Ic20

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 20

Ekim 2005

http://iscicephesi.org

bozamayacaklar iþçilerin birliðini, halklarýn kardeþliðini

Ýlan Tahtasý, Gündem ve Politika

syf. 2-7

syf. 11-12

Coca Cola Ýþçilerinin Mücadelesi Sürüyor Emekliler Toplu Sözleþme Ýstiyor Erdemir Ýþçileri TEM Otoyolunu Kapattý

Katrina Deðil, Irkçýlýk Kasýrgasý Ýç Savaþa Doðru mu? 6-7 Eylül Olaylarý Eylül Ayý

Sýnýf Mücadelesi

Emek Güncesi

Fabrikalardan Okur Mektuplarý syf. 8 -10

Ýþ Güvencesi Örgütlenme Özgürlüðü Saðlýyor mu? En Ýyi Ýþçiler Yönetir: TÜPRAÞ’ý da, Ülkeyi de, Dünyayý da

syf. 13-14

Mücadele Edersek Kazanma Þansýmýz Var Kaza Çok Önlem Yok Ýþe Yetiþmek Ýçin Acele Ediyoruz

Tarih: Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

syf. 14-16 1


ÝLAN TAHTASI 2

GÜNDEMDEN...

Katrina Deðil, Irkçýlýk Kasýrgasý ABD’nin Meksika Körfezi kýyýlarýný vuran ve 3 eyalette etkili olan Katrina kasýrgasý ülke tarihinin en büyük felaketi olarak nitelendirildi. Bu felakette (bunlar resmi rakamlar) yüzlerce insan hayatýný kaybetti. 273 bin 600 kiþi evsiz kaldý ve bu insanlar çevredeki 16 eyalete yerleþtirildi. Katrina 235 kilometrekarelik alana hasar verdi. New Orleans kentinin yüzde 80’i sular altýnda kaldý. Yoksullarýn ve siyahlarýn yaþadýðý New Orleans þehrinde ise felaketten sonra neden onbinlerce insanýn kentte kalmasýnýn cevabý oldukça açýk! Kalanlarýn ceplerindeki bozukluklar ve birkaç dolar onlarý kentten götürmeye yetmedi. Çünkü bu insanlarý kasýrgadan önce ýrkçýlýk, yatýrýmsýzlýk, endüstrileþememe ve yoksulluk vurmuþtur. Irkçýlýk Felaketi Felaket; ýrkçýlýk, yok sayýlmanýn ve yetersizliðin sonucu olarak doðdu. Katrina kasýrgasý acýmasýzlýðý ve yozlaþmayý körükledi. Tehlike içinde kalan New Orleans’lýlardan, felaketzedelere yapýlan muamele ve ‘medyanýn kurbanlarý’ sunuþ biçimi hep ýrk üzerinden þekillendi. Vali ölümle pençeleþen insanlara fýrtýnanýn durmasý için “dua edin” çözümünü önerdi. Açlýktan

telef olan insanlarýn süper marketten yiyecek bir þeyler almasý, medyaya yaðmacýlýk olarak taþýndý. Ayrýca siyah haklarý savunucusu Randall Robinson’un yerel gazetede çýkan yazýsýnda New Orleans’taki kasýrga kurbaný siyahlarýn yaþamlarýný sürdürebilmek için cesetleri yemeye baþladýðý yönünde haberler geldiðini öne sürdü. Felaketin sorumlusu ABD hükümetinin açýklamalarýna göre 2 yýl boyunca birçok insan evsiz kalacak ve yeniden yapýlandýrma çalýþmalarý ise önümüzdeki yaza kadar baþlamayacak. ABD’nin bu ýrkçý tutumuna karþý bölgede bazý silahlý guruplar da ABD güvenlik güçlerine karþý harekete geçti. Silahlý guruplarla giriþilen çatýþmalarda 6 kiþi hayatýný kaybetti. New Orleans’taki Finansal Times muhabirine konuþan bir polis ise; “Bize cesetleri toplamamýz yolunda bir emir verilmedi. Yüzüyorlarsa aþaðý itilmeleri söylendi, zaten onlarý koyacak bir yerde yok” þeklinde bir açýklama yaptý. “Özgürlükler ülkesi” olarak bilinen ABD’nin yöneticileri tarafýndan yoksullara ve siyahlara uygulanan bu ýrkçý yaklaþým felaketin ta kendisidir. Ama uygulanan bu siyaset bir gün yöneticilerin felaketine dönüþebilir ve iþte ABD o zaman özgür bir ülke olabilir. Katrina kasýrgasý, Amerika’nýn þahsýnda, emperyalist sömürü ve barbarlýðýn yarattýðý tabloyu bütün açýklýðý ile gösterirken, insanlýðýn karþýsýna “ya barbarlýk içinde yok oluþ, ya sosyalizm” seçeneðini bir kez daha çýkarttý. Yýlmaz Uður


21 Mart’ta Mersin’de düzenlenen Newroz þenlikleri sýrasýnda iki çocuðun bayrak yaktýðý suçlamasýyla baþlatýlan Türk kökenli þovenist seferberlik, 7 Nisan’da Trabzon’da bildiri daðýtan TAYAD’lýlarýn linç edilme giriþimiyle sürdükten sonra, Batman’da cenazeye katýlan sivil Kürtlerin üzerine ateþ açýlmasý, 4 Eylül’de Bilecik’te Kürt göstericilerin linç edilmesi noktasýna kadar ulaþtý. Bu noktadan sonra da özellikle bazý sol çevrelerde durum, Türkiye’nin bir Türk-Kürt çatýþmasýna, üstelik bir iç savaþa sürüklendiði, ya da sürüklenmek istendiði yolunda yorumlandý. Buradan hareketle de “Aydýnlar Bildirisi” ve özünde PKK’ye silah býraktýrmaya yönelik sözde “barýþ” giriþimi doðdu, bu giriþimi yetersiz bulan veya özüne karþý olan kesimler de “iç savaþ”ýn baþka yöntemlerle “engellenmesi ya da önlenmesi” görüþünü ortaya attýlar. Öncelikle þunu belirtelim: Ýþçi Cephesi olarak biz, herhangi bir “iç savaþ” giriþimi karþýsýndaki devrimci politikanýn, saldýrýyý baþlatan rejim güçleriyle uzlaþma ya da barýþ temelinde deðil, iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halklarýn bu tip bir saldýrýya karþý politik ve örgütsel hazýrlýðýnýn gerçekleþtirilmesi anlayýþý doðrultusunda geliþtirilmesi gerektiðine inanýyoruz. Ýþçi sýnýfý mücadelelerinin tarihi, burjuvazinin ve gerici rejimin hiç bir açýk savaþ saldýrýsýnýn uzlaþma ya da tavizlerle geçiþtirilemeyeceðini ve bu tip bir politikanýn eninde sonunda emekçi kitlelerin tahribiyle sonuçlanacaðýný defalarca göstermiþtir. Gerçek barýþ ancak proletaryanýn ve sömürülen yýðýnlarýn politik ve örgütsel zaferiyle ve onlarýn iktidarý altýnda olanaklýdýr. Bununla birlikte, biz Türkiye’de faþizmin yükselmekte olduðundan hareketle varýlan iç savaþ olasýlýðý tespitlerine de katýlmýyoruz. Çünkü, her þeyden önce, mevcut asker-polis rejimi, onu yeni ve daha gerici (askeri diktatörlük ya da faþizm) bir arayýþa yöneltecek herhangi bir daðýlma ya da çökme emaresi göstermiyor. PKK’nin baþlatmýþ olduðu “aktif savunma” çizgisi, ne fiilen rejimin arkasýnda duran silahlý kuvvetleri daðýtabilecek güçte (en azýndan bugün için), ne de PKK’nin politikasý, bizzat önderi Öcalan’ýn ifadeleriyle, rejimi yýkmaya yönelik. Tam tersine Öcalan, rejim içi bir “barýþçýl çözüm” yaratma çabasýnda. Öte yandan iþçi ve emekçi yýðýnlar arasýnda da rejimin devrimci bir yolla aþýlmasýna yönelik bir seferberlik de söz konusu deðil, tam tersine sendikalar ve emekçi yýðýnlar içinde politik etkiye sahip hemen tüm partiler rejimin saflarýnda toplanmýþ durumda. Bir faþist seferberlikte, geçici olarak bile olsa en büyük rolü oynayan küçük burjuva yýðýnlarda da rejimden kopuþ belirtisi gözlemlenmiyor. Tarým alanýnda bazý köylü kesimleri yeni liberal politikalardan darbe yemiþ olmakla birlikte, genel olarak küçük burjuvazi AKP hükümetinin yakalamýþ olduðu görece ve konjonktürel ekonomik istikrardan

