Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý:13
Gündem ve Politika
Þubat 2005
syf. 3-9
Ýþçi sýnýfýnýn derleniþ ve direniþ hattýný yaratalým CHP Kurultay’nýn ardýndan Avrupa Anayasasý: Neden “Hayýr?” Kürt hareketinde yeni geliþmeler
syf. 2/10-15
Emek Hareketi SEKA direniþinin saflarýnda kenetlenelim SEKA direniþi adým adým örülebilir GALS Tekstil fabrikasý deneyimi üzerine Özelleþtirme sýrasý Erdemir’de TL yenilendi: deðiþen bir þey yok
http://www.geocities.com/iscicephesi
Fabrikalardan
syf. 16-18
Sigortasýz çalýþmak istemiyoruz Ýþten atýldýk ama mücadelemiz sürecek
Enternasyonal
syf. 19-22
Filistin’de emperyalistlerin yol haritasý Seçimlerin ardýndan Irak
Kültür-Sanat
syf. 23
Anma
syf. 24
Katlediliþinin 25. yýlýnda Yolanda anýldý Ölümünün 18. yýlýnda Nahuel Moreno
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
EMEK HAREKETÝ
SEKA Direniþinin Saflarýnda Kenetlenelim
Özelleþtirmeci, iþçi-emekçi düþmaný, ÝMF iþbirlikçisi AKP hükümeti sudan bahanelerle ve hýz kesmeksizin ülkenin en stratejik üretim alanlarýný, yerli ve yabancý sermaye gruplarýna peþkeþ çekmeye devam ediyor. Bugüne kadar gerçekleþtirilen birçok özelleþtirme saldýrýsýnýn ardýndan bu kez sýra ülkenin yegane kaðýt üretim iþletmesi olan SEKA’ya gelmiþ durumda. Yoðun bir kuþatma altýndaki fabrikalarýný ve geleceklerini aileleri ile birlikte fabrikayý iþgal ederek savunan SEKA emekçisi açýsýndan artýk dakikalarýn büyük önemi var. Bu mücadelenin sonucu büyük bir olasýlýkla önümüzdeki süreçte sýnýfa dönük saldýrýlarýn seyrini de belirleyecek. SEKA’daki direniþin baþarýya ulaþmasýnýn yegane koþulu, sýnýf örgütlerinin ortak seferberliði ile oluþturulacak meþru ve güçlü bir kamuoyu desteði. Zira direniþin terk edilmesi, yalnýzca SEKA’da yenilgiyi deðil ama ayný zamanda önümüzdeki dönemde sýnýfa yönelik daha yoðun saldýrýlarý da beraberinde getirecek.
SEKA direniþi açýsýndan zamanýn hýzla tükendiði bu süreçte baþta iþçi konfederasyonlarý olmak üzere emekten yana tüm örgütleri SEKA iþçileriyle dayanýþma platformu giriþimine katýlmaya ve direniþin saflarýnda kenetlenmeye çaðýrýyoruz. Tüm iþçi ve emekçiler! SEKA direniþinin saflarýnda kenetlenmeye…
Ýþçi Cephesi
Emek Hareketinden...
Seda Giyim Ýþçileri Mahkemeyi Kazandý Ýstanbul Yenidoðan’da bulunan Seda Giyim iþçileri geçtiðimiz yýl sendikalaþmýþ ve sendikalaþma nedeniyle iþten çýkarýlmýþlardý. Ýþçiler iþverene karþý açtýklarý kötü niyet davasýný kazandýlar ve sendikal tazminatlarýný aldýlar. Bir yýllýk süreç buyunca mücadeleyi býrakmayan iþçileri, diðer iþçilere de örnek oldular.
Türk Hava Yollarý Satýlýyor! Borsada 1 milyar dolarýn üzerinde deðer biçilen THY’nin fiyatý, halka arz edilirken 865 milyon dolar olarak hesaplandý. THY’ye böylece hisse senedi oyunlarýyla yüz milyonlarca dolar kaybettirildi. Halka arzda kesin talepte 29 bin 385 kiþi bulunurken, 199 milyon dolar elde edildi. Özelleþtirme kapsamýna alýnan Türk Hava Yollarý hisselerinin yüzde 23’ü halka arz yöntemiyle satýldý. Satýlan bölümün yüzde 65’ini yabancý sermaye alýrken, bu þirketlerin isimleri açýklanmadý. THY’nin yüzde 50’sinin bu þekilde elden çýkartýlmasý hedefleniyor.
2
Geçtiðimiz günlerde SEKA emekçilerinin talebi doðrultusunda Ýstanbul’da “SEKA Ýþçileriyle Dayanýþma Platformu Giriþimi”nin kuruluþu gerçekleþtirildi ve bu direniþi sahiplenme yönünde atýlmýþ önemli bir ilk adým oldu. Ýçerisinde Ýþçi Cephesi’nin de yer aldýðý çeþitli sýnýf ve meslek örgütleri ile sendikalarýn oluþturduðu bu platform giriþimi, 15 Þubat tarihinde Ýstanbul TMMOB’da yine SEKA emekçilerinin katýlýmýyla direniþin ulusal ve uluslararasý ölçekte sahiplenilmesinin önemini vurgulayan ve hükümetin yalanlarýný teþhir eden bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi.
Hava-Ýþ Sendikasý ise hükümetin ÝMF ile yaptýðý anlaþmalarýn devamý olan özelleþtirme politikasýnýn THY’yi deðil, uluslararasý tekelleri büyütmeyi amaçladýðýný söylüyor. Reuters’in 17 Kasým 2004 tarihinde yayýnladýðý haber de bunu doðruluyor:
“THY satýþý ÝMF ile 19 milyar dolarlýk borç anlaþmasýnýn üzerinde anlaþýlmýþ özelleþtirme programýnýn önemli bir unsurudur?” Sendikanýn hazýrladýðý araþtýrmada pek çok çarpýcý bilgi yer alýyor. Özelleþtirmelerin sonunda THY’nin kamu kuruluþu niteliði kalmayacak, hakimiyetini hýzla pekiþtiren uluslararasý tekellerden biri tarafýndan ele geçirilecek.
TEKSÝF Yine Sattý TEKSÝF Sendikasý ile Tekstil Ýþverenleri Sendikasý arasýnda, geçtiðimiz yýllarda olduðu gibi greve saatler kala anlaþma saðlandý. Eski iþçilerin 4 ikramiyesinin korunmasý ve yeni iþe giren iþçiler için ikramiyenin 1’e indirilmesini onaylandý. TEKSÝF, yeni iþçiler için 2.5 ikramiye teklifini kabul etti. TEKSÝF, ayrýca eski ve yeni iþçiler için ikramiyelerin 12 aya bölünerek ödenmesini de kabul etti. 1 Eylül 2004’ten itibaren geçerli olacak sözleþme 2.5 yýl geçerli olacak. Bundan önceki sözleþmeler 2 yýl üzerinden imzalanýyordu. Bu sözleþme ile ikramiyelerin tamamen ortadan kaldýrýlmasýnýn yolunun açýldýðý ve eski iþçilerin iþten atýlmakla yüz yüze kaldýðý biliniyor. Fakat TEKSÝF her zaman yaptýðý gibi bu defa da son ana kadar direneceðini söyleyip anlaþma yaptý. Bu anlaþma ile TEKSÝF gelecekte ikramiyelerin verilmemesinin yolunu açmýþ ve bu durumda iþçisini satmýþtýr. Öykü Tanýr
Ýþçi sýnýfýna ve emekçi yoksul halka karþý sermayenin saldýrýlarý artarak devam ediyor. Sürekli bir iþe sahip olanlarýn sayýsý her geçen gün azalýyor. Ýþten atýlmalar ve iþsizlik sýradanlaþýyor. Çalýþabilme imkaný bulanlarýn ücretleri artan iþsizliðe paralel olarak sürekli düþüyor. Düþük ücretlere ek olarak çalýþma koþullarý aðýrlaþýyor. Çay molasý, öðlen paydosu, hafta sonu tatili, servis hakký ve hatta tuvalet ihtiyacý üzerinde kýsýntýlar söz konusu. Birçok fabrika ve atölyede zaten olmayan sigorta hakkýna göz diken patronlar türlü numaralarla sigorta primlerini eksik yatýrmanýn yollarýný yaratýyor. Birçok iþyerinde bir gün çalýþma, bir gün “dinlenme” uygulamasý devreye sokuldu. Bu þekilde iþçilerin sigorta primleri aylýk 30 gün yerine 10-15 gün olarak eksik yatýrýlýyor. Esnek çalýþma adýna iþçi ve emekçiler daha çok iþ, daha az ücret kýskacýna alýnýyor. Maaþ zamlarý çeþitli bahanelerle erteleniyor. Nadir olarak yapýlan zamlar ise yüzde 5’i, 10’u geçmiyor. Çoðunlukla maaþa 15-20 milyon ilave anlamýna gelen bu zamlar lütuf gibi sunuluyor. Büyüyen yedek sanayi ordusunun tepesine yerleþen sýrýtkan patronlarýn bahanesiyse hazýr: “enflasyon düþtü, yüzde 8-10 ve giderek de düþüyor… artýk eskisi gibi ‘büyük’ zamlar yok!” Bunu söyleyen patronlar haklýysa, bugüne kadar iþçilere, emekçilere büyük zamlar yapýldý ise yapýlan bu zamlar, bu yüksek maaþlar nereye gitti? Nasýl oluyor da asgari ücret 350 milyon, bir öðretmen maaþý ortalama 650-700 milyon ve bir doktor maaþý dahi ortalama 1 milyar civarýnda iken ve yoksulluk sýnýrý 1,5 milyarý geçmiþken patronlar maaþlarýn yüksekliðinden bahsediyor? Çünkü patronlar yalan söylüyor! Yüksek olan iþçi ve emekçilerin maaþlarý deðildir. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir. Yüksek olan sadece patronlarýn kârlarýdýr. Gerisi yalandýr… Ama patronlar bununla da yetinmiyor. Ücretleri daha da düþürmek, kârlarýný daha da arttýrmak için saldýrýlarýna her geçen bir yenisini eklemeye devam ediyorlar. Bu amaçla özelleþtirmelerin kesintisiz þekilde sürmesi gerekiyor. Neden? Çünkü devlet “tüccar” deðilmiþ! Saðlýk sistemi özelleþtiriliyor. Neden? Çünkü halk kaliteli saðlýk hizmeti alamýyormuþ! Eðitim özelleþtiriliyor. Neden? Çünkü devlet rekabeti engelliyormuþ! Öyleyse ne yapmak gerekir? Her þeyi satacaksýn. Ýþin içine parayý (patronlarý) sokacaksýn. Patronlar bu iþlerden büyük paralar kazanýp, kârlarýna kâr katacak. Ýþte o zaman saðlýk da, eðitim de kaliteli olacakmýþ! Saðlýk ve eðitim hizmetlerinin kaliteli olmasý için ne rekabete ne de parayla satýlmasýna gerek var. Bu mal ve hizmetlerin birkaç holdinge peþkeþ çekilmesiyle býrakýn halkýn çoðunluðunun kaliteye ulaþmasýný, bugünü bile mumla aratacak bir vahþi dönem söz konusu olacaktýr. Bugüne kadar iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn eðitimden saðlýða büyük acýlar çektiði, insana yaraþýr bir hizmet alamadýðý doðrudur. Þeker pancarýndan alüminyuma, kömürden plastiðe, tekel ürünlerinden kaðýda kadar çeþitli mallarýn üretildiði KÝT’lerin birçoðunun zarar ettiði, kaliteli mal ürete-
mediði, kimi bürokratlarýn arpalýðý olduðu da doðrudur. Ama sormak gerekiyor bu KÝT’lerin birçoðunun yatýrým yapýlmayarak özellikle zarar ettirildiði, kaliteli üretim yapanlarýnýn engellendiði, arpalýk olarak kullananlarýn baþýnda bugün vatanmillet edebiyatý yapanlarýn önde gittiðini ne çabuk unutuyoruz. Düne kadar yaðmayý yapanlarla, hizmeti sunmayanlarla bugün özelleþtirme diye ortalýkta dolaþanlarýn ayný kapitalist sermaye güçleri ve iþbirlikçileri olduðunu görmüyor muyuz? Özelleþtirmeler yasaklanmalýdýr. Bugüne kadar özelleþtirilen tüm KÝT’ler iþçi ve emekçi denetiminde millileþtirmelidir. Özelleþtirilmesin demek eskisi gibi devam etsin demek deðildir. Özelleþtirilmesin demek iþçi sýnýfý, emekçi halk ve tüm ezilen ve sömürülenler insan gibi yaþayabilsin demektir. Bunun önündeki tek engel mevcut kapitalist sömürü düzenidir. Dolayýsýyla çözüm için yapýlmasý gereken satmak/ kapamak deðil tam tersine tümünü iþçi ve emekçilerin denetimlerine almasýdýr.
GÜNDEM
Görevimiz Saldýrýlara Karþý Ýþçi Sýnýfýnýn Örgütsel Derleniþ ve Direniþ Hattýný Yaratmaktýr!
