Express91

Page 1

‹SRA‹L TÜRK‹YE AKRABALI⁄I • ALEV‹LER VE SOL, SOL VE ALEV‹LER • MUHAFAZAKAR KUfiATMAYA L‹BERAL DESTEK • ‹SLAM‹ BELED‹YEC‹L‹K • “TÜRK POL‹S‹” RAPORU • 30. YILINDA MARAfi KATL‹AMI 191254

SAYI: 2009/01

Ocak 2009

6 TL (KDV DAH‹L)

91 S Y O N A L E N T E R N A

fi A L A L A


“Sünnetsiz kirac› istemem” İzmirli pansiyon sahibi 63 yaşındaki Fatma Esmeray, hıristiyan kiracısına “ya sünnet ol ya da çık” deyince kiracı sünnet olmaya karar vermiş. (4 Ocak 1953 - Yeni Sabah) ‹zmirli pansiyon sahibi 63 yafl›ndaki Fatma Esmeray, müslüman sand›¤› Ürdünlü kirac›s›n›n h›ristiyan ve sünnetsiz oldu¤unu ö¤renince ç›karmak istemifl. Ya-

kup Rebadi adl› gencin sünnet olmak kofluluyla pansiyonda kalabilece¤ini söyleyen Fatma Han›m, genç adam›n bunu kabul etmesi üzerine tüm masraflar›n› üstlendi¤i bir de dü¤ün yapm›fl.

Habere göre, sünnet olan 28 yafl›ndaki Yakup Rebadi ise dü¤ünden sonra gazetecilere “olan biteni bir de babama anlatabilirsem dünyalar benim olur” demifl. Haz›rlayan: Murat Toklucu

Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H

AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE

“Kiralık kız”ın Türkiye macerası İngiltere’de hükümetin devrilmesine yol açın skandala adı karışan 19 yaşındaki Mandy Rice-Davies gazinoda sahneye çıkmaya başladığı İstanbul’da olay yaratmış. Hürriyet, 10 Ocak 1964’te, bir y›l önce ‹ngiliz hükümetinin devrilmesine yol açan “Profumo Skandal›”na ad› kar›flan Mandy Rice-Davies’in hayat›n› anlatan bir yaz› dizisine bafllam›fl. “Ben bir kiral›k k›z›m” ad› konulan ve bir hafta süren yaz› dizisinin duyurusunda “Kiral›k k›z Mandy, ünlü ‹ngiliz aktörler, atefleler, yüksek sosyete mensuplar›yla münasebetlerine dair hakikatleri aç›klayacak. Bunlar› utanarak anlatacak, ama kendini temize ç›karmaya çal›flmayacak” deniliyor. Yaz› dizisinde o dönem için epey müstehcen say›labilecek bol bol hikâye var. Yaz› dizisinin ard›ndan 19 yafl›ndaki genç kad›n›n Türkiye’de birden ünlü oldu¤unu fark eden ‹stanbullu bir gazinocu, Mandy’yle sahne anlaflmas› imzalam›fl. Mandy flubat ay›nda ‹stanbul’a gelip sahneye ç›km›fl. Bundan sonra bütün gazetelerde Mandy’yle ilgili haberler ç›kmaya bafll›yor. Tercüman, “‹stanbul’da bir gazinoda aç›k saç›k flark›lar söyleyerek diflili¤i-

ni teflhir eden kiral›k k›z Mandy’yi seyretmek isteyen erkekler yüzünden aile kavgalar› artt›” diye bir haber yapm›fl. Hürriyet Mandy’den “sülün endaml› genç k›z” diye söz ederken, Akflam Ankara kulislerinde “Acaba kiral›k k›z buraya gelse bizim hükümette de skandal ç›kar m›?” diye konufluldu¤unu yazm›fl. Mart ay›nda Mandy Ankara’da bir gazinoyla anlafl›nca ifller kar›flm›fl. 6 Mart tarihli Hürriyet’in haberinde “fiark› söylerken erkekleri heyecana getirdi¤i söyle-

nen Mandy Ankara’ya sokulmayacak. Bunun için yasal mazeret aranmaya baflland›” deniliyor. Emniyet Genel Müdürü mazeretleri flöyle aç›klam›fl: “S›k›yönetim Kanunu’na göre halk›n ahlâk›n› bozucu hareketleri yüzünden Ankara’ya sokulmas› mahsurlu görülmüfltür.” Bu geliflmeler üzerine Mandy’yle anlaflan Ankaral› gazinocu “‹stanbullular›n ahlâk› bozulmuyor da Ankaral›lar›nki niye bozulsun” diye sormufl hakl› olarak, ama Mandy’nin s›n›rd›fl›

edilmesine de karar verilmifl. Bu kez “ahlâk d›fl› hareket ve müstehcen flark›lar›yla halk›n ahlâk›n› bozarak Pasaport Kanunu’na muhalefet etti¤i” gerekçe gösterilmifl. Mandy’nin gidifline en çok Hürriyet’in üzüldü¤ü anlafl›l›yor. Gazetenin birinci sayfas›nda flunlar yaz›lm›fl: “Kiral›k k›z›n gidifli herkesi derinden üzdü. Havaalan›nda izdiham yaratan vatandafllar da, kendisine refakat eden polisler de ‘çok yaz›k, hiç de ahlâks›z birine benzemiyor’ diyorlard›. Mandy uça¤›na binmeden önce iki adet kaflar peynirli tost yedi. Kendisini ‹stanbul’a angaje eden gazino sahibi de Mandy’ye bir Türk bayra¤› hediye etti.”

Çingenelere zorla cellatlık görevi İdam cezalarının infazında cellat olarak kullanılan Çingeneler ilçeyi terk edince idam hükümlüsünün infazı ertelenmiş. (11 Ocak 1958 - Akşam) Afyon’un Dinar ilçesine bağlı bir köyde cinayet işleyen Bayram Çelik, idama mahkûm olmuş. Ama “Katil asılacak, Kıpti yok” başlıklı habere göre, genellikle zorla cellat yapılan Kıptiler (Çingeneler) cellatlık yapmamak için Dinar’ı terk ettiğinden ceza infaz edilemiyormuş. Haberin sonunda “civardaki illerden Kıpti aranacak, bulunmasa bile ceza sabaha karşı 4’te infaz edilecektir” deniliyor. İki gün sonra Çelik idam edilmiş, fakat celladın milliyeti hakkında bilgi yok.

“Başlık parasını belediye belirlesin” Kahramanmaraş’ta yaşayan bir grup erkek başlık paralarının çok yüksek olmasından yakınıp belediyeden yardım istemiş. (4/8 Ocak 1964 - Tercüman) Kendilerini “30 yaşını aşmış bekâr erkeklerin temsilcileri” diye tanımlayan yedi kişi, gazetelere ilan vererek belediyenin başlık parasında fiyat belirlemesini ve bundan yüksek başlık isteyen babaların cezalandırılmasını istemiş. “Bu yapılmazsa Maraş’ta genç kızlarımız evlenecek erkek bulamayacaklar” diyerek kendilerinden çok genç kızları düşündükleri imajı veren kurnazlara belediyenin ne yanıt verdiği bilinmiyor. Kentte dört gün içinde dört genç kızın sevdikleri erkeklerle kaçması, Tercüman gazetesine göre “genç kızların, evlenemeyen erkeklerin verdiği ilana müspet baktıkları” anlamına geliyormuş.

Kedi ticareti karakolluk oldu İzmir’den Denizli’ye kedi götürüp satanlarla kedilerin alıcısı arasında anlaşmazlık çıkmış... (14 Ocak 1959 - Milliyet) Denizli’deki kedilerin tarımda kullanılan ilaçlar nedeniyle toplu halde ölmesi ve ortalığı farelerin istila etmesi üzerine gazetenin “kedi tüccarı” dediği uyanık bir girişimci İzmirli “kedi toplayıcılarıyla” kedi satın almak üzere anlaşmış. İzmir’den dört ay boyunca kedi gelmesinde sorun çıkmamış. Ancak kedileri tanesi 50 kuruştan tüccara getiren toplayıcılar, Denizli’de sandıklarından daha büyük talep olduğunu fark edip fiyatı 5 liraya (500 kuruş) çıkarmış. Taraflar kavga edip düştükleri karakolda barıştırılmış ve kedi başına 2 liraya yeni bir anlaşma yapmaları sağlanmış.


MERAM 91: ‹SRA‹L-TÜRK‹YE AKRABALI⁄I VE

Siyonist soyk›r›m srail uçaklar›n›n Gazze’yi bombalamaya bafllad›klar› haberi geldi¤inde Yavuz Selim vard› akl›m›zda. Çünkü kula¤›m›zda, 2008 Türkiye’sinde, ‹stanbul-Sultanbeyli’de cemevi açmak için mücadele eden Sadegül Çavufl’un sözleri yank›lan›p duruyordu: -Mahallenin eskiden Baflaran olan ad› Yavuz Selim diye de¤ifltirilmifl... -Buna karfl› imza toplad›k. Belediye baflkan› aç›klama yapt›: “Yavuz Selim’e laf edenin aln›n› kar›fllar›m.” -Bütün Aleviler bilir mi Yavuz Selim’in kim oldu¤unu? -Yavuz Selim’in k›rk bin Alevinin katili oldu¤unu herkes bilir. Sultanbeyli’nin belediye baflkan› Yavuz’a laf ettirmez tabii. O Yavuz ki, Alevileri katletmekle yetinmemifl, Araplar› k›l›çtan geçirip “kutsal topraklar”› alm›fl, halifeli¤i Osmanl›’ya cebren intikal ettirmiflti. Bu topraklardaki Sünni hakimiyeti onunla bafllam›flt›. Herhalde ‹ttihad-Terakki’nin paflalar› da Yavuz Selim’e laf ettirmezdi. Onlar da az yavuz de¤ildi, Cemal Araplar› katletmiflti, Talât Ermenileri, Enver ise Pan-Türkizm için kollar› s›vam›flt›. ‹ttihadç›lar›n kendilerine biçtikleri misyon siyonistlerinkinden pek farkl› de¤ildi. Kutsal kitab›n de¤ilse de, tarihin vaad etti¤i topraklar› geri alacaklar, millî bir devlet kuracaklard›. O topraklardaki gayr› millî unsurlar için de bir çare bulunacakt› elbette. AKP’nin Milli Savunma Bakan› Vecdi Gönül’ün Kas›m 2008’de Brüksel’de yapt›¤› konuflmay› hat›rlayal›m: “E¤er Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün ayn› millî devlet olabilir miydi?” Vecdi Gönül’ün hat›rlatt›¤› “flanl› tarihimiz”den bak›nca, ‹srail’in Filistin politikas› ne kadar tan›d›k geliyor. Bask›n Oran, Gönül’ün sözlerini NTV’ye flöyle de¤erlendirmiflti: “Yabanc›lar bu sözleri duyunca ak›llar›na Yugoslavya’daki etnik temizlik gelmifltir. Gerçi Türkiye Cumhuriyeti bu ifli kanl› yapmad›, Osmanl› gibi. Osmanl›, 1915’te kanl› bir etnik temizlik yapm›flt›. Ama 1923 mübadelesi de etnik ve dinsel temizliktir.” Gönül’ü dinleyen bat›l› diplomatlar›n akl›na sadece Bosna de¤il, Filistin de gelebilirdi –‹srail’e bu kadar yak›n durmasalard›, gelirdi mutlaka. ‹srail’i yöneten siyonistler de Gönül ve ‹ttihadç› selefleri gibi düflünüyor: Filistinliler devam etseydi, bugünkü millî devlet olabilir miydi? ‹srail devleti, henüz tam manas›yla “olmad›”, zira ‹srailli muhalif Uri Avnieri’nin deyifliyle, “1948 savafl› bitmedi, çünkü Filistin topraklar›n›n sadece yüzde 78’i ‘kurtar›lm›fl’ durumda.” Bir baflka muhalif ayd›n›n, Israel Shahak’›n dikkat çekti¤i gibi, ‹branicede, bu ba¤lamda kullan›lan kelime, “kurtarma” de¤il, “geri alma”. Arta kalan

19 Ocak Kolektifi’nin Hrant Dink cinayetinin ikinci y›l dönümü için haz›rlad›¤› afifl

• Şehir Hatları . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Tekstilde küresel mücadele . . . . . . .8 • Türkiye’de polis şiddeti . . . . . . . . . 9 • Gülen cemaati ve iberaller . . . . . . 12 • AKP’nin belediyeciliği . . . . . . . . .16 • Sulukule’ye alternatif plan . . . . . . 20 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . 23 • Kıraat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30 • Dumanı Üstünde

. . . . . . . . . . . 31

• Sedat Peker olmak . . . . . . . . . . . 32 • Maraş katliamı . . . . . . . . . . . . . . 35 • Alevi dosyası . . . . . . . . . . . . . . .38 • Meşin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . .48 • Müzik Dolabı . . . . . . . . . . . . . . .52 • Küba devriminin 50. yılı . . . . . . . 54 Abdurrahim Soğan, Ali Kesgin, Alican Tayla, Arslan Eroğlu, Asena Günal, Aykut Kılıç, Ayşe Çavdar, Ayşegül Oğuz, Baran Özdemir, Batu Boran, Batur Gökçeer, Bilge Ceren Şekerciler, Çiğdem Öztürk, Didem Danış, Erdir Zat, Erkan Özkay, Feza Kürkçüoğlu, Fırat Genç, Gönül Kıvılcım, Hakan Lokanoğlu, Haziran Düzkan, HknKrtsh, Hüseyin Ustaoğlu, İlker Aksoy, İrfan Aktan, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Mustafa Yılmazçelik, Ogan Güner, Onur Yazıcıoğlu, Özay Selmo, Pelin Özer, Pınar Öğünç, Pınar Uygun, Reha Öztunalı, Saner Şen, Sinan Yusufoğlu, Siren İdemen, Sungu Çapan, Şahan Nuhoğlu, Tora Pekin, Tuna Kuyucu, Tuncer Erdem, Ulaş Gürşat, Ulaş Özdemir, Ulus Atayurt, Yasemin Akıncı, Yasin Kaya, Yücel Göktürk, Zeynep Özdal baskı Ezgi Matbaacılık, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / İstanbul Tel: 0212 452 23 02 basım yeri ve tarihi İstanbul, Ocak 2009 dağıtım Doğan Dağıtım A.Ş. yönetim yeri: Süslü Saksı Sok. no: 5/3 Beyoğlu - İstanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com yıl 6 sayı 91 Ocak 2009 imtiyaz hakkı Bilge Ceren Şekerciler sorumlu yazıişleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜRELİ YAYINDIR. AYDA BİR YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

yüzde 22’nin geri al›nmas› için Filistinlilerin “‹srail ülkesi”nde devam etmemesi gerekiyor. Siyonizmin özü bu. 1938’de Ben-Gurion’un dedi¤i gibi: “Devletimizin kurulmas›yla güçlenece¤iz, Filistin’in tamam›na yay›laca¤›z.” Ve 1967’de, “Alt› Gün Savafl›”n›n komutan› Mofle Dayan’›n dedi¤i gibi: “Babalar›m›z 1947 BM Plan›’n›n s›n›rlar›na (Filistin’in yüzde 56’s›), bizim kufla¤›m›z 1949’daki s›n›rlara (Filistin’in yüzde 78’i), Alt› Gün kufla¤› ise Suveyfl’e, Ürdün’e, Golan’a ulaflt›. Daha bitmedi, nihaî s›n›r bu de¤il.” Siyonizmin özü bu. Ama bu, yahudilikle eflanlaml› de¤il. ‹srailli muhalif tarihçi Ilan Pappe’nin dedi¤i gibi, “mesele din de¤il, siyonizm.” Yahudilikle eflanlaml› olmad›¤› gibi, yahudili¤i tahrip eden bir ideoloji. Anti siyonist haham, Leilebe Wiesfisch’in ifadesiyle, “Nazizm yahudili¤i madden tahrip etti, siyonizm ise manen.” Siyonizm: Irkç›l›¤›n ideolojisi Siyonizm siyasal bir ideoloji, ‹ttihadç›l›kla, Turanc›l›kla, Türk-‹slam senteziyle akraba bir ideoloji. Yaln›z onlarla de¤il, Apartheid’la ve hatta Nazizmle akraba. Abart›l› m› geldi? Einstein’›n 1948 tarihli mektubuna, ‹srail’in ilk tar›m bakan› Aharon Cizling’in kabine toplant›s›nda söylediklerine, Mandela’n›n yahudi yoldafl› ve ANC hükümetinin bakan› Ronnie Kasrils’in yorumlar›na gelmeden önce Ilan Pappe’nin tan›m›na bakal›m: “Siyonizm, d›fllaman›n, ›rkç›l›¤›n, ihraç etmenin ideolojisidir.” Bu bu tan›m›n devam›ndaki saptama, az önce de¤indi¤imiz akrabal›¤› da do¤ruluyor: “Bu ideoloji, iç ve d›fl politikada ordunun belirleyici rol oynamas›na yol aç›yor. ‹srail, ordusu olan bir devlet de¤il, devleti olan bir ordu olarak tan›mlanabilir.” Peki, bu “‹srail ülkesi” neresi, Filistinlilerin “orada devam etmemesi” için neler yap›ld›, yap›l›yor? 1897’de, Basel Konferans›’nda toplanan siyonist liderler Filistin’de bir yahudi devleti kurulaca¤›n› ilan etmiflti. Siyonizmin fikir babas› Theodore Herzl, hat›ra defterinde flöyle diyecekti:“Konferans›n özeti flu: Yahudi devletini kurdum. Bugün bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Ama, befl y›l sonra de¤ilse de, 50 y›l sonra bu devletin kuruldu¤unu herkes görecek.” Herzl, sadece bir y›l yan›ld›, hayali 51 y›l sonra, 1948’de gerçekleflti. Siyonistlere göre, ‹srail yaln›zca yahudilerin ülkesi olmal›yd›. Bunu, ‹srail’in ilk cumhurbaflkan› Chaim Weizmann, daha 1919’da, veciz bir ifadeyle özetlemiflti: “‹ngiltere ne kadar ‹ngilizse, ‹srail de o kadar yahudi olacakt›r.” Peki, Filistinliler ne olacakt›? Basel Konferans›’n›n ard›ndan Filistin’e giden Viyanal› hahamlar, “gelin güzel, ama evli” demiflti. Ama Herzl’in daha

1895’te, hat›rat›na yazd›¤› sat›rlar çareyi gösteriyordu: “Oradaki çulsuz halk› s›n›r›n ötesine püskürtmenin yolunu bulmal›y›z. Gerek toprak istimlak›, gerekse tehcir ihtiyatla yap›lmal›d›r.” Dünya Siyonist Örgütü üyesi ve Likud (ve Ariel Sharon’un 2005’te Likud’dan ayr›larak kurdu¤u Kadima) çizgisinin ideolojik önderi Vladimir Jabotinsky, “halk›m›z›n ezici ço¤unlukta oldu¤u bir topra¤a ihtiyac›m›z var” dedikten sonra, siyonist rotay› çiziyordu: “Segregation (›rk ayr›m›) kelimesinden korkmamak gerekiyor. ‹slam ruhu ‹srail ülkesinden süpürülmelidir.” Nazi suçlar› Bu ideoloji, iki silahl› örgütün k›lavuzuydu. Biri, 1935’te Menahim Begin –ayn› Begin 1977’de baflbakan olacakt›– taraf›ndan kurulan Irgun’du. Kadima’n›n yeni baflkan›, eski Mossad’ç›, müstakbel baflbakan Tzipi Livni’nin anne ve babas›n›n militan› oldu¤u Irgun’u, Albert Einstein, 1948’de New York Times’a yazd›¤› mektupta flöyle tan›ml›yordu: “Örgüt yap›s›, metodlar›, siyasal felsefesi Nazi ve faflist partilerle akraba.” Di¤er örgüt Stern Gang’d›, 1983-84 ve 1986-1992’de baflbakanl›k yapan ‹shak Shamir taraf›ndan kurulmufltu. Stern Gang’›n silahl› eylemlerinden biri Kont Folke Bernadotte suikastiydi. O Bernadotte ki, II. Dünya Savafl›’nda ‹sviçre K›z›lhaç’›n›n baflkan› olarak 15 bin yahudiyi Nazi kamplar›ndan kurtarm›flt›. Dolay›s›yla, 1948 may›s›nda, BM taraf›ndan arabulucu atanmas›na ‹srail yönetimi itiraz etmemiflti. ‹srail’in kuruluflundan iki ay önce, 10 Mart 1948’de, Telaviv’de toplanan siyonist liderler, “Dalet Plan›” adl› bir askerî operasyon düzenleme karar› alm›flt›. Haziran ay›na gelindi¤inde, 370 bin Filistinli topraklar›ndan sürülmüfltü. 18 A¤ustos’ta ‹srail hükümetinin, Ben-Gurion baflkanl›¤›nda yapt›¤› toplant›da, 286 köyün boflalt›ld›¤› beyan edildi. Boflalt›lan son köy Al-Majdal’d›, ad› de¤ifltirilip Aflkelon yap›lacak, zaman içinde büyücek bir kent haline gelecek ve Hamas roketlerinin hedeflerinden biri olacakt›. Kont Bernadotte, “taraflar” aras›nda ateflkesi sa¤lamak için BM arabulucusu olarak Filistin’e gönderilmiflti. “Taraflar”, yani silah zoruyla Filistinlileri topraklar›ndan süren ‹srail ve buna direnen “teröristler”. Filistinlilerin evlerinden, köylerinden, yurtlar›ndan sökülüp at›lmas›na tan›k olan Bernadotte flöyle diyecekti: “Yahudi göçmenler ak›n ak›n Filistin’e gelirken, Filistinli masum kurbanlar›n yerlerine, yurtlar›na dönme hakk›n›n reddedilmesi, en temel adalet ilkelerine ayk›r›d›r.” Bernadotte bu tavr›n›n bedelini, 17 Eylül 1948’de Stern Gang’›n suikastine kurban giderek ödeyecekti. 1948’in sonuna gelindi¤inde, teh-

3


cir edilen Filistinli say›s› 780 bin, imha edilen köy say›s› 530, boflaltt›r›lan kent say›s› 11’di. ‹srail’in ilk cumhurbaflkan› Chaim Weizmann, elde edilen sonucu flöyle yorumlayacakt›: “Mucizevî bir temizlik.” Ama, bu etnik temizlik, tar›m bakan› Aharon Cizling’in yahudili¤ini, haham Wiesfisch’in deyifliyle söylersek, fena tahrip etmiflti. 17 Kas›m’daki kabine toplant›s›nda flu tarihî sözleri söylecekti: “Ruhum ac›yor. Nereden gelip nereye gitti¤imize inanam›yorum. Nazi kelimesi Britanyal›lar için kullan›ld›¤›nda karfl› ç›km›fl›md›r, Britanyal›lar›n Nazi suçlar› ifllemifl olmalar›na ra¤men. Ama flimdi yahudiler de Naziler gibi davran›yor. Bütün varl›¤›m sars›ld›.” Basel Konferans›’n›n topland›¤› 1897’de Filistin’deki nüfusun yüzde 95’ini Filistinli Araplar oluflturuyordu, topraklar›n yüzde 99’u da onlar›n mülküydü. Bu hakikat, siyonistlerin umrunda de¤ildi. Nitekim, 1969-1974 döneminde baflbakanl›k yapan Golda Meir flöyle diyecekti: “Sanki Filistinli diye bir halk varm›fl da, onlar› kovup ülkelerini alm›fl›z. Öyle bir halk yoktu.” ‹shak Shamir’e göre ise, öyle bir halk vard› ama, meflru de¤ildi: “Onlar çöl mahlûkat›, meflru bir halk de¤il.” ‹srail’in kurulufluna giden yolun ilk resmî ad›m›, Basel Konferans›’ndan 20 y›l sonra, 2 Kas›m 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’yla at›lm›flt›. Britanya D›fliflleri Bakan› Arthur Balfour’un imzas›n› tafl›yan deklarasyonda, “Majestelerinin hükümeti Filistin’de yahudiler için bir yurt kurulmas›ndan yanad›r” deniyordu. Üç y›l sonra, San Remo anlaflmas›yla Filistin’in Britanya mandas›na geçmesi üzerine, majestelerinin müstakbel baflbakan› Winston Churchill, “Britanya hükümeti, Filistin’de yahudiler için bir yurt oluflturmay› sorumlulu¤u addeder” diyecekti. ‹kinci ad›m, 1937 tarihli Peel Komisyonu raporuydu. Bu rapor, Filistin’in ikiye bölünerek iki devlet haline getirilmesini öngörüyordu. Filistin topraklar›n›n yüzde 5.5’i Yahudilere aitti, ama kuracaklar› devlet, ülkenin yüzde 40’›n› kaps›yordu. Bu plana isyan eden Filistinliler Britanya’n›n demir yumru¤uyla karfl›laflt›. Sonuç befl bin ölü, 15 bin yaral›yd›. Siyonistlerin Peel raporuna bak›fl›n› Ben-Gurion flöyle özetlemiflti: “Önerilen yahudi devleti, siyonizmin amac›ndan uzakt›r, ancak önemli bir aflamad›r. En k›sa sürede tarihî amac›m›za ulaflacak güce kavuflaca¤›z.” Ayn› y›l toplanan 20. Siyonist Kongre’de “tarihî amaca” nas›l ulafl›laca¤› hararetle tart›fl›lm›flt›. Chaim Weizman’in, “20 y›lda 100 bin Filistinli tehcir edilebilir, bu da y›lda befl bin kifli eder” ifadesine, Yahudi Ulusal Vakf›’n›n temsilcisi Selig Soskin itiraz etmiflti: “Bu kadar az say›da Arab›n, bu kadar uzun bir süreye yay›lan tehciri, arzulad›¤›m›z sonucu, ülkenin ikinci s›n›f yurttafllar›n yükünden kurtulmas›n› geciktirir.” Soskin’e göre, “250 bin Filistinli, müstakbel ‹srail’den tehcir edilmeliydi.” 1920’lerden 1930’lara Filistin’e dev bir göç ak›n› olmufl, Filistin halk› bu istilaya ayaklan›nca Britanya mandas› 1930’da göçün s›n›rlanmas› için ça¤r› yapm›fl, an-

4

cak siyonist tepkiler karfl›s›nda ›srarc› olmam›flt›. Sadece 1932-1935 aras›nda Filistin’deki yahudi nüfus yaklafl›k 15 kat artm›fl, 9.553’ten 144.093’e ç›km›flt›. 1938’de, siyonist yay›lmac›l›¤a karfl›, Gandi’nin dünya kamuoyuna yapt›¤› uyar›, mihenk tafl›yd›: “Arap nüfusu azaltma yoluyla Filistin’i k›smen veya tamamen yahudilerin yurdu haline getirmek insanl›¤a karfl› ifllenen bir suç olacakt›r.” Gandi’nin uyar›s› II. Dünya Savafl›’n›n arefesinde, 1939 may›s›nda, Britanya Peel raporundan geri ad›m atacakt›: “Filistin’de iki ayr› devlet kurulmas›n›n pratik bir çözüm olmad›¤›n›, on y›l içinde (yani Britanya mandas›n›n sona erdi¤i tarihte) tek bir ba¤›ms›z devletin kurulmas›n› ve Filistinlilerle yahudilerin yönetimi paylaflmas›n› amaçl›yoruz.” “Beyaz Belge” diye adland›r›lan bu beyan, II. Dünya Savafl›’ndaki Nazi barbarl›¤› ve yahudilerin u¤rad›¤› soyk›r›m nedeniyle hükmünü yitirecek ve savafl sonras›nda New York’ta toplanan Biltmore Konferans›’nda Britanya, “Nazilerden kaçan yahudileri s›¤›naktan yoksun b›rakmakla” suçlanacakt›. Halbuki, savafl bitmifl, Naziler teslim olmufl, Avrupa’daki yahudiler müttefik kuvvetlerin korumas› alt›na al›nm›flt›. Biltmore deklarasyonu, mant›kî tutars›zl›¤›na ra¤men, ABD baflkan› Truman taraf›ndan onayland›. Truman, Britanya’dan 100 bin Avrupal› yahudiyi Filistin’e yerlefltirmesini de istemiflti. Bunda yaklaflan baflkanl›k seçimlerinin de pay› vard›. Nitekim, bu politikas›n› elefltiren Arap diplomatlara, “beyler, kusura bakmay›n, siyonizmin baflar›l› olmas›n› dört gözle bekleyen yüzbinlerce seçmenim var, ama yüzbinlerce Arap seçmenim yok” diyecekti. 1 Eylül 1947, Filistin’in kaderinin mühürlendi¤i tarihti. Birleflmifl Milletler Filistin Özel Komitesi, Filistin’in ikiye bölünmesine, nüfusun yüzde 63’ünü oluflturan Filistinlilere topra¤›n yüzde 38’inin verilmesine, geri kalan yüzde 62’de de ‹srail’in kurulmas›na karar verdi. 29 Kas›m 1947’de, BM Genel Kurulu, Filistin’in bölünmesini onaylad›. 33 kabul oyuna karfl›l›k, 13 red vard›, 10 ülke de çekimser kalm›flt›. Türkiye’nin oyu red, Britanya’n›nki çekimserdi. ‹srail s›n›rlar› içinde kalan nüfusun, 498 bini yahudi, 407 bini Filistinliydi. Siyonistler, nüfustaki bu “dengesizli¤i” yahudi göçüyle, Filistinlilerin tehciriyle ve katliamlarla giderecekti. 29 Kas›m’daki BM oylamas›n› müteakip, Aral›k 1947’den Ocak 1949’a 31 katliam yap›ld›. Mofle Dayan “babalar›m›z 1947 BM Plan›’n›n s›n›rlar›na, bizim kufla¤›m›z 1949 s›n›rlar›na ulaflt›” derken kastetti¤i buydu. Bu katiamlar›n en ünlüsü olan Deir Yassin’in 60. y›ldönümünde, Güney Afrika yurttafl› ve ANC hükümetinin bakan› Ronnie Kasrils, Electronic Intifada’da flu sat›rlar› kaleme alm›flt›: “Bundan 60 y›l önce, Johannesburg’da büyüyen 10 yafl›ndaki bir çocuk olarak ‹srail’in kuruluflunu kutlam›flt›m. ‘Arap fliddetine karfl› verilen nefs-i müdafaa mücadelesinde’ vuku bulan dramatik olaylar› sorgulamadan kabullenmifltim. Ancak,

apartheid’a karfl› mücadeleye kat›ld›¤›mda, Filistinlilerin direnifliyle ANC aras›ndaki benzerli¤i farkettim. ‹kisi de ›rkç›l›¤a ve sömürgecili¤e karfl› mücadele ediyordu. Filistinlilerin mahkûm edildi¤i kaderi ve yap›lan katliamlar› ö¤rendi¤imde tepeden t›rna¤a sars›ld›m. Özellikle de, ‹srail’in kuruluflundan bir ay önce, Deir Yassin’deki katliam› görgü tan›klar›n›n ifadelerinden okudu¤umda. 9 Nisan 1948’de, Telaviv yolu üzerindeki o köyde, 254 kad›n, erkek, çoluk çocuk, siyonistler taraf›ndan hunharca katledilmiflti. Katliam›n gerekçesi Telaviv yolunu emniyet alt›na almakt›. Bu, bat› medyas›n›n ilgi gösterdi¤i bir katliam oldu¤u için siyonistler inkâr edemediler. Deir Yassin’de olanlar, Filistin’in baflka yerlerinde olanlar›n aynas›yd›. 17 Kas›m 1948’de, ‹srail’in tar›m bakan› Aharon Cizling, yap›lanlar› “yahudiler Naziler gibi davran›yor” diye elefltirmifl, ancak ifllenen suçlar›n gizlenmesine iliflkin hükümet karar›n› desteklemiflti. Yahudi soyk›r›m›ndan sadece üç y›l sonra böyle bir barbarl›¤›n teflhir edilmesi ‹srail devleti için büyük bir utanç olacakt›. Dolay›s›yla, hakikatin ser verip s›r vermemekle ve dezenformasyonla perdelenmesi gerekiyordu. ‹srail’in kendisini savunma hakk›, orant›s›z güç kullan›m›n› ve her türlü direnifle kolektif cezaland›rmay› meflrulaflt›ran bir kalkan olarak kullan›lageldi ve ‹srail kan dökmeyi sürdürdü. 1950’lerde Kfar Kass›m ve Kibya, 1960’larda Samoa, 1976’da Galile, 1982’de Sabra ve fiatila, 1999’da Kfar Kana, 2000’de Wadi Ara, 2002’de Cenin ‹srail katliamlar›n›n sadece baz›lar›. Mart 2008’de, bir hafta içinde Gazze’de katledilen 120 Filistinli –bu say›n›n üçte biri çocuk– ‹srail’in utanç dolu geçmifliyle bugününü buluflturan kanl› yolun kilometre tafllar›ndan biri.” Bir strateji olarak soyk›r›m Bundan yaklafl›k iki buçuk y›l önce, 2 Eylül 2006’da, Ilan Pappe, Electronic Intifada’daki yaz›s›na, “Gazze’de soyk›r›m yaflan›yor” diye bafll›yordu. “Günde ortalama sekiz Filistinli ‹srail sald›r›lar›yla can veriyor” diye devam ediyor ve bu soyk›r›m politikas›n› ‹srail’in Gazze’de bir strateji gelifltirememesine ba¤l›yordu. Bat› fieria’da ifl kolayd›, parçal› bir yap› vard›, Filistinliler “‹srail denizi”nde tak›mada gibiydi, yahudi yerleflimleriyle yan yana yafl›yorlard›. Hem tecrit edilebiliyorlar, hem de tedrici bir etnik temizli¤e tabi tutulabiliyorlard›. Ayr›ca, Bat› fieria’da ‹srail’e ve ABD’ye biat eden Mahmud Abbas yönetimi vard›. Gazze ise, bat›da Akdeniz, güneyde M›s›r, kuzeyde ve do¤uda ‹srail aras›na s›k›flm›fl durumdayd›. Bat› fieria gibi bir hinterlanda sahip de¤ildi, Gazze halk›n›n gidebilece¤i bir Ürdün yoktu. Dolay›s›yla, ‹srail Bat› fieria’daki gibi etnik temizlik yapam›yordu. Ayr›ca, Gazzeliler, Bat› fieria’daki Filistinliler gibi “‹srail denizi”nin içinde de¤ildi: Bat› fieria, küçük gettolar toplam›yd›, Gazze ise, Pappe’nin deyifliyle “bafll›bafl›na bir mega getto”ydu. Haliyle, ‹srail ordusu Gazze halk›n›n gündelik hayat›n› denetim-gözetim alt›nda tutam›yordu. Dahas›, orada Bat› fieria’daki gibi yumuflak bafll›

bir yönetim yoktu, “terörist” Hamas vard›. Üstelik demokratik yoldan yönetime gelmiflti. ‹srail’in tek seçene¤i vard›: Gazze’yi, Pappe’nin deyifliyle, bir “mega hapishane”ye çevirmek. Ne var ki, “mahkûmlar”›n rahat durmaya niyeti yoktu, ‹srail de soyk›r›ma baflvuruyordu. Son Gazze sald›r›s›ndan alt› ay önce, 16 Haziran 2008’de Ilan Pappe, flu de¤erlendirmeyi yap›yordu: “Soyk›r›m politikas›n›n strateji yoklu¤undan kaynakland›¤›n› söylüyordum. ‹srail ordusu Gazze’yle ne yapaca¤›n› bilmedi¤i için, Filistinliler ne zaman hapsedilmiflliklerine baflkald›rsa, refleks olarak kitlesel katliamla karfl›l›k veriyordu. Giderek t›rmanan katliamlar, 2008 Mart’›n›n ilk günlerinde 100’ü aflk›n Filistinlinin hiçbir ay›r›m yap›lmadan öldürülmesiyle birlikte, ‘soyk›r›m’ s›fat›n› ne yaz›k ki do¤ruluyordu. Ama, soyk›r›m henüz bir strateji de¤ildi. Ancak son günlerdeki geliflmeler gösteriyor ki, ‹srail art›k soyk›r›m› bir strateji olarak benimsiyor. Çünkü, Hamas ‘mega hapishane’ sistemine direniyor. ‘Mahkûmlar›’ havadan ve karadan bombalayarak ya da ekonomik olarak bo¤arak öldürmek, seçilen cezaland›rma eyleminden kaynaklanan kaç›n›lmaz sonuçlar de¤il sadece, ayn› zamanda arzulanan sonuçlar. Sderot’un bombalanmas›, bu stratejinin kaç›n›lmaz oldu¤u kadar arzulanan sonuçlar›. Kaç›n›lmaz, çünkü cezaland›rma operasyonlar›, direnifli yok edemedi¤i gibi, misilleme do¤urur genellikle. Misilleme de, cezaland›rma operasyonlar›n›n gerekçesini yarat›r. Yak›n gelecekte, Bat› fieria’daki ‘aç›khava hapishanesi’nde benzer bir direnifl olursa, oras› da ayn› muameleye maruz kalacakt›r. Çünkü, bu stratejinin mant›¤› mahkûm say›s›n› azaltmakt›r. Bunu, etnik temizlik, sistematik katliam ve ekonomik olarak bo¤ma yollar›yla yapacakt›r.” “Hayata Dönüfl” operasyonu 27 Aral›k 2008’de bafllayan Gazze sald›r›s› bu stratejinin kaç›n›lmaz sonucu. 19 Aral›k 2003’ü hat›rlayal›m, “Hayata Dönüfl” operasyonunu. “Teröristler” hapishane koflullar›na isyan edince tepelerine bombalar ya¤d›r›lm›flt›. Sonuç, onlarca ölü, yüzlerce yaral›yd›. Böyle bir operasyona “Hayata Dönüfl” ad›n› vermek ‹srail devletini k›skand›rcak cinstendi. Ne de olsa Yavuz Selim’den ‹ttihadç›lara, 12 Eylül’cülerden Ergenekonculara, siyonistleri aratmayan bir gelenek söz konusu. Tayyip Erdo¤an hakl›: ‹srail’in bizim tarihimizden ö¤renecek çok fleyi var. “Gazze “operasyonu”nu ‹sraillilerin yüzde 81’i tasvip ediyor. Yani yüzde 19’u karfl›. Türkiye’deki “özür kampanyas›”n›n imzac›lar› 26 bin dolay›nda. Bu yaz›da al›nt›lad›¤›m›z Pappe, Avnieri, Shahak, Wiesfisch gibi ayd›nlar, Türkiyeli olsalard›, çoktan Hrant Dink’in ve onun gibi nicelerinin kaderini paylaflm›fl olurlard›. “Neredeyiz” diye sorman›n tam zaman›. Filistin için, özür kampanyas› için, Hrant Dink için, Susurluk ve Ergenekon için, muhafazakâr kuflatma için, yerel yönetimler için: Neredeyiz?


‹STANBUL– “Bir süreden beri, de¤iflik çevreler ve bireyler aras›nda sürdürülen, genel olarak Çat› Partisi tart›flmalar› olarak bilinen politik aray›fl çabalar›n›, genifl bir bileflenle, bir forumda olgunlaflt›rman›n yararl› olaca¤›ndan hareket eden bizler, sizi 20-21 Aral›k 2008 tarihinde ‹stanbul’da düzenleyece¤imiz toplant›ya, kiflisel katk›lar›n›z› sunmak üzere davet ediyoruz.” Çat› Partisi olarak adland›r›lan ve en genel ifadesiyle ezilenler sath›nda genifl bir demokrasi cephesi oluflturmay› hedefleyen birlik çabalar›, birkaç y›ld›r niyet olarak Türkiye solunun gündemindeydi. Bu niyetin somut bir ihtimale dönüflmesinin yolu, 22 Temmuz seçimleri sonras›nda aç›ld›. DTP çevrelerinin inisiyatifiyle dile gelen ilk ça¤r›, en genifl anlam›yla Türkiye solunu temsil etti¤i düflünülen kesimleri Kürt hareketiyle bir araya getirerek mevcut statükoya alternatif oluflturacak genifl bir demokratik birli¤in hayata geçirilmesini hedefliyordu. ‹lk sene, daha çok gruplar aras›ndaki ikili görüflmelerle geçti. Bu görüflmelerin belli bir olgunlu¤a eriflti¤i kan›s› hâs›l oldu¤unda, ulusal çapta yayg›n bir geniflleme çal›flmas›n›n bafllat›lmas› arzusuyla merkezî bir toplant› fikri ortaya ç›kt›. Ayhan Bilgen, Bilge Contepe, Murat Çelikkan, Ayd›n Çubukçu, fiebnem Korur Fincanc›, Cengiz Güleç, Veysi Sar›sözen, Sennur Sezer, Zeynep Tanbay ve Nazan Üstünda¤’dan oluflan grubun ça¤r›s›n› yapt›¤› toplant›, gelinen aflaman›n ifadesi... ‹ki güne yay›lan toplant›n›n ilk günü program›n ne türden ilkeler üzerine oturmas› gerekti¤ine, ikinci günün ilk yar›s› ise örgütlenme modellerine dair tart›flmalara ayr›lm›flt›. Serbest kürsü formunda düzenlenen bu bir buçuk günün sonucunda, elbette ki, nihayete erdirilmifl bir parti program› ve ayr›nt›land›r›lm›fl bir örgüt flemas›n›n a盤a ç›kar›lmas› de¤il, daha çok bu iki bafll›k alt›nda dile gelen e¤ilimlerin ve üzerinde mutabakat sa¤lanan ilkelerin ortak bir bildirgede toplanmas› hedeflenmiflti. ‹kinci günün sonunda taslak olarak ortaya ç›kar›lan bildirgeye son hali verilecek, bildirgeyi kamuoyuna duyuracak imzac›lar listesi kesinlefltirilecek ve böylece Çat› Partisi, bileflenlerini geniflletme maksad›yla bir sonraki ad›m›n› atacakt›. ‹ki güne yay›lan bu yo¤un mesaiye kat›lmak için ça¤r›c›lar›n davetine icabet eden yaklafl›k 200 kiflilik topluluk aras›nda DTP, EMEP ve SDP gibi halihaz›rda sürecin aktif kat›l›mc›s› olaca¤›n› duyuran partilerin temsilcileri d›fl›nda,

fiEH‹R HATLARI EHP, Sosyalist Parti (Giriflimi), SEH, Antikapitalist, ÖDP (daha do¤rusu ÖDP’nin Ufuk Uras çevresinde toplanan kanad›) gibi sosyalist parti ve çevrelerin, Alevi derneklerinin, iflçi ve memur sendikalar›n›n, kad›n örgütlerinin, demokrat/devrimci Müslüman çevrelerin ve ekoloji hareketinin temsilcileri vard›. Salonda bir araya gelenlerin bir k›sm› kendilerini aktif kat›l›mc› olarak tan›t›rken, bir k›sm› da aktif gözlemci ya da sadece destekçi oldu¤unu aç›klamay› tercih etti. Yap›lan konuflmalarda tekrar edilegelen noktalar› ve üzerinde büyük ölçüde mutabakat sa¤land›¤› anlafl›lan argümanlar› giriflimin muhataplar›n›n toplant› öncesinde farkl› mecralarda dile getirdikleriyle bir arada düflündü¤ümüzde, niyet edilen birlikteli¤in programatik ve örgütsel yap›s›na dair kimi ipuçlar›n› yakalamak mümkün. Buna göre, yap›lan ilk tespit, hem ulusal düzeyde Türkiye’de, hem bölgesel anlamda Ortado¤u’da, hem de küresel ölçekte tüm dünyada sistemin bir kriz dönemi içinde oldu¤u ve bu krizin güçlü bir muhalefete nesnel bir imkân, bir potansiyel do¤urdu¤u. Ülkenin siyasî denklemleri aç›s›ndan bunun tercümesi, statükonun AKP ve CHP’de ifadesini bulan iki yüzü aras›nda bir kilitlenmenin yafland›¤›, bu kilitlenmenin mant›ksal sonucu Kürt sorununun giderek daha da fliddetlenerek toplumsal bir çat›flmaya ilerleyece¤i öngörüsü. Bu nesnel imkân›n ve paralelinde toplumsal bir çat›flma riskinin zorlamas›yla giriflimin bir an önce ilerlemesi gerekti¤i birçok defa tekrarland›. Çat› Partisi’nin kendisini kuvveden fiile geçirmeye aday gördü¤ü potansiyel, iflte bu noktada kendine dayanak buluyordu. En net biçimde SDP genel baflkan› Filiz Koçali’nin ifade etti¤i gibi, Çat› Partisi, yapt›¤› ça¤r›n›n müflterek zemini olarak Kürt sorununda çözümsüzlü¤ün demokratik mekanizmalarla ortadan kald›r›lmas›n› ve ordunun

Türkiye siyasî yap›s› üzerindeki benzersiz vesayetinin da¤›t›lmas›n› belirlemifl oluyordu. Örgütlenme anlam›nda, “federatif” ya da “konfederatif” parti gibi adland›rmalarla sürece dahil olan çevrelerin, hareketlerin ve partilerin kendilerini feshetmedikleri, mevcut yap›lar›n› muhafaza ettikleri bir modele iflaret edildi. Bunun anlam›, siyasal öznelerin, siyasal özne haline gelmemifl, ancak bir muhalefet damar› bar›nd›rd›¤› varsay›lan kesimlerin temsilcileri ve örgütsüzba¤›ms›z bireylerle ayn› çat› alt›nda, ama mevcut yap›lar›n› geride b›rakmadan bir araya gelmesiydi. Bir kerteriz olarak s›kl›kla an›lan ÖDP deneyiminden farkl› olarak, gruplar›n grup kimliklerini ve yap›lar›n› feshetmedikleri bir birlikteli¤in, dar grupçuluk manevralar›n› da gereksiz b›rakaca¤› hesap ediliyordu. Neo-sosyal demokrasi Ancak, taslak bildirgenin okunmas›n›n ard›ndan patlak veren tart›flmalar, Çat› Partisi fikrinin ve bu fikrin ortaya ç›kmas›na neden olan politik motivasyonlar›n gerisinde yatan teorik, politik, stratejik ve etik argümanlar›n ne denli zay›f ve hatta mesnetsiz oldu¤unu ortaya ç›kard›. Asgari bir demokrasi cephesinin müfltereklerinde buluflmaya çal›flan, de-

mokratik mücadeleyi devrimci bir solun olmazsa olmaz› olan kapitalizm elefltirisiyle birlefltirmeyen, bir araya getirmeyi amaçlad›¤› farkl› öncelik ve hedeflere sahip siyasal yap›lar› aflamac› bir stratejinin mevcutla yetinen mevzisine tahkim eden ve güvendi¤i tek dinamik yap› Kürt hareketi olan giriflim, ç›kan tart›flmalarda da anlafl›ld› ki, tüm iyi niyetlere ra¤men yap›sal sorunlarla malûl. En iyi ihtimalle, ortaya ç›kan yap›n›n yeniden tan›mlanm›fl bir sosyal demokrat partiden, Kürt hareketinin toplumsal ba¤lar›ndan güç almaya çal›flan, ama bunun d›fl›nda hedefledi¤i di¤er toplumsal kesimlerle sahici bir taban iliflkisi olmad›¤›ndan güdük kalmaya mahkûm bir demokratik güç birli¤inden ibaret kalaca¤› söylenebilir. Elbette ki, solun esamesinin okunmad›¤› bir memlekette, üstelik küresel ölçekte son derece ciddi bir ekonomik krizin ve krizin iyiden iyiye belirginlefltirdi¤i otoriter e¤ilimlerin dünyan›n dört bir yan›n› kaplad›¤› bir dönemde, had safhada korunaks›z kalan ezilenlerin, d›fllanm›fllar›n, özgürlü¤ü al›konanlar›n solla buluflmas›n› istemek çok sayg›de¤er bir niyet. Fakat bu niyetin somut bir gerçekli¤e kavuflturulmas›n›n yollar›n› bulmay› kendine bir mücadele alan› olarak seçen her birimiz için, Çat› Partisi girifliminin tespitlerini ve saiklerini elefltirmek, bu sayg›de¤er niyetin gerekliliklerden biri. Derinlemesine bir tart›flman›n yeri buras› de¤il, fakat bu iki günlük toplant›n›n düflündürdükleri en az›ndan flöyle özetlenebilir: 1. Toplumsal alanda bir mücadelenin olmad›¤› koflullarda kuvveden fiile h›zla geçme iddias› olsa olsa bir vehimden ibaret. Do¤ru, kapitalizmin içinde bulundu¤u yap›sal kriz görünümü sisteme yönelen devrimci bir zorlaman›n nesnel imkânlar›n› daha fazla a盤a ç›karm›flt›r. Ancak bu türden yap›sal krizlerin sol için Çat› partisi için 20-21 Aral›k tarihlerinde Bilgi Üniversitesi’nde genifl çapl› bir toplant› yap›ld›

Foto¤raf: D‹HA

Partilerin partisi

5


bir imkâna dönüflmesi ancak kitlesel mücadelelerle mümkündür. Oysa ki, mevcut giriflim, bir yerlerde demokratik dönüflüm arzular›n› a盤a ç›karmay› bekledi¤i varsay›lan kesimleri –iflçileri, Alevileri, Kürtleri, kad›nlar›, köylüleri, çevrecileri, eflcinselleri, demokrat Müslümanlar› vb.– temsil iddias›ndaki siyasal öznelerin ayd›nlat›c› nutuklar›na kulak kesilip söylenenlere ikna olduklar›nda ak›n ak›n partiye akacaklar›n›n hayalini kuruyor sanki. Toplumsal çokluklar›n mücadelelerinin, tecrübelerinin, yenilgilerinin ve kazan›mlar›n›n üzerinden atlay›p gelecek devrimci dönüflümü ekonominin kendi kendine iflledi¤i varsay›lan mekanizmalar›n›n difllileri aras›nda gören bir anlay›fl› devrimci kabul etmek pek de mümkün olmasa gerek. 2. Demokratik dönüflümün düflünsel araçlar›n›n anti-kapitalist bir elefltiriye soyunulmadan sa¤lanabilece¤i fikri, günümüz koflullar›nda geçerli de¤ildir. Bir tür “aflamac›l›k”la malûl bu tezler ve tespitler, onlar› dile getirenlerin iyi niyetlerinden ba¤›ms›z olarak, ne yaz›k ki hatal›, hatta daha da önemlisi, sol bir mücadelenin önünü t›kay›c›d›r. En kestirme ifadesiyle, ilerlemeci bir tarih anlay›fl›n›n solun dilini oluflturamayaca¤›, sadece kuramsal çal›flmalarda de¤il, yaflanan somut tarihte de defalarca ispat olmufltur. 3. Toplumsal hareketlerden kopuk, taban hareketlerini infla ve yeniden infla etmeyi kendine sahici bir politik hedef olarak koymayan, buna ra¤men kendilerini bu kesimlerin do¤al temsilcisi kabul eden bir anlay›fl, nihayetinde, politik mücadeleyi masa bafl›nda bafllay›p biten bir projeye indirgeyecektir. Hakiki politik mücadeleyi projelerin diline yedekleyen bir sol oluflumun, burjuvazinin dilini konuflmaya bafllad›¤›n› söylemek dünyay› bafltan keflfetmek olmasa gerek. 4. “Partilerin partisi” modeli anti-demokratik bir modeldir. Örgütlenmesini birey hukuku etraf›nda örmeyen bir siyasal yap›n›n demokratik bir iflleyifl sa¤lamas› mümkün de¤ildir. Mevcut siyasal yap›lar›n kendi hukuklar›n› ve mekanizmalar›n› bir tür federal yap› içerisinde muhafaza ederek bir araya gelmeleri, organik bir politik yap›n›n orta ya da uzun vadede bileflenlerinin tecrübeleri içerisinden do¤mas›na engel olacakt›r. Bu yap›lar›n içerisinde yer almayan, almak istemeyen ba¤›ms›z bireyleri de birincil önemde muhatap olarak almay›p onlar› gruplar aras›ndaki tan›ms›z dehlizde yaln›z b›rakacakt›r. Bu bafll›klar›n –farkl› vurgu-

6

larla ya da dizilimlerle de olsa– toplant›n›n ikinci gününde bildirge üzerine ç›kan tart›flmalarda aç›ld›¤›n› yukar›da vurgulam›flt›k. Bu tart›flmalar esnas›nda sürecin kimi takipçileri, bu minvalde bir mutabakat zemininde ve politik hat etraf›nda yer alamayacaklar›n› vurgulad›lar. Anlafl›lan o ki, Çat› Partisi giriflimi henüz arzu edilen birlikteli¤in zeminini oluflturabilmifl de¤il. Tabii bu, bu yöndeki çabalar›n flimdiden sonlanaca¤› anlam›na gelmiyor, sürecin ne flekilde olgunlaflaca¤›n› yaflay›p görece¤iz. Ancak, flimdiden flu yorum yap›labilir: Ülke solunun, sosyalistlerinin bafltan afla¤› yeniden dizildi¤i, k›sa vadeyle s›n›rl› olmak zorunda olmayan ittifaklara girip ç›kt›¤› bir dönemde, Çat› Partisi de kendine bu dizgi içerisinde yer bulacakt›r. Fakat CHP’nin boflaltt›¤› farz edilen bir alan› gözüne kestiren ve bu bofllu¤a mevzilenerek Türkiye’nin liberal demokratik dönüflümünü gerçeklefltirmeyi kendine hedef seçen bu “neo-sosyal demokrat” yönelimin varaca¤› yerin, önümüzde duran yegâne alternatifin barbarl›k oldu¤u bir karanl›k içinde nas›l bir ›fl›k olaca¤› hâlâ mu¤lâk. – F›rat Genç

E¤er tafllar konuflursa BERL‹N– Art›k suskunluk liman›ndan demir al›yoruz. Gemimizin gö¤sünü rüzgârlara vermenin

zaman› çoktan gelmiflti. Madem ki aya¤a kalkt›k, özür dilemek için aya¤a kalkt›k, onlardan söz etmenin tam s›ras›. Tafllardan. Haber, aral›k bafl›ndan beridir gazete ve internet sayfalar›nda. Ad›n› Ermeni tehciri koydu¤umuz, 1915 y›l›nda cereyan eden felâketin sorumlulu¤unu üstlenecek ve özür dileyece¤iz. S›n›r ötesinde, baflka bir memlekette, kendi ay›b›yla yüzleflmeyi çoktan ö¤renmifl Almanya’da yaflad›¤›m önemli ve uzun bir ân› anlatmak istiyorum bahis tafllardan ve hakikatten aç›lm›flken. Çünkü bizim bilmedi¤imizi onlar biliyor ve susuyor. Tafllar. Kendi ülkemizdeki tafllar, baflka co¤rafyalardaki tafllar... Almanya, ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra normalli¤e dönmenin bedelini en a¤›r ödeyen ülkelerdendir. Sebep oldu¤u y›k›m büyüktür, evet, ve yak›n tarihteki hiçbir katliamla k›yas kabul etmez. Bu gerçe¤e teslim olmufltur Almanlar. Bunu hukuka, hayatlar›na zorla da olsa, dayatmayla da olsa geçirmifllerdir. Kimse Yahudi soyk›r›m›n› yalanlamaya, rakamlar› hafifletmeye, do¤um lekesi gibi her Alman›n bedeninin bir yerine yap›flm›fl bu lekenin gerçekli¤ini tart›flmaya kalk›flamaz. Yasalarla engellenmifltir. David ‹rving gibi bir ‹ngiliz yazar kalkar ve k›y›s›ndan köflesinden bu soyk›r›m›n gerçekli¤ini sorgulamaya yeltenirse, s›n›rlar durdurur onu. Nitekim, Avrupa’y› dolafl›p Yahudi soyk›r›m› konusunda kafalar› kar›flt›rmay› misyon edinmifl Irving’in Almanya’ya ve Avusturya’ya girmesi yasaklanm›flt› bu yüzden. Hatta Irving 2005’te Avusturya’da yakalanarak mahkemeye ç›kar›ld› ve üç y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Ancak hakikatin yasalarla ulafl›lamayacak ve çok k›ymetli baflka bir katman› daha var. Hakikatin sanata dönüfltü¤ü an. Berlin’deki “Avrupa’n›n Katledilen Yahudileri için Soyk›r›m An›t›”

Peter Eisenmann’›n Avrupa’n›n Katledilen Yahudileri ‹çin Soyk›r›m An›t›

(Denkmal für die ermordeten Juden Europas) sanat›n diliyle bir kez daha özür diliyor. 2005’te aç›lan an›t› geçti¤imiz yaz ziyaret etme f›rsat›n› yakalayabildim. Gerçi Yahudi soyk›r›m›n› daha önce, toplama kamplar›n› ziyaret ederek, bu soyk›r›m› affettirebilmek için Almanlar›n yapt›¤› gönüllü çal›flmalara iliflkin hikâyeler dinleyerek tan›ma ve kavrama f›rsat› bulmufltum, ama belki tam da bu yüzden, anlat›lacak meselenin hiç de kolay olmad›¤›n› bildi¤im için, an›tla karfl›laflma ân› çok daha çarp›c›yd›. Tarihle yeniden karfl›laflma Ayn› meydan› defalarca gördüm geçmifl y›llarda. Bofl bir aland› oras›. Potsdamer Platz, Berlin’de, Berlin’in ortas›nda bir meydand›. Savafltan artakalm›fl, y›llarca bofl b›rak›lm›fl, duvar›n gölgesinde kalm›fl bir meydan. Otobüslerle geçtik k›y›s›ndan. Bisikletle. Yürüyerek. Savafl›n bofllu¤u vuruldu yüzümüze. Bat›yla Do¤unun aras›na, “No Man’s Land” denilen kimsesiz bir alana s›k›flm›flt› bombalar›n sesini henüz unutamam›fl bu meydan. Çorakl›¤› seyrettik y›llarca. ‹liklerimize iflleyen insafs›zl›¤›. Y›llarca dokunamad›lar oraya. Sonra bir gün, duvar y›k›l›nca, zaman› geldi. Postdamer Meydan› parsel parsel ihaleye verildi. fi›k binalar geldi. Mercedes, Sony, özel tasar›mlar, vizyonu olan mimarlar, hepsi Potsdamer Meydan› içindi. ‹ngiltere’nin, Fransa’n›n, Amerika’n›n elçilikleri oraya getirildi. Ve en sonunda bir gün beklenen an›t da telaffuz edildi. Avrupa’n›n Katledilen Yahudileri için Soyk›r›m An›t›. Özel bir mimar seçilmiflti: Peter Eisenmann. Öyle kolayca üstü kapanabilecek bir suç de¤ildi. Bu sebepten, suçun üstünü p›r›lt›yla, ihtiflamla, göz boyayarak kapatmayacak biri seçilmiflti. Peter Eisenmann’›n an›t için seçti¤i yorum gayet net, gayet sertti, insan›n içine oturuyordu. Bofllu¤u gri granit bloklarla doldurmufltu New Yorklu mimar Eisenmann. Uzunca bir süre k›p›rdayamadan seyrettim an›t›. Uzunca bir süre gözümü tafllardan alamad›m. Say›s›z mezartafllar› gibiydi gri bloklar. Çarp›c›yd›. Yan yana onlarca mezar. Aralar›nda geziniyor, gezinenleri seyrediyordum. ‹nan›lmaz bir oyun bu. Tarihin oyunu. Sa¤a sola yürüyor, foto¤raf çekenleri seyrediyor, karfl›laflma ân›n› uzat›yor ve tüm bunlar› yaparken an›t›n düz bir zemine oturtuldu¤unu varsay›yordum. Çünkü uzaktan bak›nca, müthifl bir yan›lsamayla zemin


düz gibi görünüyordu göze. Yenilenlerin oyunu bu. ‹çine çekiyor insan›. Yürüdükçe tafllar boyumu afl›yor. Zemin hiç de öyle göründü¤ü gibi de¤il çünkü. Çukurlafl›yor. An›t içinde bir sürprizi bar›nd›r›yor. ‹nsan› iliklere kadar donduran bir gerçe¤i: Baz›lar› tarihin labirentinde yok edilebiliyor. Berlin’in ortas›nda 2005’te aç›lan an›t, gerçe¤i çok so¤ukkanl› ama bir o kadar da a¤›r bir dille söylüyor. Tafllar›n diliyle. Boyumdan büyük tafllar›n aras›nday›m. Soyk›r›ma u¤rayanlar için tasarlam›fl bu tafllar› Eisenmann. Ama tafllar kendi kendine konuflmuyor. Önce oturup onlarla yüzleflmek gerekiyor. Geçmiflte kalan tafllarla. Bizden artakalanlarla. Ve tafllar›n bilip de saklad›klar›yla. Sonra ifl küçük bir numara bulmaya kal›yor. Bulmufl Eisenmann. Fikir müthifl. Evet, zemin birden derinlefliyor ve ziyaretçiler tafllar›n aras›nda kayboluyor. Tarihin içinde yani. Bu kaybolmufllu¤u, tedirginli¤i, ürkekli¤i anlat›yor Berlin’deki an›t. Bakmak üflütüyor. Bir bofllu¤u dolduruyor bloklar, savafltan kalan bofllu¤u. Anlams›zl›¤›n üzerinde yükseliyor, Yahudi adlar›n›n üzerinde. Georg Gensen, Klara Gensen. Ausschwitz’de ölenler. Masif suskunluk. Tafllar›n suskunlu¤u. Kaskat›. Yaklaflmam›z› bekliyor. At›lan her ad›m tarihin içine çekiyor. Tekin olmayan tarihin. Bu tekinsizli¤i anlatabilmek çok zor. Ama granitin a¤›rl›¤› anlat›yor. Tafl bloklar giderek yükseliyor, zemin lunapartaki bugi-bugilere benziyor. Dalga dalga. Önümden k›rm›z› elbisesiyle bir kad›n yürüyor. Küçük bir k›z çocu¤u sonra. Saklan›yor, annesinden onu bulmas›n› istiyor. Tarih a¤›rlafl›yor. Anne ve k›z kayboluyorlar. Tarihe yaklafl›yorum. Tarih bu kadar ac›y› tafl›yam›yor. Tafl üstüne tafl. Ayakkab› üstüne ayakkab›. Toplama kamp›nda gördü¤üm ayakkab› y›¤›n›n› hat›rl›yorum. Gazlananlardan artakalanlar›. Yak›ndan tan›d›¤›m bir Alman›n, Almanya’da de¤il ama, Polonya’daki toplama kamp›nda kat›ld›¤› gönüllü kaz› çal›flmas›nda, onca y›l sonra yerin alt›ndan ç›kard›klar› Yahudilere ait ayakkab›lar› bana anlat›fl›n›. Duyduklar›m, tan›kl›klar geri geliyor. Ülkemi düflünüyorum sonra. Orada tafllar›n neler anlatacaklar›n› merak ediyorum. Konuflabilirlerse e¤er. Ama tafllar suskun. Onlar› konuflturacak olan biziz. Soyk›r›m An›t›’n›n mimar› Peter Eisenmann tafllar› konuflturmufl. Neden olmas›n, belki bir gün bizim tafllar›m›z da konuflabilirler. – Gönül K›v›lc›m

Siyasetin magazin hali PAR‹S– Kas›m sonunda Paris’e gitti¤imde çarp›c› haberler gündemdeydi. Bunlardan baz›lar›n› biraz deflince, Frans›z flansonlar› ve güzel köprülerle bezeli Fransa imgesinin ötesinde siyasetin yeni hallerine dair ipuçlar› ç›kt›. Mösyö Sarkozy’nin icraatlar›n› uzaktan takip ediyorduk zaten. Akdeniz Birli¤i projesindeki fiyaskoyla bafllad›¤› alt› ayl›k AB dönem baflkanl›¤› s›ras›nda afl›r› giriflken politikalar›yla s›kça ad›ndan söz ettirmeyi baflarm›fl, çabalar›n›n ço¤u sonuçsuz kalsa da, Fransa sahnesinden sonra Avrupa’da da “star” olmufltu. (Bunda medyatik kar›s› Carla Bruni’nin her gün gazetelerde ç›kan boy boy foto¤raflar›n›n katk›s›n› da unutmamak lâz›m tabii.) Sarkozy, 31 Aral›k’ta sonlanan bu görevi o kadar sevmiflti ki, ekonomik krizi bahane ederek görevi devralacak “deneyimsiz” Çek Cumhuriyeti yerine bir dönem daha direksiyonun kendisine b›rak›lmas›n› bile istemiflti. Olmad› tabii... Ama bunun ifade edilebilmifl olmas› pes dedirten cinstendi. ‹kinci haber, hapishanelerde yaflanan kötü muamele ve tecavüzlerle patlak veren adalet skandal›yd›. Frans›z medyas› hapishanelerin durumunu uzun uzun tart›flmaya bafllad›. O s›ralarda hamileli¤inin son aylar›nda olan ve halihaz›rda bebe¤in babas›n› aç›klamas› yönünde bas›nda ç›kan ›srarc› taleplerden ve hatta bu kiflinin Sarkozy oldu¤u dedikodular›ndan müthifl bunalm›fl güzel Adalet Bakan› Rachida Dati’yi çok üzdü. Dati birkaç ay önce suça bulaflm›fl çocuklar› “tecavüzcü, adam kaç›ran, uyuflturucu ticareti yapan, içinde insan olan otobüsleri yakanlar” olarak tan›mlam›fl ve cezaî sorumluluk yafl›n›n 12’ye düflürülmesi için bir komisyon kurmufltu. Bu sayede, Kas›m 2005’te patlak veren banliyö olaylar› s›ras›nda göstericilere “ayak tak›m›” diyen hamisi Sar-

Ségolène Royal desenli k›yafetler bir dönem podyumlar› süslemiflti.

kozy’nin gözüne girebildi mi, bilinmez, ama kendi partisinden olan baflbakan François Fillon’un bile tepkisini çekmeyi baflard› (ve neyse ki komisyon raporu rafa kald›r›ld›). Sol cenahta da büyük havadisler var. Kas›m sonunda Frans›z Sosyalist Partisi (SP) kendisine yeni bir genel baflkan seçti. Fransa’da solun ve belki de genel olarak siyasetin içine s›k›flt›¤› darbo¤az›, o seçim sürecinde yaflananlardan daha iyi hiçbir fley anlatamaz herhalde. SP baflkanl›¤› seçimlerinin ikinci ve son turunda iki kad›n aday (Nisan 2007’de Sarkozy’ye karfl› cumhurbaflkan› aday› olup kazanamayan Ségolène Royal ve Lille Belediye Baflkan› Martine Aubry) aras›nda geçen mücadelenin medyadaki yans›mas›, siyasetin magazinleflmesinin ve içinin boflalmas›n›n saf bir örne¤i olarak tarihe geçecek türdendi. Seçimin üç adayl› ilk turunu birinci s›rada kapatan Ségolène Royal, ikinci tura kendinden fazlas›yla emin bir havada girdi. Ancak elenen aday, Benoit Hamon, kendisini destekleyenlere Martine Aubry’yi iflaret edince dengeler de¤ifliverdi ve seçimin son aflamas›nda 42 oy farkla Aubry kazand›. Ondan sonra seyredin

curcunay›... Bir yanda oylamay› kabul etmeyen ve ikinci bir oylama isteyen Royal taraftarlar›, öbür yanda Aubry’ciler. Sonuçtan bir türlü memnun olmayanlar›n itirazlar› yüzünden oylar›n tekrar tekrar say›lmas›, sand›klar›n sil bafltan denetlenmesi, usûlsüzlük suçlamalar› vs. vs... Ama sonuç de¤iflmedi ve Ségolène Royal’in sab›k efli, partinin eski genel baflkan› François Holland görevi Aubry’ye teslim etmek zorunda kald›. Her daim kameralara gülücükler saçan albenisiyle medyan›n tercih etti¤i isim olan Ségolène bir kez daha yenildi. Yenildi, ama y›k›lmad›. Hatta dönüflünün muhteflem olaca¤›n› hemen müjdeleyiverdi: 2012’deki yap›lacak cumhurbaflkanl›¤› seçimlerinde SP’nin aday› olabilmek için hemen çal›flmalara bafllayaca¤›n› aç›klad›. Peki, bunca k›yamet kopart›lan SP baflkanl›¤› için ne tür politikalar öneriyorlard› bu adaylar? Avrupa Komisyonu eski baflkan› Jacques Delors’un k›z› olan ve halihaz›rda Lille belediye baflkanl›¤›n› yürüten Martine Aubry’nin çal›flma bakan› oldu¤u dönemde haftal›k çal›flma süresini 35 saate indiren reformun mimar› oldu¤u d›fl›nda pek bir fley yoktu gazetelerde. Tabii bir de, karizma konusundan nasibini alamad›¤›, Ségolène Royal kadar fl›k ve fotojenik olmad›¤› yaz›ld›, çizildi. SP’nin yeni genel baflkan›n›n siyasî program› nedir, ekonomik krize, SP’nin seçimlerdeki baflar›s›zl›¤›na ne önerir gibi sorulara dair tek duyabildi¤imizse, “daha geleneksel sol politikalar› benimsiyor” olufluydu. Seçilir seçilmez de “sol de¤erleri koruyaca¤›na” dair söz verdi. Ama “hangi sol de¤erler, bunun içini nas›l dolduruyorsunuz” diye soran olmad›. Bir de, bu tart›flmay› uzatman›n gere¤i olmad›¤›n›, zira Martine Aubry’nin baflkanl›¤›n›n çok uzun ömürlü olmayaca¤›n› f›s›ldayanlar var. IMF Baflkan› Dominique Strauss-Kahn’›n Fransa’ya döner dönmez partinin bafl›na geçece¤ini düflünen ve bunu isteyen az›msanmayacak bir taraftar kitlesi oldu¤u söyleniyor. Onun politikas› ne mi olur? Gazetelerde bunun cevab›n› bulmak imkâns›z tabii, ama onun da di¤erleri kadar magazinsel malzeme sunabilece¤inden flüpheniz olmas›n. Hele daha birkaç ay önce, IMF baflkanl›¤› görevi s›ras›nda, ayn› kurumda çal›flan evli bir han›mla girdi¤i gönül iliflkisine IMF’nin küresel krize karfl› alaca¤› tedbirlerden daha çok yer veren medyan›n ilgisini düflünecek olursak.. – Didem Dan›fl

7


ULUSLARARASI TEKST‹L, G‹Y‹M VE DER‹ SANAY‹‹ ‹fiÇ‹LER‹ FEDERASYONU GENEL SEKRETER‹ NEAL KEARNEY

‹flçiler terörize edilerek tahakküm alt›na al›n›yor 20 Kas›m tarihli Hürriyet’te DESA firmas›n›n patronu Melih Çelet veryans›n ediyordu. DESA’y› ve Türkiye'yi karalayan fler güçler, yani sendikalar DESA'n›n sendikal› iflçileri iflten ç›kard›¤› gibi abes bir iddia ortaya atm›fllard›. Bir “gönül adam›” oldu¤u anlafl›lan Çelet, sadece 2008’de 550 kifliye istihdam yaratt›klar›n› gururla ifade ederken, “çeflitli sebeplerle” 385 iflçinin ifl akitlerinin feshedildi¤ini ise usulca söylüyordu. Bu arada, kendi seçtikleri bir firmaya denetim yapt›rarak fabrikalar›n›n sendikal örgütlenme aç›s›ndan dikensiz gül bahçesi oldu¤unu da ispatlam›fllard›. Çelet'e göre, sendikalar›n üye kaydetmeleri en do¤al haklar›yd›. Ancak “bunun için çok iyi propaganda yapmalar› ve daha baflar›l› bir sendikal faaliyet ortaya koyarak iflçileri ikna etmeleri” gerekiyordu. Çelet'in aç›klamalar› üzerine Türkiye’ye gelen ve ‹stanbul Türk-‹fl ofisinde TEKS‹F’e ba¤l› iflçilerle bir durum de¤erlendirmesi yapan ITGLWF (Uluslararas› Tekstil, Giyim ve Deri Sanayii ‹flçileri Federasyonu) Genel Sekreteri Neil Kearnay’le Türkiyeli firmalar›n yapt›¤› hak ihlâllerini ve buna karfl› yürütülen mücadeleyi konufltuk...

