Jack Nicholson denizde sigara keyfinde
yüzy›lda hayranl›k Sigara olmasayd›, 20. eserlerinin hiçbiri duydu¤umuz sanat eyenlerin, sigara içm ara olmazd›. Bence, sig tilmifl eserleri sat›n içenler taraf›ndan üre – JOE STRUMMER almas› yasaklanmal›. 191254
SAYI: 2009/08
(KDV DAH‹L) 15 A¤ustos – 15 Eylül 2009 6 TL
97 L A S Y O N A E N T E R N
fi A L A L A
‹SMA‹L BEfi‹KÇ‹
‹ki slogan ve Kürt gerçe¤i HAT‹P D‹CLE
Demokratik özerkli¤in özü MEL‹HA ALTUNIfiIK
PKK’siz denklem ÖCALAN’IN SEY‹R DEFTER‹ (MART 1999 - A⁄USTOS 2009)
Kopal›m bu lanetli tarihten
ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ AYMAZLI⁄I
Oksijensiz hava sahas›na koflar ad›m B‹R TORBA YASANIN SÖYLED‹KLER‹
AKP tarz› demokratik devrim TAM GÜN YASASI
Piyasa hücumda, t›p defansta NAD‹RE MATER’LE “SOKAK GÜZELD‹R” ÜZER‹NE
Reddediflteki özgürlük
MERAM 97: KOPALIM BU LANETL‹ TAR‹HTEN
Toplumsal Lozan ürkiye ziyaretinin öncesinde Obama’yla dan›flmanlar› aras›nda flöyle bir diyalog geçmifl midir acaba? - Adam Kürtlerin partisinin lideri de¤il mi? Ad› niye Türk? - Meselenin özeti de o ad zaten. Ve ironiye bak›n ki, silahl› örgütün liderinin ad› da Öcalan. Temmuz say›m›zda, “Ankara kurtlar› ve Kandil kaplanlar›” bafll›kl› yaz›n›n girizgâh›nda flöyle demifltik: “‹yi fleyler olacakt›, mart bafl›nda devletin en tepesinden öyle deniyordu. Nisanda, may›sta yine öyle dendi. Bu arada DTP’ye balyoz üzerine balyoz indi. Ve geldik temmuza. ‹yi fleyler oldu¤u yok. A¤ustos nelere gebe acaba?” Söz konusu yaz›da da Öcalan’›n a¤ustosta çok önemli aç›klamalar yapaca¤›n› yineledi¤i 26 Haziran tarihli görüflme notlar›ndan flu sözleri aktarm›flt›k: “Carl Schmidt’in bir sözü var, önemsiyorum: Bir sorunu ya siyasal müzakereyle çözersin ya da o sorun savafl sebebidir. O yüzden tekrar Say›n Erdo¤an’a sesleniyorum. Kürtleri muhatap alman›z gerekiyor. Çözüm plan›m› herkesin bekledi¤ini düflünüyorum. Önümüzdeki üç ay içinde herkesin ‘Kürt sorununu nas›l çözeriz’i tart›flmas› gerekti¤i ortadad›r. Ben de buna göre bir de¤erlendirme yapaca¤›m. Siyasal temellerini savunmalar›mda koymufltum. Çözüm için pratik önerilerimi gelifltirece¤im. ‹leride müzakereler bafllayabilir. Devlet ‘ille yok edece¤im’de ›srar ediyorsa, Kürdistan da¤lar› buna elvermez. Kürtler yaflamlar›n› ve özgürlüklerini savunmak zorunda kalacaklard›r.” Öcalan’›n sözünü etti¤i “siyasal temeller”, 1999’dan beri söylediklerinden yapt›¤›m›z derlemede, ayr›nt›lar›yla yer al›yor. Özeti iki kelime: “Toplumsal Lozan”. Lozan’da çizilen s›n›rlar› ve üniter devleti benimseyen, ancak Kürt kimli¤inin tan›nmas›n› ve demokratikleflmeyi talep eden, bu talebi 1921 anayasas›na ve kurucu meclisin 1922 tarihli gizli oturumuna dayand›ran ve ‹spanya anayasas›n› örnek gösteren bir temel bu. Öcalan’›n deyifliyle, “ulusal Lozan”›, “toplumsal Lozan” haline getirmek. Öc alman›n böylesi dostlar bafl›na.
T
Kapak: Sarkis PAÇACI
• ‹smail Beflikçi . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Hatip Dicle . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7 • Meliha Altun›fl›k . . . . . . . . . . . . . . . .9 • Öcalan’›n seyir defteri . . . . . . . . . . 13 • AKP’nin torba yasalar› . . . . . . . . . . 24 • Tam Gün Yasas› . . . . . . . . . . . . . .26 • II. Genç ‹flçi Buluflmas› . . . . . . . . . .29 • Üçüncü köprü cinayeti . . . . . . . . . .32 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . 36 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 44 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . 45 • Giovanni Arrighi . . . . . . . . . . . . . . 48 • Nadire Mater . . . . . . . . . . . . . . . .52 • Mavi Daktilo . . . . . . . . . . . . . . . . . 56 • Radyo Brecht . . . . . . . . . . . . . . . . 58 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . 60 • Cohen istanbul’da . . . . . . . . . . . . . 61 • Sarkis Çerkezyan . . . . . . . . . . . . . 62 Arslan Ero¤lu, Aykut K›l›ç, Ayfle Çavdar, Bar›fl Çakan, Çetin Gürer, Çi¤dem Öztürk, Didem Dan›fl, Eda Özdek, Ender Ergün, Erdir Zat, Ertan Keskinsoy, Fevzican Abac›o¤lu, F›rat Genç, Göksun Yaz›c›, Güleda Erensoy, Hakan Lokano¤lu, Haziran Düzkan, ‹rfan Aktan, ‹smail Beflikçi, Kemal Elitafl, Kerem Eksen, Koray Löker, Merve Erol, Murat Meriç, Özay Selmo, Özcan Yaman, Pelin Özer, Pınar Uygun, Ragıp Duran, Rober Koptafl, Saner fien, Seda Zobaro¤lu, Siren ‹demen, fiahan Nuho¤lu, U¤ur Biryol, Ulus Atayurt, Yücel Göktürk, Baskı: Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0.212.452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, A¤ustos 2009 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressroll@gmail.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 97 15 A¤ustos - 15 Eylül 2009 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
Üç özne, dört ad›m fiimdi on y›l öncesine dönelim, Ertu¤rul Kürkçü’nün Öcalan’›n yarg›lanma sürecinde Evrensel gazetesinin bir soruflturmas›na cevaben söylediklerine bakal›m: “Kürt sorununun nihaî olarak çözümünden söz edecek olan herkesin, esasta bir bölgesel çözümü göz önüne almas› gerekirdi. Ancak, k›sa vadede uluslararas› bir kargaflaya
yol açmayan, devletleraras› bir savafl› k›flk›rtmayan bir ‘bölgesel çözüm’ü hayal bile edemiyoruz. O yüzden, sorunun kapsam›na birebir tekabül etmese de, ‘çözüm’e benzer bir fleyden söz etmeye bafllamak için sorunun alan›n› Lozan Antlaflmas›’yla belirlenen s›n›rlar içinde tan›mlamam›z gerekiyor. Türkçesi, büyük ölçekli s›n›r de¤iflikliklerine yol açabilecek, bugünkü topra¤a dayal› statükoya meydan okuyacak bir ‘çözüm’ neredeyse bütün dünyay› iflin içine sokaca¤›ndan, bir çözümden çok, bir kaos vaat eder görünüyor. Bir çözüm, bu e¤er bir devrim olmayacaksa, kaç›n›lmaz olarak, devletin iktidar›n› icra edifl biçiminde bir de¤iflimi, bir reformu varsay›yor. Bu ba¤lamda, üç özneden söz etmemiz gerek: Devlet/hakim s›n›f, PKK/Kürtler, Sol. Uluslararas› güçlerin bu denklemdeki rolleri, bu üç öznenin neyi gerçekten isteyip neyi istemedi¤ine ba¤l› olarak de¤iflir, talidir. K›sa vadede bir reform zemini oluflturulacaksa ilk ve en önemli ad›mlar flunlar: 1. Öcalan’›n idam edilmemesi ve –savafl suçlar›n› kapsam d›fl› b›rakan– bir genel siyasal af ç›kar›lmas›. 2. Devletin ‘askerî çözüm’ dayatmas›ndan ve bununla ilgili düzenlemelerden (koruculuk, OHAL, Özel Tim, Terörle Mücadele Yasas› vb.) vazgeçmesi ve Kürt kimli¤inin yasallaflmas›n› içine sindirmesi. 3. PKK’nin silahl› mücadeleye son vermesi, yasal alana ç›kmaya haz›rlanmas›, bir ‘ba¤›ms›z Kürdistan’ perspektifiyle büyük devletlerle ve Türkiye’nin rakipleriyle iflbirli¤ine yönelik olarak kurulmufl yap›lar› tasfiye etmesi ve Türkiye’deki Kürt toplumunun ço¤ulcu do¤as›na uygun olarak yeni siyasal yap›lar›n oluflturulmas›na önayak olmas›. 4. Türkiye solunun 15 y›ld›r sürdürdü¤ü ikili yanl›fll›ktan kurtulmas› –kay›ts›z koflulsuz PKK destekçili¤i ya da Kürt sorunundan ve isyandan kaçma– ve Kürt Sorunu’nun çözümünde inisiyatif almas›; büyük kentlere göçmüfl/göçertilmifl Kürt emekçilerin taleplerinin sözcülü¤ünü üstlenmesi... Bunlar çözüm de¤il, ama bir çözümün oluflturulabilmesinin asgari koflullar›. Bunlar gerçekleflebilirse, k›sa vadede savafl›n sona ermesi ve bir çözüm aral›¤›n›n oluflmas› mümkün. De¤ilse, bizi büyük bir kaosun bekledi¤ini söyleyebiliriz.” Yap›lacaklar, yap›lmayacaklar Ertu¤rul Kürkçü, May›s 2006’da, “Kürt Sorunu, Türk Sorunu” bafll›kl› özel say›m›zdaki söyleflide, Evrensel’e 1999’da söyledi¤i bu sözleri okuduktan sonra flöyle devam etmiflti: “Bu listeden gerçekleflen sadece Öcalan’›n idam edilmemesi
ve OHAL’in kald›r›lmas› oldu. Yani “yap›lmayacaklar” listesindekilerden sadece ikisi yerine getirildi. Yap›lacaklar listesindekileri gerçeklefltirmek içinse her üç tarafta da derin bir isteksizlik ya da beceriksizlik oldu¤u ortada. Ama doludizgin içine girmekte oldu¤umuz kaostan bizi bugün ç›kartacak olan, PKK önderli¤inde bir basiret at›l›m›d›r.” Aradan üç y›l geçti. Bugün “yap›lmayacaklar listesi”ne bak›ld›¤›nda, “devletin ‘askerî çözüm’ dayatmas›ndan vazgeçme” noktas›na geldi¤i söylenebilir. Pafla gönülleri öyle istedi¤i için de¤il elbette. Nisan ay›nda, yeni Genelkurmay Baflkan› Baflbu¤ ve selefi Büyükan›t’›n, art arda verdikleri “bütün orduyu Kandil’e y›¤sak PKK’y› bitiremeyiz” demeçleri, ordunun “askerî çözüm”ün çözümsüzlük oldu¤unu teslim etti¤ini gösteriyor. Bu tek bafl›na bir fley ifade etmeyebilir, malûm, “çözümsüzlük çözümdür” diye de bir devlet zihniyeti var. Ama o zihniyetin önde gelen temsilcileri, TSK-AKP ittifak›yla tasfiye edilmifl durumda. Meselenin uluslararas› boyutu ise, ODTÜ Uluslararas› ‹iflkiler Bölümü baflkan› Meliha Altun›fl›k’›n özetledi¤i gibi: “2007’de, 5 Kas›m’daki Erdo¤an-Bush görüflmesiyle bafllayan bir süreç bu. ABD, PKK’y› denklemden ç›kararak Türkiye’nin Kuzey Irak’la iliflkilerini gelifltirmesini sa¤lamak istiyor. Kürt yönetimi de de buna teflne, çünkü onlar da ABD sonras› Irak’ta yaln›zlaflacaklar›n› düflünüyorlar. O yüzden söylemler yumuflat›ld›, Türkiye’yle iflbirli¤i bafllad›.” PKK’n›n DTP’leflmesi Peki, PKK denklemden nas›l ç›kar›lacak? ABD’nin ve Kürt yönetiminin formülü, Cengiz Çandar’›n hemen her yaz›s›nda vurgulad›¤› gibi, “PKK’n›n DTP’leflmesi.” 1993-1996 dönemindeki kirli savafl›n bafll›ca mimarlar›ndan olan ve “bölgede bin tane operasyon yapt›m” diye böbürlenen Mehmet A¤ar’›n 2007 seçimlerine “da¤da silahla gezeceklerine, gelsinler, ovada siyaset yaps›nlar” ça¤r›s›yla girmesi bofluna de¤ildi. Hakim s›n›fa gelince, TÜS‹AD’›yla, MÜS‹AD’›yla Kuzey Irak’la iliflkilerinin gelifltirilmesinden yana. O pazara girmeyi hangi sermaye grubu istemez ki? Dolay›s›yla, PKK’n›n DTP’leflmesi onlar›n da murad›. Ancak, ne devlet/hakim s›n›f, ne de ABD ve Kürt yönetimi, PKK’n›n DTP’leflmesiyle yetinebilir. DTP’yi hizaya getirmeleri
3
ve/veya marjinalize edip etkisizlefltirmeleri gerekiyor. Zira, DTP de, Kuzey Irak’taki PKK yanl›s› PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) da yoksullar›n partisi. Dahas›, ikisi de neoliberalizm karfl›t› ve sosyalist e¤ilimli. Ba¤dat plan› Kuzey Irak yönetimi, PÇDK’y› PKK’yla iliflkisini gerekçe göstererek 25 Temmuz’daki parlamento seçimlerine sokmad›. Türkiye ayn› fleyi seçim baraj› uygulamas›yla yapagelmiflti. 2007 seçimlerinde, DTP’nin ba¤›ms›z adaylar yoluyla baraj› aflmakla kalmay›p mecliste grup kurabilecek say›y› elde etmesi oyunu bozdu. 22 Kas›m seçimlerinin ertesinde, AKPTSK ittifak› DTP’yi geriletmek için elinden geleni ard›na koymad›, “havuç-sopa” klasi¤ini sahneledi. Hedef 29 Mart 2009 yerel seçimleriydi. Bütçenin a¤z› aç›ld›, “yard›m”lar beyaz eflyaya kadar vard›, “belediyeler iktidar partisinden olmazsa paran›n muslu¤u kesilir” flantaj› yap›ld›, “önemli olan kimlik de¤il, ekonomi” dendi, bu arada TRT fiefl yay›na girdi. AKP, yerel seçimlerde baflta Diyarbak›r olmak üzere “bölge”yi fethedecek, patenti Öcalan’a ait olmas›na ra¤men Fethullah cemaatiyle neo-Osmanl›c› sermayenin sahiplenip önayak oldu¤u, Barzani ve Talabani’nin destekledi¤i bir Kürt Konferans› toplanacak ve PKK’s›yla, DTP’siyle Kürt hareketini marjinalize etmeyi hedefleyen “Ba¤dat Plan›” yürürlü¤e girecekti. Gelgelelim, masadaki hesap sand›ktan döndü. Kürt oylar› “taban› PKK’yle ayn› olan” DTP’ye akt›, hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’in ifadesiyle, “Ermeni s›n›r›na dayand›”. Ve seçimlerin hemen sonras›nda DTP’ye yönelik polis operasyonlar› bafllad›, aralar›nda parti yöneticilerinin de bulundu¤u 493 kifli gözalt›na al›nd›, 282 kifli tutukland›. Polise tafl atan çocuklara ak›l almaz cezalar kesildi. Haklar›nda aç›lm›fl bölücülük davalar› süren DTP’lilerin polis zoruyla meclisten al›n›p adliyeye götürülmeleri Meclis baflkan›n›n çabas›yla son anda önlendi. Koruculuk ve Terörle Mücadele Kanunu yerli yerinde durmakla kalmay›p toplumsal bedeli giderek a¤›rlafl›rken “yap›lmayacaklar listesi”ne Çiller döneminin “PKK mecliste” tavr› eklenmiflti. Bu gidifl, PKK’n›n denklemden ç›kar›lmas› formülünü tersine çeviriyor, PKK’n›n DTP’leflmesi yerine, DTP’nin PKK’laflmas›na zemin yarat›yordu. Baflta ABD olmak üzere, söz sahibi güçlerin bu gidiflata seyirci kalmas› düflünülemezdi. Obama’n›n Ankara ziyaretinde, Baflbakan’dan randevu talebine cevap bile alamayan Ahmet Türk’le görüflmesi kimsenin görmezden gelemeyece¤i bir mesajd›. Ayn› günlerde, Baflbu¤’un Kara Harp Okulu’nda yapt›¤› konuflma da, “yap›lacaklar listesi”nin iki maddesine, “genel siyasî af ç›kar›lmas›”na ve “devletin Kürt kimli¤inin yasallaflmas›n› içine sindirmesi”ne iliflkin sinyaller içeriyordu. Da¤dan indirme projesi Baflbu¤’un “Türkiye halk›” vurgusu yapmas›, Kürtlerin kültürel kimliklerinden ve haklar›ndan bahsetmesi, “terörist de insand›r” demesi, insanl›k için küçük, TSK için büyük bir ad›m. 12 Eylül’ün devlet baflkan› Kenan Evren’in “Kürt diye bir
4
fley yoktur” ve “insan haklar› insanlar içindir” deyifllerini hat›rlayal›m. 12 Eylül rejiminin yaln›zca yasad›fl› örgütlerin üyelerini de¤il, yasal parti ve dernek üyelerini, sendikac›lar›, yazarlar›, gazetecileri, akademisyenleri de insandan saymad›¤›n›, özellikle gözalt›nda ve cezaevlerinde –Diyarbak›r en simgeseli– insandan saymaman›n sözde de¤il, özde oldu¤unu da hat›rlayal›m. Ve “terörist de insand›r” sözünün, TSK standartlar›nda bir aç›l›m oldu¤unu teslim edelim. Bu söz, “af aç›l›m›”n›n da sinyali olarak yorumlanabilir. Asl›nda, af epeydir devletin gündeminde. “‹yi haber alan kaynak” Fatih Çekirge’den okuyal›m: “Çözüm için ilk ciddi proje M‹T müsteflar› Emre Taner’den geliyor. O çal›flman›n ad› ‘Da¤dan ‹ndirme Projesi’. Özeti fludur: Türkiye’deki teröristler silah b›rakacaklar. Evlerine dönmelerine izin verilecek. Kuzey Irak’taki lider kadrosu ve üst yönetim istedikleri bir ülkeye gidebilecekler. Di¤erleri dönebilirler. Siyaset yapabilirler. Tabii bu arada Türkiye’de baz› aç›l›mlar yap›lacak. Kürtçe TV, üniversite gibi. Bu projeye askerler ve dönemin cumhurbaflkan› Sezer karfl› ç›km›flt›. fiimdi durum de¤iflik. Askerler Kürtçe TV konusunda siyasetin elini rahatlatt›. O gün projeyi destekleyen Gül flimdi cumhurbaflkan›. Projenin oluflumunda büyük eme¤i olan Emre Taner yine ifl bafl›nda. San›yorum görev süresi bu yüzden uzuyor. Taner Kuzey Irak’ta defalarca görüflmeler yapt›. Barzani’yle uzun uzun konufltu. PKK unsurlar›yla temaslar oldu. Arac›lar geldi gitti. San›yorum henüz f›rsat kaçm›fl de¤il.” (20 Temmuz, Hürriyet) “Yol haritas›” Temmuz say›m›zda “Öcalan’›n ‘son sözünü’ a¤ustosta söyleyece¤ini aç›klamas› dikkatlerden kaçm›fl görünüyor” demifltik. Daha mürekkebi kurumadan gündem Öcalan’›n 15 A¤ustos’ta yapaca¤› aç›klamaya kitlendi, zira Öcalan’›n avukatlar› temmuz ortas›ndan itibaren medyan›n önde gelen kanaat önderlerini ziyaret ederek PKK liderinin haz›rlad›¤› “yol haritas›” için nab›z yoklamaya bafllad›lar, Ertu¤rul Özkök’ten H›ncal Uluç’a, vicdan› mühürlü birçok kalemden flafl›rt›c› bir hüsnü kabul gördüler. Ve Öcalan’›n “çözüm plan›m› herkesin bekledi¤ini düflünüyorum” deyiflini do¤rularcas›na, PKK’n›n ilk silahl› eyleminin 25. y›ldönümü olan 15 A¤ustos, Türkiye’nin iple çekti¤i bir tarih haline geldi. Haliyle, hükümet de, “inisiyatif Öcalan’a geçiyor, çözüme yönelik her ad›m Öcalan muhatap al›n›yor diye yorumlan›r” telafl›yla hummal› bir faaliyete giriflti, ‹çiflleri Bakan› Atalay, 29 Temmuz’da kameralar›n karfl›s›na geçti, üslûp ve yöntem s›n›rlar› içinde kalan bir yol haritas› çizdi. Çözümün yolunun “demokratik haklar›n geniflletilmesi”nden, “herkesin kendisini eflit ve hür hissetmesi”nden, “demokratikleflme ad›mlar›n›n toplumun tüm kesimleriyle birlikte at›lmas›”ndan geçti¤ini vurgulad›. Somut bir fley söylememifl olsa da, yeni bir anayasay› ve DTP’nin sürecin d›fl›nda b›rak›lmayaca¤›n› ima etmesi ve Atalay’›n bu konuflmas›ndan sonra Erdo¤an’›n Ahmet Türk’e nihayet randevu vermesi, AKP’nin 2007’den beri sürdürdü¤ü çizgi göz önüne al›nd›¤›nda, aç›l›m say›l›r. “Yap›lacak-
lar listesi”ndeki siyasî aff›n ve Kürt kimli¤inin yasallaflmas›n›n önü aç›labilir. S›n›f esas›na dayal› entegrasyon Ertu¤rul Kürkçü’nün Atalay’›n konuflmas›ndan sonra bianet’te yapt›¤› saptaman›n alt›n› çizelim: “TSK liderli¤inin Kürt sorununda Güney Kürdistan’› da kapsayacak flekilde ‘s›n›f esas›na’ –yani Kürdistan’›n egemen güçleriyle Türkiye’nin egemen güçlerinin ortakl›¤›na– dayanan bir ‘çözüm’ için zihin egzersizlerine bafllad›¤›n› düflündürten pek çok iflaret var: Baflbu¤’un Diyarbak›r’a yapt›¤› ziyaretlerde iflveren örgütleriyle yüz yüze temaslar, Kuzey Irak’ta artan sermaye yat›r›mlar›, yerel Kürt liderlerinin Ankara ile artan temaslar› ve siyasal yak›nlaflma aray›fllar›, bu ‘çözüm’ün toplumsal ba¤lam› konusunda fikir verebilir.” Bu saptamaya, D›fliflleri Bakan› Davuto¤lu’nun 11 A¤ustos’ta Ba¤dat’ta söylediklerini dipnot yapabiliriz: “Biz Irak’› sadece dost ve komflu bir ülke olarak de¤il, ayn› zamanda gelece¤imizi birlikte flekillendirece¤imiz ve karfl›l›kl› entegre olmam›z gereken büyük bir ortak olarak görüyoruz. Bu ortakl›k modeli, hem ülkeler, hem de toplumlar aras› tam entegrasyon hedefi gütmektedir.” Kürkçü’nün sayd›¤› üç özneden “devlet/hakim s›n›f”ta vaziyet böyle. Gelelim “PKK/Kürtler” öznesine. Öcalan, 2009’da yapt›¤› aç›klamalarda, tam da Kürkçü’nün 1999’da söyledi¤i gibi, “sorunun alan›n› Lozan Antlaflmas›’yla belirlenen s›n›rlar içinde” tan›ml›yor, çözüm olarak da “devletin iktidar›n› icra edifl biçiminde bir de¤iflimi, bir reformu” öneriyor. 1999’dan beri de “yap›lacaklar listesi”ndeki ad›mlar› at›yor: “PKK’nin silahl› mücadeleye son vermesi, yasal alana ç›kmaya haz›rlanmas›, ‘ba¤›ms›z Kürdistan’ perspektifiyle kurulmufl yap›lar› tasfiye etmesi ve Türkiye’deki Kürt toplumunun ço¤ulcu do¤as›na uygun olarak yeni siyasal yap›lar›n oluflturulmas›...” Üçüncü özneye, “Türkiye solu”na burada girmeyelim. Ama, Öcalan’ın 2009’daki aç›klamalar›nda sola dair söylediklerine bir bakal›m: “Bölgede birikmifl muazzam politik gücün solla birleflmesi lâz›m. Bu, tarihî bir fleydir. Esasen sol, sosyalist kesimin Türkiye’nin demokratikleflmesinde öncü olmas› gerekiyor.” May›s 2006’daki “Kürt sorunu, Türk sorunu” özel say›m›zda, Nâz›m Hikmet’in “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?”süne at›fta bulunmufltuk. Benerci’den kast›m›z Öcalan’d›. Kürt hareketinin –ve de solun– önünün aç›lmas› için aradan çekilmesi gerekti¤ini söylemifltik. Yan›lm›fl›z. 2006 çok erkenmifl. Kürt halk› için yapabilece¤i hayırlı fleyler varmıfl. Benerci, 15 A¤ustos’tan sonra gönül rahatl›¤›yla aradan çekilebilir. “Öcalan’›n seyir defteri” bafll›¤›yla haz›rlad›¤›m›z derlemede kat›lmad›¤›m›z birçok görüflü var. Ama birçok cümlesinin alt›na imzam›z› atabiliriz. Mesela ulus-devlet üzerine söyledikleri, mesela demokratik cumhuriyet, mesela demokratik özerklik, mesela Toplumsal Lozan, mesela bölgede birikmifl muazzam gücün solla birleflmesi gerekti¤i... En be¤endi¤imiz sözü ise tornistan yap›p kapa¤›m›za koydu¤umuz cümle: Kopal›m bu lanetli tarihten!
‹SMA‹L BEfi‹KÇ‹’N‹N GÖZÜYLE 20. YÜZYILIN ‹LK ÇEYRE⁄‹NDEN 21. YÜZYILA KÜRTLER
‹ki slogan ve Kürt gerçe¤i “Çözümden, çözümü tart›flmaktan, çözüm konusunda öneriler sunmaktan önce, sorunun niteli¤i üzerinde durmak gerekir. Çözülecek olan sorun nas›l bir sorundur? Ne zamandan beri bir sorundur? Bafll›ca taraflar› kimlerdir? Günümüze kadar neden çözülemeden gelmifltir?” ‹smail Beflikçi’yi dinliyoruz.
A
“Emperyalizme karfl› savafl”
anti-Kürt bir politika izledi¤i görülmektedir. Sovyetler Birli¤i’nin de, ‹ngiltere’nin ve Fransa’n›n politikalar›ndan farkl› bir politikas› yoktur. Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra, 14 Nokta ilkesini ileri sürerek uluslar›n kendi geleceklerini belirleme hakk›n› savunan ABD’nin de, Baflkan Wilson’un da Kürtlerin lehine bir tutumlar› yoktur. Bütün bunlardan dolay›, bugün Kürtler, Ortado¤u’da 40 milyondan fazla bir nüfusa sahip olmalar›na ra¤men, küçücük bir siyasal statüye sahip de¤ildir. Birleflmifl Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, ‹slâm Konferans›, ‹slâm Kalk›nma Örgütü gibi kurumlarda, haklar ve özgürlükler dendi¤i zaman Kürtlerin ad› geçmemektedir. Kürtlerin ad› sadece “terör”
Kürt sorununun temelinde, devletin inkârc› ve imhac› tutumu vard›r. Çözüm konusunda elveriflli ruhsal ve politik bir ortam›n yarat›lmas›, devletin bu tutumunu terk etmesine ba¤l›d›r. Bunun temel koflulu da, devletin özelefltiri yapmas›d›r. dendi¤i zaman geçmektedir: “Terör yok edilecek, terör ezilecek...” Halbuki dünyada nüfusu 50 binin alt›nda olan devletler bile vard›r. Bugün, nüfusu bir milyonun alt›nda olan onlarca devlet vard›r. Örne¤in Avrupa Birli¤i’nde, Lüksemburg, K›br›s, Malta gibi devletler böyledir. Avrupa Konseyi’nin Andora, San Marino, Monaco Liechtenstein gibi üyeleri 30 bin, 50 bin civar›nda
Çizimler: Sarkis Paçac›
nkara’da, 27-28 Haziran 2009 günlerinde “Ulusal Sorun: Kürt Sorunu Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyumu düzenleyen Demokratik Haklar Federasyonu’ydu. Sempozyum, ‹brahim Kaypakkaya’n›n an›s›na düzenlenmiflti. ‹brahim Kaypakkaya’n›n, 1970’lerin bafllar›nda, Kürt sorununa iliflkin düflünceleri irdeleniyordu. Sempozyumda iki slogan üzerinde çok duruldu. Daha do¤rusu, bu iki slogan, konuflmac›lar›n sunumlar›nda s›k s›k dile getirildi. “Emperyalizme karfl› savafl” ve “burjuvaziye karfl› savafl”. Kürt hareketinin desteklenebilmesi için, bu sloganlar›n gereklerinin yerine getirilmesi ima ediliyordu. Günümüzde Kürt sorunu denildi¤i zaman, bu sloganlar›n, yaflanan çok önemli olaylar› dikkate almad›¤›, bu olaylara iliflkin de¤erlendirmeler yapmad›¤› görülüyor. Bu çok önemli olaylar, afla¤›da belirtilmeye çal›fl›lacak. Sempozyumda üzerinde durulan di¤er bir konu da “çözüm” konusuydu. Konuflmac›lar, “Kürt sorunu nas›l çözümlenmelidir?” dedikten sonra, çözüme iliflkin öneriler sunuyordu. Kürt sorunu dendi¤i zaman, çözümden, çözümü tart›flmaktan, çözüm konusunda öneriler sunmaktan önce, sorunun niteli¤i üzerinde durmak gerekir. Çözülecek olan sorun nas›l bir sorundur? Tarihsel ve toplumsal geçmifli nedir? Ne zamandan beri bir sorundur? Bafll›ca taraflar› kimlerdir? Günümüze kadar neden çözülemeden gelmifltir? Bu sorular›n irdelenmesi gerekir. Kürt sorununun kayna¤›, Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürtlere ve Kürdistan’a iliflkin olarak gelifltirilen politikalard›r. Bu dönemde, Kürtler ve Kürdistan, bölünmüfl, parçalanm›fl ve paylafl›lm›flt›r. Bu, flüphesiz, Kürtlerin ve Kürdistan’›n ilk bölünüflü de¤ildir. Ama bugünü belirleyen, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde yaflananlard›r. Bu dönemde, sorunun bafll›ca taraflar›ndan biri Kürtlerdir. Kürtlerin karfl›s›nda, dönemin emperyal devletleri ‹ngiltere ve Fransa vard›r. ‹ngiltere ve Fransa, Kürtlerin ve Kürdistan’›n bölünmesinde, parçalanmas›nda ve paylafl›lmas›nda Ortado¤u’daki Arap, Türk ve Fars yönetimleriyle iflbirli¤i içindedir. Bu dönemde, uluslar›n kendi geleceklerini belirleme hakk›n›, bu konuyla ilgili ilkeyi en çok savunan Sovyetler Birli¤i yöneticilerinin de
nüfusu olan devletledir. Bütün bunlar 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürtlere karfl› çok büyük bir haks›zl›k yap›ld›¤›n› göstermektedir. Kürtlerin kendi iradelerine ra¤men bölünmesi, parçalanmas› ve paylafl›lmas› 20. yüzy›l›n bafl›nda, Ortado¤u’da geliflen en önemli olayd›r. Bu sürecin, bilimin, siyasetin ve diplomasinin kavramlar›yla incelenmesi, iliflkilerin ayd›nl›¤a kavuflturulmas› gerekir.
Birinci Dünya Savafl› sonras›nda emperyalizm en a¤›r, en kapsaml›, en kal›c› darbesini Kürtlere ve Kürdistan’a vurmufltur. Kürtler halk olarak, Kürdistan co¤rafya olarak bölünmüfl, parçalanm›fl ve paylafl›lm›flt›r. Bu, Kürtlerin ve Kürdistan’›n iskeletinin parçalanmas›, beyninin da¤›lmas› gibi bir sonuç ortaya koymufltur. ‹flte, “emperyalizme karfl›y›z”, “emperyalizme karfl› savafl” sloganlar›n› ileri sürenler, Birinci Dünya Savafl› sonras›nda, Kürtlere uygulanan bu emperyalist politikalara, uygulamalara hiç dikkat çekmemektedir. Bu dönemde Araplar da bölünmüfltür ama, Araplar ayr› ayr› manda (sömürge) devletler ve ba¤›ms›z devletler olarak ortaya ç›km›fllard›r. Bu iki bölünmenin nitelik olarak birbirinden çok farkl› oldu¤u kuflkusuzdur. “Emperyalizme karfl›y›z”, “emperyalizme karfl› savafl” slogan›n› en çok Saddam Hüseyin kullan›rd›. “Emperyalizme karfl› savafl›yoruz, savafllar›n anas›n› yap›yoruz” derdi. Bu slogan çerçevesinde, flunu yap›yordu: Kürdistan’dan ç›kard›¤› petrolden elde edilen gelirin bir k›sm›yla savafl uçaklar›, helikopterler, tanklar, toplar, zehirli gazlar al›yordu. Bu silahlarla Kürdistan’› yak›yor, y›k›yor, Kürtlere soyk›r›m yap›yordu. Tepeden t›rna¤a silahl› güçlerle insanlar› evlerinden, ailelerinden zorla kopar›yordu. Bu insanlardan haber al›nam›yordu. Bugün Irak’›n fluras›nda buras›nda bulunan ve aç›lan toplu mezarlarda daha çok Kürtlerin cesetlerinin bulundu¤u biliniyor. “Emperyalizme karfl› savafl”,”emperyalizme karfl›y›z” sloganlar›yla, Saddam Hüseyin rejiminin Kürtlere muamelesi buydu. Saddam Hüseyin’in ye¤eni Hasan el Mecid’in, “Kimyasal Ali”nin Kürtleri zehirli gazlarla tamamen imha etmek için planlar haz›rlad›¤› ve f›rsat ç›kt›kça bunlar› yaflama geçirdi¤i biliniyor. Söz konusu sempozyumda emperyalizmin halklar› sömürdü¤ü de vurgulan›yordu. Sömürünün gerçekleflebilmesi için, insanlar›n, ailelerin belirli bir sat›n alma gücünün olmas› gerekir. Zehirli gazlardan korunabilmek için ma¤aradan ma¤araya dolaflan, da¤lar›n kovuklar›n› mesken seçen, tar›mla, hayvanc›l›kla u¤raflamayan Kürtlerin nesi sömürülecek? “Emperyalizme karfl› savafl” slogan›n› s›k s›k kullananlar, Saddam Hüseyin rejiminin Kürtlere karfl› gelifltirdi¤i bu vahfleti bilmezlikten, duymazl›ktan, görmezlikten geliyorlard›. Emperyalizme karfl› Kürtleri
5
durmadan uyaranlar, Saddam Hüseyin’in zulmü söz konusu oldu¤u zaman hiçbir fley söylemiyorlard›. 2003’te ABD’nin Irak’a silahl› müdahalesinden sonra ne oldu? Saddam Hüseyin rejimi y›k›ld›. Baas Partisi, ordu ve el Muhaberat da¤›t›ld›. Kitle imha silahlar› ve bu silahlar›n teknolojik dayanaklar› imha edildi. Kürtleri tehdit eden bafll›ca unsurlar bunlard›. Bu tehditler ortadan kald›r›l›nca Kürtlerin önü aç›ld›. Irak Anayasas› çerçevesinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu. Kürtler, merkezî bütçeden ald›klar› yüzde 17’lik payla, Kürdistan’› imar etmeye çal›fl›yorlar. Evler, okullar, yollar, hastaneler, kamu binalar› yap›l›yor. Ev sahibi olan, araba sahibi olan ailelerin say›s› art›yor. Ailelerin sat›n alma gücü yükseliyor. Evlerde buzdolab›, çamafl›r makinesi, bulafl›k makinesi, f›r›n gibi dayan›kl› tüketim mallar›n›n kullan›m› gelifliyor. Bilgisayar kullan›m›, internet kullan›m› h›zla art›yor. ‹letiflim, ulafl›m olanaklar› gelifliyor. Herkeste cep telefonu var. Bu süreçte sömürü iliflkisinden söz edilebilir. Ama, yaflanan süreci anlatan bu iliflkiler de¤ildir. Soyk›r›mla karfl› karfl›ya olan Kürtlerin, özgürlü¤e kavuflmalar›d›r. Emperyalizm sloganlar›n› dile getirenler, bu yeni oluflumu dikkate al›p de¤erlendirmemektedir. ABD’nin Irak’a silahl› müdahalesinin tart›fl›ld›¤› günlerde, 2003 Ocak, fiubat, Mart aylar›nda, Kürtlerin Saddam Hüseyin’in yan›nda, ABD’ye karfl› savaflmalar› istenmifltir. Bu, “kendi cellad›n› savun, kendi kasab›n›n yan›nda ol” anlam›na gelmektedir. Bütün bunlar, sol örgütlerin yaflanan bu iliflkileri hiç anlamad›klar›n›, sürecin epey uza¤›nda olduklar›n› göstermektedir. Bu süreçte, sorulmas›, irdelenmesi gereken önemli bir soru vard›r. O da fludur: 20. yüzy›l›n ilk çeyre¤inde, 1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde, emperyal devletler, Kürtlerin ve Kürdistan’›n bölünmesini, parçalanmas›n› ve paylafl›lmas›n› sa¤lad›lar.
Bu, Kürt toplumu üzerinde çok a¤›r, çürütücü etkiler yaratt›. Uluslararas› iliflkilerde, uluslararas› kurumlarda Kürtler hiçbir statünün sahibi olamad›. Kürtler, ça¤dafl geliflmelerin d›fl›na düflürüldü; yoksulluk, sefalet artt›. 2003’te, 21. yüzy›l›n bafl›ndaysa, baflka bir emperyal güç, 1920’lerde kurulan bu statükoda, çok önemli bir gedik açt›. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulmas› sürecinde refah seviyesi de artmaya bafllad›. Tarih felsefesi aç›s›ndan üzerinde durulmas› gereken önemli sorun budur.
“Burjuvaziye karfl› mücadele” Devletin Kürtlere karfl›, Kürt sorununa karfl› gelifltirdi¤i en önemli politika asimilasyondur. Buna ba¤l› olarak devlet, Kürt bölgelerinde, Kürt burjuvazisinin oluflumunu engellemek için çok ciddi bir çaba içindedir. Sermaye sahibi Kürt-
Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle yaflanan, soyk›r›mla karfl› karfl›ya olan Kürtlerin, özgürlü¤e kavuflmalar›d›r. Emperyalizm sloganlar›n› dile getirenler, bu yeni oluflumu dikkate al›p de¤erlendirmemektedir. lerin kendi bölgelerinde yat›r›m yapmalar› engellenmektedir. Örgütlü sermaye engellenmektedir. Kürt sermayesinin bat›ya kayd›r›lmas› önemli bir çabad›r. Kürtlere, “yat›r›mlar›n› Bat› illerinden birine yap, sana her türlü yard›m› yapal›m, elveriflli koflullarda kredi bulman› sa¤layal›m” denmektedir. Kendi bölgesinde yat›r›m yapmaya çal›flan Kürtlere çok zorluk ç›kar›lmakta, kredi bulmalar› engellenmektedir. Bu iliflkilerin nedeni çok aç›kt›r. Kürt bölgelerinde yat›r›m, fabrika, atölye vs. söz konusu oldu¤u zaman, sanayileflme h›zland›¤› zaman, sulama amaçl› barajlar geliflti¤i zaman, nüfusun orada kalmas›, ço¤almas› söz konusu olmaktad›r. Buysa asimilasyon politikalar›n›n uygulanmas›n› engellemektedir. Devletin Kürt bölgelerindeki yat›-
r›mlar›, karakollar kurulmas›, hapishaneler yap›lmas›, mahkeme binalar› gibi kamu binalar› yap›lmas›, askerler ve polisler için lojman yap›lmas›, Bölge Yat›l› ‹lkö¤retim Okullar› (Y‹BO) gibi okullar kurulmas›, sulama amaçl› olmayan, elektrik üretimine yönelik barajlar yap›lmas› gibi yat›r›mlard›r. Bölgede, flu veya bu flekilde örgütlü bir Kürt burjuvazisinin oluflmas› devletin hiç istemedi¤i bir geliflmedir, engellenmektedir. Fiilî durum buyken, “burjuvaziye karfl›y›z”, “burjuvaziye karfl› savafl” gibi sloganlar, fiilî olarak yaflanan bu süreci, somut olgular› dikkate almayan bir tutumdur. Devlet bölgede bir Kürt burjuvazinin oluflmas›na bu kadar karfl›yken, sol çevrelerin durmadan böyle sloganlar tekrarlamas› hiç anlaml› de¤ildir. Devletin, Kürt millî hareketini engelleyebilmek için, fleyhlik gibi kurumlarla, afliret reisleriyle, toprak a¤alar›yla iflbirli¤i yapt›¤› da bilinmektedir.
PKK’nin rolü Bu süreçlerin yaflanmas›nda, Kürt sorununun konuflulur, tart›fl›l›r hale gelmesinde, PKK’nin çok büyük rolü vard›r. Ama, PKK’nin ilerleme sa¤layabilmesi için Kemalizmi aflmas› gerekmektedir. Kürt sorununun temelinde, devletin inkârc› ve imhac› tutumu vard›r. Çözüm konusunda elveriflli ruhsal ve politik bir ortam›n yarat›lmas›, devletin bu tutumunu terk etmesine ba¤l›d›r. Böyle bir sürecin bafllamas›n›n temel koflulu da, devletin özelefltiri yapmas›, geçmifl politikalar›yla, uygulamalar›yla yüzleflmesidir. Bugünlerde “Kürt aç›l›m›”ndan söz edilmektedir. Hükümetin böyle bir plan›n›n oldu¤u, devletin de bu plana olumlu bakt›¤› dile getirilmektedir. Bu çerçevede, Demokratik Toplum Partisi’yle, giderek PKK’yle görüflmek de sorunun çözümünde yol al›nmas›n› sa¤layabilir. ‹smail Beflikçi (Devam› gelecek say›da)
HAT‹P D‹CLE ANLATIYOR: DEMOKRAT‹K ÖZERKL‹K
Az devlet, çok özgürlük ‹mral›’dan Kandil’e, Ankara’dan Diyarbak›r’a, Kürt hareketinin önerdi¤i siyasî çözümün anahtar kavram› “demokratik özerklik”. 1993’te Meclis’ten derdest edilip hapse at›lan, 2004’te tahliye olduktan sonra Orhan Do¤an, Selim Sadak ve Leyla Zana’yla birlikte sonradan DTP’ye dönüflen Demokratik Toplum Hareketi’ni kuran eski DEP milletvekili Hatip Dicle, bu modelin çerçevesini oluflturan isim olarak biliniyor. Dicle’yi dinliyoruz... DTP’nin Kürt sorununun çözümünün aslî unsurlar›ndan biri olarak önerdi¤i demokratik özerklik modeli nas›l bir çal›flman›n sonucunda gelifltirildi? Hatip Dicle: 26 - 28 Ekim 2007 tarihlerinde Diyarbak›r’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi’nin Türkiye'nin 50 ilinden seçilen halk delegeleri, akademisyenler, inanç grubu temsilcileri, DTP yöneticileri ve milletvekilleri, belediye baflkanlar›, gençlik ve kad›n temsilcileri, sivil toplum örgütü yöneticileri ve muhtarlardan oluflan 600 delege ile ilan etti¤i sonuç bildirgesinde yer alan demokratik özerklik projesi, daha sonra 8 Kas›m 2007’de Ankara’da toplanan DTP Ola¤anüstü Genel Kurulu’nda kongre karar› olarak benimsendi. Demokratik özerklik, kayna¤›n›, günümüzün ça¤dafl demokratik özyönetim anlay›fl›ndan, Türk ve Kürt halklar›n›n bin y›ll›k ortak tarihinden ve cumhuriyetin kurulufl sürecindeki demokratik yaklafl›mlar›ndan almaktad›r. Amac›, 1920’lerde Anadolu halklar›n›n birlikte yürüttü¤ü mücadele sonucunda kazan›lan ba¤›ms›zl›¤›n ard›ndan ilan edilen 1924 Anayasas›’ndan günümüze, giderek kangren hale dönüflen Kürt sorununun demokratik çözümüne katk› sa¤lamakt›r. “Bin y›ll›k ortak tarih” dediniz, o tarihin 600 küsur y›l› Osmanl› dönemiydi. Osmanl›’da Kürtlerin konumu nas›ld›? Osmanl› döneminde Kürdistan ad› verilen co¤rafyada baz› sancaklarda yurtluk-ocakl›k ve hükümet ad› alt›nda özerk yönetim biçimleri vard›r. Bu birimlerin merkeze ba¤l›l›¤› daha gevflekti. Y›ll›k vergi ve savafl zaman›nda asker göndermenin d›fl›nda içifllerinde tamamen özerktiler. Osmanl›lar, Yavuz Selim döneminde, Sünni-Kürt feodalitesi ile sa¤lanan ittifak temelinde, Kafkasya’dan tüm Arabistan ve Kuzey Afrika’ya kadar yollar› açan Çald›ran (1514) ve Mercidab›k (1517) savafllar›yla, Ortado¤u'nun en güçlü imparatorlu¤una dönüfltüler. Bu uzlafl› döneminde Kürt beylikleri, hükümetler, yurtluklar biçiminde babadan o¤ula geçen bir özerk yerel iktidar biçimine sahip oldular. Kürt dilini ve kültürel varl›¤›n› özgürce sürdürdüler. Kürt beyleri, Osmanl›’ya karfl› y›lda bir kez vergi ve savafl dönemlerinde de asker göndermekle yükümlüydü. Kürtlerin Osmanl› ‹mparatorlu¤u bünyesinde özerk beylikler halinde, ba¤›ms›zl›¤a yak›n bir siyasî statüde yaflamalar› 19. yüzy›l bafllar›na kadar, 300 y›l devam etti. Peki, ne de¤iflti de, bu siyasal statü sona erdi, yerini Osmanl›’ya karfl› Kürt isyanlar›na b›rakt›?
Hatip Dicle
Bu, can al›c› bir sorudur. Bunun do¤ru ve bilimsel yan›t›n› vermeden, günümüzdeki Kürt sorununun kaynaklar›n› kavramak mümkün de¤ildir. 17. yüzy›lda Osmanl›’n›n önünün Avrupa’da kesilmesi gerçe¤i vard›r. ‹mparatorluk esas olarak bu dönemden itibaren a¤›r vergi ve haraçlar yoluyla Anadolu üzerindeki ekonomik sömürüyü derinlefltirme ve 15 y›la kadar varan uzun askerlik sürelerini dayatma ihtiyac›n› duymufltur. 18. yüzy›l›n bafllar›, Osmanl›’da iç talan politikas›n›n zirvesidir ve 19. yüzy›la bu bozulma ve çürümeyle girilmifl-
Demokratik özyönetim anlam›na gelen demokratik özerklik, demokratik cumhuriyetin içinin doldurulmas›d›r. Federalizmi ya da etnisiteye dayal› özerkli¤i ifade etmez. Merkezî yönetimle iller aras›na demokratik bir idarî takviyedir. tir. Ayr›ca bu dönemde, 1789 Frans›z Devrimi’nin ulus-devlet ve milliyetçilik bayra¤›n›n dalga dalga Osmanl› egemenli¤indeki halklar› etkisi alt›na almas› gerçe¤i de vard›r. Osmanl› yönetiminin tüm bu geliflmelere yan›t› ise, 19. yüzy›l bafllar›nda yerel özerklikleri yok ederek kat› bir merkezî otoriteyi güçlendirmeye yönelmesidir. Tabii ki ilk hedefleri de, 300 y›ld›r özerk bir statüde bulunan Kürt beylikleridir. Bu politikan›n Kürdistan’da 19. yüzy›l boyunca devam eden kanl› bir çat›flmay› tetikleyece¤i besbelliydi. Nitekim öyle de oldu. ‹lk Kürt isyan›, 1806’da Süleymaniye yöresinde Babanzade aflireti taraf›ndan
bafllat›ld› ve bunu di¤er bölgelerdeki isyanlar izledi. Bu önemli tarihsel nedene, bir de Ortado¤u’yu iflgale yönelen, baflta ‹ngilizler olmak üzere Bat› emperyalizminin “tavflana kaç, taz›ya tut” oyunlar›n› da eklerseniz, Ortado¤u'da 1806’dan günümüze kadar 200 y›ld›r süren Kürt sorunu ve Kürt isyanlar›n›n tarihsel nedenleri de kavran›lm›fl olur. Bin y›ll›k ortak tarihin yan›s›ra “cumhuriyetin kurulufl sürecindeki demokratik yaklafl›mlar”›n demokratik özerkli¤in kayna¤› oldu¤unu söylediniz. Bunu neye dayand›r›yorsunuz? Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufl aflamas›nda uluslararas› konjonktür ve içteki dengeleri iyi hesaplayarak, Lozan Antlaflmas›’yla yeni devleti güvenceye almadan önce, Kürtlere karfl› çok dikkatli bir politika izledi. Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongresi kararlar› Kürtlerin beklentilerini dikkate alan içerikteydi. 1919 - 1924 y›llar› aras›nda, Mustafa Kemal, Türklerle Kürtlerin eflit haklar›ndan, bu iki aslî unsurun devletin ortaklar› oldu¤undan ve Kürdistan’›n siyasal statüsünden çokça söz etti. Hatta 27 Haziran 1920 tarihli “Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti’nin Kürdistan Hakk›nda Elcezire Cephesi Kumandanl›¤›’na Talimat›”nda, (TBMM Gizli Celse Zab›tlar› Cilt 3, sf. 550-551, ‹fl Bankas› Yay›nlar›) bugünkü Türkçeyle flöyle denmektedir: “Milletlerin kendi kaderlerini bizzat idare etmeleri hakk›, bütün dünyada kabul olunmufl bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmiflizdir. Tahmin olundu¤una göre, Kürtlerin bu zamana kadar yerel idareye ait teflkilatlar›n› tamamlam›fl, reis ve nüfuzlu kimseleri bu amaç do¤rultusunda bizim taraf›m›zdan kazan›lm›fl oldu¤u dikkate al›nd›¤›nda, reylerini ortaya koyduklar›nda zaten kendi kaderlerini de belirleyeceklerinden, Büyük Millet Meclisi idaresinde yaflamaya talip olduklar›n› ilan etmelidirler. Kürdistan’daki bütün mesainin bu amaca dayal› siyasete yönlendirilmesi Elcezire Cephesi Kumandanl›¤›'na aittir.” Mustafa Kemal ve arkadafllar›n›n devletin kurulufl sürecinde Kürtlere yaklafl›m›n› gösteren bir belgeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Ortado¤u uzman› Robert Olson’un ‹ngiliz gizli belgelerinden derledi¤ine göre, Büyük Millet Meclisi, 10 fiubat 1922 tarihli gizli oturumunda, Kürdistan’›n Özerkli¤i Yasas›’n› 64’e karfl› 373 oyla kabul etmiflti. ‹ngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold, D›fliflleri Bakan› Lord Curzon’a bu 18 maddelik yasay› rapor eder. Bu yasa maddelerinden dikkat çekici olanlar› flöyle s›ralanabilir: Madde 1: BMM (Büyük Millet Meclisi), Türk milletinin medeniyetin gerekleri do¤rultusunda ilerlemesini sa¤lamak amac›yla, Kürt milleti için kendi millî gelenekleriyle uyum içinde bir özerk yönetim kurmay› taahhüt eder. Madde 3: BMM, tüm Kürt milleti taraf›ndan benimsenen ve onurlu bir geçmifle sahip deneyimli bir yöneticiyi Genel Vali olarak seçecektir. Madde 4: Genel Vali üç y›l için atanacakt›r. Bu dönemin bitiminde Kürt milletinin ço¤unlu¤u, valinin görevine devam etmesini
7
8
l›mc› bir sistemdir. Ekonomiden çevre sorunlar›na, sa¤l›ktan e¤itime, kültür ve sanattan kad›n özgürlü¤üne kadar toplumsal yaflam›n her alan›nda öz yeterlili¤i esas alan özerk birimler oluflmal›d›r. Bunun anlam›, toplumun kendi demokratik özerklik sistemini de, kendi iradesiyle infla etmesidir. Demokratik özerklik için federatif bir yap› flart m›? Üniter devletle demokratik özerklik bir arada olabilir mi? Üniter devletlerde geçerli özerklik ilkesi ile federasyonlarda geçerli özerklik ilkesi aras›nda temel bir fark vard›r: Üniter devletlerde, egemen merkez kendi alt›ndaki birimleri özerklefltirir; federasyonlarda ise egemen siyasî otoriteler özerkliklerini koruyarak bütünleflirler. Esas olarak günümüzde özerklik kavram›, üniter devletin ulusalt› bir bölgeye, kendi organlar›yla kendi ifllerini yönetme yetkisini tan›mas›d›r. DTP’nin Türkiye için öngördü¤ü demokratik özerklik modelinin ana hatlar› neler? Türkiye’deki siyasî-idarî yap›lanman›n köklü bir reformla de¤ifltirilmesi kaç›n›lmaz. Dünya genelinde yaflanan deneyimler ve Ortado¤u’daki fiilî durumlar göz önünde bulunduruldu¤unda, her
Türkiye’yi 20-25 bölgeye ay›racak olan idarî modelde, yo¤un sosyo-kültürel ve ekonomik iliflki içindeki illeri kapsayan ve ‹l Genel Meclisleri’ne benzer bir flekilde seçimle iflbafl›na gelen bir “Bölgesel Meclis” olacak. ulus için ayr› bir devlet talep etme gibi felsefî ve konjonktürel gerçeklikten uzak ve halklar›n birbirini bo¤azlamas›na kadar gidebilecek bir süreci tetikleyecek siyaset anlay›fl› yerine, halklar›n demokratik birli¤ini esas alan, demokrasiyi genel bir meclise hapsetmeyen, halk›n tart›flma ve karar mekanizmalar›na kat›l›m›n› kolaylaflt›ran, toplumun bütün temel sorunlar›n› en iyi bir flekilde ve yerinde çözüme kavuflturaca¤› bir siyasî ve idarî yap›lanma modelinin Türkiye’de büyük bir ihtiyaç oldu¤u çok aç›k. Bu düflünceden hareketle ve yeni bir anayasa haz›rl›¤›n› da dikkate alarak, ülke bütünlü¤ü içinde halk›n yerelde söz ve karar sahibi olmas›n› sa¤layacak ve tüm farkl›l›klar›n kendini özgürce ifade edebilece¤i düzeyde özerklik kazanmas› temeline dayanan modelimizin, ça¤dafl kavramlaflt›r›l›fl›n› “demokratik özerklik” olarak tan›ml›yoruz. Demokratik özyönetim anlam›na gelen demokratik özerklik, esas olarak demokratik cumhuriyetin içinin doldurulmas›d›r. Bu yap›lanma, federalizmi ya da etnisiteye dayal› özerkli¤i ifade etmez. Merkezî yönetimle iller aras›na kademelendirilmifl, demokratik bir yeni idarî takviyedir. Türkiye siyasî ve idarî yap›s›nda demokratikleflmeyi sa¤lamak amac›yla, köklü bir reformu öngörür... Sorunlar›n çözümünde gelifltirilecek yöntemler için, yereli güçlendirme, halk› söz ve karar sahibi k›lma felsefesinden hareket eder... Halk›n karar alma süreçlerine dahil olmas› için demokratik kat›l›mc›l›¤› savunur ve tüm yerel birim-
lerde meclis sistemini esas al›r... Salt “etnik” ve “toprak” temelli özerklik anlay›fl› yerine, kültürel farkl›l›klar›n özgürce ifade edildi¤i bölgesel ve yerel bir yap›lanmay› savunur... Bayrak ve resmî dil tüm “Türkiye ulusu” için geçerli olmakla birlikte, her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik özyönetimini oluflturmas›n› öngörür. Sorunlar›n çözümünü sadece devlet sistemini de¤ifltirmekte aramaz, toplumun özyeterlili¤ini esas al›r. Biraz daha somutlaflt›ral›m: Nas›l bir bölgesel yap›lanma öneriyorsunuz? Türkiye’yi 20-25 bölgeye ay›racak olan idarî modelde, adem-i merkeziyetçilik iflletilerek birbiriyle yo¤un sosyo-kültürel ve ekonomik iliflki içindeki komflu illeri kapsayan ve ‹l Genel Meclisleri’ne benzer bir flekilde seçimle iflbafl›na gelen bir “Bölgesel Meclis” olacak. Bu meclis e¤itim, sa¤l›k, kültür, sosyal hizmetler, tar›m, sanayi, denizcilik, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kad›n, gençlik ve spor gibi hizmet alanlar›ndan sorumlu. Merkezî hükümet ise d›fliflleri, savunma ve maliye hizmetlerinin yürütülmesiyle görevli. Emniyet ve adalet hizmetlerindeki yetki paylafl›m› ise bölge ve merkezî yönetimlerce birlikte kararlaflt›r›lacak. ‹l Genel Meclisleri, belediye ve muhtarl›klar varl›klar›n› koruyacaklar. “Bölge Meclisi”, hem meclis baflkan›n›, hem de görevli oldu¤u e¤itim, sa¤l›k, kültür gibi görevli oldu¤u alanlardaki iflleri yürütecek “Yürütme Kurulu” üyelerini ayr› ayr› seçecek. Baflkan ve Yürütme Kurulu üyeleri, Meclis’in ald›¤› kararlar›n icras›ndan sorumlu olacak. Bölge Meclisleri, nüfus ve geliflmifllik düzeyine göre, her y›l merkezî hükümetin aktard›¤› bütçenin yan›nda, yerel gelirlerden de pay alarak hizmetlerin yürütülmesini sa¤layacakt›r. Az geliflmifl ve yoksul bölgelere pozitif ayr›mc›l›k uygulanacak. Bölge Meclisleri her y›l bütçelerinin belli bir k›sm›n› yat›r›m ve hizmet oran›nda Belediye Meclisleri ve ‹l Genel Meclislerine aktaracak. Bu modelde il valileri, Bölge Yürütme Kurulu’nun görev alan› d›fl›ndaki kendi daralt›lm›fl yetkileri kapsam›nda kalan ifllerle görevli. Bakanl›klar›n taflra teflkilatlar› da ayn› prosedüre tâbi olacaklar. Bölgelerin her biri, o bölgenin tarihten gelen özel ad› veya Bölge Meclisi’nin yetki s›n›rlar› içinde bulunan en büyük ilin ad›yla an›lacak. Kurulacak 20-25 Bölge Meclisi, TBMM ile iller aras›nda iflleri kolaylaflt›ran, halk›n yönetime daha fazla kat›l›m›n› sa¤layan ça¤dafl, demokratik siyasî ve idarî bir yap›lanma olacak. Bu yap›lanma, demokratik özerk Kürdistan’›n gerçekleflme zeminini oluflturaca¤› gibi, cumhuriyetin ilk kurulufl aflamas›nda gerçekleflemeyen demokratikleflmeye de yaflamsall›k kazand›racakt›r. Bu, ayn› zamanda, Mustafa Kemal’in 1923 bafllar›nda Kürt sorununun çözümü için gazeteci Ahmet Emin Yalman’a ifade etti¤i yerel muhtariyetin ça¤dafl ölçülerde güncellefltirilmesi ve bugünkü koflullarda hayata geçirilmesi olacakt›r.
