Express95

Page 1

191254

SAYI: 2009/06

Haziran 2009 6 TL (KDV DAH‹L)

MESUT YE⁄EN’LE MARD‹N KATL‹AMI VE ÖTES‹

Kurtlar vadisinden ç›k›fl yollar› TERS‹NE GÖÇ ÇI⁄ G‹B‹ BÜYÜYOR

Müebbed yoksulluktan ölümcül yoksullu¤a

95

LEYLA HAL‹D’DEN HÜKÜMETE AYAR L A S Y O N A E N T E R N

fi A L A L A

Tayyip, sözünün arkas›nda dur! TURKUVAZ MEDYA GREV‹ DALYA DED‹

Yüzsüzlere 100!



MERAM 95: GELECE⁄‹ SEÇME VE YARATMA SINAVI

Do¤ru cevap ene 1971. Noam Chomsky bir konuflma yapıyor. Konu, ”Gelece¤in Yönetim Biçimleri”. O konuflmada, dört yönetim biçiminin mümkün oldu¤unu söylüyor: Liberal kapitalizm , Refah devleti kapitalizmi, Devlet sosyalizmi ve Liberter (özgürlükçü) sosyalizm. Japon düflünür Kojin Karatani, Noam Chomsky’nin bu sınıflamasını, farklı bir sıralamayla masaya yatırıyor ve ufuk açıcı bir çözümleme yapıyor. O çözümlemeyi, 3 Haziran’da Bilgi Üniversitesi’nde Kojin Karatani’nin verece¤i –bu satırlar 28 Mayıs’ta yazılıyor– konferansa gidenler dinlemifl olacak. Gidemeyenler ve gidip de üzerinde bir daha düflünmek isteyebilecekler için elimizdeki “konferans konuflma metni”ninde bir gezintiye çıkalım. Tanıdık yerlerde dolaflaca¤ız ve dönüp dolaflıp “bulufltu¤umuz yer”e gelece¤iz: X’e. Baflladı¤ımız yer de orası, Express oradan yola çıktı, 15 senedir o yolun yolcusu. Karatini ise yeni tanıfltı¤ımız bir yoldafl. Söz konusu konferansın metnini okurken de, “Transkritik”in (Metis, 2008) sayfalarında gezinirken de “aynı yolun yolcusuyuz” dedirtti. Tıpkı, “Sonsuz Düflünce”de (Metis, 2006) Alain Badiou’nun ve “Yafllanan ‹nsanlık, Gençleflen Kapitalizm’de (Agora, 2008) fiükrü Argın’ın dedirtti¤i gibi. Liste uzar gider ama, son günlerde bu üç isimle haflır neflir olduk yalnızca. Bir de John Berger’la –niyesini gelecek sayıya bırakalım. Ve dönelim Karatani’nin konuflma metnine. Karatani, Chomsky’nin “dörtlü”sünü flöyle sıralayıp tarifliyor. A) Devlet sosyalizmi: Devlet güdümlü bir üretici-tüketici kooperatifleri sistemi. Somut olarak da Sovyetler Birli¤i’nin temsil etti¤i sözde komünizm. Chomsky’nin söz konusu konuflmayı yaptı¤ı tarihte, Sovyetler Birli¤i ileri bir sanayi ülkesi telakki ediliyor ve geliflmekte olan ülkeler tarafından sanayileflme modeli olarak görülüyordu. B) Devlet kapitalizmi: Kapitalist piyasa ekonomisinin esaslarına dokunmayan, ama onun yarattı¤ı sorunları Keynesyen devlet müdahalesiyle ve zenginli¤in yeniden bölüflümüyle çözmeyi hedefleyen sistem. Baflka bir deyiflle, modern refah devleti. Bu sisteme, birçok durumda, sosyal demokrasi de denebilir. C) Liberalizm: Adam Smith sonrasındaki ekonomik liberalizm sistemi. 1960’lı yıllardaki mümessili Friedrich Hayek, Keynes-

S

• Sinter Metal’de direnifl . . . . . . . . . . 6 • Mesut Ye¤en’le Mardin üzerine . . . . .8 • Hasip Kaplan’la Kürt sorunu üzerine .12 • Ergenekon davas› . . . . . . . . . . . . 15 • Tersine göç . . . . . . . . . . . . . . . . . 18 • Leyla Halid . . . . . . . . . . . . . . . . . .22 • ‹srail’e kültürel boykot . . . . . . . . . . 26 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . 28 • Francis Bailleau ve çocuk haklar› . . 36 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . 42 • Gamal Gitani . . . . . . . . . . . . . . . . 44 • Uçan Süpürge’nin ard›ndan . . . . . 46 • Radyo Brecht . . . . . . . . . . . . . . . .48 • Mavi Daktilo . . . . . . . . . . . . . . . . . 50 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . 52 • Atv-Sabah grevinin 100 günü . . . . 54 Arslan Ero¤lu, Aykut K›l›ç, Ayfle Çavdar, Bar›fl Çakan, Burcu Göknar, Çi¤dem Öztürk, Didem Dan›fl, Eda Özdek, Ender Ergün, Erdir Zat, Evrim Savafl, Faz›l Duygun, Fevzican Abac›o¤lu, F›rat Genç, Hakan Lokano¤lu, Haluk ‹nan›c›, Hatice Çavdar, Haziran Düzkan, ‹rfan Aktan, Kerem Eksen, Koray Löker, Merve Erol, Murat Meriç, Nazlı Ökten, Osman Kavala, Özay Selmo, Pelin Özer, Perihan Özcan, Pınar Uygun, Ragıp Duran, Saner fien, Siren ‹demen, fiahan Nuho¤lu, U¤ur Biryol, Ulus Atayurt, Verda ‹rifl, Yücel Göktürk, Baskı: ‹hlas Gazetecilik A.fi. ‹hlas Holding Medya Plaza 29 Ekim Cd. No:23 B/3 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0 212 454 35 08 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, Haziran 2009 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressroll@gmail.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 95 Haziran 2009 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

çili¤i ve sosyal demokrasiyi, devleti güçlendirdi¤i ve “serflik yolunu açtı¤ı” gerekçesiyle elefltiriyordu. Günümüzün neoliberalizmi, bu sisteme dayanıyor. Gelgelelim, bu “bırakınız yapsınlar” kapitalizmi kaçınılmaz olarak ekonomik eflitsizlikler yaratıyor. Dolayısıyla, devlet sosyalizminin (A), 1990’larda çökmesine ra¤men refah devleti kapitalizmi (B), varlı¤ını koruyor. Ancak, geçmifltekinin aksine, liberal kapitalizmin esaslarını artık benimsiyor. Netice itibarıyla, kapitalizmin bu iki kutbu arasında, devlet kapitalizmi ve liberal kapitalizm arasında, ince bir fark ve nispî bir tercih söz konusu. Birçok ülkede, bu iki kutup iki büyük partiyle –bu partilerin adları ülkeden ülkeye de¤ifliyor– temsil ediliyor. D) Liberter sosyalizm: Bu, Noam Chomsky’nin tercih etti¤i sistem bu. Refah devleti kapitalizmini (B), de, devlet sosyalizmini (A) de reddediyor ve “özgürlükçü sosyalizm”i savunuyor. Chomsky, anarflizmi ve konsey (meclis /sovyet) komünizmini bu kategoriye dahil ediyor.

Kojin Karatani

“Ortakçılık” veya “X” Chomsky’nin liberter sosyalizminin 1960’ların sonundaki yeni sol hareketten esinlendi¤i açık. Yeni sol, sadece Stalinizme (devlet sosyalizmi) de¤il, refah devletine de karflıydı. Ve bu hareket ortodoks marksizmin baskıladı¤ı anarflizm ve konsey komünizmi gibi eski sosyalist gelenekleri canlandırmıfltı. Chomsky’nin bütün bunları “liberter sosyalizm” adı altında toplamasına karflılık, Karatani “ortakçılık” (associationism) demeyi ye¤liyor, ama hemen ekliyor: “Ona ne isim verdi¤imiz önemli de¤il, önemli olan ne anlama geldi¤ini anlamak. Dolayısıyla, bu sisteme flimdilik ‘X’ diyorum.” Karatani flöyle devam ediyor: “D seçene¤i di¤er seçeneklerin hepsinden farklı. En önemli farkı, kısa dönemler haricinde, hiçbir zaman gerçekleflmedi. Ama bu onun önemini kaybettirmiyor. A,

B ve C, sermayeye, ulusa, devlete tabî olduklar halde, D onların ötesine geçiyor.” Ufuk kaybı Tırnak açmadan ve serbest çeviriyle Karatani’den devam ediyoruz: Chomsky bu dört yönetim biçimini 1971’in dünyasında, dahası 1968’in konjonktüründe çözümlüyordu. O günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular aktı. 1990’ların baflında Sovyet blokunun çöküflüyle birlikte devlet sosyalizmi sona erdi. Ama, Sovyet modeli, geliflmekte olan ülkelerde popülerli¤ini çöküflten çok önce kaybetmiflti. Zira, refah devletinin (B) getirdi¤i bazı iyilefltirmelerin yanı sıra, devlet sosyalizmi cazibesini yitirmiflti. Ve liberter sosyalizm (D), hem devlet sosyalizminin (A), hem de refah devletinin (B) reddi olarak ortaya çıkmıfltı. Ancak, devlet sosyalizminin (A) cazibesini yitirmesiyle birlikte, liberter sosyalizm de (D), insanların ufkundan uzaklafltı. Bu ufuk kaybı, kutsal üçlüyü, sermaye-ulusdevlet üçlüsünü aflmanın tahayyülünü de sekteye u¤rattı. Refah devleti/sosyal demokrasi (B) meflruiyetini ve motivasyonunu devlet sosyalizmine (A) borçluydu. Devlet sosyalizminin ortadan kalkmasıyla birlikte, bu meflruiyet ve motivasyon da gücünü yitirdi. Hal böyle olunca, liberalizmin ya da küresel kapitalizmin bütün dünyaya nüfuz etmesi kaçınılmazdı. Günümüzde, sosyal demokrasi (B), liberalizme / küresel kapitalizme karflı ılımlı bir direnç, minör bir revizyon olmanın ötesine geçemiyor. Britanya’da ‹flçi Partisi’nin Muhafazakâr Parti’den Thatcherizmi (neoliberalizmi) devralmıfl olması, ileri sanayi toplumlarının genel durumunu temsil ediyor. Bu ülkelerde iktidarların de¤iflmesi siyasî apati yaratmaktan baflka bir sonuç do¤urmuyor, zira iktidara kim gelirse gelsin, insanların hayatında kayda de¤er bir de¤ifliklik olmuyor. Geliflmifl sanayi ülkelerinde durum bu, peki geliflmekte olan ülkelerde nasıl? Geçmiflte kendilerini “üçüncü dünya” olarak gören ülkeler, küreselleflme sürecinde iki gruba bölündü. Çin ve Hindistan gibi ülkeler hızla sanayileflirken Afrika ülkeleri çaresizli¤e gömüldü. Bazı yerlerde bir tür devlet sosyalizmi hâlâ varlı¤ını sürdürüyor ama, bir cazibe unsuru oldu¤u söylenemez. Latin Amerika bir istisna, sosyalizm fikri orada canlandı, ama sermaye-ulus-dev-

3


let üçlüsünden kurtulma tahayyülü pek söz konusu de¤il. ‹ki devrim: 1848 ve 1968 Karatani’ye göre, Chomsky’nin 1968 konjonktüründe ortaya koydu¤u dört sosyal formasyon pek o kadar yeni bir fley de¤il. Immanuel Wallerstein’a göre, 1848’den sonra ilk dünya devrimi 1968’de gerçekleflti. Bu perspektiften bakıldı¤ında, 1968’de olanlar 1848’de de görülüyor. Chomsky’nin liberter sosyalizmi de o dönemde ortaya çıkmıfltı. 1848 konjonktüründe iki tür sosyalizm egemendi. Bunlardan biri, Saint-Simon ve Luis Blanc gibi isimlerin temsil etti¤i, sanayileflmeyi ve zenginli¤in bölüflümünü devlet iktidarı yoluyla gerçeklefltirmeyi amaçlayan sosyalizm anlayıflıydı. Devlet sosyalizmi olarak tanımlanabilecek bu anlayıfl Fransız devriminin Jakobenizminin mirasçısıydı. Jakobenizmi reddeden ilk sosyalist Proudhon’du. Proudhon’a göre, zenginli¤in toplumsallaflmasının devlet iktidarı eliyle yapılması devleti, özellikle de bürokratları ve suyun baflındaki politikacıları güçlendirecekti. Ve bu, sosyalist devrimin özüne aykırıydı, sosyalist devrim devleti aflmalıydı. Bu anlayıfl temelinde, Proudhon siyasal devrimi de¤il, iktisadî devrimi savunuyordu. Bu devrim paraya ve kapitalizme karflı alternatif parayı, kredi sistemini ve üretici-tüketici kooperatiflerini öngörüyordu. Bu anlayıfla “ortakçılık” (D) da denebilir. Proudhon ve Marx Peki, bu tabloda Marx nerede? Marx, genelde devletçi sosyalist (A) olarak görülür ve anarflistlerce “otoriter” addedilir. Bunun birçok marksist için geçerli oldu¤u do¤ru, ancak Marx onlardan farklıdır. Marx’ın sosyalizm anlayıflı Proudhon’dan mülhemdir. Örne¤in “Komünist Manifesto”da (1848), komünizmi “özgür ortaklık” (free association) olarak tarif eder. Ayrıca, Proudhon’cularla iflbirli¤i yapmıfl ve onların öncülük etti¤i Paris Komünü’nü desteklemifltir. Dahası, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin devletçi sosyalist Ferdinand Lasalle’den esinlenerek hazırladı¤ı Gotha Programı’nı yerden yere vurmufltur. Marx, Proudhon’u da sürekli elefltirmifltir, ama sosyalizm anlayıflını Proudhon’dan miras almıfltır. Sorun da iflte tam burada. Proudhon’a göre, iktisadî sınıf karflıtlıkları ortadan kalktı¤ında ve hakiki demokrasi gerçekleflti¤inde, devlet yok olacaktır. Proudhon, devletin özerkli¤ini hesaba katmamıfltır. Marx, bu anlayıflı Proudhon’dan devralmıfltır. Marx’ın, kapitalist ekonomiyi ve sınıflı toplumu “proletarya diktatörlü¤ü” vasıtasıyla ortadan kaldırmak için iktidarı geçici olarak ele geçirme stratejisini benimsemesi bu yüzdendir. Marx’ın devlet iktidarını ele geçirmeyi hedeflemesinin sebe-

4

bi devletçi olması de¤ildir. Marx, kapitalist ekonominin ve sınflı toplumun devlet iktidarı aracılı¤ıyla ortadan kaldırılmasından sonra, devletin de otomatik olarak sönümlenece¤ine inanıyordu. Dolayısıyla, Marx’taki sorun devletçilik de¤il, anarflizmdir– devletin özerkli¤ini dikkate almamaktır. Bir baflka sorun da, Marx’ın etnik meselelerin gelece¤ine dair iyimserli¤iydi. Kapitalizmin küreselleflmesiyle etnik farklılıkların silinece¤ini düflünüyordu. Marx’ın bu zaafları, zaman içinde iktidarı elde eden marksistler tarafından derinlefltirildi ve marksist hareketler devlet sosyalizmiyle akraba oldu. Dahası, ifl ulusçulu¤a gelince tökezleyip durdular. Ya faflizme teslim oldular ya da ulusçulu¤u körüklediler. Proudhon ve genç Marx’ın paylafltı¤ı anarflist düflünce, 1917 devriminden sonra marksistler tarafından baskılandı. Bu bakımdan, 1968 devrimi 1848’in devrimci düflüncelerine dönüfl olarak tanımlanabilir. Bu da, D seçene¤inin geçici olarak canlandı¤ı anlamına geliyor. Peki, D’nin gelecekte yeniden ortaya çıkmasını umabilir miyiz? Evet, ama bunun için 1848 ve 1968’den önemli dersler çıkarmak gerekiyor. 1848 devrimi sadece liberter sosyalizmin (D) de¤il, devletçi sosyalizmin (A) de yenilgisiyle sonuçlandı. Onları yenilgiye u¤ratan refah devleti kapitalizminin (B) karflı devrimiydi. Proudhon ve Marx’ın beklentilerinin aksine, devlet ve ulus daha güçlü bir flekilde tesis edildi. Ve bunu 1880’lerde emperyalizm evresi izledi. 1968’de, Proudhon’un ve genç Marx’›n düflünceleri canland›, ancak çok geçmeden devlet bunlar› bertaraf etti ve kendisini yeni flartlara uyarlad›. 1990’lara gelindi¤inde, küresel kapitalizm, yani yeni emperyalizm evresine geçildi. Peki, 1968 veya 1848 devrimleri gelecekte canland›r›labilir mi? Karatani, bu soruya olumsuz cevap veriyor ve aksini iddia eden Antonio Negri’nin sermaye imparatorlu¤u döneminde ulus-devletin mi-

Noam Chomsky

yad›n› doldurdu¤u yolundaki tezine itiraz ediyor. “Küreselleflme, devleti ve ulusu zay›flatmam›fl, aksine güçlendirmifltir, zira bunlar farkl› ve sermayeden özerk varl›klard›r. Piyasa ekonomisi k›r›lgand›r ve devletin deste¤i olmadan ayakta kalamaz. Devlet, kapitalizm için aslîdir.” Karatani’ye göre, kapitalist ekonomi, ulus ve devlet farklı olgular, ama bir arada, bir terkip halinde varoluyorlar. Sermaye-ulus-devlet üçlüsü modern bir olgu, ne var ki yoktan varolmufl da de¤iller, kapitalist ekonomi öncesinde de mevcut oldukları biliniyor. Dört mübadele tarzı Karatani, toplumsal formasyonların tarihine, üretim tarzlarını de¤il, mübadele (de¤iflim) tarzlarını esas alarak inceliyor ve toplumların yapısını dört mübadele tarzının belirledi¤ini ileri sürüyor. Bunların ilk üçü flöyle: A) Mütekabiliyet (karflılıklılık). B) Ya¤ma-talan (itaat ve güvenlik). C) Meta mübadelesi. Cemaat ya da hayalî cemaat olarak ulus, A tarzının; devlet, B tarzının; sermaye, C tarzının türevleri. A tarzı sadece ilkel topluluklarda de¤il, ulus da dahil olmak üzere günümüzün ceflitli cemaatlerinde geçerli bir mübadele tarzı. Kapitalist ekonomi hayatın her alanına nüfuz ettikçe A tarzının mevcudiyeti zayıflasa da en azından aile birimi içinde sürdürülüyor. Bu tarz genellikle duygusal bir boyut arzeder. Ulus, piyasa ekonomisinin çözdü¤ü tarım toplulu¤unun hayalî bir telafisidir. Siyasî ve iktisadî çıkarlardan ziyade duygusal bir mesele gibi görünmesi bu yüzdendir. B tarzı mübadele, yani ya¤ma ve talan, topluluklar arasında cereyan eder. Marx, meta mübadelesinin bireyler arasında de¤il, topluluklar arasında baflladı¤ını vurgular. Devlet de farklı toplulukların karflı karflıya gelmesiyle ortaya çıkar. Ya¤ma ve talan, kabile topluluklarının karflı karflıya gelmesiyle vuku bulur. Meta mübadelesi, ancak ya¤ma yasaklandı¤ında mümkün olur. Peki, ya¤mayı kim yasaklar? Bizzat ya¤macılar! Devlet, yöneticilerin ya¤maladıkları zenginliklerin bir kısmını yönetilenler arasında bölüfltürdü¤ünde ortaya çıkar. Dolayısıyla, devletin temeli B tarzı mübadeledir. Hobbes, “Leviathan”da, “devletin kökeninin, korku zoruyla yapılan sözleflme” oldu¤unu söyler. C tarzı mübadele, meta mübadelesi adil ve eflit bir alıflverifl gibi görünür. Ne var ki, meta mübadelesinde insan iliflkileri eflit de¤ildir. Çünkü, para ile meta arasındaki mübadeledir. Paraya sahip olan, baflkalarının ürünlerini alabilir, baflkalarını kendisine hizmet ettirebilir. Ve bunu zora baflvurmadan yapabilir. Dolayısıyla paraya sahip olanlarla metalara sahip olanlar eflit de¤ildir. Bunun neticesi olarak

da, C tarzında, B tarzından farklı sınıf iliflkileri söz konusudur. Karatani’ye göre, bu üç mübadele tarzı, üç iktidar tarzına tekabül ediyor. ‹ktidar dendi¤inde ilk akla gelen B tarzındaki zora dayalı iktidardır. C tarzındaki iktidar ise zora baflvurmadan, paranın gücüyle rıza sa¤layan ve bu yolla insanları tabî kılan bir iktidardır. A tarzı da, karflılıklılık esasına dayandı¤ı halde, bir iktidar üretir. Buradaki iktidar, verenin alan karflısındaki üstünlü¤üdür. Alan, verene borçluluk duyar. Bofluna dememifller, “a¤alık vermekle olur.” D ve X Herhangi bir tarihsel evredeki toplumsal formasyon çeflitli mübadele tarzlarının birlikteli¤inden oluflur. Toplumsal formasyonlar arasındaki farkı belirleyen, hangi mübadele tarzının egemen oldu¤udur. Örne¤in arkaik toplumlarda, egemen tarz A’dır, B ve C tarzları da mevcuttur, ancak kayda de¤er de¤ildir. Modern kapitalist toplumlarda A ve B mevcuttur, ancak egemen tarz olan C tarafından dönüfltürülüp modern ulusu ve devleti oluflturmufllardır. Neticede, sermaye-ulus-devlet üçlüsü yoktan varolmamıfltır, varolan toplumsal formasyonların dönüflmeleriyle oluflmufltur. fiimdi, önümüzdeki soru flu: Sermaye-ulus-devlet üçlüsü nasıl aflılabilir? Anahtar, flu ana kadar sözünü etmedi¤imiz dördüncü mübadele tarzı, yani D. D, A’daki karflılıklılık ilkesini içerir, ama cemaat ba¤larına ve tahditlerine, kısıtlamalarına boyun e¤mez. Bu bakımdan kente ve piyasaya yakındır, zira insanlar cemaat ba¤larından azad olmufltur, özgürleflmifltir. D, C’nin, yani piyasa ekonomisinin de reddidir, çünkü C, sınıf farkı yaratır ve karflılıklılık ilkesini ilga eder. D, B’nin, yani devleti temel alan mübadele tarzının da reddidir, çünkü D demek, herhangi bir merkezî otoriteden ve kısıtlamadan muaf, insanların özgür ortaklı¤ı demektir. Özetle, D tarzı, A tarzını ya da karflılıklılık ilkesini daha üst bir düzeye, yani B ve C’nin, devlet ve kapitalizmin ötesine taflır. Bu mübadele tarzı hem özgür, hem karflılıklıdır. Peki, D’nin belirleyici oldu¤u düzenin adı ne? “Liberter sosyalizm de diyebiliriz, meclis komünizmi de, ortakçılık da. Ama bu adların tarihsel ça¤rıflımlarından uzak durmak için flimdilik X diyelim.” Karatani’nin özetleyerek nakletti¤imiz konuflma metnini okurken bir kez daha kani olduk ki, do¤ru yoldayız: Do¤ru cevap X –logomuzdaki flekliyle. fiekil o, peki flemal ne? Onu da, bir aksilik çıkmazsa, önümüzdeki sayıda Karatani’yle konuflaca¤ız.


metis'ten

MAYIS 2009

Ayflegül Devecio¤lu K›fl Uykusu Öyküler

Ahmet Ada Tafla Ba¤lar›m Zaman› fiiir

CONFERENCE

KOJ‹N KARATAN‹

Beyond Capital-Nation-State RETURN OF THE REPRESSED

Jacques Rancièr Filozof ve Yoksullar› Çeviri: Aziz Ufuk K›l›ç

Jean-Paul Changeux Paul Ricoeur Neden Nas›l Düflünürüz? Çeviri: ‹smet Birkan

Sermaye-Ulus-Devlet'in Ötesinde BASTIRILANIN GER‹ DÖNÜfiÜ Panelistler: TUNCAY B‹RKAN Metis Yay›nlar› BÜLENT SOMAY ‹stanbul Bilgi Üniversitesi FERDA KESK‹N ‹stanbul Bilgi Üniversitesi

George Levine Darwin Sizi Seviyor Çeviri: Asl› Biçen

3 Haziran Çarflamba Saat: 16:00 Santral Kampüsü Silahtara¤a E3-101 Salonu Aç›k toplant›d›r. Simultane çeviri yap›lacakt›r.

Jacques Vergès Savunma Sald›r›yor

TÜRKÇEDEK‹ K‹TAPLARI

Çeviri: Vivet Kanetti

Murathan Mungan Hayat Atölyesi

Metafor Olarak Mimari Dil, Say›, Para Çeviri: Bar›fl Y›ld›r›m, 216 s.

Transkritik Kant ve Marx Üzerine Çeviri: Erkal Ünal, 400 s.

Deneme

MET‹S YAYINLARI

‹STANBUL B‹LG‹ ÜN‹VERS‹TES‹ FEN EDEB‹YAT FAKÜLTES‹


S‹NTER METAL’DE D‹REN‹fi BEfi AYDIR SÜRÜYOR

‹flçi sınıfı oldu¤umuzun farkına vardık Musluk aksam›ndan kasaya her tür demir-çelik ürününü üreten ve ABD’ye, Avrupa’ya ihraç eden, ‹stanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Sinter Metal fabrikas›n›n 38 iflçisi, Birleflik Metal-‹fl’e üye olduklar› gerekçesiyle iflten at›lm›fl, 22 Aral›k’ta fabrika iflgali bafllam›flt›. ‹flgal üzerine, toplam 478 iflçinin ifl akdinin feshedildi¤i aç›klanm›flt›. Sinter iflçilerinin fabrika önü direnifli, örnek dayan›flmas› ve ifle iade davas› sürüyor. Befl ay› bulan direnifli iki Sinter iflçisi anlat›yor.

Sinter’e ne zaman girdiniz, sendikal› olmaya nas›l, ne zaman karar verdiniz? U¤ur Y›lmaz: Sinter’e 2006’da girdim. ‹lk zamanlarda maafllar›m›z›n ödenmesinde hiçbir sorun yoktu. Ama son bir senedir maafllar›m›z ödenmemeye ya da ileriki aylara ötelenmeye bafllad›. Çal›flma saatlerimiz 12 saate, 14, 16 saate kadar uzamaya bafllad›. Kömür paras› gibi, ikramiye gibi sosyal haklar›m›z ödenmez oldu. Bu duruma karfl› verilen bireysel tepkiler de oldu, ama paras›n› istemeye giden iflçileri iflten at›yorlard›. O zaman biz de tek bafl›m›za ifl yapamayaca¤›m›z› fark ettik ve örgütlenmeye karar verdik. Sendikayla görüfltük ve her bölüm kendi içinde örgütlenmeye bafllad›. Halit Y›ld›r›m: Çal›flma koflullar› çok a¤›rd›r burada. Çal›flanlar da as›l olarak sosyal haklar için bu ifle girerler. Performans primleri, ikramiye ve kömür yard›m› için. Ama bütün bu haklar› yavafl yavafl k›st›lar ve geriye bir tek kuru maafl kald›. Bu süre zarf›nda toplant›lar düzenlemeye çal›flt›k. Yukar›dan aç›klama bekliyorduk. Aç›klama gelene kadar iflbafl› yapmayaca¤›m›z› söyleyince de gelip bizi tehdit ediyorlard›. Yapt›¤›m›z›n yasalara göre tazminats›z iflten ç›kar›lma sebebi oldu¤unu söylüyorlard›. Haklar›n›z› k›sarken patronun gösterdi¤i gerekçe neydi?

6

Y›lmaz: Ödemeler gelmiyor falan diyordu. Bu arada fabrikaya yeni makineler geliyordu, k›z›na trilyonluk dü¤ün yap›yordu, kendisine yeni araba al›yordu. Y›ld›r›m: ‹hracat yapt›klar› için dolar endeksli çal›fl›yorlar ya, dolar›n düflüflünü bahane ediyorlard›.

Eskiden televizyonda gördü¤ümde k›zard›m, “ne olacak, kovulduysan git baflka yerde çal›fl” derdim. Bugün olay›n öyle olmad›¤›n› farkettim. ‹flçi s›n›f› oldu¤umuzun fark›na vard›k. Birbirimize kenetlenmeyi ö¤rendik.

Halit Y›ld›r›m

Y›lmaz: Biz de maafllar›m›z› dolar olarak almay› teklif ettik. Cevap gelmedi tabii. Sendikal›laflma süreci nas›l devam etti, bütün çal›flanlar ikna oldu mu? Y›lmaz: Patron, sendikaya kay›t oldu¤umuzu ö¤renince göz korkutmak için ben dahil 38 kifliyi iflten att›. Bizden önce de sendikaya üye olduklar› için iflçilerin bir k›sm›n› iflten atm›fllar ve iflin arkas› kesilmifl. Perflembe günü biz iflten at›ld›ktan sonra bir toplant› düzenlediler. “Bunlar›n zaten performans› düflüktü. Bundan sonra iflçi ç›kart›lmayacak” dediler. Cuma günü toplant›dan sonra iflçilerin daha fazlas› sendikaya üye oldu. Patron bunu ö¤renince pazartesi günü bir ses arac›yla 400’e yak›n kiflinin ad›n› okuttu ve iflten at›ld›klar›n› duyurdu. Y›ld›r›m: Toplant›da bu kiflilerin sendika yüzünden at›lmad›¤›n› ve art›k iflten at›lma olmayaca¤›n› özellikle belirtmifllerdi. Sendikalaflma sürecinden nas›l haberi oldu patronun? Y›lmaz: Gizli yürütmeye çal›flt›k, ama bu kadar iflçinin çal›flt›¤› yerde hiçbir fley gizli kalm›yor. Y›ld›r›m: Önce kendi ç›karlar›n› düflünen arkadafllar vard› aram›zda. Ben bunlar› anlat›rsam biraz göze girerim, güven kazan›r›m düflüncesi tafl›yan arkadafllar patrona ç›kt›lar. Ben sizin yan›n›zday›m imaj› yaratmak için. ‹lk ç›kart›lan 38 kifli sendikalaflma çal›flmas›nda öne ç›kanlar m›yd›? Y›lmaz: Evet, öyleydi. Patron özellikle ileri gelenleri atarak iflçilere amac›n› belli etmifl oldu zaten. Bizi atarken performanslar›m›z› bahane etti. Daha sonraki 340 kifliyi atarken 17. maddeyi kulland›. Krizi bahane etti yani. Daha sonra sendika arac›l›¤›yla Çal›flma Bakanl›¤›’ndan müfettifl istedik. Fabrikaya gelen müfettifller flirketin krizden etkilenmedi¤ini belgelerle tespit etti. Belgeleri mahkemeye sunduk, sonuç bekliyoruz. Mahkemede görülen dava ne davas›? Y›lmaz: ‹fle dönüfl davas›. Y›ld›r›m: Hakimler de hakl› oldu¤umuzu biliyorlar, ama prosedür gere¤i uzuyor davalar. Y›lmaz: Hakl› oldu¤umuz apaç›k ortada zaten. Çal›flma Bakanl›¤› da söylüyor hakl› oldu¤umuzu. Sendikan›z›n deste¤i nas›l? Y›lmaz: Servis tuttular, buraya her gün onlar›n tuttu¤u servisle geliyoruz, ö¤le yeme¤imizi de sa¤l›yorlar. Direniflin bu kadar uzun sürebilmesi onlar›n sayesinde oldu biraz da. Y›ld›r›m: Bizim burada beklememiz ayda yaklafl›k 15-20 bin liray› buluyor. Bü-


U¤ur Y›lmaz

tarz bir durumla karfl›laflmamak. Hangi bölümde çalıflıyordu o arkadafllarınız? Y›ld›r›m: Buharlamadan ç›kan parçalar pasl› kal›yordu ve bu arkadafl o parçalar› kumluyordu. Kot kumlama iflçileri gibi mi? Y›ld›r›m: Evet, aynen kot kumlama iflçilerininkinden. Kompresörle kum püskürtüyordu. Kumlama odas› bizim bölümdeydi. Ben bile etkilendim, öksürmeye bafllad›m o ifl bafllad›ktan sonra. Y›lmaz: Sonuçta bizim sendikal› olmam›zdaki amaç, haklar›m›z› yaz›l› flekilde elimizde görmek. ‹flveren sizi sendikadan cayd›rmak için göz boyay›c› bir tak›m teklifler de yapt› m›? Y›ld›r›m: Tehditle bafllad›lar, tehdit ifle yaramay›nca para teklif ettiler. Baflaramad›lar ama. Ancak birkaç kifli vazgeçti bunun üzerine, ama onlar da çok zor du-

Bir arkadafl 32. Gün’e kat›ld›, “sen neden iflten ç›kt›n?” diye sormuyorlar. “Kriz yüzünden iflten ç›kart›ld›n, flimdi çocu¤una ekmek götürebiliyor musun?” diye soruyorlar. ‹flin fakir edebiyat› k›sm›n› seviyorlar. rumda olanlard›. Bilinçsiz onlar sonuçta, parayla kand›r›l›yorlar. Mahkemeden sonra biz içeri girip çal›flmaya bafllad›¤›m›zda, bir sorun ç›kt›¤›nda ilk iflten at›lanlar onlar olacaklar. Direnifle geçti¤inizde ailelerinizin tepkisi ne oldu? Y›lmaz: ‹yi tepkiler ald›k. Benim ailem “çocu¤um hakk›n› ar›yor” dedi. Y›ld›r›m: Bir k›s›m iflçinin ailesi temkinli yaklaflt›, istemedi, ama bu insanlar›n da buraya, fabrika önüne gelmekten baflka bir çaresi yoktu ki. ‹flten kovulmufl, haklar›n› alamam›fl, buraya gelmeyip ne yaps›n? Y›lmaz: Biz bu sürecin sonunda herkesin sorunlar›n›n ayn› oldu¤unu ö¤rendik. Bütün çal›flanlar›n sorunlar›, bizim anlatt›klar›m›z›n ayn›s›. Çözüm yolunun da birlik olmaktan, örgütlenmekten geçti¤ini ö¤rendik. Y›ld›r›m: Üç y›l burada çal›flt›ktan sonra d›flar› ç›kt›m. Ç›kt›ktan bir süre sonra “ulan ne geri zekal›ym›fl›m, halbuki benim ne haklar›m varm›fl” dedim. Daha önce sendikal› bir fabrikada çal›flmad›m.

Eskiden televizyonda gördü¤ümde k›zard›m, “ne olacak, kovulduysan git baflka yerde çal›fl” derdim. Bugün bakt›¤›mda olay›n öyle olmad›¤›n› farkettim. ‹flçi s›n›f› oldu¤umuzun fark›na vard›k. ‹çeride y›llarca yüzünü görüp konuflmad›¤›m insanlarla d›flar›da tan›flt›m. Birbirimize kenetlenmeyi ö¤rendik. Mesela iflsizlik maafl›ndan yararlanamayan arkadafllara maddî yard›mda bulunmak için tiyatro oyunu düzenledik. Siz mi oynad›n›z tiyatroda? Y›ld›r›m: Evet, biz oynad›k. Y›lmaz: Baflrolde Halit vard›. (gülüyor) Y›ld›r›m: Daha önce tan›mad›¤›m›z siyasî partileri yak›ndan tan›mak f›rsat› bulduk. Deste¤e gelen bir sürü parti oldu. Baya¤› çevre edindik kendimize. Biz de baflka direnifllere deste¤e gittik. Y›lmaz: Dostumuzu, düflman›m›z› da ö¤rendik. Mesela medyada hiç yer bulamad›k. Medya da patronlar› temsil ediyor sonuçta. Milletvekillerinin hiçbirinden somut bir çözüm aray›fl› göremedik. Geldiler, “hakl›s›n›z” dediler, gittiler, o kadarla kald›. Kimler geldi destek için? Y›lmaz: Ufuk Uras geldi, Mehmet Sekman geldi, CHP’den Çetin Soysal geldi, Saadet Partisi’nden Hüseyin Karakaya geldi. Seçimlerden sonra hiçbirisi u¤ramad› tabii. Süreç boyunca iflçilerden baflka dostumuz olmad›¤›n› ö¤rendik. Bas›nda haber olsak da, “sendika nedeniyle iflten at›ld›lar” diye bir haber olmuyor. “Kriz oldu, fabrika kapand›, insanlar iflsiz” diye haber yap›yorlar. Y›ld›r›m: Kaç kere krizin bahane oldu¤unu, sendikaya gitti¤imiz için at›ld›¤›m›z› söyledik, ama ya kestiler, ya yay›nlamad›lar. ‹nsanlara çarp›k haber verdiler. Y›lmaz: Bir arkadafl 32. Gün’e kat›ld›, “sen neden iflten ç›kt›n?” diye sormuyorlar. “Kriz yüzünden iflten ç›kart›ld›n, flimdi çocu¤una ekmek götürebiliyor musun?” diye soruyorlar. ‹flin fakir edebiyat› k›sm›n› seviyorlar. Baflka fabrikalarda direniflte olan iflçilerle iliflkiniz nas›l? Y›ld›r›m: Destek oluyoruz birbirimize. Onlar buraya geliyor, biz onlara gidiyoruz. Hepimizin haklar› gaspedilmifl, hepimiz sömürülmüflüz, flimdi birbirimizin yan›nday›z. ‹nsanlar bilinçlendiklerinde daha da büyüyece¤iz. Biz nerede bir direnifl duysak gitmek istiyoruz. Yeri geliyor sendika götürüyor, yeri geliyor kendi imkânlar›m›zla gidiyoruz. Y›lmaz: Gürsafl zaten hemen yan›m›zda, her gün u¤ruyoruz onlara. MEHA vard›, DESA var, önceki gün Emine Arslan’›n yan›ndayd›k. Cumartesi akflamlar› atv-Sabah’taki grevcilerin yürüyüflüne kat›l›yoruz. Y›ld›r›m: atv-Sabah’ta direnen arkadafllar›n direniflleri bize çok daha fazla güç kat›yor. Mesela “sen ne ifl yap›yorsun?” diye soruyorum, “Sabah gazetesinde spor yazar›y›m” diyor. Mant›ken adam›n 3-5 milyar maafl› vard›r. Adam bu maafl› b›rak›p direnifle ç›k›yor. Y›lmaz: Sonuçta 3-5 milyar kazananlar da bir gün iflsiz kalabiliyor.

Söylefli: Evrim Savafl - Fevzican Abac›o¤lu

tün masraflar› sendika karfl›l›yor. Dayan›flma gecesi düzenleyip para toplamam›za yard›m ettiler, iflsizlik fonundan para alamayan arkadafllar›m›za da yard›m ediyorlar. Y›lmaz: Sendika iflin bafl›ndan beri hep yan›m›zda. Onlar sayesinde Ankara’ya gittik, milletvekilleriyle görüfltük, Çal›flma Bakan›’yla görüfltük. Çal›flmaya devam eden arkadafllar›n›zla iliflkileriniz nas›l? Y›lmaz: Kalanlar›n içinde sendikal› olanlar da var. ‹çerideki sendikal› arkadafllara da bask› yap›yorlar. ‹nsanlar› görevi olmayan yerlerde çal›flt›r›yorlar. Kabul etmedi¤i zaman da “istifan› ver o zaman” diyorlar. Neden sendikal›lar›n bir k›sm› at›ld›, bir k›sm› at›lmad›? Y›lmaz: Sinter tek bir flirket olmas›na ra¤men patron dokuz tane daha flirket açm›fl. Biz tek bir fabrikada çal›flt›¤›m›z› zannederken, tek sahibi olan on farkl› yere bölünmüfl durumdaym›fl›z. Patron, Sinter haricindeki tüm flirketlerde iflas gösterdi. Dokuz flirketteki bütün iflçiler de sendikal› olup olmad›¤›na bak›lmaks›z›n at›ld›lar. Sinter’de çal›flan sendikal› iflçiler de, sendikas›z iflçiler de ifllerinde kald›lar. Sendikaya üye olmad›¤› halde iflten at›lanlar da var yani. Y›lmaz: Evet. Hatta sendikas›z olup iflten at›l›nca sendikaya üye olanlar da oldu. Sendika içerde bask›ya maruz kalanlarla da ilgileniyor mu? Y›ld›r›m: Üretim müdürü, pres ustas›n› CNC’ye, bilgisayar idareli tezgâhlara gönderdi¤inde iflçi yaz›l› bir k⤛t istiyor ve gelen k⤛da yaz›l› flekilde cevap veriyor, “benim bölümüm buras› de¤il, burada çal›flamam” diyebiliyor. Hakk›n› bu flekilde savunabilmesi sendika sayesinde oldu. Yine de demin söyledi¤im yöntemle 25 kifliyi daha iflten att›lar. Sendikaya üye olmayan çal›flanlar›n patronla iliflkileri nas›l? Bir güven duygusu içindeler mi? Y›ld›r›m: fiöyle bir örnek vereyim: Geçen sene bir arkadafl›m›z›n parma¤› makinede koptu, yalanc› flahitler buldular ve “yemek saatinde flefi izin vermedi¤i halde makineyi çal›flt›r›p parma¤›n› kopartt›” diye raporlar tutturdular. Baflka yasad›fl› tutumları oldu mu? Y›ld›r›m: fiirket Avrupa’ya ihracat yapt›¤› için ald›¤› makinelerin masraflar›n› daha sonra taksitle ödemek üzere devlete karfl›latabiliyor. Çok kez hurdadan ald›¤› makineleri boyat›p, parlat›p “s›f›r makine ald›m” diye gösterip devletten para ald›. Biz defalarca flahit olduk buna. Y›lmaz: Bizi iflten ç›kar›fllar› da yasad›fl›yd› zaten. Bir ay öncesinden Çal›flma Bakanl›¤›’na krizden etkilendi¤ini söylemesi gerekiyordu. Direnifl sonunda elde etmek istedi¤iniz ne? Y›lmaz: Sendikal› flekilde ifle dönmek. Y›ld›r›m: ‹çeride sendikayla çal›fl›p haklar›m›z› almak, güvenceyle çal›flmak ve güvenilir bir ifl ortam› yaratmak. Mesela bir arkadafl›m›z geçen sene ifle girdi ve üç ay içerisinde akci¤er kanseri oldu. Bu

7


MARD‹N KATL‹AMININ SOSYO-POL‹T‹K BA⁄LAMI VE KÜRT SORUNUNUN GELECE⁄‹

Kurtlar vadisinden çıkıfl yolları Üzerinde çok konufluldu, yaz›ld›, çizildi, ama sorular bütün yak›c›l›¤›yla ortada duruyor: Mardin katliam› nas›l oldu, niye oldu? Bu katliam, vuku buldu¤u sosyo-politik ba¤lama dair nelere ayna tutuyor? O ba¤lam nasıl de¤iflir, bu kurtlar vadisinden nasıl çıkılır? Kürt sorunundaki son “aç›l›m”lar nasıl bir yol haritasına iflaret ediyor? ODTÜ Sosyoloji bölümü ö¤retim üyesi Mesut Ye¤en’e kulak kesiliyoruz... Bölgeye gidip Kürt toplumunda yaflanan de¤iflimleri gözlemleme f›rsat›n›z oluyor mu? Mardin katliam›, size neler düflündürüyor? Mesut Ye¤en: Bölgenin sosyalli¤ini gündelik olarak deneyimleyen bir temas›m oldu¤unu söyleyemem. Konferanslar ya da toplant›lar için gitti¤imizde, daha ziyade bölgedeki sivil toplum kurulufllar› ve ayd›nlarla temas›m oluyor. Fakat iki hafta önce Van’dayd›m ve Yal›m Erez Mahallesi’nde zorunlu göç ma¤durlar›yla görüflme imkân› buldum. Mahalle, Hakkâri’deki bir korucu beldesinin boflalt›l›p Van’a devlet eliyle getirilmesiyle oluflmufl. Önce kamplarda kal›yorlar, sonra da mahalle oluflturuluyor. Bölgedeki y›k›m› burada çarp›c› biçimde görebiliyorsunuz. Temel durumu söyleyeyim: Açlar! Gerisini siz hesap edin. 13-14 yafl›ndaki çocuklar beslenme yetersizli¤inden dolay› 8-9 yafl›nda görünüyor. Devlet, kendisini silahl› olarak desteklemifl olan bir gruba karfl› bu kadar ilgisizse, onlar bile bu kadar sefalet içindeyse, PKK’ya destek verdi¤i gerekçesiyle göç ettirilen bölge insan›n›n halini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bölgedeki sosyalli¤in nas›l tahrip oldu¤una dair elimizde makro düzeyde veriler var. Mustafa Sönmez’in son aç›klad›¤› bölgedeki iktisadî duruma dair rapor buna örnek verilebilir. Bunun ötesinde, 25 y›ll›k savaflta, zorunlu göç nedeniyle çok ciddi bir travma yafland›. 1 milyon 200 bin kiflinin göç etmesinden söz ediyoruz. Bölgedeki nüfusun küçümsenmeyecek bir oran›n›n göç ettirilmesinin kendisi büyük bir travma. 1 milyon 200 bin say›s› hükümetin Hacettepe Üniversitesi’ne dolayl› olarak

8

yapt›rd›¤› araflt›rman›n sonucu. TESEV bu say›n›n daha da fazla oldu¤unu ileri sürüyor... Kimsenin itiraz etmeyece¤i say› bu oldu¤u için Hacettepe’nin verileri üzerinden konuflal›m. Hacettepe’nin araflt›rmas›, AKP’nin Kürt sorununu çözme çal›flmalar›n›n bir parças› olarak gösteriliyordu. Araflt›rma sonuçlar›n›n aç›kland›¤› 2006’daki toplant›da, dönemin ‹çiflleri Bakan› Abdülkadir Aksu bu verileri ciddiye ald›klar›n› ve bunun üzerinden yol alacaklar›n› ilan etmiflti. Siz de hükümetin bu konudaki çal›flmalar›n› araflt›rmak için Van’a gitmifltiniz, de¤il mi? TESEV bu çerçevede oluflturulan Tazminat Yasas›’n›n iflleyip ifllemedi¤ini araflt›r›yor, biz de bunun için gittik Van’a. Pilot araflt›rmadan gördü¤ümüz kadar›yla, Tazminat Yasas› çal›flm›yor. Devlet, sa-

Bölgede nerede bir afliret kendini devam ettiriyorsa, orada sunî bir müdahale var. Sunî müdahaleyi de devlet yap›yor. Töre ve geleneksel afliret iliflkilerinin sürdü¤ü yerlerde devletin siyasî ya da iktisadî rant aktard›¤›n› görüyoruz. dece A‹HM taraf›ndan bask› alt›nda tutulmamak amac›yla, teknik bir kayg›yla bu yasay› düzenlemifl. Kald› ki, uygulamada, vatandafl›n s›k›nt›lar›n› gidermeye dair ak›l görmek de mümkün de¤il. Bölgedeki makro de¤ifliklikleri irdeledi¤imizde, çat›flma döneminde bir asimetri yafland›¤›n› görüyoruz: Bölge, bir yandan, iyi veya kötü, pazar iliflkilerine aç›l›yor, bir ölçüde flehirleflme gerçeklefliyor. Bunun, geleneksel toplumsal iliflkileri, özellikle afliret iliflkilerini çözmesi

kaç›n›lmazd›; bu büyük oranda da gerçekleflti. Ama devlet, çat›flmadan dolay› gerçekleflen bu çözülme durumuna sunî olarak müdahale etti¤inden, bir k›s›m afliretler ayakta kalmay› baflard›. Koruculuk, rant, kredi aktar›m›, bazen de gayr›meflru iliflkilere göz yumulmas› üzerinden bir k›s›m afliretler ayakta kald›. Bu afliretler art›k geleneksel toplumsal iliflkileri devam ettiren kurumlar olmak yerine, menfaat flebekelerine dönüfltü. Dolay›s›yla, eski türden bir tür dayan›flma iliflkisini yeniden üretmek üzere örgütlenmifl bir tak›m toplumsal iliflkiler, bu sefer, bir k›s›m menfaat iliflkilerinin üzerine oturuyor. Bunun da büyük anomaliler yaratmas› kaç›n›lmaz. Bir neden-sonuç iliflkisinden söz etmiyorum, ama Mardin’deki olay bir yönüyle bu genel ba¤lama oturuyor. Yüksekova’dan da bu tespite uyan bir örnek verilebilir. Baz› afliretler eroin ticareti üzerinden çok güçlenmiflti. Fakat eroin trafi¤ine devlet müdahale edince, ekonomik gelirden yoksun kal›p parçalanmaya bafllad›lar. DTP’nin uzun zamand›r ilk kez belediye baflkanl›¤›n› kazand›¤› Van’›n Baflkale ilçesinde de bu süreç yafland›. Devlete ra¤men varl›¤›n› sürdürebilen güçlü afliret neredeyse hiç yok. Belki de ayn› sebepten, Yüksekova’da da suç oran›nda ciddi bir art›fl oldu¤u, toplumsal ba¤lar›n kopma noktas›na geldi¤i söyleniyor. Örne¤in, 13 yafl›nda bir k›z çocu¤una onlarca kiflinin para karfl›l›¤› tecavüz etmesi gibi bir olay Yüksekova’da daha önce hiç duyulmam›flt›. Diyarbak›r’da da benzer bir çöküflün yafland›¤› anlat›l›yor. Afliret iliflkilerinin biçimsel olarak devam etti¤i yerler Urfa, Mardin ve Hakkâri. Bölgenin kuzeyinde afliret iliflkileri eski gücünde de¤il. Bölgenin ekonomisine bakt›¤›m›zda, esas olarak tar›msal üretim ve s›n›rl› bir ticarî faaliyet görüyoruz; bir de kamu harcamalar› var. Bunlar›n haricinde iktisadî faaliyet olmay›nca, befl-on bin kiflilik toplumsal bir örgütlenmenin –zaman›m›z koflullar›nda– kendini devam ettirmesi mümkün de¤il. Çünkü o befl-on bin kifli de tek tek tüketici hale geldi, onlar›n da para ekonomisiyle


iliflkileri geliflti. Para ekonomisinin bunca geliflti¤i, bireylerin tüketici haline geldi¤i bir zeminde, afliret tipi geleneksel örgütlenmenin kendini devam ettirmesi devasa bir ekonomik gelir gerektiriyor art›k. Üç-befl bin tüketicinin sadakatini sa¤layacak türden bir geliri z›raî üretim ya da s›n›rl› ticarî faaliyetle sa¤lamak mümkün de¤il. Bu sadakat ancak bir türden kaynak aktar›m›yla sa¤lanabilir. Dolay›s›yla, bölgede nerede bir afliret kendini devam ettiriyorsa, bilelim ki orada sunî bir müdahale, bir kaynak aktar›m› var. Sunî müdahaleyi de devlet yap›yor. Yani bu afliretler devletin sunî müdahalesiyle mi ayakta kalabiliyor? Elbette. Asl›nda bütün bu durum oldukça ironik bir sonuç üretiyor. Kürtler genellikle PKK meselesinden ötürü öfkeyle ya da en az›ndan mesafeyle karfl›lan›yor bat›da ve ayn› Kürtler geleneksellikle, törelerini devam ettirmekle, bunu flehir ortam›na, modern zamanlara tafl›makla suçlan›yorlar. Oysa PKK’n›n ve DTP’nin etkili oldu¤u yerlerde afliret tipi örgütlenme zay›f. Afliretin zayıf oldu¤u yerlerde PKK ve DTP yükselebiliyor ve afliret iliflkilerini çözmeye yönelik faaliyetlerde bulunuyorlar. Töre ve geleneksel afliret iliflkilerinin sürdü¤ü yerlerde ise genellikle devletin ya siyasî ya da iktisadî rant aktard›¤›n› görüyoruz. Töre daha çok PKK ve DTP’nin olmad›¤› yerlerde gücünü koruyor. Afliret iliflkilerinin zay›flad›¤›, afliret a¤alar›n›n kalmad›¤›, fakat eski afliret ba¤lar› dolay›s›yla belli bir cemaat veya grup ortakl›¤› izlerinin oldu¤u yerlerde de asl›nda DTP ve PKK uyuflmazl›klar› gideriyor. Pek çok k›z kaç›rma veya kan davas›n›n yeniden kan dökmeyle sonuçlanmas›na bizzat DTP’nin, daha k›rsal yerlerde ise PKK’nin hakemli¤iyle mâni olundu¤unu gözlemliyoruz. Do¤ru. Asl›nda Kürtlük dedi¤imiz fley de en çok gelenekselli¤in sürdü¤ü yerlerde kendini yeniden üretebiliyor. Bu da çok ironiktir. Korucu afliretlerinin de Kürtlüklerini inkâr etmedi¤ini, Roj TV izlediklerini, Kürtçe konufltuklar›n› görüyoruz. Ayn› zamanda, çocuklar›n› okula gönderme konusunda di¤er Kürt kesimleri kadar bask› görmüyorlar veya bu bask›y› bertaraf edecek yollar› daha kolay gelifltirebiliyorlar. Korucu köylerinde büyük ihtimalle Kürt dili, Kürt kültürü daha kuvvetli devam ediyor, çünkü oray› çözmek üzere müdahalede bulunmuyor devlet. Bu da modernist milliyetçilerin paradoksu olsa gerek. Geleneksel afliret iliflkileri Bilge köyündeki türden katliamlara da mâni oluyorsa, niye afliret iliflkilerinin çok güçlü oldu¤u bir yerde bu katliam ortaya ç›kt›? Burada afliret ayakta, ama tümden sunî bir destekle! Afliretler kendilerini mümkün k›lan “normal” iktisadî ve sosyal iliflkilere dayanarak ayakta durmuyorlar. Kendilerini normal olarak mümkün k›lan iktisadî ve sosyal zeminin çözülmesine ra¤men afliretlerin ayakta kalmas› onlar› anomaliye çeviriyor. Katliamdan sonra gitti¤imiz Bilge Kö-

yü’nde bizi en fazla flafl›rtan, Mardin’deki en verimli topraklara sahip olmas›na ra¤men köyde neredeyse hiç tar›m faaliyeti yap›lmamas›. Köyün temel geliri koruculuk maafl›, haftasonu köye piknik yapmaya gelen memurlar için kurulan alabal›k havuzlar› ve kaçak mazottan elde edilen rant... Dolay›s›yla, topra¤a dayal› geleneksel köylülük iliflkileri yürütülmüyor. ‹flte, tam da bunu kast ediyorum. Bir köy düflünün, ziraat alan›, ama ziraî üretim yap›lm›yor. ‹nsanlar asl›nda ziraat ya da hayvanc›l›k faaliyetine uygun olarak örgütlenmifller, mekânlar›n›, toplumsal iliflkilerini ona göre üretmifller, fakat oran›n ana geçim kayna¤› ziraat de¤il. Bunun kendisi bir anomali asl›nda. Bu durum Bilge Köyü’ne özgü de¤il. Bölgede genel olarak tar›msal faaliyet çok gerilemifl görünüyor. Tabii, çünkü üretim faaliyetinin astar› yüzünden pahal›ya geliyor. Bölgede genel bir seyyarl›k hali var. Tar›ma elveriflli topraklar dahi ifllenmiyor ve bunun tek sebebi tar›m›n sübvanse edilmemesi de¤il, insanlar›n toprakla

Mesut Ye¤en

Kürtçenin e¤itim dili olarak kullan›lmas› ve Kürtlerin kendi kendini yönetmesi, yani bölgesel özerklik; Kürt meselesinin dayand›¤› iki büyük reform budur. ‹kisi de anayasal reformu gerektiriyor. Önümüzdeki 10-15 y›l bunlar› konuflaca¤›z. kurduklar› ba¤›n zorunlu göç tehlikesi yüzünden kopmufl olmas› galiba. ‹nsanlar her an yerlerini terk edecekmifl gibi yafl›yor... Bu ba¤lamda Mardin’deki olaya dönersek –ki bu konuda konuflulacak her fley konufluldu– naçizane fikrim flu: Bu olay›n neden olmufl oldu¤unu mutlak bir kesinlikle aç›klamak zor. Bu fazla ihtirasl› bir analiz giriflimi olur. Bilge Köyü’nde epey s›rad›fl› bir durum var. Dolay›s›yla, olay› tamamen aç›klayamamaktan rahats›z olmamal›y›z. Ama öte yandan, bu olay›n gerçekleflti¤i genel sosyolojik ba¤lam› biliyoruz ve bunu çözümleyebiliriz. Unutmayal›m ki, bu eninde sonunda tekil bir anda, bir k›s›m insan›n karar vermesiyle yaflanan bir katliam. Bu momenti, yani karar verme ân›n›, insanlar› bo¤azlama, katletme ân›n› incelemek ancak psikolojinin ya da kriminolojinin konusu olabilir. Sosyal bilimcilerin yapmas› gereken, olay›n üzerinde gerçekleflti¤i toplumsal zemini, bu zemindeki dönüflümü aç›klamaya çal›flmak. Dicle Üniversitesi’nden sosyolog Maz-

har Ba¤l›’n›n Mardin katliam› için “sosyolojinin bitti¤i yerdeyiz” aç›klamas›n› nereye koymak lâz›m? Çaresizli¤imizin, olaya dair bilmek istediklerimizin biraz ihtirasl›, dahas› biraz pornografik olmas›ndan kaynakland›¤›n› düflünüyorum. Oysa sosyal bilimlerin bu kadar ihtirasl› olmamas› gerekiyor. Daha serinkanl› ve genifl davran›p olay›n gerçekleflti¤i yap›sal iliflkiler a¤›n›, o ba¤lam› incelememiz gerekiyor. Meseleye böyle bir perspektiften bakt›¤›m›zda flunlar› görüyoruz: Burada 25 y›ld›r bir savafl yaflan›yor. Bu savafl toplumsal iliflkileri çökertmifl durumda. Bir yandan da toplumsal iliflkilerin do¤al çözülme seyrine sunî bir müdahale söz konusu. Koruculuk müessesesi, bir k›s›m insana, di¤erleri üzerinde iktidar kurma imkân› veriyor. Ve tabii ki merce¤i biraz daha yaklaflt›rd›¤›m›zda, bir tak›m menfaat çat›flmalar› görüyoruz. Bütün bunlar genel ba¤lam› oluflturuyor ve bunlar›n hepsi bu katliam›n gerçekleflmesine katk›da bulundu. Öte yandan, Mazhar Ba¤l›’n›n Nefle Düzel’e verdi¤i mülâkatta benim esas ilgimi çeken o cümle de¤ildi. Mazhar Ba¤l›, bir öngörüde mi bulunuyor, yoksa tahminen mi söylüyor, bilmiyorum ama, olay›n arkas›nda J‹TEM gibi karanl›k güçlerin olabilece¤ini ima ediyor. Gerçekten de sonuçlar› hesaplanmadan, “beceriksizce” yap›lm›fl bir katliam, ancak ve ancak böyle bir güvenceyle yap›lm›fl olabilir. Bu konuda herhangi bir bilgim yok, ama Mazhar Ba¤l›’n›n imas›ndan hareketle söylüyorum ki, böyle bir fley olmufl olabilir. Öldürülen köylüleri muayene eden doktorlarla görüfltü¤ümüzde, doktorlardan biri olay›n arkas›nda “karanl›k güçler” oldu¤unu düflündü¤ünü söyledi. Bir doktor da olaydan sa¤ kurtulan bir çocu¤un kendisine “katliam› yapanlar, yüzleri maskeli ve iriyar› insanlard›, tan›yamad›m hiçbirini” dedi¤ini, ertesi gün ifade de¤ifltirip “yüzleri maskeliydi ama, seslerinden tan›d›m, bizim akrabalard›”, bir sonraki gün ise “yüzleri aç›kt› ve bizim akrabalar›m›zd›” dedi¤ini aktard›. Bilge Köyü’nde görüfltü¤ümüz maktul yak›nlar›n›n hemen hepsinin bir fleyler gizledi¤i hissediliyordu. O gizlenen bilgi ne olursa olsun, ayn› aileden insanlar› böylesine bir katliam› yapmaya iten faktörler, olay›n boyutu düflünüldü¤ünde aç›klamaya yetmiyor galiba... Katliamın arkas›nda “karanl›k güçler” oldu¤u do¤ruysa, mevcut ateflkes sürecinin yeniden baltalanmas›na yönelik ciddi bir teflebbüsle karfl› karfl›yay›z demektir. ‹çiflleri Bakan›’n›n olaydan hemen sonra, telaflla, katliamın arkas›nda PKK’n›n olmad›¤›n› söylemesi, ortam›n zehirlenmesi giriflimini engellemeye dönük bir aç›klama olarak okunabilir. Bir de flu var: E¤er olay›n arkas›nda gerçekten bir tak›m karanl›k hesaplar ve unsurlar varsa, belli ki bu tür baltalama giriflimlerinde eskisi gibi profesyonel adamlar kullan›lam›yor. Bu da Ergenekon yarg›lamalar›yla ilgili olabilir. Karanl›k kuvvetler epey sindirilmifl olabilir ya da tam

