Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 17
Emek hareketinden, Gündem ve Politika
Haziran: 2005
syf. 2-5
http://iscicephesi.org
Dünya
syf. 10-15
Avrupa Birliði ve Demokrasi yalanlarý
Fransýz iþçi sýnýfý tarih yazdý
Egitim-Sen kapatýlýrken
Zanon: Bugün fabrikayý, yarýn iktidarý
Deve tüccarlýðýndan Afgan taþeronluðuna
Bolivya devrimi sürüyor
Madalyonun iki yüzü Kültür Sanat Sendikal Mücadele
syf. 6-9
syf. 16
Ilhan Koman: Retrospektif
Turkuaz/Çakýl iþçileri 15-16 Haziran’ý kutladý
Tapýnak Þövalyeleri ve Cennet Krallarý
Basýn Açýklamasý: Sendika hakkýmýz engellenemez
Büyük Usta Nuri Ýyem’i yitirdik
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN... AVRUPA BÝRLÝÐÝ VE DEMOKRASÝ YALANLARI Boðaziçi Üniversitesi’nde düzenlenmesi planlanan “Ýmparatorluðun Çöküþü döneminde Osmanlý Ermenileri” adlý konferans, Üniversite rektörlüðü üzerinde estirilen çok yönlü terör nedeniyle iptal edildi. BÜ öðretim üyesi Prof. Dr. Ethem Eldem, üniversitenin haksýz yere hedef gösterildiðini belirterek bu geliþmeyi son derece kaygý verici olarak gördüðünü söylüyor. Þurasý çok net ki, konferansýn engellenmiþ olmasý, Ermeni soykýrýmý konusunda resmi görüþün dýþýndaki düþüncelere gösterilen tahammülün sýnýrlarýna iþaret etmektedir. Hatýrlanacaðý üzere, konferansýn iptal edilmesinde önemli faktörlerden biri de Adalet Bakaný Cemil Çiçek’in tavrý ve bu konuda verdiði demeçti. Bakan Çiçek konferansýn düzenleyicilerini vatana ihanetle
suçlayarak “bizi içerden hançerliyorlar” demekteydi. Bakan’ýn sözlerine kaynaklýk eden korku nereden kaynaklanmakta? Resmi devletin ideologlarý kendi tezlerinin güvenilmez olduðunun açýða çýkmasýndan mý korkuyorlar? Bizce BÜ’nde yaþanan son skandal, mevcut hükümetin tumturaklý “ermeni açýlýmý”nýn aczine iþaret etmekte. Unutmayalým ki, yalnýzca 20. yüzyýlýn baþýnda bu topraklarýn nüfusunun hiç de azýmsanmayacak bir kesimi, Ermeni, Rum, Yahudi vb. gayri müslim halklardan oluþmaktaydý. Bu insanlar buhar olup uçmadýlarsa, onlarýn baþýna gelenleri yalanlardan arýnmýþ bir biçimde öðrenmek bu halkýn temel hakkýdýr. Jiyan
EÐÝTÝM-SEN KAPATILIRKEN Genelkurmay Baþkanlýðý’nýn talebi ve Ankara Valiliði’nin giriþimleriyle hakkýnda kapatma davasý açýlan Eðitim-Sen, Yargýtay Genel Kurulu’nun, Ankara ikinci iþ mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararýný oy birliði ile bozan kararý ile kapatýldý. Karar alma sürecinin en dikkat çeken yönü ise, kararýn 45 üyeden oluþan Hakimler Birliði’nin oy birliðine dayanmasý. Böylesi kararlara hukuk tarihimizde ender rastlanmakta! Peki sendikanýn bu kararý hak etmesine neden olan suçu ne? Sendikanýn tüzüðünde ana dilde eðitim hakkýný savunuyor olmasý. Son iki yýl boyunca bizlere býkýp usanmadan Avrupa
Birliði, Ýnsan Haklarý, Demokrasi nutuklarý atanlar insanlarýn kendi ana dillerinde eðitim almasý talebini dile getirmenin bu ülkeyi böleceðini düþünüyorlar. Oysa bu saldýrýyý gerçekleþtiren kesimler yýllarca Bulgaristan’da, Yunanistan’da isimler deðiþtiriliyor, ana dil olan Türkçe’nin konuþulmasý engelleniyor diye ayaða kalkmýþlardý. Dýþarýya karþý bu söylemi geliþtirenler ne hikmetse, iþ içeriye gelince “ulusal güvenlik” gerekçesinden beslenen koyu bir yasakçýlýða bürünüyorlar. Bu ikiyüzlülükten ötürüdür ki, bunlarýn demokratikleþiyoruz yalanýna hiç kimse inanmýyor. Jiyan
EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ
2
Ne zaman iþçi sýnýfýna, emekçi yoksul halka yönelik bir saldýrý söz konusu olsa hükümet, patronlar ve iþbirlikçileri hep bir aðýzdan sosyal diyalog, uzlaþma, memleket menfaati gibi yalanlarý sýralamaya baþlýyorlar. Oysa sürekli anlayýþ beklenen, sabýr göstermesi istenen, üç vakte kadar her þey daha iyi olacak denerek kandýrýlan ve iþte Kaf Daðý þu tepenin ardýnda denerek bitmek bilmeyen masallarýn kölesi yapýlan iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk; hem her þeyi üreten ve hem de eðer marifet fedakarlýksa onun en büyüðünü göstererek üzerine düþeni on yýllardýr fazlasýyla yapan insanlardan oluþuyor. Ýþçi sýnýfýndan ve emekçi yoksul halktan fedakarlýk ve sabýr bekleyen patronlarýn ve hempalarýnýn ise sabýr ve fedakarlýk gösterdikleri görülmüþ deðil. En küçük esinti de bile “yandým, bittim, battým” diyerek faturayý hemen iþçilere, emekçilere çýkarmaya çalýþan bu ikiyüzlü sömürgen sýnýf mensuplarýnýn karakteridir bu. Sürekli risk almaktan bahseden, giriþimcilikleriyle övünen ve fakat riski de, giriþimi de iþçi ve emekçinin alýnteri hesabý üzerinden yapan patronlarýn ve onlarýn hükümetinin en son ve en büyük palavralarýnýn baþýnda kamu iþletmelerinin özelleþtirilmesi gelmekte. Hükümet özelleþtirme kararý aldýðý tüm iþletmeler için ayný yalaný söylüyor: teknoloji eski, kâr etmiyor, zarar ediyor… sonuç, bu tür iþletmeler halk üzerinde bir kamburdur! Evet hükümete inanýrsak dün Sümerbank ve SEKA’nýn, þimdi Seydiþehir Alüminyum Ýþletmesi’nin ve yarýn Telekom, Petkim, Tüpraþ ve Erdemir’in özelleþtirilmesinin nedeni bu iþletmelerin eski teknolojilere sahip olmasý, rekabet edebilirlikten yoksun olmasý, kâr edememesi… Oysa bu çok büyük bir yalan! Seydiþehir’in ne teknolojisi eski ne de zarar ediyor. Son derece kârlý bir iþletme; örneðin 2004 yýlý kârý 26.5 milyon dolar. Nitekim 9 sermaye grubu böylesine kârlý olan Seydiþehir’i kapmak için ihaleye girdi ve Rize kökenli Ce-Ka Ýnþaat (Cengiz Þirketler Grubu) 305 milyon dolarla en yüksek teklifi veren þirket olarak Seydiþehir’i gasp etti. “Ýhale üstümüze kaldý, daha ucuz olmalýydý” diyerek sözüm ona yakýnan patron piþkinlik yapýyor. Diðerleri gibi bu patron da emekçi yoksul halkýn malýný gasp etti, diyoruz çünkü ürettiði ürünlerin çeþitliliði konusunda sadece Türkiye’de deðil dünyada tek olan Seydiþehir’in peþkeþ çekilmesinin baþka bir izahý bulunmamakta. Fabrikalarýnýn satýlmasýný engellemek isteyen iþçiler ise özelleþtirme kararýnýn uygulanmasý için düðmeye basýlmasýndan bu yana sürekli bir mücadele içine girdiler. Ýþletmeyi satýn almak isteyen þirket temsilcilerine fabrikada inceleme fýrsatý vermeme haklarýný kullandýlar. Kendilerini fabrikaya kilitledirler. Aileleriyle ve diðer iþçi ve emekçilerle birlikte haklarýný korumak için direndiler. Patronlarýn hükümeti, özelleþtirme için gerekli ayarlamalarý yaparken polisi-jandarmasý da
hakkýný arayan iþçileri darp etmeye giriþti; cop, biber gazý ve göz yaþartýcý bombayla 48 iþçi kardeþimiz yaralandý. Bir yanda hükümet diðer yanda polis-jandarma gücü ve zoruyla Seydiþehirli iþçi ve emekçilerin alýnteri, emeði, geleceði zapt edilmekte. Seydiþehir’de özelleþtirmeye hayýr diyerek yol vermek istemeyen iþçi kardeþlerimizin mücadelesi haklý ve meþrudur. Sadece Seydiþehir Alüminyum Ýþletmesi’nin iþçileri deðil, tüm Seydiþehirliler tek vücut özelleþtirme saldýrýsýna karþý birlikte hareket ediyor. Kepenkler kapanýyor, çocuklar okula gitmiyor, tüm emekçi halk tek bir vücut halinde hareket ediyor. Özelleþtirmenin durdurulmasý, baþka yol ve yöntemlerle gerçekleþmesine fýrsat verilmemesi ve kalýcý þekilde engellenmesi için de gerekli olan böylesi bir kararlýlýk. Dün SEKA iþçilerinin baþlattýðý kenetlenmiþ mücadeleyi bugün Seydiþehir iþçi ve emekçileri hep birlikte daha da ileri götürmek için mücadele etmelidir. Kuþkusuz baþta hükümet ve patronlar olmak üzere haklý ve meþru mücadele içindeki iþçi ve emekçileri kýnayanlar, suçlayanlar, çeþitli “suç” örgütlerinin maþasý ve yönlendirmesi altýnda olmakla itham edenler olacaktýr. Oysa ortada sadece tek bir suç var ve onu da özelleþtirme kararýný alan ve uygulayanlar yani hükümet ve patronlar iþliyor. Kurulduðu günden bu yana 2 milyar dolar katma deðer üreten, yýllýk rezervi 45 milyon ton olan, halen 120 yýllýk rezervi bulunan ve 14 fabrikadan oluþan binlerce iþçinin çalýþtýðý (2002 verilerine göre 3211 kiþi) Seydiþehir’i özelleþtirmenin baþka bir izahý bulunmamakta. Geleneksel olarak sað partilere oy veren Seydiþehir’in emekçi yoksul halký þimdi bir gerçekle karþý karþýya: son seçimde bugünkü AKP hükümetine oylarýnýn yüzde 55’ini verdiler ve o AKP hükümeti Seydiþehir’in hayat damarlarýný kesmeye çalýþýyor. Önceki seçimlerde de MHP, FP gibi dinci, milliyetçi, faþist partiler yörede hep önde gitti. Hepsinin önerdiði ise ayný: “sat gitsin! ver gitsin!” Seydiþehir iþçi ve emekçisi ise en doðru kararý almýþ durumda: “kesintisiz mücadele…” Ýhale sonuçlarý ne olursa olsun, teklif kaç lira olursa olsun Seydiþehir iþçi ve emekçileri için bunlarýn önemi olmamalý. Seydiþehir’in iþçi ve emekçileri sadece kendileri için deðil tüm iþçi ve emekçi yoksul halk için “gemileri yaktýk” sözünün sonuna kadar arkasýnda durmalýdýr. Diðer yandan tüm iþçi ve emekçiler bilmelidir ki, þimdi mücadelenin odaðýnda Seydiþehir var. Seydiþehir iþçilerini yalnýz býrakmamak, onlarla birlikte kenetlenmek ve bir kez daha yüksek sesle özelleþtirmelere hayýr diye haykýrma zamaný. 15-16 Haziran 1970’in 35 yýlýnda Seydiþehir iþçilerinin direniþi bizlere yol gösterecek, dün SEKA’da olduðu ve yarýn Petkim’de, Telekom’da, Erdemir’de olacaðý gibi… Ýþçi Cephesi
GÜNDEM
Seydiþehir Direniþi Yol Gösteriyor !