Söylefli: Mesut Çiçek
istemiyorsa, yeni bir Genel Vali Kürt Millî Meclisi taraf›ndan seçilecektir. Madde 6: Kürt Millî Meclisi, Do¤u vilayetlerinde genel oya dayal› seçimle oluflturulacak ve her Meclis üç y›l için seçilmifl olacakt›r. Madde 9: Özerk bölge s›n›rlar› karma bir komisyon taraf›ndan belirleninceye kadar, Kürdistan ‹darî Bölgesi Van, Bitlis, Diyarbak›r vilayetleri, Dersim sanca¤› ve kimi kaza ve nahiyeleri içerecektir. Madde 10: Kürdistan'›n yönetimine iliflkin olarak, baz› yerlerde yerel duruma uygun olarak bir yarg› örgütü oluflturulacakt›r. Bu örgüt flu an için yar›s› Türk, di¤er yar›s› Kürt olmak üzere yetkin elemanlardan oluflacakt›r. Emeklilikleri durumunda Türk görevliler Kürt görevlilerce de¤ifltirilecektir. Madde 12: Do¤u Vilayetlerinde düzeni korumak amac›yla bir Jandarma Kolordusu oluflturulacakt›r. Kürt Meclisi bu kolordunun oluflturulmas›na iliflkin yasay› inceleyecek, ancak jandarman›n üst komutas› hizmetleri gerekli görüldü¤ü sürece yüksek rütbeli Türk görevlilerin elinde olacakt›r. Madde 15: Türk dili sadece Kürt Millî Meclisi'nde idarî ifllerde ve hükümet idaresinde kullan›lacakt›r. Bununla birlikte Kürt dili okullarda ö¤retilebilir ve yönetim, Kürt dilinin gelecekte hükümetin resmî dili olma talebine temel teflkil etmeyecek flekilde, bu dilin kullan›lmas›n› teflvik edebilir. Madde 17: Genel Valinin onay› al›nmadan ve BMM bilgilendirilmeden Kürt Millî Meclisi hiçbir vergi uygulamas›na giriflemez. Madde 18: ‹lke olarak BMM ile görüflülmedikçe ve onay› al›nmad›kça, Kürt Millî Meclisi’ne hiçbir imtiyaz tan›namaz. Demokratik özerkli¤in üçüncü kayna¤› olarak “günümüzün demokratik özyönetim anlay›fl›”n› gösterdiniz. Bu anlay›fl›n felsefî ve siyasî temelleri neler? Hiçbir toplum homojen de¤ildir, de¤iflik kimliklerin birlefliminden oluflmufltur. Bir topluma tek bir ulusal kimlik, de¤er ve normlar› temelinde bir yaflam dayat›lamaz, dayat›lmamal›d›r. Sosyal, siyasal yaflam tek renge mahkûm edilemez, edilmemelidir. Özerk yerel veya bölgesel yönetimler, kitlelerin özyönetim gücünü a盤a ç›karabildikleri, demokrasinin befli¤i ve okulu olabildikleri ölçüde gerçek tan›mlar›na ulafl›rlar. Bu yönetimlerin dünyadaki uygulamalar›ndan ç›kan olumlu sonuçlar› flöyle s›ralayabiliriz: Yönetime yabanc›laflmay› ortadan kald›r›r, halk›n siyasî iradesini gelifltirir; bürokratik, hantal, masrafl›, anti-demokratik iflleyiflin afl›lmas›n› sa¤lar; dengeli gelir ve kaynak kullan›m›na yol açarak daha verimli bir hizmete olanak sunar; etnik, kültürel, dinî çokrenklili¤in korunup gelifltirilmesine imkân verir, militarist, ›rkç›, bask›c› merkezî yap›lar›n ortaya ç›kmas›n› engeller. Toplumun kendi öz örgütlenmeleri ile birlikte ele al›nmas› gereken demokratik özerklik uygulamas›, özünde “az devlet, çok toplum”, baflka bir ifadeyle “az yasak, çok özgürlük” anlay›fl›n›n sistematize edilmifl modelidir. Bunun içindir ki, toplumun tüm sorunlar›n›n çözümünün devletten beklenmedi¤i, toplumun sivil ve ba¤›ms›z kurulufllar arac›l›¤›yla sorunlar›na çözümler gelifltirdi¤i, daha pratik, daha demokratik ve daha kat›-
ABD - KÜRD‹STAN - TÜRK‹YE ÜÇGEN‹NDE YEN‹ GÜÇ ‹L‹fiK‹LER‹
PKK’siz denklem “2007’de, 5 Kas›m’daki Erdo¤an-Bush görüflmesiyle bafllayan bir süreç bu. ABD, PKK’y› denklemden ç›kararak Türkiye’nin Kuzey Irak’la iliflkilerini gelifltirmesini sa¤lamak istiyor. Kürt yönetimi de buna teflne, çünkü ABD sonras› Irak’ta yaln›zlaflacaklar›n› düflünüyorlar.” ODTÜ Uluslararas› ‹liflkiler Bölüm Baflkan› Meliha Altun›fl›k’› dinliyoruz. ABD iflgaline kadar, Sünnilerin Irak’ta tarihsel bir hakimiyeti vard›. ABD yönetiminin, iflgalden sonra uzun süre Sünnileri pek dikkate almad›¤›, ancak son bir-iki y›ld›r bu politikadan vazgeçti¤i söyleniyor. ‹flgal sonras›nda, Sünnilerin konumlar› ve etkinli¤inde nas›l bir dönüflüm yaflan›yor? Meliha Altun›fl›k: Dedi¤iniz gibi, tarihsel olarak Sünniler, bugün Irak dedi¤imiz topraklarda etkinliklerini sürdürmüfltü. Osmanl› döneminde, biraz da fiiili¤in yay›lmas›na karfl›, Irak Ortado¤u’da tampon bölge olmufltur. Sünniler o anlamda da önemlidir. Baas döneminde yine Sünnilerin etkinli¤ini görüyoruz. Özellikle Saddam döneminde bu etkinlik, tek partili totaliter rejime dönüflmüfltü. Irak’›n iflgaliyle birlikte Sünniler siyasî süreçten tamamen d›flland›. 2003’te ABD, bölge devletlerinin de çabalar› sonucunda, Sünnileri tekrar dikkate almaya bafllad›. Suudi Arabistan ve Türkiye bu konuda rol oynad›. AKP hükümeti Sünnilerin siyasî sürece kat›lmas› konusunu sürekli dile getiriyordu. Türkiye’nin Irak’taki yönetim kademelerine Sünnilerin getirilmesini istemesinin arkas›nda ne yat›yor? Asl›nda, Türkiye fiii-Sünni ayr›flmas›na çok girmemeye çal›fl›yor. Arap ülkeleri Türkiye’yi bu konuda taraf k›lmaya çok çabalad›lar. Suudi Arabistan kral› Abdullah’›n Türkiye’ye bir ara çok s›k gelip gitmesinin arkas›nda biraz da bu yat›yordu. Türkiye, mezhepsel ayr›flmadan ziyade, onun stratejik aç›l›mlar›ndan rahats›z oluyor. ‹ran’›n fiiili¤i kullanarak Irak’ta, Lübnan’da, Körfez ülkelerinde etkinlik kazanmas› ihtimalinden rahats›z, çünkü böyle bir durumda Türkiye-
‹ran aras›ndaki güç dengesi ‹ran lehine de¤iflecek. fiiilerin 2003’ten sonra Irak’ta etkin olmas›ndan Suudi Arabistan gibi ülkeler rahats›z oldu. Türkiye de Sünnilerin kat›l›m› olmaks›z›n Irak’›n normal bir siyasî sürece geçemeyece¤i iddias›yla ortaya ç›kt›. ABD ilk baflta buna çok itibar etmedi, çünkü Kürt-fiii koalisyonuyla ifli yürütebildi. Fakat bu süreç t›kand›. Özellikle Sünniler içinde direniflçilerin etkin olmas› ve ABD’nin Irak’taki etkinli¤ini sarsacak noktaya gelmeleri, bir tak›m radikal ‹slâmc› örgütlerin etkinli¤ini art›rmas› ve Sünni-fiii iç savafl› ihtimalinin h›z kazanmas›yla, Bush döneminde ABD strateji de¤iflikli¤ine gitmek zorunda kald›. O dönemde hakikaten ifller sarpa sard›, her gün yüzlerce kifli ölüyordu. 2007’nin bafl›nda Bush, Sünnilerin daha etkin biçimde siyasî sürece dahil
Irak’taki esas sorun, fiii-Sünni uyuflmazl›¤›ndan ziyade, Arap-Kürt uyuflmazl›¤›. 2003’ten beri Irak’taki temel mesele, merkezî hükümetle bölgesel Kürt yönetimi aras›ndaki iliflkinin fleklinin nas›l oluflturulaca¤›nda dü¤ümleniyor. edilece¤ini ilan etti. Bunun bir aya¤› Ba¤dat’taki Amerikan askeri say›s›n› art›rmak, ikinci aya¤› da baz› Sünni afliretlerle iflbirli¤ine gitmekti. Nitekim bu strateji uyguland›. Türkiye de ayn› fleyi yapt›. ABD’nin iflgalini hakl› bulanlar›n bile elefltirdi¤i bir konu ise, ABD’nin orduyu ve Baas Partisi’ni süreçten tamamen d›fllamas›yd›. Bundan geri ad›m at›ld› ve eski Baas mensuplar›n›n da içinde oldu¤u Irak’›n O¤ullar› ad› verilen gruplar oluflturuldu ve bunlar silahland›r›ld›. 2007 sonras› güvenlik meselesi bu flekilde biraz daha kontrol alt›na Meliha Altun›fl›k
al›nd›. Bu flekilde Sünniler siyasî sürece tekrar kat›l›p ABD’yle iflbirli¤ine girdiler, tabii bu ba¤lamda etkinliklerini art›rd›lar. Bunun üzerine, Irak ve Arap milliyetçili¤inin tekrar yükseldi¤ini görüyoruz. Dolay›s›yla, çat›flmalar fiii-Sünni ekseninden Arap-Kürt eksenine do¤ru evrilmeye bafllad›. Sünnilerin etkinli¤inin art›fl› nas›l oldu da fiii-Sünni yak›nlaflmas›n› yaratt›? fiiilerin bundan rahats›z olmas› beklenmez miydi? fiiilerin de önemli bir k›sm›nda Arap milliyetçili¤i damar› var. Güvenli¤i, istikrar› sa¤lama, Irak’› uçurumdan kurtarma temelli ortak bir milliyetçi ruh yarat›ld›. Bu, Maliki’nin de ifline çok yarad›. Son zamanlarda dikkat çeken hususlardan biri de Maliki’nin etkinli¤ini çok art›rmas›. Maliki iktidara ilk geldi¤inde k›sa sürede düflece¤i san›l›yordu, ama öyle olmad›. fiiilerin milliyetçilik üzerinden Sünnilerle buluflmas› bunu mümkün k›ld›. Maliki’nin gücünü art›rmas›, merkezî iktidar›n güçlenmesi anlam›na geliyor, ki Arap-Kürt kutuplaflmas›n› art›ran da budur. Kürtlerin “tart›flmal› yerler” dedi¤i Kerkük, Diyala gibi, Kürdistan bölgesine ba¤l› olmayan, ama Kürtlerin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne katmaya çal›flt›¤› yerlerde çat›flmalar yaflanmaya baflland›. Daha önce peflmergelerin hakim oldu¤u Nineva’ya ilk defa merkezî ordu girdi mesela. Nineva’da Arap milliyetçili¤ini vurgulayan radikal partiler ortaya ç›kmaya bafllad›. Dolay›s›yla bugün Irak’taki esas sorun, fiii-Sünni uyuflmazl›¤›ndan ziyade, Arap-Kürt uyuflmazl›¤›. Arap-Kürt uyuflmazl›¤› esas olarak Kerkük mevzuunda ortaya ç›k›yor; do¤al kaynaklar yasas›ndaki ihtilaflar da cabas›. Asl›nda 2003’ten beri Irak’taki temel mesele, merkezî hükümetle bölgesel Kürt yönetimi aras›ndaki iliflkinin fleklinin nas›l oluflturulaca¤›nda dü¤ümleniyor. Ortado¤u’da, özellikle petrol üreten ülkelerde devlet infla süreçlerine benzeyen bir süreç yafland›¤›n› düflünüyorum. Hele petrol gelirleri merkezî hükümetin denetimine girdi¤inde, eskisine benzer bir merkezîleflme sa¤lanacak. Bu da petrol üreten di¤er Ortado¤u ülkelerindekine benzer bir devletleflme sürecine iflaret ediyor ki, Kürtler bunu istemiyor tabii. ABD bu kutuplaflmaya nas›l bak›yor? Obama yönetiminin bütün derdi, 2011’e kadar çekilmeyi tamamlamak. 22 Temmuz’da Maliki’yle yapt›¤› görüflmede de Obama bunu tekrarl›yor. ABD Irak’ta istikrar› sa¤lamak istiyor ve bunu yaparken bölgesel aktörlere de rol biçiyor. Burada, Türkiye çok önemli bir rol oynuyor. Asl›nda 2007’de, 5 Kas›m’daki Erdo¤an-Bush görüflmesiyle bafllayan bir süreç bu. ABD, PKK’y› denklemden ç›kararak Türkiye’nin Kuzey Irak’la iliflkilerini gelifltirmesini sa¤lamak istiyor. Irak’taki Kürt yönetimi de buna teflne, çünkü onlar da ABD sonras› Irak’ta yaln›zlaflacaklar›n› düflünüyorlar. O yüzden söylemler yumuflat›ld›, Türkiye’yle iflbirli¤i bafllad›. Mesela 24 Temmuz’daki seçimlere PKK yanl›s›
9
KDÇP’yi (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) sokmad› Barzani yönetimi. Barzani yönetiminin Kerkük’ün statüsüne yaklafl›m›n› ABD nas›l de¤erlendiriyor? T›pk› Birleflmifl Milletler gibi, ABD de Kürt yönetiminin Kerkük meselesini fazla vurgulamamas›n› istiyor, çünkü bu iç savafl riskini ortaya ç›kar›r. ABD sorun ç›karacak meseleleri gündeme getirmek istemiyor. 2010’un ilk ay›nda, Irak’ta genel seçimler yap›lacak. Bu seçimler önceki seçimler gibi sorunsuz geçerse, ABD aç›s›ndan Irak’ta ifller biraz daha yoluna girmifl olacak. ABD için mesele sadece Afganistan’a yönelmek de¤il; temel hedef, So¤uk Savafl’tan sonra Ortado¤u’da yaratmak istedi¤i istikrar› oluflturmak. Clinton bu istikrar› sa¤lamaya çal›flt›; Arap-‹srail uyuflmazl›¤›n› çözme giriflimi, siyasî ve ekonomik reformlar› dayatmas› bunun bir yönüydü. Fakat bu 1990’lar›n ortalar›nda çat›rdad›, 2000’lerin bafl›nda ise çöktü. Bush geldikten sonra, 11 Eylül’ün de etkisiyle, yeni bir Ortado¤u düzeni tasarlanmaya baflland›. ‹ran ve Suriye’yi de içine alan “fler ekseni” ilan›, Arap-‹srail uyuflmazl›¤›na hiç önem verilmemesi, Irak iflgali ve Büyük Ortado¤u Projesi denen, gerekirse zorla demokratiklefltirme projeleri. Fakat, Bush’un projesi çöktü. Obama ise yeni bir projeyle yola ç›kt› ve Irak’›n buna ayak ba¤› olmas›n› istemiyor. Irak meselesi, ABD’nin bölgedeki görüntüsünü çok olumsuz etkiledi. Dolay›s›yla, yeni bir ABD imaj› infla etmek istiyor Obama. Irakl› fiiilerin ‹ran’la iliflkileri çok s›k›. Ama, örne¤in Sadr, El Cezire’ye verdi¤i bir mülâkatta, Hamaney’i Irak’›n içifllerine kar›flmamas› için uyard›¤›n› söylüyor. Bunu nas›l yorumlamal›? Irakl› fiiilerin ‹ran’la iliflkileri hakikaten çok karmafl›k. Sadr her zaman daha Irak milliyetçisi bir çizgiyi benimsemifltir. Fakat Sistani ve el Hakim’de de, Irak’›n içifllerine kar›fl›lmas›na ciddi bir tepki oldu¤unu görüyoruz. ‹ran’› önemsiyor-
lar, ilflkilerini iyi tutuyorlar, ama ‹ran’›n Irak’ta oyununu oynamas›n› istemiyorlar, çünkü sonuçta kendilerini Irakl› olarak görüyorlar. Unutmayal›m, ‹ran-Irak savafl›nda Irak ordusunun büyük ço¤unlu¤u fiiilerden olufluyordu ve ‹ran’›n beklentilerinin aksine, ‹ran taraf›na geçmediler. Ayn› flekilde, ‹ran’daki Sünni Araplar da Irak taraf›na geçmedi. Ulus-devlet sistemi sadece Ortado¤u’da de¤il, tüm üçüncü dünyada tam yerleflmemifltir, ama bu, ulusal kimlikleri tamamen yok saymam›z anlam›n› tafl›maz. Irak fiiileri son kertede Arapt›r. Onun için ‹ran’›n, Irak’taki fiiilerin patronu gibi görülmesi çok yanl›fl. Böyle bir fley hiçbir zaman olmad›¤› gibi, flimdi
Türkiye Kürtlerinin Irak Kürtleri veya Irak Kürtlerinin Türkiye Kürtleri üzerinde mutlak bir etkisi oldu¤unu düflünemeyiz. Ulus-devlet tarihini yok saymamak lâz›m. Bu tarih, halklar›n tarihini de ayr›flt›rm›fl, farkl› güç dinamikleri oluflturmufl. de yok. ‹ran’›n Irak’a etkisi o aç›dan zay›f. Ayr›ca, ‹ran flimdilerde kendi derdiyle meflgulken bu etkinin biraz daha azalabilece¤ini düflünüyorum. Ayn› fleyi Türkiye ve Irak Kürtleri aç›s›ndan söylemek mümkün mü? Kesinlikle mümkün. PKK meselesinde de benzer bir durum var. Türkiye Kürtlerinin Irak Kürtleri veya Irak Kürtlerinin Türkiye Kürtleri üzerinde mutlak
KUZEY IRAK PARLAMENTO SEÇ‹MLER‹NDE PÇDK KORKUSU
Kürdistan’›n DTP’si Temmuz’daki Kürdistan Bölgesel
25 Yönetimi parlamento seçimlerine 38 parti ve siyasî kurulufl kat›ld›. 111 sandalyeli parlamento için yap›lan seçimlerde KDP-YNK (Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birli¤i) ittifak›n›n Kürdistan Listesi oylar›n yüzde 57’sini al›rken, Talabani’nin YNK’sinden ayr›larak seçimlere giren Noflirvan Mustafa’n›n De¤iflim Listesi yüzde 23, ‹slâmc› ve sosyalistlerin ittifak›yla oluflturulan Hizmet Listesi ise yüzde 12 oy ald›. Ayn› zamanda, Federe Kürdistan Bölge Baflkanl›¤› için yar›flan Mesud Barzani yüzde 70 oyla yeniden baflkanl›¤a seçildi. Barzani’ye karfl› aday olan Kemal Miravdeli yüzde 25, Halo ‹brahim Ahmed yüzde 3, Mehmet Resul ise yüzde 1 oy ald›. So-
10
nuçlar› ancak 29 Temmuz’da aç›klanabilen seçimler, Barzani ve Talabani yönetimine karfl› bölgede ciddi bir muhalefetin do¤du¤unu gösteriyor. Neflirvan Mustafa’ya gösterilen ilginin temelinde, 2004’ten bu yana Barzani ve Talabani ailesinin kar›flt›¤› yolsuzluklara duyulan tepki yat›yor. KDP-YNK ittifak› parlamento seçimlerinde yüzde 57 oy al›rken, Barzani’nin baflkanl›k için yüzde 70 oy almas› ise bölgesel liderlik konusunda hâlâ rakipsiz oldu¤unu ortaya koydu. Toplumun ço¤unlu¤u yolsuzluk, haks›z muamele, iflkence ve pek çok ayr›mc› uygulamadan Mesut Barzani’nin haberdar olmad›¤›na inan›yor. Hile iddialar›n›n gölgelemedi¤i seçimlerde Türkmen listelerinden Türkmen
bir etkisi oldu¤unu düflünemeyiz. Sonuçta ulus-devlet tarihini de tamamen yok saymamak lâz›m. Bu tarih, asl›nda halklar›n tarihini de ayr›flt›rm›fl, farkl› güç dinamikleri oluflturmufl. Kürdistan Yurtseverler Birli¤i (YNK) ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) bugün birlikte hareket ediyor, ama Irak iflgalinden önce bu iki parti y›llarca birbiriyle çat›flt›. Noflirvan Mustafa’n›n YNK’dan ayr›l›p kendi grubunu kurmas›ndan sonra Gülen cemaati taraf›ndan desteklendi¤i iddialar› ne kadar do¤ru? Gülen cemaati orada çok etkin. Biliyorsunuz, Abant toplant›lar›ndan biri Erbil’de yap›ld›. Mustafa’ya destek verip vermedi¤ini bilmiyorum, ama orada ‹slâmc› partiler çok etkin. Radikal ‹slâmc› parti Ensar el ‹slâm’›n etkinli¤i ne düzeyde? fiu s›ralar tekrar yeralt›ndan nüksetti¤i söyleniyor ama, 2003’te ABD’nin bu örgüte yönelik kapsaml› operasyonundan sonra bir hayli zay›flad›. Fakat baflka ‹slâmc› partiler de var ve Kuzey Irak’ta üçüncü güç konumundalar. Kuzey Irak’taki güçler, PKK’n›n kendi düzenlerini de¤ifltirecek veya dönüfltürebilecek güce sahip olmas›n› istemiyorlar. Di¤er yandan, fiiiler de ‹ran’la iliflkilerini s›cak tutmak istiyorlar, ama ‹ran’›n Irak üzerinden ABD’yle çat›flmas›n› sürdürmek istemesine karfl›lar. Kürt yönetimi PKK’n›n Türkiye’ye karfl› bir güç olmas›n›n ifllerine yarad›¤›n› düflünüyor olabilir, ama art›k konjonktürün de¤iflti¤ini de biliyorlar. PKK onlar için zararl› olmaya bafllad›¤›nda, onu bertaraf etmeye çal›flmaktan geri durmazlar. PKK’ye yak›nl›¤›yla bilinen KDÇP’nin (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) seçimlere girmesinin engellenmesinin nedeni de bu zaten... Tabii, öyle. Çünkü Kürdistan yönetimi art›k Türkiye’yle s›cak iliflki gelifltirmek istiyor. Kimlikler önemli, ama politika her zaman kimlikler üzerinden flekillenmiyor. Hep denir ya, ‹slâm ülkeleri niye ortak hareket etmiyor diye. ‹slâm veya
Demokratik Hareketi’nin yüzde 0.9, Reform Listesi’nin yüzde 0.3 ve Erbil Türkmen Listesi’nin yüzde 0.2 oy almas› ise Türkiye’nin Türkmen nüfus üzerinden bölgede ne derece nüfuz sa¤layabilece¤ini ortaya koymas› bak›m›ndan önemli bir gösterge. Öte yandan, 111 sandalyeli parlamentonun 100 sandalyesi genele, 11 sandalyesi ise az›nl›klara ayr›ld›: Bir sandalye Ermenilere, befl Keldani ve Asurîlere, befl sandalye de Türkmenlere. Kürdistan parlamentosu seçimlerinin en önemli yönlerinden biriyse, PKK’ye yak›nl›¤›yla bilinen Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi’nin (PÇDK) Hîwa Listesi’nin seçimlere girmesinin ikna edici bir gerekçe gösterilmeden engellenmesiydi. ‹ran, Suriye ve Türkiye’deki Kürt sorunuyla da ilgili Türkiye’deki DTP’nin çözüm önerilerine benzer projeler sunan PÇDK Kürtleri seçimleri boykot etmeye ça¤›rd›: “Hîwa Listesi ve PÇDK
ulusal programa ve birleflik bir siyasete sahip oldu¤u için yasaklanm›flt›r. 25 Temmuz’da yap›lacak seçimlerin antidemokratik oldu¤unu görüyoruz. Bütün Kürdistanl› partilere ve flah›slara eflit bir flekilde seçimlere girme imkân› sa¤land›¤›n› düflünüyorduk. Fakat seçimlerde tarafs›zl›k ve eflitlik olmad›¤› ortaya ç›kt›. Irak Yüksek Seçim Kurulu, Kürdistan Bölgesel Hükümeti ve Irak Hükümeti siyasal bir kararla bizi seçimden men ettiler. Bu nedenle, herkesten seçimleri boykot etmesini istiyoruz.” Seçimlere kat›l›m›n yüzde 78 civar›nda oldu¤u Kürdistan’da PÇDK’nin, dolay›s›yla PKK’nin gücü bu yasakla has›ralt› edilmifl oldu. Hîwa Listesi’nin yasaklanmas›nda Irak hükümetinin de tesirinin oldu¤unun vurgulanmas› önemli. Seçimlerden bir hafta sonra (2 A¤ustos), Irak Baflbakan› Nuri el Maliki, Süleymaniye’de Barzani’yle görüfltü. Zirvenin mimar› Irak cumhur-
ABD Baflkan› Barack Obama ve Irak Baflbakan› Nuri el Maliki
Arap kimli¤i üzerinden belli bir yere kadar ortakl›k kurulur; ondan sonras›n› reel politika belirler. Irak’›n üçe bölünebilece¤ine dair senaryolar gerçekçi de¤il mi? Böylesi kaygan bir zeminde neyin olup olamayaca¤›na dair kehanette bulunmak çok yanl›fl. 2003’ten sonra Irak’› izleyenlerin “art›k bu ifl bitti, Irak üçe bölünecek” iddialar›na hep karfl› ç›kt›m; flimdiye kadar da yan›lmad›m. Irak’›n kolay kolay bölünmeyece¤ini savunanlardan biriyim, ama bu, bunun hiç olmayaca¤› anlam›na gelmez. ‹ç ve d›fl dinamikler tamamen o noktaya gelmeden bölünme gerçekleflmez; Irak flu anda o noktadan çok uzakta. Sadr, söz konusu mülâkatta, iflgal süreci devam ettikçe Irak’ta federasyona da karfl› olduklar›n› ve Sünnilere daha yak›n pozisyonda olduklar›n› söylüyor... Sadr bafltan beri milliyetçi bir çizgideydi. Di¤er fiii liderler de bundan çok uzakta de¤il. Dolay›s›yla, Irak’ta üçe bö-
lünme ihtimalinden ziyade, ikiye bölünme ihtimali üzerinden bir gerilim yaflan›yor. Ama bu ihtimali de mutlak bir durum olarak görmemek lâz›m. Güç dengeleri süreci belirleyecek. Kürtler ABD’yle yak›n iliflkilerine ve kilit rolde olmalar›na dayanarak çok maksimalist
Kuzey Irak’taki güçler, PKK’n›n kendi düzenlerini de¤ifltirecek veya dönüfltürebilecek güce sahip olmas›n› istemiyorlar. Kürt yönetimi PKK’n›n ifllerine yarad›¤›n› düflünüyor olabilir, ama art›k konjonktürün de¤iflti¤ini de biliyorlar. taleplerde bulundu. Merkezî iktidar da gücü s›n›rl› oldu¤u için bu talepleri reddedemiyordu. Bunun en bariz örne¤i, Kerkük referandumunun anayasaya konmas›d›r. Merkezî iktidar, o zaman, Kürtlerin flu anda kabul edilemez bulunan pek çok talebini kabul etmek zorundayd›, çünkü Kürtler çok etkindi. Araplar iflgalin ilk y›llar›nda Kürtlerin lehine kabul ettikleri anlaflmalardan flimdi
PÇDK Kuzey Irak seçimlerine sokulmad›; sa¤da, Talabani ve Barzani
baflkan› Celal Talabani de bu toplant›da haz›r bulundu. Kürdistan seçimlerinden k›sa süre önce ABD’ye giden Maliki’yi, daha sonra ABD Savunma Bakan› Robert Gates de Ba¤dat’ta ziyaret etti. Bu temaslardan sonra Ba¤dat’la Kürdistan hükümeti aras›ndaki gerilim azald›. Maliki, Süleymaniye ziyaretinden sonra, Kürtlerin merkezî hükümetle yaflad›klar› ihtilaflar›n giderilmesi için ortak komisyon kurulaca¤›n› aç›klad›. PÇDK’nin se-
çimlere sokulmamas›, Erbil-Ba¤dat geriliminin ABD “hakemli¤inde” dindirilmesi ve en önemlisi de, Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü konusunda bölge ülkeleriyle diplomatik temas trafi¤ini art›rmas› önümüzdeki günlerde yeni geliflmelerin yaflanaca¤›na iflaret olarak yorumlanabilir. PÇDK’nin Ba¤dat’›n deste¤iyle seçimlere sokulmamas›, Neflirvan Mustafa ve ‹slâm-sol ittifak›n›n baflar›s›yla nüfuzunun hudutsuz olmad›¤› ortaya ç›kan
vazgeçmeye çal›fl›yor. Kürtler de anayasaya konan hükümlerden vazgeçilemeyece¤ini vurguluyor. Kerkük’ün statüsünün referandumla belirlenece¤ini belirten anayasa hükmü, fiiilerin Kürtlerin ittifak›na ihtiyaç duyduklar›, ABD’nin bask›s›n›n belirleyici oldu¤u süreçte konmufltu. Barzani iç politikada Kerkük için “bizim Kudüs’ümüzdür” diyerek o kadar maksimalist bir dil tutturdu ki, flimdi o iddias›ndan vazgeçmesi de çok zor. ABD’nin de Kerkük konusunda politika de¤iflikli¤i var; Kerkük referandumunun sürekli ertelenmesinin arkas›nda bu yat›yor. Fakat Kerkük meselesine de ayr›flma veya iç savafl sebebi olarak bakmamak gerek. Sonuçta, bu bir müzakere süreci ve illâ çat›flmayla sonuçlanacak diye bir kaide yok. Umman gazetesinde Muhammed el Daimi imzal› bir makalede, Barzani’nin Kerkük yüzünden Irak’› h›zla iç savafla sürükledi¤i söyleniyordu... Arap dünyas›ndan kat›l›mc›lar›n oldu¤u toplant›larda Kürtlere yönelik tepkileri görüyorum. Kürtlere karfl› “daha ne istiyorsunuz” tepkisi daha önce dillendirilmezken, flimdi yüksek sesle ifade ediliyor. Ama Kürdistan da Kerkük meselesinde çok geri ad›m att› asl›nda. Referandumun sürekli ertelenmesi bunun kan›t›. Ayn› flekilde, Kürtler bölgesel iktidar› çok güçlendirmeyi öngören Kürdistan Bölgesel Yönetimi anayasas›n› haz›rlad›lar; ABD’nin bask›s›yla o da rafa kald›r›ld›. Dolay›s›yla, birileri bir flekilde geri ad›m at›yor asl›nda, taraflar yeterince pragmatik davran›yor. Gücün paylafl›m› mücadelesi ise her zaman vard›. Taraflar uzun y›llard›r bu güç oran›n› dengelemeye çal›fl›yor. Merkezî hükümet güçlenmeseydi, böyle bir denge sorunu yaflanmayacakt›. Kuzey Irak’›n Türkiye topraklar›na dahil olmas› gibi tasar›mlardan söz ediliyor. Böyle bir ihtimal var m›? Uluslararas› Kriz Grubu’ndan güya öyle istekler oldu¤una dair bir aç›klama yap›ld›. Ama bu fikrin ne Türkiye’de ne
Barzani’ye oldu¤u kadar, Türkiye’ye yönelik de bir “jest” oldu. Türkiye’deki yerel seçimlerden dikkat çekici bir güçle ç›kan DTP’den sonra, Kürdistan’da da PKK’ye yak›n bir partinin gücünü s›namas›na bafltan mâni olundu. Bu diplomatik atak, orta vadede Barzani’nin, k›sa vadede ise Türkiye’nin ifline yarayacak. K›sa vadede, çünkü “Kürt aç›l›m›” konusunda kollar› s›vam›fl gibi yapan Türkiye, Tayyip Erdo¤an’›n 3 A¤ustos’ta Ahmet Türk’le buluflmas›yla bafllayan PKK’yle dolayl› müzakere sürecinden en az “ödünle” ç›kmay› planlan›yor. PÇDK seçimlere kat›l›p baflar› sa¤lasayd›, gerek Türkiye, gerekse di¤er bölge ülkeleri Kürt sorununun çözümü için demokratik aç›l›mlar›n ç›tas›n› yükseltmek zorunda kalabilirlerdi. Her ne kadar Noflirvan Mustafa’n›n gücü Barzani ve Talabani’nin bölgedeki hâkimiyetini sarsm›fl olsa da, PÇDK’nin seçimlerdeki olas›
sürprizi, bölgesel yönetimin elini PKK’ye karfl› da zay›flatabilirdi. O durumda, Barzani ve Talabani, Türkiye’nin diplomatik flantajlar›na boyun e¤ip Kürdistan’da da halk deste¤i oldu¤unu göstermesi muhtemel olan PKK’ye “ya topraklar›m›z› terk edin ya da sonuçlar›na katlanmay› göze al›n” diyemeyecekti. PÇDK’nin seçimlere sokulmamas›n›n arkas›nda Irak hükümetinin de olmas›, Türkiye ve Irak’›n tarihsel pragmatik Kürt politikas›nda hâlâ ortaklaflabilece¤inin iflareti. Kürdistan’la Ba¤dat yönetimi aras›nda Kerkük’ün statüsü ve merkezî iktidar›n egemenlik alan›yla ilgili ihtilaflar sürse de, Maliki hükümeti aç›s›ndan Kürt sorununun bölgesel çözümünü talep eden ve arkas›nda PKK’nin bulundu¤u PÇDK gibi bir partinin Kürdistan parlamentosunda temsil edilmesi Barzani yönetiminden çok daha büyük bir risk teflkil ediyor. – ‹.A.
11
12
belli etkinlikleri olsa bile, sistemin içine giremiyorlar. Türkiye o bak›mdan daha flansl› gibi görünüyor. Türkiye’de hiçbir zaman öyle bir kompartmantalizasyon olmad›. Irak’ta ve Suriye’de de durum, büyük ölçüde ‹ran’daki gibiydi. Kürtlerle Araplar aras›nda belli bir bölgesel mesafe de vard›. Selahaddin Eyyubi’yle gelip fiam’a yerleflen köklü Kürt aileleri d›fl›nda –ki onlar sistemin içinde çok etkinler ve önemseniyorlar– di¤er Kürtlerin kimlikleri bile yok. Dillerini konuflmalar›na izin veriliyor ama, sistemin içine sokulmuyorlar. Türkiye ise bunun tam tersi bir politika uygulayageldi. Bu da Türkiye’ye olanaklar sa¤l›yor asl›nda. fiii bir siyasî sistemde Kürtleri veya Sünnileri sisteme sokman›z çok zordur. Irak iflgaliyle birlikte bölge ülkeleri kendi s›n›rlar› içindeki Kürtlere ilk etapta bask› uygulad›. Mesela 2004’te, Suriye’nin Qamifllo kentinde bir maç s›ras›nda onlarca Kürt öldürülmüfltü. ‹ran’da da benzer olaylar yaflanm›flt›. fiimdi ise her iki ülke, Kürtleri sisteme entegre etmeye bafll›yor galiba... Do¤ru. Özellikle Suriye ve ‹ran’da ilk etapta Kürtlere yönelik bask›lar›n sebebi, Kürtlerin ABD taraf›ndan k›flk›rt›ld›¤›na dair inançt›. Hakikaten de ABD Irak’tan sonra s›ran›n Suriye ve ‹ran’a Obama ve Ahmet Türk
ABD ve AB’nin bu yönde yaklafl›m› oldu¤u için “aç›l›m”dan söz edilen bir döneme girmifl bulunuyoruz. Bu, sorunun çözülece¤i anlam›na gelmez. Tarih çözüm için devreye giren en önemli aktörlerin bile baflar›s›z oldu¤u örneklerle doludur. gelece¤ini aç›kça söylüyordu. Ama flimdi, aç›l›m politikas› oralarda da var. Saddam döneminde Türkiye, ‹ran, Irak ve Suriye, Kürt politikalar›n› bir araya gelerek belirliyordu. Bugünlerde Tahran, Ba¤dat, fiam ve Ankara aras›nda diplomatik hareketlili¤in artt›¤› görülüyor. Bunu neye yormak gerekiyor? Körfez Savafl›’ndan sonra üçlü bir mekanizma kurulmufltu: ‹ran, Türkiye ve Suriye Güvenlik Mekanizmas›. Bu daha çok Kürt meselesiyle ilgiliydi, ama sonra Türkiye bundan uzaklaflt›. Çünkü ABD’yle iflbirli¤ini gelifltirdi. ABD, Türkiye’nin PKK’y› kovalamak amac›yla Kuzey Irak’a girifline izin verdi; hatta ‹ran bundan rahats›z olmufltu. 2003’ten sonra bu üçlü iliflkide tekrar canlanma oldu. 2003 Mart tezkeresi geçmeyip ABD Türkiye’yi Irak konusunda d›fllay›nca, Türkiye’yle ‹ran ve Suriye iliflkileri ›s›nm›flt›. Düzenli toplant›lar›n bafllamas› da bu vesileyle olmufltu. Fakat önceki dönemlerde oldu¤u gibi, bu süreçte de ABD kritik önem arzetti. 2007’den iti-
baren Türkiye’nin ABD’yle iliflkilerinde yeniden iyileflme olunca, üçlü iliflkinin de zay›flad›¤›n› görüyoruz, özellikle de Türkiye-‹ran iliflkilerinde so¤uma yafland›. PKK meselesi ‹ran aç›s›ndan çok enteresand›r. Bir taraftan, 1990’larda Türkiye’ye karfl› kullan›lan bir koz olmufltur. 2003’ten sonra ise ABD’yle Türkiye’nin iliflkisini bozan bir unsur olarak ‹ran taraf›ndan kullan›lm›flt›r PKK meselesi. Sonuçta, Türkiye-ABD iliflkisi ne kadar bozuk olursa, ‹ran aç›s›ndan bu o kadar olumludur. Velhas›l 2007’den itibaren Türkiye’nin ‹ran’la PKK konusundaki tavr› 2003 öncesine benzemeye bafllad›. Türkiye’nin hem ABD hem de Kuzey Irak’la iliflkileri düzelince ‹ran kenarda kalm›fl oldu. Ne zaman ki Türkiye ABD’den PKK konusunda destek alamad›¤›n› düflünüyor, o zaman bölgesel ittifaklar daha fazla önplana ç›k›yor. Türkiye PKK’nin tasfiye olmas›n› gerçekten istiyor mu? Öyle söylüyor. PKK’n›n Türkiye’nin d›fl politikada elini zay›flatt›¤›n› düflünüyorum. Ayr›ca hep flu denir: E¤er etnik probleminiz varsa, komflunuzun etnik problemini kafl›mazs›n›z. Fakat Kürt meselesi bu iddiay› yalanl›yor. Suriye örne¤ine bakal›m mesela. Suriye’ye gitti¤imde gördüm ki, Suriye y›llarca PKK’y› Türkiye’ye karfl› su meselesi için kullan›rken kendi Kürtlerini avutmak için de kullanm›fl. Onlara “bak›n, sizi önemsiyorum ve PKK’y› destekliyorum” demifl, ama onlar› ezmeye de devam etmifl. Dolay›s›yla, Türkiye bu meseleyi halletti¤i anda Ortado¤u’da çok güçlü bir konuma gelecektir; etraf›ndaki ülkelerin aleyhine kulland›klar› bir meseleyi de ellerinden alm›fl olacakt›r. Türkiye aç›s›ndan Kürt sorunu daha fazla sürdürülebilir bir sorun mu? Sürdürülebilir olmayan sorun yoktur. Filistin meselesi bunun bir örne¤idir. Önemli olan ne yapmak istedi¤iniz ve sürdürdü¤ünüz sorunun maliyetleri. Türkiye bu sorunu sürdürebilir, ama bunun bir maliyeti var. ABD’yle yak›n iliflkileri olan, AB’yle müzakere yapan Türkiye bu sorunu çözdü¤ünde bölgesel düzeyde ciddi söz sahibi olacakt›r. Bundan ABD ve AB de ç›kar sa¤layacakt›r. Bence ABD ve AB’nin bu yönde bir yaklafl›m› oldu¤u için “aç›l›m”dan söz edilen bir döneme girmifl bulunuyoruz. Fakat bu, sorunun çözülece¤i anlam›na gelmez. Tarih, çözüm için devreye giren en önemli aktörlerin bile baflar›s›z oldu¤u örneklerle doludur. PKK’nin yap›sal olarak da bölgesel bir mesele oldu¤unu, yani militanlar›n›n bir k›sm›n›n ‹ranl›, bir k›sm›n›n Suriyeli oldu¤unu düflünürsek, tek bafl›na Türkiye bu meseleyi çözebilir mi? Türkiye örgütün büyük ölçüde marjinalize olmas›n› sa¤layabilir. Örgütün varl›¤›n› sürdürmesini isteyen taraflar hep olacakt›r. Aslolan sizin aç›n›zdan bu sorunu ne kadar marjinalize etti¤inizdir. Türkiye hakikaten bölgesel bir güç konumuna gelmek istiyorsa –ki istiyor– bu meseleyi bir an önce çözmek zorunda.
Söylefli: ‹rfan Aktan
de Kuzey Irak’ta yayg›n oldu¤unu düflünüyorum. Böyle bir ihtimal Ortado¤u savafl›n› do¤urabilir. Ayr›ca bu ihtimal Türkiye’nin statükocu yap›s›na o kadar ayk›r› ki! Özal da bu fikirlerle u¤rafl›yordu, ama bu konuda yol alamad›. “Neo-Osmanl›c›” D›fliflleri Bakan› Ahmet Davuto¤lu’nun böyle bir tasar›ya s›cak bakmas› ihtimali yok mu? Davuto¤lu Kürtler konusunda ciddi ad›mlar att›, ayn› s›cak iliflkileri Sünniler ve fiiilerle de sa¤lad›. Basra’da konsolosluk aç›lmas› ihtimali var. Bütün bunlar, Irak’› bütünsel olarak görme ve muhatap alma politikas›n›n parças›d›r. O nedenle, karar vericilerin Kuzey Irak’›n Türkiye’ye kat›lmas› gibi radikal bir fikri paylaflt›klar›n› hiç düflünmüyorum. ABD’nin iflgali sürecinde PKK’nin ‹ran kolu olarak bilinen PEJAK kuruldu. ‹ran’›n PKK’ye örtük deste¤i de o dönemde son buldu. fiimdi ise ABD’nin PEJAK’a mesafeli davrand›¤› söyleniyor. ‹ran PEJAK’a daha fazla bask› kurmaya, pek çok mensubunu idam etmeye bafllad›. 22 Temmuz’da Urumiye’de polis bir evi bas›p iki kifliyi öldürünce Kürtler gösteri yapt›. PKK ise PEJAK’a ateflkes ilan etmesi ça¤r›s› yapt›. ABD deste¤i ortadan kalkt›¤› halde ‹ran niye bu sertlik politikas›n› artt›rarak sürdürüyor? Çünkü ‹ran bu süreçte yumuflak karn› oldu¤unu fark etti. Sadece PEJAK’a yönelik de¤il, uzun vadede tedbirler almaya çal›fl›yor. Ahmedinejad yönetimi böyle bir meseleyle karfl› karfl›ya oldu¤unun fark›nda. Önceki seçimlerde Kürt bölgesinde oy kullanma oran› çok düflüktü örne¤in. ABD’nin bu yumuflak karn› kafl›yabilece¤ini, o olmasa bile Kuzey Irak’taki geliflmelerin aleyhine olabilece¤ini anlamaya bafllad›. PEJAK bu zay›fl›¤› ortaya koydu. ABD de, özellikle Azeriler, Kürtler ve Beluciler üzerinden ‹ran’› içten zay›flatmay› düflünüyordu. fiu anda ABD PEJAK’a s›rt›n› dönebilir, ama ‹ran ABD’nin önümüzdeki dönemde bu örgütü kullanabilece¤i ihtimali üzerinden bask›s›n› art›r›yor. Çünkü son seçimlerle birlikte Ahmedinejad iktidar›n›n zay›flad›¤›n› düflünüyor ve o yüzden her fleyi kontrol alt›na almak istiyor. Görüfltü¤ümüz ‹ranl› Kürtler, PEJAK’a ilk baflta Kürtlerin mesafeli durdu¤unu, esas özlemlerinin Abdurrahman Qasimlo’nun ‹ran Kürdistan Demokrat Partisi oldu¤unu söylediler. Qasimlo, Ahmedinejad’›n da aralar›nda oldu¤u ‹ran istihbaratç›lar› taraf›ndan 1989’da Viyana’da öldürüldükten sonra, partisi etkinli¤ini yitirmiflti. ‹ranl› Kürtler o tarihten sonra ilk defa silahl› bir Kürt örgütüyle, PEJAK’la karfl›laflt›klar›nda nas›l bir tutum alacaklar›n› bilemediler. Son zamanlarda örgüte olan deste¤in artt›¤›, rejimin de Kürtlere yönelik ayr›mc› politikalar›ndan geri ad›m att›¤› söyleniyor. ‹ran’da sadece Kürtlere de¤il, genel olarak Sünni nüfusa karfl› da bir ayr›mc›l›k yap›l›yor. Dolay›s›yla, Kürtler ve di¤er Sünni gruplar çok kompartmantalize olmufl durumdalar. Kendi bölgelerinde
ABDULLAH ÖCALAN’IN SEY‹R DEFTER‹ (MART 1999 - A⁄USTOS 2009)
Bu lanetli tarihten kopal›m “Bebek katili”, “bölücübafl›”, “eli kanl› terörist”; Türkiye’nin düzeni askeriyle, siviliyle, medyas›yla Abdullah Öcalan’dan bu s›fatlarla söz ediyor. Türkiye’nin Kürt yurttafllar›n›n bir kesimi ise flenliklerde, mitinglerde onun resmini tafl›yor, “Öcalan irademizdir” diye slogan at›yor. Peki, Türkiye’nin son 25 y›l›na damgas›n› vuran bu isim nas›l bir Türkiye, nas›l bir “Kürdistan” düflünüyor? Fikrî tarihinin seyri ne? Yakaland›¤› 1999’dan A¤ustos 2009’a, avukatlar› arac›l›¤›yla kamuoyuna iletti¤i aç›klamalardan yapt›¤›m›z derlemeyi dikkatlerinize sunuyoruz... 17 MART 1999
Ülke bütünlü¤ü temelinde çözüm Bar›flç›l-politik çözüm hayatîdir. Örgütü çözüme götüren bu çizgidir. Yapt›¤›m aç›klamalar›n geçersizli¤ine iliflkin parti ad›na yap›lan aç›klamay› sorumsuzluk olarak de¤erlendiriyorum. Gerçek konum ve tavr›m› özce flöyle belirtiyorum: A) 1993’ten beri ateflkesle gelifltirilen çizgi, en son 1 Eylül’de (1998) daha da netçe ortaya konulan çizgidir. Bu süreçte bize dolayl› sunulan aç›klamalara ve devlete verdi¤im cevaplara ba¤l›y›m. Mahkeme salonunda bu hususlar› esas alaca¤›m. Bunun benim içerde ya da d›flarda olmamla alâkas› yoktur. Partinin uzun süre devam eden demokratik uzlaflma anlay›fl› çizgisidir.
Devletin de dolayl› olarak aç›k oldu¤u bir çizgiyi pratiklefltirme, özcesi diplomatik faaliyetler, esas teflkil etmelidir. Bunu gözard› eden, keyfî yorumlayan, bozan anlay›fllar› kabul etmem mümkün de¤il. Bu teorinin do¤rulu¤una ve geçerlili¤ine inan›yorum ve ba¤l› kal›nmas›n› ça¤r›m olarak belirtiyorum. B) Metropol eylemlerini kabul etmiyorum. Bizim böyle eylemlerimiz olamaz. C) K›rsaldaki gerilla, aktif savunma pozisyonunda olmal›. 1 Eylül ateflkesine ba¤l› kal›nmal›d›r. D) Bar›fl ve af kampanyas› bafllat›lmal›, içte ve d›flta gündemlefltirilmelidir. Afl›r› Türkiye düflmanl›¤› b›rak›lmal›d›r. E) Yasal güvence verilirse, çat›flma b›rak›lmal›, yasalsiyasal çözüm pratikleflmelidir. Türkiye olumlu yaklafl›rsa, bu tarihî olacakt›r. Türkiye’nin ülke bütünlü¤ü ve ba¤›ms›zl›¤› temelinde çözüme gidilecektir.
18 MART 1999
Silah› b›rakacak aflama Yeni bir tarihî dönemle karfl› karfl›yay›z: Bar›fl içinde özgür birlik yolunda yürümek. Bunun tutuklu olmamla ilgisi yoktur. Sürekli bunu arad›k. Gün intikam günü de¤il, bar›fl, kardefllik ve birbirini affetme günüdür. Bu çizgiyi 1993’ten beri devletle dolayl› iliflkilerle hep gelifltirmek istedik. Newroz’u kutlarken millî renklerimizi tafl›maktan, derya kadar Kürt halk›n›n flehit kan›yla sulanm›fl ve üzerinde hakk› olan ay-y›ld›zl› bayrakla birlikte olmaktan gurur duyar›z. Bundaki eme¤imize sayg›yla sahip ç›kal›m. Aksi davranmak, kaybetmek ve iflbirlikçilerin ve arkas›ndakilerin oyununa gelmektir. San›r›m devlet bir ad›m atar, ama ilk ad›m› biz atmal›y›z. Belli özgürlükler bizim için bu aflamada yeterlidir: Dil, kültür vb. Devlet ad›m atmazsa aleyhine olur. Demokratik devleti yeniden yaflama geçirelim. Kürtlerin hak mücadelesi silah b›rakacak bir aflamaya geldi. Bunun yasallaflt›r›lmas› gerekiyor.
19 MART 1999
Kürtler aslî kurucu unsurdur Baflkanl›k Konseyine; De¤erli Yoldafllar! A) ‹çinde bulundu¤um koflullar irademi ve bilincimi k›racak veya çarp›tacak durumda de¤ildir. Zorla ifade vermedim. Baz› askerî yetkililerle ara s›ra görüflmeler oluyor. B) 1 Eylül 1998’de ateflkese gidilen protokol niteli¤indeki de¤erlendirmeler, yeni süreci ifade eder. Çözüm, ülke bütünlü¤ü ve ba¤›ms›zl›¤› temelinde politik çözüm aray›fl›d›r. C) Kürtler devletin aslî bir kurucu unsurudur. Anayasa ve vatandafll›k hakk› olanlar, her demokratik-siyasî hakk›n› kullanabilir. Genifl bir devlet güvenceli kültürel özerklikle bu hususlar›n birlefltirilmesini öne sürdüm. D) Demokratik bir yerel yönetim, seçim ve siyasî partiler yasas›yla politik çözüme önemli katk›da bulunulaca¤›n› tart›flt›m. E) Yasal güvence ve benzeri hususlar gündeme gelirse silahl› savafl› sürdürmenin anlam›n›n kalmayaca¤›n› ve sürecin politik, bar›flç›l geliflece¤ini belirttim. Devlet tavr›n› netlefltirinceye kadar ateflkes tavr›m›z›n do¤ru oldu¤unu belirtiyorum. Gerek metropol, gerekse k›rsalda bizi yozlaflt›ran eylemlerin kesin karfl›s›nda oldu¤umuz bilinmelidir. Devlet tavr›n› nas›l gelifltirir, bilemiyorum. fiüphesiz politikay› MGK
13
belirler, ama parlamento da zamanlamay› etkiler. Tav›rs›zl›k da olabilir, ama politikas›zl›k herhalde en kötüsüdür. Bar›fl, kardefllik, ülke bütünlü¤ü ve demokratik devlet temelinde anlaflmay› çözüm olarak sunaca¤›m. Uygun yöntem bulunursa, görüflme yollar›n› da dolayl› da olsa deneyece¤im. Güney PKK ise ba¤›ms›z ve iktidarda veya üzerinde a¤›rl›¤› olmak durumunda. Yoksullar› da, Türkmenleri de içine alacak bir demokratik cephenin Türkiye’yi ve rejimi karfl›s›na almadan gelifltirilmesi önemlidir. Di¤er güçlerle zorunlu olmad›kça çat›flmaya girilmemelidir. ‹lkeli uzlaflmalara girmekten çekinmemelisiniz.
6 N‹SAN 1999
Ne otonomi, ne federasyon TC ve Dünya Kamuoyuna! 1) 1 Eylül ‘98 Ateflkes sürecinin her alanda tam sorumluluk alt›nda sürdürülmesi; 2) Baflta af olmak üzere bar›fl için al›nacak tedbirler temelinde silahl› çat›flmalara kal›c› olarak son verilmesi; 3) Demokratik Cumhuriyet sisteminin tüm sorunlar›n bar›flç›l çözümü için zemin olarak görülmesi; 4) Bu koflullar alt›nda PKK’nin, kendini demokratik sistem içinde yasallaflmaya haz›rlamas›; 5) En az›ndan devletin tavr›n› –yeni parlamento ve hükümet kuruluflunda– görünceye kadar, aktif toplumsal bar›fl, af, kardefllik slogan› alt›nda bir siyasal eylem çizgisinin benimsenmesi ve uygulanmas›; 6) Tüm uluslararas› bar›fl, insan haklar› kurulufllar›, hükümet ve parlamentolar›n›n bu temelde destek sunmas›; 7) Bu do¤rultuda bir uygulama geliflirse BM, AB, Avrupa Konseyi, AG‹K’in sürece gözlemci olarak kat›lmas›; 8) Geliflmeleri bu temelde de¤erlendirdi¤imi; tarihî bir bar›fl sürecine girmiflken metropol eylemlerini ve son olarak da Bingöl’deki intihar eylemini fliddetle k›nad›¤›m›, tüm güç ve çevrelerimizin, çerçevesi çizilen dönem çizgisini derinli¤ine kavrayarak aktif ve kapsaml› bir siyasî çal›flma yürütmeleri gerekti¤ini sayg›yla arz ederim. (Savunmam) ana çerçeve olarak haz›rd›r. Tek tek olaylara fazla girmeyece¤im. Türkiye’nin tarihini, cumhuriyet tarihini de¤erlendirece¤im. Sonuç bölümünde de sorunun demokratik çözümü oldu¤unu ortaya koyaca¤›m. Benim davam, cumhuriyetin demokratikleflip demokratikleflmeyece¤i davas›d›r. Savunmam eski Kürt savunmalar›n›n benzeri olmayacak, klasik sol anlam›nda da savunma olmayacakt›r. Demokratik çözümü, otonomi ve federasyondan daha anlaml› buluyorum. Cumhuriyetin ‘90’lardan sonraki süreci, demokratikleflme sürecidir. Kürtler özgür iradeyle cumhuriyete eklenmelidir. Demokratik Cumhuriyet’te özgür birlik esast›r. Demokratik Cumhuriyet güvencedir de. Kürt sorununun çözümü için flans do¤ar. Türkiye bunu düflünecektir. Bütün çal›flmalar›n›z› af için yo¤unlaflt›rmal›s›n›z. Toplumsal bar›fl›n yolunun aftan geçti¤ini bilmelisiniz. Kürtler Selçuklu ve Osmanl› döneminde kendi devlet programlar›n› Türk-
14
lerle birlikte düflünmektedirler. Devlet kurma gere¤ini duymuyorlar. Yavuz döneminde Osmanl›lar›n imparatorluk olmas›nda Kürtlerin rolü olmufltur. Mustafa Kemal dönemi için de geçerlidir. Kürtlerin kurucu güç olmas› hayatîdir. Kürtler özgür yurttafl haline gelmemifllerdir. Kürtlerin kurucu güç olarak özgür ifade haklar›n› ortaya koymak gerekir; siyasî sistemden haklar›n› almalar› gerekir. Devletin bast›rmalar›, ihali, Kürt bilinçsizli¤i, ifade tarz› bulmamas›, örgütsüzlü¤ünden dolay› bu gerçekleflmemifltir. Savc›lara ulusal bütünlük, ortak vatan ve demokratik cumhuriyet kavramlar›n› açt›m. Türkiye’de demokratik bar›fl olacaksa bu dava ile olabilir. Benim davam tarihîdir. Asr›n davas› durumundad›r. Bana yüklenen çözüm imkân›, devletle z›tlaflma de¤il. Ç›kmaz› derinlefltirmeyelim. Il›ml› yaklaflaca¤›z. Onlar da ad›m atmal›lar. Ateflkes yürüyecek. Metropol eylemlerini onaylam›yorum, pro-
Demokratik çözümü, otonomi ve federasyondan daha anlaml› buluyorum. Cumhuriyetin süreci, demokratikleflme sürecidir. Kürtler özgür iradeyle cumhuriyete eklenmelidir. Demokratik Cumhuriyet’te özgür birlik esast›r. vokasyondur. Çözümleyici davran›n, as›rl›k dava böyle çözülebilir ancak. Kürt toplumuna nefes ald›rmak ancak böyle olabilir.
12 N‹SAN 1999
Ecevit tarz› Ne siyasî ne de askerî çözüm; Türkiye koflullar›na demokratik çözüm uygundur. Otonomi gerçekçi olmaz. Nüfusun yar›s› Do¤u’da, yar›s› Bat›’dad›r, uygulanamaz. ABD modeli demokratik çözüm gerçekçidir. HADEP baraj› aflamayacak. Ola¤anüstü bir kararla Ecevit desteklenebilir ya da Y›lmaz önerimdir. Oylar heba olmas›n. Ecevit veya Y›lmaz’la görüflerek olabilir. Tarihîdir, de¤erlendirmek gerekiyor. Ecevit ile görüflülmelidir. Sekiz maddelik talebi de görüflmeye götürmek gerekiyor. Demokratik çözüme katk›d›r. Ecevit’e “bunu onaylarsan›z çözüme gelebilirsiniz, demokrasiyi güçlendirirsiniz” denilir. Ecevit de bunu istiyor. Ecevit’in tarz›d›r. Anti-feodal çözümdür. Ecevit’in flahs›n›n ötesinde, demokratik çözüm flans›d›r. Legal saham›zda baz› kifliler sorun ç›karabilir. Onlarla da tart›fl›n, oylar bofluna gitmesin, yoksullar›n oylar›d›r. Ecevit’i eskiden seviyorlard›, flimdi de sevebilirler. MHP ile görüflün. Sürece karfl› duramaz. DYP en h›rç›n›d›r, tasfiye edecekler. Bu ifadeleri bofluna vermiyorum. Çözüm ifadeleridir, arkas› gelir. Piflmanl›k yasas› üzerinde duracaks›n›z. Her parti ile bu konuda görüfleceksiniz. Anayasal aç›dan af olmuyor. Piflmanl›k yasas› bunu fleklî olarak kapat›r. Af için Anayasal de¤ifliklik gereklidir. Bu kelime (piflmanl›k) teknik aç›dan olabilir. Bize iliflkin de¤ildir. Ecevit bu formülasyonu uygunlaflt›r›rsa HADEP destekler. Af, idama karfl› durufl, piflmanl›k yasas›, infaz›n düflü-
rülmesi vb. konular üzerinde durulsun. Demokratik çözüm ideal bir bar›fl projesidir. Kardefllik, bayrak meselelerine sayg›l› yaklafl›n. Dönem slogan›m›z “21. yüzy›l› onurlu bir bar›fl, kardefllik ve özgürlü¤ün yüzy›l› yapal›m”. Devlet, çal›flmalar›n› bar›fla yönelik yapmak istiyor. Öyle tahmin ediyorum. Dönemin esprisine uygun, herkese, her fleye önaç›c› olun. Avrupa’dakiler de sekiz maddeyi ifllesinler. Demokratik faaliyetlerin merkezi olacak ve desteklenecek.
19 N‹SAN 1999
Il›ml›laflmak teslimiyet de¤ildir Tavr›n›z uzlaflma, af ve piflmanl›k yasas›na iliflkin olmal›d›r. Devletle bu aflamada fazla tart›flmayal›m. Güney’de gücü gördüler. Operasyonlarla bitiremeyeceklerini gördüler. Sorgu sürecinde söylediler; imha etmek isteselerdi, Kenya’da imha edebilirlerdi. Ateflkes devam etmeli. Sevgi, adalet kavramlar› üzerinde durun. Ruhunuzu ve beyninizi aç›k tutun. Kendini biraz ›l›ml›laflt›rmak teslimiyet de¤ildir.
22 N‹SAN 1999
Ayr›lmac›l›kla bir yere var›lamaz Terörle mücadelenin sonuçland›r›lmas›n› Genelkurmay da istiyor. Devletle iliflkileri normallefltirin. Tarihî aç›dan bir isyan sona eriyor. ‹kinci bir isyan bafll›yor. Benim düflüncelerim yeni oluflmufl de¤il. Uzun zamand›r böyle düflünüyor, buna haz›rlan›yordum. Savunma tarz›m yetkililer taraf›ndan flafl›rt›c› bulunuyor. Klasik Kürt isyanlar› art›k olmamal›; ne isyanc› olunmal›, ne de imhac›. Devlet de demokratik çözüme art›k mecburdur. Kürt hareketi ayr›lmac›l›kla bir yere varamaz. Devletin Kürtü imha ve inkâr etmesi bir ifle yaramaz. San›yorum iki taraf da bunu anlad›. Silahl› mücadelenin son bulmas› temelinde yeni piflmanl›k yasas› ç›kar›labilir mi? Bundan sonra mücadele siyasî kanala akacakt›r. ABD bunu istiyor.
26 N‹SAN 1999
Ortak vatan, tek devlet (gülerek) ‹dam olsayd› da kurtulsayd›k. ‹dam Türkiye’yi zorlar, ortal›k aya¤a kalkar. Devlet biraz yaflatmak istiyor. Kürt sorununun ›l›ml› çözümü mümkündür. Toplum haz›r. Kifli olarak haklar›m› bu çerçevede aray›n. Yetkililerle konuflun. Üslûbunuzu ›l›ml›laflt›r›n. “Çözümde rol oynamak istiyor” deyin. Geçmifl durumum ne olursa olsun, devletin iflini kolaylaflt›rmak gerekiyor. San›r›m devlet karar sürecindedir. Yaklafl›m›m etkili olacakt›r. Devlet art›k 1993-1996 devleti, kontrgerilla devleti de¤il. Emin de¤ilim, iyimserlik olabilir. Bu sorun demokratik sistem içinde, ortak vatan, tek devlet içinde çözümlenirken birlikte hareket etmek, intikamc›l›ktan uzak ba¤›fllay›c› olmak, birlikteli¤i demokratik birliktelikle gelifltirmek
Türkiye’mizi büyük bir devlet haline getirecektir.
2 MAYIS 1999
Köro¤lu havas›yla siyaset yürümez ‹dam m› ederler, b›rak›rlar m›, belli de¤il. Savunmam çözümleyici olursa çok fleyi de¤ifltirebilir. Ters bir savunma imhaya götürür, savafl› on y›l uzatmaya götürür. ‹mha niyeti olsayd›, niye getirdi, bafl›na bela etti? Bu isyan ne kadar erken sona erse herkesin ç›kar›na olur. Türkiye’nin sistemi kendisiyle çat›flma halinde. Devletin içinde bulunan bir çekirdek eskisi kadar tahrikkâr de¤il. Devlet bence akl› selimlerin elinde. Da¤larda Köro¤lu havas›yla siyaset yürütülmez. Biz üzerimize düfleni yapar›z, ‘93’te, ‘96’da bunu yapamad›k. Devletin içinde hâlâ çeteler var. Onlarla di¤erlerini biribirinden ay›rt edece¤iz. Devlet, kendinizi kan›tlay›n diyor. Bundan sonra dikkatli olun, gerekirse devletten özür de dileyin. Mustafa Kemal, 1923’e kadar Kürt sorununa farkl› yaklafl›yor. Uygulansa çözüm olur. Mustafa Kemal’de bizim sözlerimize uygun çok fley var. Neden bu ortak vatana sahip ç›kmayal›m? Savunmam çözümleyici. Arkadafllara bu uyar›y› yap›n. Kullan›ld›¤›m iddias› küstahl›kt›r. Devletin beni harcatma niyeti yok. Devlet çözüm aray›fl›nda. Bu amans›z çat›flma niye? Bunu ‘93’ten beri söylüyorum. Ufukta çok ekstrem bir umutsuzluk görmüyorum.
riniz oldukça yerindedir. Benim de 6 May›s tarihli bir de¤erlendirmem var. Sonraki baz› geliflmelere dayanarak baz› eklemeler yapaca¤›m. 1) Haz›rlanmakta oldu¤umuz süreç öz-irade iledir. ‘90 bafllar›nda gelifltirilmesi gereken sürecin geciktirilmesi olarak da görülmelidir. Her iki taraf›n yüzeysel, haz›rl›ks›z ve güven duygusundan yoksun olmalar› as›l nedenidir. Kaç›r›lan f›rsat oldu. fiimdi çok ac›l› bir süreçten sonra canland›rmaya çal›fl›yoruz. Benim rolüm d›flardayken de bu yönlüydü. Avrupa’ya ç›k›fl›n amac› da buydu. ‘96’da iletilen mesajlara tereddütsüz olumlu yaklafl›m çizgisindeyim. PKK sorunu NATO kapsaml›d›r. Silahs›z bir çözüm istendi¤i aç›k. ABD bunu aç›k söylüyor. Güney’deki uzlaflmalar›n da dikkate al›nmas› gerekti¤i aç›kt›r. Savafl›n› büyük verenler bar›fl›n› da büyük vermeyi bilirler. Bar›flta kusur edenler, kendi savafllar›na anlam ver-
10 MAYIS 1999
NATO karar› Diyelim ki devletin artniyeti var, sonuçta ceza verecek, bu oyuna niye baflvursun? Gazeteler arac›l›¤›yla ortam› oluflturur, yapaca¤›n› yapar, dünyaya karfl› da durur. Bir devlet imha etmek isterse ilk gün yapar. Bu devlet bildi¤iniz çete devleti de¤il. ‘96 Çiller olgusu d›fl›nda bir devlet konsepti var. Teslim al›nma NATO karar›d›r. ABD önderlik etti. Dikkat edin, o gün tüm Avrupa ülkelerine iniflimiz yasakland›. Pirimakov da yasaklad› o gün. Hakk›mda NATO seviyesinde karar var. Bildi¤im kadar›yla, silah b›rakma karfl›l›¤›nda, demokratik çözüm. NATO karar› ‘96 y›l›nda al›nm›flt›; direnirsem vurulmam, esir al›n›rsam da çözüm idi. MHP’yi de çözüme zorlayacaklar. Kavgac› flahin kanatlar› d›fltalam›fl diyorlar. Z›tlaflmadan kaç›n›n. Bu politikay› alçakgönüllü uygulay›n. Bar›fl›, demokratik çözümü zorlay›n. Küçük olanaklar› de¤erlendirin. Bu bar›fl›n ve ülkemizin davas›d›r, anlay›fl bekleyin.
13 MAYIS 1999
PKK’nin 1970’ler çizgisini aflmas› Baflkanl›k Konseyi’ne, De¤erli yoldafllar, 6 May›s’taki aç›klaman›z›n özünü avukatlar›n yoluyla ö¤rendim. De¤erlendirme ve tedbirle-
memifl duruma düflerler. Bar›fl, ahlâkî ve siyasî bir eylemdir. Özgürlü¤e dayal› bar›fltan daha de¤erli bir fley olamaz. 2) Tahminim, geçen süreçlerdeki sorumsuz yaklafl›mlara f›rsat vermezsek, ordunun da anlamakta zorluk çekmeyece¤i, makul ateflkes s›n›r›nda hareket ederseniz, dolayl› yan›t verece¤i biçimindedir. F›rsatç› yaklaflmamak gerekir; geçmiflte adeta çetevarî hareketleri ile bizi çok zorlayan sorumsuz gruplar›n hareketine ne ordu ne biz izin verebiliriz. Baz› gruplar süreci zorluyor. Her iki taraftan ac› kay›plara yol
Hakk›mda NATO seviyesinde karar var. Bildi¤im kadar›yla, silah b›rakma karfl›l›¤›nda, demokratik çözüm. NATO karar› 1996 y›l›nda al›nm›flt›; direnirsem vurulmam, esir al›n›rsam da çözüm idi. aç›yorlar. Kontrol alt›na almal›s›n›z. Geçmiflte oldu¤u gibi, yeni süreçte de tehlike bunlardan gelebilir. 3) Güney’de özellikle KDP’ye dikkat edilmeli. Türkiye’nin buraya (güneye) özgü hareketine dikkat edin. Çok özel yüklenmedikçe, ona karfl› hareket etmeyin. Hatta ateflkesi bile aflan dolayl› yolda olumlu yaklafl›m içinde olmay› gözard› etmeyin. Muazzam bir geliflme süreci yaflanabilir. Tüm yönlerden bir çözüm, iktidar gücü olmay› asla elden b›rakmay›n. Çok esnek, güç büyüten siyasî yaklafl›mla kayb› çok s›n›rland›ran bir eylem anlay›fl› esas olmal›d›r. 4) ABD ve Avrupa ile ve Türkiye ile
bar›fl çabalar›na dayal› diplomasi önemlidir, yürütmelisiniz. Bu çizgide diplomasi sonuç alabilir, ama eskisi gibi, Türkiye’yi bask› alt›na almaya dayal› bir çizgide de¤il. Bar›fl, demokratik çözüm ve ikna, yard›mc›, hatta arabulucu olma tarz›nda olmal›d›r. Güney’de de bunun zemini var. Türkmenler önemli rol oynayabilir. Onlarla ilkeli iliflkiler demokratik geliflme aç›s›ndan da ölçü olarak görülmeli. Türkiye’ye yönelik dili, eski propaganda dili olmaktan ç›karmak gerekir, daha sayg›l›, siyasî seviyesi ve pratik de¤eri olan bir dil gerekir. Bu bizi yüceltir. Dilimizin çok a¤›r ve gerçe¤i zorlayan propaganda tarz›n› geride b›rakmak ve daha gerçekçi, kazand›r›c› tarzda olmas›na çal›flmak büyüklüktür. Türkiye bize karfl› hemen de¤iflmezse bile, biz de¤iflmeliyiz. 5) PKK’nin ‘70’lerdeki ideolojik ve programatik çizgisini aflmas› gerekti¤i aç›k. Yetmifl y›ll›k reel sosyalizmin çözülüflü ve çeyrek asr›n büyük de¤iflikli¤ini görmemek ancak körlük olabilir. Ama savunma farkl› bir araç oldu¤u için, kapsaml› bir sol, PKK elefltirisi ve özelefltiri yap›lamaz. Sol t›kanm›fl, seçimlerde bu kan›tland›. PKK t›kanmad›, HADEP’in taban› üzerinde hiç çal›flmas› olmad›¤› halde yüksek baflar›s› bunu kan›tl›yor. E¤er kendini ‘90’lardan beri çok tekrarlay›c› ve özellikle çok anlams›z ve büyük kay›plara yol açan eylem çizgisini düzeltseydi ve siyasî, demokratik yasal çal›flmalara kendini do¤ru yans›tsayd›, Türkiye demokrasisine büyük de¤er kazand›raca¤› aç›kt›r. Yapmaya çal›flt›¤›m›z, geç de olsa bu görevi yerine getirmektir. Bar›fl›n gerçekleflmesi, demokratikleflmek zorunda olan solun da zaferi olacakt›r. Bu kanat Türkiye’de eksiktir ve sorumluluk bize aittir. Bar›fl, muhafazakâr sa¤›n, ‹slâmî görüntülü sa¤›n, milliyetçi sa¤›n gerilemesi kadar, demokratik sol geliflmesinin de anahtar›d›r. Ecevit’in yükselifli böyle de¤erlendirilirse daha gerçekçidir. Kavgal› olduklar›na bile ac› vermeyen bir iliflki ahlâkî olarak çok gerekli. Ac› verme konusunda herkes kendini gözden geçirmeli ve tam bir devrim yapmal› kiflili¤inde. NATO ve ABD’nin deste¤i ile buraya getirildik. Karfl›l›¤› ne olabilir? Çözümle nas›l ba¤lant›s›n› kuruyorlar? Diplomatlardan, ABD’den bir fley alamad›n›z m›? ABD bu konuda devreye girmek ister. Benim buraya al›n›fl›mda, alanlar›n ortak anlaflmas› var gibime geliyor. Bugünün devleti ‘93-’96 devleti de¤il. Bu devleti sayg›yla karfl›lamak gerekir. Taktiktir diye düflünüyordum, ciddi ilkeli yönü ortaya ç›kt›.
2 A⁄USTOS 1999
S›n›rlar›n d›fl›na çekilmek kilittir Çekilirken kay›p vermeme, birimlerin yetene¤ine ba¤l›. Birimler bu ifli bilir. Ayr›ca siyasî kilitlenmenin önü aç›l›yor. Yaklafl›m›m birçok fleyi sarst›, önemi de kavranmaya baflland›. Savafl lo-
15
bisinin ç›karlar›, hesaplar› bozulacak. Ça¤r›m›za cevap verecek çok çevreler var. Öyle bir kilitlenme yaratt›m ki, keflke getirmeseydik diyorlar. Böyle bir durumda benim tasfiyem en aptalca çözüm olur. fiu an ben imham› istesem, Türkiye dört elle engel olur. Avrupa “PKK silah b›raks›n, destekleriz” diyor. ABD de destekler. Türkiye buna ra¤men ne yapabilir? 15 A¤ustos’ta 60 kifliyle bafllad›k. fiimdi 10-15 bin aras›nda bir güç. Kat›l›m da çok. Türkiye bunu hesaba katmak zorunda. Geri çekilme ad›m›n› baflar›yla atabilirsek, Türkiye de baz› ad›mlar atacak diye düflünüyorum. Koruculuk niye kals›n, insanlar köylerine niye dönmesin? S›n›rlar›n d›fl›na çekilme kilittir. Filistinliler Tunus’a çekildi. On y›l sürdü, ‘93’e kadar. Bizim için en az birkaç y›l sürer. Irak’›n tümünde kuvvet olacaklar, üçüncü kuvvet olacaklar. KDP ile bar›fl›l›rsa, orada yürür. Onlar›n zaten TC’yle aralar› iyi. Türkiye, Güney’deki yeni oluflumdan korkmamal›d›r. Sürece müdahale etmeden, armut pifl a¤z›ma düfl denemez. Biz bafllatt›k, biz sonuçland›rd›k olmal›. Benden beklenecek olan bundan fazla olamaz. Parti de bekleneni yapt›. Bar›fl kültürü, savafl kültüründen daha de¤erlidir. Kaba silahç›l›k Kürtlerin zarar›nad›r. Haz›rdan bar›fl olmaz. Emek, çaba flart. Devlete küserek olmaz. Hem devlete kafa tut, hem küs, hem de devletten iste. Olmaz. Bar›fl, büyük bir vicdan, yarat›c›l›k ve emek iflidir. Devlet bar›fl› getirmez. Bar›fl› getirecek olan halkt›r. Bar›fl çal›flmas›n› örgüt, DKÖ’ler yaps›n. Türkiye’nin çeflitli flahsiyetlerine gidin. ÖDP, EMEP’i zorlay›n. Perinçek’e gidin. Milletvekillerine gidin. Adalet Bakanl›¤›’na bu yaz›m› iletebilirsiniz. Af tart›flmalar›n›n seyrini etkileyebilir.
15 A¤ustos’ta 60 kifliyle bafllad›k. fiimdi 10-15 bin aras›nda bir güç. Kat›l›m da çok. Türkiye bunu hesaba katmak zorunda. Türkiye de baz› ad›mlar atacak diye düflünüyorum. Koruculuk niye kals›n, insanlar köylerine niye dönmesin?
ABDULLAH ÖCALAN’IN ‹MRALI KÜTÜPHANES‹
On y›la yay›lan sayfalar Theodor W. Adorno: “Minima Moralia” Giorgio Agamben: “Ola¤anüstü Hal”, “Kutsal ‹nsan –Egemen ‹ktidar ve Ç›plak Hayat”, “Aç›kl›k” Tar›k Ali (Türkçedeki kitaplar›) Christine Allison: “Kürt Kimli¤i ve Kültürü” Hannah Arendt: “Totalitarizmin Kaynaklar›”, “fiiddet Üzerine”, “Geçmiflle Gelecek Aras›nda”, “‹nsanl›k Durumu” Jacques Attali: “Gelece¤in K›sa Tarihi”, “1492” Jean Baudrillard: “Simülarklar ve Simülasyon” Bakunin (Türkçedeki pek çok kitab›) Zygmund Bauman (Türkçedeki tüm kitaplar›) Murat Belge (Baz› kitaplar›) Fatmagül Berktay: “Tarihin Cinsiyeti”, “Tek Tanr›l› Dinler Karfl›s›nda Kad›n” Murray Bookchin (Türkçedeki tüm kitaplar›) Brzezinski (Türkçedeki baz› kitaplar›) Giovanna Borradori: “Terör Günlerinde Felsefe: Jürgen Habermas ve Jacques Derrida ile Diyaloglar” Fernand Braudel: “Maddi Uygarl›k”, “Akdeniz ve Akdeniz Dünyas›”, “Uygarl›klar›n Grameri” Martin van Bruinessen: “A¤a fieyh Devlet”, “Evliya
16
5 A⁄USTOS 1999
Devlet de yol ayr›m›nda Asl›nda bir anlaflma var, ama nedir? Amerikal›lar infaz›m için susuyor. Görüfl belirtmiyor. Türkiye ile birlikte bir fleyler yapmaya çal›fl›yorlar. Gizli bir tarzda anlaflm›fllar gibi. Acaba, çözme noktas›nda veya ölüm noktas›nda tuta tuta bir fley mi dayatacaklar? ABD’nin Guzman takti¤i olabilir; ölüm koridorunda tutma durumu. Guzmanlaflt›rma iste¤i, Türkiye’yi Ortado¤u’da biraz daha s›k›flt›rmaya yöneliktir. Bu noktada Avrupa önemli rol oynayabilir. Bence Ecevit yol ayr›m›nda. ABD’nin bu tuza¤›n› ö¤renmifl olabilir. Devlet de yol ayr›m›na gelmifltir. Her fley çat›flmalar›n bitirilmesine ba¤l›. Ordu da çat›flman›n durdurulmas›n› istiyor. Kilitlenen sol da aç›l›r. Genel demokratik muhalefetin önü aç›l›r. Bütün demokratik kültürel çal›flmalar geliflebilir. Ortam alabildi¤ine genifller. Avrupa tümüyle destekler. fiimdi örgütün
Çelebi Diyarbekir’de”, “Kürtlük, Türklük, Alevilik”, “Kürdistan Üzerine Yaz›lar” Joseph Campbell: “‹lkel Mitoloji” Edward Hallet Carr: “Tarih Nedir?” Gordon Childe: “Kendini Yaratan ‹nsan” Halil Cibran (Türkçedeki tüm kitaplar›) R.G. Colingwood: “Tarihin ‹lkeleri ve Tarih Felsefesi Üzerine Baflka Yaz›lar” Henry Corbin: “‹slâm Felsefesi Tarihi” Noam Chomsky (Türkçedeki tüm kitaplar›) Boris Cyrulnik: “Hayvanlar›n En Güzel Tarihi” Muazzez ‹lmiye Ç›¤ (Tüm kitaplar›) Richard Dawkins: “Tanr› Yan›lg›s›” Gilles Deleuze (Türkçedeki tüm kitaplar›) Derrida: “Nietzschelerin fiöleni”, “Marx’›n Hayaletleri” Dostoyevski: “Karamazov Kardefller” Einstein (Türkçedeki tüm kitaplar›) Feyerabend: “Yönteme Hay›r”, “Özgür Bir Toplumda Bilim” M.I. Finley: “Antik Ça¤ Ekonomisi” Firdevsi: fiahname Foucault: “Delili¤in Tarihi”, “Cinselli¤in Tarihi”, “Entelektüelin Siyasi ‹fllevi”, “Hapishanenin Do¤uflu” Andre Gunder Frank - Barry K.Gils: “Dünya Sistemi” (derleme) Erich Fromm (Türkçedeki tüm kitaplar›)
resmî tavr› bekleniyor. Meflru müdafaa harici çat›flmalar durdurulmal›. PKK güçlerinin s›n›r d›fl›na ç›kmas› halinde provokatörler ortada kal›r. Netlik do¤ar. Ayr›ca, gerek devletin yapaca¤› reformlar gerekse PKK’nin kendi içinde yapaca¤› demokratik dönüflüm için s›n›r d›fl›nda bir haz›rl›¤a hayatî ihtiyaç vard›r. Süreci provoke etmeye çal›flanlar olur. T›pk› 33 asker olay› gibi, süreci zorlamak isteyen güçler olabilir. Sürecin baflar›s›nda, Ecevit’in söyledi¤i gibi, herkesin sorumlulu¤u vard›r. Devlet de aç›l›mlara zorlanacak. ABD ve AB devleti zorlar. Af ya da yasal düzenleme olursa bizimkiler gelebilir. Yeter ki yol aç›ls›n, PKK bar›fl için haz›rd›r.
23 fiUBAT 2005
Mustafa Kemal’in güncelleflmesi Devlet, Kürt sorununda bir açmazla karfl› karfl›ya. Bugün bir Mustafa Kemal de yok. Mustafa Kemal baflta bir fleyler yapmak istedi. Fakat Musul-Kerkük meselesinden sonra bozuldu. Kürtleri kullan›p b›rakt›lar. fiimdi devletçik yap›p b›rakacaklar. Milliyetçi Kürtler bir süre ABD ile yürüyebilir, ama Ortado¤u’da ABD ile yürümek neye yol açar? Kürtler bir devletçik olacaklar, ama buna ne kadar güvenmek mümkün? ‹kinci bir ‹srail gibi mi olacak? ABD bunlar› sarhofl etmifl. Lübnan’da, Suriye’de ulus-devleti kim gelifltirdi? Ortado¤u’da gerici despotizmi beslediler, flimdi kurtulmak istiyorlar. Rejimler buna haz›r de¤il. Biz de burada odun y›¤›n›n›n üstüne dökülen bir kova benzin gibiyiz. Irak’taki korkunç durum, yar›n Suriye’de, ‹ran’da, Türkiye’de bafllayacak. Devlet ad›na bunu karfl›layacak bir yap› da yok. Sol yok. Müthifl gericileflmifl. Bu milliyetçiler, k›z›l elmac›lar sahtekâr, Türk solcusu flovenist. TÜS‹AD en
Fukuyama: “Güven”, “Devlet ‹nflas›” Pierre-Gilles de Gennes: “K›r›lgan Nesneler” Edward Gibbon: “Bizans ve Roma ‹mparatorlu¤u’nun Gerileyifli ve Çöküflü” Anthony Giddens (Türkçedeki baz› kitaplar›) Jack Goody: “Yaban Akl›n Evcillefltirilmesi” John Gribin: “Schrödinger’in Kedisinin Peflinde Kuantum Fizi¤i ve Gerçeklik” William Greider: “Tek Dünya: Küresel Kapitalizmin Manik Mant›¤›” Hegel (Türkçedeki tüm kitaplar›) Heidegger: “Varl›k ve Zaman” Werner Heisenberg: “Fizik ve Felsefe” Hobsbawm (Türkçedeki tüm kitaplar›) John Hobson: “Bat› Medeniyetinin Do¤ulu Kökenleri” John Holloway: “‹ktidar Olmadan Dünyay› De¤ifltirmek” Horkheimer: “Ak›l Tutulmas›”, “Geleneksel ve Elefltirel Kuram” Horkheimer ve Adorno: “Ayd›nlanman›n Diyalekti¤i” Huntington (Türkçedeki baz› kitaplar›) Halil ‹nalc›k: “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1-2)” Kant (Türkçedeki tüm kitaplar›) Kojin Karatani (Türkçedeki tüm kitaplar›) Mahir Kaynak (Baz› kitaplar›)
ilerici flu anda. Öbürleri korkunç gerici, nas›l oynat›ld›klar›n› bilmiyorlar. Sürekli yaz›l›yor, “kapkaç çeteleri Diyarbak›r’dan çocuk kaç›r›p ‹stanbul’a getiriyor” diye. O çocuklar yar›n faflist çeteler olacak. Sinagoglar› bombalayan Bingöllü gençler de¤il miydi? Hizbullah da böyle oldu, kullan›l›p bomba atacaklar. Bunlar› önlemenin yolu birbirine aç›k olmakt›r. Anlaml› bir diyalog birçok fleyi kurtar›r. Maalesef flimdiye kadar hiçbir cevap alamad›m. Ciddi, anlaml› diyalog gerekiyor, gün geçtikçe bunun ortam› ortadan kalk›yor. Tutarl› demokratizm gerekiyor. Baflka türlü bu ifllerin alt›ndan kalk›lamaz. Türk halk›na hiçbir antipatim yok. Sadece gerçekleri görelim diyorum. Gelin, tarihimizi birlikte kural›m diyorum. Türk halk›na tamamen kardeflçe çözüm yolu diyorum. Biz bir hata yapt›ysak senin bin hatan oldu, biz bir vurduysak sen yüz yapt›n. Dilimize kültürümüze sayg›l› olsunlar yeter. Fazla taviz istemiyoruz. Dilimizi kültürümüzü biz kendimiz gelifltiririz, halklar› birlefltiririz. Bu lanetli tarihten kopal›m, yapmazsak kaos derinlefliyor Ortado¤u’da. Niye ölsün bu kadar genç? Kürtleri kabul etmezsen, bütün Kürtleri Türkiye karfl›s›nda birlefltirecekler. Yenilenmifl bir Mustafa Kemal gerekli Türkiye’ye. Türkiye’nin ç›kmaz› derinleflecek. Mustafa Kemal 1920’lerde bu oyunlar› iyi gördü. Mustafa Kemal’in güncelleflmesi lâz›m. Ben Kürt ilkel milliyetçili¤ine karfl› ç›kt›m. Ortado¤u halklar›n›n Demokratik Konfederalizmi tek ç›k›fl yoludur. Irak’ta, Türkiye’de ç›k›fl yolu budur. Kürtler için de Kürdistan Demokratik Konfederalizmidir. Halklar›n özgürlükeflitlik ütopyas›na inan›yorum. Devlet olmayan bir Konfederalizmin ilan›na haz›rlan›yorum. Üç yasal durufl var, AB’nin yasalar›, üniter devlet yasala-
r›, demokratik konfederalizmin yasalar›. Talabani’nin Irak Cumhurbaflkanl›¤› için ad› geçiyor. Kuveyt tarz› bir devletçik yapacaklar. Milliyetçili¤in devleti yükseltilirken ben de halk›m›z›n Demokratik Konfederalizmini gelifltiriyorum. Yeflil zemin, sar› günefl içinde k›rm›z› y›ld›z; konfederalizmin ilkesi, bayra¤› budur. Devlet olmayan konfederal birli¤e ça¤›r›yorum.