9


siper bekliyor olabilirler. Devletin dolayl› olarak PKK’yle diyalog kurmaya bafllad›¤›n› düflündü¤ünüzü Bianet’e aç›klad›n›z. Bu sonuca nas›l var›yorsunuz? Evvela flunu söyleyeyim: Müzakerenin ana aktörünün AKP oldu¤unu sanm›yorum. Müzakerenin ana aktörü, MGK ifli kime havale etmiflse odur. Muhtemelen Cumhurbaflkan› Abdullah Gül olacak müzakerenin esas aktörü. Bütün bu sürecin ard›nda orduyla hükümet aras›ndaki bir uzlaflman›n oldu¤unu ve cumhurbaflkan›n›n da bu uzlaflmaya uygun hareket etti¤ini düflünüyorum. Elimde gizli bilgiler filan oldu¤u için bu sonuca var›yor de¤ilim. Ortal›kta uçuflan mesajlardan bir sonuç ç›karmaya çal›fl›rken böyle bir kan›ya var›yorum. Son dönemdeki üç mesaj›n bu aç›dan önemli oldu¤unu ve ihmal edilmemesi gerekti¤ini düflünüyorum. ‹lki, cumhurbaflkan›n›n “Kürt meselesi ülkenin en önemli meselesidir, halletmeliyiz” demesi. ‹kincisi, Murat Karay›lan’›n Hasan Cemal’e verdi¤i mülâkat. Sonuncusu da ‹çiflleri Bakan› Beflir Atalay’›n Karay›lan’›n bu aç›klamas› için “not ediyoruz” demesi. Bu türden bir dolayl› müzakereyi ilk defa 1993’te Özal döneminde görmüfltük, bir de flimdi görüyoruz. Taraflar›n birbirini dinlenebilir buldu¤u bir süreçteyiz. O aç›dan dolayl› bir müzakere var gibi görünüyor. Murat Karay›lan’›n Hasan Cemal’e yapt›¤› aç›klamalar›n daha önce s›k s›k F›rat Haber Ajans›’na yapt›¤› aç›klamalardan fark› neydi? Mülâkat› birkaç defa dikkatle okudum ve önceki mülâkatlarla karfl›laflt›rd›m. Gördü¤üm kadar›yla, bu mülâkatta, dolayl› müzakereye gidildi¤inin iflaretleri var. Bir kere, mülâkatta, Abdullah Öcalan’›n durumu söz konusu edilmiyor. Oysa Öcalan’›n hapishane koflullar›n›n iyilefltirilmesi, PKK’n›n öncelikli koflullar›ndan biriydi. Daha da önemlisi, PKK silah bırakmak için Kürt meselesinde anayasal düzeyde reformlar yap›lmas› flart›n› öne sürmüyor. fiimdiye kadar söylenen, Kürtlerin mevcudiyetini ve haklar›n› anayasal düzeyde tan›yan bir reform yap›l›rsa silahlar›n b›rak›laca¤›yd›. “Anayasal düzeyde de¤ifliklik yaparsan›z silahlar› b›rak›r›z” laf›n›n edilmeyifli, bir ilk. Yan›lm›yorsam e¤er, Karay›lan PKK’n›n silahs›zlanmas›yla Kürt meselesinde anayasal düzeyde reform iflini birbirinden ay›rmaya haz›r olduklar›n› deklare etmifl oldu. Bu, küçük bir tak›m reformlar›n beklenmedi¤i anlam›na gelmiyor. Aksine, silahs›zlanma iflini mümkün k›lacak türden reformlar da talep ediliyor. Ama onlar, Genelkurmay dahil bütün aktörlerin uzlaflt›¤› küçük ölçekli reformlar: Köy adlar›n›n iade edilmesi, Kürdoloji enstitülerinin kurulmas›, üniversitelerde Kürt dilinin ö¤retilmesi... Bir de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi var... O talepte de büyük bir de¤ifliklik var. Bana sorarsan›z, Kürtçenin e¤itim dili olarak kullan›lmas› ve Kürtlerin kendi kendini yönetmesi, yani bölgesel özerklik dedi¤imiz fley; Kürt meselesinin dayan-

10

d›¤› iki büyük reform budur. Bunlar›n ikisi de anayasal reformu gerektiriyor. Ve bence önümüzdeki 10-15 y›l biz bunlar› konuflaca¤›z. Ama Karay›lan’›n verdi¤i mülâkatta bu iki talep de bu düzeyde dile getirilmiyor. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi var, fakat bu Türkiye’de genel kamuoyunun bir talebi ve buna yönelik bir yasa tasar›s›n›n y›llard›r TBMM’de bekledi¤ini biliyoruz. Ancak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesi anlam›na gelmez. PKK daha önce demokratik özerklik talebinde bulunuyordu. Buna göre, Kürtlerin kendi meclisleri olmal› ve bölgede bir tak›m yasalar yapabilmeliydiler. Karay›lan bu talebi de dile getirmiyor. Mülâkatta bunlar›n ifade edilmemesinin tesadüf olmad›¤›n› düflünüyorum. Hasan Cemal iyi bir gazetecidir. Bu mülâkat› ben yapsayd›m, Karay›lan’a Öcalan’›n durumu, Kürtçenin e¤itim dili olmas› ve demokratik bölgesel özerklik hakk›nda ne düflündü¤ünü, bunlar için bir talepleri olup olmad›¤›n›, silahs›zlanmayla bu talepler aras›nda bir iliflki kurup kurmad›klar›n› sorard›m. Hasan Cemal’in bunu sormamas› kötü gazetecilikten de kaynaklanabilir –ki bunu sanm›yorum–, ortam› bulan-

Taraflar›n birbirini dinlenebilir buldu¤u bir süreçteyiz. Dolayl› bir müzakere var gibi görünüyor. Müzakerenin ana aktörünün AKP oldu¤unu sanm›yorum. Ana aktör, MGK ifli kime havale etmiflse odur. Muhtemelen Gül olacak. d›rmamak için de sorulmam›fl olabilir. Çünkü PKK’n›n etkiledi¤i taban›n “ne oluyor, hiçbir fley almadan m› b›rak›yoruz” gibi bir ruh hali yaflamamas› isteniyor olabilir. Ayr›ca mülâkat›n genel olarak üslûbunun çok yumuflak olmas› dikkat çekici. Bunun da ötesinde, Karay›lan mülâkat›n bir yerinde diyor ki, “biz sivil itaatsizli¤e, siyasal çal›flmaya a¤›rl›k veriyoruz”. Anlad›¤›m kadar›yla, PKK’da flehir örgütü olabilece¤ine, silahlar› b›rakt›ktan sonra, köklü de¤ifliklikleri siyasal mücadeleyle gerçeklefltirebilece¤ine dair özgüven var. Bu da iyi bir fley. Sizce PKK’yi bu noktaya getiren ne? Bence ba¤lam, inan›lmaz düzeyde de¤iflmifl durumda. 25 y›ll›k savafl›n herkesi yordu¤u, PKK’n›n ba¤›ms›z birleflik Kürdistan talebini bir tarafa b›rakt›¤› do¤ru. Bunun ötesinde, son bir-iki y›ld›r bölgede ABD, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye aras›nda, AB’nin de destekledi¤i bir uzlaflma zemininin olufltu¤u belli. Bu zemin, esas olarak PKK’n›n bölgeden tasfiye edilmesini içeriyor ve asl›nda Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi aras›ndaki iliflkileri istikrars›zlaflt›ran unsurlar›n temizlenmesi üzerinden flekilleniyor. ‹stikrar› bozan esas unsur da PKK. Ama bölgedeki bütün aktörler biliyor ki, PKK raz› edilmeden bu ifl olmaz. Son tahlilde, büyük bir operasyonla belki bir fleyler yapabilirler, ama geçenlerde Yaflar Büyükan›t bile “bütün orduyu Kandil’e y›¤sak yine de bu ifli halledemeyiz” dedi. Demek ki büyük boyutlu bir askerî operasyon da PKK’y›

bitirmeye yetmez. Dolay›s›yla, PKK’n›n bir uzlaflma plan›na raz› edilmesi daha iyi bir seçenek. Anlad›¤›m kadar›yla PKK da böylesine bir koalisyonla u¤raflmay› çok istemiyor. Kald› ki flöyle bir tehlike de var: Diyelim ki bu üçlü koalisyon askerî çözümü daha enerjik bir flekilde uygulamaya koydu. Bu durumda bir kere PKK mukavemet edecek, bu belli. ‹kincisi, PKK’n›n mukavemeti sivil mukavemete dönebilir, yani Türkiye ve ABD PKK’n›n üzerine gittikçe, bu sivil Kürtler üzerinde rahats›zl›k uyand›racak, dolay›s›yla flehirler yine yönetilemez hale gelebilir. Bu pek de al›nabilecek bir risk de¤il. Öte yandan, PKK aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, örgüt otuz y›ld›r hep modernist, esas olarak Bat› uygarl›¤›n›n diliyle konuflan –t›pk› Türkiye’yi yönetenler gibi– bir örgüt oldu. ABD’yle uzun vadeli bir çat›flma, PKK’n›n bu kimli¤ini dönüfltürür. Oysa PKK’n›n sosyolojisi buna çok müsait de¤il. ABD’yle çat›flmak, PKK’y› El Kaide’lefltirir. Olur da böyle bir çat›flma gerçekleflirse, büyük ihtimalle PKK bu çat›flmay› götürür, ama kendisi de büyük oranda dönüflür. Daha anti-emperyalist, muhafazakâr ve ‹slâmc› tonlar edinmek zorunda kal›r. Oysa ben PKK’n›n do¤rudan anti-Amerikanc› oldu¤u bir dönemi hat›rlam›yorum. Genel diskur düzeyinde bir anti-emperyalizm var, ama “biz bölgede ABD’ye gününü gösteririz” gibi bir dili hiç kullanmad› PKK. O nedenle, ABD’yle çat›flmaya pek yanaflmayacaklar› kanaatindeyim. Tabii bütün etkenleri birlikte düflünmek lâz›m. PKK’n›n kadrolar›n›n yorulmufl olmas› ve eskisine nazaran Türkiye’de daha bar›fl yanl›s› bir kamuoyunun oluflmas› da etken olarak say›labilir. Karay›lan’›n Hasan Cemal’e ifade etti¤i talepler, Türkiye Kürtlerini ne kadar tatmin eder? Düflük düzeyli talepler üzerinden oluflacak bir silahs›zlanma, “PKK Kürtleri satt›” propagandas› yapmas› muhtemel PKK karfl›t› Kürt gruplar›n›n elini güçlendirmez mi? PKK içindeki gruplar›n böyle bir sürece ayak uydurmak konusunda sorun ç›karmayaca¤›n› düflünüyorum. Uymayanlar da uzun vadede bir seda yaratamadan yok olup gider. Da¤a ç›k›p PKK modeli bir savafl yürütecek yeni silahl› gruplar›n oluflaca¤›na da ihtimal vermiyorum. Ama flehirlerde, Hizbullah tarz› silahl› gruplar ortaya ç›kabilir. ABD’yle uzlaflm›fl bir PKK hakikaten de bölgede antiAmerikan, ‹slâmc› bir Kürt hareketinin zeminini oluflturabilir, ama ne kadar güçlü olur, bilinmez. Do¤rusu ben bu konuda iyimserim. PKK gibi otuz y›ld›r varl›¤›n› sürdürebilmifl bir örgüt e¤er buna karar verdiyse, bence insanlar bunu de¤erlendirecektir. “Silahla bir fley olmuyor, siyasetle bir fleyler olabilir” fikri güçlenecektir. Bir kesim elbette rahats›z olabilir. Onlar da flimdiye kadar silahl› mücadeleyi önermeyen, bu yola bulaflmam›fl radikaller olacakt›r. Otuz y›ld›r yürüyen bir savafl›n sona ermesini Türkiye toplumu nas›l karfl›lar? ‹nsanlar sokaklara ç›k›p dans ederek


Mardin katliam›n›n ard›ndan koruculu¤un kald›r›lmas› gündeme gelince, “fiimflekler Korucu Taburu” komutan› fiaban Kahraman, bir basın toplantısı düzenleyerek devlet yetkililerine özlü bir mesaj verdi: “Bizi kimse peçete gibi kullan›p atamaz.”

müdahale edebilirler. Güvenlik bürokrasisi bunu da hesaba kat›yordur herhalde. Sonuçta, Turgut Özal’›n nas›l öldü¤üne dair flüphelerimiz var. Bu bile yeterli veridir. Ya da Bingöl karayolunda 33 silahs›z erin öldürülmesi olay› var... Kamuoyunun bar›fla haz›rl›kl› oldu¤unu söylüyorsunuz ama, Ertu¤rul Özkök, Hadi Uluengin gibi köfle yazarlar› Mardin’deki katliam üzerinden Kürt karfl›t›, ›rkç› söylemlerini sivriltmeye bafllad›lar. Hadi Uluengin bu vahfletin Kürtlere özgü oldu¤unu söyledi, Özkök de onu aç›kça destekledi. 1999-2004 aras›nda yükselen ›rkç› anti-Kürt söylemin yay›lmas› tehlikesi yok mu?

Hadi Uluengin ve Ertu¤rul Özkök’ün ›rkç›l›¤› kültürel veya etnisite referansl› de¤il, s›n›f ›rkç›l›¤›d›r. Kendileri gibi olan Kürtlerle, Araplarla oturup e¤leflir, flaraplar›n› içip arya dinleyebilirler. Onlar›n nefret etti¤i alt s›n›flard›r. Bu tür reaksiyonlara haz›rl›kl› olmam›z lâz›m. Bence PKK silahs›zland›r›l›r, Kürt meselesinde demin konufltu¤umuz haklar verilir ve tansiyon düflürülürse, buradaki bir k›s›m insan, “flu bald›r› ç›plak Kürtlere bak›n, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni dize getirdiler” hissiyat›na kap›lacak ve becerebildikleri ölçüde bunun hesab›n› sormaya çal›flacakt›r. Dolay›s›yla, Kürtlere yönelik bu türden tutumlar›n yeniden filizlenmesi sürpriz olmaz. Ama bir yandan da onlara “geçmifl olsun” demenin zaman›d›r art›k. Hadi Uluengin -Ertu¤rul Özkök meselesine gelince... Bence yazd›klar› biraz yanl›fl de¤erlendirildi. Uluengin, Mardin’deki katliam›, oradaki insanlar›n Kürt olmas›na ba¤lad›. Ciddi insanlar bu tür olaylar›n insanlar›n etnik aidiyetleri, kültürleri ve kimlikleriyle de¤il, içinde bulunduklar› toplumsal iliflkile-

rin düzeyi, seviyesi ve biçimiyle ilgili oldu¤unu bilirler. Geleneksel iliflkilerin modernlikle h›zl› karfl›laflt›¤› yerlerde bu türden ar›zalar ç›kar; bunu herkes bilir. Ama, Uluengin ve Özkök’ün yaz›lar›na dair elefltiriler bence flunu gözden kaç›rdı: Bu adamlar bu laflar› sadece Kürtlere söylemiyorlar. Ayn› laflar› Türklere de, Araplara da, Müslümanlara da söyleyebilirler. Demem o ki, bunlar›n ›rkç›l›¤› kültürel veya etnisite referansl› de¤il, s›n›f ›rkç›l›¤›d›r. Bunlar kendileri gibi olan Kürtlerle, Araplarla, Müslümanlarla oturup e¤leflir, flaraplar›n› içip arya dinleyebilirler. Onlar›n nefret ettikleri, alt s›n›flard›r; ya da modernli¤e geçifli gecikmifl, bu yüzden biraz daha y›rt›c› görünen insanlar. Bu ›rkç› tav›r Türkiye toplumunda ne kadar temsil bulabiliyor? Kürtlerle Türkler aras›nda ciddi bir s›n›fsal uçurum oldu¤unu biliyoruz; s›n›f ›rkç›l›¤› da olsa, Türkiye’de bu yine Kürtlere karfl› ifllemiyor mu? Ertu¤rul Özkök’ün s›n›fsal aidiyetini bilmiyorum, ama bence onun tutumu, çok üst s›n›flarda olmaz. Çünkü çok üst s›n›flar, daha “ifllenmifl”, daha “terbiyeli” olur. Uzun zamand›r üst s›n›f olmaktan dolay› tabii ki. Çok üst s›n›fa girmeye heveslenen orta s›n›f mensuplar›nda ise Özkök tarz›n›n görülmesi normaldir. Özkök’ü rol modeli alan ve üst s›n›fa asla girme umudu olmayan orta s›n›flarda da bu olabilir. Ama bu marazî halin büyük bir aksinin olaca¤›n›, büyük bir toplumsal mesele haline gelece¤ini zannetmiyorum do¤rusu. Türkiye’de alt s›n›flara yönelik ›rkç›l›k henüz çok büyük bir meflruiyet kazanm›fl de¤il. Türkiye halen bu tür fleyleri büyük gövdesiyle ay›pl›yor. En az›ndan, öyle san›yorum. Anlatt›klar›n›zda bir iyimserlik havas› var; bunun arkas›nda ne yat›yor? Umar›m iyimser olmakta hakl›y›md›r. ‹yimserli¤imin ard›nda alm›fl oldu¤um Marksist ayd›nlanmac› terbiye olabilir. Ama do¤rusu, ben Kürt meselesi konusunda önemli bir efli¤e geldi¤imize inan›yorum. Toplumu bir organizma gibi düflünürsek, bu organizma, bence, bu çat›flma durumunda, bu çözümsüzlük durumunda ›srar etmenin son tahlilde organizmaya büyük zarar verece¤ini hissediyordur. Memleketin bir Türk-Kürt çat›flmas›n› kald›ramayaca¤›na dair bir sa¤duyunun kaybolmad›¤›n› düflünüyorum. Kanaat önderleri taraf›ndan aksi yönde k›flk›rtma olmazsa, Türkiye bu sürece h›zla haz›rlanabilir. Bugüne kadar Kürt meselesinde olumlu fleyler olmad›ysa, bunun sebebi s›radan insanlar›n iyi fleyler ya da bar›fl istemeyifli de¤ildi. S›radan insanlar, baflka türlü bir çözüm olmad›¤›na ikna edildi¤i için Kürt meselesi çözülmedi. Devletin sahipleri ve medya uzant›lar› çözümsüzlükte ›srar etti¤i için bu kadar ac› çekildi. Yoksa s›radan bir Türk yurttafl›n, Diyarbak›r’daki bir Kürdün e¤itimini kendi dilinde almas›yla, kendi belediyesini bildi¤i gibi yönetmesiyle ne problemi olur, hakikaten anlayam›yorum.

Söylefli: ‹rfan Aktan - Eda Özdek

mi tepki gösterir, yoksa 1999–2004 aras›ndaki ateflkes döneminde oldu¤u gibi anti-Kürt söylem daha da azar m›? Bar›fl, iki halk taraf›ndan nas›l karfl›lan›r? Türk taraf›nda dansla karfl›lanmaz, ama Kürt taraf›nda buna benzer fleyler olabilir. Türk halk›n›n dama¤›nda kekremsi bir tat b›rakacakt›r böyle bir bar›fl. Bunun da önüne geçmek lâz›m. Taraflarda zafer veya hezimet duygusunun oluflmamas› lâz›m. Bu nedenle, bir kamuoyu diplomasisi yürütmek hem devlet aktörlerine, hem DTP’ye hem de Kürt meselesinde çözüm isteyen STK’lara düflüyor. PKK silahlar› b›rakt›¤›nda, Kürt meselesi de çözülmüfl olacak m›? Elbette hay›r. PKK silahs›zland›ktan sonra ancak, Kürt meselesini konuflmaya bafllayabilece¤iz. Yerel yönetimleri, Kürtçenin e¤itim dili olmas›n› o zaman sa¤l›kl› biçimde konuflabilece¤iz. Bu ileri bir aflama m›, yoksa silahlar›n konuflmaya bafllad›¤› noktaya geri mi dönece¤iz? Geldi¤imiz aflama asl›nda Kürt meselesinin tan›nd›¤› aflamad›r. ‹ronik, tuhaf. 50 bin kifli öldü ve ç›kan sonuç flu: Evet, bizim Kürtlerimiz var, Kürt meselemiz var ve Kürtler Kürt olduklar›ndan dolay› bir tak›m haklarla donanabilir. Geriye bakt›¤›m›zda, utan›lacak bir durum, ama ne yaz›k ki böyle. Cumhuriyet bu meseleye inan›lmaz bir direnç gösterdi. Ergenekon davas› süreci, TRT 6, TSKhükümet aras›ndaki gerilimin minimuma indirilmesi; bunları devletin Kürt meselesi konusunda radikal bir ad›m atma haz›rl›¤› olarak de¤erlendirmek mümkün mü? Kasten yap›l›p yap›lmad›¤›n› bilemeyiz, ama bu sürecin ona hizmet etti¤i çok aç›k. PKK’n›n silahs›zlanmas›n› konuflabilmemizi mümkün k›lan ba¤lam›n önemli unsurlar›ndan biri de, bu ulusalc›-darbeci ekolün etkisizlefltirilmesi. Ergenekon’un tasfiyesini, Kürt meselesinin çözümünü engelleyen aktörleri ortadan kald›rmak ve bu itibarla da ABD’nin bölgeye dair makro plan›n›n bir parças› olarak görmek, evet, mümkün. Bir ara, PKK-Ergenekon iliflkisi kurulmaya çal›fl›ld›, ama bu tart›flma çok uzamadan gündem d›fl› b›rak›ld›. Beflir Atalay’›n Mardin olay›n›n PKK’nin üstüne at›lmamas›na çaba göstermesi gibi, Ergenekon sürecinde de PKK’ye yönelik psikolojik savafl araçlar› aktif olarak kullan›lmad› galiba... Evet, bu da do¤ru. Fakat önümüzdeki dönemde, Mardin’dekine benzer olaylar yaflanabilir. Ancak kamuoyu alttan alta bu sürece az da olsa haz›rl›kl›. Dolay›s›yla, sabotaj niyetli bir eylem karfl›s›nda kamuoyu bunun süreci baltalama giriflimi oldu¤unu da düflünebilir. Ayr›ca, Ergenekon süreciyle birlikte Ogün Samast gibi tipler veya J‹TEM art›klar› etkisizlefltirilmifl görünüyor. Zaten Bilge Köyü’ndeki olay, tahmin etti¤imiz do¤rultudaysa, o cenahtakilerin çaresizli¤ini de ortaya koyuyor. Fakat bu kesimler, böyle süreçleri baltalama konusunda her zaman yarat›c› olmufllard›r. Beklemedi¤imiz yerde, beklemedi¤imiz bir tarzda sürece

11


DTP fiIRNAK M‹LLETVEK‹L‹ HAS‹P KAPLAN

‹rade olursa flekil bulunur Süleyman Demirel, devlet aklının nasıl iflledi¤ini vaktiyle flu veciz cümleyle özetlemiflti: “Neyin olabilece¤ini görmek için, nelerin olmayaca¤ını görmek gerekir.” Türkiye, Kürt sorununda nelerin olmayaca¤ını son 25 yılda a¤ır bedeller ödeyerek gördü ve flimdi galiba neyin olabilece¤ini görmeye bafllıyor. DTP fiırnak milletvekili Hasip Kaplan’a ba¤lanıyoruz.

Ateflkes ve sükûnet dönemlerinde, bar›fl›n, çözümün konufluldu¤u dönemlerde, PKK’ye maledilen kanl› eylemlerin düzenlendi¤i ve sürecin baltaland›¤› biliniyor. Mardin’deki son katliam da böyle de¤erlendirilebilir mi? Hasip Kaplan: Sa¤ kurtulan bir korucu olmasaydı, yani ortada tan›k kalmasayd›, katliam› PKK’ye atacaklar ve bu flekilde cinayetten kurtulacaklard›. Bu yöntem yeni de¤il. Tümü korucu olan bir köyde, bir ailenin üyelerinin en yak›n akrabalar›n›, kad›n, hamile, çocuk demeden çok vahflice öldürdükleri bir katliam bu. Katliam›n PKK’ye maledilmesiyle büyük bir infial uyand›rmak, Türkiye’yi kar›flt›rmak istiyorlard›. Yumuflama süreçleri bafllad›¤›nda, bu tür karanl›k olaylara rastl›yoruz. Buradaki vahflilik düzeyinin fliddeti bunu düflündürüyor. Bu töre de¤il, afliret olay› de¤il, feodal al›flkanl›k de¤il. Arazi meselesi dendi, k›z al›p verme dendi, ama hiçbiri bu katliamın nedenini izah edemedi. Ancak, büyük bir provokasyonun ac›mas›zl›¤› çerçevesinde aç›klanabilir. Böyle bir provokasyon maksad›yla da olsa, yak›n akrabalar›n birbirine karfl› böylesi bir fliddete baflvurabilmesini nas›l aç›kl›yorsunuz? Bölgede 25 senedir süren çat›flma ortam›n›n art›k ruhlar› körlefltirdi¤i, duygular› köreltti¤i, insanî de¤erleri afl›nd›rd›¤› korkunç durumu gözler önüne seriyor bu olay. Hem feodal de¤erler, hem insanî de¤erler afl›nd›. Parti olarak güçlü oldu¤umuz yerlerde, feodal de¤er yarg›lar›n›n yerine ça¤dafl, demokratik de¤er yarg›lar›n› oturtabiliyoruz. Nitekim, cinayetlerin oldu¤u köyün hemen yak›n›nda Derik ilçesinde bir kad›n belediye baflkan›m›z var. Yine çok yak›nda, Nusaybin’de bir beldede seçimi kad›n adayımız kazand›. Demek ki feodal iliflkilerin hâkim oldu¤u yerlerde dahi güçlü bir etkimiz var. Ama bu köy maalesef korucu köyü, büyük ölçüde AKP’ye, biriki kifli de CHP’ye oy vermifl. ‹çiflleri Bakan› Beflir Atalay olay›n hemen sonras›nda katliam›n “terör sald›r›s›” olmad›¤›nı aç›kladı. Atalay’›n bu tavrını nas›l yorumluyorsunuz? “Beflir Atalay faktörü” denen fleye siz kat›l›yor musunuz? Beflir Atalay olay› tespit etmifltir. Baflka bir fley yapmam›flt›r ki. Bunu AKP’nin bar›fl yönünde bir politikada kararl› oldu¤una dair bir iflaret olarak yorumlamak abart›l› m› olur? Böyle vahfli bir olay karfl›s›nda, dürüst bir insan›n yapaca¤›, durumu tespit et-

12

mektir. fiimdi, perde arkas› sorumlular› araflt›rmak gerekiyor. Askerin, jandarman›n bu korucularla nas›l bir iliflkisi var? Neden iki saat geç gittiler olay yerine? Niye böyle bir gün seçildi? Karar› kim ald›? Köyün imam›n›n orada olaca¤›n› biliyorlar, onu dahi hedef almalar›n›n bir hesab› olmas› gerek. Bir intikam, rant eylemi de¤il, infial yaratmak üzere yap›lm›fl, çok aç›k. Çat›flman›n, savafl›n bitmesini istemeyen güçler, onlar›n uzant›lar›, maflalar› var. Ergenekon çetesinden tutun, birçok çete hadisesinde bunu görüyoruz. AKP, bölgede, 29 Mart seçimlerine “kimlik siyaseti”ne karflı “hizmet siyaseti” söylemiyle ve büyük iddiayla girdi, ancak hüsrana u¤radı, bölge halkı ezici bir ço¤unlukla DTP’yi tercih etti.

Yasin Hayal McDonald’s’a bomba atar, üç y›l yer; bizimki panzere tafl atar, 12 y›l yer. Toplumsal olarak bu gerilimi yaratırsanız, da¤dan ineceklere yol açmazsanız, düzdekileri da¤a ç›kar›rs›n›z. Seçimlerin hemen ertesinde DTP teflkilatlarına operasyonlar düzenlendi, yüzden fazla yönetici tutuklandı. Ve neredeyse eflzamanlı olarak Abdullah Gül’ün “tarihî fırsat” beyanı ve Murat Karayılan’ın Hasan Cemal’e verdi¤i mülâkatta vurguladı¤ı “çözüm yolu” gündemin baflköflesine oturdu. Bu kronolojiyi nasıl de¤erlendiriyorsunuz? Çat›flma sürecinin sona erdirilmesiyle ilgili bir-iki y›ld›r çabalar var. Biz de parti olarak bu çabalar›n içindeyiz. Ancak demokratik zemini güçlendirerek buna cevap olabilece¤imizi düflündük. 29 Mart yerel seçimlerini bu nedenle çok önemsedik. Kazand›¤›m›z belediyelerin say›s›n› Hasip Kaplan

art›rd›k. Üstelik, Van gibi büyük belediyeleri ald›k. Mersin gibi, bat›da da ald›¤›m›z belediye baflkanl›klar› var. ‹ster kimlik siyaseti deyin, ister Kürt ulusunun geliflen ulusal bilinci deyin, halk›n kendi kimli¤ini sahiplenmesi deyin, sonuçta, “ya sev ya terk et”anlay›fl›n›n, “Diyarbak›r’›, Batman’› istiyorum” söylemlerinin bölge halk›nda tepki yaratt›¤› görüldü. Diyarbak›r’da önceki seçimlerdeki oylar›n da üzerine ç›kt›k. Tabii bu, sistemin kolay kolay kabul edece¤i bir fley de¤ildi. Sistem geçmiflte de solun, sosyalistlerin, Kürtlerin kazand›¤› belediyelerin hiçbirine tahammül etmemifltir. Mehdi Zana’n›n Diyarbak›r belediyesini kazanmas›na, Fatsa örne¤ine, hiçbirine tahammül edilmemifltir... DTP 29 Mart seçimlerini referandum olarak gördü¤ünü aç›klam›flt›; neyin referandumuydu? Bizimle AKP aras›nda bir nevi referandum. Bölgede di¤er sistem partileri yoktu, AKP ise orada devletti, polisti, askerdi. Bu kesimlerin deste¤ini ve oylar›n› ald›. Ama halk tercihini koydu: “AKP beni temsil etmiyor” dedi. Baflbakan›n “bölgenin birinci partisiyiz” söylemini elinden ald›. 29 Mart seçimi buydu. Bir de, “iki sene sonra, genel seçimlerde bat›s›yla do¤usuyla milletvikili say›s›n› üçe, dörde katlayaca¤›z” mesaj› verildi. ‹lk defa, insanlarda yüzde 10 baraj›n› aflma umudu belirdi. Düflünün, 40 ilde seçime girmemifliz, birçok ilde ortak aday ç›karm›fl›z, buna ra¤men yüzde 6’ya yak›n oy alm›fl›z. Bu büyük bir umut ve güven verdi. Önümüzdeki dönem, iyi bir çal›flmayla, bat›daki politikalar›m›z› gelifltirerek, demokrasi güçleriyle daha da bütünleflerek, sol, sosyalist, demokrat kesimle ittifaklar›m›z› gelifltirerek rahatl›kla baraj› aflar›z ve çok say›da milletvekili ç›kar›r›z. Böyle bir ›fl›k görüldü, bunun iflareti verildi. Bu tedirginlik yaratt›. Kimde tedirginlik yaratt›? Bir, hükümet kanad›nda yarattı. ‹ki, askerde yaratt›. Hükümet iki senedir dinlenen, izlenen partimize operasyon yapılmasına yeflil ›fl›k yakt›. Bir çak› dahi bulunmad›. “DTP içindeki PKK” deniyor, bunu yemiyoruz. Ergenekon davas› san›klar›yla ilgili kaz›lar yap›l›yor, lav silahları, roketatarlar, el bombalar› ç›k›yor. Bizim üyelerimiz ise “biji” dedikleri için, “sayın” dedikleri için neredeyse idamla yarg›lanacak. Demokratik bir kitlesel halk deste¤inin umudunu k›rmaya, bo¤maya yönelik bir operasyon bu. Halk›n özgür iradesiyle gelen sand›k baflar›s›n› gölgelemek istiyorlar. Hükümet seçim hezimetini hazmedemiyor. ‹nkâr etmiyorlar, DTP’ye iliflkin “40 bin dinleme yapt›k” diyorlar. Emniyetten dü¤meye bast›lar, ayn› günün sabah› herkesi gözalt›na ald›lar. Hükümetin Emniyet’le yapt›¤› bir operasyon. “Ba¤›ms›z yarg› var, savc›lara kar›flamay›z” diyorlar. Hikâye! Senin polisin araflt›r›yor, soruflturuyor, getiriyor koyuyor savc›n›n önüne. Polisin elinde flash disk, sorgulanacak san›klara hangi sorular›n sorulaca¤›n› bile vermeye bafllad›lar. Böyle bir sistem.


Panzere tafl atan çocu¤a 12 yıl veriliyor , da¤daki yakalanırsa altı yıl yiyor! PKK, silahs›zland›r›lmak isteniyorsa, 15-16 yafl›nda çocuklar› y›llarca cezaevinde yatırmak bununla çeliflmiyor mu? O yaflta böyle bir adaletsizli¤e ve fliddete maruz kalan çocuklar için tahliye olduklarında a¤›r basan seçenek “da¤a ç›kmak” olmaz m›? Sorun burada. Yasin Hayal McDonald’s’a bomba atar, üç y›l yer; bizimki panzere tafl atar, 12 y›l yer. Toplumsal olarak bu gerilimi yaratırsanız, da¤dan ineceklere yol açmazsanız, düzdekileri da¤a ç›kar›rs›n›z. Ama flu s›ralar konjonktür art›k yumuflamay› getiriyor. Bütün bu “olumlu konjontür”, “mükemmel flartlar” söylemine karflılık, 23 Nisan’da Meclis’i terk etmeme eylemi yapt›n›z... Sonra da Diyarbak›r’da 15 bin kifliyle iki günlük açl›k grevi yapt›k. Partimize yönelik bask›lara karfl› meflru tepkilerimiz, kitlesel eylemlerimizdi. Bask› sürüyor, tepkilerimiz de sürecek. Hükümetin deklare etti¤i somut bir ad›m yok. Sadece davran›fl biçiminden bir fleyler yapmak istediklerini ç›karabiliyoruz, o kadar. Biz de bunu yeterli görmüyoruz. Abdullah Gül’le yaptı¤ı görüflmeden sonra, Ahmet Türk “muazzam bir çözüm zemini olufltu” dedi. Ahmet Türk’e bunu dedirten ne? Silahlar›n susmas›, çat›flmas›zl›k ortam›n›n 1 Haziran’a kadar uzat›lmas›... Hasan Cemal’in yapt›¤› röportajda gördü¤ümüz, müzakere için önflart ileri sürülmemesi, hatta son derece esnek olunmas›, “akil insanlarla görüflebilirsiniz” denmesi. Bunlar diyalog sürecinin önünü aç›yor. Elveriflli bir konjonktür yafl›yoruz. 1993’te Özal döneminde de bir f›rsat yakalanm›flt›. Ama o zaman ortam bu kadar dingin de¤ildi, AB süreci yoktu, Irak’ta bu de¤iflimler yaflanmam›flt›, Kürt yönetimi yoktu. Bütün bu geliflmeler konjonktürü olumlu yönde etkiliyor. Abdullah Gül’ün aç›klamalar›ndan ç›kan flu: Devletin üst organlar› da haz›r.

Hasan Cemal’e verdi¤i mülâkatta, Murat Karay›lan da “askerde eskiye göre biraz farkl›l›k var” diyor... Baflbu¤ biraz söylemini de¤ifltirdi ya, al›nt›lar yap›p entelektüel, akademik bir hava verdi konuflmas›na. “Türkiye halk›” dedi, “teröristler de insand›r” dedi... Bir argüman de¤iflikli¤ine gitmesi, bireysel haklardan bahsetmesi, bütün bunlar daha önce hiç konuflulmayan fleyler. “Türkiye halk›” derken “Türk milleti” demesi, sonuçta ayn› fleyi söylemesi anlam›na da gelse, askerin de kafas›nda bir fleylerin sorguland›¤›n› gösteriyor... Yaflar Büyükan›t da “askerî yöntemlerle

Solda PKK’nin “fiilî” baflkanı Murat Karayılan, en üstte ABD baflkanı Obama ve DTP genel baflkanı Ahmet Türk, yukarıda Kandil, PKK militanları

Tek tarafl› bir tasfiye plan›n›n yürümeyece¤ini herkes biliyor. 25 sene silahl› çat›flma içinde olan bir kadronun, içeridekiyle ve da¤dakiyle beraber kaderini belirleyecek köklü ad›mlar at›lmad›¤› sürece soruna çözüm bulmak mümkün de¤il. bitmez” dedi... Bitmez tabii. B›rak›n Türkiye’yi, Amerika bile girse befl y›lda Kandil’den ç›karamaz, co¤rafî konumu nedeniyle çok zor bir yer. Bu olayın ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel boyutlar›yla ele al›nmas› lâz›m. Bin kifli öldürülüyor, iki bin kifli kat›l›yor. Nas›l bitecek? Köklü bir çözüm bulunursa, çat›flma süreçleri durur. Büyükan›t’›n, Baflbu¤’un konuflmalar› çözümün önüne engel ç›kar›lmayaca¤› iflaretleri olarak yorumlanabilir mi? Köklü çözüm siyaset kurumunun iflidir. Siyaset, sorunlar› çözme sanat›d›r. Burada DTP’ye görev düflmekle beraber, bu ifli as›l çözmesi gerekenler, AKP ve CHP’dir. Kaosun bu kadar uzun sürmesinin bafl aktörü bu iki partidir. Biri yedi senedir iktidar, di¤eri yedi senedir ana muhalefet. Kürt sorununun çözümsüzlü¤ünde bu iki partinin ve liderlerinin büyük pay› ve günah›, vebali var. AKP’nin Kürt politikas›n›n temel unsurlar› neler? AKP Osmanl›’n›n ümmet anlay›fl›yla bak›yor. Biz ça¤dafl demokrasilerdeki eflit yurttafll›k hukukuna göre bak›yoruz.

Aram›zdaki fark bu. Bu aç›dan gelifltirdi¤imiz projemiz var, projemizi tart›fl›yoruz, konufluyoruz. AKP’nin projesi yok. CHP’nin de yok. S›k›nt› burada. Siyasetsizlik ve sorunun çözümsüzlü¤ü üzerinden siyaset yapma anlay›fl›; s›k›nt›n›n kayna¤› bu. ‹ktidar partisinin, ana muhalefet partisinin net bir politikas› yoksa, sorunun çözümünü nas›l umabiliriz? Kiminle, hangi zeminde çözüm olacak? Yar›n hükümetle DTP görüflür. Bir sonraki ad›mda, CHP ile görüflülür. Kamuoyu tart›flmalara aç›l›r, medya konuyu ifller. Olumluluklar konuflulur, sanatç›lar, ayd›nlar konuflur, kamuoyu oluflturulur. Çat›flmas›zl›k ortam› oldu¤unda, bu süreç çok daha rahat iflleyebilir. Ama, hükümetin bir tak›m güven verici ad›mlar atmas›, “ben bu sorunu çözece¤im” iradesini koymas› lâz›m. Ortam uygun, konjonktür uygun, gerisi siyasetin sorumlulu¤unda. Toplumsal ortam uygun mu sizce? Halk bitsin istiyor, Kürdü de istiyor, Türkü de istiyor, bat›s› da istiyor, do¤usu da istiyor. Medya bir haftada havay› de¤ifltirebiliyor, görüyoruz. 12 Eylül askerî darbesinin korkunç iflkence ve vahfletinde do¤du PKK, silahl› mücadeleyi bafllatt›. O zaman kendini ifade etmenin hiçbir yolu yoktu. Ama flimdi, biz Meclis’teyiz, Meclis kürsüsünde konuflabiliyoruz, k›s›tl› da olsa, eksik de olsa, demokratik yoldan kendimizi ifade edebiliyoruz. Dünya konjonktürüne bakt›¤›m›z zaman, Latin Amerika ülkelerinde birdenbire çat›flmalar›n bitmesi tesadüf de¤ildir. Da¤daki gerillalar›n normal yaflama dönmesi, siyasete girmesi ve kimilerinin yönetime gelmesi tesadüf de¤ildir. Ortado¤u’da enerji hatlar›n›n oldu¤u bir bölgedeyiz, Türkiye bu enerji hatlar›n›n geçifl noktas›nda. Burada bir istikrars›zl›k olmas› ABD’nin ifline gelmez. Büyük ülkelerin ifline gelmez. Güvenli bir enerji hatt›n›n kurulmas› için ABD Kürtleri de, Türkleri de kaybetmek istemez. Ayr›ca, ABD Irak’tan askerlerini çekmeyi hedefliyor... ABD çekildi¤i zaman, Türkiye’nin rolünü art›racak. Onun için de Türkiye’nin iç sorunlar›n› çözmesi lâz›m. Bunlar›n bafl›nda da Kürt sorunu geliyor. ABD çekilirken bölgenin istikrarını bozabilecek herhangi bir silahl› gücün kalmasını istemiyor. PKK’nin silahsızlandırılması planı ABD’nin mührünü taflıyor gibi. Ama, tek tarafl› bir tasfiye plan›n›n yürümeyece¤ini herkes biliyor, bu çok aç›k; bunu asker de biliyor, hükümet de. 60 yafl›n› da¤da tamamlam›fl, 25-30 sene silahl› çat›flma içinde olan bir kadronun, içeridekilerle ve da¤dakiyle beraber kaderini belirleyecek köklü ad›mlar at›lmad›¤› sürece soruna çözüm bulmak mümkün de¤il ki. Gerçekçi olmak lâz›m. Bar›fl kimlerin aras›nda olur? Çat›flan taraflar aras›nda olur. Biz kolaylaflt›r›c› rol oynayan bir faktörüz, seçimle gelmifliz, grubumuz var, belediye baflkanlar›m›z var... Uzun süredir silahl› mücadelenin için-

13


14

özellikle iktidar partisine düflüyor bu, mesele konuflulup çözüme gidilebilir. AKP’li bölge milletvekilleri yumuflat›c› bir rol oynayabilir mi? AKP’de onlar›n sözünün, tavr›n›n bir a¤›rl›¤› var m›? AKP’de her fley Erdo¤an’›n emridir. Erdo¤an ›fl›k verirse, bölge milletvekilleri de gelir konuflur. Onlar diyalogdan yana. Ama, her fley Erdo¤an’dan geçer. Obama Türkiye’ye geldi¤inde, Ahmet Türk’le de k›sa bir görüflme yapt› ve Türk Obama’ya bir mektup iletti. O mektupta ne yaz›yordu, DTP’nin ABD’den beklentisi ne? Bar›flç›l, sivil, demokratik çözüme katk› sunmalar›n› istedik. Kabul edelim ki, ABD dünyan›n süper gücü, Türkiye ile uzun y›llard›r müttefik olan, Türkiye’nin politikalar›n› etkileyen bir ülke. Obama’n›n di¤er muhalefet partisi liderleriyle görüflme yapmas›n›n nedeninin de Ahmet Türk’le görüflmek oldu¤unu biliyoruz; kendi bas›nlar› da yazd› bunu. Bir anlamda, baflbakana da, Baykal’a da, askere de “sen görüflmüyorsun ama, ben görüfltüm, çünkü bu parti bir halk›n temsilcisi” demifl oldu. Erdo¤an “Hamas halk›n seçti¤i bir örgüttür” diyor. Ama bize gelince, DTP halk›n oylar›yla seçilmemifl gibi davran›yor. Bu yanl›fll›¤› da ortaya koydu Obama’n›n görüflmesi. Kat›ld›¤›n›z bir televizyon program›nda, bir strateji uzman›, “PKK silah b›rakacaksa, gelsinler, Habur’dan girsinler”dedi. Bu söz stüdyodaki konukları da, bizim gibi ekran baflındakileri de güldürdü, ama gülmeyenler de bunun mant›ks›z oldu¤unu art›k biliyor. Evet, “tek s›ra olsunlar, Habur’dan girsinler” dedi. Tabii bunun hüzün veren yan›, kendilerine “araflt›rmac›”, “strateji

Anayasaya Kürdü koysan, Çerkes “ben niye yokum” diyecek, alt kimlik-üst kimlik tart›flmas› ç›kacak. Türkiye Cumhuriyeti devletine yurttafll›k ba¤›yla ba¤l› herkes Türkiye Cumhuriyeti yurttafl›d›r. Bu yeter. uzman›” gibi unvanlar takanlar taraf›ndan söylenmesi. Zaten bu unvan› takanlar›n hepsi asl›nda militarizmin avukatl›¤›n› yap›yor, onlar›n as›l iflleri bu. Ama “gelsinler, teslim olsunlar” lafının bir mânâsı olmadı¤ını onlar da biliyor. Dolay›s›yla, önümüzdeki günlerde bir “af” gündeme getirilecek gibi... Da¤daki ve cezaevindekilerin durumuna mutlaka çözüm getirmek gerekiyor. 25 senedir “hadi silah›n› b›rak, tek s›ra ol, gel” diyorlar; öyle olmuyor. Erat de¤il ki hizaya sokacaks›n. “Silah›n› b›rak, gel otuz sene içerde yat” diyemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti tarihi aflara yabanc› de¤il. Cumhuriyetin kuruluflunda 150 isimlik af listesi var, ondan sonra da çok af yap›ld›. ‹rade olduktan sonra, “çözece¤im” dedikten sonra, bir flekil bulursunuz. Bunu yapacak olan da hükümettir. DTP’nin hükümeti bu do¤rultuda zorlayacak araçlar› neler? Nas›l bir politika izleyeceksiniz? Baflbakan›n Ahmet Türk’le görüflmesinin olup olmayaca¤› önemli. Bu bir fley-

lerin bafllang›c›d›r. Görüflmesi gerekti¤ini düflünüyorum, bence görüflecektir de. Görüflme gerçekleflirse, talepleriniz neler olacak? Ön planda anayasa reformu talebimiz olur; parça parça de¤il, bütün bir reform. Anayasaya dair somut öneriniz var m›? Bir anayasa tasla¤› haz›rl›yoruz, ben kaleme al›yorum. Gruba getirece¤im, tart›fl›lacak, Parti Meclisi’nde son fleklini ald›ktan sonra kamuoyuna aç›klayaca¤›z. Tasla¤›n›z›n ana hatlar› neler? Bafllang›ç bölümünde ba¤›ms›zl›¤›, özgürlü¤ü, demokrasi ve insan haklar›n› vurguluyoruz. Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti de¤erlerine ba¤l›, ayr›mc›l›¤a karfl›, farkl›l›klar› kültürel zenginli¤imiz ve demokrasimizin harc› gören bir anlay›flla bu anayasay› toplumsal sözleflme olarak kabul ediyoruz. Türkiye farkl› kültürlerden, kimliklerden oluflan ayr›lmaz bir bütündür. Anayasada etnik kimliklere niye de¤ineceksiniz? Kürdü koysan, Çerkes “ben niye yokum” diyecek, Laz “ben niye yokum” diyecek. Alt kimlik-üst kimlik tart›flmas› ç›kacak. Türkiye Cumhuriyeti devletine yurttafll›k ba¤›yla ba¤l› herkes Türkiye Cumhuriyeti yurttafl›d›r. Bu yeter. DTP’ye yönelik elefltirilerden biri de Türkiye partisi olamad›¤› yönünde. Asl›nda, program›m›z, tüzü¤ümüz, örgütlenme modelimiz bu konuda çok aç›k. Meclis icraat›m›zla da Türkiye partisiyiz. Bölgesel söylemleri belki öne ç›kard›k ama, oradan seçilip geldi¤imiz için. Bat›dan seçilen daha fazla arkadafl›m›z olsayd›, farkl› olabilirdi. Yüzde 10 baraj›n› aflmak için Bat› ve metropol kentlerinde örgütlenme ve çal›flma anlay›fl›m›z› gelifltirmeliyiz. Bu do¤rultuda önerilerim oldu, Parti Meclisi’nde kabul gördü. Türkiye sorunlar›na daha çok yer verece¤iz. Ben zaten milletvekili olarak dar çerçevede çal›flmad›m; denizcili¤i de, bal›¤› da, f›nd›¤› da, üzümü de, çevreyi de, nükleer santralleri de gündeme getirdim. Partimizin genel anlay›fl› da bu. “DTP Kürt milliyetçili¤i yap›yor” elefltirisine ne diyorsunuz? Baz›lar› sa¤c›l›¤›n bata¤›na do¤ru gidince, karfl›s›ndakini de öyle görmeye bafll›yor. “Anadilimde e¤itim istiyorum” diyen insanlar› milliyetçilikle suçlamay› çok ucuz buluyorum. Temel hak ve özgürlükleri istemek milliyetçilik de¤ildir. Kürtleri milliyetçilikle suçlayanlar›n fark›nda olmad›klar›, ezen ulus hegemonyac›l›¤›na teslim olmalar›d›r. Maalesef faflizmin, ›rkç› milliyetçili¤in, militarizmin düfltü¤ü noktaya götürür bu insan›. Solda bir “çat› partisi” kurulması giriflimine nasıl bakıyorsunuz? Çat› partisi bir birlik ifade ediyor. Türkiye demokrasi güçlerinin önünde mutlak anlamda bu hedef olmal› ve hayata geçirilmeli. Biçimi, zaman›, yöntemi de¤iflebilir. Kürt siyasal hareketi sol dinamikleri küllerinden yaratabilir diye düflünüyorum. ‹nan›yorum, bar›flç› süreç gelifltikçe emekten, demokrasiden, insan haklarından, sosyal devletten yana siyasetin imkânlar› da geliflecek.

Söylefli: Siren ‹demen - Yücel Göktürk

de olan, yak›nlar›n›, arkadafllar›n› kaybeden binlerce insan için, onurlu bir silahs›zlanma ve da¤dan inme yolu bulunmas› gerekiyor; ama bu yeterli mi, otuz y›l›n sonunda onlar› tatmin edecek flartlar›n asgarisi nedir sizce? Asgariyi onlar söylüyor asl›nda. Anayasal güvence, af, geri kalm›fll›klar›n giderilmesi... Yolu açt›¤›n›z zaman, peflinden çok kapsaml› araflt›rmalar gerektirecek konular gelecek. E¤itim konusu, kimlik konusu, yay›n konusu... Taviz verilmeyecek konular bunlar. Bölgede yaflayan ve göç etmek zorunda kalm›fl Kürt halk›na “köylerinize eski isimlerini koyabilirsiniz, istedi¤iniz gibi Kürtçe televizyonunuz da olsun” denmesi yeterli olacak m›? Köy isimlerinin geri verilmesi için kanun teklifi veren benim zaten. Meclis’te tart›flmaya açt›k. ‹nan›yorlarsa, geri verirler. Bir ad›md›r, iyi niyet olarak alg›lar›z. Bölgede yaflayan halk› tatmin edecek olan, dili, kültürü, kimli¤i üzerindeki yasaklar›n, ayr›mc›l›¤›n kalkmas›d›r, eflit ve onurlu vatandafl muamelesi görmesidir, demokrasinin güçlenmesidir. Bu sa¤lanmad›¤› sürece Türkiye’nin askerî vesayetten, çetelerden, darbelerden kurtulmas› mümkün de¤ildir. Anayasa reformu Türkiye’nin gündeminde olan bir konudur. “Farkl›l›klar›m›z ayr›l›k nedeni de¤il, demokrasimizin harc›d›r” demek, niye ayr›l›k nedeni olsun ki? Silbafltan, demokratik bir anayasa yap›laca¤›n› düflünüyor musunuz, yoksa yine baz› tadilatlar yapma yoluna m› gidilecek? fiu an görünen o ki, yine tadilat yapmak istiyorlar. Tadilatla olacak bir fley de¤il. 81 madde zaten tadil edildi. Ama bu çözüm olmuyor, yeni bir anayasa lâz›m. As›l sorun anayasan›n bafllang›ç maddeleri de¤il mi? Tabii. Bafllang›c›n kald›r›lmas› lâz›m. Darbe ideolojisi üzerine kurulu cumhuriyet olmaz ki. Evrensel hukuku, demokratikleflmeyi, sosyal devleti temel almal› anayasa, kucaklay›c› olmal›. PKK müzakere ve muhatap konusunda üç ad›m geri att›. ‹mralı olmazsa, Kandil, Kandil olmazsa DTP, DTP olmazsa akil adamlar... Bundan daha öte ne olabilir ki, “kufllarla konuflun” diyecek halleri yok herhalde. 2007’de Öcalan da akil adamlardan oluflan bir komisyon önermiflti, o zaman yank›s› olmam›flt›. Bugün ise gündem “akil adamlar”a kilitlendi. Halbuki DTP seçene¤i daha aklî de¤il mi? Bir-iki isimlendirme oldu¤u için akil adamlar konufluldu. Bence, akil adamlar da olur, DTP de olur. Akil adamlar, konuflulamayanlar› perde arkas›nda konuflur. Bugün siyasetçiler özellikle medyan›n önünde konuflurken hiç rahat de¤iller. Ankara konuflamıyor, Meclis konuflamıyor, sorunun muhatapları konuflamıyor. Devletin direkt görüflmesi elbette olmaz. Hiçbir devlet illegal bir örgütle muhatap olmayı seçmez. Ama endirekt görüflmeler olur. Gider Talabani’yle görüflür, onun üzerinden Kandil’le görüflür. Siyaset irade gösterebilirse, ki


ERGENEKON SORUfiTURMASI VE HUKUKUN ÖLÇÜTLER‹

Hat›rlatmakta fayda var! “Son Ergenekon operasyonu, demokrasinin önündeki ana tehdidi darbe giriflimleri olarak görenler ve bunlara karfl› militanca mücadele edilmesi gerekti¤ini savunanlarla AKP iktidar›n›n ve Fethullah Gülen cemaatinin güçlenmesini yak›n tehlike olarak alg›layanlar aras›ndaki çatla¤› derinlefltirece¤e benziyor. Her iki kesim içinde de önceki dönemlerde yap›lan özgürlük ihlâllerine karfl› mücadele etmifl, tav›r alm›fl olanlar›n bulunmas› bu tart›flmaya sloganlar düzeyinde müdahaleye izin vermiyor. Ergenekon davas›nda ele al›nan “olay›n”, daha do¤rusu “olaylar›n” önemine inanmam›z, davan›n yürütülmesiyle ilgili sorunlar› ve bu sorunlar›n yol açaca¤› tahribat› görmemize engel de¤il; tam tersi, bunlar›n ciddi biçimde tart›fl›lmas›ndan imtina etmek davan›n mecras›ndan sapmas›na izin vermek olacakt›r.” Osman Kavala ve Haluk ‹nanıcı’ya kulak veriyoruz. azırlıkları 2003-2004 y›llar›nda yap›lan darbe giriflimi baflar›l› olsayd›, demokrasimiz için kal›c› sonuçlar do¤uracak bir felâket vuku bulacak, Kürt bölgelerinde kan gövdeyi götürecekti. Ama anlafl›ld›¤› kadar›yla komuta kadrosu içinde yaflanan çat›flmalardan orduyu darbeye bulaflt›rmak istemeyenler galip ç›kt› ve TSK, politik ortam›n da etkisiyle, darbe yanl›s› olmayan bir çizgiye yöneldi, darbe yapma niyetinde olanlar emekli edildi. Sonraki süreçte, AB ile müzakerelerin bafllamas›na ve az›nl›k haklar›n›n tan›nmas›na karfl› mücadele eden “sivil” faflizan örgütlenmelerin oluflturuldu¤unu, Susurluk’da deflifre olan, mafya ile iliflkileri ortaya dökülen kontrgerilla/gladio unsurlar›n›n bir k›sm›n›n da vurucu güç olarak bu faaliyetlerde yer ald›klar›n› görüyoruz. Bu iliflkiler yuma¤›nda Dan›fltay sald›r›s› oldukça profesyonelce düzenlenmifl bir eylem olarak kritik öneme sahip gibi görünüyor. Deniz Baykal dahi, önceki demeçlerinden birinde, Ergenekon iddias› konusunda kesin kanaat sahibi olmak için Dan›fltay davas›n›n seyrine bak›lmas› gerekti¤ini söylemiflti. Ergenekon iddianamelerinde yukar›da söz etti¤imiz yap›lanmalar hakk›nda yeni ve önemli bulgular, iliflki a¤lar› ortaya ç›karılıyor. Bu örgütlenmelerin y›llardan beri Güneydo¤u’da kontrgerilla faaliyetlerinde bulunan unsurlarla iliflkilerinin ortaya dökülmesi, Susurluk’ta oldu¤u gibi, devlet kurumlar›yla ba¤lant›l› suç a¤lar›n›n nas›l çal›flt›klar›na ›fl›k tutuyor. Ancak, Ergenekon iddianamesinde yer alan fiillerin Güneydo¤u’da yaflananlar›n çok küçük bir bölümünü teflkil etti¤ini, “aysberg”in tepesini oluflturdu¤unu rahatl›kla söylenebiliriz. AKP hükümetine karfl› darbe giriflimini temel suç olarak belirleyen bu iddianame ile dönemin sorumlular›n›n gerekti¤i gibi ortaya ç›kart›l›p, cezaland›r›labilmesi imkân› oldukça k›s›tl› görünüyor. Bu tarzda bir temizlik, devlet kurumlar›n›n “temizlenmesi,” kuflkusuz, iktidarda bu amaca odaklanm›fl bir siyasî iradenin varolmas›n› veya siyasî partilerin bu konuda uzlaflmalar›n› gerektiriyor. fiu anda ise hissedilen, uzlaflman›n AKP ile TSK yönetimleri aras›nda tesis edilmifl gibi oldu¤u. ‹ktidardaki iradenin hangi ilkeler için davaya önem verdi¤i pek anlafl›l›r de¤il. Bu durum, Güneydo¤u’da –neredeyse 12 Eylül’ü aratan bu dönemde– ifllenen suçlar›n sorumlular›n›n flahsî kalacak veya dar bir çevre içinde tutulacak flekilde kovuflturulaca¤›, devlet yap›lar›n›n so-

H

Türkân Saylan ve Mehmet Haberal gibi çok farklı konumları ve faaliyetleri olan kiflilerin aynı kefeye konması, AKP’ye ve temsil etti¤i zihniyete muhalefet edenler arasındaki farklılıkların yok sayılması, AKP karflıtlı¤ının demokrasi karflıtlı¤ı olarak sunulmasına ve ‹slâmî-neoliberal ideolojinin hegemonyasına hizmet ediyor.

rumluluklar›n›n üzerine gidilmeyece¤i endiflesi yarat›yor.

