haline getirerek anlat›yor. Kitapta dünya pazarlar›nda pamuk yetifltiricisi olarak bilinen belli bafll› yedi ülkenin (Mali, ABD, Brezilya, M›s›r, Özbekistan, Çin, Fransa) pamukla olan iliflkisi üzerinden küreselleflmenin o hep bilindik nakaratlar›n›n y›k›c›l›¤› iffla edilmiyor sadece, kendisini gecenin karanl›¤›nda küreselleflme ad›ndaki, h›zla nereye gitti¤i bilinmeyen bir araban›n ›fl›klar›na tutulmufl tavflan gibi hissedenlerin çaresizli¤i de aktar›l›yor. Biliyoruz ki, pamuk ne kadar yumuflak olsa da, onu elde edene kadar geçen süreç de o kadar zorlu, sert ve vahflidir. Sadece pamuk de¤il, fleker, kahve, pirinç, bu¤day, m›s›r için de ayn› durum geçerlidir. Ne koyarsak koyal›m pamuk yerine bu cümlede, ayn› ›st›rap, ayn› sömürü, ayn› ekonomici mant›k karfl›m›za ç›kacakt›r, küreselleflme ad› alt›nda çokuluslu flirketlerin kâr h›rslar›, kural dinlemeden, dur durak demeden büyüme denen canavara teslim olmufl tehdidi s›r›tacakt›r. Orsenna kitab›nda sermayenin hareketini s›n›rlayan tüm düzenleFoto: fiahan Nuho¤lu me ve korumalar›n tasfiyesiyle bafllayan sürecin, sermayenin serbestleflmesi ve özellefltirmelerle karfl›m›za getirdi¤i küresel kapitalizm ça¤›nda asl›nda küreselleflmenin yengisi üzerine her söylenenin do¤ru olmad›¤›n› gösteriyor. Her ülkenin kendine ait karakteristik özellikler içeren pamuk üretim sürecini, kurallar› koyanlar›n kurallara karfl› tav›rlar›n›, pamuk üzerinden yap›lan ekonomik hesaplaflmalar› yumuflak, okunmas› kolay diliyle aç›klarken, bu hikâyelerden küreselleflmenin her ülkede nas›l istenilen fakl› flekillere girebildi¤ini ö¤reniyoruz. Küreselleflme hikâyelerine ilk olarak pamu¤un geçirdi¤i evrimle bafll›yor, pamu¤un kalitesinin art›r›lmas› ve üretim aflamas›nda her türlü zararl›dan (zira böcekler pamu¤a bay›l›r) korunmas› amac›yla zararl› ot ilaçlar›yla bafllayan süreçten genetik bilimine kadar bilimsel araflt›rmalar›n piyasan›n emrine amade oldu¤unu görüyoruz. Bu yüzden, gerçekte pamuktan de¤il, genetik olarak de¤ifltirilmifl (ekili pamuk fidanlar›n›n üçte bir oran›ndan fazlas›) bir üründen bahsediyoruz. Pamu¤un genetik yap›s›nda denizanas› (toplarken parlamas› ve böylelikle daha kolay görünmeleri amac›yla) ve örümcek

38

üstünde

kapm›fl güçlü NCC’leri (Ulusal Pamuk Konseyleri) vard›r ama, ABD’li lobiciye sorarsan›z, sübvansiyonlar›n bafll›ca nedeni gizli, örtülü destekleriyle AB ülkeleri ve iflçi yoklu¤undan daha ucuza mal olan iflçiyi yaratan Asyal›lard›r. Baflkalar› sübvansiyon uygulad›¤› içindir ki, onlar da kendi ülkelerinde sübvansiyonu hak etmektedirler. Avrupal›ya sorarsan›z tam tersidir durum, ABD sübvansiyon uygulad›¤› için o da kendi üreticisini korumaktad›r. Bir nevi tavuk mu ve yumurta m› hikâyesidir karfl›m›za ç›kan. ‹flte bu sübvansiyonlar›n getirdi¤i zarar yüzünden Malili köylü adalet ister. Ancak, oyun eflit flartlar alt›nda oynanmamaktad›r. Sübvansiyonlar fiyatlar› düflürdü¤ünde, tepkiden korkan hükümetler mal› eski fiyat›ndan almay› sürdürürler. Ne var ki, artan finansal yükleri kald›ramaz hale geldiklerinde, Mali pamu¤unun üreticisi CMDT’nin en büyük hissedar› olan Mali devleti örne¤inde oldu¤u gibi, uluslararas› krediye baflvurmak zorunda kal›rlar. Dünya Bankas› gelecek ve flart›n› ileri sürecektir: Özellefltirin! Reçete her yerde ayn›d›r. Hastal›k da. De¤iflmez bir kurald›r bu. “Hastalar”a özellefltirme reçeteleri sunarken kendi ülkesinde lobicili¤e teslim olmufl kerameti kendinden menkul bir neo-liberalizmdir karfl›m›zdaki. Ticarette fair-play isteyen Malili köylü ise, rekabet özgürlü¤üne ulaflabilece¤i saf rekabetin kurtaraca¤›n› zanneder kendisini. Halbuki, hemen yan›nda devlet kolhozu ve özellefltirme d›fl›nda üçüncü bir seçene¤in yaflayabilirli¤ini gösteren komflu Burkina Fasolu üreticiler vard›r. Köylülerin gerçek ifl orta¤› olduklar›, sistemin idaresiyle do¤rudan ilgilenen bir sendikan›n varoldu¤u, taban fiyatlar›n belirlendi¤i bir ortak yönetim, Dünya Bankas›’n›n politikalar›na karfl›l›k verilen güçlü bir cevapt›r. Rekabet konusundan küreselleflmenin sloganlar›ndan “devletin bir düzenleyici olarak ekonomiden elini çekmesi” zaruretiyle ilgili olan hikâ-


yeye geçiyoruz daha sonra. Mevzu pamuk üretimi oldu¤unda, bizzat hükümetlerin bariz müdahaleleriyle bu slogan›n yalanland›¤›n› okuyoruz. Asl›nda, tar›m politikalar› ekseriyetle siyasetin göbe¤inde oldu¤unda karfl›m›za ç›kan bir sonuçtur bu. Farkl› devlet türevlerinin bir tezahürüdür. M›s›r eski sosyalist devletlerden kalma al›flk›nl›klarla tar›m reformunu korumaya çal›fl›rken, en kapitalist ABD’nin sübvansiyoncu ve lobici politikalar› devam ederken, Mali ve Özbekistan’da dev kolhozlar hâlâ varl›klar›n› korurken, Brezilya’n›n devlet destekli vahfli kapitalizmi Amazonlar’da sürekli y›k›ma devam ederken ve Çin’in “komünist kapitalizmi” sadece üretimi art›rmay› düflünürken, korumac› devlet anlay›fl›n›n, müdahalelerini gerekti¤inde milliyetçilik ve vatan sevgisi gibi kavramlarla hükümetlerin pragmatik politikalar›n› uygulamak için kulland›¤›n› göstermektedir. Örne¤in, liberalizmin ve rekabetin flövalyesi Brezilya ifline geldi¤inde Çin tekstiline karfl› kendini korumak için gümrük duvarlar›n› bir gecede yükseltirken, di¤er tarafta ABD’de uygulanan sübvansiyonlar› kald›rtmak için Dünya Ticaret Örgütü’ne baflvurabiliyor. Eskinin gümrük duvarlar›, hiç olmazsa yerel üreticiyi koruyor, uluslararas› pazarlara girmeden önce güçlenmesini sa¤l›yordu. Ama flimdi yerel üretici denizde yol almay› ö¤renemeden aç›k denizlere ç›kmak zorunda kal›yor. Ve bo¤uluyor. Bu nedenden dolay› da, yerel üretici, en güçlü oldu¤u yerde, ailelerle örgütlenmek zorunda kal›yor. Üretim hâlâ ailenin örgütsel gücü alt›nda yap›lmaya devam ediliyor. Eken, iflleyen ve çocuklar›yla beraber pamuk toplayan, ama kendi da¤›t›m örgütünü kuramad›¤›ndan hâlâ arac›lara para kazand›rmaya devam eden aileler. Madalyonun bir taraf›nda bedava iflgücü ve çocuk sömürüsü var, di¤er taraf›nda ise tar›m alan›nda hayatta kalabilmek için katlan›lan bir zorunluluk. Bu zorunluluk, çokuluslu firmalar›n kendi güçlerini dayatmas›na karfl› ailelerin yerel mücadelesiyle bir nevi kendi üretim tarzlar›n› sürdürmesini sa¤layarak naif bir direnifl yarat›yor. Farkl› türden bir direnifli ise sanayi sermayesi gösteriyor. Sanayi sermayesinin finans ve rantiye sermayesine kaym›fl oldu¤u düflüncesinin yanl›fll›¤›, kitaptaki hikâyelerden bir di¤erini oluflturuyor. Her ne kadar biliflim ça¤›na geçilmifl olsa da, modern ötesi bu ça¤da hammadde ihtiyac› hâlâ baki. Dünya kaynaklar› sürekli azalmaya, hammaddelere ihtiyaç ise artmaya devam ettikçe, sanayi sermayesi varolmaya devam ediyor. Ç›kan savafllar›n da nedeni bu de¤il mi zaten? Az bulunurluk ve kaynaklar› kontrol etme iste¤i. Bilgisayarlar tarlada üretim yapmad›¤› sürece, art›k geride kald›¤›n› düflündü¤ümüz endüstriyel ça¤›n o eski ö¤eleri geçerli¤ini hâlâ koruyor, koruyacak. Belki pamu¤un de¤il ama, fosil yak›tlar›n fiyatlar› artt›kça, telekomünikasyon flirketlerinin dev binalar›n›n aras›ndaki pis nehirde eski püskü mavnalar üretim için gerekli her fleyi tafl›maya devam edecek. Zaman›n kurak, ard›ndan ya¤murlu mevsimler döngüsü içerisinde geçti¤i, üretimin hep sabit kald›¤› Mali’deki köylüyle s›rt›n› sübvansiyonlara dayay›p rahatl›k ve tembellik içerisinde yaflayan Teksasl›y›, gelece¤in her gün dünyan›n en büyük ormanlar›nda yeni araziler açmak için sürekli yok etmek anlam›na geldi¤i Brezilyal›y›, zenginli¤in eski büyük imparatorluklar ça¤›na geri dönüfl için sürekli tefekkür, sab›r ve ucuz iflgücü anlam›na geldi¤i Çinliyi, tar›mdan finansa bütün meslekleri içinde bar›nd›rd›¤› için pamuk sayesinde her an her fleyi bilmek zorunda olan M›s›rl›y›, en düflük fiyattan satt›¤› pamu¤un ücretini devletten alabilmek için aylarca, y›llarca bekleyebilme uysall›¤›na sahip Özbeki, ucuz iflgücü nedeniyle fabrikalar›n› ve makinalar›n› kaybetmek zorunda kal›p iflsizli¤in pençesine düflen, ters taraf›ndan eflitsizli¤e maruz kalan ve kurtuluflu büyük yeni fikirlerde arayan Frans›z› iyi anlamam›z için pamuk için ç›k›lan bu yolculukta anlat›lanlara kulak vermemiz gerekiyor. – Serhan Mersin


68 VE M‹RASI: BERNARD DREANO ANLATIYOR (2)

Dördüncü aflamaday›z 68 May›s›’n›n militan›, Helsinki Yurttafllar Meclisi üyesi Bernard Dreano’yla geçen say›da kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz... 1968 hareketlerini 1917’nin öncülü 1905 olarak gördü¤ünüzü söylemifltiniz. Peki ‘68’in devam› ne oldu? Bernard Dreano: Tarihî bir toplumsal hareketin içindeyken, daha eski olaylarla k›yaslayarak de¤erlendiriyorsunuz. 1968’de bütün dünyay› kapsayan bir devrim hareketinin içinde oldu¤umuzun fark›ndayd›k. 1917 devrimi ve ‹kinci Dünya Savafl› öncesi devrimci hareketlerle karfl›laflt›r›yorduk. 1917’deki harekete bakt›¤›m›zda da, kendilerini Paris Komünü ve Frans›z Devrimi’yle karfl›laflt›rd›klar›n› görüyoruz. Zaman geçtikçe farklar› daha net görüyorsunuz. ‘68’de bütün dünyay› de¤ifltirecek, 1789 gelene¤inden gelen bir devrim düfllüyorduk. K›rk y›l sonra, tablo bambaflka görünebiliyor. Esas olarak, yeni bir sayfa açarken, eski bir sayfay› da kapatmaktayd›k. Kapanan sayfa neydi ? 19. yüzy›l tarz› devrimler dönemi sona eriyordu. 1848 ve sonra Komün gelene¤inin sonuydu. (Tam bu s›rada, oturdu¤umuz kafede, az sonra bafllayacak ‹spanyaRusya maç› için televizyonun sesi aç›l›yor ve Rusya millî marfl› duyuluyor. Daha ilk notalar kula¤›m›za geldi¤i anda:) Bu arada, Sovyet Marfl›’n›n bafllamas› da iyi uydu. (gülüyor) Bu marfl›n hikâyesi de manidar. 1941’de, Nazi Almanyas› sald›r›lar› döneminde, Stalin’i yücelten sözlerle yaz›l›yor. 1991’de Sovyetler çökünce, yerine Çarl›k Rusyas›’n›n marfl› getiriliyor. Fakat, 20. yüzy›l›n bafl›nda yaz›lm›fl, kimsenin bilmedi¤i ve tak›lmad›¤› bir marfl. Sovyet Marfl› ise herkesin akl›nda yer etmifl. Dolay›s›yla birkaç y›l sonra, Putin tekrar Sovyet Marfl›’n› getiriyor. Fakat en komi¤i, ilk marfl›n güftecisi Sergey Mikhalkov hayatta ve elli y›l önce yazd›¤› sözlerin yerine yenilerini yine o yaz›yor!.. ‘68’i bir ilk aflama olarak görüyorduk ve arkadan çeflitli devrimci evreler gelece¤ini düflünüyorduk. Ama 1936 ‹spanya veya 1917 Rusya’daki gibi büyük bir silahl› mücadele beklenmiyordu. 1936’da ‹spanya’da bir askerî darbe var. 1917’yse Birinci Dünya Savafl›. Bizde öyle bir durum yoktu. Ama çok büyük bir altüst olufl yaflanaca¤›n› umdu¤umuz için iyi örgütlenmifl bir hareket ya da parti oluflturmak gerekti¤ini düflünüyorduk. Bu da ikinci aflamayd›. Baflka türlü düflünenler de vard› tabii. “Aflamal›”, romantik bir devrim hayali kuranlar vard›. Bunun sonucu olarak, hemen ‘68’in ard›ndan Proleter Maoist Sol Hareket kuruldu. Bu hareketin do¤urdu¤u gruplardan biri de Yeni Partizanlar’d›. Tam o dönemde, sonradan Libération’un yay›n yönetmeni olacak Serge July ve Alain Geismar “‹çsavafla Do¤ru” (“Vers la guerre civile”) isimli bir kitap yazd›. Baflka ülkelerde hakika-

40

ten de öyle oldu. Daha fliddetli ve h›zl› bir kopufl isteyenler de vard›. Fakat devlet bunu ciddiye alm›yordu. Abart›ya kaçmadan bast›rmaya yöneliyordu. Toplumsal hareket de bunu ciddiye alm›yordu zaten. Evet, bir tak›m baflkald›r›lar vard›, ama toplu halde silahl› mücadeleye giriflme niyeti yoktu. Latin Amerika’da yaflananlardan etkilenmifl miydiniz ? Tabii ki. Avrupa’da özellikle Che Guevara çok önemli bir semboldü. Gerilla mücadelesine karfl› romantik bir coflku vard›. O dönemde, birçok Latin Amerika ülkesinde flehir gerillalar› vard›: Brezilya, Uruguay, Arjantin, Peru, Ekvador, Venezüella, Guatemala, Meksika... K›tan›n büyük k›sm›na yay›lan yeni Latin Amerika solunun buradan do¤du¤unu görüyoruz. Che Guevara bir kahramanl›k örne¤iydi, sonuna kadar baflkald›r›y› temsil ediyordu. Çin devriminin etkileri nas›l oldu? Çin’in tabii o zaman büyük prestiji vard›. Özellikle de kimsenin asl›nda tam olarak

Larzac köylülerinin bafllang›çta 140 köylüden ibaret direnifli 40 bin kifliyi toplad›. On y›l sürdü. Baflka bir dünyan›n mümkün oldu¤unun kan›t›yd›. Larzac mücadelesine kat›lm›fl kiflilerin hepsi, aradan otuz y›l geçtikten sonra, bugün alternatif küreselleflme hareketinin içinde.

kavrayamad›¤› Kültür Devrimi sayesinde. Sonradan birçok kifli Çin’e gitti, fakat o zamanlar durum farkl›yd›, haberler uzaktan geliyordu. fiunu da unutmamak lâz›m ki, orada da mücadelenin çok önemli bir parças› genç kuflakt›. Kültür Devrimi, daha sonra korkunç sonuçlar do¤uran bir altüst olufl yaratt› Çin’de ve bunun sonucunda, bir daha böyle bir fley yaflamay› katiyen istemeyen halk›n içinde ciddi bir tepki do¤du. Ama bir yandan da 1949 devriminin ve al›fl›lm›fl iflleyiflin de sonunu getirdi. En önemlisi de büyük bir hareketlenme yaratt›. Belki de ayn› zamanda kapitalizme uzanan bir hareketlenmeydi bu. Ne olursa olsun, yüzy›llard›r Çin’e hakim olan ataerkil anlay›fl› ortadan kald›ran Kültür Devrimi’dir. Ama ‘68’den sonra, Çin’in itibar› büyük bir h›zla inifle geçti. Nixon’un resmî ziyareti var mesela. Gerçi bu, bir taraftan Çin’in baflar›s› olarak da görülmüfltü, ABD’nin Çin’i tan›mas› anlam›na da geliyordu. Di¤er taraftan da Sovyetler’e karfl› taraf olmalar›ndan dolay›, baz› üçüncü dünya ülkelerinin rejimlerine destek vermeleri, ‘72, ‘73’ten itibaren bu prestijin h›zla düflmesine neden oldu. Sonra, Çin ve Mao’ya yak›n olan Kamboçya hükümetinin tehlikeli ve dengesiz diktatörler taraf›ndan yönetilmesinin olumsuz etkisi var. Çekoslovakya neyi temsil ediyordu? Bir kere, Çekoslovakya Do¤u Bloku’ndaki tek örnek de¤ildi. Polonya ve Yugoslavya’da da ciddi hareketler oldu. Özellikle Yugoslavya’daki büyük gençlik eylemleri neredeyse tamamen unutuldu bugün. Çekoslovakya’daki olaylar›n önemli noktas›ysa, ayn› zamanda hem demokrasi isteyen bir gençlik hareketi, hem de parti içinde bir reform hareketi olmas›yd›. K›sa zamanda, kamuoyunun büyük deste¤i geldi. Bu durum do¤al olarak Sovyet ‹mpartorlu¤u’nu endiflelendiriyordu. Bunun sonucunda da A¤ustos 1968’deki askerî müdahale geldi. ‹lk baflta, bu müdahale Fransa’daki afl›r› solu ikiye böldü. Çek direniflini desteklemeyenler de vard›. Üstelik, çok büyük bir direnifl vard›, ‘68 asl›nda bafllang›çt›. 1968’de Çek Komünist Partisi bir fabrikada Sovyet karfl›t› yasad›fl› eylemleri bafllatt›. Sovyet yanl›lar› ancak sekiz ay sonra olaylar› kontrol alt›na alabildi. Bunu baflarabilmifl olmalar›n›n sebebi de, Çekoslovakya’daki elitlerin Sovyetler’e karfl› tav›r almaya cesaret edememeleriydi. Yavafl yavafl geri ad›m att›lar ve Çek komünistlerin lideri Dubçek’in uzlaflma çabalar›na ra¤men, sonunda iktidar› tamamen kaybettiler. Yine de bu hareket, Do¤u Bloku’ndaki dinamikleri tamamen altüst etmifl oldu. ‘68 ö¤renci hareketlerinin bast›r›lmas›ndan k›sa süre sonra, çeflitli silahl› örgütlenmeler ç›kt› ortaya. Almanya’da RAF, ‹talya’da K›z›l Tugaylar, Fransa’da da Action Directe vard›… ‘69-‘70’den itibaren genel bir tepki vard› her yerde, Çin ve Latin Amerika diktatörlükleri de dahil olmak üzere. Bat› Avrupa’da hükümetler olaylar› kontrol alt›na ald›. Fransa’da o kadar fazla fliddet


ne geldi. ‘68’deki ö¤rencilerin ard›ndan gelen yeni kuflak ne gibi farkl›l›klar tafl›yordu? ‘68’de yerleflen örgütlenme kal›c› oldu. Arkadan gelenler böylece do¤rudan, varolan hareketin içine girdi. Bir yandan da çeliflkili bir durum oldu: 1973-74’ten itibaren, ‘68 hareketi, radikal anlam›yla, düflüfle geçti. Ama ayn› dönemde, toplumsal mücadelelerin yenilenmesi olarak görülen iki çok önemli hareket ortaya ç›kt›. O günleri yaflayanlar bunu “flerefli mücadeleler” olarak anar. Biri baflar›l› oldu, di¤eriyse bast›r›ld›. ‹lki, LIP (bir kol saati markas›) iflçilerinin mücadelesi; di¤eriyse, Larzac köylülerinin hareketi. Baz› örgütler bu hareketlerin tamamen d›fl›nda kald›, di¤erleriyse sonuna kadar destekledi. Larzac direnifli 1981’de askerlerin geri ad›m atmas›yla sonuçland›. ‹nan›lmas› güç gibi görünüyor ama, birkaç köylünün kimsenin ad›n› bile daha önce duymad›¤› bir bölgede bafllatt›¤› direnifl 40 bin kifliyi toplad›. Otuz y›l sonra düzenlenen anma törenine 300 bin kifli kat›ld›! Siyasî ekolojinin bafllang›c› olarak çok önemli bir sembol teflkil ediyor. Ayn› zamanda, otoriteye bir baflkald›r›yd›. LIP, Larzac ve feminist hareket, ilk gerilla ak›m›n›n ard›ndan geliflen yeni hareketlerin öncüleri oldu. Bu yeni hareketler baz› aç›lardan dar anlam›yla daha az “devrimciydi”, fliddet yoktu, k›z›l bayraklar›n yerini her renkten bayraklar ald›. Daha kültürel ve çok derin hareketlerdi. Bu sayede de kal›c› oldular. Larzac direnifli nas›l bafllad›? Çok etkileyici bir hikâye. Larzac, rokfor peyniri üretilen bir bölge. Roma ‹mparatorlu¤u’ndan beri geliflmifl bir tar›m bölgesi. Geri kalm›fl bir bölge de¤il yani. Fakat, devleti yöneten teknokratlar›n gözünde, cahil insanlar›n yaflad›¤› bir “çöl”. Buraya Avrupa’n›n en büyük askerî tatbikat alan›n› kurmaya karar verdiler. Köylüler de buna karfl› ç›kt›. Ordu rahats›zd› tabii, çünkü köylülerle mücadele etmek onlara ters düflüyordu. Hükümetinse umurunda de¤ildi. ‹lk baflta, 140 köylüden ibaretti direnifl. fiafl›rt›c› olansa, bu köylülerin solun deste¤ini kabul etmeleriydi. K›sa süre içinde, beraber kusursuz bir örgütlenme oluflturdular. Mücadeleyi tamamen köylüler kontrol etmeye devam ediyordu. Ama bizim gibi radikal solcular›n deste¤ini de gayet ak›ll› bir flekilde kabul edip avantajlar›na kullanmay› baflard›lar. Çeflitli ülkelerden esinlenerek epey sofistike mücadele biçimleri gelifltirildi. Mesela, devletin sat›n alarak topra¤a el koymas›n› zorlaflt›rmak için herkes ufak, mesela birer metrekarelik toprak parçalar› sat›n ald›. Bu daha önce Japonya’da denenmifl bir yöntemdi. Amerika’ya özgü fliddetsiz direnifl yöntemleri de kullan›ld›. Direniflin zor günlerinden birinde, köylüler Paris’e yürümeye karar verdi. Eyfel Kulesi’nin alt›na

bir çiftlik kurdular. Bir yandan da böyle bir bayram havas› vard›. Siz de Larzac’ta m›yd›n›z? Evet. Hayat›m›n en güzel an›lar›. On y›l sürdü. Y›llard›r arada s›rada oraya gidiyorum. Bir sürü Larzac’l› arkadafl›m var. Bunlar›n biri, direniflin sonunda ordudan geri al›nan topraklara yerleflen genç bir entelektüel: José Bové. En önemlisiyse, iktidar› ele geçirmek için de¤il, salt olarak iktidara karfl›, “anti-iktidar” bir hareketti bu. Dolay›s›yla, sembolik rolü inan›lmaz derecede önemli. Feminist hareket nas›l geliflti ‘68 sonras›nda? ‘68 may›s›n›n önemli etkilerinden biri, feminist hareketin önünü açmak oldu. ‘68’den önce de feminist hareket vard›. ABD ve Almanya’da bafllam›flt› flekillenmeye. Fransa’da ‘68’den hemen sonra, radikal sol örgütlerin içinde buna müsait bir alan aç›lm›fl oldu. Çünkü geleneksel afl›r› solun ataerkil zihniyeti evrilmekte ve de¤iflmekteydi. Fransa’daki feminist mücadele özellikle kürtaj hakk› ve do¤um kontrolü için mücadeleye dönüfltü. 1970’lerin bafl›nda, Kad›n Özgürlük Hareketi kuruldu. 1975’te kürtaj Fransa’da serbest b›rak›ld›¤›nda kamuoyunun ço¤unlu¤u karfl› ç›k›yordu. Her fleye ra¤men, Meclis’te kabul edilmesi sizi flafl›rtmad› m›? Hay›r, çünkü baflta Giscard (Valéry Giscard d’Estaing, dönemin cumhurbaflkan›) olmak üzere, siyasetin üst kademesinden yeflil ›fl›k yak›lm›flt›. Çünkü halk›n arkam›zda oldu¤unun fark›ndayd›lar. Kamuoyu yoklamalar›nda, genel bir ço¤unluk desteklemiyordu belki, ama toplumun en dinamik kesimlerinin deste¤i vard›. Sürekli olarak artan ve durdurulamayan bir özgürlük arzusu vard›. May›s ‘68’den hemen sonraki seçimlerde, sonra da 1974’te cumhurbaflkan› hep sa¤ partilerden ç›kt›. Fakat Bat›l› ülkelerin geri kalan›nda sa¤ partilerin neredeyse tamamen egemen oldu¤u ‘80’lerdeyse, Fransa’da 5. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Mitterrand’la sol iktidara geldi. Bunu nas›l yorumlamak lâz›m? Mitterrand daha ‘60’larda, komünist olmayan solun iktidara gelebilmek için komünistlerle ittifak yapmak zorunda oldu¤unu görmüfltü. En önemlisi de, böyle bir ittifak halinde geri planda kalmayaca¤›n› anlam›flt›. Çünkü komünistlerin düflüflü, Sovyetler’le ba¤lant›l› olarak daha o zamandan bafllam›flt›. 1965’ten itibaren, her adayl›¤›nda komünistlerin deste¤ini ald›. Solda birleflme stratejisi, Mitterrand’›n hesaplad›¤› gibi, komünistlerin tamamen k›r›lmas›yla sonuçland›. fiu da ilginçtir, Mitterrand Sosyalist Parti’nin bafl›na radikal sol ç›k›fll›, ‘68 hareketinin d›fl›nda kalm›fl, Troçkist hareketten gelen Lionel Jospin’i (daha sonra, 1997-2002’de sosyalist baflbakan) getirmekFoto¤raf: Clement Salines

yoktu. Birkaç hafta hapis yatanlar oldu yaln›zca. Di¤er ülkelerde daha fliddetliydi tepkiler. Genel bir geriye dönüfl yaflanm›fl gibi görünüyor. Biz bu durumu tamamen normal karfl›lad›k. Yaratt›¤›m›z hareket baflka türlü geliflecekti. ‘68’de kurulan hareketlerin üyeleri ‘69’da ikiye katlanm›flt›. ‘70-‘71’de dörde katland›! Ciddi bir ilerleme bu. Esas de¤iflim 1973-74’ten itibaren ve her ülkede farkl› bir flekilde geldi. En çarp›c› olan›, ‹talya ve Almanya’daki tepkilerin daha fliddetli olmas›yd›. Bu ülkelerdeki hareket silahl› mücadele fleklini ald›. Ama ‹talya ve Almanya da birbirinden farkl›. Almanya’da çok ufak bir grup bu mücadeleye giriflti. ‹talya’daysa büyük hareketin önemli bir parças›yd›. Devlet terörü de bununla do¤ru orant›l› olarak ‹talya’da çok daha fliddetliydi. Radikal solu ortadan kald›rmak için afl›r› sa¤›n destekledi¤i gizli servis bombalama eylemleri bafllam›flt›. Almanya’da böyle bir durum yoktu. ‹talya’daki fliddet çok yo¤undu ve devletle militanlar aras›nda bir savafla dönüfltü. K›z›l Tugaylar böyle do¤du. Fransa’daysa durum bambaflkayd›. Action Directe çok küçük bir hareket. Almanya ve ‹talya d›fl›ndaki Bat› ülkelerinde neden böyle bir mücadelenin geliflmedi¤i üzerine düflünülebilir. Belki de iki eski faflist ülke olmalar›n›n da rolü vard›. ‹talya’da çok güçlü bir ö¤renci ve iflçi örgütlenmesi vard›. Önemli bir feminist hareket de vard›. Her anlamda, genel bir kültürel hareketti. Güçlü iflçi hareketinin bir bölümü fliddet eylemlerine bafllam›flt› ve bu durum, hareketin kendi içinde k›r›lmas›n›n da gerekçesi oldu. Gruplar›n bölünmesine, birbirlerini ele vermelerine sebep oldu. ‹talya’daki ‘68 sonras› hareket Fransa’dan çok ilerideydi. Devletin körükledi¤i fliddet ortam› bu hareketin sonunu getirdi. Fransa’da fliddet eylemleri hep marjinal kald›. Almanya ve ‹talya’daki silahl› mücadele Fransa’da umutsuz bir ç›rp›n›fl gibi mi, yoksa ‘68’in ola¤an bir sonucu gibi mi alg›lan›yordu? Trajik bir olay olarak görülüyordu. Baader ve Meinhoff mesela, hareketin içinden gelen iki kardeflimizdi. Fakat çok büyük ço¤unluk örgütü stratejik bir felâket, hatta aptall›k olarak görüyordu. Bizden birileri olduklar› için destek vermemiz gerekiyordu, ama büyük bir gerzeklikti. Action Directe’i kimler kurdu? Bir bölümü Maoculardan, di¤eri de anarflistlerden gelen çok ufak bir grup taraf›ndan kuruldu. Çok fazla bir fley yapamad›lar. Birkaç öldürme olay› oldu tabii, ama onun d›fl›nda devlet taraf›ndan çok sert bir flekilde bast›r›ld›. Baflta UNEF olmak üzere, ‘68’e damgas›n› vuran dernek ve örgütler nas›l bir dönüflüm yaflad› ‘68 sonras›nda? Hemen hepsi ciddi problemler yaflad›. UNEF 1968’de hâlâ kurtulamad›¤› bir krize girdi. O dönemden beri gençleri birlefltirici kimli¤ini kaybetti. UNEF, Komünist Parti’ye ba¤l› “safkan” komünistlerle Troçkistlerin ve sonradan sosyalistlerin aralar›nda kap›flt›¤› bir alan hali-

Bugün tarih alternatif küreselleflme hareketi ve ekolojiyle yaz›l›yor. Daha bu hikâyenin bafl›nday›z. Sosyalizmin tarihiyle karfl›laflt›racak olursak, bafllang›ç Marx’›n 1848’de Komünist Manifesto’yu yazmas›ysa e¤er, hareketin oturmas› 1880’de oldu ancak. Biz flu an bu örne¤e göre 1840’larday›z.