9 MART 2005
Demokratik konfederalizm Kapitalizm konusunda çok konuflmak isterdim, ama zaman›m yok. Modern ça¤ pislikleri örtbas etmede, kimli¤i ve kiflili¤i düflürmede bütün eski ça¤lardan daha hilekâr ve çarp›tmac›d›r. Mevcut sosyalizm uygulamalar› da bunun bir varyasyonu olarak ortaya ç›kt›. Negri “Çokluk” kitab›nda bunlar› biraz açm›fl. Bir de “‹mparatorluk” kitab› vard›. Wallerstein da bunlar› iflliyor. Benim sistemimde s›n›flara farkl› bir yaklafl›m var. As›l çeliflki iflçi s›n›f› ile de¤il, iflsizlefltirilen bütün insanlar, düflürülen kad›n, k›sacas› tüm toplum ile mutlu az›nl›k aras›ndad›r. Toplumun yüzde befli gelirin yüzde seksenini al›yor. Tarihte de böyle olmufltu. Köle ayaklanmalar› diyorlar, bir tek Spartaküs ayaklanmas› biraz farkl›d›r. Avrupada 18. yüzy›l isyanlar› var; onlar tam iflçi de¤il, yar› köylülerdir, köylü ayaklanmas›d›r. Marx’›n s›n›f tahlillerini bu noktada yeterli bulmuyorum. S›n›flar› reddetmiyorum, ama s›n›fa dayal› devrim teorisini reddediyorum. Devrim ve özgürlü¤ün kayna¤›
Kürt milliyetçili¤ine karfl› ç›kt›m. Demokratik Konfederalizm tek ç›k›fl yoludur. Devlet olmayan bir Konfederalizmin ilan›na haz›rlan›yorum. Üç yasal durufl var: AB’nin yasalar›, üniter devlet yasalar›, demokratik konfederalizmin yasalar›.
Hikmet K›v›lc›ml›: “Tarih, Devrim, Sosyalizm” Kollautz: “Abhazya Tarihi’nin Bizans Dönemine Ait Belgeleri” Aleksandre Kojave: “Hegel Felsefesine Girifl” Samuel Noah Kramer: “Tarih Sümer’de Bafllar”, “Sümerlerin Kurnaz Tanr›s› Enki”, “Sümer Mitolojisi” Thomas S. Kuhn: “Asal Gerilim”, “Bilimsel Devrimlerin Yap›s›” Ira Lapidus: “‹slâm Toplumlar› Tarihi” Levi-Strauss: “Yaban Düflünce”, “Hüzünlü Dönenceler” Roger Lewin: “Modern ‹nsan›n Kökeni” Bernard Lewis (Türkçedeki baz› kitaplar›) Gyorgy Lukács: “Tarih ve S›n›f Bilinci” Amin Maalouf (Türkçedeki tüm kitaplar›) Herbert Marcuse: “Tek Boyutlu ‹nsan” fierif Mardin (Baz› kitaplar›) Marcel Mauss: “Sosyoloji ve Antropoloji” Maria Mies: “Son Sömürge: Kad›nlar” Shahrzad Mojab: “Devletsiz Ulusun Kad›nlar›” Abraham Moles: “Belirsizin Bilimleri” Robert Musil: “Niteliksiz Adam” Negri ve Hardt: “‹mparatorluk”, “Çokluk” Nietzsche (Türkçedeki tüm kitaplar) ‹lber Ortayl› (Baz› kitaplar›) Cengiz Özak›nc›: “Yeni Osmanl› Tuza¤› –Türkiye’nin
Siyasi ‹ntihar›” J.M. Pelt: “Bitkilerin En Güzel Tarihi” Roger Penrose: “Bilgisayar ve Zeka” Val Plumwood: “Feminizm ve Do¤aya Hükmetmek” Carl Popper: “Aç›k Toplum ve Düflmanlar›” Proudhon (Türkçedeki pek çok kitab›) Paul Riceur: “Zaman ve Anlat›” Said-i Nursi: “‹çtimaî Reçeteler” Paule Salomon: “Günefl Kad›n›” Carl Schmitt: “Tarih ve Siyaset Üzerine ‹ki Deneme”, “Parlamenter Demokrasinin Krizi”, “Siyasal Kavram›”, “Siyasi ‹lahiyat” Schopenhauer: “Aforizmalar” Neval El Seddavi: “S›f›r Noktas›ndaki Kad›n” Spinoza (Türkçedeki tüm kitaplar›) Merlin Stone: “Tanr›lar Kad›nken” Ali fieriati: “‹slâmbilim” Hanif fiükrüo¤lu (Baz› kitaplar›) Tolstoy: “Savafl ve Bar›fl” Abbas Vali: “Kürt Milliyetçili¤inin Kökenleri”, “Kapitalizm Öncesi ‹ran: Kuramsal Bir Tarih” Immanuel Wallerstein: “Modern Dünya Sistemi”, “Dünya Sistemleri Analizi”, “‹ki Kültürü Aflmak”, “Avrupa Evrenselcili¤i –‹ktidar›n Retori¤i”, “Yeni Bir Sosyal Bilim ‹çin”, “Amerikan Gücünün Gerileyifli” kitaplar›
toplumun kendisidir. Bütün geliflmeler yerel olmak zorunda. Yerelden bafllamal›, üstte bir koordinasyona kavuflmal›. Bu da demokratik koordinasyondur, yoksa üstten infla edilecek de¤il. Demokrasi orta s›n›fa dayan›r, ayd›n gerekiyormufl, alâkas› yok. Toplumun kendisi demokrasiyi oluflturur. Toplum bast›r›lm›fl, yozlaflt›r›lm›fl, ahlâkî çöküntü içinde bo¤durulmufl. Bunu da ayd›n müdahalesi, orta s›n›f müdahalesi gerekçesi yap›yorlar. Negri’lerin iflledi¤i “Çokluk” kavram› önemli. “Çoklu¤un” içine toplumun bütün kesimleri, etnisite, kad›n, gençlik, bütün mezhepler giriyor. “Çokluk” budur, bunlar›n özgürleflmesi ve demokratikleflmesi gerekiyor. Ulus-devlet ve demokratik ulus iki kilit kavram. Demokratik konfederalizm çok önemli; bunu yaln›z Kürtler için de¤il, Ortado¤u ve hatta dünya için öneriyorum. Ulus-devlete dayal› BM iflas etmifltir. Irak sorunu bunu ortaya serdi. ABD bunu biraz kavram›fl, ama emperyalizmin model sunma olana¤› s›n›rl›. Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk› ilkesi devlet kurma hakk› de¤ildir. Lenin ve Stalin’in bunu devlet kurma ilkesi olarak ele almalar› tarihi felaketler getirdi. Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›n› ben flöyle alg›l›yorum: Bu hak, kendi demokrasisini ve devlet olmayan kendi yönetimlerini kurma hakk›d›r. Devlet olmayan topluluklar›n köylerde, mahallelerde, flehirlerde kendi sorunlar›n› kendileri tart›flarak çözecekleri bir model kurma hakk›d›r. Demokratik ulus, ulus-devletin yaratt›¤› bireye dayanmaz. Ulus-devletin yaratt›¤› birey köledir, tek tanr›l› dinlerin yaratt›¤› fertlerden daha tehlikelidir. Demokratik ulus, topluluk ve bireylerin yerel gerçeklikleri do¤rultusunda sorunlar›n› tart›flt›¤›, çözüm üretti¤i modeldir. Birilerinin ç›k›p halk ad›na konuflmas› do¤ru de¤ildir. Bu benim için de geçerli.
Wittgenstein: “Tractatus Logico”, “Felsefî Soruflturmalar” Mesut Ye¤en (Baz› kitaplar›) Tahsin Yücel (Baz› kitaplar›) Slavoj Zizek (Türkçedeki tüm kitaplar›) “Modern Türkiye’de Siyasi Düflünce Ansiklopedisi”nin 8 cildi “Tunç Ça¤›n›n Gizemli Kad›nlar›” (kolektif yay›n) Budha ve Konfüçyüs’e dair kitaplar VER‹LMEYENLER 1. Waide Jwaideh: “Kürt Milliyetçili¤inin Tarihi ve Kökenleri” 2. Mehmet Altan: “Kürt Sorununu ‹nsanilefltirmek” 3. Do¤u-Bat› dergisinin birkaç say›s› 4. Newsweek Türkiye’nin birkaç say›s› 5. Mahir Kaynak: “Derin PKK” 6. Aliza Marcus: ”PKK –Kan ve ‹nanç” DERG‹LER Aktüel Arkeoloji, Anlay›fl, Arkeo Atlas, Amargi, Atlas, Baykufl, Bilim ve Teknik, Bilim ve Ütopya, Birikim, Cogito, Do¤u-Bat›, Express, ‹nsanc›l, Jeopolitik, Mahsus Mahal, Monokl, Nokta, Notos, Toplum ve Bilim, Newsweek Türkiye, Popüler Bilim, Popüler Tarih, Stratejik Analiz, Toplumsal Tarih
17
Önemli olan halk›n kendisinin çözüm gücü olabilmesidir. Bizim hedefimiz devlet de¤il, demokrasiyi kurmakt›r. Devlet olmayan demokrasi kurma, co¤rafî s›n›rlar› esas almaz. Devlet olmayan demokrasi olunca, co¤rafî s›n›rlara ve baflka devletleri y›kmaya gerek yok. Biz kendi sistemimizi kuraca¤›z, kendi çözüm modelimizi esas alaca¤›z. Devlet tarz› partileflme benim aç›mdan afl›lm›flt›r, bu partileflme 19. yüzy›la aittir, Bolflevik Parti buna dahildir. fiimdi demokratik konfederalizmin ilkelerine geliyorum. Taslak halindedir, tart›flmaya sunuyorum. 1. 19. yüzy›l bafllar›nda sanayi devrimi ulus-devletin oluflmas›nda rol oynad›. Ulus-devlet 20. yüzy›l sonlar›na do¤ru demokrasi ve özgürlü¤ün önünde en ciddi engel durumuna geldi. 2. Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk› devlet kurma hakk› olarak anlafl›ld›. 3. BM modeli yürümüyor, ulus-devletler ciddi bir engeldir. Körfez savafl› ve Irak’taki durum bunun kan›t›d›r. 4. Bundan ç›k›fl›n temel yolu demokratik konfederatif sistemdir. Zaten küreselleflme ulus-devleti afl›yor. Emperyalizm yeni model koyam›yor, sistem krizi derinlefliyor. 5. Demokratik konfederalizm piramit tarz› bir örgütlenme modelidir; söz, tart›flma ve karar topluluklar›nd›r. Tabandan gelen delegeler, en üste kadar, tepede bir koordinasyonu oluflturur. 6. Ortado¤u’nun çözümü için de demokratik konfederalizm geçerlidir. Kapitalist sistem, emperyal güçlerin dayatmalar› demokrasiyi gelifltiremez, ancak istismar edebilir. Tabandan geliflen demokratik seçene¤i egemen k›lmak esast›r. Toplumsal temelde etnik, dinî, s›n›fsal farkl›l›klar› gözeten bir sistemdir. 7. Kürdistan içinse kendi kaderini tayin etme hakk›, milliyetçi temelde devlet kurmak de¤il, siyasî s›n›rlar› esas almadan, kendi demokrasilerini kurma hareketidir. ‹ran’da, Türkiye’de, Suriye’de, hatta Irak’ta oluflacak bir Kürt yap›lanmas›ndaki tüm Kürtler bir araya gelerek federasyonlar›, birleflerek üst konfederalizmi oluflturur. Karar yetkisi köy, mahalle, flehir meclis ve delegelerinindir, dolay›s›yla halk›n ve taban›nd›r. Daha önce bayra¤›n›, tan›m›n› söylemifltim. Kürdistan için üç hukuk geçerli olabilir demifltim. AB hukuku, üniter devlet hukuku, demokratik konfederal hukuk. Üniter devletlerin demokratik konfederal hukukumuzu tan›malar› halinde, biz de onlar›n hukukunu tan›r›z. ‹ran, Irak, Türkiye, Suriye konfederal hukukumuzu tan›d›kça, biz de onlar›nkini tan›r, uzlafl›ya gideriz. Bunlar› ilkesellefltirmek gerekiyor.
22 MART 2005
Ekoloji ve cinsiyet özgürlü¤ü Kürdistan Demokratik Konfederalizmi bir devlet sistemi de¤il, halk›n devlet olmayan demokratik sistemidir. Halk›n tüm kesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesini yaratt›¤›, politikay› do¤rudan ve özgür-eflit konfederasyon yurt-
18
tafll›¤› temelinde, yerelde kendi özgür yurttafll›k meclislerinde yapt›¤› bir sistemdir. Dolay›s›yla öz güç ve öz yeterlilik ilkesine dayan›r. Gücünü halktan al›r ve ekonomi de dahil her alanda öz yeterlili¤e ulaflmay› benimser. Demokratikleflme önünde tüm engellerin kald›r›lmas›n› ister ve bu do¤rultuda mücadele eder. Kürdistan’da üç hukuk geçerli olacakt›r: AB Hukuku, Üniter Devlet Hukuku, Demokratik Konfederal Hukuk. Üniter devletler olan ‹ran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt halk›n›n konfederal hukukunu tan›d›kça Kürt halk› da onlar›nkini tan›yacak ve bu temelde uzlafl›ya gidebilecektir. Demokratik Konfederalizm tüm kültürel varl›klar›n tan›nmas›, korunmas› ve ifade özgürlü¤ünü esas al›r. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünü, Kürt kimli¤inin her düzeyde kabulünü, Kürt dilinin ve kültürünün gelifltirilmesini sa¤lamay› temel görev bilir. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlü¤üne dayal› bir demokrasinin her alanda örgütlenmesini ve her tür gericili¤e karfl› bu temelde mücadele edilmesini öngörür. Bireysel hak ve özgürlükleri toplumsal demokrasinin geliflimiyle birlefltirir.
1970’lerde, koflullar›n etkisiyle, uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›ndan sadece devletleflmeyi anl›yorduk. Zamanla bunun tek do¤ru olmad›¤›n› gördük. Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk› mutlaka devletleflme tarz›nda olmayabilir. Demokratik Konfederalizm, Kürt halk›n›n kendi demokrasisini kurma ve kendi toplumsal sistemini organize etme hareketidir. ‹çte demokratik ulusu, d›flta ise ulus-üstü yap›lanmay› ifade eder. Toplumun kendi kendini yönetme organizasyonudur. Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüfl Kürt halk›n›n demokratik birli¤inin ifadesidir. Kürt ulusunun kendi içindeki sorunlar›n çözümünde demokratik birlik ilkesini esas al›r. Milliyetçilik temelindeki devletleflme e¤ilimlerini ça¤›n› doldurmufl ulus-devlet anlay›fl›n›n bir devam› olarak görür. Bu tür e¤ilimler Kürt sorununu çözmede ve Kürt toplumunu ilerletmede yeterli olamayaca¤› için, böylesi güçleri demokratikleflmeye aç›k olmaya ve demokratik ulus birli¤i temelinde konfederasyona kat›lmaya davet ediyorum. Demokratik Konfederalizm, halklar aras›nda hiçbir ayr›m yapmadan tüm halklar›n eflit-özgür birli¤ini esas al›r. Kat› s›n›rlara dayal› milliyetçi-devletçi ulus yerine demokratik ulusu gelifltirir. Bu temelde tüm Ortado¤u halklar›n›n ve demokrasi güçlerinin birli¤inden yanad›r. Demokratik Konfederalizm, küresel emperyalizme karfl› halklar›n küresel demokrasisinden yanad›r. Küresel çapta demokratik konfederasyona do¤ru gidifl ve yeni bir ça¤a yürüyüfl demektir.
10 MAYIS 2006
Demokratik Türkiye Ulusu “Apo’nun sundu¤u çözüm projesi taktik bir de¤iflikliktir” ya da “kendisini kurtarmak için bu çözümü ileri sürüyor” diyorlar ve Kemalizme kayd›¤›m› belirtiyorlar. Bunlar›n hiçbiri do¤ru de-
¤il. Sundu¤um proje, taktiksel bir de¤ifliklik de¤il, stratejik bir de¤iflikliktir. 1970’lerde, o dönemdeki koflullar›n etkisiyle, uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›ndan sadece devletleflmeyi anl›yorduk. Zamanla bunun tek do¤ru olmad›¤›n› gördük. Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk› mutlaka devletleflme tarz›nda olmayabilir, de¤iflik yöntemlerle mümkün olabilir. Kropotkin Lenin’e, “devlet kurmakla sosyalizme en büyük yozlaflmay› getirdin” diyordu ve bunda da hakl›yd›. Benim düflünce sistemim Lenin’in, Kropotkin’in sosyalizminden, ‹slâmiyetten, liberalizmden uygulanabilir olumlu yönlerini alan, ama zamana uygun olarak güncellenen, sürekli dönüflen ve de¤iflen bir düflünce sistemidir. Anarflizme kayd›¤›m› söyleyenler var. Bakunin, Proudhon ve Kropotkin’i iyi inceledim. Bakunin sosyalizmin devletleflmeye dönüflmesine karfl› ç›karken hakl›yd›. Ben sadece anarflistlerin bu yönünü hakl› buluyorum, ama elefltirdi¤imiz ve yanl›fl buldu¤umuz birçok yönleri de var. Bizim uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›ndan anlad›¤›m›z flu: Bunu salt devlet kurma hakk› olarak görmüyoruz. Ulus-devlet amaç olarak tek tip vatandafl yaratmay› ve buna dayal› bir kültür infla etmeyi amaçl›yordu. Bu infla süreci sonucunda ulus-devletler kuruldu. Fakat ulus-devletler kendi oluflturduklar› kültür d›fl›ndaki bütün kültürleri yok etti. Bu, muazzam bir kültür ve miras katliam›yd›. Bu süreç içinde iki dünya savafl›, binlerce bölgesel savafl, on binlerce mahallî savafl yafland›. Ulus-devlet infla süreci, faflist yönetimlerle sonuçland›. Bunu gören devletler h›zla bu durumdan uzaklaflmaya bafllad›. Almanya hemen kendini federalizme uyarlad›. AB bu tehlike alg›lamas› sonucunda oluflturuldu. ABD de bunu hemen alg›lad› ve önlemler ald›; federal sistemi güçlendirdi. Fransa bunu yeteri kadar alg›lamad› ve kendisini dönüfltüremedi. Bugünkü Fransa’daki sorunlar bunun sonucudur. Mustafa Kemal, cumhuriyeti kurarken üç ana noktay› esas alm›flt›r: 1. Napolyon militarizmi. 2. Fransa Üçüncü Cumhuriyet döneminin modeli. 187879 y›llar›nda bu dönem bafllam›flt›r. Fakat bugün art›k Fransa Üçüncü Cumhuriyet dönemini yaflam›yor ki, Beflinci Cumhuriyeti yafl›yor. 3. Alman devletçi burjuva kapitalizmi. Mustafa Kemal cumhuriyeti bu üç modeli esas alarak kurmufltur. Daha sonra halklar›n haklar› inkâr edildi. Kürtler asimile edilmeye çal›fl›ld›, Kürtlere karfl› fliddet kullan›ld›. Buna karfl› isyanlar geliflti. Mustafa Kemal’in kurdu¤u sistem o dönemde geçerli olan bir sistemdi. Fakat 2000’li y›llarda Türkiye’nin 1920’li y›llardaki modelle devam etmesi mümkün de¤ildir. Dünyan›n geliflen sosyal, siyasal, fikirsel geliflmeleri karfl›s›nda Türkiye’nin kendini dönüfltürmemesi durumunda kriz derinleflerek devam edecektir. Türkiye’nin önünde üç yol var: Birincisi, Deniz Baykal’›n bafl›n› çekti¤i, 1920’li y›llardaki cumhuriyet modelini
esas alan statükocu K›z›l Elma ittifak›. ‹kincisi, AKP’nin bafl›n› çekti¤i modeldir. ‹ki modelin de yetersiz oldu¤u ve Türkiye’yi kal›c› bir çözüme götürmeyece¤i aç›kt›r. Bir de bizim çözüm projemiz vard›r ve 2000’li y›llara en uygun en ak›lc› ve kapsaml› çözüm bizim çözümümüzdür. Bizim projemizin özü, Demokratik Türkiye Ulusu bilincinin oluflturulmas›d›r. Bunun için Kürt ulusu demokratikleflmesini tamamlamal›d›r. Türk ulusu da kendini demokratiklefltirmeli, demokratik tarzda yeniden örgütlemelidir. Türkiye toplumuna önerdi¤im çözüm çok boyutludur. Demokratik Cumhuriyet tezi bunun sadece bir parças›d›r. Kürtler, Türkler ve di¤er kültürler hep birlikte “Demokratik Türkiye Ulusu”nu olufltururlar. Bu yeni bir kavramd›r. Üniter devlete, cumhuriyete bir diyece¤imiz yoktur. Türkçe yine resmî dil kal›r, bayrak tabii ki olacakt›r. Fakat Kürtlerin demokratik örgütlenmesini, kültür, dil, ekonomi, çevre, mesleki ve di¤er alanlarda sa¤layacak demokratik aç›l›mlar›n› gerçeklefltirebilmelidir. Kürtlerin yerel anlamda kendi yönetimleri, kendi parlamentosu, bayra¤› olmal›d›r. Her halk›n kendisini simgeleyen bir bayra¤› olur. Ama üniter devleti temsil eden bayrakla birlikte olacakt›r. Bunlar birbirine karfl›t de¤il, birbirini besleyen zenginlik temelinde ele al›nmal›d›r. Bunlar Türkiye’yi korkuldu¤u gibi bölünmeye götürmez. Bizim çözüm projemiz kal›c›, ileriye dönük bir projedir. Afl›r› milliyetçili¤e dayanm›yor, demokratik Kürt yap›lanmas›na dayan›yor. Güneydeki oluflum gibi de¤ildir. Orada afl›r› milliyetçilik taraflar› her an çat›flmaya götüren bir zemin sunmaktad›r. Güneyde devletçili¤e yönelim ileride kan ve savafl getirecektir. Ordu, M‹T ve emniyet içinde Kürt sorununun çözümüne yönelik önemli tart›flmalar var ve ana iki e¤ilim oldu¤u görülüyor. Birincisi, sorunu fliddetle çözmek isteyen kesim; di¤eri de fliddetle çözülemeyece¤ine inanan görece daha ›l›ml› kesimi. Sorunu fliddetle bast›rmak isteyen e¤ilim a¤›r bast›¤›ndan bunlar yaflan›yor. Fakat fliddetle çözülemeyece¤i ortadad›r. Yirmi y›ld›r fliddetle çözülmedi. PKK fliddetle bitirilemez, daha da güçlenir, gerilla say›s› 100 bine var›r. Korkunç bir savafl olur. Bunu istemiyoruz, uyar›yoruz. AKP demokratik bir çözüm istiyorsa, bunu aç›kça samimi bir flekilde deklare ederse, silahlar›n susmas› için elimizden geleni yapar›z. Daha sonra hükümet demokratik bir proje ortaya koyarsa, silahl› güçler s›n›r d›fl›na çekilmeleri konusunda da ikna edilebilir. Nihayetinde demokratik proje uygulan›rsa, sorun çözüm yoluna girerse, silahlar tamamen b›rak›larak demokratik bir yaflam imkân› ortaya konulabilir.
23 HAZ‹RAN 2006
Ne yapacaks›n ç›lg›n Türk? Güneyde Kürt oluflumu var, 300 bin kiflilik ordusu oldu¤u biliniyor. Yar›n 500
bine ç›kmaz m›? Ç›kar. Silah alacak kadar paralar› var. ABD silah veriyor mu? Veriyor. Yar›n daha fazlas›n› verecek. PKK’yi de yanlar›na al›rlarsa ne yapacaks›n? Nas›l kurtaracaks›n ç›lg›n Türk? Orduda da ve devlette de bir kesim art›k bunu görüyor. PKK demokratik bir Türkiye için mücadele ediyor. Ayn› kesim bu anlamda PKK’nin flu anda kontrol edilebilir bir durumda oldu¤unu ve benim ölümüm halinde büyük bir belirsizli¤in ve kontrol edilemez bir PKK’nin ortaya ç›kaca¤›n› da görüyor. AB ve ABD, Kongra Gel’i terör örgütleri listesine alm›fl durumda. Ama neden kimse bunu düflünmüyor, PKK savafl›n yo¤un oldu¤u dönemde bu devletlerden en üst düzeyde destek al›yordu, daha sonra stratejisini de¤ifltirip demokra-
Üniter devlete, cumhuriyete bir diyece¤imiz yoktur. Türkçe yine resmî dil kal›r, bayrak tabii ki olacakt›r. Fakat Kürtlerin yerel anlamda kendi parlamentosu, bayra¤› olmal›d›r. Ama üniter devleti temsil eden bayrakla birlikte olacakt›r. tik çözüm için legal siyaset yapmak istedi¤ini aç›klay›p, Türkiye çat›s› alt›nda bir çözüm için mücadeleye bafllad›¤›nda terör örgütleri listesine al›nd›. Bu nokta üzerinde iyi düflünmek gerekiyor. Cumhurbaflkan› ve Meclis Baflkan›’na yazd›¤›m mektupta da çözüm önerilerimi belirtmifltim. fiehir ve Bölge Meclisleri art›k hayata geçirilmelidir. Bunu sadece Kürtlerin yo¤unlukta yaflad›¤› bölgeler için söylemiyorum. Türkler de bu meclislere kat›lmal›d›rlar. fiehir ve bölge meclisleri oluflturulur. Sonra bu meclisler halk›n sorunlar›n› tespit eder. Örne¤in Kürtlerin dil, kültür, kimlik talepleri bu meclislerde tart›fl›l›r, incelenir. Daha sonra bunlar bir rapor haline getirilip sorunlar ve çözüm önerileri halk›n talepleri olarak TBMM’ye iletirler. Böylelikle meclisten bu sorunlar›n› çözmelerini isterler. Kürtler özgürlü¤ü biliyorlar art›k. Çok önemli bir düzeye ve geri dönüle-
meyecek bir noktaya geldik. Kürtler art›k özgürlü¤ü b›rakmazlar. Ulus-devleti aflmaktan korkulmamal›d›r. Ulus-devlet art›k bir din haline getirilmifltir. Ulus-devletin alt yap›s›n› oluflturan milliyetçilik de bir dindir. Hatta laikçilik de bir din haline getirilmifltir. Ulus-devlet 300 y›l önce infla edilmeye baflland›. Hitler faflizmiyle de taçland›r›ld›. 2. Dünya Savafl› milyonlarca insan›n ölümüne sebep oldu. Avru-
pa, ulus-devleti AB projesiyle aflmaya çal›fl›yor. ‹spanya Franco faflizminden sonra cesur davranarak ulus-devleti aflt›. Demokratikleflme konusunda halen ilerliyor ve toplumdaki refah seviyesi yükseliyor. AB içinde bir tek Fransa ulus-devleti tam anlam›yla aflamam›flt›r. Bugün AB’nin yaflad›¤› ciddi krizlerin temelinde Fransa’n›n ulus-devleti ve milliyetçili¤i aflamam›fl olmas› vard›r. Görüfllerimi dile getirirken Mustafa Kemal’i s›k s›k gündeme getirmemi baz›lar› elefltiriyor ve yanl›fl anl›yor. Beflikçi ve Melik F›rat bana k›zmas›nlar. Mustafa Kemal’in güncellefltirilmesi gerekiyor. Mustafa Kemal, Kurtulufl Savafl›’nda Kürtlerle stratejik ittifak›n önemini çok iyi kavram›flt›r ve bu ittifak› gerçeklefltirmifltir. Bunun gere¤i olarak Erzurum ve Sivas Kongrelerini gerçeklefltirmifltir. Bir süredir önerdi¤im fiehir Meclisleri ve Bölgesel Meclisler gerçek anlamda demokrasinin yerleflmesini sa¤lamak aç›s›ndan Erzurum ve Sivas Kongrelerinin oynad›¤› rolü oynayabilir. O dönemki Misak-› Millî havas›n›n, demokrasinin yerleflmesi için yakalanmas› gerekiyor. Kurtulufl Savafl›’n› ve o süreçte Kürtlerle yap›lan ittifak› sa¤layan Mustafa Kemal’i önemsemek gerekir. Mustafa Kemal Kürt karfl›t› de¤ildir. Hatta Türkiye’nin ilk anayasas› bu anlamda daha demokratikti. Ancak en k›sa ömürlü anayasa da bu olmufltur. Tarihte üç kez Türklerle Kürtler stratejik ittifak yapm›fllard›r. Kurtulufl Savafl›’ndaki ittifak›n yan›s›ra 1071’de stratejik ittifak yap›lm›flt›r. Alpaslan Kürtlerle ittifak› yaparak Anadolu’ya girmifltir. Yavuz döneminde de Kürt ittifak›n› sa¤lad›ktan sonra Ortado¤u’ya girebilmifltir. Israrla vurgulad›¤›m gibi Türk-Kürt ittifak› sa¤lan›p Ortado¤u’ya demokrasi kültürü yerlefltirilmelidir. Egemenler geçen yüzy›l bafl›nda Ortado¤u’ya despotik devlet anlay›fllar› dikte etti, 20. yüzy›l› kaybettik, Ortado¤u demokratikleflmezse bir yüzy›l daha kaybederiz. Demokrasi ne ABD tarz› savafl ile, ne de Ortado¤u’daki mevcut direnifl anlay›fl›yla mümkündür. Kurtulufl Savafl› dönemi iyi incelenirse, o sürece büyük emperyalist devletlerin tam hakim oldu¤u görülür. Bu söyleyeceklerim Ermeniler taraf›ndan yanl›fl anlafl›lmas›n. Hiçbir halka ve haklar›na karfl› de¤ilim. Mustafa Kemal’in öncülü¤ünde Kürtler ve Türkler aras›ndaki ittifak sa¤lanmam›fl olsayd›, Kürdistan co¤rafyas› daha çok parçaya bölünmüfl olurdu. Erzurum, Van, Diyarbak›r gibi iller, Ermenistan s›n›rlar›nda kalacakt›. Irak tamamen Araplaflacakt›, Suriye’nin kuzeyinde Asuristan gibi küçük bir devlet kurulacakt›. Kürtlere de fi›rnak, Hakkari, belki Siirt illeri verilecekti. Türklere de ‹ç Anadolu’ya s›k›flm›fl küçük bir alan kalacakt›. Bu flekilde oluflacak küçük devletler emperyalizmin egemenli¤i alt›nda olacaklard›. Bu küçük devletlerin bugünkü Kürt Federe Devletinden pek fark› olmayacakt›. Ermeniler ve Pontuslar o zamanki emperyalistlere güvenerek onlar›n oyununa gelmifllerdir ve kaybetmifllerdir. As›l belirleyici güç ‹ngiliz emperyalizmidir. Mustafa Kemal, em-
19
peryalizm tehlikesini görmüfltür. Bu nedenle o ve ekibi 1925’ten sonra cumhuriyeti koruma içgüdüsüyle hareket etmifltir. Frans›z ihtilaliyle ortaya ç›kan jakoben anlay›fltan etkilenen tüm ihtilalci kiflilikler gibi Mustafa Kemal de karfl›tlar›n› yok etmifltir. Cumhuriyete karfl› gelifltirilebilecek bütün hareketlere karfl› sert önlemler alm›fl ve karfl›tlar›n› ezmifltir. 1925’teki fieyh Sait isyan›nda söylenildi¤i gibi ‹ngiliz parma¤› da yoktur, ancak ‹ngilizler bu durumdan yararlanmak istemifllerdir. Netice itibariyle Kerkük ve Musul ‹ngilizlere b›rak›lmak zorunda kal›nm›flt›r. Baz› kesimler Kerkük ve Musul’un verilmesinin büyük bir taviz oldu¤unu söylüyorlar. Bu küçük bir tavizdir. As›l büyük taviz ‹zmir ‹ktisat Kongresi’dir. Türkiye Bat›’n›n kapitalist sistemine bu flekilde girmifl, 1950’li y›llarda bu ekonomik iliflkiler geliflerek perçinleflmifltir. Bu da bir çeflit iflgaldir. Askerî iflgalden daha tehlikelidir. Finans sermayenin iflgalidir. Türkiye bu sistemden kopamayacak bir duruma getirilmifltir.
11 A⁄USTOS 2006
Halklar›n birbirine üstünlü¤ü yoktur ABD’ye yalvarmakla, ‹ran ve Suriye ile iflbirli¤i yapmakla da PKK’yi imha edemezsiniz, sorunu da çözemezsiniz. PKK d›fl güçlere dayan›larak da¤dan indirilemez. Çözümü kendi içimizde gelifltirmeliyiz. Demokratik diyalo¤un önemini bir kez daha vurguluyorum. Kald› ki, bu halk›n seçilmifl temsilcileri de var. ‹stedi¤imiz fleyler bellidir, son derece meflrudur. Çocuklar›m›z›n ana dilleriyle e¤itim görmeleri, radyolar›n› televizyonlar›n› dinlemeleri, izlemeleri, gazetelerini okumalar› gerek. Bunlar en do¤al insanî haklar›d›r. Bunlar›n tan›nmas› ve yasal güvenceye al›nmas› gerekir. Kürtler bu haklar›ndan vazgeçmez. Bir halk› tan›mamak, inkâr etmek, yok etmeye çal›flmak nerede vard›r, bu durum kardeflli¤e de s›¤maz, ‹slâm dininde de yoktur. ‹slâm’da halklar›n birbirine üstünlü¤ü yoktur. Hz. Muhammed de, “Arab›n Acemden üstünlü¤ü yoktur” demifltir. Osmanl›’y› parçalamaya götüren ve son darbeyi vuran ‹ttihat Terraki’nin yaratt›¤› milliyetçilik anlay›fl›d›r. Türkiye’deki bugünkü milliyetçilik de ayn› milliyetçiliktir. CHP bunu laiklik ile takviye etmifltir, AKP ise bu milliyetçili¤i ›l›ml› ‹slâm ad› alt›nda yürütüyor. Her ikisi de milliyetçiliktir ve de tehlikelidir. Milliyetçilik eflittir savaflt›r. Milliyetçilik engellenemezse, Kudüs’te yaflanan durum yar›n Kerkük’te de yaflanabilir. Çünkü milliyetçilikte sa¤duyu yoktur, demokratik diyalo¤a kapal›d›r. Bu kadar insan kayb›na yaz›k de¤il mi? Türkiye ‹srail’in rehin al›nan iki askeri için o kadar giriflimde bulunuyor. Elçiler gönderek arac›l›k yapmaya çal›fl›yor. Hükümet, Halit Meflal ile görüflüyor, ‹srail’e diyalogla sorunu çözme ça¤r›s› yap›yor. Sormak gerekmez mi, kendi topraklar›nda ölen bu kadar asker can de¤il mi? Neden diyalo¤a geçilmiyor?
20
Bu kan› durdurmak mümkündür. Samimi bir yaklafl›mla ifle bafllanabilir. Biz de üstümüze düfleni yapar›z. Çat›flmalar durur. Sonras›nda pratik ad›mlar at›l›r, güvenceler verilir. Bunun üzerine silahl› güçler Irak veya baflka bir ülke parças›na ç›kabilirler. Bizler de çözüm yoluna böylelikle gireriz. Son aflamada yasal güvence ile birlikte silahlar tamamen b›rak›l›r. Y›llard›r önerdi¤im çözümler Türkiye’nin ve Ortado¤u’nun yarar›nad›r. ‹ddia edildi¤i gibi, Türkiye ve Türk kültürünün düflman› de¤ilim. Netice itibariyle ben de Türk kültürü ile büyüdüm. Kesinlikle kendimi kurtarma gibi bir kayg›m yok. Halklar›n yarar›na olan çözümleri sunuyorum. ABD’ye yalvararak, ‹ran ve Suriye ile iflbirli¤i yaparak PKK’yi yok edeceklerini san›yorlar. Kürtleri iradesiz, zay›f ve zavall› m› görüyorlar? Kürtler bütün
Kapitalizmin neyini savunuyorlar? Kapitalist sistemle halk›n hangi sorununu halledebilirsin? Açl›k, iflsizlik sorununu nas›l halledeceksin? Bu sistem çözüm getirmez. Kapitalizmi s›n›rland›rabiliriz. Kim bundan kaybeder? Herkes kazan›r. halklar gibi onuruna sahip ç›kar. PKK’yi yok edince Türkiye homojen bir ulus haline mi gelecek? Bu mümkün de¤il. Cumhuriyetin ilk y›llar›ndan sonra düfltükleri hata da buydu. Kürtler zay›ft›r, eritiriz, bitiririz, tek bir millet yarat›r›z düflüncesine kap›lm›fl-
lard›. Öyle olmad›¤› ortaya ç›kt›. Kürtler onurlar›na sahip ç›kt›. Tek devlet, tek millet, tek dil, tek, tek, tek... Bu mümkün mü? Bu, dünyan›n en geri kalm›fl felsefesidir. Hürriyet gazetesi hâlâ “Türkiye Türklerindir” yaz›s› ile ç›k›yor. Peki Türkiye’de yaflayan Kürtler, Araplar ve di¤er halklar ne olacak? Bugün Türkiye’de milliyetçilik yapanlar›n sosyolojik ve kültürel aç›dan Anadolu Türklü¤ü ile hiçbir alâkalar› yoktur. Mustafa Kemal milliyetçili¤i bunlardan farkl›d›r. Ancak Mustafa Kemal’in as›l miras› cumhuriyettir. Mustafa Kemal’in düflüncesinin yüzde 95’i cumhuriyetçilik ise, yüzde 5’i ancak milliyetçiliktir. Laiklik gibi ilkeler zaten sonradan anayasaya girebilmifltir. Ben Kürtçü de¤ilim, Kürt ulusdevletinin çözüm olaca¤›na inanm›yorum. Çözümün Türkiye s›n›rlar› içerisinde demokratik birlikle olaca¤›n› defalarca söyledim. Biz demokratik cumhuriyeti, birlik beraberli¤i savundu¤u-
muz halde federasyon düflüncesini savunan fierafettin Elçi gibi kiflilikler devreye sokulmaya çal›fl›l›yor. Elçi, “bütün dünya bizi destekliyor” diyor. Halk sormaz m›, k›rk y›ld›r neredeydin diye. D›fl güçlere dayan›larak bir yere var›lamaz.
9 EYLÜL 2006
‹ki tarafa da yaranamad›m Güneydeki federe yap›, ulus-devlet yolunda ilerliyor. Yar›n öbür gün tam bir ulus-devlet olacaklar. O zaman ne olacak? Ulus-devlet, do¤as› gere¤i, çat›flmay› öne al›r. Sorunlar› esas olarak çözecek olan Demokratik Özerkliktir. Ben milliyetçi de¤ilim. PKK de milliyetçi bir hareket de¤ildir. Kürt milliyetçili¤ine de, Türk milliyetçili¤ine de prim vermem. Kürtlerin de di¤er halklar gibi demokratik haklar› vard›r. Sorun buradad›r. Üniter yap› içinde sorunlar›m›z› halledebiliriz. Federasyon ya da ayr› bir devletin çözüm olmad›¤›n› söylemifltik. Yap›lmas› gereken, Kürtlerle Türklerin demokratik birli¤ini sa¤lamakt›r. Bütün bar›fl çabalar›ma ra¤men benim samimi olmad›¤›m› düflündüler, adeta lanetli bir insan haline getirdiler. Buna ra¤men çabalar›m› ›srarla sürdürdüm. Fakat iki tarafa da yaranamad›m. Ne devleti samimi oldu¤um konusunda ikna edebildim, ne de bizimkilerin, Kürtlerin bir k›sm›n› ikna edebildim. ‹smail hoca (Beflikçi) gibileri, devletle iflbirli¤i yapt›¤›m›, bu koflullarda art›k konuflmamam gerekti¤ini söyleyenler oldu. Kendimi kurtarmak için taktik yapt›¤›m› ileri sürenler oldu. Ama benim temel gayem çözüm için bir fleyler yapmak oldu. Sorumlu davrand›m, kiflisel davranmad›m. Türkiye’yi yönetenler bunu kavrayamad›klar› için beni günah keçisi ilan ettiler. On y›l öncesine kadar bizim amac›m›z bir ulus-devlet kurmakt›. Leninist bir örgütlenmeydik. Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk› temel fliar›m›zd›. O zamanki koflullarda bundan baflkas› düflünülemezdi. Dünya görüflümüz öyle flekillenmiflti. Dünyada koflullar böyleydi. Mustafa Kemal devrimcidir, ihtilalcidir, sonradan Kürt isyanc›lar›n› ezmifltir ama, ak›ll›d›r da. Gerekti¤inde Kürtlerle iflbirli¤i yapm›fl ve cumhuriyeti de zaten bu temelde kurmufltur. Ancak daha sonra devletin Kürtleri inkâr› ile Kürt isyanc›lar›n›n hatalar› Kürt sorununu çözümsüz hale getirdi.
16 OCAK 2009
Misak-› Millî güncellefltirilebilir Radyoyu ald›lar. Gazeteleri geç veriyorlar, onlar› da keserek, gazete özelli¤i kalmam›fl halde veriyorlar. D›fl dünyayla iletiflimim kesilmeye çal›fl›l›yor. Yapt›¤›m konuflmalardan dolay› bugüne kadar 10’un üzerinde hücre cezas› verildi. Burada, bu koflullarda, “PKK’yi yönet” deseler de yönetmem. Adalet Bakan› fiahin benim için "bombalar› b›rakt›rma" flart›n› kofluyor. Örgütü yönetebilmem için koflullar›m›n, iletiflimimin olmas› lâ-
z›m. Bunlar sa¤lansa bile, PKK’ye “flunlar isteniyor” diye ancak öneride bulunabilirim. PKK de bunlar› de¤erlendirir. Bölgede son yaflananlardan sonra DTP’nin oylar›n›n artmas› lâz›m. Çat› partisinin de ortaya ç›kmas› önemlidir. Misak-› Millî de, Lozan da güncellefltirilebilir. Lozan’›n alt›nda Kürt milletvekillerinin de imzas› bulunmaktad›r. Lozan ve Misak-› Millî, Kürtler bak›m›ndan eksik kalm›flt›r. Bugün demokratik yöntemlerle tamamlanmas›, Kürtlerin haklar›n›n tan›nmas› gerekmektedir. Mustafa Kemal için de daha önce Napolyon benzetmesi yapm›flt›m. Art›k Robespierre’le karfl›laflt›r›yorum. Jakoben’dir. Jakobenler kendi ilkeleriyle ters düfltüler. Mustafa Kemal’in etkili oldu¤u y›llar 1919-22 y›llar›d›r. Daha sonra onu teslim ald›lar. Mustafa Kemal’in d›fl›ndaki baz›lar› Bonapartisttir, baz›lar› Jirondendir. Bu y›llardan sonra Türkiye kat› ulus-devlete dönüfltürüldü. Kürtlerin birli¤ine ve Kürt sorununun demokratik çözümüne katk› amac›yla Kürt Konferanslar› düzenlenebilir. Bu Konferanslarda Kürtlerin “Befl ‹lke fiart›” ileri sürülebilir. 1) Savafl ve bar›fl ilkesi: Savafl neyi getirir, neyi götürür? Bar›fl neyi getirir, neyi götürür? Bar›fl nas›l sa¤lan›r? 2) Birlik ilkesi: Türkiye, ‹ran, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin aralar›ndaki birliktir. Bulunduklar› devletin s›n›rlar›na karfl› de¤ildir. Kendi aralar›ndaki iliflkilerini ve birliklerini kurabilirler. Bu durum, o devletlere karfl› de¤ildir, Kürtlerin demokratik konfederal sistemlerinin kurulmas›d›r. Çözüm ulus-devlette de¤ildir, ulus-devlet çözümsüzlüktür. Büyük Kürdistan çözüm de¤il, kan gölüne dönüfltürür. Küçük Kürdistan da çözüm de¤il. Çözüm, demokratik konfederalizm ilkeleri çerçevesinde örgütlenmektir. 3) Demokratik ilke: Kürtlerin haklar›n›n ve örgütlenmelerinin önündeki anayasal, yasal bütün engellerin kald›r›l›p demokratik dönüflümün hayata geçirilmesidir. 4) Kültürel haklar ilkesi: Kürtlerin kültürlerinin bir bütün olarak tan›nmas› ve hayata geçirilmesidir. 5) Demokratik siyaset ilkesi. Sosyal fiart da ileri sürülebilir. Sosyal, e¤itim ve ekonomi de ilke flart› olarak bunlara eklenebilir.
19 HAZ‹RAN 2009
Türk sorunu Mustafa Kemal cumhuriyeti kurarken Kürtlerin rolü ve katk›s›, en az Türklerin rolü ve katk›s› kadar önemlidir. Kürtler cumhuriyetin aslî kurucu unsurudur. Mustafa Kemal de bunun fark›ndayd› ve bu yüzden Kürtlerin deste¤ini ald›, Kürtlere en genifl muhtariyet verilmesinden bahsediyordu. Kürtler olmadan kurtulufl savafl›n›n kazan›lamayaca¤›n› çok iyi biliyordu. ‹slâmî kesimin deste¤ini de ald›. Komünistlerin deste¤ini ald›. Üç siyasal grupla cumhuriyeti kurdu: Kürtler, ‹slâmc›lar ve Komünistler. Kürtler olmadan, ‹slâmî kesim olmadan, Lenin’in yard›m› olmadan Kurtulufl Savafl› kazan›lamazd›. Ama ‹ngiltere ve büyük devletler cumhuriyeti kapitalistlefltirmek için tüm önlemleri alm›fllard›. Cumhuriyeti kapitalistlefltirdiler.
Mustafa Kemal’i kuflatt›lar. Kürtler, ‹slâmî kesim, komünistler tasfiye edildi. Sahte bir Türkçülük yarat›ld›. Bu Türkçülü¤ün sosyolojik olarak Türklükle, tarihteki Türk ulusuyla bir alâkas› yoktur. ‹ttihatç› anlay›flt›r. Türkçülük bir din haline gelmifltir. Toplumda bir din gibi alg›lanmas›n› sa¤lam›fllar. Topluma deli gömle¤ini giydirmifller. Bütün bu sorunlar asl›nda bir Türk sorunudur. Türkiye’de de bu sorunu çözmek isteyenler var. Cumhurbaflkan› samimidir ve bu sorunu çözmek istiyor. Baflbakan duruma göre tav›r alacak herhalde. Anlad›¤›m kadar›yla ordu, bu savafl› s›n›rland›rmak istiyor. Genelkurmay baflkan›n›n konuflmas› bunu gösteriyor. Üç genelkurmay baflkan›, Karaday›, K›vr›ko¤lu ve Özkök, demokratik alan›n aç›lmas›n› istiyordu. Karaday› “Mesut Y›lmaz’a iktidar sunduk, ama de¤erlendiremediler” diyordu. Özkök, “siyasî alan›n geniflletilmesi gerekti¤ini” söylüyordu. fiimdiki Genelkurmay Baflkan› da siyasî alan›n rolünü oynamas›ndan bahsediyor. Hükümet, ordudan destek mi istiyor, al sana destek. Baflbakan DTP’ye “PKK’ye terör örgütü demeden görüflmem” diyor. Böyle fley olmaz. Herkesle müzakere etmelidir. Hegemonyac› davranmamal›d›r, demokratik güçlerin geliflmesi ve kendini ifade etmelerine imkân tan›mal›d›r. Abdullah Gül’e 16 sayfal›k bir mektup göndermifltim. Sorunun çözü-
Tek devlet, tek millet, tek dil, tek, tek, tek... Bu mümkün mü? Bu, dünyan›n en geri kalm›fl felsefesidir. Hürriyet gazetesi hâlâ “Türkiye Türklerindir” yaz›s› ile ç›k›yor. Peki Türkiye’de yaflayan Kürtler, Araplar ve di¤er halklar ne olacak? müne iliflkin görüfl ve önerilerimi sunmufltum. Yedi y›ld›r sabrediyorum. ‹ki ay daha süreci izleyece¤im. Çözüm için önüm aç›lmazsa “yapabilece¤im baflka bir fley yok” diyece¤im, çekilece¤im. Baykal ve Bahçeli’ye flunu söylemek istiyorum; faflizmden uzak dursunlar, sürecin önünü kapatmas›nlar. Muhafazakâr demokratl›¤a destek verdim. Ama hegemonik bir yap› kurmalar›na da karfl›y›m. Türkiye’de liberal demokratlar da var, tarihin her döneminde olmufllar. Bir de radikal demokratlar var. As›l de¤iflimi, dönüflümü gerçeklefltirebilecek güç radikal demokratlard›r. Radikal demokratlar bu gücünü iyi kavramal›d›r. Demokratikleflmeye öncülük yapmal›d›r. Bu üç grup demokrasi prensipleri çerçevesinde bir araya gelebilirler. ‹spanya’daki gibi demokratik bir anayasay› gerçeklefltirebilirler. Her ilde, ilçede ve beldelerde Kent Konseyleri kurulabilir. Belediyeler de bu Kent Konseyleriyle birlikte demokratik bir iflleyifle kavuflturulabilir. Çat› Partisi demokratikleflme için gereklidir. Her kesim kat›labilmeli, yüzlerce de¤iflik düflünce kendini ifade edebilmeli, inanç gruplar›, az›nl›klar, etnik gruplar, çevreciler yer alabilmeli. Tüm demokratik çevreler katk›lar›n› sunmal›d›rlar, içinde yer almal›d›rlar. Bireysel haklar toplumsal haklard›r, toplumsal haklar bireysel haklar-
d›r. Bunlar birbirlerinden ayr›lamaz. Bireysel haklar toplumsal haklarla anlam kazan›r. Bunun aksi flu demektir: Kürt var, Kürt toplumu yok. Bunlar› birbirinden ay›ramazs›n›z. Birey toplumla anlam kazan›r, toplum da bireylerden oluflur. Bu sorunu iki halk olarak çözersek Türkiye’nin önü aç›l›r, refah içinde, sorunlar›n› çözmüfl bir ülke olur. Yurtseverli¤in gere¤i olarak bunun için çabal›yorum. Sundu¤um bu katk›y› milyarlarca dolar harcasalar, Amerika’n›n önünde k›rk takla atsalar elde edemezler. Halklar çat›fl›rsa herkes ac› çeker, bundan hiç kimse bir fley elde edemez. Kürt sorunu bu toplumun ciddi bir varolufl sorunudur. Ayn› zamanda bir vicdan sorunudur. Önerece¤im çözüm, sadece Kürtlerin de¤il, Türklerin de haklar›n›n tan›mland›¤›, demokratik iradenin a盤a ç›kaca¤›, hatta ‹ngiltere ‹spanya örneklerini aflacak demokratiklikte bir çözüm olacak. Çözümsüzlü¤ü dayat›rlarsa, kültürel bir soyk›r›mla karfl› karfl›yay›z demektir. Devlet, ille “yok edece¤im, ezece¤im”de ›srar ediyorsa, “Talibanlar gibi, Tamiller gibi yapmak istiyorum” derse bir fley diyemem. Ama Kürdistan da¤lar› buna elvermez. Kürtler bu durumda yaflamlar›n› ve özgürlüklerini savunmak zorunda kalacaklard›r. Bu ifllere bafllay›fl›m›z Türkiye Halk Kurtulufl Cephesi ile olmufltur. 30 Mart 1972’de Mahir Çayan’lar›n, K›z›ldere’de flehit olmalar›ndan sonra elimden geleni yapmaya çal›flt›m. Denizleri 6 May›s’ta Mamak’tan götürdüler. Buna karfl› vicdanen elimden geleni yapt›m, onlar›n temsilcisiyim. 37 y›ld›r onlar›n mücadelesini yürütüyorum. Biz bu ifle Mahir’lerin, Deniz’lerin miras›ndan bafllad›k. Türkiye’de ‹slâmî demokratlar var, liberal demokratlar var, ancak gerçekten çözüm için mücadele edip sonuç alacak olan radikal demokratlard›r. Onlar›n bu iradeyi ve örgütlülü¤ü a盤a ç›karmas› gerekiyor. Onlara “Demokratik Anayasa Blo¤u”, “Demokratik Anayasa Kurucular Blo¤u” diyorum.
26 HAZ‹RAN 2009
1921 anayasas›nda Kürtler var Ulus-devlet, uluslar›n özgürlü¤ü de¤ildir. Kapitalizm, bunu kendisini yaflatmak için kullan›yor. Ulus-devleti çözüm olarak görmüyorum. Savunmalar›m› da bu temelde oluflturdum. Mustafa Kemal Kürtlere karfl› olumsuz fleyler yapt›, ama Kürt karfl›t› de¤ildir. 1921 anayasas›nda Kürtlerin yeri ve rolü vard›r. 1921 anayasas›n›n iyi tart›fl›lmas› gerekiyor. 1925’ten sonra isyanlar bahane edilerek Kürtler, kültürel soyk›r›ma tâbi tutuldu. Mustafa Kemal, 1921 anayasas›yla Kürtlere genifl muhtariyet verilmesinden yanayd›. Ancak bu dönemde isyanlar ve provokasyonlar yap›ld›. Cumhuriyetin kuruluflunda yer alan Kürtler, ‹slâmc›lar ve komünistler tasfiye edildi. Mustafa Kemal’i kuflatan Türkiye’nin asker-sivil elitidir.
21
Ergenekon’un tarihi ‹ttihat Terakki’ye kadar gider. ABD, Ergenekon’dan deste¤ini çekti, J‹TEM’i frenliyorlar, k›s›tlamaya çal›fl›yorlar. fiu anda yarg›lanan Ergenekon, Ergenekon’un laik kesimidir, askerî Ergenekon’dur. Bundan sonra geliflecek olan Ergenekon sivil olacakt›r. ‹çinde pek çok çevreden kesimler olabilir, en tehlikelisi de budur. Hizbullah, Hizbi Kontra’n›n yapt›klar› vahflet ortadad›r. DTP’ye yap›lan operasyonun zamanlamas›na dikkat edilirse, Baflbu¤’un konuflmas›yla ayn› güne denk geliyor. Baflbu¤’un konuflmas›n›n içinde önemli birkaç insanî vurgu vard›. Savafl›n s›n›rland›r›lmas›ndan söz ediyordu. Ayn› anda onun konuflmas›na karfl› DTP’ye operasyon yapt›lar, 500 kifliyi tutuklad›lar. Askeriyenin muhtemelen haberi bile yoktu, bunu emniyet içerisinden yapt›lar. Say›n Erdo¤an’a sesleniyorum: Karadeniz kurnazl›¤›yla bu ifller yürümez. Bireysel haklarla, kendi Kürdünü yaratmakla, bu sorunu çözemezsiniz. Sahte Kürtler yaratmaya çal›fl›yorlar. Daha önce de korucular oluflturuldu. Bireysel haklar diyecekler, Kürtlerin haklar›n› gene tan›mayacaklar. Kürtler eski Kürtler de¤il, bir-iki göstermelik hakla kand›r›labileceklerini sanm›yorum. Say›n Baflbakan, e¤er bu sorunu çözmek istiyorsan›z, d›fl güçlerle falan olmaz. Kürdün iradesini yok sayarak art›k bir çözüm geliflemez. Sahte Kürtlükle, koruculukla kendi Kürtlüklerini yaratmay› denediler. A¤alara, afliretlere dayan›yorlar. Bu zihniyetle Bilge Köyü olay› gibi yüzlercesi olur. Carl Schmidt’in bir sözü var, önemsiyorum: Bir sorun müzakerelerle çözülür; siyasal müzakere yoksa, savafl vard›r. Yani ya sorunu siyasal müzakereyle çözersin ya da o sorun savafl sebebidir. O yüzden Say›n Erdo¤an’a sesleniyorum. Kürtlerle müzakereden korkmay›n. Kürtleri muhatap alman›z gerekiyor. Bunu sadece devlete, hükümete de söylemiyorum, toplumun bütün kesimlerine söylüyorum.
3 TEMMUZ 2009
Toplumsal Lozan Mustafa Kemal’in demokratik yönleri bilinenden fazlad›r. Demokratik bir yönü de Kürtlere genifl özerklik verilmesi gerekti¤inden bahsediyor olmas›d›r. Kürtlere bir karfl›tl›¤› yoktur. ‹ttihatç›larla mücadele içerisindedir. ‹ttihatç›lar için “hepsini asar›m” diyordu. ‹ttihatç›lar Mustafa Kemal’e suikast düzenlediler. ‹ttihatç›lar cumhuriyeti faflist diktatörlükle yönetmek istiyorlard›. Ama ‹ttihatç› zihniyet kazanm›flt›r. Mustafa Kemal bo¤untuya gelmifltir. 1924’te Kürtlere muhtariyet verilmesini söyleyen Mustafa Kemal, nas›l oldu da 1925’ten sonra Kürtleri tasfiye ediyor! Bunlar› iyi anlamak lâz›m. Mustafa Suphileri Mustafa Kemal mi öldürttü, ‹ttihatç›lar m›? Aç›klayaca¤›m yol haritas›ndan sonra demokratik aç›l›mlar, ad›mlar geliflmek zorundad›r. Baz›lar› buna demokratik müzakere diyorlar, do¤rudur. Müzakereler bafllarsa örgütün de
22
beni dinleyece¤ini düflünüyorum. Çözüm geliflmezse o zaman ben çekilirim, kendi kararlar›n› kendileri verirler. Geliflecek çözüm için “toplumsal Lozan” diyorum. 1920’lerdeki Lozan, “ulusal Lozan”d›r. Bu Lozan’la, cumhuriyet kuruldu. Bu cumhuriyet bugüne kadar demokratiklefltirilmedi, flimdi demokratiklefltirilmeye ihtiyac› var. Bu nedenle “toplumsal Lozan” diyorum. Kürtler toplumsal Lozan’a iyi haz›rlanmal›d›r. Bu toplumsal Lozan’la, Kürtler demokratikleflmenin öncülü¤ünü yapacak. ‹flte bunun için Demokratik Toplum Kongresi her gün sürekli çal›flmal›d›r. Kürt Konferans› da bir an önce yap›lmal›d›r. Amerika, 2007’de baz› kesimlerden deste¤ini çekti. Bu kesimin içinde Talabani ve Barzani de vard›. Amerika baz› konularda deste¤ini çekince bunlar da flaflk›nl›k içindeler. Ne yapacaklar›n› bilmiyorlar. Güçlerinin azalaca¤›ndan korkuyorlar. Kürtler kendi ulusal bir-
Çözüm için “toplumsal Lozan” diyorum. 1920’lerdeki “ulusal Lozan”d›r. Bu Lozan’la, cumhuriyet kuruldu. Bu cumhuriyet bugüne kadar demokratiklefltirilmedi, demokratiklefltirilmeye ihtiyac› var. Bu nedenle “toplumsal Lozan” diyorum. liklerini mutlaka kurmal›d›r. Güney’dekilerle beraber tüm Kürtler Ulusal Halk Kongresini oluflturmal›d›r. Bir de Güney’dekilerle beraber ulusal bir savunma birli¤i oluflturulabilir, oluflturulmal›d›r. Kürtler ortak örgütlenmelerini gerçeklefltirmelidir. Ortado¤u’da gelece¤ini ancak böyle kurabilir.
10 TEMMUZ 2009
Kapitalizm insanlar› efleklefltirmifltir ‹nsanlar kahve köflelerine s›k›flt›r›lm›fl, iflsiz güçsüz ve açlar. Ama bunlar habire otomobil üretiyor. Biz bu zihniyete karfl› savafl›yoruz. Kapitalizm insanlar› efleklefltirmifltir. Baz›lar› yük tafl›yan eflek, baz›lar› da bofl eflek gibi. Bu sistemin daha neyini savunuyorlar? Kapitalist sisteme neden hizmet ediyorsunuz? Size ne kazand›r›yor? Al›n otomotiv sektörünü. Toplumun ihtiyac› bu mu? Bu kimlere hizmettir? Bütün bu otomobil y›¤›n› topra¤› mahvediyor, do¤ay› tahrip ediyor, bunu yapaca¤›na araziyi ek, organik tar›m yap, hem toplum aç kalmaz, hem temiz g›da yersin, hem de toprak kurtulur, kirlenmez. Kapitalist sistemle halk›n hangi sorununu halledebilirsin? Açl›k, iflsizlik sorununu nas›l halledeceksin? Sadece savafllarda 350 milyon insan hayat›n› kaybetti. Kapitalist sistemden ne fayda umuyorsun? Bat›’ya bu kadar neden ba¤l›l›k ihtiyac› duyuyorsun? Kapitalist sistem 400 y›ld›r dünyay› sömürdü, sömürmeye de devam ediyor. Bu sisteme ba¤l› olmak çözüm getirmez. Aksine sorunu a¤›rlaflt›r›r. Kapitalizmi s›n›rland›rabiliriz. Kim bundan kaybeder? Herkes kazan›r. Küresel güçlerle millî güçler aras›nda kesin bir ayr›flma yok, birbirlerini besleyen güçlerdir. Bu sistem bir bü-
tündür. Küreselleflme de, ulusalc›l›k da ayn› merkez taraf›ndan üretiliyor. Bir küreselcilik gelifliyor, bir korumac›l›k gelifliyor. Böyle devam edip gidiyor. AKP’den bir kanat, Güneylileri kazan›p onlarla birlikte bizi bitireceklerini düflünüyorlard›. Hücre cezalar›n› da bu nedenle s›k s›k verdiler. Bizi burada susturacak, Güneydekilerle beraber olup PKK’yi tasfiye etmeyi planl›yorlard›, ama tutmad›. Bu plan›n arkas›nda ‹ngiltere ve di¤er güçler vard›. Kürtleri Ermeniler, Kürdistan’› da Ermenistan gibi yapmay› planl›yorlard›. ‹ttihatç›lar Ermenileri önce tehcir ettiler, sürdüler, bu bir Alman plan›yd›. Sonra da büyük güçler küçük bir Ermenistan kurdurup bütün Ermenileri oraya hapsettiler. Türkiye’yle de düflman hale getirdiler Ermenistan’›. Kürtlere de ayn›s›n› Kuzey modeliyle planlam›fllard›. 1945’ten, KDP’nin kuruluflundan beri, Kürtleri Barzani etraf›nda birlefltirmeyi planlad›lar, daha sonra da güneyde küçük bir ulus-devletçik kurdurup bütün Kürtleri oraya ba¤›ml› hale getireceklerdi. Bu ulus-devletçi¤i de bütün komflu devletlerle düflman hale getirtip istedi¤inde savaflt›racaklard›. Kürtler bugünkü Afganistan-Pakistan’›n durumuna düflecekti. Bundan kazanan da kendileri olacakt›. Bunu anlad›¤›m için karfl› durdum, kabul etmedim. 15 A¤ustos’un anlam›n› da gözeterek aç›klama yapaca¤›m. Bu savafl 30 y›ld›r devam ediyor, çözüm geliflmezse daha da devam edecek. Türkiye, “‹ran’›n, Suriye’nin ve Güneylilerin deste¤ini alarak bitirece¤iz” diyor. Hay›r, kendinizi kand›r›yorsunuz. Türkiye’de, Ortado¤u’da demokrasi geliflecek. Frans›z devrimi burjuvazi için ne ifade ediyorsa, Ekim Devrimi iflçi s›n›f› için ne ifade ediyorsa, Ortado¤u’nun demokratikleflmesi için de Kürtler böyle tarihî bir role ve motor güce sahiptir. Türk halk›na ça¤r›da bulunuyorum: Çözümsüzlük politikalar›n› desteklemeyin. Bu sorun 2002’de çözülmeliydi, hatta asl›nda Özal döneminde çözülmeliydi. Ecevit döneminde çözüm geliflecekti, ama MHP’yi k›flk›rtt›lar, idam tart›flmalar› oldu. 2002’den beridir de çözüm geliflmedi. Laik ulusalc›l›k yerine ‹slâmî ulusalc›l›k ikame edilirse hiçbir fley de¤iflmez. ‹slâmî ulusalc›l›k ile laik ulusalc›l›k ayn› fleydir. Ahmedinecad’›n ulusalc›l›¤›yla Netanyahu’nun ulusalc›l›¤› aras›nda hiçbir fark yok, BAAS ulusçulu¤uyla CHP ulusçulu¤u aras›nda hiçbir fark yok. Demokrasi, bütün bunlardan kurtulmak için bir tart›flma f›rsat›d›r. AKP’den ayr›lan Abdullatif fiener diyor ki: “Yedi y›l boyunca hiçbir fley yapmad›k. Bir kez bile hükümet olarak Kürt sorununu konuflmad›k, gündeme getirmedik.” Neden peki? Yedi y›lda bin asker-polis öldürüldü, bu ölümler olmayabilirdi. AKP de di¤er hükümetler gibi sorunu askere havale etti. Zannettiler ki, asker PKK’nin üzerine giderse, kendileri de biraz ekonomik tedbirler al›rsa bu ifl biter. Ama bitmedi. Asker ne istediyse AKP verdi; çocuk yarg›lama kanunu istedi, ç›kard›. Anti-terör kanunu yapmas›n› istedi, ç›kard›. Asker ne talep et-
tiyse AKP yerine getirdi, ama sorun çözülmedi.
flörtüsünü açal›m m›, kapatal›m m›, askeri sivil mahkemede yarg›layal›m, yarg›lamayal›mla olmaz. Hepsi demokratik anayasa ile çözülür. Bask deniliyor, ‹spanyollar Franco rejimini demokratik bir anayasa ile aflt›lar. Baflbakan bu örne¤i als›n, okusun, ö¤rensin. Çözüm geliflmezse aradan çekilece¤im. Süreç farkl› bir yöne de evrilebilir. Savafl olursa Kürdistan kopufla gider. Biz ›srarla bar›fl› savunuyoruz, bar›fl› getirmeyenler sorumlu olur. Türkiye’deki mevcut statüyü Kürtler kabul etmez, bu statü kabul edilemez.
17 TEMMUZ 2009
Meclisin gizli oturumu
2 A⁄USTOS 2009
Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz olmaz Toplumsal bir uzlafl› veya müzakere bafllayacak gibi görünüyor. Tarihî bir sorumlulu¤um var. Bugüne kadar bu sorumlulu¤u yerine getirmeye çal›flt›m. Elimi çekersem korkunç fleyler de olabilir. Bölgede muazzam politik kültür oluflmufl, befl-on bin silahl› kifli var da¤larda. Ölümleri, çat›flmalar› durdurmam isteniyorsa, rol almam isteniyorsa, flartlar›m›n da düzeltilmesi gerekir. Benim d›fl›mda nas›l çözerseniz çö-
Bölgede birikmifl muazzam politik gücün solla birleflmesi lâz›m. Radikal demokratl›ktan kast›m DTP, yani Kürtler ve sol kesimin hepsidir. Toplumsal ilerleme ancak radikal demokratlar›n öncülü¤üyle olur. Baflkas› bunu yapamaz. zün, beni ba¤lamaz. DTP ile mi çözmek istiyorsunuz? Engelleyen mi var? Bu flekilde çözebilecekseniz çözün. 15 A¤ustos’ta yol haritam› sunduktan sonra çekilece¤im. Art›k çözümün nas›l olaca¤›na PKK kendi karar›n› verir, DTP kendi karar›n› verir, Kürt halk› kendi karar›n› verir. Da¤daki adam hakk›nda karar verecek durumda de¤ilim. Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup, her kifli kendi karar›n› kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çe-
duman
dakikamda bin y›l gizli
bajar
kürtçe seni seviyorum
gayda istanbul insan›n buçu¤u olur mu?
garaj
k›lavuzumuz yavuz
jarvis cocker
çükü kalkm›fl oyuncak ay›
florence & the machine ci¤erden kalbe
carlos santana
joe lit he yum nry • • d col avi d w d l ar ync kid h& s• da sel ng im er de mo m us irde e • le co n • rne mo rsh by op
Çat› partisi salt Kürt sorununu çözme partisi de¤ildir. Genel anlam›yla Türkiye’nin demokratikleflme hareketidir. Türkiye’nin birçok sorununu çözme hedefi olan bir projedir. Esasen sol, sosyalist kesimin Türkiye’nin demokratikleflmesinde öncü olmas› gerekiyor. Aç›klayaca¤›m yol haritas›nda akil adamlara de¤inece¤im, ayd›nlara da rol düflüyor. Türkiye’deki radikal demokratlara sesleniyorum. Görev ve sorumluluk als›nlar. Çözümün öncülü¤ünü radikal demokratlar yapacakt›r. Misak’› Millî flu anki Türkiye s›n›rlar› de¤il, Musul-Kerkük ve Suriye’deki Kürtler de dahildir. Misak-› Millî, o dönem Meclis’in ald›¤› bir karard›r. Misak-› Millî derken s›n›rlar›n kalkmas›ndan, de¤iflmesinden söz etmiyorum. Günümüz flartlar›nda s›n›rlar›n kalkmas›na gerek yok. Misak-› Millî, KürtTürk birlikteli¤ini ifade ediyor. Kurtulufl savafl› Türkler ve Kürtlerin ortak savafl›d›r. 10 fiubat 1922 tarihinde Meclis’in gizli oturumlu 18 maddelik bir karar› var. Bu karar 64 red oyuna karfl›l›k 373 kabul oyuyla kabul edilmifl bir yasad›r. Dikkat edilirse 64’e 373! Bu, Meclis arflivlerinde mevcuttur, devlet yetkilileri bunu biliyorlar. Bu kararla Kürdistan’a baflta özerklik olmak üzere birçok hak tan›nm›fl. Yine 1921 Anayasas› var. Cumhuriyetin kurulufl aflamas›nda haz›rlanan bir anayasad›r. Bunun uygulanmas›n› istiyoruz. Diyoruz ki, bu karar› sizin meclisiniz ald›, uygulay›n. Gül ve Erdo¤an’a defalarca mektup yazd›m. Yedi y›ld›r sabrediyorum. Çözece¤iz diyorsunuz, niye çözmüyorsunuz? Mesele demokratik bir anayasa ile çözülebilir. Anayasa yapaca¤›z, haz›rlayaca¤›z diyorsunuz, yapm›yorsunuz. Yapsan›za demokratik anayasay›. Ba-
kiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Kürtlerin de 40 bin flehidi var. Çok büyük ma¤duriyetleri var. Kürtler kendi kararlar›n› kendileri verirler. Herkes sorunun çözümünü bana havale etmeye çal›fl›yor. Iflin içinde birçok faktör var. Ben bu faktörlere hakim de¤ilim. Kald› ki sosyal olaylar tek kifli üzerinden yürümez. Sosyal olaylar›n gidiflat› çok yönlüdür. Ancak katk› sunabilirim. O da flartlar›m de¤iflirse. Kürt sorununun sadece emniyet boyutunu masaya yat›rmak için, çözüme kavuflturmak için aylarca müzakere etmek laz›m. Sorunun sosyal, kültürel, ekonomik boyutlar› için de hakeza. Sorumlulu¤umu yerine getirmemi istiyorlarsa, buyursunlar tart›flal›m. Kim bölücü, kim de¤il, kim ölümlerden yana, kim ölümleri engelliyor, ortaya ç›kacakt›r. fiunu anlamak gerekiyor: Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz. Kürt olmadan Türk de biter. Bunu en büyük milliyetçiniz Ziya Gökalp söylüyor. Ben 15 A¤ustos’ta yol haritas›n› aç›klad›ktan sonra devlet de eylül civar›nda tavr›n› ortaya koyacakt›r. Ya operasyonlara devam edecek ya da buna iliflkin bir karar verecek. Çat›flmas›zl›k hali tamamen devletin karar verece¤i bir ifltir. Herkesin bu süreçte sorumluluklar›n›n bilincinde olmas› gerekir. Bölgede birikmifl muazzam politik gücün solla birleflmesi lâz›m. Radikal demokratl›ktan kast›m DTP, yani Kürtler ve sol kesimin hepsidir. Toplumsal ilerleme ancak radikal demokratlar›n öncülü¤üyle olur. Baflkas› bunu yapamaz. Bunu uzun süredir dile getirmemin nedeni budur. Yap›lacak çal›flman›n ismi çat› partisi de olabilir, bir baflka isim de. Her grup yine kal›r, kendisini ifade eder fakat genifl bir örgütlenmeye gidilmelidir. Bu tarihî bir fleydir. Tarihî sorumlulukla buna yaklaflmak gerekiyor. 1972’de Mahir Çayan öldürüldü¤ü zaman an›s›n› devam ettirece¤imi söyledim, 1972-2009, tam 37 y›ld›r iyi-kötü devam ettiriyorum.
