Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý:15
Nisan 2005
http://iscicephesi.org
Birleþik, Devrimci, Enternasyonalist Bir Ýþçi Hareketi
Gündem ve Politika
syf. 3-9
Birleþik, Devrimci, Enternasyonalist Bir Ýþçi Hareketi Sömürüye ve Ýþgale Hayýr Demek Ýçin 1 Mayýs’a Faþist Saldýrýlara Karþý Birleþelim Bayrak Provokasyonu ve Milliyetçilik
syf. 10-12
Emek Hareketi Alpagut’ta Neler Oldu? Emek Güncesi Saðlýk Emekçilerinden Uyarý Eylemi Petkim Hýzla Özelleþtiriliyor
Fabrikalardan
syf. 13-15
Sömürüye, sefalet Ücretlerine Karþý... Ücretsiz Ýzinlere Karþý Ne Yapabiliriz? Patronlarýn Ekemeðine Yað Sürmeyelim! Patron Sarý Sendikaya Bile Katlanamýyor
Savaþ ve Çocuklarýn Durumu Enternasyonal
syf. 16-17 syf. 2 / 18-24
Arjantin; Tutsak Ýþçiler Özgür... Kýrgýzistan; Emperyalizmin Ayak Sesleri UÝB-DE; Ekavtor’da Halk Devriminin Zaferi
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ENTERNASYONAL
Arjantin;
Tutsak iþçiler özgürlüklerine kavuþtu!..
Okurlarýmýz hatýrlayacaktýr, önceki sayýlarýmýzda, Arjantin’in Santa Cruz bölgesinde yer alan Caleta Olivia kentinde ÝMF politikalarýna ve çok uluslu þirketlerin saldýrýlarýna karþý baþlayan iþçi ayaklanmalarýndan söz etmiþtik. 3 ay önce ülke ekonomisine aðýr bir darbe indiren yeni-liberal politikalar ve kent ekonomisinin temelini oluþturan petro-kimya endüstrisinin Ýspanyol ve Amerikalý çok uluslu þirketlere peþkeþ çekilmesi sonucu iþsiz kalan binlerce Caleta Olivialý emekçi, kentteki fabrikalarý iþgal etmiþ ve kentteki petrol üretimini durma noktasýna getirmiþti. Hýzla ülkenin diðer bölgelerine sýçrayan bu iþçi seferberliklerinden dehþete kapýlan Nestor Kirchner hükümetinin yanýtý ise Caleta Oliviali iþçilere acýmasýzca saldýrmak ve seferberliklerin baþýný çeken öncü iþçilere yönelik bir cadý avý baþlatmak oldu.
Bu kampanya boyunca bir yandan Caleta Olivia tutsaklarýna özgürlük talep edilirken, diðer yandan da uluslararasý ölçekte toplanan yardým paralarýnýn, tutsak sýnýf kardeþlerimizin ailelerine aktarýlmasý saðlandý.
Aralarýnda UIB-DE (Uluslararasý Ýþçi Birliði-Dördüncü Enternasyonal) Arjantin seksiyonu FOS’un (Sosyalist Ýþçi Cephesi) 3 militanýnýn da bulunduðu 10 iþçi tutuklandý ve 40’a yakýn iþçi de göz altýna alýndý. Tutuklanan iþçiler, toplum huzurunu bozmak, üretimi aksatmak ve üretim alanlarýný tahrip etmek suçlamalarýyla 16 yýl hapis istemi ile yargýlanmaktaydý.
Geride kalan iki ay boyunca kampanya doðrultusunda Arjantin ve Brezilya’da onlarca kitlesel gösteri düzenlendi ve konu Brezilya’nýn Porto Alegre kentinde gerçekleþtirilen Dünya Sosyal Forumu’na taþýndý.
Tutuklamalarýn ardýndan geçen iki ay boyunca, ekmekleri ve gelecekleri uðruna savaþýrken tutsak düþen iþçi kardeþlerimizi özgürlüðe kavuþturmak için, uluslararasý bir kampanya baþlatýldý.
Mart ayýnda, Ýspanya’nýn Barselona kentinde organize edilen ve yüzlerce iþçi ve gencin katýldýðý bir dayanýþma konserinde ise, toplanan paranýn tutsak ailelerine ulaþtýrýlmasý saðlandý. Pek çok iþçi örgütünün ve sendikal yapýnýn desteði ile uluslararasý düzeyde gerçekleþtirilen bu kampanya sonunda meyvelerini verdi ve önce tutsak yoldaþlarýmýzýn yargýlanmakta olduðu Santa Cruz Adalet Mahkemesi, hýzla artan uluslararasý basýnç karþýsýnda asýlsýz suçlamalarýnýn bir çoðunu geri çekti. Ve ardýndan aralarýnda UIB-DE Arjantin seksiyonu FOS militaný yoldaþlarýmýzýn da bulunduðu Caleta Olivia tutsaklarý Nisan ayýnýn sonunda özgürlüklerine kavuþtu. Bu mutluluk verici geliþme, yalnýzca Caleta Olivia tutsaklarýný özgürlüklerine kavuþturmakla kalmadý, ama ayný zamanda onlarýn örnek mücadelelerinin de bir zaferi anlamýna geldi. Aramýza hoþ geldiniz yoldaþlar!.. Dünyanýn Bütün Ýþçileri, Birleþin!..
Tutsak yoldaþlar hapishanede iken tüm LÝT ve PSTU’lu yoldaþlarýna teþekkür etmek için bu mesajý gönderdiler
2
Murat Yakýn
Birleþik, Devrimci, Enternasyonalist Bir Ýþçi Hareketi
Ýþçi sýnýfý hareketinin durumu nedir? Bu soruyu iki temel gerçekliðin üzerinde açýklýyoruz: 1)Ýþçi sýnýfýna ve emekçi kitlelere yönelik yeni-liberal saldýrýlar yoðunlaþarak devam etmektedir. Saldýrýlarýn öncelikli hedefi kazanýlmýþ haklarýn gasp edilerek sýnýf hareketinin daha geri mevzilere püskürtülmesidir. Bunun anlamý ücretlerin düþürülmesi, çalýþma saatlerinin arttýrýlmasý ve esnekleþtirilmesi, sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilmesi ve her alanda özelleþtirmedir. Kýsaca bir bütün olarak emek maliyetlerinin sermaye lehine en alt seviyelere çekilmesidir. Ýþsizlik, yoksulluk bu sürecin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr. 2)Ýþçi sýnýfý hareketi daðýnýk ve örgütsüzdür. Saldýrýlar hem sýnýrlý sayýdaki mevcut sýnýf örgütlerini parçalamakta hem de yeni örgütlenme imkanlarýnýn önüne set çekmektedir. Ýþçi ve emekçilerin çoðunluðunun örgütsüz olduðu bu tablo mevcut sýnýf örgütlerinin iþbirlikçi, uzlaþmacý, pasif çizgileri nedeniyle daha da aðýrlaþmaktadýr. Örgütsüzlüðün sonucunda iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerin burjuva sektörler arasýndaki çýkar mücadelesinin taraftarý haline getirilmesi; burjuvazinin talep ve hedeflerinin bir parçasý kýlýnmasý kaçýnýlmaz olmaktadýr. Bu süreç nasýl iþlemektedir? Burjuvazi ve iþbirlikçileri daðýnýk ve örgütsüz durumdaki iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerin önüne kendi gündemlerini dayatabilmekte, bu þekilde, “Hangisi?: ABD mi, AB mi?” þeklinde seçenekler sunabilmekte ve yine kendi çýkarlarý doðrultusunda bir gün birini, bir gün diðerini öne çýkarabilmektedir. Sendikal bürokratik aygýtlar baþta olmak üzere çeþitli sýnýf örgütlerinin bazen “demokrasi”, bazen liberallik, bazen milliyetçilik adýna bu gündemleri hevesle benimsemesi sonucunda da bu ideolojik-politik tutum ve fikirler kolaylýkla sýnýf hareketinin saflarýna sýzabilmektedir. Ýþçi sýnýfýnýn iþsizlik, düþük ücret, uzun çalýþma saati gibi acil ve öncelikli sorunlarý ise burjuvazinin kendi plan ve projelerinin arasýnda bu þekilde dekor haline gelerek kaybolmaktadýr. Örneðin iþçi sýnýfýnýn iþsizlik sorunu “ABD mi, AB mi?” tercihiyle çözülebilir mi? Ýþçi sýnýfý AB derse sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilmesi gerçekleþmeyecek mi? Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler düþük ücretlerden, aðýr çalýþma koþullarýndan kurtulmak için ABD’den mi yoksa AB’den mi yana olmalýdýr? Özelleþtirmelerin yasaklanmasý, özelleþtirilmiþ olan kuruluþlarýn millileþtirilmesi, bu kuruluþlarda iþçi denetim ve yönetiminin saðlanmasý için ABD mi, AB’mi demelidir iþçi sýnýfý? Sendikalaþtýðý için iþinden atýlmak istemeyen, sýnýf çýkarlarý doðrultusunda örgütlenmek isteyen iþçi kýblesini ne yöne çevirmelidir? 350 YTL’lik asgari ücreti Türk sanayisi için çok aðýr bulan ama ne hikmetse yýllýk cirolarýný milyar, karlarýný yüzmilyon dolarlarla açýklayan patronlarýmýz ÝMF’li bütçeyi överken, dünya ile daha fazla ekonomik bütünleþme derken, kapitalist pazar ekonomisini göklere çýkarýrken onlarýn bilip de bizim ahmak kafalarýmýzýn almadýðý nedir? Durum böyle iken sermayenin çýkarlarýyla iþçi sýnýfýnýn çýkarlarý arasýnda çatýþma yoktur, ortaklýk vardýr diyen en devrimci sendikamýz baþkaný Süleyman Çelebi bize hangi masalý anlatmakta, hangi
kýbleyi önermektedir? Ýþçi haklarý dýþýndaki her konuda ama özellikle de Kýbrýs, Ermeni ve Kürt konularýnda MHP’yi bile “yumuþak” kýlacak denli keskin olan sendikalar ve liderleri, “Türk olma onuru” dýþýnda düþük ücretler, iþsizlik, sosyal güvenlik siteminin tasfiyesi, özelleþtirme gibi konular için de bir konuþma, bir gösteri ne zaman yapacaklar? Eðer böyle bir konuþma yaparlarsa Ermeni meselesi ile 350 YTL’lik asgari ücret arasýnda nasýl bir zorunlu ters orantý iliþkisi var, belki bize gösterebilirler! Bu arada Kýbrýs meselesinin, resmi rakamlara göre bile %12,5 olan iþsizliði nasýl körüklediðini de anlatýrlarsa ahmak kafalarýmýz onu da öðrenmiþ olur! Gerçi bir süre önce ahmaklýktan biraz olsun kurtulduk! Biliyorsunuz, Newroz kutlamalarý sýrasýnda Mersin’de yaþanan “bayrak” olayý, Genelkurmay Baþkanýmýzýn da “sözde vatandaþ”larý iþ üstünde yakalamasýyla gözlerimizi açtý. Tamam nüfusun 2/3’ü yoksul, her 4 kiþiden 1’i iþsiz, ortalama ücretler açlýk sýnýrýnda dolanýyor, asgari ücret 350YTL olup açlýk sýnýrýnýn altýnda bulunuyor, sendikalýlýk oranýmýz %6-7 civarýnda, okul az, hastane az, doktor az ama kapý gibi devletimiz, patronlarýmýz, komutanlarýmýz, sendikacýlarýmýz var. Biri itibarlý, biri çok kazanýyor, biri güçlü, biri kül yutmaz; varsýn iþçisi, emekçisi de çok çalýþsýn, az kazansýn, biraz da iþsiz ve yoksul olsun; ne çýkar bundan… Ver eline bir bayrak iþçimin, emekçimin alsýn onu balkonundan sarkýtsýn, soyunma dolabýna yapýþtýrsýn, sendikasýnýn, partisinin binasýna assýn, otobüsünün, minibüsünün arka camýna koysun, tuttuðu takýmýn maçýna bayraðýyla gitsin…
GÜNDEM
Burjuvaziden, Devletten, Bürokrasiden Baðýmsýz, Milliyetçilikten Arýnmýþ
Evet kapitalist devletimiz, burjuva patronumuz, iþçi düþmaný hükümetimiz, iþbirlikçi sendikacýmýz, “sözde” komutanlarýmýz bunu istiyor. Ama yaðma yok; “üç yaný denizlerle, dört yaný düþmanlarla çevrili memleketimin” ne iþe, ne aþa, ne demokrasiye ihtiyacý var diyenlerin yalanlarýna karnýmýz tok… Biliyoruz ki dünyada tükenmeyen hiçbir þey yok, her þey tükeniyor; düþmanlýktan baþka. Emperyalist iþgale evet diyen, kapitalist sömürü düzeninin iþlemesini saðlayan, iþçi ve emekçileri milliyetçilik tohumlarýyla kýþkýrtarak birbirlerinin düþmaný ilan edenlerin tekelinde olan bir bayrak kimin çýkarýna, kimiz zararýnadýr? Evet hepimizin altýnda toplandýðý bir bayrak olmalýdýr; ama bu bayrak sýnýf kardeþliðinin, emperyalist-kapitalist düzenden kurtuluþun, birlik ve beraberliðin getirdiði adalet ve özgürlüðün, sýnýrsýz, sýnýfsýz ve sömürüsüz bir dünya idealinin bayraðýdýr… 1 Mayýs öncesinde kapitalist sömürüye, emperyalist iþgale ve yükselen milliyetçiliðe karþý iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerin baðýmsýz, birleþik, devrimci ve enternasyonalist bir mücadele hattýnda toplanmasý gerektiðini düþünerek yukarýdaki tabloyu bir hareket noktasý olarak belirliyoruz. Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler yeni-liberal saldýrý ve yoðunlaþan sömürü koþullarý altýnda ezilirken bizzat bu koþullarý yaratan burjuva kapitalist sistemin kýskacýndan politik, ideolojik ve örgütsel kopuþu gerçekleþtirecek ve burjuvaziden, devletten, bürokrasiden baðýmsýz; milliyetçilikten arýnmýþ; birleþik, devrimci, enternasyonalist bir iþçi hareketi… mücadele bu anlayýþ üzerine inþa olacaktýr. Ýþçi Cephesi
3
1 MAYIS
Sömürüye ve Ýþgale Hayýr Demek Ýçin 1 Mayýs’ta Meydanlara
Irak’ta Emperyalist Ýþgale Hayýr! Emperyalizm Ortadoðu’dan Defol! Dünyanýn dört bir yanýnda baþýný ABD emperyalizminin çektiði güçlerin iþgali söz konusu. Balkanlarda, Kafkasya’da, Asya ve Afrika’da iþgal güçlerinin baský, þiddet ve yaðmasýna tanýk oluyoruz. Emperyalist iþgalin en yoðun yaþandýðý bölgelerin baþýnda ise Ortadoðu geliyor. Ortadoðu uzunca bir süredir emperyalist askeri güçlerin iþgali altýnda. Emperyalist iþgal güçleri son olarak Irak’ý iþgal etti. Sonradan tümünün yalan olduðu tescillenen gerekçelerle iþgal edilen Irak’ta þimdi emperyalizmin kukla bir hükümeti var. Bu hükümet Irak’ýn emekçi halkýna raðmen kurulmuþ iþbirlikçi bir hükümettir. Asla Irak’ýn emekçi halkýný temsil edemez. Ýþgal altýnda tezgahladýðý seçimlerle demokrasi inþa ettiði yalanýný yayan ABD emperyalizmine karþý sürdürülen ulusal direniþi destekliyoruz. Irak’ýn emperyalizme karþý direniþini tüm dünya iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerinin, ezilenlerin ve emekçi halklarýn emperyalist-kapitalist sisteme karþý sürdürdüðü mücadelenin bir parçasý olarak görüyor ve selamlýyoruz. ABD’nin baþýný çektiði emperyalist güçlerin iþgallerini meþru kýlabilmek için yalan, þantaj ve baskýlarla destek aramalarýna karþý ise direniþin saflarýný güçlendirmekten yanayýz.