Ama bu patronlarýn ve iþbirlikçilerinin iþine gelmeyecektir. Bu nedenle AB masallarýný anlatýyorlar. Aþ gelecek, iþ gelecek, hepiniz en güzel okullarda okuyup, en güzel hastanelerde tedavi olacaksýnýz diyorlar. Sanki bugüne kadar hastane kapýlarýndan çevrilen, bu kapýlarda canlarýný yitiren iþçi ve emekçilerin sorumlularý ve bu düzenin sahibi kendileri deðilmiþ gibi anlatýyorlar bunlarý. Her þeyi özelleþtirirsek kalite ve zenginlik gelecek deyip sonra yeni iþ yasasýyla iþçi ve emekçileri tüm haklarýndan mahrum býrakan koþullarý yaratanlar kendileri deðilmiþ gibi yapýyorlar bunlarý. Ýþçi ve emekçilere Avrupa cennetini vaat edip sonra, baþta sendikalaþma hakký olmak üzere en temel örgütlenme haklarýný engelleyen, sendikalaþan iþçiyi iþten atan, taþeron çalýþmayý yaygýnlaþtýran, siyasal demokratik hakkýný kullanmak isteyenleri terörist ilan eden sanki kendileri deðilmiþ gibi yapýyorlar bunlarý. Hepsini görüyoruz! Ýþçi sýnýfý ve emekçi halk olarak, hak ve özgürlüklerimize yönelik saldýrýlara karþý örgütlenmeliyiz. Dün Sümerbank iþçisi yalnýz kaldý, polis zoruyla fabrikadan sökülüp atýldý. Bugün SEKA iþçisi ayný durumla karþý karþýya. Muhtemelen yarýn Erdemir iþçisi ayný saldýrýyý yaþayacak. Ayrýca, eðitim ve saðlýk hakkýmýzý gasp ediyorlar. Baþýmýza gelecekleri görelim, mücadelelerimizi birleþtirelim. Sendikalarýmýzýn baþýna çöreklenmiþ bürokrasilerin; özelleþtirmelere, iþten atýlmalara, düþük ücret ve zamlara karþý izledikleri iþbirlikçi, hain politikalarýna boyun eðmeyelim. Tüm sendika ve sýnýf örgütlerinde baþta örgütlenme ve sendikalaþma hakký olmak üzere; özelleþtirmelere, iþten atýlmalara, düþük ücret ve zamlara karþý mücadele temel talebimiz olsun. Sýnýf mücadeleci bir direniþ hattýný örerek tüm sýnýf kardeþlerimizle birleþtirme talebini hayata geçirmek için iþe koyulmanýn zamanýdýr. Aþ da, iþ de, hak ve özgürlük de ancak böyle gelecek... kapitalist masallarla deðil…
3
POLÝTÝKA
CHP Kurultayý’nýn Ardýndan…
CHP Kurultayý, ardýnda meydan muharebesi görüntüleri býrakarak tamamlandý. Sandalyelerin havada uçuþtuðu, insanlarýn yaralandýðý, bellerde silahlarýn göründüðü, kürsünün iþgal edildiði görüntüleri bugüne dek burjuva siyasi partilerin kurultaylarýnda çokça gördük. Bu görüntülerin yabancýsý deðiliz. Yine bir burjuva siyasi parti olan CHP için ise bu görüntüler çok da alýþýldýk deðildi. Kendisini “sosyal demokrat” bir parti ve üstelik “Atatürk’ün Partisi” olarak tanýmlayan ve bununla da övünen CHP, bugüne kadar MHP, ANAP, DYP gibi saðcý, milliyetçi partilerin kurultaylarýnda benzer görüntüler yaþandýðýnda bunlarý eleþtirmiþti. Çünkü CHP’ye göre kendi kurultayýnda, kendi delegelerine, üyelerine, partililerine karþý bu kadar düþmanca davranan bir anlayýþýn temsilcileri kendisinden olmayana karþý çok daha düþmanca davranýrdý. Bu nedenle parti içi demokrasinin olmadýðý, eleþtiri ve söz söyleme hakkýnýn kýsýtlandýðý, özgür ve eþit katýlýmýn bir hak olarak görülüp, garanti altýna alýnmadýðý partilerin hükümet olmalarý durumunda baský tüm ülke düzeyine yayýlýp,
genelleþecekti. Bu ise “demokrasi ve özgürlük” adýna kabul edilemezdi. Nitekim CHP, uygulamada olmasa da söylem düzeyinde dönem dönem bu anlayýþý vurgulayarak bunun kendisine ait bir artý özellik olduðunu dillendirmiþti. Oysa son kurultay gösterdi ki CHP hem anti-demokratik anlayýþ hem de vurdu kýrdý konusunda diðerlerinden geri kalmak bir yana bu konuda öncülüðü kolaylýkla alabilecek durumda. Ne oldu da muhalefetteyken aþýnan ve oy kaybeden ender partilerden biri olan CHP dýþa doðru deðil de içe doðru patladý? Ne oldu da CHP 17 Aðustos 1999 Depremi’nde, 19 Þubat 2001 krizinde silindir gibi ezilen iþçi ve emekçi halk kitlelerinin omuzlarýnda yükselip, susarak bile muhalefet yapsa hükümet olabilecek koþullara sahipken ve üstelik bugün de iþsizlik, yoksulluk almýþ baþýný giderken halen halk nezdinde itibarý sürekli gerileyen AKP olmuyor da CHP oluyor? CHP Kurultayý’nýn ardýndan öncelikle bu sorularýn cevaplarýnýn analiz edilmesine ihtiyaç var. Kurultay’ýn gösterdiði: hangisi daha kötü? 4
Öncelikle þunu tespit edelim:
CHP Kurultayý sadece Kurultay salonunda olanlarla deðil Kurultay öncesi tartýþma süreciyle birlikte suçlama, aþaðýlama, kiþiselleþtirme, parayla adam satýn alma, fikri noksanlýk ve elimde dosyalar var þantajlarýyla dolu bir kirlilik gösterisiydi. Kurultay günü bu kirlilik zirve yaptý. Kurultay öncesi Deniz Baykal’ýn liderliðinde CHP’nin bir geleceði olamayacaðýna dair genel bir inanýþ vardý. CHP dýþýnda herkesin, içinde ise Baykalcýlar dýþýndakilerin tümünün paylaþtýðý bu inanç dolayýsýyla Baykal dýþýnda bir seçeneðin þansý hiç de az görülmüyordu. Nicedir bu konuda hazýrlýk yapan Mustafa Sarýgül’ün en çok güvendiði birinci konu parasýnýn gücüyse (rüþvet) ikincisi de Baykal karþýtlýðýnýn geldiði noktaydý. Nitekim Sarýgül, Baykal’ý istemeyenler benden yana olsun söylemiyle genel baþkanlýk yarýþýna girdi. Gerçekten de Baykal’dan yaka silkenlerin sayýsý hiç de az deðildi ama denize düþen yýlana sarýlýr durumuna düþmek istemeyen muhalif CHP delegeleri içinde, Sarýgül dýþýnda bir seçenek için istekli olanlarýn sayýsý da az deðildi. Adaylardan Hurþit Güneþ bir yana býrakýlýrsa Celal Doðan ve Kemal Derviþ gibi isimlerin de desteklediði Zülfü Livaneli bu noktada sahneye çýktý. Uzun pazarlýklar sonunda Baykal karþýsýnda tek aday için görüþmeler yapýldý ama Sarýgül kendisi dýþýnda bir seçeneðe yanaþmadý. Yaðmurdan kaçarken doluya tutulmak istemeyen Baykal karþýtlarý Sarýgül’ün isteðini kabul etmediler; ama hem Güneþ hem de Livaneli, Kurultay öncesinde adaylýktan çekilerek sahneyi Baykal-Sarýgül ikilisine býrakmak zorunda kaldýlar. Kurultay’ýn mesajý: Baykal CHP, CHP Baykal’dýr… Her þeyin olduðu ama iþçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin býrakýn ana karakter olmayý dekor olarak bile kullanýlmaya ihtiyaç duyulmadýðý CHP Kurultay’ýnýn mesajý nedir? Önceki kurultaylarda Ricky Martin þovlarýna taþ çýkartacak þekilde sahne alan Baykal tüm yanlýþlarýn kaynaðý da; acaba muhalifleri ondan çok mu farklý? AKP karþýsýnda özgün hiçbir politik tutuma sahip olmayan tam tersine iþsizlik, yoksulluk, özelleþtirmeler, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi, rejim, AB, Ortadoðu vb konularda temelde AKP’nin program çizgisine sahip olan CHP’nin genel baþkanlýk için yarýþan adaylarý, kaçýnýlmaz þekilde Kurultay’daki söylemlerini memleket meseleleri üzerine deðil rakiplerinin kirliliði, kendi yücelikleri üzerine kurdular. Bu CHP’nin kendisidir. Bunun dýþýnda bir CHP yoktur. Aransa da bulunamayacaktýr. Bugünün CHP’si genel baþkaný Baykal olduðu için böylesi bir parti olmamýþtýr. CHP böyle
CHP ne istiyor, neyi temsil ediyor? Haklar ve özgürlükler üzerinde nicedir devam eden yeni-liberal saldýrýlarýn 12 Eylül Anayasasý üzerine inþa edildiðini, bugün AB’ne katýlým çerçevesinde gerçekleþtirilen “düzenlemelerin”, kimilerinin iddia ettiði gibi hak ve özgürlükleri geniþletmediðini ve bu amacý taþýmadýðýný, tam tersine mevcut durumu daha da perçinlemek anlamýna geldiðini söylüyoruz. 12 Eylül askeri darbe-si iþçi ve emekçilerin siyasi ve ekonomik örgütlerini parçalamýþ, örgütsüzlüðü genelleþtirmiþ ve sonrasýnda da örgütlenmeyi bir suç haline getirmiþtir. En temel hak ve özgürlükler için dahi örgütlenilemeyen, baský ve þiddetin sýradanlaþtýðý bir asker-polis rejimi söz konusudur. Ýþte CHP politika yapma alanýný geniþletemediði ölçüde bu rejimin, mevcut statükonun temsilcilerinden biri olmaya doðru evrilmiþtir. Ama bugün askerpolis rejiminin egemen unsurlarý burju-vazinin talep ve ihtiyaçlarý temelinde AB doðrultusunda bir yeniden yapýlanma sürecine girmiþtir. Bu süreç, CHP’nin her fýrsatta yað çekip göreve çaðýrdýðý MGK ve TSK’ya raðmen deðil tam tersine bu güçlerin önde gelen temsilcilerinin iþbirliðiyle birlikte iþlemektedir. Kuþkusuz rejim içi kimi unsurlar da kendi çýkarlarý doðrultusunda mevcut statükonun devamýný istemekte ve bu doðrultuda bir mücadele vermektedir. Bugün için bunlarýn etki ve gücü belirleyici olmaktan uzaktýr. Bu noktada ýsrar edenlerin bir kýsmý orta ve uzun vadede güçlenecek ama diðerleri de yok olacaktýr. Çünkü önümüzdeki dönem bu zeminde politika yapmak isteyen birkaç partiyi besleyemeyecek ka-
dar daralma eðilimi göstermektedir. DYP, MHP vb. partilerin geleneksel olarak bu alanlarýn temsilcisi olduðu düþünülürse CHP’nin bu politik zemin üzerinde büyüyüp, güçlü bir alternatif olmasý çok zordur. CHP kaçýnýlmaz þekilde bu duruma uygun bir politik manevra gerçekleþtirecektir. Bu süreç baþlamýþtýr ve son Kurultay’a raðmen devam edecektir. CHP’nin AKP’nin ikizi olmasýnýn anlamý budur… CHP, AKP’den farklý deðildir Baþýný TÜSÝAD’ýn çektiði büyük burjuvazinin önderliðinde oluþturulan ve uygulayýcýlýðýný AKP hükümetinin yaptýðý sömürü ve iþgal bloðu, egemen sýnýf adýna cumhuriyet tarihinin en güçlü ittifaklarýndan biridir. Bu bloðun CHP’den istediði, olasý bir AKP sonrasý dönem için alternatif olmasýdýr, yoksa “kaçý-
býný sormak için komplo düzenliyor” iddiasý devamý gelmeyecek, CHP’ye deðil kendisine ait bir iddia olarak kalacak ve unutulacaktýr. CHP içinde bunu unutturacak yeterince ABD sever vardýr. Kýbrýs konusundaki AKP-CHP farklýlýðý hükümet-muhalefet farklýlýðýdýr. Öne çýkan iç gündem maddelerinden türban, imam hatip okullarý gibi konularsa geleneksel konumlanýþlara aittir ve sömürü-iþgal bloðunun talepleri doðrultusunda “çözümlenecektir.” Bu konuda ayrýca bir “özgünlüðe” gerek kalmayacaktýr. Kaldý ki CHP içinde AKP’nin bakýþýna bire bir sahip çok sayýda önemli figür bulunuyor; Kemal Derviþ, Zülfü Livaneli gibi… AB çerçevesinde Kürt hareketi ve Öcalan konusunda atýlan adýmlarýn benzerlerini diðer alanlarda da görmeye devam edeceðiz. Ama bütün bunlar patron-larýn ve iþbirlikçilerinin talep ve ihtiyaçlarý doðrultusunda atýlan adýmlar ve saldýrýnýn merkezinde iþçi sýnýfý ve emekçi halk yer alýyor. Bu nedenle saldýrýnýn merkezinde yer alan iþçiler ve emekçiler olarak AKP’den olmadýðý gibi CHP’den de herhangi bir beklentimiz olamaz. Açmazý açacak sýnýfýdýr...
nýlmaz” olana karþý “ucuz politika” uygulamasý deðil. Sanýlanýn aksine CHP buna karþý deðildir, verilen mesajý almýþtýr. Neden böyle düþünüyoruz?: Türkiye burjuvazinin en temel yönelimlerinin baþýnda AB geliyor, CHP buna karþý deðildir. ÝMF ile anlaþmalar ve özelleþtirmeler bu temel yönelimin ana baþlýklarýndandýr, CHP bunlara karþý deðildir. ABD emperyalizmiyle temel müttefikliðin devam etmesi ve emperyalizmin Ortadoðu’ya yönelik bu çerçevedeki müdahaleleri bir diðer önemli baþlýktýr, CHP’nin bu meseledeki “karþýtlýðý” sadece AKP kadardýr. Baykal’ýn 1 Mart Tezkeresi’ni CHP engelledi demesi fazlasýyla abartýlýdýr. Evet CHP karþý oy vermiþ ama engelleyen AKP içindeki muhalifler olmuþtur. Bu Baykal’ýn bile hesap etmediði bir geliþme olmuþtur. Baykal’ýn buradan hareketle Kurultay’da, “ABD, CHP’ye 1 Mart Tezkeresi’nin hesa-
POLÝTÝKA
bir parti olduðu için Baykal’da ona uygun bir genel baþkan olmuþtur. Bu anlamda Baykal CHP’dir, CHP’de Baykal. Ve yarýn Baykal’ýn yerini Sarýgül’ün almasý durumunda genel baþkaný deðiþecek ama CHP, CHP olarak kalmaya devam edecektir.
iþçi
Dolayýsýyla bu noktadan hareketle CHP Kurultayý’nýn ardýndan sorulacak soru, “CHP deðilse kim?” ya da “CHP nasýl adam olur? olmamalýdýr. Sormamýz gereken tarihinin en büyük saldýrýlarýyla karþý karþýya olan iþçi ve emekçilerin hak ve özgürlükleri için “nasýl bir sol harekete, mücadeleye, program ve örgüte ihtiyacýmýz var?” sorusudur. “Solun açmazý”, halen “sosyal demokrasi” hayalleriyle CHP gibi partilerin peþinde koþanlarýn ve AB gibi emperyalist-kapitalist birliklerden “özgürlük ve demokrasi” bekleyenlerin kuþattýðý bir “sol harekete” sahip olmamýzdan geliyor. Unutmamalýyýz; Türkiye demokrasi için dahi devrimin gerektiði toplumsal, ekonomik, siyasal bir zemin üzerinde bulunmaktadýr. Açmazý açmak, iþçi sýnýfý ve emekçi halk için devrimci sýnýf mücadelesi seçeneðini hayata geçirecek güçlü bir önderliði ve partiyi inþa etmekle mümkün olacaktýr. Arif Benol
5
POLÝTÝKA
Avrupa Anayasasý: Neden “Hayýr!”? Þubat ayýndan itibaren pek çok Avrupa Birliði ülkesinde Giscard d’Estaing tarafýndan kaleme alýnmýþ olan “Anayasa” halk oylamasýna sunulacak. Muhafazakar sað, sosyal demokrat, sosyalist ve hatta Daniel Cohn-Bendit önderliðindeki Yeþil partilerin oluþturduðu geniþ bir liberal yelpaze “Anayasa” için “Evet” oyu çaðýrýsý kampanyasý baþlatmýþ durumda. Kendini “antikapitalist” olarak tanýmlayan sol kesimde ise egemen eðilim “Hayýr” doðrultusunda.
Avrupa Parlamentosu’nun kabulü ise basit bir protokolün ötesinde anlam taþýmýyor. Referanduma sunulacak ülkelerde bu “Anayasa”nýn (dikkat edin, Anayasa taslaðý deðil) red edilmesi durumunda ise, ne olacaðýný bilen yok; büyük olasýlýkla kabul edilene deðin tekrar tekrar oylanacak. Bu anlamda Avrupa “Anayasasý” denilen metin, geçekte bir Anayasa deðil, devletlerarasý bir antlaþma. Iþçi
yükselerek liberalizmi Avrupa Birliði’nin temeli haline getiren bir antlaþma bu. Yani, Avrupa Birliði’nin ulaþtýðý doðal kurumsal yapý. Sol içindeki temel ayrým da burada yatýyor: “Bir baþka Avrupa olanaklýdýr” diyenler “Anayasa”daki belirli temel ya da ayrýntý ilkelere itiraz ederek ve daha demokratik ve sosyal bir Avrupa Birliði talep ederek “Hayýr” oyu çaðýrýsýnda
Ancak bu “sol” son derece heterojen ve “Hayýr” oyunda ortak bir payda yakalamýþ gibi görünse de, “Hayýrcýlar”ý oluþturan akýmlarýn ve partilerin programlarýna bakýldýðýnda gerçekliðe tekabül etmiyor bu ortaklýk. Dolayýsýyla bu noktada politik bir berraklýk gerekiyor. Liberal devletler antlaþmasý
6
Her þeyden önce Giscard’ýn kaleme aldýðý ve daha sonra Avrupa Konseyi ve AB Parlamentosu tarafýndan onaylanan metnin, burjuva demokratik kavrayýþ açýsýndan bile bir “Anayasa” olmadýðýný tespit etmek gerekiyor. Giriþ bölümünde Fransýz Devrimi’ne atýfta bulunarak bir kavram aldatmacasýna baþ vurulmuþ olsa bile, ne halk tarafýndan seçilmiþ bir “Kurucu Meclis” tarafýndan hazýrlanmýþ, ne hazýrlanýþý sýrasýnda halkýn tartýþmasýna açýlmýþ, ne de kesinleþmesi için halkýn oyuna sunulmuþ bir metin. Metni hazýrlayan Giscard, Alman ve Fransýz hükümetleri tarafýndan “atanmýþ” biri; hazýrlanýþý sýrasýnda ise, tartýþýlmasýný bir yana býrakýn, metni gören bile yok; ve nihayet ünlü “Anayasa” daha þimdiden Avrupa Konseyi, yani üye devletler devlet baþkanlarý tarafýndan kabul edilmiþ durumda,
ve emekçi yýðýnlarýn özellikle Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda elde ettikleri kazanýmlarý geri dönüþsüz bir biçimde yok etmeye; özelleþtirmelere, iþyeri kapatmalarýna ve “serbest emek piyasasý” yaratmaya yönelik liberal politikalarý “anayasalaþtýrýlmaya”; sosyal devlet uygulamalarýný yasaklanmaya yönelik bir “Konvansiyon”. Dolayýsýyla buradaki temel sorun, “Anayasa”nýn sadece hazýrlanýþ biçimi deðil, özünde ne olduðu: ulusal yasalarýn, anayasalarýn ve ulusal devlet ilkelerinin üzerine
bulunurken, devrimci Troçkistler “serbest ticareti” anayasalaþtýran bu devletlerarasý antlaþmayý, bizzat bu liberal-emperyalist ilkenin üzerinde yükselen AB projesine karþý olduklarý için red ediyorlar. Böylece sol hareket içinde iki farklý slogan oluþuyor: “Bir baþka Avrupa” mý, yoksa Avrupa Sosyalist Devletleri Birliði mi? “Serbest emek piyasasý” AB “Anayasasý” liberal poltikalarý, ulusal düzeyde uygulanabilecek
Ama buna karþýlýk, Avrupa düzeyinde bir asgari ücret tespitini öngörmüyor, böyle bir baðlayýcýlýk getirmiyor. Amaç açýk: serbest emek piyasasý çerçevesinde iþçi sýnýfý içinde rekabet yaratmaya, gelir düzeyi düþük ülkelerdeki iþçi ücretlerini referans almaya yöneliyor. Bu da ücret düzeyi yüksek olan ülkelerdeki iþyerlerinin kapanarak, sermayenin düþük ücretli ülkelere yönelmesine,
POLÝTÝKA
politikalarýn üzerinde kurumsallaþtýrýyor. Yani, sanayinin de ötesinde eðitimin, saðlýðýn, ulaþtýrmanýn ve diðer tüm sosyal hizmetlerin (emeklilik dahil) özelleþtirilmesini koþul kýlmakla kalmýyor, ayný zamanda herhangi bir hükümetin devlet yönetimli ya da destekli herhangi bir uygulamasýný yasaklýyor. Dolayýsýyla halklarýn seçecekleri hükümetlerin, bu hükümetleri kurabilecek partilerin programlarýnýn hiç bir önemi kalmýyor.