hoþnut durumda ve bu durumlarýnýn bozulmasýný istemiyor. Bunun özellikle kent orta sýnýflarý için geçerli olmasý daha da önemli, çünkü faþizmin asýl kitlesini bu kesimler oluþturmakta ve iktidar sorunu sonuç itibariyle kentlerde çözümlenmektedir. Rejimin stratejisi O zaman olanlarý nasýl açýklamak gerekir? Rejim açýsýndan bakacak olursak, Güney Kürdistan’daki federasyon oluþumunun Türkiye’deki iktidar odaklarýný son derece ürküttüðü, bu geliþmenin Kuzey’e sýçramasýný engelleyecek yeni arayýþlara ittiði ortada. Buna yönelik iki strateji söz konusu: birincisi, elbette klasik imha çizgisi. Öcalan PKK’nin silahlý mücadelesini ne denli “savunma” diye adlandýrýrsa adlandýrsýn, gerillalarý ne denli “on, on beþ genç” diye tanýmlarsa tanýmlasýn, rejim kendi silahlý kuvvetlerinin dýþýnda geliþebilecek herhangi bir odaðý anýnda imha etme anlayýþý üzerine kurulmuþ durumda. Saddam’ýn imha edemediði peþmergelerin liderlerinden birinin Irak devletinin, diðerinin ise Irak Kürt Federasyonu’nun baþkaný haline geldiklerini pekala görüyor. Ama sadece silahlý PKK gerillalarý deðil, Kürt yýðýnlarýnýn arasýnda yaygýnlaþabilecek bir federasyon eðilimine de tavizsiz yaklaþýyor, ve ne denli barýþçýl olsa da hiç bir kitle seferberliðine izin vermemeye çalýþýyor, hele intifada türünden serhýldanlara, hiç. Rejimin ikinci stratejisi ise Türkiye’nin bir an önce Avrupa Birliði’ne girerek onun, “mevcut ulusal sýnýrlarý deðiþmez” olarak kabul eden anayasal korumasý ve desteði altýna sýðýnmak. Bu da tuhaf bir çeliþki ortaya çýkarýyor: gerek Türkiye’de Kürtlerin ulusal ve etnik haklarýný talep eden Kürt ulusalcýlarý, gerekse onlarý yarýn ayrýlýkçý olmasýnlar diye bu haklarýndan mümkün olduðunca yoksun býrakmak isteyen burjuvazi, kendi çýkarlarýný AB’ye katýlýmda arýyorlar. Bizce rejimin AB hakkýnda yaptýðý yorum, Kürt ulusalcýlarýnkinden çok daha gerçekçi. Dolayýsýyla da AB taraftarý Öcalan, AB yanlýsý baþbakanlara ve þimdi Tayyip Erdoðan’a ne kadar mektup yazarsa yazsýn hiçbir yanýt alamayacak, Erdoðan da Diyarbakýr’da gönül rahatlýðýyla “Kürt sorunundan” söz edecek ama rejimin imha ve AB’nin asimilasyon ve/veya entegrasyon politikasýndan asla taviz vermeyecektir.

GÜNDEM

Ýç Savaþa Doðru mu?

PKK’nin kaygýsý, þovenlerin amacý Kürt kitlelerinin en basit demokratik giriþimlerine rejimin sürekli bir biçimde baský ve imha politikasýyla yanýt veriyor. Bu kitleler arasýnda onlarca yýldan beri politik ve örgütsel açýlardan kök salmýþ, üstelik þimdi programýný iyice reformistleþtirip mevcut rejim içinde çýkýþlar aramaya koyulmuþ olan PKK’de belirli bir tepki yaratmýþ ve asgari düzeyde (ya da elinden geldiði kadarýyla) tekrardan bir “silahlý savunma”

3


çizgisi geliþtirmesinde etkili olmuþ olabilir. Bununla birlikte mevcut çatýþmalarýn ardýnda baþka etmenlerin yattýðý da görülebilmekte. PKK’nin, Irak’taki Kürt federasyonu olgusundan ve ABD’nin bölgede Güney Kürdistan’daki geliþmeyi engelleyecek herhangi bir Türk operasyonuna karþý çýkmasýndan hem kaygýlandýðýný hem de bu durumdan yararlanmak istediðini söylemek olanaklý. PKK kaygýlanýyor, zira federasyon eðilimi Kuzey kesimlerinde de kaçýnýlmaz bir sempati yaratýyor ve Barzani ve Talabani tipi yeni önderliklerin doðmasýna zemin hazýrlýyor. Bu tip bir geliþme elbette Öcalan önderliðinin aþýlmasý anlamýna gelecek ve PKK’yi ya 1970’lerin sonlarýnda diðer sol ve ulusalcý Kürt hareketlerine uyguladýðý terör politikasýna yöneltecek ya da politik sahnenin arka planýna itecektir. Bu yüzden de PKK Kürt kitlelerinin ulusalcý nabzýný elinde tutabilmek için silahlý eylemden demokratik gösterilere kadar her yöntemi uygulamaya çalýþýyor. Ama öte yandan bu yararlanýlabilir bir durumdur da, zira her ne kadar askeri savunma çizgisi PKK’nin düzenli bir savaþ verme isteðinden kaynaklanmasa ve barýþ gösterileri devrimci bir seferberliðin stratejisini oluþturmasa da, bütün bu eylemlilikler PKK’yi Türkiye’nin yaný sýra Avrupa’nýn ve ABD’nin

4

gündemine sokabilecek, onu bir “terörist örgüt” olmaktan çýkarýp kurumsal politika aþamasýna geçmesine yardýmcý olabilecektir. Aydýnlarýn, belediye baþkanlarýnýn, eski politik Kürt simalarýnýn “barýþ elçisi” kesilmelerine ses çýkarmamasý, tam tersine bunlarýn çoðalmasýný ve daha etkili olmasýný istemesi de buradan kaynaklanýyor. Kürtlere yönelik sivil þoven saldýrýlarýn ve linç eylemlerinin ardýnda olan (tabii hep rejimin müsamahasý altýnda) BBP ve MHP gibi faþist partilerin bütün kaygýsý ise, verili durumdan yararlanarak özellikle AKP’ye kaptýrdýklarý küçük burjuva kesimleri ve oylarý geri kazanmak. Kürt düþmanlýðýndan, anti-komünist eðilimlerden yararlanarak, belirli gruplarý harekete geçirmeye, çeteleþtirmeye, güç gösterisinde bulunmaya, AKP’yi “vatan haini” gibi göstermeye, kýsacasý milliyetçi, þoven ve ýrkçý temellerde propaganda yapmaya çalýþýyorlar. Bu faaliyetlerini kuþkusuz seçimler yaklaþtýkça daha da yoðunlaþtýrma eðilimi içine gireceklerdir. Bununla birlikte onlarýn bu hareketliliði küçük burjuvazinin kitlesel bir faþist seferberliði karakteri taþýmýyor, zira yukarýda da ifade ettiðimiz gibi, bu kesimler henüz ne rejimden ne de AKP hükümetinden kopup yeni ve daha radikal önderlikler arama veya yaratma eðilimi içindeler.

Çýkýþ var mý? Bugün Türkiye’de rejimin karþýsýndaki en büyük sorun hiç kuþkusuz Kürt ulusal sorunu, ve hatta bu rejimle bir anlaþmaya varmaya çalýþan PKK’ye raðmen böyle. Bununla birlikte, ABD emperyalizminin bölgedeki fiili varlýðý ve Türkiye’deki asker-polis rejimi sürdüðü sürece bu sorunun çözümü olanaklý olmayacak, baský, imha, asimilasyon ve entegrasyon politikalarý sürecek, üstelik AB’ye katýlým ile bu politikalar dünya ölçeðinde bir meþruiyet kazanacaktýr. Dolayýsýyla sorunun çözümünü Irak’taki anti-emperyalist direniþle dayanýþmakta, AB karþýsýnda Avrupa proletaryasýyla bütünleþmekte ve Türkiye’deki Bonapartist rejimin devrimci aþýlmasýnda aramak gerekiyor. Türk ve Kürt proletaryasýný ve emekçi yýðýnlarýnýn ortak seferberliðini gerçekleþtirecek, bu birliði zedeleyen her türden silahlý ve silahsýz reformizmi teþhir edip aþabilecek, UKTH (Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký) mücadelesini devrimci sýnýf çizgisinde örgütleyebilecek, bir bütün olarak proletaryanýn ve emekçi halklarýn önündeki temel sorunlarý programlaþtýrabilecek bir çizgi bu. Görev bu çizginin örgütlenmesinde yatýyor. Ýþçi Cephesi


6-7 Eylül olaylarý aslýnda servetin ve sermayenin el deðiþtirmesidir. Yani sermayenin Türkleþtirilmesi- millileþtirilmesidir. Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde “Osmanlýlýk” üst kimlik olarak kullanýlýrdý. Ama imparatorluðun parçalanmasýnýn hýzlandýðý süreçte Ýttihat ve Terakki de, Osmanlýlýk yerine Türk milliyetçiliðine sarýldý. Devletin temel politikasý servetin gayrimüslim azýnlýklardan alýnýp Türklere geçmesi, sermayenin ayný þekilde gayrimüslimlerden

6-7 Eylül 2005 sergisine saldýrý

Türklere geçmesini saðlamaktý. Servetin ve sermayenin el deðiþtirmesi çoðunlukla hiç de dostane ve barýþçý olmayan yollarla gerçekleþti. Ermeni tehciri de bir yerde servet ve sermayenin el deðiþtirmesiydi. Ýkinci Dünya Savaþý yýllarýnda çýkarýlan Varlýk Vergisi Kanunu ve onun uygulama biçimi izlenen politikanýn devamýydý. Ve 6-7 Eylül olaylarýný da bu çerçevede deðerlendirmek gerekir. Olaylarýn nedeni neydi? Kimi hedef alýyordu? Menderes hükümeti iktidardaydý. O dönemde de “Kýbrýs Türklerindir” sloganý ile gerici-faþistlerin ve basýnýnda kýþkýrtmasýyla sesler yükselmeye baþlamýþtý. Olaylara Atatürk’ün Selanik’teki evine atýlan bomba bahane olmuþtu. Daha sonradan ortaya çýkan bombayý Türkiye’nin Selanik Konsolosluðu tedarik etmiþti. Atatürk’ün evine bomba atýldýðýný sanan halk Ýstanbul’daki Rumlara ve yaný sýra Ermenilere saldýrmýþtý. Dükkanlar yaðmalanmýþ, evler talan edilmiþ, tecavüz gerçekleþmiþ ve cinayetler iþlenmiþti. Taksim’den Tünel’e kadar her yer tahrip edilmiþ, yaðmalanmýþ, maðazalar, dükkanlar, kilise ve arka sokaklarda da saldýrýlmayan ev kalmamýþtý. “Kýbrýs Türk’tür Türk kalacaktýr / ya Kýbrýs, ya Atina, yoksa Madam Katina” diye baðýrarak Ýstiklal caddesini yaðmalama sonucu tümsekler haline getirmiþlerdi. Olaylarýn sonucunda 37 kiþi hayatýný kaybetmiþ, 200 kadýna tecavüz edilmiþ, bir rahip diri diri yakýlmýþ, onlarca insan linç edilmiþti. Olaylar sonrasý pek çok

gayrimüslim ülkeyi terk etmek zorunda kalmýþtý. O güne kadar birbiriyle komþu olanlar gayrimüslimlerin evini taþlayýp, tecavüz edip, yaðmalamýþlardý. Olaylardan günlerce önce Ýstanbul’daki gayrimüslimlere iliþkin envanter çalýþmasýnýn devlet tarafýndan yapýlmýþ olmasý, yani saldýrýlacak kiþilerin önceden resmi kanallarca tespit edilmiþ olmasý tabloyu açýkça ortaya koyuyor. Özel Harp Dairesi’nde görev yapmýþ Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeþoðlu’nun, Tempo dergisinin 9-11 Haziran 1991 tarihli 24. sayýsýnda yaptýðý bir mülakatýnda þu satýrlarý okuyoruz: “bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974 Kýbrýs Harekatý. Eðer Özel Harekat Dairesi(ÖHD) olmasaydý, o harekat, yani iki harekat da o kadar baþarýlý olmayabilirdi? Harekat baþlama-