3
Bush-Erdoðan görüþmesi
Deve tüccarlýðýndan Afgan taþeronluðuna Baþbakan Tayyip Erdoðan, Türkiye parlamento tarihinin onurlu sayýlabilecek ender bir tutumunu Bush’a affetirmeye çalýþarak ülkeyi ABD emperyalizmi karþýsýnda tümden dizleri üzerine çökertti. Meclis’in 1 Mart 2003 tezkeresini, bir buçuk ay sonra kendisi Baþbakan olunca hemen düzelttiðini anýmsatan Erdoðan, böylece Türk hükümeti ve parlamentosu adýna Bush’tan özür diledi ve Büyük Ortadoðu Projesi’nden taþeronluk kapmaya çalýþtý. Türban konusunda toplum ile kurumlar arasýnda bir çatýþmanýn bulunduðunu ve bunun toplumun tercihi doðrultusunda giderilmesi gerektiðini iddia eden Baþbakan, Washington’da sergilediði kurumsal baþeðme tavrýyla, halkýn ezici çoðunluðunun ABD’nin Irak iþgaline karþý tutumuna tamamen ters düþmüþ ve kendi kendini yalanlamýþ oldu. Türk-ABD iliþkileri Osmanlýlar’da Abdülmecit dönemine kadar dayanýr. Dönemin sömürgeci ABD hükümeti 1846-48 arasýndaki Meksika iþgali sýrasýnda askerlerinin çöl arazide kolayca ilerlemesini saðlayabilmek için Osmanlý hükümetinden 30 deve satýn almak istemiþ,
4
Sultan Mecit develeri taþýyacak olan gemiye ayrýca hediye olarak 2 çift deve daha yüklemiþti. Osmanlýlar’ýn bu gönlübolluðu, Anadolu’yu Avrupalý emperyalist güçlere bir imzada teslim eden Damat Ferit Paþa’dan geçip bizim “genç Osmanlý” Erdoðan’a kadar sirayet etmiþ, hediye develerin yerini de üsler, tesisler, pazarlar, ulusal sanayi, hatta Meclis’te 1 Mart tezkeresine karþý oy verenler almýþ durumda. Pekiyi ama asýl mal ne, ve neyin karþýlýðýnda? Uluslararasý Mafya Abdülmecit 30 deve karþýlýðýnda üç-beþ altýn akçe kazanmýþtý, tabii Erdoðan’ýn giriþtiði ticaretin çapý daha büyük. Bu kez develerin yerini ülkenin bütün bütün baðýmsýzlýðý, egemenliði almýþ durumda. Aslýnda tuhaf, hatta biraz trajik bir ticaret söz konusu, zira öyle bir durum var ki, sanki ABD Türkiye’yi ulusal açýdan egemen, dünya ve bölge politikalarýnda baðýmsýz bir çizgi izliyor diye kýnamakta, Türk hükümeti de bu izlenimi silebilmek
için, “Hayýr, vallahi biz sömürgeyiz, bakýn 1 Mart tezkeresini de düzelttik, her dediðinizi yapacaðýz, Türkiye’de de anti-Amerikancýlýk falan da yok, sizleri biz çok severiz” diye Bush’un karþýsýnda dil dökmekte. Yani ABD, malýný, mülkünü, egemenliðinin tümünü hediyeleriyle birlikte satmak isteyen Türkiye’ye kýzmýþ ve artýk daha fazla almak istemiyormuþ, nazlanýyormuþ da, Erdoðan bu yüzden elinde avucunda kalan malýný beðendirmeye çalýþýyormuþ gibi bir durum. Pekiyi, Türk hükümeti bunun karþýlýðýnda ne istiyordu? Ýstediði aslýnda ABD’li militarist katillerin yeteneklerine çok uygun: Kuzey Irak’taki 5 bin PKK gerillasýnýn öldürülmesi, hangi yol olursa olsun tasfiye edilmesi. Kendi ülkesindeki temel bir demokrasi sorununu, on milyonlarca Kürt insanýyla, bu halkýn kendisiyle birlikte çözmeyi baþaramayan, baþarmayý sýnýfsal doðasý gereði düþünmeyen bir hükümetin, sorunun “hallini” Uluslararasý Mafya’ya, dünya terörizmine, özetle ABD emperyalizmine havale etmeye çalýþmasý küreselleþme çaðýnda artýk “normal” sayýlýyor. Ne var ki, uluslararasý teröristlerin baþý Iraklý direniþçilerle, ulusal kurtuluþ savaþçýlarýyla fena halde dertte, iþleri baþlarýndan aþkýn, yeni bir cephe açacak durumlarý yok. Üstelik ABD’nin Irak Kürdistaný’ndaki taþeronlarý Barzani ve Talabani “þimdilik” kendi aðalýklarýnda hýrgür varmýþ izlenimi vermek, ABD’nin Türkiye adýna PKK’ya ve onu destekleyen Kürtlere saldýrmasý durumunda kendi denetimleri altýndaki kitlelerin arasýnda hoþnutsuzluk doðmasýný istemiyor. Dolayýsýyla da Erdoðan bu konuda Washington’dan eli boþ dönmüþ durumda. Ama tabii “þimdilik”, Erdoðan Bush’un bu hizmeti ABD’nin “borç” hanesine yazmýþ olduðu izlenimini yaymaya
Kýbrýs’a uçakla gelen barýþ Küreselleþme çaðýnda diplomatik ticaret elbette nakit akçe karþýlýðý deve alýþveriþine benzemiyor, bu devirde daha uyanýk, politik dille “uzak görüþlü” olmak, talep gelmeden kendine piyasada yer açmak gerekiyor. Aslýnda bu, bir tür “veresiye” ticarete benziyor, þimdi al, kullan, beðenirsen sonra ödersin. Bu sistemi Erdoðan Kýbrýs konusunda uygulamýþ ve veresiyeciliðini pek güzel açýklamýþtý: “Suriye’ye yaptýklarý gibi size de yarýn çýkýn derler, siz de çýkmak zorunda kalýrsýnýz”. Yani Baþbakan, “aman yanlýþ anlaþýlmasýn, biz demokrasi için, Kýbrýs halklarýnýn üzerindeki yerel sömürgeci boyunduruklar kalksýn falan diye çekmiyoruz askerlerimizi Kýbrýs’tan, biliyorum bizim aða öyle isteyecek de ondan, gözünden anladým bunu” demek istiyor. Ama tabii bunun karþýlýðýnda da nemalanmak lazým. Lazým ki, hükümetin Kýbrýs politikasýna karþý olan faþist ve militarist kesimlere bir sus payý verilebilsin. Belli ki Bush bu konuda biraz daha cömert davranmýþ ve Erdoðan’ýn Lefkoþe ile Washington arasýnda doðrudan uçak seferleri baþlatýlmasý talebine olumlu yaklaþmýþ. Gazetelerden okuyoruz ki, “Bush konuþma sýrasýnda dýþiþleri bakaný Condoleezza Rice’a dönüp, “bu konuyu bir inceleyelim bakalým” demiþ. Aða bu, söz verirse yapar. Aferin Tayyip, sýký pazarlýk yapmýþsýn. Hele bir uçak seferleri baþlasýn, hep birlikte göreceðiz Kýbrýs halkýnýn nasýl ebedi barýþ ve refaha ulaþacaðýný. Suriye’ye “demokrasi ihracý” ABD’nin, Büyük (ya da Geniþ) Ortadoðu Projesi adýný verdiði plan gerçekte ABD emperyalizminin tüm Ortadoðu ülkelerini kendi egemenlik alaný içinde zabt ü rabt altýna almasý stratejisinden baþka bir þey deðil. Amaç, bölgedeki petrol ve doðal kaz kaynaklarý ile ulusal pazarlarý ele geçirmek ve stratejik alanlara askeri olarak konuþlanmak. Bu planýn önündeki en büyük engel ise Tunus’tan Kazakistan’a kadar uzanan ulusalcý rejimler ve hükümetler. Bu rejimler ayný zamanda baskýcý
olduðu için ABD emperyalizmi BOP’u “bölgeye demokrasi getirme” gerekçesi altýnda meþrulaþtýrmaya çalýþýyor. Irak iþgalini de bu proje doðrultusunda, önce “kitle imha silahlarý” var diye sunmuþ, ardýndan da “Saddam diktatördü, biz Irak halkýna demokrasi getirdik” lafazanlýðýna geçmiþti. Þimdi emperyalist müdahale listesinde sýrada Suriye ve Ýran var. Özellikle Ýran konusunda ABD yönetimi vidalarý iyiden iyiye sýkýþtýrmaya baþlamýþ durumda. Tüccar Baþbakan Erdoðan, Washington toplantýsýnda yalnýzca Bush’tan 1 Mart tezkeresi için özür dilemekle kalmadý, ABD adýna Suriye’ye “demokrasi satma” taþeronluðunu da almaya çalýþtý. Ulusal ve demokratik özgürlükleri tanýmayýp insanlarýn linç edilmesini onaylayan, kadýnlarý sokaklarda döven, sendikalarý kapatmaya kalkan, hapishanelerinde binlerce siyasi tutuklu olan bir hükümetin bu tutumu akla, “Kelin merhemi olsaydý, kendi baþýna sürerdi” vecizesini getiriyor. Aslýnda Bush’un “Suriye’ye demokrasi getirmek” adýna araya Türkiye gibi baskýcý bir asker-polis rejimini sokmasý bile, ABD’nin niyetinin demokrasi deðil, her ne araçla olursa olsun Suriye’deki Esat rejimini yýkmak amacýnda olduðunu göstermekte. Elbette Erdoðan’ýn Suriye’de yapabileceði pek bir þey yok, ve yakýnda emperyalizm bu ülke üzerinde çok daha yeni baský yöntemlerine baþvuracak, yavaþ yavaþ askeri müdahale seçeneðinin zeminini hazýrlayacaktýr. Ve Erdoðan Suriye taþeronluðuna adaylýðý ile, bu ülkeye yönelik olasý bir emperyalist müdahaleye þimdiden olur vermiþtir. Açýkça, ABD’nin Suriye’ye yönelik bir iþgale giriþmesi durumunda yeni bir 1 Mart tezkeresi olayýnýn tekrar edilmeyeceðinin güvencesini iletmiþtir.