Türkiye ne sanayi ve hizmetler alanlarýnda iþini “kazanacak”? yitirenlerin boyutuna asla ulaþamayacak, iþçi piyasasýndaki rekabeti Batý sermaye- kýzýþtýrmak için sürekli bir iþsizler sinin ucuz ordusu bulundurulacak, olmadý emek pazarý kapýlar her ne olursa olsun çalýþmaT ü r k i y e ’ y e ya hazýr (yani zorunlu) iç ve dýþ göçe yönelmesinden açýlacak. elbette kazananlar olacak: Bunlarý tahmin edebilmek için kahin ülkedeki büyük olmaya gerek yok, zira Ýrlanfinans ve ser- da’sýndan Polonya’sýna kadar tüm maye sektör- Avrupa’da yaþanmaya baþlanmýþ leri, gerçek- olan gerçekler bunlar. leþtirecekleri iþbirlikleriyle ve Bizce çözüm, “daha sosyal” bir emperyalist sermayenin etrafýnda Avrupa Birliði hayali ya da örecekleri yeni giriþimlerle çok kapitalizmin yýkýlmasýný öngörbüyük paralar kazanacak. Türkiye meyen, verili kurumlarýn sadece daha burjuvazisinin AB’ye girmeye can “demokratik” hale getirilmesine dayalý muðlak bir “baþka Avrupa” atmasýnýn temel nedeni de bu. sloganlarý olamaz. Ama bunlar bir avuç kesim. Milyonlarca iþçi ve emekçi ise, Çözüm, emek piyasasýnda yaratýlan sadece elindekini deðil, geleceðini rekabete son verecek, emeðin de kaybedecek. Birincisi, AB’ye daðýlýmýnda ve üretimin planlangirildiðinde iþçi ücretlerinin masýnda karþýlýklý iþbirliðine dayanaartacaðýný sanmak bir hayal, zira cak bir sistemin yaratýlabilmesinde. Avrupa sermayesi bizzat ücretler Bu ise tek tek ülkelerde ve bir bütün düþük olduðu için gelmekte ve olarak Avrupa’da iþçi ve emekçi gelecek ülkeye. Yani hükümet- yýðýnlarýn iktidarýyla, yani Avrupa lerden ücretlerin düþük tutulmasýný Sosyalist Devletleri Birliði’nin talep edecek, bunu koþul inþasýyla olanaklý. sayacak. Ýkincisi, “Anayasa” gereði sonuna kadar götürülecek olan Biz iþte bunun için “Avrupa özelleþtirmeler, özellikle saðlýk, Anayasasý”na Hayýr, “Ýþçilerin ve taþýmacýlýk ve eðitim alanlarýnda Halklarýn Avrupasý”na Evet emekçilerin sýrtýna ek külfetler diyoruz. yükleyerek ücretlerin daha da Ýþçi Cephesi aþýnmasýna yol açacak. Ve üçüncüsü, yeni yatýrýmlar bazý yeni iþ alanlarýnýn doðmasýna yol açarken, özelleþtirmeler sonucunda
Avrupa’nýn merkezinde iþsizliðin artmasýna, yoksulluðun yaygýnlaþmasýna yol açýyor. Bu süreç çok önceleri, Portekiz, Ýrlanda, Yunanistan ve Ýspanya gibi ülkelerin Birliðe dahil edilmesiyle baþlatýlmýþtý. Þimdi ise, eski Sovyet bloku ülkelerinin AB içine çekilmesiyle sürdürülüyor. Üstelik ilk grup ülkelere kýsmen akýtýlan ve emek-çilerin kayýplarýný kýsmen gidermeye yönelik yapýsal mali yardýmlar, yeni katýlýmlar için artýk söz konusu deðil. Hedef savunmasýz emekçi yýðýnlarýn üzerindeki sömürünün güçlendirilmesi. 7
POLÝTÝKA
Kürt Hareketinde Yeni Geliþmeler
“…ulusal baðýmsýzlýk programýna dayalý bir örgütün dün gerilla mücadelesi veriyorken bugün ‘siyasi mücadeleye’ geçmesini, hatta yarýn bir ‘genel af’tan yararlanarak burjuva demokrasisinin meþruiyeti içinde ‘özerklik’ için uðraþan bir yasal partiye dönüþmesini þaþkýnlýkla karþýlamamak gerekir. Bütün bu ‘taktik’ler, ulusal baðýmsýzlýkçý stratejinin, halkçý pragmatizmin tamamlayýcý öðeleridir.” (Ýþçi Cephesi Nisan 1993) Öcalan’ýn yakalanmasý, silahlý mücadelenin býrakýlmasý, demokratik cumhuriyet ve üçüncü alan teorileri, Amerika ve diðer emperyalist devletlerle iliþkileri, Irak’ýn iþgalinden sonraki konumu gibi geliþmeler, sol harekette Kürt hareketine dönük bir dizi tartýþmayý da beraberinde getirdi. PKK’ya toplumsal devrim görevi atfedenler, ulusal kurtuluþ hareketlerinin sýnýrlarýný görmezden gelerek PKK’yi ihanetle suçladýlar. Devrimci Marksistler için bu geliþmeler hiç de þaþýrtýcý olmadý, giriþte yaptýðýmýz alýntý bunun açýk bir göstergesidir. PKK’nin ulusal baðýmsýzlýk programý taktiklerini de belirlemekte ve farklý dönemlerde farklý biçimlerde karþýmýza çýkmaktadýr. Bu yazýda son geliþmelerin ýþýðýnda Kürt Ulusal Kurtuluþ Hareketi’ndeki (KUKH) yeni geliþmeleri deðerlendirmeye çalýþacaðýz. Öncelikle Kürt ulusal kurtuluþ savaþýna önderlik eden PKK’nin siyasi evrimini incelemekte yarar var. PKK’den Kongre-Gel’e Kýsa Tarihçe
8
PKK, 27 Kasým 1978’de Lice’nin Fis köyünde Apocular diye anýlan grup tarafýndan kuruldu. Açýlýmý Kürdistan Ýþçi Partisi’dir (Partiye Karkeren Kurdistan). Kuruluþ dönemlerinde öncü kadrolarýnýn sol-
dan etkilenmeleri ve Sovyetler Birliði’nin varlýðý nedeniyle “sol” bir eðilim gösteriyor ve kendine özellikle yoksul Kürt köylüleri içerisinde taban buluyordu. Ýlk silahý Urfa’da Bucak aþiretine sýkan örgüt, 1984’te Eruh ve Þemdinli’de yaptýðý baskýnlarla silahlý mücadeleye baþladý. 1990’lý yýllarda devletin baskýsý ve saldýrýlarý (köy yakmalar, zorunlu göç, toplu infazlar) da arttý. Katliamlarýn bir kýsmý bugün gün ýþýðýna çýkmaktadýr. Bu dönemde PKK kitlesel eylemlere giriþmeye baþladý. 1993, 1995 ve 1998’de tek taraflý ateþkes ilan etti. 1999 Yýlýnda ABD destekli bir operasyonla Abdullah Öcalan yakalandý. Öcalan yakalandýktan sonra Demokratik Cumhuriyet projesini öne sürdü ve 2 Aðustos’ta da silahlý birliklerin sýnýr dýþýna çýkmasý çaðrýsý yaptý. Öcalan’ýn da etkisiyle PKK, 7. Kongre’de (Ocak 2000) silahlý savaþý durdurdu ve siyasi yollardan mücadele kararý aldý. Bu süreçten sonra parti içindeki çatýþmalar da artmaya baþladý. Ýrili ufaklý birçok grup partiyi terketti ancak parti etkisini ve gücünü sürdürdü. 4-11 Nisan 2002 tarihinde gerçekleþen 8. Kongresiyle PKK kendini feshetti ve KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) kuruldu. 1 Yýl sonra 2. Olaðanüstü Kongresi’nde KADEK kendini feshetti ve KONGRA-GEL kuruldu. Mücadelenin demokratik, yasal zeminde sürdürülmesi yönünde karar aldý: “KONGRAGEL demokratik, ekolojik toplum
paradigmasý çerçevesinde baþta Kürdistan’ýn dört parçasý olmak üzere Kürtlerin yaþadýðý tüm alanlarda örgütlenerek, alternatif çözüm gücü olmayý hedeflemektedir. KNK ise Kürdistaný farklý ideoloji, program ve siyasi örgütlenmeleri ortak ulusal bir çatý altýnda toplamayý hedefleyen bir ulusal örgütlenmedir.” PKK’yý silahlý mücadeleden sivil toplumcu bir anlayýþa yönelten nedenleri anlamak için bölgedeki geliþmelere göz atmak gerekiyor. Bölgesel Geliþmeler Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti, PKK’ye dönük kirli bir savaþa giriþmiþ, köyler yakýlmýþ, yurtsever militanlarýn lojistik kaynaklarý ve toplumsal baðlarý baskýyla kesilmeye çalýþýlmýþ ve bunda da büyük ölçüde baþarýlý olunmuþtur. Buna Doðu Bloku’nun çöküþü ve iþçi hareketinde derinleþen bir önderlik bunalýmý eþlik etmiþtir. Bu süreçte PKK taktiklerini deðiþtirmeye baþlamýþ, emperyalistler arasý çatlaklardan yararlanarak ayakta kalmayý denemiþtir. Partinin bu çizgisi, TC Devleti’nin baskýlarý sonucunda emperyalistlerin eliyle Öcalan’ýn yakalanmasý ile son bulmuþ ve ardýndan Parti, Demokratik Cumhuriyet ve 3. Alan teorileriyle sivil toplumcu bir çizgiye evrilmeye baþlamýþtýr. Gerilla, sadece bir pazarlýk unsuruna indirgenmiþ, siyasi mücadele Türkiye’de büyük ölçüde DEHAP’ýn üzerinden yürü-
Kuzey Irak’ta ABD’nin desteklediði bir Kürt devletinin kurulabilme olasýlýðý partinin politiklarýný belirlemiþtir. Bu süreç parti içinde tartýþmalara da yol açmýþtýr. Bu tartýþmalarýn ardýndan yaþanan liderlik kavgalarýnda, Osman Öcalan’ýn baþýný çektiði bir dizi unsur, Kuzey Irak’ta Amerikan kontrolünde yeni bir Kürt partisini kurmaya giriþmiþtir. Ayrýca iþgal altýndaki Irak’ta gerçekleþen seçimlere Kongre-Gel’le baðlantýlý adaylar da katýlmýþtýr. Bu durum TC Devleti’nin de tepkisini çekmekte ve ABD uyarýlmaktadýr. Pazarlýklarýn tam olarak ne olduðunu bilemiyoruz; ancak ABD’nin Irak’ta neredeyse güvenebileceði tek unsur olan Kürtleri þimdilik bir kenara itmeyeceði kesin. ABD, KongreGel’in KDP ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliði) ile iliþkilerinin düzelmesini göz önüne alarak, Kongre-Gel’i Kuzey Irak’ta sivilleþtirmeye çalýþýyor. Ama Türkiye gibi tarihsel ve stratejik bir ortaðýný da kolay kolay dýþlayamaz. Tüm bu geliþmeler ve tartýþmalar Kürt hareketinde yeni kümelenmelere neden oluyor. Yoksul Kürt köylülerinin etkin olduðu hareket emperyalist politikalarýn da etkisiyle gittikçe Kürt egemenlerinin içine girdiði bir sürece doðru evriliyor. Kesin olan bir þey varsa, o da hiçbir emperyalist politikanýn Kürt halkýný özgürleþtiremeyeceðidir. Demokratik Toplum Hareketi (DTH) Bu ayrýlýk ve birleþmelerin önümüzdeki dönemde de süreceði kesin. Son süreçte yeni bir geliþme de DTH’nin oluþturulmasýdýr. AB’den tarih alma tartýþmalarý içerisinde Leyla Zana ve arkadaþlarý cezaevinden çýkmýþ ve kýsa zaman içerisinde yeni bir partinin inþasýna (DTH) giriþmiþlerdir. Oluþum, DEP’in eski milletvekilleri Leyla Zana, Orhan Doðan, Selim Sadak, Hatip Dicle ve Ahmet Türk ve
Öcalan’ýn avukatlarýnýn da aralarýnda bulunduðu 14 kiþiden oluþuyor. Hareket, Kürt hareketindeki daðýlmanýn önüne geçerek yeni bir birleþme sürecini hedefliyor. Hedef yine Türkiye partisi haline gelmek, ayný DEHAP ve Özgür Toplum Partisi’nde olduðu gibi... Diyarbakýr’da yaptýklarý toplantýda, Doðan amaçlarýný þöyle açýkladý: ‘’Kurulacak olan yeni partimizin örgütlenme modeli ve örgütsel iþleyiþiyle temel hedefleri ve siyasal programý halkýn demokratik iradesinin en geniþ katýlýmýyla þekillendirilecektir... DTH kendisinden önce kurulan ve çoðu kapatýlmýþ bulunan HEP, DEP, ÖZDEP ve HADEP çizgisinin bütün kazanýmlarýyla mücadeleci özlerini koruyacak. Ancak, geçmiþin tekrarý olmayarak, geçmiþten sonuç alýcý dersler çýkararak, demokrasi ve özgürlük mücadelesini baþarýya ulaþtýrmak için gerekli olan kapsamlý bir deðiþim ve dönüþümü gerçekleþtirerek yoluna devam edecektir.’’ Doðan bu açýklamasýnda ayrýca AB sürecini kararlýlýkla desteklediklerini ve demokratik ekolojik toplumu hedeflediklerini özellikle belirtti. Gerçek þu ki, Öcalan’ýn fikirleri ile oluþturulan 3. Alan teorisi ve Demokratik Cumhuriyet tezi, bir tür sivil toplumculuktur. Bu sivil toplumcu anlayýþýn bir sonucudur DTH, yani emperyalizmin KUKH’ni ehlileþtirilme çabasýnýn bir sonucu. Elbette DTH’nin Kürt hareketindeki daðýlmayý engellemesini ve yeniden birleþtirmesini olumlu bir geliþme olarak deðerlendiririz; ancak bu birleþmenin emperyalizmin politikalarýyla, sivil toplumculukla olamayacaðýný da biliyoruz. Bizce ne AB, ne de ABD Kürt halkýný özgürleþtiremez. Eðer AB’nin böyle bir özelliði olsaydý, ne Bask, ne Katalonya, ne Korsika, ne Ýrlanda, ne de Irak iþgal altýnda olurdu. “Devrimci Marksizm uluslarýn kendi kaderlerini gerçekten tayin edebilmelerinin, emperyalist çaðda ancak bir toplumsal devrimle olanaklý olduðunu öngörür. Emperyalist dünya sisteminden kopamadýðý sürece herhangi bir ulusun kendi geleceðini özgürce belir-
leyebilmesi mümkün deðildir ve bu kopuþ ancak bir toplumsal devrimle ve iþçi sýnýfýnýn iktidarýyla olacaktýr… Elbette devrimci Marksistler sömürge bir halkýn ulusal kurtuluþ mücadelesini sonuna kadar desteklerler. Hatta bu mücadelenin önderliði baðýmsýz bir demokratik burjuva cumhuriyeti için savaþýyor da olabilir. Bu durum, ne desteðimizde bir deðiþikliðe yol açar, ne de sömürge ulusun önderliðini üstlenmiþ olan bu partinin mücadelesine duyduðumuz saygýyý da. Ama bunlarýn hiçbiri, toplumsal devrim programýna dayalý enternasyonalist, devrimci Marksist bir partinin inþasý görevini de asla yok etmez.” (ÝC - 1993) Kürt emekçileri için gerçek kurtuluþ, ancak diðer dünya emekçileri ve ezilen halklarý ile birlikte tüm sömürücülere karþý mücadele ederek mümkündür. Kürt emekçileri sadece Türk sömürücülere deðil Kürt sömürücülere de karþý mücadele etmelidir. Geri ülkelerde ulusun birliði ve tarým devrimiyle belirlenen demokratik devrimin sorunlarý ancak köylülüðü de çevresinde toplayan proletaryanýn devrimci iktidarý ile mümkündür.
POLÝTÝKA
tülmüþtür. Kürt halkýnýn haklarý konusunda AB Birliði’ne giriþ bir umut haline getirilmiþ ve Türkiye’nin AB’ye katýlmasýna destek verilmiþtir. Özellikle Irak’ýn iþgalinin ardýndan ABD ile iyi iliþki geliþtirmeye çalýþmýþtýr.
