Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý:16
Mayýs 2005
http://iscicephesi.org
iþçi sýnýfýnýn ve dünyadaki yoksullarýn temel düþmaný
emperyalizm yenilgiye uðratýlabilir
Gündem ve Politika
syf. 2-4
syf. 5-7
Tekstil iþçiliði ya da modern kölelik Tefeciliðin uluslararasý ayaðý ÝMF
syf. 8-9
Emekli-Sen meydanlarda... Ýþçilerin toplu tepkisi Önlük bilmecesi Oyalamaya devam ediyorlar
1 Mayýs’ýn ardýndan izlenimler Emperyalizm yenilgiye uðratýlabilir AÝHM’nin Öcalan kararý ne anlama geliyor?
Emek Hareketi
Fabrikalardan
Enternasyonal UÝB-DE 8. Kongre Anma Akýn Rençper Yoldaþ anýsýna...
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 10-15 syf. 16 1
1 MAYIS
1 Mayýs’ýn Ardýndan Ýzlenimler
Bu yýl 1 Mayýs’a oldukça gergin bir ortamda girildi. Son günlerde yaþananlar, yükselen milliyetçi dalgalanma ve bayrak krizi derken 1 Mayýs alanýna da tedirginlik taþýnmýþtý. Oysa 1 mayýs 2005 gösterileri, 1996 yýlýndan bu yana gerçekleþtirilen en kalabalýk kutlamalara sahne oldu. Bazý sendikalar ve sözüm ona solcu geçinen “Ýþçi Partisi” Türk bayraklarýyla alana gelinmesini istemiþti. Ne var ki, bu çaðrý bir iki sendika -baþta Hak-Ýþ- ve bu parti dýþýnda pek raðbet görmedi. 2005 1 Mayýs’ý sendikalarýn öne çýktýðý bir gün olarak akýllarda kalacak. Alandaki kalabalýk oldukça dikkat çekiciydi. Bir çok grubun geçen yýllara oranla kalabalýk kortejler oluþturarak gösterilere katýldýðý önemli bir not olarak düþülmeli. Bunlar arasýnda partiler, Haklar ve Özgürlükler Cephesi öne çýkmaktaydý. DEHAP’ýn ise kitlesini önceki yýllara göre yeterince taþýyamadýðý düþüncesindeyim. Bu 1 Mayýs gösterilerinin akýllarda yer edecek bazý yönlerini þu þekilde belirtmek mümkün;
Alandaki kalabalýða raðmen, coþku ve vurgular oldukça yetersizdi. Pankartlarda son günlerde yaþananlara iliþkin olarak “provokasyona karþý birleþelim” deniyordu ama faþizm tehlikesi unutulmuþtu. 1 Mayýs kürsüsündeki sunucu ”ben Arabým”, “ben Çeçenim”, “ben Filistinliyim” diyordu ama hemen yaný baþýmýzdaki Kürt kardeþlerimizi hiç anma gereði duymadý. DÝSK’li iþçiler ellerindeki renkli dövizlerde kuþlarý, aðaçlarý hatta kullandýklarý makineleri sevdiklerini söylüyor ama ne yazýk ki Kürt kardeþlerini sevdiklerini dövizlerine yansýtmayý unutuyorlardý. Yoksa sevmiyorlar mýydý? Ne yazýk ki, son derece belirleyici bir dönemde gerçekleþen bu 1 Mayýs’ta iþçi sýnýfýnýn en acil talepleri ve ihtiyaçlarý, alanda gerektiðince yer bulamadý. Sendikalarda ve katýlýmcýlarýn çoðunda gözlemlediðim þey, bir günü böyle geçiþtirmek, 1 Mayýs’ta vardýk demek için alana gelmiþ olduklarýydý. Alan kalabalýktý ama ortak bir 1 Mayýs ruhundan söz edebilmek olanaksýzdý. Kuþkusuz gösterilerin en sevindirici yönü, bayrak provokasyonu ve milliyetçi dalgalanmanýn ardýndan iþçilerin ve devrimci örgütlerin alaný boþ býrakmamalarý ve þovenistlerin çabalarýnýn böylece yanýtlanmýþ olmasýydý. Bir dizi sol grubun sýra kavgasý ve atýþmalar türünden tatsýzlýklarýný hesaba katmazsak gösteriler sürerken polis bazý gençleri göz altýna almaya çalýþtý, kitle bu gençleri polisin elinden almayý baþardý- gösteriler sorunsuz tamamlandý. 1 Mayýs’ta tüm dünyada ve Türkiye’de iþçiler ve ezilen halklar ortak bir dilde konuþtu, taleplerini dile getirdi. Geçen yýl yaþanan bölünmüþlük aþýlmýþtý. Ýþçiler, gelecek 1 Mayýs’ta yeniden buluþmak üzere sözleþerek alaný terk ettiler
2
Jiyan
********* Yeni-liberal saldýrýlarýn bir azgýnlaþmayý ifade ettiðini sürekli dile getiriyoruz. Ýþçi ve emekçilere yönelik saldýrýlar dünyanýn dört bir yanýnda açýktan, her geçen gün yoðunlaþarak devam ediyor. Kuþkusuz kapitalist sömürü dün baþlamadý. Ama dünden farklý olarak artýk patronlar ve iþbirlikçileri saldýrýlarý saklama ve/veya kýlýf uydurma zahmetini bile göstermiyorlar. Bunun son örneðini IMF Baþkan Yardýmcýsý Anne Krueger sergiledi. Büyük patron örgütü TÜSÝAD’ýn davetlisi olarak Türkiye’de bulunan Krueger, 3 yýllýk yeni stand-by anlaþmasýnýn baþarý olasýlýðýný anlatýrken asgari ücretin yüksek olduðunu açýkladý. Konuyla ilgili daha detaylý bilgi almak için görüþü sorulan IMF Türkiye temsilcisi Hugh Bredenkamp ise, “Asgari ücret acaba hangi ölçüde þirketlerin sýkýntýlarýný körüklüyor, buna bakmak lazým” dedi. Kýsacasý asgari ücret tartýþmalarýnda tek bir temel kýstas var: þirketlerin (patronlarýn) sýkýntýlarý, ihtiyaçlarý! Ýkinci bir kýstas yok. Diðer bir deyiþle asgari ücretle yaþamak zorunda olan milyonlarca iþçi ve emekçinin bu ücretle nasýl yaþayacaðý / yaþamak zorunda kaldýðý zaten tartýþma konusu deðil. Bilindiði üzere asgari ücret þu an net 350 YTL. IMF, açlýk sýnýrýnýn bile altýnda bulunan bu rakamýn
yüksekliðinden bahsedebiliyor. Saldýrý bu kadar açýk, bu derece pervasýz bir çehre kazanmýþ durumda. Diðer yandan TÜSÝAD ve diðer patron örgütleri açlýk ve yoksulluk sýnýrýnýn belirlenmesindeki yönteme itiraz ediyor. Çünkü hesap 4 kiþilik bir aile kýstas alýnarak yapýlýyor. Patronlar ise hesabýn tek kiþi üzerinden yapýlmasýný istiyor. 4 kiþilik ailede 2 kiþi zaten çocuk, diðer 2 kiþi ise eþler. Bu durumda çocuklar çalýþmayacaðýna göre tek kiþi üzerinden hesap ýsrarýnda olan patronlar neyi örtmek peþinde? Çoðu durumda eþlerden birinin de yoðun iþsizlik koþullarýnda iþsiz olduðu ve dahasý çalýþan tek bir kiþinin birçok kiþiye bakmak durumunda olacaðý düþünülürse asgari ücretin yetersizliði daha açýk ortaya çýkacaktýr. Nitekim Devlet Ýstatistik Enstitüsü rakamlarýna göre 2.7 milyon kiþi iþsiz durumda, diðer bir deyiþle iþsizlik oraný yüzde 11,5. Oysa DÝE iþsizlik rakamlarýný hesaplarken çalýþabilir durumdaki 50 milyon 300 bin kiþinin (15 yaþýn üzerindeki nüfus) 26 milyon 800 binini hesabýn dýþýnda tutuyor. Bu son rakamýn 22,5 milyonunu ise ev kadýnlarý, öðrenciler, emekliler ve sakatlar oluþturuyor. Yani sen 22,5 milyon kiþiyi iþgücünün dýþýnda tutup iþsizlik oraný yüzde 11,5 diyeceksin ve sonra açlýk ve yoksulluk oranlarý hesaplanýrken hesap tek kiþi üzerinden yapýlmasý gerektiðini söyleyeceksin. Ýyi de iþ gücünün içinde görmediðin 22,5 milyon ev kadýný, öðrenci, sakat vs. nasýl yaþýyor, bunlara kim bakýyor? Yok eðer açlýk ve yoksulluk sýnýrýnýn tek kiþiye göre hesaplanmasýnda ýsrarcý isen o zaman iþsiz sayýsý 2,7 milyon deðil 12 milyon ve iþsizlik oraný da yüzde 11,5 deðil yüzde 25 demektir.
GÜNDEM
Dün Vietnam, Bugün Irak! Emperyalizm Yenilgiye Uðratýlabilir! Uluslararasý Ýþçi Birliði – Dördüncü Enternasyonal (Liga Internacional de los Trabajadores - LIT-CI) 8. Dünya Kongresi’ni Haziran 2005 tarihinde yapmaya hazýrlanýyor. Sýnýf mücadelesinin keskinleþtiði bir dönemde yapýlacak bu kongre büyük önem taþýyor. Bir yanda sýnýf mücadelesinin keskinleþmesine yol açan koþullarý yaþarken diðer yandan sýnýf örgütlerinin bu koþullara uygun mücadeleler verebilme þartlarýndan uzaklaþmasýný yaþýyoruz. Ýþçi sýnýfýnýn ve dünyadaki yoksullarýn temel düþmaný emperyalizmin saldýrýlarý karþýsýnda yenilgi kaçýnýlmaz deðil. Emperyalizm yenilgiye uðratýlabilir. Dün Vietnam, bugün ise Irak bize bunun olabilirliðini gösteriyor. Yeter ki iþçi sýnýfý hareketini kendisine temel alan sýnýf güçleri iktidarýn devrimci zaptý, sosyalist bir devrimin zorunluluðu ve Leninist parti gibi stratejik pozisyon ve kavramlarýný terk etmesin. Kuþkusuz demokratik gericilik olarak adlandýrdýðýmýz emperyalist politikalarýn yaygýnlaþtýðý ve çeþitli sol örgütlerin bu anlayýþlara uyarlandýðý bir dönemde akýntýya karþý kürek çekmek büyük önem taþýyor. Emperyalizm bürokratik iþçi devletlerinin kapitalist restorasyonu süreciyle birlikte dünyanýn dört bir yanýnda yeni-liberal planlarý, özelleþtirmeleri ve serbest ticaret anlaþmalarýný içeren yeniden sömürgeleþtirme saldýrýsý için harekete geçti. Ama Irak halkýnýn direniþi, Venezüella’daki emperyalist darbe giriþimini yenilgiye uðratan kitle isyaný, Arjantin, Ekvator ve Bolivya’daki devrimci süreçler, Filistin halkýnýn direniþi ve diðer örnekler emperyalistkapitalist saldýrýlara yanýtlar oldu. Kýsaca UÝB-DE dünya düzeyinde devrimci bir durumun var olduðunu düþünüyor ve Haziran ayýndaki 8. Kongre öncesinde kendini devrimci olarak tanýmlayan örgütlerle, bu tartýþmalarý yaþamak istiyor. Bu amaçla Uluslararasý Postacý’da kongre için hazýrlanan Dünya Politik Durumu ve Bilanço metinlerinin bir özeti yayýnlandý. Biz de Türkiyeli okurlarýmýz için bu metinleri çevirdik ve yayýnlýyoruz.
