Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 24
Þubat 2006
http://iscicephesi.org
Patronuna, Faþistine Karþý
Sýnýf Mücadelesi! Gündem ve Politika
syf. 2-7
Sýnýf mücadelesi
Ortak adres Nevþehir
Emek güncesi
Patronuna, faþistine karþý... Sýnýf mücadelesi!
Fabrikalardan iþçi mektuplarý
Aðca ve faþist hareket
Dünya
Ýtlaf edilmesi gereken kapitalizmdir DÝSK: Koç için sokaða çýkarýz! Ya asgari ücret için? Sýnýf mücadelesi
syf. 8
Özay Tekstil’de 5 kadýn iþçi katledildi
syf. 8-11
syf. 12-15 Filistin seçimlerinde zafer Hamas’ýn Þili seçimleri ve Latin Amerika’da “sol” dalga Bolivya seçimleri: “Ant kapitalizmi”
Anma Rosa Lüksemburg
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 16
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN... Can Dündar 21-01-2006 Milliyet
Ortak Adres Nevþehir 5’liyi birleþtiren bir baþka ortak adres ise Nevþehir... Aðca dosyasýnda Malatya’dan baþlayan bütün yollar Nevþehir’e çýkýyor. Abdullah Çatlý, Nevþehir doðumlu... Ýkinci Baþkaný olduðu Ülkü Yolu Derneði’nin Genel Merkezi’ni de Nevþehir’e taþýmýþ. Halen Nevþehir mezarlýðýnda yatýyor. Aðca, Kartal askeri cezaevinden kaçýrýldýktan sonra Oral Çelik tarafýndan Ankara üzerinden Nevþehir’e götürüldü. 80 öncesinin silahlý eylemlerinde katliam sanýðý olarak mahkûm olan Haluk Kýrcý ve Ömer Ay’da Nevþehir nüfusuna kayýtlý... Asýl önemlisi: Ýpekçi cinayetinde adý geçen 5 ülkücüden 4'ünün pasaportu da “Nevþehir Emniyet Müdürlüðü” damgasý taþýyor. Nevþehir Emniyeti’ndeki sürpriz isim Ýpekçi’nin ardýndan ayrýntýlý bir inceleme yapan ve bulgularýný 1982 yýlý sonunda Cumhuriyet gazetesinde yazan Uður Mumcu, “Aðca Dosyasý”nda Nevþehir’in önemini þöyle anlatýyordu: “Aðca’ya pasaport veren yer Nevþehir Emniyet’i... Ýpekçi cinayetinin planlayýcýlarýndan Mehmet Þener’e pasaport veren yer de ayný: Nevþehir Emniyet’i... Aðca’nýn arkadaþý Ömer Ay’ýn sahte pasaportu da Nevþehir Emniyeti’nden saðlanmýþ. Ömer Baðcý’ya pasaport veren yer? Orasý da Nevþehir Emniyet’i... Ya Abdullah Çatlý’ya..? Yine Nevþehir Emniyet’i... Peki kim bunlarýn Nevþehir Emniyet’indeki baðlantýlarý? Kim...? Kim...? Kim...?” Uður Mumcu bu sorunun yanýtýný bulamadan öldürüldü. Ancak yýllar sonra Susurluk skandalý patladýðýnda ilginç bir ayrýntý ortaya çýktý. Bir sünnet düðününde çekilen fotoðrafta, o dönem Kýrmýzý Bülten’le aranmakta olan Abdullah Çatlý, Özel Harekât Dairesi Baþkan Vekili Ýbrahim Þahin’le karþýlýklý göbek atýyordu. Sonradan Susurluk davasýnda “çete oluþturmak”tan yargýlanan Þahin, Meclis Susurluk Komisyonu’na verdiði ifadede özgeçmiþini anlatýrken baþta önemsiz görünen þu bilgiyi verdi: “12 Eylül’den önce, 1982’ye kadar Nevþehir Emniyet Müdürlüðü’nde çalýþtým.” Þahin o dönem 20’li yaþlarýnda bir komiserdi. Mehmet Ali Aðca ile Abdullah Çatlý’nýn birbirine çok yakýn tarihlerde sahte pasaport aldýklarý Nevþehir Emniyet Müdürlüðündeki görevinden 15 yýl sonra ayný Çatlý’yla göbek atarken belgelenecek ve yine Çatlý’nýn adýnýn karýþtýðý çete davasýnda 1 numaralý sanýk olacaktý. Yeri gelmiþken Þahin’in Nevþehir’deki görevinden sonra Özel Tim’in kurucularý arasýnda yer aldýðýný, Genelkurmay’ýn Özel Harekât Dairesi’nde çalýþtýðýný, Almanya’da komando ve Amerika’da anti-terör kurslarý gördüðünü, Susurluk davasýndan tahliye edildiðinde hapishane kapýsýnda yine ülkücülerce karþýlandýðýný da hatýrlatalým. Papa suikastýndan sonra Mehmet Ali Aðca’nýn yurtdýþýnda olduðu anlaþýlýnca herkes Aðca’nýn nasýl pasaport alabildiðini merak etti. Emniyet Genel Müdürlüðü’nün araþtýrmasýnda pasaportun A. Çatlý tarafýndan Nevþehir Emniyet’inden aldýðý belirtiliyordu. Ýþte o günlerde ancak filmlerde
EÐÝTÝM–SEN AMAZ
2
rastlanabilecek bir geliþme oldu: Nevþehir Emniyeti’nde bir yangýn çýktý. Hem de pasaport bölümünde. Bütün kayýtlar o yangýnda kül olup gitti. Nasýl kurtuldular? MEHMET ALÝ AÐCA: Ýpekçi suikastýndan idamla yargýlanýrken 1979 yýlýnda ülkenin en iyi korunan askeri cezaevinden kaçýrýldý. Bu kaçýrmada devlet görevlilerinden yardým gördüðü ortaya çýktý. Papa’ya suikasttan 19 yýl Ýtalyan hapishanelerinde yattýktan sonra Türkiye’ye getirildi. 5.5 yýl yattýktan sonra 10 yýl daha yatmasý beklenirken salýverildi. ABDULLAH ÇATLI: Bedrettin Cömert suikastýyla ilgili olarak aranýrken Aðustos 1978’de Sakarya’da yakalandý, 48 saat sonra serbest býrakýldý. Þubat 1982’de bu kez MHP davasýndan aranýrken Zürih’te, Mehmet Þener’le birlikte sahte pasaportla yakalandý, yine 48 saat sonra salýverildi. 1990’da Ýsviçre’deki cezaevinden firar etti. Türkiye’de serbestçe dolaþtý. Susurluk’ta bir polis þefi ve DYP milletvekili ile ayný arabada yolculuk yaparken kaza sonucu öldü. Üzerinden dönemin Ýçiþleri Bakaný Aðar’ýn imzasýný taþýyan silah taþýma belgesi ve yeþil pasaport çýktý. MEHMET ÞENER: Þubat 1982’de Çatlý’yla birlikte Zürih’te yakalandý. Uður Mumcu, “Þener iade edilirse Ýpekçi cinayeti aydýnlatýlýr, yitirilen her saniye önemli” diye yazdý ama deðil saniyeler, aylar geçti, Þener yargýlandý ve “delil yetersizliðinden” serbest býrakýldý. Ýpekçi cinayetini azmettirmekten 20 yýl arandýktan sonra 1999’da gýyabi tutukluluðu zamanaþýmý gerekçesiyle kaldýrýldý. Yargýlanmaktan kurtuldu. ORAL ÇELÝK: 1985’te Ýsviçre’de Çatlý ve Þener’le birlikte yakalandý. 10 gün sonra serbest býrakýldý. 1986’da bu kez Fransa’da uyuþturucudan yakalandý. Uyuþturucu ticaretinden bir süre Fransa’da sonra Ýtalya’da hapis yattý. En son Ýsviçre’de yargýlandý. Meral Çatlý’ya göre “Abdullah Çatlý’nýn ikna etmesi üzerine” 1996’da, yargýlanacaðýný bile bile Türkiye’ye dönmek istedi. Döndükten sonra Malatya’da süren cinayet davasýnda “Dosyada bir evrakýn kaybolmasý üzerine” tahliyesine karar verildi. Ýpekçi davasýnda kendisini teþhis eden tanýk, tehdit edilmesi ve koruma talebinin Ýçiþleri Bakanlýðý’nca karþýlanmamasý nedeniyle ifadesini deðiþtirdi. Çelik, 3 ay yattýktan sonra yüzünde gülücükler ve milliyetçi sloganlarla tahliye edildi. Malatyaspor Baþkaný ve iþadamý oldu. YALÇIN ÖZBEY: Aðca’nýn “Ýpekçi’yi öldüren isim” diye tanýttýðý Özbey, Almanya’ya kaçtý. 1993’te uyuþturucudan yakalandý ve yattý. Tutuklu iken kendisine koruma ve yeni kimlik verilirse önemli bilgiler açýklayacaðýný söyledi. Bunun üzerine bir Ýçiþleri Bakanlýðý görevlisi 1995’te kendisiyle hapiste görüþtü. Bu görüþmeye ait teyp bantlarý daha sonra Oral Çelik’in yargýlandýðý Ýpekçi davasýnda mahkemece istendi; bantlarýn imha edildiði söylendi. Özbey, bir süre sonra Brüksel’de bir tren istasyonunda yeniden yakalandý. Ama Türkiye’nin iade talebi gecikince Belçika, Ýnterpol’ün aradýðý Özbey’i 24 saat içinde serbest býraktý. Halen Brüksel’de ticaretle uðraþtýðý sanýlýyor.
KAPATIL-
“Her þeyi devletten beklememek gerekir” diye gündelik dilimize yerleþmiþ bir ifade var. Bu ifade ne hikmetse asýl muhataplarý yerine hep iþçi sýnýfýna ve emekçi kitlelere yönelik olarak söylenir. Sanki iþçi ve emekçileri devlet beslemekteymiþ gibi bol keseden laflar edilir. Oysa devletten vergi indirimi alan, batan bankalarý kurtarýlan, borçlarý ertelenen, indirilen, affedilen daima sermaye sahibi patronlardýr. Hazine arazilerini patronlara bedavaya peþkeþ çeken devlet örneðin bir göz oda gecekonduda yaþam mücadelesi veren emekçi ailelerin baþýna o evleri hazine arazisi iþgal edildi diye- yýkar; üstelik vatanmillet adýna yapar bunu. Böyle bir devlete kim inanýr, kim güvenir? Tabii ki tuzu kuru olanlar. Yani patronlar ve iþbirlikçileri. Oysa iþçi sýnýfý, emekçiler, ezilen ve sömürülen tüm kesimler hayatta kalmak için büyük bir mücadele veriyor. En küçük ihtiyaçlarý için dahi uzun saatler çalýþmalarý gerekiyor. Asgari ücret 380 YTL. Bu ücretle 2 milyon 696 bin kiþi çalýþýyor. Diðer bir ifadeyle SSK’ya kayýtlý 6 milyon 181 bin sigortalýnýn yüzde 43,6’sý. Herhangi bir sosyal güvenlik sistemine baðlý olmadan kayýt dýþý olarak çalýþan 5 milyon iþçi emekçi var. Bunlarýn çoðunluðu asgari ücretin bile altýnda maaþlara çalýþmak zorunda. Bütün bunlar hayatta kalmak için verilen mücadelenin özeti. Ýþçi ve emekçiler en acýmasýz sömürüler karþýsýnda yaþamaya çalýþýyor. Üstelik daima daha iyi, daha adil ve eþit bir dünya için verilen mücadelenin baþýný çekiyorlar. Ama onlar ne geçmiþte alkýþlandýlar ne de bugün alkýþlanmaktalar. Çünkü bu iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin düzeni deðil. Þimdi her þeyi ondan beklemememizin gerektiði bu devletin, “derin” yanlarý bir bir ortaya dökülüyor. “Derin devlet”, anlayacaðýnýz adý üstünde derin mevzularý barýndýrýyor. Yok böyle bir þey diyen de var. Ama siyaset sahnesine demirlemiþ kimi zatý muhteremler -Süleyman Demirel, Ecevit vs. gibiaksini söylemekte. Vardýr “derin devlet” diyorlar. Kuþkusuz bunlar malumun ilaný olmaktan öte anlam taþýmayan açýklamalar. “Derin devlet” vardýr. Vardýr olmasýna ama niçin ve kime karþý vardýr, bunu anlamalý bir. Tabii ki baþta iþçi sýnýfýna ve emekçilere karþý olmak üzere tüm muhalif kesimlerin zapt-u rap altýna alýnmasý için. Ýkincisi “derin devlet” dediðimiz kiminle iþini görür diye sormalýyýz: iþte bu noktada sahneye Abdi Ýpekçi cinayeti ve Papa suikastý ile meþhur ama cürümleri kesinlikle bunla sýnýrlý olmayan Mehmet Ali Aðca ve diðer tetikçi faþist arkadaþlarý Abdullah Çatlýlar, Haluk Kýrcýlar gelir. Hak ve özgürlük için yola çýkan; eþit, adil, sömürüsüz bir dünya için mücadele veren iþçi ve emekçileri katleden, baský ve þiddet rejiminin baþ tacý ettiði bu faþist katillerdir; iþçi ve öðrenci mitinglerine saldýran, grevdeki iþçileri tarayýp bombalayan, direnen ve mücadele edenleri kaçýrýp boðazlayan yine bu faþist katillerdir.