4
Örneðin son dönemde ABD düþmanlýðýnýn Türkiye’de çok arttýðý söyleniyor. Ve tabi ABD’nin bu durumdan çok rahatsýz olduðu her gün yazýlýp, çiziliyor. Baþta Ortadoðu ve Latin Amerika’da olmak üzere dünyanýn birçok yerinde böylesi bir düþmanlýðýn olduðu bir gerçek. ABD düþmanlýðý nedir? ABD’nin geçmiþten bugüne dünyanýn çeþitli yerlerinde izlediði iþgaller, müdahaleler, baský ve iþkencelerin sonucu oluþmuþ
bir tepkidir. ABD’nin dünyanýn birçok yerinde sempatisinin bu nedenle düþük olduðu bir gerçektir. Ama þu da bir gerçektir ki ABD düþmanlýðý, çoðunlukla Amerikalý düþmanlýðý olarak ifadesini bulmaktadýr. Oysa karþý olduðumuz ABD’nin izlediði emperyalistkapitalist politikalardýr ve bu emperyalist politikalara karþý olmak doðrudur. Bu nedenle Afganistan’ýn, Irak’ýn emperyalist iþgaline karþý çýktýk. Bu nedenle, “Ortadoðu’da emperyalist iþgale hayýr!” dedik. Ve bu nedenle Ýran’ýn, Suriye’nin, Kuzey Kore’nin ya da bir baþka ülkenin emperyalizm tarafýndan iþgal edilmesine de karþý çýkýyoruz. Ama emperyalizme karþý olmak yani anti-emperyalist, antikapitalist bir tutuma, duruþa sahip olmak ayrý þeydir, sadece ABD’ye ya da bu nedenle herhangi bir Amerikalýya düþman olmak ayrý bir þeydir. Bu Usame Bin Laden’in tutumu olabilir ama bizim tutumumuz olamaz. ABD düþmanlýðý bu nedenle hem yetersiz ve hem de temelde milliyetçi bir tutumun ifadesidir. Sýnýf bilincinden yoksun kitlelerin, hayata sýnýflar mücadelesinden deðil kendi kiþisel, yerel, bölgesel çýkarlarýnýn temelinden bakanlarýn peþinden giderek edindikleri bir tutumdur. Bizim tutumuz antiemperyalist, anti-kapitalist bir tutum olmak durumundadýr. ABD, Türkiye’de son dönemde çok arttýðýný söylediði ABD düþmanlýðýna karþý, Türkiye’nin en önemli stratejik ortaðý olduðunu söyleyerek sitemde bulunmakta. ABD’nin ortaklýðý bir yalandýr. ABD’nin ortaklarýndan Saddam þimdi zindanda yatýyor. Bir diðeri Ladin, ona karþý savaþýyor. Esat’ýn ise günlerinin sayýlý olduðu söyleniyor. Hangi ortaklýk? ABD emperyalizmi için Türkiye sadece bir araçtýr; istediði zaman, isteði yerde,
istediði þekilde kullanmak istediði, bir araç. ÝMF, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü gibi sömürü kurumlarýyla sadece ekonomik alanda deðil, siyasi ve askeri alanlarda da Türkiye iþçi sýnýfýný ve yoksul emekçi halký boyunduruk altýna alan emperyalizmin amacý her zaman aynýdýr: daha fazla sömürü için daha fazla baský ve þiddet. Ýþçi-emekçi düþmaný bir hükümet: AKP hükümeti! AKP hükümeti iþçi-emekçi düþmaný bir hükümettir. Sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi giriþimleri, SSK’nýn özelleþtirilmesinin önünü açmak için Saðlýk Bakanlýðý’na devredilmesi AKP hükümetinin bu düþman karakterinin bir ifadesidir. Bu saldýrýlar iþçi ve emekçilerin hayatta kalmasýnýn sýnýrlý da olsa yegane imkaný olan saðlýk hizmetlerini ticarileþtirme anlamýna gelmekte. AKP hükümetinin iþçi-emekçi düþmanlýðý sadece bu iki örnekle de sýnýrlý deðil. Tamamen iþçilerin zararýna olmak üzere devreye sokulan yeni iþ yasasýný özellikle anmak gerekir. Esnek çalýþma süreçlerini egemen kýlan bu yeni liberal iþ yasasýyla iþçiler çalýþma þart ve biçimleri, ücret, dinlenme ve emeklilik haklarý, örgütlenme ve hak arama süreçleri bakýmýndan tam anlamýyla bir köle durumuna sokuldu. Dünyanýn en çok büyüyen ekonomisi olmakla övünen bu hükümet açlýk sýnýrýnýn yarýsýna, yoksulluk sýnýrýnýn ise dörtte birine denk gelen bir asgari ücretin de yaratýcýsýdýr. Eklemek gerekir, bu ekonomi sadece en çok büyüyen deðil en çok sömüren bir ekonomidir ayný zamanda. AKP hükümetinin baþta TÜSÝAD’cý büyük patronlar olmak üzere burjuvazinin geniþ kesimlerinin övgülerine bugüne kadar mahzar olmasýnýn nedeni budur. AKP hükümeti döneminde sömürü daha da yoðunlaþmýþ, baský ve þiddet artmýþtýr. Yoksulluk rakamlarý, iþsiz sayýsý, çalýþanlarýn ücretleri, emeklilerin durumu, örgütlenme önündeki engeller, iþçi ve emekçileri doðrudan ilgilendiren yasalarýn kabulü ve diðer yeni liberal uygulamalar bunu göstermektedir. AKP hükümetinin bugünlerde geniþ
bir kesim tarafýndan eleþtirilmesinin nedeni ise sýraladýðýmýz bu maddeler nedeniyle deðil. AKP hükümeti bugünlerde daha çok eleþtiriliyor çünkü sömürü ve baský þartlarýný patronlar için daha da uygun hale getirmesi isteniyor. Yoksa iþsizlik, yoksulluk, asgari ücret, sosyal güvenlik eksikliði gibi nedenlerle deðil. Bir sömürü ve baðýmlýlýk yaratma saldýrýsý: özelleþtirmeler Özelleþtirme iþsiz býrakýr, aç býrakýr, örgütsüz býrakýr. Özelleþtirmelerin gereksiz harcamalarý azaltacaðý, toplumsal zararlarý ortadan kaldýracaðý bir yalandýr. Özelleþtirmeler halkýn üzerindeki yüklerin daha da artmasýna yol açacaktýr, açmaktadýr. Bugüne kadar ki uygulama da bunun bir kanýtý. Daha iyi olacak denilerek gerçekleþtirilen özelleþtirmeler sonucu iþçiler iþsiz kaldý. Çalýþmaya devam edebilenler hak kayýplarýna uðradý. Üretilen ürünlerde kalite artýþý olmadýðý gibi, söz konusu ürünlerin fiyatlarý daha da arttý. Öyleyse nasýl oluyor da özelleþtirmeler iþçilerin, emekçilerin yararýna oluyor? Çünkü bu bir yalan. Özelleþtirmelerden yarar saðlayan sadece bu iþletmeleri özel mülkiyetlerine alarak servetlerine servet katan patronlar ve emekçi halkýn malý olan bu iþletmeleri peþkeþ çeken iþbirlikçileridir. Sýnýf bilinci yoksa milliyetçilik var Ýþsizliðin sürekli arttýðý, insanca yaþamaya yetecek ücretlerin alýnamadýðý, yoksulluðun geniþ kitleleri pençesine alarak kalýcý bir hal aldýðý, siyasal eleþtiri ve taleplerin dile getirilme kanallarýnýn kapatýldýðý bir durumdan bahsediyoruz. Böylesi bir durum her koþulda umutsuzluk ve öfke yaratýr ve yaratýyor. Ve her durumda da böylesi bir umutsuzluk ve öfkenin hedefi þaþabiliyor. Özellikle örgütler parçalanmýþ ve örgütlenme önünde yasaklar varsa ve mevcut örgütler ve onlarýn liderleri de öfke ve umutsuzluk yaratanlarla iþbirliði içindeyse. Dünyanýn her yanýnda olduðu gibi Türkiye’de de sýnýf bilincinden
mahrum býrakýlmýþ, gündelik bir bilinçle malul durumdaki kitleler yaþadýklarý hayatýn tüm olumsuzluklarýnýn sorumlusu olarak kendilerine en “yabancý” görüneni düþman seçeceklerdir. Ýþsiz olmalarýný, ücretlerinin düþük olmasýný, yoksulluk içinde yaþamalarýný, yoksun bir hayatla sahip olmalarýný hep o “yabancý”nýn yarattýðý bir þey olarak göreceklerdir. Bugün “yabancý ve düþman” olan Kürtler. Onlar olmadýðýnda kadýnlar. Çingeneler, Yunanlýlar, Ermeniler ise hep taze, hep çekmecede. Geriye sadece iþsizliði, yoksulluðu, açlýðý yaratanlarýn düðmeye basmasý kalýyor. Son dönem yaþadýðýmýz “milliyetçi yükseliþ” budur. Bu tür puslu havalarý seven faþist yapýlar ise tetiklenen kitleler içinde görevlerini yerine getirmekten geri durmayacak ve oyunun sahnelenmesinde yer alacaklardýr. Bayrak, ezan, vatanmillet nidalarý içinde gerçekler gözden yitecektir. Unutmayalým, milliyetçilik egemen güçlerin baský ve sömürüyü perdelemek için kullandýðý bir araçtýr. Büyük bir yalan olan milliyetçilik her zaman egemenlerin ekmeðine yað sürer, iþçi ve emekçileri birlik ve mücadelesini bozar. Bolluk ve demokrasi yalaný: Avrupa Birliði Avrupa Birliði daha fazla sömürü, daha fazla baðýmlýlýktýr. AB’nin bolluk ve demokrasi getireceðini söyleyenler yalan söylüyor. Son günlerde AB’den hükümete yönelik gelen eleþtirilerin nedeni de sömürü ve baðýmlýlýk sürecinin daha hýzlý iþlemesi yönünde. 6 Mart’ta emekçi kadýnlarýn dövülmesini protesto eden AB ikiyüzlü bir tutum içindedir. Düne kadar Tayip Erdoðan’a, AKP hükümetine, bürokrasiye, TSK’ya övgüler dizen bu AB deðil miydi? Bu ülkede ilk kez mi iþçiler, emekçiler, devrimciler bu saldýrýlara mahrum kaldý? Babaoðul Uður-Ahmet Kaymazlarýn katledilmesine “diplomatik” serzeniþlerde bulunan ikiyüzlü AB’yi emekçi kadýnlarýn dayak yemesi hangi nedenle þaþýrtýyor? Ayný AB neden 350 YTL’lik asgari ücret için protesto da bulunmuyor? Neden sendikalaþma hakkýnýn, siyasi
5
örgütlenme hakkýnýn her gün alenen ihlal edildiði açýkken bunlarý protesto etmiyor? Etmiyor çünkü AB’yi oluþturan ülkelerde de iþçi ve emekçilerin haklarýna yönelik olarak bu saldýrýlar artarak sürüyor. Esnek çalýþma adýna AB ülkelerinde de kazanýlmýþ haklar geri alýnýyor. AB’yi oluþturan kapitalist devletler kendi ülkelerinde olduðu gibi Türkiye’de de sömürüyü yoðunlaþtýrmak, karþý çýkýþlarý türlü yasa ve uygulamalarla suç haline getirmek peþinde. Bolluk ve demokrasi daðýtýcýsý AB’nin, Türkiye’ye ÝMF politikalarýna devam etmesini önermesi de bu nedenle. Çünkü AB en az maliyetle en fazla sömürüyü gerçekleþtirmek istiyor. Bugün AB ülkelerinde iþçi ve emekçilerin görece daha iyi yaþam ve çalýþma koþullarýna sahip olmalarý önceki yýllarda gerçekleþen emek mücadelelerine ve bu kapitalist Avrupa devletlerinin diðer yoksul ülkelerden gerçekleþtirdiði emperyalist yaðmalara dayanýyor. Bugün ise yeni koþullar söz konusu: yeni liberal saldýrýlar dönemi. Bu dönem, kazanýlmýþ haklarýn gasp edilmesi, emek örgütlenmelerinin parçalanmasý ve sömürünün yoðunlaþtýrýlmasýný içeriyor. AB, bu saldýrýnýn en önemli emperyalist-kapitalist birliklerinden biridir. Kürtler ve tüm halklar için kendi kaderini tayin hakký Ýþçi sýnýfý dili, dini, rengi ne olursa olsun bir ve tektir. Tüm ezilenler ve emekçi yoksul halklarýn çýkarlarýyla iþçi sýnýfýnýn çýkarlarý birdir. Emekçi Kürt halký asla Türkiye iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerinin düþmaný olamaz ve deðildir. Düþmanlýk tohumlarý atanlar iþçilerin ve ezilensömürülen emekçi halklarýn
6
birliðinden korkan, zarar edeceðini düþünen emperyalist-kapitalist egemen sermaye güçleridir. Bu nedenle bayrak, ezan, vatan diyerek milliyetçilik körüklenmekte, sömürü perdelenmekte, baský ve þiddet uygulamalarý meþru hale getirilmek istenmektedir. Oysa Türk iþçi ve emekçileriyle, Kürt iþçi ve emekçilerin ve diðer yoksul emekçi halklarýn yaþam koþullarý, yaþadýklarý sömürü ve baský ayný kaynaktan, kapitalist sömürü sisteminden kaynaklanmaktýr. Sömürülmeden, eþit ve özgür bir þekilde bir arada yaþayabilmemizin önündeki engel birbirimiz deðiliz. Egemenler böyle sanmamýzý istemekte çünkü iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halklarýný birliði onlarýn düzenlerinin en büyük tehdididir. Devrimci bir iþçi partisinin inþasý Ýþçi sýnýf ve emekçi kitlelerin hayat koþullarý daha iyiye gitmiyor. Sömürü ve baský artýyor. Ýþ için, emek için, özgürlük için mücadele etmekten baþka çaresi olmayan iþçi ve emekçilerin birlik ve beraberlik içinde hareket ederek hak ve özgürlük mücadelesi için örgütlenmesi ve mücadeleye hep birlikte atýlmasý bir zaruret. Ama biliyoruz ki iþçi sýnýfýnýn örgütlerinin baþýna çöreklenmiþ, iþçilerin, emekçilerin temsilcisi olduklarýný söyleyen birçok dalkavuk, iþbirlikçi hain mevcut. Kimileri iþçi sendikalarýnýn tepesinde bir bürokrat olarak, kimi sýnýf örgütlerinin içinde birer temsilci olarak ve bazen de bir parti lideri olarak bu hain politikalarýný izliyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn, emekçilerin, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin
çýkarlarýný baðrýnda toplayacak, bu uðurda mücadele edecek, bu amaç dýþýnda bundan gayri ayrýca özel bir hedefi ve çýkarý olmayacak bir partiye, devrimci bir iþçi partisine bu nedenle ihtiyacýmýz var. Bugün iþçi sýnýfýný, emekçileri temsil ettiðini ya da etmek hedefinde olduðu söyleyen partiler mevcut. Bu nedenle, neden bir parti daha sorusu sorulabilir. Çünkü bugün mevcut partilerin hiçbiri iþçi sýnýfýnýn ve emekçileri dolaysýz çýkarlarýný gerçekten temsil etme programýna sahip deðil. Þöyle ki bu partilerin bazýlarý özelleþtirmelere bile hayýr demiyor. Özelleþtirmeye hayýr demeyen bir devrimci iþçi-emekçi partisi olabilir mi? Bazýlarý AB’den medet umuyor. Emperyalist-kapitalist bir birliðe umut diye bakan bir parti nasýl olurda sýnýf mücadeleci bir programa sahip olabilir? Bazýlarý Türklüðü, bayraðý öne çýkarýyor ve Kürt düþmanlýðý yapýyor. Milliyetçiulusalcý çizgiye sahip bir devrimci iþçi-emekçi partisi olabilir mi? Bizce olamaz. Bu nedenle birçok “parti” olmasýna raðmen biz devrimci bir iþçi partisinin inþasý gerekli diyoruz. Proleter enternasyonalizmini savunan, halklarýn kardeþliðine inanan, iþçi sýnýfýnýn ve tüm emekçi yoksul halkýn iktidarýný hedefleyen böylesi bir parti ancak bu sömürü ve baský düzenine dur diyebilir. Ve ancak böylesi bir parti ve ideal tüm insanlýk için sýnýfsýz, sýnýrsýz, sömürüsüz eþit ve adil bir dünyayý mümkün kýlabilir. 1 Mayýs bu idealin ve mücadelenin en anlamlý günlerinden biridir ve olmaya devam edecektir… Ýþçi Cephesi
Ýþgale ve Sömürüye Karþý Birleþik Ýþçi Cephesi! H a k l a r, Ü c r e t l e r v e Ö z g ü r l ü k l e r i ç i n S ý n ý f M ü c a d e l e s i ! Ya þ a s ý n Ý þ ç i l e r i n B i r l i ð i , H a l k l a r ý n K a r d e þ l i ð i ! Özelleþtirmelere Hayýr! Ö z e l l e þ t i r m e l e r Ya s a k l a n s ý n ! Özelleþtirilen iþletmeler iþçi denetiminde millileþtirilsin! Ortadoðu’da Emperyalist Ýþgale Hayýr! Emperyalizm Ortadoðu’dan Dýþarý! Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de Ýþgale Son! Ya þ a s ý n 4 . E n t e r n a s y o n a l ! Ya þ a s ý n P r o l e t a r y a E n t e r n a s y o n a l i z m i !