Bütün bu hesaplamalar, rakamlar patronlarýn ve onlarýn paralý adamlarýnýn ellerinde birer kandýrmaca. Gerçekleri örtmenin bir aracý. Ýþçi ve emekçiler için gerçek çözümler için öncelikle bir iþçi-emekçi programý gerekiyor. Kuþkusuz bu program öncelikle þunlarý öngörür: Ýþsizlik yasaklanmalýdýr! Tüm iþler, çalýþanlar arasýnda vardiya sayýlarý arttýrýlarak paylaþtýrýlmalýdýr! Artan vardiya sayýsý ve kýsalan çalýþma sürelerine raðmen ücretlerde herhangi bir kýsýntýya gidilmemelidir! Ücretler açýklanan yoksulluk rakamlarýnýn üzerinde belirlenmeli ve insanca yaþamaya yetecek düzeyde olmalýdýr! Ücret artýþlarý üçer aylýk sürelerde ve enflasyon oranýnýn üzerinde olmalýdýr!.. Kuþkusuz buradan çýkaracak en temel dersimiz þudur: Çalýþabilir durumdaki nüfusun yüzde 40’ýnýn belirli ve kalýcý bir iþinin olmadýðý bir ülkede ne IMF Baþkan Yardýmcýsý Anne Krueger ne AKP hükümeti ve baþbakan Recep Tayip Erdoðan ne TÜSÝAD ne de sermaye ile ortak amaçlarý olduðunu söyleyen DÝSK genel baþkaný Süleyman Çelebi gibi iþbirlikçi sendika bürokratlarý iþçi ve emekçiler için gerçek ve kalýcý çözüm arayýþlarý içinde olacaktýr. Bir kýsmý doðrudan, bir kýsmý dolaylý olarak sömürü sisteminin çarklarýný çeviren bu emperyalist-kapitalist güçlere karþý bir önceki sayýmýzda da ifade ettiðimiz üzere ancak birleþik, devrimci ve enternasyonalist bir iþçi hareketiyle dur diyebiliriz. Ve ancak devrimci bir iþçi partisi ile iþçi ve emekçilerin iktidarýný saðlayabiliriz… 8. Kongre öncesinde UÝB-DE dokümanlarýnda da ifade edildiði üzere emperyalizm yenilgiye uðratýlabilir, kapitalizm de… Mücadelelerimiz bunun için. Ýþçi Cephesi
3
POLÝTÝKA
AÝHM’nin Öcalan kararý ne anlama geliyor? Strasbourg’daki Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nin (AÝHM) Abdullah Öcalan’ýn adil yargýlanmadýðýna iliþkin kararý Türkiye’nin en önemli politik konularýndan biri durumuna geldi. Konuya iliþkin olarak resmi politik çevreler iki ana gruba ayrýlmýþ durumda. Hükümet de dahil olmak üzere bazý çevreler AÝHM’in bu kararýnýn tamamen “usule” iliþkin olduðunu ileri sürerek konunun “yasal prosedür” içinde ele alýnmasý ve “çözümlenmesi” gerektiðini belirtmekte. Yani demek istedikleri þu: “Öcalan’ý AÝHM kriterleri doðrultusunda bir daha yargýlar ve ayný cezaya mahkum ederiz. Dolayýsýyla bunda telaþlanýlacak bir durum yok.” Baþta Silahlý Kuvvetler, MHP ve CHP gibi çevreler ise Öcalan’ýn yeniden yargýlanmasý olasýlýðýný “devlet ve kamu vicdanýna bir saldýrý” olarak algýlamakta, bunun “Kürt ayrýlýkçýlýðýna verilmiþ bir taviz” olacaðýný iddia etmekte. Yaklaþým tarzlarý ne olursa olsun bütün bu çevrelerin ortak paydasý aslýnda ayný: Öcalan’ýn þahsýnda Kürt halkýnýn ulusal ve demokratik haklarýný devlet terörüyle bastýrmaya devam etmek. Öcalan’ýn yargýlanmasýnýn AÝHM tarafýndan adil bulunmamasý bu çevrelerin hiç birinde devlet terörünün sorgulanmasýný getirmiyor, tam tersine bu terörün açýktan savunulmasý ile ona yeni bir “demokratik” kýlýf bulunmasý arasýnda politik bir çekiþme yaratýyor.
4
Bununla, AHÝM kararýnýn özünde Kürt halkýnýn ulusal ve demokratik haklarýnýn tanýnmasý yolunda bir iþaret, bir istek oluþturduðunu söylemek istemiyoruz. Tam tersine, Avrupa Birliði’nin bu konuda son derece iki yüzlü olduðunu gayet iyi biliyoruz. Ýngiltere, Ýspanya ve Fransa hapishaneleri yüzlerce Ýrlandalý, Basklý ve Korsikalý ulusal eylemciyle dolu. Avrupa ülkelerinde de devlet terörü, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn üzerinde keskin bir kýlýç gibi esip durmakta. Bu ülkeler ile Türkiye arasýndaki tek fark ise, Avrupa emperyalizminin
demokratik gericiliðin biçimlerini iþler hale getirip devlet terörüne “yasal” bir elbise uydurabilmiþ olmasý. Ama bu Bask, Ýrlanda ve Korsika halklarýnýn demokratik ve ulusal haklarýnýn tanýnmýþ olduðu anlamýna gelmiyor. Kürt ulusalcýlarý AÝHM’nin kararýnýn aslýnda Avrupa Birliði’nin Kürt halkýnýn demokratik haklarýna verdiði bir destek olduðu yorumunu yaparlarsa çok yanýlmýþ olurlar. Pek çok Kürt burjuva ve küçük burjuva ulusalcýsýnýn “Bask çözümü” olarak savunduklarý, ve hatta Türk hükümetinden talep ettikleri “çözüm” yöntemi de aslýnda Ýspanyol emperyalizminin elindeki bir aldatmacadan öte bir anlam taþýmýyor. Bask bölgesinde bir otonom yönetimin kabul edilmiþ olmasý, Basklýlarýn ne ulusal iradesinin, ne egemenliðinin, ne de kendi kaderini tayin hakkýnýn kabul edilmesi anlamýna geliyor. Bu nedenle de gerçekte Bask sorunu herhangi bir “çözüme” kavuþmuþ deðil. Bu nedenle hala Ýspanyol monarþisinin tüm terörü Bask’ta kol geziyor, ve bu nedenle hapishaneler Basklý ulusalcýlarla dolu. Bu ulusalcýlarýn AÝHM’nin talep ettiði “adil” yöntemlerle yargýlanmýþ olmalarý, onlarý hapishanelerden kurtaramadýðý gibi, Bask ulusunu da özgürleþtirmiyor. Ýspanya’nýn “bölünmezliði” ilkesini içeren Anayasa ve bu Anayasanýn savunu-cusu Ýspanyol monarþisi yýkýlmadan; ve de Avrupa devletlerinin mevcut sýnýrlarýný deðiþtirilemez olarak ilan eden Avrupa Birliði Anayasasý ve onun mimarý Avrupa Konseyi ve Parlamentosu daðýtýlmadan, Bask ulusunun kendi kaderini tayin edebilmesi mümkün olmayacaktýr. Ayný gerçek Kürt halký için de geçerli. Öcalan serbest býrakýlmalýdýr Biz devrimci Marksistler olarak elbette insanlarýn iþkencelere tabi tutulmasýna, avukatsýz sorgulanmasýna, hakim karþýsýna çýkarýlmadan uzun süreler sorgu hanelerde tutulmasýna, askeri mahkemelerce yargýlanmasýna, kendilerine gerekli
savunma sürelerinin tanýnmamasýna vb karþýyýz. Bütün bu uygulamalar Türkiye’deki asker-polis rejiminin uyguladýðý devlet terörünün parçalarý. Ama Öcalan özelinde bir baþka durum daha söz konusu, ve o da Kürt halkýnýn büyük bir çoðunluðunun kendi kimliðini Öcalan ile bütünleþtirmiþ olmasý. Bu nedenle de, Kürt halkýnýn üzerindeki baský yönetimini reddettiðimiz, onun ulusal ve demokratik haklarýný desteklediðimiz için Öcalan’ýn ve tüm Kürt ulusalcýlarýnýn özgürlüðünü talep ediyoruz. Bununla birlikte Öcalan’ýn serbest býrakýlýp “demokratik” yaþama entegre edilmesinin, onun aracýlýðýyla Kürt halkýnýn ulusal sorununa bir çözüm getirilebileceði hayalini de kurmuyoruz. Öcalan 1990’lara kadar “silahlý reformizmi” temsil ediyordu, ardýndan silahlarý býrakýp “demokratik cumhuriyet” programýný ileri sürdükten sonra da “burjuva demokratik reformizmin” savunucusu haline geldi. Ýlk dönemki mücadele yöntemleriyle gerek Kürt halkýnýn devrimci enerjisine, gerekse onun ulusal ve demokratik haklarýný kazanabilmesinin yegane koþulu olan Türkiyeli emekçilerin sýnýfsal birliðine büyük zararlar verdi. Demokratik cumhuriyet programýyla da Türkiye burjuvazisinin Kürdistan valiliðine adaylýðýný koymuþ durumda. Ne ilk stratejisinde baþarýlý oldu, ne de ikinci önerisi burjuvazi tarafýndan kabul edilmekte. AÝHM’nin kararý bu gerçeklerin hiç birini deðiþtirmeye yönelik deðildir. Bu karar Türkiye’den Bonapartist baskýcý rejimine “demokratik” kýlýf geçirmesini talep etmektedir. AKP hükümeti büyük olasýlýkla bu istemi yerine getirecektir, bunun iþaretlerini vermiþ durumdadýr. Ama Kürt halkýnýn ulusal ve demokratik haklarý ancak Türkiyeli emekçi yýðýnlarýn birleþik eylemiyle olanaklý olabilecektir. Baskýcý asker-polis rejimini yýkacak bir seferberlikle. Yani: Demokrasi için Devrim. Ýþçi Cephesi