6-7 Eylül 1955 yýlýnda o dönemi inceleyen savcý yaþanan olaylarýn fotoðraflarýný yýllarca saklamak durumunda kaldý. Bu döneme tanýklýk yapacak resimlerini öldükten sonra yayýnlamasý þartýyla Tarih Vakfý’na verdi. Savcýnýn ölmesinden sonra Tarih Vakfý’nýn Beyoðlu’nda düzenlediði 6-7 Eylül resim sergisi MHP’lilerin saldýrýsýna uðradý. “Türkiye Türk’tür, Türk kalacak” sloganlarýyla resimleri yýrtarak, yumurtaya buladýlar. Acaba 1955 yýlýnda yaþanan bu olaylarýn resimleri neden faþistleri tedirgin etmiþti? Faþistler resimleri yýrtarak yaþanmýþ bir tarihi olayý hafýzalarýmýzdan silebileceklerini mi sanýyorlar?

POLÝTÝKA

6-7 Eylül Olaylarý

dan önce ÖHD devredeydi. Adaya bankacý, gazeteci, memur görüntüsü altýnda ÖHD elemanlarý gönderildi. Ve bu arkadaþlarýmýz, adadaki sivil direniþi örgütlediler, halký bilinçlendirdiler. Silahlarý 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarýný ele al. – Pardon paþam, anlamadým. 67 Eylül olaylarý mý? –Tabii. 6-7 Eylül de bir Özel Harp iþiydi. Ve muhteþem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaþtý…”

Konferans yapýldý Mayýs ayýnda Boðaziçi Üniversitesi’nde yapýlmasý planlanan, “Ýmparatorluðun Son Döneminde Osmanlý Ermenileri; Bilimsel So-

5


rumluluk ve Demokrasi Sorunlarý” adlý Konferans hükümetin sert açýklamalarýndan sonra ertelenmiþti. Eylül ayýnda tekrar planlanan konferans bu kez konferans yapýlmadan mahkeme tarafýndan yapýlmasý engellendi. Konuþmacýlarýn neler konuþacaklarý belli deðilken mahkemenin böyle bir karar almasý baþlý baþýna siyasi bir tutumdur. Bu durum AB sürecinde hükümetin “hak ve özgürlüklerin arttýðý bir süreçtir” demesinin ne kadar inandýrýcý olduðunu gösteriyor. Konferans daha sonra Dolapdere’deki Bilgi Üniversitesi’nde yapýldý. Davetiyesi olanlar toplantýya katýlabildiler. Toplantý sürerken dýþarýda yine beklenilen tepki geliþti. MHP ve Ýþçi Partililerden oluþan küçük bir grup öfkelerini kustular. Halktan katýlým olmadý. Faþist saldýrganlar zayýf kaldýklarý için bir þey yapamadýlar. Toplantýdan bir

kaç gün sonra Hukukçular Birliði Derneði 17 kiþi hakkýnda suç duyurusunda bulundu. Sonuçta nferans yapýldý. “Ýmparatorluðun Son Döneminde Osmanlý Ermenileri; Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunlarý” ana baþlýðý altýnda “Ermeni sorunu” tartýþýldý. Ama ülke bölünmedi? Dün Ermeni, Rum… Bugün Kürtler Düþman Yapýlmak Ýsteniyor Burjuva devlet önce bu topraklarda yaþayan gayrimüslimlere saldýrarak ellerindeki servetlerine el koydu. Bugün ayný devlet Kürt halkýný yok sayarak imha politikasý izlemekte ve Kürt halkýnýn en demokratik haklarýný dahi tanýmamakta. Devlet Diyarbakýr’da yapýlacak mitingi ertelerken Ankara’daki MHP’nin mitingine izin vererek gerçek niyetini gösterdi. Son günlerde

Kürtlere karþý yaþanan saldýrýlar bunu göstermektedir. Ordu Kürdistan’da savaþý devam ettiriyor. Batý da ise milliyetçi faþistlerin harekete geçmelerini salýk vererek halký kýþkýrtmaya çalýþýyor. Bozöyük’te yaþananlarý gündem gazetesinden saat be saat okumak yeterlidir. Basýnda bu kýþkýrtmalarý destekler yayýnlar yaptý. Bunun sonucunda Düzce’nin Akçakoca ilçesinde öldürülen Kürt iþçinin durumu milliyetçi-faþistlerin sadece Rum ve Ermenilere deðil, Kürtlere de, Alevilere de kýsacasý bu topraklarda yaþayan kendilerinden saymadýklarý herkese karþý ayný tutum sergilediklerini gösteriyor. Kendisini “sol” diye nitelendiren Türk Solu adlý dergi yaþanan olaylarýn ardýndan ýrkçýlýk yaparak Türklere, “Kürtlerle konuþmayýn çünkü öz Türkçe’niz bozuluyor. Yemeklerini yemeyin çünkü Türkün yemek kültürü kayboluyor. Dükkanlarýndan alýþveriþ yapmayýn çünkü paranýz PKK’ye gidiyor. Kürtlerle, Alevilerin bulunduðunuz yere göç etmesine izin vermeyin çünkü köy kültürünü Türke empoze ediyorlar” þeklinde ýrkçý, faþist bir çaðrý yaptý. Bunlarý her bulunduðumuz ortamda teþhir etmeliyiz. Bir de sol adýna bunlarý yapýyorlar. Zaten toplumda sola duyulan güvensizliði daha da arttýrýyorlar. Ama ne kendileri sol ne de yaptýklarýnýn sol ile bir iliþkisi var. Halklar Kardeþtir, Düþman Kapitalist Kâr Düzenidir Halklar arasýnda düþmanlýk tohumlarýný eken de, bu tohumlarýn meyvelerini toplayan da kapitalist düzendir. Düþmanlýðýn temelinde sömürü düzeni vardýr. Kardeþlik ve barýþ için halklarýn kardeþliði gereklidir. Çünkü kapitalist düzen halklarýn kardeþliðinden çekindiði için kendi çýkarlarý gereði halklarý birbirine kýþkýrtýr. Nergis Çayýr

6


Eylül kelimesi, yani eylül ayý, bana çocukluðumdan beri hüznü çaðrýþtýrýr. Sizce sebepsiz mi ? 1 Eylül 1939, 2. Dünya Savaþý’nýn baþlangýcý... Her ne kadar BM, barýþ günü ilan etse de sonuç deðiþmiyor. Yine bu ayýn içerisinde, 6-7 Eylül’de, Türkiye’de yaþayan gayrimüslimlere yapýlan saldýrýnýn yýldönümü. 6-7 Eylül’de Ýstanbul’da birçok gayrimüslimin evi, iþyeri tahrip edilmiþ, mallarý yaðmalanmýþ, ibadet yerleri, kiliseler, havralar yakýlmýþtý. Yine 11 Eylül’de, Amerika’nýn desteðiyle Þili’de faþist Bunta Pino Pinoche önderliðinde darbe yapýldý ve halkçý Allende hükümeti devrildi. Onbinlerce insan tutuklandý, öldürüldü...

Daha yakýn tarihte, Eylül ayýnda, Sovyetler Birliði’ne karþý Amerikan emperyalizminin besleyip büyüttüðü Usame Bin Ladin’in örgütü El-Kaide, ABD’de Ýkiz Kuleleri yerle bir etmiþti. Yine 4 Eylül 2005’de Bozhöyük’te Kürtlere yapýlan linç giriþimi, ülkücü faþistlerin belediye baþkanýnýn da desteklemesiyle yolcu otobüslerine saldýrmalarý, otobüslerle birlikte insanlarýn diri diri yakýlmaya çalýþýlmasý... Her ne kadar provokasyon halkýn hassasiyeti diye yansýtýlmaya çalýþýlsa da hiç de öyle deðildi. Planlý bir linç giriþimi uygulamaya konuldu. Ýlginçtir bu olaydan 1-2 gün önce Almanya’nýn Köln þehrinde 13’üncüsü yapýlan ‘’Kürt Festivali’’ çok kalabalýk geçmiþti. Ardýndan Kürt kurumlarýna dönük saldýrýlar arttý. Almanya’da ‘’Özgür Politika’’ gazetesine ve Mezopotamya Haber Ajansý’na yapýlan baskýnlar ve

baskýnlarýn ardýndan bu kurumlarýn kapatýlmasý, Almanya’da burjuva demokrasisinin gerçek yüzünü gösteriyor. Yani yine Eylül’de... Ülkemize gelince 12 Eylül 1980’de Kenan Evren önderliðinde askeri darbe gerçekleþtirildi. Ýþçi sýnýfýnýn ve yoksul halkýn yükselen mücadelesinden korkan burjuvazi, orduyu göreve çaðýrmýþ ve CIA’nin desteðiyle gerçekleþen bir darbeyle emekten yana tüm kesimler büyük bir darbe almýþtý. Gazeteler, dergiler, sendikalar, partiler kapatýlmýþ, insanlar sokaklarda infaz edilmiþ, gözaltýnda öldürülerek kaybedilmiþtir. Ýþçi sýnýfýnýn örgütlülüðüne karþý yapýlan bu darbe sonucunda: *1 milyon 683 bin kiþi fiþlendi. *650 bin kiþi gözaltýna alýndý. *210 bin davada 230 bin kiþi yargýlandý. *7 bin kiþi için idam cezasý istendi.