Ne zaman böylesi bir faþist saldýrý ve katliam gerçekleþse devletin açýklamasý hazýrdýr: “münferit bir olay!” Eðer olay devletin bu yalaný yediremeyeceði kadar açýksa diðer açýklama devreye girer: “lokal bir olay!” Eðer bu açýklama da yetersiz kalacak gibi ise o zaman devlet devreye her zaman tutan açýklamasýný sokar: “bazý kiþiler devleti kullanarak amacýný aþan iþler yapmýþlar!” Susurluk bu þekilde açýklanmadý mý? Þemdinli bombalamasý bu sözlerle açýklanmýyor mu? Devlet her zaman pisliðinin üzerini örtecek bir yol bulur! Peki ama bu pislikler gerçekten örtülüyor mu ya da devlet gerçekten de pisliðini örtme telaþý içinde mi? Meclis kürsüsünden zamanýn baþbakaný Çiller, “bizim için kurþun atanda, yiyende” derken bu faþist katilleri vatan kurtarýcý olarak ilan etmiþti. Meclis içinde ya da dýþýnda BBP’den MHP’ye, AKP’den DYP’ye kadar halen iþçi ve emekçilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin katilleri baþkanlýk, milletvekilliði yapmakta. Mehmet Ali Aðca’nýn yanlýþlýkla salýverilmesi bu durumda doðal deðil mi? Haluk Kýrcý’da böyle salýverilmiþti. Baský ve þiddet rejimi, sömürü düzenini devam ettirmek için her türlü diktatörlük yöntemini kullanmaktan çekinmez. Aðcalar, Kýrcýlar, Çatlýlar kapitalist sömürü düzeninin ayrýlmaz parçalarýdýr. Daima iþçi sýnýfýna, emekçi kitlelere karþý kullanýlýrlar ve daima kullanýlmaya hazýr þekilde tutulurlar. Sivil toplumcular, sol liberaller, insan haklarý savunucularý ve nice benzerleri Aðca gibi katillerin cezalarýný çekmesini istiyor ve devletin bunlardan temizlenmesini talep ediyor. Ýþçi sýnýfýna, emekçilere, devrimcilere ve sosyalistlere karþý iþlenen suçlar cezasýz kalmamalýdýr. Aðca ve benzeri faþistler cezalarýný çekmelidir. Bu konuda hem fikiriz. Ama gerçek ve kalýcý bir çözüm elde edebilmek için iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin birlik ve beraberlik içinde örgütlü bir güç olmasý gerekir. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler çözümü burjuva-liberal kiþi ve kurumlara havale etmemelidir. Çünkü devletin Aðca gibilerden temizlenmesi için bizzat devletin kendisinin temizlenmesi gerekmekte. Bu ise asla baský ve þiddet rejimiyle bütünleþmiþ burjuva partileri aracýlýðýyla olamaz; ya da onlarýn oluþturduðu bir meclis bunlarý çözemez; ya da onlarla emir, komuta ve fikir birliði içinde olan yasama ve yargý bu sürecin çözüm mercii olamaz; ve tabii ki ordu ve polis gücü asla ve asla çözüm sürecinin içinde düþünülemez. Tek bir gerçek var: saflarýmýzý belirlemek, sýnýfýmýzýn tek bir yumruk olabilmesi için örgütlenmek, adil ve eþit bir dünya için sömürü düzeninin patronuna, faþistine karþý ayrýmsýz þekilde sýnýf mücadelesi vermek… Aðcalar canlarýmýzý çok yaktý, ve yenileri yakmaya da devam edecek; ama bilmeliyiz ki onlar patron deðil figüran. Dün baþkalarý vardý, bugün onlar var, yarýn da diðer tetikçiler gelecek. Ta ki iþçi sýnýfý ve emekçiler kendi kaderlerini kendi ellerine alýncaya kadar…
GÜNDEM
Patronuna, Faþistine Karþý… Sýnýf Mücadelesi!
3
Aðca ve Faþist Hareket Mehmet Ali Aðca’nýn mahkeme kararýyla serbest býrakýlmasýnýn ardýndan baþlayan tartýþma uzun süre ülke gündemini meþgul etti. Neredeyse tüm burjuva medya kuruluþlarý Aðca’nýn bir katil olduðunu deklare ettiler, hatta Aðca’yý lanetlediler. Oysa bu medya kuruluþlarýnýn patronlarý ve onlar gibi yüzlerce patron, bu katilleri finanse etmiþlerdi. Aðca bir tetikçidir ve 70’li yýllarda MHP içinde örgütlenmiþ yüzlerce faþist katilden biridir. Aðca ve diðer ülkücü katiller, Ülkü ocaklarý ve MHP içerisinde yetiþmiþler, devletin istihbaratý tarafýndan komondo kamplarýnda eðitilmiþlerdir. Bu katiller, iþçi hareketine ve sol harekete dönük yüzlerce saldýrýnýn failleridir. Yani, Aðca’nýn Abdi Ýpekçi’yi vurmasý münferit bir olay deðildir. Burjuva düzenin ezenler lehine sürmesi için bu faþistler örgütlenmiþ ve emek hareketinin üzerine salýnmýþlardýr. Bu nedenle Aðca ve arkadaþlarý her yaptýklarý eylemden sonra korunmuþ, elini kolunu sallayarak cezaevinden kaçýrýlmýþtýr. Örneðin Abdi Ýpekçi cinayetinin failleri Mehmet Ali Aðca, Abdullah Çatlý, Oral Çelik, Yalçýn Özbey ve Mehmet Þener ülkücüdür ve 80 öncesindeki cinayetlerin birçoðu bu isimler tarafýndan iþlenmiþ ya da bunlar tarafýndan yönlendirilmiþtir. Vatan için emekçileri katledenlerin
bir kýsmý 80 darbesinden sonra mafya ve iþadamý olurken, diðer bir kýsmý kimi zaman Ermenilere kimi zaman Kürtlere “vatan için“ kurþun sýkmaya devam ettiler. Vatan için kurþun atarken kimi zaman uyuþturucuyla, kimi zaman kumarla, kimi zaman silah kaçakçýlýðýyla ceplerini doldurdular. Soðuk Savaþ ve Faþist Çeteler Ýkinci dünya savaþýnýn ardýndan dünyanýn yaklaþýk üçte birinde burjuvazi mülksüzleþtirilmiþti. Dünya esas olarak iki kutba bölünmüþtü. Bir yanda SSCB’nin baþýný çektiði Varþova Paktý, diðer yanda ABD’nin baþýný çektiði emperyalist blok. Komünizm tehditine karþý burjuva devletler, gizli servislere veya üst düzey güvenlik görevlilerine baðlý yarý sivil, yarý askeri çeteler kurmaya baþladýlar. Gladio, kontrgerilla gibi isimlerle anýlan bu çetelerin militanlarý özellikle milliyetçi faþist partilerin içerisinden seçilir ve emekçi halka dönük saldýrýlarda kullanýlýrlar. Gladio resmi olarak ilk kez 3 mayýs 1988’de Ýtalya’nýn Peteona köyünde bir aracýn bagajýnda patlayan bombayla ortaya çýktý. Patlamanýn ardýndan yapýlan operasyonlar Ýtalyan gizli servisi SÝSMÝ’ye kadar uzandý ve bir iþçi iktidarý tehditine karþý Ýtalyan ve Amerikan gizli servislerinin gizli bir örgüt oluþturduklarý ortaya çýktý. Burjuvazi Faþist Hareketi Sahneye Sürdü
4
70’li yýllarýn sonuna doðru Türkiye’de önemli bir ekonomik ve siyasi kriz mevcuttu. Mevcut durumdan hoþnutsuz iþçi ve emekçiler örgütlenmekte ve devrimci hareketlere doðru yaklaþmaktaydý. Türkiye’de iþçilerden, emekçilerden yana bir hükümet olasýlýðý hergün daha fazla gündeme gelmekteydi. Ayrýca bölgede de ciddi rejim deðiþiklikleri gerçekleþiyordu. Bir yandan Ýran Devrimi’yle, Þah’ýn
devrilmesi ve Mollalarýn iktidara gelmesi, öte yandan Sovyet birliklerinin Afganistan’ý iþgal ederek bir rejim deðiþikliðine neden olmasý, emperyalist devletler arasýndaki dengeyi bozdu. Ýþçi sýnýfý grev ve eylemlerle ülkeyi sarsýyor, fabrika ve sendikalarý kontrol ediyordu. Devrimci gençler okullarda ve mahallelerde etkilerini hergün daha fazla arttýrýyordu. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halkýn yükselen mücadelesi burjuvazinin sömürü düzenini tehdit ediyordu. Ýþçi sýnýfýnýn iktidarý tehdidi karþýsýnda, burjuvazi, iktidarýný korumak için MHP’yi ve ona baðlý ülkücü çeteleri kullanmaya baþladý. MHP, emperyalist devletlerin ve yerli burjuvazinin soðuk savaþ için Türkiye’de örgütlediði bir savaþ ve operasyon partisiydi. Ve kontgerillayla (Özel harp) içiçe geçmiþti. MHP’nin tabanýný oluþturan ve eylemlerde kullanýlan gençlerin büyük çoðunluðu muhafazakar, yoksul Orta Anadolu kökenli ailelerden gelen genellikle az eðitimli kiþilerdi. Büyük þehirlerde ise lümpen kesimlerdi. Bu MHP’li gençler 12 Mart Muhtýrasý’ndan önce “komando” kamplarýnda eðitim aldýlar ve sola karþý silahlandýrýldýlar. Bu eðitimlere emperyalist devletlerin gizli servisleri de destek verdi. Daha sonra da katliamlara giriþtiler.. 70’li yýllarýn sonuna doðru burjuvazinin krizi ve iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðü, toplumu devrim ve karþý devrim seçeneklerine doðru sürükledi. Ýþçi iktidarý tehditine karþý burjuvazi, faþizmi kullanmaya hazýrlandý. Troçki’nin deyiþiyle “Faþizm, proletaryanýn hemen üstünde yer alan ve onun saflarýna itilmenin korkusu içinde yaþayan sýnýflarý ayaða kaldýrýr; resmi hükümetin arkasýna saklanarak onlarý örgütler, askerileþtirir ve faturayý finans kapitale gönderir” Türkiye’de burjuvazi de ayný yolu
izler. Milliyetçi Cephe hükümetinin arkasýna saklanýp küçük-burjuva, lümpen kesimleri örgütleyip askerleþtirdi. MHP içerisinden çýkan faþist çeteler okullara, mahallelere, grevlere saldýrdý. Yüzlerce, binlerece insaný katletti ve 12 Eylül darbesinin yolunu açtý. Ýþte, Aðca, Çatlý, Haluk Kýrcý, Oral Çelik, Ömer Ay, Muhsin Yazýcýoðlu vb. faþist katiller bu örgütlenmelerin içerisinden çýkmýþ tetikçilerdir. Burjuvazinin katilleri ülkeyi kan gölüne çevirdiler. 1 Mayýs 1977’de mitinge katýlan yüzbinlerce emekcinin üzerine kurþun yaðdýrýldý. 37 kiþi þehit oldu. 16 Martta Ýstanbul üniversitesinde sol görüþlü 100 kadar öðrencinin üzerine bomba atýldý ve 7 öðrenci katledildi. Bombayý Ýstanbul’a getiren ülkücü Abdullah Çatlý’dýr. 16 Mart katliamýndan 8 gün sonra Ankara Cumhuriyet Savcýsý Doðan Öz öldürüldü. Öz, kontrgerillayla ilgili belgelere ulaþmýþtý ve dava açmaya hazýrlanmaktaydý. (Öz’ün katili Ýbrahim Çiftçi Türkeþ’in ölümünün ardýndan MHP baþkan adayý oldu!) 11 Temmuz’da öðretim görevlisi Doç. Dr. Bedrettin Cömert öldürüldü. Ýnfaz emrini verenler bugünkü BBP genel Baþkaný Muhsin Yazýcýoðlu ve MHP‘nin üst düzey yöneticilerinden Ramiz Ongun’dur. 10 Aðutosta Ankara Balgat’ta solcularýn gittiði bir kahve tarandý ve 5 kiþi öldürüldü. 15 Aðustos’ta Ankara Bahçelievler’de 7 TÝP’li genç evlerinde vahþice katledildi (Katliamýn faili vatan için kan döken Haluk Kýrcý’dýr. Suç ortaðý’da Abdullah Çatlý). 3,5 ay sonra da Abdi Ýpekçi öldürüldü. Aralýk 1978’de Kahramanmaraþ’ta 100’den fazla insan katledildi, solculara ve Alevilere ait evler, dükkanlar yakýldý, yýkýldý, yaðmalandý. Haluk Kýrcý, Ahmet Ercüment Gedikli, Ünal Osmanaðaoðlu, Bünyamin Adanalý, Mustafa Korkmaz, Hüseyin Yýldýz, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Mustafa Demir, Remzi Çayýr, Ýsmail Ufuk, Mehmet Gürses, Hayri Kuþçu, ve Tuncay Terekli Kahramanmaraþ katliamýndan hemen sonra kentten ayrýlan ve olayýn failleri olan ülkücülerdir. Benzer bir katliam Çorum’da gerçekleþtirildi. Sivas ve Malatya’da da katliam giriþimleri oldu. 12 Eylül’den 1,5 ay önce DÝSK Genel Baþkaný Kemal Türkler katledildi.