þirketlerin kasasýna akmaktadýr. Kýsacasý, emperyalizmin “inþa” kavramý, o ülkenin yaðmalanmasý anlamýna geliyor. Baþbakan Erdoðan iþte bu noktada Bush’tan, Afganistan’ýn yaðmalanmasýnda pay da istedi. Gazete haberlerine bakýlýrsa Baþbakan Bush’a, “Afganistan’daki çocuklarýn, dul kadýnlarýn, acýnacak durumundan” söz etmiþ, bu sözleriyle Bush’u “çok etkilemiþ”, ve Bush’ta “bakalým bunu bir inceleyelim” demiþ. Bu haberleri okuyan da sanýr ki Türkiye Afganistan’a “insani yardým” çerçevesinde hastane, okul, kreþ, atölye, fabrika vs kurmak için ABD’den izin istemekte. Aslýnda gerçek durumun bununla bir ilgisi yok. ABD’li þirketler harýl harýl Afganistan’da “inþa” çalýþmalarý yapýp zaten yoksul olan bu ülkenin tüm kaynaklarýný, özellikle de afyon ticareti gelirlerini kendi ceplerine indirmekte. Baþbakan iþte bu yaðmada Türk patronlara da bir yer açýlmasý, bizim iþverenlerin de bazý “inþa” iþleriyle kasalarýný doldurabilmeleri için Bush’a dil dökmekte. Özetle, Tayyip Erdoðan’ýn Washington gezisi Türkiye’deki rejimin ve onun herhangi bir hükümetinin emperyalizm yardakçýlýðýnda hangi noktaya kadar gelebileceðini göstermektedir. Bu yolla Ýslamcý bir hükümetin emperyalizme gerçekte karþý olmadýðýný, kendi burjuvazisinin çýkarlarý için “En Büyük Þeytan” ile kolayca anlaþmalar yapabileceðini, emperyalist sömürü ve talandan pay kapmaya çalýþacaðýný, ve en önemlisi de iþçi ve emekçi halklarýn ve baðýmlý uluslarýn düþmaný olduðunu bir kez daha görme olanaðý bulmuþ olduk. Ýþçi Cephesi
POL POLÝTÝKA
çalýþýyor.
Afganistan’ýn inþasý (yani yaðmalanmasý) Artýk cümle alem biliyoruz: Eðer ABD bir ülkeye yönelik “inþa” stratejisi izlemeye baþlarsa, bunun anlamý önce o ülkede her þeyi yýkýp tarumar edeceði, ardýndan da oraya kendi þirketlerini yollayýp inþa adýna yaðma baþlatacaðýdýr. Bugün Irak’ta yaptýðý gibi: ülkenin bugünkü tüm petrol gelirleri emperyalist
5
Turkuaz / Çakýl Ýþçileri’nin 15-16 Haziran Direniþi Etkinliði
15-16 Haziran direniþi Sendikalaþtýklarý için, patronun fabrikayý kapatma kararý aldýðý Turkuaz/Çakýl iþçileri, hem birliklerini güçlendirmek, hem de geçmiþ mücadelelerin derslerini paylaþmak üzere 1516 Haziran Direniþi etkinliði gerçekleþtirdiler. Yaklaþýk 120 iþçinin aileleriyle katýldýðý etkinlik coþkuyla geçti. Bir iþçi arkadaþýn söylediði türkü ve ardýndan “Türkiye Ýþçi Sýnýfýna Selam” þiiriyle baþlayan etkinlik, 1516 Haziran mücadelesinde þehit düþen iþçiler nezdinde iþçi sýnýfý þehitleri için saygý duruþuyla sürdü. Saygý duruþunun ardýndan ekte de sunduðumuz 15-16 Haziran metni 2 iþçi arkadaþ tarafýndan aktarýldý. Sunumun ardýndan arkadaþlar iþçi sýnýfýnýn þiirlerini içeren bir þiir dinletisi sundular. Þiir dinletisini SEKA iþçilerinin direniþini anlatan 10 dakikalýk bir sinevizyon gösterisi izledi. Arada iþçilerin ve ailelerinin hazýrladýðý yemeklerden oluþan sofrada hep beraber yemek yenildi. Aranýn ardýndan forum vardý ve iþçiler kürsüden duygularýný, düþüncelerini paylaþtýlar. Yaþadýklarý zorluklarý anlattýlar ve birlikte mücadeleye çaðrýda bulundular. Son olarak müzik dinletisi oldu. Türküler hep bir aðýzdan söylendi, halaylar çekildi... Ve son ana kadar mücadele etme sözü verildi. Turkuaz/Çakýl iþçilerinin örnek mücadelesi ve hazýrladýklarý etkinlik tüm iþçilere örnek olmalýdýr. Onlar umutlarýmýzý yeþertmeye devam ediyorlar.
6
Merhaba Arkadaþlar, Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler açýsýndan sömürünün ve baskýnýn arttýðý, yaþam koþullarýnýn hergün biraz daha aðýrlaþtýðý bir dönemden geçiyoruz. Patronlarýn istekleri doðrultusunda hazýrlanan IMF patentli saldýrý programlarý, kazanýlmýþ haklarýmýzý hergün biraz daha kaybetmemize neden oluyor. Ücretler düþerken, sosyal haklar azalýyor. Sendikalaþmak gittikçe daha zor hale geliyor. Emekçiler yoksullaþtýkça bir avuç parababasý daha da zenginleþiyor. Sömürü ve baskýnýn bir diðer ayaðý da ABD emperyalizminin öncülüðünde gerçekleþen iþgaller. Emperyalist devletlerin burjuvazisi, kendi iþçi sýnýfýný sömürmekle yetinmiyor, daha fazla kâr için baþka ülkeleri talan etmeye gidiyor. Talan edilmek istenen ülkelerin hükümetleri bu sömürüye izin vermezse, kimi zaman Irak, Afganistan, Filistin’de olduðu gibi emperyalist devletler tarafýndan iþgal ediliyor. Kimi zaman da Ukranya’da, Gürcistan’da, Lübnan’da, Kýrgýzistan’da olduðu gibi, sözde “devrimlerle” emperyalist devletlere baðlý kukla yönetimler iktidara get-
iriliyor. Elbette bu saldýrýlar karþýlýksýz kalmýyor. Ýþgal altýndaki ülkelerin halklarý özgür bir ülke için savaþýyorlar. Emekçiler de sömürüye karþý mücadele ediyorlar. Ekvator ’da, Arjantin’de, Bolivya’da emekçiler hükümetleri deviriyor ve kendi iktidarlarýný yaratmaya doðru ilerliyorlar. Fransa genel grevlerle sarsýlýyor. Avrupa kýtasý, AB anayasasýna “Hayýr” diyen Fransýz ve Hollandalý emekçiler tarafýndan sarsýlýyor. Mücadeleler gittikçe yaygýnlaþýyor. Ülkemizde de durum çok farklý deðil; sömürü ve baskýlar giderek artýyor. Bir yandan AB yalanlarýyla emekçilerin aðzýna bir parça bal çalýyorlar. Öte yandan baský ve sömürüyü hergün arttýrýyorlar. AKP hükümeti iþçi, emekçi düþmaný yasalarý bir bir meclisten geçiriyor. Yasalar pervasýz saldýrýlarýn önünü açýyor; ücretler düþüyor, çalýþma saatleri artýyor, iþsizlik artýyor, özelleþtirmeler yaygýnlaþýyor, SSK satýlýyor, sendikalar kapatýlýyor, buna itiraz eden emekçiler polis tarafýndan yerlerde sürükleniyor, iþten atýlýyor. Saldýrýlar öyle bir noktaya geldi ki asgari ücreti daha da düþürmeyi planlýyorlar. IMF temsilcileri asgari ücret yüksek biraz daha düþürelim diyor. Ankara Ticaret Odasý Baþkaný, bölgesel asgari ücrete geçelim diyor. Anadolu’daki iþçiye daha az asgari ücret verirsek daha çok yatýrým olur diyor. Peki ya iþçiler, emekçi yoksul halk ne olacak? Ýþçi sýnýfýnýn, yoksullarýn durumu umurlarýnda bile deðil! Elbette herkes bu tabloya alkýþ tutmuyor. Saldýrýlarýn bilincinde olan ve saldýrýlara karþý örgütlenen emekçiler de var. Yani BÝZ varýz, SEKA var, Seydiþehir var... Hala inatla örgütlenen ve mücadele edenler var. Bizler sadece bugünü korumak için deðil, yarýnýmýzý da yaratmak için mücadele ediyoruz! Bizler, neredeyse 2 yýldýr zamsýz çalýþýyoruz. Gece gündüz mesaideyiz. Hafta sonumuz yok. Çoðumuzun ücreti sadece 350 milyon lira. Bunlar yetmiyormuþ gibi bir de ustabaþýlarýn aþaðýlamalarýyla karþýlaþýyoruz. Biz de bu saldýrýlara karþý hakkýmýzý ve geleceðimizi korumak için sendikalaþtýk. Sadece kendimiz için deðil, çevremizdeki tüm fabrikalar için, çocuklarýmýzýn geleceði için bir kývýlcým çaktýk. Bu
kývýlcýmýn büyümesinden korkan patron, sendika hakkýmýzý kullandýðýmýz için bizi kapý dýþarý etmek istiyor. Tüm yasalarýn patronlar lehine yapýlmýþ olmasý, patronun saldýrýlarýný pervasýzlaþtýrýyor. Anayasal bir hak olan sendika hakkýmýzý bile kullanamýyoruz. Çok iyi iþ yapmasýna raðmen 29. maddeden, yani ekonomik ve teknolojik nedenlerden daralmaya gideceðini söyleyerek bizi iþten çýkarmaya çalýþýyor. Aslýnda örgütlülüðümüzden, birliðimizden korkuyor. Yani hakkýmýzý almamýzdan ve diðer iþçilere örnek olmamýzdan korkuyor. Peki bizi yýldýrabilir mi? Bizi yýldýrabilir mi arkadaþlar? Tekrar soruyorum, hep bir aðýzdan haykýralým: Sendika hakký için, ekmeðimiz için mücadele edecek miyiz? Hakkýmýzý patronlara yedirecek miyiz? Bu birlik, bu kararlýlýk olduðu sürece hiçbir güç bize geri adým attýramaz. Arkadaþlar, Bugün iþçi sýnýfý tarihinde önemli bir mücadeleyi paylaþmak ve bu mücadelenin dersleriyle donanmak için bir araya geldik. 15-16 Haziran 1970’de, yani tam 35 yýl önce, yüzbinlerce iþçi, bugün bizim kendi fabrikamýzda yaptýðýmýz gibi, saldýrýlara ve hükümetin çýkarmak istediði gerici iþ yasasýna karþý birleþti ve hükümete geri adým attýrdý. 15-16 Haziran Direniþi, Türkiye iþçi sýnýfýnýn tarihindeki en önemli mücadelelerinden biridir. Direniþ, mücadeleciliði, kararlýlýðý ve kitleselliði ile patronlara korku verirken, iþçi sýnýfýna ise büyük bir moral kazandýrdý. Birçok aydýnýn Türkiye’de iþçi sýnýfýnýn varlýðýný tartýþtýðý bir dönemde, iþçi sýnýfýnýn gücünü herkese gösterdi ve patronlarýn isteði doðrultusunda hükümetin geçirmek istediði gerici yasalarý burjuvazinin çöplüðüne geri gönderdi. Sýnýf Mücadelesi Keskinleþiyor 60’lý yýllarýn sonuna doðru Türkiye’de sanayileþme hýzla artar. Bu durum iþçi sayýsýnýn da hergün biraz daha artmasýna neden olur. Ayný dönemde sol hareket, özellikle de gençlik hareketi yükselmektedir. 1968 yýlýnda neredeyse dünyanýn her yerinde gerçekleþen ayaklanmalar tüm toplumu etkiler. Bu dönemin en belirgin özelliði yaþanan ekonomik krizlerdir. Krizlerin bedeli her zaman olduðu gibi iþçi sýnýfýna ve emekçi halka
