Express87

Page 1

191254

SAYI: 2008/09

Eylül 2008 6 YTL (KDV DAH‹L)

ABDULLAH AYSU’YLA YEN‹ K‹TABI ÜZER‹NE

Küreselleflme ve tar›m politikalar› HAKAN TAHMAZ’IN KAND‹L ‹ZLEN‹MLER‹

87

Realiteyle yüzleflmek YEREL SEÇ‹MLER ‹Ç‹N BÜTÇEDE TAHR‹FAT BAfiLADI

AKP k›rk kat›rla k›rk sat›r aras›nda S Y O N A L E N T E R N A

fi A L A L A

N‹fiANYANLAR HAD‹SES‹ VE FEM‹N‹STLERE TEPK‹

Feminizmi harcamak neden bu kadar kolay?

08 08 08 Tek kutuplu dünyan›n sonu

OL‹MP‹YATLAR VE Ç‹N

Polis devleti 2.0 POSTMODERN M‹LL‹YETÇ‹L‹K

Askerî-fliirsel kompleks

WILLIAM SAROYAN 100 YAfiINDA

Pencerenin gözyafllar› MAHMUD DERV‹fi’‹N ARDINDAN

Annem, k›zkardeflim, k›z›m


‹mamla müezzinin kavgas›

Palab›y›kl› Livaneli

İstanbul’da bir camide vaaz sırasında birbirine giren imam ve müezzin, birbirlerine “Makarios” diyerek hakaret edince mahkemelik olmuşlar.

Zülfü Livaneli’nin korsan kasetlerini üreten yapımcılar, sanatçının fotoğrafını bulamadıkları için kapakta palabıyıklı adamların fotoğraflarını kullanmışlar.

26 Eylül 1970 tarihli Hürriyet’in birinci sayfas›ndaki “‹mam ve müezzinin Makarios kavgas›” bafll›kl› habere göre, fiehremini Katip Müslâhittin Camii müezzini Yusuf Deniz, imam Hüseyin Güllüce’nin kendisine “Makarios” diye hakaret etti¤i-

ni, imam da vaaz s›ras›nda müezzinin “As›l Makarios sensin. K›z›lbafl!” diye üzerine sald›rd›¤›n› iddia etmifl. Dönemin K›br›sl› Rum lideri Makarios’un ad›n›n kar›flt›¤› bu ilginç kavga mahkemeye tafl›nm›fl, hakim cemaatin dinlenmesi için mahkemeyi ertelemifl.

Milliyet’in 15 Eylül 1979 tarihli haberine göre, Zülfü Livaneli korsan kaset yap›mc›lar›ndan rahats›zm›fl. Sanatç›y› tek rahats›z eden korsan kasetlerle eme¤inin çal›nmas› de¤il, ayn› zamanda kasetlerin kapa¤›nda kendisinin yerine baflkalar›n›n foto¤raflar›n›n kullan›lmas›. Habere göre bu foto¤raflar aras›nda palab›y›kl›, mahallî k›yafetli sanatç›lar›n yan›s›ra, smokin ve papyonlu (ama yine b›y›kl›) Zülfü Livaneliler de varm›fl.

Haz›rlayan: Murat Toklucu

Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H

AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE

Seçim öncesi il yapma vaatleri Yakın tarihimizde hiçbir seçim dönemi olmadı ki bazı büyük ilçelere “il olma” sözü verilmesin. Bu işlerin mucidi, ilk serbest seçimlerle iktidar olan Demokrat Parti’ydi. 1950, 1954 ve 1957 seçimlerini kazan›p iktidar olan Demokrat Parti, 1960’da yap›lacak seçimden önce s›k›nt›dayd›. Halk rahats›zd›, muhalefet bast›r›yordu. DP iktidar›, ABD bir süredir kredi musluklar›n› k›st›¤› için önceki seçimlerden evvel oldu¤u gibi Ziraat Bankas›’ndan köylü seçmene düflük faizli kredi verme, baz› yerlerde aç›ktan para, traktör da¤›tma vb. ifller yapma flans›na sahip de¤ildi. Bu yüzden ‘50’lerin sonuna do¤ru büyük ilçeleri il yapma vaadini icat ettiler. Daha önce seçimleri sürekli aç›k ara kaybettikleri K›rflehir’i cezaland›rmak için ilçe yap›p bir sonraki seçimlerden önce tekrar il yapt›klar› için tecrü-

beliydiler. ‹stedikleri ili ilçe, ilçeyi il yapabiliyorlard›. Meselenin alevlenmesi 17 Eylül 1958’de, Bay›nd›rl›k Bakan› Tevfik ‹leri’nin Bayburt gezisinde Menderes’in Bayburt’un il yap›lmas› istedi¤ini söylemesiyle bafll›yor. Bu sözler Yeni Sabah gazetesinin ifadesiyle “Bayburt’ta bayram sevinci yaflatm›fl”. Bundan sonra ortalamadan büyük bütün ilçeler Ankara’ya heyetler gönderip vilâyet olma isteklerini bildirmeye bafllam›fl. DP’nin durumu iyi kulland›¤› anlafl›l›yor, bir y›ldan fazla bir zaman boyunca nereye gittilerse il vaadi vermifller. 9 Kas›m 1959’da gazetelerde 12 ilçenin il yap›-

laca¤› haberi var. Haz›rlanan tasar›ya göre Merzifon, K›r›kkale, Beypazar›, I¤d›r, Ardahan, Kilis, ‹skenderun, Karaman, Akflehir, Karadeniz Ere¤li, Aksaray ve Divri¤i il yap›lacakm›fl. Cumhuriyet’te, ikinci bir tasar›yla fiebinkarahisar, Develi,

Silifke ve Bayburt’un da il yap›laca¤› yaz›yor. Yeni Sabah gazetesi ise güzel bir hareket yap›p il yap›lmak istenen yerlerdeki 1957 seçim sonuçlar›n› yay›nlam›fl: ‹lçelerin ço¤unda CHP burun fark›yla galip,

dört ilçede ise DP kazanm›fl, ama yine birkaç yüz oy farkla. Ad› geçen ilçeler sevinmifl tabii, ama ya hakk›n›n yendi¤ini düflünenler? Band›rmal›lar mesela, hemen bir protesto mitingi düzenlemek istemifller, kaymakam “bunun yerine Ankara’ya heyet gönderin” deyip engel olmufl. 15 Kas›m tarihli bu haberin alt›nda “Vilayet yap›lmayacaklar›n› ö¤renen Kilisliler infialde” diye bir baflka haber var. 18 Kas›m’da bu kez Edremitlilerin ve Osmaniyelilerin isyan›n› okuyoruz. 22 Kas›m’da Nazilli de Ankara’ya heyet göndererek topa girmifl. Bu arada Bal›kesirliler de iki ilçeleri Band›rma ve Edremit’in il yap›l›p kentin üçe bölünecek olmas›ndan çok rahats›z olmufl ve bir heyet gönder-

Bu habere kimse inanmadı

Şişmanlar ve uzunlar giremez

Kadıköy Kurbağalıdere’nin temizleneceği vaadini bölgede yaşayanlara soran muhabir, hiç beklemediği yanıtlar almış...

1955’te okullara aşırı başvuru olunca yöneticiler “havadan ve yerden tasarruf için” şişman ve uzun boyluların kaydını yapmamaya başlamış.

Hürriyet’in 16 Eylül 1970’deki “Kurbağalıdere’nin temizleneceğine kimse inanmadı” başlıklı haberi, “Eğer ilgililer bilmem kaç yüzüncü vaatlerini yerine getirirlerse dere temizleniyor” diye başlıyor. Bugün bile tebessümle karşılanacak bu vaat, o zaman da inandırıcı bulunmamış. Muhabirin konuştuğu bir Kadıköylü haberi “Ha ha ha” diye karşılamış ve “Lütfen böyle şeylere inanmayınız, dere ne zaman çok kokar, söylenti çoğalır” demiş. 25 yıldır bölgede yaşayan yaşlı bir kadınsa daha ağır konuşmuş: “Saf mısın oğlum sen, buna inanılır mı?”

Demokrat İzmir gazetesindeki habere göre, 1955’te İstanbul’daki ortaokul ve liselere kayıt sırasında “görülmedik bir izdiham” olmuş ve öğrenci sayısı olması gerekenin iki katına ulaşmış. Buna çare olarak okul yöneticileri şişman, uzun boylu ve zayıf

mifller. Gönenlileri de unutmayal›m, onlar da Bal›kesir’e ba¤l› olmaktan mutlu olduklar›n›, Band›rma’ya ba¤lanmak gibi bir fikri kabul edemeyeceklerini söyleyen bir heyet yollam›fllar... Develililer baflbakana teflekkür ziyareti yapm›fl... Silifkeliler davul-zurnayla sokaklara dökülmüfl... Son haberimiz 23 Kas›m tarihli Yeni Sabah’tan. “Siverek vilayet olma azminde” bafll›kl› haber flöyle: “122 kiflilik Siverek heyeti Ankara’da çad›r kuracak ve vilayet karar› al›nmadan geri dönmeyecek.” Bu çabalar 1960 seçimlerinin 27 May›s darbesi nedeniyle yap›lamamas› yüzünden bofla gitti. Ad› geçen 21 ilçeden 7’si ilerleyen y›llarda il yap›ld› (en erkeni otuz y›l sonra), kalanlar hâlâ ilçe.

öğrencilerin kaydını yapmamaya başlamış. Habere göre bu öğrencilerin kayıtları “ancak yüksek bir mevki işgal eden şahıstan gelen tavsiyeyle” mümkün olabiliyormuş. Gazete bu kararın sebebinin “yer ve hava yetersizliği” olduğunu yazıyor, ancak zayıf öğrencilerin kaydının yapılmama sebebi anlaşılamıyor.


MERAM 87: ÜÇÜNCÜ BLOK

Bulufltu¤umuz yer er “fler”de de¤ilse bile bu “fler”de hay›r var. Birgün’ün gaf›, o gafa mal bulmufl Ma¤ribi –bu nahofl deyim için Ma¤riplilerden özür dileriz– gibi sar›lan yeni sa¤c› liberallerin sola nefret kusmas›, kimi Birgün yazarlar›n›n bu gaf› sahiplenme gafletine düflmesi, h›z›n› alamayan liberallerin Sevan Niflanyan’a nazire yaparcas›na sald›r›ya geçmesi, bu arada kuyruklu yalanlardan da medet ummas›... “fier” bu, hay›r ise flu: Resim netleflti, çünkü kimse bu “hesaplaflma”n›n d›fl›nda kalamad›, do¤rudan veya dolayl› olarak iflin içinde olan herkes kendi meflrebine göre bir muhasebe yapt›. Bu muhasebeler içinde bizi en çok Ertu¤rul Kürkçü’nün ve Murat Belge’ninki ilgilendirdi. ‹kisi de bu “hesaplaflma”da dolayl› olarak yer ald› ve ikisi de alt›n› çizdi¤imiz fleyler söyledi. Ertu¤rul Kürkçü, epeydir dile getirdi¤i “üçüncü blok” tezini, 18 A¤ustos’ta Milliyet’te yay›nlanan söyleflide bir kez daha yineledi. Murat Belge de Taraf’taki köflesinde art arda üç yaz›yla Kürkçü’ye “cevap” verdi. “Cevap” t›rnak içinde, çünkü söz konusu yaz›lar al›flageldi¤imiz tarzda bir polemik de¤il, “sesli düflünmek” denen fley daha ziyade. Kürkçü’nün analizinden, tan›mlamalar›ndan yola ç›karak kendi pozisyonunu tarif etti. Sanki sadece okurlar›yla de¤il, kendisiyle de konuflur gibiydi. Ve flu temel soruyla ifltigal ediyordu: Neden “burada” de¤il de “orada”yd›? Asl›nda “burada”yd›. Kürkçü’nün ifadesiyle “AKP’ye de, Ulusalc›lara da karfl› anti-kapitalist bir halk blokunun, bir ‘üçüncü kutbun’ oluflmas›n› savunanlar” aras›ndayd›: “Bir genelleme düzeyinde kendimi ‘üçüncü’ denilen o bloka koyar›m.” Gelgelelim, “ifl bu ‘genelleme’ düzeyinde kalm›yor”du: “Öyle bir cümleyi telaffuz eder etmez, birkaç hayatî soru karfl›n›za dikiliyor: Kimlerle birlikte? Hangi sosyalist ilkeler temelinde?”

H

• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Kandil izlenimleri . . . . . . . . . . . . . . .9 • KEY ödemeleri . . . . . . . . . . . . . . . 14 • Yerel seçimlere do¤ru AKP . . . . . . 16 • Nükleere karfl› Sinop . . . . . . . . . . .18 • Kentsel dönüflüm ve Mamak . . . . . 20 • Sulukule’de y›k›mlar . . . . . . . . . . . .24 • Niflanyanlar ve feminizme tepki . . .26 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 29 • Olimpiyatlar ve Çin . . . . . . . . . . . . 36 • Postmodern milliyetçilik ve Karadzic . 39 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . . 42 • Saroyan 100 yafl›nda . . . . . . . . . .44 • Abdullah Aysu . . . . . . . . . . . . . . . 48 • Hayat TV . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 54 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . .56 • Meflin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . .58 • Mahmud Dervifl . . . . . . . . . . . . . . 61 Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Ali Kesgin, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Aykut K›l›ç, Ayfle Çavdar, Ayflegül O¤uz, Baran Özdemir, Bar›fl Çakan, Batu Boran, Bilge Ceren fiekerciler, Çi¤dem Öztürk, Derya Say›n, Didem Dan›fl, Emre Metin, Ender Ergün, Erdir Zat, Hakan Kardemir, Hakan Lokano¤lu, HknKrtsh, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, ‹rfan Aktan, Meltem Ah›ska, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Mustafa Horufl, Nâz›m Dikbafl, Ogan Güner, Onur Yaz›c›o¤lu, Özay Selmo, Özgür Eren, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, P›nar Uygun, Reha Öztunal›, Rober Koptafl, Saner fien, Serkan Seymen, Siren ‹demen, Sungu Çapan, Süleyman Bilgi, fiahan Nuho¤lu, Tan Morgül, Tora Pekin, Tuncer Erdem, Ulafl Özdemir, Ulus Atayurt, Ümit Bayazo¤lu, Yasemin Avdan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu bask› Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0212 452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, Eylül 2008 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 87 Eylül 2008 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü fiahan Nuho¤lu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

xpress’in düzenli okurlar›, “üçüncü blok”tan yana oldu¤umuzu gayet iyi bilir. Zaten bulufltu¤umuz yer de “buras›”. Ertu¤rul Kürkçü’yle de ayn› yerde bulufluyoruz. Nitekim, “cumhuriyet mitingleri”nin ertesinde “Üçüncü Cephe” bafll›kl› say›m›zda Kürkçü’yle yapt›¤›m›z kapsaml› bir söylefli yer al›yordu. Öte yandan, Murat Belge’nin yukar›daki sorular› bizim de sorular›m›z. Özellikle ikincisi, zira “Hangi sosyalist ilkeler temelinde?” sorusunun cevab›, “Kimlerle birlikte?” sorusunun karfl›l›¤›n› içinde bar›nd›r›yor zaten. Belge’nin alt›n› çizdi¤imiz sözleriyle devam edelim: “Bu toplumun geçmiflini karartm›fl, gelece¤ini de karartmaya kararl› bir faflist cinayet çetesinin çökertilmesi gündeme gelmifl, o toplumun ‘solu’ eli cebinde ›sl›k çalarak dolafl›yor. Demokrasinin harc›nda bir malal›k pay› olmayan bir sosyalizmi bu toplum ne yaps›n?” (19 A¤ustos) “Ergenekon soruflturmas› gibi bir olay bafllam›flken ‘bizi ilgilendirmez, birbirlerini yesinler’ diyen bir anlay›flla m› ayn› çizgide buluflaca¤›z? (...) Benim aç›mdan, tarihin flu aflamas›nda ‘ben Stalinistim’ diyen biriyle ayn› ya da ayr› yerde olmak belirleyici bir yol ayr›m› (ve Türkiye’de ‘tarihin flu aflamas›nda’ da ‘ben Stalinistim’ diyecek çok kiflinin bulundu¤undan flüphem yok). Bu bloku (üçüncü bloku) ‘anti-kapitalist’ olman›n yan› s›ra ‘anti demokratik’ k›l›¤a sokacak unsurlara da açacaksak benim o blokta bir yerim kalm›yor.” (23 A¤ustos) Murat Belge’nin vurgulad›¤› “birbirlerini yesinler”, baflta da söyledi¤imiz gibi, Birgün’ün gaf›yd›. Sorumlular›n›n yapmas› gereken özür dileyip istifa etmekti. Pink Floyd’un “A Momentary Lapse of Reason” flark›s›ndaki gibi “anl›k bir fluur kayb›” herkesin bafl›na gelebilir. Ama o manfleti savunman›n hiçbir özürü yok. Bunca y›l “faflist çeteler halka hesap verecek” diye yürümedik mi? Öte yandan, çok az kifliye mahsus bu aymazl›k solun bütünü-

E

ne atfedilebilir mi? Belge’nin gerekçeleri “burada” de¤il de “orada” olmay› izah edemiyor. Kürkçü’den yapt›¤› al›nt›ya bir daha bakal›m: “AKP’ye de, Ulusalc›lara da karfl› anti-kapitalist bir halk blokunun, bir ‘üçüncü kutbun’ oluflmas›n› savunanlar.” Bu ba¤lamda, anahtar ifade “üçüncü kutbun oluflmas›”. Murat Belge, söz konusu yaz›larda kendisini sosyalist olarak tan›mlad›¤›na ve “bir genelleme yap›ld›¤›nda kendimi ‘üçüncü’ denilen bloka koyar›m” dedi¤ine göre, “üçüncü kutbun oluflmas›”nda yer almas› gerekmiyor mu? Sosyalistlerin mücadele alan› “buras›” de¤il mi? vet, solda, tarihin baflka aflamalar›nda oldu¤u gibi, “flu aflamada” da Stalinistler var. Ancak flimdi, eskiden oldu¤u kadar kalabal›k de¤iller. Bir k›sm› neo-liberal, bir k›sm› Kemalist (ve ulusalc›) oldu ve yeni kimliklerine uygun bloklarda yerlerini ald›. Sosyalist kalanlar›n büyük bölümü ise Stalinizmden epey çark etti, ‘89 öncesindeki dogmalar›n› a¤›zlar›na alm›yorlar. Ve, Murat Belge’nin söyledi¤inin aksine, “ben Stalinistim” diyecek çok kifli yok. Kald› ki en kalabal›k, en güçlü olduklar› zamanlarda, Murat Belge’nin yönetimindeki Birikim dergisi Stalinistlere karfl› etkili bir mücadele yürütüyordu. Peki flimdi, “bu bloku (üçüncü bloku) ‘anti-kapitalist’ olman›n yan› s›ra ‘anti demokratik’ k›l›¤a sokacak unsurlara da açacaksak benim o blokta yerim yok” demenin manas› ne? Murat Belge gibi, kendisini “demokratik sosyalist” olarak tan›mlayanlar›n demokrasi mücadelesini öncelikle “anti-kapitalist blok”ta yapmas› gerekmiyor mu? Bulufltu¤umuz yer “buras›” de¤il mi? “Burada” de¤il de “orada” olman›n izah› ne? fiu galiba: “‹slâm sosyalizmi gibi kavramlara hiçbir zaman yak›nl›k duymad›m. Sosyalizm sosyalizmdir, o kadar. Neysem, öyle ç›kar›m ortaya. ‹flçiyle, köylüyle, halk y›¤›nlar›yla ‘müslüman ol, olma’ tart›flmas›na girmem. Karfl›mdaki ‹slâm konusunu tart›flmak istiyorsa, ne düflünüyorsam onu söylerim, ama önceli¤im bu de¤ildir. Önceli¤im ortak bir hedef için yan yana mücadele vermek ve bu mücadele içinde toplumun güvenini kazanmakt›r. K›saca sorun kitleleri sosyalizme çekmektir. Bunu düflünmek ve söylemek birileri taraf›ndan ‘AKP’yle ittifak’ gibi anlafl›l›yorsa, onlar öyle anlamay› tercih ediyorlard›r. Ama bunun anlam›, kitleleri ideolojik yan›lsamalar›ndan gerçek mücadelenin içine çekmektir, yani AKP ile mücadeledir. ‘Siz mürtecisiniz, toplumun bafl›n› örteceksiniz’ türü polemikler yaparak ve dolay›s›yla kitle ba¤lar›n› güçlendirerek de¤il, kitlelere mücadelenin, demokratikleflmenin, hak ediminin gerçek yöntemini göstererek. Evet, 1 May›s sald›rganl›¤›n› da örnek göstererek.” (22 A¤ustos) Bu sözlerle “üçüncü blok” aras›nda “yan yana mücadele vermek” ifadesi d›fl›nda bir uyuflmazl›k yok. Kiminle ve nerede yan yana? Neden sosyalistlerle ve “burada”, “üçüncü blok”ta de¤il de “orada”, sosyalizm düflmanlar› ve AKP yandafllar›n›n bulufltu¤u yerde? “Kitleleri ideolojik yan›lsamalar›ndan gerçek mücadeleye çekmek” gibi bir hedef, sosyalistlerle yan yana mücadele etmeden nas›l gerçekleflebilir? “Mücadelenin, demokratikleflmenin, hak ediminin gerçek yöntemi” niye “kitlelere” gösteriliyor da, sosyalistlerden esirgeniyor? Yaklafl›k 13-14 sene önce, Express’in haftal›k döneminde, Murat Belge’ye yazd›¤›m›z aç›k mektubun bafll›¤› “Hadi gel köyümüze dönelim”di. O zaman da liberaller ve Kemalistler vard› –liberaller en az bugünkü kadar azg›nd›, Kemalistler ise daha düflük bir profil sergiliyordu. “Köyümüz”den murad›m›z,1980 öncesinde Birikim’in, 1980 sonras›nda Yeni Gündem’in sözcülü¤ünü yapt›¤› “üçüncü köy”dü. Ça¤r›m›z› yineliyoruz.

E

3


Bülent Somay

Stephen Kern

Çokbilmifl Özne

Nedenselli¤in Kültürel Tarihi

Metis Tarih Toplum Felsefe, 208 sayfa

B‹L‹M, C‹NAYET ROMANLARI VE DÜfiÜNCE S‹STEMLER‹

Çok Bilmifl Özne, Bülent Somay'›n 1999-2008 y›llar› aras›nda kaleme ald›¤› dokuz yaz›dan olufluyor. Bu yaz›lar›n üç ana temas› var: Ayd›nlanma anlay›fl› ile kendisini bunun karfl›s›nda konumland›ran postmodernist anlay›fl›n oluflturdu¤u kapal› ikili yap›n›n radikal elefltirisi. Sol'un kendisini yeniden tarif etmesi gereklili¤i ve son olarak da Sol'un dikkatini tekrar iflçi s›n›f›na çevirmesinin önemi.

Metis Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Emine Ayhan, 536 sayfa

Ifl›k Sözcükleri

"Neden?" – Bir fleyleri anlama, bir fleyleri birbirine ba¤lama ihtiyac›yla adeta istemsizce sordu¤umuz, sormaktan kendimizi alamad›¤›m›z bu soruyu insan deneyiminin en temel sorusu addediyor Kern. Çal›flmas›nda baflta cinayet romanlar› olmak üzere pek çok klasik ve modern edebiyat eseri arac›l›¤›yla Viktorya dönemindeki ve modern dönemdeki nedensellik anlay›fl›n›n izini sürüyor. Bilgi içeri¤i, ak›c› anlat›m› ve genifl edebiyat yelpazesiyle, cinayet romanlar›n›n sürükleyicili¤ine sahip doyurucu bir çal›flma.

TAR‹H‹N FOTOGRAF‹S‹ ÜZER‹NE TEZLER

Jon Elster

Metis Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Aziz Ufuk K›l›ç, 224 sayfa

Ekfli Üzümler

Eduardo Cadava

Walter Benjamin üzerine söz alan bir kitap bu asl›nda, ama bir yan›yla da Benjamin'i "sürdüren", onun temalar›n› ondan ve onunla söylefliye girmifl birçok yazardan al››nt›larla tam anlam›yla "iflleyen" bir kitap. Baflta tarih ve foto¤raf olmak üzere, mimesis, hayaletler, y›ld›zlar, düfller, uyan›fl, alegori ve yas, çeviri, yeniden üretim, dil, tafllaflma, bellek ve unutma, ölüm gibi bir dizi tema üzerine "düzyaz› foto¤raflar" kaleme al›yor. Ama kitap boyunca izini sürdü¤ü temel bir mesele var: tarih ile foto¤raf aras›ndaki iliflki. Benjamin'in tarih anlay›fl›n› foto¤raf›n diliyle, par›lt›lar ve imgeler üzerinden dile getirdi¤ine dikkat çeken Cadava, çizgiselli¤e de¤il, süreksizli¤e dayal› bu tarih anlay›fl›n› bizzat kendi yaz› prati¤iyle de sergiliyor. Okurlar›m›z›n da bizim gibi bu kitab› çok sevece¤ini düflünüyoruz.

Dorrit Cohn

fieffaf Zihinler KURMACA ESERLERDE B‹L‹NC‹N SUNUMU Metis Elefltiri, Çeviri: Ferit Burak Aydar, 304 sayfa

Romanlarda somut olaylar›n, varl›klar›n anlat›m› ve roman kiflilerinin aralar›ndaki konuflmalar bir yana, s›kl›kla kahramanlar›n zihinleriyle karfl›lafl›r›z. Dorrit Cohn da romanlar›n bu yan›na olan ilgisinin, "düflüncelere dalan karakterlerle, kendi kendine konuflma sahneleriyle dolu romanlara olan düflkünlü¤ünün" sonucunda, edebi söylemin olanaklar›n› anlamak için giriflti¤ini söylüyor bu kitab› yazmaya. ‹ncelemesini Dostoyevski, Henry James, Mann, Kafka, Joyce, Proust, Woolf ve Sarraute gibi önemli on dokuzuncu ve yirminci yüzy›l yazarlar›n›n klasik nitelikteki eserlerine dayand›ran yazar, roman karakterlerinin kurulmas›nda ortaya ç›kan gramatik ve üslupsal yap›lar› ele al›yor. Kitapta, kurmaca eserlerde karakterlerin zihinsel yaflant›s›n› sunmak için kullan›lan bilinç-ak›fl›, monolog, psiko-anlat› gibi çok say›da yazarl›k tekni¤i derinlemesine inceleniyor.

RASYONAL‹TEN‹N ALTÜST ED‹LMES‹ ÜZER‹NE ÇALIfiMALAR Metis Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Bar›fl Cezar, 232 sayfa

Tilki uzanamad›¤› üzüme neden ekfli der? Peki o zaman yasak meyve neden tatl›d›r? Tercihlerimizi ne gibi faktörler etkiliyor? Neden s›k s›k düpedüz irrasyonel tercihler yap›yoruz? Bunlar›n rasyonel de¤il de irrasyonel oldu¤unu nereden biliyoruz? Seçimler zevklere, zevklerse geçmiflteki seçimlere ba¤l›ysa, burada bir yumurta-tavuk durumu mu söz konusu? ‹rademizi kullanarak bir tür irade veya istem yoklu¤u haline ulaflabilir miyiz? Zihnimiz bize nas›l oyunlar oynuyor? Biz zihnimize nas›l oyunlar oynuyoruz? Baflta Slavoj Zizek olmak üzere ideoloji kuram›yla u¤raflan çeflitli düflünür ve sosyal bilimcileri etkilemifl olan Jon Elster, Ekfli Üzümler'de mant›k diliyle insan psikolojisinin derinlerine inerek paradoksal do¤am›z› gözler önüne seriyor. Oyun kuram›ndan iktisada, psikolojiden felsefeye, tarihten edebiyat elefltirisine birçok disiplin içinde rahatça gidip gelen bu kitap, Metis'te özel bir önem verdi¤imiz disiplinleraras› çal›flmalar›n klasikleflmifl parlak örneklerinden.

Roberto Bolaño

Uzak Y›ld›z Metis Edebiyat, Roman, Çeviri: Zerrin Yan›kkaya, 136 sayfa

fiili'de Pinochet darbesiyle de¤iflen hayatlar› genç edebiyatç›lar›n gözünden anlat›yor Uzak Y›ld›z. Darbe s›ras›nda edebiyat atölyelerinde seslerini bulmaya çal›flan genç solcu flairler olan kahramanlar›m›z, darbeyle birlikte korkunç ac›larla yüz yüze kal›yorlar. Oysa edebiyat atölyesinden tan›d›klar› tuhaf bir alayl› flair, darbenin ertesinde sanat›na yeni aç›l›mlar buluyor; fliddetle halk›n› katleden darbe rejiminin ruhuna tamamen uyan, tüyler ürpertici, dehflet dolu yeni bir "fliir" yarat›yor. Bolaño'nun pek çok yap›t› gibi otobiyografik özellikler tafl›yan bu roman, hem darbenin meflrulaflt›r›lmas›, iflbirlikçilik, bir toplumun dönüflümleri üzerine hem de fliirsel biçim, sanat›n etkileri, fliirle siyasetin iliflkisi, edebiyat elefltirisinin anlam› gibi konular üzerine pek çok soruyla bafl bafla b›rak›yor okuru.

metis


Yalan dolan treni KARS / ED‹RNE– Hürriyet gazetesi 60. kurulufl y›l›nda “Hürriyet Hakk›m›zd›r, Tren Özgürlüktür” adl› bir proje bafllatt› ve 11 vagondan oluflan Hürriyet Treni, Kars’tan Edirne’ye kadar 45 istasyona u¤ray›p “insan haklar› e¤itimi” verdi. Fakat ak›llara tak›lan soru flu: Logosunun alt›na “Türkiye Türklerindir” yazmaktan utanmayan, say›s›z insan haklar› sab›kas› olan bir gazetenin insan haklar›yla ne ilgisi olabilir? ‹flte bu sorunun yan›t›n› aramak için Hürriyet’te her gün yay›nlanan “Tren Güncesi”nden ç›kar›lan baz› ilginç notlar...

Ergenekon mu, tren mi? Tren dikkatimizi ilk olarak Ertu¤rul Özkök’ün 2 Temmuz tarihli yaz›s›yla çekti. Bir gün önce, aralar›nda darbeci emekli paflalar›n da oldu¤u bir grup, Ergenekon operasyonunda gözalt›na al›nm›flt›. Bütün ülke bu gözalt›larla sars›l›rken Özkök’ün gündemi baflkayd›: “Gündem bizim trenimizden kayacak diye çok üzüldük. Hiç kuflkusuz di¤eri de çok önemli bir olay. Ama bugün benim akl›m Ergenekon’da de¤il, Türkiye’nin gelece¤ini gördü¤üm bu trende.” Özkök’ün darbeci paflalarla ilgili haberleri önemsememesi flafl›rt›c› de¤il, zira kendisi “Ben gazeteci olarak 28 fiubat’› destekledim. Hâlâ da destekliyorum. Yar›n bu ülke, o flartlara düflse, yine desteklerim” yazabilmifl bir insand›r. Tabii, Özkök’ün Türkiye’nin gelece¤ini gördü¤ü ve Ergenekon operasyonundan önemli buldu¤u trenin nas›l bir fley oldu¤unu merak etmemek elde de¤ildi.

fiEH‹R HATLARI Me¤er Hürriyet yöneticileri, ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’nin kabulüyle ayn› y›l kurulmufl olman›n yeterli bir yak›nl›k oldu¤unu düflünmüfl olacak ki, iki kavram› birlefltirip “Hürriyet 60. Y›l ‹nsan Haklar› Treni” kald›rmaya karar vermifl. Birkaç gün üst üste trenle ilgili haberleri okuduk, ama konuyu Express toplant›s›nda konuflurken fark ettik ki, bir kifli d›fl›nda kimse trenin “insan haklar› treni” oldu¤unun fark›nda de¤ildi. Daha do¤rusu kimse Hürriyet’in insan haklar›yla ilgili bir faaliyet yürütece¤ine ihtimal vermiyordu. Vakit gazetesinin “Laik Cumhuriyet’in 85. Y›l› Treni” kald›rmas› kadar tuhaf bir durumla karfl› karfl›yayd›k. Öncelikle trenin rutinini verelim. Gidilen istasyonlarda her sabah aile içi fliddetle ilgili seminerler veriliyor, ard›ndan Af Örgütü’nün atölye çal›flmalar› bafll›yor. Sonra Akbank Çocuk Tiyatrosu bir oyun sahneliyor, ard›ndan insan haklar› sohbetleri yap›l›yor. Bunun d›fl›nda, afla¤›da bolca örne¤ini görece¤imiz gibi kent protokolünün treni ziyaretleri var.

Tren, 1 Temmuz’da Kars protokolü taraf›ndan u¤urlan›p 45 günlük yolculu¤a ç›k›yor. U¤urlama töreninde bir konuflma yapan Ayd›n Do¤an’›n k›z› Vuslat Do¤an Sabanc›’n›n, amaçlar›n› “Hak kavram›n› çocuklara, kad›nlara ve gençlere anlatmak, demokrasi taban›n› büyütmeyi hedeflemek, Türkiye'de yaflayan herkese, tüm bireylere haklar›n› ö¤retmek” diye aç›klamas›, “Hiç oralara kadar zahmet etmeyip adam gibi gazete yapsayd›n›z da insan haklar› mücadelesini öyle sürdürseydiniz daha iyi olmaz m›yd›” dedirtiyor. Do¤an H›zlan da trenin ilk gün heyecan›na kap›lanlardan. Ertesi günkü yaz›s›n› trene ay›ran Do¤an Bey’in “Bu kitab› okumad›m ama...” diye bafllayan kitap elefltirilerine aflina olanlar, önce yaz›n›n trene binilmeden yaz›ld›¤›n› düflündüler hakl› olarak. Fakat anlafl›lan o ki, H›zlan gerçekten gitmifl Kars’a. Yaln›z hep Kars Gar›’ndan söz etmesi istasyon d›fl›na ç›kmad›¤› kan›s› uyand›r›yor. H›zlan, yaz›s›n›n sonunda Hürriyet insan haklar› treninin ne kadar önemli bir misyon yüklenHürriyet’in ‹nsan Haklar› treni ‹stanbul’da Genç Siviller’in protestosuyla karfl›land›

di¤ini yazm›fl ve her nedense “Edebiyat, insan haklar›n›, özgürlü¤ünü, eflitli¤ini savunur” demifl. “Hürriyet, insan haklar›n›, özgürlü¤ünü, eflitli¤ini savunur” demeyi içine sindirememifl olabilir mi? Tren ertesi gün Erzurum’da. Klasik protokol z›rval›klar›n›n ard›ndan konuflmalara geçiliyor. ‹kinci günün en önemli özelli¤i Hürriyet’in yaz› iflleri toplant›s›n›n trende yap›l›yor olmas›. Toplant›dan bir de foto¤raf kullanm›fllar birinci sayfada, herkes kahkahalar at›yor. “Biz o kadar rahat adamlar›z ki böyle e¤lene e¤lene gazete yap›yoruz” foto¤raf› asl›nda bu. Trenin turu boyunca en çok dikkat çeken kifli Hürriyet Kurumsal ‹letiflim Müdürü Emel Armutçu. “Tren Güncesi”ni her gün o yaz›yor. Üçüncü durak Erzincan. Protokol tam kadro gelmifl, Armutçu vali ve belediye baflkan›na teflekkür ettikten sonra bir gün önceye gönderme yaparak “Erzurum'da vali ve belediye baflkan›n›n trene hiç ilgi göstermeyerek önemsemedi¤ini ortaya koydu¤u insan haklar› kavram›n› belli ki Erzincan protokolü önemsiyor” yazm›fl. Bu sat›rlar hakikaten etkili oluyor ki bundan sonra gidilen tüm flehirlerde protokol tam kadro haz›r bekliyor. Hürriyet kafas›na göre insan haklar›na sayg› bu kadar kolay; treni karfl›lamaya geliyorsan insan haklar›n› önemsiyorsun, gelmiyorsan önemsemiyorsun.

Özkök’ten na¤meler Erzincan’la ilgili bir yaz› da Ertu¤rul Özkök yazm›fl. Hürriyet’in içinde bulundu¤u bir insan haklar› projesini devlet de dahil kimselerin iplemeyece¤ini biliyor olmal›, ama her ihtimale karfl› “‹nsan haklar› falan diyoruz da, devletimize sad›¤›z” mesaj› verdi¤i enteresan bir yaz› yazm›fl. Erzincanl› büyük bir ifladam›n›n cumhuriyetin sa¤lad›¤› olanaklarla devlet paras›z yat›l› okullar›nda okuyarak çok baflar›l› oldu¤unu anlatm›fl önce, ard›ndan kendisinin de devlet okullar›nda okudu¤unu, devlet bursuyla yurtd›fl›na gitti¤ini... Senelerdir paral› e¤itimin bayraktarl›¤›n› yapan, paral› e¤itime karfl› olanlar› geri kafal›l›kla suçlayan da kendisi de¤il miydi? Acaba diyoruz, kafas›na bir fley düfltü de treni bahane ederek “E¤itim hakk› en temel insan haklar›ndan biridir ve devletin görevlerinden biri yurttafllar›na e¤itim olana¤› sa¤lamakt›r” gibi bir fley mi söyleyecek? Tabii ki söylemiyor, aç›k aç›k diyemese de Ergenekon operasyonunu ima

5


Habere konu olan “manyak”, dönemin ‹nsan Haklar› Derne¤i Genel Baflkan Yard›mc›s›, bugünün Diyarbak›r Belediye Baflkan› Osman Baydemir’di. Gazetenin hedef gösterdi¤i Baydemir’in tek suçu birkaç gün önce öldürülen bir hava korsan› için “sa¤ yakalansa iyi olurdu” demesiydi. Hürriyet yazar› Emin Çölaflan da 1996’da o zamanki ‹HD Genel Baflkan› Ak›n Birdal için "Ak›n Birdal diye biri var, PKK'n›n flubesi gibi çal›fl›yor (...) Birdal’›n yapt›klar› soytar›l›¤›n ve Türkiye'ye ihanetin en büyü¤üdür. (...) Hiç kuflkum yok Türk Milleti bütün bu hainlerden, namussuz ve flerefsizlerden bir gün hesap soracak" diye yaz›p hedef gösterdi. Murad›na ermek için iki y›l beklemesi yetti, Birdal silahl› sald›r›ya u¤ray›p a¤›r yaraland›. Birdal, bugün Diyarbak›r milletvekili.

edip “(Bize bunlar› sa¤layan) Devlete ve cumhuriyete yap›lan haks›zl›k, onlara reva görülen nankörlük içime iflliyor” diyor. ‹nsan haklar› treni organizasyonunun bafl›ndaki kafa bu yani. Bir sonraki durak Sivas. Gazetenin haberine göre en çok ilgiyi Hürriyet’in seçme birinci sayfalar›ndan oluflan sergi çekmifl. Acaba aralar›nda Sivas katliam›n›n ertesi günü att›klar› “Sivas’ta Aziz Nesin isyan›” manfletinin oldu¤u birinci sayfa da var m›d›r? Yoktur herhalde...

“Hat›rlars›n›z, Ahmet Kaya...” Samsun dura¤› da çok flenlikli. Emel Armutçu, Samsun günlüklerinde kendilerini büyük bir kalabal›¤›n karfl›lamaya gelmemesine “Samsunlular›n ço¤u denize ya da pikni¤e gitmifl gibi görünüyor” diye sitem ediyor. Neyse ki karfl›lamaya gelen belediye baflkan› "‹nflallah bu trenin gelecek y›lki start› Samsun'dan verilir" dile¤inde bulunarak Hürriyetçileri memnun etmifl. Valinin de insan haklar›na en az belediye baflkan› kadar önem verdi¤ini, çocuk tiyatrosu için bekletilen ö¤rencilerini daha fazla bekletmek istemedi¤i için geri götürmeye kalkan anaokulu ö¤retmenine engel olmas›ndan anl›yoruz. Hürriyetçiler Samsun’da insan haklar› e¤itimi için as›lan afifllerin içindeki, polisin insanlar› coplad›¤› bir foto¤rafla ilgili küçük bir müdahale de yaflam›fllar. Gardaki bir polis "Bizi kötü temsil eden foto¤raflar› niye as›yorsunuz?" diye sormufl, Hürriyetçiler "Sizi kötü temsil eden foto¤raf de¤il o, polisin ölçüsüz fliddeti" cevab› al›nca da "O da kim bilir ne yapm›flt›r ki bu muameleyi görüyor" demifl. Emel Armutçu konuyu “‹flte Hürriyet Hakk›m›zd›r trenine neden ihtiyaç duydu¤umuzun resmi” diye de¤erlendirmifl. Memleketin en büyük gazetesinin, derdini afiflleme yoluyla anlat›yor olmas›ndaki tuhafl›k da kimsenin dikkatini çekmiyor bu arada. Trenin yeni dura¤› Malatya. Hürriyet yetkilileri kendilerini karfl›lamaya gelenlerle birebir konuflmufllar. Ne konufltular acaba diye merak ediyoruz. “Sevgili Malatyal›lar, hat›rlars›n›z, hemflehriniz Ahmet Kaya’y› bir manfletimizde öyle olmad›¤›n› bile bile PKK’l› diye hedef göstermifl, adama memleketi dar etmifltik. Adamca¤›z öldürülece¤i endiflesiyle yurtd›fl›na kaçmak zorunda kalm›fl, orada üzüntüsünden ölmüfltü” diyecek halleri yok tabii. Malatyal›lara insan haklar› konusunda çocuklar›n e¤itiminin ne kadar önemli oldu¤unu, bu ne-

6

denle öncelikli olarak çocuklar› hedeflediklerini anlatm›fllar. Hedef kitlenin çocuklar olmas›n›n sebebi, Hürriyet gazetesiyle insan haklar› aras›nda bir iliflki oldu¤una sadece çocuklar›n inanabilece¤i düflüncesi olabilir mi? Belki de...

Elaz›¤’da aile içi fliddet yok Elaz›¤’da da valinin bafl›nda bulundu¤u protokol karfl›l›yor treni. Vali treni karfl›lamaya geldi¤ine göre insan haklar›na can› gönülden ba¤l› biri belli ki. Yaln›z, Emel Armutçu’nun “Aile içi fliddete karfl› neler yap›yorsunuz” sorusuna “Bizde aile içi fliddet yok” cevab› vermesinden huylan›yoruz biraz. Neyse ki “Bu tren konseptinin di¤er medya gruplar›na da örnek olmas›n› diliyorum” diyerek insan haklar› konusundaki duyarl›l›¤›n› bir kez daha gözler önüne seriyor. Tren Elaz›¤’dan sonra Mufl’a gidiyor. Gazetenin haberine göre Mufllular treni “Nerede kald›n›z” diye karfl›lam›fllar. Belli ki saatlerce garda beklemifl olmaktan flikâyet ediyorlar, ama gazete bunu büyük bir marifetmifl gibi anlat›yor. Yola sabah 08.00’de ç›kan tren ö¤leden sonra 16.30’da varm›fl Mufl’a. Gecikmenin sebebini flöyle anlat›yor Emel Armutçu: “Elaz›¤'dan Mufl'a uzun bir yolumuz var. Kilometrelerle ilgili bir uzunluk de¤il bu sadece; seyahatin güvenli¤i için s›k s›k durmak zorunda oldu¤umuzdan uzuyor yolumuz. Bir duraktan bir dura¤a, önce önümüzdeki yolun güvenli olup olmad›¤› kontrol ediliyor, sonra bize geçifl veriliyor. Can güvenli¤imiz için askeri birlikler deste¤ini esirgemiyor.” Buraya kadar eyvallah, ya hemen arkadan gelen flu cümlelere ne demeli: “‹nsan haklar› mücadelesi

biraz da böyle bir fley; bazen kelle koltukta gezmek gerekebiliyor. Sadece tren yolculuklar›nda de¤il, her anlamda, her yolculukta.” Hürriyet’in kelle koltukta insan haklar› mücadelesi verdi¤i tren Mufl’tan sonra Tatvan’da. Tatvan haberinde “Hürriyet Treni dün Bitlis'in Tatvan ‹lçesi'nde herkesi flaflk›nl›¤a u¤ratan bir coflkuyla karfl›land›” denirken, Emel Han›m “Böyle karfl›lama görmemifltik” diyor. Hakikaten haberin foto¤raf›ndaki kalabal›¤› görüp “Demek Tatvan’da bu kadar iflsiz güçsüz adam var” dememek mümkün de¤il, öyle bir kalabal›k. Yeni durak Batman. Batman’da yaflanan en önemli hadise, flark›c› Murat Evgin’in Kars’tan yola ç›k›fl›na kat›ld›¤› trenden çok etkilenip besteledi¤i flark›y› Hürriyet’e arma¤an etmesi. “Yetiflkin bir insan bu kadar saçma sapan bir fley yazamaz” dedirten flark›n›n sözleri aynen flöyle: “Kars'tan ‹stanbul'a / Hürriyet hakk›m›zd›r / Bir tren ç›kt› yola / Hürriyet hakk›m›zd›r / Haydi kat›l bize / Hürriyet treninde / Tren özgürlük demek / Hep beraber el ele / Haydi kat›l bize / Hürriyet treninde / 60. y›l bu / Hürriyet'le el ele...”

“Manya¤a bak!” Diyarbak›r dura¤› da çok enteresan. Gazeteye göre Diyarbak›rl›lar “Do¤u’nun insan haklar›na en çok hasret insanlar›”ym›fl. O yüzden epey bir kalabal›k gelmifl. Her yeri anlad›k da, insan bari Diyarbak›r’a gitmekten utan›r. Bugüne kadar yapt›klar› Kürt haberlerini geçelim, 1 Kas›m 1998’de, ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi ve Hürriyet gazetesi 50 yafl›ndayken yani, “Manya¤a Bak” manfletiyle ç›km›fllard›.

“Ceza yeme, f›st›k ye” 16’›nc› durak Osmaniye. Tren Osmaniye Gar›’nda mehter tak›m› taraf›ndan karfl›lanm›fl. Böylece Hürriyet Treni, “ilk insan haklar› treni” olmakla kalmay›p, “fetih marfllar›yla karfl›lanan ilk insan haklar› treni” olma unvan›n› da kazan›yor. Osmaniye’deki enteresan bir di¤er durum da polislerin gara gelip stand açmas›. Çeflitli kampanyalar bafllatm›fllar, bunlardan en acayibi trafik polislerinin “Ceza yeme, f›st›k ye” adl› kampanyas›. Hürriyet, trafik polislerinin sürücülere yer f›st›¤› da¤›tmas›ndan ibaret kampanyay› yere gö¤e koyamam›fl. Adana, Mersin, Karaman, Ni¤de, Çank›r› ve Zonguldak duraklar›nda dikkat çekici bir icraat yok. Trenin Adana ve Kayseri’de yine mehter tak›m›yla, Mersin’de 10’uncu Y›l, Karaman’da ise ‹zmir marfl›yla karfl›land›¤›n› not düflelim sadece.

‹nsan haklar›na madensuyu Tren Zonguldak’tan sonra Ankara’ya gidiyor. Kafileyi karfl›layanlar aras›nda Ertu¤rul Özkök’ün damad›, Hürriyet spor yazar› Ercan Saatçi de var. Saatçi’nin ad› bir sonraki durak Eskiflehir’de de “Türk K›z›lay’› da Hürriyet Treni’nde” haberinde geçiyor. Cehaletimizi mazur görün, ama bu vesileyle ö¤reniyoruz ki Ercan Saatçi, K›z›lay Yönetim Kurulu üyesiymifl! Saatçi’nin bu göreve hangi donan›m› nedeniyle getirildi¤i muammas› bir yana, etkinliklerden biri olarak yolculuk s›ras›nda K›z›lay madensuyu da¤›tacaklar›n› aç›klamas› da ilginç. Eskiflehir’den sonra gidilen Afyon Gar›’nda bugüne kadar yap›lan en acayip karfl›lama yap›l›yor. Hürriyet’in haberinden ay-


nen aktaral›m: “Afyonkarahisarl› lokumcular›n lokumdan yazd›klar› ‘CNN Türk’ ve ‘Hürriyet’ yaz›lar› ilgiyle karfl›land›.” Afyon’dan sonra s›rada Burdur var. Gazetenin “Burdur bir gün de¤il, her gün tren istiyor” haberini görünce Burdurlular›n her gün Hürriyet Treni istediklerini san›p hayretler içinde kal›yoruz önce, neyse ki mesele baflkaym›fl. 2004 y›l›ndan beri Burdur’a tren seferi yap›lm›yormufl, her gün tren istemekten kas›t oymufl. Bu tren iste¤i Hürriyet yazarlar›ndan Özdemir ‹nce’nin de dikkatini çekiyor, ama hiç beklenmedik biçimde: “Burdur'da çocuklar ‘Demiryolumuzu, trenimizi isteriz!’ demifller. Ülker, kendi kendine söylendi gazeteyi okurken: ‘A çocu¤um, anneniz-baban›z demiryolunu komünistlik sayan iktidarlara oy verip onlar› iktidara geçirdi!’” Bu durumda biz de Özdemir Bey’in efli Ülker Han›m’a “A han›mefendi, peki sizin kocan›z›n çal›flt›¤› gazete o iktidarlara hizmet d›fl›nda ne yapt› bugüne kadar?” diye sorabiliriz pekala. Hatta flunlar› da sorabiliriz: “Hürriyet’te bugüne kadar demiryolunu destekleyen tek bir haber, yaz› ç›kt› m›? Eflinizin de aralar›nda oldu¤u köfle yazarlar›, ‘Trafik kazalar›nda binlerce insan ölüyor, bunun sebeplerinden biri demiryollar›n›n üvey evlat muamelesi görmesidir’ dediler mi? Ülkenin en güzel ormanlar› otoyollara kurban edilirken, otomobil sanayi, petrol endüstrisi üstüne tek bir yaz› yazd›lar m›?”

Atatürk’ün tren flark›lar› Trenin sonraki dura¤› Denizli. Etkinli¤in sözde amac› insan haklar› bilinci afl›lamak, ama Denizli gar›nda Af Örgütü’nün afifllerinin yan›nda dizili Buldan dokumalar›, Denizli havlular› ve renk renk flallar, iflin saçmal›¤›n› çok güzel özetliyor. Denizli’nin ard›ndan gidilen Uflak’tan da çok etkilenmifl Emel Armutçu. Ö¤le yeme¤inde dinledikleri flark›larsa unutulmazm›fl: “Ö¤le yeme¤imizi restore edilmifl çok güzel bir Uflak Kona¤›'nda, ‘Atatürk'ün Trende Dinledi¤i fiark›lar’› dinleyerek yedik. Vali Kavas'›n efli Yefleren Han›m, evden getirtti, seyahatimize uygun olsun diye.” Uflak’tan sonra s›ras›yla Manisa, Bal›kesir ve Band›rma’ya gidiliyor. Bir sonraki durak Kütahya’da da Denizli gibi karfl›lan›nca Emel Armutçu isyan ediyor: “Bir süredir Hürriyet Treni, vard›¤›m›z flehirlerin kendini tan›tma çabas›n›n mekan› haline geldi. Dün Kütahya'da oldu¤u gibi... Kütahya güzel bir flehir; kendini aflma-

ya çal›fl›yor. ‹ndi¤imizde garda, çinilerden bindall› defilesine, susaml› helvadan mant›ya, lokuma, bin bir çeflit Kütahya ürünü vard›. Hepsi çok güzel, de¤erli ve tan›t›lmaya lay›k. Bu çaba da anlafl›lmaz de¤il. Ama ad› üstünde, trenimiz bir ‘insan haklar›’ treni.” Osmaniye polisinin “Ceza yeme, f›st›k ye” kampanyas›ndan söz etmifltik. Kütahya polisi de yarat›c›l›kta s›n›r tan›mam›fl ve bireysel silahlanmaya karfl› "Silah alma eline, alt›n tak geline" adl› bir kampanya bafllatm›fl. Osmaniye’deki kampanyada trafik polislerinin sürücülere yer f›st›¤› da¤›tt›¤›n› biliyorduk, ne yaz›k ki Kütahya’daki kampanyan›n detaylar› gazetede yok. Bilecik’teki karfl›lama yine coflkulu geçmifl, Hürriyet Kurumsal ‹letiflim Müdürü Evrim Sümer'e Osmaneli karpuzu ve mermerden yap›lan Hürriyet logosunun hediye edilmesi “günün en hofl sürprizi”ymifl. Kocaeli dura¤› ise “Hürriyet Treni'nin 41'inci dura¤›, 41 plakal›, karayolu yolculuklar›n de¤iflmez hediyesi piflmaniyenin merkezi Kocaeli'ydi” diye yaz›lm›fl. Piflmaniyenin merkezinden sonraki durak ise Haydarpafla Gar›. Haydarpafla’da akflam bir konser düzenlenmifl. Murat Evgin’in tren için yazd›¤› flark› sözleri için “Yetiflkin bir insan bu kadar saçma sapan bir fley yazabilir mi” demifltik, sözümüzü geri al›yoruz, daha beterini de yazabilirmifl. Emel Armutçu ve trendeki mesai arkadafllar›n›n birlikte yazd›¤›, yazmakla kalmay›p sahneye ç›k›p söyledi¤i flark›n›n sözleri aynen flöyle: “Hürriyet Treni / Ülkeni keflfetmek demek / ‹nsanlara umut da¤›tmak demek / 9990 kilometre yol yapmak demek / 80 kiflilik aile olmak demek / Oradaki köye gitmek demek / Gülmek ve güldürmek demek / Yalpalayarak yürümek demek / Tren t›ng›rt›s› ninni demek / Aile içi fliddete son demek / Yemekli'de curcuna demek / Çocuklara haklar›n› ö¤retmek demek...”

Tren Hürriyet’e de u¤rar m›? Haydarpafla’dan Sirkeci ‹stasyonu’na gidiliyor. Haz›r Sirkeci’ye gelmiflken Hürriyet binas›na da u¤ray›p insan haklar› e¤itimi verirler belki diyoruz, ama sonraki durak K›rklareli’ymifl. Emel Armutçu’nun yazd›¤›na göre buradaki, en görkemli karfl›lama olmufl. “‹nsanlar›n büyülenmifl gibi trene bakmalar›ndan çok etkilendim” diyor, önce K›rklarelilerin kendilerinden büyülendiklerini sanm›fl ama sonra anlam›fl durumu, me¤er 17 y›ld›r tren seferi yap›lm›yormufl K›rklareli’ne.