8

rabalar›yla beraber iflten ç›karma yoluna gidildi. Bu üç firma iflten ç›kard›¤› iflçileri geri almazsa, uluslararas› al›c›lar nezdinde daha çok bask› yaparak istedi¤imizi al›r›z. Sendikal mücadeleyi daha ziyade al›c› firmalar›n çal›flt›klar› iflletmelerden makûl ifl flartlar›n› sa¤lamay› taahhüt etmeleri talebi üzerinden sürdürüyorsunuz. Baflka mücadele yöntemleri de devreye giriyor mu? ‹yi endüstriyel iliflkiler demek, sorunu en k›sa zamanda taraflar› tatmin edecek flekilde çözüme kavuflturmak demektir. Mümkünse hemen sorunun yafland›¤› iflletmede çözüm aran›r. E¤er bu mümkün de¤ilse, bir üst düzeyde giriflim yapar›z. Bu da günümüzde al›c› firmalarla çözüm aramaktan geçiyor. Yani ulusal düzeyde Teksif ve Deri-‹fl gibi sendikalar sorunlu iflyeriyle iletiflime geçerler. Bu fayda etmezse, o zaman iktidar›n kayna¤›n›n nerede oldu¤una bakars›n›z. Bugünün gerçe¤i de bunun uluslararas› firmalar oldu¤unu söylüyor. Normalde bu yöntem sorunlar› çözmemizi sa¤l›yor. Ama elbette Türkiye hükümetini yasalar› uygulamad›¤› için ILO nezdinde flikâyet etmek ve sorunlu flirketlerin OECD nezdinde iflleme tâbi tutulmas›n› istemek gibi yöntemler de mevcut. Di¤er iki yöntemse, insan haklar›yla ilgili anlaflmalardan ve Türkiye’nin AB üyeli¤i talebinden faydalanmakt›r. Ancak bunlar›n hepsi zaman alan, çok katmanl› yöntemler. Türkiye’de 2006’dan beri mahkemelerde süren davalar var. Halbuki gecikmifl adalet, adalet de¤ildir. Amac›n›z iflten at›lm›fl insanlara en k›sa zamanda tekrar iflbafl› yapt›rmaksa, en k›sa yolu seçmekte fayda var. DESA’n›n al›c› firmalarla iliflkisi nas›l? Marks and Spencer gibi markalar›n “davran›fl kodlar›na” riayet etmeyi düflünüyorlar m›? DESA üst düzey yöneticileri, markayla görüflmek üzere 31 Ekim’de Londra’ya gittiler. Akabinde, Marks and Spencer’dan üç yönetici 3 Kas›m’da Türkiye’ye geldi. Kesin tarih belli olmasa da, Marks and Spencer kendisine ulaflt›r›lan

flikâyetlerden ve DESA’n›n faaliyetlerinden rahats›z oldu¤u için özerk bir denetim firmas›na rapor haz›rlatacak ve o rapor çerçevesinde harekete geçecek. Raporun uzmanlar taraf›ndan tetkik edilmesinden sonra, firma muhtemelen ocak ay›nda bir denetim daha yapt›r›p DESA’yla çal›flmaya devam edip etmeme karar› verecek. Prada da DESA’n›n önemli müflterilerinden. Onlarla da görüflmeler yürütüyor musunuz? ‹lk temaslar›m›zdan sonra Prada bir denetim yapt›rd›, halihaz›rda DESA’da baz› sendikal› iflçiler oldu¤unu tespit edip bundan iflletmenin sendikal› iflçilere karfl› herhangi bir ayr›m yapmad›¤› sonucuna vard›. Tabii bu kabul edilebilir bir ç›kar›m de¤il. Prada’n›n harekete geçmesi için tüm sendikal› iflçilerin iflten ç›kar›lmas› gerekmiyor herhalde. Böyle bir yaklafl›m› kabul etmemiz mümkün de¤il. Durumun netleflmesi için firmayla görüflmeye devam ediyoruz. Firma daha kesin bir tutum tak›nmaya zorunlu kalacak. Hukuksal sürecin sonuçlar›na sayg›l› olacaklar›n› da aç›klad›lar. Biz yine de mahkeme süreçlerinin zaman ald›¤›n›, dolay›s›yla ondan ba¤›ms›z harekete geçmek gerekti¤ini söyledik. DESA’n›n bir di¤er al›c›s› ‹ngiliz Malberry firmas› da devreye girerek ocak ay›nda ba¤›ms›z bir denetim flirketine kapsaml› bir rapor haz›rlatarak sendikal sorunlar›n çözülmesini sa¤layacaklar›n› ilettiler. Türkiye’ye has bir tak›m zorluklarla karfl›lafl›yor musunuz? Baflka ülkelerde bir iflyerinin al›c› firmalar› ço¤unlukla üçü geçmez. Burada söz konusu iflyerlerinin baz›lar›n›n 15 al›c› firmas› var. Bu yüzden de bunca firmay› bir araya getirip sorumluluklar›n› yerine getirmelerini sa¤lamak di¤er ülkelerden daha uzun zaman al›yor. Menderes Tekstil de çok al›c›s› olan bir iflletme. Onlar›n al›c›lar›yla iletifliminiz nas›l? Mothercare gibi temel al›c›lar›n ço¤uyla yüz yüze görüfltük. ‹kisi d›fl›nda hemen hepsi gayet olumlu bir yaklafl›m sergilediler. Ancak Ikea ve Wal-Mart epey a¤›rdan al›yorlar. Özellikle Ikea’n›n tavr› hayal k›r›kl›¤› yaratt›. Menderes vakas›nda salyangoz h›z›yla hareket ediyorlar. Ancak, durumu de¤ifltirmek için ‹sveç’teki meslektafllar›m›zla beraber çal›fl›yoruz.

Söylefli: Ulus Atayurt

Türkiye’de aktif flekilde dahil oldu¤unuz üç fabrikada devam eden sendikal mücadeledeki son durum nedir? Neal Kearney: DESA, Menderes Tekstil ve BJ Tekstil firmalar›ndaki mücadelelerle yak›ndan ilgileniyoruz. Daha birkaç hafta önce DESA’n›n bafll›ca yabanc› müflterilerinden birinin ‹stanbul’daki fabrikayla ilgili olarak haz›rlatt›¤› rapora göre ücretler, çal›flma saatleri, ifl sa¤l›¤› ve güvenli¤i, yönetim ve iflçiler aras›ndaki iletiflim aç›s›ndan iflçilerin istismar›na neden olan birçok uygulama devam ediyor. Ayn› flekilde BJ Tekstil’de giderek artan üretime ra¤men iflçi ücretlerinin çok düflük oldu¤unu biliyoruz. Yak›n zamanda Menderes Tekstil’de bir iflçi öldü, üçü ise a¤›r flekilde zehirlendi. Bu, fabrikada ölümle sonuçlanan beflinci kazayd›. Biz de onlara uluslararas› rekabetin oyun kurallar›na uymalar› gerekNeal Kearney ti¤ini hat›rlat›yoruz. Bu kurallar›n bafl›nda hakkaniyetli üretim koflullar› gelir. Asl›na bakarsa- DESA, Menderes n›z, bu üç firma da bize temel sendikal Tekstil ve BJ haklara riayet ettiklerini söylemekten ge- Tekstil, bize ri durmuyorlar. Ancak durum tam tersi. temel sendikal Bu firmalar sendikal haklar› hiçe say›yor, haklara riayet çal›flanlar›n› terörize ederek tahakküm ettiklerini alt›na al›yor ve al›c› firmalar›n kurallar›- söylemekten n› çi¤niyor. DESA son bir ay içinde 48 ifl- geri çiyi çeflitli bahanelerle iflten ç›kard› ve 58 durmuyorlar. iflçiyi de sendika üyeli¤inden vazgeçme- Ancak durum ye zorlad›. Deri-‹fl sendikas› 2006’da ‹s- tam tersi. tanbul DESA fabrikas›nda örgütlenmeye Bu firmalar bafllad›¤›nda, istisnas›z tüm sendikal› ifl- sendikal haklar› çiler kap›n›n önüne kondu. Uluslararas› hiçe say›yor, müflterilerine “sendikaya karfl› de¤iliz” çal›flanlar›n› derken, iflçileri karfl›lar›na al›p DESA’da terörize ederek 35 y›ld›r iflletmeye sendika girmedi¤in- tahakküm alt›na den ve e¤er genel müdür sendikal› olur- al›yor. Ve al›c› sa, onu bile iflten atacaklar›ndan söz edi- firmalar›n yorlar. Anlafl›lan, DESA’n›n hastal›¤› kurallar›n› bulafl›c› bir hal alm›fl. BJ Tekstil de, çi¤niyor. 2006’da iflçilerinin ço¤u TEKS‹F üyesi olunca, sendikan›n toplu ifl sözleflmesi yetkisini elinden almak için tüm sendikal› iflçileri iflten ç›kard›. Aradan geçen süre içinde sendikan›n yetki kayb›n› da hesaplayarak, fabrikay› kapat›p bir süre sonra yeniden açt›. Menderes Tekstil’deyse sendikal harekete öncülük eden iflçileri c›mb›zla ay›klay›p aileleriyle, ak-


‹NSAN HAKLARI ‹ZLEME ÖRGÜTÜ’NÜN “TÜRK POL‹S‹” RAPORU AÇIKLANDI

‹fl Cemil Çiçek’e kald›ysa! Türkiye’de son iki y›lda hayat›n her noktas›nda kendini gösteren, onlarca can alan polis fliddeti, ‹nsan Haklar› ‹zleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) bir raporuna da konu oldu. “Adalete Karfl› Saflar› S›klaflt›rmak –Türkiye’deki Polis fiiddetiyle Mücadele Önündeki Engeller” bafll›kl› raporun aç›klanmas› için Türkiye’ye gelen örgütün baflkan› Kenneth Roth ve Türkiye temsilcisi Emma Sinclair-Webb, baz› polis ma¤durlar›n›n da kat›ld›¤› bas›n toplant›s›n›n ard›ndan sorular›m›z› yan›tlad›... Örgütünüzün Türkiye’de polis fliddeti üzerine yay›nlad›¤› rapor dolay›s›yla Ankara’ya da gittiniz ve yetkililerle görüfltünüz. Nas›l izlenimleriniz? Kenneth Roth: Çok kar›fl›kt› ald›¤›m›z mesajlar. Bir tarafta Cemil Çiçek baflka bir fley söylüyor, di¤er tarafta Beflir Atalay var sanki. Çiçek ortada bir sorun oldu¤unu reddediyor, hemen Avrupa’y› suçlamaya meyilli, Avrupa’n›n getirdi¤i kriterleri mazeret olarak kullan›yor. Polis fliddetinin neden artt›¤›n› sorunca, polisin psikolojisinin PKK sald›r›lar›ndan dolay› bozuk oldu¤unu söylüyor ve bu fliddeti hakl› ç›karmaya çal›fl›yor. Reformlar› sürdürmek konusunda kendisinde herhangi bir iyi emare göremeden ayr›ld›k yan›ndan; aksine, reform gündemini tersine çevirmeye u¤rafl›yor. Çiçek, insan haklar› ihlallerinden sorumlu olmas› gereken kifli; bu haklar› gelifltirmeye mi, yoksa ortadan kald›rmaya m› çal›fl›yor, pek anlayamad›k. E¤er Türkiye’de insan haklar› Çiçek’in eline b›rak›lm›flsa, durum vahim demektir. Cemil Çiçek hükümetin en muhafazakâr simalar›ndan biri, Hrant Dink cinayetine giden yolun döflenmesinde önemli pay› var... Roth: Evet, öyle. Ciddi bir tart›flma yapmaya da hiç gönlü yoktu. Tek yapt›¤›, statükoyu korumaya çal›flmak. Durumu iyilefltirmek gibi bir arzusu yok, sadece sorunlu durumlar› savunmaya çal›fl›yor. Beflir Atalay’sa bizi dikkatle dinledi, konuflurken notlar ald›. Ortada bir sorun oldu¤unu kabul etti¤i gibi, önerilerimize de ilgi gösterdi. Önerilerimizden biri, bir hak ihlâli durumunda, araflt›rmay› yine kurum içinden ya da valilikten bir birimin yapmamas›, ba¤›ms›z bir denetim kurumunun oluflturulmas›yd›. Bu önerimize kat›ld›, ne kadar becerebilir, bilemiyorum ama, en az›ndan nazik ve ilgiliydi. Elinden geleni yapacakm›fl gibi bir intibayla ayr›ld›k yan›ndan. Fakat AKP içinde bu iki e¤ilimden hangisi daha bask›n ve etkili, o meçhul. Sanki ortada AKP’nin özüne dair bir mücadele var gibi geliyor. Adalet Bakan› Mehmet Ali fiahin’le görüflmemizin de çok parlak geçmedi¤ini söylemeliyim. Sanki o bu iki e¤ilimin ortas›nda duruyor gibi. Ama o da sorunlar üzerinde konuflurken devletin rolünü sürekli reddetti, konuyu baflka yerlere çekmeye çal›flt›. Human Rights Watch neden Türkiye’de böyle bir çal›flma yapma ihtiyac› duydu? Türkiye’nin polis teflkilât›nda neler yanl›fl gidiyor?

Emma Sinclair-Webb ve Kenneth Roth

Araflt›rmam›zda, polis fliddetinin alt›nda yatan sebebin tam da hükümetin uygulamalar› oldu¤unu gördük. Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu bu yükseliflte büyük pay sahibi. Bu kanunlar, devlet gücünün kullan›m› bahsinde uluslararas› normlara uymuyorlar.

Roth: Human Rights Watch Türkiye’de yirmi y›ldan uzun bir zamand›r çal›fl›yor, dünyada da seksen kadar ülkeyi takip ediyoruz. Bütün bu ülkelerde temel insan haklar› ilkelerinin uygulan›p uygulanmad›¤›na bak›yoruz, ifade özgürlü¤ü önündeki k›s›tlamalar gibi konulara odaklan›yoruz, mesela Türkiye’de baflörtülü kad›nlar üzerindeki k›s›tlamalar da ilgi alan›m›za giriyor. Daha önce de Türkiye hükümetlerini Kürtler üzerindeki ayr›mc› politikalara dair uyarm›flt›k. Bunun karfl›s›nda, sivillere yönelik sald›r›lar›ndan dolay› PKK’yi de elefltirmifltik. Reform sürecinde Türkiye’nin yap›p ettiklerine dair de konuflacak çok fley var. 301. maddenin de büyük oranda ifade özgürlü¤üne ket vurdu¤unu belirtmemiz lâz›m. Bir y›l› aflk›n zamand›r Türkiye’deki polis fliddetinde art›fl görülüyor, raporumuzda da bu fliddete odakland›k. Türkiye hükümetinin nas›l bir ba¤lamda politika yürüttü¤ünü de anlamaya çal›fl›yoruz. Hükümetin uygulamalar›na bakarken sadece Kopenhag kriterlerini iflaret etmiyoruz, Irak iflgali, PKK sald›r›lar›, Avrupa Birli¤i’nin Türkiye’nin üyeli¤i konusunda ne kadar nesnel davrand›¤› gibi konular› da göz önüne al›yoruz. Türkiye’deki bu son araflt›rmam›za polis fliddetinin yükseliflinde hükümet kararlar›n›n ne kadar etkili oldu¤u sorusuyla bafllad›k. ‹flin özünde, problemin alt›nda yatan›n tam da hükümetin uygulamalar› oldu¤unu gördük. Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun bu yükseliflte büyük pay sahibi oldu¤unu söyleyebiliriz. Bu kanunlar,

devlet gücünün kullan›m› bahsinde uluslararas› normlara uymuyorlar. Uluslararas› normlara göre, devlet fliddeti en son çare olarak kullanmal›d›r ve ölüm tehdidi ya da kasten yaralama hali söz konusu oldu¤unda fliddete baflvurulmal›d›r. Türkiye’deki kanunlar, bu iki flart› da aram›yor. Dur ihtar›na uymamak yeterli sebep say›labiliyor; fliddete baflvurmak o esnada çok gerekli olmasa da, polis memurunun izlenimi gerekçe olarak kabul edilebiliyor. Türkiye’de polis, güvenlik güçlerine karfl› gelme gibi bir gerekçeyle hemen fliddete baflvurabiliyor, kendisine yönelik ölümcül bir tehdit olmad›¤› halde, bir kifli gözalt›na al›nmay› reddetti¤inde ya da polisten kaçt›¤›nda hemen silaha baflvurulabiliyor. O kifli h›rs›zl›k gibi basit bir suçtan ötürü kaç›yor olabilir, bu dikkate al›nm›yor. Kimlik sorma uygulamalar›nda da sorun var, objektif kan›tlar gözetilmeden herkes polis memurunun flahsî kanaatine göre durdurulabiliyor. Bu önemli bir sorun, çünkü polis fliddeti, genellikle kendini bu kimlik sorma uygulamalar›nda gösteriyor. Belli bir sebep gözetilmeden durdurulan kifli do¤al olarak polisi sorgulamaya bafll›yor, polis de bunu bir tür mukavemet ve dolay›s›yla fliddet kullanmas› için bir sebep olarak alg›l›yor. Gözalt›na al›nan kiflinin avukat›na dahi haber verilmeden 24 saat gözalt›nda tutulmas›na imkân veren yasay› da burada anmak gerekir, çünkü biliyoruz ki, bu tür uygulamalar ancak iflkencenin artmas›na sebep oluyor. Emma Sinclair-Webb: Rapor için araflt›rma tamamland›ktan sonra da baz›lar› ölümle sonuçlanan çeflitli polis fliddeti vakalar› oldu. Çok önemli bir vaka olan Engin Çeber’in öldürülmesi bile raporda yer alamad›, üstelik bu hem polisin hem jandarman›n ortaklafla sorumlu oldu¤u bir olayd›. Fakat Adalet Bakan›’n›n Çeber’in ailesinden özür dilemesi de son derece önemli bir ad›md›. Daha önce hiçbir bakan kamu önünde böyle bir fley yapmam›flt›. Bu tür ad›mlar önemli, buna kuflku yok, ama iflkence gören, fakat sonu Çeber gibi olmayan di¤erlerinden de özür dilemeliydi. Bu iflkenceyi yapanlar›n ard›na düflülmesi, bu olay›n sürekli gündemde tutulmas› gerekir. Bas›n baz› olaylar›n üstünün örtülmesinde kilit bir rol oynuyor. Cezas›z kalan, sahiplenilmeyen pek çok iflkence ve fliddet davas› var. Aç›lan davalar›n kamuoyu taraf›ndan izlenmesi hayatî bir önem tafl›yor. Takip alt›nda olan davalar›n sonuçlar› takip edilmeyenlere göre çok daha farkl› oluyor. Baran Tursun’un babas› Mehmet Tursun’un çabalar› sonucunda mesela, polisin olay›n her aflamas›nda kanund›fl› davrand›¤› ortaya ç›kt›; dava, y›llar boyunca polis okullar›nda okutulabilecek bir örnek haline geldi. Bu tür davalarda genellikle kan›tlar, mesela maktûlun giydi¤i k›yafetler kaybediliyor, bu tür ihmal ve delil karartmalar›n mutlaka üzerine gidilmesi gerekiyor. Türkiye’deki polis fliddeti belli kesimlere yönelik olarak her zaman mevcuttu, ama son senelerde bundan Türkiye

9


devleti nezdinde muteber orta s›n›f da nasibini al›yor. Münferit vaka diye geçifltirilen olaylar› asl›nda polise has bir kültür olarak m› düflünmeliyiz? Roth: Polisin ifl görebilmek için illâ böyle davranmas› gerek diye bir mecburiyet yok, ama bu kültür ve bu devlet güvencesi güç kullanmalar› yolunda onlar› cesaretlendiriyor. Suç iflleyen polisin adalet önüne ç›kar›lmas›n› kolaylaflt›ran mekanizmalar›n kurulmas›, bu araflt›rmay› ba¤›ms›z bir kurumun yapmas› gerekiyor. Polisler aras›nda büyük bir dayan›flma a¤› var, fliddet kulland›klar›nda kurban durumundaki kifliyi polise mukavemet etti diye bir de kendileri suçluyorlar, böylece polisle bafl etmenin yollar› da vatandafl aç›s›ndan t›kan›yor. Polis suçlar›n›n araflt›r›lmas›na yönelik ba¤›ms›z kurumlar dünyan›n pek çok ülkesinde var, demokrasi aç›s›ndan temel normlardan biri haline geldi bu. “Polis bana fliddet uygulad›” diye yine gidip karakola flikâyetçi olmaman›z gerekir. Sinclair-Webb: Mesela Kuzey ‹rlanda’da bir polis reformu yap›ld› ve oradaki komisyonun önerdi¤i yap›lanma adeta bütün dünyaya örnek oldu. Baflka örnekler de var tabii, biz de zaten belli bir modelin sözcülü¤ünü yapm›yoruz, her ülke kendine has düzenlemeler yapabilir, ama ana eksenimiz demokratikleflme. Türkiye’de de asl›nda ‹çiflleri Bakanl›¤› bir polis düzenlemesi için çal›fl›yor, ama as›l direnifl jandarmadan geliyor, ba¤›ms›z bir flikâyet ve denetim mekanizmas›n›n kurulmas›n› as›l onlar istemiyor. Bizim haz›rlad›¤›m›z rapor jandarma bölgelerinde yaflanan hak ihlâllerini kapsam›yor, ama buna da ayr›ca zaman harcamak lâz›m. Jandarman›n ‹çiflleri Bakanl›-

Mersin’de D‹SK, KESK, TMMOB VE TTB taraf›ndan düzenlenen “Halk için bütçe” eylemine polis biber gaz› ve copla sert müdahale etti

¤›’na ba¤l› gibi gözüküp asl›nda Genelkurmay bünyesinde olmas› zaten iflleri iyice kar›flt›r›yor. Türkiye’deki durum herhalde sadece AKP’nin eseri de de¤il. Polisin güç ve yetkilerinin art›r›lmas› noktas›nda Meclis’teki iki büyük muhalefet partisi de iktidar partisiyle hemfikirdi... Roth: Polisin güçlendirilmesinde bir sak›nca yok, bunun için fazladan kaynak da ayr›lmal›. Ama güçlü polisle kanun tan›mayan polis aras›nda bir fark vard›r. Haklara sayg› gösterdi¤iniz sürece ne kadar güçlü oldu¤unuzun bir önemi yoktur. Benim nazar›mda güçlü polis teflkilât› demek, etkili polis demektir. Mesela fliddet kullanmak, iflkence yapmak PKK terörünü azaltmaya yarayacak bir politika de¤ildir, tam aksine, PKK varl›¤›n› güçlendirir, ona meflruiyet kazand›r›r.

Engin Çeber’in öldürülmesinde polis ve jandarma ortaklafla sorumlu. Adalet Bakan›’n›n Çeber’in ailesinden özür dilemesi önemli bir ad›md›. ‹flkence gören di¤erlerinden de özür dilemeliydi.

POL‹S‹N ÖLDÜRDÜ⁄Ü FEYZULLAH ETE’N‹N A⁄ABEY‹ FETTULLAH ETE

Hem suçlular, hem güçlüler Kardefliniz Feyzullah Ete’nin ölüm haberini ald›¤›n›zda neredeydiniz, ne yapt›n›z? Fettullah Ete: Ben mobilya ustas›y›m, biz servisteyken telefon geldi, hemen hastaneye gittim. Dediler kardeflin ölmüfl... Y›k›ld›m, inanmad›m. Sapasa¤lam bir insan, sporcu, hiçbir hastal›¤› yok... 1.90 boyunda, gücü kuvveti yerinde, da¤ gibi bir gençti. 26 yafl›nda, iki çocuk babas›... Abimde sara hastal›¤› var, hastaneye ça¤›rd›klar›nda dedim herhalde abim yine nöbet geçirdi, ama Feyzullah denince flok oldum, kendime gelemedim. Zaten daha da kendime gelememiflim. Ne iflle u¤rafl›rd› kardefliniz? Elektrik trafolar›nda çal›fl›rd›. Sonradan uyuflturucu ba¤›ml›s› filan dediler, hay›r, iflinde gücünde, sapasa¤lam bir insand›. Dava sürecinde neler oldu? Kardeflimin öldü¤ü yetmiyormufl gibi, duruflmalarda da tehditler al›yoruz. Ceza bekliyorduk, on sene, bir sene, bize bir fley söylesinler istiyorduk. Yok, tutuksuz yarg›lanacak. Niye tutuksuz yarg›lan›yor? Ver cezas›n›, neyse bilelim. Polis neticede bir adam öldürmüfl, ortada bir katliam var, bir katil var. Mahkemede polis nas›l anlat›yordu olay›? Parka gittik, parkta bira içiyorlard›, ba¤›r›p ça¤›r›yor-

10

Fettullah Ete

lard›... Görgü tan›klar› var, ayakta duran iki insan gördük diyorlar, ba¤›rma ça¤›rma yok. Bir de flu var: Sen oraya arabayla geliyorsun, otuz metre ileridesin, bir de hava so¤uk, camlar›n kapal›, o mesafede ba¤›rsa sen o sesi nereden duyacaks›n? Hem ba¤›r›p ça¤›rma adam öldürme sebebi mi? Otuz metre ileridesin, ses falan duymam›fls›n, direkt gelip çocuklar› dövmüflsün. Kardeflimin yan›ndaki çocu¤a dahi dava açm›fllar, “bize karfl› ç›kt›” diye. Halbuki çocuk hayatta karfl› ç›kmam›fl. Görseniz, çok gariban, sessiz,

Dolay›s›yla kanunsuz fliddet kullanan polis, zay›f ve etkisiz polis demektir. Genellikle Türkiye’de polisin e¤itiminin yetersiz oldu¤u söyleniyor. Sorunlarda e¤itimsizli¤in de pay› oldu¤unu düflünüyor musunuz? Sinclair-Webb: Polisin e¤itimsiz oldu¤unu biliyoruz, ama art›k pek çok üniversite mezunu da polis teflkilât›na kat›l›yor, Polis Akademisi’nde çok reformist figürlere rastlanabiliyor. Onlar›n çabalar›na katk›da bulunmak, onlar› desteklemek, cesaretle konuflmalar›n› sa¤lamak gerekiyor. Gündelik hayatta sokakta olan bitenle, asayiflle bu tür kurumlar› da birbirinden ay›rmak lâz›m. Genç kuflaklar yönetimin yüksek kademelerine geçtikçe sokaktaki fliddetin de azalaca¤›n›, farkl› yaklafl›mlar›n hâkim olaca¤›n› umuyoruz. Asl›nda polisin sadece insan haklar› konusunda iyi bir e¤itim almas› da yeterli de¤il, pek çok teknik konuda da kendilerini gelifltirmeleri gerekiyor. Mesele sadece kanunlar›, Avrupa müktesebat›n›, Türkiye’nin nas›l antlaflmalara imza att›¤›n› iyi ö¤renmelerinden ibaret de¤il. Bu sorunu aç›kl›kla tart›flabilmemiz lâz›m, raporda da bunu yapmaya çal›flt›k. fiunu da eklemeliyim: ‹stanbul’daki 1 May›s gösterilerinden bir süre sonra, fliddet uygulayanlar›n belli olabilmesi için Çevik Kuvvet’in giydi¤i kasklara polislerin sicil numaralar›n›n yaz›laca¤› aç›kland›. Asl›nda daha önce düflünülen bir projeydi, ama bir fleyler yapt›klar›n› ispatlayabilmek için 1 May›s’›n hemen ard›n-

kendi halinde bir çocuk. Niye böyle yap›yorlar? Polisin derdi ne? O rütbeyi alm›fllar diye, o üniformay› giymifller diye böyle mi yapmalar› gerekiyor? Kardeflinizin arkadafl› olay› nas›l anlatt›? Diyor “parka gittik, dedik bir bira içelim, biraz çerez yeriz”. Bakkaldan biralar›n›, çerezlerini alm›fllar, parka gelip masan›n üzerine koymufllar, daha açmadan polis gelmifl. Zaten içmemifller. Adlî t›p raporunda bile alkolsüz yaz›yor. Nas›l bir tart›flma sonucunda kardeflinize sald›rm›fl polisler? Hiç tart›flma yok. Polis gelir gelmez, hâflâ, demifl “buran›n Allah› benim, horozu benim”. Çocu¤u dövdükten sonra Feyzullah’a geçiyor, ona da diyor “seni bir daha burada görmeyece¤im”. Feyzullah da “tamam abi” diyor. Bunu demesiyle polis tekmeyi at›yor. Tekme direkt kalbine geliyor, yere düflüyor. Arkadafl› da öbür tekmeyi atmas›nlar diye kendini Feyzullah’›n üzerine at›yor. Sert bir tekme ald›¤›n› tahmin edebiliyor, ikincisi bari benim üzerime gelsin diyor. Birbirini bu kadar seven iki arkadafl... “Feyzullah öldü, hemen hastaneye götürelim” diyor polislere. Polisler pani¤e kap›l›yorlar, Feyzullah’› kendi araçlar›na at›yorlar, hastaneye götürüyorlar. Ama zaten daha parkta ölmüfl. Nas›l savunuyorlar bu durumu mahkemede polisler? “Kimlik istedik, karfl› koydular, birbirimizle dalafl›rken Feyzullah’›n üstüne düfltüm, dirse¤im Feyzullah’›n kalbine geldi.” Böyle diyorlar. Halbuki senin dirse¤in


s›nda cayd›r›c› oluyor. Ayr›ca, polisin açt›¤› davalar hemen görülüyor, ama kurban›n açt›¤› davalar uzun zaman savc›n›n elinde tutulabiliyor. Devlet yetkililerinin polisin arkas›nda olduklar›, kanund›fl› bir fley yap›lmad›¤› yönündeki aç›klamalar› da çok etkili oluyor. Polis fliddetinin Avrupa’da da yükseldi¤ini görüyoruz. Sokakta kendini çok tehditkâr bir biçimde gösteren polis en son Yunanistan’da bir can al›nca bütün ülkede bir isyan bafllad› mesela... Roth: Polis fliddeti pek çok ülkede kendini gösteriyor. Önemli olan, bu durum karfl›s›nda hükümetlerin nas›l bir tutum ald›¤›. Bu ihlâllerin sorumlular›n› bulmaya ve bunlar› cezaland›rmaya çal›fl›yorlar m›, yoksa polisin hukuksuzlu¤unu geniflletecek bir kültürün yayg›nlaflmas›na katk›da m› bulunuyorlar? Bizce Türkiye’de ikinci fl›k daha çok geçerli. ‹nsan hakk› ihlâlleri için sürekli terör bahane olarak gösteriliyor, halbuki insan haklar›n›n bast›r›lmas›, teröre karfl› mücadelede çok verimsiz bir yol. El Kaide muhakkak ki Bush’un politikalar›ndan gayet memnundur. Bush’un iflkence politikas›n› yeni kuflaklar› etkilemek için kullan›yorlar. Bu PKK aç›s›ndan da geçerli; Türkiye devletinin fliddetin dozunu art›rmas› onlara yar›yor, örgüte yeni insanlar›n kat›lmas›n›n yolu aç›l›yor. Türkiye, Avrupa’ya uzanan göç yollar›n›n da ortas›nda bulunuyor. Bu göç trafi¤inin engellenmesi aç›s›ndan Türkiye devletinin otoriter bir yap›ya bürünmesi Avrupa’n›n da ifline gelen bir fley olamaz m›? Roth: Uzun gözalt› süreleri ve tutukluluk halleri bize bir mesaj veriyor zaten: Türkiye’ye gelirseniz, bafl›n›z belaya gi-

de¤il, senin binan y›k›lsa kardeflimin üzerine, ona bir fley olmaz. Kendisi de söyledi¤ine inanm›yor. De kardeflim, ben bir hata etmiflim de, gel, insan gibi özür dile. Bunu yapmad›¤›n yetmiyormufl gibi, bir de annen baban ailemizi tehdit ediyor. Biz ifli adalete, devlete b›rakm›fl›z, sen kimsin de gelip hem suçlu hem güçlü muamelesi yap›yorsun? Di¤er polisler de arkadafllar›n› korumak istiyor, salondan ç›k›nca alk›fl tutuyorlar, biz gitti¤imizde “çekilin lan” gibi kabaday› kabaday› konufluyorlar. Biz mahkeme salonunda sanki suçluymufluz gibi bekliyoruz, onlar sanki hakl›ym›fl gibi duruyor. Abiniz niye tutukland›? Kap›dan ç›karken son derece masumane bir flekilde “savc› bey” dedim, “verdi¤iniz karar do¤ru muydu?” Savc› bir fley demedi, avukat›m›z beni çekti, dedi “Fettullah, savc›yla konuflma”. “Tamam” dedim, tam kap›n›n önüne ç›kt›m, abim geldi, dedi “ne oldu”. Polis de öbür taraftan ç›k›yor, ç›karken otuz-k›rk tane polis birden alk›fl tuttu. Abim de anlad›, polis serbest b›rak›ld› diye. Buna tepki gösterdi, elinde anahtar gibi bir fley vard›, tutmaya çal›flt›k, elindekini f›rlatt›. Tesadüfen o da gitti, mahkeme salonunun kap›s›na çarpt›. Hakim dedi “anahtar› bize atm›fl”. Boflu bofluna gitti abim, 22 gün çolu¤undan çocu¤undan ayr› yaflad›. Tutukland›ktan sonra sert davran›fllara maruz kalm›fl m›? Hiçbir kötü muamele görmemifl. Zaten herkes sara oldu¤unu da biliyor, hem kimseye kar›flacak bir in-

Polis fliddeti pek çok ülkede kendini gösteriyor. Önemli olan, hükümetlerin nas›l bir tutum ald›¤›. Bu ihlâllerin sorumlular›n› bulmaya ve bunlar› cezaland›rmaya çal›fl›yorlar m›, yoksa polisin hukuksuzlu¤unu geniflletecek bir kültürün yay›lmas›na katk›da m› bulunuyorlar? Bizce Türkiye’de ikinci fl›k daha çok geçerli.

rer. Bu durumun müsebbibi kim, bilemiyorum ama, illegal göçü engellemeye yönelik olan bu mesaj çok aç›k. Avrupa Birli¤i’nin 2000-2005 y›llar›nda baz› reformlar›n ç›kar›lmas› yönünde büyük bir etkisi olmufltu. Ama Türkiye’nin asla AB’ye al›nmamas› gerekti¤i fleklindeki Sarkozy’ci görüfl ortaya ç›k›nca, reform hareketinin dayanaklar› da biraz k›r›ld›. Yani AB reform sürecini bir miktar sabote etmifl de oldu. Ama Türkiye’deki bu durumun aç›klamas› da bu olmamal›, Türkiye kendi iyili¤i için demokratikleflmeli, baflkas› öyle istedi¤i için de¤il. Biz de bu raporu AB için de¤il, Türkiye’nin kendisi için haz›rlad›k zaten. Terörizme karfl› güvenlik devleti infla edilmesi gerekti¤ini vazeden muhafazakâr ideoloji, 11 Eylül’den sonra, George Bush döneminde ABD’de yerleflti ve dünyada yayg›nlaflt›. Barack Obama dönemi ABD’de daha demokratik bir devlet yap›s›na geçebilir mi? Roth: Belki de flöyle sormak lâz›m: Bush, zanl›lara iflkence uygulayarak, Guantanamo’yu kurarak ABD’yi daha güvenli bir yer haline mi getirdi? Hay›r, ABD daha tehlikeli bir yer haline geldi. Busuh’un ideolojisinin temel ayaklar›ndan biri, terörizmle mücadele ad›na insan haklar›ndan feragat etmekti. Onun kurdu¤u fley bir güvenlik kültürü de¤il, bir aptall›k kültürü. Obama terörizmle mücadele anlay›fl› noktas›nda daha zeki biri; daha etkili olaca¤› da söylenebilir. ‹flkenceyi muhtemelen kald›racakt›r, Guantanamo’yu kapatacakt›r. ABD neyin iyi, neyin kötü oldu¤u kabulünde dünyaya örnek teflkil ediyor, oradaki bir de¤iflim dünyan›n her yerine sirayet edecektir.

Söylefliler: Merve Erol - Çi¤dem Öztürk

dan kamuoyuna bu yönde aç›klama yapt›lar. Ama bunun pilot uygulamas›n› yapmak için Kocaeli, Kayseri, Sivas gibi pek fazla toplumsal gösterinin yap›lmad›¤› taflra flehirleri yeterli ve uygun de¤il. Bu uygulama ‹stanbul, Diyarbak›r, Van, Adana, Ankara, ‹zmir gibi flehirlerde derhal bafllat›lmal›. Yap›l›rsa iyi bir uygulama tabii, çünkü birçok polis memurunun tan›nmamaktan cesaret ald›¤›n› biliyoruz. Baz› polislerin mahkemelerde yarg›land›klar›n› da biliyoruz, ama mesela Feyzullah Ete davas›nda oldu¤u gibi emniyet teflkilât›n›n internet sitesinde bunun bir kaza oldu¤una dair aç›klamalar yap›l›yor, san›k durumundaki polise destek veriliyor. Roth: Son bir sene içinde polis eliyle ifllenen cinayetlerde hep otoriteye sayg›s›zl›k yap›ld›¤› söyleniyor, ama bu fliddet kullanmak için mazeret de¤ildir ki. As›l insan haklar›na sayg›s›zl›k noktas›nda polislik mesle¤ininin onuruyla oynanm›fl olur. Belki polis akademilerinde insan haklar› konusunda bir e¤itim verilmeye çal›fl›l›yor, ama fliddet kullan›m›n›n cezas›z kalmas›n›n bir norm haline geldi¤i bir toplumda bu dersleri unutmak çok kolay. Emniyet teflkilât›n›n iflleyifl biçimi, zaten eskiden ö¤renilenleri unutturuyor. ‹nsan haklar› ihlâllerinin ve fliddetin hoflgörüyle karfl›lanmayaca¤›n›n her kademede gösterilmesi ve bilinmesi gerekiyor. Türkiye’de polis fliddetine karfl› aç›lan davalarda polisin hemen bir karfl› dava açt›¤›n› görüyoruz, kurban›n fliddet uygulad›¤› iddia ediliyor. Dayak suçlamas›yla dava açan birinin tutuklanmay› reddetti¤i söyleniyor hemen mesela. Bu tür karfl› davalar, ço¤u zaman, polisten flikâyetçi olunmas› nokta-

Feyzullah Ete

san da de¤il, öyle bir yap›s› yok. Allah herkesi bildi¤i gibi yaps›n. E¤er onlar›n hakk› bizdeyse, art›k cezas›n› biz çekelim. Ama bizim hakk›m›z onlardaysa, bizim iki tane yetimimiz var, o iki yetimin günah›n› nas›l çekecekler? Biri dört yafl›nda, biri bir yafl›nda iki çocuk... Polis son iki sene içinde pek çok insan› öldür-

dü. Baflka ma¤dur ailelerle bir dayan›flma iliflkiniz var m›? Bizim imkânlar›m›z k›s›tl›, çal›flan insanlar›z. Elin iflinde çal›fl›yorum, sabah 9’da gidiyorum, akflam 910’da evime geliyorum. ‹fli b›raksam, evimin geçimini nas›l yapaca¤›m? Baran Tursun’un babas›n›n imkân› var, iyi ifller de yap›yor. Ben 500 milyon kira veriyorum, üç çocuk okul okutuyorum, ben bu ifllerle u¤rafl›rsam ailemden olaca¤›m. Art›k ne yapal›m, bilmiyorum... Yaflad›¤›n›z yerde bu olaydan sonra polisin davran›fllar›nda bir de¤ifliklik oldu mu? Sanm›yorum. Ayn› kral gibi yafl›yorlar. Yine arada kaynayan biz oluyoruz. Bu polis tutuksuz yarg›lan›yorsa, bize göre olay bitmifl demektir. Adam hakl›ym›fl görüntüsü veriliyor, özgürlü¤üne b›rak›l›yor. Suç ifllememifl, normal halinde bir vatandafla bunu yap›yorlar, buna üzülüyoruz. Bu yetmiyormufl gibi, abimizi cezaland›r›yorlar. Biz adalete güveniyorduk. Eskiden polise de aileden biriymifl gibi bakard›k, bizdenmifl gibi görürdük. fiimdi ne bileyim, nefret ediyoruz. Polise karfl› bir fley yapaca¤›m›z yok da, so¤uk bak›yoruz art›k. Polis orada duruyorsa arka sokaktan dolan›yorum ki, görmeyeyim. Akrabalar›m aras›nda pek çok polis de var, onlar› görünce de ayn› fleyi hissedece¤im. “Biz hepimiz biriz, siz vatandafls›n›z, biz devletiz” hesab›na getiriyorlar. Ama sen dua et, vatandafl bir birleflsin, o zaman seni de tan›maz, kimseyi de tan›maz. Yeter ki vatandafl birlik olsun.

11


GÜLEN CEMAAT‹N‹N HALKLA ‹L‹fiK‹LER A⁄I OLARAK ABANT TOPLANTILARI VE “TAR‹H‹ UZLAfiMA”

Muhafazakâr kuflatmaya liberal destek “Türkiye’de liberalizm bir Faust öyküsü oldu.” Sosyal antropolog Aykan Erdemir’in Goethe’nin ünlü “ruh satma” eserini hat›rlay›p hat›rlatmas› bofluna de¤il. “Türkiye’de Farkl› Olmak –Din ve Muhafazakârl›k Ekseninde Ötekilefltirilenler” bafll›kl› araflt›rma küçük bir k›yamet kopard›. Araflt›rma, Türkiye’de AKP’nin iktidar›nda muhafazakârl›¤›n hangi kanallarda derinleflti¤ine dikkat çekiyor, muhafazakârlar›n düflüncelerini ve hayat tarzlar›n› paylaflmayanlara karfl› bask›c› ve ayr›mc› davrand›klar›n› ortaya koyuyordu. Bugüne kadar dindarlar›n, örne¤in baflörtülü kesimlerin u¤rad›¤› ayr›mc›l›klar› dile getiren araflt›rmalar›yla defalarca gündeme gelen Binnaz Toprak, hiç al›fl›k olmad›¤› üzere muhafazakâr ve liberal kalemler taraf›ndan topa tutuldu. Örne¤in fiahin Alpay, HaberTürk’te Binnaz Toprak’› bilimsel metodolojiden uzak bir araflt›rma yapmakla elefltirdi. Ayfle Bu¤ra’n›n verdi¤i metodoloji dersinin ard›ndan üzerine bir a¤›rl›k çökse de, iddias›n› Zaman’daki yaz›s›nda tekrarlamay› tercih etti. Emre Aköz, Sabah’taki köflesinde Toprak’› “bilim kisvesi alt›nda gazetecilik” yapmakla elefltirdi. Hatta, Perihan Ma¤den, Ayfle Arman’la Binnaz Toprak’› ayn› kefeye koydu Radikal’de. Gökhan Özgün, Taraf’taki köflesinden Toprak’› “cemaat düflman›”, dahas› “özel harpçi” olmakla suçlad›. Muhafazakârlar›n feryad ü figan›n› anlad›k da, liberallere ne oldu? Tan›l Bora’n›n “dolayl› iktidar sorumlulu¤u” dedi¤i fley tam da bu herhalde. Tabii bir de iklim faktörü var. Geriye bak›nca, bu ideolojik iklimin oluflumunu Abant Toplant›lar›’nda görmek mümkün. 28 fiubat’› takip eden günlerde Abant’ta alevlenen birlik ateflinden kimi münevverler do¤rudan, kimileri de dolayl› feyz ald›. Gülen cemaatinin iktisadî ve ideolojik iflbilirlili¤i, bu feyzi, prestij ve statü de sa¤lar hale getirdi. Ve neticede bu iklim olufltu. Bu, öyle bir ideolojik hegemonya ki, Faust’vari uzlaflmalar yaratmakta üstüne yok. Toplumu usul usul kuflatan muhafazakârl›¤› sergileyen “Türkiye’de Farkl› Olmak” araflt›rmas›na atefl püsküren “serbest radikaller” yapt›klar› uzlaflman›n gere¤ini yerine getiriyor. Dolay›s›yla, bu “tarihî uzlaflma”n›n kökenlerine ve bugün geldi¤i noktaya yak›ndan bakmakta fayda var...

ete Tunçay, 25 Mart 1974’te, Yeni Halkç›’da yay›nlanan “Bilinece¤i Bilmek, ‹nan›laca¤a ‹nanmak” bafll›kl› yaz›s›nda sa¤c›lar›n Marksistlerin dinle kurdu¤u iliflkiyi birbirleriyle paradoks oluflturan iki flekilde elefltirdi¤ini söylemiflti: “Dinlerine ba¤l› afla¤› s›n›flar›n karfl›s›na geçince ‘Marksizm din düflman›d›r’ derler; dinleri hor görmeyi ö¤renmifl ‘ayd›n’lar›n karfl›s›nda ise Marksizm’in bir din oldu¤unu söylerler.” Tunçay’›n ifade etti¤i paradoksun en kâmil örneklerinden biri herhalde Fethullah Gülen’dir. ‹flte bir örnek: Gülen, “Maddecilik Fikri ‹flas Etmifltir” bafll›kl›, 26 Mart 2007 tarihli yaz›s›n›n bir-iki paragraf›nda materyalizmi irdeledikten sonra, Marx’›n onu nas›l tarihsel materyalizme tercüme etti¤ini anlat›yor: “Marks’a göre her fley bir bak›ma maddenin has›l›d›r. ‘Bir insan, iktisadî durumunu düzenlerse her türlü huzur ve saadet arkadan gelir’ demektedir. Ortaya att›¤› fikirler herkes taraf›ndan hüsnü kabul görmemifl, hem Müslümanlar, hem Bat›l› düflünürler, hem de pek çok milliyetçi

M

12

taraf›ndan daha o zaman cerh edilmifltir. Ayn› zamanda onun düflüncelerinin menba ve menfle itibar›yla madde olarak çok eski maddiye fikrine dayal› oldu¤u, tekâmül ve içtimaî hayat mevzuunda Hegel’in düflüncelerini alt üst ederek papa¤an gibi onun sözlerini tekrar etti¤i dile getirilmifltir.” Marx’›n iktisadî hareketler konusunda “do¤ruya yak›n fleyler” söyledi¤ini kabul eden Gülen, flerhini de esirgemiyor: “Bu kadar mecruh bir adam›n, –affedersiniz– atmasyon bir sözünün her fleyden önce hüccet kabul edilmesi garip de¤il mi!..” 26 May›s 2006’da ayn› sitede yay›nlanan ve Bakara Suresi’nin 78. ayetini tefsir eden k›sa yaz›s›nda ise Marksizmi ve komünizmi kapitalizmle ayn› kefeye koyup flöyle diyor: “(Bunlar›n) temelinde esas› dinden kaç›fla dayanan hep bu kuruntu, ütopya ve kehanetler vard›r. fiimdi, e¤er bir toplumda ayd›n do¤ru tespitte bulunam›yor, yar› münevver ve gafil kitleler de bu türlü tutars›z kehanetler arkas›ndan kofluyorsa, topyekûn bir millet hiç olmazlar›n a¤›nda yok olmaya namzet demektir.”

Abant Toplant›lar›, Gülen Cemaati’nin orta s›n›flara makûl hararette bir “dindarl›k” çerçevesi sunmas›n›n zeminini oluflturdu. Bu yeni çerçevenin “makûl” olma özelli¤ini h›zla yitirdi¤ini Binnaz Toprak'›n araflt›rmas›yla görmüfl olduk.

Bu al›nt›lar›n nedeni, Gülen’in Marksist olmad›¤›n› ispat etmek de¤il elbette. Marksizme “cerh edilmifl” (yaralanm›fl) bir düflünce gözüyle bakt›¤› için “Hoca Efendi”yi elefltirmek de bir o kadar absürd olur. Gülen’in bu cümleleri “dinlerine ba¤l› afla¤› s›n›flara” hitaben söyledi¤ini kestirmek zor de¤il. Tunçay, 2003’teki “Savafl ve Demokrasi” konulu Abant Platformu’nun aç›l›fl›nda yapt›¤› konuflmada Karl Marx’a gönderme yaparak Irak Savafl› bab›nda “yoksa orada öngörüldü¤ü gibi kapitalizmden barbarl›k ça¤›na m› geçtik?” diye sorarken “Hoca Efendi” bu paragraflar› yazmam›flt› henüz. Tunçay’›n, Fethullah Gülen’in onursal baflkan› oldu¤u Gazeteciler ve Yazarlar Vakf›’n›n (GYV) ev sahipli¤inde yap›lan bu toplant›n›n aç›l›fl konuflmas›nda Marx’a gönderme yapmas›n›n ard›nda belirgin bir h›nz›rl›k aramak istiyor gönül. Lâkin, GYV’nin, Tunçay gibi nicelerini Abant’ta a¤›rlay›p Gülen cemaati için yükte hafif, pahada a¤›r bir halkla iliflkiler kampanyas› düzenlemesinin ard›ndaki h›nz›rl›k son tahlilde Tunçay’›nkini sollam›fl görünüyor. 1994’te, RP yükselir, dönemin ayd›n ve gazetecileri o güne kadar büyük oranda görmezlikten geldikleri, yeterince enteresan bulmad›klar› kocaman bir kalabal›¤› yak›n takibe al›rken bafllatm›flt› Gülen bu halkla iliflkiler hareketini. Önce GYV’yi kurmufl, tan›t›m kokteylinde ilk kez medya karfl›s›na ç›karak vakf› onurland›rm›flt›. 1980’lerden bu yana 盤 gibi büyüyen cemaatin görünmezlik politikas› böylece de¤iflmifl oldu. GYV’nin ifllevi, “Gülen’in onursal baflkan› oldu¤u Gazeteciler ve Yazarlar Vakf›...” diye bafllay›p hemen her kesimce sayg›nl›¤› tescillenmifl bir dizi ismin listelendi¤i haberlerin bas›nda yer alaca¤› türden faaliyetler gerçeklefltirmekti. ‹ftar davetlerine laik, solcu, liberal, hatta Kemalist ünlüleri ça¤›rarak, “hoflgörü ödülleri” vererek bu ifllevi lây›k›yla yerine getirdi. RP’nin solu¤u 28 fiubat’ta kesildi¤inde, Gülen Cemaati’nin elinde yüklüce bir halkla iliflkiler materyali çoktan birikmiflti. Y›lda iki kez düzenlenen Abant Toplant›lar› bu materyalin konsolidasyonu görünümündeydi. Cemaat adeta “entelektüel hayatta ben de var›m” diyerek, çoktan güçlendi¤i ekonomi ve bürokrasideki varl›¤›na meflruiyet üretiyordu. Bu da, dokunulunca hemen her kesimden çeflitli tonlarda “ah”lar ç›kmas›na sebep olan konular› “cesurca” tart›flarak, yani risk alarak mümkündü. Cemaat, Abant Toplant›lar› sayesinde bu riski liberallerle paylaflm›fl ve bir taflla bir sürü kufl vurmufl oluyordu. Pazarlama stratejisi Abant Toplant›lar›n›n ilk ikisi, 28 fiubat süreci devam etmekteyken, 1998 ve 1999 y›llar›nda gerçekleflti. Konu “ak›l ve vahy” aras›ndaki iliflkilerdi. ‹lk toplant›-


n›n sonuç bildirisinde “bu iki kavram›n san›ld›¤›ndan daha uyumlu oldu¤u” görüflüne var›ld›: “‹slâm düflünce tarihinde akl›n önemini küçümseyen baz› anlay›fllar olmas›na ra¤men hakim çizgi, vahy ile ak›l aras›nda bir z›tl›k bulunmad›¤›d›r. Her mümin akl›n› kullanmak zorundad›r. Hiçbir fert veya zümre dinin anlafl›lmas› ve yorumlanmas› hususunda ilâhî bir yetkiye sahip oldu¤u iddias›nda bulunamaz.” Bu cümlelerle ak›l sahipleri iman sahiplerine, iman sahipleri de ak›l sahiplerine pazarlan›yordu. Asl›nda cemaatin bundan sonraki varl›k sebebi, örne¤in AKP’nin do¤umunda ebe olarak haz›r bulunmas›, tam da 80’lerde temelleri at›lmaya bafllan›p ‘90’larda olgunlaflt›r›lan bu pazarlama stratejisinin bir sonucuydu. Bildirinin üçüncü maddesinde ise “hakimiyet” kavram›n›n ‹slâm Dünyas›’nda yaratt›¤› kargafladan söz ediliyor ve Kur’an’da ifade edilen “Allah hakimiyeti” ile “hakimiyet kay›ts›z flarts›z milletindir” ilkesi aras›nda bir çeliflki bulunmad›¤› da söyleniyordu: “Hakimiyet milletindir ifadesi, ‘hakimiyet bir ferdin, s›n›f›n, zümrenin tabiî veya ilâhî hakk› de¤ildir’ anlam›na gelir; siyasî mânâda ‘millî irade’yi esas almak ve onun üstünde bir güç tan›mamak demektir.” Devam›nda, yerinde bir tespitle “devletin metafizik ve siyasî anlamda kutsall›¤› bulunmayan beflerî bir kurum” oldu¤u vurgulan›yor, Türkiye’deki s›k›nt›n›n devletin vatandafllar›n yaflam tarz›na müdahalesinden kaynakland›¤› ifade ediliyordu. Çare, demokrasiydi. Söylenenlerde bir yanl›fll›k yoktu, bunlar zaten genel kabul gören ilkelerdi, lâkin bu ilkelerin “Fethullah Gülen’in onursal baflkan› oldu¤u Gazeteciler ve Yazarlar Vakf›’n›n düzenledi¤i Abant Toplant›s›’ndan sonuç bildirgesi olarak ç›kmas› elbette ezber bozan bir nitelikteydi. Bildirinin alt›nda imzas› bulunanlar aras›nda ilâhiyatç›lar›n, Gülen cemaatine çeflitli mesafelerdeki gazetecilerin yan›s›ra, “Dünyada ve Türkiye’de Laiklik Komisyonu” olarak bir araya gelen ekipteki Cüneyt Ülsever, Mehmet Ali K›l›çbay ve Yarg›tay baflkanl›¤› yapan Sami Selçuk da vard›. Bu ilk toplant› yeterli görülmemifl olacak ki, “Din, Devlet ve Toplum” bafll›¤› alt›nda afla¤› yukar› benzer konular›n tart›fl›ld›¤› bir toplant› daha yap›ld›. Kat›l›mc› listesi zenginleflmifl, “d›flarl›kl›” kontenjan›nda Gündüz Aktan, Toktam›fl Atefl, Ruflen Çak›r, Avni Özgürel, Elizabeth Özdalga yerlerini alm›fllard›. Kat›l›mc› listesini mühim k›lan, ‹slâm’›n yeni siyasal ve dahi iktisadî hallerini çeflitli düzeydeki çal›flmalar›na, yaz›lar›na konu edinenlerle, Gülen gibi birinin takipçileriyle asla ve kat’a yan yana oturamayacaklar› düflünülenleri kapsamas›yd›. Toplant›lar›n amac›, 28 fiubat’ta birbirine dar›lan dindarlarla devleti bar›flt›rmakt›. Abant Toplant›lar› tek bafl›na bunun için yeterli olamazd› elbette. Benzer onlarca çabayla devlet ve dindarlar o denli bar›flt›lar ki, arkas›ndaki Gülen deste¤iyle birlikte AKP’ye herhangi bir alternatif düflünülemez olundu. fiimdi belki de “ak›l ve vahy” de¤ilse bile, “vahy ve siyaset” ikilisinin yeniden

düflünülmesinin vakti geldi. Ancak ne liberaller, ne de muhafazakârlar böylesi bir aç›l›ma s›cak bakabilecekmifl gibi görünüyor. Binnaz Toprak ve ekibinin (‹rfan Bozan, Tan Morgül, Nedim fiener) yapt›klar› araflt›rma, muhafazakâr kesimlerin kendilerinden olmayanlara karfl› bask›lar›n› iktidarda olman›n da getirdi¤i bir özgüvenle art›rd›klar›n› ortaya koyuyor. Ancak yaflam tarz›na bu direkt müdahaleler, nedense, dindarlara olan bask› kadar ac›t›c› bulunmuyor. Makûl hararette dindarl›k ‹kinci bildiride ilâhiyatç›lar›n vurucu cümlesi, “Vahy ile ak›l aras›nda bir uzlaflmazl›k oldu¤unun kabul edilmesi halinde din ile ilim, devlet ile din ve hatta hayat ile din aras›nda gerginlik do¤ar” fleklindeydi. Böyle bir uzlafl›y› varsayman›n hayatî önemi vurgulan›yor, bu varsay›m adeta dayat›l›yordu. Din-devlet iliflkileri bab›nda ise konunun küresel-tarihsel çerçevesi k›saca çizildikten sonra, ‹slâm ve cumhuriyetin de¤erlerinin örtüfltü¤ü ifade ediliyordu. K›saca, devletten dinle kurdu¤u iliflkiyi rasyonel ve insanc›l bir zemine oturtmas› talep ediliyordu. Haks›z bir talep de¤ildi. Dile getirildi¤i anda, cemaatin, yeni savuflturulmufl bir irtica tehdidinin ard›ndan, sa¤duyulu kalabal›klara –daha çok orta s›n›flara– makûl hararette bir “dindarl›k” çerçevesi sunmas›n›n zeminini oluflturdu. Aradan geçen zaman ve edinilen iktidar deneyimiyle bu yeni “dindarl›k” çerçevesinin makûl olma özelli¤ini h›zla yitirmeye bafllad›¤›n› Binnaz Toprak’›n araflt›rmas›yla görmüfl olduk. Zaten ortaya ç›kan “dindarlar bask›c› de¤ildir demiyoruz, ama onlara da bask› uygulan›yor” fleklindeki itiraz da bu kayb› telafi etmeyi amaçl›yor. Abant Toplant›lar›n›n üçüncüsü, “Demokratik Hukuk Devleti” bafll›¤› alt›nda, 2000 y›l›n›n temmuzunda yap›ld›. Kat›l›mc› listesi daha da zenginleflmiflti. ‹kinci toplant›ya k›demlilerden Bülent Ar›nç’la (baflkalar› da var asl›nda, ama en k›demlisi) kat›lan bugünkü AKP ekibi, üçüncüye Abdullah Gül’ü ve Cemil Çiçek’i de gönderdi. 2001’deki “Ço¤ulculuk ve Toplumsal Uzlaflma” toplant›s› en renkli buluflmalardan biriydi. Kat›l›mc›lar aras›nda Mete Tunçay, Ali Yaflar Sar›bay, Davut Dursun, ‹lber Ortayl›, Kemal Karpat ve Hrant Dink ilk göze çarpanlard›. 2004’teki yedinci Abant Toplant›s›, Washington’da, John Hopkins Üniversitesi’nde yap›ld›, konu “‹slâm, Laiklik ve Demokrasi: Türk Tecrübesi” idi. Aç›l›fl konuflmas›n› “tarihin sonu” tezinin sahibi, Bush yönetiminin ak›l hocalar›ndan Francis Fukuyama yapt›. Oysa Washington, 2003’te yap›lan ve Irak sorununa e¤ilinen “Savafl ve Demokrasi” toplant›s› için daha uygun bir adresti. Washington’da yap›lan toplant›ya kat›lmayan Gülen, esenlik mesajlar› göndermekle yetindi. Fukuyama ise aç›l›fl konuflmas›n› yap›p bas›n için gereken görüntüleri verdikten sonra salondan ayr›ld›. Sekizinci toplant› Brüksel’de, dokuzuncusu Paris’te, müslüman Türkiye’yle AB aras›nda s›cak iliflkiler kurmak heve-


siyle yap›ld›. Onbirinci ve onikinci toplant›larda Türkiye ve Ortado¤u’nun birbirlerine karfl›l›kl› olarak ne ifade ettikleri tart›fl›ld›. Onüçüncü toplant› tek kelimeyle “devrimci” bir öz tafl›yordu. Gülen Cemaati, Alevili¤i konuflacakt›. Tahmin edilebilece¤i üzere, ilk kez sert bir muhalefetle karfl›laflt›. Bu toplant›, bugün AKP’nin “siyasî talepte bulunmayacaksan, ibadethanen benden” fleklinde özetlenebilecek Alevi aç›l›m›n›n temelini oluflturdu. Toplant›dan ortak bir deklarasyon ç›kmad›. Zaten tart›flmalar› uzatt›¤› için deklarasyonlar terkedilmifl, asgari müfltereklerden mürekkep niyet mektuplar› dönemine geçilmiflti. Bu toplant›dan o da ç›kamad› ve bir “de¤erlendirme metni”yle yetinildi. Aleviler, özetle, “Gülen Cemaati hangi gerekçeyle bizim sorunlar›m›z› bizsiz konufluyor” diye dile getirdiler tepkilerini. Toplant›ya kat›lan ve Alevilerle Sünniler aras›ndaki sorunlar›n yapay çat›flmalardan ç›kt›¤›n› söyleyen Alevi Federasyonlar› Baflkan› Do¤an Bermek bile, konuflmalar›n çok yüzeysel oldu¤unu söyledi. Mete Tunçay, toplant›ya yönelik elefltirilere, kantar›n topuzunu kaç›rd›¤›n› düflündü¤ü Akflam yazar› Bülent fianl›kan’a yazd›¤› bir mektupla cevap verdi: “Abant Platformu Fethullah Hoca’n›n gölgesinde çal›flan, hükümet yandafl› bir oluflum de¤ildir; tümüyle özerktir. Yapaca¤› toplant›lar›n konular›n› ve kat›l›mc›lar›n› kendi yönetim kurulu belirlemektedir. Bu kurul üyeleri de, Sünni müslüman müminlerden ibaret olmay›p, aralar›nda–benim gibi– bilinemezci (agnostik) olanlar da bulunmaktad›r.” “Tek Türkiye” Müteakip toplant›larda platform önce yeni anayasay›, bir kez daha AB’yi ve nihayet 2008 y›l›nda da Kürt sorununu tart›flt›. “Kürt Sorunu: Bar›fl› ve Gelece¤i Birlikte Aramak” bafll›kl› toplant›n›n asl›nda Mart 2008’de, Diyarbak›r’da yap›lmas› planlan›yordu. Ancak güvenlik nedeniyle temmuzda Abant’ta gerçeklefltirildi. Zira Diyarbak›r Demokratik Halk ‹nisiyatifi “Hiçbir onurlu Kürtün Abant Platformu benzeri tart›flmalara kat›lmamas› gerekti¤ini bir kez daha belirtiyoruz. Bunu organize eden kesimleri de uyar›yor ve Diyarbak›r’a gelmemeleri gerekti¤ini hat›rlat›yoruz” fleklinde bir aç›klama yay›nlad›. Tunçay’›n açt›¤› toplant›da konuflma yapanlar aras›nda Eser Karakafl, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Haflim Haflimi, Abdülmelik F›rat, Sedat Yurttafl, Kemal Sayar, Naci Bostanc›, Ümit F›rat, Levent Köker, Soli Özel, Ayhan Aktar, Cengiz Çandar, Mustafa Akyol ilk dikkati çekenlerdi. Toplant›n›n sonuç bildirisi tek kelimeyle genelgeçerdi. Ama cemaatin Kuzey Irak’ta kolej ve üniversite kurma çabalar›n›n orta yerinde böyle bir konuyu kendi halince tart›flt›rmas›, tepkiyi de, sansasyonu da körükledi. Bildirgede, özetle, Türkiye’nin demokratikleflmesi, Güneydo¤u Anadolu’ya bir miktar yat›r›m yap›lmas›, anadilde e¤itim vb. haklar›n tan›nmas› halinde, zaten Türkiye’yi bölmek istemeyen Kürtlerin uysallaflacaklar› iddia ediliyordu. Asl›na bak›l›rsa, bildiri metninin