ROLL
143
YLÜL TOS-E A⁄US EK‹M ‘09
hippili¤in ilkeleri
abonelik: expressroll@gmail.com
B‹R ÇUVAL YASANIN SÖYLED‹KLER‹
AKP tipi demokratik devrim Tayyip Erdo¤an, CHP’nin son dönemde çeflitli kanunlara ve kanun de¤iflikliklerine itiraz etmek için tam 32 kez Anayasa Mahkemesi’ne gitmesine “Meclis’te halledemedikleri iflleri hemen mahkemeye götürüyorlar” diye veryans›n ediyor. Ama, hükümetin son aylarda yürürlü¤e sokmaya çal›flt›¤› kanunlara bak›ld›¤›nda, AKP’nin kamu kaynaklar›n›, arazilerini ve finansal birikimlerini devflirmek için hafsalay› zorlayan içeri¤e sahip kanun ve kanun de¤ifliklik önerilerini artan bir h›zla gündeme getirdi¤i görülüyor. Önerilerin içeri¤i, AKP’nin “demokratik e¤ilimleri”ni de gözler önüne seriyor... iyaset kuramc›s› Chantal Mouffe, bat› sistemlerinde tezahür eden liberal-demokrasinin san›ld›¤› üzere bu iki ak›m›n, yani liberalizm ve demokrasinin uyumundan de¤il, bilâkis sürekli çat›flma halinden kaynaklanan bir paradoks üzerine oturdu¤unu söylüyor. Liberal-demokrasi, müzakereci de¤il, münakaflac›d›r. Bir tarafta her dönem terimlerin farkl› içeriklerine s›rt›n› dayayan “hukukun üstünlü¤ü”, “insan haklar›” ve “bireysel özgürlükler” gibi öncelikleri savunan liberalizm gelene¤i, di¤er tarafta ise temel iddias› eflitlik ve halk›n iktidar› olan demokrasi gelenekleri, birbirleriyle didiflerek, üstelik tam bir uzlafl›n›n mant›ken mümkün olmad›¤› bir zeminde liberal-demokrasi prati¤ini oluflturdular. Kimilerince post-Marksist olarak adland›r›lan Mouffe, 2000 y›l›nda kaleme ald›¤› “Demokratik Paradoks” kitab›nda (Epos, 2002) Bat› liberal-demokrasisinin münakaflac› zeminini kaybetmesine neden olarak ideolojik taraflardan birinin di¤erini oyun d›fl›na itmesini gösteriyor ve ekliyor: “fiu ana kadar çekiflen bu iki gücün varl›¤› kabul edilirken, hangi haklar›n müzakere edilemez ve önemli oldu¤una dair özgül yorumuyla, neo-liberalizmin hegemonyas› pratikte tart›flmas›z bir hal ald›.” Mouffe’a göre, toplumsal eflitlik taleplerini “modas› geçmifl”, “eski solun art›klar›” ve “gerici” olarak adland›ran liberal-sol “üçüncü yol”un ve benzerlerinin oluflturdu¤u ideolojik iklim nedeniyle, genifl halk kitleleri popüler sa¤a ve ulusalc›l›¤a kayabilirdi. Neoliberalizmin liberal-demokrasinin sonunu haz›rlama ihtimalinden bahsederken Mouffe’un yapt›¤› neoliberalizm tarifi, David Harvey’inkine çok benziyor: “Neoliberalizm, her fleyden önce insanî esenli¤in, bireysel giriflimci özgürlüklerinin ve vas›flar›n›n kat› mülkiyet yasalar›, serbest pazarlar ve serbest ticaret taraf›ndan belirlenen kurumsal bir çerçevede terraki edece¤ini iddia eden ekonomi-politik kuramd›r. Devletin bu sistemdeki yeri de, bu çerçeveyi mümkün k›lan altyap›y› –icap etti¤inde cebren– sa¤lamakt›r.” (“A Short History of Neoliberalism” / Neoliberalizmin K›sa Tarihi, Oxford, 2005) Ancak Harvey, her kuramsal iddian›n fiiliyattaki tezahürüne bakmam›z gerekti¤ini vurgulayarak neoliberalizmin sonuçlar›na mim koyuyor: “Neolibera-
S
24
lizmi, ya uluslararas› kapitalizmin yeniden örgütlenmesi için kuramsal bir tasar›m gerçeklefltirmeye yönelik bir ütopya, ya da iktisadî elitin iktidar›n› yeniden sa¤lamas› ve sermaye birikimi için gereken flartlar› terkar infla etmesi için ortaya konan siyasî bir proje olarak yorumlayabiliriz.” Son otuz senede muazzam oranda artan gelir adaletsizli¤ine ve zengin zümrenin semirmesine bakarak ikinci seçene¤in do¤ru tan›m oldu¤unu belirtiyor. Mouffe, neoliberalizmin liberal demokrasinin kuyusunu kazd›¤›n› söylerken y›llardan 2000’di. 2007’den itibaren tüm gezegeni sarmalayan ve giderek ivme kazanan küresel kriz neoliberal hege-
CHP ve MHP’nin “may›n yasas›”na g›da güvenli¤i ve küçük çiftçilerin haklar› aç›s›ndan de¤il de “ulusal güvenlik”ten bakmas› bir yana, AKP’nin giriflimi neoliberalizmin demokrasi üzerindeki tahakkümüne nadide bir örnek. monyan›n kuramsal üstünlü¤ünü sarst›¤› gibi, Harvey’in belirtti¤i üzere, finansallaflman›n ve pervas›z serbest pazarc›l›¤›n önü kesilmedi¤i takdirde, dünyay› önümüzdeki befl sene içinde daha sert krizler bekliyor. Bu ba¤lamda ABD ve ‹ngiltere bankalar›nda k›smî kamusallaflt›rmalara gidiliyor, kamu hizmetlerinin özellefltirilmesinde Avrupa frene bas›yor, otoyol yat›r›mlar›n›n yerini demir-
yolu projeleri al›yor, dünyan›n dört bir yan›nda pervas›z serbest giriflim ve “piyasan›n nimetleri” sorgulan›yor. fiimdi bu minvalde dönüp AKP’nin hararetli kanun önerilerine bakal›m. Tayyip Erdo¤an’›n yak›n zamanda sarfetti¤i bir cümle bafllang›ç noktam›z olabilir: “Biz onlara bal›k yemesini de¤il, bal›k tutmas›n› ö¤retece¤iz.” “Onlar”dan kas›t, muhalefetin –özellikle DTP’nin– Suriye s›n›r›nda may›ndan temizlenecek 210 bin hektarl›k tar›msal arazinin da¤›t›lmas›n› önerdi¤i topraks›z aileler ve küçük çiftçiler. “Bal›k tutmay› ö¤retmekten” kastedilen ise, arazinin tar›msal üretimle alâkas› flüpheli bir flirkete 49 y›ll›¤›na devrinden sonra, yöre insan›n›n o flirketin iflçisi olmas›. Tüm muhalefet partilerinin, yani Türkiye vatandafllar›n›n yüzde 60’›n› temsil eden milletvekillerinin karfl› ç›kt›¤›, hatta AKP içindeki muhalefeti susturmak için Erdo¤an’›n “yorulan arkadafllar ayr›ls›n” tehdidini savurmak zorunda kald›¤› yasa Meclis’ten geçtikten sonra, topra¤›n 49 seneli¤ine kiralanmas›yla ilgili maddesi Anayasa Mahkemesi taraf›ndan iptal edildi. CHP ve MHP’nin meseleye liberal g›da piyasalar›n›n küresel krizi, g›da güvenli¤i ve küçük çiftçilerin sürdürülebilir haklar› aç›s›ndan de¤il de, “ulusal güvenlik”ten bakmas› bir yana, AKP’nin giriflimi, Chantal Mouffe’un neoliberalizmin demokrasi üzerindeki ve art›k devri geçmekte olan tahakkümüne nadide bir örnek. Ancak may›n yasas›yla üç afla¤› befl yukar› eflzamanl› ortaya saç›lan baflka yasa tasar›lar› da Mouffe’a parma¤›n› ›s›rtacak cinsten.
Seçim sonuçlar›n› geçersiz k›lman›n kurnaz yollar› Yerel seçimler öncesinde AKP, özellikle ‹stanbul’da Eminönü gibi baz› ilçeleri la¤vedip Çekmeköy ve Ataflehir gibi yenilerini açarak seçimlerde kendine avantaj sa¤lamaya çal›flt›. Kad›köy’den apart›lan yeni Ataflehir ilçesinde bu hesap k›lAKP’nin torba kanunlar›ndan biri olan yap-ifllet-devret modeliyle otoyol inflas›, devlet kaynaklar›n›n talan›na yol açacak, doldurulan Karadeniz sahillerindeki gibi bir çevre katliam›na sebep olacak
pay› tutmad› ve CHP yüzde 1.5 farkla, toplam oylar›n yüzde 41.2’sini alarak seçimden galip ç›kt›. Seçimin kaybedilmesinde kentsel dönüflümün pervas›z uygulamalar›ndan çekinen ve AKP’nin Ataflehir’i metropolün yeni “finans merkezi” olarak tasarlamas›ndan iflkillenen Örnek, Esatpafla ve Mustafa Kemal Mahallesi sakinlerinin CHP’ye verdi¤i oylar belirleyiciydi. AKP halk›n seçimini cezaland›rmakta gecikmedi. Hükümetin geçti¤imiz may›s ay›nda “2985 say›l› Toplu Konut Kanunu ve Baz› Kanunlarda De¤ifliklik Yap›lmas› Hakk›nda Kanun” ad›yla Meclis gündemine getirdi¤i bir “torba” kanundan TOK‹’yle ilgili olan› faturay› kesiyordu. Küreselleflme, finansallaflma ve kentler üzerine “mahirâne” bir kuramsal girizgâhtan sonra, TOK‹’nin yapt›¤› kentsel uygulamalar taltif ediliyor ve ad› geçen mahalleleri de kapsayacak flekilde “bölgedeki planlama, inflaat ve sair faaliyetlerde (...) yetkinin Toplu Konut ‹daresi’ne geçirilmesi uygun görülmüfltür” deniyor. Yani bir ç›rp›da hem seçimin galibi CHP’nin ve hem de ona oy veren halk›n demokratik haklar› yok say›l›yor. Ancak esas ilginç ve daha ürkünç hamle , torba yasan›n bir di¤er maddesiyle Anadolu sath›na yay›lmaya çal›fl›lan “Ataflehir” süreci... Bu torba yasan›n 5. maddesinin mahiyetini idrak edebilmek için önce son yerel seçimlerin sonuçlar›n› harita üzerinde, özellikle Ege ve Akdeniz k›y› fleridine odaklanarak gözümüzün önüne getirelim. Bilindi¤i üzere, 2007 genel seçimlerine k›yasla oldukça geriye düflen AKP, k›y› fleridinde Erdo¤an’›n Antalya halk›n› nankörlükle suçlamas›na da sebep olacak flekilde tek bir yerel yönetim bile kazanam›flt›. Ancak partinin seçim sonuçlar›na cevab› gecikmedi. Torba kanunun 5. maddesi “turizm bölgesi kapsam›ndaki sahil yörelerinde küçük belediyelerin bu özellikli konulardaki ifllemler için gerekli insan kayna¤› ve bilgi birikimine yeterince sahip olmad›klar› anlafl›lmaktad›r, dolay›s›yla projelerin h›zl› ve etkin bir flekilde yürütülmesini teminen 3194 nolu ‹mar Kanunu uyar›nca yap›lmas› gereken di¤er ifllemlerde de Turizm ve Kültür Bakanl›¤›’n›n inisiyatif almas› uygun görülmüfltür” deniyor. Tercüme edelim: Seçimi kazanan belediyelerin kendi yörelerini planlama yetkisi gasp ediliyor, yetki Belek ormanlar›n›n golf sahas›na ve otellere peflkefl çekilmesine “ne var yani, ayn› say›da a¤aç diktik” mealinde karfl›l›k veren Ertu¤rul Günay’›n bakanl›¤›na devrediliyor; ‹spanya’da batt›¤› tescilli ikinci konut modelinin hayata geçirilmesi için TOK‹ vas›tas›yla ve kamu kaynaklar›n› heba ederek yandafl inflaat flirketlerine beton siteler ihale ediliyor. Torba kanun ise Meclis komisyonunda CHP’lilerin itirazlar›na neden olunca, flimdilik bir köflede duruyor. Ancak yak›nda ç›kmas› kuvvetle muhtemel oldu¤u için, anlafl›lan Anayasa Mahkemesi’ni fazladan mesai bekliyor.
O yasayla olmazsa buradan yak›n AKP’nin “hukuk devleti” kart›n› ve “yasama yetkisini” ülke kaynaklar›n› h›zla kendine devflirmek için yapt›¤› hamlelerin bir baflka örne¤ine de, halk aras›nda “zeytin yasas›” olarak bilinen ve uzun ismi “Zeytincili¤in Islah› ve Yabanilerinin Afl›latt›r›lmas› Yasas›’nda De¤ifliklik Yapan Yasa Teklifi” olan ve 3 Temmuz’da Meclis gündemine getirilen kanun teklifinde rastl›yoruz. Bu teklifle, zeytin yasas›ndaki “altyap› ve sosyal tesisler dahil toplam ya-
Seçimi kazanan belediyelerin planlama yetkisi gasp ediliyor, yetki Belek ormanlar›n›n golf sahas›na ve otellere peflkefl çekilmesine “ne var yani, ayn› say›da a¤aç diktik” mealinde karfl›l›k veren Ertu¤rul Günay’›n bakanl›¤›na devrediliyor.
p›laflma, zeytinlik alan›n›n yüzde 10’unu geçemez” ibaresi geçersiz k›l›nd›¤› gibi, zeytinlik alanlarda elektrik üretim tesislerinin yap›l›p iflletilmesinin de önü aç›l›yor. Yine bir ölçüde tercüme etmek gerekirse, örne¤in Karaburun’da parti yandafllar›na “zeytin fidanl›¤› oluflturmak” amac›yla verilen de¤erli arazilerin alt›ndaki mermer yataklar›n›, yine Uflak, Manisa, ‹ç Ege’nin binlerce y›ll›k zeytinliklerinin alt›nda yatt›¤› iddia edilen alt›n madenlerini, Kaz Da¤lar›’n›n eteklerinde Ege’ye naz›r manzaral› zeytinlik alanlara kondurulacak butik otelleri gözümüzün önüne getirelim ve yasan›n kapsam›n› idrak edelim. AKP’nin Meclis gündemine h›zla boca etti¤i yasa tasar›lar› tekil vakalar de¤il, stratejik bir örüntü olarak karfl›m›za ç›k›yor ve bu yasalar, partiye çoktan seçmeli bir mülkiyet devri imkân› sunmak için ortaya at›l›yor. Buna belki de en önemli örne¤i, Zeytin Kanunu’yla ilgili de¤iflikli¤in, AKP’nin 2006’da ç›kard›¤› 5491 say›l› Çevre Kanununda De¤ifliklik Yap›lmas›na Dair Kanun’un baz› maddelerinin bu temmuz bafl›nda Anayasa Mahkemesi taraf›nda iptaline denk gelmesindeki hikmette aramak lâz›m. Ege Çevre Platformu’ndan Avukat Arif Ali Çang›’n›n “sürdürülebilir çevre” ile “sürdürülebilir kalk›nma” aras›nda mu¤lak bir ba¤ yaratan maddelerin Anayasa Mahkemesi taraf›ndan iptal edilmemesinin de büyük sorunlar yarataca¤›na iflaret etti-
¤ini hat›rda tutarak, iptal edilen bir maddeye göz atal›m. Kanunun iptal edilen 10. maddesinin üçüncü f›kras›, “Petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri, Çevresel Etki De¤erlendirmesi (ÇED) kapsam› d›fl›ndad›r” diye buyuruyordu. Yani zaten gerekti¤inde bilirkifli de¤iflikliklerine de giderek aç›lacak madenlerin do¤aya yapaca¤› tahribat›n has›ralt› edildi¤i Bergama örne¤inde oldu¤u gibi, ÇED olumsuz ç›ksa da uygulanmas›ndan imtina edilen durum bile hazmedilemiyor, isteyenin istedi¤i yerde alt›n madeni açmas› murad ediliyordu. Fakat CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne baflvurusu üzerine bu talan›n önü bir kez daha t›kand›.
Ülke sath›nda otoyol seferbirli¤i Bir baflka “kanun hakk›nda kanun de¤iflikli¤i” de, tam ismiyle “Baz› Yat›r›m Ve Hizmetlerin Yap-‹fllet-Devret Modeli Çerçevesinde Yapt›r›lmas› Hakk›nda Kanunda De¤ifliklik Yap›lmas›na Dair Kanun Tasar›s›” olarak 8 May›s 2008 tarihinde kabul edildi. Yap-‹fllet-Devret kanununda yap›lan de¤iflikli¤in sebeb-i hikmetini, gelifltirdikleri yeni modeli geçti¤imiz haziran ay›nda müjdeleyen Ulaflt›rma Bakan› Binali Y›ld›r›m’dan ö¤renme imkân› bulduk. Bu modeli icap ettiren neden ise, ülke sath›nda uygulanmas› düflünülen otoyol projeleri için toplam 34 milyar lira gerekmesiydi. Ancak bu yollar, bütçenin mevcut olmamas› nedeniyle, devletin ilk alt› ay-bir y›l› ödemesiz, sonras›nda da taksitle özel flirketlere aktaraca¤› kaynakla yap›lacak ve böylece Yap-‹fllet-Devret modeline yeni bir aç›l›m getirilecekti. Aç›l›m›n devam›n› bir tür ebced hesab› edas›yla anlatan bakan, Yap-‹flletDevret yollar›yla özellefltirilecek otoyollardan yeterli geçifl sa¤lanmazsa devletin “üstünü” tamamlayaca¤›n› söylüyor, “trafik az olursa geçifl ücreti fark›n› biz ödeyece¤iz, trafik fazla olursa paray› k›r›flaca¤›z” diyordu. Böylece ilk alt› ayl›k a盤› 23.2 milyar liray› bulan Türkiye bütçesinin kriz gölgesinde demiryolu yat›r›mlar›n› art›rma karar› alan AB uygulamalar›na ald›rmadan 35 milyar dolarl›k bir ek külfetle taçland›r›lmas›n›n yol haritas› çiziliyordu. Maksat serbest giriflimciyi ayakta tumak olunca, her yol mübah gözüküyor. ‹nsan›n akl›na, ister istemez, AKP yönetiminin torba yasa sürecine niye birden h›z kazand›rd›¤›, hatta “may›n kanununu” geçirmekte inat etti¤i için Meclis’in tatile girmesini erteledi¤i ve araya sürüsüne bereket mülkiyetle ilgili kanun tasar›s› s›k›flt›rd›¤› sorusu geliyor. Dünyada de¤iflen rüzgârlar›n memleket semalar›nda esmeye bafllamas› nedenlerden biri mi, bilinmez. Ancak görünen o ki, AKP’nin temsil etti¤i pervas›z giriflimcilik at›l›m› gerçeklefltirilirse, Türkiyeli herkesin ortak varl›klar› büyük zarar görece¤i gibi, AKP tipi demokrasinin somut sonuçlar›yla da baflbafla kalaca¤›z. Ulus Atayurt
25
TAM GÜN YASASI TAM OLARAK NE ANLAMA GEL‹YOR?
Piyasa hücumda, t›p defansta Tam Gün Yasas› vesilesiyle, doktorlar›n hastanedeki görevlerinin yan›s›ra muayenehane iflletip iflletemeyece¤ini tart›fl›yoruz. Ama sanki kamusal bir t›p anlay›fl› eski hükmünü sürdürecekmifl gibi düflünüyoruz. Sa¤l›k alan›n›n özel sektöre devredildi¤i, az say›da kamu ve üniversite hastanesinin de iflletme mant›¤›na teslim oldu¤u bir düzende doktorlar›n tam gün çal›flmas› ne demek, t›p eti¤i, Hipokrat yemini nerede kal›yor, Türk Tabipleri Birli¤i Merkez Konseyi üyesi Ali Çerkezo¤lu’ndan dinliyoruz... Tam Gün Yasas›, yüzeyde, solun y›llarca savundu¤u prensipleri akla getiriyor, ama yasan›n alt›n› biraz kaz›y›nca ne doktorlar›n ne vatandafl›n hayr›na bir görüntü ç›k›yor. Tam Gün Yasas› tam olarak ne getiriyor? Ali Çerkezo¤lu: Yasa tasar›s› toplam 15 sayfadan olufluyor, ama “tam gün” laf› bir sat›rda geçiyor. Yasa tam olarak tam gün çal›flmayla ilgili de¤il. “Hekimler art›k ikinci bir ifl yapamaz, bu daha önce onlara verilmifl bir muafiyet, bir ayr›cal›kt›” deniyor. Biz “hekim iflgücü piyasas›n› düzenleme yasas›” diyoruz buna. Sa¤l›kta piyasalaflt›rmaya dönük h›zl› ad›mlar›n at›ld›¤›, özel hastane say›s›n›n befl y›lda üç kat›na ç›kt›¤›, kamu hastanelerinde yar›flmac›, prim esasl› performans sisteminin yerlefltirildi¤i bir ortamda hekim iflgücünün denetimi gerekiyor tabii. Sa¤l›k hizmetindeki iflgücü, nitelikli, ikamesi mümkün olmayan emektir. Piyasalaflm›fl sa¤l›k sistemi kendi hekim tipolojisini de yarat›yor, hekimin yorumuna, inisiyatifine gerek duymayan bir anlay›fl bu. Hekim, sa¤l›k piyasas›na hizmet sunan bir eleman olarak düflünülüyor; patronla, devlet iflletmesi ya da sermayedarla çal›flan iliflkisi olan bir eleman. Özel bir hastane bir iç tamim yay›nlam›fl; imzal›, mühürlü belgesi elimizde var. “Görüyoruz ki az tetkik istiyorsunuz; bu, size dönecek olan paray› azaltacak” deniyor. Sizden istenen, hekimlik yapman›z de¤il. Daha çok çal›flman›z›, daha fazla zaman ay›rman›z› istese anlafl›labilir, ama “daha çok tetkik isteyeceksin, daha çok t›bbî giriflim yapacaks›n, ameliyat konusunda karars›z kald›¤›nda ameliyata meyledeceksin” deniyor. T›p eti¤ine de, genel eti¤e de uymayan, hastay› sömürmeye dönük bir giriflim bu... Piyasa eti¤i bu ama. Kamuoyunda muayenehaneleri kapatma / kapatmama ikilemi yarat›larak tart›fl›lan, AKP’nin ve sa¤l›k bakan›n›n da böyle tart›flmaya çal›flt›¤› Tam Gün tasar›s›n› biz gerçek anlam›yla tart›flmaya çal›fl›yoruz. Bu tasar›ya göre, inisiyatif piyasada olacak. Piyasa iki yönlü iflliyor halihaz›rda: Bir, klasik piyasa; sermayedar para yat›rm›fl, özel hastane kurmufl. Bir de kamu iktisadî teflekkülleri gibi, döner sermayeler üzerinden iflliyor. Bütün kamu sa¤l›k kurumlar›, üniversiteler dahil, iflletme haline gelmifl durumda. Dört-befl y›l önce, hükümetin Kamu Hastane ‹flletmeleri ad›nda bir tasar›s› vard›, iflletme laf›n›n yarataca¤› toplumsal tepkiden çeki-
26
Ali Çerkezo¤lu
nerek Kamu Hastane Birlikleri Yasas› diye içeri¤ini de¤ifltirmeden ad›n› de¤ifltirdiler. Sonbaharda yasalaflt›r›lacak bu. 15 y›ld›r, döner sermaye uygulamalar›yla hastaneler zaten iflletme haline dönüfltürülüyordu. Hastane hizmetini sunuyor, SSK’dan, Ba¤kur’dan ald›¤› parayla giderlerini karfl›l›yor, hekimlere ve di¤er sa¤l›k çal›flanlar›na da performans ad› alt›nda prim vererek onlar› motive ediyor.
“Tam gün”ü eskiden “sistem para iliflkisinin d›fl›na ç›kar›lmal›” diyerek savunuyorduk. Fakat flimdiki durum para iliflkisini afl›yor, bu bir piyasa iliflkisi. Tart›flmay› muayenehane çerçevesinden h›zla ç›karmak gerekiyor. Düflük temel ücretlerle çal›flan hekimlere performans ad› alt›nda verilen ödüllendirmelerle hekimlerin gelirlerinin iki-üç kat›na ç›kmas›, AKP ve onun temsil etti¤i neoliberal anlay›fla avantaj sa¤l›yor. Ama özü itibariyle, tam gün tart›flmas› 110 bin hekimden muayenehanesi olan 1500 hekimin muayenehanesini kapat›p kapatmamas› meselesi de¤il. Muayenehanesi olan hekim say›s› bu kadar az m›? Evet, yüzde bir kadar. Türk Tabipler Birli¤i, sa¤l›¤› kamusal bir hizmet olarak düflünüp hekimlere tan›nan bu ayr›cal›¤› k›rk y›ld›r reddediyordu. Fakat TTB’nin
bu tavr›, sa¤l›k hizmetinin kamusal bir biçimde sunuldu¤u, ücretsiz, ulafl›labilir, kâr-zarar hesab›n›n yap›lmad›¤›, devletin sa¤l›k harcamalar›n› genel bütçeden finanse etti¤i, hekimin muayenehane açmak ya da ikinci bir ifl yapmak zorunda b›rak›lmad›¤› bir ücret ald›¤› koflullar için geçerliydi. Son yirmi y›lda sa¤l›¤a ayr›lan bütçe azalt›ld›, sa¤l›k sistemi çok kötü organize edilerek çökertildi. Di¤er K‹T’lerde de baflvurulan tipik bir özellefltirme formülü de¤il mi bu? Evet, ayn›s›. Sa¤l›kta da K‹T’lerdeki gibi zarar ettirmeye gidiliyor; daha önemlisi, uzun kuyruklar, ameliyat günü alamama, altyap› sorunlar› gibi nedenlerle toplumda hakl› olarak tepki oluflturuluyor. Hastaneler bu haliyle düzeltilemez diye yans›t›ld› topluma. Halbuki baflka bir bak›flla, birazc›k para ayr›larak düzeltilebilirdi sorunlar. Türkiye’de aç›lan son SSK hastanesi 1982 tarihli Kartal Hastanesi. Otuz y›l olmufl. Otuz y›lda nüfus befl kat artm›fl, bir hastane aç›lm›fl. Devletin ya da SSK’n›n paras› m› yoktu da bir hastane aç›lmad›? Sonuç itibariyle, AKP’yle h›z kazanan Sa¤l›kta Dönüflüm Program›, Dünya Bankas›-IMF patentli, bizden 10-15 y›l önce Do¤u Avrupa’da denenmifl neoliberal sa¤l›k sistemi, çökertilmifl kamu sisteminin üstüne geldi¤inden, biraz da d›fl kredi deste¤iyle, sistemin ruhunu de¤ifltirme ve hukuksal altyap› oluflturma döneminde müthifl pozitif bir alg› yarat›yor. ‹lk ihtiyaç, piyasan›n geniflletilmesidir. Tüketimin artmas› için al›flkanl›klar›n de¤iflmesi lâz›m. Devletin birden çekilmesiyle olmuyor özellefltirme. Sa¤l›kta da zarar› bile göze alarak piyasay› büyütmek için talebi k›flk›rtmak lâz›m. Sa¤l›k harcamalar› 20 milyar dolardan 60 milyar dolara ç›kt›. Ne anlama geliyor bu rakamlar? Üç kat daha çok muayene, üç kat daha çok tetkik, üç kat daha çok ameliyat... Bunu kamusal bir bak›fl aç›s›yla, kademeli ve yayg›n olarak, köyden flehre sa¤l›k eriflimini att›rarak yap›yor olsan›z, tamam. Ama yap›lan, tüketim kanallar›n› sonuna kadar açmak. Hastaneye gitme, ilaç alma kültürünü de¤ifltiriyorsunuz, harcamalar belli bir noktaya gelince de k›s›tlamalara geçiyorsunuz. 50-60 milyar dolarl›k sa¤l›k harcamas›n›n 30-40 milyar› sosyal güvenlik kurumundan, geri kalan 20 milyar dolar› hastan›n cebinden karfl›lanacak, sistem bunu getiriyor. Sosyal güvenlik kurumu karnesiyle istedi¤iniz özel hastaneye gidebilirsiniz. Devlet ve sigorta hastanelerine gitti¤inizde, kuyruklarda beklerdiniz, hastanenin altyap› sorunlar›yla karfl›lafl›rd›n›z, ki bunlar›n düzeltilmesi elzemdi. Bu durumdan da k›rk y›ll›k sa¤c› iktidarlar sorumluydu. MHP kadrolar›ndan oluflan sa¤l›k bürokrasisi vard› ‘70’lerden beri. Hükümet de¤iflikliklerine ra¤men, bu ana kadro de¤iflmedi AKP dönemine kadar. Rüflvetçi MHP kadrolar›, yerlerini piyasac›, tüccar zihniyetli AKP kadrolar›na devrettiler. SSK karnesiyle kuyrukta beklerdiniz, s›k›nt›lar yaflan›rd›, ama hastane sizindi. Bugün, özel hastanelere gidebilirsiniz, ama
sadece karneyle o hastaneden ç›kma flans›n›z s›f›rd›r. ‹kincisi, muhatap oldu¤unuz hastaneye “bana bakmak zorundas›n” deme flans›n›z yoktur. Çünkü burada, yat›rd›¤› paradan kâr etmek üzere iflletme kurmufl bir sermayedar var. Yasa ne derse desin, “karnem var benim, bana bakmak zorundas›n” laf›n› hiçbir özel hastanede söyleme flans›n›z yok. Sa¤l›k hak olmaktan ç›kar›l›yor. Sa¤l›¤›n al›n›p sat›lan bir mal oldu¤u ve müflteri olma duygusu topluma yerlefliyor. Doktorlar nas›l karfl›l›yor bu süreci? Geniflleyen piyasa, doktorlarda pozitif bir alg› yarat›yor. Devlet hastanelerindeki performans ödemeleri, devletten istifa etti¤inde özel hastanelerde ifl bulma olanaklar› olumlu karfl›lan›yor. Ama kaç›n›lmaz bir sonu var bu gidiflin. Balay› dönemi bitti¤inde gerçeklerle yüz yüze kalaca¤›z. Geniflletilmifl piyasan›n kâr marj›n›n yükseltilmesinin iki yolu var. Birincisi, giderlerin azalt›lmas›. Baflta hekimler olmak üzere, sa¤l›k çal›flanlar›n›n ücretleri kaç›n›lmaz olarak azalt›lacak, çal›flma saatleri art›r›lacak. Sermayeye kâr ak›t›lmas›n›n di¤er yolu, hizmeti alacak olanlar›n katk› pay› gibi isimlerle ücret ödemesi ve bunlar›n oran›n›n da giderek artmas›d›r. Hükümetin henüz uygulamaya geçirmedi¤i, ama uygulama yetkisini ç›kartt›¤› bir karar var: Herhangi bir sa¤l›k kurulufluna baflvurdu¤unuz anda, daha hiçbir ifllem yapt›rmadan 20 TL katk› pay› ödemeniz zorunlu k›l›n›yor. Devlet sa¤l›k alan›ndan bütünüyle çekilmeyi planl›yor; bu arada büyük sermayenin bu alana yat›r›m yapabilmesi için de bir tak›m pürüzleri temizliyor. Tam Gün tart›flmas›n›, çok s›n›rl› say›daki çok kazanan bir hekim grubunun muayenehanelerinin kapat›l›p kapat›lmamas› çerçevesinden h›zla ç›karmak gerekiyor. Hekim eme¤inin bütünüyle piyasaya teslim edilmesine karfl›, kamu perspektifli, toplumcu
bak›fl aç›s›yla direnme noktas› oluflturup oluflturamayaca¤›m›z› tart›fl›yoruz biz. TTB olarak iyi e¤itim alm›fl, e¤itimi için uzun emek harcam›fl bir meslek grubuna asgari bir gelirin verilmesi talebiyle hükümeti toplu sözleflme masas›na ça¤›raca¤›z. ‹flgücümüzü s›n›rlamaya çal›flan, piyasa düzenindeki bu yasaya karfl›, hekimlerin bütün güçlerini birlefltirece¤i toplu sözleflme masas›na ça¤›raca¤›z hükümeti. AKP hükümetine karfl› söylenmesi gereken, “muayenehanemizi açmak istiyoruz” de¤il, “piyasalaflm›fl, performans çark›na alet edilmifl hekimlik yapmak istemiyoruz” olmal›. Sonuçta, bu yasa doktorlar› da yoksullaflt›racak, mesleklerinden yabanc›laflt›racak nitelikte de¤il mi? Çok net olarak doktorlar proleterleflecek. fiu an görece daha iyi ücret ve çal›flma koflullar›na sahip ve örgütsüz olmas›na ra¤men, hâlâ pazarl›k gücü var, fakat bu
Daha çok hasta, daha çok hastal›k, daha çok t›bbî uygulama. Bu, ortal›¤a mikrop yaymalar›n› gerektirmez, talebi k›flk›rtman›n birçok yolu var. “Alt› ayda bir check-up yapt›rmak flart” gibi bir alg› yaratabilirsiniz mesela. çok geçici. Bu nedenle, kontenjanlar h›zla iki kat›na ç›kar›l›yor. Hekimlerin h›zla yoksullaflmalar› bu süreçte kaç›n›lmaz. Bu noktada, “muayenehaneler aç›k kals›n m›, kalmas›n m›” gibi saçma bir soruyu topluma sorman›n mânâs› yok. Soraca¤›m›z soru flu: ‹flletme ve performans mant›¤›yla çal›flt›r›lacak bir tüccar doktor mu istiyorsunuz, yoksa eme¤inin karfl›l›¤› asgari düzeyde garanti edilmifl, kamu eksenli bir toplumcu anlay›flla motive edilmifl bir doktor mu? Sa¤l›kta Dönüflüm Program›yla oluflturulmak istenen doktor tipolojisini nas›l tarif edersiniz? Bu, iflletmeci doktor tipolojisi. ‘80’li y›llardan beri hekimlerdeki toplumsal hiz-
met duygusu erozyona u¤rad›. Buna bir anda geri dönülemez, ama yeni düzene de teslim olmamak gerekir. Sa¤l›k hizmetinde bu ülkede hep bir para iliflkisi vard›, ama bir piyasa iliflkisi yoktu. “Tam gün”ü eskiden bu nedenle savunuyorduk, “sistem para iliflkisinin d›fl›na ç›kar›lmal›, muayenehaneler olmamal›” diyorduk. Fakat flimdiki durum para iliflkisini afl›yor, bu bir piyasa iliflkisi. ‹flletmeci doktor tipinin oluflturulmas› ta ö¤rencilikten bafll›yor, uzmanl›k s›nav› için daha üçüncü s›n›ftan itibaren dershanelere giden binlerce t›p ö¤rencisi var. Tercihlerini “hangi hastane daha çok performans ödemesi veriyor” diye yapan bir ö¤renci kufla¤› yetifliyor. Böyle yetiflen ö¤renci ifle bafllad›¤› andan itibaren yan›ndaki arkadafl›yla “kim daha çok hasta bakacak, ameliyat yapacak” diye bir yar›fla giriyor. Özel hastanede de “patronum benden ne ister, ücretimi alabilmem için bu hastaneyi nas›l kâra geçiriririm” diye düflünüyor. Bu, iyi niyetten, iyilikten, kötülükten ba¤›ms›z bir davran›fl biçimi haline geliyor. Bu sistem, tek tek hastalara zarar verece¤i gibi, toplumun bütününde de tahribat yaratacak; neoliberalizmin esas› olan güvensizli¤i yaratacak. Çal›flanlar kendini güvensiz, güvencesiz hissedecek. Hizmeti alanlar hekimin kararlar›na, tetkiklere güvenmeyecek. Bu, piyasa için olumlu bir hal yaratabilir: Bir doktorla sorununu çözecek olan hasta befl doktora gider, piyasay› geniflletir. Fakat bunun yarataca¤› toplumsal tahribat, insan› “beni Türk hekimlerine emanet etmeyiniz” diye da¤a tafla yazd›racak hale getirir. Ya da, flöyle diyelim: “Beni piyasalaflm›fl bir sistemde çal›flmak zorunda b›rak›lan Türkiyeli hekimlere emanet etmeyiniz!” Bu sistem, eti¤i ve meslekî dayan›flmay› ortadan kald›r›yor, ki sa¤l›k hizmetinin en önemli bileflenleri bunlar. T›p bir ekip hizmetidir, dayan›flma elzemdir, hekim, hemflire, ebe, sa¤l›k memuru birbirine güven duymal›d›r. Oysa bu sistemde dan›flmak, fikir al›flverifli yapmak yok, yar›fl var. Ayr›ca, koruyucu sa¤l›k anlay›fl›n› ortadan kald›ran bir sistem bu: Daha çok hasta, daha çok hastal›k, daha çok t›bbî uygulama. Bu, ortal›¤a mikrop yaymalar›n› gerektirmez, talebi k›flk›rtman›n birçok yolu var. “Alt› ayda bir check-up yapt›rmak flart” gibi bir alg› yaratabilirsiniz mesela; “kanser olabilirsin”, “kalp krizi geçirebilirsin” korkusuyla üç ayda bir herkese ekografi çektirecek bir his yaratabilirsiniz. Piyasa da kâr için bunlar›n hepsini yapar. Reklam da yapar, haber de yapt›r›r. Bu iflin hiç flakaya gelir taraf› yok. Dolay›s›yla, Tam Gün diye sunulan yasan›n, Genel Sa¤l›k Sigortas› yasas›yla, Sosyal Güvenlik Kurumuyla, aile hekimli¤i uygulamas›yla ve flu an Meclis’te olan Kamu Hastaneleri Birlikleri yasa tasar›s›yla birlikte ele al›nmas› gerekiyor. Toplumun sa¤l›kta yaflananlar konusunda yeterince bilgilendirildi¤ini söylememiz çok zor... Özel hastanelere gidebiliyor, daha çok ilaç yazd›rabiliyor olmak yan›lt›c› bir al-
27
hata yüzdesi bekliyor –ki performansa dayal› sistemde bu kaç›n›lmaz– ve hekimlere, kamu hastanesinde bile çal›fl›yor olsalar, özel sigorta yapt›rma zorunlulu¤u getiriyor. Sigorta ücretinin yar›s›n› doktorun kendisi, yar›s›n› da gene kendisi, ama bu sefer döner sermaye pa-
Sa¤l›k hak olmaktan ç›kar›l›yor. Poliklinik hizmetlerinde bunu hissetmek zor, ama küçük bir eflik atlad›¤›n›zda kapitalizmle burun buruna geliyorsunuz. Önümüzdeki dönemde yoksullaflman›n en önemli kalemlerinden biri sa¤l›k olacak. y›ndan verecek. Altyap›s›na, malzemesine, kiminle ne kadar çal›flaca¤›na karar vermedi¤i bir düzende, bir hata olursa bunu hekimin kendi sigortas› ödeyecek. Bu sistem ABD’de hekimlerin gelirlerini ciddi düzeyde düflürmüfltür, çünkü bafl›n›za bir fley geldi¤inde sigorta priminiz ikiye, üçe katlan›yor. Bu, defansif bir t›bba yol aç›yor. Özellikle kritik branfllardaki hekimler sorumluluk alm›yor, herkes birbirine sevkediyor; bu sefer de muhatab› belirsiz zayiatlar oluyor. Bu sistemin öncelikle koruyucu sa¤l›k hizmetini ortadan kald›rd›¤›n› söylediniz. Türkiye’de ilk basamak sa¤l›k hizmeti sa¤l›k ocaklar›yla yürütülüyordu, ama onlar da son derece yetersizdi. Bunun yerini aile hekimli¤i mi alacak? Yap›lmas› gereken ve en kolay yap›labilecek fley, befl bin kiflilik yerlere sa¤l›k oca¤› açmak ve halkla sa¤l›k oca¤›n› kaynaflt›rmak; hekimi, hemflireyi ücretle, çal›flma koflullar›yla, e¤itimle motive etmek. 1960’larda, Nusret Fiflek zaman›nda bu do¤rultuda pilot uygulamalar var. Daha sonra, Demirel hükümetleri baflta olmak üzere, hiçbir hükümet bunu gelifltirmiyor. Sa¤l›kta dönüflüm program›n›n kurgusu flöyle: Finansman› bir yere topluyor, sonra sistemi kamu üzerinden piyasaya aç›yor. “Devlet he-
men çekiliyor” deseler, hiçbir özel hastane aç›lmaz. Hastanelerin bütünüyle özelleflece¤i çok aç›k. Baflta arazileri satacaklar ya da bir k›sm›n› kamu iflletmesi gibi tutacaklar. Eskiden genel sa¤l›k sigortas›na üye olmak gönüllüydü, art›k öyle de¤il, olmaman›n hapis cezas› var. “Bir kere o primi alaca¤›m” diyor, bu ciddi bir finans demek, “sonra da temel bir hizmet verece¤im”. O primlerle verilecek hizmet de sadece aile hekimli¤i hizmeti. Ve bir sevk zinciri bafllayacak. Aile hekimleri mümkün oldu¤unca çok hastay› kendine ba¤layarak para kazanacak ve yurttafllara “aile hekiminden geçmeden bir yere gidemezsin” denecek. Bu sistemin Kanada versiyonu bile periflan. Orta halli bir insan dört bin kiflinin ba¤l› oldu¤u aile hekimine gitmiyor zaten, direkt hastaneye gidiyor ve ücretin yüzde 50’sini cebinden ödüyor. fiu an aile hekimli¤i bu anlamda tam ifllemiyor, hâlâ kamusal bir anlay›fl hüküm sürüyor, ama herkes biliyor ki bu böyle olmayacak. Aile hekimli¤i, büyük para ak›fl›n›n sosyal güvenlik kurumu üzerinden de¤il de, vatandafl›n cebinden gitmesinin kanal›n› oluflturuyor. Sa¤l›k oca¤› kamusal bir kurumdur, aile hekimiyse bir iflletmeci. Aile hekimliklerinin Ac›badem, Medical Park gibi özel hastanelerin flubeleri olarak aç›lma ihtimali de var. Özü itibariyle, aile hekimli¤i birinci basamak sa¤l›k hizmeti olarak gerekli bir fley. Küba’da bunun ad› aile hekimli¤i, ‹ngiltere’de genel pratisyenlik. Küba’da bu tamamen kamusal bir hizmet; hekim sevk etse de, etmese de para ödemiyorsun. Kamusal olmas› için illâ sosyalist olmas› da gerekmez, ‹ngiltere’de de bu yaklafl›m var. Ama bu sevk zincirini piyasa ortam›nda oluflturdu¤unda, aile hekimli¤i piyasaya müflteri kazand›ran bir araç oluyor.
Söylefli: Güleda Erensoy - Merve Erol
g› yarat›yor. Bununla mücadele etmekte yetersiz kal›yoruz. Biraz da hayat›n kendisi gösterecek neyin ne oldu¤unu. Basit sa¤l›k hizmetleriyle ilgili flimdilik böyle bir alg› var, ama bafl›na ciddi bir ifl gelen herkes bu sa¤l›k sistemine müthifl bir öfke duyuyor. Bir trafik kazas›, bir yo¤un bak›m ihtiyac› gibi durumlarda bu sistem sizi çökertecek, evinizi satt›racak düzeyde yük getiriyor. Poliklinik hizmetlerinde bunu hissetmek zor, ama küçük bir eflik atlad›¤›n›zda kapitalizmle burun buruna geliyorsunuz. Önümüzdeki dönemde yoksullaflman›n en önemli kalemlerinden biri sa¤l›k olacak, pek çok kiflinin bütün birikiminin bir anda uçup gitti¤ini görece¤iz. Genel sa¤l›k sigortas›n›n herkesi kapsayaca¤› söyleniyordu... Yasa, bunu kurumun belirleyece¤ini söylüyor. fiu an kapsam› genifl tutuyorlar, ama iki ayda bir ç›karacaklar› yönetmeliklerle “sigorta flunu flunu kapsamaz, flu ilac›n art›k flu kadar›n› öderim” diyebilirler. Bunun toplumsal bir tepkiye yol açmas› çok zor oluyor. Neoliberalizmin özü de burada: Bencilleflmifl, bireyselleflmifl bir toplumda bir yandan “sana bir piyango ç›kar, zengin olabilirsin” hissi var, bir yandan da her konuda herkese negatif piyangolar ç›k›yor. Bafl›na büyük bir ifl gelen yaln›z kal›yor, tek bafl›na isyan ediyor. Tam Gün Yasas›’nda bir de sigorta meselesi var, hekimlerin kendilerini sigortalamas›n› yasaya koymufllar. Mevcut sistemde, herhangi bir t›bbî hatadan dolay› ma¤duriyet oluflursa, mahkeme yoluyla bunlar›n tazminat› ödeniyor. Bu meflakkatli bir ifl tabii, halbuki ça¤dafl bir düzende hastalar›n ma¤duriyetinin çok h›zl› tazmin edilmesi gerekir. Biz y›llard›r bunun için bir kamusal fon oluflturulmas›n› savunuyoruz. fiimdiyse, anlafl›lan, hükümet bugüne kadarkinden çok daha fazla bir
2. ULUSLARARASI GENÇ ‹fiÇ‹ BULUfiMASI
‹flçinin genç olarak portresi Aralar›nda Birleflik Metal-‹fl, Genç-Sen, Petrol-‹fl, TGS Genel-‹fl, Hava-‹fl, TAREM, Rosa Luxemburg Vakf›’n›n da oldu¤u 16 kurulufl taraf›ndan organize edilen Dünya Genç ‹flçi Buluflmas›’n›n ikincisi 27 Haziran - 5 Temmuz tarihlerinde ‹zmir Seferihisar’da gerçeklefltirildi. Buluflmada en çok tart›fl›lan konu, Toplumsal Araflt›rmalar ve E¤itim Merkezi (TAREM) taraf›ndan gerçeklefltirilen “Türkiye’de Genç ‹flçi Profili” araflt›rmas›n›n sonuçlar› oldu. Yeni kuflak iflçilerin toplumsal, siyasal ve kiflisel e¤ilimlerini, sendika ve siyasî partilere yaklafl›m›n› ortaya koyan araflt›rman›n koordinatörü Yunus Erduran ve TAREM genel koordinatörü Gökhan Biçici, genç iflçi buluflmas› ve genç iflçi araflt›rmas›n›n sebep ve sonuçlar›n› anlatt›…
“Türkiye’de Genç ‹flçi Profili” araflt›rmas›n› küresel krizin etkilerinin yo¤un olarak hissedildi¤i bir dönemde yapt›n›z. Sizi böyle bir araflt›rma yapmaya sevkeden ne oldu? Yunus Erduran: Genç ‹flçi Profili araflt›rmas›yla, kriz sürecinde gençlerin tutum ve beklentilerinin nas›l flekillendi¤ini ortaya koymaya çal›flt›k. Araflt›rma, 13 ilde, yüzde 75’i sendikas›z, yüzde 25’i sendikal› 1108 iflçiyle yap›lan ankete dayan›yor. ‹ki soruyla bafllayal›m: ‹flçi ne, genç kim? Özellikle akademik alanda, iflçi s›n›f›n›n tan›m de¤ifltirdi¤ine dair tart›flmalar yürütülüyor. Gençlikle ilgili de benzer bir tart›flma var. Toplumsal Araflt›rmalar ve E¤itim Merkezi’nin
Yunus Erduran
(TAREM) akademisyenlerden oluflan dan›flma kuruluyla bu konuyu ayr›nt›lar›yla tart›fl›yoruz, ama ampirik çal›flmalar yaparken ister istemez belli kategoriler oluflturmak durumunday›z. Geçen sene Gönen’deki ilk Genç ‹flçi Buluflmas›’nda, genç ve iflçi kavramlar›n› çok tart›flt›¤›m›z için bu y›lki faaliyetleri genç ifl-
Araflt›rmada gördü¤ümüz fley, iflçi olman›n ayr›flt›r›c› karakteristiklerinin net olarak tan›mlanamad›¤›. Yani bir s›n›f bilinci söz konusu de¤il. ‹flçi s›n›f›n›n kendi tan›m›n› kaybetmesiyle karfl› karfl›yay›z.
Gökhan Biçici
çi araflt›rmas›n›n sonuçlar›n› aç›klayarak bafllatt›k. Araflt›rmay› nas›l bir yöntemle gerçeklefltirdiniz? Erduran: Bugüne kadar bu alanda yap›lan araflt›rmalar›n hemen hepsi çok küçük ölçekliydi. S›n›f› anlamaya çal›flan akademisyenler genel bir s›n›f foto¤raf› çekmeye yanaflm›yorlar, çünkü bu çok büyük ve kapsaml› bir araflt›rma gerektiriyor. O yüzden belli illerde, belli fabrikalarda araflt›rmalar yap›l›yor. Sendikalar›n ise kendi tabanlar›n› anlamaya dayal›, s›n›rl› araflt›rmalar› var. Biz sektöre ve iflkoluna ba¤l› kalmadan biraz daha yukar›dan foto¤raf çekmeye çal›fl›yoruz. Akademisyenlerin ve sendikalar›n bu verilerden yararlanmas›n› istiyoruz. TAREM’in kurulufl amac› da bu zaten.
Araflt›rman›n ortaya koydu¤u sonuçlardan sizce en dikkat çekici olanlar neler? Erduran: En önemli sonuç, genç iflçilerin iflçi olmayan gençlerden çok farkl› bir dünya alg›s›na sahip olmad›¤›. Genç iflçilerin toplumun di¤er kesimlerinin alg› kal›plar› d›fl›na ç›kmad›¤›n› da gördük. Elbette genç iflçiyi di¤er gençlerden ay›ran faktörler var, ama genel olarak bir gencin iflçi olup olmamas› dünyaya bak›fl›n› de¤ifltirmiyor. Araflt›rman›z genç iflçilerin en güvendikleri kurumun TSK oldu¤unu gösteriyor. Daha sonra s›rayla cumhurbaflkanl›¤›, yarg›, polis, TBMM, üniversite, STK’lar, siyasî partiler ve en son sendikalar geliyor. Bu durumu nas›l yorumluyorsunuz? Erduran: Bu, genç iflçilerin toplumun di¤er kesimlerinden farkl› bir rota çizmedi¤ini gösteriyor. Ama bu, gençlikten umut kesme gerekçesi olmamal›. Tam tersine, sendikalar›n bu portreyi iyi anlamas› ve buna göre hareket etmesi lâz›m. Gençlerin en az güvendi¤i kurumlar sendika ve medya oldu¤una göre, alternatif medyan›n ve sendikalar›n oturup bu konuda düflünmesi gerekir. Sendikalar bu konuda sizce ne yapmal›? ‹flçi s›n›f›n›n homojen bir yap› oldu¤u anlay›fl›ndan vazgeçilmesi gerekiyor. Sendikalar flunu anlamal›: Türkiye toplumunun alg› kal›plar› neyse, iflçi s›n›f›n›n alg› kal›plar› da o. Ayr›ca, sendikalarda gençler ve kad›nlar, yönetim kademelerinde yeteri kadar temsil edilmiyor. Sendikalar demokratik temsiliyetin önünü açarsa, örgütlü genç iflçiler yafl›tlar› iflçilerle daha rahat diyalog kurup onlar› yönlendirebilirler. Araflt›rman›n sonuçlar›n›n da gösterdi¤i gibi, sendikal› gençlerde s›n›f bilinci sendikas›zlara nazaran çok daha güçlü. Sendikalar›n e¤itim anlay›fl› ve yöntemiyle yol al›namaz. E¤itim sürecinin daimî olmas› gerekiyor. Bunun için de e¤iticilerin ve yöneticilerin gençlerden oluflmas› lâz›m. Avrupa’daki sendikalarda gençlik kollar› sendikan›n genel faaliyetlerinden ayr› bir faaliyet yürütüyor. Panellerden birinde, araflt›rmac›-yazar Volkan Yarafl›r krizin iki ihtimal yaratt›¤›n› söyledi: Birincisi, toplumsal hareketlerin tetiklenmesi; ikincisi ise faflizan hareketler... Genç ‹flçi araflt›rmas›, hangi ihtimalin gerçe¤e daha yak›n oldu¤unu gösteriyor?
29
Erduran: Genç iflçilere hem ifl, hem de ifl d›fl› hayatlar›na dair sorular sorduk. Kitap okuma, tiyatroya veya sinemaya gitme gibi al›flkanl›klar çok az. Hâlihaz›rda milliyetçi, faflizan ortamlar genç iflçilerin daha fazla cümle kurabildikleri, kendilerini daha rahat anlamland›rabildikleri bir alan oluflturuyor. Bir iflçi arkadafl, mahallesinde Ülkü Ocaklar›’ndan adamlar›n kendisine dayan›flma önerdiklerini, paraya ihtiyac› oldu¤unda yard›m edeceklerini söylediklerini anlatt›. E¤er sol gençlerin ifl d›fl› sosyalleflme, dayan›flma ihtiyaçlar›na karfl›l›k verecek ad›mlar atarsa, genç iflçi profilinde de pozitif de¤iflimler yaflanabilir. Ne yaz›k ki flu anki profil hiç de umut vaat etmiyor. ‹flinden olan gençler tepkilerini sol kavramlarla dile getiremeyecek durumda. Solun bu a盤› kapatmas› büyük zaruret. fiunu vurgulamak istiyorum: Bizim araflt›rmada gördü¤ümüz fley, iflçi olman›n ayr›flt›r›c› karakteristiklerinin, özellikle genç iflçiler aras›nda, net olarak tan›mlanamad›¤›. Yani bir s›n›f bilinci söz konusu de¤il. ‹flçi olmak, sadece ifl sahibi olmak demek. ‹flçi s›n›f›n›n kendi tan›m›n› kaybetmesiyle karfl› karfl›yay›z. Sendikalar sizce bu konuda neden ciddi çal›flmalar yürütmüyor? Erduran: Bir kere sendikalar, genç iflçilerin problemlerini dile getirebilecekleri kurumlar olarak flekillenmifl de¤iller. Gençler sendikalar›n ifllevini, neler yap›p ettiklerini bilmiyorlar, çünkü sendikal mücadele sürecine dâhil edilmiyorlar. Örgütlenme çal›flmalar› s›ras›nda
sendikal›lar›n kurduklar› dil de onlarda bir karfl›l›k bulmuyor. 30 yafl alt› üyesi giderek azalan bir sendikal yap›yla karfl› karfl›ya oluflumuzun bir nedeni de bu. “Sendikalar iflçi haklar›n› koruyup gelifltirebiliyor mu” diye sordu¤umuzda, sendikal› ve sendikas›z genç iflçilerin yüzde 60’› “hay›r” dedi. Sendikal› olanlar›n da yüzde 50’si ayn› yan›t› verdi. Buluflmadaki panellerde yeni iletiflim teknolojilerinin, özellikle internetin toplumsal muhalefeti ve iflçi gençleri birbirinden haberdar k›lmakta, toplumsal tepkileri örmekte büyük önem tafl›d›¤› vurguland›. Araflt›rmalar›n›z da genç iflçilerin büyük bölümünün internet kullan›c›s› oldu¤unu ortaya ko-
“Sendikalar iflçi haklar›n› koruyup gelifltirebiliyor mu” diye sordu¤umuzda, sendikal› ve sendikas›z genç iflçilerin yüzde 60’› “hay›r” dedi. Sendikal› olanlar›n da yüzde 50’si ayn› yan›t› verdi. yuyor. ‹nternet daha çok ne amaçla kullan›l›yor? Erduran: Genç iflçilerin yüzde 50’si chat, yüzde 39’u “genel bilgi edinmek”, yüzde 29’u müzik dinlemek için interneti kullan›yor. ‹flçiler aras› haberleflme a¤lar›nda da art›fl var, ama henüz ciddi bir orandan söz edilemez. Facebook üzerinden deneyimlerini paylaflan iflçilerse daha çok sendikal› veya örgütlü iflçiler. Biz orta yafll› ve genç iflçilerin iletifliminin önemli oldu¤unu düflünüyoruz. Bu iletiflimi sa¤larsak, tecrübe aktar›m› da ger-
çekleflir. Böylece, ileride gençler s›n›f bilincini el yordam›yla edinmek zorunda kalmayabilir; s›n›f hareketinin yükselerek sürmesinin kap›s›n› aralayabiliriz. Bu araflt›rmay› orta yafl iflçiler aras›nda yürütseydiniz benzer sonuçlar ç›kmayacak m›yd›? Gökhan Biçici: Yunus’un dedi¤i gibi, toplumun di¤er katmanlar›ndan çok farkl› bir yap› oluflturmuyor genç iflçi kategorisi. Ama unutmamal›y›z ki, genç iflçiler hareket haline geçti¤i anda zaten bir farkl›l›k oluflturacak. Biz farkl›l›klar› de¤il, benzerlikleri ortaya koymak istiyoruz. Genç iflçilerin kendi potansiyellerinin fark›na varmalar› çok önemli. Araflt›rman›z 1108 iflçiyle yap›lan ankete dayan›yor. Bu say› genç iflçi profilini ç›karmaya yeterli mi? Biçici: ‹statistikî veri olarak yeterli. Erduran: Bir tak›m ifl kollar›yla görüflmedik; finansal kaynak yetersizli¤inden dolay› tüm illere gidemedik. Ama genel tabloyu görmek için yeterli bir say›d›r bu. Ayr›ca, iflçi s›n›f› üzerinde çal›flma yürüten bizler için bu araflt›rma önemli bir tecrübe oldu. Bizi, zaman zaman yan›lt›c› olan resmî istatistiklere ba¤›ml› olmaktan kurtaracak araflt›rmalara ihtiyac›m›z var. Dünya Genç ‹flçi Buluflmas›’ndan murad›n›z ne? Buluflmalar devam edecek mi? Biçici: Önceki iflçi hareketleri deneyiminin yeni kufla¤a aktar›lmam›fl olmas›, iflçi s›n›f›n›n çok temel bir s›k›nt›s›. Fakat iflçi s›n›f›, kaybetti¤i mücadeleyi de bir
ENTES ELEKTRON‹K’TE TEK K‹fi‹L‹K D‹REN‹fi: GÜL‹STAN KOBATAN
Patronlara niye ac›yal›m ki Entes Elektronik’te bafllayan iflçi k›y›m›na karfl› Emine Aslan’› örnek alarak tek bafl›na direnifle geçen Gülistan Kobatan, solcu geçinen patronunun bask›lar›na, ailesinin maddî s›k›nt›lar›na ra¤men iki ayd›r kararl›l›¤›n› sürdürüyor. Uluslararas› Genç ‹flçi Buluflmas›’na kat›lan Kobatan’› dinliyoruz... Gülistan Kobatan: Aslen Bingöl - Simsor’dan›m. ‹stanbul do¤umluyum, 28 yafl›nday›m. Bal›kesir’de liseyi bitirdim. Sonra Bolu’da iki y›ll›k fakülte okudum. Okul sürecinde de çal›fl›yordum. Okulu bitirince ‹stanbul’a döndüm. Babam badana-boyac›yd›. Bal›kesir’deki amcam›n durumu iyi oldu¤u için onun yan›na gitmifltik. ‹fller bozulunca ilkin ben ‹stanbul’a gelip birkaç ay çal›flt›m, sonra onlar da geldi. Üniversiteye gitmeden önce Bal›kesir’de bir sene çal›flm›flt›m. O süreçte sigortam da yatm›flt›. Son olarak ‹stanbul’a tafl›n›nca, bir sene tekstilde, sigortas›z olarak çal›flt›m. Sürekli oyalad›lar beni. Ben de örgütlü olmad›¤›m için o zaman, sigortam yatmad›¤› halde çaresizce bekliyordum. Daha mücadele etmenin ne oldu¤unu bilmiyordum. ‹ki senedir Ba¤›ms›z Devrimci S›n›f Platformu arac›l›¤›yla örgütlü direnifli tan›m›fl oldum. Platformu da Organize Sanayi Bölgesi ‹flçileri Derne¤i’ndeki arkadafllar arac›l›¤›yla ö¤rendim. Entes Elektronik A.fi.’de bafllayan direniflim iki ayd›r sürüyor. Entes, elektronik cihazlar üretiyor. Bilgisayarlar›n içinde yeflil kartlar filan var ya, onlar›n imalat›n› yap›yor. Benim iflim de o kartlar›n üzerindeki malzemeleri dizmekti. Birkaç ay orada, daha sonra malzeme deposunda, asgari ücretle çal›flmaya devam ettim.
30
Fazla çal›flm›yordum; günde sekiz saat. Entes Elektronik’te 160 civar›nda iflçiydik. Mühendisler, teknikerler filan dâhil. ‹fle ilk girdi¤imde sürekli mesai oluyordu. ‹fller çok yo¤undu. Son zamanlara do¤ru siparifllerde azalma oldu, ama bizim ifl tempomuz ayn›yd›. Çünkü firma üretip stok yap›yordu. ‹ki-üç ay öncesine kadar her cuma gününün son ifl saatinde birer-ikifler iflçi ç›kar›yorlard›. Entes Elektronik örgütsüz bir yer, sendika yok. Birkaç arkadaflla orada sendika çal›flmas› yürütme niyetindeydik. Ben oraya girdikten alt› ay sonra o arkadafllar sendika çal›flmas› yapt›klar›n› söyledi: “Örgütleniyoruz, sen de kat›l›r m›s›n” dediklerinde, “tabii ki kat›l›r›m” dedim. Ama daha sonra hiç sendika çal›flmas› olmad›. Ne bir toplant›, ne bir tepki… Öylece kald›lar. ‹flçiler at›ld›¤›nda kimsenin g›k› ç›km›yordu. Gidip sendika çal›flmas›ndan söz eden arkadafllardan hesap sordum. “‹nsanlar iflten at›l›yor, bir fleyler yapmal›y›z” dedim. “Toplant›lar oluyorsa beni de kat›n, ben de geleyim toplant›lara” dedim. “Bizim hesap vermek zorunda oldu¤umuz insanlar var” deyip k›v›rd›lar. Kime hesap vermek zorunda olduklar›n› da anlatmad›lar. Nihayetinde ben de bir buçuk y›l çal›flt›ktan sonra iflten at›ld›m ve orada hiçbir fley yapamad›k. Üç tane kardefl firma var; ortaklar› ayn›. Firmalardan Denge kapand›, oradan 28 kifli iflten at›ld›. Birinden de 20’ye yak›n iflçi at›ld›. Entes Elektronik’ten de 15 kifli ç›kart›ld›. Ben de iflten ç›kar›lmalara dur demek istedim. Örgütlü bir insan oldu¤um için iflçilere de bu tepkiyi göstermeleri gerekti¤ini söylüyordum. ‹flten at›lan herkese “fabrikay› terk etme, iflgal et, diren” diyor-
dum. Böyle bir durum bafl›ma gelince de, daha önceki tutumum neyse, onu sürdürdüm ve direniflle yan›t verdim. Benden iki hafta önce bir bayan iflçi daha ç›kart›lm›flt›. Zaten iflten ç›kar›lanlar›n ço¤u bayand›. Hamile bayanlar vard›, do¤umdan sonra ç›kartt›lar. Benden önce ç›kart›lan bayan, ifle iade davas› açt›. Üstelik o iflten ç›kart›ld›ktan sonra yerine yeni bir iflçi de al›nd›. O yüzden yarg›da daha avantajl› olacak. Ona, “gel beraber mücadele edelim, davan sürerken fiilî meflru mücadeleni de sürdür” dedim. Fakat o, bakmas› gereken çocu¤u oldu¤unu, dava açt›¤› için direnifle gerek duymad›¤›n› söyledi. Ondan önce iflten ç›kar›lanlar da bafllar›n› önlerine e¤ip gitmiflti. Kapat›lan Denge firmas›
Foto¤raflar: Özcan Yaman - Kemal Elitafl
Ekonomik krizi iflçi s›n›f› lehine “f›rsata çevirmek” nas›l mümkün olabilir? Biçici: ‹flçi s›n›f›n›n krize haz›rl›ks›z yakalanmamas›, krize ve dolay›s›yla patronlara yönelik tepkiyi de etkiler. Ama ne yaz›k ki Türkiye’deki iflçi s›n›f› böyle bir tepkiyi örgütleyebilecek yeterlilikte de¤il. Baz› sendikalar›n siyasal alanda etkin olma gibi bir çabalar› da yok. Ama mesela Tek G›da-‹fl son iki y›ld›r bunun tersini yapmaya çal›fl›yor; bu sefer de hükümetin hedefi haline geliyor. Krizin
ise iflçilere tazminat dahi vermedi. Çünkü iflas etti¤ini ileri sürdü. Tazminat›n› almayan iflçilere, “niye dava aç›p hakk›n›z› aram›yorsunuz” dedi¤imde, “yirmi senedir bu adam›n ekme¤ini yiyoruz, adam batt›, arkas›ndan vuramay›z” dediler. Resmen patrona ac›yorlard›. Ama bu krizi iflçiler yaratmad›. Kriz, patronlar›n kâr h›rs›ndan do¤du. O zaman niye patronlara ac›yal›m ki! Onlar iyi kazand›klar›nda, kârlar›ndan pay m› ald›k, hay›r! O zaman niye zararlar›n›n yükünü biz çekelim? Personel müdürü beni yan›na ça¤›r›p “iflçi daralt›m›na gidiyoruz ve ilk akla gelenlerden biri sensin. Çok çal›flkan bir k›z›m›zs›n, ama yaramazl›klar yap›yormuflsun” dedi. Belli ki benim oraya sendikay› sokmaya çal›flmamdan haberdar olmufl. Ayr›ca ben örgütlü bir insan›m. Fabrikalara gidip bildiri da¤›t›yorum. 1 May›s afiflleri as›yorum. Bizim firman›n floförü 1 May›s afifli ast›¤›mda görmüfl beni. Bunu iflyerinde birkaç iflçiye anlatm›fl. Bu da patronlar›n kula¤›na gitmifl olmal›. Neyse uzatmayay›m, iflten ç›kar›l›nca direnifle bafllad›m. Hemen flunu da ekleyeyim, bizim patronlardan biri, Ahmet Tar›k Uzunkaya, daha önce Elektrik Mühendisleri Odas›’n›n (EMO) baflkanl›¤›n› da yapm›fl ve hâlâ EMO’nun yönetim kurulunda. O cenahta sevilen, say›lan bir adam. Demokrat diye geçiniyor çünkü. EMO da kendisini emekten, iflçiden yana diye nitelendiren bir kurum. ‹flten at›ld›ktan sonra EMO’ya gittim, direniflte oldu¤umu ve bana destek vermeleri gerekti¤ini söyledim. Bana “biz sendika gibi hareket edemeyiz, ama Ahmet Tar›k Uzunkaya’yla konufltuk, direnifle destek verdi¤imizi kendisine ilettik” dediler. Uzunkaya, her dönem mühendislere ders veren bir insan. EMO o dersi bu dönem engellemifl. Onur kuruluna girmesi söz konusu olmayacakm›fl bu dönem. Ama benim istedi¤im oranda bir tepki gös-
termediler. fiu ana kadar bir tek Genel-‹fl’ten birkaç sendikal› arkadafl ziyaretime geldi. Bir de Makine Mühendisleri Odas›’n›n kad›n komisyonundan geldiler. Onun haricinde di¤er sendikalardan bir destek olmad›. Hepsi de direniflimden haberdar. Fabrika önünde pankart›m, direnifl takvimim, bir de sandalyem var. Sabah gidip mesai bitimine kadar orada oturuyorum. Direniflin ikinci haftas›ndayken Uzunkaya geldi yan›ma. “Seni bir daha ifle alaca¤›m› san›yorsan yan›l›yorsun. Ayr›ca ben Organize Sanayi Bölgesi yönetim kurulunday›m. Sen yanl›fl düflman seçtin” dedi. Hakaretler etti. Daha sonra benim direniflte oldu¤um yeri görecek flekilde dan›flmaya kamera kurdurttu. Oradan beni ve beni ziyaret edenleri gözetliyor. Buna ra¤men Entes iflçileri yan›ma gelip muhabbet ediyorlar. ‹flten ç›kar›lma korkusu oldu¤u için aç›k destek veremiyorlar tabii. ‹flin garip k›sm›, ben iflten ç›kar›lan son kifliyim ve direnifle bafllad›¤›mdan beri iflten ç›kar›lan kimse olmad›. Gerçi ifline gelmedi¤i zaman gözünü kapat›p iflçi ç›kartabilir, ama benim direniflim de ona geri ad›m att›rm›fl olabilir... ‹flten ç›kar›ld›ktan sonra hiçbir maddî gelirim kalmad›. Birkaç kurumdan maddî destek geldi, bir defal›¤›na. ‹flçi derne¤ine üyeyim, ama oradaki iflçilerin ço¤u krizden dolay› iflten at›ld›, derne¤in de bir katk›s› olam›yor. Direniflimde Emine Aslan’› örnek ald›m. Emine Aslan 351. gününde fabrika önündeki direniflini bitirdi., ifle iade davas›n› kazand›. Ben de ifle iade davas› açt›m, ama daha mahkeme tarihi belli de¤il. Ben ifle geri dönmeyebilir, davay› da kazanmayabilirim. Ama oradaki iflçilere, “ben tek bafl›ma direnebiliyorsam, ço¤unluk oldu¤umuzda yapabileceklerimizin s›n›r› yok” demeye çal›fl›yorum. ‹kincisi, “tek bafl›nay›m ve üstelik bir kad›n›m” diyorum. Ailemin durumu da çok kötü. Kardeflim otomotiv
f›rsata çevrilmesiyse, valla kim güçlüyse, kriz onun için f›rsatt›r! Erduran: Kriz sürecine önceden pozisyon alabilmek hayatî önem tafl›yor. Biz Türkiye’de krize gafil avland›k. Bir anda arkadafllar›m›z›n iflten ç›kar›ld›¤›n› görünce yapabilecek çok az fleyimiz oldu¤unu hissettik. Gelece¤imiz için, insanl›k için, böyle dönemlerde kafam›zdaki bir sürü detay› kenara b›rak›p ortaklaflmay› ö¤renmemiz gerekiyor. Krizi yaratanlara yönelik tepkilerimizi ortaklaflt›rmak için geç kalm›fl say›lmay›z. Genç iflçiler kriz sürecine sendikalar taraf›ndan haz›rlanm›fl olsalard›, krizin müsebbipleri eminim bu kadar rahat ahkâm kesemeyeceklerdi.
Söylefli: ‹rfan Aktan
Genç iflçilerin yüzde 50’si chat, yüzde 39’u “genel bilgi edinmek”, yüzde 29’u müzik dinlemek için interneti kullan›yor. Facebook üzerinden deneyimlerini paylaflan iflçiler ise daha çok sendikal› veya örgütlü iflçiler.
sanayiinde, sürekli ücretsiz izne ay›r›yorlar. Maddî aç›dan s›k›nt›l› bir durumday›z. Direnifle bafllamak yerine ifl de arayabilirdim, ama birinin bu haks›zl›¤a dur demesi gerekiyordu. Ailem bu direniflime ikna olmufl de¤il. ‹fl aramam› istiyorlar. ‹fl arasam bile bulmam imkâns›z. Çevremdeki bir sürü arkadafl aylard›r ifl ar›yor, ama bulam›yor. Organize Sanayi Bölgesi (OSB) bir kurs düzenlemifl. Kursa gidiyorsun, sertifika al›yorsun ve bu s›rada da asgari ücret kadar para al›yormuflsun. Bir de hükümet bir sürü geçici iflçi filan alacakm›fl. Bütün bunlar›n sebebi, benimki gibi direnifllere engel olmakt›r bence. Bizi denetim alt›nda tutmak, toplumsal patlamalara, isyanlara engel olmak istiyorlar. Bizim derne¤e gelen iflçilere, “sendikada örgütlenin, ama ayn› zamanda sendikal bürokrasiye karfl› da mücadele edin” diyoruz. Ben daha önce anlam›yordum bu bürokrasiyi, ama direnifle bafllad›¤›m zamandan beri bunu çok iyi anlad›m. Mesela baz› yerlerde sendika, direnifle ç›kan iflçilere destek vermiyor, önlük dahi vermiyor. Baz› yerlerde de sendika, patronla iflbirli¤i yap›yor adeta. Baz› sendika baflkanlar›n›n alt›ndaki arabalar, yüz iflçinin y›ll›k gelirinden bile fazlad›r. Sendika baflkan› da patron gibi oldu¤unda, sendika sendika olmaz ki! Ama bence iflten atmalar artacak, kriz derinleflecek ve iflçilerin tepkilerine karfl› ne patronlar durabilecek ne de sendikalar. Tersanede çal›flan bir arkadafl›m çok ilginç bir fley anlatm›flt›: “Vinçle tutulan tonluk malzemenin alt›na giriyorum. O s›rada arkadafl›m bir tufla bassa, o malzeme üstüme düflecek ve ölece¤im. Buna ra¤men arkadafl›ma güvenip o malzemenin alt›na giriyorum. Fakat ifl patrona karfl› direnifle gelince, o arkadafl›ma güvenemiyorum!” Oysa bizim, birbirimize güvenmekten baflka hiçbir flans›m›z yoktur.