K›namak baflka, suçlamak baflka Ergenekon iddianamesinde yer alan faflizan yap›laflmalar›n son dönemde AKP karfl›t› laik hareketlerle iflbirlikleri tesis etme çabas› içinde olduklar›n› yaflad›klar›m›zdan da biliyoruz. Laik kesimde varolan dinci alternatiflere karfl› ordunun kurtar›c›l›¤›na dair inanc›n bu iliflkilen-

Demokrasilerde, fliddete baflvurmadıkça kitlesel eylemlerle hükümetin istifasını talep etmek suç de¤il: Örne¤in, ‹ngiltere’de madenciler grevi ve protesto yürüyüflleri Muhafazakâr Parti hükümetini istifaya zorlamıfltı. meler için psikolojik zemin yaratt›¤›n› söyleyebiliriz. Buna ra¤men, Ergenekon iddianamesinde ele al›nan cinayet iflleyebilecek al›flkanl›k ve kapasitede olan unsurlar›n laik kesimdeki flah›s ve örgütlerle iliflkilerinin organik oldu¤u ve suç ortakl›¤› temelinde geliflti¤ine dair sunulan kan›tlara flüpheyle yaklaflmak gerekiyor. Medyan›n bir kesimi taraf›ndan birbirinden çok farkl› konumlarda ve faaliyet-

lerde bulunan kiflilerin ayn› örgüt yap›s› içinde bulunmalar›n› izah etmek için gelifltirilen “asimetrik örgüt” tezini teorik olarak de¤erlendirme d›fl› b›rakamazsak da, bu tezin hukuken ciddiye al›nmas› delillerinin de ortaya konmas› ile mümkün olabilir. Örne¤in, iflbafl›ndaki generallere darbe telkininde bulunan sivillerin, bu generallerin emekli edilmesinden sonra vuku bulan eylemlerle (Dan›fltay cinayeti, Malatya’da Zirve Yayınevi katliamı) somut ba¤lant›lar›n›n daha ortaya ç›kar›lmad›¤›n› görüyoruz. Darbe yapmak isteyenlerin sivil kesimden insanlarla yapt›klar› çeflitli toplant›lar, iddianamelerde belgelenmifl durumda. Ama, bu toplant›lardan suçla ilgili maddî ba¤lar ve sorumluluklar ç›karmak için toplant›ya kat›lanlar›n olaylar›n ak›fl›n› etkileme güçlerini nesnel olarak da de¤erlendirmek gerekir. Ordunun komuta kademesinden birisiyle, gazeteci, rektör vb.’yi mukayese etti¤imiz zaman, darbe yapma gücüne sahip olan›n -e¤er aralar›nda bir gizli örgüt hiyerarflisi yoksa– iflbafl›ndaki komutan oldu¤u aç›kt›r. Gerçekleflmemifl bir darbe girifliminde, fiilen darbe yapacak, yapt›ra-

15


cak güce sahip olmayanlar›n da darbecilik suçuna ifltirak ettirilmeleri için darbeyle ilgili tasvipkâr veya davetkâr ifadeler sarf etmifl olmalar› yeterli de¤ildir, “iktidar› darbe ile devirmeye yönelik suç iradesi/kast›”n›n somut ve kesin kan›tlar› olmal›d›r. Komutanlarla diyalog içinde olanlar›n deflifre edilmesi, ay›planmas›, k›nanmas›, demokrasi kültürünün yerleflmesi aç›s›ndan çok faydal›d›r, ancak ahlâkî düzeyde k›nama ile “suçlama” aras›ndaki temel fark›n gözden kaçmamas› da hukuk kültürünün geliflmesi için önemlidir.

‹ki farkl› mecra fiu anda Ergenekon davas›, yeni soruflturma süreçlerini de içeren iki farkl› mecrada geniflliyor: Bir yandan, darbe girifliminde yer alan kontrgerilla aktörlerinin daha önceleri, muhtemelen devlet kurumlar›yla iliflkili iken iflledikleri suçlar›n delilleri ve yeni iliflkileri ortaya ç›kmakta. Di¤er taraftan da “darbeye ortam haz›rlayanlar” flüphesiyle gazeteci, rektör, sivil toplum temsilcileri maddî delil bulmak için soruflturulmakta. Darbecilik suçu, darbecilerle diyalog kurmufl olan ve diyalog kuranlarla iflbirli¤i yapanlar› kapsayacak flekilde geniflledi¤inde, suç tan›mlar› oldukça mu¤laklafl›yor, iddialar yer yer gayrıciddi hale geliyor. “Darbeye psikolojik, kitlesel ortam haz›rlamak” suçlamas›, suç say›lmas› mümkün olmayacak faaliyet alanlar›n› da kapsayabilen hukukî anlam› oldukça tart›flmal› bir tan›m. “Psikolojik, kitlesel ortam” haz›rlamak iddialar›yla çok genifl kesimleri “terör örgütü”ne dahil etmek veya böyle bir örgütle iliflkilendirmek mümkün. Halbuki demokrasilerde, fliddete baflvurmad›kça kitlesel eylemlerle hükümetin istifas›n› talep etmek suç de¤il, bir hak: Örne¤in, ‹ngiltere’de 1974’te madenciler grevi ve protesto yürüyüflleri Muhafazakâr Parti hükümetini istifaya zorlam›flt›.

fiemdinli 2005... “Devlet kurumlar›n›n ‘temizlenmesi’, bu amaca odaklanm›fl bir siyasî iradeyi veya siyasî partilerin bu konuda uzlaflmalar›n› gerektiriyor. fiu anda ise hissedilen, uzlaflman›n AKP ile TSK yönetimleri aras›nda tesis edilmifl gibi oldu¤u. ‹ktidardaki iradenin hangi ilkeler için davaya önem verdi¤i pek anlafl›l›r de¤il. Bu durum, Güneydo¤u’da ifllenen suçlar›n üzerine gidilmeyece¤i endiflesi yarat›yor.”

rüp Cumhuriyet ilkelerinin korunmas› için mücadele edenler, komünistler; herkes bu haklardan faydalanabilir. Özgürlüklerin s›n›r›, yasalar›m›z, AB müktesebat›, Avrupa Konseyi müktesebat›, BM müktesebat›yla tan›mlanm›fl “suç olan eylem”le düflünce aras›ndaki s›n›rd›r (ifade özgürlüklerinin çok özel durumlarda k›s›tlanmas›na yol açan, savunmas›z birey ve gruplara yönelik sald›r› ça¤r›lar›, tüketicileri kand›rmaya yönelik yanl›fl maddî bilgi kullan›m› gibi örneklerde, bu ifadelerin yak›n tehlike ve telafi edilmeyecek flahsî zararlara yol aç›yor olmalar› kriter olarak kabul edilir). Kendisini Cumhuriyetçi olarak tan›mlayan bir kifli ile Ergenekon soruflturmas› kapsam›ndaki kifliler zaman zaman bir yerlerde bir araya gelmifl, hatta birlikte –suç unsuru tafl›mayan türde– eylemler düzenlemifl olabilirler, ancak bunlar tek bafl›na suç karinesi olamaz. ‹nsanlar›n suç ifllemeyi amaçlayan bir örgüte dahil edil-

Davan›n “darbeye psikolojik ortam haz›rlayanlar” yönünde genifllemesinin hukuk ve demokrasi ay›plar›n›n yan›s›ra, soruflturmay› bulan›klaflt›rarak kontrgerilla yap›lanmalar›yla ilgili yarg›laman›n gücünü zay›flatt›¤›n› gözlemliyoruz.

Engizisyon prati¤i Ergenekon soruflturmas›nda kiflisel haklar›n ihlâli aç›s›ndan vahim bir fley yafland›. Baz› yazarlar›n gazetelerde yay›nlanm›fl, Bas›n Kanunu’nun öngördü¤ü hak düflürücü süreler içinde suç unsuru bulunmam›fl yaz›lar›, delil olarak gösterildi, kitaplar toplat›ld›, bu yaz›lardan “niyet okuma”ya giriflildi. Kendi içinde ve kendi bafl›na suç ö¤esi içermeyen yaz›lar› ve konuflmalar› baflka eylemlerle iliflkilendirip suç konusu, suç unsuru haline getirmenin ne kadar tehlikeli bir uygulama oldu¤unu hat›rlatmak gerekir mi? Zaten, genel olarak flüpheliden yola ç›karak kan›t bulmaya çal›flmak da Engizisyon döneminden kalma bir hukuk prati¤i say›lmal›d›r. Alt›n› tekrar çizmekte yarar var: Demokrasilerde her türlü düflüncenin ifade edilmesi, propagandas›n›n yap›lmas›, temel demokratik haklar gere¤idir. Bize çok ters, flok edici gelen düflünceler için de geçerlidir bu. fieriat isteyenler, ülke topraklar›n›n bir k›sm›n› ay›rmak isteyenler, Cumhuriyet’i tehlike alt›nda gö-

16

lep ettiler; “masumiyet karinesi”ni, “savunma hakk›”n›, “tabii hakim ilkesi”ni savundular, “san›ktan delil elde etme yasa¤›n›”, telefon dinleme ve mahremiyet s›n›rlar› ihlâllerini sürekli gündeme getirdiler. Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerine kurulan Özel Yetkili A¤›r Ceza Mahkemeleri’nin DGM’lerden farks›z oldu¤unu, hiç kimsenin 24 saatten fazla gözalt›nda tutulamayaca¤›n› (Habeas Corpus) anlatt›lar. Türkiye’deki hukuk sistemini elefltirenler, Hakimler Savc›lar Yüksek Kurulu’nun, Adlî T›p Kurumu’nun, yarg›n›n ba¤›ms›z olmad›¤›n› da söylediler ve önemli bir hususun alt›n› çizdiler: Adlî kolluk görevlisi olarak suç takibi yapan kolluk güçleri, ayn› zamanda önleyici zab›ta hizmeti de gördü¤ü için valiliklere ve ‹çiflleri Bakanl›¤›’na, yani iktidara ba¤›ml›d›r; bütün uygar ülkelerde oldu¤u gibi ülkemizde de sadece savc›n›n emrinde olan adlî polis kurulmal›d›r. Bu ilkeleri savunanlar›n, ayn› itirazlar› fiemdinli davas›nda, DTP ile ilgili son soruflturmada, Ergenekon davas›nda, velhas›l bütün soruflturma ve davalarda yüksek sesle dile getirmelerinin tutarl›l›k gere¤i oldu¤una inan›yoruz.

Toplumun vicdanî kararı meleri, böyle bir örgütle iliflkilendirilmeleri için “irade”lerinin ve somut delillerinin aç›kça ortaya konmas› zorunludur.

Tutarl›l›¤›n gerekleri Ergenekon soruflturmas›nda görülen hukuka ayk›r›l›klar, davada ele al›nan olaylar›n ciddiyetiyle uyuflmuyor. Bu tür sorunlar›n bugüne kadar bütün soruflturmalarda yafland›¤›n›, bunlar›n davay› etkileyecek önemli faktörler olmad›¤›n› iddia edenler var. Ancak, hat›rlanmas› gerekir, ceza mahkemesi hukukunun geliflmifllik düzeyi, bir ülkedeki demokrasinin niteli¤iyle ilgili önemli bir göstergedir. Demokratik mücadeleler tarihinde, bask›c› yönetimlerin önce savunma/adil yarg›lanma haklar›n› k›s›tlay›p sonra gasp ettikleri s›k görülen bir uygulama olmufltur. Türkiye’de de, soruflturma/yarg›lama kültüründen en fazla ma¤dur olan muhalif güçler, y›llard›r sürdürdükleri hukuk mücadelerinde Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi’nin 6. maddesine uygun “adil yarg›lanma” ta-

Operasyona koflulsuz destek verenler, maddî hukuk ihlâllerinin yan›s›ra, olaylar›n toplum taraf›ndan alg›lan›fl biçimlerini de hafife al›yorlar. Özellikle siyasî nitelikleri olan davalar›n baflar›s› sadece mahkeme karar›yla de¤il, toplum vicdan›ndaki yans›mas›yla da ölçülür. Hatta denilebilir ki, önemli olan mahkeme karar› de¤il, toplumun vicdanî karar›d›r. Tabii, sadece operasyonu destekleyenlerin de¤il, olup bitenden flüphe, endifle ve hatta korku duyanlar›n da vicdanlar›n› kastediyoruz. Bu kesimi daha iyi anlayabilmek için toplumdaki ayr›flmay› da dikkate almak gereklidir. AKP'nin fleriat getirece¤ine dair mevcut baz› inan›fllar›n gerçeklikten kopuk oldu¤u söylenebilir, ancak AKP iktidar› s›ras›nda kamusal alanda dinî pratiklerin yayg›nlaflt›¤› ve din temelli hak ihlâllerinde art›fl oldu¤u hayal mahsulü iddialar say›lmamal›d›r. (Bir-iki s›radan örnek vermek gerekirse: Eski Turing tesislerinde, Ramazan ay› boyunca iftardan önce tost bile bulamazs›n›z; beledi-


yelerin “k›rm›z› noktal› sokak” uygulamas› mevzuat düzeyinde geri çekilmifl gibi görünse de, fiilen birçok Anadolu kentinin merkezindeki lokantalarda art›k içki verilmiyor; devlet dairelerinin Cuma namaz› s›ras›nda çal›flmaz hale gelmesi ise art›k iyice kan›ksand›.) Yerel yönetimlerde yaflananlar, sosyal kurulufllarda, devlet kurumlar›nda yayg›nlaflan cemaat aidiyetleri ve iliflkileri ve (TMSF ve kamu bankalar›n›n da deste¤iyle) iktidar yanl›s› medya organlar›n say›lar›n›n artmas›, kendilerini laik ilkelere ba¤l› ve dinî cemaatler d›fl›nda gören az›msanamayacak bir kesim için tehlike olarak alg›lan›yor. Siyasî örgütlenme, cemaat iliflkileri, sivil toplum kurulufllar›, devlet erki, ticarî iflletmeler, finans ve medya gücü demokrasi kurallar› ve hukuk kurumlar› hâlâ tart›fl›lan bir ülkede iç içe geçtiklerinde korporatist bir yap›laflman›n ortaya ç›kmas› kolay engellenemez. Biraz da bu yüzden birçok insan, AKP’nin Ergenekon davas› ile özel bir iliflki kurmas›ndan, AKP’li yöneticilerin ve onlar› destekleyen medyan›n soruflturma ifllemleri hakk›nda kamuya aç›k olmayan bilgileri sunmalar›ndan endifle duydu. Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Derne¤i’yle ilgili yap›lan operasyon demokratik zeminde laik ilkeleri savunan bu derne¤in çal›flmas›n›, kamu kurulufllar›yla iliflki kurabilmesini do¤rudan engelleyen bir mahiyette idi. Gülen cemaati yanl›s› medya taraf›ndan derne¤i hedef alarak yap›lan eflzamanl› yay›nlar, medya kampanyalar›yla yarg› süreçleri aras›ndaki tehlikeli iliflkiyi görmemizi sa¤lad›. Suçlular› cezaland›rman›n yan›s›ra, suçsuzlar›n, demokratik haklar›n› kullanan vatandafllar›n haklar›n› korumak ve adalet kurumlar›n›n meflruiyetini toplumun en genifl kesimleri nezdinde pekifltirmek de hukukun amaçlar› aras›ndad›r. Bu ifllev, toplumsal kutuplaflman›n yafland›¤› durumlarda kritik bir önem kazan›r. Böyle ortamlarda hukuk kurumlar›n›n iflleyifli bölünmeleri tetikleyebildi¤i gibi, toplumsal mutabakat›n sa¤lanmas›na da katk›da bulunabilir. Suç tan›mlar›n› geniflleterek her “suça bulaflan›” bulmaya çal›flmak cad› kazanlar›n›n ortaya ç›kmas›na neden olur; ikinci fl›kk› gerçeklefltirebilmek için ise suç tan›mlar›n›n, delillerinin, soruflturma/yarg›lama usûlünün vic-

danlarda tart›flma yaratmayacak netlikte olmas›na ve alg›lanmas›na dikkat etmek gereklidir. Hat›rlamakta fayda var: Bu ülkedeki en önemli demokratik geliflme eski TCK 141, 142 ve 163’üncü maddelerin kald›r›lmas›yla gerçekleflmiflti, bu da farkl› kamplarda bulunan, daha önce birbiriyle iflbirli¤i yapmam›fl siyasî kesimlerin ayn› ilkeler, ayn› talepler etraf›nda buluflmalar›yla gerçekleflmiflti. Madem ki generaller bile “adil yarg›lanma hakk›”n›, “masumiyet karinesi”ni art›k önemsemeye bafllad›lar, bu konularda mutabakat yaratarak, kavramlar›n içini doldurarak önemli bir hukuk ve demokrasi kazan›m› elde etmek mümkün de¤il midir?

Do¤ru mecra için Ergenekon davas›n›n “darbeye psikolojik ortam haz›rlayanlar” yönünde genifllemesinin yukar›da belirtti¤imiz hukuk ve demokrasi ay›plar›n› bar›nd›rmas›n›n yan›s›ra, soruflturmay› da¤›t›p bulan›klaflt›rarak kontrgerilla yap›lanmalar› ve iliflkileriyle ilgili yarg›laman›n gücünü zay›flatt›¤›n› gözlemliyoruz. Türkiye yarg› tarihinde, gittikçe büyüyen çok san›kl›/çok eylemli davalarda adil bir sonuca ulaflm›fl örnek yok gibidir. Davan›n adil yarg›lanma konusunda gittikçe artan flüpheler uyand›ran yönde genifllemesi yerine, hukuk ve demokrasi ilkeleri etraf›nda toplumsal mutabakatlar›n oluflmas›na hizmet edecek bir sürece girmesine ihtiyaç vard›r. Ortaya ç›km›fl suçlar›n faillerinin, birinci derecede sorumlular›n›n bir an önce yarg›lanmalar› ve önceki döneme ait suçlular bulundukça somut kan›tlar temelinde yeni davalar›n aç›lmas›, davalar›n birbiriyle irtibatl› fakat ayr› ayr› sürdürülmesiyle hukuk süreci do¤ru mecras›na oturtulabilir. Ancak, burada bir hususu gözden kaç›rmamak gerekiyor: Ergenekon davas›ndaki sapmalar›n önemli bir nedeni, kamu görevlilerinin yarg›lanmas›ndaki zorluklar ve askerlerin yarg›lanmas›n› özel flartlara tabi k›lan çifte yarg› sistemidir. Adaletin tecellisinin önünü t›kayan bu engeller kald›r›lmadan daha nitelikli bir hukuk sistemine ulaflabilmemiz, gerçek bir hukuk devletine sahip olabilmemiz mümkün görünmüyor. Osman Kavala - Haluk ‹nan›c›


TERS‹NE GÖÇ ÇI⁄ G‹B‹ BÜYÜYOR

Müebbet yoksulluktan ölümcül yoksullu¤a Emlâk rant›yla iteklenen ekonomi, hizmet sektörünün dalgal› sular›na emanet edilen küresel kent söylemlerinin ezbere uygulanmas›, sanayinin desantralizasyonu ve nihayetinde kriz... Bütün bunlar›n sonucunda, kentlerden k›rsal alana göç dalgas› giderek h›zlan›yor. Peki AKP hükümeti iflsizlikten dolay› y›llar önce terk etmek zorunda kald›klar› köylerine, kasabalar›na dönmek zorunda kalan ailelere ne öneriyor? Merce¤i yak›n gelece¤in en can yak›c› sorunlar›ndan birine tutuyoruz. ürkiye’de yeni yoksullu¤un pençesinde yaflamaya mahkûm kitlelerin oluflmaya bafllad›¤› kritik bir eflikten geçiyoruz. Bu efli¤in say›sal verileri, durumun vahametini göstermesi aç›s›ndan oldukça manidâr. Tar›m Bakan› Mehdi Eker’in 10 Aral›k 2008’de aç›klad›¤› üzere, son bir y›lda 724 bin kifli kentleri terk ederek tersine göç etmifl, böylece tar›m›n “istihdam”daki pay› bir sene gibi k›sa bir sürede yüzde 26’dan yüzde 28’e f›rlam›flt›. 15 May›s 2009’da TÜ‹K’in yay›nlad›¤› “Hanehalk› ‹flgücü Araflt›rmas›”na göre ise sadece 2009 fiubat ay›nda tar›mda çal›flanlar›n say›s› 206 bin kifli artsa da, ayn› ay içinde tar›mdaki iflsizlik yüzde 8.5’tan yüzde 11.9’a ç›kt›. K›sacas›, Tar›m Bakanl›¤› istatistikleri güncellemekten imtina etse de, tahmin etmek güç de¤il: K›rsal alandan onlarca sene önce ayr›lm›fl, bu kadar zaman sonra kentte tutunma ümidini de kaybetmifl 1 milyonu aflk›n bir nüfus çaresizlik içinde k›rsal alana geri çekilmifl durumda. AKP hükümetinin bu tersine göç dalgas›na ne çareler düflündü¤üne ‹stanbul örne¤iyle bakmadan önce, k›sa bir dünya turuna ç›kmakta fayda var.

Foto¤raflar: Burcu Göknar (www.photoaraf.com)

T

GÖÇ BÜROSU ARACILI⁄IYLA GER‹ DÖNEN BOLAT A‹LES‹N‹N H‹KAYES‹

‹stanbul a¤›r geliyor ‹stanbul’dan ne zaman geriye göçtünüz? Süleyman Bolat: Yar›y›l tatilinden sonrayd›, flubattan sonra. Küçükçekmece Sefaköy’den döndüm. Dönme nedeniniz neydi? Dönmemin nedeni iflsizlik durumu. Üç ay boflta kald›m, ifl bulamad›m. G›da fabrikas›ndayd›m 12 senedir. Fabrikam›z tafl›nd›¤› için iflten ç›kmak zorunda kald›k. Aileniz kaç kifli? Befl kifliyiz. Eflim, ben ve üç çocu¤um var. Çocuklar›n en büyü¤ü 13 yafl›nda, en küçük dört buçuk, öbürü de sekiz yafl›nda. Efliniz çal›fl›yor muydu? Hay›r, çal›flm›yordu. Geri dönmeyi zaten düflünüyor muydunuz, belediyenin kampanyas› m› bu fikri verdi? Önceden böyle bir düflüncemiz yoktu, belediyeden ç›kt›. Belediyeye müracaat ettim, flans›m›za iflimiz rast gitti. Hemen telefon ettiler, “toparlan›n” dediler, “size gelinecek”. Dilekçe verdikten sonra, on gün

18

içinde iflim oldu. Bir baflkas› gitmekten vazgeçmifl, onun yerine bana çarpt›. Yoksa, mümkün de¤il s›ran›n gelmesi. O kadar talep var ki! Günlük otuz-k›rk dosya geliyormufl ellerine. Göç ofisi dosya dolu böyle! Kampanyay› nas›l duydunuz? ‹flyerinde arkadafllar konufluyordu. Kriz olay› olunca, zaten millet hep göç etmeyi düflündü, haber yay›ld›yd›. Herkes istiyor yani. Belediye size nas›l bir imkân sa¤lad›? Nakliyemizi ayarlad›, eflyam›z› tafl›mak için. Bir de bilet param›z› verdi. Bizim kamyonda memlekete göç eden üç ailenin eflyas› vard›. Biz de otobüsle geldik, biletimizi belediyeden ald›lar. Aslen Samsunlu musunuz? Evet, ben ve eflim Vezirköprülüyüz. ‹stanbul’a ne zaman, neden göç etmifltiniz? ‹stanbul’a ‘97’de göç etmifltik. Samsun’da ifl imkân› yoktu, ifl bulabilmek için, çal›flabilmek için gittik. Göç etmeden önce, Vezirköp-

rü’de neyle meflguldünüz? Fazla bir iflle meflgul de¤ildim. ‹fl imkân› yoktu. Askerden önce evlenmifltim, askerden geldim, ifl yoktu. ‹stanbul’a göç etmeyi düflündüm. Anne-baban›z, kardeflleriniz Vezirköprü’de miydi? Ailem buradayd›, evet. Onlar neyle u¤rafl›yordu, tar›mla m›? Evet, tar›mla. Topra¤›n›z var m›? Fazla yok, az. Ne ekiyorsunuz? Ayçiçe¤i, bu¤day, pancar... Benim çiftçilikle pek alâkam olmad›, çal›flmad›m. fiimdi, memlekete geri döndükten sonra ne yap›yorsunuz? fiu anda bofltay›m. Bir ifl imkân› bekliyorum. Olursa... Birkaç yere müracaat ettik ilçemizde. Bekliyoruz iflte... Araflt›r›yorum. Ne tür ifller bak›yorsunuz? Fabrika ifli mi? Ne bileyim. Nerde iflçi alan varsa müracaat ediyorum. Herhangi bir ifl. Vezirköprü’de ifl imkân› var m›? ‹stanbul’a göre daha iyi mi? Eh iflte. fiu anda iflsizim ama, buras› biraz daha rahat ‹stanbul’a baka-

rak. ‹stanbul’da iflsiz adam›n geçinmesi çok daha zor. Her fley para orda. fiurdan fluraya gitsen para. Ama buras› küçük ilçe. ‹stedi¤ini bulabiliyorsun. Yürüyerek de gitsen al›flabiliyorsun. Kendi çevrenin arabas› oluyor, akrabalar›n oluyor. Tar›mla u¤raflmay› düflünmüyor musunuz? Babam rahmetli oldu geçen sene. Abim ekip biçiyor. Ben öyle bir fleye giriflmedim. Çiftçilikten de pek anlam›yorum. Oturdu¤unuz ev size mi ait? Hay›r, kay›npederimin evi. O sa¤olsun, evini açt› bize. Babal›k da durumu gördü tabii, s›k›nt›da oldu¤umuzu gördü¤ü için... Kirac›s› da ç›kt›yd›, evini düzenledi, burada kira vermeden oturuyoruz. ‹stanbul’da kirada mıydınız? Az kira veriyordum, ablam›n evinde oturuyordum. ‹stanbul’a göre masraf›n›z ne kadar azald›? Valla flu anda harcama olaraktan tam bilmiyorum. Burda da oluyor harcamam›z tabii ki de, ‹stanbul’daki kadar de¤il. Buran›n 500’ü, ‹stanbul’un 1 milyar› eder. Döndü¤ünüze memnun oldu-


‹spanya’da 2008 y›l›nda, ço¤u emlâk balonunun tetikledi¤i inflaat sektöründe çal›flmak üzere ülkeye gelen AB’li ve AB d›fl› göçmenlerin 623 bini iflsiz kal›rken, bu say›n›n 2009’da katmerlenerek artaca¤› söz birli¤iyle kabul ediliyor. ‹spanya, flubat ay› verilerine göre yüzde 15.5 iflsizlik oran›yla Avrupa ülkeleri aras›nda Türkiye’nin ard›ndan ikinci durumda. ‹spanya’n›n göçmen iflçiler için buldu¤u çözüm ise yoksullukla mücadeleden ziyade, bir tür pazarl›kl› s›n›r d›fl› etmeye dayan›yor. AB d›fl›ndan göçmenlere cüzî miktardaki iflsizlik ödeneklerinden feragat etmeleri ve en az›ndan üç sene boyunca ‹spanya’ya geri ad›m atmamalar› kayd›yla 10 bin avroluk bir ödeme vaat ediliyor. Özellikle Do¤u Avrupa’dan gelen AB üyesi ülke göçmenleri için ise hiçbir fley önerilmiyor. Ucuz iflgücünü sömürmek için a¤›r sanayi üretimini Macaristan ve Romanya gibi ülkelere tafl›yan ‹spanya gibi AB’nin zengin ülkeleri, Do¤u Avrupa’dan inflaatta ve vas›f gerektirmeyen enformel hizmet sektöründe “de¤erlendirmek” üzere göç alm›flt›. ‹spanya’daki 800 bin Romanyal› göçmenden biri olan ve Madrid’in Romen gettosu Coslada’da yaflayan iflsiz Eugeniu, durumunu France24 ajans›na flöyle anlat›yor: “Ülkemde okuyan k›z›m›n ayl›k masraflar› 300 avro civar›nda, flimdi Romanya’ya dönersem orada bu paray› bile kazanamam, biraz daha bak›n›p olmazsa mecburen geri dönece¤im.” ABD’de, baflta siyahî ve Hispanik yoksul kesimler olmak üzere 2.5 milyon aile, ödeyemedi¤i ev kredileri yü-

nuz mu? Döndü¤ümüze piflman de¤iliz. Bir de bir iflim olsun, ufak çapl› bir iflim, bana yeter. Belediye ya da devlet ifl bulman›za, çocuklar›n okul ve konut masraflar›na, yeni hayata geçifle, uyum sa¤lamaya yard›m etti mi? Bilmiyorum tabii, belediyenin flartlar› da ne kadard›r? Sade ben de¤ilim ki! Bir sürü insan var geri dönüfl talep eden. Orada dosyalar› gördüm. Zab›talarla da görüfltüm. Hangi birine yard›m edecek? Herkes kendi yoluna bakacak art›k. Gene iyi bir fley. Bir araba tutsan, bir milyardan afla¤› gelmiyor. Çünkü biz sorduk. Dönüflünüzden sonra destek geldi mi? Herhangi bir destek görmedik. Böyle bir fley de yok san›rsam. Vezirköprü’de çok iflsiz var m›? ‹flsizlik var tabii ki, iflsiz de olsa insan bir müddet idare edebiliyor bir flekilde. Çevre insana yard›mc› oluyor. Ama ‹stanbul’da kimse kimseyi tan›m›yor. Kap› komflusunu tan›m›yor. Ben üç sene bir binada oturdum, hiç tan›mad›¤›m insanlarla. Kimseyi tan›m›yorsun ki! Sabah gi-

zünden tüm hayatlar›n› vakfettikleri güvencelerini kaybetmekle karfl› karfl›ya kal›rken, New York gibi hizmet sektörü mabedlerinden Pennsylvania gibi civar kentlere göç ad›m ad›m devam ediyor. Göçmen Politikas› Kurumu (MPI), ABD’li göçmenler aras›nda henüz Büyük Bunal›m dönemindekine benzer bir kitlesel geri dönüfl gözlemlemese de, kurumun baflkan› Demetrios G. Papademetriou, özellikle inflaat sektöründe çal›flmak üzere büyük flehirlere gelen evraks›z göçmenlerin tar›mda ifl aramak üzere k›rsala dönme e¤iliminde oldu¤unu aktar›yor. Tersine göç döneminin gayya kuyular›ndan biri de Çin. Özellikle tar›mdan apart›larak ülkenin bat›s›ndaki büyük

Tarlabafl›’ndaki ucuz kiral›k evlerinden sürülmeye çal›fl›lan ve nöbetlefle yoksullu¤un gönüllü kat›l›ma dayal›, dayan›flmac› yoksullu¤una eklemlenemeyen, “müebbet yoksullu¤a” mahkûm Kürt göçmenlerinin durumu tüm metropole yay›l›yor. sanayi alanlar›nda, Pekin, fiangay gibi megapollerin say›s›z gökdelen inflaat›nda çal›flmak üzere, kendi tabirleriyle “yüzer-gezer nüfus haline getirilmifl” yaklafl›k 130 milyon yar›-göçer Çinli emekçi aras›nda ciddi bir k›rsala dönüfl e¤ilimi gözüküyor. Küresel krizin devre d›fl› b›rakt›¤› fabrika bölgelerinde, örne¤in Donguang’da fabrika iflçileri ayaklanarak polis arabalar›na sald›r›rken, kuzeyin ve güneyin fabrika bölgelerinden gelen kalabal›klar, Pekin’de yapt›klar› kitlesel gösterilerde, Çin hükümetinin “geri dönmeyin, biraz bekleyin” ça¤r›lar›n› ciddiye almad›klar›n›

diyorsun, akflam geliyorsun. Dönmek efliniz aç›s›ndan da daha iyi oldu mu? Tabii ki o da memnun, annesinin babas›n›n yan›nda. Annesi babas› yaflland› art›k, onlara yard›mc› olmaya çal›fl›yoruz, elimizden geldi¤i kadar. Vezirköprü’ye sizin gibi geri dönen çok aile var m›? Çok varm›fl diye kula¤›m›za geliyor, ama tan›d›¤›m›z kifliler de¤il. Eflya getirenler çok oluyormufl. 1997’deki Vezirköprü’yle bugünkü Vezirköprü farkl› m›? Vezirköprü olarak geliflme var. De¤ifliklikler var yani. Yeni kurulan fabrikalar, ifl alanlar› var m›? Çimento fabrikas› kurulacak deniyor, ne zaman kurulur, bilmiyorum. Baz› iflyerleri aç›l›yor, yeni ifl imkânlar› oluyor... Ne tür iflyerleri var? ‹flte, birisi bir market aç›yor, iflyeri aç›yor... Herkes bir imkânlar sunmaya çal›fl›yor bir flekilde. Bölgede hiç fabrika var m›? Bir tane kereste fabrikas› var, var da, oras› iflçi alm›yor flu anda. Yeni ifl imkânlar› neler?

ifade ediyorlar. Sadece Hubei bölgesine iki ayda 300 bin iflçi geri dönerken, süreç giderek ivme kazan›yor. 730 milyonluk k›rsal nüfusunun halihaz›rda 80 ila 100 milyonunun topraks›z oldu¤u ya da geçinecek kadar topra¤a sahip olmad›¤› tahmin edilen Çin, büyük çalkant›lara gebe gözüküyor. Zira, örne¤in Kas›m 2008’de Wall Street Journal’da yer alan bir habere göre, kente göçen ve krizle beraber dört üyesinden üçü iflsiz kal›nca köylerine dönen Fan ailesi gibi birçok Çinli, geride b›rakt›klar› topraklar›n› cüzî mebla¤lara, Çin’in geliflen orta s›n›flar›na lüks tar›m ürünleri pazarlayan organik tar›m flirketlerine uzun vadelerle kiralam›fl durumda. Fan ailesinin küçük topra¤›ndan ald›¤› kira, aile reisinin gökdelen inflaat›nda kazand›¤› ayl›¤›n yedide birine denk geliyor. Kente göç eden, ancak köydeki topraklar›n› kiraya vermeyen ailelerin mülklerinin ço¤una da yerel yöneticiler ve bürokratlar cebren el koyarak, yöreden kazand›klar› paralar› inflaata ve ABD tahvillerine yat›rd›lar. Çin hükümetinin bu dev fareyi nas›l tutmaya çal›flaca¤›n› ise zaman gösterecek.

Küresel flimendiferde AKP vagonu Dünyada 2007 y›l› itibariyle bir ilk yafland›. ‹nsanl›k tarihinde kentli nüfus ilk defa k›rsal nüfusu geçti. Ne var ki, son otuz senenin neoliberal tar›m politikalar›na inflaat sektörünün “balon istihdam›”n› ekleyen ve kentleri, kentsel bölgeleri sanayiden azade k›l›nm›fl birer hizmet sektörü cenneti olarak alg›layan liberal kent vizyonu, son krizle beraber kötücül zihniyetini aç›k etme-

Ma¤azalar, marketler... Çok inflaat var m›? ‹nflaat olay› çok! Tabii Vezirköprü baya¤› bir geliflti eskiye bakarak. Her taraf bina oldu, siteler oldu. Vezirköprü’den ‹stanbul’a ifl bulmak için geldiniz, flimdi ayn› nedenle Vezirköprü’ye döndünüz. Pek de¤ifliklik yok gibi... ‹stanbul’da s›k›nt› artt›, eskisi gibi de¤il, her fley pahal›land›. ‹stanbul daha a¤›r geliyor bizim gibi insanlara yani. ‹stanbul art›k sadece belli bir gelirin üstündekilerin yaflad›¤› bir yer mi oluyor? Ee tabii ki. Memur kesimi, kadrolu bir eleman sonuçta. Onlar daha iyi geçinir. Bizim gibilerin yaflamas› mümkün de¤il. Kiralar olmufl 350400 bin lira... Zor, hayat zor orada, daha zor yani. En az›ndan eflim dostum, ailem burada, çevrem burada. Çarfl›ya ç›ksan herkesi tan›yorsun, merhabalafl›yorsun, oturup bir çay içiyorsun. Çalıflırken ne kadar ücret alıyordunuz? Asgari ücret al›yorduk, mesaisi vard›. Elime 800-900 geçiyordu. Ama bütün bir ay›m orada geçiyordu. 12

saat çal›fl›yordum. Birer saat de yolda geçiyordu. Ta Sefaköy’den Rami’ye gidiyordum, iflyerim Rami’deydi. Sabah 6’ya çeyrek kala evden ç›k›yordum, akflam 8’de eve geliyordum. Dinlenecek misin, oturacak m›s›n, yatacak m›s›n? Pazar mesai oluyordu, mecburî gidiyordun. “Yorgunum, dinleneyim” diyemiyorsun. Fabrika tafl›n›nca, tazminat›n›z› ald›n›z m›? Tabii ald›k. Sa¤olsun, öyle bir fley yaflatmad›lar. Baflka iflyerleri gibi de¤ildi bizimkiler. ‹flçilerin alamad›¤› paralar varm›fl. Arada girifl-ç›k›fl yapm›flt›m, mecburen. O yüzden yedi bin lira ald›m. Tazminat›n ço¤u tafl›nmaya gitti, onbirinci aydan beri iflsizim. Üç ay ‹stanbul’da durdum, bulamad›m ifl imkân›. Tazminat bitmedi, ama ne kadar dayan›r, onu Allah bilir. Belediyenin geri dönüfl çal›flmas› hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Çok iyi bir fley yani. Teflekkür ediyorum, yard›mc› olduklar› için. Kolay de¤il bir araba tutup da memlekete tafl›nmak. Bilet param›za kadar verdiler yani.

Söylefli: Siren ‹demen

Küresel alabora

19


2009’un ilk befl ay›nda 16 bin kifli belediyenin Göç Bürolar›’nca köylerine tafl›n›rken, bürolara kaç ailenin baflvurdu¤u ise meçhul. Zira taleplerimize ra¤men belediye, baflvuruda bulunan ailelerin say›sını aç›klamad›.

ye bafll›yor. Bu tür bir küresel-liberal kent fantazmas›n›n parmakla gösterilen örne¤i, inflaat-hizmet sektörü distopyas› Dubai flehrinden günde üç bin kifli, geride b›rak›lan arabalar›n mezarl›¤› haline gelen havalimanlar›ndan ülkelerine uçarken, AKP de son yedi senedir hararetle uygulad›¤› küresel kent hülyalar›ndan so¤uk bir duflla uyanmak zorunda kal›yor. ‹mece Grubu’nun Kent Raporu’na göre, 2002-2006 aras›nda ‹stanbul nüfusunun sanayideki istihdam› 1 milyon 781 bin 943 çal›flandan 1 milyon 250 bine düfltü. Söz konusu dönemde aç›lan 47 al›flverifl merkezi, 650 lüks konut sitesi, 16 plaza gökdelen ve 11 bin yatak kapasiteli lüks otelleriyle ‹stanbul, aç›kça tüketim ekonomisine dayal› bir hizmet sektörü vahas›na dönüfltürülmeye çal›fl›l›yordu. Bu durumu Ahmet Altan gibi s›f›r numara liberaller “Büyük bir ihtimalle bütün dünya hizmet sektörü denilen tek bir s›n›f›n içinde toplanacak, herkes birbirine hizmet edecek... Mülkiyet ortadan kalkmayacak, ama ‘mülksüzlük’ ortadan kalkacak, herkesin bir mülkü olacak” diye müjdeliyordu. (Taraf, 29 A¤ustos 2008) Oysa bu geçifl süreci boyunca ‹stanbul koyu bir üretim desantralizasyonuna u¤rarken, flehirden ç›kan fabrikalar sadece Anadolu’nun ucuz emek gücüne de¤il, M›s›r gibi devlet tahakkümü alt›nda ezilen iflçileri sömürmek üzere ülke d›fl›ndaki “serbest sanayi” bölgelerine kay›yor. Böylece ‹stanbul’un yoksul s›n›flar›n›n ak›beti de, küresel solun “eflitsiz co¤rafî geliflim”, liberallerinse “küreselleflme” dedi¤i, sermaye ve flirketlerin ferahfeza dolafl›m›na izin veren, ancak ifl eme¤in serbest dolafl›m›na gelince ulus-devletçili¤i elden b›rakmayan sürecin sultas›nda flekillendiriliyor.

20

“Nöbetlefle yoksulluk”tan “müebbet yoksullu¤a” Yerel seçimler sonras›nda en son örne¤i Alt›nflehir’de yaflanan, AKP’nin befl yoksul mahallede giriflti¤i semah›rafl y›k›m süreci de bu genel tablo içinde yerli yerine oturuyor. Kamu arazilerini gerek orta-üst s›n›flar için rezidans ve konut alanlar›na, gerekse “gelmekte olan” yüksek hizmet sektörünün gökdelen bloklar›na zincirleme bir rant yoluyla aktaran TOK‹, sanayiden diskalifiye edilmifl gecekondu mahallelerini de y›karak emlâk zincirini geniflletmeye çabal›yor. Birinci elden baflbakan taraf›ndan örgütlenen TOK‹ rant a¤› ise O¤uz Ifl›k ve Melih P›narc›o¤lu’nun “Nöbetlefle Yoksulluk” (‹letiflim, 2001) olarak ad-

‹nflaat-hizmet sektörü distopyas› Dubai flehrinden günde üç bin kifli, geride b›rak›lan arabalar›n mezarl›¤› haline gelen havalimanlar›ndan ülkelerine uçarken, AKP de küresel kent hülyalar›ndan so¤uk bir duflla uyanmak zorunda kal›yor. land›rd›¤›, enformel sektörde çal›flanlar›n örgütledi¤i ve ço¤u kez enformel yap› sto¤una dayal›, “yoksullu¤un kente daha sonra gelen kuflaklara aktar›ld›¤› döngüsel sistemi” yerle bir ediyor. Böylece flehre sonradan gelenler ucuz kiral›k konut bulmaktan yoksun kald›klar› gibi, bir flekilde gecekondu mahallelerinde enformel dayan›flma a¤lar›yla kente tutunmufl kitleler de güvencesizlefltiriliyor. Enformel sanayi iflçili¤inin azalmas›yla onlar da “yeni yoksul” kitlelere dahil oluyorlar. Böylece, Bediz Y›lmaz’›n “Nöbetlefle Yoksulluktan Müebbet Yoksullu¤a” bafll›kl› makalesinde (Toplum ve Bilim, say› 113) tespit etti¤i gibi, Tarlabafl›’ndaki ucuz kiral›k evlerinden sürülmeye çal›fl›lan ve nöbetlefle yoksullu¤un kabul görmüfl, gönüllü kat›l›ma da-

yal›, dayan›flmac› yoksullu¤una eklemlenemeyen, “müebbet yoksullu¤a” mahkûm Kürt göçmenlerinin durumu tüm metropole yay›l›yor.

Çözer gibi yapmak Peki, AKP hükümeti müebbet yoksullu¤u kentlerde sürdüremeyen ve k›rsala geri çekilen aileler için ne gibi çözümler öneriyor? ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne ba¤l› Yoksul Sevk Zab›ta Amirli¤i bünyesinde on y›ld›r faaliyet gösteren Göç Bürolar›, kriz sonras› otogarlarda açt›klar› ofislerle memleketlerine geri dönmek isteyen aileleri ücretsiz “sevk ediyor”. ‹stanbul’un çeflitli mahallelerinden ailelerin eflyalar› bir kamyona yüklenip s›ras›yla göç edilen bölgelere geri gönderilirken, ailelere ücretsiz otobüs biletler veriliyor. Baflvuran ailelere herhangi bir mülke sahip olmamalar› ve sosyal güvenceden yoksun bulunmalar› ön flart› koflulurken, Zab›ta Müdürlü¤ü, 2008’de bu hizmetten yararlanan ailelerin bir önceki y›la göre yüzde yüz artarak 558’den 1144’e ç›kt›¤›n› aç›klad›. 2008’e kadar son on sene içinde 25 bin 434 kifli bu yolla köylerine gönderilirken, belediyeden edindi¤imiz bilgiye göre, 2009’un ilk befl ay› ile beraber, toplam say› 41 bin 484 kifliye ulaflt›. Tar›m nüfusunu yüzde 10’un alt›na çekmeye niyetlenen, reel iflsizlik oran›n› has›ralt› etmek için tar›mda istihdam oranlar›n› yüksek gösteren AKP’nin bir milyonu aflan tersine göçmen için önerdi¤i çözüm, Erdo¤an’›n ‹stanbul’a vize uygulamas›ndan murad etti¤inin realize edilmifl haline benziyor. Oysa, Türkiye’de vuku bulan tersine göç dalgas› kent ile k›rsal aras›ndaki yeni yoksullar›n yeni ac›lar›n› hepimizin surat›na vuruyor. Ulus Atayurt


May›n gibi çocuklar geliyor T›pk› kentsel dönüflüm yüzünden yerinden edilen ailelerde oldu¤u gibi, tersine göç sürecinde de en çok etnik ayr›mc›l›¤a u¤rayan kesimler ma¤dur ediliyor. Onlarca y›ld›r ‹stanbul - Ka¤›thane’nin Yahya Kemal mahallesinde yaflayan Romanlar›n yerlerinden edilme sürecini ve tersine göç sonras› çektikleri sefaleti O¤uz Karabeli’yle yapt›¤› “Ka¤›thane” belgeseliyle kayda geçen Belgin Cengiz’e ba¤lan›yoruz... Ka¤›thane’de Yahya Kemal mahallesinin yerinden edilme süreci nas›l iflledi, belediyenin tavr›, önerileri neydi? Belgin Cengiz: 2006 bafl›nda ‹stanbul Ka¤›thane ilçesi Yahya Kemal mahallesinde belediyenin yo¤un ›srar› ve tebligatları sonucunda yaklafl›k 100 civar›nda ailenin evlerinin y›k›lmas›na iliflkin süreç bafllad›. Bu ailelerin tamam› Roman kökenli ve birbirleriyle akraba. 1946’da Trakya’n›n çeflitli yerlerinden gelip yerlefltikleri Yahya Kemal mahallesinde önceleri teneke evlerde oturmufllar. Ard›ndan 1980’lerin sonlar›na do¤ru yine belediyenin teflvikiyle yapt›klar› tu¤ladan evlere geçmifller. Aileler, dönüfltürülebilecek k⤛t, plastik benzeri at›klar› toplayarak geçiniyor. Y›k›m karar›n›n ard›ndan ailelerle belediye aras›ndaki görüflmelerde, belediye önce baflka bir ilçeye ba¤l› bir arsada inflaat halinde olan bir binaya yerleflmelerini önerdi. Bu teklif ailelerin borçlanmas›n› da beraberinde getiriyordu. Sonra nedensiz yere tekliflerinden vazgeçerek bu kez evlere enkaz bedeli ad› alt›nda, metrekare hesab›, 7 ila 30 bin lira aras› para önerildi. Ayn› anda kimi zaman çevik kuvvet eflli¤inde zorla, kimi zaman da kendilerini nas›l savunmalar› gerekti¤ini bilmeyen ailelerin belediyenin önerdi¤i paray› almamalar›yla evlerinin y›k›mlar› yap›ld›. Anlaflma, kirac›lar için de sadece 2 bin liral›k enkaz bedeli içeriyordu. As›lnda, halihaz›rda ülkenin kay›t d›fl› ekonomisi içinde yer alan, yoksulluk s›n›r›n›n en alt kesimindeki bu aileler için 30 ila 60 metrekare aras›nda de¤iflen küçük gecekondular› yaflamlar›n›n tek güvencesiydi. Küçük çat› alt›nda bir arada yaflamak, dayan›flma içinde yoksullukla bafla ç›kmak ve Roman olmalar›ndan kaynaklanan kültürel farkl›l›klar›n›, d›fllanma ve ötelenmelerini bir arada giderebilmek onlar için çok önemliydi. Ka¤›thane’den uzaklaflt›r›lmak bu aileler için ne ifade ediyor? Altm›fl y›ldan beri burada yaflayan Yahya Kemal mahallesi sakinleri geri-dönü-

flüm için toplay›c›l›k yaparak elde ettikleri gündelik kazançlar›yla, yoksul da olsalar, ayakta durabiliyorlard›. En az›ndan çocuklar okula gidebiliyor, evlerde yemek pifliyor, gençler evlenebiliyor, k›fl›n yine geri dönüflüm arac›l›¤›yla sa¤lad›klar› malzemelerle ›s›nabiliyor, ev eflyalar›n›, giysilerini ayn› yöntemle temin ediyorlard›. Bu onlar›n en temel geçim kayna¤› ve mesle¤iydi. Çoluk çocuk, genç yafll› tüm mahalleli geri-dönüflümü yaflamalar› için gerekli ihtiyaçlar›n› karfl›layabilecek bir meslek olarak görmekteydiler. Zaten öteki mesleklere geçifl yapmak, daha düzenli ifl sahibi olmak gerek toplumsal önyarg›lar yüzünden, gerekse de sürekli yoksullu¤un getirdi¤i kalk›namama, geliflememe hali nedeniyle oldukça zor. Ancak evlerinin zorla y›k›lmas›yla

Belgin Cengiz

Ka¤›thane’den göçe mecbur edilen ailelerin ço¤u Trakya’n›n çeflitli bölgelerinde iflsiz, derme çatma bar›naklarda. Çocuklar›n e¤itim süreçleri durdu, eskisi gibi gülmüyorlar. Bu travma may›n gibi çocuklar yetifltiriyor. birlikte aileler da¤›lmaya bafllad›. Ald›klar› y›k›m bedelleri ya da 2 bin lira kira yard›m›yla ev bulmak dahi zorlaflt›. Özellikle Roman olmalar› ve meslekleri yüzünden insanlar onlara ev kiralamaya yanaflmad›. Bir k›sm› Trakya’ya gidip daha zor koflullarda, iflsiz güçsüz yaflamaya çal›fl›rken, birkaç aile civarda tek odal› ev al›p yerleflti. Geri kalanlar›n önemli bir bölümüyse bugün evsiz yafl›yor. Ya maaile küçük pikaplar›nda ya da kartondan, battaniyeden yapt›klar› bar›naklarda yaz-k›fl yaflamaya çal›fl›yorlar. Evsiz kalanlara da fazla bir fley önerilmemifl, tapusuzlar ne durumda? Tapusuzlar sokakta kald›. Üstü bafl› tertemiz, mahallesinde mutlu yaflayan pek çok aile, k›fllar› duvar kenarlar›na yapt›klar› s›¤›naklarda, yazlar› ise y›k›lan mahallelerinde kalan birkaç aileyle dayan›flma göstererek yafl›yor. Ekmeklerini kazand›klar› mahallelerinden uzaklaflam›yorlar, ancak soka¤a düfltükleri için ge-

Belgin Cengiz O¤uz Karabeli imzal› “Ka¤›thane” belgeseli uluslararası festivallerde gösteriliyor

rek sa¤l›k, gerekse de temel ihtiyaçlar›n›n giderilmesinden tamamen mahrum kald›lar. Bu süreçte pek çok insan a¤›rlaflan yaflam flartlar› yüzünden sa¤l›k sorunlar› yafl›yor, hatta bir k›sm› k›sa sürede yaflam›n› kaybetti. Mahallenin çeribafl› Cemil Akmaca, Romanlar aras›nda “göçerli¤in” tekrar bafllamak zorunda olaca¤›n› söylüyor. Bunun karineleriyle karfl›laflt›n›z m›? Düzenli göçebelik ya da yüz y›l öncesinde bildi¤imiz anlamda göçebelik yaflanm›yor. Yani, nereye neden gidece¤ini bilen ve topluluk halinde göç ederek iktisadî ve yaflamsal koflullar›n› bu flekilde kurumsallaflt›rm›fl göçer aileler de¤iller art›k. fiu anki yoksulluk eksenli göçebelik, modern dünyan›n nereye gidece¤i belli olmayan, neden gitmek zorunda oldu¤unu bilmeyen, hatta gitmek istemeyen, ama zorunlu kald›¤› için bir sokaktan, bir flehirden di¤erine evsiz barks›z, çad›rs›z dams›z biçimde ve birbirinden kopuk, en fazla birkaç kiflinin yan yana durabildi¤i hareket halidir. Bu durum, yaflamsal ya da iktisadî anlamda varolmak için yap›lm›fl bir seçim de¤il, bask› alt›nda olan insanlar›n çözüm bulamad›klar› için yapt›klar› bir hareket. Çeribafl› Cemil Akmaca, bu hareketi geriye dönüfl olarak tan›mlamaktan ziyade, bir bitiflin, sonun bafllang›c› olarak görüyor. Geçmiflin göçerleri kültürel-yaflamsal bir ifade olarak seçerlerdi göçmeyi, bugün yaflanansa ekonomi-politik bir sürgün. Belediye yetkilileri baflta “geldikleri yere gitsinler, onlar buran›n insan› de¤il” diyordu. Onlara göre, flehrin çöplerinden geçinmeye çal›flan bu insanlar, “esmer vatandafllar” flehrin beyaz ve ›fl›lt›l› binalar›na, yaflam›na ve beyaz aksanl› sözcüklerine uygun gelmiyordu. T›pk› Sulukule, Küçükbakkalköy, Sar›göl ve di¤erleri gibi, yoksula ve esmer olana, bald›r› ç›plaklara tahammülsüzlük ve ‹stanbul’u onlara hak görmeme tavr›d›r bu. ‹stanbul’da hayatta kalmalar› zorlaflan ve Trakya’ya göçen ailelerle ilgili yapt›¤›n›z araflt›rma nas›l bir tablo çiziyor? Trakya’ya giden aileler buradaki koflullardan daha geride. S›n›r›n da alt›ndaki yoksullar art›k onlar. Göz önünden uzaklaflt›r›larak yoksulluk sorunu ertelenmifl gibi duruyor. Oysa bu insanlar›n her biri ‹stanbul do¤umlu, birkaç kuflak öncesinden ‹stanbullular. K›rsal yaflam› bilmiyorlar. Onlar› yerinden eden siyasetçilerden, yerel yöneticilerden daha “‹stanbullular”. D›flar›dan gelen kim? D›fllanan kim? Göçe mecbur edilen ailelerin ço¤u Trakya’n›n çeflitli bölgelerinde iflsiz, derme çatma bar›naklarda. Çocuklar›n e¤itim süreçleri durdu, eskisi gibi gülmüyorlar. Gelece¤e miras olarak evleri y›k›lan, s›n›f›ndan, renginden ötürü d›fllanan çocuklar b›rak›l›yor. Bu travma, may›n gibi çocuklar yetifltiriyor. Bu çocuklardan ne beklenebilir, nas›l yar›n›n temsilcileri olabilirler, nas›l istenmedikleri bir dünyan›n sorunsuz parçalar› olabilirler? Gönüllü gittikleri söyleniyor. E¤itim eksikli¤inden yasal haklar›n› savunamayan aileler neye gönüllü olduklar›n› biliyorlar m›yd›?

Söylefli: U.A.

KA⁄ITHANE’N‹N ROMAN HALKINA ‹STANBUL HARAM

21


bepten fraksiyonlara ayr›ld›¤›n› duyunca bir an yerinden kalkar gibi oldu. ‹htiyat› elden b›rakmay›p neredeyse yar›m saat süren Türkiyeli Filistin tarihyaz›m›n› dinledi, notlar aldı. Konuflma s›ras› geldi¤inde “bir sunum yapaca¤›m, ama önce yanl›fl bildi¤iniz fleyleri düzeltmem lâz›m” dedi. Düzeltti¤i ilk meselelerden biri, kendisinin Filistin tarihinin ilk kad›n gerillas› oldu¤u yolundaki bilgiydi. Leyla Halid’in uçak kaçırma eylemleri esnasında kod ad› olarak ald›¤› fiadia el Gazali vard› mesela. fiadia’dan önce de kadınlar Filistin mücadelesinin hem de her aflamasında yer almıfllardı. Filistin solu, “küçük burjuva” gibi tan›mlamalar kullanm›yordu, çünkü oras› Filistin’di. Orada hep hayat-memat meselesi vardı. Onlar ‹srail cezaevlerindeki Filistinlileri serbest b›rakt›rmak için ne yapacaklar›, Oslo’da nas›l tav›r alacaklar› gibi meselelerde fikir ayrılı¤ına düflmüfllerdi. E¤er Filistin mücadelesine destek verilecekse, önce bunlar iyice bir anlafl›lmal›yd›. Konuflmas›n›, Carlos’un selam›yla bitirdi. Salon tek kelimeyle inledi. Konferanstan önceki gün, sabah›n 9’unda bulufltuk Leyla Halid’le. Yalnızca yarım saat söyleflebildik. Bitirirken “sonra devam ederiz” dedi. Devamını nas›l iple çekti¤imi tahmin edersiniz... (A.Ç.)