41


ten çekinmedi. Dolay›s›yla, bir anlamda Komünist Parti’ye kucak açarak ortadan kald›rm›fl oldu. Yönetici s›n›f›n büyük ço¤unlu¤u da bu durumdan son derece memnundu. 1981’de nas›l oldu da ilk kez iktidar solun eline geçti? Çünkü o zamana kadar Moskova’ya ba¤›ml› oldu¤u düflünülen komünistlere karfl› bir korku vard›. O yüzden, mesela sosyal demokrat, hatta sosyalist bir adaya oy verebilecek binlerce insan komünistlerden çekindi¤i için soldan uzaklafl›yordu. Mitterrand’la beraber bu durum ortadan kalkt›. Solcu bir söylemi vard›, ama söylemden ibaretti. ‘81’in ard›ndan sol kökenli baz› reformlar oldu elbette. Fakat, 1983’ten itibaren, çok net bir flekilde sosyal liberalizme dönüldü. Zaten Mitterrand hayat›n›n hiçbir döneminde gerçekten solcu olmad›. Kar›s› hakiki bir solcuydu ama... (gülüyor) Gençlik hareketinin Mitterrand’a tavr› nas›ld›? En solda, Mitterrand’› kategorik bir flekilde reddedenlerin say›s› gittikçe azal›yordu. O zamanki fikir fluydu: Sosyalistleri iktidara getirelim ki, sonras›nda do¤acak hareketlenmeyle onlar› afl›p yönetime ortak olal›m. Bu hesap 1978’den beri vard›. Bütün istatistikler ‘78 genel seçimlerini solun kazanaca¤›n› gösteriyordu. Üstelik, cumhurbaflkanl›¤› seçimleri olmad›¤› için Mitterrand’›n kiflisel kuvveti daha azd›. Sosyalist Parti bunu fark etti¤i anda ortak program› kesti, çünkü sonuçta geri planda kalacaklar›n› anlad›lar. Bu yüzden de sonunda sa¤ kazand› ‘78 seçimlerini. Komünist Parti dahi Mitterrand’›n ‘81’de kazanmas›ndan mutlu de¤ildi. Ama art›k geri dönüflü yoktu ve peflinden gitmek zorundayd›lar. 1981’de solun ilk kez iktidara gelmesi kutlan›rken, bayram havas› çok k›sa sürdü ve yerini büyük bir hayal k›r›kl›¤›na b›rakt›... Evet, ‹kinci Dünya Savafl› sonras›ndaki kurtulufl döneminden beri hakiki bir sol iktidar› olmam›flt›. 1947’den 1981’e otuz y›ldan fazla... Ayr›ca, her fleye ra¤men, önemli reformlar da oldu. Fakat ‘70’lerin sonunda hâlâ güçlü olan örgüt ve guplar›n ço¤u ‘81’den itibaren birer birer çöktü. Çünkü yeni koflullara ayak uydurmay› baflaramad›lar. Komünist Parti örne¤inde oldu¤u gibi, Mitterrandizm taraf›ndan yutuldular. 1995’e kadar geri çekilmek zorunda kald›lar. “Solun solu”nu, geçen seçimlerde de denenmeye çal›fl›ld›¤› gibi, LCR’in etraf›nda, anti-liberal sol bir birleflmede toplamak mümkün olabilir mi? 1968-69’da LCR’in (Devrimci Komünist Ligi) kuruluflunda ayn› tart›flmay› görüyoruz. LCR’in kurucular› ufak bir partiyi tercih etti. Bugün de ayn› seçimi yap›yorlar. Bu da hareketin dogmatik yönünün a¤›r basmas›n›n sonucu. Fakat bunu ayn› hareketin özgürlükçü ve aç›k yönü sayesinde sempatik bir flekilde yapmay› baflar›yorlar. Buradan bir sonuç ç›kmas› mümkün de¤il. Ancak LCR’in toplumsal hareketlerde her zaman yer almas›n› sa¤layacakt›r. Art›k, devrimci demeyelim

42

Duvar›n y›k›ld›¤› gün Berlin’deydim. ‘68’den tan›d›¤›m bir arkadaflla bulufltum. Bir kafeye oturduk. Sokakta müzik çalan Kübal› bir grup vard›. 1917 devriminin kesin sonuydu. Bizim tarihimizin de bir parças›yd›. Kübal› Müzisyenlerden “Comandante Che Guevara”y› çalmalar›n› rica ettik. Ayn› anda hem memnun, hem de hüzünlüydük.

ama, esas dönüfltürücü kuvvetin, Frans›z siyasetinde söz sahibi olabilecek bir oluflumun bu tip kapal› Leninist bir partiden ç›kmas› mümkün de¤il. Birlefltirici ve kalabal›k bir grup olmas› lâz›m. Bunu baflaram›yorlar. Ayn› sorun di¤er Avrupa ülkelerinde de var. Çeflitli seviyelerde etkili sosyal gruplar var, ama ortak bir siyasî ifade alan› yaratam›yorlar... Fransa’n›n yürürlükteki 1958 Anayasas›, cumhurbaflkan›n›n iki turlu halk oyuyla seçilmesini öngörüyor. Bu durum, özellikle radikal sol partileri marjinal bir pozisyona sokan “faydal› oy” kavram›n› ortaya ç›kard›. Son iki seçimde bu fenomen net bir flekilde sa¤ partilerin avantaj›na döndü. Sosyalistler, bu seçim yöntemine göre nas›l hareket etmek gerekti¤ini bir türlü kavrayamad›. Cumhurbaflkan›n›n halk oyuyla seçildi¤i, fakat neredeyse monarflik bir sistem var ortada. Bu da, seçilecek olan cumhurbaflkan›n›n, ilk baflta savundu¤u fikirlere oranla çok daha genifl bir alan› kapsayan bir ittifak oluflturmas›n› gerektiriyor. Sol ve radikal sol kendilerine tamamen ters gelen bu sisteme mahkûm olmaktan kurtulmad›¤› sürece, iflin içinden ç›kmalar› mümkün de¤il. Neden seçim sistemine uyum sa¤lamak sol için çok daha zor? Çünkü bu sistem sa¤ partiler taraf›ndan, sa¤ partiler için gelifltirildi. Fransa’da çok eski bir monarflik devletçi gelenek hakim. Düzenin partisi, devletin partisi demek. Sol partiler hiçbir zaman düzenin partisi olmad›. 1945 sonras›nda direnifl hareketi iktidara geldi¤inde, fikir özgürlü¤ünü öne ç›karan hakiki bir demokratik rejim kurdu. ‘46 Anayasas›, dünyan›n en demokratik anayasalar›ndan biri olarak bilinir... Kesinlikle. Fakat koloniyal savafllar ve Stalin’in olumsuz etkisi, bu sistemin sonunu haz›rlayan faktörler oldu. Çok s›k söylendi¤i gibi, 4. Cumhuriyet’in (19461958) sonunu getiren, hükümetlerin istikrars›zl›¤› de¤il, sömürge savafllar› oldu esas olarak. De Gaulle bunun üzerine çok daha monarflik bir sistem kurdu. Ayr›ca, sadece kendi taban›na hitap etmiyordu. Mitterrand da bir anlamda bunu baflard› sonradan. 1968’den bir y›l sonra, de Gaulle halk oyuna sundu¤u bir referandumdan ret oyu ç›kmas› üzerine görevi b›rakt›. Bu bir zafer olarak m› karfl›land›? Biz bunu bir zafer olarak görmedik. De Gaulle’ün bu flekilde sahneden çekilmeyi bilmesine sayg› duymak gerekir. De Gaulle, ‘68’de çok sert elefltiriliyordu. Ama enteresan bir elefltiriydi bu, çünkü bir evlâd›n babas›na baflkald›rmas› gibi bir mücadeleydi. Mitterrand iktidar›, ayn› zamanda, 1989’da Berlin Duvar›’n›n y›k›lmas› ve 1991’de Sovyetler Birli¤i’nin çözülmesine denk geliyor. ‘80’lerin bafl›nda bu iki olay bekleniyor muydu Fransa’da? 80’lerin bafl›nda, ‘68 hareketi büyük bir düflüfle geçti¤inde, baz› gruplar kendi içlerine kapand›, di¤erleri Sosyalist Parti’ye kat›ld›. Ben daha ‘83-‘84’te Berlin Duvar›’n›n y›k›laca¤›na kesin gözüyle

bak›yordum. Do¤ruyu söylemek gerekirse, böyle düflünen çok az kifli vard›. Avrupa solunda iki tür tav›r vard›: Biri, Fransa baflta olmak üzere, totaliter rejim karfl›t›, Sovyetler Birli¤i’ni düflman olarak gören ak›m; di¤eri de, baflta Alman sosyal demokratlar› olmak üzere, Sovyetler’le iliflkileri nispeten ayakta tutmak isteyenler. Mitterrand görünüflte sert olan anti-totaliter çizgideydi, sosyal demokratlar gerilimi azaltmak istiyordu. Halbuki az önce bahsetti¤im az›nl›k olarak biz 1987’de Berlin Duvar›’n›n ne zaman y›k›laca¤›n› konufluyorduk. Hatta duvar›n y›k›ld›¤› gün Berlin’deydim. Nas›l bir gündü sizin için? Çok tuhaft›. fiehre geldi¤imde, bütün Do¤u Berlin bat›ya ak›n ediyordu. Sonradan maalesef kaybetti¤imiz, ‘68’den tan›d›¤›m bir arkadaflla bulufltum. O birkaç gündür Do¤u Berlin’deydi. Do¤u Berlin bombofltu bulufltu¤umuzda. “Reel sosyalizmin sonu bu, ne yapal›m” diye düflündük. Bir kafeye oturduk. Sokakta müzik çalan Kübal› bir grup vard›. Bizim için, her fleye ra¤men, biraz duygusal bir olayd›. 1917 devriminin kesin olarak sonuydu. Bizim tarihimizin de bir parças›yd›. Bu duygular içinde, Kübal› müzisyenlerden “Comandante Che Guevara”y› çalmalar›n› rica ettik. Duvara 50 metre mesafedeydik. Hiç unutamayaca¤›m bir and›. Ayn› anda hem memnun, hem de hüzünlüydük. Sovyetler bu derece totaliter olmayan, kültürel a¤›rl›kl› bir tür ikinci “rönesans” rejimi kurabilseydi, kapitalizme daha uzun süre direnebilir miydi? Gorbaçov bunu denedi¤inde, art›k çok geçti. Lech Walesa’n›n bir sözü var: “Vida ço¤u zaman s›karken de¤il, gevfletmeye çal›fl›rken k›r›l›r.” Sovyetler’de olan da buydu. En büyük sorun, mevcut sistem içinde reformlar›n çok zor olmas›yd›. 1956’dan itibaren baflka bir devrim olabilir miydi diye düflünebiliriz. 1968’deki Çek devrimi devam edebilseydi, dünya bambaflka olurdu. ABD baflta olmak üzere, Bat›l› ülkelerdeki sa¤ ideolojinin Marksizmi Sovyetler Birli¤i deneyimine indirgemeye çal›flmalar›, bunu da bir ölçüde de baflarm›fl olmalar› bütün dünyada radikal solu çok olumsuz etkilemedi mi? Tabii ki. Ama bir yandan da bizim alternatif çözümler sunamam›fl oldu¤umuzu da unutmamak lâz›m. Tam da bu yüzden Larzac mücadelesi çok mühim. Çünkü gelece¤e yönelik olumlu iflaretler veriyordu. Baflka bir dünyan›n mümkün oldu¤unun kan›t›yd›. O dönem Larzac mücadelesine kat›lm›fl kiflilerin istisnas›z hepsi, aradan otuz y›l geçtikten sonra, bugün alternatif küreselleflme hareketinin içinde. José Bové tek örnek de¤il. Sovyetler Birli¤i tam istedi¤imiz fley de¤ildi, kurulufluna dönüp bakarak nas›l daha olumlu evrilebilirdi diye sorabiliriz. Bu çok inand›r›c› bir yaklafl›m olmaz. Olaylar böyle geliflti, evet, baflka türlü de olabilirdi, fakat çok karmafl›k mekanizmalar›n sonuçlar›ndan bahsediyoruz. Bütün bunlara yaklafl›m›m›z dogmatik, neredeyse kutsallaflt›r›c› oldu. Olaylara


liyor. Avrupa, bu aç›dan, entelektüel olarak daha geride. Hareket var, ama onu ifade etmesi gereken entelektüel hareket yavafl kal›yor. Halbuki bugüne kadar hep büyük toplumsal ideolojiler Avrupa’dan ç›kard›. Avrupa’n›n rolü hâlâ önemli. Ekolojik siyasetin büyük ölçüde ç›k›fl kayna¤› Avrupa’da. Ama Avrupa’n›n 1789’dan 1968’e –ki bunun içinde 1848, 1870, 1917, ‹spanya Savafl› vb. de var– uzun bir tarihi var. Bunun ard›ndan dekolonizasyon geldi. fiimdiyse tarih, alternatif küreselleflme hareketi ve ekolojiyle yaz›l›yor. Daha bu hikâyenin bafl›nday›z. Sosyalizmin tarihiyle karfl›laflt›racak olursak, bafllang›ç Marx’›n 1848’de Komünist Manifesto’yu yazmas›ysa e¤er, hareketin oturmas› 1880’de oldu ancak. Biz flu an bu örne¤e göre 1840’larday›z. Fransa’da yeni solu genel olarak nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Çok iyimser de¤ilim maalesef. Az önce konufltu¤umuz LCR’i k›rk y›ld›r tan›yorum; iyi niyetli, fakat herhangi bir sonuç vermesi mümkün de¤il. Di¤erleriyse, baflta komünistler olmak üzere, yeni koflullara uyum sa¤lamay› kesinlikle beceremediler. Avrupa’n›n baz› ülkelerinde solun solunda partiler kuruluyor. Fakat bunlar da bol demagojili, popülist, hatta bir k›sm› ulusalc› ve beni endiflelendiren oluflumlar. Danimarka ve Hollanda’da durum böyle. Halbuki toplumsal mücadele sürüyor Avrupa’da, ama buna siyasî bir formül aran›yor. Bu formül Yeflil bir partiden gelebilir mi sizce? ‘80’lerin sonunda öyle olaca¤›na inan›yordum. Çünkü bunu mümkün k›lan bir dinamik ve yeni fikirler vard›. Fakat siyasetlerini hakikaten ekoloji üzerinden yürüten Yeflil partiler kurumsal sisteme hapsolmufl durumdalar. Toplumsal hareketleri besleyemiyorlar. Konuflmam›z›n bafl›na dönecek olursak, ‘68’in ikinci bölümü yaz›lmaya devam m› ediyor, yoksa tamamen unutulmal› m› art›k? Olur mu! Dördüncü aflamaya geldik. ‹kinci bölüm bir parti kurma çal›flmas›yd›, baflaramad›k. Fakat, bugün çok önemli bir sürü yeni toplumsal oluflum var. Üçüncü bölüm, ‘80’lere damgas›n› vuran tepki ve gerileme dönemi. Geçti¤imiz on y›lda dördüncü bölüme girdik. fiimdilik çok güçlü gözükmüyor, çünkü henüz az önce konufltu¤umuz yeni ifade alan› geliflmifl de¤il. Ama flunu da unutmayal›m, 1852’de devrimci sosyalizm fikri, hatta cumhuriyet kavram› neredeyse ortadan kaybolmufltu. 1870’de tamamen yok olmufltu. 1900’e geldi¤imizde, cumhuriyet fikri yeniden do¤mufltu, devrim ise iki dünya savafl› aras›nda yepyeni bir aflamaya girdi. Bu hep böyle olageldi. Sonu olmayan bir hareket. Türkiye gündemini takip ediyor musunuz? Evet. AKP’nin kapat›lmas› davas›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Son derece olumsuz görüyorum. Oylar›n büyük ço¤unlu¤una sahip, hiçbir ciddi

Tabii ki s›n›f mücadelesi bitmifl de¤il. Ama s›n›flar›n hepsi büyük de¤ifliklikler yaflad›. 1848’de ilk sosyalist hareketler bafllad›¤›nda, otomobil iflçileri yoktu ortada. O zaman›n arketipi baflkayd›. Bugün iflçi s›n›f› arketipi büro çal›flanlar›. Dolay›s›yla, eski iflçiler gibi örgütlü de¤iller. Dünyalar› birbirinden tamamen farkl›.

suç ifllememifl, mesela yüzlerce insan› sebepsiz bir flekilde hapse t›kmam›fl –Kürdistan’da olanlar› bunun d›fl›nda tutuyorum– bir partinin yasaklanmas›, demokrasinin çok net bir flekilde hiçe say›lmas›d›r. Bunu kanun ad›na de¤il, dogmalar ad›na yap›yorlar. Laiklik ad›na da de¤il. Türkiye hiçbir zaman laik olmad› çünkü. Durum gerçekten vahim, çünkü Türkiye’deki en büyük sorun flu: Bir tarafta muhafazakâr bir sa¤ parti var. Kendileri de Bavyera’n›n CSU’sunu (Alman Hristiyan demokrat partisi) örnek gösteriyor. Karfl›lar›ndaysa sol ad›na hiçbir fley yok! Böyle bir durumda, illâ devrimci olmasa bile, halk›n deste¤ini alan sol bir parti olmas› flart. Onun yerine, elitist ve sahte bir sol parti var. Yoksa, Türkiye’de de sosyal ve kültürel hareketler var, fakat muhafazakâr AKP’yle ordunun partisi Kemalist CHP aras›nda s›k›fl›p kal›yorlar. Fransa bas›n›, Türkiye’deki cumhuriyet mitinglerini, Türk halk›n›n laikli¤e ba¤l›l›¤› olarak olumlu bir flekilde yorumlad›. Halbuki bu manzaran›n arkas›ndaki ulusalc›, totaliter zihniyeti görmek çok da zor olmasa gerek... Bu do¤al, çünkü Frans›z medyas›na eskiden beridir bir “medeniyetler çat›flmas›” ideolojisi hâkim. Sarkozy ve hatta sosyalistlerin büyük ço¤unlu¤u da bu zihniyette. Bu da dünyada olup bitenleri ço¤u zaman yanl›fl de¤erlendirmelerine yol aç›yor. Çok tehlikeli bir tutum asl›nda. Çünkü olaylara sürekli medeniyetler çat›flmas› gözüyle bakarak o savafl› kendileri yarat›yorlar bir anlamda. Türkiye’ye dönecek olursak, durum çok kar›fl›k. Ortada çok marazî bir kutuplaflma var. AKP’yi gittikçe muhafazakârlaflmaya, karfl›tlar›n› da gittikçe orduya yanaflmaya itiyor, ki bu bence daha da beter. Bu arada flunu da görmek lâz›m, AKP bir müteflebbis partisi, El Kaide de¤il! ‹ktidara geldi¤inde AKP’nin AB üyeli¤ine dair vaatleri vard› ve kamuoyunun çok büyük deste¤ini ald›. Fakat geçen zaman içinde, halk›n AB’ye kat›lma arzusu çok süratli bir düflüfl gösterdi... Fransa’n›n tutumunun çok olumsuz bir rolü oldu bunda. Durum flimdi y›llar sürebilecek bir ç›kmaza girdi. Tam da bu dönemde, AKP’nin kapat›lmas› bütün farkl› tav›rlar› daha da radikallefltirir. Türkiye’deki arkadafllar›m aras›nda bu konuda çok farkl› görüfllere sahip olanlar var. Bask›n Oran’›n seçim kampanyas›n› yak›ndan takip etmifltim. Çok elitist bir hareketti. Gençli¤e yeteri kadar hitap etmiyordu, halbuki Türkiye’deki en temel güçlerden biri gençlik. Ayr›ca, AKP’nin nispeten dürüst ve daha az muhafazakâr seçmenlerine de hitap etmiyordu. Keza endifleli Kemalist seçmenlere de... Bunlar›n hepsi için fazla elitistti. Belki ç›k›fl noktas› do¤ruydu, ama yap›l›fl biçimi tamamen yanl›flt›. Toplumun içindeki hareketler siyasî bir ifade biçimi bulamazsa eriyip gidecek. Çok önemli sosyo-kültürel hareketler var. Hrant’›n ölümünden sonra soka¤a dökülen insanlara bakt›¤›n›z zaman, inan›lmaz bir kalabal›k görüyorsunuz. Fakat bunlar pozitif bir siyasî söyleme dönüflemiyor.

Söylefli: Alican Tayla

yaklafl›m›m›z›n hatal› oldu¤unu anlamam›z çok geç oldu. Eski tip büyük devrimler dönemi bitmiflti. Sürekli dönüflüm dönemindeydik. Bir baflka dünya mümkün, bunu yaratmak için günlük ilerlemeler gerek, K›fll›k Saray’› ele geçirmekle olacak ifl de¤il bu. Sovyetizmin bize karfl› kullan›lmas›n›n tek sorumlusu Stalin de¤il, bizim de kabahatimiz var. Fransa, tarih boyunca s›n›f mücadelesinin ön planda oldu¤u ülkelerin bafl›nda geliyor... Marx, “en kat›fl›ks›z s›n›f mücadelesi Fransa’dad›r” der. ‘80’lerde bu durum yerini bir s›n›flar aras› uzlaflmaya b›rakt› diyebilir miyiz? Fransa, hâlâ en kat›fl›ks›z s›n›f mücadelesinin oldu¤u ülkelerden. ‘80’lerde liberal ideoloji Fransa’da, ABD veya ‹ngiltere’dekinden farkl› bir flekilde, biraz daha sola yak›n yay›ld›. Ama yine de s›n›f mücadelesinin sona erdi¤i iddia ediliyordu. Tabii ki s›n›f mücadelesi bitmifl de¤il. S›n›flar aras›nda aç›k bir savafl yok, ama esas s›n›fsal mücadeleler, toplumsal güç iliflkileri hâlâ aynen duruyor. Sarkozy’nin yürüttü¤ü siyaset tamamen bunun üzerine kurulu asl›nda. Bu mücadele bugün uzlaflmalar ve pazarl›klarla yürütülüyor, ama bu da daha büyük hayallere do¤ru at›lan ad›mlar›n bir parças›. Uzlaflmalar çok önemli, s›n›f çat›flmalar›n› bir aflamada ask›ya al›p görüflmeye geçiliyor. Ama her uzlaflma zafer ya da ma¤lubiyet demek. ‹llâ kaleyi y›k›p k›z›l bayraklar› çekmek gerekmiyor. S›n›flar varolmay› sürdürse de, s›n›flara aidiyet bilincinde bir erozyon görülmüyor mu? Bir kere, s›n›flar eskisi gibi de¤il. 1968’de Renault fabrikas›nda çal›flan iflçi arketipi nedir? Bir otomobil iflçisi. Onun üzerinde usta var, teknisyen var... Sonuçta, en klasik anlam›yla iflçi s›n›f›n›n kalbini oluflturan grup, a¤›r sanayi iflçileri. 1945’te bu böyleydi, 1968’de bile de¤iflmeye bafllam›flt› bu tablo. 1985’e geldi¤imizde durum tamamen farkl›. Bugün iflçi s›n›f› arketipi büro çal›flanlar›. Dolay›s›yla, eski iflçiler gibi örgütlü de¤iller. Dünyalar› birbirinden tamamen farkl›. Sosyal s›n›flar›n hepsi, orta s›n›f da dahil olmak üzere, büyük de¤ifliklikler yaflad›. 1848’de ilk sosyalist hareketler bafllad›¤›nda otomobil iflçileri yoktu ortada. O zaman›n arketipi de baflkayd›. Kapitalistler de de¤iflti. Bugün karfl›m›zda Rockefeller, Krupp yok. Bu, flimdi daha iyi oldu¤u anlam›na gelmiyor. Finansal kapitalizmi kontrol alt›na almak çok zor. Bu sorular ‘68’de de soruluyordu. Sitüasyonistlerin dedi¤i gibi, gösteri dünyas› mevcut duruma zekâs›n› veriyordu. Hâlâ s›n›f mücadelesi çok önemli Fransa’da, ama ifade biçimleri de¤iflti. Bütün dünyada s›n›f mücadelesi yeniden flekilleniyor... Evet. Yavafl yavafl birçok düflünce prati¤e dökülüyor. Hindistan bunun güzel bir örne¤i. Bu de¤iflim, Quartier Latin’den (Paris’te Sorbonne’un da bulundu¤u ünlü ö¤renci mahallesi) ya da 1925’teki gibi Berlin’in arka sokaklar›ndan gelmiyor. Latin Amerika ve Hindistan’dan ge-