14

en anlaml› cümlesi “Kimsenin elinde kitlelerin vekaleti yoktur. Bu nedenle bir toplum ad›na konuflmay›, bir temsil niteli¤i öne sürmeyi çözümü zorlaflt›ran bir üslûp ve muhakeme tarz› olarak görüyoruz” fleklindeydi ve aç›kça etkinli¤in Diyarbak›r’da yap›lmas›n› engelleyen ADH‹’yi hedefliyordu. (Bu cümlenin örne¤in Abant Platformu’nun kimi hangi hakla temsil etti¤ini sorunsallaflt›rmaya girifl bab›nda kurulmamas› hayli üzücü.) GYV, Diyarbak›r düflünden vazgeçmedi. 13 Eylül’de toplant›n›n sonuç bildirisinin tart›fl›laca¤› ve Diyarbak›rl› “elitlerin” kat›laca¤› bir baflka toplant› düzenlemek için u¤rafl verdi. Ça¤r›, Diyarbak›r Ticaret Odas› Baflkan› Mehmet Kaya, Diyarbak›r Ticaret Borsas› Baflkan› Fahrettin Aky›l, Diyarbak›r Esnaf ve Sanatkarlar Odalar› Birli¤i Baflkan› Alican Ebadino¤lu, Diyarbak›r Sanayici ve ‹fladamlar› Derne¤i Baflkan› Raif Türk, Güneydo¤u Sanayicileri ve ‹fladamlar› Derne¤i Baflkan› fiahismail Bedirhano¤lu taraf›ndan yap›ld›. ‹fller yolunda giderse Abant Platformu’nu temsilen Ankara ve ‹stanbul’dan da kat›l›m olacakt›. Lâkin Diyarbak›r Demokratik Halk ‹nisiyatifi bir aç›klama daha yapt› ve toplant› yine iptal edildi. Kürt sorununun Diyarbak›r’da tart›fl›lamamas›, Abant Platformu’nun hangi çevrelerde, ne ölçüde meflru say›ld›¤› sorusunu getirdi akla. Aleviler de, Kürtler de yaflad›klar› sorunlar› Gülen Cemaati’nin onlardan ba¤›ms›z bir flekilde tart›flmas›na itiraz ettiler. Bu itirazlar› de¤erlendiren Nasuhi Güngör, Abant Toplant›lar›n›n ald›¤› tepkinin muhtemel sebeplerine dikkat çekti: “Abant Platformu, GYV bünyesinde faaliyet gösteriyor. Vakf›n Fethullah Gülen’e yak›nl›¤› da malûm. Bu arada Gülen Cemaati’nin geçen y›l Kurban Bayram›’nda Güneydo¤u’da genifl çapl› bir yard›m organizasyonu gerçeklefltirdi¤ini, yine ayn› grubun Güneydo¤u’da çok say›da okul açt›¤›n› da not edelim. (...) Farkl› çevrelerden kat›l›m sa¤lansa da, Abant Platformu’nun att›¤› ad›mlar, Gülen Cemaati’yle birlikte de¤erlendiriliyor. Cemaatin Kürt sorununa yönelik gelifltirdi¤i ilginin gün geçtikçe artt›¤›n› rahatça söyleyebiliriz. Üstelik bu ilgi, Kuzey Irak’a aç›lan çok say›da Türk okuluyla birlikte s›n›r›n ötesine geçmifl durumda. Meseleyi en uç s›n›rlarda tart›flan, bunun için pek çok tehdidi ve riski göze alan bir gayret var ortada. Ama bir o kadar can s›k›c› ifller de var. Bunlar› de¤erlendirmeden resmin tamam›n› görmek zor. Mesela, geçen y›l itibariyle Samanyolu televizyonunda yay›na giren ve ‘Tek Türkiye’ ad›yla izlenme rekorlar› k›ran diziye ne demeli? K›flk›rt›c› ve afla¤›lay›c› bir üslûpla köhne bir sa¤c›l›¤›n tezlerini ekrana tafl›yan bu dizinin hangi akla hizmet etti¤ini anlamak gerçekten zor. Acaba Abant toplant›s›nda ‘Tek Türkiye’nin herhangi bir bölümü seyredilseydi, kat›l›mc›lar›n tepkisi nas›l olurdu?” (26 Eylül 2008, Star) Güngör’ün sözünü etti¤i “Tek Türkiye” adl› dizinin hikâyesi bir Kürt köyünde geçiyor ve Bahçeflehir Üniversitesi ö¤retim üyelerinden Orhan Tekelio¤lu’nun dedi¤i üzere, Gülen Cemaati’nin Kürt sorunu için nas›l bir çözüm önerdi¤ini

Örne¤in fiahin Alpay, “Benim gibi bir süre Marksizmi yeryüzünde cenneti kurman›n anahtar› sananlar, ‘din halk›n afyonudur’ formülünün her fleyi aç›klad›¤›na inand›k. Din toplumun afyonu de¤il, olsa olsa harc›d›r” fleklindeki günah ç›karmay› and›ran cümlelerini, neden Gülen’in yemek masas›na sakl›yor? Mete Tunçay neden Abant Platformu’na baflkanl›k ediyor? Cengiz Çandar, Mehmet Altan, Toktam›fl Atefl, Türkiye’nin çeflitli sorunlar›n› neden Gülen’in kurgulad›¤› bir ba¤lamda tart›flmak durumundalar?

ortaya koyuyor: “Bir imam, bir doktor ve bir ö¤retmen, birer karikatürden ibaret PKK’l›lardan köyü koruyup onlara flefkat göstererek pekâlâ bu sorunu çözebilirler.” Kürt sorununun yoksulluktan, e¤itimsizlikten ve sa¤l›k hizmetlerinin götürülememesinden ç›kt›¤›n› varsayan bu çözüm, Güngör’ün söyledi¤i üzere, hayli s›¤ bir sa¤c›l›k bar›nd›r›yor. “Deniz Gezmifl de burada olurdu” Bu küçük örnek ve Gülen’in Marksizm elefltirisi de¤il ama, o elefltiriyi yaparken kulland›¤› dil, Abant’ta yarat›lan diyalog ortam›n›n hangi aç›lardan sorgulanmas› gerekti¤ini ortaya koyuyor. Zira GYV ad›na, Gülen taraf›ndan infla edilen bir ba¤lamda taraflar›n birbirlerini anlay›p asgari müfltereklerini s›ralad›klar› bu diyalogdan kimin ne ö¤rendi¤i konusunda verilebilecek örnekler düflündürücü. “D›flarl›kl›” meflhurlar›n Abant’›n gediklileri haline gelmelerinin, Zaman’da yazmalar›n›n, STV’de, Mehtap TV’de programlara ç›kmalar›n›n Gülen Cemaati’ni dönüfltürmekten ziyade, “d›flarl›kl›lar›” dönüfltürmeye yarad›¤›n› görmek için müneccim olmaya gerek yok. Örne¤in fiahin Alpay, “Benim gibi bir süre Marksizmi yeryüzünde cenneti kurman›n anahtar› sananlar, ‘din halk›n afyonudur’ formülünün her fleyi aç›klad›¤›na inand›k. Din toplumun afyonu de¤il, olsa olsa harc›d›r” fleklindeki günah ç›karmay› and›ran cümlelerini neden Gülen’in yemek masas›na sakl›yor, hatta art›k hayatta olmayan biri ad›na konuflup “Deniz Gezmifl yaflasayd›, bugün bizden farkl› düflünmez, o da bu masada olurdu” diyebiliyor? Bekir Coflkun, “Zaten gözü sulu biri olarak, Fethullah Gülen’in niye çok a¤lad›¤›n› flimdi daha iyi anlayabiliyorum. Belki de sihirli iki kelimede –hoflgörü ve bar›fl– dü¤ümlenen ulusumuzun gelece¤i, sicim sicim gözyafllar›yla çözülebilir. Bence as›l, ak›ll› ‹slâm ak›ls›z›na baflkald›rmal›d›r”demek ihtiyac›n› neden onunla tan›flt›ktan sonra hissediyor?1 Mete Tunçay neden Abant Platformu’na baflkanl›k ediyor? Cengiz Çandar, Altan kardefller, Toktam›fl Atefl, akla gelen ve gelmeyen bütün o “d›flarl›kl›lar” neden Türkiye’nin çeflitli türden sorunlar›n› Gülen’in kurgulad›¤› bir ba¤lamda tart›flmak durumundalar? Bütün bunlara verilecek en kestirme cevap, Fethullah Gülen’in ABD’nin öngördü¤ü Büyük Ortado¤u Projesi’nin vazgeçilmezi “›l›ml› ‹slâm” modelinin tafl›y›c›s›, Abant Platformu gibi oluflumlar›n da bu türden aray›fllara payandal›k etti¤i olurdu herhalde. Keflke bu kadar basit olsayd›. Tan›l Bora, bu türden temsil ve iflbirliklerinin temelinde çok daha derin bir fleyler yatabilece¤ine iflaret ediyor. Birikim dergisinin Ekim 2008 say›s›ndaki “Sol, Liberalizm ve Sinizm” bafll›kl› yaz›s›nda çeflitli türden ayd›n tiplemelerinin 1990’lardaki de¤iflim çizgisini aç›klarken flunlar› söylüyor: “(...) ‘Türk liberallerinin’ fleditli¤inde, gerek Yeni Sa¤ 盤›r›n global eklemlenmesi içinde, gerekse Türkiye’deki ‘statüko karfl›tl›¤›’ ba¤lam›nda ANAP ve AKP (buna Gülen Cemaati’ni eklememek için hiçbir sebep yok) hükümetlerine


hay›rhâh yaklaflmalar›n›n ve angaje olmalar›n›n pay›n› da aramal›y›z. Dolayl› iktidar ‘sorumlulu¤u’, tutarl›l›¤›n müflkülleflmesi pahas›na, tutumlar› kemiklefltiri(yor).” Bora’dan yola ç›karak söz konusu ayd›nlar›n, kendilerinde gördükleri “dolayl› iktidar sorumlulu¤u” ile toplumda arabulucu, taraflar› birbirleriyle kaynaflt›r›c›, birbirlerinin de¤erlerine sayg›l› k›l›c› bir ifllev, dolay›s›yla bir tür “sosyal sorumluluk projesi” ba¤lam›nda kendilerinden umulmayan ittifaklar içine girdiklerini söyleyebiliriz. Bu ittifaklar›n ne tür ifllevler görebilece¤i noktas›nda ise Bora’n›n iflaret etti¤i bir dönüflüm sürecinin dinamiklerini bulmak mümkün: “Liberal ayd›n (ve yar› ayd›n) türü, bir zamand›r, sol ve milliyetçi-muhafazakâr muhitlerin köfle buca¤›ndaki fideliklerden daha genifl bir üreme alan› bulmaya bafllad›. Bu, orta s›n›flar›n kültür iklimindeki de¤iflimle ilgilidir. Bu sosyal profil, ony›llard›r flu veya bu biçimde solun kültürel ve politik etkisi alt›ndayd›. Sola belirli bir ilgiyle, sempatiyle, en az›ndan hay›rhâh bakard›. (...) Yeni bir ayd›n zümresi kendisine alan açma mücadelesindedir ve o alan, esas itibar›yla solun zilyedli¤indeki arazide aç›lacakt›r.” Tarihî uzlaflma “D›flarl›kl›” ve “köklü” isimlerin verdi¤i hizmetin önemi de, söz konusu “yeni ayd›n zümresi”nin kendisine alan açma mücadelesi bab›nda hayli mühim bir ifllev görüyor. “D›flarl›kl›”, “köklü” ve söylediklerinin do¤rulu¤undan ancak flartlar bizi çok zorlarsa flüphe duyabilece¤imiz ayd›nlar, 1990’larda ilk örneklerini Ali Bulaç, Mustafa ‹slamo¤lu, Ahmet Taflgetiren gibi isimlerle gördü¤ümüz, sonras›nda yüzlercesi ortaya ç›kan bu “yeni ayd›n”lar›n masalar›nda oturarak onlar› “tan›d›klar›n›” ortaya koymufl oluyorlar. Bu durum, yenilere, ayd›n piyasas›na girerken sa¤lam referans çerçevelerine oturma kolayl›¤› sa¤l›yor. Bunun da bir sak›ncas› olmayabilir. Ama böylesi bir ifllev “köklü” ve “d›flarl›kl›lara” kendilerinden al›nan referanslarla ne yap›ld›¤›n› ciddi anlamda takip etme sorumlulu¤u da yüklemeli, de¤il mi? Abant Platformu’nda genifl bir kesime hoflgörüden, bar›fltan, karfl›l›kl› anlay›fltan, anadilde e¤itimden, kültürel haklardan, demokrasiden bahseden metinlere “d›flarl›kl›” hocalar›yla birlikte imza atan “yeni ayd›nlar”, yaln›zca kendilerine ayr›lm›fl mecralarda “yaflas›n eski tas, eski hamam” diyorlarsa, ortada bir yanl›fll›k yok mu? Dahas›, bu yanl›fll›kta “yeni” ve “yerli”lerin sözlerine varl›klar›yla referans ve (özellikle orta s›n›flar›n gözünde) meflruiyet sa¤layan “d›flarl›kl›lar”›n da sorumluluklar› oldu¤u söylenemez mi? Peki d›flarl›kl›lar›n bu toplant›lardan nas›l bir beklentileri var? Bu beklentilerin akçal› ya da akças›z karfl›l›klar› konusunda bir fikrim yok. Ayd›nlar da herkes kadar serbest piyasa koflullar› alt›nda yafl›yorlar. D›flar-

l›kl›lar›n huzurunda günah ç›karmalar›n› Gülen’in nas›l yorumlad›¤›na gelince... S›z›nt›’n›n Eylül ‘92 say›s›nda yay›nlad›¤› yaz›da diyor ki: “Evet, herkes, her fley ve hatta materyalistler bile bugün Allah’a yöneliyorlar. Düne kadar her fleyi maddede arayan, mânâ ve rûha karfl› bütün bütün kapal›, Marksizmin baflka hiçbir alternatife tahammülü olmayan sofular› bile, bu cebrî yöneliflten kendilerini alam›yorlar. Evet, daha düne kadar, madde ve onun mahdût dünyas› d›fl›nda hiçbir fley tan›mayan bir k›s›m pozitivist kafalar bile bugün, uykular›ndaki h›r›lt›lar›n ritmini de¤ifltirip daha mûnis, daha yumuflak sesler ç›karmaya bafllad›lar. Evet, art›k, maddeciler aras›nda dahi, genç-ihtiyar, bilgili-bilgisiz, halk-düflünce insan›, dünya kadar dini merak eden var...” Belki de sadece meraktand›. Bafllang›çta cemaate kendi çal›flma alanlar›n›n heyecan verici, kafesinden yeni ç›kan bir antropolojik kobay gözüyle bakt›lar. Sonra al›flt›lar. Onlara baflka hiçbir kesimin göstermedi¤i kay›ts›z-flarts›z sayg›yla yaklaflan gençlerin “munis” bak›fllar›n›, karfl›lar›nda heyecandan titreyen seslerini, diklenmeyen delikanl›l›klar›n› sevdiler... Kim bilir neler vard› ard›nda bu sürecin? Ama art›k bunlar önemli de¤il. Önemli olan, “d›flarl›kl›lar›n” Fethullah Gülen’le ve AKP’yle yapt›klar› “tarihsel uzlaflma”n›n, kendi söylemlerinin meflruiyetini ne flekilde etkiledi¤inin fark›na varmalar› gerekti¤i. “Tarihsel uzlaflma”, ‹talyan Komünist Partisi’nin 1960’lardan sonra gelifltirdi¤i bir stratejiydi. Temelinde Katolik halkla onun dilinde konuflma ihtiyac› yat›yordu. Hat›rlars›n›z, 1990’lar›n ortalar›nda RP, 2002’de ise AKP için asl›nda solun temsil etmesi gereken düflünceleri dillendirdikleri söylenirdi. AKP’nin RP çizgisinden koparken Abant’tan ilham ald›¤›n› söylemek yanl›fl olmaz. Çünkü partinin kurgulay›c›lar›n›n birço¤u bu toplant›lar›n do¤al müdavimleri durumundayd›lar. Kendilerinin olmayan bir sosyeteye takdimleri de Abant’ta gerçekleflti. Abant’›n ifllevi, “d›flarl›kl›lar” aç›s›ndan arkas›nda genifl bir halk deste¤i bulunan (flu anda en yüksek oy oran›na AKP sahip, Gülen Cemaati ise memleketin en aktif toplumsal kesimlerini bar›nd›r›yor), iktidara yak›n, kendilerine sayg›yla yaklaflan bu genç ve dinamik, de¤il milletvekili, baflbakan bile olsalar hep “hocas›” olarak kal›nabilecek insanlarla empati kurmalar›na imkân sa¤lamak oldu. Bu arada, iktidara yak›nl›¤›n tad›n› ç›kard›lar. AKP’nin Kürt, Alevi vb. sorunlara iliflkin aç›l›mlar›, Gülen Cemaati’ninkinden daha görünür ve bu yüzden elefltirileri o gö¤üslüyor. Galiba “d›flarl›kl›lar”›n görünenden yola ç›karak, görünmeyenler konusunda biraz daha titizlenmelerinin vakti geldi. Ya da, AKP’nin tek alternatifinin Ergenekon oldu¤unu söyleyecek kadar siyasetten ve kendilerinden umudu kestiklerine bak›l›rsa, onlar için çok geç. Ayfle Çavdar

(1) Bu iki anekdot da Faruk Mercan’›n “Fethullah Gülen” kitab›ndan, s. 177-178. 15 y›ld›r Aksiyon ve Zaman’da çal›flan Mercan, Eylül 2008’de Gülen’i yere gö¤e koyamayan kitab›n›n yay›nlanmas›ndan k›sa bir süre sonra Zaman’daki görevinden ayr›ld›. Söylentilere göre, Mercan’›n ayr›lma nedeni, kitab›n Do¤an Kitap’tan yay›nlanmas›yd›. Do¤an Kitap, cemaat taraf›ndan kap›fl›laca¤›n› düflünerek ilk bask›y› 50 bin adet yapt›. Ancak kitap henüz çok satanlar listesine girmifl de¤il.


‹SLAMCI BELED‹YELER‹N ÜÇ DÖNEML‹K MACERASI

Sosyal belediyecili¤in tasfiyesi Yerel seçimler yaklafl›rken kömür ve erzak yard›mlar› politikas›yla gündeme gelen AKP tarz› belediyecilik, neoliberalizmle ‹slâmî muhafazakârl›¤›n “mutlu evlili¤ini” temsil ediyor. Sermayenin ç›karlar› do¤rultusundaki politikalar›n yoksullarda açt›¤› yaralar›n a¤r›lar›n› dindirecek deva olarak “‹slâmî hay›rseverlik” modeli, özellikle Anadolu kentlerinde ihtimamla uygulan›yor. Bu modeli ve uygulamalar› “E¤reti Kamusall›k –Kayseri Örne¤inde ‹slâmî Belediyecilik” adl› kitab›nda inceleyen Mersin Üniversitesi ö¤retim üyesi Ali Ekber Do¤an’› dinliyoruz...

Tayyip Erdo¤an, AKP genel merkezinde Ankara (Melih Gökçek), Erzurum (Ahmet Küçükler, sa¤da), Gaziantep (As›m Güzelbey, solda) adaylar›n› aç›kl›yor

Türkiye’nin pek çok belediyesi 1994’ten beri RP-AKP yönetimlerinde. Buralarda geçerli olan ‹slâmî belediyecilik nas›l bir belediyecilik? Ali Ekber Do¤an: AKP’nin, Mart ‘94 seçimlerinde 25’e yak›n flehir merkezinde bafla gelen Refah Partisi çizgisiyle do¤rudan bir iliflkisi var. Baz› de¤iflikliklere ra¤men onlar›n uygulamalar›yla pek çok ortak özellikleri var. Personel azaltma bunun bir yüzüyse, hizmetleri özele yapt›rma, piyasadan sat›n alma da di¤er yüzü. Mesela, belediyelerde çal›flanlar›n say›s›n› azaltarak, kalanlar› daha uzlaflmac› bir sendika olan Hizmet-‹fl’te örgütlenmeye zorlayarak personel giderlerini h›zla düflürme siyaseti. Bu, bafllarda, mesela 1993’teki ara seçimlerde bafla gelen Gebze, Ka¤›thane gibi yerlerde baz› büyük olaylara yol açsa da, Refah Partili ve sonradan bu çizgide devam eden belediyelerin belirgin bir özelli¤i oldu. Mal ve hizmet ihtiyac›n›, üreterek de¤il de, d›flar›dan sat›n alarak karfl›lama yoluna gittiler. Emek maliyetini düflürme, belediyeyi emek iliflkilerinin d›fl›na ç›karma, neoliberalizmle yerel yönetimlerin dönüflümünün göstergelerinden biri oldu. Bu iflçi ç›karma politikas› “kadrolaflma” mant›¤›na ters de¤il mi? Ters tabii. Ama klasik anlamda bir kadrolaflma siyaseti gütmedikleri anlam›na geliyor bu. Daha ziyade, küçük ve orta ölçekli giriflimciler üzerinden hizmet üretiminin esas al›nmas› söz konusu. Ufak tefek kadro da¤›tmaktan, insanlar› belediyede memur veya iflçi olarak beslemekten ziyade, onlar› çal›flt›ran ve çal›flt›r›r-

16

ken kontrol edebilen insanlar› destekleyen bir politika bu. Tüccarlara, tafleron hizmet üretimi yapanlara kaynak aktararak ifl yapmay› tercih ettiler. Sonuçta bu iflleri yapanlar kendi insanlar›, bu anlamda bir kadrolaflma var. Ama CHP veya ANAP tarz› bir popülist siyaset anlay›fl› gütmediler, yani belediyede insan çal›flt›rarak oy art›rma yoluna, bunun üzerinden bir korporatizm üretme yoluna gitmediler. Yerel halk›n ortak ihtiyaçlar›n› karfl›lamay› amaçlayan kolektif tüketim hizmetlerinin özellefltirilmesi ‹slâmc›larla bafllamad›. Türkiye’de ANAP belediyeleriyle, dünyada da 1980’lerden beri genel bir e¤ilim olarak görülen bir fley bu. Sosyal yaflam alanlar› veya yerel altyap› hizmetlerinin özel giriflimcili¤e b›rak›lmas› neoliberal politikalar›n bir boyutu. ANAP’tan sonraki SHP’li belediyeler döneminde buna ara verildi, ama sonra onlar da tafleronlaflma uygulamalar›na yönelmeye bafllam›fllard›. ‹slâmc›lar bunu çok ileri boyutlara götürdüler. Mesela Tansafl gibi iktisadî giriflimler özellefltirildi, belediye otobüsleri özel giriflimcilere sat›ld›. Hatta belediyenin otolar›n› bile önce özel sektöre sat›p sonra onlardan kiralama yoluna gittiler. Bunun yeni bir kesimin zenginlefltirilmesinin ötesinde, daha genel bir politikan›n tezahürü oldu¤u söylenebilir mi? Belediyeyi bir hizmet flirketi olarak gören bir anlay›fl bu. Üretici, kamucu, piyasaya düzenleyici olarak müdahale eden belediyecili¤i, yerel halk›n ortak ihtiyaçlar›n› karfl›lamay›, alt s›n›flar›n yaflam koflullar›n› iyilefltirmeyi amaçlayan sos-

Tüketim hizmetlerinin özellefltirilmesi ‹slâmc›larla bafllamad›. Türkiye’de 1980’lerden beri genel bir e¤ilim bu. ‹slâmc›lar bunu çok ileri boyutlara götürdü. Belediyeyi bir hizmet flirketi olarak gören ve sosyal belediyecili¤i tasfiyeye dönük bir anlay›fl bu.

yal belediyecili¤i tasfiyeye dönük bir anlay›fl. Türkiye’de sosyal belediyecilik dört bafl› mamur bir flekilde oluflmad› belki ama, 1970’lerden beri –darbe döneminde bile– etkisi olan bir anlay›flt›. Neoliberalizme koflut giden bu anlay›flla AKP belediyelerinin düsturu olan adil düzen iddias› çeliflmiyor mu? Neoliberal anlay›fl farkl› ülkelerde farkl› biçimlerde yaflama geçirildi. Birçok ülkede muhafazakâr partilerin muhafazakârl›kla liberalizmi birlefltiren politikalar› etkili oldu. ‹ngiltere, Fransa gibi ülkelerde, sendikalarla uzlaflarak, ama neoliberalizmin ihtiyaçlar›n› karfl›layan bir sosyal-liberalizm çerçevesinde geliflti. Türkiye’de de ‹slâmc›lar neoliberalizmle ‹slâmî motifli muhafazakârl›¤› birlefltiren bir model ortaya koydular. Bu anlamda, s›radan bir merkez sa¤ veya sol partiden farkl› bir belediyecilik yapt›lar, bir sosyal politika demeti oluflturdular. Adil düzen söylemi bununla iliflkili. Ama çok daha ideolojik bir tan›mlamayd› asl›nda bu. ‹slâmî enternasyonalizmi de içeriyordu. ‹slâmî kurallar›n belli ölçüde ekonomik yaflamda, daha az olmakla beraber sosyal yaflamda egemen k›l›nmas›yla adil bir düzenin kurulaca¤› iddia ediliyordu. Zenginleflirken, yoksullar›n, gariplerin gözetildi¤i bir model öngörülüyordu. Bu gözetme nas›l oluyor? Himayecilik, hay›rseverlik biçiminde, bunu da geleneksel-kültürel de¤erler, baflta da ‹slâmî kimlik ve de¤erler ekseninde tarif ederek yap›yorlar. Çok zor bir fley de¤ilmifl gibi gözükebilir, ama bunu iflgücünün yeniden üretimi ve yoksullaflt›rman›n sorunsuz biçimde sürdürülmesi aç›s›ndan bir modele dönüfltürmek için yayg›n siyasal ve sosyal örgütlenme a¤›na sahip olman›z gerekiyor. Bu model yine de adil düzen iddias›yla çelifliyor, bu yüzden de Fazilet Partisi zaman›ndan beri bu iddia tedavülden kalkm›fl gözüküyor. Kayseri örne¤inden yola ç›karsak, AKP belediyelerinde yoksullar nas›l gözetiliyor? Burada yerelli¤e izafe edilen bir hay›rseverlik nosyonu var: "Kayseri hay›rseverlerin flehridir" anlay›fl› ön plana ç›kar›l›yor. Belediye kendinin de alt›n› kal›n bir flekilde çizdi¤i bu hay›rseverlik anlay›fl›n› kullan›yor. Vak›f ve dernekler ya da bireysel giriflimler üzerinden yoksullara yard›mlar›n örgütlenmesini sa¤l›yor. Ben araflt›rma yapt›¤›mda Kayseri’de 16 aflevi vard›. Bunlar›n demirbafl›, binas› ve çal›flanlar› belediyeye ait, onun d›fl›nda oraya gelen erzaklar vak›flardan, cemaatlerden geliyordu. Zaten cemaatlerle bu vak›f ve dernekler aras›nda do¤rudan bir iliflki var. Cemaatlerin daha modern bir flekilde örgütlenmifl, yasal faaliyet yürütmesini kolaylaflt›ran biçimi bu. Aflevi d›fl›nda baflka yard›m faaliyetleri de var: Sünnet flölenleri, toplu nikâhlar ya da odun-kömür da¤›t›m› gibi fleyler. Bu yard›m faaliyetlerinde de belediye kolaylaflt›r›c›, düzenleyici bir rol oynuyor. Bunlarda belediyenin bir zorlamas›, yönlendirmesi de var, mesela belediyeden ihale alanlar, bir tak›m yard›mlara zorlan›yor. Bunu sosyal belediyecilik olarak gören-


ler de var. Kitab›n›zda bunun tepeden inme bir hay›rseverlik, bir tür vicdan rahatlatma seans› oldu¤unu söylüyorsunuz... Kitapta “e¤reti kamusall›k” ifadesiyle kastetti¤im bu asl›nda. E¤reti kamusall›k, vatandafll›k anlay›fl›n›n afl›nmas› ve kamusall›¤›n çöküflünün ‹slâm’›n yükselifli koflullar›nda kentlerde nas›l yafland›¤›n› anlatmak için kulland›¤›m bir kavram. Anayasadaki tan›m, belediyelerin yerel halk›n ortak ihtiyaçlar› için kuruldu¤unu söylüyor. Bu tan›ma ayk›r› bir biçimde yerel ortak ihtiyaçlar özellefltiriliyor. Yaln›zca çok altlara itilmifl, iflsiz, çal›flamayacak durumda olan, ya da çok daha önemlisi, çal›fl›yor olsa bile yaflam›n› sürdürebilecek gelire sahip olmayan iflçi s›n›f› kesimlerinin yard›mlarla desteklenmesi, desteklenirken de örgütlenmesi söz konusu. Eski popülist siyasetin hakim oldu¤u dönemlerde, merkez partilerin yapt›¤› yard›mlar siyasî sonucu do¤rudan takip edilerek yap›lm›yordu. ‹slâmc› belediyeler bu yard›m› yaparken ayn› zamanda bir örgütlenme yap›yorlar. Bugün bu yard›mlar havaya gitmiyor: Belli insanlar›n popülaritesini art›racak veya kontrol etti¤i yerel halk üzerindeki egemenli¤ini sürdürecek flekilde olmaktan ziyade, ‹slâmî cemaatlerin, gruplar›n etkinli¤ini art›racak flekilde ve büyük ölçüde de partiyi güçlendirecek flekilde yap›l›yor. Refah’tan bu yana gelen bu gelenek, sand›k düzeyine kadar inen bir örgütlenme gücüne sahip. Belli bir kitle mobilizasyonu sa¤l›yor. Bu anlamda da klasik bir merkez partiden çok farkl›. fiu anda böyle bir belediyecilik yapabilen ve bu yard›mlar› da kendi örgütlenmesini güçlendirebilecek biçimde kullanabilen tek parti AKP. Kayseri’deki örgütlenmenin önemli bir aya¤›nda “oturmalar” var... “Oturmalar”, yerellikteki egemen kesimlerin kendilerini gayr›resmî biçimde bir dan›flma meclisi olarak oluflturduklar› bir yap›. Bunlar Camii fierif mahallesindeki tarihî kapal›çarfl›da dükkan sahibi olan tüccarlar; haftan›n belli günleri bir araya geliyorlar. Bu etkinli¤e biraz da manevî bir boyut kat›yorlar. Oturma, dinî bilgileri güçlü birisinin Kur’an-› Kerim’den pasajlar okumas›yla ya da ‹slâm tarihinden bir mesel anlatmas›yla bafll›yor, bir süre onun üzerine tart›flt›ktan sonra, kimin baflkan seçilece¤inden imar plan›n›n nas›l flekillenece¤ine kadar kentle ilgili her türlü konu konufluluyor. D›flar›ya kapal›, bu ekibe dahil olmayanlar›n al›nmad›¤› loncavari bir örgütlülük. Çekirde¤inde Camii fierif mahallesindeki tüccarlar›n oldu¤u bu yap› yay›larak, bugün bir sürü oturma grubu oluflmufl. Büyük ölçüde dinî cemaatlerin oturmalar› biçiminde örgütlenmifl apartman oturmalar› da var, ayn› okulda okuyanlar ya da mezun olmufllar, ayn› sanayi sitesinde ifl yapanlar oturma gruplar› oluflturabiliyorlar. Bu tür sosyal yaflam iliflkileri üzerinden flekillenen oturmalarda aile ölçe¤inde, kad›n-erkekli, pasta-börekli bir araya gelifller söz konusu. Dinî sohbet, meflveret, bu tarz sosyalleflmelerin üzerindeki haleyi ya da birlefltirici manevî halkay› olufltu-

ruyor. Bütün binalarda bu oturmalar için ayr›lm›fl daireler var ve apartmana veya siteye biri geldi¤i zaman mutlaka kap›s› çal›n›p buraya gelmek durumunda b›rak›l›yor. Anlat›lanlardan biliyorum, bu öyle bir sosyal bask› ki, Alevi ya da dinsiz de olsan›z sanki gitmek zorundaym›fls›n›z gibi hissediyorsunuz.. Kat›l›mc› demokrasiye bir örnek say›lamaz m› bu? Neye kat›l›yorlar ki? Dinî konular veya apartmanla ilgili sorunlar konufluluyor. O binada belli bir cemaatin yo¤unlaflmas› varsa, ki bu çok mümkün, onun meseleleri konufluluyor. Yani as›l konuflan yerel egemen bloku oluflturanlar. Bu kesim o kadar güçlü bir hegemonyaya sahip ki, di¤er oturmalar onun taklidi, farkl› ölçeklerde yeniden üretilmifl hali. Kitapta, hegemonya stratejisi derken bahsetti¤iniz “kentsel ittifak siyaseti”nin aktörleri buralardan m› ç›k›yor? Kayseri’de KOB‹ sahipleri denilen baz› küçük ve orta boy iflletme sahipleri ekonomik geliflmenin sürdürülmesine, art›r›lmas›na dair bir model gelifltiriyorlar. Kayseri’de 1-99 aras› iflçi çal›flt›ran iflyerlerinin say›s› 1994’te 158 iken 1997’de 742’ye ç›k›yor. Üç y›l gibi bir süre için çok ciddi bir art›fl bu. 2001’de bu say› 929 oluyor. Bu, giriflimcilerin ciddi bir biçimde geliflme trendi yakalad›klar›n› gösteriyor. ‹slâmc›lar›n yerel ittifak›, her zaman sözü dinlenen yerel büyük ticaret sermayesinin de¤il de, bu kesimin önerdi¤i bir ittifak. Yereldeki büyük ticaret erbab› her zaman etkinlik sahibiydi asl›nda, mesela CHP’den kimin belediye baflkan› olaca¤›n› da onlar belirliyordu. Ama 1994’te, KOB‹ sahipleri yerel büyük sermayeyi ikna etti. KOB‹ sahipleri eskiden beri ‹slâmî parti gelene¤inin en önemli destekleyicisi. Erbakan hareketi de Anadolu sermayesinin teflvik edilmesiyle ve onlar›n deste¤iyle ortaya ç›km›flt›. ‹slâmc›lar›n kentsel ittifak önerisi bu çerçeveye yoksullar› da dahil edebildi. Bu model, yoksula yard›m faaliyetleriyle biçimlendi. ‘94-’95’te bafla geldiklerinde ikinci bir belediye olarak çal›flan parti ve ‹slâmc› çevreler yard›m da¤›tt›klar› kesimi yerel sermayeyle kurulan kentsel ittifak modeline dahil edebileceklerini gösterdiler. Bir yandan da kentsel dönüflüm projeleriyle yerlerinden kopar›larak yeni toplu konutlara gönderilen yoksul gecekondu sakinleri var. Bu politikayla o kesimlere yüz çevirmifl olmuyorlar m›? Burada onlar için önemli olan, bu olaylara direniflin tekil kalmas›, sadece kuyru¤una bas›lan›n karfl› ç›kmas›. Direnifli, karfl› ç›k›fl› yerellikle s›n›rl› tuttuklar› sürece bunu sürdürebileceklerini düflünüyorlar. Bunu orada yaflayanlar›n bir talihsizli¤i, bir sorunu, bir yanl›fl› neticesinde yaflanan bir fley gibi sunuyorlar. Bu onlar›n sunduklar› modelde k›r›lma yarat›r m›? Yaratabilir, sonuçta dura¤an bir fley de¤il bu. AKP ya da ‹slâmî siyaseti gü-

denler eski modelin sürekli geçerli olmas›n› istiyor olabilir, ya da kentsel alana sermayenin bu kadar yüklenmesi, yoksul mahalleleri de istemesi biçiminde bir geliflmeyle bu kadar h›zl› bir flekilde yüz yüze gelmek istemiyor olabilirler, ama bununla karfl›laflt›klar›nda da tepkileri yerel ölçekle, mahalle ve aile ölçe¤iyle s›n›rlamaya çal›fl›yorlar. Kentsel dönüflüm karfl›s›nda bir tak›m yerel direnifller güçlenip bu direnifl yerel ölçe¤i aflma potansiyeli tafl›d›¤›nda da, onlara taviz verebiliyor ya da verdikleri tavizleri art›rabiliyorlar. Bu “kutsal kentsel ittiAli Ekber Do¤an fak”›n neoliberalizmle kolayca ba¤daflt›r›lamad›¤› kentsel dönüflüm gibi kriz anlar›nda Eski popülist ‹slâmî kesimin içinden farkl› sesler ç›siyasetin kabilir mi? Birbiriyle rekabet eden cehâkim oldu¤u maatler veya Millî Görüfl gelene¤i içindönemlerde, den bir alternatif güç oda¤› oluflumuna merkez dair ipuçlar› var m›? partilerin Bunun ipuçlar›n› göremiyoruz. Bunu yayapt›¤› pabilecek kesimler AKP’nin veya ‹slâmyard›mlar, c›lar›n daha liberal say›labilecek, muhasiyasî sonucu fazakârl›ktan belli ölçüde uzaklaflm›fl kedo¤rudan simi. Hizbullah d›fl›nda çok fazla sermatakip edilerek ye sistemini, özel mülkiyeti sorunsallaflyap›lm›yordu. t›ran bir zihniyete sahip de¤iller. O an‹slâmc› lamda çok fazla kat›lar. Ad›yaman, Kaybelediyeler seri ve Ankara gibi araflt›rma yapt›¤›m bu yard›m› flehirlerde gözlemledi¤im kadar›yla, dayaparken ha toplumcu muhafazakârl›ktan uzak bir ayn› zamanda ‹slâmc›l›¤› gelifltirebilecek olanlar var, bir örgütlenme ama onlar da kendilerini siyasî demokrayap›yorlar. si meselelerinde AKP’nin arkas›nda olma durumunda hissediyorlar. S›n›f siyaseti ve sosyal adaleti ikincil olarak görüyor ve bu tarz kayg›lar üzerinden AKP’den kopmay› düflünmüyorlar. Özellikle Kürt meselesi konusunda daha liberal düflünen, sosyalistlerle iliflkiye geçmifl kifliler var, mesela Özgür-Der veya Mehmet Bekaro¤lu çevresi. Bunlar sosyal adaleti dert edinen veya kapitalizmin ve neoliberalizmin yaratt›¤› s›k›nt›lara karfl› ‹slâmc›lar içinde bir muhalefeti gelifltirme potansiyeline sahip kifliler. Ama bunlar da baflka meseleleri daha öncelikli gördüklerinden bu konulara f›rsat bulam›yorlar. Kayseri bu anlamda böylesi bir alternatifin geliflemeyece¤i kadar muhafazakâr bir ‹slâmc›l›kla malul bir flehir. Ad›yaman ve Adapazar›’nda ‹slâmî muhafazakârl›ktan ziyade liberalizme, sola aç›k kimseler var. Bunlar›n bir özelli¤i de, Kürt meselesi konusunda milliyetçi-muhafazakâr çizgiden, Türk-‹slâm sentezinden uzaklaflm›fl, bunu sorgulayabilmifl olmalar›, ki bu da önemli bir nokta tabii. Mahalle baz›ndaki yard›mlarda “han›m kollar›”n›n da etkinli¤i söz konusu de¤il mi? Kad›nlar çok önemli bir rol oynuyor. Yard›ma muhtaç insanlar›n tespitinde

17


belli cemaat önderleri veya muhtarlar hâkimken, bunlar›n denetlenmesi ve da¤›t›m› sürecinde kad›n kollar› etkin. Kad›nlar yeni ihtiyaç sahiplerinin tespitinde, onlarla iliflkilerin derinlefltirilmesi sürecinde birebir iliflkilenerek önemli roller oynuyorlar. Ve çok da hareketli bir grup bu. Sürekli bir yerlerde kermesler düzenleyip bir yandan yard›mlar topluyorlar, bir yandan da ev kad›nlar›n› sürekli mobilize ediyorlar. Kermesler gerçekten çok kritik önemde burada. Gerçekten kad›nlar›n enerjisini en iyi de¤erlendirebilen grup ‹slâmî belediyeler. Yerel da¤›t›m örgütlenmesinin “kar›ncalar›” diyebilece¤imiz kad›nlar›n yerel siyasete dair bir konum talebi olmuyor mu? Mesela Kayseri Belediye Meclisi’nde kaç tane AKP’li kad›n vard›? Hiç yoktu. Kad›nlar o cinsiyetçi iflbölümünü kabul ediyor. ‹stanbul, Ankara gibi kimi yerlerde mahalle ve ev çal›flmas› içinde sivrilmifl ve belli ölçüde temsil talebinde bulunan kad›nlar var. Ama Kayseri’de muhafazakârl›k daha hâkim oldu¤u için, ‹slâmî siyasetin sa¤lad›¤› mobilizasyonla, inanm›fll›k ve adanm›fll›kla bu ifle giren kad›nlar çok fazla söz sahibi olam›yorlar. Ondan ziyade, biz de çal›flal›m, biz de bu seferberli¤e katk›da bulunal›m anlay›fl› var. DTP veya CHP belediyelerinde farkl› bir model görebiliyor muyuz? DTP’lilerde çok fazla bütünlüklü bir model yok. DTP’liler SHP’nin ‘89-‘94 döneminde yapt›¤›na benzer bir belediyecilik yap›yorlar. Yerel halk›n, özellikle yoksul kesimlerin ihtiyaçlar›n› gözetmeleri gerekti¤ini biliyorlar. Bunu personel say›s›n› çok fazla art›rarak yapam›yorlar –SHP’liler böyle yap›yordu. Çok fazla tafleronlaflt›rma ve özellefltirmeye giderek veya sendikal› iflçilerin kazan›mlar›na müdahale ederek bunu yapmay› da tercih edemiyorlar. Farkl› bir denge kurmalar› lâz›m. Onlar›n yapmalar› daha mümkün olan fley gerçekten iyi bir yerel kat›l›m› sa¤layabilmek, ama nedense bunu da tercih etmiyorlar. Onlar da bir biçimde egemen çevrelerin tepkisini almaktan kaç›n›yorlar. Belki de kitleyi kontrol edemeyeceklerini düflünüyorlar. Çok fazla özellefltirmeci de¤iller, bir hizmet flirketi gibi düflünmüyorlar. Yerel bir devlet olarak örgütlemeye çal›fl›yorlar: Kürtleri Kürtler yönetsin, Avrupa da teflvikleriyle, yat›r›m projeleriyle bunu desteklesin diyorlar. ‹flçi ve memurlar›m›za da çok fazla iliflmeyelim, yoksa solculu¤umuza halel gelir diye kendilerine özgü bir denge tutturuyorlar. Tabii özgün kolektif tüketim uygulamalar› da var. Mesela Diyarbak›r’da, Batman’da tand›r evleri, kad›n evleri veya çamafl›rhaneler kuruyorlar. CHP’li ve MHP’li belediyelerse kendi meflreplerince neoliberal belediyecili¤i uyguluyorlar. Birincisi biraz daha kültür-sanat faaliyetlerine a¤›rl›k verip personeliyle iyi geçinmeye çal›fl›rken, ikincisi milliyetçi simgeler ve mekân düzenlemeleriyle ve gençli¤i örgütlemeye dönük ifllerle ön plana ç›k›yorlar. Onlar da kamusall›¤› gerileten büyük projecilik faaliyetleri yap›yorlar.

18

Yerel seçimler yaklafl›rken AKP kömür ata¤›na kalkt›. Hükümet beflbuçuk y›lda toplam 6 milyon ton kömür da¤›tm›fl.

Rövanflç›l›k bir muhalefet gibi, ama “yaltakç› bir muhalefet”. Melih Gökçek de, egemenlerle çat›flmadan, sosyal demokrasiye, sola, eme¤e, iflçi haklar›na sald›rarak, egemen kesimlere yaltaklanarak hesaplafl›yor sol belediyecilikle.

Yerel halk›n fikirlerinden ziyade, teknokratlar›n düflüncelerinin ve büyük sermayenin ihtiyaçlar›n›n göz önünde tutuldu¤u bir belediyecilik yürütüyorlar. Bir de derinli¤i olmayan, örgütlenme kapasitesini art›rmayan bir biçimde daha dar kapsaml› yoksula yard›m faaliyetleri organize ediyorlar. Ankara’da Gökçek ve Karayalç›n gene karfl› karfl›ya. Kitapta Gökçek’in 1994’ten beri benimsedi¤i stratejiyi rövanflç›l›k olarak tan›ml›yorsunuz. Nedir bu rövanflç›l›k? Rövanflç›l›¤›n iki boyutu var. Birisi daha örtük ve geri planda olan, özellikle tek parti döneminde hayata geçirilen cumhuriyetin modernleflmecili¤ine duyulan tepkiyle iliflkili. Gökçek bunu Kayseri veya Urfa’n›n 28 fiubat’tan önceki belediye baflkanlar›n›n yapt›¤› gibi ‹slâmî tepkisellik biçiminde yapm›yor, ama ona göz k›rp›yor. Mesela, heykele tükürüyor, ‹slâmî motiflerle belediyenin amblemini de¤ifltiriyor, eski modernleflmeye ait, Gençlik Park› gibi yerleri tenhalaflt›r›yor, dönüfltürmeye çal›fl›yor. Onun yerine Osmanl› ve Selçuklu kültürüne, cumhuriyet öncesine dair sembolleri ön plana ç›kar›yor. Bunun d›fl›nda rövanflç›l›¤›n daha belirgin olan özelli¤i sola ve eme¤e karfl› olmas›. Özellikle Ankara’n›n ‘70’lerde ve ‘89-‘94 aras›ndaki sosyal belediyecili¤ini olumsuz bir deneyim olarak kodluyor ve ona karfl› bir tepkiyi örgütlüyor. Rövanflç›l›k bir muhalefet gibi, ama “yaltakç› bir muhalefet”. Melih Gökçek de, egemenlerle çat›flmadan, sosyal demokrasiye,

sola, eme¤e, iflçi haklar›na sald›rarak, egemen kesimlere yaltaklanarak hesaplafl›yor sol belediyecilikle. Onu bölücü, y›k›c›, komünist, halk›n de¤erlerine, dinine, aile yap›s›na ayk›r›, millî-manevî de¤erleri bozan bir fley olarak tan›ml›yor. Bu rövanflç›l›k, ayn› zamanda, modern cumhuriyet Ankara’s› yerine, Tan›l Bora’n›n “Büyük Çank›r› Projesi” olarak adland›rd›¤› gibi Ankara’y› muhafazakârmilliyetçi bir flehir olarak yeniden kurma projesi güdüyor. Bu anlamda bir yandan egemenlere yaltaklan›yor, bir yandan bir fleyleri de¤ifltirmeye çal›fl›yor. O yüzden yaltakç› muhalefet. ‹slâmî belediyecili¤in kent mekân›ndaki yans›malar› neler? Mekânda iki tür yans›mas› var: Bir neoliberalizmin, bir de muhafazakârl›k ve ‹slâmc›l›¤›n yans›malar›. Bunlar belli noktalarda birbiriyle çeliflen fleyler. Dünya kenti yapma ad›na, o flehrin büyümesiyle koflut olarak yap›lan düzenlemeler di¤er tercihlerle çeliflebiliyor. Bafllarda, Kayseri’de özellikle fiükrü Karatepe döneminde (1994-1998), ‹slâmî vurgunun ön planda oldu¤u bir dönem var. Kentin kamusal alanlar› kendi istedikleri flekilde dönüfltürülüyor. Mesela merkezdeki Cumhuriyet Meydan› yeniden düzenleniyor. Buradaki sinema ve kütüphane gibi baz› yap› unsurlar› ortadan kald›r›l›yor. Meydan geniflletiliyor ve civardaki iki caminin etraf› aç›larak meydana ekleniyor. Meydan›n bir köflesine de yerellikle ‹slâmî de¤erleri birlefltiren bir levha dikiliyor. Belediye bir de Cumhuriyet Meydan›’ndaki heykelin yerini de¤ifltirmek ve saat kulesini kald›rmak istiyor. Ama bunlara izin verilmiyor ve belediye baflkan› bu süreçte hapse giriyor. Yeni gelen kifli (Mehmet Özhaseki) bunlardan vazgeçiyor; varolan bir fleyleri kald›rmaktan ziyade, ‹slâmî ve cumhuriyet öncesi yap› unsurlar›n› meydana dahil etme yoluna gidiyor. Bunun d›fl›nda, flehrin fuar alan›n› da mesire alan›na dönüfltürerek ailelerin piknik yapaca¤› bir yer haline getiriyor. Büyük aile yap›s›na uygun yap›da organize edilen bu yerlerle e¤lence mekânlar› da muhafazakâr bir kimli¤e bürünüyor. Bu flekilde belediye kendi mekân temsilini sunuyor ve bu temsile insanlar› davet ediyor. Oran›n yeniden yorumlan›fl› ne kadar al›c› görürse, bu uygulamalar kabul edilmifl, o flehrin kimli¤i de bu projeler do¤rultusunda dönüfltürülmüfl oluyor. Bu, eklektik ‹slâmî-muhafazakâr mekân düzenlemesi pek çok yerde destek de buluyor asl›nda.. Bu, toplumun genel ‹slâmîleflmesi, ‹slâmc› siyasetin geliflmesi ve toplumun muhafazakârlaflmas›yla iliflkili. Türkiye’ye uygun görülen elbise bu. Bunun alternatifi sosyal bir liberalizm olabilir, ama bunun için daha genifl, paylafl›labilir kaynaklar gerekiyor. Yoksullar›n say›s› artt›kça, ‹slâmî belediyecilik modeli Türkiye’nin içinden ç›kamad›¤› bir fleye dönüflüyor. Paylafl›labilecek kaynaklar›n s›n›rl›l›¤›, sermayenin s›k›flm›fll›klar›ndan kaynaklanan neoliberalizmin alternatifi olmad›¤› düflüncesi, Türkiye’yi daha da muha-


Söylefli: Didem Dan›fl

fazakâr biçimde toplumun yeniden üretilmesine zorluyor. Bunun bir alternatifi olabilir mi? Olabilir tabii, çünkü özellikle kriz dönemlerinde belediyecilik daha da önem kazanan bir fley. Halk›n birçok ihtiyac›n› karfl›lamak konusunda belediyelerin görevleri var. Bunlar›n daha ulafl›labilir olmas›, hizmet çeflitlerinin ucuzlat›larak çeflitlerinin art›r›lmas›yla mümkün olabilir. Mesele, bunun kaynaklar› var m›? Bu da flehirden flehire de¤iflir. Sosyal adaletçi, halk›n kendi kendisini yönetmesi ve yerel demokrasinin güçlenmesini hedefleyen bir alternatif, ekonomik olanaklar› daha geliflkin yerlerde daha mümkün. Bugünkü belediyecilikte egemen olan fley, iflin ekonomik boyutu; flehre sermayenin çekilmesi, yerel sermayenin güçlendirilmesi, birikim sorunlar›n›n çözülmesi, inflaat-konut alanlar›nda yeni zenginleflme alanlar› yarat›lmas›. ‹flçi s›n›f›n›n ihtiyaçlar›n› gözeten bir sosyal boyut geri planda. Neoliberal anlay›fl ve siyasalarla iliflkilendirilebilecek bu ikili yönelim, belediye-yerel halk iliflkisini “e¤reti kamusall›k” olarak tan›mlanabilecek bir çerçeveye sokmufltur. Buna “e¤reti kamusall›k” dememizin nedeni, bir yandan fleffafl›k ve kat›l›mc›l›k kavramlar›n› birer halkla iliflkiler faaliyetine dönüfltürmek için tarihsel anlamlar›ndan kopart›lm›fl bir içerikle kurgulamas›, bir yandan da a¤›rl›k verdi¤i yoksula yard›m, toplu sünnet ve dü¤ün flölenleri, yafll›lara ücretsiz otobüs, ö¤rencilere burs, camilere ücretsiz elektrik, sa¤l›k taramas› gibi sosyal faaliyetlerin yurttafll›k hakk› temelinde kamu ile vatandafl/kentli aras›nda bir sorumluluk (ve yaz›l› olmasa da sosyal sözleflme) iliflkisi içinde yürütülmemesidir. Belediyenin her geçen gün çeflitlendirdi¤i bu sosyal yard›mlar›n yerel kamuoyuna ve yararlananlara sunulufl biçimi, bunlar›n belediye baflkan›n›n, belli bir çevrenin (ço¤unlukla ‹slâmc›lar›n) ya da belli özel kifli ve kurulufllar›n himayecili¤ine, hay›rseverli¤ine, inayetine ba¤l› oldu¤unu göstermektedir. Yukar›dan afla¤›ya do¤ru örgütlenen bu ifllerin di¤er bir özelli¤i, her seferinde de¤iflen bir ihtiyaç sahipleri grubuna olanak sunulmas› ve yararlan›c›lar›n ço¤unlukla iflleri örgütleyenler (belediye, ‹slâmc› çevre içindeki parti, dernek ve cemaat vak›flar›) taraf›ndan belirlenmesidir... E¤reti ifllerde ve/veya koflullarda çal›flabilen ücretlilerin toplumsal yeniden üretiminin e¤retileflmesi anlam›na gelen yard›mlar, her ne kadar yararlananlar›n önemli bir k›sm›n›n ayakta kalmas›na hizmet etse de, günü kurtarma üzerine bina edilmifl “yaflamlar›n›n e¤retileflmesini” besleyen bir ifllev görmektedir. Yaflad›¤› sefalet durumunu de¤ifltirme umudu ve özsayg›s› azalm›fl, çocuklar›n›n e¤itimini eskisi gibi önemsemeyen, onlar› atölye, imalathane ve hatta sokaklarda çal›flmaya zorlayan, dine ve cemaat iliflkilerine daha fazla yönelen bu insanlar ve aileleri için yaflam, e¤retileflmektedir –neoliberal hegemonyan›n güçlü oldu¤u pek çok co¤rafyada oldu¤u gibi.

MALTEPE - BAfiIBÜYÜK MAHALLES‹N‹N HUKUK SAVAfiI

Küçük, ama önemli bir zafer Kentsel dönüflümün can yakan uygulamalar›na karfl› mücadele eden Bafl›büyük mahallesi, hukuk savafl›n›n ilk raundunu kazand›. Belediye-TOK‹ ittifak›, emlâk piyasas›n›n spekülatif rant›n›n en önemli kan›tlar›ndan olan Bafl›büyük’le ilgili “yenileme projesini” fl›p›nifli halletmeye çal›fladursun, ‹stanbul 5. ‹dare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma karar› ald›. Yerel seçimlere çeyrek kala, bu küçük, ama önemli zafer y›k›m›n gölgesindeki di¤er mahalleler için de umut vaat ediyor... afl›büyük’ün üzerinde bulundu¤u arazi, Maltepe’nin o zamanki ANAP belediye yönetimi taraf›ndan mahalle sakinlerine tapu da¤›tmak üzere, 2000’de merkezi yönetimden al›n›yor, ancak söz verildi¤i gibi mahalleliye verilmiyordu. 28 Mart 2004 yerel seçimlerine ayn› sözleri vererek giren ve Bafl›büyük’ten yüzde 72 oy alan AKP’li Fikri Köse, seçim zaferinden dört ay sonra, 16 Temmuz 2004’te Büyükflehir Belediyesi ve TOK‹’yle üçlü protokol imzalamaya karar vererek mahallenin tamam›n› TOK‹’ye tahsis ediyordu. Yaklafl›k iki ay önce, 5 May›s 2004’te, Toplu Konut Kanunu’nda yap›lan bir de¤ifliklikle kamuoyunda “gecekondu aff› kanunu” olarak bilinen 2981 no’lu ve 1984 tarihli ‹mar ve Gecekondu Mevzuat›na Ayk›r› Yap›lara Uygulanacak Baz› ‹fllemler Kanunu’nun iflletilmesi, tamam›yla TOK‹’nin yetkisine veriliyordu. Yani, TOK‹ gecekondulara tapu tahsis edip etmeme karar›n› vermeye tek yetkili kurum haline getiriliyordu. Böylece Bafl›büyük’ü y›kmak için hukuksal zemin haz›rlanm›flt›. 2004 eylülünde kabul edilen 1/5000 ölçekli E-5 Kuzey Naz›m Plan› 23 Ekim’e kadar ask›da kal›rken, planda kentsel dönüflüm alan› ilan edilen bölgeler aras›nda Maltepe’den Gülsuyu-Gülensu ve Bafl›büyük mahalleleri de yer al›yordu. Gülsuyu-Gülensu örgütlü bir flekilde planlara itiraz ederken, Bafl›büyük sesini ç›karmam›flt›. 9 Ekim 2006’de ise üçlü protokole yap›lan eklerle y›k›m alan› 940 dönüme ç›kar›larak Bafl›büyük mahallesi k⤛t üzerinde ortadan kald›r›ld›. Söz konusu geliflmeler karara ba¤lan›rken, mahalle halk›na dan›flma lüzumu görülmedi. Ancak 1 Nisan 2006’da nihaî plandan haberdar olan mahalle sakinleri, beklenenin aksine, tepki vermekte gecikmedi. Özellikle 27 fiubat 2008 bir dönüm noktas›yd›. Mahallede do¤rudan y›k›m yapmaktan çekinildi¤i için park alan›na toplu konut dikip, bir k›s›m mahalleliyi r›zalar›yla oraya tafl›y›p borçland›rd›ktan sonra mahalle direniflini k›rmay› hedefleyen belediye ve tafl›y›c› firma, 27 fiubat’ta Bafl›büyük’e üç bin kiflilik çevik kuvvet eflli¤inde inflaat araçlar› getirdikten sonra direnifl iyice alevlendi. Maltepe belediyesinin önüne inen büyük yürüyüfller düzenlendi, dayan›flma çad›rlar› kuruldu. Bu arada hükümet de bofl durmuyor, 22 Mart 2007’de 1/1000 ölçekli uygulama planlar›n› ask›ya ç›kararak y›k›m›n yol haritas›n› somutlaflt›r›yordu. Mahalleli bu sefer planlara itiraz etme f›rsat›n› kaç›rmad› ve ‹darî mahkemede dava açt›. 1/1000 ölçekli uygulama plan›na yapt›klar› itiraz, 5. ‹dare Mahkemesi’nce hakl› bulundu. Bafl›büyüklülerin avukat› Ziya Çelik, belirsizli¤in daha 1/5000 ölçekli planlardan bafllad›¤›n› belirtiyor. Bu plan›n notlar›nda, 5393 no’lu belediye yasas›n›n 73. maddesine göre, “dönüflüm nam›na boflalt›lacak binalarda anlaflma yolu esast›r” ifadesi aç›kça kullan›l›yor. Oysa Çelik’in belirtti¤i üzere, b›rak›n mahalleliyi planlar›n flekillenmesine dahil etmeyi, protokolün taraflar› olan be-

B

lediyeler ve TOK‹, henüz bölgede tam olarak kaç kiflinin, hangi ekonomik flartlarda ikamet etti¤ini araflt›rmaya bile tenezzül etmemifl. Bölgede yap›lacak konutlar›n konumunu netlefltirmesi gereken 1/1000 ölçekli plan ise sadece 1/5000 ölçekli planla çeliflmek ile kalm›yor, ayn› zamanda arazideki pafta ve ada numaralar›n› bilinçli olarak tahrif ederek y›k›lacak evleri proje sahas› d›fl›nda gösteriyor. Ziya Çelik, flu ana kadar di¤er mahkemelerin atalet içinde davrand›klar›n›, sadece TOK‹’nin yapt›¤› planlara ve oynanm›fl pafta numaralar›na bakarak “bu evler proje dahilinde de¤il” diyerek tepeden inme karar verdi¤ini vurguluyor. Fakat bu sefer öyle olmad›, ‹stanbul 5. ‹dare Mahkemesi Bafl›büyük’e bilirkifli gönderip davac› Osman Köse’nin evinin proje dahilinde oldu¤unu yerinde tespit etti. Ayr›ca, bilirkifli raporunda, naz›m plan›nda bölgede 8860 kiflinin ikamet etmesi öngörülürken, uygulama plan›ndan bu say›n›n 12 bin kifliye ç›kar›ld›¤› ifade edilerek iki plan aras›nda bir uyuflmazl›k saptand›. Ayr›ca planlarda birbirinden niteliksel aç›dan farkl› ve

donat› alanlar›yla ayr›lm›fl iki ayr› konut sto¤unun amaçland›¤› görüldü. Basitlefltirelim, eski park alan›na istiflenmifl toplu konutlarla onlardan ayr›flt›r›lm›fl üst s›n›flar için sitelerin olaca¤› daha yüksekteki, daha düflük yo¤unluklu alan aras›ndaki s›n›fsal fark kuflku uyand›rd›. Avukat Ziya Çelik, tüm bu çeliflkilerin rant yaratmak için b›rak›lan mu¤lakl›klar oldu¤unun, idarelerin eli çok güçlü olsa da “kat›l›mc›l›k” söylemini yerine getirmenin böyle bir vizyonda imkâns›zlaflt›¤›n›n, o yüzden de gayr›hukukî süreçlerin devreye girdi¤inin alt›n› çiziyor. Avukat Ziya Çelik ve Bafl›büyük Mahallesi’ni Güzellefltirme Derne¤i, mücadele sürecinde belediyeyle görüfltükleri için s›kl›kla elefltiriye maruz kalm›flt›. Ancak Çelik, görüflme sürecinin, belediyenin “sizi ma¤dur etmeyece¤iz” iddialar›n›n içinin bofllu¤unu gözler önüne koymak aç›s›ndan zarurî oldu¤unu, mahallenin hakl›l›¤›n› hukukî süreçte de böyle savunduklar›n› söylüyor. Bafl›büyük’ün yine 1/1000 ölçekli uygulama plan›na Dan›fltay’da açt›¤› dava da müspet bir sonuç verirse, TOK‹’nin ve belediyelerin dillerine pelesenk ettikleri “kat›l›mc› dönüflüm”e somut bir hal vermek zorunda kalacaklar› aflikâr. ‹dare mahkemesindeki bu küçük, ama anlaml› kazan›m tüm mahalleler için bir umut ›fl›¤›. Ulus Atayurt

19


STOP (SINIR TANIMAYAN OTONOM PLANLAMACILAR) GRUBUNUN ‹NSAN MERKEZL‹ SULUKULE PLANI

Romantik olmayan alternatif “Kentsel dönüflüm”ün failleri “kat›l›mc› demokrasi”yi dillerinden düflürmüyor. Oysa, yerel yönetimler ve TOK‹’nin elini neredeyse sonsuz güçlendiren yasal de¤iflikliklere ve uygulamalara bak›ld›¤›nda, halk›n yönetimle iliflkisinin, kat›l›m›n aksine, “r›za gösterme” ve “biat etme” oldu¤u görülüyor. TOK‹ ve belediyeler, ister Malatya’n›n Beyda¤›, ister Mersin’in Turgutreis, isterse ‹stanbul’un Sulukule mahallesi olsun, önce hukukî gücünü kullanarak tahliye karar›n› veriyor, sonra da yerinden edileceklerle gönülsüz bir pazarl›¤a girip onlar› borçland›rarak kent çeperlerine sürüyor. Dakik bir saatin flaflmaz rakkas› misali iflleyen bu sürecin yegâne alternatif olmad›¤› biliniyor. Özellikle Güney Amerika’da “flehir hakk›” talebinin yükselmeye bafllad›¤›, insanlar›n bireysel bir hak olarak tan›mlanan “konut hakk›”n›n ötesini sorgulayarak kenti bütün bir hak sayd›¤› bir dönemdeyiz. “fiehir hakk›” çerçevesinde alternatif bir plan da, kaybetmekte oldu¤umuz Sulukule için önerildi. Sulukule’deki y›k›mlar sürer, semt halk› taksitlerini ödeyemeyecekleri için muhtemelen terk etmek zorunda kalacaklar› Tafloluk toplu konut y›¤›nlar›na tafl›n›rken, 40 akademisyen ve aktivist STOP (S›n›r Tan›mayan Otonom Planlamac›lar) ad› alt›nda bir araya gelerek Sulukule ahalisini yerinden etmeyecek ve finans, kültür, istihdam aç›s›ndan sürdürülebilir bir Sulukule tasarlayarak belediyelerin alternatifsizli¤ini resmen çürüttü. STOP grubundan Mimar Sinan Üniversitesi fiehir ve Bölge Planlama Bölümü ö¤retim üyeleri Erbatur Çavuflo¤lu ve Murat Cemal Yalç›ntan’la alternatif planlama sürecini konufltuk. Sulukule için alternatif bir plan yapma fikri ne zaman ve nas›l olufltu? Erbatur Çavuflo¤lu: 2007’de Fatih Belediyesi, Sulukule kentsel dönüflüm projesine PR yapmak için üniversiteleri geziyordu. Bizim üniversitede de bir sunufl yapt›lar. Di¤er yerlerden farkl› olarak, çok yo¤un bir elefltiriyle karfl›laflt›lar. Çünkü ö¤rencilerimizden baz›lar› Sulukule’ye gitmifl ve y›k›ma denk gelmifllerdi. Elefltiriler üzerine belediye baflkan› “Siz solcular da, akademisyenler de böylesiniz, hep elefltirirsiniz, alternatif göstermezsiniz. Zaten bu projenin alternatifi de yap›lamaz” diye tepki gösterdi. Y›k›mlar iyice art›nca, Sulukule Platformu’ndan arkadafllar Sulukule’yle ilgilenen akademisyenlere ça¤r› yaparak Y›ld›z Üniversitesi’nde bir toplant› istediler. ‹ki görüfl ortaya ç›kt›: Bir bas›n aç›klamas›yla durumu elefltirmek ya da alternatif bir plan yapmak. Biz somut bir alternatif üretilmesinden yanayd›k. Çünkü bas›n aç›klamalar› belediyeyi durdurmuyordu. Toplant›da “birkaç gönüllü arkadaflla proje yapabiliriz, hatta herkes yaps›n, üç-befl ayr› plan olursa daha iyi olur” dedik. Biriki ay içinde somut bir fley ortaya ç›karabilmek için gönüllü olarak ifle bafllad›k. “Ya iyi bir fley ç›kmazsa” diye kayg›laErbatur Çavuflo¤lu

20

“Bu insanlar› mahallede tutarak çözüm üretmek mümkün” dedik. Belediye mümkün olmad›¤›n› söyledi. 1350 haneyi insanî koflullarda, mevcut dokuyu bozmadan ve lüks olmayan, sosyal konut mant›¤›nda yerlefltirmenin mümkün oldu¤unu gösterdik.

nanlar oldu. “Belediyenin yapt›¤›yla yar›flacak bir fley yapamazs›n›z, gönüllüsünüz, bilgi yok elinizde” dendi. Kaç kifli katk›da bulundu? Çekirdekte sekiz-on kifli vard›, ama a¤›rl›¤› mimar ve flehir planc›lar› olmak üzere, iç mimarlar, sosyologlar ve avukatlardan oluflan ve baflta ço¤u birbirini tan›mayan yaklafl›k 40 kiflilik bir ekiptik. Çal›flmaya bafllarken elinizde bir örnek var m›yd›? Gülsuyu vard›, ne yapabilece¤imizi görebilece¤imiz ilk örnekti. O mahallede “dayan›flmac› atölye” olarak uzun süre çal›flm›flt›k. Ama ikisi birbirinden farkl›. Murat Cemal Yalç›ntan: Sulukule’de alternatif plan noktas›na gelindi¤inde, mahallenin üçte ikisi y›k›lm›flt›. Yerel halk asla etkili olamam›flt›. Amac›m›z, kamuoyuna ve belediyeye alternatif bir plan›n yap›labilece¤ini göstermekti. Gülsuyu’nda ise plan amaç olmad›. Plan diye de adland›rmad›k zaten, amac›m›z “mahallenin kendi kendini karar üretmesini sa¤layacak bir kamusal alan yaratmak” dedik. Gülsuyu’nda bütün kararlar› mahalleliler ald›. Biz sadece teknik uzmanl›k deste¤i verdik. Sulukule plan yaklafl›m›na, Gülsuyu ise planlama sürecine alternatif getiriyordu. Murat Cemal Yalç›ntan

Çavuflo¤lu: ‹ki mahalle yap›sal olarak çok farkl›. Sulukule’de örgütlü kesimlerle görüfltük, ama ideal anlamda kat›l›mc› bir süreç yaflamad›k. Gülsuyu ve Gülensu’da sokak temsilciliklerine varan bir örgütlenme sa¤lanabilmiflti. Bütün talepler planlamaya dahil ediliyordu. Sulukule’de yap›lm›fl anketlerden yola ç›kt›k. Projenize getirilen iki elefltiri var. “Belediyenin yapt›¤›na alternatif proje üretmek de bu çerçeveye dahil olmak de¤il mi” deniyor. ‹kinci elefltiriyse kat›l›mc›l›ktan uzak oldu¤u yönünde. Yalç›ntan: Sulukule’de kat›l›m için gerekli flartlar sürecin hiçbir aflamas›nda oluflmad›. D›flar›dan gelen insanlar muhalefet ederken mahalleli da¤›n›k bir haldeydi, muhalefetin içinde yer almaktan kaç›nd›lar. Bu, Sulukule’ye özgü bir durum. Bu proje son bir gayret olarak de¤erlendirilmeli, dolay›s›yla çok k›sa zamanda tamamlanmas› gerekiyordu. Bu elefltiri çok anlaml› gelmiyor bana. Çavuflo¤lu: “Sulukule’de gösterilen çaba baflka bir yerde gösterilseydi, oras› çoktan kurtar›lm›fl olurdu” demiflti bir arkadafl›m›z. Hakikaten o yerin özgünlüklerini anlamak lâz›m. ‹nsanlar alternatiflerimizi görünce “burada kalabilece¤imizi bilmiyorduk” dediler. Böyle bir tahay-


bir derdim yok”. Böyle bir yerde mevcut istihdam politikalar› çok saçma. Biz oradaki yerel toplulu¤un yapageldi¤i ifllerin neler oldu¤una bakt›k. Onlar›n dayan›flma iliflkileri neler? Böylece uygun istihdam ve dayan›flma koflullar›n› yaratmaya çal›flt›k. Mesela, çiçekçilik, faytonculuk, tekstil, ayakkab› üretimi, müzisyenlik, çalg›c›l›k, dansç›l›k, ufak tefek el zanaatleri gibi bir tak›m ifller var. Ayr›ca ortakl›klar var. Birisi bir yemek yap›yor ve bütün mahalleye da¤›t›yor. O zaman ortak bir lokanta, mahallede yemek yapamayacaklar için bir çözüm olabilir diye düflündük. Ortak bir merkezde çamafl›r makinelerini kullan›p kullanmayacaklar›n› sorduk. Genelde Türkiye’de kad›nlar ortak çamafl›r makinesi kullanmazlar, ama burada hiç sorun ç›kmayaca¤›n› anlad›k. Ya da merkezî sistem kurulursa, ›s›nma sorunu daha ucuza çözülecekti. Yaflam maliyetlerini düflürmeye çal›flt›k. Sulukule Platformu’ndaki arkadafllar bu bilgileri toplam›fllard›. Onlar çok yak›ndan tan›yor mahalleyi. Mesela basit inflaat iflçili¤i, mahallelinin yapabilece¤i ifllerden biriydi. Hem bir zanaat ö¤renme, hem de kendi evini, komflunun evini beraberce yapabilme... Bunlar dayan›flmay› art›rabilecek ve yaflam maliyetlerini düflürebilecek fleylerdi. Bunlar›n gerçekçi istihdam politikalar› oldu¤unu düflünüyoruz. Yalç›ntan: Aç›lan istihdamla mahallede 700 iflsize ifl üretilmifl oluyor. Dayan›flma var mahallede ama, gevflek. Kendi aralar›nda kavgalar ediyorlar. Bir bak›yorsunuz, birlikte bir fleyler yapan insanlar, sonraki gün bir araya gelemiyor. Toplum merkezi, kooperatif gibi mekanizmalarla dayan›flmay› sürekli k›lmak mümkün olacakt›. Projenin en önemli k›s›mlar›ndan biri de, binalar›n de¤erlerini çok yükseltmemek. Sadece iyilefltiriyorsunuz, sa¤l›kl›laflt›r›yorsunuz, yeniledi¤inizde bile çok lüks konut üretmeye kalk›flm›yorsunuz. Bina de¤erleri çok yükselmedi¤i için insanlar sat›p gitmek zorunda kalm›yor, kiralar da yükselmiyor. D›flar›dan rant için talep oluflmuyor. Finansman› da daha ucuz. Ev taksitleri düflüyor. Dayan›flma güçlendirildi¤i için bu topluluk orada yaflayabilir hale geliyor. Alternatif projenizde Sulukule’de zaten yaflayan insanlarla oraya yat›r›m yapmay› planlayanlar› yan yana yaflatmay› düflünüyorsunuz. Bu bir entegrasyon problemi yaratmayacak m›? Çavuflo¤lu: Tafloluk’ta yaflamakta olan halk›n bir k›sm› Romanlar›n yanlar›na tafl›nmalar›n› istemiyor. Roman vatandafllarla ilgili önyarg›s› olan genifl bir kesim var. Sulukule’ye yat›r›m yapanlar da Romanlar gidecek düflüncesiyle yat›r›m yapm›fl. Sulukule’deki proje bittikten sonra, belediye uygun buldu¤u yerleri yeni insanlara da¤›tacak. Örne¤in, 100 milyar yat›ran bir kifli, üç y›l sonra proje bitti¤inde bölgede hiç Roman olmayaca¤›n› varsayarak 500 milyar lira rant dönüflümü olan bir villa beklentisine girebiliyor. Alternatif projede yat›r›mc›da böyle bir beklenti yaratmamaya çal›flt›k, ona 100 metrekarelik bir bina verdik. Roman toplulu¤uyla yaflamak isterse gelip

Sulukule gibi özgün bir yeri “Avrupa kültür baflkenti” projesi ad›na tamamen ortadan kald›r›yorlar ve bunu dünyan›n en sosyal ve romantik projesi diye anlat›yorlar. Roman halk› söz konusu oldu¤u için buna romantik demek çok yak›fl›ks›z, hatta terbiyesizlik.

orada yaflayabilir. Yoksa kötü bir yat›r›m yapm›flt›r, serbest piyasa koflullar›nda bu binay› kiralayabilir, satabilir, devredebilir. Zaten bu yat›r›m› yaparken kimse ona kâr garantisi veremez. Yalç›ntan: Asl›nda adam oraya bir ayr›mc›l›k yap›laca¤› varsay›m›yla gelmifl. Onun ç›karlar›n› düflünmek zorunda de¤il Sulukuleliler. Üç y›l önce yap›lsayd› alternatif proje, daha farkl› olabilirdi. fiimdi el de¤ifltirmeler yaflanm›fl. Yer alanlar hak sahibi pozisyondalar. Onlar› yok sayarak proje yapamazs›n›z. Ama bu adamlar geldiler diye oradaki sosyal yap›y› onlar üzerine kurmak da hata. Alternatif proje sonras› belediye sizi bir toplant›ya davet etti. Sonuç ne oldu? Çavuflo¤lu: Toplant›da biz flöyle bir yaklafl›m bekliyorduk: “Bizim projemiz biraz aceleye geldi, baz› istenmeyen fleyler oldu, siz bize de¤er katacaks›n›z, çok teflekkür ederiz.” Tam tersine, “siz kim oluyorsunuz da plan›m›za alternatif getiriyorsunuz, piyasay› yükseltiyorsunuz, eme¤imizi çal›yorsunuz” gibi bir tepkiyle karfl›laflt›k. Çok flafl›rd›k. Zira biz ekonomik bir beklentiyle de¤il, akademik bir topluluk olarak sorumluluk hissetti¤imiz için bu projeyi yapt›k. Bizim muhatab›m›z belediye, mevcut projenin mühendisleri de¤il. Biz de müdahalemizi baflka yollardan sürdürece¤iz, büyükflehir belediyesiyle, koruma kuruluyla, baflbakanl›kla, TOK‹’yle, Avrupa’yla, dünyayla, nereyle görüflmemiz olumlu sonuç verecekse, oralarla mevcut projenin yanl›fll›klar›n› görüflece¤iz. Baz› projelerde, özellikle gecekondu projelerinde yürütmeyi durdurma karar› al›nabildi. Sulukule’de böyle bir ihtimal var m›? Çavuflo¤lu: Sulukule için de davalar sürüyor, ama k⤛t üzerinde yap›lan bir fley yok. Çünkü Sulukule’deki el de¤ifltirmeler yasal görünüyor. Mevcut mal sahipleri yoksul insanlar; paray› görünce evlerini ellerinden ç›kartt›lar. Fakat k⤛t üstünde sorunsuz görünen fley sorunluydu. Çünkü belediye acil kamulaflt›rma karar› ald›, “buralar› her halükârda elinizden alaca¤›z, satt›n›z satt›n›z, satmazsan›z zaten bize vereceksiniz” dediler. O hengâmede insanlar› kand›rd›lar. Acil kamulaflt›rma karar›na karfl› dava aç›labilir mi, bilemiyorum. Bunun d›fl›nda, ortada yanl›fl bir proje var. Sulukule gibi özgün bir yeri “Avrupa kültür baflkenti” projesi ad›na tamamen ortadan kald›r›yorlar ve bunu dünyan›n en sosyal ve romantik projesi diye anlat›yorlar. Roman halk› söz konusu oldu¤u için buna romantik demek hakikaten çok yak›fl›ks›z, hatta terbiyesizlik. Yalç›ntan: Aç›lan bir hayli dava var, ilgilenen hukukçular var, gerekirse A‹HM’e gidilecek. Çavuflo¤lu: Zaten konu AB nezdinde incelemeye al›nd›. BM Zorla Yerinden Edilme Komisyonu’nun da belli bir kültürün zorla yerinden edildi¤i konusunda uyar›lar› var. Bu kamu vicdan›nda zaten mahkûm olmufl bir proje, hukuken de mahkûm olup olmayaca¤›n› zaman gösterecek.