‹nsanlar›n trenden büyülenme sebebi oymufl. Son durak Edirne. Her yerde yöresel ürünlerle karfl›lanan treni, gar meydan›nda ya¤l› gürefl tutan iki pehlivan karfl›lam›fl. Gezinin Mufl aya¤›nda “Kelle koltukta insan haklar› mücadelesi verdiklerini” söyleyen Emel Armutçu son dura¤›n Edirne olmas›na da devrimci anlamlar yüklemifl: “Biz bu projeyle, ‘Edirne’den Ardahan’a’ deyiflini, –do¤unun lehine– tersine çevirdik. Özgürlü¤ü savunmak, tabular› da y›kmakt›r. Hep bat›n›n do¤uya bir fleyler verece¤ine olan inanc› sarst›k. Do¤unun bat›ya katacaklar›n›n daha tükenmedi¤ini, tükenmeyece¤ini yerinde gördük, gösterdik.” Trenin hikâyesi özetle böyle. Görüldü¤ü gibi özeti bile insanda bir sahtelik, yapayl›k duygusu uyand›r›yor. Üstelik rahats›zl›k veren tek mesele insan haklar› kavram›n›n bu pervas›zl›kla kullan›lmas› de¤il, zira Hürriyet insan haklar›na ne kadar yak›nsa kampanya boyunca öve öve bitiremedikleri demiryollar›na da o kadar yak›n. Do¤an ailesi Petrol Ofisi’nin, yani en büyük akaryak›t da¤›t›m flirketinin sahibi. Hal böyle olunca Hürriyet’in “Tren Özgürlüktür” kampanyas› bafllatmas›n›n bir sigara flirketinin kansere karfl› kampanya bafllatmas›ndan fark› kalm›yor. Gazetenin insan haklar› anlay›fl›n› ise tren yoldayken bir kez daha gördük. Hürriyet Güngören’deki bombalama olay›yla ilgili de yarg›s›z infaz yapt› ve mahkemeye bomba koymaktan de¤il, örgüt üyeli¤inden ç›kar›lan gençleri bombac› ilan etti, boy boy foto¤raflar›n› yay›nlad›. Bunlar› görünce insan›n “Ertu¤rul Bey” deyip, James Baldwin’e nazire yaparak soras› geliyor: “Nereye gitti tren?” – Murat Toklucu

Masis’e t›rmanmak ER‹VAN– Ermenistan’a gitmek için yola ç›kmadan önce, Ermeni meselelerinde önyarg›l› olmad›¤›n› bildi¤im bir arkadafl›m flöyle bir uyar›da bulunmufltu: “Bizde oldu¤u gibi onlarda da fanatikler olabilir, kendine dikkat et.” Erivan, I¤d›r’a yüksek binalar› seçilebilecek kadar yak›n. Ama bir o kadar da uzak. Aram›zdaki s›n›r kap›s› örümcek a¤› ba¤layal› çok oldu. Alt› üstü I¤d›r’dan 2030 km ama, ha diye gidilmiyor. Ya Gürcistan’›n yar›s›n› kat etmek lâz›m ya da ‹ran-Nahçivan s›n›r›n›n tamam›n›. Her ikisi de I¤d›r’dan yaklafl›k 1000 km yol demek. Biz Gürcistan üzerinden gittik. Tiflis’e ulaflmak bir gün sürdü. Ertesi gün Erivan trenine

atlad›k. 15 saat sonra günün ilk ›fl›klar›yla birlikte Erivan’a yaklaflm›flt›k. Sabah›n bu saatinde pencerelerin her biri dolu; ikiliüçlü gruplar sigara içip d›flar›y› seyrediyor. Bir omuzluk da bize yer aç›l›yor. Parma¤›yla d›flar›y› iflaret ederek “Masis” diyor yan›m›zdaki. A¤r› Da¤›’n› gösteriyor. Küçük A¤r›’ya “Sis”, Büyük A¤r›’ya “Masis” diyorlar. Bu iki da¤›n genel ad› da Ararat. Yabanc› oldu¤umu anl›yor arkadafl, “nerelisin” diye soruyor, “Türkiye” diyorum. K›sa bir sessizlik. Biraz flaflk›n gözlerle süzüyor, sonra hemen toparl›yor. Hofl bir tebessümle “hoflgeldin” diyor. Nerede yaflad›¤›m›, hiç A¤r›’ya gidip gitmedi¤imi soruyor. Zaman›nda t›rmand›¤›m› söyleyince heyecanla yan›ndaki arkadafllar›na dönüyor, onlar da muhabbete kat›l›yor. “Bize yasak, gidemiyoruz” diyor içlerinden biri. Ne desek bofl. A¤r› Da¤› onlar için kutsal; ulaflamad›klar› bir vaha gibi. Gidip t›rmanmak isteyen herkese serbestken T.C. Ermenilere izin dahi vermiyor. Konuyu kapat›yorlar, çat pat ‹ngilizceyle Erivan’a kadar sohbet ediyoruz... ‹stanbul’da tan›flt›¤›m Erivanl› bir foto-muhabiri arkadafl›m›n verdi¤i isimden baflka hiçbir ba¤lant› bulmadan apar topar ç›km›flt›m yola. Birkaç gün once tan›flt›¤›m bu meslektafl›m›n hiç tan›mad›¤›m arkadafl› Rubina, sabah›n 7’sinde yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni tren istasyonunda karfl›l›yor. Rubina’n›n tavsiye edece¤i ucuz bir otel bulmak, belki birkaç tarif almaktan öte bir beklentim yok. Bir taksiye binip flehir merkezine do¤ru yola ç›k›yoruz. Rubina beni evinde misafir etmeyi çok istedi¤ini, ama evinde zaten misafirleri oldu¤unu söyleyerek özür diliyor. “Ama bir arkadafl›m var, onun evinde kalabilirsin” diye ekliyor, “haber verdim, bizi bekliyor.” Ev sahibimin ad› Narek. Efsanevî Ermeni rock grubu Bambir’in ikinci jenerasyon müzisyenlerinden. Babalar› 1978’den bu yana müzik yap›yor. Eski Sovyet ülkelerinde hayli meflhurlar. O¤ullar› da ikinci jenerasyon olarak ayn› isimle babalar›n›n izinden gidiyor, ara s›ra beraber de çal›yorlar. Evde sürekli bir müzik ziyafeti var, giren ç›kan›n haddi hesab› yok. Foto¤raf çekmek için d›flar› ç›k›nca bile akl›m onlarda kal›yor. Habire bir organizasyona davet ediliyorum. “Sevan Gölü’nde kamp yap›yoruz, hadi sen de gel”, “falancan›n evinde parti var”, “sokakta müzik yapaca¤›z, gelip dinlemek ister misin?” Erivan çok pahal›. Ermenis-

7


Foto¤raf: Liesel Hardenberg

Shabe ve Saner fien, Vartan ve Silva’yla

tan Ermenilerinin ço¤u ciddi flekilde fakir, ama diaspora oldukça varl›kl›. Özellikle de diaspora Ermenilerinin tatil için geldi¤i yaz aylar›nda fiyatlar tavan yap›yor. Araba kiralay›p dolaflmay› planl›yordum, ama fiyatlar atefl pahas›. Ucuz modellerin hepsi kiralanm›fl. ‹ki-üç günden önce araba bulamayaca¤›m› ö¤renince hemen arkadafllar›na haber sal›yorlar. Shahe’yle tan›flt›r›l›yorum. Shahe, Lübnan’da yaflayan bir sanatç›. Resim ve heykel yap›yor, tarih afl›¤›. Her sene Ermenistan’a gelip birkaç ay geziyor. Buralarda bilmedi¤i delik yok gibi. Kap›s›n› h›zl› kapatsam da¤›l›verecekmifl gibi duran Ukrayna yap›m› külüstür bir arabas› var. Sabah 6’da beni evden al›yor. A¤r› Da¤›’na yak›n s›n›r köylerini geziyoruz. Shahe Türk-

çe biliyor. Dedeleri Antep kökenli. Tehcirde atalar›n›n yar›s› yok olmufl. Lübnan’da yaflayan Ermeni ailelerin ço¤u gibi, sonraki kuflak da Türkçe konuflmaya devam etmifl. Shahe bana tercümanl›k yap›yor. Her köyde duruyor, foto¤raf çekiyor, insanlarla konufluyoruz. Artashat yak›nlar›nda yol üstünde seyyar bir meyve tezgâh› görüyorum. Tezgah›n arkas›na sazlardan bir çit yap›lm›fl. Çitin flekli, Küçük ve Büyük A¤r› da¤lar›n›n sureti. Tezgâh›n sahibi Vartan, sapsar› sazlardan iki da¤ yapm›fl kendine. S›rt›n› onlara yasl›yor, yol kenar›ndaki derme çatma tezgâh›nda meyve sat›yor. ‹sfahan Ermenilerinden. Efli Silva Musul’dan. Piknik tüpünde haz›rlad›¤› kahveyi içerken çat pat bildi¤i Türkçeyle hikâyesini anlat-

maya çal›fl›yor. Van’da yaflayan atalar›n›n tamam›na yak›n› 1915’de Derzor yolunda ölmüfl. Küçük bir grup Musul’a ulaflmay› baflarm›fl. Gözleri doluyor anlat›rken. Eli kolumu kavram›fl. Memleketlisini görmüfl gibi heyecanl›. Ama yüzündeki o sevecen ifade bir an olsun de¤iflmiyor. Uzunca bir süre sohbet ediyoruz. Erivan’dan ayr›lmadan bir gün öncesi, Rubina’n›n do¤umgünü. Toplan›p Narek’in evine geliyorlar. Bir-iki saat sonra hayli kalabal›k oluyor ev. Türkiye’den geldi¤imi bildikleri için ayr› bir ilgi de görüyorum. Partiye kat›lanlar›n bir k›sm› Erivanl›, ama ço¤u diaspora Ermenilerinden, yani Türkiye’de topyekûn “uzlaflmaz fanatikler” olarak tescil edilenlerden. Amerika’da, ‹ran’-

da, Lübnan’da Fransa’da yafl›yorlar. Yan›ma gelip sorular soruyorlar. Hiç beklemedi¤im anda benimle Türkçe konuflmaya bafll›yorlar. Baz›lar› çok bariz Antep, Adana, Urfa fliveleriyle. Kulland›klar› Türkçe eski; 1900’lerin bafl›nda nas›lsa öyle kalm›fl. ‹kinci kuflak yeni diller ö¤rense de Türkçeyi hiç reddetmemifl; üçüncü kuflak ev içinde sürekli Türkçe konufluldu¤undan Türkçeyi anlayabiliyor, ama konuflmakta zorlan›yor. Ama konuflmaktan imtina etmek de¤il bu. Benimle sohbet ederken hat›rlayamad›klar› bir kelimeyi bulmak için çabalayan bu insanlar›n Türkiye’ye ve Türkçeye karfl› olan hisleri nefret ve kinden çok uzak. Belki Anadolu de¤il bulundu¤umuz yer, ama belli ki da¤›lm›fl parçalar› o gün orada. Yola ç›kmadan önce genellikle diaspora Ermenilerinin s›k gitti¤i Square One Café’de bulufluyoruz. Neredeyse orada tan›flt›¤›m herkes gelmifl. E-mail adresleri, telefonlar al›n›p veriliyor. Hepsiyle ayr› ayr› kucaklafl›p ayr›l›yorum. Ben gözden kaybolana kadar el sall›yorlar. ‹ki gün sonra televizyonda bir haber dikkatimi çekiyor: Bir aya¤› Hemflin’de yap›lacak Kültür ve Sanat Festivali’nin yabanc› sponsorlar›ndan birinin “sözde” Ermeni Soyk›r›m› iddialar›n›n propragandas›n› yapaca¤› flüphesi ve festivale kat›lacak Ermeni müzik grubu Helesa’n›n Ermenice flark›lar söyleyecek olmas› nedeniyle galeyana gelen halk›n tepkisinden korkan organizatörler, festivalin Hemflin aya¤›n› iptal etmifl. “Buras› Türk topraklar›, burada Ermeni propragandas› yapt›rmay›z” makam›ndan sokak röportajlar› ç›k›yor ard› ard›na. S›k›nt› bas›yor. – Saner fien


BURASI KAND‹L: HAKAN TAHMAZ’IN PKK ‹ZLEN‹MLER‹

Realiteyle yüzleflmek ÖDP’nin tan›nm›fl isimlerinden Hakan Tahmaz, Kürt sorununa bar›flç›l çözüm aray›fl›ndaki çeflitli inisiyatiflerde yer ald›, Yurttafl Giriflimi’nin A¤ustos 2005’te Baflbakan Erdo¤an’la yapt›¤› görüflmeye kat›ld›. Geçti¤imiz günlerde de haz›rlamakta oldu¤u kitap için Kuzey Irak’a gitti, Kandil’de PKK’nin bir numaral› ismi Murat Karay›lan’la kapsaml› bir söylefli yapt›. O söyleflinin bir bölümü Birgün’de yay›nland›, gazete toplat›ld›, Tahmaz ve Birgün yöneticileri hakk›nda soruflturma aç›ld›. Böylece, kamuoyu hayatî bir konuda bilgilenme hakk›ndan edildi, PKK’nin Türkiye’ye, Kürt sorununa, Kuzey Irak’taki yönetime nas›l bakt›¤›n› ö¤renemedi. Evet, PKK ne istiyor, nas›l bir strateji izliyor, Kandil’de hangi flartlarda varoluyor, Barzani yönetimiyle iliflkisi ne, bölgede nas›l bir güç dengesi var? Bu sorular›n cevab›n› bulmak için Hakan Tahmaz’›n izlenimlerine kulak veriyoruz... peflmergeler denetliyor. Sonra, kimsenin kar›flmad›¤› bir tampon bölge var, ondan sonra da PKK bölgesi bafll›yor. “Ben geldim” diye elini kolunu sallayarak gitmiyorsun Kandil’e. Kontrol noktalar› var, durdurup soruyorlar, “kimsin, nereye gidiyorsun?” Bunu kim yap›yor? PKK yap›yor. Bütün Kandil’in etraf›nda PKK’nin karakollar› var. “PKK bölgesi” dediniz, bundan tam olarak ne anlamal›y›z? Hakan Tahmaz

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

Sizi Kandil’e götüren neydi? Hakan Tahmaz: 2004-2005’ten bu yana, Kürt sorununun demokratik zeminlerde çözümünü sa¤layacak bir inisiyatifin gelifltirilmesine yönelik çabalar içindeydim, neredeyse tek faaliyetim buydu. Çat›flmalar›n bitmesi, çözümün demokratik zeminlerde yarat›lmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Ama son bir y›ld›r, devlet politikas› aç›s›ndan da, PKK’nin yönelimleri ya da Ortado¤u’da olanlar aç›s›ndan da her fley terse döndü. Genelkurmay “biz bu iflte taraf›z” diyor. Öyleyse, bir de karfl› taraf var demektir. Karfl› taraf da, ister kabul edelim, ister etmeyelim, PKK’dir. Bunu, PKK’nin muhatap al›n›p al›nmamas›yla ba¤lant›l› söylemiyorum. PKK diye bir silahl› güç var. Peki, ufku ne, dünyas› ne? Bunu gözlemleyebilmek ve silahl› çözüm aray›fl›ndan ç›kman›n bir imkân› var m›, varsa nedir, bunlar› görebilmek için Kandil’e gittim. Nas›l bir yer Kandil? Kandil dedi¤imiz yer 70 kilometrekarelik bir alan. Bu alan›n bir taraf› Türkiye, bir taraf› ‹ran, bir taraf› Irak. Erbil’den ç›k›nca bir bölge Barzani denetiminde,

Kandil’de, bilebildi¤im kadar›yla, 20-25 küçük köy var. Bunlar›n 16-17 tanesinin PKK’li oldu¤u söyleniyor. Bizim büyük medyan›n resmetti¤i gibi bir ortam yok orada. Medyan›n kamuoyuna verdi¤i izlenim flu: Bir da¤ ve eli silahl› bir grup insan... Ben öyle alg›lamad›m, orada her fleyiyle bir hayat oluflturulmufl. Bunu kavramadan sorunun çözümüne katk› yap›lamaz. “Burada bir otuz y›l daha kal›r›z” diyorlar. Co¤rafî aç›dan, PKK’nin iradesi d›fl›nda Kandil’i boflaltabilmek bence mümkün de¤il. “Son kara operasyonu hayat›n›zda ne de¤ifltirdi?” diye sordum. “Daha önceki süreçte yerleflik yaflam›m›z vard›, flimdi yar› yerleflik durumday›z” diyorlar. Ama tamamen gezer durumda de¤iller. Kitaplarda okudu¤um ya da filmlerde izledi¤im gibi bir gerilla hayat› yok Kandil’de. “Sosyallefltirdikleri” bir hayat var. Oray› benimsemifller, otuz y›l daha orada kalacak gibi bir hayat kurmufllar. Barzani’nin kuvvetleriyle PKK’nin iliflkisi nas›l? PKK’nin oradaki varl›¤›ndan Barzani güçleri rahats›z m›, yoksa onlar› benimseyerek mi orada tutuyorlar? Bence benimseyerek tutmuyorlar. PKK ile Barzani ve Talabani güçlerinin en son çarp›flmas› 2001’de olmufl. PKK’liler Barzani güçlerini geriletmifl, flu anki s›n›rlar 2001’in s›n›rlar›. Erbil’deki sohbetlerimden, edindi¤im izlenimden ç›kard›¤›m flu: Barzani PKK’nin orada olmas›na çok gönüllü bir r›za göstermiyor, ama bir fley de yapam›yor. Askerî aç›dan yapabilecek durumu yok, zira PKK’nin hem güneyde, hem do¤uda, yani hem Irak’ta, hem ‹ran’da örgütlenmesi var. Erbil’de, peflmergelerin gözünde PKK’li olmak kötü bir fley de¤il. Yönetici kadro PKK’ye karfl› daha mesafeli. Talabani’nin PKK’nin oradan ç›kmas› için gerçekten çaba gösterdi¤ini anlatt›lar. Ama çat›flma taraftar› da de¤iller. Çat›flabilecek durumda olmad›klar› için PKK’nin varl›¤›n› kabul etmifl durumdalar. Erbil’de gördü¤üm ve dinledi¤im kadar›yla, KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) afliretler üzerinden yönetim paylafl›m›na gitmifl. Bu nereye kadar sürebilir? Okuma-yazma bilmeyen birini, sadece afliret reisi diye bir bakanl›kta genel müdür yaparsan›z, buna millet ne kadar dayan›r? Kuzey Irak’ta dinamik ve muhalif güç olarak görülen PKK. Bu tehlikeden dolay› da, Barzani PKK’yi Erbil’deki faaliyetlerinden ötürü s›k›flt›r›yor, ama Kerkük, Süleymaniye, Dahok bölgesinde onlar› daha serbest b›rak›yor. Barzani cenah›ndan gelen demeçler, PKK’nin Türkiye’nin iç meselesi oldu¤una vurgu yap›yor. Onlar›n bak›fl›na göre, bu mesele nas›l çözümlenebilir? KDP’liler hep “Türkiye bir ad›m atsa, bu iflin önü aç›l›r” diyor. “Ad›m ats›n derken ne kastediyorsun?” diye sordu¤umda, KDP’li bir yönetici flöyle dedi: “Erbil’de, Türkmenlerin dokuz radyosu, üç televizyonu, 14 okulu var. Bu haklar verilse, anadilde e¤itim tan›nsa,

9


bu ifl çözülür.” Kürt bölgesinde o haklara sahip olan Türkmenlerin Türkiye’nin Kürt sorununa bak›fl› nas›l? Erbil’deki Türkmenlerin büyük k›sm› KDP ile iflbirli¤i içinde. Milletvekilleri var, parlamento baflkan yard›mc›s› Türkmen. ‹ktisadî güç olarak da varlar. Erbil’de, lokantac›s›ndan terzisine, esnaf›n çok büyük k›sm› Türkmen. Konufltu¤um Türkmenler, Türkiye devletinin Barzani ve Talabani ile kurdu¤u iliflkiden rahats›z. Çünkü, Irak’›n bir anayasas› var, anayasaya göre seçilmifl bir cumhurbaflkan› var ve senin devletin ya da devletin kimi yetkilileri ve baz› siyasetçiler o cumhurbaflkan›na “postal yalay›c›” diyor, dondurulmufl, so¤uk yemek veriyor –Talabani geldi¤inde böyle olmufl. Erbil’de bir lokantada bana flöyle dediler: “Bizim cumhurbaflkan›m›z geldi¤inde, siz ona dondurulmufl verdiniz ama, biz size yeme¤in s›ca¤›n› verelim.” Kerkük orada en önemli meselelerden biri mi? Gördü¤üm kadar›yla, Erbil’de, Kerkük meselesinden dolay› Talabani yönetimine büyük bir tepki var. Talabani’nin bu ifli kafas›nda bitirdi¤ini düflünüyorum. Referandum olmayacak. Ama buna da Barzani’nin evet deme flans›n›n olmad›¤›n› düflünüyorum. Talabani’nin tutumunu benimseyen Barzani’nin hiçbir liderlik flans› kalmaz. Barzani hareketi için Kerkük çok önemli. Molla Barzani’nin Saddam’la 1974 anlaflmas›n› bozmas›n›n nedeni, Kerkük’ün statüsü meselesiydi. Bütün anlaflmalarda, dü¤üm noktas› buras›. Molla Barzani’ye anlaflmay› niye bozdu¤unu sorduklar›nda, “Dünyada en çok korktu¤um fley, öldü¤ümde ‘Kerkük’ü nas›l satt›n’ diye Kürtlerin mezar›ma tükürmeleridir” demifl. Mesut Barzani’nin, babas›n›n hayat›n› anlatt›¤› iki ciltlik kitab› var, iki cildin de arkas›na bu sözleri koymufl. Kerkük’ü bu kadar kutsallaflt›ran bir hareket, Talabani’nin tutumuna evet demez. Ama referandum yap›lmadan, Kerkük meselesinin fiilî çözümüne do¤ru sürükleniliyor gibi. Fiilî çözüm ne? Özerk bir yönetim. Bu çok büyük bir gerilime yol açma ihtimali tafl›yor. Barzani buna zorlan›yor. Kerkük’ün yap›s›na uygun bir fley de de¤il bu. Türkmenlerin verileri bile orada Kürt nüfusun ço¤unluk oldu¤unu ortaya koyuyor. ‹ki yol var, ya bir özel çözüm bulacaklar ya da Mesut Barzani’yi –ki bu k›fl yap›lan kara harekât›n›n Barzani’yi hizaya çekme hareketi de oldu¤unu düflünüyorum– elimine edecekler. Onun yerine ye¤eninin, Neçirvan Barzani’nin geçme durumu var. Ama, bunlar zor fleyler ve büyük bir kavga var. Kerkük sorunu Irak’›n, hatta Ortado¤u’nun temel sorunlar›ndan biri haline gelecek ve kolay kolay çözülemeyecek. Büyük bir gerilim kayna¤›. Her türlü çat›flmaya, kompoloya aç›k. Sorun sadece Kerkük de¤il, Kerkük civar›nda bir dizi küçük kentin de statüsü de¤ifliyor. Özerk bölge yöne-

10

Barzani ya da Talabani hareketi gibi bir hareket de¤il PKK. Daha sosyal, s›n›fsal bir yap›, yoksullara, alt s›n›flara dayal› bir hareket. Kuzey Irak’ta bugünkü yönetim modeli çözülmeye bafllad›¤›nda, Türkiye kendi Kürt sorununa çözüm bulmazsa, PKK güçlenebilir, ayakta kalan hareket olur.

timinin yap›s› de¤ifliyor. Oradaki temel problem flu: Talabani cumhurbaflkanl›¤›ndan ayr›ld›¤› an, YNK (Kürdistan Yurtsever Birli¤i) diye bir fley kalmaz, ittifak darmada¤›n olur, zaten eriyen bir hareket. Sosyal de¤iflime u¤rama ihtimali olan hareket KDP. Kerkük sorununu referandumsuz çözme yoluna girerse, o da tökezler. Türkiye’nin yanl›fl siyaset izlemesi de oradaki çat›flmay› büyütecek diye düflünüyorum. Bütün bölgeye yay›lacak bu. Erbil’e, Süleymaniye’ye yans›r, Türkiye’deki Türk-Kürt iliflkilerini etkiler. Murat Karay›lan, kendisiyle yapt›¤›n›z söyleflide flöyle diyor: “Kerkük co¤rafî olarak bir Kürt bölgesidir. Ancak burada Kürtlerle birlikte, Türkler, Araplar gibi birçok etnik kesim yafl›yor. Bu nedenle özel bir statü bulunarak Kürt bölgesine ba¤lanmal›d›r. Bütün kesimlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir sistem bulunabilir.” KDP özel bir statü istemiyor; referandum sonucu, di¤er az›nl›klar›n da kald›¤› bir Kürt flehri olsun istiyor. Karay›lan’sa “Kerkük’ü bir birlikte yaflam alan› haline getirelim” diyor. Bu olmayacak bir proje de¤ildir, ama PKK’den geldi¤i için olmaz. Baflkent Erbil nas›l bir yer? Erbil’de Kürtler aras›nda da çok genifl bir kesim Türkçe biliyor. Hiç dil sorunu yaflamad›m. Taksiye bindi¤imizde, floför “Türkiye’den mi geldiniz” deyip Tatl›ses’in kasedini koydu hemen. Erbil küçük bir kasaba görüntüsünde, ama yeniden infla ediyorlar. fiehir büyük bir flantiye gibi... Köprü inflaat›, yol inflaat›, evler, villalar, al›flverifl merkezleri... ‹stanbul’da gördü¤ümüz büyük otellerin, büyük firmalar›n›n tabelas› var, ama üretime yönelik hiçbir fley yok. Tar›m›, hayvanc›l›¤› gelifltirmek, baflka alanlara yat›r›m yapmak gibi bir ufuklar› yok. Dikkatimi çeken bir fley de flu: Resmî üniformal› polise rastlam›yorsun. Orta-

do¤u’nun bütün ülkelerinde böyle, sivil halk› ajanlaflt›rm›fllar. Resmî olarak sadece trafik polisi ve zab›ta var. Taksiye bindi¤in anda, floförle bilgi ak›fl›na bafllars›n. Biliyorsun ki, floför KDP’ye çal›fl›yor, baz›lar› ayn› zamanda hem KDP’ye, hem Türkiye’ye çal›fl›yor. M‹T’in, J‹TEM’in orada cirit att›¤› söyleniyor... Ben tabii J‹TEM’le M‹TEM’le karfl›laflmad›m. (gülüyor) Ama onlar›n oradaki varl›¤›n›n yaratt›¤› bir psikoloji var. Tipimden ötürü önce ‹ngilize, Almana benzetiyorlar. Türk oldu¤umu ö¤renince tedirgin oluyorlar. Türkiye’den gazeteci, ifladam› kimli¤iyle gidenlerin büyük bir k›sm›n›n, özellikle Erbil ve Kerkük bölgesinde istihbarat örgütü elemanlar› oldu¤u söyleniyor. “Barzani ailesinin haberi olmadan Kuzey Irak’ta simit bile sat›lamaz” laf› do¤ru mu? Barzani ailesi dendi¤inde, iki aileden söz ediyoruz: Mesut Barzani ve baflbakan Neçirvan Barzani. ‹kisinin aras›nda bir rekabet oldu¤u ya da baz›lar›n›n deyifliyle rolleri paylaflt›klar› söyleniyor. Erbil’de bütün ticarî faaliyetler Neçirvan Barzani’nin denetiminde. KDP’de ise ikili bir yap› yok, Mesut Barzani’nin hakim oldu¤u tek bir KDP var. Erbil bölgesinde hakikaten Barzani ailesinin izni olmadan hiçbir fley yap›lamaz, öyle bir hakimiyetleri var. Siyasetçiler ve medya Barzani hakk›nda çok at›p tutuyor, ama Kuzey Irak’›n gerek imar›nda, gerekse tüketim ekonomisinde Türkiyeli flirketlerin hat›r› say›l›r bir a¤›rl›¤› var. Bin civar›nda Türkiyeli flirket var orada, Erbil Türkiye’nin infla etti¤i bir kent gibi. Kuzey Irak’taki bütün Türkiyeli flirketlerin flöyle ifl yapt›¤› anlat›l›yor: Hükümet ihaleleri bir aflirete veriyor, bizimkiler bir tür tafleronluk yap›yor. ‹ddiaya göre, esas paray› alan afliretler. Sokaklarda bariz bir yoksul-zengin


fark› göze çarp›yor mu? Mesela Diyarbak›r’la k›yaslamal› olarak ekonomik, sosyal düzey nas›l? Erbil’de derin bir yoksulluk hissetmiyorsun. Erbil, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin merkezi, dolay›s›yla, Ankara’ya gitmifl gibi say›l›r›m. Ankara’da da varofllar› gezmedi¤inde yoksullu¤u pek görmezsin. Ama Erbil’de, gördü¤üm kadar›yla lüks bir yaflam var. Mesela, vergi olmad›¤›ndan, herkesin alt›nda Toyota cip var. Kandil civar›nda, köylerde, k›rsal kesimde durum nas›l? Oralar felâket, yoksulluk müthifl. PKK’nin Kuzey Irak’ta yoksullar›n sesi, temsilcisi oldu¤u, bu nedenle de KDP’nin gözünü korkuttu¤u söyleniyor. PKK’nin gerçekten s›n›fsal karaktere sahip bir toplumsal hareket olma ihtimali var m›? Bütünü görmeden, bunu d›flar›dan söyleyebilmek mümkün de¤il. Ama, Barzani ya da Talabani hareketi gibi bir hareket de¤il PKK. Kabul edelim ya da etmeyelim, daha sosyal, s›n›fsal bir yap›, yoksullara, alt s›n›flara dayal› bir hareket. Bu, onlar›n içinde a¤alar›n, Kürt burjuvazisinin olmad›¤› anlam›na gelmez, ama harekete yön verenler yoksullar. Kuzey Irak’ta bugünkü yönetim modeli çözülmeye bafllad›¤›nda, Türkiye kendi Kürt sorununa çözüm bulmazsa, PKK güçlenebilir, ayakta kalan hareket olur. Murat Karay›lan, sizinle yapt›¤› söyleflide sürekli sol bir hareket olduklar›n› vurguluyor. Bu Karay›lan’›n retori¤i mi, yoksa örgütteki hakim anlay›fl m›? Örgüt olarak o vurguyu yap›yorlar. Solda olduklar›n›, yoksulluk üzerinde durduklar›n›, afliretlere karfl› olduklar›n› söylüyorlar. Kendilerini ayr›flt›rd›klar› yer buras›. Ama bunun o bölgede ne kadar karfl›l›¤› var, kendi gözlemlerimle buna cevap veremem. Teorik olarak, kapitalizm gelifltikçe afliret iliflkilerinin çözülmesi kaç›n›lmaz oldu¤una göre... Çözülüyor tabii, süremez zaten. Bir tür “modern devlet” yap›s›na do¤ru gitti¤inde, biraz önce örnek verdi¤im okuma-yazmas› olmayan bir genel müdür uygulamas›n› ne kadar sürdürebilirsin? Barzani ailesinin içindeki çat›flma, sadece amca Barzani ile ye¤en Barzani aras›nda de¤il, afliretlerin ç›kar çat›flmas› söz konusu. Kentleflmeye, modernleflmeye do¤ru gidildi¤inde, kapitalizm çözecek bu yap›y›. Görünen o ki, KDP afliret yap›s› ve kültürü gere¤i, bunu tafl›yamayacak. Yerine ne ikame edilebilir? PKK’nin oradaki varl›¤›na, iliflkilerine bir örnek vereyim. Türkiye’deki televizyonlara da yans›d›, Kandil’de hayvanlar› ölen bir köy vard›. PKK onlar›n bombard›manda ölen hayvanlar›n›n yerine hayvan vermifl. Çünkü o köylülerin baflka geçim kaynaklar› yok. Dere kenarlar›nda küçük küçük variller görüyorsun. “Bunlar ne?” diye soruyorsun. “Elektrik santrali” diyorlar. 10-15 hanelik köy, derenin suyundan elektrik yap›yor. PKK’den görmüfller, ayn›s›n›

yapm›fllar. Ya da büyük ihtimalle, PKK gidip onlara yapm›flt›r. Okullara ö¤retmen at›yorlar mesela. Karakollar›na haber geliyor, “filan köyde iki aile çat›flt›”. Gidiyorlar, görüflüyorlar, taraflar› uzlaflt›r›yorlar. Onlar›n denetimindeki 16-17 köyde, herhangi bir ihtilafta Erbil’e gidilmiyor. Bir tek nüfus cüzdanlar› Erbil’e ait, onun d›fl›nda hiçbir sorunlar›n› Erbil’le çözmüyorlar, PKK’ye baflvuruyorlar. Bundan PKK beslenmez mi? Kontrol ettikleri 70 kilometrekarelik alana Medya Savunma Alan› diyorlar. O bölgeyi zaptedecek, kontrol alt›nda tutacak nicel güçleri var herhalde. Y›llard›r süren savafltan yorulduklar›na, bezdiklerine dair emareler gözlemlediniz mi? Yorgunluk, bezginlik gözlemlemedim. fiunu söylediler: “2006’n›n sonuna kadar, bu iflin baflka bir yola girebilece¤ine dair umutluyduk. Ama 2006’dan sonra umudumuz kalmad›.” Bence büyük bir çeliflki yafl›yorlar. Hem bir taraftan böyle bir bekleyifl içindeler ve bunu özlemle ifade ediyorlar, hem de “biz otuz y›l daha burada kal›r›z kardeflim” diyorlar. Bu ikisi ayn› anda yaflanamayacak iki duygu. Orada üç gün daha bile kalacak olsalar, “otuz y›l daha kal›r›z” diye hissedebilmeye psikolojik aç›dan ihtiyaç duyuyorlar herhalde... Psikolojini nas›l flekillendirdi¤in önemli. “Bir yolunu bulup bar›fl› getirmek zorunday›m” diye kafa yorman baflka, “burada sonuna kadar kalaca¤›m” diyerek kendini koflulland›rman baflka. Ben bunu problem olarak görüyorum. Hem bar›fla bu kadar istekli gibi görünüyorlar, hem de “bu iflin bir kanal›n› bulal›m, fluradan yürüyelim” duygusuna yöneltmiyorlar kendilerini. Ay-

Murat Karay›lan

“DTP’ye nas›l bir misyon yüklüyorsunuz?” diye sordum. Bizim DTP’ye yükledi¤imiz rolü onlar yüklemiyor. “Biz PKK’nin masaya oturmas› gerekti¤ini düflünüyoruz, Öcalan’s›z bu ifl olmaz” diyorlar.

nen bizim emekli generaller gibi, “bu ifl böyle bitmez” diyorlar, ama gerisini getirmiyorlar. Karay›lan, PKK’nin “Ortado¤u’nun üçüncü gücü” oldu¤unu iddia ediyor. Bunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Kendilerine böyle bir rol atfediyorlar. Hakikaten öyle bir rolleri var m›, bilemiyorum. Ama, PKK ‹ran, Irak, Türkiye ve Suriye’nin temel ortak sorunu. Bu devletler statükoya sar›ld›¤› sürece, PKK güç kazan›yor. PKK, Ortado¤u’nun haritas› yeniden çizildi¤inde, en büyük muhalif toplumsal gücün kendileri olaca¤›na inan›yor. Ayr›ca, PKK kendisini hâlâ solda bir muhalif hareket olarak tarif etti¤i için kendisiyle u¤rafl›ld›¤›n› düflünüyor. Yoksullara dayal› s›n›fsal bir Kürt hareketi Ortado¤u üzerinde gelecek plan› yapan hiçbir küresel gücün ifline gelmez. Barzani türü, aflirete, ticaret burjuvazisine dayal› bir hareketi tercih ederler. Türkiye’de böyle bir siyasî oluflum da ortaya ç›km›yor. Bu da üzerinde durulmas› gereken bir fley. Niye bu kadar çat›flma yaflam›fl bir toplumda baflka bir yap› yok? Çok insan niyet etti. Ama, demokratik alanda da, illegal alanda da baflka bir hareket do¤mad›. Bunu neye ba¤l›yorsunuz? Sadece PKK’nin o hareketleri bo¤mas›yla izah edemeyiz bunu. Kürtler PKK’nin silahl› mücadelesine eskisinden daha fazla mesafe koyuyor, ama bir yandan da “Biz PKK’yle varolduk” diyorlar. Bir arkadafl flöyle demiflti: “1970’li y›llarda Diyarbak›r’dan ‹stanbul’a geldi¤imde, ‘Diyarbak›rl›y›m’ diyemiyordum, flimdi dünyan›n her yerinde ‘Kürdüm’ diyorum. PKK’nin mücadele tarz›n› benimsemiyorum, ama bana kimli¤imi kazand›rd›.” Bu nedenle, PKK’ye ra¤men bir fley yapmaya, PKK’nin karfl› ç›kt›¤› bir tutuma yanaflm›yorlar. Bugün devletin göremedi¤i fleylerden biri de bu. Bir örnek vereyim. Bir heyet olarak fiemdinli’ye gitmifltik. Çeflitli gruplarla toplant›lar yapt›k. Hakkâri’de DYP il baflkan› da konuflma yapt›, adam sonunda “DYP il baflkan›y›m” demese, kimse anlamazd›. fiafl›rd› heyettekiler. O bölgede bir siyasetçinin DYP’li, AKP’li, SP’li olmas› çok da fark etmiyor. AKP sorunu çözmek istiyorsa, Diyarbak›r’daki AKP’lilerin ne dedi¤ine kulak vermeli. O zaman çözüm sürecinin önü aç›l›r. AKP’li milletvekillerini, mesela ‹hsan Aslan’› dinlesinler. ‹hsan Aslan, Ak›n Birdal’›n da oldu¤u grupla gidip PKK’den askerleri alan Mazlum-Der baflkan›. Onlara kulak verilse, bu yoldan ç›k›l›r. “Çözüm budur” demiyorum, ama demokratik kanallar aç›l›r. Bölgede yaflayan insanlar PKK’nin fliddetini, yanl›fl politikalar›n› benimsemeseler de, devletin Kürtlerle PKK’yi ayr›flt›rmamas›, bütünleflmelerine katk›da bulunuyor. “Ya benim yan›mdas›n, ya PKK’nin yan›ndas›n” politikas› sorunu çözümsüzlü¤e sürüklüyor. Kürtler, ister istemez PKK’yi gözeten bir siyaset izlemek durumunda kal›-

11


yor. Kürt hareketinin ço¤ulculu¤unu sa¤laman›n tek bir koflulu var: Demokratik zeminlerin sonuna kadar geniflletilmesi. O zaman Kürt hareketinin, Kürt siyasetinin dokusu de¤iflir. Kürt burjuvalar› kendilerine göre parti kurarlar, çözüm önerisi baflka, sosyal tavr› baflka olan bir parti kurulabilir. Öyle olabilse bile, ortada PKK diye bir realite var... Bu zemini açman›n yolu zaten PKK realitesini görmekten, onunla yüzleflmekten geçiyor. Devlet ad›m atmak zorunda. Öcalan’›n ifadelerini okudum. “Bana flu haber gönderdi, bu gazeteci telefon etti, ateflkes yapt›m” diye anlat›yor. Bugün bence en önemli problemlerden biri, PKK’nin “ateflkes yapamay›z” demesi. Ateflkese yanaflm›yorlar, çünkü “yapt›k, yapt›k bofl ç›kt›” diyorlar. 1 Ekim 1996’daki ateflkesi M‹T istedi. Dünya alem bunu biliyor. Nas›l oluyor da devletin bir kurumu ateflkes istiyor ve bu ateflkesin sonras›nda, çözüm için ad›m at›lm›yor? Devlet yekpare de¤il. K›br›s’ta oldu¤u gibi, Kürt sorununda da, “çözümsüzlük çözümdür” tezi a¤›r bas›yor demek ki. Sorun bu. Devlet flöyle diyor: “Siz yanl›fl yapt›n›z, da¤a gittiniz. Gelin, hapiste yat›n, cezan›z› çekin.” Sorun burada dü¤ümleniyor zaten: 1996’da silahlar›yla gelen, hâlâ cezaevinde olan insanlar var. Da¤da alt› ay yaflay›p 16 y›l ceza yiyenler var. Devlet asl›nda, demokratik kanallar› açsa, da¤daki insanlar da, PKK’nin iradesi olmasa bile, bunu zorlayacakt›r. Orada kalmak anlams›z hale geldi¤inde, PKK varl›¤›n› sürdüremez. Devletin ad›m atmas› lâz›m diyorsunuz. Ama devlete bu ad›m› att›racak bir toplumsal talebin, bask›n›n olmas› da gerekmiyor mu? Türkiye büyük bir d›fl bas›nçla karfl›laflmazsa, Kürt sorununda devletin ad›m atmas›n›n tek koflulu oldu¤unu düflünüyorum: Kürt olmayanlar›n “art›k yeter” demesi. Sorunun demokratik çö-

Türkiye PKK gerçe¤iyle yüzleflmek istemiyor. Ama yüzleflmeli; bu, PKK’yi muhatap kabul etme anlam›na gelmez. Yap›lacak ifl demokratik zeminlerde siyasal alan› geniflletecek kanal açmak. Silahl› mücadeleyle bu iflin olmayaca¤› düflünülüyorsa, hem PKK, hem de devlet böyle yapmak zorunda. Ama ne yaz›k ki, ne devlet bu kanal› aç›yor, ne de PKK.

zümü için muhalif hareketin bask› yapmas› lâz›m. Belirsiz bir toplumsal muhalefetten söz ediyoruz. Ama baflka bir flans da yok. Güçlü bir sol hareket yok ama, oldu¤u kadar›yla da sol bu konuda çok problemli davranmad› m›? Solun problemi flu: Kürtlerin demokratik talepleri için mücadele vermekle, Kürt hareketini destekleme iflini birbirine kar›flt›r›yor. Kürt hareketine elefltirel yaklafl›p yanl›fllar›na yanl›fl demek, ama demokratik hak taleplerine sahip ç›kmak gerekiyor. Kürt hareketi sürekli yeni tezler ileri sürüyor: Demokratik konfederalizm, demokratik özerklik, demokratik cumhuriyet... Solda ciddi bir tart›flma yok bu konularda. Bence, demokratik özerklik önerisi, gerçekleflme flans› en yüksek projeydi. Ama maalesef tart›flmad›k. Son y›llarda solun çeflitli kesimlerinde “Kürtler milliyetçilik yap›yor” elefltirisi yayg›nlaflt›. Sorumluluk almaktan kaç›nman›n gerekçesi gibi duran bu elefltiriye ne diyorsunuz? Solun önemli bir kesimi silahl› mücadele gelene¤ini savunarak geldi¤i için, Kürt hareketiyle bu noktadan bir elefltirel yaklafl›m içine girmeyi kendisine

yediremiyor. Aç›k konuflal›m: Kürt hareketi ne istiyor? Temel talep, Öcalan’›n söyledi¤ine göre, devletin radikal bir biçimde demokratikleflmesi. Ekolojik, cinsiyetçi olmayan, demokratik bir cumhuriyet... Dünyan›n hiçbir yerinde, bir ülkenin demokratikleflmesi için silahl› mücadele veren örgüt var m›? Bu sorunun tart›fl›lmas› gerek. Yok böyle bir fley. Bunu niye yapam›yor sol? Çünkü silahl› mücadele yönteminin elefltirisi üzerine bir gerekçe kuram›yor. Nereden kuruyor? Son dönemde milliyetçilik elefltirisi revaçta oldu¤u için milliyetçilikten kuruyor. Bunu Kürt hareketinin talepleri üzerinden de¤il, dolayl› ve genel bir biçimde yap›yor. Nedir Kürt milliyetçili¤i? Anadilde e¤itim istemek milliyetçilik midir? Talepler ba¤lam›nda milliyetçilik yok. Sol, fliddet dolay›m›yla yapamad›¤› fleyi, Barzanicilik üzerinden yap›yor. Halbuki, PKK Barzanicilikten uzak durmaya çal›flan bir hareket. Öcalan bütün konuflmalar›nda Barzani’nin Kürt milliyetçisi oldu¤u üzerinde duruyor. Murat Karay›lan da yapt›¤›m›z söyleflide defalarca Barzani’nin milliyetçi oldu¤unu vurgulad›. Türkiye’deki solcular ise “PKK Barzani’ye yaklafl›yor” diye kuruyor elefltirisini. Bu do¤ru bir tahlil de¤il. Barzani PKK’yle bar›flmaz, PKK’yle bar›flt›¤› takdirde kendi alt› boflal›r. KDP’lilerin, Türkmenlerin Kuzey Irak’ta sahip olduklar› haklar› örnek göstererek Türkiye’nin benzer bir ad›m atmas› gerekti¤ini, sorunun ancak böyle çözümlenebilece¤ini söylediklerini anlatt›n›z. PKK silah b›rakmak için somut olarak ne talep ediyor? Örne¤in “Türkmen modeli” onlar için yeterli mi? Hay›r. “PKK muhatap al›ns›n, Öcalan muhatap al›ns›n” diyorlar. Meselenin dü¤ümlendi¤i yer buras›. Bu, çözümü zorlaflt›ran bir fley. “DTP’ye nas›l bir misyon yüklüyorsunuz?” diye sordum. Bizim DTP’ye yükledi¤imiz rolü onlar yüklemiyor. “Biz PKK’nin masaya otur-


mak. Silahl› mücadeleyle bu iflin olmayaca¤› düflünülüyorsa, hem PKK, hem de devlet böyle yapmak zorunda. Ama ne yaz›k ki, ne devlet bu kanal› aç›yor, ne de PKK. PKK, kendi kontrolü d›fl›na ç›kabilir kayg›s›yla, siyasal alan› engellemeye çal›fl›yor. Kürt nüfus d›fl›nda, PKK’ye anlay›flla bakan yüzde 1’lik bir kesim bile yok. Hal böyleyken, PKK niye do¤rudan kendisinin muhatap al›nmas›n› istiyor? Problemi, PKK’li yöneticilerin politikay› okumas›nda görüyorum. Mesela Öcalan, “Ben anlat›rsam, Türk halk› beni anlar” diyor. Kendinden emin bir yerden konufluyor. Ama böyle bir gerçeklik yok. Toplumun büyük ço¤unlu¤unun gözünde “terörist bafl›”, “bebek katili”... Öyle görüyor insanlar. Öcalan, “biz öldürdük, ettik ama, devlet de öldürdü” diyor. Türkiye’de devletin, ordunun alg›lanmas› ‹ngiltere’deki gibi de¤il ki. Baflbakan “büyük devlet yanl›fllar›yla yüzleflebilen devlettir” dedi, böyle bir devlet, böyle bir politik kültür, toplumsal kültür yok Türkiye’de. Sivas’ta 37 ayd›n›n yak›lmas›yla yüzleflemeyen bir devlet bu! “Yanl›fl yapt›k” deme gelene¤i yok ki. Bunu göremiyorlar. ‹kincisi, çat›flma döneminin, Kürdüyle, Türküyle, bütün toplumda yaratt›¤› tahribat› göremiyorlar, toplumu nas›l dönüfltürdü¤ünü okuyam›yorlar. fiimdi soka¤a ç›ksak, birimiz di¤erine “adi PKK’li” diye ba¤›rsa, an›nda 10-15 kifli tepesine biner. Toplum bu hale gelmifl vaziyette. Bu niye böyle oldu? “Ne yanl›fl yapt›k” sorusunu PKK’nin de sormas› gerekir. Bir de Türkiye’de, PKK sorunu ile Kürt sorunu içiçe geçti. Bir AKP milletvekili “devlet, Kürtlere ait ne varsa, PKK’lilefltirdi, rengimizi bile PKK rengi olarak tarif etmeye bafllad›” demiflti. Kürtlere ait ne varsa, müzi¤inden kültürüne, diline, devlet bunlar› PKK ile özdefllefltirerek topluma aktar›yor. Anadilde e¤itim talebi bölücülük olarak sunuluyor. Bir çözüm olacaksa, bu toplumun dokusuna uygun olacak. Bu, PKK’nin ataca¤› ad›mla olacak bir fley de¤il. PKK’nin bu konuda irade gösterebilecek durumda olmad›¤› kan›s›nday›m. Yapacaksa, devlet yapacak. Devlet yapmak zorunda. (Devam› gelecek say›da)

Söylefli: Siren ‹demen - Yücel Göktürk

mas› gerekti¤ini düflünüyoruz, Öcalan’s›z bu ifl olmaz” diyorlar. Öcalan’›n anahtar rolünde olmas›, bence Kürt sorununun çözümünü zorlaflt›r›r. Bunu, Öcalan’›n Kürt hareketi için özgün durumunun dikkate al›nmamas› anlam›nda söylemiyorum, ama masaya oturulacak, konuflulacak öncelikli kifli rolünü ona biçmek baflka bir fley. PKK’liler do¤al olarak Öcalan’› önderleri olarak görüyorlar ve bugünkü tecrit koflullar›nda bir çözümün olmayaca¤›n› düflünüyorlar. Öcalan’›n cezaevi koflullar›n›n normalleflmesi gerekti¤ini Türkiye’de birçok kifli söylüyor. Mart ay›nda Birgün gazetesi için haz›rlad›¤›m “Kürt sorununun çözüm olanaklar›na ne kadar yak›n›z” bafll›kl› yaz› dizisi için yapt›¤›m söyleflide, Ümit F›rat da bunu çok aç›k söyledi. Ama, bunu söylemek, Öcalan’›n koflullar›n›n iyilefltirilmesini istemek baflka bir fley, çözüm için ‹mral›’y›, PKK’yi iflaret etmek baflka bir fley. Benim kanaatimce, Kürt sorununun demokratik zeminlerde çözümünün aktörü, demokratik zemindeki aktörler olur. Oray› güçlendirmeye yönelik bir siyaset izlememek çözümü zorlaflt›r›r. “PKK, bizim DTP’ye yükledi¤imiz rolü yüklemiyor” dediniz. PKK, DTP’ye nas›l bak›yor? “Bu zeminde bir halkad›r, ara halkad›r” diyorlar. “Bu zemin bizim d›fl›m›zda geliflti” diyorlar. Hatta “bizi tasfiye etmek için gelifltirildi” yorumunu yap›yorlar. Sinn Fein örne¤ini verdim, “o ‹ngiltere gibi demokratik ülkelerde olur, Ortado¤u ve Türkiye’nin koflullar› farkl›d›r” diyorlar. PKK’nin yanl›fl gördü¤ü bir fley daha var. Silahl› mücadele döneminde baflar› elde etmifl de¤iller. Bir yenilmifllik, en az›ndan pat durumu var. Ayr›ca, milliyetçili¤in gemi az›ya ald›¤› bir dönemdeyiz. Bunun temel aktörü olmufl ve büyük yanl›fllar yapm›fl bir örgüt söz konusu. Bunlar› unutarak PKK de¤erlendirmesi yapamay›z. Evet, PKK bu iflin bir faktörü, ama “esas faktörü benim” dedi¤i zaman, bu Türkiye konjonktüründe çözümün kap›s›n› açamaz. Türkiye’nin temel sorunu flu: PKK gerçe¤iyle yüzleflmek istemiyor asla. Ama yüzleflmeli. Bu, PKK’yi muhatap kabul etme anlam›na gelmez. Yap›lacak ifl demokratik zeminlerde siyasal alan› geniflletecek kanal aç-


KESK VE KAMU-SEN KEY ÖDEMELER‹NE DAVA AÇTI

Ulufenin mayas› tutmad› Bundan 21 y›l önce toplanmaya bafllanan, 13 y›l önce durdurulan Konut Edinme Yard›m›’n›n geri ödenmesi y›llard›r arap saç›na dönmüfltü. 8.5 milyon çal›flandan kesilen onca para bunca y›ld›r nas›l kullan›ld›, faiziyle ne yap›ld›, kimin ya da hangi kurumlar›n kasas›na girdi? Nihayet ödenmeye bafllanan KEY’in her bir flah›s bafl›na düflen pay› neden bunca y›l›n ortalama, hatta minimum faizinin bile son derece alt›nda? Konut edindirme ad› alt›nda devlet resmen h›rs›zl›k m› yapt›? TOK‹’nin bütün bu hikâyede rolü ne? Bu saç bafl yolduracak sorular›n cevaplar› asl›nda o kadar da zor de¤il galiba... 987-95 aras›nda yaklafl›k 8.5 milyon bordrolu çal›flan›n maafl›ndan kesilerek toplanan ve o günden bu yana envai çeflit yolsuzlu¤un ana paras›n› teflkil eden KEY’in (Konut Edinme Yard›m›) y›lan hikâyesine dönen geri ödemesi geçti¤imiz ay bafllad›. AKP’nin gerçek mebla¤lar› has›ralt› etme ve çal›flanlar›n kanunî hakk› olan ödemeleri ulufe da¤›t›m›na dönüfltürme çabalar›na, KESK ve Kamu-Sen açt›klar› davalarla cevap vermekte gecikmedi. Emlak Bankas›’n›n kadim yolsuzluklar›ndan EGYO (Emlak Konut Gayrimenkul Yat›r›m Ortakl›¤›) ve TOK‹’nin kamu arazilerini müsadere etmesine kadar uzanan ve milyonlarca çal›flan› ma¤dur etmeye azimli bir rant stratejisinin son halkas›na flahit oluyoruz. Yaklafl›k 21 seneye yay›lan KEY hikâyesinin ilk episodu 1987 y›l›nda 3320 say›l› Memurlar ve ‹flçiler ile Bunlar›n Emeklilerine Konut Edindirme Yard›m› Yap›lmas› Hakk›nda Kanun’un yürürlü¤e girmesiyle bafllad›, 1996 y›l›nda ç›kar›lan 4160 say›l› kanunla uygulama kald›r›ld›. Bu dönemin tipik yolsuzluk stratejilerinin bafl›nda, özellikle 1992 y›l›ndan itibaren Emlak Bankas›’nda biriken mevduata piyasa koflullar›n›n alt›nda faiz uygulayarak KEY hak sahiplerinin ma¤dur edilmesi, biriken paralar›n yandafl müteahhitlere ucuz kredi olarak aktar›lmas› ve 3320 say›l› kanunun öngördü¤ü me-

1

14

AKP’nin iktidara geldi¤i 3 Kas›m 2002’den beri KEY ödemelerini ötelemesinin en önemli sebeplerinden birinin EGYO’nun elinde bulunan de¤erli arazileri ranta devflirmek oldu¤unu tahmin etmek hiç de zor de¤il.

mur ve iflçiler için 75 metrekarenin alt›nda ucuz konut infla etmek yerine lüks sitelerin finanse edilmesi geliyordu. Günümüz ‹stanbul’unun gözde site kentlerinden Bahçeflehir’e ve daha nice orta-üst s›n›f konut alan›na bu dönemde dalya dendi. Yani bal›¤›n bafltan koktu¤u, KEY kesintilerinin 1987’den itibaren Emlak Bankas›’n›n finansörlü¤ünü üstlenmek ve bu arada zengin müteahhit yaratmak için icat edildi¤i alenen ortadayd›. 1996 y›l›ndan itibaren KEY kesintisi durduruldu, ancak Emlak Bankas›’ndaki hesapta biriken paran›n çarçur edilmesine devam edildi. 1997’de, Baflbakanl›k Yüksek Denetleme Kurulu ad›na KEY hesaplar›n› denetleyen Süleyman fiahin hesapta biriken paran›n do¤ru nemaland›r›lmas› halinde 149.6 trilyon (149.6 Milyon YTL) de¤il, 318.9 trilyon (318.9 milyon YTL) olmas› gerekti¤ini tespit ediyordu. 1999 y›l›na kadar devam eden ikinci episod boyunca fona ait tahvillerin ve dolar hesab›n›n de¤er kaybetmekte olan liraya dönüfltürülmesi ve piyasan›n neredeyse yar›s› kadar faiz iflletilmesiyle eksik nemaland›rma, hesaplar› olanca h›z›yla eritti.

TOK‹’nin sermayesi ve KEY 1999 y›l›nda bafllayan KEY hikâyesinin üçüncü episodunun bafl›nda, devlet ad›na dramatik sahnelerden birine flahit olduk. Zira devlet, 588 say›l› Konut Edin-

dirme Hesaplar›n›n Tasfiyesine Dair Kanun Hükmünde Kararname’yi ç›kartarak çal›flanlardan toplad›¤› paray› iç etti¤ini resmen kabul etti. Söz konusu kararnameyle Emlak Bankas›, elinde birikmifl olmas› gereken 395.7 trilyon lira tutar›ndaki KEY hesab›na denk gelen gayrimenkulü Emlak Konut Afi’ye sermaye olarak devrederek elinde KEY hesab›na dair herhangi bir paran›n kalmad›¤›n› gösterdi. Böylece 649 trilyon TL sermayeyle faaliyete geçen flirketin yüzde 39 hissesi TOK‹’ye, geri kalan yüzde 61 hissesi de KEY hesap sahiplerine ait olarak tescillendi. Bu episodun k›ssadan hissesi ise, Emlak Konut Afi’nin kurulmas›yla beraber eksik gedik, yanl›fl yunlufl da olsa 1987’den 1999’a kadar iflleyen faiz sisteminin durdurulmas›yd›. KEY hak sahipleri art›k flirket orta¤›yd› ve ak›betleri o flirketin performans›na ba¤l› k›l›nm›flt›. 1999’dan itibaren Türkiye’nin isimleri bilinmeyen 8.5 milyon çal›flan›, bu yeni flirketin cebren orta¤› say›l›yordu. fiirketin dümenine ise TOK‹ (Baflbakanl›k Toplu Konut ‹daresi) oturuyordu. 2002 y›l›na gelindi¤inde cebren flirket orta¤› yap›lan y›¤›nlar, Emlak Gayrimenkul Yat›r›m Ortakl›¤› Afi’nin (EGYO) kurulmas›yla bu sefer cebren GYO hissedarlar› haline getirildi. Tabii, elde KEY kesintilerinin muhatab› olan çal›flanlar›n bir listesi bulunmad›¤› için kimin ne oranda hissedar oldu¤u mu¤lak kal›yordu. Böylece, Emlak Konut Afi’nin kurulmas›yla bafllayan üçüncü episod, EGYO’nun faaliyete geçmesiyle AKP dönemi yolsuzluklar›n›n yaflanaca¤› bir sonraki episoda evriliyordu.

EGYO’nun göz kamaflt›ran arazileri Dördüncü episodun baflrollerinde TOK‹ ve sermayesinin denetimi TOK‹’ye, net aktif de¤erlerinin (yani gayrimenkuller dahil tüm varl›¤›n›n) yüzde 61’i de KEY hak sahiplerine ait olan EGYO yer al›yordu. Büyük a¤abey olan TOK‹ halihaz›rda bafll› bafl›na bir rant örgütlenmesinin komuta merkezinde yer al›yor. Kurum, AKP döneminde yapt›¤› 1700’ün üzerindeki ihalenin sadece 375’ini Kamu ‹hale Kurulu’na bildirerek büyük miktarda yolsuzlu¤u bünyesinde bar›nd›rd›¤›n›n emarelerini gösterdi. TOK‹, piyasadan toplayacak 5 milyar lira paras› olmas›na ra¤men kamu bankalar›ndan ayda 500 milyon liray› so¤urarak emlak piyasas›n› domine etmeye devam ediyor. TOK‹ ihalelerinin kayma¤›n›, kamudan devral›nan arazilerin has›lat paylafl›m› yöntemiyle, yani inflaat firmalar›na devredilmek suretiyle kârdan pay alarak yap›lan antlaflmalar teflkil ediyor. Has›lat paylafl›m› yönteminin KEY çal›flanlar›n› yak›ndan ilgilendiren k›sm› ise, bu de¤erli arazilerin önemli bir bölümünün KEY hak sahiplerinin yüzde 61’ini elinde tuttu¤u EGYO’ya ait olmas›. K›sacas› TOK‹, büyük emlak yat›r›mlar›n›n önemli bir k›sm›n› KEY hak sahiplerinin arsalar› üzerinde infla ediyor. EGYO varl›klar›n›n da alet edildi¤i rant›n boyutlar›n› tahayyül edebilmek için, Baflbakanl›k Yüksek Denetleme Ku-


rulu’nun, TOK‹’nin 2003-2004 y›llar›nda has›lat paylafl›m› yöntemiyle EGYO arazileri üzerine ihale etti¤i yedi projeyle ilgili haz›rlad›¤› bir rapordan al›nt› yapmakta fayda var. Rapor vahim durumu flöyle ortaya koyuyor: “Projelerin flirketin kendi özkaynaklar›yla finanse edilmesi durumunda yaklafl›k 2.1 milyar YTL tutar›nda toplam kâr sa¤lanabilecekken, bunun yerine tercih edilen yöntemle yedi projeden toplamda sadece 995 milyar YTL tutar›nda has›lat pay› elde etmekle yetiniliyor; dolay›s›yla önümüzdeki iki-üç y›ll›k zaman aral›¤›nda flirket bünyesinde kalmas› gereken yaklafl›k 1 milyar 105 milyon YTL tutar›ndaki kamusal servet, kaynak gelifltirme projelerinin amac›na ayk›r› olarak haks›z ve örtülü flekilde yüklenici firmalara aktar›lacak ve bu tutarda kamu zarar› oluflacak.” Yani KEY hak sahiplerinin orta¤› oldu¤u bir gayrimenkul yat›r›m ortakl›¤› flirketi ve elindeki tafl›nmazlar, zarar›na elden ç›kar›l›yordu. Baflbakanl›k Teftifl Kurulu söz konusu rapordaki iddialar› yersiz bulsa da, Yüksek Denetleme Kurulu, Teftifl Kurulu’nun gerekli incelemeyi yapmadan böyle bir karara vard›¤›n› aç›klad›, ancak k›s›tl› yetkisi nedeniyle araflt›rmaya devam edemedi. EGYO’ya ait, ço¤u kent arazilerinin yüksek rant de¤erine sahip bölgelerinde bulunan 430 bin metrekare arsan›n ak›beti ise ulafl›labilir bir bilgi olmaktan hayli uzak görünüyor. Dolay›s›yla, AKP’nin iktidara geldi¤i 3 Kas›m 2002’den beri KEY ödemelerini ötelemesinin en önemli sebeplerinden birinin EGYO’nun elinde bulunan de¤erli arazileri ranta devflirmek oldu¤unu tahmin etmek hiç de zor de¤il.

Ödemeler nas›l hesaplan›yor? Hikâyenin son episoduna girdi¤imizde ise, gerek sendikalar taraf›ndan s›k›flt›r›lan, gerekse 2007 genel seçimlerinin arifesinde oylar›n› art›rmak için çeflitli stratejiler gelifltiren AKP, ilkin 2007 may›s›nda, 5564 say›l› Konut Edindirme Yard›m› Hak Sahiplerine Ödeme Yap›lmas›na Dair Kanun’u ç›kart›yordu. AKP, bu yasayla, çal›flanlar›n geciken haklar›n› “seçimlerden sonra” iade edece¤ini müjdeledi. Seçimlerden hemen sonra, 14 A¤ustos 2007 tarihinde de Konut Edindirme Yard›m› Hak Sahiplerine Ödeme Yap›lmas›na Dair Yönetmelik’i yürürlü¤e sokarak “müjdenin” ne menem sonuçlara gebe oldu¤unu iffla etti. Ad› geçen kanunun dördüncü maddesi ve ona istinaden ç›kar›lan yönetmeli¤in beflinci maddesi, KESK ve KamuSen’in itiraz etti¤i en önemli noktalar› meydana getiriyor. Bu iki madde, genel anlam›yla, hak sahiplerine yap›lacak ödemelerin hesaplanma biçiminin ve hak sahiplerinin tespitinin çerçevesini çiziyor. Kabaca formüle etmek gerekirse, 1999 y›l›nda önce Emlak Konut Afi’ye, sonra EGYO’ya devredilen KEY sahiplerine ait 395.7 trilyon liran›n EGYO’nun, dolay›s›yla TOK‹’nin yönetiminde ne kadar artt›¤› katsay› cinsinden hesaplan›yor. Bu katsay› 1999 tarihine kadar her

çal›flana düflen mebla¤ ile çarp›larak kifli bafl›na düflen miktar tespit ediliyor. Tabii, bu hesaba 1999 öncesi yap›lan kas›tl› eksik nemaland›rma dahil edilmedi¤i gibi, EGYO’nun 2002’den beri elinden ç›kard›¤› gayrimenkullerin fiyat› sakl› tutuldu¤u için, çal›flanlardan hükümetçe beyan edilen de¤erleri sorgulamamalar› bekleniyor. Tayyip Erdo¤an bu mebla¤›n 2.8 milyar oldu¤unu aç›klarken, Baflbakanl›k Denetleme Kurulu’nca sadece 2003-2004 y›llar›nda EGYO arazisi üzerine yap›lan yedi projedeki kayb›n 1 milyar 105 milyon lira oldu¤unun iddia edildi¤ini ak›lda tutmak gerekiyor. Hak sahiplerinin tespiti tamam›yla hükümetin eline b›rak›l›p çal›flanlar›n baflvurular›n› bizzat yapmalar› engellenirken, özel flirket çal›flanlar›ndan yap›lan KEY kesintilerinin ise alt› ay içinde bu flirketler taraf›ndan beyan edilmesi öngörülüyor. Beyan yap›lmazsa, ödeme de yap›lm›yor. Neticede, Kamu-Sen Genel Teflkiland›rma Sekreteri Fahrettin Yokufl, KEY kesintilerinin yap›ld›¤› dokuz sene boyunca durmaks›z›n çal›flmas›na ra¤men hesab›na sadece 59 YTL yat›r›ld›¤›nda durumun vahametine ay›yor.

Kâr TOK‹’ye, zarar kamuya Dönelim Kamu-Sen ve KESK’in açt›klar› davalara. ‹ki sendikan›n bu kadar girift bir rant a¤›na açt›¤› davan›n gayet basit, ama isabetli bir noktadan yola ç›kt›¤›n› söylemek lâz›m. Davac›lardan KamuSen diyor ki: “1999 y›l›na gelene kadar çal›flanlar›n zarar›na iflleyen tüm süreci gözard› edelim. Bununla birlikte, 1999 y›l›nda Emlak Konut Afi’ye sermaye olarak bizim ad›m›za verilen 395.7 milyar YTL’yi o tarihten bu yana hazine faiz oranlar›yla nemaland›ral›m. O halde 2007 sonu itibariyle hesaplar›m›zda 5 milyar 103.2 milyon YTL bulunmas› gerekirdi. Oysa hükümet, milyonlarca çal›flan› geri ödemenin d›fl›nda b›rakt›¤› gibi, toplamda azami 2.8 milyar YTL ödeyece¤ini aç›klad›. Yani Türkiye’nin en de¤erli arazilerini emlak sektöründe kullanan TOK‹’ye ba¤l› EGYO, sermayesinin yüzde 61’ini bizden alarak zarar›na faaliyet gösterdi.” Hesap gayet basit görünüyor. KESK buna ilaveten t›rpanlanm›fl ödemelerin sadece “aile reislerine” yap›lmas›na da karfl› ç›karak, kad›n çal›flanlar ad›na da davac› oluyor. Yine de dile getirmek lâz›m: Türkiye’nin son 25 senesine damgas›n› vuran bu çetrefil yolsuzluk a¤›na KESK ve Kamu-Sen’in açt›¤› davalar asl›nda epey insafl› bir yaklafl›m sergiliyor. 1999 öncesindeki haks›zl›klar› dava konusu yapmayan iki sendika, 1999 sonras› alacaklar› için de o tarihten bu yana devletçe tespit edilmifl faizler üzerinden makûl bir nemaland›rma ve 8.5 milyon çal›flana adilâne bir da¤›l›m talep ediyor. Örne¤in günlük faizlerin 3 binlere s›çrad›¤› 2001 krizindeki kay›plar› hesaba katm›yor. Oysa 22 Temmuz 2008 tarihinde Cumhurbaflkan› Abdullah Gül taraf›ndan onaylanan 5787 say›l› Kamu Finansman› ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakk›nda Kanunda De¤ifliklik Yap›l-

Hükümet, sendikalar açt›klar› mütevaz› davay› kazansa bile, EGYO’da birikmesi gereken para emlak rant›na yönlendirildi¤i için, faturay› kamu maliyesine ç›karaca¤›n› aç›klamakta beis görmüyor.

mas›na Dair Kanun’a bakt›¤›m›zda, KEY yolsuzluklar›n›n beflinci episoda do¤ru pervas›zca yol ald›¤›n› görüyoruz. Kanun “KEY hak sahiplerine yap›lacak ödemelere iliflkin EGYO’nun yükümlülü¤ü için Hazine Müsteflarl›¤› taraf›ndan EGYO’ya ikrazen Devlet ‹ç Borçlanma Senetleri (D‹BS) ihraç edebilece¤ini” mufltuluyor. K›sacas› hükümet, “EGYO’da hak sahiplerine ödenecek kadar nakit yok, dolay›s›yla TOK‹ emlak spekülasyonuna olanca h›z›yla devam ederken kasas›nda para kalmad›, çal›flanlara olan yükümlülü¤ümüzü iç borçlanma yoluyla halletmeye çal›flaca¤›z” diyor. Böylelikle hükümet, sendikalar açt›klar› mütevaz› davay› kazansa bile, EGYO’da birikmesi gereken para emlak rant›na yönlendirildi¤i için, faturay› kamu maliyesine ç›karaca¤›n› aç›klamakta beis görmüyor. AKP’nin ulufe da¤›tmak edas›yla bahfletti¤i KEY ödemelerinin partinin bafl›na hiç beklemedi¤i dertler musallat etti¤ini söylemek de hiç yanl›fl olmaz. Hatta e¤er sendikalar›n açt›¤› davalara, ödemeyi alan ya da alamayan milyonlarca çal›flan müdahil olursa, AKP’nin hiç beklemedi¤i bu ters rüzgâr ufak çapl› bir f›rt›naya da dönüflebilir. ‹flte o zaman partinin ç›karaca¤› kanun hükmündeki kararnameleri, torba yasalar› pür dikkat izlemek gerekiyor. Ulus Atayurt

15


“Kentsel dönüflüm” u¤runa yap›lan y›k›mlardan büyük rant bekleyen AKP’li Maltepe Belediye Baflkan› Fikri Köse, ramazan paketlerini bizzat doldurarak propaganda malzemesi ç›kar›yor

YEREL SEÇ‹MLER ‹Ç‹N BÜTÇEDE TAHR‹FAT BAfiLADI

Önce erzak, sonra dozer Ramazan paketleri haz›rlan›yor, yerel seçim gezilerinin start› Rize’den bafllad›: Bir yandan baflta ‹stanbul ve Ankara olmak üzere kent yoksullar›n› yerinden yurdundan ederek öfke toplayan AKP, flimdi o yoksullar›n oylar›n› toplamak için k›rk takla atacak. ‹ktidar›n›n temellerini belediyecilik tecrübesinden alan AKP’nin k›rk kat›rla k›rk sat›r aras›nda nas›l gelip gitti¤ine yak›ndan bakal›m... efah Partisi’nin orta s›n›flar› ve yerleflik bürokrasiyi hayrete düflüren 1994 yerel seçim zaferinden 14 sene sonra, bu partinin yerel yönetim anlay›fl›ndan serpilen AKP, 2009 yaz›nda kat›laca¤› ikinci yerel seçimler arifesinde, yap›tafllar›n› kendisinin infla etti¤i bir açmazla karfl› karfl›ya. Bir yandan oy almak için 15 sene boyunca baflar›yla uygulayarak faydaland›¤› “sosyal belediyecilik” pratiklerini art›rarak devam ettirmek d›fl›nda bir seçene¤e sahip gözükmezken, di¤er yandan giderek daha h›zl› bir ivmeyle eklemlendi¤i emlâk spekülasyonu ve metropol rant›n›n do¤al bir sonucu olarak pederflahî bir edayla yard›m etti¤i yoksul mahallelerini y›kmakla yüzleflmek durumunda. Son iki ayda ç›kard›¤› yasalar ise bu iki taraf› keskin b›ça¤›n emarelerini tafl›yor. B›ça¤›n bir taraf›nda AKP emlâk balonunu daha fazla fliflirmek için son sürat gerekli yasal de¤ifliklikleri hayata geçiriyor. Haziran ay›nda do¤rudan baflbakanl›¤a ba¤l› olan TOK‹ (Toplu Konut ‹daresi) yüzde 49’u kendine, geri kalan› mortgage flirketlerine ait olacak ikinci piyasalar›n› kuraca¤›n› beyan ettti. Bu karar, TOK‹’nin durma aflamas›na gelen konut sat›fllar›na ivme kazand›rmak amac›yla tehlikeli kredi riskini göze alarak bono ç›karmak yoluyla uluslararas› mortgage piyasas›na eklemlenece¤ini gösteriyordu. Bu hamleden ister istemez endifle duyan BDDK

R

16

E¤er y›k›m tehlikesinin gölgesinde yaflayan halk yerel seçim rüflvetini al›rsa, seçimler sonras› emlâk rant›n›n dayan›lmaz cazibesinden gözleri kamaflan AKP’nin dozerleriyle yüzleflecek.