43


Kas›m 1967’de Milano ‘da bir gösteri; sol önde Antonio Negri

‘68 VE M‹RASI: ANTONIO NEGR‹ ANLATIYOR

‘68 gençlerin DNA’lar›nda “68 May›s›” dendi mi ilk akla gelen isimlerden biri olan K›z›l Tugaylar’la iliflkisi nedeniyle ‹talyan devletinin h›flm›na u¤ray›p uzun süre hapis yatan, 1960’l› y›llardan beri hem düflünür, hem militan olarak yürüttü¤ü mücadeleyi, 2000’li y›llarda art arda yay›nlad›¤› “‹mparatorluk” ve “Çokluk” adl› kitaplar›yla sol düflünceye yeni bir çerçeve sunarak sürdüren Antonio Negri’nin “68 ve miras›” üzerine söylediklerine kulak kesiliyoruz... ‘68’de nerede, ne yap›yordunuz? Antonio Negri: 1968’de, hayat›m Venedik’le Padova aras›nda geçiyordu. Venedik’te oturuyor, Padova’da üniversitede kamu hukuku felsefesi dersi veriyordum. Ayr›ca, Potere Operaio (‹flçi ‹ktidar›) grubunun militanlar›ndand›m. Bu arada, “68”in ‹talya’da 1967’de, hatta daha da önce, 1965-66’da Venedik ve Trente’de üniversite iflgalleriyle bafllad›¤›n› unutmamak lâz›m. 1967’de, Venedik yak›nlar›nda, Valdagno’da tekstil iflçileri ayakland›. 1967’de ayn› zamanda, o¤lum do¤du. ‹flçilerle birlikte, Venedik’te Mestre gar›n› iflgal etmifltik. Gar yang›n yeriyken, kar›m›n karn› burnunda köprüden bizi seyretti¤ini hat›rl›yorum. Ayaklanmac›lar›n ço¤undan daha yafll›yd›n›z, profesördünüz; dolay›s›yla, otoritenin temsilcisiydiniz... 1968’de, 35 yafl›ndayd›m. Benim duydu¤um coflku ve nefle flüphesiz gençlerinkinden daha farkl›yd›. ‹flçi grevleri genellikle harika flölenlerle son bulurdu. Padova’da fakültedeki bir flenli¤i hat›rl›yorum. Müzikler çal›n›yor, yeniyor içiliyor, danslar ediliyor, cigaral›klar tüttürülüyor... Ders vermeye de devam ediyordum. 1967’nin sonlar›nda, Padova üniversitesinde Keynescili¤in krizi üzerine bir seminer düzenlemifltim. Birden ö¤renciler içeri girdi ve bizi kap› d›flar› ettiler. ‹flte, hareketle iliflkim böyle bafllad›! Hocal›k konumumu sadece bir kere kulland›m: K›zkardeflim biyoloji bölümünde ö¤retim üyesiydi, ö¤renciler fakülteye girifl ç›k›fllar› engelledi¤i için,

44

laboratuardaki 500 faresini besleyemiyordu. Ben de ö¤rencilere “yoldafllar, izin verin, laboratuara gitsin” dedim. Tek otorite kullan›m›m bu oldu. Frans›z “May›s”›yla ‹talyan “May›s”›n›n ortak noktas›, ö¤renci hareketiyle iflçi direniflinin buluflmas›yd›. ‹ki ülke aras›nda olaylar›n yaflan›fl›nda ne gibi farkl›l›klar vard›? Frans›z May›s’› zaman ve mekân bak›m›ndan çok s›k›flt›r›lm›flt›. ‹talyan May›s’›n›nsa belli bafll› bir sahnesi ve temel bir olay› yoktu. ‹talya’da, “May›s 68” on y›l sürdü, 1967’den 1977’ye, hatta 1979’a kadar. As›l önemlisi, ‹talyan May›s’› esas olarak “uvriyerizme” dayan›yor. Fransa’da hareket üniversite içinde do¤arken, bizde iflçi mücadeleleri ve direniflleri ö¤rencilerinkine öncülük etti. Tart›flma alan› fabrikalard›, üniversitelerse fabrikalardaki deneyimlerin yans›d›¤› mekânlard›. Bu çok önemli bir fark. ‹flçilerin kat›ld›¤› üniversite iflgalinden söz ettiniz. Fransa’daysa, Sorbonne ö¤rencileri Renault iflçilerinin grevine destek vermiflti. ‹talyan iflçiler fakülteleri iflgal ediyor, yani buralar› tart›flma mekân› olarak görüyorlar... Evet, çünkü bir iflçi alan›n›n ele geçirilmesi üniversiteden geçiyordu: Fabrikalarda toplant› yapabilece¤iniz yerler yoktu, zaten en ufak bir toplaflmada polis hemen da¤›t›yordu. Dolay›s›yla, kararlar üniversitelerde al›nd›. Ama dikkatinizi çekerim, iflçi hareketinin bariz bir üstünlü¤ü vard›. Venedik’te, mimarl›k fakültesi Porto Marghera’daki

‹talya’da, “May›s ‘68” on y›l sürdü, 1967’den 1977’ye, hatta 1979’a kadar. Fransa’da hareket üniversite içinde do¤arken, ‹talya’da iflçi mücadeleleri ve direniflleri ö¤rencilerinkine öncülük etti. Tart›flma alan› fabrikalard›, üniversitelerse fabrikalardaki deneyimlerin yans›d›¤› mekânlard›. Bu çok önemli bir fark.

kimyevî maddeler üreten fabrikalar›n iflçileri taraf›ndan iflgal edildi, ama, iflçi mücadelesinin tamam›n›n hizmetinde bir alan olarak görülüyordu. ‹flçi mücadelesi toplumun demokratikleflmesi çabas›yla somutlaflt›r›lmal›yd›. Böylece, ö¤retim “iflçiler için evler, flehirler infla etmek ne demektir, nas›l olmal›d›r?” gibi meselelerle ilgilenecekti. ‹talyan May›s’› ayn› zamanda çok daha “patlay›c›” da oldu. Bir yaz›n›zda flöyle diyorsunuz: “68 fikriyat› asl›nda Fransa’da olmad›. Orada fazla k›sa ömürlüydü. Almanya’da, hemen Frankfurt Okulu’nun haleflerine geçildi. ‹talya’daysa, en az iki ya da üç çok önemli düflünce ak›m› ve hem olumlu hem olumsuz tarzda tecrübe ortaya ç›kt›. Bir yanda, K›z›l Tugaylar ve terörist küçük örgütler; di¤er yanda, baflka hareketler içinde yer alan entelektüeller ve emekçiler, kad›nlar ve ö¤renciler...” “Tugay” vakas›n› “68 May›s” fikriyat›n›n bafll›ca ak›mlar›ndan biri olarak m› görüyorsunuz? Evet, baflkald›rmac› bir düflünce vard›. Bir kere, K›z›l Tugaylar’›n ne oldu¤u konusunda anlaflmak lâz›m. Ben kendi ad›ma, K›z›l Tugaylar’› hiçbir zaman terörist bir örgüt olarak görmedim. Kapitalizmin krizinin sonuna geldi¤ini, iflçi s›n›f› üzerinde, toplumun bütünü üzerinde siyasal ve entelektüel bir hegemonya kurdu¤unu düflünen insanlar taraf›ndan kurulmufltu. Dünyada meydana gelen olaylarla bunun ba¤lant›lar›n› kurmam›z gerekir: 1971’de, neo-liberal sald›r›n›n bafllang›c›na imza atan dolar-alt›n ba¤›n›n kopmas›; 1973’te, Avrupa için bir engelleme anlam›na gelen petrol krizi; Vietnam’da Amerikan emperyalizminin bozgunu... Bütün bunlar, kapitalist tahakküme son verebilecek bir iflçi mücadelesi fikrini temel alan ‹talyan ‘68’inin tafl›y›c›lar› oldu. Fransa’da da ayn› fikri savunanlar vard› ama, bu, tugay benzeri bir vakaya do¤ru evrilmedi. Evet, ama ‹talyan ‘68’i iflçi ekstremizminin devaml›l›¤› içindeydi. O dönemde, bizde çok yeni bir toplumsal evrim yaflan›yordu. Anti-faflizm, hükümetlerin so¤uk savafl çerçevesinde dayatt›¤› monarflik ve faflist rejimle kurumsal devaml›l›¤›n reddi, çat›flman›n hedefi haline geliyordu. Faflizmden ç›k›fl, bir tür premoderniteden ç›k›fla tekabül ediyor. O zaman, üniversite iflçilerin çocuklar›na kap›lar›n› aç›yordu. Bu ö¤rencilerin ve iflçilerin büyük bir k›sm›n›n ‹talya’n›n güneyinden gelen göçmenler oldu¤unu göz önünde bulundurmadan ‹talyan May›s’›n› anlamak mümkün de¤il. Bu insanlar proletaryadan geliyorlard› ve köylü mücadelesinin gücünü ve o zamana kadar ifade edilmemifl olan proleter fliddeti de beraberlerinde getiriyorlard›. ‹flte bu nedenle “terörizm” ve “ekstremizm” aras›ndaki fark çok temel. K›z›l Tugaylar ekstremist bir kuvvetti. Aptalca ve ç›lg›nca bir adalet fikrine sahiptiler belki, ama yine de bu bir proleter adalet fikriydi. Paris’teki ayaklanmac›lar, “bu henüz sadece bafllang›ç, savafla devam ediyoruz” diye slogan at›yorlard›. O günden beri flu soru hep soruldu: “68”, o


Yenilgiyi unutabilirim, bafl›ma gelenleri unutabilirim, ama metamorfoz geçirdi¤imi unutamam. 1960’l› y›llar ola¤anüstüydü. Kafam›zda, bacaklar›m›zda varoldular! Söz konusu olan gerçek bir ihtida, bir kimli¤in kayboluflu ve bir di¤erine geçifl. Hatta daha da iyisi: Kimliksizli¤e geçifl...

nun özgürleflmesinden geçen bir aç›lma, serpilme talebiydi. Bu, zihinlerde ve fiiliyatta kendini nas›l gösteriyor? Gayet basit: ‹nsanlar tecridin ve yabanc›laflman›n mutlak oldu¤u bant sisteminde çal›flmay› reddediyor. “Ben de bir bedenim, benim de zekâm var!” diyorlar. Erkekler “Benim gelirim kad›nlar›n özgürleflmesini engelleyen patriyarkal bir gelir. Özgür olmak için kad›nlar›n da çal›flma imkân›na sahip olmalar› gerekir” diyor. Feminist hareket bedeni yeniden-icat ediyor, toplulu¤un bütün kurumlar›n› a¤a dahil ediyor. Çünkü bu bir yenilikti: “Komün”, topluluk, bir flebeke art›k. Bu sadece üretken de¤il, tekilli¤i koruyan son derece zengin, özgün bir iletiflim biçimi de. Sohbetle, karfl›l›kl› konuflmayla, sözle, duygu al›flverifliyle toplulu¤u, “komün”ü zenginlefltiriyoruz. Bugün, baflka bir zenginlik üretme biçimi tahayyül edilemez. “Reel sosyalizm” bunu anlayamaz: ‹nsanlar› ve üretimi hiyerarflik biçimde örgütlemeniz art›k mümkün de¤il. Hiyerarfliden a¤a geçtik! 1968’de, teorik planda bu geçifli anlam›flt›k. Ama siyasal alanda kaybettik. Yani? Bizi silahl› mücadeleye yönelten, iflçi ekstremizmi dalgas›na kendimizi b›rakt›k. Benim gibi en ihtiyatl›lar bile, bu dalgaya kendilerini teslim etti. Sadakat, sorumluluk ve angajman bizi silaha baflvurmaya mecbur b›rakm›flt›. Bir toplumdan di¤erine geçildi¤ini anl›yorduk ve bunu yönlendirebilece¤imiz yan›lsamas›na kap›lm›flt›k. Ama patronlar “Durun!” dedi: “Yeni üretim modelini, yeni toplumsal örgütlenme biçimini biz kuraca¤›z!” Bizi hapishanelere att›lar. K›r›p geçirdiler, yok ettiler bizi. Fransa’da hiçbir zaman bu kadar güçlü bir bast›rma hareketi olmad›. Sizce, sol ‘68 May›s’›ndan gerekli dersleri ç›karmad› m›? Eme¤in ve insan›n çok büyük bir dönüflümüne tan›k olduk. Üretim biçimini bafltan afla¤› dönüfltüren ve biliflim teknolojisini tahakküm arac› olarak kullanmay› beceren sermaye bunu gayet iyi anlad›. Bu dönüflümün kendisini krize soktu¤unu da anlad› sermaye. ‹flte bu nedenle, polisiye tedbirler de dahil olmak üzere, her türlü araca baflvurdu yenilenmesini teminat alt›na almak ve korumak için. Denetim biçimleri art›k giderek daha fazla finansal. Kumanda eden finans dünyas›. “Hakiki Marksistler Wall Street’te” esprisi bofluna de¤il! Sol bu dönüm noktas›n› kavrayamad›. Bunu sadece negatif aç›dan gördü: Komünizm bitti. Bugün solun büyük krizi burada. Toplumumuzun yeni maddî temelini anlayamam›fl olmak de¤il sadece. De¤iflmeyi, yeniden örgütlenmeyi, bugünkü haliyle eme¤in, yani entelektüel ve a¤a dayanan eme¤in iflleyifline uygun düflmeyen eski bolflevik parti modelinden vaz geçmeyi bilemedi. Ama solun en a¤›r hatas›, bugün Bush, Berlusconi, Sarkozy gibi adamlara yaslanmak durumunda kalan kapitalizmin güçsüzlü¤ünü anlayamam›fl olmas›d›r. Sistem korkunç derecede k›r›lganlaflm›fl durumda, çünkü fi-

nansal kapitalizm absürd bir tahakküm biçimi; iflte sol bunu anlayamad›. Alternatif küreselleflmeci hareket “68”e ba¤l› bu büyük dönüflümleri sizce kavrad› m›? En az›ndan k›smen anlad›. Alternatif küreselleflmeciler iktidar›n art›k ulusdevletlerin ellerinin aras›nda olmad›¤›n› gördüler ve mücadelelerini emperyal finansa karfl› yönelttiler. Ayr›ca, mücadeleleri küresel ölçekte ve hareketli biçimlerde örgütleme zaruretinin bilincine vard›lar. Üretim art›k fabrika üretimi de¤il, dünya ölçe¤inde belirleniyor. Eski tarz komünist partide, bütün bunlar imkâns›z olurdu. Bu nedenle, “çokluk” ciddi bir reformizme, yani üretken ve bar›flç› geliflmenin gerçek ölçüleri üzerinden tarihin devaml› dönüflümüne ulaflmam›z› sa¤layabilir. Bugün ‘68 anmalar›nda size en çarp›c› gelen ne? Yüzeysellik. ‹flçi s›n›f›n›n hiçbir flekilde an›lmamas›. ‘68 hep eme¤in ve devrimin art›k yok oldu¤u an olarak görüldü. Bu çok yanl›fl. ‹deolojik bir yaklafl›m. Bu konsensüse karfl›, ‘68’i hat›rlayanlar umutsuzlu¤a kap›l›yorlar. E¤er ‘68 de durumlar› de¤ifltiremediyse, art›k bir fley mümkün de¤il diye düflünülüyor. Ama, ‘68 sadece sondan bir önceki Avrupa devrimiydi. Sondan bir öncekiydi, çünkü son devrim henüz olmad›, gelecek! “Haf›zas›zl›¤a övgü” ad›nda bir makale yazm›flt›n›z. ‘68’i unutma zaman› geldi¤ini mi düflünüyorsunuz? Bu mümkün de¤il. Yenilgiyi unutabilirim, bafl›ma gelenleri unutabilirim, ama metamorfoz geçirdi¤imi unutamam. Aziz Paul’de de benim ilgimi çeken bu: Varl›¤›n ihtidas›, mühtedî olmas›: “Yahudiydim. H›ristiyan oldum. Bir dini terkedip baflka bir dine geçmedim. De¤iflen benim varl›¤›m.” Bu mânâda ‘68’i unutamazs›n›z. 1960’l› y›llar ola¤anüstüydü. Kafam›zda, bacaklar›m›zda varoldular! Söz konusu olan gerçek bir ihtida, bir kimli¤in kayboluflu ve bir di¤erine geçifl. Hatta daha da iyisi: Kimliksizli¤e geçifl... Sizin kendi ihtidan›z, “dönme”li¤iniz somut olarak nas›l oldu? Bilemiyorum. Bir yaflam biçimi seçtim; üniversitedeki görevimi kaybetmeme yol açan, beni hapishaneye götüren, yazarak yaflamak zorunda b›rakan bir hayat biçimi. Zor ve ayn› zamanda üretken bir seçimdi. Beni korudu. Hem yafll›, hem gencim. fiimdi, 1948’den 2008’e uzanan bir hikâye yazmak istiyorum. 1948’de 15 yafl›ndayd›m, olgunlu¤a eriflme ça¤›, ve o günden bugüne nelerin de¤iflti¤ini anlamaya çal›flmak istiyorum. Bir nevi günlük gibi düflünüyorum, küçükken annemin beni tutmaya zorlad›¤› günlükler gibi. Altm›fl y›l öncesinin dünyas›n› hat›rlad›¤›mda, her fley harikayd› diye geçiriyorum içimden. Art›k eskisi gibi düflünülemez. ‘68 olmasayd›, 20. yüzy›l›n ikinci yar›s› çok hüzünlü olurdu. ‘68 her fleyi de¤ifltirdi, bizi de¤ifltirdi. Bu nedenle, gençlerin “hat›rlamaya” ihtiyaçlar› yok. Onlar›n DNA’lar›nda ‘68. ‘68 onlar›n bedenlerinde.

Çeviren: Siren ‹demen

güne dek görülmedik bir isyan›n fitili miydi, yoksa kadim iflçi mücadelesinin nihaî meydanlara ç›k›fl› m›? Sosyolog Michel Crozier ‘68 May›s’›n› “Son büyük gösteri” olarak tan›ml›yor. Siz ne düflünüyorsunuz? Teflhise kat›l›yorum, ama bundan ç›kar›lan sonuçlara de¤il. “68”, evet, kadim iflçi hareketinin sonuydu. Yeniden-infla tamamlanm›flt› ve çal›flanlar›n ola¤anüstü bir dönüflümüne, adeta mutasyonuna tan›k olduk. Bundan böyle modernitenin de¤erleri hükümsüzdü. Bolflevik devrimiyle bafllayan “k›sa yüzy›l”›n sonuydu. 1968’de, komünizmi baflka türlü yeniden-icat etmeyi amaçlayan bir hareket do¤du. Dolay›s›yla, “68” son büyük gösteri de¤il, bir zafer; çünkü ‘68 her yere, eme¤in biyopolitik unsuruna kadar, özgürlük unsurunu soktu. Crozier 1973’ten beri benim hasm›m. Samuel Huntington gibi bir tak›m neo-liberal figürlerle beraber o dönemde imzalad›klar› meflhur metinde mealen flöyle diyorlard›: “68’de, kitleler bizi korkuttu. Demokrasi art›k onlar› durduram›yor. Demokrasinin s›n›rlar› olmal›.” Onlara göre, cevap eski sistemi hükümsüz k›lmaktan ibaret. Bir kapitalistin, dünyay› disipline etmek için kulland›¤› araçlar›n buharlaflt›¤›n› kabullenmesinin kolay oldu¤unu mu san›yorsunuz? O günden bu yana, kapitalizm yeniden örgütlenmeyi bildi. Maalesef, iflçi hareketi bunu yapamad›. Solun anlayamad›¤› fley, diyorsunuz, “cognitif”, yani gayr›maddî ve iletiflimsel bir emek biçiminin ortaya ç›k›fl›yd›. Bu, ayn› zamanda, eski sanayi proletaryas›ndan daha melez, yeni bir kolektif öznenin de ortaya ç›k›fl› anlam›na geliyor. “Çokluk” ad›n› verdi¤iniz bu yeni özgürleflme öznesi 1968’de mi do¤du? Evet. “Çokluk” sadece “kitle” de¤il, sadece “s›n›f” da de¤il. Daha az maddî ve soyut; giderek daha entelektüel ve yarat›c› bir emek kapasitesiyle tan›mlanan bir tekil özneler bütünü. Öte yandan, “çokluk” iflçi s›n›f›ndan daha genifl bir bütün. Ayn› zamanda, kad›n ve göçmen, hareketli ve esnek... “Çokluk”u oluflturan tekilliklerin her biri yaflama zevki ve özgürlük hazz›yla belirleniyor. ‘68 May›s’›, eski fordist sisteme karfl›, bedenleri ve arzular› üzerindeki devasa bask›ya karfl› iflçilerin isyan›yla harekete geçmiflti. Kitlesel iflçi, yerini toplumsal iflçiye b›rak›yor. “Entelektüel” üretimden bahsederken “hayat›n” üretiminden bahsetti¤imizi unutmamak lâz›m. “1968 bir devrim de¤il, hayat›n üretiminin yeniden-icad›yd›” diye yaz›yorsunuz; ne kastediyorsunuz? Marksist dilde, meta için “üretim”, hayat içinse “yeniden-üretim” kavram› kullan›l›r. Bence, bunun tersi daha do¤ru: Hayatlardan söz ederken “üretim”, metadan söz ederken “yeniden-üretim” demek. ‘68’de esas olan bu geçifl. Üretimin gittikçe daha fazla “gayr›maddî” oldu¤unu söylemek, gerçekte gittikçe daha fazla hayatî hale geldi¤ini, bedensel unsurun giderek daha fazla önemli oldu¤unu vurgulamak demek. ‘68, bedenlerin devrimiydi, arzu-

45


LAMBDA‹STANBUL KAPATILMAK ‹STEN‹YOR, EBEVEYNLER SAH‹P ÇIKIYOR

fiafl›rd›k, kabullendik, benimsedik Kerameti kendinden menkul “genel ahlâk”a ve “Türk aile de¤erleri”ne ayk›r› bulunarak kapat›lan Lambda derne¤inin üyesi olan ailelere ba¤lan›yoruz, evlatlar›n›n cinsel yönelimlerine ve seçtikleri hayata nas›l bakt›klar›na kulak veriyoruz. GÜLSEREN

Tercih de¤il, yönelim Gülseren (52, sa¤l›k sektöründe çal›fl›yor, Tarkan’›n (20) annesi): O¤lum ortaokuldayken, baz› fleyler hissedip babas›yla “acaba?” diye akl›m›za gelmiflti. Çok yüksek sesli gülmeler, baz› jestler, hareketler... Birilerini taklit ediyor, özeniyor ya da kafas›n› kar›flt›ran bir fleyler var diye düflünmüfltüm. Ergenlik döneminde bunlar› hissedince, bu konuda çal›flan bir psikolo¤a giderek iflin detay›n› ö¤renmek istedim. Bunun bir “tercih” olmad›¤›n›, do¤ufltan gelen bir “yönelim” oldu¤unu ö¤rendim. Bu konuya zaten genifl bak›yordum, kendimi bildim bileli eflcinsellere hasta olarak bakmam›fl›md›r. Bunun onlar›n tercihi oldu¤unu düflünürdüm, yönelimmifl. Sonra, anne-baba ve çocuk olarak bir gençlik terapistine gittik. O¤luma “gençlikle ilgili baz› s›k›nt›lar›n olabilir. Bizimle paylaflm›yorsun, bir sorunun varsa, onunla paylafl istersen” dedik. Onu k›rmamak, üzmemek için böyle söylemeyi tercih ettik. Hiç itiraz etmedi. Terapist önce onunla görüfltü. Sonra, “sizinle konuflmama gerek yok. Çok naif duygular› olan, çok özgür düflünen bir çocu¤unuz var. Güzel yetifltirmiflsiniz, maço özellikleri yok” dedi. Biz de zaten onu “sen erkeksin, flöyle güçlüsün, böyle büyüksün” fleklinde yetifltirmedik. Önceki terapistten bu iflin tercih de¤il, yönelim oldu¤unu ö¤rendi¤im için “yaflay›p görece¤iz” diye düflündük. “O bizim evlad›m›z, onu seviyoruz, arkas›nday›z her an” dedik. Eflinizin tepkisi de sizinki gibi miydi? Babam›z benden biraz daha geriden geldi... “Sen kondurmuyorsun, ama böyle bir fley var” diyordum. Ergenlikten önce, babayla aramda bir suçlama olmufltu. “‹fllerinden ötürü yeteri kadar çocukla ilgilenmiyorsun” diyordum, o da “sen çok fazla üstüne düflüyorsun çocu¤un” diyordu. Küçükken, yuvada hiperaktif bulundu¤u için, biraz da kekemelik sorunumuz vard›, bir psikolo¤a gitmifltik. Bir resim çizdirmifl, “baba modeli eksik” demiflti. Ben de onun üzerine “baba modeli eksikmifl” diye eflimi çocu¤umla daha fazla ilgilenmeye yöneltmeye çal›flt›m. Eflime flüphelendi¤imi ilk söyledi¤imde, “olabilir, bence de var öyle bir fleyler...” dedi ve geçti. O hep yokmufl gibi davrand›. Ben babayla aralar›nda köprü olmaya çal›flt›m. Aralar›nda bu konuda bir sorun olmas›n türünden tedirginliklerim oldu. Emin olduktan sonra ne yapt›n›z? Bir psikiyatriste gittim, “çocu¤umda böyle bir fleyler hissediyorum, ben mi aç›lmal›y›m, o mu aç›lmal›?” diye sordum. “O kesin öyledir, hemen bana getirin, ben teflhis koyar›m, size söylerim”

46

dedi. “Benim ö¤renmek istedi¤im bu de¤il, ben onun rahatlamas›n› istiyorum. Size niye getireyim” dedim. Sonra, bir arkadafl›m, üniversitede ö¤retim üyesi eflcinsel bir arkadafl›yla tan›flt›rd› beni. Merak etti¤im her fleyi ona dan›flt›m. “Zorlaman›za gerek yok, do¤al ak›fl›na b›rak›n, o ihtiyaç hissetti¤inde size söyler” dedi. Çocu¤unuzla aran›zda bu konu nas›l alenîleflti? Lambda aile grubundan, o¤lumu tan›yan bir ebeveyn bana ulaflt›. Arkadafllar›n anneleri olarak bulufltuk. Sohbetleflirken, bakt›m ki, onlar çok fley paylaflm›fl, “ya biz böyle paylaflmad›k” dedim. “Sen aç›l, o¤lun da daha rahat eder” dedi. O gün o¤lumu ald›m, eve dönerken arabada konufltuk. “Ben bir fleyler hissediyorum. Biz seni rahats›z edecek bir fleyler yapt›k m›?” dedim. “Hay›r” dedi. “Kötü bir fley yaflad›n m›?” diye sordum... Yumuflak geçifl yapt›k. Babaya “ben konuflaca¤›m, birlikte konuflal›m” dedi¤imde, “ben konuflmayay›m, sen konufl iflte, benim de ayn› düflündü¤ümü söyle” dedi. Babalar böyle. Efliniz hiç Lambda’ya geldi mi? Eflim hiç gelmedi. Ama mutlaka gelecektir, bu konuda çok dar bir bak›fl aç›s› yok. Henüz zaman› gelmedi demek ki. “Gelip de ne konuflaca¤›m?” diyor. O¤lunuzla bu konuda konufluyor mu? Konuflmuyor. Öyle bir süreçteyiz. Demek ki benim kadar net kabullenemiyor. Bizim çocuklar›m›z çok flansl›lar. Onlar›n yan›nda oldu¤umuzu biliyor, hisse-

Kendimi bildim bileli eflcinsellere hasta olarak bakmad›m. Bunun onlar›n tercihi oldu¤unu düflünürdüm, yönelimmifl. Yönelim oldu¤unu ö¤renince “yaflay›p görece¤iz” diye düflündük. O bizim evlad›m›z, onu seviyoruz, arkas›nday›z her an.

diyorlar. Bütün anne-babalara flunu söylemek istiyorum: Kesinlikle sevgilerini eksik etmesinler, onlar› d›fllamas›nlar. Öyle yapt›klar› zaman, çocuklar›n› kaybediyorlar, onlar›n kendilerini bulma devresinde yanl›fl fleyler yapmalar›na neden oluyorlar, büyük yaralar aç›yorlar. Sevgiyle yaklafls›nlar, bilgilenmeye çal›fls›nlar. Lambda dan›flma hatt› bunun için var, biz de bunun için var›z, anne-babalar da aras›n. Lambda için verilen kapatma karar›na büyük tepki duydum. Bir insan›n duygular›na, düflüncelerine, inançlar›na, yönelimlerine kimse müdahale edemez; bu, en temel insan haklar›ndan biri. Lambda’n›n faaliyetleri devam ederse eflcinsellik ço¤alacak gibi bir hava yarat›lmaya çal›fl›l›yor. Eflcinsellik bulafl›c› bir fley de¤il ki, arts›n.