ödetilmektedir. Zamlarla hayat pahalýlýðý artarken, vergi yükü yükselir. Krizi iflaslar, iþyeri kapatmalarý ve doðal olarak iþten çýkarma ve düþük ücret saldýrýlarý izler. Tüm bu saldýrýlar tepkileri arttýrýr. Gençlik, aydýnlar ve iþçiler sömürüye karþý örgütlenmeye ve mücadele etmeye baþlarlar. 13 Þubat 1961’de kurulan TÝP (Türkiye Ýþçi Partisi) böylesi bir arayýþýn sonucunda 12 sendikacýnýn ve birçok aydýnýn giriþimiyle oluþturulur. Ülkedeki bu olumsuz koþullara karþý çýkan iþçiler direnmeye baþlarlar. Aralýk 1962’de Maden-Ýþ üyesi 173 Kavel iþçisinin haklarýný korumak için giriþtikleri mücadele, patronlarýn grev ve toplu sözleþme yasasýný kabul etmesiyle sonuçlanýr. Bunu yüzlerce irili ufaklý grev izler. 1965-1970 arasýnda 425 grev gerçekleþir ve bu grevlere 91.387 iþçi katýlýr. Bu grevler sonucunda bilinçlenmeye ve politikleþmeye baþlayan iþçiler, Türk-Ýþ’in devlet güdümlü, uzlaþmacý sendika anlayýþýna karþý çýkarlar. Bu karþý çýkýþ sonucunda Türk-Ýþ’ten ihrac edilen sendikalar 1967 yýlýnda DÝSK’i (Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu) kurarlar. DÝSK’in kuruluþunun ardýndan özel sektörde gerçekleþen grevlerin sayýsýnda belirgin bir artýþ yaþanýr. 1968 yýlýndan sonra iþçi sýnýfý yeni bir mücadele biçimi kazanýr: fabrika iþgalleri! Ýþçi sýnýfý mücadelenin “yasal” sýnýrlarda sürdürülemeyeceðini farkeder ve mücadeleyi pa-
tronlarýn koyduðu yasalarýn ilerisine taþýr. Ýlk önce Derby Fabrikasý iþgal edilir. Ardýndan 1969 kýþýnda Singer Fabrikasý ve yaz aylarýnda da Demir-Döküm fabrikasý iþgal edilir. Sonbaharda gerçekleþen Gamak iþgalinde polisler silah kullanýrlar. Yine Sungurlar ve Alpagut Linyit iþletmeleri iþçiler tarafýndan iþgal edilir. 15-16 Haziran direniþi bu mücadeleci dalganýn üzerinden yükselir. Direniþ Yükseliyor Patronlar, iþçi hareketinin bu yükseliþinden hoþnutsuzdur. Adalet Partisi hükümeti, DÝSK’i tasfiye etmek ve Türk-Ýþ dýþýnda baþka bir sendikanýn örgütlenmesini engellemek için, 274 Sayýlý Sendikalar Kanunu’nda ve 275 Sayýlý Toplu
7
SINIF MÜCADELES MÜCADELESÝ
Sözleþme, Grev ve Lokavt Kanunu’nda deðiþikliðe gider. Bu deðiþikliðe göre, bir sendikanýn faaliyet yürütebilmesi için o iþ kolundaki iþçilerin en az üçte birini örgütlemesi gerekmektedir. Ýþin en ilginç yaný bu yasanýn hazýrlayýcýlarýndan biri daha sonra DÝSK Baþkaný ve CHP milletvekili olacak olan Abdullah Baþtürk’tür. 234 Milletvekilinin katýldýðý oylamada, 230 kabul oyula tasarý kabul edilir. Yasa deðiþikliðinin kabulüyle DÝSK, iþçi temsilcilerinin geniþ katýlýmýyla gerçekleþtirdiði bir toplantýda eylem kararý alýr. DÝSK, 17 Haziran’da kitlesel bir miting yapmayý planlamaktadýr. Ancak iþçiler, eylem kararýnýn ardýndan durmaz ve sokaklara akar. 15 Haziran 1970 sabahý üretim neredeyse tamamen durur. Ankara-Ýstanbul trafiði kesilir. “Ýþçiler ellerinde bayraklar, üstlerinde iþçi kýyafetleri yollarý doldurdular. Yürüyüþler dört ana kol üzerinden geliþiyordu genel olarak. Birinci kol: Anadolu yakasýnda, Ankara asfaltý üzerinde. Ýkinci kol: EyüpAlibeyköy-Silahtar-Cendere üzerinde. Üçüncü kol:Topkapý-Çekmece-Zeytinburnu güzergahý. Dördüncü kol: Levent-Boðaz güzergahý...” Ýstanbul ve Ýzmit’te gerçekleþen gösteriler sonucunda 15 Haziran’da 115 iþyeri ve 75 bin iþçi direniþtedir. 16 Haziranda fabrika sayýsý 168’e ve iþçi sayýsý 150 bine yükselir. Ýzmir’de DÝSK’e baðlý iþyerlerinde iþçiler oturma eylemi yaparlar.
Öncü iþçilerin ve devrimcilerin öncülüðünde kortejler þehir merkezlerine akmaya baþlarlar. 16 Haziranda Kartal, Levent ve Topkapý’da çatýþmalar çýkar. Polis ve ordu barikatlarla iþçilerin önünü kesmeye çalýþýr. Ýþçiler birçok kez barikatlarý aþarlar. Kartal-Kadýköy yürüyüþ hattýnda Adalet Partisi binasý taþlanýr. Demirel’in kardeþlerine ait bir fabrikaya saldýrýlýr. Ýþçiler ayrýca kamu binalarýný iþgal eder, gözaltýna alýnanlarý kurtarmak için karakollar basarlar. Kadýköy’deki çatýþmalar sonucunda Mehmet Gýdak, Yaþar Yýldýrým ve Mustafa Baylan isimli üç iþçi þehit düþer, 200 iþçi de yaralanýr. Emninönü ve Levent’te toplanan iþçi kortejlerini birleþtirmemek için devlet vapur seferlerini iptal eder. Galata köprüsünü kaldýrýr. Kendisi için tehlikenin arttýðýný gören hükümet sýkýyönetim ilan eder. DÝSK’in de çaðrýsýyla iþçiler fabrikalarýna dönerler. Türk DemirDöküm, Sungurlar, Derby, Elektrometal, Rabak, Auer, Çelik Endüstri, Otosan, Arçelik, Vita gibi büyük fabrikalardaki iþçiler direniþe devam ederler. Yasanýn geri çekilmesi ve tutuklananlarýn serbest býrakýlmasýný talep ederler. DÝSK’in iþyeri temsilcileri iþçileri durdurur. Sýkýyönetim üç ay sürer. 5 bin iþçi iþten çýkarýlýr. Gözaltýlar, iþkenceler ve tutuklamalar sürer. Ancak DÝSK yokedilemez ve 1317 Sayýlý yasa uygulanamaz. Yeni sendika yasasý burjuvazinin çöplüðüne geri gönderilir. • 15-16 Haziran direniþi, özgüve-
ni, mücadeleciliði ve direngenliði ile iþçi sýnýfýna bugün de yol göstermektedir. • Direniþ iþçi sýnýfýnýn gücünü dosta ve düþmana göstermiþtir. Üretimden gelen güçlerini kullanan iþçiler, düzeni deðiþtirebileceklerini kanýtlamýþlardýr. • 15-16 Haziran direniþiyle, ancak mücadeleyle hak alýnabileceði bir kez daha görülmüþtür. • Bu direniþ, sendikalarýn önemini ispatlarken, sendika bürokrasisine güvenmemek gerektiðini göstermiþtir. Ýþçilerin sendika bürokratlarýnýn güdümünde deðil, kendi iþyeri komitelerinde örgütlenmeleri gerektiði bir kez daha açýða çýkmýþtýr. 15-16 Haziran Direniþinde sendikalý iþçiler, kendi özörgütlülükleriyle yola çýkmýþ sendikanýn taleplerinin ötesine geçmiþlerdir. • Bugün sýnýf hareketi gerilemiþ durumdadýr. Ancak sýnýfýn geçmiþte olduðu gibi mücadeleleri yeniden yükselecektir. Bugün görev, sýnýf hareketi geri bir noktada da olsa sabýrla iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðünü ve birliðini güçlendirmek için mücadele etmektir. • Ýþçi sýnýfý tarihinde böylesi patlamalar olmuþtur ve yine olacaktýr. Bu kendiliðinden patlamalar çok önemli; ancak bu patlamalarý yaþadýðýmýz sömürü düzenini yýkmaya yönlendirebilecek devrimci bir iþçi partisi olmadýðý sürece, böylesi patlamalar bir süre sonra düzenin kontrolüne geçmektedir. Dostlar, Bugün, iþçi hareketinin birçok mevzisini kaybettiði ve kaybetmeye de devam ettiði bir dönemden geçiyoruz. Böylesi bir dönemde 15-16 Haziran Direniþi’nin derslerini kavramak ve bu derslerle mücadeleye atýlmak çok önemli. Bizler kendi fabrikamýzda bir kývýlcým çaktýk. Bu kývýlcýmý hep beraber büyütelim. Sermayenin saldýrýlarýna karþý iþçi ve emekçilerin birleþik mücadelesini yaratmak için görev baþýna! Sermayenin saldýrýlarýna karþý sýnýf mücadelesini yükseltelim! Sendikalaþmanýn önündeki engeller kaldýrýlsýn! Ýþten çýkartmalar yasaklansýn! Kapatýlan fabrikalar, iþçilerin kontrolünde millileþtirilsin!