Söylefli: ‹. A.
deneyim olarak kullanmay› art›k ö¤reniyor. Sendikalar son y›llarda bu eksikli¤in fark›na var›yorlar. O nedenle geçen sene bize verdikleri destekle bu y›l verdikleri destek aras›nda büyük fark var. Geçen sene sekiz sendikayla yapm›flt›k bu buluflmay›, bu sene 13 sendika kat›ld›. Dünya Genç ‹flçi Buluflmas› bundan sonra da her y›l gerçeklefltirilecek. Her geçen sene daha fazla mesafe alaca¤›z. Bu y›l, tart›flma ve paneller çok verimli geçti. ‹nsanlar›n birbirlerine deneyimlerini aktarmalar› bile çok önemli. Bu sene, malî sorunlardan dolay› uluslararas› kat›l›m› istedi¤imiz oranda sa¤layamad›k. Bu eksi¤i telafi etmek için yurtd›fl›ndan gelen genç iflçilerin atölye ve oturumlar›n› art›rd›k.
31
ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ C‹NAYET‹N‹N EL‹ KULA⁄INDA
Oksijensiz hava sahas›na koflar ad›m Medya ve kamuoyu “üçüncü köprü nereye yap›lacak” adl› “gizemli” tart›flmayla oyalanadursun, orman mühendisleri, yeni köprüyle yok olacak ormanl›k alan›n san›ld›¤› gibi 500-800 hektar de¤il, çevre ve ba¤lant› yollar›yla birlikte 5 bin hektar› bile geçebilece¤ini öngörüyor. Yani, köprü nereye yap›l›rsa yap›ls›n, sadece Belgrad Ormanlar›’ndan bile 5-6 bin hektarl›k bir alan›n yok edilmesi kaç›n›lmaz. Bir hektar›n 10 bin metrekare, baflka bir ifadeyle iki futbol sahas›na eflit oldu¤unu düflünüp, üzerine köprü çevresinde oluflacak kaçak ve yasal yap›laflmay› da eklersek, var›n “soyk›r›m›n” boyutlar›n› hesap edin. Susuzluk, sosyal felaket, rantç›l›k ve trafik çilesi de cabas›. TMMOB Orman Mühendisleri Odas› ‹stanbul fiubesi Baflkan› Besim Sertok’a, sonra da ‹TÜ ö¤retim üyesi Prof. Halûk Gerçek’e kulak kesiliyoruz.
60’a yak›n STK ve meslek örgütünün deste¤iyle kurulan Üçüncü Köprüye Karfl› Yaflam Platformu, 18 Temmuz’da Sar›yer’de 2500 kiflinin kat›ld›¤› bir protesto gösterisi düzenledi. Son günlerde, Amazon ormanlar›ndaki a¤aç k›y›m›n›n dünyadaki etkileri konusunda alarm vererek toplumu bilinçlendiren Greenpeace ve TEMA Vakf›’n›n burnumuzun dibinde yap›lacak üçüncü köprüyle ilgili niye en ufak bir görüfl bile belirtmedi¤ini ise çözemedik...
‹TÜ ULAfiTIRMA FAKÜLTES‹ Ö⁄RET‹M ÜYES‹ PROF. HALUK GERÇEK
‹stanbul’un akci¤erleri gidecek Haluk Gerçek, Tayyip Erdo¤an’›n belediye baflkan›yken yapt›¤› “üçüncü köprü ‹stanbul’a ihanettir” ç›k›fl›n›n hakl› oldu¤unu savunuyor. Gerçek’e göre, “‹stanbul’un tabutunun son çivilerini bugünkü yöneticiler çakacak”... Üçüncü köprüye niye karfl›s›n›z? Haluk Gerçek: Bugün birinci ve ikinci köprülerde günde toplam 420 bin araç geçifli var. Ama geçen insan say›s› çok az; yüzde 87 oran›nda otomobile hizmet eden yap›lar bunlar. Onlar›n içinde de, ‹stanbul ortalamas› olarak al›rsak, 1.57 kifli var. Dolay›s›yla, ‹stanbul’un iki yakas› aras›nda kitlesel olarak yolcu tafl›nmas›na hizmet eden bir sistem de¤il. ‹kincisi, yap›laca¤› söylenen güzergâh ‹stanbul’da yolculuk hareketlerinin çok fazla oldu¤u, Bo¤az’›n iki yakas› aras›ndaki ana eksen üzerinde de¤il. Yo¤un talep olan bu eksenlere mühendislikte “istek hatlar›” diyoruz. Normalde bu, iki köprünün aras›na düflüyor. Üçüncü köprünün transit trafi¤e hizmet edece¤i iddia ediliyor... Hükümetin söylemi böyle. 2006’da TU‹K’le Karayollar› 17. Bölge Müdürlü¤ü’nün bir çal›flmas›na göre, Bo¤az’dan geçen toplam trafik içinde tran-
32
sit tafl›mac›l›¤›n pay› yüzde 2.85; 3 bile de¤il. Birinci ve ikinci köprüdeki transit geçiflleri alarak –zaten birinci köprüde transit yok– trafi¤i rahatlataca¤› iddias› da geçersiz. Mevcut köprülerdeki trafik sorununa bir çare getirmeyecek. Bir süre sonra etraf›nda yap›laflmalar ortaya ç›kacak. TEM ve birinci köprü çevre yolu ba¤lant›s›nda bu görüldü; örne¤in, Sultanbeyli TEM’in yaratt›¤› bir ilçedir, daha önce yoktu. Bu ba¤lant› yolla-
Haluk Gerçek
Üçüncü köprü ihalesinin bu y›l yap›laca¤› aç›kland›. Köprü nereye yap›l›rsa, nas›l sonuçlar do¤urur? Besim Sertok: Köprünün hangi noktaya yap›laca¤›n› önemsemiyoruz. Herkes bunu merak ediyor, hükümet de bunu öne ç›kar›yor. Köprünün kendisi tek bafl›na büyük bir zarar vermiyor. Olumsuz etkiyi çevre ve ba¤lant› yollar›n›n tetikleyece¤i yeni yap›laflma ve kuzeye do¤ru oluflacak nüfus hareketi yaratacak. Resmî a¤›zlar›n da söyledi¤ine göre, üçüncü köprü mevcut köprülerin kuzeyinde olacak, dolay›s›yla da güzergâh illâ ki ormanlardan geçecek. Sözü edilen muhtemel yerlerden biri Tarabya-Beykoz, di¤eri de Sar›yer-Beykoz. Bas›nda yanl›fl yaz›ld›¤› için herkes yanl›fl biliyor, esas›nda Garipçe Köyü ile Poyrazköy aras›nda. En dar yeri seçiyorlar, maliyeti düflük olsun diye. Ad› geçen bir baflka yer Havantepe-Yufla Tepesi aras›. Orada bir enerji nakil hatt› var. Köprünün çok yak›n›ndan geçmesi tehlike yarat›r. O hattan biraz daha uzak bir yere yapsalar mesafe uzay›p
r›n›n aç›lmas› kendi trafi¤ini yaratacak. Birkaç y›l içinde mevcut köprülerin trafi¤iyle ayn› olacakt›r. Yeni yollar›n aç›lmas›, insanlar› daha çok otomobil kullanmaya yöneltiyor. Yap›laflmayla trafik art›yor ve bu k›s›rdöngü devam ediyor. Bu geçerli nedenlere ra¤men, neden bu projede bu kadar ›srar ediliyor sizce? Benim görüflüm, baz› bask› gruplar›n›n ciddi etkisi oldu¤u yönünde. ‹stanbul’un kuzeyi hem depremsellik aç›s›ndan en güvenli zemin, hem de ormanl›k alan. Buralarda çok k›ymetli araziler var. Buralar›n yap›laflmaya aç›lmas›, bir tak›m gruplara çok ciddi kazançlar sa¤layacakt›r. Her ne kadar “rant peflinde koflanlara koz vermemek için güzergâh› gizli tutuyoruz” diye iddia ediliyorsa da, bizim duydu¤umuz baflka fleyler var: Güzergâh›n y›llar öncesinden belirlendi¤i, oralardaki arsalar›n el de¤ifltirdi¤i söyleniyor. Bunun gerçeklik pay› oldu¤unu düflünüyorum. Üçüncü köprü hangi büyük projenin parças›? Bu köprü, anlad›¤›m kadar›yla, Karadeniz sahil yoluyla ve daha sonra ‹stanbul-‹zmir otoyoluyla Gebze üzerinden birleflmesi ve Kuzey Marmara otoyolunun bir parças› olmas› plan›na oturuyor. Bu anlay›fltan vazgeçmek lâz›m, yeni yap›laflmayla ‹stanbul’un akci¤erleri gidecek. Çevre ve toplumsal maliyetler aç›s›ndan mutlaka kaç›n›lmas› gerekirken, bunu h›zland›racak bir süreç
maliyet artaca¤› için san›r›m oray› düflünmüyorlar. Sonuçta köprüyü nereden geçirirseniz geçirin, orman tahribat› kaç›n›lmaz. Garipçe-Poyrazköy aras› ise tam bir fecaat. Fecaat derken, ne kadarl›k bir ormanl›k alan›n tehlikede oldu¤undan söz ediyoruz? 500-800 hektar gibi rakamlar telaffuz ediliyor... ‹zmit'ten Tekirda¤'a uzanan bir otoyolun parças› üçüncü köprü. Yetkililer böyle söylüyor. 300-500 veya 800 hektar gibi hesaplar ise mevcut Fatih Sultan Mehmet köprüsünde 4. Levent'le Kozyata¤› aras›ndaki 12-17 kilometrelik mesafeyle karfl›laflt›r›larak yap›l›yor. Bu mesafeyi yeni güzergâha tafl›d›¤›n›zda, 300-800 hektar gibi bir ormanl›k alan›n yok olaca¤› tahmini yap›l›yor. Ama bu, sadece köprü ayaklar› düflünülerek yap›lan bir hesap. Oysa, yeni köprünün çevre ve ba¤lant› yollar›n›n 17 kilometre olmayaca¤›n› biliyoruz. Dört-befl y›l içinde 5 bin hektar› geçecek. Çünkü köprü, ba¤lant› ve çevre yollar›yla birlikte 15 bin hektar gibi bir alan› kaplayacak. Üçte birinin ormanlardan veya yaban alanlar›ndan geçti¤ini varsayd›¤›m›zda, hangi güzergâh seçilirse seçilsin, 5-6 bin hektarl›k alan›n tahrip olmas› kaç›n›lmaz. Bu da sadece yolun yarataca¤› kay›p. Bölgede ‹stanbul'un kuzey ormanlar›, fiile-Beykoz, Kemerburgaz, Belgrad ormanlar› var, sonra da Istrancalar bafll›yor. Terkos Gölü ve oraya su toplayan dereler var... Yolun teflvik edece¤i yap›laflmayla tahribat›n boyutlar›n› kim kestirebilir, bilemiyorum. Bu köprü daha genifl çapl› bir projenin parças› m›? Baflbakan Karadeniz Sahilyolu’nu açar-
Besim Sertok
5-6 bin hektarl›k alan›n tahrip olmas› kaç›n›lmaz. Bu bölgede, ‹stanbul’un kuzey ormanlar› var, sonra da Istrancalar bafll›yor. Terkos gölü ve oraya su toplayan dereler var. Tahribat›n boyutunu kim kestirebilir? ken, “bu yolu Allah’›n izniyle üçüncü köprüyle Avrupa’ya ba¤layaca¤›z” diyordu. Karadeniz’deki sahil yolunun yapt›¤› tahribat› biliyoruz; bunu Trakya’ya ba¤lamay› planl›yorlarsa, büyük bir k›sm› ormandan geçecek. Ulafl›m kolaylafl›nca yerleflimin artmas›yla durum daha vahim olacak. Çevre ve Orman Bakan› “viyadük ve tüneller yaparak ormana zarar vermeyece¤iz, a¤açlar› kesmeden yerlerinden söküp tafl›yaca¤›z” diyor. Bu mümkün mü? Viyadükün alt›ndaki yollar da istimlâk edilecek. Viyadük olmas›, orman›n tah-
bafllat›l›yor. Bu köprü ‹stanbul için haz›rlanan planlar›n hiçbirinde yok, öyle de¤il mi? ‹stanbul’un 1/100 bin ölçekli planlar› haz›rland›, Belediye Meclisi’nde de onayland›. Hiçbir planda bu güzergâhlarda bu köprü yok. Üstelik, koruma amaçl› haz›rlanan stratejik plan ‹stanbul’un TEM’in kuzeyinde daha fazla geliflmemesini öngörüyor ve 2023 y›l›nda nüfus 16 milyon olarak s›n›rland›r›lmak isteniyor. Bu köprü, plan›n hedef ve ilkelerine tamamen ayk›r›. Maliyet konusunda ne diyorsunuz? Ulaflt›rma Bakan› ihaleye kat›lacak flirketlere “Biz köprüden belli bir geçifli garanti ediyoruz. Az para gelirse biz öderiz, çok gelirse k›r›fl›r›z” yolunda bir aç›klama yapt›. Köprü kârl› bir yat›r›m m› olacak yani? Bu köprülere alt›n yumurtlayan tavuk gibi bak›l›yor. Ama ulafl›m projelerine bu aç›dan bakmak çok yanl›fl. Toplumsal olarak kente ne getirip ne götürdü¤üne bakmak lâz›m. Sonuçta, ortaya ç›kacak tahribat› karfl›lamak mümkün de¤il. Orman alanlar›n›n mahvolmas›n›, kentin tamamen betonlaflmas›n›, yaflam kalitesinin bozulmas›n›, su havzalar›n›n yok olmas›n›, trafi¤in daha da karmafl›k hale gelmesini buralardan kazan›lacak milyon dolarlarla ölçmek mümkün de¤il. “Biz bunu cebimizden bir fley ç›kmadan, yap-ifllet-devret modeliyle yap›yoruz” deniyor. Ama bu da
yanl›fl. Çok ciddi toplumsal maliyetlerle karfl› karfl›ya kalaca¤›z. Bu karayolu projeleri AB kriterlerine de uymuyor. Orada demiryollar›na a¤›rl›k veren projeler benimseniyor... ‹stanbul’un en baflta rayl› sistem olmak üzere toplu tafl›ma sistemini h›zla gelifltirmesi lâz›m. Bir yandan rayl› sistem projeleri var. Haz›rlanan plan, 2023’e kadar 500-600 kilometrelik rayl› sistemin yap›lmas› gerekti¤ini ortaya koyuyor. Ama çok yavafl ilerliyor. Demiryolu projeleri de var, ama yap›lam›yor, çünkü devlet buna kaynak ay›rm›yor, “Yedi Tepe’ye Yedi Tünel” gibi karayolu projelerine gidiyor kaynaklar. Tutarl› bir ulafl›m politikas› yok. Zaten ‹stanbul’a 400 kilometre metro da yap›lsa, otomobil kullan›m›n› k›s›tlayacak, cayd›racak tedbirler almazsan›z, ‹stanbullular yine otomobil kullanmaya devam ederler. Bu bir paket programd›r. AB’nin sürdürülebilirlik kriterlerine uyan da budur. AB Kentsel fiart›, “otomobil kenti öldürür” diyor. Biz bunu imzal›yoruz, ama bir yandan da köprüler, tüneller, kavflaklar yapmaya devam ediyoruz: Son derece tutars›z bir politika. Bu projelerin vatandafl olarak bizim rahat›m›z için yap›lmad›¤›n› söylemek yanl›fl olur mu? Olmaz. “Bizim” derken, toplumun genifl kesimlerini kastediyoruz. Elbette bu projelerden yararla-
rip edilmeyece¤i anlam›na gelmiyor. Ayr›ca, tünelleri yaparken kurulacak flantiyeler var. Bize destek veren insanlara bile anlatamad›¤›m›z bir fley var: Mesela 100 a¤aç kesip 500 a¤aç dikseniz bile orman› katledersiniz, çünkü orman a¤açlardan ibaret de¤ildir. Orman bir ekolojik bütünlük, bir yaflama birli¤idir. Bu birli¤i k›rd›¤›n›z zaman, yol kenarlar›na isterseniz milyonlarca a¤aç dikin, orada bir ekolojik sistem oluflmaz. Teknik olarak, yasalara göre, üç hektardan, yani 30 bin metrekareden küçük a¤açl›k alanlar orman say›lmaz, çünkü buralar bir yaflama birli¤i, kendine ait bir ekosistem say›lmaz. Orman böyle bir fleydir, yaz›n gider serinlersiniz, k›fl›n ›l›kt›r, kendine ait iklimini oluflturur. Orada yaflayan bir fareyi bile öldürdü¤ünüzde o zinciri k›rars›n›z. Su havzalar›n›n da tehlikede oldu¤u söyleniyor... Genelde, mevcut su havzalar› alg›lan›yor, oysa buralar›n tamam› potansiyel su havzas›. Siz buray› tahrip etti¤inizde, mesela Darl›k Baraj› ve Alibeyköy Baraj› gibi barajlar›n yap›m›n›n da önünü kesiyorsunuz. Öyle olunca da kalk›p Bolu’dan su getirmek zorunda kal›yorsunuz. Terkos ve Ömerli ciddi tehlike alt›nda; bunlar›n do¤al drenaj›n› keserseniz, potansiyel barajlar da varolmadan yok olacak, t›pk› yüzlerce dere gibi. Arazide derin kaz›lar ve dolgular yaparak tahribata yol açarsan›z, yeralt› sular›n›n bu derelere ak›fl›n› engellersiniz. Ayr›ca, belki daha da önemlisi, yolla birlikte yap›laflman›n tetiklenmesi sonucu oluflacak kirlilikle su kaynaklar›n›n kullan›lamaz hale gelecek olmas›. Güzergâha ba¤l› olarak, Terkos Gölü daha ciddi zarar görebilir, çünkü orada zaten çok kritik bir denge var. Terkos’la Karadeniz
nacak kesimler de var: Yüksek gelir grubu, o arazilerde yat›r›m yapacak kifliler, kurumlar, firmalar... Ama toplumun genifl kesimi, gelecek kuflaklar bundan ciddi zararlar görecek. Köprüden trenyolu da geçecek deniyor... Bu projeleri karayolu mühendisleri çiziyor. Köprü karfl›tlar›n›n tepkisini hafifletmek için projenin üzerine iki çizgi çizip “bak›n, tren yollar› da buradan geçecek” diyorlar diye düflünüyorum aç›kças›, çünkü demiryolu projeleri karayolu mühendislerinin d›fl›nda, ayr› bir ihtisas iflidir. “Üstünden tren de geçiyor, daha ne istiyorsunuz” demek için yap›lan bir kand›rmaca bu bence. Bu projeyi engellemek için yap›labilecek bir fley var m›? Toplumun, ‹stanbullular›n, sivil toplum örgütlerinin, meslek insanlar›n›n koyacaklar› tepkinin ses getirece¤ini düflünüyorum. Arnavutköy’de üçüncü köprü söz konusu oldu¤unda Arnavutköylüler bir dernek kurdu. Sivil toplum örgütlerinin, meslek insanlar›n›n deste¤ini de ald›lar, köprünün en az›ndan kendi bölgelerinde yap›lmas›na engel oldular. Benzeri bir oluflum burada da gerçeklefltirilebilir. Bu karar› alanlar› oraya getirenler kentliler. Kentlerine sahip ç›kma bilinciyle, kendi bafllar›na ve kentin bafl›na gelebilecekleri do¤ru de¤erlendirebilirlerse, ciddi bir tepki gösterirlerse bu proje o kadar rahat gerçeklefltirilemez. Tepkiyi fliddetlendirmek lâz›m.
33
Anlatamad›¤›m›z bir fley var: 100 a¤aç kesip 500 a¤aç dikseniz bile orman› katledersiniz, çünkü orman a¤açlardan ibaret de¤ildir, bir ekolojik bütünlüktür. Yol kenarlar›na milyonlarca a¤aç dikin, orada bir ekolojik sistem oluflmaz.
SARIYER MADEN DERE‹Ç‹ MAHALLES‹ SAK‹NLER‹ ANLATIYOR
Resmen cinayet Üçüncü köprü nereye yap›l›rsa yap›ls›n ba¤lant› yollar›n›n geçece¤i kesin olan bir bölge de Sar›yer Maden Dereiçi Mahallesi. Burada, güzelim yeflil alan›n ortas›na flimdiden infla edilmifl bir devasa tünel ve Ç›rç›r deresi yolundan geçecek güzergâh insan› flimdiden kahrediyor. Mahalle sakinlerine kulak veriyoruz. Ali Teymur: (floför) 25 y›ld›r burada yafl›yorum. Suyumuz yok, do¤ru düzgün kanalizasyon sistemi yok. Bir de flimdi üçüncü köprü ç›kt›. Zaten yol boyunca sat›lm›fl her yer. Bir arkadafl›m var, Silivri taraf›nda oturuyor. AKP’liler tutturmufl “bize buray› sat” diye. “Önce anlamad›m, sonradan ö¤rendim ki köprü yap›l›yormufl, o yüzdenmifl” diyor. Fakirin fukaran›n evini y›kacaklar. Villalar›n oldu¤u yerden geçiremiyorlar, en iyisi garibalar›n oldu¤u yerden geçirelim diyorlar herhalde. ‹nsaf Teymur: (ev kad›n›) Çad›r kuracak yerimiz bile yok. Bize gecekondu diyorlar, ama onlar›nki gündüzkondu. Ormanlara hep villa yapt›lar, onlar da kaçak. Onlar›n hakk› var da bizim yok mu? Bizim o¤lumuz da askere gidiyorsa, biz de ayn› haklar› istiyoruz.
34
ten ‹stanbul'a tafl›d›lar. En son Rezve Deresi diye siyasî s›n›r oluflturan bir dere kald›, onu da alaca¤›z diyorlar. Ama Bulgaristan'la s›k›nt› var onu çözemediler. ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi bundan böyle suyu Bulgaristan'dan m› getirir, Yugoslavya'dan m›, bilemiyorum. Bu tarafta Bolu'ya dayanm›fl durumda,
Fatma Özer: (ev kad›n›) Otuz senedir burada yafl›yoruz. Köprü buradan geçerse evimiz y›k›l›r, periflan oluruz! Direnece¤iz sonuna kadar. Zaten durumumuz iyi olsa burada durmay›z. Zenginler Acarlar’a, Gürgensu’ya, Demirciköy’e villalar› yapt›lar zaten. Biz sökmedik ormanlar›, onlar söktü. Biz t›rnaklar›m›zla yapt›k buralar›. Hasan Pulat: (Halkevleri Sar›yer fiubesi baflkan›) Bir sürü insan›n yer de¤ifltirmek zorunda kalaca¤›, evinden olaca¤›, aile düzeninin bozulaca¤› bir proje bu. Do¤a aç›s›ndan durum zaten ortada... Mahallelerde insanlarla görüfltü¤ümüzde, “köprü geldi¤inde de¤erlenir buralar, ifl imkânlar› ve al›flverifl artar” diye düflündüklerini gördük. Ayr›ca, insanlar mücadeleden uzaklaflm›fl. “Birileri nas›lsa yap›yor, ben yapmasam ne olur” diye düflünülüyor galiba. Arnavutköylülerin giriflimi baflar›l› oldu, çünkü iflverenden, sanatç›lardan, belediyeden de destek ald›lar. Sermaye gruplar›n›n bile deste¤i vard›. Sar›yer’deyse zaten evlerin ço¤u kaçak; insanlar› iflgalci olarak gördükleri için evlerini daha kolay alacaklar. Bu flekilde kentsel dönüflüm ifli de halledilecek, hem de daha az maliyetli olacak. AKP iktidara gelince paran›n s›cakl›¤›n› hissetti, sermayenin yan›nda yer ald›. Ama biz bu iflin peflini b›rakmayaca¤›z.
oradan getiriyorlar suyu. Ama orada yaflayan ve suya ihtiyac› olan canl›lar var. Do¤al hayat› kaybediyoruz. Bu söylediklerim romantik bir do¤a sevgisinden kaynaklanm›yor. Ekolojik denge dedi¤imiz besin zincirini, do¤al döngüyü, temiz ve kullan›labilir temiz su kaynaklar›n› kaybediyoruz ve bu çok h›zla oluyor. Befl-on y›lda ‹stanbul bundan hayatî zarar görebilir. ‹stedi¤iniz kadar at›klar› kömüre nazaran daha az zararl› olan do¤algaz› seçin, sonuçta o da zararl› bir gaz ç›kar›yor. Bu ve benzeri kirlilikleri tolere edecek bir oksijen kayna¤› kalmayacak. Evimizi havaland›rmak için pencereyi açamaz hale gelip klimal› ortamlarda yaflayaca¤›z. Çengelköy h›yar›, Yedikule marulu diye bir fley çoktand›r kalmad› zaten, Güney Amerika'dan üzüm, ‹ran'dan karpuz geliyor. Bunu engelleyebilecek bir do¤al, siyasî veya ekonomik kriz durumunda ‹stanbul açl›kla bile karfl›laflabilir. Belgrad ormanlar›n›n ne kadar› risk alt›nda? Su toplama alan› oldu¤u için muhafaza orman›d›r Belgrad. Befl-alt› hektar kadar bir yer gider –yolun yarataca¤› tahribat, yap›laflma ve flantiyeler hariç. Bu projelere karfl› yasal bir koruma, bir karfl› ç›k›fl yolu yok mu? Orman Mühendisleri Odas› olarak ne yapabiliyorsunuz? Türkiye'de orman ve yaban alanlar için en büyük tehlike ne yang›n ne de baflka bir fleydir; en büyük tehlike yasal baltalar. Üçüncü köprünün ‹stanbul'da yarataca¤› tahribattan önce mesela, Melen isale hatt› gibi do¤aya en büyük zarar veren enerji ve nakil hatlar›n›n yapt›¤› tahribat bile ‹stanbul'daki toplam 2B alanlar›n›n iki kat›na yak›n. Buna maden ocaklar›n›n verdi¤i zarar dahil de¤il üstelik. Karayollar› Genel Müdürlü¤ü veya Devlet Su ‹flleri kamu yarar› diyor, devletin orman teflkilât› da ”hay›r, vermem” diyemiyor. Üstelik bunlar›n hiçbiri istatistiklere orman kayb› olarak geçmiyor, çünkü yap›lan otoyollar, enerji nakil ve isale hatlar› geçici tahsis olarak göründü¤ünden istatistiklerde buralar orman alan› olarak görünüyor.
Söylefliler: Seda Zobaro¤lu
aras›nda 2 bin hektar a¤açland›r›lm›fl alan var. Bu a¤açland›rmadan amaç, Karadeniz’den esen fliddetli rüzgarla kumun hareket ederek Terkos gölünü doldurmas›n› önlemek. O alandaki bir tahribatla Terkos gölünü kaybedebilir ‹stanbul. Bu ülkede küresel ›s›nmay› “havalar biraz daha ›s›nacak” diye alg›layan medya yöneticileri bile var. ‹yice anlafl›lmas› için tehlikenin boyutlar›n› biraz daha açar m›s›n›z? Bulgaristan s›n›r›na kadar Türkiye'nin bütün derelerindeki suyu toplay›p za-
Cheney’in çamafl›r sepeti
29 HAZ‹RAN-31 TEMMUZ 2009 Haz›rlayan: Erdir Zat
TÜRK‹YE Transtürkistan Turanc›l›¤›n baflaramad›¤›n› yeni-Osmanl›c›l›k baflar›yor. Reel politika sarhoflu Türkiye, bölgesel, k›tasal ve küresel formatlar peflinde...
5 TEMMUZ günü patlayan ve en az 185 kiflinin ölümüyle sonuçlanan Urumçi isyan›, küresel gerilim hatlar›n›n belki de en gergin olan›n› dünya gündemine tafl›d›. Bugüne kadar Çin’e Tibet politikas› üstünden yüklenen Bat›, Tibet’le ayn› kaderi paylaflan öteki iki özerk bölgenin, Do¤u Türkistan (fiincan) ve ‹ç Mo¤olistan’›n “siyasî kangren” olmas›n› beklemiflti. Art›k bu dönem geride kald›. Urumçi isyan›n›n, harekete geçirdi¤i siyasî dinamikler aç›s›ndan, geçen y›l Pekin Olimpiyatlar›’n›n aç›l›fl›nda yaflanan floktan afla¤› kal›r bir yan› yoktu. Tarihe 08.08.08 olarak geçen o gün, So¤uk Savafl’›n bitiminden beri ilk kez yabanc› bir ülkeye sald›rarak Gürcistan’› iflgal eden Rusya, tekkutuplu dünya dönemini noktalam›flt›. ABD’nin Ba¤›ms›zl›k Günü’nü havai fifleklerle kutlad›¤› s›rada ç›kan Urumçi isyan› ise Bat›l› güçlere rövanfl flans› verdi. Geçen y›l Gürcülere arka ç›kan “özgür dünya”, bu defa müslüman Uygurlar›n yan›ndayd›... Do¤u Türkistan sorununun Türkiye’deki izdüflümleri her zaman ikircikli oldu. ‘70’li y›llarda “komünizmin k›skac›ndaki esir Türkler” retori¤iyle propaganda yapan MHP, tekeline ald›¤› Do¤u Türkistan sorununu uluslararas› zeminde kararl›l›kla savunacak basireti hiçbir zaman gösteremedi. “Türkiye’nin menfaatleri” her defas›nda buna engel oluyordu. Uygur ba¤›ms›zl›k hareketinin ruhanî lideri ‹sa Yusuf Alptekin’in destek almak için gitti¤i Türkefl’in yan›ndan hüngür hüngür a¤layarak ayr›ld›¤› tarihe ilifltirilmifl notlar aras›ndad›r. Ecevit’in koalisyon hükümetindeki yeni MHP de Uygurlar› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratm›flt›. Ne var ki, tarihin garip cilvesi, Türk milliyetçilerinin geçti¤imiz haftalarda sergiledi¤i eylemler ilk defa “gerçekçi” bir zemin buldu. Çünkü, Baflbakan Erdo¤an’›n “adeta soyk›r›m” olarak adland›rd›¤› Çin zulmü, ilk defa ABD, AB, Türkiye ve Uygurlar›n ç›karlar›n› ortak zeminde buluflturdu. Alptekin’in yapamad›¤›n›, sürgündeki Uygur lideri Rabia Kadir yapt›.
36
ABD CIA’in gizli bir terörle mücadele program›n› eski baflkan yard›mc›s› Dick Cheney’in talimat›yla Kongre’den saklad›¤› ortaya ç›kt›. New York Times’›n haberine göre, 11 Eylül sald›r›lar›n›n ard›ndan kurulan program sekiz y›l boyunca gizli tutuldu. Program› iptal eden CIA, zaten hiçbir zaman “aktif hâle getirilmedi¤ini” söylese de, dünyan›n farkl› yerlerinde özellikle El Kaide kadrolar›na karfl› yap›lan suikast eylemlerini bu oluflumun gerçeklefltirdi¤i san›l›yor. Araflt›rmac›-gazeteci Seymour Hersh, y›llar önce Cheney’in kontrolünde hareket eden bir “suikast timi”nin varl›¤›n› ortaya ç›karm›flt›.
11 Eylül’ün Amerikan istihbarat›n›n bilgisi dahilinde yap›ld›¤›n› iddia ederek Bush yönetiminin bafldüflman› hâline gelen Türk as›ll› eski FBI tercüman› Sibel Edmonds, yak›nlarda yeni “bombalar” patlatt›. Edmonds’a göre, “ABD, yaklafl›k on y›ld›r, Türkiye’nin Ortado¤u ve Orta Asya’daki etkisi kullan›larak ayaklanmalar ve Amerikan ç›karlar›n› kollayan operasyonlar düzenliyor”. Türkiye’nin “panTürkist ve pan-‹slâmist nüfuzunun” ABD’ye genifl imkânlar sundu¤unu savunan Edmonds, Urumçi’de yaflanan son olaylar› örnek gösteriyor. Edmonds’un sözlerini “komplo teorisi” olarak de¤erlendirmek zor. Zira bu “nüfuz perspektifi” bizzat d›fliflleri bakan› Ahmet Davudo¤lu taraf›ndan savunulmakta: “Orta Asya, Türkiye’nin derinlemesine bir Asya stratejisi oluflturmas›n›n anahtar› konumundad›r. Türkiye bir yandan ABD ve AB gibi Asya d›fl› ülkelerle girdi¤i iliflkileri Asya içinde kullanabilme becerisini göstermek, di¤er yandan Asya-içi dengelerdeki de¤iflmeleri sürekli takip ederek bu bölgede bir blok karfl›s›nda yaln›z kalmayacak aktif bir diplomasi takip etmek zorundad›r.” (“Stratejik Derinlik”, sf. 499) Rabia Kadir’in Amerikan think-tank’lerinin yard›m›yla Washington’da kurdu¤u Dünya Uygur Kongresi’ne benzer bir hassasiyetle dikkat çeken araflt›rmac›-yazar F. William Engdahl, fiincan Uygur Özerk Bölgesi’nin içerdi¤i genifl petrol ve mineral kaynaklar› kadar, Çin, Rusya ve Orta Asya cumhuriyetleri taraf›ndan kurulan fiangay ‹flbirli¤i Örgütü’nün enerji yollar› üstündeki jeopolitik konumu nedeniyle de stratejik önem tafl›d›¤›n› vurguluyor. Engdahl’a göre, Urumçi isyan›, geçen ay Türkiye’de imzalanan Nabucco boru hatt› anlaflmas›n›n siyasî etki alan›nda. Rusya’n›n enerji tekelini k›rmak için gelifltirilen Nabucco projesinde aktif rol oynayan Azerbaycan’›n yan›na öncelikle Kazakistan ve Türkmenistan’› da katmaya çal›flan Türkiye, di¤er yandan gelece¤in getirece¤i alternatiflere karfl› elini genifl tutmak, reel politika icab› Rusya’y› büsbütün d›fllamamak istiyor. Putin ile Erdo¤an aras›nda ve Berlusconi’nin himayesinde imzalanan Güney Ak›m› anlaflmas›, her ne kadar Türkiye’nin Nabucco’ya öncelik verdi¤i söylense de, Davudo¤lu’nun öne ç›kard›¤› “çok boyutlu diplomasi”ye güzel bir örnek teflkil ediyor. Türkiye’nin AB üyeli¤ine karfl› ç›kan Fransa ve Almanya, Avrupa’n›n tarih boyunca d›fllad›¤› Türkiye ve Rusya’n›n yak›nlaflmas›na katlanmak durumunda kalacak. Yeni-Osmanl›c›l›k iflbafl›nda...
Araflt›rmac› Tom Burghardt, bir ad›m daha ileri gidiyor, 2003’te bafllayan Irak iflgalinin gerekçesi olarak gösterilen kan›tlar›n ABD ve Britanya hükümetleri taraf›ndan uyduruldu¤unu bas›na s›zd›ran ‹ngiliz biyolojik silah uzman› Dr. David Kelly’nin intihar›n›n gerçekte Cheney’in timinin iflledi¤i bir cinayet oldu¤unu ileri sürüyor. Kelly, FBI’›n iste¤iyle 11 Eylül sald›r›lar›ndan sonra baflgösteren “flarbon terörü”nü de araflt›rm›fl ve epey yol alm›flt›. Kelly’nin ölümünden sonra çeflitli adreslere flarbonlu mektuplar göndererek insanlar›n ölümüne yol açan “terörist”in Pentagon’da çal›flan bir mikrobiyolojist oldu¤u ortaya ç›km›flt›.
N‹JERYA Petrol ve kan kar›fl›rken... Shell’in 15 y›l önce haks›z yere idam edilen aktivist Ken Saro Wiwa ve yoldafllar›n›n ailelerine ödemeyi kabul etti¤i “kan paras›”n› zafer mi saymak lâz›m, onurlu bir yenilgi mi, yoksa yeni bir hak arama zemini mi? Umar›z, gelecek bu sonuncu seçene¤i öne ç›kar›r. Çünkü Shell’in Nijerya’daki kirli savafla bulaflt›¤›n› z›mnen de olsa kabullenmesi, ailelere ödenen 15 buçuk milyon dolar›n katbekat üstünde bir cezay› gerektiriyor.
9 HAZ‹RAN 2009 günü, elli y›l› aflk›n bir sömürü öyküsü, vuku buldu¤u yerden binlerce kilometre uzakta, New York’ta, yeni bir yörüngeye girdi. Shell’in avukatlar›, 10 Kas›m 1995’te Nijerya devleti taraf›ndan idam edilen çevre ve insan haklar› eylemcisi Ken Saro Wiwa’n›n ve di¤er kurbanlar›n ailesine 15 buçuk milyon dolar “dostane çözüm” paras› ödemeyi kabul etti. Shell, Nijerya topraklar›nda petrol av›na 1958’de, Afrika’da rafineri kuran ilk flirket olan Total’den hemen dört y›l sonra bafllam›fl. ‹kinci Dünya Savafl› sonras› kendilerine bakir alanlar arayan petrol flirketlerinin yeni yar›fl alan›, Afrika olmufl: Total, 1954’te o zamanlar Frans›z olan Cezayir’i “kapat›rken”, onu ayn› y›l Güney Afrika’daki Durban rafinerisiyle Mobil, 1958-1963 y›llar› aras›nda Nijerya ve Kenya rafinerileriyle Shell ve BP takip etmifl. ‹kinci üretim dalgas› ise, petrol krizinin ard›ndan, 1980’lerde gelmifl. K›tan›n son on y›lda gördü¤ü yeni rafineri say›s› yaln›zca iki: Sudan’da ve M›s›r’da.
Gene flu ‹ngilizler... Petrol flirketleri, 1980’lere kadar ilgi oda¤› olmaktan, taze ba¤›ms›z cumhuriyetlerde süregiden iktidar kavgalar› ve etnik sorunlar nedeniyle kurtulmufllar. Tahmin edebilece¤iniz üzere, asl›nda “Nijerya” diye bir ülke yok. ‹ngilizler, 20. yüzy›l›n bafl›nda –tam olarak 1 Ocak 1901– bu bölgeyi kendilerinin ilân ediyor, 1914’te s›n›rlar›n› çizdikleri topraklara Nijerya ad›n› veriyorlar. Bu s›n›rlar›n içindeki etnik gruplar›n birbiriyle kavgas›, 1967-1970 aras›n-
Estemirova katledildi
Eta’n›n 50. y›l eylemleri
Yeni Tamil lideri kay›p
Milliyetçiler palazland›
RUSYA ‹nsan haklar› savunucusu, gazeteci Natalia Estemirova, Çeçenistan’da kaç›r›ld›ktan sonra komflu ‹ngufletya’daki bir ormanl›k alanda ölü bulundu. Kafas›na iki kurflun s›k›lm›flt›. Estemirova, 2006’da suikaste u¤rayan gazeteci Anna Politkovskaya ve ocak ay›nda öldürülen aktivist avukat Stanislav Markelov ile birlikte çal›flm›fl, onlar gibi Çeçenistan’daki insan haklar› ihlâllerine yo¤unlaflm›flt›. ‹nsan Haklar› ‹zleme Örgütü, Estemirova’n›n Çeçenistan’da rejim muhaliflerini sindirmek için yap›lan kundaklama eylemlerine dair bir dosya üzerinde çal›flmaktayken öldürüldü¤ünü bildirdi.
‹SPANYA Ayr›l›kç› Bask örgütü Eta, kuruluflunun ellinci y›ldönümünde bir dizi bombalama ve polislere yönelik suikast eylemleriyle gövde gösterisi yapt›. Bask gazetesi Gara, yak›n dönemde tatil cenneti Majorca adas› ve kuzeydeki Burgos kasabas›nda patlayan bombalar›n arkas›nda Eta’n›n bulundu¤unu teyit ettiklerini yazd›. ‹ktidardaki Sosyalist Parti, Eta ile yürüttü¤ü bar›fl sürecinin 2006’da Madrit havaalan›nda yap›lan bombalama eyleminden sonra sona erdi¤ini aç›klam›flt›. Bask bölgesinin ba¤›ms›zl›¤› için mücadele veren Eta’n›n eylemlerinde bugüne kadar 820’den fazla kifli can verdi.
SR‹ LANKA May›s ay›nda ordunun düzenledi¤i kanl› harekatta a¤›r bir darbe al›p da¤›lman›n efli¤ine gelen Tamil Kaplanlar›’n›n yeni lideri Selvarasa Pathmanathan bir Asya ülkesinde tutukland›ktan sonra ortadan kayboldu. Baz› raporlar Pathmanathan’›n Tayland’da tutukland›¤›n› duyururken, Tamil kaynaklar›, bunun Malezya’n›n baflkenti Kuala Lumpur’da gerçekleflti¤ini ve liderlerinin Sri Lanka hükümetine teslim edildi¤ini bildiriyor. Diasporadaki Tamil temsilcileri, örgütü silahs›z mücadele için yeniden yap›land›ran liderin ak›beti konusunda endifle duyduklar›n› aç›klad›.
MEKS‹KA Milletvekili ve eyalet valisi seçimlerinde iktidar partisi merkez sa¤ PAN a¤›r yenilgi alarak parlamento üstünlü¤ünü yitirdi. PAN taraf›ndan sürklase edilip yetmifl y›ldan fazla süren tekparti egemenli¤ini yitiren milliyetçi PRI, birinci geldi¤i seçimde milletvekili say›s›n› ikiye katlad›. Radikal soldan ald›¤› deste¤i yitiren merkez sol PRD büyük oy kayb›yla üçüncü oldu. ‹lk üç partinin oy yüzdeleri 37, 28 ve 12 olarak belirdi. Seçmenlerin bofl oy kullanmas› için kampanya yapan marksist sol ise yüzde 5’in üstüne ç›kamad›. Sol partilerin toplam oy potansiyeli yüzde 31 dolay›nda görünüyor.
at›lm›fl. Do¤up büyüdü¤ü yer olan Ogoni’nin halk›n›n taleplerinin dillendiren MOSOP’un (Ogoni Halk›n›n Kurtulufl Hareketi) kurucu üyelerinden biri olan Wiwa, karfl›s›na Shell’i al›nca, askerî diktatörlükten gördü¤ü bask› artm›fl. 1992’de aylarca hapis yatan Wiwa, serbest b›rak›ld›ktan sonra, fliddetsiz eylemler için Ogoni halk›n› örgütlemeye devam etmifl. 1993’te 300 bin Ogonilinin kat›ld›¤› mitingden sonra –o tarihte Nijerya’da tahmin edilen Ogoni nüfusu 500 bin–, bafl›n› General Sani Abacha’n›n çekti¤i askerî diktatörlük, Wiwa’n›n ve Ogoni hareketinin “icab›na bak›lmas›na” kanaat getirmifl ve 21 May›s 1994’te MOSOP’un içindeki bir fraksiyonun dört üyesinin öldürülmesinden Wiwa’y› ve yoldafllar›n› sorumlu tutarak hapse atm›fl. Sonras›, hükümet taraf›ndan tutulan –ve kendilerine Shell’de ifl önerildi¤ini sonradan itiraf eden– yalanc› tan›klar, aceleyle kotar›lan bir uyduruk mahkeme ve sekiz MOSOP üyesinin idam›... da, bir milyon kiflinin öldürüldü¤ü bir iç savaflla sonuçlan›yor. Nijerya’n›n 1999’a kadar gördü¤ü baflar›l›/baflar›s›z askerî darbe say›s›n›n ise haddi hesab› yok. Asl›nda bir yazar ve televizyon yap›mc›s› olan Ken Saro Wiwa, bu askerî darbeler aras›nda baflar›s›z olan bir geçifl döneminde siyasete
N‹JERYA’NIN EKOLOJ‹K AÇMAZI Gaz yakma ve s›z›nt›lar DO⁄AL gaz, petrol ç›karma s›ras›nda ortaya ç›kan yan ürünlerden biri. Birçok modern rafineride, bu gaz ya enerji kayna¤› olarak kullan›l›yor, ya da topra¤›n alt›na geri depolan›yor. Sözünü etti¤imiz do¤al gaz, bizim evlerimizde kulland›¤›m›z türden de¤il, birçok toksik bileflen içeriyor. Bu gaz›n yak›lmas› ise, kromozom bozuklu¤u, deforme do¤umlar gibi sa¤l›k sorunlar›na yol aç›yor. Petrol ç›karman›n bir di¤er sonucu da, petrol s›z›nt›s›. Nijerya’da son elli y›lda yaklafl›k 1.5 milyon ton petrol, s›z›nt›lar sonucu do¤aya kar›flm›fl. Ortaya ç›kan gaz ve petrol s›z›nt›lar› ile bafl etmek, üretici firman›n sorumlulu¤unda. Ancak bu, ek yat›r›m ve
Mandela’n›n ölüm sessizli¤i Burada tarihe bir not düflmekte yarar var: 9 Kas›m 1995’te, yani Nijerya’daki askerî diktatörlü¤ün Wiwa ve sekiz yoldafl›n›n idam karar›n› onad›¤› gün, Yeni Zelanda’da Milletler Toplulu¤u toplant›s›na kat›lan, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyah baflkan› Nelson temizlik maliyeti demek. Nijerya’da ilk Gaz Gömme Yasas› 1979’da ç›kar›lm›fl ve ülkedeki petrol firmalar›ndan 1984 y›l›na kadar gereken önlemleri almalar› istenmifl. Hemen bütün firmalar gaz yakmaya devam etmifl, bu maliyeti üstleneceklerine ceza ödemeyi göze alm›fllar. Nijerya Yüksek Mahkemesi, 2005’te gaz yakman›n insan ve çevre hakk› ihlâli oldu¤u karar›n› alm›fl. Shell ve di¤er petrol firmalar›, bu karar› da gözard› etmifller. Nijerya’da flu an itibar›yla yüze yak›n gaz yakma tesisi iflliyor. • Afrika’n›n dünya petrol rezervlerindeki pay›: % 9,5 • Nijerya’n›n Afrika rafinerileri aras›ndaki pay›: % 14,6 • Nijerya’n›n petrol gelirlerinin ülkenin toplam döviz gelirleri içindeki pay›: % 95 • Nijerya’n›n nüfusu: 148 milyon –Afrika’da en kalabal›k • Afrika’n›n toplam nüfusu: Yaklafl›k 960 milyon
Mandela, Nijerya’ya yapt›r›m uygulanmas› önerilerini reddedip “yumuflak diplomasi” güdülmesini savunuyordu. Halbuki, durum Nobel ödüllü Nijeryal› yazar Wole Soyinka’n›n tam da ayn› gün bas›na yapt›¤› aç›klamadaki gibiydi: “Nelson Mandela, bugün, Abacha ve temsilcileriyle ayn› odada bulunmayaca¤›n› söylese, bu ifl biter.” Afrikal› siyahlar için o günlerde efsanevî bir figür olan Mandela, hem Soyinka’n›n, hem Desmond Tutu’nun, hem Yeni Zelanda’da protestolara kat›lan yüzlerce insan haklar› savunucusunun yapt›r›m istemlerine s›rt çevirmiflti. 24 saat geçmeden de, Wiwa ve arkadafllar› apar topar as›lm›flt›.
Shell, diktatörlük, kir Ogoni hareketi, Afrika özelinde yerel siyasî sorunlarla çevre sorunlar› aras›ndaki iliflkiyi kampanyalar›nda birlikte iflleyen ilk hareket. Bilinmez, belki de askerî diktatörlü¤ün ters tepece¤ini bile bile böylesine sert bir önleme baflvurmas›n›n ard›nda da hem yerel, hem küresel deste¤i bulunan böyle bir hareketle nas›l bafl edece¤ini bilememesi yat›yordu. Wiwa da bunu söyleflilerinden birinde dile getirmifl: “Yaln›zca kimlik haklar›m›z üzerinden yürütece¤imiz bir mücadele, ne yerel düzeyde baflar›yla ulaflabilir, ne de küresel düzeyde gereken ilgiyi toplayabilir.” Ogoni hareketinin istemleri de bu yüzden iki katmanl›: 1990 y›l›ndan itibaren, hem bölgelerinden ç›kar›lan yaklafl›k 30 milyar dolarl›k petrol gelirinin bir bölümünün bölgesel kalk›nmaya ayr›lmas› –Wiwa, Ogoni köylerinin bir tekinde bile elektrik ya da içme suyu olmad›¤›n› söylemifl–, hem de Shell’in yaratt›¤› afl›r› kirlili¤in firma taraf›ndan azalt›l›p sonuçlar›n›n tazmin edilmesi talep edilmifl. Ancak Shell, kâr›ndan ödün verece¤ine, “bildik” yöntemlerle ifl yapmaya karar vermifl. The Guardian’›n 14 Ocak 1995’te, yani Ken Saro Wiwa ve yoldafllar› idam edilmeden aylar önce ele geçirip yay›nlad›¤› bir Nijerya Silahl› Kuvvetleri belgesine göre, Ogoni bölgesinden sorumlu bir binbafl›, Shell’in bölgedeki baz› tesislerinin bas›lmas›, malzemelerin tahrip edilmesi ve bunlar›n Ogoniler taraf›ndan yap›ld›¤› süsü verilmesi “operasyon”unu ayr›nt›land›r›yor ve bunun için Shell’den al›nacak düzenli maddî destekten söz ediyor. Bu ve benzeri kan›tlar ›fl›¤›nda, bafl›n› avukat Judith Chomsky’nin –soyad› tan›d›k geliyordur– çekti¤i bir grup insan haklar› hukuku örgütü, Royal Dutch Shell’e ve Nijerya merkezinin bafl›ndaki Brian Anderson’a karfl›, insanl›¤a karfl› suçlar, iflkence, insanl›k d›fl› muame-
37
AYAKKABICILAR GER‹ ADIM ATTI Amazon’da yol al›nd› BREZ‹LYA Greenpeace’in Brezilya ve ‹ngiltere’de yürüttü¤ü bir kampanya, sonucunu k›smen de olsa vermifle benziyor. Aralar›nda Adidas, Nike ve Timberland gibi markalar›n da bulundu¤u firmalar, Brezilya’dan ithal ettikleri derinin üretim sürecinde Amazon ormanlar›n›n yok edilmemesi için bir moratoryum ilan ettiler. Bu ilan, Greenpeace’in Brezilya’da üç y›l boyunca sürdürdü¤ü bir çal›flman›n meyvesi. Ayakkab› ile Amazonlar›n ne ilgisi var de-
meyin. Otlak açma, Amazonlar›n yok edilmesinin en büyük nedeni. Son otuz y›l içinde, Amazonlar›n beflte biri kesildi ya da yak›ld›. Brezilya Çevre Bakan› Carlos Minc’e göre, yasad›fl› ormans›zlaflt›rman›n yüzde 65-75’i, otlak açmak için yap›l›yor. Bu otlaklarda yetifltirilen hayvanlar›n etleri, Tesco gibi büyük süpermarketlere, derileri ise yukar›da sözünü etti¤imiz firmalara sat›l›yor. Görünen o ki, Brezilya hükümeti ve yarg›s› da otlak açmay› durdurmak için sert önlemlere baflvurmaktan çekinmiyor: Brezilya Federal Baflsavc›l›¤›, 150 bin hektara varan orman katliam› nedeniyle, tedarikçi firmalara “Brezilya top-
le vb. suçlamalar ile 1996’dan itibaren davalar açt›. ‹lginç olan, davalar›n aç›ld›¤› yerin ABD olmas›. ‹flkence Kurbanlar›n› Koruma Yasas› ve 1789 tarihli Yabanc›lara Haks›z Muamele Yasas›, ma¤durlara, ihlâllerin oldu¤u yerden ba¤›ms›z olarak, ABD’de hak arama olana¤› tan›yor. 13 y›ll›k dava sürecinin sonunda, 9 Haziran 2009’da, Shell yöneticileri, ifli mahkeme d›fl›nda çözmeyi, idam edilenlerin ailelerine toplam 15 buçuk milyon dolar ödemeyi kabul etti. Shell’in 2008 y›l› net kâr›, 27 milyar dolar. Toplam varl›k de¤eri ise, yaklafl›k 282 milyar dolar. Bir di¤er deyiflle, 15 buçuk milyon dolar, bir y›ll›k kâr›n binde 6’s›ndan daha az. Shell’in bölgedeki milyarlarca dolarl›k operasyonunun yan›nda çerez gibi kalan bir miktar söz konusu. Bu, Shell gibi firmalara “paras›yla de¤il mi?” esnekli¤i tan›yabilir. Ancak bir yandan da, bu dava, yerel güçlerin küresel flirketlere karfl› haklar›n› örgütlü biçimde uluslararas› platformlarda aramaya bafllamas›n›n önünü açabilir. Örne¤in, Shell’in geçti¤i yoldan flimdi Chevron da geçiyor. 1998 ve 1999’da Nijerya Ordusu’na silah yard›m› yaparak sivillerin öldürülmesine suç orta¤› oldu¤u gerekçesiyle san›k koltu¤una oturan petrol flirketi, yine ABD’de devam eden davalarda san›k sandalyesinde. Nitekim, Ken Saro Wiwa’n›n babas›yla ayn› ad› tafl›yan o¤lu, anlaflman›n yap›ld›¤› gün The Guardian’a yazd›¤› yaz›da, bu anlaflman›n insan haklar› ihlâllerinin ulusafl›r› mahkemelerde görülmesi aç›s›ndan önemli bir içtihat oluflturdu¤unu iddia ediyordu. Daha da önemlisi, Nijerya’da petrol ile ilgili toplumsal ve çevresel sorunlar çözülmüfl de¤il. Örne¤in 2004’te ç›kan ayaklanmalarda bu iki petrol flirketine ait kuyular›n çal›flmas› yerel halk taraf›ndan engellendi. Nijerya böyle de, di¤er Afrika ülkeleri farkl› m›? World Corporate Watch’un raporundan aktaral›m: Çad, Kamerun, Sudan, Angola, Ekvator Ginesi, Kongo, Moritanya, kaynak lanetini yaflayan, petrol flirketlerinin lefl kargalar› gibi talan edip toplumsal sorunlar› yaratt›¤› ya da körükledi¤i di¤er ülkeler. Belki de bu yüzden iyimser olmak gerek: Bu ülkelerde yaflayan, iflbirlikçi yönetimlerine ve onlar›n hukuk sistemine güvenmeyen insanlar›n baflvuraca¤› bir direnifl mevzii daha oluflmufl oldu. Ertan Keskinsoy
38
Dar›s› çokuluslu flirketlere direnen Kolombiyal› Amazon yerlilerinin bafl›na
lumuna karfl› iflledikleri çevre suçlar›ndan” ötürü toplam 800 milyon avroluk ceza davalar› açm›fl durumda. Öte yandan, Lula’n›n ya¤mur ormanlar›ndaki toprak
spekülasyonuna son vermeyi amaçlayan ve yüzbinlerce orman çiftçisine toprak tahsis eden Amazon yasas› da bu süreci destekleyecek gibi görünüyor.
‹TALYA Faflizm hortluyor! G8 zirvesi s›ras›nda difl gösteren polis devleti ve art arda patlayan seks skandallar› Berlusconi imparatorlu¤u hakk›nda baz› ipuçlar› veriyor. Ama çok yetersiz. ‹talya’n›n Mussolini’nin faflist ütopyas› Salo’ya do¤ru dolu dizgin kofltu¤unu görmek için daha fazlas› gerekiyor. ‹stanbul’da yaflayan “bir ‹talyan sürgün” anlat›yor... BUGÜNLERDE ‹talya’da neler oluyor, anlamak güç. 14 Nisan 2008’de Berlusconi üçüncü kez baflbakan oldu. Sol, merkeziyle radikaliyle, çökmüfl vaziyette. Komünistler, 2. Dünya Savafl›’n›n bitiminden beri ilk defa meclis d›fl›nda. Parlamentoda Berlusconi’nin mebzul miktarda eski faflisti saflar›nda bar›nd›ran partisine muhalefet edecek t›ynette bir parti yok. Berlusconi’ye yegâne hakiki muhalefet, açt›¤› boflanma davas›n› anlatt›¤› mülâkatlarda “imparatorun e¤lencelerinden” ve “kendilerini ejderhaya sunan bakirelerden” dem vuran kar›s› Veronica Lario’dan geldi. “Kocama yard›m etmeye çal›flt›m” diyordu Lario: “Ama hiçbir ifle yaramad›. Yan›ld›¤›m› anlad›m. Yeter art›k.” Bu esnada ‹talya ikiye bölünmüfl, televizyonda Berlusconi’nin maceralar›n› izlerken, baflbakan›n yandafllar› parlamentonun alt›n› üstüne getiriyordu. Haziran 2008’de yeni hükümetin ilk icraatlar›ndan biri olarak “Lodo Alfano” yasas› ç›kt›. Yasa, devletin en tepesindeki dört makam› (cumhurbaflkan›, baflbakan, senato baflkan› ve milletvekili meclisi baflkan›) cezaî süreçlerden muaf tutuyordu. Anayasa Mahkemesi’nin görüfl bildirmesini beklemeden uygulamaya konan yasa sayesinde Berlusconi, Mills davas›ndan y›rtm›fl görünüyor. Berlusconi’nin, henüz bir giriflimciyken hukukd›fl› yollarla bir yay›nevini sat›n ald›¤› iddias›yla yarg›land›¤› mahkemenin yarg›c›na rüflvet verdi¤i iddias›yla aç›lan ikinci bir davada kendisi lehine ifade vermesi için ‹ngiliz gazeteci David Mills’e para verdi¤i iddia ediliyor. Nas›l ama? Tam bir “matruflka” de¤il mi? Berlusconi aklansa da, bu son davadan ceza almas› durumunda geriye dönük olarak tekrar yarg›lanmas› gerekecekti. Mills, geçen flubat ay›nda 4.5 y›l ceza ald›. Ne var ki, Mills’e rüflvet veren Berlusconi yeni yasa sayesinde yakay› s›y›rd›.
Berlusconi’nin karanl›k mazisi Berlusconi anlafl›lan kendini yeterince güvende hissetmiyor ki, geçenlerde Anayasa Mahkemesi üyelerinden biriyle akflam yeme¤i yedi. Yeme¤i fafl eden de gene ayn› üyeydi. Görüyorsunuz, ‹talya’da her fley mümkün. Yak›nda ç›kmas›
beklenen adalet reformu, geçmiflte mafyaya karfl› mücadele veren özel yetkili savc›l›k makam›n›n da kald›r›lmas›n› öngörüyor. Bu özel yetkili savc›lardan Giovanni Falcone ve Paolo Borsellino, 1992’nin may›s ve temmuz aylar›nda öldürülmüfltü. Falcone, ‘80’lerin sonunda Palermo’da mafyayla iliflkili suçlardan ötürü 360 kifliyi mahkûm ettirmeyi baflarm›flt›. Öldürüldü¤ü s›rada, henüz politikaya at›lmam›fl olan Berlusconi ile mafya aras›ndaki ba¤› soruflturuyordu. Falcone’nin yak›n arkadafl› ve meslektafl› Borsellino ise, iki ay sonra, mafyan›n Falcone suikastindeki rolünü ayd›nlatmak üzereyken öldürüldü. Berlin Duvar›’n›n y›k›lmas›n›n ve Amerikan yanl›s› eski ‹talyan partilerinin yok olup gitmesinin ard›ndan, Falcone’nin gazab›ndan çekinen mafyan›n mecliste kendine yeni destekçiler arad›¤› iddia edilir. Falcone ve Borsellino cinayetlerinden bir y›l sonra da Berlusconi, “bir bofllu¤u doldurmak” ve “‹talya’y› komünistlere b›rakmamak” için siyasete at›ld›. Daha geçen ay, ‘70’lerde Palermo belediye baflkanl›¤› yapan ve Falcone taraf›ndan mafya üyesi oldu¤u ortaya ç›kar›lan Vito Ciancimino’nun o¤lu Massimo Ciancimino, elinde savc›lar› öldüren mafyan›n devletle iliflkisini kan›tlayan bir belge bulundu¤unu söyledi. Bunun üstüne Sicilya’daki savc›lar soruflturmay› tekrar bafllatt›. ‹lk bulgular, mafyayla ‹talyan gizli servisi aras›nda s›k› bir iflbirli¤i bulundu¤unu göstermekte. Cinayetlerin failleri ve alt düzeydeki destekçileri ceza alm›fllard›, ama üst düzeydeki hakiki sorumlular hiçbir zaman gün yüzüne ç›kmad›. Geçen onca kanl› y›l›n içindense sözde “ikinci cumhuriyet” ve Berlusconi’li y›llar do¤du. Berlusconi’nin adalet reformunun ilk ad›m›, gizli dinlemelere dair yasan›n haziran ay›nda onaylanmas› oldu. Gizli dinlemelerin mafyaya ve yolsuzlu¤a karfl› mücadelede en etkin yöntem oldu¤u iddia ediliyordu. Berlusconi’nin devlet televizyonunun bafl›ndaki zattan bir kad›na flantaj yapmas›n› isterken sergiledi¤i unutulmaz performans ise Youtube izleyicilerinin hizmetinde. On y›l önce kaybetti¤imiz unutulmaz ‹talyan flark›c› Fabrizio De Andrè’nin “‹ki Numaral› Rü-
Ölümüne fabrika iflgali
Artç› floklar sürüyor
Sativa Yenge yasakland›
Zen budizm sald›r› alt›nda
GÜNEY KORE Küresel krizi gerekçe göstererek 2600 personelinin (yüzde 36) ifline son veren Ssangyong otomobil fabrikas› büyük bir eyleme sahne oldu. ‹flini kaybedenlerin 1600 kadar› “gönüllü yedek” olmay› kabul etti. Ancak geri kalanlar fabrikay› iflgâl etmeye karar verdi. 77 gün boyunca direndiler. ‹flçileri fabrikadan ç›karmak için müdahale eden polis, amac›na dört günlük çat›flmadan sonra ulaflabildi. ‹flçiler son çare olarak kendilerini silme yan›c› maddeyle dolu boya atölyelerine zincirlemiflti. Fakat bu bile sendika ile iflveren aras›ndaki görüflmelerin olumlu sonuçlanmas›n› sa¤layamad›.
PERU Haziran ay›nda Amazon ormanlar›n›n çokuluslu flirketlere aç›lmas›n› öngören Orman Kanunu’nu protesto eden yerlilerin isyan›n› kanl› bir flekilde bast›ran Garcia hükümetindeki da¤›lma devam ediyor. Son olarak eylemler s›ras›nda muhalefetin tepkisini çeken baflbakan Yehude Simon istifa etti. Garcia’ya verilen destek yüzde 30’lar›n alt›na düflmüfl durumda. Hükümet raporlar› isyanda elliden fazla kiflinin öldü¤ünü gösterirken, insan haklar› örgütleri ölü say›s›n›n bu rakam›n çok üstünde oldu¤una ve yüzden fazla kay›p insan›n listeye dahil edilmedi¤ine dikkat çekiyor.
H‹ND‹STAN Kama Sutra’n›n vatan› terörle mücadele u¤runa acayip bir karar verdi. ‹nternette günlük olarak yay›mlanan Savita Yenge erotik çizgi roman serisinin sitesine eriflim, “Hindistan’›n bütünlü¤ünü tehdit etti¤i” gerekçesiyle yasakland›. Büyük gö¤üsleri, dar k›yafetleri ve uzun siyah saçlar›yla ün kazanan çizgi karakteri ayda ortalama 60 milyon kifli ziyaret ediyordu. Mumbai’deki terör sald›r›lar›n›n ard›ndan ç›kar›lan terörle mücadele yasas› ilk kez bir erotik siteye uygulan›rken, Bat› kaynakl› pornografik sitelere herhangi bir yasak getirilmemesi gözden kaçmad›.
V‹ETNAM 1966’dan beri sürgünde yaflayan Zen ustas›, bar›fl aktivisti, yazar Tiç Nat Hanh’›n ö¤retisini benimseyen Bat Nha manast›r›, geleneksel Budizme ba¤l› yobazlar›n sald›r›s›na u¤rad›. Manast›rda yaflayan 379 monk ve rahibeyi d›flar› ç›kar›p mekâna a¤›r hasar veren sald›rganlar, bölgeyi terketmeden önce “bir dahaki gelifllerinde kan dökeceklerini” bildirdi. Elektrik ve su s›k›nt›s›n›n baflgöstermesi nedeniyle zorluk çeken Zen budistler, din ve vicdan özgürlü¤üne sahip ç›kmas› için Vietnam Komünist Partisi’nden yard›m istedi. Zen ö¤retisi özellikle gençler aras›nda h›zla yayg›nlafl›yor.
yâ” adl› flark›s›nda dedi¤i gibi: “Bir zamanlar, bir yarg›ç benim gibi / Yarg›lam›fl yazanlar› yasay› / Önce yarg›c› de¤ifltirmifller / Ard›ndan da yasay› / Bugün, bir yarg›ç benim gibi / Soruyor, yarg›layabilir miyim diye iktidardakileri / Sen iktidars›n / ‹ster misin yarg›lanmak? / Aklanmak m› istersin / Yoksa ceza m› almak?” Bu flark› 1973’te yaz›lm›flt›, ama bugün ‹talya’da olanlar› o günden biliyor sanki.
Faflizmin ayak sesleri Uçurumdan afla¤› yuvarlanan ‹talya bütün çirkinli¤iyle karfl›m›zda. Bunun en bariz oldu¤u alanlar, iç güvenlik ve göçmenlik. Birkaç hafta önce onaylanan bir yasayla, s›radan vatandafllar›n kent sokaklar›nda yasad›fl› göçmenleri avlayacak devriyeler kurmas›na ve bu birliklerin devletten maddî destek almas›na imkân tan›nd›. Ekonomik krizin ve iflsizli¤in yerküreyi kavurdu¤u flu günlerde tam da ihtiyac›m›z olan fley! Bu yasan›n ç›kmas›, en çok “gerçek ‹talyanlar›” savunmak için yeflil gömlekli devriyeler kuran Kuzey Ligi partisini sevindirdi. Bu devriyeler art›k devlet taraf›ndan sübvanse edilecek. Geçmifl özlemiyle yan›p tutuflan faflistler de bofl durmuyor elbette. fiimdiden etraf› gri ya da siyah gömlekli, imparatorluk simgeleriyle donanm›fl Mussolini hayran› gruplar sard›. Bu gruplar›n silah tafl›ma yetkisi yok, ama kurucu üyeleri özel güvenlik elemanlar›ndan olufluyor. Polisin bütçesinin kriz bahanesiyle kesintiye u¤rad›¤› bugünlerde böyle bir yasan›n ç›kmas› bir paradoks mu, yoksa tam da iflin kural› m›, art›k siz karar verin. Kuzey ‹talya’n›n dört bir yan›nda, duvarlarda “Peki bizi devriyelerden kim koruyacak?” ya da “Göçmenler, lütfen bizi ‹talyanlarla yaln›z b›rakmay›n!” yazmakta. Öte yandan ayn› yasa, “yasad›fl› göç” diye bir suç tarif ediyor. Belgesiz göçmenlerin cezaya çarpt›r›lmas›n› gündeme getiriyor. Vatikan ise bu süreçte Berlusconi ile aç›k çat›flmaya girmedi, çünkü karfl›l›kl› olarak birbirlerinin deste¤ine muhtaçlar. Gene de tabandaki rahiplerden ciddi itirazlar yükseldi. 2003’ün bahar›nda, ABD’nin Irak iflgalinden hemen önce, bütün evlerden gökkufla¤› renkli bayraklar›n sal›nmas›n› öneren, ‹talyan bar›fl hareketinin tarihî figürlerinden rahip Alex Zanotelli gene muhalif rahiplerin bafl›n› çekiyor. Zanotelli flöyle diyor: “Bir ‹talyan ve h›ristiyan olmaktan utanç duyuyorum. ‹talya gibi bir ülkenin, bu derece ›rkç› ve yabanc› karfl›t› bir yasay› ç›karabilece¤ini hiçbir zaman düflünmemifltim. Bir somun ekmek için as›rlar bo-
yu oradan oraya göç eden bizler –yurtd›fl›nda yaflayan 60 milyon ‹talyan var– gördü¤ümüz zulmü flimdi baflkalar›na yap›yoruz.” Zanotelli, sözlerine flöyle devam ediyor: “Bu yasan›n gerekçesi göçmenleri yasad›fl› kabul etmesi. Ancak, as›l suçlu olanlar göçmenler de¤il, insanlar› göçe zorlayan ekonomik ve finansal yap›lard›r. Yasa, oturma iznini vergilendiriyor, devriyeler öngörüyor, ailelerin bir araya gelmesini ve karma evlilikleri s›n›rland›r›yor, s›n›rd›fl› emirlerine uymayanlara dört y›la kadar hapis cezas› getiriyor ve belgesi olmayan kad›nlar›n hastanede do¤um yap›p çocu¤unu nüfusa geçirmesini yasakl›yor. Bu bir apartheid yasas›d›r. 60 y›l önce faflizmin geri dönmesini engellemek için oluflturulan anayasal garantilerin tek tek ortadan kald›r›lmas›d›r. Biz h›ristiyanlar›n sivil itaatsizlik eylemlerine bafllama cesaretini göstermeliyiz.” Peki ama, öncü rahiplerin d›fl›nda Berlusconi’ye karfl› ç›kacak ne kald› ‹talya’da? Do¤rusu, çok da bir fley kalmad›.
Radikal solda k›p›rdanmalar Merkez soldaki Demokratik Parti’de yaflanan “komedi”yi flimdilik bir kenara b›rakal›m ve tabanda yaflanan deneyimlerden bahsedelim. Bunlar›n ilki, üç y›l önce, kuzeydo¤u ‹talya’da küçük bir flehir olan Vicenza’da bafllayan “Dal Molin’e Hay›r” hareketi. Burada bir Amerikan üssü ve çok say›da askerî alan var. Üstelik Amerikal›lar›n burada nükleer silah saklad›¤›ndan flüpheleniliyor. (‹talya’n›n nükleer gücü yok.) Birkaç y›l önce Pentagon bölgedeki kullan›m d›fl› Dal Molin havaalan›na ikinci bir üssün yap›lmas› için harekete geçti. Ard›ndan bir protesto hareketi olufltu ve insanlar sokaklara döküldü. Üç y›l içinde tabandan örgütlenen, çok farkl› politik kesimlerden, yafl, köken ve kültürden insanlar›n dahil oldu¤u s›rad›fl› bir deneyim yarat›ld›. Geçen ekim ay›nda hükümetin ne pahas›na olursa olsun engellemeye çal›flt›¤› bir referandum yap›ld›. fiehir nüfusunun üçte biri üsse karfl› oy verdi. Bu, henüz yeterli de¤il. Ama hareketin pes etmeye niyeti yok. Bir di¤er hareket, e¤itim bakan› Mariastella Gelmini’nin okullarda bütçe kesintisi yap›lmas› karar›n›n ard›ndan geçen sonbaharda patlayan ö¤renci hareketi Onda Anomala (Ayk›r› Dalga). Berlusconi’nin kukla gibi oynatt›¤› bu han›mefendinin ad›, bir avukat›n meslekî s›nav›yla ilgili yolsuzlulu¤a kar›flm›flt›. Müthifl bir “devlet tutarl›l›¤›” sonucu e¤itim bakan› oldu ve flimdi de
‹talyan kamusal e¤itim sisteminin flahit oldu¤u en büyük sald›r›y› yönetiyor. Ö¤renciler “Sizin krizinizi biz ödemeyece¤iz!” diyorlard›. Ne tesadüftür ki, L’Aquila’daki G8 zirvesi öncesi, harekete kat›lan 21 ö¤renci tutukland›. Ayk›r› Dalga üniversitelerde radikalleflerek toplumsal mücadeleler alan›na taze bir nefes getirdi. Çünkü hareketin kat›l›mc›lar›, 2001’de do¤up bir flekilde Komünist Yeniden ‹nfla Partisi’ne (PRC, k›saca Rifondazione) eklemlenen hareketin intihar›ndan sorumlu kiflilerden farkl› bir genç kuflak. Bir baflka ilginç hareket ise Napoli’de ortaya ç›kt›. Bu defa söz konusu olan, Camorra (Napoli mafyas›) ile merkez solun elinde tuttu¤u yerel kurumlar aras›ndaki karanl›k iliflkilerdi. Yerel yönetim kentteki çöp toplama iflini Camorra’n›n flirketlerine vermifl, çok say›da at›l tesis infla edilmifl, ama gene de sokaklar çöp y›¤›nlar› içinde kalm›flt›. Sokaklarda flimdi daha az çöp var, çünkü Berlusconi çöpleri flehirdeki do¤al parka gömdü. Napoli’deki yeni hareket çeflitli gruplar› içeriyor ve her defas›nda farkl› bir konuyu öne ç›kararak aktif olmaya devam ediyor: Çöp, su özellefltirmeleri, e¤itim, iflsizlik... Haziranda AB parlamentosu seçimleriyle birlikte yerel seçimler de yap›ld›. Rifondazione’den kopan Sinistra Critica’n›n (Elefltirel Sol) adaylar› pek de umut vermeyen sonuçlar ald›. Milano aday› Piero Maestri flöyle diyordu: “Dile getirdi¤imiz politik önerilerin takipçisi olabilecek kesimlerin oran›n›n bu kadar düflük oldu¤unu düflünmüyorum. Bence potansiyelimiz bize oy vermekte pek fayda görmedi. Fayda kelimesini bilhassa kullan›yorum, çünkü sonuçta oy kullanman›n ard›nda yatan esas saik seçilme olas›l›¤›n›n getirdi¤i fayda. Bizde de eksik olan bu, çünkü yüzde 4 baraj›n› aflabilecek gibi görünmüyoruz. Bu nedenle pek çok insan ya Rifondazione’ye oy vermeye devam etti ya da çekimser kald›.” Rifondazione ise hasbelkader hayatta kalmaya devam ediyor, ama sahici bir halk inisiyatifiyle ba¤› kalmam›fl durumda. ‹talya’da hareketler ortadan kalkmad›ysa da, bunlar› nas›l örgütleyece¤imize dair bir fikir noksanl›¤› söz konusu. Gelecek sonbahar aylar›nda yüzbinlerce at›l iflçi, ifl durdurmalar yüzünden iflsiz kalacak. Güçlü bir protesto dalgas› buradan yükselebilir. Yak›nlarda yap›lan araflt›rmaya göre, son on y›lda 700 bin ‹talyan ülkenin tarihsel olarak daha yoksul olan güneyinden kuzeye göçmüfl. Sadece geçen y›l göç edenlerin say›s› 122 bin. Ülkeyi terk edenlerin say›s›n› ise henüz bilmiyoruz. Diaspora daha yeni bafll›yor. Michelangelo Severgnini (Web sitesi: www.kapdkjumb.it) Çeviren: F›rat Genç
39
HONDURAS Komplo prati¤i Teori mi önce gelir yoksa pratik mi, ço¤u zaman kar›fl›r. Ama bu örnekte pratik teoriyi hayli geride b›rak›yor. Honduras darbesine komplo teorisi dayanm›yor. ‹flte size son derece verimli bir kuflku: ABD ve uluslararas› camia taraf›ndan d›fllanaca¤›n› bile bile darbe yapan egemen elit, sadece bir siyasî intihar› gerçeklefltirmeyi hedefliyor olabilir mi? Üstelik darbeci generalleri bizzat Pentagon yetifltirmiflken... 28 HAZ‹RAN’DA, Latin Amerika art›k gerilerde kald›¤› san›lan bir kâbusla uyand›. Bir zamanlar “goril” lâkab›yla an›lan ve Washington’dan gelen talimat gerektirdi¤inde birbirlerini dahi deviren nemrut suratl› generaller geri dönmüfltü. So¤uk Savafl’›n bitiminden beri Orta Amerika’da ilk kez bir askerî darbe yafland›. Honduras’›n sol tandansl› baflkan› Manuel Zelaya, sabah›n erken saatlerinde konutunu basan bir askerî tim taraf›ndan pijamalar›yla tutuklan›p sürgüne gönderildi. Baflta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere birçok ülke, pakt ve uluslararas› kurum taraf›ndan k›nanan darbeye karfl› direnen Zelaya’n›n Honduras’a girmesine izin verilmiyor. Ülkedeki siyasî destekçilerini mobilize eden Zelaya, çareyi Honduras-Nikaragua hududuna kamp kurmakta buldu. Bu arada yurdunun topra¤›na sembolik bir ad›m atmay› da ihmâl etmedi. Honduras’›n gorillerinin yönetimi b›rak›rken sivillere dikte ettirdi¤i 1982 Anayasas›, arzu edilen “kontrollü demokrasi” modelini baflar›yla kurmufl olmal› ki, anayasay› de¤ifltirmeye yönelik ilk ciddi hamle “rejim” taraf›ndan bertaraf edildi. Yurttafllar›na olan güvensizli¤ini, halk taraf›ndan seçilen devlet baflkan›na “sadece dört y›ll›k tek bir dönem iktidar olma” hakk› vererek belgeleyen bu anayasa bile, baflkana referandum yapma yetkisi veriyordu. Ama Zelaya’n›n referandum sorusu “Anayasan›n de¤iflmesini gerekli görüyor musunuz?” olunca durum de¤iflti. Sand›ktan “evet” ç›kma olas›l›¤› karfl›s›nda pani¤e kap›lan egemen elit, referandumu engellemek için her fleyi göze ald›...