Selma

Konduram›yordum Selma (51, ev kad›n›, Mete’nin (24) annesi): Ben k›z›ma da, o¤luma da çok düflkün bir anneydim. Onlar›n her fleyini yak›ndan takip eder, her fleyi paylaflmaya çal›fl›rd›m. fiimdi fark ediyorum, annelik unvan› ve o rol bana çok iyi gelmifl. Kendimi çocuklar›mla var ediyordum: “En iyi çocu¤u ben yetifltiririm.” Çocu¤um 16-17 yafllar›ndayken benden uzaklaflmaya bafllad›. Cinsellikti, erkek-k›z arkadafll›¤›yd› gibi konular aç›ld›¤›nda, hemen odas›na gidiyordu. Her fleyi anlatan bir çocukken, özellikle o konularda üstü kapal› geçmesi, uzaklaflmas›, odas›na ka-

“Diptik”, Burak Karacan (2008): Annem, Nimet, anneannem, 1968-Ayanc›k, Foto Ünsal (Lambdaistanbul’un düzenledi¤i “Makûl” sergisinden)


panmas›... Bir fleyler hissediyordum, ama konduram›yordum da. Konduramad›¤›n›z neydi? Eflcinsel olabilir mi düflüncesi akl›ma tak›l›yordu. Ama hemen, “yok can›m, olur mu öyle fley, ben çocuklar›m› çok iyi yetifltiriyorum” diyordum. Böyle çok uzun gitmedi tabii. O düflünceler beni kemirmeye bafllad›. Bir gün, “art›k bu böyle olmayacak” dedim ve eflime söyledim: “Cinsellik konusunda yanl›fl bir fleyi var bu çocu¤un, eflcinsel oldu¤unu mu düflünüyor acaba?” Bütün bu s›k›nt›lar› yaflarken, “eflime söylesem mi, yoksa tek bafl›ma m› bunu çözmeliyim” diye düflünüp duruyordum. Çocu¤uma aç›lmaya niyetlenmifltim art›k, ama eflimde tereddütlerim vard›. Sonra, “e¤er öyleyse, ben bu yükü ömür boyu kald›ramam” dedim, “onun da çocu¤u” diye düflündüm. Eflime, “bunu netlefltirmemiz lâz›m. Bu düflüncelerle mahvoluyorum, uykular›m kaç›yor” dedim. Efliniz “abart›yorsundur ” demedi mi? “Yok can›m, öyle fley olur mu?” dedi. Böyle bir fleyin olaca¤›n›, bizim bafl›m›za gelece¤ini düflünemezdik. O zamanlar sizin için eflcinsellik ne anlam ifade ediyordu? Bir hastal›k gibi. O¤lan›n kafas› kar›fl›k. Ya da “bu çocu¤a bir fley mi yapt›lar?” gibi... Hiç bilgim yoktu. Bildi¤imiz model, erkek ve kad›nd›. Onun haricinde, televizyonlarda gördü¤ümüz, Zeki Müren, Bülent Ersoy modeli vard›. Hiç eflcinsel tan›d›¤›n›z olmufl muydu? Hay›r. ‹stanbul’da yetifltim ama, hat›rlam›yorum. ‹lgimi çeken, “aa, bu böyleymifl” diyebilece¤im biri yoktu. Eflinizle konuflunca ne yapt›n›z? Eflimle konufltuktan bir gün sonra, beraber o¤lumun okuldan gelmesini bekledik. Onunla konuflmaya karar vermifltik. Pat diye mi sordunuz? Çok flaflk›nd›k asl›nda. Dolayl› konulardan bafllad›k, söylemeye çal›flt›k. Kapana

s›k›flm›fl gibiydi çocu¤um karfl›mda. Yine hep konuyu kapatmaya u¤rafl›yordu. Ona ilk biz söyledik, “öyle de olabilirsin, böyle de olabilirsin”... fiimdi bakt›¤›mda anl›yorum, onu kazanmakm›fl istedi¤im, onun bana o taraf›n› da açmas›ym›fl. Benden uzaklaflmas› çok a¤›r geliyordu. O ilk konuflma nas›l geliflti? Dolayl› dolayl› konuflurken, “Öyle de olsan, sen bizim çocu¤umuzsun, bu bir fleyi de¤ifltirmez, biz seni yine seviyoruz” dedim. Ondan sonra aç›ld›. “Evet, ben öyleyim, bunu hissediyorum. Daha yeni kabul ettim, alt› ay oldu” dedi. “Benim için de çok zor bir süreçti” dedi. “Niye böyleyim, neden farkl›y›m diye çok bocalad›m” dedi. A¤l›yordu. Ama rahatlam›flt›. Gözlerinde rahatlam›fl bir ifade vard›. Bizimse dünya bafl›m›za y›k›lm›flt›. fiüphelerim, kayg›lar›m, acabalar›m gerçek olmufltu. Eflim de karmakar›fl›k oldu. Fakat ona sar›ld›k, sevdik, öptük... Durum netleflince neler yaflad›n›z? Korktuk, ürktük. “fiimdi ne yapaca¤›z?” diye düflündük. Gizledik, bu olay dört kiflilik aile içinde kald›. Bir de yard›m ald›¤›m›z psikolog biliyordu. Psikolo¤a hep beraber mi gittiniz? ‹lk ailece gittik. Psikolog “o¤lunuzun uzun süre terapiye gelmesi gerekebilir, anne de gelecek” dedi. Ayr› ayr› günlerde terapiye bafllad›k. Ara ara babam›z da psikologla görüflüyordu. Bize iyi geldi, beni kendime döndürmeye bafllad›. Kendinizi suçlad›¤›n›z oldu mu? Tabii. ‹lk anda, inkâr ediyorsunuz, “olamaz” diyorsunuz; ard›ndan, suçluluk duygusu geliyor: “Çocu¤uma yetemedim mi”, “nerede hata yapt›m”, “neden ona daha yak›n olamad›m”... Kendimi çok suçlad›m. Bir dönem, çocuklara yeterince ilgi göstermedi¤i, ifli çok zaman›n› ald›¤› için eflimi suçlad›m. Eflinizin mesle¤i ne? Emekli subay. Asker denince akla gelen kat› bir tip vard›r, hiç öyle de¤ildir, çok

“Diptik”, Burak Karacan (2008): Ben, Murad, annem, 2008-‹stanbul

“Benim için de çok zor bir süreçti” dedi, “niye böyleyim, neden farkl›y›m diye çok bocalad›m”. A¤l›yordu. Ama rahatlam›flt›. Bizimse dünya bafl›m›za y›k›lm›flt›. fiüphelerim, kayg›lar›m, acabalar›m gerçek olmufltu. Eflim de karmakar›fl›k oldu. Fakat ona sar›ld›k, sevdik, öptük... ‹lk anda, inkâr ediyorsunuz, “olamaz” diyorsunuz; ard›ndan, suçluluk duygusu geliyor: “Nerede hata yapt›m?”

duygusald›r, babacand›r. Eflinizin ruh hali, tepkisi de sizinkine benzer miydi? Afla¤› yukar› ayn›yd›. Çocuklar›na çok düflkün insanlard›k, onlar için yaflard›k, onlarla yatar kalkard›k, onlar›n okullar›, dersaneleri, gelecekleri... Onlarla bir hayat program›m›z vard›. Eflim ilk anda benim kadar y›k›m yaflamad›. “Türkiye flartlar›nda nas›l bir hayat sürecek” gibi kayg›lar duymaya bafllad›. “Onu incitirlerse, k›rarlarsa, bu çocuk bunlar› hak etmedi” diye üzülüyordu. Terapist “nas›l baz›lar› heteroseksüel do¤uyorsa, onlar da o duygularla dünyaya geliyor” dedi. O dönem çocu¤umla yap›lan terapilerde, daha anaokulundan beri böyle hisler yaflad›¤› ortaya ç›kt›. Öyle olunca, bir fley yapam›yorsunuz, do¤al diye kabul ediyorsunuz. Yad›rgama dönemi art›k geçti mi? O¤lunuzun sevgilileriyle tan›flt›n›z m›? ‹lk zamanlar çok yad›rg›yordum, ama art›k yad›rgam›yorum. ‹lk erkek arkadafl› terapi sürecindeyken oldu. Terapisti “çok tatl› bir çocuk, ben tan›flt›m, sizinle de tan›flmak istiyor” dedi. “Tamam” dedim. Bir bayramd›, elinde çiçekleriyle geldi, oturduk. ‹lk anda bir tuhaf geliyor, sonra do¤al diye düflünüyorsun. fiaflk›nl›k, do¤all›k derken, al›flt›k, benimsedik. Akrabalar›n›zdan, çevrenizden durumu gizlemeye devam ettiniz mi? Yavafl yavafl, bizim normlar›m›za yak›n, bizi anlayabilen insanlarla paylaflmaya bafllad›k. Bir kifli, iki kifli derken ço¤ald›. Anneanne, babaanneler, akrabalar bilmiyorlar. Onlardan anlamalar›n› da bekleyemem zaten. Onlara anlatt›¤›m anda, yüzlerce soruyla karfl›laflaca¤›m. O¤lunuzun önünde bir de askerlik sorunu olacak... ‹lk zamanlarda bu konuda çok endifleleniyorduk. Lambda’ya gide gele bilgilendik, çok fley ö¤rendik. Çocuklar rapor alabiliyorlar. Askeriyenin verdi¤i rapor “çürük raporu” diye geçiyor. Benim umurumda de¤il, bu onlar›n koydu¤u isim, çürük mürük diye bir fley yok. O zaman geldi¤inde, ben çocu¤umun yan›nda olaca¤›m. Babas› da yan›nda olacakt›r. Herhalde askeriyedekiler çok flafl›racak. Ama böyle böyle k›raca¤›z toplumun yarg›s›n›. Bu sürede hayata, kendi hayat›n›za bak›fl›n›zda neler de¤iflti? Toplum bize “sen kad›ns›n”, “sen erkeksin” diye roller verdi. Bu rollerde yaflamak kolayd›. O¤lumla yaflad›klar›m›zdan sonra düflünmeye, ö¤renmeye bafllad›kça, bütün dünyam y›k›ld›, bir bakt›m ki, alt›nda ben yokum. Toplum taraf›ndan öyle bir model dayat›lm›fl ki bana, eflime, aile kavram›na, her fleye dair düflüncelerim de, dünyam da y›k›ld›. Bize verilenin bir rol oldu¤unu gördüm; üstelik, bu çocuklara bir rol de verilmiyor. O yüzden, bunlar çok küçük yafllarda “ben kimim” diye kendilerine soruyorlar. Ben bu soruyu kendime 43 yafl›mda, o¤lumun bize aç›ld›¤› gün sorabildim. Bu soruyu sormufl olmak hayat›n›z› olumlu olarak etkilemedi mi? Y›k›lan dünyan›z›n yerine yeni bir dünyaya ka-

47


p› aç›lmad› m›? Bu olay olmasayd›, uyur halde yaflayan bir insan olurdum. Asla bu kadar bilinçlenemezdim. O¤lum benim ö¤retmenim oldu. Do¤du¤um andan itibaren bütün hayat›m› sorgulamaya bafllad›m. Sanki yeniden dünyaya gelmiflim gibi, bir puzzle’›n parçalar› aras›nda buldum kendimi: Annem, babam, çevre, okul, toplum... Tabii tanr› kavram›, Allah, cezaland›r›c› kavramlar... Bunlar› çok sorgulad›m. Her fley k›r›ld›, döküldü, bütün inanç sistemim sars›ld›. Annelik nedir? Kad›n nedir? Aile nedir? Birey nedir? Bu sorulardan yola ç›karak, kendimi ne kadar tan›yabildiysem, çocu¤umu da o kadar tan›d›m. Kendimi de oldu¤um halimle kabul ettim. O kabulden sonra güçlenmeye bafllad›m. Beni sevsinler, beni onaylas›nlar, bana bir unvan versinler beklentim kalmad›. Kendi cinselli¤inizi sorgulatt› m› bu süreç? Sorgulatt› tabii. Aile bask›s›yla yetiflen bir çocuktum. Hep beni namus simgesi olarak görüyordu ailem ve çevrem. Belki de o bask›lardan kurtulmak için evlendim. Bunlar› sorgulad›m. Çok flükür ki, do¤ru insan› seçmiflim. Aflk, sevgi vard› ama, o bask›dan kurtulmak için evlenmiflim. 31 y›ld›r evliyim, hep destek olduk birbirimize.

EDA

Sa¤›r kurba¤a hikâyesi Eda (48, sigortac›, Özgür’ün (17) annesi): Babas›yla ayr›ld›¤›m›zda, iki o¤lumun küçü¤ü olan Özgür ilkokul 2’deydi. Eflim hekim, Karadeniz’deydik, evlili¤imiz yürümedi. Ald›m çocuklar›m› geldim. Anneyle büyüyen çocuklar fazla k›r›lgan olur dendi¤i için, çocuklar erkek gibi olsun diye, gayet maço bir anne oldum: Tak›m tuttum, maçlar› izledim, elimde tornavidalar, kerpetenler, tamiratlar yapt›m... 15 y›l çal›flmam›flt›m, evde reçel, turflu yap›yordum, bilgisayar›n tozunu al›yordum... (gülüyor) Sonra, bilgisayar kursuna gittim. Derken, bir meslek edindim. Var gücümle çal›flt›m, iki çocu¤uma kanat takmam gerekiyordu. Bofland›¤›mda, annemle babam tepki gösterdi. Çocuklu¤umdan beri çok kat› yetifltirildim: Baban›n istedi¤i gibi han›m olacaks›n, evinin kad›n›, çocuklar›n›n anas›; sofraya mutlaka üç kap yemek koyacaks›n, yürürken önüne bakacaks›n... Çocu¤unuzun heteroseksüel olmad›¤›n› ne zaman, nas›l hissettiniz? Küçükken çocu¤umda bir k›r›lganl›k, naiflik vard›, “k›z gibi yapma” derdik ona. Hep k›z arkadafllar› oluyordu, k›zlarla oynuyordu. Ama, “çocukluk hali” diyordum. 15 yafl›nda yemek yememeye bafllad›, psikiyatrlara gittik geldik. Anoreksiya nervoza oldu¤unu söylediler. Fiyat› uygun özel bir koleje vermifltim, veli toplant›lar›nda ö¤retmenleri hep çok efendi oldu¤unu, çok sevdiklerini söylüyorlard›, çok da baflar›l›yd›. Fakat bir sorun vard›, “tenefüslerde d›flar› ç›km›yor, s›n›fta tek bafl›na oturuyor, derste tuvalete gitmek için izin istiyor” diyorlard›. Ben

48

Düflünmeye, ö¤renmeye bafllad›kça, bütün dünyam y›k›ld›. Bize verilenin bir rol oldu¤unu gördüm. “Ben kimim” sorusunu kendime 43 yafl›mda, o¤lumun bize aç›ld›¤› gün sorabildim. O¤lum benim ö¤retmenim oldu. Do¤du¤um andan itibaren bütün hayat›m› sorgulamaya bafllad›m. Sanki yeniden dünyaya gelmiflim gibi, bir puzzle’›n parçalar› aras›nda buldum kendimi: Annem, babam, çevre, okul, toplum... Tabii tanr› kavram›...

de evde onu h›rpal›yordum: “Niye tuvalete tenefüste gitmiyorsun da, küçük çocuk gibi derste izin istiyorsun!” Abisi yurtd›fl›nda okuyor, Özgür odas›nda tek bafl›na. Kapan›p günefllikleri çekiyordu. Hep kendi içine kapal›, bir fley söyledi¤imde “h›rrr!” yap›yor. Çok özür dilerim, odas›nda vahfli bir hayvan gibiydi. “Gel d›flar› ç›kal›m, flunu yapal›m, bunu yapal›m...” Ne önersem, “h››rrr!” yap›yor. O arada çok a¤›r beyin ameliyatlar› geçirdim. Hastaneden taburcu olduktan sonra, daha bafl›m çepeçevre dikiflli, saçlar›m kaz›nm›fl... Geldi, karfl›ma oturdu, “anne” dedi, “sen ölseydin, ben babamla da yaflayamazd›m, anneannemlere de gidemezdim”. Garipsedim, “fluna bak, ölümümü hesapl›yor”... Bakakald›m, içim ac›d›. “Neden böyle söyledin?” dedim. “Anne, sana bir fley söylemek istiyorum. Benim ruhumla bedenim ayn› de¤il” dedi. Çok aç›k söylüyorum, bir fley anlamad›m. “Allah allah, bu benim için çok üzüldü, ne dedi¤ini bilmiyor” diye düflündüm. Anlamad›¤›m› anlad›, ama beni o gün b›rakt›. Sonra, bakt› ki ben hiç t›nm›yorum, tekrar geldi bir gün, a¤lamaya bafllad›. “Benim söyledi¤imi ciddiye al” dedi, “benim bedenimle ruhum ayn› de¤il!” “Nas›l bir fley bu?” dedim. “Anne, ben k›z›m asl›nda, k›yafetim baflka” dedi. “Hiii!” dedim. Benim bir halam var flizofren, “eyvaah!” dedim, “çocuk flizofren! Bu da geldi bizi buldu!”. Hemen bilgisayar›n bafl›na geçtim, –kafam›n yar›s› var, yar›s› yok– ilaçs›z tedavi eden bir psikiyatr arad›m. Nörofeedback yapan bir hekim buldum. Elektrodlar› ba¤l›yormufl, tak›nt›y›, osunu busunu al›yormufl... (gülüyor) “Yürü, gidiyoruz” dedim. “Hay›r, beni kimse de¤ifltiremez, ben k›z›m” diyor. “Yok, ben seni de¤ifltiririm” diyorum. fiizofren diye düflünüyorum. Kimseye de bir fley söylemiyorum ki, çocu¤umun ad› ç›kmas›n. Sakl›yorum, ad›n›n ç›kmas›ndan ödüm kopuyor. Ooo, bu kendini paral›yor, ç›ks›n diye. Gittik doktora, “flu test yap›lacak, bir milyar, bu test olacak, 300 milyon...” Ben çal›flan bir insan›m, kimim kimsem yok, babac›¤›m bir tek kiram› ödüyor. Fakat, çocu¤umun nesi oldu¤unu bir an önce görebilmek için, dört kredi kart›m›, limitlerini geçene kadar bu nörofeedback’lerde, psikiyatrlarda kulland›m... Her gün 200 milyon ona, 300 milyon buna... Kafas›na elektrodlar ba¤lan›yor... O da bana ba¤›r›yor, “sen zengin misin, aptal m›s›n anne?” Hasta ya, p›fl p›fl yap›yorum. Çocu¤uma hâlâ konduram›yorum. Ben çok incikboncuklu bir anneyim, küpemi takmadan d›flar› ç›ksam geri dönerim, o kadar yokuflu t›rman›r›m. “Bu çocuk bana özeniyor, süslü süslü görüyor, heves etti demek ki” diyorum. Bir gün tiflört almaya gitmifltik, kabinde bakt›m, a aa, gö¤üsleri var! “Bu ne?” dedim. “Adaçay›ndan oldu böyle” dedi. Habire adaçay› içiyordu. Ben adaçay›n›n ne ifle yarad›¤›n› bilmiyorum. Adaçay›nda östrojen varm›fl, gö¤üs ç›kar›yormufl. Sonradan ö¤rendim, asl›nda gizli gizli do¤um kontrol hap› içiyormufl. Geliflme ça¤›nda oldu¤u için de gö¤üsleri ç›kmaya bafllad›.

fiimdi böyle güle e¤lene anlat›yorsunuz, o zamanlarki ruh haliniz nas›ld›? Hasta, ruh hastas› diye düflünüyordum ve iyilefltirmek için çabal›yordum. “Ergenlikte, her fleyi kar›flt›rd›, bir yerlerde tak›nt›s› oldu” diyordum. Gö¤üsleri falan görünce, baflka bir psikiyatra gittim, o beni Çapa T›p Fakültesi’ne gönderdi. Abisi de buradayd›, hep beraber gittik. Ama bu arada ruhen o kadar yoruldum ki, hakikaten öyle mi, böyle mi?.. Çocu¤umun söyledi¤ini bir türlü kabul edemiyorum. Doktor han›m çocu¤umla konufltu. Sonra, çocuklar› d›flar› ç›kard›, beni karfl›s›na ald›, “çocu¤un transseksüel, bunu kabule geç” dedi. “Ama doktor han›m, benim halam flizofren” dedim, “bu yemek yemiyor, anoreksiya nervozas› var, h›rlay›p h›rlay›p duruyor, ergenlik...” Doktor han›m “ruh hastas› dememi mi bekliyorsun?” dedi. “Evet” dedim. Çünkü o zaman tedavi edilebilir. Ama öbür pencere, benim için tamamen karanl›k. “Ruh hastas› de¤il senin çocu¤un, senin bir k›z›n var” dedi. “Ve k›z›na yard›m et.” “Tamam” dedim. Tamam dedim ama, neye dedi¤imi bilmiyorum. Hastanenin bahçesine ç›kt›m, çocuklara “siz eve gidin” dedim. 9 Temmuz’du. Oturdum, nas›l a¤l›yorum Çapa’n›n bahçesinde! Bir o¤lumu kaybettim, bir k›z›m dünyaya geldi. A¤lamam›n nedeni, yeni ö¤rendi¤im, yeni do¤an k›z›m›n o karmafl›k ruh hali. Ve karfl›laflaca¤›m›z fleyler... Doktor han›m “çocu¤un transseksüel” dedi¤inde, ilk tepkim “neden, neden, neden?” oldu. “Ben ne yapt›m, ne kusur iflledim?” diye hayk›rd›m. O da sadece “baz› çocuklar böyle do¤ar” dedi. Daha sonra, bafl›na bir fley mi geldi de böyle oldu acaba diye ürolo¤a götürdüm. Bizim toplumumuzda –ben de öyle büyüdüm– böyle bir fley oldu¤unda, “ay, onun bafl›na bir fley gelmifltir!” denir. Ürolog muayene etti; hay›r, bafl›na bir fley gelmemifl. Nas›l kabullendiniz? Hemen. Doktorun “çocu¤un flizofren de¤il, transseksüel” demesinden sonra, bir hafta içinde kabullendim. Kabullenmek zorundayd›m. O benim can›m, ben dünyaya getirdim onu. Ancak onun penceresinden bakarsam ona yard›m edebilirim. O çok büyük bir karmaflal›k yafl›yor. Yak›nlar›n›za söylediniz mi? Mühendis olan erkek kardeflime söyledim. Bir durdu, flafl›rd›. Tepki vermedi. “Tüh!” yapt›. “Çok zor bir yolumuz var” dedi. Hakikaten de çok zor bir yol. Çocu¤umu normal liseden ald›m, kimse incitmesin, k›rmas›n diye, aç›k liseye verdim. Zaten “ben kravat takamam, saç›m› uzataca¤›m, flöyle yapaca¤›m, böyle yapaca¤›m” diyordu. Lisede son senesi. Siz kabul ettikten sonra, “etraf ne der, ad› ç›kar” endiflesi geçti mi? Zor olan, ad›n›n konmas›yd›. Tak›nt› m›, suçlama m›, özenti mi, bafl›na bir fley mi geldi... Bilmedi¤im bir konuyla karfl› karfl›yayd›m. Çocu¤umu suçluyorum, kendimi suçluyorum... Ama bir kere durumu ö¤rendikten sonra, sorgulama bitti. Yaslara filan da girmedim. Çocu¤um dersaneye gidiyordu lise 2’de, oran›n idaresiyle, rehberlik hocalar›yla görüfltüm.


“Biz onu çok seviyoruz, çok kibar, çok terbiyeli” dediler, “ona tabii ki destek veririz”. Bu arada, onun hareketlerinde bir fleylik yoktu; ne zaman ki Çapa’ya gittik, doktor han›mla ona özgürlü¤ünü vermeye bafllad›k, hareketleri de rahatlad›. T›rna¤›n› uzatmaya bafllad›; çok uzatt›. Onlarda geçifl böyle oluyor. Çok uzat›nca, çok kad›n oldu diye düflünüyor. Ald›m, törpü verdim. Bir yandan, onun yüzünün güldü¤ünü görünce mutlu oluyorum, bir yandan da içimden “ayy!” diyorum, “neler yap›yorum, neler de oluyormufl, etraf ne olacak!” Sonra, etraf› b›rakt›m. Dönüflüm sürecinde baflka hangi ilk ad›mlar› att›n›z? ‹laç kullanmamas› için çok konufltuk, hormonlar›n kansere yol açabilece¤ini anlatt›k. 18 yafl›ndan sonra, bir endokrinologla beraber tedavi görece¤ini anlatt›m. Bunlar›n hepsini Çapa’da ö¤rendim. O güdüsünü tatmin etmek için ona çeflit çeflit dolgulu sutyenler ald›m. Sutyen nas›l ba¤lan›r, ö¤rettim. Kafllar›n› al›yordu, c›mb›z›n› ald›m. Bir makyaj kutusu yapt›m... Gelip gelip beni öpüyordu. “‹yi ki sen vars›n anne, sen ölürsen ben ne yapar›m” deyip duruyor. Az›c›k keyifsiz olsam, “anne bir fleyin yok de¤il mi?” diye gelip yan›ma sokuluyor. Ben de “yok yok bir fley, sen dersini yap” diyorum, “han›m k›z olaca¤›z”. Bizi büyütürlerken “han›m k›z olacaks›n” deniyordu ya, flimdi de ben çocu¤uma “bak han›m han›mc›k olaca¤›z” diyorum. (gülüyor) O da bana “hay›r, ben tafl gibi bir k›z olaca¤›m!” diyor. Saçlar›n›n rengini açt›, her fleyin “en”lerini yapt›. En çok kafl ald›, en sar› saç yapt›, en çok boyand›... Ve bu flekilde dersaneye gitti. Bence, dersaneye okumaya de¤il, sosyalleflmeye gitti. Ona da hoflgörüyle bak›yorum. Hoflgörü ve sab›r dinimizde de var. Sabah beflte kalkt›, olan bütün k›llar›n› kopartt›, süslendi, makyajland›, vurdu gitti, vurdu gitti... Fakat ben onun hep peflindeyim, okul idaresiyle de, dersaneyle de görüflüyorum. Dersanedeki arkadafllar› onu hep k›z bildi. Ta ki birkaç hafta öncesine kadar. O gün hayat›n›n fliddetini gördü çocu¤um. Halbuki kimseye zarar› yok. Sadece kendiyle u¤rafl›yor. Evlenmek istiyor. Sevgilisi olsun istiyor. Erkek trans olacaklardan onu çok be¤enenler, onunla flört etmek isteyenler oldu. Abisiyle “flört et” dedik, yaflas›n diye. Ama o “hay›r, niye onlarla olacakm›fl›m, onlar orijinal mi!” dedi. Biz ona diyemedik ki “sen orijinal misin?” O kadar kendini orijinal görüyor ki, onlar› be¤enmedi. (gülüyor) Bahsetti¤iniz fliddet olay› nas›l oldu? Bir erkek arkadafl› –orijinal bir erkek– be¤enmifl onu. Ben anlad›m zaten, evin içinde kelebek gibi. “Herhalde orijinal bir prens ç›kt›” dedim. “Hii, hi” dedi, “beni seviyormufl”. “Dikkatli ol çocu¤um” dedim. Erkek arkadafl› onunla flört bafllang›c›n› yapmadan, farkl› bir bafllang›ca geçerken, benim han›m tafl k›z›m diyor ki, “ben transseksüelim, yap›lanma süreci içindeyim”. Aynen böyle. “‹ki sene sonra ameliyat olaca¤›m. Bu tip bir arkadafll›k de¤il de, sadece flört edelim.” Çocu¤um bunu reddetti¤i için, o¤-

lan geliyor dersaneye, bütün herkese “bu travesti” diyor, “erkek mi, k›z m› belli de¤il!” Çocu¤um a¤layarak eve geldi. Nas›l a¤l›yor: “Anne, yoruldum art›k, çok yoruldum!” Ve küstü. 25 gün eve kapand›. Perdeler çekili, sadece yemek yiyor ve uyuyor. Yeni yeni aya¤a kald›rmaya bafllad›m. “Hadi, laser’a gidece¤iz” dedim. Laser’a gitmeye bafllad›k. Bu arada hiç sevgilisi oldu mu? Hep platonik aflklar› oluyor. “Anne, platonik aflk yafl›yorum” diyor. “Ay çok yorar bu platonik ifller seni” dedim, “b›rak bunlar›, dersinin bafl›na dön”. “Seçilme, seç” diye ö¤retiyorum ona. ‹nsan sadece cinsel kimli¤iyle de¤il, zekâs›yla, yapt›klar›yla, yetenekleriyle, hobileriyle de¤erlendirilir... Ama bizim çocuklar›m›z› toplum cinsel kimlikleriyle de¤erlendiriyor sadece. Cinselli¤i çok seven, çok cinsellik yapmak isteyen insanlar de¤il ki bunlar. Babas›n›n durumdan haberi var m›? Ta bafltan beri babas›n›n haberi oldu. Benim ruh hastas› dedi¤im zamanlard›, telefon açt›m, söyledim. “H›k m›k” yapt›, “ald›n, kendine benzettin, flimdi b›rakmaya kap› m› ar›yorsun?” dedi. ‹kisini buluflturdum. Bu da süslendi püslendi, gitti. Babas› ona “bu ne hal!” diye ç›k›flt›. O da “sen hekimsin, hekim gibi düflün” dedi, çekti gitti. Bizim çocuklar›m›z sevgiye muhtaç, kabule muhtaç ve hakikaten çok iyi insanlar. Yak›n çevrenizden sizi inciten, üzen tepkiler çok geldi mi? Akrabalar›m›n da oldu¤u bir semtte oturuyorum. Ama, onlarla görüflmüyorum. Teyzemin mesela ö¤renmesini istemiyorum, çünkü annemi k›racak. Annem, üstelik biyoloji ö¤retmeni, çok tepki gösterdi. “Sap›ks›n sen, Müslüman do¤dun, Müslüman öleceksin” demifl çocu¤uma. Çocu¤um art›k anneannesiyle görüflmüyor. Babac›¤›m, bir hayli mürekkep yutmufl, vizyonu genifl biri, onun penceresinden bakarak üzülüyor. “Bir mesle¤i olsun, d›flar› kaç›rma evlad›m, kol kanat ger” diyor. Mesela, afla¤›da bakkal›m›z var, bir gün önce erkek olarak gördü¤ü çocu¤u sonra k›z olarak görüyor. Ama bir tepki vermedi. San›r›m benim sahip ç›kmamla ilgili. Ben çocu¤umu koluma tak›yorum, süslü püslü, t›k›r t›k›r sokakta yürüyoruz. Taciz ediyorlar m›? Hay›r, ailenin tavr›na bak›yorlar. Özgür’ü rahats›z eden, “bu k›z m›, erkek mi?” denmesi. Görüntüsü de asl›nda o kadar fley de¤il, baya¤› güzel bir k›z aç›kças›. Ben hayat›m boyunca hep sa¤›r kurba¤a hikâyesini kendime örnek ald›m. Bir sürü kurba¤a süt dolu bir kasenin içine düflüyor, biri d›flar›da kal›yor. Ba¤›r›p duruyor, “öleceksiniz” diye. Bütün kurba¤alar ölüyor, biri sa¤ kal›yor, sütün içinde oynay›p duruyor. Sütün içinde z›plad›kça, süt ya¤a dönüflüyor, kat›lafl›yor. Hop diye atlay›p d›flar› ç›k›yor. Nas›l olup da bir tek onun sa¤ kald›¤›n› merak ediyorlar. Bak›yorlar ki, kulaklar› sa¤›r. Eflimden ayr›ld›ktan sonra, benim de hayat felsefem sa¤›r kurba¤a. Hiçbir iflime kimseyi kar›flt›rmamak için sa¤›r kurba¤ay› oynad›m, çok da baflar›l› gidiyor.