(Bankac›l›k Düzenleme ve Denetleme Kurulu) a¤ustos bafl›nda ABD’de 6 trilyon de¤erindeki iki devasa flirketi de kapsayan mortgage krizinin yap›s› üzerine 118 sayfal›k bir rapor haz›rlad›. 15 Temmuz 2008’de yürürlü¤e giren Tapu Kanununda De¤ifliklik Yap›lmas› Hakk›nda Kanun ise ilçe s›n›rlar› içinde yabanc› flirketlerin konut sat›n alma hakk›n› binde 3’ten yüzde 100’e yükselterek uluslararas› emlâk flirketlerinin toplu al›mlar yapmas›n›n yolunu aç›yordu. Böylece ABD’den dalga dalga dünyaya yay›lan emlâk bazl› kriz ülkeye ithal edilmeye bafllan›yordu. Öte yandan, ‹stanbul’da azalan büyük arazi stoku yüzünden, ço¤u yeniden tasarlanan Küçük Çekmece ve Kartal gibi sanayi alanlar›na komflu alt s›n›f mahalleleri bu yasal süreçlerin hem öznesini, hem de nesnesini teflkil ediyor. Emlâk sektörü balonunun sönmeden devam› için bu mahallelerin orta s›n›flara pazarlanmak maksad›yla y›k›lmas›, mahallelerden tahliye edilecek yoksul ailelerin ise daha uzaktaki konutlara borçlanarak aktar›lmas› gerekecek. Ancak AKP, yerel seçimler arifesinde bir yandan bu sert geçifli frenlerken, di¤er yandan da bütçe dengelerini bozmak pahas›na yerel yönetimlere para aktararak büyük y›k›mlar öncesi yoksul kesimlerin a¤z›na bir parmak bal çalman›n hesaplar›n› yap›yor. Bu yüzden b›ça¤›n di¤er keskin taraf›nda malî dengeleri alafla¤› edecek,

k›sa vadeli, yerel seçimlere yönelik, belediyeleri besleyecek bir dizi yasal düzenleme bulunuyor.

Belediyelerin tahvilleri ne olacak? 5 May›s 2008’de aç›klanan Orta Vadeli Malî Çerçeve, bütçe a盤› gözard› edilerek dört sene içinde yaklafl›k 20 milyar liran›n yerel yönetimlere aktar›laca¤›n› beyan ediyordu. Öyle anlafl›l›yor ki, bu mebla¤ bile AKP’yi kesmedi. Zira 24 Temmuz 2008’de ç›kar›lan 5793 nolu torba kanunda tek cümleyle zikredilen bir de¤ifliklikle 5 May›s’ta karara ba¤lanan orta vadeli bütçe daha da katmerlenerek, 2008 sonuna kadar yerel yönetimlere 5 milyar lira aktar›lmas› yasallaflt›r›ld›. Ama AKP’nin belediyeleri nemaland›rmak için ortaya att›¤› en önemli kart, 22 Temmuz’da Meclis’ten geçen 5787 say›l› Kamu Finansman› ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakk›nda Kanunda De¤ifliklik Yap›lmas›na Dair Kanun oldu. Öncelikle söz konusu kanunun yerel yönetimlere kaynak aktarmakla yetinmedi¤ini, TCDD’nin özellefltirilmesinin arifesinde borçlar›n›n silinmesinden, TMSF’nin Hazine’ye olan 90 milyar liral›k borcunun üzerinin çizilerek olas› bir krizde TMSF’de birikecek paran›n devlet yerine uluslararas› piyasalara olan borçlara yöneltilmesine kadar makro ekonomik düzeyde bir dizi “kurnaz” hamleyi içerdi¤ini belirtmek gerekiyor. Ancak bu “torba” karar›n içinde yerel yönetimlerin de ciddi bir ilgiye mazhar oldu¤u anlafl›l›yor. Yasa uyar›nca belediyeler tahvil bas›p yurtiçi piyasalarda dolafl›ma sokarak istedikleri miktarda borçlanabilecekler. Hazine garantisinden yoksun olan bu tahviller, do¤al olarak yat›r›mc›lar› yüksek faiz getirisiyle avlamaya çal›flacak. Yani az zamanda çok para kazanmak isteyenler için spekülasyon imkan› belirecek. Tabii, sorulmas› gereken en önemli soru flu: Hazine garantisinden yoksun olacak bu tahviller belediyeler taraf›ndan ödenemeyecek boyutlara ulaflt›¤›nda ne olacak? Cevap karmafl›k de¤il. Ç›kar bir torba yasa, öder borcu hazine, sonra da çiz üstünü. Tüm bu ahvalde iktidara geldi¤inden beri “yerel yönetimler”, “adem-i merkeziyetçilik” gibi iddial› laflar› dilinden düflürmeyen AKP’nin belediyecilik pratiklerine ciddi flekilde e¤ilmek gerekiyor. Bir yandan 2004 ve 2005 y›l›nda ç›kard›klar› belediye kanunlar›yla yerel yönetimlere uçsuz bucaks›z yetki veren, di¤er yandan Say›fltay taraf›ndan denetlenemeyen düzinelerce belediye iktisadî teflebbüsü kurarak yerel yönetimler içinde garabet kamu tekelleri oluflturan ve tüm bu yerel rant a¤›na, dümeninde Tayyip Erdo¤an’›n oturdu¤u TOK‹’yi mahirce ekleyen AKP, yerel seçimler öncesi “sosyal belediyecili¤in”, kömür ve erzak yard›mlar›n›n yan›s›ra, flehrin orta s›n›flar›n›n gözüne de hofl gözükmek için duble yollara, tünellere, kavflaklara, metro inflaatlar›na h›z verecek.


Sosyal belediyecilik mi, lütuf mu? Bir zamanlar kent yoksullar›n›n Refah Partisi’ne duyduklar› yak›nl›kta, parti teflkilât›n›n yoksul mahallelerde örgütledi¤i yard›m a¤lar›n›n pay› büyüktü. Sema Erder ve Nihal ‹ncio¤lu, “Türkiye’de Yerel Politikan›n Yükselifli” adl› kitaplar›nda “sosyal belediyecilik” uygulamalar›n›n ortaya ç›k›fl›n› Refah Partisi’nin 1994 y›l›ndaki yerel seçimler zaferinin hemen ertesine yerlefltirir. Orta s›n›flar ve yerleflik bürokrasi taraf›ndan hayretle karfl›lanan Refah Partisi’nin “‹stanbul’u fethi”, kimi kesimlerce kaba bir tarikatç›l›¤a indirgenmeye çal›fl›lsa da, asl›nda ‹stanbul’un en yoksul kesimlerine yönelik, biraz da el yordam›yla bafllanm›fl teflkilât yard›mlar›, bu kesimlerin oyunun kazan›lmas›nda en önemli etkeni teflkil ediyordu. Seçim zaferi sonras›nda ise erzak, kömür, k›rtasiye yard›mlar›yla bafllayan ve giderek serpilen “sosyal belediyecilik” anlay›fl›, Refah-Fazilet-Saadet çizgisiyle AKP’nin en belirgin ortak pratiklerini teflkil ediyor. Yaln›z AKP aynî yard›m ve sosyal belediyecilik aras›nda sal›nan yard›m a¤lar›n›, Refah Partisi’nin aksine, ‹slâm’a atfedilen bir tevekkülle, yardımı dillendirmeden kurgulamak yerine, alenî olarak bir kampanya malzemesi haline dönüfltürmekten de geri durmuyor. Bu tür belediye yard›mlar›n›n bir k›sm› belediye bütçesinden sa¤lan›rken, bas›lan belediye broflürlerin-

den anlafl›ld›¤› üzere bir k›sm› da “ifladamlar›” taraf›ndan karfl›lan›yor. Özel sektörün yard›mlar› konusunda veri bulmak zor olsa da, yard›mlar›n belediye aya¤› 2003 y›l›nda ‹stanbul Büyükflehir Belediye bütçesinin yüzde 4’üne denk düflüyordu.

Kriz ve AKP tipi yerel yönetim Sosyal belediyecili¤in siyasî ve sosyolojik aç›l›mlar›n› birçok aç›dan tart›flmak mümkün. Bütçeden en yoksul kesimlere para aktar›lmas›n› hakl› bulup bunun genellikle aynî yard›m kapsam› d›fl›na ç›kamamas›na bakarak toplumun yoksul kesimlerinin bir muhtaçl›k çerçevesinde pasifize edilip edilmedi¤ini, yard›m›n sadaka gibi verilip verilmedi¤ini sorgulayabiliriz. Sadece kamu bütçesiyle de¤il, özel sermayeyle de gerçeklefltirilen bu giriflimlerin kendi içinde mal al›m-sat›m›, denetimin gevflemesi, bütçenin yandafllara aktar›lmas› gibi bir dizi flüpheli rant olana¤› do¤uraca¤›n› da tahmin edebiliriz. Daha olumlay›c› bir noktadan bakmaya çal›flarak, Refah Partisi’yle bafllayan ve AKP’de demini bulan sosyal belediyecili¤in di¤er partiler taraf›ndan da uygulanmaya baflland›¤›n› görüp, bu uygulaman›n yerel yönetimlerde kurumsallaflaca¤›n› ve böylece özellikle metropollerde cemaat ve hemflerilik üzerinden yürüyen dayan›flma a¤lar›n›n yerini daha somut sosyal politika tart›fl-

AKP aynî yard›m ve sosyal belediyecilik aras›nda sal›nan yard›m a¤lar›n›, Refah Partisi’nin aksine, ‹slâm’a atfedilen bir tevekkülle, yardımı dillendirmeden kurgulamak yerine, bir kampanya malzemesi haline dönüfltürmekten geri durmuyor.

malar›n›n alaca¤›n› umabiliriz belki de. Ancak AKP’nin son birkaç ayda ç›kard›¤› yasalara göz att›¤›m›zda, partinin önümüzdeki on ay süresince aslen günü kurtarmak ad›na “sosyal belediyecili¤e” h›z verece¤ini söylemek yanl›fl olmaz. Tüm yerel yönetim stratejilerini 1994’te bafl›na geçti¤i ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi ve Refah Partisi deneyiminden esinleyen Tayyip Erdo¤an ve partisi, seçimlere on ay kala ç›kard›klar› bir torba yasa sayesinde, giderek daralan ekonomik kapan içinde yerel seçimleri hanelerine yazd›racak hamleleri fütursuzca gerçeklefltiriyor. E¤er y›k›m tehlikesinin gölgesinde yaflayan halk bu faydalar› ispatlanm›fl rüflveti al›rsa, seçimler sonras› emlâk rant›n›n dayan›lmaz cazibesinden gözleri kamaflan AKP’nin dozerleriyle yüzleflecek. Ancak AKP’nin bu k›sa vadeli zaferi, kentsel dönüflüme an itibariyle maruz kalan ‹zmir-Kuruçeflme, AnkaraMamak ya da ‹stanbul-Bafl›büyük’de gördü¤ümüz toplumsal huzursuzluklar› engelleyemeyece¤i gibi, kurnaz bütçe oyunlar›n›n kamu maliyesinin üzerine onulmaz yükler bindirece¤i de aflikâr. Böylece önümüzdeki dönemde liberal krizin “sosyal belediyecilik” ad› alt›nda ülkenin k›lcal damarlar›na nüfuz etti¤i AKP tipi “yerel yönetimleri” idrak etmifl olaca¤›z. Ulus Atayurt


Foto¤raflar: Duygu Tatar

Nükleer Karflıtı Platform, Sinop’ta bir eylem esnas›nda

S‹NOP’TA NÜKLEER SANTRAL TEHD‹D‹ SÜRÜYOR

‹flsizlikle nükleer terbiyesi Biz bask›ya haz›rlan›rken, nükleer santral tehdidi alt›nda olan Sinop uluslaras› bir buluflmaya, bu y›l yirmincisi düzenlenen Ecotopia buluflmas›na sahne olacakt›. Her y›l baflka bir ülkede toplanan Ecotopia’c›lar bisikletleriyle yola ç›km›flt›, iklim de¤iflikli¤inden nükleer karfl›t› mücadeleye, pek çok konu tart›fl›lacak, direnifl hatt› Sinop’ta kurulacakt›. Ama “çevrecinin daniskas›” oldu¤unu söyleyen Tayyip Erdo¤an’›n h›flm›na u¤rad›lar, polis devleti –bu sefer jandarma marifetiyle– kendini gösterdi: Ecotopia’c›lar gözalt›na al›nd›, kamplar› kald›r›ld›. Nükleer santral konusunda kararl›l›¤›n› vurgulayan Erdo¤an’a karfl› Sinoplular da bofl de¤il: Sinop Nükleersiz Kent ve Yaflam Derne¤i (S‹NYAD) üyesi Ceyhan Akay’a kulak veriyoruz... Nükleer Karfl›t› Platform’un (NKP) bir bilefleniyken neden S‹NYAD olarak yeni bir olufluma ihtiyaç duydunuz? Ceyhan Akay: NKP’de üç türlü nükleer karfl›tlar› var: Birincisi, “Sinop’ta kurulmas›n da Ardahan’da kurulsun” diyenler. Bu kesimi MHP ve CHP’liler oluflturuyor. ‹kinci kesim, Türkiye’de nükleer santrallere karfl› ç›k›yor. Bu kesimi de Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Derne¤i gibi dernekler oluflturuyor. Bir de dünyada nükleer santrallere ve nükleer silahlara karfl› tav›r alanlar var; bu kesimi de KESK ve biz oluflturuyoruz. NKP içinde yer al›rken, anlaflamad›¤›m›z noktalarda demokrasiyi kullanarak ayr› ifller yapt›k. Türkiye’nin nükleer enerji politikas›n›n nükleer silah sahibi olmaya dönük oldu¤unu, Ortado¤u’daki ABD yöneliminin sonuçlar›n› gözeten Türkiye egemenlerinin yöneldi¤i yeni bir alan oldu¤unu düflündü¤ümüz için, “nükleer silahlara hay›r”, “nükleerin hedefi olmak istemiyoruz”, “ABD askeri olmak istemiyoruz” afiflleri yapt›k. Bu çal›flmayla beraber ayr›flma bafllad›. Kendi bafl›m›za ifl yapt›¤›m›z›, politik davrand›¤›m›z› söylediler. Biz de nükleer enerji tercihinin Türkiye egemen s›n›f›n›n emperyalistlerle iflbirli¤ine dayanan politikas›n›n bir sonucu oldu¤unu ve dolay›s›yla politik bir cevap vermemiz gerekti¤ini anlatt›k. Sinop’ta kurulmas› düflünülen nükleer santrale karfl› S‹NYAD (Sinop Nükleersiz Kent ve Yaflam Derne¤i) nas›l bir çal›flma yürütüyor? Çevre mücadelesinin çerçevesi çok önemli. Çevre mücadelesi, do¤ay› ve in-

18

‹flsiz b›rakt›klar› insanlar› iflle ikna ediyorlar. Neye? Nükleere. Belediye baflkan› turistlerin gelece¤ini ve nükleer santrali gezeceklerini söylüyor. Düflünün, böyle bir belediye baflkan› var.

san› tahrip eden, kâr h›rs›na ve sömürüye dayal› kapitalizme ve emperyalizme karfl› olmal›. Bu yaflananlar›n yerine ne isteyece¤iz? Bana sorarsan›z sosyalizm istemek lâz›m, ama Sovyetler gibi ülkelerde de çevre sorununun çözülmedi¤ini gördük. Demek ki ekolojik sosyalizm lâz›m. Kad›n, gençlik, siyasal örgütlenme ve demokrasi alan›nda sosyalizmin nas›l ki yeniden tarif edilmesi gerekiyorsa, çevre mücadelesi de bu bafll›klardan biri olmal›. Türkiye’de çevre mücadelesi ‘90’l› y›llardan itibaren ete kemi¤e büründü. Darbenin bafl›n› çekti¤i entegrasyon sürecinin sonuçlar›n› yafl›yoruz: Çevre talan ve tahrip edildi, insanlar da tahrip edildi... Ben çevre mücadelesini sosyalist hareketten ay›rm›yorum, ama sosyalist hareket-

Ceyhan Akay

ler ekolojik mücadeleden yana bir refleks gösteremiyor hâlâ; çok önemli ifller aras›nda, önemsiz bir alanm›fl gibi davran›yorlar. Oysa, bu kadar yo¤un sald›r› karfl›s›nda siyasal bir irade ortaya ç›karamazsak, baflar›ya ulaflmam›z mümkün de¤il. Türkiye’de çevre mücadelesi ‘90’l› y›llardan itibaren ete kemi¤e büründü. 12 Eylül’le birlikte, Türkiye kapitalistleri

uluslararas› sermayenin yeniden yap›lanmas›na entegre oldular. Darbenin bafl›n› çekti¤i bu entegrasyon sürecinin sonuçlar›n› yafl›yoruz: Çevre talan ve tahrip edildi, insanlar da tahrip edildi... Buna karfl›, bütün sosyalistlerin birleflik devrimci bir durufl sergilemesi gerekiyor. Ben çevre mücadelesini sosyalist hareketten ay›rm›yorum, bu iflin sosyalistlerin ifli oldu¤unu düflünüyorum. 65 haftad›r her cumartesi flehir merkezinde oturma eylemi yap›yorsunuz; bu fikir nas›l ortaya ç›kt›, toplumsal destek giderek artt› m›? Nükleere karfl› mücadeleyi canl› tutmay› hedefleyerek her hafta Sinop’un bir meydan›nda nükleere karfl› nöbet tutma karar› ald›k. Nas›l ço¤alabilece¤imizi düflündük. Öyle durarak ço¤almam›z mümkün de¤ildi. Ayn› zamanda, mahallelerde örgütlenmeyi hedefledik. Gücümüz ne! Ama, diyelim 15 kifliyiz, üç mahallede çal›flaca¤›m›za bir mahalleden bafllay›p bir faaliyet program› belirledik. Sonra, köy aya¤›n› örmeye bafllad›k, özellikle de santralin yap›lmas› düflünülen yerdeki köylerde çal›flt›k. Oturma eylemlerine bafllad›¤›m›zda 100 kifliydik. Her hafta yar›m saat oturuyoruz. Gündemimiz nükleerle s›n›rl› de¤il, örne¤in, Ergenekon ya da tersanelerdeki iflçi ölümleri gibi konular› da nükleerle ba¤›n› kurarak bildirilerimize yans›t›yoruz. En az›ndan, bir tart›flma bafllatt›k. Sosyalistlerin de çevreci olabilece¤ini insanlara gösterdik. Az›z ama, Beyaz Ad›mlar Platformu’yla, Pazarc›k Çevre Koruma ve Kültür Derne¤i’yle yan yana gelebiliyoruz. Türkiye’de çevre mücadelesi veren tüm yerel örgütlenmeler bir araya gelmeli. Devletimiz Osmanl› geleneklerini bütünüyle tafl›yor, tam ceberrut bir devlet. Ne yasa dinliyor ne baflka bir fley. Bu ceberrut devlete karfl› sokakta mücadele etmek gerekiyor. Ayr›ca, bizim baflka gücümüz yok ki, televizyonumuz yok, gazetemiz yok... Her geçen gün, soka¤› iflgal edecek bir mücadele arac›n› harekete geçirmemiz gerekiyor. Biz bu deneyimi Sinop’da yaflayarak ö¤rendik. Bu flekilde çal›flarak, 60 genci örgütledik. TAEK (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu) “bilgilendirme” ad› alt›nda köylerde çal›flmalar yürütüyor, kahvelerde toplant›lar yap›yor, camilerden yönlendiriyor, muhtarlar› da egemenlikleri alt›na almaya bafllam›fllar. Geçen gün NKP’den arkadafllar nükleer santralin yap›laca¤› köylere gittiklerinde resmen kovuldular. Neden kovuldular? Köylüler “biz nükleer santral istiyoruz kardeflim” demifller. Asl›nda, o köylerde de nükleer karfl›tl›¤› ad›na çok önemli bir faktör var: Kad›nlar. Kad›nlar bu konuda daha kararl›. “Buras› benim yuvam, bu yuva da¤›lacak” diye bak›yorlar. Atalar› orada ya da küçük yaflta kaybetti¤i çocu¤unun mezar› orada. Bu nedenle, hemen hemen her evde nükleer karfl›tl›¤› var; önemli olan, irade gösterebilecek bir arac›n olmas›. Biz bu zemini güçlendirecek ad›mlar atmaya çal›fl›yoruz. Yerel seçimler yaklafl›rken, bu faaliyet içinde aktif olarak yer alan arkadafllar›m›z› etkilemeye çal›fl›yorlar.


Söylefli: Mustafa Horufl

AKP’nin enerji politikalar›n› nas›l de¤erlendiriyorsnuz? Nükleer enerji AKP politikas› de¤il, devlet politikas›d›r. AKP, oluflturulmufl politikan›n sadece sürdürücüsü, hatta tetikçisi durumunda. Ayr›ca, bu iflten ne kadar rant sa¤layabilirim derdinde. Dolay›s›yla, ben AKP’ye vurgu yapmay› çok do¤ru bulmuyorum. Buradaki nükleer karfl›tl›¤›nı AKP karfl›tl›¤›na dönüfltürüyorlar, CHP mant›¤›yla fleriatç›l›¤a vurgu yap›yorlar. Biz sistem karfl›tl›¤›na vurgu yap›yoruz. Çevre sald›r›lar› Türkiye’nin hemen hemen her yerinde devam ediyor. Topyekûn sald›r›ya karfl› topyekûn direnifl mümkün mü? Kesinlikle mümkün, hem de bunu çok h›zl› yapmam›z gerekiyor. Sistem h›zla do¤ay› talan ediyor. Mesela Türkiye çevre hareketi, Güneydo¤u diye tarif etti¤imiz bölgede yaflanan çevre sald›r›lar›na gözlerini kapam›fl durumda. Orada hiçbir fley yokmufl gibi davran›lıyor. Böyle bir çevre mücadelesi, politika bir tarafa, etik de de¤il, insanî de de¤il. Çevre mücadelesinde etnik ayr›mc›l›k olamaz ki! Nükleer karfl›t› mücadele, ayn› zamanda, bar›fla hizmet ediyor, savafla karfl› mücadele veriyor. Bizim Silopi’deki termik santral sorununa karfl› mücadele edenlere destek vermemiz, onlar›n da buradaki nükleer karfl›t› mücadeleye destek vermesi gerekiyor. Sinop’ta termik santral haz›rl›¤› da var. Planlanan ne? Nükleer santral, nükleer araflt›rma merkezi, termik santral ve iki hidroelektrik santralden bahsediliyor. Devlet Sinop’u enerji havzas› olarak düflünüyor, yani Sinop’ta yaflayan halka “buradan gideceksiniz” diye dayat›yor. Ama halk henüz bunun fark›nda de¤il. Ben Sinop’un tarihine bak›nca umutlan›yorum, ifl bafla düfltü¤ünde halk harekete geçebilir. Bizim görevimiz hem kendimizi hem buradaki potansiyeli o günlere haz›rlamaya çal›flmak. Neden Sinop? Bir kere, deniz kenar›nda. ‹kincisi, nüfusu az, yani rahat boflaltacaklar› bir flehir olarak görüyorlar. Ayr›ca, her fleyden soyutlayabilece¤in bir alan; istediklerinde, çok k›sa sürede, askerî alana dönüfltürebilirler. Sinopcam, Söksa gibi fabrikalar kapat›l›rken, nükleer santralin istihdam yarataca¤› propagandas› yap›l›yor... Santralin 500 kifliyi istihdam edece¤i söyleniyor. Sinopcam’da 800 kifli, Söksa’da 600 kifli, Radar’da 600 kifli çal›fl›yordu, eder iki bin kifli. Bir aileyi dörtle çarpt›¤›nda, neredeyse Sinop’un nüfusuna denk. Bugünkü politika, otuz y›ld›r hesap edilerek, bu ve benzeri kurumlar kapat›la kapat›la yaflanan sürecin sonuçlar›d›r. ‹flsiz b›rakt›klar› insanlar› iflle ikna ediyorlar. Neye? Nükleere. Belediye baflkan› turistlerin gelece¤ini ve nükleer santrali gezeceklerini söylüyor. Düflünün, böyle bir belediye baflkan› var. Belediye baflkan›n›n yeniden seçilebilmek için nükleer lobilere oynad›¤›n› düflünüyorum. Nükleer karfl›t›yd›, “Sinop turizmle kurtulur” diyordu. Bir buçuk y›ld›r, militan bir nükleer yanl›s› oldu. Nükleer lobilere “size en iyi hizmeti ben veririm” mesaj› yolluyor. ‹ki y›l önce, nükleere karfl› mücadelede aram›zdayd›, toplant›lara kat›l›yordu. “Gitsinler baflka yere kursunlar, buras› turizm kenti, tarih kenti” diyordu. Sinop’ta yap›lan anket çal›flmalar› halk›n büyük ço¤unlu¤unun santrallere hay›r dedi¤i yönünde... Ben bu çal›flmalar›n hiçbirine inanm›yorum. 30 bin imzadan bahsediliyor, yalan! fiehirde 30 bin imza toplanmad›, zaten 30 bin nüfus var. Daha sahici bakal›m, olabilecek en düflük oran› alal›m. Belediye baflkan›n›n a¤z›yla, yüzde 53 nükleer yanl›s› var; o zaman, yüzde 47 de nükleer karfl›t› demektir. Bu çok büyük bir oran; üstelik, belediye baflkan›n›n yalan›na ra¤men. Ben nükleere karfl› olanlar›n yüzde 60’larda oldu¤unu düflünüyorum. Bugün Sinop’ta, nükleer santral konusunda net olanlar›n say›s› yüzde 5’i geçmez. Büyük ço¤unlu¤un kafas› kar›fl›k, müthifl bir bombard›man var. Ulusal, milliyetçi duygulara yönelen argümanlar kullan›yorlar. Vatandafla “nükleerimiz oldu¤unda büyük güç olaca¤›z, silah›m›z da olacak, her fleyimiz de olacak” dediklerinde, flovenist duygular›n yo¤un oldu¤u bu ortamda vatandafl›m›z “Allah Allah” diyor. Sosyalist solun bu kadar dibe vurdu¤u, solun toplumda karfl›l›k bulmad›¤› bir ortamda daha farl› bir tepki beklemek de pek do¤ru de¤il zaten. Birlikte mücadele etmek için onca neden varken, ayr›lmak için her fleyi yapabiliyoruz. Otuz y›ld›r sosyalist hareketin içindeyim, sürekli ayr›flma yaflan›yor, ayr›lan bir daha ayr›l›yor. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.


KENTSEL DÖNÜfiÜM MAMAK’TAN DÖNDÜ

Karfl›ndaki tüccar, ama arkas›nda kamu gücü var Kentsel dönüflüm yaln›zca ‹stanbul’un sorunu de¤il, bir dönem göç alm›fl ya da alma potansiyeli olan ve AKP’li belediyelerce yönetilen bütün flehirlerin gündeminde. Kuzey Ankara Girifli Kentsel Dönüflüm Projesi’nin 2004’te ç›kar›lan 5104 say›l› yasa arac›l›¤›yla uygulamaya konmas›ndan ve Esenbo¤a Havaliman› yolu üzerinde yaflayan Ankaral›lar›n haz›rl›ks›z yakalan›p adeta “avlanmas›ndan” sonra, Dikmen ve Mamak baflta olmak üzere pek çok bölgede yenileme ve dönüflüm projeleri gündeme geldi. Ne var ki, Aktepe’nin ve yine haz›rl›ks›z yakalanan Dikmen’in ard›ndan örgütlenen Mamak, projeye karfl› yürütmeyi durdurma karar› ald›rmay› baflard›. Belediyelerin ve hükümetin ayakoyunlar› devam etse de, en az›ndan Ankara’daki idare mahkemelerinde al›nan kararlar emsal oluflturabilecek nitelikte. Davalar›n aç›lmas›na önayak olan Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i’nden avukat Özgür Y›lmaz’la Mamak’›n hukuk savafl›n› konufltuk... Mamak’ta kazan›lan davan›n niteli¤i neydi? Özgür Y›lmaz: Bu, 2005’te aç›lm›fl bir dava. ‹mar ve Gecekondu Mevzuat›na Ayk›r› Yap›lara Uygulanacak Baz› ‹fllemler bafll›kl› 2981 say›l› yasaya dayanarak oradaki iflleme yürütmeyi durdurma karar› verildi. Ama idare yavafl iflledi¤i için, karar 2008’de ç›kt›. Bu karar›n en önemli yönü, kentsel dönüflüm projelerinde kifli yarar› ile kamu ve toplum yarar›n›n dengelenmesi gerekti¤i hükmüne var›lmas›. Bu karar diyor ki, bir bölgede imar› yap›lm›fl bir kesim varsa ve mülkiyet hakk› kazan›lm›flsa, o bölgede kentsel dönüflüm ad› alt›nda genifl bir çerçeve yaratarak her yeri dümdüz edemezsin. Bu karara Ankara Büyükflehir Belediyesi’nin tepkisi ne oldu? Karar›n böyle ç›kaca¤›n› tahmin ediyor olmal›lar ki, daha dava süreci tamamlanmadan taktik de¤ifltirerek mahalleliye sözleflme metinleri imzalatmaya çal›flt›lar. Asl›nda durum flu: Biz mahkemelere kentsel dönüflüm projesinin kamunun ya da toplumun yarar›na olmad›¤›n› henüz anlatam›yoruz. Kentsel dönüflüm projelerinde uygulanan mant›kla, imar projesi çizilmifl parsellerde bile her an kamulaflt›rma yap›lma ihtimali do¤uyor. Belediyenin “buray› kentsel dönüflüm alan› ilan ettim” demesi yetiyor. Bununla ilgili olarak Ankara’da davalar açt›k. Çeflitli kurumlar›n, avukatlar›n açt›¤› davalarda hep olumlu sonuçlar ç›kt›. Fakat bu sefer, Ankara’n›n en büyük kentsel dönüflüm projesini iki türlü gerçeklefltirdiler. Kuzey Anadolu Girifli Kentsel Dönüflüm Projesi’ni direkt kanun olarak ç›kartt›lar. Bir de 5272 say›l› kanunun 73. maddesinde “belediyeler mücavir alanlarda kentsel dönüflüm projeleri yapabilir” ibaresi var. Buna dayanarak meclis kararlar› al›yorlar. Kazand›¤›m›z davadaki mahkeme karar›, “böyle bir maddeye dayanarak böylesi büyük bir ifl yapamazs›n, kamu gücünü kullanarak insanlar›n mülklerine el koyamazs›n” diyor. Kanun maddesine dayand›¤› durumda hükümet boyutu devreye giriyor. Mahkeme de “bu durumun Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi gerekir, tek bir kanun maddesine dayanarak mülkiyet hakk›n› iptal edemezsin” diyor. Asl›nda, belediye ar-

20

t›k bunu yapmamaya bafllad› zaten. Temel olarak, tek tarafl› bir sözleflme öneriyor mahalle sakinlerine, bafll›¤› da “kat karfl›l›¤› konut sözleflmesi.” Amaçlar›, tapu tahsis belgesi veya tapusu olan vatandafllara sözleflmeyi imzalatmak. Mamak’ta iki karar var, bu uygulamalar› durdurdular, ama hâlâ dan›flma evleri duruyor. Vatandafl› tedirgin ediyorlar. Mahkemeye de “biz bu flah›slarla sözleflme yap›yoruz” diye aç›klama yap›yorlar. Sözleflmelerin hukukî anlam› ne? Mamak’taki kentsel dönüflüm projesi 17 bin konutu kaps›yor. Biz insanlara “sözleflme imzalamay›n” diyoruz: “‹mza atarken öne sürebilece¤iniz bütün koflullar› belediye zaten kabul edecektir, çünkü bu sözleflmeler her halükârda onlar›n lehine.” Dikmen’de insanlar bunu fark edemediler. Biz kentsel dönüflümün bafltan reddedilmesi gerekti¤ini söyledik, bir daire, iki daire hesab› yapmaks›z›n. Ne önerirlerse önersinler, hiçbir fleyi garanti etmiyorlar. Sözleflmeyi imzalamas›n› istedikleri insanlar›n yeni kurulacak, dönüflmüfl mahallelerde yaflamalar› da mümkün de¤il. Sözleflmeye flöyle bir madde eklemifller: “Yapt›¤›m›z son araflt›rmalar sonucunda hak sahibi olmad›¤›n›z tespit edilirse sözleflme tek tarafl› iptal edilir.” Hukuken hak sahibi olma durumu meclis karar›na göre var. Biz flöyle

Otuz-k›rk y›ll›¤›na insanlar› borçland›r›yorlar, insanlar›n gelece¤i ipotek alt›na al›n›yor. O evlerin maliyetleri bu kadar de¤il ki. TOK‹’nin yapt›¤›n› bir özel flirket yapsa, hukuk mahkemelerinde dava açars›n, ama bunun için idare mahkemesine gitmen gerekiyor. ‹darenin erkini kullanarak flirket gibi davran›yor TOK‹.

bir fley denedik, söz konusu bölgede evi olmayan bir arkadafl›m›z belediyeyle sözleflme imzalad›, çünkü bafllang›çta araflt›rma yapm›yorlar, “evim var” demen yeterli. Sözleflmeyi imzalad›ktan bir ay kadar sonra, yaz›yla bildiriyorlar: Tapuyu vereceksin, evini kendi elinle y›kacaks›n, arsay› bofl olarak belediyeye teslim edeceksin. Sözleflmede “kamulaflt›rma bedeli verilir” deniyor, bu da 50 bin YTL demek. Sen evini y›kt›ktan sonra sözleflmeyi iptal ediyorlar. Hukuken bunun maddî karfl›l›¤› maddî zarar üzerinden hesaplan›r, befl sene sonra da olsa ayn› miktar› ödeyecektir, sözleflme temerrüte düflmedikçe faiz ifllemez, ifllese bile yasal faiz geçerlidir, o da çok de¤il. Aktepe’de baz› kirac›larla bile sözleflme yapt›lar, çünkü amaç önce alan› boflaltmak. Size verece¤ini söyledi¤i konutun niteliklerini de, ne zaman verece¤ini de söylemiyor, mahkemelere getirdikleri projelerse 1/1000’lik, 1/5000’lik projeler. Yenimahalle Belediyesi’ne sordu¤umuzda “kentsel dönüflüm yapm›yoruz” dendi, fakat mahallede flöyle bir pankart as›l›: “90 bin evi dönüfltürüyoruz, Yenimahalle Kentsel Dönüflümü.” Dava açabilmek için bunun ilan edilmifl olmas› lâz›m. “Bizim yapt›¤›m›z tek fley, vatandaflla müteahhidi buluflturmak” diyorlar. Bir kifli “ben evimi vermiyorum” de-


di¤i ve sonuna kadar direndi¤i anda bu ifli bitirebilir. Yapabilecekleri hiçbir fley yok. Vatandafllar bunu fark etmiyor. Belediyedekiler yayd›klar› dedikodularla ifllerini görüyor. Sözleflmeyi imzalamay› reddetmek bu ifli kesintiye u¤ratmaya yeter. Dikmen nas›l kaybedildi, Mamak’taki kazan›m tam olarak ne? Ankara’da kentsel dönüflüm yoktu bafllang›çta, sadece y›k›m vard›. Bunlar›n önünü açan Aktepe oldu. Kuzey Ankara Girifli Kentsel Dönüflüm Projesi diye bir kanun ç›kard›lar, o zaman biz yetiflemedik, ne kamulaflt›rma ne de sözleflme yapt›lar, her yeri dümdüz ettiler. Sadece vaatlerle insanlar› evlerinden ettiler. Oradaki evler gecekonduydu, ama kaçak de¤ildi, kanunen imarla bir sorunlar› yoktu. Bir baflka gruptakiler ise baflka özel kiflilerin yerlerine evlerini yapm›fllard›, bir k›sm› Hazine arazisi üzerine ev yapm›flt›, geriye kalanlar da kirac›yd›. Biz mahkemelerde kirac›lar›n da haklar› oldu¤unu hat›rlat›yoruz, belediyenin kulland›¤› bir argüman› tersten kullanarak kirac›lar›n hak talep edebileceklerini düflünüyoruz. Belediye baz› sözleflmeleri flu gerekçeyle iptal ediyor: “Bu adam›n tapu tahsis belgesi var ama, baflka bir yerde de tapulu mülkü var. 2981 say›l›

Özgür Y›lmaz

Apartmandaki adam “ben buradan ç›kmam” diyor, ama gecekondudaki kendisini hakl› görmüyor. Sen kendini ne kadar meflru görürsen, o denli direnme yolu bulursun.

kanunun amac› bar›nma hakk›n› sa¤lamak. Bir kiflinin üzerinde mülk varsa, o kiflinin tapu tahsis belgesi almas› mümkün de¤il.” Bu demek oluyor ki, gecekondu kiralanamaz. Gecekonduda oturan her kimse, tapu tahsis hakk› onundur. O halde, gecekondularda oturan kirac›lar da en az tapu ya da tapu tahsis belgesi sahipleri kadar yaflad›klar› evler üzerinde hak sahibidir. Bir de Çankaya, Yakup Abdal Köyü’nde yaflad›¤›n›z bir deneyim var... Yakup Abdal Köyü’nde dönüflüm baflla-

d›. Mahalleli direndi, girifle barikat kurdu. Bu esnada davalar aç›ld›, y›k›mlar durdu. Bu defa TOK‹ bir anlaflma metni gönderdi, çok iyi koflullar alt›ndaym›fl gibi görünüyordu. Ama orada yaflayanlar fark etti durumu, “hiçbir koflulda imza atmayaca¤›z” dediler. Onlara “Keçiören ya da Çankaya’daki bir daireyle senin tek katl› evin aras›nda imar kanunu aç›s›ndan bir fark yok” dedik. Yakup Abdal Köyü davas›nda muhatab›m›z Çankaya Belediyesi ve Büyükflehir Belediyesi’ydi. Bu köyü y›kmak üzere geldiler, mahallelilerle topland›k, mahalle ikiye ayr›lm›flt›. Belediyeler bunu çok yap›yor, yar›s›n› önce, yar›s›n› sonra y›karak direnifli bölüyorlar. ‹nsanlar› önce hak sahibi olduklar›na ikna etmek gerekiyor, çünkü kendileri de hak sahibi olduklar›na inanm›yor. Sonra y›k›ma karfl› direnifl oldu, bir hafta sürdü. Mahalleye tek bir yabanc› bile sokulmad›. O arada yetkililerle görüflmeye bafllad›k, dava süreci zaten bafllam›flt›. Y›k›m, Ankara ve Çankaya belediyelerinin karar›yd›. Blok halinde 24 dava açt›k, 23’ü kazan›ld›. Bunlar, kentsel dönüflümle de¤il, y›k›mla ilgiliydi. “Buras› belediye mücavir alan› içinde de¤il, köy statüsünde, dolay›s›yla belediye yetkili de¤ildir” dedik. Asl›na bakarsan›z, Yakup Abdal Köyü’nü 1986’da köy sta-

cekondular› yapt›k. Biz dört aile bir evde bar›n›yoruz. Gecekondumu al›rsa, bir tane darac›k konut verecek. Ben dört aileyi nereye s›¤d›raca¤›m? Onlar yayla gibi evlerde yaflarken, bizi niye hapse t›k›yorlar! Karanl›ktan d›flar› ç›kamamak zulüm de¤il mi? Her gün suyumuzu kesiyorlar. Benim iki çocu¤um flu an asker. Biz devlete borcumuzu ödüyoruz. Ama devlet niye adalet sa¤lam›yor! Kürflat Ero¤lu: Arkadafllar, bizim bu tepkileri örgütlü hale getirmemiz gerekiyor. E¤er parçal› bulutlu olursak, bizi çok çabuk da¤›t›rlar. Bir kere, hiçbirimiz sözleflmeyi imzalamayaca¤›z, evlerimizi vermeyece¤iz. Hepimiz bu konuda hemfikiriz. Sonra, Hamza day›n›n dedi¤i gibi, Meclis üzerinden adalet isteyece¤iz. Dan›fltay bir karar alm›fl dün. Bir Amerikan firmas› için bir yeri kamulaflt›r›nca halk itiraz etmifl ve mahkeme yoluyla haklar›n› kazanm›fl. Fakat mahkeme yürütmeyi durdurdu¤u halde, Tayyip’in imzas›yla, ya¤ma devam etmifl. fiimdi tekrar karar ç›km›fl Dan›fltay’dan. Tayyip’i, Gül’ü, ya¤mada pay› olan herkesi tazminata mahkûm etmifller. Bizim mahalle için de durdurma karar› verildi ya. Bunlar devam etse bile, bir sonraki aflamada yarg› yoluyla durdururuz. Acar: ‹yi de, bizim huzurumuzun kaçmas›n›n bedelini kim verecek? Evimizde rahatça yaflarken bu korkuyu yaflamak zorunda m›y›z? Korkumuz bunlar›n mal›m›za kast› de¤il, gözlerinin dönmüfl olmas›. Bunlar insanl›¤›, adaleti unutmufl. Devlet de adaleti sa¤lamazsa, biz art›k kime s›¤›naca¤›z? Tek umudumuz o zaman Allah’tad›r. Camiye gidiyorum, bak›yorum, hepsi yalanc› Müslüman. Art›k camiye gitmeye bile hevesim kalmad›. Zaten hep onlar bu AKP’yi getirdi bafl›m›za. Onlar›n içinde resmen sat›lm›fl olanlar var, biliyorum. Bir de camide benimle saf tutuyor flerefsizler.

Bir de camide bizimle saf tutuyor flerefsizler Mehmet Y›ld›r›m (Dostlar Mahallesi temsilcisi): Belediye aylard›r propaganda yap›p halk› kand›rmaya, evlerinden etmeye çal›fl›yor. Zab›ta geliyor, ba¤›r›p tehditler savuruyor. Sudan ve elektrikten mahrum b›rak›yorlar bizi. “Masraf yapmay›n evlerinize, nas›l olsa y›k›lacak” diye ba¤›r›yorlar. Birkaç ayd›r evlerimize iflaretler koymaya bafllad›lar. Sokak ›fl›klar›m›z art›k yanm›yor. Geceleyin mahalle kapkaranl›k, ad›m›n› atamazs›n. Bizi kaç›rtmak istiyorlar. Evlerimizi aray›p tehdit ediyorlar. Hamza Acar: Baz›lar› imza atm›fl ya, “flunlar imzalad›, evlerini satt›, siz niye satm›yorsunuz” diyorlar. Y›ld›r›m: “Buray› kamulaflt›raca¤›z, evlerinizi sat›n” diyorlar. Ben Melih Gökçek’e zorla “evini bana satacaks›n” desem, yer yerinden oynamaz m›! Acar: Utanmaz ki, güler geçer. Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i ve Mamak Halk› Kültür ve Dayan›flma Derne¤i’nden baflka bizimle ilgilenen kimse yok. Acar: Utanmaz zab›ta her gün kap›m›zda. Mahkemeye verdik, kazand›k. Cemil Çiçek giriyor devreye, biz yine kaybediyoruz. Bu Melih denen adam bizim mal›m›za göz dikmifl. Hükümet de onun arkas›nda. Oy verdik bir de bunlara! Bu nas›l bir flerefsizlik! Yaz bunlar›, sak›n sileyim deme! Y›ld›r›m: Yarg› deste¤i olmasa, bize bu kadar güçlü sald›ramazlar asl›nda. Acar: Yahu san›rs›n bütün devlet bize karfl› bir olmufl. Komflum bunlarla anlaflt›. Dediler ki, “sana bir ev verece¤iz, 35 milyar da para”. Adam da verdi gecekondusunu bu gözü doymazlara. Sonra gelip bize propaganda yapt›: “Siz de benim gibi yap›n, evlerinizi verin, Melih böyle böyle iyi bir adamd›r...” Pefline mahalleden üç-befl kifli daha katt›, onlar da evlerini verdi. Ne oldu sonuçta? Bunlar›n kocaman gecekondular› gitti, yerine 85 metrekarelik bir daire ve 7’fler

milyar borç kald›! Gözlerimizin önünde oldu bu kand›rmaca. Bizim Meclis önünde eylem yapmam›z lâz›m. Gerçi burada eylemler yapt›k, ama bir sonuç alamad›k. Mamak’ta 17 mahalleyiz, hepimizi buradan atmak istiyorlar. Madem öyle, bizi sürgün etsinler, fakiriz, güçsüzüz diye bu ülkeden ç›karts›nlar. Y›ld›r›m: Belediye sözleflmeyi tek tarafl› dayat›yor. Bu da bir iflkencedir. ‹nsanlar› korkutmak, tedirgin etmek de bir tür terördür. Acar: Belediye baflkan› niye cesaret edip halk›n aras›na gelmiyor? Gelsin de bize hesab›n› versin, projesini aç›klas›n. Ona sesleniyorum: Evimi bafl›ma y›kmadan geçemez senin dozerin. Benim evim gecekondu. Genifl bir ev. Akl›m› m› kaç›rd›m da gidip apartman dairesine s›k›flaca¤›m? Yoksulum, evim eski, ama mutluyum. Niye bana bu iflkenceyi ediyorsun! Bunlar o kadar flansl› ki, flimdi evini y›kt›¤› adam yar›n yine ona oy verecek! Kötüye bir fley olmaz ki. Sen televizyon de¤ilsin ki kardefl, benim hayk›rmam› gösteremiyorsun! Baflbakana, devlete, millete, herkese hayk›rsayd›m derdimi! Salih Ergün: Kar›m›z›n elindeki bilezi¤i sat›p bu ge-

Söylefli: ‹rfan Aktan

MAMAK HALKI KÜLTÜR VE DAYANIfiMA DERNE⁄‹’NDE TOPLANAN DOSTLAR MAHALLES‹ SAK‹NLER‹

21


tüsünden ç›karm›fllar, ama bunu Meclis karar› olmadan yapm›fllar. Dolay›s›yla, ifllem usûle ayk›r› gerçekleflmifl. Biz de buradan hareket ederek davay› açt›k. Bu karar art›k bütün benzer durumlar için kullan›labilir. Köy statüsünü kaybetmemifl yerlerde imar izni aranmaz. Aktepe’deki kentsel dönüflüm ne tür sonuçlar do¤urdu? Ankara’daki ilk uygulama Esenbo¤a Havaliman› üzerindeki bölgeydi. Onu Kuzey Ankara Girifli Kentsel Dönüflüm Kanunu’yla yapt›lar. Burada bir kerede pek çok kifliyi bölgeden uzaklaflt›rabildiklerini gördüler. Gerçi orada evlerini hemen vermeyenler de oldu, ama onlar durumlar› iyice olanlard›, avukatlara dan›flt›lar ve daha yüksek mebla¤lar ald›lar. Sonra hak ma¤duriyetleri bafllad›. Bir k›s›m binalar› bitirip satmaya bafllad›lar, ama yapt›klar› sözleflmelere uymuyorlard›. Aktepe’de çok kolay hareket etmifllerdi. Sözleflme metinlerinde zaman belirtmiyorlard›, nerede ev verecekleri belli de¤ildi; tek bilinen, TOK‹ standartlar›na göre bir ev verecekleriydi. Sonra di¤er uygulamalar geldi. Dikmen bölgesinde vatandafla bir teklifte bulundular, ama insanlar örgütlenmeye bafllad› ve taleplerini dile getirdiler. Belediye orada tapululara, tapu tahsislilere, kirac›lara, gecekondu kanununa tâbi olanlara ayr› ayr› tekliflerde bulundu. Sözleflmeleri yapt›, bir k›sm›na mülkü verdikten sonra yaz› gönderip “siz hak sahibi de¤ilsiniz” dedi. Bir k›sm›na daha ev vermeden “siz hak sahibi de¤ilsiniz” dedi ve ma¤duriyetler do¤du. Bizim problemimiz burada bafll›yor zaten. Bir bölgede belediye anlaflma ya da sözleflme talebiyle geliyorsa, insanlara flunu anlat›yorduk: “Karfl›n›zdaki kamu de¤il, tüccar; tüccar mant›¤›yla yaklafl›yor, ‘bu bölgeyi nas›l elde ederim’ diye bak›yor, daha çok nas›l kâr edebilece¤ini düflünüyor.” Ama bu tüccar›n arkas›nda kamu gücü var. ‹mzalanan

sözleflmenin hukukî niteli¤i, kat karfl›l›¤› konut sözleflmesi. Kamulaflt›rma Kanunu’nun 10. maddesine göre de¤ifl-tokufl yap›yor. Senin evini al›p sana baflka bir ev veriyor, ama üstüne borçland›r›yor da. Dikmen bölgesinin kaybedilmesinin nedeni, pazarl›¤›n kabul edilmesi. ‹mzalanan sözleflme say›s› çok fazlayd›. Belediye bir k›sm›n›n sözleflmesini iptal etti. Sözleflmeyi yapan, evini y›kt›¤›yla kald›. Tapu tahsis belgesi olanlar bile hiçbir fley alamad›. Kald› ki, tapunuz bile olsa ve hatta mahkemeyi de kazansan›z, elde edebilece¤iniz, kamulaflt›rma de¤eri üzerinden parasal karfl›l›¤›n ödenmesinden baflka bir fley de¤il. Çünkü hukuken bu sözleflmenin tek tarafl› iptal edilmesi ihtimali var, aradan on y›l geçse bile bu-

Belediye sözleflme talebiyle geliyorsa, flunu anlat›yorduk: “Karfl›n›zdaki kamu de¤il, tüccar; ‘bu bölgeyi nas›l elde ederim’ diye bak›yor, daha çok nas›l kâr edece¤ini düflünüyor.” Ama bu tüccar›n arkas›nda kamu gücü var.

nu yapabilir. Burada aç›kça bir kand›rma pozisyonu var. Bu uygulaman›n sonuçlar›ndan biri de, örne¤in Keçiören’de kiralar›n birden artmas› oldu, çünkü 20 bin kifli Aktepe’den ç›kt›. fiehrin d›fl›na ucuz kiralanabilecek yap›lar kurduruluyor, ama yar›n orada rant yükseldi¤inde, oras› da ellerinden alacak. Bu tecrübeler üstüne, Mamak’ta nas›l bir yol izlediniz? Biz Mamak’a bunlar bafllamadan önce gittik, orada durumu erken fark ettik. Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i olarak önce insanlar› toplad›k, durumu anlatt›k. Befl bin broflür, on bin el ilan› da¤›tt›k. Her siyasî kesimden insana bu iflteki muhtemel kay›plar›n› anlatt›k. ‹nsanlar belediyenin tüccar gibi davrand›¤›n› anlamaya

MAMAK HALKI KÜLTÜR VE DAYANIfiMA DERNE⁄‹’NDEN MAMAK-DUTLUK SAK‹N‹ MAHMUT GÜNDÜZ

Sadaka de¤il, hakk›m›z› istiyoruz

22

Kaç y›ld›r Mamak’ta yafl›yorsunuz? Mahmut Gürbüz: Yozgatl›y›m, yirmi y›ld›r burada yafl›yorum. Oturdu¤um ev bana ait. Eskiden kentsel dönüflüm diye bir fley yoktu. ‹. Melih bu belay› ç›kard›ktan sonra, bizim mahallenin girifl-ç›k›fllar›n› dahi kapatt›rd›. Samsun koridorundan, Kayafl’tan gelen itfaiyeciler art›k bu yolu kullanamad›klar› için, Allah muhafaza, bir yang›n ç›karsa, bir saat geç gelebilecekler. Bütün mal›m›z› ‹. Melih sat›l›¤a ç›karm›fl. Bir flelale yapt›lar, allay›p pullad›lar buralar› ki, yabanc›lara satabilsinler. Biz de flelale bura halk› için yap›l›yor sanm›flt›k. Kentsel dönüflüme karfl› bayrak açt›¤›m›z› görünce, mahallelinin gözünü korkutmak için Samsun Yolu’na bir metre yükseklikte duvarlar ördüler, vatandafl yolun karfl›s›na geçemiyor. Oraya bir altgeçit de yapm›fllar… ‹yi de, sen bu delikanl› halinle, gündüzleyin o karanl›k altgeçitten geç de

göreyim! Samsun Yolu’ndan otobüse binip ifline gidemiyor mahalleli. Trene olan yolumuz kapal›, ç›kam›yoruz d›flar›. Burada büyük bir rant oldu¤unu bildikleri için vatandafl›n can güvenli¤ini çöpe atm›fllar. Buraya ne asfalt yap›ld›, ne bir bak›m gördük. ANAP ve SHP döneminde yap›lan asfalt›n paras›n› bile bizden ald›lar. Mamak Belediye Baflkan› Gazi fiahin, daha önce, Adalet Bakanl›¤›’nda hocal›k yaparken, bir mahkûm kendisine sekiz çay fazla yazd› diye flikâyet edip disiplin verdirtti mi? Böyle bir adam›n 52 dairesi, üç ifl merkezi, Elmada¤’da da bir villas› var m›, yok mu? Yozgat’tan niye buraya tafl›nd›n›z? 18 sene Fransa’da kald›m. Çocuklar›m ora do¤umluydu, orada Türk okulu olmad›¤› için ülkemize döndük. Keflke bunlar›n bafl›ma gelece¤ini bileydim de, gelmez olayd›m ‹slâm ülkesine. H›ristiyan olayd›m da bunlar›n ezas›n›


görmeyeydim. Bu ülkede haks›zl›k çok fazla. Bir de gelip insanlar›n kafas›n› soktuklar› gecekondular› bafllar›na y›kmaya çal›fl›yorlar. Üstelik tapumuz var! Belediye baflkanlar› Mamak’a gelmeye utanm›yor mu! Semt pazar›n›n oraya ayda bir ‹. Melih bey ve Gazi fiahin gelir, bir flark›c› ve bol bol plastik top getirir, halk› uyuturlar. Ama art›k kand›ramazlar! Melih halk› kand›raca¤›na kendi hesab›n› verse fena m› olur? Balgat’ta Sö¤üt ‹nflaatç›l›k var, Melih’in o¤lu Osman’a ait. Halk bunu biliyor mu? Muhasebe müdürü Erdal benim mesai arkadafl›md›, “gazeteye ilân verece¤im, çünkü büyük oyunlar dönüyor” dedikten sonra vurulup öldürüldü. ‹ki ay önce kim vurdu bu çocu¤u? Halk ma¤dur, borçlu. Su faturas›n› bir ay yat›rmayan adam›n sayac›n› sökmeye utanm›yor musun ‹. Melih? Söktü¤ün sayaç karfl›l›¤› ald›¤›n 30 lira kime gidiyor? Biz onun makarnas›n›, patatesini istemiyoruz. ‹nsanlar› yoksullaflt›rd›lar, flimdi de makarnayla kand›rmaya çal›fl›yorlar. ‹nsanlar evle-

¤›na insanlar› borçland›r›yorlar, insanlar bu borcu ödemek için çal›fl›yor, insanlar›n gelece¤i ipotek alt›na al›n›yor. O evlerin maliyetleri bu kadar de¤il ki. TOK‹’nin yapt›¤›n› bir özel flirket yapsa, hukuk mahkemelerinde dava açars›n, ama bunun için idare mahkemesine gitmen gerekiyor. ‹darenin erkini kullanarak flirket gibi davran›yor TOK‹. Kentsel dönüflüme karfl› örgütlenmede sizi en çok zorlayan koflullar hangileri? Asl›nda bütün sorun meflruiyet anlay›fl›nda bafll›yor. Biz gecekonduculara “siz meflrusunuz” diye anlatam›yoruz. Kanunen hazine arazisi üzerine yap›lm›fl ev gecekondudur. Sizin eviniz imar aff›n›n uyguland›¤› bir yerdeyse, evinizin herhangi bir apartmandan fark› yoktur. Bir hakk› sen kendin meflru görürsen, gelifltirece¤in argümanlar da fazlalafl›r. Normal befl katl› apartmanlara da kentsel dönüflüm projesi çerçevesinde teklifte bulunuluyor, gecekondu niteli¤indekilere de. Apartmandaki adam “ben buradan ç›kmam” diyor, ama gecekondudaki kendisini hakl› görmüyor. Bizim gecekonduculara bunu ö¤retmemiz gerekiyor: Bu evi kafanda ne kadar meflrulaflt›r›rsan, o kadar senindir. Meflruiyet duygusunu güçlendirebilirsek, belediyeler daha da zorlanacaklar. Kiflilerin bar›nma hakk›n›n sa¤lanmas›n›n devletin görevi oldu¤unu, devlet bunu yapm›yorsa da bu kiflilerin bar›nma haklar›n› sa¤lam›fl olduklar›n› ve buna dokunulamayaca¤›n› anlatabilmemiz gerekiyor. Mülkiyet üzerinden tart›fl›rsan, devletle pazarl›¤a oturmak zorunda kal›yorsun. Ama bar›nma hakk› noktas›ndan yola ç›kt›¤›nda, belediyenin senin karfl›nda flans› kalm›yor. Kirac›lar için de bu teori üzerinde çal›flmam›z ve mahkemelere bu flekilde gitmemiz gerekiyor. ‹lk önce herkesin flunu anlamas› gerekiyor: Kentsel dönüflüm sadece gecekonducular› de¤il, herkesi ilgilendiriyor. Taksim’e bile kentsel

rinin y›k›lmas› korkusundan, evlerinden ç›kam›yor, rahat uyku uyumuyor. Kömür da¤›t›yormufl! Kömürün tonu Belko’ya 145 dolara geliyor, Türk paras›yla 180 lira. Güney Afrika de¤il, yerli kömür. Bana sat›yor 400 liraya. Benden ald›¤› parayla da yerli kömürü fakire da¤›t›yor. 200 liradan versin, herkese versin! Bana ispat etsin, 145 dolardan yükse¤e al›yorsa, üstünü ben vereyim Melih Gökçek’e! Baz› mahalleliler, yarg›n›n kapatt›¤› yolu belediyenin eninde sonunda açmas›ndan endifle ediyor. Dan›fltay’›n belediyenin kentsel dönüflüm projesini iptal etmesi, mücadelenizde sizi cesaretlendirdi mi? Dan›fltay karar›ndan sonra belediye meclisi ikinci bir karar alm›fl, eskiden projenin içinde olmayan baz› yerleri de projeye katm›fllar. Onlar durmayacak, bu belli. Ama biz de durmayaca¤›z, gerekirse A‹HM’e gidip ‹. Melih’i engelleyece¤iz. Gazi fiahin’in 150 trilyonluk borcunu halk›n üstünden kapat-

dönüflüm yap›p herkesi oradan atabilirler. Sen kendini ne kadar meflru görürsen, o denli direnme yolu bulursun. Biz bu konuya müdahalede geç kald›k. Hukuk yoluyla mücadelenin de s›n›rlar› var flu halde... Kentsel dönüflüm meselesinde al›nan kararlar›n, kanun tasar›lar›n›n ya da yönetmeliklerin iptal edilmesi konusunda s›k›nt› yaflayaca¤›m›z› zannetmiyorum. Bu konularda baflar›l› olaca¤›m›zdan eminim. Ama bu yetmiyor. Bütün mahallelerin kendi meflruiyetinin fark›na varmas›, bu çerçevede örgütlenmesi gerekiyor. Meflru oldu¤una inanmayan insan hukuku da kullanamaz. Ankara’da kazan›lan davalar›n kentsel dönüflüme maruz kalan mahalleler aç›s›ndan ne gibi kazan›mlar› olabilir? Ankara’daki mahkeme kararlar›n›n iki temel mant›¤› var. Birincisi, “kamu yarar› için bunu yapt›¤›n› söylüyorsun, ama ortada bir kamu yarar› yok” diyor kararlar. ‹mar› bitmifl, yap›laflmas› tamamlanm›fl bölgede farkl› bir yap›laflmaya gidiyorsun. Bu bize kamulaflt›rmada avantaj sa¤l›yor. E¤er vatandafl sözleflme yap›p evini kendi elleriyle vermezse, kamulaflt›rma yapmak durumunda kalacaklar; o zaman da karfl›lar›na bu karar ç›kacak, kamu yarar›n› ispatlamak durumunda kalacaklar. Kamu yarar› asl›nda kesin bir fley de¤il. Bu yüzden keflif kullan›labilir, bilirkifli kullan›labilir. Ben bu konuda A‹HM’e güveniyorum. Bir de, bir arada olmak çok önemli. Mahalleli bir arada davrand›¤› sürece direnifl daha etkili oluyor. ‹dare mahkemelerinde verilen kararlar›n ikinci mant›¤› da, mülkiyet hakk›na, konut hakk›na dokunulmas›. Buradan yola ç›k›larak Anayasa Mahkemesi’ne de baflvurulabilir. Halk iradesini gösterdi¤i müddetçe bunlar›n yapabile¤i hiçbir fley yok. Ama belediye her gün bir Osmanl› oyunu ç›kar›yor.

maya çal›flma Melih! Bu halk henüz ölmedi. Sizin oturdu¤unuz Mamak’›n Dutluk Mahallesi’nde herkesin tapusu var m›? Dutluk halk›n›n yüzde 85’i tapu sahibi. Bunlar maliyeyle anlafl›p bir ecrimisil davas› ç›kard›lar. Adam›n tapusu oldu¤u halde, 4-5 milyar lira ecrimisil talep ediyorlar. Ecrimisil, geriye dönük iflgal paras›ym›fl. Halbuki ecrimisil, befl y›ldan sonras› için al›namaz. Diyelim ki geriye dönük iflgal paras› ald›n, o zaman tapusunu vereceksin bu adamlar›n. Yasa söylüyor, ecrimisil bedeli arsa bedeline dönüflür. Yani ecrimisil ödeyen, o topra¤›n sahibi olur. Siz bu mant›kla AB’nin bahçesine bile giremezsiniz kardeflim. Fransa’da bir bakan›n yolsuzluk yapt›¤› ortaya ç›k›nca, çekip vuruyor kendini. AB’ye girmek, yetim çocuklar›n organlar›n› zenginlere satmakla olmaz Melih Gökçek! Bir yumurtac›yken bu kadar gayrimenkule nas›l sahip oldun kardeflim! Bu y›k›m giriflimine karfl› mahal-

Söylefli: Ayfle Çavdar

Kentsel dönüflüme karfl› mücadelede yap›lacak tek bir fley var, o da belediyenin sözleflmesini imzalamamak ve hak kayb›n› kabul etmemek. Sözleflme imzaland›ktan sonra, istersen bütün kentsel dönüflüm projesini iptal ettir, karfl›ndakinin mülkiyet hakk› bile de¤ifliyor.

lelinin örgütlülü¤ü ne düzeyde? Melih insanlara tehdit savurdu¤u için baz› sakinler evlerini vermeye raz› oldu. Onun d›fl›nda, Mamak’a ba¤l› on mahalle tamamen örgütlenmifl durumda. Melih’in sözleflmesi, t›pk› kendisi gibi tek tarafl›. Diyor ki sözleflmede, “herhangi bir yasal yola gitmeyece¤imi taahhüt ederim”. Biz Melih’ten ya yakam›zdan düflmesini ya da en az üç madde istiyoruz. Bir: Sözleflmeyi dört kopya yap, ikisi mal sahibinde bulunsun. ‹ki: Sözleflmede, “Dutluk mahallesi ve çevresinde tafl›nmaz gayrimenkul sahiplerinin mallar› karfl›l›¤›nda haklar› verilecek” densin, yani gecekondu karfl›l›¤›nda ev verilecek. Üç: ‹kna bürolar›ndaki insanlar “18 ayda yeni evleriniz teslim edilecek” diyor. Yalan. Biz diyoruz ki, 48 ay içinde teslim edilsin. Bu süre içinde mal sahiplerine kalacaklar› evlerin kira bedeli ödensin. “Kira yard›m› yap›lacak” diyor. Yard›m demek, sadaka demek. Biz senin sadakan› de¤il, hakk›m›z› istiyoruz Melih.