Tekstil, Türkiye’de iþçi sýnýfýnýn yoðunlaþtýðý önemli sektörlerden biri. Ucuz iþ gücü birçok uluslararasý firmayý da burada üretime yönlendiriyor. Bu þirketler, sigortasýz, sendikasýz iþçi çalýþtýrma amacýyla ülkeye geliyorlar. Bu firmalar üretimlerini, baþta fason üretim yapan atölyeler olmak üzere, irili ufaklý birçok fabrikada gerçekleþtiriyorlar. Türkiye’nin birçok ilinde tekstil üretimi var. Sabancý gibi büyük patronlardan küçük atölyelere, binlerce firma var. Ancak büyüklüklülere raðmen sömürü ayný. Uzun çalýþma saatleri, düþük ücretler, aþaðýlanma, sigortasýz ve sendikasýz çalýþma, keyfi uygulamalar, çocuk iþçiliði... Sorunlar Ortak Sektörde en önemli sorun sigortasýz çalýþma. Fason üretim yapan atölyelerin neredeyse tamamýnda ne sigorta, ne de iþ güvencesi var. On binlerce iþçi kayýt dýþý çalýþýyor. Doðal olarak sendikalaþmalarý da mümkün deðil. Ýþçi sigorta istediðinde, zaten üç kuruþ olan ücretlerden kesinti yaparak sigorta yapýlýyor. Sigorta yapan çoðu yer de, sadece asgari ücret veriyor. Sigortasýz çalýþan iþçiler, en ufak bir hastalýkta özel hastanelere mahkum oluyorlar. Ýþçi semtlerinde özel polikliniklerin yaygýnlaþmasýnýn nedeni de bu. Devletin sosyal güvence anlayýþý da bir kez daha görülüyor: Sigortasýz çalýþ, özel hastaneye düþ, borca bat, ya da öl! Büyük ya da küçük tüm tekstil fabrikalarýnda yoðun mesailer var. 8 saat olan iþ günü gece 10’a 11’e kadar devam ediyor. Bazý dönemlerde sabaha kadar çalýþýlýyor. Düzgün olmamakla beraber mesailer ödeniyor. Ýþçilerin, geçinebilmek için bu paraya ihtiyacý olmasýna raðmen, belli bir süre sonra bu mesailere kalmak istemiyorlar. Çünkü hayatla baðlarý kopuyor. Ailelerini bile göremiyorlar. Bazen iþçiler yorgunluktan hasta
düþüyorlar. Üstelik hasta olup iþe gidilmeyince ücretten o gün de kesiliyor. Ýþyerlerinde patronlarýn talimatýyla, ustabaþlarý iþçiler üzerinde baský uyguluyorlar. Hatta hakaret veya taciz ediyorlar. En ufak sorunda iþçileri çýkarmakla tehdit ediyorlar. Ýþsizlik korkusu insanlarý sindirmenin en kolay yolu. Ýþçiler izin istemekten, lavaboya gitmekten bile korkuyorlar. Bazý yerlerde tuvaletin dakikasý var. O dakikayý aþamýyorsun. Ýþçiler sürekli tembellikle, aðýr çalýþmakla suçlanýyorlar. Sektörde ücretler çok düþük. Ancak mesailerle ücretler düzeliyor. Daha çok çalýþtýrmak ve mesai ücreti ödememek için parça baþý çalýþtýrýyorlar. Parça baþý çalýþan iþçi, makinenin baþýndan kalkmadan çalýþýyor. Kendini makinesinin baþýnda tüketiyor. Parça baþý olmayan yerlerde, ustabaþlarý veya müdürler iþçilerin üretim performanslarýný ölçüyorlar. Ýþi az çýkan iþçiler uyarýlýyorlar. Ýþçileri rekabete sokarak hem üretimi arttýrýyorlar, hem de iþçilerin birlik olmasýný engellemeye çalýþýyorlar. Tüm bu sorunlara raðmen, iþçiler genellikle örgütlenmek yerine iþ deðiþtirmeyi tercih ediyorlar. Sektörün geniþ bir alana yayýlmýþ olmasý, özellikle atölyelerde iþ olanaklarýný arttýrýyor. Bu nedenle kolaylýkla iþ deðiþtiriliyor. Deðiþtirilen iþin de ayný koþullarda olduðu bir süre sonra açýða çýkýyor. Atölyelerde çalýþan iþçiler, kimi zaman atölye sahibini patron gibi görmedikleri için, kimi zaman da patron akrabasý ya da hemþerisi olduðu için kendilerini iþçi sýnýfýnýn bir parçasý gibi görmüyorlar. Aslýnda, bu küçük atölyelerin çoðunda gerçek patronlar fason üretim yaptýran büyük fabrikalar. Parayý da kazanan bu patronlar. Büyük fabrikalarda çalýþan iþçiler
de genellikle sigorta var. Ancak örgütlenmek çok zor. Ayný fabrikada onlarca küçük iþletme var. Ayrýca taþeronlar vasýtasýyla iþ güvencesi de ortadan kaldýrýlmaya çalýþýlýyor. Çünkü 30 iþçinin altýndaki iþyerlerinde iþ güvencesi yasal olarak yok. Buna mezhep ayrýmý, hemþericilik, sað-sol ayrýmý de eklenince bir birliðin oluþmasý zorlaþýyor. Örgütlüysek Güçlüyüz Bütün bu olumsuzluklarýn içinde iþçiler örgütlenmeye giriþiyorlar. Bu örgütlenmeler genellikle bilinçli bir hareketle olmuyor. Ya düþük zamlar ya da aþaðýlamalar iþçileri mücadeleye ve bazen de sendikalaþmaya yönlendiriyor. Kimisi de iþten atýlýp tazminat almak için sendikalaþýyor. Birinci kesimdekiler, genellikle sendika geldiðinde sihirli deðnek deðmiþ gibi koþullarýnýn düzeleceðine inanýyorlar. Mücadelenin güçlü bir örgütlülük ve zorluklar karþýsýnda direnç ve mücadele gerektirdiði fark edilince hayal kýrýklýklýlarý yaþanýyor. Buna bir de sendika bürokratlarýnýn ihaneti eklenince çoðunlukla iþçilerin moralleri sýfýrlanýyor. Böyle yüzlerce fabrika ve binlerce iþçi var, mücadele edip vazgeçen. Bazý iþçiler de üretim yaptýklarý fason firmalarýn kendilerine yardým edeceðine inanýyor. Oysa bu firmalar zaten iþ güvencesi olmadýðý ve ücretler düþük olduðu için bu ülkeye geliyorlar. Biraz sosyal haklar artýnca hemen baþka ülkeye kaçýyorlar. O yüzden bu firmalarýn iþçilere destek olmasý mümkün deðil. Ýþçilere ancak sýnýf dayanýþmasý yardýmcý olabilir.
EMEK HAREKETÝ
Tekstil Ýþçiliði ya da Modern Kölelik
5
Örneðin Nike firmasýnýn Türkiye’deki fabrikasýndaki iþçiler greve çýktýðýnda, firma üretimi eðer Bulgaristan’a kaydýrýlýrsa grev yenilgiye uðrayacaktýr. Ancak uluslararasý bir iþçi örgütlenmesi varsa ve bu örgütlenme Bulgaristan’da da üretimi durdurur ve Türkiye’deki iþçilere destek verirse grev baþarýya ulaþýr. Proleter enternasyonalizminin önemi bir kez daha ortaya çýkýyor.
düþüyor. Bu durum yerelde, fabrikalar düzeyinde patlamalara neden oluyor.
Tekstil emekçilerinin kapitalist sömürüye karþý birleþmek ve örgütlenmekten baþka seçeneði yok..
Saldýrýlara karþý küçük atölyelerde sigorta gibi en temel haklarýmýzý talep eden bir çalýþmayý öne koymalý ve yaný baþýmýzdaki arkadaþlarý bu konuda seferber etmeliyiz.
Örgütlenmek, ancak bilinç, sabýr, planlý bir faaliyet olduðunda baþarýya ulaþabilir. Aksi ise yeni yenilgilere neden olacaktýr. Gerek Çin ürünlerinin pazara girmesi, gerekse yabancý sermayenin baþka ülkelere kaymasý sektördeki koþullarý daha da aðýrlaþtýracak. Bugünden bunun belirtileri görülmeye baþladý. Sektörde iþsizlik artýyor, ücretler
Bu patlamalar kimi zaman sendika bürokratlarýnýn elinde ya da kimi zaman genç iþçilerin deneyimsizlikleri sonucunda yenilgiyle sonuçlanýyor. Ancak bu hoþnutsuzluk, önümüzdeki dönemde önemli iþçi seferberliklerinin yaþanacaðýný gösteriyor.