“Anne sana bir fley söylemek istiyorum. Benim ruhumla bedenim ayn› de¤il” dedi, “ben k›z›m asl›nda”. “Eyvaah!” dedim, “çocuk flizofren!” Doktor han›m “çocu¤un transseksüel” dedi¤inde, ilk tepkim “neden, neden, neden?” oldu. “Ben ne yapt›m, ne kusur iflledim?” diye hayk›rd›m. O da sadece “baz› çocuklar böyle do¤ar” dedi. Bir hafta içinde kabullendim. Kabullenmek zorundayd›m. O benim can›m, ben dünyaya getirdim onu. Ancak onun penceresinden bakarsam ona yard›m edebilirim.

Benim amac›m, çocu¤umun sa¤l›kl› olmas›, okumas›, kendine güveni olmas›... Ne okumak istiyor? Yanflüt çald›¤› için, yetenek s›navlar›na yönelik ders de ald›r›yorum, konservatuar› düflünüyorum. Yurtd›fl›nda da e¤itim alabilir. Transseksüellik, karmafl›k ve fiziken de çok çaba harcanmas› gereken bir bölüm. “Bizim departman›m›z biraz a¤›r” diyorum arkadafllara: Biyoloji, fizik, kimya, psikiyatri, hepsi var. Hormon kullanacak, hormonun da yan etkileri var. Transseksüellerin yap›lanma döneminin yasal süreci var, o süreç bafllad›. O cinsel rolü üstlenip üstlenemeyece¤i gözlenecek. “K›z olmak istiyorum, ameliyata geldim” demekle olmuyor bu ifl. Haz›rl›k sürecinde neler yap›l›yor? Her ay toplu bir terapi seans›na kat›l›yorlar. Ameliyat olacak, k›yafeti erkek olacak ve k›yafeti bayan olacak arkadafllar›m›z›n toplu olarak kat›ld›klar› bir terapi. “Ameliyat olabilir” raporunu verecek uzman psikiyatrlarla terapi görüyorlar. fiaka de¤il, sonuçta cinsel organlar›n›z›, bütün vücudunuzu de¤ifltiriyorsunuz. Özgür hiç tereddüt, gel-git yafl›yor mu ameliyat konusunda? Hay›r, yaflam›yor. Bir erkek taraf›ndan be¤enildi¤inde, “ben transseksüelim, yap›lanma dönemindeyim, cinsel iliflkiye giremem” diyor. Transseksüeller cinsel organlar›ndan memnun de¤iller, görmek bile istemiyorlar. Özgür’e mastürbasyon yap›yor musun diye sormufltum, “hay››r!” demiflti. Tuvalete giderken bile çok zorlan›yor. Ben ameliyatlar› seyrettim, içim çok kötü oldu, bir anne olarak çok zorlan›yorum. Ona “istersen ameliyat yapt›rma” dedim. Ama o “hay›r, mutlaka yapt›raca¤›m. Ben öyle mutlu olaca¤›m, o gün ben dünyaya gelece¤im” diyor. Abisi bütün bunlardan nas›l etkilendi? Bana çok destek oldu. Ona söyledi¤imde, “anne, böyle fleyler olabiliyor, yurtd›fl›nda da var” dedi. “Ona yard›m et, onun ruh hali karmafl›kt›r” dedi. So¤ukkanl›yd›. Ama, birlikte a¤lad›¤›m›z çok oldu. Çok a¤lad›k! Böyle rahat anlat›yorum flimdi, o kadar kolay de¤il. Hâlâ eski çocu¤umun resmini ç›kartt›¤›mda a¤l›yorum. ‹ki o¤lumun biri vefat etti, bir k›z›m oldu. A¤lad›¤›m› k›z›ma hiç belli etmedim, onu hiç mutsuz etmedim. Ona hiç tepki göstermedim. Sadece, hani abart›yorlar ya, hemen kad›n olmak istiyorlar, o konularda “daha han›m olal›m, daha uygun yapal›m, kafllar›m›z› biraz daha kal›nlaflt›ral›m” diye uyar›yorum, ama o dinlemiyor. Çünkü içi öyle cofluyor. Ennn kad›n olmak istiyor. Eski foto¤raflar›na hiç bak›yor mu, yoksa eskiyi tamamen silmek mi istiyor? Eski foto¤raflar›n oldu¤u albümler bir çantadayd›. Bir gün bakt›m, sünnet foto¤raflar›n› falan hep y›rtm›fl, y›rtm›fl, atm›fl. Estetik ameliyat istiyor, “burnumu kald›rmak istiyorum” diyor, “gerek yok” dedi¤imde, “aynaya bakt›¤›mda eski Özgür’ü görmek istemiyorum” diyor. Eskiyi hat›rlamak istemiyor. Ayr›ca, çok güzel kad›n olmak istiyor. Çok kafas›na

49


takm›flt›, “burnum flöyle, adem elmam böyle” diye... S›rf ders çal›fls›n, test çözsün, bu tak›nt›s› gitsin diye, kofla kofla bir plastik cerraha gittik. Doktor bey “senin hiçbir yerine bir fley yap›lacak gibi de¤il, her fleyin çok muntazam” dedi. “Hay›r, ben ameliyattan sonra anlafl›l›r olmak istemiyorum, çok güzel bir kad›n olmak istiyorum” dedi. Bunun üzerine doktor fotoflopta oras›na dolgu yapt›, buras›n› kald›rd› falan. Bizimki çok mutlu oldu. “Yürü” dedim, “flimdi testlerinin bafl›na, çok güzel olacaks›n”. Ben anne olarak kendine güvenli, bafl› dik olsun istiyorum. O güzelleflmenin peflinde. (gülüyor) Çok ameliyat geçirecek mi? Cinsel organ›n›n d›fl›nda, bir dizi estetik ameliyat olacak, “adem elmas›n› yontturaca¤›m” diyor... Ben daha oralara gelmedi¤im için, o konular› çal›flmaya henüz bafllamad›m. Benim aç›mdan sa¤l›kl› olmas› önemli. Hormondan da çekiniyorum, kanser olabilir diye. Bazen kendi kendime “niye bütün bunlara izin veriyorum” diyorum. Bafl›ndan çok ifllem geçecek, çok ameliyat geçirecek, bir terslik olursa çok üzülürüm. Onu engellersem de çok üzülürüm. Çocu¤unuzun babas› bu süreçte kendini tamamen d›flar›da m› tutuyor? Babalar, annelerden ayr›l›nca, çocuklardan da ayr›l›yor. Çocu¤una, “sak›n buraya böyle gelme, burada herkes beni tan›yor” diyor. Tek düflündü¤ü kariyeri. Özgür babas›na kendini kabul ettirme ihtiyac› duyuyor mu? Hay›r, “sevmiyorum, istemiyorum” diyor. Son iki telefon konuflmas›nda “bana, ‘tamam o¤lum’ dedi” diyor. “Ben o kadar aflama geçirmiflim, hâlâ bana ‘o¤lum’ diyor” diye isyan ediyor. “Bir gün gelip de ‘ne hissediyorsun, o kadar doktorlara gidiyorsun, ne oluyor?’ diye sormad›” diyor. “Biz seninle k›z k›za yaflar›z” diyor. Bir fley diyemiyorum. Babas› da o kadar ac›mas›z de¤ildir. O da herhalde çevresini düflünüyor. Özgür Lambda’ya gelip gidiyor mu? Hay›r, hiç gelmedi. Gelmesini ben de istemedim. Özgür’ün bütün meselesi, testleri, saç› uzuyor mu... Ama Çapa’da terapiden sonra, benden izin al›yor, “ablalarla simitçiye gidece¤iz, konuflaca¤›z” diyor. Bir “abla” var, onunla ben tan›flt›m, terapiye gitmiyor o. Ailesini de gördüm, o da ameliyat olacak, 32 yafl›nda, çok akl› bafl›nda, grafiker, yurtd›fl›nda okumufl. Onunla tan›flt›rd›m. fiu anda Özgür iflin felsefesinde melsefesinde de¤il; ak›l kabul etmiyor. “Aaay, saç›n›z› nas›l uzat›yorsunuuz, ne sürüyorsunuuuz?” diye soruyor. O farkl› bir dünyada flu anda. Onun bütün meselesi fizikî görünüflü. Lambda’yla iliflkiye girmesini neden istemediniz? Transseksüellerde çok önemli bir konu var. Bayan transseksüeller birbirlerini çok k›skan›yor. “Onun saç› uzun, o daha güzel...” Benim k›z›mda bu biraz fazla öne ç›km›fl durumda. Çok k›skanç. “O daha güzel, onun ademi yok, buras› flöyle...” U¤rafl›p duruyorlar. Lambda’ya geldi¤im bir gün, “Ankara’dan Pembe Hayatlar geliyor, bir tiyatro gösterisi de

50

Biz hiç cinselli¤i bilmeden evlendik. K›z olarak dünyaya geldik, evlendik, gerdek gecesini atlatt›ktan sonra anne olduk. Valla, cinselli¤i keflfedemeden menopoza girdik. Cinselli¤in ne kadar önemli oldu¤unu çocu¤umda ö¤rendim. fiimdi çocu¤uma bak›nca, “ben ne kadar aptal bir kad›nm›fl›m” diyorum.

olacak ‹talyan Kültür’de” dendi. ‹ki bilet ald›m. K›z›ma “beraber bir etkinli¤e kat›laca¤›z” dedim. “Hiii” dedi, sevindi. Kol kola girdik, t›ng›r m›ng›r geldik. Oturduk. Eyvah! Ön s›rada, çok güzel “ablalar›” var! Onlara bak›yor, bir k›skand› onlar›! “Anne bak saçlar› ne kadar uzun, bana da ç›tç›tl› yapt›r, benimki de böyle olsun...” Bakt›m, dersten uzaklaflacak, ç›tç›t peflinde! Kendini daha çok di¤er transseksüellerle mi k›yasl›yor? Transseksüelleri be¤enmiyor, yok sesi çok kal›n, yok çok k›ll›, yok boyu çok uzun... Yemek yemiyor, elim aya¤›m büyümesin, uzamayay›m diye. Anoreksiya da bundanm›fl. Ayaklar› 41, fakat 39 numara ayakkab› giyiyor. (gülüyor) Ben de üstelemiyorum. Etek giyiyor mu? Bu k›fl, bakt›m, k›z›m hep üzerinde svetflört, alt›nda iç çamafl›r›yla dolafl›yor. Odas›nda, baca¤›n› inceltmek için çal›fl›p duruyor. “Evlad›m, niye alt›n› giymiyorsun, bald›r bacak dolafl›yorsun” diyorum. “Spor yap›yorum” diyor. Düflündüm, “bu bir mesaj olmal›” dedim. Kofltum Befliktafl pazar›na, ona iki tane ev elbisesi ald›m. Y›kad›m, ütüledim, odas›na koydum. Dersaneden geldi, öptü möptü beni. “Sana ev elbisesi ald›m, bakal›m olacak m›?” dedim. Size tarif edemem nas›l sevindi¤ini. “Gerçekten mi anne!” Giyindi, dönüp duruyor... “Çok yak›flt›, de¤il mi?” Oturuyor, bacaklar›n› yana uzat›p üst üste at›yor han›m han›mc›k. O günden beri evin içinde elbiseyle dolafl›yor. Fakat, evimize konumuzu komflumuzu da davet etmiyoruz. Siz yad›rg›yor musunuz, rahats›z oluyor musunuz bu de¤iflikliklerden? ‹lk de¤iflikliklerde, her fleyin ilkinde rahats›zl›k duyuyorum. ‹lk sutyeni ald›¤›mda, ilk t›rna¤›n› törpüledi¤imde, o ilk kafl›n› ald›¤›nda rahats›z oluyordum. Ona belli etmeden, hiç k›r›c› olmadan...

Onun görmedi¤i yerlerde, deniz kenarlar›nda gidip hüzünleniyorum, a¤l›yorum. Bunlar da benim duygular›m, ne yapay›m. Ama ona belli etmiyorum. Sizde de onu güzel bir kad›n yapma çabas› var m›? Hay›r. Han›m olsun, önemli olan o. Ortas›n› bularak yaflamas› için gayret ediyorum. Transseksüellerle fuhufl bir arada düflünüldü¤ü için mi abart›dan bu kadar çekiniyorsunuz? Hep bunu düflünüyorum. Ders, test diye bu kadar tutturmam›n sebebi de bu zaten. ‹flsiz, ailesiz, ötelenmifl insanlar ne yaps›n? Fuhufl heteroseksüeller için de geçerli. ‹fl alan› yoksa, mecburen bu iflin pefline düflüyorlar. Bak›yorum, “ben olmasam, ne yapard›?” diyorum. O da öyle olurdu. Ameliyattan sonra, çocu¤umun normal masabafl› bir mesle¤inin Türkiye’de olamayaca¤›n› düflünüyorum. Sanatla ilgili alanlarda belki tolere ediliyor. Onun için flütün üstünde duruyorum. K›z›m bunlara kafa yormuyor. Onun tek derdi, bir an önce hormon kullans›n, ameliyat olsun, bir an önce ruhuyla özleflsin, yoluna özgür gitsin. Pembe kimli¤ini istiyor. Her fleye ben kofluyorum. Sosyal güvenlikten yararlanabilecek miyiz, onu araflt›r›yorum. Hormonlar› sa¤l›k defterine yazd›rabiliyor muyuz acaba? Ameliyat›n 25 milyara yap›ld›¤›n› duydum. Nas›l olacak, nas›l yetece¤iz, zaman› geldi¤inde çözece¤iz. Bu süreç sizi kendi hayat›n›z, cinselli¤iniz hakk›nda düflünmeye yöneltti mi? Biz hiç cinselli¤i bilmeden evlendik. K›z olarak dünyaya geldik, evlendik, gerdek gecesini atlatt›ktan sonra anne olduk. Böyle yaflad›k. Valla, cinselli¤i keflfedemeden menopoza girdik. (gülüyor) Bir bakt›k, bitmifl, gitmifl. Doktora gittim, “menopoza girmiflsiniz” dedi. “Gerçekten yumurtalar›m bitti mi flimdi?” diye sordum. “Bitti” dedi. Bir bozuldum! Bozulmam da, cildim buruflacak, a¤r›lar›m artacak diye. Cinselli¤in ne kadar önemli oldu¤unu çocu¤umda ö¤rendim. fiimdi çocu¤uma bak›nca, “ben ne kadar aptal bir kad›nm›fl›m” diyorum. Ben k›zma “menajerlik” yap›yorum. (gülüyor) Burnu ve adem elmas› için plastik cerraha gittik dedim ya, anne olarak bir gayret, “cinsiyet ameliyat› da yap›yor musunuz?” diye sordum. Yap›yormufl. “Nas›l yap›yorsunuz? Ac›yor mu? Kaç saat sürüyor? ‹ki aflamal› m›? Ölüm tehlikesi var m›? ‹yileflmesi ne kadar sürüyor?..” Ben sorup dururken, k›z›m atlad›, “klitorisli mi yap›yorsunuz, klitorissiz mi?” dedi. Ben klitorisi mlitorisi unutmuflum. (gülüyor) fiafl›rd›m, sustum, gözlerim yuvalar›ndan ç›kt›. K›z›m en iyisini olmak istiyor, klitorisiyle, her fleyiyle... Lambda’yla iliflki kurman›n çok faydas›n› gördünüz mü? Görmez olur muyum? Lambda’ya gitmeden önce her gün a¤l›yordum. Yasal haklar›n› ö¤reniyorsunuz, t›bbî aç›dan bilgileniyorsunuz, sorunlar› paylafl›yorsunuz. Çocu¤um pembe kimli¤ini ald›ktan sonra, babas›n›n emeklili¤inden de faydalan›yormufl. Bunu ö¤rendi¤ime


EROL

Çocu¤umun hayat› Erol (66, ekonomist, Ender’in (36) babas›): O¤lum bir erkek arkadafl›yla fazla beraberdi, birlikte seyahatlere gidiyorlard›. Flört anlam›nda k›z arkadafl› hiç olmam›flt›. Bunlardan bir parça flüpheleniyordum. Sonra, annesi tesadüfen ö¤rendi. O daha tepkili oldu. Fakat, onu yat›flt›rd›m. Bunu bir ahlâks›zl›k olarak düflünmüyorum. Do¤al bir süreç olarak görüyorum. Ama bir psikolo¤a da gittik tabii. Ender’i tedavi ettirmeye kalkt›¤›m›z için de¤il, kendimiz için gittik. (gülüyor) Annesi nas›l fark etti? Ender bizden ayr› oturuyordu. Annesi temizlik için evine gitti¤inde, yatakodas›ndan fark etmifl. “Ender galiba erkek arkadafl›yla beraber yafl›yor” dedi. fiafl›rm›fl m›yd›? Sars›lm›flt›, flafl›rm›flt›. Çok üzülmüfltü. Bütün duygular vard›. Yat›flt›rmaya çal›flt›m: “Bunun için yapaca¤›m›z bir fley yok. Bu bizim çocu¤umuz. Oldu¤u gibi kabul etmek durumunday›z” dedim. ‹lk andaki tepkiniz de böyle so¤ukkanl› m›yd›? Daha önceden bir parça tahmin etti¤im için çok flafl›rmad›m. K›zlara ilgi duymad›¤›n› hissediyordum. Ama, ergenlik ça¤›nda kendisi de bilmiyormufl. Sonradan anlatt›, kendisine itiraf etmekte çok zorlanm›fl. Benim bir felsefem var: Her insan hayat›n› kendi seçti¤i flekilde yaflamal›. Çocu¤umun seçti¤i hayat› onaylamam gerekmiyor, ama çocu¤um oldu¤u için sonuna kadar onu desteklerim. Maalesef, toplum olarak, baflkalar› için yafl›yoruz: Komflular ne der, akrabalar ne der, o ne

der, bu ne der?.. Kimsenin benim tavr›m› elefltirme özgürlü¤ü, benim s›n›rlar›ma girme hakk› yok. Eflinizin fark edip sizinle konuflmas›ndan sonra ne yapt›n›z? Kademe kademe geliflti. Eflim yumuflad›. O sürede, kendi kiflisel geliflimimizle, e¤itimimizle ilgili çal›flmalar›m›z oldu. Gençli¤imde bugünkü bak›fl aç›mda de¤ildim. Hepimiz toplum içinde yetifliyoruz. O dönem, Sistem Yay›nc›l›k’›n bütün kitaplar›n› hatmettim. (gülüyor) Kendimizi gelifltirmeye çal›flt›k. ‹nsan›n sadece kendini de¤ifltirebilece¤ine inan›yorum. Siz mi o¤lunuzla konufltunuz, o¤lunuz mu size aç›ld›? Bir akflam bize yeme¤e gelmiflti, sofrada Ender aç›ld›: “Baflkas›ndan duyaca¤›na benden duy, ben eflcinselim” dedi. Ona söyledi¤im ilk fley “zor bir hayat yaflayacaks›n o¤lum” oldu. “Toplumun de¤er yarg›lar›n› düflünürsen, seni zor bir hayat bekliyor, ama o zorluklar s›ras›nda ben senin yan›nday›m, bilesin.” Bu tavr›n›z› nas›l karfl›lad›? Çok flafl›rd›¤›n› zannetmiyorum. Rahatlad› tabii. Kendisine itiraftan sonra yavafl yavafl rahatlam›fl zaten. Kendisi kabul edinceye kadarki dönem en zoru, bunun kaç y›l sürdü¤ünü bilmiyorum. O süreç onu bir hayli zorlam›fl tabii. O dönemler hakk›nda konufluyor musunuz? Zaman zaman anlat›yor, ama benim için çok da önem tafl›m›yor. Yaflayan o, ne kadar anlatsa da, ne kadar empati kursan›z da onun yaflad›klar›n› anlamak mümkün de¤il. Aç›lmadan sonra, nas›l bir duygusal süreç yaflad›n›z? fiimdi anneleri dinlerken düflündüm, biz erkeklerin durumu biraz daha farkl›, özellikle de Türkiye’de yetifltirilmemizden gelen baz› sorunlar var. Biz duygular›m›z› kolay söyleyemiyoruz. Y›llarca, duygumla düflüncemi ay›ramam›fl bir insan›m ben; çok çaba göstermeme ra¤men, hâlâ da tam ay›rabilmifl de¤ilim. “Duygun ne?” diye soruldu¤unda, ben düflüncemi söylerim. “Erkek a¤lamaz. Erkek çocu¤unu sevip okflamaz” gibi klifleleflmifl yarg›larla yetiflmek erkekleri, Eda han›m›n anlatt›¤› gibi, reddetme gibi yönlere itiyor. Bu süreçten önce, 1985’te metapsiflikle tan›flt›m. Arkas›ndan, kendini gelifltirme konusunda çok okumufltum, yani bir anlamda bir haz›rl›k evresi geçirdikten sonra bununla karfl›laflm›fl oldum. Metapsifli¤e ilginizin nedeni neydi? Psikiyatriyle ilk tan›flmam çok daha eskiye dayan›yor. Çocu¤um befl buçuk yafl›ndayken, okuma-yazma bildi¤i için do¤rudan ikinci s›n›fa kaydolmas›n› söylemifllerdi okuldan. Çapa’ya, psikiyatri bölümüne gittim, bunun s›k›nt› yarat›p yaratmayaca¤›n› sordum. Çocu¤a testler yapt›lar. “Bu zekâyla üçüncü s›n›f› da yapar” dediler. “Fakat, oyunda arkadafllar›yla uyumu çok önemli, ö¤retmeninin durumu iyi gözlemlemesi gerekiyor. Birinci s›n›fa verirseniz de tembel olur” dediler. Sonra da ara ara o psikolo¤a gidip

Lambda karar› temyizden dönmese, A‹HM’nden dönecektir, buna flüphe yok. Lambda davas› örgütlenme özgürlü¤ünün önüne çekilen bir set. Böyle bir örgütlenmenin kimseye zarar› yok. Tersine, ailelerin bilinçlenmesi, sorunlar›n› paylaflmas›, bu tür yönelimleri olan çocuklar›n aç›l›mlar›n›n kolaylaflt›r›lmas›, bilgilendirilmesi çok yararl›.

geldik. S›n›f arkadafllar›ndan iki yafl küçük olmas›, çok uzun süre, büyük problemler yaratt›. Çocuklar çok ac›mas›z oluyor. Derslerinde baflar›l›, kendilerinden ufak birisine tahammül göstermiyorlar. Bulu¤ ça¤›na girdi¤inde, “ben flubemi de¤ifltirece¤im” dedi. Arkadafllar›ndan rahats›z oluyordu. Psikologla tan›flmam›z o evrede oldu. Daha sonra, metapsifli¤e merak sard›m. Kendimi gelifltirebilece¤ime inand›ktan sonra, bunu nas›l yapabilece¤im, bak›fl aç›m› nas›l de¤ifltirebilece¤im hakk›nda düflündüm, gayret ettim. ‹nsanlar toplum içinde flartland›r›l›yor. Bunlar› aflmak flimdi anlatt›¤›m›z kadar kolay olmuyor. Hâlâ kendi üzerimde çal›fl›yorum, birçok eksi¤im de var. Ama bütün bunlar, bu süreci kabullenmemi h›zland›rd›. Eflinizin ilk tepkisi daha çok kendini suçlama yönünde miydi? Toplumdan ö¤rendi¤i gibi, bir hastal›k olarak düflünüyordu: “Allah›m, o¤lumu iyi et!” gibi... Kendini suçlama durumu yoktu, iki çocu¤umuza da ayn› flekilde davrand›k. Birçok ailede, ayn› flekilde yetiflen iki çocu¤un farkl› özellikleri vard›r. Bunun bizden kaynaklanmad›¤›n› biliyordum. Bildi¤im, tan›d›¤›m bu tür durumlar yoktu. Ama kendimi gelifltirme sürecinden sonra, bunlar› rahat kabullenmeye bafllad›m. Biz erkek olarak, biraz da erkekegemen toplum olarak, kendimizi maalesef çok büyük bask› alt›nda tutuyoruz. Her fleye hâkim gibi görünüyoruz, ama hiçbir fleye hâkim de¤iliz. Arkadafllar›n›z, akrabalar›n›z o¤lunuzun eflcinsel oldu¤unu biliyor mu? Güvendiklerime, bunu kabul edebilece¤ini hissettiklerime söyledim. Kardeflim biliyor, bald›z›m biliyor, yak›n çevremdeki bir k›s›m arkadafllar›m biliyor. O¤lum zaten bas›na ç›k›yor, yürüyüfllere kat›l›yor... Kay›nbiraderimin kar›s› mesela bas›nda görmüfl. Bize sordu, “evet” dedik, saklama gere¤i duymad›k. Ben baflkalar› için yaflam›yorum. Lambda’yla iliflki kurman›z nas›l oldu? Lambda’ya çok eskiden de gidiyordum. O¤lum “gel, arkadafllar›m› gör, tan›” dedi. Kar›m da gitti, k›z›m da gitti. Sonra, o¤lum aile grubundan söz etti, ona kat›ld›m, ailelerle tan›flt›k. Ben Lambda’ya örgütlenme özgürlü¤ü çerçevesinde bak›yorum. Demokrasi mu¤lak bir kelime olarak dilimize pelesenk olmufl. Fakat, demokrasinin ne oldu¤unu içsellefltirmemifliz. Demokraside, herkesin örgütlenme özgürlü¤ü vard›r. Lambda karar› temyizden dönmese, A‹HM’nden dönecektir, buna flüphe yok. Lambda davas›, örgütlenme özgürlü¤ünün önüne çekilen bir set. Böyle bir örgütlenmenin kimseye zarar› yok. Tam tersine, ailelerin bilinçlenmesi, sorunlar›n› paylaflmas›, bu tür yönelimleri olan çocuklar›n aç›l›mlar›n›n kolaylaflt›r›lmas›, bilgilendirilmesi çok yararl›. Biz kanun devletiyiz, hukuk devleti henüz olamad›k. “Ahlâk” kifliye göre de¤iflen bir kavram. Bu kavram o kadar yuvarlak ve genel ki, ahlâka ayk›r› oldu¤u gerekçesiyle hukukî bir karar almay› do¤ru bulmuyorum. Aileler olarak bu karar› protesto etmekte hakl›y›z.