F‹L‹ST‹N’‹ LEYLA HAL‹D’DEN D‹NLEMEK

Tayyip, sözünün arkas›nda dur! Filistin Halk›yla Dayan›flma Derne¤i’nin 23-24 May›s’ta ‹stanbul’da düzenledi¤i Uluslararas› Ortado¤u ve Filistin Konferans›’n›n konuklar› aras›nda efsanevî gerilla, Filistin Halk Kurtulufl Cephesi’nin önde gelen ismi Leyla Halid de vard›... eyla Halid, önce 1969’da, sonra 1970’te iki uça¤›n kendi tabiriyle “rotas›n› de¤ifltirmek” suretiyle gönüllerde taht kurdu. Yaln›zca Filistin Halk Kurtulufl Cephesi’nde ve Filistin’de de¤il, dünyan›n her yerinde direniflin yüzlerinden biri olmufltu. ‹srail’in Filistin’de iflledi¤i cürmün gündeme gelmesinden hofllanmayanlar, onun bir “terörist” oldu¤una dünyayı inandırmak için çok u¤rafltı. Ama olmadı. Zira, s›rt›nda kelefl’i, bafl›nda kefiyesi, yüzünde eylem halinde olman›n verdi¤i hürriyet hazz›n› imleyen tebessümüyle çektirdi¤i foto¤raf, zalimlerle mücadele tarihine vicdanıyla bakan herkesin gözünün önündeydi. Söylefli esnasında, Leyla Halid artık 60’lı yaflların sonlar›na yaklaflm›fl bir politikac› olmas›na ra¤men, en ufak bir uyar›c›yla o foto¤raftaki haline dönüveriyordu. Ertesi gün, tamamen tesadüf eseri “Ça-

L

22

kal” Carlos’la telefonda konuflmasına tanık oldu¤umuzda, halinden, beden dilinden bir anda eski günlere döndü¤ü hissediliyordu. Carlos’la konufltuktan hemen sonra, biraz da geç kalarak katıldı¤ı oturumun program› bir tuhaft›. Filistinli konuflmac›lar masada oturur-

Oslo’dan önce ortada ‹slâmî hareket yoktu, ama Oslo’dan sonra, 2006 seçimlerinden galibiyetle ç›kt›lar. Bat›, seçim sonuçlar›n› kabul etmek istemedi, oysa bizler insanlar›m›z›n demokratik yollarla verdi¤i bu karara sayg› duyduk. ken, Filistin Halkıyla Dayanıflma Derne¤i, kendi perspektifini deklare ediyordu. Leyla Halid’in apar topar girdi¤i salonda dinledi¤i kendi hikâyesiydi, ama bambaflka bir çerçeveden. Filistin solunun “küçük burjuvalar”›n harekete dahil edilmesi ya da edilmemesi gibi bir se-

Siz Hayfa’da do¤dunuz, o zaman Filistin diye bir devlet vard›. fiimdi Filistinli bir politikac›s›n›z, fakat art›k Filistin diye bir devlet yok. Bu durum sizin için ne ifade ediyor? Leyla Halid: Hiçbir Filistinli, ister kad›n ister erkek olsun, son yüz y›l boyunca Siyonist hareketin sald›r›s›ndan muaf olmad›. Bu sald›r› 1917’de, hatta 1882’de ilk yerleflimciler geldi¤inde bafllad› ve ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra Siyonist hareket Avrupa’daki Nazi iflgalinin ve soyk›r›m›n yaratt›¤› avantaj› da kullanarak, Filistin’e daha fazla yerleflimci göndermek için ihtiyaç duydu¤u meflruiyet zeminini üretti. Kendi devletlerini infla etme projesini bizim hayat›m›z pahas›na gerçeklefltirdiler. Filistinli olmak demek, adaletsizlik alt›nda yaflamak demek. Ancak bu, adaletsizli¤i kabullendi¤imizi göstermez. Aksine, Filistin halk› her daim devrimci bir öz tafl›d›. 1936’da ve 1948’den sonra, bize di¤er Arap ülkelerinin bir parças› olmam›z önerildi. Kabul etmedik. Gençken Arap Ulusal Hareketi adl› partiye kat›lm›flt›m. Henüz 15 yafl›ndayd›m. Bu partinin programının ilk maddesi Filistin’in özgürlü¤üne kavuflturulmas›yd› ve bu yüzden orada olmam gerekti¤ine inanm›flt›m. 1967’de yeni bir sald›r›yla karfl› karfl›ya kald›k ve ‹srail, Filistin’in tamam›n› iflgal etti. Silahl› mücadele bafllad›¤›nda da orada olmam gerekti¤ine inand›m, kendi haklar› için mücadele eden bir halk›n parças› olmaktan gurur duyuyordum. Filistinli olmak, özgürlük savaflç›s› olmak demektir. Bu bir halk›n tercihidir. Ben onlardan biriyim ve Filistin halk›n›n daha iyi günler görece¤i, anavatanlar›na dönecekleri, mülklerine, flehirlerine, köylerine dönecekleri, demokratik bir Filistin yaratacaklar›


umudunu tafl›yorum. Bafllad›¤› günden bu yana Filistin mücadelesinde neler de¤iflti? Devrimimizin bafllang›c›nda ve ‹ntifada süresince halk›m›z bir aradayd›. O dönemde ‹slâmî hareket diye bir fley yoktu. Fakat ilk ‹ntifada’dan sonra, ‹slâmî hareket Hamas ve El-Cihad gibi isimlerle ön plana ç›kmaya bafllad›. Elbette ideolojik farkl›l›klarımız var, ancak zaman ideolojik farkl›l›klar› çözmek için u¤raflacak zaman de¤il, flimdi as›l mesele iflgal. fiu anda Filistin için en önemli fley, Filistin Kurtulufl Örgütü ve tüm Filistin temsilcileri taraf›ndan ortaya konan program etraf›nda birleflmek. Oslo Anlaflmalar›ndan önce ortada ‹slâmî hareket yoktu, ama Oslo’dan sonra kendilerini büyük bir hareket olarak sundular ve 2006 seçimlerinden galibiyetle ç›kt›lar. ‹slâmî hareket Filistin yönetimi ve Arap ülkeleri taraf›ndan engellemelerle karfl› karfl›ya kald›, ayn› engeller uluslararas› süreçlerde de karfl›lar›na ç›kt›. Bat› seçim sonuçlar›n› kabul etmek istemedi, oysa bizler insanlar›m›z›n demokratik yollarla verdi¤i bu karara sayg› duyduk. Ne var ki Hamas, öncelikle, içerde kendisi için sorunlu gördü¤ü alanlara yo¤unlaflt› ve asl›nda ikincil olan bu sorunlar› zor kullanarak çözmeye çal›flt›. Bunu reddettik, k›nad›k. Kabul edemezdik, çünkü halk›m›z› bölecekti. Sonunda bu da oldu, Filistin halk› bölündü, co¤rafî olarak de¤ilse bile, siyasî ve toplumsal mânâda bö-

Leyla Halid, 1971

Filistinli olmak, özgürlük savaflçısı olmak demektir. Bu bir halkın tercihidir. ‹srail Filistin’in tamamını iflgal etti. Silahlı mücadele baflladı¤ında orada olmam gerekti¤ine inandım. ‹flgal terörizmin ta kendisidir. lündü, bu da Filistin halk›n›n mücadelesini çok kötü etkiledi. ‹flte bu yüzden sürekli olarak müzakerenin, ulusal diyalo¤un öneminden söz ediyoruz. Filistin Halk Kurtulufl Cephesi (FHKC) olarak bizler hem Hamas’› hem de El Fetih’i bir araya gelmeye ve asgarî müfltereklerde buluflmaya davet ettik. Öte yandan, bizim kendi program›m›z var ve bu program pek çok noktada El Fetih’in program›ndan farkl›. 1967’den bu yana süren mücadele içinde, o kadar çok çat›flman›n, çeliflkinin üstesinden diyalog yöntemiyle

geldik ki, bu konuda art›k çok deneyimliyiz. Oysa Hamas her fleyi zor kullanarak çözmeye çal›fl›yor ve bugüne kadar bu yöntemle al›nm›fl tek bir olumlu sonuç yok. Bu çat›flma ortam›n›n yaratt›¤› avantaj› kullanarak düflman›m›z ‹srail Gazze’ye sald›rd›. Filistin halk›na de¤il, Hamas’a sald›rd›klar›n› söylediler. Niçin öldürdüler o kadar insan›? Gazze’de bir soyk›r›m yapt›lar. Biz 2005’ten bu yana Filistinli taraflar aras›nda diyalog kurulması için pek çok giriflimde bulunduk. Onca y›l direnmifl örgütler olarak ortak bir belge haz›rlay›p diyalog zeminini oluflturmaya çal›flt›k. 2006 seçimlerinden sonra, bütün o farkl›l›klar, çat›flmalar su yüzüne ç›kt›¤›nda, cezaevlerindeki Filistinliler bir baflka belge daha ortaya koyarak siyasî ve toplumsal bir program


önerdiler. Hamas ve El Cihad da dahil olmak üzere tüm fraksiyonlar bu konularda anlaflt›. Bu belgeler ulusal birli¤i sa¤layabilece¤imiz asgarî müflterekleri belirlemek aç›s›ndan yeterlidir. Ayn› zamanda bu birlik demokratik bir yöntemle de desteklenmeli. Bu konularda anlaflmaya vard›k. Fakat Hamas, sorunları silahla çözmeye kalk›flt›, Filistin sa¤›n› silahland›rd›, bu da hem Filistin içinde hem de d›fl›nda Filistinlilere zarar verdi. Filistin mücadelesinin yeniden gerçek hedefe yönelebilmesi için diyalog ortam› oluflturmaya çal›fl›yoruz. Filistin solunun bugün durumu nas›l? Sol fraksiyonlar bir araya gelip bir demokratik ana ak›m oluflturmak ve di¤erlerini de buna dahil etmek istiyorlar. Bunu yaparsak, insanlar kendilerini Hamas’› ya da El Fetih’i desteklemek zorunda hissetmeyecek. Halk›m›z El Fetih ve Hamas aras›nda bölünmüfl gibi görünüyor, ama bu do¤ru de¤il. Bunlar elbette iktidar sahibi iki büyük hareket. Ama biz birlik infla etmenin ve gerçek düflman›m›zla mücadeleye devam edebilece¤imiz bir zemin oluflturman›n gereklili¤ine inan›yoruz. ‹ktidar aram›yoruz, çünkü bu bir ilüzyon. Herhangi bir ‹srail polisi Mahmud Abbas’› da, ‹smail Haniye’yi

de kontrol noktasında durdurup al›koyabilir. Dolay›s›yla, direnifli yeniden örgütlememiz ve bunun yaln›zca bir aflama oldu¤unu ortaya koymam›z gerekiyor. fiunu söylemeye çal›fl›yorum: Bütün eylemlerimizin Tel Aviv’deki Siyonist yönetime karflı direnifle hizmet etmesi gerekiyor. Orada flu anda bir hükümet de¤il, bir çete var ve o çete ‹srail’in en fanatik sa¤c›lar›ndan olufluyor. Dolay›s›yla, bir an önce harekete geçmek zorunday›z ve bu hareket de bir yan›yla direnifle, di¤er

Erdo¤an’›n Davos’ta yapt›¤› ç›k›fl halk›m›z›n sayg›s›n› kazand›. Ama, Türkiye’nin ‹srail’le ne düzeyde iliflkileri oldu¤unu biliyoruz, bu iliflkiler askerî düzeyde hayli yo¤un. Erdo¤an’› sözünün arkas›nda durmaya ça¤›r›yorum. yan›yla da demokrasiye dayanmal›. Ayr›ca toplumun hiçbir kesimi zor kullanarak ya da baflka bir flekilde direniflin d›fl›nda b›rakılmamal›. Filistin solu olarak bir sosyal program oluflturulmas›na da katkıda bulunmaya çal›fl›yoruz; bu program›n amac›, demokrasinin ve siyasî kat›l›m›n yollar›n›n aç›lmas›. Kitleleri Filistin halk›n›n evlerine dönüflünü sa¤layabilmek için harekete geçirmek zorunday›z; onlar›n sesini duyurmal›, direnifli desteklemeli, Bileflmifl Milletler’in 194 sa-

ALO, ÇAKAL?

Esselâmünaleyküm... Leyla Halid: Ve aleykümselâm. Nas›ls›n Carlos? Carlos: Sab›r, sab›r, Leyla. Sen nas›ls›n? Leyla Halid: ‹yiyim. Sen büyük bir insans›n. Herkesten sana en s›cak selâmlar. Carlos: Allah onlar› mübarek k›ls›n. Ayaklar›m›z Filistin’i özledi. Gözüm Filistin’de. Faz›l Duygun kardeflim ‹ngilizce konuflmam›z› rica etmiflti. ‹stersen ‹ngilizce devam edelim. Peki, sen nas›ls›n Leyla? Leyla Halid: Filistin’de çok kötü durumlarla karfl›laflt›k, biliyorsun. Gazze sald›r›s›, ‹srail kuflatmas›, malûm bölünmüfllük ve Tel Aviv’deki yeni Netanyahu-Liberman çetesi. Carlos: Liberman, direnifl aç›s›ndan asl›nda iyi bir figür, çünkü o, tüm di¤erlerinin düflünüp de söyleyemedi¤ini dillendiriyor. Leyla Halid: Evet, transfer meselesi mesela... (‹srail’deki baz› Arap flehirlerinin, gelecekteki bir Filistin devleti bak›m›ndan Bat› fieria’ya yak›n yerlere tafl›nmas› görüflü) Carlos: Hepsinin akl›nda olan bu, fakat telaffuz etmeye cesaret edemiyorlar. Liberman buna cesaret ediyor. Buysa direniflin ç›kar›nad›r bence. Liberman tüm Filistinliler ve Filistin direnifli için bir abluka planl›yor. Bu durumda Ramallah’taki iflbirlikçilerin önleri kesilmifl oluyor. Art›k ihanetlerini ayn› çizgide daha fazla sürdüremeyecekleri bir engel önlerinde dikiliyor. Leyla Halid: Yazabiliyor musun? Bir kitap mesela? Carlos: Yaz›yorum, yaz›yorum. Hemen her gün yaz›yorum. Leyla Halid: Peki, yay›nlayacak m›s›n? Carlos: Kastetti¤in hat›ralar›m ise, onlar› Amman’da Kas›m 1992’de yaz›p bitirdim, Amman’da Mart 1993’te iki nüshas›n› güvendi¤im insanlara gönderdim. Benim hat›ralar›m çok ha-

24

raretli, çok sert fleyler, takdir edersin. Sözünü etti¤im kifliler güvenilir insanlar, hiç kimseye bunlar› göstermifl de¤iller. Onlara ya ben öldükten sonra yahut 1993 itibariyle aradan yirmi y›l geçtikten sonra bu hat›ralar›n yay›nlanabilece¤i talimat›n› verdim. Ama flimdi bile yay›nlanamayacak kadar sert fleyler. Leyla Halid: Anl›yorum. Carlos: Saddam vefat etti, ancak Kaddafi hâlâ sa¤, malûm. Hal böyle olunca, kimi muhtemel sonuçlar› düflünmek durumunday›m. Filistin Halk Kurtulufl Cephesi’nden bahsediyorum, iflte orada. Leyla Halid: fiayet elimize geçerse onu muhafaza edebiliriz. Carlos: Buradan kimseyle temasa geçemem.

Aynıyle vaki: Bu foto¤raf, Leyla Halid’in “Çakal” Carlos’la yaptı¤ı telefon görüflmesinin resmidir... Sene ‘94, haftalık Express’te, “Carlos’la görüfltük” diye bir makara kapak yapmıfltık. Kısmette 15 sene sonra gerçek bir Carlos haberi yapmak varmıfl. Fazıl Duygun’a bin teflekkür.

y›l› ‹srail’i Filistin halk›n›n evlerine dönme hakk›n› tan›maya davet eden karar›n› uygulatmak için bask› uygulamal›y›z. fiu da var, Filistin sorunu yaln›zca Filistinlileri ilgilendirmiyor, tüm Arap dünyas›n› ve nihayet tüm uluslararas› camiayı ilgilendiriyor. Dolay›s›yla, hatlar›m›z› sa¤lam oluflturmal›yız. Karflımızdaki sadece ‹srail de¤il, Siyonist hareket uluslararas› düzeyde örgütlenmifl durumda. Ayr›ca, Bat› dünyas›nda da güçlü müttefikleri var. Filistin sorunu karfl›s›nda Türkiye’nin ald›¤› pozisyonu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Baflbakan Erdo¤an’›n Davos’ta yapt›¤› konuflman›n sizin için bir anlam› var m›yd›? ‹srail’i uygulad›¤› politikalardan vazgeçirmeye yönelik her giriflimin bafl›m›z›n üstünde yeri var. Türkiye ‹srail’le Suriye aras›nda arabulucu rolü oynamaya çal›flt›. Türkiye’nin bölgesinde önemli bir rol kapmaya ve bölgesel güç olmaya çal›flt›¤›n› biliyoruz. Baflbakan›n›z Erdo¤an’›n Gazze sald›r›lar›na iliflkin Davos’ta yapt›¤› ç›k›fl halk›m›z›n sayg›s›n› kazand›. Herkes kendisine minnettar oldu. Davos’ta bunu yapmak önemliydi. Ama Türkiye hükümetinin ‹srail’le ne düzeyde iliflkileri oldu¤unu biliyoruz;

Söyledi¤im gibi, her fley hâlâ çok s›cak ve sert. fiu an emin ellerde. 1991-93 aras›nda bir süreli¤ine Amman’dayd›m ve bu süreyi böyle de¤erlendirdim. Orada birisiyle görüfltü¤ünü biliyorum. Kimden bahsetti¤imi anl›yorsun, de¤il mi? Leyla Halid: Evet, tabii. Carlos: Ondan bir haber ald›n m›? Leyla Halid: Onu araflt›r›yordum ben de. Ancak henüz karfl›laflamad›m. Carlos: Ona ne oldu¤unu araflt›r lütfen. Çünkü onu bize karfl› kullanmaya çal›fl›yorlar. Leyla Halid: Biliyorum. Carlos: Ortadan kayboldu. Bir manipülasyon olabilir, biliyorsun. Leyla Halid: El-Hayat gazetesine verdi¤in bir söylefliyi okudum. Carlos: Y›llar önceydi. Leyla Halid: Evet, söylefliyi yapan Ghassan Charbel, onu kitab›nda yay›nlad›. O dönem hadiselere dahil olan (FHKC’deki) yoldafllar›n hikâyesini anlat›p senin söyleflini de kitaba eklemifl. Kitab›n ismi “Karakutunun S›rr›”. Kitab› görmüfl müydün? Carlos: Hay›r. Arapça m›, ‹ngilizce mi? Leyla Halid: Ben Arapças›n› okudum. ‹ngilizcesinin bas›l›p bas›lmad›¤›n› bilmiyorum. Carlos: Lütfen kitab› bulmaya çal›fl ve onu eflim Isabelle’e gönderiver. Kendisi benim esas avukat›md›r ayn› zamanda. Leyla Halid: Hat›rlarsan, sorular› eflin vas›tas›yla sana göndermifl, cevaplar› da yine eflin vas›tas›yla senden alm›flt›. Carlos: Hat›rl›yorum, hat›rl›yorum. Leyla Halid: Asl›nda, eflinin Ghassan’›n kendisinden almas› lâz›md› kitab›. Ghassan flimdi Londra’da. Carlos: Hakl›s›n, telefon numaralar› olacakt› zaten eflimde.


Ama bu ülkeyi boykot edebilirsiniz. Çok umutlanmamak lâz›m, zira AKP hükümeti, Türkiye’nin nehirlerini bile ‹srail’e satma niyetinde... Biliyorum, biliyorum. Uluslararas› iliflkileri anlayabilirim, fakat yine de karar vermek zorundas›n›z kurbanla m› cellatla m› birlikte hareket edece¤inize. ‹srailliler, yani ülkemizi iflgal edenler katliamlar yap›yor, bize karfl› terör uyguluyor, insanlar›m›z› cezaevlerine t›k›yor, öldürüyor, kendi yerleflim alanlar›n› geniflle-

tiyor. Netanyahu tek devlet çözümünü tan›m›yor. ‹srail bunu bile kabul etmiyor. Türkiye karar vermek zorunda, Filistin mücadelesini destekleyecek mi, desteklemeyecek mi? Ama ayn› zamanda bunu uygulamalar›nda da göstermek durumunda. Türkiye’nin Kürt sorununa iliflkin uygulamalar› bu konuda nas›l bir politika izleyece¤i konusunda ipucu vermiyor mu?

Leyla Halid: Nas›ls›n? Sa¤l›¤›n nas›l? Carlos: Tecrid ediliflimin ilk sekiz y›l› sonunda, “ikinci tip diyabet” geliflti. Çok güçlük yaflad›m. Leyla Halid: Lütfen kendine dikkat et. Carlos: Ediyorum. Eskiden daha kiloluydum, flimdi üstesinden geldim. Leyla Halid: Biraz egzersiz falan yap. Carlos: Bilvesile, sana söylemek istedi¤im bir fley var. El-Cezire taraf›ndan George Habbafl hakk›nda yap›lan programdan dolay› çok mutlu oldum, duyguland›m. FHKC bünyesinde direnifle 1970 y›l› temmuz sonunda Ürdün’de kat›lmıflt›m. Çünkü Filistin’in kurtuluflu için çizilen bu stratejiye inan›yordum. Bugüne kadar da bu stratejiye inanmaya devam ettim, hâlâ ediyorum. Bu stratejiyi 1969 y›l›nda Moskova’da ‹ngilizceden ‹spanyolcaya tercüme ettim, biliyorsun. Leyla Halid: Evet. Carlos: ‹flte bu stratejinin, Filistin topraklar›nda kurulacak bir Filistin devleti için bugün de hâlâ geçerli oldu¤una inan›yorum. Müslümanlar olarak bizler ço¤unluk olsak dahi, her Filistinlinin flerefli bir vatandafl› olaca¤› bir devlet. Oras› herkes için mukaddes toprak… Leyla Halid: Biliyorsun Carlos, 6 milyon insan Filistin’e geri dönece¤iz. Biz de¤iflmedik. Bir gün tüm Filistinliler olarak Filistin’e geri dönece¤iz. Carlos: Elbette. Arafat da zaman›nda bunu söylemiflti bana. Yaflayan flahitleri vard›r. “Devletimizi kurunca sana Filistin pasaportunu ben verece¤im” demiflti. 1979’da Beyrut’ta söylemiflti. Kuflkusuz bu sembolik bir mesele, ancak birçok mânâs› da olan bir hâdise. Bu ayn› zamanda, Filistin davas› için kendisini fedâ eden binlerce insan›n hakk›n›n da teslim edilmesidir. Leyla Halid: Carlos, cezaevinde olan Ürdünlü bir arkadafl›m›z vard›: Sultan al-Ajluni (1990’da iki ‹srailli askeri öldürmekten mahkûm oldu). ‹smini iflittin mi bilmiyorum? Carlos: Bu ismi biliyorum. Leyla Halid: 17 y›l›n› cezaevinde geçirdi, sonra

serbest b›rak›ld›. fiu anda belgesel program haz›rl›yor ve bizden direnifle kat›lan yabanc› uyruklu savaflç›lar hakk›nda malûmat rica etti. Ona ilk isim olarak Carlos dedim. Venezüella’ya gidip ailenle ve arkadafllar›nla tan›flmak için haz›r ve istekli. Ona bildi¤im her fleyi anlatmaya haz›r›m ben de. San›yorum, ona eflinden bahsetsem iyi olur. Böylelikle gidip kendisiyle tan›flabilir. Senin için münasip midir? Carlos: Bu benim için büyük bir zevk olur. Elbette tan›flmak üzere eflimi arayabilir. Biz de ona bir yoldafl› tavsiye edebiliriz. Böylelikle ailem ve arkadafllar›mla tan›flma imkân› da bulur. Sen tavsiye ediyorsan flayet, benim için tamamd›r. Her hafta buraya teklifler geliyor, her çeflit teklif. Ama do¤rusu umursam›yoruz. Yaln›z geçenlerde, Ebu Davud’la ilgili bir haber haz›rlayan Polonyal› gazeteciler baflvurdu, ben de telefonla konufltum kendileriyle. Leyla Halid: Sana ulafl›p ulaflamayacaklar›n› merak ediyordum ben de, bunu ö¤rendi¤im iyi oldu. Carlos: Eflimle temas kurarsa, görüflmeyi organize edebiliriz. ‹ngilizce konuflabiliyor mu? Leyla Halid: 17 sene cezaevinde kald›, pek sanm›yorum, ama bu hususta kendisine yard›mc› olacak birisini bulabiliriz. Carlos: Eflimle temas kurmas› bak›m›ndan, ‹ngilizce konuflabilseydi iyi olurdu. Leyla Halid: En iyisi, ben o¤lumu vazifelendirip sana göndereyim. Carlos: Bak bu harika olur. Demek o kadar büyüdü ha? Leyla Halid: Evet. Ya senin k›z›n nas›l? Carlos: fiimdi 22 yafl›nda. Önce Venezülla’dayd› ve inanabiliyor musun, Venezülla’da resmî mevkilerde olan, ama aslen ‹srailli bir tak›m istihbarat elemanlar› vard› çevresinde, bafllar›ndaki adam da Israel Wiesel diye biri. Sonra Almanlar geldi ve Almanya’ya dönerse herhangi bir kanunî takibata u¤ramayaca¤›n› söylediler. Almanya’ya geri döndü ve flimdi orada kapana k›s›lm›fl bir halde.

Söylefli: Ayfle Çavdar

Filistin halk› Erdo¤an’›n ç›k›fl›n› kutlarken “keflke böyle bir Arap liderimiz olsayd›” diyordu. Chavez için de ayn› fleyi söylüyorlar. Ama Chavez’in Erdo¤an’dan bir fark› var: O, ülkesinin ‹srail’le her türlü iliflkisini kesti.

Kürt sorunu çok karmafl›k bir sorun. Kürtler dört ülke aras›nda bölünmüfl durumda: Türkiye, Suriye, ‹ran ve Irak. Bu tarihsel bir adaletsizlik. Kürtlerin haklar›na her yerde riayet edilmek zorunda, ister az›nl›k olsunlar, ister olmas›nlar. Ve bildi¤im kadar›yla Türkiye’de hiç de az›nl›k say›lmazlar. Türkiye Kürtleri vatandafl› olarak görmek, haklar›n› tan›mak ve onlarla iliflkilerinde daha erdemli davranmak zorunda. ‹lk uçak kaç›rd›¤›n›zda, hedefiniz ‹zak Rabin’i kaç›rmakt›, çünkü yüzlerce Filistinlinin öldürülmesinden sorumluydu. Ancak Rabin o uçakta yoktu. Y›llar sonra Rabin Nobel Bar›fl Ödülü’nü ald›¤ında ne hissettiniz? Ben uçakta Rabin’in olaca¤›n› bilmiyordum, liderlerimiz gidip uça¤› kaç›rmam›z› söylediler, önemli biri olacakt›, ama kim oldu¤unu bilmiyorduk. Amac›m›z Rabin’i ele geçirip karfl›l›¤›nda ‹srail hapishanelerindeki Filistinlileri serbest b›rakt›rmakt›. Fakat o Roma’da uça¤›n› de¤ifltirdi. Her neyse... Nobel kimin umurunda! Onun ne denli politik bir gündemle verildi¤ini biliyoruz. Bence iflgalcilere böyle ödüller verilmemeli. Çünkü iflgal terörizmin ta kendisidir.

Onunla olan irtibat›mla ilgili bana flantajlar yap›ld›, benimle oyun oynamak istediler, ben de bunlar› reddettim. Bu yüzden irtibat kuram›yorum onunla. Annesi Magdalena’dan boflanm›flt›m, biliyorsun. Neticede k›z›mla üç senedir irtibat kuram›yorum. fiu anda san›yorum Münih’te bir üniversitede okuyor. Peki sen ne âlemdesin? Zaman›nda, herkes senin foto¤raf›n› tafl›yordu cebinde. Savaflç›lardan, senin foto¤raf›n› tafl›mayan hiç kimseyle karfl›laflmad›m. Bana sorduklar›ndaysa, “ben onu kalbimde tafl›yorum” derdim. Leyla Halid: O arkadafla Isabelle’le irtibat kurmas›n› söyleyece¤im. Isabelle’in telefonunu ve adresini temin edece¤im. Carlos: Isabelle ‹ngilizce konuflur. Unutmadan, Salah Salah ne yap›yor? Leyla Halid: fiimdi Beyrut’ta. Carlos: San›yorum “Cephe” bünyesinde mücadeleyi b›rakt›. Leyla Halid: Hay›r, hay›r, hâlâ bizimle. Carlos: Halen bir “Cephe” mensubu mu? Çok güzel. O politbüro mensubuydu çünkü. Sen halen politbürodas›n, de¤il mi? Leyla Halid: Öyleyim. Fakat politbüroyu sürekli yeniliyoruz. Carlos: Biliyorsun, 1976’da ben de bir politbüro mensubuydum. Leyla Halid: Carlos, flimdi burada kat›lmak zorunda oldu¤um bir toplant› var. Konuflma yapmak için bekleniyorum. Seninle görüfltü¤üm için büyük mutluluk duydum. fiimdi konuflma yapaca¤›m salona giriyorum. Beni ça¤›r›yorlar. Carlos: Tamamd›r yoldafl›m, her fleyin en güzelini diliyorum senin için. Herkese çok selâm söyle. Leyla Halid: Selâm›n› buradaki herkese iletece¤im. Carlos: Oradaki herkesi kucakl›yorum. ‹nflallah en k›sa zamanda görüflmek üzere. Leyla Halid: Allaha›smarlad›k Carlos. Carlos: Selâmetle kal Leyla.

Çeviren: Fazıl Duygun

bu iliflkiler yaln›zca diplomatik de¤il, askerî düzeyde de hayli yo¤un. Bu da meselenin en önemli yönü. Madem böyle bir tav›r tak›n›ld›, flu halde bu tavr› bütün alanlara yayman›n tam zaman›, bütün o askerî iliflkilerin sorgulanmas› gerekir. Filistinliler düflünüldü¤ü kadar naif insanlar de¤il. Hangi ülkenin ne tür bir ç›kar peflinde kofltu¤unu anlayabiliriz. Türkiye hükümetini, özellikle Erdo¤an’› sözünün arkas›nda durmaya ça¤›r›yorum. D›fliflleri bakan›n›z Ahmet Davuto¤lu ve cumhurbaflkan›n›z Abdullah Gül, ‹srail’in sözümona güvenlik gerekçesiyle infla etti¤i duvar› “›rkç›l›k duvar›”, “utanç duvar›” olarak adland›rd›. Bütün bunlar sözde kalmas›n. Bunun yan›nda, Türkiye halk›n›n Filistin mücadelesini destekledi¤ini biliyoruz. Fakat bu yeterli de¤il. Sizin de arac›l›¤›n›zla Türkiye hükümetini sözünün arkas›nda durmaya ve somut ad›mlar atmaya ça¤›r›yorum. Filistin halk› Erdo¤an’›n ç›k›fl›n› sloganlar ve gösterilerle kutlarken, bir yandan da “keflke böyle bir Arap liderimiz olsayd›” diyordu. Chavez için de ayn› fleyi söylüyorlar. Ama Chavez’in Erdo¤an’dan bir fark› var: O, ülkesinin ‹srail’le her türlü iliflkisini kesti. Bunu flimdi yap›n demiyoruz.

25


‹SRA‹L’E KARfiI KÜLTÜREL VE AKADEM‹K BOYKOT

‹srail’in arkasından konuflmak kolay! Uluslaras› Ortado¤u ve Filistin Konferans›’nda gündeme getirdi¤i “‹srail’e Karfl› Kültürel ve Akademik Boykot”la dikkatleri üzerine çeken Bir Zeit Üniversitesi ö¤retim üyesi Rana Barakat’la “‹srail iflbirlikçisi” olmaman›n yollar›n› konufltuk... noktalar› yüzünden pek çok kez derse gelemiyor. Ben de ayn› durumla karfl› karfl›yay›m, çünkü Filistin kimli¤ine sahibim. Ne zaman Filistin’den ç›kmaya kalk›flsam, uzun uzun sorguya çekiliyorum. Filistin’de ‹srail bask›s› yüzünden akademik özgürlükleri tesis etmek mümkün de¤il. Biz bu özgürlüklere ve temel insan haklar›na sahip olmad›¤›m›z müddetçe, bu boykot da devam etmek durumunda. Boykot, bu özgürlükleri ve haklar› talep etmenin bir yolu. Kültürel boykotun anlam› ise flu: Kurumsal olarak ‹srail devletiyle ba¤lant›l›, ‹srail’den destek alan hiçbir kültürel organizasyona kat›lm›yoruz, kat›lanlar› da kat›lmamaya ça¤›r›yoruz,

F

‹srail’e karfl› kültürel ve akademik boykotun amac›n› ve ne flekilde geliflti¤ini anlat›r m›s›n›z? Rana Barakat: Bu boykot, asl›nda ‹srail’in iflgal ve ambargo politikas›na karfl› düzenlenen bir dizi boykotun bir parças›. Güney Afrika’daki ayr›mc› rejimine, “apartheid”a karfl› 1970’lerde ve ‘80’lerde düzenlenen boykotlarla benzer bir çizgiyi ve ilkeleri izliyor. Çünkü ortada yine ayr›mc› bir rejim var. Bu defa ad› ‹srail devleti. Bu boykot kurumlar taraf›ndan gerçeklefltiriliyor. Bunlar›n bafl›nda da üniversiteler geliyor. ‹srail üniversiteleri do¤rudan do¤ruya ‹srail devletinin bir parças› olduklar›na göre de, boykottan nasiplerine düfleni almal›lar. Filistinliler korkunç bir iflgalle karfl› karfl›ya. Örne¤in ben Bir Zeit Üniversitesi’nde görevliyim. Bu üniversite iflgal alt›ndaki Filistin topraklar›nda. Ö¤rencilerim kontrol

26

‹flbirli¤i ve iflbirlikçi kelimelerinin birbirleriyle iliflkilerini düflünsenize. Bir hedefimiz de bu sözcükleri yeniden düflündürmek. Irak'a bakınca görüyorsunuz zaten, özgürlük, bar›fl, demokrasi gibi kelimelerin ne anlama gelebildi¤ini. çünkü bütün bunlar ‹srail devletinin propaganda yöntemleri. Bu flekilde ayr›mc› rejimi normallefltirmeye çal›fl›yorlar. ‹srailli akademisyenleri dünyan›n di¤er ülkelerindeki akademik etkinliklere göndererek ya da ‹srailli yap›mc›larla baflka ülkelerdeki yap›mc›lar aras›nda ortak yap›mlar üretilmesini sa¤layarak ‹srail devletini normallefltiriyorlar. Ne tür aktiviteler yap›yorsunuz boykot kapsam›nda? Rana Barakat

Foto: Hatice Çavdar

ilistinli akademisyen Rana Barakat’›n Türkiyeli akademisyenleri de kat›lmaya davet etti¤i, “‹srail’e Karfl› Kültürel ve Akademik Boykot”un amac›, ‹srail’in akademik bilgiyi ve kültürel yat›r›mlar› kullanarak gelifltirdi¤i kendini meflrulaflt›rma stratejilerini bofla ç›karmak. Boykot, Türkiye gibi, ABD üniversitelerindeki “Ortado¤u Çal›flmalar›” bölümlerine ve Avrupa’daki muadillerine bolca ö¤renci gönderen bir ülkeyi yakından ilgilendiriyor. Zira Bush yönetimi alt›nda bu bölümlerin ‹srail’in propaganda ortamlar›na dönüfltürülmesi için yo¤un bir çaba sarfedildi. Bunda, ‹srail’in söz konusu bölümlere yapt›¤› finansal yat›r›m›n da büyük rolü vard›. Rana Barakat ve yüzlerce akademisyen ‹srail’in üniversiteleri kendi propaganda alan› haline getirmesine karfl›, bu ülkenin akademik ve kültürel kurumlar›n›n boykot edilmesi ça¤r›s›nda bulunuyorlar. ‹srail üniversitelerinin, ayr›mc›, ›rkç› ve iflgalci ‹srail devletiyle göbek ba¤› oldu¤unu hat›rlat›yor ve bu üniversitelerle kurulacak her türden iliflkinin birkaç kez düflünülmesi gerekti¤ini söylüyorlar. Rana Barakat, bir yandan ‹srail’le iflbirli¤i yaparken bir yandan da s›n›rlar›n› böylesi ayr›mc› bir rejimin çizdi¤i ve kendi ç›karlar› çerçevesinde yönlendirdi¤i bir alanda “evrensel bilgi üretme” iddias›nda bulunman›n çeliflkisine dikkat çekiyor. Bu çeliflkiye düflmemek için ise, ‹srail menfleili bilgiye, burslara, akademik ve kültürel fonlara gönül kapt›rmadan önce bir tak›m “evrensel” de¤erleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. (A.Ç.)

Pek çok fley yap›yoruz. Örne¤in Britanya’da, biri ‹skoçya’da, di¤eri ‹ngiltere’de iki ö¤retim üyesi birli¤i boykota kat›lma karar› ald›. Bu birliklere ba¤lı ö¤retim üyeleri ‹srail üniversiteleriyle hiçbir iliflki kurmuyor, onlar›n yay›nlar›nda makalelerinin yer almas›na izin vermiyor, ayr›ca ‹srail’e karfl› paylaflt›klar› bu boykot giriflimini akademik mecralarda dile getiriyorlar. Bu bizim için önemli, çünkü insanlar iflgalin Filistinlilerin gündelik hayat›nda nas›l bir karfl›l›¤› oldu¤unu kavrayam›yor. Boykotun bir di¤er yönü de Filistin kurumlar›n›n desteklenmesi. Bu da Filistin üniversitelerinin daha fazla uluslararas› etkinli¤e kat›lmalar›n›, yay›nlarda temsil edilmelerini sa¤layarak olabilir. Peki nasıl gidiyor, umdu¤unuz deste¤i buluyor musunuz? Hareket giderek büyüyor, son zamanlarda insanlar ayr›mc›l›¤›n, iflgalin ne demek oldu¤unu daha iyi anlamaya bafllad›lar. Güney Afrika’yla karfl›laflt›rıyor ve ‹srail’in Filistin’de yapt›¤›n›n oradaki ayr›mc› rejimin yapt›klar›ndan belki de çok daha kötü oldu¤unu anl›yorlar. Çok güçlü bir ‹srail propagandas› var, buna ra¤men bu boykotun büyüyen bir harekete dönüflmesi çok önemli. Asl›nda zor de¤il bunu anlatmak. Bat› fieria’daki bir kontrol noktas›n› günün belli bir saatinde gözlemlemek bile neler olup bitti¤ini anlamaya yeter. ‹srail cezaevlerinde 11 bin siyasî tutuklu var. Sonra, Gazze’ye yap›lan son sald›r›lar... San›r›m en çok da bu sald›r›lar ‹srail’in gerçekte nas›l bir rejim oldu¤unun anlafl›lmas›n› sa¤lad›. Filistinliler için bu iflgalin ne demek oldu¤unu, daha da önemlisi tüm bir insanl›k için ne anlama geldi¤ini daha iyi anl›yor insanlar. Üniversiteler “insanl›k” kavram›ndan uzak duramazlar. Aksi takdirde kendilerini ö¤rencilerine anlatmakta bir hayli zorlanacaklard›r. Biz ‹srail’in uygulamalar›n›n insanl›kd›fl› oldu¤unu kavramalar›n› sa¤lamaya u¤rafl›yoruz. ABD’de Ortado¤u Çal›flmalar› Bush yönetimi alt›nda radikal bir de¤iflim gösterdi ve ‹srail propagandas›n›n bir parças› haline gelmeye bafllad›. Bu durumun yeniden de¤iflebilece¤ini düflünüyor musunuz? ABD üniversiteleri pek çok ülkeden ö¤renci kabul ediyor. Türkiye’den de pek çok ö¤renci bu üniversitelere gidiyor. Yabanc›lar›n kabul edildi¤i okullar›n büyük bölümü de devlet üniversiteleri ve devlet üniversiteleriyle devlet aras›nda nas›l bir iliflki oldu¤unu hepimiz biliyoruz. Her zaman ulusalc› bir program izlemeyebilirler, ama her halükârda o ülkenin politikalar›yla uyum içerisindeler. ABD’de Ortado¤u Çal›flmalar›, ABD emperyalizminin bir par-


görmek için Filistinli olmak gerekmiyor. fiu anda evrensel adalete inand›¤›m› zannetmiyorum, ama inanmak isterdim. ‹srailli bar›fl yanlısı gruplarla aran›zda diyalog var m›? Elbette. ‹srail, Filistinlilerin diyalo¤a kapal› oldu¤unu ve sorunun da buradan kaynakland›¤›n› iddia ediyor. Bu do¤ru de¤il. Sorun ‹srail’in Filistin topraklar›n› iflgal etmesinden kaynaklan›yor ve bunun da böylece bilinmesi, söylenmesi gerekiyor. Diyalog ve bar›fl ça¤r›s›yla gelenlere bu nedenle biraz da flüpheyle yaklafl›yorum. Bar›fl sözcü¤ünden ne kastettiklerini anlamaya çal›fl›yorum. Bizim yapt›¤›m›z boykot tek tek ‹srailli akademisyenlere yönelik de¤il elbette. Biz kurumlar› boykot ediyoruz. Bunu onlar da anl›yor ve aralar›ndan baz›lar› bu boykota kat›l›yor da. Ilan Pappe bunlardan biri. “Bar›fl” sözcü¤üne iliflkin flüphenizden biraz söz eder misiniz? Barıfl, dünyadaki en mu¤lak kelimelerden biri. Sözlü¤e bakt›¤›n›zda ne kadar çok anlam yüklendi¤ini görüyorsunuz. Biz burada siyasî bir süreçten bahsediyoruz, bir ütopyadan de¤il. Bu sözcü¤ü kullan›rken zekice hareket etmek zorundas›n›z. Çünkü ortada siyasî iktidar, askerî iktidar gibi baflka tamlamalardan kaynaklanan bir tak›m dengeler mevcut ve bu dengeler hiç de bizim kastetti¤imiz bar›fla tekabül etmiyor. Bir de kültürel iktidar var ve bu da di¤erlerinden az tehlikeli de¤il. Hatta belki de sömürgecili¤in en tehlikeli parças› bu. Zaten bu sayede “bar›fl” sözcü¤ü oldu¤undan baflka bir anlama tekabül edebiliyor. Bar›fl kimileri için iflbirli¤i demek. ‹flbirli¤i ve iflbirlikçi kelimelerinin birbirleriyle iliflkilerini düflünsenize. Etkinliklerimizin bir hedefi de, bu sözcükleri yeniden düflündürmek. Irak’a bakt›¤›n›z zaman görüyorsunuz zaten, özgürlük, bar›fl, demokrasi gibi kelimelerin ne anlama gelebildi¤ini. “Occu-tourism” (iflgal turizmi) hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Pek çok Bat›l› size destek olmak için Filistin’e geliyor. Bütün bunlar bir fayda sa¤lıyor mu? Boykotumuzun en büyük destekçileri Avrupal›lar. Örne¤in ‹srail’in yerleflimciler için yapmak istedi¤i demiryolunu infla edecek olan Frans›z Veolia flirketi pek çok ülkede boykot edildi. Çünkü bu demiryolu için iflgal alt›ndaki Filistin topraklar› kullan›lacak ve pek çok Filistinlinin mülküne el konacakt›. Veolia ile yap›lan milyonlarca avroluk kontratlar iptal edildi. Bu önemliydi: Bir dahaki sefere flirketler ‹srail’le iflbirli¤i yaparken iki kez düflünmek zorunda kalacaklar. Söylefli: Ayfle Çavdar

ças› olarak ortaya ç›kt›. Buralardan mezun olan uzmanlar bu bölgelerin idaresini kolaylaflt›rmakla yükümlüydüler. En bafl›nda bu bölümler böyle kurgulanm›flt›. Buna ra¤men, bu bölümlerden Filistin’de ne olup bitti¤ini anlayan pek çok insan da çıktı. Üniversitedeyseniz, kaç›n›lmaz olarak araflt›rma yap›yor, kitap okuyorsunuz ve gerçekler bir noktada sizi buluyor. Fakat bu insanlar› da Campus Watch adl› örgüt terörize ediyor. Bu bölümlerdeki hocalar a¤›r bir Cumhuriyetçi denetimi alt›nda ve hedef gösteriliyorlar. Bush yönetimini destekleyenlerin üniversitelere müdahale yöntemlerinden biri olarak ortaya ç›kt› Campus Watch. Buna benzer uygulamalar› örne¤in Latin Amerika’da dikta rejimleri döneminde de görmüfltük. Bunun ABD’de ortaya ç›kmas› çok anlaml›, benzer oluflumlar daha az hararet düzeylerinde Avrupa’da da var. Bu tür kurumlar kamuoyunu üniversitelere ya da akademisyenlere karfl› k›flk›rtarak kendi politikalar›n› bask›n hale getirmeye çal›fl›yorlar. ‹nsanlar bu bölümlere gidih benzer tepkileri üzerlerine çekmek istemiyorlar örne¤in. Bu bir tür faflizm. Bu boykotun bir amac› da bu türden faflizan uygulamalar› en az›ndan iffla etmek. ABD’deki atmosfer çok bask›c› boyutlara ulaflabiliyor, özellikle de popüler görüfllere karfl› ç›k›p elefltirel bir tutum tak›n›yorsan›z. Ben de ABD’de e¤itim ald›m, ama Filistin’de çal›fl›yorum. Filistin’de olmak önemli, çünkü oras› direniflin merkezi. Filistin’de bafllayan devrim ABD’yi de kapsayacak demiyorum, ama Filistin’de olan fley bir flekilde tüm dünyay› etkileyecek. Filistin’e bak›p “insanl›k ne?” “insan haklar› ne demek?”, “özgürlük ne demek?” diye sordu¤unuzda ald›¤›n›z cevaplar bambaflka olabiliyor. Bu anlamda, söz gelimi ayd›nlanma da yeni bir anlam kazan›yor. Bilim burada olup bitenleri nas›l olup da görmezden gelebiliyor diye düflünüyorsunuz... Bu anlamda Edward Said gibi birinin Filistin’den ç›kmas› tesadüf eseri de¤ildi herhalde... Kesinlikle. Onun ö¤rencisiydim. Yapmaya çal›flt›¤› fley, bütün bu kavramlar› yeniden düflünmemizi sa¤lamakt›. Filistinli olunca baflka türlü düflünmek için sebepleriniz de oluyor. Edward Said’in yapmaya çal›flt›¤› fley, siyasî gündemle akademik gündem aras›ndaki iliflkileri de göstermekti bir yandan. Filistin flu anda emperyalizmin, sömürgecili¤in ne anlama geldi¤ini en iyi kavrayabilece¤iniz merkez. Ayn› zamanda ›rkç›l›¤a karfl› direniflin, adalet talebinin de merkezi. Filistin’in nas›l bir yer oldu¤unu


21 N‹SAN-23 MAYIS 2009 Haz›rlayan: Erdir Zat

Hiroflima kadar fliddetli

NATO’nun atefl çemberi

KUZEY KORE Geçen ay uzaya gönderdi¤i füzeyle dünya gündemine oturan Kim Jong-il, h›z›n› kesmeden tüyler ürpertici bir nükleer deneme gerçeklefltirdi. Nükleer cayd›r›c›l›¤› bir öncelik olarak kabul eden Pyongyang yönetimi yeralt›nda Hiroflima’ya at›lan atom bombas›na eflde¤er fliddetle bir nükleer bombay› “baflar›yla” patlatt›. Kuzey Kore’nin bu denemelerinin uluslararas› bar›fl ve güvenli¤i tehdit etti¤ini savunan ABD d›fliflleri bakan› Hillary Clinton, dünya devletlerine Pyongyang’a karfl› “sa¤lam ve birleflmifl bir cephe” oluflturma ça¤r›s› yapt›. Obama, Çin ve Rusya’y› s›k›flt›r›yor.

PAK‹STAN Son aylarda s›k s›k Amerikan bombard›man›na maruz kalan Pakistan’a yönelik NATO operasyonlar›n›n artmas› gündemde. Bölgedeki ABD kuvvetlerinin komutan› General David Petraeus “El Kaide’nin ana üssü” olarak Pakistan’› gösterdi. Amerikan Kongresi’ne bilgi veren Petraeus, Pakistan’a daha fazla yo¤unlaflmak gerekti¤ini savundu. Pakistan devlet baflkan› Zerdari ise buna dehfletengiz bir iddiayla karfl›l›k verdi: 11 Eylül sald›r›s›ndan üç ay sonra El Kaide lideri Bin Ladin’i yakalay›p Bush yönetimine teslim ettiklerini, ancak Ladin’in k›sa bir süre sonra serbest b›rak›ld›¤›n› söyledi.

SR‹ LANKA Savafl + Soyk›r›m =/ Bar›fl Tamil Kaplanlar›’n›n lideri Prabhakaran’›n cesedinin, medyadaki tabirle “t›pk› Che gibi” teflhiriyle ilân edilen zaferin bar›fl getirece¤ine kimse inanm›yor. Uygar dünya Güney Asya’daki neoliberal despotizmi bar›fl söylevleri terennüm ederek sindirmeye çal›flsa da, kan kokusu buraya kadar geliyor. ‹nsan haklar› camias› yaflananlar›n sistematik olarak yürütülmüfl bir “soyk›r›m” oldu¤unu öne sürüyor. N‹HAYET silahlar sustu. fioven, milliyetçi Sri Lanka hükümeti, “teröre karfl› savafl›” sonunda bitirdi. Tamil Kaplanlar›’n›n lideri Vilupillai Prabhakaran öldürüldü, hem ulusal hem de küresel egemenler rahatlad›. Ama Prabhakaran’›n dünyaya teflhir edilen cesedine ulaflman›n bilançosu hayli a¤›rd›. Hükümetin Tamilleri ebediyyen susturmak için giriflti¤i askerî harekât sonunda, ba¤›ms›z kaynaklara göre, ço¤u sivil 7 bin kifli öldü, 15 bin kifli yaraland›, 200 binin üstünde insan göçe zorland›. Sadece dünya medyas›nda ç›kan haberler bile hükümetin izledi¤i k›y›m politikas›n› göstermeye yetiyordu. Ama insan haklar› örgütleri bunun da ötesinde, katliamlar›n belli bir plan dahilinde ve sistematik olarak yap›ld›¤›na dair kan›tlar ele geçirdi. Önce Tamil halk› fifllendi, “çürükler” saptand›, ard›ndan uluslararas› yard›m kurulufllar› ve yabanc› medya bölgeden kovuldu ve adan›n kuzeydo¤usundaki sivil yerleflimlerde “k›y›m” bafllad›... Tamil halk›n›n üstüne aylar boyunca bomba ya¤d›r›ld›. Tamil Kaplanlar› örgütü tek yanl› ateflkes etti¤i zaman bile hükümet ateflkesi tan›mad› ve bombard›mana devam etti. Evler, okullar, hastaneler havaya uçuruldu, yerleflimler yak›p y›k›la-

Probhakaran’›n teflhiri

28

rak yaflanmaz hâle getirildi. ‹nsanlar zorla yerlerinden edildi, açl›k, susuzluk ve hastal›¤a maruz kald›klar› toplama kamplar›na konuldu. Prabhakaran’›n öldü¤ü kesinleflince hükümet zafer ilan etti. Küresel medya “bar›fl umudu”, “yolun sonu mu” tarz›nda haberler yay›nlamaya bafllad›. Halbuki Sri Lanka’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› kazand›¤› 1948 y›l›ndan beri, Tamiller, kültürel, dinsel ve ekonomik ayr›mc›l›¤a maruz kal›yor. Prabhakaran’›n “megaloman terör lideri” olmas›, Tamil Kaplanlar›’n›n çocuk askerleri kullan›yor olmas› veya hava kuvvetleri sahibi olmas› gibi “hafifletici” unsurlar› s›ralayan medya, bu ayr›mc›l›¤›n bitip bitmeyece¤ine dair bir tart›flma açmad›. Bu yüzden, gelinen noktada Orwell’in sorusunu sormak laz›m gelebilir: Yoksa savafl bar›fl m›d›r? Bar›fl ihtimali tart›fl›lmaya bile de¤er görülmedi, tersine derin bir sessizlik ve sansür söz konusuydu. Hintli yazar Arundhati Roy, bombard›man devam ederken yazd›¤› makalede flunlar› söylüyordu: “Devlet, Tamil halk›n›n bütünüyle terörist oldu¤u varsay›m›ndan hareket ediyor. Bölgedeki siviller için ‘refah köyleri’ oluflturuldu¤una dair haberler gelmeye bafllad›. Daily Telegraph gazetesi bu köylerin

“KASAP DOSTLARIMIZ”IN YEN‹S‹ O da destek istiyor SR‹ LANKA Cumhurbaflkan› Mahinda Rajapaksa, Tamil Kaplanlar›’na karfl› kazan›lan zaferin ard›ndan Cumhurbaflkan› Gül’ü arad›, “megaloman teröristi” nas›l öldürdüklerinin ayr›nt›lar›n› aktard› ve BM Güvenlik Konseyi üyesi Türkiye’den uluslararas› platformlarda Sri Lanka’y› desteklemesini istedi. Rajapaksa ile alt› ay önce yapt›¤› Türkiye ziyareti s›ras›nda görüflen Gül, bu iste¤i olumlu karfl›lad›. “Darfur Kasab›” El Beflir’e hamilik yapmaktan çekinmeyen Ankara, flimdi de “Tamil Kasab›” Rajapaksa’ya kol kanat geriyor. “Stratejik derinlik” mefhumunun pratikte ne anlama geldi¤i yavafl yavafl belirginlefliyor... savafltan kaçan sivillerin zorunlu ikametgâh› oldu¤unu yazd›. Toplama kamplar› için buldu¤umuz yeni k›l›f bu mudur?”

Açl›k, fiflleme, soyk›r›m Harekât haz›rl›klar› aylar öncesinden bafllam›flt›. ‹lk önce ülkede A-9 ad›yla bilinen otoyol kapat›ld›. Böylece Tamillerin yaflad›¤› bölgelere zaten k›s›tl› ulaflan g›da, yak›t, ilaç gibi temel ihtiyaç maddeleri hiç ulaflamaz oldu. Hükümet ve Tamiller aras›ndaki husumet kabard›kça yard›m sübvansiyonlar› giderek daha fazla k›s›ld›. Ard›ndan insanî yard›m da dahil bütün uluslararas› kurulufllar›n personeli ve yabanc› haberciler bölgeden uzaklaflt›r›ld›, girifller yasakland›. Bu yasak askerin ayr›m yapmadan her yeri bombalayaca¤›n›n göstergesiydi. Haz›rl›klar sadece bunlarla s›n›rl› de¤ildi. En ürkütücü hikâyelerden birini Sri Lanka’n›n eski d›fliflleri bakanlar›ndan Mangala Samaraweera, Daily Telegraph gazetesine anlatt›: “Operasyondan birkaç ay önce güvenlik tehdidi oluflturabilecekleri endiflesiyle Colombo bölgesindeki bütün Tamiller fifllendi. Böylesi bir uygulama sadece 1930’lar›n Nazi Almanyas›nda görülmüfltür. Aynen o dönemde oldu¤u gibi her türlü suistimale aç›kt›r.” Fiflleme, toplama kamplar›, açl›¤a ve ölüme


Obama çark etti

Dilara’ya k›yd›lar

Air BP kamulaflt›r›ld›

Vicdan intihar›

ABD Seçim kampanyas›nda uluslararas› terör mahkûmlar›n›n hukuksuz biçimde sorgulan›p hapsedildi¤i Guantanamo üssünü kapatma sözü veren Obama, çeliflkili kararlar›yla hayalk›r›kl›¤› yaratt›. Önce Guantanamo ve Irak’taki sorgulamalarda çekilen iflkence görüntülerine sansür koydu, ard›ndan Bush döneminin terör politikalar›n› araflt›racak komisyonun kurulmas›n› engelledi. “Güvenli¤imizi tehdit edenleri salmayaca¤›z” diyen Obama’n›n Guantanamo’yu flimdilik kapatmay› düflünmedi¤i anlafl›ld›. Bu konuda at›lan tek ad›m, belirlenen 50 tutuklunun baflka bir ülkenin cezaevine nakledilmesi.

‹RAN Reflit olmad›¤› dönemde iflledi¤i suçtan ötürü idam cezas› alan 23 yafl›ndaki Dilara Darabi’nin infaz›n›n engellenmesi için verilen uluslararas› mücadele sonuç alamad›. ‹ran, cezas› yüksek mahkeme taraf›ndan onaylanan Dilara’y› idam etti. Dilara, 17 yafl›ndayken, 19 yafl›ndaki erkek arkadafl›yla yafll› bir kad›n›n evini soymaya girmifl, ancak ç›kan arbedede b›çaklanan yafll› kad›n ölmüfltü. ‹lk ifadesinde suçu üstlenen Dilara, sonradan erkek arkadafl›n›n kendisini “yafl›n küçük” diye kand›rd›¤›n› savunarak ifade de¤ifltirmiflti. Aleyhinde hiçbir delil bulunmayan Dilara, buna ra¤men ölüm cezas›na çarpt›r›ld›.

BOL‹VYA Muhaliflerine karfl› cansiperâne bir mücadele veren Baflkan Morales, art›k gelenek hâline gelen 1 May›s sürprizlerine bir yenisini ekledi. BP’nin jet yak›t› üstüne çal›flan yan flirketi Air BP’nin Bolivya’daki tesisleri kamulaflt›r›larak kamu enerji flirketi YPFB’nin bünyesine al›nd›. fiirketin ülkedeki havaalanlar›nda toplam 12 yak›t istasyonu bulunuyor. ‹ktidara geldi¤i 2006’dan beri enerji, madencilik ve telekomünikasyon alan›nda birçok flirketi kamulaflt›ran Morales, önceki hükümetlerin özellefltirme politikalar›ndan yararlan›p ülkeye giren çokuluslu flirketleri ürkütmekten kaç›n›yor.