Söylefli: Tuna Kuyucu

yülleri bile olmam›fl. Yalç›ntan: Ayr›ca, kirac›lara Tafloluk’ta konut sahibi olma hakk› tan›nmas› da büyük bir nimet olarak görülüyordu. “Ev sahibi olmam›z› engelleyeceksiniz buna karfl› ç›karak” elefltirisi geldi mahalleliden. ‹nsanlar›n ümitleriyle oynamak iyi bir fley de¤il. Muhtemelen gerçekleflmeyecek bir projeye “gelin bunun peflinden gidelim” diye ça¤r›da bulunmak, istedi¤imiz bir fley de¤ildi. Projenizin belediyenin projesinden temel farklar› neler? Kullan›m hakk›n› vurguluyorsunuz... Çavuflo¤lu: Belediyenin projesinde hak sahipli¤i Türkiye’deki yayg›n anlam›yla kullan›l›yor, yani mülk sahipleri, hak sahipleri oluyor. Biz hak sahipli¤ini bar›nma hakk› temelinde tan›mlad›¤›m›z için kirac›lar›n da hak sahibi say›lmas› gerekti¤ini söyledik. Orada yaflayagelmifl insanlar›n birdenbire sürülmelerini do¤ru bulmad›¤›m›z için, onlar›n da bölgede kalmalar›n› sa¤layacak bir proje tasarlad›k. Belediyenin de bu insanlar› ma¤dur etti¤inin fark›nda oldu¤unu biliyoruz, çünkü onlara Tafloluk’ta konut satmaya çal›fl›yor. Biz “bu insanlar› mahallede tutarak çözüm üretmek mümkün” dedik. Belediye mümkün olmad›¤›n› söyledi. Bu kadar insan s›¤ar m›, s›¤maz m› tart›flmas›na geldi süreç. Tarihî yar›madadaki yap›laflma koflullar›na uyarak burada bu kadar insan›n yaflay›p yaflayamayaca¤›n› kontrol edelim dedik. 1350 haneyi insanî koflullarda, mevcut dokuyu bozmadan ve lüks olmayan, sosyal konut mant›¤›nda yerlefltirmenin mümkün oldu¤unu gösterdik. Daha yüksek metrekarelerde bar›nd›rmak da mümkün. Ama belediyenin projesindeki gibi otel, al›flverifl merkezi ve lüks villalar yapamazd›k. Bunun için baz› hak sahiplerini d›flar› atmak gerekiyordu. Bir ara formül buldu¤umuzu düflünüyoruz. Finansman› nas›l olacakt›? Çavuflo¤lu: Mevcut planda oldu¤u gibi TOK‹ üstlenecekti, ama maliyeti daha düflük olacakt›. TOK‹’nin kurulufl amac›na uygun olarak sosyal konutlar üretmesi, uygun koflullarda satmas› ve oradan gelir elde etmesi fleklinde, sürdürülebilir bir sistemi hedefledik. Daha kazançl› bir modeldi. “Bizimki Sulukule için en do¤ru projedir” iddias›n› tafl›m›yoruz. Sadece baflka bir yaklafl›m›n mümkün oldu¤unu gösterdik. Zaten STOP ad›n› seçmemizin sebebi de “durun” demekti. Yalç›ntan: Sosyal, iktisadî ve kültürel yap› projenin merkezinde yer ald›. Sadece fizikî alan›n tasarlanmas›, o kadar insan› oraya s›¤d›rmak de¤il de, bunlar› yaparken bir yandan da insan merkezli planlama anlay›fl› gelifltirilebilir. Çavuflo¤lu: Belediyenin projesi fazlas›yla fiziksel bir proje. Yoksullaflmadan söz ediyorsan›z, bunu süper tasar›m projeleriyle çözemezsiniz. Orada haz›r formüller ifle yaram›yor. Mesela yerel istihdam› art›rma araçlar›n› kullanmaya kalk›flt›¤›n›zda flununla karfl›lafl›yorsunuz: Halk diyor ki, “çal›flmak istemiyoruz, ifl istemiyoruz, hayat›m›zdan memnunuz; ekme¤imi, elektrik faturam› ç›kar›rsam baflka

21



Gerilim artarak sürüyor

1-31 ARALIK 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat

PAK‹STAN-H‹ND‹STAN Mumbai sald›r›lar›ndan bu yana Hindistan ile Pakistan aras›nda yükselen gerilim kayg› veren boyutlara t›rmand›. Son olarak, ortam› yumuflatmaya çal›flan Pakistan baflbakan› Yusuf R›za Gilani, suikasta kurban giden eski Baflbakan› Benazir Butto’yu ölümünün birinci y›l dönümünde anma töreninde yapt›¤› konuflmada, “Hindistan ile savaflmak istemediklerini” belirtti. Devlet televizyonundan canl› yay›nlanan törende Gilani, “düflünmeden maceraya at›lmayacaklar›n›, sadece k›flk›rtma oldu¤unda karfl›l›k vereceklerini, ayr›ca ülkeyi savunma yetene¤ine de sahip olduklar›n›”

F‹L‹ST‹N Ve huzurlarınızda, Türkiye! 1967’den beri rastlanmayan fliddette bir askeri harekat bafllatan ‹srail, dünyan›n gözünün içine baka baka Gazze’de soyk›r›m uyguluyor. Türkiye duruma tepkili ve bu yüzden Gazze’ye bar›flgücü olarak asker göndermeye haz›r. ‹flin tuhaf› ‹srail tam da bunu istiyor. Obama dönemi dengeleri altüst ederek aç›l›yor... TAM bir y›l önce ‹srailli muhalif tarihçi Ilan Pappe bu sayfalarda ‹srail’in 2008 gündeminin “Bat› fieria’da etnik temizlik, Gazze’de soyk›r›m” olaca¤›n› söylüyordu. Pappe, ‹srail’in Gazze’deki stratejisini “soyk›r›m” gibi hassas bir terimle adland›r›rken dört dayanak sundu: 1. Art›k “sivil ayr›m›” gözetilmiyor, hedef do¤rudan halk. 2. ‹srail ordusu elindeki her türlü ölüm makinesini kullan›yor. 3. Sald›r›lar›n ölçe¤i ve zarar görenlerin say›s› artt›. 4. Bu operasyonlar bir strateji haline geldi; ‹srail, Gazze sorununu böyle çözmeyi planl›yor. 2008’in ocak ay› bu saptamay› do¤rulad›. ‹srail’in kara, deniz ve havadan kuflatarak ablukaya ald›¤› Gazze’de halk, gökyüzünden ya¤an füzelerin yan› s›ra bir de elektriksiz, susuz, g›das›z ve ilaçs›z kal›nca bat› s›n›r›n› delik deflik ederek ihtiyaçlar›n› karfl›lamak üzere M›s›r topraklar›na hücum etti. Me¤er bu kâbus dönemi, y›l›n son günlerinde baflgösteren cehennemin yan›nda hiçbir fleymifl. 27 Aral›k 2008, Cumartesi günü, ö¤le 11 sular›nda, ‹srail’e ait altm›fl F-16 uça¤›, Gazze semalar›nda belirdi, 3 dakika 40 saniye içinde elliden fazla hedefi bombalay›p çekildi. Planl› bir bask›n olarak gelen –plan›n boyutlar›n› Gazze flehrinin iflgâlinde görevlendirilen birliklerin e¤itimi için t›pat›p ayn› maketinin infla edildi¤ini ö¤rendi¤imizde anlad›k– bu ilk bombard›man, iki yüzden fazla can› o anda ald›, yüz kadar› a¤›r olmak üzere bin kifliyi yaralad›. Güdümlü füzelerle devam eden –ve o zamandan beri kesilmeyen– ‹srail sald›r›lar› ilk günün sonunda ortaya dramatik bir say› ç›kard›: 290 ölü. Katliam›n boyutlar› korkunç bir gerçe¤e iflaret ediyordu; 1967’deki Arap-‹srail Savafl›’ndan beri Filistin’de tek bir günde bu kadar insan ölmemiflti. “Gazze misyonu” Bombard›mandan birkaç saat sonra bas›n toplant›s› yapan ‹srail baflbakan› Ehud Olmert flöyle dedi: “Zaman alabilir, hepimiz sab›rl› olmal›y›z ki misyonu baflar›yla tamamlayabilelim.” Siyasetbilimci Neve Gordon “misyon”un içeri¤ini Guardian’a yorumlarken gene dört faktör s›rala-

d›. Olmert’i böyle a¤›r bir harekât yapmaya siyaseten “motive eden” saikler flunlard›: 1. Gerçekleflmeyece¤ini bilse de Hamas’› çökertmeyi denemek. 2. Yaklaflan seçimlerde önde giden rakibi Netanyahu’ya karfl› propaganda avantaj› elde etmek. 3. 2006’da Lübnan’da Hizbullah’a karfl› hezimete u¤rayan ‹srail ordusunu yeniden “muzaffer” k›lmak. 4. Görev süresi 9 Ocak’ta biten Mahmut Abbas’›n Filistin Yönetimi baflkanl›¤›n› bir süre daha sürdürmesini sa¤layarak Hamas’›n burnunu sürtmek.

Sald›r›n›n resmî gerekçesi, alt› ayl›k ateflkesi uzatmay› reddeden Hamas’›n sürebitiminde ‹srail topraklar›na f›rlatt›¤› ev yap›m› Kassam füzelerini durdurmakt›. Washington bu gerekçeyi “yeterli ve meflru” buldu, “misilleme hakk›” onayland›. ‹srail’in “Hamas’›n hain sald›r›lar›na karfl› meflru müdafaa” retori¤i art›k hiç kimseye inand›r›c› gelmese de hâlâ kald›raç vazifesi görebiliyor. Ateflkes alt› ay içinde ‹srail taraf›ndan defaten ihlâl edilmifl, Hamas bunlara yapt›¤› misillemeler d›fl›nda anlaflmaya sad›k kalm›flt›. Bu durum tarafs›z gözlemciler taraf›ndan rapor edildi. Öte yandan, Hamas’›n ateflkesi uzatmama karar›ndaki gerekçelerin bafl›nda, ‹srail’in anlaflmadaki “temel ihtiyaçlar›n Gazze’ye ulaflmas›n›n sa¤lanmas›” koflulunu ›srarla yerine getirmemesi geliyordu. Gazze’ye normal zamanlarda günde ortalama 450 kamyon girifl yaparken,

duyurdu. Hindistan’›n geçen ay Mumbai kentinde düzenlenen kanl› sald›r›dan sorumlu tuttu¤u Pakistan kökenli örgütlere hava harekat› düzenleyebilece¤i yönünde haberler bas›nda yer alm›flt›. Pakistanl› militan gruplar iddiay› reddederken, ‹slamabad hükümeti de sald›r›lar›n Pakistan uzant›s›na dair somut bir kan›t görmedi¤ini söylüyor. Öte yandan iki ülke aras›ndaki sorunlar›n merkezini teflkil eden Keflmir’in Hindistan’a ait bölgesinde yap›lan yerel seçimlerden net bir galibin ç›kmamas›, hindu-müslüman çat›flmas›n› körükleyecek yeni bir faktörü olarak yorumland›. Müslüman örgütlerin Keflmir’deki nüfuzu art›yor.

‹srail ateflkes süresince günde en fazla sekiz kamyonun geçmesine izin verdi. Geçen alt› ay içinde, Gazze’de 262 kifli hastanelerde ilaç ve t›bbî malzeme yoklu¤undan yaflam›n› yitirdi. ‹srail, Gazze fieridi’ni, istedi¤i zaman aç›p k›sabilece¤i bir kriz üretme makinas› olarak görüyor. Bu defa makinay› maksimuma ayarlad›¤›na göre, istedi¤i kriz çok daha büyük. Obama ve Özalizmin âni t›rman›fl› Geliflmeler gösterdi ki, Erdo¤an’›n sald›r›lardan iki gün önce biraraya geldi¤i Olmert ile “sadece Suriye’yi” konuflmufl olmas›, baflka herhangi bir seçenekten daha masum de¤il. M›s›r, Suudi Arabistan, Ürdün ve Kuveyt gibi ABD’nin dümen suyuna giden Arap ülkelerinin sessiz kald›¤› soyk›r›ma, “dünyadaki en büyük tepkiyi gösteren” Türkiye, flimdi, Sarkozy’nin ateflkes giriflimi çerçevesinde, hem de ‹srail’in hararetli ›srar›yla, bar›flgücü olarak Filistin topraklar›na asker göndermeye haz›rlan›yor. Üstelik bunu ‹srail karfl›t›, muhafazakâr, milliyetçi, ‹slâmc› kitle taban›n›n giderek ›rkç› bir görünüm alan deste¤iyle yap›yor. Seçim öncesinde Erdo¤an’a paha biçilmez bir propaganda platformu yaratan bu siyasî hokuspokus Washington Post taraf›ndan heyecanla karfl›land›. Türkiye’nin “bölgesel süpergüç” olarak etkin roller alma arzusunu, temelleri Özal döneminde at›lan yeni-Osmanl›c› d›flpolitika perspektifinin dönüflü olarak yorumlad›lar. Beyaz Saray’›n yeni yönetimiyle müzakereler yürüten Erdo¤an’›n bafldan›flman› Ahmet Davudo¤lu, Türkiye’nin Hamas ile El Fetih’in uzlaflmas›, ‹srail-Suriye iliflkilerine arabuluculuk, istendi¤inde ‹ran’la diyalog kurma gibi görevlere talip oldu¤unu beyân etti. Bu yüzden Erdo¤an-Olmert görüflmesinde as›l merak edilmesi gereken Kuzey Irak ve Kürtler hakk›nda konuflulanlar olmal›yd›. Obama “ABD’den iki farkl› ses ç›kamaz” diyerek yorum yapmaktan kaç›nsa da, yemin töreni arifesinde baflgösteren olaylar zinciri, Ortado¤u’daki yeni Amerikan siyasetinin ipuçlar›n› verdi. En az›ndan “Gazze misyonu”nun son kertede Obama’n›n himayesinde oldu¤unu biliyoruz. Bu hengame içinde hayata veda eden neo-con filozof Samuel P. Huntington’un “medeniyetler çat›flmas›” perspektifi de –Türkiye’nin aktifleflmesiyle– geride kald›; ABD yeni çözümleri ters yönde arayacak. Baflkan olarak “yeni dünya düzeni”ni kuran Reagan’› model ald›¤›n› söyleyen Obama’n›n, Özalizmin bayraktar› Erdo¤an ile uyum içinde çal›flaca¤›n› öngörmek zor de¤il...

23


Bir darbe daha

Avrupa do¤algaz felci

Correa kesik att›

Sol blok zafer kazand›

G‹NE 1984’ten beri Gine’yi demir yumrukla yöneten diktatör Lansana Conte’nin esrarengiz ölümü ülkeyi yeni bir kaosa soktu. Ölüm haberinden alt› saat sonra iktidara el koyan ordunun kendi içinde ikiye bölünmesi içsavafl tehlikesi do¤urdu. Yüzbafl› Musa Dadis Camara taraf›ndan yönetilen darbe hükümeti, eski rejime ba¤l› generalleri karfl› darbe yapmak için ülkeye paral› askerler sokmakla suçlad›. Bu siyasî tabloyu daha da karmafl›klaflt›ran di¤er geliflme ise eski baflbakan ve genelkurmay baflkan›n›n hâlâ görevde oldu¤unu aç›klamas›yd›. Ülkedeki etnik bölünmelerin çat›flma yaratmas›ndan korkuluyor.

RUSYA Ukrayna’y› boru hatlar›ndan do¤algaz çalmakla suçlayan Rusya’n›n bu rotadan Avrupa’ya giden do¤algaz› kesmesi, milyonlarca tüketici kadar sanayi üretimini de etkiledi. 18 ülke gaz sevkiyat›nda sorunlar yaflad›¤›n› aç›klad›. Avrupa’daki so¤uk hava nedeniyle k›tada en az 30 kiflinin donarak öldü¤ü belirtiliyor. Türkiye’de üç elektrik santrali üretimi durdurdu. Rusya, Avrupa’ya do¤algaz ak›fl›n› denetleyecek ba¤›ms›z gözlemcilerin göreve bafllamas› halinde sevk›yata devam edece¤ini söylüyor. AB do¤algaz›n›n dörtte birini Rusya’dan al›yor ve bu gaz›n yüzde 80’i Ukrayna üzerinden tafl›n›yor.

EKVADOR Arjantin’in 2001’de yaflad›¤› ekonomik krizden beri Latin Amerika’da bir ülke ilk kez d›fl borçlar›n› ask›ya al›yor. Yabanc› yat›r›mc›lar› “canavar” olarak adland›ran Baflkan Correa, önceki hükümetin usülsüz flekilde açt›¤› 10 milyar dolay›ndaki d›fl borcu resmen illegal ilân etti. “Ahlakd›fl› ve yasad›fl› yollarla al›nd›¤› bariz biçimde kan›tlanan bu borçlar›n taksitlerini ödemeye devam edemem” diyen Correa, uluslararas› finans kurumlar› taraf›ndan yat›r›ms›zl›kla tehdit edilirken, Çin ve Venezüella ihtiyaç halinde Ekvador’a gereken krediyi verebileceklerini aç›klad›.

BANGLADEfi Milliyetçi lider Begüm Halide Ziya’n›n koltu¤unu kaybetti¤i 2007 oca¤›ndan beri askerin destekledi¤i geçici hükümetle yönetilen Bangladefl’te genel seçimler nihayet yap›ld›. Ülkenin öteki büyük kad›n lideri fieyh Hasena ve partisi Awami Birli¤i’nin öncülük etti¤i sol koalisyon parlamentodaki 300 sandalyenin 250’sini alarak tarihî bir zafer kazand›. Böylece Bangladefl ba¤›ms›zl›k ilân›ndan beri hüküm süren geleneksel iki-partili politikaya geri döndü. en yoksul ülkelerden biri olan Bangladefl, seçimlere kadar geçen iki y›lda genel grevler ve kanl› sokak çat›flmalar›na sahne olmufltu.

Atina

YUNAN‹STAN “Tarih flimdi, burada!” Bat› medyas› a¤›zbirli¤iyle ilân etti: “Küresel isyan Yunanistan’dan bafllad›.” Ama bu seferki al›fl›lm›fl bir “gençlik isyan›” de¤il, neoliberalizmin ma¤dur etti¤i “genç emek” ayaklan›yor. Polis kurflunuyla ölen Aleksis’in temsil etti¤i “700 Euro kufla¤›” küresel kriz konjoktüründe eksik olan boyutları ortaya çıkard›. Arkadafl›m›z Foti Benlisoy, Atina’n›n s›cak prati¤inden bildiriyor. ALEKS‹S Grigoropulos’un öldürülmesinin böylesine fliddetli bir tepkiyi a盤a ç›karaca¤›n› tahmin etmek do¤rusu güçtü. Yunanistan’da son y›llarda artan polis fliddetine karfl› geliflen bir duyarl›l›k vard› elbette. Geçti¤imiz on y›lda kolluk kuvvetlerinin “modernizasyonu” bir hayli ilerlemifl, bilhassa Atina 2004 Olimpiyatlar› ça¤dafl “güvenlik” konseptinin, yani “iç tehdit” anlay›fl›n›n yerleflmesi bak›m›ndan bir dönüm noktas› teflkil etmiflti. Sokaklardaki kameralar›n say›s› artm›fl, özel polis birimleri oluflturulmufl ve göçmenler bu “modernizasyon” hamlesinin adeta deneme tahtas› haline gelmifllerdi. Olimpiyatlar öncesinde Amerikan ve ‹ngiliz istihbarat servislerinin Yunan emniyet birimleriyle –özellikle Pakistan ya da Ortado¤u kökenli göçmenlere yönelik– ortak operasyonlar gerçeklefltirdi¤i biliniyor. Zamanla polis terörü göçmenlerin gündelik hayat›n›n bir parças› haline geldi ve emniyet birimleri de böylece yeni güvenlik anlay›fl›n› ve yeni teknolojileri uygulamaya koyacaklar› kitlesel bir tatbikat alan› bulmufl oldu. Ancak kolluk kuvvetlerinin sald›rganl›¤›n›n sadece daha “kolay” bir hedef olan göçmenlere yöneldi¤ini söylemek yanl›fl olur. Asl›nda çok bildik bir hikâye ile karfl› karfl›yay›z. Pinochet fiili’sinden Thatcher ‹ngiltere’sine, toplumsal

24

eflitsizli¤i art›ran neoliberal siyasetlerin ancak devletin fliddet ayg›t›n› gelifltirip yetkinleflerek uygulanabildi¤i, üzerinde çokça yaz›l›p çizilmifl bir vak›a. “Devletin küçülmesi” masal›n›n ifl güvenlik ayg›t›na geldi¤inde nas›l bir yalana dönüfltü¤ü malûm. Yunanistan aç›s›ndan da benzer bir durum söz konusu. Bu ba¤lamda kolluk kuvvetlerinin toplumsal muhalefete, özellikle de ö¤renci eylemlerine karfl› tutumu son dönemde giderek sertleflmekte, bu da belli bir tepki yaratmaktayd›. Dolay›s›yla, evet, Grigoropulos’un polis taraf›ndan katledilmesinin reaksiyona yol açmas› tahmin edilebilir bir fleydi. Ancak tepkilerin bu kadar kitlesel, bu kadar fliddetli olmas›n› do¤rusu kimse beklemiyordu. Eylemler daha ikinci gününde “sen ben bizim o¤lan” tipi bir solcuanarflist eylemi olmaktan ç›km›flt›. Elbette solcular, hele hele anarflistler daha olay›n vuku buldu¤u ilk andan itibaren sokaktayd›lar. Ancak polis fliddetine karfl› eylemleri adeta bir kalk›flmaya, bir toplumsal “patlamaya” dönüfltüren, genç kufla¤›n soka¤a inmesiydi. Ortaokul-lise ö¤rencileri, üniversiteliler, genç iflçi ya da iflsizler, ezcümle 15-30 yafl aras› gençlik, cinayeti izleyen günlerde kitlesel olarak eylemlere kat›ld›. Yerli-yabanc› bas›n yay›n organlar›, Atina mer-

kezindeki gösteri ve çat›flmalara odaklansa da hareketin göz ard› edilemeyecek karakteristiklerinden biri memleket sath›na yay›lm›fll›¤›yd›. Son otuz y›lda, belki iç savafl y›llar›ndan beri, b›rak›n güvenlik güçleriyle çat›flmay› bir gösteri bile görmemifl taflra flehirlerinde, hattâ ücra kasabalarda, özellikle ortaokul-lise ö¤rencileri dersleri boykot ediyor, soka¤a ç›k›yor, yol kesiyor ve karakollar› kuflat›yordu. Baflka bir deyiflle, müesses nizam güçlerini olaylar›n ilk günlerinde tam bir flaflk›nl›¤a, hatta pani¤e sevkeden, Atina ve Selanik gibi büyük flehirlerin merkezinde gerçekleflen gösteri ve çat›flmalardan çok, Girit’ten Florina’ya ülkenin hemen her yan›nda gençlerin soka¤a inerek onlarca, belki yüzlerce karakolu kuflatmas›yd›. Bu eylemler hükümetin ifli “hadise ç›karan” 300-500 “holigana” yükleme çabas›n› erkenden bofla ç›kard›. 700 Euro kufla¤› Geçti¤imiz on küsur günü tan›mlamak için kullan›lan “kalk›flma” ya da “isyan” gibi kelimeler, olaylar›n tesiri alt›nda sarfedilmifl abart›l› ifadeler san›lmamal›. Kelimenin gerçek anlam›yla bir “kalk›flma”n›n birçok unsuru ile karfl› karfl›ya oldu¤umuz ayan beyan ortada; gündelik “normalli¤in” ya da rutinin k›r›lmas›, daha önce olmayan keskinlikte bir toplumsal saflaflman›n a盤a ç›kmas›, düzen içi yasall›k ve meflruiyet s›n›rlar›n›n kitlesel ölçekte sorgulanmas› bunlar›n baz›lar›. Hadiselerin meydana ç›kard›¤› uluslararas› sempati dalgas›n› ve kalk›flman›n h›zla beynelmilel bir vaka haline geliflini de atlamamak gerek. Kastedilen, Yunanistan’daki kalk›flmaya destek için Avrupa’n›n ve hatta dünyan›n birçok köflesinde gerçeklefltirilen ve benzerleri ancak cunta devrinde görülen dayan›flma eylemleri de¤il sadece. Burada daha önemli olan, Avrupa’n›n hâkim s›n›flar›nda yayg›nlaflan, uluslararas› buhran›n etkisiyle kendi memleketlerinin de “Yunanistan’a dönüflmesi” kayg›s›. Frenkler bu duruma “Yunan sendromu” diyor ve “virüsün” bulafl›c› olma ihtimali Avrupa’n›n belli bafll› yay›n organlar›nda hararetle tart›fl›l›yor. Fransa’da Sarkozy’nin e¤itim “reformu” giriflimini, “flimdilik” kayd›yla da olsa, geri almas›nda Yunan sendromunun etkisi aflikârd›. Her fley gerçekten birdenbire oldu. Kimsenin beklemedi¤i, hesap etmedi¤i flekilde... Asl›nda bu kapsamda toplumsal vak›alar söz konusu oldu¤unda daima yafland›¤› gibi. Bir kuflak, on gün içinde, düzen içi siyasî kanallar›n hepsinin d›fl›nda ülkenin siyasal hayat›na el koydu. Evet bir kuflak. “700 Euro” kufla¤›ndan


Chico Mendes yafl›yor BREZ‹LYA Toplumsal ekolojinin öncüsü ve uluslararas› Yeflil hareketin ilk “flehidi” Chico Mendes, kauçuk a¤alar› taraf›ndan öldürülüflünün 20. y›l›nda an›ld›. Amazonlar’›n derinliklerindeki Acre eyaletinin yerlilerini, yasad›fl› üretim yaparak cang›l› tahrip eden toprak sahiplerine karfl› örgütleyen Mendes, 1988 aral›¤›nda evinin önünde paramiliter bir grup taraf›ndan kurfluna dizilmiflti. Ölümü yeflil hareketin o ana kadar yaratt›¤› genifl uluslararas› tepkiye yol açm›fl, U2, Simple Minds, INXS, Public Enemy gibi gruplar›n kat›ld›¤› ilk ekolojist dünya turnesine neden ol-

(bazen “600 Euro” da deniyor) çokça bahsedildi geçen haftalarda. Yani daha 15-16 yafllar›ndan itibaren iflsizlik tehdidini hisseden, emek piyasas›n›n bas›nc›na maruz kalmaya bafllayan, okulu bitirse, hem de iki-üç diploma alsa, master ya da doktora yapsa bile iflsiz kalabilece¤ini ya da daha iyi ihtimalle ancak sigortas›z, güvencesiz, “esnek” bir iflte veya ifllerde çal›flabilece¤ini bilen, gören, yaflayan gençler bunlar. A¤z›yla kufl tutsa babas›n›n emekli oldu¤u yaflta emekli olamayaca¤›n›, annesinin istifade etti¤i sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanamayaca¤›n› fark eden gençler. Genç nesillerin anne ve babalar›ndan hep daha iyi, daha müreffeh, daha demokratik bir toplumda yaflayacaklar›n›, “kazalar” bir yana tarihin hep “ileriye” do¤ru dizginsiz bir biçimde akt›¤›n› vazeden savafl sonras› burjuva ilerleme anlat›s›n›n tuzla buz oldu¤una hemen her gün flahit olan bir kuflak. Geçmiflin yenilgilerini s›rt›nda tafl›mayan ve tam da bu nedenle daha özgüvenli ve atak olan bu kuflak flimdi can havliyle öne at›l›yor. “Yunan sendromunu” bu kadar cazip k›lan da bu kufla¤›n egzotik bir Yunan mamulü, bir Yunan istisnas› olmamas›. Asl›nda söz konusu “sendromun” emarelerine yak›n zamanlarda baflka vesilelerle baflka yerlerde de flahit olmufltuk. Fransa’daki banliyö ayaklanmalar›yla ‹lk ‹fl Sözleflmesi’ne karfl› gerçekleflen devasa eylemlerden ‹talya’daki ö¤renci radikalizmine kadar yak›n tarihli bir dizi örnek hemen geliyor insan›n akl›na. Farkl›l›klar bir yana, genç bir kufla¤›n öne ç›k›p ülkenin siyasal ve sosyal gündemini tarumar etti¤i “patlama” örnekleri bunlar. Bu anlamda Yunanistan’daki “olaylar”, skandallarla y›pranm›fl, zay›f bir hükümetin varl›¤›, iki partinin (Yeni Demokrasi ve PASOK) periyodik olarak hükümete geldi¤i demokrasi parodisinin meflruiyetini yitirmifl olmas› gibi özgül neden ve boyutlar› bir yana, daha genel bir fenomenin bir görünümü say›lmal›. Gençlik art›k merkezde Burada k›sa bir parantez açmak gerekiyor. Günümüzün gençlik eylemlerinin ay›rt edici bir boyutu, bilhassa mektepli gençli¤in, yak›n geçmiflte oldu¤u gibi “ayr›cal›kl›” bir zümre olarak de¤erlendirilmesinin mümkün olmay›fl›. Geçmiflte mektepli gençli¤in siyasallaflmas›, radikalizasyonu tam da onun “ayr›cal›kl›” konumu, özellikle toplumsal üretim sürecinin “d›fl›nda olmas›” üstünden aç›klanmaktayd›. Bu “d›flarl›kl›” konumun gençli¤e, bilhassa da mektepli gençli¤e, toplumsal üretim ve güç iliflkileri karfl›s›nda bir “özerklik” sa¤lad›¤› ve tam da bu özerkli¤in

mufltu. Kauçuk üreticisi yoksul bir ailenin çocu¤u olarak do¤an Mendes okuma yazmay› 20 yafl›nda ö¤renmifl, daha sonraki y›llarda gerek orman iflçilerinin sendikal mücadelesinde, gerekse Amazonlar’›n katledilmesine karfl› verdi¤i savaflla bir efsane haline gelmiflti. Mendes, Brezilya’da 25 y›ll›k askerî rejimden sonra demokrasiye geçifl mücadelesine öncülük eden ‹flçi Partisi’nin (PT) kurucular› aras›nda yeralm›flt›. O zamanlar›n efsanevî iflçi lideri, flimdilerin devlet baflkan› Lula’yla arkadaflt›. Bir yerli kabilesinden al›p okuttu¤u manevi k›z› Marina Silva halen ülkenin ekoloji bakan› olarak görev yap›yor.

onun siyasallaflmas›n›n temeli oldu¤u düflünülüyordu. Gençli¤in e¤itim süreci dolay›s›yla geçici de olsa üretim sürecinin d›fl›nda kalmas›n›n kural oldu¤u geçmifl dönemde, bu konumun ona toplumsal çeliflkileri “nesnel” bir konumdan alg›lama yetisi kazand›rd›¤› varsay›lmaktayd›. Böylece, hâkim olan ilerlemeci / modernist paradigma çerçevesinde, gençli¤in radikalizasyonunun onun “yar›-ayd›n” konumundan kaynakland›¤› düflünülmekteydi. Gençlik kapitalizmin çarklar›ndan görece ba¤›ms›z oldu¤undan bu toplumsal sisteme karfl› elefltirel bir tutum tak›nmas› daha kolayd›. Günümüzün gençlik eylemleri / hareketleri, bu varsay›m›n tam aksinden hareket ediyor. Art›k gençlik toplumsal üretim iliflkilerinin merkezinde yer al›yor. Bu olguyu derinlemesine ele almak elbette baflka bir yaz›n›n konusu, ama al›fl›lm›fl “gençlik tan›m›n›” geçersizlefltiren kimi etkenleri h›zla da olsa saymaya çal›flmakta beis yok: Emek piyasas›n›n deregülasyonu, yani esnek, düzensiz ve garantisiz hale gelifli, bütün dünyada daha korunakl› “eski” emekçilerden çok genç çal›flanlar›n suretinde derinlefliyor; ça¤›m›z›n esnek “yaflam tarz›” tüketimcili¤inin ikonu ya da “ideal” tüketicisi elbette gençler; yüksek ö¤retimin ve üniversitelerde üretilen bilginin flirketleflmesi, sermaye birikim süreciyle iç içe geçmesi; kamu hizmetlerinin ticarileflmesinde e¤itimin kilit önemi; “Keynesyen” dönemdeki okul ile ifl yaflam› aras›ndaki do¤rusal geçiflin ortadan kalkmas› vs... Bütün bu faktörler gençlik hareketlerinin siyasal anlam› ve toplumsal etkisi üzerinde yeniden düflünmeyi gerekli k›l›yor. Mektepli gençli¤in siyasallaflmas›n›n temeli art›k “ayr›cal›kl›” konumu de¤il, bilakis bu iliflki ve süreçlerin merkezinde yer al›yor olmas›d›r. Bu durumun önemli bir sonucu ise gençlik radikalizmi ile emek hareketi aras›nda kurulacak rab›tan›n art›k siyasal bir dolay›ma ba¤›ml› olmamas›d›r. Fransa’daki ‹lk ‹fl Sözleflmesi örne¤inde oldu¤u gibi gençli¤in aktivizmi daha en bafltan çok belirgin bir “sosyal” muhtevaya sahip oldu¤undan bu aktivizmin “toplumsallaflmas›”, gençlik harici genifl kitleleri seferber edebilmesi olas› hale gelmektedir. Solun kutuplar› Parantezi kapat›p Yunanistan’a geri dönelim. Kendili¤indenli¤i, yarat›c›l›¤›, kitleselli¤i ve militanl›¤› ne kadar göz al›c› olursa olsun, amaç menk›belerle kendimizi avutmak de¤ilse, ayaklanman›n “s›n›rlar›” üzerine düflünmek elzem. Birinci ve belki de en mühim husus kalk›flman›n ya da hareketin toplumsal derinli¤i

Komünistlerin savafl ça¤r›s› F‹L‹P‹NLER Maocu çizgide mücadele veren Komünist Parti kuruluflunun k›rk›nc› y›l›nda taraftarlar›n› rejime karfl› silahlanmaya davet etti. Özellikle askerî diktatörlü¤ün hüküm sürdü¤ü 1970’lerde genifl kitle taban›na ulaflarak Pasifik’teki Amerikan ç›karlar›n› tehlikeye sokan FKP, art›k içine kapal› bir gerilla örgütü kimli¤i sergilese de bu ça¤r› hükümeti pani¤e sevk etti. Partinin sürgündeki lideri Jose Maria Sison, hareketin eski gücüne kavuflmas› için yeni bir üye kampanyas› bafllatt›. FKP’nin askerî kanad› Yeni Halk Ordusu, 1969’dan beri karfl› silahl› mücadele veriyor. Bu Asya’n›n en uzun süreli direnifli.

meselesi. Hareket, orta ve yüksek ö¤renim ö¤rencilerini, genç iflçi ve iflsizleri, özellikle de “prekaryat” olarak adland›r›labilecek güvencesiz-esnek koflullarda çal›flan gençleri ve genç göçmenleri kitlesel ölçekte seferber etti. Zaten hareketi bir gençlik ayaklanmas› haline getiren de neredeyse bütün bir kufla¤› farkl› biçimlerle (çat›flmalardan fliddetsiz oturma eylemlerine, okul iflgallerinden radyo ve televizyon basmaya) mobilize edebilmesiydi. Bunun ötesinde, hareketin taleplerini, eylemlerini, hattâ “karakol basma” ya da “banka flubelerini yakma” gibi “sert” eylemleri dahi destekleyen, bunlara sempatiyle yaklaflan genifl bir toplumsal kesim söz konusu. Radikal solun de¤iflik kesimlerinin hareket içerisinde seferber olmas› ve aksi yöndeki bas›nca direnebilmesi sayesinde geniflleyen bu “sempatizanlar” ardalan› ve onun yaratt›¤› meflruiyet hâlesi, hükümetin ve yandafl medyan›n hareketi yal›tma ve olaylar› “polisiye bir vaka” haline getirme çabas›n› bofla ç›kard›. Ancak unutulmamas› gereken, bu genifl sempatizan kesimin henüz soka¤a ç›kmam›fl olmas›. Bunun eksikli¤i hissediliyor. Somutlamak gerekirse, emek hareketinin mevcut yap›lar›n›n hareketle birleflmek konusunda mütereddit davranmas›, sembolik bir iki ç›k›fl haricinde kendisini “hadiselerden” uzak tutmas› ciddi bir sorun. ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu GSEE ve özellikle PASOK ve Yeni Demokrasi (YD) taraftar› sendikal bürokrasi, emek hareketini kalk›flman›n d›fl›nda tutmak hususunda özel çaba sarfetti; daha önce ilân edilmifl ve mecliste yeni bütçe görüflmelerinin bafllamas›yla ilgili eylem gündemini hareketle birlefltirmemek konusunda ›srarc› oldu. Oysa hareketin yayg›nlaflt›¤›, genifl bir kesimi seferber etti¤i bir anda, üstelik hareketin talepler silsilesinin polis-devlet fliddetinin ötesine e¤itim ve emek meselelerine uzand›¤› bir konjonktürde at›lacak bir iki ad›m dahi kalk›flmaya bambaflka bir toplumsal derinlik verebilir, zaten sallant›l› olan hükümeti devirmeye giden yolu açabilirdi. Ayn› fley, harekete k›smen daha hay›rhah yaklaflm›fl olsa da Kamu Emekçileri Konfederasyonu ADEDY için de geçerli. Esnekgüvencesiz ifllerde çal›flan genç emekçileri, göçmenleri emek hareketine dahil etmek konusunda büyük ölçüde baflar›s›z olan mevcut sendikal yap›lar, “prekaryat” kalk›flmas› karfl›s›nda afallay›p kald›. Yunanistan’daki hadiseler, elbette sadece bu ülkeyle s›n›rl› olmayan bir krizi, sendikal hareketin örgütsel ve politik krizini bir kere daha a盤a ç›kard›. Yunan Komünist Partisi’nin (YKP) hareke-

25


Pornograflar yard›m istedi

Sanayi fena zorlan›yor

Krizin vurmad›¤› tek ülke

Art›k herkes okuryazar

ABD Bankalara ve üç büyük otomotiv firmas›na yard›m elini uzatan ABD yönetimi, ayn› talep pornograflardan da gelince floke oldu. ABD’deki pornografi sektörünün önde gelen temsilcileri, Kongre’den kendilerine 5 milyar dolar yard›m aktar›lmas›n› istedi. “Hustler” dergisinin yay›mc›s› Larry Flynt ve “Girls Gone Wild” video dizilerinin yarat›c›s› Joe Francis, kaleme ald›klar› ortak aç›klamada pornografi sektörünün ABD ekonomisine y›lda 13 milyar dolar girdi sa¤lad›¤›n› ve bu yüzden yard›m› hak etti¤ini söyledi. Bildiride pornografik DVD sat›fllar›n›n 2008 y›l›nda yüzde 22 oran›nda düfltü¤ünü belirtildi.

JAPONYA Yeni aç›klanan resmi rakamlara göre, ülkenin sanayi üretimi kas›m ay›nda bir önceki aya göre yüzde 8 düfltü. Bu flimdiye kadar kaydedilen en büyük düflüfl. Ayr›ca ülkedeki iflsizlik oran›n›n da yüzde 4’e ç›kt›¤› aç›kland›. Buna göre kas›m ay› itibar›yla ülkedeki iflsizlerin say›s› önceki y›la oranla 100 bin artarak 2,5 milyonu geçti. Özellikle geçici sözleflmeyle çal›flanlar›n krizden en fazla etkilenenler oldu¤u belirtildi. Toyota ve Sony gibi dev firmalardaki kay›plara paralel olarak otomobil, makine ve elektronik sanayinde daralma yaflan›yor. Resmi veriler, düflüflün bir trend oldu¤unu gösteriyor.

KÜBA Dünya genelinde yaflanan mali krize karfl›n Küba çok farkl› bir portre çiziyor. Bu y›l yüzde 4.3 büyümesi beklenen Küba ekonomisinin 2009 hedefi ise yüzde 6. Küba Ekonomi Bakan› Jose Luis Rodriguez, 208’in zor bir y›l oldu¤unu, buna karfl›l›k yine de büyümeyi baflard›klar›n› söyledi. Küba’da son aç›klanan rakamlara göre 2008 y›l›ndaki turist say›s› yüzde 9.3 art›flla 2.35 milyona, ihracat art›fl› da yüzde 7.2’ye ulaflt›. Ülkedeki gaz ve petrol üretimi de yüzde 1.6 art›fl gösterdi. Ancak Küba’n›n en büyük ihraç kalemi olan nikel fiyatlar›ndaki yüzde 41’lik düflüfl, ülke gelirlerlerini 250 milyon dolar azaltt›.

BOL‹VYA Baflkan Morales, 30 ayd›r süren okuma yazma serferberli¤inin baflar›yla sonuçland›¤›n› aç›klad›. “Evet yapabilirim” slogan›yla ülkedeki 800 binden fazla kifliye okuma yazma ö¤retilen kampanya sonunda, Bolivya, Unesco’nun “15 yafl üstü nüfusun yüzde 96’s›” kriterini yerine getirerek ad›n› kara listeden sildirdi. Küba’n›n 1961’de uygulad›¤› seferberlikten esinlenen ve Venezüella taraf›ndan finanse edilen kampanya özellikle ülkenin k›z›lderili halklar›na ihtiyaç duyulan temel e¤itim hizmeti götürdü. Zengin eyaletlerdeki Morales muhalifleri kampanyay› ideolojik propaganda olarak görüyor.

Atina

te karfl› düflmanca tutum almas› bir baflka ciddi sorun oluflturuyor. YKP genel sekreteri Papariga, “polis vatandafllar›n güvenli¤ini sa¤layam›yorsa biz sa¤lar›z” deme noktas›na kadar varabildi! Asl›nda parti 1973’te Politeknik direnifli s›ras›nda eylemleri nas›l “300 provokatörün ifli” olarak de¤erlendirdiyse flimdi de afla¤› yukar› ayn› fleyi yapt›; provokatörlere ve “karanl›k güçlere” dair komplo teorilerini bol keseden tedavüle ç›kard›. Kendisinin denetlemedi¤i her toplumsal harekete düflmanca yaklaflan, bu anlamda her türlü kendili¤indendo¤rudan eylemi “ajan-provokatörlük” olarak gören YKP, hareketin eylemlerine kat›lmad›, kendi “steril” yürüyüflleriyle (gezintileriyle demek daha do¤ru) yetindi. Dahas› parti, radikal solun di¤er kesimlerini “provokatörlerin” s›rt›n› s›vazlamakla suçlad›. Böylece kulland›klar› “devrimci” jargonunun pratikte mülkiyet sahibi orta s›n›f “yasa ve düzen” taraftarl›¤› anlam›na geldi¤i ayan beyan ortaya ç›kt›. YKP’nin bu tutumu YD hükümeti için adeta bir can simidi ifllevi gördü. Sorun da zaten yüzde 7-9 civar›nda bir oy potansiyeline ve emekçiler aras›nda küçümsenmemesi gereken bir etkiye sahip YKP’nin önemli bir sol potansiyeli, “devrimci” yald›zl› muhafazakâr bir çizgiye mahkûm ederek heder etmesi. Artç› floklar ve kriz Bir baflka mesele de fliddet ve eylemlerin kapsay›c›l›¤›yla ilgili. Grigoropulos’un katliyle bafllayan eylemler dizisi, daha ilk andan itibaren ve giderek dozu artan bir biçimde ideolojisiz ya da apolitik “kör fliddet”le, “vandalizm” ile özdefllefltirilmeye çal›fl›ld›. Yukar›da da vurguland›;

26

hükümetiyle, medyas›yla, “solcu”su, sa¤c›s›, kanaat önderleriyle müesses nizam güçlerinin kalk›flmay› 300-500 holigan›n ifli olarak tan›mlama gayreti, eylemlerin kitleselli¤i ve yayg›nl›¤› karfl›s›nda bofla ç›kt›. Ancak banka ya da uluslararas› markalar›n zincir ma¤azalar› de¤il de küçük ölçekli baz› dükkânlar›n da tahribi ya da kimi ya¤ma olaylar› gibi hadiseler hareketin meflruiyetini gölgelemek için “düzen partisi”ne bir hayli malzeme sa¤lad›. Medya da çat›flma ve mülkiyete yönelik fliddet görüntülerinin hiç de flafl›rt›c› olmayan bir biçimde üzerine atlad›. Hadiselerin ilk üç günü evinden d›flar› hiç ç›kmay›p sadece televizyon izleyen biri herhalde Atina’ya bomba ya¤mıfl san›rd›. Hükümet ve medya sola bu eylemleri k›namas›, fliddeti “nereden gelirse gelsin” mahkûm etmesi için ciddi bas›nç uygulad›. Amaç hem solu (özellikle de parlamenter temsil gücü olan solu) harekete, eylemlere karfl› daha mesafeli olmaya zorlamak hem de bir “ulusal birlik” havas› yaratarak eylemci gençleri iyice yaln›zlaflt›rmakt›. Toplamda radikal sol kimi yalpalamalara karfl›n bu bas›nca direnmeyi becerdi. Apolitik bir “nereden gelirse gelsin” fliddet karfl›tl›¤› tuza¤›na düflmedi. Di¤er yandan hareketin polisle bir eylem rekabetine giriflmesi, polisle çat›flmalar›n bir tür “kan davas›” halini alarak kitlelerden uzak bir devrimci “öncünün” eylemleri haline dönüflmesi ihtimaline karfl› da uyan›k olmak gerekiyor. Eylemlerin “fliddetinin” yaratt›¤› tahribatla de¤il seferber etti¤i, siyasallaflt›rd›¤› kitlelerin çoklu¤uyla de¤erlendirilmesi elzem. Aksi, yani hareketin “s›radan” insanlar›n ancak televizyon ekranlar›ndan takip edebilecekleri bir polis-eylemci

kavgas›na dönüflmesi, tam da “düzen partisinin” arzu etti¤i biçimde hareketi yaln›zlaflt›r›p yal›tacak bir süreci bafllatabilir. Son duruma gelince... Eylemlerin ilk günlerinde hâkim olan fliddetli çat›flmalar yerini yeni eylem ve örgütlenme biçimlerine b›rak›yor. Bu, müesses nizam taraftarlar›n›n hayalini kurdu¤u “düzen”in geri gelifli de¤il elbette. Sadece hareket flekil de¤ifltiriyor, yeni bir kal›ba girme sanc›s› yafl›yor. ‹lk günlerin çat›flmal› eylemleri, yerlerini okul ve üniversite iflgallerine, yol kesmelere, karakol kuflatmalara, kamu kurumlar›n›n sembolik iflgaline, yani bir dizi eylem biçimine b›rak›yor. Hareket belki daha sessiz ama daha derinden gelifliyor, geniflliyor. Zaten h›zla parlay›p sonra yine ayn› h›zla sönen bir “patlama” olarak kalmamak için ayaklanman›n yaflam ve üretim alanlar›na tafl›nmas›n›n yollar›, biçimleri üzerinde düflünmek gerekiyor. Halihaz›rda 800 kadar okul ile üniversitelerin kahir ekseriyeti iflgal alt›nda. ‹flgal komiteleri eylemlerini, hareketlerini ulusal düzeyde koordine etmeye çal›fl›yor. Yunanistan’da 2009 y›l›n›n ilk alt› ay›n›n uluslararas› buhran›n etkilerinin ciddi anlamda hissedilece¤i bir dönem olaca¤›n› hemen herkes kabul ediyor. Kriz koflullar›nda sendikal bürokrasinin afla¤›da yay›lmakta olan huzursuzlu¤u kontrol edebilmesi giderek zorlaflacak. Gençlik hareketi kendisini yeni y›la yeni biçimlerle de olsa tafl›yabilirse, aral›k ay›nda gerçekleflmeyen “buluflma” önümüzdeki dönemde pekâlâ yeniden gündeme gelebilir. YD hükümeti zaten klinik olarak ölmüfl halde, sadece alternatifsizlik onu ayakta tutuyor. Bu nedenle baflta Yunan TÜS‹AD’› SEV, PASOK ya da YD’li birçok milletvekili, iki parti aras›nda Almanya misali bir büyük koalisyon teflkilini öneriyor, kriz karfl›s›nda “partiler üstü” ekonomi ve içiflleri bakanlar› tayin edilmesi dahi gündeme getiriliyor. Has›l› “düzen partisi”, ilk flaflk›nl›k sonras›nda kendisine h›zla çeki düzen vermeye çal›fl›yor, üstelik bu kalk›flmay› buhran karfl›s›nda daha otoriter ve hak kay›plar›na götürecek bir yol açacak yeni bir karfl› reform ve bask› dalgas›n›n gerekçesi bile k›labilirler. Öte yandan bu kalk›flma, Avrupa ölçe¤inde sermayenin krizinin sundu¤u geleceksizlik karfl›s›nda özellikle gençlik içerisinde geliflecek yeni bir direnifl ve itaatsizlik dalgas›n›n ilk iflaretlerinden birini de oluflturabilir. Neticeyi elbette büyük harfle bafllayan de¤il, küçük harfli tarih belirleyecek. Atina’n›n merkezi caddelerinden birinde bir al›flverifl merkezinin duvar›nda yazd›¤› gibi, “tarih flimdi, burada!” Foti Benlisoy


FRANSA Barut fıçısı Aleksis’in ard›ndan Yunanistan’› saran gençlik ayaklanmas›, gençli¤in ve toplumsal hareketlerin Sarkozy reformlar›na karfl› zaten teyakkuzda oldu¤u Fransa’da güçlü bir yank› buldu. Direnifl Avrupa’y› sarabilir. Arkadafl›m›z Alican Tayla, Paris’ten bildiriyor... AYLARDIR neoliberal ideolojinin çöküflü, ABD hegemonyas›n›n sonu ve altermondiyalizmin ivme kazanmas› konufluluyor. 80’lerde kendini bütün Bat› dünyas›na resmen kabul ettiren ve baba Bush’un fliar edindi¤i “yeni dünya düzeni” hiç bu kadar k›r›lgan olmam›flt›. Tam böyle bir zamanda, bütün Avrupa, nefesini tutmufl Yunanl› gençleri izliyor. 1974’te, Albaylar Cuntas›’n›n sona ermesiyle Yunanistan’a kendini kabul ettiren “yeni düzen” çaresizlik içinde, belki de son günlerini yafl›yor. Aleksis Grigoropulos’un polis kurflunuyla öldürülmesinin yakt›¤› atefl Yunan hükümetinin umdu¤unun aksine kendili¤inden sönece¤ine büyümeye ve yay›lmaya devam ediyor. Yunanistan’da olan biteni endifleyle takip eden hükümetlerin bafl›nda hiç kuflkusuz Fransa geliyor. Son befl y›lda durmak bilmeyen gösteri, ayaklanma ve grevlerle cebelleflen (2005’te polis tarafindan takip edilen iki gencin hayat›n› kaybetmesi üzerine bafllayan banliyö ayaklanmalar›, 2006’da ‹lk ‹fl Sözleflmesi [CPE] tasar›s›n›n geri çekilmesini sa¤layan üniversite ve sendika grevleri), üstelik alenen 68 May›s’›n›n kökünü kaz›maya ant içmifl bir siyasî zihniyet için, Yunanl› gençlerin Avrupa’n›n geri kalan›na yapt›¤› destek ça¤r›s› muhtemel bir felâketin habercisi. Dolay›s›yla Sarkozy ekibi bütün silahlar›yla “salg›n›n” Fransa’ya s›çramas›n› engellemeye çal›fl›yor. Sarkozy’nin neoliberal cehennemi Amerikan Time dergisinin y›l›n kiflisi listesinde Barack Obama ve Henry Paulson’un ard›ndan üçüncü gelen Nicolas Sarkozy’nin en önemli kozlar›ndan biri medyayla olan yak›n iliflkisi. ‹ktidar›n sözcüsü konumundaki sa¤ bas›n olaylar s›ras›nda Atina’ya yaln›zca tek paragraf ay›r›rken, metrolarda bedava da¤›t›ld›¤› için ülke çap›nda en fazla okunan günlük gazetelerden biri olan Métro, kapa¤›nda mali kriz yüzünden dükkân sahiplerinin çok büyük indirimler yapt›¤›na dikkat çekiyor ve okurlar›n› Noel al›flverifline davet ediyordu! Fakat olaylar›n süratle görmezden gelmenin imkâns›z oldu¤u bir raddeye ulaflmas›yla, ortam› yat›flt›rmak ad›na, iç politikada gözle görülür bir alttan alma stratejisi bafllad›. Öyle ki, milli e¤itim bakan› Xavier Darcos, liseli ö¤renci ve ö¤retmenlerin aylard›r süren direnifline ra¤men bu seneki 12 bine ek olarak önümüzdeki seneye 13 bin 500 kiflilik istihdam azalmas›n› öngören yasa tasar›s›n› savunurken, “yukar›dan” gelen acil bir talimatla

son anda geri ad›m atarak önce projeyi ertelemeye, sonra da tamamen s›f›rdan bafllamaya karar verdi¤ini aç›klad›. Gerekçesi: “Bu reformun barut f›ç›s›n›n fitilini ateflleyecek k›v›lc›m olmas›ndan” korkmas›. K›sacas› herkes fark›nda, Fransa bir barut f›ç›s›. Üstelik Yunanistan’la flafl›rt›c› benzerlikler gösteren bir barut f›ç›s›. Bunun sebepleri tabii ki salt polis fliddetinin ötesine gidiyor –her ne kadar Fransa, önce 1986’da 22 yafl›ndaki Malik Oussekine’nin polis copuyla katledilmesiyle, ard›ndan 2005’te yine polis fliddetiyle sars›lm›fl olsa da. Uluslararas› iliflkiler uzman› Pascal Boniface’in dedi¤i gibi: “Yunanistan’daki ayaklanmalar› Aleksis’in katledilmesine ba¤lamak, Birinci Dünya Savafl›’n› Arflidük Franz Ferdinand suikastiyle aç›klamak kadar darkafal›l›k olur.”

Sarkozy dönemi (bu dönemin bafllang›c› olarak cumhurbaflkan› seçildi¤i 2007’nin de¤il, Chirac kabinesinde içiflleri bakanl›¤›na getirildi¤i 2002’nin kabul edilmesi daha mâkul) ultra-liberal afl›r› sa¤c› politikalar›yla Fransa’n›n her kesimini harekete geçirdi. ‹lk ‹fl Sözleflmesi tasar›s›yla uzun zamand›r ilk defa bu kadar kalabal›k bir flekilde biraraya gelen üniversite ö¤renci hareketleri, sendikalar›n da deste¤iyle tasar›n›n geri çekilmesinin ard›ndan mevcut üniversite sistemini elefltirmeye devam ederken, lise ö¤rencileri, hiç beklenmedik bir flekilde, Darcos yasalar›na karfl› 2007’den beri gittikçe büyüyen bir direnifle bafllad›. Sadece geçen ay tüm Fransa’da yüzbinlerce kifli çesitli gösterilere kat›ld›. Atina-Paris hatt› Öte yandan reformlar Sarkozy’nin muhafazakâr-liberal siyasetinin özeti haline gelen “daha çok kazanmak için daha çok çal›fl›n” slogan›

eflli¤inde sürüyor. Sendikalar› kapsaml› bir greve sürükleyen son geliflme, geçti¤imiz ay parlamentoya sunulan ve “emeklilik yafl›n›n 70’e ç›kar›lmas›n›” öngören yasa tasar›s›. Gene bir “Sarkozy yenili¤i” olan Göç ve Millî Kimlik Bakanl›¤› son sürat k⤛ts›zlar› kap› d›flar› etmeyi sürdürüyor. Cumhurbaflkan›n›n kadim dostu bakan Brice Hortefeux, ülkelerine geri gönderilen göçmenler say›s›n›n geçen a¤ustosta aç›klad›¤› “ayda 25 bin hedefine yaklaflt›¤›n›” söyleyerek gururlan›yor. Bütün bunlar olurken Konut Hakk› Derne¤i (DAL), iflgal etti¤i Banka Soka¤›’nda (Rue de la Banque), Paris Borsas› binas›n›n ve mevcut koflullar gere¤i müdahale etmeye cesaret edemeyen özel tim polislerinin tam karfl›s›nda, hükümetin söz verdi¤i halde konut sa¤lamaya tenezzül etmedi¤i Afrika kökenli aileleri a¤›rl›yor. Paris’in son on y›ld›r geçirdi¤i en so¤uk k›fl günlerinde, onlarca aile iki haftad›r sokakta yat›yor. Paris varofllar›nda kaderlerine terkedilmifl ve ço¤unlu¤u Fransa’da do¤mufl “ikinci kuflak” göçmen çocuklar›ndan oluflan gençler ise seslerini duyurabilmek için son çare olarak fliddete baflvuruyor. Buna cevap olarak, yine Sarkozy’nin yak›n dostlar›ndan, adalet bakan› Rachida Dati minimum hapsedilme yafl›n›n 12’ye indirilmesini önerdi. Bütün bunlara Avrupa ülkelerinin büyük ço¤unlu¤una yay›lm›fl baflka bir ortak faktörü de ekParis lemek gerek: Siyasî solun içler ac›s› hali. Fransa’da “solun solu” y›llard›r kendisini körelten ufak partiler aras›ndaki çat›flmalar›n kurban›. Merkez sol da kendisine verilen fikirsiz, vicdans›z ve vizyonsuz muhalefet rolünü itinayla oynamaya devam ediyor. Geçti¤imiz ay, dünyan›n Obama’n›n ABD baflkan› seçilmesini kutlad›¤› günlerde, Fransa Sosyalist Partisi, hile suçlamalar›n›n ve Ségolène Royal’in bitmez tükenmez h›rs›n›n damgas›n› vurdu¤u, tarihinin en utanç verici kongrelerinden birine sahne oldu. Hal böyleyken Yunanistan’da bafllayan mücadele çesitli direnifl hareketlerinin birleflebilmesi ad›na yeni bir umut olabilir mi? Frans›z hükümetinin en büyük korkusu bu. Baflta ünlü Saint Michel Meydan›’nda olmak üzere, Paris sokaklar›nda Yunanl› ögrencilere destek amac›yla irili ufakl› gösteriler düzenlendi. Fransa ifade özgürlü¤ünün k⤛t üzerinde en iyi korundu¤u ülkelerden biri olabilir, kuvvetli sendikal örgütlenmelere sahip olabilir, nicel olarak en fazla grev ve gösteri düzenlenen ülke de olabilir, fakat 68’in sonundan 2000’e uzanan yolda mümkün oldu¤unca depolitize edilen gençli¤in pefline düfltü¤ü tek bir kavram var: Ütopya. Son y›llarda Fransa gençli¤i dönüfltürücü bir tecrübe yafl›yor ve gücünü yeniden keflfediyor. Böyle bir dönemde patlayan Yunanistan olaylar›, t›pk› 68 öncesinde oldu¤u gibi, farkl› ülkelerdeki toplumsal hareketler aras›nda bir dayan›flma ortam› yaratma yolunda çok önemli bir ad›m atm›fl oldu. Alican Tayla

27


z›ldeniz aras›ndaki stratejik rotan›n geçti¤i Aden Körfezi, flu anda dünyan›n en tehlikeli bölgesi say›l›yor; korsanl›k riskinde Malakka Bo¤az› ile Gine Körfezi’ni geride b›rak›yor. Dünya hidrokarbon ikmalinin yar›s›, Somali ile Yemen aras›nda bulunan bu rotan›n üstünden tafl›n›yor. Her y›l 16 bin, günde ortalama 40 gemi bu rotay› kullan›yor. Somali’de devam eden deniz haydutlu¤u, on y›l önce birkaç f›rsatç› bal›kç› ya da eski sahil güvenlik elemanlar›n›n yasad›fl› faaliyetlerinden ibaretti. Fakat sonralar›, Puntland bölgesinin özerkli¤inin de katk›lar›yla bu eylemler filizlenip geliflti. Böylece kolay para “yat›r›mc›lar›n” ilgisini çekmeye bafllad› ve Aden Körfezi’ndeki Alula, Hint Körfezi’ndeki Eyl ve Hobyo gibi küçük limanlarda varl›¤›n› sürdüren, Somali Denizgücü veya Sahil Muhaf›zlar› gibi sözde resmi adlar alm›fl organize gruplar›n oluflumunu cesaretlendirdi.

Puntland, Somali

SOMAL‹ Ya¤macı de¤il savaflçı Küresel mali krizin ilk pani¤i sürerken, ilahî bir flaka gibi, Somali korsanlar›n›n kaç›rd›¤› gemilere iliflkin haberler dünya gündemine girmiflti. Uluslararas› camia, küresel ticaret rotalar›n›n geçti¤i ve dünya hidrokarbonunun yar›s›n›n bu stratejik bölgenin güvenli¤i için seferber oldu. Böylece ABD’den sonra NATO’nun ve tabii Rusya ile Çin’in eli Afrika Boynuzu’na uzand›. ‹çsavaflla kavrulan Somali’nin “istikrar›” art›k Obama’nın geniflletilmifl Ortado¤u co¤rafyas›ndaki “›slahat” program›n›n önceliklerinden biri...