Darbenin anatomisi Referandum krizi, asl›nda, Zelaya bu y›l 29 Kas›m’da yap›lacak seçimde seçmenin önüne baflkanl›k, parlamento ve belediye sand›klar›n›n yan›s›ra “yeni bir anayasa haz›rlamak üzere bir Kurucu Meclis oluflturma” sorusunun oylanaca¤› dördüncü bir sand›k daha koymay› önerdi¤inden beri sürüyor. Bu öneri muhalefetin tepkisiyle karfl›lafl›nca, Zelaya, bir dan›flma referandumu düzenleyip “dördüncü sand›k” fikrini direkt olarak halka sormaya karar verdi. Referandum tarihi yaklaflt›kça da ortam k›z›flt›. Ana muhalefet Ulusal Parti, H›ristiyan Demokrat Parti’yi ve Zelaya’n›n Liberal Parti’sindeki baz› hizipleri yan›na çekerek parlamentodan referandumu durduracak bir yasa ç›karmay› baflard›. Buna göre, genel seçimin öncesi ve sonras›ndaki 180 gün içinde halk oylamas› yap›lamayacakt›. Ço¤unlu¤u sa¤c› üyelerden olu-
40
Honduras’taki toplumsal hareketler darbeye karfl› genifl bir direnifl cephesi oluflturdu
flan Anayasa Mahkemesi de bunu destekleyip referandumu “yasad›fl›” ilân etti. Kriz genelkurmay baflkan› General Velasquez’in Anayasa Mahkemesi’nin karar›na dayanarak referanduma lojistik destek vermeyece¤ini aç›klamas›ndan sonra zirve noktas›na ulaflt›. Bu noktada Zelaya, genelkurmay baflkan›n› görevden ald› ve orduya arka ç›kan savunma bakan› Orellana’n›n istifas›n› kabul etti. Mevcut anayasan›n kendisine verdi¤i “halka dan›flma” yetkisini kullanaca¤›n› bildirdi. 27 Haziran gecesi Honduras halk› uykuya çekilirken ertesi sabah kalk›p sand›k bafl›na gidece¤ini san›yordu. Ama öyle olmad›. Gün do¤madan baflkanl›k saray›n› kuflatan koman-
Zelaya hudut kamp›nda
dolar, korumalarla bir süre çat›flt›ktan sonra içeri girip Zelaya’y› “tutuklad›” ve üstünü de¤ifltirmesine bile f›rsat vermeden bir askerî uçakla Kosta Rika’ya sürgüne gönderdi. Referandum saati geldi¤inde sokaklar askerî birlikler taraf›ndan kuflat›lm›flt›. Medya ordunun yönetime el koydu¤unu ve oylaman›n yap›lmayaca¤›n› duyurdu. Zelaya’n›n sürgüne gönderilmesinden sonraki birkaç saat içinde gerçekleflen olaylar aras›ndaki eflgüdüm prova edilmifl kadar mükemmeldi. Pazar günü olmas›na ra¤men parlamento süratle toplan›p ola¤anüstü oturum yapt› ve meclis baflkan› Roberto Michelletti’yi seçimlere kadar ülkeyi yönetmek üzere devlet baflkanl›¤›na atad›. Ard›ndan sahneye ç›kan Anayasa Mahkemesi, orduya “baflkan› tutuklama emrini verdi¤ini” aç›klayarak askerî müdahalenin “yasalara uygun biçimde” yap›ld›-
¤›n› bildirdi. Ö¤le saatleri geldi¤inde Honduras yönetimi tamamen el de¤ifltirmiflti.
Muallak muamma Zelaya sürgüne gönderildi¤i Kosta Rika’da verdi¤i ilk demeçte, Obama’dan, ABD’nin darbeyle iliflkisi olup olmad›¤›na aç›kl›k getirmesini istedi. Çünkü ABD’nin okeyi olmadan böyle bir fleye kalk›flamayacaklar›n› en iyi bilenlerden biriydi. Bütün dünya bu sorunun cevab›n› beklemeye bafllad›. Obama ilk yapt›¤› k›sa aç›klamada “endifle duydu¤unu” söyleyip darbeden haberli olmad›¤›n› imâ etti. “Bu k›ta demokrasi gelene¤ini yerlefltirmek için çok ac› çekti, art›k karanl›k geçmifle dönmek istemiyoruz” dedi, ama Zelaya’n›n sorusuna net bir cevap veremedi. Zaman kazanmaya çal›fl›yordu. Bu da Beyaz Saray’›n zaaf› olarak yorumland›. Bush döneminden kalma kadrolar›n darbede parma¤› olabilece¤i öne sürüldü. Nitekim, Obama ikinci kez sahneye ç›kt›¤›nda elinde sert bir k›nama metni vard› ve “darbe” vurgusu yaparken Honduras’taki darbeciler kadar neo-con’lar›n yerlefltirmeye çal›flt›¤› zihniyeti de hedef ald›. Ço¤u sol hükümetler taraf›ndan yönetilen Latin Amerika ülkeleri Honduras darbesini bir onur meselesi hâline getirdi. O s›rada zirve için Washington’da toplanm›fl bulunan Amerika Devletleri Organizasyonu (OAS) üyesi 33 ülke oybirli¤iyle Honduras’la iliflkilerin dondurulmas› karar› ald›. Hemen peflinden BM ve AB darbeyi k›nayarak Zelaya’n›n bir an önce görevine dönmesini istedi. Darbe hükümetinin Zelaya’n›n ülkeye dönmesi durumunda tutuklanaca¤›n› aç›klamas› üzerine, Honduras’a karfl› diplomatlar› çekme, ticarî iliflkileri kesme, banka hesaplar›n› dondurma, finansal boykot gibi uluslararas› yapt›r›mlar gelmeye bafllad›. ABD d›fliflleri bakan› Hillary Clinton’›n “demokrasinin kesintiye u¤ramas›” gibi acayip ifadeler kullanmak pahas›na da olsa bir kez olsun “darbe” dememesi dikkatlerden kaçmad›. Zira böyle bir ifade kullanmak, siyaseten, Zelaya’y› deviren gorillere 2010’un sonuna kadar gidecek 66 milyon dolarl›k sübvansiyonun kesilmesini gerektirecekti. Dünya Bankas› ve ‹nter-
Amerikan Kalk›nma Bankas› bile “darbeci” olarak adland›rd›¤› hükümetin ödemelerini dondurmuflken, Clinton’un bu ketumlu¤u, do¤al olarak Pentagon’un telkinlerine kulak verdi¤ini düflündürdü. Darbeci generallerin en az üçü, Pentagon’un art›k ad› “darbe okulu”na ç›km›fl olan School of Americas askerî akademisinde e¤itilmiflti. Bu karanl›k gerçek, 6 Temmuz’da baflkent Tegucigalpa semalar›nda ironik biçimde görselleflti. Zelaya’y› ülkesine geri getiren uça¤›n inmesini engelleyen savafl uçaklar› Amerikan yap›m› F5’lerdi. Dünya televizyonlar›, Beyaz Saray’›n gönderdi¤i sivil uça¤›n Pentagon’un gönderdi¤i askerî uçak taraf›ndan havada taciz ediliflini defaten gösterdi. Latin Amerika uzman› Nikolas Kozloff, Honduras darbesinin sa¤c› vak›flar, lobi gruplar›, anti-Chavez figürler ve Orta Amerika’da ç›kar› olan büyük telekomünikasyon flirketlerinin (özellikle AT&T) oluflturdu¤u uluslararas› flebeke taraf›ndan desteklendi¤ini öne sürdü. 2002’de Chavez’e karfl› yap›lan baflar›s›z darbenin baflrol oyuncular›ndan Venezüellal› avukat Robert Carmona Borjas ve Bush döneminde Amerikan hariciyesinde kilit pozisyon alan eski Venezüella büyükelçisi Otto Reich’in yönlendirdi¤i bu karanl›k iliflkiler zinciri tek bir noktaya ba¤lan›yordu: Arizona senatörü John McCain.
Siyasî kutuplaflma ve gelecek Gelen hükümetlerin Amerikan d›fl politikas›n› de¤ifltiremeyece¤ine iliflkin yayg›n bir kan› vard›r. Obama’n›n darbe sonras›ndaki flaflk›nl›¤›, de¤iflim söyleminin statükoya toslamas› olarak yorumlanabilir. ABD’deki karanl›k güçler, böyle bir konjonktürde bile çekinmeden güç oyunu oynuyorsa, Latin Amerika’yla yeni iliflkiler kurmak isteyen ve Honduras vakas›nda bunu gösterme f›rsat› bulan Obama’n›n ifli zor. Öte yandan bu kalk›flma hüsran içindeki Amerikan sa¤›n›n da panik yaflad›¤›n› gösteriyor. Çünkü Latin Amerika’daki de¤iflimin bu yöntemlerle durdurulamayaca¤›n› art›k herkes biliyor. Latin Amerika’n›n sars›c› sol dalgalar› (Venezüella, Bolivya, Ekvador, Paraguay) geleneksel partileri darmada¤›n eden yeni partilerle geldi. Bu yüzden Honduras’ta darbe yapanlar›n 29 Kas›m’daki seçime iliflkin “siyasî nadas” planlar› bofla ç›kabilir. E¤er Zelaya’n›n sa¤c› Ulusal Parti’nin toprak a¤as› aday› Lobo Sosa’y› az farkla ma¤lup etti¤i 2005 seçiminin aritmeti¤ini temel alan bir hesap içindeyseler, Latin yorumculara göre, iki büyük hata yap›yorlar. Öncelikle, Zelaya o seçime Liberal Parti’nin aday› olarak kat›ld› ve bu parti darbe sürecinde art arda gelen ihanetlerle (mesela Michelletti) onar›lmaz biçimde da¤›ld›. Art›k Honduras’ta iki parti var: Darbeyle uzlaflan liberallerin de içinde bulundu¤u geleneksel partiler ve Zelaya’n›n temsil etti¤i isimsiz parti. ‹kinci olarak, kafa kafaya giden 2005 seçimlerine kat›l›m oran›n›n sadece yüzde 46 oldu¤unu, yani 4 milyon seçmenin 2.2 milyonunun oy kullanmad›¤›n› unutmamak lâz›m. Haiti’den sonra k›tan›n en yoksul ülkesi olan Honduras’›n ekonomik olarak d›fllanm›fl, umutsuz y›¤›nlar› sand›k bafl›na gitmedi. Ancak darbe sürecinde yaflananlardan sonra yoksullar›n bu konuda fikir de¤ifltirmifl olmas› kuvvetle muhtemel. Yak›n gelece¤in ne getirece¤i meçhul, ama Honduras solunun 1982 Anayasas›’na ve ona dört elle sar›lan neoliberal oligarfliye karfl› büyük bir seçim zaferi için kollar› s›vad›¤›n› müjdeleyebiliriz.
EKVADOR “Sömürge de¤iliz” Sosyalist dönüflüm yolunda h›zla ilerleyen, hattâ neredeyse Venezüella’ya yetiflen Ekvador, ABD’nin Latin Amerika’daki en büyük üssünü kapatmaya haz›rlan›yor. Honduras darbesine karfl› uluslararas› zeminde mücadele veren Baflkan Correa, Latin Amerika’n›n ekonomik entegrasyonuna dayanan bölgesel kalk›nma projesinin önderli¤ini yap›yor.
Ekvador devlet baflkan› Rafael Correa, geçen ay Latin Amerika’n›n parlayan y›ld›z›yd›. Harvard Üniversitesi mezunu bir sosyalist ekonomist olarak Birleflmifl Milletler’de yap›lan “Dünya Malî ve ‹ktisadî Krizi ve Kalk›nma Üzerine Etkileri” konferans›nda tarihî bir konuflma yapt›. Latin Amerika’n›n IMF ve Dünya Bankas›’n›n boyunduru¤undan kurtulabilmesi için at›lmas› gereken ad›mlar› anlatt›. Bunlar›n bafl›nda ortak para birimi geliyordu. Konferans için New York’ta bulundu¤u s›rada yap›lan Honduras darbesine karfl› ald›¤› aktif tav›r ise Correa’y› bir anda Latin Amerika solunun temsilcisi hâline getirdi. Darbeden bir gün önce, Amy Goodman, Democracy Now! program›nda Rafael Correa’y› konuk etti. Bat›l› diplomatlar, BM’deki konferans›n kapitalizme sald›rmak için haz›rlanm›fl bir tertip oldu¤unu söylüyor. Ne dersiniz? Correa: E¤er bu kapitalizme sald›r›ysa, bunun oldukça yerinde bir tav›r oldu¤unu düflünüyorum. Kapitalizmin bizi karfl› karfl›ya b›rakt›¤› sorunlara bir bak›n. Ancak bunun kapitalizme sald›r› niteli¤inde bir toplant› oldu¤unu söyleyenler, gerçekten çok büyük ideolojik önyarg›lara sahip olmal›lar. E¤er bu toplant›da sosyalizme sald›r›da bulunulmas› olas›l›¤›n›n yüksek oldu¤unu bilselerdi, kuflkusuz kat›lmaktan hoflnut olacaklard›. Neden içinde bulundu¤umuz flu noktada kapitalizmin elefltirilmesi gerekti¤ini düflünüyorsunuz? Sizce flimdi ne yap›lmas› gerekiyor? Son on y›l içinde dünya çap›nda katlanmak zorunda kald›¤›m›z fleyler tamamen ç›lg›nl›kt› ve bunlar›n hepsi kapitalizm etkisiyle geliflen olaylard›. Latin Amerika’daki iflgücü ile neler yap›ld›¤›na flöyle bir bakarsan›z, onun sermaye birikimi için kullan›lan baya¤› bir araç yerine konuldu¤unu görürsünüz. D›fl kaynak kullan›m›, emek arac›l›¤› gibi sömürü mekanizmalar› yürürlü¤e kondu. Ulus-devletleri yok etmek ya da en az›ndan küçültmek için –özellikle ekonomi gibi kilit alanlarda– bilimden çok dine yak›n olan zeminler yarat›ld›, her fleyin piyasada çözümlenece¤ine dair mesajlar yay›ld›. Bu konuda uzun uzun konuflabilirim, fakat sonuçlar çok net bir flekilde ortada: Giderek büyüyen bir eflitsizlik. ‹flsizlik önceki zamanlara göre daha da artt›. Yoksulluk sorunu çözümleneme-
di. Uluslararas› gerçekli¤imizle uyuflmayan politikalar› uygulayarak ba¤›ms›zl›¤›m›zdan çok fley kaybettik. Son olarak, bizim sebep olmad›¤›m›z bir krizle karfl› karfl›ya kald›k; küresel kapitalizmin 1930’lu y›llardan beri yaflad›¤› en büyük krizin as›l kurbanlar› gene bizleriz. Kriz, sistemin d›fl›nda yer alan etmenler yoluyla ortaya ç›kmad›; tersine, krizin ç›kmas›na tam da sistemin dayand›¤› temelleri oluflturan etmenler sebep oldu: Azd›r›lm›fl bireycilik, deregülasyon, fiyat serbestisi, rekabet gibi olgular... Bu da bize net bir flekilde bir fleylerin de¤iflmesi gerekti¤ini gösteriyor. Ekvador, NAFTA’n›n Latin Amerika’ya do¤ru genifllemesi için ABD’nin harcad›¤› çabalara karfl› alternatif olarak görülen Bolivarc› ittifak ALBA’ya kat›l›yor. Neden? Neden olmas›n? Biz dost, k›zkardefl ülkeleriz. Birçok konuda ortak bak›fl aç›lar›na sahibiz. Öyleyse neden bir birlik oluflturmaya do¤ru ad›m atmayal›m? Ya da, neden herkesi dahil etme yanl›fll›¤›n› yapm›fl olan ve bizi asl›nda birlik olmak istemeyenlerin h›z›nda ilerlemeye mahkûm eden öteki entegrasyon planlar›na kat›lal›m? ALBA’ya kat›lanlar, Latin Amerika halklar›n›n kendi özgür iradeleriyle bütünleflmesini görmek isteyenler. ‹flte bu yüzden di¤er entegrasyon mekanizmalar›ndan çok daha h›zl› iflleyip ilerliyor. Bu durumu somutlaflt›rmak için yaln›zca küçük bir bilgi aktaraca¤›m. fiu anda ALBA’da Amerikan Devletleri Örgütü’ndeki geçerli oylar›n yüzde 30’una sahibiz. Dolay›s›yla baflka bak›fl aç›lar›n› ortaya koymak için kullanabilece¤imiz önemli bir a¤›rl›¤›m›z var. Ayn› fleyi BM için de söyleyebiliriz. Yaln›zca bu bile ALBA’ya kat›lmam›z›n gereklili¤ini do¤rulayacakt›r. Ayr›ca bunun gibi baflka birçok etken var. ABD ile serbest ticaret antlaflmas› yapman›n söz konusu olmad›¤›n› söylerken AB ile yap›labilece¤ini belirtiyorsunuz. Bunun nedenini aç›klayabilir misiniz? Hay›r, AB ile serbest ticaret antlaflmas› yapmaktan söz etmiyoruz, bizim bahsetti¤imiz fley tam olarak kalk›nma amaçl› adil ticaret. AB ile And Toplulu¤u aras›nda üç temel konuyu esas alan bir antlaflma yapt›k: Siyasî diyalog, iflbirli¤i ve ticaret. Ve bu sonuncusu, ticaret, kalk›nma amac›na yönelik olarak sürdürülecek bir aktivite olarak anlafl›lmal›. Ne yaz›k ki, bu flimdiye kadar hep durumu daha da kötüye götürecek bir flekilde sürdürüldü. Bunun sebeplerinin bafl›nda And Toplulu¤u’nda yer alan iki ülkenin zaten çoktan ABD ile serbest ticaret antlaflmas› imzalam›fl olmas› geliyor. Kolombiya ve Peru’dan söz ediyorum. Bu ülkelerin AB ile sürdürülen müzakarelerde kaybedece¤i fazla bir fley yok. Bu yüzden ilk da¤›lan fley bloklararas› antlaflmalar oldu. Ayn› zamanda flunu da hat›rlatmak gerekir ki, bu iki ül-
41
ke, Ekvador’un her zaman için karfl› oldu¤u bir fleyi yapmaya, AB ile serbest ticaret anlaflmas› imzalamaya yanaflt›lar. Demin de belirtti¤im gibi, biz ticaret dedi¤imizde, her fleyi serbest k›lmak olarak anlad›¤›m›z “serbest ticaret” fikrinden çok “adil ticareti” kastediyoruz. AB ile bu konuda zorlu müzakereler sürdürdük. Bu noktada, sonuçlanan antlaflmalardan memnun kalmazsak onlar› imzalamay› reddedece¤iz. ABD’nin Latin Amerika’daki en büyük askerî üssü Manta ile ilgili olarak Ekvador ile yapt›¤› sözleflme bu y›l içinde geçerlili¤ini kaybediyor. Bu sözleflmeyi yenilemeyece¤inizi belirttiniz. Neden? Neden yenileyelim ki? Bu sözleflmeyi ancak bir flartla, bizim de New York’ta Ekvador askerî üssü kurmam›za izin verdikleri takdirde yenileyebiliriz. Herkesin bunun imkâns›z oldu¤unu düflünece¤ini biliyorum. Ama ayn› fley biz Ekvadorlular için de geçerli. En az›ndan flu anki yönetim var oldu¤u sürece, ba¤›ms›zl›k temeline dayanarak oluflturdu¤umuz bak›fl aç›s› gere¤i, topraklar›m›zda yabanc› bir askerî üssün bulunmas› imkâns›z görünüyor. Yak›nlarda Amerikan diplomat› Armando Astorga’yu “Ekvador’u bir sömürge gibi gördü¤ü” gerekçesiyle s›n›rd›fl› ettiniz. Fark›nda m›s›n›z bilmiyorum, ama Ekvador sürüp giden sömürü düzeni nedeniyle son y›llarda çok fazla s›k›nt› çekti. Polisler ve askerler de dahil olmak üzere belli bafll› istihbarat örgütlerinin operasyon düzenleyen birimlerinin ihtiyaçlar›n› ve ücretlerini ABD Büyükelçili¤i karfl›l›yordu. Tek bafl›na bu bile hakk›nda ciddi bir flekilde düflünülmesi gereken bir durumdur. Polis birimlerinin yöneticilerini seçmek için adaylar› ABD Büyükelçili¤i’nde yalan makinas› testine tâbi tutuyorlard›. Böylece bu birimler Ekvador devletinden çok ABD Büyükelçili¤i için çal›fl›yor gibiydiler. Bizler ba¤›ms›zl›k duygusunu tam olarak tadabilmek için bu birimlerin yöneticilerini de¤ifltirmek istiyoruz. Bay Astorga tamamen küstah bir tav›rla, ABD’nin bize verdi¤i her fleyi –bilgisayarlar›, arabalar› vs.– geri vermemiz gerekti¤ini anlatan bir mektup gönderdi. Arzu ediyorlarsa hepsini geri alabilirler elbette. Fakat Bay Astorga’n›n ülkemizi terk etmesi gerekmektedir, çünkü biz hiç kimsenin sömürgesi de¤iliz. Sizce Obama, Latin Amerika ve Ekvador için farkl› bir fleyler temsil ediyor mu? Evet, bu konuda ikna edilmifl say›l›r›m. Asl›nda bizim aram›zda, oldukça verimli oldu¤unu düflündü¤üm, yüksek düzeyde karfl›l›kl› diyalog çoktan geliflmeye bafllad› bile. Bu durum Bush yönetimi s›ras›nda asla yaflanmad›. Yaln›zca bu de¤il, ayn› zamanda bir güven duygusu yaratma sorunu da var elbette. Obama bizde güven duygusu yaratmay› baflard›. fiahsen onun dürüst amaçlar› olan samimi bir kifli oldu¤unu düflünüyorum. Yani d›fl politikadaki gidiflat›n, özellikle Latin Amerika aç›s›ndan de¤iflece¤ine inan›yorum. Ülkenizde onbinlerce yerli Chevron’a karfl› dava açt›. Ekvadorlu yarg›ç taraf›ndan atanan bilirkifli, Chevron’un 27 milyar dolar ödemesi gerekti¤ini söyledi. Bu konuda ne düflünüyorsunuz? Bu, Amazon bölgesindeki toplumsal örgütler taraf›ndan Chevron adl› ulusafl›r› flirkete
42
karfl› aç›lan özel bir dava. Bu olanlarla Ekvador hükümetinin hiçbir ilgisi yok. Elbette Amazonlar’a verilen zarara birebir tan›kl›k ettik ve aç›kças› bu toplumsal örgütlerle dayan›flma içerisindeyiz. Fakat yürütme organ› olarak adlî meselelere kar›flamay›z. Gene de bölgeye gittiniz ve destek verdiniz. Yaflanan tahribat› anlatabilir misiniz? Korkunç bir fley. Petrol flirketleri istedikleri her fleyi yapmaya devam ediyor. O zamanlar gerçekten tam anlam›yla orman kanunu geçerliydi. At›klar› ya da kirli suyu belirli ifllemlerden geçirmeye gerek bile duymuyorlard›. Her fley nehirlere dökülüyordu. Teknik olarak sorunlu bir flekilde yarat›lm›fl kuyular vard›. E¤er Ekvador’da Amazonlar’a giderseniz elinizi topra¤a koydu¤unuzda ya¤ tortusu ile karfl›laflacaks›n›z. Benzini istedikleri yere döktüler ve karfl›l›¤›nda hiçbir ceza görmediler, çünkü devlet taraf›ndan gözetim alt›nda tutulmuyorlard›. Bu flirketler ülkemizi ciddi anlamda istismar ettiler. ABD’de asla yapmaya cesaret edemeyecekleri fleyleri burada yapt›lar. Ve art›k yarg›ya hesap verme zaman› geldi. Shell’in, 14 y›l önce Nijerya’da idam edilen yerli aktivistlerin aileleriyle bir anlaflmaya vard›¤›n› duydunuz mu? Shell’in Nijer Delta’s›ndaki sömürüsü protesto ediliyordu. Ailelere 15 milyon dolar uzlaflma bedeli ödenmesi konusunda anlaflmaya var›lm›fl. Bunu olumlu bir örnek olarak de¤erlendiriyor musunuz? Evet, elbette. Olay› tam olarak bilmiyorum. Fakat bu flirketler yapt›klar› her fleyin hesab›n› vermeliler. Bir Latin Amerikal› olarak belirli ulusafl›r› flirketlerin ikiyüzlü gerçekli¤ine karfl› öfke doluyum. Üstelik bunu baflka türlü yapmalar› da mümkündü. Çevrenin zarar görmesini önlemek için teknolojiden yararlan›labilir; ne gibi tedbirler al›nmas› gerekti¤i ortada. Fakat muhtemelen fakir ülkeler oldu¤umuz için bizi de¤ersiz gördüklerinden bunu yapmaya gerek duymad›lar. ABD, Kolombiya’ya, teröre karfl› savafl, uyuflturucuya karfl› savafl ad›na muazzam para ak›tt›. Sizce Kolombiya bar›fl ortam›na nas›l kavuflur? Einstein, mealen, “hep ayn› fleyleri yap›p farkl› sonuçlar elde etmeye çal›flan ahmakt›r” demiflti. ABD taraf›ndan Kolombiya’da uygulanan strateji tam bir fiyasko oldu. Uyuflturucu sorunu çözülemedi. FARC’›n zay›flam›fl oldu¤u söylenebilir belki, fakat samimi konuflmak gerekirse FARC ile mücadelede askerî çözümün ifle yarayaca¤›na inanm›yorum. Bunun yerine siyasî çözüm ortaya konmal›. Askerî çözüme bel ba¤layarak elde ettikleri sonuç, çat›flman›n komflu ülkelere de s›çramas› ve bölgenin istikrars›zlaflmas›yd›. Ekvador ile Kolombiya aras›nda yaklafl›k 700 kilometre uzunlu¤unda bir s›n›r var ve bu bölgenin büyük bir bölümü içlerine girilemeyen ya¤mur ormanlar›ndan olufluyor. Kolombiya’n›n FARC’a kuzeyden güneye do¤ru sald›rma stratejisi bizi de çat›flman›n içine sokmay› amaçl›yor gibi. Umar›m ABD ve Obama yönetimi bunu anlar. Harcanan milyarlara ra¤men uyuflturucu karfl›t› strateji sonuç verdi mi, FARC’a karfl› mücadelede askerî çözüm ifle yarad› m›; bunlar› dikkatli bir flekilde analiz etmeliler. Çeviren: P›nar Uygun
fi‹L‹ Patagonya Kürtleri Latin Amerika’n›n yerli halklar› kuzeyden güneye her yerde sesini yükseltmeye bafllad›. Dünyan›n gözünden ›rak Patagonya bölgesinde yaflad›klar› için Mapuchelerin sesi en son geldi, ama fiili ve Arjantin’e yay›lan anavatanlar›n› geri kazanmak için verdikleri mücadele Latin Amerika’daki enternasyonalizmi pekifltiriyor.
Uluslararas› Genç ‹flçi Buluflmas›’na deneyimlerini ve mücadele yöntemlerini aktarmak üzere kat›lan fiilili yerel gazeteci Sergio Milliamom’la, çokuluslu flirketlerle el ele vererek Mapuche yerlilerinin topraklar›n› iflgal eden fiili hükümetinin uygulad›¤› bask› politikalar›n› ve buna karfl› direnifli konufltuk. Mapucheler fiili’de nas›l bir bask› ve ayr›mc›l›¤a maruz kal›yor? Millamom: Öncelikle Mapuche halk›n›n tarihinden k›saca bahsetmeliyim. 1880’e kadar biz ba¤›ms›z bir halkt›k; sadece d›flifllerimizde fiili devletine ba¤l›yd›k. 1900’lerin bafl›ndan itibaren fiili, endüstriyel geliflme ad›na alan›n› geniflletme ihtiyac› hissetti ve topraklar›m›za iflgal girifliminde bulundu. Devletin amac›, Mapuche halk›n› boyunduru¤u alt›na almak ve topraklar›n› diledi¤i gibi sanayi alan›na çevirmekti. Mesele sadece fiili’yle de s›n›rl› de¤il, Arjantin’de de Mapuche halk› yafl›yor ve topraklar› çok verimli. Dolay›s›yla, ayn› sald›r›ya Arjantin’de de maruz kald›k. Soyk›r›m yap›ld›, say›s›z Mapuche katledildi ve topraklar›n›n büyük bölümü flirketlere tahsis edildi. Bu giriflimlerin sebebi Mapuche topraklar›n›n verimli olmas› m›, yoksa ulus-devlet inflas› için farkl› etnisitelerin eritilmesi miydi? fiili’de de, Arjantin’de de topraklar›m›z yerüstü ve yeralt› kaynaklar› bak›m›ndan çok zengin. Çokuluslu flirketler topraklar›m›za bafltan beri talip oldular. Asl›nda her iki devletin de amac›, etnik kimli¤imizi yok etmekten çok, topraklar›m›z› diledikleri gibi kullanmakt›. Ama bu s›rada Mapuche kimli¤i de büyük darbe ald›, çünkü kimli¤imiz yok edildi¤inde, topraklar›m›zda tutunmam›z da imkâns›z hale gelecekti. Temel talepleriniz neler? Kendi kaderimizi tayin etme hakk›m›z› kullanmak ve topraklar›m›z› kolektif biçimde ifllemek istiyoruz. Kültürümüz ve inanc›m›z kapitalizmle ba¤daflm›yor, kapitalizme uyum sa¤lamam›z mümkün de¤il. Latin Amerika’daki di¤er halklar gibi Mapuchelerin de önceli¤i çokuluslu flirketlerin üstümüzdeki hakimiyetini k›rmak. ‹spanya, ABD ve Norveç kökenli bu flirketler do¤al kaynaklar›m›z› sömürüyor, ekosistemi mah-
“Güneyin Zapatistalar›”: Mapucheler polis taraf›ndan katledilen bir aktivistin cenaze töreninde
vediyor, yerlileri göçe zorluyor ve kültürel kimli¤imizin yok olmas›na sebep oluyor. fiirketlere ve devlete karfl› mücadelede Mapuchelerin ortak siyasal örgütlülü¤ü var m›? Mapuchelerde hiçbir zaman politik güç merkezîleflmedi; hiçbir zaman bir kral›m›z, baflkan›m›z olmad›. Latin Amerika’daki di¤er yerli halklar gibi, topra¤› mülkümüz olarak de¤il, kendimizi topra¤›n ürünü olarak görürüz. Bir Mapuche’nin topraklar›n hakimi olmas› gibi bir durum mümkün de¤ildir. Mapuche’un kelime anlam› ne? Mapuche “topra¤›n insan›” demek. Yaflam›m›z› idame ettirebilmemiz için toprakla kuraca¤›m›z iliflkinin de inanc›m›za uygun olmas› lâz›m. Biz Negenechen’e, yani Toprak Ana’ya tapar›z, topra¤a ait oldu¤umuza inan›r›z. Bu nedenle onu özel mülk hâline getirmeyiz. Büyük flirketlere karfl› ortak tepki gösterebilmemizin sebebi de bu. Ama mücadele yöntemi konusunda aram›zda elbette farkl›l›klar var. Mapuchelerde özel mülkiyet hiç yok mu? ‹nanc›m›z bireysel mülkiyeti reddediyor ama, fiili devleti topra¤›n ortak mülkiyetini engelleyen bir tak›m kanunlar dikte ederek herkesi üzerinde yaflad›¤› topra¤› sat›n almaya zorluyor. Hükümet kapitalist zihniyeti zorla bizim bölgeye yerlefltirmek istiyor. Örne¤in, bizim bölgede uranyum madeni bulundu, devlet maden ocaklar› kurmak istiyor. Bunun yap›labilmesi için de yerlilerin topraklar› sat›p göç etmesi gerekiyor. Ayr›ca maden tesislerinin kurulmas› yörede ciddi bir do¤a tahribat› anlam›na geliyor. Pinochet darbesi Mapucheleri nas›l etkiledi? Allende döneminde toprak reformlar›yla Mapuche halk›n›n arazileri geri verilmeye bafllanm›flt›. O dönemde kurulan tar›m kooperatifleri arac›l›¤›yla sadece Mapucheler de¤il, bütün topraks›z köylüler yaflam alanlar›n› geniflletebilmiflti. Darbeden sonra solcular k›y›ma u¤rad›, ama en yo¤un bask› halk hareketlerine ve Mapuchelere uyguland›. Faili meçhuller, tutuklamalar had safhaya ç›kt›. O dönem yaflanan faili meçhul cinayetlere, kaç›rmalara ve iflkencelere dair hiçbir kay›t yok. fiili halk›na darbe sürecinde yaflad›¤› haks›zl›klara karfl›l›k bir tak›m tazminatlar ödendi. Ama Mapucheler için böyle bir uygulamaya gidilmedi.
Arjantin ve fiili’nin ‹spanyol kökenli halklar› Mapuchelerin direnifline nas›l yaklafl›yor? Mapucheler ile öteki fiili halklar› aras›nda bir dayan›flma var asl›nda. Fakat fiili hükümeti, topraklar›m›z› ele geçirerek ekonomik refah› yükseltmeyi amaçlad›¤› ve böylece iflsizlik ve yoksullu¤u azaltabilece¤i yönünde propaganda yap›yor. ‹ki ülkenin de burjuvazisi devlet politikalar›n› destekliyor. Ayr›ca, Mapuchelerin tembel, h›rs›z ve ifle yaramaz insanlar oldu¤una dair ›rkç› önyarg›lar gelifltirildi. Mapuche kimli¤inden utanmam›z› bekliyorlar. Bizi inkâr ederken, “atalar› Mapuche olan fiilililer” diyorlar, yani atalar›m›z Mapuche imifl ama, biz de¤ilmifliz. Mapucheler aras›nda dilini unutan, kimli¤ini gizlemek zorunda kalan var m›? Ders kitaplar›nda Mapuche tarihi nas›l aktar›l›yor? Ders kitaplar›nda Mapuchelerin ‹spanyol iflgaline direndi¤i, cesur, savaflç› bir halk oldu¤u belirtiliyor; ancak hemen sonra Mapuche halk›n›n art›k varolmad›¤› yaz›l›yor. Yani diyorlar ki, Mapuche halk› var, ama tarihin sayfalar›nda... Mapuchelerin asl›nda Mapuche de¤il, fiilili olduklar› söyleniyor. fiehirlere göç eden Mapucheler ifl bulabilmek için kimliklerini gizlemek veya reddetmek zorunda kald›lar. Soyadlar›n› de¤ifltirip ‹spanyol soyadlar› ald›lar, dillerini konuflmamaya bafllad›lar. Örne¤in benim dedelerim Mapuche topraklar›n› terk edip Santiago’ya yerlefltikten sonra fiililiymifl gibi davranmak zorunda kald›. Hâlâ Mapuche topraklar›nda yaflayanlara da asimilasyon politikas› uygulad›lar. Devlet okullar› kuruldu, bütün Mapuche çocuklar› o okullara gitmeye zorland›. ‹spanyolcay› zorunlu k›ld›lar, Mapuche dilini de yasaklad›lar. Ne yaz›k ki pek çok Mapuche kardeflim kimli¤ini inkâr ediyor. Bölgede nas›l bir mücadele yürütüyorsunuz? Ben hukuk ö¤rencisiyim; kurdu¤umuz internet sitesinde Mapuche halk›n›n hukukî haklar›na dair yaz›lar yaz›yorum, haberler yap›yorum. fiili’de medyan›n büyük bölümü büyük flirketlerin elinde. O yüzden Mapuchelerin eylemleri asla medyada yer alm›yor. Yer ald›¤›nda da “h›rs›zlar, ifle yaramazlar eylem yapt› ve gözalt›na al›nd›” deniyor. Hiçbir yerden fon almadan kendi radyomuzu, televizyonumuzu olufltur-
duk, Mapuchelerin sesini duyurmaya çal›fl›yoruz. Çünkü sadece ekonomik hak ihlallerine u¤ram›yoruz; temel insan haklar›ndan da yararlanam›yoruz. Mapuche haklar›n› savunanlar devletin zulmüne u¤ruyor. Bu zulmü iffla etmek ve di¤er örgütlerle koordinasyon sa¤lamak için giriflimlerimiz var. Sadece Mapucheler aras›nda de¤il, Latin Amerika’daki di¤er hareketlerle de ba¤lant› kurmaya çal›fl›yoruz. Mapuchelerin silahl› bir örgütü var m›? Birçok farkl› örgüt var. Mapucheler kabilelere ayr›l›yor. Her kabile de kendi iç kararlar›n› kendisi veriyor, bölgesindeki zaruretlere göre direnifl flekli oluflturuyor. Bu örgütsel çeflitlilik içinde fliddet eylemlerine baflvuranlar da var. Fakat bizim Kürtlerinki gibi veya Kolombiya’daki FARC gibi bir silahl› örgütümüz yok. Baz› kabileler yol kesiyor. Atalar›m›zdan kald›¤›n› bildi¤imiz topraklar› geri almak için iflgal eylemleri yap›yoruz. Kad›n›, çocu¤u, erke¤i, yafll›s›yla, tar›m araçlar›m›z› al›p o topra¤a yerlefliyor ve topra¤› ifllemeye bafll›yoruz. Hükümet de kolluk güçlerini üzerimize sal›yor. Mapuche bölgesi tamamen karakollarla çevrilmifl durumda. Güya terörist eylemler gerçeklefltiren Mapuchelere karfl› yerlileri korumak için, bizim alanlar›m›z› iflgal etmeyi meflrulaflt›r›yorlar. Büyük toprak sahipleri ya fiilililer ya da yabanc› flirketler. Hükümet onlar›n yan›nda yer al›p Mapuche halk›n› terörist olarak gösteriyor. Bu çat›flmalarda birçok arkadafl›m hayat›n› kaybetti. Çok say›da Mapuche direniflçisi de hapishanede. Yap›lan operasyonlarda yerlilere fliddet uygulan›yor. Yak›n bir arkadafl›m›n üç yafl›ndaki k›z›, bir operasyonda ald›¤› darbe yüzünden aylarca hastanede yatmak zorunda kald›. Devlet ›rkç› bir ayr›mc›l›k yürütüyor. Elli y›l öncesine kadar Mapuche dili konuflulam›yordu. Bugün ise ekonomik yönden çökertiliyoruz. Topraklar›m›za pek çok flehir kuruldu ve bu flehirlerin at›klar› Mapuche köylerine götürülüyor; gelip köyün dibine çöplük kuruyorlar. Kuzey Amerika’da k›z›lderililere yap›lanlar›n benzeri Mapuche halk›na uygulan›yor. Filistin’deki gibi kamplara kapatm›yorlar, ama kendi topraklar›m›zda cezaland›r›yorlar bizi. Hükümetle iflbirli¤i yapan kabileler var m›? Ne yaz›k ki var. Bir yandan kolluk güçlerinin fliddeti sürerken, di¤er yandan sözde kalk›nma projeleri gerçeklefltirerek baz› kesimleri sat›n almaya çal›fl›yorlar. Bunun için mesela IMF’den fonlar al›p buradaki projelere aktar›yorlar. Böylece Mapucheleri de bu çarka ortak etmeye çal›fl›yorlar. Silahs›z bir direniflle bu kuflatmaya karfl› baflar› sa¤layabilece¤inize inan›yor musunuz? Büyük silahl› örgütleri olmamas›na ra¤men Mapuche halk› 300 y›l boyunca kolonyalist sald›r›ya karfl› ayakta durdu. Latin Amerika’da bunu gerçeklefltirebilen tek halkt›r Mapucheler. Çünkü her ne kadar farkl› kabilelerden oluflsak da bizi birarada tutan ortak ilke ve inançlar›m›z var. Otonominin do¤rudan eylemle elde edilebilece¤ine inan›yoruz. Olup bitenlere boyun e¤memek gerekti¤inin fark›nday›z. Che’nin siyasî partiler kurup seçimler yoluyla baflar›l› olunabilece¤i fikrine inanmamas›n› anlayabiliyorum. Ama Bolivya’da Morales seçimle bafla geçmedi mi? Morales’in içinden geçen devrimi gerçeklefltirip gerçeklefltiremeyece¤ini hep beraber görece¤iz. Bu konuyu aram›zda çok tart›fl›yoruz. Ortak kanaatimiz direnmek yönünde, ama silahl› bir örgütümüz yok. Söylefli: ‹rfan Aktan
43
k›raat
Güzel Sanatlar ara Üniversitesi Bugünkü Marm n ve 1957 y›ra tu kirde¤ini olufl çe n ni si’ lte kü Fa s’çular taraf›nTürkiyeli Bauhau l›nda Alman ve tlar Okulu’nun tbikî Güzel Sana dan kurulan Ta a düzenlenen ›yl y›s la nümü do 50. kurulufl y›ldö sar›m E¤itimi arl›k, Sanat, Ta “Türkiye’de Mim tebli¤leri kapki mpozyumunda se s” au uh Ba ve vuflo¤lu editörtun - Esra Aliça sayan ve Ali Ar “Bauhaus: Mo’den yay›nlanan lü¤ünde ‹letiflim esi, bir stilin, m rle sar›m›” de dernleflmenin Ta , 1850’lerden ketinin ötesinde bir e¤itim hare ltürel, ekonokü yürürlükte olan a ’d pa ru Av ri be me program›n› l bir modernlefl e ilkemik ve toplumsa manl›’n›n son ernleflme projesin aus’çulu¤un Os ar›na kadar mod ol cesindr ön ka ifade eden Bauh fl› cu va ru Sa ku a esini, I. Düny Cumhuriyet’in n nc de flü rin dü le s m au ikleri, ne m uh dö as›. Ba nyas›n›n dina z etti¤inin vesik ’daki tasar›m dü ika siser Am itim leriyle nas›l nüfu e¤ ve , pa ap ele alan kit i-politik, Avru n om da on r›n ek ›la l aç se lek re ci es re de kü eflme sü t, sanayi ve m flamda modernl Enstitüleri, sana y ns Kö , ra fe sü re insan-mekân-ya itü i st nl En ›n›n ne de re (Gazi Terbiye bu sanat anlay›fl a r›n lla temleri ve ekolle ko t ... na de sa › niteli¤in TÜ vs.), di¤er r baflvuru kayna¤ okullar›, ‹TÜ, OD sayfal›k temel bi 7 58 e in er üz i teflkil etti¤
* Eros –diye ›srar eder Levinas– sahip olmaktan ve iktidardan farkl›d›r; ne bir mücadeledir ne de bir kaynaflma; bir bilgi de de¤ildir. Eros, “baflkal›kla, gizemle, yani gelecekle, her fleyin burda oldu¤u bir dünyada asla burda olmayan fleyle iliflkilidir...” “Aflk›n pateti¤i varl›klar›n afl›lmaz ikili¤inden ibarettir.” Bu ikili¤i aflmaya çal›flmak, denetlenemeyeni alt etmek ve zincirinden boflanm›fl› evcillefltirmek, bilinmezi öngörülebilir k›lmak ve göçebeyi zincire ba¤lamak –bütün bunlar aflk›n ölüm çan›n› çalar. Eros ikili¤i aflarak varl›¤›n› sürdürmeyecektir. Aflk söz konusu oldu¤unda, sahiplenme, iktidar, kaynaflma ve düfl k›r›kl›¤›, Mahflerin Dört Atl›s›’d›r. Aflk›n ola¤anüstü k›r›lganl›¤›, hafifçe yaralanabilirli¤e katlanmay› lanet olas› reddiyle yan yana burada yatmaktad›r. Her aflk ipotek alt›ndaki iyili¤i kavramaya çal›fl›r, ama tam zafer kazanacakken nihaî bozgunu yaflar. Her aflk geçicili¤in ve belirsizli¤in kaynaklar›n› gömmek için mücadele eder; ama e¤er baflar›rsa çabucak solar, rengi atar. (...) Meydan okuma, çekim, Ötekinin bafltan ç›kar›lmas›; bunlar bütün mesafeyi, ne kadar azalt›lm›fl ve k›salt›lm›fl olsa da, hoflgörüsüzce uzat›r. Aç›kl›k bir uçuruma benzer. Kaynaflma ya da fetih, sonuçta meydana gelen karmaflaya tek çare gibidir. Yumuflak bir okflay›fl ile sert bir avuçlama aras›ndaki, ihmal edilmesi biraz fazla kolay hudut oldukça incedir. Eros ilkini yapmazsa kendine sad›k olamaz, ama ikinci ihtimale düflmeden de ilkini uygulayamaz.
44
• Ramazan’a birkaç kitap verdim. Özellikle kolay okunabilir Hüseyin Rahmi romanlar›na bay›ld›, “fi›k”› okurken gözlerinden gelen yafl› elinin tersiyle silifli çok hofluma gitti. Gerçi kâhyan›n marifetiyle ilahi kitaplar› da okuyor, ama düflüncem odur ki, Ramazan bu adam›n k›z›yla, yani Cavidan’la oynaflt›¤› için, irtibat› kitaplar üzerinden kurmak ve onun güvenini kazanmak istemektedir. (...) Ramazan Cavidan için biçilmifl kaftan, tam bir “sex animal”; zannederim bu beden anlaflmas›n› bir evlili¤e dönüfltürmekte çok da geç kalmayacaklar. Ruhlar›n›n çok iyi kaynaflt›¤›n› görüyorum. Çünkü hayvanlarda gözledi¤im cinsel uyum halini, Cavidan’la Ramazan’› al takke ver külah seviflirlerken de gördüm. Onlar› bir defa, o da ilk yatt›klar› gün tesadüfen samanl›kta izledim. Bu eflflo¤lu Ramazan kad›n› aflka getirebilmek için o kadar aç›k saç›k laflarla s›rnaflmaya bafllad› ki, ben k›z›n fl›rak diye flamar› indirece¤ini san›rken, a¤z› kulaklar›na vararak k›zard›¤›n› görünce akl›m flaflayazd›. K›z›n memelerine hiç de tesadüfen dokunmufl gibi de¤il, tozunu almaya çal›flt›¤› abajurlar› tutarm›fl gibi elleyen, koca bir sepeti kavray›p kald›rmak ister gibi Cavidan’›n poposunun alt›na elini sokup onu allak bullak eden bu çocuk, onun bütün gevezeliklerini, direncini ve akl›n› dümura u¤ratmaktayd›. K›z da ç›lg›n gibi, bu herifin alt›na yat›p bö¤ürmek için can att›¤›n› gösteren hareketler yap›yordu. (fiu seçti¤im kelimelerin seviyesine bak›yorum da...)
X - KÜTÜPHANE Ahmet Çi¤dem D’nin Halleri: Din Darbe Demokrasi (‹letiflim) Ahmet Tulgar Birbirimize (Everest) Aliza Marcus Kan ve ‹nanç –PKK ve Kürt Hareketi (‹letiflim) Aylin Ünal (haz.) Giovanni Scognamillo –Aflk ve Korku (Hayalet Kitap) Barbara Ehrenreich Sokaklarda Dans –Kolektif E¤lencenin Bir Tarihi (Versus) Edward Said Kültür ve Direnifl –David Barsamian’la Konuflmalar (Agora) Giovanni Arrighi Adam Smith Pekin’de –21. Yüzy›l›n Soykütü¤ü (Yordam) Giuseppe Fiori Antonio Gramsci –Bir Devrimcinin Yaflam› (‹letiflim) Gürsel Korat Sokaklar›n Ölümü –Kayseri’de ve fiehirlerimizde... (‹letiflim) J.M. Coetzee Kötü Bir Y›l›n Güncesi (Can) Kemal Safa Güntekin Kad›n Düflkünü –Memleket Roman› (‹letiflim) Kojin Karatani Transkritik –Kant ve Marx Üzerine (Metis) Küçük ‹skender Underground Otopark (Sel) Marquis de Sade Tanr›ya Karfl› Söylev (Versus) Nadire Mater Sokak Güzeldir –68’de Ne Oldu (Metis) Nicholas Thoburn Deleuze, Marx ve Politika (Otonom) Sarkis Çerkezyan Dünya Hepimize Yeter (Belge) Sasa Stanisic Asker Gramofonu Nas›l Tamir Eder (Ayr›nt›) Timur Soykan Tanr› Misafirleri Oteli (K›rm›z› Kedi) Zygmunt Bauman Ak›flkan Aflk –‹nsan ‹liflkilerinin K›r›lganl›¤›na Dair (Versus)
•
*
Ben bireysel bilince ziyadesiyle inanan biriyim. ‹nsan›n her türlü faaliyetinin kökü burada yatar. ‹nsan›n anlay›fl›, ilkin bireysel bir ölçekte meydana geldi¤i için kolektif bir ölçekte ortaya ç›kamaz. Bizim ça¤›m›zda bireysel bilinç, muazzam miktarlarda ambalajlanm›fl ve organize bilgi paketleriyle bo¤ulmuyorsa bile, sürekli bombard›man alt›nda tutuluyor. Burada as›l amaçlanan, bir tür kabullenme, sorgulamama, topluca edilgen kalma duygusunu yaratmak. Ço¤u zaman, baz› kesimlerin bizi kendilerine boyun e¤dirmeye ve gerek haberler, gerek metalar, gerekse seyahat benzeri araçlarla kendi kal›plar›na uydurmaya çal›flan görüntü bombard›man›na maruz b›rak›l›yoruz. (...) Böyle bir ba¤lamda entelektüele düflen rol muhalefet etmektir; ben de bu ifllevi mutlak anlam›yla, hatta belki de umutsuzca ihtiyaç duyulan bir rol olarak düflünüyorum. Burada kastetti¤im negatif ve aptalca bir ifllev de¤il tabii ki, böyle bir fleye önce kendim karfl›y›m. Bilâkis, muhalefet etmek derken kast›m, seçim yapan ve bir özne olarak eyleyen bir ifllevin tekrar bireye atfedilebilece¤i flekilde yarg›da bulunma, elefltirme ve tercihte bulunma kapasitesi. Baflka bir bütünün, akl›nda metalaflt›r›lm›fl ç›karlar› ve kâra dönüfltürülebilir ticarî hedefleri bulunmayan bir toplulu¤un parças› olmak önemlidir. Elbette bunlar ulafl›lmas› çok güç, ama yine de baflar›labilir hedeflerdir.
Polis minibüsünün yavafll›¤›nda do¤ruldular. Minibüsün kap›s› ayn› yavafll›kta aç›ld›. Önce bir göbek indi, ard›ndan Muzaffer. fiiflmanl›¤›ndan mustaripti. Kafas›na göre küçük flapkas›, ha düfltü ha düflecek. Üniformas›n›n cebinden ç›kard›¤› kürdan› a¤z›n›n kenar›na yerlefltirdi. Mavi üniformas› terden laciverte dönmüfl, ya¤lar›n›n üzerine yap›flm›flt›. (...) Kaçak iflçi kalabal›¤› k›sa deparlar att›ktan sonra soluk solu¤a kalm›flt› ama, Muzaffer’le dalga geçmekten de geri durmuyorlard›. Bir zenci hayalar›n› avuçlam›fl, sevimli Türkçesiyle ba¤›rd›: “Yakala Muzaffer!” Kal›n dudaklar›nda bembeyaz bir gülümseme vard›. Yuvarlak kirli yüzlü genç bir Pakistanl›, kendi dilindeki küfürleri gülücükleri eflli¤inde sayd›rd›. Muzaffer’in yüzü gerildi, k›zard›. Herkes kaçmas› gerekti¤ini anlad›. Zenci ve Pakistanl›, bundan sonraki hayatlar›nda asla Muzaffer’e yakalanmamal›yd›. Kaçak iflçi kalabal›¤› caddeye aç›lan dar sokaklarda kaybolurken, fliflman polis, ordusunun bafl›nda muzaffer bir komutan edas›yla beton ç›plakl›¤›nda kavrulan alanda bir tur att›. Ama bütün gün bekleyemezdi. O gidecekti ve dünyan›n yoksullar›, patronlar›yla buluflmak için geri gelecekti. Üstelik sadece yar›m saat sonra...
Duman› üstünde
Düflünmek, hissetmek, savrulmak Thomas Bernhard - Yürümek / Evet - çeviren: Sezer Duru ((YKY)
lasik düzyaz› anlay›fl› tekrara pek s›cak bakmaz: Her cümle flu veya bu flekilde bir yenilik içermeli, önümüzde aç›lmakta olan eseri bir ad›m öteye tafl›mal›d›r. Thomas Bernhard’›n anlat›lar›, bu temel düzyaz› ilkesiyle koflullanm›fl okurda kaç›n›lmaz bir so¤uk dufl etkisine yol açacakt›r. “Yürümek” metninden rastgele seçilmifl bir cümle bunu örneklemeye yeter: “Bir fley duyarsak, diyor Oehler çarflamba günü, duydu¤umuzu s›nar›z, duydu¤umuzu s›narsak duydu¤umuzun gerçek olmad›¤›n› söylemek zorunda kal›ncaya kadar s›nar›z, duyulan yaland›r.” “Duymak” fiilinin befl kez tekrarland›¤› bu cümle, Bernhard metinlerinin tipik havas›n› tafl›r: Ayn› sözcük tekrar tekrar belirerek cümleye hâkim olur ve adeta cümleyi ele geçirir. Ancak
K
bu tekrar›n, örne¤in kimi absürd metinlerde oldu¤u gibi, bir anlam bofllu¤una yol açt›¤›n› söylemek yan›lt›c› olacakt›r. Sözcük –ya da sözcük grubu– tekrarland›kça anlams›z hale gelmez, aksine korkutucu derecede anlaml› hale gelir. Bernhard çocuklu¤unu geçirdi¤i yer olan ve neredeyse tüm metinlerinde nefretle and›¤› Salzburg’dan söz etmeye bafllad›¤›nda, “Salzburg” sözcü¤ü korkunç anlamlar içeren bir karabasana dönüflür, cümleleri h›zla ele geçirip kendi lanetli ruhunu metne yayar ve etkisini giderek güçlendirir. Tam Bernhard’›n baflka bir konuya geçti¤ini ve Salzburg temas›n› geride b›rakt›¤›n› düflünürüz ki, Salzburg yeniden ç›kagelir ve kâbusu sürdürür. Bu anlamda Bernhard için tekrar bir üslûp ö¤esi de¤il, temel bir yaz›nsal deneyim biçimidir. “Yaz›nsal” dedik, ama belki “düflünsel” de dememiz gerekir: Bernhard’›n sürekli ayn› sözcükler etraf›nda düflünen ve konuflan “ses”leri (onlara “karakter” demek yan›lt›c›d›r), bize düflünme etkinli¤inin belli bir biçimini örnekler gibidir. Sanki Bernhard’a göre düflünce, Kartezyen gelene¤in öne sürdü¤ü gibi ileriye dönük ve inflaya yönelik yap›c› bir etkinlik de¤ildir. Her an bir say›klama biçimini alabilecek olan, yabanc› düflüncelerin s›z›nt›lar›na aç›k, k›r›lgan, zaman zaman kontrolsüz ve ço¤u zaman korkutucu bir süreçtir düflünmek. Kendi kendinin alt›n› oyabilir, kendi üretti¤i çeliflkilerle mücadele ederken yolundan ç›kabilir ya da durmas› gereken yerde duramay›p meçhule do¤ru yol alabilir. Bernhard’›n Türkçede yeni yay›nlanan “Yürümek” ve “Evet” metinleri, bu aç›dan bak›ld›¤›nda, yazar›n bütün metinlerine flekil veren o tehlikeli düflünme etkinli¤inin varabilece¤i muhtemel bir sonucu ele al›yor: Delilik. “Yürümek”deki flu cümleler, bu sonuca nas›l var›labilece¤ini somut biçimde gözler önüne seriyor: “Bir fley yaparsak, o fleyi neden yapt›¤›m›z› derinlemesine düflünmemeliyiz” diyor Oehler, “çünkü o zaman birdenbire bizim için bir fley yapmak olanaks›zlafl›r”. (...) “Derin düflünme sanat›, düflünmeyi tam olarak ölümcül andan hemen önce sekteye u¤ratma sanat›d›r. (...) Ama hiç kimse ölümcül ân›n ne zaman oldu¤unu bilmez.” Metinde konu edilen Karrer, bu ölümcül
an›n geliflini kestirememifl, sahip oldu¤u düflünceyi sonuna kadar götürmüfl ve hayat›n›n sonuna kadar kalaca¤› Steinhof ak›l hastanesine kapat›lm›flt›r. Düflünmek onu bir anlamda insanl›k deneyiminin ötesine, kendisinin “bütünüyle kay›ts›zl›k olan durum” dedi¤i yere götürmüfltür. Tekrar konusundaki de¤erlendirmemiz, buradaki düflünce deneyimi için de geçerli olabilir: Mesele Karrer’in düflünme etkinli¤inin “absürdlü¤ü” ve anlams›zl›¤› de¤il, muhtemel korkunçlu¤udur. T›pk› her Bernhard tekrar›n›n feci derecede anlaml› ve etkili olmas› gibi, derine do¤ru inen bir düflünce de feci derecede anlaml› ve tehlikeli olabilir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, belki de Thomas Bernhard romanlar›n›n as›l derdi burada yatar: Mesele facia riskini göze alarak düflünce etkinli¤ini sürdürmek, o “ölümcül ân›n” gelip çatma ihtimalini göz önünde bulundurarak ayn› sözcükleri tekrar tekrar ça¤›rmak, onlara yak›ndan, giderek daha yak›ndan bakmakt›r. Bernhard’›n “Yürümek”in bafl›na koydu¤u cümleler, bir anlamda onun edebiyat projesinin temel amac›n› dile getirir: “‹nsan beyninin bütün imkânlar› dahilinde dur durak bilmeyen bir düflünme, insan akl›n›n bütün imkânlar› dahilinde bir hissetme ve insan karakterinin bütün imkânlar› dahilinde bir savrulma.” –Kerem Eksen
45
O¤lan kalbi Emrah Serbes - Erken Kaybedenler (‹letiflim)
mrah Serbes’in son öykü kitab› “Erken Kaybedenler”, bir bebekten katil yaratan sistemin yeni nesil kurbanlar›n› anlat›yor. Bu lanet dünya bu sefer de arzulu bir çocuktan bir tacizci yarat›yor. Tüm mutluluklar› tüketim al›flkanl›klar›na ba¤l› san›lan çocuklar, yetiflkinlerden gerçe¤i anlatmalar›n›, adil olmalar›n› istiyorlar, fakat ne yaz›k ki bu mümkün de¤il. Çocuklar arzuludur, fakat bu arzuyu tamamen görmezden gelmesi ö¤ütlenen k›zlar gibi, arzular›yla övünmesi icap eden, ama bu duygularla ne yapaca¤›n› bilemeyen o¤lanlar da s›k›nt›l› bir durumdad›r. Emrah Serbes’in kafas›
E
kar›fl›k o¤lan çocuklar›yla ilgili kitab›, bazen inand›r›c›l›¤›n› yitirmesine neden olacak kadar mizahî. Buna ra¤men, gerçeklik duygusunun yakaland›¤› durumlarda da, okuyucuyu “kim bu bacak kadar ay›lar” gibi düflüncelere itip, hüzünlendiriyor. ‹flin daha da ac›s›, çocuklar›n davran›fllar›, yetiflkin davran›fllar›n›n baflar›s›z, karikatürize bir kopyas› olabiliyor, o yüzden asl›nda o ay›lar›n kim oldu¤unu ç›karmak çok da zor de¤il. Emrah Serbes’in öykülerinde o¤lanlar k›zlar› taciz ediyor, yetiflkinlerin burnundan getiriyor, kendilerinden baflka kimse pek ak›ll› de¤il ve ço¤u dayan›lmaz karakterler. Ayn› zamanda kafalar› kar›fl›yor, manipüle ediliyor, çaresiz durumlara düflüyor, yafl›tlar›ndan kaz›k, yetiflkinlerden dayak yiyorlar. Hayatlar›n›n bir döneminde, kad›nlarla bir annenin o¤lu olmak-
Eme¤in metafizi¤i Jacques Rancière - Filozof ve Yoksullar› - çeviren: Aziz Ufuk K›l›ç (Metis)
az› düflünürlerin temel argümanlar› vard›r, baz› düflünürlerin ise temel sorular›; argümanlara sorular sormadan ulafl›lmaz elbette, ama baz› argümanlar kendisini do¤uran sorular›n üzerini kapat›r ve sanki soru sorulmadan ulafl›lm›fl gibi dolafl›ma girerler. Temel sorular› olan düflünürler ise çok önemli argümanlara varsalar da, yine de düflünce biçimlerinde sorular›n üzeri örtülmez ve okura baflka sorular sorma cesareti verirler. Tüm kitaplar›, “deflme”, “ayr›flt›rma”, “ters-yüz etme” çabas›yla doludur. Okur, argümanlar›n ne kadar titiz bir sorgulama sonras›nda ortaya ç›kt›¤›n› görür; düflünür, tüm kategorilerle ve bazen de tüm düflünce gelene¤iyle bo¤ufluyordur asl›nda. Jacques Rancière, ikinci tür düflünürlerden biri; argümanlar›n›n sorular›n› ikinci plana itmesine izin vermeyen, her yeni argümandan yeni bir soru üreten bir düflünür. Rancière, emek ve düflünce aras›ndaki iliflkinin nas›l kuruldu¤unu sorguluyor. Temsilleri düflünce ve filozoflar taraf›ndan yap›lan eme¤in ve emekçilerin kendi sesini bulmaya çal›fl›yor. 1960’l› y›llarda hocas› Althusser’den etkilenen Rancière, onunla birlikte “Kapitali Okumak”›n önemli bir bölümünü de yazd›. Hocas› gibi toplumsal aktörlerin deneyimi ile teori aras›ndaki aç›kl›¤› sorgulad›. Fakat Althusser’in ‘68 olaylar›na uzakl›¤›n› kabul edilemez buldu ve ondan uzaklaflt›. Foucault’nun soykütük metodolojisini benimsedi, henüz Türkçeye çevrilmeyen “The Nights of Labor”da (‹flçinin Geceleri) 1830 ve 1840’l› y›llarda iflçilerin entelektüel hayatlar›n›n izini sürdü; iflçi gazeteleri, iflçi flairler, tart›flma toplant›lar›... S›n›f bilinci, iflçi olmak gibi kavramlar›n sorguland›¤› kitapta, entelektüel faaliyet içindeki iflçilerin, maddî zorluklardan çok, onlar› toplumsal hiyerarfli içinde düflünceden d›fllayan toplumsal düzene karfl› olduklar›n› tespit etti. Bu çal›flmay› “Filozof ve Yoksullar›” izledi. Soykütükçülü¤e devam eden Rancière, iflçileri entelektüellerden, efendileri tebadan ay›ran normlar› ters-yüz ederek emek temsillerini sorgulad›. Bu kitab›nda ortaya ç›kan en önemli nokta, Bat› felsefe gelene¤inin Platon’un miras›n› devralmas› ve Platon’un kategorilerini farkl› biçimlerde olsa da yeniden üretiyor olmas›yd›. Rancière, Platonik düflünce çizgisinde geliflen Bat› felsefesi gelene¤inin, emek dökmek zo-
B
46
runda oldu¤u için bofl zaman› olmayan kiflilerin varl›¤›na dayanan bir toplum düzenini temellendirmesini ve bu düzenin emekçinin düflünceye cüret etmemesini onun için bir erdem olarak nitelendirmesini ele al›yor. Platon’la bafllad›¤› bu okuman›n farkl› duraklar› var. Platon’da böyle bir izlek bulmak flafl›rt›c› olmazken, bu okuma ba¤lam›nda Marx’›n farkl› bir perspektiften benzer bir anlay›fl› üretmesini görmek flafl›rt›c› oluyor. Rancière, di¤er okuma duraklar›nda, Sartre ve orta s›n›f yaflam›n›n ve yaflam de¤erlerinin hegemonyas›n›n elefltirmeni Bourdieu’nun da elefltirel olsa bile ayn› felsefe gelene¤inden ç›kamamas›n› sorunsallaflt›r›yor. Rancière, “filozofa ve zanaatç›ya kendi paylar›na da¤›t›lan, zaman ve u¤rafl bölüflümünü kendi kökensel kuramsal çekirde¤i içinde kavramaya ve modern bilimsel söylemlerin ço¤unun –ilerici ve devrimci olsalar bile– tohumdaki özünü koruduklar›n› göstermeye çal›fl›yor”. (sf. 258)
Emekten kopufl ve özgürlük zaman› Rancière, emek, özgürlük ve düflünce ekseninin yeniden ele al›nmas› ve Ortodoks düflüncenin elefltirilmesi anlam›nda, Foucault, Arendt ve Agamben çizgisine yerlefliyor. Foucault, Arendt ve Agamben, kapitalist modernli¤in tarihini, insan› eme¤e, üretime ve verimlili¤e zincirleyen bir bak›fl aç›s›n›n tedricen ve ço¤u zaman da felaketlerle yerleflmesi olarak nitelendirdi. “‹nsan›n sahip oldu¤u en yüce de¤er olarak emek”anlay›fl›, asl›nda, üretimin, izolasyonun, “insan kaynaklar›n›n” anlay›fl›yd›. Eme¤in do¤al kayna¤› olarak insan “kayna¤›”. Oysa hiç kimse sadece emekçi olmas›n! Bu düflünürlerin yaklafl›mlar›n› “emek karfl›tl›¤›” ya da “emek düflmanl›¤›” olarak nitelendirmek do¤ru olmaz. Yaflamda emek dökmek ve yaflam›n zorunluluklar› içinde debelenmek zorunda kalan insanlar› –ki hangimiz de¤iliz– yücelten
tan öteye geçmeyen bir iliflki kurmufl bu o¤lanlar afl›k oluyor, çift kale maçta gol yemekten baflka ac› tatmam›fl çocuklar yak›nlar›n› kaybediyor, tatile giderken yan›nda götürece¤i oyunca¤› seçmekten aciz çocuklar büyük kararlar vermek zorunda kal›yorlar. Nihayetinde de büyüyorlar, erkek olmaya mahkûm oluyorlar. Emrah Serbes’in kitab›, öncelikle kad›nlar›n anlamad›¤›, erkeklerin de herhalde unutmaya çal›flt›¤› o¤lan çocu¤u olma durumunu hat›rlat›yor okuyucuya. Bunun da ötesinde, çok yayg›n bir inan›fl›n do¤rulu¤u üzerine düflündürüyor: Çocuklar, varolabilmek, hayatta kalabilmek için yetiflkinlere muhtaç m›d›r, yoksa asl›nda yetiflkinlik, bütünüyle çocuk kalbini kirleten bir engel midir önlerinde? –Haziran Düzkan
de¤il de, kaybolan özgürlük ufkunun yeniden düflünülmesine ve ele al›nmas›na cüret eden yaklafl›mlard›r bunlar. Rancière, iflçi s›n›f›n›n özgürleflmesinin, iflçilere özgü de¤erlerin olumlanmas› de¤il, “bu de¤erleri temellendiren düzenden kopufl, düflünce ayr›cal›¤›n› kimilerine, üretim görevini baflkalar›na veren geleneksel pay da¤›l›m›n kesintiye u¤ramas›” oldu¤unu söylüyor. ‹flçiyi iflçi yapan düzenin topyekûn y›k›lmas›! Sürekli ve kesintisiz devrim! Yarat›c› olan, fliirler yazan emekçilerin ürünlerini “iflçi kültürü” olarak nitelendiren yaklafl›ma karfl›, yarat›c›l›¤a ve düflünmeye cüret eden iflçilerin yaln›zca filozoflara ve sanatç›lara tahsis edilmifl düflünce lüksüne “yekten” bir sald›r›s› olarak okumak. Bu düflünce lüksü ancak iflçinin iflçi kalmas›yla mümkünse, herkesi iflçi yaparak düflünceyi yok etmek de¤il, kimsenin iflçi olmad›¤›, emek dökmek zahmetinin ortak paylafl›ld›¤› ve herkesin kendini gerçeklefltirebilece¤i kiflileraras› alanda varolabilmesi; yani özgürlü¤e eflit olan eylem. Ya da, “özgürlük zamand›r”. Fakat Rancière, yukarda sözü edilen elefltirel çizgideki Arendt’e önemli bir elefltiri getiriyor. Siyasal olanla toplumsal olan› ay›ran Arendt’in Platoncu “eylem adamlar›” ve “ihtiyaç adamlar›” kategorisini yeniden üretti¤ini vurgulayarak, “The Nights of Labor” kitab›nda, Arendt’in “On Revolution” (Devrim Üzerine) bafll›kl› çal›flmas›nda Frans›z Devrimi ve Amerikan Devrimi karfl›tl›¤›nda formüle etti¤i, ihtiyac›n devrimi istila etmesi anlay›fl›na karfl›, “ihtiyaç insan›” iflçilerin siyaset sahnesine sadece ihtiyaçlar›n giderilmesi için de¤il, tam da görünürlük kazanmak ve ihtiyaç insan› olmaktan kurtularak siyaset adam› olmak için girdiklerini söylüyor.