Yani; “Ulusal demokratik devrimlerini bir sosyalist devrime dönüþtürebilmeleri gerekir. Bu ise küçük burjuva ulusçuluðundan ve halkçýlýðýndan arýnmýþ bir devrimci Marksist önderliðe ve Türk ve Kürt emekçilerinin devrimci bir enternasyonalin çevresinde toplanmasýný zorunlu kýlar. Oysa bugün Kürdistan’da ki hakim önderlik bu perspektiften yoksun. Yoksun olduðu sürece de, uzun ‘yýpratma savaþý’nýn kurallarýna ve sonuçlarýna razý olmak zorunda kalacaktýr: ya Barzani ve Talabani’nin meclisine katýlacak ya da dünya devriminin partisine. Ulusal baðýmsýzlýk mücadeleleriyle sarsýlan ‘3. Dünya’ ülkelerinin hiçbirinde bunun dýþýnda bir üçüncü yol keþfedilebilmiþ deðil.” (ÝC - 1993) Fuat Karan
9
EMEK HAREKETÝ
SEKA Direniþi Adým Adým Örülebilir
AKP hükümeti 27 Ocak 2005’de SEKA fabrikasýnýn kapatýlacaðý kararýný açýkladý. Bu karar ilk defa gündeme gelmiyor. Sermayenin bu ikinci denemesi. 1998 yýlýndaki birinci deneme yine SEKA iþçilerinin direniþiyle karþýlaþmýþ ve saldýrý geri püskürtülmüþtü. Bugün de baþta SEKA iþçileri olmak üzere tüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesiyle geri püskürtülebilir.
eylemliklerini tüm kitlelere duyurmak için, Ýzmit’te kitlesel bir miting düzenlediler. Mitinge TÜPRAÞ, Demiryolu iþçileri, Zonguldak maden iþçileri, kamu emekçileri ve farklý kesimlerden
Ýþçi düþmaný AKP, 2004 yýlýnda yarým kalan TEKEL, PETKÝM ve TÜPRAÞ özelleþtirmelerine ek olarak THY, Telekom, Erdemir ve SEKA’yý da ekleyerek 2005 yýlý özelleþtirme saldýrý programýný açýkladý. SEKA 20 Ocak’ta kapatýlacak, makineler satýlýp, arsasý da Ýzmit Büyük Þehir Belediyesi’ne devredilecekti. Yani iþsizliðin her geçen gün artýðý bir dönemde iþçi düþmaný hükümet 734 iþçiyi daha iþsiz býrakmak için saldýrýya geçti.
katýlým oldu. SEKA iþçilerinin mücadelesi baþta Kocaeli iþçi ve emekçisinin gündemine oturdu. Ýþçiler 19 Ocak tarihinden itibaren aileleriyle birlikte fabrikayý iþgal ederek sermayenin saldýrýsýna karþý, “Bizim SEKA’dan ölümüz çýkar!” diyerek direniþlerinde kararlý olduklarýný gösterdiler.
Ýþçiler 8 Ocak 2005 tarihinden itibaren fabrikanýn kapatýlmasýna karþý kamuoyu oluþturmak ve
10
Bunun yaný sýra Selüloz-Ýþ Sendikasý, Özelleþtirme Yüksek Kurulu’nun SEKA fabri-kasý’nýn kapatýlmasýna iliþkin kara-rýnýn iptali ve yürütmenin durdurul-masý istemiyle dava açmýþtý. Sermayenin iþçi sýnýfýna yönelik
saldýrýlarýnýn arttýðý bir süreçte, SEKA iþçilerin direniþi bir bakýma iþçi hareketi için olumlu ve moral verici bir mücadele oldu. Fabrikalarý özelleþtirme kapsamýnda olan iþçilerin yüzü bir anda SEKA iþçilerine döndü. Hem direniþi ziyaret ederek hem de bulunduklarý yerlerden eylemler yaparak destek aðýný örmeye çalýþtýlar. KESK’e baðlý sendika þube genel kurullarýnda SEKA direniþi örnek alýnarak mücadele çaðrýlarý yapýldý. Sermaye saldýrýya geçiyor SEKA iþçilerinin baþlatmýþ olduðu bu mücadele, aslýnda burjuvaziyi de þaþýrtmýþtý. Çünkü burjuvazi mücadelenin bu kadar yayýlacaðýný ya da destek bulabileceðini tahmin etmiyordu. Mücadelenin kendi içerisinde yavaþ yavaþ eriyeceðini, kitlelerden herhangi bir destek gelmediði koþulda da rahatça saldýrabileceklerini planlayan sermayeye çevrelerini SEKA iþçileri direniþiyle umduklarýný bulamadýlar ve direniþ ülkenin gündemine oturdu.
Ýþçi hareketinde SEKA direniþi dönüm noktasý olabilir
Mücadelenin yayýlmasýndan çekinen sermaye çevreleri özelliklede boyalý basýnýn kalemþorlarý, SEKA iþçilerinin direniþini kýrmak ve kitlelerin bilincini bulundurmak için propaganda yayýnlarý yapmaya baþladýlar. Çünkü SEKA iþçilerinin direniþi tüm iþçilere örnek bir mücadele ve sermaye bu mücadelenin diðer iþyerlerine sýçramasýndan çekindiði için saldýrýlarýný daha da artýracaktýr.
Geçmiþ dönemde AKP’lilerin yapmýþ olduðu bu sahte iþçi “dostu” (düþmaný) siyaseti bugün bir baþka burjuva parti olan CHP yapmaktadýr. Deniz Baykal’dan Mustafa Sarýgül’e ve Sefa Sirmen’e kadar iþçi dostu gibi görünen bu sahtekarlarý iþçiler çok iyi tanýmaktalar.
Peki bu ileriye sürdükleri iddialarýnýn sorumlusu iþçiler mi(?) ki faturasýný iþçiler ödesin. Sermaye hükümetleri, hem 20 yýldýr yatýrým yapmayacaklar hem de fabrikanýn rekabet edemediðini ileriye sürerek fabrikanýn makinelerini satýp arsasýný bedavaya devredecekler. Bu ne piþkinliktir.
Ýzmit Büyükþehir Belediyesi’nin, hükümetten SEKA fabrikasýnýn arsasýný devralmak için yazdýðý yazý þöyle: “Þehir merkezinde yer alan, mevcut hali ile modern anlayýþýna göre þehrin geliþimine ve trafik akýþýna engel olan iþletme arazilerinin… bedelsiz olarak belediyeyedevredilmesini taktirlerinize arz ederiz.” Bugün CHP’nin Ýzmit milletvekili olan Sefa Sirmen, 1998 yýlýnda belediye baþkaný olduðu dönemde hükümete bugünkü belediye baþkanýnýn yazdýðý gibi bir dilekçe yazarak SEKA fabrikasýnýn arazilerinin bedelsiz olarak belediyeye devredilmesi talebinde bulunmuþtu. Ama bugün “yanýnýzdayýz” pankartý ile piþkin piþkin SEKA iþçilerinin ziyaretine gelebiliyor.
SEKA’da burjuva partilerin sahte yüzleri
Mahkeme geçici olarak yürütmeyi durdurdu
3 Kasým seçimleri öncesinde bugün hükümet olan AKP, SEKA’nýn özelleþtirilmesine karþý görünüyordu. Hatta bugünün Çevre ve Orman Bakaný olan Osman Pepe, “SEKA bizim namusumuzdur, kapatýlamaz” diyerek SEKA’nýn kapatýlmasýna karþý çýkmýþtý. Þimdi ise ayný kiþi iþçilere, “Zarar ediyor bu kurum. Kapatmak zorundayýz” türünden nutuklar çekiyor.
Selüloz-Ýþ Sendikasý’nýn açmýþ olduðu davayý, Ankara 9. Ýdare Mahkemesi geçici olarak yürütmeyi durdurma kararý verdi. Mahkemeyi bu kararý iþçilerin lehine vermeye zorlayan neden SEKA iþçilerinin direniþi ve fabrikayý terk etmeme kararlýlýðýdýr. Yýllardýr özelleþtirme saldýrýsýný hayata geçirmek için her türlü yöntemi deneyen, kirli oyunlar
Burjuvazinin kalemþorlarý, SEKA fabrikasýna kapatýlmasýna yönelik saldýrýlarýný þöyle sýralýyorlar: SEKA’nýn tüm fabrikalarýna son 20 yýldýr yatýrým yapýlmýyor, makinelerin teknolojisi eski, iþçi maliyetleri özel sektördekinin iki katý vs...
1990’lý yýllardan bu yana sermayenin iþçi sýnýfýna yoðun saldýrýlarýna karþý iþçi hareketinde ciddi anlamda bir karþý koyuþ yaþanamadý. Bunda günümüzde iþçilerin örgütlülüðünün -maalesef- sendika bürokratlarýnýn denetiminde oluþunun da büyük etkisi var. 1999 yýlýnda Sosyal Güvenlik Reformu adý altýnda emeklilik yaþýnýn uzatýlmasý, 2003 yýlýnda Yeni Ýþ Yasasý’nýn yürürlüðe girmesi gibi iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýna yönelik saldýrýlara karþý sendika bürokrasisinin de iþçi hareketini frenlemesi sayesinde sermayenin saldýrýlarý devam etmektedir. Ýþte bu saldýrýlara raðmen, SEKA iþçilerin direniþinin baþarýya ulaþmasý iþçi hareketinin üzerindeki ölü topraðýný atmasýný saðlayabilir. SEKA iþçilerinin direniþinin baþarýlý olabilmesi için de sendika bürokratlarýndan baðýmsýz bir hat izlenmesi gerekir. Sendika bürokratlarýnýn mücadelenin denetimini ellerinde tutmalarý durumunda ihanetleri kaçýnýlmaz olacaktýr. Sonuç olarak, sermayenin saldýrýlarýna karþý bugün fabrikasýnda direnen SEKA iþçilerinin mücadelesini yaymasý ve 16 Þubat’ta eylem kararý alan Emek Platformu’nu oluþturan sendikalara baðlý iþçilerin mücadelelerini SEKA direniþiyle birleþtirmesi acil önem taþýmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn üzerinden ölü topraðýný atmanýn zamaný gelmiþtir. Bu anlamda SEKA direniþi önemsenmelidir. Ýþçi sýnýfý içinde çalýþan tüm örgütlenmelerin bu bilinçle hareket etme zorunluluklarý vardýr. (13.02.2005) Þahin Yýldýrým
EMEK HAREKETÝ
oynayan sermayenin iktidarlarý, mahkeme sürecini zamana yayarak iþçileri rehavete sürüklemeyi, direniþi ve etkisini kýrmayý hedefliyor. Çünkü onlarýn yaptýðý hesaba göre iþçiler bir kez mahkeme kararlarýna güvenerek direniþi býraktý mý, nasýl olsa yeniden direniþe baþlayacak gücü ve iradeyi kendilerinde bulamayacaklardý. Ama olmadý. SEKA iþçileri mahkemenin kararýna raðmen fabrikayý terk etmediler. Çünkü bu mahkemenin kararý geçicidir. Yani mücadele yeni baþlýyor diyebiliriz.
11
EMEK HAREKETÝ 12
GALS Tekstil Fabrikasý Deneyimi Üzerine
GALS Ýstanbul Esenyurt’ta bulunan bir tekstil fabrikasý. Ýþverenin ayrýca Yenibosna, Hayrabolu ve Bulgaristan’da fabrikalarý var. GALS patronu, Türkiye’deki tanýnmýþ tekstil iþverenlerinden biri, Güngör Keþçi. AKP hükümetinin davet ettiði AB komiserlerine Türkiye’de tekstil sektörünün durumunu aktaracak kadar etkin biri. Bu kiþi ayný toplantýda Türkiye’de iþ güvencesi olduðunu ve sendikalaþmanýn önünün açýk olduðunu açýklamýþtý. Ayný patron, çok kýsa zaman sonra sendikalaþtýklarý için 250 GALS tekstil iþçisinin iþine son verdi. Ne sendikal haklarý ne iþ güvencesini dinledi. AB ve demokrasi masallarý bir kez daha hoþ bir nida olarak kaldý... Peki, GALS Tekstil iþçilerinin sendikalaþma deneyimi neden baþarýlý olamadý, ya da baþarýlý olmasýnýn imkaný var mýydý? Bu süreçte böylesi bir örgütlenme sürecinin analizini yapmak ve bundan sonraki mücadelelere bir deneyim olarak paylaþmak istiyoruz. Mücadele baþlýyor… Öncelikle GALS Tekstil deneyiminin farklý bir deneyim olduðunu söylemeliyiz. Çünkü fabrika içerisinde herhangi bir örgütlülük yoktu ve fabrika içinde örgütlülüðü saðlayacak ve sürdürecek deneyimli bir ekipten de yoksunduk. Bu nedenle ilk hedefimiz bu örgütlüðü saðlamak ve devamýný getirecek bir ekip yaratmak olmalýydý. Nitekim iþçilerin ilk talebi sorunlara karþý mücadele etmek ve sendikalaþmak yönündeydi ve bu niyetle mücadele baþladýktan sonra süreç içinde eksiklikler daha da belirginleþti. Evet, fabrika içerisinde bir hareket ve belli bölümlerde kendiliðinden oluþmuþ bir birlik vardý. Özellikle dikimhane bölümü örgütlülüðün üst düzeyde olduðu bölümdü. Ayrýca ütü-pakette de dönem dönem hareketlenmeler oluyordu. Fazla mesailere kalýnmýyordu. Mesaiye kalmamak için bir iþaret geliþtirilmiþti ve bir anda çalýþma býrakýlýyordu. Ayrýca iþ yasasýna uygun olarak
iþverenin hazýrladýðý sözleþmeler imzalanmamýþtý. Koþullarýn aðýrlýðý, aþýrý mesailer, baskýcý ustabaþýlar ve sefil ücretler canlara tak etmiþ ve örgütlenme gereði iyice açýða çýkmýþtý. Hedef sendikalaþmaktý ve hep birlikte bu amaç için mücadele edilecekti. Öncelikle mücadelelere önderlik edecek bir komite oluþturulmalýydý. Bu komiteyle ilgili isimler belirlendi. Komiteye bayan iþçilerin ve farklý bölümlerden iþçilerin de katýlmasý çok önemliydi. Sendikalaþmanýn zor bir mücadele olduðunu biliyorduk; bu nedenle iyi bir hazýrlýk ve örgütlenme süreci gerekiyordu. Bu yüzden mücadelenin baþýný çekecek öncülerin sürece hazýrlýklý olmalarýný ve bu konuda ailelerin de ikna edilmesi gerektiðini iþçi arkadaþlara anlattýk, deneyimlerimizi paylaþtýk. Komitenin sendikalar, sendikal haklar ve geçmiþ mücadeleler konusunda deneyimli olmasý gerektiðini özellikle belirttik. Bu toplantý sonrasýnda bir daha ki toplantýya ayný patronun kaç þirketi olduðunu ve kaç iþçinin çalýþtýðýnýn öðrenilerek gelinmesi kararlaþtýrýldý.
Bir sonraki toplantýya katýlým daha da fazla oldu. Ýþverenin kayýtlý olduðu 3 iþyeri ve yaklaþýk 1200 iþçisi vardý. iþçisi vardý. Hatta Esenyurt’taki fabrikanýn iþçileri 2 þirkete bölünmüþtü. Bir komite oluþturulmuþtu; ancak sonuç almak için bir an önce sendika-laþmak isteyen ve yukarýda bahsedilen hazýrlýk sürecinin önemini kavrayamamaktan dolayý geri plana atan iþçi arkadaþlar söz konusuydu. Bir yandan bugüne kadar ki deneyimler sabýrlý çalýþ-manýn gerekli olduðunu gösteriyor ve bu durum örneklerle anlatý-lýyordu; ama mücadelenin sýcaklýðý iþçileri sabýrsýzlandýrýyordu ve kafalar karýþýktý. Bir yanda sabýr, bir yanda ise bir an önce sendikalaþmak isteði vardý. Üstelik atýlan bir arkadaþýn geri alýnmasý için iþ býrakýlmýþ ve sonucunda iþveren çalýþýlmadýðýna dair notere tutanak tutturmuþtu. Noter “çalýþýyor musunuz?” dediðinde toplu olarak “hayýr!” denmiþ ve bu da kayýtlara
geçmiþti. Bu durum korku yaratmýþ ve bir an önce sendikalaþma isteðini arttýrmýþtý. Daha önceki deneyimlerimizin ýþýðýnda örgütlenme sürecinde -kimi zaman- eylemleri azaltmayý ve komitedeki arkadaþlarýn kendilerini deþifre etmemelerini söyledik; ve ayrýca sürekli eylemin iþçileri yorabileceðini de aktardýk... Bunlara raðmen atýlma olursa ertesi gün fabrikaya girmeye çalýþmak, fabrikadakilerin de iþ býrakarak dýþarýdakilere destek vermesi en doðru hareket olacaktý. Bu eylemin ardýndan patronun artýk bir kozu olduðunu ve içerideki örgütlenmeyi fark ettiðini tahmin ediyorduk. Ancak örgütlenmenin gücünü bilmediði için tensikat için bekleyebilirdi de. Acilen bantlarla toplantý yapýlmalýydý. Komiteyle birlikte evlere, ailelere ziyaret planý yapýldý. Çünkü böylesi bir süreci ailelerin desteði olmadan sürdürmek çok zordur. Daha sonraki toplantýlarda da iþçilerin çoðunluðu sendikaya bir an önce üye olmak isteðini sürdürdü ve sabýrlý bir hazýrlýk süreci sahipsiz kaldý. Komitede öncülüðü çeken arkadaþlar bu sürece müdahale edemediler. Öte yandan üye olmanýn iyi bir yaný da vardý. Ýþverenin iþten çýkarmaya giriþmesi durumunda sendikalý olmak savunulacaktý. TEKSÝF sendikasý Bakýrköy Þubesi, üyelikleri noterden geçirme fakat Bölge Çalýþma’ya vermeme sözü vererek üyeliðe baþladý. Sendikalaþma süreci çok hýzlý bir biçimde sürdü. Fabrika çýkýþlarýnda araçlarla notere gidiliyordu. Hatta sonralarý fabrikaya yakýn bir depo tutuldu. Sendika, yýlbaþý öncesi çoðunluðu almak istiyordu. Sabýrlý çalýþmanýn gereði olarak bir yandan iþçilerle hazýrlýk sürecini sürdürmek gerekliydi, diðer bir yandan da süreç devam ettiði için sendikalaþmaya devam etmek. Ancak bu hýzlý sendikalaþmanýn toplu iþten çýkarmayla sonuçlanabileceðini, önemli olanýn sendikalaþmak deðil güçlü bir örgütlenme yaratmak olduðunu biliyorduk ve bunu iþçi arkadaþlarla sürekli paylaþtýk.