12 Eylül Mitingi Yasaklandý 12 Eylül darbesini protesto etmek ve suçlularý teþhir etmek için 78’liler Vakfý’nýn Kadýköy Meydaný’nda yapmak istediði miting, DÝSK’in bu protestoya Kürtler de katýlacak diyerek mitinge katýlmaktan vazgeçmesinin ardýndan iptal edildi. DÝSK bu provakatif davranýþýn sorumlusudur. Oysa 12 Eylül darbesinden en çok zarar gören kurumlarýn baþýnda DÝSK gelir. O günden beri kendini hala toparlayamamýþtýr. Bu kadar olumsuzluktan sonra Eylül’de hüzünlenmemek elde deðil, yanýlýyor muyum? Son olarak tabu olarak görülen “Ermeni sorunu” üzerine bilim insanlarýnýn katýlýmýyla 24-25 Eylül tarihlerinde bir toplantý gerçekleþtirildi. Toplantý sonucunda ülke bölünmedi. Bu konferansa da yine Ýþçi partisi, faþist MHP ve BBP’liler saldýrdýlar. Bu milliyetçi-faþist unsurlar katýlýmcýlara sözlü tacizde bulunup, yumurta ve domates atarak gerçek yüzlerini bir kez daha gözler önüne serdiler.

POLÝTÝKA

Eylül Ayý

*517 kiþiye idam cezasý verildi. *Ýdam cezasý verilenlerden 50 kiþi asýlarak idam edildi. *171 kiþinin iþkencede öldüðü belgelendi. *Diyarbakýr zindanýnda ölüm oruçlarýnda dönemin önder kadrolarýndan Ali Çiçek, Hayri Durmuþ. Kemal Pir’inde aralarýnda bulunduðu 14 kiþi ölüm oruçlarýnda hayatýný kaybetti.

Jiyan

7


Ýþ Güvencesi Yasasý Örgütlenme Özgürlüðü Saðlýyor mu? Türk-Ýþ Sendika’sýnýn yaptýðý araþtýrmaya göre, Türk-Ýþ’e baðlý sendikalara üye olduklarý gerekçesiyle bir buçuk yýlda 15 bine yakýn iþçi iþten atýldý. Bu yazý yazýldýðýnda günlük gazetelerde her gün sendikaya üye olduklarý için iþten atýlan iþçilerin haberlerini okuyabiliriz. 15 bin iþçi iþten atýlýrken sendikalar ne yaptý? Türk-Ýþ sendikasý sað olsun, varolsun bu araþtýrmayý yapmýþ, baþka da kayda deðer bir geliþme yok. Bunlara hayýflanmak bizim iþimiz deðil ama yine de gerçekler bilinmeli. Ýþten atýlan iþçilerin büyük bölümü özelleþtirme sonucu iþten çýkarýlan iþçilerdir. Bugün araþtýrma yaparak, sendikalý sayýsý düþüyor diyerek hayýflanan bürokratlarýn ne kadar samimi olduklarýný özelleþtirilen iþyerlerini savunurken gördük. Atýlmalarýn yoðun olduðu bir diðer büyük kesimi de sanayinin can damarý olan metal sektörü. Türk-Metal üyesi 1800 iþçi, PetrolÝþ üyesi 298 iþçi, Deri-Ýþ üyesi 488 iþçi iþten atýlmýþ. bunlar 2004 yýlý verileri. 2005 yýlý ilk yarý verileri daha fazla. Sözde sendikal örgütlenmenin saðlanmasý için getirilen iþ güvencesi, uygulamada iþlemez duruma getirilmiþ durumda.

8

Sendikalarýn örgütlendiði iþyerlerinde yoðun iþten çýkarmalar yaþanýyor. Ýþverenler, mahkemece iþe iade verilse bile, zaten düþük olan tazminatlarý ödemeyi tercih ederek iþçileri iþe almýyorlar. Ya da mahkeme aylarca sürüp iþçilerin aleyhinde sonuçlanýyor. Sendika bürokratlarý yeni çýkarýlan iþ güvencesi yasasýna balýklama atlamýþlardý. Hatta yasanýn oluþma sürecine iþçi sendikalarýnýn baþkanlarý fiilen katýlmýþlardý. Bu yasalarýn geçmesi için devlet ve patronlara yardýmcý olmuþlardý. Þimdi sendika bürokratlarýnýn bu ahkam kesmeleri inandýrýcý deðildir. Çünkü iþçi sýnýfýna her geçen gün saldýrýlar artýyor. Sendika bürokratlarýnýn umurlarýnda bile deðil. Sonuç ortada, sendika bürokratlarý koltuklarýný kaybetmekten ve iþçilerden gelecek aidatlarýn kesilmesinden korkuyorlar. Türk-Ýþ Baþkanlar Kurulu yapýldý 14 Eylül’de Türk-Ýþ Baþkanlar Kurulu toplandý. Toplantýda özelleþtirmelere karþý mücadele ve iþçi haklarýna yönelik saldýrýlar,

tazminatlarýn fona devredilmesi, þu anda mecliste olan “Sosyal Güvenlik Yasasý”, asgari ücretin bölgelere göre düzenlenmesi vb. konular tartýþýldý. Eylemsizliði açýkça savunan birkaç sendikanýn (Türk Harb-Ýþ, Türkiye Maden-Ýþ, Yol-Ýþ) dýþýnda, sendika bürokratlarý her zaman ki gibi mangalda kül býrakmadýlar. Tabanýn da mücadeleye hazýr olduðunu sözlerine eklediler. Pek iyi geriye ne kaldý? Sendikalar mücadele etmek istiyor, taban da hazýr. Hazýr olmayan neydi? Daha ne bekleniyor? Belli ki sendika bürokratlarý özelleþtirmeler bittikten ve bir tek sendika üyesi iþçi kalmadýktan sonra eylem yapacak. Toplantýnýn sonunda Emek Platformu’nu toplantýya çaðýrmak, iþyerlerinde bildiri okumak ve 3 Ekim’den sonra salon toplantýlarý düzenlemek kararý alýndý. 3 Ekim’de malum (hepimizin bildiði )AB müzakerelerine baþlamak için karar günü. Devlet elinden gelse bütün devlet iþlerini 3 Ekim’den sonraya býrakacak. Nikah günü almaya gidenlere de 3 Ekim’den sonra gelin diyecek. Sendika bürokratlarý istemeden yapmak zorunda kaldýklarý göstermelik eylemleri bile her zaman erteleyecek bir tarih buluyorlar. 3 Ekim olmasaydý emin olalým ki yine ileri bir tarihe erteleyeceklerdi. Zaten bu pasif, üretimden gelen güce dayanmayan eylemlilikleri ertelemeden de yapsalar ne deðiþecek? Yapýlan eylemlikler dostlar bizi alýþveriþte görsün mantýðýyla yapýlýyor. Tek bildikleri yol bu. Sendika bürokratlarýnýn izlemiþ olduklarý siyaset iþçi sýnýfýnýn güvenini sarsmýþ sermayenin iþini kolaylaþtýrmýþtýr. Sermaye cephesi de bu bilinçle iþçi sýnýfýna daha yoðun saldýrmakta. Bugün iþçi sýnýfýnýn bu saldýrýlarý geri püskürtecek gücü var. Ama bu gücü sendika bürokratlarý iþçi sýnýfýnýn hafýzasýný silerek, iþçileri pasifize ederek bulandýrmýþ durumda. Ýþçi sýnýfý tekrardan var olan haklarýný koruyup, yeni kazanýmlar elde etmek için mücadeleye geçebilir. Bu mücadeleye müdahale edebilecek ve iþçileri sendika bürokratlarýnýn zehirlemesinden koruyacak örgütlenmelere ihtiyaç var. Þahin Yýldýrým


Son 1,5 yýllýk net satýþý 17.4 milyar YTL (yaklaþýk 13 milyar dolar), 2005 yýlý ilk yarýsý net kârý 292 milyon YTL (yaklaþýk 216 milyon dolar) olan, 5 bin 200 kiþinin çalýþtýðý Türkiye’nin en büyük kuruluþu TÜPRAÞ’ýn yüzde 51 oranýndaki hissesinin satýþý için açýlan ihaleyi 4 milyar 140 milyon dolarla en yüksek teklifi veren Koç-Shell Ortak Giriþim Grubu kazandý. (Shell þimdilik küçük hissedar. Lakin bu emperyalist dev þirketin hissesinin küçüklüðü bizleri yanýltmamalý. Ýþlevinin büyüklüðünü göreceðiz…) Özelleþtirme sonrasý IMF Türkiye Masasý Þefi Lorenzo Giorgianni, Özelleþtirme Ýdaresi (ÖÝB) Baþkaný Metin Kilci’yi tebrik ederken, ÝMF ile ayný duygularý paylaþmayan çoðunluðun eleþtirilerine karþý, her þeyi babalar gibi satmakla meþhur Maliye Bakaný Kemal Unakýtan, “TÜPRAÞ’ý Koç mu daha iyi yönetir, biz mi?” açýklamasýyla özelleþtirmeyi savundu. Kuþkusuz TÜPRAÞ’ý ne kendisi, ne de Koç iyi yönetir; en iyi iþçiler yönetir. Üstelik sadece TÜPRAÞ’ý deðil, ülkeyi de. Son bir yýl içinde 16.2 milyar dolarlýk özelleþtirme yaparak büyük bir baþarý saðladýklarýný iddia eden Unakýtan, 2005 yýlý içinde bu miktarýn daha da artacaðýný belirtiyor. Büyük bir zafer kazanmýþ komutan edasýyla böbürlenen Maliye Bakaný Unakýtan oysa mart ayýnda þirketin yüzde 14.76’sýnýn 446 milyon dolara Ýsrailli milyarder Sami Ofer’e satýþýný onaylamýþtý. Bu durumda Ofer 6 ayda durduðu yerde 752 milyon dolar kâr etmiþ, bir baþka deyiþle Unakýtan maliyeyi 752 milyar dolar zarara sokmuþ oldu. Hatýrlayalým, eðer Petrol-Ýþ sendikasý dava açýp ihaleyi iptal ettirmemiþ olsaydý TÜPRAÞ’ýn yüzde 65 hissesi, Ekim 2003’de, 1 milyar 302 milyon dolara, paravan Efremov Kautschuk adlý þirkete satýlmýþ olacaktý.