Platon ve “ascholia” Kölelerin köleli¤i hak etti¤ini, çünkü köle olmaktansa ölmeyi tercih edecek kadar “onurlu” olmad›klar›n› söyleyen filozoflar›n tiran› Platon, bir kölenin düflünmeye cüret edebilece¤ini tahayyül bile etmek istemezdi. Fakat Platon’un felsefesi sadece köleleri de¤il, özgür zanaatç›lar› da düflünceden d›fll›yordu. Platon, ifl bölümü kesinleflmifl flehirde, “herkes kendi iflini yaps›n ve kendi durumuna özgü erdemi gelifltirsin” (sf. 258) diyordu. Zanaatç›n›n erdemi, ancak bofl zaman yoklu¤uyla biçimleniyordu: “ascholia”, bofl zaman›n yoklu¤u. “Ama bu ‘zaman yoklu¤u’ da zaman ve mekân›n simgesel bir bölümlenmesiydi yaln›zca. Platon, zanaatç›y› salt üretme ve yeniden üretme yazg›s›ndan ay›ran
bofl zaman› ve bofl mekân› d›fllam›flt›.” (sf. 264) Bafllar›n› yapt›klar› iflten kald›rmama ve itaati de erdeme dönüfltüren zanaatç› ahlâk›n›n flehir devleti taraf›ndan biçimlendirilmesi... Platon, tiranlara lây›k eseri “Devlet”te, flehir-devletini organik iflbölümü anlay›fl›yla kurar; flehrin ihtiyaçlar› bedenin ihtiyac› kadard›r ve ona benzer: “Bafllang›çta dört kifli varm›fl ya da befl. Bedenin ihtiyaçlar› kadar. Yiyecek için bir çiftçi, bar›nak için bir duvarc›, giyecek için bir dokumac›, buna ek olarak bir kundurac›, bir de gerekli malzemeleri sa¤layacak bir iflçi.” Rancière, bir kiflinin daha gerekece¤ini söyler, beflinci ya da alt›nc› kifli olarak bir vatandafl. Yönetici s›fat› tafl›mayan, ama flehir-devleti herhangi bir kabileden ay›racak olan özgür vatandafl. Bu özgürlük, önce negatif özgürlüktür: Özgür vatandafl, bedenin ve flehrin ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için çal›flmak zorunda de¤ildir, yani çal›flmaktan özgürleflmifltir. Vatandafl›n erdemi, bofl zamana –scholia– sahip olarak biçimlenir. Vatandafll›k ancak bofl zaman sahibi olarak mümkündür ve ancak bofl zaman bir insan› vatandafl yapabilir. Fakat Platon, vatandafl›n bofl zaman› zaten hak etti¤ini söyleyecek. fiehrin kurucu mitini yazan Platon, üç maden efsanesini anlat›r: “Siz flehirdekiler, ‘hepiniz kardeflsiniz’ diyece¤iz onlara hikâyemizde. Ama sizi yaratan tanr› hükmetmeye yatk›n ve daha de¤erli olanlar›n›z›n harc›na alt›n katt›. Siteyi savunan askerlerinkine gümüfl, iflçilerin ve di¤er zanaatç›lar›nkine de demir ve tunç.” Efsane, do¤al e¤ilimleri ifllevlere dönüfltürdü¤ünü iddia ederek, toplumsal düzeni do¤allaflt›r›r. Dolay›s›yla zanaatç›n›n tan›m›, bir negatifliktir: “Kundurac› kendine kundurac›l›k d›fl›nda tüm etkinlikleri yasaklayand›r, bu kadar.” Di¤er bir deyiflle, filo-
zofa göre, “Delphoi kâhini filozofa ‘kendini bil’ der, zanaatç›yaysa ‘fazladan hiçbir fley bilme’...”
Marx ve “sophrosune” Platon’a göre zanaatç›n›n temel erdemi, ›l›ml›l›kt›r (sophrosune). Emekçi, seçmedi¤i koflullarla biçimlenen, seçmedi¤i bir erdemin efendisi olabilir ancak. Marx, yaln›zca Hegel’i de¤il, Platon’u da ters çevirmifltir. ‹flçinin erdemi ›l›ml›l›k olamaz. O, ›l›ml›l›¤›n tersini kendine fliar edinmeli, ayaklanmal›, ürettikleri üzerinde hakk›n› iddia etmelidir; üretim araçlar›na da sahip olmal›d›r. Oysa, kundurac›lar›n isyan›na tan›kl›k eden 19. yüzy›l, kundurac›lar›n üretim araçlar› için de¤il, kundurac›l›k vasf›na karfl›, yani kundurac›l›ktan baflka etkinliklere kat›lmak, “fazladan bir fley bilmek” için mücadele ettiklerine de tan›kl›k etmifltir. fiair kundurac›lar, Marx için, “en kötü tarihin insan›d›r: çeliflkinin insan›na karfl› ikizli¤in insan›; tam da konumunda vazgeçmesi gerekti¤i s›rada onu iyilefltirmeye çal›flan, pastoral rüyas›n› yavanlaflt›ran iflçi”... ‹flçinin hayat›ndaki çeliflki, tarihin demir yasalar›n›n motorudur. ‹flçi için düflünce ve yarat›c›l›k, devrim ve hatta sosyalizm sonras›na ertelenmifltir. Marx, iflçilikle düflüncenin bir arada gitmeyece¤ini düflünür; o kadar yorgun olan bedenler ancak yorgunluklar›na sar›larak çeliflkiyi keskinlefltirebilirler. Çeliflkinin yazar› Marx’ta da gerilimler eksik de¤ildir, iflçi s›n›f› bilincinin iflçili¤i aflt›¤›n›n fark›ndad›r ve gerilim iflçili¤in nas›l afl›laca¤›d›r. “1844 El Yazmalar›”nda komünist iflçilerin bir araya gelmesinde, iflçi sosyalleflmesinde iflçili¤i aflan bir fleyler görür Marx: “Komünist iflçilerin bir araya gelmekteki amaçlar› öncelikle ö¤reti ve propaganda. Ama bu yolla yeni bir ih-
tiyac› da –sosyalleflme ihtiyac›n›– kendilerine mal etmifl oluyorlar ve böylelikle araç gibi görünen fley amaç oluyor. Amac› sosyalleflmek olan meclis, dernek, sohbet onlara kâfi geliyor; insanl›¤›n kardeflli¤i onlar için bofl de¤il, hakikattir ve al›nterinin çizgilerini sertlefltirdi¤i bu çehrelerde insanl›¤›n soylulu¤u par›ldar.” Amaç, yani Antik Yunan’›n vatandafl›n›n özgürlü¤ünün k›r›nt›lar›, 19. yüzy›l sosyalleflmesindedir. Amaç, iflçinin di¤er iflçilerle birlikte iflçi vasf›n› aflmas›d›r. Fakat Marx, eme¤in ve iflçilik durumunun yüceltilmesindeki sorunun fark›ndad›r. “Gotha Program›n›n Elefltirisi”nde, eme¤in tek zenginlik ve bütün kültürün kayna¤› olmas›n› k›yas›ya elefltirir. “Burjuvalar›n yanl›fl olarak eme¤e do¤a-üstü yarat›c› güç yüklemeleri pek iyi temellere sahiptir, çünkü salt eme¤in do¤aya ba¤l› olmas› olgusundan, emek gücünden baflka bir fleye sahip olmayan insan›n, toplumun ve kültürün bütün koflullar›nda eme¤in maddî koflullar›n›n sahibi haline gelen baflka insanlar›n kölesi olmak zorunda oldu¤u ortaya ç›kar. Bu insan, ancak onlar›n izniyle çal›flabilir ve yaflayabilir.” Yararl› eme¤in toplum içinde üretildi¤ini söylemek, “birey olarak iflçiye eme¤in koflulu olan toplumun varl›¤›n› sürdürmesi”ni ö¤ütler. Yararl› eme¤i yüzceltmek mevcut toplumu yüceltmek olur ama Marx, iflçiye mevcut toplumsal düzen y›k›lana kadar fliiri yasaklar, çünkü bunun burjuva fliiri olaca¤›n› ve iflçiye sahte bir yarat›c›l›k hissi verece¤ini düflünür. Rancière, elefltirel düflüncede bile korunan bu Platonik nüvelere dikkat çekerken bir slogan› ters-yüz ediyor –bunun tüm tehlikeleriyle birlikte: Dünyan›n Bütün ‹flçileri, Felsefe Yap›n! –Göksun Yaz›c›
KARA TREN: GIOVANNI ARRIGHI (7 Temmuz 1937 - 18 Haziran 2009)
Sol iktisat tarihi ve kuram›n›n bafll›ca fikrî önderlerinden Giovanni Arrighi, aram›zdan ayr›ld›. Neo-klasik iktisat kuram›ndan uzaklaflarak “karfl›laflt›rmal› tarihsel sosyoloji”ye yöneldi¤i ‘60’lardan itibaren emek gücü arz›, kapitalist hegemonyan›n tarihî-uzamsal dönüflümü, sistem karfl›t› hareketler ve merkez-çevre iliflkileri üzerine birbirinden de¤erli araflt›rmalar ortaya koymufltu. Son olarak, ‘70’lerden beri uzatmal› Lale Devri’ni yaflayan Amerikan hegemonyas›n›n çöküflünü ve Do¤u Asya’n›n yükseliflini ele ald›¤› “Adam Smith Pekin’de” adl› kapsaml› çal›flmas›n› yay›nlam›flt›. Ölümünden dört ay önce uzun y›llar beraber çal›flt›¤› David Harvey’e, sol düflünce ve prati¤e adanm›fl bir ömrün muhasebesi mahiyetinde verdi¤i ve New Left Review’da yay›nlanan söyleflisinden de faydalanarak, üstad›n düflünsel miras›nda bir gezintiye ç›k›yoruz...
Organik ayd›n, asrî Gramsci iovanni Arrighi, ‹talyan faflizminin gemi az›ya ald›¤› II. Dünya Savafl›’n›n arifesinde, 1937’de Milano’da dünyaya geldi. Güneyli bir göçmen ailenin o¤lu olan babas›n›n çal›flt›¤› fabrikan›n sahibinin k›z›yla evlenerek s›n›f atlamas›, Arrighi’nin emek arz› süreçleriyle erken yaflta tan›flmas›n› sa¤lad›. Kay›npederiyle sürekli gerilim yaflayan babas›, tekstil makineleri üreten küçük bir imalathane açt›. Bu sayede genç Giovanni, tekstil atölyelerine giderek üretti¤i makinelerin sorunlar›yla ilgilenen ve çal›flt›rd›¤› mühendisler marifetiyle müflterilerinin ihtiyaçlar›na göre çözümler bulan babas›n›n küçük iflletmesiyle ilkel bir fordizm çerçevesinde standart makinalar üreten büyükbabas›n›n büyücek fabrikas› aras›ndaki farkl›l›klara ve kapitalist üretim süreçlerindeki de¤iflikliklere flahit oldu. Hatta, ateflli bir genç komünist olarak babas›na “komünistler gelince bafl›n büyük belaya girecek” dedi¤inde, babas›n›n “hay›r, ben flu anda yapt›¤›m› yapmaya devam edece¤im, komünistlerin benim gibi insanlara her zaman ihtiyac› vard›r” cevab›yla Arrighi’nin zihninde kaba sermaye/emek çeliflkisini bir kenara b›rakman›n gereklili¤ine dair ilk soru iflaretleri belirdi. Babas›n›n genç yaflta beklenmedik ölümünün ard›ndan küçük iflletmenin yükümlülüklerini yerine getirmekten aciz oldu¤unu anlayan, ancak büyükbabas›yla da çal›flmak istemeyen Arrighi, zaman›n ikinci büyük ulusafl›r› flirketi Unilever’de stajyer yönetici olarak ifle bafllad›. Böylece flirketin idamesinde üretim ve pazarlamadan ziyade finansman ve reklamc›l›¤›n baflat faaliyet oldu¤unu farketti ve “tipik” bir kapitalist örgütlen-
G
48
me modelinden bahsetmenin imkâns›zl›¤›n› idrak etti.
Afrika’da ö¤renilen kapitalizm Bir yandan da Bocconi Üniversitesi’ndeki neo-klasik gelene¤e dayal› iktisat e¤itimine devam eden Arrighi, gördü¤ü soyut modellemeye dayal› e¤itimle gerçekte varolan emek süreçleri aras›ndaki uçurumu fark etti¤inde, “neoklasik iktisad›n fl›k genel denge modellerinin üretimi ve gelirin da¤›t›m›n› anlamak ad›na hiçbir ifle yaramad›¤na kani oldum” diyecekti. Ancak neo-klasik iktisad›n özellikle emek arz› ve proleterleflme süreçlerini kavramaktaki yarars›zl›¤›n›, tam anlam›yla, ö¤retim görevlisi olarak gidece¤i Rodezya’da (bugünkü Zimbabwe) kavrad›. ‹tal-
Arrighi’nin kuram›n› önemli k›lan iki husus, 1994’te flimdilerde sönümlenmeye bafllayan ABD hegemonyas›n›n sonunu mufltulamas› ve kapitalist ilerlemenin sand›¤›m›zdan daha yarat›c› evrelerle geliflti¤inin alt›n› çizmesiydi. ya’da sistem gere¤i üniversitede maafls›z befl y›l gönüllü asistanl›k yapmaktansa, ‹ngiliz üniversitelerinin eski Afrika kolonilerinde açt›¤› yüksek okullardan biri olan, Londra Ünivesitesi’ne ba¤l› UCRN’de ifle bafllayan Arrighi, üç sene sonra beyaz az›nl›k hükümeti taraf›ndan “sak›ncal› siyasî faaliyetleri” gerekçesiyle tutuklanarak s›n›r d›fl› edildi. Ancak siyasî faaliyetlerinin bir dökümünü, “Rodezya’n›n Ekonomi Politi¤i” (New Left Review Eylül-Ekim, 1966) adl› makalesinde, topyekûn proleterleflmenin ille de sermaye birikimi ad›na en uygun flartlar›
sa¤lamak anlam›na gelmeyebilece¤ini savunan araflt›rmas›yla kay›t alt›na ald›. Arrighi’ye göre, beyaz-yerleflimci tar›msal burjuva s›n›f›yla, kentsel üretim ve madencilik bazl› kapitalist s›n›f aras›ndaki ç›kar çat›flmalar›, yerli siyahî nüfusun tam proleterleflmedi¤i durumda sermaye birikimini mümkün k›l›yordu. Siyahî nüfusun yar›-proleter kalmas›, onlar›n hem k›rsal ba¤lar› yoluyla kendilerini idame ettirmelerini sa¤l›yor, hem de kapitalist tar›m ve madencilikte ihtiyaç duyulan ürün girdisini tedarik ederek sermaye birikimini devam ettiriyordu. Ancak k›rsal siyahî nüfusun h›zla proleterlefltirilmesi ve k›rsaldan kopar›lmas›, II. Dünya Savafl› sonras› d›flar›dan kaynak ve hammadde ihtiyac› içine giren sanayi kapitalizmini, proleter s›n›f› asgari ücretle beslemek zorunda b›rakt› ve böylece sermaye birikimini sekteye u¤ratt›. Di¤er yandan, klasik “ulusal” tar›msal kapitalistleri oluflturan beyaz s›n›f›n müdahaleleriyle k›rsal alanda orta ölçekli siyahî üreticiler teflekkül etmedi. Ancak kendine yeten siyahî köylü s›n›f› da ortadan kald›r›ld›¤› için tar›msal kapitalistler tar›m iflçilerini besleyecek üretim ve pazar kapasitesinden mahrum kald›lar. Böylece pervas›z bir do¤rudan proleterlefltirme hamlesi sermaye birikimini azaltt›¤› gibi, hükümetlerin bu yüzden apartheid yöntemlerine baflvurmas› siyahî nüfus aras›nda ulusal bilincin oluflmas›na vesile oldu. Arrighi, Rodezya’da yapt›¤› araflt›rmalar sayesinde, kapitalist geliflimin tam proleterleflme vas›tas›yla gerçekleflti¤ini iddia eden tezleri çürütmüfl oluyordu.
‹talya devrimci hareketine girifl Rodezya’dan s›n›r d›fl› edilmesinin akabinde zaman›n Afrika Ulusal Özgürlük
hareketlerinin sürgün üyelerinin topland›¤› Tanzanya’n›n Darüsselam kentine gitti. Afrika sosyalizmi tart›flmalar›n›n hararetle yürütüldü¤ü kentte, Afrika halklar›n›n sömürgelefltirilme süreçlerini araflt›ran tarihçilerin bafl›nda gelen ve daha sonra Guyana’da suikaste kurban giden Walter Rodney, ilerleyen y›llarda ABD’nin meflhur sol yeralt› örgütlerinden Weatherman’in kurucular›ndan biri olan Jim Mellon, Immanuel Wallerstein ve John Saul gibi uzun y›llar beraber çal›flaca¤› sol düflünürler ve Kara Panter örgütünün önde gelen aktivistleriyle birlikte Afrika Ulusal Özgürlük hareketinde etkin bir rol oynad›. Daha sonra, 1969’da, kendi deyifliyle “‹talyan radikal ö¤renci hareketini ehlîlefltirmesi” beklentisiyle Kuzey ‹talya’daki Trento Üniversitesi taraf›ndan ifle al›nd›. Ö¤rencileri ehlîlefltirmek bir yana, Kuzey ‹talya’n›n sanayi iflçileri aras›nda h›zla yay›lan otonom iflçiö¤renci hareketinin önderlerinden biri haline geldi. Bu dönem için Arrighi, “Lotta Continua (Mücadele Devam Ediyor) gibi otonom hareketler içinde benim yüzünden bir tak›m çatlaklar olufltu” fleklinde konufluyordu. Zira fabrika iflgalleriyle ve sosyal merkezlerin infla edilmesiyle u¤raflan, klasik sol partilere ve kemikleflmifl sendikalara karfl› en ciddi alternatifi teflkil eden Lotta Continua ve Potere Operaio (Emekçinin Gücü) içindeki fraksiyonlar›n bir k›sm› ö¤rencileri do¤rudan eyleme teflvik ediyor, di¤er bir k›sm› ise kapitalist kalk›nmac› kuramlar›n cidddi bir elefltirisini yapan Arrighi gibi düflünürlerin de harekette olmas›n›n fayda sa¤layaca¤›n› düflünüyordu. Arrighi’nin anlat›m›yla, “bir grup konferanslara kat›l›rken, di¤er bir grup da toplant›y› sabote etmek için avludan tafl ya¤d›r›yordu”.
Organik entelektüel yaratmak Y›llar sonra, Beverly J. Silver ile beraber kaleme alacaklar› “Emek Güçleri –1870’den Günümüze ‹flçi Hareketleri ve Küreselleflme” (Cambridge, 2003) adl› kitapta da ifade edece¤i üzere, 1968 hareketi ve sonras›, eme¤in ilk defa kapitalist bir krizin sonras›nda de¤il, öncesinde tepki verdi¤i tarihsel bir dönüm noktas›yd›. Arrighi de, 1970 bafllar›nda, otonom kadrolarda situasyonizmin öncülü¤ünü yapan Luisa Passerini ve Gramsci’ci otonom Romano Madera ile iflçi s›n›f›n›n entelektüel ba¤›ms›zl›¤› amac›yla Gruppo Gramsci’yi kurdu. Amaç, Gramsci’yen bir yaklafl›mla, mücadele esnas›nda organik entelektüellerin ortaya ç›k›fl›n› sa¤lamak için çok say›da Colletivi Politici Operai (CPO - Emek Siyaseti Kolektifleri) meydana getirmekti. Böylece iflçilerin zaten fark›nda olduklar› konumlar›n› kapitalist geliflim stratejileri içinde daha genifl bir ba¤lamda de¤erlendirmelerine vesile olunacak ve Gruppo Gramsci emeline ulaflarak la¤vedilecekti. CPO’lar›n yay›lmas›yla birlikte olufluma 1973’te son verdiler. Arrighi ayn› y›l Antonio Negri’nin ortaya ç›k›fl›yla CPO’lar›n Gramsci’ci yanlar›n› kaybettiklerini ve “macerac› bir yola “ sevk edildiklerini söylüyor.
Krizde ne yapmal›? Otonom iflçi hareketlerinin krizle yüzleflmesi ve CPO deneyimi, Arrighi’nin giderek daha s›kl›kla iflçilerin krizle ilgili sorular›yla muhatap olmas›na yol açt›. O dönem, Arrighi’nin kendi deyifliyle, “iflçilere sürekli olarak ‘flimdi kriz var, susman›n vakti geldi, e¤er mücadeleye devam ederseniz, fabrikalar›n›z tafl›nacak’ türünden telkinlerde bulunuyorlard›”. Arrighi, tüm bu kriz sürecine ve iflçi hareketine gem vurmaya çal›flan ehlîlefltirici söylemlere karfl› “Bir Kapitalist Kriz Kuram›na Do¤ru” (Rassegna Cominista, Say› 2-3-4-7, Milano1972-3) adl› uzun makalesini tefrika etti. Özetle, herhangi bir kapitalist krizin ard›nda, iflçi kalk›flmalar› ya da hatal› ekonomi yönetimlerinden ziyade, kapitalizme içkin sermaye birikimi sorunu yat›yordu. Bu açmaz, kapitalizm bünyesinde k›s›tl› kalan “tüketim”den kaynaklan›yordu. Üretim araçlar›n›n kapitalist yat›r›m sonucu üretti¤i mallar›n sat›lmama tehlikesi için “gerçekleflme krizleri” diyen Arrighi, bu krizlerin kabaca iki flekilde ortaya ç›kt›¤›n› söylüyor. Emek gücünün oluflturdu¤u art›-de¤eri ele geçirmek için sömürünün derecesi artt›kça toplumun sosyal aç›dan üretken gücü olan emekçi kesimlerin al›m› imkân› düflece¤i için, üretilen mallar ya sat›lm›yor ya da bekelenen kâr› sa¤lamayacak fiyatlara sat›l›yordu, böylece sermayenin art›-de¤erden nemalanmas› sekteye u¤ruyordu. E¤er aksi olursa, yani sömürü artaca¤›na sabitlenir, hatta azal›rsa, iflçilerin ücretleri artt›¤› için k›s›tl› tüketim ortadan kalksa da, sermaye birikimini sa¤layan kâr oranlar› düzenli olarak düflece¤i için
Arrighi’ye göre, kapitalizmin etnisite, milliyet ve cinsiyet söylemlerinden nemalanmas›n›, iflçilerin bu söylemleri kullanma e¤ilimini öngöremese de, “Manifesto”dakine benzer bir dünya iflçi s›n›f›n›n eflitlenmesi söz konusuydu. kapitalistlerin bir birim ürün için yapmalar› gereken yat›r›m imkâns›zlafl›yor, dolay›s›yla sermaye birikimi üretim araçlar›na yat›r›m yapmaktansa azalan kârl›l›k oranlar›n› daha fazla mal ile ikame etmeye yönlendiriliyordu. Nihayetinde kârlar yine giderek düflüyordu. K›sacas›, hem afl›r› sömürü hem de düflük sömürüde kapitlalist kriz kaç›n›lmazd›. Gelgelelim, afl›r› sömürüden kaynaklanan krizin yükü daha çok emekçi kesimlerin s›rt›na yüklenirken, düflük sömürüden kaynaklanan krizde sorun yaflayanlar kapitalistler ve üretken olmayan sosyal zümrelerdi. Öte yandan, Arrighi’nin müteakip y›llarda derinlemesine odaklanaca¤› konulardan biri olan kapitalizm dönemlerinin örgün yap›s›, bu iki tür krizin iç içe geçebilece¤inin iflaretlerini de veriyordu. Örne¤in, Arrighi’ye göre, 1873-1896 y›llar› aras›ndaki büyük kriz s›ras›nda üretim, istihdam ya da yat›r›m aç›s›ndan keskin bir düflüfl olmamas›na ra¤men, fiyatlar›n maafllara nazaran h›zla düflmesinden kaynaklanan bir kriz yafland›. Bu da kapitalistlerin tekelleflme yoluyla bir tür geri çekilme ve
pazardan yat›r›m› sa¤layabilecek kadar art›-de¤er üretebilme refleksini göstermesiyle neticelendi. Ancak, 1930’lardaki yeni krizle beraber zaten “tekel” olan üreticiler, sömürüyü, iflsizli¤i ve fiyatlar› art›rarak sermaye birikimine devam ettiler. K›ssadan hisse, kapitalist krizler, iflçi mücadelesine do¤rudan ba¤l› olmaks›z›n, sistemin do¤as›ndan kaynaklan›yordu, emek örgütleri mücadeleye devam etmeliydi.
Üç geliflim modeli Arrighi, otonom hareketlerin durulmas›yla beraber, 1973 y›l›nda emek arz› üzerine çal›flmalar›na devam etmek üzere, tar›msal üretimin hakim oldu¤u ‹talya’n›n Calabria bölgesindeki Cosenza Üniversitesi’ne gitti. Orada, Afrika araflt›rmalar›na benzer sonuçlara vararak kapitalist geliflimin ille de tam proleterleflmeye dayanmad›¤›n› tespit etti. Öncelikle yöreden kuzeyin sanayi bölgelerine gerçekleflen göç, mülksüzleflmenin vuku bulmad›¤› k›s›mlardan gerçeklefliyordu. Yörede, miras›n en büyük erkek çocu¤a geçmesi sebebiyle kuzeye çal›flmaya giden kardefller birikimlerini geri dönüp toprak almak için kullan›yorlard›. Buna mukabil, yerel proleterleflmenin tam gerçekleflti¤i yoksul bölgelerde kuzeye göçü mümkün k›lacak maddî imkânlar oluflmuyordu. Yani çevreden merkeze göç edenler en yoksul s›n›flar de¤ildi. Calabria’da tespit etti¤i üç tür geliflme modeli, ilerleyen y›llarda beraber çal›flaca¤› Wallerstein’›n üretim iliflkilerinin yer ald›klar› merkez-çevre yap›s›ndaki konumlar›na ba¤›ml› olarak geliflti¤ine dair kuram›na tersti. Calabria’da, normalde farkl› merkezî geliflmeyle iliflkilendirilen üç tür hareket vard›. Bunlar, Lenin’in tam proleterleflme ve latifundia’ya dayal› Junker modeli, yine Lenin taraf›ndan piyasaya içkinlefltirilmifl küçük-orta çiftliklerden oluflan Amerikan modeli ve Arrighi’nin “‹sviçre rotas›” olarak adland›rd›¤›, uzaklara göç edenlerin memleketteki topraklar›n› elden ç›karmamalar› ve birikimlerini oraya aktarmalar›yla meydana gelen küçük çiftçilik modeliydi.
Hegemonya ve sosyal mücadele 1979’da Wallerstein’›n davetiyle ABD’de dünya sistemleri analizine odaklanan Binghampton Sosyoloji Bölümü’ne giden ve uzun süre orada çal›flan Arrighi, emek arz› üzerine çal›flmalar›n› kapitalizm tarihiyle harmanlayarak yazaca¤› en bilinen eseri “Uzun Yirminci Yüzy›l –Para, Güç ve Ça¤›m›z›n Kökenleri” (‹mge, 2000) üzerine çal›flmaya bafllad›. Eseri önemli k›lan birkaç nirengi noktas›na de¤inmekte fayda var. Öncelikle Arrighi, devletler aras› sistemi irdelemek için klasik emperyalizm kavram› yerine, Gramsci’nin ulusal yap› içindeki s›n›f iliflkilerini analiz etmek için kulland›¤› “hegemonya” kavram›n› ele ald›. Buna göre bir devlet yap›s› di¤erlerine önderlik ediyor, kapitalist ilerleme bu tür bir “hegemon” taraf›ndan örgütleniyor, ama hegemon ülkede maddî geliflim
49
afl›r› rekabet sonucu yerini finansallaflmaya b›rak›nca, o ülke hegemon konumunu kaybediyordu. Arrighi, bu tür bir kapitalist “hegemon”un ilk nüvesi olarak 14. yüzy›l›n Kuzey ‹talya kent devletlerine ve özellikle Venedik’e iflaret ediyor. Venedik, “kapitalist bir ticaret oligarflisinin devletin gücünü elinde bulundurmas›yla”, “toprak kazan›mlar›n›n dikkkatli bir maliyet/yarar iliflkisine tâbi tutulmas›yla ve savafllar›n kapitalist oligarflinin artan kârl›l›k iliflkileri için bir araç kabul edilmesiyle” hem tipik bir kapitalist sistemin devlet-kurma ve savafl-yapma özünü bar›nd›r›yor, hem de sonraki kapitalist yap›lara model teflkil ediyordu. Venedik’te sistemi, s›ras›yla, 17. yüzy›l›n ortas›nda Birleflik Hollanda Eyaleti’ne, 18. yüzy›lda Birleflik Krall›k’a ve 20. yüzy›lda Birleflik Devletler’e hegemonyay› devretti. David Harvey’le yapt›¤› söyleflide beraberce sorgulad›klar› önemli bir husus ise, devletler aras› sistemde bir sonraki hegemonun ortaya ç›k›fl›n›n ne ölçüde zorunlu, ne ölçüde olumsal oldu¤u. Arrighi buna “zor bir soru” diyor. Maddî genifllemenin finansallaflmayla son bulmas› tarihsel bir zorunluluk olsa da, bir sonraki hegemonun ortaya ç›k›fl›nda bir ölçüde olumsall›klardan bahsetmek mümkün gözüküyor. Venedik’in aksine, içeride Oranj hanedan›yla s›k› siyasî pazarl›klar ve ‹spanya’dan ba¤›ms›zl›¤› kazanabilmek ad›na seksen y›l süren ulusal savafllar, Hollanda kapitalist oligarflisine ticarî stratejiler d›fl›nda siyasî melekeler de kazand›rd›. Böylece k›s›tl› manevra kabiliyetleri avantaja dönüfltü. Ya da Avrupa içi çat›flmalara olan co¤rafî mesafesi ve kaynak zenginli¤i, ABD’nin bir hegemon olmas›nda önemli bir etken teflkil etti. Ancak Arrighi’nin kuram›n› önemli k›lan iki husus, 1994’te flimdilerde sönümlenmeye bafllayan ABD hegemonyas›n›n sonunu mufltulamas› ve kapitalist ilerlemenin sand›¤›m›zdan daha yarat›c› evrelerle geliflti¤inin alt›n› çizmesiydi. Do¤al olarak geldi¤imiz noktada yöneltilecek “peki bir sonraki hegemon kim olacak?” sorusuna “Adam Smith Pekin’de –21. Yüzy›l›n Soykütü¤ü” (Yordam, 2008) adl› son kitab›nda verdi¤i çoktan seçmeli cevaplara bir göz atmadan önce, Harvey’in hakl›l›kla dile getirdi¤i “Uzun Yirminci Yüzy›l”da neden emek mücadelelerine yer vermedi¤i sorusuna e¤ilmekte fayda var. Öncelikle hacim meselesinden bahsediyor Arrighi, baflta emek mücadelesini de eklemeyi düflündü¤ünü, sonra hegemonya analizinin epey flümullu oldu¤unu farkedince, bunu bir baflka kitapta ele almaya karar verdi¤ini söylüyor. Ancak daha da önemlisi, hegemonya devirlerinin gerçekleflti¤i süre zarf›nda “sosyal tarihin h›z kazand›¤›n›” tespit ediyor. Daha aç›k bir ifadeyle, ‹ngiliz hegemonyas›n›n ABD’ye geçifl sürecinde sosyal mücadeleler afl›r› finansallaflma ve dünya savafllar›yla eflzamanl› meydana gelirken, 1960 ve ‘70’lerdeki sosyal kalk›flmalar›n finansallaflmadan önce gerçekleflti¤ini ve günümüzde h›zlana-
50
rak devam eden sosyal baflkald›r›lar›n kapitalist devletler-sisteminin klasik savafl rotas›ndan bir ölçüde imtina etmesine neden oldu¤unu düflünüyor. “Marksist Yüzy›l, Amerikan Yüzy›l›” (New Left Review, Ocak-fiubat, 1990) adl› makalesinde ise, Marx’›n “Komünist Manifesto”da gerek kapitalist örgütlenmenin etnisite, milliyet ve cinsiyet söylemlerinden nemalanmas›n›, gerekse iflçilerin bu söylemleri statü-gruplar› oluflturarak ç›karlar› ad›na kullanma e¤ilimini tam olarak öngöremese de, tarihsel süreçler sonucunda Manifesto’dakine benzer bir dünya iflçi s›n›f›n›n eflitlenmesi sürecinin meydana geldi¤ini söylüyor.
“Adam Smith Pekin’de” Arrighi, son eseri “Adam Smith Pekin’de”de gelifltirdi¤i “hegemonya” kuram›n› Do¤u Asya ve Çin özelinde masaya yat›r›yor. Öncelikle, ça¤dafl› pek çok düflünür gibi, Adam Smith’in Çin’in 18. yüzy›l›n›n büyük bölümünde yaflad›¤› ola¤anüstü refah ve bar›fl ortam›n› takdir etti¤inin alt›n› çiziyor. Smith’in, Avrupa’n›n kuvvet üstünlü¤ünün ve uzak ülkelerde uygulad›¤› adaletsizliklerin, bu ülkelerin Avrupa fliddetine cevap verme yetileri geliflti¤i ölçüde dünya-sisteminin
Devletin regüle etti¤i, ancak üretim araçlar›na sahip olmad›¤›, eme¤in iktidar›nda bir dünyaya sosyalizm demekte sak›nca görmedi¤ini söyleyen Arrighi’nin tek çekincesi, “sosyalizm”in devletle eflanlaml› kullan›lmas›n›n yaratt›¤› büyük sorundu.
di kurulu s›n›f pozisyonlar›n› yeniden üretme kapasitelerini yitirmifl olmal›lar. ‹kincis,i do¤rudan üreticiler üretim araçlar› üzerindeki denetimlerini yitirmifl olmal›lar.” Oysa genel olarak ülkelerin, özel olarak da Çin’in dünya pazar›na dahli, onlar›n özgün toplumsal tarihleri taraf›ndan gerçeklefliyor. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, son krizle beraber Çin, kapitalist genifllemenin temel flartlar›ndan biri olan toprak müsaderesini gerçeklefltirmeyi durdurdu¤u gibi, topra¤a eflit eriflim ilkesini tan›maya ve uygulamaya devam ediyor. Bu da Arrighi’ye “sosyalizm Çin’de çoktan kaybetmifl olsa da, kapitalizm bu tan›m gere¤i henüz kazanmam›flt›r” dedirtiyor. Öte yandan, ABD’nin afl›r› finansallaflmas› ve Irak müdahalesinin gösterdi¤i üzere, Bat› devleter sisteminin savafl gücünün s›n›rlar›na ulaflmas›yla geçerlili¤i azal›rken, Çin merkezli sistemin geçerlili¤i art›yor. Arrighi’ye göre, Do¤u Asya ve Çin’e içkin iki önemli gerçek, Çin’in ABD tarz› bir hegemonyaya do¤rudan geçifl yapaca¤›n› düflünmemizi engelliyor: ‹lkin, bölge devletlerinin binlerce y›ll›k ulusal bilinçleri Bat› tarz› devlet-savafl mekanizmalar›yla el ele yürüyen kapitalist pazar yerine, birbirleriyle ticaret ve diplomasi yapman›n kadim gelene¤ine sahip bir bölgesel iliflkiler a¤›n› muhtemel k›l›yor. ‹kincisi, Bat› sisteminin aksine, binlerce y›ld›r hemen tüm hanedan ve iktidar de¤iflikliklerinin toplumsal kalk›flmalar sonucu gerçekleflti¤i Çin’de devlet, iç ve d›fl siyasette Bat› hegemonyas›nda görmedi¤imiz bir muvazene siyaseti gütmeye mecbur kal›yor. Tabii Arrighi, özellikle ABD’nin kaybetmekte oldu¤u hegemon pozisyonuna nas›l tepki verece¤inin de gelece¤i flekillendirecek baflat etkenlerden biri oldu¤unu es geçmiyor.
X sosyalizmi
Arrighi, ‘68 ‹talyas›nda, yukarda bir eylemi görülen iflçi-ö¤renci hareketinin lider isimlerinden biriydi
“uluslar›n adaletsiz davranmaktan çekinip birbirlerinin haklar›na sayg› gösterece¤i” bir dünya pazar›na evrilmesini umdu¤unu iddia ediyor. Smith’in “Uluslar›n Zenginli¤i”nde bahsetti¤i “gizli elin” piyasaya de¤il, devlete ait oldu¤unu, Smith’in devlet taraf›ndan regüle edilen pazar›n, devletin üretimde yer almadan eme¤i güçlendirmesiyle sermayenin zay›flayaca¤› genifl bir pazar ekonomisine evrilece¤ini tasarlad›¤›n› öne sürüyor. Arrighi, “Adam Smith Pekin’de”de, Marx’›n “Manifesto”da öngördü¤ü kapitalist genifllemenin neden tam anlam›yla gerçekleflmedi¤i sorusuna da asl›nda Çin’i örnek göstererek cevap veriyor: Kapitalist genifllemenin genelleflmesini, Robert Brenner’›n sayd›¤› iki koflula ba¤l›yor: “‹lkin, üretimi örgütleyenler, kendilerini ve piyasa ekonomisi d›fl›ndaki ken-
David Harvey, yak›n zamanda Agora taraf›ndan da yay›nlanacak uzun söyleflinin sonunda Arrighi’ye, “Adam Smith Pekin’de” kitab›n›n bitifl bölümünde umut etti¤i dünya ve bu dünyan›n do¤al kaynaklara sayg›l›, eflit flartlarda yaflayan farkl› medeniyetlerin oluflturdu¤u milletler toplulu¤una sosyalizm s›fat›n› yak›flt›r›p yak›flt›rmayaca¤›n› soruyor. Arrighi ise, e¤er bundan devletin regüle etti¤i, ancak üretim araçlar›na sahip olmad›¤›, eme¤in iktidar›nda bir dünya anl›yorsak, buna sosyalizm demekte bir sak›nca görmedi¤ini söylüyor. Tek çekincesi ise, “sosyalizm”in özellikle kendi yetiflti¤i co¤rafyada devletle eflanlaml› kullan›lmas›n›n yaratt›¤› büyük sorun. Arrighi, yak›n zamanda kiflisel tarihinin sonlanaca¤›n› bilmenin rahatl›¤›yla, Harvey’e tak›lmaktan da geri kalm›yor. “Senin yeni terimler bulma konusundaki maharetini biliyorum” diyor. “Gözden düflmüfl ve devletle an›lan ‘sosyalizm’ terimi yerine daha etkin öneriler getirmelisin” diye de ekliyor. Harvey, bu “x-sosyalizmi” üzerine kafa yaraca¤›n› söyleyerek Arrighi’yle yap›lan son söylefliye noktay› koyuyor. Ulus Atayurt
NAD‹RE MATER’LE “SOKAK GÜZELD‹R” ÜZER‹NE
Reddediflteki özgürleflme ‘68 kufla¤›n›n solcu, devrimci kad›nlar›n›n cinsiyetsizli¤i, fazla mazbut ve muhafazakâr olduklar›, cinselliklerini yaflamad›klar›/yaflayamad›klar› elefltirisinden nedense çok zevk al›n›r. “Sokak Güzeldir” yay›nland›ktan sonra da bunun üzerine gidildi. Jülide Aral’›n kitapta anlatt›klar›ndan yola ç›karak Nur Çintay’›n “‘68’de Kad›nl›k Halleri” bafll›kl› yaz›s›, Müjgan Halis’in Jülide Aral’la yapt›¤› “Benim ‘68’im mazbut ve cinsiyetsizdi” bafll›¤›yla yay›nlanan söylefli... Ne diyorsun bu cinsiyetsizlik meselesine? Nadire Mater: “Sokak Güzeldir”de ‘68’li kad›nlar›n anlat›lar› çok ilgi çekti. Sadece alt› kad›nla konuflmak bile zihinleri baya¤› k›flk›rtt›. Oysa geçen y›l 40. y›l toplant›lar› düzenlenirken, haberleri yap›l›rken kad›nlar pek akla gelmemiflti. Bu ilgiden umutlanmak istiyorum. Jülide’nin de söyledi¤i gibi, “cinsiyetsizlik” gibi sorunlu durumlar›n yafland›¤›n› o s›ralar anlamaya ne donan›m›m›z, ne bilincimiz yeterliydi. O dönem baflka türlü yaflanamazd› diye düflünüyorum. Bugünün koflullar›ndan ve kavramlar›ndan bakmak de¤erlendirmeyi etkiliyor galiba. Mesela kürtaj›n Fransa’da 1975’te yasallaflt›¤›n› unutuyoruz. Do¤um kontrol hap› yine Fransa’da 1967’de serbest b›rak›l›yor; o da 21 yafl üstündekilere ve eczaneye kimli¤ini ibraz etmen flart›yla. Solcu/devrimci kad›nlar di¤er kad›nlara, yani politikadan uzak duran ya da sa¤c› kad›nlara k›yasla daha m› muhafazakâr ve cinsiyetsizdi? Tabii toplumun ve kad›n›n Türkiye ve dünya ölçe¤indeki durumunu ak›lda tutarak döneme bakmak gerekiyor. Ankara’da kald›¤›m yurtta, Anadolu’nun çeflitli yerlerinden gelen k›zlard›k. Eylemlere kat›lanlar›n say›s› yüzde 20 gibiydi, di¤erleri de bize sempati duyard›. Devrimci k›zlar›n daha muhafazakâr de¤il, göreli olarak daha “özgür” ve “kurtulmufl” oldu¤unu da söylemeliyim. Bizler daha rahat flört ederdik, asl›nda çok da flörtöz bir dönemdi ‘68. Kitapta konuflan kimi erkeklerin de kabul etti¤i üzere ‘68’in “erkek” karakteri bask›nd› ama, sa¤ tümüyle erkekti. Solun kendi içindeki “muhafazakârlaflma” 1970 bafllar›nda kendini hissettirmeye bafllad›. Bizim tart›flt›¤›m›z solun/devrimcilerin kendi içindeki “muhafazakârl›k”, yoksa, ‘68’in kad›nlar› o günün kad›nlar›na göre “ilerde”ydi. Bu elefltiriye temel olan, ço¤unlukla büyük flehirlerde üniversite ortam›nda o dönemi yaflayan, küçük burjuva aile-
52
Foto¤raf: Muhsin Akgün
“68 hakk›nda söylenmedik ne kald›?” diyenler yan›l›r. Hele bugünlerde, o en güzel yüz metreyi koflanlara yap›lan maksatl› ve mesnetsiz sald›r›lar, suçlamalar, hakaretler doludizgin giderken söylenecek çok fley var. Nadire Mater’in “Sokak Güzeldir –68’de Ne Oldu” adl› kitab› ‘68’i, ‘68 kufla¤›n›n isimli, isimsiz kahramanlar›n›n a¤z›ndan anlat›yor. Böyle bir belgeye çok ihtiyaç vard›. Üç kere “sa¤ol” çekip Nadire Mater’e ba¤lan›yoruz.
Nadire Mater
“68’liler toptan milliyetçiydi” diyenlerin herhalde kendileri bile dediklerine inanm›yorlar. Bütün dünyada oldu¤u gibi, yaflad›¤›m›z dünyaya itiraz ettik. Kendimizi dünyal› olarak görüyorduk, çünkü devrimciydik, sosyalisttik. lerden gelen 18-25 yafl aras› genç kad›nlar›n an›lar›. Genelde giyim kuflam ile flört meselesine dayand›r›l›yor elefltiriler. Fakat o dönemde o s›n›ftan k›zlara biçilen cinsiyet rolüne uygun olan zaten makyaj yapmalar›, kad›ns› giyinmeleri, “ç›kt›klar›” bir çocu¤un olmas› de¤il mi? Tersine, makyaj yapmay› reddetmek, erkeklerle beraber siyasal faaliyetin içinde olmak bu kad›nlar aç›s›ndan daha meydan okuyan, daha özgürlefltirici bir tav›r olarak düflünülemez mi? Sorunu elbette “flört” ve “giyim-kuflam”a indirgeyemeyiz. Kad›nlar karar mekanizmalar›nda yer alm›yordu, sözünü söyle(ye)miyordu. Erkekler, kad›n› “korunmas› gereken” olarak görüyordu. Kad›n, devrimci harekette daha çok lojistik güçtü. Geldi¤imiz yer, okudu¤umuz okul, içinde yer ald›¤›m›z
gruplara göre de kad›n›n durumu farkl›laflabiliyordu. Ben 1968’in ilk yar›s›n› ODTÜ’de, ikinci yar›s›n› Sosyal Hizmetler Akademisi’nde okudum. ‹ki okul çok farkl›yd›. Akademi’ye her y›l yirmi k›z, yirmi o¤lan al›n›rd›, k›zlar daha flehirliydi. ODTÜ’de ise k›zlar›n say›s› çok azd›. Makyaja karfl› bir bask› hat›rlam›yorum. Yapan yap›yordu. Hayat daha çok sokaklarda, eylemlerle geçmeye bafllay›nca makyaj› düflünecek zaman da kalmad›. Pratik giyiniyorsun... K›yafetin çok pratik olmak durumunda, mitinge gidiyorsun, sald›r›yorlar, kaçman gerek... En uygun k›yafet pantolon, düz ayakkab›, hush puppy... Daha militan k›zlar model oluflturmaya bafll›yor, bak›yorsun, o makyaj yapm›yor, sen de yapm›yorsun. Dolay›s›yla, giyimi kuflam›, hali tavr›yla “devrimci kad›n”, “devrimci erkek” tipi ortaya ç›kmaya bafllad›. Dünyada da böyle. O zaman jean olmad›¤› için, hem ekonomik, hem de pratik diye kadifeye s›¤›nm›fl›z; kadife ceket, kadife pantolon, erkeklerde parka, bizde daha çok kaban. Bütün bunlar bizim devrimci hayat›m›za uyan k›yafetler. Bir eyleme gazeteci olarak izlemeye gitti¤inde bile etekle çuvall›yorsun. Annem makyaj yapmam›, biraz daha süslü olmam› isterdi. Mini etek, maksi palto modas› vard›. O maksi paltolarla koflamazs›n, hald›r hald›r otobüs yakalayamazs›n. Sadece devrimciler için de¤il, ö¤renci için de uygun de¤il. Annem çok imrenirdi, “bir maksi palton olamad›” derdi. Mini etek üstüne kaban daha pratikti. Anneler k›zlar›n› daha fleker görmek istiyor tabii. K›zlar›n da “fleker” görünmeyi reddetmesi normal de¤il mi? Filmlere, dergilere bak›yorsun, kad›ndan beklenen fl›k giyinsin, makyaj yaps›n... Kapitalizmin sundu¤u bu modeli devrimci olarak reddediyorsun. Bu reddediflte bir özgürleflme de vard› elbette. Ayr›ca, bursla yafl›yorsan, istesen de pek fl›k olam›yorsun. Durumu daha iyi olan, arkadafl› alamad›¤› için ona uymaya çal›fl›yor. Örgütlerin, yani erkeklerin birkaç y›l içinde giyim kuflam, hal tav›r konusunda norm belirleme çabalar›n› da ekleyelim. Kad›nlar da kad›nlar› uyarma konusunda hiç fena de¤ildi. Bugün, bütün kad›nlar tektipti gibi görülüyor. Kitapta Ifl›k Alumur üç farkl› tarzdan söz ediyor: “Mini etek giyenler, kad›ns› k›l›¤›ndan hiç vazgeçmeyen, ama sonuna kadar da iflin içinde k›zlar vard›. Ben hep pantolon giyiyordum. Ete¤im yoktu bile. Rüçhan da ara s›ra etek giyiyor, makyaj yap›yor, saçlar›n› sar›yordu. Suna vard›, o da Rüçhan gibiydi. Makyaj›n› yapard›, ama parka giyerdi.” Asl›nda, Ifl›k bütün çeflitlili¤i çok güzel anlat›yor. Rüçhan (Malas) s›n›f arkadafl›md›; içimizde en özenli giyinenimizdi, makyaj›n› asla ihmal etmezdi. Rüçhan THKP-C içinde yer ald›, THKP-C’den yarg›land›, sekiz-on y›l cezaevinde kald›. Sonunda sürgüne gitti ve sürgünde ölene kadar da makyaj yapmaya devam etti. Foto¤raflar›na bak›yorum, öyle hofl
ki... Asl›nda, dönem foto¤raflar›nda kimse paspal görünmüyor. THKP-C duruflmalar›nda Julide, Tülay Tat ne kadar fl›k, tatl› ve dik duruyorlar. Tabii örgütten örgüte, örgütteki faaliyet alan›na, bulundu¤un flehre göre de bunlar çok de¤ifliyordu. O zamanlar kad›nl›k üzerine konuflur muydunuz; bekâret, evlilik kurumu, aile gibi konular tart›fl›l›r m›yd›? Bekâretin çok “k›ymetli” ve “kutsal” görüldü¤ünü, tart›fl›ld›¤›n› hat›rlam›yorum. Evlilik öncesi iliflkinin yayg›n olup olmad›¤›n› bilebilecek bir veri yok elimizde, ama bunun genel olarak bir problem olmad›¤›n› söyleyebiliriz. Evlilik, aile, Engels’in “Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni” üzerinden tart›fl›l›yordu, kendi hayatlar›m›z üzerinden de¤ildi galiba. Sinan Cemgil, Mahir Çayan evliydiler. Yani, evlilik bir “burjuva kurumu”ydu, ama biz evlenirsek bildik evliliklerden farkl›, dönüfltürücü olacakt›. Böyle düflünüyorduk herhalde. Sevgililer aras›nda 12 Mart darbesi sonras› hapishane günlerinde ve sonras›nda ayr›lanlar da oldu. Bütün bunlar o kadar tart›fl›larak yaflanmad›. Buna pek vakit de yoktu. ‘80’lerde Türkiye’de feminizmin geliflmesi, önceki dönemde flu ya da bu düzeyde sol hareketin içinde yer alan kad›nlar taraf›ndan olmad› m›? Sol gelenekten gelmemifl feminist pek tan›m›yorum. 1968, ABD’de Miss Amerika Güzellik Yar›flmas›nda “Kad›n Kurtuluflu”, “Kad›nlara Özgürlük” pankartlar›n›n aç›ld›¤›, sutyenlerin, c›mb›zlar›n yak›ld›¤› y›ld›. ‹kinci Dalga feminizm k›ta Avrupas›na gelmekte gecikmedi. Bize ulaflmas›ysa 15 y›l ald›. Öncü feminist kad›nlar, adlar›n› ilk YAZKO’nun ç›kard›¤› Somut dergisinden 1983’te duyurdular. O gün ve halen bugün kendini “feminist” olarak adland›ran, kad›n hareketi içinde yer alan kad›nlar, flu ya da bu düzeyde sol hareket içinde yer alan kad›nlard›r. 1970’lerin ikinci yar›s›nda kad›n dernekleri kuruldu. Ben de Ankara Kad›nlar Derne¤i’nde (AKD) çal›fl›yordum. Yeni yeni Simone de Beauvoir okumaya bafllam›fl›z, Clara Zetkin falan. Lenin’in “Kad›nlar kat›lmaks›z›n Devrim olamaz” sözü önemliydi. Yani, kad›n örgütlenmesi bir devrim meselesiydi. Dolay›s›yla, AKD, Devrimci Yol içinde bir yap›yd›. Yine de el yordam›yla kad›n için de bir fleyler yapma çabas› vard›. Mesela, krefl talebini yükseltmeye çal›fl›yoruz, gidip Millî E¤itim Bakanl›¤›’n› bast›k. “Kad›n›n çal›flt›¤› ailenin krefl sorunu” diye kendimize göre ileri bir ifade kullan›yoruz. Problemli; ama bir aray›fl da söz konusu. 1980’den sonra, çok kad›n cezaevine girdi, ama kad›nlar›n daha ço¤u da cezaevi kap›lar›ndayd›. Efller içerdeyken, kad›nlar feminizmle tan›flmaya bafllam›flt›. Bu da erkeklerin ilk flaflk›nl›klar›ndan oldu. ‘68’e dönersek, kad›nlar›n esas olarak, siyasete yön vermede, karar almada, siyasî fikirlerin gelifltirilmesinde geri planda kald›¤›n› görüyoruz... Evet, kad›nlar bir-iki istisna d›fl›nda ka-
rar mekanizmalar›nda, örgüt yönetimlerinde yer almad›lar, siyasete yön verme durumunda olamad›lar. Bunu talep etmeyi ak›l edemedik. Erkeklerin kad›nlar› davet etmesi de beklenemezdi. Temsiliyet diye bir bilincimiz de yoktu. Bugün bu bilinç hayli geliflti; sadece bilinç de de¤il, onca mücadele veriliyor bu noktada, gelinen yerse hâlâ ac›kl›. Sadece, Meclis’teki durum de¤il sorun. Solun kurdu¤u ya da yönetimlerinde yer ald›¤› sendikalarda, meslek birliklerinde kad›nlar›n yönetime gelmesi bile hâlâ haber de¤eri tafl›yor. Panellerde yine genelde erkekler fikir beyan ediyor. Mesela, ‘68’de iki bin kiflilik amfide forum yap›l›yor, kad›nlar ç›k›p konuflam›yorlard›. Tabii ki, engelleme yoktu, ama kad›nlar çekiniktiler. Erkekler do¤al “hatip”lerdir; biri konuflur, arkadan di¤eri ç›kar, ayn› fleyleri söyler. ‹çinden “madem ayn› fleyleri söyleyecektin, niye ç›kt›n oraya” diye geçirirsin. Akademide
Devrimci k›zlar›n daha muhafazakâr de¤il, göreli olarak daha “özgür” ve “kurtulmufl” oldu¤unu da söylemeliyim. Bizler daha rahat flört ederdik. ‘68’in “erkek” karakteri bask›nd› ama, sa¤ tümüyle erkekti. say›m›z az oldu¤u için, forumlarda biz k›zlar konuflurduk. Kad›nlar, derneklerde, küçük grup toplant›lar›nda konuflurlard› tabii. Tart›flmak da kolay de¤ildi. Erkeklerin daha çok bildi¤ini düflünüyorsun. Mesela, Siyasal’›n amfisinde Mahir Çayan uzun bir konuflma yap›yor, hepimiz gözlerimizi ay›rmadan, huflu içinde onu dinliyoruz. Güzel konuflur muydu? Çok güzel konuflurdu. Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) Dev-Genç’e dönüfltü¤ü 1969 kurultay›ndayd›. Onu dinledikten sonra, “ben de kalkay›m, bir fleyler söyleyeyim” diyemiyorsun; erkekler için de geçerliydi bu. (gülüyor)
Mahir Çayan konufluyor, sonra onun karfl›tlar› ya da elefltiren gruplar baz›nda itirazlar oluyordu. Bu arada Nadire Dönümcü’ye laf düflmezdi tabii. Ama kad›nlardan da konuflan yok de¤ildi, ODTÜ’den Seyhan Erdo¤du vard›, teorisyen olarak öndeydi, çok da güzel konuflurdu. Türkiye ‹flçi Partisi’nin yönetim kademelerinde kad›nlar vard› ve sonuçta Behice Boran genel baflkan oldu. Bugün sola, ‘68 kufla¤›na getirilen elefltirilerin bafl›nda milliyetçilik geliyor; solcular›n ittihatç› oldu¤una varan bir elefltiri bu. Ne diyorsun milliyetçilik elefltirisine? Son bir y›lda bu elefltiri iyice yo¤unlaflt›, konunun fazla basitlefltirilerek tart›fl›ld›¤›n› düflünüyorum. Bir kere, “68’liler toptan milliyetçiydi” ya da “68 milliyetçi bir hareketti” diyenlerin herhalde kendileri bile dediklerine inanm›yorlar. 27 May›s sonras›ndaki yeni anayasayla gelen göreli demokratik ortamda, esas›nda okumaya, ö¤renmeye, anlamaya çal›fl›yorduk; önceki y›llara göre çok kitap yay›nlan›yor, bir tart›flma ortam› var. Ailelerimiz genellikle CHP’li, dolay›s›yla 27 May›s’a sempatik bir bak›fl var, o s›ralar “27 May›s devrimi” deniyor. Bütün dünyada oldu¤u gibi, yaflad›¤›m›z dünyaya itiraz ettik, “bu dünya baflka türlü olabilir” dedik. Buna itiraz ederken de, kendimizi dünyal› olarak görüyorduk, çünkü devrimciydik, sosyalisttik. Yan›m›zdaki arkadafl›m›z›n kökenini bilmiyorduk, kendi kökenini de düflünmüyorsun. Alevi mi, Sünni mi, Kürt mü, Ermeni mi, Türk mü? fiimdi, köken bilmeme halinin esas olarak “Sünni”-“Türk” kökenliler için geçerli oldu¤unu düflünüyorum. Kökenleri farkl› olanlar için pekâlâ da farkl› seyretti¤ini görüyorum. ‘28 Kürt isyan›n› bilmiyorsun, 1915 felaketini bilmiyorsun, özetle ülke tarihini daha yeni yeni ö¤renmeye çal›fl›yorsun. Nihayetinde
53
de 1968 y›l›nda 19-20 yafllar›ndas›n. Kimi arkadafllar›m›za Do¤ulu deniyor, Kürt denemedi¤i için böyle dendi¤ini düflünemiyorsun. ‹smail Beflikçi’nin 1970’te yay›nlanan “Do¤u Anadolu’nun Düzeni” benim için çok önemliydi. “Sokak Güzeldir”de Hatice (Yaflar) bu konuyu çok güzel anlat›yor. Dersim isyan›n› ö¤rendi¤imde, üniversiteyi bitirmifltim... ‘68’de milliyetçi olanlar faflistlerdi. Millî Türk Talebe Birli¤i’nde (MTTB), Komünizmle Mücadele derneklerinde devrimcilere sald›ranlar sonra iktidara geldiler, devrimciler ise yaflayabilmeyi baflard›larsa, hapishanelere... Cumhurbaflkan› Abdullah Gül, Baflbakan Tayyip Erdo¤an MTTB’den geliyor. Tabii ki, ‘68’lilerden “milliyetçi” –bugün nedense ulusalc› denmesini tercih ediyorlar kendilerine–, “‹slâmc›” gibi kimliklerle uzlaflanlar var, ama kiflilerin “milliyetçi” olmas›yla, toptan bir hareketin “milliyetçi” olmas› ayn› fley de¤il. O dönem, ba¤›ms›zl›k savafllar›n›n, dekolonizasyon sürecinin yaflanmas› milliyetçili¤in bugünkünden farkl› alg›lanmas›na neden oluyordu. Milliyetçili¤i besleyen unsurlar nelerdi, nas›l bir anlam yükü vard› milliyetçili¤in? Anti-emperyalizm ile milliyetçilik aras›ndaki çizgi çok ince, o çizgiyi çok kolay aflabilirsin; bugün de bunlar› yafl›yoruz zaten. Vietnam savafl›, bütün dünyay› oldu¤u gibi, bizi de çok etkiledi. Afrika’daki ulusal kurtulufl mücadelelerinden de çok etkilendik. O gün emperyalizme karfl› ç›karken kendimizi milliyetçi bir yerde görmüyorduk. Ama geriye dönüp metinlere bak›nca, milliyetçi kavramlar gorürsün. Ama o kavramlara o zaman yüklenen anlamlar bugünküyle ayn› de¤il. O zamanki metinlerde geçen “Türk milleti”, bugün Türk milleti demekten farkl›yd›. O metinlerde “Türk milleti” denirken kastedilen Türk etnisitesinden olanlar m›yd›, Türkiye’de yaflayan herkes “Türktür” anlam›nda m›? Bence pek de¤il. Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda oluflturulacak bir Ö¤renci Temsilcili¤i için k›z yurdunda seçim yap›lacakt›. Solcular, sa¤c›lar kampanya yap›yor. Biz kampanyam›za bafllam›fl›z. “Temsilci seçimleriyle ilgili konuflmak isteyen birileri geldi” dendi. Ülkü Ocaklar›’ndan gelmifller. Konuflurken, “biz Türkler” dedi. Ben de “böyle dememek gerek” dedim, “‹ngilizcede bile” dedim, nas›l tart›flaca¤›m› bilemiyorum, yetmiyorum, ancak oradan anlatmaya çal›fl›yorum, “‘where are you from?’ denir, sen de ‘Türkiye’den’ diye cevap verirsin. Türkiye üzerinden kurmak gerekiyor”. Benim bu “bilimsel” aç›klamam karfl›s›nda tart›flmay› uzatamad›lar. (gülüyor) Ama demek ki öyle bir rahats›zl›k vard›. K›br›s mitingleri pek çok kiflinin politikleflmesinde rol oynam›fl görünüyor. K›br›s konusunda “sol”un toptan milliyetçi bir yaklafl›m› oldu¤u düflünülüyor genelde. Ama Ruhi Koç bu konuda flöyle diyor: “1970’de yay›nlad›¤›m›z K›br›s bildirisinde ‘üslerden ar›nm›fl, tam ba¤›ms›z, iki toplumun eflit hak-
54
larla kardeflçe yaflad›¤› demokratik federatif K›br›s çözümdür’ diyorduk. Mehmet Ali Talat’la Dimitris Hristofyas bunlar› konufluyorlar.” Ayn› konuda, flöyle bir an› da anlat›yor: “Bir gün ODTÜ’lüler Dev-Genç’i bast›lar, ‘bu ne rezalet’ diye bir bildiri getirmifller, Atilla (Sarp) yazm›fl, K›br›sl›türkler için ‘soydafl’ diyor. ODTÜ’lüler soru-
Üniversitede iflgal yap›yorsun, bir dolu hak kazan›yorsun, dayan›flt›¤›n grevlerde iflçiler kazan›yor, 6. Filo’ya karfl› ç›k›yorsun, sonunda Filo limanlara u¤ramaz oluyor, ülkedeki ABD varl›¤› 30 binlerden 7 binlere iniyor. Ve gençler öldürülüyor.
Nadire Mater’in dedi¤i gibi, “THKP-C duruflmalar›nda Julide, Tülay Tat ne kadar fl›k, tatl› ve dik duruyorlar.” Jülide Aral’›n ve Tülay Tat’›n etek boylar› –üstelik mahkeme k›yafeti– ‘68 kufla¤›n›n devrimci kad›nlar›n›n “cinsiyetsiz” ve “muhafazakâr” oldu¤u yolundaki flehir efsanesini tekzip ediyor.
yor, ‘Ne zamandan beri soydafl diyoruz’ diye. Böyle bir hassasiyet vard›. Bildiriyi hemen toplatt›m.” Ruhi’nin verdi¤i örnek çok isabetli. O bildirinin da¤›t›lmadan geri çekilmesi, “soydafl” kelimesinin problem edilmesi o gün için çok önemli. Mitinglerde Türk bayra¤› tafl›nmas› ne anlam ifade ediyordu? Türk bayraklar›n› ben asl›nda dönem foto¤raflar›na bakarken daha çok fark ettim. Mitinglerden bayrak pek hat›rlam›yorum aç›kças›. ‹lk bafllarda, kimi mitinglerde Türk bayraklar› vard› herhalde; sonradan devam da etmedi. Antiemperyalizmle ba¤lant›s› tabii var. So¤uk savafl dönemi; ABD, Sovyetler Birli¤i’yle ilgili istihbarat›n›n yüzde 25’ini Türkiye’deki üs ve tesisleri yoluyla topluyor. ABD, 1968’de Türkiye’yle ilgili imzalad›¤› 55 gizli anlaflmayla Diyarbak›r Pirinçlik üssü ve Karadeniz’den Sovyetler Birli¤i’ni izliyor. ‹ncirlik Üssü’nden havalanan U2 casus uçaklar› Orta Asya semalar›na kadar gidebiliyor-
du. Türkiye NATO üyesi. 6. Filo s›k s›k Türkiye limanlar›na u¤ruyor... Türkiye ‘68’i derken, 20’li yafllar›n›n bafllar›ndaki gençlerin esas olarak damgas›n› vurdu¤u yaklafl›k befl y›ldan söz ediyoruz. O dönem öldürülenlerin en yafll›s› Sinan Cemgil, öldürüldü¤ünde 27 yafl›nda; Mahir Çayan 26, Deniz Gezmifl, Yusuf Aslan, Ulafl Bardakç› 25 yafl›nda, ‹brahim Kaypakkaya 24, Hüseyin ‹nan 23 yafl›nda öldürülüyor. Gençlerin o özgüveni bulmas›n›, böyle bir a¤›rl›klar›n›n olmas›n› neye ba¤l›yorsun? O dönem üniversitede okuyan ö¤renci say›s› ciddi olarak art›yor. Dünyada da böyle. Kapitalizm için bu gerekli; e¤itime “herkes için bir hak” olarak de¤il, kalk›nma için bir “araç” olarak bak›l›yor. Dolay›s›yla, teknik okullar, mühendislikler öne ç›k›yor. Üniversite okuman›n teflvik edildi¤i bir dönem. Üniversite e¤itimi kitleselleflmeye bafllay›nca, sadece büyük flehirlerden de¤il, kasabalardan da üniversiteye giden ö¤rencilerin say›s› art›yor. Daha üniversiteyi kazand›¤›n anda mühim biri oluyorsun. Söke’den ç›kaca¤›m, Ankara’da bafl›mda annem babam olmadan yurtta kalaca¤›m. Üniversiteyi kazand›¤›na göre, her fleyi baflarabilirsin, o denli güveniliyor sana. Ben liseye giderken, Söke’de lise dahi aç›lmam›flt›. Üniversitede durmadan okuyorsun, sorguluyorsun, itiraz ediyorsun. Ülkede ve dünyada olan bitenleri izliyorsun. Tatillerde memlekete döndü¤ünde, güvenilen, sözü k›ymetli biri haline geliyorsun. T‹P ve Dev-Genç kanal›yla örgütlenmeler kasabalara yay›ld›¤›nda, tatillerde memleketlerine giden gençler politikan›n tafl›y›c›s› oldu. Üniversitede iflgal yap›yorsun, bir dolu hak kazan›yorsun, dayan›flt›¤›n grevlerde iflçiler kazan›yor, 6. Filo’ya karfl› ç›k›yorsun, sonunda Filo limanlara u¤ramaz oluyor, emperyalizme karfl› mücadele veriyorsun, ülkedeki ABD varl›¤› 30 binlerden 7 binlere iniyor. Ve gençler öldürülüyor. Selçuk fiahin Polat flöyle bir olay anlat›yor: “Bir köyde kahvede konuflurken, birinin ‘kofl o¤lum camiye, Dev-Gençliler gelmifl, imam anons yaps›n da akflama ahali kahveye gelsin’ demesi bizim için tam bir floktu.” Üniversite ortam› d›fl›nda siyaset yaparken, toplumun di¤er kesimleriyle iliflkide yad›rgand›¤›n›z›, zorland›¤›n›z›, tepkiyle karfl›land›¤›n›z› hat›rl›yor musun? Toplumda genel bir kabul vard›. “Sokak Güzeldir”deki anlat›larda özellikle DevGenç döneminde ülkenin pek çok yerinden bafl edilemeyen durumlarla karfl›laflt›klar›nda “Dev-Genç gelsin” dendi¤i aktar›l›yor. Yani yad›rgama, tepki bir yana, davet söz konusu. Sosyal Hizmetler’de okurken, gecekondu mahallelerine çok gidiyorduk, okulda “toplum çal›flmas›” diye bir pratik program vard›, ki bu bizim için ayn› zamanda politik bir faaliyet anlam›na da geliyordu. Kahvede erkekler toplanm›fl, “Aile Planlamas›” çerçevesinde prezervatiften, do¤um kontrol haplar›ndan söz ediyoruz. Bizler yirmi olmufluz olmam›fl›z. Anlatt›klar›-
gürlü¤ü, örgütlenme özgürlü¤ü için mücadele vermek zorunday›z. Kürt sorunundan de¤il, aç›l›mdan söz ediyoruz, ki bu bizi umutland›r›yor da. Küresel sald›r› diyerek, ABD’nin Afganistan, Irak iflgallerinden, sald›r›s›ndan devam edebilirim. Böylesi bir ortamda solun sesini duyurmas›n›n kolay olmad›¤›n› söyleyebilirim solu kollayaraktan. Yine de, dedi¤in gibi durumu aç›klam›fl olmam. Bu soruya cevap veremiyorum asl›nda. En iyisi, hemen gazeteci konumuma döneyim. “Sokak Güzeldir”in arka kapak yaz›s›ndan yard›m alay›m: “Bugünden bak›ld›¤›nda ‘68’de olup bitenler bize esin ve güç verdi¤i kadar, neyin olmad›¤›n›, neyin hayal bile edilemedi¤ini, neyin yaflanmad›¤›n› da gösteriyor. Henüz ne kadar çok fleyin denenmemifl oldu¤unu, ufkumuzda bizi ne kadar çok bafllang›c›n bekledi¤ini gösteriyor.” Bugün kendini siyaseten nerede görüyorsun? “Siyaset”e at›ld›¤›m muhalif yerde; bu
fiahane bir duygu. Sokak hem özgürlük, hem özgürlük aray›fl›n›n adresi. Soka¤›n özgürlük anlam›na geldi¤ini kad›n olarak daha da iyi kavrad›m ve yaflad›m. Kad›nlar›n sokaklar› istemesi bofluna de¤il. Sokak kederlidir de. 1968’den bafllayarak katledilen arkadafllar›m›z› u¤urlamak için de sokaklarda olduk, hâlâ da oluyoruz. Çok kitlesel bir sol varken, bugün sesini duyurabilen bir solun olmamas›n› nas›l aç›kl›yorsun? fiili’de, Arjantin’de yaflananlar da Türkiye’dekinden hiç afla¤› kal›r de¤ildi. Dolay›s›yla, darbelerle, bask› rejimiyle aç›klamaya çal›flmak yetmiyor... Çok zor bir soru. Do¤ru, fiili’de, Arjantin’de yaflananlar Türkiye’den hiç afla¤› kal›r de¤ildi, ama savafla do¤an çocuklar 25 yafl›na geldi, asker ya da gerilla olup ölmeye yetifltiler ne ac›d›r ki… Halen askerî darbe anayasas›yla yönetiliyoruz. Askerî vesayet rejimi sürüyor. Genelkurmay Baflkan› 35 generalle bas›n toplant›lar› yap›yor. Ergenekon davas›, J‹TEM vs… Medya bir türlü militerlikten kurtulam›yor. “1915 Büyük Felaketi” için kiflisel olarak bile özür dileyenler hain ilan ediliyor. Halen ifade öz-
Sokak hem özgürlük, hem özgürlük aray›fl›n›n adresi. Kad›nlar›n sokaklar› istemesi bofluna de¤il. Sokak kederlidir de. 1968’den bafllayarak katledilen arkadafllar›m›z› u¤urlamak için de sokaklarda olduk, hâlâ da oluyoruz. da sola düflüyor. ‹tirazlar›m hiç tükenmiyor, ço¤al›yor. Geçen sene, bir dolu ‘68 kitab› ç›kt›, paneller, belgeseller, konferanslar, televizyon programlar› düzenlendi... Seni bu kitab› yazmaya yönelten ne oldu, murad›n neydi? Varolanla yetinmeyen, dayat›lan koflullara karfl› ç›kan, sonras›nda da “1968” olarak sonraki birkaç kalk›flma y›l›na da ad›n› veren y›l› isyanc›lar›n›n a¤z›ndan, o günlerin dünya ve Türkiye ortam›yla birlikte bugünlere tafl›ma çabas›. Kitaba ben 21 y›l önce bafllam›flt›m (gülüyor), ‘68’in 20. y›l›nda. O zaman, Ercan Ar›kl›’n›n ç›kard›¤› Söz gazetesindeyiz. Ercan bey bir Fransa yolculu¤undan bir sürü ‘68 bafll›kl› gazete, dergiyle geri döndü. Güldal’la (K›z›ldemir) birlikte bir ‘68 dizisi yapmam›z› istedi; “Holding patronu olmufl ‘68’liler bulun” dedi. Bizden bir isim listesi istedi. Yapt›k, götürdük. Yerinden f›rlad›, “yapa yapa bu süflî listeyi
mi yapt›n›z!” diye. Tart›flt›k. O tart›flmada öyle bir durum olufltu ki, biz istifa m› ettik, iflten mi kovulduk anlayamadan iflsiz kald›k. Yine de ifle girifltim, ama bitemedi. 2008, yine “‘68 y›l›” olunca, Metis’ten Müge’nin (Gürsoy Sökmen) de verdi¤i enerjiyle yeniden bafllad›m. Bugün ‘68 bir romans olarak sunuluyor, isyan›n içi boflalt›l›yor. Ya da bir “güzelleme”; herkes Che seviyor, herkes ‘68’li... ‘68’e devrim diyen de var, isyan, ayaklanma, itiraz diyen de. Tek bir yan›t› olmayan “68 neydi” sorusu halen sorulmaya devam ediyor. ‘68’de dünyan›n çeflitli parçalar›nda yaflananlara bak›ld›¤›nda sosyal, siyasal, toplumsal koflullara karfl› ç›kma ortakl›¤›ndan söz etmek mümkün, öte yandan homojen bir hareket vard› demek de kolay de¤il. ‘68’liler dünyan›n farkl› yerlerinde, kapitalizme, emperyalizme, faflizme, diktatörlüklere, otorite ve hiyerarfliye karfl› ç›kt›lar, ABD’nin Vietnam sald›r›s›nda Vietnaml›lar›n yan›nda yer ald›lar. Çekoslovakya’ya Sovyet tanklar› girdi¤inde de Sovyet Bloku ‘68’lileri sokaklara döküldüler, reel sosyalizm de tart›fl›lmaya baflland›. Üstelik kitapta da görüldü¤ü, görülece¤i üzere, ayn› ülkede bile tek bir ‘68’den söz etmek mümkün de¤il, herkesin ‘68’i farkl›. Bu çal›flmada, ‹stanbul, Ankara, ‹zmir ve Trabzon’da okuyanlar 1968’de ne oldu sorusunu iflgaller, boykotlar, yürüyüfller, 6. Filo direniflleri, sald›r›lar› ve bütün bir hayat› kendi yaflamlar› üzerinden hat›rl›yor, anlat›yor, ne kadar “enternasyonalist”, ne kadar “milliyetçi”, ne kadar “cuntac›” olduklar›n› tart›flarak, bugün yaflananlar› ‘68’e ba¤layarak yorumlama giriflimlerine de bulunduklar› yerden bir “foto¤raf” sunuyor. Bu “foto¤raf” hangi siyasî ortamda, hangi flark›lar› söylerken, hangi filmleri izlerken, hangi tiyatrolar›n peflinde koflarken olufltu? Gençlerin yan›bafl›nda yer ald›¤› iflçiler, köylüler, ö¤retmenler, mühendisler ne yap›yordu bu kalk›flma y›llar›nda? “Sokak Güzeldir”de 1968 y›l›n›n iflgallerinde, boykotlar›nda, protestolar›nda öne ç›kanlar konufluyor. En bafla dönersek, kad›nlar konufluyor, bugüne ba¤layarak o günü de¤erlendiriyorlar. “‘68” elbette 1968’in 365 günüyle bafllay›p bitmemiflti, dolay›s›yla anlat›lar öncesi ve sonras›na gidip geliyor. Nas›l bir örgütlenme içindeydik? 12 Mart 1971 askerî darbesine kadar uzanan dönemde hangi örgütler vard›? Dünyada, genelde bat› merkezli anlat›lan 1968 ABD, Fransa, Almanya gibi ülkeler d›fl›nda nas›l yaflanm›flt› konusundaki eklerle kitap olufltu. Yannotlara da de¤inmeden geçmeyeyim; anlat›larda sadece bugünün gençleri için de¤il, hepimiz için “bu neydi” dedirten durumlar› mümkün oldu¤unca açmaya çal›flt›m. Semih’in (Sökmen) foto¤raf eflli¤inde, harika tasar›m›yla sundu¤u yannotlar da isteyenin baflvurabilece¤i ekler haline geldi. Art›k 60’lar›nda olan biz ‘68’liler için kitap bir hat›rlama, ama esas olarak “68 efsanesi”yle büyüyen bugünün gençleri için bir “foto¤raf”, bir kolayl›k olsun istedim.