51

Söylefliler: Siren ‹demen

çok memnun oldum. Ama bilgilenmek için kaynak az. Siz neler okudunuz? Google’a girdim girdim durdum. Transseksüel nedir, travesti nedir, gey nedir, trans-gender nedir? Ama okumakla olmuyor, hepsini kar›flt›r›yorsunuz. Cinsel yönelim konusunda çok okudum, inceledim, ne oldu¤unu önce tam anlayamad›m. Sonra anlad›m, cinsel yönelim, cinsel tercih, cinsel kimlik nedir. Hamileyken, yeni çocuk do¤urdu¤umuzda, annelikle ilgili el kitaplar› al›r›z, okuruz. Ben istiyorum ki, transseksüel annesinin de el kitab› olsun. Çocuklarm›z› yad›rgayan, tepki gösterenlerin, baflta biz nas›l bilmiyorduysak, bilmedikleri için tepki gösterdi¤ini düflünüyorum. Çocuklar›m›z›n kolay yoldan hemen “ahlâks›z” denerek damgalanmas›n› kabul edemiyorum. Ben Lambda’y› internetten keflfettim. ‹lk defa iki ay kadar önce, korkular›m›, endiflelerimi, kayg›lar›m› konuflmak, kendimi rahatlatmak için gittim. Dertleflmek, paylaflmak, bilinçlenmek istiyordum. Aile görüflmesine gittim, bir bakt›m, polisler bast›. Benim de kimli¤imi ald›lar. fiok oldum. Benim flaflk›nl›¤›mdan, polisler de flaflm›flt›. “Benim çocu¤um transseksüelmifl, bilgi almaya geldim” dedim. Tam bir yere tutundum, daha ilk gidiflte, ne oldu¤unu anlayamadan polis bast›.


YALAN HABERC‹L‹KTE SON NOKTA

15 günde 81 “bomba” transfer Yaz aylar› spor bas›n› için felaket aylar›d›r. Ligler bitti¤i için haber yapacak pek mevzu kalmasa da sayfalar›n dolmas› gerekir. Bu noktada imdada transfer haberleri yetiflir, ama gerçek transfer haberleri de yetersiz kald›¤› için zembere¤i boflalan spor bas›n› yalan yanl›fl transfer haberleriyle doldurur sayfalar›n›. Palavra transfer haberleri konusunda tüm spor gazetelerinin yöntemi ayn› olsa da, içlerinden biri, Fotospor bu konuda çoktan zirveye ulaflm›fl durumda... üyük gazetelerin spor sayfalar›nda da epey yalan transfer haberine rastlan›r, ama iflin gerçek üstad› spor gazeteleridir. Bu gazetelerde sayfalar sabahtan çizilir, yani habere göre sayfa haz›rlanmaz, sayfaya göre haber haz›rlan›r. Muhabirin haber getirmeme flans› yoktur, sözgelimi o gün Fenerbahçe’de yaprak k›m›ldamasa bile muhabir kendine ayr›lan yeri bir flekilde doldurmak zorundad›r. Bu ekolün günümüzde dört temsilcisi var: Fanatik, Fotomaç, Fotogol ve Fotospor. Dört gazetenin transfer sezonundaki takti¤i birbirine çok benziyor. Diyelim ki Galatasaray bu sezon oldu¤u gibi yeni teknik direktör alacak. Galatasaray’a gelebilecek teknik direktörün standard› üç afla¤› befl yukar› belli oldu¤u için dünyada sözleflmesi biten ya da tak›m›ndan ayr›lan teknik direktörlerin listesi yap›l›r ve transfer noktalanana kadar bu isimler etraf›nda dönülüp durulur. Afla¤›da bolca örne¤ini okuyaca¤›n›z haberler, yazan›n hayal gücüne göre de¤ifliklikler gösterir. Sonunda Galatasaray mutlaka gazetelerde ad› en az bir kere geçmifl olan bir teknik direktörle anlafl›r. O güne kadar on ayr› ismin gelece¤ini yazan gazeteler, transfer bitince “biz söylemifltik” deyip zaman›nda at›p tutturduklar› tek haberle övünmekten geri kalmazlar. Kimse kendilerine “tamam, siz söylemifltiniz de, onun d›fl›nda dokuz tane de palavra isim uydurmufltunuz, onlar› ne yapaca¤›z?” diye sormad›¤› için devran böyle sürüp gider. Spor gazetelerinin transfer sezonundaki temel çal›flma prensibi bu. Dedi¤imiz gibi, hep birlikte ayn› isimler etraf›nda dönüp durmakla birlikte, haber sunumlar› gazetecilerin hayal dünyas›na göre de¤ifliklik gösteriyor. Bu noktada, uzun ad›yla “Sporseverin dürüst ve ba¤›ms›z gazetesi Efsane Fotospor”u, bilinen ad›yla Fotospor’u itinayla ay›rmak gerekir. Fotospor palavrac›l›k konusunda öyle bir noktaya gelmifl ki, insan sinirlenemiyor bile. Haberlerin külliyen yalan oldu¤u çok aç›k, ama gazetenin tiraj› 4050 bin aras›nda de¤ifliyor. Okuyan var demek ki. Di¤er taraftan, bu haberleri bir de yazanlar var. Zaten insan her fleyden önce Fotospor’un haber toplant›lar›n› merak ediyor. Acaba sabahlar› toplan›p “bugün ne uydural›m” diye kahkahalar atarak, e¤lenerek beyin f›rt›nas› m› yap›yorlar, yoksa bu haberleri ciddi ciddi önerip kendi söylediklerine kendileri de mi inan›yor? Birincisiyse sorun yok, ama ikinci durum geçerliyse, bu gazetede çal›flanlar›n hepsinin ruh hastas› oldu¤unu söyle-

B

52

mek zorunday›z. Abartt›¤›m›z› düflünenler için 15 May›s - 1 Haziran tarihleri aras›nda yay›nlanan haberlerden baz› örnekler verelim. ❴ 15 May›s ❵ Galatasaray: Manflet flu: “Liverpool’lu Crouch kap›lar› sonuna kadar açt›: Galatasaray m›, seve seve!” Habere göre, Galatasarayl› yöneticiler Crouch’un ad›n›n duyulmas›n›n bile taraftar› heyecanland›rd›¤›n› vurgulam›fllar. Gerçi Fotospor okuyanlar d›fl›nda kimse böyle bir transfer görüflmesinden haberdar de¤il, ama olsun. Bu arada Lincoln Schalke’den tak›m arkadafl› Kuranyi’yle konuflmufl, Kuranyi Galatasaray’dan davet bekliyormufl. Bir haber de teknik direktör transferiyle ilgili: Cimbom Laudrup için deliriyormufl, Hagi ve Souness zaten cepteymifl, ama her ihtimale karfl› Daum’a uçak bileti yollanm›fl (en önemli mesele uçak biletiymifl gibi). Haberin devam›nda daha ilginç bir detay var. Laudrup’un menajeri Bayram Tutumlu Galatasaray Afi Genel Müdürü Adnan Sezgin’den hazzetmedi¤i için Laudrup’u Cimbom’a vermeyecekmifl. Sayfan›n alt›nda Daum’un Köln’de kalma e¤iliminde oldu¤u yaz›yor. Peki bilet ne oldu? Fenerbahçe: Aziz Y›ld›r›m Sevilla’l› Kanoute için 10 milyon euro bonservis bedeli vermifl. Bayern Münih bu teklifi görünce korkmufl, masadan çekilmifl. Haberde “Kanoute’nin Müslüman olmas› Fener’in kesenin a¤z›n› açmas›na yol açt›” deniliyor. Deco da Fenerbahçe’ye geliyormufl (üç gün önce Galatasaray’a geliyordu). Fatih Tekke de Zenit’teki hocas›na çok bozukmufl ve akl› Fener’deymifl. “Gelmesi an meselesi” diyor gazete. Befliktafl: “‹talya’da futbolcu av›nda olan Sinan Engin” Werder Bremen’li Klasnic’le anlaflm›fl. Klasnic’in ‹talya’da ne ifli varm›fl demeyin, habere göre Sinan Engin ifli bitirmek için bir gece apar topar Almanya’ya geçmifl ve transfere noktay› koymufl. Madem Klasnic’le anlaflacakt›, ‹talya’ya niye gitti, do¤rudan Almanya’ya gitseydi diyecek okurlar›m›z elbette olacakt›r. Bu sorunun yan›t› yok ne yaz›k ki, zaten Sinan Engin büyük ihtimalle Türkiye’dedir o s›ra. ❴ 16 May›s ❵ Galatasaray: Crouch tarih vermifl: “20 May›s’ta oraday›m.” Laudrup “Gelirim, ama bütçeyi art›r›n” demifl. Manchester City’li Isaksson, “beni bekleyin” demifl.

Fotospor palavrac›l›k konusunda öyle bir noktaya gelmifl ki, insan sinirlenemiyor bile. Acaba sabahlar› “bugün ne uydural›m” diye kahkahalarla beyin f›rt›nas› m› yap›yorlar, yoksa bu haberleri ciddi ciddi önerip kendi söylediklerine kendileri de mi inan›yor?

Mehmet Y›ld›z ve Gökhan Ünal’la anlaflma sa¤lanm›fl. Sayfadaki tek do¤ru haber, Hakan Balta’n›n baba olmas› ve o¤luna Çar› ismi koymas›. Bir de Daum’un Köln’de kald›¤› haberi var. Peki Galatasaray’›n yollad›¤› uçak bileti ne oldu? Fenerbahçe: “Shevchenko Fener’de!” Fenerbahçe 18 milyon euro’luk maliyeti gözden ç›karm›fl. ‹ç sayfada Fatih Tekke, Halil Alt›ntop, Eto’o ve Kanoute’nin de Fenerbahçe’yle anlaflt›¤› yaz›yor. Ama bunlar› birinci sayfaya koyma gere¤i duymam›fllar, “Kanoute’yle Shevchenko’nun ayn› tak›mda ne ifli var?” diye sorulmas›ndan endifle ettiler herhalde. Befliktafl: “Kartal kral›na göz koydu” bafll›kl› habere göre, “üç Mehmet Topuz eder denilen” Zenitli Arshavin’in transferi tamamm›fl. ❴ 17 May›s ❵ Galatasaray: Futbolcular hoca olarak Hitzfeld’i istemifl, Adnan Polat “bakar›z” demifl. Bu arada Gökhan Ünal’la anlaflmaya var›lm›fl, ayr›ca Crouch için ‹ngiltere’ye özel ekip yollanm›fl. Niye acaba? Hani 20’sinde ‹stanbul’dayd›? Fenerbahçe: Brezilyal› Wagner Love ve Shevchenko transferinde sona gelinmifl. Aziz Y›ld›r›m Tottenhaml› Berbatov’a “bekle” demifl. Neyi bekleyecek, niye bekleyecek? O da haberin sonunda var, Y›ld›r›m “Kanoute’yi alamazsak seni alaca¤›z” demifl Berbatov’a. Befliktafl: Deco’nun bu kez de Befliktafl’a transfer olaca¤› yaz›yor. Çek Sivok ve Zapotoncny’nin transferi de bitmifl, ki bu do¤ru. Ayn› gün di¤er gazeteler de girdi haberi. Ayr›ca St. Etienne’den Pascal Feindouno’yla anlaflmak üzerelermifl, “y›ld›z futbolcu ikinci Nouma olmaya aday”m›fl, ama ön adlar› d›fl›nda nas›l bir benzerlikleri oldu¤u muamma. ❴ 18 May›s ❵ Galatasaray: ‹bre Barcelonal› y›ld›z Saviola’ya dönmüfl. Fenerbahçe: Wagner Love kesinleflmifl, hatta Love bir k›yak yap›p CSKA’da oynayan Brezilyal› Dudu’nun da gelmesini sa¤layacakm›fl. Fotospor’un hastal›klar›ndan biri bu, dünyadaki bütün Brezilyal›lar›n birbirini tan›d›¤›n› san›yor. Befliktafl: Deco, Befliktafl gibi köklü bir camiada oynaman›n kendisine fleref verece¤ini söylemifl. ❴ 19 May›s ❵ Galatasaray: “Aslan’a gelirim” bafll›kl› flu haberin güzelli¤ine bak›n: “Transferlerde


arkadafll›klar, karfl›l›kl› güvenler, aramalar, sormalar son karar› vermekte etkili oluyor. ‹flte bak›n›z ‹talya’n›n Roma tak›m›nda forma giyen Giuly konusundaki geliflmeler bunun kan›t›. Galatasaray’a Roma’dan kiral›k gelen Barusso’yu arayan Giuly’nin ‘Galatasaray beni istiyor. Ne tavsiye edersin? Nas›l karar vereyim?’ diye sordu¤u ö¤renildi. Barusso’nun ‘Bunu sana telefonda anlatmak kolay de¤il. Buraya gelip yaflaman lâz›m. Ben sana flampiyonluk kutlamalar›m›z›n videosunu gönderiyorum. O sana iyi bir fikir verebilir’ yan›t›n› vermesinden sonra Roma’daki eski tak›m arkadafl›na uçakla DVD’leri gönderdi¤i ö¤renildi. fiampiyonluk kutlamalar› karfl›s›nda adeta büyülenen Giuly’nin Barusso’yu arayarak duygular›n› flöyle ifade etti¤i bildirildi: ‘Evet, gerçekten dedi¤in gibi muhteflem bir fley. Galatasaray’a bu durumda gelmek istiyorum. Yöneticilerimizle yap›lacak görüflmelerden sonra ‹stanbul’a imza için gidece¤imi san›yorum.’ Ancak, Barcelona ile 2010’a kadar sözleflmesi bulunan Frans›z Giuly’nin transferi gerçekleflmek üzereyken Katar ekibi El-Arabi taraf›ndan bozuldu¤u ortaya ç›kt›. Galatasaray’a gelmek için ikna edilen Giuly’ye El Arabi cazip teklif yapm›fl.” Laudrup “nazlan›nca” Sammer’la anlaflma sa¤lanm›fl. Fenerbahçe: Barcelona’dan ayr›lmas› kesinleflen Deco ve Boca Juniors’ta oynayan Arjantinli Riqeulme ile ilgili çal›flmalar h›zland›r›lm›fl. ‹ki transfer de an meselesiymifl. Befliktafl: Siyah-beyazl›lar, Hamburg’un sol beki Timothe Atouba’y› sat›n alamazsa kiralayacakm›fl. ❴ 20 May›s ❵ Galatasaray: “Oliveira geliyor.” Milan’›n Zaragoza’ya kiralad›¤› oyuncu için Milan’›n kap›s› çal›nacakm›fl. Sezgin, “hâlâ iflsiz olan” Laudrup’la görüflmek için ‹spanya’daym›fl. (Ayr›ca bkz. 15 May›s) Inter’in Torino’daki kiral›k futbolcusu Recoba “Galatasaray’a yar› fiyata gelirim” demifl her nedense. Crouch, Kuranyi ve Kone de “gündemdeki yerlerini koruyorlar”m›fl. (bkz. 16 ve 17 May›s) Fenerbahçe: Wagner Love’›n partneri ya Shevchenko ya da Kanoute olacakm›fl. Birinci sayfada bu haber var, arka sayfada ise “Fener’de seks partisi floku” bafll›kl› bir haber görüyoruz. Habere göre Love, Fenerbahçe yönetimini tedirgin etmifl, çünkü Real Madrid’li Robinho ve Brezilyal› porno y›ld›z› Pamela But ile grup seks yaparken çekilen görüntüleri internette yay›lm›fl. ‹ç sayfadaki, Fatih Tekke’nin gelece¤i haberinin bafll›¤› ise bir zorlama flahikas›: “Tekke’limeyle Fenerbahçe”. Zenit, Fatih için 10 milyon euro istiyormufl, Galatasaray ve Befliktafl 5’ten yukar› ç›kmazken, Fenerbahçe 6 milyon euro vermeye haz›rm›fl. Aziz Y›ld›r›m istedi¤i kadar “üç futbolcu alaca¤›z, üçü de yabanc› olacak” desin, Fotospor koca sayfay› bu haberle kurtarm›fl. Befliktafl: Mallorca’n›n Kamerunlu golcüsü Webo müthifl sürati ile Ertu¤rul Sa¤lam’› cezbediyormufl. Yalan da de¤ildir, Sa¤lam’a biri ç›k›p “Webo sizi cezbediyor mu?” dese, “Hay›r, hiç cezbetmiyor” cevab› almas›na imkan yok zaten. Haberin devam› daha tuhaf, Kartal’›n c plan› haz›r bafll›kl› habere göre (ki biz b plan›n› da bilmiyoruz) Befliktafl Kadlec ve Klasnic’in transferi olmazsa diye alternatifini haz›r tutuyormufl. ❴ 21 May›s ❵ Galatasaray: Lens’›n Brezilyal› stoperi Hilton Cimbom’a gelmek istiyormufl. “Saviola’da son tango” bafll›kl› haberde ise yöneticilerin y›ld›z futbolcunun transferi için “ya bitirilecek ya bitirilecek” dedi¤inin ö¤renildi¤i yaz›yor. Adnan Polat’›n bir gün önce yapt›¤› “on gün içinde transferde belli bir mesafe alaca¤›z” aç›klamas› “Saviola’y› iflaret ediyor gibi”ymifl. “Neden bir baflkas›n› de¤il de Saviola’y›?” sorusunun cevab› yok tabii. Saviola “Hakan fiükür’den boflalacak yere” düflünülüyormufl üstelik. fiükür’ün boyu 1.91, Saviola’n›n boyu 1.66 bu arada. Ayr›ca Hakan’›n yerine Crouch geliyordu hani? Sahi Crouch ne oldu? Fenerbahçe: Manflet, “Sen misin Oliveira’ya göz koyan?”. Me¤er bu futbolcuyu eskiden Fenerbahçe istiyormufl, Galatasaray devreye girince Aziz Y›ld›r›m’›n çok sinirlendi¤i ve tekrar giriflimlere bafllad›¤› ö¤renilmifl. Arka sayfada da yine bir “dedi¤i ö¤renildi” haberi var. Kanoute’nin “Chelsea veya Manchester United’dan teklif almazsam Fenere’e gelirim” dedi¤i ö¤renilmifl. Befliktafl: “Kartal’a artist golcü” bafll›kl› haber sürmanflette. “Güzel giyindi¤gi için arkadafllar› aras›nda ‘artist’ lâkab›yla an›lan Çek futbolcu”nun ad› Sverkos’mufl. Bu transfer çok önemliymifl, çünkü Befliktafl, Fenerbahçe’nin Brezilya ekolü gibi Çek ekolü oluflturmaya çal›fl›yormufl (Çek Cumhuriyeti dahil, dünyan›n hiçbir yerinde Çek ekolü diye bir fley yok bu arada). Daha önce anlaflma sa¤lanan iki Çek futbolcunun yan›s›ra Holosko’nun da tak›m-


da olmas› “Çek ekolü”nü kolaylaflt›r›yormufl. Galiba haberi yazan arkadafl›n ya Holosko’nun Slovak oldu¤undan haberi yok ya da Çeklerle Slovaklar›n seneler önce ayr›ld›¤›n› bilmiyor. Neyse ki devam sayfas›nda “Çek futbolcular›n yan›s›ra ayn› dili konuflabilen Holosko’nun da tak›mda olmas›” diye ifli toplamayaçal›flm›fllar. Sayfadaki bir baflka habere göre, Real Betis kalecisi Doblas Befliktafl’tan teklif ald›¤›n› aç›klam›fl. “Teklife bile mutlu oldum, karar›mda para etkili olmaz” demifl. Niye demifl, kime demifl, meçhul. ❴ 22 May›s ❵ Galatasaray: “Cimbom’a Yunan timi” bafll›kl› habere göre, Nürnberg’in 1.90’l›k golcüsü Charistias ve Malllorca’n›n ön liberosu Basinas ayn› anda getirilebilirmifl. Ayr›ca Le Mans’l› Romaric geliyormufl, eski Fenerbahçeli Rebrov da Galatarasay yolundaym›fl. Teknik direktör konusunda Laudrup en büyük adaym›fl. Fenerbahçe: Crouch’un pefline Galatasaray’dan sonra Fenerbahçe de düflmüfl. ‹lk temas olumlu geçmifl, Aziz Y›ld›r›m Oliveira meselesine çok sinirlendi¤i için Galatasaray’a çal›m atmaya çal›fl›yormufl (bkz. 21 May›s). Portekiz millî tak›m teknik direktörü Scolari ise, “Fener’e gelirim, Deco’yu da getiririm” demifl. Hani Deco Befliktafl’a geliyordu? Befliktafl: Bafll›k “Befliktafl artisti hemen istiyor”. Befliktafl yönetimi Euro 2008 sonras› Çek futbolcunun fiyat›n›n artma ihtimali oldu¤unu göz önüne alarak transferi hemen bitirmek istiyormufl. Yani kulüp kurnaz, “artist” saf. Adam bilmiyor mu fiyat›n›n artabilece¤ini? Sayfan›n yan taraf›nda bir duyuru var. “Befliktafl ünlü bir golcüyle anlaflt›. Gizli bir görüflme yap›l›p el s›k›fl›lan, taraftar› coflturacak bu isim yar›n Fotospor’da” deniliyor. Dipte ise do¤ru olsa tüm gazetelerin birinci sayfas›n› süsleyecek minicik bir haber var: “Y›ld›ray Befliktafl’ta”. ❴ 23 May›s ❵ Galatasaray: Baflkan Adnan Polat “Crouch’u yedirmem” demifl. Kime demifl? “Yak›n çevresine.” Bir baflka bafll›k “Romaric Galatasaray’a yeflil ›fl›k yakt›”. Ne demek bu? Belli de¤il. Sadece yeflil ›fl›k yakm›fl, ortada demeç yok, yak›n çevresine de bir fley söylememifl, “dedi¤i ö¤renilmemifl”, ama yeflil ›fl›k yakm›fl iflte. Fenerbahçe: Kader Shevchenko’yu ‹stanbul’a, Fener’e sürüklüyormufl, çünkü tak›m› Chelsea fiampiyonlar Ligi finalini kaybetmifl. Bunun üzerine Chelsea’nin Rus patronu Abromovich tak›m› “toptan” satma karar› alm›fl. Ayr›ca “Aziz Y›ld›r›m’la tan›flan Chelsea baflkan›n›n Fenerbahçe’ye zorluk ç›karmayaca¤› ileri sürülüyor”mufl. Befliktafl: Schalke’nin Gürcü orta saha oyuncusu Kobiashvili ve Valencia’n›n S›rp forveti Zigic transferleri bitmek üzereymifl. ❴ 24 May›s ❵ Galatasaray: Milanl› Simiç ve Tomasson

54

Haberler do¤ru olsa 15 günde Galatasaray’a 24 futbolcu ve 11 teknik direktör, Fenerbahçe’ye 25, Befliktafl’a da 21 futbolcunun transfer olmas› gerekiyordu. Baz› futbolcular›n üç kulübe birden geliyor olmas› da ayr› bir sorun.

“tamam gibi”ymifl, Crouch için bask›lar sürüyormufl. Fenerbahçe: Kulüp çevrelerinde “bomba transfer yüzde 99 olas›l›kla Kanoute olacak” deniyormufl. Blackburn’lü Cruz da gündemdeymifl. Nihat Kahveci de gelecek deniyor. Befliktafl: Benfica’l› Rodriguez, Kayserisporlu Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal Befliktafl’taym›fl. ❴ 25 May›s ❵ Galatasaray: Manchester United’dan Saha ve Manchester City’den Bojinov “evet” demifl. Podolski ve Tomasson da gündemdeki yerlerini koruyormufl. Fenerbahçe: Schalke’den Halil Alt›ntop ve Kuranyi’nin transferi bitmifl. (bkz. 15 May›s) Befliktafl: Gökhan Ünal Befliktafl’taym›fl. Gerçi bunu dün de okumufltuk, ama olsun. Deco’da da son noktaya gelinmifl. ❴ 26 May›s ❵ Galatasaray: Tomasson bitmifl, Simic’de sona yaklafl›lm›fl. (bkz. 24 May›s) Fenerbahçe: Porto’lu Lopez teklifi kabul etmifl, kar›s›n› ikna etmeye u¤rafl›yormufl. ‹kna için futbolcuya tahsis edilen evin foto¤raflar› gönderilecekmifl. Ayr›ca Bayern Münih’li Lucio ve Chelsea’li Alex de Fenerbahçe’nin teklif yapmas› durumunda “hay›r” demeyecekmifl. Befliktafl: Benfica’l› Rodriguez “büyük Befliktafl taraftar›n›n önünde oynamak flereftir benim için” demifl, ifl imzaya kalm›fl. Sparta Prag’dan Kadlec de listedeymifl, ama Prag taksitle ödemeyi kabul etmeyince transfer riske girmifl. Bir de U¤ur ‹nceman’›n Befliktafl’la anlaflt›¤› haberi var. ❴ 27 May›s ❵ Galatasaray: Alman hoca Sammer gizli iflbafl› yapm›fl. Gizli iflbafl› nedir diyeceksiniz haliyle, flöyle aç›klan›yor: “Göreve gelmesi kesinleflmemesine ra¤men Galatasaray’la ilgili sa¤dan soldan bilgi toplamas› manidar karfl›land›. Hatta Sammer’in yak›n çevresi ‘resmen olmasa da iflbafl› yapt›” yorumunda bulunuyor.” Bu yak›n çevrelerin hiçbir ifli yok kendilerine ait. Hep yak›n olduklar› adamlarla meflguller. Peki kim bu yak›n çevre? Amcas› m›, day›s› m›, kim? Fenerbahçe: Manflet: “Müjdeeee”. Müjdelerden biri flu: “Fenerbahçe TV Shevchenko’nun tan›t›m kasetlerini haz›rlad›.” Yani? “Bu durum y›ld›z futbolcunun kesinlikle Fenerbahçe’ye gelece¤i fleklinde yorumland›.” ‹kinci müjde: “Fenerbahçe’de kalma ihtimali artan Zico, Ronaldinho’yla bulufltu.” Bulufltularsa bile

transfer için bulufltuklar› ne malûm? Belki birlikte organik tar›m ifline girecekler. Arka sayfada “Oliviera Fener’e afl›k” haberi var. Nerede ilan-› aflk etmifl? Bunun yan›t› yok tabii. Birkaç gün önce “gelirim, Deco’yu da getiririm” diyen Scolari flartlar›n› yollam›fl. 18 maddelik flartlar listesi de var. “Fenerbahçe’nin mercek alt›na ald›¤›” flartlardan üçü flöyle: “‹flime kimse kar›flamaz, futbolcular sabah 10’dan akflam idman bitinceye kadar tesislerde kalacaklar, baflkana sezon aç›l›fl›nda ve ayda bir buluflup rapor verebilirim.” Befliktafl: Klasnic birkaç güne geliyormufl. Walza Krakow’lu Brozek de Befliktafl yolundaym›fl. Schalke’li Kobiashvili ve Bordon’un ifli de bitmek üzereymifl. Buna göre önümüzdeki sezon Befliktafl’›n dokuz yabanc›yla oynamas› gerekecek. ❴ 28 May›s ❵ Galatasaray: Çok ilginç bir transfer pazarl›¤› haberi var. Liverpool, Crouch için Galatasaray’dan 13 milyon euro isteyince Galatasaray, “13 milyon euro çok, 13 milyon dolar veririz” demifl. ‹ngilizler epey flafl›rm›fl olmal›, “13 milyon euro çok, 10 milyon euro veririz” gibi bir öneri olsa tamam da, “euro çok olur, dolar verelim”in s›rr›na erememifl olabilirler. Fenerbahçe: Atletico Madrid’li Maniche gelmek üzereymifl. ‹ç sayfadaki Shevchenko haberi ise flöyle: “Y›ld›r›m’›n Abramovich’le iyi iliflkileri sonucu Ukraynal› golcü cepte. Ama Fenerbahçe bu ifle mesafeli. Öncelikli tercihler Kanoute, Eto’o, Berbatov ve Oliveira.” Befliktafl: Sinan Engin, Marsilya’dan Djjibril Cisse ve Sporting Lizbon’dan Puroviç’in peflindeymifl. ❴ 29 May›s ❵ Galatasaray: “Polat ‹talya’da çarfl›ya ç›kt›” bafll›kl› habere göre Polat ‹talya’ya gitmifl, Jankulovski, Solari, Dacourt ve Brocchi’nin pefline düflmüfl. “Hiç de¤ilse” ikisinin iflini bitirmek istiyormufl. Fenerbahçe: Wagner Love “Fener’le anlaflt›m, partnerim Kanoute ve Shevchenko olacak” demifl. Daha do¤rusu, böyle dedi¤i öne sürülmüfl. Maniche’nin talipleri ço¤alm›fl (bir günde olmufl tüm bunlar), bu yüzden Fener rotay› CSKA Moskova’da oynayan Brezilyal› Dudu’ya çevirmifl. (bkz. 18 May›s) Ayr›ca Nuri fiahin ve CSKA’l› Caner de listeye al›nm›fl. Befliktafl: Sinan Engin, hafta sonu Almanya’ya giderek Klasnic’le kahvalt› yapacakm›fl. (bkz. 15 May›s) Haberin devam›nda kahvalt› yok, hatta futbolcuyla buluflma da yok. Engin’in futbolcunun menajeriyle görüflece¤i var sadece. Hemen yandaki haberdeyse yine Engin’in Barcelonal› Gudjohnsen’in menajeriyle de buluflaca¤› yaz›yor. Bir de Milanl› Emerson’u istiyormufl Befliktafl.