Ýþveren Harekete Geçiyor Ýþveren bayramdan önce 10’u sendikalý 20 iþçi arkadaþýmýzý çýkardý. Atýlmalara karþý tepki verilmeliydi. Sendika ise sessiz kalýnmasýný söyledi. Tepki verilmesinin önemi iþverenin içerideki örgütlenmeyi ölçmek istediðini öngörmekten kaynaklýydý. Ýçeriden tepki gelmemesi iþvereni rahatlattý. Çünkü birlik kýrýlmýþtý. Oysa tepki vermek gerekiyordu. Hem atýlanlar hem içerdekiler tarafýndan. Ardýndan iþveren 3 ay maaþ veremeyeceðini, krizde olduðu yalanýný söyledi. Üstelik koþullarý daha da aðýrlaþtýrdý. Sendika bir an önce iþverenle masaya oturmak istiyordu ancak içeride birliðin zayýf olduðunun farkýna varan patronun masaya oturmayacaðý da ortadaydý. Bölümlerle toplantýlar yapmaya çalýþýyor, insanlarý toplantýlara çaðýrýyorduk. Sendika’da Hayrabolu’yu örgütlemeye giriþti. Ardýndan bazý bölümlerde çoðunluðu saðlayarak üyelikleri vermeye baþladý. Ve beklenen oldu; iþveren iþçileri þubat baþýna kadar ücretsiz izine çýkardý. Bunun patronun saldýrýsýnýn baþlangýcý olduðu açýktý. Ancak buna karþý durmak ve çalýþmak istiyoruz demek yerine izine çýkýldý. Ýzin sýrasýnda iþ yasasýnýn 17. maddesinden atýlmalara dair bir
yazý geldi. 255 iþçi iþten atýlmýþtý. Tazminatlarý 8-24 Þubat tarihleri arasýnda yatýrýlacaktý. Üstelik iþveren tam 1 ay önce Bölge Çalýþma’yý bilgilendirmiþti. Bir kez daha hazýrlýksýz yakalanýldý. Acilen tüm iþçilerin toplamalarý gerekliydi. Yaklaþýk 70 iþçinin katýldýðý ve sendika yöneticilerinin de olduðu bir toplantý yapýldý. Mücadele etmek isteði ve gerekirse fabrikanýn önünden ayrýlmama sözleri verildi. Ancak tazminatlarý kaybetme korkusu da çoðunlukta vardý. Tazminatlarýn yasal hak olduðu, mücadele ederek tazminatlarýn daha erken de alýnabileceði anlatýldý. Verilecek tazminatlarýn doðru olup olmadýðýný da hesaplamak gerekiyordu. Ayrýca mahkemeye baþvurarak sendikal tazminatlarýn da alýnma hakký saklýydý. Ardýndan farklý iþçi bölgelerinde toplantýlar yaptýk. Pazartesi servislerle fabrika önüne gitmek ve içeri girmeye çalýþmak doðru olacaktý. Eðer girilemezse bir komite oluþturarak iþverenle görüþmek ve iþe dönme isteðini söylemek hedeflenmeliydi. Ýþveren kabul etmezse içeriye girmeye çalýþmak ve içerdekilerin de iþ býrakmalarýný saðlamak için çaba gösterilmeliydi.
iþe dönüþ için dava açabilecekler. Komitenin davayý takip etmesi ve dönem dönem eylemler yaparak iþvereni sýkýþtýrmasý yönünde karar alýndý. Mücadele fabrikanýn önünde bekleyiþle devam ediyor, ayrýca yasal süreç de baþladý.
Pazartesi sabahý yaklaþýk 100-120 iþçi fabrikanýn önündeydi. Bir sendika temsilcisi vardý. 3 otobüs çevik kuvvet, 2 ekip arabasý ve birçok sivil polis fabrika önünde ve çevresinde yýðýlmýþtý. Patron bizden uyanýk davranmýþtý. Polis, kýþýn ortasýnda kapýnýn önüne konulan iþçileri deðil, patronu korumak için oradaydý. Ancak iþçiler polisin tacizine raðmen daðýlmadýlar. Daha sonra sendikanýn þube baþkaný Çetin Yelken geldi ve iþçilere haklarýný anlattý. Ýþveren iþçilerin çoðunluðu saðlamadýðý için sendikayý muhattap kabul etmedi. Komite, fabrikaya girdi ancak iþveren iþçilerin isteklerini kabul etmedi.
3)Örgütlenme gizli olmalý ve en ufak tedbirsizliðin mücadelenin yenilgisine neden olacaðý unutulmamalýdýr. Fabrika ilmik ilmik örülmeli, sendikalaþma iþverenin ispiyoncularýndan korunmalýdýr.
Çýkýþ kaðýtlarýna “tüm haklarýmýz saklýdýr” notunun yazýlmasý bir bilgi olarak verildi; olasý bir mahkemede haklarýnýn kazanýlabilinmesi için. Bunun üzerine noter çaðrýldý ve iþverenin iþçileri iþe almadýðýnýn zaptý tutuldu. Ýþçiler 1 ay içerisinde sendikal haklarý veya
Dersler… 1)GALS deneyimi, gerek iþçilerin deneyimsizliði ve heyecaný, gerekse sendikacýlarýn aceleci tutumlarý nedeniyle bu þekilde sona erdi. Ancak GALS iþçileri olumluolumsuz deneyimleriyle bu mücadele okulundan çýktýlar. Her mücadele, her direniþ, her grev bir okuldur. Bu mücadelenin derslerini özümsemek ve bunlarla bir sonraki mücadelelere hazýrlanmak gerekir. 2)Her mücadelede olduðu gibi sendikalaþmada da uzun bir hazýrlýk dönemi gerekir. Direniþ fonlarýnýn hazýrlanmasý, ailelerin ziyaret edilmesi ve mücadeleye destek vermelerinin saðlanmasý, eðitim çalýþmalarýnýn yapýlmasý, fabrika içinde güçlü bir örgütlülüðün, birliðin saðlanmasý gerekir. Ýþçiler bilinçlendirilmeli, sendikal haklar, iþ yasalarý ve geçmiþ mücadelelerin dersleri konularýnda donatýlmalýdýr.
EMEK HAREKETÝ
Çünkü patron örgütsüz olduðumuzu anlarsa, sendikalý olmuþ iþçiler çoðunluðu da alsa pervasýzca saldýrabilirdi. Buna raðmen bir hata daha yapýldý ve süreci hýzlandýrma adýna iþin baþýný çeken bazý iþçi arkadaþlar, diðer iþçileri kolay sendikalaþtýrmak için sendikalaþmanýn avantajlarýyla ilgili boþ vaatlerde bulundu. Bunun çok yanlýþ olduðu, sendikanýn bir sihirli deðnek olmadýðý ve ancak örgütlüysek sendikanýn sendika olacaðýný iþçi arkadaþlara sürekli olarak anlattýk. Deneyimlere kulak vermek, onlardan gerekli dersleri çýkarmak gerekir. Komitede ki bazý iþçi arkadaþlar deneyimlerin önemine inanmasýna raðmen hýzlý örgütlenmeye devam etti. Birçok kez benzeri süreçler yaþanmasýna ve tekrarlanan hatalara raðmen ayný süreci ve hatalarý bir de kendilerinin yaþamak istemesi de çok önemli ayrý bir deneyimdir. Bu kez de öyle oldu…
4)Ne olursa olsun içerideki birlik korunmalý ve iþçilerin çoðunluðunun onayý alýnarak hareket edilmelidir. Ýþçilere asla yalan söylenmemeli ve sendikaya dair boþ vaatler verilmemelidir. Bu daha sonra olumsuz biçimde geri dönecektir. Ýþçilere sürecin zorluklarý aktarýlmalýdýr. 5)Önemli olanýn sendikalaþma deðil, örgütlenme olduðu unutulmamalýdýr. Çünkü güçlü bir örgütlenme yoksa sendika kolayca yokedilebilir. Hatta bu bazen iþveren-sendika iþbirliði ile olur. Örgütlenme güçlüyse ne patronlar, ne de sendika aðalarý önünde durabilir. Ýþçi Cephesi
13
EMEK HAREKETÝ
Özelleþtirme Sýrasý Erdemir’de
AKP hükümeti emekçilerin kazanýmlarýna saldýrmaya devam ediyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halk her sabah kalktýðýnda yeni bir saldýrýyla karþýlaþýyor. Emekçilerin örgütlü olmadýðý bu koþullarda gerici yasalar birer birer burjuva meclisten geçiyor. Ýþçi sýnýfý örgütü sendikalarýn tepesindeki sendika aðalarý ise burjuvazinin saldýrýlarýna ses çýkarmak bir yana iþçileri etkisizleþtirmeye çalýþýyor. Özelleþtirmeler bu saldýrýlarýn bir tanesi. AKP hükümeti özelleþtirmelere yeniden hýz verdi. Sümerbank Bakýrköy fabrikasý bir sabah polis iþgaliyle kapatýldý ve emekçiler iþlerinden sökülüp alýndý. TÜPRAÞ, SEKA, TEKEL, ERDEMÝR... özelleþtirilecek son fabrikalar. Bu fabrikalar haricinde önce SSK’nýn sonra da eðitimin özelleþmesi gelecek. Hatta polis teþkilatýnýn bile özelleþtirilmesi planlanýyor! Sermayenin satýþýný dört gözle beklediði fabrikalardan biri Erdemir’dir. Erdemir Türkiye’nin en kârlý 20 iþletmesinden biri. Bünyesinde Ereðli Demir Çelik fabrikasý Ýskenderun, Gebze, Romanya fabrikalarý ve maden iþletmesi var. Onbinlerce insanýn çalýþtýðý, yüzbinden fazla insanýn geçimini saðladýðý bir iþletme Erdemir. Doðal olarak da özelleþtirmenin gözdesi. Talipleri dünya devleri: bir ABD, bir Ýngiliz ve bir Fransýz firmasý.
Hükümet hem ÝMF’ye hem AB’ye verdiði sözler nedeniyle Erdemir’i sermayeye peþkeþ çekmek zorunda. Hükümet patronlara daha fazla para kazandýrmaya çalýþýyor. Peki iþçileri kim düþünüyor? Bir kez daha þu gerçek ortaya çýkýyor: emekçinin dostu emekçilerden baþkasý deðildir. Ereðli’de emekçiler saldýrýnýn farkýnda. Özelleþtirmenin haklarýna dönük bir saldýrý olduðunu biliyorlar. Bu yüzden Ereðli’de yoðun bir hareket var. Ýþçiler özelleþtirmeye karþý tepkilerini yükseltmeye baþladýlar, üstelik þehir halký da onlarý destekliyor. Ýþçiler önce güvendikleri sendikalarý, Türk-Ýþ’e baðlý Türk Metal-Ýþ’i harekete geçirmeye çalýþtýlar. Ancak Türk-Metal satýþý onaylamýþ durumda. Sendika aðalarý cüzdanlarýný çoktan doldurdular. Bu durum iþçilerdeki hoþnutsuzluðu daha fazla arttýrýyor. Çünkü mücadeleye onlarý yönlendirecek araç, sendika onlarý terk etmeye hazýrlanýyor. Yine de iþçiler bu saldýrýya karþý durmak için hazýrlanýyorlar. Erdemir sadece çalýþanlarýn ekmek kapýsý deðil, tüm bölgeyi ayakta tutan bir iþletmedir. Bu mücadele sadece Erdemir iþçisinin deðil, tüm bölge halkýnýn mücadelesidir. Bu yüzden Erdemir iþçisi mücadelesinde yalnýz olmayacaktýr, olmamalýdýr!
Erdemir’in özelleþtirilmesi bölgede iþsizliði arttýracak, sigortasýz, sendikasýz çalýþma daha da yaygýnlaþacaktýr. Türkiye ve dünyadaki tüm örnekler bunu göstermektedir. Bu saldýrýya karþý mücadele çok önemli ancak bir fabrikayla sýnýrlý mücadelenin baþarýlý olmasý çok zor. Çünkü sermayenin topyekün saldýrýsýna karþý topyekün cevap vermek gerekiyor. Örneðin Erdemir iþçilerinin mücadelesi SEKA, TÜPRAÞ, TEKEL, SSK... iþçilerinin mücadelesiyle birleþmediði sürece özelleþtirmeleri durdurmak çok zor. Ama imkansýz deðil! Bu mücadelede kendi gücümüze güvenmek ve saldýrýya hazýrlanmak zorundayýz. Sendika aðalarýna güvenmeyi býrakýp, kendi iþyeri komitelerimizi yaratmak zorundayýz. Sendikaya güvenmek ve bütün iþi onlara havale etmek, kendi sorunlarýmýz bizzat sahibi olmamak baþtan kaybet yani satýþý kabul etmektir. Kendi bölümlerimizden baþlayarak özelleþtirme karþýtý cepheyi yaratmalýyýz. Ayrýca özelleþtirilmesi düþünülen diðer iþletmelerle ortak komiteler oluþturmalýyýz. Mücadele edersek de belki kazanamayacaðýz, ama iþçi ve emekçiler olarak kazanmak için mücadele etmekten baþka seçeneðimiz yok! Özelleþtirmeler Yasaklansýn! Özelleþtirilen Ýþletmeler Emekçilerin Kontrolünde Millileþtirilsin!
14
Nehir Gülen
larýn cebindeki paralarý bozmayýp parayý yuvarlamayý yani paranýn üstünü cebine atmayý tercih etmiþtir. Aylar önce çalýþmaya koyulan hükümet bu gerçeði görmüþ ve hiçbir önlem almamýþtýr. Olan yine yoksul emekçilere olmuþtur Burjuva düzenin uygulayýcýsý olan AKP hükümeti, TL’deki sýfýrlarýn itibarlarýný zedelediðini, onurlarýna dokunduðunu söylüyor. Ama ülkedeki yoksulluk, sefalet, eðitim... onurlarýna dokunmuyor. Çünkü onlarla ayný hayatý paylaþmýyoruz. AKP Hükümeti, yeni yýlla beraber TL para biriminden altý sýfýr attý ve yeni para birimi olan YTL’ye geçti. Bu deðiþiklikle birlikte, piyasada var olan banknotlarýn yanýsýra, 50 ve 100’lük banknotlarda piyasaya sürüldü. Hükümet bu deðiþiklikle ülke ekonomisinin düzelme yolunda olduðu havasý yaratmaya çalýþmýþtýr. Peki gerçekten bir düzelme var mý? Ýþsizlik, yoksulluk azalmadýðýna göre, emekçilerin hayatýnda bir düzelme olmadýðý ortada. Aksine, hükümetin TL’den 6 sýfýr atmasýndan fiyatlarý yukarýya yuvarlayarak gizli zam yapanlar yararlandý. Gerçek þu ki, hükümetin paradan 6 sýfýr atmasý paranýn deðerini arttýrmaz. Eðer hükümet, piyasaya hacminden fazla para sürmüþ olsaydý para deðer kaybederdi. Ama eðer piyasa hacminden az para sürmüþ olsaydý piyasada pa-
ranýn deðeri yükselirdi. Böyle bir þey olmadýðý için, YTL ile birlikte paranýn deðerinde ne bir artýþtan, ne de azalýþtan sözedilebilir. Peki, hükümetin TL’den attýðý altý sýfýr neye yaradý? Burjuvazinin derdi hesaplarýný kolaylaþtýrmak. Hükümet, AB süreciyle birlikte Euro’ya uyum saðlamaya çalýþýyor. Ayrýca, yeni piyasaya sürülen 50 ve 100’lük banknotlar TL döneminde piyasaya sürülmüþ olsaydý, para basýlmasý anlamýna gelirdi. Bu durum da hem paranýn deðerinin düþtüðü, hem de eflasyonun arttýðýný gösterir. Hükümet, bunu yapmak yerine paradan altý sýfýr atmýþ ve yeni 50 ve 100’lük banknotlar basarak kendini garantiye almak iþlemiþdir. Böylece AKP hükümeti döneminde artan enflasyondan sözedilmeyecek ve AKP hükümeti, “istikrar hükümeti” olarak anýlacaktýr. Yani hükümet, toplumun gözünü boyamayý amaçlýyor. Bu deðiþiklik, psikolojik olarak kitleleri aldatmaya yöneliktir. Ayrýca, YTL ile birlikte bozuk para sorunu ortaya çýkmýþ ve esnaf, insan-
Sonuç olarak hükümet, paradan altý sýfýr atarak burjuvazinin muhasebe hesaplarýný kolaylaþtýrmýþ olabilir. Ama yoksul kitlelerin hayatýnda hiçbir ilerlemeden söz edemeyiz. Hayat pahalýlýðý, gizli ve açýk zamlar nedeniyle emekçi halk kýsa zaman içerisinde hükümetin bu aldatmacasýný farkedecektir. Emekçi kitlelerin kapitalist sömürü düzeninden ve bu sistemin uygulayýcýsý hükümetlerden bir beklentisi olmamalýdýr. Çünkü kapitalist düzenin amacý iþçileri, emekçileri sömürerek daha fazla kâr elde etmektir.