GÜNEY KORE Eski devlet baflkan› Roh Mu-hyun, hakk›ndaki rüflvet iddialar›yla ilgili ifade verdikten bir ay sonra intihar etti. Geçen y›l görevi b›rak›p yerleflti¤i köyünde, da¤ gezisi s›ras›nda uçurumdan atlayan Roh, ailesine b›rakt›¤› notta “birçok insana ac› çektirdi¤i için” özür diledi. 2003-2008 y›llar› aras›nda görev yapan Roh, baflkanl›¤› s›ras›nda bir ifladam›ndan 6 milyon dolar rüflvet almakla suçlan›yordu. ‹nsan haklar› uzman› bir hukukçu olan Roh, “yolsuzluk karfl›t› dürüst baflkan” imaj›yla iktidara gelmiflti. 2007’de Kuzey Kore lideri Kim Jong-il ile tarihi bir zirve gerçeklefltirmiflti.

mahkûmiyet... Bu uygulamalar› nerelerden hat›rl›yoruz? Nazi Almanya’s›ndan ve Gazze’den. Naziler yahudileri fiflleyip önce toplama kamplar›na sonra gaz odalar›na gönderdi; aç›khava hapishanesine dönen Gazze’deki Filistinliler kad›n çocuk demeden bombaland›, g›da ve ilaç yard›m›n›n ülkeye girifli engellendi. Bütün bu uygulamalar›n tek bir anlam› vard›r; yap›lan fley soyk›r›md›r. Tamil Kaplanlar›’n› “temizlemek” bahanesiyle yap›lan harekât› “soyk›r›m” olarak niteleyen Arundhati Roy flöyle anlat›yor: “Kamuoyundan sakl› olarak Tamil halk›na karfl› olabilecek en küstah, en yüzsüz, ›rkç› savafllardan biri yürütülüyor. Hükümetin kendinden bu kadar emin, bu kadar pervas›z olabilmesinin yegâne sebebi iyice yerleflik ve kökleflmifl olan ›rkç›l›kt›r. Ama önceleri bar›flç›l bir hareket olarak bafllam›fl olan Tamil hareketinin marjinalize olufl sebebi de ayn› ayr›mc› yaklafl›mlard›r. Sri Lanka’da ›rkç›l›¤›n çok uzun bir tarihi vard›r; tecrit, ekonomik ambargo, katliam ve iflkence… Bu uzun tarihi ayn› zamanda on y›llarca süren içsavafl›n da tarihidir.” Peki Tamiller neden ikinci s›n›f vatandafl olarak görülüyor? Çünkü Hindu dinine mensup Tamiller, 19. yüzy›lda ‹ngilizler taraf›ndan Seylan’daki çay bahçelerinde çal›flt›r›lmak üzere getirilmifl olan “zenci” iflçiler. Tamillerin, iktidar› elinde tutan Sinhali-Budist elit ile aras›ndaki ihtilaflar adan›n 1948’de ‹ngiliz kolonisi olmaktan ç›k›p ba¤›ms›zl›¤›n› ilân etmesiyle bafllam›fl. Sinhaliler o zamandan beri ulusal egemenlik ad›na “etnik temizlik” politikalar› uyguluyor. Örne¤in salg›n hastal›klar Tamilleri az›nl›kta tutmay› sa¤layan bir k›y›m gereci olarak kullan›l›yor. Bu elbette tan›d›k bir hikâye. ‹ngilizlerin fliar› olan “böl ve yönet” takti¤i Sri Lanka’da da uyguland›. ‹lk önce dil ayr›m› üzerinde oynand›. Kademeli olarak Tamil halk›n e¤itim hakk› ve çal›flma hakk› ellerinden al›nd›. Neoliberal politikalar yoksullu¤u katbekat artt›rd›. Yetmiyormufl gibi bunun üstüne 2004’teki tsunami felâketi geldi. ABD, Britanya ve tuhaf bir “kader ortal›kl›¤›” kurdu¤u ‹srail’le güçlü siyasî-ekonomik ba¤lar kuran Sinhaliler, flimdi bunun meyveleri toplama gayretinde. Tamillere karfl› düzenlenen operasyonlar›n Hindistan hükümeti taraf›ndan da desteklendi¤ini unutmamak gerek. Birkaç y›ld›r Hindistan hükümeti ile sab›k Bush hükümeti aras›nda yaflanan balay›n›n alamet-i farikas›n› iflte böyle görüyoruz... Balkan Talu

H‹ND‹STAN Eski tas eski hamam Hindistan seçimleri “teröre karfl› savafl›n” merkezini Irak’tan Afganistan’a kayd›rmaya çal›flan Obama yönetiminin yüzünü güldürdü. Ancak iktidardaki Kongre Partisi’nin mutlak zaferi kayg› dolu bir dönemin bafllang›c› da olabilir. “Dünyan›n en büyük demokrasisi” olmakla övünen Hindistan yaklafl›k iki ay süren seçim maratonunu tamamlad›. Gandi gelene¤inin savunucusu merkez sol Kongre Partisi, iki liderli siyasetiyle (parti lideri ‹talyan kökenli Sonya Gandi - hükümet lideri az›nl›k Sih kökenli Manmohan Singh) milliyetçileri bir kez daha ma¤lup etti. Bush yönetimiyle “stratejik ortakl›k” kurup Washington destekli nükleer program›na bafllayan Kongre Partisi iktidar›, geçen y›l bu politikalar› onaylamayan komünistlerin deste¤ini çekmesiyle sars›lm›flt›. Ama Mumbai sald›r›lar› ve peflinden Obama’n›n iktidara gelifliyle oluflan atmosfer Kongre’nin lehine iflledi. Büyük s›çrama yapan Kongre yüzde 48 oran›nda oy ve 262 sandalye alarak iktidardaki gücünü pekifltirdi. Böylece 543 üyeli parlamentoda müteffiklerinin de deste¤iyle 322 sandalyeyi garantileyen Kongre’nin komünistlerden destek almaya ihtiyac› kalmad›. Bu anlamda, sadece milliyetçilere de¤il, ayn› zamanda komünistlere karfl› kazan›lm›fl bir zafer söz konusuydu. Buna karfl›l›k “milliyetçi cephe” hâline gelen ana muhalefet BJP (Hint Halk Partisi) oy kaybetti; 159 sandalyeyle yetindi. Üçüncü Cephe adl› sol ittifak taraf›ndan desteklenen Hindistan Komünist Partisi (Marksist) ise 30 sandalye kaybetmesine ra¤men üçüncü parti oldu; yüzde 12 oy, 79 sandalye kazand›. Hindistan’›n karmafl›k siyasetine iliflkin yaz›lara önümüzdeki say›larda yer verece¤iz. Ama önce Hintli yazar Arundhati Roy’un, tam befl y›l önce, Kongre’nin BJP’yi iktidardan indirdi¤i seçimin ard›ndan söylediklerini sayfam›za almak istedik. Zira Roy’un, Amerikan solunun popüler sesi Amy Goodman’›n Democracy Now! televizyon program›ndaki sözleri bugüne ironik bir ›fl›k tutuyor.

Hindistan’da neler oluyor? Kongre Partisi’nin zaferi sizi flafl›rtt› m›? Arundhati Roy: San›r›m pek çok insan Kongre’nin zaferi karfl›s›nda flafl›rd›, çünkü Hindu milliyetçilerinin yayd›¤› nefret bulutunun arkas›n› görebilmek gerçekten çok zordu. Kimse insanlar›n bu sis tabakas›n›n içinde körleflmeyece¤inden emin olamazd› —nitekim daha birkaç ay önce Gurajat’ta insanlar›n nas›l körleflebilece¤ini gördük. [Hindu fanatiklerin giriflti¤i müslüman katliam› 2 bin kiflinin can verdi¤i bir etnik çat›flmaya dönüfltü.] Öte yandan kimse mutlak yoksulluk veya toprak ve sudan mutlak mahrumiyet gibi as›l meselelerin ülkenin ana meselesi olaca¤›n› kestiremezdi. Ana ak›m politikalarla ilgili flüphecili¤imizi bir tarafa b›rak›rsak, pek ço¤umuz sonuçlar aç›kland›¤›nda bundan daha iyisinin olamayaca¤›n› düflündük. Kongre Partisi, BJP’ye karfl› kayda de¤er bir blok oluflturabilmek için di¤er sol partilerle koalisyona girdi. Ama sonunda olanlar hakikaten büyüleyiciydi. Çünkü oyunda rol alan bütün ulusal ve uluslararas› güçleri apaç›k görebiliyordunuz. BJP ile Kongre Partisi aras›nda ne gibi farkl›l›klar var? BJP ve Kongre Partisi aras›ndaki temel fark ilkinin aç›kça faflist bir parti olmas›, faflist olmaktan gurur duymas›. Onlar› böyle tan›mlad›¤›n›zda rahats›z olmuyorlar. BJP’nin büyük liderlerinin ba¤l› oldu¤u siyasî gelenek aç›kça Hitler hayran›d›r. Kongre, Hindistan’da “oy bankas›” dedi¤imiz taban› yaratabilmek için tarihsel olarak cemaat politikalar›na a¤›rl›k verdi; eyaletlerdeki cemaatleri birbirine düflürerek oylar›n› garantiye ald›. fiöyle veya böyle, BJP, Kongre’nin miras›ndan do¤an korkunç hayalettir. fiunu demek istiyorum, aç›k faflizmin gizli kapakl› olan›na k›yasla ne oldu¤unu gördü¤ünüzde, riyâkarl›¤›n en kötü fley olmad›¤›n› farkedersiniz. Kongre’nin hiç utanmadan hoflgördü¤ü cemaat politikalar›ndan söz ediyorum. Ekonomide de ayn› durum mevcut. Kongre asl›nda Hindistan’› neoliberal rejime açan partiydi. Ama BJP gelip bunu çok daha

29


Praçanda istifa etti

Futbol, petrol, etanol

NEPAL Monarfliye karfl› on y›l silahl› mücadele verdikten sonra parlamenter demokrasiye at›lan Maocu lider Puflpa Kamal Dahal, nam-› di¤er Praçanda, âni bir kararla baflbakanl›ktan istifa etti. ‹çsavafl döneminde de görevde olan genelkurmay baflkan›n› görevinden alan Praçanda’ya hükümetteki koalisyon ortaklar›n›n karfl› ç›kmas› ve ülkenin ikinci büyük komünist partisi NKP-BML’nin hükümetten ayr›lma tehdidi savurmas› istifa karar›n›n nedeniydi. Parlamentodaki en büyük grup olan Maocu parti NKP-M, istifadan beri çokpartili toplant›lar› boykot ediyor. Yeni hükümeti NKP-BML kuracak.

BREZ‹LYA Çiçe¤i burnunda bir petrol ülkesini temsilen ilk Ortado¤u gezisine ç›kan Lula, Türkiye’ye de u¤rad›. Gül taraf›ndan a¤›rlanan Lula, futbol sayesinde iyice yak›nlaflan iki ülkenin iliflkilerini petrol alan›ndaki çal›flmalarla pekifltirece¤ini söyledi. Brezilya’n›n kamu petrol flirketi Petrobras, TPAO ile birlikte Karadeniz’de petrol arayacak. Ayr›ca Sao Paolo-‹stanbul hatt›nda direkt uçufllar bafllat›l›yor. Lula, Erdo¤an ile yapt›¤› görüflmede birlikte Afrika’ya etanol yat›r›m› yapmay› teklif etti.

ileri, saçma sapan düzeylere tafl›d›. Bugün öyle durumday›z ki, k›rsal Hindistan’›n yüzde 40’› Sahra-alt› Afrika’dan daha az g›da tüketimine sahip. Tarihte görülmemifl büyüklükte bir k›rsal gelir uçurumunuz var. Hükümet katliamlar›nda milyonlarca ton tah›l çürüyor ve bunun üstüne açl›ktan ölenler aç›klan›yor. Elinizde hükümetin tah›l, fleker, süt, vb. her fleyi ithal edebilmesini sa¤layan DTÖ düzeni var, ama bu arada Hintli çiftçiler art›k yüzler de¤il binlere varan say›larda intihar ediyorlar. Ve bir de parlayan, mutlu orta s›n›f›n›z var... fiirket küreselleflmesi ve bu türden Hindu milliyetçili¤i ile cemaat faflizmi aras›nda ba¤lant›lar oldu¤unu düflünüyorum. Hindistan halk› bu seçimde hem eyalet sistemine, hem de hükümetin ekonomik reformlar›na karfl› oldu¤unu beyan etti. Kongre neoliberal reformlar› bafllatt›¤› eyaletlerde bile alafla¤› edilmiflti. Bu oy, Sonya Gandi veya Kongre’ye de¤il, çok ciddi meselelere karfl› verildi. Seçim sonuçlar› aç›klan›r aç›klanmaz BJP’nin afl›r› sa¤c› kanad› ve onlar›n ayak tak›m› kafalar›n› trafl edeceklerini söylemeye bafllad›. Yeflil fasulye yiyecek, flu yabanc› kad›na karfl› devrim yapacakGandi-Singh larm›fl. fiirket gruplar›n›n tepkileri de ayn› derecede sertti, onlar da sokaklara ç›kt›lar. Köktenciler gibi ba¤›r›yorlard›. Kurumsal televizyon kanallar› da ekranlar›n› ikiye bölmüfltü; bir yar›s›nda Sonya Gandi’nin evinde neler olup bitti¤ini görüyordunuz, di¤er yar›da ise borsac›lar›n tepkisi vard›. Ve oy veren bir milyar insan›n tümü unutulmufltu. Onlar manflet flanslar›n› kulland›, filler, develerle yapt›klar› yolculuk seçim sand›¤›na kadard›. fiimdi duydu¤unuz yorumlar›n tümü, sanayicilerin ve merkezin Sonya Gandi hakk›nda ne düflündü¤ü üstüne. Bir yanda faflistler, di¤er yanda kurumsal faflistler, kesinlikle absürd bir flantaj bu. Sonya Gandi neden baflbakanl›¤› reddetti? Geri çekilmenin gerçekten fark yaratabilece¤ine inan›yor musunuz? Orada gerçek bir ikilem oldu¤unu düflünü-

30

‹SRA‹L ‹ki devletli çözümün sonu

yorum. fiüphecili¤e ve alt anlamlar ç›karmaya fazla al›flt›k. Ama Sonya Gandi bir partiyle, bir siyasî iklimle, BJP’nin komutas›ndaki insanlarla karfl› karfl›ya geldi; ki bunlar›n ne kadar ileri gidebilece¤ini Gujarat’ta 2 bin müslüman›n sokaklarda öldürüldü¤ü katliam› aç›kça destekledikleri zaman gördük. Bir Allah’›n kulu bile yakalan›p cezaland›r›lmam›flt›. San›r›m Sonya Gandi bu türden bir karalaman›n ve flovenizmin yolda oldu¤unu görüyordu. Kendini, yabanc› olup olmad›¤› veya o makamda bulunup bulunamayaca¤›na dair anlams›z bir savafl›m›n içinde bulabilirdi. Halbuki üzerinde durulmas› gereken çok fazla gerçek sorun var. Bence burada gerçek bir ikilem vard› ve Sonya Gandi’nin tercihi stratejik olarak BJP’nin yelkenlerini flifliren rüzgar› al›p götürdü. Gazze’de, Irak’ta olanlar› duyuyoruz. Bütün bunlara tepkin nedir? Bazen öyle bir noktaya geliyorsunuz ki kendinizi zorlaman›z gerekiyor. Bu tür fleylere tepki verebilmek için bir çeflit sükûnet bulabilmek laz›m. Çünkü bizi bekleyen as›l tehlike dehflete al›flmaya bafllamakta yat›yor. Bir kez daha oldu¤unda dikkatinizi çekebilecek mi? Her zaman savafl›n yalanc› bir bar›fl›n sonucu oldu¤unu anlaman›n çok çok önemli oldu¤unu söyledim. Burada iflleyen sistemi anlamam›z gerkiyor. Irak’taki direnifl, hepimizin desteklemek zorunda oldu¤u bir direnifl. Çünkü bu bizim de savafl›m›z. Amerika’n›n silah sistemleri, herhangi bir gücün ona askerî olarak karfl› ç›kmas›n› imkâns›z k›l›yor. O zaman tek sahip oldu¤unuz fley yumruklar›n›z, kurnazl›¤›n›z ve Irakl›lar›n flu anda verdi¤i türden bir savafl verebilme yetene¤iniz. Irak’›n sistemin bir sonucu oldu¤unu ve sistemin kendini fliddetle dayatt›¤›n› görüyorsunuz. Hindistan seçimlerinin küresel ekonomiyle aras›ndaki net ba¤lant›lar› ve sistemin yoksullar›n ci¤erlerindeki havay› s›k›p alarak onlar› nas›l bo¤du¤unu da görebilirsiniz. Çeviren: Damla Özlüer

Obama’n›n TBMM’deki konuflmas›nda vurgulad›¤› “iki devletli çözüm” formülü ‹srail’in yeni hükümeti taraf›ndan peflinen reddedildi. Netanyahu yönetimindeki sa¤c› koalisyon “nihaî çözüm” istiyor: Parçalara bölünmüfl bir Filistin. Yeni hükümet Gazze’den sonra Do¤u Kudüs’ü de izole etmek ve Bat› fieria’dan göz koydu¤u parçalar› koparmak için Filistinlilere karfl› etnik temizlik kampanyas› yürütüyor. ‹SRA‹L, Filistin halk›na yönelik büyük k›y›mlara giriflmedi¤i sürece, Filistin meselesi Türkiye gündeminin arka s›ralar›na düflüyor. Gazze katliam›n›n üstünden geçen son befl ayd›r durum bu. Oysa 1 Nisan’da, Binyamin Netanyahu liderli¤indeki afl›r› sa¤ a¤›rl›kl› “ulusal birlik” hükümetinin iflbafl›na gelmesi, Arap düflmanl›¤›nda önemli bir t›rman›fla iflaret ediyor. ‹srail, uluslararas› planda ‹ran’›n yaratt›¤› “nükleer tehdide” vurgu yaparak sald›rgan çizgisini meflrulaflt›rmaya çal›fl›rken, buna paralel olarak ulusal planda da Arap karfl›t› ›rkç›l›¤›n dozunu art›r›yor, soruna bir tür “nihaî çözüm” bulmaya çal›fl›yor. Baflta Netanyahu, ‹srailli siyasetçilerin önemli bir kesiminin “iki devletli çözüm fantezisi”ni terketti¤i anlafl›l›yor. Araplar›n ve Yahudilerin birlikte yaflayaca¤›, birleflik, laik ve demokratik bir Filistin bir an önce gündeme gelmezse, ‹srail devleti topraklar› baflta olmak üzere her fleyi Araplar›n elinden alacak; onlar› birbirinden koparacak ve “özerk yönetim” ad› alt›nda iyice daralt›lm›fl “Bat› fieria aç›khava hapishanesi”ne mahkûm edecek.

Gazze koptu, s›ra Kudüs’te ‹srail, Hamas yönetimindeki Gazze’yi, Filistin topraklar›n›n kalan›ndan koparmay› baflard›. Bugün ‹srail’in izni olmadan Gazze ile Bat› fieria aras›nda seyahat etmek imkâns›z. fiimdi de yeni ‹srail hükümeti Do¤u Kudüs’ü ad›m ad›m ilhak edip sadece Bat› fieria’yla s›n›rl› bir kukla Filistin yönetimi oluflturmay› hedefliyor. Bu çerçevede ‹srail, hem Yahudi yerleflimlerini art›rmaya hem de bizzat ‹srail topraklar›ndaki Araplar› tasfiye etmeye niyetli: Özetle, ABD ve AB’nin y›llard›r savundu¤u “iki devletli çözüm” mevta oldu. Oslo sürecinden beri çeflitli isimler alt›nda sürekli Filistinlilere dayat›lan “iki devletli çözüm” formülü, iflgalci ‹srail devletini tan›mak kofluluyla, Filistinlilere iktidar› budanm›fl bir devletçik kurma hakk› veriyordu. Bu çerçevede, El Fetih örgütünün halk› üzerinde bir polis gücüne evrilmesini ve liderlerinin (önce Yaser Arafat, flimdi Mahmud Abbas) ‹srail’in Filistinliler üstündeki denetimine arac›l›k eden birer yoz bürokrat hâline geliflini ad›m ad›m izledik. Ancak Filistinli müslüman, h›ristiyan, yahudi, ateist vs. bütün topluluklar›n birarada yaflamas› fikrini inkâr eden bu “iki devletli çözüm” bile Netanyahu için yetersiz...


Bu formüle inanmad›¤›n› aç›kça ifade eden Netanyahu, zaman›nda bir Filistin devletini “Yahudiler aç›s›ndan Nazizm gibi bir tehlike” olarak nitelemiflti. 2005’te, Ariel fiaron’un ‹srail’in Gazze’den çekilmesi plan›n› hayata geçirmesi üzerine Netanyahu, maliye bakanl›¤› görevinden öfkeyle istifa etmiflti. Ard›ndan Gazze’de Hamas’›n topyekûn ortadan kald›r›lmas›n› defalarca savunmufl ve en son Gazze operasyonunda hükümeti sadece “bafllad›¤› ifli sonuna kadar götürmedi¤i” için elefltirmiflti. Likud lideri son olarak ABD’nin Ortado¤u büyükelçisi George Mitchell’a, Obama’n›n “iki devletli çözüm” önerisini reddetti¤ini ve Bat› fieria’daki ‹srail yerleflimlerinin artaca¤›n› aç›kça söyledi. Netanyahu, bar›fl görüflmelerine tekrar bafllamak için Filistinli yetkililerin “‹srail’in bir Yahudi devleti oldu¤unu” kabul etmesini flart kofltu. Bunun anlam›, Filistinli mültecilerin 1948 ve 1967’de kovuldu¤u topraklar›na geri dönme hakk›ndan vazgeçmesi ve halen ‹srail’de yaflayan Filistinlilerin durumunun tehlikeye girmesiydi. Filistin Yönetimi baflkan› Abbas bile bu tür bir flart› “asla kabul etmeyeceklerini” aç›klad›. Netanyahu böylece Filistin Yönetimi’yle masaya oturmaktan flimdilik kurtulmufl görünüyor. Netanyahu’nun hükümet ortaklar›ndan ›rkç› Evimiz ‹srail partisinin lideri Avigdor Lieberman da seçim kampanyas›nda bar›fl görüflmelerinin hiçbir ifle yaramad›¤›n› vurgulam›flt›.

500 bin Yahudi yerleflimci Filistinliler için en yak›c› tehdit yahudi yerleflimcilerden geliyor. ‹srail’in 1967’de iflgal etti¤i Bat› fieria’daki ‹srail yerleflimleri, Oslo sözde “bar›fl” sürecine veya onun ard›ndan gelen fiarm-el fieyh, Camp David vs. gibi antlaflmalara ra¤men kesintisiz biçimde art›yor. Bat› fieria’y› delik deflik eden 121 ‹srail yerleflimindeki yahudi nüfusu, 1967’de s›f›r iken, 1996’da 140 bine, 2008 sonunda ise iki kat art›flla 285 bine ç›kt›. ‹srail’in yine 1967 iflgaliyle el koydu¤u Do¤u Kudüs’te de yahudi nüfus s›f›ra yak›n bir düzeyden bafllayarak k›rk y›ld›r sürekli art›yor: Do¤u Kudüs’ün eski merkezinde yaflayan 220 bin Filistinliye karfl›l›k, yahudilerin say›s› 200 bine vard›. Nisan sonunda yay›mlanan BM raporuna göre, ‹srail, Bat› fieria’da “yasad›fl›” ilân etti¤i Filistinlilere ait yüzlerce evi y›k›yor. Bat› fieria’n›n yüzde 60’›n› içeren C bölgesinde Filistin yap›lar›n›n yaklafl›k 3 bini için y›k›m tebligat› verilmifl bulunuyor. 2000-2007 aras›nda, Filistinlilerin bu bölgedeki inflaat izni baflvurular›n›n yüzde 94’ü geri çevrilmifl. ‹srail hükümetleri ayr›ca Do¤u Kudüs’ü Bat› fieria’dan yal›tmaya çal›fl›yor. Uzun y›llar Filistin siyasetinin merkezi olan Do¤u Kudüs, 1993’te bafllayan Oslo sürecinden beri bu ifllevini yitirdi: Arafat da Filistin Yönetimi’nin Do¤u Kudüs’teki bürolar›n› Bat› fieria’n›n Ramallah kentine tafl›yarak buna katk›da bulundu. Ariel fiaron’un beraberinde bin kadar silahl› görevliyle Do¤u Kudüs’teki Tap›nak Tepesi’ne (Mescid-i Aksa’n›n oldu¤u bölge) gelmesi üzerine patlak veren ‹kinci ‹ntifada’dan sonra ‹srail, Do¤u Kudüs’ü Bat› fieria’dan koparan duvar›n inflas›na bafllad›. Bu duvar iki bölge aras›ndaki insani ve ticari ba¤lar› koparal› beri, hem Bat› fierial› hem Kudüslü Araplar ciddi bir ekonomik darbo¤az yafl›yor. Ana muhalefet Kadima’n›n eski lideri, eski

baflbakan Ehud Olmert, Kudüs’un s›n›rlar›n› geniflletmek istedi¤ini ve Do¤u Kudüs’ün ‹srail’e ait oldu¤unu dünyan›n art›k kabul edece¤ini umdu¤unu söylemiflti. Bu bak›mdan, önceki baflbakanl›k döneminde (1996-1999) Do¤u Kudüs’te Har Homa adl› 6 bin kiflilik yerleflimin temellerini atmakla böbürlenen Netanyahu’nun, partilerüstü bir politika sürdürdü¤ü söylenebilir. 4 May›s’ta, Netanyahu’nun bir di¤er hükümet orta¤›, afl›r› sa¤c› fias partisinin lideri ve içiflleri bakan› Eliyahu Yiflai, Do¤u Kudüs’ün Filistin semtlerinden Silvan’da “Davud’un fiehri” olarak an›lacak dinî temal› bir turistik park ve etraf›na yahudi yerleflimleri kurma niyetini aç›klad›.

“Toprak mübadelesi”

Hükümetteki liderlerin bir di¤er yaklafl›m› da, inanmas› kula¤a güç gelse de, ‹srail s›n›rlar› dahilindeki Filistinlileri ad›m ad›m ülke d›fl›na, yani Bat› fieria ve Gazze’ye, ya da Ürdün ve M›s›r’a do¤ru kovmak. Ayn› Türkiye gibi son y›llarda h›zla ihracata ba¤›ml› hâle gelen ‹srail, ekonomik krizde a¤›r darbe ald›. ‹hracat yüzde 20, sanayi üretim yüzde 6 azal›rken, iflsizli¤in 2009 içinde yüzde 8’e ulaflmas› bekleniyor. Gelinen noktada, dünyan›n en eflitsiz toplumlar›ndan biri olan ‹srail’de, toplam 7 milyon ‹sraillinin 1.6 milyonu; (nüfusun yüzde 20’sini oluflturan) Arap ailelerinse yüzde 42’si yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda. Yoksul kategorisindekiler toplam çal›flan Do¤u Kudüs’te etnik temizlik nüfusun yüzde 45’ini oluflturuyor. ‹flte bu ba¤‹srail ayr›ca Filistinlileri Do¤u Kudüs’ten ad›m lamda, bütün ‹srail partileri seçimde gerçek ad›m kovuyor. Do¤u Kudüs’teki Araplar›n ekonomik ve sosyal kriz gündemini has›ralt› ezici ço¤unlu¤u zaten ‹srail vatandafl› de¤il ve edip, “günah keçisi” Araplara yüklendiler. ‹flsadece ikamet haklar› var. ‹srail, uzun y›llar, sizlik ve yoksulluktan ciddi biçimde etkilenen yurtd›fl›nda 7 y›ldan fazla yaflayan ya da baflka yoksul Mizrahi yahudileri ve Rus kökenli yabir devletin yurttafll›¤›n› alan Araplar›n ikâmet hudiler afl›r› sa¤a önemli oranda oy verdi. hakk›n› elinden alan bir politika güttü: Ancak Kadima lideri Tzipi Livni, d›fliflleri bakan›ybirçok Arap buna karfl› koymak için yurtd›fl›n- ken flöyle konuflmufltu: “‹srail’de yaflayan Filisdan dönünce ‹srail bu politikay› yürürlükten tinlilere gidece¤im ve onlara ‘sizin ulusal mesekald›rd›. 1995’te Araplara “yaflam merkezi”nin lenizin çözümü baflka yerde’ diyece¤im.” Son Kudüs oldu¤unu ispatlama zorunlulu¤u geti- seçimlerde Arap düflmanl›¤› bayra¤›n›n en ateflrildi. Bu bahaneyle binlerce ikamet hakk› iptal li tafl›y›c›s›, kendisi de Bat› fieria’da bir yahudi edildi. ‹srail yasalar›nca, Bat› fieria ve Gazze’de yerlefliminde yaflayan (Rus kökenli yahudi ceyaflayanlarla evlenen Araplar, Kudüs’ü terk et- maatinden) ›rkç› Liebermann oldu. Mart ay›nda ‹srail meclisi Knesset’teki Arap vekillere utanmadan, “Siz burada geçicisiniz, bir gün iflinizi görece¤iz” diyen Lieberman, seçim kampanyas›nda “Sadakat yoksa vatandafll›k da yok” slogan›n› öne ç›kararak Araplara yüklendi. Liebermann’a göre, ‹srail’de yaflayan Araplar ya devlete sadakat yemini etmeli ya da oy hakk›ndan vazgeçmeliydi. Bu perspektif sadece Evimiz ‹srail partisiyle s›n›rl› de¤il. Gazze katliam› s›ras›nda, hem Kadima hem de ‹srail hükümetinin faflistleri: Netanyahu, Lieberman ve Yiflai ‹flçi Partisi’nin onay›yla, iflgale karfl› ç›kan mek durumunda kal›yor. Arap partilerinin seçime kat›lmas› yasakland›. ‹srail, Do¤u Kudüs’te Filistinlilere bina Ancak Yüksek Mahkeme’ye baflvurarak karar› yapma izni vermeyerek de onlar› göçe zorlu- iptal ettirebildiler. yor; ‹srail insan haklar› örgütü B’Tselem’e göSeçimde oylar›n› yüzde 11’den 15’e ç›karan re, bu nedenle Araplar ciddi bir bar›nma soru- Liebermann, kampanyas›nda bir “toprak münu yafl›yor. Mart 2009’da, AB yetkilileri bir badelesi” plan›n› da dillendirdi. Bu etnik te“Do¤u Kudüs Raporu”nu yay›mlayarak ‹srail mizlik plan›na göre Bat› fieria’daki (uluslararahükümetini “aktif bir biçimde Do¤u Kudüs’ü s› hukuk bak›m›ndan aslen kanunsuz olan) ‹silhak etmeye çabalamak” ile suçlad›: “‹srail, bu rail yerleflimleri ‹srail s›n›rlar›na dahil edilmebölgedeki uygulamalar›yla, Do¤u Kudüs’teki li ve yüksek Arap nüfuslu ‹srail bölgeleri Filisyahudi mevcudiyetini art›rmaya ve kentteki tin Yönetimi’ne devredilmeli. Filistin toplulu¤unu zay›flatmaya, Filistin ‹srail Yurttafl Haklar› Derne¤i’nin kamuokentsel geliflimini engellemeye ve Do¤u Ku- yu araflt›rmas›na bak›l›rsa, bu ›rkç› hissiyat düs’ü Bat› fieria’dan ay›rmaya çal›fl›yor.” güçlü bir kitle taban›na sahip. Yahudi ‹sraillileGeçenlerde, Yiflai’nin göz dikti¤i Silvan rin yüzde 55’i “devletin Araplar› d›fl göçe teflmahallesinde, Kudüs Belediyesi, 88 Filistinli vik etmesi gerekti¤ini” savunuyor. Yüzde 78’i evin y›k›m›na karar verdi. Kas›m ay›nda fieyh “hükümete Arap partilerin girmesi” fikrine Cerrah mahallesinde ‹srail ordusu yafll› bir çif- karfl›; yüzde 56’s› “Araplar Yahudilerin kültüti evinden atarak bölgeyi yerleflimcilere açt›. rel geliflme düzeyine ulaflamaz” fikrini savuYafll› çift yak›nda bir çad›r kurup direnifle bafl- nuyor; yüzde 75’i “Araplar›n fliddete e¤ilimli lad›: Kocas› bir süre sonra ölen kad›n, çad›r› oldu¤unu” belirtiyor; yine yüzde 75’i “Arapdefalarca askerler taraf›ndan y›k›lmas›na ra¤- larla ayn› binada yaflamayaca¤›n›” söylüyor. men direnifle devam ediyor. Benzer direnifl çaSözde “iki devletli çözüm”ün geçersizli¤i d›rlar›n›n Zeytin Da¤› ve Ras Hamis gibi böl- her geçen gün belirginlefliyor; siyonist devletin gelerde de ortaya ç›kt›¤› belirtiliyor. Araplar›n Araplar›n elindeki her fleyi alaca¤› ve onlar› sistematik tasfiyesi vahim boyutlara vard›. küçük “bantustan”lara bölece¤i gün gibi ortaBM, Do¤u Kudüs’te tam 60 bin Filistinlinin da. Eski Filistin topraklar›nda yaflayan halklaevinin y›k›m tehlikesinde oldu¤unu ve beledi- r›n tümünün birarada bulunaca¤› birleflik, laik yenin y›lda en fazla 100-150 Filistinliye inflaat ve demokratik bir Filistin için mücadele etmeizni verdi¤ini bildiriyor. nin zaman›. Bar›fl Y›ld›r›m

31


Yunanistan

ANT‹-NEOL‹BERAL‹ZM Ayaklanma küresellefliyor 1980’den beri dünyaya kök söktüren neoliberalizmin sonunu getiren ekonomik kriz, insanl›¤› yaflamsal tercihler yapmaya zorlayan ekolojik krizle birleflerek yeni bir tarihsel dönemin kap›s›n› açt›. Dünya her fleyin yeniden kurulaca¤› bir altüst oluflla sars›l›yor. Fransa’da, Yunanistan’da, Bolivya’da, daha da önemlisi Çin ve Hindistan’da neoliberalizme karfl› ayaklanan toplumsal hareketler, yeni dönemin niteli¤ini belirleyecek bir siyasî güç olarak solun geri dönüflüne iflaret ediyor. Cem Karaca’n›n davudî sesiyle olmasa da, art›k “hava döndü” demek mümkün. Enseyi karartmayal›m, dersimize çal›flal›m... PHIL HEARSE New Socialist, Mart 2009

2008’‹N sonuyla fiubat 2009 aras›ndaki haftalar, günlük kitlesel protestolar›n ard›ndan ‹zlanda ve Litvanya’da hükümetlerin düflüflüne, Fransa’daki bir günlük genel grev esnas›nda milyonlarca kiflinin kat›ld›¤› gösterilere, Martinik ve Guadeloupe Adalar›’nda genel grevlere, Rusya’da kitlesel gösterilere, Britanya’da toplumsal de¤ersizleflmeye karfl› grevlere, fiikago’da bir fabrikan›n iflgaline, Yunanistan’da yar›-ayaklanma niteli¤inde bir baflkald›r›ya ve Bulgaristan, fiili, Hindistan ve Çin’de neredeyse her gün gerçekleflen protestolara sahne oldu. Ayaklanma küreselleflti. Bütün bunlar, sosyalizme ba¤l› oldu¤unu iddia eden hükümetlerin iki ülkede, Venezuella ve Bolivya’da iktidarda oldu¤u bir esnada gerçekleflti. Siyasî arenadaki tersine dönüflün en iyi örne¤ini hiç kuflkusuz Fransa sergiliyor. May›s 2007’de sa¤c› Sarkozy, ülkeyi eksiksiz bir flekilde Thatcher’›n Britanya’s›na benzetmek için seçildi¤i zaman medya bu durumu iflçi hareketi ve sol aç›s›ndan bariz bir yenilgi olarak nitelendirmiflti. Fakat 29 Ocak’taki bir günlük grevde 2.5 milyon kifli sokaklara dökülürken, bunun aç›k bir yenilgi oldu¤unu gayet iyi kavram›fl görünen Sarkozy kabinesi, bugünü “Kara Perflembe” olarak adland›r›yordu. Derinle-

32

flen küresel kriz her k›tay› toplumsal huzursuzlu¤a bo¤arken Çin ve Rusya gibi afl›r› bask›c› hükümetler bile panik dü¤melerine basmak zorunda kal›yor. Geçti¤imiz on y›l›n bafllar›nda küresel adalet hareketi ortaya ç›kt›¤› s›rada sosyalistler, hareketin anti-liberal siyasetine iflçi hareketinin verece¤i deste¤in nas›l daha fazla art›r›labilece¤ini tart›fl›yorlard›. Küresel ekonomik çöküfl gerekli cevab› sa¤lad›.

Kapitalizmin en büyük krizi Bütün olas›l›klar içerisinde bu çöküfl, kapitalizmin tarihindeki en kötü ekonomik kriz ve ne kadar sürece¤i kimse taraf›ndan tahmin edilemiyor. Fakat k›sa süreli olmayaca¤› konusunda herkes hemfikir. Çünkü neoliberal küreselleflmenin motoru her zamankinden daha genifl kredi miktarlar› olmas›ndan ötürü, mevcut krizle birlikte tonlarca hayali sermayenin yok olmas› sistemin istikrar ve yeniden büyüme için gerekli mekanizmalar›ndan mahrum olmas› anlam›na geliyor. Faiz oranlar›n› düflürmek art›k ifle yaram›yor, çünkü çoktan s›f›ra inmifl durumdalar; geriye kalan tek seçenek ise, özellikle Britanya’da gerçeklefltirildi¤i gibi, “niceliksel kolaylaflt›rma”: Para basmak ve tehlikeli enflasyon potansiyelini art›rmak. Küresel ekonomi iki ya da üç y›ll›k bir zaman zarf› içerisinde geçici bir istikrara kavuflsa

dahi bunun son yirmi y›l içinde görülen ekonomik büyüme oranlar›ndaki gibi bir istikrar olabilmesi sadece devasa borç yükü düflünüldü¤ünde dahi mümkün de¤il. Uzun erimli bir durgunluk dalgas›n›n yaflanaca¤› aflikar ve bu durum, t›pk› 19. yüzy›l›n sonundaki uzun bunal›m gibi onlarca y›l sürebilir. Bu esnada dünya üzerinde milyonlarca insan yaflamlar›n› mahveden bir felaketle karfl› karfl›ya. New York Times durumu flöyle özetliyor: “Bir BM kuruluflu olan Dünya Çal›flma Örgütü’ne göre Aral›k 2007’de ABD’de bafllayan ekonomik durgunluk nedeniyle 2009 y›l›n›n sonuna kadar dünya çap›nda iflini kaybedenlerin say›s› 50 milyona ulaflabilir. Ekonomik yavafllama nedeniyle ABD’de flimdiden 3.6 milyon kifli iflinden olmufl durumda.” Özellikle genç iflçiler aras›ndaki yüksek iflsizlik oranlar› Litvanya, fiili, Yunanistan, Bulgaristan ve ‹zlanda gibi ülkelerde protestolara neden olurken Britanya ve Fransa’da grevlere yol açt›. Böylesine katastrofik bir ekonomik ve toplumsal durumda siyasî istikrars›zl›k ve kitlesel protestolar kaç›n›lmaz ve durdurulamazd›r. Bu noktadaki sorun söz konusu protestolar›n nereye varaca¤›d›r. Önderliklerini kim üstlenecek? Talepleri neler olacak? Siyasî olarak nas›l sonuçlanacaklar? Sol nas›l bir tepki gösterecek?

Hindistan ve Çin: ‹syan›n merkezi Küresel ayaklanman›n nas›l bir seyir izleyece¤ini kavrayabilmek için neoliberal küreselleflmenin krize girdi¤i ba¤lam› ele almak gerekiyor. “‹yiye giden geçti¤imiz birkaç on y›l” saçmal›¤›n›n ard›nda ekonomik büyümenin farkl› toplumsal s›n›flar› farkl› bir flekilde etkiledi¤i ve zenginlerle yoksullar aras›ndaki uçurumun neredeyse dünyan›n her köflesinde katbekat artt›¤› gerçe¤i bulunmaktad›r. Yüz milyonlarca insan bunu hissetmektedir ve birçok ülkede öfke taflma s›n›r›ndad›r. 1980’lerin ortas›ndan itibaren devam eden ekonomik kurals›zlaflt›rma (deregülasyon) cahil, narsist, tüketici ve çevreyi tahrip eden, hedonizmini sergilemek için ölüp dirilen süper


zengin bir elitin daha da zenginleflmesine ne- nutlarda ikâmet ediyor. Bu flehirler her yöne san 2006’da Naksalit hareketini “ülkenin flu den oldu. Çin’deki yeni süper zenginlerden do¤ru genifllemekte. Lüks konutlar, golf saha- ana kadar karfl› karfl›ya oldu¤u en büyük iç Pencapl› trilyoner yuppilere (Hintçe k›saltma- lar›, befl y›ld›zl› oteller, güzellik merkezleri ve tehdit” olarak nitelendirmifltir. Naksalit isyan›n›n merkezi büyük ölçüde s›yla puppilere), Latin Amerika’daki uyufltu- kulüpler infla etmek için tar›m alanlar›na el korucu baronu ultra zenginlerden Rusya ve Bal- nuyor. Arazilerinin ‘gerçek’ bedeli ödenen kentlerdeki haber ajanslar›n›n spot ›fl›klar›n›n kanlar’daki mafyöz kapitalistlere, Dubai ve yoksul çiftçiler flehirden uzaklaflmak zorunda d›fl›nda kalan k›rsal bölgelerdir. Fakat, örne¤in Suudi Arabistan’daki alt›n kapl› fleyhlerden b›rak›l›yor. Ayn› esnada dünya liderleri ve son olarak Mumbai’de yaflanan terörist sald›r›ABD ve Britanya’n›n vergiden muaf doland›r›- ifladamlar›, Hindistan’›n giderek bir biliflim lara k›yasla toplumsal aç›dan çok daha önemli c› bankerlerine kadar zengin ve yoksul aras›n- teknolojisi devi haline gelmesine iliflkin doku- bir yere sahiptir. daki uçurum hiçbir zaman bu kadar derin ol- nakl› sözler sarf ederken ekonomik büyümeden faydalanamayan nüfusun büyük ço¤unlu- Rus trilyonerlerin bafl› belada mam›flt›. Neoliberalizm ve rüflvetçilik el ele ilerledi. ¤unu görmezden geliyor.” Liberal bir muhalefet partisinin bafl› olan eski Bu geliflmelerin, Bat› dünyas›nda ço¤un- Rusya Baflbakan› Mikhail Kasyanov, ekonoFakat rüflvetçili¤in ötesinde neoliberal küreselleflmenin genel iflleyifli çok küçük bir kazanan lukla haber niteli¤i tafl›mayan sonucu ise silah- mik krizin derinleflmesine paralel olarak bu az›nl›k yarat›rken, devasa bir kesim kaybetmeyaz Rusya’da kitlesel protestolar ye bafllad›. Çin’deki ekonomik büyüme, top- Ekonomik kurals›zlaflt›rma cahil, narsist, tüketici, hedonizmini yaflanaca¤›n› öngörüyor: “Rusraklar› ellerinden al›nm›fl veya bir büyük fle- sergilemek için ölüp dirilen süper zengin bir elitin daha da ya’daki insanlar derin bir ekonohirden di¤erine göç eden ve yoksulluk ücretlemik açmaz›n içinde olduklar›n› riyle çal›flmak zorunda b›rak›lan milyonlarca zenginleflmesine neden oldu. Zengin ve yoksul aras›ndaki fark ettikleri zaman kitlesel prok›r yoksulu yarat›lmas›yla baflar›ld›. ‹ktidar›n uçurum hiçbir zaman bu kadar derin olmam›flt›. testolar bafllayacak. Yar›m y›ldan suiistimal edilmesi ve rüflvet kural halini al›rk›sa bir süre içerisinde, flimdiki siken fliddetli protestolar yafland›. 2008 y›l›ndan l› ayaklanma. Profesör Paul Rogers’a göre, “Bu yasî liderlik bütün paray› harcad›¤› zaman, üç örnek neler yafland›¤›n› aç›k bir flekilde gös- y›llar›n çarp›c› ve büyük ölçüde beklenmedik cephanelikte sopa ve güç kullan›m› d›fl›nda kasonucu Naksalit gerilla isyan›n süreklili¤ini yi- muya sunacak hiçbir fley kalmayacak.” teriyor: Güneybat› Çin’deki Guzhou eyaleti büyük tirmemesi ve giderek daha da güçlenmesi.” Rusya’n›n ekonomik krizi, hem dünyadaki Naksalit isyan› ismini 1967’de olaylar›n bunal›m, hem de bir y›l önce krizi ötelemek gösteriler ve ayaklanmalara sahne oluyor. Yaklafl›k 30 bin kifli polisin genç bir k›z› teca- bafllad›¤› Bat› Bengal’deki Naxalbari köylerin- amac›yla enerji fiyatlar›n›n âniden düflürülmevüz ettikten sonra öldürdü¤ü iddias›yla araba- den al›yor. Hareketin siyasî önderli¤i ideoloji siyle birlikte derinleflti. fiu anda, olabilecek en ve stratejisini Maoizmden almas›na ra¤men büyük kâbus yaflan›yor: Rus trilyonerlerin salar› ve hükümet binalar›n› atefle verdi. Do¤u Çin’in Zhejiang eyaletinde yüzlerce militanlar› ve destekçileri aç›s›ndan bir çekim y›s› 101’den 49’a indi. Mühendislik endüstrisigöçmen iflçi üç günlük gösteri yapt›. Protesto- merkezi olmas›n›n nedeni, ideolojik propagan- nin ayakta tuttu¤u ve iflsizli¤in adeta hortlad›lar 10 Temmuz günü polisin iflçilerden birini dadan ziyade bu insanlar›n haklar› ve ç›karla- ¤› Urallar’daki Chelyabinsk flehrinde Sky r›n› koruyor olmas›d›r. Her halükârda, uzun News taraf›ndan yap›lan bir araflt›rma durututuklamas›n›n ard›ndan bafllad›. 17 Temmuz günü Guangdong eyaletindeki süredir varl›¤›n› koruyan ve ciddi bir tehditten mu aç›k bir flekilde ortaya koyuyor. Rapor flöyHuizhou kenti yak›nlar›nda yüzden fazla in- ziyade çok etkili olmayan bir tahrik unsuru le diyor: “Rusya’n›n en büyüklerinden biri san yerel yönetim binalar›na sald›rd›. Söylenti- olarak görülen hareket, geçti¤imiz birkaç y›lda olan, devasa Mechel çelik fabrikas›nda üretimi lere göre sald›r›n›n nedeni, motosikletli bir va- flafl›rt›c› ve h›zl› bir flekilde genifllemifltir. Öyle durdurmak zorunda kalm›fllar. Fabrikada üretandafl›n polis taraf›ndan dövülerek öldürül- ki Hindistan Baflbakan› Manmohan Singh, Ni- tilen çeli¤in yaklafl›k yüzde 70’i ABD, Avrupa mesi. Çat›flmalarda bir kifli öldü, on kive Afrika’daki piyasalara sat›l›yor. Fafli ise yaraland›. kat bu ekonomilerin giderek daha fazBu tür olaylar, giderek daha fazla la durgunlaflmas›yla birlikte siparifller gangsterleflen zenginlerin do¤al hamisi kesilmifl. Fabrikan›n idarî müdürü Serpolis, parti flefleri ve mahkemeleri hegey Malashev, herkesin krizin daha ne def alan Çin’deki protestolar›n basit ve denli kötüleflebilece¤i konusunda kaykendili¤indenci do¤as›n› tasvir ediyor. g›l› oldu¤unu ifade ediyor.” Hindistan’da da büyük çapl› bir “Ayl›k ortalama 360 bin ton üretiekonomik büyüme yaflanmas›na ra¤yorduk fakat kriz aylar›nda bu rakam, men bundan faydalanabilenlerin say›s› yüzde 25 azalmayla 290 bin tona düflhayli az. Anupam Mukerji bu durumu tü,” diyor Malashev ve ekliyor: “Bu, flöyle ifade ediyor: “Son 12 y›lda Hinüretimi yüzde 50 veya 60 oran›ndan distan ekonomisi y›lda ortalama yüzde azalan Rusya’daki di¤er metal fabrika7 oran›nda büyürken yoksulluk yaklalar› düflünüldü¤ünde en kötü sonuç fl›k yüzde 10 oran›nda azald›. Buna ra¤de¤il. Mechel fabrikas› herhangi bir men dünyadaki yoksullar›n yaklafl›k tensikat yapmak zorunda kalmad› fayüzde 40’› hâlâ Hindistan’da yafl›yor kat Chelyabinsk’teki di¤er iflçiler o kave ülke nüfusunun yüzde 28’i yoksuldar flansl› de¤il. Geçti¤imiz birkaç ay luk s›n›r›n›n alt›nda bir yaflam sürdüiçinde binlerce iflçinin ifline son verildi rüyor. Bu insanlar›n üçte birinden fazve yeni bir ifl bulma ihtimalleri yok.” las› günlük bir dolar›n alt›nda harcarÇok usanm›fl görünen Oleg Kuzken yüzde 80’ini iki dolardan az harc›netsov ise flöyle diyor: “‹flten ç›kar›lyor. Hindistan’›n bugünkü ekonomik m›fl bir duvar ustas›y›m. Hâlâ bir ifli büyümesinin nedeni hizmet sektörü olan arkadafllar›m daha az çal›fl›yorlar olarak nitelendirilmesine ra¤men iflgüve ücretler yar› yar›ya azalt›lm›fl ducünün yüzde 60’› tar›mda istihdam edirumda, di¤erleri ise ücretsiz izne ç›kaliyor.” r›ld›. Tan›d›¤›m herkes bu krizden etMukerji flöyle devam ediyor: “Bankilendi.” galore, Chennai ve Delhi gibi teknoloji Ayn› yorumlar, Rusya’daki binlermerkezlerinde ‘sahip olanlar’ ve ‘olmace flehir ve kasaba için tekrar edilebilir. yanlar’ aras›ndaki eflitsizli¤i görmezRusya’da tek bir büyük fabrika ya da den gelmek ise mümkün de¤il. ABD’de endüstrinin ayakta tuttu¤u düzinelermilyonlarca dolar kazan›p ülkeye döce kasaba için ayn› hikâye geçerli. Krinen teknoloji uzman› profesyoneller zin derinleflmesi özellikle otomobil ve pahal› arabalar kullan›yor ve pahal› kometal endüstrilerini ciddi anlamda Güney Kore

33


sarst›. Dolay›s›yla bu endüstrilere ait fabrikalar›n kapanmas› ya da kronik bir sorun yaflamas› kasabadaki bütün yerleflimin gelece¤inin tehlike alt›na at›yor. Bu nedenle ülkenin orta ve do¤u bölgeleri art arda kalabal›k protesto gösterilerine sahne oluyor. Bat› medyas› Stalinizmin afl›r› sa¤ bir karikatürü olan Ulusal Bolflevik Parti’nin yapt›¤› gösterilerden foto¤raflar kullanmay› tercih etmesine ra¤men protestocular›n çok az bir k›sm›n› örgütlü afl›r› sa¤ ve say›ca onlardan biraz daha fazla komünist ve ‘“demokratik” gruplar›n mensuplar› oluflturuyor. Ancak bu gruplar›n etkileri yok denecek kadar az. Rusya’da tutarl› bir siyasî ve toplumsal muhalefeti da¤›n›kl›¤›ndan kurtararak efl zamanl› bir hâle getirmek hayli sürüncemeli bir ifl olacak gibi görünüyor. Fakat toplumsal çaresizli¤in kitlesel protestolara ve Putin-Medvedev rejiminin do¤as› düflünüldü¤ünde korkunç bir bask›ya neden olaca¤› aflikar. Der Spiegel’in yorumuysa flöyle: “As›l tehdit baflka bir istikametten geliyor. Kremlin, geçti¤imiz y›llardaki zenginli¤in yok olmas›yla birlikte, Putin’in sad›k destekçisi orta s›n›flar› kaybetmekten korkuyor. Sadece Aral›k 2008’de harcanabilir gelir yüzde 11.6 oran›nda azald› ve flu an itibariyle 5.8 milyon kifli resmî olarak iflsiz. Baflbakan Medvedev’in ekonomik dan›flman› Arkady Dvorkovich, resmî olmayan iflsizlik rakam›n›n yaklafl›k 20 milyon oldu¤unu ifade ediyor.

Avrupa neoliberalizmle yüzlefliyor Avrupa’da kriz yüzünden üç hükümet düfltü; Belçika, Litvanya ve ‹zlanda. Baz› aç›lardan, ocak sonunda ‹zlanda hükümetinin düflüflü flu

ana kadar krizi en güçlü sembolize olayd›. 320 bin kiflilik küçük nüfusu ve Londra’n›n iki ilçesi kadar yüzölçümüyle ‹zlanda, “normal” bir Avrupa ülkesi say›lmaz. Fakat herhangi bir devletin iflas etmesi bafll› bafl›na sansasyonel bir olayd›r. ‹zlanda batt›, çünkü siyasî liderleri finansal sistemi müflterek bahis oyunu hâline getirdi, devleti yüksek faiz veren bir yat›r›m bankas›na çevirdi. ‹zlanda bankalar›n›n çöküflü ülkede yaflayanlar için bir felâketti. Binlerce kiflinin tasarrufu tamamen uçtu gitti, flimdi iflsizlik yükseli-

nomik çöküfl muhtemelen hiçbir yerde ‹zlanda’da oldu¤u kadar çarp›c› olmad›.” UNESCO geçen y›l ‹zlanda’y› uluslararas› yaflam niteli¤i endeksinin 1 numaras› olarak gösterdi. Bugünden bak›nca hasta ruhlu bir flaka gibi duruyor.

Yeni bir tarihsel dönem

Dünya, 2007’deki kredi daralmas›n›n tetikleyici etkisiyle yeni bir tarihsel döneme girdi. Ekonomik krizin ekolojik krizle birleflerek insan uygarl›¤› için büyük bir yol ayr›m› yaratt›¤› bu süreçte, ekonomi ve politikan›n Burjuva siyaseti “küresel sosyal demokrasi”ye dönecek, ama içerdi¤i her fley yeniden tan›mlabu büyük olas›l›kla bir sosyal haklar giriflimi fleklinde de¤il, nacak. Anti-neoliberal protesto haredevletin ekonomiye müdahalesi olarak ortaya ç›kacak. ketinin siyasî boyutlar› dünyan›n Obama’n›n politikalar› buna mükemmel bir örnek. her yerinde ayn› de¤il, ama hemen hemen her yerde radikal ve yor. Hükümeti insanlar›n öfkesi düflürdü ve anti-kapitalist politikalar için yeni alanlar aç›l›bu fiilen bir halk ayaklanmas›yd›. Küçük öl- yor. ABD ve Britanya, neoliberalizmin merkezçekte, Arjantin’in 2000-2001’de yaflad›¤› iflas›n leri arkada kald›, zaman içinde yeni bir radikabir benzeri yafland› ve orada oldu¤u gibi hü- lizm biçimi buralarda da oluflacakt›r: Krizin kümetin çökmesiyle sonuçland›. getirdi¤i borç yükü, iflgücünün d›fl›na itilen iflWashington Post’a göre: “Krize karfl› siyasî çilerin ve gençlerin say›s›, sosyal yard›m kesintepkilerin büyüdü¤ü Avrupa’n›n her yerinde tisi ma¤durlar› vb. protestolar baflgösterdi. ‹rlanda, Britanya, ‹sAnti-kapitalist bir do¤rultuya yönelmifl kitpanya ve iflas ve hacizlerin artt›¤› öteki ülke- le politikalar› gelifltirmek solun anahtar›d›r. Bu lerde yap›lan kamuoyu yoklamalar› icraattaki hem Keynesçili¤in hem de neoliberalizmin ifliderlere verilen deste¤in düfltü¤ünü gösteri- las›n› gösteren bir dönemdir. ‹ngiliz Keynesçi yor. Hükümetin güvenlik a¤›n›n görece zay›f teorisyenlerin önde geleni, neoliberalizmin ve oldu¤u Do¤u Avrupa ve Yunanistan’da, bin- Thatcherizmin keskin muhalifi Will Hutton, lerce protestocu sokaklara döküldü. Geçen ay kendi hükümeti bankalar›n bafl›ndaki doland›uzun zamand›r iç çat›flmalarla bo¤uflan Belçika r›c›lar› kurtarmak için bugünün ve gelece¤in hükümetinin çöküflü, uzmanlar›n ifadesiyle, vergi mükelleflerinden milyarlar› çalarken bankac›l›k krizi yüzünden h›zland›. Fakat eko- Gordon Brown’›n amigolu¤unu yapmaktan Fransa

34


kirlerin bask›n oldu¤u bir politik yap›lanma fleklinde tezahür eder. Kitle politikalar›n›n geliflkin oldu¤u yerlerde, Fransa’daki Yeni AntiKapitalist Parti gibi, k›sa vadede genifl destek toplayacak anti-kapitalist partiler kurmak mümkündür. ‹ngiltere ve Galler’de bu ifl için en iyi gereç Respect partisidir; nihaî meselelerde iflçilerin ve yoksullar›n taraf›ndan yer alsa da, ideolojik olarak tam anlam›yla bir anti-kapitalist parti olmayan, içinde hâlâ bir sol sosyal demokrat yaklafl›m› yaflatan, bunu yaparken s›n›f savafl› ve anti-kapitalist politikalara önemli bir alan tahsis eden bir model bu.