8
Basýna ve Kamuoyuna, Biz uluslararasý firma olan Reebok için dikim yapan bir fabrikada çalýþýyoruz. Yaþam koþullarýnýn aðýr olduðu bir ülkede, 350 milyon ücretle sabah baþlayýp gece 21.30’a kadar çalýþýyoruz. Yetmiyor hafta sonu da çalýþýyoruz. Yetmiyor aþaðýlanýyoruz. Turkuaz/Çakýl fabrikalarýnýn iþçileri olarak, iþçi sýnýfýna dönük bu yoðun saldýrýlara karþý emeðimize sahip çýkarak kendi fabrikamýzda hak arama savaþýna girdik. Anayasal bir hak olan örgütlenme hakkýmýzý kullanarak sendikalaþtýk. Birliðimizden ve gücümüzden korkan patron, haklarýmýzý almamýzý engellemek için fabrikayý kapatma kararý aldý. Ve bizi de iþten çýkartýyor. 1 Hafta öncesine kadar iþçi bulma kurumundan gönderilen iþçileri iþe alan patronlar, nasýl oluyor da þimdi iþlerinin kötüye gittiðini söylüyor? Patronlar, yani Oðuz Ökem ve Sabih Eler yýllardýr anlaþmalý olduðu Reebok’un anlaþmalarýný feshettiðini, fabrikanýn zarar ettiðini, sipariþ alamadýðýný öne sürüyorlar. Aslýnda aldýklarý sipariþleri fasona verip, fabrikada dikilmiþ gibi barkodlayýp yurtdýþýna gönderiyorlar. Yani iþleri kötü gittiði için deðil, sendikalaþmamýzdan korktuðu için fabrikayý kapatýyorlar. Biz hakkýmýzý istiyoruz, biz sendikaya üye olma hakkýmýzý kullanmak istiyoruz. Ve bu yüzden iþten çýkarýlýyoruz. Bizler üretmek, çalýþmak istiyoruz. Haklý olduðumuzu bu davayý sonuna kadar götüreceðiz.
desteklemeye ve Reebok’ý protesto etmeye çaðýrýyoruz. Yaþasýn Ýþçilerin Birliði/Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý! Turkuaz/Çakýl Ýþçileri Protesto fax ve e-mailleri için; Turkuaz Fabrikasý adres: Alemdað Cad. Site Yolu Tümtaþ Ýþ merkezi No:3 Kat 2 81230 Ümraniye-Ýstanbul Tel: +90 216 3284561 veya +90 216 412 91 15 Fax: +90 216 3163281
SEND SENDÝ KA
Turkuaz /Çakýl fabrikalarýnýn iþçileri BASIN AÇIKLAMASI
E-mail: sales@turkuaz.com.tr (Nesteren Aðalar ve Seda Taþçýoðlu adlýna) planning@turkuaz.com.tr (Handan Kara adýna) import.export@turkuaz.com.tr (Derya Özkan adýna) accounting@turkuaz.com.tr (Saniye Yýldýz adýna) Reebok merkez adres:Corporate Headquarters Reebok International LTD. 1895 J.W.Foster Boulevard, Canton, MA 02021 ABD 781-401-50000 Web: www.rbk.com Reebok Türkiye: tel: +90 212 2863585 fax: +90 212 2863585 e-mail: benan.vey@superonline.com (Benan Vey adýna)
Oðuz Ökem’e ve Sabih Eler’e bir kez daha sesleniyoruz. Bunca iþçinin ekmeðiyle, geleceðiyle oynamayýn. Çalýþma ve örgütlenme hakkýmýzý gaspetmeyin! Tüm sendika merkezlerini, siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini ve demokratik kamuoyunu bu konuda duyarlý olmaya, bizi
9
AB Anayasasý’na Hayýr!
Fransýz iþçi sýnýfý bir kez daha tarih yazdý Avrupa tarihinin en kritik dönemlerinde sahneye çýkan ve bir anlamda yaþlý kýtanýn geleceðini belirleyen Fransýz emekçileri 29 Mayýs referandumunda Avrupa Birliði Anayasasý taslaðýný reddederek, baþta kendisininki olmak üzere Avrupa mali sermayesinin emperyalist projesine büyük bir darbe indirmiþ oldu. Bu eylemiyle Fransýz iþçi sýnýfý AB projesinin liberal ve emperyalist özünü iyi anlamýþ olduðunu kanýtlamakla kalmadý, ama ayný zamanda Avrupa iþçi sýnýfýna son derece bilinçli bir örnek oluþturdu. Türkiye iþçi hareketi Fransýz kardeþlerinin bu mesajýný iyi kavramalýdýr. Fransýz halkýnýn yaklaþýk yüzde 55’inin “Hayýr” demesi yalnýzca bir “B planý”ndan yoksun AB liderlerini “þimdi ne olacak?” telaþýna düþürmekle kalmadý, ayný zamanda Birliðin motor gücü olan Fransa’da derinden iþlemekte olan politik krizin yüzeye vurmasýna da yol açtý. Fransa son iki yýldan beri grevlerle, sokak gösterileri ve direniþlerle (eðitim, saðlýk, demiryolu emekçileri, vb) çalkalanmakta. Ne var ki, 2002’deki baþkanlýk seçimlerinde Le Pen tehditi karþýsýnda toplumda yaygýnlaþan
10
telaþý, Sosyalist Parti, Yeþiller ve LCR’nin (Ligue Communiste Revolutionnaire – Devrimci Komünist Birlik, Dördüncü Enternasyonal Birleþik Sekreterliði Fransa seksiyonu) de yardýmýyla kendi lehine kanalize etmeyi baþaran Jaques Chirac, topladýðý yüzde 86’lýk oy oranýný “tüm Fransýzlarýn baþkaný” olarak kendi hanesine kaydetmiþ, ve kendi ülkesine ve tüm Avrupa’ya güçlü bir liderlik sunmakta olduðu izlenimi yaratmayý baþarmýþtý. Oysa þimdi LCR bu zahiri koalisyondan ayrýlmýþ, Sosyalistler bütün bütün ikiye yarýlmýþ ve Yeþiller’in tabaný Evetçi önderliðine karþý bayrak açmýþ durumda. Ve sonuç ortada: Evetçilerin oraný ancak yüzde 45’e ulaþabildi. Kim, ne oy kullandý? Seçim sandýklarýnýn kapanmasýnýn hemen sonra yapýlan anketler, herþeyden önce Hayýr’ýn net bir biçimde iþçi ve emekçi eðilimini yansýttýðýný göstermekte. Buna göre iþçilerin yüzde 79’u, tüm ücretlilerin ise yüzde 67’si AB Anayasasý’na Hayýr dedi. Bu oran meslek sahibi orta sýnýflarýn arasýnda ise yüzde 53. Buna karþýlýk üst düzey yöneticil-
er, meslek sahibi aydýnlar vb’den oluþan üst gelir düzeyi gruplarýnýn hemen tamamý Evetçi. Kimlerin ne oy kullandýðýna politik ve toplumsal örgütler açýsýndan bakýlacak olursa, blok halinde Hayýr oyu kullananlar, Mare-George Buffet önderliðindeki PC (Komünist Parti), Jean-Pierre Chevènement’ýn önderliðindeki MRC (Cumhuriyetçi ve Yurttaþ Hareketi), Alain Krivine ve Olivier Besancourt önderliðindeki LCR, Arlette Laguiller önderliðindeki LO (Lutte Ouvriere – Ýþçi Mücadelesi, Troçkist), Pierre Lambert önderliðindeki PO (Parti des Travailleurs – Ýþçi Partisi, Troçkist), diðer küçük Troçkist gruplar, Attac ve Kopernik Vakfý benzeri çeþitli toplumsal hareketler, Jose Bove gibi köylü önderleri, demiryolu ve eðitim iþçileri sendikasý gibi kendi Konfederasyon önderliklerine kulak asmayan sendikalar. Tabii bunlara bir de saðýn yegane Hayýrcýsý faþist Le Pen’in partisi FN’i de (Ulsual Cephe, 2002 Baþkanlýk seçimlerinde, 2. turda yüzde 17 oy) katmak gerekir. Sosyalist Parti ise derin bir krize sürüklenmiþ durumda. François Hollande ve Jack Lang’ýn önderliðindeki yönetim ekibi parti içinde yapýlan referandumu yüzde 55’lik oy oranýyla kazanmýþ olmasýna karþýn, Laurent Fabius, Henri Emanuelli ve Jean-Luc Melenchon gibi sol sosyalistler Hayýr yolunda kampanya yapmýþlardý. Sonuçta, gene anketlere göre, Sosyalist Parti yandaþlarýnýn yüzde 59’u Hayýr oyu kullandý. Bu ciddi yarýlma Fransýz solunda yeni bir kümelenmeye yol açacaða benziyor. Anketler, Yeþiller’in yüzde 40’ýnýn da, önderliklerine, ve Antonio Negri gibi yeni sol liberallerin vaazlarýna kulak asmadýðýna ve Hayýr oyu kullandýðýna iþaret etmekte. (Le Monde, 30.05.2005) Hangi “deðiþimden” duyulan korku?