Yine düzenli yemek ve çay molalarý, mesai ücretlerinin tam ödenmesi, kadýn arkadaþlara dönük ayrýmcýlýðýn ve tacizlerin önlenmesi, ayrýca temiz içme suyu, tuvaletlere sývý sabun gibi talepleri savunmalýyýz. Büyük fabrikalarda ise, en temel sorun yoðun mesailer ve düþük ücretler. Burada örgütlenmenin en önemli
ayaðý sendikalaþmaktýr. Bu kolay bir mücadele deðil ancak sabýrla örülmüþ saðlam bir örgütlülük her þeyi baþarabilir. Ücretlerin arttýrýlmasý, mesailerin azaltýlmasý, baskýlarýn sona erdirilmesi, taþeronlaþmanýn durdurulmasý, çocuklar için kreþ gibi talepler öne çýkarýlmalýdýr. Elbette sorun sendikayý sokmakla bitmiyor. Sendikalý iþyerlerinde de örgütlülük korunmalý. Sendika temsilcileri sürekli denetlenmeli ve fabrikadaki iþçiler düzenli olarak bilgilendirilmelidir. Kazanýlmýþ halklarýn arttýrýlmasý konusunda iþçiler bilinçlendirilmeli ve sendikacýlar üzerinde baský oluþturulmalýdýr. Ýþten atýlmalarýn durdurulmasý için mücadele edilmelidir. Bu konuda sendikanýn aktif tutum almasý saðlanmalýdýr. Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! Sendikalaþmanýn Önündeki Engeller Kaldýrýlsýn! Sigortasýz Çalýþmaya Son! Fuat Karan
6
Tefeciliðin Uluslararasý Ayaðý ÝMF ÝMF’nin kuruluþu ve amacý Uluslararasý Para Fonu (ÝMF) 1945’de 30 ülkenin katýlýmý ile doðmuþ ve çalýþmalarýna 1947’de baþlamýþtýr. Ancak IMF’nin kurulmasýna yol açan nedenleri çok daha önceki yýllarda aramak yerinde olacaktýr. 1930’lu yýllarda dünya büyük bir ekonomik kriz içerisindeydi. Emperyalist ülkeler küçülen dünya piyasalarýndaki mevcut paylarýný ve kendi pazarýný dýþ rekabetten koruyabilmek için gümrük vergilerini yükseltiyorlardý. O yýllarda uluslararasý ticareti dengelemek, üyelerin döviz kurlarýný ve uluslararasý ödemelerine iliþkin bazý politikalarý oluþturmak amacýyla ÝMF kuruldu. ÝMF’nin baþlýca fonksiyonu dýþ ödeme açýðý bulunan ülkelere kýsa vadeli kredi açmaktýr. Uzun vadeli sözde kalkýnma kredilerini Dünya Bankasý verir. Bu anlamda IMF’ye üye ülkeler ayný zamanda Dünya Bankasý’na da üyedirler. ÝMF’nin organizasyonu kota ve kota paylarýna dayanmaktadýr. Kotalar da ülkelerin Fon’un emrine verdikleri kaynaklarýn miktarýna göre belirlenmektedir. Kotasý yüksek olan ülkenin oy hakký da yükselir. Böylece ÝMF’nin politikalarý en zengin ülkeler yani ABD, Japonya, Almanya, Ýngiltere, Fransa tarafýndan belirlenmektedir. Fon’dan borç almak isteyen bir ülke ödemeler bilançosunun açýklarýný kapatmaya yönelik olmak üzere iç ve dýþ istikrar programýný hazýrlayýp sunmak ve Fon ile anlaþmak zorundadýr. Borçlandýrarak Sömürünün Arttýrýlmasý 1950’lerden sonra ÝMF’nin politikalarýnda bazý deðiþiklikler olmuþtur. “Proje yardýmýndan” “program yardýmýna” geçiþ en önemli deðiþikliktir. ÝMF, sömürge ülkelerde kýsmi denetim saðlamaktan tam bir denetim saðlamasýnýn önündeki engelleri kaldýrmýþ, böylece ülke ekonomisi üzerinde tam bir denetim kurmuþtur. Þöyle ki, kredi verme þartý borç alan ülkenin yýllýk ekonomik programýnýn bütününe ÝMF’nin vereceði onaya baðlanýyor, böylece sömürüyü ve emperyalizme baðlýlýðý arttýracak taleplerini kolayca dayatabilmesinin önünü de açmýþ oluyor.
ÝMF’nin borç verdiði ülkeleri yakýndan izlemesi için oluþturduðu bir ÝMF Masasý vardýr. Dýþ borçlarýný ödeyemeyen ülkelere yeni borçlar vererek 3-5 yýl içinde geri ödemesi gereken borçlarýn faizlerini ödeyemez duruma gelmesi karþýsýnda borç alan ülke borçsuz iþ göremez hale gelir. Böylece borçlar arttýkça yeni borçlar almak için uygulanan koþullar, ödemesi gereken bedellerde aðýrlaþýr. Borç erteleme esnasýnda da sömürüyü kolaylaþtýracak tavizler koparýlýr ve hem de faizler çok daha büyür. Stand-by Anlaþmalarý ve Sonuçlarý ÝMF politikalarýnda önemli olan iç talebin kýsýlarak ihracatýn arttýrýlmasý ve buradan elde edilecek gelirlerle borçlarýn ödenmesi yani emperyalizmin kasasýnýn doldurulmasýdýr. Ýhracat ise iç talepler kýsýlarak yani halkýn alým gücünün düþürülmesi ile arttýrýlabilir. Peki halkýn, emekçinin, iþçinin alým gücünün azaltýlmasý nasýl olur?: kamu harcamalarýnýn kýsýlmasý, yeni zamlarýn yapýlmasý, ücretlerin dondurulmasý, özelleþtirmeler ile kitlesel iþten atýlmalar, eðitim, saðlýk, sosyal haklara ayrýlan bütçelerin azaltýlmasý ile olmaktadýr.
yürüteceði yeni stand-by anlaþmasýnýn onaylanmasýyla birlikte hükümetin Fon’a verdiði niyet mektubunun da ayrýntýlarý netleþti. Önümüzdeki 3 yýlda yapýlacaklarýn bazýlarý: GSMH’nýn (Gayri Safi Milli Hasýla) %6.5 oranýndaki faiz dýþý fazla hedefinin korunmasý için harcamalar kýsýlacak. Bu çerçevede sosyal güvenlik kuruluþlarýna, KÝT’lere (Kamu Ýktisadi Teþebbüsü) ve diðer kurumlara yapýlan transfer ve sübvansiyonlar azaltýlacak. Vergi oranlarý arttýrýlacak. Emeklilik yaþý yükseltilecek. 2006 yýlýndan itibaren genel saðlýk sigortasý uygulamasýna (saðlýk özelleþecek) baþlanacak. Böylece 1947’de ÝMF’nin üyesi olan ve bu süreden beri 19 adet standby anlaþmasý yapan Türkiye, ÝMF’den 12 eþit taksitle 10 milyar dolar çekecek. Geçen programdan kalan 1.3 milyar dolar ile birlikte Türkiye kredinin 4.2 milyar dolarýný 2005, 3.3 milyar dolarýný 2006 ve 2.5 milyar dolarýný 2007’de kullanacak. Fatura Yine Ýþçi ve Emekçiye Kesiliyor
Böylece halkýn alým gücü azaltýlacak yani halk yoksullaþtýrýlarak içte talep daralmasý saðlanýp, ihracat arttýrýlýr. Anlaþýlacaðý gibi ÝMF’nin temel iþlevi az geliþmiþ ülkeleri kalkýndýrmak deðil, uluslararasý ticaret ve yatýrýmlarýn kesintisiz artýþýný saðlamak, emperyalist sömürüyü güvence altýna almaktýr.
Yeni stand-by anlaþmasý iþçi ve emekçiye saldýrý programý olarak özetlenebilir. Ve bu tür saldýrý politikalarýnýn uygulanacaðýný tahmin etmek hiç de güç deðil. Kamu harcamalarýnýn kýsýtlanmasý amacýyla binlerce iþçi-emekçi iþten çýkarýlacak. Sosyal haklarýn týrpanlanmasý, yeni zamlarla yine bu politikalarýn faturasýný yoksul halk ödeyecek.
Stand-by düzenlemeleri, üye ülkelerle ÝMF arasýnda varýlan bir anlaþma sonucunda hazýrlanýr. Yani stand-by ÝMF ile yapýlan borç anlaþmasýdýr. ÝMF ile görüþmeler tamamlandýðýnda, ÝMF‘den borç alabilmek amacýyla yerine getireceði koþullarý içeren bir “Niyet Mektubu” hazýrlanýr. Bu mektubun içeriði, kredi alacak ülkenin izleyeceði iktisat politikalarý ve alýnacak önlemleri ayrýntýlý olarak açýklamaktýr. Þayet mektuptaki kararlar Fon yönetimince yerinde bulunursa ilgili ülkeye verilecek kaynaklar takvime baðlanýr.
Emperyalist politikalara karþý sýnýf eksenli mücadele etmedikten sonra bireysel öfkenin hiçbir anlamý yok. Kitlelerin varolan öfkesini mücadele etrafýnda örgütleyecek öncü iþçiler ve devrimciler emperyalistkapitalist sisteme karþý sýnýf mücadeleci bir program doðrultusunda hareket etmelidir. Oluþturmadýðýmýz borçlarý ödemek bizim sorumluluðumuz deðildir. “Ýç-dýþ borç ödemelerine hayýr!”, “ÝMF, DB, DTÖ ve tüm emperyalist-kapitalist kuruluþlarla iliþkiler derhal kesilsin!” talepleri mücadelemizin temelini oluþturmaktadýr…
Bu baðlamda geçtiðimiz günlerde ÝMF ile Türkiye’nin 3 yýl boyunca
Mavi Mayýs
7
FABRÝKALARDAN
Ýþçilerin toplu tepkisi baský uygulamaya çalýþan müdüre geri adým attýrdý Çalýþtýðýmýz iþyeri yabancý sermayeli bir patrona ait. Ama son bir aydýr yayýlan söylentiye göre iþyerimiz el deðiþtirmekte. Bu konuda henüz bizlere herhangi bir açýklama yapýlmýþ deðil. Ama iþyeri yönetimi deðiþince bu durum kýsa zamanda anlaþýldý. Yeni gelen yönetim ise, kendini patrona ispatlamak için bir takým deðiþiklikleri uygulamaya sokmaya çalýþýyor. Müdürler ilk geldikleri günden itibaren bantlar arasýnda daha sýk dolaþmaya ve iþçileri kontrol etmeye baþladýlar. Kimlerin konuþup, kimlerin çalýþtýðýný, kimlerin sýk sýk tuvalete gittiðini, kimlerin su içmeye gittiðini tespit etmeye çalýþýyorlar. Yeni müdürlerin ikinci haftasýnda ise, bu sorunlarýn giderilmesi için ustabaþlarýyla sýk sýk toplantýlar yapýlmaya baþlandý. Müdürlerin beklentisi, ustabaþlarýnýn üretimi engelleyebilecek tüm davranýþlarý sona erdirmesi. Ustabaþlarý, müdürlerle yaptýklarý toplantýdan sonra, iþçileri toplayýp müdürlerin söylediklerini aktardýlar. Bunu da tehdit ederek, yani bundan böyle kimse konuþmayacak,
paydoslara 15 dakika kala kimse tuvaletlere gitmeyecek, zil çalmadan kimse makinenin baþýndan ayrýlmayacak diyerek yaptýlar. Yeni müdürlerin bu tür baskýcý uygulamalarý, iþçilerin giderek büyüyen tepkilerine neden oluyor. Eski müdürler bu denli baskýcý deðillerdi. Unutmayalým ki, o dönemde iþ yerine sendikayý getirtebilmek için büyük bir mücadele verilmiþti. Bu mücadele iþçilerin birbirini koruma ve birlikte hareket etme anlayýþlarýný güçlendirmiþti.
Böylece komitede eylem kararý alýnmýþ oldu. Peki ama nasýl bir eylem yapmalýyýz sorunu gündeme gelince, alkýþlý protesto mu yoksa çay paydosuna çýkmamak mý daha doðru olur diye tartýþtýk. Komite bu eylemi gerçekleþtirmeden önce bir hafta boyunca iþçilerin nabzýný tutacak ve gözlem yapacak, buna göre bir eylem tarzý belirlenecekti.