Söylefli: ‹.A.

bafllad›, ne yapacaklar›n› sordular. Biz de “hiçbir flekilde pazarl›k yapmayacaks›n›z” dedik. Mahkemeden yürütmeyi durdurma karar› ç›kartt›k. Ama belediye “bu mahkeme karar› yaland›r” diye ilanlar ç›kard›. Belediyenin dan›flmanl›k bürosu çal›flmaya devam ediyor. Baz› insanlar gidip dan›fl›yor da, ama bir yandan da tedirginler. 14 bin konuttan 720 kifli sözleflme imzalam›fl durumda. Bu onlar ad›na bir baflar› asl›nda. Kentsel dönüflüme karfl› mücadelede yap›lacak tek bir fley var, o da sözleflmeyi imzalamamak ve hak kayb›n› kabul etmemek. Sözleflme imzaland›ktan sonra, istersen bütün kentsel dönüflüm projesini iptal ettir, karfl›ndakinin mülkiyet hakk› bile de¤ifliyor. Mamak’ta öyle bir fley var ki, Maliye’ye ve askeriyeye ait yerlerde bile vatandafllarla anlaflma yap›ld›. Sözleflme yapanlara ecr-i misil gönderildi, dedi ki “bu alan benim”. 1-8 bin YTL aras›nda vergi borcu demek bu. Sonra, bu vergi borçlar›n› tehdit olarak kullanmaya bafllad›lar. Ama asl›nda belediyeye ait de¤il ki bu araziler. Herkes borçlu flu anda. Bu borçlar› süreci h›zland›rmak için kullan›yorlar. Sonra biz anons yapmaya bafllad›k, belediye engel oldu. Belediye anonslara bafllay›nca, biz de gidip ihbar ettik, çünkü mahkeme karar›n›n yalan oldu¤unu söylüyorlar, bu suçtur. Bunun üzerine belediye bize dokunmamaya bafllad›. Vatandafl›n suç duyurusu yapma hakk› var. Mahalle bunu becerebilirse, bu bir dönüm noktas› olacak. Belediyeye fiilî direnifl demektir bu. Ama bunlarda oyun bitmiyor. fiimdi de “Büyükflehir Belediyesi’nin de¤il, TBMM’nin karar›” diyorlar. Bütün bu dönüflüm projelerinde TOK‹ bir kamu kurumu olarak nas›l bir ifllev görüyor? fiu anda TOK‹ baflkan›, baflbakandan sonra gelen en önemli kifli. TOK‹’den daha büyük bir kurum yok. Otuz-k›rk y›ll›-

23


Foto¤raf: Mehmet Kaçmaz / NarPhotos

28 A¤ustos y›k›m günü Sulukule

SULUKULE’DE YIKIMLAR DA SÜRÜYOR, MÜCADELE DE

Ak›nt›y› tersine çevirmek Tam da biz matbaaya gitmeye haz›rlan›rken, 28 A¤ustos günü, sabah›n 6.30’unda Fatih Belediyesi’nin y›k›m ekipleri bir kez daha girdi Sulukule’ye. Bu defa afl›r› kararl›lard›, mahalleyi de, ‹stanbul’u da uykuda yakalad›lar. Ö¤le aras›nda verilen aray› “bugünlük y›k›m bu kadar” diye “yanl›fl anlayan” gazetecilerin mahalleyi terk etmelerinin ard›ndan y›k›m çal›flmalar› sürdü. Günün sonunda Sulukule’de on ev daha y›k›lm›flt›. Elektriklerin ve telefonlar›n kesilmesi yüzünden mahallenin dünyayla iletiflimi de kopar›lm›fl oldu. Sulukuleliler savafl manzaral› evlerinde kendilerinde güç buldukça eylem yapt›lar y›k›m esnas›nda. Y›k›m›n devam edip etmeyece¤i belli de¤ildi, kaç evin daha y›k›laca¤› da söylenmiyordu. Anlafl›lan, belediyenin tercihi, y›k›ma iliflkin belirsizlik yarat›p ortaya ç›kan dehflet duygusunun sonuçlar›ndan yararlanmakt›. Yaklaflan Ramazan’da Sulukule’de hayli hareketli günler yaflanaca¤a benziyor. Bu hareketin bereketinin kime yarayaca¤› ise zamanla anlafl›lacak. UNESCO’nun, ‹stanbul’un “dünya miras› listesi”nde kalmas›n›n koflullar›ndan biri olarak gösterdi¤i Sulukule’yi ‹nsan Yerleflimleri Derne¤i Baflkan› ve Sulukule Platformu üyelerinden Asl› K›yak ‹ngin’le konufltuk... Sulukule Platformu nas›l bafllad›, kimler bafllatt›, amac› neydi? Asl› K›yak ‹ngin: Sulukule Platformu, 2005’te 5366 say›l› kanunla yenileme alanlar›n›n ilân edilmesinin hemen ard›ndan, 2006’da olufltu ve zamanla farkl› kurum ve kiflilerin katk›s›n› alarak güçlendi. Kamulaflt›rma bask›s› ve yenileme projeleriyle bölgede ma¤duriyetler bafllam›flt›. Mahalle sakinleri kendi bilgi ve kat›l›m›n›n d›fl›nda geliflen bu sürece kat›lma ad›na Sulukule Roman Kültürünü Yaflatma ve Dayan›flma Derne¤i’ni kurdu. Bafllarda, Ulafl›labilir Yaflam Derne¤i’nden (UYD) Hacer Foggo ve ‹nsan Yerleflimleri Derne¤i’nden (‹YD) Korhan Gümüfl bu konuda ilgi ve kat›l›m› bölgeye çekmeye çal›flt›. Ocak 2007’de y›k›mlara k›rk gün kald›¤› ö¤renildi. ‹lk olarak, Ocak 2007’de Bilgi Üniversitesi’nde genifl kat›l›ml› bir toplant› yapt›k. Kat›l›mc›lar›n yar›s›n› mahalle halk› olufltururken, di¤er yar›s› da sanatç›lar, akademisyenler, Romanlara iliflkin çal›flmalar yapan kifliler, mimar, planc› ve sosyologlardan olufluyordu. K›rk gün bo-

24

Yenilemenin her fleyi y›k›p yeni bina yapmak oldu¤u zannediliyor. Öte yandan, art›k kentte demokrasiye kat›l›m asl›nda mahallelerden bafll›yor. Kat›l›m›n tabandan yukar›, sadece oyla de¤il, zamana, karar süreçlerine yay›lmas› gibi bir durum geliflebilir.

yunca neler yap›labilece¤i konusunda görüfller ortaya at›ld›. 24 Mart’ta bölgede bafllayan etkinlikler, müzik atölyelerinden söyleyiflilere, foto¤raf ve resim atölyelerinden konserlere, panellere, evlerin boyanmas›na kadar çok çeflitlilik gösterirken hiçbir ciddi maddî kaynak olmadan ve gönüllü katk›s›yla yürütüldü. Mart ortas›nda y›k›mlar bafllam›flt›. Zaman gazetesinde bir yaz› ç›kt›: “Y›k›mlar oluyor, ama halk hiçbir fley demiyor.” K›rk günden fazla süren etkinlikler y›k›m sürecine önemli bir yan›t oldu ve y›k›mlar›n durdurulmas›n› sa¤lad›. Bu arada, hukukî giriflimler de paralel olarak takip edildi. Sulukule’yle ayn› kaderi paylaflan mahallelerle iletiflim kurabildiniz mi? 40 Gün 40 Gece etkinli¤i süresince, Maltepe Gülsuyu-Gülensu mahalleleri ve Dayan›flmac› Atölye’yi ça¤›rd›k, kendi deneyimlerini aktard›lar. Di¤er mahallelerde de çal›flan ‹mece Grubu destek verdi. Kentsel dönüflümden mahallelerle ilgili düzenledi¤imiz bir panelde hem alandan kat›l›mc›larla hem de akademisyenlerle konu çok yönlü

tat›fl›ld›. May›s 2007’de, 2010 Ajans›nda Sulukule ve kat›l›mc› yöntemler üzerine bir toplant› yap›ld›. Sulukule hayli görünür bir mahalleye dönüfltü. Bunun avantajlar› ve dezavantajlar› nelerdi? Ayn› sorunla karfl›laflan birçok mahallenin farkl› durumlar›, geçmifli, yap›s›, art›lar› ve eksileri var. Bu farkl› durumlar› iyi anlamak ve onun avantaj ve potansiyelleriyle hareket etmek gerekiyor. Çok vakit yok, h›zl› olmak ve güçlü oldu¤umuz yerlerden bafllamak lâz›m. Sulukule’nin geçmiflten gelen medyatik bir durumu var. 1990’larda Hortum Süleyman vakas›, e¤lence evlerinin kapat›lmas›, kad›nlar›n zührevî hastal›klar hastanesine götürülmesi derken, çok ciddi bir bask› süreci yaflan›yor. O dönem, negatif bir flekilde medyaya tafl›n›yor. Ve mahalle o negatif imajla kendi kaderine terk ediliyor. 40 Gün 40 Gece etkinlikleriyle bölge birçok ziyaretçi, gönüllü, destekçiyle birlikte tekrar kameralar›n, bas›n›n girdi¤i bir yer oldu, ama bu sefer çok daha pozitif bir flekilde. Bölgenin yarat›c› yönleri, özellikle müzik kabiliyeti ve kültürü de toplumla ortak bir noktada buluflma ve kendini anlatma aç›s›ndan etkili araçlardan biri oldu. Sulukule bir flekilde dezavantaj›n› avantaja, negatif imaj›n› pozitife çevirerek görünür oldu, toplumun ço¤u kesiminin kavrayaca¤›, içsellefltirece¤i ve tüm bu süreçlerin apaç›k ortaya ç›kmas›na yol açan bir görünürlük elde etti. Bu durum bir dengesizlik olarak görülmemeli; yap›lmas› gereken art›k Sulukule ve di¤er benzer mahaller aras›ndaki iliflki ve ortakl›klar›n daha çok ortaya konmas›. Romanl›¤›n fazlaca vurgulanmas› Sulukule’yi di¤er mahallelerle ortaklaflt›rman›n önünde, engel olmad› m›? Roman kimli¤i, kültürü Sulukule’nin özelliklerinden biri ve tabii ki vurgulan›yor. Ama sadece bu yönüyle bu süreçlerde yer alm›yor. Di¤er mahalleler gibi daha çok bar›nma hakk› noktas›ndan bak›l›yor ve projenin bölgede yaflayan halk için yeniden ele al›nmas› gerekti¤i vurgulan›yor. Roman olmak, mahalleli olmak, kentsel dönüflüm ma¤duru olmak, tarihî yar›madada olmak, UNESCO dünya miras› listesinde olmak, müzikle ilgili olmak, Sulukule’ye te¤et geçen bafll›klardan baz›lar›. Asl›nda, zor olan farkl›l›klar› kabullenmek ve mahalleler aras› ortakl›klar› bulup diyalog ortam›n› yaratmak, güçlendirmek. Müzikle bafllad›k, çünkü müzik bölgenin, ‹stanbul’un ortak dili oldu. Herkesi birlefltiren bir araçt›. Sonuçta çok farkl› boyutlar›yla Sulukule’nin içinde bulundu¤u durum gündeme getiriliyor: Bar›nma hakk›, kirac› haklar›, e¤itim, sa¤l›k, hukuk... fiu anda k›rk kadar “dönüflüm mahallesi” var. Yeterince buluflabiliyorlar m›? Sulukule’nin art›k uluslararas› hale gelmifl deneyiminden yararlanmalar› sa¤lanabiliyor mu? Ne yaz›k ki yeterince de¤il. Bunun birçok sebebi var. Bu dönüflüm ve yenile-


baflar›ld›, ne baflar›lamad›? Olay çok boyutlu, birçok bölgeyi ve kurumu ilgilendiriyor; bir noktada bir fley baflar›ld›¤›nda muhakkak bir etki yarat›yor, ama daha çok kurum, kifli bu sürece kat›lmal›. Yeni bir anlay›fl›n yerel yönetimlere ve topluma yerleflmesi zaman alan bir süreç. Süreklilik aç›s›ndan Sulukule Platformu önemli bir örnek oluflturdu: Süreçleri kat›l›ma açarak konunun bilinir, görünür olmas›n› sa¤lad›, farkl› bir mücadele örne¤i ortaya koydu. Ulusal ve uluslararas› düzeyde Sulukule üzerinden kentsel yenileme, dönüflüm konusu ve etkileri daha iyi biliniyor. ‹nsanlar›n konuya bak›fl› de¤iflti. ‹flin kapal› kap›lar ard›nda gitmesi engellendi, hukuk ve diyalog devreye sokuldu. Sulukule insanlara haklar›n›, belediyenin politikalar›na muhalefet edilebilece¤ini ö¤retti belki de... ‹nsanlar›n haklar›n› savunmaya çal›flt›klar›n›, belli bir noktaya geldiklerini, çok fliddetli bir dönüflüm süreci yafland›¤›n› gösterdi. Sulukule’de Roman kimli¤i de var ama, biz as›l burada bir mahalle hayat›n›n varoldu¤unu vurgulamaya çal›flAslı Kıyak ‹ngin t›k. Mahalle kültürü, sokaktaki yaflant›, avlular, mahalle ekonomisi, böyle bir ortak kültür var. Mücadelenin flekli üzerinde de biraz konuflmak Mülkiyet yap›s› gerekiyor. Art›k salt bir karfl› duruflla yok ediliyor, bu mücadeleler kazan›lm›yor. Diyainsanların log koptu¤unda tekrar kurmaya çal›ödeyemeyece¤i fl›yoruz ve hiç kolay olmuyor. Herkeflartlar sin ö¤renme aflamas›nda oldu¤unu yarat›lıyor. göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tafloluk’ta ev Belediyeler de her fleyi biliyor de¤il. için sözleflme Yabanc› araflt›rmac›lar›n Sulukuimzalayan le’ye gelip gitmesi de dikkat çekici. kirac›lar›n Bu araflt›rmalar›n faydas› oldu mu? da haklar›n› Bu yo¤un ve etkili mücadele çok veri üçüncü ortaya koyuyor ve insanlar bu nedenflah›slara le burada bir fleyler yapmaya geliyor. satmaya Bu konuda çal›flanlar›n birço¤u, zabafllad›¤› manla, platformda belli bir iflin ucunsöyleniyor. dan tutan, destek veren insanlar da Bütün bunlar›n olmaya bafll›yor. Yap›lan çal›flmalar›n nedeni, katk›s›n›n olaca¤›n› düflünüyorum. mahallelerin Bu bir al›flverifl; oradaki bir çal›flma, bofl arsa ve iliflki baflka bir dalgaya sebep olabiliyeni inflaat yor. Foto¤rafç›lar gelip gitti, Franalan› olarak sa’da bir sergi aç›ld›. London College görülmesi. Üniversitesi iki kez geldi ve iki ciddi rapor haz›rlad›. Bu çal›flmalar, belediyeye, ilgili kurumlara, kurulufllara verildi, anlat›ld›. Aç›kças›, mahalle iyilefltirmesi konusunda, yerel yönetimler, uzmanlar dahil olmak üzere, çok bilgili de¤iliz. Akademik çal›flmalar var ama, uygulamalara iliflkin örnek pek yok. Büyük bir mahalleyi al›p bir ev yap›yormuflsunuz gibi yaklaflamazs›n›z. Orada bir geçmifl, iliflkiler, ba¤lar, o geçmiflin gelece¤e etkileri var. O bölgenin kentin bütünüyle iliflkisi var. Bir de¤iflim sürecinin efli¤inde oldu¤umuzu hem mahalleler olarak hem de belediyeler olarak kabul

etmemiz, nas›l ilerleyece¤imizi birlikte konuflmam›z, aramam›z gerekiyor. Sulukule Platformu’nu örnek alarak belediye de bir dernek kurdurdu galiba mahallede. Bu nas›l geliflti? “Biz kurdurduk” demiyorlar ama, belediyenin etkisi oldu¤unu düflünüyoruz. Yeni dernek 32. Gün’e kat›ld› ve belediyeyi temsil ediyor gibi konufltu. Halk aras›nda bu durum çok tepki yaratt›. O derne¤in bak›fl aç›s› “buras› bir çöküntü alan›yd›, flimdi sat›yoruz, para kazan›yoruz” fleklinde. “Siz Roman de¤ilsiniz” diye çocuklar› e¤iten bir grup var mesela. Bu flekilde bak›lmas› onlar için de uzun vadede kay›p, ama bunun fark›na varmak zaman alacak. Frans›z Soka¤›’n› gördük. Büyük beklentilerle yap›ld›, flu anda tüketilmifl bir mekân olarak orada duruyor. Bugüne kadar Sulukule’de kaç ev y›k›ld›, kaç kifli evinden oldu? Sulukule (Nesliflah ve Hatice Sultan mahalleleri) belediye verilerine göre 90 bin metrekare. 387 parselin 70 kadar› y›k›ld›¤›na göre, 400-500 ailenin bölgeden ç›kmak zorunda kald›¤›n›, o binalar›n y›k›ld›¤›n› anlayabiliriz. Gene yak›n çevreye gidiyorlar, akrabalar›na ya da boflalan baflka evlere geçiyorlar, sonra iflgalci diye an›l›yorlar. Fatih Belediyesi bunun için “dünyan›n en sosyal projesi” diyor. D›flar›dan bakana “oradaki insanlara oradan ev veriliyor, kirac›lar da Tafloluk’a yeni evlere götürülüyor” fleklinde görülebilir. Ama bu tek seçenekli modeller ya halk›n yap›s›na uygun de¤il ya da hiçbir önlem al›nmad›¤› için, düflük gelirli bir mahallede hak devri çok fazla söz konusu oluyor. Bölgedeki plans›z y›k›mlar da insanlara hem maddî hem manevî birçok zarar getiriyor. Bir de hiç kirac› hakk› alamayanlar var, çünkü 2005’ten öncesine ait bir k⤛t yok elinde. Ama çok uzun zamandan beri orada yafl›yorlar. Belediyenin yapt›¤› anketlerde de, bizim yapt›klar›m›zda da burada yaflayanlar›n ekonomik durumlar›n›n iyi olmad›¤› aç›kça görülüyor. Yenileme projesiyle buradaki rant› ciddi bir biçimde art›r›yorsan›z, o insanlara isterseniz bedava ev verin, kalma flanslar› yok. Esas soru flu: Arsa de¤erini spekülasyon arac›na dönüfltürmeden bu dönüflümü nas›l yapabiliriz? Burada yap›lan en büyük yanl›fl, mevcut parsel dokusunun yeni projede yok say›lmas›, yeniden yarat›lmas›. Parsel demek, mülkiyet yap›s› demektir. Siz insanlar›n mülkiyet yap›s›n› da böylece yok etmifl oluyorsunuz, ödeyemeyecekleri flartlar yarat›yorsunuz. Tafloluk’ta ev için sözleflme imzalayan kirac›lar›n da haklar›n› üçüncü flah›slara satmaya bafllad›¤› söyleniyor. Niye bu sat›fllara flerh konmuyor? Nas›l bir karmafla ortam› oldu¤unu bu ayr›nt›lara bakt›¤›n›zda anl›yorsunuz. Bütün bunlar›n nedeni, mahallelerin bofl arsa ve yeni inflaat alan› olarak görülmesi.

Söylefli: Ayfle Çavdar

me süreçleri öylesine h›zl› ve yo¤un ilerliyor ki, baflka bir fleyle iliflki kuracak yeterli zaman ve enerji kalmayabiliyor. Y›k›mlar ve mahallenin yaflanmaz hale getirilmesi, insanlar›n fizikî ve psikolojik hasara u¤ramalar›, bölgeden sözleflmelerle ç›kar›lmalar›, hiç hak tan›nmayan kirac›lar›n hak talebinde bulunmas›, çocuk merkezinin aç›lmas›, sa¤l›k, e¤itim problemlerinin gündeme getirilmesi, UNESCO takibi, tescilli evler takibi, projenin iptali, hukuk süreçleri, yoksulluk problemi derken, asl›nda iflleyen bir fleyi tersine çevirmeye çal›fl›yoruz... Kurumlarla masaya oturup diyalog ortam›n› kurmaya çal›fl›yoruz. Kentsel dönüflüm, sadece ‹stanbul ya da Türkiye’de de¤il, tüm dünyada oluyor. Benzer mahallelerle iliflkiye geçip deneyimlerimizi paylaflmal›y›z, birlikte hareket etmenin yollar›n› aramal›y›z. Zamana karfl› yar›fl›ld›¤› unutulmadan ortak çal›flma alanlar›n›n tespiti gerekli. Bu tür mahallelerin hem e¤itim, hem sosyal, hem de ekonomik anlamda deste¤e ve güçlendirilmeye ihtiyac› var. Ortakl›k yakalanabilecek baz› konular: ‹lgili kanunlarla ilgili gündem ve davalar›n takibi, örgütlenme, bilgilendirme, kat›l›m süreçlerinin bafllat›lmas›, yerel kalk›nma planlar›n›n oluflturulmas›, sa¤l›klaflt›rma ve bunun için gerekli sosyal, fizikî, ekonomik donan›mlar›n sa¤lanmas›, rehber toplant›lar ve yay›nlar›n yap›lmas›... Kentsel dönüflüm süreçlerinin uygulama fleklinin de¤ifltirilmesi için çabalarken, bu tür bölgelerin ihtiyaç duydu¤u çok boyutlu, sosyo-ekonomik deste¤i de sa¤lamak gerekiyor. Ama bunu yaparsan›z dönüflümden ortaya ç›kacak rant› orada yaflayanlara devredersiniz, ki galiba belediyenin böyle bir amac› yok... Asl›nda yenileme alanlar› ilân›yla oluflan ve artan de¤erin bölgede yaflayanlar›n yarar›na kullan›lmas› gerekir. Ve asl›nda, öncelikle alan›n spekülatif bir flekilde de¤erini art›rmadan sa¤l›klaflt›rma ve canland›rma yoluna gidilmesi gerekir. Bu insanlar, kültürleriyle, yaflam flekilleriyle burada bir fley üretmifller, gelifltirmifller, bu özgün durumlar›n ‹stanbul için önemini, gücünü anlamak lâz›m. Ne yaz›k ki, bu tür anlay›fllardan uzak, s›¤ politikalar izleniyor. Kat›l›m deniyor, kat›l›mdan anlafl›lan bambaflka bir fley. Karar al›nd›ktan sonra halka bildirmek anlam›na geliyor bu. Yenilemenin, her fleyi y›k›p yeni bina yapmak oldu¤u zannediliyor. Ekonomik ve sosyal çözümlerden uzak, salt fizikî müdahaleyle süreç “gentrifikasyon” sürecinden öteye geçmiyor. Öte yandan, art›k kentte demokrasiye kat›l›m asl›nda mahallelerden bafll›yor. Kat›l›m›n tabandan yukar›, sadece oyla de¤il, zamana, karar süreçlerine yay›lmas› gibi bir durum geliflebilir, ki bu çok zor bir fley de¤il. Bugünden geriye bakt›¤›n›zda ne

25


zetesi Agos’u korumaya çal›fl›yordu, kimisi genelde demokrasiyi) nedense bu konuda çok çabuk anlaflan erkekler korosu taraf›ndan feminizmi bir ç›rp›da harcaman›n vesilesi oldu. O zaman sorabilir miyiz, feminizm nas›l ve neden bu kadar kolay harcanabiliyor? Feministleri suçlayanlar›n insanîlik, demokratiklik, bar›flç›ll›k, medenîlik ad› alt›nda nas›l bir kad›nl›k ve kad›ns›l›k düflmanl›¤›n› varsayd›¤›n›, dahas› harekete geçirdi¤ini görebilirsek, belki bu vesileyle dallan›p budaklanan feminizm tart›flmas›ndan daha anlaml› sonuçlar ç›karabiliriz.

Modernli¤in krizi ve kadınlar

N‹fiANYAN HAD‹SES‹ VE FEM‹N‹STLER‹N TEPK‹S‹NE TEPK‹

Feminizmi harcamak neden bu kadar kolay? “Niflanyan olay› h›zla “özel” bir durum haline getirildi ve bu “özellik” etraf›nda bir savunma duvar› oluflturuldu. Ve ne gariptir ki, yaflanan olay giderek magazinleflip pornografikleflirken görünürdeki bu “özel” olay›n politik yan›n› dile getirmeye çal›flan feministler suçlu ilan edildi. Meltem Ah›ska’ya kulak veriyoruz... Savafl sürüyor yoksullarla zenginler aras›nda Savafl sürüyor kad›nlarla erkekler aras›nda Savafl sürüyor savafl var diyenlerle Tersini söyleyenler aras›nda Leonard Cohen nce dehflete kap›l›nd› “nas›l olabilir böyle bir fley” diye, ama sonra h›zl› bir al›flma süreci içinde flu meflhur “bir kavanoz dolusu d›flk›” olay› normalleflti. Hele taraflar›n gazetelere verdikleri söyleflilerle olay iyiden iyiye kifliselleflti. Sevan Niflanyan’›n ne denli özel bir insan oldu¤unu, ne müthifl bir entelektüel oldu¤unu ö¤rendik. Müjde Niflanyan’›n süper kad›n (hem üç çocuk bak›yor, hem otel iflletiyor, hem ilginç ama zor bir adam› idare ediyor) olmak için verdi¤i çabalara tan›k olduk. “Özel” hayatlar›n içine dald›kça, bu boktan olay daha zevkli bir seyirlik malzemeye dönüfltü. Hatta birçok kiflinin üzerinde anlaflt›¤› gibi, günümüzde evliliklerin hiçbir heyecan› kalmad›¤› için onlar›n evlili¤i her fleye ra¤men daha bir “enteresan” gelmeye bafllad›. Ne de olsa olay›n arka plan›nda turizm, para ve bafl›na buyruk, özgür ruhlu bireyler var. ‹flin ironisi de burada zaten. Türkiye’de, kad›nlara yönelik fliddetin asl›nda pek de bir haber de¤eri yok. Ço¤u “üçüncü sayfa” haberi olarak yer alan feci olaylar –kad›nlar›n öldürülmesi, dövülmesi, tecavüz edilmesi, iflkenceye maruz kalmas›– ile feministler d›fl›nda pek ilgilenen ç›km›yor. Her y›l aile içinde, kocas›, abisi, babas› taraf›ndan öldürülen kad›nlar›n say›s›n› hesaplay›p örne¤in süregiden savafllarda ölenlerle

Ö

26

Özel olan zaten politiklefltirilmifl oldu¤u, yani genifl bir iktidar a¤›n›n denetiminde ve yönetiminde oldu¤u için politiktir. Bu anlamda, kad›nlara yönelik her fliddet olay› bir ölçüde tekil olsa da maalesef genifl, köklü ve sistematik bir toplumsal örüntünün içine oturuyor.

k›yaslamak ve kad›nlara yönelik sistematik fliddetin devasa boyutlar›n› görmek, b›rakal›m muhafazakâr kesimleri, ço¤u solcu, entelektüel erke¤in akl›na bile gelmiyor. Kad›nlara yönelik fliddet ancak “Do¤u” ve “töre” ile iliflkilendirilerek “öteki”lerin sorunu haline getirilince ya da Pippa Bacca olay›nda oldu¤u gibi “yabanc›lar” söz konusu oldu¤unda kamusal alanda k›sa süreli ve k›smî bir ilginin oda¤› olabiliyor. Niflanyan olay› ise h›zla “özel” bir durum haline getirildi ve bu “özellik” etraf›nda bir savunma duvar› oluflturuldu. Anlafl›lan Sevan Niflanyan’›n, kendi deyimiyle “di¤er Türk erkekleri” gibi kaba fliddet yöntemlerine baflvurmak yerine, sald›rganl›¤›na böylesine yarat›c› ve “sembolik” bir ifade flekli bulmufl olmas› benzersiz say›ld›. Ve ne gariptir ki, yaflanan olay giderek magazinleflip pornografikleflirken görünürdeki bu “özel” olay›n politik yan›n› dile getirmeye çal›flan feministler suçlu ilan edildi. Olayla ilgili feminist tepki ve taleplere karfl› büyük bir süratle oluflan (içinde kimi kad›nlar›n da oldu¤u) erkekler korosu hep bir a¤›zdan feministlere sald›rd›. Feministlerin anti-demokratik, hatta ›rkç› oldu¤u, bu olaya “mal bulmufl ma¤ribi” gibi sar›ld›¤›, bu özel olay› politiklefltirmekten medet umdu¤u, daha entelektüel olmaya çal›flan ifadelerle “dersini iyi çal›flmad›¤›” söylendi. Bu konuda elefltirel feminist görüfllerini ortaya koyanlar›n politikalar› kadar “ahlâk” anlay›fllar› da sorguland›. K›sacas› bu olay, farkl› politik vurgular›na ra¤men (kimisi Türkiye Ermenilerinin önemli ga-

Türkiye’de feministler, y›llard›r, dünyadaki çeflitli feminizmler gibi özel olan›n politikas›n› yapmak için bir eylem ve dayan›flma dili gelifltirmeye, kabul görmüfl bir feminist tarihin güvencesine sahip olmadan her seferinde yeniden ve yeniden toplumda kad›nlara yönelik bask›y›, ezilmeyi, fliddeti aç›k etmeye çal›fl›yorlar. Feminist mücadele tarihinin –tarih genelde erkek antlaflmalar› üzerinden yaz›ld›¤› için– yok say›lmaya, buharlaflt›r›lmaya çok yatk›n olmas›ndan hareketle bu noktada, özel olan›n neden politik oldu¤unu bir kez daha netlefltirmekte yarar var. Burada kastedilen, insanlar›n özel hayatlar›na burun sokmak, egemen medyan›n yapt›¤› gibi mahrem hayatlar›n› ortaya dökmek de¤il tabii ki. Düflünürsek, asl›nda feminizmin talebi tam tersi. Biz kad›nlar yaflad›klar›m›z›n özel olmas›n› ve özel kalabilmesini çok isterdik. Örne¤in, kad›n-erkek kiminle sevgili olaca¤›m›za, günün hangi saati nerelerde hangi kiflilerle hangi k›l›klarda gezece¤imize, hangi alanda e¤itim alaca¤›m›za, hangi mesle¤i seçece¤imize, çocuk do¤urup do¤urmayaca¤›m›za kendimiz özgürce karar verebilsek dünya bambaflka olurdu. Ama özel hayat›m›za burnunu sokmayan yok: Kocalar, babalar, abiler, akrabalar, komflular, devlet, polis-jandarma, ifl dünyas›, medya... Bunu görmek için Türkiye’de her y›l s›rf ilgi duydu¤u insanla gezmek, seviflmek istedi¤i için kaç kad›n›n fliddet gördü¤ünü ve ço¤u kez öldürüldü¤ünü hat›rlamak yeterli olacakt›r. Dolay›s›yla, özel olan zaten politiklefltirilmifl oldu¤u, yani genifl bir iktidar a¤›n›n denetiminde ve yönetiminde oldu¤u için politiktir. Bu anlamda, kad›nlara yönelik her fliddet olay› bir ölçüde tekil olsa da maalesef genifl, köklü ve sistematik bir toplumsal örüntünün içine oturuyor. Aynen s›n›f yap›s›nda ya da hâkim etnik yap›larda oldu¤u gibi. Örne¤in, Hrant Dink’in ac›mas›zca katli de birçok kifliye “münferit” bir olay gibi göründü, ama bu olay›n geri plan›ndaki tarihsel/toplumsal örüntüyü bildi¤imiz ve bunun tekrar›ndan dehflete kap›ld›¤›m›z için “Hepimiz Ermeniyiz” diye meydanlar› doldurmad›k m›? Feministlere demokrasi dersi verirken bir türlü öfkesini dizginleyemeyen Etyen Mahçupyan ve di¤er


“demokrat” arkadafllar derslerini biraz daha iyi çal›flsalard›, belki de bunu anlamakta bu kadar zorlanmayabilirlerdi. Dünyan›n çeflitli yerlerinde ve Türkiye’de eylemlerle, dergilerle, kitaplarla dile gelen koskoca bir feminist külliyat var. Özellikle feminist tarihçilerin “aile”nin toplumsal dönüflüm seyri üzerine yazd›klar›n› hesaba katmadan modernlik ve insanîlik üzerine tek bir cümle bile edilebilir mi? Bir zamanlar toplulu¤un temelinde yer alan bir ekonomik-politik birim olan ailenin modernleflme süreciyle birlikte kamusal alanda yeri olmayan duygular›n ve özel iliflkilerin alan› olarak nas›l ayr›flt›r›ld›¤›n›; ancak ailenin görünürdeki kamusal politika alan›ndan d›fllan›rken asl›nda politik olarak önemini yitirmedi¤ini, hatta giderek daha büyük bir önem kazand›¤›n›; toplumsal yönetim biçimlerine bir model teflkil ederek ve “görünmeyen emek” yoluyla art›-de¤er üretimine destek vererek kapitalist modern milletlerin oluflumunda temel bir yer edindi¤ini; bu süreçte kad›nl›k ve erkekli¤in daha önce hiç olmad›¤› kadar merkezîleflen ve kurumsallaflan bir erkek egemenli¤i taraf›ndan heteroseksüel bir paradigma içinde tan›mland›¤›n› ve yönetildi¤ini, bu süreçlerin Türkiye özelinde nas›l yafland›¤›n› burada uzun uzun anlatmaya imkân yok. Dedi¤im gibi, yerli ve yabanc› feminist külliyata eriflilebilir, bak›labilir. Bu çerçevede bir özet yapmak gerekirse, modernlik ve kad›nl›k aras›ndaki iliflki tek kelimeyle ifade edilebilir: ikiyüzlülük. Kad›nlar daha önce ifl olarak yapt›klar›n› modern dünyada sevgi ve fedâkarl›k ad›na yapmaya bafllad›lar, kad›nlar vatandafl olma hedefine yaklaflt›klar› aflamada ancak özel bir statüyle

kocalar›n›n eflleri ve toplumun anneleri olarak vatandafl say›ld›lar, e¤itime hak kazand›klar›nda yine ancak kad›ns› alanlarda e¤itime zorland›lar. Bir türlü “gerçek” vatandafl ve insan olamad›lar. Kad›nlara bir yandan haklar›n, özgürlüklerin yolu aç›ld›, bir yandan da tarih boyunca belleklerden aktar›lm›fl deneyimleri, bilgileri, emekleri yok say›ld›. Feminizm bu ikiyüzlü modernli¤in bir ürünüdür. Feminizm, bu süreçte kad›nlara bir elle uzat›l›rken di¤er elle s›n›rlanan haklara, eflitlik ve özgürlük ideallerine ulaflmak için bizzat kad›nlar›n bu tarih boyunca vermifl oldu¤u mücadelelerle flekillenmektedir. Ve bu mücadelelerin temel oda¤›, insanîlik yaftas› alt›na saklanm›fl olan ikiyüzlü politikalar› ve çeliflkileri teflhir etmek, bunlar› dönüfltürmeye çal›flmak, yani aile içinde “özel” olan›n (ama ayn› zamanda toplumun can damar›n› oluflturan hiyerarflik cinsiyet iliflkilerinin) politikas›n› yapmak olmufltur. Evet, insanlar›n Kürt olduklar› için linç edildi¤i, Ermeni olduklar› için sokak ortas›nda vuruldu¤u, kad›n olduklar› için dayak yedi¤i, öldürüldü¤ü bu ülkede, ve bunlar›n çok benzerlerinin baflka görünümlerle cereyan etti¤i bu dünyada insanl›k tan›mlar›m›z› gözden geçirmemizin vaktidir. Yeni bir insanl›¤›n hayalini ve prati¤ini kurmal›y›z. Ama tam da bu dünyada olanlar› gözden kaybetmenin bir vesilesi olmamal› insanl›k sözcü¤ü. Roland Barthes’›n dedi¤i gibi, k›y›mlara efllik eden “modern” insanl›k mitini kaz›y›p kaflarlanm›fl derisinin alt›ndaki tarihi bulmam›z ve bu tarihin içinde kimlerin insan bile say›lmad›¤›n› görmemiz elzem. Modernli¤in krizi, tam da medeniyetin befli¤i Avrupa’da bu

derinin y›rt›lmas› ve alt› milyon insan›n toplama kamplar›nda insanl›ktan ç›kar›lmas›, harcanabilir Yahudiye dönüfltürülmesiyle belirginleflmedi mi?

Kadınsılı¤ın tekinsiz taflrası

Sevan Niflanyan olay› tekil bir örnek. Ama, di¤er binlerce tekil örnekte oldu¤u gibi, kad›nlara yönelik fliddetin kamusal olarak kabul edilebilirli¤inden beslenerek olufltu. Bu tekil örne¤i kamusal alanda hangi gerekçeyle olursa olsun, flöyle ya da böyle her meflrulaflt›rma çabas› genelde kad›nlar› harcanabilir k›lmak, buna kültürel bir dayanak oluflturmak demektir.

Kad›nlar›n hâlâ tam olarak insan say›lmad›¤› bu toplumda feminist politika yapmak gerçekten zor. Tam da içinde yaflad›¤›m›z toplumun ikiyüzlülü¤ü nedeniyle aile içinde yaflanan fliddet, “özel” bir hikâyeye büründürülmedikçe, hep tats›z, sevimsiz ama ola¤an görünüyor. Kad›ns› olan toplumsal olarak haysiyet kazanamad›¤› ölçüde “haysiyetli insan” tasar›m›n›n d›fl›na itilen her türlü pislik girmek zorunda kal›yor feminizmin alan›na. Bu yüzden feminist politika sürekli ellerini kirletmek, büyük insanl›k idealleri yerine dayaktan, kandan, boktan söz etmek durumunda kal›yor. Bu konumdan utan›p da kamusal alanda kabul görmek için erkeksili¤e imrenen kad›nlar›n say›s› da az de¤il. Birçok kifli merkezde yaflamak istiyor, kad›ns›l›¤›n tekinsiz taflras›nda de¤il. Ancak esasen erkeklikle tan›mlanm›fl haysiyetin kurucu d›flsall›¤›na duyars›z kal›nca, tam da bu alandaki duyars›zl›k kad›nlar› ve kad›ns› olan› harcanabilir k›lmaya devam ediyor. Sevan Niflanyan olay› tekil bir örnek. Ama, di¤er binlerce tekil örnekte oldu¤u gibi, kad›nlara yönelik fliddetin kamusal olarak kabul edilebilirli¤inden beslenerek olufltu. Bu tekil örne¤i kamusal alanda hangi gerekçeyle olursa olsun, flöyle ya da böyle her meflrulaflt›rma çabas› genelde kad›nlar› harcanabilir k›lmak, buna kültürel bir dayanak oluflturmak demektir. Kad›nlar›n sistematik olarak fliddet görmesine, öldürülmesine, bu k›y›ma onay vermek demektir. E¤er erkekli¤in varolan düzenden sa¤lanan ç›karlar› bu a¤›r “insanî” sorumluluktan daha tatl› geliyorsa, o baflka. Yine de benim ça¤r›m, feminizme yandafl olan beri gelsin. Meltem Ah›ska



M.I.A.

20 TEMMUZ-25 A⁄USTOS 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat

TEK dünya, tek rüyâ... Az daha her fley mükemmel olacakt›; Çin, Pekin Olimpiyatlar› için ileri teknolojiyle infla etti¤i Kufl Kafesi Stadyumu’nda, 21. yüzy›l›n süper gücüne yarafl›r bir mega flov haz›rlam›flt›. ‹ktidar tekeli Çin Komünist Partisi’nin çevresinde, küresel kapitalizmin nimetlerinden yararlanarak palazlanan yeni burjuvazi, Kültür Devrimi s›ras›nda imhâ etti¤i geleneksel Çin kültürünün “yeniden do¤uflunu” dört elle sar›ld›¤› popülist milliyetçilikle takviye etmiflti. Bu silkinip kendine gelme vurgusu, yeni ç›kan banknotlarda Mao yerine Kufl Kafesi Stadyumu’nun resminin kullan›lmas›yla simgesel ifadesini buldu. Bir lider yerine bir devlet; birey yerine yap›... “Piyasa sosyalizmi” ad›yla, bizzat politbüro taraf›ndan uygulanan otoriter Çin kapitalizmi, Bat› demokrasilerinin dünyaya dikte etti¤i neoliberal modele benzeme niyetinde olmad›¤›n› bütün aç›kl›¤›yla sergiledi. Di¤er yandan Çin, neoliberal paketin içinde ifline yarayanlar› oportünistçe ald›. ‹nsan haklar›na kulak asmad›, küçük ve orta büyüklükteki K‹T’leri özellefltirip kendine hem yeni bir burjuva s›n›f›, hem de ucuz emek ordusu yaratt›. Kalk›nan ülkelerde yaflanmakta olan endüstri devrimlerine öncülük ederek küreselleflmenin yeni dinami¤ini ortaya ç›kard›. ABD-AB blo¤u karfl›s›nda yeni bir kutup haline geldi... Bütün bu “yenilik” göstergeleri olimpiyatlar›n görkemli aç›l›fl›yla bütünleflmiflti. Çinliler, üç 8’i biraraya getiren aç›l›fl tarihinin u¤uruna inanm›fl, dünyay› da inand›rmaya çal›fl›yordu. Ama sinsi bir zekâ her fleyi tersine çevirdi. “08.08.08” insanl›¤›n ortak haf›zas›na “u¤ursuz bir gün” olarak yerleflti. O gün, Çin’in stratejik orta¤› Rusya, SSCB da¤›ld›¤›ndan beri ilk kez yabanc› bir ülkenin topra¤›na girdi; Gürcistan’› iflgal etti. Böylece 08.08.08’in içeri¤i geniflledi; art›k sadece Çin rönesans›na de¤il, Rus dirilifline de iflaret ediyordu. Rusya’n›n ürkütücü dirilifli Uluslararas› camian›n ilk tepkisi, Güney Osetya’y› âniden bombalayarak Moskova’y› k›flk›rtan Tiflis’i k›namakt›. Saakaflvili bu hamleyi yapmasa Rusya –en az›ndan flimdilik– Gürcistan’a müdahale etmeyecekti. Ne var ki, ABD ile Rusya’y› kafa kafaya getiren, birbirine giderek t›rmanan tehditler savurmas›na yol açan olaylar zinciri, Kafkaslar’›n “küçük bal›klar›n›” çoktan aflt›. Kriz evrildikçe Avrasya’n›n yeniden flekillenmesinde ç›kar› olan küresel aktörler bir bir sahne almaya bafllad›. Yaflananlar›n “gözünü h›rs bürümüfl bir kumarbaz”›n siyasî

11 Eylül flarboncusu

+4C kabusu

ABD 11 Eylül sald›r›lar›n› takip eden birkaç hafta boyunca Amerika bir flarbon pani¤i yaflam›flt›. Karanl›k güçler, aralar›nda ünlülerin de bulundu¤u çeflitli kiflilere flarbonlu mektuplara gönderiyordu. Bu yöntemle öldürülenlerin say›s› befli bulunca kimyasal sald›r› olas›l›¤› kuvvetlenmiflti. Arkas›nda El Kaide olabilir, deniyordu. Federal soruflturma bürosu FBI, yak›nlarda flarbon sald›r›lar›n› Savunma Bakanl›¤›’na ba¤l› olarak çal›flan bir bilimcinin gerçeklefltirdi¤ini aç›klad›. Ancak zanl› mikrobiyolog Bruce Ivins, bu aç›klamadan bir hafta önce esrarengiz bir flekilde intihar etmiflti. Bu izahat pek inandırıcı bulunmadı.

BR‹TANYA Hükümetin haz›rlatt›¤› “2006 ‹klim De¤iflimi Önlemleri”nin gözden geçirilmesi raporunda, önümüzdeki ony›llarda dünyan›n küresel ölçekte 4 C derece ›s›naca¤› saptand› ve bunun felaket anlam›na geldi¤i bildirildi. Art›fl›n gerçekleflmesi halinde, her y›l k›y› taflk›nlar›ndan 7300 milyon kiflinin etkilenebilece¤i, Güney Afrika’da su kullan›l›rl›¤›n›n yüzde 30-50 azalabilece¤i ve Akdeniz’de zirai kazançlar›n yüzde 15-35 azal›rken, hayvan ve bitki türlerinin yüzde 20-50’sinin soyunun tükenmesi tehlikesiyle karfl› karfl›ya kalabilece¤i belirtildi. ‹klim uzmanlar› k›fl›n sa¤anak ya¤mur, yaz›n kurakl›k öngörüyor.

DÜNYA

08.08.08

Tekkutuplulu¤un sonu 8 A¤ustos 2008, Pekin Olimpiyatlar›’n›n aç›l›fl günü, insanl›¤›n haf›zas›na bir dönüflümün tarihi olarak yerleflti. O gün sadece Çin de¤il, Gürcistan’a giren Rusya ve küresel ekonomide söz sahibi olmak isteyen Güney, so¤uk savafl›n bitiminden beri dünyay› istedi¤i gibi yönlendiren Bat› blo¤unun karfl›s›na dikildi...

intihar› oldu¤una inanan kalmad›. Art›k o sinsi zekân›n Tiflis’te ikâmet etmedi¤ini biliyoruz... Putin, 2007 flubat›nda Münih Güvenlik Konferans›’nda yapt›¤› ünlü konuflmada, “tekkutuplu bir dünya yaratmakla” suçlad›¤› ABD ve NATO’yu elefltirirken bugün gerçeklik kazanan birçok konuya de¤inmiflti. Bat›, Putin’i dinlemedi. Do¤u Avrupa’ya füze kalkan› kurmaya bafllad›, Kosova’n›n ba¤›ms›zl›-

¤›n› derhal tan›d› ve Balkanlar’›n Amerikan karakolu haline gelmesini sa¤lad›, H›rvatistan ve Arnavutluk’u NATO’ya ald›, Ukrayna ve Gürcistan’›n NATO’ya kat›lma sürecini destekledi, Kafkaslar’da Rusya’y› d›fllayan bir enerji koridoru yaratma politikalar›na devam etti... Ama bu süreç 08.08.08’de bitti. Rusya rest çekti ve Bat›y› nükleer gücüyle tehdit etti. Moskova’y› etkisi alt›nda tutan Avrasyac›l›k ideolojisi, sadece eski SSCB ülkelerini de¤il, ayn› zamanda eski Demir Perde ülkelerini de Rusya’n›n do¤al nüfuz alan› olarak görüyor. AB ve NATO’nun Do¤u Avrupa’ya do¤ru genifllemesi, Rusya taraf›ndan “güvenlik tehdidi” olarak alg›lan›yor. Ama askerî ve siyasî gerilimlerin perdeledi¤i as›l kavga Rusya’n›n ekonomik tercihlerinden kaynaklan›yor. Kökten piyasac› Yeltsin döneminin büyük talan›n›n ard›ndan iktidara gelen Putin, tarihsel bir kararl›l›kla devletçili¤e geri döndü. Bat›l› liderlerinin neoliberal telkinlerine, özellikle ülkenin kamuya ait enerji tekeli GazProm’u özellefltirme bask›lar›na kulak asmad›. Kamu flirketlerini özellefltirmek bir yana onlar› güçlendirdi. Sosyal devletin ifline yarayacak enstrümanlarını yeniden tesis ederek Rus halk›n›n güvenini kazand›. Gene bu dönemde serpilip ortodoks h›ristiyan köklerine yönelen Rus milliyetçili¤i, sadece ulus devletin post-Sovyetik bir ruhla yeniden infla edilmesine de¤il, Putin’in teknokratik enerji imparatorlu¤u hayâllerine de hizmet etti. Rusya’n›n devlet kapitalizmi, neoliberal küreselleflmenin ç›karlar›yla çat›flarak büyüdü, büyüyor... Güney kutbunun ortaya ç›k›fl› 08.08.08 tekkutuplu dünyan›n sonuydu. O gün, Çin ve Rusya geri dönüflü olmayan bir biçimde Bat›n›n karfl›s›na dikildi. Ama bütün bunlar›n ötesinde, 08.08.08’in, “çokkutuplu dünya” olgusunu yerçekimiyle buluflturan üçüncü bir boyutu daha var. Olimpiyatlar›n hemen arifesinde Dünya Ticaret Örgütü baflkan› Pascal Lamy, küresel ticaretin liberalizasyonunu gerçeklefltirmek için sürdürülen Doha Round maraton müzakerelerinin baflar›s›zl›kla sonuçland›¤›n› aç›klad›. DTÖ yöneticileri bu sonuçtan Çin, Hindistan ve Brezilya’n›n temsil etti¤i direniflçi güney blo¤unu ve tar›m sübvansiyonu gibi kilit konularda ödün vermeyen ABD’yi sorumlu tuttu. Bu sonuç, ayn› zamanda, 1999’da DTÖ’ye karfl› yap›lan eylemde ortaya ç›kan Seattle hareketinin siyaseten kazand›¤›n› da gösteriyor. Neoliberalizme karfl› küresel direniflin milâd› ka-

29


Afgan kapan› aç›lm›yor

Nükleer sitemkâr

Fransa’ya a¤ır suçlama

Enver ‹brahim’in dönüflü

AFGAN‹STAN Taliban varl›¤›n› giderek daha fazla hissettiriyor. Son olarak Afganistan’›n Britanya’dan ba¤›ms›zl›¤›n› kazan›fl›n›n 89. y›ldönümününde Host eyaletindeki bir Amerikan üssüne intihar sald›r›s› düzenlendi, 9 sivil öldü. Devlet baflkan› Karzai törenleri iptal etti. Öte yandan, BM ülkedeki afyon üretiminin baz› afliret liderlerinin koydu¤u ekim yasa¤› ve kurakl›k sonucu düfltü¤ünü aç›klad›. Buna ra¤men Taliban’›n kontrolündeki Helmand bölgesinde afyon üretiminde art›fl gözlendi. Dünya eroin pazar›n›n neredeyse tamam›n› besleyen Afgan afyonunun yüzde 66’s› Taliban’›n elinden ç›k›yor.

KUZEY KORE ABD’yi sözünü tutmamakla suçlayan komünist hükümet nükleer tesislerdeki söküm ifllemlerini ask›ya ald›. Geçen y›l Çin, ABD, Rusya, Japonya, Güney Kore ve Kuzey Kore’nin kat›l›m›yla yap›lan alt›l› görüflmede, Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerini durdurmas› halinde “terörist ülke” statüsünden ç›kar›l›p üstündeki ekonomik yapt›r›mlar›n kald›r›lmas›na karar verilmiflti. Kuzey Kore bu yönde ad›m att› ve Yongbyon nükleer reaktörünün so¤utma kulesini y›kt›. Ancak ABD bu ad›m› ödüllendirmedi. Ülkeyi uluslararas› bankac›l›k sisteminden d›fllayan yapt›r›mlar sürüyor.

RUANDA 1994’te 800 bin kiflinin öldü¤ü Tutsi soyk›r›m›n› soruflturan komisyonun haz›rlad›¤› raporda, Fransa “soyk›r›mda aktif rol oynamakla” suçland›. Olaylar› planlamakla suçlanan kifliler aras›nda, Fransa’n›n eski cumhurbaflkan› François Mitterand, eski baflbakanlardan Dominique de Villepin ile Edouard Balladur ve flimdiki hükümetin bakanlar›ndan Alain Juppe ile Hubert Vedrine bulunuyor. Fransa taraf›ndan reddedilen iddiaya göre, ülkede soyk›r›m› tetikleyen olay, Ruanda eski devlet baflkan› Juvenal Habyarimana’n›n uça¤›n›n düflürülmesi Paris’te planland›.

MALEZYA Muhalif lider Enver ‹brahim, iktidar›n yöneltti¤i yeni bir “o¤lanc›l›k” suçlamas›na ra¤men, Permatang Pauh’da yap›lan ara seçimde yüzde 70’in üstünde oy alarak on y›l aradan sonra parlamentoya döndü. 1998’de “yolsuzluk ve fiili livata” suçlamas›yla baflbakanl›ktan azledilen Enver ‹brahim, alt› y›l hapis yatt›ktan sonra siyasî itibar›n› kazanmak için mücadeleye bafllam›fl, lideri oldu¤u Halk›n Adalet Partisi genel seçimde oy patlamas› yapm›flt›. Enver ‹brahim, son olarak erkek dan›flmanlar›ndan birine tecavüz etmekle suçland›. Malezya’da eflcinsel iliflki 20 y›la kadar a¤›r hapisle cezaland›r›l›yor.

bul edilen Seattle eylemlerinden sonra enternasyonalist sol yeniden yap›lanma sürecine girmiflti. Davos’a alternatif olarak yap›lan Dünya Sosyal Forumu, birçok alanda uluslararas› a¤lar kurmakla kalmad›, neoliberalizm ma¤duru ekonomik güçlerin buluflmas›n› da sa¤lad›. Topra¤ın sinesinden tamamen organik yollarla do¤an Via Campesina, Latin Amerika’dan sonra özellikle AB ülkelerine ve öteki k›talara yay›larak güçlü bir küresel köylü hareketi haline geldi. Serbest ticaretin karfl›s›na “adil ticaret” kavram›n› koyan yeni bir politik tavır ortaya ç›kt›. DTÖ’nün eflitsiz koflullar yaratan anlaflma önerisinin geri çevrilmesinde hükümetlerine bask› yapan bu bilincin büyük pay› vard›. Bu siyasal iklim kaç›n›lmaz olarak reel politikaya yans›d›. Latin Amerika’daki sol hükümetlerin diplomatlar›, Asyal› ve Afrikal› sol, sosyalist veya ulusalc› hükümetlerin temsilcileriyle çeflitli ittifaklar kurarak Birleflmifl Milletler’de al›fl›k olunmad›k bir muhalefet gösteriyor. Bunlar bazen parlamaya dönüflüyor. 11 Eylül’ün beflinci y›ldönümünde yap›lan BM Genel Kongresi’nde, baflta Chavez, Lula ve Morales olmak üzere birçok dünya lideri Bush yönetimine sert elefltiriler getirmiflti. Toplant›n›n hemen öncesinde Ba¤lant›s›zlar Hareketi, Küba’da toplanarak tekkutuplu hegemonyaya karfl› bir bildiri yay›nlam›flt›... ABD-AB blo¤unun karfl›s›nda art›k BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) taraf›ndan yönlendirilen çeflitli siyasî bloklar olufltu. Birbiriyle çeliflkileri olan bu bloklar, baz› konularda Bat› ile ittifaka girebildi¤i gibi, gerekti¤inde Bat›’ya karfl› ortak tav›r alabiliyor. Dolay›s›yla “flizofrenik” bir reel politika dönemine girmifl buluyoruz. K›talararas› füze denemelerinde Pasifik Okyanusu’nun güney sular›na bile niflan alan cinnet halinde bir Rusya, Afrika’y› sömürgelefltirmeye çal›flan “sosyal emperyalist” bir Çin, Sarkozy ve Merkel’in emperyal vizyonuna teslim olmufl bir Avrupa Birli¤i ve bütün bunlar› kafl›yarak sinsi kahkahalar atan bir Amerika... Ama kazan›mlar da var. Alternatif küreselleflme güçleri bu kargafla içinde tarih sahnesine ç›kt›. Ve hayli zevkli geçen olimpiyat oyunlar›nda Jamaikal› atletlerin flahane performansı, tarih sahnesine çıkan yeni oyuncuların timsali gibiydi...

30

GÜRC‹STAN Çift mermili Rus ruleti 08.08.08 sonuçları aç›s›ndan yeni bir 11 Eylül’dü. Saakaflvili’nin mükemmel bir zamanlamayla sahneye koydu¤u provokasyon, küresel siyaseti geri dönülmez bir biçimde de¤ifltirdi. Rusya, Avrasya’daki Bat› yay›lmac›l›¤›na izin vermeyecek. Bat› ise Ukrayna ve Gürcistan’› bünyesine al›p Putin’in burnunu sürtmekte kararl›...

Gori’de Gürcü mahallesi

fiEYTANIN izleri bir ayr›nt›da belirginlefliyor: Saakaflvili’nin, Osetlerle ateflkes imzalamakla onlar›n üstüne bomba ya¤d›rmak aras›nda geçirdi¤i birkaç saat... Saakaflvili karar› hür iradesiyle ald›¤›n› iddia ediyor, “mecburduk” diyor. Rusya, Saakaflvili’yi ABD’nin yönlendirdi¤ini savunuyor. ABD, sürece müdahale etti¤ini reddetti¤i gibi Saakaflvili’yi Putin’in tuza¤›na düflmekle itham ediyor. AB, “siyasî kumarbaz” olarak gördü¤ü Saakaflvili’nin tavr›n› onaylamamakla birlikte “mecburduk” faktörünü anlay›flla karfl›l›yor. ABD, AB ve NATO, Rus provokasyonunun Saakaflvili’ye de¤il kendilerine karfl› düzenlendi¤inden emin ve cevaps›z b›rak›lmamas›nda hemfikir... Bunlar komplo teorileri de¤il, hükümetlerin resmî aç›klamalar›, uluslararas› medyada dolaflan haberler. Dünyan›n ak›fl›n› de¤ifltiren birkaç saatin hikâyesini bir gün kitaplardan okuyaca¤›z, ama sonuçlar›n› görmek için beklemeye gerek yok. Siyasî yorumcular›n›n s›kça vurgulad›¤› gibi, “status quo arte” –kriz bafllamadan önceki düzene dönüfl– gerçekleflmeye-

cek. 11 Eylül’ün mottosu bir kez daha karfl›m›za ç›k›yor: “Art›k hiçbir fley eskisi gibi olmayacak!” Saakaflvili’nin provokasyonu Gürcistan, 7 A¤ustos günü, tek tarafl› olarak ba¤›ms›zl›¤›n› ilân eden Güney Osetya bölgesinin ayr›l›kç› yönetimiyle, “bölgenin statüsünü Rusya’n›n arabuluculu¤uyla yeniden müzakere etmek üzere” ateflkes anlaflmas›na vard›. Normalleflme dönemine girildi¤ini sanan Osetler havan›n kararmas›yla birlikte büyük bir flok yaflad›. “Anayasal düzeni tesis etmek” ile görevlendirilen Gürcü kuvvetleri, ayr›l›kç› rejimi devirmek için s›n›r› geçip Güney Osetya’n›n baflkenti fiinvali’yi bombalamaya bafllad›. Direniflçi Osetlerin lideri Eduard Kokoity, bu sürpriz sald›r›ya karfl›, bölgede bar›fl gücü olarak görev yapmakta olan Rusya’y› yard›ma ça¤›rd›. Ayn› esnada Rus ajanslar›, Gürcülerin Osetlere karfl› etnik temizli¤e giriflti¤ine, hatta soyk›r›m uygulad›¤›na ve ölü say›s›n›n 1600’ü aflt›¤›na iliflkin haberler geçiyordu. Halk Rusya


B‹R BAfiKA 08.08.08

Taksin’in firar›

TAYLAND Baflkent Bangkok, hükümete karfl› yeni bir protesto dalgas›yla çalkalan›yor. Krizin sebebi gene eski baflbakan; iki y›ld›r iktidardan uzak olmas›na ra¤men “el alt›ndan” ülkeyi yönetmeyi sürdüren Taksin fiinavatra. Tayland’›n neoliberal hanedan›, Pekin Olimpiyatlar›’n›n aç›l›fl törenine kat›lmak için ülkeyi terkettikten sonra geri dönmedi, Britanya’ya s›¤›nd›. Söz konusu izni veren Tayland Yüksek Mahkemesi’ydi. Böyle bir izne gerek duyulmas›n›n sebebi ise, Taksin ve kar›s› Pajoman fiinavatra’n›n suçland›¤› yolsuzluk davalar›ndan birinin karar aflamas›na gelmesiydi. Mahkeme 1

Federasyonu’na ba¤l› özerk bir devlet olan Kuzey Osetya’ya kaçmaya bafllam›flt›. Bunun üstüne Rusya, “kallefl, katil, alçak” gibi a¤›r s›fatlarla afla¤›lad›¤› Gürcistan devlet baflkan› Mihail Saakaflvili’nin “toprak bütünlü¤ünün ihlâli” uyar›lar›na kulak asmayarak askerî harekât› bafllatt›. Rusya’n›n er ya da geç Gürcistan’a girece¤i biliniyordu. Mihail Saakaflvili, 2003’te, Gül Devrimi ad›yla an›lan ABD destekli demokratik devrimle iktidara geldi¤inden beri, Tiflis yüzünü Bat›’ya çevirmiflti. Bush’un “terörle mücadele” stratejisine ABD ile askerî ba¤lar kurarak katk›da bulunmufl, NATO üyeli¤i için kulis yapmaya bafllam›flt›. En önemlisi Saakaflvili yönetimi ülkeyi yabanc› sermayeye açm›flt›. Bütün bunlar Rusya taraf›ndan “güvenlik tehdidi” olarak alg›land›. So¤uk savafl sonras›nda benimsedi¤i “yak›n çevre” politikas›n›n bir gere¤i olarak, Moskova, eski SSCB ülkeleri ve periferisinde tarihsel haklar› oldu¤unu düflünüyor. Bu yüzden Rusya, Sovyetlerin da¤›lmas›ndan beri Gürcistan topra¤› üstündeki ihtilaflar›n taraf› oldu ve 90’lardaki içsavafltan itibaren Abhazya, Güney Osetya ve Acaristan bölgelerindeki ayr›l›kç› hareketleri Gürcü yönetime karfl› destekledi. Halk›n büyük ço¤unlu¤una Rus pasaportu vererek hem etnik krizi kroniklefltirdi, hem de Güney Osetya örne¤indeki gibi meflru müdahale alanlar›n› geniflletti. Gürcistan ise Rusya’ya karfl› ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren Çeçen savaflç›lara arka ç›karak misilleme yapt›. Saakaflvili’nin provokasyonu, Gürcistan’›n parçalanmas›n›n yolunu açmakla kalmad›, Kafkasya’n›n etnik yamal› bohças›n›n bütününü sarst›. Bat›’n›n stratejik geçidi ABD baflkan yard›mc›s› Dick Cheney, Rusya’y› bypass edip Hazar petrolünü Akdeniz’e indirmek için y›llard›r neredeyse kiflisel bir mücadele içinde. Daha önce bölgeye yapt›¤› gezilerde Kazak, Türkmen ve Özbek diktatörlerini bu projeyi desteklemeye iknâ etmiflti. Ama yap›sal olarak Rusya’ya benzeyen, zaten SSCB’nin uzant›s› olan Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u’na (BDT) üye olan, dolay›s›yla varl›¤›n› Moskova’ya borçlu olan bu rejimler, Türkmenbafl›’n›n ölümünden sonra gelen Türkmenistan yönetimi de dahil olmak üzere, geçen y›l Putin’in dayatt›¤› hidrokarbon anlaflmalar›n› imzalayarak Moskova’n›n dümen suyuna döndü. Kafkasya enerji koridoru büyük bir darbe ald›, ama bu sadece pazar› ele geçirmeye çal›flan ço-

A¤ustos’ta kar›s›n› vergi kaçakç›l›¤›ndan suçlu bulmufl, 3 y›l hapis cezas›na çarpt›r›lm›fl, ama temyize gitmek üzere 150 bin dolar kefaletle serbest b›rakm›flt›. Hüküm giyece¤ini anlayan Taksin, Pekin’den Londra’ya uçtu ve sahibi oldu¤u Manchester City’nin bafl›na geçti. Baz› yorumculara göre, “özel izin” Kral Bumibol Adulyadej’in ona verdi¤i son flanst›. Tayland’›n monarflik hanedan›, 2006 eylülünde, Taksin ve ailesinin bulaflt›¤› Telekom yolsuzluklar›na karfl› yükselen protestolar ülkeyi paralize edince devreye girmifl ve ordudan bir kadife darbe yapmas›n› istemiflti. Askeri

kuluslu enerji flirketlerinin ihtiraslar›n› kamç›lamaya yarad›. Bu süreçte Karadeniz’e aç›lan stratejik bir geçit konumundaki Gürcistan, küresel süpergüçler aras›ndaki mücadelenin sahnesi haline geldi. ABD, AB ve NATO ç›karlar›n›n bölgedeki temsilcisi Türkiye, Gürcistan sahnesinde önemli bir rol üstleniyor. Kafkaslarda, Rusya’n›n yer almad›¤› yeni bir enerji sistemi kurma projesinin bir parças› olan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatt›, Bakü-Tiflis-Erzurum do¤algaz hatt›, Londra ile Pekin’i birlefltirece¤i için “Demir ‹pek Yolu” olarak lanse edilen Transkafkasya demiryolu projesi Türkiye’nin ç›karlar›yla Tiflis ve Bakü’nün ç›karlar›n› kesifltirdi. Rusya’n›n büyük gazetelerinden ‹zvesitiya, “Gürcistan savafla nas›l haz›rland›” bafll›kl› manflet haberinde Güney Osetya’daki çarp›flmada ABD ve Türkiye’nin de sorumlulu¤u bulundu¤unu yazd›. Ankara’n›n Tiflis yönetimine 45 milyon dolar savunma yard›m› yapt›¤›n› ve bu rakam›n 40.6 milyon dolar veren ABD’den fazla oldu¤unu vurgulad›. TSK’n›n Gürcü subaylara y›llard›r e¤itim verdi¤ini hat›rlatan ‹zvestiya, Provokatör Mihail Saakaflvili Türkiye’nin Gürcistan’a sa¤lad›¤› çok say›da geliflmifl silah ve mühimmat›n listesini de yay›nlad›. Tiflis’e maddi yard›mda bulunan ülkeler aras›nda ABD ve Türkiye’nin yan› s›ra, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, ‹srail, Bosna Hersek, S›rbistan ve Ukrayna da bulunuyordu. Kriz s›ras›nda Moskova’ya böyle bir gerginlik içinde giden Baflbakan Erdo¤an, üç temel konuya vurgu yapt›: Egemenlik, ba¤›ms›zl›k, toprak bütünlü¤ü. Önce Sarkozy, ard›ndan Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya ve Ukrayna liderleri ve son olarak Merkel taraf›ndan yap›lan hamleler sonucu Gürcistan’ın egemenli¤i ve ba¤›ms›zl›¤ı AB garantisi altına al›nd›. Ama toprak bütünlü¤ü için ayn› fley söylenemez. Bütün bu olanlardan sonra Abhazya ve Güney Osetya’n›n tekrar Gürcülerin kontrolüne girece¤ine kimse ihtimal vermiyor. Nitekim, Erdo¤an’›n uça¤› Moskova’dan Tiflis’e do¤ru uçarken Rusya d›fliflleri bakan› Sergey Lavrov resmi aç›klama yapt›: “Toprak bütünlü¤ü art›k ölü bir konudur.”

yönetim Taksin’e befl y›ll›k siyaset yasa¤› koyup sürgüne gönderdi, partisini kapatt›. Taksin’in iktidar blo¤u, Halk›n ‹ktidar› Partisi’ni kurarak 2007 aral›¤›ndaki demokrasiye dönüfl seçimlerini kazand›. Yeni baflbakan Samak Sundaravej, Taksin’in kuklas›yd›. ‹lk icraat› da ona ülkeye dönüfl izni ç›karmak oldu. Bunun üstüne muhalefet, yolsuzluklar›n yarg›lanmas› için bast›rmaya bafllad› ve bu sürecin sonunda Taksin kaçt›. Ne oldu? Samak hükümetine karfl› birlik kuran muhalifler, bakanl›k binalar›n› ve devlet televizyonunu bast›. Samak gitmeden eylemleri bitirmeyeceklerini söylüyorlar...