Akla hemen gelen bu katliamlar ve daha yüzlercesi ülkücü çeteler tarafýndan gerçekleþtirildi. Çoðunda Çatlý, Kýrcý, Aðca gibi isimler yer aldý. Hepsinin emirleri geçmiþin katili bugünün milletvekili olan MHP’li (bugün kimisi DYP’li ANAP’lý) siyasetçiler tarafýndan verildi. Ve ne hikmetse bu katliamlarýn suçlularý yakalanamadý ya da yakalananlar hemen serbest býrakýldý. Çünkü tüm eylemlerde MGK’dan MÝT’e ve emniyete tüm güvenlik birimlerinin parmaðý vardý. Çünkü bu organizasyonlarý oluþturan güç, emperyalizmin savaþ makinesi NATO’ydu... 12 Eylül’ün Ardýndan Faþist çetelerin katliamlarý ve provakasyonlarý askeri cuntanýn istediði müdahale ortamýný yarattý. Bu durumu fýrsat bilen burjuvazi, cuntaya yönetime el koymasý için çaðrýda bulundu. Askeri cunta Kenan Evren’in komutasýnda yönetime el koydu. Cunta ülkedeki tüm örgütlü güçleri imha etmeye giriþti. Tabandaki bir kýsým ülkücü yargýlandý, hatta hüküm giydi ancak sol örgütler ve iþçi hareketi ezilmesine raðmen faþist çetelerin görevi bitmemiþtir. Kontrgerillanýn tasfiye edilmesi gibi bir þey söz konusu deðildir. Abdullah Çatlý, Oral Çelik, Haluk Kýrcý vb. katiller 80 sonrasýnda da kullanýlmaya devam edildiler. Onlarýn bu kez görevi Asala’yý imha etmekti. Ermeni liderlere suikastler düzenlendi, Marsilya’da Ermeni anýtý bombalandý, yine vatan için. Ayný çeteler 80’lerin sonlarýna doðru PKK’ya karþý kullanýlmaya baþlandý. MGK’nýn isteðiyle, Mehmet Aðar ve emekli Korkut Eken’i göreve çaðýrýldý. Korkut Eken kontrgerillayý yeniden güçlendirdi. Yakýlan her köyde, infaz edilen her kürt köylüsünde, faili meçhul cinayetlerde bu çeteler görev aldý. Cezaevlerinde islamcý olan ülkücülerin bir kýsmý BBP’yi kurarken diðer bir kýsmý “Türk Hizbullahý”ný kurdu. Bu Hizbullah, Kürt halkýna dönük bir dizi kanlý saldýrýyý organize etti. Uður Mumcu, Ahmet Taner Kýþlalý, Bahriye Üçok cinayetlerinin sanýklarýnýn neredeyse tamamý eski ülkücü, yeni islamcýlardýr. Devlet her zaman bu çeteleri yönlendirmesine raðmen, asla varlýklarýný kabul etmez.
Sonuç ·Aðca, Çatlý, Haluk Kýrcý, Oral Çelik gibi bir dizi tetikçi ülkücü, yakýn tarihin neredeyse tüm katliamlarýnda yer almýþ katillerdir. Bu katillerin tüm eylemleri devletin bilgisinde gerçekleþtirilmiþtir. Bugün demokrasi masallarý atan burjuvalar, bu katilleri dün finanse eden patronlardýr. Ýhtiyaç olduðu sürece de beslemeye devam edeceklerdir. ·Hepsi ülkücüdür ve MHP içerisinde örgütlenmiþlerdir. Bir iþçi iktidarýna karþý burjuva diktatörlüðünün tetikçiliðini yapmýþlardýr. Hepsinin yerli ve yabancý istihbarat örgütleri ile baðlantýlarý vardýr. Yurtiçinde, yurtdýþýnda, cezaevlerinde devlet tarafýndan korunmuþ ve silahlandýrýlmýþlardýr. ·Hepsinin mafyayla baðlantýsý vardýr ya da mafyadýrlar. Her tür gayri meþru iþin içinde olmalarýna raðmen devlet tarafýndan korunmaktadýrlar. ·Rejim 83’ten sonra yeniden parlamenter sisteme dönse de, devletin baskýcý karakterinden dolayý bu faþist çetelerden (kontrgerilla) asla vazgeçmez. (Eskiyen ya da yorulan bazý yüzler infaz edilir ve yerlerini yenileri alýr.) Önce Ermeni meselesi, daha sonra da Kürt halkýnýn mücadelesi bu çetelerin varlýk nedenlerinin bahanesi olur. Sonuç olarak baþta iþçi sýnýfý olmak üzere yoksul emekçi halkýn ve ezilen tüm kesimlerin birleþik ve örgütlü mücadelesiyle MGK, içiþleri bakanlarý, MÝT mensuplarý, emniyet müdürleri yargýlanabilir ve JÝT, JÝTEM, Özel Harp Dairesi gibi kontrgerilla odaklarý tasfiye edilebilir. Fuat Karan 5
Ýtlaf Edilmesi Gereken Hayvanlar Deðil Kapitalizmdir Türkiye yeni yýla kuþ gribinden dört kiþinin yaþamýný yitirmesiyle girdi. Onlarca kiþi kuþ gribi teþhisiyle tedavi altýna alýndý. Ekim 2005 tarihinde Manyas’ta görülen kuþ gribi AKP hükümeti tarafýndan sessizce geçiþtirilmeye çalýþýldý; çünkü hükümet halkýn saðlýðýna yönelik tedbirler almak yerine beyaz et sektöründeki patronlarýn zarar görmemesi için, patronlarýn reklâmýna soyunmuþtu. Kuþ gribinden yaþamýný yitiren Koçyiðit ailesine saðlýk yetkilileri öncelikle zatüre teþhisi koydu. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek “kuþ gribi salgýný” olduðundan bahsedenlere “iþgüzar” diye saldýrdý. Hükümet öncelikle kuþ gribine karþý önlemler almak ve bu konularda halký bilgilendirmek yerine, Ekim 2005 tarihinden bu yana kuþ gribini gizlemeye çalýþtý. Fakat artan ölümler ve kitlelerin baskýsý hükümeti kýþ uykusundan uyandýrdý. Uykudan uyanan hükümet her zamanki gibi “her þey kontrol altýnda, ilaç ve aþý konusunda herhangi bir sýkýntýmýz yok” dedi. Her zamanki gibi yalan söylediler. Hükümet gerekli hazýrlýklarý yapmýþ ve gerekli önlemleri almýþ ise dört çocuðun ölümü nasýl açýklanabilir? Bizce bu ölümler ne hükümetin ne de her yönüyle çürümeye yüz tutmuþ düzenden beslenenlerin umurunda. Onlar boyalý basýnýn karþýsýnda kendilerini aklama yarýþýna girerler, hatta ölümlerden sorumlu olmadýklarýný kanýtlamak için suçu o bölgede yaþayanlarýn eðitimsizliðine fatura ederler. Böylece hem hükümet hem de düzen aklanmýþ olacak. Çünkü suçlu bulunmuþtur. AKP hükümeti bir avuç tavuk þirketinin çýkarlarýný korumak için milyonlarca yoksul halkýn emekçinin oynamaktan çekinmiyor. Onca zamandýr, hastalýðýn gizlenmesinin sebebi de bu. Bizim nasýl yaþadýðýmýzýn, hatta yaþayýp yaþamadýðýmýzýn sömürücüler için hiçbir önemi yok. Onlarýn tek dürtüleri kârlarý.
6
AKP Kuþ Gribi Aþýsý Üreten Enstitüyü Kapattý AKP hükümeti tarafýndan 2004 yýlýnda “elektrik faturasý yüksek geldiði” gerekçesiyle Manisa Aþý
Üretim Enstitüsü kapatýldý. Enstitüde çalýþanlar, iþletmenin kapatýlmamasý durumunda Ekim 2005 ortasýnda Manyas’ta kuþ gribine yakalanan kanatlýdan üretilecek virüsle Van’daki kuþ gribinin önüne geçilmesinin mümkün olabileceðini belirttiler. Sadece hayvanlara deðil insanlar için de aþý üretebilecek özellikte olan Enstitü, dünyada 8-10 benzer aþý üretim merkezinden birisiydi. Bu Enstitünün kapanmasý var olan aþý ihtiyacýnýn uluslararasý tekel olan Roche’dan karþýlanmasý anlamýna geliyor. AKP Hükümeti insan saðlýðýný hiçe sayarak sadece Türkiye’deki patronlarýn deðil uluslararasý patronlarýn da çýkarlarýný gözetmekte ve kollamakta. Hastanelere Sansür Saðlýk Bakanlýðý, Ýl Saðlýk Müdürlükleri ile devlet hastanelerine kuþ gribi konusunda sansür çaðrýsý yaptý. Bakanlýk, “ihbarlarýn tamamý il ve ilçe tarým müdürlüklerine yönlendirilecektir” dedi. Ayrýca bakanlýk “Tarým Bakanlýðý tarafýndan bir bölgede kuþ gribinin varlýðýna iliþkin bir açýklama yapýlmadan ve hayvan saðlýðý karantinasý uygulamasýna geçilmeden hiçbir vakanýn olasý kuþ gribi olarak deðerlendirilmemesini” istedi. Koçyiðit ailesinin fertleri iþte bu mantýðýn yüzünden yaþamlarýný yitirdiler. Ölenlerin sorumlusu bu düzen ve bu düzenden beslenenlerdir. Saðlýk Sistemi Düzenin Aynasýdýr Kuþ gribinin ortaya çýktýðý bölgelerdeki (Van, Aðrý) saðlýk hizmetlerinin durumu içler acýsý. Van’da 160 adet olmasý gereken saðlýk ocaðý sayýsýnýn 52 pratisyen ve uzman hekim sayýsý 303. Hekim baþýna 3 bin 200 kiþi düþüyor. Oysa Ýtalya’da hekim baþýna 166, Yunanistan’da 227, Almanya’da 277 kiþi düþmekte. Van’da ebe baþýna 4 bin kiþi düþüyor. Aðrý’da olmasý gereken saðlýk ocaðý 39. 39 saðlýk ocaðýnýn sadece 13’ünde doktor, 4 saðlýk ocaðýnda ise hiç personel bulunmamakta. (Bu veriler Saðlýk ve Sosyal Hizmet Emekçiler Sendikasý’ndan [SES]
alýndý.) Acaba bu bölgede saðlýk hizmetinin böyle olmasýnýn nedeni o bölgede yaþayanlarýn eðitimsizliklerinden mi kaynaklanýyor? Yoksa hükümetlerin bilinçli olarak yoksul halkýn saðlýk hakkýndan mahrum etmelerinden mi? Dostlar alýþveriþte görsün Hükümet göstermelik olsa da kuþ gribine karþý nasýl çalýþtýðýný halka TV ekranlarýnda göstermeyi ihmal etmedi. Öncelikle itlaf çalýþmalarýna katýlan beyaz giysili çalýþanlarýn kanatlý hayvanlar nasýl canlý canlý itlaf ettiklerini gördük. Çünkü hükümet zamanýnda önlem almadýðý için bugün apar topar hayvanlarý itlaf ettiriyor. AKP hükümeti bu olayda da olduðu gibi siyasi bütün olaylara tüccar mantýðýyla bakmakta. Yani kâr-zarar. Dün fabrikalarý özelleþtirilerek iþçileri iþsiz býrakan zihniyetin ürünleri, bugün saðlýk sistemini ticarileþtirerek parasý olana saðlýk hizmeti, parasý olmayana öl seçeneði sunmakta. Ýþte kapitalist sistemini mantýðý bu. Devletin güvenliði söz konusu olduðunda hiçbir harcamadan kaçýnmayan, bankalarýn içini boþaltan ve bunun faturasýný (70 Milyar Dolar) yoksul halka çýkartmasýný bilen, yabancý patronlarýn yatýrým yapmalarý için tüm yasal düzenlemeleri yapan, vergi kolaylýðý, yer tahsisi gibi hizmetlerde kusur iþlemeyen (Hyundai patronlarýna sunulan arsalar ki beðenilmedi) hükümet, Manisa’daki aþý üretim enstitünü elektrik borcundan dolayý kapatmayý kâr-zarar hesabýna dayanarak yapmakta. Sonuç olarak, saðlýk kurumlarýný ticarileþtirerek herkese eþit, nitelikli ve ulaþýlabilir, parasýz saðlýk hizmeti verilmesini engelleyen, kamu saðlýk kurumlarýn kapatan, koruyucu saðlýk hizmetlerini tasfiye eden, saðlýk emekçilerinin güvencesiz çalýþmaya mahkûm eden, saðlýkta dönüþüm projesi adý altýnda saðlýk hakkýný paranýn egemenliðine tabii kýlan AKP hükümeti kapitalistlerin emrindedir. Bugün yaþanan kuþ gribi sorunu göçmen kuþlarýn getirdiði bir virüs deðildir. Kuþ gribi kapitalizmin bir ürünüdür. Doðal olarak itlaf edilmesi gereken kanatlý hayvanlar deðil (çünkü onlarýn hiçbir suçu yok) kapitalist düzendir. Þahin Yýldýrým