EMEK HAREKETÝ
TL Yenilendi: Zamlarda ve Hayat Pahalýlýðýnda Deðiþen Bir Þey Yok
Dolayýsýyla emekçi kitlelerin bu düzene karþý mücadele etmekten baþka bir seçeneði yoktur. Orhan Aral
15
FABRÝKALARDAN
Sigortasýz Çalýþmak Ýstemiyoruz! Çalýþtýðýmýz iþyeri 35-45 kiþinin çalýþtýðý bir tekstil atölyesi. Tekstil atölyelerinde yaþanan genel sorunlarýn çoðunluðu bizim iþ yerinde de mevcut: iþçilerin çoðunluðu sigortasýz, mesai ücretleri düþük, ücret ödemeleri düzensiz. Üstelik önceleri haftalýk olarak ödenen ücretler, “ödeme zorluðu çekiyoruz” bahanesiyle aylýða çevrildi. Aylýk dört hafta üzerinden hesaplandý ve cumartesi günleri çalýþma kaldýrýldý, yerine akþamlarý 30 dakika daha fazla çalýþma zorunluluðu getirildi. “Ay 30-31 gün çekiyor. 4 Hafta üzerinden ücret hesaplandýðýnda 28 günün parasý ödenir. Bu kalan günler ne olacak” diye sordum. Patron bu kadar ince hesap yapmadýðýný iddia etti. Senede iki hafta ücretli izin vererek bunu kapatacaðýný vadetti. Ýþin kötüsü benim dýþýnda hiç bir arkadaþtan itiraz gelmedi. Ýtiraz etmeyen arkadaþlar iþin farkýna bir kaç gün sonra vardýlar. Ancak patron uygulamaya geçmiþti.
Ýþe yeni girdiðim günlerde sigortanýn olup olmadýðýný sormuþtum. Onlarda ücretlerin çok yüksek olduðunu, fakat sigorta masrafýnýn yarýsýný ödemem kaydýyla sigorta yapabileceklerini, bunun için bir hafta düþünmemi söylediler. Bir hafta sonra þartlarý kabul ettiðimi söylediðimde yalnýz bir kaðýdý imzalamamý söylediler.
duðunu iþten çýkarýldýðýmda tazminat istemiyeceðime dair imza atmam gerektiðini söylediler. Bu þartlar altýnda sigortalý olmanýn bir anlamý yoktu. Ben de kabul etmedim. Ayný iþyerinde çalýþma devam ediyorum. Sorunlar çok, ama iþsizlik korkusundan insanlar mücadele etmiyorlar. Sigorta bir haktýr ve bizim güvencemizdir. Patronlar çok kâr elde etmek için bu hakkýmýzý kullanmamýza izin vermiyorlar. Üstelik bizi sefil koþullarda çalýþmaya zorluyorlar. Buna karþý örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayýz. Atölyede yanýmýzda çalýþan arkadaþlardan baþlayarak sorunlarýmýzý tartýþmalý, birbirimize güvenmeli ve birlik olmalýyýz. Örgütlenir ve mücadele edersek bu koþullarý deðiþtirebiliriz, iþimizi deðiþtirerek deðil!
Kaðýdýn içeriðinde ne yazdýðýný sorduðumda bunun bir teminat ol-
Jiyan
Ýþten Atýldýk Ama Mücadelemiz Sürecek
Sendikalaþma sonucunda toplam olarak 220 üyeye ulaþmýþtýk. Patronun adýna kayýtlý üç þirketten birinde çoðunluðu saðladýk ve Çalýþma Bakanlýðý’na yetki baþvurusunda bulunduk. Diðer iki þirkette ise üyelikler daha yavaþ gidiyordu. Çünkü iþçileri baþta bilinçlendirmek yerine üyelik yapmak bizlere daha mantýklý geldi. Belirli bir noktaya geldiðimizde ise týkandýk. Sendika ile baðlarýmýz da pek iç açýcý deðildi çünkü üye yapmaktan baþka bir þey yapmýyordu. Doðru düzgün bir toplantý bile düzenleyemedik.
16
Ýþ yerinde 35-45 kiþiye 1 tane tuvalet mevcut. Kadýnlar ve erkekler ayný tuvaleti kullanýyorlar. Tuvaletin yetmediðini, buna bir çözüm bulmalarý gerektiðini söyledik. Bunun üzerine kendilerince bir çözüm bulmuþ ve tuvaletin içine kaðýt asmýþlar. Tuvalete girdiðimde þöyle yazýyordu: “Tuvalette 3 dakikadan fazla kalmak yasaktýr”. Ben de kaðýdý yýrtýp attým. Kimse kaðýdýn ne olduðunu sormadý, sorsalardý söyleyecektim!
Ýþçilerin hepsi ayrý telden çalýyordu. Bu hem moralimizi bozuyor hem de karamsar bir hava yaratýyordu.
Patron ise bu durumdan yararlanmanýn yollarýný arýyor ve baskýlarýný arttýrýyordu. Ýlk olarak aylýk ücretlerimizi geciktirerek ver-meye baþladý. Avanslarý vermiyordu. Ve bizler bu durum karþýsýnda hiçbir þey yapamýyorduk. Oysa bazý iþçi arkadaþlarla konuþup “bu gidiþata bir çözüm bulmak gerekir” diye konuþuyorduk. Çünkü bizler sessiz kaldýkça patron daha fazla saldýrýyordu. Patronun bu tutumunu sendikacýlara söyledik. Ama bir sonuç alamadýk. Çünkü sendika “sendikal çalýþmaya zarar verecek bir eylemde bulunmayýn” dedi. Ama bir
çözüm de üretmiyordu. Patron saldýrýyor, sendika ise sessiz kalýn diyordu. Bu durum, bizi karamsarlýða itiyordu. Tam bu dönemde patron telafi çalýþmasý yaptýrmak istedi. Bir grup iþçi arkadaþla birlikte telafi çalýþmasýna karþý çýkma kararý aldýk. Patron bizlere ücretlerimizi vermiyor, üstelik bayramdan 15 gün önceden neden telafi çalýþmasý yapalým düþüncesini tüm iþçi arkadaþlara yaydýk. Herkes olumlu bir þekilde yanýt verdi. Saat dört çay paydosunda sendikadan bir telefon geldi. “Böyle bir eylem sendikal çalýþmaya zarar verir” dendi.
Ertesi gün idare bize ihtar verdi. Sendika, patronun baskýlarýna karþý çözüm üretmezken, haklý olduðumuzu düþündüðümüz bir eylemi engelledi. Oysa o akþam hepimiz telafi çalýþmasýna kalmamýþ olsaydýk bu patrona bir cevap niteliðinde olacaktý. Baskýlarý azaltmak zorunda kalacaktý. Patron Saldýrýya Geçti Patron olmadýk bir zamanda, aylýk ücretlerimizi vermeden bizi bir haftalýðýna yýllýk izine çýkardý. Böylece bayramý da parasýz geçirdik. Bu arada zam dönemi olmasýna raðmen zamlarla ilgili hiçbir bilgi verilmedi. Patronun bir þeyler planladýðýný düþünüyorduk. Telafi çalýþmasý, yýllýk izinler, ücretlerimizi vermemesi patronun bir dolap çevirdiðinin göstergesiydi. Ýzindeyken izin bitiminden sonra iþ akdimizin feshi olduðunu bildiren bir telefon aldýk. Bazý arkadaþlar, yeni iþ yasasýnýn 17. maddesine göre tazminatlý olarak çýkýþlarýnýn verildiðine dair kaðýtlarý posta yoluyla aldýlar. Önce þaþýrdýk. Acaba kaç kiþi iþten atýlmýþtý. Bütün iþçiler bir birini arayarak haberdar etmeye baþladý. Patron toplam 225 iþçinin sendikalaþtýðýndan dolayý iþten çýkarmýþtý.
Ýþçiler zaten ne yapacaklarýný, yarýn iþe gittiðinde neyle karþýlaþacaðýný bilmiyor. Bu yüzde siz ne yaparsanýz biz destekleriz tutumu doðru bir tutum deðildir. Ýþçiler yapýlan toplantýdan hiçbir þey anlamadan çýkýp gittiler. Bizler ise sendikaya belli sorular yöneltsek bile bunlara da kaçamak cevaplar verildi. Sendikacýlar, pazartesi sabahý fabrikanýn önünde olacaklarýný söylediler. Biz de güvendiðimiz arkadaþlarla bu konuda neler yapabilirizi tartýþtýk. Toplantýdan sonra ulaþabildiðimiz bütün arkadaþlara pazartesi günü iþe gelmelerini söyledik. Ayrýca iki ayrý bölgede birinde sekiz kiþi, diðerinde on dört iþçiyle tekrardan toplantýlar yaptýk. Ýki toplantýda öncelikle geçici bir komite kurduk. Bu komite pazartesi günü erkenden kapýnýn önünde olacak ve gelen iþçileri bilgilendirecek, en azýndan bir aksiliðin yaþanmamasý için organizasyonunu yapacaktý. Eðer patron bizleri iþe almazsa direnip direnmeyeceðimizi konuþup kararlaþtýracaktýk. Bu arada patron, daralmaya gidiyorum diyerek bir ay önceden Ýþ Bulma Kurumu’na baþ vurmuþ ve þu kadar iþçi çýkaracaðým diye haber vermiþ. Bu da gösteriyor ki patron bizim yapmýþ olduðumuz sendikal çalýþmadan haberdardý ve bunun için hazýrlýklarýný yapmýþtý. Sendika ise çalýþma açýða çýkmasýn diye hep bizleri frenledi. Sonuç ortadadýr. Pazartesi konuþtuðumuz gibi yaklaþýk 20 iþçi arkadaþla kapýnýn önünde buluþtuk.
Bunun üzerine sendikayý bilgilendirdik. Ulaþabildiðimiz arkadaþlarla cuma günü bir toplantý yaptýk. Yaklaþýk 60-70 kiþi katýldý. Herkes þaþkýndý.
Diðer arkadaþlar da yavaþ yavaþ gelmeye baþladýlar. Ama polisin sayýsý bizden fazlaydý. Üç otobüs çevik polis ve karakol ve sivil polisler hazýr bulundular. Belli ki patron iyi hazýrlýk yapmýþ.
Sendikacýlar bu konuda da orta yolcu bir tutum izlediler. Toplantýda iþçilere dönerek “sizler ne yapmak istiyorsanýz, bizler sizi destekleyeceðiz” dediler.
Havanýn soðuk olmasýna raðmen 150’ye yakýn iþçi kapýnýn önüne geldi. Sendika patronla görüþme talebinde bulundu. Ama kabul edilmedi.
Daha sonra seçilen bir grup iþçi, patronun avukatýyla görüþtü. Bir netice alýnamadý. Salý günü de fabrikaya geldik. Patron yine görüþmeye yanaþmadý. Sendikacý bir konuþma yaptý: “Bundan sonra kapýnýn önünde durmanýn bir anlamý yok, patronla mücadelemizi hukuki yoldan arayacaðýz ve cuma günü saat birde fabrikanýn önünde bir basýn açýklamasý yaparak kamuoyuna duyuracaðýz” dedi. Cuma günü saat birde fabrikanýn önünde Þube Baþkaný bir basýn açýklamasý yaptý. Ve daðýldýk. Sonuç olarak, tazminatlarýmýz konusu muðlakta kaldý. Patronun verip vermeyeceðini bilmiyoruz. Ýþten atýldýðýmýz gibi, sendika da hiçbir direnç göstermedi. Ýki gün kapýda kaldýk ve ayrýldýk. Direnme hakkýmýzý dahi kullanamadýk. Çünkü iþçiler ne yapacaðýný zaten bilmiyor. Sendikada fazla bir þeyler yapmýyor. Arada kalan iþçiler de ise biran önce tazminatlarýmý kurtarayým düþüncesi hakim. Patron tazminatlarý nasýl ve ne þekilde verecek belli deðil. Bizler en azýnda sendikaya bu konuda baský yapabiliriz. Yoksa sendikanýn çok fazla ilgileneceðini sanmýyoruz.
FABRÝKALARDAN
Ardýndan iþçiler fiilen ikiye bölündüler. Sekiz iþçi arkadaþla birlikte telafi çalýþmasýna kalmadýk ve akþam normal paydos saatinde iþi býraktýk.
Tabii ki bu deneyimle ilgili önemli dersler çýkarmak gerekir. Görüldüðü gibi sadece gidip sendikaya üye olmak yetmiyor. Bunlarýn sýkýntýlarýný yaþadýk. Bu deneyimden olumsuz etkilenecek olan iþçi arkadaþlar da olabilir. Bu nedenle bundan sonraki mücadelelere katýlýrken yaþadýðýmýz deneyimlerden dersler çýkarmalýyýz. Biz de bu örgütlenmenin böyle bitmesini istemezdik. Ama bu deneyimden en azýndan þunu öðrendik: geçmiþ mücadelelerde edinilmiþ deneyimleri dikkatle incelemek gerekir. Bir grup tekstil iþçi
17
FABRÝKALARDAN
Zam oraný açýklandý Bir yýldýr beklediðimiz zam oranlarý diðer yýllardan farklý þekilde açýklandý. Eskiden her iþçi ücretini aldýðýnda zam oranlarýný öðrenebiliyordu. Bu sene þefler bantlara gelerek “paydos saatinde zam oranlarýný açýklayacaðýz” dediler. Ýþçiler buna tepki gösterince zam oranýný yemek saatine beþ dakika kala açýkladýlar. Her iþçiye farklý oranlarda zam yapýldý. Yüzde 2’den yüzde 27’lere varan oranlarda zam yapýldý. Patronun, her zam döneminde olduðu gibi, bu zam döneminde de farklý ayarlama yapmasý iþçilerin bir araya gelmesini engelledi. Genel olarak diðer zamlara göre bu zam oraný ortalamasý biraz yüksek oldu. Ama yeterli deðildi. Ücretler,
ortalama 350 ile 540 milyon arasýnda deðiþiyor. Bu kadar zam farkýnýn olmasý bireysel tepkilere neden oldu. Ama farklý zam, ayný zamanda iþçilerin birleþmesine de engel oldu. Yüksek zam alanlar sessiz kalýrken düþük zam alanlar itiraz ettiler. Þefler tarafýndan sýk sýk iþçiler azarlandý. Aslýnda zam oraný þeflerin ayarlamasýna göre yapýldý. Fakat bu zammý kabul etmedik ve zamdan memnun olmadýðýmýzý açýkladýk. Þefler ise, “ayarlamayý biz yapmadýk. Müdür ayarladý” dedi. Biz de verilen ücret kadar çalýþacaðýmýzý söyledik ve akþama kadar iþi yavaþlattýk.
müdüre söyledi. Ardýndan þefler, haziran ayýnda düzenleme yapýlacaðýný söylediler. Bu arada zamdan bir iki gün önce daðýtýlan bildiriler fabrikada büyük yanký yarattý. Ýþçiler kendiliðinden çoðaltarak fabrikada daðýttýlar. Ýþçiler þeflere okuttular, þeflerde kendileriyle ilgili olan haberlerle ilgili açýklama yaptýlar. Fabrikada büyük yanký yarattý. Zammý patronun inisiyatifine býrakmadan, iþçilerin istediði bir zam oraný etrafýnda birleþmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Ancak o zaman her iþçiye eþit zam alabiliriz.
Þef, yapýlan zamdan memnun olmadýðýmýz için iþi yavaþlattýðýmýzý
Bir tekstil iþçisi
Patron Sendika El Ele Patron bayram öncesi iþ yok gerekçesiyle 67 saat borçlandýrýp bayram sonrasý iki ay içinde ödemek þartýyla fabrikanýn yarýsýný zorunlu izne çýkarmak istedi. Belli ki patron haftalar öncesi bu planýný hazýrlamýþtý. Haftanýn son günü olan Cuma günü akþama doðru iþçilere izin kaðýtlarýný daðýttý. Ýþçiler bu durumu tepkiyle karþýladýlar ve temsilcilerin yanýna giderek, “Biz ücretsiz izne çýkmak istemiyoruz. Çýkacaksak da ücretli izne çýkarsýnlar” diye tepkilerini gösterdiler. Ýþçilerin yapmýþ olduðu baský sonu-
cu baþ temsilci patronla görüþmeye gitti. Temsilci öðlen paydosunda iþçilere ücretsiz izinlerin doðru olduðunu ama kendisinin kesinlikle kabul etmediðini ve tepkisini koyduðunu açýkladý. Ayrýca patron bu konuyu sendikacýlarla konuþtuðunu sendikanýn kabul etmesi üzerine patronun uygulamaya geçtiðini aktardý. Bu durumu iþçilere anlatan temsilci de, “bizim yapacaðýmýz bir þey yok” diyerek aslýnda sendika bürokratlarýndan bir farký kalmýyor. Ýþçiler ise, “Sendikacýlar kim oluyorlar, bizim adýmýza karar veriyorlar. Gelsinler bizim yerimize çalýþsýnlar”
diye tepkilerini gösterdiler. Evet sendikalý olduktan bu yana sendika ile patron aslýnda danýþýklý bir siyaset izlemekteler. Olan iþçilere oluyor. Bizler kendi aramýzda sendika bürokratlarýndan baðýmsýz bir örgütlenmeyi baþaramadýðýmýz sürece sen-dikacýlar maalesef bizim adýmýza kararlar alabilirler. Buna karþý gelen iþçileri patronla ortak hareket edip, iþten atýlmasýný dahi saðlayabilirler. Bizim önümüzdeki baþlýca görev bu olmalýdýr. Yoksa bundan daha beter sorunlarla karþýlaþmak an meselesi olabilir. Bir tekstil iþçisi
Ýnsanca Çalýþmak, Ýnsanca Yaþamak Ýstiyoruz!
18
Merhaba dostlar! Ben 70 iþçinin çalýþtýðý bir tekstil fabrikasýnda çalýþýyorum. Penye üreten fabrikada ütü-paket ve model hane bölümleri var. Dikimhane yok. Ýþveren dikimi dýþarýya veriyor. Böylece daha çok kazanýyor. Ýçerideki iþçilerin çoðu sigortalý. Aylýklarý asgari ücret. Ustabaþýlar 600-700 milyon alýyorlar. Sýk sýk kadýn iþçiler bayýlýyorlar ve patron duyulmasýn diye hemen hastaneye götürüyor.