Bu yýl en kitlesel, en coþkulu Newroz’lardan biri kutlandý. Basýn, coþkulu Newroz kutlamalarýna ilgi göstermezken, Mersin’de iki çocuðun Türk bayraðýný yere atmasý ekranlarda fazlasýyla yer buldu. 2 gün sonra, Genelkurmay’ýn “sözde vatandaþlar”, “alçaklar” açýklamalarýyla sözde “yakýlan, parçalanan bayrak” ülkenin gündemi haline geldi. Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer, Baþbakan Tayyip Erdoðan, CHP Genel Baþkaný Baykal ve tüm burjuva siyasileri, “sözde vatandaþlarý” lanetlediler. Hemen kameralardan çocuklar tespit edildi, terörle mücadelede(!) sorgulandý ve tutuklandýlar. Bu milliyetçi seferberlik hali tüm topluma yansýrken, siyasi partiler de bu havadan rant kapma yarýþýna girdiler. Baykal’ýn, Öcalan’ýn yeniden yargýlanmasý ile ilgili olarak AÝHM’in karar aldýðý söylentisi üzerine yaptýðý zehir zemberek açýklama da bu milliyetçi havanýn ürünü.
Yardýmlaþma Derneði) üyeleri, bu histeri ile gaza getirilmiþ faþist kitle tarafýndan linç edilmeye kalkýþýldý. “PKK’liler þehrimize gelmiþ, Türk bayraðýný yakmýþlar” sözüyle toplanan kalabalýk devrimci gençleri linç etmeye giriþti. TAYAD bildiri daðýtmak için izin almýþtý. Polis, yapmasanýz iyi olur demiþti. Bu uyarý-tehdit karýþýmý açýklama gerçek oldu. Üstelik linç giriþiminden önce olaylarý alevlendiren bir trafik memuruydu. Yasal bir bildiriyi daðýtan gençler tutuklanýrken, linç etmeye giriþen faþist kitleden bir kiþi bile gözaltýna alýnmadý. Hükümet, linç etmeye kalkanlarý “halkýmýzýn hassasiyeti” diyerek korurken, yasal hakkýný kullanarak bildiri daðýtanlarý “halký galeyana getirmekle” suçlamayý tercih etti. Bu tutum saldýrýlarýn sürmesinin önünü açtý. Birkaç gün sonra olayý protesto etmek isteyen TAYAD’lý gruba faþistlerin öncülük ettiði
kalabalýk, polisin kontrolünde tekrar saldýrdý ve linç etmeyi tekrar denedi. Yeni bir Sivas, Maraþ, Çorum katliamý olmasýna neredeyse ramak kalmýþtý. Yine saldýrganlardan hiçbiri tutuklanmadý. Kamuoyu baskýsý nedeniyle göstermelik olarak birkaç kiþinin sadece ifadesi alýndý. Yüce devlet ve hükümet için suçlu, bildiriyi daðýtanlardý. Ayný büyüklükte olmasa da saldýrýlar Adapazarý ve Samsun’da da sürdü. Ýstanbul’da ise, Ülkü ocaklarýna zorla getirilen EMEP üyesi iki genç, faþist zorbalarca iþkenceye uðradý. Faþist saldýrýlarý her ne kadar MHP üstlenmese de, saldýrýlarý gerçekleþtirenlerin MHP’li sivil faþistler olduðu açýk.
POLÝTÝKA
Faþist Saldýrýlara Karþý Birleþelim
Neden Milliyetçi Histeri Kýþkýrtýlýyor? Peki bu milliyetçi histeri neden yaratýldý? Tüm bu yaþananlarýn nedeni, iki küçük çocuðun Türk
Sadece siyasi partiler deðil, patron örgütlerinden, sendikalarýn bir kýsmýna bir çok sivil toplum kuruluþu da bu milliyetçi histeriye katýldýlar. Milliyetçi dalga, bayraklý kitlesel PKK protestolarýyla sürdü. Tüm gösteriler bozkurt iþaretli mitinglere döndü. Ýþyerlerinde, mahallelerde Kürtlere dönük “cadý avý” baþladý. Yaratýlan “milli seferberlik hali”, bildiri daðýtan devrimcilerin sokak ortasýnda, hem de polisin kontrolünde linç edilmeye çalýþýlmasýyla sürdü. Bu hava tüm muhaliflere dönmeye baþladý ve Trabzon’da cezaevleri ile ilgili bildiri daðýtmak isteyen TAYAD (Tutuklu Aileleri
7
Bizler fabrikalarýmýzda haklarýmýz için örgütlendiðimizde, greve çýktýðýmýzda Ülkücü faþist çeteler örgütlülüðümüze, grevimize, sendikalarýmýza saldýrmak için kullanýlacaklar. Eðer bu ülkenin iþçilerini, emekçilerini bu kadar çok düþünüyorlarsa neden sömürüye karþý durmuyorlar? Neden ABD emperyalizminin iþgaline “hayýr” demiyorlar? Çünkü onlar bu sömürü ve iþgal düzeninin sürmesi için besleniyor ve emekçilere, devrimcilere karþý kýþkýrtýlýyorlar. Bu saldýrýlar daha da artabilir. Saldýrýlara karþý örgütlenmek ve iþçi sýnýfýnýn birleþik mücadelesini yaratmak zorundayýz. Öfkemizi Kürt kardeþlerimize deðil, iþgal ve sömürüye yöneltelim. bayraðýný yere atmasý deðil elbette! Bu geliþmeleri AKP’nin yükseliþi, AB süreci ve Irak’taki geliþmeler baðlamýnda okumak gerekiyor.
seçilmesinin ve Irak’ta özerk bir Kürt devletinin kurulmasýnýn Türkiye’de yaratacaðý hareketten çok korkuyor.
Birincisi, AKP Milli Görüþ geleneðinden gelmesine ve asker ve devlet bürokrasisinin elitleri tarafýndan hiç de tasvip edilmemesine raðmen, muazzam bir yükseliþ gösterdi ve hükümette zayýflamak bir yana yerini saðlamlaþtýrdý. Tekelci burjuvazinin güvenini kazandý, AB konusunda önemli geliþmeler kaydetti.
Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine inþa olduðu inkar politikalarýnýn da güç kaybetmesine neden olacak. Bu noktada ABD’ye ses çýkaramayan Türkiye, faþist çeteleri kýþkýrtarak Kürt halkýna dönük bir saldýrýya giriþiyor.
Ancak bu durum özellikle diðer burjuva sað partiler için bir tehlike durumuna geldi. Bu sað aktörler, asker ve devlet bürokrasisinin AB karþýtý kesimleriyle ortak düþmanlarý AKP’ye karþý birleþerek AKP’nin en zayýf olduðu yanýný, “milliyetçiliði” kaþýmaya baþladýlar. Ýkincisi, az öncede bahsettiðimiz gibi, özellikle de AB süreciyle (buna Kýbrýs’taki geliþmeleri de eklemek gerekir) güç kaybeden devletçi, laik kanadýn bu sürece dönük bir müdahale etme arayýþýndan bahsedebiliriz. Çünkü bu süreç, bahsi geçen kesimlerin bazý statükolarýný yitirmelerine neden oluyor, olmaya da devam edecek.
8
Üçüncüsü ise Irak’taki geliþmelerdir. Kafasýna çuval geçirilen askerlerine ses çýkaramayan ordu, Barzani’nin devlet baþkaný
Kýsacasý Irak’taki geliþmelerin acýsýný, özgürlükleri için mücadele eden Kürt halkýndan çýkarmaya çalýþýyor. Miliyetçilik Ýþçi Sýnýfýnýn Düþmanýdýr Milliyetçilik iþçi sýnýfýna düþman bir ideolojidir. “Öteki” olaný küçük görmeye ve yoketmeye yönelik bu ideoloji, iþçi sýnýfýnýn birliðini bozar ve birbirine düþürür. Zaten amaç Kürt, Türk, Yunan ve diðer milletlerden emekçileri bölmek ve ortak düþman burjuvaziye karþý birleþmelerini engellemektir. Bugün Türkiye burjuvazisi bu aracý emekçileri bölmek ve birbirine kýþkýrtmak için kullanýyor. Bugün PKK karþýtý olduðunu söyleyen Ülkücü çeteler, dün TAYAD’lýlara yaptýklarý gibi tüm devrimci, demokrat insanlara saldýrmaya devam edecekler.
TAYAD’lý emekçilerin linç edilmesini kýþkýrtan Genelkurmay Baþkaný, Cumhurbaþkaný, Baþbakan, CHP Genel Baþkaný Deniz Baykal ve diðer parti liderleri, Trabzon valisi ve emniyet müdürü acilen istifa etmeli ve yargý önüne çýkarýlmalý! Saldýrýlarý gerçekleþtiren faþistler, saldýrýlarýndan dolayý hemen tutuklanmalý! Ýþkence Odaðý Ülkü Ocaklarý Kapatýlsýn ve Daðýtýlsýn! Türk, Kürt, Laz... Tüm Emekçiler Ýþgale ve Sömürüye Karþý Birleþik Mücadeleye! Kürt Halkýna Özgürlük! Fuat Karan
Bayrak Provokasyonu ve Milliyetçilik Tüm Türkiye’de özellikle de Kürt illerinde 2005 Newroz’u görkemli geçti. Alanlarda Kürt ve Türk emekçileri birlikteydiler. Mersin’de iki çocuðun bayraðý yere vurmasýna önce kimseden ses çýkmadý. 2 gün sonra Genelkurmay’ýn düðmeye basmasýyla tüm medya kuruluþlarý, burjuva siyasetçileri toplumu kýþkýrttýlar. Milliyetçiliði körükleyen yazýlarla neredeyse ülke elden gidiyor havasý yarattýlar. Ordu, hükümet, siyasi partiler, devlet bürokrasisi bir iki çocuðun bayraðý yere atarak ülkeyi bölmesinden ülkeyi kurtarmayý baþardýlar! Öyle bir paranoya olmuþ ki herkesi düþman zannediyorlar. Bayraða karþý bu kadar duyarlý olanlar, Amerikan askerlerinin Türk askerlerinin kafasýna çuval geçirilirken neredeydi? O zaman neden insanlarý sokaklara taþýmadýlar? Neden gazete sayfalarýna çuval geçirme olayýný taþýmadýlar? Pencerelere neden bayraklarý asmadýlar?
Yoksa bu birlik bütünlük ya da nefret sadece Kürt halkýna karþý mý? Görkemli Newroz kutlamalarý ve daha da önemlisi Güney Kürdistan’da bir Kürt devletinin kurulmasý tehdidi bu kýþkýrtmanýn en önemli nedeni olmasýn! Trabzon’da linç giriþimi Faþist çeteler, bu milliyetçi kýþkýrtmalarýn ardýndan Trabzon’da cezaevlerindeki tecrid ve baskýlara dikkat çekmek için bildiri daðýtan TAYAD (Tutuklu Aileleri Yardýmlaþma Derneði) üyesi beþ devrimci genci, “bayrak yakýyorlar” provokasyonu ile linç etmeye kalktý. Linç etmeye kalkanlar gözaltýna bile alýnmazken, linç edilmeye kalkýlan devrimciler, hem de yasal bir bildiri daðýtýrken, tutuklanýp cezevine konuldular. Bu olayýn 3-4 gün sonrasýnda 10 Nisan Pazar günü TAYAD’lýlar saldýrýyý ve tutuklamalarý protesto etmek için bir basýn açýklamasý yapmak istediler. MHP’liler bunlar PKK’lý diyerek halký yine kýþkýrttýlar.