PHILIPPE LEYMARIE Le Monde Diplomatique, Aralık 2008

SOMAL‹ korsanlar›, 25 Eylül’de, Kenya’n›n Mombasa flehrine askeri malzeme (resmî bir flekilde Kenya ordusuna gönderilmekte olan 30 tank) tafl›makta olan Ukrayna kargo gemisi Faina’y› ele geçirdiklerinde bir anda ya¤mac›l›ktan ç›k›p savaflç› kimli¤ine bürünmüfl oldu. Kaç›rd›klar› gemi ile birlikte, 1998’de Somali’nin kuzey do¤usundaki bölgede fiilen ba¤›ms›zl›¤›n› ilân etmifl olan Puntland’›n Hobyo liman›na demir att›lar. ABD savafl gemileri, tanklar›n karaya indirilmesini engellemek için, hemen iki gün içinde Faina’n›n çevresini kuflatt›. Korsanlar bu olaydan on iki gün önce de Somali k›y›lar›ndan 420 deniz mili (750 km) uzakl›kta oldu¤u kaydedilen Frans›z bal›kç› gemisi Le Drennec’e roketatarla sald›rm›fllard›. Endüstriyel bal›kç› gemisi bu sald›r›dan kurtuldu, fakat sald›r›n›n ard›ndan Avrupa’n›n Bat› Hint Okyanusu’nda bulunan bütün bal›kç› filolar› (2 bin kifliye ifl imkân› ve 200 bin ton bal›k anlam›na gelen 55 Frans›z ve ‹spanyol gemisi) Seychelles dolaylar›na çekilmek zorunda kald›. Puntland’ın korsanlar› Korsanlar hassas yük tafl›yan gemileri çoktan beridir kaç›r›yor; örne¤in Hong Kong ve Filipinler’den gelen kimyasal tankerlere, ‹talyan ve Japon flirketlerin petrol tankerlerine el koydular. Fakat 16 Kas›m’da Suudi Arabistan petrol flirketi Aramcom’un süpertankeri Sirius Star’›n kaç›r›lmas› yeni bir hareket tarz›na iflaret ediyordu: 2 milyon varil ham petrol tafl›ma kapasitesine sahip olan, 100 milyon dolar de¤er biçilen bu gemi o güne kadar kaç›r›lan en büyük gemiydi (bir uçak gemisi boyutlar›nda)

28

ve k›y›dan çok uzakta, Mombasa’n›n 800 kilometre a盤›nda seyrediyordu. Frans›z Deniz Kuvvetleri’nin, Frans›z bandral› iki gemiyi ele geçirdikleri için on iki deniz korsan›n› tutuklamas› ve yarg›lanmak üzere Paris’e göndermesi bir ilkti. Le Ponant adl› Frans›z gezi gemisinin nisanda kaç›r›lmas›n›n ard›ndan, korsanlar›n eylülde bu kez Carré d’As adl› yata el koymas›n›n üzerine Cumhurbaflkan› Sarkozy, suçlular›n eninde sonunda yakalanaca¤›n› göstermek için, Somali k›y›lar›nda “savafl esiri” olarak adland›rd›¤› kimseleri tutuklamaya karar verdi. Sarkozy, yarg›lama s›ras›nda Frans›z hapishanelerinde tutulacak olan korsanlar›n, “ancak iflledikleri suça uygun cezalar alacaklar›na dair bir güvence verildi¤inde ülkelerine iade edilebilece¤ini” söyledi. Savunma avukat› ise, “bu adamlar›n yaln›zca Frans›z adalet sisteminin kancas›na tak›lm›fl birer çoban ve bal›kç› oldu¤u, korsanl›kla hiçbir ilgilerinin olmad›¤›” iddias›n› sürdürüyor. Tutuklanan kimselerin iki deniz arac›n›n kaç›r›lmas›nda ne derecede etkin olduklar›, olay›n sorumlulu¤unu ne kadar tafl›d›klar› hâlâ belirsiz. Kas›m ay›n›n ortalar›nda, gene korsan oldu¤u iddia edilen sekiz kifli, bu kez ‹ngiliz Kraliyet Donanmas› askerleri taraf›ndan tutukland› ve Kenya’daki yetkili mercilere teslim edildi. Fakat bu tutuklular›n kaderi, korsanl›k eylemlerinin yaratt›¤› ekonomik ve politik tehlikeler karfl›s›nda ikincil bir konu olarak kal›yor. Eylülde korsanlar taraf›ndan kaç›r›lm›fl olan bir düzine yük gemisi Puntland k›y›lar›na demir att›; 130’dan fazla tayfay› rehin alm›fllard›. Uluslararas› Denizcilik Bürosu’na (IMB) göre, ocak ve kas›m aylar› aras›nda Somali korsanlar› yüze yakın sald›r› gerçeklefltirdi. Tercih ettikleri avlanma alanlar›, Hint Okyanusu ile K›-

‹slâmc›lar ayn› görüflte de¤il 2006’da iktidarda olan ‹slâm Mahkemeleri Birli¤i, korsanlar›n eylemlerine engel olmaya çal›flt›. Fakat flu anda bu birli¤in baz› liderleri, –Etiyopya ordusu taraf›ndan desteklenen CIA darbesiyle iktidara gelen– Abdullahi Yusuf’un geçici hükümetine karfl› silahl› mücadeleye kat›lm›fl durumda ve baflkald›r›y› korsanl›ktan elde ettikleri kazançla finanse ediyor. Geçici Somali hükümetine karfl› mücadele veren fiabab’›n (Arapçada gençlik) sözcüsü Muhtar Robow, Faina’ya yap›lan sald›r›y› desteklemiflti. Robow, “ticari gemileri kaç›rmak bir suç olabilir, fakat Allah’›n düflmanlar›na silah tafl›yanlar için ayn› fleyi söyleyemeyiz” dedi ve taraftarlar›ndan Etiyopya’ya silah nakliyat› yapt›¤›ndan flüphelendikleri yük gemilerini bat›rmalar›n› ya da yakmalar›n› istedi. ‹slâmc›lar›n hâkimiyetinde olan muhalif koalisyon Somali’nin Yeniden Kurtuluflu ‹çin ‹ttifak’›n lideri fierif fieyh’e göre ise, “bu i¤renç sald›r›lar› sürdürmekte olan korsanlar yaln›zca h›rs güdüsüyle hareket ediyor” ve ülkedeki herkes “bu korsanlar›n ortadan kald›r›lmas›na yard›m etmek” durumunda. Bazen baflka amaçlar için kullan›ld›¤› görülse de, genel olarak korsanl›k, açl›k çeken ve ölüm korkusu bilmeyen genç adamlar›n gerçeklefltirdi¤i bir eylem. Bu flekilde, uluslararas› g›da yard›m›na muhtaç olan, ekonominin ve yönetimin bulunmad›¤› bir ülkede binlerce ailenin hayatta kalmas›na imkân sa¤l›yorlar. Emir-komuta zincirleri, finansal a¤lar›, çeflitli mevzilerde konufllanm›fl tak›mlar› ve k›y›dan yüzlerce mil ötede radara yakalanmayan küçük botlar› denize indiren ana gemileriyle rehin alma eylemlerinin bir çeflit küçük sanayi oluflturdu¤u söylenebilir. Gittikçe artan fidye miktarlar› ise yerel ekonominin dengesini bozuyor, savafl fleflerinin ekme¤ine bal sürüyor ve Somali’de hüküm süren sonu gelmez içsavafl› besliyor. Ayn› zamanda uluslararas› ticaretin hayat damar›n› tehdit ediyor. Etiyopya, Mogadiflu’daki geçici rejimi ülkedeki askerî varl›¤›yla desteklerken, Etiyopya’n›n ezelî düflman› Eritre, Somali’nin muhalif unsurlar›na arka ç›k›yor. Eritre hükümeti, Somali korsanlar› taraf›ndan al›konulan baz› gemilerin de benzer türde korsanl›k eylemlerinde bulundu¤unu bildirdi. Yabanc› bal›kç›l›k flirketlerini “Somali’nin deniz kaynaklar›n› ya¤malamak ve ülkenin egemenli¤ini ihlâl etmek-


le” suçlad›. Bu görüfl Faina’ya sald›ran korsanlar›n sözcüsü taraf›ndan da dile getirildi; eylemi Somali sular›n›n Bat›l› bal›kç›lar taraf›ndan sömürülmesiyle ortaya ç›kan haks›zl›¤› telafi edecek bir tav›r olarak kabul ediyordu.

KAYNAK: IMB / BBC

“Uluslararas› Deniz Polisi” Görünüfle göre Puntland’›n sözde “hükümeti” ikili oynuyor. Baz› yöneticilerin korsan gruplarla ittifak içinde oldu¤u seziliyor. Yerel yasalar› bahane ederek ölüm cezas›na eflde¤er suçlar ifllemifl kiflileri tutuklama imkânlar› olmad›¤›n› iddia ediyorlar. Puntland hükümeti on y›ld›r karfl›laflt›¤› ret cevab›ndan kurtulup uluslararas› düzeyde tan›nmak istiyor ve deniz afl›r› sald›r›lar› desteklemekten hoflnut görünüyor. Burada Frans›z komandolar›n›n operasyonunu destekleyen Mogadiflu hükümetiyle t›pat›p benzefliyorlar... BM Güvenlik Konseyi’nin geçen haziranda ç›kard›¤› 1816 say›l› karar, korsanl›¤a karfl› sürdürülecek uluslararas› faaliyetlerin ilk iflaretiydi. Emsal kararlar›ndan flüphelenen Endonezya gibi ülkelerin bu konuda isteksiz olmas›ndan dolay› zorlu bir mücadele vermek zorunda kalan Fransa ve ABD, sonunda 1982’de Jamaika’da imzalanan BM Deniz Hukuku Sözleflmesi’nin baz› bölümlerinde de¤ifliklik yapma yoluna gitti. Yap›lan anlaflma, k›y› ülkesinin kendi deniz sahas›nda ve “ayr›cal›kl› ekonomik bölgesinde” (400 km.) sürdürece¤i özerkli¤ini tan›yor ve uluslararas› gücün yaln›zca aç›k denizlerde gerçekleflen korsanl›k hareketlerinin bast›r›lmas›nda yetkilendirilebilece¤ini aç›kl›yordu. Art›k savafl gemileri Mogadiflu’da varolan geçici hükümet (uluslararas› sahada tan›nan tek rejim) ile anlaflma yaparak “korsanl›k eylemlerini ve denizde gerçeklefltirilen silahl› soygunlar› bast›rmak üzere” Somali’nin deniz sahas›na girebilirdi. Fakat bu “takip hakk›” korsanlar taraf›ndan kullan›lan üsleri ve limanlar› kontrol etmeye yarayacak bir süreci kapsam›yordu. Fransa ve ‹spanya, bir uluslararas› deniz polisi gücü oluflturulmas› için ça¤r›da bulundu; BM ile AB’den destek vermelerini bekliyor. AB aral›k ay›n›n bafl›nda, Atalanta Operasyonu’nu bafllatt›; yönetimsel nitelikli bu deniz misyonu, ‹ngiltere’nin Londra’da bulunan müflterek harekât merkezi Northwood üssün-

rupa gemisi ile oluflturulan Task Force 150’nin misyonu geniflletildi. 24 A¤ustos’ta, Aden Körfezi’nde, K›z›ldeniz’e girifl ç›k›fl›n yap›ld›¤› Bab Al Mandeb Bo¤az›’n›n nakliye rotalar›n› kontrol etmek üzere deniz güvenlik karakol bölgesi kuruldu. NATO bu bölgeye kas›m ay› içinde, yedi savafl gemisinden oluflan bir filo gönderdi. Brüksel’de küçük bir grup, bu bölgede çal›flan Avrupal› donanmalar› koordine etmeye çal›fl›yor ve duruma göre –genellikle Dünya G›da Program›’n›n düzenli gönderdi¤i yard›m›n aksamas›na engel olmak veya t›bbî malzemenin ulafl›m› gibi insanî amaçlarla– deniz trafi¤inin ak›fl›n› koruma alt›na al›yor. 2007 kas›m›ndan beri Frans›z, Danimarka ve Kanada donanmalar›, daha önce birkaç kez korsanlar›n sald›r›s›na u¤ram›fl olan Dünya G›da Program› sevkiyatlarına efllik ediyor.

Aden Körfezi

YEMEN Aden

ET‹YOPYA

SOMAL‹ Eyl Harardere

Mogadiflu

KENYA

TANZANYA

Korkusuzlar

Korsan gemisi battı

ER‹TRE

Mombasa

den komuta ediliyor. AB filosuna ‹ngiliz savafl gemileri önderlik edecek. Faina’n›n kaç›r›lmas›ndan sonra Hint Okyanusu’nda devriye gezmeye bafllayan Rusya da, t›pk› ABD ve Avrupa’n›n yapt›¤› gibi, 1816 say›l› karar çerçevesinde korsanlara karfl› harekete geçme iste¤i içinde. Ayn› zamanda Hindistan da, Aden Körfezi’ne, INS Tabar isimli savafl gemisini yollad›. 18 Kas›m’da atefl alt›nda kalan gemi, korsanlar›n “ana gemisini” imhâ etmeyi baflard›. K›sa dönemli çareler bulmak amac›yla (ve konular› birbirine kar›flt›rma riskini de göze alarak) Afganistan’da sürdürülen “Sürekli Özgürlük Harekat›” için 12 kadar ABD ve Av-

Hint Okyanusu Sirius Star kaçırıldı Korsan saldırıları

Afrika Boynuzu’nda Korsan Cenneti • 2008 içinde 95 korsan sald›r›s› gerçekleflti, ço¤u Aden Körfezi’ndeydi. • Bunlar›n 36’s› baflar›l› oldu; gemiler kaç›r›ld›, mürettebat rehin al›nd›. • Halen 14 gemi ve 268 gemici korsanlar›n elinde. • Korsanlar geçen yıl yaklafl›k 70 milyon dolar fidye toplad›.

Bu gemilerinin tafl›d›¤› yük, deniz yolunda bulunan 1 milyon Somalilinin g›da ihtiyac›n› karfl›l›yor. Fakat dünya çap›nda derinleflmesi beklenen küresel g›da krizi göz önünde tutulursa, y›l sonunda bu yard›ma ihtiyaç duyacak kiflilerin say›s›n›n 2.5 milyonu bulaca¤› tahmin ediliyor. Uzun vadede çözüm ne? Deniz ticaretinin yap›ld›¤› bu genifl alanlarda sistematik bir askeri koruma gerçeklefltirilmedi¤i için en az›ndan en yavafl gemileri, suya gömülebilecek türden “hassas” yük tafl›yan en savunmas›z araçlar› korumak amac›yla “kafile oluflturma” fikri yeniden gündeme geldi. Fakat koruma amaçl› kafileler oluflturmak oldukça yavafl iflleyecek bir süreç, pahal› bir çözüm ve ayn› zamanda modern konumland›rma teknolojisine (radarlar, otomatik kimlik sistemi AIS, küresel konumland›rma sistemi GPS, vd.) sahip olan korsanlar›n ifllerini daha da kolaylaflt›rma riski tafl›yor. Ayr›ca kafile oluflturma fikrinin, göç halindeki bal›k sürülerini tek bafl›na takip eden ton bal›¤› avc›l›¤› gemileri için uygun olaca¤› söylenemez, çünkü böyle bir yöntem onlar›n iflini yapmas›na engel olacak. Frans›z ticaret filolar›, gemi sahipleriyle yap›lan anlaflma çerçevesinde, izledikleri rota boyunca geminin hareketlerini takip eden ve gerekirse kaptan› yönlendiren ulusal donanmaya ba¤l› gönüllü deniz denetçileri taraf›ndan denetleniyor. Bu sistem sald›r›ya müdahale süresini k›salt›labiliyor, hattâ baz› s›n›rl› durumlar ve bölgelerde sald›r›ya u¤rayan gemiye acil yard›m sa¤lamas› mümkün olabiliyor. Ama sadece bu kadar. Uluslararas› Denizcilik Bürosu, silah sevkiyat› yapan gemilere Somali k›y›s›ndan olabildi¤ince uzakta bulunan bir rota izlemelerini, radar takibini ve tehlike gözetimini elden b›rakmamalar›n› öneriyor. Baz› ABD, Rus ve ‹srail ticarî gemileri korunma amac›yla silah bulunduruyor. Birçok ticarî flirket ve bal›kç› flirketi, özellikle de Fransa’da bulunanlar, gerginli¤in artmas›ndan korktuklar› için bu durumu ya da özel müfrezelerin bölgedeki varl›¤›n› onaylam›yor; Frans›z deniz komandolar›n›n zaman zaman Dünya G›da Program› nakliye gemilerine yanaflmas›ndan hofllanm›yorlar. Eylül ay›nda, Yemen, üç korsan karfl›t› merkez kurmaya karar verdi. Bu merkezlerden biri de Aden’de olacakt›. Secopex adl› özel bir Frans›z güvenlik flirketinin bir sahil güvenlik birimi yaratmak için Somali hükümeti ile sözleflme yapt›¤› söyleniyor. Ayn› zamanda “ücretli deniz askeri” olarak da adland›r›lan silahl› uzman muhaf›zlara daha fazla ihtiyaç duyma durumunda, bu ihtiyac›n sa¤lanabilece¤i ABD ve ‹ngiltere güvenlik flirketleri de her zaman el alt›nda tutuluyor. Uzun vadede, ancak, Puntland’›n politik gerçeklerinin ya da Somali’nin problematik bir flekilde ortaya ç›kan yeniden birleflme durumunun tan›nmas› ve 17 y›l süren bir içsavaflla ya¤malanm›fl olan bir ülkeye etkili bir uluslararas› destek verilmesi korsanl›k hareketlerine son verecektir. Çeviren: Pınar Uygun

29


k›raat

r Harold Pinte

- 24 Aral›k (10 Ekim 1930

* Kentlilerin bir k›sm› “hay›rseverlik” ad›na seferber edilirken, belediyenin toplumsal refah›n› artt›rmakla sorumlu oldu¤u yerel halk›n üzerinde hak ve söz sahibi olmas› gereken kamusal hizmetler özellefltirilerek piyasaya, özel giriflimcilere devredilmifltir. Söz konusu faaliyetler yukar›dan afla¤›ya himayeci bir tutumla örgütlendi¤i için ne yard›mlardan yararlananlar›n ne de genel olarak kent halk›n›n bunlar üzerinde bir inisiyatif gelifltirmesi mümkün olmaktad›r. Bundan dolay› da, kent yoksullar›n› ‹slâmc›/muhafazakâr çevrelerin etki alan› içerisinde tutan “e¤reti kamusall›k” ücretli emek kesimleri içinde neoliberal belediyecilik piyasalar›na karfl› oluflabilecek tepkileri paralize etmek gibi önemli bir ifllevi yerine getirmektedir. (...) Klasik modernleflme yaklafl›m›n›n beklentisinin tersine, ekonomik-s›naî geliflmeyle çözülece¤i varsay›lan geleneksel-kültürel de¤er ve iliflki a¤lar›, KOB‹’lere ve ucuz iflgücüne dayal› yeni sanayileflmenin kald›rac› olarak ifllev görmüfltür. Bu yüzden de söz konusu de¤er ve iliflki a¤lar›n›n zaten güçlü oldu¤u Kayseri’de 1990’l› y›llar, geleneksel ve kültürel olan›n “geri dönüflü”nden ziyade, “yeniden canlan›fl›”na sahne olmufltur. Bu canlan›fl›n önemli bir boyutu, kentteki hakim kültür örüntüsünü oluflturan taflra muhafazakarl›¤›n›n, yeni tüketim kal›plar› ve hay›rseverlik patlamas›yla kendisini yeniden üretmesidir.

30

s›na otuTRT fiefl’in karfl› Tam bugünlerde li”ni, HaDi a¤ “D u rd iyo rup okumak gerek sa¤› üzeya e rtç rkiye’de Kü rold Pinter’›n Tü zar› (ayr›ca ya un oy ta Us u. rine yazd›¤› oyun a Arthur uncu), 1985 y›l›nd flair, senarist, oy Derne¤i’ne r›fl Ba ye rki Tü ’ye Miller’la Türkiye döneminin gelmifl, 12 Eylül destek amac›yla i “Bir Tek di¤ vir çe ›n› ras me iflkencelerine ka tü. Sonra üfl nm dö flyap›tla Daha” gibi bir ba günü Parti“Oda”, “Do¤um “Gitgel Dolap”, hî ve siyaru n ›z› biri ça¤›m si”, “Kap›c›”, her pek çok en ey ml zü çö tel sî kodlar›n› tel fl, bir-iki mi bil › ay k’u bulm oyun... Az’da ço rle, kortle bireysel tereddü kiflilik metinlerde i çok iyi ey em ell l bask›y› tey kularla toplumsa i akan gib planl› bir film becermiflti. Tek e, arnin zih nin ici can›, izley oyunlar›n›n heye uçlar›na doir sin in rin ele zular›n›n ve endifl 2005’te kaynaklan›yordu. kunabilmesinden lbuki Ha . ndi de flafl›rm›flt› müNobel’i al›fl›na ke ir red sü un uz , i. Pinter oyu çoktan hak etmiflt atr Tiy . ere yenik düfltü cadele etti¤i kans . flti mi tir ifini de¤ifl ve otoritenin tar 2008)

X - KÜTÜPHANE Alain Badiou Sonsuz Düflünce (Metis) Ali Ekber Do¤an E¤reti Kamusall›k: Kayseri Örne¤inde ‹slâmc› Belediyecilik (‹letiflim) Bob Dylan Tarantula (Özgür) Douwe Rieff Yaflland›kça Hayat Neden Çabuk Geçer (Metis) Edward Said Yeni Biny›lda Filistin Sorunu (Aram) Ellen Meiksins Wood Kapitalizm Demokrasiye Karfl› (Yordam) Eric J. Hobsbawm Frans›z Devrimi’ne Bak›fl (Agora) Gene D. Phillips (der.) Stanley Kubrick (Agora) Hasan Ali Toptafl Ben Bir Gürgen Dal›y›m (‹letiflim) Italo Calvino Yeni Bir Sayfa (YKY) Küçük ‹skender Rimbaud’ya Ak›l Notlar› (Sel) Mahmud Dervifl Biz Kaybettik Aflk da Kazanmad› (Kitabevi) Mehmet Hasgüler (der.) K›br›sl›l›k (Agora) Mete Çubukçu Bizim Filistin –Bir Direniflin Tarihçesi (Metis) Nuri Bilge Ceylan ‹klimler (Norgunk) R. Yürüko¤lu Okunacak En Büyük Kitap ‹nsand›r (Alev) Selin Ça¤layan ‹srail Sözlü¤ü (‹letiflim) Tan›l Bora Türkiye’nin Linç Rejimi (Birikim) William G. Martin Toplumsal Hareketler 1750-2005 (Versus) Y›ld›r›m Boran El-Fetih ve Hamas (Mephisto)

*

• Bugünün sivil toplum kurallar› elbette sivil toplumun kusursuz bir özgürlük ve demokrasi alan› olmad›¤›n› kabul etmektedir. Sivil toplum, örne¤in, aile içi ve cinsiyetler aras› iliflkilerdeki bask›lar, iflyerindeki ›rkç› yaklafl›mlar, eflcinsel düflmanl›¤› vb. taraf›ndan zedelenir. Asl›nda, en az›ndan ileri kapitalist toplumlarda, eskiden kullan›ld›¤› anlamda –devlet gücü, partiler ve bunlara muhalefet anlam›nda– “siyaset” giderek artan ölçüde gözden düfltükçe, bu tür bask›lar mücadelenin ana oda¤› haline geliyor. Ama bu bask›lar, sivil toplumdan kaynaklanan fleyler olarak de¤il, sivil toplumdaki bozukluklar olarak de¤erlendirilmektedir. ‹lkesel olarak bask› devlete ait bir fleydir ve sivil toplum, özgürlüklerin köklerinin oldu¤u yerdir, ve bu görüfllere göre insan›n özgürleflmesi, sivil toplumun özerkleflmesinden, biçimsel demokrasi taraf›ndan korunmas›ndan geçer. Sömürü ve egemenli¤in, sivil toplumun d›fl›nda, ona yabanc› ve düzeltilebilir bir bozukluk de¤il, sivil toplumun özü oldu¤u gözlerden kaç›r›lmaktad›r. Kapitalist sistemin bütününe özgü belirli bir egemenlik ve bask› yap›s› ayn› zamanda devletin bask›c› gücünü de belirler.

“Otomatik Portakal”›n kahraman› Alex’le III. Richard aras›nda yapt›¤›n›z k›yaslama, filmin fliddet ve suçu özendirdi¤i gibi suçlamalara karfl› çarp›c› bir savunma ortaya koyuyor. Fakat Richard’›n uzak geçmiflte kalan tarihsel bir karakter oldu¤unu düflünürsek, sizce bu k›yaslama bütün suçlamalar› karfl›l›yor mu? Stanley Kubrick: Elimizde, filmlerdeki ya da televizyondak› fliddetin toplumsal fliddete sebep oldu¤una dair tek bir pozitif kan›t yok. Kiflinin ilgisini fliddetin bu yönüne çekmek kimi temel sebepleri gözard› etmek olur. Bu sebepleri flöyle s›ralayabilirim: 1. ‹lk günah: Dinsel bak›fl aç›s›, 2. Adaletsiz ekonomik büyüme: Marksist bak›fl aç›s›, 3. Duygusal hüsran ve bask›lar: Psikolojik bak›fl aç›s›, 4. “Y” kromozomu teorisine dayal› genetik faktörler: Biyolojik bak›fl aç›s›, 5. ‹nsan-katil maymun: Evrimsel bak›fl aç›s›. Bence, hayat›n içinden ç›kan sebeplerin sorumlulu¤unu sanata atmak, konuyu yanl›fl yöne çekmek olur. Sanat hayat› yeniden flekillendirir, ama hayat yaratmaz ya da hayata sebep olmaz. Hatta filmlerdeki fliddetin insanlar›n hapsolmufl, agresif duygular›n› özgür k›ld›¤› için faydal› bir toplumsal amaca hizmet etti¤i bile söylenebilir. Çünkü bu duygular, rüyalarda ya da film izlemenin rüya görmeye benzer evresinde, hiçbir k›s›tlamaya maruz kalmadan çok daha iyi ifade edilir.

Adalet, eylem halinde bir eflitlikçi siyasî yönelimin niteli¤idir. Adalet ö¤retilerinin ço¤unun sorunu, önce bir adalet tan›m› aray›p sonra da bunu gerçeklefltirmenin araçlar›n› bulmaya çal›flmalar›d›r. Oysa, eflitlikçi siyasî düsturun felsefî ad› olan adalet tan›mlanamaz. Zira eflitlik, eylemin hedefi de¤il, aksiyomudur. Adalete yönelik her türlü tan›mlay›c› ve program niteli¤indeki yaklafl›m, onu devlet eyleminin bir boyutuna çevirir. Ama devletin adaletle hiç alâkas› yoktur, çünkü devlet öznel ve aksiyomatik bir figür de¤ildir. Devlet, devlet olmakl›¤›yla, hakikatlere temas eden herhangi bir siyasî yönelimin varl›¤›na kay›ts›z ya da düflmand›r. Modern devlet sadece belli ifllevleri yerine getirmeyi ya da bir kanat mutabakat› imal etmeyi amaçlar. Tek öznel boyutu ekonomik zorunlulu¤u –yani Sermaye’nin nesnel mant›¤›n›– teslimiyete ya da h›nca dönüfltürmesidir. ‹flte bu yüzdendir ki, adaletin herhangi bir programa ya da devlete dayal› olarak tan›mlanmas› onu tam tersine çevirir: Adalet ç›karlar›n etkilefliminin uyumlu hale getirilmesi olur ç›kar. Ama, bir eflitlik aksiyomunun teorik ad› olan adalet, zorunlu olarak ç›karlardan bütünüyle ar›nm›fl bir öznelli¤e at›fta bulunur.


Duman› üstünde

Camdan atlamak Uwe Timm - S›cak Yaz - çeviren: Zehra Aksu Y›lmazer (Can) Alois Prinz - Ulrike Meinhof: Üzgün Olmaktansa Öfkeli Olmay› Ye¤lerim çeviren: Süheyla Kaya (Versus)

er yemekten önce dua eden Ulrike, nas›l oldu da Almanya’n›n en önemli sol gazetesinin baflyazar› olup hükümete kafa tuttu? Hovardal›ktan ve alkolden baflka fleyle ilgilenmeyen, hiçbir ahlâkî de¤ere aflina olmayan Ullrich, ö¤renci eylemlerine kat›lmaya nas›l bafllad›? Peki ›srarl› hümanist Ulrike’yi, ilerde “Killer Girl” diye an›lmas›na neden olacak flekilde RAF’a (K›z›l Ordu Fraksiyonu) kat›lmaya ikna eden nedir? Günlerini dumanlanarak ve sokakta politik tiyatro yaparak geçiren taze solcu Ullrich, neden fabrikaya iflçi olarak girip sendikaya kat›ld›, Leninizme ikna oldu? Can Yay›nlar›’ndan ç›kan “S›cak Yaz” ve Versus Yay›nlar›’ndan ç›kan Ulrike Meinhof biyografisinin ‘68 Almanyas›na odaklanmak

H

d›fl›nda birçok ortak noktas› var... “S›cak Yaz”da ‘68 ruhuna kap›l›p politize olan Ullrich ve çevresinde geliflen olaylar anlat›l›yor. Ullrich, haks›zl›klar can›na tak etti¤i için de¤il, bir gün s›n›f› basan bir grup solcudan etkilenerek, özgüvenleri, paylaflma hevesleri ve e¤lenceli hallerine tav olarak kat›lmaya karar veriyor sola. Fakat sonra farkl› politik çevrelerin oldu¤unu anl›yor ve kafas› kar›fl›yor... Bu çok tan›d›k hikâye, sonunda rahatlat›c› bir yere ba¤lan›yor. Ullrich’in de¤iflik biçimlerde mücadele eden arkadafllar›, dünyay› de¤ifltirmeye niyetli insanlar olarak, faydal› ve hakl› oluyorlar. Kimileri sendikalarda iflçilerin hayatlar›n› de¤ifltirmeye çal›fl›yor, ne güzel, ama kald›r›m kenarlar›na yarat›c› sloganlar yazan ve baflka bir fley yapmak istemeyen çocuk da yararl› bir ifl yap›yor. Ullrich’in akl› bir kar›fl havada sevgilisi de transparan k›yafetler giymek ve fabrika iflçileri taraf›ndan yarg›lanmamak istiyor, hakl› da. Onlar birbirlerine öfkelenip tart›fl›rken, bizler de hepsine eflit mesafede durman›n yollar›n› aramaya bafll›yoruz. Çocuklu¤u II. Dünya Savafl›’yla geçen, hem annesini hem babas›n› kaybetmifl olan Ulrike Meinhof’u entelektüel ve politik bir ö¤retmen büyütüyor. Ulrike üniversiteye kadar sadece sanatla ilgileniyor, üstelik inançl› bir h›ristiyan. Üniversite s›ras›nda Almanya’n›n önemli sol yay›n› Konkret’te çal›flmaya bafll›yor. K›sa zamanda gazetenin baflyazar› oluyor, editörüyle de evleniyor. Kendisinin d›fl görünüflüyle devaml› dalga geçen, onu defalarca aldatan kocas›ndan iki çocuk yap›yor. RAF’a kat›l›fl› efsanevî bir hikâye: Andreas Baader hapiste, yol-

dafllar› ise kaçak. Ulrike’nin kap›s›n› çal›yorlar. Ulrike, Baader’i kaç›rma plan›na da kat›l›yor: Baader’le röportaj yapmak için içeriye girecek, gizlice di¤erlerinin de girmesini sa¤layacak, onlar da silahlar›yla gardiyanlar› ekarte edip camdan atlayarak kaçacak, Ulrike ise eylemdeki rolünü inkâr ederek hayat›na devam edecek. Ama plana sad›k kalm›yor, o da camdan atlay›p yasad›fl› yaflamaya bafll›yor. Ulrike RAF’a kat›ld›¤›nda, “solun yeni sesi” diye an›lan, televizyonlara belgeseller haz›rlayan baflar›l› bir gazeteci, iki çocuk annesiydi. Ullrich ise solcu olmaya karar verdi¤inde 21 yafl›nda bir ö¤renci. Baflka biri olmak, bir ad›m ileri gitmek isteyen bu iki karakter, yetiflkin yaflamlar›na dair her fleyi geride b›rakarak “camdan atlamay›” tercih etti. ‘68’in k›rk›nc› y›ldönümünü kutlad›¤›m›z geçen sene boyunca dönemin tan›¤› birçok kifli, ‘68’i “Hat›rla Sevgili”yle tan›maya çal›flan kufla¤a yol göstermeye çal›flt›.

Ancak sanki bir noktada bir tür yabanc›laflmaya da sebep oldular. Bu kadar güzelse ve gerçekten yafland›ysa, neden yeniden olmas›n? fiimdi de iyi müzik gruplar› var, flimdi de Yunanistan yan›yor, Latin Amerika yan›yor, ö¤renciler okullar›n› iflgal ediyor. Küçülse de, büyüse de Harikalar Diyar›’na bir türlü giremeyen Alice gibi, genç kuflaklar›n flu ‘68 denen nanenin eline su dökemeyece¤inin devaml› yüze vurulmas›n›n anlam› ne? Fakat Ulrike ve Ullrich sayesinde ‘68’i neden sevdi¤imizi hat›rl›yoruz. Gerçekli¤i de¤ifltirebileceklerine inanmalar› ve olmak istedikleri insan olabilmeleri için ufac›k bir ad›m yeterli olmufltu onlara. Bugün Ulrike ve Ullrich gibi birbirinden bütünüyle farkl› iki insan› birlefltiren yegâne fley ümitsizlik ve mucize beklentisiyken, onlar›n ortak noktas› hayatlar›n›n ve geleceklerinin kontrolünü ellerine almak istemeleriydi. ‘68 çok güzel, çünkü camdan atlamak yeterliydi. – Haziran Düzkan Ulrike Meinhof


CEZAEV‹NDEN MEKTUP VAR

Sedat Peker olmak Sedat Peker, ‘90’l› y›llar›n bafl›nda “Kad›köy Mafyas›” olarak an›l›yordu, 1996’da henüz 26 yafl›ndayken “Susurluk çetesinin mafya aya¤›” oldu¤u gerekçesiyle yarg›land›. Dündar K›l›ç gibi eski kuflak “babalar›n” sahneden çekilmesi ve Alaaddin Çak›c›’n›n tasfiye edilmesinden sonra “Türk mafyas›n›n bir numaras›” olan Peker, 2004’te yeniden tutukland› ve 14 y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Ergenekon Davas›’nda da yarg›lanan ve “Turan idealini diriltmek” amac›yla açt›¤› internet siteleri vas›tas›yla kendisine bir hayran kitlesi yaratan Peker’in cezaevinden yazd›¤› mektuplar, iç dünyas›na ve ak›l yürütme biçimine dair çok ilginç ipuçlar› sunuyor... 004’ün ekim ay›. Sedat Peker, Kelebek Operasyonu kapsam›nda 108 kifliyle birlikte gözalt›na al›nm›fl, mahkemeden gecenin geç bir saatinde serbest b›rak›lm›fl. Gazeteler evinde iki çuval dolusu dolar ç›kt›¤›n› yazd›¤› için Peker’in etraf›n› saran muhabirler de ilk önce iki çuval dolar› sormufllar, Sedat Peker “Evde o kadar para olmas›na imkân yok. Benim elime bir çuval dolar geçti¤i zaman içinden iki demet al›r›m, gerisini da¤›t›r›m” demiflti. Muhabir arkadafllardan hiçbiri “beyefendi, paray› nas›l harcad›¤›n›z› de¤il, nereden buldu¤unuzu soruyoruz” demeyince, televizyon bafl›ndakiler unutulmaz bir cevaptan daha mahrum kalm›flt›. Peker’in serbest kalma sevinci k›sa sürmüfl, ertesi sabah savc›n›n itiraz›yla tekrar al›nm›fl ve bu kez tutuklanm›flt›. Tutuklanmas›ndan sonra televizyonlarda Peker’in evinden ç›kan birbirinden enteresan görüntüler yay›nlanmaya baflland›. Peker kendisine bir flark› yapt›rm›fl ve klip çektirmiflti örne¤in. Gökhan Özen’in söyledi¤i “Mangal Yürekli Adam”›n klibi, Peker’in Beykoz ve fiile’deki evlerinde çekilmiflti. Evlerin helikopterden çekilen görüntüleri ve flark›n›n “mangal yürekli adam” nakarat›nda Peker’i mangal bafl›nda et piflirirken gösteren sahneler epey konuflulmufltu. Ama as›l konuflulan, Peker’in korsan k›yafetiyle çekilen görüntüleri ve rap müzik eflli¤indeki k›vrak danslar› olmufltu.

2

“Vampirleri de Allah yaratt›” Görüntülerden birinde ise, arkadafllar›yla kollar›n› kesip birbirlerinin kanlar›n› yalad›klar› sahneler vard›. Show TV’nin “Sedat Peker vampir mi” diye döne döne verdi¤i görüntüler duruflmalardan birinde sorulunca, aynen flunlar› söylemiflti Peker: “Vampirleri de Allah yaratt›. ‹nsanlar›n kana karfl› e¤ilimleri olabilir. Geliflmeye ve yeni zevkler tatmaya aç›k bir insan›m. E¤er bir gün can›m kan içmek isterse, kan bankas›ndan, hastaneden gider al›r›m, paras› neyse de veririm. Böyle bir manyakl›¤›m varsa, aç›k söyleyeyim, kimseye ak›l sormam, al›r›m. Ama gider evimde kimseyi rahats›z etmeden efendi gibi içerim. Hiç kimseyi ‘kolunu ver, kesip kan›n› içece¤im’ diye rahats›z etmeme gerek olmaz. Görüntülerde arkadafllarla kan kardefli olmaya çal›fl›yoruz, abartacak bir fley yok.” Mahkeme iki y›l, üç ay sürdü ve “ç›kar amaçl› suç örgütü kurmak ve yöneti-

32

cili¤ini yapmak”, “adam kald›rmak suretiyle gasp”, “gaspa teflebbüs”, “özel evrakta sahtecilik” ve “tehdit” suçlar›ndan 62 y›la kadar a¤›r hapis cezas›na çarpt›r›lmas› istenen Peker, 14 y›l 5 ay cezaya çarpt›r›ld›. Peker, ayr›ca Ergenekon Davas›’nda da çok yak›n oldu¤u emekli general Veli Küçük’le birlikte yarg›lan›yor. Peker cezaevine girdikten sonra www.sedatpeker.com ve www.ozturkler.com sitelerindeki forum sayfalar›na yazan hayranlar›n›n talebi üzerine cezaevinden mektup yollamaya bafllad›. Bugüne kadar 163 sayfa tutan 12 mektup yazan Peker, bu mektuplar arac›l›¤›yla gündem konular›n› yorumluyor ve kendisine sorulan sorular› yan›tl›yor. Baz›lar›n› “Ferrari’sini satan bilge” edas›yla yazd›¤› mektuplar›n hepsi birbirinden ilginç ve çok genç yafl›nda “Türk mafyas›n›n bir numaras›” mertebesine ulaflan Peker’in iç dünyas› ve ak›l yürütme biçimine dair çok ilginç ipuçlar› sunuyor. “Bu kadar paray› nereden buluyorum?” ‹lk mektubu Nisan 2006’da göndermifl. Önce kendisiyle ilgili çok sorulan “bu kadar ba¤›fl yap›yor, ö¤renci okutuyor, bu paralar› nereden buluyor” sorusunu ya-

“Geliflmeye ve yeni zevkler tatmaya aç›k bir insan›m. E¤er bir gün can›m kan içmek isterse, kan bankas›ndan, hastaneden gider al›r›m, paras› neyse de veririm. Böyle bir manyakl›¤›m varsa, aç›k söyleyeyim, kimseye ak›l sormam, al›r›m. Ama gider evimde kimseyi rahats›z etmeden efendi gibi içerim.”

n›tlam›fl. Para kazan›yormufl, çünkü dünya ekonomisini yak›ndan takip ediyormufl. Özellikle “marka kopyac›l›¤›n› ekonomisi için lokomotif olarak seçmifl Çin’in ve yaz›l›m mühendisli¤ini ekonomisine lokomotif olarak seçmifl Hindistan’›n” ekonomilerini uzun zamand›r inceliyormufl. Kendisinden “uluslararas› ekonomi dan›flmanl›¤› yapacak düzeyde bilgi birikimine sahip olan flahs›m” diye söz eden Peker, paras›yla ilgili dedikodu yapanlar›, dünyadaki birçok ülke ekonomisini inceleyen kendisinin aksine “sadece Türkiye’deki ekonomik program›n bir k›sm›n› incelemek suretiyle para kazanmakla” suçluyor. Mektubun ikinci bölümünde, tutuklanmas›n›n ard›ndan polisin bas›na s›zd›rd›¤› görüntülere geliyor s›ra. Peker görüntüleri televizyonlara satt›¤›n› iddia etti¤i Organize Suçlar fiubesi’nden baz› polislerin kendisinden istedi¤i 5 milyon dolar› vermedi¤i için bafl›na bunlar›n geldi¤ini söylüyor. Üç ay sonra yazd›¤› ikinci mektuba “Bir piç olup imparator olmaktansa, onurlu bir hiç olmay› tercih ederim” bafll›¤› atm›fl. Bu mektupta da siyasî ve ekonomik görüflleri var. Gençlik y›llar›nda bir amiralle birlikte Bo¤az turuna ç›km›fllar. Amiral, Bo¤az’›n iki yakas›ndaki yal›lar›n sahiplerini anlatmaya bafllam›fl. Peker çok flafl›rm›fl, zira yal› sahiplerinden çok az› Türkmüfl. Bundan sonra flöyle bir ak›l yürütüyor: “Bütün insan haklar› beyannamelerinde flöyle bir madde oldu¤unu biliyorum: Ülke nüfusunu oluflturan ço¤unluk, az›nl›k olan halklara da ayn› imkânlar› sa¤layacak. Yani onlara ikinci s›n›f insan muamelesi yapmayacak. Bu ülkenin yüzde 1’i Ermeni, Yahudi, Rum olsa, biz onlar› kendimizden ay›rmasak da, onlar ‘biz Türk de¤iliz, Kürdüz’ dedikleri için, Kürtleri de öyle kabul edersek, diyelim ki onlar ülkenin yüzde 9’unu oluflturuyor. Neticede insan haklar› beyannamesine göre, bu 1000 yal›n›n 900’ü Türklerde, 100 tanesi de Ermeni, Rum, Yahudi ve Kürtlerde olmal›.” Birleflik Türk Devletleri Anlatt›¤›na göre, bu Bo¤az turu Peker’in hayat›nda dönüm noktas› olmufl, o an itibariyle kendisini para kazanmaya ve Türkçülük ideolojisini yaymaya adam›fl. “Açt›¤›m internet sitesiyle bu ifle bafl koydum. Benim d›fl›mda bir kifli bile Birleflik Türk Devletleri’ne inans›n, yeter de artar bile” diyen Peker, mektubun sonunda d›fl borçlar ve kapitülasyonlarla ilgili görüfllerini yazm›fl. Üçüncü mektup 8 Aral›k 2006 tarihini tafl›yor. Peker, bu mektupta a¤›rl›kl› olarak kültür tarihi ve antropoloji üzerine düflüncelerini paylafl›yor. Sahibi oldu¤u www.ozturkler.com sitesinin forum sayfalar›ndaki bazen küfürleflmeye varan tart›flmalardan söz ediyor önce. Bu tart›flmalar›n sebebini “d›fl güçlerin kültürümüzün içine çabuk bölünebilme özelli¤i sokmas›” oldu¤unu söyleyen Peker’i bundan sonra tutabilene aflk olsun: “(Bölünme hastal›¤›n›n) sadece biz Türklere mi ait oldu¤unu çok düflündüm, bu


yüzden araflt›rmalar yapt›m. Araflt›rmalar›m sonucunda karfl›ma ç›kan sonuç flu idi: Bölünme hastal›¤›, geliflimini tamamlayamam›fl toplumlara ait bir fley ve bu hastal›ktan kurtulmad›klar› sürece de geliflme flanslar› da yok. (...) Bu konu bence yüce ›rk›m›z›n en büyük sorunudur. Dünyada bölünerek ço¤alan tek canl› türü amiplerdir. Bölünerek ço¤alabilmek insanlar için uygun olmad›¤›ndan çok dikkatli olmal›y›z.” Bölünme hastal›¤› yüzünden Türklerin birlik olamad›¤›ndan yak›nan Peker, Nihal Ats›z ve arkadafllar›n›n tutukland›¤› 1944’teki Irkç› - Turanc› operasyonuna da gönderme yaparak “Türkçülü¤ün 1944’te alm›fl oldu¤u darbe bu ateflin so¤umas›na, küllenmesine, yaflad›¤›m›z flu zamanda ise sönme durumuna gelmesine sebep oldu. Bu davan›n en büyük onuru bizim neslimize ait olacakt›r, çünkü sönmeye yüz tutmufl olan bu ateflin sönmesini biz engelleyece¤iz” diyor. Bu da di¤er mektuplar gibi “Allah varolan onur ve flerefinizin ço¤alarak devam etmesini nasip etsin” diye bitiyor. Plastik pervane eflitli¤i 13 Aral›k 2006 tarihli dördüncü mektubunda hayranlar›n›n kendisine “herkes sizin gibi cesur mu do¤ar” diye sorduklar›n› söyleyip cesaret, güç ve onur üzerine düflüncelerini aktar›yor. Güçlü olmak için tek formülü varm›fl: “Her gece gözlerim kapanana kadar yüzlerce, binlerce kere flu sözü tekrarl›yorum: ‘Allah›m, bu kulunuza onurunu koruyabilece¤i gücü ve kuvveti bahflediniz.’ Her gece, bazen de gündüzleri bu sözü o kadar çok tekrarlard›m ki, bilinçalt›m d›fl dünyadan gelebilecek tüm etkilere karfl› haz›rl›¤›n› yapm›fl olarak beklerdi. Duam›n samimiyeti ve istikrarl› flekilde çoklu¤u sayesinde verece¤im tepkileri sadece beynimle de¤il, vücudumu oluflturan s›n›rs›z say›daki hücrelerimde, hatta ve hatta hücrelerimin içindeki sitoplâzmalarda, çekirdeklerde bile hissederim. Bana kal›rsa, insan ondan sonra farkl› bir boyutta yafl›yor. Yenilmez oldu¤unuzu hissediyorsunuz.” Peker bu duada güç yerine mutluluk, baflar› ve sa¤l›k da istenebilece¤ini söylüyor. Güçlü olmas› sayesinde, kendi tan›m›yla “insan› tamamen yok etmek üzere

tasarlanm›fl” F tipi cezaevi koflullar›na dayanabiliyormufl. Laf› buradan Öcalan’›n cezaevi koflullar›na getiriyor. Öcalan’›n klimas›n›n yenilenmesini istemesine çok bozulmufl. “Biz bir plastik pervaneyi de¤ifltirmek için neler çektik” diye isyan ediyor ve tuhaf bir eflitlik talebinde bulunuyor: “Kardeflim, ona klima veriyorsunuz, bari bize de klima verin gibi afla¤›l›k bir sözü asla söylemem. Ama hiç de¤ilse ona da plastik pervane verin, tüm mahkûmlarla eflit olsun.” Peker’in sinirlendi¤i bir konu da, dinlemeye tak›lan konuflmalar›n›n gazetelerde yay›nlanmas›. Bu konuflmalar› okuyan birinin kendisi hakk›nda “asabi ve sinir hastas›” diye düflünebilece¤inden endifle etti¤ini söyleyen Peker, “dijital teknolojinin geldi¤i noktada benim karfl› tarafa sevgi ve sayg› çerçevesinde söylediklerim dahi kolayl›kla onu öldürece¤im fleklinde de¤ifltirilebilmektedir” diye savunuyor kendini. Bu noktada Peker’in bas›nda ç›kan ve iflledi¤i iddia edilen suçlarla ilgisi olmayan telefon konuflmalar›ndan birini vermek “asabiyet” konusunda aç›klay›c› olacakt›r. Kaydedilen görüflmede Peker, “manevi o¤lum” dedi¤i, Ayd›n olan soyad›n› mahkeme karar›yla Peker olarak de¤ifltiren en yak›n adam› Olgun Peker’le konufluyor: – Efendim babac›m. – O¤lum, Aytül'ün buraya geldi¤ini insanlara sen mi söyledin, söylememen gerekti¤ini bilmiyor musun? – Kimseye söylemedim. – Arzu'ya söylemiflsin. – Arzular zaten biliyordu orada oldu¤unu babac›m, ben Arzu'ya bir fley demedim. – Arzular nereden biliyordu o¤lum burada oldu¤umu? A.... koyay›m, ulan yoruldum yav, ulan bir adam›n ifl hayat›, seks hayat›, din hayat›, ulan hepsi mi bir anda kötü olur lan! Tüm aksesuarlarla ilgilenen tüm ibnelerin hepsi mi ibne olur lan! Ulan al›flverifl yapt›¤›m bakkal da ibne ç›k›yo, dava arkadafll›¤› yapt›¤›m adam da, devlet adam› da ibne ç›k›yo, hep mi ibnesiniz ulan siz? Yok mu ulan bu ülkede ibne olmayan bir tane adam? Sizden ekmek bekleyen yok, sizin zengin etmek istedi¤iniz, kurtarmak istedi¤iniz kimse yok. Ulan sadece yiyip s›çmay›n, normal insan gibi yaflay›n a.... kodu¤umun ülkesinde.

Televizyonda izledi¤i bir “böcekbilimci belgeseli”nden çok etkilenmifl ve kitaplar okumaya bafllam›fl. Yan›na iki “asistan” al›p böcekleri incelemeye bafllam›fl. Böcekler konusunda bir tez haz›rlad›¤›n› da anlatt›ktan sonra durumunu “bir banker için para ne demekse, bir böcekbilimcisi için böcek odur” diye özetliyor.

Y›ld›z› Ba¤dat Caddesi’nde parlad› izeli bir aileden gelen Sedat Peker, 1970’te Adapazar›’nda

R do¤du. Çocukluk y›llar›n› Almanya’da geçiren Peker’in ad›,

‘80’lerin sonunda Kad›köy’de Ba¤dat Caddesi’nde duyulmaya baflland›. Kad›köy gençli¤i aras›nda yayg›n olan eroin, Peker’in arkadafl çevresinde de kullan›l›yordu. En yak›n arkadafl› “bozuk eroinden” ölünce, Peker eroini satan kifliyi öldürdü ve bundan sonra organize suça yöneldi. Kad›köy’le s›n›rl› hakimiyeti zamanla baba memleketi Rize’ye, ard›ndan Marmara Havzas›’na ve tüm Türkiye’ye yay›ld›. Kendisine “uyuflturucuyla savaflan baba” denmesinden çok hofllanan Peker, ‘90’lar›n ortalar›na do¤ru iyice güçlendi. Ülkücü çevrelerle çok içli d›fll› olmas›na karfl›n, o dönem Kad›köy’de nispeten güçlü olan devrimcilerle karfl› karfl›ya gelmemeye özen gösteriyordu. Bir de Ba¤dat Caddesi’nde etkin olan Adnan Hocac›lara difl geçiremedi. Bunun d›fl›nda Kad›köy’ün eski delikanl›lar›, cezaevinden ç›kan ülkücüler ve PKK itirafç›lar›n›n kurdu¤u tahsilat çeteleri dahil, ilçedeki neredeyse tüm irili ufakl› yasad›fl› gruplar Peker’e biat etti. ‹fl hayat›na at›ld›¤› 1995’te Bostanc›’daki Yunus Emre Koleji’ni

sat›n ald›. 1996’da Rizeli kaçakç› Abdullah Topçu’yu öldürtmeye azmettirmekten aran›rken mahkemeye 300 araçl›k konvoyla gelip gövde gösterisi yapt›. Peker’in ad›, Susurluk Raporu’nda da “çetenin mafya aya¤›” olarak geçti. Bu gerekçeyle arand›¤› s›rada Romanya’ya kaçt›, baz› milletvekili ve bakanlar›n “iflkence görmeyecek” sözü almalar›ndan sonra özel uçakla gelip teslim oldu. Bayrampafla Cezaevi’ne konulan Peker, sekiz ay krallar gibi yaflad›. Yerlerine hal› döfletti¤i ko¤ufluna derin dondurucudan kokoreç makinesine kadar istedi¤i her fleyi getirtti. Askere gitmekten “anti-sosyal kiflilik bozuklu¤u” raporuyla kurtuldu. 2002 y›l›nda “Turan idealini temsilen, dünyadaki bütün Türkleri internet arac›l›¤›yla buluflturmay› amaçlayan” www.ozturkler.com sitesini açt›. Sitenin aç›l›fl kokteyline aralar›nda Veli Küçük’ün de oldu¤u emekli paflalar, eski bakanlar, ifladamlar›, futbolcular, ö¤retim üyeleri ve ünlü sanatç›lar da kat›ld›. 2004’teki tutuklanmas›nda ilk kez tüm kurmaylar›yla birlikte cezaevine girdi¤i için d›flar›daki ifllerinin aksad›¤› ve maddî s›k›nt› yaflad›¤› iddia edilen Peker, her fleye ra¤men hâlâ yeralt› dünyas›n›n bir numaral› ismi.

“Hacca gitmeyin” 28 Aral›k 2006 tarihli mektubunda, önceki mektupta yazmay› unuttu¤u bir notu daha eklemifl. Me¤er gece yatarken sadece dua okumuyormufl, marfl da söylüyormufl: “Dua etmeden önce de mutlaka içimden marfl okurum. Bu marfllar›n ço¤u Nihal Ats›z Hoca’n›nd›r. Ayriyeten Nihal Ats›z Hoca’n›n marfllar›n› ezbere okuyabilen benim haricimde kaç kifli vard›r, onu da çok merak ederim.” 16 Ocak 2007 tarihli mektubunu ise a¤›rl›kl› olarak Ortado¤u sorunuyla ilgili analizlerine ay›rm›fl. Bu da di¤erleri gibi Peker’in serbest ça¤r›fl›m stiliyle yazd›¤› bir mektup. Ortado¤u sorununda Suudi Arabistan’›n laf› geçince önce Suud ailesi mensuplar›n›n yüzünde “nur nam›na hiçbir fley göremedi¤ini” söylüyor, ard›ndan hacca gidenleri flöyle uyar›yor: “Büyük ablam da en son kafile ile hacca gitti. Asl›nda yan yana gelebilseydik, kendisini gitmemesi için ikna etmek isterdim. Arabistan’›n petrolden sonraki geliri hac› adaylar›ndand›r, orada içilen sudan yenilen yeme¤e, al›nan hat›ra eflyalar›na kadar bütün her fley, ama bütün her fley o devlete gelir olarak gidiyor. O devletin paralar› da Amerika’daki Yahudi bankalar›nda duruyor.” ‹ki hafta sonra yazd›¤›, 30 Ocak tarihli mektubunda Organize Suçlar fiubesi polislerinin tan›d›¤› herkesi gözalt›na ald›¤›n› ve hepsine “Sedat Peker sizi düzüyor mu” diye sordu¤unu yazm›fl. Bunun üzerine Organize Suçlar fiube Müdürü’ne hitaben yazd›¤› mektubu aktar›yor: “ Ben size devleti temsil etti¤iniz için hitapta sayg›s›zl›k yapmad›m, ‘müdür bey’ diye hitap ettim. Beni tan›yan insanlara, ‘Sedat Peker sizi düzüyor mu’ diye soruyormuflsunuz. Sizi böyle bir düflünceye neyin sevk etti¤ini bilmiyorum, ancak bildi¤im tek fley, kiflinin karfl›s›ndakini kendi gibi bildi¤idir. Bizim arkadafllar›m›zla birbirimizi sevmemiz için bahsetti¤iniz fleyi yapmam›za gerek yok, ancak sordu¤unuz sorudan anlad›¤›ma göre, siz arkadafllar›n›zla birbirinizi sevebilmeniz için bahsetti¤iniz fleyi galiba yap›yorsunuz.” Böcekbilimci Peker En ilginç mektuplardan biri 5 Haziran 2007 tarihini tafl›yor. Bu mektupta “böcekbilim”e el att›¤› görülüyor. Peker’de böcek fobisi varm›fl, gördü¤ü zaman vücudu kabar›yormufl, ama cezaevi da¤l›k bir bölgede kuruldu¤u için çok say›da böcekle hafl›r neflir olmak zorunda kal›yormufl. Televizyonda izledi¤i bir “böcekbilimci belgeseli”nden çok etkilenmifl ve böcekbilimcilerin hayat›n› anlatan kitaplar okumaya bafllam›fl. Bunlar› okuduktan sonra kendini “bir böcekbilimci oldu¤una inand›rm›fl”. Yan›na iki “asistan” al›p böcekleri incelemeye bafllam›fl. (Asistanlar›m dedi¤i, birlikte al›nd›klar› iki genç eleman olsa gerek. Kim olduklar›n› söylemiyor, ama “hallerinden çok memnunlar” demeyi ihmal etmiyor.) Böcekler konusunda bir tez haz›rlad›¤›n› da anlatt›ktan sonra durumunu “bir banker için para ne demekse, bir böcekbilimcisi

33


için böcek odur” diye özetliyor. 11 Ekim 2007 tarihli mektupta Peker’in komünizm ve AB’ye dair düflüncelerini okumak mümkün. Komünizmi uzun süre inceledi¤ini ve komünistlerin “dine ve millî görüfllere olan bak›fl aç›lar›n› bir tarafa koydu¤unda, gerçek olamayacak kadar güzel fleyler anlatt›klar›n›” söylüyor. Peki neden komünist olmuyormufl? “Çünkü” diyor, “IQ’su en düflük olanlar bile en önde ve yükseklerde olma h›rs› ile dolup taflar, eflitlik do¤aya ayk›r›d›r”. Mektubun sonunda AB ile ilgili analizlerini paylafl›yor. ‹lk mektubundan itibaren AB üyeli¤ini çok önemsedi¤ini hissettiriyor, ama bu flafl›rt›c› durumu aç›klam›yordu. Bu mektupta Avrupa sevdas›n›n sebebi anlafl›l›yor: “Tarihe biraz merak› olanlar, Türklerin göçer bir kavim oldu¤unu bilir. Farz edelim bizi AB’ye bir gün ald›lar. Uçak biletini alan, Avrupa’n›n bir yerine gidip yerleflecek. Bu genetik özellik kodlar›nda var, ba¤lasan›z durduramazs›n›z. AB’nin di¤er ›rklar› ise bizim gibi de¤il. Genetik kodlar› farkl›, sabit yerleflime müsait. AB’li aileler flu an çocuk yapm›yorlar. 30-40 sene sonra ise hiç yapmayacaklar. Çocuk konusunda çok istekli Türk aileleri Avrupa’n›n her bölgesine yerleflti¤inde 100 seneye kalmadan Avrupa Türkleflmifl olacakt›r. Avrupa Birli¤i’nden alaca¤›m›z, daha do¤rusu elde edece¤imiz imkânlarla Orta Asya’daki bütün kardefllerimizin birlefliminden do¤acak gücü düflünürseniz, 150 y›l sonra da dünyan›n en büyük gücü Türkler olacakt›r.” Japon flüt müzi¤i ve zenci Musa 9 Kas›m 2007 tarihli mektubunda tekrar polisin bas›na da¤›tt›¤› görüntülere geliyor. O görüntüleri “rap müzik dinlerken yapm›fl oldu¤um müzi¤e uyumlu vücut hareketlerimi gösteren kamera kay›tlar›” olarak nitelese de, manzara pek öyle kolay geçifltirilecek gibi de¤ildi. Peker epey piflkin davran›p “benim ne müzik dinledi¤imden kime ne” diyor önce, ard›ndan müzik zevkinin geniflli¤inden söz ediyor: “Hem ben sadece rap dinlemem ki; HipHop, RNB, Blues, Jazz, Reggie, Latin müzikleri, Afrika müzikleri, Otantik ‹talyan Müzi¤i, Klasik Müzik, Türk Sanat Müzi¤i, Türk Halk Müzi¤i, Türkçe Pop, Türkçe Rock, hepsini çok severim. Underground gibi sert müzikler de dinlerim. Bütün bunlar›n ötesinde Japon flüt müzi¤ini bile dinlerim. Acaba bu ülkede Japon flüt müzi¤ini bilerek dinleyen kaç kifli var? Bunu övünmek için söylemiyorum, ancak bilen ve dinleyen befl kifli varsa, bunlardan bir tanesi benim.” Müzik birikimini bu flekilde sergiledikten sonra görüntüleri da¤›tan polisleri “müzikten anlayabilecek ruh ve bilgi birikimine sahip olmamakla” ve “mal

34

U¤ur Dündar’›n program›na kat›larak “öldürmek görevimdi” diyen, “ne 100’ü ne 200’ü, geç abi, bu komplike bir mücadele” diyerek say›s›z cinayete imza att›¤›n› itiraf eden Özel Tim mensubu Ayhan Çark›n, Sedat Peker’in yak›n dostuydu

Komünizmi uzun süre inceledi¤ini ve komünistlerin “dine ve millî görüfllere olan bak›fl aç›lar›n› bir tarafa koydu¤unda, gerçek olamayacak kadar güzel fleyler anlatt›klar›n›” söylüyor. Peki neden komünist olmuyormufl? “Çünkü” diyor, “IQ’su en düflük olanlar bile en önde ve yükseklerde olma h›rs› ile dolup taflar, eflitlik do¤aya ayk›r›d›r”.

gelip mal gitmekle” suçluyor. Mektubun sonuna do¤ru al›fl›ld›¤› üzere Peker’in “Türkçü gençlere” ö¤ütleri var. “Ak›lc› olun” diyor, “bütün dünyay› iflgal etmek, tüm dünyan›n Türklere kölelik etmesini istemek Türkçülük de¤ildir” diye de ekliyor. Ak›lc› olmayan Türkçülere örnek olarak sonradan Türk vatandafl› olan Brezilyal› futbolcu Mehmet Aurelio’nun millî tak›mda oynamas›na karfl› ç›kanlar› gösteriyor: “Aurelio’nun millî tak›mda oynamamas› gerekti¤ini söyleyenler, Teflkilat-› Mahsusa’n›n ilk baflkan› Kuflçubafl› Eflref’in yard›mc›lar›ndan Zenci Musa’y› bilirler mi? (Cennet mekân) Zenci Musa’n›n Arap çöllerinde yapt›¤› kahramanl›klar› bilirler mi?” Peker yaklafl›k bir y›l mektup yazm›yor. 27 Eylül 2008’de bayramlaflma mesaj› yollam›fl, geçen ay yazd›¤› son mektubunda ise yine dünya meseleleri üzerine analizleri var. Türbana serbestlik isteyen Peker, Alevi din adamlar› yetifltirilmesini ve yeni Alevi ibadethaneleri aç›lmas›n› öneriyor. Hatta Fener Rum Patri¤ini ekümenik olarak tan›y›p Heybeliada’da ruhban okulu aç›lmas›na izin verilmesi gerekti¤ini de savunuyor. Patrikhane konusunu “çok detayl›” inceledi¤ini anlatt›ktan sonra, “Ekümenli¤in bize yapaca¤› tek etki, bol bol turist gelmesi. Onlar için yapaca¤› etki ise, dinî liderlerinin bir kaymakama ba¤l› olmaktan kurtulmas›d›r” diyor. Sonra konuyu yine Yahudilere getiriyor. “Bu adamlar 10 milyonluk nüfusla tüm dünyan›n kaderini nas›l etkiliyorlar” diye soran Peker bu konuda da y›llard›r araflt›rma yapm›fl me¤er. Araflt›rmalar›nda “Marksizmin babas› Karl Marx’›n” Yahudi oldu¤u sonucuna varm›fl. Bu kadarla da kalmam›fl, ABD’deki ekonominin kilit noktalar›ndaki Yahudilerin kapitalist ekonomideki gücünü ö¤renmifl. Bugün Çin ekonomisinde dönen paran›n “yar›s›ndan ço¤u” da Yahudilere aitmifl. Yahudilere hayranl›k duymas›n›n en büyük sebebi ise, 1967’deki Alt› Gün Savafl›’nda ‹srail’in 2.5 milyonluk nüfusuyla 100 milyonluk Arap dünyas›na karfl› zafer kazanmas›ym›fl. (Alt› Gün Savafl›’ndan “5 gün mü, 7 gün mü nedir” diye söz etmesi de bambaflka bu arada.) Bu bilgileri edindikten sonra ulaflt›¤› sonucu yaz›yor: “Dünyada Türkler dahil bütün milletler, ataerkil topluluklard›r (yani erkek egemen). Bunu sosyal yaflant›m›zda da çok rahatl›kla görebiliriz. Mesela, bizde baba Türk olup anne yabanc› olunca, çocuk Türk kabul edilir. Bu Ruslarda da, Çinlilerde de, k›sacas› her yerde böyledir. Dünya genelinde bir tek Yahudilerde farkl›d›r. E¤er ki anne Yahudi olursa, baban›n ne oldu¤u, kim oldu¤u hiçbir önem tafl›maz. Çocuk Yahudi olarak kabul edilir.” Görülece¤i gibi Peker kabloyu yine yanl›fl ba¤l›yor, ama kula¤a fena gelme-

yen bir sonuca ulafl›yor: “Bizler binlerce senedir kad›nlar›m›z› hiçlefltirirken, kölelefltirirken Yahudi toplumunu kad›nlar yönetiyor, daha do¤rusu çocuklar›n› yetifltirirken o yaflta onlara yön veriyor. Bence köklü de¤iflimler geçirmeliyiz. Bafl› aç›k m›? Bafl› kapal› m›? Ondan ziyade çocuklar›m›z› yetifltiren annelerin bilgileri ile ilgilenmeliyiz. Bafl› kapal› oldu¤u için üniversiteye gidemeyen bir anne acaba çocu¤una ne kadar katk› sa¤layabilir? Veya bafl› aç›k olmas›n›n haricinde hiçbir özelli¤i, bilgi birikimi olmayan anne çocuklar›n› nas›l yetifltirebilir?” Hemingway, komünistler, Türkler Mektubunda ayr›ca Türkçülere “faflist” diyenleri k›n›yor ve kendisinin faflist olmad›¤›n› ispat için flunlar› söylüyor: “Hemingway'in ‘Çanlar Kimin ‹çin Çal›yor’ adl› eserinde köprüyü uçurmak üzere görevli olan partizan›n babas› öldürülmüfl, saçlar› t›rafl edilmifl, k›zla yaflad›klar› aflk mutlu sonla bitsin diye kitab› okurken dua bile ettim. Franko’nun askerlerine karfl› hiçbir yak›nl›k hissetmedim, hatta nefret ettim. fiu an ismini tam olarak hat›rlayamad›¤›m köprüyü uçurmakla görevli partizan kitab›n sonunda öldürülünce, kitab›n sonunu de¤ifltirebilmeyi ne kadar çok istedim. Bu duygulara sahip olmam›n beni komünist yapmayaca¤› ortadad›r, ancak bu hisler faflist olmayaca¤›m›n da garantisidir.” Bundan sonra gerçekte faflist ve ›rkç› olanlar›n “Türk olmayanlar› afla¤›layanlar” oldu¤unu yaz›yor. “Düflünün, bir Ermeni komflunuz var, çok güvenilir. Bir de Türk komflunuz var, befl para etmezin teki. Evde yokken kar›n›z›n bafl›na bir fley gelse hangisini arars›n›z? Tabii ki insan olan›” diyen Peker bu noktaya ulaflmas›n›n kolay olmad›¤›n›, ama art›k “önemli olan kiflinin ›rk› de¤il, insanl›¤›d›r” demeye bafllad›¤›n› söylüyor. Annelere de bir ça¤r›s› var: “Bu dünyada yaflayan tüm Türkleri tak›m oyununa dahil edecek zeki, ak›ll›, dürüst, onurlu ve bunun gibi birçok iyi özelli¤e sahip olan insanlara ihtiyaç var. Bence yap›lacak en do¤ru fley hem kendimizi, hem de çocuklar›m›z› bu tak›m oyunu için yetifltirmektir. Burada da en büyük görev annelere düflmektedir. Yeni dünyaya uyumlu, asla faflist ve ›rkç› olmayan, yeni Türkçü arkadafllar yetifltirirken, bence Türkçülü¤ü en önce, baflta ben olmak üzere bizim gibilerden kurtarmal›d›rlar.” Mektubunun sonunda içeride olmas›n›n bafl sorumlusu olarak gördü¤ü ve kendisine komplo kurdu¤unu söyledi¤i eski Organize Suçlar fiube Müdürü Adil Serdar Saçan’›n Ergenekon Operasyonu’nda tutuklanmas›ndan duydu¤u mutlulu¤u paylafl›yor. Peker’in mektuplar› burada bitiyor. Ergenekon’dan ve süren bir-iki davas›ndan yeni cezalar almazsa, 2013’e kadar cezaevinde kalacak. Bu süre zarf›nda hayranlar› da yeni mektuplar›n› ve böcekbilim alan›ndaki tezi baflta olmak üzere yeni araflt›rma sonuçlar›n› dört gözle bekleyecek. Murat Toklucu