Ben sigortasýz, parça baþý çalýþýyorum. Adetleri tutturabilmek için gece gündüz çalýþýyorum. Bu aðýr çalýþmaya raðmen aldýðým para da para deðil. Sigortasýz çalýþmak istemiyorum, fakat sigorta olmam için patron ücretimden 200 milyona yakýn para kesmek istiyor. Üstelik çok çalýþmamýza raðmen patronlar hiçbir zaman memnun olmuyor. Bu sefil koþullarda yaþamak iste-
miyoruz. Ýnsana yakýþýr bir ortamda, insan gibi yaþayabileceðimiz bir ücret almak istiyoruz! Bu sistemde sadece zenginler iyi yaþýyor, biz ise her gün yeniden ölüyoruz. Bu koþullarý deðiþtirmek için yakýnmak deðil, bilinçlenmek, örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayýz. Bir Tekstil Ýþçisi
Filistin 1947 yýlýndan bu yana Ýsrail emperyalizminin iþgali altýnda ve Filistin halký 58 yýldýr Ýsrail emperyalizmine karþý savaþýyor. Filistin geçtiðimiz aylarda direniþin önderi Yaser Arafat’ý yitirdi. Arafat’ýn ölümü emperyalizmin bölgedeki egemenlik kurma çabalarýný da arttýrmasýna neden oldu. Ve iþgal altýndaki Filistin, Arafat’ýn ardýndan ilk seçimini yaptý. Seçimler beklendiði ve emperyalist güçlerin de istediði biçimde sonuçlandý ve Mahmut Abbas (diðer adýyla Abu Mahzen) seçimleri kazandý. Abbas, her ne kadar seçimlerde Ýsrail’e karþý keskin bir söylem kullansa da emperyalizmin tercih ettiði ýlýmlý bir siyasetçi. Arafat döneminde, Filistin halkýný duvarlarla hapsetmek isteyen emperyalistlerin Yol Haritasý’na muhalefet etmeyecek kadar “barýþçý(!)” bir siyasetçi. Keza ABD tarafýndan organize edilen görüþmeciler toplantýsýnda Abbas, Filistin’li mültecilerin geri dönüþ hakkýný bir kez bile aðzýna almamýþtý.. Seçimlerin ardýndan önce Hamas ve Ýslam-i Cihad, Ýsrail Oslo Barýþ Antlaþmasý ile çizilen sýnýrlarý kabul ederse ve mülteciler sorununu çözerse eylemlerine son vereceklerini söylediler. Ardýndan Abbas ve Þaron el sýkýþarak sözlü bir anlaþmaya vardýlar ve Filistin’de yine bombalar patladý. Bu kez Abbas sorumlu militanlarý yakalayacaðý sözünü Ýsrail’e verdi. Ýsrail-Filistin sorununda dört temel anlaþmazlýk noktasý var: Ýki devlet arasýndaki sýnýrlar, Yahudi yerleþimlerinin durumu, Kudüs’ün durumu ve Filistinli mültecilerin geleceði. Sýnýrlar konusunda Filistin, Ýsrail’in 1967 savaþýndan önceki sýnýrlarýna çekilmesini istiyor. Ýsrail 1967’de iþgal ettiði topraklardaki Yahudi yerleþimcilerin kalmasýný istiyor. Ki bu yerleþimciler Batý Þeria’ya kadar giriyorlar. Filistin bu yerleþimcilerin ayrýlmasýný istiyor. Hem Ýsrail hem Filistin Kudüs’ün baþkentleri olmasý gerektiðini söylüyor. Örneðin 2000’de Ýsrail 2 baþkent önerisi yapmýþtý. Filistin, mültecilerin geri dönmesini ve haksýzlýða uðradýklarýnýn beyan edilmesini istiyor. Ýsrail ise mültecilerin geri dönüþünün
devletin Yahudi karakterini zedeleyeceðini öne sürüyor. Bu anlaþmazlýklar Abbas’ýn devlet baþkanlýðýnda yeni bir evreye girdi. Mýsýr’ýn El-Þeyh kentinde gerçekleþen ve Mýsýr devlet baþkaný Hüsnü Mübarek ve Ürdün Kralý Abdullah’ýn gözlemci olduklarý Þaron ve Abbas görüþmesinde karþýlýklý olarak ateþkes ve þiddeti durdurma sözü verildi. Ýsrail, Filistin örgütlerinin daðýlmasýný talep etti. Þaron, “Filistinlilerin her nerede olursa olsun Ýsraillilere karþý þiddete son vermelerine, Ýsrail’in de Filistinlilere karþý operasyonlarýný durdurmasýna” karar verdiklerini açýkladý. Þaron ayrýca yüzlerce Filistinli’nin serbest býrakýlacaðýnýn ve Gazze’den çekilme planýnýn süreceðini ekledi. Abbas da Ýsrail’e karþý saldýrýlara son verilmesini istedi ve “Halkýmýzýn barýþ içinde, diðer bütün ülke halklarý gibi normal bir hayat sürmesinin zamaný gelmiþtir.” diyerek Þaron’a destek verdi. Bu resmi bir antlaþma deðil. ABD’nin desteðiyle oluþturulmuþ bir plan. Bu plan, Yol Haritasý’nýn yaþama geçirilmesi anlamýna geliyor. Bu planda ne sýnýrlar konusu ne de Filistinli mültecilerin Ýsrail’deki topraklarýna geri dönüþü konusunda hiçbir netlik yok. Yaklaþýk 8 bin Filistinli tutukludan sadece 900’ü býrakýlýyor. Ayrýca Ýsrail, Yol Haritasý’nda olduðu gibi Filistin’in militanlarý bastýrmasý ve þiddete son vermesi þartýyla, Gazze Þeridi ve Batý Þeria’daki Yahudi yerleþimcilerin bir bölümünü çekebileceðini söylüyor. Son Filistin-Ýsrail antlaþmasý, Filistin hükümetinin Ýntifada’ya, onu doðuran koþullar ortadan kaldýrýlmaksýzýn son vermesi anlamýný taþýyor. Yani Ýsrail’in iþgal altýndaki topraklardan çekilmesi, Filistin halký üzerindeki baskýlara son vermesi gibi talepler bir kenara býrakýlýyor. Ayrýca Kudüs’ün Filistin’in baþkenti olmasý, göçmenlerin (3,5 milyon) geri dönmesi taleplerinden de vazgeçileceðinin sinyalleri bunlar. Kýsacasý FKÖ gericileþme evrimini tamamlayarak, “emperyalist demokrasi” içindeki yerini alýyor, yani neredeyse Filistin’in bir sömürge ülke olma statüsünü
kabul etme noktasýna geliyor. FKÖ’nün kuruluþ ilkeleri terkedilirken, BM kararlarýnýn bile gerisine düþmeyi kabul ediyor. Dikakti çeken bir baþka nokta da Hamas ve Ýslami Cihat’ýn da ateþkesi kabul etmiþ olmalarý ve Ýsrail’in varlýðýný tanýmaya hazýrlanmalarý. Ateþkesin sürmesi için ileri sürdükleri tek konu, Ýsrail’in elindeki tutsaklarýn býrakýlmasý ve Ýsrail’in Oslo Barýþ Antlaþmasý’nda öngörülen sýnýrlara çekilmesi. Ýsrail bunu yaparsa, onlar da sisteme eklenecekler. Ancak Ýsrail’in buna uymayacaðý ortada. Aksine Ýsrail, Hamas’ý ve Cihat’ý “terörist” kimlikleriyle tasfiye edebilmek için, bu istekleri kabul etmeyeceði gibi provokasyonlarýný artýracak ve Filistin hükümeti de “devlet” olarak “teröristlerin” tasfiyesine giriþecek. Böylesi bir süreç de Filistin’de bir tür iç savaþýn baþlamasý anlamýna geliyor. Ki görüþmeler esnasýnda patlayan bombalar ve Abbas’ýn sorumlu militanlarýn yakalanmasý emrini vermesi bu sürecin baþladýðýný gösteriyor. Bu noktada Filistin Halk Kurtuluþ Cephesi’nin tutumu çok önemli. Eðer Abbas’ýn onayladýðý planý onaylarlarsa bu gerici planý izlemiþ olacaklar. Aksi ise, Abbas’ýn planlarýný zorlaþtýracak. Gerçek þu ki emperyalizmin savaþ makinesi Ýsrail yaþadýðý sürece ne Filistin’e ne de Ortadoðu’ya huzur gelmeyecektir. FKÖ’nün kuruluþ programýnda da yazdýðý gibi, Ýsrail devleti yýkýlýp yerine laik, demokratik ve ýrkçý olmayan bir Filistin Devleti kurulduðunda Filistin’e barýþ gelebilir. Direniþin ardýndan Lübnan’ý sessiz sedasýz terkeden Ýsrail, Filistin topraklarýndan da sökülüp atýlacaktýr. Ne Abbas, ne de emperyalistler Filistin halkýnýn haklý kavgasýný engelleyemez. Yeter ki dünya emekçileri Filistin halkýnýn saflarýnda kenetlensin!
ENTERNASYONAL
Filistin’de Emperyalistlerin Yol Haritasý
Ýsrail’le tüm ekonomik, politik ve askeri anlaþmalara son verilsin! Filistin halkýna kendini savunmasý için silah, gýda ve ilaç! Emperyalizm Filistin topraklarýndan defol! Araplarýn ve Yahudilerin bir arada yaþadýðý özgür, laik ve ýrkçý olmayan bir Filistin! Derya Deniz
19
ENTERNASYONAL 20
Seçimlerin Ardýndan Irak ABD iþgali altýndaki Irak’ta, patlayan bombalar ve direniþçilerin intihar saldýrýlarý gölgesinde genel ve yerel seçimler yapýldý. 30 Ocak’ ta yapýlan seçimler 2005 yýlýnýn aralýk ayýna kadar sürmesi planlanan bir geçiþ döneminin de baþlangýcý oldu. Sonuçlarýn açýklanmasýnýn ardýndan seçilecek geçici Irak Ulusal Parlamentosu’nun 2 ana görevi olacak. Ýlk olarak üç kiþilik Baþkanlýk Konseyi’ni seçecek, ve bu Konsey hükümeti kuracak olan baþbakaný belirleyecek. Ýkinci olarak da Irak Ulusal Parlamentosu 15 Aðustos’a kadar bir “Anayasa” taslaðý hazýrlayacak. Taslak, 15 Ekim’e kadar referanduma (halk oylamasý) sunulacak. Taslak onaylanýrsa 15 Aralýk’ta tekrar seçimler yapýlacak ve kalýcý bir parlamento oluþacak. Onaylanmazsa geçici parlamento daðýtýlýp yeni parlamento seçilecek. Böylece “geçiþ dönemi” denilen süre uzayacak. En iyi ihtimalle ABD iþgal ordusu 2007’ye kadar Irak’ý iþgale fiili olarak devam edecek. Kürtler ayrýca Kürdistan Parlamentosu, ve il meclisleri için de oy kullandýlar. Sünni partilerin boykot ettiði seçimin sonuçlarý açýklandý. Seçimlere katýlým oraný %59. Verilen bilgiye göre kayýtlý 14 milyon seçmenin olduðu Irak’ta seçimlere 8 milyon 456 bin 266 kiþi katýldý. Öngörüldüðü gibi Þii lider Sistani önderliðindeki Birleþik Irak Ýttifaký oylarýn %48’1’ini alarak seçimlerden birinci çýktý ve 275 sandalyeli parlamentonun 140 sandalyesini kazandý. Birleþik Irak Ýttifaký’nýn aldýðý oy 4 milyon 75 bin 291 olarak açýklandý. Yine öngörüldüðü gibi Barzani-Talabani’nin oluþturduðu Kürdistan Ýttifaký oylarýn %25.7’sini alarak ikinci oldu. 2 milyon 175 bin 551 oy alan Kürtler bu þekilde parlamentoda 75 san-
dalyeye sahip oldu. Seçimlere Irak Listesi adýyla giren Ýyad Allavi’nin laik Þii partisi ise oylarýn %13.8’ini aldý ve üçüncü sýrada yer aldý. 1 milyon 168 bin 943 oy alan Allavi ise 40 sandalye kazandý. Yeni hükümet büyük olasýlýkla Þii aðýrlýklý olacak, ne var ki hükümetin yetkileri Bremer’in Haziran 2004’te oluþturduðu yasalar çerçevesinde çok sýnýrlý ve aðýrlýklý görevinin de ABD’nin ekonomik çýkarlarý doðrultusundaki özelleþtirmeleri gerçekleþtirmek olmasý gerekiyor. Ve elbette bir de “iç güvenliði” saðlamak. ABD’nin iç savaþ politikasý ABD hükümeti Irak’taki ulusal direniþi tek baþýna ve salt kendi askeri gücüne dayalý olarak ezemeyeceðini anlamýþ durumda. Kendi haber alma kaynaklarý ülkede yaklaþýk 40 bin silahlý direniþçinin bulunduðuna ve bunlara yaklaþýk 200 bin kiþilik bir halk gücünün lojistik destek verdiðine iþaret etmekte. Üstelik bu yalnýzca Sünni kesim için hesaplanan rakamlar. Dolayýsýyla da Bush liderliði Irak’ý denetim altýnda tutabilmenin yolunu ülkeyi bölümlemede ve iç savaþ dinamiklerinde aramakta. Seçim stratejisini de bunun üzerine kurmuþ durumda. ABD iþgaliyle iþbirliði yapmaya hazýr Sünni partilerin isteðine karþýn seçimleri erteletmemesinin bir nedeni de bu. Pentagon, Sünnilerin boykotu nedeniyle bu seçimlerde Þiilerin ve Kürtlerin parlamentoda çoðunluk elde etmelerini, böylece önce Þiiler ile Sünniler arasýndaki gerilimin artýrýlmasý planýný uygulamaya koymuþ durumda. Bu sadece politik bir manevra deðil, bombalarla ve katliamlarla da destekleniyor. Seçimler öncesinde, ve þimdi de sonrasýnda, Þii semtlere ve camilere atýlan bombalarýn, ekmek kuyruðundaki insanlarýn katledilmesinin, Þii politikacýlarýn öldürülmesinin sorumluluðunu hiç bir silahlý direniþ örgütü üstlenmiþ deðil. Ama ABD’nin bölme ve iç savaþý kýþkýrtma politikasýna yarayacak olan bu “faili belli” eylemler sürüyor. Bir diðer bölme politikasý ise Kürt ulusal sorunu üzerinde yoðunlaþtýrýlmýþ durumda. ABD hükümeti bir yandan Talabani ve Barzani ekibini yüreklendirerek otonomi, federalizm ve nihayet baðýmsýz bir devlet doðrultusundaki istemlerini dile getirmelerinin yolunu açýyor, öbür yandan da Þii ya da Sünni, tüm Arap kesimlere Irak’ýn birliðinin mutlaka korunacaðý vaadinde bulunuyor. Çatýþma bugünlerde, Irak petrolünün yaklaþýk yüzde 30’unu üreten Kerkük üzerinde yoðunlaþtýrýlmýþ durumda. Türkmenler dahil, tüm ulusal ve dini kesimlerin
üzerinde hak iddia ettiði bu kentin kimin elinde kalacaðý, petrol gelirlerinden en fazla kimlerin yararlanacaðý, Washington hükümetinin elinde tuttuðu bir havuç gibi. Araplardan (Sünni ve Þii), Kerkük’le birlikte Kürdistan’ý yitirmemelerinin koþulu olarak direniþin ezilmesinde ABD hükümetiyle iþbirliði yapmalarý beklenecek. Kürt önderliðin petrol gelirlerinden yararlanabilmesi de, ABD’ye gösterecekleri sadakatin sürekliliðine baðlý olacak. Þiiler de bölünecek ABD’nin baþýndan beri en korkulu rüyasý Sünni ve Þii kesimlerin emperyalist iþgale karþý direniþte bir araya gelmeleriydi. Hatta Muktada el Sadr’ýn silahlý ayaklanmasý sýrasýnda bu birliðin ilk adýmlarý da atýlmýþtý. Öbür yandan Sistani, silahlý direniþi desteklememekle birlikte iþgal ordularýnýn Irak’tan geri çekilmesini talep etmekteydi. Bu kritik dönemde ABD esnek bir politikayla önce, seçimler sonrasýnda Þiilerin yönetimde aðýrlýkta olacaðý ve Washington’un yeni seçilecek
Öyle ki þu anda Þii bloðu pandoranýn kutusu gibi. Büyük bir halk desteðine sahip ruhani önder Ayetullah Sistani’den beklenen, yeni hükümetin kurulmasýyla birlikte ABD’ye Irak’tan çýkmasý talebinde bulunmasý. Bunu yapmamasý durumunda taraftarlarý arasýnda bölünmelerin yaþanacaðý açýk. Öte yandan bloðun önemli parçalarýndan biri olan Al-Dava partisinin belki de baþbakanlýða getirilecek olan lideri Ýbrahim Cafari, “ABD’nin kýsa sürede çekilmesi durumunda ülkede kaos patlak verir” yolundaki demeçleri bu ilk bölünmenin iþaretlerini vermekte. Abdülaziz el-Hakim önderliðindeki, ve yeni hükümette önemli bir yer iþgal etmesi beklenen, Irak Ýslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin ve ona baðlý Bedr Tugaylarý’nýn tavrýnýn ne olacaðý da Ýran’dan gelecek sinyallere baðlý. Ýran hükümetinin Irak’taki seçimleri desteklemiþ ve silahlý direniþi “ezilmesi gereken bir terörizm” olarak eleþtirmiþ olmasý, Bedr birliklerinin belki de el Sadr’a ya da Sünni direniþçilere karþý kullanýlabileceðine delalet etmekte. Direniþin geleceði ABD emperyalizminin Irak’taki bölme ve iç savaþý kýþkýrtma politikasýnýn en son giriþimi de “ülkede demokrasinin inþa edilebilmesi için mutlaka Sünni kesimlerin hükümete dahil edilmesi” taktiði. Bu taktik elbette,
katý ve isyancý bir blok gibi görünen Sünni kesimin bölünebilmesi ve belirli kesimlerin direniþe karþý kýþkýrtýlmasý hedefine yönelik. Kerkük sorunun çözüm biçimi, belirli aþiret reislerine verilecek ayrýcalýklar, kurulacak yeni ordu içinde Sünni kesime düþecek rütbeler, vs bu politikanýn birer parçasýný oluþturacak. ABD emperyalizmi bütün bu bölme politikalarýný baþarýyla uygulayabilirse ve direniþi iç savaþ politikalarýyla bastýrmayý baþarabilirse, elbette kendi planlarý doðrultusunda ciddi bir baþarý elde etmiþ olacak. Ve sonunda Irak’ta son derece zayýflamýþ, bölünmüþ ve gelecekten umudunu yitirmiþ halk ve emekçi topluluklarý ortaya çýkacak, emperyalist sömürünün sürekliliðini en azýndan uzunca bir süre garanti altýna alacak güçsüz bir toplum ya-
pýsý. Böyle bir yapýnýn inþasýnda ABD emperyalizmiyle iþbirliði yapan ve yapmaya hazýr pek çok yerel önder (Barzani ve Talabani dahil) ve ülke bulunmakta (Türkiye ve Ýran dahil). Dolayýsýyla bizce Irak ve öbür Ortadoðu halklarýnýn geleceði, iþgalci ABD birliklerinin bir an önce bölgeden atýlabilmesinde ve bunun için de direniþin askeri ve politik zafere ulaþabilmesinde yatýyor. Böyle bir zafer ise, tüm emperyalist bölme taktiklerine raðmen Irak halkýnýn direniþin etrafýnda birleþebilmesinden geçiyor. Ülkede emperyalizmle iþbirliði yapan pek çok lider ve kesim olmakla birlikte, direnen ve direniþe katýlabilecek baþka halk liderleri ve kesimleri de bulunuyor. Emperyalizme karþý mücadelenin önderliði iþçi ve emekçi yýðýnlarýn eline geçtikçe, direniþin kararlýlýðý, sürekliliði ve zaferi de o kadar garanti altýna alýnmýþ olacaktýr. Mavi Mayýs
ENTERNASYONAL
hükümetin iþgal birliklerinin geri çekilmesi talebine saygý göstereceði yolundaki söylemle Sistani’yi yatýþtýrmaya yöneldi. Ve ardýndan hem bu politikanýn bir uzantýsý olarak ve hem de Þiilerin arasýnda zamaný geldiðinde kýþkýrtabileceði isyancý unsurlarýn bulunmasý amacýyla el Sadr ve taraftarlarýnýn fiziksel tasfiyesinden vazgeçti, onlarýn da seçimlere katýlmasýna onay verdi.