TAYAD’lýlar linçten ikinci kez kurtuldular. Bu arada bir televizyon programýnda Newroz’un kökeni ile ilgili olarak MHP Genel Baþkan Yardýmcýsý Mehmet Ekinci; “Nevruz’u piçleþtirdiniz. Nevruz Türk’ün Ergenokon’dan ayrýlýþýnýn yýldönümüdür” diyordu. Biz de böylece öðrenmiþ olduk. Gözümüz aydýn! Gerçek þu ki 2 çocuðun yaptýðý basit bir olayý büyüterek Kürt-Türk düþmanlýðý yaratmak isteyenler savaþ isteyenlerdir. Onlar kirli savaþlardan beslenenlerdir. Onlar kendi egemenliklerini sürdürmek için emekçileri bölmek isteyenlerdir. Kardeþi kardeþe düþman edenlerdir. Bu oyunlara gelmeyelim. Öfkemizi emekçi kardeþlerimize deðil, bizi sömüren kapitalist düzene çevirelim. Kürt halkýna özgürlük! Ýþgale ve sömürüye karþý örgütlü mücadeleye! Jiyan
9
EMEK HAREKETÝ
ALPAGUT Olayý: Ýþçi Sýnýfý Tarihinde Bir Öz-Yönetim Deneyi
ALPAGUT’ta Neler Oldu?
Çorum Özel Ýdaresi’ne ait Alpagut Linyit Ýþletmesi, 1945’de kurulduktan sonra köylülerin tarým yaptýðý topraklarý istimlak ederek faaliyet alanýný geniþletti. Geçimlerini tarýmdan saðlayan köylüler bir müddet sonra zorunlu olarak maden iþçisi oldular. Ýþletme her yýl yüz binlerce lira kâr etmesine raðmen býrakýn iþçileri, köyün ilkokuluna bile kömürü parayla veriyordu. Ýþçilerin ücretleri öylesine düþüktü ki, maden tozlarýnýn öldürücü etkilerini kýsmen azaltan yoðurdu bile alamýyorlardý.
Baðýmsýz Çorum ve Havalisi Maden Ýþçileri Sendikasý’na üye Alpagut iþçileri, uzun süredir ücretlerinin düþüklüðünden ve parça parça ücret ödenmesinden yakýnýyorlardý.
önce tüm çalýþanlarýn katýldýðý bir iþçi genel kurulu oluþturdular. Bu kurul, iþletmeyi yönetmek üzere bir iþçi konseyi seçti. Bütün iþçiler bu konseye üyeydiler.
Ücretlerinin arttýrýlmasýný ve verilmeyen ücretlerinin derhal ödenmesini, teknik kadro ve donaným yetersizliklerinin giderilmesini isteyen iþçilerin bu talepleri üretimin düþüklüðü gerekçe gösterilerek reddedilmiþti.
Ýþçi genel kurulu, konseyi deðiþtirme yetkisine de sahipti. Ýþçiler eylem süresince bu organlar aracýlýðý ile iþletme hesaplarýný denetlerken, kömür satýþlarýný da bizzat yönlendirdiler.
Bu duruma tepki gösteren iþçiler, düzenledikleri çeþitli toplantýlarda, sorunlarýný ve bu sorunlarýn çözüm yollarýný tartýþtýlar. Ankara’ya da giden iþçiler burada sendikacýlarla yaptýklarý görüþmelerde olumlu sonuç alamadýlar. Ýþçiler, ayný zamanda iþletmenin bölge müdürlüðünü de yapan sendika þube baþkanýnýn iþveren yanlýsý bir tutum içinde olduðunu söylüyorlardý. 15 Haziran 1969’da, iþletmenin zarar ettiði gerekçesiyle 73 gündür ücretleri ödenmeyen 786 maden iþçisi, iþyerini iþgal ederek yönetime el koydu. Ýþçiler fabrikayý iþgal ediyor 10
Sorunlarýn çözümlenmemesi üzerine iþyerini iþgal eden iþçiler,
Eylem sýrasýnda elde edilen gelirin bir bölümünü iþletme masrafý olarak ayýran iþçiler geri kalan parayý da kendi aralarýnda bölüþüyorlardý. Alpagut madencileri, iþletme yönetiminde köklü deðiþikliklere gittiler: Ýþyerinde iþçi yönetiminin kurulmasýnýn ardýndan, yüksek maaþlý üst düzey yöneticilerin iþlerine son verildi; diðer memur ve muhasebeciler ise konseyin denetimi altýnda çalýþmaya baþladýlar. Ýþçiler el koyduklarý iþletmede üretimin düzenli ve amacýna uygun olarak sürdürebilmesi için hiç kimseye ayrýcalýk tanýmayan bir çalýþma disiplini oluþturdular. Buna göre, iþletmedeki tüm iþçilere somut görevler verildi. Kömür satýþlarý da, kayýtlarý tutularak ve düzenli bir biçimde yürütüldü.
Ýþgalin altýncý günü iþletmeye gelen Çorum Valisi ocaklara inerek iþgalci iþçilere, “sabredin, ben de çarýk giydim, ben de emekçi çocuðuyum” diyerek eylemin sona erdirilmesi için uðraþtý. Ama iþçiler, valiye “açýz, ot yiyoruz” diyerek ne denli kararlý olduklarýný gösterdiler. Ýþgal yerine gelen jandarma komutaný, iþçilerin haklý talepleri karþýsýnda müdahale etmekten vazgeçti. Ýþçi denetim ve yönetiminin sonuçlarý Alpagut Linyit Ýþletmesi’nde 35 gün süren iþçi denetimi ve iþçi yönetimi ekonomik açýdan da baþarýlý sonuçlar verdi. Sendika da bu baþarýyý kabul ediyordu. Daha önce yönetime el koymaya karþý çýkan sendika ve iþçilerce suçlanan sendika þube baþkaný bile eylem sona erdikten sonra yaptýðý açýklamada; “Ýþçinin 1 milyon liraya yakýn alacaðý vardýr. Sendika yöneticileri olarak iþçilerle bir toplantý yaptýk ve bu toplantýda iþletmenin yönetimine alma kararýný oybirliðiyle aldýk. Ýþçinin yönetime katýlmasýndan, jandarmanýn müdahalesine kadar iþletmede üretim yüzde 50 oranýnda artý. 250--300 ton olan günlük üretim 410-450 ton arasýnda deðiþmektedir. Günlük satýþ ise 8 bin liradan 40 bin liraya çýkmýþtýr. Ýþçi, yönetimde bu baþarýya ulaþmýþtýr. Ama buna daha fazla izin vermediler” diyordu. Ýþletmenin bölge müdür vekili ve muhasebe müdürü iþgalin uzamasý üzerine iþletmeye gelerek içeri girmek istediklerinde, iþçiler hep birlikte karþý koydular ve buna izin vermediler. Türkiye’de ilk defa gerçekleþen fabrika iþgali, kamuoyunda geniþ yanký uyandýrdý.
Üretimin artmasýyla iþletmenin TKÝ (Türkiye Kömür Ýþletmeleri) tarafýndan satýn alýnmasýnýn mümkün olacaðýný düþünen iþçilerin kendi yönetimlerini kurmalarý, burjuvazinin de gözünü korkuttu. Çünkü benzer eylemlerin yayýlma riski oluþmuþtu. Bu arada iþgalin kaldýrýlmasý yönündeki baskýlar da artmaya baþlamýþtý. Ýþçiler bu baskýlara uzun süre direndiler. Ýþgalin ve ardýndan kurulan iþçi yönetiminin sürmesi hükümetin de harekete geçmesine yol açtý. Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn, Çorum Valiliði’ne eylemin sona erdirilmesine iliþkin olarak verdiði talimatýn ardýndan özel bir jandarma birliði de Ankara’dan Çorum’a gönderildi. Madeni kuþatan jandarmanýn 17 Temmuz’da düzenlediði kýsa bir operasyon sonucunda iþçiler sendikacýlar tarafýndan yatýþtýrýldý. Çorum valisinin yazýlý bir emrini de getiren jandarma birliði komutaný, bu yazýda adlarý bulunan yedi iþçi, üç sendikacý ve bir memurun iþlerine son verildiðini ve iþletmenin yönetimine el konulduðunu bildirdi.
Çorum Valiliði’nin kararýný protesto eden iþçiler iki gün boyunca ocaklara inmeyi reddettiler. Ýþine son verdirilen sendika þube bakaný; “Davranýþý suç ise neden otuz iki gün sona müdahale ettiler? 1 milyon lira alacaklýyýz; jandarma göndereceklerine, alacaðýmýzý göndersinler” dedi. Eylemin sona ermesinin ardýndan sendikayla iþveren arasýnda toplusözleþme imzalandý. Sözleþmede tutuklanan iþçilerin yeniden iþe alýnmalarý da kabul edildi. Ýþletme bir ay sonra TKÝ’ye (Türkiye Kömür Ýþletmeleri) devredildi. Sonuç Alpagut’ta gerçekleþen iþgal ve iþgalin ardýndan gelen yönetime el koyup üretimi sürdürme eylemi, Türkiye iþçi sýnýfýnýn tarihinde özyönetim deneyimi olarak bir ilki baþarmýþtýr. Burjuvazinin karýþýk muhasebe hesaplarýyla, iþçilere, iþletmenin durumu hakkýnda yanýltýcý bilgiler vermesi sürekli karþýlaþýlan bir durumdur.
Ýþte Alpagut iþçileri, hem basit gelir -gider hesaplarýyla bir iþletmenin yönetimini takip edebilmiþler hem de iþletmenin zarar ettiðine iliþkin idarenin yalanlarýný açýða çýkartmýþlardýr. Ancak iþçi sýnýfý açýsýndan bu olumlu geliþme, patronlarýn ve burjuva siyasetçilerin gözünden kaçmamýþtýr. Kamuoyunda olumlu yönleriyle tartýþýlan Alpagut’ta ki deneyimin diðer iþletmelerdeki iþçilere örnek olmamasý için, buradaki iþçi mücadelesini bastýrmýþlardýr. Alpagut’ta ki mücadeleyi yayýlmadýðý için bastýrabilen burjuvazi, bu olumlu deneyin iþçi sýnýf tarihine geçmesini engelleyemedi. Sýnýf kardeþlerimizin otuz üç yýl önce bir iþletmede hayata geçirdikleri mücadeleyi ve sonuçlarýný iyi kavramak, bugün mücadelelerimizin yolunu açacaktýr. Kaynaklar: 1.Alpagut Olayý, Haþmet Zeybek, Kor Yayýnlarý 2.Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 7
Þahin Yýldýrým
11
Emek Güncesi… Saðlýk Emekçilerinden Uyarý Eylemi: 1 Günlük iþ býrakma! Saðlýk emekçileri meclisten geçirilmek istenen Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasa tasarýsý’nýn geri çekilmesi için SES ve TTB’nin çaðrýsýyla iþ býrakarak eylem yaptý. Sabah saatlerinden itibaren acil hastalar dýþýnda hizmet vermeyen saðlýk emekçileri, halka bildiri daðýtarak hükümetin saðlýk politikalarýnýn ne anlama geldiðini anlattý. Hastanelerde ve saðlýk kurumlarýnda, acil hizmetler, çocuk hastalar, hamileler, diyaliz hastalarý, yoðun bakým hastalarý dýþýnda hizmet vermedi. Eyleme bazý hasta ve hasta yakýnlarýnýn da katýldýðý görüldü. Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasa Tasarýsý adýyla meclise sunulan tasarý memurun çalýþma, emeklilik gibi haklarýný elinden alarak köleleþtirmeyi amaçlayan bir tasarýdýr.
Taslakta istihdam biçimi olarak sözleþmeli personellik tanýmlanýrken sözleþme ile tam zamanlý veya kýsmi zamanlý çalýþtýrma esas alýnýyor. Sözleþmeli personelin çalýþma süreleri düzenli olmaya-caðý gibi, çalýþma süresine baðlý olarak emeklilik hakkýna tabi prim ödeme gün sayýlarý ve yýl içindeki aylara göre aylýk ücret miktarlarýnda azaltma öngörülüyor. Ekonomik ve sosyal haklarda büyük ölçüde kayýplar söz konusu. Bu yasa tasarýsý kabul edilir ve uygulanmaya baþlanýrsa 55 bin saðlýk emekçisinin iþ güvencesi ellerinden alýnmýþ oluyor. SES ve TTB’nin, Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasa Tasarýsý’nýn geri çekilmesi ve herkese nitelikli, eþit, ulaþýlabilir, parasýz saðlýk hizmeti saðlanmasý talebiyle baþlattýðý uyarý eylemeri pek çok sendika ve meslek
odasýndan destek alsada hala olmasý gereken güçlü eylemliliklere dönüþtürülemedi. Saðlýk emekçilerinin yaný sýra tüm kamu çalýþanlarýný köleleþtirmeye yönelik bir zemin hazýrlayan tasarýya karþý daha örgütlü bir karþý duruþ mücadelesi verilmeli. AB Uyum Yasalarý’ný bir bir meclisten geçirerek emekçileri her geçen gün yeni yýkýmlara sürükleyen AKP hükümetini durdurmak ancak böylesi birlikteliklerle saðlanabilir. 21 Nisan’da gerçekleþtirilen saðlýk emekçilerinin iþ býrakma eylemini tüm sektörlere taþýyabilmeli ve daha kalýcý etkili eylemliliklere dönüþtürmeliyiz. Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasa Tasarýsý geri çekilsin! Çalýþma ve emeklilik hakký memura geri verilsin!
PETKÝM Hýzla Özelleþtiriliyor! Kuruluþunun 40. yýlýnda Türkiye’nin en büyük sanayi tesislerinden biri olan ve dünya kimya sanayinin yüzde 30’unu, toplam ticaret hacminin ise yüzde 8’ini oluþturan PETKÝM halka arz açýldý. 1987 yýlýnda özelleþtirme kapsamýna alýnarak Toplu Konut ve Kamu Ortaklýðý Ýdaresi’ne baðlan-masýyla baþlanan özelleþtirme süreci son dönemde hýz kazandý.
12
Petrol-Ýþ Sendikasý, PETKÝM’in aslýnda zarar etmediðini, ülke ekonomisine katkýsýnýn olduðunu gösteren bir rapor hazýrladý. Raporda, kamu malý olan PETKÝM’in
özelleþtirilmesinin halkýn zararýna olacaðý ortaya kondu. Fakat þu ana kadar ses getiren bir direniþ gerçekleþtiremeyen Petkim’in tek baþýna mücadelesini kazanamayacaðýný görmek mümükün. Sümerbank, SEKA gibi büyük direniþlerin bile son dönemde kaybettiði düþünülürse TÜPRAÞ ve ERDEMÝR gibi ayný süreçten geçen kamu kuruluþlarý ile ortak ve güçlü bir direniþi tüm iþçi sýnýfýna yaymak, emeðine sahip çýkmak PETKÝM iþçilerinin tek kurtuluþu.