Fotospor 15 günde kimleri transfer etti? Galatasaray: Crouch, Kuranyi, Isaksson, Mehmet Y›ld›z, Gökhan Ünal, Saviola, Giuly, Oliveira, Recoba, Arouna Kone, Hilton, Charistias, Basinas, Rebrov, Romaric, Simiç, Tomasson, Louis Saha, Bojinov, Podolski, Jankulovski, Solari, Dacourt, Brocchi. Teknik direktör: Laudrup, Daum, Hagi, Souness, Hitzfeld, Sammer, Mancini, Götz, Descamp, Zaccheroni ve Skibbe (sonuncu ismi tutturdular). Fenerbahçe: Kanoute, Shevchenko, Halil Alt›ntop, Eto’o, Deco, Fatih Tekke, Wagner Love, Berbatov, Dudu, Riqeulme, Oliveira, Cruz, Nihat Kahveci, Scolari, Halil Alt›ntop, Kuranyi, Lisandro Lopez, Lucio, Chelsea’li Alex, Ronaldinho, Maniche, Nuri fiahin, Caner, Guiza, Gomis. Befliktafl: Klasnic, Arshavin, Deco, Pascal Feindouno, Atouba, Webo, Kadlec, Vaclav Sverkos, Antonio Doblas,Y›ld›ray, Kobiashvili, Zigic, Mehmet Topuz, Gökhan Ünal, Rodriguez, Bordon, Djjibril Cisse, Puroviç, Gudjohnsen, Emerson, U¤ur ‹nceman.


❴ 30 May›s ❵ Fenerbahçe: “Kanoute tam 5 y›l Fenerli.” Haberin girifli biraz tuhaf ama: “‹spanyol medyas›ndaki genel kan›ya göre Kanarya Malili forvete imzay› att›rd›. Ancak yönetime yak›n kaynaklar ‘imza henüz yok, ama ifl bitti gibi’ diyor.” Kanoute’nin Müslüman oldu¤unu daha önce ö¤renmifltik, me¤er Kanoute “Anelka’n›n Müslüman olmas›nda da etkili olmufl”. Galatasaray: Inter’den ayr›lan teknik direktör Mancini Galatasaray’a gelebilece¤ini söylemifl, ama tek flart› Arda’n›n sat›lmamas›ym›fl. Yunan millî futbolcu Basinas’›n ifli de bitmifl. Befliktafl: Klasnic tamam gibiymifl, Demirören’in yak›n çevresi “küçük pürüzler kald›, eli kula¤›nda” diyormufl. ❴ 31 May›s ❵ Fenerbahçe: Bafll›k, “Aman Kanoute elden kaçmas›n”. Kanoute’yle her konuda anlafl›lm›fl, ama sözleflme imzalanmam›fl. Fenerbahçe yönetimi en büyük sorunun Kanoute’ye henüz imza att›rmamak oldu¤u konusunda görüfl birli¤inde oldu¤u ö¤renilmifl. Mallorca santrforu Guiza Fener’e geliyormufl. Sayfan›n köflesinde bir küçük haber de flöyle: “St Etienne’li Gomis’in iflini bitirmek için de çabalar›n sürdü¤ü de ö¤renildi.” Galatasaray: Birinci sayfaya göre teknik direktör olarak Falco Götz’le anlafl›lm›fl, ama iç sayfada “Götz’ün ve Zaccheroni’nin ad› ön planda. Ama Laudrup, Deschamp ve Skibbe de olabilir” deniliyor. (Galatasaray on gün sonra Skibbe’yle anlaflt›.) Bu arada yöneticilerin “Saviola’yla her konuda anlaflt›k, art›k bizden kaçmaz” yorumunda bulunduklar› ö¤renilmifl. Liverpool da Crouch’un bonservisini 15 milyon pound olarak aç›klam›fl (bkz. 28 May›s), ayr›ca Villareal’in Danimarkal› golcüsü Tomasson “‹stanbul’a gelebilirim” demifl.

“Gerçek Yalanlar” Fotospor’un 15 günlük haberlerinin dökümü bu. Görüldü¤ü gibi, haberler do¤ru olsa Galatasaray’a 24 futbolcu ve 11 teknik direktör, Fenerbahçe’ye 25, Befliktafl’a da 21 futbolcunun transfer olmas› gerekiyordu. Baz› futbolcular›n üç kulübe birden geliyor olmas› da ayr› bir sorun. Peki kulüpler bu tip haberlere karfl› neler yap›yor? Fotospor örne¤inden gidersek, Galatasaray ve Befliktafl bu gazeteyi yalanlaman›n beyhude bir çaba olaca¤›n› epey zaman önce fark etti ve art›k aç›klama yapma gere¤i duymuyorlar. Ama Fenerbahçe ›srarla bu haberleri resmî internet sitesinden yalanlamay› sürdürüyor. Bu yalanlamalara gazetenin verdi¤i yan›t, Fotospor yöneticilerinin ruh halini özetliyor asl›nda. ‹flte, gazetenin yay›n yönetmeni yard›mc›s› Ahmet Konanç’›n 29 May›s tarihli “Gerçek Yalanlar” bafll›kl› yaz›s›: “Yalan oldu¤una inand›¤›n haberi yalanlars›n... Evet, bu bir hakt›r... Amaaa... Bu hakk› kullanmak, karfl›ndakinin de hakk›n› vermeyi gerektirir. Yalanlad›¤›n haber do¤ru ç›kt›¤›nda, özür dilemeyi gerektirir... Dilemiyorsan, yalanlad›¤›n her haberde gerçeklik pay› arar taraftar!.. T›pk›, art›k fenerbahce.org gibi de¤erli bir markan›n içini ‘yalanlama metinleriyle’ doldurulmas›ndan b›kan Fenerbahçe taraftar› gibi!.. O fenerbahce.org ki, Fenerbahçe’nin marka de¤erini düflüren ifller yap›yor art›k... Nas›l m›? fiöyle ki... 70’i bulan futbolcu ismini bir liste yap›p yay›nl›yor. Ve diyor ki k›saca, ‘iflte medyan›n Fenerbahçe’nin transfer gündemine girdi¤ini iddia etti futbolcular’... Sormazlar m› o zaman, ‘alay›n› yalanlad›n, e kimi transfer edeceksin? ‹lla ki birisini alacaks›n; o vakit nas›l hesap vereceksin? Fenerbahçe gibi büyük bir kulüp hiç mi transfer görüflmesi, çal›flmas› yapmaz? Yap›yorsa, niye yalanlar? Görüflülen, araflt›r›lan futbolcu transfer edilmedi diye yap›lan haber mi yaland›r, yoksa ifli bitiremeyen yöneticinin yapt›¤› m› yaland›r! Ayr›ca koca Fenerbahçe’de, nedir bu korkunun sebebi?’ Kald› ki... Galatasaray’›n da henüz bir teknik direktörü yok... Galatasaray’›n da yeni golcüsünün ad› hâlâ ortalarda yok... Galatasaray’›n da herhangi bir transferi yok!.. ‘Eee...’ E’si flu; Galatasaray’da tüm bunlara ra¤men Fenerbahçe’deki gibi panik yok!.. Çünkü her haberi yalanlayan bir zihniyeti yok... Dolay›s›yla taraftar›n›n ‘o zaman biz kimi alaca¤›z’ demesine ve ‘yine mi 2 sezon önceki belirsizlik!’ diye hay›flanmas›na gerek yok... Üstüne üstlük, iki sezon transferlerini son dakikada yap›p hocas›n› son dakikada getirebilen bir kulüp olarak da sab›kal›s›n!.. Öyleyse... Art›k yalanlama, do¤rula!.. ‘Bu haber do¤rudur’ diyebil, ki varsa bir yalan haber!” – Murat Toklucu


TA

K

IM

TU

TMAZ

U ADAM T

TA

R

Emre, Newcastle United’da oynad›¤› s›ralarda rakip siyahî oyunculara ›rkç› hakaretlerde bulundu¤u iddias›yla soruflturmaya da u¤rad›.

EMRE BELÖZO⁄LU’NUN TRANSFER‹

Gülen cemaatinin Fener operasyonu Bugüne kadar Galatasaray’da rahat rahat örgütlenen, Befliktafl’a Ertu¤rul Sa¤lam’la s›zan Fethullah Gülen teflkilat› senelerdir yapmak istedi¤ini yapt› ve sembol isimlerinden Emre Belözo¤lu’nun Fenerbahçe’ye transfer olmas›n› sa¤lad›. Emre’yle Aziz Y›ld›r›m ad›na transfer görüflmesini yapan kiflinin Galatasaray kongre üyesi olmas› spor kamuoyunda flaflk›nl›kla karfl›land›, ama bunu bu kadar da tuhaf karfl›lamamak gerekiyor, zira Gümüflda¤ için öncelik Galatasaray’›n de¤il, teflkilat›n ç›karlar›. alatasaray, Emre Belözo¤lu’nu 1993’te, yani 13 yafl›nda Zeytinburnuspor altyap›s›nda oynarken bonservis bedeli ödeyerek ald›¤›nda “13 yafl›nda çocuk için bonservis bedeli mi ödenir” diye ak›llar›nca dalga geçen Fenerbahçe yöneticileri, Emre yaln›zca dört y›l sonra Galatasaray A tak›m›nda oynamaya bafllay›nca utanm›fllar m›d›r, bilinmez. Bildi¤imiz tüm Galatasarayl›lar›n “yeni bir y›ld›z do¤uyor” diye havalara uçtu¤uydu. Bir zaman sonra tak›m arkadafl› Hagi’nin talebeli¤ine yaz›ld›, bunun çok da faydas›n› gördü. Antrenmanlarda ustas›yla ek çal›flmalar yaparak hücum yönünü ve flutlar›n› gelifltirdi. “‹leride Hagi’nin yerini dolduracak tek adam” deniyordu kendisine. Hagi’den bir çeflit özel ders al›yordu ama as›l hocas› –maalesef– Fatih Terim’di. Zaten, zaman ilerledikçe tam bir Terim ürünü oldu¤unu defalarca kan›tla-

G

56

yacakt›. H›rs›yla dikkat çeken Emre s›k› bir Galatasarayl›yd› ayn› zamanda. Fener maçlar›ndan önce Galatasarayl› taraftarlar›n kendisini tribüne ça¤›r›p “Emre, Fener’in anas›n› s..!” diye ba¤›rmas›na kafa sallay›p olur vermesi hâlâ haf›zalar›m›zdad›r. Tak›mda en iyi arkadafllar› Okan Buruk, Arif Erdem ve Hakan fiükür’dü. Kendisinden dokuz yafl büyük Hakan a¤abeyi sayesinde Fethullah Gülen teflkilat›yla tan›flt›. Hep birlikte Florya’daki cemaat imamlar›n›n evlerine gidip gelmeye bafllad›lar. (“Kimseye zarar vermiyorlarsa Fethullah Gülenci olmalar›nda ne sak›nca var” deyip Gülen teflkilat›ndan hazzetmeyen herkesi ulusalc› olmakla suçlayan liberaller için bir ara not olarak eski Galatasaray yöneticisi Fatih Altayl›’n›n flu sözlerini aktaral›m: “Galatasaray’da çok ciddi bir Fethullah Gülen Cemaati örgütlenmesi var.

Hakan fiükür önderli¤inde yürütülüyor. Bu örgütlenme ilk kez ‹smail’le (Sar› ‹smail diye bilinen defans oyuncusu; 1984 - 1993 aras›nda Galatasaray’da oynad›) bafllad› Galatasaray’da. Hakan’la tavan yapt› bu süreç. Bireysel olarak olsa sorun yok. Ama ekip olarak altyap›dan gelen çocuklara ‘sen flu cemaate girersen seni A tak›ma al›r›z’ fleklinde telkinler oluyorsa, bu çok vahim. Altyap›dan çocuklar› Florya’da imamlara götürüp görüfltürdüklerini ben biliyorum. Bu iflin bugün Gatasaray’daki lideri Hakan fiükür’dür. Hakan’› çok severim, ama bu icraatlar› Galatasaray için sorundur. Hakan fiükür baflka yerlere oynuyor ve bunun için de Galatasaray’› kullan›yor. (…) Dikkat edin, Galatasaray’a gelen bütün genç çocuklar bir yerden sonra tarikata girmek zorunda kald›lar.”) Emre, 2001’de otomobiliyle sabah namaz›na giderken trafik kazas› yapt›, çarpt›¤› yaya öldü. Kazan›n ard›ndan gittikleri Kad›köy deplasman›nda Fener tribünleri “Katil Emre” diye ba¤›rd›¤›nda sinirinden a¤layacak, ertesi hafta Ali Sami Yen’de Galatasaray taraftarlar› “geçmifl olsun Emre” diye dakikalarca ba¤›r›nca maç sonras› kameralara “gözlerim doldu, bu taraftara her fleyim feda olsun” diyecekti. ‹nan›l›r gibi de¤il ama, Emre “bu taraftara her fleyim feda olsun” dedi¤i s›ralarda ‹talyan kulübü Inter’le gizli gizli transfer görüflmesi yap›yordu. Gizli yap›yordu görüflmelerini, zira Galatasaray yöneticileri bunu duysa kendisine “bak, seni biz yetifltirip bugünlere getirdik. Sözleflmen sezon sonunda bitecek. Inter seni istiyor. ‹talya’ya git, ama önce bizimle sözleflme imzala. ‹mzalamazsan, biz befl kurufl bonservis bedeli alamay›z” diyeceklerdi. Racon da bunu gerektiriyordu. Ama bunu yapmad› Emre, haber futbol bas›n›n›n kula¤›na geldi¤inde bile Inter’e gidece¤ini inkâr etti, “önce Galatasaray’›n menfaatleri” diye bafllayan demeçler verdi. Sezon sonundaysa Okan Buruk’la birlikte Inter’e transfer oldu, Galatasaray bonservis bedeli alamad›. Inter, Galatarasay’a sadece muhtemel bonservisin çok alt›nda olan 2.5 milyon euro “yetifltirme bedeli” ödedi. Biraz komplo teorisi kokmakla birlikte, Galatasaray taraftarlar› bugün bile o sezon bitiminden önce transferi kesinleflen Emre ve Okan’›n en kritik son haftalarda do¤ru dürüst top oynamay›p tak›m› satt›¤›n› konuflur. Inter’e gitti¤inde pek yabanc›l›k çekmedi, zira ‹talyan spor medyas› da Türk spor medyas› gibi sansasyona, abart›ya, sallamaya çok düflkündü. Türkiye’de Emre’ye “gelece¤in Hagi’si” diyen ekol, ‹talya’da “gelece¤in Maradona’s›” di-

yecekti. Bu yükü kald›ramad› Emre. Televizyondan izledi¤imiz maçlardaki yak›n çekimlerde hakeme –her nedense– Türkçe küfretti¤ini gördük defalarca. Bir maçta rakibinin bacak aras›na tekme at›p k›rm›z› kart gördü. Ertesi sezon Valencia maç›nda kendisine faul yapan rakibine kafa at›p k›rm›z› kart görecek, ak›llara Fatih hocas›n›n topçulu¤u zaman›nda rakiplerine ve hakeme att›¤› kafalar› getirecekti. Inter zaten Fenerbahçe gibi futbolcu harcamas›yla ünlü bir tak›md›, Emre’nin ‹talya’da çöküflü de yükselifli gibi h›zl› oldu. 2005’de ‹ngiliz Newcastle United’a transfer oldu¤unda Inter’in taraftar sitesinde en büyük befl hayal k›r›kl›¤›ndan biri seçilmiflti. ‹ngiltere’de geçirdi¤i üç sezonda da pek baflar›l› olamad› Emre. Sürekli gönderilece¤i söylendi. Rakip siyahî futbolculara ›rkç› hakaretlerde bulunmakla suçland›. Emre denince akl›m›za gelen iki olay daha var tabii ki: Türkiye-‹sviçre maç› sonras› rakip futbolculara sald›rmas› ve yine bir milli maçta bas›n tribününe dönüp el hareketi yapmas›...

Cemaatin yeni yüzü Emre Emre son olarak Fenerbahçe’ye transfer olarak gündeme geldi. Haber duyulunca çok kiflinin akl›na flu soru düfltü: “Emre üç haftad›r millî tak›m kamp›nda. Fenerbahçe’yle görüflmelerini nas›l yürüttü?” Cevap gecikmedi, Emre’yle transfer görüflmelerini kampa girip ç›kan ‹stanbul Büyükflehir Belediyespor Baflkan› Göksel Gümüflda¤ yürütmüfltü. Bu durum flafl›rt›c›yd›, çünkü Gümüflda¤, Kulüpler Birli¤i Vakf›’nda Aziz Y›ld›r›m’›n baflkan vekili olmakla birlikte, kamuoyunda Galatasaray kongre üyesi olarak tan›n›yordu. Bu noktada Gümüflda¤’›n kim oldu¤una bakmakta fayda var. Göksel Gümüflda¤ 1972 do¤umlu, elektronik flirketi sahibi bir ifladam›. Galatasaray’da oynad›klar› dönemde Okan ve Arif’le ev arkadafl› olan Gümüflda¤’›n Emre’yle yak›nl›¤› da o günlere dayan›yor. 2001’deki ölümlü trafik kazas›nda Emre’nin namaza birlikte gitti¤i kifli de Göksel Gümüflda¤’d›. Ayn› zamanda Emre, Gümüflda¤’›n nikâh flahidi. 2006 y›l›na kadar Küçükçekmece ve Büyükflehir belediye meclislerinin AKP’li s›radan bir üyesiydi. O y›l Tayyip Erdo¤an’›n efli Emine Erdo¤an’›n ye¤eniyle evlendikten sonra kendisine “yürü ya kulum” denildi. Önce ‹stanbul Büyükflehir Belediyespor’un baflkan› oldu, ki buras› belediye bürokratlar›n›n a¤z›n› suland›ran bir yer. Sekiz branflta faaliyet gösteren kulüp, harc›rah› ve d›fl gezisi bol bir yer olarak biliniyor çünkü. Yönetim kurulunda


Tayip Erdo¤an’›n Kas›mpafla’dan arkadafllar› Kenan K›z›lkaya ve Kamil Dizdar’›n yan›s›ra, eski floförü Ahmet Hamdi Çaml› da var. Gümüflda¤ baflkan olunca ilk ifl olarak Fethullah Gülen teflkilat›na yak›nl›¤›yla bilinen Abdullah Avc›’y› teknik direktör, eski Galatasarayl› Arif Erdem’i de yard›mc›s› yapt›. (Geçen ay yine ayn› teflkilattan Galatasarayl› Okan Buruk’u da transfer ettiler.) Zaten Göksel Gümüflda¤’›n kendisi de Gülen teflkilat›yla içli d›fll›. AKP’lili¤i sonradan olma, as›l ba¤l›l›¤› teflkilata. Gümüflda¤, AKP’nin eski federasyon baflkan› Haluk Ulusoy’u indirme operasyonunda da baflroldeydi. Federasyon yönetiminin görevden al›n›p kayyum atanmas› için baflvuru yapan iki baflkandan biri Gümüflda¤’d›. Gümüflda¤, üç ay önce Kulüpler Birli¤i Vakf›’nda Aziz Y›ld›r›m’›n baflkan vekilli¤ine getirildi. Son icraat›, Emre’yle Aziz Y›ld›r›m ad›na iki kez transfer görüflmesi yapmak oldu. ‹lk görüflme Antalya, ikincisiyse Bielefeld kamp›nda gerçekleflti. “Millî tak›m›n kampa girme sebebi, futbolcular› sadece maçlara konsantre etmek de¤il midir? Bir futbolcunun konsantrasyonunu transfer görüflmesinden daha fazla bozabilecek bir fley var m›d›r?” sorular›n› bir yana b›rak›p as›l soruya geçelim: ‹stanbul Büyükflehir Belediyespor Baflkan› ve Galatasaray Kongre Üyesi olan birinin, Fenerbahçe ad›na Newcastle United’l› bir futbolcuyla transfer görüflmesi yapmas›n›n ne anlam› olabilir? Bunun tek yan›t›, Gümüflda¤’›n Fethullah Gülen teflkilat›n›n ç›karlar›n› her fleyden önde tutmas›. Çünkü kendilerine yak›n isimlerin büyük tak›mlarda oynamas›n› çok önemsiyorlar. Galatasaray’› zaten çiftliklerine çevirdiler, Befliktafl’a Ertu¤-

rul Sa¤lam’la s›zd›lar, geriye bir tek Fenerbahçe kalm›flt›. Ünlü oyuncular›n teflkilattan oldu¤unun bilinmesi kamuoyunda vitrin yapmalar›n› sa¤l›yor tabii, ama bir yandan da genç futbolcular baflar›n›n yolunun Fethullah Gülenci olmaktan geçti¤ine her geçen gün daha fazla inan›yorlar. Ayr›ca teflkilat›n futboldaki en önemli yüzü bugüne kadar Hakan fiükür’dü, Hakan art›k Türkiye’de oynamayacak. Emre’nin transferi yeni yüz olmas› aç›s›ndan da önemliydi. Di¤er taraftan, tarikat ifllerinden pek hazzetmedi¤i bilinen Aziz Y›ld›r›m da Galatasaray’a çal›m atarak yapt›¤› transferle camias›nda epey takdir toplayaca¤›n› bildi¤i için Emre’nin gelmesine hay›r diyemedi. Bakal›m kulüpte örgütlenme faaliyeti ve Kad›köy’deki imamlara gidip gelmeler bafllay›nca ne tav›r gösterecek? Bu arada, yeflil sermayenin önemli isimlerinden olan, baflta ‹stikbal ve Anadolu Finans olmak üzere çok say›da flirketin sahibi Hac› Boydak’›n da Fenerbahçe Kongre Üyesi s›fat›yla “Emre karakterli ve beyefendi bir futbolcudur. Fenerbahçe’ye çok faydal› olacakt›r” aç›klamas› yapt›¤›n› hat›rlatal›m. Emre Inter’e gittikten sonra Galatasaray’a att›¤› kaz›k nedeniyle Ali Sami Yen’de kendisine küfredildi¤inde, kapal› tribünün faflistlikleri kadar dinî e¤ilimleri de kuvvetli olan a¤›r a¤abeyleri “Fener’e gitmedi ya, niye küfrediyorsunuz?” diye engel olmufllard›. Ama bu sefer ifli çok zor, Galatasaray taraftar› kendisini dört gözle Ali Sami Yen’e bekliyor. Gümüflda¤’a gelince, Galatasaray yönetimi cesaret edip kendisine bir yapt›r›m uygulayacak m›, bilinmez, ama Ali Sami Yen’in kap›s›ndan bile geçse bafl›na çok nahofl hadiseler gelece¤i kesin.

Emre’nin Fenerbahçe’yle transfer pazarl›¤›n› eski arkadafl›, Gülen cemaatinin ve AKP’nin prenslerinden Göksel Gümüflda¤ (sa¤da) yürüttü

Murat Toklucu


Müzik dolab›

5 flark› Coflkun Demir Koca Ç›nar Dario Moreno Can›m ‹zmir Gogol Bordello Tribal Connection Natalie Merchant This House Is On Fire Yasemin Mori Asl›nda Bir Konu Var

Yollarda bulurum seni Firewater / Golden Hour (Bloodshot) olu Türkiye’den de s›k s›k geçen bir seyyah Tod A. Bush’undan, havas›ndan suyundan s›k›ld›¤› memleketini terkedip kendini Hindistan üzerinden Çingene göçünün güzergâh›na vurmas› sadece politik bir hevesten, tav›rdan, do¤ruculuktan, meraktan ibaret de¤il, ayn› zamanda müzik aflk›, dümdüz rock’tan uzaklafl›p dünyan›n seslerini ve renklerini özümseme çabas›ndan. Grubu Firewater’›n yeni albümü “Golden Hour”da bütün o yollar›n sesi, flahane bir rock’la iç içe geçmifl olarak var nitekim. Kendi deyifliyle: “Sözler haz›rd›. fiark›lar›n üç afla¤› befl yukar› nas›l fleyler olaca¤›n› da biliyordum. Ama en önemlisi, ritmi bilmiyordum. ‹flte oralarda arad›¤›m ritmi buldum.” Hint ifli bangralardan Erkin Koray ifli bir tavernan›n na¤melerine, dervifl ifli vurmal›lara, Roman ifli darbukalara kayan, kopup giden, kula¤›m›za son derece yak›n flark›lar var “Golden Hour”da. Tek tek basaraktan, bade süzerekten çal›nan gitarlar, son y›llar›n en güzel rock’lar›ndan birine efllik ediyor. Evini kuracak yer bulamayan bir dünya vatandafl›ndan Tod A evini dünyan›n her yerine yaym›fl hakikatli flark›lar bunlar... Tod A’y› ve Firewater’› daha fazla tan›mak isteyenler Roll’un son say›s›na buyursun lütfen... – Merve Erol

Y

58

Foto: fiahan Nuho¤lu

10 albüm Arno Jus De Box The B-52’s Funplex Elvis Costello & The Imposters Momofuku Georges Moustaki Solitaire Last Shadow Puppets Age Of The Understatement Pinhani Zaman Beklemez Rufus Wainwright Release The Stars Santogold Santogold Tricky Knowle West Boy Vampire Weekend Vampire Weekend

Dem bu demdir Ulafl Özdemir / Bu Dem (Kalan) lafl kardeflimizi Roll’un, Express’in mürettebat›ndan da bilirsiniz. Y›llar önce Marafl’tan yaz›lar›yla kalk›p geldi¤inde tan›m›flt›k onu, giderek heybesindeki türkülere de aflina olduk. Halk müzi¤indeki birikiminin, bilgisinin de¤il sadece, babas›yla yapt›¤› derlemelerin de izi vard› y›llarca okudu¤u türkülerde. ‹lk albümü “Ummanda”, Marafl’›n dede köyünün, pek çok halk müzi¤i sanatç›s›n›n gelip derleme yapt›¤› Sinemilli’nin deyifllerinden kuruluydu. Y›llar sonra nihayet gelen “Bu Dem”, bir anlamda “Ummanda”n›n b›rakt›¤› yerden al›yor, bizce repertuar› çok daha yetkin bir noktaya ulaflt›r›yor. Bir defa dostumuzun sesi iyice oturmufl, toklaflm›fl, deyiflleri kald›r›r, havaland›r›r hale gelmifl. Bu sefer Ulafl’›n sesi-

U

ne sadece yüzy›ll›k iki saz, bir dede saz› ve ruzba efllik ediyor –bir piflmiflli¤in göstergesi bu sade düzenleme niyeti de. Sade dediysek, Ulafl’›n usta ifli, ama gösteriflsiz süslemeleri, kendinden katt›¤› bir yorum da var albümdeki birkaç yüzy›ll›k 11 Alevi-Bektafli deyiflinde. Kendi deyifliyle, “bir zamanlar›n irfan meclislerinde, dem’in erdem, erdem’in cem, cem’in her dem oldu¤u bir muhabbet ortam›na özlemin ifadesi” bu albüm. Halk müzi¤inin s›¤laflt›¤›n›, s›k›flt›¤›n› düflünenlere, az rastlan›r bir nimet... Birkaç senedir ‹ranl› üstadlarla da çal›flan Ulafl’›n iki albümünü de anmadan geçmeyelim: Kayhan Kalhon ve Erdal Erzincan’la yapt›klar› “The Wind” ç›kal› iki ay oldu, Ali Ekber Moradi’yle gerçeklefltirdikleri flahane bir konserin kayd› “The Companion” geçti¤imiz günlerde Türkiye’de de yay›nland›. Nefesine, saz›n›n teline sa¤l›k!.. – M.E.