“Gürcü kapan›” Amerikal› ba¤›ms›z gazeteci Greg Guma, Gürcistan’daki savaflla SSCB’nin Afganistan’› iflgali (1979) aras›ndaki benzerli¤e dikkat çekerek “deja vu” yaflad›¤›m›z› öne sürdü. Afganistan iflgali s›ras›nda ABD baflkan› Jimmy Carter’›n, flu s›ralarda ise Barack Obama’n›n dan›flmanl›¤›n› yapan Zbigniew Brzezinski, 1998’de yay›nlanan bir söyleflide, Moskova’y› “Afgan kapan›”na k›st›rmak için tuzak kurduklar›n› itiraf etmiflti. So¤uk savafl kurdu Brzezinski, Afganistan’da Sovyet yanl›s› rejime karfl› mücadele veren mücahitlere gizlice yard›m ettiklerini aç›klad›. Bu ‹slamc› hareketlere art›k “terörist” dendi¤i hat›rlat›ld›¤›nda Brzezinski so¤ukkanl›l›kla flunlar› söyledi: “Dünya tarihinde hangisi daha önemli? Taliban m›, yoksa Sovyet ‹mparatorlu¤u’nun çöküflü mü? Birkaç isyanc› müslüman m›, yoksa Orta Avrupa’n›n ba¤›ms›zl›¤› ve so¤uk savafl›n sona ermesi mi?” Bir baflka so¤uk savafl kurdu Fidel Castro, geliflmeleri de¤erlendirdi¤i makalesinde “Saakaflvili’nin sald›r› karar›n› tek bafl›na alamayaca¤›n›” yazd›. Kanadal› uluslararas› iliflkiler spesyalisti Michel Chossudovsky de ayn› fikirdeydi, hatta daha ileri giderek “sald›r›n›n ABD, NATO ve ‹srail taraf›ndan dikkatlice planlan›p koordine edildi¤ine” iliflkin kan›t sundu. Yak›n zamanda Bat›da, Rus ve Gürcü kaynaklar›nda yay›nlanan haberleri s›ralayarak provokasyonun fleceresini ç›kard›. Bat› medyas›n›n “Putin kapan›” refleksini gene onlar›n yak›n zamanda verdi¤i haberlere dayanarak çürüttü. ABD-NATO askerî e¤itim personelinin, sald›r›dan bir hafta önce Gürcü kuvvetlerine tatbikat yapt›rd›¤› bile yaz›lm›flt›. Can kay›plar› vermifl, halk› göçe zorlanm›fl, ordusu dünyan›n gözünün önünde imhâ edilmifl, fiilen savunmas›z bir Gürcistan, NATO üyeli¤ine hiçbir zaman olmad›¤› kadar yak›n. Bu da Moskova’n›n düfltü¤ü “Gürcü kapan›” olarak de¤erlendirilebilir. Brzezinski’nin mant›¤›yla söylersek: “Birkaç bald›r› ç›plak Gürcü veya Oset mi, yoksa neoliberal küreselleflmenin tamamlanmas› m›?” Cumhuriyetçi baflkan aday› John McCain’in siyasî dan›flman› Robert Kagan, yak›nlarda ç›kan kitab›na –Fukayama’n›n tekkutuplu dünyan›n manifestosu say›lan “Tarihin Sonu” kitab›na nazire olarak– “Tarihin Dönüflü” ad›n› verdi. Kagan çokkutuplulu¤a dönen 21. yüzy›l dünyas›n›n, 19. yüzy›la benzeyece¤ini ileri sürdü ve yeni bir dünya savafl›n›n art›k olas›l›k dahilinde oldu¤unu savundu. Gürcistan bu teorinin ilk prati¤i olabilir mi acaba?

31


“DOHA ROUND” ÇÖKTÜ

Seattle kazandı

1999 YILININ son günleriydi. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bakanlar toplant›s› için ABD’nin kuzeybat› ucundaki Seattle kentine giden bürokratlar, büyük bir sürprizle karfl›laflt›. Ülkenin dört bir yan›ndan gelen 100 bin dolay›nda protestocu, bu yüksek teknolojisiyle ünlü kenti felç etmiflti. Eylemin dinamosu olan Amerikan iflçi s›n›f› neoliberalizmin ma¤duriyetiyle geçen yirmi y›l›n sonunda sözünü söylemiflti: “Serbest ticarete hay›r!” Aradan geçen sekiz y›lda bu söz yeryüzünün birçok noktas›nda karfl›l›¤›n› buldu. 2001’de, 11 Eylül’ün ard›ndan Katar’›n Doha kentinde toplanan DTÖ temsilcileri “Doha Round” ad›y-

KÜRESEL T‹CARET Serbest de¤il, adil DTÖ’nün dünyay› serbest ticaret alan› haline getirmeyi amaçlayan “Doha Round” müzakere turlar› baflar›s›zl›kla sonuçland›. Yoksul ülkeler, zenginlerin koydu¤u kurallar› geri çevirdi. Güney, kuzeye rest çekti. Küresel ticaretin bundan sonraki seyrinde söz sahibi olmak isteyen “güney iradesi”, son toplant›dan önce yazılan bu makalede ifadesini buluyor. Bolivya devlet baflkan›na kulak veriyoruz... EVO MORALES ZNET, 23 Temmuz 2008

“ULUSLARARASI ticaret, ekonomik kalk›nman›n teflvik edilmesi ve yoksullu¤un önüne geçilmesinde önemli rol oynayabilecek bir olgudur. ‹nsanlar›m›z›n hepsinin çoktarafl› ekonomik sistemin ortaya ç›kard›¤› f›rsatlardan ve refah art›fl›ndan yararlanmak istedi¤ini biliyoruz. DTÖ üyelerinin ço¤unlu¤unu kalk›nan ülkeler oluflturuyor. Bu bildirgeye konu olan çal›flma program›n›n esaslar›n›, onlar›n ihtiyaçlar›n› ve ç›karlar›n› birinci derecede önemseyerek flekillendirme yollar› ar›yoruz.” Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konferans›, Doha, 14 Kas›m 2001 DTÖ’nün müzakere turlar› yedi y›l önce iflte bu sözlerle bafllad›. Ekonomik kalk›nmay› sa¤lama, yoksullu¤un önüne geçme, insanlar›m›z›n ihtiyaçlar›n› karfl›lama, kalk›nan ülkelerin arad›¤› f›rsatlar› yaratma gerçekten de DTÖ müzakerelerinde birinci derecede önemsenen konular m›? Öncelikle flunu söylemeliyim ki, e¤er böyle olsayd›, 153 üye ülkenin tamam›, özellikle ço¤unlu¤u kalk›nan ülkeler, müzakerelerin bafl aktörleri olurdu. Fakat göre göre, bütünle k›yasland›¤›nda bir avuç say›lacak (35) ülkenin, müzakerelerde h›zl› ilerleme kaydetsinler diye, DTÖ baflkanı taraf›ndan resmi olmayan toplant›lara ça¤r›ld›¤›n› gördük. DTÖ müzakereleri, kalk›nm›fl ülkelerin, kendi büyük flirketlerine kalk›nan ülkelerde pazar açmak için sürdürdü¤ü bir savafla dönüfltü.

32

la an›lan maraton müzakere turlar›n› bafllatt›. Amaç ithalat-ihracat alan›ndaki pürüzleri ortadan kald›r›p gümrük entegrasyonu sa¤layarak dünyan›n bütününü “serbest ticaret alan›” haline getirmekti. Washinton Konsensüsü’nde ana hatlar› çizilen neoliberal ajanday› yeni bir platforma tafl›yan Doha süreci, Çin, Hindistan ve Brezilya taraf›ndan temsil edilen güney ülkelerinin direnciyle karfl›laflt›. Geliflmifl ülkeleri eflitsiz bir küresel ticaret ortam› kurmakla suçluyorlard›. ABD buna inatlaflmayla cevap verince, AB masada yaln›z kald›. DTÖ baflkan› Pascal Lamy, olimpiyatlardan önce Doha turlar›ndan bir

Temel hizmet insan hakk›d›r Kuzey yar›mküredeki bölgelerin, ço¤unlukla ABD ve Avrupa’daki tar›m ve g›da flirketlerine giden sübvansiyonlar›n yaln›zca devaml›l›¤› sa¤lanmayacak ayn› zamanda art›r›lacak. ABD’de kabul edilen 2008 Tarım Yasas› ile, önümüzdeki befl y›l içinde, tar›m sübvansiyonlar› da dahil 307 milyar dolar harcama yap›laca¤› belirlendi. Bu harcaman›n yaklafl›k 208 milyar dolar›n›n g›da programlar›na aktar›lmas›na karar verildi. ABD ya da Avrupa Birli¤i kendi tar›msal ürünlerine uygulad›¤› yüksek sübvansiyonlar› düflürmezken, kalk›nan ülkelerden tar›m ürünlerindeki gümrük vergisi oranlar›n› düflürmesi isteniyor. DTÖ müzakerelerinde sanayi ürünleri konusunda al›nan kararlara göre, gümrük vergisini kalk›nan ülkeler yüzde 40-60, kalk›nm›fl ülkeler ise yüzde 25-33 aras›nda düflürecek. Bolivya gibi ülkelerde, gümrük vergilerinin genel olarak indirilmesinden kaynaklanan ticaret erozyonu, ihraç mallar›n›n rekabet gücü üzerinde olumsuz etkiler yaratacakt›r. Kalk›nm›fl ülkeler, orantısızlıkları hesaba katm›yor. Kalk›nan ülkelerin yarar›na olacak, onlar›n özel koflullar› için gelifltirilebilecek farkl› projeler üretme amac›yla hareket etmiyorlar. Tersine, bu amaçla sürdürülen uygulamalar›n gerçek anlamda hayat bulmas›n› engelliyorlar. E¤itim, sa¤l›k, su, enerji ve telekomünikasyon ile ilgili temel hizmetlerin, DTÖ Hizmetler Ticareti Genel Anlaflmas›’ndan ç›kar›lmas› gerekirken, ülkeler yeni hizmet sektörlerini liberallefltirmeye teflvik ediliyor. Bu hizmetler insan haklar›d›r, ticari iliflkilerin ve özellefltirmenin yolunu açacak liberalizasyon kurallar›n›n konusu olamaz. Devletin piyasalar›n iflleyiflinden el çekmesi ve mali hizmetlerin özellefltirilmesi, di¤er faktörlerle birlikte, flu anda yaflanan küresel mali krizin nedenlerini oluflturmaktad›r. Hizmetlerin daha ileri derecelerde liberallefltirilmesi daha fazla geliflme getirmeyece¤i gibi, bizi baflta g›da olmak üzere yaflamsal konularda kriz ve spekülasyona maruz b›rakacakt›r. DTÖ’nün fikri mülkiyet haklar› rejimi, en çok, patent belgelerini tekellefltirerek ilaç ve di¤er yaflamsal ürünleri daha pahal› satan, hayat›n kendisinin özellefltirilmesini ve ticarilefltirilmesini özendiren ulusafl›r› flirketlere fayda sa¤lamaktad›r. Bitkiler, hayvanlar, hatta insan hücreleri için bile patent al›nd›¤› kan›tlanm›flt›r. En yoksul ülkeler kaybedenler listesinin

sonuç elde edilemedi¤ini aç›klad›. Çokuluslu flirketlere s›n›rs›z hareket alan› sa¤layacak “serbest ticaret sisteminin kurulmas›n›” engellemek için büyük çaba sarfeden, hükümetlere bu yönde bask› yapan enternasyonal köylü örgütü Via Campesina, müzakerelerin çökmesini “3 milyar köylünün zaferi” olarak niteledi. Bildirilerinde flöyle dendi: “G›da ve iklim krizleri, neoliberal serbest piyasa modelinin, DTÖ çerçevesinin d›fl›nda çözümler gerektiriyor. Piyasa güçlerinin rekabet ve talana dayanan tarz›na karfl›, sosyal adalet ve dayan›flma ruhunu temel alan politikalar üretmeliyiz.”

en üstünde olacak. Olas› bir DTÖ anlaflmas›n›n, Dünya Bankas› taraf›ndan saptanan ekonomik izdüflümleri bile istihdam kay›plar›, ulusal politika üretme mekanizmalar›na getirilecek k›s›tlamalar ve gümrük gelirlerinde oluflacak düflüfller gibi zarar hanesine yaz›lan sonuçlar›n, kazançlardan daha fazla olaca¤›na iflaret ediyor.

Ça¤dafl insan›n açmazlar› Yedi y›l sonunda DTÖ turunun geçmifle saplan›p kalm›fl oldu¤unu görüyoruz, flu anda yaflad›¤›m›z önemli olaylara –g›da krizi, enerji krizi, iklim de¤iflimi ve kültürel çeflitlili¤in yok olma tehlikesi– iliflkin düflünceler gelifltirmedi¤i için geçerli bir güncelli¤e sahip de¤il. Bütün dünya küresel gündemdeki sorunlara çözüm bulmak için bir anlaflma yap›lmas› gerekti¤ine inand›r›lm›fl durumda, fakat bu anlaflma bu gerçekli¤i karfl›lamaktan çok uzak. Dayand›¤› esaslar, yeni küresel gündemin sorunlar›na çözümler getirebilecek güçlü bir durufl sergilemiyor. BM G›da ve Tar›m Örgütü’nün (FAO) yürüttü¤ü çal›flmalar, flu anki tar›m üretimi ile 12 milyar insan›n, baflka bir deyiflle dünya nüfusunun neredeyse iki kat›ndan daha fazla say›da insan›n doyurulabilece¤ini gösteriyor. Buna ra¤men g›da krizi var, çünkü ürünler insanlar›n sa¤l›kl› bir yaflam sürmeleri için kullan›lm›yor. Bunun yerine güçlü g›da üreticilerinin ve pazarlamac›lar›n spekülasyonlar›na, kâr art›rma operasyonlar›na olanak sa¤lamak üzere kullan›l›yor. G›da krizinin üstesinden gelmek için köylü, aile ve topluluk çiftçili¤ini güçlendirmek flart. Kalk›nan ülkeler olarak, halk›m›z›n ihtiyaç duydu¤u g›day› tedarik etmek için, ithalat ve ihracat›m›z› yararl› sonuçlar getirecek flekilde düzenleme hakk›m›- Bolivya’da, toprak reformu mücadele


GÜVENOYU REFERANDUMU

Evo’nun katmerli zaferi

BOL‹VYA Evo Morales, devlet baflkanl›¤› görevine devam etmesine iliflkin referandumda büyük zafer kazand›. 2005 aral›¤›nda yüzde 53.7 oyla iktidara gelen Morales ve yard›mc›s› Alvaro Garcia Linera, güvenoyu referandumunda bu deste¤i yüzde 67’ye ç›kard›. Morales, referandum karar›n›, yerli halka genifl haklar getiren yeni anayasan›n haz›rlanmas›na karfl› ç›kan zengin eyaletlerin “özerklik” taleplerinin ABD destekli bir “ayr›l›kç›l›¤a” evrilmesi yüzünden alm›flt›. Referandumda baflkan ve baflkan yard›mc›s›n›n yan› s›ra eyalet valileri de oyland›. Toplam sekiz eyalet valisinden befli için göreve devam

z› yeniden ele geçirmek zorunday›z. ‹htiyac›m›zdan fazlas›n› tüketme al›flkanl›¤›na, israfç›l›¤a ve lükse son vermeliyiz. Gezegenimizin en fakir bölgesinde her y›l milyonlarca insan açl›ktan ölürken en zengin bölgesinde obezite ile savaflmak için milyonlarca dolar harcan›yor. Çok fazla tüketiyoruz, do¤al kaynaklar› bofla harc›yoruz ve üretti¤imiz at›klarla Toprak Ana’y› kirletiyoruz. Ülkeler öncelikle yerel olarak yetifltirilen ürünlerin tüketilmesine önem vermeli. Pazarland›¤› yere dünyan›n yar›s›n› dolaflarak ulaflan bir ürün, yerel bir üründen daha ucuz olabilir. Fakat bu mal›n nakliyat›n›n çevreye mal oldu¤u bedeli, enerji tüketimini ve a盤a ç›kard›¤› karbon miktar›n› hesaba katt›¤›m›z takdirde, insanl›¤›n ve yaflad›¤›m›z gezegenin sa¤l›¤› için, yerel ürün tüketimine öncelik vermek zorunda oldu¤umuz sonucuna ulafl›yoruz. D›fl ticaret yerel üretimi tamamlay›c› bir unsur olmal›. D›fl pazarlar› hiçbir flekilde ulusal üretimimize tercih edemeyiz.

karar› ç›karken, üçü koltu¤unu kaybetti. Kaybedenlerin ikisi muhalif, biri Morales yanl›s›yd›. Sonuçta Morales muhalifi alt› eyaletten dördünün valisi pozisyonunu korumay› baflard›. Bu da Güney Amerika’n›n en yoksul ülkesindeki kutuplaflman›n sürece¤i anlam›na geliyordu. Morales’in sosyal devleti infla etmeye yönelik radikal reformlar›, genellikle yoksul yerlilerin yaflad›¤› da¤l›k bat› bölgelerinde destek buluyor. Ancak Avrupa kökenlilerin yaflad›¤› petrol zengini do¤u eyaletleri, yeni anayasaya karfl› ç›k›yor. Ayr›l›kç›lar tersini iddia etse de, referandum sonucu Morales’in elini güçlendirdi.

Kapitalizm hepimizi tektiplefltirmeye çal›fl›yor, böylece sad›k bir tüketici olaca¤›z. Kuzey bölgelerde uygulanabilecek yaln›zca bir tek kalk›nma modeli var, bu da onlar›nki. Tektip ekonomik kalk›nma modellerine, bize yaln›zca bir tek kültürü, bir tek moday›, fleylere dair bir tek bak›fl aç›s›n› ve düflünce biçimini kabul ettirmek üzere genellefltirilmifl kültürel etkileflim süreçleri efllik ediyor. Oysa bir kültürü yok etmek, insanlar›n kimliklerini tehdit etmek insanl›¤a verilebilecek en büyük zarar. Ne yapmal›? Birbirimize gösterece¤imiz sayg› ve de¤iflik kültürlerin, ekonomilerin bar›flç›l uyumu, gezegenimizi, insanl›¤› ve hayat› korumak için zorunlu olgulard›r. Bunlar›n hayat bulmas› için, kalk›nmaya iliflkin müzakerelerin insanl›¤›n ve gezegenin bugünü ve gelece¤i için çözümler üretebilmek için yap›lmas› gerekenleri flöyle s›ralayabiliriz: • Kalk›nan ülkelerin DTÖ toplant›lar›n›n

mücadelesinin kalbi Cochabamba eyaletinde köylüler, Morales hükümetinin tahsis etti¤i yeni traktörlerin teslim töreninde.

Bolivya’daki neoliberal düzenin tehlikeye girdi¤ini gören eski iktidar eliti ve parma¤›nda oynatt›¤› faflist ayr›l›kç›lar, merkezi yönetime giden 14 ekstra puan›n “toprak bütünlü¤ü” anlam›na geldi¤ini biliyor. Yak›nda yap›lacak kader referandumunda yeni anayasan›n kabul edilme olas›l›¤› hayli yüksek. Belki muhalifler bu durumu hazmedemiyor, ama Shell içine sindirmifl görünüyor. Morales’in enerji kaynaklar›n› kamulaflt›rd›¤› 2006’dan beri hükümetle müzakere içinde olan flirketlerden Shell, Bolivya do¤algaz›n› pazarlayan Transredes’deki hisselerin kamuya devretmeyi kabul etti.

tümüne kat›l›m›n› sa¤lamak ve bütün üyelere aç›k olmayan “yeflil oda” toplant›lar›na son vermek. • Kalk›nm›fl ülkelerin kalk›nan ülkeler yarar›na esasl› ödünler verece¤i, gerçekten asimetrik müzakereler yürütmek. • Kalk›nan devletlerin, tar›ma, endüstriye ve hizmet sektörüne iliflkin ulusal politikalar›n› belirleme ve hayata geçirme gücünü s›n›rland›rmadan, ç›karlar›na sayg› göstermek. • Kalk›nm›fl ülkelerin korunma tedbirlerini ve sübvansiyonlar›n› fiilen azaltmak. • Kalk›nan ülkelerin, endüstrileflmifl ülkelerin geçmiflte yapt›¤› gibi, yeni do¤an sanayileri gerekli gördü¤ü süre boyunca koruma hakk›na sahip olmalar›n› sa¤lamak. • Kalk›nan ülkelerin hizmet sektöründe izleyece¤i politikalar› belirleme ve düzenleme hakk› oldu¤unu kabul etmek ve temel hizmetler ile ilgili uygulamalar› aç›k bir flekilde DTÖ Hizmetler Ticareti Genel Anlaflmas›’n›n d›fl›nda tutmak. • Büyük flirketlerin Fikri Mülkiyet Haklar› üstündeki gücünü s›n›rland›rmak, bu haklar› tekellefltirmelerine izin vermemek, teknoloji aktar›m›n› teflvik etmek ve herhangi bir yaflam fleklinin patentlenmesini yasaklamak. • Devletlerin kendi g›da ithalat›n› ve ihracat›n› düzenleme gücüne iliflkin k›s›tlamalar› ortadan kald›rarak ülkelerin g›da egemenli¤ini garanti alt›na almak. • Tüketicili¤i, do¤al kaynaklar›n bofla harcanmas›n›, sera gazlar›n›n sal›n›m›n› ve Toprak Ana’ya zarar veren at›klar›n ortaya ç›k›fl›n› s›n›rland›rmaya yönelik önlemler almak. 21. yüzy›lda, “kalk›nma turu” art›k “serbest ticaret” ile ilgili olamaz. Kalk›nma turu daha çok, sürdürülebilir kalk›nma esaslar›na dayanan, ticaret kurallar›n›n yeniden de¤erlendirilmesini ve gerekli düzeltmelerin yap›lmas›n› sa¤layacak göstergerle düflünülmelidir. Ülkeler aras›nda, bölgeler aras›nda, do¤ayla sa¤l›kl› bir denge kurulmas›na katk›da bulunacak türde bir ticaretin gelifltirilmesini teflvik etmelidir. Bizim, hükümetlerin, halklar›na karfl› çok büyük sorumlulu¤u var. ‹nsanlar›n, DTÖ’yü oluflturan anlaflmalara benzer anlaflmalar hakk›nda genifl çapta bilgi sahibi olmalar›n› sa¤lamal›y›z. Bu anlaflmalarla ilgili tart›flmalara yaln›zca bakanlar, ifladamlar› ve “uzmanlar” de¤il vatandafllar da kat›lmal›. Biz, dünyan›n insanlar›, bu tür müzakerelerin pasif kurbanlar› olmaya son vermeli, flu an›n ve gelece¤in esas aktörlerine dönüflmeliyiz. Çeviren: Pınar Uygun

33


MÜfiERREF KEND‹ G‹TT‹

Diktatörün sonu

PAK‹STAN fiubat ay›nda yap›lan genel seçimden galip ç›kan hükümet ortaklar›, askeri darbeyle iktidara geldi¤i 1999’dan beri ülkeyi yöneten cumhurbaflkan› Pervez Müflerref’in azledilmesine karar verince, Pakistan’›n son iki y›l›na damgas›n› vuran rejim krizi çözüme yöneldi. Azledilme riskini göze alamayan Müflerref kendi r›zas›yla çekildi, görevinden istifa etti. Kriz, 2007’de, Müflerref’in Anayasa Mahkemesi baflkan› ‹ftihar Çaudri ve altm›fl yarg›c› görevden almas›yla bafllam›flt›. Çaudri, Müflerref’in hem cumhurbaflkan› hem de genelkurmay baflkan› ola-

rak görev yapmas›n›n anayasaya ayk›r› oldu¤unu savunuyor, bunlar›n birinden feragât etmesi gerekti¤ini söylüyordu. Anayasa Mahkemesi’nin fiilen feshedilmesi anlam›na gelen ve gene anayasaya ayk›r› olan bu karar, Çaudri’nin memleketi Karaçi’de yo¤un protestolarla karfl›laflt›. Seçimlere kat›lmak için sürgünden dönen eski baflbakanlar Benazir Butto ve Navaz fierif, Müflerref’in bu uygulamas›n› fliddetle k›nay›p Çaudri’yi göreve iade edeceklerini aç›klad›. Butto’nun suikast sonucu öldürüldü¤ü süreçte, Müflerref geri ad›m atarak “genelkurmay baflkan›” s›fat›n›

AFR‹KA Kara Kıta zehirleniyor! Çokuluslu flirketler Afrika’n›n yeralt› kaynaklar› için yar›fl›yor. Ekolojiyi sorun etmeyen yönetimler, uzun vadeli sözleflmeler ve ucuz emek potansiyeli, Safari düflkünlerinin ifltah›n› kabartt›. Ekonomik patlamalar›n bedelini gene yoksullar ödüyor. ‹flte Nijer’in uranyumu, Kongo’nun bak›r› ve Tunus’un fosfat›... YERKÜREN‹N afla¤› yakas›nda, Afrika’n›n madenlerinin dibinde trajediler yaflan›yor. Tunus’un Gafsa bölgesinde köylerini terkeden emekçi kad›nlar polis terörüyle karfl› karfl›ya kal›yor. Nijer’de uranyum ç›karmak için 90 bin kilometrekarelik imtiyaz koparmay› baflaran maden flirketleri, topraklar›na kondu¤u Agadez yerlilerinin ak›betini umursam›yor. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Çin mal› cep telefonlar›n›n, par›lt›l› fast-food lokantalar›n›n faturas›n› küçük çocuklar ödüyor... Tunus’tan bafllayal›m... Tunus’un ceza sömürgesi Fosfat, Tunus’un en önemli ihracat kalemleri aras›nda. Ülkenin en büyük flirketi Gafsa Fosfat, 1897’de sömürgeci Frans›zlar taraf›ndan kurulmufl. Cezayir s›n›r›nda bulunan Gafsa bölgesinin iflçi s›n›f›yla sömürgeci düzenin elitleri o zamandan beri ihtilafl›lar. Ama neoliberal küreselleflme ça¤›nda bu çat›flmaya yeni alanlar eklenmifl. Gafsa, ülkedeki iflçi mücadelesinin de merkezi. Ocak ay›ndan beri sendikalar ve ö¤renciler Gafsa Fosfat’›n uygulamalar›na karfl› protesto eylemleri düzenliyor. En az 20 bin kiflinin çal›flt›¤› madenlerde kay›tl› iflçi say›s› sadece 5 bin. ‹flçiler herhangi bir ifl güvencesi olmadan, sosyal haklardan mahrum çal›flt›r›l›yor. Tafleronlar›n insaf›na terkedilen emek pazar›, sistematik bask› uygulayan polis devleti ve ifllerin böyle yürümesini sa¤layan çürümüfl bürokrasi, Gafsal›lar›n burnundan getiriyor. Yetmiyormufl gibi flimdi de yeni tesislere yer açmak için köylerinden ediliyorlar. Polis tacizine maruz kalan yüzlerce insan göçe zorlan›yor. Kalanlar devletin nefesinin her an enselerinde olaca¤›n› bilerek yaflamay› kabullenmek zorunda. Uzun zamand›r dikta rejimiyle yönetilen Tunus’ta paramiliter güçler “asayifl” için kul-

34

lan›l›yor. ‹flçiler tehdit ediliyor, aileleri tacize u¤ruyor, mülkleri y›k›l›yor, tahrip ediliyor. Giderek daha fazla genç insan iflkence tezgâhlar›ndan geçiyor. ‹flverenler ülkedeki iflsizlik oran›n›n yüzde 30’larda seyretmesinin avantaj›n› sonuna kadar kullan›yor. Medya y›llard›r devlet kontrolünde. Kongo’nun uyum sanc›s› Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin (KDC) ise en önemli yeralt› zenginliklerinin bafl›nda bak›r geliyor. Y›lda 70 milyon ton bak›r üreten KDC, 80 milyon ton üreten fiili’nin gerisinde gibi gözükse de, elindeki fiili bak›r›ndan daha kaliteli oldu¤u için küresel pazarda üstünlük sa¤layabiliyor. Joseph Kabila yüzde 58 oyla ülkenin bafl›na geçeli sadece iki y›l oldu, ama ekonomik patlaman›n etkileri hissediliyor. Son on y›lda bak›r fiyat› ton bafl›na 500 dolarken 8 bin dolara ç›kt›. Bak›r gelirinin artmas› ülkenin çehresini de de¤ifltiriyor. KDC’nin en büyük ikinci flehri olan bak›r merkezi Lubumbashi’ye dört fleritli bir otoyol infla ediliyor. 2011’de otoyol bitirildikten sonra bak›r komflu ülke Zambiya’ya ve dünya pazar›na daha kolay nakledilebilecek. KDC, Dünya Bankas›’n›n da katk›lar›yla 2003’ten beri özellefltirme politikalar›na h›z verdi. Yabanc› sermayeyi d›fllayan cumhurbaflkan› Laurent-Désiré Kabila, 2001’de bir suikast sonucu öldürülmüfltü. Seçimle onun yerini alan o¤lu ise “dersini alm›fl” ve yüzünü Bat›ya dönmüfl görünüyor. Henüz biten içsavafl›n yaralar›n› sarmaya çal›flan KDC, yabanc› sermayeyi çekebilmek için büyük flirketlerle ak›l almaz vergi indirimleri içeren on y›ll›k anlaflmalar imzalad›. Ama bu imtiyazlar fazla

güvenilir bir adam›na devretti. Ama seçim sonuçlar› Pakistan’›n iki büyük siyasî gelene¤ini birlefltirdi, Butto’nun Halk Partisi ile fierif’in Müslüman Birli¤i milli mutabakat hükümeti kurdu. Böylece Müflerref’in elindeki öteki s›fat da tehlikeye girdi. ‹stifa karar›, yolun sonuna geldi¤ini kabullenmesiydi. ‹flin garibi, bu defa da iktidar ortaklar› Çaudri’nin göreve nas›l dönece¤i konusunda anlaflmazl›¤a düfltü. Mesele güç dengesiyle ilgili boyutlar taflıyor olmalı ki, Navaz fierif oldukça sert üslupla hükümetten çekildiklerini açıkladı. ‹flte size yeni bir muamma...

abart›lm›flt›. Dünya Bankas›’n›n öngörülerine göre y›l sonunda 200 milyon dolar vergi bekleyen devlete sadece 27 milyon dolar geldi. Komflusu Zambiya’n›n madenlerinden ortalama 2 milyar dolar vergi geliri elde etti¤ini not düflelim. Bu “uyum” maceras›n›n ard›nda ise bambaflka dramlar gizleniyor. Kongo flu s›ralar bir çevre felaketinin efli¤inde. Hava ve su kirlili¤i ülkede büyük bir tehdit oluflturuyor. Kolera salg›n› flimdiden bafllam›fl durumda. Sektörün içine Çin’den, körfez ülkelerinden ve Hindistan’dan birçok flirket girdi. Gereken yerlere rüflvet da¤›t›ld›¤› için bu büyük felaketin üstü örtülüyor. KDC’nin bir baflka büyük sorunu, yayg›n çocuk eme¤i kullan›m›. Küçük çocuklar uzun y›llardan beri korunaks›z tünellerin içinde emekliyor. Göçük ölümleri o kadar yayg›n ki madenciler art›k müflterek sigorta yapt›r›yor. Ama çocuklar›n böyle bir flans› yok. Bat›l›lara k›yasla daha insafl› olan Güney Afrika menfleli Ruashi Madencilik flirketi çocuk eme¤i kullan›m›na karfl› mücadele bafllatm›fl. Ailelerine 200’er dolar da¤›t›p çocuklar› okula yazd›rm›fl. Nijer’de nükleer ya¤ma Dünyan›n en büyük üçüncü uranyum ihracatç›s› Nijer’in nas›l olup da ayn› zamanda dünyan›n en fakir ülkeleri aras›nda yer alabildi¤inin cevab› da yabanc› sermaye için bir vaha yarat›lm›fl olmas›nda gizli. Nijer’de art›k Frans›z egemenli¤i k›r›ld›. Nükleer yak›ta yönelik talep art›fl›ndan ötürü Çin de art›k pazara girmifl durumda. Ülkenin zaten kritik durumdaki su havzalar› radyasyon tehlikesiyle karfl› karfl›ya. Nijer’in da¤l›k Agadez bölgesi Çin’in yan› s›ra Güney Afrika, Avustralya, Kanada, Hindistan ve ‹ngiltere’den gelen 20 ayr› flirketin kullan›m›na aç›ld›. Agadez’in bat›s›nda yaflayan da¤ köylülerine bölgeyi terketmeleri söylendi. O zamandan beri bölgenin hayvanc›l›¤a dayanan geleneksel ekonomisi tamamen öldü. Küresel kapitalizmin büyük patronlar› Afrika’n›n madenlerini tekeline ald›. Liberaller özellefltirmenin ve büyük sermayenin keyfili¤i engelleyece¤inin propagandas›n› yapadursun, bask›c› devletlerin rüflvet, yolsuzluk ve zorbal›¤a dayal› düzeni giderek daha fazla pekifliyor. Hava ve su kirlili¤i, hastal›k, çocuk eme¤i sömürüsü, vd… Kara k›tan›n damarlar›nda kara bir zehir yay›lmaya devam ediyor. Le Monde Diplomatique’ten derleyen: Balkan Talu


Baflbakan Praçanda

Lugo gollü bafllad›

Muallak demokrasi

Menendez’e müebbet

NEPAL Maocular›n önlenemez yükselifli sürüyor. Baflbakanl›k için kurucu mecliste yap›lan seçimi, ezici bir farkla, Nepal Komünist Partisi-Maocu lideri Puflpa Kemal Dahal, halk aras›ndaki ad›yla Praçanda kazand›. Sosyaldemokrat Nepal Kongresi’ne karfl› ülkenin öteki komünist partilerinin deste¤ini alan Praçanda, 240 y›ll›k kraliyetin ilga edilip cumhuriyetin kurulmas›ndan sonra baflgösteren siyasî kaosa da son vermifl oldu. Rakipleri, oylama öncesinde Praçanda’y› otoriter komünist rejim kurmay› amaçlamakla suçlad›. Praçanda ise daha önce yapt›¤› gibi “demokrasi ve kapitalist ekonomi” sözü verdi.

PARAGUAY Seçimlerde Colorado Partisi’nin 61 y›ll›k yozlaflm›fl iktidar›na son veren solcu piskopos Fernando Lugo, yemin ederek görevine bafllad›. Yemin törenine Lula, Chavez, Bachelet gibi solcu Latin Amerika liderlerinin yan› s›ra Uruguayl› yazar Eduardo Galeano gibi ayd›nlar da kat›ld›. Aya¤›nda sandaletlerle kravats›z olarak törene gelen Lugo flunlar› söyledi: “Çalmak için gelmedim, Paraguay’›n dünyada uyuflturucu kaçakç›l›¤›, yolsuzluk ve kanund›fl›l›kla an›lmas›na son vermek için geldim.” Lugo ayr›ca ihtiyac› olmad›¤› için 6 bin dolarl›k maafl›n› yoksullara ba¤›fllayaca¤›n› aç›klad›.

MOR‹TANYA Cumhurbaflkan›n›n görevden alma girifliminde bulundu¤u komutanlar darbe yaparak yönetimi ele geçirdi. Ülkenin demokratik seçimle belirlenen ilk lideri olan cumhurbaflkan› Sidi Uld fieyh Abdallahi ikametgah›n› basan askerlerce gözalt›na al›nd›. Fakat uluslararas› camia taraf›ndan k›nanan ve ekonomik yapt›r›mla tehdit edilen darbe, hayret verici bir flekilde, Abdallahi’yi iktidara tafl›yan parlamento ve senatoda üçte ikiden fazla destek ald›. ‹ktidar partisinden kopan vekil ve senatörler, öteki muhaliflerle birlikte bir bildiri yay›nlayarak halk›, cuntay› desteklemeye ça¤›rd›.

ARJANT‹N “Kirli savafl” dönemi olarak bilinen 1976-1983 aras›ndaki cunta döneminde, Arjantin’in en korkulan subaylar›ndan biri olan Luciano Benjamin Menendez, 1977’de dört marksist militan›n kaç›r›lmas›, iflkenceden geçirilmesi ve öldürülmesi suçundan müebbet hapse mahkûm edildi. Savc›, kurbanlar›n öldürüldükten sonra soka¤a at›larak olaya “polisle çat›flma” süsü verildi¤ini ve bunun o zamanlar s›kça baflvurulan bir taktik oldu¤unu söyledi. Kirli savafl s›ras›nda kuzeydeki Cordoba flehrinde bir iflkence merkezinin bafl›nda bulunan 80 yafl›ndaki Menendez, yedi ayr› suçtan daha hüküm giydi.

ABD Obama’nın akıbeti 08.08.08 floku ABD’yi de altüst etti. So¤uk savafl›n hortlamas›, McCain’in baflkanl›k flans›n› art›rd›. Anketlerde geriye düflen Obama, d›flpolitikadaki yetersizli¤ini kapatacak bir baflkan yard›mc›s› aday› seçmek zorunda b›rak›ld›. Giderek merkeze kayan Obama kendi taban›n› da rahats›z etmeye bafllad›. H‹ÇB‹R fiEY John McCain’in ifline bu kadar yarayamazd›. 08.08.08’in Amerikan iç politikas›nda yaratt›¤› etki, dünyadaki de¤iflimin son halkas›n› yerine koyar nitelikteydi. Bush’un giderayak ‹ran’a sald›rma tehditlerini bir start noktas› olarak kullanan McCain, Gürcistan krizi s›ras›nda muhafazakâr sa¤ propaganday› zirve noktas›na tafl›d›. Özetle, “ABD’nin Barack Obama maceras› yerine, çokkutuplu dünyada gücünü gösterebilecek, so¤uk savafl tecrübesi bulunan yeni bir Cumhuriyetçi yönetime ihtiyac› oldu¤u” fikrini Amerikan seçmeninin kafas›na sokmay› baflard›. A¤ustosun ilk haftas›nda anketlerde Obama’n›n ortalama 7 puan gerisinde yar›flan McCain, ay sonuna gelmeden 5 puan öne geçti: 47-42. Saakaflvili ile her gün telefonda konuflan 72 yafl›ndaki McCain’in “örnek devlet adam›” flovuna karfl›l›k, Obama’n›n Gürcistan krizi s›ras›nda Hawaii’deki tatiline devam etmesi, muhafazakâr e¤ilimleri hâlâ bask›n olan Amerikan kamuoyu taraf›ndan cezaland›r›ld›. Obama cumhuriyetçi karfl›-propaganday› püskürtebilmek için, Demokratik Parti kongresinden önce aç›klamamaya söz verdi¤i halde, seçime birlikte girece¤i baflkan yard›mc›s› aday›n› –üstelik alel acele belirleyip– aç›klamak zorunda kald›. Obama’n›n seçim partneri 65 yafl›ndaki d›fl politika uzman› senatör Joe Biden olacak. Normal koflullarda flans› daha az olan Biden’in seçilmesi, baz› yorumcular taraf›ndan “Putin’in Amerikan siyasetine katk›s›” olarak niteleniyordu. McCain’in ata¤›, gene de, Obama’n›n Ortado¤u ve Avrupa gezisi s›ras›nda yapt›¤› 200 bin kiflilik Berlin mitingini unutturam›yor. “Sade bir yurttafl olarak kürsüye ç›kt›m” diyen Obama, konuflmas›nda kendine örnek ald›¤› iki baflkan›n (John F. Kennedy ve Ronald Reagan) so¤uk savafl›n en gergin dönemlerinde (1963 ve 1987) yapt›¤› Berlin nutuklar›na göndermeler yapt›, “siyah Kennedy” imgesini herkese kabul ettirdi. 08.08.08 sonras› dünyan›n böyle bir lidere ihtiyaç duyabilece¤ini düflünmek yanl›fl olmaz. Ne var

ki, seçimler Amerikan halk›n›n oylar›yla yap›lacak ve 08.08.08 sürecinde o seçmenin 11 Eylül travmas› tekrar depreflti. Hem bu defa düflman “üç befl müslüman terörist” de¤il, dünyan›n tamam›n› yok edebilecek nükleer güce sahip Rusya. “Baflkumandanl›k” Amerikan baflkan›nda aranan vas›flardan biri ve flu ara McCain’e yak›flt›r›l›yor. Obama-Biden ikilisi, baflkan›n öteki vas›flar›n› hat›rlatmak için ter dökerken giderek belirginleflen bir iç sorunla da bo¤uflmak zorunda kalacaklar. Obama’n›n sad›k taban›, liderinin söylemini törpüleyip daha merkezci görünmeye çal›flmas›ndan rahats›z. Amerikan solunun beklentileri Obama’n›n d›fl politikadaki bafllang›c›, ona destek veren ilerici, demokrat, sosyalist çevreler taraf›ndan esefle karfl›land›. Özellikle Filistin-‹srail meselesindeki “ultra muhafazakâr” tavr› çok elefltirildi. Son olarak, aralar›nda Tom Hayden, Gore Vidal ve Howard Zinn

gibi eski tüfeklerin de bulundu¤u 24 bin ayd›n ve akademisyen Obama’ya hitaben “‹nanabilece¤imiz De¤iflim” bafll›kl› bir aç›k mektup kaleme ald›. “Önseçimlerdeki tarihsel baflar›n›zdan beri, sizi desteklememize sebep olan kampanya vaatlerinden uzaklaflt›¤›n›za iliflkin iflaretler görmekteyiz” denen bildiride, Obama’dan korumas› beklenen vaatler flöyle s›raland›: • Amerikan birliklerinin kesin bir takvim bildirerek Irak’tan çekilmesi. • Sürmekte olan ekonomik krize zenginler ile geri kalanlar aras›ndaki fark› azaltacak bir çözüm getirilmesi; at›l›mc› bir finans ve sosyal yard›m sistemi; ülkenin çöken altyap›s›n› tamir edecek ve yeni ifl alanlar› yaratacak kamu yat›r›mlar›; adil ticaret politikalar›; sendikalaflma özgürlü¤ünün canlandırılması; ifl yasas›nda ve sanayi yönetmeliklerinde ciddi bir hükümet icraat›. • Evrensel sa¤l›k hizmeti. • Milyarlarca dolar› fosil yak›t tüketiminden al›p alternatif enerji kaynaklar›na aktararak ekonomiyi dönüfltürecek ve milyonlarca yeflil ifl yaratacak bir çevre politikas›. • Bush döneminde yayg›nlaflan iflkence, hak ihlâli ve denetimsiz yetki kullan›m› rejimine son verilmesi. • Kürtaj hakk› ve kürtaj›n gerektirdi¤i her türlü sa¤l›k hizmetine eriflimin sa¤lanmas› da dahil, kad›n haklar›na iliflkin bir taahhüt. • Irksal eflitsizliklerin sona erdirilmesi ve dıfllanmıfl kentsel topluluklar›n yaflam koflullar›n›n düzeltilmesine iliflkin bir taahhüt; “Geride çocuk kalmad›” program› ve öteki önlemler arac›l›¤›yla e¤itimdeki farkl›l›klar›n ortadan kald›r›lmas›. • Ülkeye izinsiz giren göçmenlere daha insanca davranan ve halen yasad›fl› olarak yaflayanlara yurttafll›k yolu açan bir göçmenlik sistemi. • Yüzbinlerce ma¤dura yard›m etmek yerine onlar› hapse gönderen uyuflturucu yasalar›nda reform. • Paran›n ve büyük flirket lobilerinin yasama üstündeki etkisini azaltacak ve s›radan insanlar›n sesinin duyulmas›n› sa¤layacak bir siyaset reformu. Bunlar›n d›fl›nda, Irak’ta paral› asker kullan›m›, Amerikan ordusunun Afganistan’daki varl›¤›n›n art›r›lmas›, ‹srail-Filistin sorununun çözümü ve idam cezas› gibi konularda Obama’n›n ald›¤› pozisyonun giderek muhafazakâr çizgiye do¤ru kaymas›, kayg› verici bir unsur olarak an›ld›.

35


NAOMI KLEIN’IN KALEM‹NDEN Ç‹N VE OL‹MP‹YATLAR

Polis Devleti 2.0’ın provası Bilgisayar programlar›, oyunlar, televizyon sistemleri sürekli kendini yeniliyor, dijital ürünler her sene yeni bir rakamla an›l›yor. Kapitalizm de yeni bir modele evriliyor, söylendi¤i gibi devlet küçülmüyor, güvenlik ve gözetim mutlaklafl›yor. Olimpiyatlar›n halk üzerindeki büyük bask›s›yla ucuz iflgücü sa¤layan, uluslararas› tekellerin gözdesi durumundaki Çin’de yap›lmas›, Polis devleti 2.0’ ’›n en büyük provas› ve gövde gösterisiydi. Naomi Klein’a kulak veriyoruz. ZNet’ten naklen...

u ana kadar olimpiyatlar, Çin’e sald›rmak için bir bahane, Bat›l› gazetecilerin internet sansüründen Darfur’a kadar her fley hakk›nda komünistleri köfleye s›k›flt›rmak için kulland›klar› mesnetsiz bir mazeret haline gelmifl durumda. Fakat bütün kötü haber senaryolar›n›n aras›nda Çin hükümeti flafl›rt›c› bir flekilde so¤ukkanl›l›¤›n› koruyormufl gibi görünüyor. Nedeniyse Çin’in bu konudaki iddias›: Aç›l›fl seremonileri bafllad›¤›nda, beyniniz Pekin Olimpiyatlar›’n›n ta kendisi olan kültürel/ atletik/ siyasî fantezilerle tahrip edildi¤inde, bütün tats›zl›klar› an›nda unutacaks›n›z. Be¤enin ya da be¤enmeyin, Çin’in korkunçlu¤u taraf›ndan dehflete düflürülmek üzeresiniz. Oyunlar Çin’in “dünyaya aç›lma partisi” olarak ilan edildi. Mevcut durum ise bundan daha büyük bir mânâ içeriyor. Bu olimpiyatlar, Çin’in geçti¤imiz otuz y›l boyunca kusursuz bir flekilde ö¤rendi¤i gibi, toplumu örgütlemenin rahats›z edici derecede etkili bir

36

yoluna iflaret eden bir aç›l›fl partisi ve Çin bunu gururla göstermeye nihayet haz›r. Otoriter komünizmin en güçlü siyasî araçlar›n›n etkili bir bileflimi –merkezî planlama, ac›mas›z bask›, sürekli gözetim–, küresel kapitalizmin hedeflerini ilerletmek için ifl bafl›nda. Baz›lar› bunu “otoriter kapitalizm”, baz›lar› da “piyasa Stalinizmi” olarak adland›r›yor, flahsen ben “McKomünizm”i tercih ediyorum. Pekin Olimpiyatlar› bu melez sistemin mükemmel bir ifadesi. Otoriter yönetimin s›rad›fl› özellikleri arac›l›¤›yla Çin devleti rekor bir sürede afallat›c› stadyumlar, otoyollar ve tren yollar› infla etti. Bütün mahalleleri dümdüz etti, sokaklar› a¤açlar ve çiçeklerle donatt› ve “tükürme karfl›t›” kampanya sayesinde kald›r›mlar› salyadan temizledi. Hatta Çin Komünist Partisi, büyük endüstriyel fabrikalar›n bir ay boyunca üretimi durdurmas› emrini vererek kirli gökyüzünü maviye dönüfltürmeye çal›flt› –hükümet emriyle yap›lan bir tür genel grev.

Küresel güvenlik sektörü aç›s›ndan Çin piyasadan daha öte bir fley, ayn› zamanda bir “showroom”. Devlet iktidar›n›n mutlak oldu¤u, sivil özgürlüklerin bulunmad›¤› Pekin’de Amerikan mal› gözetleme teknolojileri son s›n›rlar›na götürülebiliyor.

Oyunlar s›ras›nda resmî ideolojinin d›fl›na ç›kma ihtimali olan yüzlerce Çin vatandafl› –Tibetli eylemciler, insan haklar› kampanyalar› düzenleyenler, memnuniyetsiz blog’cular– son aylarda hapse at›ld›. Hâlâ protesto planlar› olanlarsa, hiç flüphesiz Pekin’deki 300 bin gözetleme kameras›ndan birine yakalanacak ve an›nda bir güvenlik görevlisi taraf›ndan tutuklanacakt›r; resmî olarak olimpiyatlar boyunca 100 bin güvenlikçinin görevlendirildi¤i belirtiliyor. Bütün bu merkezî planlama ve casusluk faaliyetinin amac›, Çin’i yöneten parti kendisini nas›l adland›r›rsa adland›rs›n, komünizmin zaferlerini kutlamak de¤il. Amaç –olimpik sponsorlar›n sadece birkaç›n› zikredecek olursak– Visa kartlar, Adidas spor ayakkab›lar, China Mobile marka cep telefonlar›, McDonald’s’›n “mutlu mönüleri”, Tsingtao biralar› ve UPS Kargo için devasa bir tüketici kozas› yaratmak. Fakat tüm bunlar›n aras›nda en gözde yeni piyasa, bizatihi gözetim. Do¤u Avrupa’daki polis devletlerinin


ve Sovyetler Birli¤i’nin aksine, Çin küresel Felâket Kapitalizmi Kompleksi’nin en uç noktas›n›, tamam›yla kâr amaçl› olan “Polis Devleti 2.0”› infla etmektedir.

Olimpik güvenlik ve polis devleti ABD Hedge fonlar› taraf›ndan finanse edilen Çinli flirketlerle Amerika’n›n en güçlü flirketlerinin bir k›sm› –Cisco, General Electric, Honeywell, Google– bu ân› mümkün k›labilmek için el alt›ndan Çin hükümetiyle birlikte çal›fl›yor: Her bir sokak lambas›n›n üzerinde belli belirsiz bir flekilde görünen kapal› devre kameralar›n a¤ sistemini oluflturmak, uzaktan internet denetimine izin veren “devasa firewall”u infla etmek ve oto-sansür uygulayan arama motorlar› tasarlamak. Gelecek sene itibariyle Çin’in iç güvenlik piyasas›n›n 33 milyar dolar de¤erinde olmas› bekleniyor. Bu alandaki baz› büyük Çinli aktörler, istikrars›z dönemlerde güvenlik ve savunma hisselerinin emniyetli yat›r›mlar olmas› nedeniyle, nakit elde edebilmek için k›sa bir süre önce hisselerini ABD borsalar›na tafl›d›lar. Örne¤in Çin Enformasyon Güvenlik Teknolojileri flirketi art›k NASDAQ borsas›nda, Çin Güvenlik ve Gözetim flirketiyse New York Gayrimenkul Borsas›’na kay›tl›. ABD Hedge fonlar›n›n ufak bir kli¤i bu riskli teflebbüsleri bir süredir sürdürüyor; geçti¤imiz iki y›l içinde 150 milyon dolardan fazla yat›r›m yapm›fl durumdalar. Geri dönüfllerse çarp›c›. Ekim 2006 ile Ekim 2007 aras›nda Çin Güvenlik ve Gözetim flirketinin hisselerinin de¤eri yüzde 306 artm›fl durumda. Çin hükümetinin kameralar ve di¤er gözetim tertibat› için yapt›¤› müsrif harcama, “Olimpik Güvenlik” bafll›¤› alt›nda gerçeklefltiriliyor. Peki, bir spor olay›n›n güvenli¤ini sa¤lamak için gerçekten ne kadar paraya ihtiyaç var? Fiyat etiketi, hayret uyand›r›c› bir flekilde 12 milyar dolar› gösteriyor –11 Eylül’den sadece befl ay sonra k›fl olimpiyatlar›na ev sahipli¤i yapan Salt Lake City, oyunlar›n güvenli¤i için 315 milyon dolar harcam›flt›. 2004 y›l›nda Atina 1.5 milyar dolar civar›nda harcama yapt›. Birçok insan haklar› grubu Çin’in güvenlik önlemlerini art›r›p yenilemesinin Pekin Olimpiyatlar›’n›n ötesinde oldu¤una iflaret ediyor: fiu anda bütün ülkede 660 adet “güvenli flehir” belirlenmifl bulunuyor; bunlar, yeni gözetim kameralar› ve di¤er casusluk tertibatlar›yla donat›lmas›na karar verilmifl belediyeler. Tabii ki olimpiyatlar›n güvenli¤i ad›na al›nan bütün teçhizat –göz taray›c›lar›, “ayaklanma bast›ran robotlar” ve yüz teflhisi yapan bilgisayar yaz›l›mlar›– oyunlardan sonra Çin’de kalacak ve grev yapmaya soyunacak iflçilerle k›rsal kesimdeki protestoculara karfl› kullan›lmaya haz›r olacak. Olimpiyatlar›n Bat›l› firmalara sa¤lad›¤› ise bu ürpertici giriflim için lezzetli bir kapak konusu. 1989’daki Tiananmen Meydan› katliam›ndan bu

Naomi Klein Naomi Klein

Olimpiyatlar›n güvenli¤i ad›na al›nan bütün teçhizat oyunlardan sonra Çin’de kalacak ve greve soyunan iflçilerle k›rsal kesimdeki protestoculara karfl› kullan›lmaya haz›r olacak.

yana ABD flirketlerinin Çin’e polis teçhizat› ve teknoloji satmas› yasaklanm›flt›, zira yöneticiler silahlar›n bir kere daha bar›flç›l göstericilere do¤rultulmas›ndan korkuyorlard›. Olimpiyatlara giden yolda atletlerin ve VIP’lerin (George Bush dahil olmak üzere) güvenli¤i ad›na bu yasa tamamen gözard› edildi ve Çin devleti en küçük yeni oyuncaktan dahi mahrum b›rak›lmad›.

Çin’in yeni ihraç ürünü Burada çok ac› bir ironi söz konusu. Pekin yedi y›l önce olimpiyatlar› düzenlemekle ödüllendirildi¤inde; teori, uluslararas› denetimin vatandafllar›na daha fazla hak ve özgürlük sa¤lamak yönünde Çin’i zorlayaca¤› yönündeydi. Aksine, olimpiyatlar, rejimin halk üzerindeki kontrolünü art›rmas›, bask› sistemlerini muazzam bir flekilde yenilemesi ve güçlendirmesi için bir arka kap›n›n aç›lmas›na neden oldu. Hat›rlay›n, Bat›l› flirketler Çin’le ifl yaparak asl›nda özgürlük ve demokrasiyi yayd›klar›n› ne zaman iddia ediyorlard›? fiu anda tam tersini görüyoruz: Gözetim ve sansür tertibat›na yapt›klar› yat›r›mlarla, bir kitle hareketine dönüflmeden önce Pekin’in yeni bir aktivist kufla¤›n› aktif bir flekilde bask› alt›na almas›na yard›mc› oluyorlar. Bu e¤ilime iliflkin rakamlarsa korkutucu. Nisan 2007’de 13 eyaletin devlet görevlileri yeni güvenlik önlemlerinin nas›l bir performans sergiledi¤ini rapor etmek için bir toplant› düzenledi. South China Morning Post’a göre, mevcut gözetim sistemini yayg›nlaflt›rmak ve gelifltirmek için “yapay zekâ”n›n kullan›ld›¤› Jiangsu eyaletinde protesto ve isyanlar›n say›s› “geçen seneye göre yüzde 44 azald›”. Yeni elektronik gözetleme sistemlerinin yerlefltirildi¤i Zhejiang eyaletinde bu oran yüzde 30’du. Shaanxi’de “kitlesel olaylar” –protestolar için kullan›lan kod– bir y›l içerisinde yüzde 27 azald›. Eya-

letin polis flefi Dong Lei, olaylar›n azalmas›n›n en önemli nedeninin eyaletin tamam›nda güvenlik kameralar›na yap›lan yat›r›m oldu¤unu ifade ediyordu. Lei, toplant›da “bütün gün boyunca ve her türlü hava koflulunda izleme kapasitesine ulaflmay› hedefliyoruz” dedi. Çin’deki eylemciler flu anda yo¤un bask› alt›nda; bir y›l önceki gibi s›n›rl› seviyede dahi hareket edemez haldeler. ‹nternet kafeler gözetleme kameralar›yla dolu ve internette sörf yapanlar dikkatle izleniyor. Hong Kong’taki bir iflçi haklar› örgütünün ofisinde meflhur Çinli muhalif Jun Tao’yla karfl›laflt›m. Düzenli polis tacizi yüzünden ülkesinden yeni kaçm›fl. Onlarca y›l demokrasi ve insan haklar› için mücadele ettikten sonra yeni gözetleme teknolojilerinin Çin’de çal›flmaya devam etmeyi imkâns›z hale getirdi¤ini belirtiyor. ‹leri teknoloji kullanan gözetim devletinin yaratt›¤› tehlikeleri Çin’de görebilmek çok kolay, çünkü Jun gibi insanlar aç›s›ndan yaratt›¤› sonuçlar hayli zorlu. Ayn› teknolojilerin ABD sokaklar›nda bulunan ve evlerle a¤ ba¤lant›s›na sahip kameralar, havaalanlar›ndaki “seri fleritli” biyometrik kartlar, elektronik posta ve telefon konuflmalar›n›n izlenmesi arac›l›¤›yla gündelik hayat›m›za sessizce sokuldu¤u zaman ortaya ç›kan tehlikeleri fark etmekse çok daha güç. Fakat küresel güvenlik sektörü aç›s›ndan Çin piyasadan daha öte bir fley, ayn› zamanda bir “showroom”. Devlet iktidar›n›n mutlak oldu¤u, sivil özgürlüklerin bulunmad›¤› Pekin’de Amerikan mal› gözetleme teknolojileri son s›n›rlar›na götürülebiliyor. Çin yüzeyin alt›ndaki devasa huzursuzlu¤a ra¤men “uyumlu” bir olimpiyat sahneye konabilecek mi? E¤er cevap “evet”se, Çin’de yap›lan birçok fley gibi, Polis Devleti 2.0 da ihraç edilmeye haz›r olacak. Naomi Klein çeviren: Aykut K›l›ç

37



cezaland›r›labilir olmad›¤› anlam›na geliyor.