Özelleþtirmelerin ardýndan iþçilerin yaþam þartlarýnýn ne olacaðý da bilinmiyor deðil örneðin; TÜPRAÞ þu anda taþeronlaþmanýn iþçiyi aç býraktýðý bir fabrika haline geldi. Taþeronlaþmaya ve yoksulluða direnmenin en gerçekçi yolu doðru zamanda mücadeleyi ortaklaþtýrmak ve kaderini sendika bürokratlarýnýn eline býrakmamaktýr. Unutulmamalý ki iþçi sýnýfýnýn en büyük gücü birlikteliði! Öykü Tanýr
Merhaba Dostlar, Ben bir tekstil fabrikasýnda çalýþan bir iþçiyim. Yaklaþýk 2 yýldýr bu firmadayým. Fabrika modelhane ve 2 ayrý dikimhane bölümlerinden oluþuyor. Daha önceleri 60-70 kiþiydik. Ancak patronun diðer þirketinin de bize katýlmasýyla toplam 140 iþçi olduk. Fabrikada yeni bilgisayar sistemi var. Herkesin performansýný oradan takip ediyorlar. Ýþyerimiz, uluslararasý bir firmaya fason üretim yapýyor. Örgütlenmeyi önlemek ve iþçileri kandýrmak için “iþçi temsilcisi” uygulamasý var. Sözde, iþçi ile patron arasýnda bir köprü. Ýþçiler, aylýk toplantýlarda istek ve þikayetlerini dile getiriyorlar. Temsilciler de patron temsilcilerine aktarýyorlar. Ýlk dönemlerde ben iþçi temsilcisiydim. Fakat bizi kukla olarak kullandýklarýný gördüm. Söylediðimiz hiçbir ciddi konuda bizim taleplerimizi dikkate almýyorlardý. Ben de kullanýlmamak için býraktým. Bu iki yýl boyunca sefil ücretlerle çalýþtýk. Bizden önce de koþullar çok kötüymüþ. Ýþçiler yaklaþýk sekiz-dokuz yýl önce bu koþullara karþý örgütlenmiþler, ancak sendikalaþmayý baþaramamýþlar. Son iki yýl içinde dönem dönem çýkarmalar oluyordu. Özellikle de yýlbaþýnýn ardýndan sipariþler azalýnca... Patron iþçilerin örgütlenmesinden öyle çok korkuyor ki, bu korkudan emekli bir albayý insan kaynaklarý müdürü yapmýþ. Tek bildiði iþçileri tehdit etmek. Örgütlenme Baþlýyor Yýlbaþýnda artýk iyi bir zam bekliyorduk, ancak hiç zam alamadýk. Bu durum sabrýmýzý taþýrdý. Arkadaþlarla konuþtuk, bu böyle gitmez dedik. Ýþçilerin çoðu eski iþçiydi. Bazýlarý 3-4 yýllýk, bazýlarý 10-12 yýllýk. Buna raðmen ortalama ücret 350-400 milyon lira. Arkadaþlarla sendikalaþmaya
karar verdik. Sendika, bir sihirli deðnek deðildi ve sorunlarýmýzý bir anda çözemeyecekti. Sendikanýn gücü, bizim gücümüze baðlýydý. Örgütlenip sendikayý fabrikaya sokmayý, ardýndan da koþullarýmýzý iyileþtirmek için mücadeleyi sendikalý olarak sürdürmeyi hedefledik. Sendikalaþmak için örgütlenmeye baþladýðýmýzda güvendiðimiz bir arkadaþýmýzla konuþtuk. Arkadaþýmýz modelhanedeki arkadaþlarýn yaklaþýk bir yýldýr örgütlenmeye çalýþtýklarýný ve sendikaya gittiklerini söyledi. Arkadaþlar sendikaya üye olmuþlardý. Yaklaþýk 40 üye vardý. Biz de kendi bölümümüzde örgütlenmeye giriþtik. O günden bugüne örgütlenen arkadaþ sayýsý 78’e ulaþtý. Çoðunluðu saðladýk ve Çalýþma Bakanlýðý’na baþvuruda bulunduk. Çoðunluðu saðlamamýza raðmen örgütlenmeye devam ediyoruz. Ancak sendikalaþma patronun da dikkatini çekti. Baskýlar artmaya baþladý. Diðer yandan sürekli aðzýmýz aranýyordu. Ustalar sorduðunda hiç bilmiyormuþuz gibi davrandýk. Bazý arkadaþlarýmýza para teklif edildi. Ama birlikteliðimizi ve örgütlülüðümüzü korumamýz gerektiðini biliyorduk ve bu oyunlara gelmedik. Patronun Saldýrýsý Baþladý Her þey iyi gidiyordu. Bu iþin bu kadar kolay olmayacaðý belliydi. Yoðun mesailerden yan yana gelmekte zorlanýyorduk. Patron iþçi çýkarmak için sudan bahaneler buluyordu. Arkadaþlarý çok dikkatli olmalarý ve patrona koz vermemeleri konusunda uyardýk. Bir arkadaþýmýz hastasý nedeniyle izin alýp gitmiþti. Ancak müdür izin kaðýdý vermemiþti. Arkadaþ da müdüre güvendi ve 2 gün iþe gelmedi. Döndüðünde iþten çýkarýlmýþtý. Müdür, arkadaþý kandýrýp çýkartmýþtý.
Tam da bu dönemde patron dikimhane içinden yeni bir modelhane oluþturdu. Asýl modelhanedeki arkadaþlarýmýzý ise baþka bir þirkete kaydýrdý. Amaç belliydi, sendikalaþmayý durdurmak. Arkadaþlarýmýz çýkýþ ve yeni þirkete giriþ kaðýtlarýný imzalamadýlar. Üstelik patron, modelhanedeki makineleri boþalttý. Bunun üzerine arkadaþlar fabrika önünde beklemeye baþladý. Biz ise, onlara destek nasýl vereceðimizi düþünüyoruz. Arkadaþlara destek vermek için iþ yavaþlatma, paydoslarda ve çýkýþlarda alkýþlý protestolar yapma kararý aldýk. Ancak bir daðýnýklýk var. Sendikadan haber bekleme eðilimi var. Bizce, bir an önce eylemlere baþlanýp arkadaþlarýmýza destek olmalýyýz. Eðer susarsak en örgütlü olduðumuz bölümdeki arkadaþlar uzaklaþtýrýlmýþ olacak. Bu da içeride hayal kýrýklýðý yaratabilir. Ýþ yasal süreçlere kalýrsa kaybetme ihtimalimiz yüksek çünkü mahkemeler ve yasalar patronlar için var. Bu yüzden patronu sýkýþtýrmalý ve örgütlülüðümüzü göstemeliyiz. Birlik Olursak Kazanýrýz
FABRÝKALARDAN
Sömürüye, Sefalet Ücretlerine ve Baskýlara Karþý Örgütlenelim
Gerçek þu ki, biz sustukça, saldýrýlara karþý örgütlenmedikçe patronlar az paraya çok iþ yaptýrmaya devam edecekler. Günümüz Türkiye’sinde hayat þartlarý malum. Asgari ücretin 350 milyon lira olduðu bir memlektte patronlar bizden hala fedakarlýk bekliyorlar. Daha nereye kadar fedakarlýk edeceðiz? Sürekli az verip çok istedikleri ortada. Sýra bizim maaþlara gelince kriz var, iþ yapmýyoruz diyorlar. Bu da patronlarýn hiç doymayacaðý anlamýna geliyor. Dostlar, Biz þunu biliyoruz: Hak verilmez alýnýr. Peki önce ne yapmamýz gerekir? Önce insanlara þu gerçeði, 13
yani örgütlüysek güçlü olduðumuz gerçeðini anlatmalýyýz. Tekstil iþçisi, bilinçli deðil, örgütlü deðil. Kapitalist sisteme karþý, kendi sýnýfýmýzýn tarihine, mücadelesine sahip çýkmalýyýz. Sonra bu düzeni deðiþtirmek için iþyerlerimizde örgütlenmeliyiz. Örgütlenirsek, sendika bürokratlarýnýn çöreklendiði sendikalarýmýzý tekrar elimize alýr ve iþçilerin mücadele örgütü haline getiririz.
Sermaye Türk, Kürt, Alevi, Sünni demeden bizi sömürüyor. Bizi bölüyor ve böylece kolaylýkla sömürüyor.
yolda küçük bir kývýlcým çaktýk. Kývýlcýmlar, bir gün birleþecek ve o gün gerçekten patronlar için zor olacak.
Biz, emekçiler, bu ayrýmlara kanmamalý ve birbirimizle sýmsýký kenetlenmeliyiz. Eðer birbirimizi dinler ve farklýlýklarýmýza saygý duyarsak birleþiriz ve bizi sömürerek ortaklaþtýran sömürü düzenine karþý birleþiriz. Biz, bu
Sendikalaþmanýn Önündeki Yasaklar Kalksýn! Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! Bir Tekstil Ýþçisi
Ücretsiz Ýzinlere Karþý Ne Yapabiliriz? Son iki haftadýr iþyerinde birtakým söylentiler dolaþmaya baþladý. Söylentiye göre ikinci kez ücretsiz izine çýkarýlacakmýþýz. Bu söylentiler iþveren tarafýndan nabýz ölçme amacýyla yayýlmýþ olabilir. Bu söylentiler iþçileri son derece rahatsýz etmiþtir. Haftanýn belli bir günü bir araya gelen komite yine ayný düzenle toplandý. Ve gündem belirledi. Gündem iþyerindeki söylentilere karþý komite olarak ne yapýlabilirin üzerine tartýþtý. Öneriler geliþtirildi. Komitede bir arkadaþýmýz bununla ilgili genel bir toplantý düzenleyelim önerisinde bulundu. Ve öneri kabul edildi. Bunun üzerine toplantýnýn zamaný belirlendi. Haftanýn son günü olan Cuma günü iþ çýkýþý sendikada toplantý yapýlacaktý. Ertesi gün temsilciler sendika panosuna Cuma günü “toplantý var” diye bir yazý asýldý. Toplantýnýn konusunun neyle ilgili olduðunu yazýlmadý. Çünkü sadece bir söylenti vardý. Komite bunun propagandasýný aðýz yoluyla yapma kararýný aldý. Baþarýlý bir þekilde iþçilere duyuruldu. Cuma günü iþ çýkýþý iþçiler olarak sendikada toplandýk. Toplantýya 80’in üzerinde iþçi katýldý. Toplantý
saat 18:00’de baþladý. Toplantýnýn disiplinli ve düzenli geçmesi için bazý uyarýlarda bulunuldu. Toplantýda sigara içilmesin, telefonlar kapatýlsýn, dikkat daðýtacak hareketler yapýlmasýn, söz almak isteyen arkadaþlar ellerini kaldýrsýn, söz hakký alýnmasý vb. uyarýsýnda bulunuldu. Komite olarak toplantýya sendikacýlarý çaðýrmama kararý almýþtýk. Bunun için toplantýyý temsilciler yönetecekti. Temsilcilerin kontrolünde toplantý baþladý. Toplantýnýn konusu belliydi, söylentiler. Komite olarak iyi hazýrlanmýþtýk neler sorulabilir, bunlara nasýl cevap verilmesi gerektiði konusunda hazýrlamýþtýk. Önümüze ücretsiz izinlerle ilgili bir kaðýt gelirse ne yapacaðýz diye herkese sýrayla düþüncelerini söylemesi için söz hakký verildi. Toplantýya gelen iþçilerin hepsi kesinlikle “hayýr” diyeceðiz dediler. Ýmza atmayacaðýz kararý çýktý. Komite olarak böyle bir kararýn çýkacaðý tahmin ediliyordu. Ýþçilerin hayýr sözünün arkasýnda ne kadar duracaðýný bilemiyoruz. Eðer iþveren zoraki bir dayatmada bulunduðunda iþçiler ne kadar
dayanabilir. Bu konular üzerinde iþçilerle tartýþmalar yapýldý. Böyle bir þeyi iþçiler kabul ederler miydi? Bunun için söz hakký tekrar iþçilere verildi. Ýþçilerin hepsi de “eðer izine çýkaracaklarsa ücretli izine çýkarsýn, bunun haricinde kesinlikle hiçbir þekilde ücretsiz izne çýkmayý kabul etmeyeceðiz” dedi. Toplantý belirlendiði gibi bir saat içinde bittirildi. Toplantýdan sonra komite olarak bir deðerlendirme yapýldý. Toplantýnýn katýlýmý iyiydi. Disiplinli ve zamanýnda bitmesi ve bir sorun yaþanmamasý moral vericiydi. Tabii ki önemli olan toplantýda çýkan karardý. Toplantýda çýkan karar ise açýk ve net; ne olursa olsun ücretsiz izne çýkmayacaðýz, çýkarýrlarsa ücretli izne çýkarsýnlar. Temsilciler ve komite olarak alýnan bu kararlar üzerinde durmaya karar verildi. Sonuç olarak, iþyerlerinde iþçilerin komitelerinin olmasýnýn, patronun baskýlarýna karþý durmakta büyük faydalarý ve yararlarýný bu deneyimden de yola çýkarak ne kadar acil bir ihtiyaç olduðunu söyleyebiliriz. Bir iþçi
Zam Kimseyi Memnun Etmedi
14
Ocak ayýnda yapýlan zamý kimse beðenmemiþti. Bunun üzerine herkes itiraz etti. Þeflere gidip beðenmediðimizi söyledik. Onlar, “bizim elimizden gelen bir þey yok, ayarlamayý müdürler yapýyor” dediler.
Kimse kimseye güvenmediði için, ayrý ayrý þeflere gidip “beni çýkarýn” dediler. Þef de düzeltme yapýlacaðýný söyledi. 3 iþçiye 20 milyon zam
yaptýlar. Tabi ki iþçiler bu zamdan da memnun deðiller. Önümüzdeki zam zamaný geldiðinde birlikte örgütlenip, istediðimiz zammý talep etmeliyiz. Bir Ýþçi
Patron Ýþçileri Ayýrmak Ýstiyor Ýþyerine yeni bir uygulama getirileceði söyleniyor. Her bölümün önlük rengi deðiþik olacakmýþ. Bugün fabrikada iþçiler zaten farklý üç renk önlük giyiyorlar. Dikim bölümü pembe, kesimhane yeþil, þeflerin ise mavi. Bu yeni uygulamayla önlüklerin renginin
sayýsý altýyý bulacak. Bunun asýl nedeni iþçileri bölmek ve hangi iþçinin kimlerle baðý olduðunu öðrenmek istemeleridir. Patron bu yolu denerken, bizlerde iþyerindeki bu bölünmüþlüðe karþý çýkmalýyýz. Fabrikadaki baskýlara
karþý baþta olmak üzere tüm haksýzlýklara karþý örgütlenmeliyiz. Bu örgütlenmenin açýða çýkmamasý için de fabrika dýþýnda bir araya gelmeliyiz. Bir iþçi
Patronlarýn ekmeðine yað sürmeyelim! Ýþyerinde ülkenin siyasi gündemi çok fazla konuþulmasa da bayrakla ilgili iþçilerin bir fikri var. Ýþçiler arasýnda bu olaylara radikal bir karþý çýkýþ çok fazla yok. Ýþçilerin çoðunluðu Türk bayraðýna yapýlanlarý doðru bulmuyorlar. Bazý iþçiler tarafýndan ise “bunu yapan iki küçük çocuk, ayrýca bayraðý yak-madýlar, bu olay çok abartýyorlar”, bazýlarý ise “bayrak bir
ülkenin baðýmsýzlýðýný temsil eder” dediler.
öncelikle o bölgelere iþ alanlarý açýlmalý, vb. açýklamalar getiriyorlar.
Bir kadýn iþçi ise, “Türkiye baðýmsýz bir ülke deðil, neden bu kadar abartýlýyor. Çünkü ekonomisi IMF’ye, siyasi olarak ABD-AB ülkelerine baðlý bir ülke nasýl baðýmsýz olabilir?” dedi.
Bizce bayrak olayý bilinçli olarak çok abartýldý. Toplumu ikiye bölmeye çalýþtýlar.