Foto¤raf: Feza Kürkçüo¤lu arflivi

30. YILDÖNÜMÜNDE MARAfi KATL‹AMI

Bilinmeli ve unutulmamal›! 24 Aral›k, yak›n tarihimizin en kara sayfalar›ndan biri olan ve 12 Eylül darbesinin temel gerekçelerinden kabul edilen Marafl katliam›n›n otuzuncu y›ldönümüydü. Benzerlerinin yaflanmamas› için hiç unutmamam›z gereken bu katliam›n belgeseli, Dostluk Yard›mlaflma Vakf›’n›n 1975-80 döneminin kritik dönemeçlerini konu alan “Unutturulanlar” dizisinden yay›nland›. Dostluk Yard›mlaflma Vakf›’n›n baflkan› Cahit Akçam’dan, Marafl katliam›n›n kilometre tafllar›n› ve faillerin kimliklerini dinliyoruz. Marafl katliam›n› haz›rlayan etkenler neydi? Cahit Akçam: Marafl olaylar› büyük çapl› bir tertibin neticesinde olufltu, tek bafl›na öznel bir olay de¤ildi. 1975-80, Türkiye’nin siyasal, toplumsal altüst oluflunun yafland›¤› süreçlerden biridir. O dönemde, ülkede iç savafl ç›kartma yoluyla askerî bir faflist diktatörlü¤e geçifl için uygun toplumsal ve psikolojik ortam yarat›lmas›n› amaçlayan güçler eliyle, özellikle Alevi ve Sünni vatandafllar›n bir arada yaflad›¤› ve provokasyonlara son derece aç›k olan, Anadolu’nun yumuflak karn› diye nitelendirebilece¤imiz kesimlerde bir k›s›m tertipler yap›ld›. Bunlar, 1978 bafl›nda Ecevit hükümetinin iflbafl›na gelmesiyle devreye sokuldu. Savc› Do¤an Öz gibi kontrgerilla üzerine yürüyen ayd›n, demokrat insanlar›n öldürülmesiyle bafllayan bu planl› cinayet ve tertipler, giderek toplu katlimlar› yaratmaya yöneldi. ‹lk provokasyon Elaz›¤’da gerçekleflti. 1978’in bahar aylar›nda, “flehrin içecek suyuna zehir at›ld›, camiler bombaland›” türünden söylentilerle Sünni vatandafllar›n Alevilerin yaflad›¤› mahallelere yönelik k›flk›rt›lmas›yla büyük çapl› bir çat›flma yarat›lmak istendi. Bu, dönemin Elaz›¤ valisi Güngör Ayd›n’›n ortaya koydu¤u basiretli tutumla, halk› ayd›nlatmaya ve provokasyonu tertip edenleri bulup ç›kartmaya yönelik tavr› nedeniyle amac›na ulaflamadan bast›r›ld›. Benzer bir provokasyon, devrimcilerin müdahalesiyle Malatya’da önlendi. Sa¤ kesimin ortak aday› olarak belediye baflkanl›¤›n› kazanm›fl olan Hamit Fendo¤lu’nun (Hamido) Ankara’dan gönderilmifl bir bombal› paketin patlamas› sonucu gelini ve bir torunuyla bir-

likte öldürülmesi, bir proCahit Akçam vokasyon zincirini bafllatt›. Bu paketlerden biri Marafl - Elbistan’da Alevi hareketin önderlerinden birine gönderilmiflti, tesadüfen ölümden kurtuldu. Sonradan ‹çiflleri Bakanl›¤› yapan Abdülkadir Aksu’ya da ayn› flekilde bir paket gönderilmiflti. Bunlar› bahane eden faflist güçler, Malatya’y› yak›p y›kmak üzere halk› k›flk›rt›p genifl çapl› bir katliama girifltiler. Fakat devrimcilerin so¤ukkanl› davranmas› ve “camiler bombaland›” söylentilerini bofla ç›kartmak üzere camilerin önünde nöbet tutmaya varan ak›lc› davran›fllar› sayesinde bu tertip amac›na ulaflamad›. Benzer giriflimler Sivas’ta da yafland› ve ayn› flekilde, devrimcilerin halkla bütünleflerek sald›r›lar› bofla ç›kartmas›yla amac›na ulaflamad›. Marafl, bu tertibin nihayet amac›na ulaflt›¤› son halka. Marafl’›n seçilmesinin nedeni ne peki? Sol güçlerin ekonomik, siyasal ve sosyal anlamda Marafl’ta güçlenmesi. Özellikle Alevi kesim, Ecevit hükümetinin de iflbafl›na gelmesiyle devlet dairelerinde görevler almaya bafll›yor. Baz› Alevi ailelerin Marafl’›n ekonomik ve sosyal yaflam›nda etkin konuma gelmeleri, uzun süredir Marafl’ta kendilerini de¤iflmez egemenler olarak gören gerici güçler taraf›ndan hoflnutsuzlukla karfl›lan›yor. Marafl o dönemde kapal›, muhafazakâr bir toplum yap›s›na m› sahip? Evet, ancak Pazarc›k ovas›nda pamu¤un de¤er kazanmas›yla Alevi kesim güçle-

Anlat›rken bile insan›n akl›n›n alamayaca¤› bir vahflet sergileniyor. Bu, insanlar›n silahlarla taranarak öldürülmesiyle s›n›rl› bir katliam de¤il. Yapanlar öldürmeyle tatmin olmuyor, öldürdükten sonra bile cesetleri parçal›yor.

niyor. Marafl, kendi içine kapal› bir yap›da ve d›flardan gelen etkilere direnmeye çal›fl›yor. Tam anlam›yla tutucu bir kent. Alevi kesimin toplumsal yaflamda önemli bir yer edinmesi, tutuculu¤u sarsmaya bafll›yor. Örne¤in Marafl’›n d›fl›ndan gelen tüccarlar sa¤c› ya da Sünni olsa bile Alevi tüccarlarla çal›fl›yor. Aleviler sohbet etmeyi bilen, e¤lenmeye zaman ay›ran, iki kadeh rak› içen insanlar. Bu durum, ülkenin genel yap›s›na da uygun olarak sol görüflün flehre yerleflmesine neden oluyor. Di¤er taraftan MHP kadrolar›nca iflgal edilen okullarda, bu iflgalin k›r›lmas›na yönelik bir uyan›fl bafll›yor. Daha öncesinde sinmifl izlenimi veren Aleviler kimliklerini gururla ve aç›k aç›k söyler hale geliyorlar. Bu, karfl› tarafta önemli bir rahats›zl›k yarat›yor. Egemenliklerinin elllerinden gitmeye bafllad›¤›n› farkediyorlar. Bütün bu geliflmeler, ülke çap›nda genel bir kitlesel katliam yoluyla s›k›yönetim ilan›n› hedefleyen faflist güçleri Marafl’a yönlendiriyor. Çünkü orada Aleviler ve Sünniler var, üstelik Sünniler geliflmelerden rahats›z. Yani, atefllenebilecek uygun bir fitil var. Nitekim tam o dönemde Ankara’da “esrarengiz yüzbafl›” diye bilinen Mehmet Ali Çeviker’in evinde yakalanan bombalar, asl›nda Marafl’a sevkedilmek üzere haz›rlanan silahlar. Çeviker’le birlikte yakalanan kifliler de Marafl’ta ikamet ediyor. Çeviker’in kontrgerilla üyesi oldu¤u bilinen bir gerçek. fiu anda s›rra kadem basm›fl durumda. O dönemde de basit bir soruflturmayla sadece bomba bulundurmaktan küçük bir ceza al›yor, cezaevinden k›sa sürede ç›k›yor. Provokasyonu o mu bafllat›yor? Hay›r, önce “Aleviler ve solcular Marafl’› ele geçirecek, sa¤c›lar› ve Sünnileri kesecek” söylentisi yay›l›yor. Bu do¤rultuda gelifltirilen propaganda, ortam›n gerilmesi için elveriflli koflullar› yarat›yor. Sonras›nda, biriken k›flk›rtmalar›n yaratt›¤› ruh halini bir volkan patlamas›na dönüfltürecek geliflmeler yaflan›yor. Bunlardan biri, 19 Aral›k’ta “Günefl Ne Zaman Do¤acak”›n gösterime girmesi. Bu filmle alâkal› insanlara belgeselimizi yaparken ulaflamad›k. Cüneyt Ark›n, o zaman yapt›¤› röportajlarda bu filmde tehdit alt›nda rol ald›¤›n› söylemiflti, ama bize konuflmaktan kaç›nd›. Nas›l bir film bu? Türklerin Kafkasya’da Rus çar›na karfl› yapt›klar› mücadeleyi konu edinen, floven duygular› öne ç›karan, kaba bir Türklük övgüsü. Bu film, militanlar›n ve sempatizanlar›n gaza getirilmesi için bir propaganda malzemesi olarak kullan›l›yor ve Adana, Mersin gibi illerde gösterimi yap›ld›ktan sonra Marafl’a getiriliyor. Filmi getirenin Ülkü Ocaklar› oldu¤una dair ciddi söylentiler var. Bildi¤imiz kadar›yla hiç duyurulmadan gösterime giriyor... Aniden ve büyük metropollerde gösteril-

35


meden, sadece bu tür illerde gösterime sokuluyor. Enteresan olan da bu zaten. Marafl’ta, filmin izlendi¤i seanslardan birinde, zarar vermekten ziyade, halk› k›flk›rtmay› amaçlayarak patlat›lan bir ses bombas› olaylar›n ilk halkas›. Sinemadan ç›kan kalabal›k, solcu bilinen parti ve derneklerin bas›l›p tafllanmas›yla sonuçlanan bir floven gösteri yap›yor. Bunun hemen arkas›ndan, TÖB-DER üyesi iki ö¤retmen, okullar›na giderken bir sokak aras›nda vurularak öldürülüyor. Bu özellikle yap›l›yor. Zaten, daha sonra bu olayda kullan›lan silah›n ordu mal› oldu¤u ortaya ç›k›yor. Öldürme perflembe oluyor, cenazeler cuma günü (22 Aral›k) kald›r›lacak. Bu arada Bertiz köylülerine haber gönderiliyor. Bertiz neresi, nas›l bir yer? Tutucu da¤ köylerinin oluflturdu¤u bir bölge. Sünni ve yoksul insanlar yafl›yor. Bu köylere haber gönderiliyor ve “Aleviler Sünnileri kesecek, Marafl’› yak›p y›kacak, dini Allah› u¤runa savaflacaklar Marafl’a insin, onlar›n mallar›na el koyulacak ve bunlar size da¤›t›lacak” fleklinde vaatler veriliyor. Köylülerin cuma namaz› için Marafl’a inmeleri yönünde yo¤un bir propaganda yap›l›yor. Bu ola¤an bir fley mi? Cumalar› çevre köylerden insanlar Marafl’a iner mi? Cumalar› böyle bir ak›n oluyor, ama bu kat›l›m, duyurular ve k›flk›rtmalarla art›r›l›yor. ‹ki ö¤retmenin cenazesinin teslimi, devlet hastanesi baflhekimi taraf›ndan kas›tl› olarak geciktiriliyor ve normalde ö¤le namaz›na yetifltirilebilecekken namaz sonras›na b›rak›l›yor. Böylece yeterli kalabal›¤›n toplanmas› ve sald›r› için uygun ortam yarat›lmas› sa¤lan›yor. Ve belediye hoparlörlerinden de anonslar yap›l›yor... “K›z›llar flehrimizi bas›yor, flehri yakacaklar, Allah için bütün Marafll›lar Hatboyu’nda buluflal›m” fleklinde anonslar bunlar... Hatboyu denilen yer, cenaze namaz›n›n k›l›naca¤› Ulu Cami’nin bulundu¤u bölge. Cenazeler al›n›p getirildi¤inde, binlerce kifliden oluflan bir kalabal›k onlar› karfl›l›yor ve bu grup do¤rudan korteje sald›r›yor. Bunun üzerine cenazeyi tafl›yan kalabal›k, cenazeleri ortada b›rakmak zorunda kalarak, Yörükselim gibi Alevilerin yo¤un yaflad›¤› mahallelere kaçmak zorunda kal›yor. Bu arada yaflanan silahl› çat›flma esnas›nda, sald›rgan gruptan yaralananlar ve ölenler de oluyor. Ertesi gün, sabah erken saatlerden itibaren, üstelik soka¤a ç›kma yasa¤› ilan edilmifl olmas›na ra¤men insanlar toplanmaya bafll›yor. Sald›rgan gruplara öncülük eden insanlar›n ço¤u yerel giysili, yüzlerinde maske, bafllar›nda flapka var. Bunlar›n yönlendirmesiyle ilk hedef Yörükselim mahallesi oluyor. Neden Yörükselim? Alevilerin en yo¤un yaflad›¤› mahalle çünkü. Yörükselim’de yap›lacak bir sald›r›n›n baflar›ya ulaflmas›, Alevilerin büyük ölçüde katledilmesi anlam›na geli-

36

S›k›yönetim, aç›k faflizme giden yolda çok önemli bir kilometre tafl›. Meclis’te s›k›yönetim kabulünün ard›ndan Türkefl ve Demirel birbirini kucakl›yor. Bugün Marafl üzerine konuflmak isteyenler, açs›nlar gazeteleri, s›k›yönetim ilan›n› kimler istemifl, ona bir baks›nlar, Marafl’ta öldürülenlerin katillerini göreceklerdir.

yor. Bir gün önceden yaflanan olaylar nedeniyle uyan›k ve durumun fark›nda olan devrimciler, baflka mahallelerden Yörükselim’e geliyor ve bu mahalleye sald›r› yap›lmas› olas›l›¤›na karfl› ellerindeki olanaklarla barikatlar kurarak onlar›n arkas›nda beklemeye bafll›yor. Kalabal›k mahalleye do¤ru sald›r›ya geçti¤i anda, mahallede birikenler havaya atefl etmeye bafll›yor. Gelen kalabal›k havaya s›k›lan silahlar›n sesini duyup ölen olmad›¤›n›, yaralanmad›klar›n› görünce “gâvurun kurflunu bize isabet etmiyor” k›flk›rtmas›yla daha çok gaza geliyor ve mahalleye girmeye neredeyse 50-60 metre kala barikat›n arkas›nda bekleyen insanlar sald›rganlar›n üzerine atefl etmek zorunda kal›yor. Sald›rganlar›n ço¤u yaralan›yor ve geriye do¤ru kaç›fl bafll›yor. Buradan bir baflar› elde edemeyeceklerini anlayan sald›rgan grup, askeriyenin de bulundu¤u Çaml›k denen kesime yöneliyor ve Yörükselim mahallesine arkadan dolanarak girmeye teflebbüs ediyor. Di¤er tarafta sald›r›y› püskürten insanlar Çaml›k taraf›na yetiflinceye kadar baz› evler yak›l›yor, içindeki Aleviler öldürülüyor. Üstelik bu cinayet, asker ve polisin gözü önünde gerçeklefliyor. Askerlerin bu konuda kendilerine verilmifl herhangi bir emre sahip olmamalar› ve bu sald›rganlar karfl›s›nda bir fley yapamamalar› söz konusu. Bundan güç alan sald›rgan güçler, daha fazla insan› k›flk›rtarak flehrin de¤iflik semtlerinde korumas›z bir flekilde yaflayan, Alevi ve solcu olarak bildikleri ne kadar insan varsa onlara yöneliyor ve katliam gerçek anlamda böyle gerçeklefliyor. Solcular›n, Alevilerin evlerinin kap›lar›na çarp› at›ld›¤›n›, iflaretlendi¤ini biliniyor. Bunlar nas›l, ne zaman oluyor? ‹ki ö¤retmenin öldürülmesinden bir hafta önce. Belgeselimize konuflan bir ETKO (Esir Türkleri Kurtarma Ordusu) davas› san›¤› var ve bu iflaretleme hadisesini kendilerinin yapamayaca¤›n›, bunu ancak bir devlet görevlisinin yapabilece¤ini aç›kça ifade ediyor. Bu çarp›lama ifllemi devlet görevlilerince yap›labilecek bir fley. Y›llar sonra, R›dvan Akar - Can Dündar ikilisinin röportaj yapmak için gittikleri Ecevit’in kütüphanesinde bulduklar› bir belge, bu durumu aç›kl›¤a kavuflturuyor. Bir M‹T görevlisince Ecevit’e yaz›lan bir mektup, o güne kadar devrimcilerce yap›ld›¤› söylenen olaylar›n asl›nda M‹T’in içerisindeki MHP yandafl› bir grup eliyle tertiplenip gerçeklefltirildi¤ini aç›kça ortaya koyuyor. Mektup ne zaman yaz›lm›fl? 1979’da. Bu mektupta geçen isimler kimse taraf›ndan deflifre edilmedi, ama Türkefl’in yak›n bir akrabas› olan bir M‹T görevlisinin Marafl olaylar›n›n tertiplenmesinde en önde yer ald›¤› bilgisinin bu mektupta aç›kland›¤› de¤iflik kaynaklarca do¤ruland›. Askerin emir gelmedi¤i için olaylara müdahale edemedi¤ini söylediniz. Po-

lis ne yap›yor peki? ‹lk gün, polis içinde, cenazeyi kald›rmak için bir araya gelmifl insanlar› sald›rganlardan korumaya çal›flanlar da var. Ancak vali ve emniyet müdürü gibi üst düzey yetkililer, olaylar karfl›s›nda gereken basireti gösterip sald›rganlar› yakalamak yönünde hiçbir ciddi çaba harcam›yor. Karamarafl mahallesinde bir direnifl söz konusu örne¤in. Mehmet Mengücek adl› bir köy muhtar› bu direnifle önderlik edilyor. Ancak barikat›n arkas›nda sald›rganlarla çat›fl›rken yaralan›yor. Oraya gelen güvenlik görevlileriyse sald›rganlarla u¤raflmak yerine Mengücek’i öldürüyor. Devlet görevlilerinin ortak tavr›n› olay› geçifltirmek olarak görmek mümkün. Sald›rganlar› k›flk›rtmamak için onlara müdahale etmiyorlar. Mant›klar› bu. Ancak sald›r› olaylar›n üçüncü gününde öyle bir boyuta var›yor ki, kalabal›k, ‹çiflleri Bakan› oradayken valilik binas›na yöneliyor. Bunun üzerine uçaksavar silahlar› da kullan›larak kalabal›¤a atefl aç›l›yor ve sald›r› öyle püskürtülüyor. Valili¤e sald›r›ya geçilmese böyle bir fley söz konusu olamayacak. Yaralananlar hastaneye kald›r›l›yor, ama bunlar›n ne ifadesi al›n›yor, ne de kimlik tespiti yap›l›yor. Gerekli t›bbî müdahaleler sonras› hepsi serbest b›rak›l›yor. fiüphesiz hastanedeki baflhekim de tarafl› bir tutum içinde. Bu da, devlet görevlilerinin, kendi hükümetlerinin talimat›n› bile hiçe sayarak basiretsiz davrand›¤›n› ortaya koyuyor. ‹çiflleri Bakan› ‹rfan Özayd›n Marafl’a geldi¤inde “olaylar› solcular ç›kard›” fleklinde bir aç›klama yap›yor ve sald›rganlar› yat›flt›rmaya çal›fl›yor. Bunu yapmakla katilleri aklad›¤›n›n fark›nda bile de¤il o s›rada. Nitekim y›llar sonra Özayd›n, kendi an›lar›nda, Marafl’taki olaylar›n sa¤c›lar eliyle tertiplendi¤ini aç›kça ifade etti. Bütün bunlar›n yan›nda, bizzat bu sald›rganlar›n içinde yer alan polisler de var. En önemli fley ise, olaylar s›ras›nda Ecevit hükümetinin tak›nd›¤› tav›r. Bugün Marafll› Alevilerin, özellikle bu katliama maruz kalanlar›n ortak duygusu, Ecevit’in kendilerine büyük ihanet içinde oldu¤u. Konufltu¤umuz bütün insanlar, K›br›s’› 24 saatte iflgal eden bir insan›n üç günde Marafl’a gelememesine flafl›rd›klar›n› söyleyerek onu affetmeyeceklerini aç›kça ifade etti. Ecevit niye böyle davrand› peki? Ecevit’in mant›¤›, “sa¤c›larla solcular›n çat›flmas›nda ben tarafs›z kalmal›y›m” mant›¤›yd›. Sald›rganlar›n kim oldu¤unu aç›kça ifade etmekten ve onlara karfl› tav›r almaktan hep kaç›nd›. Kontrgerillay› iktidara gelmeden önce kabul ediyordu, iktidara geldikten sonra bunun bir söylenti oldu¤unu ve kendisinin de asla böyle bir örgüt oldu¤unu ifade etmedi¤ini söylemeye bafllad›. Ecevit, o zamanki durumu itibariyle, üzerine bindi¤i at› kontrol edemeyen bir binici gibiydi. Faflistler, bu at› korkutarak kontrol alt›na alabileceklerini düflündü. Nitekim, Ecevit s›k›yönetim ilan etmekten kaçarken ve buna karfl› dururken, s›k›yönetim ilan›n›n onu korkutmak oldu¤unu bilerek bu katliamlar› tertiplediler ve sonunda


sadece solcular› de¤il, onlar› da tehdit ediyorlar. Hatta baz› sa¤c›lara komünistlerin a¤z›yla mektup yazd›klar›n› da sonradan itiraf ettiler. Tam bir provokasyon ve faflist terör örgütü. Baflta bahsi geçen “esrarengiz yüzbafl›” ETKO davas›ndan m› yarg›lan›yor? Hay›r, Çeviker’inki basit bir dava. Mamak’taki gecekondusunda C4 patlay›c›lar›yla yakalan›yor. Onun ifadeleriyle ipin ucu Marafl’a kadar uzan›yor. Ancak bu, kontrgerillayla ba¤lant›l› bir örgüt davas›na dönüfltürülmeden basit bir suç gibi gösteriliyor ve iflin siyasal muhtevas› gözden kaç›r›l›yor. Çeviker davadan sonra ortadan kayboluyor, kimse izine rastlayam›yor. Bir anda yok oluyor ya da yok ediliyor. Bu ifl s›k› tutulsayd›, ciddi bir araflt›rma yap›lsayd›, belki de Marafl katliam› önlenebilirdi. Yarg›lan›p cezaland›r›lanlar var, 22 kifli idam cezas› ald›. Bu insanlar kim? Cahil ve talana haz›r, bunun için de olaylar›n içerisinde flehvet ve istekle yer alan zavall› insanlar. Onlar› bu vahflete yöneltenler yakalanmad›. Yakalananlar da Özal taraf›ndan ç›kart›lan infaz yasas›ndan yararland› ve on y›l yatmak suretiyle cezalar›n› çekmifl kabul edildi. Bu olayda “katliam” sözcü¤ünü kullan›yoruz, bunun alt›n› çizmek gerek, çünkü yap›lanlar sahiden ak›l al›r gibi de¤il: Keserle kol do¤ramalar, kafa parçalamalar, hamile kad›nlar› öldürmeler gibi bir vahflet var ortada... Hamile kad›nlar›n kar›nlar› yar›l›yor, 90 yafl›nda gözleri görmeyen bir kad›n›n gözleri tornavidayla oyuluyor, insanlar›n kafalar› kubura sokuluyor... Hakikaten, anlat›rken bile insan›n akl›n›n alamayaca¤› bir vahflet sergileniyor. Bu, insanlar›n silahlarla taranarak öldürülmesiyle s›n›rl› bir katliam de¤il. Yapanlar öldürmeyle tatmin olmuyor, öldürdükten sonra bile cesetleri parçal›yor. Parçalamad›klar›n› uluorta yerlerde b›rak›yorlar, “hepsi kâfir oldu¤u için” üstlerini örtmüyorlar... 12 Eylül sonras›nda, dönemin Marafl s›k›yönetim komutan› olan Yusuf Hazneda-

Ülkücü militanlar, alet olarak kullan›lm›flt›r. ‹deolojileri, fikirleri, örgüt yap›lar› buna müsaittir, ama onlar› Marafl’›n tek sorumlusu ilan etmek eksik ve yanl›flt›r. Devlet içindeki kontrgerillan›n rolü unutulmamal›. Ancak bu durum da ülkücü militanlar› bu suçtan aklamaz. Onlar›n bu suçta önemli bir ortakl›klar› vard›r ve bugün hâlâ bu suçlar›n› itiraftan kaç›n›yorlar.

ro¤lu, Marafl katliam›n› solculara yamamak için özel bir gayret içerisine girmifltir. Marafl’›n önde gelen devrimcilerinden Hamit Kapan, 1979’da bir operasyon s›ras›nda silah bulundurmak suçlamas›yla gözalt›na al›n›r ve tutuklan›r. Darbeden bir müddet sonra Marafl’a getirilir. Aylarca iflkenceye maruz kal›r. Bo¤az›na kadar foseptik çukuruna sokuldu¤unu biliyoruz. Bu iflkencelerin dayan›lmaz hale geldi¤i bir anda Hamit Kapan ona dayat›lan ifadenin alt›na imza atar. Ancak silahlar›n nerede oldu¤u sorusunun cevab› yoktur. Hamit Kapan ve arkadafllar›, yine de bu suçlar›n sorumlusu olarak yarg›lan›r ve ömür boyu hapis cezas›na çarpt›r›l›r. 1986’da, Hamit Kapan’›n sorgusunda bulunan Sedat Yener adl› bir polis, Yusuf Haznedaro¤lu’nun emrinde kimlere nas›l iflkence yapt›¤›n› Nokta dergisine itiraf etti. Bu itiraflar›n içinde Hamit Kapan’a yap›lan iflkence de yer almaktad›r. Bu itiraflar›n ortada olmas› ve ciddi delil olmamas› nedeniyle Yarg›tay, Hamit Kapan ve arkadafllar› hakk›nda verilen cezay› bozdu, tahliyelerine karar verdi. ‹ddia ediyorum ki, Yusuf Haznedaro¤lu, Hamit Kapan’la karfl› karfl›ya getirilse, son y›llar›n en önemli gazetecilik olay› bu olur. Marafl’ta kaç kifli öldürüldü? Resmî olarak aç›klanan ölü say›s› 115. Ancak tan›klar›n ifadeleri bunun gerçek say›n›n çok alt›nda oldu¤u yönünde. Özellikle Marafl’a Alevilerin mallar›n› talan etmek üzere inen Bertiz köylülerinin kendi ölülerini köylerine götürüp gömdükleri yönünde iddialar var. Marafl’tan nas›l bir sonuç ç›karmal›y›z? Marafl katliam›n›n bilinmesi ve unutulmamas› gereken bir direnifl yan› var. Mahallelerdeki direnifller sayesinde pek çok insan ölümden kurtuldu. Bunun alt›n› muhakkak çizmek gerek. Bu tür sald›rganl›klar karfl›s›nda insanlar kendi yaflam haklar›n› savunmad›klar› müddetçe, bu katliamlar› olaylar s›ras›nda önlemek pek mümkün de¤il. Bu direnifller bunu somut olarak göstermektedir.

Söylefli: Murat Meriç

Ecevit onlara teslim oldu. 13 ilde s›k›yönetim ilan edilmesi, bu teslimiyete tekabül eder. Enteresand›r, 1978’in bafl›ndan itibaren, yani Ecevit hükümetinin ocakta güvenoyu al›fl›ndan k›sa bir süre sonra MHP ve AP, ülkede geliflen bu toplumsal olaylar› ve çat›flmalar› önlemenin yegâne yolunun s›k›yönetim ilan›ndan geçti¤ini aç›kça ifade etmeye bafllam›fllar ve bunu talep etmifllerdir. Marafl olaylar›ndan iki ay kadar önce, MHP genel idare kurulunun yay›nlad›¤› bir bildiride büyük illerde s›k›yönetim ilan›n›n elzem oldu¤una dair ifadeler var. Bu demek ki, birileri ülkede aç›k bir faflizmin hüküm sürmesini istiyor. S›k›yönetim, aç›k faflizme giden yolda katedilen çok önemli bir kilometre tafl›. Bunu talep etmek, onlar›n bu siyasal sonuca ulaflmak istedi¤ini gösteriyor. Meclis’te s›k›yönetim ilan› kabulünün ard›ndan Türkefl ve Demirel birbirini kucakl›yor. Üstelik Marafl’ta öldürülen bebelerin kan› kurumadan! Bugün Marafl üzerine konuflmak isteyenler, açs›nlar gazeteleri, s›k›yönetim ilan›n› kimler istemifl, ilandan sonra kimler kucaklaflm›fl, ona bir baks›nlar, Marafl’ta öldürülenlerin katillerini göreceklerdir. Marafl katliam›n›n gerçek sorumlular› onlard›r, onlar›n Ülkü Ocaklar› gibi uzant›lar›d›r. Ülkücü militanlar, bu büyük provokasyonda birer alet olarak kullan›lm›flt›r. ‹deolojileri, fikirleri, örgüt yap›lar› buna müsaittir, ama onlar› Marafl’›n tek sorumlusu ilan etmek eksik ve yanl›flt›r. Devlet içindeki kontrgerillan›n rolü unutulmamal›d›r. Ancak bu durum da ülkücü militanlar› bu suçtan aklamaz. Onlar›n bu suçta önemli bir ortakl›klar› vard›r ve bugün hâlâ bu suçlar›n› itiraftan kaç›n›yorlar. Olaylarda ETKO ad› s›k s›k geçiyor. Nedir ETKO? Esir Türkleri Kurtarma Ordusu, MHP ve Ülkü Ocaklar› içinde örgütlenen insanlar›n kurdu¤u bir örgüt. Bu ad alt›nda sa¤c› bir tak›m insanlara mektup gönderiyor, “komünistlere karfl› neden mücadele etmiyorsun” diye soruyorlar;


OZAN DERTL‹ D‹VAN‹’N‹N GÖZÜYLE ALEV‹LER VE SOL

Alevilik sol de¤erlerle örtüflür Muharrem geldi, AKP geçen sene yapt›¤›ndan geri kalmad›, yine iftar flöleni verdi. AKP’nin “aç›l›m” ad›n› verdi¤i politika, Muharremi Ramazana, cemi namaza, cemevini camiye, dedeyi imama, hülâsa Alevili¤i kendisine benzetmeyi amaçl›yor. Buna direnenleri de, Alevili¤i bilmemekle ve solculukla, hatta Marksistlikle itham ediyor. Alevi kültürüyle sol aras›nda bir ba¤, hem de güçlü bir ba¤ oldu¤u aflikâr. As›l bu ba¤› reddetmek Alevili¤i bilmemek. Dertli Divani mahlasl› ozan Veli Aykut’a kulak kesiliyoruz...

38

ler biliyor. ‹nanç ve ibadet anlay›fl›m›za hiçbir siyasî ideolojiyi katmad›k. AleviBektafli inanc›n›n herhangi bir siyasetin malzemesi olarak kullan›lmas›n› ne vicdan›m›z kabul eder, ne de böyle bir fleye teflebbüs ederiz. Ama, sol de¤erlerle herhangi bir problemimiz yok. Y›llardan beri, sol çerçeve içinde kendisini ifade eden her gruptan dostluklar›m olmufltur ve bugün de devam etmektedir. Reha Çamuro¤lu isminizi de zikrederek size “Marksistlik” üzerinden sataflma ihtiyac›n› neden duydu? Dertli Divani

Foto¤raf: Batur Gökçeer

AKP’nin “Alevilerden sorumlu” milletvekili Reha Çamuro¤lu’nun size yönelik bas›na yans›yan elefltirilerinden, s›k s›k Londra’ya gitti¤inizi, her seferinde Marx’›n mezar›n› ziyaret etti¤inizi okuduk. Hiç gittiniz mi Marx’›n mezar›na? Dertli Divani: (gülüyor) Tabii. 1994 ya da 1995’te bir konser için Londra’ya gitti¤imizde, sanatç› arkadafllar›m›zla birlikte ziyaret ettik. Ondan sonra da her Londra’ya gidiflinizde ziyaret ettiniz mi? Hay›r. (gülüyor) En az iki y›lda bir ‹ngiltere’de konserimiz oluyor. Her seferinde Marx’›n mezar›na gitmenin ne anlam› var? Ayr›ca, Marx’›n mezar›n› ziyaret etmek kötü bir fley mi? Benim için bir flereftir. Bütün dünyan›n önemsedi¤i bir düflünür. ‹nsanl›¤›n düflman› m› ki? Peki, bir Alevi Marksist olabilir mi? ‹nsanlar›n siyasî düflüncesi ile inanc› farkl› fleylerdir. Kald› ki, Alevi-Bektafli inanç ve ö¤retisinin sol de¤erlerle örtüfltü¤ünü görüyoruz. Sol de¤erlerle örtüfltü¤ü noktalar neler? En baflta dünyaya bak›fl aç›s›. Hakiki paylafl›m, insanca yaflam düzeni, eflitlik, insan haklar›, demokrasi, insan sevgisi, bütün canl› ve cans›z varl›klara duyulan sevgi, sayg›... Bu hangi dünya görüflünde var? Sol de¤erler bunlar› ifade ediyor. Alevi inanc›n›n da olmazsa olmazlar› bunlar. Sol ile Alevi inanc› aras›nda ortak noktalar çok. Herkes kendi özünü yoklas›n bence. Çamuro¤lu bizim muhatab›m›z de¤il. O kendi tercihini yapm›fl, nerede oldu¤u belli. Dertli Divani’yi bilen-

1962’de Urfa’da do¤an Veli Aykut, Dertli Divani mahlas›n› 1978’de edindi. Hac› Bektafl Dergâh› yönünden bir Alevi-Bektafli dedesi olan Dertli Divani, babas› Afl›k Büryani dahil olmak üzere pek çok ozan›n deyifllerini ve kendi fliirlerini seslendirdi¤i, geleneksel Alevi müzi¤inin otantik örnekleri say›labilecek befl albüm yay›nlad›: “Divane Gönül” (1989), “Dikti¤imiz Fidanlar” (1993), “Duaz-› ‹mam” (1995), “Serçeflme” (2000), “Hasbihal” (2005)

9 Kas›m mitinginde Hac› Bektafl Dergâh›’n›n öne ç›kmas›, postniflin Veliyettin Ulusoy Efendi’nin çok net söylemlerle gündeme oturmas› birçok çevreyi rahats›z etti. Herkes kendi özünü yoklas›n. Cahiller kendini aklar, kâmiller özünü yoklar. Biz her zaman, elimiz erde, yüzümüz yerde, özümüz darda bu yola hizmet etmeye çal›fl›yoruz. 9 Kas›m’da tarihî bir durufl sergilendi, Alevi-Bektafli inanc›n› temsil eden bir makamda olan Veliyettin Efendi duruflu ve talepleri net bir flekilde dile getirdi. Hac› Bektafl Dergâh›’n›n öne ç›kmas›n› neye ba¤l›yorsunuz? Hac› Bektafl Veli, Anadolu’ya özgü olan inanc›n Serçeflmesidir, Alevi-Bektafli toplumunun gönlünün ba¤land›¤› merkezdir. Veliyettin Ulusoy, Hac› Bektafl Veli gelene¤ini devam ettiren kolun en önemli flahsiyetidir. Hac› Bektafl Veli’den sonra posta oturan 32. postniflin ve AleviBektafli toplumunun yüzde 90’›na yak›n bir bölümünü temsil eden makamdad›r. Veliyettin Ulusoy talepleri net bir flekilde ifade etti dediniz, nelerdi onlar? Diyanet teflkilât›n›n kesinlikle la¤vedilmesi. Zorunlu din dersi uygulamas›na son verilmesi. Her toplum kendi inanc›n› özgür bir flekilde ifade edebilmeli, yaflayabilmeli, ama kendi inanc›n›n gereklerini, bütün ihtiyaçlar›n› da kendisi finanse etmeli. Devlet hiçbir dine, inanca maddî katk›da bulunmamal›. Cemevleri Alevilerin ibadet yerleri olarak kabul edilmeli. Mad›mak Oteli müze olmal›. Cem Vakf›’n›n baflkan› ‹zzettin Do¤an mitinge karfl› ç›kt›, orada dile getirilen taleplere kat›lmad›¤›n› ifade etti... Geçen y›lki iftar sofras›nda ‹zzettin Do¤an’›n söylemi önemliydi: “Diyanet’in yeniden yap›land›r›lmas›n› öneriyorduk, ama anlafl›l›yor ki, Diyanet kald›r›lmal›d›r” demiflti. Buna çok sevinmifltik. Ama bugün tersini düflünmesi, 9 Kas›m mitingine kat›lanlar› küçümsemesi, Alevilikle iliflkisi olmayanlar›n kat›laca¤›n› ima etmesi hiç hofl de¤ildi... En temel ayr›m›, sizin Diyanet’in tamamen kald›r›lmas› talebinize karfl›l›k di¤er kesimin Diyanet’in yeniden yap›land›r›larak Alevili¤e de yer ve bütçe ay›rmas›n› istemesi mi oluflturuyor? Bu, ayr›m noktalar›ndan biri. As›l, Alevili¤e bak›fl aç›s›nda farkl›l›k var. Alevili¤in dinlerüstü, kültürlerüstü bir inanç oldu¤unu, insan› kutsayan, Hakk’›n Âdem’de tecelli etti¤ine inan›lan yönünü ne yaz›k ki görmüyor Cem Vakf› çizgisi. Cem Vakf›’na göre, bir Sünni ‹slâm, bir de Alevi ‹slâm var. ‹slâmiyet’in özgün bir yorumu olarak kabul ediyorlar Alevili¤i. Biz Alevili¤i ‹slâmiyet’ten tabii ki soyutlam›yoruz, ama ‹slâm öncesi birçok kültürün, dinlerin de Alevi inanc›nda izleri ve etkisi var. ‹flte bu, Alevili¤in evrenselli¤inden kaynaklan›yor. Geçen seneki iftar sofras›, AKP’nin “Alevi aç›l›m› yap›yorum” derken bir kendine benzetme, Sünnilefltirme giriflimi olarak da yorumlanabilir mi? ‹ftar flöleni Alevi kültürüne, gelene¤ine temelden ters bir fley de¤il mi? Kesinlikle öyle, asimilasyon politikas›n›n


bir baflka biçimiydi bu. Kendilerine benzetmek, tarih boyunca siyasî iktidarlar›n oynad›¤› oyunlardan biri. Bizim bu oyunlara gelmememiz lâz›m. Hak, Muhammed, Ali birli¤i noktas›nda, 12 ‹mam inanc›nda Alevi kurumlar›n›n birbirine ters düflen yanlar› yok. Ama baz›lar›n›n ç›kar sa¤lamak amac›yla bu inanc› iktidara pazarlamaya çal›flmas›, Alevili¤e zarar veriyor. Alevi kurumlar›n›n aras›ndaki ayr›flmalar›n sebebi budur. ‹ftar konusuna gelince, öyle gösteriflli ziyafet sofras› kurulmaz, iftar diye bir deyim de yok Alevilikte. Zaten muharrem orucu 12 gün,12 ‹mam ve Kerbela flehitleri aflk›na tutulan yas-› matem orucudur. Asimilasyon politikalar›n›n sonuç verdi¤ini, genç kuflaklarda gelene¤in, kültürün zay›flad›¤n› görüyor musunuz? Gitti¤imiz birçok etkinlikte, panelde gençlerin çok temel sorular›yla ne yaz›k ki karfl›lafl›yoruz. Asimilasyonun yo¤un oldu¤u Çorum gibi yerlerde, “cami de bizim, namaz da bizim, oruç da bizim” diyen Alevilerle de karfl›laflabiliyoruz. fiehirlere göçten sonra insanlar cemini, ibadetini yapamam›fl bir dönem. Özellikle ‘80 darbesinden sonra Aleviler üzerinde çok bask›lar oldu, toplum çok y›prand›. Zorunlu din dersi de ‘80 darbesinin bir dayatmas›. Daha sonra, Avrupa’dan bafllayarak bir örgütlenme oldu, 1993 Sivas katliam›ndan sonra da 盤 gibi büyüdü. “Art›k yeter” diyen bir örgütlülüktü bu ve bugünkü noktaya geldik. Alevilerin örgütlenmesi, Türkiye demokrasisi aç›s›ndan da bir kazan›md›r. Çamuro¤lu “Alevilikte camiye gidilmez diye bir kural da yok” diyor... Allah Allah, bunu hangi bilgi ve belgeye dayanarak söyleyebiliyor? Tabii bulundu¤u safa uygun hareket etmek zorunda. Böyle saçmasapan fley olur mu? Alevilerin ibadet yeri cemevidir. Yüzy›llardan beri 48 perflembe toplan›r, 12 Hizmet cemini yürütür, y›lda bir “görgü”den geçer, ömründe bir defaya mahsus da ikrar vererek “yola girer”, Alevilerin ibadeti budur. Bizim camiyle, kiliseyle, havrayla iflimiz yok. Kald› ki, bütün ibadet anlay›fllar›na sayg›m›z var, kimsenin mabedine, Tanr› anlay›fl›na, din anlay›fl›na sayg›s›z de¤iliz. Ama Alevi hem camiye gidecek, fleriat namaz›n› k›lacak, hem de cem yapacak, hiç kimse kusura bakmas›n, Alevilikte böyle bir fley yok. Talepleriniz do¤rultusunda ad›m at›laca¤›n› umut ediyor musunuz? Bir tak›m çevrelere imkâns›z gibi görünüyor ama, ben eninde sonunda Diyanet denen teflkilât›n la¤vedilece¤ine inan›yorum. Israrla bunu söylememiz gerekiyor. Diyanet’te baflka inanç gruplar›n›n da yap›land›r›lmas› ikinci bir büyük yanl›fll›k olur ki, bu asla bizim taraf›m›zdan kabul edilemez. Diyanet laik ve demokratik bir ülke yönetiminin ruhuna yak›flan bir yap› de¤il. Alt›-yedi bakanl›¤›n bütçesine denk bütçesi, yüz binin üzerinde maafll› personeli olan bir teflkilât tamamen bir Sünni devlet anlam›na geliyor. Bu ülkede Yezidiler, Süryaniler, Ermeniler, Yahudiler, ateistler var... Devletin böyle bir haks›zl›k yapma hakk› yok ki.

Efi‹TL‹K ‹Ç‹N SÜNN‹ G‹R‹fi‹M‹’N‹N ÖNCÜSÜ AYKAN ERDEM‹R

Alevi sorunu yok, Sünni sorunu var “Temel problemin –ki tek ma¤dur Aleviler de¤il– mensubu oldu¤um egemen Sünni cemaat kaynakl› oldu¤unu düflünüyorum. Ezen, zulmeden, sürekli ac› çektiren bir konumda olmak istiyor mu Sünniler? Türkiye’deki Sünni toplulu¤un buna “hay›r” diyebilece¤ini düflünüyorum. Bu nedenle, bu minvalde yazmaya, konuflmaya çal›fl›yorum. Bunun flu anda oldukça marjinal bir ses oldu¤unun da fark›nday›m.” Eflitlik ‹çin Sünni Giriflimi sözcüsü ve 23 Aral›k’ta Ankara’da aç›lan Alevi Enstitüsü’nün kurucular›ndan ODTÜ ö¤retim üyesi, sosyal antropolog Aykan Erdemir’e kulak kesiliyoruz... Kurucular›ndan oldu¤unuz Alevi Enstitüsü kimler taraf›ndan kuruldu, nas›l iflleyecek, ifllevi ne olacak? Aykan Erdemir: Alevi Enstitüsü (ALEN) özerk ve özgür bir enstitü. Maddî deste¤ini Hac› Bektafl Veli Anadolu Kültür Vakf› ve Alevi Kültür Dernekleri adl› iki kurumdan al›yor. Enstitünün genifl bir dan›flma kurulu, daha s›n›rl› bir bilim kurulu ve yönetim kurulu var. Yönetim kurulunda, dan›flma ve bilim kurulundan ikifler ve bize destek veren dernek ve vak›f ad›na bir temsilci bulunacak. Enstitünün temel gücünü ald›¤› ve kararlar›n› dayand›rd›¤› merci bilim kurulu olacak. AL-EN, mevcut Alevi örgütlerinden farkl› olarak temsiliyet iddias›nda bir kurum de¤il. Dolay›s›yla, mevcut 300 örgüte eklenmifl bir 301. örgüt de¤il. Kendine atfetti¤i birincil görev, Alevilerin ve Alevili¤in ihtiyaç duyaca¤› bilgiyi sa¤lama, arflivleme, bunlar› gerekli kanallardan kitleye iletme; Alevilerin kendilerini yeniden üretmelerinde, ayr›mc›l›kla mücadele etmelerinde yard›mc› olmay› amaçlayan bir giriflim. Eflitlik için Sünni Giriflimi’ne de öncülük yapt›n›z. Onun amac› ne? Uzun zamand›r sürdürdü¤üm Alevilik çal›flmalar›m neticesinde bu noktaya geldim. Benimle genellikle “Alevilik sorunu”yla ilgili irtibata geçiliyor ve ben de sorular› o çerçevede yan›tlamay› reddediyorum. Örne¤in, “Almanya tarihini, Üçüncü Reich dönemini incelerken ‘Yahudi sorunu’ hakk›nda konuflmay› reddederim” diyorum, çünkü ben bir “Nazi sorunu” oldu¤unu düflünürüm. Toplama kamp›nda yak›lm›fl insanlara “niye bir Yahudi sorunu var?” diye sorulamaz elbette. Türkiye’de de ezilen, ayr›mc›l›¤a u¤rayan, nefret söylemlerine maruz kalan bir Alevilik ve Aleviler varsa, “Alevilik sorunu” demeyi reddediyorum. Türkiye’deki temel problemin –ki tek ma¤dur Aleviler de de¤il– kendimin de mensubu oldu¤um egemen Sünni cemaat kaynakl› oldu¤unu düflünüyorum. Türkiye’deki kurumsallaflma ve bu kurumsallaflmadan güç alarak toplumda oluflmufl enformel yap›lanma Sünnileri aslî bir konuma getiriyor, di¤er herkesi talîli¤e, marjinalli¤e itiyor, sistemin bütün nimetlerini Sünnilere sunuyor. Bu nimetler çok önemli bir bedeli de beraberinde getiriyor. Sünniler özgürlüklerini, iradelerini ve inançlar›n› tayin etme haklar›n› kaybederek bu nimetlere ulaflmaktalar. Evet, Sünniler zorunlu din derslerini, müftülerini, imamlar›n›, vaizlerini,

Aykan Erdemir

Çeflitli aç›lardan bir “Sünnilik sorunu” var ve bunun için biz Sünniler olarak ad›m atal›m. Epeydir dile getirdi¤im bir özür talebim var. Yine uzun zamand›r, bir tazminat talebim de var. Türkiye Sünnileri gasp ettikleri hakk›, gasp ettikleri cemaatlere ödeyebilirler.

imam hatip liselerini, ilâhiyat fakültelerini, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n› ve nicelerini bedavaya al›yorlar, ama bunun karfl›l›¤›nda da inançlar›n› veriyorlar; merkezden fakslanan hutbelerle, Millî E¤itim taraf›ndan belirlenen müfredatlarla, YÖK’e tâbi fakültelerle inançlar›n› sürdürmekteler. Bizzat Sünnilerin özgürleflebilmesi için ve kendi ahlâklar›n›, inançlar›n› kurtarabilmeleri için bu imtiyazl› durumun sürmemesi gerekiyor. Çünkü bu, Sünni anlay›fl içinde harama dayanan, yani baflkalar›n›n kul hakk› üzerinden edinilen hizmetlere ve servete dayanan bir yap›lanma. Dolay›s›yla, Sünniler için bu bir ahlâk meselesi, bir inanç, bir haram-helal meselesi. Üçüncüsü, yine Sünniler için bu elbette bir siyasî mesele de. Baflkalar›n› ezen, baflkalar›na zulmeden, sürekli ac› çektiren bir konumda olmak istiyor mu Sünniler? Türkiye’deki Sünni toplulu¤un bunu sesli düflünürse, “hay›r” diyebilece¤ini düflünüyorum. Bu nedenle, bu minvalde yazmaya, konuflmaya çal›fl›yorum. Bunun flu anda oldukça marjinal bir ses oldu¤unun da fark›nday›m. S›n›fland›rmalar›m›z böyle de¤il, bu flekilde düflünmeye al›flmam›fl›z. Çeflitli aç›lardan bir “Sünnilik sorunu” var ve bunun için biz Sünniler olarak ad›m atal›m. Epeydir dile getirdi¤im bir özür talebim var. Yine uzun zamand›r, bir tazminat talebim de var. Benim inançsal aç›dan yaklafl›m›m flu: Kul hakk› nas›l giderilebilir? Bu, Sünni teolojisinde, Allah’›n affedebilece¤i bir mesele de¤ildir. Dolay›s›yla, Türkiye Sünnileri, gaspettikleri hakk› gasp ettikleri cemaatlere ödeyebilirler. Cumhuriyetin bafl›ndan bugüne kadar imam hatip okullar›na, din derslerine, camilere, diyanete, ilâhiyat fakültelerine harcanan mebla¤ bellidir. Türkiye’deki demografik da¤›l›m

39


da yaklafl›k olarak bellidir. Ne kadarl›k kayna¤›n gayr›-Sünnilerden gasp edildi¤i belirlenebilir ve bu kaynak cumhuriyet boyunca di¤er topluluklar›n maruz kald›¤› haks›zl›klar› gidermek için kendilerine aktar›labilir. Bunun ötesinde, elbette çeflitli pozitif ayr›mc›l›k uygulamalar› gereklidir, mesele yaln›zca “85 y›ld›r hakk›n›z› gasp ediyorduk, buyrun flimdi ödeyelim” meselesi de¤il elbette. Marafl’tan Çorum’a, Sivas’a, hesaba gelmesi imkâns›z bedeller de var... Kesinlikle. Ben sosyal demokrat›m, hayat› alg›lama biçimim liberalizm üzerinden de¤il, fakat, bu meselede çok küçük ad›mlar atmaya çal›fl›yorum ve baz› önerilerim, örne¤in ‹nanç ‹flleri Üst Kurulu kurulmas›, din alan›nda bir piyasa modeli oluflturulmas› çok liberal, benim anlay›fl›ma göre geri öneriler, ama Türkiye’nin mevcut yap›lanmas›nda önce bir liberal alan›n tesis edilmesi önemli. Sözünü etti¤iniz olaylar elbet bunun ötesinde meseleler. Mesela Güney Afrika, Latin Amerika örneklerinden bildi¤imiz Gerçek ve Bar›flma Komiteleri (Truth and Reconciliation Commission) gibi oluflumlar olmadan Marafl’la, Sivas’la, Çorum’la yüzleflmemiz mümkün de¤il. Büyük siyasî yüzleflmeleri, hesaplaflmalar›, adalet ve hak aray›fllar›n› gerekli k›lan yaklafl›mlar gerekli. Türkiye’de en temel haklar ve özgürlükler meselelerini, teknokratik düzeyde halledilebilecek meseleleri dahi halledememifliz. Benim u¤rafl›m, aç›kças›, o teknik çözümlere ulaflmada Sünni iradeyi harekete geçirmek için ahlâk, inanç ve ilkeler düzeyinde vicdanlara seslenme. Bunun iki ya da üç ad›m sonras›nda, yavafl yavafl bahsetti¤iniz hassas ve ac›l› meselelere gelece¤iz. Nas›l tazmin edersiniz tecavüzleri, parçalanm›fl, iflkence edilmifl insan bedenlerini, f›r›nda yak›lan bebekleri?.. Ama, oradan bafllamay› tercih etmedim. Bu korkunç k›y›mlar›n d›fl›nda, ça¤lar, kuflaklar boyunca Aleviler afla¤›lanmaya, önyarg›lara, d›fllanmaya maruz kal›yor. Sünnilerin Alevileri alg›lay›fl›ndaki bu önyarg›lar›n, negatif duygular›n kayna¤›nda ne yat›yor? Günümüzde siyaseten uygun görülmedi¤i için o hakaretler alenen pek dile getirilmese de, saha çal›flmalar›mda da gördü¤üm, Sünniler aras›nda bu inançlar›n, nefret söylemlerinin ve önyarg›lar›n çok ama çok güçlü bir flekilde mevcut oldu¤u ve bunlar›n her an tetiklenebilece¤i, yeniden yüksek sesle dile getirilmeye bafllanabilece¤i ve bu kozmolojiye, Sünni muhafazakâr kozmolojiye dayanarak her türlü k›y›m›n yap›labilece¤i yönünde. Bunun kökenini Osmanl›-Safevi mücadelesine götürmek flart; Osmanl›’n›n, Sünni yap›lanma ve onun ayg›tlar›yla toplumu dönüfltürme projesine götürmek gerekli. Tabii bunun üzerine hep yeni meseleler ekleniyor. Bu noktada, ilk ad›m olarak “hassasiyet e¤itimi”ne baflvurabiliriz. Devletin –sivil toplum aya¤›yla yapmay› arzuluyoruz ama– aslî görevlerinden biri, öncelikle memurlar›na bir hassasiyet e¤itimi vermek olmal›. Hassasiyet e¤itiminden kast›n›z ne?

40

Alevilere “haklar›n›z› verece¤iz ama, önce lütfen tek bir Alevilik olsun” deniyor. Dünyan›n hiçbir yerinde öne sürülemeyecek bir önflart bu. Çok kurnaz, ama ahlâks›z bir strateji.

Önyarg›lar›yla yüzleflmemifl, nefret söylemlerinden ar›nmam›fl, ayr›mc› içgüdüleri törpülenmemifl memurlarla devlet yurttafllar›n› (Aleviler özelinde de¤il, Ermeni yurttafllar›n›, eflcinsel veya Kürt yurttafllar›n› da) kucaklayamaz. Bürokrasi bu flekilde oldu¤u sürece, Süleyman Demirel’in “Alevileri kucakl›yoruz, onlar da birinci s›n›f vatandafllar” söyleminin asl›nda bir önemi yok. O lütufkâr ve bahfleden “kucakl›yoruz” söyleminin kendisi ötekilefltiren ve çok hiyerarflik bir söylem de¤il mi? Tabii. Tam o s›rada, ben sahada araflt›rma yap›yordum. Konufltu¤um bütün Aleviler bu yaklafl›m› reddettiler ve “biz birinci s›n›f vatandafl olmay› istemiyoruz, çünkü birinci s›n›f vatandafl›n oldu¤u bir ülkede, ikinci s›n›f vatandafllar da vard›r, biz herkesin eflit oldu¤u bir ülke istiyoruz” dediler. Ben bunlara ahlâks›z teklif diyorum, çok say›da ahlâks›z teklif yap›ld› Alevilere ve her seferinde, büyük imkâns›zl›klara, güçsüz ve muhtaç konumlar›na ra¤men, bence zor olan› seçtiler ve ahlâken, siyaseten do¤ru olan› yapt›lar. Hassasiyet e¤itimi meselesinde devletin, bir yandan memurlar›n› e¤itirken, bir yandan da yurttafllar›n› Osmanl› ve cumhuriyet dönemlerinde üretilmifl nefret söylemlerinden ar›nd›rmas› gerek. Cumhuriyet ne yaz›k ki nefret söylemlerini gideremedi, özellikle so¤uk savafl ortam›nda nefret söylemleri yeni anlat›larla beslendi. Bugün cumhuriyetin aslî görevlerinden biri, devletin elindeki e¤itim, radyo, televizyon (TRT bugün evanjelik kanal, Türkiye’nin bir no’lu misyoner yap›lanmas›) gibi bütün kanallar› kullanarak yurttafllar› nefret söylemlerinden ar›nd›racak bir hassasiyet e¤itimini sa¤lamak olmal›d›r. Yoksa, birlikte yaflaman›n, yurttafllar toplulu¤u olman›n, anayasal vatandafll›¤›n mümkün oldu¤una inanm›yorum. Bu derece derin önyarg›lar ve nefretle, her an patlayabilecek bir kozmolojiyle yaflanmas› mümkün de¤il. Sünnilerin gözünde “Alevi” neyi temsil ediyor? Bu nefreti bu kadar kal›c› biçimde ayakta tutan ne? Bu, Alevili¤e ve Sünnili¤e özgü bir mesele de de¤il. Örne¤in, Nizamülmülk’ün “Siyasetnâme”sinde Mazdekilere, Balkanlar’da Bogomillere, Katolik engizisyonun zulmüne u¤ram›fl Katharlar gibi baflka topluluklara karfl› da benzer söylemleri görüyoruz. Mazdek’in eflitlikçi, mülkü paylaflma yönündeki ö¤retisi ve ayaklanmas› da ayn› Osmanl›’n›n Alevileri bast›rd›¤› söylemlerle bast›r›l›yor. Türkiye’de so¤uk savafl s›ras›nda fluna inan›l›rd›: Moskova’da bir komünist evine geldi¤inde portmantoda flapka varsa, içeri girmez, çünkü bir yoldafl› kar›s›yla birliktedir o s›rada. Cinsellik üzerinden bir ötekilefltirme yap›ld› komünistlere. Ayn› söylemi “Siyasetnâme”de görüyoruz: “Mazdek’in takipçileri eve geldiklerinde bir külâh görürlerse, girmezler, çünkü ayn› inanc›n yolcusu bir baflka kardefli o anda kar›s›yla birlikte oluyordur.” 1970 Türkiye’siyle ilk milenyumun ‹ran topraklar› ayn› asl›nda. “fieyh Bedreddin Destan›”nda Nâz›m Hikmet’in

“yârin yana¤›ndan gayr›” diye belirtmek zorunda kalmas› bofluna de¤il, çünkü eflitlikçi, paylafl›mc›, kolektivist ö¤retiler ve hareketler iktidar taraf›ndan hep cinsellik üzerinden ötekilefltirilmifl. Sünniler için Alevilerin ötekilefltirilmesi, yani dinsel olarak sapk›nlaflt›r›lmas›, temelde cinsel olarak ötekilefltirilmesinden, yani cinsel sap›kl›k üzerinden geçiyor. Dinsel sapk›nl›k, cinsel sap›kl›kla ilintili olarak kuruluyor. Sünni muhafazakâr kozmolojinin Alevili¤e iliflkin üç-dört temel ö¤esi var, bunlardan biri gusül aptesti al›nmamas›. Sünni ö¤retisinde bu, “Alevilerin hamamda k›rk tu¤lay› eritecek kadar s›cak ve uzun bir y›kanmadan sonra dahi ç›kmayan kirlilikleri” olarak aktar›l›r. Bu ritüel bir kirlilik ve cinsellikle ba¤lant›l›. ‹kincisi, Sünnilerin “ana, bac› tan›mama” diye adland›rd›¤› ensest; bu da cinsel sap›kl›¤a götürülüyor. Üçüncüsü, cemle ilgili bir temel mesele: Yine cinselli¤e göndermeli “mum söndü” safsatas›. Daha baflka inan›fllar da var ve bunlar› üst üste koydu¤umuzda, Sünninin ötekisi haline geliyor Alevi. Bir Sünni ö¤retisi aktaray›m: Bir Alevinin Müslüman olmas› için önce Yahudi, sonra H›ristiyan olmas› gerek, ancak ondan sonra Müslüman olabilir. Dikkat ederseniz, bir kötülükler s›n›fland›rmas› yap›l›yor, Alevilik afla¤›n›n da afla¤›s› olarak karfl›m›za ç›k›yor. Bir kademe üstü Yahudilik, H›ristiyanl›k ondan bir kademe yüksek –bu ayn› zamanda anti-semitik bir anlat›. Alevilik en altta, ihtidas› mümkün olmayan bir yerde. Bu tarz anlat›lar, öyküler, semboller önyarg›y› yeniden üretiyor, topluluklar aras›nda s›n›rlar› keskinlefltiriyor ve siyasî eyleme dönüflüyor. O nedenle, hassasiyet e¤itimi ile devletin ve sivil toplumun bu dili ve anlat›lar› de¤ifltirmek için mücadele etmesi gerekiyor. Yeni anlat›lar, eflitli¤in, birlikteli¤in, haklar›n, özgürlüklerin anlat›lar›n› üretmek zorunday›z, çünkü ayr›mc› anlat›lar, nefret anlat›lar› çok güçlü. Bu ayr›mc›, nefret dilini en baflta e¤itim sistemiyle ve bütün kurumlar›yla üreten devlet de¤il mi? Siyasal partilerin vaziyetine bak›l›r ve onlar›n tabanlar›ndan gelen böyle bir toplumsal talebin de olmad›¤› düflünülürse, kim kime, nas›l bu hassasiyet e¤itimini verecek, devlet bunu neden, nas›l yapacak? Türkiye’de solda son ony›llarda çok güçlü bir flekilde “sivil” dedi¤imiz alana savrulma yafland›. Devlet ve bütün ayg›tlar›na karfl› duyulan anlafl›l›r kuflku, nefret, endifle, romantik bir sivil alan “tak›nt›s›na” yol açt›. Halbuki devlet ayg›tlar›n›n ve kaynaklar›n›n çok önemli oldu¤unu düflünüyorum. Elbette orada müthifl bir tahakküm potansiyeli var, ama bunlar özgürleflmenin, yegâne de¤il, ama çok önemli, olmazsa olmaz arac›d›r. Devlet ayg›tlar›n› egemen Sünnili¤in, muhafazakârl›¤›n elinde b›rakarak, sivil toplum mevzilerinden müthifl bir mücadele vererek baflar›ya ulaflamay›z. ‹çinde muhafazakârl›k potansiyeli bar›nd›ran bu ayg›tlar bugün muhafazakâr amaçla kullan›l›yorsa, en az›ndan kaynak baz›nda, çok farkl› flekillerde de kullan›labilir. Me-


sela, flöyle bir projede memnuniyetle yer al›r›m: Kaynak ve altyap› imkânlar› devletten sa¤lans›n, ama kendi oluflturdu¤umuz bir sivil toplum inisiyatifi üzerinden, örne¤in Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’ndan bafllayarak hassasiyet e¤itimi verelim. Diyanet ‹flleri iyi bir örnek de¤il gerçi, çünkü kurtar›lma flans› yok. Ama hassasiyet e¤itimine örne¤in Millî E¤itim Bakanl›¤›’ndan bafllayabiliriz. Sorunun nedeni olmasa da, Diyanet ‹flleri bir dü¤üm noktas› haline geliyor. Laikli¤i temel sorun olarak gördü¤ünü söyleyen CHP de, çeflitli kayg› ve endiflelerle Cem Vakf› çizgisindeki Aleviler de, mevcut laiklikten flikâyetçi olan AKP de Diyanet’in kald›r›lmas›na karfl›. Bu farkl› kesimlerin Diyanet’e bak›fl›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Diyanet’in varl›¤›n›n güvencesi korku. Laik Sünni kesimin, bir k›s›m Alevinin ve bir k›s›m Sünni muhafazakâr›n farkl› korkularla üzerinde anlaflt›klar› çözüm: “Diyanet kalkmas›n.” Diyanet’e muhtaçlar, “Diyanet olmazsa felaket olur” endiflesi var. Kimisi “Diyanet olmazsa, Hizbullah olur, El Kaide olur” diyor. Alevilerden de bunu söyleyen var. Sünni muhafazakârlar içinde “Hizbullah gelir” diye korkan da var, “hizmet do¤ru düzgün verilsin” diyen de var. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, yüz bin kiflilik bir ordu olarak, kendi kendini yeniden üretme ç›kar› olan bir bürokrasi olarak, bu korkular› müthifl bir flekilde yönlendiriyor ve kendini yeniden üretiyor, bütçesini de, yap›lanmas›n› da daha da büyütüyor. Bu noktada, ‹nanç ‹flleri Üst Kurulu yap›lanmas› önermifltim. Kesinlikle hizmet üretimine kar›flmayan, bütçesi, donan›m› ve personeli yaln›zca ve yaln›zca inanç örgütsel alan›n› denetlemek olan, bütün inanç gruplar›n›n temsil edildi¤i bir üst kurul. Burada, inançlar inanç olduklar›na, cemaatler cemaat olduklar›na kendileri karar verir. Bu, Türkiye Sünnilerinin kabul edemedi¤i bir nokta. Türkiye Cumhuriyeti hâlâ Bahaili¤in bir inanç oldu¤unu kabullenebilmifl de¤il, mahkemelerin görevlendirdi¤i bilirkifliler ›srarla bunu kabul etmiyor. Ac› verici bir durum da din sosyolojisi, din antropolojisi, dinler tarihi çal›flan kifliler dururken, bilirkiflilerin Sünni teolojisi ö¤reten ilâhiyat fakültelerinden görevlendirilmesi. Türkiye’de, ne dindir, ne de¤ildir, hangisi mezheptir, hangisi tarikatt›r, kiminki kültürdür, hangisi ibadethanedir, bunlar› ilâhiyat fakülteleri ve Diyanet bahflediyor. Yap›lmas› gereken flu: Bahailerden Yezidilere, hatta istiyorlarsa satanistlere, ateistlere, agnostiklere, kendini inanç olarak adland›ran tüm cemaatler temsilcilerini bu üst kurula verirler ve devletin müdahale alan›, kamu sa¤l›¤›, kamu güvenli¤i ve malî denetimle s›n›rl› olur. AKP’nin Sünnili¤i Diyanet’inkiyle örtüflüyor mu? AKP de bu Sünnilik anlay›fl›n›n ve kurumlar›n›n ürünü de¤il mi? Burada bir diyalektik iliflki var. ‹slâm ve muhafazakâr siyaset aras›ndaki iliflkiyi tart›fl›rken benim vurgulad›¤›m noktalardan biri de flu: “‹slâm” diye konuflamazs›n›z, teolojik çerçevenin içinde belki

bu ifadeyi kullan›rs›n›z ama, antropolojik olarak “‹slâmlar” demek zorunday›z, Sünnilikten bahsederken de Sünnilikler demek zorunday›z. Türkiye’de Sünniliklerin Aleviliklerden daha da heterojen ve çoklu bir yap›da oldu¤unu vurgulamam›z gerekiyor. Hep flu söylenir: “Ne kadar çok Alevilik var, keflke bir araya gelseler de bir tan›mda anlaflsalar...” Hatta sorunun çözümünün önündeki engellerden biri de bu heterojenlikmifl gibi sunulur hep... Evet, müthifl bir hegemonik yaklafl›m. Alevilere “haklar›n›z› verece¤iz ama, önce lütfen tek bir Alevilik olsun” deniyor. Dünyan›n hiçbir yerinde öne sürülemeyecek bir önflart bu. Çok kurnaz, ama ahlâks›z bir strateji. Sünnilikler de ayn› flekilde karmafl›k ve o nedenle DiyanetAKP iliflkisinde bir analiz yapmay› zorlaflt›r›yor. Ama Diyanet’in üretti¤i, güçlendirdi¤i Sünniliklerle, ilk aflamada AKP’yi oluflturan ve daha sonra AKP’nin oluflturmakta oldu¤u Sünnilikler aras›ndaki rezonans çok fazla; birbirinden faydalanan, birbirini kullanan bir yaklafl›m var. Cumhuriyet döneminde, devletin kurumsallaflmas› sürecinde, bütün aktörlerin ucundan tuttu¤u, birer tu¤la koydu¤u bir yap› olarak ortaya ç›kan Diyanet AKP’ye itici gelmeyebiliyor. Sünnilerin Aleviler üzerine uygulad›¤›

kurnazca ve ahlâks›z strateji baflar›l› oluyor: Aleviler “Alevilik nedir, tek midir, din midir, ‹slâm içi midir, d›fl› m›d›r”, tart›fl›r dururlar. AKP ve Diyanet’in Sünni muhafazakârl›klar› bu çerçevede, bu kavramlarla tart›flmazlar. Bu, zihinlerle ilgili de¤il, iktidarla ilgili bir konu. 9 Kas›m mitingini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Alevi örgütleri benim temel çal›flma alan›m. Çok heterojen ve anlafl›l›r sebeplerle çok bölünmüfl bir yap›. Sürekli patinaj yapan bir araba konumunda Alevi örgütlenmesi. Barda¤›n dolu yan›na bakarsak, bunca ezilmiflli¤e, ötekilenmiflli¤e, ittirilmiflli¤e ve kaynaks›zl›¤a ra¤men, Alevi örgütlerinin geldi¤i nokta çok büyük bir baflar›, çünkü varlar, yok olmad›-

Kültür Bakan› Mad›mak’›n karfl›s›ndaki binay› kamulaflt›rs›n, binlerce insan›n ayn› anda o kebapç›y› seyredebilece¤i bir imkân tan›ns›n. Kimler orada afiyetle kebab›n› yiyor, mutlu mutlu hayat›n› sürdürüyor, izleyelim. Bu çok ibretlik bir fley. Mad›mak’a müflteri gitti¤i sürece, oras› müze olmamal›, kebapç› kalmal›.