POSTMODERN M‹LL‹YETÇ‹L‹K VE RADOVAN KARADZ‹Ç’‹N fi‹‹R‹

Askerî-fliirsel kompleks Bunu nas›l yapabildiler? Bosna’daki etnik temizlik nas›l gerçekleflebildi? Slavoj Zizek’e göre, bu can al›c› sorunun cevab› Radovan Karadziç’in fliirinde yat›yor. Zizek’in London Review of Books ve El Pais’de yapt›¤› tahlili dikkatlerinize sunuyoruz.

ihayet yakaland›¤›na göre, meslekten psikiyatrist olan Radovan Karadziç’in, sadece ac›mas›z bir siyasî ve askerî lider de¤il, ayn› zamanda flair oldu¤unu da hat›rlama zaman›. fiiirlerine z›rva deyip geçmemeli: Dikkatli bir okumay› hak ediyor, zira etnik temizli¤in nas›l çal›flt›¤›na iliflkin bir fley anlat›yor. Izlet Sarajliç’e adanm›fl isimsiz bir fliirin ilk dizeleri flöyle: “Yeni inanc›ma biat edin kalabal›klar / Size kimsenin sahip olmad›¤› birfleyi vaat ediyorum / Sertlik ve flarap vaat ediyorum / Ekme¤i olmayan güneflimin ›fl›¤›yla beslenecek / Ey insanlar! Benim inanc›mda hiçbir fley yasak de¤il / Sevmek ve içmek / Ve istedi¤in kadar günefle bakmak / Ve bu Tanr› size hiçbir fleyi yasaklam›yor / Ça¤r›ma itaat edin din kardefli insanlar...” Tebaas›na “sertlik ve flarap” vaat eden bir lider, süperegonun müstehcen ça¤r›s›n› ifade etmektedir: Bütün yasaklar ortadan kald›r›lmal›d›r, ki özne sonu olmayan y›k›c› bir orjinin keyfini sürebilsin. Süperego ise insanlar›na hiçbir fleyi yasaklamayan “Tanr›”d›r. Ahlâkî yasaklar›n bu flekilde ortadan kald›r›lmas›, “postmodern” milliyetçili¤in can al›c› bir özelli¤idir. Tutkulu etnik özdefllemenin, küresel seküler toplumun güvensizli¤i karfl›s›nda bir tak›m de¤er ve inançlara yeniden hayat verdi¤ine iliflkin klifleyi baflafla¤› çevirir ve aksine, güçbela gizlenen “yapabilirsin!” kipinin kolaylaflt›r›c›s› olarak ifllev görür. Bugünün alenen hedonistik ve müsamahakâr toplumu, paradoksal bir flekilde giderek daha fazla kurallar ve yönetmeliklere (sigara ve içki yasaklar›, cinsel tacize karfl› yasal üzenlemeler vb.) bo¤uluyor. Dolay›s›yla tutkulu

N

etnik özdeflleflme nosyonu, daha fazla k›s›tlaman›n getirilmesinden ziyade, özgürlefltirici bir ça¤r› ifllevini görüyor: “Yapabilirsin! Müsamahakâr liberal bir toplumda bar›fl içinde bir arada varolman›n haflin kurallar›n› ihlal edebilirsin! Her istedi¤ini yapabilirsin! Siyaseten do¤rulu¤u kabaca hor görebilirsin, hatta nefret edebilir, savaflabilir, öldürebilir ve tecavüz edebilirsin!” Bugünkü milliyetçili¤in sahte özgürlefltirici etkisini kavramadan onun gerçek dinamiklerini anlamaktan yoksun kalmaya mahkûmuz.

Ahlakî yasaklar›n ortadan kald›r›lmas› “postmodern” milliyetçili¤in can al›c› bir özelli¤idir. Her istedi¤ini yapabilirsin! Siyaseten do¤rulu¤u kabaca hor görebilirsin; hatta nefret edebilir, savaflabilir, öldürebilir ve tecavüz edebilirsin.

Miloseviç ve S›rplar K›sa bir süre Miloseviç’in enformasyon bakanl›¤›n› yapm›fl olan S›rp köfle yazar› Aleksandar Tijanic, “Miloseviç ve S›rplar aras›ndaki tuhaf simbiyoz”u tarif etmiflti: “Miloseviç genel olarak S›rplara yak›fl›yor. Onun yönetiminde S›rplar çal›flma saatlerini la¤vetti. Herkes yan gelip yatt›. Miloseviç, karaborsa ve kaçakç›l›¤›n serpilip geliflmesine izin verSoyk›r›mda ölenlerin aileleri, Karadziç’in ilk mahkemesini di. Herhangi biri devlet televizyondan izliyor televizyonuna ç›k›p Blair, Clinton ve “dünyan›n di¤er sayg›de¤er isimlerini” afla¤›layabilirdi. Dahas›, Miloseviç bizlere silah tafl›ma ve sorunlar›m›z› silahlarla çözme hakk›n› verdi. Gündelik hayat› uzun bir tatile çevirdi ve hepimizin mezuniyet gezisindeki liseli ö¤renciler gibi hissetmemizi sa¤lad› –bu, yapt›¤›n›z hiçbir fleyin, ama gerçekten hiçbir fleyin

“Yeralt›” ve ertelenmifl intihar Bu, Emir Kusturica’n›n 1995 tarihli “Yeralt›” filminde betimlenen durum de¤il midir? Filmin esas önemi, Yugoslavya sonras› ortaya ç›kan çat›flmada taraf tutmas›nda (kahraman S›rplar, Nazi yanl›s› hain Slovenler ve H›rvatlara karfl›) de¤il, “depolitize edilmifl”, estetist tavr›nda yatmaktad›r. Kusturica, Cahiers du Cinéma’ya verdi¤i bir mülâkatta “Yeralt›”n›n politik bir film olmad›¤›, daha ziyade trans haline benzeyen öznel bir deneyim, “ertelenmifl bir intihar” oldu¤unda ›srar ederken, Yugoslavya’n›n da¤›lmas›n›n ard›ndan yaflanan etnik temizlik ve savafl suçlar›na efllik eden “apolitik”, fantazmatik arka plan› iffla ediyor. Kusturica “ertelenmifl intihar” muhitini zaman›n ve kamusal arenan›n d›fl›nda gerçekleflen ve hiç bitmeyen bir içme, flark› söyleme ve çiftleflme orjisi olarak betimleyerek S›rplar taraf›ndan Bosna’da tezgahlanan etnik katliam›n libidinal ekonomisini etkili bir flekilde hayata geçirmektedir: Ölçüsüz harcaman›n sahte Bataillec› trans hali, içmek-yemek-flark› söylemek-düzüflmekten müteflekkil durmaks›z›n devam eden ç›lg›n bir ritm... Burada flu sorunun cevab› yat›yor: “Bunu nas›l yapabildiler?” Savafl “siyasetin baflka araçlarla devam ettirilmesi” olarak tan›mlanm›flt›, fakat Karadziç’in bir flair olmas› gerçe¤i Bosna’daki etnik temizli¤in (bir tür) fliirin baflka araçlarla devam ettirilmesi oldu¤unu görmemizi mümkün k›l›yor. Do¤ru, Miloseviç milliyetçi tutkular› “manipüle etti” –fakat bunu yapmas› için gerekli araçlar› ona veren flairlerdi. Onlar –yozlaflm›fl siyasetçiler de¤il, samimi flairler– her fleyin kayna¤›yd›, 1970’ler ve ‘80’lerin bafllar›nda sadece S›rbistan’da de¤il, bütün eski Yugoslavya cumhuriyetlerinde sald›rgan bir milliyetçili¤in tohumlar›n› ekmeye bafllad›lar. Biz, Yugoslavya’n›n da¤›lmas›n›n ard›ndan, askerî-endüstriyel kompleks yerine, Ratko Mladiç ve Radovan Karadziç adl› ikiz karakterlerin flahs›nda cisimleflen askerî-fliirsel komplekse sahiptik. Slavoj Zizek çeviren: Aykut K›l›ç

39


k›raat

8 Kas›m 1918 ‹lhan Berk (1

dakikada alAc› haberi son 90 yafl›nda ’i rk Be d›k: ‹lhan n bir cumhuyitirdik. fiiiri bütü lik etmiflti. efl riyet tarihine ekçi olarak Toplumcu gerç ni’yle berabafllad›, ‹kinci Ye ar›na, insanl ru so ber fliirin iç fl ve alg›lay›n›n dünyay› duyu r fliire yönelbi fl›na, ontolojik enç flair”di, “g im di. Her da nilemeyi bilkendini sürekli ye e, otlar›n, nd içi di, do¤an›n r›n –ve kaböceklerin, kuflla , geometrida d›nlar›n– aras›n in labirenrih ta , ›n nin, say›lar yetisiyle ve tinde bir hayvan istedi, araak itkisiyle dolaflm man›n› ve za i nd Ke c› fliirdi. r hazz› habi kendine yönelik rmay› bilku de r yatta da, flii ”› sayg›yla di. “Uzun adam . ustos 2008) u¤urluyoruz..

A. ‹nsel - Ü. K›vanç Ergenekona Gelmeden (Birikim) Abdullah Aysu Küreselleflme ve Tar›m Politikalar› (Su) Bülent Somay Çok Bilmifl Özne (Metis) Can Yücel Portreler (Do¤an) Carol Off Ac› Çikolata –Çikolatan›n “Tats›z” Öyküsü (‹letiflim) Constantin Von Barloewen (haz.) Bilgiler Kitab› (Versus) Didem Dan›fl Türkiye'den Fransa'ya Göç ve Göçmenlik Halleri (Bilgi Ün.) Eduardo Cadava Ifl›k Sözcükleri (Metis) Fernando Savater Nietzsche’nin ‹deas› (‹letiflim) ‹shak Reyna Ha Hayat Ha Edebiyat (Everest) John Berger Talihli Bir Adam (Agora) Jose Saramago Görmek (Can) Julio Cortázar Andrés Fava’n›n Güncesi (Notos) Judith Butler Cinsiyet Belası (Metis) Leonard Cohen En Sevilen Oyun (Versus) Marguerite Yourcenar Rüya ve Kader (YKY) McKenzie Ward Bir Hacker Manifestosu (Alt›k›rkbefl) R›fat Da¤ K›rsal Kalk›nma Siyaseti (Dipnot) Slavoj Zizek 1968 (Encore) Ümit Kardafl Ötekiler ‹çin Sivil ‹taatsizlik Rehberi (HayyKitap)

• *

- 28 A¤

* • Yaflam›m ile kendimin iki ayr› • fley oldu¤unu duyumsar›m, ve keflke yaflam› s›rt›mdan bir ceket gibi ç›karabilsem derim, bir iskemlenin arkas›na asabilsem bir süre, bir düzlemden ötekine atlayabilsem, tek tip ve hep süren bir aktar›ma kaçabilsem. Sonra onu yeniden s›rt›ma geçirebilsem ya da baflka bir tane arayabilsem. Yaln›zca tek bir yaflam›m›z›n olmas› ya da yaflam›n yaln›zca tek bir biçimde oluflmas›, sürüp gitmesi öylesine usanç verir ki. Olaylarla ne denli dolarsa dolsun, iyi tasarlanm›fl ve gerçeklefltirilmifl bir yazg›yla ne denli güzellefltirilirse güzellefltirilsin, kal›p hep ayn›, o tek kal›p; on befl y›l, yirmi befl y›l, k›rk y›l – o geçit. Yaflam› gözlerimiz gibi tafl›r›z. Bize en uygun biçimde yerlefltirilmifl gözlerimiz gibi; gözler uzam›n gelece¤ini görür, nas›l ki yaflam zamandan hep bir ad›m önceyse. • fiunu söylemenin ahmakl›¤›: Elimde pek az zaman var –oysa zamand›r elinde seni tutan ya da günü geldi¤inde b›rakan. • Düflünceler kardeflimde. Bense duyumsuyorum onlar›. • Baz› insanlar›n yan›nda aptal yerine konmamak için aptal› oynamak zorundas›n. • Sonsuz, insano¤lunun eyleminde biçim kazan›r. • Sesi gözleriydi, sanki bir su yosunu konuflabilirmifl gibi: bir papa¤an›n insand›fl›l›¤› ile, ama bir yandan da yarat›¤› tafl›yarak içinde; o her fleyi aç›klayacak sözü söyleyen tan›¤›n sesi.

40

X - KÜTÜPHANE

Cargill ve Archer Daniels Midland hem kakao hem de kahve iflinde en hâkim durumdad›rlar; Fildifli’ndeki kakao ticaretini ellerine geçirme konusunda korkunç rekabet halindeler. Cargill depolar› ve kakao ö¤ütme tesisleri Fildifli Sahili’nin her yan›nda göze çarp›yor, fakat benimle ya da Ange ile konuflacak tek bir flirket yetkilisi bile yoktu. Randevular al›yorduk, fakat daha biz varmadan iptal ediliyordu. Kakao endüstrisinde rekabet bütünüyle çok yüksek; gizlilik meselesi ise herkesin dilinde. (...) Geçmifl y›llarda Cargill, ticarî amaçlar›n›n kuruluflun her befl ya da yedi y›lda bir büyüyerek ikiye katlanmas› oldu¤unu söylemiflti. Multimilyar dolarl›k y›ll›k cirolar›, alt Sahra’daki en fakir ülkelerin hepsinin toplam gayr› safi millî has›las›yla yar›flabilir. Tar›mdaki bütün uluslararas› flirketler gibi, Cargill de geliflmekte olan ülkeleri, özellikle de uluslararas› flirketlerden g›da maddeleri ithal etmeye zorlayan Dünya Bankas› liberalizasyon programlar›n›n yard›m›yla, ülkeleri g›da maddeleri üretimini durdurup yerine ihracat ürünlerini tercih etme yolundaki ikna çal›flmalar›na yard›mc› oldu. Tek bafl›na, Cargill’in yapt›¤› kahve ticareti kahveyi sat›n ald›¤› ülkelerin tümünün gayr› safi millî has›lalar›n›n toplam›ndan daha büyük. Genetik de¤iflime u¤ram›fl g›da maddeleri alan›nda dünyan›n en büyük oyuncular›ndan birisi ve Afrika’daki tar›m alanlar›n› bilimsel olarak yetifltirilmifl tohum üretimine açma yolunda büyük bir savafl veriyor.

Tavandan sarkan, sonradan görme bir gösterifl budalas›d›r avize (adi camdaki ›fl›k yans›malar›yla yetinir) ve kendini hep odakta san›r. Tüm teflhirci rüküfller gibi fliddetle yan›l›r, ama ifllev ve estetikten çok, göze sokmak için fl›mart›ld›¤›ndan, bir yandan da bu yan›lg›s›n› sürdürmekte hakl›d›r. Dikkat çekmek içindir sözde, ama –âvâz p›r›l p›r›l olsa ya bari!– zafer kazanm›flças›na al›nan düflük mumluk ampullerle, asl›nda ayd›nlatma konusunda da son derece kakavan ve s›radand›r. Çünkü tastamam, olan› oldu¤u gibi sürdüren genelin, gece olunca, kendisiyle birlikte TV ›fl›¤›na s›¤›n›lan –o çok s›k›l›nan evlerin– en yüksekteki anonimlik göstergesidir avize. Masa lambas›ysa özel ve özneldir; bir-in’in etrafa ille de göstermeye çal›flmadan bir fleylere odakland›¤› mekânlar›n iflaretidir. (Bu, her fleyin üstünden h›zla geçilen ça¤da göze sokmaya çal›flmadan bir fleylere odaklanmaksa iyidir!) Dikkat ve özendir masa lambas›: u¤rafl ve özne–. D›fl›ndan kopan bir huzmede yo¤unlaflt›kça artar ›fl›k ve karanl›k. Dolay›s›yla, kimi zaman gerçek bir çekim alan›d›r, kimi zamansa kaç›ran, tehlikeli ve zorlu bir sorgu: Bir akrebin bafl›n›z›n hemen üstündeki kuyru¤u ve bir simge: kuyruk ve kalem: düello–. Bu yüzden de hep aç›k unutulmak istenen –geceleri– (ölmeye) yatmadan önce. “Ifl›¤›n ‹ki Yüzü: Avize ve Masa Lambas›”

Kendinden bu kadar haberdar olan baflka bir ça¤ olmam›flt› –e¤er haberdar olmaktan anlad›¤›m›z, nesnelere fotografik bir anlamda benzeyen bir görüntüye sahip olmak ise. (...) Oysa gerçekte, haftal›k da¤›t›lan foto¤raf tay›n›, kesinlikle bu nesnelere ya da kök-görüntülere gönderme yapma niyetinde de¤ildir. E¤er belle¤e yard›m etmek üzere sunulmufl olsalard›, o zaman ay›klamay› bellek yapard›. Ama foto¤raf seli belle¤in bentlerinden taflar. Bu görüntüler kitlesinin bask›n› öylesine güçlüdür ki, hayati nitelikteki özelliklere iliflkin potansiyel fark›ndal›¤› yok etme tehlikesi tafl›r. (...) Resimli dergilerde insanlar tam da resimli dergilerin onlar› alg›lamaktan al›koydu¤u dünyay› görürler. Foto¤raf makinesinin perspektifindeki mekânsal continuum, alg›lanan nesnenin mekânda belirifline hükmeder; görüntü ile nesne aras›ndaki benzerlik nesnenin “tarih”inin konturlar›n› siler. Kendi hakk›nda bu kadar az bilgi sahibi bir ça¤ olmam›flt›. Resimli dergilerin icat edilmesi, anlama yetisine karfl› bir darbe düzenlemek için egemen toplumun elindeki en etkin araçt›r. Görüntülerin renkli düzenlenmesi bile böyle bir darbeyi gerçeklefltirmekte yabana at›lmayacak bir araçt›r. (...) Resimli dergilerde dünya foto¤raflanabilir bir flimdi’ye dönüflmüfltür ve foto¤raflanm›fl flimdi bütünüyle ebedilefltirilmifltir. Görünüflte ölümün pençesinden kurtulmufl, gerçekteyse ona yenik düflmüfltür.


e l i

k u l a ¤ › n d a

Hayalî evlilik, do¤al senaryo Düflünce tarihinin en ufuk aç›c› ikililerinden Nietszche’yle Lou Andreas-Salomé evlenseydi, nas›l bir birliktelik olurdu? Nietzsche’nin evlenme teklifini reddeden, özgür beraberli¤i savunan, sadakat kavram›n› hep sorgulayan psikanalist Salomé’yle filozofun “tinsel” düzeyde kalan iliflkisi nikâh masas›nda neticelenseydi, nas›l bir hayatlar› olurdu? Philippe Sollers’e bakarsan›z, cehennem gibi olurdu. Önümüzdeki ay Agora’dan Ender Bedisel çevirisiyle yay›nlanacak olan 2006 tarihli roman› “Tanr›sal Hayat”tan bir pasajla, Philippe Sollers’e ba¤lan›yoruz... iraz e¤lenelim. M.N.’nin yapt›¤› evlenme teklifini Lou Salomé’nin kabul etti¤ini varsayal›m (tabii mümkün de¤ildi, M.N. de biliyordu bunu, ama varsayal›m ki evlendiler). Venedik’te birkaç tutkulu seviflmenin ard›ndan, Almanya’ya dönüyorlar. ‹lk anlaflmazl›klar yolculuk esnas›nda, hatta cicim ay›n›n son günlerinde bafll›yor. M.N. Paris’e gitmek ister, ama Lou geleneksel balay› günlerini tercih etmifltir. Gondolla dolaflmay› arzulamaktad›r. Tuhaf fleydir gerçekten; bu ateflli, zeki, daha do¤rusu dâhi, genç ve güzel hatun, birkaç hafta içinde kötü mizaçl› bir kad›na dönüflür. ‹çeri kapan›r, surat asar; oysa M.N. sevinç içindedir, gezip tozmak ister. Kad›n onun bu halini gördükçe insanlar›n ac›s›na ald›r›fl etmedi¤ini söyler, sitem eder. M.N. yolculuk yaparken kad›n›n gözlerindeki hafif p›r›lt›y› fark etmifltir. Özellikle yolda bir sorun ç›kt›¤› zaman ya da bavullarda bir s›k›nt› yafland›¤›nda bu p›r›lt› belirmektedir. Filozofun kafas› meflgulken, bunalm›flken ya da sadece hastaland›¤›nda bu kötücül hafif p›r›lt› daha da yo¤unlafl›r. Hiç kuflku yok, onun can› s›k›ld›kça kad›n haz duymakta, ac› gerçe¤i, yoklu¤u, insanl›¤›n kara yazg›s›n› kafas›na kakmaktad›r. ‹lk günler, Lou’nun seviflmeleri içtenlik dolu, atefllidir; M.N.’nin tensel zevkini tatmin etti¤ine inan›r. Gelgelelim M.N., k›r›lgan, ince, çekingen ve afl›r› duyarl›d›r. Kad›n cesaret edip de kendisini rahats›z eden b›y›¤›n› kesmesini söyleyemez. Olsun, böyle de sevimlidir. Ne de olsa deha sahibidir (ço¤u kez taflk›nl›k ve acayiplikleri görülse de), bir y›¤›n fley bilmektedir, Antikiteyi ustal›kla kullan›r, sanki bir zamanlar›n Atina ve Roma’s›ndan gelmifltir, sanki tanr›lar onun yan›nda canlan›rlar, sözün k›sas› ça¤dafl uygarl›¤›m›z›n kaosunda o da yolunu flafl›rm›flt›r. Do¤açlamala-

B

r› (itiraf etmeli ki ço¤u kez usanç vericidir) akflam yemeklerine renk katar, daha do¤rusu aram›zda geçen hafif konuflmalard›r bunlar. Yirmi profesörden Lou Salomé, sonradan evlendi¤i Lou Andreas- Salomé bir y›l içinde ö¤renece¤iniz fley- Paul Rée ve Nietzsche leri onunla bir akflam yeme¤iniçin geçerli bir sebep de¤il. Zide ö¤renirsiniz. Saplant›l› fikirra yaflanan bir hayat var; s›k leri vard›r: Wagner (besteci s›k dostlarla görüflmenin, ilhakk›ndaki kan›s›n› de¤ifltirginç iliflkiler kurman›n, bilgili mek mümkün de¤ildir), H›risve duyarl› insanlarla bir arada tiyanl›k (hakl›d›r, ama biraz olman›n k›nanacak nesi olabiabartm›yor mu?), Rönesans, lir? Mesela, o içtenlikli, ince, Kant (“o u¤ursuz örümcek”), melek gibi Avusturyal› flair Luther (“o mendebur papaz”), nas›l yafl›yor? Ya çok yak›nda Frans›z Devrimi (“o s›k›c› ve kendinden söz ettirecek o yeni anlams›z güldürü”). Luther’in bilgin? Her fleyi libido kavra1525’te yapt›¤› evlili¤in üzerinm›yla aç›klamaya kalk›yor hade ›srarla durur. Luther o tarihni! M.N. bu libido sorununun te, Cîteaux Tarikat›’na ba¤l› bir rahibe olan Katharina von Bora’yla evlenmiflti. üstünde duruyor, onu marazi ve indirgemeci Onlar›n evlilik iliflkisini neredeyse kaba bir dille buluyor, daha kötüsü eflitlikçi ve demokratik olsorgular. Acaba dolayl› bir mesaj m›d›r bu? Ola- du¤unu düflünüyor. K›saca, M.N. her yanda bilir. Yoksa bu ilginç sanatç›-filozofun dinsel e¤i- hastalar görüyor, as›l sorgulanmas› gereken kolimleri mi vard›r? ‹sa gibi bir yetene¤i mi söz ko- nu bu. Bir yere yerleflmiyor, üniversiteden ald›nusudur? Belki. Kat› bir tanr›tan›mazl›¤› ve sar- ¤› ayl›kla otel odalar›nda (otel odalar›nda düs›lmaz bir papa düflmanl›¤›n› ne kadar savunu- flünce!) yaflamaya devam ediyor. Nitekim Loyorsa, ne yaz›k ki bir o kadar da fliddetli bir ka- u’yu da taflra atmosferinde kokuflmaya zorlud›n düflman›d›r. Bu saplant›s›n› evlili¤in iyileflti- yor. Çocuklardan (onun formülü: “ya çocuklar, ya kitaplar”) söz aç›lmas›n› istemiyor. Aç›kças›, rece¤ini umar›z. Her neyse, do¤ada tek bafl›na yürüyüfller tahmin edildi¤i gibi evlilik bir felakete dönüflüyapmad›¤› (tuhaf al›flkanl›k) ya da son h›zla ya- yor. Bu durumda, iki seçenek beliriyor: Ya Lou z›lar›na dalmad›¤› zamanlar, sevimli, yumuflak, çekip gidecek, ya da sitemlerine içerleyen M.N. dikkatli bir efl. Hatta biraz sert olmakla birlikte onu öldürdükten sonra intihar edecek. Üçüncü iyi bir piyanist. Can s›k›c› olan fley, genellikle ihtimal flöyle: Romantik soyluluk gere¤i son bir kimseyi (orospu k›z kardeflinden baflka) s›k s›k jest olarak Lou, Kleist’›n yapt›¤› gibi, ona birlikgörmek istemeyifli. Lou onun ideal kar›s›d›r, ta- te intihar etmeyi önerecek. Philippe Sollers, “Tanr›sal Hayat” (Agora) mam, ama bu denli kat› bir inzivaya çekilmek


üstünde

Atefl içinde bir tarih Hamid Dabashi - ‹ran –Ketlenmifl Halk çeviren: Emine Ayhan (Metis)

niversiteye, bilime özgürlük her durumda

Ü bilginin önündeki engellerin kald›r›lmas› ve düflüncenin serbest dolafl›m› anlam›na gelmeyebilir. Bunun en tipik delillerinden birinin ABD’deki Ortado¤u çal›flmalar› seksiyonlar› oldu¤u da rahatl›kla söylenebilir. Türkiye’nin “modernleflme” tarihini binbir övgüyle kaleme ald›¤› için özellikle Türkiye’nin Kemalist ve modernlefltirici elitlerince pek bir sevilen Bernard Lewis’in temel yönlendiricilerinden oldu¤u bu enstitülerin yüksek lisans ve doktora programlar›n›n, kendi dillerini ABD’nin stratejik ç›karlar›na tercüme etmek üzere e¤itilen “native informant”lar yetifltirdi¤i art›k daha yüksek sesle söylenebiliyor. Çünkü, o¤ul Bush’un bafllat›p bir türlü bitiremedi¤i Irak Savafl›’n›n (ve benzerlerinin) yaratt›¤› dehflet, sosyal bilimlere ve yöntemlerine olan güveni iyiden iyiye y›km›fl durumda. Art›k biliyoruz ki, Irak’ta kitle imha silahlar› olmad›¤› gibi, Taliban ve El Kaide de ‹slâm dünyas›n›n kendi toplumsal, kültürel ve tarihsel koflullar›nda üretti¤i terör örgütleri de¤il, bizatihi ABD d›fl politikas›n›n araçlar› olarak ortaya konulmufl savafl makineleri. Hamid Dabashi, yukar›daki iddialar› en yüksek sesle dillendiren akademisyenlerin bafl›nda geliyor. Columbia Enstitüsü profesörlerinden olan Dabashi, kendi ülkesini, ‹ran’› anlat›yor bu tarih çal›flmas›nda. “‹ran’› bir de buradan okuyun” diyerek, uluslararas› siyaset sahnesinde homojen ve tarih d›fl› bir varl›km›fl gibi alg›lanan ‹ran devletinin de¤il, ‹ran halk›n›n geçmiflini ön plana ç›kart›yor. ‹ran halk›n› 19. yüzy›lda doru¤a ulaflt›ktan sonra flekil de¤ifltiren Avrupa emperyalizminin yan›s›ra, kendi modern ulus-devletinin sömürgelefltirme biçimlerine de durmaks›z›n direndi¤i için tebrik ediyor. ‹ran’daki mevcut yönetimin ‹ran halk›n›n üretti¤i bir sonuç olmad›¤›n›, aksine, bir devrimden beklentilerin mollalarca heba edilmifl olmas›ndan duyulan ihanete u¤ram›fll›k duygusunu anlat›yor. Bu noktada, ‹ran entelektüellerinin oldu¤u kadar solcular›n›n da nerede hata yapt›klar›na bir bakmalar› gerekti¤ini söyleyerek özelefltiride bulunuyor. Ama as›l topun a¤z›na koyduklar›, söz konusu Ortado¤ucularla onlara malzeme sa¤layan ‹ranl› akademisyen ve yazarlar. Dabashi’nin örne¤in Daryush Shayegan, Azer Nefisi gibi Bat›’da kabul gördükçe elefltiri oklar›n› yaln›zca ‹ran yö-

42

netimine de¤il, içinde hiçbir farkl›l›k bar›nd›rm›yormufl gibi sunduklar› ‹ran kültürüne de yönelten “ünlü” akademisyen ve müeddiblerine çat›yor. Söyledikleri, Türkiye’de Orhan Pamuk, Elif fiafak gibi Bat›’da kabul gördükçe ve kitaplar› çevrildikçe yazd›klar›n›n hakikatle iliflkisine kimi çevrelerin flüpheyle bakt›¤› bizim “ünlü”lere söylenenlere benziyor. Bu gibiler için “yerel hayhayc›lar ve mülteci muhbirler” derken, onlar›n usta ve hamileri için de flu cümleyi sarfediyor: “Son zamanlarda, ‹ran gibi ülkelerin sömürgeci ya¤malan›fl›na destek veren Bernard Lewis gibi bunak ideologlar ortaya ç›k›p, ‹ran gibi ülkelerin kendi haline b›rak›ld›¤› takdirde kavimlere ve etnik unsurlara ayr›flarak y›k›lacaklar›n› söylemeye bay›l›yorlar.” Oysa Dabashi’ye göre, ‹ran gibi ülkeler, sözgelimi ABD’nin hiçbir zaman sahip olmad›¤› bir beflerî tecrübeye sahipler, dahas›, kendili¤inden bir kozmopolitizmle donat›lm›fl durumdalar. Bu noktada anlatt›¤› bir anekdot ise (Dabashi anekdotlara bay›l›yor) ulus-devlet denilen bayat nanenin Ortado¤u’nun tad›n› ne denli kaç›rd›¤›n› pek güzel ifadelendiriyor: “Tan›nm›fl bir ‹ranl› antropolog ve yak›n dostum olan fiehla Hayeri bir keresinde bana ‹ran’›n ücra bir köyünde alan araflt›rmas› yürütürken, köylülerden birine, ‹ran’a bir dahaki geliflinde onlara oradan bir fleyler getirece¤ini söyledi¤inde, köylünün kendisine, ‘‹ran neresi? O köyü bilmiyorum. Buraya yak›n m›?’ diye sordu¤unu anlatm›flt›.” Dabashi bir ad›m daha ileri gidip (tüm di¤erleri gibi) fiktif bir varl›k olan ‹ran ulusunun, kendisini oluflturan halka karfl› üretti¤i bir zenofobinin varl›¤›ndan söz ediyor: “Yahudi-karfl›t›, Arap-karfl›t›, Türk-karfl›t› ve siyahkarfl›t› ›rkç›l›¤›n muhtelif emareleri, günümüz ‹ran kültürünün talihsiz yönleri olmakla birlikte, Avrupal› fiarkiyatç›lar›n R›za fiah kufla¤›na ö¤retti¤i ›rkç› ve hayalî bir Pers soyu fikrine dayan›r –Avrupal› fiarkiyatç›lar ‹ranl›lar›n ‘Ari ›rk’ denen uydurma ›rktan oldu¤unu iddia etmifltir. R›za fiah kufla¤› bu saçmal›¤a büsbütün inanm›fl ve köken olarak Avrupal› oldu¤umuza, ama talihsiz bir co¤rafî rastlant› sonucu Araplarla Samilerin aras›na düfltü¤ümüze kanaat getirmifltir.” Dabashi, ‹ran’›n dinle olan iliflkisi hakk›nda da pek kimsenin akl›na gelmeyen fleyler

söylüyor. ‹ranl›lar› dinle kurduklar› iliflki bab›nda Yahudilerle karfl›laflt›ran Dabashi’ye göre, bu co¤rafya üzerinde yaflayanlar› dramatik bir biçimde yanl›fl anl›yoruz: “Yahudiler kutsal kitap odakl› bir halkt›r. ‹ranl›larsa bilâkis topraklar›na tutunmufl ve kutsal kitap de¤ifltirip durmufltur. Zerdüfltlük, Manicilik, Zurvanizm, Mitraizm, Mazdekçilik, ‹slâm ve onu desteklemek veya devirmek için ortaya ç›kan say›s›z devrimci mezhep ile muhalif ekollerin hepsi, son zamanlardaysa bilhassa fiiilik, sürekli olarak ‹ranl›lara yaflam›n› düzenleyen farkl› kitaplar sunmufltur.” Dabashi’nin ‹ran tarihine yaklafl›m›n›n bir di¤er heyecan verici yan›, ‹ran’da kazan›yor gibi görünenlerin de¤il, sonunda yenilseler de onlara baflkald›ranlar›n öykülerini yazmas›. Böyle anlat›ld›¤› zaman baflkald›ranlar “ezilenler”e dönüflmeden de tarihin öznesi haline gelebiliyorlar. Dabashi, bir ad›m daha öteye gidip baflkald›ranlar› da mutlak iyiler ya da kötüler olarak hikâyelendirmek yerine kendi dönüflüm süreçleri içerisinde anlamaya çal›fl›yor. Bu flekilde yaln›zca emperyalizme, sömürgecili¤e, içinden bizzat ç›kartt›¤› diktatörlere de¤il, kendi hatalar›na da direnmeyi bilen dinamik, elbette tarihi olan bir halktan bahsediyor. O halk› “ulus” gibi kategorik bir s›fatla nitelendirmektense, ‹ran’›n bir devlet olarak üzerine kuruldu¤u co¤rafyan›n as›l sahibi olarak konumland›rarak tarih yazman›n çok da zor olmayan, modern ulus-devlet historiografisinin hallaç pamu¤u gibi at›ld›¤› bir yeni historiografi öneriyor. Dabashi’nin önerdi¤i historiografi, ‹ran Devrimi’ni de ulusal nitelikte bir kronolojinin nirengi noktalar›ndan biri olmaktan ç›kart›p s›n›fsal bir mücadelenin çeflitli nedenlerle “yoldan ç›km›fl” olabilecek aflamalar›ndan biri olarak alg›lamay› kolaylaflt›r›yor. Örne¤in, devrim öncesi toplumsal etkileflimin nerelerde, kimler aras›nda ve nas›l gerçekleflti¤ini anlat›rken flu resmi çiziyor Dabashi: “Seküler burjuvaziyle dindar halk taban› aras›ndaki güç çat›flmas› nerelerde yo¤unlafl›yordu? Büyük bir konser salonu (Talar Rudaki), en önemlilerinden biri Tahran fiehir Tiyatrosu olan gösteri sanatlar› merkezleri, sinemalar, tiyatrolar, en ilericilerinden biri Tahran’daki Kargâh-› Nümayifl olan deneysel tiyatro gruplar›, kütüphane-

Foto¤raf: Saner fien

Duman›


ler, kitabevleri, (Tahran’daki Beethoven adl› ma¤aza gibi) plak dükkânlar›, spor kompleksleri, kafeteryalar, restoranlar, Paris, Londra, Roma ve New York’a düzenlenen turlar ve Hazar Denizi’ndeki sayfiyeler, seküler burjuvazinin bafll›ca sosyalleflme alanlar›yd›. Öte taraftan, dindar aktivistlerin ve onlar›n halk taban›ndan destekçilerinin en s›k bir araya geldi¤i yerler ise, camiler, Hüseyniye’ler, din okullar›, dinî bayramlar, imam ve evliyalar›n türbeleri, mezarl›klar ve Mekke, Medine ve Irak’taki Necef, Kerbela ve Kazemyan gibi kutsal yerlere düzenlenen hac turlar›yd›.” ‹ran devrimini bazen flematik kal›plarla düflünüyoruz, ama Dabashi’nin aktard›¤› anekdotlar, kendi hayat hikâyesinden parçalar, özellikle kültürel ve toplumsal yaflama, gündelik hayata iliflkin notlarla ete kemi¤e bürünüyor. Daha da önemlisi, Türkiye’de çok da zengin olmayan ‹ran edebiyat› ve ‹ran’a iliflkin akademik yaz›na iliflkin öneriler de sunuyor. Dabashi’yi okurken insan zaman zaman kendini, tam da ‹ran’› anlamaya çal›fl›rken çeviri ve entelektüel promosyon tuzaklar›na düflmüfl hissediyor. Dabashi, ‹ran’›, ülkesini, kendi kiflisel kariyerinin üretim nesnesi olarak görmek yerine, onu gerçekten dert edinmifl ‹ranl›lardan ö¤renmek isteyenler için önemli alternatifler sunuyor. Örne¤in Azer Nefisi’nin “Bat›c›l” feminizmi yerine, ‹ranl› kad›nlar›n yaln›z mevcut rejime de¤il, her türden hak ihlâline karfl› ç›kmalar› gerekti¤ini savunan ve bu yüzden de Bat›’daki feminist hemflehrileri taraf›ndan ciddiye al›nmayan Golbarg Bashi’ye bakmay› öneriyor. Ya da Türkiye’de de çok sevilen, ancak filmlerindeki fazlas›yla antropolojik bak›fl aç›lar›n›n içinden ‹ran taflras›na yönelik fiah döneminde geliflmifl küçümseme ve kibri okudu¤u Abbas Kiarostami ve Muhsin Makhmalbaf yerine, Cafer Panahi ve Behman Kubadi’yi tercih ediyor. Dabashi, sonsözünde ise ‹ran tarihinin son 200 y›l›na bizi neden götürdü¤ünü söylüyor: “‹ran’›n sömürgeci modernlikle karfl›laflma hikâyesini anlat›rken, kay›ts›z bir kitleye bilgi veren yarars›z bir görgü tan›¤› olmaya de¤il (çünkü anlatt›¤›m bu hikâye hepimizi içine almaktad›r), bu kozmopolitizmin ne anlama geldi¤ine, kökenleri ile e¤ilimlerinin ne oldu¤una ve nas›l yeniden canland›r›l›p muhafaza edilebilece¤ine dair anlay›fl›n› paylaflan biri olmaya çal›flt›m. Zira benim nazar›mda hepimizin gelece¤i için tek umut kayna¤› budur.” Dabashi’nin “keflke herkeste olsa” diyece¤imiz, okurunu, dinlerini içine almaya azimli heyecan›, tarihe ve sosyal bilime meflruiyeti ço¤unlukla da¤›tt›¤› burslardan menkul kürsülerden bakanlar›n flüpheye düflece¤i nitelikler tafl›yor. Ama kendinden flüpheye düflmeyenin flüphesi kimin umurunda? – Ayfle Çavdar

“Esas gazete”nin quto’ları anlat›yor Nihat Hikmet fienol - Apê Musa’n›n Küçük Generalleri (Aram)

lk say›s› 30 May›s 1992’de ç›kar›lan Özgür Gündem, o dönemde OHAL Bölgesi’nde gündelik vaka haline gelen faili meçhul cinayetleri, köy yakma ve boflaltmalar›n› ve daha pek çok insan haklar› ihlâlini gündemde tutan tek gazete oldu. 14 Nisan 1994’te ‹stanbul DGM’ce kapat›lan gazetenin, aralar›nda Musa Anter’in de bulundu¤u yedi yazar ve muhabiriyle 13 da¤›t›mc›s› bu süre içinde faili meçhul cinayetlerde öldürüldü, iki muhabir de kayboldu (1994’ün faili meçhul kurbanlar›ndan Behçet Cantürk de Özgür Gündem’in ortaklar›ndand›). Özgür Ülke ad›yla yay›na devam eden ve bu isimle ç›kan 247 say›s›ndan 220’si toplat›lan, 1994’ün aral›k ay›nda üç bürosu bombalanan gazete, 2 fiubat 1995’te yeni bir mahkeme emriyle tekrar kapat›ld›. Daha sonra Yeni Politika, Demokrasi, Ülkede Gündem, Özgür Bak›fl gibi isimlerle devam eden Gündem’in bas›n öz-

Gündem da¤›t›mc›lar›na, yani Quto’lara bir sayg› duruflu niteli¤i tafl›yor. Nerede kimler tara›ndan haz›rland›¤› ve bas›ld›¤› belli olan yasal bir gazeteyi abonelerine ulaflt›rmakla hiç de kanunsuz bir ifl yapmayan da¤›t›mc›lar› birer “gizli örgüt üyesi” gibi hareket etmeye zorlayan “ola¤anüstü koflullar›n” yasal çerçevesi 1990’da oluflturulmufltu. O y›l 9 Nisan’da Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen “Ola¤anüstü Hal Bölgesi”nde al›nacak yeni önlemlere iliflkin 413 say›l› Kanun Hükmünde Kararname’yle OHAL Bölge Valili¤i’ne “bölge ç›k›fll› haberleri kontrol etme, sorumluluk sahas› içinde ve d›fl›ndaki matbaalar› kapatma ve yay›nlara el koyma yetkisi” verilmifl ve bas›na verilen cezalar art›r›lm›flt›. Ayn› y›l Halk Gerçe¤i, Yeni Ülke ve Özgür Halk gibi gazete ve dergiler de peflpefle yay›na bafllam›fl, 12 Eylül yönetiminin 2932 say›l› yasayla getirdi¤i “Kürtçe konuflma

zetenin da¤›t›mc›lar› da sistematik bir flekilde faili meçhul cinayetlerin hedefi oluyor; öldürülenler aras›nda, dört da¤›t›mc›n›n katledildi¤i 1993 kas›m›nda Diyarbak›r’da hayat›n› kaybeden 12 yafl›ndaki Yalç›n Yafla da var. Polis ve jandarmadan “siyasî abê”lerinin gördü¤ü muamelenin ayn›s›n› gören da¤›t›mc›lar›n zamanla nas›l kendilerinin de siyasallaflt›¤›n› anlatmalar› kitab›n en çarp›c› yönlerinden birini oluflturuyor. Köyleri boflalt›ld›¤› veya çat›flma alan›ndan kaçmak zorunda kald›klar› için Diyarbak›r’a göç eden ailelerinin geçimine katk› sa¤lamak amac›yla da¤›t›mc›l›¤a bafllayan gençlerin hepsi “devletin babacan tavr›n› kendilerinden eksik etmemesiyle” k›sa sürede gazeteyi yasakl› kente sokmak ve abonelerine ulaflt›rmak u¤runa ak›l almaz tehlikeleri göze alacak iradeyi gelifltiriyorlar. Derlemeye hapishaneden yazd›¤› mektupla kat›lan Zafer Deniz,

gürlü¤ü mücadelesi 1995’te Med-TV’nin yay›na bafllamas›yla arka plana düfltüyse de bugüne dek sürdü ve Gündem son iki y›l içinde önce adalet bakan› (Cemil Çiçek, 11 Haziran 2006), ard›ndan da baflbakan (1 Ocak 2007) ve Genelkurmay baflkan› (12 Nisan 2007) taraf›ndan “PKK’l›” ya da “PKK gazetesi” oldu¤u iddias›yla yarg›n›n hedef tahtas›na kondu. Nihat Hikmet fienol’un haz›rlad›¤› ve güneydo¤udaki savafl›n en kanl› dönemini bölgedeki gazete da¤›t›mc›lar›n›n tan›kl›¤›yla anlatan “Apê Musa’n›n Küçük Generalleri”, hem bu karanl›k y›llara ›fl›k tutan bir sözlü tarih belgesi olarak önemli bir bofllu¤u dolduruyor, hem de “Mehmetçik bas›n›n›n” görmezden gelerek suç ortakl›¤› yapt›¤› faili meçhullere kurban giden

ve flark› söyleme yasa¤›n›n” 1991’de kald›r›lmas›ndan sonra da cumhuriyet döneminin ilk Kürtçe gazetesi Rojname ç›kar›lm›fl ve k›sa süre sonra da kapanmak durumunda kalm›flt›. Yay›n hayat›n›n ilk befl ay›nda befl yazar ve muhabiri öldürülen yasakl› gazetenin da¤›t›mc›lar›, kitapta polis ve jandarman›n gözalt›, dayak ve türlü korkutma yöntemleriyle kendilerini nas›l sindirmeye çal›flt›klar›n› anlat›yorlar (ilk günlerde baz›lar›na Zaman da¤›tmalar› karfl›l›¤›nda daha çok para da teklif ediliyor). Önce yaln›z güvenlik kuvvetleriyle oynanan günlük kovalamacaya çok geçmeden ellerinde sat›rlarla boy gösteren Hizbullahç›lar da kat›l›yor. 1992 sonunda Halil Adan›r’›n atefle verilen arabas›n›n içinde yanarak can vermesinden sonra ga-

Seyrantepe ekibinden Adil Aktafl, 1993 Musa Anter Bas›n fiehitleri Ödülü’nün sahibi Abdülkadir Altan, hepsi halk›n gazeteyi sahiplenmesiyle Diyarbak›r sokaklar›nda “Esas gazete yaz›yooor!” diyerek dolaflt›klar› günlerin hayatlar›n›n en anlaml›, en coflkulu günleri oldu¤unu söylüyorlar. Kardefli Nihat Yakut’a adad›¤› k›sa yaz›s›n› “Art›k al›flm›flt›k bu durumlara. Ölüme al›flm›flt›k yani” diye bitiren Kalo, bu coflkunun bedelini ve ‘90’larda yaflad›¤›m›z kâbusun boyutlar›n› bizlere bir kez daha hat›rlat›yor. Kitab›n ön ve arka kapa¤›nda yer alan karikatürlerin al›nd›¤›, dönemin önemli kültürel miraslar›ndan Do¤an Güzel’in “Q›r›x”›n› da (Avesta) bu vesileyle hararetle tavsiye edelim. – Batu Boran

43


WILLIAM SAROYAN 100 YAfiINDA

Pencerenin gözyafllar› 20. yüzy›lda Amerikan edebiyat›n›n önemli isimlerinden biri olan William Saroyan, 1905’te Bitlis’ten göç eden bir Ermeni ailenin 31 A¤ustos 1908 do¤umlu o¤luydu. 1930’lardan itibaren, öykü, roman ve oyunlar›yla, göçmenlerin, s›radan insanlar›n hikâyelerini anlatan usta yazar›n yüzüncü yafl›n› kutluyor, Saroyan hakk›nda araflt›rmalar›yla tan›d›¤›m›z Aziz Gökdemir’e ba¤lan›yoruz. Saroyan’la tan›flman nas›l oldu? Aziz Gökdemir: Küçükken evimizde Varl›k Yay›nlar›’ndan ç›km›fl küçük kitaplar serisinin tamam› vard›. Stefan Zweig, Panait Istrati, André Gide’in yan›nda Saroyan’›n kitaplar› duruyordu. Bir gün babam Saroyan’›n bir kitab›n› verdi, “bu ilginç bir adam, iyi bir yazar, mutlaka seversin!” dedi. Kitab› çok sevdim, ama y›llar boyu bir daha Saroyan okumad›m. Y›llar sonra, E dergisinden arkadafllar benden bir yaz› istedi. Fikret Otyam Saroyan’›n Türkiye gezisine efllik etmifl, onun foto¤raflar›nın alt›na k›sa aç›klamalar yaz›p kurtulay›m fikrindeydim, fakat sorular›n

44

çekim alan›na girdikçe, epey uzun bir yaz› ç›kt› ortaya. O yaz› vesilesiyle de Aras Yay›nc›l›k’tan arkadafllarla tan›flt›k, Saroyan’› yeniden Türkçeye çevirmek üzere bir proje haz›rlad›k. Yak›nda o serinin alt›nc› kitab› yay›nlanacak. Saroyan’›n eserlerinden baz›lar› geçmifl y›llarda Türkçeye çevrildi ve epey okundu. Asl›nda Saroyan, 1981’deki ölümüne dek yazm›fl olsa da, en verimli ça¤›n› ad›n›n ilk duyuldu¤u ‘30’larda yaflam›fl. Saroyan’›n Amerikan edebiyat›ndaki yeri nedir? Saroyan, Steinbeck’in ça¤dafl›d›r, o zamanlar Amerika’da efl derecede ünlü kabul ediliyorlard›. Steinbeck ve Saro-

yan, s›radan insanlar›n hayat›n› edebiyata tafl›yan yazarlar olarak sivrildiler. Hatta Amerika’n›n en önemli edebiyat ödülü olan Pulitzer’i ald› ve reddetti Saroyan. Bu ilk dönemdeki etkisini, toplumcu öyküyü Amerikan okuruna tan›tan birkaç yazardan biri olarak tan›mlayabiliriz. ‹lk kitab› “Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam” büyük baflar› kazanm›fl ve çok satm›flt›. ‹kinci kitab› “Soluk Al Soluk Ver”den itibaren daha bireysel konularda da yazmaya bafllad›. Bu dönemde, bizim de “70 Bin Süryani” kitab›nda yay›mlad›¤›m›z “Sen Bir Ermeni, Ben Bir Ermeni”, “Ermenistan’›n Evlâd› Antranik” gibi, öykü diyemeyece¤imiz, daha çok an›, belgeöykü, dramatize edilmifl an› türü aç›l›mlara yöneldi, oyun yazd›. II. Dünya Savafl› geldi¤inde, ordunun siparifliyle bir propaganda roman›na bafllad›. Bu roman kendi dahli d›fl›nda senaryolaflt›r›ld› ve onun kabul edemeyece¤i baz› müdahaleler yap›ld›. Saroyan bunun üzerine roman› elden geçirip anti-militarist temalar ekledi ve böylece romanc›l›¤a ilginç bir ad›m atm›fl oldu. “‹nsanl›k Komedisi”nden, 1940’lardan sonraki dönemine durgunluk dönemi diyebiliriz. ‘50’lere, ‘60’lara geldi¤imizde günlük yazmaya, serbest türlü yaz›lar kaleme almaya bafllad›. Biraz içine kapand›, Beckett, Ionesco’vari oyunlara imza att›. Belli bir üne ulaflt›ktan, ticarî ve sanatsal kayg›lardan ar›nd›ktan sonra piyasan›n ondan bekledi¤i gibi de¤il, kendi can›n›n çekti¤i gibi yazmaya bafllad›. Sonuçta, Amerikan edebiyat›nda, diyelim ki bir Philip Roth gibi belli bir zamanda bafllay›p farkl› ony›llarda farkl› baflar›lar elde eden bir yazara dönüflmedi. Belli bir dönemin çok tan›nan, çok be¤enilen, o döneme imzas›n› atm›fl bir yazar› olarak bilindi. Pulitzer’i niye reddetmiflti? Benim buldu¤um iki neden var. Birincisi, eski zamanlarda zenginlerin yazarlara “al sana bir kese alt›n!” demesi gibi onur k›r›c› bir hareket olarak görüyor ödülü. ‹kincisi ise, “siz kim oluyorsunuz da bana ödül veriyorsunuz!” diye düflünüyor. “Ben bir yazar›m. fiimdiye kadar befl yap›t ortaya koydum. Bunlar benim için eflittir. Senin bana bu daha iyidir, en iyisidir deme yetkin yoktur!” diyen bir ç›k›fl. Otoriteyle hiç uzlaflamayan bir yap›s› var Saroyan’›n. Ordudan at›lm›fll›¤› var. Orduyla, militarizmle, hiyerarflilerle bar›fl›k olabilecek bir insan de¤il. Ödülü de bu tür bir tahakküm iliflkisi olarak görüyor herhalde. Saroyan’›n eserleri bugün Amerika’da okunuyor mu, ders kitaplar›nda yer al›yor mu? Robert Kolej’de Amerikan edebiyat›n›n belli bafll› eserlerini içeren 150-200 sayfal›k bir kitab›m›z vard›. Orada Saroyan’›n “Yüre¤im Da¤lardad›r” oyunundan da bir parça vard›. Bu önemli bir ölçüt, çünkü numune ald›klar› yirmi-otuz yazardan biri de Saroyan’d›. Edebiyat ac›mas›z bir fley, devaml› yeni yazarlar ç›k›yor, eski yazarlar unutuluyor. Zaman pek tersine ifllemiyor bu ko-


Sene 1964, William Saroyan’›n baflta Bedros Zobyan olmak üzere Türkiye’deki dostlar› için imzalad›¤› bir hat›ra foto¤raf›

nuda, unutulmufl bir yazar›n yeniden keflfedildi¤i nadiren oluyor. Bu y›l›n Saroyan’›n do¤umunun yüzüncü y›l› olmas›, UNESCO’nun takvimine Saroyan’›n da girmesi vesilesiyle baz› unutulmufl eserleri gündeme gelebilir. Ancak Saroyan’›n eserleri bugün, diyelim ki havaalan›nda uçak beklerken bulabilece¤in kitaplar de¤il; belli bir çaba gösteren, belli bir düzeyde okuyucunun ulaflabilece¤i kitaplar. Amerika’daki Ermeni toplumunun bir k›sm›n›n da sürekli ilgilendi¤i bir isim oldu¤unu söyleyebiliriz. Toplumsal bellekte bir yeri oldu¤u mutlak. Woody Allen’›n son filmlerinden birinde bir replik vard› mesela, Allen’›n karakteri bir taksi floförüyle konufluyor, sevdikleri yazarlardan bahsederlerken Saroyan’›n da ad› geçiyor. Demek ki insanlar›n zihninde hâlâ ondan bir fleyler var. Bir yandan da hep malî s›k›nt›larla bo¤uflmufl Saroyan. Bunda hayat tarz›n›n etkisi var m›? ‹ster istemez. Çünkü ayn› kad›nla iki kez evlenip bofland›. Çocuklar› var, yüklü nafakalar ödedi. Kumar›, içkiyi, gezmeyi seviyordu. S›f›r› tükettikten sonra, para kazanmak için yazd›¤› yap›tlar› da olmufltur. Herhalde son dönem yap›tlar›nda bunu da göz önüne almak zorunday›z. Hayatı, eserlerinin ruhuna da yans›yor gibi. Steinbeck gibi 1929’daki Büyük Buhran’dan sonra parlam›fl bir yazar olmas›na ra¤men, Saroyan’da hayata dair saf bir inanç, gürül gürül bir yaflama sevinci var... O yüzden fazla duygusal olmakla da elefltirildi zaten. Bugün, mesela Türkiye’de Steinbeck fazla düflüfl yaflad› diyemeyiz, hâlâ önemli bir yazar olarak

Aziz Gökdemir

kabul ediliyor. Amerika’da, AngloSakson kültürde duygusall›k olabildi¤ince törpülenmeye çal›fl›lan bir unsur oldu¤u için, o dönemin yazarlar› da yeni bir gözlükle okunuyor. Diyelim ki, falanca fabrika iflçisinin hayat›n› yaz›yorsunuz, bu adam bu kadar idealize edilmeli mi? Saroyan da benzer tepkiler ald›. Bence, Saroyan her zaman insan› ön planda tuttu. Aile kültürünü, Ermeni kültürünü, sokaktaki hayat›, bir mahalledeki Ermenilerin, göçmenlerin hep birlikte oluflturdu¤u kozmosu sevdi. Orada ba¤›r ça¤›r yaflanan bir hayat var, bir flamata, g›rg›r, flenlik havas›... Saroyan iflte o flenli¤in yazar›. Bir yandan da Amerikal› olmaya, o meflhur Amerikan safl›¤›na dair bir inanç var Saroyan’da... Olabilir. Göçmen de olsan, birinci kuflak Amerikal› olunca, o k›tada do¤unca, belli bir noktada Amerikan toplumu seni kendi çark›na kat›yor. Herke-

Saroyan her zaman insan› ön planda tuttu. Aile kültürünü, Ermeni kültürünü, sokaktaki hayat›, bir mahalledeki Ermenilerin, göçmenlerin hep birlikte oluflturdu¤u kozmosu sevdi. Orada ba¤›r ça¤›r yaflanan bir hayat var, bir flamata, g›rg›r, flenlik havas›... Saroyan iflte o flenli¤in yazar›.

sin her fley olabildi¤i, yükselebildi¤i, Amerikan idealleri denen de¤erler içsellefltiriliyor. Saroyan’›n edebiyat›nda Amerikal›l›k ve Ermenilik durumlar› nas›l varoluyor? Saroyan, Amerikan edebiyat›nda baflard›klar›n› sadece bir Ermeni yazar, etnik kimli¤iyle tan›nan bir yazar olarak yapamazd›. Amerika’da öyküye yeni bir soluk getirdi. Patlama yapan öyküleri Ermeni dergilerinde de¤il, Story gibi zaman›n en ünlü öykü dergisinde yay›nland›. Faulkner gibi en büyük yazarlar›n ilk öykülerini yay›nlamakla tan›nan bir dergiydi bu. Amerikan toplumu, “bu adam bir Ermenidir” diye de¤il, “bu adam genç bir yazard›r, büyük bir umuttur” diye karfl›lad› onu. Edebiyat›nda do¤al olarak Ermenilikle ilgili ö¤eler var, zaten Amerika özünde göçmen bir toplum oldu¤u için bunlara al›fl›kt›. Fakat o dönemde insanlar›n benimseyebilmesi için iflin içinde mutlaka bir Amerikan faktörü olmas› lâz›m. Bir yaz›nda kulland›¤›n “Saroyanesk” tabiri ne ifade ediyor? Galiba ilk kez Saroyan’›n arkadafl›, araflt›rmac› Dikran Kuyumcuyan’›n kulland›¤› bir terim o. Elefltirel bak›flla bakanlar›n savruk, da¤›n›k diyebilece¤i, daha anlay›fll› bakt›¤›n zaman konuflur gibi yaz›lan ve bir flenlik, bir karnaval havas› veren bir tarz. Gerçekten bir karnaval olmas› gerekmiyor ortada, aile hayat›n›n kendisi de bir karnavala dönüflebilir onun eserlerinde. Mesela evdeki bir kabul günü bir cümbüfle dönüflebilir, çünkü birileri yüksek sesle sohbet etmektedir, mutfakta bir tart›flma sürer, salonda ayr› bir tart›flma vard›r, çocuklar, anneler, nineler, dedeler... Bu tür anlat›lar için kullan›lm›fl Saroyanesk ya da Saroyanvari tabiri. Saroyan’›n ailesinin hikâyesi nas›ld›? Çocuklu¤u nas›l geçmiflti? Aile fertlerinin hayatta kalmas›n› sa¤layan faktör, Amerika’ya 1915’ten önce göç etmeleri. 1905’te bütün aile Bitlis’ten kalk›p Amerika’ya göç etmifl. Saroyan, ailenin Amerika’da do¤an ilk ferdi. Üç yafl›ndayken babas›n› kaybediyor. Bu travma yetmiyor, aile çok yoksul oldu¤u için çocuklar yetimhaneye veriliyor. Orada befl y›l kald›ktan sonra eve geri dönüyorlar. O dönemde Amerikan toplumunda da bir ayr›mc›l›k var, Ermeniler o dönemde henüz çok fazla asimile olmam›fl bir topluluk, o ayr›mc›l›¤› da yafl›yor bir ölçüde. Aile içinde de Bitlis’ten, “eski memleket”ten çokça söz ediliyor. Ama bunlar› tak›nt› haline getirmifl bir yazar oldu¤unu da söyleyemeyiz, çünkü bafl›ndan beri bir coflku havas› var öykülerinde. Hüzünlü oldu¤u anda bile, bir tür meydan okuyufl seziliyor. Kötü, ac›l› bir geçmiflten geliyor ama, kendini bununla s›n›rlamak istemiyor, çünkü bir noktada hayat› yaflamak, ileriye bakmak zorunda. Geçmiflteki tüm kötü olaylara ra¤men bir umut yolunu tutturmufl durumda. Saroyan’›n hikâyeleri Fresno’da göç-

45


Saroyan Bitlis il s›n›r›nda

menlerin çok oldu¤u ortamlarda geçiyor, k›raathane gibi kalabal›k, bol sohbetli, h›rgürlü yerlerde. O gözlemler de geçmiflle ba¤ kurmak konusunda önemli olsa gerek... Bugün hâlâ öyle yerler var. Fresno, Kaliforniya, Anadolu’dan göç etmifl Ermenilerin yo¤un olarak yaflad›¤› bir yer. Ayr›ld›klar› yerlerin bir benzerini oralarda kurmaya çal›flm›fllar. Tar›m dersen tar›m, da¤ tafl, do¤a, ›rmaklar filan da and›r›yor galiba. Sa¤›na soluna bak›yorsun, Aram Pastanesi, Niflanyan Tamirhanesi. Boston’un banliyösü Watertown’a gitti¤in zaman Kurtulufl’a geldin filan sanabilirsin. Türkçeyi b›rak, Ermeniceyi bile bilemeseler, bu in-

Bitlis’teki aile evinde Saroyan’›n gözyafl› döktü¤ünü, mendilini ç›kar›p önce pencerenin pervaz›n› sildi¤ini, sonra ayn› mendille gözlerini sildi¤ini anlat›yorlar.

sanlar geçmiflte kalm›fl yaflant›y› bir flekilde muhafaza etmeye çal›fl›yorlar. Saroyan’›n 1964’te Anadolu’ya yapt›¤› seyahat nas›l bir aray›fl›n ürünü? Bence uzun süre akl›nda olan bir ziyaret bu, çünkü 1935’te Sovyet Ermenistan›’n› ziyaret etmifl. Ee, orada ister istemez Ararat’› karfl›nda görüyorsun. Ailenden Bitlis hikâyeleri dinleyerek büyümüflsün. Belki 1930’lar›n Türkiye’si insana görme iste¤i vermeyen bir yer olabilir. Ama 1960’larda art›k senelerdir Paris’te oturuyor Saroyan, durgun bir dönem onun için, gezmeyi de seven bir insan; herhalde birçok faktör bir araya gelmifl olmal›. Yine de her fley spontane gelifliyor. Hesapta ‹stanbul’a gelecek, arabaya atlay›p Bitlis’e gidecek. Yol yordam bilmez, dil bilmez... Sadece ‹stanbullu iki Ermeninin adresi var elinde. Onlar da ona ac›y›p “hadi beraber gidelim!” diyorlar. Ona efllik eden, Ermenice Marmara gazetesinin editörü Bedros Zobyan’›n yazd›klar›ndan anlad›¤›m›z kadar›yla, Saroyan gitti¤i yerlerde üst düzey bir konuk olarak karfl›lan›yor. Valiler, kaymakamlar, heyetler, okul ziyaretleri, tiyatro gösterileri... Zobyan, Türkiye kökenli bir Rum olan Elia Kazan’›n Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra “America, America” gibi Türkiye aleyhine bir film yapt›¤›n› ve yetkililerin, Saroyan’›n da benzer bir tav›r içinde olmas›ndan korktuklar› için ona yak›n ilgi gösterdiklerini söylüyor. Bence de öyle. Asl›nda, sanki ad› konulmam›fl bir mutabakat var. Saroyan geldi¤inde, ortal›¤› buland›rmak, iddial› demeçler vermek üzere gelmiyor, merak›n› gidermek, ailesinin yaflad›¤› yer-

lerin havas›n› içine çekip suyundan içmek için geliyor. Bar›flç› bir ortamda idare ediliyor bir flekilde. Ama yaln›z bafl›na kald›¤›nda ne tür duygular yaflad›¤›n› sonradan ö¤reniyoruz. Buradan “aman Türkiye, can›m Türkiye!” duygular›yla ayr›lmad›¤›n› hissedebiliyorsunuz. Kabul etmek lâz›m ki, büyük bir travma yaflam›fl olmasan bile, eve dönüfl çok çeflitli duygular içeren bir fley. Saroyan buradayken de, buradan gittikten sonra da sular› fazla buland›rmak istememifl, yazd›klar›nda hep yumuflak bir ton var. Ama on y›l sonra yaz›lan “Bitlis” oyunu biraz farkl› tonlar içeriyor. Orada yavafl yavafl elefltiriler sezmeye bafll›yorsun. Gizli bir Ermeniyle tan›flt›¤›n› ö¤reniyorsun. Saroyanlar›n evi diye bir ev gösteriyorlar, ki asl›nda öyle olup olmad›¤› da belli de¤il. Bu durum ‹ngiltere’ye gidip “yüz y›l önce bizimkiler burada yafl›yormufl” demek gibi bir durum de¤il, çünkü her yer harabe halinde. Üstelik ortada olan tek Ermeni de Ermenili¤ini gizlemek, Müslüman gibi yaflamak zorunda. Saroyan’ın gözyafl› döktü¤ünü, mendilini ç›kar›p önce pencerenin pervaz›n› sildi¤ini, sonra ayn› mendille gözlerini sildi¤ini anlat›yorlar. Büyük bir duygu yo¤unlu¤u yafland›¤› kesin. Ama bu duygu yo¤unlu¤unu d›flar› çok da yans›tm›yor. “Bitlis” oyununun bile oldukça mülâyim oldu¤u söylenebilir. Derdi birilerini elefltirmek de¤il, oradaki duygular›n› yans›tmak. “Bitlis”, diyor “bir zamanlar bizimdi, art›k bizim diyemeyiz”. Bunu topra¤a sahip olmak anlam›nda söylemiyor, ama kendini bir yere ait hissetmekle ilgili oldu¤unu san›yorum. Sonuçta oras› de¤iflmifl, senin

F‹KRET OTYAM’IN TANIKLI⁄IYLA SAROYAN’IN TÜRK‹YE GÜNLER‹

Papatyalar içinde Saroyan’›n 1964’te yapt›¤› Anadolu gezisinin en yak›n tan›klar›ndan biri de Fikret Otyam’d›. Otyam, hayran› oldu¤u Saroyan’la yaflad›klar›n› o günlerde Cumhuriyet’te bir yaz› dizisiyle okurlara aktarm›flt›. Antalya’n›n Geyikbay›r köyünde yaflayan Fikret Otyam’a telefonla ba¤lan›p tam 44 y›l önce Saroyan’la geçirdi¤i günleri sorduk... ok sevdi¤im yazarlar var, bunlardan en baflta gelenlerden biri de William Saroyan’d›r. Türkçeye aktar›lm›fl ne kadar yap›t› varsa, hepsini deliler gibi okudum. Ben öyle talihli bir insan›m ki, bir gün ‹stanbul’dan telefon ettiler, dediler “Saroyan geliyor, gezdirir misin?” ‹flte o gün millî piyangonun büyük ikramiyesi bana ç›km›fl gibi oldu. Saroyan vapurla gelirken birisiyle görüflmüfl, ona “seni en iyi Cumhuriyet gazetesinden Fikret Otyam gezdirir” demifl adam. Bana bu haber gelince, “Deli misiniz! Tabii ki Saroyan’› gezdiririm” diyerek kabul ettim. Ankara’ya geldiler, bir otele yerlefltiler. Yan›nda ‹stanbul’dan iki arkadafl› vard› (Bedros Zobyan ve Ara Altunyan). Bafl›nda meflhur fötr flapkas› vard›. Ben içeri girer girmez, daha tan›flmadan,

Ç

46

“Ooo, my friend!” diye boynuma sar›ld›! Hemen viski ikram etti. Gazeteden izin istedim. “‹fl güç çok, b›rak flimdi Anadolu’yu gezip röportaj yapmay›” dediler. Ben de “y›ll›k iznimi verin o halde!” diye direttim. ‹zni verdiler, ama para yok bende. O s›ra gazeteci olarak karayollar›yla çok meflgul oldu¤um için Karayollar› Müdürlü¤ü bana bir k⤛t verdi, “gidifl istikametinde bütün arabalara binebilir” diye. Ben karayollar› arabas›yla onlar› takip ettim. Yani gezdik, gezdik, gezdik... Benim çok sevdi¤im, ‹ngilizce bilen, okumufl yazm›fl Haluk ad›nda bir arkadafl›m vard›. Tatvan’dayken ona telefon ettim, “ulan akl›n varsa gel!” dedim. Atlad› geldi Tatvan’a. Dil sorunum da böylece ortadan kalkt›. Ama ikisi de içici, ben saat 11-12’de yat›yorum, onlar saat

2’ye, 3’e kadar otelde kafalar› çekiyorlar… O kadar zevkli bir yolculuk oldu ki. Hayat›m›n tarihi yaz›lsa en güzel günleri Saroyan’la geçen günlerdir… Saroyan, her gitti¤i yerde büyük kalabal›klarca karfl›land›. “Bu halk neden bana bu kadar ilgi gösterdi?” diye merak ediyordu. Asl›nda iflin alt›nda ben vard›m. Saroyan’› Tatvan’da Truva Oteli’ne yerlefltirdikten sonra yola ç›kt›m. Bitlis’e kadar ne kadar yol varsa, köy varsa, “Welcome Saroyan” diye k⤛tlar yazd›rd›m, çiçekler haz›rlatt›m, kimi yerde davul zurnalar... Müthifl bir adamd›. Nas›l bir haf›za varsa art›k ya da ona nas›l detayl› anlatt›larsa oralar›, bir yere geldik, durdu, “burada” dedi, “kavakl› bir çeflme olacakt›”. “Yahu!” dedim, “sen ailen Amerika’ya göçtükten üç sene sonra do¤dun, nereden bileceksin?” Vallahi geliyoruz, bir bak›yoruz, hakikaten orada bir çeflme ve kavakl›k var. Ninesi mi, babas› m› anlatm›fl bunlar› ona, o da zihnine sat›r sat›r kaydetmifl hepsini... Tabii müthifl bir karfl›lama töreni yap›ld› Bitlis’te, çiçekler, belediye baflkan›, vali filan. “Hemflehrimiz Saroyan” diye karfl›lad›lar. Davul-zurna gelince

bu müthifl heyecanland›. Halk da çok sevindi onu Bitlis’te görmekten. Çünkü gazeteler yazd› “Meflhur Amerikal›, Bitlis kökenli Ermeni yazar” diye... Bir yere girdik oturduk, ilk laf› “B›tl›s tutun” oldu. Tabakalar ç›kt›, sonra iki k⤛t sigara sard› esrarkefl gibi. Bir içine çekti, “ohh” dedi. Ben daha önce gitti¤imden Bitlis’te bütün ihtiyarlar› bulup “yahu bu Saroyan’lar›n evi bark›, mezarlar› nerededir?” diye soruflturmufltum. ‹htiyar›n biri, “tepede bir ev olacak” dedi. Ertesi gün cemm-i gafir halinde, elli kifli ç›kt›k oraya. Benim Cumhuriyet’te ç›kan röportaja “Saroyan baba oca¤›nda” bafll›¤›n› atm›flt›m. Hakikaten de bir ocak kalm›flt›, ev harabe olmufltu. 80 yafl›nda bir adam, ›srarla “bu sizinkilerin evidir” diyordu. Tabii Saroyan duyguland› baba oca¤›n› görünce. Kalabal›¤a, “hadi biz çekiliyoruz!” dedim. Evin önünde çok güzel papatyalar vard›. Oraya öylece uzand›, sanki hepsinin kokusunu tek tek içine çekmek ister gibi. Orada çok foto¤raflar›n› çektim. Öylece bir saat yatt› kald›. Biz de baflka bir yere gidip onun hasret gidermesini bekledik...