Yeni müdürlerin yeni uygulamalarý iþçilerce ciddiye alýnmayýnca, bu kez de müdürler hýnçlarýný ustalarý azarlayarak çýkartmaya çalýþýyorlar. Bu kez, ustalarda iþçileri azarlamaya giriþince iþyerinde gerilim de yükselmeye baþlýyor.
Ýþçilerin huzursuzluðu müdürlerce de hissedilmiþ olsa gerek ki, taktik deðiþtirerek iþçilerle daha iyi iliþkiler kurmaya baþladýlar. Müdürlerin attýðý bu geri adým nedeniyle bizlerde yapacaðýmýz eylemden þimdilik vazgeçtik.
Hatta bazý iþçiler yeni gelen müdürlerle tartýþmaya bile baþladýlar. Ýþ yerinde huzursuzluk giderek arttý. Bizler de temsilcilerle konuþup, baskýlarýn bir an önce durdurulmasý için idareye talepte bulunulmasýný istedik. Aksi halde ortam daha da gerginleþecekti.
Patron ve müdürler iþçilerin ne kadar birlik olup olmadýklarýný sýnadýlar. Baktýlar ki iþçiler umduklarý kadar sessiz kalmayacaklar ve iþyerinde tepkiler kabarýyor, geri çekilmeyi denediler. Þu anda daha farklý bir yol izliyorlar. Þimdi müdürler iþçilere bir sorununuz varsa çekinmeden bize gelin demeye baþladýlar. Bizler kötü insanlar deðiliz demagojisi ile iþçileri etkileme yoluna girdiler. Temel hedefleri ise iþçilerin arasýnda bölünmeler yaratabilmek. Bu tür oyunlarýn farkýnda olmalýyýz. Unutmayalým ki, müdür önce baský uygulamaya çalýþtý ama bu hedef tutmadý.
Oyalamaya devam ediyorlar Çalýþtýðým iþ yerinde ocak ayýnda verilen düþük zamma karþýn, idare sonra telafi ederiz diyerek iþçileri baþýndan savdý. Ýþçiler ara zam talebiyle idareye gidince de bu kez þimdilik zam için erken diyerek bizleri geçiþtiriyorlar. Neredeyse altýncý ay zamlarý gelecek ama halen ara zam verilmiþ deðil. Yoksa uyanýk idarenin niyeti bizlerin tepkilerini dindirmek için, ara zam vereceðiz diyerek ara zammý altýncý ayýn zammý içinde kaynatmak mý? Bir tekstil iþçisi 8
Ayrýca bu sorun her hafta toplanan iþyeri komitesinde de ele alýndý. Komitedeki iþçilerin tümü, müdürlerin uyguladýklarý baskýlarý püskürtebilmek için, eylemler yapýlmasý gerektiðini ifade ettiler.
Bu yeni tuzaða düþmemek için, müdürlerin tutumundaki deðiþikliði tüm iþçi arkadaþlara ýsrarla anlatmalýyýz. Müdürlerin geri adým atmasýnýn temel nedeni, tepkimizi ortak dile getirmemizdi. Demek ki, öncelikli görevimiz, birliðimizi korumak ve güçlendirmek Bir Tekstil iþçisi
Haklar ve özgürlükler mücadelesinden emekli olunmaz DÝSK’e baðlý EMEKLÝ-SEN 14 Mayýs 2005 tarihinde Ýstanbul, Ankara, Aydýn ve Adana illerinde miting düzenledi. Ýstanbul’da Kadýköy Meydaný’nda yapýlan mitinge Edirne, Çorlu, Gelibolu, Sakarya, Bursa ve Kocaeli’nden Emekli-Sen’liler de katýldý. Katýlým 700’e yakýndý. Mitinge dayanýþma amacýyla Tuzla deri iþçileri, Haber-Sen, EMEP, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneði, Halk Kültür Merkezi ve Alýnteri dergisi de katýldý.
Et ve Balýk Kurumu’nun önünde toplanan emekliler iskele meydanýna kadar sloganlar eþliðinde yürüdüler. Mitingi seyredenler de emeklilere alkýþlarýyla destek verdiler. Mitingde emekliler þu talepleri haykýrdýlar; “On yýldýr kabul edilmeyen emekliler sendika yasasý hemen kabul edilsin, Yargýtay kararýyla kazanýlan TÜFE alacaklarý derhal ödensin, toplu taþýma araçlarýndan ücretsiz yararlanýlsýn ve hastane kapýlarýnda itilip kakýlmaya son…”
Belki miting alanýnda on binler yoktu, ama Türkiye genelinde toplam 7 milyon emekli var. Mitinge katýlanlar tüm emeklilerin taleplerini dile getirdiler. Emeklilerin hepsi geçmiþte 15-16 Haziran, 1977 Mayýs’ý, 1989 Bahar eylemlilikleri gibi bir çok mücadele deneyimi yaþamýþtý... Bugün bile coþku ve morallerinden bir þey kaybetmemiþlerdi. Emeklilerin bu moral ve mücadele azmi tüm emekçilere örnek olmalýdýr. Oya Þen
Önlük Bilmecesi Çalýþtýðým fabrikada neredeyse her yýl müdürler deðiþiyor. Bu da yetmezmiþ gibi yeni kurallar da beraberinde geliyor. Bu kez de önlükler çalýþmakta olduðumuz bantlara göre deðiþik renklerde olacak. Bu yeni durumun gerekçesine gelince; bugüne dek herkes tek renk önlük kullanýrken karýþýklýklar oluyormuþ. Gerçek neden ise, patronun kimin hangi bantlarda kimlerle görüþtüðünü bilmek istemesi. Yani patron bizleri fiþlemek istiyor. Bir tekstil iþçisi
9
ENTERNASYONAL
Uluslararasý Postacý Uluslararasý Ýþçi Birliði - Dördüncü Enternasyonal (LIT-CI) Yayýný
Uluslararasý Ýþçi Birliði / Dördüncü Enternasyonal (LÝT-CÝ) 8. Dünya Kongresi
Uluslararasý Ýþçi Birliði / Dördüncü Enternasyonal’in (UÝB-DE) 8. Dünya Kongresi Haziran ayýnda gerçekleþtirilecek. Bu kongre büyük bir önem taþýyor, zira Irak halkýnýn emperyalist saldýrganlara karþý yürüttüðü özgürlük mücadelesi -ki bu mücadelenin geldiði nokta Yanki ordusunu bir kez daha askeri yenilginin eþiðine getirebilir- ve son yýllarda Latin Amerika’yý sarsan devrimler gibi sýnýf mücadelesinin keskinleþtiði bir dönemde gerçekleþecek bir kongre olacak. Öte yandan, iktidarýn zaptý, sosyalist bir devrimin zorunluluðu, Leninist Parti tanýmý gibi stratejik pozisyonlarýný ve kavramlarýný çoktan terk etmiþ örgütleriyle dünya solu derin bir kriz yaþamakta. Ýçinde bulunduðumuz gerçeklik, bu tartýþmanýn yalnýzca teorik ve programatik çerçevede deðil, ayný zamanda somut ve berrak bir düzeyde yürütülmesini de zorunlu kýlýyor.
10
Bizler bu tartýþmalarýn hem UÝBDE hem de tüm devrimciler açýsýndan kilit öneme sahip olduðuna inanýyoruz. Çünkü bizce bu konular, dünya çapýndaki devrimin bugününü, yarýnýný ve perspektiflerini oluþturuyorlar. Tam da bu nedenle kendini devrimci olarak tanýmlayan örgütleri, bu kongre öncesi tartýþmalara katýlmaya davet ediyoruz.
Uluslararasý Postacý’nýn bu sayýsýnda Dünya Kongremizde tartýþýlacak olan temel dokümanlarýn bir özetini okurlarýmýza sunuyoruz; Dünya durumuna yönelik tezler ve UÝB-DE’nin Bilançosu. Elbette bu dokümanlar yeterli deðil. Ýþte bu nedenle uluslararasý örgütümüzü tanýmak üzere tartýþmalara katýlmanýzý, katkýlarda bulunmanýzý ve eleþtirilerinizi bizlerle paylaþmanýzý istiyoruz. Umarýz bu tartýþmalar son dönemde dünyada yaþanan büyük deðiþimleri ve evrimi doðru bir biçimde kavramamýza ve günümüz dünyasýnda devrimcilerin temel görevlerini tanýmlamamýza yardýmcý olur. Büyük Bir Çeliþki Bugün dünyadaki mevcut politik durum büyük bir çeliþkiyle belirleniyor. Bir yandan kitle hareketi büyük devrimci mücadelelerle sarsýlýyor, ama öte yandan özellikle de kendini Devrimci Marksist olarak tanýmlayan sol güçlerin bütününde derin bir kriz varlýðýný sürdürüyor. Bu kriz, bizim demokratik gericilik olarak adlandýrdýðýmýz emperyalist politikalara sol örgütlerin büyük bir çoðunluðunun önce bir uyarlanma süreci ve ardýndan da teslimiyeti ile baþladý.