DÝSK: Koç Ýçin Sokaða Çýkarýz! Ya Asgari Ücret Ýçin? TÜSÝAD Yüksek Ýstiþare Kurulu (YÝK) Baþkaný patron Mustafa Koç, Van Rektörü Yücel Aþkýn’a “reva görülen muamele” üzerine hükümetin tutumunu eleþtirdi. TÜSÝAD, iki aydýr tutuklu bulunan Yücel Aþkýn’a “reva görülen muameleye” tepki göstermek için neden iki ay bekledi? Tayyip Erdoðan’ýn, Koç’un açýklamalrý sonrasý “Anayasal suç iþliyor, soruþturulmasý gerekir” diye çýkýþ yapmasýyla yargýnýn harekete geçip, Koç’un sözlerini incelemeye almasý üzerine, hükümet ile TÜSÝAD arasýnda da “gerginlik” baþladý. Bu arada hiç vakit kaybetmeyen DÝSK Genel Baþkaný Süleyman Çelebi, “gerekirse eyleme geçeriz” diyerek, hükümeti uyardý. Patron Koç’a sahip çýktýðýný açýkladý. Süleyman Çelebi bu vesileyle büyük patronlara, DÝSK’in öncülük ettiði parti giriþimi çalýþmalarýyla ilgili mesaj verme amacýný taþýyor olmasýn? Büyük sermayenin iþçi sýnýfýna topyekun saldýrýya geçtiði bir süreçteyiz. Asgari ücrete yapýlan zam bir tüp almaya bile yetmiyor. Böylesi koþullarda iþçilerin en temel talepleri konusunda dahi eyleme geçmekte zorlanan bir sendikal önderlik var. Devlet her fýrsatta iþçilerin eylem ve örgütlenme özgürlüklerini baský altýna almayý amaçlýyor. Bu duruma raðmen diðer sendika bürokrasileri gibi genelde eylemsizliði tercih eden DÝSK baþkaný Çelebi, iþçilerle ilgili olarak bile hükümeti böylesine yüksek sesle
uyarmazken (hatta çoðu zaman sesini dahi çýkarmazken) Koç için sesini yükseltiyor. Üstelik Türkiye’nin en büyük patronlarýndan biri için, BEKO fabrikasýnda iþçileri taþeron çalýþtýran ve her üç ayda bir iþçi çýkaran bir patron için hiç zaman kaybetmeksizin harekete geçiyor ve destek açýklamasý yapýyor bu iþçi lideri sendikacý! Bu ne yaman çeliþki! Bir patrona en büyük ve güçlü siyasi destek bir sendikadan, kendisine iþçi temsilcisi diyen bir bürokrattan geliyor. Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçileri, sendikal örgütlenme ve yasaklara, özelleþtirme saldýrýsýna maruzken -ki Koç Holding ve onun bir numaralý ismi Mustafa Koç özelleþtirmelerin kaymaðýndan en büyük payý ( TÜPRAÞ) alanlarýn baþýnda geliyor. Ancak, “demokratikleþmeyi” sermayeye býrakan sýnýf iþbirlikçi bir sendikal anlayýþ, elbette ki TÜSÝAD’ý da “demokratik” bulur ve ardýna düþer. TÜSÝAD’ýn öncülük ettiði Avrupa Birlikçi burjuva programa yedeklenir. Ýþçi sýnýfýný da bu programýn arkasýna yamamak için hiçbir fýrsatý kaçýrmaz. DÝSK’in þimdi yaptýðý da budur. DÝSK’in ilericilik misyonu yüklediði TÜSÝAD patronlarý büyük keyfi içindeydiler, 12 Eylül askeri darbesi döneminde DÝSK yöneticileri idam istemiyle yargýlanýrken, öyle deðil mi? Hatta Türkiye Ýþverenler Sendikasý Konfederasyonu (TÝSK) Baþkaný Halit Nadir aynen þöyle demiþti: “yirmi yýldýr onlar (iþçiler) güldü, biz aðladýk! Þimdi gülme sýrasý bizde.” 12 Eylül’de askeri darbeyi tezgahlayan ve alkýþlarla karþýlayan patronlar deðil mi? Evet, söyledikleri yüzünden “fikir suçlusu” pozisyonuna düþen Mustafa Koç’un dedesi Vehbi Koç, 12 Eylül’ün ilk haftasý içinde
“sendikalarýn yokluðu istismar edilmemeli” diye demeç verdi. O demecin yayýnladýðý gün Arçelik’te fabrika yöneticileri DÝSK’li iþçi temsilcileri çaðýrýp þöyle dediler: “siz istifa edip gidiyor musunuz, yoksa askere haber verelim mi?” Böyle bir anlayýþ ne zamandan beri iþçi dostu oldu veya ilerici oluyor? Acaba TÜSÝAD üyesi olduðu patronlar þöyle bir çaðrýda bulunur mu? Sendikalaþtýklarý için iþçileri iþten atmayýn ki iþçiler adliye koridorlarýnda periþan olmasýn. Tabii ki TÜSÝAD böyle bir açýklama yapmaz. Uluslararasý sermayeye uyum saðlamak için devleti (AB yoluyla) yeniden yapýlandýrmanýn çabasý içinde olan patronlar, ne zamandan beri ilerici oldu? Sahi bu TÜSÝAD deðil mi kölelik yasalarýnýn, Ýþçi kýyýmlarýnýn, esnekleþmenin, özelleþtirmelerin, taþeronlaþtýrmanýn, sendikal yasaklarýn arkasýndaki güç? DÝSK’in bu tutumunun ideolojik arka planýnda “toplumsal barýþ ve uzlaþý” denilen burjuva ideolojik zemin var. DÝSK, sýnýf mücadelesinin yerine, “toplumsal barýþ”ý veya “çaðdaþ sendikacýlýk”ý koymak istiyor. Dolayýsýyla, iþçi sýnýfýnýn toplumsal dönüþümdeki öncü rolünü hasýraltý edip, böylece patronlara bel baðlýyor. Kaçýnýlmaz olarak bu ideolojik duruþtan da mücadele deðil, iþbirlikçilik ürüyor. Ýþçi sýnýfýný zehirleyen bu ideolojik saldýrýya karþý, iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný savunan tüm dostlar uyanýk olmalýdýr. Þahin Yýldýrým 7
Özay Tekstil’de 5 Kadýn Ýþçi Katledildi Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde, Lokman Özay’ýn sahibi olduðu, Özay Grup Tekstil Ýthalat ve Ýhracat Fabrikasý’nda 29 Aralýk 2005’te gece saat 02.30’da çýkan yangýnda, görevleri bittiði halde mesaiye býrakýlan 15 yaþýndaki Ayþe Denizdalan, 21 yaþýndaki Gülden Çiçek, 16 yaþýndaki Sadife Düdüþ, 3 aylýk hamile 32 yaþýndaki Sevgi Sesli ve 27 yaþýndaki Necla Özveren yanarak can verdiler. Yangýnýn sebebi hala tartýþýlýyor; ancak fabrikada bu gibi kazalara karþý herhangi bir güvenlik sisteminin bulunmayýþý tartýþýlmaz bir gerçeklik olarak apaçýk ortada. Her yýl binlerce iþçi iþ kazalarý nedeniyle ya hayatlarýndan oluyor ya da bir daha çalýþamayacak duruma geliyor. Ýþ kazasý mý? Cinayet mi? Yaþadýðýmýz dünyada hangi þartlarda çalýþtýrýldýðýmýz, can güvenliðimizin ne kadar kontrol altýnda olduðu yaþanan son olayda, Bursa’daki bir yatak fabrikasýnda çýkan yangýnda iyice gözler önüne seriliyor. Can güvenliðimiz olmadýðý gibi; iþ güvenliðimiz de yok. Söz konusu fabrikanýn usulsüz iþçi çalýþtýrdýðý belirlendi. Sigortasýz çalýþtýrýlan iþçiler ve mesai ihlalleri Sigortasýz çalýþtýrma, her geçen gün artan bir sorun. Ýþçi ve emekçiler iþsizliðe, asgari ücretin altýnda çalýþmaya, hiçbir iþ güvenliðinin olmadýðý çalýþma sistemine boyun eðmeye zorlanýyor. Kayýt dýþý çalýþtýrma ve çok uzun mesailer sýradan uygulama, üstelik maaþlar fabrika sahibi Lokman Özay’ýn, bu iki kiþinin sigorta bildirgelerini, ölümlerinden 4 gün sonra; 2 Ocak 2006 günü Bursa SSK Bölge Müdürlüðü’ne teslim ettiði tespit edildi. Ýþe giriþ tarihleri 2 Aralýk 2005 olarak gösterilen iþçilerin bildirgelerine, yangýn sonrasý gazetelerde çýkan fotoðraflarýnýn renkli fotokopiyle çoðaltýlýp yapýþtýrýldýðý öðrenildi. SSK yetkilileri de bu tür olaylarda suçlu olduðu anlaþýlan iþverenlere her bir kiþi için en fazla iki asgari ücret tutarýnda ceza yazdýklarýný söyledi. 12 aydan uzun bir süre çalýþtýklarý bilinen iki iþçi için verilecek olan ceza, en fazla iki
Çekyat Fabrikasýnda Yangýn: 4 Ýþçi Öldü
8
Aðýr çalýþma koþullarý, düþük ücret, uzun mesailer, kayýt dýþý ve sigortasýz çalýþtýrma çok yaygýn bir uygulama. Bu yetmezmiþ gibi fabrika ve atölyelerde en asgari çalýþma önlemleri dahi alýnmýyor. Gözünü para hýrsý bürümüþ patronlar adeta fabrika ve atölyelerde iþçilerin hayatlarýyla kumar oynuyor. Bunlarýn bir sonucu olarak son günlerde meydana gelen fabrika yangýnlarýnda çok sayýda iþçi hayatýný kaybetti. Son yangýn ise bir çekyat fabrikasýnda meydana geldi ve 4 iþçi yanarak ve dumandan zehirlenerek öldü. Bir binanýn bodrum katýnda faaliyet gösteren imalathanede süngerlerin tutuþmasý sonucu çýktýðý öne sürülen yangýn kýsa sürede binayý sardý. Dýþarý çýkamayan iþçiler yangýnýn söndürülememesi sonucu içerde mahzur kaldý. Yangýn söndürüldüðünde ise 2 iþçi yanarak, 2 iþçi zehirlenerek hayatýný çoktan kaybetmiþ oldu.