Dünya Ehl-i Beyt Vakf›’n›n ilk defa geçen sene Muharrem ay› vesilesiyle düzenledi¤i iftar yeme¤i bu sene de tepki çekti. Foto¤raf geçen seneden: Reha Çamuro¤lu, Hüseyin Çelik, Abdülkadir Aksu ve Fener Rum Patri¤i Bartholomeos, vakf›n ileri gelenleriyle

lar, örgütlendiler. Bir yandan da, çok önemli bölünmüfllükler var. Örgüt temsilcilerine de söylüyorum: “Enerjinizin, kayna¤›n›z›n büyük bir k›sm›n› birbirinizi törpülemekle, birbirinizle mücadele etmekle geçirmektesiniz; haklar ve özgürlükler söylemi, eflitlik söylemi üzerinde durman›z gerekirken, ço¤u zaman önünüzde kurulan tuzaklarla yan yollara sapt›n›z, ‘Alevilik ‹slâm’›n içinde mi, d›fl›nda m›, din mi, inanç m›, tarikat m›’ gibi, Sünni gündemin empoze etti¤i konular› tart›flt›n›z.” Ben o günkü gösteriyi çok da özel bir gösteri olarak düflünmüyorum. Ama, organize edenlerin tahmininden de yüksek bir kat›l›m geldi. Daha birlefltirici, temel haklar ve özgürlükler söylemi kullan›ld›¤› sürece, Alevilerin sesinin o mitingde oldu¤u gibi daha gür ç›kaca¤›n›, örgütlerin kitle nezdinde daha da prestij kazanaca¤›n› düflünüyorum. Alevi tabanla Alevi örgütler aras›nda s›k› iliflkiler olsa da, iletiflimsizlik sorunlar› mevcut. Bunu aflman›n yolu temel taleplerde, asgarî müfltereklerde buluflmak. ‹kincisi, Sünni gündemin dayatt›¤› konular› Alevi örgütleri ne kadar es geçebilirse, o kadar Türkiye’yi dönüfltürecek ve kendi iç iliflkilerini güçlendirecek faaliyetler içinde olacaklard›r diye düflünüyorum. Aleviler aras›nda en büyük ayr›flma Di-

yanet konusunda: Genifl bir kesim la¤vedilmesini savunurken, baflta Cem Vakf› olmak üzere bir kesim de Alevili¤in de temsil edildi¤i bir flekilde yeniden yap›land›r›lmas›ndan yana... Ben özellikle bu aç›dan hiç konuflmuyorum. Almanya örne¤ine geri döneyim, ben diyorum ki, “f›r›nda yakanlarla u¤raflal›m”. Yak›lanlardan kimisi bir Siyonist devlet istiyordu, kimisi çift toplumlu bir devlet istiyordu, kimisi bir devlet istemiyordu... Sonsuza kadar binlerce farkl› Yahudili¤in farkl› taleplerini konuflabiliriz. Ama ben, “hay›r, Nazilerin savafl suçlar›n›, ma¤durlar›n haklar›n›, özgürlükleri, eflitli¤i konuflal›m” diyorum. Türkiye’de en be¤enmedi¤iniz Alevi örgütü de Alevi oldu¤u için din dersinde

41


dayak yiyen bir ö¤rencinin hakk› konusunda hemfikirdir, hakaret eden bir imam konusunda hemfikirdir, kendi ceplerinden ç›kan parayla imamlara maafl verilmesi konusunda iyi kötü hemfikirdir... Yani asgarî müflterekleri bulabiliriz, Ehli Beyt Vakf›’yla Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i aras›nda bile ortak noktalar bulunabilece¤ine inan›yorum. TRT’nin bugünkü misyoner halinden, tahmin ediyorum ki, Cem Vakf› ve Ehli Beyt Vakf› da dahil hiçbir Alevi örgütü memnun de¤ildir. Dolay›s›yla, Alevi örgütleri öncelikle bu noktalar› vurgulayabilir. Di¤er mesele, son örnekte de gördük, ortam uygun olursa, Aleviler birbirlerine yaklaflmakta. Örne¤in, “Diyanet ‹flleri kalks›n” diyen örgütler, an geliyor, Cem Vakf› ile ortak bir mücadele yürütme noktas›na gelindi¤inde, söylemini flöyle yumuflatabiliyor: “Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› sönümlensin.” Bunu taviz verme, teslim olma olarak görmemek gerek, bence bunlar olumlu, ince manevralar, kitleyi ve örgütleri birbirine yaklaflt›ran yaklafl›mlar. Topun biraz da Sünnilere at›lmas› gerek. Art›k Sünnilerin “Alevilerin ortak talepleri bunlar, peki temel sorun biz isek, bunlar› nas›l giderebiliriz?” diye düflünmeleri gerek. Sürekli Alevilerin düflünmek ve çözüm üretmek zorunda kalmas›n› kabullenemiyorum. Eflitlik ‹çin Sünni Giriflimi de bununla ilgili. Holocaust’la ilgili Yahudilerin ya da apartheid’la ilgili siyahlar›n düflünmek zorunda b›rak›lmamas› gerek. B›rakal›m beyazlar düflünsün bu lekeyi nas›l temizleyeceklerini. Benim tarz›mda söylemlerin ve anlat›lar›n egemen olmas›, Türkiye’de topyekûn bir iktidar dönüflümünü gerektiriyor. O yüzden de biraz anlafl›lmaz, absürd ve k›y›da kal›yorum. En az›ndan, “farkl› söylemler ve farkl› çerçeveler de var”› hat›rlatmak istiyorum, mahallenin delisi gibi. Kürt meselesinden Ermeni meselesine Türkiye’nin hemen her meselesinde, hep sorunun ma¤durundan çözüm ve ödün bekleniyor... Bir yaz›m›n bafll›¤› “Sünnilik ‹slâm’›n içinde mi?”. Bu anlams›z soruyu dile getirebiliyor olman›n çok önemli oldu¤unu düflünüyorum. Bu sorunun sorulam›yor olmas›, fakat “Alevilik ‹slâm’›n içinde mi?” sorusunun rahatl›kla sorulabiliyor olmas› dehflet bir fley. Elbette ki her iki sorunun da sorulmamas›, sorulamamas› gerekti¤ini düflünüyorum. Ama bu tarz müdahalelerle, bir kifli, üç kifli, befl kifli, birbirimizi düflündüre düflündüre bir yere varabilece¤imizi umuyorum. Bir yaz›n›z›n bafll›¤› da “Sünnilik bildirgesi gereksinimi”... Hep Alevilik bildirgelerini, ayd›nlar dilekçelerini konufltuk ama, Sünniler de böyle bir bildirge ve taleplerle meydana ç›ksa... Sünnilerle konuflmay› önemsiyorum, pek çok Sünniyi sözlerimle mutsuz etti¤imi biliyorum. Kendi kendimize aynada tokat atmaya çal›fl›yorum. Baz› yaz›lar›ma flöyle tepkiler geliyor: “Siz Aleviler hep böyle yapars›n›z, Sünni gibi gö-

42

Türkiye’de liberalizm bir “Faust” hikâyesi oldu. Ruhunu fleytana satt› ve Sünni muhafazakâr arac›lar›n “gelin, biz sizi halkla bar›flt›r›r›z, sizi muktedir yapar›z, kitlelere ulaflt›r›r›z” teklifini kabul etti. Dolay›s›yla, Sünni muhafazakârlar› ürkütecek, k›zd›racak, üzecek meselelere girmeyip genel olarak kolay hedeflere, “aferin” alacaklar› hedeflere yöneldi.

zükürsünüz, riyakârs›n›zd›r.” Benimki gibi bir pozisyonun Sünni pozisyon olamayaca¤›, mutlaka Alevi oldu¤um, Alevi de¤ilsem de “z›nd›k” oldu¤um anlay›fl› yayg›n. Bu da Sünni muhafazakâr önyarg›lar›n derinli¤inin bir baflka kan›t›... Sert bulunabilecek yaz›lar›n›zdan biri de “Mad›mak kebapç› kals›n” yaz›n›zd›. Sizi bu öneriye getiren ne oldu? Önceleri müze giriflimini desteklemifl bir insan›m. Fakat, bu konudaki görüflümü de¤ifltirdim. Türkiye’nin ve Türkiye Sünnili¤inin Mad›mak konusundaki inan›lmaz duyars›z, hatta cephe alm›fl, afiyetle kebap yiyen pozisyonu içler ac›s›. Bu öyle bir toplumsal cinnet hali ki, devletin oray› kamulaflt›rmas›, çiçekçiye, bir Kültür Bakanl›¤› yaz›hanesine çevirme giriflimi asl›nda bu skandal› örtmeye yönelik bir giriflim. Asla ve asla toplumsal bar›fl› sa¤layacak, ac›lar› dindirecek, ma¤durlara hak ettikleri sayg›y› gösterecek bir giriflim de¤il. Bu, olsa olsa bir utanç örtme yaklafl›m› olur. Ahlâkî, inançsal, politik, bilimsel sebeplerle bu iflin bu flekilde olmamas› gerekti¤ini düflünüyorum. Orada bir fley olacaksa, buna Aleviler baflta olmak üzere ma¤durlar ve ma¤durlar›n “biz birlikte karar verece¤iz” dedi¤i kifliler birlikte karar verir. E¤er bugün Auschwitz döner kebap yap›l›p sat›lan, neo-Nazilerin gelip afiyetle döner yedi¤i bir yer olsayd›, Alman hükümetine de ayn›s›n› söylerdim: “Ne olur buray› böyle muhafaza edin, insanlar gelip Auschwitz kebapç›s›ndaki insanl›k ay›b›n› seyretsin.” Sivas’ta da böyle seyredilecek, ö¤renilecek bir durum oldu¤unu düflünüyorum. Çok samimiyim, Kültür Bakan› Mad›mak’›n karfl›s›ndaki binay› kamulaflt›rs›n, binlerce insan›n ayn› anda camdan o kebapç›y› seyredebilece¤i bir imkân tan›ns›n. Kimler orada afiyetle kebab›n› yiyor, mutlu mutlu hayat›n› sürdürüyor, izleyelim. Bu çok ibretlik bir fley, ülkemizi, insanlar›m›z› tan›mam›za yol açar. Mad›mak’a müflteri gitti¤i sürece, oras› müze olmamal›, kebapç› kalmal›. Demokratikleflme konusuna angaje, medyalarda çok görünür olan liberal entelektüellerin Alevilerin hak ve özgürlükleri konusuna genel olarak sahip ç›kmamalar›n› nas›l yorumluyorsunuz? Türkiye’de liberalizm bir “Faust” hikâyesi oldu. Kendi takipçilerini, tafl›y›c›lar›n›, iktidar›n› yaratamayan Türkiye liberalizmi –gerek merkez sa¤da, gerek merkez solda– ruhunu fleytana satt› ve Sünni muhafazakâr arac›lar›n “gelin, biz sizi halkla bar›flt›r›r›z, sizi muktedir yapar›z, sizi televizyonlara ç›kar›r›z, kitlelere ulaflt›r›r›z” teklifini kabul etti. Dolay›s›yla bu çerçevede, muhafazakâr oldular demiyorum ama, liberalizmlerini yeniden üretirken kendi ö¤retilerinin bir k›sm›n› ask›ya ald›lar ve Sünni muhafazakârlar› ürkütecek, k›zd›racak, üzecek meselelere girmeyip kolay hedeflere, “aferin” alacaklar› hedeflere yöneldiler. Türkiye liberalizmini harcamak istemi-

yorum ama, genel olarak ›fl›k k›r›ld›. Sünni muhafazakârl›k, o kadar büyük bir kitle deste¤i ve bask›s›yla, o kadar güçlü bir m›knat›s olarak geldi ki, ›fl›k m›knat›sa do¤ru e¤rildi, e¤rildi, e¤rildi... AKP’nin kendisine atfetmedi¤i bir demokratl›¤›n AKP’ye atfedilmesini nas›l yorumluyorsunuz? AKP’nin parti program›nda, tüzü¤ünde, baflkan›n›n, yöneticilerinin, kadrolar›n›n, taban›n›n prati¤inde, söyleminde dahi olmayan bir demokratl›¤›n onlara atfedildi¤ini görüyoruz. Bunu nas›l aç›kl›yorsunuz? Bu çok karmafl›k bir süreç ve sebepleri çok farkl› de¤iflkenlere ba¤l›. Biri, Türkiye liberalizminin makûs tarihi ve “Faust” hikâyesine dönüflmesi. ‹kincisi, uluslararas› konjonktür. ‹kincinin bir alt maddesi, AB ile bütünleflme sürecinde Türkiye’nin pozisyonu. Üçüncüsü, Türkiye’deki muhalefetin evlere flenlik hali... Bütün bunlar bizi bu trajediye, hatta trajikomediye getirdi, bu trajikomedide kimimizi aktör, kimimizi figüran, kimimizi de yaln›zca ve yaln›zca seyirci yapt›. Art›k seyircilerin sahaya girmesinin vakti geldi, geçiyor. Fakat, tespitinizdeki benim de kat›ld›¤›m nokta, esas o¤lan›n kendisi de flaflk›n. “Ben nas›l böyle bir rolde kendimi buldum?” flaflk›nl›¤›yla filmi sonland›rmaya çal›fl›yor. Çamuro¤lu önümüzdeki günlerde ve bu sefer ‹stanbul’da bir Muharrem iftar› düzenlenece¤ini aç›klad›. Ayr›ca, Dinî Kültürlere Hizmet ad›nda yeni bir birim oluflturulaca¤›n› okuduk. Yerel seçimler öncesinde hükümetten somut bir olumlu ad›m bekliyor musunuz? Bence iki-üç sene daha debelenilecek, patinaj yap›lacak. Sonuç getirmeyecek giriflimler olacak kesinlikle, Türkiye muhafazakârl›¤›n›n bir kere daha bu hatalar› yapaca¤›na güvenim tam. Baflbakan Muharrem’de illâ bir fley yapmak istiyorsa, ben kendisine yard›mc› olmaya haz›r›m: Aflure günü, birlikte bir Alevi dergâh›na gidelim, s›raya girelim, kara kazandan pay›m›za düfleni alal›m, yiyelim. Bir fley söylemesine de gerek yok. Ben özür dilemek isterim, o özür dilemek istemeyebilir, gelip aflureyi paylaflsa yeter. Ama befl y›ld›zl› Muharrem ziyafetinde ›srarc› olacak galiba. Bu, isminden tutun, yap›l›fl flekline kadar, Alevi inanc›n›n, ö¤retisinin, sembollerinin en temel düzeyde kavranmad›¤›n›n çok aç›k bir göstergesi. Bu “kötü” bir davet de de¤il, “davetiniz yeterince iyi de¤il” fleklinde bir elefltiri getirmiyorum, bu yaklafl›m inan›lmaz bir hakaret, inan›lmaz bir tan›mama. Ama mevzu herhalde kavramama, bilmeme olamaz, zira bu giriflimi AKP ad›na, Alevi gelene¤ini, kültürünü gayet iyi bilen bir Alevi olan Reha Çamuro¤lu yürütüyor. Bu nas›l aç›klanabilir? Reha Çamuro¤lu donan›m›nda bir insan›n bu pozisyona düflmesi bir trajedi. Bu, ancak, içinde eyleme geçti¤i partiyle aç›klanabilir. Ne yaz›k ki, bugünkü tarihsel sahnede ona böyle bir rol düfltü. fiöyle söyleyeyim, empati kurabiliyorum, fakat anlay›flla karfl›lam›yorum. Çünkü iktidardan daha büyük hakikatler var bizlere yol göstermesi gereken...


SERÇEfiME DERG‹S‹ YAZARI ENG‹N URCAN

Alevilik burjuva diniyle çat›fl›r Dertli Divani’den Alevili¤in solla iliflkisini dinlemifltik, flimdi de solun Alevilikle iliflkisine bakal›m. ‘80 öncesinde TKP’nin “Londra kanad›” olarak bilinen ‹flçinin Sesi’nde yer alan, ‘90’lar›n bafl›nda Türkiye’ye dönen ve Alevi düflüncesine a¤›rl›k veren Alev Yay›nlar›’nda sorumluluk üstlenen, dört y›ld›r da kurucular› aras›nda oldu¤u Alevi kültürü dergisi Serçeflme’de Esen Uslu imzas›yla yazan Engin Urcan’a ba¤lan›yoruz... Sol hareket içinde Alevilerin yo¤un olmas›n›n sebebinin Alevi-Bektafli kültürüyle sol düflüncenin akrabal›¤› oldu¤u söylenebilir mi? Engin Urcan: ‹flin bir taraf› oradad›r. Ama esas, d›fllanm›fll›k duygusudur bence. Alevilere, Bektaflilere uygulanan a¤›r bask›lar vard›r. Onlar› sola yaklaflt›ran belki de bunun do¤urdu¤u tepkidir. Türkiye sol hareketi, iflçi hareketi ya da Türkiye komünist hareketinin daha do¤uflunda Alevi-Bektaflilikle bir yak›nl›¤› vard›r. Komünistlerin “yoldafl” sözcü¤ü bile Bektaflilikten devrald›klar› sözcüklerden biridir. Aleviler dedi¤imizde genel olarak, çok yak›n zamana kadar, yoksul, mülksüz köylülerden ve kente göç eden emekçilerden söz ediyoruz, de¤il mi? Bu anlamda tek bir Alevilik yok. Küçük üretmen köylü komünleri halinde yaflam›fl ve onun devam› olan ‹ç Anadolu Alevili¤i var; onlar toprakta özel mülkiyetin geliflmesiyle, küçük köylü ya da topraks›z köylü olmufllar. Özellikle Dersim yöresinde yaflayan bir baflka Alevilik var, o da küçük üretmen, ama ilkel-komünal toplumun yap›lar› daha uzun süre dokunulmadan kalm›fl. Bir de göçer olarak yaflayan, topra¤a en son yerleflenler var, özellikle Tahtac›lar ve Çepniler. Ama, kapitalist toplumun geliflmesiyle hepsi h›zl› bir flekilde mülksüzleflme, yoksullaflma ve d›fllanmaya u¤ruyor. fiehirlerdeyse kent Bektaflili¤i diye bilinen bir Bektaflilik var. Onlar›n ço¤u, daha ziyade ‹stanbul’daki yerli ayd›n aileler ya da köklü aristokrat ailelerin art›klar›d›r. Dolay›s›yla, tek bir Alevilik yok. Ama, Türkiye’de devrimci harekete gelen gençlerin kayna¤›na bakt›¤›n›zda, K›z›l›rmak yay›n›n içinde kalan yoksul köylülü¤ün a¤›r bast›¤› bölgelerle, Nurhak, Marafl bölgelerindeki Alevilik ve sonra Tunceli özel bir rol oynad›. Buna karfl› devletin bofl durmad›¤›n› da unutmamak lâz›m. Türkiye ‹flçi Partisi’nin ve Alevi hareketinin önünü kesmek için Özel Harp Dairesi komutanlar›ndan birinin önderli¤inde Birlik Partisi kuruldu. Solla Alevili¤in aras›n› açma giriflimlerine ra¤men, T‹P’ten bafllayarak, Türkiye solundaki bütün devrimci hareketlerde çok say›da Alevi genç vard›r. 1960’lar›n sonunda kurulan, 1970’lerde kendini hissettiren örgütlerin önde gelen isimleri aras›nda Alevi gençler çok say›dayd›. Öte yandan, gençlik liderlerinin dövüflerek ölmeleri Alevi toplumunda onlara büyük bir sayg› kazand›rd›. Alevi toplumunda, kendisi için bir fley istemeden dövüflene, dövüflerek ölene büyük bir

Engin Urcan

sayg› vard›r. Hâlâ bir Alevi ceminde Deniz’in, Hüseyin’in, Mahir’in ad› geçti¤inde, nas›l Pir Sultan’›n ad› geçti¤inde niyaz ediyorsa, niyaz ediyor insanlar. Solun Alevilere bak›fl›ndaki iki ana e¤ilim flöyle özetlenebilir mi: “Bu da bir dindir, geri bir durumdur” ya da daha oportünist, pragmatist bir yaklafl›mla, “Alevi kültürü sola müsaittir, onlar› örgütleyelim”... “Alevilik dindir, gericiliktir, niye bizi de bu ifllere bulaflt›r›yorsunuz” elefltirisi bize çok gelmifltir. Bu yaklafl›m çok yayg›nd›r Türkiye solunda. Yak›n zamana kadar yasal Türkiye Komünist Partisi’nin yöneticilerinde bu tutumu aç›ktan görmek mümkündür. Ankara’daki son büyük mitinge kat›ld›lar; hayat ö¤retiyor insanlara. Hayat ö¤retiyor da, teorik kavray›fl aç›s›ndan ö¤retti mi, onu henüz zannetmiyorum. Türkiye solu Türkiye topra¤›n› tan›madan, ezber formüllerle ifl yapmaya çok al›flm›flt›. O ezber formüllerin uygulanmas›nda kendilerinden çok daha baflar›l› olanlar›n neden baflar›l› oldu¤unu anlama çabas›na bile girmediler. K›r gerillac›l›¤› bir ak›m olarak Türkiye solunda vard› ve orada yer alanlar›n hepsi ilk hareketlerinde rezil rüsva oldular. Öbür taraftan, k›r gerillac›l›¤›n› bir teorik temel olarak almayan, ama pratikte ondan baflka bir mücadele biçimi bulamayan hareket ald› bafl›n› gitti. Bunun nedenini araflt›rmayan Türkiye solu çöktü. Türkiye solundan PKK’ya çok yönden elefltiri gelir, ama PKK’n›n tezlerinin özü k›r gerillac›l›¤› tezlerinin ayn›s›d›r. Türkiye solunun Alevilere bak›fl›nda da derinlemesine inceleme anlay›fl› söz konusu de¤ildi. “Okunacak En Büyük Ki-

1960’lar›n sonunda kurulan, 1970’lerde kendini hissettiren örgütlerin önde gelen isimleri aras›nda Alevi gençler çok say›dayd›. Öte yandan, gençlik liderlerinin dövüflerek ölmeleri Alevi toplumunda onlara büyük sayg› kazand›rd›. Hâlâ bir Alevi ceminde Deniz’in, Hüseyin’in, Mahir’in ad› geçti¤inde, nas›l Pir Sultan’›n ad› geçti¤inde niyaz ediyorsa, niyaz ediyor insanlar.

tap ‹nsand›r”› yay›nlamam›z›n üzerinden yirmi sene geçti neredeyse, pek bir tart›flma yaratamad›. Alevi derneklerinin kurulmas›yla, Alevi hareketinin bafllamas›yla, çeflitli sol örgütlerden Alevi hareketinin içinde bir yer bulunabilece¤ini ya da bu konuda bir fleyler söylemesi gerekti¤ini düflünenler ç›kt›. Bunlar›n epey yay›n çal›flmas› oldu, fakat kalite derseniz, son derece düflüktür. En çok düflülen yanl›fl flu bence: “Tarihin öncesinden bugüne uzay›p gelen tek bir Alevilik vard›r.” Bu kadar mekândan ve zamandan münezzeh bir bak›fl› solculuk ad›na ileri sürmek çok ac›d›r. Ne Alevilik dünkü Aleviliktir, ne mekân o günkü mekând›r. Toplumsal olaylar› tarihselli¤i içinde incelemedi¤inizde söyleyece¤iniz laflar›n hepsi kuru gürültüdür. Bu tarz›n çok örnekleri vard›r, çok say›da kitab›, çal›flmas› olan, “Alevili¤i flöyle bilirim, böyle bilirim” diyenlerin ço¤u bofl konuflmaktad›r. Bofl konufltuklar› için de giderek gerici konumlara gitmifllerdir. Alevili¤in gericili¤i Alevili¤i oldu¤u gibi kabul etmemekle, Alevili¤in Müslümanl›k oldu¤unu söylemekle ortaya ç›kar. Bugün Alevili¤in önemli dergâhlar› olan fiahkulu Dergâh›, Karacaahmet Dergâh› gibi dergâhlar›n bafl›ndaki gericileflmifl Aleviler bu ifli yapmaktad›r. Bu sadece Cem Vakf›’n›n bafl›ndaki ‹zzettin Do¤an’›n ifli de¤il, çok daha yayg›n: “Türkün en iyisiyiz, Müslüman›n en has› biziz” diye bafllad›n m›, Allah, Kur’an, Hazreti Ali’nin yan›na bir de 13. ‹mam Atatürk’ün resmini koyars›n. Bu kafayla gericili¤in bata¤›ndan kurtulamazs›n. Alevili¤e ilk ilgi duyman›z nas›l oldu? Ben ‹stanbulluyum. Alevi-Bektaflilikle, do¤ma büyüme, yetiflme tarz› aç›s›ndan bir ba¤lant›m yoktur. Ö¤renci hareketinin içerisindeki arkadafllar›mdan bir k›sm› Kürt Alevileriydi, Sinemilli afliretinden arkadafllar›m vard›. Alevili¤i ilk defa onlardan duydum, ö¤rendim. Bu, 1970’lerin bafl›nda Türkiye Sosyalist ‹flçi Partisi’ni (TS‹P) kuracak ekipti. Küçük üretmenlerin toplumda oynayaca¤› rol bizim aç›m›zdan önemli bir tart›flmayd›. Bize somut örnek sa¤layabilecek iliflkiler Elbistan’da vard›. Oralara gittik, insanlar› tan›yabildi¤imiz kadar tan›d›k, ö¤renebildi¤imiz kadar ö¤rendik... Böyle bafllad› benim iliflkim. Ondan sonra uzun y›llar, Aleviler aras›nda çal›flma f›rsat›m olmad›. Bat› bölgelerinde, iflçi hareketinin içinde çal›flt›m ‘80’de yurtd›fl›na ç›kmak zorunda kal›ncaya kadar. Yirmi y›l önce sizi Alevili¤e bu kadar ciddi yönelten ne oldu? Yurtd›fl›nda o dönem devrimci dalga bir patlad›, pofurdu, köfürdü... Binlerce kiflilik yürüyüfller yapt›k Avrupa’n›n çeflitli flehirlerinde. Sonra o dalga da oturdu, emperyalist ülkelerin de¤irmeni ifllemeye bafllad›: Bir taraftan devrimci at›p öbür taraftan posa ç›kt›. Devrimci hareketin geriledi¤i o dönemde, Türkiye’deki toplumsal süreçleri incelemeye çal›fl›yorduk. Özellikle Netafl grevi (‘86 kas›m›nda bafllayan, 3150 iflçinin kat›l›m›yla 93 gün süren 12 Eylül’den sonraki ilk büyük grev) s›-

43


ras›nda ‹stanbul’daki Alevi iflçilerin dayan›flmaya katk›s› bizi çok etkiledi. Onun üzerine, Alevili¤e yeniden bakmaya bafllad›k. 1990’da Nihat’›n (‹smail Nihat Akseymen, müstear ismi R›za Yürüko¤lu) yazd›¤› “Okunacak En Büyük Kitap ‹nsand›r”› yay›nlad›k, 1991’de dergi çal›flmam›z bafllad›, ‘98’e kadar Kervan dergisini ç›kard›k. ‘90’l› y›llarda Alevi gençlerin a¤›rl›kl› olarak yöneldi¤i örne¤in DHKP-C gibi örgütlerle ‘70’li y›llar›n sol örgütlerini k›yaslad›¤›n›zda önemli farkl›l›klar görüyor musunuz? Farkl›l›klar tabii ki var, ama her örgütün kendi özelinde bakmak lâz›m. Dersim bazl› siyasî örgütler ikilem geçirdiler: Kürt hareketi ve Alevi hareketi yükseliyor, nerede duracaklar, ne yapacaklar, karars›zl›klar› oldu. Kürt hareketinden yana a¤›rl›klar›n› koyma yoluna gidenler “Alevilik bizi bölüyor, gericidir” gibi tepki gösterdiler. Ya da sadece Alevi gençlerinden kadro toplayabilen hareketler ortaya ç›kt›; bunlar devrimci perspektifte önlerine koyduklar› görevleri geriye çekmeden, ama Alevilerle içli d›fll› yaflamaya bafllad›lar. Bu, Alevi hareketinde tepkiler yaratt›. Ama eninde sonunda, insanlar dövüflerek ölüyor ve öldü¤ü zaman gidece¤i yer cemevi olarak görüldü. Kitapta da, Kervan’da da, Alevi çevrelerde pek vurgulanmayan dergâh modelinin üzerinde duruyorsunuz... Aleviler kendilerini nas›l tarif ediyorlarsa, onun etraf›nda bir derlenme, yap›lanma oluflmas› lâz›md›. Bizim iflimiz Alevilere Alevili¤i ö¤retmek, Alevili¤in tan›mlar›n› yapmak de¤ildir. Bunu o inanç kültürünün kendi geleneksel yap›lar›, bugünkü toplumun içinde çal›flarak yapacak. Dolay›s›yla, Hac› Bektafl Veli Dergâh›’n›n büyük bir rolü var. Alevili¤in içinde çeflit çeflit ocaklar, farkl› e¤ilimler var, ama kimse ç›k›p “ben Hac› Bektafl’› tan›m›yorum” demez. Reha Çamuro¤lu “Alevilikle Bektaflilik farkl› fleyler” diyor... AKP taraf›ndan, politik islam taraf›ndan böyle b›çak sokmalar olacak. Reha bey bunun ak›ldâneli¤ine soyunmufl vaziyette, her türlü rezilli¤i yapacak. Ama buna ra¤men, adam tevhidini, miraçlamas›n›, duazimam›n› söylerken içinde Hac› Bektafl geçiyor, bundan kurtulufl yok. Kolay de¤il bunu inkâr etmek, “Ali’siz Alevilik” gibi bir fley olur bu. (gülüyor) Henüz aç›ktan “Alevili¤in serçeflmesi Hac› Bektafl Dergâh› de¤ildir” diyebilecek bir yi¤it ç›kmad›. Biz uzun zamand›r Hac› Bektafl Veli Dergâh›’n›n önemini, merkezî rolünü vurgulamaya çal›fl›yoruz. Dergâh’›n önemli ifllevi oldu¤u fikrine vard›ktan sonra, “somut ad›m atmak, gidip görüflmek, Dergâh’a yüz sürmek lâz›m” dedik. Dergâh’taki kiflinin kim oldu¤u önemli de¤ildi bizim için. Serçeflme bir Alevi dergisi... Siyasî çizginizde bir dergi yap›p Alevi meselesini de kapsamak yerine niye bir Alevi dergisi yapmay› tercih ettiniz? Her çal›flma alan›nda dergiye ihtiyaç oldu¤unu düflünüyorduk, hâlâ da öyle dü-

44

Alevili¤in gericili¤i, Alevili¤in Müslümanl›k oldu¤unu söylemekle ortaya ç›kar. fiahkulu, Karacaahmet gibi dergâhlar›n bafl›ndaki gericileflmifl Aleviler bu ifli yapmaktad›r. “Türkün en iyisiyiz, Müslüman›n en has›y›z” diye bafllad›n m›, Allah, Kur’an, Hazreti Ali’nin yan›na bir de 13. ‹mam Atatürk’ün resmini koyars›n.

flünüyoruz. Dangur dungur “do¤rular›” söyleyen bir dergiden ziyade, farkl› çal›flma alanlar›na yo¤unlaflm›fl “platform dergileri”ne ihtiyaç oldu¤unu düflündük. Çeflitli kesimlerin ilericilerle, komünistlerle birlikte görüfllerini sak›nmadan yazabilece¤i bir tart›flma platformu yaratmay› düflünüyorduk. Kad›n hareketi için de, gençlik hareketi için de, Alevilik için, Kürt hareketi için de, akl›n›za gelebilecek her türlü toplumsal çal›flma alan› için geçerli bu. Eldeki imkânlar buna yetti. Dört sene sürdürebildik, flimdi Serçeflme’nin sonuna geldik. Niye yolun sonuna geldiniz? Dergi ç›kartal›m dedi¤inde, Chavez’i yazmaya merakl›, yazacak çok solcu vard›, ama Diyarbak›r’da, Çorum’da ne oluyor meselesini yazacak adam bulmak çok zordu. Bir kere böyle bir sorun vard›. Son dönemde, Hac› Bektafl Veli Dernekleri Federasyonu ile aram›zda bir didiflme oldu. As›l önemlisi, platformun zemini ortadan kalkt›, aram›zdaki tart›flmalar›n dengesini koruyamad›k. Al›nmalar, gücenmeler oldu. Ayd›nlarla geleneksel hareket aras›nda bir güven sorunu ortaya ç›kt›. Güven sorunu ortaya ç›k›nca da platform çal›flmas›n›n zemini ortadan kalkt›. Tart›flmay› daha iyi yönetebilseydik ya da Türkiye’deki tart›flma kültürü biraz daha oturmufl olsayd›, kapanmas› önlenebilirdi, önlenemedi. Dört y›l içinde platform ifllevini arzulad›¤›n›z gibi yerine getirebildiniz mi? Ne mümkün. Türkiye solunda tart›flma disiplini yok ki. Farkl› bir fley söyledi¤inde, tüyleri diken diken oluyor; ya yazm›yor ya kavga ediyor. Tart›flma yaratamad›k. Dürtüklemek için provokatif ifller yapmak zorunda kald›k, o dürtüklemelerin zararl› sonuçlar›n› gördük. Tepki çok oldu ama, tart›flma olmad›. Yarat›c› bir çal›flman›n zemini olmad›. Bütün bunlara ra¤men, geriye bakt›¤›m›zda, ifllevini yerine getirdi¤ini düflünüyorum: Soldan arkadafllar›m›z›n görüflleriyle, en sa¤dan arkadafllar›m›z›n görüflleri, Dergâh’›n geleneksel görüflleri bir arada durdu. Türkiye’de demokrasi kavgas›nda Alevilerin yeri ne olacak sorununda fikirlerimizi öne sürmemiz için bir zemin oldu. Biz flunu söyledik: Türkiye’de demokrasi, bu devlete karfl› ç›kmakla olur. Laiklik bu devlete karfl› ç›kmakla olur, bu devlet de¤iflmeden laiklik olmaz. Yeni devletin nas›l olaca¤›n›n ipuçlar›n› Alevili¤in içerisinden de bulmak mümkündür. Alevili¤in usûllerinde cem vard›r, cem hem yasa koyan hem yasay› uygulayan bir yap›d›r. Seçimsiz yönetici istemiyoruz, dolays›z demokrasi ya da temsilî demokraside bile geri ça¤›rma hakk› öneriyoruz... Dergi gençleri tart›flmaya katt› m›? Katmad› ne yaz›k ki. Genç Alevilerin önünde örgütler acayip bir engel oluflturuyor. Demokratik Alevi örgütleri dedi¤imiz örgütler demokratik de¤il. Demokratik Alevi örgütleri demokratik olsa, gençlikten, kad›nlardan korkmasa, çok ifller yap›lacak da... Alevi derneklerinin genel kurullar› içler ac›s›, son y›llarda yap›lan hiçbir genel kurula genel kurul

diyemezsiniz, tek bir kelime konuflulmadan seçim yap›l›r. Oysa, demokratik örgütün en önemli çal›flma alan› o genel kurulu haz›rlama sürecidir. fiimdi, biraz daha eylemci bir yönetim geldi Pir Sultan’a ve Federasyon’a, son eylemler onlar›n çabalar›yla örgütlendi. Ad›m atmaya çal›fl›yor arkadafllar ama, önlerindeki örnekler çok s›n›rl›. Aleviler çok övünürler, “biz kad›nlara eflitçiyiz” diye. Görüfllerde öyle de, hayat›n içinde öyle de¤il ne yaz›k ki. Görüfller ve davran›fllar aras›ndaki tutars›zl›k anlam›nda bir objektif oportünizm onlarda da var. Bugün Alevi örgütlerinin yöneticilerinin ço¤unlu¤u ‘70’lerde devrimci mücadelenin içinde yer alan insanlar. O aç›dan bak›nca, gençlerin, kad›nlar›n kendilerini ifade etmesine pek olanak sa¤lamayan bu ortam daha da can s›k›c›... Ne yaz›k ki öyle. Bir devrimci örgütte gençlikten korkmak diye bir fley olabilir mi? Korkunç bir fley! Sovyetler Birli¤i Komünist Partisi’nin gençlik örgütü Komsomol’a 40 yafl›nda bir genel sekreter atam›fllard› da “genç lider geldi” demifllerdi, bu komedi. Kurumsallaflt›kça örgütler gençlikten korkar oldu. Örgütlerde gençlerin önünü açt›¤›nda, önüne koydu¤un strüktürü belli, yasal çal›flmalar zordur, gençler derhal devletle karfl› karfl›ya gelecek eylem yapar. Bunu kontrol etmek zordur, o yüzden, bizim örgütlerimiz gençlikten korkar. Bana “sen ne biçim konufluyorsun” diyecek çok ç›kar da, hayat›n gerçe¤i böyle. Gençli¤in önünü açmak, gençli¤e inisiyatif vermek, kadro, kaynak, para sa¤lamak, derneklerde içinde çal›flabilece¤i saz kursundan öte alanlar açmak cesur ifller. Siyasî örgütler bunu yapmakta güçlük çekerken, Alevi örgütlerinden bunu beklemek zordur. Devrimci örgütlerin gençli¤i kaybetmesindeki en önemli sebeplerden biri de budur. Yasal siyasete ç›kmaya bafllad›¤›n zaman, gençlerle ifl yapmak zordur, o çocuklar günün gereklerini yerine getirir: Soka¤a ç›karlar, polisi tafllarlar... Onlara sahip ç›karsan, karfl›nda devlet vard›r, sen de onunla bo¤uflmak zorunda kal›rs›n. Bundan bezmiflsen, olmaz. Y›¤›nsal çal›flma ile militan eylemi bir araya getirmek ustal›k ve niyet ister. Hareketin di¤er temel sorunlar› neler? Dergâh’›n bütün mal varl›¤›na bir devrim kanunuyla, yani de¤ifltirilmesi teklif dahi edilemez kanunla el konmufl vaziyette. Hac› Bektafl Veli Dergâh›’n›n güçlüklerinin bafl›nda yasaklanm›fl olmas› geliyor, kendi titrlerini bile kullanam›yorlar, kendi erkânlar›n› aç›ktan uygulamaktan çekiniyorlar. Devrim kanunlar›na göre, birinin dede diye, çelebi diye ortaya ç›kmas› suç. Bütün kanunlar yellim yepelek dökülüyor ama, böyle. Dergâh’a karfl› uygulanan yasaklardan dolay› Dergâh’›n iç çal›flmalar› çok s›k›flm›fl. Bir de geçmifl dönemlerde aile içi politik parçalanmalar zorluklar ç›kartm›fl. Birlik Partisi içerisinde bir kanat AP’yi destekleyince, öbür taraf onlar› düflkün ilan etti, Alevilikteki en a¤›r aforoz cezas›n› uygulad›. Bu kadar paramparça oldu yap›lar. Dolay›s›yla, flimdi daha derleyici topar-


lay›c› olmalar›, otoritelerini yeniden kazanmalar› lâz›m. Otorite, insanlar›n gönlünü kazanmakla olacak bir fley. Son dönemde, bu konularda olumlu ad›mlar at›ld›¤›n› düflünüyorum. Veliyettin Efendi’nin geçen sene din dersi, Diyanet üzerine yapt›¤› de¤erlendirme Türkiye solundaki birçok arkadafl›n de¤erlendirmesinden daha nettir: “Diyanet’le laiklik olmaz, Diyanet kalkmal›d›r” dedi. Türkiye solu da dahil olmak üzere hep “Diyanet demokratiklefltirilmeli” deniyordu. Tart›flmay› yeni bir düzeye getirdi, dolay›s›yla, otoritesini güçlendirecek ifller yap›yor. Ankara’daki mitingde çok k›sa bir konuflma yapt› postniflin, bir gülbank verdi, daha birinci sat›rda, koca meydan cemde gibi “Allah allah” diye inlemeye bafllad›. ‹nsanlar “kim bu adam, neden televizyonlardan tan›m›yoruz?” demeye bafllad›. Manevî liderleri olmaya aday en önemli kiflili¤i henüz tan›m›yorlar. Bunlar dergâh›n zaaflar›n› gösteriyor. Ayn› zamanda, daha çok bilime ihtiyaçlar› var. Bilime ihtiyaç en zor giderilecek fleylerden biri, çünkü bilim denince üniversite hocas› anlafl›l›yor. Oysa Türkiye’de üniversite hocas› kadar cahil olmak zordur. Gerçekten halka yararl› bir bilimi temsil edecek insanlar› bulup kendilerine bir tart›flma ortam› yaratmalar› lâz›m. Bunlar yap›lmazsa, modern ça¤daki bas›nçlar›n karfl›s›nda durmak çok zor. Alev Yay›nlar›’ndan ç›kan “Okunacak En Büyük Kitap ‹nsand›r”›n 1992’deki üçüncü bas›m›ndaki R›za Yürüko¤lu imzal› önsözde flöyle deniyor: “Devlet flimdi anlay›fll› ve tan›y›c› konufluyor, bu hiçlikten varl›¤a ç›k›fl çeflitli uzlaflmac› çevreleri daha pervas›z olmaya götürecektir.”Kitapta alt›n› çizdi¤imiz sat›rlardan biri de flu: “Burjuvazi, her toplumsal baflkald›r›y› oldu¤u gibi, Alevili¤i de suland›rmay›, zarars›z hale getirmeyi çeflitli biçimlerde denemektedir.” Aradan geçen yaklafl›k yirmi senede de¤iflen bir fley yok gibi... “Kazanan taktik de¤iflmez” demifller ya, onun gibi. I. Ahmet döneminde (1603-1617), sultan›n gözde adam› fieyh Aziz Mahmud, Alevi isyanlar›na dair raporunda, sorunun çözümü için “her köye bir Sünni imam yollanmas›n›” öneriyor... I. Kenan 1980’lerde bunu baflard›. Bu pervas›zl›k bugün de çok aç›k görünüyor. Çamuro¤lu eski bir MLSPB’li, (Marksist-Leninist Silahl› Propoganda Birli¤i) bugün söyledi¤i laflara bak. “Ben ilerledim” diyor. Ne diyelim? Orada hizmet etmeye niyetlenmifl adamda perva arayabilir misin? ‹ftar diye tutturdular geçen sene. S›radan bir Aleviye sorsan “oruçta ne yapars›n›z?” diye, anlataca¤› bellidir. “Katiyen flölen havas›nda iftar yeme¤i yemeyiz” der. En nefretle karfl›lanacak fleyi yapt› adam, pervas›zl›k böyle bir fley. Çeflitli Alevi örgütlerinin temsilcileri, son anda kurulan bir sürü uydurma dernek de gittiler... Bir karfl›l›k bulma umudu var ki, böyle bir giriflimde bulundular... Var tabii, AKP kömür, pirinç siyasetini iyi biliyor. “Dedelere maafl, cemevinize

elektrik, su belefl” dedin mi, bir fley ç›kacak diye bekliyor... Buna karfl›l›k, Alevi gelene¤inin derinlerine uzanan iktidara boyun e¤meme, sat›n al›nmama da var... Bütün söylencelerinde H›z›r Pafla diye bir tipleme var, kendi içlerinden ç›km›fl, devlet hizmetine girmifl, pîrini asmaya gelmifl bir tipleme, en nalet söylenen tiplemelerden biridir. Reha Çamuro¤lu için de “H›z›r Paflal›¤a soyunuyor” dendi. Evet, bu söylendi. Bir Aleviye söylenebilecek en a¤›r küfürlerden biri. Bütün geleneklerin modern kapitalist toplumun ac›mas›z tekerlekleri karfl›s›nda afl›nmas› söz konusu. Onlar da bunu gayet iyi biliyorlar: “Paran›n sat›n alamayaca¤› fley olmaz! Yeter ki biz paray› dökelim” diye düflünüyorlar. Emme basma tulumbalarda tulumbay› çal›flt›rmak için yukar›dan

önce biraz su doldururdun, basard›n, öyle çal›fl›rd› tulumba, o kadarc›k bir suyu kabul edip ifli bafllatacak bir ekibe ihtiyaçlar› var. Çamuro¤lu bunu olmaya soyundu. ‹zzettin Do¤an’lar filan zaten ruh ve yap› itibar›yla bu role adaylar, bu mekanizma da böyle iflliyor. Ruh taraf› bir yana, Alevi toplumundaki s›n›fsal farkl›laflma da bu ayr›flmada rol oynuyor herhalde... Tabii, Alevi fabrikatörle Alevi iflçi ayn› yerde durabilir mi? Baya¤› büyük Alevi zenginler var, bu adamlarla da¤daki Tahtac› ya da kendi fabrikas›nda çal›flan Alevi ayn› olabilir mi? Düzene karfl› yoksul köylü hareketi olarak defalarca Alevilik ayaklanm›fl. Bu ayaklanmalar›n bir tarihsel çerçevesi var. Ayaklanma o tarihsel çerçeveye geldi¤i an, s›n›fsal ayr›m a¤›rl›k kazan›yor. Toplumda varolan güçlerden birinden ya da öbüründen yana kanatlar ayr›flmaya bafll›yor. Ço¤unlukla da bu bölünmenin etkisiyle hareket yenilmifl olarak ortaya ç›k›yor. Yenilirken de proleter kanat ya da yoksul köylü kanat büyük bir k›r›mla karfl› karfl›ya kal›yor. Beyliklerden, Selçuklu’dan, Osmanl›’dan, hep devletten yana duran olmufltur, ayaklanma her seferinde “proletarya”n›n katliama u¤ramas›yla bitmifltir. Modern toplumda çat›flma bu kadar

keskinleflir mi? Bunu hep beraber s›n›f savafl›m›n›n keskinleflti¤i dönemlerde görebiliriz. fiimdi tabii, s›n›f kavram›, s›n›f savafl›m› hâlâ duruyor mu gibi tart›flmalar› gündeme getiriyor bu konu. Engels’in ünlü sözü: “Her ça¤da dinsel kavgalar ayn› anda yürümekte olan s›n›f kavgalar›n›n yans›mas›ndan baflka bir fley de¤ildir.” Alevi meselesini bu söz çerçevesinde düflünebilir miyiz? Her dinsel savafl›m, s›n›fsal savafl›md›r. Modern kapitalist toplumun dini, Alevili¤i kabul etmez, Sünnili¤i kabul etmedi¤i gibi. ‹lla ki din kiflisel bir inanç meselesi olarak kalacak, baflka ifle kar›flmayacak, istenen öyle bir din. Öyle olunca, Alevilikle modern toplumun dini, yani burjuva düflünce tarz› birbiriyle uyuflmaz. Alevilerin dinî inançlar› için özgürlük isteyerek ortaya ç›kmas› modern burjuva düflüncesiyle kap›flacakt›r kaç›-

Alevilikle modern toplumun dini, yani burjuva düflünce tarz› birbiriyle uyuflmaz. Alevilerin dinî inançlar› için özgürlük isteyerek ortaya ç›kmas›, modern burjuva düflüncesiyle kap›flacakt›r kaç›n›lmaz olarak.

n›lmaz olarak. Modern kapitalist düflünce Sünnili¤i de kabul etmez; Diyanet kontrolünde, devletin ifllerine kar›flmayacak, kendilerine oy deposu sa¤layacak bir Sünnilik onlar›n istedi¤i. Alevi-Bektafli inanc›n›n modern kapitalist toplumla temel çeliflkisi ne? Alevi-Bektafli gibi yaflamak istiyorsan, modern kapitalist toplumu bütün kurumlar›yla reddetmen lâz›m. Halbuki modern kapitalist toplum ordusuyla, jandarmas›yla, sopas›yla, havucuyla Alevi-Bektafli düflüncesinden kuvvetlidir, onu yenmeye, de¤ifltirmeye u¤raflacakt›r. Alevi-Bektafli düflüncesi eflitlikçidir. Modern kapitalist toplumda bu eflitlikçili¤i yaflaman›n imkân› yoktur. Fakat, bu eflitlikçilik için mücadele etmenin yolu, Alevi-Bektafli düflüncesini savunmaktan geçmez; o yolla modern kapitalist toplum yenilemez. Alevilikte baflkald›r› gelene¤i de var... Devlete karfl› ç›kma, kabullenmeme gelene¤i de Alevili¤in temel unsurlar›ndan biri. Alevi-Bektafli inanc›n›n bütün bu özellikleri kapitalist toplumla kafadan çat›flk› halindedir. Kapitalist toplum bunu iki yolla çözüyor: Ya suland›rma, kendi içine al›p eritme, yeni bir Alevilik formüle etme yoluna gidiyor ya da tepeliyor. Türkiye burjuvazisi iki yolu da uy-

45


guluyor. Her zaman oldu¤u gibi, potansiyel rakiplerini birbirine k›rd›rmay› da gayet iyi biliyor. Bütün bunlar›n çözümü nereye oturacak meselesine geldi¤imizde, benim görüflümce, s›n›f savafl›m› dedi¤imiz fleyde bir anlam tafl›yacak bunlar›n hepsi, onlar›n d›fl›nda bir anlam› yok. Meseleyi Türkiye’de demokrasi meselesinin d›fl›nda bir platformda görmeye çal›flt›¤›m›zda, inançlar› tart›flarak bir ortak zemin bulunmas› gibi çözümlerin mümkün oldu¤unu düflünmüyorum. Mühim olan, toplumda, devlette egemen olan burjuva dinini de¤ifltirmektir. Bu söylediklerim “hâlâ s›n›f var m›, s›n›f mücadelesi var m›” tart›flmas›n› gündeme getirecek dediniz... Biraz eski moda solculardan oldu¤um için hâlâ s›n›f gibi kategorilerin oldu¤unu ve toplumda o savafl›m›n varoldu¤unu düflünenlerden biriyim. Yeni kuflaktan da böyle düflünenler var... Var, arada s›rada tesadüfen ç›k›yor, görüyorum. (gülüyor) Ama a¤›r basan›n, “s›n›f bitti” gibi e¤ilimler oldu¤unu da fark ediyorum. Marksizmin s›n›f perspektifine kat›lmayan arkadafllar›n bu dedi¤ime kat›lacaklar›n› da zannetmiyorum. Nas›l bir Alevilik yok, Alevilikler varsa, Marksizm dedi¤imizde de Marksizmlerden söz ediyoruz. Tabii ki. Sovyetler Birli¤i zaman›nda “biz Sovyetçi Avrupa komünistlerindeniz” diye espri yap›yorduk. Hiçbir kategoriye kolay kolay s›¤m›yorduk. Marksizmi Marx’›n anlad›¤› gibi anlamak lâz›m diye düflünüyoruz. Onun için öncelikle, Marx’› daha sonraki devlet olmufl sosyalizmin yorumlar›ndan ar›nd›rarak incelemek lâz›m. Sovyetler Birli¤i’nin büyük katk›lar› kadar, sosyalist teoriye büyük zararlar› oldu. Sovyetler Birli¤i’nin en büyük katk›s› neyin olmamas› gerekti¤ini göstermekti herhalde... Tart›flmay› bo¤ma gibi zarar› oldu. “Marksizm bitmifl haz›r bir teoridir, al›r›m buraya uygular›m” diye bir fley yok. O metodolojiyi kullanarak günümüzün sorunlar›na bakmak lâz›m. Marx bize bir sürü fley söylüyor. 1970’lerde, bir, cahilli¤imizden, ikincisi, Sovyetler Birli¤i’nin getirdi¤i parametreler içerisinde tart›flmaktan dolay› bofl tart›flmalarla çok fazla vakit geçirdik. Bugünün Türkiye solunda kendinizi en yak›n hissetti¤iniz çizgi hangisi? Öyle çok yak›n bir çizgi hissetmiyorum kendime, ne yaz›k ki. Ama, beraber çal›flmak isteyece¤im çok insan var. Gruplar›n yap›lar› beni flu anda o kadar ilgilendirmiyor. Bugün çok alçakgönüllü çal›flmak gerekti¤ini düflünüyorum. “Bütün do¤rular benim cebimde, gelin, biat edin” gibi saçmal›klar› bir yana b›rakmak lâz›m. fiu kadarc›k do¤ru görebiliyorsak, o do¤runun etraf›nda ifller yapmak lâz›m. Temel problemi, eksikli¤i ne olarak görüyorsunuz? Temel eksiklik bence Türkiye solunun

46

Türkiye’de demokrasi, bu devlete karfl› ç›kmakla olur. Laiklik bu devlete karfl› ç›kmakla olur, bu devlet de¤iflmeden laiklik olmaz. Yeni devletin nas›l olaca¤›n›n ipuçlar›n› Alevili¤in içerisinden de bulmak mümkündür.

ortak bir programa kavuflmamas›d›r. ‹nsanlar ya da örgütler bir demokrasi program›nda bile bir araya gelebilseler, büyük bir ilerleme sa¤lan›r. Geçenlerde bir arkadaflla konufluyorduk, “ya hat›rlar m›s›n, Yön ç›kt›¤›nda, nas›l bir ifllev görmüfltü” dedi. Geriye bakt›¤›m›zda, Yön’ün bir sürü saçmal›¤›n›, yanl›fllar›n› görüyoruz da, o dönemde herkesin etraf›nda tart›flt›¤› bir platform oluflmufltu. “Böyle bir platforma ihtiyaç var” dedi. Yap›labilir mi? Bilmiyorum. O irade var m›? Yeterli say›da insan böyle bir fleyi bafllatabilir mi? Bunu göremiyorum ne yaz›k ki. Türkiye’de bugünkü demokrasi tart›flmalar›, mevcut demokrasinin kenar›n› köflesini tamir etmekten ibaret. Bu devlet y›k›lmadan demokrasi gelmez. Demokrasi için tek yol devrimdir. Bu böyle dangur dungur söylenmez belki, ama budur özünde. Her çal›flma alan›nda, talepleri bu perspektifte formüle etmemiz lâz›m: Bu devletin köküne kibrit suyu ekmek lâz›m. Bunu usturuplu bir flekilde, içinde çal›flt›¤›m›z ortama uygun flekilde yapmam›z lâz›m. Ne yaz›k ki, düflündüklerimizin çok az›n› baflarabiliyoruz. Çamuro¤lu’nun Dergâh’› ve Dertli Divani’yi hedef al›rken “Marksistli¤i” vurgulamas›n› neye ba¤l›yorsunuz? Onun için Marksizm küfür müdür, bilmem, ak›m derken bokum diyen bir adam. Ama, flöyle bir somut veri var, Hac› Bektafl Veli Dergâh› postniflininin geçen sene yapt›¤› aç›klama demokrasi program›n› benimseyen bir yaklafl›md›r. Bu, bir sa¤c› Alevinin tüylerini diken diken ediyor, çünkü onun gönlünde yatan Alevilerin devletin Diyanet ‹flleri’nin içine girmesi, Alevili¤i orada eritmek, kendisine de oradan bir ekmek kapmak... Buna karfl› ç›kan herkes onun gözünde komünisttir, Marksisttir, teröristtir. Demokrasi program› aç›s›ndan Dergâh çok önemli bir ad›m atm›flt›r. Son genel kurullarda, bu e¤ilimin derneklerin yönetimlerinde de a¤›rl›k kazand›¤› çok aç›k. Art›k Pir Sultan Abdal’da, Federasyon’da “Diyanet’e girelim, bu kurumu demokratiklefltirmeye çal›flal›m m›” tart›flmas› bitmifltir. Bu tart›flmay› bitiren postniflinin sözleri olmufltur. Dolay›s›yla, postniflinin yaklafl›m›na tepkilerin gelmesi do¤ald›r. Kendi tabanlar›ndan da, bütün gerici Alevilikten de tepkiler gelmektedir. Devlet de çökmektedir üstüne. Hac› Bektafl’›n belediye baflkan› bir emekli generaldir ya! Üzerindeki onca bask›ya ra¤men postniflinin ileri bir çizgiyi programlaflt›rmas› son derece önemlidir. Ankara’da yap›lan son dedeler toplant›s›ndan da, ‹zmir toplant›s›ndan da “devletten maafl al›p dede olamay›z” karar› ç›km›flt›r. Postniflinin tutumu o toplant›lar›n karar› haline gelmifltir. Çamuro¤lu’nun sözleri bu geliflmeye sald›r›d›r. Demokrasi program›n›n sizin için en acil, olmazsa olmaz bafll›klar› neler? Bu devleti tamir ederek demokrasi olmaz. Bu devleti y›kmak lâz›m. En acil

bafll›k budur. Bu bir düflünce devrimini, genifl bir ayd›n kesiminin sar›ld›¤› Atatürkçü devlet modelini karfl›na almay› gerektirir. Bu, ulus-devletin bize dayat›lm›fl bir biçimi olan Kemalist devletin y›k›lmas›n› savunmak demektir. Bu, böyle dangur dungur ortaya konacak bir fley de¤il. Söyledi¤in zaman da kimse kolay kolay “eyvallah, hadi Kemalist devleti y›kal›m” demeyecektir. Ama insanlara kendi mücadelelerinin mant›kî sonucunun bu oldu¤unu göstermeye çal›flmak lâz›m. Kad›n haklar› aç›s›ndan da, gençlik haklar›, iflçi haklar› aç›s›ndan da ayn› fley söz konusu. Demokrasi için kavgaya giren herkesin önüne gelecek ayr›m budur. Bu düzen içinde reform yaparak düzeni de¤ifltirebilir miyiz? Düzeni de¤ifltirmenin en önemli yolu, demokrasi için mücadele edenlerin mücadelelerini birlefltirmenin yollar›n› bulmakt›r. Aleviler “72 milleti bir biliriz” derler, yani “›rkç› de¤iliz, milliyet ayr›m› yapmay›z” derler. Ama Alevilerin kendi içlerindeki Abdallara giderek artan bir ters tutum gözlüyoruz. Önümüzdeki birkaç y›l içerisinde, Hac› Bektafl Veli törenlerine Abdallar›n gelmesi belediye eliyle yasaklan›rsa, flafl›rmamam›z lâz›m. Burjuva sayg›de¤erli¤i, burjuva mal mülk savunuculu¤u Alevili¤in içine giriyor. Kürt hareketine karfl› da ciddi tepkiler var. Uzun y›llardan beri Türk-‹slâm sentezi Alevi hareketine yerlefltirilmeye çal›fl›l›yor. Do¤u Toroslar’daki Türkmenlerin, Tahtac›lar›n aras›nda, kendi gözümüzle gördük, cemevinde Hazreti Ali, Atatürk ve Alparslan Türkefl’in resimleri as›l›. “Biz has Türküz, Horasan’dan gelmifl Türküz” diye Türkçülük, milliyetçilik, Kürt düflmanl›¤› pompalayan bir çal›flma sürdürülmektedir. Nam›k Kemal Zeybek’ler filan bunlar›n çal›flmas›n› yapmaktad›r. Bir Alevinin milliyetçili¤e, MHP’ye meyletmesi, Alevili¤in temeliyle çeliflmiyor mu? Ne yaz›k ki öyle. Hrant öldürüldü¤ünde, Serçeflme’nin arka sayfas›na Hrant’›n resmini koyduk, “bugün hepimiz Ermeniyiz, bugün hepimiz Hrant’›z” yazd›k. Çok tepki ald›k, çok! “Ermeni de¤iliz ya, aman biz Türküz!” Ama, böyle bir tepkinin diye getirilmesi konuyu tart›flma aç›s›ndan iyi oldu. 9 Kas›m mitingi birçok konunun konuflulmas›na vesile oldu. Miting Alevi toplumuna nas›l etki etti? Cem Vakf› ve çevresinin yayd›¤› “provokasyon olacak” havas›na ra¤men, bu kadar insan oraya geldi ve mitingin baflar›yla geçmesi muazzam bir özgüven verdi. Bundan sonra Federasyon’un ça¤›raca¤› bir eyleme gelmemezlik olmaz. Bir psikolojik bariyer k›r›ld›. Bir baflka önemli nokta da, Alevi-Bektafli hareketleri, 2 Temmuz, Marafl k›r›m› y›ldönümleri, Muharrem etkinlikleri gibi günlerde bir araya gelir, faaliyet yapard›. ‹lk defa demokrasi ve eflitlik için uzun bir talepler listesiyle ortaya ç›k›ld›. En önemli mesele, burjuva partilerinin yerel seçim gündemleri içinde Alevi hareketinin tart›flmalar›n› eritmemek. Hak talebimizi tekrar tekrar gündeme getirmemiz lâz›m.


Alevilik mezhep de¤il, felsefe Sadegül Çavufl, ‹stanbul’da, ‹slâmc›lar›n kalesi Sultanbeyli’de cemevi aç›lmas› için y›llard›r mücadele ediyor. Üyesi oldu¤u Pir Sultan Abdal Derne¤i’nin Sultanbeyli fiubesi’nin bir dönem baflkanl›¤›n› da yapan Çavufl’un mücadelesi, yerel yönetimden mülkî amirli¤e, s›radan Sünni vatandafltan Diyanet’e, zincirleme ayr›mc›l›¤›n da öyküsü... Sultanbeyli’de cemevi yapma giriflimi nedeniyle y›llard›r bafl›na gelmeyen kalmad›. Nas›l bafllad›, neler oldu? Sadegül Çavufl: Birkaç mahallede Alevilerin yo¤un olarak yaflad›¤›n› biliyorduk, ama cem yapabilece¤imiz yerimiz yoktu. 2000’de ev ev dolaflarak tüm Alevileri tespit etmeye bafllad›k. Bu arada, ‹mar Kanunu’nda “belediye camilere yer ay›r›r” ifadesi “ibadethanelere” olarak de¤iflmiflti. 2002’nin sonuna do¤ru 11.160 imzayla cemevi için baflvuruda bulunduk. “Sultanbeyli’de flu kadar Aleviyiz, cemevleri ibadethanemizdir, yer talep ediyoruz” dedik. Pir Sultan Abdal Derne¤i’nin Sultanbeyli fiubesi Baflkan› olarak dilekçeyi kaymakaml›¤a verdim. Kaymakaml›k belediyeye, belediye tekrar kaymakama yollad›, kaymakam cevap veremeyince Diyanet’e gitti. Sonunda, Diyanet’ten “siz müslümans›n›z, müslümanlar›n ibadet yeri camidir” cevab› geldi. Bakt›k, sonuç alam›yoruz, para toplad›k, bu arazinin sahibini bulduk, sat›n ald›k. Mimarlara projemizi çizdirdik. Sultanbeyli’de ruhsata uygun mimarî proje pek yok, herkes kafas›na göre yap›yor. Belediyeye gittik, “bize ruhsat verin, inflaat›m›za bafllayaca¤›z” dedik. Bu sefer de “oras› ‹SK‹ havzas›” dediler. ‹SK‹ havzas› dedikleri yerde okullar, camiler, evler var, daha yeni okul yap›ld›. ‹fllerine geldi¤i gibi kullan›yorlar imar plan›n›. Sonuçta, Sultanbeyli onlar›n kalesi, böyle sembolleflmifl bir yerde bizim u¤raflmam›z›, ›srar etmemizi hazmedemediler. 2003’te inflaat›m›za bafllad›k. Belediye önce kaçak inflaat diye dava açt›. Defalarca gözalt›na al›nd›m. Dernek mal edinemedi¤i için arsay›, o zaman baflkan oldu¤umdan, benim ad›ma kay›t yapt›rd›k. Gözalt›lardan sonra, belediyenin yönlendirmesiyle, burayla hiç alâkas› olmayan, bir k›sm› Almanya’da yaflayan sözde hissedarlar davalar açt›lar. Hamburg’dan vekâletname göndermifl mesela avukata, avukat da belediyenin avukat›. Hisse sahibi de¤iller, ellerinde hiçbir belge yok. Böyle 58 dava aç›ld›, hepsini kazand›k. 2008’in mart ay›nda cemevi için y›k›m karar› ç›kt›, Yarg›tay da onaylad›. Daha uygulamad›lar, herhalde seçim sonras›n› bekliyorlar. Hakk›nda bir de ceza davas› var... Kamu mal›na zarar verme, nitelikli, zincirleme suç iflleme, memura engel olma, hakaret davas›... Savc› yedi y›l hapsimi istiyor. Cemevinin arsas›n›n önüne, yolla ba¤lant›y› kesmek için duvar örmek istediler. ‹zin vermedik, zab›talarla tart›flt›k. Zab›talar›ndan biri “Yavuz Selim size az bile yapm›fl, bir Yavuz daha lâz›m” deyince, dayanamay›p “flerefsizler” diye

Sadegül Çavufl

ba¤›rd›m. (gülüyor) Hakaret diye tabii benim dedi¤imi ald›lar. Cemevi talebinize Diyanet’in cevab›na ne diyorsun? “Madem öyle, alal›m saz›m›z›, perflembeleri camiye gelip semah dönelim” dedim, “provokatörlük yap›yorsun” dediler. Ben Alevili¤i Müslümanl›¤›n bir mezhebi olarak görmüyorum. Alevilik ayr› bir inanç, ayr› bir felsefe. Birçok inançtan kendine uygun olanlar› alm›fl. Müslümanl›¤›n ne tam içinde ne de d›fl›nda. Müslümanl›¤›n bir mezhebi demek küçültür o felsefeyi. Befl y›ld›r davalar d›fl›nda da epey cefa çektin... Asl›nda, dokuz y›l oldu. “Haydi k›zlar okula” projesinde çal›fl›yordum. Ayda sekiz-dokuz kez duruflmaya girdi¤im oluyordu, sürekli izin al›yordum, sonunda ifli b›rakmak zorunda kald›m. Bafllang›çta avukat dahi bulamad›k. Genel baflkan›m›z avukatt›, o bile girmedi davaya. Gitmedi¤imiz avukat kalmad›, hem param›z yok, hem de Sultanbeyli’de bir cemevi davas›. ‹lk duruflmada, belediyenin dört avukat› iddialar›n› dile getirdi. Hakim döndü bana, “sen ne diyorsun, savunman› yap” dedi. Avukatlar›n ne dedi¤ini anlam›yorum ki, yabanc› bir dilde konufluyorlar. “Efendim” dedim, “avukatlar›n söylediklerini tamamen reddediyorum”. (gülüyor) Üç-dört duruflmada kulland›¤›m tek cümle bu. Gece gündüz hukuk kitaplar› okudum. fiufa hakk›, önal›m hakk›, bütün o terimleri anlar, hatta kullan›r oldum. 58 davay› avukats›z kazand›m. Sultanbeyli’de bana “büronuz nerede?” diye sormaya bafllad›lar. En son zab›talarla yine kavga ettik, “yapt›¤›n›z yasal de¤il” diyorlar. “Bafllatma yasaya, bana sordunuz mu yasay› yaparken” dedim. Zab›ta “bir de avukats›n, utanm›yor musun böyle konuflmaya” diye ba¤›r›yor. (gülüyor) Cemevi senin için ne ifade ediyor? Sadece bir ibadethane de¤il, bu inanc›, kültürü yaflad›¤›n yer. Sürekli engellerle,

Cemevi için baflvurduk, kaymakaml›k belediyeye gönderdi. Belediye tekrar kaymakama yollad›. Sonunda, Diyanet’ten “Siz müslümans›n›z, müslümanlar›n ibadet yeri camidir” cevab› geldi. “Madem öyle, alal›m saz›m›z›, perflembeleri camiye gelip semah dönelim” dedim, “provokatörlük yap›yorsun” dediler. Alevili¤i müslümanl›¤›n bir mezhebi olarak görmüyorum. Ayr› bir inanç, ayr› bir felsefe.

yasaklarla karfl›lafl›nca sembol durumuna geldi. Y›kmaya gelecekler, y›kt›rmayaca¤›z, böyle devam edecek. Geçmifli hayal ediyoruz ya, mesela Hac› Bektafl Dergâh›, oralarda bilge insanlar yetiflir, onlar gidip baflkalar›n› ayd›nlat›r ve bu flekilde yay›l›rd› bu felsefe. fiimdiki cemevleri sadece ibadet yeri gibi, Sünnilere benzedik. Perflembeleri toplan›p, 12 hizmeti yap›p da¤›l›yoruz. Yeni kuflaklar›n Alevi inanc›yla ba¤lar›n›n zay›flad›¤› söyleniyor, seninkiyse çok güçlü. Bunu neye borçlusun? Alt› kardeflin en büyü¤üyüm, hiçbiri benim gibi inanca ba¤l› de¤il. Onlar burada okudu çünkü. Ben ilkokulu köyde bitirdim, buraya geldikten sonra, 12 yafl›mda tekstilde çal›flmaya bafllad›m. Bizim köyde –Sivas’›n Zara ilçesine ba¤l› Girit köyü– cemler bizim evde yap›l›rd›. Alt› yafl›nda cemlere kat›lmaya bafllad›m, ya semahç› ya süpürgeci olurdum. Alevilik bir felsefe diyorsun, bu felsefenin en k›ymetli yanlar› ne sana göre? Haks›zl›¤a karfl› direnifli, duruflu. ‹nançta “R›za fiehri” diye paran›n pulun geçmedi¤i, mülkiyetin olmad›¤› bir flehir vard›r. Her fley r›zal›kla olur. Solcu arkadafllarla ondan iyi anlafl›yoruz, onlar›n kurmak istedi¤i de böyle bir dünya. El ele verirsek o dünyay› kurabiliriz. Alevilere karfl› bir ayr›mc›l›k oldu¤unu ilk nas›l fark ettin? 1988’de Sultanbeyli’ye geldik, 11 yafl›ndayd›m. Bingöllü komflumuzun k›zlar›yla oynuyorduk, kavga ç›kt›, k›z bana “pis k›z›lbafl, pis Alevi!” dedi. Bu kelimeleri ilk defa duydum. Bana dediklerinin ayn›s›n› ona söylüyordum: “Sensin k›z›lbafl, sensin Alevi!” (gülüyor) Evdekilere sordum, bu nas›l küfür diye. Ayr›mc›l›¤› sonra daha çok gördüm. En basiti, komflulara aflure götürüp da¤›t›rd›k, al›rlar, gözümüzün önünde dökerlerdi. Burada minibüs floförüne para verirsin, “koltu¤a b›rak” der. Abdestleri bozuluyormufl. Kolay kolay k›sa kollu giyemezsin. Burada herkes camiye gidiyor, ramazanda oruç tutuyor. Kad›nlar toplan›p Kur’an’a gidiyor. Tekstilde çal›fl›rken patron bafl›m› örtmem için çok zorlam›flt›, ayr›lmak zorunda kalm›flt›m. Sultanbeyli’de 2005’te 144 cami vard›, flu anda belki daha da artm›flt›r. “Haydi k›zlar okula”daki çal›flmalar›m›zdan biliyorum, 22 okul var, her s›n›fta 80-90 ö¤renci. Camilerin hepsi kay›tl› da de¤il. Yukar›da, Hazreti Ali Camii var, bilinçli olarak o ismi koyuyorlar, “siz müslümans›n›z, Ali’yi de seviyorsunuz” diyorlar herhalde... Mahallenin eskiden Baflaran olan ad› Yavuz Selim diye de¤ifltirilmifl... Buna karfl› imza toplad›k. Belediye baflkan› aç›klama yapt›: “Yavuz Selim’e laf edenin aln›n› kar›fllar›m!”; bas›nda ç›kt›. Yavuz Selim’i bütün Aleviler bilir mi? Yavuz Selim’in 40 bin Alevinin katili oldu¤unu herkes bilir. fiimdi insanlar adreslerini verirken Yavuz Selim ad›n› kullanmak zorunda, bu da çok ac› verici. Burada bütün isimler böyle: Kur’an Kursu caddesi, Mücahit sokak, Hizbullah sokak, ‹slâm Sokak, Huzur sokak...