Bir gün Diyarbak›r’daydı, bir çocuk geldi, ortaokul kasketi giymifl bir gazete sat›c›s›, 12 yafl›nda bir çocuk. Yolumuza ç›k›p “Welcome Saroyan!” dedi ve selama durdu. Saroyan, “ben de” dedi, “onun yafllar›ndayken Amerika’da gazete sat›yordum”. Sonra Gaziantep’te bir kitabevine gittik. Orada Türkçeye çevrilmifl iki piyesini bulduk, nas›l mutlu oldu, nas›l keyiflendi, anlatamam... Ankara’ya döndü¤ümüzde onu eski Ankara’ya götürdüm, çok dolaflt›k. Merdivenlerin alt›nda bir yer gördük, bakt›k ki adam›n biri fare kapan› yap›yor. ‹ndik afla¤›ya oturduk, adam bize çay söyledi, sohbet ettik. Akflam, Ankara’da “Baba” diye bir meyhaneci vard›, bu adam›n Ermeni oldu¤unu benden baflka kimse bilmezdi. Ona u¤rad›m, “Baba” dedim, “flöyle Ermeni mezeleri filan, güzel bir sofra donat bize”. Akflam dostlarla topland›k. Saroyan, “Fikret, bugün bir öykü yazd›m” dedi. “Ne öyküsü yahu?” dedim, anlatt›. “Fare kapan› yapan bir adam, dükkân›nda yat›p kalk›yor. Adam bir gün bak›yor ki, bir fare var kapan›n içinde. Adam ac›yor, kapan› aç›yor ve hayvana yiyecek veriyor. Ertesi sabah bir bak›yor fare yine kapanda. Yine kahvalt›s›ndan peynir-ekmek veriyor, iflte böyle

bir dostluk bafll›yor aralar›nda. Bir sabah fare, ‘yahu benim arkadafl dükkân› açmad›, bana yiyecek vermedi’ diye meraklan›yor. ‘Öldü o’ diyorlar.” Bu bence çok vurucu bir öyküdür. Cumhuriyet’te yazd›m bunu. Sonra gerçekçi yazar arkadafllar bana ç›k›flt›lar. “Fikret” dediler, “gerçekçilik varken sen de duygusall›¤a kap›ld›n”. “Yahu“ dedim, “bunun gerçekçisi, duygusal› olur mu? Bundan daha hakiki, samimi ne olabilir!” Bunun için Aziz Nesin’le birbirimize girdik. Bizim Oryal Bey’in o¤lu Aziz var (Gökdemir). O bana bir yaz› gönderdi Saroyan’la ilgili. Paris’te bir gazeteciyle konufluyorlar, “Nas›l oldu da bana o kadar ilgi gösterdiler, anlayamad›m. Orada kalmak isterim, oras› benim topra¤›m” filan demifl geri dönünce. Çok güzel bir dostluk yaflad›k. Ben talihli bir insan›m, çünkü bu adam› tan›d›m, dost olduk. Vallahi ayn› o yazd›klar› gibi, yi¤it, sözüne güvenilir, iriyar›, cüsseli, hofl, yiyen içen, keyifli bir adamd›. Öyle somurtuk, kendini be¤enmifl bir hali yoktu. Yollarda oturup karpuzlar› kavunlar› yedik. Herhangi bir insan gibiydi, hiç kas›nt› de¤ildi. Ben baflka yabanc› yazarlar da tan›d›m, ama bu adam baflkayd›...

Fikret Otyam’›n evinde Türk yazar ve flairlerle bir araya geliyorlar. Elimizde o gecenin bant kayd› da var, ama herkes sarhofl oldu¤u için bir fley anlafl›lm›yor. Ço¤u kifli bilmez Saroyan’›n beste yapt›¤›n›. Amerika’da baya¤› ünlü olan “Come on-a My House” diye bir bestesi vard›r, o gece onu da söylüyor.

k›yor... Evet, zaten Ermeni mitolojisinde Ermenili¤in kökleri ta Nuh’un ye¤enine kadar uzand›¤› için, “biz çok eskilerden geliyoruz ve ilelebet yaflayaca¤›z” gibi bir fikir var. Amerika’da Saroyan’› okumayan, belki ad›n› bile bilmeyen, bu sözün Saroyan’a ait oldu¤unu bilmeden bu sözü bilen bir sürü Ermeni var. Sen Amerika’da yaflıyorsun, Amerika’da yaflayan Ermeniler aras›nda, özellikle Hrant Dink’in cenaze töreninden sonra, hâkim milliyetçi söylemde bir k›r›lma iflareti görüyor musun? Hrant Dink’in öldürülmesinden de önce bafllad› bu. Taner Akçam da Ermeni entelijensiyas› taraf›ndan öyle hemen, kolay kolay benimsenmemiflti, çünkü o zamana kadar Türkleri hep tu kaka eden bir anlay›fl vard›. fiimdi çok farkl› bir durum var. Diyasporadan bir akademisyen buraya gelip bir konferans verdi¤i zaman, karfl›s›nda onu dinleyen elli ö¤rencinin vampir diflleri filan olmad›¤›n› gördü¤ünde, mutlaka farkl› bir izlenimle ayr›l›yor. Bir sürü insan gelip Van’› filan gezdi. Ve bunlar Ermeni gazetelerinde de¤il, Washington Post gibi gazetelerde haber oldu. Amerika’daki Ermeni Müzesi’nin kurulufl çal›flmalar› s›ras›nda müzenin müdürü Washington Post’a “biz burada olmam›z› Türklere borçluyuz; benim ailem de dahil, kim kurtulmuflsa baz› Türklerin yard›m›yla kurtuldu” dedi. Bu çok genelleyici bir aç›klama, ama adam›n orada ne yapmak istedi¤i çok aç›k. Belli bir diyalog kurma aray›fl› bu. Saroyan’›n 1960’lardaki gezisini de bu tür bir aray›fl olarak de¤erlendirebiliriz.

Söylefli: Rober Koptafl

yan yana gelemeyecek kadar çarp›c› bir durum... Saroyan, genel olarak insanlar› etnik bir bütün içinde ele alm›yor. “Onlar” diye bütün bir halk› ayn› kefeye koymuyor. “Varflova Ziyaretçisi” diye bir kitap yazd›¤› zaman, Almanya ve Polonya’daki toplama kamplar›n› ziyaret ediyor. Orada “bu bütün insanl›¤›n suçudur, biz ortak suçluyuz!” diyor. “Almanlar flöyledir, böyledir” demeyi reddediyor, çünkü bu onun için iflin kolay›na kaçmak demek. Yaklafl›m›, insanl›¤›n içinde böyle bir irinin oldu¤u yolunda; önemli olan, bu irinden nas›l kurtulabilece¤imiz. Öykülerinde Türklerin Ermenilere zulüm uygulad›¤›ndan da söz ediyor, “düflman›m›z Türkler” diyen kahramanlar› da var, ama hemen arka sayfada “düflman dedi¤imiz asl›nda biziz, bir Ermeni neyse bir Türk de o” diyebiliyor. Sonuçta insanlar› türlü ak›nt›lara kap›lan ve ayr›ca kendi bilinciyle bu ak›nt›lardan s›yr›labilen bireyler olarak görüyor. Diyasporada baz› gruplar›n Saroyan’›n baz› sözlerini milliyetçi bir çerçevede kulland›¤›n› da biliyoruz... En meflhur sözü, Türkiye’de biz “Sen Bir Ermeni, Ben Bir Ermeni” öyküsünü yay›nlayana kadar bilinmeyen, meflhur direnifl sözü. Direnifl dedi¤imiz zaman, bir silahl› direniflten, diyelim ki bir Van olay›ndan bahsedilmiyor. Bahsetti¤i, bu ulusa ne yaparsan›z yap›n, bu ulus yeniden dirilir. Bunun içinde H›ristiyanl›¤›n temel felsefesi de var. Bir meydan okuma: “‹sterseniz bir daha yap›n yapt›¤›n›z›, biz yine geri geliriz” diyor. O öyküden, “karfl›l›kl› geçip sohbet edebilecek iki kifli bile kalsa bizi öldürmüfl olmazs›n›z” gibi bir sonuç ç›-

Foto¤raf: Fikret Otyam

ailenden dinledi¤in yer de¤il art›k. Oraya yerleflmeyi düflünsen, Amerikal› bir yazar olarak orada ne yapacaks›n? Hangi güzergâhla dolafl›yorlar Anadolu’yu? Gazeteci Bedros Zobyan Ermenice an›lar›nda güzergâh› bir harita üzerinde gösteriyor. ‹lk baflta Ankara’ya gidiyorlar. Fikret Otyam’›n evinde Türk yazar ve flairlerle bir araya geliyorlar. Hatta elimizde o gecenin bant kayd› da var, ama herkes sarhofl oldu¤u için bir fley anlafl›lm›yor. (gülüyor) Ço¤u kifli bilmez Saroyan’›n beste yapt›¤›n›. Amerika’da baya¤› ünlü olan “Come on-a My House” (Benim evime gel) diye bir bestesi vard›r, o gece onu da söylüyor. Sonra yan›lm›yorsam Karadeniz’e geçiyorlar, Samsun, Giresun, Trabzon... Sonra Erzurum, A¤r›, Van, Tatvan, Bitlis ve Mufl’a geliyorlar. Dönüflte de Diyarbak›r, Harput’tan sonra güneye, Gaziantep, ‹skenderun, Adana, Antalya, Denizli, ‹zmir ve yine ‹stanbul. Velhas›l baya¤› uzun ve kapsaml› bir Anadolu gezisi yapm›fl oluyorlar. Saroyan’›n Türk-Ermeni meselesine ya da Türklere dair bak›fl›na iliflkin neler söylenebilir? Çok farkl› fleyler söylenebilir. Ancak daha ilk y›llardan bafllayarak, e¤er kafam›zda klasik bir Ermeni milliyetçili¤i imgesi varsa, bu imgeyle ba¤daflt›ramayaca¤›m›z bir adam oldu¤u belli. ‹lk edebî ba¤lant›lar› Taflnaklarla, çünkü Taflnaklar›n dergisinde yaz›yor. Fakat bunu müteakip, bir-iki y›l içinde, Ermeni toplumu için önemli bir kahraman olan Antranik için “masum Türkleri öldürdü” diye yazabiliyor. Bu, Türk imgeleminde diasporadaki bir Ermeniyle

“Ben de onun yafllar›ndayken Amerika’da gazete sat›yordum”: Saroyan, Diyarbak›r’da, gazete sat›c›s› çocukla

47


ABDULLAH AYSU’YLA TARIMIN G‹D‹fiATI ÜZER‹NE

fiirketlere karfl› bilge tar›m Türkiye tar›m› elden gidiyor. 1980’den bu yana süren, AKP’yle flahlanan politikalar›n, IMF dayatmalar›n›n do¤al sonucu bu. Sözleflmeli ekimle çiftçilik nöbetçili¤e indirgeniyor, ürünler tektiplefltiriliyor, denetim kuflkulu bir hal al›yor. Uluslararas› tekellerin hesaplar›na mahkûm kalan Türkiye, g›da egemenli¤ini ve güvenli¤ini yitiriyor. Taba¤›m›zdaki yeme¤in niteli¤inden gizli ikili antlaflmalara kadar çeflitli düzeylerde tar›m kavgas› veren Abdullah Aysu bize iki say› boyunca büyük resmi gösteriyor. Çiftçi Sendikalar› Konfederasyonu baflkan›, Via Campesina’n›n aktif üyesi, “Küreselleflme ve Tar›m” kitab› yeni yay›nlanan Aysu’nun tarihsel ve tarihî analizine ba¤lan›yoruz... Siz Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nun baflkan›s›n›z. Konfederasyonun örgütlülük oranı ne kadar, nas›l bir gücünüz var? Abdullah Aysu: Daha çok aile çiftçili¤ini esas alan kesimin temsilcisiyiz, ki bunun Türkiye tar›m›ndaki oran› yüzde 87.4’tür. ‹flçi çal›flt›ranlar› üye yapmıyoruz. Yeni bir kurulufluz, 25 binin üzerinde üyemiz var. Köy temsilcilikleri oluflturuyoruz, onlar üzerinden üyelik yap›yoruz. Temsilcilikleri e¤itime tâbi tutuyoruz, dünya nereye gidiyor, Türkiye nereye gidiyor, bu durumdan biz nas›l ç›kar›z gibi sorulara dair bir e¤itimin yan›nda, bir yandan da teknik bilgi aktar›yoruz. “Bilge tar›mc›l›k” dedi¤imiz, aile tar›mc›l›¤›na dönüflü isteyen, flirketlerin insan sa¤l›¤› üzerinde risk oluflturdu¤unu söyleyen, do¤ayla bar›fl›k olmayan, topra¤› ve suyu yok eden kimyasal üretimin, endüstriyel üretim tarz›n›n reddiyesini ortaya koyan bir e¤itim tarz›n› esas al›yoruz. Bugüne kadarki al›fl›lm›fl rahatl›¤› da bozmak istiyoruz. Bu kesim birçok fleye al›flm›fl, tohum ona pakette gelmifl, ilaç kutuda, gübre çuvalda gelmifl. Takm›fl gübre çuval›n› traktörün arkas›na, bir gitmifl bir gelmifl, bütün gübresini da¤›tm›fl. Bilge tarımcılıkta ise, hayvan gübresini kürekle da¤›tmas›, bunu belli aralıklarla yapması lâz›m. Bu kesimin al›flt›¤›n›n

48

Aile tar›mc›l›¤›na dönüflü isteyen, flirketlerin insan sa¤l›¤› üzerinde risk oluflturdu¤unu söyleyen, endüstriyel üretim tarz›n›n reddiyesini ortaya koyan “bilge tar›mc›l›k” anlay›fl›n› esas al›yoruz.

tersine, de¤iflmeli ekim sistemine geçmek lâzım. Bu sene bu¤day yapt›n, seneye patates yapacaksın, öbür sene baklagil ekeceksin ve topra¤›n üç-dört y›ll›k azot ihtiyac›n› havadan aldı¤ı bir tarz› esas alacaks›n. Bu geleneksel üretim tarz› de¤il mi? Evet, geçmiflten beri kullan›lan bir tarz. ‹laç kullanmak yerine, hangi böcek hangi kokudan rahats›z olur, ne uygularsak gelmez diye çiftçilerin kendi bulduklar› do¤al yöntemler de vard›r burada. Bu tarz çoktan bozuldu ya da bozuluyor, ama flirketlerin tarım sisteminde yo¤unluk kazanmas› aslında Birinci ve ‹kinci Dünya Savafllar›n›n ç›kt›lar›d›r. Bomba üretimi için yaptıkları stokları tar›ma yönlendiriyor, gübreye dönüfltürüp kullanmaya bafllıyorlar; birbirlerini öldürmek için kullandıkları gazlar› böcek öldürücü olarak kullanıyorlar. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra, insanlar aç-susuz, k›r›mlar yaflan›yor, tam o s›rada bunlar piyasaya sürülüyor, verimlilik art›yor. Kısa vadede sorun çözülüyor ama, giderek do¤an›n dengesi, iflleyifli ortadan kalk›yor ve birçok halka kopuyor. Geleneksel tarımdan çıkıflta en önemli faktör traktör. ‹flleri kolaylafltıran, önüne geçilemeyecek bir teknolojinin ürünü de¤il mi traktör? Tar›mdaki yabanc›laflma makineyle bafll›yor. Bir anda giriyor devreye, çok

genifl arazileri sürebilme imkân› ç›k›yor ve denge bozuluyor tar›mda. Çünkü traktör s›n›r tan›m›yor; “kurflun adres sormaz” diye hofl olmayan bir tabir var ya, traktör de mera sormuyor. “Bu bir ihtiyaçt›r, do¤an›n dengesini gerçeklefltiren, suyun birikmesini sa¤layan, seli, erozyonu engelleyen bir fleydir” demiyor. Traktöre sahip olanlar daha fazla araziye sahip oluyor, ekilen arazinin ölçe¤i büyüyor. Bitkisel üretimle hayvansal üretim de birbirinden kopmaya bafll›yor. Yeterince otlayabilecekleri bir mera kalmay›nca, hayvanları dört duvar aras›na kapat›yorsunuz. Üstü kapal› hayvanc›l›k yapt›¤›n›zda, çuvallarla fennî yem kullanman›z gerekiyor. Bir, hayvanlar›n do¤ada otlat›lmas›n›n önüne geçiyorsunuz; ikincisi, yem olarak yonca, fi¤ yetifltirmek yerine, bu ifli flirketler yapmaya bafll›yor. Hayvan› kapattı¤ınız için, gübresini de arazide kullanam›yorsunuz. fiirket zaten gübresini vermiyor. Ayr›ca, bu kadar fennî yemle elde edilen gübre toprak için faydal› bir fley de¤il. Verimlili¤i bir-iki y›l art›r›yor, ama sonra ot bitmiyor. Bu ç›kt›lar›n birbirine kullan›lamamas› durumu da kapitalizm, ça¤dafll›k, modernlik diye süsleniyor. Bu söylem, bafl›ndan beri ça¤dafll›k ve modernli¤i savunan solu da, ayd›n› da, entelektüeli de yan›na monte ediyor. Normalde bunun karfl›s›nda barikat kurmas› gereken, “hay›r, siz topra¤›, do¤ay›, suyu yok ediyorsunuz” diyebilecek kesimi yan›na al›yor. 1970’lerde bir çiftçi, “ben makine de, ilaç da istemiyorum” dese, arazisinde eski usûllerle bir tarımsal döngü sa¤layabilir miydi? O dönemde sa¤layabilirdi, ‘70’lerde pazarla bütünleflme henüz bu orana gelmemiflti. Üstelik, devletin çiftçiyle ba¤› devam ediyordu. ‘80’den sonra devletle çiftçinin ba¤› kopar›l›yor. Dolay›s›yla, çiftçinin iki seçene¤i kal›yor: Ya geriye dönecek, kendisi üretecek ya da kendine bir sahip bulacak, flirketin nüfusuna geçecek. Çünkü flirketlerin d›fl›nda flu anda al›m yapan bir kurulufl kalmad›. Bizim felsefemizde flirketlere ba¤l› çal›flanlar iflçidir, köylü de¤ildir. Ve flirketlerin yöntemine, tercihine mahkûmdur... Sözleflme yaptı¤ı flirketin tercihi geneti¤iyle oynanmıfl bir ürünse, topra¤ını bunun için kullanmak durumundadır... Genetik ilerlemeyi de 1980’lerde flirketler buluyor ve “önümüzü aç›n, tar›m› serbest piyasaya b›rak›n” diye yükleniyorlar. Bütün üretim girdilerini sa¤layan, elde edilen ürünlerin pazarlamas›n› yapan kamuya ait tüm kurulufllar›n ortadan kald›r›lmas› isteniyor. fiirketler tar›ma ve gıdaya baflka türlü egemen olamayacakt›. Türkiye’de, müttefiklerini Özal’la buluyorlar, ama bu vaadi ilk veren Demirel. 24 Ocak Kararlar›, IMF ve Dünya Bankas› marifetiyle tar›m›m›z› serbest piyasaya aç›yor, k›r›lma oradan bafll›yor. 12 Eylül olmasaydı, toplumsal muhalefetin güçlü oldu¤u bir dönemde bunlar›n yap›lmas› mümkün


dan kredi verilemez” maddeleriyle anonim flirkete dönüfltürülmesi. Bu korkunç bir yapt›r›m. “Banka kuramazlar” diye de madde koydular, bankam›z Tariflbank’› elimizden ald›lar. Ve esas darbe, tohumculuk yasas›yla yap›ld›. Bu yasayla birlikte kendi tohumlar›m›z› üretemeyece¤iz. Bu sürecin sonunda çiftçi tarımın her aflamasında özel flirketlere, büyük uluslararası tekellere mahkûm kaldı. Dünyanın her yerinde tar›m aynı flekilde mi dönüfltü? Normalde, flirketler Latin Amerika’da, Hindistan’da, birçok ülkede plantasyon yoluyla üretim yapar. Genifl topraklar› al›rlar, belirleyici olurlar. Ama Türkiye gibi ülkelerde bunu yapmak mümkün de¤il, çünkü toprak, çok parçal›l›¤›n ötesinde, çok verasetlidir. ‹stanbul’da oturan insanlar›n yüzde 40’›n›n toprakta hissesi vard›r. Adam ölmüfltür, yedi çocu¤unun hissesi vard›r. 50 dönümü almak için yirmi y›l u¤rafl›rs›n›z noterlerde, mahkemelerde, veraset takiplerinde. Ama flirketler de hiç öyle saf de¤il, bir yöntemini buluyorlar. Bu sefer de flirkete sözleflmeli üretim yapman lâz›m. Araziyi sat›n almadan, cebinden para ç›kartmadan ve o ülkenin iflçileriyle u¤raflmadan kâr eder flirket. ‹flçilerin flartlar›ym›fl, yövmiyesiymifl bakmaz, o tamamen çiftçinin sorunudur. Cüneyt Zapsu’ya veriyoruz f›nd›¤›, o sat›yor; mevsimlik iflçilerin durumu filan hiç umurunda de¤il. Ya¤mur ya da dolu ya¤d›, sel geldi, sorun senin, borç senin, ödeyeceksin. Bir de sa¤l›k yönünden riskler var galiba: Bu yaz Rusya sa¤l›¤a zararl› olduklar› iddias›yla Türkiye’ye domatesleri iade etti... Kamu devreden ç›kt›ktan sonra, topra¤a ne kadar ilaç at›laca¤›na dair kararlar, ne kadar çok satarsa o kadar çok kâr elde edecek olan ilaç firmalar›n›n inisiyatifine kaldı. 81 ilde, 1450 ilçede müdürlü¤ü olan Tar›m Bakanl›¤› bu ifli

fieker pancar› bu ülkeye medeniyeti getirmifltir. Türkiye sinemayla, tiyatroyla, park-bahçe sistemiyle fleker fabrikalar› alanlar›nda buluflmufltur. Türkiye ürün sulamas›n›, alet-edevat kullanmay› böyle ö¤renmifltir. Bir dekar fleker pancar› bitkisinin üretti¤i oksijen miktar›, bir dekar çam orman›n›n üç kat›d›r. Biz o kotayla ne kadar fleker pancar› üretiminden vazgeçmiflsek, bu ülke o kadar oksijensiz kalm›flt›r. Bunlar›n hiçbiri söylenmiyor.

yapm›yor, flirketler yap›yor. Çiftçi kayg› eker, keder biçer. Tohumu atars›n›z, kayg›yla beklersiniz. “Ya bak flurada böcekler görülmüfl, bu ilac› atmazsan mahsûlü alamazs›n” dendi mi, alt› ay yat›r›m yapm›fls›n, topra¤› sürmüflsün, oradan karn›n› doyuracaks›n, panik içinde gidip ilac› at›yorsun. Onu yapmak durumundas›n, çünkü “hay›r, böyle bir fley yok” diye seni rahatlatacak, güven verecek bir kesim yok. Dolay›s›yla, ilaç kal›nt›lar› Türkiye’de her zaman vard›r, kanserin artmasında da önemli kalemlerden biridir bu. Devrede kamu olmad›¤›nda, kal›nt› olmamas› düflünülemez. Fakat, söylenti ve rivayetlerin baflka bir yan› da var ki, bu güçlü devletler bu domatesleri belli dönemlerde al›rlar, ama kendi mahsûllerinin ç›kt›¤› dönemlerde pürüzler yarat›rlar. Bu da bir devlet politikas›d›r, kendi üreticisini korumak ister. Sonuçta, “hay›r, burada ilaç kal›nt›s› yoktur” diyemem. Çok verim elde edelim diye tohum alırız, kilosu 30 bin lira, hatta daha fazlad›r. E¤er domatesi dal›ndan koparmazsan›z, yeni domates vermez, o bitki ölür. Ama bir yandan da ilaç vermeniz, kimyasal gübre vermeniz lâz›m yaflamas› için. Normal olarak 15 gün beklemeniz gerekir, ya da ilac›na göre 10 gün, 7 gün. Ama 15 günde biz zaten hasat yap›yoruz, bu mümkün de¤il. Yeni domates gelmedi¤i zaman, bizim 30 bin lira çöpe gider. Bütün bunlar›n denetlenebilir olmas› lâz›m. Seran›n içinde 30 bin liral›k domates de¤il de, zaman›nda tüketimi esas almam›z, bahçede, aç›k havada domates yetifltirmemiz lâzım. Becerebiliyorsan, o domatesi yurtd›fl›na gönderirsin. Onlarda bunları inceleyen laboratuarlar var, ama bizde böyle bir fley yok. M›s›rlar girdi bu ülkeye, ‹sviçre’de tahlil ettirdik, geneti¤i de¤ifltirilmifl m›s›r oldu¤unu kan›tlad›k. TMO genel müdürünün cevab› “biz iktidar olmadan önce de böyle ge-

Abdullah Aysu

49

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

de¤ildi. 1983’te iktidara gelen Özal bir hesap yap›yor ve “ben bunu yapamam” diyor, yasalar buna izin vermiyor. Bak›yor ki, K‹T ve K‹K’lerin yasalar›nı de¤ifltirmek lâz›m. Mesela, Et ve Bal›k Kurumu, Et ve Bal›k A.fi. diye de¤ifltiriliyor, Yem Sanayii Yem A.fi., Tüprafl Tüprafl A.fi oluyor ve “madem bunlar flirket, ben de flirket olarak özellefltiririm” diyor. Oysa mesela SEK’in kanununda aynen flöyle der: “SEK çiftçileri gelifltirmek için yap›land›r›lm›fl bir kurumdur, çiftçiler belli bir örgütlülü¤e geldiklerinde onlar›n örgütlerine devredilir.” Köy-Koop 12 Eylül öncesi bunun için müracaat etti, ama 12 Eylül’ün tozu duman› içerisinde Köy-Koop kapat›ld› ve bunu talep edecek kimse kalmad› geriye. Yani hiçbir fley tesadüf eseri olmad›. SEK ve Yem Sanayii’nin özellefltirmesinin hemen ard›ndan süt fiyatlar› düflürüldü, yem fiyatlar› art›r›ld›. Ayn› anda! O zamanlar, Türkiye hayvanc›l›¤› art› veriyordu, ihracatç› ülkeydik. Türkiye’deki hayvan say›s› 1980’de 80 milyonken, özellefltirmelerden üç-befl sene sonra 41 milyona geriliyor, süt ve et mamûllerinde ihracatç›yken ithalatç› konuma geliyoruz... ‹kinci bir hamle, Dünya Bankas›’n›n bir talebinden do¤uyor. Halen Türkiye’nin en büyük 100 kurumu içinde yer alan Tarifl’i, Trakya Birlik’i, Marmara Birlik’i ortadan kald›rmak ya da bertaraf etmek istiyorlar. Çiftçiler olarak hep diyoruz ki, “kooperatiflerimizi bize verin”. Kooperatifler eskiden de bize ait de¤ildi esas›nda. Aidat›n› biz veriyorduk, mal› biz veriyorduk, yönetimi biz seçiyorduk, ama Ankara’dan, Ticaret Bakanl›¤›’ndan bir genel müdür atan›yordu, bütün politikay› belirliyordu. Ayrıca, birçok kuruluflu, flirketi bize kurtart›yorlard›. Bir sürü kömür oca¤›na falan orta¤›z mesela, hatta ‹stanbul Bankas›’n› kurtartm›fllar bize. Ama bu kez, bizim bu iste¤imize atlad›lar ve “tamam, genel müdürünüzü kendiniz seçin” dediler. Ama bunun üzerine, yeniden yap›land›rma kurullar› getirdiler. IMF Türkiye’yle nas›l bir iliflki kuruyorsa, bu kurullar da kooperatiflerle öyle iliflki kuruyor. Nas›l ki IMF “sana 2 milyar dolar› veririm, ama Tüprafl’›, gübre fabrikalar›n› özellefltirirsen 1 milyar daha veririm” diyor, Yeniden Yap›land›rma Kurulu da diyor ki kooperatiflere, “arsalar›n›, ma¤azalar›n›, depolar›n› satarsan, iflçilerini iflten atarsan, ben de senin borçlar›n› silerim”. Tamamen devletin politikalar›yla yönetilmifl ve borçland›r›lm›fl kurumlar bunlar. Normalde siz e¤er beni özellefltiriyorsan›z, bugüne kadar yönetti¤iniz borcu da üzerinize al›rs›n›z. Borcunuz kald›¤› zaman bankalardan kredi alam›yorsunuz, çünkü muhasebede iflas gözüküyorsunuz. Oysa ki Fiskobirlik dev bir kurulufl, tar›msal ihracat›n üçte birini tek bafl›na f›nd›ktan kazan›yoruz. Böyle bir kurum iflas etmifl olabilir mi? Önce kamu, ard›ndan örgütle ba¤› kopar›ld› çiftçilerin. En önemli konulardan biri de, entegre tesislerin “hiçbir kamu bankas›n-


liyordu” oldu. Oysa, biz mesela niflasta bazl› fleker üretimine geçmeden önce, kendi fleker pancar›m›zdan üretti¤imiz fleker bize yeterliydi, hatta ihraç ediyorduk. fieker pancar› bu ülkeye medeniyeti getirmifltir. Türkiye sinemayla, tiyatroyla, park-bahçe sistemiyle fleker fabrikalar› alanlar›nda buluflmufltur. Türkiye ürün sulamas›n› fleker pancar›yla ö¤renmifltir, münavebe sistemini, alet-edevat kullanmay› fleker pancar›ndan ö¤renmifltir. fieker pancar›na kota kondu¤unda, bütün yurttafllar›n aya¤a kalkmas› gerekiyordu. Bir dekar fleker pancar› bitkisinin üretti¤i oksijen miktar›, bir dekar çam orman›n›n üç kat›d›r. Biz o kotayla ne kadar fleker pancar› üretiminden vazgeçmiflsek, bu ülke o kadar oksijensiz kalm›flt›r. Bunlar›n hiçbiri söylenmiyor. Benzer durum mısır için de geçerli mi? Türkiye m›s›rda kendine yeterli de¤ildi, her y›l 1 ila 1.5 ton civar›nda d›flar›dan m›s›r al›rd›k bu fabrikalar kurulmadan önce. Yeterli olmad›¤›m›z bir ürün için fabrika kurduk, yeterli oldu¤umuz bir ürünü devre d›fl› b›rakt›k. Cargill fabrikasının bulundu¤u alan, tek bir m›s›r koçan›n›n yetiflmedi¤i bir aland›r. Niye? Çünkü o m›s›rlar›n flekere dönüflmesi için y›kanmaya ihtiyac› var. ‹znik Gölü’nün kenar›na kuruldu fabrika, ama gölden su almaz. Artezyenler açarak gölü besleyen havzan›n suyunu ald›lar, çünkü gölden alsalar, bir süre sonra para ödemeleri gerekecekti. Israrla “biz at›klar› göle vermiyoruz” diyorlar. Do¤ru olabilir, peki o at›klar nereye gidiyor o zaman? Meyile bakt›¤›n›zda, 6 kilometre ötedeki Gemlik körfezine. Zaten Cargill’in fabrika kurdu¤u hangi ülkeye bakarsan›z bak›n, kırk y›ldan fazla orada yaflamam›flt›r. Ülkelerin istememesinden de¤il, bulundu¤u alanda kendisi yaflayamam›flt›r, zehirlemifltir ortam›n›. Biz tuttuk, böyle bir alan› bu fabrikaya tahsis ettik. Ayrıca, halen ruhsat alamam›flt›r, yıkılması gerekir. Birinci s›n›f tar›m arazisi üzerine kuruldu¤u için ruhsat veremiyorlar. Af ç›ka-

Mono-üretim, küresel ›s›nmay› tetikliyor. Çok fosil yak›t, çok ilaç ve gübre kullanmay› gerektiriyor. 1968 y›l›nda, dönüme 8 kilo gübre at›yordum. fiimdi 21 kiloyla ayn› verimi alam›yorum. Çünkü toprak toprak olmaktan ç›kt›. Ne kadar gübre atarsan›z o kadar verim al›yorsunuz, ama ya¤›fl olmadı¤ında gübre topra¤› yak›yor. Bu sistem art›k gelifltirici de¤il, yok edici bir yolda ilerliyor.

r›yorlar, mahkemeler bozuyor. Bir de, m›s›r›n ana problemi flu ki, esas olarak Arjantin’de ve di¤er yerlerdeki geneti¤i de¤ifltirilmifl m›s›r› kullanman›n sak›ncas› var, çünkü tohumun içinde ilaç bulunuyor. M›s›r›n tohumu büyürken içindeki ilaç da onunla büyür, koçana da ilaç gelir, bir t›rt›l, bir kufl onu yemeye kalkt›¤›nda ölür. ‹flte bu m›s›r, fabrikalarda çok suya ihtiyaç duyarak y›kan›r, o zehirden ar›nd›r›l›r ve tüketiciye gider. Ama bu arıtmanın kontrolü mümkün de¤il. Cargill’i mahkeme kapat›yor, hükümet kapatm›yor. “Mühürledik” dediler, bak›yoruz, çal›fl›yorlar. Oradan ç›kan ürünü denetleyebilen, denetledi¤inde yapt›r›mc› olabilecek bir kesim var m›, bilemiyorum. Mısır tohumunda oldu¤u gibi, di¤er ürünlerin de ya içinde ya dıflında ilaç var. Bu ilaçları, tohumlar› kullanmadan üretim yapmak mümkün de¤il mi? Tohumculuk Kanunu neler getiriyor? Birincisi, tohum yetifltirebilirsiniz, ama satamazs›n›z. Domatesi, biberi, fleker pancar›n› satabilirsiniz, ama tohum satamazs›n›z. Kanun çıkarılırken, “Türkiye’nin tohum sektörü çok düzensiz, 1936’da ç›kar›lm›fl bir kanunla idare ediliyor, bunu düzenli hale getirelim” dediler. Esas mesele, çokuluslu tohum flirketlerinin yasan›n ç›kmas› için bast›rmas›. Hangi havzada ne yetiflece¤ine flirketler karar verdikten sonra, siz art›k kendi tohumunuzla üretim yapamazs›n›z, yaparsan›z ancak kendiniz yersiniz. Pazara ç›kart›rsan›z ürünü, ayn› bilgisayarlardaki lisanslar gibi, h›rs›z muamelesi görürsünüz. Önemli olan flu: Bugüne kadar gelifltiricilik, öncülük görevi gören kamu devrede de¤il. Artık tohum flirketlerinin aralar›nda oluflturdu¤u bir birlik olacak. Diyelim ki siz flirketsiniz, tohum satt›n›z bana, üzerindeki bilgi k⤛d›nda “bunun verimi yüzde 95’tir” dediniz, ben att›m, yüzde 5 ç›kt›, mahkemeye gidemiyorum bu kanun gere¤i. Ancak bu birli¤e gidip flikâyet edebiliyorum. Burada devlet garantör ya da düzenleyici bile

de¤il, gözlemci bile koymuyor. fiirketlerin istedi¤i gibi at oynatabilece¤i bir sistem bu. Tohumu veriyor, “flu dönemde flu gübreyi atacaks›n, bu dönemde flu ilac› atacaks›n, zaman› geldi, flimdi hasat yapabilirsin” diyor. Bütün belirleyicilik onda, siz tarlan›n bekçisisiniz. Tohumdan sonra bütün kalelerimiz y›k›ld›ktan sonra diyoruz ki, “bu problem art›k bizim kontrolümüzden ç›km›flt›r. Bizim bir suçumuz yok, insanlar zehirlenirse de bizimle ilgili de¤il. Biz de bir yan›m›zla tüketiciyiz zaten”... Mono-üretim, küresel ›s›nmay› tetikleyen bir fley. Çok fosil yak›t, çok ilaç ve gübre kullanmay› gerektiriyor. fiöyle bir örnek vereyim: 1968 y›l›nda, ben kendi tarlalar›mda dönüme 8 kilo gübre at›yordum. fiimdi 21 kiloyla ayn› verimi alam›yorum. Çünkü toprak toprak olmaktan ç›kt›. Ne kadar gübre atarsan›z o kadar verim al›yorsunuz, ama ya¤›fl olmadı¤ında gübre o topra¤› yak›yor. Dolay›s›yla, bu sistem art›k gelifltirici de¤il, yok edici bir yolda ilerliyor. Mono-ekim, biyo-çeflitlili¤i de yok ediyor. Biyo-çeflitlili¤in yok olmas›, dünyan›n sigortas›n›n gitmesi demek. Bir an için flöyle düflünelim: Türkiye’nin tamam›nda ayn› cins bu¤day üretiyoruz. Bir hastal›k gelirse hepsi yok olur. Elinizde tohum yok, bütün insanlar aç... fiimdi bu¤day alımı altı firmanın eline geçti, onlar belirleyecek piyasayı. Devlet alım yapmıyor. Tüketiciler için problem var, ekmek fiyatları artacak. 2006’da 2.5 milyon ton fazlamız vard›. IMF “elinde stok tutamazsın, sat” dedi. Anlaflma yapıld›, tonunu 136 dolardan satt›k. Satıflı yaparken hepsini teslim edemiyorsun, peyderpey teslim ediyorsun. 2007’de açık verdik, dıflarıdan bu¤day ithal etmemiz gerekti, en düflük 350 dolardan aldık. Muhtemeldir ki, gemilerimiz buradan bu¤day götürürken, baflkaları bize gemilerle bu¤day getiriyordu. Niye? IMF öyle istedi. Türkiye’de bir sürü bu¤day çeflidi vardı, bunların ço¤u kayboldu. Dün-

VIA CAMPESINA GÜNDEM‹

Yeni hedef ikili antlaflmalar Siz Via Campesina’n›n üyesisiniz. Bu örgütün mücadelesi, bütün dünya tarımını tehdit altına alan flirketleflmeye müdahale edebilir mi? Abdullah Aysu: Via Campesina, 87 ülkenin üyesi oldu¤u toplam 137 örgütün en üst çat› örgütü, küresel kapitalizme karfl› küresel bir örgütlenme. fiu anda dünyanın en güçlü örgütü. Seattle'dan itibaren bafllatt›¤›m›z kuflatma, di¤er konferanslarda da etkili oldu ve DTÖ'yü geçersiz k›lmay› baflardık. 2006 y›l›nda baflkan bir bas›n aç›klamas› yapt› ve DTÖ'nün bugüne kadar yapt›¤› anlaflmalar›n askıya alındı¤ını aç›klad›. Biz DTÖ'ye, IMF'ye, Dünya Bankası’na cepheden karflıyız. Via Campesina, g›da egemenli¤ini esas al›r, g›da egemenli¤inin yeniden üreticiler ve tüketiciler taraf›ndan ele geçirilmesini savunur. Geneti¤i de¤ifltirilmifl organizmalar›n kullan›lmasına, endüstriyel tar›ma karfl›y›z. Kad›nlar›n eflit temsiliyetini esas alırız. Her örgütümüzün her

50

bölgesinde eflbaflkanl›k vard›r. ‹hracata yönelik üretim yap›lmas›na da karfl›y›z. Uluslararas› ticaretin flirketler arac›l›¤›yla de¤il, devletler eliyle yap›lmas›n› savunuyoruz. Via Campesina dört yılda bir toplanıyor, bu sene de 14 Ekim’de Mozambik’te bir kongre var. Bu dönemin ana maddeleri neler? ‹nsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 60. y›l›n›n kutland›¤› bu dönemde köylü haklar›n›n BM'de kabul edilmesini istiyoruz. Ayrıca, her 17 Nisan’da dünya çap›nda bir eylem yap›yoruz. Öldürülen 19 MST'li çiftçinin an›s›na, Dünya Emekçi Çiftçi Günü olarak ilan ettik o günü. Her y›l o dönemde bir tema belirliyoruz, ona göre davran›yoruz. Bu sene “ikili antlaflmalar” olarak belirledik. DTÖyü bilince ç›kard›k, ikili antlaflmalar› engelleyemiyoruz. ‹kili antlaflmalar DTÖ 'den daha berbat. Bir araya geliyorlar, anlafl›yorlar, sizin haberiniz bile olmuyor, mal› sundu¤unuzda anl›yorsunuz.


yanın her yerinde ürünler aynılaflıyor. Tamamen yitip giden tohum çeflitleri var m› dünyada? Bol miktarda var. Tohum bankalar›ndaki tohumlar›n da ayn› ifllevi görece¤ini düflünmüyorum. Geçmiflte olabilirdi, 1930’larda, tohumu saklard›n, ifle yarard›. fiimdi yaramaz, artık sürekli iklim de¤ifliyor. Saklad›¤›n tohum baflka bir döneme, baflka bir iklime ait. Onu adapte edebilmenin yolu, tohumu üretimin içinde var edebilmek. fiirketlerin satt›¤› tohumla de¤il, üreticinin adapte etti¤i tohumla üretimin devaml›l›¤›n› sa¤lamak gerekiyor. Bu nedenle yerel tohum esast›r. Via Campesina’n›n önemli ilkelerinden biri yerel pazarların esas olması, ihracata yönelik üretim yapılmaması. Yerel pazarlar birbirini denetler, birbirini sa¤l›kl› g›daya zorlar. fiu an bir markete girdi¤imizde, bulaca¤ımız pirinç muhtemelen Amerikan pirinci olacak, halbuki Türkiye’nin çok çeflitli pirinç tipleri de vardı... Biz pirinçte de kendimize yeterli de¤iliz, ama yeterli olabilecekken de¤iliz. Bizim çeflitlerimiz de çok kalitelidir. Ülke gerçeklerimize göre buldu¤umuz, gelifltirdi¤imiz, ›slah etti¤imiz çeflitlerdir. Chicago’da, Tayland’da yetiflmifl bir pirinç tohumuyla biz kendimizi ne kadar var ederiz? Biyo-çeflitlili¤i yok etti¤imizde sadece bitkiyi yok etmifl olmuyoruz, ondan beslenen ar›y› yok edi-

yoruz mesela. Ar›y› çekerseniz, yüzde 80 meyve kayb› olur. Solucan› çekerseniz, üretim biter. Topraktaki solucan› ilaçla yok edersen, ot bitmez. Bugün bir üretim yap›l›yorsa, bu, çiftçinin marifetiyle de¤il, solucan›n marifetiyledir. En büyük pay, topraktaki solucan›nd›r. Sürekli havaland›r›r topra¤›, ayn› zamanda sürekli gübre üretir, en kaliteli gübre onundur. Bugüne kadar kimyasal gübrenin bütün topra¤› yok edememesinin sebebi solucand›r. ABD çiftlikler kurup solucan gübresini üretime sokmaya çal›fl›yor, bu da “organik tarım” adına yapılıyor. Organik tarım organik de¤il mi? fiirketlerin egemen oldu¤u tar›m, organik tar›m olamaz. Bizim söyledi¤imiz perma kültür, iki kez organik sistem, çiftçinin topraktan ald›¤›n› eksiksiz olarak topra¤a aktarabildi¤i sistemdir. D›flar›dan girdiyi kabul etmeyen, eksik kald›¤› girdiyi de kooperatif sistemiyle de¤ifl-tokufl eden bir sistem. Yani ben iki büyükbafl hayvana bakarsam, onun gübresi 50 dönümlük tarlan›n ihtiyac›n› karfl›lar. Ondan sütü de al›r›m, 5 dönüm ay›rd›¤›mda onun yonca ve yem ihtiyac›n› da karfl›lar›m. Yani bitkisel üretimle hayvansal üretimi bir araya getirdi¤imde, birbirlerinin ç›kt›lar›n› birbirlerine kulland›¤›mda hem flirkete mahkûm olmam, hem de sa¤l›kl› g›da üretmeye bafllar›m. Böylece, istesen de sa¤l›ks›z

Eskiden giderdik Tekel bayiine, bakard›k 70’lik rak›n›n fiyat›na, tütünün de bir kilo fiyat› o kadar derdik. Bakan gelirdi, 70’lik rak› fiyat›n› aç›klar giderdi. fiimdi uluslararas› firmalara sözleflmeli olarak tütünü 5.70 YTL’ye veriyoruz. Bu kadar sömürülüyoruz.

g›da üretemezsin. Denizli’nin Güney ilçesinin bir köyünde rampayı çıktık, müthifl bir domates kokusu yayıldı. Gittik baktık, köy domates yetifltiriyor. Yahu suları yok bu insanların! “Nasıl oluyor?” dedik, “bunlar su istemiyor” dediler. Yıllardır ürete ürete, su istemeyen domates yetifltirmifller. Domates nasıl yarılmıfl, a¤zında elma gibi da¤ılıyor. Bütün bunları yapmak mümkün, ama tepemizdeki keneler inmiyor. Sizin tarlan›z›n yan›ndaki tarla flirketlerin önerdi¤i tohumları, ilaçları kullanıyorsa yine bu sa¤l›kl› g›day› üretmeniz mümkün mü? ‹flte problem o, biz sendikay› bunun için kurduk. Bu bir sistem meselesi, bir devlet politikas› haline dönüflmeli. Devlet belli bir yeri aflamal› bir biçimde izole etmedi¤i takdirde, sizin m›s›r›n›z benimkini bozuyor mesela. Üstelik dava açıyorlar, “benim ürünümün yan›nda oldu¤un için senin verimin artt›” diyorlar. Oysa do¤a öyle enteresand›r ki, bu tepenin önündeki toprakla arkas›ndaki toprak ayn› de¤ildir. Ald›¤› günefl ve ›fl›k aç›s›, toprak derinli¤i, su durumu, nem durumu, ald›¤› rüzgâr ayn› de¤il. Ama siz kalk›p bir bölge için komple karar verebiliyorsunuz. Oysa, biz deneyerek “benim için gerekli olan tohum bu” diyebiliyoruz. Ege bölgesi pamukta iflas ettikçe kay›s›ya yöneldiler, iklimi hesaplad›lar, bakt›lar tad› da


52

TÜRK‹YE’N‹N SULARI ELDEN G‹D‹YOR

Ya¤mur suyunu bile kulland›rmayacaklar Abdullah Aysu: 2009 martında çok tartıflaca¤ız, suyla ilgili problem kapıya geldi dayandı. GATT’ın 11. maddesinde, çok net biçimde, “su ve kanalizasyon hizmetleri flirketlere devredilir” diyor. Türkiye’nin kaflına gözüne bakarak seçmediler burada su forumu yapmayı. Özellefltirmeye en iyi örnek gösterebilecekleri ülkelerde yapıyorlar bu iflleri. Size bir rakam vereyim. Dünyadaki suyun yüzde 5’i özellefltirilmifl, yüzde 95’i flirketlerin kontrolünde de¤il, ama o yüzde 5’in elde etti¤i ciro bile, dünyadaki tüm petrol cirosunun yüzde 56’sı oranında. Böyle deli bir paradan bahsediyoruz. Özal’ın yaptı¤ı uyanıklı¤ın benzerini Tayyip yapıyor flimdi: Kanunun adı, Yap-‹fllet-Devret Kanununun De¤iflikli¤i Hakkında Kanun. Otoyollar, köprüler bilmem neler özellefltirilecek diyor. Ama ne yazıyor biliyor musunuz 7. maddesinde? “Sulama birliklerinin yetkileri DS‹’ye devredilir, DS‹’ye devredilen nehirler, göller, göletler kırk yıldan az olmamak kaydıyla ihalesiz olarak hizmeti yürütmek üzere flirketlere devredilir” diyor. Kamuoyuna anlatırken de “otoyolları, köprüleri falan özellefltirece¤iz” diyorlar. Bunu geçirecekler ve kırk yıl ihalesiz verecekler, bütün dünyaya buradan bir örnek sunacaklar. Niye sulama birliklerinin üzerinden yapamıyorlar? Sulama birlikleri kooperatif. Kooperatifin malına dokunamıyor. Onun görev ve yetkisini DS‹’ye devretti¤inde, devletin malı oluyor. Kanun geçti mi, tamam, ondan sonra uygulamaya itiraz edece¤iz her zaman oldu¤u gibi. TEKEL özelleflti, biz iflgal ediyoruz, “vermiyoruz” diyoruz. Kaç gün iflgal edece¤iz? Bolivya’da insanlar çatıdan su almaya kalktı¤ı için, flirketler polis ve jandarmayla bastı evleri. Ya¤mur suyunu kullandırtmıyor, kazan koyuyorsun altına, aldırtmıyor. ‹syan öyle baflladı Bolivya’da.