Anarflizm ve öfke politikalar›

Meksika

daha iyisini düflünemiyor. Krizin içinde evrilen küresel ba¤lam ne olursa olsun flunu hat›rlamal›y›z, iflçi hareketi ve bir ideoloji olarak sosyalizm 25 y›ll›k neoliberal sald›r›y› durdurabilmek için müthifl bir kavga verdi. Bu yüzden sol, baz› yerlerde geleneksel siyasetin b›rakt›¤› bofllu¤u k›sa vadede dolduracak güçte de¤il. Burjuva siyaseti, hiç kuflkusuz, Walden Bello’nun “küresel sosyal demokrasi” dedi¤i alana dönecek; ama bu büyük olas›l›kla bir sosyal haklar giriflimi fleklinde de¤il, devletin ekonomiye müdahalesi olarak ortaya ç›kacak. ABD’de Barack Obama’n›n politikalar› buna mükemmel bir örnek. Hepsi bir yana, Nicolas Sarkozy bile “b›rak›n›z yaps›nlar kapitalizmi öldü” dedi. Kapitalist politikalar›n de¤iflmesi, baz› tuhaf sonuçlar›n ortaya ç›kmas›na önayak olabilir. Örne¤in Çin’de yap›lmas› planlanan asgari ücret zamm› ertelendi, ama hükümet yoksullara “k›z›l zarf” içinde para yard›m› yapmaya devam ediyor. Süpermarket müflterileri tüketiciyi k›flk›rtmak için yap›lan yüzde 13 indirimden yararlan›yor. Ama bunlar›n hiçbiri iflsiz milyonlara, günübirlik ifllere zorlananlara, 1930’lar›n Britanya’s›n›n r›ht›mlar›n› an›msatan manzaralar oluflturarak üç-befl kurufl için 10 saat çal›flmak üzere parklarda bekleflen iflçilere, bu y›l mezun olacak 6 milyon gencin büyük k›sm›na, iflini kaybeden göçmen iflçi ordusuna ve evsizli¤e itilenlere yard›m etmeyecek. Küresel sosyal demokrasi ortak bir emele dönüflebilir, ama sosyal demokrasinin sosyal programlar yaratabilmek için genifl kaynaklara ihtiyac› var. Bu onun temel sorunu sorunu. Sosyal programlar yoksa, o zaman ifl sorunun kökenine inmeyen bir ekonomi yönetimine dönüyor. Kapitalist politikalar›n hiçbiri bu krizi çözemez. Sadece ulusal planlama, toplumsal dayan›flma ve savurgan lüks tüketimi (ve onun yak›n orta¤› militarizmi) geride b›rakan ekolojik dönüflüm bu krizle bafl edebilir.

Sol sa¤a karfl› Protesto hareketleri ve yüz milyonlarca öfkeli yurttafl aras›nda oluflan ortak ç›karlar, ortaya ilerici toplumsal güçler ç›karabildi¤i gibi, tep-

2001 Arjantin deneyiminde ilk iflaretleri verilen bu küresel hareket, hayat boyu yap›lan tasarruflar buharlafl›p uçarken, al›m gücü göçerken, yüz milyonlar yoksulluk yard›m› veya çorba karavanas› için kuyruklara doluflurken ortaya ç›kan öfke ve çaresizlikten güç alacak. Ayaklanmalar› ve toplumsal cepheleflmeyi çaresizlik ve öfke yaratt›, siyasî programlar veya uzun vadede milyonlar› etki alt›na alma yetene¤ine sahip partiler de¤il. Yunanistan ve ‹zkisel güçlerin do¤mas›na da yol açabilir. Örne- landa’daki sosyal patlamalar, spontan k›zg›n¤in, Macaristan’da kriz en kötü Roman nüfusu l›k ve kabarman›n gücünü gösterdi. Anarflizvurdu; çünkü yak›n zamanda ondan fazla in- min politikalar› bu tür durumlarda öne ç›kabisan›n› nefret katliamlar›na kurban veren Ro- lir. Ma¤durlar ve çaresizlerin bütün politikac›manlar, sadece krizle de¤il, afl›r› sa¤ Jobbik lara ve partilere karfl› besledi¤i do¤al güvenpartisi (ve onun paramiliter kanad› Macar Mu- sizlik de buna yard›mc› olabilir. haf›zlar›) taraf›ndan körüklenen ›rkç›l›kla da Yunanistan hareketinde, solun ve iflçi harebo¤ufluyordu. Milyonlarca Suudi dolar›yla ketinin deste¤ine ra¤men, anarflistler liderli¤i desteklenen ‹slâmc›l›¤›n yükselmesiyle birlikte üstlenen gruptu. Fakat süreklilik arzeden bir Saraybosna’da etnik çat›flma yeniden palazlan- sol siyasî parti infla edilmedi¤i sürece, anarflist maya bafllad›. Keza Bulgaristan’daki anti-Türk liderlik hareketlerin k›sa bir parlamadan sonra sönüfle geçmesine yol açabilir. Anarflist siyaset patlay›c› olabilir, ama modern anarflizmin Anarflist siyaset patlay›c› olabilir, ama modern anarflizm, baz› tarihgücü durdurma yetisi yok. Dalgalanmalar, elit ma¤aza sel seleflerinin aksine, gençli¤in ya¤malar› ve hayret verici isyanlar e¤er herhangi bir anti-otoriter hallerine atfedilen bir kal›c› siyasî çözüm getirmiyorsa kontrol alt›na al›nabilir. etiket ve gücü durdurma yetisi yok. Dalgalanmalar, elit ma¤aza ›rkç›l›k da yükselifle geçti. ya¤malar› ve hayret verici isyanlar e¤er herEski Do¤u Bloku taraf›ndan sarmalanan hangi bir kal›c› siyasî çözüm getirmiyorsa konmilliyetçilik ve ›rkç›l›k potansiyel bir tehdit ol- trol alt›na al›nabilir. may› sürdürüyor. Fransa’da kriz, tam tersine, orta s›n›f taban›n› memnun etmek için vergi in- F›rt›na geliyor... dirimini esas alan ekonomik programlara 2007 nisan›nda Britanya ordusu için çal›flan odaklanan afl›r› sa¤c› Milli Cephe’nin ifline ya- bir düflünce kuruluflu, gelecek otuz y›lda çevramad›. Ve Almanya’da afl›r› sa¤, lumpen renin afl›nmaya u¤ramas› ve zenginle fakir gençli¤in baz› kesimlerini ve tepkisel orta s›n›- aras›ndaki uçurumun artmas›yla insanlar›n f› hâlâ cezbetse de, sol ak›mlarla, özellikle Die tahammülsüz hale gelmesi sonucu büyüyen Linke ile k›yasland›¤›nda zay›f kal›yor. kaosu öngören bir rapor yay›mlad›. Rapor, orFakat protestonun politik biçimi süratle de- ta s›n›f›n devrimcileflmesinin, gansterler, ey¤iflebilir. Daha hareketin bafl›nday›z. Lincoln- lemciler ve teröristlerin kurdu¤u çetelerin geshire’daki Total rafinerisine ‹talyan ve Portekiz liflmesinin ve çevre hareketinin büyüyen mersözleflmeli iflçiler getirilmesine karfl› yak›nlar- keziyetçi yap›s›n›n Marksizmin etkisini art›rada yap›lan protestolarda gördü¤ümüz gibi, ca¤›n› öngörüyor. hareket ilericili¤in yan›s›ra tepkisel ve milliyetRapor baz› aç›lardan tam anlam›yla tek çi duyarl›klar da ç›karabilir. Bu gerçek dünya- yanl› ve abart›l›. Ancak Pentagon’un daha öndaki bütün büyük mücadelelerde kaç›n›lmaz- ce yay›nlad›¤› benzer raporda oldu¤u gibi, Bad›r, grevlerin ço¤unda ve solun aç›kça destek- t› kapitalizminin siyasî ve entelektüel elitinin ledi¤i protesto hareketlerinde daima rastlan›r. düflünce biçimi hakk›nda çok fley anlat›yor. Bu Sosyalistler için gerçek sorunlar› ay›rt etmek insanlar›n özgüveni, çevresel afetler ve büyüve hareketin liderli¤ini sa¤ unsurlara b›rakma- yen ekonomik çöküflle sars›ld›. Biz, 1950’lerin, mak önemlidir. 1960’lar›n “Alt›n Ça¤”›n›n özgüveni ve kendiSol aç›s›ndan liderli¤i ulusal düzeye tafl›- ni be¤enmiflli¤inden çok uzak bir dünyaday›z. mak, iflçileri ve öteki halk katmalar›n› gözeten Bugün her fley sars›l›yor. “Kat› olan her fley buuygulanabilir bir programla devlet çap›nda si- harlafl›r, ilahî olan her fley cismanîleflir.” Kapiyasî etki yaratabilecek partilerin yarat›lmas› talizmin krizi, sosyalist ve çevresel politikalar anlam›na gelir. Baz› durumlarda bu, Alman- için büyük bir f›rsat. ya’daki Die Linke gibi, sol sosyal demokrat fiÇevirenler: Aykut K›l›ç - Erdir Zat

35


FRANCIS BAILLEAU’YLA ÇOCUK ADALET‹ ÜZER‹NE

Kanunların ruhu “Merkezin nasıl iflledi¤ini görmek için kenara itilenleri incelemek gerekiyor. Avrupa çocuk adaletiyle ilgili çalıflmada ilgimi çeken, adaletin iflleyiflinin dönüflümünün kolektiflik/bireysellik konusundaki derin dönüflümleri nasıl yansıttı¤ını görmek oldu.” Francis Bailleau’ya ba¤lanıyoruz... rans›z Bilimsel Araflt›rmalar Merkezi (CNRS) yöneticilerinden sosyolog Francis Bailleau, 2007’de Yves Cartuyvels’le birlikte yay›nlad›¤› “La justice pénale des mineurs en Europe” (Avrupa’da Çocuk Adaleti) bafll›kl› kitapla genifl kapsaml› bir arafltırmayı kamuoyunun dikkatine getirdi. 13 ülkeden 16 araflt›rmac›n›n kat›ld›¤› bu çalıflma, Avrupa ülkelerinin birço¤unda, neoliberal ideolojinin çocuklara yönelik ceza ve denetimlerin art›fl›ndaki etkisini gözler önüne seriyor. Araflt›rman›n 2009’da yenilenmesine Türkiye’den katk›da bulunan Verda ‹rtifl’in ö¤retim üyesi oldu¤u Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde konferans vermek için ‹stanbul’da bulunan Francis Bailleau’yla çocuk adaletinden söz etmek üzere yola ç›kan söyleflimiz, adalete ancak küreselleflmeden, devletin dönüflümlerinden, göçten, güvenlikten, güvensizlikten geçerek varabildi. Ne demifller, altyapı üstyapıyı belirler!

F

Avrupa’da çocuk adaletiyle ilgili çal›flman›zda, devletin dönüflümünün ve neoliberal ideolojinin, çocuk adaletiyle ilgili do¤rudan etkileri oldu¤u hipotezinden yola çıkıyorsunuz. Avrupa’da ve özellikle Fransa’da bu konudaki geliflmelerin küresel düzeydeki baz› dönüflümlerin sonucu oldu¤unu öne sürüyorsunuz. Nedir bu dönüflümler ve neden olduklar› geliflmeler? Francis Bailleau: 1980’li, ‘90’l› y›llarda Avrupa’da gördü¤ümüz flekliyle çocuk adaleti, “welfare” adaletiydi, yani zenginliklerin üretiminin ve da¤›l›m›n›n, nüfusun bütününü korumay› hedefledi¤i bir toplumun adaleti. Herkesin teker

36

teker katk›da bulunmas›, toplumu oluflturan bireylerin bütününü koruyan bir sistemi mümkün k›l›yordu. 1980’li, ‘90’l› y›llardan bu yana Avrupa ülkelerinin yaflad›¤› iktisadî yeniden yap›lanma, piyasalar›n serbestleflmesi, ticaretin küreselleflmesi gibi olgular, ücretliler üzerine kurulu bu iktisadî geliflim modelinin sorgulanmas›na neden oldu. Ücretliler 20. yüzy›lda, do¤rudan maafl ve dolayl› maafl karfl›l›¤› çal›fl›yorlard›. Bunlardan birincisi kiflinin her ay ald›¤› ve yaflamas›na olanak veren para, ikincisi ise sosyal güvenlik denilen korumaya eriflmesini sa¤layan, uzun vadede kendisine yat›r›m yapmas›na olanak veren ayl›k ödentiler. Bu, 20. yüzy›l öncesiyle çok aç›k bir

Sosyal devletin çocuk adaleti anlayıflı, suçun sonuçlarıyla gençli¤in temsil etti¤i gelece¤e yapılan yatırım arasındaki dengeye dayanıyordu. Gelece¤i do¤rudan bugüne iliflkin olarak düflünme yetene¤imizi kaybedince bu anlayıfl de¤iflti. kopufltu. O zamana dek insanlar emeklerini hiçbir koruma olmadan sat›yorlard›; güvencelerini ücretleri arac›l›¤›yla bireysel olarak sa¤lamak zorundayd›lar. Fakat, ücretler o kadar düflük, sömürü o kadar yo¤undu ki, kazand›klar› parayla ancak günü kurtar›yorlard›; emekliliklerini, sa¤lıklar›n› düflünecek halleri yoktu. Hastaland›klar› zaman ücretleri kesiliyor ve bafllar›n›n çaresine bakmalar› gerekiyordu. 19. yüzy›l›n sonundan itibaren nüfusun bütününü korumay›, güvence alt›na almay› hedefleyen sosyal devlet anlay›fl›na geçildi. Elbette zenginler ve fakirler hâlâ vard›, ama en az›ndan herkes kendi gelece¤ine yönelik yat›r›m yapabiliyordu. Yani ücret art›k sadece ha-

yatta kalma ve yeniden üretim güvencesi sunmuyor, ayn› zamanda uzun vadeli güvenceye olanak sa¤l›yordu. Çal›flma koflullar› iyi de¤ildi, ama ücret aç›s›ndan en afla¤›da olanlar bile çocuklar›n›n kendilerinden daha müreffeh olaca¤›n› umut edebiliyordu. Buna ücretli toplum ya da refah toplumu, daha yayg›n olan ‹ngilizce deyiflle “welfare” toplumu diyoruz. Çocuk adaleti iflte bu çerçevede olufltu. 1912 sonras›nda Belçika’da, 1945 sonras›nda Fransa’da çocuklar›n iflledi¤i suçlar› cezaland›rmakla s›n›rl› kalmay›p o çocuklar›n ›slah edilmesini ve toplumla bütünleflmelerini amaçlayan önlemler al›nmas› hedefleniyordu. Bu önlemler do¤rudan suça ve suçun dolays›z sonuçlar›na odaklanmamaya, gelece¤e yönelik düflünmeye ve yaflam koflullar› aç›s›ndan zorluklar yaflam›fl olan çocuklar›n bugünün lûgatiyle pozitif ayr›mc›l›k sistemi yoluyla, a盤›n› kapamas›na ve ücretli, normalleflmifl bir konum edinmesine imkân sa¤lamaya yönelikti. Bu anlay›fl, suçun sonuçlar›yla gençli¤in temsil etti¤i gelece¤e yap›lan yat›r›m aras›ndaki dengeye dayan›yordu. Bu anlay›fl ne zaman, nas›l de¤iflti? Avrupa’da ve dünyada, gelece¤i do¤rudan bugüne iliflkin olarak düflünme yetene¤imizi kaybetti¤imiz andan itibaren bu anlay›fl tamamen de¤iflti. Piyasan›n serbestleflti¤i, ticaretin küreselleflti¤i bir ortamda önemli olan, yat›r›m›n gelecekteki sonuçlar›na ald›rmadan sadece bugünü düflünerek daha ucuza üretme kapasitesidir. Neoliberal ya da Anglosaksonlar›n tercih etti¤i flekliyle yeni muhafazakâr görüfl, flimdiki zaman› tek önemli zaman sayd›. Sadece çocuk adaletinde de¤il, e¤itim, sa¤l›k politikalar›nda önemli olan gelecek de¤il, hemen bugün tatmin bulmak. Çocuk adaleti, bu toplumsal iflleyifl aç›s›ndan özellikle örnek teflkil ediyor. Art›k suçun sonuçlar›na gencin gelece¤ini de dikkate alarak de¤il, sadece kurban aç›s›ndan bakılıyor. Genç insan, kiflili¤inin oluflma aflamas›nda, korunmaya muhtaç bir varl›k olarak de¤il, sorumlu, özerk bir varl›k olarak ele al›n›yor. Çocu¤un bireysel sorumlulu¤u anlay›fl› giderek daha çok öne ç›kar›l›yor. Sosyal devlet zaman›nda sadece çocu¤un yapt›klar›n›n sorumlulu¤unu almas›ndan de¤il, toplumun çocu¤un yaflam koflullar› konusundaki sorumlulu¤u üstlenmesinden söz edilirdi. Art›k toplumsal iflleyiflin tek kabul s›n›r›, edim ve flimdiki zaman. Fransa, 2002’den bu yana Frans›z toplumuna özgü siyasal ve ideolojik nedenlerle, daha çok cezaland›rarak, sadece kurban aç›s›ndan bakarak, çocuk statüsünün reddinde en ileri giden ülke oldu. Adalet Bakan› Rachida Dati, eski ‹çiflleri Bakan› olan Baflbakan Nicolas Sarkozy 2002’den bu yana defalarca, sadece kurban›n yan›nda olduklar›n› ve kurban›n bafl›na gelenlerin müsebbibinin çocuk mu, yetiflkin mi olmasının hiçbir fark yaratmad›¤›n› belirttiler. 2002’den beri alt› yasa teklifi oldu, flimdi yedincisi haz›rlan›yor; bunlar›n hepsi, çocuk adaletini, yetiflkin adaletinin iflleyifliyle donatmaya yönelik. Art›k çocuklar konu-


sunda kolektif sorumluluk dikkate al›nm›yor. Tüm önlemler, özgürlü¤ü k›s›tlama önleminin alt›nda yer al›yor. Neredeyse tek ceza hapishane. Di¤er önlemlerin tümü anlam›n› buradan al›yor. Belçika’da, 2009 Ocak ay›ndan beri çocuk mahkemelerinde yarg›lanma yafl›n› 24’e ç›karan bir yasa söz konusu. Almanya’da bu yafl 23. Fransa ise bu yafl› 16’ya indirmeye çal›fl›yor, hatta geçen y›l Adalet Bakan›’n›n ça¤r›s›yla raporunu sunan komisyon hapis cezas› yafl›n› 12’ye indirmeyi öneriyordu. Uluslaras› anlaflmalara, Avrupa Konseyi ya da Avrupa Birli¤i konvansiyonlar›n›n birço¤una ayk›r› oldu¤u için Fransa’n›n bu konumunu sürdürmesi mümkün de¤il. Ancak, sorumluluk, bireysellik kavramlar›n›n sürekli ifllenmesi, bize, di¤er ülkelerde de bu yönde bir e¤ilim oldu¤unu gösteriyor. K›smî görünen bu politikay› çözümleyerek toplumsal iflleyiflin bütününü ilgilendiren dönüflümleri görebiliriz. Durkheim’›n “‹ntihar” adl› çal›flmas›nda yapt›¤› gibi, merkezin nas›l iflledi¤ine bakmak için kenara itilenleri incelemek gerekiyor. Avrupa’da çocuk adaletiyle ilgili bu çal›flmada benim ilgimi çeken, adaletin iflleyiflinin dönüflümünün, kolektiflik/bireysellik konusundaki derin dönüflümleri nas›l yans›tt›¤›n› görmek oldu. Michel Foucault, modern iktidar›n dönüflümünde, hapishanenin do¤uflu aflamas›nda cezalarda bir yumuflama gözlemliyordu. “Art›k öldürmek de¤il, yaflatmak daha kârl›” diyordu. Belki de o zaman daha verimli bir emek gücü için koruyan, yaflatan bir iktidar gerekirken, bugün emek gücünün önemli bir bölümü bir tür art›k olarak görülüyor. Wired adl› haval› teknoloji dergisi, alt›-yedi y›l önce, bir kapa¤›nda “human, do we still need it?” (insan, ona hâlâ ihtiyac›m›z var m›?) diye soruyordu. Üretim için, iktidar için insanlara ihtiyaç kalmad›¤›n› ima ediyorlar ya da bunu vurgulayan bir ideoloji hâkim oluyor. ‹ktisadî yeniden yap›lanman›n sonuçlar›, istihdamdaki dönüflüm de bu ideolojiyi destekliyor.

Art›k insanlara ihtiyaç yok de¤il de, “baz›” insanlara ihtiyaç yok diyelim. Bugün, Robert Castel’in deyifliyle, “dünyan›n ifline yaramayan” bir nüfusla karfl› karfl›yay›z ve t›pk› 19. yüzy›l›n sonunda oldu¤u gibi bu nüfus, sabit bir statüsü olmayan, toplumsal olarak kabul görmeyen, bafl›bofl bir nüfus. Neoliberal düzenin yan›lsamas› bu: Düzen, nüfusun bir bölümünün d›fllanmas›, kenara itilmesi üzerine kuruldu¤unda, toplumsal adalet varm›fl gibi yapmak için daha güçlü bir polis ayg›t›na ve daha sert bir yarg› ayg›t›na ihtiyaç var. Tarihsel tecrübelerimizle, bunun uzun vadede ifle yarar bir önlem olmad›¤›n› biliyoruz. E¤er Sarkozy tutarl› biri olsayd›, 2005’de istifa etmesi gerekirdi, çünkü 1970’li, ‘80’li y›llardan bu yana Frans›z banliyölerinin gördü¤ü en büyük ayaklanmalar› onun içiflleri bakanl›¤›na borçluyuz. 2005 sonbahar› olaylar›ndan önce söyledi¤i tahrik dolu sözleri hat›rlayal›m: “Miskinler”, “ifle yaramazlar”... Olaylardan önce, televizyon kameralar› önünde bu gençlere “ayakta-

Neoliberal görüfl için önemli olan gelecek de¤il, hemen tatmin bulmak. Çocuk adaleti bu toplumsal iflleyifle özellikle örnek teflkil ediyor. Suçun sonuçlarına gencin gelece¤ini de dikkate alarak de¤il, sadece kurban açısından bakılıyor. k›m›” dedi. Aslında, derindeki mesele belli: Mal ve hizmet dolafl›m›n›, emek piyasas›n› tamamen serbestlefltirme iradesi, nüfusun bir bölümünü marjinallefltirmekten, yoksullaflt›rmaktan ve mahrumiyeti art›rmaktan baflka bir fleyle sonuçlanamaz. Tüm toplumsal iliflkilerin parasallaflmas› ve maksimum kâr aray›fl›na dayanan küreselleflme dedikleri bu sistemin s›n›rlar› iyice görülüyor. Ama flimdilik, sistemin kendini sürdürebilmesinde polis ve yarg› gücü çok önemli rol oynuyor. Fransa gibi örneklerde, sorunlu oldu¤u iddia edilen simgeselleflmifl semtlerde nas›l bir polis ve yarg› stratejisi gelifltirildi¤i de ortada. Bu insanlarla di¤erleri aras›ndaki iletiflim engellenmeye çal›fl›lıyor. Bir tür gettolaflt›rmayla,

tecrit etmeye yönelik bir ortak bilinç oluflturuluyor. “Baflkalar›n› rahats›z etmedikleri sürece içeride ne yaparlarsa yaps›nlar” deniyor. Frans›z banliyölerinin nüfusunun sadece “ayaktak›m›” olmad›¤›n›, “yedi göbek” orta s›n›flardan da olufltu¤u biliniyor. 2005’teki ayaklanmalardaki gençler kadar mahrumiyet içinde olmayan di¤er banliyö sakinlerinin ve genel olarak orta-üst s›n›flar›n olaylar karfl›s›ndaki tepkileri nas›l? Sosyal güvenlikteki gerilemeler yüzünden nüfusun büyük bölümü çok korunmas›z hale geldi. ‹nsanlar zaten kendilerini çok güvensiz hissediyorlar, bu durumda onlara siyasî ve medyatik söylem düzeyinde sabit bir güvensizlik oda¤› iflaret etmek çok kolay. “Güvende de¤ilsiniz, çünkü ücretleriniz azal›yor, sosyal güvenli¤iniz geriliyor” demektense, “suçlular yüzünden güvende de¤ilsiniz” demek çok daha kolay. Bu, özellikle de yabanc›lar söz konusuysa, sa¤›n normalde pek hofl karfl›lanmayan kesimleriyle ittifak› mümkün k›l›yor. Frans›z halk›n›n bu kesimleri, banliyölerde yaflayan göçmen gençleri günah keçisi olarak gösteren bu söylemi kabul etme e¤iliminde. Gelir da¤›l›m›ndaki adaletsizli¤i hedef göstermektense, yabanc›lar› hedef göstermek çok daha kolay. 1970’lerden bu yana, krizlere ra¤men, üretilen zenginlik sürekli art›yor. Kötüye giden fley, bu zenginli¤in bölüflümü. Nüfusun bir bölümü bu zenginli¤e el koyuyor ve uzun vadeli yat›r›m yapmaktansa finansal spekülasyonda kullan›yor. Bunun sonuçlar›n› son krizde gördük. Bugün siyasetin, uzun vadeli bir vizyonun yoklu¤u sorunun ta kendisi. Siyasetçinin ifli, gelece¤e dair bir izdüflüm oluflturmak ve yönetimi bu izdüflümler ›fl›¤›nda evrimlefltirmektir. Gerçekten de sapk›n bir dünyada yafl›yoruz, gelecek yokmufl gibi yap›l›yor, sadece kâr ve anl›k tatmin önemseniyor. Kimi durumlarda adlî mekanizman›n uzant›lar› gibi ifllev gören belediyelerden de söz edebiliriz. Normalde adalet mekanizmas›na dahil olmayan, ama


adaleti uygulamaya çal›flan merciler nas›l olufltu? Bu, adlî uygulamalar›n toplumsal iflleyifle uzant›lar› sorunu. ‹ki birey aras›ndaki iliflkinin sadece bir güç iliflkisi olarak düzenlenmesi yoluna gidiliyor. Toplumsal iliflkiler adlîlefltiriliyor. Okullarda bunu çok görüyoruz: Ö¤retmenler, ö¤renciler aras›ndaki çat›flmal› iliflkileri idare etme kapasitelerini giderek kaybediyor. Eskiden okulda kavga ç›kt›¤›nda müdüre ç›k›l›rd›, en fazla bir tokat yenirdi, orada biterdi. fiimdi bahçede kavga ç›kt›¤›nda müdür polisi ar›yor. Polis adliyeye sevkediyor. Devlet ilke olarak güç kullan›m›n›n güvencesi de¤ildir sadece; ayn› zamanda toplumsal kaynaflmayı da güvence alt›na al›r. Amaç insanlar›n birbiriyle çat›flmal› iliflkilerini sürekli gözetim alt›nda tutmak de¤ildir. Ve tabii devletin elinden giden güçlerin yeniden da¤›l›m› söz konusu. fiimdi güvenlik politikalar› belediyelere havale ediliyor. Bu arada sosyal hizmet uzmanlar›, çocuk mahkemelerinin hakimleri bir kenara itiliyor. Fransa’da 2002’den bu yana çocuk hakimlerinin gücü ve say›s› azal›yor, olay yarg›ya intikal etmeden do¤rudan savc›l›kta, yani siyasî otoriteye ba¤l› aflamada halledilmeye çal›fl›l›yor. Bu konuda özel e¤itilmifl, çal›flm›fl sosyal hizmet görevlileri kenara itiliyor. Bunun yerine güvenlik ifllevleri özellefltiriliyor, güvenlikli sitelerde art›fl görülüyor... Devletin sa¤lamas› gereken toplumsal ba¤l›l›k ifllevleri özellefltikçe, adem-i merkeziyetçilik ad› alt›nda sosyal devlet zay›flat›l›yor. Sarkozy’nin ilham ald›¤› Amerikan yenimuhafazakârlar›n›n tavrı bu: Mümkün oldu¤u kadar zay›f bir devlet isteniyor, çünkü devlet gelir da¤›l›m›n› yeniden düzenleme kapasitesine sahip. Frans›z polisinin banliyölerde baflvurdu¤u asayifl tekniklerinin askerîleflmesine dair gözlemleriniz neler? Polis güçleriyle gençler aras›ndaki iliflki-

Artık “bazı” insanlara ihtiyaç yok. Düzen, nüfusun bir bölümünün dıfllanması üzerine kuruldu¤unda, toplumsal adalet varmıfl gibi yapmak için daha güçlü bir polis aygıtına ve daha sert bir yargı aygıtına ihtiyaç var. mesi yoluyla gökyüzünden gözetleme yapan robotlara, bildi¤imiz askerî araçlara geçiliyor art›k. 2005’teki ayaklanmalarda bunlar kullan›ld›. Soka¤a ç›kma yasa¤› ilan edildi. Devlet, gençli¤ine, en az›ndan gençli¤inin bir k›sm›na savafl açtı! Fransa’da polislerin donan›mlar› art›k insan› ürkütüyor. Tüm bedenleri z›rhl›, iki metrelik coplar tafl›yan bir grup, insan›n üzerine do¤ru ilerlediklerinde kaçma iste¤i uyand›r›yorlar. Kimlik kontrolleri ço¤ald›. Bir tür korku iklimi yaratmak bir siyasî idare biçimi oldu. Çözümlemelerinizde göçü temel almay› bilinçli olarak reddetti¤inizi, daha do¤rusu, göç meselesini vurgulamak istemedi¤inizi görüyoruz.

Reddetmiyorum, ama mesele orada dü¤ümlenmiyor diyorum. Elbette Fransa’da 1970’lerden bu yana büyümenin yavafllamas›yla birlikte göç bir sorun teflkil etmeye bafllad›. Ekonomik büyüme zaman›nda tüm ülkeler hem iç göçe hem d›fl göçe ça¤r› yapt›lar. Fransa 20. yüzy›l›n bafl›ndan beri Polonya, ‹talya, Portekiz, ‹spanya, Ma¤rip ve Kara Afrika’dan gelen düzenli göçlere tan›k oldu. Sorun göçmenlerden kaynaklanm›yor, sorun yoksulluk ve mahrumiyet. Peki ne oldu? En son gelenler hep en korunmas›z durumda oldular, en az ücreti ald›lar ve ticaretin küreselleflmesiyle iflini ilk kaybeden onlar oldu. Emek gücü maliyeti yüksek olan ifller küreselleflmeyle birlikte Fransa d›fl›na tafl›nd›. ‹lk iflsiz kalanlar, bu iflleri yapmak için Fransa’ya ça¤›rd›¤›m›z insanlar oldu. Unutmamak gerekir ki, Peugeot ve Renault’nun Fas’ta, Cezayir’de ifle alma bürolar› vard›. Göçmen iflçiler kendiliklerinden gelmediler, biz onlar› almaya gittik. Bugün Afrikal›lar ve Ma¤ripliler için üretilen söylemin neredeyse ayn›s›, 1929 Büyük Buhran›’ndaki göç dalgas›yla gelen ‹talyanlar için söz konusuydu. ‹talyan göçmenlerle çok büyük gerilimler yaflandı, fliddet ‹talyanlara odaklan›yordu. “‹talyanlar geliyor, kad›nlar›n›z› saklay›n” gibi fleyler söyleniyordu. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan önce ‹talyanlar trenlerle gönderildi Fransa’dan. Bugün de Afrikal›lar s›n›rd›fl› ediliyor. Ama bu oyunu Ma¤riplilerle oynayamazlar, çünkü ço¤u üçüncü kuflak ve Frans›z tabiyetindeler. Ama Afrika’dan, Do¤u Avrupa’dan gelenleri mümkün oldu¤u kadar s›n›rd›fl› ediyorlar. Bu nedenle göç sorununu do¤allaflt›rmay› reddediyorum. En yoksul, en kalabal›k, en son gelenlerin oldu¤u yerlerde bir etnik de¤iflken var, ama mesele o kiflilerin etnik kökeni de¤il. Türkiye’de çocuk adaletiyle ilgili tart›flma son olarak PKK yanl›s› gösterilere kat›lmakla suçlanan çocuklar örne¤inde yafland›. Bu çocuklar için, kamuoyunu flafl›rtan a¤›r cezalar istendi. Avrupa’da benzer örneklere rastlan›yor mu? ‹spanya’da Bask nüfusla ilgili ayr›l›kç› taleplerle karfl› karfl›ya gelindi¤inde ‹spanyol adaletinin çocuklar konusunda sertleflti¤ini, a¤›r hapis cezalar›na baflvurdu¤unu, güvenlik merkezleri yaratt›¤›n›, önlemleri a¤›rlaflt›rd›¤›n› görüyoruz. Örne¤in gençleri Bask bölgesinde de¤il, Madrid’de yarg›l›yorlard›. 2000’li y›llar›n bafl›nda ‹spanya’da çocuk adaletinde bir sertleflme yafland›. Bask meselesiyle bafllad›, ama sonra genele yay›ld›. Bask gençleri aras›nda polisle çat›flma bir tür haftasonu al›flkanl›¤›na dönüflmüfltü, ayr›l›kç›l›¤a ba¤lanan bu olaylar› durdurmak için istisnaî önlemler ald›lar, ama böyle bafllar, sonra genelleflir. Avrupa ülkelerinde cezalar›n a¤›rlaflmas›, pedofili gibi a¤›r sonuçlar› olan cinsel suçlarla bafllad›, ama sonra genelleflti. ‹stisna kaide oldu. Bir nüfusu belli bir süre zor yoluyla denetim alt›nda tutabilirsiniz, ama bu geçici bir durumdur, sürgit güçle boyun e¤diremezsiniz.

Söylefli: Didem Danıfl - Verda ‹rifl - Nazlı Ökten

Said (Taghmani), Hubert (Koundé), Vinz (Cassel)... Mathieu Kassovitz’in 1995 tarihli filmi “La Haine”in üç delikanlısı, banliyö isyanının da sesi, sureti oldu. Filmde bir isyan gününün ardından aynasızların arasından uzayan üç arkadaflın Paris’in kibar semtlerinde geçirdi¤i bir gün anlatılıyordu

lerin düzenlenmesinde bir tür askerîleflme yaflan›yor. Bir kuflatma stratejisi hâkim, bu gençler gettolarından çıkmasın da ne olursa olsun deniyor. Gençler gün içinde on kez karfl›laflt›klar› polise on kez kimlik göstermek zorunda. Polis art›k onları tan›yor, ama amaç kim oldu¤unu bilmek de¤il, “burada kal, bu çizgiyi geçme” demek! Frans›z araflt›rmac› Jacques Donzelot “yeni gümrük duvarları” diyor buna. Ulafl›m kontrol ediliyor, her yere kameralar yerlefltiriliyor, GPS takip için kullan›l›yor. Belli bir fliddet derecesi geçilince de askerî önlemler al›n›yor. Fransa’da 100 araban›n yak›ld›¤› bir gece, sakin say›l›yor. 200 arabadan fazlas› ayaklanma sayılıyor. Millî istihbarat›n say›lar› böyle. Bu ne tür bir iklim içinde yaflad›¤›m›z› aç›kl›yor: Yerel kald›¤›, flehrin kalan›na yay›lmad›¤› sürece sorun yok. 200 araba s›n›r› afl›l›nca “drone”lara (insans›z hava araçlar›), yani uydu haberlefl-

38


TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ Türkiye’de İfade Özgürlüğü, bu alanda yoğunlaşan tartışmalara arka plan bilgisi oluşturma ve sosyolojik bir bağlam kazandırma çabasıyla hazırlandı. Kitabın ilk bölümü, ifade özgürlüğünün işlevi ve ifade özgürlüğüne getirilen yasal sınırlamaların ne zaman meşru sayılabileceği sorusuna yanıt vermeye çalışıyor. Türkiye’de devletin çıkarlarını merkeze alan uygulamaların, geniş kesimler açısından yarattığı mağduriyeti gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Çalışmanın ikinci bölümü, “imparatorluktan millet yaratma” projesinin gayrimüslimler, Kürtler, sünni müslümanlar, aleviler, solcular, kadınlar, cinsiyet kimliği tercihini özgürce kullananlar ve vicdani retçiler açısından yarattığı ifade özgürlüğü sorunlarını ele alıyor. Edebiyat ve sanat, insan hakları, çevre hakları, medya ve muhalif kurumlar gibi alanlarda yyaşanan ş düşünce ş ve ifade kısıtlamalarını tartışşıyor. tartışıyor.

BİLGİ SORUNLARI ve DİL MANAGUA DERSLERİ Bilgi Sorunları ve Dil, Noam Chomsky’nin, dilbilim alanına ilişkin güncel sorunları, dilbilimci olmayan ama dil konuları ile ilgilenen kişilerin anlayabileceği şekilde sunduğu, en kolay okunabilen eseridir. Chomsky, derslerinde şu dört temel soru üzerinden bir tartışma yürütür: Bir dili konuşabiliyor ve anlayabiliyorsak bu bilgi nedir? Nasıl edinilir? Nasıl kullanılır? Bu bilginin gösteriminde, ediniminde ve kullanımında devreye giren fiziksel düzenekler nelerdir? Chomsky, temel kavramlardan başlayarak, bu sorulara günümüzde verilen yanıtların ana hatlarını çizer ve gelecekteki araştırmalar için öneriler ortaya koyar. Tartışmanın büyük bir bölümü, insanın temel doğasına ilişkin kavrayışımız çerçevesinde döner. Doğamız, zengin, oldukça sistematik ve karmaşık bir dili yalın verilerden edinebildiğimiz için benzersizdir. İşte bu noktada Chomsky’nin dil konusundaki görüşleri onun politik görüşleriyle örtüşür.

www.bgst.org


k›raat

X - KÜTÜPHANE

*

nceli ve mavral› , ayr›ca en e¤le ek ks yü er en › m ¤› ve anla sikal› eylemci-çiz ›n tarihsel a¤›rl› den bas›ld›. Mek ni yye oji n ol da on f›n kr r ra Marksist külliyat bi ta l evi lerle, tarihse ri Daktylos Yay›n de. çe ikler ve karikatür rk af Tü gr , eserlerinden bi la yle ar isi pl vir va at Koç’un çe e sorularla, ce arx”, bu sefer F›r Rius’un 1972’d isinin yeniden fllayanlar ‹çin M Ba Can Yücel çevir i vî en ne “Y sa ¤i ef di li rih ta 77 le yaz›p çiz ’n›n telif hak19 ba a, r›yla, Can Ba da isi de güzel am vir ka ›z çe un ¤›m yorç’ d› la Ko i Gerç ¤uruyor. An ne bast›r›r›m” di bir burukluk do or), “ne basar›m uy bu ol a p rd ta kâ Ki lü basılmaması da an ha (Do¤ ıyoruz. Her nduran yay›nevi rumu esefle k›n .. du u. bu uz av en lar›n› elinde bulu k›l ey a ist tm iyi bir hat›rla ale ve protesto , aynı zamanda mufl. Acil müdah güzel bir hediye a ar nl ya flla ba kitap, yeni

* (18. yüzyıl boyunca) ‹ngilizler, kendi alt-sınıfları ile Amerikan yerlileri arasında benzerlikler görmekteydi: “Bana orada gösterdi¤iniz vahfli köleler, burada, Britanya’da da var.” Benzer flekilde, Fransa’da yolu kırsal Burgonya’ya düflen bir gezgin flu alaylı gözlemde bulunuyordu: “Vahflileri görmek için Amerika’ya gitmenize gerek yok.” Peki Almanya’da, Fransa’da, ‹ngiltere’de ve ‹spanya’da karnavallar sırasında, flenlikleriyle tüm flehirleri altüst eden bu insanlar kimdi? 18. ve 19. yüzyılda, bu insanların köylüler ve kentli yoksullar olması muhtemeldi; saygıde¤er halk ise tehlikeli ve ahlâkdıflı böylesi zamanlarda evlerinden çıkmamak için elinden geleni yapıyordu. Bu nedenle, toplu esrime duygusu, sömürgeci Avrupa aklına adım attı¤ı zaman düflmanlık, afla¤ılama ve korku hisleri ile damgalandı. Grup halinde esrime “ötekilerin” –vahflilerin ya da alt-sınıftan Avrupalıların– deneyimledi¤i bir fleydi. Hatta kendini bırakma, grubun ritmleri ve duyguları içinde kendini yitirme kapasitesi, “vahflili¤in” ya da genel olarak ötekili¤in tanımlayıcı özelli¤i olarak, ölümcül bir akıl zayıflı¤ına iflaret ediyordu. (...) Batı aklının, özellikle de Batılı eril, üst-sınıf aklın özü, davulların bulaflıcı ritmine direnmesinde, dünyanın bafltan çıkarıcı vahflili¤ine karflı kendini bir ego ve rasyonellik kalesinin duvarları ardına kapatabilmesinde saklıydı.

40

Aliza Marcus Kan ve ‹nanç –PKK ve Kürt Hareketi (‹letiflim) Amin Maalouf Çivisi Ç›km›fl Dünya –Uygarl›klar›m›z Tükendi¤inde (YKY) Asl›han Aykaç Yeni ‹fller Yeni ‹flçiler –Turizm Sektöründe Emek (‹letiflim) Ayhan Kaya Türkiye’de ‹ç Göçler –Bütünleflme mi, Geri Dönüfl mü? (Bilgi Ün.) Barbara Ehrenreich Sokaklarda Dans –Kolektif E¤lencenin Bir Tarihi (Versus) Bob Jessop Kapitalist Devletin Gelece¤i (Epos) Ellen Meiksins Wood Yurttafllardan Lordlara (Yordam) G. Demet Lüküslü Türkiye’de Gençlik Miti –1980 Sonras› Türkiye Gençli¤i (‹letiflim) George Levine Darwin Sizi Seviyor (Metis) Gilles Deleuze Iss›z Ada ve Di¤er Metinler (Ba¤lam) Hal Foster Gerçe¤in Geri Dönüflü –Yüzy›l›n Sonunda Avangard (Ayr›nt›) Hüseyin Aygün Dersim 1938 ve Zorunlu ‹skan (Dipnot) J.G. Ballard Vahflet Sergisi (Ayr›nt›) Jacques Rancière Filozof ve Yoksullar› (Metis) John Reed John Reed’in E¤itimi (Pencere) Kojin Karatani Transkritik –Kant ve Marx Üzerine (Metis) Mümtaz Mehmet Tütüncü Küheyli Buharlan (Kanat) Oktay Rifat fiiir Konuflmas› (YKY) Ronald Wright Çalıntı Kıtalar –Amerika’da Fetih ve Direniflin Befl Yüz Yılı (Versus) Yvon Quiniou Yaygın Yanlıfl Fikirler Kıskacında Karl Marx (Versus)

• Cimrinin dürtüsünü hor görme e¤ilimindeyizdir. Ama sermayenin biriktirme dürtüsü de esas itibariyle aynıdır. Marx’ın terimlerini kullanırsak, kapitalistler “rasyonel cimriler”den ibarettir. Bir yerdeki birinden meta satın alıp onu baflka bir yerdeki birine satan kapitalistler mübadele etme konumlarını yeniden üretip geniflletmeye çabalarlar; amaçları “birçok kullanım”a ulaflmak da de¤ildir. Yani kapitalizmi harekete geçiren dürtü insanların arzularında yatmaz. Söz konusu olan tam tersidir: Sermaye, mübadele etme hakkını elde etmek amacıyla insanların arzularını yaratmak zorundadır. Mübadele etme hakkını istif etmeye yönelik bu dürtü, baflkaları arasındaki mübadeleye özgü istikrarsızlıktan do¤ar. (...) Bugünlerde sıkça, küreselleflen kapitalizmin (neoliberalizmin) ulus-devleti giderek parçalayaca¤ı tahminini duyuyoruz. Bu mümkün de¤ildir. Tek tek ulusal ekonomiler küresel piyasa tarafından tehdit edildikleri zaman, devletin ve/ya blok ekonominin korumasını (bölüflümünü) talep ederler ve aynı zamanda ulusal kültürel kimli¤e baflvururlar. Demek ki sermayeye yönelecek herhangi bir karflı-eylem devleti ve ulusu da (cemaati) hedef almalıdır.

Öcalan, genellikle tercih etti¤i haki pantolon ve bol spor gömlek yerine tak›m elbise giymifl, kravat takm›fl olarak ateflkes ilan›nda bulundu¤unda, öncelikli muhatab›n›n Özal oldu¤unu da ortaya koymufltu. “Özal samimi mi, de¤il mi? Ümit ederim samimidir” demiflti. “Arkas›nda, geliflmelere cesurca yan›t verebilmesini sa¤layacak deste¤i var m›? Bu konuda gerçekten yol almak istiyor mu? Özal yan›t vermiyordu. Cumhurbaflkan›, mart bafllar›nda yapt›klar› ikinci görüflmede Kürt vekillere bir plan› oldu¤unu sezdirmifl ve görünüfle bak›l›rsa, Kürt sorununu çözme arzusunu daha do¤rudan dile getirmiflti. (...) Öcalan, 16 Nisan’da (1993) Bekaa’da düzenlenen ikinci bir bas›n toplant›s›nda, ateflkesin uzat›ld›¤›n› resmî olarak duyurdu. Ankara’n›n Kürt kültürel haklar›n› hayata geçirmesi, ihlallere son vermesi, genel af ç›karmas› ve Kürtçe yay›nc›l›kla e¤itim üzerindeki bütün k›s›tlamalar› kald›rmas› ça¤r›s›nda bulundu. Bu ça¤r›, Öcalan’›n TürkKürt federasyonu, hatta ba¤›ms›zl›k umutlar›ndan vazgeçmifl oldu¤u anlam›na gelmiyor, yaln›zca Özal’›n hareket serbestisinin siyasî s›n›rlar›n› gayet iyi anlad›¤›n› gösteriyordu. Kavrad›¤› bir baflka fley de, demeçlerinde zaman zaman baflka türlü ifadeler kullansa da, Kürtlerin ba¤›ms›zl›ktan çok daha az›na raz› olmak durumunda kalabilece¤iydi. Ertesi gün, hükümetin tepkisini merak eden Öcalan televizyonu açt›. Haberler, hiç beklenmedik biçimde iç karart›c›yd›: Özal kalp krizi geçirmiflti. ‹lerleyen saatlerde, öldü¤ü aç›kland›.

Ateflli bir Epikurosçu oldu¤umdan, bütün yasaklardan i¤reniyorum. Mutluluk içinde dünya nimetlerinden yararlanmay›, hatta genellikle onlar› kötüye kullanmay› sürdürece¤iz, kimseyi suçlamayaca¤›m bu konuda. Ama yaflam›n bize sunduklar›ndan daha uzun süre ve doyas›ya faydalanmak istiyorsak, davran›fllar›m›z› de¤ifltirmek zorunday›z. Duyular›m›za hitap eden renkleri azaltmak için de¤il, tersine, onlar› daha da fazlalaflt›rmak, canland›rmak için, belki de daha yo¤un baflka doyumlar aramak için. Enerji kaynaklar›n›, bir yandan tükenen ve bozulan fosil, di¤er yandan da günefl, rüzgâr enerjisi ve jeotermik enerji gibi yenilenebilir olan, tükenmeyen enerji kaynaklar› olarak birbirinden ay›rm›yor muyuz? Yaflam tarz›m›zdan söz ederken de buna benzer bir ayr›m yap›labilir. Yaflam›n gereksinimleri ve hazlar›n› daha çok tüketerek karfl›lamaya çal›flabiliriz, ama bu yeryüzü kaynaklar›na zarar verecek ve y›k›c› gerilimlerin yaflanmas›na neden olacakt›r. Ama onlar› baflka türlü de karfl›layabiliriz, örne¤in yaflam›n her döneminde ö¤renime ayr›cal›k tan›yarak, ça¤dafllar›m›z› dil ö¤renmeye, sanatsal alanlara merak salmaya, bir biyoloji ya da astrofizik keflfinin de¤erini anlayabilmeleri için çeflitli bilim dallar›n› tan›maya teflvik edebiliriz. Bilgi sonsuz bir evrendir; bütün yaflam›m›z boyunca hiç de ölçülü davranmadan beslenebiliriz ondan, ne yapsak tüketemeyiz onu. Üstelik, daha da iyisi: Ondan ne kadar beslenirsek, dünyay› da o kadar az tüketiriz.


e l i

k u l a ¤ › n d a

“Sürü”nün ve “Yol”un Kürtleri Müjde Arslan’ın derledi¤i “Kürt Sineması -Yurtsuzluk, Sınır ve Ölüm”, yakında Agora Kitaplı¤ı’ndan yayınlanacak. Önden bir parçayla, Tim Kennedy’nin kaleminden, Yılmaz Güney’in estetik ve ideolojik kopufluna bakıyoruz... nlafl›ld›¤› kadar›yla, Y›lmaz Güney’in ilgileri göçebe ve köylü gruplar›na, Kürt ulusal mitinin önde gelen veçhelerinden olan k›rsal deneyime dönüktür. “Umut”, gecekondu hayat›n›n gündelik eziyetinin bir önceli olan ideallefltirilmifl bir köy hayat›n› k›sa bir sekans olarak yans›tm›flt›r. “Sürü”, Kürt isimlerine, parlak renkli Kürt giysilerine, engin manzaralara ve kampa s›k›flt›r›lm›fl olman›n sert görüntülerine yer vererek baflkiflilerinin miras›n› vurgular. “Yol”daysa, yaz mevsiminde çay›rlar›n pastoral güzelli¤i, Kürtçe müzik ve dilin kullan›lmas›, hatta Ömer’in yurdunun göstere göstere Kürdistan olarak belirtilmesi, Kürt otantikli¤inin güçlü temsilleridir. Fakat Güney, Kürt kimli¤ine dair özcü bir görüfl yaratmak için böylesi temel mitlerden faydalanmaktan daha ziyade, Kürt toplumunun farkl› kesimleri ve Kürtler ile Türkler aras›ndaki karmafl›k iliflkileri irdelemeye a¤›rl›k veren bir yönetmendir. Öte yandan manzara, özellikle de “Sürü” ve “Yol”da görkemli biçimde izlenen Kürdistan da¤lar›, hem milliyetçi bir sembol hem de bir nostalji ve özlem yeri olabilmektedir. Sadece Güney burada daha mu¤lak bir bak›fl ortaya koyarak, söz konusu bölgeyi tart›flmal› bir alan olarak yans›t›r. Pek çok Filistin filminde gördü¤ümüz üzere, manzaraya, ayn› tehditkâr, gayrıflahsîleflmifl biçimde gösterilen askerler hâkimdir. “Sürü”nün s›n›r aflan çiftçilerine göre, Kürdistan “bofl”tur, genifllemeye ve toprak talebine uygundur. Zaten film de çobanlar›n ve onlar›n sürülerinin Ankara’n›n kalabal›k, kay›ts›z sokaklar›nda kaybolup gitmeleriyle sona erer. “Yol”daki Ömer topra¤› öper, yurduna dönmekten memnundur, fakat “istilac›” askerlerce yurdundan edilmifltir. Bu özellikler Kürtlerin “görünmezli¤i”ni vurgulamaya yararken, sonradan göç edenleri ve araya giren kiflileri de bu topraklarda olmaya hakk› bulunmayan yabanc›lar olarak resmeder. Fakat Güney, böylesi ayr›nt›lar›n, bu k›rsal toplumun içkin toplumsal sorunlar›n›n, modernli¤i benimsemekte nas›l zorland›klar›n›n, k›rsal deneyimin giderek sunîleflmesinin üstünü örtmesine izin vermez. Güney bir Kürt milliyetçisi de¤ildiyse bile, çok popüler bir aktör olmakla beraber, Türk toplumunda d›fllanm›fl bir figürdü. Azg›nca anti-komünizm yap›lan bir dönemde komünistti, hayat›n›n önemli bir k›sm›n› toplumun uza¤›nda (hapishanede) geçirdi ve en önemlisi, etnik kökeni itibariyle bir Kürttü. Kimli¤inin Kürt boyutu 1970’lerin ortalar›nda annesinin memleketi Mufl’u ziyaret edene kadar (anlafl›lan “Sürü”nün esin kayna¤› da bu ziyaretti) fazla güçlü biçimde ortaya ç›kmam›fl olsa da, Türkiye’de askerî rejime karfl› gösterdi¤i direniflin temel ö¤elerinden birisini oluflturuyordu. Bu yüzden Naficy, Güney’i sürgün yönetmenlerinin bir örne¤i, aksanl› üslûba sahip bir sinemac› sayar. Bu görüflün de¤erli yanlar› bulunmakla ve onun filmlerini Jameson’c› bak›flla ulusal alegoriler s›n›f›na sokmaktan daha ilginç gelmekle birlikte, ben Güney’in çal›flmalar›n›n daha genifl kapsaml› yönlerini ele alma-

A

y›, onu siyasal bir ba¤lama yerlefltirmeyi ye¤liyorum. Güney’in “Umut”taki Cabbar gibi kenarlardan yola ç›kan perspektifi, Türkiye’nin flehirlerinde eskiden ihmal edilmifl ve etnik bak›mdan farkl› bir ekonomik alt-s›n›f›n varl›¤›n› gözler önüne sermektedir. “Sürü” ise k›rsal bölgelerdeki geleneksel hayat tarz›n›n y›k›lmas›na karfl› farkl› çözümleri sergiler. “Sürü”nün uzun ve sanc›l› yolculu¤u, Kürt toplulu¤u ile Türk toplumunun geri kalan› aras›ndaki muazzam toplumsal ve kültürel ayr›lı¤› somutlaflt›r›rken, moderniteye geçiflin zorlu¤unu da açı¤a vurur. “Yol”, gelenek ile devletin ölümcül kucaklaflmas›na, bir tarafta patriyarkal yap›lar›n ve tahripkâr namus anlay›fl›n›n bo¤ucu etkileri ile di¤er tarafta geliflmenin önünü t›kayan bask›ya odaklan›r.

luluklar›yla birlikte an›lmas›, resmî düzlemde mono-kültürel ve homojen Türk toplumunda çeflitli etnik gruplar›n gür ç›kan seslerinin varl›¤›na dikkat çekmekte önemliydi. Dahas›, giderek, arabesk müzi¤inin baz› ö¤elerinin Kürt kültürünü temsil etti¤i ve bunun ancak gizlice ifade edilebilecek bir fley oldu¤u düflüncesi oluflmaya bafllam›flt›. O dönemde Türkiye’de gösterilmeyen Güney’in filmleri, Türkiye’deki ekonomik, kültürel ve siyasal farkl›l›klar› daha da belirgin bir flekilde dile getiriyordu. Yine de Güney’in, “Mem û Zin” ve “Siyabend û Xecê” filmleri ve fliirlerinde somutlaflan elit milliyetçilikten farkl› olarak, özellikle alt katmanlara, ayr›cal›kl› olmayan kesimlere e¤ildi¤ini belirtmekte fayda vard›r. Güney, hem bölünmeleri ve küçük düflürücü gelenekleri nedeniyle elefltirdi¤i Kürt toplumu, hem de bask›s› ve ço¤ulculu¤u benimseyememesinden dolay› mahkûm etti¤i Türk toplumu içindeki toplumsal de¤iflim imkânlar›n› araflt›r›yordu. Fakat “Sürü” Kürtler için bir siyasal alan aç›lma ihtimaline vurgu yaparken, Güney’in “Yol”u çekti¤i s›rada bu alanlar hapishanelere dönüfltürülmüfl durumda olacakt›.

“Yol” gösterime girerken Arabeskten Y›lmaz Güney’e (...) Baz› Türk milliyetçilerine göre, Kürt kimli¤inin herhangi bir yolla d›flavurulmas›, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmezli¤ine karfl› ciddi bir tehditti ve halen de öyledir. Bu yüzden devlet,

1960’l› ve 1970’li y›llarda Kürt kimli¤ini görmeyen anlat›lar gelifltirip yasalar ç›karmaya devam etmifltir. Yine de, siyasal belirsizlikle birleflen bu bask› karfl›s›nda, arabeskin, Erksan ve Akad gibi yönetmenlerin filmlerinin ve hepsinden önemlisi Güney’in çal›flmalar›n›n su yüzüne ç›kard›¤› bir söylem alan›ndan söz etmek gerekir. Türkiye’de genifl kalabal›klara hitap eden arabesk müzi¤i ve arabesk filmleri, devletin bask› alt›nda tutmaya gayret etti¤i heterojen kültürel etkileri gözler önüne sermekte kayda de¤er bir etki yapm›flt›. Arabesk müzi¤inin, büyük oranda güney ve güneydo¤u Anadolu’nun göçmen k›r iflçilerinden oluflan gecekondu top-

Sonuçta, k›rdan flehre göçle birleflen müzik, sinema ve edebiyat, Kürt kültüründeki ulusal bilinç ve gururu daha genifl bir kesime yayar ve 1980’lerle 1990’lar›n ulusal hareketlerinin tohumlar›n› atar olmufltu. Siyasal bilinç duygusu Kürtler aras›nda her devlet içinde geliflmekle birlikte, o s›ralarda genel Kürt kimli¤ini kuracak kayda de¤er bir kolektif eylem de söz konusu de¤ildi. O’Shea’ya göre, Kürtlerin ço¤unlu¤u muhtemelen özerklik ya da ba¤›ms›zl›k yanl›s› de¤ildi, yine de Kürtlerin “ortak bellekleri ve tarihleri” ulusal bir temele sahipti ve farkl› devletler içerisinde çeflitli “paralel tarihler” ortaya ç›km›flt›. Türkiye, ‹ran ve Irak’taki Kürt milliyetçi hareketleri büyük ölçüde kendi devletleri içinde haklar› elde etmeye çal›flmakla yetiniyorlard›. Güney’in filmleri ABD ve Avrupa’da elefltirel bir be¤eniyle karfl›lan›rken, “Yol” 1982’de Cannes’da Alt›n Palmiye ald›. Fakat bu filmler Türkiye’de yasaklanm›fl ve 1990’lar›n sonlar›na kadar onlar› bir sinema salonunda görmek mümkün olmam›flt›. “Yol” nihayet Türkiye’de 1999’da gösterime girerken, o zaman bile Kürdistan ve Kürtlere dair bütün göndermeler sansüre u¤rayacakt›. Kürt ulusal bilincinin bir sonraki geliflme aflamas›n› tetikleyen iflte bu tür faktörlerin bir araya gelmesi oldu. “Umut”ta ve “Sürü”de gösterildi¤i gibi, tar›m yöntemlerindeki de¤ifliklikler k›rsal bölgelerden büyük ölçekli göçlere sebebiyet verecekti. McDowall’a göre, 1980’lerde Türkiye’yi ve ‹ran’› etkileyen “Kürt milliyetçili¤indeki patlama”n›n sosyoekonomik zemini buydu. Ayn› derecede belirleyici olan baflka etkenler de, “Yol”da temsil edildi¤i flekliyle Türkiye’de bask›lar›n yo¤unlaflmas› ve PKK örgütünün yükselifle geçmesi, ayr›ca ‹ran’da meydana gelen ‹slâm devrimi, Irak’ta Kürtler ile Araplar aras›nda patlak veren iç savafl, yine ‹ran-Irak savafl› ve 1990-1991 y›l›ndaki Körfez Savafl›’yd›. Gerek Türkiye, ‹ran, Irak ve Suriye aras›ndaki kalabal›k nüfus hareketleri, gerekse Bat› Avrupa ülkelerine yap›lan göçler, Kürt sorununun uluslararas› boyut kazanmas›na katk›da bulunacak olan faktörlerdi. Tim Kennedy, “Bölünmüfl Bir Halk Olarak Kürtler ve Yılmaz Güney Sineması”

41


Duman› üstünde

Maskeli bir hiç kimse Fernando Pessoa - Ophelia’ya mektuplar çeviren: Sema Rifat (Sel)

47 y›ll›k ömrü boyunca 70’in üzerinde takma ad kullanm›fl olan Fernando Pessoa’n›n yaflam›n› ve yap›tlar›n› yorumlamak isteyen bir okur için, yazar›n soyad›n›n içerdi¤i anlamlar müthifl bir esin kayna¤› oluflturur: “Pessoa”, Portekizcede, ba¤lam›na göre “kifli”, “kimse” ya da “hiç kimse” demektir. Üstüne üstlük, “pessoa”n›n kökenini oluflturan “persona” sözcü¤ünün Eski Yunanca’daki ilk anlam› “maske”dir. Tüm bu anlamlar, Fernando Pessoa’n›n yazarl›k serüvenini bir mucize gibi kuflat›r adeta. Bu büyük Portekizli flairi, takma adlar› birer maske gibi kullanarak gerçek kimli¤ini gizlemifl bir “hiç kimse” olarak düflünmek son derece cazip hale gelir.