Yeni Bir Ýþ Cinayeti Daha: 3 Ýþçi Öldü Ýkitelli’de bir kâðýt ambalaj fabrikasýnda çýkan yangýnda üç kiþi yaþamýný yitirdi. Geçtiðimiz günlerde Bursa’da yatak fabrikasýnda çýkan yangýnda da 5 kadýn iþçi yaþamýný yitirmiþti. Ýkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Elif Ambalaj Oluklu Mukavva Sanayi Ticaret Limited Þirketi’nde dün 15.00 sýralarýnda belirlenemeyen bir nedenle yangýn çýktý. Kýsa sürede büyüyerek fabrikayý saran yangýn Sefaköy ve Kocasinan itfaiye gruplarýnýn müdahalesi sonucu çevredeki diðer fabrikalara sýçramadan kontrol altýna alýndý. Fabrikada araþtýrma yapan itfaiye ekipleri içeride üç kiþinin cesedine ulaþtý. Cesetlerin iþçiler Eyüp Koca ve Hüseyin Þahintürk’le þoför Ahmet Sezgin’e ait olduðu belirlendi. Yaklaþýk 2 saat süren yangýn sonucu çatýsýnda çökmeler meydana gelen fabrika kullanýlamaz hale geldi. Geçtiðimiz günlerde Bursa’da yatak fabrikasýnda çýkan yangýnda da 5 kadýn iþçi yaþamýný yitirmiþti. aylýk asgari ücret tutarý! Bu nasýl adalet? Toplam 150 iþçinin çalýþtýðý fabrikada, iþçiler sigortasýz iken iþyerinin sigortalý olmasý, iþçilerin hayatýna verilen deðeri de gözler önüne seriyor... Lokman Özay’ýn yaptýðý usulsüzlük bunlarla da kalmýyor: Yangýnda hayatýný kaybeden 15 yaþýndaki Ayþe Denizdalan, 16 yaþýndaki Sadife Düdüþ’ün ve 3 aylýk hamile Sevgi Sesli’nin fazla mesaiye býrakýlmalarý Ýþ Yasasý’na göre yasak. Buna göre; 15 yaþýný doldurmuþ çocuk iþçiler ve hamile kadýn iþçiler 8 saatten fazla çalýþtýrýlamazlar. Fakat denetim mekanizmasýnýn kötü çalýþtýrýlmasý ve verilen cezalarýn caydýrýcýlýðýnýn olmamasý gibi sistemin açýklarýný kullanan patronlar kimbilir daha kaç çocuðu ve hamile kadýný kurban edecekler?... 29 Aralýk 2005’te yaþananlar birçok baþka iþyerinde de yaþanýyor: fabrikada olabilecek kazalara karþý önceden hiç bir önlem alýnmayýþý, sigortasýz çalýþtýrýlan iþçiler, mesaiye býrakýlan çocuklar ve hamile iþçiler gerçeði çok yaygýn. SSK Bursa Sigorta Ýl Müdürlüðü, -Türkiye’nin dört bir yanýnda ki benzer örneklerde olduðu gibi- bu fabrikayý denetlemediðinden, bu suçlarýn her birinden fabrika sahibi kadar suçludur ve yargýlanmalýdýr. Evet, yukarýda anlatýlan gerçekler yalnýzca sözü edilen fabrikada deðil, bugün Türkiye’de pek çok iþyerinde yaþananlarýn bir örneði. Devletin denetim mekanizmalarýndaki kokuþmuþluk ve aslýnda devletin her bir organýnýn kime hizmet ettiði tüm çýplaklýðýyla ortada. Ve görülüyor ki örgütlülüðümüze sahip çýkmazsak, sigortasýz, sendikasýz ve her türlü iþ güvencesinden yoksun olarak çalýþtýrýlmamýza karþý mücadele etmezsek, yarýnýmýzýn daha karanlýk olacaðý kesin. Örgütlülüðümüz tek gücümüz! SSK Bursa Sigorta Ýl Müdürlüðü baþkaný görevden alýnsýn, yargýlansýn! Fabrika sahibi Lokman Özay tutuklansýn! Sendikasýz, sigortasýz çalýþmaya son! Öykü Tanýr
Emek Güncesi Ýsrail’de Otobüs Þoförleri Grevde Dan Otobüs Þoförleri Sendikasý pazartesi sabahý, firmanýn Tel Aviv’i Bat Yam’a baðlayan tüm hatlarýnda greve baþladý. Ordu radyosunun verdiði habere göre 250 güzergahý kapsayan grev önümüzdeki pazartesiye kadar devam edecek. Þirket, greve cevap olarak emeklileri belli bir miktar ücret karþýlýðýnda çalýþtýracaðýný, böylelikle otobüs seferlerinin devam etmesini saðlayacaðýný iddia etti. Þoförler, maaþlarýnýn artýrýlmasýný ve çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesini talep ediyor ve bir çözüm bulunmadýðý takdirde yeniden greve gidebileceklerini söylüyorlar. Tahran Bugün Otobüs Ýþçilerinin Yanýndaydý Tahran otobüs iþçileri bugün (Cumartesi) araçlarýnýn camlarýnda, tutuklu sendika lideri Mansur Osanlu’nun posterleri asýlý ve tüm gün farlarý açýk trafiðe çýkarak bir protesto eylemi gerçekleþtirdiler. Hatta bazý otobüslerde, “Baðýmsýz bir sendika kurulmalý” dövizleri asýlýydý. Görgü tanýklarýna göre, insanlar otobüslere el sallýyorlar, þoförlerle sohbet ediyor ve alkýþlarla destekliyorlardý. Özel araç sürücüleri de eyleme katýldýlar. Bir görgü tanýðýnýn ifadesiyle “Tahran, iþçilerin yanýndaydý ve rejime karþý koydu”. Güvenlik güçlerinin ve otobüs þirketinin güvenlik biriminin (Herasat) otobüslerin hareket etmesini engellemeye ve Osanlu’nun posterlerini indirmeye çalýþmasý sýrasýnda arbede çýktý. Üç þoför, Javad Kefayati, Seyyed Reza Nematipoor ve Mohammad Namaanipoor gözaltýna alýndýlar; ancak daha sonra serbest býrakýldýlar. Fakat, 7. Bölge’den Hossein Þahsavari ve ismi tespit edilemeyen baþka bir þoför hala gözaltýnda tutulmakta. Eylemde Tahran’ýn 10 ulaþým bölgesinin tamamýndan iþçiler yer aldý. Özellikle 4. 5. ve 9. Bölge’lerden katýlým yoðundu. 5. Bölge’de protestocularý sindirmek amacýyla rejimin Özel Birim’i (Yegane Vizhe) konuþlandýrýlmýþtý. Bu arada, gözünden ameliyat olacak iken 22 Aralýk’ta tutuklanan Mansur Osanlu’nun gözünün durumu hakkýnda endiþeler artmakta. Osanlu, gözündeki hasarý 2005 Mayýs’ýnda otobüs iþçileri sendikasýnýn bir toplantýsýna devletçe kurulan ve yönetilen “Ýslami Çalýþma Konseyleri” ve “Ýþçilerin Evi”nin haydutlarýnca gerçekleþtirilen vahþice saldýrý sýrasýnda almýþtý. Ýþçiler, taleplerine destek olmasý ve Osanlu ile gözaltýndaki bütün diðer iþçilerin derhal serbest býrakýlmasý için uluslararasý emek örgütlerine ve insan haklarý kuruluþlarýna acil eylem çaðrýsýnda bulunuyorlar. Lütfen protesto mektuplarýnýzý Ýslam Cumhuriyeti Cumhurbaþkaný Mahmud Ahmedinecad’a (ahmadinejad@president.ir) gönderiniz Þili Bakýr Grevinde Taþeron Ýþçiler Polisle Çatýþtý Dünyanýn en büyük bakýr üreticisi Þili’de ücret artýþý talebiyle yapýlan grev sürerken iþçiler ve polis çatýþtý. Rancagua kentinde iki yönetici yaralandý ve 42 kiþi de gözaltýna alýndý. Þili’nin devlete ait bakýr þirketi Codelco’da çalýþan 28 bin sözleþmeli (taþeron] iþçinin ülke çapýnda bir greve katýlacaðý açýklanmýþtý. Bakýr fiyatlarýnýn dünya pazarýnda rekor seviyelere týrmanmasýyla iþçiler bu artýþýn ücretlere 960 dolarlýk bir
ikramiyeyle yansýmasýný talep etmiþ ve grev de bu þekilde gündeme gelmiþti. Sayýlarý 14 bini bulan sendikalý iþçilerin açýklamasýna göre, grevciler ayný zamanda daha iyi bir iþgünü süresi ve maaþlarda artýþ da istiyor. Hükümetse iþçilere ikramiye verilmeyeceði konusunda ýsrar ederken çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesi için hazýrlýk yapýldýðýný açýklýyor. Polise dayalý kaynaklara göre grevciler “normal iþçilerin” dünyanýn en büyük yer altý madeni olan El Teniente madenine ulaþmasýný engellemeye çalýþtý. Yine polis kaynaklarýnýn açýklamalarýna göre bir otobüsü kaçýrmaya çalýþan altý gösterici tutuklandý. Bunun ardýndan 200 iþçiden oluþan bir grubun tutuklanan iþçilerin serbest býrakýlmasý için karakola gitmesi üzerine çatýþma çýktý. Taþeron iþçiler adýna konuþan bir temsilci hükümetin polis saldýrýsýný engellemesini istedi. Taþeron iþçilerin koordinatörü Danilo Jorquera, “Biz sadece barýþçýl bir gösteri yapmak istedik” dedi. Grev tam da Þili baþkanlýk seçimlerinin iki hafta öncesine denk geldi. Grevin bakýr üretimi üzerindeki etkisinin ne olacaðýysa henüz belirsiz. Eylem Yapan Filistinli Ýþçilerin Üzerine Ateþ Açýldý Daha iyi yaþam koþullarý ve daha yüksek ücret talebiyle, Gazze Þeridi’nde eylem yapan Filistinli iþçilerin üzerine, Filistin polisinin ateþ açmasý sonucu dört iþçi yaralandý. Polisin eyleme müdahale etmesiyle baþlayan olaylarda, iþçiler taþ atarak kendilerini savunurken; polis iþçilerin üzerine ateþ açtý. Batý Þeria’da ise üç Filistinli, Ýsrail askerlerinin yaptýðý gece baskýnýyla tutuklandý. Nablus kasabasýnda yapýlan baskýn sýrasýnda Filistinliler’in; kendilerini savunmak amacýyla Ýsrail askerlerinin üzerine yanýcý madde attýðý bildirildi. Olayda yaralanan olmadý. Pazartesi günü Batý Þeria’nýn Tul Karem kasabasýnda, þehrin doðusuna petrol taþýyan Ýsrail askerlerinin geçtikleri yola Filistinliler tarafýndan molotof kokteylleri atýldý. Askerler molotof kokteyli atmakta olan göstericilerin üzerine ateþ açtý. Göstericiler yara almadan olay yerinden uzaklaþtý. Bir baþka olayda ise, Ýsrail askeri kaynaklarýnýn bildirdiðine göre üç Mýsýrlý, Mýsýr sýnýrýndan Ýsrail’e girmeye çalýþýrken Ýsrail askerleri tarafýndan tutuklandý. Baþbakanýn müjde anlayýþý Baþbakan Tayip Erdoðan yeni yýlda ilk müjdesini emeklilere verdi. 2006 yýlýndan baþlayarak emeklilerin vergi iade fiþi toplamalarýna gerek olmadýðýný; maaþlarýnýn yüzde 4’ünün vergi iade tutarý olarak her ay maaþlarýna ekleneceðini söyledi. Düne kadar emekliler vergi iadelerinin tamamýný verdiklerinde karþýlýk olarak maaþlarýnýn yüzde 5’ini alýyorlardý. Baþbakanýn müjde dediði emeklilerin maaþlarýndan yüzde 1 çalmak oldu. Bunun parasal karþýlýðý ise 867 milyon YTL (867 trilyon lira). Baþbakan akbabalar gibi emeklilerin cebine göz dikmiþ durumda. Emeklilerin fiþ toplamayacak olmasý ise ayrýca vergi kaçakçýlýðýnýn da önünü açmýþ olacak. Böylece esnaftan alýnan vergi düþecek ve fatura yine iþçi ve emekçilere kesilecek. Þahin Yýldýrým
9
Örgütlüysek Her Þeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Þeyiz
10
Ýþyerinde telafi çalýþmasýna karþý olduðumuzu hep söylemiþtik. Ramazan bayramýnda temsilciler iþçilere sormadan arife günü yerine bir cumartesi günü borç ödemek için çalýþtýrdýlar. Bu durumu daha sonra iþçi arkadaþlarla tartýþtýk. Yaptýðýmýz tartýþma sonucu bir hesap çýkardýk. Arife günü saat 08.00’den öðlen 13.00’e kadar 5 saat yapar. Normal günlük saatimiz 2 YTL yapýyor. Bu durumda 2 YTL’den 5 saat çalýþtýðýmýzda, 5x2=10 YTL yapýyor. Cumartesi ise, yüzde 50’li olduðundan 15 YTL yapar. Yaptýðýmýz hesap sonucu kiþi baþý 5 YTL zarardayýz. Bundan ders çýkarýp kurban bayramýnda ayný olayý yaþamamak için hazýrlýk yapmýþtýk. O süreç içinde bu hesabý temsilcilere de söyledik. Temsilciler ise “biz bunu biliyoruz” dediler, yani bile bile kabul etmiþler. Biz de bir daha tekrarlamamasý için temsilciyi uyarmýþtýk. Temsilciler de “tamam” demiþlerdi. Kurban Bayramý geldi çattý. Ýþveren kendine göre hesabýný yapmýþtý. Bayram arifesi yerine cumartesi günü bizleri çalýþtýrmaktý hesabý. Bunun içinde temsilcilere bir hafta önceden haber verilmiþti. Temsilcilerinde bunu kabul ettikleri daha sonradan anlaþýldý. Temsilciler bunu bizlere söylemeden komitede tartýþmayý uygun görmüþler. Her hafta çarþamba akþamý toplanan komite yine çarþamba toplandý. Gündem yapýp tartýþtýk. Gündem arife günü için telafi çalýþmasý “yapýlmalý mý, yapýlmamalý mý?” idi. Komitede temsilciler, usta baþý ve iþçiler vardý. Bu arada komitede bulunan bir siyasi çevreden bir sözleþmeyi takip komitesi önerisi geldi. Öneri sahipleri, usta baþý ve temsilcilerden böyle bir komite oluþturuldu. Biz bu komitenin doðru olmadýðýný çünkü bu sözleþmeyi takip komitesine katýlanlarýn hem iþçiler tarafýndan güvenilmeyen kiþiler olmasý hem de iþçiler adýna sözleþme takibi olamayacaðýný söyledik. Tartýþma sýrasýnda temsilcilerin tutumu bizlere telafi çalýþtýrmasýný kabul ettirme yönündeydi. Bunu ustabaþý da destekliyordu. Zaman ilerledikçe siyasi çevreden olan iþçiler de net bir tavýr sergilemeyip dolaylý yoldan telafi çalýþmasýný desteklemiþ oldular. Bahane olarak da iþçilere 9 gün tatilin cazip geleceðini, bunun için herkesin telafi çalýþmasýný kabul edeceðini öner sürüyorlardý. Bütün bu konuþmalar sonuncunda bizde fikrimizi söyledik. Temsilcilerin telafiyi önceden iþverenle konuþup kabul ettikleri komite tartýþmasýndan rahatlýkla anlaþýlýyordu. Temsilciler bunu bizim üzerimizden yapmayý hesaplýyorlardý. Biz ise daha önceden bunun hesabýný yapmýþtýk. Bunun için hazýrdýk. Sonunda söz hakkýný biz aldýk. Daha önceden hazýrladýðýmýz hesabý söyledik. Kesinlikle karþýyýz dedik. Ve komiteden net bir karar çýkmadý. Son kararý çoðunluk söyleyecekti. Temsilciler