Söylefliler: Siren ‹demen

P‹R SULTAN ABDAL DERNE⁄‹’N‹N SULTANBEYL‹ fiUBES‹’NDEN SADEGÜL ÇAVUfi

47


‹LK YARININ ARDINDAN TÜRK‹YE SÜPER L‹G‹N‹N MANZARASI

Ve Sivas ve Trabzon ve Ankara Süper Lig’de ilk yar› geçen sezon oldu¤u gibi Sivasspor’un liderli¤iyle kapand›. Üç büyükler aras›nda Galatasaray ön plana ç›karken, 21 futbolcu transfer eden Trabzonspor devreyi ikinci s›rada bitirmeyi baflard›. ‹lk befl s›ran›n sürpriz tak›m› ise onursal baflkan› Melih Gökçek nedeniyle mesafeli durdu¤umuz, ama Aykut Kocaman’›n teknik direktör olmas›yla bambaflka bir havaya bürünen Ankaraspor oldu. eçen sezonunun ilk yar›s›n› lider tamamlayan Sivasspor, bu y›l da ayn› tarifeyi uygulad›. Tecrübe edinen k›rm›z›-beyazl› tak›m, kazand›¤› özgüvenle geçen y›l yapamad›¤›n› bu defa yaparak ‹nönü ve Avni Aker’de rakiplerinden puan ald›, evinde de Fenerbahçe’yi ma¤lup ederek di¤er büyüklere gözda¤› verdi. Balili ve Mehmet Y›ld›z’›n arkas›na Tum, Musa Ayd›n ve Sezer’i monte eden Bülent Uygun, bu oyuncular›n mücadele ve hücum gücüyle sonuca gitti. Yeni transferi Bilica’dan da iyi verim alan Sivasspor, kayda de¤er bir baflar› yakalad›. Yapt›¤› 21 transferle tak›m›n çekirde¤ini tamamen yenileyen Trabzonspor, ikinci s›rada yer ald›. Trabzonspor’a mücadeleci bir tak›m kimli¤i kazand›ran Ersun Yanal’›n, art›k savunmay› da dikkate alarak Giray, Ceyhun, Egemen ve Song gibi oyuncularla bu bölgeyi yap›land›rmas›, bordo-mavilileri ligin üst s›ralar›na tafl›d›. Gökhan ve Umut gibi ayn› tarzda iki forveti oldu¤u için kimi zaman gol yollar›nda problem yaflayan Trabzonspor, böyle anlarda Selçuk ve Colman’›n uzaktan flutlar›yla sonuca gitti. Kafa toplar›na iyi ç›kan Gökhan ve Umut’un kanatlardan beslenme zorunluluklar› ise, yetenekleri s›n›rl› olan Cale ve Serkan’la pek karfl›lanamasa da, Yattara ve Tayfun’la afl›ld›.

G

Cimbom dalya diyebilir Üç büyükler aras›nda sivrilen tak›m, UEFA Kupas›’n› kazand›ktan sonraki en kaliteli kadroya sahip olan Galatasaray. Yedek kulübesi bile neredeyse as tak›ma kafa tutacak seviyedeki sar›-k›rm›z›l› tak›m, yeni teknik adam› Michael Skibbe’nin oryantasyon süreci yüzünden ligin bafllar›nda bol bol puan da¤›tt›. Tak›m›n›, biraz da sakatl›klar›n etkisiyle, topyekûn hücum sistemiyle oynatan Skibbe, zamanla do¤ru yolu buldu. ‹kili önlibero sistemine geçifl yapan, ayr›ca Türkiye’nin en iyi liberosu Mehmet Topal’›n ve de portatif bir futbolcu olan Bar›fl’›n tak›ma dönüflüyle birlikte orta sahas›n›n k›r›lganl›¤› asgari düzeye inen Galatasaray, gerçekten de seyredilmeye de¤er bir tak›m haline geldi. fiampiyonlar Ligi’nde safd›fl› kalan tak›m, daha sonra UEFA Kupas›’nda inan›lmaz futbol oynayarak gruptan ç›kt›. Futboldan bîhaber olan baz› yazarlar›n “imkâns›z” diye bafll›k att›¤› Benfica ve sonras›ndaki Hertha Berlin maçlar› da cabas›. Gençlerbirli¤i, Konya, Kocaeli, Denizli, Ankaragücü ve Hacet-

48

Aykut Kocaman

Tak›m›n›, biraz da sakatl›klar›n etkisiyle, topyekûn hücum sistemiyle oynatan Skibbe, zamanla do¤ru yolu buldu. ‹kili önlibero sistemine geçifl yapan, orta sahas›n›n k›r›lganl›¤› asgari düzeye inen Galatasaray, gerçekten de seyredilmeye de¤er bir tak›m haline geldi.

tepe gibi tak›mlar›n Süper Lig’deki varl›klar› düflünüldü¤ünde, hücum hatt› birbirinden donan›ml› ve uyumlu ayaklardan oluflan Galatasaray’›n bu tempoyla sezon sonunda üç haneli gol say›s›na ulaflmas› pek de uzak ihtimal de¤il. Lincoln’ün ola¤anüstü performans›n›n yan›s›ra, Nonda, Ümit Karan, Baros, tabii ki Arda ve Kewell, bu sezon Galatasarayl› taraftarlar› daha çok sevindirecek gibi gözüküyor. Ayr›ca genç Alparslan da çok yetenekli bir oyuncu. Küçük Emrah’tan kareler Fenerbahçe, umulan›n aksine, çok kötü bir ilk yar› geçirdi. Sezona sakatl›klarla bafllayan sar›-lacivertliler, yedek kulübesinin zay›f olmas› nedeniyle güç durumlara düfltü. Can, Yasin, ‹lhan, Maldonado, Ali Bilgin ve Josico gibi oyunculardan medet umuldu. Kâz›m, kendini Messi zannetmekten do¤ru dürüst top oynayamad›. Kaleci Volkan Demirel birbirinden tuhaf goller yedi. Yetenekleri tart›fl›lmaz olan ve müzmin sakat oldu¤u iddia edilen Emre Belözo¤lu, yal-

n›zca bir maç çevirebildi. “La Liga’n›n penalt›s›z gol kral›” diye lanse edilip 14 milyon euro bonservis ücreti verilen Guiza, tak›ma faydal› olamad›. Kaç›rd›¤› her gol sonras› Küçük Emrah’tan kareler sunan ‹spanyol oyuncu, ligde ancak Lugano kadar gol atabildi. Bu olumsuz tablo, fiampiyonlar Ligi’nde de sürdü. Devler Ligi’nde tel tel dökülen Fenerbahçe yaln›zca iki puan toplad› ve gruptan ç›kamad›. Fenerbahçe’nin imdad›na Galatasaray derbisi yetiflti. Sezonun en efektif tak›m› olan Galatasaray’› 4-1’le geçen sar›-lacivertliler herkesi hayretler içinde b›rakt›. Bu maçtan sonra Fenerbahçe, az da olsa ivme kazanmaya bafllad›. Sar›-lacivertliler, Deivid’in tak›ma dahil olmas› ve Carlos’un eski günlerini hat›rlamas›yla, yine kötü oynamalar›na karfl›n son alt› karfl›laflmada yaln›zca bir defa berabere kalarak ligi dördüncü s›rada bitirdi. Sezonun sürpriz tak›mlar›ndan beflinci s›radaki Ankaraspor ise, kulübün onursal baflkan› Melih Gökçek olmas› nedeniyle antipatik gözükse de, teknik direktör Aykut Kocaman sayesinde bir o kadar da sempati toplad›. Bol pas yapmay› oyun felsefesi edinen Ankaraspor, bu sayede zirvenin yak›n s›ralar›nda kendini göstermeyi baflard›. Özellikle genç yetenek Özer’in sürükledi¤i tak›m, büyüklerle oynad›¤› karfl›laflmalarda izleyenleri kendisine hayran b›rakt›. Murat Tosun, Erhan Güven ve Ediz, tak›m›n di¤er göze çarpan oyuncular› oldular. Kartal›n ak›, karas› Sezona iyi bafllayan, ancak Y›ld›r›m Demirören yönetiminin klasikleflmifl zihniyeti nedeniyle, oturmufl bir kurguyu, Metalist hezimeti sonras›nda Ertu¤rul Sa¤lam’› göndererek de¤ifltiren Befliktafl, son haftalarda kaybetti¤i puanlarla alt›nc› s›rada kald›. Ertu¤rul Sa¤lam’›n savunma, Mustafa Denizli’nin de hücuma a¤›rl›k verdi¤i taban tabana z›t oyun anlay›fl› yüzünden futbolcular kimi zaman nerede duracaklar›n› bile bilemedi. Sa¤lam döneminde y›ld›zlaflan Zapotocny ve Sivok, Denizli yönetiminde en çok hata yapan oyuncular›n bafl›nda geldi. Ard›ndan da oyun kurma konusunda yeterlili¤i sorgulanabilir olan Tello’nun bu anlamda ön plana ç›kar›lmak istenmesi, Delgado’nun verimlili¤ini ve psikolojisini derinden etkiledi. Ayr›ca Türkiye’nin oyunu en iyi okuyan forvetlerinden biri olan Holosko’dan yeteri kadar yararlan›lamamas›, Bobo’nun, Serdar Özkan’›n ve Serdar Kurtulufl’un kay›plar› oynamas›, sol bekte y›llard›r futbolu elini sa¤a sola savurup koflmak zanneden ‹brahim Üzülmez’in yerine al›nan Seric’in beklentileri karfl›lamamas›, Befliktafl’›n hedeflerini ilk yar›da baltalayan di¤er unsurlar oldu. Siyah-beyazl›lar ad›na en sevindirici geliflme ise, Nobre’nin performans› ve Sinan Engin’in kulüple olan ilifli¤inin kesilmesi oldu. Mustafa Y›lmazçelik


FENERBAHÇE’N‹N SON ÜÇ TEKN‹K ADAMI VE FUTBOLUN ENDÜSTR‹S‹

Mühim olan isim de¤il, zihniyet Daum ve Aragones’in Avrupa’ya veda cümleleriyle Türkiye’de “stajyer” damgas› yiyen Zico’nun aç›klamalar›, baflar›n›n sadece sahaya ç›kan tak›m›n ismine bakmad›¤›n› gösteriyor. Aziz Y›ld›r›m bir türlü kabullenemese de... ampiyonlar Ligi, hem futbol ekonomisi hem de popüler kültür düzleminde endüstriyel futbolun ulaflt›¤› en üst noktalardan biri olarak kabul ediliyor. Kulüp yöneticileri de bu düzeyde mücadele etmenin önemini kavram›fl durumda. Türkiye’de fiampiyonlar Ligi arenas›nda sadece üç büyük kulüp boy gösterebildi. Bu sezon Türkiye ad›na Fenerbahçe ve Galatasaray ön eleme oynad›, sadece Fenerbahçe grup aflamas›na kat›lmaya hak kazand›. Ancak ifller beklendi¤i gibi gitmedi. Geçen sezon Devler Ligi’nde nisan ay›n› gören ve bu y›l kendini daha büyük baflar›lara haz›rlam›fl olan camia, bu sezon grup aflamas›nda sonuncu olarak ve tek bir galibiyet dahi alamadan elenince, futbol kamuoyunda herkes konu hakk›nda düflüncelerini söyledi. Bizce kimin ne söyledi¤inden ziyade, tak›m›n sorumlular›n›n elendikten sonra ne söyledikleri daha önemliydi, çünkü Fenerbahçe’de futbolun nas›l bir zihniyetle oynand›¤›n›n detaylar›, teknik adamlar›n de¤erlendirmelerinde sakl›.

Hükmen ma¤lubiyet Aziz Y›ld›r›m döneminde Daum’la beraber dillerden düflmeyen “istikrar” kavram› ve Fenerbahçe’nin bir “dünya kulübü” olma hedefine yönelme tutumunun en önemli aya¤›, fiampiyonlar Ligi’nde gösterilen performans. Fenerbahçe’nin bu sezon yaratt›¤› hüsran›n aç›klamas› gerçekten hayret verici cinstendi. Avrupa fiampiyonu hoca Luis Aragones, Fenerbahçe’nin UEFA Kupas›’na kat›lma flans›n› dahi yitirdi¤i Dinamo Kiev maç›n›n ard›ndan ak›llara ziyan bir aç›klama yapt›: “Mevcut koflullar göz önüne al›nd›¤›nda, fiampiyonlar Ligi’nde baflar›l› olmam›z zaten zordu. Belki geçen y›l daha üstte olmufltuk, ama farkl› antrenör ve tak›m vard›. Gereken hareketli oyunu gösteremedik. Maç hakk›nda yapaca¤›m›z yorum budur. ‹ki sezon aras›nda fazla karfl›laflt›rma yapmaya gerek yok.

ÖZÜR Geçen say›da Meflin Yuvarlak’ta yer alan ve benim imzamla yay›nlanan “Ama olmaz ki, böyle de yaz›lmaz ki” bafll›kl› yaz›ya, Harun Tekin taraf›ndan on maddelik itirazdan oluflan bir düzeltme mektubu gönderildi. Express’teki yaz›, Newsweek Türkiye’de Harun Tekin imzas›yla yay›nlanan “5. fiampiyon” bafll›kl› yaz›ya bir dizi elefltiri içeriyordu. Tekin’in gönderdi¤i on maddelik itiraz›n dokuz maddesini tart›flmaya aç›k ve geçersiz buldu¤um

Fenerbahçe’nin son y›llar›na damga vuran üç teknik adam: Luis Aragones, Arthur Zico ve Christoph Daum

Farkl› ortamlar ve tak›mlard›.” Bu aç›klaman›n ard›ndan Daum’un 23.11.2005 tarihinde, Fenerbahçe’nin kendi evinde Milan’a 4-0 yenildi¤i maç sonras› yapt›¤› aç›klama akl›m›za geldi. Fenerbahçe’nin gruptaki beflinci maç›yd› ve son maç deplasmanda PSV’yle oynanacakt›. Geçen sezon Zico’lu Fenerbahçe’nin iç sahada yenip Hollanda’da berabere kald›¤› PSV. Fenerbahçe fiampiyonlar Ligi’nde havlu atm›flt›, son maç› deplasmanda kazan›rsa UEFA Kupas›’na kat›lma hakk› kazanacakt›. Ayn› bu sezonki Dinamo Kiev maç› gibi. Daum’un Milan maç› sonras› aç›klamas› flöyleydi: “PSV ile oynayaca¤›m›z grubun son maç› çok zor. Milan karfl›s›nda oynad›¤›m›z gibi oynarsak UEFA Kupas› vizesi alaca¤›m›za inanm›yorum. Ancak farkl› bir görüntü sergilersek, sahada kendimizi y›rtarsak istedi¤imizi alabiliriz.” Zico fark› ‹ki aç›klaman›n alt›nda da bir tak›m hesaplar›n oldu¤u aç›k. Her fleyden önce, tak›m›n› rakiplerine göre yetersiz gören iki teknik adam›n aç›klamalar› bunlar. Futbol endüstrisinin tüm kurum ve kurallar›na sorgusuz sualsiz inanç da denebilir. Oysa büyük baflar›lar›n elde edil-

için yan›tlam›yorum. Ancak Tekin dokuzuncu maddede son derece hakl›. Tekin’in Newsweek’te yer alan yaz›s›ndaki “Tek bir oyuncuya 14 milyon Euro harcarken tak›ma bir ikinci kaleci almay› unutanlar›n, fiampiyonlar Ligi flampiyonlu¤u (ve o düzeyde avukatlar›) olan bir hocayla yapt›klar› sözleflmeyi onu kovduktan sonra 8 milyon Euro’ya okuyanlar›n ve reviri and›ran kadrosu muayene olmak için flehirleraras› yollarda helâk olanlar›n da mutlaka bir bildikleri vard›r elbet” ifadesine, Express’te yapt›¤›m›z elefltiri flu flekil-

Aziz Y›ld›r›m’›n ö¤renmesi gereken daha çok fley var, özellikle de endüstriye teslim olmufl iki sözde futbol markas›na karfl›, ismi “güzel futbol” kavram›yla birlikte an›lan, Türkiye’de ad› “stajyer”e ç›kan, ama futbolun endüstriyel güçlerine zihnen yenilmeyen Zico’dan.

mesi için, büyük bir isminizin, pahal› oyuncular›n›z›n olmas› her zaman gerekmez. Bazen ortak bir ak›l, ortak bir ruhla “olmaz” denen fleyler baflar›labilir. Ayn› geçen sezon Zico’nun yapt›¤› gibi. fiimdi de Fenerbahçe’nin fiampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Chelsea’ye elenmesinden iki gün sonra, Türkiye medyas›n›n “stajyer” damgas› vurdu¤u Zico’nun aç›klamalar›na bakal›m: “fiampiyonlar Ligi’nde son dört tak›m›n kadrosunda bulunan oyuncular dünya karmas› gibi. Biz de ufak detaylar› kaç›rmasak ve biraz da flans›m›z olsayd›, bu dört tak›m aras›nda olabilirdik. Bunun mutlulu¤unu yafl›yoruz. En az›ndan gördük ki, biz bu tak›mlar aras›nda olabiliriz. Ayn› flekilde çal›flmalar›m›za devam ederek bu tak›mlar aras›nda en iyi olmak için elimizden geleni yapaca¤›z. Bizim de kapasitemiz var, biz de o noktalara eriflebiliriz.” ‹flte sürekli büyük kulüpler taraf›ndan istendi¤i iddia edilen deneyimli hoca Daum, iflte elinde Avrupa’n›n en gözde oyuncular› oldu¤u için Avrupa fiampiyonu olan Aragones ve iflte “stajyer” Zico’nun aç›klamalar›. Endüstriye teslim olmufl iki sözde futbol markas›na karfl›, ismi “güzel futbol” kavram›yla birlikte an›lan, Türkiye’de ad› “stajyer”e ç›kan, ama futbolun endüstriyel güçlerine zihnen yenilmeyen Zico. Aziz Y›ld›r›m, Zico’yu “Türkiye’de yürüyerek flampiyon olmas› gereken y›l› ikinci bitirdi” diyerek göndermiflti üstelik. Y›ld›r›m’›n ö¤renmesi gereken daha çok fley var anlafl›lan. Özellikle de gönderdi¤i Zico’dan.

deydi: “Aragones kimi çal›flt›r›yordu? Buraya kadar söylediklerimizi tart›flmaya aç›k m› buldunuz? O zaman flu gafla son noktay› koyal›m. Fenerbahçe teknik direktörü Luis Aragones’in geçen sezon fiampiyonlar Ligi flampiyonu oldu¤unu iddia ediyor Harun Tekin. Oysa geçen sezon Aragones, ‹spanya Millî Tak›m›’n› çal›flt›r›yordu. E¤er UEFA kurallarda bir de¤ifliklik yapmad›ysa, fiampiyonlar Ligi’nde millî tak›mlar de¤il, kulüp tak›mlar› yar›fl›yor. Üstelik Aragones geçen haziran ay›nda düzenlenen 2008 Avrupa fiampiyona-

Onur Yaz›c›o¤lu

s›’nda ‹spanya Millî Tak›m›’yla kupa flampiyonlu¤u yaflam›flt›.” “5. fiampiyon” bafll›kl› yaz›daki di¤er iki örne¤in (reviri and›ran kadro da dahil olmak üzere) de Fenerbahçe’yle ilgili olmas›, Luis Aragones’in de 8 milyon avroluk tazminat maddesinin bulunmas› beni böyle bir dikkatsizli¤e sürükledi. Bu elefltiriyi getirirken son derece dikkatsiz davrand›¤›m› görüyor, Harun Tekin ve Express okurlar›ndan özür diliyorum. ‹ki yaz›n›n tam metnini www.joshstories.org adl› siteden okuman›z mümkün. Onur Yaz›c›o¤lu

49


HARUN TEK‹N’‹N TEKZ‹B‹

Sallaman›n da bir s›n›r› var Geçen say›dan devam, söz s›ras› Harun Tekin’de... özlerinizi öfkeden kör edecek ne yapt›k biz, ne yapt›m ben? Onur Yaz›c›o¤lu’nun geçen ay›n Express’inde yay›nlanan yaz›s›n› gördü¤ümde akl›mdan ilk geçen buydu. Zor bir hal benimki de, etliye sütlüye dokunmadan yaflamak varken türlü konularda kalem oynatmam sinir ediyor anlafl›lan kimilerini. Bir Roll ve Express fan› olarak dayanam›yorum, Onur Bey’in yaz›s›n› soymaya, yalan ve yanl›fllar› ay›klay›nca geriye kalan tek fleyin, “neyine yetmiyor rock starl›k, elinin hamuruyla erkek ifline kar›flma” düzeyinde bir h›nç oldu¤unu kayda geçirmeye niyet ediyorum. Yöntem flu: Yazar›n iddialar›n› al›nt›layarak her bir iddian›n ard›na kendi görüflümü ekliyorum. Karar okuyucunun elbette. 1. “Çokyönlülü¤e bir itiraz›m›z yok elbette. Ama insan yapt›¤› iflin hakk›n› vermeli, öyle de¤il mi?” Kat›l›yorum. Hatta art›r›yorum, insan tek bir fley bile yapsa, tek yönlü de olsa yapt›¤› iflin hakk›n› vermeli. 2. “Sadece flöhretinden dolay› de¤il, akademik ve muhalif kimli¤iyle yazacak bu futbol yaz›lar›n›.” Akademik kimlik dedi¤iniz, master ö¤rencisiyim, psikoloji ve felsefe mezunuyum. Muhalif kimli¤im de –bence– merakl› bir ö¤renci edas›yla hayata elefltirel gözle bakmay› ö¤renmeye çal›flmaktan kaynaklanan bir fley. Üniversitede esip gürleyip sonra erkenden ifl hayat›na at›lanlar›n bol oldu¤u ülkemizde benim yolculu¤um biraz ters yönde oldu do¤rusu. Bütün bunlardan çok önem verdi¤im kimlik, mor ve ötesi’nin bir parças› olmak. Biz bu yola ç›karken muhalif filan de¤ildik. Pek çok örne¤in aksine, genifl kitlelerle karfl›laflmak bizi tam da o kitlelerin gerçek sorunlar› üzerine kafa yormaya itti. Bazen grupça, bazen bireysel olarak destek verdi¤imiz ve/veya içinde yer ald›¤›m›z eylem ve platformlar›n hepsine dileyen internet üzerinden ulaflabilir. Newsweek’ten gelen teklif sonucu bafllad›¤›m yaz›lar ise futbolla s›n›rl› olmayacak. Bak›n›z “Arad›¤›n›z Partiye Ulafl›lam›yor” bafll›kl› yaz›m (Newsweek, 8.12.2008). 3. “Mor ve Ötesi, Rock’n’Coke’u protesto etti¤i y›l, Fanta Gençlik Festivali’ne ç›kmak gibi tuhaf bir tercih yapm›flt›.” Hikâye flöyle: 2003 y›l›n›n may›s ay›nda, bizim ilk büyük Türkiye turnemiz olan ve çok baflar›l› geçen Fanta Gençlik Festivali’nde, Teoman, fiebnem Ferah ve Cenk & Erdem ile beraber yer alm›flt›k (bu turnenin baflar›s›nda Türkiye’nin ayn› zamanda en iyi sahne teknisyenlerinden biri olan yetenek abidesi müzisyen Serhan fieflen’in de büyük pay› vard›, turnede transfer teklifi alm›flt› da bizi b›rakmam›flt› sevgili dostumuz, ›fl›klar içinde yats›n). 2003 Temmuz ay›nda ise, Kolombiya’daki Coca Cola iflçilerinin direniflinden haberdar olmufl ve maddî manevî türlü saçmal›¤› göze al›p daha önce imzalanan sözleflmeye ra¤men Rock’n’Coke festivalinden çeki-

G

50

lerek alt› y›l art arda düzenlenecek Bar›flarock festivalinin ilk y›l›na katk› vermifltik. Yani protesto festivalden sonra, dolay›s›yla cümledeki söz diziminde (çarp›tma yoksa) tuhafl›k var. Bar›flarock’ta toplam üç kez sahne ald›k. Rock’n’Coke’ta hiç çalmad›k. 4. “Anlafl›lan Harun Tekin, bir futbol kulübünün üç-befl y›lda kazand›¤› baflar›larla ‘büyük kulüp’ kategorisine girebilece¤ini düflünüyor. Oysa ki, sevsek de, sevmesek de, ‘üç büyükler’ diye an›lan kulüpler, sadece futboldaki baflar›lar›yla de¤il, bünyelerinde bar›nd›rd›klar› spor dallar›, bu dallarda yetifltirdikleri ve yar›flt›rd›klar› sporcu say›s›, tarihsel birikimleri, bu birikimler do¤rultusunda tüm ülke sath›nda kazand›klar› sempati ve hayranl›k sayesinde büyük unvan›n› kazan›rlar. Bu kulüplere flampiyonluklar› ve –bizim de hofllanmad›¤›m›z– hegemonyalar›n› kitle deste¤i getirmifltir.” Biz futboldan bahsediyoruz ve “üç büyükler” terimi, Trabzon flampiyon olduktan sonra “dört büyükler”e evrildi. En az›ndan, Trabzonspor’un dördüncü büyük oldu¤una ço¤u kimse itiraz etmez. Yaz›mda ayr›nt›l› ele ald›¤›m iddialardan biri flu: Bir beflinci flampiyon aday› ortaya ç›kar gibi oldu¤unda, o tak›m hangi tak›m olursa olsun, futbol kamuoyunda büyük bir sempati dalgas›n› arkas›na al›yor. fiampiyon olmay› baflard›¤›nda kazanaca¤› kitle deste¤ini var›n siz hesap edin. Ama evet, Süper Lig’de (eski ad›n› veya sponsorlu ad›n› kullanmamay› tercih ediyorum) daha önce flampiyon olmam›fl bir tak›m flampiyon olursa, bir beflinci flampiyon ç›karsa, bu tak›ma, beflinci büyük demek bence meflrudur. Çünkü, inan›lmaz güç bir fleyi, ‹stanbul’a ra¤men, her fleye ra¤men baflarm›fl olacakt›r o tak›m. 5. “Büyük olma aday› olarak gösterdi¤i kulüpler flunlar: Trabzonspor, Ankaraspor, Sivasspor ve Kayserispor.” Yanl›fl. “Tercih edilen oyun stiline uygun oyuncular› transfer etmek, yetifltirmek ya da kadronun derinliklerinden bulup ç›karmak için teknik adama bir sezondan fazlas›n›n gerekti¤ini anlam›fl görünen Trabzonspor, Ankaraspor, Sivasspor ve Kayserispor yönetimleri, üç büyükleri bu konuda flimdilik sollam›fl durumdalar” yazm›fl›m. “Anadolu’nun dört flampiyon aday›” ifadem de Trabzon’u kaps›yor, ama yaz›da Trabzon’un zaten çoktand›r bir “büyük” oldu¤u teslim ediliyor. 6. “Tekin, yaz›s›nda Trabzonspor’un son flampiyonlu¤unu 1984 y›l›nda kazanm›fl olmas›n›, bordo-mavililerin ‹stanbul tak›mlar›na karfl› de¤erini yitirmifl olmas› gibi anlat›yor.” Öyle bir fley anlatm›yorum ben. “Ancak Trabzonspor’un flampiyonluk kupas›n› en son 1984’te kald›rm›fl olmas›, son y›llarda Süper Lig’in bir ‹stanbul tak›m›n›n bir flekilde kazand›¤› bir yar›flma olarak alg›lanmas›na yol açt›” cümlesinde veya yaz›n›n herhangi bir yerin-

de böyle bir de¤er yitirme hikâyesi yok, öyle de düflünmüyorum zaten. 7. “Harun Tekin’in di¤er büyük adaylar› Ankaraspor ve Kayserispor’a gelirsek, bu kulüplerin AKP taraf›ndan alenen desteklendi¤ini sa¤›r sultan bile biliyor. Tekin bu kulüpleri sanayideki ‘Anadolu Kaplanlar›’na benzetip ‹stanbul kulüpleriyle olan rekabetlerini ‘merkez - çevre’ kuram›na dayand›rmaya çal›flarak ‘akademik kimli¤ini’ ortaya koyuyor. Üstüne bir de ‘güçsüzün yan›nda saf tutma’ ajitasyonu ekleyerek argümanlar›n› güçlendirdi¤ini düflünüyor. (...) Harun Tekin’in, Ankaraspor’un Melih Gökçek ve Ankara Büyükflehir Belediyesi’nin iktidar gücüyle, Kayserispor’un Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün Kayseri’deki ifladamlar›n› ve metropollerdeki Kayseri kökenli zenginleri harekete geçirmesiyle bu hâle geldi¤ini bilmedi¤ini ümit ediyoruz.” “Ankaraspor ve Kayserispor’u AKP destekliyor” fikri gerçekten ilk bak›flta aç›klay›c› gelebilir, ama olup biteni böyle anlamak AKP’ye laiklik üzerinden sald›r›p ekonomi politikalar›n› konu etmemek gibi oluyor biraz. Ben daha baflka bir fley söylüyorum: “Özellikle Ankara ve Kayseri örneklerinde, iktidar partisine mensup belediye baflkanlar›n›n desteklerinin anlaml› bir fark yaratt›¤› aç›k. Ama sebep-sonuç iliflkisini do¤ru kurmak gerek: AKP’yi ve AKP’li belediyelerin mevcudiyetini mümkün k›lan, ‹stanbul burjuvazisiyle iktidar mücadelesi son y›llarda iyiden iyiye görünür hal alan Anadolu burjuvazisi, belli ki siyaset ve ekonomiden sonra futbol alan›nda da alternatif yeni merkezler yaratmaya çok hevesli.” Onur Bey’in bile anlayabilece¤i bir dille söylersek, AKP’yi destekleyen sermaye gruplar› ve zümrelerin baz›lar› bu kulüplere de maddî destek sa¤l›yor. Bunu da akademik kimli¤e filan de¤il, basbaya¤› sandalyeye dayanarak yazd›m, çünkü tabak gibi ortada. Unutmadan, “güçsüzün yan›nda saf tutma ajitasyonu” da nesi, ‹ngiltere-Kamerun maç›nda ‹ngiltere’yi, A.B.D.-Nijerya maç›nda A.B.D.’yi mi tutuyor bu ülkedeki futbolseverler genel olarak? 8. ”Harun Tekin bununla da yetinmiyor, Ankara, Sivas ve Kayseri’nin birer futbol kenti oldu¤unu iddia ediyor.” Yanl›fl. Harun Tekin, “Ankara, Sivas ve Kayseri’nin birer futbol kenti oldu¤unu” da iddia etmiyor. fiu noktada art›k Onur Bey’in yaz›m› gerçekten okumufl oldu¤undan flüpheliyim ama, flöyle yazd›¤›m› yine de hat›rlatmak istiyorum: “Trabzon bir futbol flehri olarak rüfltünü çoktan ispat etti. Üç Orta Anadolu kenti olan Ankara, Sivas ve Kayseri’nin baflar›l› birer futbol flehrine dönüflme konusunda, örne¤in ‹zmir, Bursa ve Antalya’dan daha arzulu görünmeleriyse memleketin ekonomi-politi¤inden ba¤›ms›z bir geliflme olmasa gerek.” “Daha arzulu görünmüyorlar, yalan!” diye hayk›rabilirsiniz, bunu elbette oturup tart›flabiliriz, ama iddiam› çarp›tmak niye? 9. “Aragones kimi çal›flt›r›yordu? Buraya kadar söylediklerimizi tart›flmaya aç›k m› buldunuz? O zaman flu gafla son noktay› koyal›m. Fenerbahçe teknik direktörü Luis Aragones’in geçen sezon fiampiyonlar Ligi flampiyonu oldu¤unu iddia

ediyor Harun Tekin. Oysa geçen sezon Aragones, ‹spanya Millî Tak›m›’n› çal›flt›r›yordu. E¤er UEFA kurallarda bir de¤ifliklik yapmad›ysa, fiampiyonlar Ligi’nde millî tak›mlar de¤il, kulüp tak›mlar› yar›fl›yor. Üstelik Aragones geçen haziran ay›nda düzenlenen 2008 Avrupa fiampiyonas›’nda ‹spanya Millî Tak›m›’yla kupa flampiyonlu¤u yaflam›flt›.” Yok yav? Ben de nerden tan›yorum bu ihtiyar› diye düflünüyordum. Bu kadar›na pes. Sevgili Express editörleri, ne olurdu en az›ndan flu maddî hatayla ilgili uyarsayd›n›z Onur Bey’i. Yazd›¤›m fley aynen flöyle: “Tek bir oyuncuya 14 milyon Euro harcarken tak›ma bir ikinci kaleci almay› unutanlar›n, fiampiyonlar Ligi flampiyonlu¤u (ve o düzeyde avukatlar›) olan bir hocayla yapt›klar› sözleflmeyi onu kovduktan sonra 8 milyon Euro’ya okuyanlar›n ve reviri and›ran kadrosu muayene olmak için flehirleraras› yollarda helak olanlar›n da mutlaka bir bildikleri vard›r elbet.” S›ras›yla Fenerbahçe, Befliktafl ve Galatasaray m› yazmak laz›m illâ? Onur Bey’in anlay›fl› bu kadar k›t olabilir mi? Yaz›yla hayk›ray›m o zaman: Del Bosque Befliktafl’tan kovuldu da ona tazminat ödenecek ya, ondan bahsediyorum. Haydi diyelim ki Vicente Del Bosque’nin 2000 ve 2002 y›llar›nda kazand›¤› iki fiampiyonlar Ligi kupas› oldu¤unu bilmiyorsunuz, 8 milyon avroyla, kovulmufl olmakla Aragones’in ne alâkas› var? Bir de “UEFA kurallarda de¤ifliklik yapmad›ysa” diye espri yapm›fl Onur Bey. Sizin yaz›n›z›n tümü flaka gibi, espriye gerek yok ki... Esas, gazetecili¤in, dergicili¤in kurallar›nda bir de¤ifliklik olmad›ysa, bu yaz›dan sonra sizin ya meslek de¤ifltirmeniz ya da benden net bir flekilde özür dilemeniz gerek. Hadi beni de geçtim, okurlar›n›za borçlusunuz bu özrü. Beni sevmeyebilirsiniz, ama flu al›nt›lamak zorunda kald›¤›m yaz›n›zda yapt›klar›n›z› yapmaya hiç ama hiç hakk›n›z yok. Siz de iflinizi en az benim kadar ciddiye almal›s›n›z. 10. “Harun Tekin’in ‘Beflinci flampiyon’ bafll›kl› yaz›s›ndan anlad›¤›m›z o ki, Kültürel ‹ncelemeler dal›nda akademik çal›flmalar›n› sürdüren rock star›m›z, bol keseden sall›yor. ‹flin daha vahimi, Newsweek Türkiye gibi iddial› bir derginin bu kadar problemli bir yaz›y› yay›nlamakta bir sak›nca görmemesi...” Son söz: Bunu aynen iade ediyorum. Onur Yaz›c›o¤lu’nun “Ama olmaz ki, böyle de yaz›lmaz ki!” bafll›kl› yaz›s›ndan anlad›¤›m›z o ki, kendisinin ciddi bir okudu¤unu anlama problemi var. Onur Yaz›c›o¤lu, hayat›mda ciddi bir dergide gördü¤üm en özensiz, bas›n eti¤i aç›s›ndan en problemli yaz›lardan birine imza atm›fl. ‹flin daha vahimi, Express gibi özel bir derginin, de¤il içeri¤i, varl›¤› bile zihin açan bu yay›n organ›n›n bana genifl bir cevap hakk› tan›yabilece¤ini hesap edememifl olmas›. Okuyucular› bu metinle meflgul etti¤im için özür dilerim, ama sallaman›n da bir s›n›r› var. Futbolu sevmeye de, futbol yazmaya da, oynamaya da devam edece¤im. Bence Onur Yaz›c›o¤lu da yazmaya devam etsin, hakk›m› teslim ederek özür dilemek a¤›r gelmiyorsa tabii. Harun Tekin



2008’in en güzel mahsulleri Roll jürisi mutad üzre sene sonunda topland›, oylar kullan›ld›, sand›k aç›ld› ve 2008’in en güzel albümleri bir bir s›raland›. Buyrun geçen senenin istikbale b›rakaca¤› baflyap›tlara, yerli ve yabanc› uzunçalarlara...

Müzik dolab›

1.

1. 10 albüm AC/DC Black Ice Charles Aznavour Duos Fairuz Derin Bulut Arabesk John Mellencamp Life, Death, Love and Freedom Grup Yorum Bafle¤meden Marianne Faithfull Easy Come Easy Go Miles Davis Kind Of Blue Natacha Atlas Ana Hina Pascal Comelade The No Dancing Thievery Corporation Radio Retalliation

5 flark› Ahmet Kaya Karwan Antony & The Johnsons Kiss My Name Bob Dylan Masters Of War Kasbah Rockers Bred Atay Rolling Stones Gimme Shelter

2. Kaba Saz - K›r›ka 3. Zaman Beklemez - Pinhâni 4. Zerre - Replikas 5. ‹zmir Hat›ras› - Muammer Ketenco¤lu 6. Hariçten Gazelciler Hariçten Gazelciler 7. fievval Sam Karadeniz 8. Sakin Hayat 9. “Güldünya fiark›lar›” 10. Ulafl Özdemir Bu Dem 11. Kolektifistanbul Krivoto 12. Simge Ahmet Kaya fiark›lar› 13. Luxus Acayip fieyler 14. Mehmet Ali Sanl›kol / Theodoulos Vakanas K›br›s’›n Sesi 15. Mikail Aslan Zemkut 16. Yüksek Sadakat Katil ve Maktûl 17. Ahmet Aslan Meleklerin Dans› 18. Fuat Saka Lazutlar 2008 19. Gece ‹çinde Sakl› 20. Mircan & Limbo OUTIM (Once Upon a Time in Mingrelia)

Kifliye özel Öncel Nazan Öncel / Hat›r›na Sustum (Avrupa) azan Öncel’i ‘90’lar›n hoppidi

N ortam›nda tan›d›k: “Ayn› Nakarat”l› “Bir Hadise Var” bir yandan gençlerin ateflini al›rken, di¤er yandan yeni bir flark› yazar›n› bize tan›t›yordu. “Leylim Yar”›, “Mühürledim Seni Kalbime”yi bir kenara ay›rd›k, merakla ikinci albümü beklemeye bafllad›k. “Ben Böyle Aflk Görmedim”, farkl›yd›: “Geceler Kara Tren”deki hüzünle “Aflk Beklemez”deki coflku birbirine kar›fl›rken akl›m›z› da kar›flt›rd›. “Yata¤›ma gireceksin benim / ‹lle de sen yatacak” dizesini cesur bulduk, sürekli dinledi¤imiz için kaseti kopartt›k! As›l darbenin bir sonraki albümle inece¤inin fark›nda bile de¤ildik. “Göç”, her fleyi sil bafltan etti ve muazzam bir flark› yazar›yla baflbafla oldu¤umuzu bir anda kavrad›k. Öncel’in sürprizleri bu kadar de¤ildi elbet: “Sokak K›z›”yla, hiç beklemedi¤imiz anda bir darbe daha yedik. Bu kez rock bulaflm›flt› müzi¤ine ya da daha önce bulaflan rock onu iyiden iyiye ele geçirmiflti. Sevindik, flafl›rd›k, flark›lara g›rtla¤›m›z› patlatarak efllik ettik bir müddet. Tam da o günlerde, k›y›da köflede kalm›fl bir sahaf›n tozlu raflar› aras›nda bir Nazan Öncel pla¤› bulduk. Sorduk, soruflturduk,

52

Dig, Lazarus, Dig!!! Nick Cave & The Bad Seeds

Hayvanlar Yasemin Mori

“Ya¤mur Duas›” adl› bu albümün 1982’de kaydedildi¤ini, öncesinde bir de 45’lik oldu¤unu ö¤rendik. Art›k bizi daha da flafl›rtamaz derken “Demir Leblebi” parça tesirli bir bomba olarak yan›m›za düfltü. “Çük” kelimesini bir flark›da ilk kez duyduk, “Sokar›m Politikana” laf›na hayran olduk, “Afl›klar Park›”nda umars›zca bekledi¤imiz günleri hat›rlad›k. “Yan Yana Foto¤raf Çektirelim”, bildiklerimizi pekifltirdi. Selim Sesler’li “Otomobil”i yan›m›za ald›k, baflucu flark›s› yapt›k. “7’n Bitirdin” ise en çok “K›fl Baba”s›yla bizi etkiledi. “K›fl Baba”n›n düzenlemesi Hakan Kurflun’a aitti. Bunu bir iflaret olarak alg›lad›k. “Hat›r›na Sustum”da yan›lmad›¤›m›z› görmek

2. Vampire Weekend - Vampire Weekend 3. Third - Portishead 4. 22 Dreams - Paul Weller 5. “I’m Not There” (Soundtrack) 6. Marianne Faithfull Easy Come Easy Go 7. Calexico Carried To Dust 8. R.E.M. Accelerate 9. Amadou & Mariam Welcome To Mali 10. Fleet Foxes Fleet Foxes 11. Bon Iver For Emma, Forever Ago 12. Natacha Atlas & The Mazeeka Ensemble Ana Hina 13. Asian Dub Foundation Punkara 14. Thee Silver Mt. Zion Memorial Orchestra & Tra-La-La Band 13 Blues For Thirteen Moons 15. Beck Modern Guilt 16. Tom Morello / The Nightwatchman The Fabled City 17. Deerhunter Microcastle 18. TV On The Radio Dear Science 19. The Last Shadow Puppets The Age Of The Understatement 20. Spiritualized Songs In A&E

bizi sevindirdi. Ne yalan söyleyelim, bir önceki albümü çok da içimize sindirememifl, bilhassa kimi flark›lar›n düzenlemelerini yad›rgam›flt›k. Yenisinde, düzenlemelerde, Hakan Kurflun’un yan›s›ra Nazan Öncel albümlerinin demirbafl› Hamit “Janti” Ündafl ve elbette Nazan Öncel imzalar›na rastl›yoruz. Konuklar da flenlikli: Aç›l›fl flark›s› “Öp Bar›flal›m”›n düzenlemesine Alper Erinç (Hakan Kurflun’la birlikte) imza atm›fl, gitarlar› Beyaz Kelebekler’den Ercüment Atefl çalm›fl. Ard›ndan gelen “Seni Bugün Görmem Laz›m”daki klasik gitar icralar›nda Amerikanan›n efsane ismi, Michael Stipe’lar›n pîri Vic Chesnutt ç›k›yor karfl›m›za! Turgut Alp Beko¤lu, Eylem Pelit, Mehmet Akatay, Derya Türkan, Erdinç fienyaylar derken flark›lar bizi al›p götürüyor ve albümün nas›l bitti¤ini anlam›yoruz. Hepi topu 37 dakika boyunca bizi duygudan duyguya, renkten renge sokuyor Nazan Öncel. Gidenleri, k›r›nt›lar›, kalanlar›, yoklu¤u derinden hissedilenleri, “Manzaral› Oda”daki o “son gece”yi, bir umut taksiye binmeleri, susmalar› hat›rl›yoruz. Orhan Pamuk”un “Masumiyet Müzesi”nden ç›km›fl objelerin doldurdu¤u “Can›m Benim Nas›ls›n”, roman› okuduktan sonraki halimize geri getiriyor bizi: Sersemliyoruz , kendimizi Çukurcuma’da ve çok eskilerde buluyoruz. Yüre¤imiz p›r p›r ediyor,

bir yan› da sanc›yor belki. Bu sat›rlar›n yaz›ld›¤› flehir itibariyle “Ankaral› Sevgilim” daha bir derinden etkiliyor ve geride b›rakt›klar›m›za yan›yoruz. Alaturka “Bu da Hayat m›?” kan›m›z› kaynat›rken, Sabahattin Ali’ye adanm›fl “Ali” kalbimizi çiziyor. Bu bin duyguyla albümün sonuna geliyoruz. “Bitti” derken son dakikada att›¤› feyke tak›l›yoruz! ‘Hidden track’ de¤il, sakl› coflku bu: “Çiçekçi Geldi”yi cümbüfle dönüfltüren, karnaval havas›na sokan bir flahane final ezgisi... Bahar› karfl›lamaya haz›r hissediyoruz kendimizi. Bu küçük yaz›n›n sonunda flunlar› söylemek durumunday›z: Bir Nazan Öncel albümünü tarif asla mümkün olamaz. Herkes kendince dinler, sever ya da sevmez. Sevmeyene sevdirmeyi baflaramazs›n›z kimi zaman. fiark›lar tutulur, bunlar birbiriyle çak›flmaz. Ama albüm hep ayn› ruh yo¤unlu¤uyla dinlenir. Duyulan fley farkl›d›r sadece. Bu albümler, daha ziyade “kifliye özel”dir. Nazan Öncel, 2008’e bir son dakika golü atarak 2009’u coflkuyla ve heyecanla karfl›lamam›za vesile oldu. Y›lsonu de¤erlendirmelerinde bafla güreflecek albüm daha ilk dakikadan belli. Coflkusunu yaflamak, içindeki sakl› güzellikleri ç›kartmak size kals›n. Biz, an itibariyle bir kere daha döndürmeye bafll›yoruz bile... – Murat Meriç



Raul Castro devrimin ellinci y›l kutlamas›nda... Sean Penn Chavez’le (altta)

KÜBA DEVR‹M‹ ELL‹ YAfiINDA

Orada olmak Che’nin ruhu flad olsun, Küba devrimi 50 yafl›nda! 1 Ocak 1959’da, Castro ve Che öncülü¤ündeki devrimci gerillalar, ABD destekli Batista diktatörlü¤ünü devirmifl ve komünist ütopyay› kurmak için kollar› s›vam›fllard›. K⤛t üzerindeki gibi olmuyor tabii, ama zaten ütopya, ad› üstünde, hayal ülkesi –baflka türlü bir hayat›n hayali. Küba’da elli y›ld›r bu hayal yafl›yor, yaflayabiliyor, zira gerçekleflmeyenler, gerçekleflemeyenler bir yana gerçekleflenler var. Öyle olmasayd›, ABD D›fliflleri Bakanl›¤›, “bugün serbest seçimler yap›lsa, Komünist Parti oylar›n yüzde 80’ini al›r” der miydi? Ama bu, sosyalist demokrasinin yüzünü k›zartan uygulamalar›n olmad›¤› anlam›na gelmiyor. Fidel’den bayra¤› devralan Raul Castro, umar›z sosyalist demokrasi yönünde bugüne dek at›lmayan ad›mlar› atar. Umabiliriz, çünkü Amerika’n›n ve Amerikan sinemas›n›n yüzaklar›ndan Sean Penn’in kaleminden okuyaca¤›n›z Raul Castro portresi o yönde iflaretler tafl›yor. Önce Venezüela’ya u¤ray›p Chavez’e kulak misafiri oluyoruz, sonra Havana’ya geçip Raul’a yak›n plan bak›yoruz. The Nation’›n aral›k say›s›ndan derleyerek naklen... üstakbel baflkan yard›mc›m›z Joe Biden, seçim kampanyas›nda flöyle demiflti: “Bundan böyle Suudi Arabistan’›n veya Venezüella diktatörünün petrolüne ba¤›ml› olamay›z.” Suudi Arabistan’›n ne menem bir fley oldu¤unu biliyorum. Fakat, 2006’da Venezüella’ya gitmifl ve yoksul mahalleleri görmüfl, zenginlerin muhalefetine tan›k olmufl ve devlet baflkan›yla saatler, hatta günler geçirmifl biri olarak, Biden’›n kimden söz etti¤ini anlayamad›m. Hugo Chavez, Venezüella’n›n demokratik yollarla seçilmifl cumhurbaflkan›. Demokratik yollar derken, defalarca seçmen karfl›s›na ç›kmaktan, büyük kalabal›klar›n oylar›n› almaktan, rakiplerine kendisini alt etme imkân› tan›maktan, daha geçen y›l bir referandum ve yerel seçim kazanmaktan bahsediyorum. Ekim 2008 itibar›yla, propagandadan s›tk›m s›yr›lm›flt›. O “diktatör” efsanesini bofla ç›karmak için Venezüella’ya bir kez daha gitmeye karar verdim. O s›ralarda arkadafllar›ma flöyle diyordum: “Chavez iyi bir adam olmayabilir, ama büyük bir adam.” Bu arkadafllar›mdan ikisi, tarihçi Douglas Brinkley ve Vanity Fair yazar› Christopher Hitchens’d›. ‹kisi de Chavez’den hazzetmiyordu. Venezüella’ya

M

54

onlarla gitmek mükemmel olacakt›. Eski dostum, Arjantinli ba¤›ms›z film yap›mc›s› Fernando Sulichin’i arad›m, Chavez’den bir randevu koparmas›n› rica ettim. Dahas›, Venezüella’dan Havana’ya geçip Castro kardefllerle, özellikle de geçen flubatta iktidar› Fidel’den devralan Raul’la söylefli yapmak istedi¤imizi söyledim. Ertesi gün ö¤le sular›nda Fernando arad›, “tamamd›r” dedi. Caracas’a indi¤imizde bizi karfl›layan Fernando’nun sayesinde, Chavez’in Isla Margarita’ya giden uça¤›nda bulduk kendimizi. Ve iki gün boyunca Chavez’le bol bol sohbet ettik. Douglas (Brinkley) ABD’nin Latin Amerika’ya müdahale etmesini meflrulaflt›ran Monroe doktrini hakk›nda ne düflündü¤ünü sordu¤unda flu cevab› ald›: “Monroe doktrini iptal edilmeli. 200 y›ld›r bafl›m›za belâ. Ve hep Monroe’yla Bolivar’› karfl› karfl›ya getiriyor. Thomas Jefferson, ABD’nin güneydeki cumhuriyetleri birer birer yutmas› gerekti¤ini söylüyordu. Sizin do¤du¤unuz ülkenin temelinde emperyalizm var. Ama art›k hiç kimse gelip do¤al kaynaklar›m›za el koyamaz.” Bu türden cesur aç›klamalar›yla ABD’yi öfkelendirmekten çekinip çekinmedi¤i yolundaki soruya, Uruguayl› öz-

“Washington’a gitmem do¤ru olmaz. Ama, ABD baflkan›n›n Küba’ya gelmesini istemek de adil olmaz. ABD ve Küba d›fl›nda bir yerde buluflmak en iyisi. Guantanamo’da buluflabiliriz. Görüflme sonras›nda baflkana bir hediye vermek gerekir. Ona Guantanamo’da dalgalanan Amerikan bayra¤›n› vermek yerinde olur. Als›n, evine götürsün.”

gürlük savaflç›s› Jose Gervasio Artigas’tan al›nt› yaparak karfl›l›k verdi: “Maksad›m rencide etmek veya korkutmak de¤il, hakikati söylemek.” Konuflma boyunca sessiz duran ve sürekli not tutan Hitchens’›n kendisini flüpheyle izledi¤ini farkeden Chavez, “hadi Christopher” dedi, “bana bir soru sor, çok zor bir soru sor”. Karfl›l›kl› gülümseme. “Fidel’le aran›zda ne fark var?” Cevap: “Fidel komünist, ben de¤ilim. Fidel Marksist-Leninist, ben de¤ilim. Fidel ateist, ben de¤ilim. Fidel’le bir gün Tanr›’y› ve ‹sa’y› tart›flt›k. Ona h›ristiyan oldu¤umu, ‹sa’n›n sosyal mesajlar›na inand›¤›m› söyledim. O inanm›yor. Bana birçok defa flunu söyledi: Venezüella Küba de¤il, zaman da 1960’lar de¤il. Venezüella’n›n yolu demokratik sosyalizm. Castro benim hocam, ustam. ‹deoloji konusunda de¤il, strateji konusunda.” Venezüella’daki üçüncü günümüzde Chavez’le vedalafl›yoruz. “Baflkan” diyorum, Castro kardefllerle görüflmek istiyoruz, yard›mc› olur musunuz?” Raul’u arayaca¤›na söz veriyor, “ama Fidel müsait de¤ildir” diyor. Havana’da Küba Film Enstitüsü Baflkan› Omar Gonzales Jiminez ve enstitünün ortak yap›mlar müdürü Luis Alberto Notario taraf›ndan karfl›lan›yoruz. Geçen seferki ziyaretimde ikisiyle de epey vakit geçirmifltim. Gümrük muamelelerimizi bitirdi¤imiz anda, Hitchens damdan düfler gibi konuya giriyor: “Baflkanla görüflmemiz lâz›m.” Omar “biliyorum” diyor, “iste¤iniz baflkana iletildi, cevab› bekliyoruz”. Kübal›lar s›cak ve misafirperver insanlar. Omar ve Luis bize flehri gezdiriyor. Tarife gelmeyen bir atmosferi var Küba’n›n. Her gelene ayn› fleyi söyletiyor: “Buras› özel bir yer.” Ertesi gün ö¤le yeme¤ini Fidel’in 39 yafl›ndaki yak›fl›kl› ve mütevaz› o¤luyla birlikte yiyoruz. Antonio hekim, beysbol millî tak›m›n›n hekimi. Amcas›yla buluflmak için can att›¤›m›z› söylüyorum. Zaman daral›yor, uça¤›m›z 16 saat sonra kalkacak, Raul’dan hâlâ haber yok. Akflam alt› sular›nda, Luis kald›¤›m›z konukevine geliyor. Douglas ve Hitchens üst kattaki odalar›nda, ben afla¤›da, salonday›m. Luis, “tamam” diyor, “ama sadece seninle görüflecek”. Raulizm Küba Silahl› Kuvvetleri’nin eski komutan› Raul Castro, “so¤uk bir militarist” ve “Fidel’in kuklas›” olarak damgalan›yor. Gelgelelim, bir zamanlar›n uzun saçl›, at kuyruklu devrimcisi, y›lanlar› haks›z ç›kar›yor. Ekonomik iyileflmeye paralel olarak “Raulizm” de yükseliflte. Amerika’n›n Fidel’i bir kez daha hafife ald›¤› ortada: Küba’n›n gündelik politikas› emin ellerde. “Fidel biraz önce arad›” diyor, söyleflimizden sonra kendisini aramam› istiyor”. Ses tonunda bir h›nz›rl›k var, abisinin denetleyici tavr›na müflfik bir hoflgö-


rüyle bakan bir mizah seziliyor. “Konufltu¤umuz her fleyi bilmek istiyor” diyor bilge bir edayla. “Ben söylefli yapmaktan hofllanmam” diye devam ediyor: “Bir sürü fley söylersin, ama yay›nlan›rken k›salt›l›r, s›k›flt›r›l›r. Fikirler anlam›n› yitirir. Sen uzun metrajl› filmler yap›yorsun, umar›m gazetecili¤in de öyledir.” Çay içiyoruz. Konu ABD seçimlerine geliyor. “Bizde bir parti var, sizde iki, ama aralar›ndaki fark çok küçük, ikisi de egemen s›n›f›n temsilcisi.” Miami’deki Küba lobisinin Batista dönemi zenginlerinin varisleri ve ecnebi toprak sahipleri oldu¤unu söylüyor. “1959’daki toprak reformu devrimimizin dönülmez ufkuydu. ABD’yle iliflkimize kesilen ölüm cezas›yd›.” ABD donanmas›n›n Küba’y› abluka alt›na almas› üzerine silah yard›m› için eski müttefiklerinin kap›lar›n› çald›klar›n› anlat›yor. “Hepsi ‘hay›r’ dedi, çünkü Baflkan Eisenhower bask› yap›yordu. Biz de Rusya’dan ald›k silahlar›, ama onlar› ö¤renecek zaman›m›z kalmam›flt›.” Bir kahkaha at›yor, sonra ihtiyaç molas› için müsaade istiyor. Çenebaz biraderler Döndü¤ünde, “77 yafl›nda çay böyle yap›yor” diye flakalafl›yor. fiaka bir yana, Castro, genç bir insan›n çevikli¤iyle hareket ediyor. Her gün egzersiz yap›yor, bak›fllar› parlak, sesi gür. Sözüne kald›¤› yerden devam ediyor: “Fidel’in Domuzlar Körfezi sald›r›s› s›ras›nda çekilmifl ünlü bir foto¤raf› var, bir Rus tank›n›n önünde poz vermifl. O s›rada tanklar›n geri vitesini henüz ö¤renmemifltik.” Gülerek ekliyor: “Yani geri basmak gibi bir seçene¤imiz yoktu.” Castro, o “so¤uk militarist”, s›cakkanl›, aç›k sözlü, enerjik ve zeki bir adam. Obama baflkan seçilirse ve onu Washington’a davet ederse, ne yapaca¤›n› soruyorum. “‹lginç bir soru” diyor ve uzunca bir süre susuyor. “Obama’n›n ablukay› sürdürece¤ine dair beyanlar›n› okudum” diyerek bozuyor sessizli¤i. Araya giriyorum, “kulland›¤› terim ambargo” diyorum. “Evet” diyor, “çünkü abluka bir savafl fiili, Amerikal›lar ambargo demeyi ye¤liyor. Öyle ya da böyle, bunlar seçim konuflmalar›. Herkesle tart›flmaya haz›r oldu¤unu söyledi¤i beyanlar› da var”. Birden duruyor, “herhalde kardefli de abisi gibi çenebaz diye düflünüyorsun” diyor. Gülüflüyoruz. “Bir seferinde, Fidel bu odada bir Çin delegasyonunu kabul etmiflti. Bir grup diplomat ve bir tercüman...” diye anlatmaya bafll›yor: “Uzun bir yolculuk yapm›fllard›. Fidel durumu biliyordu, ama yine de saatlerce konufltu. Önce ona en yak›n oturan Çinlinin göz kapaklar› a¤›rlaflt›, sonra da di¤erlerinin. Ama Fidel devam etti. Derken en yüksek rütbelisi de dahil olmak üzere delagasyonun tamam› uyuklamaya bafllad›. Fidel, gözleri aç›k kalan tek Çinliye çevirdi bak›fllar›n›, genç tercümana. Ve gün ›fl›yana kadar onunla sohbet etti.” Bu noktada ikimiz de kat›la kat›la gülüyorduk. Fidel’le sadece bir defa görüflmüfltüm, ama durumu gözümün önüne

getirmem zor olmad›. Odada tek gülmeyen tercüman›m›zd›. Sadede geldik, cevap alamad›¤›m sorunun etraf›nda dolaflmaya bafllad›m. “Yeni ABD baflkan›yla görüfltü¤ünüz takdirde Küba’n›n önceli¤i ne olur?” Hiç duraksamad›: “Ticaretin normallefltirilmesi.” Buna kat›lmamak mümkün de¤il, ambargonun gayr› insanî ve sonuç üretmeyen bir politika oldu¤u ortada. Castro flöyle devam etti: “Ambargonun yegâne maksad› can›m›z› yakmak. Ama hiçbir fley Küba devrimini y›ld›ramaz. B›rak›n Kübal›lar Amerika’daki akrabalar›n› ziyaret etsin, b›rak›n Amerikal›lar da Küba’ya gelsin.” Sanki, “gelsinler de medyada anlat›lan ‘berbat komünist diktatörlü¤ü’ kendi gözleriyle görsünler” der gibiydi. ABD D›fliflleri Bakanl›¤› ve Küba muhalefetinin önde gelen isimleri bile, serbest seçim yap›lsa, iktidardaki Komünist Parti’nin oylar›n yüzde 80’ini alaca¤›n› kabul ediyor. Ekonomist Milton Friedman’dan Colin Powell’a, ambargoyu elefltiren Amerikal› muhafazakârlar›n isimlerini zikrediyorum, Cumhuriyetçi Teksas senatörü Kay Bailey Hutchison’›n flu sözlerini de al›nt›l›yorum: “Küba için yeni bir strateji gelifltirmemiz gerekiyor. Ambargoyu kald›r›rsak, özelikle de g›da ambargosunu ve ülkenin d›fl dünyayla daha fazla temas etmesini sa¤larsak, Küba halk›n› diktatörlükle mücadelede daha etkili k›labiliriz.” Castro cesur bir karfl›l›k veriyor: “Bu meydan okumay› seve seve kabul ederiz.” “Being There” Saat ilerliyor, çaydan k›rm›z› flaraba ve yeme¤e geçiyoruz. Küba-AB iliflkisinin gelifltirilmesinden yana oldu¤unu söyleyip ekliyor: “Bush’tan sonra AB’yle iliflkilerimiz daha iyi bir noktaya gelecek-

“Bir Amerikan filmi var” diyor Raul Castro, “elitler oturmufllar, bir sonraki devlet baflkan›n›n kim olmas› gerekti¤ini konufluyorlar. Pencereden bakt›klar›nda bir bahç›van ilifliyor gözlerine. Hangi filmden bahsetti¤imi anlad›n m›?” “Being There” diyorum. “Hah iflte! O filmi çok severim” diyor heyecanla.

tir.” Ya Amerika’yla? “Bak” diyor, “biz Çinliler kadar sab›rl›y›z. Nüfusumuzun yüzde 70’i abluka alt›nda dünyaya geldi. Ben tarihin en uzun süre görev yapm›fl Silahl› Kuvvetler komutan›y›m. Varflova Pakt› manevralar›nda en genç komutan bendim. En k›demli olan da! ABD Küba’y› iflgale etmeye yeltenirse, Irak bu adan›n yan›nda çocuk oyunca¤› kal›r.” fiarab›ndan bir yudum al›p devam ediyor: “Savafl› önlemek, savafl kazanmaktan evlâd›r, bizim doktrinimiz budur.” Yemekten sonra tropikal bitkilerle bezeli terasa ç›k›yoruz. “Bir Amerikan filmi var” diyor, “elitler oturmufllar, bir sonraki devlet baflkan›n›n kim olmas› gerekti¤ini konufluyorlar. Pencereden bakt›klar›nda bir bahç›van ilifliyor gözlerine. Hangi filmden bahsetti¤imi anlad›n m›?” “Being There” (Orada Olmak) diyorum. “Hah iflte! ‘Being There’, o filmi çok severim” diyor heyecanla. “Çinlilerin dedi¤i gibi: En uzun yolculuk küçük bir ad›mla bafllar. ABD baflkan› bir ad›m ats›n, ama egemenli¤imizi tehdit etmeyen bir ad›m ats›n. O pazarl›k konusu de¤il.” Vakit geç olmufltu, ama insan haklar› ihlâllerine dair iddialar› sormadan gidemezdim. 2007 tarihli ‹nsan Haklar› ‹zleme Örgütü raporuna göre, Küba “her türlü siyasî muhalefeti bast›ran yegâne Latin Amerika ülkesi”ydi. 200 siyasî mahkûm oldu¤u, bu say›n›n yüzde 4’ünün fliddete baflvurmayan kifliler oldu¤u da belirtiliyordu. Castro’nun cevab›n› beklerken Guantanamo’daki Amerikan hapishanesini ve oradaki korkunç insan haklar› ihlâllerini düflünmeden edemedim. “Hiçbir ülke insan haklar› ihlâllerinden yüzde yüz azade de¤ildir” dedi ve ›srarla vurgulad›: “Ama ABD medyas›ndaki raporlar abart›l› ve ikiyüzlü.” Hakikaten de, Eloy Gutierrez Menoyo gibi tan›nm›fl muhalifler de bu konuda manipülasyon yap›ld›¤›n›, ABD’nin gerçek d›fl› beyanlar›na para ödedi¤ini do¤ruluyor. Saat sabah›n biri. Yan›tlamad›¤› sorumu son bir defa sormaya haz›rlan›yorum. Ama konuya o giriyor: “Obama’yla Washington’da görüflmeyi kabul edip etmeyece¤imi sormufltun. Benim Washington’a gitmem do¤ru olmaz, bugüne dek hep Latin Amerikal› liderler ilk ziyareti yapm›flt›r. Ama, ABD baflkan›n›n Küba’ya gelmesini istemek de adil olmaz. ABD ve Küba d›fl›nda bir yerde buluflmak en iyisi.” Durakl›yor, boflalan kadehini sehpaya koyup devam ediyor: “Guantanamo’da buluflabiliriz. Görüflme sonras›nda baflkana bir hediye vermek gerekir. Ona Guantanamo’da dalgalanan Amerikan bayra¤›n› vermek yerinde olur. Als›n, evine götürsün.” Veda vakti geldi¤inde, kap›ya kadar geçiriyor beni. Arabaya bindi¤imde, yaklafl›p pencereyi t›klat›yor, ben cam› indirirken saatine bak›yor. “fiimdi Fidel’i aray›p yedi saat konufltu¤umuzu söyleyece¤im. Emin ol, bir dahaki geliflinde sana yedi buçuk saat ay›racakt›r.” Gülüflüyoruz ve bir kez daha tokal›fl›yoruz. Sean Penn Derleyen: Yücel Göktürk

55


‹srail’in Filistin politikas›, Bat› fieria’da etnik temizlik, Gazze’de soyk›r›md›r. Bu politikan›n temeli siyonizmdir. Dünyaya ve dahi ‹sraillilere, siyonist ideolojinin etnik temizli¤e ve kitlesel katliamlara aç›k çek verdi¤ini anlatmal›y›z. Bugünkü katliam› lanetlemek yetmez, onu do¤uran ve siyaseten ve ahlâken meflrulaflt›ran bu ideolojiyi teflhir etmeliyiz. ‹srailli tarihçi Ilan Pappe, 3 Ocak 2009, electronic intifada

“Susmak, ortakl›kt›r”


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.