Vietnam’da uðranýlan askeri yenilgi (1975) sonucu, emperyalizm o ana dek uygulamakta olduðu “sopa” politikasýný deðiþtirmek zorunda kaldý ve yeni devrimci süreçleri durdurabilmek ya da onlardan kurtulabilmek için seçim süreçlerinden -ve diðer Burjuva Demokratik tuzaklardan- yararlanmaya baþladý. Bu politika oldukça baþarýlý bir biçimde Portekiz (1975) ve Nikaragua (1979) devrimlerinde uygulandý. Bir diðer baþarýlý örnek ise El Salvador ’daki gerilla mücadelesini durdurmayý baþaran barýþ anlaþmalarý oldu. Zira FMLN (Farabundo Marti Ulusal Kurtuluþ Cephesi) iktidarý zapt etme noktasýndaydý. Cephe bu anlaþmalar doðrultusunda önce silahlarýný teslim etti ve ardýndan bir seçim cephesine dönüþtü ve Salvador devrimci süreci tasfiye edildi. Bu geliþmelerin belirgin bir sonucu olarak sol, seçimleri temel alan bir dönüþümün içine girdi ve buradan hareketle parlamenter çalýþmalara ve burjuva devlete katýlýma uyarlandý. Bu sürecin teori ve program düzeyindeki yansýmasý ise; akýmlarýn büyük bir çoðunluðunun yavaþ yavaþ sýnýf mücadelesi ve devrim gibi tanýmlarý terk etmesi ve bu
tanýmlarýn yerine “yurttaþlýk katýlýmý” ve “demokrasinin derinleþtirilmesi” gibi kavramlarý öne çýkartmasý oldu. Eski Bürokratik Ýþçi Devletlerinde Kapitalist Restorasyon Sözünü ettiðimiz süreç, Stalinist rejimlerin -Troçkistler olarak bizler bu rejimleri Bürokratik Ýþçi Devletleri olarak tanýmlýyorduk, diðer akýmlar ise Gerçek Sosyalizm olarak tanýmlamaktaydýlar- çöküþüyle birlikte daha da derinleþti. Bugün tüm bu Bürokratik Ýþçi Devletleri kapitalist devletler haline dönüþmüþlerdir. Bir çok akým bu deðerlendirmeyi eski SSCB ve Doðu Avrupa ülkelerine yönelik olarak paylaþmaktadýr. Ama pek çok akým Küba, Çin ve Kuzey Kore örnekleri için böyle düþünmüyorlar. Çünkü bu ülkelerde Komünist partilerin iktidarý sürmekte. Buna karþýn uzun bir dönemden bu yana bu ülkeleri yöneten bürokrasiler, bir iþçi devleti karakterini simgeleyen sosyal temelleri; dýþ ticaret tekelini ve üretim araçlarý üzerindeki devlet mülkiyetini -geçmiþteki bürokratik biçimiyle bile- savunmuyorlar. Aksine bizzat bu sosyal temellerin tasfiyesinin baþýný çekiyorlar, ülkelerindeki kamuya ait þirketlerin özelleþtirilmesinin, emperyalist sermayenin ülkelerine nüfuz etmesinin bayraktarlýðýna soyunmuþ durumdalar. Burjuva mülkiyetinin kamulaþtýrýlmýþ olduðu bu ülkelerde yaþanan bu süreç, iþçi sýnýfý için gerçek bir yenilgi anlamýný taþýyor ve solun geniþ kesimlerinde büyük bir kafa karýþýklýðýna yol açýyor. Aksine bu sektörler, bu gerçek yenilgi kadar, belki de ondan daha önemli bir baþka sürece iliþkin de hiç bir ders çýkartmýyorlar; yani Stalinist aygýtýn kitlelerin eylemiyle yýkýlmasý... Bu aygýt geçmiþte çok sayýda devrime ihanet etmiþ ya da
yolundan saptýrmýþtý ve dünya devriminin kontrol altýnda tutulmasý görevinde emperyalizmin bir numaralý iþbirlikçisiydi. Bu durumun anlamýný kavrayabilmek için Ýkinci Dünya Savaþý sonunda, Fransa ve Ýtalya gibi son derece önemli kapitalist ülkelerde iþçi devrimlerinin ve sosyalizmin zaferinin bu aygýt tarafýndan nasýl engellenmiþ olduðunu hatýrlamak yeterli olacaktýr. Ýþte dünya çapýndaki bu karþý devrimci aygýt, kitleler tarafýndan yerle bir edildi ve böylece muazzam devrimci olanaklar ve güçler özgürlüðe kavuþtu. Bizzat bu öðe yaþananlarýn kendi içinde ilerici bir karakter kazanmasýna yol açmaktaydý. Bu nedenle yaþananlarýn bilançosu ve dünya durumunda önümüze açýlan yeni perspektifler, “sosyalizmin yenilgiye uðramýþ olmasý” sonucundan çok daha çeliþkiliydi. Ýlk Sonuç Bu analizden hareketle kapitalist restorasyon sürecinden çýkarmamýz gereken ilk temel derse geliyoruz; yani Stalinistlerin savunduðu gibi“Tek Ülkede Sosyalizmin” inþasýnýn olanaksýzlýðý. Gerçeklik þunu gösterdi ki, Lenin ve Troçki’nin belirttiði gibi “Tek Ülkede Sosyalizm teorisi” gerici bir ütopyadan baþka bir þey deðil. Ýþçi devrimleri bir ya da bir çok ülkede zafere ulaþabilir. -Genelde ilk olarak daha geri kalmýþ ülkelerde- ama sosyalizm -bir sosyal ekonomik sistem olarak- ancak devrim uluslararasý ölçekte geliþebilirse ve eðer iþçi sýnýfý ayný zamanda ekonomik olarak daha geliþmiþ emperyalist merkezlerde de iktidarý zapt edebilirse mümkün olacaktýr. Aksi halde, emperyalizm saldýrýya geçecek, geliþmiþ kapitalist ülkeler ekonomik üstünlüklerini sürdürecek ve iþçi devletleri er ya da geç, emperyalist dünya ekonomisinin
belirleyiciliði altýnda restorasyona itilecektir. Stalinist önderliklerin yönetimindeki eski bürokratikleþmiþ iþçi devletleri, dünya devriminin yaygýnlaþmasý için hiç mücadele etmediler. Aksine emperyalizmle ”barýþ içinde yaþamanýn” yollarýný aradýlar. Ayný durum küçük burjuva önderliklerce yönetilen ve burjuva mülkiyetinin ortadan kaldýrýlmasýyla sonuçlanan devrimlerde de -örneðin Küba Devrimi- yaþanmýþtýr. Tüm bu devrimler kapitalist restorasyonla sonlanmýþtýr. Bugün UÝB-DE’nin bileþenleri olarak bizler, dünyadaki binlerce devrimci gibi Küba Devrimi’ni destekliyor, savunuyor ve Latin Amerika’nýn bu ilk iþçi devletinin yeniden ayaklarý üstüne kaldýrýlmasýný arzuluyoruz. Fakat bunun için devrimci süreci, önderliklerin sürdürdüðü politikalardan ayrýþtýrmak büyük önem kazanýyor. Örneðin Fidel Castro, “Nikaragua yeni bir Küba olmamalýdýr!” diyerek -ki bu Nikaragua’da burjuvazi mülksüzleþtirilmemelidir anlamý taþýmaktaydý- Nikaragua Devrimi’ni yenilgiye terk etmiþtir. Buna paralel olarak Castro, sosyalist Küba’nýn izolasyonuna göz yummuþ ve böylece kendi ülkesindeki restorasyonun maddi temellerini hazýrlamýþtýr. Öte yandan Che Guevara, yýllar önce, “iki, üç, daha fazla Vietnam!” çaðrýsýnda bulunmaktaydý ve diyordu ki, “yürüttüðümüz mücadele ya sosyalist devrim için olacak ya da bizzat devrimin bir karikatürüne dönüþecekti.” Che’nin bu sözlerini tümüyle paylaþýyoruz. Emperyalizmin Saldýrýsý ve Kitlelerin Devrimci Yanýtý Kapitalist restorasyonun gerçekleþtirilmesinin ardýndan, emperyalizm kendini diðer faktörlerin yaný sýra yeni-liberal planlarý, özelleþtirmeleri, serbest ticaret anlaþma-
11
larýný -ALCA ve NAFTA anlaþmalarý gibi- ve dünyadaki enerji kaynaklarýný kontrol etme çabalarýný -Afganistan ve Irak savaþlarý ile Venezüella’daki darbe giriþimlerine kaynaklýk eden planlar- içeren dünya çapýndaki bir yeniden sömürgeleþtirme saldýrýsýna giriþmek için yeterince güçlü hissetmeye baþladý. Bu saldýrý 11 Eylül’de gerçekleþen saldýrýlardan sonra büyük bir ivme kaydetti. Bu aþamadan itibaren emperyalizm, askeri basýnçlarýn ve savaþlarýn -bir baþka deyiþle sopa politikasýnýn- yoðunlaþtýðý daha saldýrgan bir tarzý izlemeye baþladý. Bununla birlikte, Bonapartist giriþimlerle baðlantýlý olarak, “demokratik gericilik politikasý da” sürekli bir silah olarak hazýrda tutuldu. Bu top yekun saldýrý eski ve ünlü masaldaki “havuç ve sopa” hikayesini akla getirmekteydi. Bu emperyalist saldýrý sürerken, bir yandan da dünya durumunun öteki yüzü olarak emperyalizmle yüzleþen ve bir çok kez onu yenilgiye uðratan kitlelerin muazzam yanýtýyla karþýlaþýyoruz. Bu durumun somut örneklerine gelince; Irak halkýnýn direniþi, Venezüella’daki emperyalist darbe giriþimini yenilgiye uðratan kitle isyaný, Arjantin, Ekvator ve Bolivya’daki devrimci süreçler, Filistin halkýnýn direniþi ve diðer örnekler sýralanabilir. UÝB-DE olarak dünya düzeyinde devrimci bir durumun var olduðunu düþünüyoruz. Politik kullanýmý ve anlamý son derece tartýþmalý bir tanýmlamadan hareket ettiðimizin farkýndayýz. Öte yandan bir terminoloji tartýþmasý yürütmek niyetinde de deðiliz, bu nedenle dünya durumunun tanýmlanmasý üzerinden ne anlatmak istediðimizi tarif etmek daha anlamlý olacak. Bir ekonomik kriz baðlamýnda -ki bu durum emperyalizmi iþçi sýnýfýna ve kitlelere karþý aðýr saldýrýlar gerçekleþtirmeye zorluyor- þiddete dayalý bir emperyalist yeniden sömürgeleþtirme saldýrýsýndan ve kitlelerin yine bu saldýrýya þiddete dayalý tepkilerinden söz etmekteyiz. 12
Emperyalizm giriþmiþ olduðu saldýrýnýn sonuçlarýný kontrol etmekten aciz durumda. Bu nedenle Irak’ta savaþ sürüyor, kitlelerin eylemleriyle hükümetler alaþaðý oluyor ve -Bolivya, Ekvator ve Arjantin’de yaþandýðý gibidevrimci süreçler açýða çýkýyor. Bu durum, dünyadaki tüm ülkelerde devrimci durumlar olduðu ya da bütün dünyada iktidarýn derhal zapt edilebileceði anlamýna gelmiyor. Bu durumun anlamýný daha iyi kavrayabilmenin en uygun yolu, süreci emperyalizmin rahat bir askeri zafer kazandýðý ilk Körfez Savaþý’nýn yaþandýðý, iþçilerin direniþiyle karþýlaþmadan –ya da aðýr yenilgiler sonucunda- hayata geçirilen özelleþtirme saldýrýlarýnýn yoðunlaþtýðý, sosyalizmin ve sýnýflar mücadelesinin sonunun geldiðini “müjdeleyen” son derece aðýr bir ideolojik saldýrýnýn egemen olduðu 90’lý yýllarýn baþlarýyla kýyaslamak. Þurasý çok açýk ki, güncel gerçeklik o dönemle kýyaslanamayacak kadar deðiþmiþ durumda. Ýþte bu nedenle, geliþen devrimci süreçleri engelleyebilmek için emperyalizm þimdi de Halk Cepheleri hükümetleri kartýný oynamaya baþladý -burjuva parti ve kesimleri ile sendikal merkezler ve iþçi partilerinin koalisyonlarý…Bu yeni geliþmenin en açýk örnekleri, Brezilya’daki Lula ve Uruguay’daki Tabare Vasquez hükümetlerinde görülebilir. Ama genelde emperyalizmle çatýþmak durumunda kalan ya da onun güçlü basýnçlarýna maruz kalan eski Halk Cephelerinden farklý olarak, bu kez güncel Halk Cepheleri hükümetleri, emperyalizmin doðrudan ajanlarý olarak en aðýr yeni-liberal politikalarýn asli uygulayýcýlarý haline dönüþmüþ durumdalar. Özetle, dünya devrimci durumu derken ulusal burjuvazilerin ve emperyalizmin kontrolü yitirdiði, dünyanýn deðiþik ülkelerinde devrimci süreçlerin önünü açan ve buradan hareketle iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halkýn iktidarý zapt etmesinin imkanlarýný sunan bir politik ve ekonomik kriz sürecinden