Dibi kalayl› kazan Güven Bak›rezer - Yücel Demirer (der.) - Trabzon’u Anlamak (‹letiflim)

“Trabzon, son y›llarda linç giriflimleriyle, cinayetlerle an›l›yor; ‘tahrik olmaya haz›r’ –hatta bunun için f›rsat kollayan!– bir flehir manzaras› arz ediyor. Oysa bu Do¤u Karadeniz liman metropolünün geçmiflinde köklü ve zengin bir flehir kültürü var... Bununla beraber, sars›c› sosyo-ekonomik, etno-kültürel, politik altüst olufllar da var... Her ne olursa olsun, ‘herhangi bir yer’ de¤il Trabzon; ‘iddia’s› olan, ilgiyi hak eden, ‘merakl›’ bir yer...” Bu sözlerle tan›t›l›yor elimizdeki kitap. Kocaeli Üniversitesi’nden Güven Bak›rezer ve Yücel Demirer’in derledi¤i, Emel Akal, Ömer Asan, Attila Aflut, Kudret Emiro¤lu, Ali Ero¤ul, fiengül Öymen Gür, Ayfle Hür, Hakan Kapucu, ‹lknur Üstün gibi isimlerin katk›da bulundu¤u bu ufuk aç›c› çal›flma, son y›llar›n fliddet üslerinden birinin üzerindeki sis perdesini aralamaya çabal›yor. Do¤u Karadeniz’in dinamik kenti Trabzon, ‘90’l› y›llarda de¤iflen sosyo-ekonomik yap›s›yla gittikçe negatif yönde de¤iflen bir kent

42

Ancak bu mucizenin cazibesine kap›lmadan önce, Pessoa için takma ad›n ne anlam ifade etti¤i üzerinde k›saca durmam›z gerekiyor. E¤er takma ad›, yazar›n kendi gerçekli¤ini örtmek üzere üretti¤i bir maske olarak göreceksek, Pessoa’n›n niyetinin bu olmad›¤›n› belirtmemiz gerekir. Pessoa’n›n metinlerindeki imzalar, gerçek yazar›n kendini gizlemek için att›¤› sahte imzalar de¤ildir. Bunlar, birer kurgusal “d›fl kimli¤in” (Portekizcesiyle “heteronimo”) att›¤› “gerçek” imzalard›r. Pessoa, gerçek kimli¤ini saklamak arzusuyla de¤il (zaten okurlar onun bu heteronimo üretme al›flkanl›¤›ndan haberdard›), yeni yazarlar/flairler üretme amac›yla at›yordu bu imzalar›. Üstelik sadece imza atmakla kalm›yor, zaman zaman bu imzalar› atan yazarlar›n yaflamlar›n› da kurguluyordu. Sözgelimi, Pessoa’n›n en temel flair kimli¤i olan Alberto Caeiro, 16 Nisan 1889’da, saat 13:45’te Lisbon’da do¤mufl, 1915’te ayn› kentte ölmüfl, ilkokul mezunu bir pagan flairiydi. Üstelik Caeiro, hem Pessoa taraf›ndan, hem de Pessoa’n›n di¤er baz› flair kimlikleri taraf›ndan büyük bir üstad olarak kabul edilmiflti. Bir baflka heteronimo flair olan Ricardo Reis onun eserleri için övgü dolu önsözler yazm›fl, bir di¤eri –Alvaro de Campos– onunla olan an›lar›n› kaleme alm›flt›. Bu yeni kimliklere duyulan ihtiyaç, basit bir oyunbazl›¤›n de¤il, insan kimli¤ine dair flu temel tespitin ürünüydü: ‹nsan ruhu bir de¤il, çoktur. Pessoa’n›n kurgusal yazarlar›ndan biri bu görüflü flöyle aç›kl›yordu: “Her birimiz alt-zihinlerin birer toplam›, hücresel nitelikli ruhlar›n kötü birer senteziyiz.” Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, Pessoa’n›n tek yapt›¤›, kendisinde aray›p buldu¤u, karfl›laflt›¤› ya da itinayla üretti¤i gerçek nitelikli alt-zihinlere birer isim vermek olmufltur. ‹flte tam da bu nedenle onlar› birer takma

ad ya da sahte ad (pseudonym) olarak de¤il, birer “baflka ad” (heteronym) olarak el almak gerekecektir. Hal böyle olunca, Pessoa’n›n niflanl›s› Ophelia’ya yazd›¤› ve bizzat kendi ad›yla imzalad›¤› mektuplar› okumak kafa kar›flt›r›c› bir deneyime dönüflüyor. Çevirmen Sema Rifat’›n önsözde belirtti¤i gibi, bu mektuplar (ve kitab›n sonuna eklenen Ophelia’n›n Pessoa’ya dair an›lar›) gerçekten de Pessoa’n›n özel hayat› hakk›nda birçok ipucu elde etmemizi sa¤l›yor. Ancak Pessoa’n›n kendisinin böyle bir giriflimden pek de hoflnut kalmayaca¤›n› tahmin etmek zor de¤il. Buradaki bafll›ca sorun, okurlar›n mektuplarda ister istemez o “biricik” yazar›n “gerçek” yaflam›n›n izlerini bulmaya çal›flmalar› olacakt›r. Böyle bir durumda Pessoa’n›n bütün o heteronimo üretme çabas› hiçe say›lacak, dönülüp dolafl›l›p gene tek bir gerçek Pessoa’n›n pefline düflülecek, yazar›n içinde yaflam›n› sürdüren bütün o öteki gerçek kimlikler ikincil hale getirilecektir. Tüm bunlardan hareketle, bu mektuplar›n okunmay› hak etmedi¤ini ya da okunmamas› gerekti¤ini iddia etmek istemiyoruz elbette. Mektuplar, sürekli hasta ve k›r›lgan bir flairin, o güzelim Lizbon kentindeki gündelik yaflam›yla ilgili birçok ilginç ipucu veriyor bize. Bütün mesele, her zamanki okur al›flkanl›klar›m›zdan kurtulmak, bu mektuplarda “gerçek” Pessoa’n›n de¤il, tabiri caizse, çok say›daki Pessoa’lardan yaln›zca birinin sesini bulmaya çal›flmak. Bir insan›n tek bir sesten de¤il, derme çatma bir sesler bütününden olufltu¤unu düflünen bir flairin mektuplar› bize ancak bu kadar›n› gösterebilir zira.

haline geldi. Civar ilçelerden ve köylerden al›nan göçün kozmopolitizmini kald›ramayan Trabzon’da son 10-15 y›lda öyle hadiseler yafland› ki, bir anda gözler bu “kendi halinde” kente çevrildi. Köklü bir tarih üzerine infla edilmifl, çokkültürlü bir kent görünümündeyken, ‘70’li y›llarda kentli, okumufl nüfusunu göçe teslim eden Trabzon, ‘80’lerde çevre ilçelerden ve illerden h›zla nüfus almaya bafllad›. Bu da bir ölçüde kent yap›s›n›n de¤iflmesine neden olan unsurlar›n bafl›nda geliyor. Trabzonspor’un baflar›s›na endeksli bir kent olan, 55 bin ö¤rencili teknik üniversiteye ra¤men bir türlü ad›n› istedi¤i gibi duyuramamaktan yak›nan, komflu illerinden havaalan› ve liman›yla s›yr›lan Trabzon, ‘90’l› y›llar›n bafl›nda Rusya’dan bavul ticaretine gelen Ruslar›n bir bölümünün zamanla fuhufl sektörüne kat›lmas›yla bambaflka bir alana evrildi. Ve Trabzon, ne yaz›k ki art›k daha içine kapan›k ve sokaklar›nda her türlü fliddetin kol gezdi¤i bir kent haline geldi. fiehrin olumsuz olaylarla an›lmas›ndan yak›nan Trabzonlular, bilhassa ‹stanbul’da yaflayanlar›, bu gidifle müdahil olmak istediler. Ancak yerel odaklar buna

pek imkân tan›mad›. Kentte organize edilmeye çal›fl›lan her türlü etkinlik provoke edildi ya da amac›ndan sapt›r›ld›. Nuray Mert, Yaflar Miraç, Nihat Genç gibi Trabzonlu isimlerin kat›ld›¤› panelde yaflananlar buna örnek. Rahmi Koç’un Patrik Bartholomeos’la gemiden sahile inememesi, “Haçl›lar”a karfl› bir zafer olarak ilan edildi. Bu olay, kentte gayrimüslimli¤e karfl› oluflturulmak istenen ortam›n iflareti oldu. Kentte yarat›lan Pontus etnofobisinin daha sonra yol açaca¤› olaylar, oluflturulan tehlikeli zeminin boyutlar›n› göstermesi bak›m›ndan çok can yak›c›yd›: Hiç kuflkusuz, bu olaylar›n bafl›nda Rahip Santoro cinayeti ve Trabzon’da organize edilen Hrant Dink cinayeti geliyor. Kentin bu tip trajik olaylarla an›lmas›n› istemeyen Trabzonlular, iki-üç y›ld›r kallavi bir imaj düzeltme çabas›na girifltiler. Trabzonspor yine flampiyonlu¤a oynuyor, bu sefer maç galibiyetleri Farozlu bal›kç›lar›n “Kolbast›”s›yla kutlan›yor, “Kolbast›” KTÜ’de Anadolu Atefli türevi bir flova dönüfltürülüyor vs... Peki, Trabzon gerçekten yüzleflmeye haz›r m›? Gerçekten de¤iflmeye ve art›k kendi gibi olmaya? Trabzon’u anlamak ve bütün bir kenti katillerle, linççilerle bir tutmamak elbette akl›selim sahibi insanlar›n tercih edece¤i bir fley, ancak bu kentin insanlar›n›n da beyaz berelilerden ve katilleri kutsayanlardan s›yr›lmas› gerekiyor. Trabzon o zaman daha anlafl›l›r ve yaflan›r bir yer olabilir.

– Kerem Eksen

– U¤ur Biryol


‹yi k›zlar nereye?

‹pek Ongun

‹pek Ongun - Günler Ak›p Giderken (Epsilon)

‹pek Ongun, “Bir Genç K›z›n Gizli Defteri” serisini yazmaya yirmi y›l önce bafllad› ve serinin sekizinci bölümü “Günler Ak›p Giderken” geçti¤imiz ay Epsilon yay›nlar›ndan ç›kt›. Bu sekiz kitap boyunca ‹pek Ongun defalarca seriye son vererek okuyucuya veda etti, fakat daha sonralar› “yo¤un istek üzerine” devam etti. Bu mazeret son derece gerçekçi, çünkü “Bir Genç K›z›n Gizli Defteri” serisi, ‘80’lerde do¤an ve devam›nda gelen nesillerin tüm yeniyetme k›zlar›n›n hayat›n› birkaç seneli¤ine iflgal edecek kadar sevildi. ‹pek Ongun, “Bir Genç K›z›n Gizli Defteri”nin ana karakteri Serra Noyan ile, bir yazar›n okuyucuyla hikâye aras›nda yaratabilece¤i en büyük özdeflleflmelerden birini yarat›r. Okuyucu kitlesi olan 12-15 yafl aras› genç k›zlar›n hepsinin “kendisinden bir fleyler bulaca¤›” bir karakter yarat›r Serra’yla. Gözlüklerinden flikâyetçidir Serra, ki yafl› itibariyle t›bben lens takabilme s›n›r›nda oldu¤u düflünülürse, tüm optik sorunlardan mustarip genç k›zlar›n sesi olur. Sivilcelerinden flikâyetçidir, ki yine yafl› itibariyle yerden gö¤e kadar hakl›d›r. Kilolar›ndan flikâyetçidir, ki flu ac›mas›z dünyada hangi kad›n befl kilo eksilse daha mutlu olaca¤›n› düflünmez? Okulun en yak›fl›kl› çocu¤una afl›kt›r, ki her okulda o çocu¤u tavlama ihtimali olan birkaç k›z›n haricinde geri kalan k›zlar›n yüre¤inin ac›s›d›r bu o¤lanlar. ‹lk kitap Serra’n›n kendine do¤ru dürüst bir sevgili edinip, lens tak›p, saçlar›na perma yapt›r›p (ilk kitap ‘80’lerde geçer), bebeklik tombullu¤unu at›p güzelleflmesiyle ilgilidir. Bu okulun çirkin k›z›n›n yaz boyu can›n› difline tak›p güzelleflmesi hikâyesi Serra’n›n annesiyle babas›n›n boflanmas›yla de¤iflir, ki boflanmalar›n flimdiki kadar s›k yaflanmad›¤› y›llardan bahsetti¤imiz düflünülürse, asl›nda bu ilk kitap ‹pek Ongun’un yazd›¤› en ilerici kitapt›r, çünkü bir anne ve k›z›n›n “erkeksiz” ve yaln›z bafllar›na ayakta kalmalar›, yak›nlaflmalar› üzerinedir. Maalesef ilerleyen kitaplarda durum de¤iflir. Serra, ‹pek Ongun’un muhafazakâr fikirlerinin kurban› olup bir tür “örnek k›z”a dönüflür. “Bir Genç K›z›n Gizli Defteri” serisini okudu¤unuzda, asl›nda Serra’n›n pek de gizleyecek bir fleyi olmad›¤›n› görürsünüz ve hatta

okuyucuda, yak›n arkadafllara s›k›c› derslerde küçük k⤛tlara yaz›l›p s›ra alt›ndan gizli gizli verilen bütün o s›rlar, suçluluk duygusu yarat›r. ‹pek Ongun, yeniyetme edebiyat› yazarlar›na özgü bir didaktikli¤in en uç örneklerinden birini icra eder. Serra’n›n örnek kiflili¤inin yan›s›ra, kitaptaki yan karakterlerin bitmek bilmez tiradlar› da ö¤retici birer metindir. Örne¤in üniversite y›llar›nda annesiyle sevgilisi Oktay hakk›nda konuflurken, konu cinselli¤e gelir. Annesi Serra’n›n içinde baz› duygular›n uyanm›fl olabilece¤ini söyler (hikâyenin bu k›sm›nda Serra yirmili yafllar›n bafl›ndad›r). Üstü kapal› bir biçimde Serra’n›n niflanl›s› Oktay’la seks yapmak isteyebilece¤i konuflulmaktad›r. Annesi bu noktada “sana yap ya da yapma diyemem” der, ancak konuflman›n devam›, partnerine güvenmeden ve ömür boyu sürecek bir birliktelikten emin olmadan seks yapman›n zararlar›, çok fazla insanla flört etmenin iticili¤i üzerine gider ve annesi son olarak ekler: “Hem flimdi ne hastal›klar var, duyuyoruz.” Bu alabildi¤ine cahilce konuflma, eflinden boflanm›fl, yaln›z yaflayan, flehirli, çal›flan, bekâr bir kad›n›n a¤z›ndan duyulur. ‹pek Ongun, bunca y›ld›r can verip muhtemelen çok da sevdi¤i Serra karakterini, annesinden gizli bir gün

bile okulu k›rmad›¤›, bir nefes bile sigara çekmedi¤i, bütün üniversite y›llar›n› klasik müzik konserleri ve burs almak için didinilen yo¤un ders programlar›yla geçirdi¤i, yirmili yafllar›n›n sonlar›nda evlenene kadar yar›m yamalak öpüflmelerle yaflanm›fl bir hayata mahkûm etti. Fakat ayn› zamanda Serra, bugün çal›flt›¤› baflar›l› turizm flirketinin orta¤› oldu, yak›fl›kl› bir avukatla evlendi, güzel bir evi oldu. Sekizinci kitap “Günler Ak›p Giderken”de Serra geçmifliyle hesaplafl›yor, ayn› zamanda çevresindeki arkadafllar›n›n yaflamlar›na odaklan›yoruz. Kimisi evlili¤ini bitirirken, kimisi ifl hayat›na at›lma planlar› yap›yor, baflka sorunlarla bo¤ufluyor. Uzun zamand›r habersiz kald›¤›m›z liseden baz› karakterler, bir buluflmayla tekrar hikâyeye kat›l›yor. Lisenin yaramaz k›zlar›ndan, okulu k›r›p barlara giden ve Serra’n›n da bafl›n› derde sokan k›zlardan biri kilo al›p Bodrum’a yerleflmifl, inziva hayat› yafl›yor, bir di¤eri iki baflar›s›z evlilik geçirmifl. Bir baflka yan karakter, idealist, politik avukat Toprak bile, ki kitab›n solcusu, feministi diye bilinir, daha önceleri aç›k iliflki, özgür aflk gibi meseleleri canh›rafl savunurken, çapk›n bir adamdan a¤z› yan›yor, flimdi ciddi iliflki ar›yor. Serra’n›n yafl›t› tüm k›zlar, kendisi de dahil, birbiri ard›na çocuk yap›yor. ‹pek Ongun, “Bir Genç K›z›n Gizli Defteri” serisiyle okurlar›na bir yaflam plan› çizdi; belki de bu yüzden çok popüler. Bu plan, uyulamayacak kadar keskin kurallarla dolu. Nitekim Serra ve arkadafllar› benzer yafllarda iyi evlilikler yap›p benzer yafllarda çocuk yapt›lar. Bu plan›n iyi taraflar› da var, içlerinden hiçbiri ekonomik olarak birisine ba¤›ml› de¤il, fakat ayn› zamanda hiçbiri bekâr da kalmad›. Ço¤u mutlu oldu, mutlu olmayan için de ç›k›fl kap›s› vard›. ‹yi k›zlar cennete gitti. “Bir Genç K›z›n Gizli Defteri” serisi bir fenomendir, çok fazla k›z taraf›ndan okunmufltur. Ayn› zamanda spesifik olarak belli bir yafl grubuna hitap eder, ki bu da ergenlik öncesine denk düflen 12 yafl civar› zamanlard›r. Neyse ki k›zlar büyür, cennete giden bu yolun çekilecek dert olmad›¤›n› anlar, kimisinin gizli defterleri dudak uçuklat›r. Bugün yirmili yafllar›nda macerac› bir k›z tan›yorsan›z, muhtemelen ‹pek Ongun’a ra¤men ve hatta kimi zaman ‹pek Ongun’a inat bunu yapmaktad›r. – Haziran Düzkan


NEC‹P MAHFUZ’UN HALEF‹ GAMAL G‹TAN‹’YLE EDEB‹YAT VE MUHALEFET ÜZER‹NE

Hakikati aramak için yazmak Mısırlı büyük yazar Necip Mahfuz’un “manevî o¤lum” diye bahsetti¤i, 17 yıllık Edeb-ül-Ekber dergisinin kurucusu, bugüne de¤in yazdı¤ı yirmiyi aflkın kitabı Türkçe dahil pek çok dile çevrilmifl olan Gamal Gitani ‹stanbul’daydı. Ustaya mikrofon tuttuk... M›s›r roman›, tüm Arap dünyas›nda ve asl›nda Bat›’da da özgün bir yere sahip; siyasî olarak M›s›r da öyle. M›s›r’›n siyasî tarihiyle M›s›r roman› aras›nda nas›l bir ba¤lant› var? Gamal Gitani: M›s›r’da roman 200 sene önce bafllad›. Bat›’yla ilk temas Frans›z iflgaliydi. Napoléon askerî amaçla yola ç›kt› M›s›r’a gelirken. Ancak bu yola ç›k›fl›n ilmî boyutu da vard›. Beraberinde matbaay› getirmiflti mesela. Mehmet Ali (Kavalal›) döneminde iflin rengi de¤iflti. Mehmet Ali, M›s›r’›n bafl›na geldi¤inde, Avrupa’ya pek çok ö¤renci gönderdi. Bunlar›n en ünlüleri Rafi Tahtavi ve Ali Pafla Mübarek’ti. Bu ilk direkt temas esnas›nda Arapçaya çeviriler de bafllad›. Bugüne kadar M›s›r’da en büyük tercüme faaliyeti Mehmet Ali zaman›nda yapıldı. Büyük bir matbaa kurdu. O zamana kadar tan›nan, bilinen edebiyat türleri klasik edebiyat türleriydi, nesir, fliir gibi. 1911 y›l›nda Bat› tarz›nda ilk M›s›r roman› ç›kt›: “Zeynep”. Bu kitap da yazar› Muhammed Hüseyin Pafla’n›n kendi ad›yla ç›kmad›, çünkü roman yazman›n bir paflaya yak›flmayaca¤›n› düflünüyordu. O zamanlarda roman yazarı, kahvehanelerde saz çal›p fliir okuyarak geçimini sa¤layanlarla ayn› flekilde de¤erlendiriliyordu. Bu nedenle de pek hofl karfl›lanm›yordu. Sadece M›s›r’da de¤il, bütün Arap dünyas›nda roman türünün babas› Necip Mahfuz’dur. Bafllang›çta Necip Mahfuz, Tevfik El Hakim gibi yazarlar›m›z›n romanlar› yabanc› dillere tercüme edilmiyordu. Necip Mahfuz’un 1940’l› y›llarda yazd›klar› Bat› dünyas›nda ancak 1980’lerin sonlar›nda anlafl›lmaya baflland›. 1988’de Nobel Ödülü’nü ald›¤›n› düflünürseniz, anlafl›lmas› için aradan k›rk y›l geçmek zorundayd›. Necip Mahfuz, benim manevî babamd›r. Ben 1960 kufla¤›ndan›m. Benim neslimden yazarlar›n büyük bölümü hapis tecrübesine sahiptir. Bizi “Temmuz Kufla¤›” olarak da adland›r›rla, çünkü Temmuz Devrimi’ni elefltirdi¤imiz için hapsedildik (M›s›r Temmuz 1952’de ‹ngiliz sömürgesi olmaktan kurtuldu, ancak sonras›nda despotik bir rejime dönüfltü). Ülkenizdeki muhafazakârlaflma ve modern anlamda dindarlaflmadan nas›l etkilendiniz? 1960’lardan sonraki süreçte okurunuzla aran›zdaki iliflkiler nas›l dönüfltü? 1960’larda özgürlük yoktu. Ama popüler bir geliflme vard›. Biz bask›, zulüm, iflkenceli bir ortamda do¤duk ve büyüdük. Ancak millî bir proje vard›. O zamanlar hükümetler henüz bu denli yozlaflmam›flt›. Daha eflitlikçi bir ortam vard›. Cemal Abdül Nas›r gibi bir millî lider

44

vard›. Haziran yenilgisi (1967 haziran›nda Alt› Gün Savafl› ad› verilen Arap-‹srail savafl›nda al›nan yenilgi) M›s›r’›n ça¤dafl tarihi için büyük bir dönüm noktas› oldu. Ben de gönüllü olarak cepheye gittim, savafl muhabirli¤i yapt›m. Gitme sebebim, kendi iç dengemi sa¤lama ihtiyac›md›. M›s›r tarihinin en büyük olaylar›ndan biridir bu savafl ve yenilginin etkisi hâla devam eder. Abdülnas›r 1970’te vefat etti ve ard›ndan Enver Sedat geldi. 1973’te Sedat, ‹srail’e karfl› bir savafl daha açt› ve bu savafl kazan›ld› (Ramazan ya da Yom Kimpur Savafl›). Ancak Sedat’›n iç politikas› bask›ya dayan›yordu ve k›sa bir zaman içinde toplumun bütün kesimlerinin çürümesine neden oldu. Nas›r yoksullardan yana politikalar izliyordu. Sedat ise tamamen üst s›n›flardan, zenginlerden yana bir politika izledi. Sedat bu toplumsal dönüflümün üzerini örtmek için bunun demokrasinin, liberalleflmenin gere¤i oldu¤unu iddia ediyordu. Elbette yaland›. Bunun kan›t› da,

Memlûkler döneminde M›s›r'da muhteflem bir medeniyet vard› ve Osmanl› bunu ortadan kald›rd›. Bunun sonuçlar›n› hâlâ yafl›yor M›s›r. Benim yapmaya çal›flt›¤›m fley, bunu yeniden düflünmeye davet etmek. demokrasiyi savunan herkesin onun döneminde hapse at›lmas›yd›. Sonras›nda Hüsnü Mübarek ortam› biraz sakinlefltirdi, denge kurmaya çal›flt›. Mübarek döneminde M›s›r büyük bir özgürlük ortam› yaflad›. ‹lk defa bir cumhurbaflkan› gazetelerde aç›kça elefltirilebiliyordu. 1990’l› y›llarda terör sald›r›lar› da ço¤almaya bafllad›. Biz de bu sald›r›lara karfl› rejimi destekledik. fiimdiyse tüm cesaretimizi toplay›p öyle konufluyoruz. Ancak dinleyen yok. Bu nisbî özgürlük ortam›nda da size karfl› onlarca dava aç›ld›¤›n›, kimi din temelli kurumlar›n hayli aktif oldu¤unu görüyoruz. Yay›nlad›¤›m›z Edeb-ül-Ekber adl› haftal›k edebiyat gazetesi, M›s›r’da sanat ve özgürlü¤ü savunan tek kürsüdür. Bu sadece M›s›r’daki ayd›nlar›n gazetesi de¤il, tüm Arap dünyas›n›n gazetesidir. Herhangi bir yazar, herhangi bir yerde bir sorunla karfl›laflt›¤›nda ondan yana tav›r al›yoruz ve onun haklar›n› savunuyoruz. Y›llar boyunca tak›nd›¤›m›z tav›r pek çok kifliye rahats›zl›k verdi. Hatta suikaste u¤rad›m. Bu nedenle flimdi devletin verdi¤i koruma görevlileriyle birlikte yaflamak durumunday›m. Suikasti düzenleyenler kimlerdi? Gazetede yay›nlanan bir karikatür nedeniyle suikaste u¤rad›m. Bu karikatürü

be¤enmeyenler katlime karar verdiler. Bu meseleleri konuflmay› pek istemiyorum. Ama sürekli olarak sorunlar yaflan›yor. Bazı aflırı dinci akımlar edebiyata karfl› ç›k›yor. Hisbah dedi¤imiz, dinî kurumlar›n elefltirilmesine izin vermeyen bir kurulufl vard› M›s›r’da. fiimdi kald›r›ld› ortadan. Bu kurulufl varken, yapt›¤›m›z, yazd›¤›m›z fleyler yüzünden tehdit alt›ndayd›k. Sorun bazen de devletin kendisinden kaynaklan›yor. Kültür Bakanl›¤› üç genç yazar›n roman›n› yasaklad› 2001 y›l›nda. Bu da ayd›nlarla siyasîler aras›nda tart›flmalara neden oldu. Haydar Haydar adl› bir Suriyeli yazar “Denizotlar›n›n fiöleni” adl› bir roman yazm›flt›. Bu kitap da M›s›r’da çok tart›fl›ld›. Çünkü devlet kitab›n yasaklanmas›na ve toplat›lmas›na karar vermiflti. Arap dünyas›na d›flar›dan bak›ld›¤›nda görünen daima ayd›nlarla devlet aras›nda bir kavga oldu¤u. Asl›nda bu kavgan›n temelinde hükümetlerin yapt›¤› s›n›fsal tercihler yat›yor. Halkla ayd›nlar aras›nda ortak bir elefltiri zemini neden yarat›lam›yor? Ayd›nlar bir kenara itilmifl olduklar›ndan ötürü halk› ikna edemiyorlar. WAFD (M›s›r’daki Arap milliyetçisi parti) 1919 y›l›ndan sonra ayd›nlar›n etkisinde flekillendi. Bu dönem M›s›r’›n kendini ifade etti¤i bir dönemdi. Çünkü ayd›nlar kendilerine güveniyorlard›. 1960’l› y›llar farkl›yd›. Diktatoryal bir rejim vard›. Ayd›nlar da ancak kültür arac›l›¤›yla kendilerini ifade edebiliyorlard›. 1970’li y›llardan itibaren önemli de¤iflimler yafland›. Özellikle Suudi Arabistan gibi baz› Arap ülkelerinin kültürel manzaralar›, sahip olduklar› ekonomik güçle bütün Arap ülkelerine teflmil edilir oldu. Bu ülkeler kendi ideolojilerini dünyaya yayd›lar ve bu ideoloji özellikle M›s›r kültürünü çok kötü etkiledi, Arap medyas›na hâkim oldular. Tüm bu sebepler ayd›nlar›n bir kenara çekilmesine sebep oldu. Bir de ‹ran etkisi var tabii. Ben ‹ran’› kültürel anlamda çok be¤eniyorum, ancak izledi¤i siyaset anlam›nda be¤enmiyorum. Çünkü siyasî ortamı gerginlefltiriyor, Arap dünyas›nda bölücü bir rol oynuyor. Bir baflka problem de ‹srail’in sald›rgan tutumu. Araplar bugünlerde ‹srail’in bölgenin bir parças› oldu¤unu kabul ediyorlar, ancak ‹srail bunu kabul etmiyor. ‹srail, bölgenin tek hâkimi olmak istiyor, fliddete dayal› politikalara a¤›rl›k veriyor. Bu da özellikle Filistinlileri radikallefltiriyor. Hamas’›n Filistin problemi için bir tehlike oldu¤unu düflünüyorum. Hamas’›n izledi¤i politikalar ‹srail’in ifline yar›yor. Dindarlaflman›n temelinde, Arap ülkelerinde laik ayd›nlar›n ve siyasîlerin ‹srail sorunu karfl›s›nda baflar›s›zl›¤a u¤ram›fl olmalar› yok mu? Kesinlikle böyle bir baflar›s›zl›k var. El Kaide de bu baflar›s›zl›¤›n ürünüdür. Bat›l› ayd›nlarla El Kaide’yi konufltu¤umuzda, El Kaide’nin ‹slâm’› temsil etmedi¤ini söylüyoruz. Onlar da bize soruyorlar: “O zaman hangi ‹slâm’dan söz ediyoruz?” 2000’lerden itibaren M›s›r’da yeni bir ‹slâm anlay›fl› belirmeye baflla-


d›. Ben bunun bir flans oldu¤unu düflünüyorum, çünkü ancak ‹slâm’› yeniden tart›flarak bir tak›m yanl›fl anlamalar› ortadan kald›rabiliriz. Bu nedenle Obama’n›n ‹slâm dünyas›na seslenmek için M›s›r’› seçmesinin tesadüf olmad›¤›n› düflünüyorum. Türkiye yerine M›s›r’› seçti, çünkü Türkiye ‹slâm dünyas›ndan çok uzak. Türkiye laik bir devlet, ben de laikim. Ancak ‹slâm dünyas›nda Türkiye’nin kendi parças› oldu¤u düflüncesi neredeyse hiç yok, çünkü Türkiye kendi içine kapanm›fl, kendi sorunlar›n› hep ön planda tutmufl bir ülke görünümünde. Bence dini siyasetten ay›rmak lâz›m. Ama fluna da çok flafl›r›yorum: Nas›l olup da Türkiye gibi laik bir ülkeyi Müslüman bir parti idare edebiliyor? Acaba halk bunu mu istiyor diye düflünüyorum. Acaba ‹slâm dünyas›nda yayg›n olan fliddet ve afl›r›l›k ekolüne karfl› bafllat›lan bir çal›flman›n parças› m› bu durum? M›s›r’da ve Arap dünyas›nda, özellikle de anlatt›¤›n›z siyasî manzara çerçevesinde edebiyat nas›l bir dönüflüm geçiriyor? Ben roman› ilk ve en eski kaynaklara kadar götürdüm, ama yeni bir fleyler yazmaya çal›flt›m. Dedelerim “Binbir Gece Masallar›” gibi metinler yazm›flken onlardan istifade etmemem çok saçma olurdu. Benim romanlar›mda farkl› bir bak›fl aç›s› var. Di¤er Arap yazarlar›ndan farkl› bir yol izledim. 1960’lar›n bafl›ndan bu yana tüm ça¤dafllar›m Bat›’y› okuyordu, klasik olmayan anlat›m tarzlar›n›, üslûplar› araflt›r›yorlard›. M›s›r’dan sonra Irak, Suriye ve Lübnan romanda en iyileridir Arap dünyas›n›n. Lübnan daha çok yay›nc›l›kta iyidir. fiimdi M›s›r’da roman aç›s›ndan bir pat-

lama var. Her hafta en az befl-altı roman ç›k›yor, takip etmekte zorlan›yoruz. M›s›r’da 1960’lardan bu yana ilk defa bu kadar canl› bir edebiyat ortam› var. ‹nternet roman› bir flekilde etkiledi. Önceleri sadece internette yazan bir tak›m yazarlar vard›, flimdi yazd›klar› kitap haline dönüfltürülmeye baflland›. Müslüman Kardefller baz› sitelerin yasaklanmas›n› talep ediyor, ama sansür art›k tarihe kar›flmak durumunda. Suudi Arabistan’da bile yeni bir edebiyat türü ortaya ç›kt›, çünkü bu toplum çok kapal› ve bu kapal›l›¤›n ard›ndakileri iffla etme yolunda bir arzu var. Öyle yazarlar ç›kma-

Edebiyat, hayat›n esrarl› yönleriyle tan›flt›r›r okuru. Ama bunlar› yorumlamas›, çözümlemesi gerekmez. Soru sormas›, okuru o sorularla yüzlefltirmesi yeter. Bence sorular, cevaplardan önemlidir. ya bafllad› ki, tam bir cüret ve flecaatle hareket ediyorlar; edebî anlamda mükemmel fleyler ortaya koyabiliyorlar. M›s›r’da bu kitaplar da çok okunuyor. Türkçedeki iki roman›n›zdan birinde, “Günbat›m›n›n Ça¤r›s›”nda anlat›lan hikâyenin tuhaf bir taraf› var. Kahraman›n›z onca esrar›n içinden geçiyor, ama hiçbirini çözmüyor. ‹çinden ona bir ses “git” diyor ve o da yola ç›k›yor. Bat›l› bir romanda muhtemelen o iç ses “gel” der ve bir fleyler vaat ederdi. Kahraman›n›z›n bu flekilde davranmas›n›n sebebi tasavvuf mu? Dünyaya geldik, gidece¤iz ve ard›m›zda bilmedi¤imiz pek çok fley b›rakaca¤›z. Burada yaln›zca bir telmih var. Ben göç etmeye mecburum. Esrarl› bir rota izliyorum. Kaybolaca¤›m noktaya kadar gidece¤im, ki bu ölümdür. Orada iki kah-

Söylefli: Ayfle Çavdar

Gamal Gitani’nin iki kitabı Aysel Bora çevirisiyle Can Yayınları’ndan ç›km›flt›: “Günbatımının Ça¤rısı” ve “Kahire’nin Mücevheri”. “Tecelliler Kitabı” da yolda.

raman var, biri Ahmed bin Abdullah, di¤eri de Cemal (Gamal) bin Abdullah. Ahmed bin Abdullah’›n anlatt›klar›n› Cemal bin Abdullah kaydediyor. Benim ad›m Cemal Ahmed El Gitani. Cemal Ahmed oldu¤umu hiç kimse bilmiyor. Onlar tek kifli asl›nda. Biri ömrünü hep seyahatte geçirdi, di¤eri ise sakat oldu¤u için bulundu¤u flehirden hiç ayr›lmad›. Benim Necib Mahfuz’la iliflkim de budur galiba. Necib Mahfuz, Kahire d›fl›na hiç ç›kmad›. Bunun tek istisnas› ‹skenderiye’dir. Ben çok seyahat ettim. Benim hocam hiç seyahat etmedi. Ben de bilmiyorum hangimizin do¤ru yolda oldu¤unu. Oradaki Bat›, mekân anlam›nda bat› de¤ildir. Antik M›s›r’da bat› ölümün menzilidir. Ahmed bin Abdullah’a iflkence çektiren as›l fley, hakikate neredeyse ulaflaca¤›n› hissetti¤i her noktada asl›nda ne denli uzakta oldu¤unu anlamas›. Tesadüfen hükümdar oluyor. Bu, ça¤dafl bir siyasî mazmun. ‹ktidar› tam elde etmek üzereyken içinden yine o ses “git” diyor. Burada zaman kavram›ndan kaynaklanan bir cebir var. Zaman, karfl›s›na ç›k›lmaz tek güç. Onun varl›¤›n›, mânãs›n› bilemeyiz. Ne zaman bafllad›¤›n› da bilmiyoruz. Bafllad›ysa, ondan önce baflka bir bafllang›ç daha m› vard›? Do¤u felsefesinde bu çok temel bir sorundur. Oysa Bat›’da pek öyle de¤il. Mesela Einstein diye biri ç›kacak, buna dair bir varsay›m, bir hipotez ortaya atacak ve böylece art›k zamana iliflkin sorular da cevaplanm›fl varsay›lacak. Oysa bu varsay›mlar sadece baz› ayr›nt›lar› derliyor. Yazar›n derdi bu ayr›nt›lar de¤il. Çin’e gitti¤imde flunu gördüm: Çin’de kimse ahiret gününe inanmaz. Ama imparatorlar›n mezarlar›na gitti¤imde floke oldum. Firavunlarla ayn› sebepten kendileri için abidevî mezarlar yapm›fllard›. Kimi yazarlar sadece anlatmak için anlat›r. Gabriel Garcia Marquez bile anlatmak için anlat›r. Ama örne¤in Mahfuz hakikati aramak için yazar. Çehov, Kafka hakikati aramak için yazm›fllard›r. Edebiyat, hayat›n esrarl› yönleriyle tan›flt›r›r okuru. Ama bunlar› yorumlamas›, çözümlemesi gerekmez. Soru sormas› yeter. Cevap vermesi gerekmiyor. Okuru o sorularla yüzlefltirmesi yeter. Bence sorular, cevaplardan önemlidir. “Kahire’nin Mücevheri”nde ise derdiniz Osmanl›’yla... Ben Osmanl›’y› yaln›zca elefltirmiyorum, M›s›r’› alarak meflruiyetini yitirdi¤ini söylüyorum. Osmanl› devleti, meflruiyetini Bat›’ya ‹slâm’› götürmekten al›yordu. Ama Müslüman bir devleti ele geçirince kendi sonunu bafllatm›fl oldu. Memlûkler döneminde M›s›r’da muhteflem bir medeniyet vard› ve Osmanl› bunu ortadan kald›rd›. Bunun sonuçlar›n› hâlâ yafl›yor M›s›r. Neyse geçmifl geçmiflte kald›. Derdim bunlar› deflmek de¤il. Benim yapmaya çal›flt›¤›m fley, bunu yeniden düflünmeye davet etmek. Ama, “Kahire’nin Mücevheri”ndeki asıl mesele Osmanl› de¤il, devlet bask›s›. Devlet baskısının her zaman ve her yerde ne kadar kötü oldu¤unu göstermeye çalıflıyorum.

45


12. UÇAN SÜPÜRGE KADIN F‹LMLER‹ FEST‹VAL‹’N‹N ARDINDAN

Çözülsün saçlar, aç›ls›n mektuplar Kad›nlar aras›nda kurdu¤u haberleflme a¤›yla, çeflitli projeleriyle 15 y›la yak›nd›r Türkiye kad›n hareketine büyük katk› yapan Uçan Süpürge’nin Kad›n Filmleri Festivali, bu sene yine kad›nlar›n merce¤inden kad›nlar›n ve dünyan›n sorunlar›na bakt›, kameray› esas olarak 12 Eylül 1980’e çevirdi. Express, 7 - 14 May›s aras›nda Ankara’dayd›... lgun bahar› Ankara’da karfl›laman›n zaman›d›r diyerek bu sene bir kez daha Uçan Süpürge Uluslararas› Kad›n Filmleri Festivali’ne do¤ru yola ç›kt›k. Ziyaretler geleneksellefltikçe, uzaktaki her festival, bulundu¤u koordinatlar› içi s›rlarla dolu dev bir sinema salonuna dönüfltürüyor. Kentin içine adeta bir baflka kent kuruyor, zaman›m›z› örgütlüyor. Biz de bir hafta boyunca alg›m›z›, zihnimizi bizim için özenle yarat›lm›fl alternatif zaman›n saatine ayarlad›k, K›z›l›rmak Sinemas›’n›n rüzgâr›yla yol al›p hiçbir kente ait olmad›¤› hissi veren bambaflka dip sokaklarda dolaflt›k. Mimarlara, mühendislere, belediye baflkanlar›na alternatif icraatlarda bulunan görünmez sinema cad›lar› uçuyordu Ankara sokaklar›nda bir hafta boyunca. Sesler, görüntüler, düflünceler birbirinin içinden geçerek olgunlafl›yor, yeni tohumlar at›l›yor, kap›lar aralan›yor. Geçen seneden hat›rlad›¤›m›z, giderek tarif etme cüreti gösterdi¤imiz bir hal bu. Kad›n sanatç›lar, festival görevlileri, gönüllüler, tutkulu seyirciler kentin köfle buca¤›n› her sene yeniden düzenliyorlar. Hiç sezdirmeden, görünmez, ama bir o kadar kal›c›, etkisi y›llar içinde kendini gösterecek bir dönüflüme imza at›yorlar. As›k yüzlü binalar›, tuhaf heykelleri, denizsizli¤i, ciddi, yakas› ilikli birörnek tak›m elbiseli memur kent kalabal›¤›n› tek hareketle de¤ifltirme marifeti ellerinde, de¤neklerini uzat›yorlar ve yepyeni bir masal bafll›yor her sene. 12. Uçan Süpürge Uluslararas› Kad›n Filmleri Festivali, bu sene kameras›n› “Kad›nlar Saçlar›n› Çözüyor” slogan›yla 12 Eylül 1980’e çevirmifl. Festivalin katalo¤unu okurken flu cümlelerle karfl›laflt›k: “Dünya ‘80’li y›llar› unutmak, Türkiye ise hat›rlamak istemiyor. Bütün simgeleriyle, ironisiyle, iyilikleri ve kötülükleriyle, b›rakt›¤› izler ve yaflatt›¤› ac›larla bugüne imzas›n› atan ‘80’leri hat›rlamaya ihtiyac›m›z var. Çünkü tarihte ilk defa bir kuflak, hayalden, özgürlükten, dünyay› de¤ifltiren ne varsa hepsinden köfle bucak kaç›yor. Festival bu sene o hep kaçt›¤›m›z ‘80’leri hat›rlamak ve hat›rlatmak istiyor.” Geçen sene, “Kendin Ol, Düflünü Yarat!” demifllerdi, bu senenin mantras› ise “Umuda Sahip Ç›k!” olmufl. Her sene, yüksek sesle bir a¤›zdan söyleyece¤imiz flark›lar yazmay› sürdürüyorlar. Ezgisini duydu¤umuz an, alt›na imza atmaya haz›r›z... 26 ülkeden 82 yönetmenin toplam 90 filminin gösterildi¤i festivali bir haftada sindirmek mümkün de¤ildi. Özellikle bu

O

46

senenin program›nda yer alan dünyan›n dört taraf›ndan perdeye yans›t›lan birbirinden özel filmler, festival sonras›nda da a¤›r bir düflünce mesaisinin zorunlulu¤unu duyuruyordu. ‹lk gün, kente ayak bas›p sergi salonuna girdi¤imiz an, saçlar›n› çözen kad›nlar›n kaleme ald›¤›, 12 Eylül y›llar›ndan sökülüp gelen mektuplar›n döfledi¤i yolda ilerlerken, oradan, kendi sakl› mektuplar›m›z›n da tozunu almaya gönüllü ayr›laca¤›m›z›n fark›ndayd›k.

Geçmiflin aynas›na bakmak Festival, ilgi çeken tart›flmalarla, o dönemin unutulmaz filmleri, müzikleriyle 1980’leri bize sinema merce¤inden hat›rlatman›n ötesinde, darbe y›l›nda do¤anlar›n yeni bir kuflak yetifltirmeye bafllad›¤› günümüzde, geçmiflin aynas›ndan

Saçlar›n› çözen kad›nlar›n kaleme ald›¤›, 12 Eylül y›llar›ndan sökülüp gelen mektuplar›n döfledi¤i yolda ilerlerken, oradan, kendi sakl› mektuplar›m›z›n da tozunu almaya gönüllü ayr›laca¤›m›z›n fark›ndayd›k. yans›yanlara do¤rudan bakman›n kaç›n›lmazl›¤›n› hat›rlatarak kendine yaraflan bir öncülü¤e de soyunmufl. Özenle haz›rlanm›fl Mektup Sergisi, ‹brahim Çeçen Vakf› Galerisi’ni kad›nlar›n sözcüklerinde tek tek bütün güçlü, titrek, öfkeli, yasl›, umutlu, umutsuz, k›r›k, tutkulu, genç, yafll› duygunun yank›land›¤› bir ses odas›na çevirmifl. F›s›lt› ve 盤l›klar›n birbirine dokunmadan yer de¤ifltirdi¤i odada dolafl›p mektuplar› okurken, baz›lar›yla sessiz bir diyalo¤a girerken, be-

denlerimiz ülkenin dört bir köflesinden toplanm›fl her tondan kad›n sesin aynas› oldu. Ayflegül Devecio¤lu, Gülden Treske, Halime Güner, Latife Tekin, Umut Tümay Arslan’dan oluflan de¤erlendirme jürisinin titiz çal›flmas›yla oluflturulan bu serginin Anadolu’dan ça¤r›lar ald›¤›n›, gezici bir sergiye dönüflece¤ini ö¤rendi¤imizde muazzam sevindik ve kalem-k⤛t marifetiyle uyand›r›lm›fl geçmiflin, gelece¤e bak›fl›m›zda, umudumuza sahip ç›karken bize pusula olaca¤›n› düflünerek her biri rumuzlu olan bu mektuplar›n bir kitaba dönüflmesi için dilek tuttuk. Bu sene Uçan Süpürge Onur Ödülü Suna Selen’e, Bilge Olgaç Baflar› Ödülü Zepür Han›myan ve Yeflim Ustao¤lu’na verildi. Suna Selen, 1970 tarihli Ertem Göreç filmi “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”deki kraliçe ve cad› rolleriyle hat›rland› ve gösterim sonras›nda seyircileriyle söyleflti. Festivalin “Toplu Gösterim” bölümündeyse Yeflim Ustao¤lu’nun filmleri izleyiciyle bulufltu. Festivalin kapan›fl›nda aç›klanan ve bu y›l ilk defa verilen Genç Cad› ödülüne ise Reha Erdem’in “Hayat Var” filmindeki baflar›l› performans›yla 14 yafl›ndaki Elit ‹flcan de¤er görüldü. “Her Biri Ayr› Renk” bölümünde yer alan yak›n tarihli 12 film Uluslararas› Film Elefltirmenleri Birli¤i (FIPRESCI) Ödülü için yar›flt›. ‹sveç’ten Leif Joley, Polonya’dan Anita Piotrowska ve Türkiye’den Nil Kural’dan oluflan FIPRESCI jürisi, Portekizli yönetmen Teresa Villaverde’nin 2006 yap›m› “Trans” adl› filmini ödüle de¤er buldu. “Feminist Sinema Tarihi’nden” bölümünde Ulrike Ottinger’in filmlerinden bir seçkinin gösterildi¤i, ‘80’ler sinemas›n›n hat›rlat›ld›¤›, k›salar ve belgesellerle, belle¤imizde iz b›rakm›fl unutulmaz filmlerle, yepyeni kefliflerle ayr›ld›¤›m›z festivalden, kad›n›n yedi haline dair yedi filmlik bir Express-seçki haz›rlayarak festival sonras› mesaimize devam etmek istedik. Pelin Özer

Herkes Ölür, Ben Hariç

Agnès’in Plajlar›

La China


1. Kad›n›n “Trans” Hali (Teresa Villaverde – “Trans”) Kad›n bedeninin nesnelefltirilmesini böyle bir mesafeden, serinlikle, incelikle, fliirli-politik bir dille anlatmay› baflarm›fl senarist-yönetmenin FIPRESCI jürisi taraf›ndan ödüllendirilmesi mutluluk verici. Yepyeni bir kavray›flla, ac›n›n gözlerinin içine cesaretle bakmay› seçmifl olan bu film, ölmeye bir ad›m kala hece hece yaz›lm›fl etkili bir küfürname. Her karesinde, sesini yükseltmeyen, pes etmemeye kararl› güçlü direniflin izleri var. Ülkeleri, s›n›rlar›, do¤an›n ve canl›lar›n içindeki en ilkel içgüdüleri, yok edilmeye çal›fl›ld›¤› anda donakalm›fl trans halinden aktaran bu filmden sonra, hayatta kal›flla bile kötülükten intikam›n› alan, bak›fl›yla öldüren güçlü kad›nlar›n etkili bak›fl›n› (ölüm ân›yla do¤umu eflitleyen bir bak›flt›r bu) bir elbise gibi üstümüze giyiyoruz. T›ls›ml› bir elbise bu, her kad›n›n bedenine uyuyor.

2. Kad›n›n “Kurban” Hali (Khadja Al-Salami – “Amina”) Yemen’in ilk kad›n yönetmeni Khadja Al-Salami’nin belgeselinde dile gelen Amina’n›n hayat›, dünyan›n ayak basmad›¤›m›z köflelerinde halen yürürlükte olan kabile kanunlar›n› gözlerimizin önüne getirmekle kalm›yor, Yemen hapishanelerindeki kad›nlar›n yaflam›na da tan›kl›k etmemizi sa¤l›yor. Toprak kavgas› yüzünden akrabalar› taraf›ndan öldürülen kocas›n›n katili olarak suçlan›p idam cezas›na çarpt›r›lan genç Amina’n›n savafl›nda ona destek olan yönetmen, bu filmiyle belgeselin gücünü somut biçimde gösteriyor. Ölmesi beklenen Amina’ya hayat verirken, filmini ifllemeyen adalet sistemine kalkan olarak kullan›yor. Festivalin konu¤u olan küçük-dev kad›n Al-Salami, 12 yafl›nda evlenme kaderine karfl› savaflmaya karar verdi¤i anda kurban rolünü tersine çevirmeyi baflarm›fl. fiimdi bir kurtar›c› olarak, Yemen’deki sorunlara belgeselleriyle çözüm ar›yor.

3. Kad›n›n “Sürgün fiair” Hali (Elif Ergezen – “fiairin Ölümü”) Hayat› sürgünlerle, yoklukla, yaln›zl›kla geçmifl modern Laz fliirinin yarat›c›s›, öncüsü ve en önemli flairi Hasan Helimifli’nin (1907-1976) hikâyesini hiç tan›mad›¤› ve babas›yla ayn› dili konuflmayan k›z› üzerinden aktaran bu k›sa belgeselde flairin kasetlere kaydetti¤i ve böylece yok olmaktan kurtard›¤› sözleriyle, ya¤l›boya tablolar›yla k›z›n›n yaln›zl›¤› bulufluyor. “fiairin Ölümü”nde duyuflun, zaman›n, dilin, sürgünün her dönemde, her toplumda ayn› dili konufltu¤una dair güçlü bir kavray›fl sakl›. Minimal yaklafl›m›n derinli¤inden yükselerek izleyiciye Hasan Helimifli’nin ve ondan k›z›na aktar›lm›fl, tüketilemez duygunun özünü aktarmay› baflarm›fl olan yönetmen, hakk› verilmemifl olsa da umut dolu türküsünü coflkuyla söylemeyi sürdüren Hasan Helimifli’yi tan›mam›z› sa¤l›yor.

yoksul gençli¤inin nas›l karanl›k bir dünyaya do¤ru büyümekte oldu¤unu omuz kameras›ndan, sars›lmaz bir gerçeklikle aktaran Germanika, her jestin, her bak›fl›n, içine ifllemifl bir yaflanm›fll›ktan perdeye yans›d›¤›na ikna etti bizi. Bu gidiflle, belgeselcilik deneyimini kurmacayla harmanlayarak seyirciyi daha çok yerden yere vuracak.

5. Kad›n›n “Hat›rlayan” Hali (Agnès Varda – “Agnès’in Plajlar›”) Yeni Dalga ak›m›n›n ilk kad›n yönetmeninin bu son filmi, sekseninci do¤umgününden görüntülerle son buluyor. Seksen süpürgeli bir kutlama! Süpürge, Frans›zca argoda yafllanmay› temsil etti¤indenmifl bu ironi. Seksen süpürgeyle ona sürpriz yapan arkadafllar›, bir de uçan süpürgeli kolaj›n› hediye etmifller. Gülümseyerek uçan Varda, yafllanman›n büyü, hat›ran›n fliir yaratt›¤›n› aktaran bu otobiyografik filminde bilgeleflmifl kad›nl›¤›n›n ses tonunu seyircisine hediye ediyor. Kumlara saplad›¤› aynalardan baz› geçmifl manzaralar›n› izliyor, izletiyor. Destanlaflt›rmadan hat›rlad›klar›yla, hat›ray› bölüp yeni keflfettikleriyle, merak›n, coflkunun solmaz görüntüsünü aktar›yor. “E¤er insanlar›n içine bakarsan›z, hepsi birbirinden farkl› do¤a manzaralar›yla karfl›lafl›rs›n›z. Benim içime ayna tuttu¤unuzda ise plajlar› görürsünüz” diyen Varda’y› dinlerken, ayn› anda kendi içimizdeki manzaran›n keflfine ç›k›p hat›rlayan sesimize kulak veriyoruz.

6. Kad›n›n “Transseksüel” Hali (Antonia San Juan – “La China”) Festivalin “Kim Bu K›z?” bölümünün konu¤u Antonia San Juan’› Pedro Almodovar’›n “Annem Hakk›nda Her fiey” filminden tan›yoruz. Efli ve filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu Luis Miguel Segui ile birlikte Ankara’ya gelip seyircileriyle sohbet eden San Juan, Madrid’de kendi tiyatrosunu kurmufl, pek çok oyun yaz›p sahnelemifl baflar›l› bir tiyatro sanatç›s›. ‹lk uzun metrajl› filmi “Sen Seç!” ve iki k›sa metrajl› filmiyle yak›ndan tan›ma flans› buldu¤umuz sanatç› bizi “China”da yirmi dakika boyunca, cevab› verildi¤inde altkültür edebiyat›n› tersyüz edebilece¤ini hissetti¤imiz bir soruyla baflbafla b›rakt›: ‘68’den sonra transeksüel bir yazar ç›ksayd›, Bukowski’nin kitaplar› bu kadar satar m›yd›? Madrid’in kenar mahallelerinde uyuflturucudan hissizleflmifl halde dolanarak sigara dilenen iki yak›n “loser”›n eflzamanl› diyaloglar›ndaki ac›mas›z ve dibi bulmaya kararl› ton, kendiyle gaddarca yüzleflme hallerinin doru¤una yerleflecek sa¤laml›kta. Vazgeçiflinde, seçiminde kararl› yarat›c›lar, gönüllü kaybediflin do¤urtan solu¤uyla yeni yollar açmaya devam ediyorlar.