ve diðer siyasi gruplardan arkadaþlar da 9 günlük tatilin kendilerine cazip geldiði için, bütün iþçilerin de kabul edeceklerini söylediler. Net bir karar çýkmadýðý için iþçilerin nabzý ölçülecek ve ona göre karar verilecekti. Tatile iki gün vardý. Örgütlü olduðumuz arkadaþlarý bu durumdan haberdar ettik. Ýþçilere bu durumu kýsa bir þekilde anlattýk. Normal günlüðümüzün 5 saatin karþýlýðý 10 YTL yaptýðýný, mesai saati ise 15 YTL olduðunu anlatmaya çalýþtýk ve bu bütün fabrikaya yayýldý. Son gün son saatler geldi. Temsilciler içeri gelip bantlara daðýldýlar. Ýþçilere hiçbir açýklama yapmadan “telafi çalýþmasýna evet mi? hayýr mý? diye sordular”. Biz ise “hayýr!” demeye hazýrdýk. Temsilcilerin yaptýðý yoklama hayýr çýkýnca, temsilcilerin zor durumda kaldýklarý her hallerinden belliydi. Tekrar içeri gittiler. Telafiyi kabul etmemekte kararlý olan iþçileri gören temsilciler ve müdür mecburen pazarlýk yapmak zorunda kaldý. 5 saat yerine 2,5 saat çalýþmayý kabul ettik. Örgütlülüðümüzle yaptýðýmýz hesap sonucunda, sergilediðimiz tutum ciddi anlamda bir örgütlülüðün ne kadar önemli olduðunu gösterdi bize. Eðer biz iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný gerçek anlamda koruyacak bir örgütlülük yaratýrsak, bunun karþýsýnda ne patronlar ne de patron yalakasý temsilci ve sendika bürokratlarý durabilir. Yaþasýn bilinçli örgütlülüðümüz. Bir grup tekstil iþçisi
Ýþsizlik 2006 Yýlýnda da Týrmanmaya Devam Ediyor Resmi verilere göre iþsizlik 2005 in son 3 ayýnda yüzde 10.1 e yükselmiþ durumda. Resmi veriler gerçeði yansýtmasa da iþsizlik gözle görülür bir þekilde artýyor. Ýþsizliðin artmasý iþverenlerin iþçiler üzerindeki baskýsýný da arttýrýyor ve iþsizliði bir tehdit unsuru olarak kullanýyorlar. Özellikle mevsimsel dönem dolayýsýyla tekstilde iþsizlik çok yoðun. Ýþsizliði, tekstili baz alarak yorumlayacak olursak yüzde 50’ler civarýnda. Ýþlerin durgunluðunu bahane eden bazý iþverenler iþ olmadýðý günlerde iþçileri gönderiyor, iþ olduðu gün tekrar çaðýrýyorlar. Çaðýrdýklarýnda da kaç gün çalýþtýrmýþlarsa o kadar ücret ödüyorlar. Yani esnek çalýþmayý uyguluyorlar. Bizler, sigortasýz çalýþmamak, sendika hakkýmýzý almak için mücadele ederken, bugün iþsizlik bahane edilerek bu haklarýn da gerisine düþürülmüþ durumdayýz. Elimizdeki iþi de kaybetmemek için, hep biz iþçiler özveride bulunuyoruz. Patronlarsa kriz var, iþsizlik var bahanesiyle ücretleri arttýrmýyor, iþçi sayýsýný azaltýyor, az sayýda iþçiye çok iþ yaptýrarak kârlarýna kâr katýyorlar. Bazý iþyerlerinde bunu o kadar abartýyorlar ki bir iþçi hem iþyerinin temizliðini yapýyor,
hem çay servisini yapýyor, hem de diðer bölmlerde çalýþýyor. Çalýþanýn sýrtýna kaldýrabileceðinden fazla yük bindiriyorlar. Ýþverenler çalýþtýrmak için genç iþçileri tercih ediyorlar. Emeklilik yaþýnýn 60 olduðu ülkemizde ileri yaþlardaki iþçiler iþ bulmakta daha da zorlanýyor. Ýþsizlikle ilgili ciddi olumsuzluklar, kuþ gribi nedeniyle tavukçuluk sektöründe de yaþanýyor. Bu sektörde çok sayýda iþçi iþten atýldý ve atýlmaya devam edecek. Önümüzdeki dönemde küçük üreticiler tamamen yok edilerek beyaz et sektöründe tekelleþme saðlanacak ve bu tekelleþme de fiyatlara yansýyarak, ceplerimizi yakacak. Emeðimize, örgütlülüðümüze sahip çýkýp mücadelemizi sürdürelim... Bir tekstil Ýþçisi
Zam Oraný Açýklandý Uzun zamandýr beklenen zam oraný þefler aracýlýðýyla bizlere iletildi, yüzde 8. ortalama ücretler 375–500 YTL arasýnda deðiþiyor. Yüzde 8’lik zam yaklaþýk 30–40 YTL yapýyor. Ýlk zam söylentilerinde yüzde 4’lük bir zam yapýlacaðý söyleniyordu. Bizlere sýtmayý gösterip zatüreye razý etiller. Genel olarak bir sessizlik hakim. Bireysel tepkiler de oldu ama bu çok yaygýn deðildi. Geçen yýl zam ayýnda daha çok tepki oluþmuþtu. Genel olarak iþçilerin yüksek zam alacaðýz gibi bir beklentisi oluþmamýþtý. Çünkü devletin yaptýðý yüzde 5’lik zam iþçilerde þu fikrin yaygýnlaþmasýna neden oldu, “devlet bunu veriyorsa bizim patronda fazlasýný veremez.” Bir de “dýþarýda iþsizlik var, bizler de 6-7 yýllýk iþçileri,z patron çekip gidemeyeceðimizi biliyor, bu nedenle düþük zam yapýyor” diyenler oldu. Devlet genel zam oranlarýný açýklarken sadece kamu da çalýþanlarý düþünmüyor. Ayný zamanda özel iþyerlerini de etkileyeceðinden dolayý ücret konusunda siyasi bir karar alýyor. Devletin yaptýðý bu ücret zamlarýna kamu emekçilerinden güçlü bir ses gelmiþ olsa idi. Yeni haklar elde edilmiþ olsa bunun da fabrikalara olumlu yönde yansýmasý olacaktýr. Patronlar servetlerine servet katarken, emeðimizin karþýlýðý olarak bizlere yüzde 8 reva görülüyor. Eðer örgütlü olursak ve mücadele edersek haklarýmýzý yükseltebiliriz. Bir tekstil iþçisi
Patrona Borcumuz Hiç Bitmiyor Ýki bayram arifesinde çalýþmadýk. Patron bunlarý birleþtirip, iþleri yoðun olduðu bir günde mesai yerine bize borç ödetiyor. Bundan patron karlý çýkýyor. Ýki arife
çalýþýlsa servisler ayarlanacak, iki gün yemek yapýlacak, ama uyanýk patron bunu bir güne birleþtiriyor. Hem servisten hem yemekten hem de iþi yoðunken mesai parasýndan kurtuluyor. Böylece bir taþla üç kuþ vurmuþ oluyor. Bayram dönüþü fabrika buz gibiydi. Klimalar çalýþmadý, ýsýnamadýk. Patron iþleri için titiz davranýrken fabrikanýn ýsýnmasýyla ilgili hiçbir þey yapmadý, çünkü kendi odasý sýcaktý. Bazý arkadaþlar kabanlarýyla çalýþtýlar. Bu nedenle çoðu arkadaþ bayramdan sonra hastalandý. Bit pazarý Ürettiðimiz mallarýn defolularýný indirimli olarak çalýþanlara satýyorlar. Ayda bir olan bu satýþýn bazen süresi deðiþiyor. Bunun için hiçbir düzenleme, uygulama yapmýyorlar. Bit pazarý gibi oluyor. Kalabalýktan her iþçi bir þeyler almaya çalýþýyor, izdiham oluþuyor. Aldýðýmýz mallar bordrodan düþülüyor, ondan sonrasý Allah kerim. Kaybolan mý dersin, karýþan mý dersin, her þey var. Bu nedenle idare, birde iþçileri suçluyor. Bizce asýl suçlu üretim için bu kadar hassas olan idarenin sýra iþçilerle ilgili bir soruna gelince vurdumduymaz olmasý. Üstelik birde bizleri suçluyor. Asýl suçlu idaredir. Bir tekstil iþçisi
Fabrika Biri Bizi Gözetliyor Evi Gibi Patron fabrikanýn her tarafýna, iþçileri rahat gözetleyip, aklý sýra iþten kaytaranlarý engellemek için dahili ve harici bir çok kamera yerleþtirmiþti. Bu kameralarýn görüntülerini bilgisayarýn monitörüne yansýtýp fabrikada olan biteni gözetliyordu. Herhangi bir bölümde bir sorun gördüðünde hemen o bölümü arayýp sorunun neden kaynaklandýðýný soruyor ve biran önce sorunu giderip, iþinize devam edin þeklinde baský yapýyor. Ancak bu kadarý patrona yetersiz gelmiþ olacak ki birkaç tane daha kamera taktýrdý. Ve görüntülerin iyi olmadýðýný söyleyip bütün kameralarýn üzerine aydýnlatma sistemi yaptýrdý. Ancak bu aydýnlatmalar iþçilerin gözünü rahatsýz edince, iþçiler mühendise þikâyette bulundular. Bunun üzerine aydýnlatmalarýn yönü iþçileri rahatsýz etmeyecek þekilde deðiþtirildi. Bir iþçi “artýk patron biz çay içerken çayý nasýl karýþtýrdýðýmýzý bile görecek” dedi. Ýþçilerin geneli bu kamera sistemine tepkili, ama birlikte tepki veremediðimiz için patron keyfi uygulamalarýna devam ediyor. Bizim görevimiz bu birlikteliði saðlayarak bu keyfi ve saçma uygulamalara son verilmesini saðlamaktýr. Bir Metal iþçisi
11
Filistin Seçimlerinde Zafer Hamas’ýn Filistin’de 10 yýl aradan sonra yapýlan genel seçimlere Hamas örgütü damgasýný vurdu. Hamas oylarýn yarýsýndan fazlasýný alarak 132 sandalyeli Filistin parlemantosunda, 76 sandalye kazanarak tek baþýna hükümeti kurma hakkýný elde etti. Böylece laik-demokratik karakterli El Fetih’ in 40 yýldan uzun süredir devam eden Filistin mücadelesindeki rolü sona erdi. Çarþamba günü yapýlan seçimlerin ilk sonuçlarýna göre hem Batý Þeria’da hem de Gazze Þeridi’nde Hamas, El Fetih’i geride býraktý. Yabancý gözlemciler, Filistin seçimlerinin kurallara uygun olarak yapýldýðýný, herhangi bir usulsüzlüðün ve seçimlerin sonuçlarýna etki edecek bir sorunun olmadýðýný belirttiler. Seçim sonucunda Filistin meclisindeki çoðunluðu elde eden Hamas, hükümeti tek baþýna kurma hakkýný elde etti. Hamas’ýn Gazze lideri Ýsmail Haniya yüzde 50’den fazla oy aldýklarýný belirtti. Örgütün en büyük baþarýsý El Halil’de oldu. Hamas adaylarý, kentin 9 milletvekilliðinin hepsini kazandýlar. Hamas, El Fetih’ in kaleleri olarak bilinen Neblus, Tubas ve Tulkerim’de de büyük baþarý elde etti. En büyük þok ise Filistin yönetiminin merkezinin bulunduðu Ramallah’da yaþandý. Ramallah’ýn, 4 sandalyesinin tamamý Hamas’a gitti. Örgüt, propaganda yapmasýna dahi izin
12
verilmeyen Doðu Kudüs’te sandalyelerin büyük çoðunluðunu elde etti. El Fetih yöneticileri, yenilgiyi kabul ettiklerini ve önde gelen bir çok El Fetih yöneticisinin meclise giremediðini açýkladý. Filistin güvenlik görevlisi þefi ise Hamas’ ýn zaferinin sorumlusunun Ýsrail olduðunu söyleyerek, ‘’Barýþ sürecinin çökmesi ve kanunsuzluk, Filistin halkýný El Fetih’e oy vermenin boþuna olduðu fikrine götürdü’’ diye konuþtu. Esasýnda Hamas’ýn kazandýðý zaferin en büyük nedenlerinden biri El Fetih yönetiminin Ýsrail ve ABD ile izlediði iþbirlikçi, uzlaþmacý siyasi hat oldu. Filistin halkýnýn Ýntifadasý ve El Fetih’in izlediði siyasi çizgi düþünüldüðünde seçim sonuçlarý Filistinlilerin direniþe verdiði desteðin bir göstergesi olarak bile deðerlendirilebilir. Filistin Kurtuluþ Örgütü hergün daha fazla emperyalizmin politikalarýna uyum göstermekte ve sürekli tavizler vermekteydi.