‹zmir’de gurup vakti K›r›ka / Kaba Saz (Baykufl) ›r›ka’n›n varl›¤›ndan y›llard›r haberdard›k, lâkin müzikleriyle üç y›l önce Karaburun’da tan›flt›k. fienlikte sakin sakin zeybeklerini söylediler ve gittiler. Kulaklar›m›zda b›rakt›klar› tat bugüne dek sürdü. Belki biraz “akademik” bulduk onlar›, ama çald›klar› da esasen coflkusuz icra edilesi fleyler de¤il miydi? Zeybeklerden söz ediyoruz: Ac›lar› dile getiren, en coflkulular›nda bile dipten derinden bir hüznü haiz o güzel Ege flark›lar›ndan... Salih Nâz›m Peker’in K›r›ka’s›, Hasan Devrim K›n›k, Murat Ferhat Yegül ve Replikas’tan Orçun Bafltürk’ün kat›l›m›yla zeybek repertuar›na yeni katk›larda bulunuyor. Peker, ‹stanbul Blues Kumpanyas›’ndan beri takipte oldu¤umuz bir isim. ‹stanbul’dan ‹zmir’e göçüp memleket havas›n› soluyunca rotas›n› blues’dan zeybeklere çevirdi; bir anlamda bizim blues’umuzu yap›yor. Blues demiflken, K›r›ka’ya katk›da bulunmufl Sarp Keskiner’in ad›n› anmak elzem. Albümde konuk olarak yer al›yor belki ama, kendisi grubu bugüne dek getiren müzisyenlerden. K›r›ka repertuar›, Salih Nâz›m Peker’in a¤›rl›kla merhum Mustafa Kamil Gök’ün fliirlerine yapt›¤› bestelerle oluflturulmufl. Söyleyifl, rebet tavr›na yak›n: H›r›lt›l› bir ses, külhanî bir eda, altta akan tekdüze ama flahane ritm... Buzukinin, curan›n ve di¤er tellilerin

K

coflkusu zaman zaman vokalin önüne geçiyor, ama bunu kötü anlamda söylemiyoruz, zira birbirlerini tamaml›yorlar. fiark›lar›n birinden (“Bir S›r Var Gülüflünde”) kula¤›m›za çal›nan “‹zmir’de gurup vakti nikriz zeybek çalar”, dizesi, K›r›ka’n›n fliar› belki de. ‹zmir’in sesini odam›za getiriyorlar; bunca güzel bir fleyi yapt›klar› için de kimilerince “gâvur”luk ediyorlar. Siz baflkalar›n›n söylediklerine kulak asmay›n, ‹zmir güzel memlekettir, müzi¤i de bir o kadar güzeldir. Yeni ‹zmir flark›lar› bu güzelli¤e güzellik kat›yor. Kiflisel favorimiz “Rüyamdaki fiehirde”yi bir kenara ay›r›yor, Tamburi Cemil Bey’in “Rast Zeybek” yorumuna bilhassa dikkat çekiyor ve K›r›ka albümünü fliddetle tavsiye ediyoruz (ama albümü CD-çalardan hemen ç›karmay›n, Rumca bir “gizli parça” da sizi bekliyor). Her zaman denizin k›y›s›nda olmayabilirsiniz, ama dinlerken sevab›na rak›n›z› aç›verin ki, flark›lar›n keyfi hepten ç›ks›n. Hayda! – Murat Meriç


Kameradan mikrofona Scarlett Johansson / Anywhere I Lay My Head (Atco) angimiz elimizde ütü kordonu, aynan›n karfl›s›na geçip flark› söylemedik? Hangimiz sesimizi ilk f›rsat buldu¤umuzda gizli gizli kaydedip “güzel mi, de¤il mi” diye dinlemedik? ‹nsan Hollywood y›ld›z› olunca, bunlar›n üstüne Bob Dylan kliplerinde oynama, Jesus and Mary Chain’e sahnede efllik etme, bir de kendine albüm doldurup yay›nlama flans›na da ulafl›yor demek ki. Hem de yan›na Yeah Yeah Yeahs gitaristi Nick Zinner gibi New York’un en kalburüstü müzisyenlerini, bir efsaneyi, David Bowie’yi alarak. Genç aktris, ilk albümü “Anywhere I Lay My Head”de hayran› oldu¤u Tom Waits’in flark›lar›n› söylüyor. Cesaretini takdir etmemek olmaz. Hiç kolay bir ifle soyunmad›¤› muhakkak. Zira Waits’in flark›lar› sadece sesten, notadan ibaret de¤iller, iflin içinde göz kamaflt›ran bir persona da var. Johansson da bunun gayet fark›nda ki, Waits’e öykünmek yerine, flark›lar›n› modern bir sound’la yeniden infla etmeye, bambaflka mecralara sürüklemeye çal›flm›fl. Ancak iflte, gücü bir yere kadar yetiflmifl. Son zamanlar›n en yetenekli prodüktörlerinden –TV On The Radio’dan– David Sitek’in gayreti albümü dinlenebilir klasman›na sokuyor sokmas›na da, Johannson’un monoton okuyuflu ço¤u zaman katlan›lacak gibi de¤il! David Bowie’nin sesi bile arada yitip gidiyor. Rock’n’roll dünyas› bir dizi güzel kad›na çok fley borçlu. Mesela Nico’ya, mesela Marianne Faithfull’a... ‹ki çok güzel albümüyle Carla Bruni de ileride hat›rlanacak. Scarlett Johansson’a ve “Anywhere I Lay My Head” gibi vasat bir albümeyse onlar›n aras›nda flimdilik rol yok maalesef.

H

– ‹lker Aksoy

H›rvatistan’› tutmak için 7 sebep ›rvatlar›n hocas›n›n Che tiflörtlü, elektro gitarl›, afili sigara içiflini gördü¤ümüzde “iflte H›rvatistan’› tutmak için yedi sebep” demifltik. Slaven Bilic için ‹brahim Alt›nsay’›n

H

söylediklerini okuyunca (19 Haziran tarihli “Hem küpeli, hem bar›flç›, hem de bilgili” bafll›kl› yaz›s›) iyice kani o lduk. Türkiye maç› öncesinde verdi¤i de-

meç de tam gönlümüze göreydi. “Kazanmak istiyoruz, ama kaybedersek de dünyan›n sonu de¤il, ertesi sabah günefl yeniden do¤acak.“ Maç boyunca onunla beraber hop oturduk, hop kalkt›k. Terim’e yapt›Slaven Bilic ¤› “sus” iflaretiyle de mest olduk. Trajik son, onun kadar bizi de kahretti. Ne gam, ertesi sabah günefl yine do¤du. Bu arada, baflta Hamit Alt›ntop olmak üzere, Hakan Balta’ya, Mehmet Topal’a ve Emre Afl›k’a flapka ç›kard›k. Terim’e ra¤men kazanan, daha do¤rusu mucize yaratan oyuncular› tebrik etmemek ne mümkün. – Mesut Çiçek



Charlie Watts, Keith Richards, Martin Scorsese, Mick Jagger ve Ron Wood.

KEITH RICHARDS’LA “SHINE A LIGHT” VE STONES TAR‹H‹ ÜZER‹NE

Kaplan› serbest b›rakmak Berlin Film Festivali’nin aç›l›fl›n› yapan Martin Scorsese imzal› Rolling Stones belgeseli “Shine A Light”, ‹stanbul Film Festivali’ndeki gösterimin ard›ndan sinemalar› dolaflmaya bafllad›. F›rsat bu f›rsatt›r deyip k›rk küsur y›ld›r yuvarlanan Stones’un ismiyle en müsemma üyesini, Keith Richards’› çeflitli söyleflilerinden yapt›¤›m›z bir derlemeyle huzurlar›n›za getiriyoruz... Bir sürü Stones belgeseli varken “Shine A Light”a niye lüzum gördünüz? Keith Richards: Tek bir sebep vard›, o da Martin Scorsese’ydi. Scorsese kameras›n› bize tutmak istiyor! Hay›r diyecek kadar keriz de¤ilim. (gülüyor) Bizim prima donna, Mick (Jagger) yani, “yapmayal›m” dedi. Ben ›srar ettim. “Biz konser verece¤iz, Martin de filme çekecek” dedim. Neticede ikna ettim. Scorsese’nin Stones’la ne yapaca¤›n› merak ediyordum. “Mean Streets”ten beri tuttu¤um bir yönetmendir. Baflka hangi yönetmenleri tutuyorsunuz? D.W. Griffith, Hitchcock, William Wellman. Adamlar›m› iyi bilirim. “Shine A Light”, “Exile On The Main Street”ten bir dize. Filme o ismin konmas› nas›l oldu? Onu bilmiyorum, Martin’le Mick’in karar›. Filmde o flark›y› çalm›yoruz bile. O ismi fl›k buldular herhalde. Filmde hayat›n›z›n k›rk küsur y›l› gözler önüne seriliyor. Genç Keith Richards sizde nas›l duygular uyand›rd›? Ne flirin çoçuk! Ve hâlâ ortal›kta! (gülüyor) Gençli¤imle ilk kez yüz yüze gelmiyorum, onunla bar›fl›¤›m. O zamanlar nas›l biri oldu¤umu biliyorum, flimdi de pek farkl› de¤ilim. Arada yalpalamalar, tökezlemeler oldu tabii, ama genelde istikrarl› bir çizgim var. Genç Keith Richards’a ne gibi tavsiyelerde bulunmak isterdiniz? Beyaza tak›lma derdim. Bugünün gençlerine de bunu söylemek isterim. Nas›l bir zevk oldu¤unu yakinen biliyorum, ama de¤mez be birader! Genç müzisyenlere, yeni gruplara tavsiyeleriniz ne?

Ne olmak istediklerine bir an önce karar versinler derim. Özellikle Pete Doherty’ye (Babyshambles’›n solisti ve flark›yazar›) bir tavsiyem olacak. Kendini harcamas›n, Kate Moss’u da kendi haline b›raks›n. Kate’i tan›r›m, “kötü çocuklar”dan hofllan›r, biri gider, öbürü gelir. Ona bir fley olmaz, olan “kötü çocuklar”a olur. (gülüyor)

“Shine A Light”, Mick Jagger’la kiflilik fark›n›z hakk›nda söylenenleri pekifltiriyor. Jagger, bütün ipleri elinde tutmak isteyen, yönetici tabiatl› bir kiflilik, sizse âlemci, çelebi, sergüzeflt bir profil çiziyorsunuz. Bu resim hakikati ne ölçüde yans›t›yor? Atefl olmayan yerden duman ç›kmaz. Mick manyakt›r. Sabah kalkt›¤›nda kimleri arayaca¤›n›, neler yapaca¤›n› bilir. Bense uyand›¤›mda, “allaha flükür, hayattay›m” derim. Afyonum patlayana kadar en az üç-dört saat geçer. Mick iktidar merakl›s›d›r, ama bu konuda yapabilece¤imiz bir fley yok. Dolay›s›yla da kafama takm›yorum. Filmin bafl›nda, Mick Jagger’› çalaca¤›n›z flark›lar›n listesini haz›rlarken görüyoruz. Kararlar› onun vermesi can›n›z› s›km›yor mu? Niye s›ks›n, oyunun kural› bu. fiark›lar› söyleyecek olan Mick. Benim aç›mdan, grup aç›s›ndan, flark›lar› seçmek solistin ifli. Belki “o flark› bu gece beni zorlar” diyecektir, belki “flu flark›n›n havas›nda de¤ilim” diyecektir. Ben onun seçti¤i flark›lara dair önerilerde bulunurum, “flurada flöyle yapal›m, burada böyle yapal›m” gibi. Onun d›fl›nda Mick’in iflini kolaylaflt›rmaya çal›fl›r›m. Bir grubun görevi, solistini rahatlatmakt›r. Bütün mesele budur. Sahneye ç›k›ld›¤›nda, fliar “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için”dir. “Shine A Light” bir bak›ma Mick Jagger’›n fiziksel performans›na methiye gibi. Kameralar›n hep ona odaklanmas›na ne diyorsunuz? Mick gösteriflçidir, “artist”tir. Ama zaten bir solistten beklenen de o de¤il mi? O artistli¤ini yaparken grup da ifline bakar. Gösteriflçilik grubu tafl›yamaz, ama grup gösteriflçili¤i tafl›r. Mick Jagger uygulad›¤› fitness rejimini size de empoze ediyor mu? Daha neler! Herkesin bünyesi farkl›d›r. Mick’in fiziksel mevzulara tak›nt›s›n›n kökeni zihinsel bana kal›rsa. ‹ki saatlik bir Stones konseri, yeterli bir idman benim için. Buna bir de konser sonras›ndaki âlem eklendi¤inde fitness’›n alâs›n› yapm›fl oluyorum. (gülüyor) Demek istedi¤im flu: Ben iflimle hayat›m aras›nda bir fark olmamas›na çal›fl›yorum. Zor olmuyor mu? Ne diyorsun, öldürücü! Ama flerbetlendim art›k. Filmin sonunda kamera sizin, Mick’in, Charlie’nin (Watts), Ronnie’nin (Wood) yüz hatlar›na, derinleflmifl çizgilerinize odaklan›yor. O görüntüler, Orwell’in flu sözünü akla getiriyor: “Herkes ellisine geldi¤inde hak etti¤i yüze sahip olur.” Bu söz Rolling Stones için de geçerli mi? Orwell do¤ru söylemifl. Ama kendisi elliyi bulamad›. Evet, 47’sinde göçtü. Ya, gördün mü! Burma’n›n polislerinin bafl›na gelen budur. Filmin o sahnesi, Rolling Stones’un benzersizli¤ini de vurguluyor. Bir rock‘n’roll grubunun altm›fl›n› geçmifl insanlardan oluflabilece¤i kimsenin akl›na gelmezdi. Rock‘n’roll dedi¤imiz fley 1956’dan beri var. Dolay›s›yla, kimin ayakta kalabildi-

61


¤ine ba¤l› olan bir mesele bu. Fakat, en uzun ömürlü grup biz olaca¤›z diye bir hedefimiz de yok. Yapt›¤›m›z ifli severek yap›yoruz ve bu ifli birçoklar›ndan daha iyi yap›yoruz. Rock’n’roll’u ö¤renmek zaman al›r, matrak geliyor, ama böyle. Yafl meselesinde hep Muddy Waters’u örnek veriyorum. Muddy zarafetle yafllanmay› becerdi ve hep sayg› gördü. Ölene kadar çald›. Büyükler çalmay› hiç b›rakmaz zaten. Ben hep Muddy’yi örnek ald›m. Geçen y›l sizi elefltiren bir ‹sveç gazetesine cevabî bir yaz› gönderdiniz. Rolling Stones’un itibar› sizin için çok mu önemli? O elefltiriyi yazan dalyara¤›n teki. Cevab› hak ediyordu. O kadar gereksiz ve hakikat d›fl› fleyler yazm›flt› ki... Yine de sizin öyle bir yaz› kaleme alman›z flafl›rt›c›yd›. Hakk›n›zda söylenenleri iplemeyecek bir imaj›n›z var halbuki. Beni elefltirseydi, iplemezdim. Bugüne dek neler neler söylendi hakk›mda. Karfl›l›k verdim mi? Asla. Ama, Stones’a dil uzat›ld›¤›nda ifl de¤iflir. K›l›ç k›n›ndan ç›kar. Yani kendinizi de¤il, grubunuzu müdafaa ediyorsunuz. Tabii ki. Stones’a laf eden cevab›n› al›r. Stones’a sadakatiniz bir fikre mi, yoksa grubun di¤er üyelerine mi sadakat? Bu kadar zamand›r bir grup olarak varoluyorsan, grubun her üyesi yap›lan iflin güzel oldu¤unu söylüyorsa ve dalyara¤›n teki ç›k›p Stones’un “bir boka benzemedi¤ini” söylüyorsa, susup oturacak de¤ilim tabii ki. Bunca y›l sonra ve bunca yaflan›za ra¤men turne yapmak, sahneye ç›kmak size hâlâ heyecan veriyor mu? Cevap yazd›¤›n›z ‹sveçli gazeteci gibi, birçoklar› bunun aksini düflünüyor. Bir köpek niye taflaklar›n› yalar? Yalayabildi¤i için. Biz de çalabildi¤imiz için çal›yoruz. Ayr›ca bize heyecan veriyor. Vermeseydi, sahneye ç›kmazd›k ki! Sahneye ç›kt›¤›m›zda, seyirciye unutamayacaklar› bir gece yaflatmak istiyoruz. Ayn› fleyi kendimiz için de istiyoruz. Biz öncelikle kendimizi etkilemek

isteriz. (gülüyor) “Bütün, parçalar›n toplam›ndan fazla bir fleydir” laf› müzik gruplar› için de geçerli. Birçok ünlü ismin solo albümleri gruplar›yla beraber yapt›klar› gibi olmuyor. Ne dersiniz? Kesinlikle öyle. Müthifl müzisyenleri bir araya getirirsiniz, süper bir ekip oluflturursunuz, ama ortaya bir grup ç›kmaz. Grup baflka bir fleydir. Stones bir araya gelince bir ortak enerji has›l oluyor. Kafesi aç›p kaplan› serbest b›rak›yoruz. Filme dönersek, Buddy Guy’a gitar›n›z› arma¤an etti¤iniz sahne çok etkileyici. Buddy harikayd› o gece. “Al abi” dedim, “bu alet senin”. Bir sürü gitar›m var, fakat Buddy’ye verdi¤im çok özel bir fleydi, en sevdi¤im gitarlardan biriydi. Onu Buddy’ye vermeye mecbur hissettim kendimi. Çünkü o herkese o kadar güzel fleyler yaflatt› ki. “Shine A Light” bir tür hiyerarfli duygusu da veriyor. Jack White (White Stripes ve Raconteurs’ün solisti ve flark› yazar›) ve Christina Aguilera, Stones’a efllik ediyor gibiler, öte yandan Stones Buddy Guy’a efllik ediyor gibi. Hakl›s›n galiba. Buddy bizim kuflaktand›r, sadece birkaç yafl büyüktür bizden. Ama ustam›zd›r. Cebimizde metelik olmad›¤› zamanlarda dinliyorduk onu. Buddy Guy, gelmifl geçmifl en büyüklerdendir... Jack White k›yak bir o¤lan, marifetli de. Ötekini hat›rlayam›yorum. Christina Aguilera. Çok baflar›l›yd› bence. Evet, gayet iyiydi. Hofl k›z. Kalças› güzel. Ama tek bir flark› söyledi¤i için pek iletiflimimiz olmad›. Buddy Guy’a gitar›n›z› vermeniz ustaya yap›lan bir jest gibiydi. Gitar konusunda hâlâ ö¤renmeniz gereken fleyler oldu¤unu düflünüyor musunuz? Gitar›n ö¤rencili¤i hiç bitmez. Dünyan›n en kötü metresidir. Kendi kendinize çalar m›s›n›z, çal›fl›r m›s›n›z? Elimi bile sürmedi¤im günler olur. Bazen de gecenin bir yar›s›nda uyan›p elime al›r›m, saatlerce çalar›m. Gitar çalmasayd›n›z, hangi enstrüman›

Bir köpek niye taflaklar›n› yalar? Yalayabildi¤i için. Biz de çalabildi¤imiz için çal›yoruz. Sahneye ç›kt›¤›m›zda, seyirciye unutulmayacak bir gece yaflatmak istiyoruz. Ayn› fleyi kendimiz için de istiyoruz. Biz öncelikle kendimizi etkilemek isteriz.

tercih ederdiniz? Gitar benim anadilim, ama bas gitar, piyano ve davul da çal›yorum. Davul çalmaya bay›l›r›m. Nefeslilerle aram yoktur, çünkü ben çalarken konuflmay› severim. Müzi¤e bafllaman›z nas›l oldu? Çocuklu¤unuzda sizi neler etkiledi? Annemin iyi bir müzik zevki vard›. Billy Eckstein, Sarah Vaughan, Ella Fitzgerald dinlerdi. Bulafl›k y›karken de onlar›n flark›lar›n› söylerdi. Ben o flark›larla büyüdüm. Annemin babas› müzisyendi, 1930’larda bir dans orkestras› vard›. Evinde envai çeflit enstrüman bulunurdu. Beni gitara o yöneltti. Ama bunu usul usul, çakt›rmadan yapt›. Ona gitti¤imizde, duvarda as›l› olan ‹spanyol gitar› gösterir, “nas›l, güzel alet de¤il mi?” filan derdi. Elime almak istedi¤imde, “boyun ona eriflecek kadar uzay›nca istedi¤in gibi çalars›n” derdi. Annemin müzik zevki dedemden intikal etmifl. Annemin son günlerinde, hastanede morfinle a¤r›lar›n›n hafifletilmeye çal›-


Guy, Muddy Waters gibi abidelerle çalma flerefine mazhar oldu¤um için kendimi çok talihli addediyorum. Ama birlikte çalamad›¤›ma çok hay›fland›¤›m isimler de var: Gram Parsons, Otis Redding, Buddy Holly... Do¤ru gününde Elvis’le de çalmak isterdim, o beyaz kostümü giymedi¤i bir günde. (gülüyor) “Shine A Light”›n seyirciye geçirdi¤i duygulardan biri de, Stones’un müzik yapmaktan gerçekten büyük zevk duymas›. ‹flte onun kolpas› olmaz. Mutlu olmadan mutluymufl gibi yap›lamaz. Bir tek sinemada olur o ifl. Onun da ad› üstünde zaten, rol kesmek. Yeni bir Stones projesi var m›? fiimdilik yok. Hâlâ turnenin etkisi alt›nday›z. Adrenalinin normale dönmesi befl-alt› ay sürer. Hangi durum sizin “normal”iniz: Turnedeki yüksek adrenalinli hayat m›, domestik sukûnet mi? Normal hayat iyi bir fikir. Ama kimin hayat› normal ki? Albüm veya turne d›fl›nda Stones üyelerinin beraber tak›ld›¤› oluyor mu? Genelde, albüm veya turne sonras›nda birkaç ay görüflmeyiz. Sonra birimiz telefon eder, “yeni bir flark› var” der. Birimizin eli kafl›nm›flt›r ya da rahat batm›flt›r. Hadise öyle bafllar. Bu s›ralarda neler dinliyorsunuz? Ben blues severim. Ve baz› country’leri. Güncel dalgalar› dinleyemiyorum. Bir kere CD’den hofllanm›yorum, sesi ince geliyor bana. Arctic Monkeys’i bile dinleyemedim, kim olduklar›n› biliyorum ama, ifllerini bilmiyorum. Oasis’ten hofllanm›yorum, Sex Pistols’dan da hofllanmazd›m. Asl›na bakarsan›z, ‹ngiliz rock’n’roll’uyla aram yoktur. Led Zeppelin’in yeniden bir araya gelifline ne diyorsunuz? Bundan haberim bile yoktu. Jimmy (Page) ile Robert’a (Plant) aferin. ‹yi halt etmifller. “Stairway To Heaven”la benim iflim olmaz yavrum. Ben Muddy Waters’›n “Honey Bee”sini tercih ederim. Jimmy ne kastetti¤imi anlar. “Satisfaction” d›fl›nda, en çok sevdi¤iniz Stones flark›lar› hangileri? “Beast of Burden, “Tumbling Dice”, “Honky Tonk Women”. Aflk flark›lar› olarak? “Angie”, gerçi o biraz... Neyse. “Sleep Tonight”, “Thief In The Night” ve tabii ki “Wild Horses”. Hayat felsefenizi en iyi dile getiren Stones flark›s› hangisi? ‹ki buçuk dakikal›k bir flark›n›n becerebilece¤i bir ifl de¤il o. Ama galiba hayat felsefeme en yak›n flark› “Tumbling Dice”. Cenazenizde bunlar›n hepsinin çal›nmas›n› istermisiniz? ‹sterim tabii. Benim orada olmamam kayd›yla. (gülüyor)

Derleyen: Yücel Göktürk

fl›ld›¤› günlerde, k›z›m Angela “ona flark› söylesene, iyi gelir” demiflti. Bir gece baflucunda oturdum, onun sevdi¤i flark›lar› çal›p söyledim. Herhangi bir tepki verecek durumda de¤ildi, k›p›rdamadan yat›yordu. Ertesi sabah Angela, “babam›n flark›lar›n› dinledin mi?” diye sorunca, “evet” demifl, “dinledim, detoneydi”. (gülüyor) “Satisfaction” gitar ö¤renmeye bafllayanlar›n çald›klar› ilk beflalt› flark›dan biri. Bunu nas›l yorumluyorsunuz? Kolay bir flark›d›r o. Evet, ama gitara her bafllayan›n onu çalmak istemesi nas›l bir duygu veriyor size? Yüre¤imi titretiyor, deli misin! ‹lk defa senin çalm›fl oldu¤un bir fleyi baflkalar› da çalmak istiyor! Ben de böyle bafllam›flt›m. Ald›¤›n bayra¤› devretmek gibi bir fley, trubador gelene¤ini devam ettirmek... Yüre¤imin bütün tellerini titretiyor. “Satisfaction”dan sonra nihayet flark›yazarl›¤›na terfi etti¤imi hissettim. Ondan önce kendimi amatör buluyordum. ‹yi oldu¤umu biliyordum, ama “Satisfaction”la birlikte hadise boyut de¤ifltirdi. Herkesin bildi¤i, birçok müzisyenin yorumlad›¤› flark›lar›n›z› canl› çalarken onlara kendi mührünüzü bir daha vurmak gibi bir duyguya kap›l›yor musunuz? Öyle bir fley akl›ma gelmez. Konserlerde sadece uyum içinde olup olmad›¤›m›za dikkat ederim. Sahnede egonu bast›rmak zorundas›nd›r. Solist hariç –öndeki adam egosunu fliflirmek zorundad›r. Grubun bir parças› olarak senin yapman gereken solisti takip etmektir, nereye gidiyor, ne yap›yor... Yani besteledi¤iniz flark›lar› özel mülkünüz gibi görmüyorsunuz. Görmüyorum tabii. Onlarla sadece gurur duyuyorum. Daha do¤rusu, baz›lar›yla gurur duyuyorum. Ayr›ca, baflka müzisyenlerin o flark›larla neler yapt›klar›, onlar› nas›l yorumlad›klar› da ilgimi çekiyor. Oasis’in “Street Fighting Man” yorumunu nas›l buldunuz? Onu dinlemedim. En be¤endi¤iniz yorumlar hangileri? Otis Redding’in “Satifsfaction”›. Aretha Franklin’in yorumu da yabana at›l›r gibi de¤il. Sizin en çok yorumlamak istedi¤iniz parça ne? Otis Redding’in “Chained and Bound”u. “Gelmifl geçmifl en güzel gitar solosu” dendi¤inde sizin akl›n›za ne gelir? Chuck Berry’nin “Little Queenie”si muazzamd›r. Scotty Moore’un Elvis’in “Mystery Train”indeki solosu da öyledir. Kimlerle çalmak isterdiniz? Listem uzun. Chuck Berry, Buddy


Yedi yafl›ndaki Almanya vatandafl›

Welat

Da¤, “Türkçe olmayan karakter bulundu¤u” gerekçesiyle yasak olan ismi nedeniyle Türkiye’ye al›nmad›. Annesi Yadigar ve kardeflleri Türkiye’ye girifl yaparken elat, Almanya’ya gönderildi. Mufl’un Bulan›k ilçesi nüfusuna kay›tl› Da¤ Ailesi, 1999’da Almanya’ya siyasî s›¤›nmac› olarak yerleflti. Sadrettin Da¤, efli Yadigar ve çocuklar›, elat, Birhat ve Esmanur ile birlikte 1999’dan beri Dusseldorf kentinde yafl›yor. Siyasî oturum hakk› alan Da¤, Türkiye’ye giremiyor. Da¤’›n efli Yadigar Da¤, 15 Haziran’da çocuklar› elat (7), Birhat (3) ve Esmanur (1.5) ile birlikte tatilini geçirmek için Türkiye’ye geldi. Da¤ ailesi saat 11:00 s›ralar›nda ‹stanbul Atatürk Havaalan›’na indi. Pasaport kontrolünde anne Yadigar Da¤’a, ‘kendisinin ve iki çocu¤unun Türkiye’ye elat’›n giremeyece¤i’ belirtilgirebilece¤i, ancak di. Gerekçe olarak da elat isminin Türkiye’de “yasaklanm›fl isimler” aras›nda oldu¤u gösterildi. Annenin bütün itiraz ve çabalar› sonuçsuz kal›nca elat Almanya’ya gönderildi. 2003’te AB Uyum Paketi çerçevesinde bir genelgeyle isim yasa¤› kald›r›ld›. Ancak Türk alfabesinde olmayan Q, X, gibi harflerle isimlerin yaz›lmas› yasakland›. Genelkurmay da Türkçenin kullan›lmas› için haz›rlad›¤› afifllerde bu harflerin üzerini çizmiflti. Radikal, 21 Haziran 2008

W

W

W W

W

W

“‹nsan gözlü çifte VAV” Resim: fienol Yorozlu

W


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.