dan korkutucu olmayacak bu “deðiþim” elbette Fransýz emekçilerinin tepkisi ve mücadelesiyle karþýlaþmýþtýr. Fransýz emekçileri, Le Pen gibi faþistlerin demagojileri dýþýnda, baþka ülkelerin AB’ye girmesine tepki göstermemiþler, tüm sonuçlarýyla birlikte emperyalist AB projesine karþý çýkmýþlardýr. Bu onlarýn “Ýþçilerin ve Emekçilerin Avrupasý” doðrultusunda attýklarý ilk adým olmuþtur. ... ne de Türkiye Hayýrcýlar arasýndaki faþist Ulusal Cephe’nin Türkiye’nin AB’ye adaylýðýný deolojik bir malzeme olarak kullandýðý bir gerçek. Ama Evetçiler arasýndaki sað partilerin (baþta UMP –Halk Hareketi Ýçin Birlik– ve UDF –Fransýz demokrasisi Ýçin Birlik– olmak üzere) arasýnda da Türkiye’nin adaylýðýna karþý çýkan pek çok kesim var. Üstelik, Le Pen “Türkiye’ye reddetmek için Hayýr” derken, bizzat Chirac “Türkiye’ye reddetmek için referandumu öngören Anayasaya Evet”
kampanyasý yaptý. Oysa Hayýr oylarýnýn asýl gövdesini oluþturan (toplamýn yaklaþýk yüzde 40’ý) sol kesim Türkiye’nin adaylýðýna, dini, ýrkçý vb nedenlerle karþý çýkmadýðýný açýkça ilan etmiþ durumda. Kaldý ki bu kesimlerin Anayasaya red oyu kullanmalarýnýn baþta gelen nedenlerinden biri de, belgenin göçmen iþçilere karþý içerdiði ýrkçý ve ayrýmcý maddeler. Fransýz emekçi halkýnýn AB Anayasasýný reddederek emperyalist Avrupa projesi karþýsýnda gösterdiði tepki, Türkiye’de AB üyeliðinden ekonomik, toplumsal ve politik medet bekleyen sol kesimleri ve iþçi örgütlerini bir kez daha düþünmeye çaðýrmaktadýr. Emperyalist Avrupa ve onun Anayasasý, Türkiyeli emekçilerin projesi, evi, yurdu olamaz. Bizim yurdumuz anca Ýþçi ve Emekçilerin Avrupasý ve Ortadoðusu’dur. Onu yaratmak için gücümüzü Avrupalý ve Ortadoðulu proleterlerle, köylülerle, yoksullarla birleþtirmeliyiz. Ýþçi Cephesi
DÜNYA
Fransýz Hayýr’ýnýn bariz emekçi niteliðini perdelemeye, böylece bu etkinin baþta Hollanda olmak üzere, AB Anayasasý konusunda referandum düzenleyecek olan öbür ülkelere yayýlmasýný engellemek isteyen burjuvazi sözcüleri, bu reddin arkasýnda Fransýz halkýnýn “deðiþim korkusunun” yattýðýný ileri sürmekteler. Yani bu iddiaya göre, Fransýzlar küreselleþmenin yarattýðý toplumsal ve ekonomik dönüþümler karþýsýnda ürkmüþler ve böylece çok tutucu bir tepkiyle AB Anayasasýný reddetmiþler. Fransýz emekçilerinin küreselleþmenin yarattýðý sonuçlara Hayýr dedikleri bir gerçek, ama bunun tutucu bir tavýr olup olmadýðýna ancak bu deðiþimlerin niteliðine bakýlarak karar verilebilir, ve bu açýdan bakýldýðýnda da Fransýz emekçilerinin Hayýr’ý bizce tamamen devrimci bir tavrýn ürünü. AB Anayasasý gerçekte Avrupa emperyalist burjuvazisinin, II. Dünya Savaþý’ndan sonra Avrupa iþçi sýnýfýnýn elde ettiði kazanýmlara (sabit bir iþ, 8 saatlik iþgünü, kamusal saðlýk, eðitim, ulaþým hizmetleri, sendikal ve politik haklar, vb) yönelik 1980’lerden itibaren baþlattýðý saldýrýyý ve buna baðlý olarak küreselleþme çerçevesinde uygulamaya konan gerici toplumsal ve ekonomik politikalarý (esnek iþ sözleþmeleri ve iþ saatleri, kamu hizmetlerinin ve iþletmelerinin özelleþtirmesi, sendikal ve politik haklarýn sýnýrlanmasý) tüm AB ülkeleri için baðlayýcý hale getiren belge. Yani burjuvazinin “deðiþim”den kasti, emekçi yýðýnlarýn yoksullaþmasý ve marjinalleþmesi. Bu “deðiþim” sadece korku vermekle kalmýyor, ama ayný zamanda karþýsýnda verilen mücadelelerin daha örgütlü ve bilinçli hale getirilmesini gerektiriyor. Polonya ve Romanya gibi ucuz emek pazarý sahibi ülkelerin AB’ye girmiþ olmasý, bir dizi baþta Fransa olmak üzere bir dizi Batý Avrupa ülkesinde þirketlerin bu ülkelerdeki iþletmelerini kapatýp Doðu Avrupa’ya taþýmalarýný hýzlandýrmýþ durumda. Bunun sonucu elbette iþçilerin iþleriyle birlikte (tazminatlarýn giderek kaldýrýldýðý ve iþsizlik primlerinin ilga edilmekte olduðu da göz önünde tutulacak olursa) tüm yaþam olanaklarýný yitirmeleri. Ancak kapitalistler ve burjuvazi açýsýn-
GRUPLARA GÖRE SONUÇLAR % OLARAK Evet Hayýr YAÞ 18-24 25-34 34-44 45-59 60-69 69+
44 45 39 38 56 58
56 55 61 62 44 42
MESLEK Çiftçi Tüccar Serbest meslek Ücretli Ýþçi
30 49 65 33 21
70 51 35 67 79
CÝNS Erkekler Kadýnlar
43 47
57 53
EÐÝTÝM Ýlkokul Lise Yüksek
28 47 64
72 53 36
POLÝTÝK EÐÝLÝM Komünist P. Sosyalist P. Yeþiller UDF UMP Ulusal Cephe
2 44 40 76 80 7
98 56 60 24 20 93
NEDEN “HAYIR” OYU KULLANDINIZ?
%
Fransa’da iþsizliði artýracaðý için
46
Genel duruma tepki göstermek için
40
Anayasa yeniden incelensin diye
35
Anayasayý anlamak güç olduðu için
34
Anayasa çok liberal olduðu için
34
Fransa’nýn kimliðini tehdit ettiði için
19
Türkiye sorunu nedeniyle
18
Politikacýlar “Hayýr” dediði için
12
NEDEN “EVET” OYU KULLANDINIZ? Avrupa’yý dünyada güçlendirmek için
52
Avrupa’nýn inþasýný sürdürmek için
44
Avrupa’da güçlü bir Fransa için
42
AB politikalarýnýn birleþmesi için
26
AB kurumlarýný iyileþtirdiði için
21
Eskilerinden daha iyi olduðu için
19
Politikacýlar “Evet” dediði için
12
AB Fransa’dan “Evet” beklediði için
11
11
Arjantin: Ýþçi kontrolündeki fabrikalar yol gösteriyor
Bugün fabrikayý, yarýn iktidarý! Bundan 50 yýl önce Arjantin güney yarý kürenin en geliþmiþ ve saniyeleþmiþ ülkesi olarak kabul edilmekteydi. Geliþmiþ bir orta sýnýfýn varlýðý, Avrupa ülkelerine yönelik ihracatýn yüksekliði ve çok kültürlü yapýsýyla Baþkent Buenos Aires, Latin Amerika’da yükselen bir Avrupa baþkentine dönüþmüþtü. Bu dönemde ulusal üretimin yaklaþýk yüzde 50´si sanayi sektöründen gelmekteydi.
12
Oysa 70´li yýllarýn baþýndan itibaren IMF ve Dünya Bankasý gibi emperyalist mali kuruluþlarýn Arjantin’e dikte ettiði yeni liberal politikalar, ülkeyi eþi benzeri görülmemiþ bir yaðmanýn ve sefaletin eþiðine getirdi. Son 30 yýlý diktatörlükler ve iþçi hareketine dönük katliamlarla belirlenen ülkenin, tüm ulusal üretim tesisleri ve þirketleri 2000 yýlýnýn baþlarýnda çok uluslu þirketlerce kontrol edilir olmuþ, ülke dýþ borçlarýný ödeyemez duruma gelmiþti. Yeni Liberal politikalarýn yol açtýðý enkaz geride nüfusunun yüzde 57’sinin yoksulluk sýnýrý altýnda yaþadýðý ve resmi iþsizlik rakamýnýn yüzde 30 olduðu bir ülke býrakmýþtý. Bu koþullar, Arjantin’i son iki yýl boyunca Burjuvazi tarafýndan bir türlü kontrol altýna alýnamayan devrimci bir sürecin eþiðine taþýdý. Ülkede yükselen devrimci kitlesel seferberlikler, ayný zamanda dünya çapýnda yürütülen yeniden sömürgeleþtirme saldýrýsýna karþý, iþçi sýnýfýnýn yeni tipte öz örgütlülüklerinin -halk meclisleri, bürokratikleþmiþ sendikal aparatlara karþý yükselen sýnýf mücadeleci sendikal arayýþlar, iþsiz iþçiler hareketi vb- örneklerini sundular. Bu sürecin en önemli bileþenlerinden biri de hiç kuþku yok ki, ülkedeki sýnýf seferberliklerine damgasýný vuran iþçi kontrolü altýna alýnmýþ fabrikalar.
Fabrikada iþçi kontrolü Ülkede yaþanan ekonomik krizin zirve noktasýna ulaþtýðý 1998 yýlýndan bu yana gýda, metal, matbaa, araba montaj, seramik ve tekstil sanayilerinde 150’den fazla fabrika, iþçiler tarafýndan ele geçirildi. Yaþanan ekonomik krizin ve yükselen sýnýf seferberliklerinin bir sonucu olarak fabrikalarýný ve ülkeyi terk eden çok uluslu þirket patronlarý, geride neredeyse iþletilemez hale gelmiþ çok sayýda fabrika býraktýlar. Bu fabrikalarýn iþçi denetimine alýnma biçimi koþullara baðlý olarak deðiþiklik göstermekteydi. Ýþçi kontrolüne geçirilmiþ olan fabrikalar arasýnda iki iþletme bu yeni ve örnek hareketin sembolüne dönüþtüler; çalýþanlarýnýn çoðu kadýn olan Buenos Aires’teki Brukman tekstil fabrikasý ve Neuqen’deki Zanon seramik fabrikasý. Giderek yaygýnlaþan iþçi kontrolü altýndaki bu iþletmelerde, çalýþanlar yaþ ve cinsiyetlerinden baðýmsýz olarak eþit ücret alýyor ve fabrikayla ilgili tüm kararlar, çalýþanlarýn tamamýný kapsayan iþ yeri meclislerince alýnýyor. Bu iþletmelerin yönetim kademelerinde yer alanlar ise, iþ yeri meclislerince demokratik olarak seçilen ve gerekli görüldüðü takdirde geri çaðrýlabilen iþçilerden oluþuyor. Patronlardan ve sendikal bürokratlardan temizlenmiþ olan bu fabrikalar, pek çok kez gündeme gelen polis baskýnlarýna, hiçbir düzeyde teþvik ve kredi kullanamamalarýna ve uluslararasý ticaret yapamamalarýna raðmen, kapitalist mülkiyet altýndaki iþletmelerden daha büyük bir hýzla büyümekteler. Bunun en açýk örneði, iþçi kontrolüne geçtiði 2002 yýlýndan bu yana sürekli büyümekte olan Zanon fabrikasý. Zanon’un 2004 yýlý bilançosu yüzde 50 oranýnda bir üretim artýþýna sahip olduðunu gösteriyor.