Bir yandan da Kürtler yaþadýklarý bölgeden zorla göç ettiriliyor. O bölgede iþ yok, okul yok…
Oysa bizler iþyerinde Kürt, Türk, Laz hep bir arada çalýþýyoruz, bu bölünmüþlük en çok patronlarýn iþine yarar. Bizler bu tür oyunlara gelmemeliyiz. Bir iþçi
Patron Sarý Sendikaya Bile Katlanamýyor Son iki ay içinde otuza yakýn iþçi alýndý. Yeni giren iþçiler evraklarýný tamamlayýp iþ baþý yaptýlar. Ýþe alýnan arkadaþlar iþe baþladýklarý ilk günden itibaren patron tarafýndan izlenmeye baþladýlar. Kimlerle oturup, kimlerle konuþtuklarýný dikkatlice izlediler.
sendika sizden 20 milyon kesecek, eðer üye olmasanýz biz sizden 15 milyon keseceðiz. Bizim kestiðimiz aileye katký payý olarak kesilecek. Bizim kestiðimiz on beþ milyonla bütün haklardan yararlanacaksýnýz” dedi. Bu konuþmayla iþçilerin kafasýný karýþtýrýp toplantýyý bitirdi.
Yasal olarak iki ay deneme süreleri vardý. Deneme sürelerinin bitmesine iki hafta kala, patron yeni giren bütün iþçileri yazýhanesine toplayýp bir konuþma yaptý.
Ýþçilerin çoðu sendikadan yanaydýlar. Hatta bazý iþçiler üye olmuþlardý. Bunu fark eden patron iþçileri çýkarmaya baþladý. Ýki gün içinde iþe yeni baþlayan 25 kiþi iþten çýkarýldý. Çýkarýlan arkadaþlar; “madem çýkaracaklardý neden bize bu kadar masraf yaptýrdýlar” diye yakýndýlar. Çýkartýlan iþçiler nedeniyle ertesi gün iþ yerinde büyük bir moral bozukluðu yaþandý. Ýþçiler, “bu imalat müdürü, yine ne dolaplar çeviriyor?” diye tepkilerini gösterdiler. Bunun üzerine
Yapýðý konuþmada yeni arkadaþlara iki seçenek sundu: Önce sendikaya üye olmak isteyen varsa engel olmayacaklarýný söyledi. Bazý iþçiler üye olmak istiyoruz, bazýlarý olmak istemiyoruz, bazýlarý da kararsýz olduklarýný söylediler. Patron, “sendikaya üye olursanýz
temsilciler 10’daki çay paydosunda atýlmalarla ilgili bir açýklama yaptýlar; “Atýlan iþçiler de bizim arkadaþlarýmýz, bunun için çok üzüldük. Ama yapacaðýmýz bir þey yoktu çünkü deneme süresindeydiler.” dediler. Deneme süresinde de olsa iþçi arkadaþlarýn çýkarýlmasýnýn nedeni sendikalý olmalarýdýr. Yeni giren iþçilere bu þekilde saldýran patron, önümüzdeki günlerde neler yapacaðýnýn sinyalini vermiþ oldu. Sendikanýn yetki almasýna çok ses çýkarmayan patron, bugün sendikaya tahammül edemiyor ve saldýrýyor. Yarýn bu saldýrýlarýný arttýrabilir. O gün gelmeden bizlerin iþten atýlmalara karþý örgütlenmemiz gerekiyor. Bir tekstil Ýþçisi
15
ÇOCUK
BU ÇOCUKLARDAN HABERÝNÝZ VAR MI?
Dünyada savaþ ve çocuklarýn durumu…
Birleþmiþ Milletler, Uluslararasý Çocuklara Acil Yardým Fonu UNICEF’in, Dünya Çocuklarýnýn Durumu 2005 Raporu, silahlý çatýþmada ölen çocuklarýn sayýsýnýn 1 milyon 600 bin’e ulaþtýðýný, dünyadaki 2 milyar çocuktan 1 milyar çocuðun ise yoksulluk içinde yaþadýðýný, 121 milyon çocuðun eðitim alamadýðýný, bunlarýn çoðunluðunu ise kýz çocuklarýnýn oluþturduðunu belirtiyor. Dünyada 400 milyon çocuk temiz su içme imkanýndan yoksun, 270 milyon çocuk saðlýk hizmetlerine eriþemiyor. 640 milyon çocuk da yeterli barýnma imkanýna sahip deðil. Açýklanan rapora göre, çocuklarýn yoksulluk, çatýþmalar ve HIV / AIDS’in tehdidi altýnda olduðunu belirtiyor. Afrika’da 15 milyon çocuðun AIDS’e yakalandýðýný, her yýl 2.2 milyon çocuðun ölmemesi için aþýlama yoluyla önlenebilir olmasýna raðmen önlenmiyor. Neden mi? Çünkü dünya da silahlanmaya harcanan miktar 2003 yýlýnda 956 milyar dolara ulaþtý. Malezya, Ýngiltere’ye sipariþ verdiði iki savaþ gemisi yerine ülkenin dörtte birine saðlýklý su saðlayabilir. Nijerya, Ýngiltere’den aldýðý 80 tankýn maliyeti ile 2 milyon çocuðu aþýlayabilir ve 17 milyon çift aileye aile planlamasý hizmeti verebilirdi. Irak iþgali için harcanan kaynaklarla dünyadaki tüm AIDS programlarý 15 yýl boyunca finanse edilebilir, tüm çocuklarýn temel aþýlarý 49 yýl boyunca karþýlanabilir, dünyadaki tüm açlýðý önleme programlarý 6 yýl boyunca finanse edilebilir.
16
Ayrýca da çocuk ölümlerinde dünya dördüncüsü olan Afganistan’da 11 milyonluk çocuk nüfusun yüzde 95’i savaþ travmasý nedeniyle tedaviye muhtaç. Risk durumu en yüksek çocuklarý barýndýran Afganistan’da 0-5 yaþ arasýndaki her 5 çocuktan
biri 5 yaþýna gelmeden yaþamýný yitiriyor, 1 milyon çocuk mülteci durumunda, yüzde 70’i okuma yazma bilmiyor, 400 bini annesizbabasýz. 2. Dünya Savaþý’ndan bugüne kadar 250 büyük savaþta toplam 23 milyon kiþi öldü. Her saat baþý 35 kiþi silahlý çatýþmalarda hayatýný yitiriyor. Son 10 yýlda 2 milyon çocuðun öldüðünü, bu ölümlerin yüzde 5’i direkt travma, yüzde 95’i ise açlýk ve hastalýk nedeniyle, 4-5 milyon çocuk ciddi yararlanmaya maruz kalýyor. Bizler bunlarýn ne kadarýný biliyoruz? Bugünkü devletlerin hepsi parasýný, insanlarýn ihtiyaçlarý veya daha iyi bir yaþam saðlamak yerine silahlanmayý terci ediyorlar. Peki o zaman bu çocuklarýn savaþlarda ölmesinin ne suçu olabilir ki bu kadar çocuk hayatýný yitiriyor Ya da bu psikolojiyle büyüyor? Kimin hakký var böyle sorumsuzca davranmaya? Hani yaþam hakký kutsaldý! Benim yaþam hakkýmý kim hangi hakla yok edebilir? Türkiye’de þiddete maðdur çocuklarýn yaþam durumu Evet dünyada durum böyleyken Türkiye’de acaba durum nasýl? Kayýtlara göre, 27 bin çocuk þiddete maruz kalmýþ ve bundan dolayý evden kaçan, kayýp, terkedilmiþ, suç iþleyen çocuklarýn sayýsý 84 bin 926’ya ulaþmýþ durumda. Sokakta yaþayan çocuklarýn yüzde 53’ü aile içi þiddete maruz kalmýþ. Çocuklarýn sokakta yaþamasýnda parçalanmýþ ailelerin oraný yüzde 51. Son günlerde hýrsýzlýk, kapkaç olaylarýn artmasýyla medya bu olaylarýn kaynaðýný gösterme yarýþýna girdi. Bizce asýl önemli olan bu sorunlarýn gerçek nedenlerinin üzerinde durulmasýdýr. Tabii ki çözümleri yok deðil. Yaþanan sorunlarý gerçek anlamda çözmek mi istiyoruz, yoksa gösteriþ olsun
diye birkaç çocuða yardým etmek mi? Bize göre kimse sorunlarýn kaynaðýný gerçek anlamda tartýþmýyor. Geçici çözümlerin sorunlarýn kaynaðýný çözmediðini yukarýdaki rakamlar açýklýyor. Toplumda artan iþsizlik, yoksulluk ve hayat pahalýlýðý karþýsýnda çocuklarýna iyi bir yaþam veremeyen ailelerin mi suçu? Yoksa bu sorunlarýn gerçek kaynaðý bu çocuklarýn ailelerini asgari ücretin altýnda çalýþtýranlara mý aittir? Her geçen gün sokaklarda yaþayan çocuklarýn sayýsýnýn artýðýný görebiliriz. Ve bu çocuklar sokakta yaþam mücadelesi veriyorlar. Bakýrköy Belediye Baþkaný’nýn çözüm önerisine bakalým, “sokak çocuklarýný, madde baðýmlýsý çocuklarý toplayýp Yassýada’ya gönderilmesini” öneriyor. Geçmiþte hepimizin TV kanallarýnda izlemiþ olduðumuz belediyeler sokak köpeklerini arabalarla toplayýp nerelere götürüp, ne yaptýklarý meçhul! Þimdi ise 21.yy eþiðinde çocuklara yapýlan bu muamelenin, hayvanlara yapýlan muameleden ne farký var? Evet çocuklar, büyükler tarafýndan tacize uðruyorlar, hata bazýlarý çaresizlikten bedenlerini satmak zorunda kalýyorlar. Cinsel tacizle ilgili ayrýntýlar, bir çoðumuzun midesini bulandýracak boyutlarda. Belki de bu nedenle, bu sorunu kimse kimseye anlatmýyor, yüz kýzartýcý, iðrenç gibi kelimelerle bile nitelendirilemeyecek bu sorun, belki de bunun için hiç gündeme gelmiyor. Böyle bir sorunu kabul edemediðimiz için belki de sorunu görmezlikten geliyoruz. Evet arkadaþlar bu konuda mide bulantýmýzý unutup, gerçeklerle yüzleþip, bu çocuklardan haberdar olmamýz gerekiyor. Toplum olarak kaybettirilmek istenen duyarlýlýklarýmýzý tahrik edecek boyutta bir
sorunla karþý karþýyayýz. Ve kaçmanýn da ecele bir faydasý yok. Hani bütün çocuklar bizimdi? Bu çocuklar bizim kardeþimiz, komþumuz, arkadaþýmýz da olabilir.
Onlarýn gelecekleri daha puslu. Sokak çocuklarýný genel olarak iki baþlýk altýnda toplanýyor. Evi olmayan, sokakta yaþayan çocuklar ve sokakta çalýþýp, düzenli olmasa da evine dönen çocuklar.
Çocuklar neden çalýþýyor? Uluslararasý sözleþmeler, insanlarýn 18 yaþýna kadar çocuk olduðunu kabul eder. Türkiye’nin de onayladýðý Uluslararasý Çalýþma Örgütü (ILO) sözleþmesi gereðince ülkede 15 yaþýn altýndaki çocuklarýn çalýþtýrýlmamasý öngörülmektedir. Devlet Ýstatistik Enstitüsü (DÝE), verilerine göre Türkiye’de çalýþan her 6 kiþiden biri çocuk. Ülke genelinde 4 milyon çocuk çalýþmakta ve 8 milyon çocuk yoksulluk sýnýrýn altýnda bulunmaktadýr. Bugün çalýþan çocuklarýn sorununa fildiþi kulemizden bakýnca, süslenmiþ kelimelerin, yasalarýn, mevzuatýn, akademik bir dilin oluþturduðu (yani kimsenin anlamadýðý) sis nedeniyle konularýn derinliklerine inemiyoruz. Bulunan çözümler geçici oluyor, sorunu budamakla kalýyoruz, kökünü kurutamýyoruz. Çocuklar neden çalýþýr ya da çalýþtýrýlýr? Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý tarafýndan hazýrlanan “neden çalýþýyorum” adlý kitapta nedenler þöyle sýralanýyor: -Ailelerin gelir seviyelerinin düþüklüðü (yoksulluk), -Eðitim imkanlarýn yetersizliði, -Gelir daðýlýmlarýnýn adaletsiz ve dengesiz oluþu, -Ekonomik krizlerin sonucu iþsizliðin artmasý, -Eðitim ve öðretim kurumlarýna duyulan güvensizlik ve eðitimin beklentilere cevap vermemesi, -Ucuz iþgücü kullanýmý, -Ailelerin eðitim ve bilinç eksikliði (çocuklarý gelir aracý olarak görmeleri) v.b gibi listeyi uzatmak mümkün… Sokak çocuklarý Sokak çocuklarýn trajedisi daha aðýr. Onlarýn öyküleri daha acý.