Þimdi ülkeyi yönetmeye aday olmuþ AKP hükümetinin Maliye Bakaný’nýn, “Koç mu daha iyi yönetir, biz mi?” açýklamasý bu durumda ne anlama geliyor? ‘TÜPRAÞ’ý bile yönetmekten aciz isen Türkiye’nin maliyesinin baþýnda ne iþin var?’, ‘Neden her þeyi bilen adam edasýyla ülkeyi yönetme haddini kendinde görüyorsun?’, ‘Seni oraya “kim iyi yönetir?” sorusuna cevap ver diye mi diktiler?’ sorularýný bu þahsa yöneltmenin bir anlamý var mý? Her þeye raðmen Unakýtan’a kýzmamalý. Hatta bilenen bir gerçeði bu açýklýkla ifade ettiði için ödüllendirmeli. Açýklamasýnýn anlamý þu: Maliyeyi de, ülkeyi de patronlar yönetiyor; yani Koçlar, Sabancýlar, ÝMF’ler, DB’ler, AB’ler vs… Kendisine kýzanlara adamýn dediði bu.

Bütün bu satýþ fiyatlarý ve piyasa deðerleri çerçevesinde yaþanan üçkaðýtlar sadece yaðmanýn boyutlarýný göstermesi bakýmýndan önemli. Ýyi ya da kötü fiyat; deðerinin altýnda ya da üstünde satýþ iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul kitlelerin gündemi olamaz. Özelleþtirmenin her türüne, özelleþtirilen kuruluþun stratejik olup olmamasýna bakmaksýzýn, hayýr diyoruz. Özelleþtirmeler yasaklanmalýdýr. Özelleþtirilen kuruluþlar iþçilerin denetim ve yönetiminde millileþtirilmelidir. Çünkü biliyoruz ki özelleþtirme daha fazla iþsizlik, yoksulluk, açlýk, örgütsüzlük anlamýna gelmekte. Býrakalým fiyatlar, deðerler sað-sol liberalleri, milliyetçi-ulusalcý sözüm ona “vatanseverleri” meþgul ededursun. Liberaller en iyi fiyat ve mümkünse daha fazla yabancý sermaye peþinde koþarken, ulusalcýlar özelleþtirilen kamu kuruluþlarýnýn hepsini OYAK’ýn almasý için gýrtlaklarýný yýrtsýn. OYAK alamadýðýnda da “tek teselli nedeni sayýlabilecek olan noktalarýný, bir büyük ulusal kuruluþun (TÜPRAÞ’ýn), hiç deðilse bir yabancý sermaye grubunun eline geçmemiþ olmasý” saysýnlar. Koç yukarý, iþçi sýnýfý nereye? Türkiye nüfusunun yüzde 4.8’i açmýþ, ne gam! Dünya Bankasý’nýn yayýmladýðý Dünya Geliþim Raporu 2006 verilerine göre bunun anlamý günlük 1 dolarýn altýnda bir gelirle yaþamak. Anlayacaðýmýz dile çevirirsek ayda 40 YTL’den daha az bir gelire sahip olmak. Daha açýk ifade edelim; Türkiye’de bu verilere göre 3,5 milyon insan aç! Sadece yoksul ya da iþsiz deðil, mutlak þekilde aç! Mustafa Koç, TÜPRAÞ’ý aldýktan sonra dünyanýn en büyük 500 þirketi içindeki yerlerini 389’dan 200’lü sýralara çýkaracaklarýný ilan etmiþ. Türkiye 90 ülke içinde nüfusu günde 1 dolarýn altýnda yaþamak

SINIF MÜCADELESÝ

En Ýyi Ýþçiler Yönetir; TÜPRAÞ’ý da, Ülkeyi de, Dünyayý da…

Türkiye’nin borcu 250 milyar dolar, 30 tane TÜPRAÞ’ýn satýlmasý gerekiyor…

9


zorunda olan ülkeler içinde 54’üncü sýrada. Ayrýca ayný verilere göre 17 milyon insan Türkiye’de günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaþamak zorunda. Koç’un dünyanýn en büyük 200’üncü þirketi olma hevesiyle hedef belirlediði Türkiye Koç sayesinde aç ve yoksul insanlarýn yaþadýðý bir ülke olmaktan kurtulabilecek mi? Rahmi Koç, “TÜPRAÞ’a yüksek fiyat vermediniz mi?” sorusuna “petrol fiyatlarýnýn yüksek devam etme olasýlýklarý hesaplandý. Çünkü petrolün varili 60 dolarken TÜPRAÞ’a gelir farklý olur, 70 dolara çýkýnca deðiþir. Tüm bunlara bakýp TÜPRAÞ’a karar verdik” diye cevap verirken acaba hangi memleket sevgisiyle hesap yapmakta! Koç Enerji Grubu Baþkaný Erol Memioðlu ihale sonrasýnda, “Koç ülkesine ne kadar güvendiðini bir kez daha gösterdi’’ diye açýklama yaparken herhalde bunu kastetmekteydi. Alanýn da, satanýn da, karþý çýkar görünenin de vatan-millet edebiyatý yapmasýnda bir gariplik yok mu? Kýbrýs’ý vermeyiz diye naralar atarak memleket sevgisinde baþa güreþen ATO baþkaný Sinan Aygün türünden adamlarýn Erdemir’i almak için kuyruða girmesinde bir aldatma hissetmiyor musunuz? Yabancýya gideceðine, bana gelsin diyen bu adamlarýn bu ülkede

iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul kitlelerin aþý, iþi, örgütlülüðüyle ilgili -yanlýþlýkla bile olsa- tek bir olumlu sözü mevcut mu? Daha dün asgari ücret fazla diyenler, bölgesel asgari ücret önerenler sözüm ona memleket sevgisinden çýldýran ATO baþkaný ve türünden adamlar deðil miydi? Öyleyse tek ve temel amacý iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul kitlelerin çýkarlarýný savunmak ve bunun için mücadele etmek olan sendikalarýn TÜPRAÞ’ýn, Erdemir’in özelleþtirilmesine karþý “ulusal çýkar” dýþýnda tek bir iþçi sýnýfý temelli politik talebe sahip olmamasý ne anlama geliyor? Sendika bürokrasisi özelleþtirmelere karþý bildiri okuyup, salon toplantýsý yapmayý öneriyor Türk-Ýþ baþkaný Kýlýç, “söz konusu özelleþtirmelerden elde edilecek gelirlerin yatýrým, eðitim ya da saðlýk harcamalarý için kullanýlmayacaðýný, satýþ gelirlerinin faiz ödemelerine gideceðine” dikkat çekmiþ! Bak sen! Eðitim ve saðlýk zaten büyük oranda özelleþti, yatýrým dediðin ise ne zaman iþçi sýnýfýna, emekçilere yansýdý ki? Öyleyse Kýlýç bize hangi masalý anlatýyor? Neden yüz binlerce üyesini özelleþtirmeye karþý meydanlara çaðýrmýyor? Hangi güç

yüz binlerce iþçinin muhalefetine karþý durabilir? Kýlýç baþkanlýðýndaki Türk-Ýþ ne yapýyor; aynen þunu: “Öte yandan Türk-Ýþ, özelleþtirmeler ile sosyal güvenlik alanýndaki hak kayýplarý baþta olmak üzere, çalýþanlarýn diðer önemli sorunlarýna iliþkin tepkilerini ortaya koymak ve kamuoyunu duyarlý hale getirmek amacýyla 19 Eylül’de Emek Platformu’nu toplantýya çaðýracak. Baðlý sendikalarýn örgütlü olduðu tüm iþyerlerinde de 26 Eylül’de Türk-Ýþ’in hazýrladýðý bildiriler okunacak. Türk-Ýþ önderliðinde, 3 Ekim sonrasýnda ise bölgesel düzeyde salon toplantýlarý düzenlenecek.” Evet, atý alan Üsküdar’ý geçmiþ, beyefendiler kamuoyunu duyarlý hale getirmek için bildiri okuyup, salon toplantýlarý yapacaklarmýþ! (Öylesine gönülsüzler ki salon toplantýlarýný bile 3 Ekim sonrasýna ertelediler.) Ýþte iþbirlikçi-hain sendika bürokrasisine bir örnek. “TÜPRAÞ’ýn, TELEKOM’un, PETKÝM’in, ERDEMÝR’in, enerjimizin, madenlerimizin, limanlarýmýzýn satýþý ülkemizin geleceðinin, çocuklarýmýzýn yarýnlarýnýn satýþýdýr.’’ diyen bu iþbirlikçi-hain bürokrasinin önerebildiði tek þey bildiri okuyup, salon toplantýsý yapmakla sýnýrlýyken kendilerini baþka nasýl tarif edebiliriz ki? TÜPRAÞ’ý da, ülkeyi de en iyi iþçiler yönetir Ýþçi sýnýfý ve emekçiler ne Koç’un dünyanýn en büyük þirketleri basamaklarýný týrmanmasýnýn koltuk deðneði, ne Sinan Aygün türü adamlarýn ucuz palavralarýnýn þakþakçýsý, ne de iþbirlikçi-hain sendika bürokratlarýnýn sýnýf düþmaný tezgahlarýnda piyon olmamalýdýr. TÜPRAÞ’da da, Erdemir’de de iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin sadece tek bir çýkarý vardýr; o da kendi sýnýf çýkarýdýr. Ýþçi ve emekçilerin çýkarý bu ülkenin alýnteri dökerek yaþayan tüm insanlarýnýn ortak çýkarý demektir. Ve bu asla özelleþtirmeler yoluyla saðlanmaz. TÜPRAÞ’ý da, ülkeyi de en iyi iþçi ve emekçiler yönetir.