“Bu iþyeri iþçi kontrolü altýndadýr!” Zanon fabrikasýnýn giriþine yerleþtirilmiþ olan büyük bir tabelada; “Bu fabrika iþçilerin kontrolü altýnda üretim yapýyor “ yazmakta. 2002 yýlýnýn Þubat ayýnda Zanon fabrikasý patronu Luigi Zanon 171 milyon Arjantin pesosu borçla fabrikayý kapatma kararý aldýðýnda, seramik iþçileri sendikasý patronun bu giriþimine karþý iþletmenin taþýnmasýný engellemek için iþçileri göreve çaðýrdý ve iþçiler iþyerini terk etmeyerek nöbet tutmaya baþladý. Patronun terk ettiði fabrikada iþçiler yeniden üretime baþladýklarýnda gerekli malzemeler neredeyse tükenmek üzereydi. Öte yandan pek çok iþçi polis tarafýndan kanunsuz üretim suçlamasýyla tutuklanma riski altýndaydý. Zanon deneyimini Avrupa iþçi sýnýfý ile paylaþmak üzere Barselona’ya gelen iþçi önderi Jorge Amador Esparza o günlerden söz ederken, bu riske raðmen yaþanan sefalet koþullarýnda iþimize sahip çýkmaktan baþka yol göremiyorduk diyor. Ýlk iþ fabrikayý temizlemek ve ardýndan 6 aydýr iþlemez durumdaki makineleri onarmak oldu. 2 Mart 2002 tarihinde, fabrika iþçilerin yönetiminde yeniden üretime baþlamýþtý. Her bant Zanon fabrika iþyeri meclisince seçilen bir sorumlu tarafýndan koordine edilmekteydi. Jorge Esparza; bu yeni iþyeri örgütlenmesinde makine baþýnda çalýþan ile koordinasyon ve yönetim sektörlerinde yer alanlar arasýnda en ufak bir hiyerarþi farký olmamasý hayati önem taþýyordu diyor ve þunu ekliyor; Zanon deneyimi hepimize þunu öðretti; Bir fabrika patronsuz da pek ala iþleyebilir ama iþçisiz asla! Esparza‘ya göre son yýl boyunca fabrikada artan üretimin temel nede-
Bolivya’da kitleler iktidara yürüyor Yüzlerce yýl boyunca Ýspanyol sömürgeciler tarafýndan yaðmalanmýþ olan Bolivya, aslýnda son derece zengin doðal gaz rezervlerine sahip bir ülke. Buna karþýn nüfusun yüzde 40’ý günde 1.5 dolarla geçiniyor. Halkýn yüzde 95’i Aymaca ve Quechua yerlisi, ne var ki en ufak bir kültürel haktan bile yoksun bu halklar. Ülkenin nispeten geliþmiþ kentleri olan Santa Cruz ve Sucre gibi kentlerinde genç kuþak iþsizliðin ve sefaletin pençesine duþmuþ durumda. Bolivya Eylül 2003 tarihinde, iþçi sýnýfýnýn ülkedeki zengin petrol ve gaz kaynaklarýnýn emperyalist tekellerce yaðmalanmasýna son verilmesi doðrultusunda gerçekleþtirdiði seferberliklerle sarsýlmýþtý. Söz konusu yaðmanýn baþýný ABD, Ýspanyol ve Kanada çok uluslu þirketleri çekmekteydi. Ülkedeki sefalet dayanýlmaz boyutlara ulaþmýþ, ama bu arada ülkenin zengin doðal gaz kaynaklarýnýn tüm denetimi de yok pahasýna bu çok uluslu þirketlerin eline geçmiþti. 2003 yýlýndaki bu ayaklanmalarýn rejimi tehdit eder bir hale gelmesinin ardýndan, Carlos Mesa hükümeti parlamentodaki hidrokarbon yasasýnýn “düzenlenmesi” ve Anayasal kurumlarýn güçlendirilmesi vaatleriyle iþbaþýna geçti. Oysa iþ baþýnda bulunduðu dönem boyunca Mesa’nýn tüm gayreti,
Bolivya’nýn yegane zenginlik kaynaðý olan doðal gazýn ABD ve Ýspanyol þirketlerine daha da “uygun” þartlarda pazarlanmasý oldu. Bu gerici politikalara yanýt gecikmedi. Baþýný maden iþçilerinin ve yoksul köylülerin çektiði kitle seferberlikleri ile Mesa 6 Haziran tarihinde istifa etmek zorunda kaldý. Bolivya emekçileri yeniden sahneye çýkýyor IMF iþbirlikçisi yeni hükümetin 17 Mayýs tarihinde parlamentodan geçirdiði ve gerçekte ülkedeki emperyalist yaðmanýn baþýný çeken çok uluslu þirketlerin pozisyonunu meþrulaþtýran yeni enerji yasasý, gerçek bir sosyal ve kurumsal krize yol açtý. Zaten büyük bir yoksulluðun pençesinde kývranmakta olan Bolivya emekçileri 23 Mayýs tarihinden itibaren bu emperyalist yaðmaya karþý tekrar mücadelenin baþýna geçtiler. Maden iþçileri, saðlýk emekçileri, öðretmenler, öðrenciler ve köylüler, ülkenin enerji kaynaklarýnýn millileþtirilmesi ve hükümetin istifa etmesi talepleriyle grevler örgütlemeye, ana yollarý kesmeye baþladýlar. Bu kitle seferberlikleri 10 bin koka üreticisi köylünün El Alto kentinden baþkent La Paz’a baþlattýðý yürüyüþe
Enternasyonal
ni, iþyeri meclisinde tüm olasýlýklarýn deðerlendirilmesi ve kararlarýn iþçilerin öz-yönetim organlarýnda alýnýyor olmasý. Bu yalnýzca üretimi deðil, ayný zamanda ürün kalitesini de artýrmýþ durumda. Zanon emekçileri, fabrikanýn kapitalizm denizinde yüzen bir ada olmadýðýnýn bilincinde. Burjuvazinin son yýl içinde 5 kez fabrikayý polis zoruyla geri alma giriþimi, her þeyden çok þehir halkýnýn, diðer iþçi kontrolündeki fabrikalarýn ve iþçi örgütlerinin savunma ve sahiplenmesiyle püskürtülebildi. Fabrikadaki iþçileri yýldýrabilmek için polis saldýrýlarý düzenleyen hükümet ayný zamanda iþçi eþlerinin kaçýrýlmasý, tartaklanmasý gibi giriþimlerde bulunuyor. Hükümetin son giriþimi ise, “adalet” mahkemesince alýnmýþ olan bir karara dayanarak, fabrikayý borçlarýyla birlikte devralabilecek yeni bir patrona peþkeþ çekmek. Þüphesiz kapitalist mülkiyet sistemine yalnýz Arjantin’de deðil, ayný zamanda tüm dünya ölçeðinde aðýr bir darbe indiren iþçi kontrolündeki fabrikalar örneði, uluslararasý sermayenin ve emperyalizmin uzun süre hoþgörü gösterebileceði bir geliþme deðil. Nitekim iþbirlikçi yeni hükümetin temel giriþimi Arjantin’de yükselen kitle seferberliklerine bir son verebilmek ve iþgal edilmiþ üretim tesislerini yeniden sermayenin denetimine sokabilmek. UIB-DE - Uluslararasý Ýþçi Birliði/ Dördüncü Enternasyonal - Arjantin seksiyonu FOS (Sosyalist Ýþçi Cephesi) militanlarýnýn da aktif olarak yer aldýðý fabrikalarda iþçi kontrolü deneyimlerinin kaderi, bundan böyle iþçi sýnýfýnýn kararlýlýðý ve dünya iþçi hareketinin bu deneyimlerle dayanýþma gücü tarafýndan belirlenecek. Arjantin iþçileri, fabrikalarýnda kontrolü ele geçirerek, üretim için gerekli hammaddeleri satýn alarak, üretime devam ederek, iþsiz sýnýf kardeþleri için yeni iþ imkanlarý yaratarak kendi kaderlerinin efendisi olabileceklerini gösterdiler. Özelleþtirmelerin ve yeni Liberal saldýrýlarýn bir çýð gibi büyüdüðü ülkemizde Zanon örneði iþçi sýnýfýna alternatifsiz olmadýðýný öðretiyor. Murat Yakýn
13
Enternasyonal 14
güvenlik güçlerinin vahþice müdahalesiyle en üst düzeye sýçradý. El Alto emekçilerinin baþlattýðý süresiz genel grev ve yol kesme eylemlilikleri çok geçmeden ülkenin bütününe yayýldý. Zaten büyük bir yoksulluðun pençesinde kývranmakta olan Bolivya emekçileri 23 Mayýs tarihinden itibaren bu emperyalist yaðmaya karþý tekrar mücadelenin baþýna geçtiler. Maden iþçileri, saðlýk emekçileri, öðretmenler, öðrenciler ve köylüler, ülkenin enerji kaynaklarýnýn millileþtirilmesi ve hükümetin istifa etmesi talepleriyle grevler örgütlemeye, ana yollarý kesmeye baþladýlar. Bu kitle seferberlikleri 10 bin koka üreticisi köylünün El Alto kentinden baþkent La Paz’a baþlattýðý yürüyüþe güvenlik güçlerinin vahþice müdahalesiyle en üst düzeye sýçradý. El Alto emekçilerinin baþlattýðý süresiz genel grev ve yol kesme eylemlilikleri çok geçmeden ülkenin bütününe yayýldý. Petrol sektöründe çalýþan iþçilerin baþlattýðý grev nedeniyle ülkede petrol yalnýzca yoksul emekçi semtlerine daðýtýlabiliyor.
Farklý sektörlerden emekçiler, eylemlerini binlerce emekçinin katýldýðý halk meclislerinde merkezileþtiriyor. Burjuva parlamentosunun toplanmasýný engelleyen iþçiler, ülkenin en büyük ve tarihsel sendikasý olan COB -Bolivya iþçi merkezi- tabanýnda ve bu halk meclislerinde kendi iktidar organlarýnýn ilk adýmlarýný atýyorlar. Bu yükselen devrimci sürece ülke nüfusunun büyük bir çoðunluðunu oluþturan yerli halklarda kendi halk meclislerini kurarak katýlýyorlar. Bolivya emekçileri, artýk burjuva sisteminin üstesinden gelemeyeceði doðal gazýn millileþtirilmesi, meclisin ilga edilmesi, yeni bir
anayasa oluþturulmasý ve bir emekçi hükümeti oluþturulmasý gibi ileri talepler etrafýnda seferberliðe geçmiþ durumdalar. Burjuvazinin ayak oyunlarý; Demokratik Gericilik! Ülkede baþ gösteren bu fiili ikili iktidar durumu hem burjuvaziyi hem de emperyalizmi fazlasýyla ürkütmüþ durumda. Baþkentteki iþçi iþgali ve kontrolü nedeniyle, ikinci büyük kent olan Sucre’ye kaçarak toplanabilen parlamento, prestijini tamamen tüketmiþ eski baþkan Mesa’nin istifasýný kabul ederek, Anayasa yüksek mahkemesi baþkaný Rodriguez’i yeni baþkan seçti. Rodriguez baþkanlýðýndaki hükümet ilk olarak, benzer geliþmelerin yaþandýðý Ekvator, Arjantin, Peru gibi ülkelerin tamamýnda emperyalizm yanlýsý hükümetlerce uygulamaya sokulmuþ olan Demokratik Gericilik politikalarý etrafýnda, kitle seferberliklerine bir son vermeye çalýþacak. Nitekim yeni baþkan bu durumun sinyallerini ilk demecinde, “temel hedefim, demokratik sistemi yenilemek ve ülkemizde demokrasinin yeniden inþasý için yeni seçimlere gitmek olacak” diyerek vermiþ durumda. Bu politikanýn baþarýya ulaþabilmesinin yegane yolu, kitle hareketine yön veren COB önderliði ve Evo Morales’in partisi MAS -Sosyalizme doðru hareket- gibi önderliklerin bu sürecin içine çekilebilmesi.