Tuz Gölü 1 metrekare kalm›fl, kim bunun sebebi? Kamu denetim yapmam›fl, çiftçi de vurmufl artezyeni, kurutmufl. Suyun kendi havzas›nda geliflmesini engellemifliz. Tar›m ve g›da, flirketlerin yönetimine ve denetimine, kâr histerisine terk edilecek bir fley de¤ildir. Tek baflına çiftçilere de terk edilecek bir fley de¤ildir.

tü de yoktur, köy bakkallar›na kadar gider. Böyle bir organizasyon, böyle dev bir yap› ortadan kald›r›ld›. Hepsinden önemlisi, insan sa¤l›¤› riske girdi. Sigara içmek sa¤l›¤a zararl›d›r, ama Türk tütünü o kadar de¤ildir. Virginia tütününden elde edilmifl sigarada 117 tane de¤iflik katk› maddesi vard›r. Bunlar hem alflflkanl›k oluflturur, hem çekti¤inizde duman çok rahat gelir. Maltepe’ye, Samsun’a göre daha çok hofla gider, ama ayn› rahatl›kla ci¤ere de gider o duman. Üzerindeki nikotin az diye yazar, do¤rudur, ama kana en h›zl› kar›flan da Virgina tütünüdür. Bütün bunlar›n alt alta muhasebesinin yap›lmas› laz›m. Ve bu ülke ne kadar zarara u¤rat›lm›flt›r, bunun hesab›n›n yap›lmas› lâz›m. Türkiye, savafl döneminin tazminat›n› kapsayan borçlar› esas olarak Tekel üzerinden ödemifltir. Ama adamlar hiç ellerini ceplerine atmadan 300 milyon dolar›n sahibi olmufltur flimdi. Böyle bir dev kurulufl gitti... Tekel Türkiye Cumhuriyeti’nin eline geçtikten sonra, özellefltirilene kadar her sene göstermelik bir fiyat aç›klan›rd›. Biz fiyat› bilirdik, giderdik Tekel bayiine, bakard›k 70’lik rak›n›n fiyat›na, tütünün de bir kilo fiyat› o kadar derdik. Bakan gelirdi, 70’lik rak› fiyat›n› aç›klar giderdi. fiimdi rak› ne kadar, bilmiyo-

rum. Ama flu anda uluslararas› firmalara sözleflmeli olarak tütünü 5.70 YTL’ye veriyoruz. Bu kadar sömürülüyoruz. Tütün de öyle üç-befl ayda de¤il, 14 ayda meydana gelir. Ve hep tarlan›n içinde olmak lâz›m, ama gündüz de¤il, k›r›m› da gece yap›l›r... Yöreden yöreye, Türkiye’de çok de¤iflik tütün çeflitleri de var, ama sözleflmeli ekimle birlikte bu çeflitlilik de yerini tek tip üretime b›rakacak herhalde... Türkiye’nin tütünleri art›k al›c› bulmuyor. Özellefltirilmeden önce bizim üretti¤imiz miktar 280 bin tondu, flimdi 80 bin tona kadar geriledi. 540 bin çiftçi tütünle u¤rafl›yordu, flimdi 96 bine geriledi. Tekel’in özellefltirilmesi tütüne de vurmad› sadece, üzümcüleri de yok etti. Suma fabrikalar› vard› Tekel’in, üreticinin üzümünü al›r, rak› yapard›. fiimdi o fiyattan alm›yor özel flirket. Birliklerden konuflmufltuk, mesela Tarifl’in üzüm birli¤i kooperatifi Tat’la ortak rak› fabrikas› kurdu. Üzüm birli¤i çiftçilerin üzümünü alm›yor, flirket al›yor, o da Tat’a veriyor. Birli¤imiz bile bizim ürünlerimizi alm›yor, bu kadar piyasa aktörüne dönüfltüler. Böylesine bir egemenlik kurdu flirketler bu ülkede. (Devam› gelecek say›da)

Söylefli: Bar›fl Çakan - Merve Erol

çok güzel, ama satamad›lar. Çünkü Malatya’n›n kay›s›s›nı al›rs›n›z elinize, basars›n›z, çekirde¤ini atar kendili¤inden. Ege’de atm›yor, b›çakla kesmen lâz›m. Me¤er Malatya’da belli bir süre esen ters bir rüzgâr varmıfl, o Ege’de esmiyormufl. Yani hesaba kitaba vuramazsın, “laboratuarda bunu buldum” diyemezsin. Zaten bunun karfl› duruflunu da do¤a yap›yor. ‹flte Tuz Gölü 1 metrekare kalm›fl, kim bunun sebebi? Kamu denetimini yapmam›fl, çiftçi de vurmufl artezyeni, bitirmifl, kurutmufl. Suyun kendi havzas›nda geliflmesini engellemifliz. Tar›m ve g›da, flirketlerin yönetimine ve denetimine, kâr histerisine terk edilecek bir fley de¤ildir. Tek baflına çiftçilere de terk edilecek bir fley de¤ildir. Tüm üreticilerin ve tüketicilerin belirleyicili¤i esas olmal›d›r. Yoksa sonuçta tabii ki herkes para kazanmak istiyor. ABD’nin o istila, haydutluk dönemlerini yafl›yor Türkiye. Hepimiz haydutluk yap›yoruz. Herkes nas›l kazanaca¤›na bak›yor. Bast›r›yorlar ilac›, sat›yorlar insanlara. Ne yaps›n adam, çolu¤una çocu¤una nas›l bakacak? Türkiye’nin önemli ürünlerinden biri de tütündü. Tekel gibi dev bir yap› özellefltirilirken, tütün ekimi de farkl›laflt› galiba.... Türkiye Tekel’i uluslararas› flirketler taraf›ndan hep izlendi. 1960’larda Avrupa Birli¤i Ortak Tar›m Politikas›’nda tütün tart›fl›l›rken ABD nota gönderdi “sak›n ola ki Türk tütününün önünü açmay›n” diye. Sene 1979, Demirel tütün ithalinin serbest b›rak›lmas›n› istiyor. Gerekçe olarak da “çok kaçak var, önleyemiyoruz, bundan para kazanmak gerek” diyor. “F›rat’›n kenar›ndaki bir kuzudan ben sorumluyum” diyen adam, gümrükteki sigaray› engelleyemiyor sözüm ona. 1984’te Özal’›n içine bir cümle ekleyerek Kenan Evren’e imzalatt›rd›¤› bir kanun var, o cümle de tütün ithalat›n›n serbest b›rak›lmas› hakk›nda. Kamuoyuna da “nas›l gol att›m ama” fleklinde yans›m›flt›, hat›rlarsan›z. Daha sonra gelen bütün hükümetlerin hepsi yavafl yavafl ön aç›c›l›k yapt›. fiirketlerin burada sigara fabrikas› kurmas›na izin verildi ve Tekel’in özellefltirilmesine kadar geldi dayand› ifl. Tekel çok büyük bir kurulufltur, devlet içinde bir devlettir. 2002 y›l›nda bizim bir paket sigara için yapt›¤›m›z hesapta, kutusu dahil, sigaran›n bütün maliyeti 20 bin lirayd›, ama fiyat› 1 milyondu sigaran›n. Üstü oldu¤u gibi kâr; böyle bir deli paradan bahsediyoruz. Bu Özal rahmetle mi an›l›r, nas›l an›l›r, bilemem ama, Reji’yi ortadan kald›ran eski Meclis’in çat›s› Philip Morris’in paras›yla onar›lm›flt›r, ondan sonra bu kanun ç›kar›lm›flt›r. Böyle garip bir sürü ilginçlikler vard›r. Ve Türkiye’nin gayr› safi millî has›las›n›n yüzde 5.4’ünü tek bafl›na Tekel karfl›lar. Türkiye’deki bütün ifladamlar›n›n verdi¤i vergi yüzde 1.5’tur. Tekel’in sadece hurdal›klar›n› satma halinde yeni bir sigara fabrikas› kurabilirdi. Türkiye’de ondan daha büyük bir pazarlama örgü-



KAPATILAN HAYAT TV YAYINLARINA YEN‹DEN BAfiLADI

Hayat nerede kuruluyorsa

54

Aydın Çubukçu

“Kurmaca hayatlar› seyretmek için de¤il, hayat›n yeniden kurulufluna kat›lmak için Hayat televizyonu” demifltik. Bunu becerebilirsek, fabrikada, iflyerinde, grev çad›r›nda, hayat yeniden nerede kuruluyorsa oradan konuflmay› becerebilirsek, yabanc›laflma arac› olarak televizyon kavram›n› da de¤ifltirebiliriz.

n›mlanm›fl bir suç da yok. Böyle olunca iflimiz biraz kolaylaflt› asl›nda. Fakat kamuoyunun büyük deste¤i olmasayd›, bu ifl yine sürüncemede kal›rd›. Nereye baflvuraca¤›n› bile bilmiyorsun çünkü. Dava açam›yorsun, çünkü yasal bir fley yok ortada. Ama o çok önemli destek sonucunda iflin üstüne gitmek gere¤i duydular ve 22 gün sonra fifli prize soktular. Hayat TV’yi nas›l bir televizyon olarak tarif edersiniz? Roj TV’yle görüntülerin çak›flmas›n›n ötesinde, devlet katlar›n› öyle ya da böyle rahats›z edecek bir yay›nc›l›k sergiliyor mu Hayat TV? Muhakkak. Biz her fleyden önce iflçinin, emekçinin, ezilenlerin, horlananlar›n sesi olma iddias›yla yola ç›kt›k. Böyle bir televizyon dünyada pek yok. Latin Amerika’da falan muhalif hareketlerin yapt›¤› “merdivenalt› televizyonculu¤u” denilen bir fley var, ama bizimki gibi genifl olanaklar yaratarak yay›n yapmaya çal›flan kapsaml› bir televizyon yok. Çok yerel, s›n›rl› alanda yay›n yapan televizyonlar var, ama biz teorik olarak Fas’tan Endonezya’ya kadar her yerde izlenebilen bir televizyonuz, dünya çap›nda bir yay›n alan›m›z var. Yapt›¤›mız yay›nlar muhalif yay›nlar

Söylefli: Merve Erol

Hayat TV nas›l, neden kapat›ld›? Ayd›n Çubukçu: Birdenbire kapat›ld›, hiçbir ön bilgilendirme yap›lmaks›z›n ekran›m›z karard›. Bize platform kiralayan flirkete durumu sordu¤umuzda da, Türksat’tan gelen bir uyar›dan söz ettiler. Baflta teknik ar›za zannederken böyle bir kararl›l›kla karfl›laflt›k. Türksat’a RTÜK’ten, RTÜK’e de ‹çiflleri Bakanl›¤› Güvenlik Departman›’ndan gelen bir yaz›yla, birbirlerine pas ederek fiflimizi çektiler. Bu kapatman›n neye göre yap›ld›¤›na dair bir aç›klama yok, ama Türksat’a gelen yaz›da “Roj TV’ye görüntü servisi yapmak” diye bir suçlama var. Böyle bir suç tan›m› da yok asl›nda, herhangi bir televizyon bir baflka televizyona görüntü yard›m› yapabilir. Ama söylendi¤i biçimde bir yard›m yapabilmek için bizim teknik donan›m›z da, canl› yay›n arac›m›z da yok. Diyarbak›r Newroz kutlamalar› ve sonras›ndaki miting s›ras›nda Dicle Haber Ajans› flifresiz yay›n yap›yordu, isteyen her televizyon alabilirdi. Biz de ald›k, Roj TV de ald›, ayn› anda yay›nlad›k. Bunu dayanak yaparak bizim terör örgütünün televizyonuna servis yapt›¤›m›z› söylediler. Gidelim görüflelim, gerçekte niye kapand›k, onu anlamaya çal›flal›m dedik. Görüfltü¤ümüz üst düzey yetkililerin hiçbirinin olaydan haberi yoktu. RTÜK zaten “bize tâbi olmayan bir televizyonu kapatamay›z, denetim de yapmay›z” dedi. Hayat TV niye bu denetime tâbi de¤il? Biz yurtd›fl›nda bir flirketiz çünkü, bir ‹ngiliz flirketinin televizyonuyuz. Bu denetime girmemek için böyle yap›lm›flt› zaten. Ama kurallar gere¤i bir denetim yapmamaktan öte, baflka mekanizmalar iflleyebiliyor. Mesela bizim yay›n yapt›¤›m›z frekans Türksat’tan kiralanm›fl bir platform oldu¤u için “ben buna izin vermiyorum” diyebiliyor. fiöyle bir mekanizma var: ‹haleye giriyorsunuz, bir paket frekans al›yorsunuz, sonra onu baflkalar›na kiral›yorsunuz. Bizim anlaflma yapt›¤›m›z da öyle bir flirket, Almanya’dan yönetiliyor. Türksat “bütün paketini kapat›r›m” deyince adam›n etekleri tutufluyor tabii, bizim fiflimizi çekiyor. Hayat TV Türkiye’de bir flirketin televizyonu olsayd›, bu mekanizma baflka türlü ifller miydi? ‹fllerdi tabii. Geçmiflte Kanal D, Star falan nas›l geçici cezalar al›yorsa, kitab›na uygun davranm›yorsak, bize de öyle bir ceza verebilirdi RTÜK. Ama mahkeme ve hukuk yoluyla olurdu bu. fiimdi burada hiçbir hukuk yolu yok. Bizim imzalad›¤›m›z protokollerde ta-

Fotograf: fiahan Nuho¤lu

Evrensel gazetesinin, Evrensel Kültür dergisinin kardefl yayın organı Hayat TV’nin yayını, geçti¤imiz ay gerekçe gösterilmeden durdurulmufltu. Protestolar ifle yaradı ki, Hayat TV uydudan yayınlarına 22 günün ardından baflladı. Kapatılma sürecini ve Hayat TV farkını kadronun deneyimli isimlerinden Aydın Çubukçu’yla konufltuk...

flüphesiz, özellefltirmelere karfl› Telekom iflçilerinin, Tekel iflçilerinin mücadelesi, Bafl›büyük mahallesindeki durum, bir dizi iflçi, emekçi, Kürt hareketine iliflkin ne varsa, bunlar›n sesi solu¤u olmaya çal›flt›k. Kadromuzun yafl ortalamas› otuzun alt›ndad›r, beni hariç tutarsanız. (gülüyor) Gençlerin yapt›¤›, genç konuflan, iflçiden, emekçiden, ezilenden yana bir televizyon bu. Güçlü bir muhalefet yapmaya çal›fl›yoruz, sendikalar›n, kamu emekçilerinin, demokratik kitle örgütlerinin sahiden benimseyip destekledi¤i bir televizyon haline de geldik. Hayat TV’ye daha önce çeflitli uyarılar yapılmıfl mıydı, yay›nlar›ndan ötürü devletten bir elefltiri gelmifl miydi? Televizyon hakk›nda ciddi elefltiri diyebilece¤imiz fleyler daha çok içeriden, bizi destekleyen kesimlerden, iflçilerden geldi. Mesela “niye bir e¤lence program› yok” diye soruluyor, fakat bunun için param›z yok. Saz çalan birine saatlerce türkü söyletebiliriz, ama iflin kolay›na kaçmak olur o da. Spikerlerimizin çok genç oluflundan biraz da hayretle söz eden, “sözüne güvenilir tipler olsa” diyen insanlar oluyor. Fakat biz bununla övünüyoruz da. Genç arkadafllar›m›z ifllerini çok iyi yap›yor, diksiyonlar›, ifadeleri düzgün, haberleri güzel okuyorlar, yorum yapmak gerekti¤inde yapabiliyorlar. Hiç de o çapa adamlardan geri kal›r yanlar› yok. Biz, aksine, özellikle alt›n› çizmek istiyoruz: Bu televizyon, gençlerin yapt›¤› bir televizyondur. En iyi eleman onlard›r, gerekti¤inde aç kalmay›, dövülmeyi göze alarak iflini yapan, iflini seven insanlard›r onlar. Kapat›lman›n d›fl›nda, Hayat TV’nin bafll›ca sorunlar› ne? Karfl›laflt›¤›m›z bafll›ca engel, reklam. Küçük dükkanlardan, tatil köylerinden reklamlar oluyor ama, devede kulak. Bütün çabam›za ra¤men ciddi bir reklam geliri elde edemiyoruz. Bu da bir tür ambargo tabii. Dayand›¤›m›z insanlar›n günde 1 lirayla kat›ld›klar› kampanyalarla, dayan›flma yemekleriyle, konserlerle aflmaya çal›fl›yoruz maddî güçlükleri, ayakta kalmam›z› bunlar sa¤l›yor. Muhalif bir kanal aynı zamanda televizyonun sunum biçimleriyle, diliyle de oynayıp bu araçla iliflkimizi sorgulayabilir mi? Televizyonu bir flekillendirme, teslim alma arac› olarak de¤il de, baflka bir hayat›n mümkün olabildi¤ine dair bir mesaj› iletebilece¤imiz bir araç olarak görmek gerekir. Sloganlar›m›zdan biri, “kurmaca hayatlar› seyretmek için de¤il, hayat›n yeniden kurulufluna kat›lmak için Hayat televizyonu”ydu. Bunu becerebilirsek, fabrikada, iflyerinde, grev çad›r›nda, hayat yeniden nerede kuruluyorsa oradan konuflmay› becerebilirsek, yabanc›laflma arac› olarak televizyon kavram›n› da de¤ifltirebiliriz.



Yokufl afla¤› bir rock Yasemin Mori / Hayvanlar (Irmak) atti Smith geçen sonbaharda Babylon’u iki gün üst üste h›ncah›nç doldurmufltu. Bu durumun bir müzikal karfl›l›¤› olmas›n› da bekliyoruz elbette. Smith’e hayranl›¤›n› bir söyleflisinde belirten Yasemin Mori, “Hayvanlar” albümüyle içimize serin sular serpiyor. Ayn› Smith gibi, onun da a¤z›ndan ç›kan› kula¤› duyuyor. Düzyaz›ya göz k›rpan, spoken word’e bile gelebilecek flark› sözleri nev-i flahs›na münhas›r bir kad›n flark›c›-flark›yazar›n›n semalar›m›zda uçaca¤›n› müjdeliyor. Mori sözcükleri sanki yokufl afla¤› yuvarl›yor; bildi¤imiz, kolay kolay tan›mlanabilecek bir vokal de¤il bu. Myspace adresinden dinlenebilen “Asl›nda Bir Konu Var”, “Kuzgun” ve “Aptal” ifltahlar› kabartm›flt›, yerçekimine meydan okuyan klibi “Asl›nda Bir Konu Var” sayesinde Mori’ye iyice kulak kesildik. Albüm, s›k› bir rock’un yan›s›ra, deneysel müzi¤in sular›nda da tatl› tatl› yüzüyor. Mori’nin güçlü vokali, rock’un Türkçeye ne kadar yak›flt›¤›n› bir kez daha gözler önüne seriyor. Nefeslilerin tempoyu art›rd›¤› f›k›r f›k›r “Arjantin” ve eski bir flark›ym›fl gibi dile dolanan “Nolur Nolur Nolur”, Mori’nin dansseverlere arma¤an›. Volkan Öktem, Duman’›n en önemli yedek oyuncusu Cengiz Baysal ve Ozan Çolako¤lu davulda yer al›yorlar, bariton saksofonda Dandadadan’dan Korhan Futac›, basta Tarkan Gözübüyük var, yani ekip de sa¤lam. Yasemin Mori, “anlatacaklar›ma girifl yapt›m, gerisi gelecek” diyor. Hay›rl› u¤urlu olsun. – Çi¤dem Öztürk

P

Jiletli çiklet Primal Scream / Beautiful Future (WEA) er albümünü heyecanla bekledi¤imiz bir grup Primal Scream. Elektro punk’›n 25 senelik öncü ekibi hep bir sürpriz yap›yor, nabz›m›z› hiç düflürmüyor zira. Bazen elektronun

H

Müzik dolab›

10 albüm

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

Bauhaus Go Away White The Breeders Mountain Battles dEUS Vantage Point Dennis Wilson Pasific Ocean Blue Fuat Saka Lazutlar 2008 K›r›ka Kaba Saz Kolektifistanbul Krivoto MGMT Oracular Spectacular Mudhoney The Lucky Ones My Morning Jacket Evil Urges

5 flark› Bloc Party Mercury One Day As A Lion Wild International Patti Smith Everybody Hurts Pilli Bebek Eylül Akflam› The Ting Tings Shut Up and Let Me Go

dibine vuruyor, bazen ‘60’lardan f›rlam›fl rock’n’roll’a meylediyor. Kimi zaman karfl›m›zda bir Motown orkestras› buluyoruz, kimi zaman saç› sakal› uzam›fl bir hippi bandosu. Ama “elektro” plaklar› ne kadar övgüye bo¤ulmuflsa, retro ifllerine de o derece burun k›vr›lm›fl oldu¤unu görüyoruz –en az›ndan elefltirmenler nezdinde. Bize sorarsan›z, Primal Scream’i Primal Scream yapan bir sebep de “tarihi” iyi bilmeleri. Zaman zaman Rolling Stones’a, Marvin Gaye’e dönmeseler , “XTRMNTR”› da, “Vanishing Point”i de yapamazlard› kan›m›zca. Bu iki e¤ilimin ortas›nda bir yerlerde seyrediyor “Beautiful Future”. Solist Bobby Gillespie’nin deyimiyle, bir “jiletli çiklet”. Sahiden de Pulp flark›s› k›vam›nda aç›l›fl› yapan “Beautiful Future”›n a¤açtan sallanan cesetlerden, gaz odalar›ndan söz eden lirikleri a¤z›n›z› kesebilir. Albüme gelen elefltirilerden birinin Gillespie’nin kapitalizmin nimetlerinden (ultra lüks gece kulüplerinden mesela) bolca yararlan›p sonra da bu tür sözler yazmas›n›n ne derece gerçekçi oldu¤u yönünde oldu¤unu ekleyelim... Primal Scream, popa meyleden flark›lar›n› Peter, Björn and John’dan Björn Yttling’le Stockholm’de, ABBA’n›n da kulland›¤› stüdyoda kaydetmifl. Daha sert ve elektro parçalardaysa Bloc Party ve Rakes prodüktörü Paul Epworth’le çal›flm›fl. Misafir listesinde de çok parlak isimler var: Düetlerde Bobby Gillespie’ye CSS’den Lovefoxxx’la folk efsanesi Linda Thompson (birlikte Fleetwood Mac cover’l›yorlar) efllik ediyorlar. Arada Queens Of The Stone Age’den Josh Homme gitar›n› konuflturuyor. Y›llar›n verdi¤i tecrübeyle kotar›lm›fl, güzel flark›lar... Diskografilerinde çok önemli yer tutmayacak olsa da, edinip dinlemek hepimizin menfaatine. – ‹lker Aksoy

Standard›n üzerinde standartlar Willie Nelson & Wynton Marsalis Two Men With The Blues (Blue Note) aaflallah, Willie Nelson vaktini bofla harcam›yor. Sene bafl›nda yay›nlad›¤› “Moments Of Forever”, son y›llar›na damga vuran bir rock yo¤unlu¤unu koruyordu. Country’nin en temiz, insanc›l simalar›ndan biri olan Nelson, burada bir de dokuz dakikal›k, gayet cazl› bir Dylan (“Gotta Serve Somebody”) yorumu gelifltiriyordu. Sanki iflin do¤al seyri bu elimizde tuttu¤umuz albümü getirecekti... Caz dünyas›n›n yarat›c› devlerinden biri, trompetçi, besteci, hoca Wynton Marsalis’le beraber, yine ocak ay›nda yapt›klar› bir konserin kay›tlar› “Two Men With The Blues”. Marsa-

M

56

lis’in iflinin ehli befllisi müthifl bir caz atmosferi, 1940’lar›n salafl New York barlar›ndan f›rlam›fl, gayet özgür ruhlu, kirli bir cazband sound’u yarat›yor. ‹nsan›n üstüne gelmeyen cinsten sololar› da, gürül gürül trompeti de gargaraya getirmeden, kendi yumuflak, olgun, bilge söyleyiflini de bu caz kesmekeflinin içine rahatça yerlefltirerek kullan›yor mikrofonu Nelson... “Stardust”tan “Basin’ Street Blues”a, “Caldonia”dan “Georgia On My Mind”a, bir dizi blues ve caz standard›n› içeriyor albüm. Müthifl bir saz heyeti ve inand›r›c›l›¤›n›n, e¤lendiricili¤inin doruklar›nda bir yorumcu, siyahla beyaz›n müthifl uyumu: Evlâdiyelik bir konser kayd›... – Merve Erol


ROLL

fiark bülbülü Natacha

Yaz s›ca¤›nda buz niyetine Mira / Eve Dönmeliyim (Elec-Trip) lec-Trip kod adl› yetenekli çevrenin fark›nda m›s›n›z? Bir plak flirketi çevresinde bir grup müzisyen arkadafl, birbirlerinin projelerine el ata ata, kendi ya¤lar›yla kavru-

E

luyorlar. ‹ki dizilik “Istanbul Calling” derlemesi bafllang›çt›, devam› Portecho’nun, Zi Punt’un, nihayet Mira’n›n albümleriyle geldi. Mira, büyük farkl›l›klar gösterse de, bu âlemin genel sound niyetini bozmuyor: Çok yüksek tempolara varmayan, ama sal›nmaya müsaade eden, elektronikle rock aras›nda akrabal›k kuran bir flehir müzi¤i. Eski tabirle “kolejli” ifli, ama turist kaynayan Beyo¤lu’nun da do¤al yörüngelerinden biri... Mira, Portecho’dan tan›nan Tan Tunça¤ (altyap› ve bütün gitarlar ona ait) ve flark›lar› yazan, mikrofonu tafl›yan Miray Kurtulufl’tan olufluyor. Bakmay›n yaz›n ç›kt›¤›na, tam k›fl albümü asl›nda: Buzla, karla, ya¤murla aç›lan albüm, flehir halleri, aflk k›r›kl›klar› derken, yaln›z geçirilecek uzun ve so¤uk bir gecede yerini bulacak gibi görünüyor. Siz flimdiden rafa yerlefltirin, lâz›m olur. – Emre Metin

133 - ekim eylül 8 ‘0

r.e.m. yasemin mori marvin gaye pilli bebek sun city girls gece juliana hatfield aim me ee hm ma et a nn li s • s anl eñ ›ko or l • co sa co lva nu do t• rd ka ali rab • uru the n fl kill en s • li¤i le ’nd ila en

T

ve Abdel Halim Haf›z’la beraber. Bir anlamda, ‘50’lerin, ‘60’lar›n gelenekselin a¤›r k›vam›na çok baflkald›rmayan, ama Arap âlemi ölçe¤inde bir pop hizas›n› infla eden bir müzikal dil. Albümün kapa¤› da zaten, sanki çok özenilmemifl, canl› bir sepyan›n yay›ld›¤› tek foto¤rafla geçifltirilip pek çok benzerinin yan›na ilifltirilmifl Unkapan› ifli bir 45’lik kapa¤›... Natacha Atlas’a efllik edenler aras›nda çeflitli ülkelerden Avrupal›lar, en az Araplar kadar yer kapl›yor, özellikle yayl›lar –orkestran›n candamar›– onlara emanet. Udî Clara Sanabras’la okudu¤u, Frida Kahlo’nun fliirlerinden derlenen “La Vida Callada”yla Latino dünyas›na, “Black Is The Colour”la Kara Güç’e selâm çak›yor Atlas, iki flark›y› da Brough’la beraber yaz›p maharetle di¤er yorumlar›n aras›na yedirmifller. Radio Tarifa’dan da bildi¤imiz befl yüzy›ll›k “Lammebada” m›, daha aç›l›flta büyüleyen “Ya Laure Hobouki” mi, “Mishmaoul” albümünden hat›rlad›¤›m›z “Hayati Inta”, hangi birini saysak? Arap müzi¤ini, arabeski, Yeflilçam filmlerini, Natacha Atlas’›n bizzat kendisini sevenlere, döne dolafla çalacaklar›, ellerinin alt›nda bulundurmaktan gurur duyacaklar› bir albüm “Ana Hina”... – M.E.

kat! yona k! leksi a n, ko › çift kap be¤e Seç, n bu say›s u Roll’

Natacha Atlas & The Mazeeka Ensemble / Ana Hina (World Village) ransglobal Underground’la ünlendi¤i y›llarda Natacha Atlas, kulüp terbiyesinden geçmifl güçlü bir müzi¤in yard›m›yla, Afrika k›tas›n›n bütünüyle sars›lmaz bir ba¤ kurmufltu. Solo albümlerinde, bir yandan kulüp kimyas›n› bozmazken, bir yandan da M›s›r ifli müzikal genlerinin alt›n› çizdi. Bu serüven boyunca, dünyan›n pek çok yerinde oldu¤u gibi Türkiye’de de, göbek havas›na merakl› k›zlar›n bafltac›, Beyo¤lu barlar›n›n bafll›ca tercihi oldu. fiimdi Atlas, tastamam akustik bir albümle, M›s›r miras›na sayg› duruflunda bulunuyor... Rachid Taha’n›n “Diwan”› gibi bir antoloji Natacha Atlas’›n “Ana Hina”s› da. Taha’n›n hem geleneksel usûllere sad›k, hem de son derece modern t›nlayan müthifl sound’unun mimar› rock’çu Steve Hillage’d›. “Ana Hina”n›n yükünü s›rtlanansa cazc› Harvey Brough. Valla flifreyi çözmüfl, neredeyse Rahbani Biraderler kadar duruma vak›f olmufl. Albümün esas sayg› duruflunda bulundu¤u isimlerin bafl›nda da onlar geliyor zaten, Feyruz

abonelik: expressroll@gmail.com


FENERBAHÇE’DE YOL AYRIMI VE AZ‹Z YILDIRIM’IN ‹KT‹DAR HAREKATI

“Tek reis var, o da benim” Fenerbahçe Baflkan› Aziz Y›ld›r›m, senelerdir Fenerbahçe Stad›’n›n huzurunu kaç›ran Genç Fenerbahçeliler’e ve grubun “reisi” Sefa’ya savafl açt›¤›n› duyurdu. Sefa’n›n baflkan›n eski has adamlar›ndan olmas› durumu daha da ilginç k›l›yor. enerbahçe, yeni sezona tribünlerinde yaflanan gerilimle giriyor. Gerilimin bir taraf›nda Genç Fenerbahçeliler (GFB) tribün grubunun “reisi” Sefa, di¤er taraf›nda baflkan Aziz Y›ld›r›m var. Y›ld›r›m, Sefa ve tayfas›n› tribünlerden göndermeye kararl›, Sefa ise direnmeye... Ama iflin as›l ilginç taraf›, Sefa’n›n amigoluktan paraya para demeyen tribün reisi haline gelmesini gerçekte Aziz Y›ld›r›m’›n sa¤lam›fl olmas›. Yani baflkan zaman›nda kendi yaratt›¤› canavara karfl› savafl›yor. Bugünkü kavgay› anlamak için dokuz y›l geriye gitmek gerekiyor. Pendikspor ma¤lubiyeti sonras› Fenerbahçe kaptan› Rüfltü tesislerden ç›karken sald›r›ya u¤ruyor. Görüntülerde Rüfltü’yü dövenlerin Sefa’n›n adamlar› oldu¤u görülüyor aç›k aç›k. Birkaç gün sonra Sefa’n›n stad tuvaletlerinin iflletme hakk›n› baflkandan ald›¤› ve kulüpte sigortal› olarak çal›flt›¤› anlafl›l›yor. Aziz baflkan tepkilere ra¤men hiç oral› olmuyor, eski taraftar fleflerinin aksine kendi kontrolünde hareket eden Sefa’ya sahip ç›k›yor. Bu olay›n ard›ndan Fenerbahçe tribünleri, GFB ve reisleri Sefa’n›n ad›n› daha çok duymaya bafllad›. K›sa süre içinde stadda dokunulmazl›klar› olan, kaba kuvvet uygulayarak iktidar sa¤lam›fl, zengin olmufl bir adam haline geldi Sefa. F›st›k yeflili tak›m elbisesinden taviz vermemesini saymazsak, üstünü bafl›n› düzeltti, yüzlerce dolarl›k ‹talyan

F

58

ayakkab›lar giymeye, floförlü BMW’lerle stada gelmeye bafllad›. Aç›l›fl›na R›dvan Dilmen’in kat›ld›¤› “Simit Sefas›” diye mekân açt›. Karaborsa bilet ifline de el att›, ilk zamanlar Kad›köy’deki Kürt karaborsac›larla silahl› çat›flmalara varan kavgalar ettiler. Bir zaman sonra karaborsa tamamen kendilerine kald›, zira hiç kimse bileti onlar kadar ucuza satam›yordu. Karaborsac›lar ifllerini gifleden ald›klar› biletleri satarak sürdürüyordu o güne kadar. Sefa ve ekibinin bu ifle girmesiyle tuhaf fleyler olmaya bafllad›. Giflede sözgelimi 100 YTL olan bilet Sefa’n›n ekibi taraf›ndan karaborsada 70 YTL’ye sat›labiliyordu. Bunun sebebi Sefa’n›n hay›rsever oluflu de¤il, befl kurufl para ödemeden Aziz Y›ld›r›m’dan ald›¤› biletleri

GFB’liler faflistliklerini hiç saklama gere¤i duymad›. Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra kat›ld›klar› canl› yay›na hepsi Ogün Samast’›n beyaz beresini takarak ç›kt›.

istedi¤i fiyatlarla satt›r›yor olmas›yd›. Stad yenilenince Sefa ve grubu Migros kale arkas› tribününde oturmaya bafllad›. O y›llarda iki büyük holigan operasyonu yap›ld›, Galatasaray ve Befliktafl tribünlerinin bütün “üst düzey kadrosu” al›nd›, Sefa iki büyük operasyondan da y›rtt›. Emniyetin Spor Asayifl birimindeki polis memurlar› gazetecilerle ikili konuflmalarda Sefa’y› Aziz Y›ld›r›m’›n ellerinden kurtard›¤›n› aç›k aç›k söylese de, kimsenin gücü Aziz baflkana yetmiyor, Sefa her seferinde kurtuluyordu. Fenerbahçe Stad›’n›n eski günlerinde Sefa maç öncesi sahada turlar, tribünler tekbir getirince bozkurt iflaretiyle kitleyi selamlard›. GFB’liler faflistliklerini hiç saklama gere¤i duymad›lar zaten. Kuzey Irak’la gerilimli dönemde “Bir gece ans›z›n... 81 Düzce, 82 Musul, 83 Kerkük” diye pankart açt›lar, Hrant Dink’in öldürülmesinden birkaç hafta sonra kat›ld›klar› canl› yay›na hepsi Ogün Samast’›n beyaz beresini takarak ç›kt›. 2005-2006 sezonuna gelindi¤inde ifller biraz de¤iflti. Aziz Y›ld›r›m “Fenerbahçe’de tek reis var, o da benim” diye bafllad›¤› bir aç›klama yapt›. Baflkana göre yeni yasa gere¤i taraftarlara bedava bilet ve para vermeleri yasaklanm›flt›, kendisi yasalara sayg›l› oldu¤u için art›k Sefa ve grubuna destek vermeyecekti. Asl›nda senelerdir kendisinin palazland›rd›¤› GFB’yle aras›n›n aç›lmas›n›n sebebi, GFB ve Sefa’y› can düflman›, eski yönetici Sadettin Saran’›n destekliyor olmas›yd›. Baflkan taraf›ndan kulüpten uzaklaflt›r›lan ve her f›rsatta “Bir gün mutlaka Fenerbahçe baflkan› olaca¤›m” diyen Saran para musluklar›n› aç›nca Sefa ve grubu baflkana muhalif bir grup haline geldi. Art›k baflkan GFB tribünlerinden yükselen küfürleri tek el hareketiyle bast›ram›yor, tak›m›n protesto edilmesine, tribünde kavgalar yaflanmas›na engel olam›yordu. O günden bugüne gerilim zaman zaman artt›, zaman zaman azald›. Geçen may›sta GFB, bu sezon kale arkas›nda de¤il, Maraton üst tribünde oturma karar› ald›klar›n› aç›klad›. Maraton, stad›n en önemli tribünü ve GFB’nin oturaca¤› yerde Modal›, Ac›bademli, Caddeli küçük gruplar›n yan›s›ra Kill For You (KFY) adl› bir baflka grup daha bulunuyor. KFY, Sefa’n›n adamlar› gibi at h›rs›z› k›l›kl› tiplerden oluflmasa da, kavgaya dövüfle yatk›n ve kalabal›k bir grup. Bu nedenle iki grup aras›nda h›r ç›kabilece¤i, GFB’nin


maraton tribününe provokasyon için oturdu¤u konuflulmaya baflland›. Stadda sezonun aç›l›fl maç› 30 Temmuz’da oynanan fiampiyonlar Ligi ön eleme turundaki Fenerbahçe-MTK Budapeflte maç›yd›. Daha ilk maçta maraton tribünü kar›flt› ve büyük bir kavga ç›kt›. Spor Güvenlik Kurulu bu olaylar nedeniyle Sefa’n›n da aralar›nda bulundu¤u on kifliye birer y›l stadlara girmeme ve 1.117 YTL para cezas› verdi. Fenerbahçe camias› cezalar›n Aziz Y›ld›r›m’›n özel çabas›yla verildi¤ini düflünüyor, GFB aç›klamas›nda da “Bizlere sahip ç›kmas› gereken kifliler maalesef gerekli birimlerle iflbirli¤i yaparak bu oyunlar› engellemek yerine bu oyunlar›n baflrolünde yer alarak bizleri hayal k›r›kl›¤›na u¤ratmaktad›rlar” deniliyordu. Kulüp buna yine resmî bir aç›klamayla ve “Tek gerçek Fenerbahçelilik kimli¤idir. Baflka bir üst kimlik yoktur ve asla olmayacakt›r” diyerek yan›t verdi. Sefa’n›n bunun ard›ndan kendi imzas›yla yapt›¤› aç›klama olaya flimdilik son noktay› koydu: “Asl›nda konuflmam›z ve söylememiz gereken çok fley var, ama yine de Fenerbahçe menfaatlerini göze alarak susmay› tercih ediyorum.” Belli ki Sefa aç›klamas›nda baflkana “Üstüme gelmeyin, her fleyi anlat›r›m” mesaj› veriyor. ‹ster misiniz Sefa baz› eski Ergenekoncular gibi konuflmaya karar versin ve biz baflta Rüfltü’nün dövülme emrini gerçekte kimin verdi¤i olmak üzere Fenerbahçe yak›n tarihinin bütün karanl›k sayfalar›n› ö¤renelim… – Murat Toklucu

GÜNEY AFR‹KA’DA DÜNYA KUPASI SORUNSALI

Misafir nerede seviflecek? 2010 Dünya Kupas›’na ev sahipli¤i yapacak olan Güney Afrika’da turnuvaya iki y›l kala tart›flmalar bafllad›. ‹lk sorun kupa boyunca nerede alkol al›n›p fuhufl yap›laca¤›... ekin’in Olimpiyatlar u¤runa ifli Tiananmen Meydan›’n›n tafllar›n› tek tek sildirmeye kadar vard›rmas› büyük spor organizasyonlar›n›n ülkeler taraf›ndan ne kadar ciddiye al›nd›¤›n›n bir kan›t›yd›. Çinlilerin büyük çapl› bir “millî dava”ya çevirdikleri organizasyondan (genelgeçer kriterlere göre) al›nlar›n›n ak›yla ç›kmas› kimse için flafl›rt›c› olmad›. Ama 2010 Dünya Kupas›’n› organize edecek olan Güney Afrika, Çin gibi koordinasyon ve yüksek motivasyonuyla isim yapm›fl bir ülke olmad›¤› gibi, yüksek suç oran› baflta olmak üzere, ifli zorlaflt›ran özelliklere de sahip. Güvenlik, planlama ve organizasyondaki aksakl›lar öne sürülerek turnuvan›n yer de¤ifltirece¤i iddia edilse de, Sepp Blatter “A, B ve C planlar›m›z var. Üçünde de Dünya Kupas› Güney Afrika’da oynanacak” diyerek konuyu kapat›yor. Afrika’da oynanacak ilk Dünya Kupas›’na ev sahipli¤i yapacak ülke 2010 için çal›flmalara bafllad›. Turnuvaya iki y›l kala ilk gündeme gelen konuysa kupa s›ras›nda ülkeye gelecek olan taraftarlar›n cinsel ihtiyaçlar›n›n nas›l karfl›lanaca¤›... Güney Afrika’n›n da aralar›nda oldu¤u baz› Afrika ülkeleri ikinci Tayland olma riskiyle karfl› karfl›ya. Halihaz›rda yüzde 12’lik AIDS oran›yla üst s›ralarda yer alan Güney Afrika, ayn› zamanda 13-14 yafl›nda k›zlarla seks yapmak amac›yla ülkeye gelen turistlerle de u¤rafl›yor. Kupa s›ras›nda bu istatistiklerde ciddi bir art›fl beklenmesinden endiflelenen yetkililerin önerilerinden biri, turnuva boyunca Amsterdam’daki Red Light District benzeri bölgeler oluflturarak buralarda fuhufl ve alkolü serbest b›rakmak. Elbette öneri bu

P

tip durumlarda ortaya at›lan uygulamalar›n temel özelliklerini bar›nd›r›yor. ‹lk olarak ülkenin yerlileriyle hiçbir ilgisi yok ve sadece kupa boyunca ülkeye gelecek olanlar›n rahat›na yönelik. Turnuvadan sonra hayat kad›nlar›n›n ne olaca¤›na veya yeni düzenlemeye dair halka en ufak bir ipucu da verilmiyor. Güney Afrikal›lar›n asl›nda tek bildikleri, polis fleflerinin yapt›¤› “Seksi yasallaflt›r›rsak, maçlar boyunca fahiflelerle u¤raflmak yerine, saha d›fl›ndaki güvenlik önlemlerine daha fazla zaman ay›rabiliriz. Kad›nlar›m›z› ve çocuklar›m›z› korumak bizim için ulusal bir meseledir” ve ‹çiflleri Bakan›’n›n “Yasallaflt›rmak en do¤ru karar olacakt›r. Böylece tecavüz vakalar› da önlenmifl olur, al›nacak vergilerle ülke ekonomisine de katk› sa¤lam›fl oluruz. Taraftarlar› da memnun etmek gerekir” aç›klamalar›. Kesin karar› tüm dünya gibi Güney Afrikal›lar da dört gözle bekliyor. – Mehmet ‹ren

AKP FUTBOLU NASIL KULLANIYOR?

Melih Gökçek’in klonlar› AKP iktidar› futbola müdahale etmek, kendine yeni yandafl tak›mlar yaratmak konusunda geçmifl tüm iktidarlar› mumla arat›r oldu. Ankara Büyükflehir Belediyespor’un onursal baflkan› Melih Gökçek de futbol âleminin tam göbe¤inde. Ankara’n›n Brezilyal› oyuncusu Tita da durumun fark›na varm›fl olmal› ki, Türk vatandafl› olunca “Melih Gökçek” ad›n› ald›. Fenerbahçe’nin Ankara tesislerinin aç›l›fl›nda Aziz Y›ld›r›m ve Melik Gökçek

emokrasi havarisi AKP’nin tahakkümü alt›nda türlü tuhafl›klar yaflanan ülke futbolunda geçen ay›n haberi Ankaraspor’dan geldi. Kulübün Brezilyal› futbolcusu Tita’n›n 2004 y›l›ndan bu yana Türkiye’de futbol oynad›¤› için Türk vatandafll›¤›na baflvuruda bulundu¤unu, Ankarasporlu yöneticiler bas›na duyurdu. Tita kendine çok da güzel bir Türk ismi seçmifl: Melih Gökçek. Yani önümüzdeki sezondan itibaren “Melih Gökçek’in muz ortas›ndan sonuç gelmiyor” türünden spiker anonslar› duymak mümkün olacak ya da “Melih Gökçek, Gökçek Vederson’un sa¤›ndan att›, solundan geçti” diye bir fley duyarsak flafl›rmayaca¤›z. Tita’n›n bu ismi seçmesindeki sebep, Ankaraspor’un onursal baflkan› Melih Gökçek’i çok seviyor olmas›ym›fl. Bu aç›klama da kulüp yöneticilerinden geldi. Daha önce de ayn› kulüpte Vederson, yine Melih Gökçek’i çok sevdi¤i gerekçesiyle, “Gökçek Vederson” ismini alm›fl, Türk vatandafl› olmufl ve Fenerbahçe’ye transfer olmufltu. Fenerbahçe bu sezon bafl›nda da ‹stanbul Büyükflehir Belediyespor Baflkan› arac›l›¤›yla

D

Emre Belözo¤lu’nu renklerine katm›flt›. Acaba Fenerbahçe’nin yeni transferi “Melih Gökçek” mi olacak? Nitekim geçen sene federasyon seçimlerinde Fenerbahçe, AKP’li tak›mlardan Kayserispor ve ‹stanbul Büyükflehir Belediyespor’un büyük yard›mlar›yla Ulusoy federasyonunun devrilmesine sebep olmufltu. Daha önce Hakan fiükür eliyle Galatasaray’a tafl›nan cemaatçilik bu defa da sar›-lacivert kap›lar› yokluyor. Befliktafl’›n yedek kulübesine bak›p Sinan Engin-Ertu¤rul Sa¤lam ikilisini görünce zaten insan kendini bir tuhaf hissediyor. Üç büyükleri saymazsak bu sezon Turkcell Süper Lig’de AKP’yle do¤rudan ba¤› olan alt› kulüp var: Ankaraspor, Eskiflehirspor, Antalyaspor, Kayserispor, ‹stanbul Büyükflehir Belediyespor ve Bursaspor. Bu kulüpler transfer dönemlerinde, oyuncu al›flveriflinde rahatl›kla al gülüm ver gülüm iliflkisine girebiliyorlar. Tita’lar Melih Gökçek oluyor, Gökçek Vederson, Türk olur olmaz solu¤u Fenerbahçe’de al›yor. Peki bu ligin üstünde flaibe oldu¤unu iddia edersek, rekabet koflullar›na uygun olmayan bir yar›flmaya maruz kald›¤›m›z› söylersek, haks›z m›y›z? – Onur Yaz›c›o¤lu

59



KARA TREN: MAHMUD DERV‹fi (13 MART 1941 - 9 A⁄USTOS 2008)

Annem, k›zkardeflim, k›z›m... Büyük flair Mahmud Dervifl’i kaybettik. fiiirinin niteli¤ine, bireyselli¤ine dikkat etti¤i kadar, do¤up büyüdü¤ü ve kovuldu¤u Filistin topraklar›nda yeflerecek bir mutluluk umudunun da takipçisiydi. Büyük bir fliir kurdu, halk›n›n sesi oldu. Son y›llarda yap›lm›fl söyleflilerinden bir derlemeyle u¤urluyoruz... On küsur y›l önce, bir kitab›n›zda, “bizim flimdimiz ne bafllamaya ne de sona ermeye karar verebiliyor” diyordunuz. Filistinlilerin bugün, “flimdi”si nas›l? Mahmud Dervifl: Ulusal kurtulufl hareketi ile gerçekleflmeyen bir devlet vaadi aras›nda as›l› kalan bir ara dönemden sonra, bir “hemen hemen”ler kamp›nda hareketsiz kalakald›k: Hemen hemen bir otoriteye sahibiz, hemen hemen bir bakanl›¤a, hemen hemen bir iflgale... Ve ayn› zamanda hiçbir fleyimiz yok. Bugün yaflanmakta olanlar›n temeldeki nedenleri hiç flüphesiz siyasal, bütün bir halk hapsedilmifl durumda, hapishanenin gardiyanlar›ysa, büyük bir gerilim oldu¤unda, kendi aralar›nda mücadele eden, farkl›l›klar›n›n, s›n›rlar›n›n üstüne giden mahkûmlar› seyrediyorlar... Ayn› zamanda, iç siyasal ayr›mlar›n ötesinde, insanlar› iflgalle savaflacaklar› yerde kardeflleriyle savaflmaya iten derin ve çözümlenmemifl bir fley de var. Oslo antlaflmalar›n›n büyük bir uçurum yaratt›¤›n› ve bu uçurumun dibine düfltü¤ümüzü fark ettik, ama henüz tam olarak fark›na varmad›¤›m›z bir fley daha var: Bugünkü konumumuz ne, bütün giriflimlerimize kulak t›kayan ‹srail’in yaratt›¤› hayal k›r›kl›¤› derinlerde nas›l bir etki uyand›r›yor? ‹srail antlaflmalara imza at›yor, ama bunlara uymuyor. Duvar çekmek istiyor, duvar› infla ediyor; bütün Arap ülkeleri iliflkileri normallefltirme seferberli¤ine girdi¤inde dahi, bar›fl hâlâ mânâs›z ve geçersiz kalmaya devam ediyor. Ve bütün bu süre içinde, dünyan›n gözünde Filistinlinin imgesi de¤iflti: Eskiden, Filistinli özgürlük yandafl›yd›; bugünse Kuzey Amerika ve ‹srail medyas› ona bir terörist k›yafeti biçti, bu Filistinlinin surat›na f›rlat›lan ve kendisini de öyle kabul edip tan›mak zorunda kald›¤› bir maske oldu... Bütün dünya, temeldeki sorunu unuttu: Bir halk tam k›rk y›ld›r iflgal alt›nda yafl›yor ve hiç de ola¤anüstü bir fley istemiyor, tek istedi¤i tarihî topraklar›n›n sadece yüzde 22’si. Ama bunlar dünyaya s›k›c› geliyor ve bizim, iflgal ve kuflatma alt›ndaki insanlar olarak, takatimizin ve sabr›m›z›n sonuna gelmifl olabilece¤imizi, onca bast›r›lm›fl ve hayal k›r›kl›¤›na u¤ram›fl enerjinin için için patlayabilece¤ini dert etmiyorlar. Bütün dünya nefret üretiyor, ama antisemitizmle suçlanma kayg›s›yla ‹srail’i suçlamaya yanaflm›yor. Böylece, ‹srail, bask› yapan, zulmeden bir devlet yerine, her tür yasan›n ötesinde, etik bir de¤er haline geliyor: ‹srail art›k tarihî de-

¤il, tanr›sal bir fenomen. Dolay›s›yla, bar›fl adam› muamelesi gören Peres de pekâlâ kolonilerin sadece ‹srailli yerleflim alanlar› oldu¤unu rahat rahat söyleyebiliyor. Siyasal dil, ‹srail’in istek ve iradesi do¤rultusunda kategorik olarak de¤iflti, iflgal art›k telaffuz edilemez ve anlafl›lamaz bir kelime oldu. Geri dönüfl hakk›, ‹srail’in belirledi¤i çerçevede yasak bir söz. Ama bu arada, s›¤›nmac›lar›n say›s› gün geçtikçe art›yor, durumlar›ysa gittikçe kötülefliyor. Geri

dönüfl hakk›, bir tek 2000 y›ld›r bunu bekleyen Yahudi diasporas›na özel bir hakm›fl gibi sanki. Elli-altmıfl y›l önce topraklar›ndan kovulanlar›nsa tek bir hakk› var: Göç etmek. Bu süre içinde, her sene, kamplara gitti¤imde ya da her televizyonu açt›¤›mda, hep ayn› görüntüyü görüyorum: Üç-befl eflyas›n› ve çocuklar›n› kucaklam›fl Filistinli bir kad›n, Refah, Gazze ya da Lübnan kamp›ndan kaç›yor. Onu ba¤›r›rken, ellerini gökyüzüne, tanr›ya uzat›rken görüyorum, ama yukar›dan cevap gelmiyor. Bu kad›n vaktiyle benim annemdi, sonra k›zkardeflim oldu, bugünse k›z›m olabilir. 1948’deki trajik olaylardan bir sene sonra baban›z Filistin’e döndü ve evinin ‹srailli “yerleflimciler” taraf›ndan iflgal edildi¤ini gördü. Bunun üzerine Deir el-Asad köyüne yerleflti ve bir anlamda “kendi vatan›nda s›¤›nmac›” olarak yaflam›n› sürdürdü. fiiirinize

Türkçede Mahmud Dervifl: Beyrut Kasidesi (Alk›m) • Mavi Bir Gün (Dünya) • Mahmud Dervifl (Gendafl) • Unutulan› Anmak (Avesta) • Gölgeyi Yüksekten Övmek (‹yi fieyler) • Ölümü Seviyorlar Benim (Armoni)

61


de damgas›n› vuran bu vatan›ndan edilmifllik duygusu size belki de önce ondan sirayet etti... Filistin Kurtulufl Örgütü yöneticisiyken, özellikle de geri dönüfl konusunda baflar›s›zl›¤a u¤rayan Oslo antlaflmalar›na karfl› ç›km›flt›n›z. Sizce bugün de müzakerenin önünde en büyük engel bu konu mu? Bar›fl›n önündeki en büyük engel, ‹srail’in arzu etti¤i gibi s›¤›nmac›lar meselesi de¤il. Bu sorun, koloniler sorunundan çok daha kolay çözülebilir. Bütün s›¤›nmac›lar›n geri dönmesini kimse talep etmiyor art›k, s›¤›nmac›lar›n kendileri de Filistin’e kitlesel bir dönüfl arzusunda de¤il. Bu eskidendi. Söz konusu olan, bir ilkenin yeniden do¤rulanmas›. Niçin 2000 y›l önce giden Yahudiler geri dönebiliyor da, 48 y›l önce kovulan Filistinliler ayn› fleyi yapam›yor? ‹srail geri çekilseydi, Hizbullah’›n silaha, silahlanmaya ihtiyac› olmazd›. E¤er ‹srail Filistin direnifliyle karfl›laflmak istemiyorsa, 1967 s›n›rlar›n›n gerisine çekilmesi gerekiyor. Araplarla bar›fl yapmak istiyorsa, Golan’dan çekilmesi gerekiyor. Ramallah’da ve Gazze’de hâlâ ne ifli var? Filistinlilerin tek istedi¤i tarihî ulusal topraklar›n›n yüzde 22’sinden ibaret; bize en az›ndan bunu tan›salard›, Ortado¤u’nun bütün sorunlar› sona erebilirdi. ‹srailliler Güney Afrika’daki beyazlar gibi, bizse siyahlar›z. Biz siyah olmay› kabul ettik, ama bu da yetmiyor: Onlara göre, ne beyaz, ne de siyah olabiliriz. Peki ne istiyorlar? Benim vard›¤›m tek sonuç flu: ‹srailliler bar›fl için yeterince olgun de¤iller, bar›fltan korkuyorlar. E¤er ‹srail o kadar güçlü bir devletse, güçsüzden özür diler ve birkaç bin s›¤›nmac›n›n dönüflünü kabul eder. Niçin böyle yapm›yorlar da d›flar›dan gelen yerleflimcileri teflvik etmeye devam ediyorlar? Saf bir Yahudi devleti mi istiyorlar? Araplar›n yaflad›¤› topraklardan çekilerek bunu yapabilirlerdi. Niçin Ba-

62

Hapishanede, fliirsel bir bak›fl aç›s›yla, cellad›m› bir mahpus olarak görüyordum ve kendimi ondan daha özgür buluyordum, çünkü ben sadece özgürlü¤ümden mahrumdum, ama kendi içimde bir baflkas›n› görebilme melekesinden de¤il. Düflman›n birçok maskesi var, ortak özelliklere sahibiz, bu karmafl›k insanî flartlarda, roller pekâlâ de¤iflebilir. Ama ben, düflman›m›n benim için seçti¤i imaj› üstlenmek istemiyorum.

t› fieria’daki 2 milyon Filistinliye zulmediyorlar? Geri çekilirlerse, Araplar›n olmad›¤›, saf, kat›fl›ks›z bir Yahudi devletleri olur. Hakikatse, en bafl›ndan beri, ‹srail hiçbir zaman saf olmad›, çünkü hep Arap toplulu¤u vard›. Demografik bir tehlikeden söz ediyorlar. ‹ki flekilde çözülebilir bir sorun bu: Ya Filistinlilerin haklar›n› tan›yarak, bizimle bar›flarak ve iyi komflular olarak yaflayarak, ya da en bafl›ndan beri bir buçuk milyon kadar Yahudinin yaflad›¤› bütün bir Arap k›tas›n› bir atom bombas›yla yok ederek... ‹sraillilerin bir güvenlik saplant›s› var. Bu bence iki tür korkuya ba¤l›: Biri, meflru ve anlafl›labilir, Avrupal›lar›n yaflatt›¤› ma¤duriyetten kaynaklan›yor. Fakat, bundan ötürü, k›smen Filistinliler üzerinden tazmin edildiler. Ve Avrupa’n›n yaflad›¤› suçluluk duygusuna yaslanarak ‹srail ahlâkî, ekonomik ve askerî düzeyde sonsuz bir kredi kullan›yor. Öyle ki, bugün ‹srail politikalar›n› elefltirmek anti-semitizmle eflde¤er görülüyor. Fakat, bir de ikinci tür bir korku var ki, onu yeni bir Freud da gelse çözemeyiz: Bu, bize karfl› ifllediklerinin korkusu. Ama biz baz› haklar›m›z› tan›d›klar› anda unutmaya ve affetmeye haz›r›z. Nefret ve h›nç ebedî de¤ildir, e¤er kurban›n zarar› tazmin edilirse. Filistin davas›na destek veren, sempati duyan ülkelerde bile son y›llarda Filistinlilerin alg›lan›fl›n›n de¤iflmesini, ma¤durdan, terörist barbarlara dönüflmesini nas›l yorumluyorsunuz? ‹srailliler bütün tarih boyunca ma¤dur rolünü tekellerine almak istiyorlar, baflka kimsenin bu durumda olmas›na tahammülleri yok. Bush bile terörizmin kurban› olmaktan bahsediyor. Nas›l oluyorsa, kurban Irak ve Afganistan’› iflgal ediyor, bütün dünyay› terörize ediyor ve hatta Avrupa’n›n –eskisi kadar ba¤›ms›z olmayan bir Avrupa’nın– siyasal hegemonyas›n› ele geçiriyor? Ben kurban rolüne merakl› de¤ilim. Cellatla kurban aras›nda bir üçüncü

yol da var: Normal bir insan olmak. ‹srailliler normal bir devlet olmak istemiyorlar, çünkü öyle olurlarsa, ay›rt edici özelliklerini ve ülke içindeki birliklerini kaybedebilirler. Normal hayat, ‹srail toplumunun tabiat›na dair sorunlar› a盤a ç›karabilir. ‹srail’in son Lübnan sald›r›s›n› pek çok kifli Bush’un tasar›m› Büyük Ortado¤u projesi çerçevesinde, “fiii yükselifli”ne karfl› daha genifl bir sald›r› harekât›n›n ilk iflareti olarak yorumlad›... Amerikal›lar›n kendileri flu Büyük Ortado¤u’nun tan›m›n› biliyorlar m›, çok merak ediyorum. ‹ki y›l kadar önce, fiimon Peres’in de paylaflt›¤› Yeni Ortado¤u’dan söz ediyorlard›. Hepimiz yeni bir Ortado¤u istiyoruz, yeni bir Arap dünyas›, iflgalsiz, diktatörsüz, yoksullu¤un, okuma-yazma bilmeyenlerin kalmad›¤› , gerilimin ve savafl›n olmad›¤› bir Ortado¤u istiyoruz; hepimizin istedi¤i bu. Ama Bush’un ne istedi¤ini anlayam›yorum. Sözlerinin anlam›n› anlayam›yorum ama, eylemlerinin ne anlama geldi¤ini anl›yorum. Irak’› yerle bir etti¤ini görüyorum, eski diktatörlü¤ün gölgesinde bile Sünnilerle fiiiler aras›nda, Kürtlerle Araplar aras›nda savafl yoktu, flimdiyse her köfle bafl›nda bir devlet projesi yap›l›yor. Yeni Ortado¤u e¤er Irak modelini izleyecekse, bu hiç de yeni de¤il, tersine çok eski olacakt›r: Ma¤ara devrinden, yurttafll›k ve insan haklar› kavramlar›n›n daha ortaya ç›kmad›¤› devirden kalma, barbar bir Ortado¤u. Yeni bir Amerikan rejimiyle karfl› karfl›yay›z: Köktenci, fliddetli ideolojik, afl›r› sa¤ politikalar› eyleme koyan ve Amerikan ‹mparatorlu¤u fikrine inanan bir rejim. Kendi yurttafllar›na karfl› da vahfli bir rejim. Bush dünyay› uçuruma do¤ru sürüklüyor, fakat mükemmel bir flekilde baflard›¤› bir fley oldu: Ortado¤u’daki afl›r›l›klar› güçlendirdi, bizi “medeniyetler çat›flmas›”na sürükleyebilecek bu afl›r›l›klar aras› savafltan o sorumlu. Konuflmalar›n›zda asimetrik savafl ve suç kavram› üzerinde çok duruyorsunuz... Irak’ta bir sivil öldürüldü¤ünde, hakikaten içim dönüyor. Peki ama, bir pilot binlerce insan› imha etti¤inde ya da Kana’daki gibi bir katliamda, niye insanlar›n benzer bir tiksinti ve isyan duydu¤unu göremiyorum? Pilot bir dü¤meye bas›yor ve on dakika sonra belki de evinde, çocuklar›yla oyun oynuyor ve baflkalar›n›n yak›nlar›n› öldürdü¤ünü görmüyor. Bir cürüm sofistike araçlarla ifllenmiflse, yok mu say›l›yor? Bir Amerikal› gazeteciyi kaç›rmak suç, ama bir ülkenin tamam›n› ortadan kald›rmak suç de¤il mi? Mu¤lak, kaçamak davranmak istemiyorum, Irak’ta gazetecilerin kaç›r›lmalar›n› savunmuyorum, ama suç, cürüm kavramlar›n› tan›mlamak gerekiyor. Cürüm ne kadar büyükse, o kadar temiz oluyor. Filistinlilerin öldürülmelerine dair haberler meteoroloji bültenlerine benziyor. Her gün ortalama befl flehit oluyor,


kendi umutsuzlu¤unu a盤a vurabilmeli, flemalar›n ve kliflelerin d›fl›nda kendi yolunu çizebilmeli. Bugün, Arap dünyas›nda siyasal panorama çok de¤iflti ve yoksullaflt›, büyük referanslar ve paradigmalar kalmad›, hakiki siyasal diyalektik, ötekinin görüfllerine gerçek sayg›, ötekini masumane dinleme kalmad› art›k. Fazla kat›l›¤›n içinde ezildik; farkl› siyasal görüflleri dile getirenler hain muamelesi görebiliyor. Dinibütünlerle hemfikir olmayan az›l› imans›z, baz› entelektüellerle hemfikir olmayan, saçmal›k düflkünü görülebiliyor... Dolay›s›yla, fuzulî tart›flmalardan kaç›n›yorum, halk›m›n ruhunu, ba¤lar›n›, gücünü, hakl›l›¤›n› anlatmakla yetiniyorum ve kendim için umut icat etmeye çal›fl›yorum. Siz bütün s›n›rlar› yaflad›n›z: Ölüm, kaç›fl, sürgün, hapishane... Böyle bir tecrübe flairi, fliiri nas›l etkiliyor? Hakiki fliir, içsel, mahrem tecrübeye kolektif tecrübenin s›zd›¤› kendine has bir kimyasal kar›fl›md›r. fiiir gerçekli¤in daha tahammül edilebilir olmas› için metaforlara gerek duyar ve metaforlar sunar. Hapishanedeyken, fliirsel bir bak›fl aç›s›yla, cellad›m› bir mahpus olarak görüyordum ve kendimi ondan daha özgür buluyordum, çünkü ben sadece özgürlü¤ümden mahrumdum, ama kendi içimde bir baflkas›n› görebilme melekesinden de¤il. Bugün de fikrim de¤iflmedi. Düflman›n birçok maskesi var, ortak özelliklere sahibiz, bu karmafl›k insanî flartlarda, roller pekâlâ de¤iflebilir. Ama ben, düflman›m›n benim için seçti¤i imaj› üstlenmek istemiyorum. Ben kaybe-

Yeni Ortado¤u Irak modelini izleyecekse, bu hiç de yeni de¤il, tersine çok eski olacakt›r: Ma¤ara devrinden, yurttafll›k ve insan haklar› kavramlar›n›n daha ortaya ç›kmad›¤› devirden kalma, barbar bir Ortado¤u. Yeni bir Amerikan rejimiyle karfl› karfl›yay›z: Köktenci, fliddetli ideolojik, afl›r› sa¤ politikalar› eyleme koyan ve Amerikan ‹mparatorlu¤u fikrine inanan bir rejim. Kendi yurttafllar›na karfl› da vahfli bir rejim.

denlerin saf›n› seçtim, kendimi Troyal› bir flair gibi hissediyorum... fiiirle iliflkim zaman içinde de¤iflikli¤e u¤rad›. Çok a¤›r koflullarda yaflayan Filistinliler flairden, Filistin’de her gün meydana gelen trajik olaylar›n vakanüvisi olmas›n› bekliyorlar. Ama fliirin dili, gazetenin ya da televizyonunkiyle ayn› olamaz, hatta dünyay› gözlemleyebilmek için k›y›da durmas›, onu bir ayr›nt›n›n süzgecinden geçirmesi gerekir. fiiir flafl›rtmal›, hayrete düflürmeli, anlam› ilk defa keflfeden bir çocu¤un gözüyle bir kediden ya da bir çölden söz edebilmeli. Bence flairler savafl› reddetmek için savafl›n dilini kullanmamal›. Bir fliir ne kadar güçlü, ne kadar etkili olursa olsun, bir uça¤› düflüremez, ama pilotun zihniyetine etki edebilir. Dolay›s›yla, flair olaylar›n evrensel yanlar›n›, insanî boyutlar›n› aramal›d›r. Savafl›n kurban›n›n hayat›n›n mahremiyetine girebilmelidir. ‹flgalden nefret ediyorum, ama her gün fliir olarak bunu tekrarlayamam. fiiirin, kendi tarz›nda, hegemonyas›z bir globalleflme kurdu¤unu düflünüyorum, çünkü fliirde merkez ve çevre yoktur, ne kuzey ne güney vard›r, süper güçler olmad›¤› gibi, küçük ülkeler de yoktur. fiiir de müzik gibi her yerde patlar, t›pk› mantar gibi. Yüzy›llar boyunca Avrupa kendi kendine konufltu durdu, flimdi yorgun düflmüfl ve doygunlu¤a ulaflm›fl görünüyor. Do¤u Avrupa fliirinde bir aray›fla yöneliyor, yeniden ifltah›n› kazanmak için yoksullar›n edebiyat›nda bir aray›fla yöneliyor. Dünyan›n yoksullar›ysa kendi edebiyatlar›n› gelifltiriyorlar.

Derleyen: Siren ‹demen

kontrol noktalar›nda ve duvar›n dibinde insanlar ölüyor. Ama öldürülme rutin hale gelince, kimse öfkelenmiyor, isyan etmiyor; ›st›rap s›k›c› bir fley oluyor, dayan›flma da öyle. Dünya Berlin Duvar›’n›n y›k›l›fl›n› kutlad›, ki asl›nda küçük bir duvard›; ayn› dünya nas›l oluyor da ‹sraillilerin Filistinlilerin çevresine infla ettikleri 600 kilometrelik duvar› kabul edebiliyor? Bütün dünya Güney Afrika’daki apartheid rejiminin düflüflünü kutlad›; ‹srail’in flimdi ayn› rejimi Filistinlilere uygulamas›na ne deniyor? Bizler sadece iflgal alt›nda yaflam›yoruz, iflgal alt›nda hapishanede, hücrelerde yafl›yoruz. Hastaneye kadar gidemedikleri için kaç kiflinin kontrol noktalar›nda ölü¤ünü biliyor musunuz? Ya kaç kad›n›n çocu¤unu kontrol noktalar›nda do¤urdu¤unu? Bütün bunlar h›nç ve nefreti körüklüyor, insanlar› canavarlara dönüfltürüyor. Buna ra¤men, biz, ‹sraillilerle yaflamaya haz›r›z, tek yapacaklar› asgarî bir bedel ödemek: Gazze ve Bat› fieria’da bir Filistin devletinin varl›¤›n› tan›mak. Filistin Kurtulufl Örgütü’nün yöneticilerindendiniz, fliiri seçtikten sonra da halk›n›z›n davas›n› canla baflla savunmaya devam ettiniz. Siyasete dönmeyi düflünmüyor musunuz? Hiçbir Filistin yurttafl› siyasetten tamamen vazgeçti¤ini söyleyemez. Ama uzun bir süredir, benim Filistin siyasal hayat›nda resmî bir konumum yok. Resmî konum benim aç›mdan bir yük teflkil ediyordu, ac› veren bir yar›lma yafl›yordum. Gündüz yöneticilik, gece flairlik yapmay› beceremiyordum. fiiir

63


WILLIAM SAROYAN 100 YAfiINDA Onu bunu namussuz diye di¤erlerinden soyutlamak hakça de¤il. Ermeni nas›l ac› çekerse Türk de ac› çeker. Saçma iflte, ama bunu bilemezdim o zaman. Bilemezdim flu Türk dedi¤imiz insan›n zorland›¤› yola sapan, kendi halinde, dünya tatl›s› bir biçare oldu¤unu. Ondan nefret etmenin, ayn› hamurdan ç›kma Ermeniden nefret etmeye eflde¤er oldu¤unu. Ninem de bilmezdi, hâlâ da bilmiyor. Art›k bunun bilincindeyim ben, ama kaç para eder? Ben ne dersem diyeyim, dünyay› geri zekâl›lar sarm›fl durumda. “Ermenistan’›n Evlad› Antranik”

Varsa göreyim bakay›m dünyada bir kudretli el, bu milleti, bu kayda de¤mez halk›n oluflturdu¤u küçük kabileyi yok edecek. Bu halk ki tarihi sona ermifl, savafllar›n›n hepsini yenilgiyle kapatm›fl, binalar› unufak olmufl, edebiyat› bilinmez, müzi¤i duyulmaz, dualar› okunmaz. Hadi bakal›m, silin bu halk› yeryüzünden. Yine 1915 olsun y›l. Savafl sars›n dünyay›. Mahvedin Ermenistan’›. Bakal›m becerebilecek misiniz? At›n evlerinden, çöllere sürün. Ne ekmek verin ne de su. Yak›n evlerini, kiliselerini. Görün bakal›m yeniden yaflama dönmeyecekler mi. Görün bakal›m bir gün yine kahkahalarla gülmeyecekler mi. Görün bakal›m bir halk yeniden canlanmayacak m›, yirmi y›l sonra iki tanesi birahanede karfl› karfl›ya gelip kendi dillerinde gülüflüp sohbete dalmayacaklar m›. Hadi elinizden geliyorsa önleyin. Bakal›m dünyan›n o pek ulu düflüncelerini ti’ye almalar›na engel olabilecek misiniz, sizi gidi köp’o¤ullar›, iflte al›n size hoflbefl eden iki Ermeni, hadi onlar› da yok etmeyi deneyin bakal›m. “Sen Bir Ermeni Ben Bir Ermeni”


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.