söz ediyoruz. Bu süreç savaþlar ve devrimlerle belirleniyor. Emperyalizm Yenilgiye Uðratýlabilir Günümüzde pek çok kiþi emperyalizmin iþçi kitlelerinin ve dünyadaki yoksullarýn temel düþmaný olduðu görüþünü paylaþýyor. Ama öte yandan daha az sayýda insan, yaþam þartlarýnýn daha insanileþtirilmesi için emperyalizmle yüzleþmeye ve onu yok edene dek mücadeleyi sürdürmeye yatkýn. Oysa tarih bize emperyalizmle her türlü barýþ giriþiminin, kitlelerin yenilgisiyle sonuçlandýðýný gösteriyor. Öte yandan hem tarih hem de güncel gerçeklik bize dün Vietnam’da, bugünse Irak’ta yaþanmakta olduðu gibi emperyalizmin yenilgisinin mümkün olduðunu kanýtlýyor. Unutmayalým ki, bugün Irak’ta direniþ hareketi gerçek bir ulusal kurtuluþ mücadelesi veriyor ve emperyalizme silah elde karþý koyuyor. Bu savaþta devrimciler olarak bizler, tereddütsüz iþgalci birliklerin yenilgiye uðramasý ve ülkeden çýkartýlmasý için Irak direniþinin tarafýndayýz. Bu nedenle iþgalci birliklere mensup askerlerin ya da Iraklý iþbirlikçilerin ölümünden ötürü acý duymuyoruz. Çok açýk ki, Irak direniþi, emperyalizmin tüm askeri üstünlüðüne karþýn yenilgiye uðratýlabilmesinin mümkün olduðunu gösteriyor. Direniþ bunu bize göstermeyi baþardý, ama elbette savaþ henüz bitmiþ deðil. Teknoloji ve modern silahlarla donanmýþ 150 bin askerine raðmen emperyalizm ülkenin tümünü kontrol edemiyor. Emperyalizm ocak ayýnda gerçekleþtirilen sahte seçim tuzaklarýna ve türlü sahtekarlýklarýna raðmen yalnýzca belli baþlý þehirlerin merkez noktalarýný denetleyebiliyor. Emperyalizmin yenilgisiyle sonuçlanabilecek bu gerileme, emperyalizmin kahraman Vietnam
halkýndan ilk askeri yenilgisini tattýðý dönemle büyük bir benzerlik taþýyor.
sýnýfýnýn bir devrim sürecinde iktidarý zapt etme perspektifini önüne koymuþ olmasý bir zorunluluk.
Saygon’daki ABD konsolosluk bahçesinden kalkan ve Vietnamlý iþbirlikçilerin salkým saçak tutunmaya çalýþtýðý askeri helikopterlerin fotoðraflarý, bu muazzam zaferin canlý tanýklarý.
Sosyalist Devrim ve Ýþçi Sýnýfýnýn Ýktidarý Zaptý
Kýsa bir süre önce emperyalizm Venezüella’da da yenilgiye uðradý. Hugo Chavez’in emperyalizmle sürekli bir uzlaþma arayýþýnda olan politikalarýna raðmen -halk nezrindeki prestiji ve solun geniþ kesimlerinde yarattýðý umutlarýn sayesinde- iþçilerin ve halkýn seferberlikleri emperyalizmin Hugo Chavez hükümetini devirme giriþimlerini tasfiye etti. Emperyalizmin bu somut gerilemeleri büyük önem taþýyor. Eðer ABD, Irak savaþýný kaybederse mevcut dünya durumu da tümüyle deðiþecek. Yine de kitlelerin emperyalizme karþý kazanmýþ olduðu bu zaferler, dünya iþçi sýnýfýnýn emperyalizmi kesin bir biçimde yenilgiye uðratabilmesi için yeterli deðiller. Bu hedefe ulaþabilmek için, iþçi
Son dönemde devrimci süreçlerin açýða çýktýðý tüm ülkelerde, iki çýkýþ ya da alternatif gündeme geldi; bunlarýn ilki, iþçi sýnýfýnýn iktidarý zaptý ve sosyalist devrimi geliþtirmesi idi. Ýkincisi ise, genel seçimler ya da bir kurucu meclis aracýlýðý ile demokrasiyi geniþletmek ve savunmaktý. Ýngiliz teorisyen Holloway’in yaklaþýmlarýný -iktidarý zapt etmeden dünyayý deðiþtirmektemel alan diðer politik kesimler bir devrimci stratejiden yoksundular. Ne acýdýr ki, kendisini devimci Marksist olarak tanýmlayan örgütlerce desteklenen reformist sol, bu kez de “demokratik yola uyarlanma” politikasýný körükledi. Bu durumun baþlýca sonucu Ekvator, Arjantin ve Bolivya’daki devrimci süreçlerin gerilemesi ya da durma noktasýna gelmesi oldu. Bu pozisyonlar karþýsýnda UÝB-DE olarak, emperyalizmi yenilgiye uðratmanýn yegane yolunun iþçi
sýnýfýnýn bir ya da daha fazla sayýda ülkede iktidarý zapt etmesi, devrimci bir iþçi devleti inþa etmesi -yani proletaryanýn devrimci diktatörlüðünü- ve emperyalizm yok edilene dek sosyalist dünya devrimini geliþtirmesi olduðunu savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. Dördüncü Enternasyonal’in kurucusu ve Rus devrimci önder Leon Troçki programýmýzýn üç sözcükle özetlenebileceðini söylüyordu; Proletaryanýn Devrimci Diktatörlüðü! Bu tanýmlama, programatik açýdan iþçi sýnýfý ve onun köylülük gibi yoksul müttefikleri için en geniþ demokrasiye dayalý bir iþçi devletinin inþasýný ve burjuvaziye ve sömürgenlere karþý son derece sert bir diktatörlüðü öngörmekteydi. Kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin mülksüzleþtirilmelerini temel alan bir devletten söz ediyoruz. Yani, devletin eline geçen üretim araçlarýnýn kolektifleþtirilmesi, planlý ekonomiye geçiþ, dýþ ticarette devlet tekeli uygulanmasý, iþçi sýnýfý ve yoksul halkýn ihtiyaçlarýnýn temel alýnmasý ve dünya devriminin ilerletilmesi.
13
Bu bir Devrimci Diktatörlük çünkü, Stalinizmin üzerinde yükseldiði bürokratik diktatörlüklerden farklý olarak ülke içinde en geniþ iþçi demokrasisini sahipleniyor ve ayný zamanda, hiç bir bürokrasinin iktidarý ele geçirememesi için sürekli bir mücadele geliþtiriyor.
oldukça popüler. Pek çok mücadeleci unsur bu partileri stratejik bir çýkýþ ya da ilerici bir geliþme olarak deðerlendiriyor ve programlarýnda sosyalizm hedefini sürdürdükleri için bu partilere karþý sempati besliyor. Çok sayýda Marksist akým bu partilerin etrafýnda kümeleniyor.
Buna paralel olarak, bu iþçi devleti emperyalizme karþý mücadele ediyor ve baþta merkez devletler olmak üzere, uluslararasý sosyalist devrimi yaymanýn yollarýný arýyor.
Bizler yukarýdaki geliþmeyi stratejik bir adým olarak deðerlendirmiyoruz.
Devrimci Bolþevik Parti Bu devrimci süreçleri daha ileri taþýyabilmek için, Lenin tarafýndan geliþtirilmiþ model doðrultusunda inþa edilmiþ bir Devrimci Ýþçi Partisinin temel bir eksiklik olduðunu düþünmeye devam ediyoruz. Bu model bugün solun geniþ kesimlerince bir kenara býrakýlmýþ durumda. Bu terk ediþ bazý durumlarda “Leninist Parti’nin” Stalinistlerin savunduðu bürokratik karikatürü ile karýþtýrýlmasýndan ileri geliyor. Ama bu kavrayýþ tümüyle hatalý, zira Leninist parti ile Stalinist parti birbirine tamamýyla karþýt modeller. Leninist model, iþçi sýnýfýnýn iktidarý zaptý, bir iþçi devletinin kurulmasý ve sosyalist devrim için devrimci öncüyü birleþtirmeye çalýþan bir araç olmaya çalýþýr. Stalinist model ise, iþçi sýnýfýnýn ellerini baðlamanýn ve karþý devrimlere yol açmanýn aracýdýr. Bir diðer yaklaþým ise Leninizmin eskidiði ve geçerliliðini yitirdiði. Örneðin içinde bulunduðumuz dönemde kendini anti-kapitalist partiler olarak adlandýran partiler
14
Bunun ilk nedeni, bu partilerin içinde devrimci, reformist ve merkezci akýmlarýn bir arada bulunmalarý. Brezilya’da iþçi partisi önderliðindeki halk cephesi hükümetine karþý muhalefetten doðan PSOL bunun açýk ve yeni örneði. Ýkinci karþý çýkýþ nedenimiz ise, bu tip partilerin genelde kendilerine temel faaliyet alaný olarak seçim aktivitelerini seçmiþ olmasý ve ufuklarýnýn parlamenter hedeflerle sýnýrlý olmasý. Bu partiler sendikal hareketler, öðrenci ve halk hareketleri ile entelektüeller arasýnda da yer bulabiliyorlar. Ama þurasý çok açýk ki, tüm farklý görüntülerine karþýn bu partiler de önlerine bir hedef olarak iktidarýn devrimci zaptýný koymuyorlar ve dolayýsýyla kendilerini bu görevin temel bir aracý olarak tanýmlamýyorlar. Böyle olmasý oldukça normal, zira devrimcilerin ve reformistlerin bir arada bulunduklarý bu tip partilerin
programý, hedefleri ve görevleri yalnýzca reformist olabilir. Aksi halde reformist olan sektörler partiyi terk edeceklerdir. Ýþte tam da bu nedenle diyoruz ki, bu partiler kitlelerin en acil ve temel ihtiyaçlarýna yanýt geliþtiremezler, bilinçli bir þekilde ne emperyalizmle ne iþçi hareketi ve sendikal hareketteki ajanlarý olan bürokrasilerle ne de halk cepheleri ve burjuva hükümetlerle yüzleþemezler. Dolayýsýyla bu partiler, büyük devrimci kalkýþmalarý zafere taþýyacak gerçek alternatifler olamazlar. Bizler Lenin tara-fýndan inþa edilen ve Troçki tarafýndan geliþtirilmiþ olan ve yoksul Rus kitle-lerinin önderliklerini kazanmaya muktedir olarak, tarihteki ilk iþçi devletinin baþýný çekmiþ ve onu dünya devriminin hizmetine adamýþ olan devrimci parti modelini sahipleniyoruz. Temelde böylesi bir partinin merkezi hedefi, iþçi sýnýfý ve müttefiklerinin devrimci yolla iktidarý ele geçirmesi, proletaryanýn devrimci diktatörlüðünü programýnýn temeli olarak benimsemesi, demokratik merkeziyetçi olarak örgütlenmesi -iç tartýþmalarda en geniþ demokrasi, sýnýf mücadelesine müdahale esnasýnda en sýký merkezilik- olacaktýr. Son olarak, böyle bir parti enternasyonal bir örgütün, bir dünya devrimci partisinin somut bileþeni olarak inþa edilir. Günümüzde solun geniþ sektörlerini etkileyen oportünist dalgaya karþý bizler UÝB-DE olarak hala bu modeli sahiplenmeye devam ediyoruz.