10

Arif Benol


Coca Cola Ýþçilerinin Mücadelesi Sürüyor

Nakliyat-Ýþ sendikasýna üye olduklarý için iþten atýlan Coca Cola iþçilerinin direniþi 140. gününe yaklaþtý. Ýþçiler Coca Cola iþverenini protesto etmek için, 22 Eylül günü Altunizade Kavþaðý’ndan Coca Cola Türkiye Genel Müdürlüðü’ne kadar yürüdüler. “Yaþasýn Coca Cola Direniþimiz, Atýlan Ýþçiler Geri Alýnsýn, Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek, Yaþasýn Ýþçilerin Birliði” yazan pankart ve dövizler taþýyan iþçiler, ayrýca “Cola Ýçen Bush Olsun,

Coca Cola Ýþçisi Köle Deðildir, Direne Direne Kazanacaðýz” sloganlarýný attýlar. Coca Cola Türkiye Genel Müdürlüðü ön-üne gelindiðinde Nakliyat-Ýþ Genel Baþkaný Ali Rýza Küçükosmanoðlu tara-fýndan bir açýklama yapýldý. Coca Cola iþçileri mücadeleyi büyütmekte kararlýlar. Mücadelenin kazanýlmasý diðer iþyerlerinin, özellikle de çalýþmaya devam eden sendikalý iþçilerin Coca Cola iþçilerinin mücadelesine destek vermesiyle mümkün olacaktýr.

Migros’ta Lokavt Fabrikalardan Kararý Tez-Kop-Ýþ Sendikasý’nýn Migros ve Þok perakende satýþ maðazalarýnda çalýþan 6 bin üyesi adýna, toplam 416 satýþ maðazasýnda grev kararý almasý üzerine, Migros iþvereni de bütün bu iþyerlerini kapsamak üzere lokavt kararý alacaðýný açýkladý. 2822 sayýlý yasa iþverenlere bu hakký tanýyor. Migros iþvereni, lokavt kararýný uygulayabilmesi zor. Çünkü yüzlerce maðazayý kapatmaya cesaret edemez. Migros, Koç grubunun bir þirketi. Koç dünyanýn en büyük þirketlerinden. Koç bilindiði üzere son olarak da TÜPRAÞ’ý 4 milyar 140 milyon dolara aldý. Peki emekçilere gelince neden haklarýný vermekten kaçýyor? 400-450 YTL.lik sefalet ücretlerini iþçilere layýk görüyor? Çünkü Migros ve diðer tüm þirketler emekçileri sömürerek zenginleþiyor, dünya devi oluyor.

Serna-Seral Ýþçilerinin Grevi Sürüyor Yaklaþýk 16 ay önce kötü çalýþma koþullarýna karþý Teksif Bakýrköy þubesinde örgütlenen Serna iþçileri, patronun 2 yýl zam vermedikten sonra teklif ettiði yüzde 3 oranýnda zamma karþý 16 Eylül’de greve çýktýlar. Patron da 19 Eylül’de lokavt ilan etti.

SINIF MÜCADELESÝ

emek güncesi

Emekliler Toplu Sözleþme Ýstiyor Disk’e baðlý Emekli-Sen üyesi 200’ü aþkýn emekli, Cuma günü Ankara’da Anýttepe Parký’nda buluþtu. Buradan pankartlarla Çalýþma Bakanlýðý’na kadar sloganlar eþliðinde yürüdüler. Bakanlýða sözleþme taslaðýný sundular. Emeklilerin talepleri þunlar; hükümetle toplusözleþme masasýna oturmak, TÜFE alacaklarýnýn hemen ödenmesi, yýlda 2 ikramiye, taban ücretin 750 YTL olarak belirlenmesi, 1 ton kömür ve yarým ton odun parasý ödenmesi, yarým aylýk tutarýnda hastalýk yardýmý, 500 YTL ölüm yardýmý vb. EmekliSen üyeleri bu talepleri için yürüdüler. Polisin slogan atmalarýna ve yola inmelerini engelleme giriþimlerine raðmen, “kaldýrýma sýðmadýklarýný” belirterek yola inen emekliler, “sözleþme hakkýmýz söke söke alýrýz” sloganlarýyla yürüdü. Emekliler hükümeti, emeklilerin taleplerini içeren taslak metnini dikkate alýp sorunlarýn çözümü için adým atmaya çaðýrdýlar. Oya Þen

11


Grevin ardýndan iþçiler fabrikanýn önünde sabah 8’den akþam 8’e nöbet tutmaya baþladýlar. Geceleri de bir grup iþçi fabrika önünde bekliyor. Ancak kapý önünde bekleyen çevik kuvvet iþçilerin grev çadýrý kurmasýna izin vermiyor. Serna patronu ayný Turkuaz fabrikasýnda olduðu gibi fabrikayý kapatabilir. Çünkü bölgedeki tekstil iþverenleri sendikalaþmayý engelleme yönünde kararlýlar. Bu yüzden fabrikayý da kapatabilirler. Mücadelenin baþarýsý grevin yaygýnlaþtýrýlabilmesi ile mümkün. Bostancý’daki fabrikada direnen iþçileri destekleyelim.

Deri Ýþçilerine Silahlý Saldýrý Balýkesir Gönen Deri Sanayi’nde örgütlenen iþçiler, Deri-Ýþ sendikasýna üye oldular. Bunun üzerine birçok iþçi iþten çýkarýldý. Atýlmalara karþý iþçiler direniþe geçtiler. Fabrika önünde direnen iþçilere 31 Aðustos’ta patronun korumalarý saldýrdý. Çýkan kavgada bir iþçi baþýndan yararlanýrken, bir iþçinin de kolu kýrýldý. Bununla yetinmeyen korumalar direniþçilerden Harun Kökçü’yü silahla yaraladýlar. Saldýrýlarý protesto etmek için bölgedeki iþçiler 1 Eylül’de iþ býraktýlar. Ýstanbul Zeytinburnu’nda Çolakoðlu Deri’nin önünde protesto eylemi yapmak isteyen sendikalara saldýrýldý ve silah çekildi. Mehter marþý çalan maðaza diðer esnafý da sendikacýlara saldýrmaya çaðýrdý ancak esnaf saldýrýya katýlmadý. Ýþçi sýnýfý bu saldýrýlarý yönlendiren patronlardan da, tetikçilerinden de, onlarý koruyan polis ve siyasetçilerden de hesap soracak!

Ýleri Ýþçileri Davayý Kazandýlar

12

Sendikalý olduklarý için iþten atýlan Ýleri Deri iþçileri, iþe iade davasýný kazandýlar. Mahkeme iþçilerin iþe iade edilmelerine ve dört aylýk ücretleriyle, diðer haklarýnýn

verilmesine karar verdi. Ýþveren iþçileri geri almazsa yaklaþýk 1 yýllýk ücret karþýlýðý olan sendikal tazminatlarýný ödemek zorunda kalacak

MÝTAÞ Ýþçileri Fabrikadan Çýkarýldý Sendikalaþtýklarý için iþten atýlan Mitaþ iþçileri iþyerini iþgal etmiþti. Türk Metal üyesi olan iþçilerden 19’u 23 Aðustos’ta iþten çýkarýlmýþtý. Ýþçiler, patronun ve polisin tehditlerine raðmen direniþlerini kapý önünde sürdürüyorlardý. Ýþçilerin mücadelesi sonucu iþyerinde sendika kabul edildi ama atýlan iþçilerden 6 öncü iþçi iþe alýnmadý.

Akyýl Ýþçileri Patrona Geri Adým Attýrdý Akyýl iþçileri sendikasýz olmalarýna karþý verdikleri 20 günlük mücadele sonucu patrona geri adým attýrdýlar. Ve patrona bir sözleþme imzalattýlar.

Erdemir Ýþçileri TEM Otoyolunu Trafiðe Kapattý Erdemir’in özelleþtirmesine karþý mücadele eden iþçiler, ÝstanbulAnkara TEM Otoyolu’nun Bolu Daðý kesimini trafiðe kapadýlar. Hükümet aleyhine slogan atan iþçiler, uzun süre trafiði kestikten sonra polisin müdahalesiyle yolun bir hattý ulaþýma açýldý. Erdemir iþçileri eylemin ardýndan araç konvoyu oluþturarak Kdz. Ereðli’ye gittiler. Eylem sonucunda uzun trafik kuyruklarý oluþtu. 26 Eylül’de Erdemir’le ilgili teklifler verildi. Nihai görüþmeler ise Ekim ayýnýn ilk haftasýnda baþlayacak. Erdemir’de ön

yeterlilik alan firmalar þunlar: Arcelor S.A. (Lüksemburg), Azovstal-Metinvest Ortak Giriþim Grubu (Ukrayna), Corus Group PLC (Ýngiltere), Ereðli Ortak Giriþim Grubu (Aralarýnda Kibar Holding, Borusan Holding, ÝÇDAÞ, Turkon Holding, Murat Denizcilik ve Diler Holding gibi pek çok firma yer alýyor), Koç Holding A.Þ, LebGoKOskol Ortak Giriþim Grubu (Rusya), Mittal Steel Company N.V. (Ýngiltere), NLMK-Open Joint Stock Company Novolipetsk Iron and Stell Corporation (Rusya), Nurol-LimakÖzaltýn-Alkol Pazarlama Ortak Giriþim Grubu, OYAK, Posco (Güney Kore), Severstal (Rusya), Zorlu Holding A.Þ. Satýþtan önce fabrika içinde de bazý deðiþikler gerçekleþiyor. Teþvikli ya da zorlayarak emekli ederek iþçi sayýsý azaltýlmaya çalýþýlýyor. Özelleþtirme öncesi 2 bin 500 yüz iþçi çýkartýlacaðý iddia ediliyor. Bu arada bazý müdürlüklerde sona erdiriliyor. Örneðin çevre müdürlüðü bunlardan biri. Erdemir’in özelleþtirilmesi çok yaklaþtý. Bu satýþý geri döndürmek için, yapýlan eylemlerin yetersiz olduðu açýk. Sendika bürokratlarýný aþan, yaygýn bir mücadele olmaksýzýn özelleþtirmeyi durdurmak çok zor. Ancak son ana kadar mücadeleyi sürdürmek, özelleþtirmeyi engellemek için çaba göstermek gerekiyor. Özelleþtirmenin ardýndan saldýrýlarýn yoðunlaþacaðýný düþünerek yarýnki mücadelelere hazýrlanmak, örgütlenmek gerekiyor.