21
KÜLTÜR-SANAT
Þadi Çalýk ile bir buluþma Ýþ Sanat Kibele Galerisi modern heykelin öncülerinden Þadi Çalýk’ýn retrospektif –dünden bugüne eserleri- sergisiyle sanatçýnýn resimlerini, desenlerini, heykel ve maketlerini izleyiciye sunuyor.
Ýstanbul’a yeni bir müze Ýstanbul Modern Sanatlar Galerisi 11 Aralýk 2004’de kapýlarýný tüm sanat severlere açtý. Belki de 50 yýl gecikmiþ bir müzeyle tanýþtý Ýstanbul. Mimarisi ve manzarasýyla son derece çekici bu müze, adýna da yakýþacaðý biçimiyle “modern” iþlere imza atabilecek mi? Uluslararasý sergilere ev sahipliði yapabilecek mi? Genç sanatçýlara ve de en önemlisi resim dýþýnda baþka sanat dallarýna da yer ayýrabilecek mi? Açýlýþýnda yaþanan ve büyük sansasyon yaratan iki müze arasýndan çekiþmeli bir müzayede sonunda Ýstanbul Çaðdaþ Sanat Müzesi’ne kalan Osman Hamdi Bey’in ünlü resmi için ödenen para kim bilir
Ýþ Sanat Kibele Galerisi Tlf; 0212 316 15 80 Serginin bitiþ tarihi; 26 Þubat 2005-02-09
22
Yeni bir müze, yeni beklentiler ve yeni ziyaretçiler için açýk. Yakýn kültür ve sanat tarihimize ýþýk tutmasý dileði ile. Ýstanbul Modern Sanat Müzesi Meclis-i Mebusan Caddesi Liman Sahasý Karaköy 1 Mart 2005 tarihine kadar giriþler ücretsiz
Bulutlarý Beklerken Ýz, Güneþe Yolculuk ve son olarak Bulutlarý Beklerken’in yönetmeni Yeþim Ustaoðlu, ilk iki filminden farklý bir yorumla karþýmýzda.
1917 Girit doðumlu Þadi Çalýk, 1949 yýlýnda D.G.S.A Heykel Bölümü’nden mezun oldu. 1950’de Paris’e gitti. Çeþitli anýt ve heykellere imza atan Çalýk, 1979’da Milliyet Sanat tarafýndan yýlýn sanatçýsý seçildi. 1953’de “Meçhul Siyasi Mahkum” yarýþmasýnda “A” ödülü alan Çalýk, 1970’deki “Vietnam” adlý eserinde savaþýn, darbelerin, iþkencelerin ve acýlarýn izlerini heykeline taþýmýþtýr. Bugün yaþasaydý yaþadýklarý ve dünya üzerinde yaþananlarý heykelinde görmeye devam edecektik.
etmiþ durumda. Kültür ve sanat üreticiliði var olaný kabul edip, kendilerine koþulsuz boyun eðdiren iktidarla, sanatý sadece meta olarak görüp tekeline almaya çalýþan burjuvaziyle ve bütün bunlarýn yaratýcýsý olan sistemle çatýþmak ve sanatý, sanatçýyý korumak durumundadýr.
Film, özünde bir hikayeyi, bir kadýnýn hayatýný anlatmakla birlikte 1916’da Karadenizli Rum halkýna uygulanan mübadelenin yarattýðý travmalara ve toplumsal çözülmelere deðiniyor. Yalýnlýðý, hikaye ve görüntü kalitesi bakýmýndan güzel bir film. Ama diðer iki filminden farklý olarak filmatik açýdan belgesel kategoride bir film olmuþ. Tüm bu yalýnlýðýna raðmen yakýn tarihimizi hatýrlatacak nitelikte.
yoksulluk ve imkansýzlýklar içindeki kaç genç sanatçýnýn desteklenmesini saðlayabilirdi. Müzelerin amacý ne olmalýdýr? Sanata yatýrýmýn “trendy” –modaolduðu bugünlerde, kapitalizmin bu iþlerden çýkarýný göz ardý etmemek gerekir. Müzelerin ardý ardýna ortaya çýkmasý, yeni galerilerin açýlmasý, büyük sermayedarlarýn bütün bu iþlere ön ayak olmasý ve de yüklü paralar yatýrmasý sanata yatýrýmýn kârlý bir iþ olduðu kokusunu almamýzý saðlýyor. Gün be gün sanat da, týpký eðitim gibi özelleþtiriliyor ve sanata yatýrýmýn saðladýðý vergi muafiyeti vb. faktörlerin etkisiyle giderek tekelleþiyor. Ýdeolojiler, içerikler, estetik kaygý cazibesini görsel büyüye teslim
Berlin Film Festivali’nde yeni filmlerin yer aldýðý Panorama’ya, Bulutlarý Beklerken kabul edilmiþ. Unutmaya yüz tutmuþ bir tarihin hatýrlatýldýðý ve de son derece zor bir yöntem olan sinemayla bu iþin aktarýldýðýný düþünürsek Yeþim Ustaoðlu gibi sinemacýlarý kutlamak ve desteklemek gerekir. Ezgi Tan
Ýpi Ýlk Göðüsleyenimizdi O! Asla yenilmeyeceðimiz o büyük savaþa katýl Solan ve ölen de olsan yaptýklarýn yaþayacaktýr. Yolanda Gonzalez Madrid’de faþistlerce kaçýrýlarak katlediliþinin 25. yýl dönümünde, ailesi ve yoldaþlarýnca anýldý.
ANMA
Katlediliþinin 25. Yýlýnda Yolanda Gonzalez Anýldý
5 Þubat 2005 tarihinde Ýspanya’nýn Barselona ve Madrid kentlerinde düzenlenen iki ayrý anma etkinliði ayný zamanda Ýspanyada, AB ve demokrasi maskesinin düþtüðü, iþçi sýnýfý ve Bask ve Katalan halklarý üzerinde saldýrýlarýn pervasýzlaþtýðý, faþist çetelerin yeniden sahne aldýðý ciddi bir süreçte gerçekleþtirildi. Bask kökenli bir öðrenci lideri olan Yolanda Gonzalez, o dönemde adý PST (Sosyalist Ýþçi Partisi) olan ve günümüzde LIT-CI’de (Uluslararasý Ýþçi Birliði Dördüncü Enternasyonal) temsil edilen anlayýþýn kararlý bir militanýydý. Ýspanya’da General Franco faþizminin sonunu getiren iþçi ve öðrenci seferberliklerinin baþlýca önderlerinden biriydi. 1979 yýlýnýn 5-6 ve 7 Aralýk tarihlerinde gerçekleþtirilen ve hükümetin tüm saldýrý planlarýný alaþaðý eden kitlesel bir öðrenci grevini organize eden ve dahasý, Ulusal Öðrenci Koordinasyonu lideri sýfatýyla bu grevin, yükselen iþçi hareketiyle bütünleþmesini saðlayan o olmuþtu. Köhnemiþ faþist devlet aygýtý bu yükseliþe acýmasýzca bir yanýt verdi. Önce iþçi ve öðrencilerin Madrid’de birlikte gerçekleþtirdiði bir kitle gösterisine açýlan yaylým ateþte iki genç devrimci yaþamlarýný yitirdi. Ama asýl hedef bir türlü durdurulamayan gençlik hareketinin önderliðine aðýr bir darbe indirmekti. 1 Þubat 1980 gecesi, “Yeni Güç“ adlý faþist örgütün (Bu örgüt Ýspanya’da, “ulusal cephe” adýyla
halen varlýðýný rahatça sürdürmektedir) taraftarlarý Yolanda Gonzalez’i Madrid’in Aluche semtindeki evinden kaçýrdýlar. Yolanda yoldaþýn cansýz bedeni ancak sonraki gün bulunabildi. Yolanda Gonzalez, faþist diktatörlüðün giderek yükselen kitlesel seferberlikleri karþýsýnda hýzla eriyerek, emaneten üstlendiði iktidarý burjuvazinin doðrudan temsilcilerine devrettiði, “Demokratik Geçiþ” döneminin ilk kurbanlarýndan biriydi.
Yolanda’nýn dava arkadaþý olan ve bugün de mücadeleye LIT-CI saflarýnda devam eden Rosa Torres’e göre, 25 yýl sonra Yolanda’yý yaþatabilmenin en uygun yolu onun yaþamýný sakýnmaksýzýn feda ettiði deðerleri sürdürmekten geçiyor: “Yolanda bir genç, bir kadýn ve bir Basklýydý. Yani savaþmak için üç temel nedeni vardý. Yolanda açýsýndan bu üç neden tek bir hedefte bütünleþmiþti; Devrim ve Sosyalizm uðruna, yani devrimci partinin inþasý için mücadele…”
Yolanda Gonzalez’in 19 yýla sýðdýrdýðý kýsacýk, ama örnek yaþamý bugün Ýspanya’daki devrimci hareketin tüm kesimleri için bir ilham kaynaðý olmaya devam ediyor. Avrupa’nýn diðer ucundaki yoldaþlarý olarak onun 25 yýl önce bizlere usulcacýk teslim ettiði bayraðý hala ayný gururla Faþist katiller önce 43 yýl hapis taþýyoruz. cezasýna çarptýrýldýlar ama arka plandaki faþist aygýtýn araya Yolanda girmesiyle 10 yýldan az bir süre Sosyalizme dek daima! Murat Yakýn hapis yattýlar. Yolanda’yý katleden Emilio Hellin ve Ignacio Abad’in yargýlanma süreci ise, General Franco’nun yasal varisi sýfatýyla Ýspanya Kralý Juan Carlos’un “refakatinde” gerçekleþtirilen bu “demokratik geçiþ“ sürecinin iki yüzlülüðüne dair açýk bir örnek oluþturdu.
23
Nahuel Moreno Uluslararasý Troçkist hareketin ve Dördüncü Enternasyonal’in Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý baþlýca önderlerinde biri olan Nahuel Moreno yoldaþ’ý ölümünün 18. yýlýnda sevgiyle anýyoruz. Aþaðýdaki metin Moreno ile Aðustos 1985’te yapýlan bir röportajdan alýnmýþtýr.
Troçkist Olmak Genel olarak söylenecek olursa, Troçkist olmak sosyalizmin, Marksizmin ilkelerini savunmak demektir. Gerçekten Marksist olmanýn ne anlama geldiðinden baþlayalým. Mao ya da Stalin’e yapýlmýþ olduðu gibi bir kült yaratmak durumunda olamayýz. Troçkist olmak, Troçki’nin her yazdýðýný ya da her söylediðini aynen kabul etmek deðil, týpký Marx, Engels ve Lenin gibi onu da eleþtirmek ve aþmak anlamýna gelir. Çünkü Marksizmin amacý bilimsel olmaktýr ve bilim bize mutlak ger-çeklerin bulunmadýðýný öðretir. Olumlu anlamýyla Troçkist olmak, üç net analiz ve programatik tutuma yanýt getirmektir. Birincisi, dünyada ya da herhangi bir ülkede kapitalizm var oldukça, eðitimden ya da sanattan giderek yaygýnlaþan açlýk ve yoksulluk gibi en genel sorunlara kadar uzanan konularýn hiçbirine gerçek ve köklü çözümlerin getirilemeyeceðidir. Ayný þey olmasa da buna baðlý bir baþka kriter de, kapitalizme karþý yýkýlana deðin acýmasýz bir savaþ vermek ve onun yerine tüm dünyada yeni bir ekonomik ve toplumsal düzen kurmaktýr, ki bu düzen sosyalizmden baþka bir þey olamaz.
24
Ýkinci sorun, burjuvazinin mülksüzleþtirildiði yerlerde iþçi demokrasisinin uygulamada olmamasý durumunda sosyalizmin inþasýnýn olanaklý olamayacaðýdýr. Dünya iþçi hareketinin en büyük belasý, bu
ülkelerdeki ve iþçi örgütleri, sendikalar, partilerdeki bürokrasi ve totaliter yöntemlerdir. Kendini iþçi devleti ya da örgütü olarak tanýmlayan bu devlet ve örgütler bizzat bürokrasi tarafýndan yozlaþtýrýlmýþ durumdadýr. En geniþ demokrasi olmadýðý sürece sosyalizmin inþasýný baþlatmak olanaklý deðildir, zira bu salt bir ekonomik inþa deðildir. Bu analizi
yapan yalnýzca Troçkizmdir. Ýþçi demokrasisinin kurulabilmesi için bu devletlerde ve sendikalarda devrimin gerçekleþtirilmesi gerektiði sonucunu çýkaran yegane akým da odur. Üçüncü yaþamsal nokta, bir grup dev uluslararasý þirketin egemenliði altýndaki dünya ekonomik ve toplumsal gerçekliðinden gerekli sonuçlarý çýkaran yegane akýmýn Troçkizm olmasýdýr. Bu ekonomik ve toplumsal olguya ancak bir dünya örgütü ve uluslararasý politikalarla yanýt verilebilir. Her þeyin bizzat kendi ülkelerinde
çözümlenebileceðini düþünen ulusalcý akýmlarýn cirit attýðý bu dönemde, sorunlarýn dünya ekonomisi düzeyinde ve tüm dünyada yeni bir düzenin, sosyalizmin kurulmasýyla çözümlenebileceðini savunan tek akým Troçkizmdir. Bu hedefe yönelik olarak, sosyalist bir Enternasyonalin örgütlenmesine dayalý sosyalizm geleneðine dayanmak gerekir; dev çokuluslu þirketlerin devrilmesini ve ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilecek olan sosyalizmin kurulmasýný olanaklý kýlabilecek strateji ve taktikleri ancak böyle bir Enternasyonal geliþtirebilir. Eðer ekonomi dünya ölçeðinde ise, iþçi sýnýfýnýn da bir dünya örgütü ve dünya politikalarý olmalýdýr. Tek tek ülkelerde gerçekleþen devrimlerin uluslararasý ölçekte yaygýnlaþabilmesi ve iþçi sýnýfýnýn kendi kaderini kendi ellerine alabilmesi amacýyla daha yaygýn demokratik haklara ulaþabilmesi de ancak böylece olanaklýdýr. Bütün bu nedenlerle günümüzde bir dünya örgütüne sahip olanlar yalnýzca Troçkistlerdir, küçük ve zayýf bir örgüt, ama var olan yegane Enternasyonal, Dördüncü Enternasyonal. Kendinden önceki Enternasyonallerin geleneðini devralan ve yeni olgular karþýsýnda onu Marksist bir tarzda güncelleþtiren, uluslararasý mücadelenin vazgeçilmez aracý olan Dördüncü Enternasyonal.