UÝB-DE’nin Bilançosu Oportünist Dalga ve Krizimiz “Anti-kapitalist partiler” Brezilya’daki PSOL gibi-, devrimci stratejiyi ve Troçkizmi terk etmiþ olanlar -Fransa’dan Devrimci Komünist Birlik gibi- ya da yeniden biçimlenmekte olan Stalinist akýmlar -Ýtalya’dan Komünist Yeniden Kuruluþ Partisi- dünya solunun -ki aralarýnda kendini devrimci Marksist olarak adlandýranlarda vardýr- önemli bir kýsmýný etkileyen oportünist dalganýn somut ifadeleridir. Diðer belirleyici örnekler arasýnda ülkelerindeki devrimci süreçler esnasýnda iþçi sýnýfýnýn iktidarý zapt etmesini somut bir hedef olarak önlerine koymamýþ olan Bolivya’daki Evo Morales’in MAS’ý, Ekvator’daki CONAÝE ya da Arjantin solunun büyük çoðunluðu sayýlabilir. Aksine bu kesimler pek çok defa burjuvalara kurtuluþ þansý tanýmýþ, rejimlerini yeniden inþa edebilmeleri ve hükümetler kurabilmeleri için yardýmcý olmuþlardýr. Brezilya’da solun büyük bir çoðunluðu Lula’nýn halk cephesi hükümetini destekliyor. Uruguay’da eski Tupamaros gerillalarý, açýkça emperyalizm yanlýsý bir programa sahip olmasýna raðmen Tabare Vasquez hükümetinin temel direði durumundalar. Bu tahrifatçýlarýn kapitalist restorasyon sürecinden sonra derinleþtirdikleri ideolojik hattýn merkezi noktalarýný þunlar oluþturuyor; -Bolþevik devrimiyle birlikte açýlan dönem tamamlanmýþtýr. -Emperyalizm son derece güçlüdür ve yenilgiye uðratýlamaz. -Ne ulusal ne de uluslararasý düzeyde sosyalist bir devrim gerçekleþtirilemez, iktidarýn zaptý artýk bir hayaldir. -Solun ve iþçi hareketinin tek gerçekleþtirilebilir hedefi, “kapitalizmi insanileþtirmek” ve “demokrasiyi derinleþtirmek” olmalýdýr. -devrimcilerin ve reformistlerin bir araya geldiði sol partiler inþa edilmeli ve böylelikle “politik alanlar” açýlmalýdýr -oy, parlamento, sendikalar…-
UÝB-DE bu oportünist dalgaya karþý bir direniþ kutbuydu. Bu oportünist dalgaya karþý direnmiþ ve mücadele yürütmüþ bir dizi sektörle birlikte bilinçle mücadele etmiþti. Ne var ki, bu oportünist süreçten bütünüyle azade olmayý baþaramadýk. Aksine 90’lý yýllarýn baþýnda en önemli seksiyonlarýmýzdan olan Arjantin MAS’ý -Sosyalizme Doðru Hareket- her defasýnda daha fazla seçimci bir eðilimin içine girdi ve La Tabla’da Kýþlasý Baskýný (1988) ve Rosario Ayaklanmasý (1989) türünden kitle patlamalarýna yönelik politikalarýnda oportünizmden kaynaklanan büyük hatalar yaptý. Düzeltilemeyen bu oportünist sapmalar MAS’ýn 1992 yýlýnda önce bölünmesine ve ardýndan da imhasýna yol açtý. Bu süreç ve sonuçlarý ayný zamanda UÝB-DE’yi de yýkýmýn eþiðine getirdi. Bu nedenle onu yeniden inþa etmekte olduðumuzu ifade ediyoruz. Bu yeniden inþa sürecinin en önemli ayaklarýndan birini Marksizm, Leninizm ve Troçkizmin teorik-programatik mevzilerini savunmak oluþturdu. Bu savunu esas alýnmadan þu anda giriþtiðimiz yeni mücadelelere yönelebilmek imkansýz olurdu. Bu çerçevede sýnýf mücadelesinin bu aþamasýnda UÝB-DE hangi kriterle yeniden inþa etmekte olduðumuz kilit bir önem kazanýyor. Politik etkinliði ile kitlelere nüfuz etmiþ, iktidarý zapt etmeyi hedefleyen ve proletaryanýn devrimci diktatörlüðü perspektifine sahip devrimci Bolþevik partiler inþa etmek niyetindeyiz. Lenin’in þu yaklaþýmýný aynen paylaþýyoruz; “iktidarýn dýþýnda her þey bir hayalden ibarettir.” Bu anlamda Bolþevik partiden yoksunken her þeyin bir hayalden ibaret olduðunu düþüncesindeyiz. Binlerce militana, milyonlarca oya, yüzlerce milletvekili ve sendikal öndere sahip olabiliriz, ama Bolþevik parti yerine elimizde bir merkezci parti varsa aslýnda bu hiçbir þeye sahip olmadýðýmýz anlamýna geliyor.
UÝB-DE’nin tüm partileri ve özelde en güçlü partimiz Brezilya‘da ki PSTU, bu parti tanýmýna yönelik Menþevik sapmalarla ve oportünist politikalarýn basýncýna çok defa maruz kaldý. Menþevik bir partide herkes kendi baþýna buyruktur ve iþleyiþ parti organlarýndaki kararlar temelinde merkezileþmez. Oysa bizler parti organlarýnýn iþleyiþinden hareket eden militanlardan oluþan partiler inþa etmeliyiz. O nedenle deneyimli ve disiplinli, mücadeleleri yükseltmek için sýnýf mücadelesine saðlam bir biçimde nüfuz etmiþ devrimci partiler inþa etmek istiyoruz. Son olarak bu noktada bir diðer merkezi kritere geliyoruz; Partilerimizi enternasyonal bir örgütün parçalarý olarak inþa etmeyi istiyoruz. Bu nedenle temel hedefimiz, UÝB-DE Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inþasýnýn bir aracý olarak yeniden inþa etmek. Bir dizi Troçkist sektörün iddia ettiði gibi Dördüncü Enternasyonal’in “kurulduðu” ya da “yeniden inþa edilmiþ olduðu” görüþünde deðiliz. Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inþasýna inanýyor ve onun için savaþýyoruz. Bizim açýmýzdan UÝBDE bu amaca eriþebilmek için temel bir araç. Troçki’nin “enternasyonal bir örgüt olmaksýzýn devrimci bir partinin inþasýnýn olanaksýz olduðu” düþüncesini tümüyle paylaþýyoruz. Bugüne dek, bu yaklaþýmý dýþlayan tüm giriþimler baþarýsýzlýða mahkum oldu. Oldukça zayýf olsa bile bir enternasyonal örgüt, ulusal ölçekte izole olmuþ, rejimin, burjuvazinin, ulusal bürokrasilerin sürekli basýnçlarýna maruz kalan ulusal bir partiden üstün olacaktýr. Ýzole olmuþ ulusal bir partinin, doðru bir dünya durumu analizine ulaþabilmesi ve enternasyonal görevleri netleþtirebilmesi olanaksýzdýr. Dahasý, dünya ölçeðinde sýnýf mücadelesinin ve gerçekliðin bütünsel bir analizini gerçekleþtirmekte olan enternasyonal bir örgüt, bir partinin ülkedeki durum ve ulusal politikalar konusundaki tutumlarýný da tartýþmasýz bir biçimde zenginleþtirecektir.
15
Akýn Rençber Yoldaþ! “Eðer insanlýðýn çoðunluðu için etkili olabileceðimiz yeri seçmiþsek, hiçbir yük bizi kamburlaþtýramaz. Çünkü artýk o herkes adýna ödenen bir bedeldir; artýk tadýna vardýðýmýz þey yoksul, kýsýtlý ve bencilce bir sevinç deðildir. Mutluluðumuz milyonlara aittir. Eylemlerimiz sessiz sedasýz ama sonsuza dek etkisini sürdürecek, küllerimizi soylu insanlarýn çakmak çakmak gözlerinden akan yaþlar ýslatacaktýr.” K. Marks
Troçkist bir iþçi olan Akýn Rençber 1 Mayýs 1996 gösterilerine yoldaþlarýyla beraber katýlmak için Ýstanbul’a gelmiþti. Polisin gösterilere saldýrýsýnýn ardýndan gözaltýna alýnan Akýn yoldaþ, emniyette gördüðü iþkenceler yüzünden, serbest býrakýldýktan bir süre sonra can verdi. Bedeni topraða düþerken yoldaþlarýna hiç eskimeyecek olan inançlarýný ve davasýný usulcacýk devretti. Çalýþkan bir iþçi, örnek bir arkadaþ ve gerçek 16
bir yoldaþtý. Akýn Rençber’in 20 yýla sýðdýrdýðý kýsa ama örnek yaþamý, dünyanýn dört bir yanýnda Dördüncü Enternasyonal’i yeniden inþa etmek için savaþan kadýn ve erkek yoldaþlarýna ilham olmaya devam ediyor. 9 yýl sonra onu hiç dinmeyen bir hasret ve sevgiyle anýyoruz. Akýn Yoldaþ Sosyalizme dek daima !...