Volvo 1500 Ýþçiyi Ýþten Çýkarýyor Dünyanýn en büyük otomotiv üreticilerinden Volvo, üretimdeki artýþýna raðmen önümüzdeki yýl 1500 iþçiyi iþten çýkaracaðýný açýkladý. Az iþçi, düþük ücret, uzun esnek çalýþma saatleri tüm firmalarýn doðal uygulamalarý haline geliyor. Bunu engelleyecek ise iþçi sýnýfýnýn uluslararasý örgütlenmesidir.


Mücadele Edersek Kazanma Þansýmýz Var Çalýþtýðým fabrikada 1,5 yýldan sonra ilk defa bir alkýþlý protesto eylemi yapýldý. 27 Eylül akþamý paydosa 20 dakika kala bir arkadaþ yanýma gelerek “zil çaldýðýnda eylem yapacaðýz” dedi. Nasýl bir eylem diye sorduðumda, “bilmiyorum” dedi. Aradan 2 dakika sonra temsilci arkadaþýmýz aradý “bir bayan arkadaþýmýzý iþten çýkarýyorlar, çýkmak istemeyen arkadaþýmýz yapýlan baskýlar sonucu bayýldý ve hastaneye kaldýrýldý. Buna tepki olarak eylem kararý aldýk” dedi. Fabrika iki katlý, iki katýnda da dikimhane var. Alt katta yaklaþýk 100 iþçi, üst katta ise 30’a yakýn iþçi çalýþýyor. Ben de üst katta çalýþýyorum, iki temsilcimiz alt kattaydý. Bir temsilcimiz de bayýlan iþçi arkadaþla hastaneye gitmiþti. Alýnan alkýþlý eylem kararýný kesinlikle uygulamak zorundaydýk. Benim bulunduðum bölümde hepimiz hazýrdýk. Zilin çalmasýyla alkýþ tufaný koptu, ýslýklar çalýndý, yuh çekildi. Ayný anda alt katta ayný þekilde eylem yapýldý. 10 dakika kadar sürdü. Dýþarý çýkýldýðýnda temsilciler “sendika binasýnda toplantý var” dedi. Toplantýya 28 iþçi katýldý. Toplantýnýn gündemi “ertesi gün ne yapýlacak? Ne yapýlmalý? Ýþveren ne yapabilir?” idi. Ne pahasýna olursa olsun çýkarýlan arkadaþýmýzý iþe geri alacaðýz kararý çýktý. Bunun için ertesi sabah kartlarýmýzý basýp dýþarý çýkma ve arkadaþýmýz alýnmazsa iþbaþý zili çalana kadar dýþarýda alkýþlý protesto yapma kararlarýný oybirliði ile aldýk. Toplantýya katýlmayanlarý da haberdar etmek için ertesi sabah servislerde bu kararý yaymaya karar verdik. Sabah alýnan kararýn birinci adýmý gerçekleþti. Dýþarý çýktýk. Arkadaþýmýz içeri alýnmýþtý. Zafer bizimdi. Alkýþlarla içeri girmek

istedik. Ama baþtemsilci buna gerek olmadýðýný söyledi. Bu hareket iþçilerin tepkisine neden oldu. Ýþe geri aldýrmak kazanýmdý Sendikalaþmamýzdan bu yana ilk defa sendikadan baðýmsýz olarak atýlan bir iþçiyi mücadeleyle iþe geri aldýrdýk. Bu çok önemli bir kazanýmdý. Ve bu kazaným iþçilerin ve temsilcilerin aldýðý karar sonucu yapýldý. Eylem iþverene geri adým attýrdý, arkadaþýmýzý iþe geri aldýrdýk. Bu mücadele iþçiler üzerinde büyük bir moral oldu. Özellikle de sözleþmeden önce iþçilerin her þeye raðmen birlikte hareket ederek atýlan iþçinin geri alýnmasýný saðlamalarýnýn hem patrona hem de sendikacýlara gereken mesajý verdiðini söyleyebiliriz. Tabii ki bundan sonraki süreç daha zor geçecek. Bunun için yapýlmasý gereken örgütlülüðümüzü daha da güçlendirmeliyiz. Gelecek saldýrýlara karþý tek yumruk olarak karþý koymalýyýz. Eksiklerimiz neydi? Baþ temsilci iþçilerle birlikte aldýðý eylem kararýna uymadý. Bu da bizlerin büyük tepkisine neden oldu. Ýþçiler, “temsilcilere birlikte aldýðýmýz bir karara nasýl uymazsýnýz” diye tepki gösterdiler. Bazý arkadaþlar bu sendikanýn verdiði bir karar olabilir diye söylediler. Bunun için üç iþçi arkadaþ temsilcilerle konuþmaya karar verdik. Konuþtuðumuz temsilci arkadaþa iþçilerin aldýðý karara uymak zorundasýnýz, aksi takdirde bizde sizin aldýðýnýz kararlara uymayýz dedik. Bunun üzerine yapýlan toplantýda temsilciler özeleþtiri yaptýlar ve bunun tamamen heyecandan kaynaklandýðýný ve bunun için özür dileyip bir daha ayný þeyin yaþanmamasý için þeref sözü verdiler. Bütün bunlar bizlere ders olmalý, temsilciler olayý baþlatabilir, ama sürdüremezler çünkü onlara da patron ve sendika tarafýndan baský

geliyor. Eðer iþçiler kendi baðýmsýz örgütlülüklerini yaratabilirse, mücadele anýnda temsilcilerin istekleri deðil, iþçi çoðunluðunun söyledikleri yapýlýrdý. Bu eylem baþarýyla gerçekleþmiþtir. Ama patron da karþý saldýrý planlarý yapmaya baþlamýþtýr. Böyle olaylarýn ardýndan öne çýkan sýnýf bilinçli iþçileri tespit edip toplu olarak iþten çýkarmaya çalýþýrlar. Bu nedenle örgütlenmemizi arttýrarak baskýlara karþý daha güçlü durabilmeliyiz. Bir tekstil iþçisi

Kaza Çok, Önlem Yok Geçen hafta iki iþçi daha iþ kazasý geçirdi. Bir iþçi (3-11) vardiyasýnda, sýcak demirlerin soðumaya býrakýldýðý platformun üzerine düþtü ve vücudunun belli bölümleri yandý. Ertesi gün (8-3) vardiyasýnda ayaðý iki demirin arasýna sýkýþan iþçinin ise ayaðý þiþti ve morardý. Ýki iþçi de kazadan sonra belli bir süre izne ayrýldý. Peki iþçiler iþe döndükten sonra ne olacak, deðiþen bir þey olacak mý? Hayýr, iþçiler ayný þekilde çalýþmaya devam edecekler, çünkü iþ kazasýnda suçlu gösterilen iþçiler oluyor. Patron iþçilerin ihmalkarlýk, dalgýnlýk, dikkatsizlik yaptýðýný söyleyerek suçu iþçilerin üzerine atýyor. Patron masraftan kaçmak için hiçbir tedbir almýyor. Bizler patronun bu tutumu karþýsýnda gerçek suçlunun patron olduðunu biliyoruz. Buna karþýda karalý bir þekilde örgütlenmeli, birliðimizi saðlamalý ve patronun iþ kazalarýný engelleyecek tedbirleri almasý için mücadele etmeliyiz. Þunu unutmamalýyýz bizler birlikte mücadele edersek patron böyle rahat davranamaz. Bir metal iþçisi

SINIF MÜCADELESÝ

fabrikalardan

13


fabrikalardan Ýþe Yetiþmek Ýçin Acele Ediyoruz Geçen ay servisi kaçýran bir iþçi minibüsten indikten sonra karþýya geçerken araba çarptý. Arkadaþýmýz þanslý sayýlýrdý, sadece bacaðý kýrýldý ve bir kaç çürükle kurtuldu. Ama bir diðer arkadaþýmýz bu kadar þanslý deðildi. Sabah servisE binmek için karþýdan karþýya geçerken arkadaþýmýz trafik kazasý geçirdi ve hayatýný kaybetti. Çünkü sabahlarý servisler bir iki dakika bile beklemeden gidiyorlar ve iþçileri yolda

Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun Kürt halkýna dönük faþist saldýrýlarýn yoðunlaþarak arttýðý þu günlerde ulusal sorun yine gündemde. Bu konuda sol hareket içinde de kafa karýþýklýklarý mevcut. Ekim Devrimi’nin 88. yýlýnda, bir kez daha Ekim devrimini rehber edineceðiz. Devrimin öncesinde ve sonrasýnda Bolþeviklerin ulusal sorun karþýsýnda nasýl tutum aldýklarýný ve ezilen halklarýn mücadelelerini proletaryanýn mücadeleleriyle nasýl birleþtirdiklerini analiz edeceðiz. Rusya: Milletler Hapisanesi

görseler bile beklemiyorlar. Böyle olunca bizler de bir kaç dakika geciksek acele ediyoruz. Servisi kaçýrmamak için ve iþe geç kalmamak için. Acele etmemizin sonunda hayatýmýzdan oluyoruz ya da aylarca yataða baðlý kalýyoruz. Aldýðýmýz az ücretle ancak geçimimizi saðlýyoruz. Bu kadar acelenin sebebi iþyerimizin evlerimize uzak olmasý. Cebimizde para olmadýðý için servisleri kaçýrmak istemiyoruz ya da geç kaldýðýmýzdan dolayý þeflerin ekþi suratýný görmemek için acele ediyoruz. Bu kazalarýn sorumlusu sermayenin azgýn sömürü düzenidir. Sömürü düzenine karþý örgütlenelim. 14