Araþtýrmacýlar sokak çocuklarý tanýmlamasýný þöyle yapýyorlar, “yaþýnýn rolünü yaþayamayan, oyun oynama, okula gitme, ailesiyle birlikte olma gibi doðal gereksinimlerinin karþýlanmadýðý bir ortam olan sokakta yaþayan ve her türlü tehlikeye açýk bir yaþam içinde yaþayan, gelecekte türlü tehlikeye açýk bir yaþam içinde yaþayan, suça itilme potansiyeli çok yüksek olan çocuklardýr…” Evet kimi ailevi sorunlardan sokakta, kimi annesiz-babasýz, kimi ailesi tarafýndan dýþlanmýþ. Bir kuru ekmeðe, sýcak bir yataða muhtaç. Hayalleri, ümitleri, sýcak bir yuvanýn ötesine geçmiyor. Sanayide çalýþmak, tarým sektöründe çalýþmak bile onlara lüks geliyor. Açlýða, susuzluða, soðuða karþý direnmek için çare arýyorlar. Kimi kimyasal maddelerle kendisini uyuþturmaya çalýþýyor, kimi para karþýlýðýnda bedenini satmak zorunda kalýyor. Kimimiz modern dünyanýn yakasýna iliþtirilmiþ bir rozet gibi görürüz onlarý. Para verir geçeriz yanlarýndan. En fazla sohbet ederiz. Sonra, ruhumuzu rahatlatmýþ þekilde ayrýlýrýz onlardan. Aldýðýmýz bir mendille onlarý ihya ettiðimizi, hatýrlarýný sormakla da onore ettiðimizi düþünürüz. Bir kaçýný çeker kurtarýrýz ama, geride binler, hatta milyonlar kalýr. Dahasý yenileri her zaman gelir. Ne kermesler, ne yardým kampanyalarý, hatta ne de servet baðýþlamalarý fayda etmez. Yetiþtirme yurtlarý, yetimhaneler, çocuk ýslah evleri onlar için birer cezaevinden farksýzdýr. Ona bile þükrederler! Çocukluðunun en saf, temiz anlarýný yaþamamýþ bu çocuklarýn sorunlarýna çözüm bulmak kadar mý zor? Devletin açýkladýðý rakamlarla “Türkiye’de halen 40 bin çocuk sokaklarda ve 3 binide madde baðýmlýsý 650 bin çocuk da sokaða
düþmek üzere…” Bunlar kayýtlý olan çocuklar, gerçek rakamlarýn daha fazla olduðu tahmin ediliyor. Türkiye uçucu madde baðýmlýlýðý sýralamasýnda Meksika, Brezilya ve Romanya’dan sonra dördüncü sýrada. Sonuç olarak çocuklarý þuç makinesi haline getiren nedenleri þöyle sýralayabiliriz: Ýlk sýrada ekonomik çöküntü, göçler, eðitim eksikliði gibi nedenlerle büyük þehirlerde dilenmeye, yankesicilik yapmaya zorlanan çocuklar bir süre sonra suç iþler duruma geliyorlar. Madde baðýmlýsý çocuklarýn bu kimyasal maddelerin yer aldýðý ürünlerin alým ve satýmýnda yasal bir kýsýtlama bulunmamakta. Bunlara kolayca ulaþýlabiliyor. Sinemada, televizyonda oynayan diziler ve filmleri örnek alan bazý çocuklarýn þiddete yöneldiði bir gerçek. Okullarda görünen þiddetin en çok rastlanan þekli lakap takmak. Bu çocuklarý etkilediði için içlerine kapanmalarýna neden oluyor. Evet arkadaþlar, farkýnda olsak da, olmasak da, haberdar olsak da, olmasak da ve umursasak da umursamasak da çalýþan çocuklar, sokak çocuklarý, tacize uðramýþ çocuklar ciddi bir sorun olarak karþýmýzda duruyor. Bu sorun her geçen gün büyüyor ve harekete geçmek için geç bile kalýyoruz. “Çocuklar gelecektir, çiçektir” sloganýný sýk sýk tekrarlýyoruz. Ancak gittikçe kararan geleceðimiz konusunda acil eylem planlarýný hayata geçirmiyoruz. Dünün çalýþan çocuklarý, saðlýksýz, eðitimsiz, tedirgin, ürkek ve umutsuz olarak yarýnýn büyükleri olacaklar. Bizler bunun bilincinde ve kaygýsýnda olmalýyýz. Oysa tüm dünyanýn ve geliþmiþ ülkelerin en büyük yatýrýmý silahtýr… Çocuklar öldürülmesin, þekerde yiyebilsinler… HER ÇOCUK ÇOCUKLUÐUNU YASASIN! Nergis Çayýr
17
ENTERNASYONAL 18
Kýrgýzistan;
Kafkasya ve Asya’da Emperyalizmin ayak sesleri
Geçtiðimiz Mart ayýnda Kýrgýzistan’ýn tüm kentlerini saran ayaklanma ve çatýþmalar, devlet darbesi yöntemleriyle diktatörlük kurmakla suçlanan Rusya yanlýsý eski devlet baþkaný Askar Akayev’in ülkeyi terk etmesi ve yönetimden çekilmesiyle sonuçlandý. Ülkedeki ayaklanmalarý organize eden muhalefet güçleri daha demokratik bir rejim ve yeni parlamento seçimleri talep etmekteydi. Nitekim Kýrgýzistan’da ki muhalefet güçleri, Akayev’in önce helikopterle bir Rus askeri üssüne sýðýnmasý ve kýsa bir süre sonra yönetimden çekildiðini ilan etmesinin ardýndan, 3 ay içinde yeni parlamento seçimlerine gidileceðini belirttiler. Muhalefetin önünde þu an iki acil sorun bulunuyor. Ýlki, ülkede düzenin yeniden tesis edilmesi ve ikinci ve daha zor olaný ise, Akayev’i deviren çok baþlý muhalefeti temsil edebilecek bir ortak baþkan adayýnýn bulunmasý. Mart ayý boyunca dünya gündeminden inmeyen Kýrgýzistan’da ki ayaklanmalar gerek örgütlenme biçimleri, gerekse hedefleri itibarýyla birkaç ay arayla önce Gürcistan ve ardýndan da Ukrayna’da yaþanan geliþmelerle büyük bir benzerlik taþýyor. Öncelikle her üç ülkede eski Sovyet Bloðu’nun ve yeni Rusya Federasyonu’nun etki alaný içinde. Öte yandan her üç ülke de Amerikan emperyalizmi ile Rusya arasýnda artýk bir çekiþme konusu olduðu saklanmayan ve yaþamsal öneme sahip enerji kaynaklarýna ev sahipliði yapýyor. Her üç ülkede de aniden bir ortak muhalefet ortaya çýkýyor, turuncu bayraklarý dalgalandýrýyor ve Batý yanlýsý, daha açýk ve demokratik bir toplum sloganlarýný yükseltiyor. Bu sloganlar ünlü Amerikalý milyoner George Soros’un Ortadoðu ve Kafkasya’yý
demokratikleþtirme projelerini desteklemek -finanse etmek- için kurmuþ olduðu “Açýk toplum ve Demokrasi Vakfý”nýn beklentileriyle þaþýrtýcý bir benzerlik gösteriyor. Rusya Federasyonu’na baðlý Kafkas ve Asya cumhuriyetlerinde hýzlý bir biçimde geliþen ayrýlýkçý eðilimler, Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýnýn ardýndan bölge ülkelerinde yürütülen kapitalist restorasyon projelerinin açýk bir yansýmasý. ABD ve Avrupa Birliði eliyle hayata geçirilen bu proje, bölge ülkelerindeki Rusya etkisinin adým adým tasfiye edilmesini ve özellikle de kapitalist restorasyon sürecinin yýkýcý etkilerinden hoþnutsuz kitlelerin, içi boþaltýlmýþ demokratikleþme sloganlarý etrafýnda seferber edilmesini öngörüyor. Bu projenin kesintisiz bir biçimde uygulanmasý ayný zamanda bölgede emperyalizme baðýmlý yeni rejimler oluþturmanýn da yegane koþulu. Bu doðrultuda son bir yýl içinde atýlan adýmlar, Gürcistan’da “Batý” yanlýsý bir hükümetin iþ baþýna geçmesine, Güney Osetya ve Abhazya‘da ayrýlýkçý hareketin etkisini artýrmasýna ve elinde
bulundurduðu 1300 nükleer baþlýklý füze ile, dünyanýn 5. büyük nükleer gücü haline gelmiþ olan Ukrayna’da açýkça NATO ve AB yanlýsý Yuschenko yönetiminin iktidarý ele geçirmesine yol açtý. Demokratik gericilik Kýrgýzistan’da gerçekleþen yönetim deðiþikliðinde Washington’un parmaðý olduðu konusunda kimsenin þüphesi yok. Beyaz Saray yönetimi, yaklaþýk iki yýl boyunca Uluslararasý Kuzey Amerika Geliþim Ajansý (USAID) aracýlýðý ile çeþitli sivil toplum örgütleri yaratmak ve bölgede “rejim deðiþiklikleri” stratejisinin iþbirlikçisi olabilecek sektörleri örgütlemek için Gürcistan, Ukrayna ve Kýrgýzistan’a hatýrý sayýlýr miktarda para transfer etti. Bu sayede eski Kýrgýzistan yönetimine karþý kampanyalar örgütlemeye hazýr figürler ve eðitilmiþ eylemcilerden oluþan bir muhalefet cephesi yaratýlabildi. Geçtiðimiz yýlýn Ekim ayýnda gerçekleþtirilen yerel seçimler, bu gruplar için ilk sýnav, ilk ortaya çýkýþ platformu olmuþtu. ABD emperyalizmi Uluslararasý Cumhuriyetçi Enstitü, Internews,
IFES vb. kuruluþlar aracýlýðý ile ülkeye yalnýzca bol miktarda “danýþman” ve para göndermekle kalmadý, ayný zamanda Ukrayna’daki Turuncu Devrim sýrasýnda en az 200 Kýrgýz öðrencinin Kiev’e gitmesini ve “Turuncu Devrimlere” önderlik deneyimi kazanmalarýný da saðladý. Öte yandan, Kýrgýzistan muhalefetinin önde gelen figürlerinden Roza Otun Baeva, ABD yönetiminin kendilerini tümüyle desteklediðini kamuoyu önünde açýkça ilan etti. Kýrgýzistan’da yaþanan rejim deðiþikliðinin ülkeye yeni bir soluk getirip getirmeyeceði oldukça þüphe götürüyor. Zira Akayev’e karþý bayrak açan muhalefet güçlerinin hemen tamamý onun eski yakýn çalýþma arkadaþlarý ayný zamanda. Aralarýnda daha önce yolsuzluk suçlamalarýna maruz kalanlar var. Kýrgýzistan halk hareketi lideri Bakiev ve Madumarov bunlardan yalnýz ikisi.
Gerçek þu ki, Kafkas ve Asya ülkelerinde “demokratik” görünümlü sloganlarla ardý ardýna yaþanan rejim deðiþiklikleri, Dünya Solu’nun önemli bir kesiminde de ciddi bir tanýmlama karmaþasýna yol açmýþ durumda. “Solun” bazý sektörleri, köhnemiþ diktatörlüklere karþý daha demokratik ve açýk bir toplum sloganlarýyla kitlelerin harekete geçmesini ileri bir mevzi olarak yeterli görmekte. Oysa bugüne dek yaþanan rejim deðiþiklikleri Doðu Avrupa ülkelerinin emsalsiz bir kapitalist yaðmanýn içine çekilmesi ve kitlelerin demokratik denetim mekanizmalarýndan uzaklaþtýrýldýðý “demokratik görünümlü” ama emperyalizme tam teslimiyet boyutunda gerici rejimlere sahip olmasýndan baþka bir sonuç vermedi. “Solun” geniþ kesimlerinin yeni bir durum olarak deðerlendirdiði bu yeni sömürgeleþtirme saldýrýsý, gerçekte emperyalizmin 70’li yýllardan beri yürürlüðe koyduðu bir
projenin daha da pervasýz bir ifadesinden baþka bir þey deðil. Amerikan emperyalizmi, Vietnam’da yaþadýðý askeri ve politik yenilginin ardýndan dünya çapýnda yükselen devrimci süreçleri burjuva demokrasisinin kurum ve mekanizmalarýndan yararlanarak püskürtmeyi tercih etmeye baþladý. Demokratik Gericilik olarak adlandýrdýðýmýz bu politika temelde Vietnam’ýn da etkisiyle yalnýzca anti-emperyalist deðil, giderek antikapitalist bir karakter de kazanan dünya devrimci sürecini frenlemeye dönük bir savunma çizgisiydi. Daha sonradan bu hat en belirleyici sonucu, “eski bürokratik iþçi devletlerinde“ yaþanan Kapitalist Restorasyon olan ve yeniden sömürgeleþtirme planlarýna kaynaklýk eden, saldýrgan bir yönteme dönüþtü. Geçtiðimiz yýl, Ýstanbul’da gerçekleþtirilen NATO zirvesinde kamuoyuna deklare edilen Büyük Ortadoðu Projesi (BOP), emperyalizmle tam iþbirliðine gönülsüz olan rejimlerin NATO ve Birleþmiþ Milletler gibi emperyalist kuruluþlar aracýlýðý ile içeriden dönüþtürülmesini öngörmekteydi. Görülen o ki, emperyalizm bu projeyi demokratik gericilik mekanizmalarýyla ya da Irak ve Afganistan’da olduðu gibi doðrudan askeri iþgal yöntemleriyle hayata geçirmekte tereddüt etmeyecek. Murat Yakýn 19
Baþtarafý arka sayfada ler, petrol ihracýndan elde edilen dövizden sonra ulusal gelirde ikinci en önemli kalemi oluþturuyor. Bir diðer ulusal sorun ise nüfusun %60’ýný oluþturan ve büyük çoðunluðu küçük þehirlerdeki sýnýrlý tarým olanaklarýna baðýmlý yerliler için bir politikanýn yokluðu. Ülkede ne bir tarým devrimi ne de küçük toprak sahiplerini desteklemeye dönük tarým kredileri söz konusu. Göç sorunu kadar belirleyici bir diðer faktör ise, iþsizlik. Aktif nüfusun %10’u iþsiz durumda ve ülkede iþsizlerin iþ bulmalarýný saðlayacak destekler söz konusu deðil. Güncel politik kriz
muhalefeti bu süreçten yeni bir suçlama ve yýpratma kampanyasý için yararlandý.
Ýki yýldýr kesintisiz sürdürülmekte olan ve temeli dolarizasyona ve petrol fiyatlarýndaki yükseliþe dayalý makro ekonomik yeni-liberal politikalar, 2004 yýlýnýn son aylarýndan beri burjuva üst yapýsýnda güçlü bir politik krize yol açmýþ durumda.
Seçimlerden önce ise, emekli maaþlarýnýn artýrýlmasý için ve Ekvator sosyal güvenlik kurumunun (IESS) özelleþtirilmesi sürecine karþý bir ay boyunca iþgaller, açlýk grevleri ve yürüyüþler gerçekleþtiren emeklilerin mücadelesiyle ulusal bir ayaklanma yaþandý.
Halk kitlelerinde uyanan hoþnutsuzluk 2004 yýlýnda gerçekleþtirilen yerel seçimlere damgasýný vurdu. Seçimlerin maðlubu PSP, hükümet partisi ve eski baþkan (ki baþkanlýðý kitlelerin basýncýyla býrakmýþ ve ülkeden yüklü miktarda para çýkartmýþtý) Bucaram’in PRE idi.
Ekvator’daki emeklilerin %50’sinden fazlasý, 50 Dolardan az bir maaþla geçinmek zorunda. Lucýo’nun yükselen taleplere kulaklarýný týkamasý, bir aylýk bir sürece yayýlan seferberliklerde 18 emeklinin ölümüyle sonuçlandý.
Seçimlerden baþarýyla çýkanlar ise, Demokratik Sol, baþkent Quito ve Cuanca belediyelerini kazanan merkez sol Burjuva Parti ve Guayaquil belediyesini kazanan sað eðilimli PSC oldular. Baþkan Lucio yerel seçimler surecinden büyük bir moral bozukluðu ile çýktý ve devlet olanaklarýndan partisi için yararlandýðý yönündeki suçlamalarla yüzleþti. Seçimlerin galibi durumundaki Burjuva
Seçimlerden sonra ise saðlýk emekçilerinin ve devlet memurlarýnýn, kýsmen zaferle sonuçlanan güçlü grev dalgasý yükseldi. Lucio seçimlerin sonrasýnda muhalefet tarafýndan kendisine yöneltilen suçlama kampanyasýný da yüksek bir bedel ödeyerek, yani muhalefet milletvekillerini satýn alarak ve PRE’ye hâlâ Panama’da bulunan eski baþkan Bucaram’in sürgünden dönmesine yardýmcý olacaðý sözünü vererek engellemeyi baþardý. Mecliste oluþturduðu yeni çoðunlukla daha önce ünlü oligark Juan Febres Cordero’nun PSC’si tarafýndan kontrol edilen Anayasa ve Yüksek Seçim Mahkemeleri yöneticilerini görevden aldý. Ayrýca hükümet, Cordero ailesinin 120 milyon Dolarý aþan borçlarýna yönelik bir tahsilat saldýrýsý baþlattý. Meclisteki görevden almalar, büyük bir ulusal hoþnutsuzluða yol açtý ve yeniden þekillenen meclis iþlemesi için gerekli meþruiyetten yoksun kaldý. Sokaklarda sað görüþlü öðrencilerin ve kilise ile burjuva muhalefetin gösterileri baþladý.