7. Kad›n›n “Yaban-Dilsiz” Hali (Albertina Carri – “Öfke”)

Bu sene, Lucrecia Martel’in “Bafls›z Kad›n”›yla birlikte “Öfke”, Arjantin sinemas›n›n kad›n yarat›c›lar›na dair taze bir merak oluflturmay› baflard›. “Öfke”de, yaban do¤adaki ayr›nt›lara, sakl› köflelere, dilden yoksun k›z çocu¤u Nati’nin gözünden bak›yoruz. Nati, 4.Kad›n›n “Umutsuz Geçifl” Hali gösterileni de¤il, gizleneni görüyor. Bir yalan avc›s› gibi dolafl›yor do¤ada. Üstüne giy(Valeriya Gai Germanika – “Herkes Ölür, Ben Hariç”) ‹lkgençlikten kad›nl›¤a umutsuz geçifl halini ancak böylesine genç ve baflar›l› bir yönet- dirilmifl cici elbiseleri soyunmas›, yasak tan›mamas›, 盤l›¤›n› bir alarm gibi do¤an›n men aktarabilirdi diye düflündük filmden ç›kt›¤›m›zda. Yedi¤imiz tokat›n da etkisiyle ön- uçsuzlu¤una savurmas› onu bütün öteki insanlardan ay›r›yor. Yaban do¤as›nda kalmace refleks icab› öfkelenip sonra durulduk ve kendimizi kad›nl›¤a geçifl günlerimizi düflü- ya ›srarl› bir oyunbozan Nati, çizdi¤i resimlerle kendi dehfletli alg›lay›fl›n› d›flavururken, olgunlu¤unda bu çizimlerin filmini çekece¤ine dair de bir fleyler söylemeye çal›fl›yor nürken bulduk. Yönetmen çok bask›nd›; aray›fl›n, merak›n, sürprizli bir umudun da varoldu¤u o günlerimizi ille de sars›nt›l›-e¤reti-travmatik-yaln›z ve ölesiye umutsuz yüzüy- sanki. Kad›n›n yaban hayata bakarken kendi yaban do¤as›yla yüzleflmesinin sert ama bir o kadar da sars›c› 盤l›¤›nda savrulurken ucumuzu buca¤›m›z›, engellendi¤i için sivle hat›rlamam›z gerekti¤i konusunda ›srarc›yd›. Baflka bir kufla¤›n bizden uzakta, sert bir tokat gibi yaflad›¤› geçifli ancak onun ›srar›na yan›t verirsek anlayacakt›k. Moskova rilmifl hislerimizle tavaf etmeye ç›k›yoruz. Amina

Trans

Öfke

fiairin Ölümü

47


SINIFSAL TAHAKKÜM VE ‹NTERNET SANSÜRÜ

Sanal dünyan›n gettolar› YouTube’a eriflimin engellenmesinin birinci y›l› geride kald›. Anaak›m medya, kamuoyunun ilk günlerdeki hararetli tepkisinin buharlafltı¤ını görünce bu y›ldönümünü geçifltirdi. Memleketin “sab›k düflünce suçlusu” baflbakan›, yasa¤›n hâlâ s›cak oldu¤u günlerde sanki sivil itaatsizli¤e ça¤›r›rcas›na, “ben giriyorum YouTube’a, siz de girin” demiflti. Elbette kimse bofl durmad›, bu yasakl› siteye giriflin türlü çeflit yolu kulaktan kula¤a yay›ld›. Peki bunun adına çözüm denir mi? nternet, Amerikan ordusunun fonlar›yla yürütülen bir araflt›rma projesiyken (ARPANet) öngörülen durumlardan biri de, merkezsiz bir a¤ yaratarak, “düflman” belirli bir noktay› ele geçirdi¤inde, baflka yollar kullanarak haberleflmeye devam edebilmekti. Bu öngörü, bugün milyonlarca Türkiyeli internet kullan›c›s›n›n sansürü aflabilmesini sa¤layan temeli de beraberinde getirdi. DNS, hosts dosyas›, proxy, IP derken Türkiye’de yaflayan ve internet kullan›m› konusunda hevesli olan herkes, bilgisayar a¤lar›n›n iflleyifline dair, bugüne dek bilmeden de yaflayabildikleri ayr›nt›lara bo¤uldu. Yine de ö¤renmek denmez, ço¤unlukla kopyala-yap›flt›r fleklinde, elden ele, blogdan bloga anlat›lan taktiklerle sansürü aflma derdindeyiz. Bu sansürün etraf›ndan dolaflabilme baflar›s›, ne yaz›k ki beraberinde ciddi problemler de getiriyor. Bunlar›n bafl›nda, sansürün ola¤anlaflmas›, insanlar›n bu alana yap›lan müdahaleleri içsellefltirmesi tehdidi geliyor. ateist.org, geocities.com, anarsist.org gibi sitelere uygulanan sansürün ayn› biçimde haber olmay›fl›, dünyan›n en büyük blog sa¤lay›c›s› Wordpress’e eriflimin engellenmesinin pek de ses getirmemesi, bu içsellefltirmenin olumsuz sonuçlar›n› hemen gözler önüne seriyor. Ancak bu olumsuz sonuç, herkesi ayn› flekilde rahats›z etmiyor elbette. Ortaya att›¤› safsatalar› çözümleyen ve içindeki yanl›fllar› gösteren her siteye eriflimin engellenmesini sa¤layan Adnan Oktar, nam-› di¤er Adnan Hoca, evinde mutlu mutlu oturuyor olmal›. Büyük rating kavgalar› sonucu, çal›flanlar›n zaten k›t olan haklar›n› tamamen gaspetme pahas›na süreleri her geçen gün uzayan dizilerin TV yerine YouTube’da izleniyor olmas›ndan hazzetmeyen yap›mc›lar da o kadar flikâyetçi de¤ildir herhalde. Elbette sektörün sorunlar›n› sürekli kulak ard› eden, yine altyap›da çal›flan binlerce insan›n haklar›n› koruyacak hiçbir giriflimde bulunmadan kendi haklar› için dünyalar› aya¤a kald›r›p korsan CD’leri dozerlerle ezen müzik piyasas› da, flark›lar›n Youtube’a rahatl›kla yükleniyor ve oradan kitlelere ulafl›yor olmas› sorunu böyle kendili¤inden çözülüverince pek de üzülmemifltir diye tahmin edebiliriz. Elbette “giren giriyor” ama, ya böyle egzantrik “hacker” yöntemlerine, türlü bilgisayar kurnazl›klar›na ulafl›m› hâlâ son derece s›n›rl› olanlar ne yaps›n? Microsoft Türkiye Genel Müdürü Ça¤layan Ark›n, 2007 y›l›nda yapt›¤› bir aç›klamada, kamuya aç›k mekânlar d›fl›nda, evlerde 7.5 milyon bilgisayar ol-

48

du¤unun tahmin edildi¤ini, oysa Türkiye’den 21 milyon MSN hesab› aç›ld›¤›n› söylüyor. Bu rakamlar› baflka türlü yorumlamak da mümkün, ama internete ulafl›m yolu her üç kullan›c›dan biri için kendi evi diye yorumlarsak, pek yan›lm›fl olmay›z herhalde. Baflka bir deyiflle, Türkiyeli kullan›c›lar›n üçte ikisi, üzerinde de¤ifliklik yapma flans› bulamad›¤› bilgisayarlarla internete ba¤lan›yor. Daha kötümser bir veri, Türkiye Biliflim Derne¤i’nin Dünya Bankas› araflt›rmalar›na dayand›rd›¤› Ocak 2008 tarihli bir rapordan: Türkiye’de her bin kifli için 54 bilgisayar bulunuyor. Polisin sürekli bask›nlar arac›l›¤›yla “interneti düzenleme” ve “sak›ncal› sitelere girilmedi¤inden emin olma” çabalar›ndan bunalm›fl, sansürü aflma yönünde

Sansürün etraf›ndan dolaflabilme baflar›s›, ne yaz›k ki beraberinde ciddi problemler getiriyor. Bunlar›n bafl›nda da, sansürün ola¤anlaflmas›, insanlar›n bu alana yap›lan müdahaleleri içsellefltirmesi tehdidi geliyor. ad›mlar atmas› mümkün olmayan internet kafelerden “bilgi otoban›na” ve ça¤a ulaflmaya çal›flan, evinde “hacker’c›l›k” oynayabilece¤i bir bilgisayar alma olana¤› bulunmayan bu kitle ne yapacak? Sansür sorununun önemli bir aya¤›, bu soruyla ortaya ç›k›yor. ‹nternetin temel özelli¤i kabul edilen merkezsizli¤i bir avantaj olarak kullanarak bir sunucuyla ba¤lant› kurabilmek için o sunucuya ait bilgilerin edinilebilmesi gerekiyor. Bugün, YouTube’a sanal tüneller, vekil sunucular d›fl›nda en önemli eriflim yolu, YouTube sunucular›na ait IP numaralar›n›n ba¤lan›lacak bilgisayara kaydedilmesi. Böylece, bir anlamda, baflka bir bilgisayara yol tarifi sormak zorunda kalmadan, do¤rudan ulafl›labiliyor. YouTube popüler bir site oldu¤u için, bu flekil-

de eriflmek üzere ihtiyaç duyulan her bilgi baflka sitelerde de kolayl›kla bulunabiliyor. Peki ya ateist.org? Ya da evrim kuram› üzerine çal›flmalar›yla tan›nan ve Adnan Hoca’n›n kitaplar›n›n çöp oldu¤unu anlatmaktan yorulmayan Richard Dawkins’in sitesi? Onlara eriflmek için ihtiyaç duyulan “özel bilgilere”, o sitelere eriflim bir kez engellendikten sonra kolayca ulafl›lam›yor. ‹zledikleri sitelerin bir parças› olanlar, gerekli bilgilere ulafl›yor ve teknik engelleri afl›yor. Peki bilgi ça¤›, halihaz›rda organik ba¤lar içindeki insanlar aras›nda haberleflmeyi kolaylaflt›rmak demek mi? Bilgiyle dünyay› de¤ifltirmekten bahsedeceksek, bunun yolu tamamen anonim olarak her türlü bilgiye ulaflmaktan geçmiyor mu? Sansürü içeri¤i sunan bilgisayarlara do¤rudan ulaflacak yöntemlerle aflmak, beraberinde düzenli izleyici olmay› gerektiren bir çeflit müdavimlik hali getiriyor. Bu yöntemlere al›flarak sansürü içsellefltirmek, cemaatler halinde hareket eden, tabiri caizse sanal gettolardan internet dünyas›na kat›lan bir kullan›c› tipi de yaratmaya bafll›yor. Gettolar, tarih boyunca belirli d›fllanm›fll›klar› özetleyen, ortaklaflt›ran, ötekilefltiren örgütlenmeler olarak, ço¤unlukla üyelerinin zorunlu b›rak›ld›¤› yap›lanmalar olarak bugüne geldi. Bugün sanal gettolar, üyesi olabilmeniz için imtiyazlar gerektiren birer örgütlenme halinde karfl›m›za ç›k›yor. Bu yüzden, sansürü ortaya ç›karan tüm iflleyifli, eriflimi engelleyen politika ve kanunlar› ortadan kald›rmak üzere harekete geçmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, zenginlerin ve yoksullar›n, elinde yeterli bilgisayar donan›m› olanlarla olmayanlar›n ayr› birer interneti olacak. S›n›fsal ayr›cal›klar›n, maddî olanaklar›n bugüne dek en az fark yaratt›¤› bir sanal dünyay›, bir yolunu bulup yine bölmüfl olaca¤›z. ‹nternet eriflimi kafeler, kütüphaneler, okullarla s›n›rl› olanlar›, baflka türlü bir internete, üstelik tamam›yla devletüstü bir tahakküm anlay›fl›yla s›n›rlar› çizilmifl, Adnan Hocac›lar, kültür özellefltirmecileri, kendinden baflka her sesi yok sayan despotlar taraf›ndan içerik sa¤lanan bir internete mahkûm edece¤iz. Sanki, e¤itim, sa¤l›k, bar›nma gibi konularda yeterince d›flarda b›rak›lmam›fllar, fizikî dünyada hakiki gettolara mahkûm de¤illermifl gibi, onlar› sanal dünyada da gettolaflman›n kurban› yapaca¤›z. Bu yüzden, b›rakal›m baflbakan girsin YouTube’a, biz giremedi¤imiz sitelerin siyaset yapma nedenlerimiz aras›nda oldu¤unu bir kere daha hat›rlayal›m. Koray Löker



MAV‹

BRASSENS, BREL, FERRE TEKZ‹P GÖNDERD‹

Burjuvalar sizin gibidir! Menderes, Özal, ‹smail Türüt, Huntington, Fukuyama, Kenan Evren.... ‹sterlerse onlar›n posterini yay›nlas›nlar, yaz›lar›nda onlardan uzun uzun al›nt›lar yaps›nlar. Ama bizimkilere dokunmas›nlar, köflelerinde anmas›nlar. Özkök gibileri, bizimkilerin anti-rol modeli çünkü... eçenlerde Hürriyet gazetesinde bir yaz› okudum (“‹çimdeki Volverin uyan›nca”, 10 May›s 2009). Normalde ifladam› olmad›¤› halde TÜS‹AD üyesi olmakla övünen bir flah›s, flirket paras›yla Paris’e gidip nostalji yapm›fl. Köflesine de ‘70’li y›llar›n kült foto¤raflar›ndan birini koymufl: Frans›z flansonunun üç devi, Léo Ferré, Jacques Brel ve Georges Brassens’in 6 Ocak 1969’da bir araya gelip yapt›klar› sohbetten bir kare.

G

fiahsiyet k›r›lmas› Bir flahs›n kendisi, geçmifli ve bugünü hakk›nda ne kadar sinik olabilece¤ine dair çok güzel bir örnek. Kendisi zaten uzun zamandan bu yana, ne kadar solcu, muhalif, devrimci, özgürlükçü de¤er varsa, her f›rsatta onlar› karalamak, y›pratmak, içini boflaltmak ve afla¤›lamak için yaz›lar yaz›yor. Kenan Evren’i, 12 Eylül’ü övdü, hâlâ övüyor. Gazetecilik alan›nda özellefltirmenin bayraktarl›¤›n› yap›yor. Saymakla bitmeyecek kadar gericilik ve provokasyon örne¤i sergiliyor. Ben asl›nda, hadi itiraf edeyim, memnunum bu flahs›n varl›¤›ndan. Çünkü medya elefltirisi konusunda beni ve meslektafllar›m› teflvik ediyor, cesaretlendiriyor, bize vaka çal›flmas› için örnek ve f›rsatlar yarat›yor. Gerçi birkaç okur bu flahs›n ne menem bir kifli oldu¤unun art›k herkesçe bilindi¤ini, bu nedenle de art›k kendisiyle ilgilenilmemesi gerekti¤ini yazd›. Ama bu kez (son de¤il!), hem siyasî hem de sanatsal olarak üç önemli kurumu onun terekesine b›rakman›n do¤ru olmad›¤›n› düflündü¤ümden, Jacques Brel’den bafllay›p Georges Brassens ve Léo Ferré arac›l›¤›yla “Amiral Gemisi”nin geçici köy korucusuna bir flark› sözü ve birkaç dize ve al›nt›:

çömez bir rahip gibi dansediyordu / Kazanova ise cüret bile edemiyordu / Bense, üçümüzün hâlâ en gururlusu / Ben en az kendim kadar sarhofltum / Geceyar›s›na do¤ru kap›n›n önünden geçerdi noterler / Üç Sülün Oteli’nden ç›k›yorlard› / Aç›p k›ç›m›z› gösteriyorduk onlara ve en k›yak ayarlar›m›z› / Bir de flark› patlat›yorduk: // Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da dangalak olurlar / Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da... // Sonra de¤erli avukat Pierre ve / Di¤er noter arkadafllarla muhabbet ediyorduk / Jojo Voltaire’den söz ediyordu / Pierre de Kazanova’dan / Ve ben, ki hâlâ en gururlusuydum onlar›n / Ben, hep kendimden söz ediyordum

Geceyar›s›na do¤ru kap›n›n önünden geçerdi noterler / Üç Sülün Oteli’nden ç›k›yorlard› / Aç›p k›ç›m›z› gösteriyorduk onlara ve en k›yak ayarlar›m›z› / Bir de flark› patlat›yorduk: / Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da... efendim / Ve saat geceyar›s›na do¤ru otelden ç›k›p / Montalant’daki bar›n önünden geçerken, Memur Bey / Acayip elbiseli terbiyesiz gençler, bize arkalar›n› gösterip / Bir flark› söylüyorlard›: // Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da dangalak olurlar / Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da...” (Jacques Brel’den serbest çeviri) Söz konusu flah›s, “fiark›n›n son bölümündeki Memur Bey beni tan›d› ve bize hakaret eden sald›rganlar› hemen derdest etti” dedi. Aman bu aralar grip olmay›n!

50

Para meselesi ve çocuk olmak fiimdi de o meflhur foto¤raftaki üçlü sohbetten bir kaç al›nt›: Brassens: Bu para meselesi pis bir ifltir. Bir sürü herif s›rf para için flanson ifline girer. Bizse, küçük flark›lar›m›zla hayat›m›z› kazanmaktan çok memnunuz. Ama biz para kazanmak için flark› yapm›yoruz. Hoflumuza gitti¤i için flanson yaz›p söylüyoruz. Befl kurufl getirmese de biz yine flark› söylerdik. Gidip pazarda limon satacak de¤iliz. Zaten limon satmak flark› satmak kadar para getirir mi, onu da bilmem ha! Bize memur maafl› vermifl olsalard› da biz yine flansoncu olurduk. Çünkü biz bu ifli severek yap›yoruz. Söz konusu flahsa memur maafl› verseniz, flu anda yapt›¤› ifli yapar m›? Brassens: Hepimiz biraz oturmufl, yerleflmifl durumday›z! Yetiflkin olabilmek için, iflte ne bileyim, askerlik yapacaks›n, evleneceksin, çoluk çocuk sahibi filan olacaks›n. Bir kariyer yapacaks›n, hatta s›ms›k› sar›lacaks›n kariyerine... Sürekli terfi edeceksin filan... ‹flte böyle yetiflkin olunur! Bizimse asl›nda normal hayat›n d›fl›nda bir hayat›m›z var, gerçe¤in d›fl›nda bir hayat bizimki. Biz yetiflkin olamay›z. Söz konusu flah›s ne kadar yetiflkin de¤il mi? Brel: Biz geleneksel sisteme kendimizi adapte etmek istemedik ya da adapte olamad›k. Ferré: Ben de Çocuk-fiair’e kat›l›yorum. Mesela Brel, gülmeden ve inanarak “Yakaca¤›m gitar›m› / Kendimizi ‹spanyol sanaca¤›z” dizesini okudu¤unda, bu flahane bir fley. Bunu sadece bir çocuk söyleyebilir. Söz konusu flah›s da müthifl çocuk, hatta bebek sanki!

Duvara karfl›

Burjuvalar domuz gibidir “Yüre¤imiz s›ms›cak / Gözlerimiz dalm›fl bira bardaklar›na / Montalant’da koca memeli Adrienne’in bar›nday›z / Yan›mda arkadafl›m Jojo / Bir de dostum Pierre / Fondip yap›yoruz yirmili yafllar›m›z› / Jojo kendini Voltaire san›yor / Pierre de Kazanova / Bense, üçümüzün en gururlusu / Ben kendimi, kendim san›yordum / Geceyar›s›na do¤ru kap›n›n önünden geçerdi noterler / Üç Sülün Oteli’nden ç›k›yorlard› / Aç›p k›ç›m›z› gösteriyorduk onlara ve en k›yak ayarlar›m›z› / Bir de flark› patlat›yorduk: // Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da dangalak olurlar / Burjuvalar domuz gibidir / Yaflland›kça daha da... // Yüre¤imiz s›ms›cak / Gözlerimiz dalm›fl bira bardaklar›na / Montalant’da koca memeli Adrienne’in bar›nday›z / Yan›mda arkadafl›m Jojo / Bir de dostum Pierre / Cay›r cay›r yak›yoruz yirmili yafllar›m›z› / Voltaire

DAKT‹LO

soldan sa¤a: Jacques Brel, Léo Ferré, Georges Brassens

Brel: Evet, sonuç olarak bu bir mizaç meselesi. Bütün sorun, karfl›m›za dikilmifl bir duvar›n önünde ne yapaca¤›m›z. Yan›ndan m› geçece¤iz, üstünden mi atlayaca¤›z ya da y›k›p delecek miyiz? Brassens: Ben düflünürüm! Brel: Ben y›kar›m. Yani elime bir kazma almak isterim. Ferré: Ben yan›ndan geçerim. Brel: Evet, buradaki ortak nokta, üçümüzün de, karfl›m›za dikilen duvar›n öbür taraf›na geçmek istememiz. Zaten tek önemli fley de bu. Bu da bizim yetiflkin olmad›¤›m›z› kan›tl›yor. Çünkü normal bir insan, böyle bir durumda ne yapar? Duvar›n önüne bir de kendi bir duvar daha örer. Sonra da iki duvar›n üstüne bir çat› koyar, sonra içine girip yerleflir. ‹flte buna da inflaat yapmak deniyor! Söz konusu flah›s duvar›n önünde ne yapar? Bilmem. Belki de flantiye bekçili¤i... Ragıp Duran



Nobellik flarkılar

Müzik dolab›

Bob Dylan / Together Through Life (Reprise) ir zamand›r Bob Dylan, eflsiz albümler ç›kar›-

B yor, yafl ald›kça daha demli ama genç ifli groo-

10 albüm Bandista De te fabula narratur Duman I & II Iggy Pop Préliminaires Jarvis Cocker Further Complications Joe Jackson Rain Manic Street Preachers Journal For Plague Lovers Peter Doherty Grace/Wastelands Proudpilot Monsters Exist Sir Richard Bishop The Freak Of Araby Steve Earle Townes

5 flark› Ahmet Kaya Arka Mahalle Francis Cabrel Said et Mohamed Göksel Gülmek ‹çin Yaratılmıfl Jacques Brel Les Bourgeois Joe Strummer & The Mescaleros Shaktar Donetsk

ve’lara varıyor. “Together Through Life” da, son dönem baflyap›tlar›ndan “Time Out Of Mind”›n karamsar k›vam›n›n de¤il, “Modern Times”›n, “Love and Theft”in yan›na yaz›lacak, hafif, havai, yine de dolu, yo¤un bir albüm. Asl›nda Renée Zellweger’in, Forest Whitaker’›n filan oynayaca¤› harc›âlem bir Hollywood filmi için tek bir flark›ya oturmufl, ama kapt›r›p bir albümlük flark›yı yazıvermifl. Yolu Austin sokaklar›ndan, Manolya Motel’den, Nowhere Café’den, “bizim hanımköydür” dedi¤i cehennemden, eski sevgililerden geçen bir albüm “Together Through Life”. Dünyan›n haline bak›p ac›laflt›kça, sanki hat›ralar›na, gençlik y›llar›na, aflklar›n›n kollar›na atm›fl kendini Dylan. Son flark›da da, ironik bir edayla, “büyük politikac›lar habire yalan söylüyor, lokantan›n mutfa¤›nda sinekler uçufluyor, ama iyidir böylesi, ben de yapmazd›m daha iyisini” diyor ama, bu umut dolu, hayata s›k› s›k› tutu-

Dijital hippi

– Merve Erol

Ekolojik elektrik

Bat For Lashes / Two Suns (Astralweeks) at For Lashes namıyla maruf Natasha Khan, Pakistan asıllı, genç bir ‹ngiliz müzisyen. Düzayak, avangard bir pop yaptı¤ı söylenebilir. ‹kinci albümü “Two Suns”a bir flarkıda Scott Walker’ın sesiyle katkıda bulunmasına sebep olan da o avangard vurgusu muhtemelen. Ama daha önce de Björk’ün iltifatlarına mazhar olmufl, Radiohead’in öngrubu olarak da dünyayı turlamıfltı. Elektronik sularda yüzüyor, ama dijital ça¤ında hippi eti¤ini taflıdı¤ını da iftiharla belirtiyor. ‹kinci albümünde, iki sene kadar takıldı¤ı New York’un bariz izleri var. Yani, bir yanıyla hızlı, danslı gece hayatı, di¤er yanıyla flehirden kaçıp gitme arzusu. Bu ikisinin çatıflmasıyla birlikte, bir tür maneviyat, sükûnet arayıflı “Two Suns”. Müzik iyi yerlere gidiyor, belli...

B

Sen geçerken sahilden sessizce Orhan Atasoy / 1980 - 2001 (Kalan) sit Orhan yani. Ay› Orhan da denirdi. Lâkab›yla

A müsemma, iri k›y›md›, maddeler âlemiyle aras› iyiydi. ‘70’lerin Ankara’s›nda, ‘80’lerin ‹stanbul’unda nam› vard›, rock çevrelerinin aranan simas›yd›. Gruplar kurdu da¤›tt›, motorlar› gazlad›, gece kulüplerini gitar›yla inletti, flark›lar›n› 1993’te tek bir kasette topladı. Uzun müddettir Amerika’da. Tuhaf bir Erkin Koray’esk arabeskli bir rock damar› da vard›, Mazhar’esk pop okuyuflu da. Gençler onu en çok “Gemiler”le tan›r. Belki biraz “Motor Aflk›”yla, “Sat›rlara S›¤mad›n”la. Taner Öngür’lerle, Kerim Çapl›’larla, Fuat Güner’lerle yapt›¤› kay›tlar nihayet bir CD’de.

52

nan baladlar›n genel havas› pek öyle söylemiyor. Dylan’›n Nobel’e aday gösterilmesi bofluna de¤il. Adeta halk flark›s› gelene¤ini kendine has çeflitlemelerle has edebiyat düzeyine ç›kar›yor, standart formlar› itinayla zorluyor. Orkestrasyonda da öyle: Bütün ara tonlar›yla country’den blues’a Amerikan –dolay›s›yla dünyan›n büyük bir bölümünün– halk kültürü elektriklenerek bu albümde cirit at›yor, arada akordiyonlar, Çigan kemanlar› eksik olmuyor (Bofluna m› diyor: “Billy Joe Shaver’› dinlerken / James Joyce okuyorum / Baz›lar› öyle diyor / Sesimde anavatan›m›n kan›n› tafl›yormuflum.”) “Together Through Life”›n lüks bask›s›n› edinebilirseniz, ikinci CD’de Dylan’›n y›llard›r sürdürdü¤ü, vaktiyle yerel düzeyde popülerleflmifl yahut hakikaten tarihe geçmifl, ismi cismi bilinmez yahut suretini haf›zalara nakfletmifl, her halükârda kendisini var eden yüzlerce flark›c›n›n, flark›yazayar›n›n eski püskü kay›tlar›n› dumanl› sesiyle uzun uzun sunup çald›¤› radyo program›ndan sa ¤lambir örnekle karfl›laflacaks›n›z. Ça¤dafl› olmaktan mutluluk duydu¤umuz bir büyük ustan›n plak raflar› ve tarihsel referansları aras›nda gezinmek de, do¤rusu, acayip heyecan verici.

Neil Young / Fork In The Road (Reprise) çinde pekâlâ bir çekirdek ailenin yaflayabilece¤i bir limo’ya tek bafl›na kurulmufl bir kravatl› ihtiyar, sa¤a sola telefonlar aç›p “sökülün paralar›” deyip duruyor, araba da, laf da, flark› da ayn› minvalde yol al›yor... Neil Young’› tam da yeni klibi “Cough Up The Bucks”taki gibi olmad›¤› için seviyoruz. ‘70’lerin sonlar›nda Reaganizm’le Yeni Dünya’nın özgürlük hülyas›n› birbirine kar›flt›r›p çoklar›n›n kalbini k›ran Young, üç sene önce kafay› Irak iflgaliyle bozup “Savaflla Yaflamak” ad›yla bir konulu albüm yapm›fl, ard›ndan eski dostlar› Crosby, Stills ve Nash’le ç›kt›¤› ABD turnesinde, yuhalanmak pahas›na, anti-iflgal flark›lar› söylemiflti. Bu sefer, yine bir konulu albümle, “Yoldaki Çatal”la, ABD’nin kalbine sapl›yor mızra¤ını: Yani bitmez tükenmez otoyollara, araba sevdas›na, enerji politikalar›na... Sevgilisini arabayla gezmeye ç›karan bir adam, otoyollara vurmufl bir hayta, çocuklar›n› okula b›rakan bir baba, kilitli trafik, Arizonalar›n ortas›nda rölantide bir günbat›m›... S›radan ve s›rad›fl› Amerikal›lar›n gündelik kültürüne temas eden bir sürü manzara var Young’›n yeni flark›lar›nda. Ve her bir flark›da, her bir araba yolculu¤uyla dünyan›n nas›l tel tel çökertildi¤inin elefltirisi var elbette, lastikler patlas›n diye yollara döfledi¤i çivilerle, çatallarla birlikte... Sanki CSN’yle ç›kt›¤› turne yaram›fl, elektrikli gitar›yla Young, bir folk korosu zevkini zirveye vard›rm›fl. Günefl enerjisiyle çal›flan bir ampliye takm›yor fiflini, ama olsun, halis muhlis ekolojik bir Neil Young albümü “Fork In The Road”. Albümün tek manifestik ve iyimser flark›s› “Light A Candle” da Young’›n akustik külliyat›na ilk ondan girer vallahi. – M.E.



Yüzsüzlere 100 dedik! Basın sektöründe 29 yıllık aradan sonra ilk grevi gerçeklefltiren güzel 10’lunun –Alper Tunga Çatal, Arzu Gündüz, Çilem Dalg›ç, Ender Ergün, Hamdi Kurt, Mete Öztürk, Özsel Tortop, Perihan Özcan, Selim Suner, U¤ur Güç– ibret-i alemlik direnifli 100. günü doldurdu. Bu 100 günün muhasebesini Perihan Özcan’dan dinliyoruz... gün yüzümüz pek gülmüyordu aç›kças›. Kimse fark›nda de¤ildi ama, biraz moralsizdik. Balmumcu’daki Sabah-ATV binas› önünde toplan›p tek s›ra halinde Mecidiyeköy üzerinden Taksim’e yürüme fikrini sendika yönetimi benimsememiflti çünkü. Türkiye Gazeteciler Sendikas›’n›n (TGS) yapt›¤› resmî aç›klama “100’ncü günde 100 dakika oturma eylemi” yap›laca¤› yönündeydi. Biz grevcilerse 100’ncü gün eyleminin bu kadarla kalmas›n› do¤ru bulmuyorduk. Sonra ne olduysa oldu ve 100 dakikan›n sonunda TGS Baflkan› Ercan ‹pekçi eylemin Taksim’e tek s›ra halinde yürüyerek sürdürülece¤ini duyurdu. ‹flte o zaman yüzümüz güldü. Çünkü “gürültü” ç›karmaya ihtiyac›m›z vard›. Gerçi 13 fiubat’tan beri her cumartesi akflamı Taksim’deki tramvay dura¤›nda buluflup ‹stiklâl Caddesi’ni sloganlarla ç›nlatarak yürümüfl, Galatasaray’da bas›n aç›klamam›z› yap›p da¤›lm›flt›k. Ama yetmemiflti iflte...

O

Topyekûn suskunluk Tam 100 gün –o afili ismiyle söyleyecek olursak– “ana ak›m medya” bizi görmemiflti. Ama “yeralt›” medyas›na –misal, Express’e kapaktan, Birgün, Evrensel ve Alınteri gazetelerine birinci sayfadan– girmifltik. Çok say›da internet sitesi Sabah-ATV greviyle ilgili geliflmelere yer vermiflti. Ne var ki gazetelerin, dergilerin, televizyonlar›n haber toplant›lar›nda gündeme gelmemiflti bizim grev. Muhabirler, haber müdürleri, yay›n yönetmenleri hep beraber göz göre göre haber atlam›fllard›. Tabii bu topyekûn susuflun nedenini anlamak zor de¤ildi. Hiçbir medya patronu, “fabrikas›na” sendika girsin istemiyordu. Sabah-ATV’nin ba¤l› oldu¤u Turkuvaz Medya’n›n sahibi Çal›k Holding’le didiflip duran Do¤an Grubu da zaten bu yüzden topa girmiyordu. Onlar kendi kalelerini korumakla meflguldü. ‹ki y›l önce Ciner Medya Grubu’na Tasarruf Mevduat› Sigorta Fonu (TMSF) el koydu¤unda “kazara” bafllayan sendikal örgütlenmenin, Toplu ‹fl Sözleflmesi görüflmeleri sürerken Çal›k’›n sad›k yöneticileri marifetiyle nas›l i¤difl edildi¤ini hepsi biliyordu. Bask› ve tehditler sonucu say›s› 500’lerden 100’ün alt›na inen sendikal›lar›n bir ad›m öne at›lanlar› da –iflte o 10 kifli– “bofl bir hayal”in peflindeydi onlara göre. Vars›n dikildikleri yer “koskoca” Sabah-ATV binas›n›n önü olsundu. Nas›l olsa uzun sürmezdi. Hikâye çabuk biterdi. Bu grev de unutulur giderdi. Velhas›l ana ak›m medyan›n tavr›

54

beklenmedik bir tav›r de¤ildi. Ürkek suskunluklar› bizi gülümsetti, o kadar. Peki ya köfle yazarlar›? Bizi as›l flafl›rtan onlar oldu. Haftada birkaç gün demokrasi eksikli¤inden, hukuksuzluktan dem vuran kalemler itinayla suskunlu¤unu korudu. Bu kalemlerin bir k›sm›, buldu¤u her f›rsatta “solcu” oldu¤unu söyleyen kimselerdi. Bir k›sm› ise ekonomiden sekse her türlü özgürlü¤ün dibine vurmufl liberallerdi. Sırf memlekette yap›lan sol tart›flmalar›na kat›lan kifliler gelseydi, Balmumcu’da trafik kapan›rd›. Biz sadece anayasan›n herkese tan›-

Grev sürerken “Do¤an grubunu bas›nda sendikay› bitirmekle” suçlayan Baflbakan Erdo¤an’›n, TGS’nin kendisine arabuluculuk yapmas› için yazd›¤› iki mektubu da dikkate almaması “kendisine yak›fl›r” bir davran›flt›. d›¤› “örgütlenme özgürlü¤ü”nü kullan›yorduk. Alenî bir hukuksuzlukla grevin beflinci gününde tazminats›z iflten at›lm›flt›k. Üstelik bunu iflverenden de¤il, bir internet sitesinden ö¤renmifltik. Hepsinin ismini zikretmeye lüzum yok, bütün bunlar› kimine yüz yüze, kimine telefonla, kimine e-mail kanal›yla bildirmemize ra¤men sonuç de¤iflmedi. “Solcu” olsun, liberal olsun, köflelerini kaybetme korkusu a¤›r bast› herhalde, hiçbiri tek kelime etmedi. O kadar da korkmalar›na gerek yoktu asl›nda. Zira kap›s›n›n önündeki grevden okurunu haberdar etmeyen Sabah gazetesi, grevi köflesine tafl›yan Umur Talu’ya dokunmam›flt›. Halbuki ne de-

miflti Umur Talu: “Kovulmay›, iflsizli¤i, az›nl›kta kalmay›, her yeri doldurmufl cumhuriyetçi, demokrat, özgürlükçü büyük gazetecilerce hiç an›lmamay›, milyar dolarl›k k›ymeti ve milyonlarca dolarl›k vergi cezas› olan büyük medyalarda hiç de¤er verilmemeyi ‘göze alarak’ bizim bina önünde ‘grev’ yapan ‘az say›daki gazeteci’yi seçebilirsiniz. Hakl› ya da haks›z, yerli yersiz bulman›z baflka bir fley; hakikaten ‘biat etmeyen, boyun e¤meyen, ba¤›ms›z, özgür gazeteci’ arayan bir medya, patron veya yönetici, ‘bu çocuklar’a özel de¤er verirdi! ‘Yalan dolan piyasas›’nda, hiç olmazsa ‘vicdanen do¤ru’ bildiklerini yapt›lar! San›r›m, haberde, yaz›da, fotoda, görüntüde, sayfada da öyle yaparlard›.” Radikal Cumartesi’de grevi yazan P›nar Ö¤ünç ile çizen Turgut Yüksel’in de bafl›na bir “kaza” gelmemiflti. Milliyet’ten Nail Güreli de yaz›lar›n› sürdürüyordu. ATV’den Fuat Kozluklu’nun www.sansursuz.com sitesinde grevle ilgili iki yaz›s›n› sansürledi¤i Yalç›n Ergündo¤an’›n ise umurunda bile de¤ildi, art›k o siteye yaz› yazmayaca¤›n› aç›klam›flt›. Aziz Çelik, Do¤an T›l›ç, Rag›p Duran da greve dikkat çekmekten geri durmam›fllard›. Yine de sansür sürdü. Metin Göktepe Ödülleri’nin da¤›t›ld›¤› haberini veren Sabah, Umur Talu’nun Onur Ödülü ald›¤›n› yazd›, ama o ödülün kendisine “yaz› yazd›¤› gruptaki grevi ve toplumun çeflitli kesimlerinin sorunlar›n› köflesine tafl›ma duyarl›l›¤› gösterdi¤i” için verildi¤ini yazmad›. Turkuvaz Medya grubunda grevde olan gazetecilere verilen Dayan›flma Ödülü’nden bahsetmeyen ise sadece Sabah de¤ildi. Taraf da haberi verirken Dayan›flma Ödülü’nü es geçmiflti. Üstelik Umur Talu ve lây›k görüldü¤ü Onur Ödülü ile beraber. Grev bülteninde sert bir dille bu sansürü elefltirdikten sonra, ekonomi sayfas›nda da olsa, Taraf’ta iki kez haber oldu grevimiz.

Sarı sendika - kırmızı sendika Bu arada “TGS sar› sendika oldu¤u için sessiz kald›¤›n›” söyleyenler oldu¤u da Foto¤raflar: Saner fien

TURKUVAZ MEDYA GREV‹NDE 100. GÜN GER‹DE KALDI


fien Foto¤raflar: S

geldi kula¤›m›za. Bunu hangi veriye dayanarak söylüyorlard›, bilmiyoruz, ama aralar›ndan birinin de ç›k›p “k›rm›z› sendika flurada, orada örgütlenelim” ya da “hadi bir k›rm›z› sendika kural›m da çat›s› alt›nda toplanal›m” dedi¤ini duymad›k. Bu saçmal›¤a ÖDP Baflkan› Hayri Kozano¤lu’nun sözleri bir cevap oldu herhalde: “Bu arkadafllar bas›n sektöründe 29 y›l sonra bir ilki gerçeklefltirdi. Geleceklerini, mesleklerini tehlikeye atarak greve ç›kt›lar. Kim bu greve ç›kan sendikac›lar› desteklemiyorsa, o sar› sendika mensubudur.” Evet, medyada durum özetle buydu. Ya siyaset sahnesinin aktörleri 100 günde ne yapt›? Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) saflar›ndan Ufuk Uras ve Hayri Kozano¤lu, Demokratik Toplum Partisi’nden (DTP) Ak›n Birdal ve Sebahat Tuncel, Sabah-ATV binas› önünde görülmekten çekinmedi. Hatta Tuncel, Meclis’e grevle ilgili bir soru önergesi bile verdi. 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesindeki yurt gezilerinde, baz› gazetelere “ahlâks›z”, “yandafl” etiketi vurup vatandafllara “bu gazeteleri okumay›n, evinize bile sokmay›n” fetvas› veren Baflbakan Erdo¤an, Sabah okuman›n caiz olup olmad›¤› konusunda bir yorum yapmad›. Grev sürerken “Do¤an grubunu bas›nda sendikay› bitirmekle” suçlayan Erdo¤an, TGS’nin kendisine arabuluculuk yapmas› için yazd›¤› iki mektubu da dikkate almad›. Çal›k Holding’in patronu Ahmet Çal›k’tan “Bizim Çal›k” diye bahseden baflbakan›n sessizli¤i bizim aç›m›zdan kabul edilebilir olmasa da, anlafl›labilirdi. Damad›n›n üst düzey yönetici oldu¤u yerdeki hukuksuzlu¤a seyirci kalmas› “kendisine yak›fl›r” bir davran›flt›. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) sessizli¤ine de anlam veremedik. Yolsuzluklara karfl› k›l›ç kuflanan Kemal K›l›çdaro¤lu bir türlü f›rsat bulamad› yan›m›za gelmek için. Seçim minibüsü önümüzden geçerken birkaç kere –o da, seçimlere birkaç gün kala– yavafllay›p “baflar›lar” diledi. Greve ç›kmadan iki gün önce arad›¤›m›z CHP’nin bas›n birimi “Say›n Baykal’›n bir sözüne bakar. Bütün ilçe teflkilat› ile pankart as›l›rken haz›r bulunuruz” dedi. Ama pankart as›l›rken CHP ad›na Balmumcu’da kimse yoktu. Greve ç›kt›ktan sonra arad›¤›m›z birkaç “flafl CHP’li” ve e-mail gönderdi¤imiz baz› milletvekilleri “Yan›n›zday›z. Sizi destekliyoruz” dedi ama, bütün yapabildikleri iyi dileklerde bulunmaktan ibaretti. Barack Obama’ya “bas›n özgürlü¤ü, sadece teoride de¤il, pratikte de flarts›z olarak yaflama geçirilmelidir” diyen CHP lideri Baykal’da da bu grevin “haz›ms›zl›k” yaratmamas› hakikaten ilginçti. CHP’nin sendikal sessizli¤inin nedeni de çok geçmeden anlafl›ld›. Partinin organik ba¤› bulunan Halk TV’de bir süre önce bafllayan sendikal örgütlenme, toplu sözleflme aflamas›na gelmiflti. Halk TV yöneticilerinin kula¤›, CHP’li siyasiler taraf›ndan çekiliyordu. Sendikal› çal›flanlara, sendika üyeli¤inden istifa etmeleri için bask› yap›l›yordu. Sabah-ATV grevine gayrımeflru ço-

cuk muamelesi yap›l›yordu ama, grevin sesinin ülke s›n›rlar› d›fl›na taflmas›na da kimse engel olam›yordu. ‹lk uluslararas› destek K›br›s’tan geldi. Türk ve Rum kesiminden gazeteciler, bu grevi Avrupa’ya duyuracaklar›n› söyledi. Derken Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Baflkan› Arne König bir aç›klama yapt›: “Türk hükümetinin grevle ilgili olarak harekete geçmemesi durumunda, Avrupa Birli¤i ile Türkiye aras›nda, müzakere anlaflmas›n›n 19. fasl›nda belirtilen sosyal haklar konusundaki görüflmeler engelle karfl›laflacak. SabahATV grevini, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu temsilcileriyle gündeme tafl›yaca¤›z.” Biz kendimizi nas›l m› hissettik bütün bunlar olup biterken? Bazen öfkelendik, bazen alayc› bir biçimde gülümsedik, bazen garipsedik, bazen yüksek sesle güldük. Bazen üzüldük. Mesela ilk gününden beri grevi izleyen Evrensel muhabiri Erkan Araz’›n sendikal› olmamas›n›n “kadrosunun olmamas›ndan” ileri geldi¤ini ö¤renince içimiz burkuldu. Sendikan›n yönetim kadrolar›nda bulu-

Kesintisiz 14 hafta yapt›¤›m›z ve haftadan haftaya ço¤ald›¤›m›z cumartesi yürüyüflleri bize iki fley ö¤retti: Birincisi s›n›f dayan›flmas› yalan de¤ilmifl. ‹kincisi, polis kitlelere müdahale etmedikçe olay ç›km›yormufl. nan kimi meslektafllar›m›zla tan›flma imkân› bulamamam›za ise bir anlam veremedik. Gariptir, 13 fiubat’ta greve ç›kt›ktan sonra ATV’den at›lan 50 kifliyle de hiç yüz yüze gelemedik. TMSF döneminde ifline son verilen Cengiz Erdinç ile grevden üç ay önce ihraç edilen Nuh Köklü ise hep bizimleydi. Arkadafllar›m›z› “e¤lenilecekler” ve “evlenilecekler” olarak ikiye ay›rd›k. Yok, “içeridekilerden” bahsetmiyoruz. Onlar sa¤olsunlar 100 gün boyunca hep “inflallah istedi¤inizi al›rs›n›z” dediler. Biz grev pankart›n›n önünde bizi ziyaret etmekten çekinen, cumartesi yürüyüfllerinin birine bile gelmeyen farkl› medya gruplar›nda çal›flan, bizimle beraber oturup kalkan sendikal› ve sendikas›z gazeteci arkadafllar›m›zdan bahsediyoruz. Ama iyi ki varlar, sayelerinde “k›r›lmamay›” ö¤rendik. Baflka?.. 100 günde celselerin ertelenmesi nedeniyle alt› dava izledik. Turkuvaz’›n grevin durdurulmas›na ve sendikan›n yetki belgesinin iptaline dair TGS’ye açt›¤› davalar, TGS’nin Turkuvaz’a açt›¤› “ifle iade”’ davas›, grevdeki Forbes dergisi çal›flan› Ender Ergün’ün, Turkuvaz Dergi Grubu Genel Müdürü Levent Tayla’ya “sendikal haklar›n› engelledi¤i” gerekçesiyle açt›¤› dava. Ki bu sonuncusu, Türkiye’de Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 118’nci maddesinden aç›lan ilk dava olma özelli¤i tafl›yor. Grev sürerken Levent Tayla hakk›nda ayn› nedenden ötürü Aktüel grevcisi Perihan Özcan’›n yapt›¤› suç duyurusunun da davaya dönüflmesi bekleniyor.

Cumartesi yürüyüfllerinin ö¤retti¤i 100 günde yorulduk mu? Bu sorunun iki cevab› var. Evet, çünkü özellikle Bal-

mumcu hep çok so¤uktu; çok üflüdük. Hay›r, çünkü kap›n›n önünde içeride oldu¤umuzdan daha fazla ifle yarad›¤›m›z› hissettik. Sendikalar›n, sivil toplum örgütlerinin, üniversite ö¤rencilerinin deste¤i hiç eksik olmad›. Her hafta Sinter Metal, MEHA Tekstil ve Kurtifl Matbaas›n›n direniflteki iflçileri, Genç-Sen üyeleri, grevi mahalle aralar›na usulca sokan Halkevleri ve bu sayfaya s›¤d›ramayaca¤›m›z pek çok isimle birlikte yürüdük. Biz de olabildi¤ince direniflteki iflçilere destek vermeye gittik, üniversitelerden gelen davetlere icabet ettik. Kesintisiz 14 hafta yapt›¤›m›z ve haftadan haftaya ço¤ald›¤›m›z cumartesi yürüyüflleri ise bize iki fley ö¤retti: Birincisi, s›n›f dayan›flmas› yalan de¤ilmifl. ‹kincisi, polis kitlelere müdahale etmedikçe olay ç›km›yormufl. ‹flte 100. güne böyle geldik. Grevin 100’ncü gününde, destekçilerimizle tek s›ra halinde ve hayli “gürültülü” bir halde, üstünde “Yüzsüzlere 100” yazan dövizlerle Balmumcu’dan Taksim’e yürürken mutluyduk. Orada bizi bekleyen kitleyle buluflup ilk günden bu yana yan›m›zda olan Bandista’n›n “Haydi barikata” flark›s›na efllik ederek Galatasaray’a vard›k. Bas›n aç›klamam›z› yapt›k. Bu kez da¤›lmad›k. Günü Cumhuriyet Meyhanesi’nde noktalad›k. Greve ç›karken Toplu ‹fl Sözleflmesi ile çal›flmak istedi¤imizi söyledik. Patron masadan kalk›nca greve ç›kt›k. Grev 100 günü geride b›rakt›. Hâlâ Toplu ‹fl Sözleflmesi ile çal›flmak istedi¤imizi söylüyoruz. ILO’nun Türkiye’yi “Sendika Özgürlü¤ü ve Sendikalaflma Hakk›n›n Korunmas› ile Örgütlenme ve Toplu Pazarl›k Hakk› Sözleflmesi’nin uygulanmas› konusundaki ihlaller” gerekçesiyle mimledi¤i flu günlerde çok fley mi istiyoruz? Perihan Özcan

Not: Bu yaz› yaz›ld›ktan bir gün sonra, 27 May›s 2009’da, ‹stanbul 8. ‹fl Mahkemesi’nde Sabah-ATV greviyle ilgili iki dava görüldü. Turkuvaz Medya’n›n “yetki belgesinin iptali” talebiyle TGS’ye açt›¤› dava, mahkeme taraf›ndan reddedildi. Dokuz grevci için Turkuvaz Medya’ya açılan ifle iade davas›n› kazanan da TGS oldu. Fakat TGS’nin ifle iade davas›n› kazanmas›, grevin bitece¤i anlam›na gelmiyor. Çünkü grevcilerin amac›, mahkemenin öngördü¤ü tazminat› al›p bir kenara çekilmek de¤il. E¤er bunu yaparlarsa, Turkuvaz Medya’n›n alt› boflalan pankart› k›sa süre sonra açaca¤› yeni davalarla indirme yoluna gidece¤ini, bu durumun emsal teflkil edece¤ini, dolay›s›yla al›nacak sonucun bütün iflçi s›n›f›n› ilgilendirdi¤ini biliyorlar. Hiçbir patronun “Veririm paras›n›, indiririm grev pankart›n›” demesini istemiyorlar. Bu yüzden karara itiraz edecekler. Grevcilerden Ender Ergün’ün avukat› Tanzer Güven arac›l›¤›yla açt›¤› ifle iade davas› ise 24 Haziran 2009 günü görülecek. Hiçbir grevci, grevden vazgeçmeyecek.

55


Bir kedi gelip hikâyemi yar›da kesti. Gö¤sü ve patileri beyaz. Uzun b›y›klar›, yeflil gözleri var. Kuca¤›ma yat›p uyusun, devam edece¤im. Ne için hüzünlendi¤imi bilmiyorum. Düfllerin ço¤u unutulur, istedi¤in kadar hat›rlamaya çal›fl. Ama sonra bir müzik notas› duyulur ve zihnin mandolin tellerinde armoniler dolan›r ve birden gözlerimizde yafllar oldu¤unu fark ederiz. Baz› notalar çal›nd› m› içimden a¤lamak gelir, ama ne için? Kedi düfl görüyor. Patileri arada bir k›vr›l›yor ve kapal› a¤z›yla k›sa, belli belirsiz bir fleyler söylüyor. Bir kedi ne düfller merak ediyorum, kiminle konuflur. Kediler pek bofla konuflmazlar. Sessiz hayvanlard›r onlar. Kendi kendilerine düflüncelere dalarlar. Bir kedinin tek söyleyebildi¤i fley miyav, ama belki de suskunluklar› içinde kaybetti¤im fleyin ne oldu¤unu, ne için hüzünlendi¤imi hat›rlatabilir bana. O biliyormufl gibi bir his var içimde. Serin bir kedi. Bu yüzden kürkünü okflamak hofl oluyor. Hem yavafl da hareket ediyor, en az›ndan ço¤u zaman, bir kediden beklenebilecek tüm yavafll›kla. Son zamanlarda di¤er tüm yarat›klara musallat olan o telafll› hava yok bunda. Uyan›p bir kez miyavlad› ve kuça¤›mdan atlay›p bacaklar›ma sürtünmeye bafllad›. Kendine yemek verdirmeyi bilen bir kedi bu. Atlamas›n› da biliyor. Yerçekimi onu di¤er yarat›klardan daha az etkiliyormuflças›na tembel bir ak›flkanl›k vard› atlay›fl›nda. Kap›ya vuruldu¤unu iflitince postac› olabilir diye düflündüm. Mektup almay› özlüyorum, bu yüzden hemen kap›ya koflup sordum, “Posta m›? Ha!” diye bir ses geldi, kap›y› açt›m. Aceleyle, beni adeta iterek içeri girdi. Tafl›d›¤› koca paketi yere devirdi, omuzlar›n› silkeledi ve “Rrrr” dedi. “Buraya nas›l geldin?” Beni süzdü ve tekrarlad›, “Ha!” “Gel bakay›m evlat,” deyip ça¤›rd›m onu. “Gel hadi, kuçu kuçu!” Hemen bir kutu fasulye konservesi açt›m, çünkü çok aç görünüyordu. ‹fltahla, a¤z›n› flap›rdat›p yalanarak yedi. Bitirince birkaç kez “Hav!” dedi. Tam kulaklar›n›n arkas›n› kafl›yacakt›m ki kas›ld›, tüyleri diken diken oldu ve h›rlamaya bafllad›. Kediyi görmüfltü. Kedi onu daha önceden görmüfl, ama ilgilenmemiflti. B›y›klar›ndaki sardalye ya¤›n› temizliyordu. “Hav!” diye havlad›, ad›n› Rover koymaya karar verdi¤im köpek. “Hav! Bu ne biliyor musun, Schrödinger’in kedisi bu! Schrödinger öldü elbette, ama bu onun kedisi. Yüzlerce resmini gördüm. Erwin Schrödinger, hani flu büyük fizikçi. Oh, hav! Burada karfl›laflt›k, ha!” Kedi ona bir an so¤uk so¤uk bakt›, sonra ald›r›fls›z bir biçimde sol omzunu temizlemeye bafllad›. Rover, “Bunda bir ifl var” dedi yavafl ve etkileyici bir ses tonuyla. “Bunda bir ifl var. Rastlant› olamaz. Mümkün de¤il. Bende kutu var, sende kedi; ve burada karfl›lafl›yoruz flimdi.” Gözleri mutlu bir heyecanla parlayarak bana bakt›. “Harika de¤il mi?” dedi. “Hemen kutuyu haz›rlayay›m.” Ve koca paketi açmaya bafllad›. Kedi ön patilerini temizlerken Rover da paketi açt›. Kedi kuyru¤unu ve göbe¤ini, eriflmesi en güç yerleri zarafetle temizlerken Rover paketten ç›kanlar› birlefltirdi. “Bu ne?” diye sordum kutunun d›fl›ndaki bir fliflkinli¤i göstererek. “Tabanca,” dedi heyecanl› bir gururla. “Tabanca m›?”

“Kediyi vurmak için.” “Kediyi vurmak için mi?” “Ya da kediyi ‘vurmamak’ için. Fotona göre de¤iflir.” “Foton mu?” “Hah! Bu Schrödinger’in büyük Gedankenexperiment’i. ‹flte burada küçük bir foton kayna¤› var. S›f›r Zaman›’nda, kutunun kapa¤› kapand›ktan befl saniye sonra bir foton f›rlatacak. Foton tam s›rlanmam›fl bir aynaya çarpacak. Fotonun aynadan geçmesinin kuvantum mekanik olas›l›¤› tam olarak bir bölü iki tamam m›? Tamam! E¤er foton aynadan geçerse tetik atefllenir ve tabanca patlar. Foton engellenirse tetik atefllenmez ve tabanca patlamaz. fiimdi kediyi içine koyuyorsun. Kedi kutunun içinde. Kapa¤› kapat›yorsun. Uzaklafl›yorsun! Ne olur?” “Kedi ac›k›r?” “Kedi vurulur ya da vurulmaz,” dedi kolumu

Kediyi kutuya koyabilir miyim?” Bir süre karars›z kald›m. Nazikçe hay›r demek üzereydim ki tuhaf bir fley oldu. Kedi kutuya yaklaflt›, etraf› koklad›, sonra da yavaflça, o muhteflem ak›flkan rahatl›kla içine atlay›verdi. Atlar atlamaz kuyru¤u kapa¤›n kenar›na süründü ve kutu, yumuflak, kesin bir fl›k›rt›yla kapand›. “Kedi kutunun içinde,” dedim. “Kedi kutunun içinde,” diye tekrarlad› Rover dizüstü çöküp f›s›ldayarak. Sonra bir sessizlik oldu; derin bir sessizlik. ‹kimiz de öyle durmufl, kutuya bak›yorduk. Ses yoktu. Hiçbir fley olmad›. Hiçbir fley olamazd›. Kutunun kapa¤›n› açmad›kça hiçbir fley olamazd›. “Pandora gibi,” dedim f›s›ldayarak. Pandora efsanesini tam hat›rlayam›yordum. Bütün dertleri ve kötülükleri kutudan ç›kar›yordu tamam, ama bir fley daha vard›. Bütün kötülükler sal›verildikten sonra çok farkl› bir fley, hiç umul1993 sonbaharında Express’in Sıraselviler’deki ilk bürosuna kalkıp geldi¤inde minicikti. Birkaç günde aramızdan biri oldu, ismini mizacıyla kazandı. Türlü türlü marifeti vardı. Mesela, dilimlenmifl sosisi, tırna¤ını çatal gibi batırıp yerdi. Maceraları da az de¤ildi. Bir ara ortadan kayboldu. Adeti oldu¤u üzere alt komfluya misafirli¤e gitti¤ini sanmıfltık. Aradan birkaç gün geçince meraklandık, Gönül hanıma sorduk. Onda de¤ilmifl. Bizi terketti zannettik. Sonra bir gün Gönül hanım geldi, “Samim’i Beyo¤lu Emniyet Amirli¤i’nin penceresinde gördüm” dedi. (O günlerde büromuz BEA ile sırt sırta bir binadaydı.) ‹nanmadık, ama gidip sormaktan da kendimizi alamadık. Evet, Samim oradaydı, Terörle Mücadele katında, pankartların üstünde yatıyordu. Baca¤ı kırıktı. Me¤er balkondan düflmüfl, polisler de sahip çıkmıfltı. Vermek istemediler. Hır-gür aldık, kuca¤ımızda götürürken Samim’e seslenip durdular. Ödümüz koptu, onları tercih eden bir hareket, bir jest yapar mı diye. Hiç yapar mı! Baca¤ı alçıya alındı, Define Adası’nın Long John’u gibi takılmaya baflladı. Gel zaman git zaman ev kedisi oldu. Sonra bir daha balkondan düfltü, iki gün komada kaldı, yine alçılandı, yine yırttı. Ne var ki, geçen sene yakalandı¤ı amansız hastalıktan yırtamadı. Ama son günlerinde bile kuyru¤u dik tuttu, Samim’li¤i elden bırakmadı. Onsuzlu¤a alıflmak çok zor. Buda’mızdı desek yeridir. Samim’i Ursula K. Le Guin’in “Schrödinger’in Kedisi” öyküsüyle u¤urladık. Ruhuna “la”, Schumann’ın “la”sı...

s›ms›k› tutarak. “Kutunun kapa¤›n› kald›rmad›kça kedinin vurulup vurulmad›¤›n› bilmenin yolu yoktur. Hiçbir yolu yoktur. Bunun kuvantum teorisi için ne kadar önemli oldu¤unu biliyor musun? S›f›r Zaman›’ndan önce tüm sistem, gerek kuvantum düzeyinde gerek bizim düzeyimizde dümdüz ve yal›nd›r. Ama S›f›r Zaman›’ndan sonra tüm sistem yaln›zca iki dalgan›n do¤rusal bileflimiyle temsil edilebilir. Fotonun nas›l hareket edece¤ini tahmin edemeyiz. Foton hareketini tamamlad›ktan sonra da onun belirledi¤i sistemin durumunu tahmin edemeyiz. Bunu bilemeyiz! Kesinlik istiyorsan, herhangi bir kesinlik istiyorsan onu kendin yaratmal›s›n!” “Nasıl?” “Kutunun kapa¤›n› kald›rarak elbette,” dedi Rover. “Yani,” dedim “kutunun kapa¤›n› kald›rmad›¤›n sürece kedi ne vurulmufltur ne de vurulmam›fl.” “Hah!” dedi Rover rahat bir nefes alarak. “Ya da belki her ikisi de.” Rover’›n gözleri önünden kara bir bulut geçti. Bezgin, k›s›k bir sesle iki kez havlad›. Yalvar›rcas›na konufltu. “Dinle. Elimizde bir tek bu var, kutu. ‹flte burada. Kutu. Ve kedi. ‹kisi de burada. Kutuyla kedi. Kediyi kutuya koy. Ne olur.

mayan bir fley kal›yordu geride. Neydi o? Umut mu? Ölü bir kedi mi? Hat›rlayamad›m. Sab›rs›zlan›yordum. Rover’a dönüp bakt›m. Kahverengi gözleriyle anlaml› anlaml› bakarak karfl›l›k verdi. Kim demifl köpeklerin ruhlar› yok diye. Kutunun yan›na gittim ve kapa¤ı açtım. Rover yutkunarak aya¤a f›rlay›p bakt›. Kedi orada de¤ildi tabii. Rover ne havlad› ne inledi ne küfür etti ne a¤lad›. Olan biteni hemen kabullendi. “Kedi nerede?” diye sordu sonunda. “Kutu nerede?” “Burada.” “Buras› neresi?” “Buras› flu an.” “Öyle san›yorduk,” dedim, “ama asl›nda daha büyük kutular kullanmal›y›z.” fiaflk›nl›k içinde ses ç›karmadan öylece kalakal›p etraf›na bak›nd› ve evin dam› kutunun kapa¤› gibi aç›l›p da y›ld›zlar›n ak›l almaz, tarife s›¤maz ›fl›¤› içeri girince bile k›l›n› k›p›rdatmad›. Sadece soluk almaya zaman bulabildi, “Oh, hav!” Kula¤›ma çal›n›p duran notay› tan›d›m. Zamk› erimeden önce mandolinde denedim. La notas› bu, Schumann’› delirten nota. Güzel, berrak bir ton, flimdi y›ld›zlar görünürken daha da berrak. Kediyi özleyece¤im. Kaybetti¤imiz fleyin ne oldu¤unu buldu mu acaba?


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.