Bir tekstil iþçisi

Çarlýk Rusyasý, bir ulus devlet deðil, bir milliyetler devletiydi. Batýsýnda görece daha ileri, kültürel olarak daha geliþmiþ ancak Rusya’nýn boyunduruðunda bulunan Polonya, Litvanya, Finlandiya, Estonya, Ukrayna, Letonya gibi uluslar vardý. Ülke 70 milyon Büyük Rusa karþýlýk 90 milyon farklý milletten oluþmaktaydý. Ülkenin yüzde 43’ü Rus’tu. Ýmparatorluðun yüzde 57’si (yüzde 17’si Ukraynalý, yüzde 6’sý Polonyalý, yüzde 4,5’i Beyaz Rus) diðer milletlerden oluþmaktaydý. Özellikle Doðu’daki milletler üzerindeki tahakküm çok daha vahþiydi. Gecikmiþ burjuva devrimi, sadece Rusya’da deðil, Türkiye, Avusturya-Macaristan gibi ülkelerde patlamalarla gündeme geliyordu. Lenin bu patlamalý durumu farketti ve parti programýnýn ayrýlma hakkýný formüle eden 9. maddesini inatla Rosa Luxemburg’a karþý savundu. Kendi kaderini tayin hakký, yani ayrýlma hakký ayrýlýkçýlýðý öne çýkarmayý hedeflemiyordu. Bir milletin zorla baþka bir milletin ulusal egemenliði altýnda tutulmasýna karþý duruyordu. Lenin, Troçki ve diðer Bolþevik liderler, parti içerisinde ve iþçi örgütlerinde milliyetçilik hastalýðýna karþý sert bir mücadele verdiler. Bolþevikler,

farklý milletlerden emekçileri gönüllü bir sýnýf disiplini aracýlýðýyla parti içerisinde birleþtirmeye çalýþýyorlardý. Parti, federatif-ulusal anlayýþý reddediyordu. Bolþevik partisi ve Rus proletaryasý bu yöntem sayesinde ezilen uluslarýn güvenini kazanabildi. Þubat devrimi Þubat devrimiyle monarþi devrildi ancak Kerenski hükümeti ezilen uluslarýn baðýmsýzlýklarýný ilan etmelerine izin vermedi. Liberal koalisyon, ezilen halklarýn taleplerini görmezden geldi. Kurulan demokratik devlet Büyük Ruslarýn devleti konumundaydý. Ýlk patlak Finlandiya’da meydana geldi. Ülke nüfusunun yüzde 14’ünü oluþturan sanayi proletaryasý köylüleri de peþine taktý ve Finlandiya Parlamentosu (Seym), Sosyal Demokratlarýn dünyada ilk kez çoðunluðu aldýðý parlamento oldu. Hükümet Finlandiya meclisini tanýmadý ve askerle müdahale etti. Sovyetlerin desteðine raðmen Fin emekçileri ayaklanmaya hazýr deðildi. Buna raðmen hükümet, 23 Ekim’de Finlandiya’nýn baðýmsýzlýðý yönünde karar almak zorunda kaldý. Rus burjuvazisi, Rusya’yla zayýf iktisadi baðlarý olan Finlandiya’ya baðýmsýzlýk tanýmaya razý olsa da, Ukrayna’ya baðýmsýzlýk tanýmak istemiyordu. Çünkü özellikle buðday ve kömürüne ihtiyacý vardý. Ukrayna burjuvazisi de oldukça geri konumdaydý. Ukrayna ve Beyaz Rusya’da burjuvazi büyük ölçüde Alman, Rus, Yahudi ve diðer yabancýlardan oluþuyordu. Diðer devletlerde de durum pek farklý deðildi. Bu gerilik nedeniyle Ukrayna burjuvazisinin ulusal talepleri yoktu. Özellikle kýrsal alandaki yerel halk görmezden geliniyordu. Þubat devrimiyle uyanan Kuzey Kafkasya, Orta Asya halklarý, ne


kurtuluþ savaþýnýn, kendisi de tüm dünya iþçi sýnýfýnýn kuruluþ mücadelesine onsuz olmaz bir halka gibi katýlan bir baþka ulusal devrim biçiminden baþka bir þey deðildir” diyordu. Ancak Lenin asla sömürge ülkelerin burjuvazisine devrimci bir misyon biçmedi. Oysa neredeyse tüm sömürgelerde

burjuvalar yurtseverlikte Rus burjuvazisiyle yarýþýyorlardý. Þubat devriminden sonra Kadetlerle iþbirliði yaptýlar. Ekim devriminden sonra da Bolþeviklere savaþ açtýlar. Lenin’in aksine Stalin, sömürge devletlerinin burjuvazisine devrimci misyon biçer. Stalinist bürokrasinin bu hatasý, Çin devrimi sýrasýnda

burjuvazi yabancý sermayenin acentesi gibi geliþir. Sömürge devletlerin burjuvazisi, emperyalist burjuvaziyle kendini ayný kampta bulur. Rusya’da baðýmsýzlýðýný kazanan uluslarýn burjuvalarý da emperyalist devletin burjuvalarýyla anlaþmayý tercih ettiler. Polonyalý, Baltýklý, Tatar, Ukraynalý, Yahudi

Koumintang’ýn Çinli komünistleri katletmesine neden olacaktý. Stalinist bürokrasinin telkiniyle ulusal burjuvazinin temsilcisi Çan Kay Þek’in ordusuna katýlan Çinli komünistler, Japon ordularýnýn yenilmesinin ardýndan Çan Kay Þek tarafýndan katledilmiþtir. devamý 16. sayfada

TARÝH

burjuvaziyle ne de proletarya ile tanýþmýþlardý. Mücadele, ulusal alfabe, din adamý veya öðretmen isteði gibi talepler üzerinden gerçekleþiyordu. Kendilerine müttefik arayan Votyaklar, Çuvaþlar, Ziryanlar, Daðýstanlýlar ve Türkistanlýlar Bolþeviklere yönelmeye baþladýlar. Bolþevikler Polonyalýlar, Beyaz Ruslar arasýnda da etkin hale geldiler. Yine de Þubat devriminden sonra Bolþevikler henüz çevre ülkelerde devrime yön verebilecek bir güce sahip deðillerdi. Ezilen Halklar Proletaryanýn Mücadelesine Katýlýyor Geri bir ülkede proletarya, ulusal sorunun çözümünü de üstlenmek zorunda kaldý. Yani, ezilen halklarýn kaderi iþçi sýnýfýnýn mücadelesine baðlýdýr. Bunun için ezilen halklarýn burjuva ve küçük burjuva partilerin önderliðinden kurtulmalarý gerekir. Rusya’da da böyle oldu. Kerensky’e, Ruslaþtýrmaya, savaþa karþý olan iþçiler, köylüler, Ukraynalý, Beyaz-Rus ya da Tatar askerler proleter ayaklanmanýn müttefiki haline geldiler. Finlandiya’da, Letonya’da, Estonya’da, Ukrayna’da ulusal mücadeleler kýsa zamanda proleter mücadelenin müttefiki olurken, Doðu’da süreç daha aðýr ilerliyordu. Buradaki halklarýn proletarya safýna geçiþi büyük ölçüde iktidarýn fethinden sonra gerçekleþti. Sonuç olarak Troçki’nin deyimiyle “ulusal sel, týpký toprak seli gibi, Ekim Devrimi’nin yataðýna akýyordu.” Ezilen halklar, sürekli devrim tezine uygun olarak, siyasi, tarýmsal, ulusal özgürleþme gibi temel sorunlardan proletaryanýn egemenliðine doðru ilerliyordu. Lenin, ezilen halklardaki devrimci damarý çok önceden keþfetmiþti. Lenin, “emperyalist bir tahakküm savaþýna karþýt olarak, ulusal bir

15


sayfa 15’den devam Devrimin Ardýndan Ekim devriminin ardýndan Lenin, Büyük Rus þovenizmine karþý savaþ açtý ve tüm ezilen halklarýn ayrýlma hakkýný tanýdý. Bu tutum Çarlýk Rusya’sýnýn ezilen halklarýnýn Bolþevik partisine güvenini saðladý. Bu politika sayesinde ezilen uluslarýn büyük bir kýsmý iþçi sýnýfýnýn iktidarý olan Sovyetlerin içinde kaldýlar. Ayrýlma hakký, birleþme hakký haline geldi. Devrimin ardýndan milletler arasýnda eþitliðin saðlanmasý için geri ülkelere destek verilmeye baþlandý. Özellikle Doðu’da önemli sanayi yatýrýmlarý oldu. Parti kadrolarý Doðu ülkelerine desteðe gitti.

16

Ancak Stalinist bürokrasinin parti içinde egemenliði saðlamasýyla durum deðiþmeye baþladý. Merkezileþen devlet aygýtýnýn standartlarýný Büyük Rus bakýþ açýsý belirlemeye baþladý. Moskova’daki bürokratik kast diðer uluslarý eþit olarak tanýmak niyetinde deðildi. Kýzýl ordu Ruslaþtýrmanýn bir aracý haline geldi. Büyük Rus milliyetçiliðinin 2 temel argümaný vardý. Birincisi, milliyetçiliðin ve kendi kaderini tayin hakkýnýn proletaryanýn evrensel mücadelesiyle baðdaþmadýðý fikriydi. Ýkincisi de, Polonya, Finlandiya ve Baltýk devletleri ayrýldýktan sonra Rusya ve Ukrayna (sanayi proletaryasý büyük

ölçüde Rus’tu) dýþýndaki milletlerin tamamý köylü milletlerdi. Bu anlamýyla da güvenilemezlerdi. Bürokratik kast büyük Rus milliyetçiliðinin sözcüsü haline geldi. Sonuç Ekim devriminin ilk yýllarýnda Bolþevikler, ezilen uluslarýn ayrýlma hakkýný tanýmýþtý. Sovyetler içinde kalanlar da geniþ bir özerkliðe sahipti. Parti, içerideki bazý þoven eðilimlere raðmen halklarýn eþitliði ilkesini ýsrarla savundu. Ancak Stalinist bürokratik kastýn parti içinde egemenliði saðlamasýyla durum deðiþmeye baþladý. Büyük Rus milliyetçiliði ülke politikasýnda egemen

olmaya baþladý. Lenin’in “gönüllü birlik” ilkesinin yerini baský ve dayatmalar aldý. Kaynakça: 1.Rus Devriminin Tarihi, Lev Troçki, Cilt III, Yazýn Yayýncýlýk, 2.Bolþevik Devrimi, E.H. Carr, Cilt I, Metis Yayýncýlýk Fuat Karan


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.