Bolivya’da iþçilerin iktidarý için ileri! Kuþkusuz Morales gibi devrimin mezar kazýcýlarý açýsýndan bu hedefe ulaþmak için aþýlmasý gereken büyük engeller söz konusu. Bunlarýn baþýnda Bolivya emekçilerinin sisteme olan öfkesi ve devrimci bir alternatif arayýþý geliyor. Bu durumun en güzel özetini bize MAS’ýn bir diðer önderi Ramon Loaysa þu sözleriyle sunuyor; “kitleler bizi aþmýþ durumda, biz sadece doðal gazla ilgili olarak çok uluslu þirketlere uygulanan vergilerin artýrýlmasý hedefiyle gösteriler düzenlenmesini istiyoruz. Oysa kitleler doðal gazýn millileþtirilmesini ve bir emekçi iktidarý kurulmasýný istiyorlar”. Bolivya’daki devrimci yükseliþin baþýný çeken LIT-CI (Uluslararasý Ýþçi Birliði / Dördüncü Enternasyonal) seksiyonu MST’den (Sosyalist Ýþçi Hareketi) yoldaþlarýmýz, mevcut sürecin en zayýf noktasýný iktidar sorununun oluþturduðunu belirtiyorlar. Zira ülkede burjuva demokrasisi
iþleyemez duruma gelmiþken ve emekçiler ülkenin büyük bir kýsmýnda fiili bir ikili iktidar durumu yaratmýþken, kitle hareketi üzerinde etki sahibi olan MAS gibi önderlikler kitleleri bir kurucu meclis ve yeni seçimler olasýlýðýna hapsetme uðraþýndalar. Temel olarak maden iþçileri ve yoksul köylülük içerisinde etkin olan MST’den yoldaþlarýmýz açýsýndan, bugün Bolivya iþçi sýnýfýnýn, mevcut önderlikleri aþan devrimci taleplerini hayata geçirebilmelerinin tek koþulu, emperyalizm ve burjuvaziden politik olarak kopmayý öngören bir iþçi ve köylü hükümeti oluþturulmasý. MST’nin bu soruna iliþkin son deklarasyonu þu sözlerle tamamlanýyor; “Büyük bir
seferberliðe giriþmiþ olan Bolivya iþçi sýnýfý ülkedeki doðal gaz kaynaklarýnýn tazminat ödenmeksizin millileþtirilesi ve parlamentonun ilga edilmesi taleplerini yükseltti. Kitle önderleri ve COB, genel grevi garanti altýna alma ve ülkedeki duruma dair politik stratejinin belirleneceði ve tüm iþçi ve emekçi örgütlerinin katýlýmýyla gerçekleþtirilecek ulusal ölçekli bir toplantýyý organize etme sorumluluðu ile karþý karþýyadýr. Acil görev, millileþtirme doðrultusundaki mücadelenin, iþçi sýnýfýnýn önderliðinde köylülük ve tüm sömürülen kesimlerin iktidarý zaptý noktasýna sýçratýlmasýdýr.”
Enternasyonal
2003 yýlýnda kitle seferberlikleri bir kez yükseldiðinde bunu baþarabilen burjuvazi, Evo Morales ve COB önderliðinin demokrasinin yeniden inþasýna verdikleri doðrudan destek sayesinde geçici bir ateþkes elde etmiþ ve böylece kapitalist sistem ülkede yeniden toparlanabilme imkaný bulmuþtu. Kitle hareketi içinde belirleyici bir etkiye sahip olan Evo Morales ve partisi MAS ise, ikinci olarak kaybettikleri bir önceki seçimlerin aksine bu kez parlamentoda çoðunluðu elde edebilmeye odaklanmýþ durumda. Morales, yükselen seferberlikler karþýsýnda doðal gazýn millileþtirilmesine taraftar gibi gözükürken, gerçekte kitle hareketinin devrimci bir rotaya sapmadan durdurulmasýna ve ülkede yaþanan devrimin anayasal çerçevede yatýþtýrýlmasýna oynuyor. Bu doðrultuda COB önderliðini de arkasýna alma uðraþýndaki Morales muhtemel bir seçimin ardýndan Bolivya’nýn yeni Lulasý olarak olasý bir halk cephesi hükümetine önderlik edebilmek peþinde.
Murat Yakýn
15
KÜLTÜR - SANAT
ÝLHAN KOMAN: RETROSPEKTÝF Çaðdaþ sanata önemli katkýlarý bulunan Ýlhan Koman’ýn eserleri Yapý Kredi Kültür Sanat ve Yayýncýlýk, Ýlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfý, Ýsveç Konsolosluðu ve Fransýz Kültür Merkezi iþbirliðiyle sanatseverlerle buluþuyor. 1 Mayýs-30 Haziran tarihleri arasýnda gerçekleþecek olan sergi için üç farklý mekan seçilmiþ: Yapý Kredi Kültür Merkezi Kazým Taþkent Sanat Galerisi, Fransýz Kültür Merkezi ve Ýsveç Konsolosluðu bahçesi. Koman, geometrik biçimler ve yapýlar üzerine deneysel çalýþmalar ve bunlarýn modüler örgütlenmesi üzerine yoðunlaþmýþtýr. Daha sonra bütünüyle geometrik-soyut anlatýmlarýn yaný sýra geometrik ve figüratif biçim bileþimlerinden oluþan sonsuz adýný verdiði bir dizi heykel gerçekleþtirmiþ, bu çalýþmalarýnda sarmal bir düzenlemeyle hareket saðlanmýþtýr. Heykelde her türlü malzemeyi baþarýyla kullanan Koman dinamik kurgularýyla dikkati çeker.
TAPINAK ÞÖVALYELERÝ, KUDÜS, HAÇLI SEFERLERÝ, SELAHADDÝN VE CENNET KRALLIÐI: Vizyondaki “Cennet Krallýðý” Haçlý Seferleri ve Kudüs’ün iþgalini anlatýrken bugün Irak’ta yaþananlara da göndermelerde bulunuyor. Film, yalýn hikayeci anlatýmý ve görsel donanýmýyla bizi 900 yýl öncesine götürmeyi baþarýyor. Bir zamanlar Hýristiyanlarla Müslümanlar arasýnda yaþanmýþ olan “kardeþlik” ve barýþ”ýn nasýl da çabucak bozulabildiðini; Kudüs Kralý Baldwin IV’ün ölümü üzerine yerine geçen kayýnbiraderi Guy de Lusignan barýþ antlaþmasýný bozup, 1187 Hattin Savaþý’nda uðradýðý büyük yenilgi ardýndan Selahattin Eyyubi komutasýnda Müslüman ordusunun Kudüs’ü geri alýþý... Anglo-Sakson tarihçilerin, politikacýlarýn en çok eleþtirdikleri ve hatta gýcýk kaptýklarý olay, bir zamanlar kardeþlik ve barýþýn yaþanmýþ olmasý.
Filmdeki en önemli kahramanlardan birisi de hiç kuþkusuz Selahattin. Yönetmenin Selahattin’e, dürüst, mert, akýllý ve barýþtan yana bir komutan olarak rol verdiðini unutmayalým. Cennet Krallýðý Hollywood filmi olmasýna karþýn Müslümanlarý ve özellikle de Selahatti’i tarafsýz bir gözle yansýtabilmiþ beyazperdeye. Yönetmenin oyucu kullanýmýndaki baþarýsý, oyuncu seçiminden de kaynaklanýyor, çünkü filmdeki Müslümanlarý canlandýranlar ve Selahattin doðulu oyunculardan seçilmiþ. Suriyeli oyuncu Gassan Mesud’un canlandýrdýðý Kürt komutan Selahattin savaþ stratejisi ve heybetli duruþuyla da ilgimizi çekiyor. Film doðrudan bugün Irak’ta yaþananlara göndermeler yapýyor. Dün “Hýristiyanlarýn görevi Kutsal Topraklar’ý Müslüman boyunduruðundan kurtarmaktýr, Tanrý böyle istiyor!” sözleriyle onbinlerce genci savaþa gönderip birinci Haçlý Seferini baþlatan Papa Urban II, ayný çýkarlar doðrultusunda bugün, Irak’a saldýran ABD baþkaný Bush’u anýmsatmýyor mu? Ridley Scott (filmin yönetmeni) “Cennet Krallýðý”nýn amacýný þöyle ortaya koyuyor: “Umuyorum ki, o zamana sinematik bir pencere açacak iyi bir dramanýn yapmasý gereken iþi yapýyoruz: duygularýmýzý tetiklemek, ruhumuzu heyecanlandýrmak ve kendimizi düþündürmek...” Küçük bir hatýrlatma: filmdeki öykü, Amin Maalouf’un Arap tarihçilere dayanarak kaleme aldýðý “Araplarýn Gözüyle Haçlý Seferleri”ni referans almýþtýr.
TÜRK RESÝM SANATININ BÜYÜK USTALARINDAN NURÝ ÝYEM HAYATA GÖZLERÝNÝ YUMDU 1915 yýlýnda Ýstanbul’da doðan Ýyem 1933’de Ýstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiþ ve 1937’de birincilikle mezun olmuþtur.Turgut Atalay, Selim Turan, Avni Arbaþ, Mümtaz Yener, Kemal Sönmezler, Abidin Dino, Faruk Morel, Agop Arad ve Yusuf Karaçay ile birlikte (Yeniler Grubu) resimde toplumculuk anlayýþýný benimseyen bir sanatçý olarak tanýnýr. Resimlerinde gördüðümüz hüzünlü, köylü kadýn portreleri, sanatçýnýn toplumsal kaygýyla yaklaþtýðý Anadolu kadýnýný simgeleyen resimlerdir. Arkasýnda 6 bine yakýn resim ve yapýt býrakan Ýyem, iri gözlü, köylü kadýn portreleriyle özdeþleþmiþtir. 16
Ezgi Tan