Söylefli: Siren ‹demen
m›z otuzlar›nda, k›rklar›nda. Ne kad›n oldu¤umuz için ne de çok genç oldu¤umuz için herhangi bir tepki gördük. Ertu¤rul Kürkçü “1968’de devrimci olmamak ay›pt›, iyilikle devrimcilik ayn› fley gibiydi. Bir ahlâkî meziyet say›l›rd› devrimci olmak, kamuoyu böyle flekillenmiflti” diye anlat›yor. Devrimci olmak senin için ne ifade ediyordu? Ertu¤rul’un dedi¤i do¤ru... Sorgulamak, itiraz etmek, isyan etmek, de¤ifltirmek... Bu durumda ancak devrimci oluyorsun. Uzaktan sempati duyman›n ötesinde, devrimci siyasete seni çeken ne oldu? Siyasete, muhalif biri olarak daha ilkokuldan girdim desem yeridir. Babam CHP’liydi, ben de do¤al bir Demokrat Parti muhalifiydim. Lisede muhaliflik, dolay›s›yla mücadele, okul yönetimi ve aileye yöneldi; üniversitede de önce okul yönetimine, sonras›nda da daha büyük iktidarlara. Kitab›n ad› “Sokak Güzeldir”; soka¤a ç›kmak nas›l bir duyguydu?
55
MAV‹ K‹fi‹SEL DÖNÜfiÜM PROJELER‹NDEN KES‹TLER
fiarap ya da sirke Eskiden yoktu bunlardan. Çünkü o zamanlar ya sa¤c›yd›n ya da solcu. Ya hükümet yanl›s›yd›n ya da muhalif. Bunlar liberalmifl. Hem hükümet yanl›s› hem de muhalif. Ama sola muhalif, ama muhalefete muhalif. ‹deolojik bir kimlik bozulmas› asl›nda. Rüzgâr öyle esti de... epsi okumufl yazm›fl insanlar. Hatta baz›lar›n›n kartvizitinde “Prof. Dr.” filan yaz›yor. Ço¤unun bir gazetede köflesi var. Televizyonlarda düzenli program yap›yorlar. ‹lginçtir, TRT ve daha çok ‹slâmc›-hükümetçi medya organlar›nda boy gösteriyorlar. Yaz›-çizi ile u¤raflanlar›n neredeyse hepsini flahsen tan›yorum. Kiflisel olarak genelde iyi insanlar. Yani dürüst, yani sevimli, hatta g›rg›r... Az›nl›¤› sol kökenden geliyor. ‘60’l›-‘70’li y›llarda ö¤renci hareketleri içinde yer ald›lar, devrimciydiler. Halkç›yd›lar, vicdanlar› güzeldi. Galiba her fley ‘80 darbesinden sonra bafllad›. Tabii ayn› dönemde dünyada da sol darbe yemiflti. Sadece SSCB’nin çöküflü de¤il, Reagan-Thatcher-Özal üçlüsünün ideolojik sald›r›s› karfl›s›nda pek direnifl gösterebilen de olmam›flt›. Özelefltiri, kendimizi gözden geçirelim, bu memleket halk›n›n yüzde 95’i Müslüman, bizse halktan kopuktuk gibi bahanelerle cuntan›n vurdu¤u ‹slâmc› kesimin ma¤duriyet söylemine bir koltuk de¤ne¤i uzatt›lar. Kendi ma¤duriyetlerini, ama özellikle de halk›n, s›radan insanlar›n ma¤duriyetini neredeyse unutarak. Çünkü ‹slâmc› kesimin arkas›nda genifl bir halk kitlesi vard›. Art›k solun ilkesel hakl›l›¤›ndan umudu kesenler, az›nl›k psikolojisini alt etmek isteyenler, kendilerine yeni giysiler aramak zorunda kald›lar. Sivil toplum mesela, cazip bir kavramd›. Liberal sözcü¤ünü “özgürlükçü” diye okudular. Liberal, gâvurca bir sözcük oldu¤u için de, ayr›ca cazip ve moderndi. Sosyalizmin ölümü, Marksizmin büyük yenilgisi bafll›kl› kitaplar› o zamanlar keflfettiler. Halbuki yüzy›ld›r yay›nlan›yordu bu tür çal›flmalar. “Bu ‹slâmc›lar özellikle seçim dönemlerinde kap› kap› dolafl›p acayip oy toplad›lar. Bunlar t›pk› bizim gibi, Leninist yöntemlerle örgütlüyor kitleleri. Gecekondular bile onlar›n egemenli¤ine geçti” cümlelerini duyduk bir aralar. Hem de s›k s›k.
H
Napolyon da para demedi mi? Bir de Allah›n Belas› geçim derdi olmasa. “Bizim cezaevinden üç arkadaflla, ç›k›nca iflsiz güçsüzüz tabii, eski efldost filan da kalmam›fl, öyle küçük bir flirket kurmufltuk, iyi olmufl vallahi, baya¤› büyüdük flimdilerde, inflaat
56
ifli... TOK‹’den filan iyi ihaleler al›yoruz. Krizden filan e biz de etkilendik tabii ama, idare ediyoruz iflte... Ama bak eski ideallerimize ba¤l›y›z hâlâ. Bizim bir arkadafl CHP ‹lçe yönetim kurulu üyesi mesela. Ben de burada ÖDP kurucusuydum. Kampanya filan olunca veriyoruz tabii eski arkadafllara bir fleyler...” Kendi geçmifllerinden piflman de¤il ço¤u. Ama: “Eskisi kadar radikal de¤iliz tabii. Ee, yafl da ilerledi. Han›m, çoluk çocuk da olunca, duruluyor insan biraz. Bir de hayat›n gerçekleri... Mesela bu PKK terörü benim asla kabul edemeyece¤im bir fley... Hrant’›n öldürülmesine üzüldüm tabii ama, Ermeni meselesi de kar›fl›k bir mesele ha!” Biraz yak›ndan tan›y›nca, özel hayatlar›n› bilince, bu önemli de¤iflimin izlerine de rastlamak mümkün. Mesela eskiden Ümraniye’de otururlard›, flimdilerde Ulus’a tafl›nd›lar. Eskiden Mavi Kartlar› vard›. fiimdi “Renault Me-
Eskiden Ümraniye’de otururlard›, flimdilerde Ulus’a tafl›nd›lar. Eskiden Mavi Kartlar› vard›. fiimdi “Renault Megane iyidir” diyorlar. Han›m ›srar ediyor, Land Rover istiyor. “Pahal› ama, alaca¤›z herhalde sonunda...” gane iyidir” diyorlar. Han›m ›srar ediyor, Land Rover istiyor. “Pahal› ama, alaca¤›z herhalde sonunda...” Bu kadar de¤iflim olunca, lise ve mahalle arkadafl›, ayn› zamanda mücadele yoldafl› Fatma’dan da ‘80’lerin sonunda ayr›lmak zorunda kald›. “Yeni han›m öyle siyasetle filan pek ilgilenmez. Ama genç ve güzel. ‹yi bir k›z can›m. Yok, o zamandan beri Fatma’y› görmüyorum.”
Liboflla Fetofl “Fetofl filan diyorlar ama, ben adam›n bir-iki kitab›n› okudum. Arada bir televizyonda da izliyorum. ‹yi bir hatip. Öyle sofu filan de¤il. Hatta modern bile... Ayr›ca, bu e¤itim konusunda yapt›klar› öyle yabana at›lacak fleyler de¤il. Bizim Mehmet var ya, flimdi gazeteci hani, o Amerika’ya gitmifl, daha do¤rusu davet etmifller, gidip bizzat Hoca Efendi’yle görüflmüfl. ‘Peygamber gibi adam’ dedi. Sonra Afrika’daki okullar›na da gitmifl. Bizim devlet okullar›ndan kat be kat iyiymifl... Abi bilirsin, benim dinî yan›m pek öyle güçlü de¤ildir. Arada s›rada Cuma’ya giderim. Ramazan’da da, oruç tutmasak da, iftarlara davet ediyorlar,
DAKT‹LO
gidiyoruz iflte. Bizim belediyenin iftar çad›r›n› da iki kez bizim flirket kurdu. AKP’li, efendi, dürüst çocuklar. Bir sorunumuz yok vallahi. Hatta bir-iki ihalede de yard›mc› oldular bize. Ee, biz de gördük tabii onlar›. Geçmiflimizi pek bilmez onlar. Biz de oturup malûl gazi an›lar›m›z› anlatm›yoruz tabii onlara...”
Grev olmasa bak sendikac›l›¤›ma! “Bak ben sana iflin asl›n› söyleyeyim mi? Abi, zaman sana uymuyorsa, sen zamana uyacaks›n... Bizim eski arkadafllarla konuflurken tabii ki hâlâ solcuyum diyorum, çünkü liberal solcuyum ben asl›nda. Bu ‹slâmî kesim liberallikten filan pek anlamad›¤› için, iflte orduya vuruyorsun, CHP’ye vuruyorsun, hofllar›na gidiyor tabii. Onlarla da öyle anlafl›yoruz. Fena m› yani... Arada bir sorun ç›km›yor mu? Ç›k›yor tabii. Mesela geçen y›l bizim Konya’daki fabrikada, 2-3 bin kifli çal›fl›yor, grev filan gibi bir durum olmufl, bizim eski sendikac› arkadafllarla bir-iki günde hallettik meseleyi. Üç-befl kurufla bak›yor her fley. Üçbefl kurufl dedi¤im de bir Mercedes iflte... Bizim o¤lan dershaneye yaz›ld›. Biz istemedik ama, hem iflyerine hem de eve onlar›n gazetesi gelmeye bafllad›. ‹lk baflta yad›rgad›m. Sonra al›flt›k. Üç ay para filan istemediler. Sonra indirimli tarifeden abone yapacaklar›n› söylediler. Ama kimse de gelip para filan almad›. Bizim eski arkadafllardan birkaç› da orada köfle yazar›. ‹yi oluyor bu tür buluflmalar...”
Sonumuz meçhul mü? Onlar, yeni liberaller ya da eski solcular, belki de hafif Müslümanlar, bir ihtimal yeni zenginler bugünlerde art›k elit olma yolunda h›zla ilerliyorlar. Bunu istiyorlar. Ama pek de olam›yorlar. “Yahu bu bizim AKP’li çocuklar hâlâ köylü. Belki tam köylü de¤il ama, kasabal› iflte. Oturmas›n› kalkmas›n› hâlâ ö¤renemediler. Adam bakan olmufl, kad›n eli s›km›yor. Özel jetiyle Hacca gidiyor. Kar›s› tesettürlü, metresi yar› ç›plak. Paraya para demiyor ama, yemesini de bilmiyor. Bir de Avrupa Birli¤i, Avrupa Birli¤i diye tutturmufl. ANAP da böyleydi, hat›rl›yor musun? Özal öldü. ‹fl bitti...” Rag›p Duran
Levine George zi
eviyor S i S DarwEiÇn‹L‹M VE S‹ LENME
S N BÜYÜ DO⁄AL YEN‹DE 36 sayfa IN N A Y Ünal, 3 l a DÜN rk E i:
i kiflisel kendisin at›yn 'i in rw ta. Hay ok Da inden ç bu kitap s r ri o o y u bilimci te n evrim da bile orum su n y r› ir la n b n Levine, a n l andan e le ele ala n, en duygusa n, öte y re y ü yönleriy a la rd o ›n ü ay› s o¤an i iç içe m yapm rini, bilhassa d k›nl›¤›n› le la bilim z ö g le fl fla etiy hisle ›s›ndaki hassasiy lemlerinde bile eler karfl yor. z ö iz g c l u e m n nes olan nlat› da gizli âfl›¤›n› a ir do¤a r›nt›lar›n b k fi fl ü coeur nm ele vere Paul Ri
evir ilim, Ç Metis B
x, hangeu C e r r e i ürüz? n ü fl Jean-P ü D s›l
Na ER‹NE NedenAN DO⁄ASI VE BEY‹N ÜZ
S ET‹K, ‹N sayfa n, 296 TIfiMA R A T et Birka ux'nün m B‹R ‹s i: vir Change e ilim, Ç Metis B
ngin n-Pierre eur'ün e zof. Jea lo fi ir b aul Rico den sanae v P u e ¤ v lo r› biyo mala a din Bir sinir el aç›kla rdi¤i tart›flmad ya deir bilims ti a fl ok konu d le ç e k in n e g y p n e r be z l› bir a d le a a kaps m lara k irikimiy al sorun eneyimine dair felsefi b s m lu p n to an d ta, etikte ›l amaç ise ins As r. o iy il . ¤in ak oluflturm kavray›fl
ère s Ranci e u q lar› , 272 sayfa c a J Yoksul ›ç
ve fuk K›l Filozpolumf Felsefe, Çeviri: Aziz U irçok önemli çal›flmdüa-
b siyasal üzerine lsefi ve kültürü fe r ›n te fikriya'n le , Bat› ›l pro yor: Sol bile, re ri iè ti c e n g a 19. yüzy ri ti nR bir elefl m›fl ola li isminin yay›mla ne¤ine çok sert üç önem fl›rt›c› bir bii ib g u le ie e 'la fla ourd flünce g re ve B k Platon et gelert e a c S e il , b rx e ol siyas ütün n S e r. d o u y t›n Ma s lu u b in kuruc kabulleri sorgu ak üzere felsefen aflta olm . ¤› ön b t› r fl le la n y e a p ita ilen çimde p r›yla ilg en bir k sorunla okumas› gerek ne¤inin ›n n okurlar› felsefe
o Tarih T
lu evecio¤ D l ü g Ayfle u
us K›fl Uebyiykat, Öyküler, 88 sayfa
n Arma al Roma m e ›n n K r› n rha anla e 2008 O san Nehir rom lkenin u künen v S y ›ü s Ö ¤ a ra e n D in o ¤layan arbe s Kufl Dil A D ›. n b a a n rabasan it a kaz öykü k üler, ka k ir y e b ö d ¤an›'n› z i u e c b diren an bu k anlatan udu ve m u yazar›nd en a¤›r iklimi n a ›z an s çök aras›nd üzerine ykular›n u lu o d larla bizlere. tafl›yor
d Metis E
Mater Nadire zeldir
ü SokaEkOG U LD ?
ir ayfa ilgileri b . 404 s a dair b k›n bir x 21 cm ›n 6 n 1 la , p h a ri a a aha y min ark Yak›n T kikate d mek ile döne
68'DE N
il ha nlat›lar kazanab da 1968'in Kiflisel a ten geri u kitap ta h b p ri a n it ta k re , ti ti a e 68 yoktu ldu¤unu araya g zebilmek, hakik ir b k te suz eo çe iç kuflku 'de gerçekte n li. resmini az›ld›. H 8 de önem y 6 in la ›. y tt iç u la k d n e a m i uil umu n b fk 'i e u 8 n unu, düflü kendi 6 ifl oldu¤ ›¤›n› da sm d herkes ö e a g m lm e n o d e neyin yin den ledi¤ini e k fl e b k o bilmek, ›n ç afllang›c e kadar Henüz n ne kadar çok b i iz b muzda ünkü. teriyor ç
metis
Haz›rlayan: Koray Löker
Kanada’da online devlet deneyi KANADA hükümeti, ABD'deki Dijital Ça¤ Telif Yasas›'na (DMCA) benzetilen yeni telif yasas› ile ilgili kamuoyu görüflleri için online bir forum düzenlemeye karar verdi. Tüm Kanada vatandafllar›, yasa ile ilgili görüfl bildirmek için üye olup tart›flmalara kat›labiliyor. Böylece daha genifl bir kitleyi kanunun gerekçeleriyle tan›flt›ran devlet, di¤er yandan da fleffaf ve kat›l›mc›l›¤a aç›k bir icraat modeli tart›flmas›n› gündeme getiriyor. Tart›flmalar›n kanuna ne ölçüde yans›yaca¤› belirsiz. http://tinyurl.com/xprs002
EFF, Apple’› dize getirdi iPOD ve benzeri müzikçalarlara iTunes kullanmadan müzik yüklemenin yollar›n› anlatan BluWiki adl› organizasyon, Apple taraf›ndan fikrî mülkiyet ihlali gerekçe gösterilerek dev tazminat tehditleri al›yordu. Electronic Frontier Foundation, “bir cihaz›n çal›flma ilkelerini ö¤renmek ve paylaflmak düflünce özgürlü¤ü kapsam›ndad›r” iddias›yla, Apple aleyhine yedi ay önce dava açt›. Temmuz sonunda anlaflma sa¤land›¤›n› duyuran EFF, Apple firmas›n›n iTunes, iPod ya da iPhone gibi ürünlerine iliflkin bilgileri paylaflanlara karfl› yasal bir engelleme olana¤› kalmad›¤›n› aç›klad›. Haber, dijital haklar ve sansür karfl›t› hareketler taraf›ndan önemli bir kazan›m olarak karfl›land›. http://tinyurl.com/xprs003
SANATÇI HAKLARI ALDATMACASIYLA KÜLTÜR GASPI OPERASYONU
‘84 model mülkiyet savafllar› Dijital dünyada paylafl›m imkânlar› artt›kça, e¤lence ve kültür endüstrisi de hukuk savafl›nda gemi az›ya al›yor. Yeni numara, “Dijital Haklar›n Yönetimi” denen bir telif koruma mekanizmas›. Ama, eseri üretenin mi, tüketenin mi, yoksa düpedüz eserin haklar›na sahip olan›n m› haklar› korunuyor, oras› tart›flmal›... Temmuz 2005’te piyasaya sürülmesi planlanan “Harry Potter ve Melez Prens”in 14 kopyas›n›n bir kitabevi taraf›ndan yanl›fll›kla bu tarihten birkaç gün önce sat›lmas› Kanada’y› kar›flt›rm›flt›. Kitaplar›n Kanada yay›nc›s› Raincoast Books, mahkemeye baflvurarak sat›n alanlar›n resmî yay›n gününden önce kitab› okumalar› ve tart›flmalar›n› engelleyen bir karar ç›kartmay› baflard›. Hemen sonras›nda da bu kiflilere kitaplar› derhal iade etmeleri karfl›l›¤›nda imzal› birer kopya ve tiflört hediye edilece¤ini duyurdu. Kitab›n resmî yay›n günündeyse, iki yakas› aras›nda yar›m güne yak›n saat fark› bulunan ülkede, ilk ç›kan gazetede
16
58
yer almas› planlanan bir elefltiri de mahkeme karar›yla engellenmeye çal›fl›ld›. Bat› yakas›ndakilerin kitab› almalar›na 12 saat kala yay›nlanacak olan elefltirinin firman›n halkla iliflkiler ve reklam ad›na
Bir elektronik kitab›n kaç kifli taraf›ndan okunaca¤›, ç›kt› al›n›p al›nmayaca¤› gibi konular sat›n alma sürecini belirleyen yeni etkenler. Meta ortadan kalkt›, ama bürokrasi ve masraflar yerinde. yapt›¤› bütün tantanan›n çöpe gitmesine yol açaca¤›, yay›n›n ticarî ç›karlar› zedeleyece¤i iddia edildi. Bu hamle tüm kuzey Amerika’da sert tepkiler ve boykot ça¤r›lar› do¤urunca firma geri ad›m
att› ve bir özür yay›nlad›. Bu arada, kitab› yay›n tarihinden önce almay› baflaran 14 kiflinin kendilerine ayn› anda gösterilen sopa ve havuca verdikleri yan›t bizim için meçhul. Orijinal imzal› bir kopya u¤runa kitab› geri verip vermediklerini, meraklar›na yenilip “suç” olmas›na ald›rmadan okuyup okumad›klar›n› bilemiyoruz. Hafsalay› zorlayan talepler ve bu talepleri normal kabul eden hukukî düzenlemeler popüler kitaplar›n dünyas›na özgü de¤il elbette. Mp3 teknolojisinin yayg›nlaflmas›yla birlikte müzi¤in kopyalanmas›n› engelleyemeyece¤ini anlayan müzik endüstrisi, bofl CD sat›fllar›ndan pay alarak kay›plar›n›n tazmin edilmesini sa¤lam›flt›. Okul çocuklar›na, ev kad›nlar›na internet üzerinde müzik dinlediler diye aç›lan milyon dolarl›k davalar Türkiye’de de magazin haberleri aras›nda yer buldu.
Korunan, kimin haklar›? Maddî mecralarla iliflkileri her geçen gün zay›flayan ve as›l kâr alanlar›n› gayr›maddî meta üzerine kurmaya yönelen e¤lence endüstrisinin son numaras›, Digital Rights Management (DRM - Dijital Haklar›n Yönetimi) adl› yeni bir telif koruma mekanizmas›. Yani endüstrinin dijital teknolojiler yayg›nlaflt›¤›ndan beri yaflad›¤› korkulara bir çözüm: Kopyalanamayan içerik. Elbette böyle bir mekanizma bulunmuflken, iflleyifl burada kalm›yor. Maliyete ba¤l› ücretlendirme yerine kullan›ma ba¤l› ücretlendirme de DRM sayesinde endüstrinin yeni kâr alanlar›n› oluflturuyor. Ciltli kitap daha pahal›, karton kitap daha ucuz ayr›m› art›k kabilelere reva görülüyor. Sadece “yetkili” araçlar taraf›ndan okunabilen içerik ve hatta s›rf okumak için paras› ödenen içeri¤in yaz›c›dan ç›kart›lamamas› gibi uygulamalar rutin hale geldi. Ücretlendirme art›k üretim masraflar› ve zorluklar›na göre de¤il, kullan›m amac› ve biçimine göre yap›l›yor. Bir elektronik kitab›n kaç kifli taraf›ndan okunaca¤›, ç›kt› al›n›p al›nmayaca¤› gibi konular sat›n alma sürecini belirleyen yeni etkenler. Meta ortadan kalkt›, ama bürokrasi ve masraflar yerinde. Yeni durum sadece bilgiye eriflim aç›s›ndan de¤il, tüketici haklar› aç›s›ndan da çeliflkiler içerdi¤i için birçok itiraz ve karfl› kampanyay› da beraberinde getirdi. Özgür yaz›l›m felsefesinin temelleri-
Amazon olay›n›n yank›lar›
16
Temmuz sabah›, Kindle ad› verilen elektronik kitaplar› kullanan ve George Orwell'in “1984” ve “Hayvan Çiftli¤i” romanlar›n› alm›fl olan birçok Amazon müflterisi, “99 dolar tutar›ndaki iade ödemeniz yap›lm›flt›r” mesaj›yla karfl›laflt›. Herhangi bir iade talebi olmayan Caffeine Queen maslahl› kullan›c› Amazon.com sitesindeki forumda neden iki kitab›n kendisi talep etmedi¤i halde geri al›nd›¤›n› soran bir mesaj yay›nlad›. Gelen yan›tlarla büyüyen tart›flmaya göre, bir firma, sat›fl haklar›na sahip olmad›¤› halde, bu iki roman› birçok kullan›c›ya satm›flt›. Yay›n haklar›n›n sahipleri Amazon firmas›n› uyard›¤›nda, sadece devam eden sat›fla son verilmesi ve duruma göre firman›n belirli bir tazminat ödemesine dair ifllemler akla gelmekle birlikte, Amazon bu yasad›fl› kopyay› sat›n alm›fl olan kullan›c›lar› da çözüme dahil etmeye karar verdi. Madem sat›fl en bafltan yasad›fl›yd›, Kindle'larda o kitaplar›n bulunmamas› gerekiyordu. Bunun üzerine sat›fl›n gerçek-
ni atan Richard Stallman, itirazlar›na kavram›n ad›ndan bafll›yor. “Dijital Haklar›n Yönetimi”nin, bir engellemeden ibaret olmas› nedeniyle Dijital Engelleme Yönetimi olarak adland›r›lmas› gerekti¤ini savunan Stallman, mevcut haliyle ismin insanlar› yan›ltt›¤›n› ve sadece endüstrinin hak sahibi olarak sunuldu¤unu söylüyor ve soruyor: Ya o içeri¤i kullananlar›n haklar›? Gerçekten de 1990’l› y›llar boyunca e¤lence endüstrisinin tüm vahfli yöntemleri, dev tazminat davalar› ya da magazin yönü a¤›r basan korsan operasyonlar›, “eser sahiplerinin haklar› korunuyor” düflüncesiyle kamuoyundan destek toplad›, vatandafllar haklar için seferber oldu. Geliflip karmafl›klaflan telif düzenlemelerinin sadece kartellere hizmet etti¤i, küçük plak flirketleri, yay›nevleri ya da ba¤›ms›z kurulufllar›n bu düzenlemelerle daha güvende olmad›¤› pek duyulan bir bak›fl aç›s› olamad›. Hal böyle olunca, DRM teknolojilerinin de, ayn› düflünceyle destek görüp kamuoyunda sahiplenilmesi çok mümkün. Oysa madalyonun di¤er yan›nda, kültürel ihtiyaçlar›n› dijital yollardan dolafl›ma giren içerikle karfl›layan insanlar›n haklar›na ne oldu¤u sorusu var. DVD-BluRay filmler, CD üzerinde sat›lan müzikler ve hatta do¤rudan gayr›maddî formda sat›fla sunulan elektronik kitaplar, müzikler, diziler, filmler ve bilgisayar programlar› bu düzenlemenin do¤al nesneleri. Millî E¤itim Bakanl›¤›’n›n bafllatt›¤› pilot uygulamaya bakacak olursak, yak›nda bu alana ders kitaplar› da girecek. Ya da baflka bir deyiflle, ders kitaplar›na veda edece¤iz, yerle-
leflti¤i tüm Kindle'lara uzaktan müdahale eden firma, bu kopyalar› sildi ve ücretlerini kullan›c›lar›n hesaplar›na iade ederek bilgilendirme mesaj› gönderdi. 17 Temmuz günü New York Times gazetesi teknoloji yazar› David Pogue konuyu köflesine tafl›rken, forumda öyküyü okuyan birçok kullan›c› internet üzerinde büyük bir h›zla haberi yaymaya bafllam›fllard›. Özgür Yaz›l›m Vakf› (FSF) tüm üye ve destekçilerini eyleme ça¤›r›rken, firmaya yönelik genifl boykot ça¤r›lar› da yeni deyimle “viral” olarak yay›ld›. NY Times'daki haber, bu olay›n bir ilk olmad›¤›n›, flubat ay›nda bir baflka kullan›c›n›n da dört Ayn Rand kitab›n›n Amazon taraf›ndan silindi¤ini anlatarak flikâyetçi oldu¤unu yaz›yor. Ayn Rand'› sessizce atlatan Amazon, Orwell olay›nda gelen tepkiler üzerine bir aç›klama yaparak, bu flekilde uzaktan kitab›n silinmesi iflleminin bir daha kullan›lmayaca¤› konusunda güvence verdi. Yine de DRM karfl›tlar› ikna olmufl görünmüyor ve DRM teknolojisi bar›nd›ran tüm cihazlar›n boykot edilmesi ça¤r›s›n› tekrarl›yor. http://tinyurl.com/xprs005
Tüm dayanak noktas› özel mülkiyetin varl›¤›na ba¤l› olan bir ekonomik sistem, mülkiyeti sadece sermayeye özgü k›lman›n dijital yöntemini gözümüzün önünde keflfederken, bizden de sanatç› haklar› ad›na alk›fl bekliyor. rini, M.E.B.’nin onaylad›¤› içerikle dolu ve dijital olarak korumal› bilgisayarlar, elektronik kitaplar alacak gibi görünüyor. Tabloya böyle bak›nca, kayg› yaratan geliflmelerin ne kadar büyük bir alan› ilgilendirdi¤i de ortaya ç›k›yor.
“1984”ü kütüphaneden silmek “Creative Commons” lisans›yla alternatif bir telif modeli tasarlayan Lawrence Lessig, “Copyleft” olarak adland›r›lan bu yaklafl›m› tan›mlad›¤› “Free Culture”da, DRM hakk›nda da genifl bir tart›flma sunuyor. Kendi kitaplar›ndan birini elektronik bir kitapç›dan sat›n alan Lessig, kitab› okumas›n› sa¤layan program›n “izinler” adl› bölümünden bahsediyor. Program, kitaptan her on günde, on
kere kopyalama yap›lmas›na izin veriyor. Bahsedilen, kitab›n bir kopyas›n› ç›karmak de¤il, metnin bir bölümünü kopyalay›p baflka bir yere yap›flt›rmak fleklindeki basit eylem. Lessig de, Stallman gibi kavram›n kendisine tak›larak, izin ve denetim aras›ndaki fark› vurguluyor: “Çocu¤unuza eve belirli bir saatte dönmesi kofluluyla izin verirseniz, Külkedisi olmad›¤› sürece daha geç bir saatte de dönebilece¤ini, sadece bir ceza ile karfl›laflma olas›l›¤› oldu¤unu bilir. Oysa bilgisayar on gün içinde onbir kez kopyala-yap›flt›r yapman›za olanak tan›maz. Bu bir denetimdir, izin ve denetim birbirinden farkl› kavramlard›r. Fikrî mülkiyet dünyas›n›n gelece¤i denetim dünyas› olmaya gidiyor.” Bu al›nt›y› yapt›¤›m›z kitab› 2004 y›l›nda yay›nlanan Lessig, tahminlerinin ötesinde hakl› ç›kt›. Temmuz ay›n›n son haftas›nda, dünyan›n en büyük internet kitapç›s› Amazon, içerik sa¤lad›¤› Kindle adl› elektronik kitaplardan, sat›n al›nm›fl olanlar dahil, George Orwell’in “1984” ve “Hayvan Çiftli¤i” romanlar›n› sildi. Böylece Raincoast Books firmas›n›n yanl›fll›kla erken sat›lan “Harry Potter”lar›na karfl› mahkemeye baflvurmas›, en az›ndan mahkemeye hiç de¤ilse itiraz hakk› olmas› nedeniyle rahmetle an›lacak bir yöntem gibi görünmeye bafllad›. Amazon, uzaktan silme eylemiyle, yay›nc›lar›n içerikle iliflkimize sat›n ald›ktan sonra bile müdahale edebileceklerini ispatlad›. Evlerimizden habersizce silinen içeri¤in “1984” roman› olmas› da kaba bir ironi duygusu uyand›r›yor. Dijital alanda düflünce özgürlü¤üyle ilgili çal›flmalar yürüten Electronic Frontier Foundation, DRM teknolojilerini, ayr›nt›lara tak›lmadan sat›n al›nan bir ürüne insanlar›n evinde müdahale etme olarak tan›ml›yor. Tam bu noktada, bir film ya da kitab› sat›n alman›n yeni biçimler ve araçlar üzerinden art›k mümkün olmad›¤›ndan bahsedilebilir. Slate dergisi teknoloji yazar› Farhad Manjoo’ya göre, Amazon'un bak›fl aç›s›, hizmet sözleflmesiyle düzenlenen al›flveriflten ibaret: “Sat›n ald›¤›n›z kitaplar, Amazon’a göre sizin de¤il; siz onlar› okuman›z› sa¤layan bir hizmet al›yorsunuz ve bu hizmetin koflullar›n› de¤ifltirme hakk› Amazon’da sakl› kal›yor”. EFF’nin izinden giderek, teknik detaylar› ve iflleyifli bir kenara b›rak›rsak, sorunun temeli, içeri¤in sahibinin kim oldu¤u sorusunda yat›yor gibi görünüyor. Tüm dayanak noktas› özel mülkiyetin varl›¤›na ba¤l› olan bir ekonomik sistem, mülkiyeti sadece sermayeye özgü k›lman›n dijital yöntemini gözümüzün önünde keflfederken, bizden de sanatç› haklar› ad›na alk›fl bekliyor. Giriflimcilik, bireysel baflar› öyküleri ve çal›flkanl›k masallar›yla refah›n herkes için eflit uzakl›kta oldu¤u yan›lsamas›, dijital dünyada büyük, kal›n harflerle yaz›lan uyar› ve yasak pencereleriyle k›r›l›yor. Bunu fark etmek kolay olmuyor, çünkü bize görünebilen sadece “bilinmeyen bir hata meydana geldi” yaz›s›. Koray Löker
59
Muhacir türküler
Müzik dolab›
Brenna MacCrimmon / Kulak Misafiri (Kalan) renna MacCrimmon ad›n› nerede duymufl
B olabilirsiniz? Fatih Ak›n’›n “Duvara Kar-
10 albüm Arctic Monkeys Humbug Aylin Asl›m Can›n› Seven Kaçs›n Bajar Nêz Be (Yaklafl) Dead Weather Horehound Ebony Bones Bone Of My Bones Florence & Machine Lungs Gayda ‹stanbul Gayda ‹stanbul Joe Henry Blood From Stars Ramblin’ Jack Elliott A Stranger Here Tinariwen Imidiwan: Companions
5 flark› Eminem We Made You Firewater Electric City Kurtulufl Sigara Üstüne Sigara Mick Jagger Memo From Turner Y›ld›z Tilbe Ben Bir Karar Verdim
Kara tren katar katar ikret K›z›lok
F “Kara Tren
Katar Katar”› söyledi¤inde, biri Türkiye rock’unun temel harc›n› bas›yla karm›flt›, di¤eri giO¤uz Durukan 1946 - 2009 tar›yla yeni yeni arz-› endam ediyordu. 60’larda Haramiler’le, ‘70’lerde Cem Karaca Derviflan’la unutulmaz flark›lar›n (mesela “Tamirci Ç›ra¤›”n›n) nabz›n› bas›yla ayarlayan, sonras›nda Türkiye’nin önde gelen cazc›lar› aras›na kat›lan O¤uz Durukan’› aram›zdan kanser ald›. Çok genç yafl›nda, 54’ünde kalp kriziyle aram›zdan ayr›lan Bahad›r Akkuzu ise, 1970’lerin sonlar›nda “Yeni Bir Gün” albümüyle kat›ld›¤› Kurtalan Ekspres’in ‘80’ler ve ‘90’lar boyunca sembol ismi, sureti olmufl, Bar›fl Manço’nun popa meyleden sound’unda etkisiz kalsa da, rock nam›na bir meflale tafl›m›fl, genç kuflaklar› bu kültürle tan›flt›rm›flt›. Kurtalan Ekspres’in son dönemlerinde vokali de üstlenmifl, flark›yazarl›¤›na a¤›rl›k vermiflti. Türkiye rock’unun bafl› Bahad›r Akkuzu 1955 - 2009 sa¤olsun...
60
fl›”s›nda (“Saniyem”), bir Baba Zula albümünde (“Bir Sana Bir de Bana”, “K›saltmalar”), Muammer Ketenco¤lu’nun “Ayde Mori”sinde, hatta Nekropsi’nin son albümünde (“Yok Var”)? Belki Shantel’in birkaç y›l önce ortal›¤› kas›p kavuran “Disko Partizani”li albümünde “Osman A¤a”y› onun sesinden dinlediniz. Onunla karfl›laflmam›fl olman›z, o sihirli sesi unutman›z mümkün de¤il. Uzak diyarlardan buralara gelen, etno-müzikoloji tahsili esnas›nda türkülere gönül düflüren, bu vesileyle Türkçe ö¤renen Kanadal› türkücü, yurttafl› Cohen’in memleketi ziyaret etti¤i günlerde yeni albümünü bizlere sundu. Bir önceki albümü “Karfl›lama”y› Selim Sesler’le birlikte yapm›flt›, bu kez kendi kanatlar›yla uçmay› tercih etmifl. “Kulak Misafiri”nde pek çok tan›d›k ezgi var. Albüm Tobias Roberson taraf›ndan çal›nan flahane bir darbukayla aç›l›yor; kâh tasavvuf sular›nda dolan›yor, kâh nefleli havalar evimizi dolduruyor. “Y›ld›z Da¤›”nda Mehter’in bir zaman milleti titreten zurnas›n› bile duyuyoruz! Türkülerin kimi Kaliforniya havas›ndan etkileniyor, kimi Hindistan’a kadar gidip geliyor. Brenna dünyay› gezmifl, yedi¤i içti¤i kendisine kalm›fl, ama gördü¤ünü, duydu¤unu türkülere pek güzel sirayet ettirmifl. Sadece Türkçe de¤il, Makedonca, Azerice ve ‹ngilizce türküler de var albümde. Sonuncuya örnek “Mussels in the Bay” bizzat Brenna imalat›, lâkin onu di¤erlerinden ay›rmak mümkün de¤il. Bir di¤er beste Savafl Ça¤man’›n “Kamran Olsam”›. Brenna Elif’i, yani bafllang›c› burada bulmufl, ama bize anlataca¤› çok hikâye var daha... – Murat Meriç
Roman dayan›flmas›
eçti¤imiz sene haziran ay›nda Sulukule’yi
G ziyaret eden ve y›k›mlar› sokaklarda ço-
cuklarla gitar›n› çalarak protesto eden Romanpunk grubu Gogol Bordello’nun vokalisti Eugene Hütz, müjdeli haber gönderdi. Arka kapa¤›m›zdaki sözler, Gogol Bordello’nun yeni flark›s›na ait. Arkadafl›m›z Viki ‹zrail’e gönderdi¤i mail’de flöyle yazm›fl Hütz: “‹nflallah çok geç kalmam›fl›zd›r, ama en az›ndan ileride benzer durumlar için hat›rlat›c› olacakt›r.” Yotube’da “Gogol Bordello Sulukule” yahut “Educate Thy Neighbor” yazarsan›z, bu flahane flark›n›n ilk konser görüntülerini izlemeniz mümkün. Eugene’a ‹stanbul’dan bin selâm!
Mazeretli asabi Jarvis Cocker / Further Complications (Rough Trade) ulp’›n eski tak›m kaptan›
P Jarvis Cocker'›n duman› üstünde ikinci solo albümü “Further Complications”daki flark›lar CD olarak tasarlanmadan çok evvel hayat bulmufl, dinleyici s›nav›ndan geçmifl. Ortayafl betli¤inden mustarip Cocker'›n gönlünden kopan özenli metinlerle ifllenmifl bir rock albümü bu. ‹flin mutfa¤›nda Nirvana ve PJ Harvey kay›tlar›ndan tan›d›k naml› isim Steve Albini var. Jarvis, iflleri tek tabanca yürütmekten vazgeçip tak›m oyunculu¤una soyunuyor yine. Grup elemanlar›yla birlikte kafa yordu¤u, evvelkinden daha kesif ve hamurunda do¤açlamaya daha çok yer ay›ran postgrunge yap›t, garaj rock’un çi¤li¤ini, h›rç›nl›¤›n›, maraz›n›, ateflini dinleyene nüfuz ettiren cinsten. Toy zamanlar›ndan Roxy Music, The Stooges, Rolling Stones gibi kilometretafllar›ndan ald›¤›n› flimdi parçalar›n içine usulca yedirmifl Cocker. “Angela”, “Pilchard”, üflemeli sazlar›n atefle körükle gitti¤i “Homewrecker!”, “I Never Said I Was Deep”, “Fuckingsong” ve “Hold Still” flark›lar› efle dosta tavsiye edilesi, ama gelecek program› ve olgunluk döneminin muhtemel “baflka komplikasyonlar”›n› da bekliyoruz... – fiahan Nuho¤lu
Uzun tarihin ilk albümü Garaj / Tepeden T›rna¤a (Fono) ürkiye’de ‘80’lerin donuklu¤u henüz geçme-
T mifl, ‘90’lar›n yarat›c› karmaflas› oturmam›fl-
ken, 1993’te, “‹fl Dönüflü ‹stanbul Kentinde” isimli bir kaset az say›da bas›lm›flt›. Yavuz Çetin’in de yer ald›¤› ilk yap›mlardan biri olan ve tuhaf, komik, esrarengiz flark›lar› haiz bu hem Türkiyeli hem zamans›z blues-rock albümü, Fethi Taner ve Toplama Adamlar’a aitti. O gün bugünden sesi sedas› duyulmayan, ama ad› kula¤› küçük bir çevrede çok ç›nlat›lan Taner’in ad›, y›llar sonra, prodüksiyonunu üstlendi¤i ve sekiz yeni flark›s›n› verdi¤ini Garaj’la yeniden göründü. Garaj’›n vokalisti Ersoy Ada, Taner’le Marmara Müzik Ö¤retmenli¤i’nden okul arkadafl›. Y›llar›n solisti (son zamanlarda çok az rastlanan, a¤laklaflmayan, bask›n da ç›kmayan bir flahane erkek vokali). Cumartesi gecelerini parselledi¤i Mojo kulübünden (eski Garage Band’den) veya Okan Bayülgen programlar›ndan takipçileri gani. Garage Band’in son kufla¤›na takebül eden, ama cover grubu olmak yerine kendi flark›lar›n› yazmaya niyetlenen üç genci de eklerseniz, gayet modern ve deneysel bir popüler rock’a, “Tepeden T›rna¤a” albümüne geliyorsunuz. Yeni Fethi Taner flark›lar›, sevilen bir bar grubunun kal›c› miras›, kirlenmekten çekinmeyen macerac› bir rock var bu albümde... – Merve Erol
‹STANBUL’DAN LEONARD COHEN GEÇT‹
Ne konserdi be! 5-6 A¤ustos gecelerinde, Aç›khava Tiyatrosu’nda bir tarihî gece daha yafland›, bu sahneye ç›kan efsaneler aras›na Leonard Cohen de kat›ld›. 74’lük ihtiyardan hüzün bekleyip hakiki bir performans ve yaflam enerjisi bulanlar›n konsere gidemeyenlere “çok fley kaç›rmad›n” yollu sözler söylemesi, maalesef pek mümkün de¤il. Kendisini hâlâ ayakta alk›fll›yoruz...
Y
ona sundu¤u dünya nedeniyle tak›m elbise d›fl›nda bir k›yafet giymeyi beceremedi¤ini söylemesi ve flapka ç›karman›n bir nezaket kural› oldu¤unu hat›rlamas›ndan m› daha çok belli oluyor diye düflündüm. Bütün fl›kl›¤›yla karfl›m›zdayd›. Devrimin sahiplerine, halk›n sevdi¤i flark›n›n bir h›rs›z taraf›ndan bestelendi¤ini söylerken, bundan kendine pay ç›kartmayan, kendini ne o h›rs›z, ne de o devrimin sahiplerinden biri olarak gören bir zarafet ve alçakgönüllülükle. “Tüm kusurlar bir fleylere yarar / Onlar› yapan adam, de¤il ama” diyen Brecht’in, devrimin ancak mevcut ahlâk›n s›nav›ndan çakm›fl olan serserilerce yap›labilece¤ini hisseden bilgeli¤ini paylafl›rcas›na, kendi ahlâk notunun aç›klanmas›n› tedirgin bir çocuk gibi bekleyen bir alçakgönüllülük. “Summertime”, “Waiting For The Miracle” ve “Everybody Knows” gibi
Konseri anlatmaya çal›flmak, yapamayaca¤›m bir fleye giriflmek gibi geliyor. Galiba konserde beni en çok etkileyen fley, tevazu ve öykülere sinmifl hüzne ra¤men, yaflam›n devam etti¤ini hissettiren nefle oldu.
Foto¤raf: Muhsin Akgün
ahudi olmakla suçlanan bir zen rahibinin ayinine kat›lmak iyi bir fikirmifl. Yahudi olmakla suçlamak iflin içindeki acaipli¤e vurgu yapmak için çarp›tma elbet. Cohen daha çok siyonist olmakla, ya da siyonizme aç›k bir destek vermekle suçlan›yor. ‹lk 24 saatte biletleri tükenen Tel Aviv konserinde toplanacak tüm paran›n ‹srailFilistin savafl›nda zarar gören çocuklara sa¤l›k hizmetleri veren, her iki taraf›n savafla do¤rudan kat›lm›fl ailelerini bir araya getirerek bar›fl infla etmeyi deneyen bir Uluslararas› Af Örgütü kampanyas›na harcanacak olmas› belli ki ya bilinmiyor, ya da ikna etmeye yetmiyor. Benim aç›mdan sorun yok, ben ikna oldum. Cohen’i hayat›mdaki çok önemli müzisyenlerden biri olarak görmedi¤im otuz y›l›n ard›ndan dün gece sahnede olan o muhteflem fleye tan›k olmay› hiç unutmak istemedi¤im için bunlar› yazmak istiyorum galiba. Konseri anlatmaya çal›flmak, yapamayaca¤›m bir fleye giriflmek gibi geliyor. Yine de, ‹spanya k›rlar›ndan New York sokaklar›na, bir dünya turu yapm›fl gibi hissetti¤im o saatler flimdiye dek yazd›¤›m bir sürü konudan daha çok yaz›lmay› hakediyor diye düflünmekten kurtulamad›¤›m için deniyorum. Galiba konserde beni en çok etkileyen fley, tevazu ve öykülere sinmifl hüzne ra¤men, yaflam›n devam etti¤ini hissettiren nefle oldu. 75 yafl›nda bir insan›n, üç saat boyunca flark› söyledi¤i sahneyi 14 yafl›nda bir k›z gibi sekerek terk etmesindeki naiflik, flark›lar›n bir yerinde enstrüman sololar› ya da solo parçalar olmasa da, flark›n›n o enstrümanca söylendi¤i bölümlerinde, müzisyenin flapkas›n› kalbinin üzerine koyup sayg›yla dinleyen hali, seyirciyi selâmlarken dizinin üzerine çökerek bu geceyi yaflamaktan duydu¤u minneti dile getirifli, sahne düzenlemekle görevli ekibin, ses teknisyenlerinin tek tek isimleriyle sahneye ça¤r›l›p hepsine teflekkür edilmesi kolay tan›k olabilece¤im fleyler de¤ildi. Aç›khava sahnesinin tepesinden yükselen ay, bir spot ›fl›¤›n›n üzerinde kayan y›ld›z taklidi yapan o kufl, gecenin romantikli¤ine mistik havalar katmak için ellerinden geleni yaparken o insanlarla karfl› karfl›ya olmak heyecan vericiydi elbette. Bir noktada, acaba Cohen’in yafl›, bir flark›s›n›n sözlerinde “II. Dünya Savafl› yeni bitmiflti” derken entelektüel bir gönderme yapm›yor olmas›, o günlerde yaflad›klar›n› anlat›yor olmas›ndan m›, yoksa terzi olan babas›n›n
flark›lar›, hatta “Ten New Songs” gibi koca bir albümü birlikte yapt›klar› Sharon Robinson’un, vokalist Charley ve Hattie Webb kardefllerle birlikte duruflu, “arkada sal›nan teyze” modelinden hiç hazzetmememize ra¤men ayakta alk›fllatt›. Yerinde duramayan haliyle Dino Soldo, çalan müzi¤in hâlâ yeni bir müzik oldu¤unu hat›rlat›yordu. Rafael Gayol bu konsere davul solosu yerlefltirirken, durumu bir anda metal konserine ba¤lamamay› becermesiyle bile kalbimizi fethetti. Bob Metzger’in kâh gitarla dolafl›rken, kâh çelik gitar› kuca¤›na al›p son 12 y›ld›r TSM korosu önünde kanun çalar gibi tak›l›rken yapt›¤› fley, bunun beflte birini yapmam›flken kendini önemseyen insanlar› utand›rm›flt›r herhalde. Tuflu olan her fleyi peflpefle enfes çalan Neil Larsen ve “Who By Fire”daki kontrbas performans› bile tek parçal›k bir dinleti olarak yetebilecek Roscoe Beck çok güzel bir altyap› yaratt›lar. Yine de bütün bu ekipten, hatta Cohen’den bile çok, Javier Mas’a hasta oldum. Lut, gitar ve yap›s› bunlara benzeyen iki-üç farkl› enstrüman› usul usul de¤ifltirip çalan bu amcan›n bütün yaflam öyküsünü dinlemek, ona ahbapl›k etmek istedim. Konser, Cohen flark›lar›n› çalan güzel insanlar konseriydi. Bunun için önflart da, tahminen o kadar etkilendi¤im tevazuydu iflte. Cohen bir parçay› Sharon Robinson söylerken, tüm parça boyunca elinde flapkas›yla, bir demet çiçe¤i tutar gibi tuttu¤u mikrofonla yan›nda, gölgede durup ilgi ve hayranl›kla izleyince, “bu adam müzi¤i seviyor, hem dinlemeyi, hem de flark› söylemeyi seviyor” diye düflünmemek elde de¤ildi. Konserin insan› sinir eden yanlar› da vard› elbette. 75 yafl›nda bir adam, üç saat boyunca flark›lar söyleyip, sonra da flapkas›n› ç›kar›p diz çökerek selâm verince 4 bin kifli neredeyse koflup elini öpecek bir coflkuyla aya¤a f›rlad›¤›nda, en öndeki VIP sandalyelerindeki zevat, oturarak alk›fllamaya devam etti. Sayg› nedir bilmeyen, aristokrat bozuntular›, k›ç›m›n lordluk merakl›lar›; John Lennon’›n dedi¤i gibi, siz mücevherlerinizi flak›rdat›n. Ama gece boyunca beni en çok sinirlendiren sigara yasa¤› anonsunu alk›fllayan denyolar oldu. Tamam, sigara içilmesine karfl›s›n›z da, bant kayd› alk›fllayacak kadar m› ya? Bu kadar m› sevinecek bir fleyiniz yok? Sigara yasa¤›n›n karakterini, iflleyiflini, faflizanl›¤›n› falan geçtim yahu. Yayalara yeflil yan›nca seviniyor musunuz mesela? Bu nas›l bir budalal›k halidir, banttan yap›lan bir kural duyurusu alk›fllan›r m›? Alk›fllay›n, bravo. PVC do¤ramalar sizi kanser yapmaya devam etsin, bizim evin mutfa¤›ndan büyük motoru olan jipler küresel ›s›nman›n yan›nda egzos duman›na bo¤sun bizi, genleriyle oynanan sebzelerle vücudumuza böcek ilac› falan sokal›m ama, yaflas›n dumans›z hava sahas›. Kasab›n› alk›fllayan koyunlar, siz çok yaflay›n. Koray Löker
61
KARA TREN: SARK‹S ÇERKEZYAN (1916 - 2009)
Bir k›l›ç art›¤›n›n bereketli hayat› Sarkis Varbed, Sarkis Usta, Sarkis Amca, Sarkis Yoldafl... Türkiye sosyalist hareketinin an›t isimlerinden birini, Sarkis Çerkezyan’› 3 A¤ustos’ta, 93 yafl›nda kaybettik. Büyük Felâket’in hemen ard›ndan, tehcirde do¤mufltu. Bir gayrimüslimin ve bir komünistin maruz kald›¤› bütün tehditlere gö¤üs gererek yaflad› Türkiye’de. Ama son ân›na kadar gülmeyi, ümit etmeyi, gençlere sevgiyle, kardeflçe yaklaflmay› bildi. An›s› önünde sayg›yla e¤iliyoruz, dostlar›n›n tan›kl›klar›n› dinliyoruz... özünü daha fazla toprak, zenginlik ve kan bürümüfl vatanperver ‹ttihatç›lar›n ‹stanbul’da ald›¤› “ölüm!” karar›na inat, ailesinin Karaman’da bafllay›p eksile eksile tamamlad›¤› ölüm yürüyüflünün son dura¤›nda, Meskene yak›nlar›ndaki Cabul köyünde, bir deve ah›r›nda do¤du Sarkis Çerkezyan. Do¤arken lanetli mi lanetli bir s›fat› yüklendi, bir k›l›ç art›¤› olarak geldi dünyaya, ama dünyan›n bereketli türkülerinin peflinden kofltu ömrü boyunca. Hep inad›na! Annesi Arusyak Fermanyan Tokat’ta, babas› ⁄azaros Çerkezyan Talas’ta do¤mufltu. Okuyup ö¤retmen olan Arusyak’la tüccarl›k yapan ⁄azaros, Karaman’da evlendiler. Sarkis, ad›n›, 1909’da Adana’da yaflanan kitlesel katliamda öldürülen amcas›ndan ald›. Ondan birkaç y›l sonra da, akrabalar›n›n pek ço¤unu ve bütün mal varl›klar›n› kaybetmelerine neden olan tehcir karar› geldi. “Dünya Hepimize Yeter” bafll›¤›yla yay›nlanan an›lar›nda, annesinin kederlendikçe söyledi¤i tehcir türküsünü aktar›r: “Sabahtan kalkt›m da günefl parl›yor / Çeçenler oturmufl mavzer ya¤l›yor / Anama bakt›m ki yaman a¤l›yor / Dini bir u¤runa giden yi¤itler / Dini bir u¤runa giden Ermeni.” Hayatta kalabilen Çerkezyanlar, Suriye’den memleketlerine döndüklerinde yoklu¤u yaflad›lar. Konya’daki Ermeni
G
Foto¤raf: Deniz Koçak
“20 Kura Askerlik” uygulamas›ndan da nasibini ald›, marangozhanesinin alt›nda y›llarca At›l›m da bast›. Kumkap›’da örgütçülük de yapt›, 6-7 Eylül dehfletini de yaflad›. Hiç y›lmad›. Türkiye solunun farkl› kuflaklar› aras›nda bir tür köprü oldu. okullar› kapat›ld›¤› için, babas› çocuklar›na geceleri Ermenice okuma-yazma ö¤retmeye çal›fl›yordu. Baz› Müslüman komflular› ve yetkililer onlar› rahat b›rakmad›¤›ndan, sonraki y›llarda ailecek ‹stanbul’un yolunu tutacaklard›. ‹stanbul’da Arusyak Çerkezyan, ço-
cuklar› okusun diye kap›c›l›k yap›p evlere temizli¤e gidecek, ama ellerine geçen para, Sarkis’in okudu¤u Getronagan okulunun ücretine yetmeyecekti: “Annem s›rf bizi okutmak için hizmetçilik yapt›, basamak sildi, geceleri sabahlara kadar el makinesiyle pantolon dikti, kömür ütüsüyle onlar› ütüledi... Ö¤retmen oldu¤u halde ö¤retmenlik yapamad›, kap›c›l›k yapt›. Yapmad›k fley b›rakmad› o kad›nca¤›z bizim için” diye anlatacakt› o günleri. Baflar›l› bir ö¤renci olmas›na ra¤men okulu b›rakt›; “komple sanatt›r” de-
PAKRAT ESTUKYAN
TAKUH‹ TOVMASYAN
Yerevan’da okul çocuklar›
Bizimkiler sana emanet
rmenistan’› görmek konu-
E sunda ne kadar istekli oldu¤unu biliyorduk. Arkadafl›m Arto’yla kararlaflt›rd›k, ustay› da götürece¤iz. Plan› duyunca çocuklar gibi sevindi önce, sonra da tarihi teyit etmek istedi. “Ye¤enim orada olursa, onun evinde kalmak isterim” dedi. Ö¤renmiflti, o tarihlerde ye¤eni de Yerevan’da olacakt›. K›zkardeflinin o¤lu, Prof. Armen Harutyunyan, Yerevan’daki Amerikan Üniversitesi’nde dekand›. O da heyecanla bekliyordu day›s›n›n gelmesini. Her fley yolunda gidiyordu. Birkaç arkadafl›n imecesi ile uçak bileti, vize gibi külfetleri hallettik. Ermenistan’a var›nca, biz fiirag oteline yerlefltik, Sarkis amca da ye¤eninin evine. Her yeri birlikte gezdik. Dekan›n floförü
62
Yasemin Gedik’in haz›rlad›¤› Sarkis Çerkezyan’›n an› kitab› “Dünya Hepimize Yeter”, Belge Yay›nlar› taraf›ndan yeniden bas›ld›. Metindeki al›nt›lar o kitaptan...
sabah getiriyor Sarkis ustay›, akflam da u¤ray›p lobiden al›yor. Var›fl›m›z›n ertesi günü, otelin önünde buluflup tarihî yerleri ziyaret etmeye haz›rlan›yoruz, ama Sarkis amca kay›p. “Demin buralardayd›” diyorlar, ama kimse nereye gitti¤ini bilmiyor. Son anda otelin kap›c›s› uyard›, “flu yöne gitti” diyerek. Gösterdi¤i istikamete do¤ru yürüyünce, bir ilkokul kap›s›n›n önünde bekler bulduk ustay›. “Ne bekliyorsun burada?” dememize kalmadan, çalan zil sesiyle, ilkokul çocuklar›, ba¤›r›fllarla, koflturarak soka¤a ç›kt›lar. Usta, yüzünde keyifli bir tebessümle son ö¤renci okuldan ç›kana kadar bekledi, ancak ondan sonra geldi otele. Yerevan’da kald›¤›m›z günler boyunca, ustan›n en büyük keyfi, okul çocuklar›n›n okuldan ç›k›fl›n› izlemek oldu.
arkis Varbed, Sarkis Usta, Sarkis Amca,
S yoldafl, enternasyonalist, koca komünist, tehcir çocu¤u... Dünya hepimize yeter diyebilen, “insan” Sarkis Çerkezyan... Bizim Varbed’in hayattan kazand›¤› zenginlikler bunlar. Ya onun bana kazand›rd›klar›? Bir an›lar silsilesi ki, paha biçilmez. Yedikule, ‹mrahor Caddesi, Genç A¤a sokak, no:18. ⁄azaros dedemin, Takuhi yayam›n evi. 1955, eylül. Dedem ölmüfl, yayam, babam, anam, abim ve ben, o yaz Galatarya-fienlikköyü’ne hava tebdiline gitmifltik. Keyfimiz yerinde, temiz hava, temiz g›da, konu komflu iyi insanlarla, eylülün sonuna kadar orada kalmaya niyetliydik... Yedikule’deki evimizin orta kat›n› o y›l iyi bir aileye kiraya vermifltik, içimiz rahatt›... Babam her sabah Çuhac› Han’daki m›hlay›c› dükkân›na gidiyor, akflamlar› da eli kolu yiyeceklerle dolu eve geliyordu. Bir sabah yine ifle gitmek için evden ayr›ld› ama, az sonra eve geri geldi. Haberler korkunçtu! ‹stanbul’da amans›z olaylar vard›. ‹nsanlar korku içinde radyodan ajanslar› dinliyor, ne olup bitti¤ini anlamaya ça-
l›fl›yordu. Gayrimüslimlerin evlerine ve iflyerlerine giriyor, talan ediyor, yak›p y›k›yorlard›. Neden? Niçin? Bilen yok. Belki de vard›... ‹stanbul’da sa¤lam gayrimüslim evi ve dükkân› kalmad› diyorlard›. Peki ya bizim dededen kalma viranemiz ne durumdayd›? ‹mrahor Caddesi cam k›r›klar›ndan geçilmiyordu... Rum ve Ermeni komflular›m›z›n evlerinde sa¤lam bir çerçeve kalmam›flt›. Bizim küçük, yafll› ahflap evimizse oldu¤u gibi duruyordu. Nas›l m›? Varbed’in sayesinde. Varbed, olaylar› duyar duymaz, evimizin kap›s›na bir bayrak asm›fl, kap›n›n önüne de bir sandalye koyup oturmufl. ‹mrahor Caddesi’nden afla¤›ya do¤ru ellerinde sopalarla inen çapulculara, “buras› Müslüman evidir, çekin gidin!” deyip evimizi y›k›mdan kurtarm›fl. O olmasayd›, evimizi ne halde bulacakt›k, kim bilir. Varbed, Bal›kl›’da dedemin, yayam›n, babam›n mezar› seninkinin baflucunda. Orada da bir kar›fl›kl›k olursa, bizimkiler sana emanet. Korursun, de¤il mi?
di¤i marangozlu¤u ö¤rendi ustas› Ohannes Boynuince’den. Ortaokul ö¤rencisiyken, paras›zl›k yüzünden bir akflam, sokakta bir elektrik lambas›n›n dire¤ine bafl›n› dayay›p dakikalarca a¤lad›¤›n› anlatm›flt› bir keresinde, sesinde derin bir hüzünle. Sarkis Çerkezyan’›n hayattaki tercihleri, sosyalistli¤i, paylaflmay› hayat›n temel de¤erlerinden biri olarak görmesi, baflka bir dünyay› mümkün k›lmak için döktü¤ü onca ter, iflte o elektrik dire¤inin alt›ndaki çocuk gözyafllar›nda gizlidir en çok. Sarkis Varbed, Sarkis Usta, Sarkis Amca, önce emekçiydi. S›n›f›n›n insan›yd›. Ustayd›, hünerliydi, marangozdu. Dünyay› bu iliflkiler ve çeliflkiler yuma¤› içinden anlamaya çal›fl›rd›. Sosyalistti. Zorluklar›n› bilerek girmiflti mücadele yoluna. Önce vicdan›, sol memesinin alt›nda parlayan cevher, sonra da akl› götürmüfltü onu oraya. (‹ki y›l okuyabildi¤i Getronagan okulunun havas›nda ya da suyunda bir fleyler olmal› ki, akranlar› Aram Pehlivanyan, Barkev fiamikyan, Sarkis Keçyan da, t›pk› onun gibi TKP saflar›nda yer alacakt›.) “Sosyalizmin insana en yarafl›r sistem oldu¤una inand›k, sevdik, benimsedik. Ben zaten ruhen komünisttim. Kendimi bildim bileli hep öyle hissettim. Türkiye’de oldu¤um için TKP’li oldum, Ermenistan’da olsam, oradaki komünist partiye girerdim. Paylaflamayacak ne var bu dünyada? Dünya, üzerinde yaflayan tüm insanlara yeter de artar bile. ‹nsanlar aras›nda perdeler, din, dil, milliyet, tarikat vs. kald›r bunlar› ortadan, bak kal›r m›, ne sen ne de ben; sadece insan kal›r.” Sarkis Çerkezyan, bu memlekette bir
Ermeni olarak yaflaman›n getirdi¤i güçlükleri s›rt›nda ‹sa’n›n çarm›h› misali tafl›rken, daha güzel bir dünya hayalini hep canl› tuttu. Mazlumdan, ezilenden, muhtaçtan yanayd› gönlü. II. Dünya Savafl› s›ras›nda gayrimüslim erkeklerin kamplarda enterne edildi¤i “20 Kura Askerlik” uygulamas›ndan da nasibini ald›, marangozhanesinin alt›ndaki sarn›çta y›llarca At›l›m dergisini de bast›. Kumkap› civar›nda örgütçülük de yapt›, 6-7 Eylül dehfletini de yaflad›. Hiç y›lmad›. Türkiye solunun farkl› kuflaklar› aras›nda bir tür köprü oldu, deneyimlerini yeni nesillere aktard›. Kap›s›na yaklaflman›n bile suç say›ld›¤› zamanlarda Sovyetler konsoloslu¤undan ‹ngilizce Marx ve Lenin kitaplar› al›p gençlere da¤›tt›. Bütün bunlar›, flan olsun diye de¤il, belki de her fleyden çok, barbarl›k de¤il, insanl›k kazans›n, gelecek nesiller kendisi gibi k›l›ç art›¤› olmas›n diye yapt›: “Ben hayattaki saf›m› iyi seçti¤ime
fiEREF YILDIZ
Ço¤alarak gitti stanbul’da tan›flt›k, 1964’te. Türkiye
‹ ‹flçi Partisi (T‹P) Eminönü ilçesinde.
45 y›l geçmifl. Paylafl›lanlar kitap olur. Ayn› sofrada oturduk, cepteki üç kuruflu paylaflt›k, ayn› kavgada omuz omuza dövüfltük. Babam 1919, Sarkis usta 1916 do¤umlu. Yani babamdan üç yafl büyüktü. A¤avni annenin bizde eme¤i var. ⁄azaros ve Ohanes kardefllerim. Ustayla iliflkimize baba-o¤ul iliflkisi
inan›yorum. Komünist oldum. Bu yafla kadar hep insanlar›n iyili¤i için, düflmanl›klar› gidermek için çal›flt›k. Halklar›m›z›n bir daha benzer ac›lar yaflamamas› için, aralar›ndaki gereksiz perdelerin kald›r›lmas›na u¤raflt›k. Emeklerimin bofla gitmedi¤ini düflünüyorum. Halklar›m›z›n çekti¤i ac›lar›n tekrarlanmamas›, gelecek hiçbir neslin benzer y›k›mlar, k›y›mlar yaflamamas› en büyük dile¤im.” fiiiri severdi. 1915’te genç yafl›nda vahflice katledilen Sivasl› flair Taniyel Varujan’›n güzelim fliirlerini ezbere bilir, o fliirlere tapard› Sarkis Çerkezyan. Onunla ayn› cümlede an›lmak, eminiz hofluna gidecektir. Büyük adam de¤ildi, hiç olmad›, olmak da istemezdi. Küçük fleyler onu mutlu etmeye yeterdi. Bir hayata s›¤mayacak kadar bereketli bir yaflam› oldu. ‹nsand›. Yoldafllar›, dostlar›, onu hiç unutmayacak. Rober Koptafl
demek yanl›fl olmaz. Ancak yaln›z bu de¤il. Biz yoldaflt›k. Bizim son nefese kadar süren ve sürecek olan beraberli¤imizi anlamland›ran budur. Sarkis Çerkezyan Ermeni, ben Kürt kökenliyiz. Ustan›n ayn› ideali paylaflan Türk, Arap, Arnavut, her milletten, yüzünü gördü¤ü, görmedi¤i dostlar› vard›. Ve o, Ermeninin s›k›nt›s›n› nas›l hissettiyse, Türk, Kürt, Afrikal›, Asyal› yoksulun s›k›nt›s›n› öyle hissetti. Onun için önce insan olmak vard›. Dünya onun evi, her milletten insanlar kardefliydi. Komünist inançlar›na sonuna kadar ba¤l› yaflad›.
Sarkis ustan›n ac› haberini veren arkadafllardan biri ustay› flöyle tan›mlad›: “‹nsano¤lu yaflland›kça bencilleflir, bencillefltikçe de yaln›zlafl›r. Sarkis usta son gününe kadar özgürlük, hak ve adalet için çaba gösteren herkesin yan›nda oldu. Yaflad›¤› sürece ço¤alarak yola devam eden bir istisna kifli olarak tan›d›m onu.” Dünü bilmeyenlere, kendinden vermenin anlam›n› unutanlara Sarkis Çerkezyan’› anlatmay› görev edinmek gerek. 94’ünde bile ço¤almay› bilmek, yani baflarmak herkesin harc› m›?
ZAKARYA M‹LDANO⁄LU
Bir isim listesi, bir an›t ünyan›n en zengin insanlar›ndan biriyim. Çok dos-
D tum var. Bu dostlar› edinmemde ustam›n, nam-›
di¤er Sarkis Çerkezyan’›n felsefesi bana fener oldu. Ustam son y›llarda bana hep “kardeflim” dedi. Aram›zda 35 yafl fark var. Yeniyetme oldu¤uma bakmadan ben de ona Sarkis diyece¤im. Sarkis’in bana küçük ama de¤erli emanetleri var. Zaman› geldi¤inde herkesle paylaflaca¤›ma söz vermifltim. “Aman, bunlar da ne ki paylaflacaks›n! Yeter ki borçlu ç›kma” demiflti. Sarkis’in para pulla hiç ifli olmad›; emanetleri, bir kalemin sayfalardaki izleri ve sesi. Emanete ihanet olmaz derler, mezara götürecek halim yok. ‹lkini Agos’ta yerine getirebildim. fiiirlerinden dörtlükler yay›nlad›k. Sarkis’in avuç içi kadar bir telefon defteri vard›. De¤il her sayfas›, her noktas› doluydu. Yeni bir isim kaydedilecekse, hemen bir sat›r aral›¤› keflfeder ve oraya s›¤d›r›rd›. Birinin telefonunu arad›¤›nda çabucak bulmas›na flaflard›m. De¤iflen telefon numaralar›n› karalamazd›. Üzerine basit bir çizgi çeker, geçerlili¤i kalmam›fl olsa da, o numaralara sayg› duyard›. Tarihini hat›rlam›yorum. Bir akflam telefon defterinin aras›ndan ç›kard›¤›, dörde katlanm›fl iki küçük yaprak verdi. Elle, Ermenice yaz›lm›fl bir isim listesi, yanlar›nda da memleketleri yaz›yor. “Hepsini tamamlayamad›m, devam edece¤im, bunlar sende kals›n, oku” dedi. Gözlerim bir radar mi-
sali h›zla tarad›. Ustan›n deyimiyle “bombok” oldum. ‹simler ruhumun allak bullak olmas›na yetmiflti. Dara¤ac›na götürülen ya da kurfluna dizilen Ermeni ayd›nlar›n›n, devrimcilerinin adlar› ve memleketleri yaz›yordu k⤛tta... Ermeniler olarak, Ermenilerin tarihini okumam›z, ö¤renmemiz yasakt›. Ya sat›raralar›nda rastlam›fl ya da Sarkislerden dinlemifltik bildiklerimizi. ‹dam edilen Ermeni devrimcileri, kimseye haber verilmeden Topkap› surlar› dibine gömülürmüfl. Dostlar›, yoldafllar› onlar› unutmam›fl, ö¤renmifller toprakla bulufltuklar› yeri. Gün gelir, bir yolunu bulup kemiklerini tek tek Bal›kl› Ermeni Mezarl›¤›’na tafl›rlar. Oraya bir an›t yaparlar. Sarkis’i çarflamba günü Bal›kl›’ya götürdük. Aile mezarlar›n› biliyorum. Gizliden sigara verdi¤im annesi Arusyak, yani Venüs, efli A¤avni mayrig, yani güvercin
annemiz. fiimdi de Sarkis, benim kardeflim, orada yat›yorlar. Sarkis’i nerede topra¤a verdik, biliyor musunuz? “Hifladagaran Hay Nahadagnerun 1895-1908” (Ermeni fiehitleri An›t› 1895-1908) yazan yerin, benim elime tutuflturdu¤u listedeki Ermeni ayd›nlar›n›n iki ad›m ilerisine.
63
Foto¤raflar: fiahan Nuho¤lu
SULUKULE (UYANDIR KOMfiUNU!) Uyand›r komflunu Uyand›r dostum komflunu Uyand›r komflunu Uyand›r dostum komflunu
Sulukule sokaklar› Yerle bir, yerle bir, yerle bir Kentsel dönüflüm kabaday›lar› Çal›yor Sulukule’nin tac›n› Ç›karken daha ilk nota Bafll›yor soka¤›n ritmi ‹flte o zaman ç›k›yor ortaya ‹flas eden kimin ruhu, kimin kalbi
Söz-Müzik: Eugene Hütz (Gogol Bordello)
Ne bu tebessüm, ne de bu gözler Gerçek yorgunu, yalan yorgunu ‹nan›yor musun, emir kesebilir mi demiri Mahalleli tafltan ç›kar›rken ekme¤ini
Uyand›r komflunu Uyand›r katliama Üstümüzden geçiriyorlar buldozerleri Sat›n alabilirlermifl gibi binlerce y›ll›k tarihi
Uyand›r komflunu Uyand›r dostum komflunu Uyand›r komflunu Uyand›r dostum komflunu
Ne bu tebessüm, ne de bu gözler Gerçek yorgunu, yalan yorgunu ‹nan›yor musun, emir kesebilir mi demiri Favelalar tafltan ç›kar›rken ekme¤ini
Uyand›r komflunu Kentsel dönüflüm tuza¤›na Yeni bir otopark ad›na Kültürün üstüne dökülen asfalta
‹ster bir kadeh Porto flarab› eflli¤inde ‹ster fokurdat›rken bir nargile Uyand›r dostum komflunu ‹zah et ona, nedir hadise ‹ster poker çevirirken ‹ster seviflme ertesinde sigara içerken A¤›zdan ç›kan sözün uyand›r›c›l›¤› Sollar TV’yi ve dahi internet olay›n› Benim nabz›m Barrios atar Benim nabz›m Soweto atar Benim nabz›m Sulukule atar Benim nabz›m getto atar Akl›n kesiyor mu, emir keser mi demiri Favelalar tafltan ç›kar›rken ekme¤ini