20
Bir tanesi þubat ayýnda Quito Belediye Baþkaný Paco Moncayo ve Demokratik Sol tarafýndan yönetilen, bir diðeri ise mart ayýnda kilisenin ilerici güçleri
bulundu. Orta sýnýftan binlerce kiþi radyocu Paco Velazco’nun çaðrýsýna uydu ve saatler yaklaþýk 22:00’i gösterdiðinde 10 bini aþkýn kiþi yüksek mahkeme binasýnýn önünde protestolara baþladý. 16 Nisan Cumartesi günü tüm Quito’da merkezi olmayan gösteriler düzenlenmeye baþladý ve göstericilerin sayýsý 50 bine ulaþtý. Ýþte bu aþamadan itibaren proletaryanýn ve halkýn en yoksul kesimleri, eylemleri belirlemeye baþladýlar. Temel slogan, “Kahrolsun Lucio! Hepsi gitsin!” idi. tarafýndan yönetilen ve sendikalarýn katýldýðý iki büyük gösteri yürüyüþü gerçekleþti. Bu süreç boyunca burjuva önderliði hükümete baský uygulamak ve bu yolla iþten el çektirilmiþ yöneticilerin katýlýmýyla yeni bir meclis oluþturmak için pazarlýk yoluyla bir çýkýþ saðlamak niyetindeydi. Kitlelerin sahneye giriþi Nisan ayýnda mevcut kriz daha da þiddetlendi. Lucio eski baþkan Bucaram’in ülkeye geri dönüþüyle Quito’lu kitlelerin öfkesini daha da artýrdý. Quito Belediye Baþkaný Paco Moncayo ve Pichinca valisi Ramiro Gonzalez halk meclislerinin oluþturulmasý ve halk oylamasý çaðrýlarýnda bulundular.
Yine de pek çok sendika Quito Halk Meclisi tarafýndan çaðrýda bulunulan genel grevi deðerlendirmeye baþladý. O ana dek marjinal bir görüntü sergileyen CONAIE ve sendikal merkezler öne çýkmaya baþladýlar.
19 Nisan Pazartesi, seferberliklerin doruk noktasýydý. Zira ilk kez radyolar birleþik bir gösteri çaðrýsý yapýyor ve göstericilere baþkanlýk sarayýný hedef gösteriyordu.
13 Nisan günü gerçekleþen genel grev baþarýya ulaþtý. Bir çok bölgede yollar iþçilerce kesildi ve grevler, ulusal ölçekte 46 çatýþmaya yol açtý.
Þimdi bu çaðrýyla þehrin sokaklarý halk tarafýndan ele geçiriliyor, proletarya, yoksul halk ve sendikalar tüm örgütlü güçlerini öne sürüyordu. Yalnýzca 1.5 milyon nüfuslu Quito’da 100 bin gösterici Lucio’a karþý seferberliðe geçmiþti.
Ama ayný gece hükümet yaþanan geliþmeleri kýnayan bir deklarasyon yayýnladýðýnda, La Luna radyosu Yüksek Mahkeme’nin yer aldýðý Siris caddesinde bir Cacerolazo (tencerelerle gerçekleþtirilen kitlesel protestolar) çaðrýsýnda
Ayni gece sabaha dek hükümet sarayý yakýnlarýndaki bir çok noktada polisle çatýþmalar yaþandý. 8 bin polisin sokaklarda gaz bombalarý ve plastik mermilerle giriþtiði saldýrýlarda bir Þilili gazeteci yaþamýný yitirdi.
Ama Lucio ile görüþmelerde baský oluþturmak ve baþkanlýk seçimlerinde Demokratik Solu alternatif hale getirmek için çaðrý yaptýklarý halk meclisleri, Moncayo ve Gonzalez’in kontrolünden çýktýlar ve “Kahrolsun Lucio!” ve “Genel Grev!” sloganýný yükselttiler. Gutierrez tam bu dönemde kongrenin gündemine, mevcut petrol ve elektrik sektörlerinin özelleþtirilmesini, sosyal hareketlerin kýsýtlanmasýný ve iþ yasasýnda yeni bir reformu öngören bir projeyi getirdi. Kongre tam bir kriz sürecinin ortasýnda gündeme gelen ve “Köstebek yasasý” olarak adlandýrýlan bu önergeyi reddetti.
21
12:40. Kongre’de yeni bir çoðunluk oluþtu ve parlamento baþkaný görevden alýndý. 13:00. Milletvekilleri Lucio’u baþkanlýk görevinden aldýlar. 13:35. Ekvator silahlý kuvvetleri baþkandan desteklerini çekti. 13:40. Ordu göstericilere müdahale etmeyi ve tutuklamalarý durdurdu. Hükümet meydanýndaki birlikler geri çekildi. 13:57. Lucio, baþkanlýk sarayýndan bir helikopterle havalimanýna doðru kaçtý. 14:15. Kongre, baþkanlýða vekaleten Alfredo Palacio’u seçti.
Çarþamba ayaklanmasý Çarþamba sabahý kitleler bu kez radyolarýn çaðrýda bulunmasýný beklemeksizin sokaklara döküldüler. Artýk tüm sokaklar, belli baþlý üniversiteler, liseler, merkez bankasý, elektrik þirketi, Ekvator petrol þirketi ve mahalleler halkýn kontrolüne geçmiþti. Hükümeti savunmak için silahlý çetelerin otobüslerle kente geldiðinin duyulmasý kitlelerde büyük bir öfke patlamasýna yol açtý. Kentin bir çok noktasýnda bu silahlý çetelerle, kendilerini savunmak için taþ ve sopalardan baþka malzemesi olmayan kitleler arasýnda çatýþmalar yaþandý. Halk ile Politeknik üniversitesi öðrencileri bu çetelerden birinin otobüsünü güç kullanarak ele geçirdi ve yok etti. Sosyal Güvenlik Bakaný ve CONAIE eski baþkaný Vargas kitlelere yönelik gerici saldýrýnýn komutasýný üstlenmiþti.
22
Bakanlýk binasýnýn camlarýndan sokaktaki göstericilere defalarca ateþ açýldý. Bir süre sonra göstericiler binayý ele geçirmeyi, yakmayý ve sorumlularý tutuklamayý baþardýlar.
Silahlý çetelerle sokaklarda sürdürülen çarpýþmalarýn yani sýra, bir çok göstericiye þiddet uygulayan ordu güçlerine karþý da kitleler zafer kazandý. Þimdi de bu aþamadan sonra yaþanan baþlýca geliþmelere bir göz atalým; 9:45. Milletvekilleri kongreyi terk ederek, kongreden uzaktaki Latin Amerika araþtýrmalarý merkezine sýðýndý 11:00. Emniyet müdürü polis güçlerine saldýrý emri verdi.
14:43. Göstericiler, havalimanýný kuþatarak Lucio’nun kaçýþýný engellemeye çalýþtý, ama Lucio çoktan bilinmeyen bir bölgeye doðru hareket etmiþti. 16:48. Göstericiler CIESPAL’i iþgal ettiler ve yeni baþkan vekili Palacio’nun baþkanlýk sarayýndan çýkmasýný engellediler. 19:40. Palacio, ulusal radyonun baþkan vekilliðine verdiði destek sayesinde Kongre’den çýkmayý baþardý. 20:00. Brezilya konsolosluðu Lucio’nun Brezilya’ya politik sýðýnma talebinde bulunduðunu ilan etti.
iktidar organlarýnýn geliþtirilmesi temel bir öneme sahip. Zira burjuva iktidarý kitleler açýsýndan tüm meþruluðunu yitirmiþ durumda. Ekvator’da bugün gerekli olan þey, alternatif bir iktidar seçeneði. Yalnýzca bir halk iktidarý, Ekvator’un serbest ticaret anlaþmalarýndan ve emperyalizmden kopmasý, dýþ borçlarýn ödenmemesi, büyük tekellerin ve yabancý þirketlerin kamulaþtýrýlmasý, bir tarým devriminin gerçekleþtirilmesi ve iþçi sýnýfýnýn ve yoksul köylülüðün acil ihtiyaçlarýný içeren bir kamu planlamasý doðrultusunda devrimi ileri bir aþamaya taþýyabilir.
Sonuçlar Ekvator’da ve özellikle de baþkent Quito’da bu kez kent karakterli ve halkýn damgasýný vurduðu bir devrim yaþandý. Ülke de hiçbir burjuva kurumuna güven duyulmuyor, halk yalnýzca kendi eylemine güven besliyor. Yerli hareketi bütün bu süreç boyunca Lucio hükümetine sunulmuþ olan destekten ötürü ciddi bir moral bozukluðu içindeydi. Bu durum ülkedeki geleneksel sol partiler olan PCMLE-MPD, Pachacutik ve Sosyalist Parti ile diðer burjuva partileri için de aynen geçerliydi. Bazý sendikalar hükümete karþý tepki göstermeye salý gününden itibaren baþlamýþlardý.
anayasal düzenin oluþturulmasý çaðrýsýna borçlu. Þu an azýnlýkta olsalar da “Halk Meclislerinin” örgütlenmesi çaðrýsýnda bulunan sektörler mevcut. Daha geniþ bir çoðunluk ise, nasýl bir tepki göstereceklerini netleþtirmek için Palacio hükümetinin ilk adýmlarýný atmasýný bekliyor. Ekvatordaki devrimin bir sosyal ve ekonomik devrim doðrultusunda ilk politik aþamayý geçebilmesi için, burjuva devlet kurumlarýna alternatif
Bugün Ekvator’da Halk Meclisleri önerisi halen bir embriyon safhasýnda, yine de alternatif bir emekçi iktidarýna giden yolda en belirleyici adým. Buna baðlý olarak, önümüzdeki dönemde “Palacio hükümetine en ufak bir güven yok! Palacio parlamentoyu laðvetsin! Ýktidarý halka teslim etsin!” sloganlarýný kitlelerin sahiplenmesi temel öneme sahip. UÝB-DE (Uluslararasý Ýþçi Birliði – Dördüncü Enternasyonal)
Halk bütün politikacýlarý ve partileri ayný çuvalýn unu olarak deðerlendiriyor, isyan eden kitlelerin gözünde tüm bu partiler ayný karaktere sahipler ve tam da bu nedenle yeniden biçimlenen ulusal kongre kitleler açýsýndan en ufak bir güven uyandýrmýyor. Halen sokaklara egemen olan “Hepsi gitsin!” sloganý, milletvekillerinde büyük bir endiþe uyandýrýyor. Palacio’nun yeni hükümeti en ufak bir kitle desteðine bile sahip deðil, varlýðýný tamamen ayaklanma esnasýnda ulusal radyonun 23
Uluslararasý Postacý Uluslararasý Ýþçi Birliði - Dördüncü Enternasyonal (LIT-CI) Yayýný
Ekvator’da Halk Devriminin Zaferi Dünyada az sayýda gazeteci ve analist deðerlendirmelerinde temel bir tanýmlamayý öne çýkartýyor; Ekvator bir devrimden geçiyor! Bir çok küçük burjuva entelektüeli ve TV yorumcusu Ekvator’un baþkenti Quito’da yaþanan ayaklanmayý “bir yurttaþlýk gösterisi” olarak deðerlendirmekte ýsrar etse de, 13 ve 20 Nisan günleri arasýnda yaþananlar, Ekvatorlu ve özellikle de baþkent Quito’lu kitlelerin tüm burjuva devlet kurumlarýný -Kongre, Adalet Bakanlýðý, Silahlý Kuvvetler- aþarak ve “Kahrolsun Lucio!, Hepsi gitsin!” sloganlarý eþliðinde bir halk ayaklanmasýna giriþtiðini gösteriyor. Tarihsel arka plan Yaklaþýk 5 yýl önce bir yerli ve halk ayaklanmasýnýn sonucunda oluþturulmuþ olan yeni hükümetin vaat ettiði sosyal ve politik düzene iliþkin dönüþümleri beklemekten yorgun düþmüþ Ekvator halkýnýn 2000 yýlýnda Baþkanlýk Sarayý’ný ele geçirmesi, tenceredeki suyu kaynatmaya baþlamýþtý. Baþkan Lucio kendi partisi Pachakutik ile CONAIE ve PCMLE (Marksist-Leninist Komünist Parti) Sosyalist Parti, Sosyal Hareketler Koordinasyonu katýlýmý ile ve köylü ve gençlik örgütleri, sendikalar, özellikle de kendisine devrimci diyen “Troçkist” Birleþik Sekreterlik’in Pachakutik partisi içinde faaliyet gösteren Ekvator seksiyonu ve UIT Ekvator seksiyonu gibi sol gruplarýn çoðunluðu desteðinde bir Halk Cephesi kurdu.
24
Bir Halk Cephesi hükümetinin tipik bir özelliði olarak sermaye ve emperyalizmin basýnçlarý ile halk kitlelerinin beklentileri arasýnda sýkýþan Lucio hükümeti, iktidar dönemi boyunca 21 Ocak’ta devirdiði hükümetle ayný politik hattý izledi. Ülkedeki
dolarizasyon, dýþ borçlarýn ödenmesi, yolsuzluk, ABD ile imzalanan serbest ticaret anlaþmasý, saðlýk ve eðitime konan ek vergiler... Yani Lucio’u iktidar getiren halk ayaklanmasýnýn sona erdirilmesini talep ettiði tüm politik yönelim Lucio hükümetince piþkince sürdürüldü. Öyle ki ülkedeki sosyal kriz her geçen gün büyüdü. Ülke içinde büyük þehirlere göç ikiye katlandý, varolan iþsizlik rakamlarý dehþetli boyutlara ulaþtý ve ekonomi iflas noktasýna geldi. Sol, hükümetle olan baðlarýný kopardý. Ne var ki, þu ana dek köylü ve sendikal örgütler arasýnda bölünmeye yol açan, kendini devrimci olarak adlandýran daha küçük gruplarla, Komünist ve Sosyalist partide ve Pachakutik partisi ile devrimci önderlerde muazzam bir demoralizasyona yol açan bu devasa hatanýn saðlýklý bir bilançosu çýkartýlmýþ deðil. Ve son hafta ortak seçim bloðundan oy desteðini çekene dek Komünist Parti hükümeti desteklemeye devam etmekteydi. Baþkent Quito’nun güzel sokaklarý, çocuklarýyla birlikte þehirlerini terk ederek seyyar satýcýlýk hayalleriyle baþkente akýn eden yerlilerin göçüne her defasýnda daha fazla maruz kalýyor. Ülkenin en büyük kenti Gayaquil’de sosyal dram, içgöç rakamlarýnýn iki katýna ulaþmasý ve týrmanan þiddet dolayýsý ile çok daha derin. Ekvatordaki en büyük sosyal problemlerin baþýnda kitlesel göç geliyor, yaklaþýk 3 milyon Ekvatorlu (nüfusun %30’u) ülke dýþýnda ve ülkedeki binlerce aile sýnýrlý iþ koþullarý karþýsýnda açlýktan ölmemek için yurt dýþýndaki bu akrabalarýnýn eline bakýyor. Yurt dýþýndaki Ekvatorlu göçmenlerin gönderdikleri havale-
20. sayfadan devam