Ýsrail ve ABD, Hamas’ý düzen sýnýrlarýna çekerek kontrol etmeyi planlýyorlar. Hamas’tan beklentileri örgütünün silahlý mücadeleye son vermesi, Ýsrail ve ABD’ nin istekleri doðrultusunda politika yürütmesi ve bu politika neticesinde Filistin intifadasýnýn sona erdirilmesi ve Filistin halkýnýn bir avuç toprakta yaþamýný sürdürmeye devam etmesi yönünde. Aksi durumda ise Filistin halkýna dönük katliamlarýn daha da artmasý söz konusu olacak. Bu nedenle Filistin halkýný zor günler bekliyor. Filistin direniþinin yolu, birleþik laik baðýmsýz filistin mücadelesinden geçmektedir. Ne emperyalizmin ve Siyonizmin sahte yol haritasý ne de Hamas’ýn þeriatçý devlet programý Filistin halkýný özgürleþtiremez. Filistin’e özgürlük! Yaþasýn Baðýmsýz Birleþik Laik Filistin! Jiyan
Þili Seçimleri ve Latin Amerika’da “Sol” Dalga Þili’de geçtiðimiz ay gerçekleþen genel seçimler, tahmin edildiði üzere Sosyalist Parti’nin kadýn adayý Michelle Bachelet’in zaferiyle sonuçlandý. Bachelet elde ettiði yüzde 53.5’lik oy oranýnýn yaný sýra, Latin Amerika’nýn ilk kadýn baþbakaný olma sýfatýný da taþýyacak. Bachelet’i iktidara taþýyan seçimlerde çoðunluðunu 30 yaþ altý gençlerin oluþturduðu yüzde 40’lýk bir seçmen kitlesinin sandýk baþýna gitmemeyi tercih ettiðini de bir not olarak düþelim. Dünya Sol Hareketi’nin geniþ bir kesimi, Bachelet’in seçim zaferini, Venezüella’da Chavez’in, Brezilya’da Ýþçi Partisi lideri Lula’nýn ve Bolivya’da Morales’in iþ baþýna geçmesiyle baþlayan ilerici bir dönemin devamý olarak kabul etmekte. Oysa sözde sosyalist görünümlü Bachelet hükümeti, gerçekte bir Sosyalist-Hýristiyan koalisyonu. Baþbakan seçilmeden önce uzun yýllar Þili savunma bakanlýðýný da yürütmüþ olan Bachelet, ABD ile ortak askeri manevralar gerçekleþtirecek ve dahasý çeþitli operasyonlarda ABD birliklerine lojistik destek sunacak kadar saðdýk bir müttefik. Onu iþ baþýna getiren seçim programý Þili’deki haftalýk çalýþma süresini artýrmayý, özelleþtirme saldýrýsýný derinleþ-tirerek sürdürmeyi, ek vergiler getirmeyi ve dahasý ülkeyi yýllarca bir kan gölüne çeviren faþist Pinochet diktatörlüðünün “iç güvenlik yasasýný” olduðu gibi muhafaza etmeyi içeriyor. Ne var ki reformizmin geniþ kesimleri daha ilk günden Bachelet hükümetinde ilerici bir keramet görme arayýþýnda. Sýnýf iþbirlikçiliði ve yeni Halk Cepheleri 80’li yýllar boyunca hemen tüm Latin Amerika ülkelerinde, emperyalizmin tam denetiminde uygulanan yeni-liberal saldýrý politikalarý neredeyse tüm kýtayý ekonomik bir yýkýmýn eþiðine getirdi. Kýta Ülkeleri, IMF ve DB gibi emperyalist finans kuruluþlarýna borçlandýrýldý, yüksek faiz oranlarýyla çok yüklü
dýþ borç geri ödemelerine mahkum edildi. Ekvator’daki petrol gelirlerine uygulandýðý gibi, ülkelerin mevcut ihracat gelirlerine el koymak suretiyle yaðma politikalarý yüzsüzce hayata geçirildi. Emperyalist þirket ve bankalarýn elde ettikleri kârlarýn, yurt dýþýna kaçýrýlmasý, böylece kýta ülkelerinin temel ihtiyacý olan, istihdam, saðlýk ve eðitim yatýrýmlarý için hayati öneme sahip fonlarýn ve birikimin emperyalist merkezlerce yaðmalanmasý giderek katlanýlmaz boyuta gelen bir yoksullaþmayý ve sefaleti beraberinde getirdi. Baþta Bolivya, Ekvator, Venezüella ve Arjantin olmak üzere, Latin Amerika’nýn tüm doðal kaynaklarý ve hammaddeleri, iþbirlikçi hükümetler ve ALCA, AAFTA ve FTA türünden serbest ticaret anlaþmalarý aracýlýðý ile emperyalizmin tam denetimine geçirildi. Ýþte bu koþullar, ayný zamanda son beþ yýldýr hemen tüm Latin Amerika ülkelerinde önü bir türlü alýnamayan devrimci kitle seferberliklerinin ve Arjantin’den Ekvator’a ve Bolivya’ya dek uzanan devrimci süreçlerin yaþanmasýnýn da koþullarýný hazýrladý. Bütün bu dönem boyunca iþçi sýnýfý, köylülük ve yoksul halk kesimleri giderek radikalleþti, yeni-liberal politikalara duyulan öfke kapitalizme ve emperyalizme yönelmeye baþladý. Emperyalizmin doðrudan iþbirlikçiliðine soyunmuþ hükümetlerin ardý ardýna devrildiði bu dönem boyunca, kýta düzeyinde toprak ve fabrika iþgalleri yaþandý, yaþanmakta olan devrimci dinamiðin somut kanýtlarý olan halk meclisleri, fabrika komiteleri türünden öz örgütlülükler inþa edildi. Bütün bu dönem zarfýnca, Devrimci Troçkizm, olanca zayýflýðýna karþýn bu kritik sürecin baþýný çekme gayreti gösterdi, göz ardý edilemeyecek deneyimler elde etti. Ne var ki hem Devrimci Troçkist akýmlarýn hem de kapitalizmden ve emperyalizmden tam kopuþu öneren bir sosyalist programa sahip diðer devrimci akýmlarýn zayýflýklarý, sürecin önderliðinin çeþitli reformist ve halkçý kesimlere geçmesine yol açtý.
Latin Amerika yol ayrýmýnda Bu reformist ve halkçý önderliklerin istisnasýz tümü kitleleri yatýþtýrma ve seçim sandýklarýna itme uðraþýna giriþti. Devrimci seferberlikler ve kitlelerdeki radikalleþme ayný zamanda bu önderlikleri propaganda düzeyinde keskin bir emperyalizm karþýtý vurguya ve sosyal adaletçi bir söyleme itmekteydi. Venezüella’da Chavez ve son olarak Bolivya’da Evo Morales, görünüþte emperyalizme kafa tutan, ama bir türlü tam olarak kopamayan (bunun en açýk kanýtý anti emperyalist söylemiyle dünya solunun yeni ilham kaynaðý ilan edilen Chavez’in IMF’ye olan dýþ borcu halen kuruþu kuruþuna ödemekte oluþu) ulusalcý/halkçý hükümetler kurma yoluna girerken, Arjantin’de Kirchner, Brezilya’da Lula ve son olarak da Þili’de Bachelet sosyalist söylemlerle iþ baþýna gelip, yeniliberal ekonomik politikalarý tek tek hayata geçirmeye baþladýlar. Her geçen gün derinleþmekte olan ekonomik kriz, kýta ülkelerindeki rejimlerin zayýflýðý ve politik kriz, iþçi sýnýfý ve kitle mücadelelerindeki belirleyici yükseliþ ve son olarak devrimci önderliðin zayýflýðý, bugün için sýnýf uzlaþmacý projeleriyle mevcut reformist önderliklere kitle hareketini denetleyebilmenin yolunu açmakta. Emperyalizmden ve kapitalizmden tam olarak kopmadýklarý sürece kitlelerden koparak, adým adým emperyalizmin ve kapitalizmin denetimine girecek bu reformist önderliklere ”desteklenmesi gerekli hükümetler” gözüyle bakmakta olan CUT (Brezilya Merkezi Ýþçi Sendikasý), MST (Brezilya Topraksýz Köylü Hareketi) gibi kýta düzeyinde etki sahibi iþçi ve kitle örgütleri, bu sýnýf iþbirlikçi-reformist önderliklerden kopmadýklarý sürece aðýr bir sorumluluk altýnda olacaklardýr. Kitlelerin beklentilerinde uðrayacaðý hayal kýrýklýklarý bu hükümetleri ciddi politik krizlerle karþý karþýya getirecektir. Yaþanan geliþmeler Latin Amerika iþçi sýnýfý ve yoksul halklarýnýn halen devrim ya da sömürge olma ikilemiyle karþý karþýya olduðunu göstermektedir. Murat Yakýn 13
Bolivya seçimleri: Evo Morales devlet baþkaný
“Ant kapitalizmi” Bolivya’da yerli önder Evo Morales’in yüzde 54 oyla (ülke tarihinde bir baþkanýn elde ettiði en yüksek oy oraný) devlet baþkaný seçilmesi, iki yýl içinde üç baþkanýn devrilmesine yol açan kesintisiz halk ayaklanmalarý sürecinde yeni bir evre açtý. MAS (“Sosyalizme Doðru Hareket”) lideri Morales ülkedeki en yoksul halk kesimlerinin (on Bolivyalýdan yedisi açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþamakta) oylarýný, yoksulluktan kurtulmanýn yegane yolu olarak halk kitlelerinin ileri sürdüðü temel talep olan ülkedeki petrol ve doðal gaz yataklarýnýn ulusallaþtýrýlmasý vaadiyle topladý. Ne var ki, Morales hükümetinin attýðý ilk adýmlar, Repsol gibi çok uluslu petrol þirketlerine, yatýrýmlarýna ve karlarýna dokunulmayacaðýna iliºkin güvenceler vermek oldu. Bolivya halk kitleleri ile emperyalist þirketlerin uzlaþmaz çýkarlarýný bir arada tutma hayaline dayalý söylevlerinde, týpký Lula, Kirschner, Lucio veya Toledo gibi, son tahlilde egemenlerin yanýnda konumlanmakta ve emperyalizmin Latin Amerika’daki sol kabarýþý durdurma planlarýna alet olacaðýný belli etmekte. “Bolivya hükümeti mülkiyet hakkýný kullanacaktýr, (ama) bu ne mülksüzleþtirme ne de zoralým anlamýna gelir”. Ýspanya baþbakaný ve Repsol ve Iberdrola gibi büyük þirket yöneticilerinin huzurunda Evo Morales böyle diyordu. Bolivya halkýný seferber etmekte kullandýðý petrol ve gaz kaynaklarýnýn millileþtirilmesi talebini þimdi tersyüz etmeye giriþen Morales, bu amaçla “etkin millileþtirme” kavramýný ileri sürmekte. Buna göre, petrol ve gaz yataklarýna iliþkin mevcut yasanýn (koka iþçileri ile Morales’in MAS partisinin muhalefetine raðmen 2005’te kabul edilen ve o zamanki baþkan Carlos Mesa’nýn düþmesiyle sonuçlanan ayaklan-
14
malara yol açan yasa) bazý küçük deðiþikliklerle uygulanmaya devamý öngörülmekte: yasaya göre gaz ve petrol ürünleri toprak altýnda olduðu sürece devlete ait olacak; bir kez yeryüzüne çýktýktan sonra ise, onu çýkaran çok uluslu þirketlerin malý haline gelecek ve bu þirketler bu ürünlerin üretimi, iþlenmesi ve satýlmasý iþlemlerinde istedikleri gibi davranabilecek. Anayasa Mahkemesi’nin bazý çok uluslu þirketlerin haklarý aleyhine verdiði kararlar ise, bu þirketlerle yapýlacak yeni anlaþmalarla giderilecek. Bolivya’da yatýrýmý olan en önemli þirketler Repsol (Ýspanyol), Petrobras (Brezilya), Total (Fransýz), British Petroleum (Ýngiliz), Shell (Hollanda), Enron (ABD), Panamerican Energy (Ýngiliz-Arjantin), Pluspetrol (Arjantin), Vintage (ABD), 100 milyar dolarlýk bir sermayeyi ellerinde bulundurmakta. Salt hammadde olarak ihraç ettikleri petrol ve gaz ürünlerinde elde ettikleri 1,6 milyar dolarlýk yýllýk karlarýna karþýlýk, Bolivya devletine ödedikleri vergiler yýlda 500 milyon dolara bile ulaþmamakta. Rafinasyon ve sanayi ürünleri olarak satýþlarý dikkate alýndýðýnda, þirketlerin karý üç katýna çýkmakta. Bütün bu gelirleri düþünüldüðünde, þirketlerin Evo Morales’in yeni önerisini görüþmeye ve kabul etmeye yatkýn olacaklarý anlaþýlabilir. Bolivya yoksul halkýnýn sözcüsü olarak devlet baþkanlýðýna gelen Morales, petrolün millileþtirilmesine iliþkin verdiði sözden dönmekle yetinmeyeceðe de benzemekte: devlet baþkanlýðýný üstlenme töreninden sonra yaptýðý ilk iþ, dünyadaki en zengin demir ve manganez yataklarýndan bir olan Tuntún madenlerinin özelleþtirilmesi projesini onaylamak oldu. Beþ çok uluslu þirketin satýn alma baþvurusu yaptýðý madenlerin özelleþtirilmesi iþlemi, seçimler nedeniyle askýya alýnmýþtý, þimdi ise ayný çark Morales ile birlikte yine dönmeye devam ediyor. Morales’in bir diðer giriþimi de, büyük þirket yöneticilerinin oluþturduðu Santa Cruz Komitesi’nin
önünde, bu kesimlerin kendi bölgeleri için talep ettikleri otonomi talebi karþýsýnda “saygýlý” olacaðý taahütünde bulunmasý oldu. Çokuluslu þirket oligarþisi kendi çýkarlarýný, bölgede ellerinde bulundurduklarý zengin petrol, gaz ve diðer maden kaynaklarýný koruyabilmek ve özellikle devrimci yoksul El Alto halkýnýn baskýlarýndan uzak tutabilmek için, kendi bölgelerine merkezi Bolivya yasalarýnýn geçerli olmayacaðý otonom bir statü talep etmekteydi. Morales, bu gerici projeyi kamufle edebilmek için, zenginlerin otonomi talebini yerli halkýn bölgesel talepleriyle özdeþleþtirmekte ve “yurttaþlýk haklarý” kavramý çerçevesinde her ikisini birleþtirmeye çalýþmakta. Umarsýz aþk Morales’in lideri olduðu MAS’ýn, Ant Daðlarý bölgesi ülkeleri için ileri sürdüðü “Ant kapitalizmi” projesi, çokuluslu þirketler ve sermaye oligarþileriyle iþbirliði yaparak halklarýn yaþam koþullarýný düzeltmek gibi olanaksýz bir anlayýþa dayanmakta. Projeye göre, “daðýtabilmek için önce üretebilmek gerekir”, bu nedenle de sosyalizme gidiþin yolu böylesine bir kaçýnýlmaz aþamadan geçmek zorunda. Kýsacasý MAS, sömürülenler ile oligarþiler arasýnda umarsýz bir aþk davetiyesi çýkarmakta, baþkan yardýmcýsý ve ski bir devrimci olan Garcia Linera bunu þöyle tarif ediyor: “bütün Bolivya’nýn hükümeti olacaðýz, sadece bir sosyal kesimin ya da sýnýfýn deðil; ülkedeki hiçbir kesim kendisini dýþlanmýþ hissetmemelidir, hele iþadamlarý, asla... Hükümet olarak þunlarý garanti ediyoruz: iþ hayatýnda güvenlik, yatýrýmlarda güvence ve karlarýn paylaþýlmasý”. Morales, iþadamlarýndan, sükunet içinde yaþayabilmelerini saðlamak için iþçilerin yaþam koþullarýna katkýda bulunmalarýný da talep etmekte: “Ýþadamlarýnýn adli güvenlik aradýklarýný biliyorum, ama bunun en iyi yolu toplumsal sorunlarýn çözülmesinden geçiyor. Ýþ, saðlýk ve eðitim olduðu sürece, otomatik olarak adli güvenlik de olacaktýr. Böylece sorunlar ortadan kalkacaktýr.” Oysa gerçekli bu safiyane önerilerden çok daha farklý. Ne çokuluslu þirketler ne de oligarþiler, toplumsal istikrar adýna karlarýný yoksul-
larla paylaþarak kapitalizmi “insancýllaþtýrmaktan” yanadýrlar. Kapitalizmin ehlileþtirilmesi anlayýþýna dayalý bu tip bir sosyal demokrat öneri, ne emperyalizmin egemenliði ne de dünya ekonomisinin mevcut krizi altýnda geçerliliðe sahip olabilir. Bolivya’daki açlýðý ve sefaleti, enerji kaynaklarýný çokuluslu þirketlerin elinden çekip almadan ve bunlarý halklarýn hizmetine ve denetimine sokmadan gidermek olanaklý deðildir. “Sizlerin seçtikleriyle birlikte çalýþacaðýz ve iþbirliði yapacaðýz”, seçimler öncesinde ABD’nin narkotik büro þefi William Francisco, Bolivya halkýna yönelik olarak böyle demiþti. Oysa ABD daha bir süre öncesine kadar Evo Morales’i uyuþturucu ticareti yapmakla suçlamaktaydý, ama seçimlerin muhtemel sonuçlarý Washington’un derhal taktik deðiþtirmesine neden oldu. Aslýnda, bizzat seçimlerin düzenlenmesi, sokaklarda üç yönetim devirmeyi baþaran emekçi kitlelerin seferberliðini sönümlendirmek ve toplumsal hoþnutsuzluða burjuva kurumlar içinde bir çözüm üretmeye çalýþmaktan baþka bir amaç taþýmýyordu. El Alto’da son ayaklanmalara önderlik eden sendikal merkez COR (Bölge Ýþçi Merkezi) ise, “kimseye taviz vermeksizin kendi gerçek hükümetimizi kurabilmek için, özgün devrimci hattýmýzý çizmek zorundayýz”, diyor ve, “ABD emperyalizminin Bolivya halkýnýn baðrýndan fýþkýran devrimci dürtüyü durdurabilme manevrasý olarak gündeme getirilen seçim sahnesini” þiddetle eleþtiriyordu. Evo Morales’in, devletin temellerini yeniden tanýmlamak için kurmayý düþündüðü Kurucu Ulusal Meclis önerisi de, devrimci süreç içinde doðmuþ iþçi ve halk organlarýný tasfiye edip burjuva kurumlarýna meþruiyet saðlamaya yönelik bir proje haline gelmiþ durumda. Seçimler sýrasýnda Bush’un tercih ettiði aday aþýrý saðcý Jorge Quiroga idi, ama kitlelerin emperyalizm ve çokuluslu þirketler yanlýsý parti ve adaylara yönelik büyük tepkisi de açýkça görülmekteydi. Böylece, saðýn Morales’in seçim baþarýsýný engelleyemeyeceðini góren ABD emperyalizmi, hemen yeni bir politikaya doðru yöneldi. B planý ise, kendince tüm belirsizliðine karþýn Morales’ten yana tavýr almaktý. Böylece emperyalizm ve oligarþi, kitle seferberliðini derhal durdurabilecek doðrudan bir seçenekten yoksun olmanýn etkisiyle, tüm devrimci söylemine karþý iþçi ve emekçi kitleleri burjuva devletin kurumlarý içinde hapsedecek bir müttefik olarak Evo Morales’e yöneldi. Bununla birlikte Bolivya emekçi kitlelerinin bir bölümü halen, seçimlerin bir çözüm getirmeyeceðine, yegane çýkýþýn kitle örgütlülüðüne dayalý bir iþçi ve köylü hükümetinin kurulmasýnda olduðuna inanmaktadýr. UIB-DE’nin (LIT) Bolivya seksiyonu olan Sosyalist Ýþçi Hareketi’ndeki (MST) yoldaþlarýmýzýn mücadeleleri de bu hedefin gerçekleþtirilmesine yöneliktir. Cristina Mas
Ýþçi ve halk seçeneði Bolivya Ýþçi Merkezi (COB), Bolivya Maden Ýþçileri Sendikasý Federasyonu (FSTMB), El Alto Ýþçi Merkezi ve El Alto’daki kitle ayaklanmalarýna öncülük eden bir dizi baþka örgütün katýlýmýyla düzenlenen “Birinci Ulusal Ýþçi ve Halk Zirvesi”nde, iktidarýn kitlelerce üstlenilmesi amacýyla bir Ulusal Kurucu Halk Meclisi ve iþçi-köylü hükümeti kurulmasýna yönelik olarak aþaðýdaki deklarasyon üzerinde anlaþýlmýþtýr. 1. Bolivya iþçileri ve toplumsal hareketleri bugün her zamankinden daha çok, ülkedeki sömürülenlerin güçlü mücadelelerini durdurmak amacýyla düzenlenen genel ve yerel seçimlerin, Bolivyalýlarýn karþý karþýya olduðu sorunlara bir çözüm getirmeyeceðine, ne de ulusal egemenliðe bir katkýda bulunacaðýna inanmaktayýz. 2. Son dönem mücadelelerimizin neo-liberalizmi duvara sýkýþtýrmýþ olmakla birlikte iktidarýn ele alýnmasýna dönüþtürülememiþ olduðunun biliciyle, Bolivya iþçilerinin ve toplumsal hareketlerinin temel görevinin, bir iktidar organý olarak Ulusal Kurucu Halk Meclisi’nin geliþtirilmesi ve saðlamlaþtýrýlmasý olduðuna inanmaktayýz. Mevcut hükümetin öngördüðü kurucu meclisin, çokuluslu þirketlerin çýkarlarýný korumaktan baþka bir amacý bulunmamaktadýr. 3. Mücadelenin gelmiþ olduðu bugünkü aþamada biz iþçiler ve sömürülenler, seçim yoluyla hükümete gelmek isteyen adaylarýn hiç birinin ülkedeki doðal kaynaklarýn denetimini ele almaya cesaret edemeyeceðine inanmaktayýz, bu nedenle de Mayýs-Haziran toplantýlarýnda kararlaþtýrýlmýþ arabuluculuk önerilerini iptal ederek aþaðýdaki hedefleri önümüze koymaktayýz:
- Petrol ve gaz kaynaklarýnýn tazminatsýz millileþtirilmesi (...) - Neo-liberalizme hayat veren 21060 sayýlý yasanýn tümüyle iptali. - Oynak merdiven sistemine dayalý bir asgari ücret ve iþ güvencesi için mücadele. Sendikal kazanýmlarýn iptaline izin verilemez. - Kamu hizmeti veren þirketlerin yeniden millileþtirilmesi. - Ulusun birliðinin korunmasý, Santa Cruz ve Traija oligarþisinin otonomi bahanesiyle giriþtiði bölücü manevralara karþý mücadele edilmesi. - Soykýrýmcý Gonzalo Sanchez de Lozada’nýn ülkeye getirilerek cezalandýrýlmasý. 4. Sömürülenler ve toplumsal hareketler olarak, acil taleplerimizin yerine getirilebilmesi ve bu amaçla bir iþçi-köylü hükümetinin kurulabilmesi için, yalnýzca kitlelerin doðrudan eylemliliðine ve kendi öz mücadele araçlarýmýza güvenebileceðimizin bilincindeyiz. Bu amaçla görevimiz, COB’u, COD’larý, COR’larý ve Bolivya halkýnýn mücadelesiyle bütünleþmiþ diðer taban sendikalarýný ve halk örgütlerini güçlendirmektir. 5. Bolivya iþçileri olarak, emperyalizmin ve onun uþaklarýnýn herhangi bir müdahale giriþimine karþý teyakkuz durumunda olduðumuzu ilan ederiz. 6. Ýþçiler ve toplumsal hareketler olarak, ülkedeki tüm sömürülenleri Mart 2006’da Bölgesel Halk meclisleri toplamaya çaðýrýyoruz. Bu organlarýn temsilcileri, 10 Nisan 2006’da El Alto’da toplanacak olan Ulusal Kurucu Halk Meclisi için kendi delegelerini seçmelidir. Sömürülenler olarak bu mücadelede, sömürü ve aþaðýlanma zincirlerimizden baþka kaybedeceðimiz hiçbir þey yoktur. 15
Rosa Lüksemburg (1871-1919) Rosa Lüksemburg 5 Mart 1871’de küçük bir Polonya kasabasýnda doðdu. Genç yaþta militanca sosyalist politikayý savundu. 1882’de kurulan “Proletarya” adlý devrimci partiye girdi. Proletarya partisi binlerce iþçiyi greve götürebilen bir partiydi. Ýlkeleri ve programý bakýmýndan da Rusya’daki devrimci hareketin çok ilerisindeydi. Ancak parti bir darbe yedi ve önderliksiz kaldý. Sadece bazý küçük gruplar devam edebildiler. Rosa Lüksemburg’da böyle bir grubun üyesiydi. Rosa henüz 16 yaþýndaydý. Ama polis peþine düþmüþtü. Arkadaþlarýnýn kararý ile Ýsveç’e gitti. Orada üniversiteye girerek doða bilimleri, matematik ve ekonomi okudu. Birkaç yýl sonra Rosa, Polonya Devrimci Sosyalist Partisi’nin önder teorisyeni haline geldi. Parti gazetesinin de baþ yazarý oldu. Partinin adý “Polonya Krallýðý Sosyal Demokrat Partisi” olarak deðiþtirildi. 1893’te Rosa partiyi Sosyalist Enternasyonal kongresinde temsil etti. Polonya Sosyalist Partisi taraftarlarýyla sýký bir mücadeleye girdi. Partiyi açýk bir milliyetçilik eðilimi göstermekle suçladý. Polonya için baðýmsýzlýk sloganýna karþý muhalefet etti. Rosa’nýn Lenin ile en önemli tartýþmalarý ulusal sorun üzerineydi.
Almanya’daki iþçi hareketine katýldý. Almanya’daki hareket, biri devrimci diðeri reformcu olmak üzere iki kanaldan geliþiyordu. Sosyal Demokrat Parti, meclisteki diðer partiler gibi davranmaya baþladý. Devrim fikrinden uzaklaþtý ve yasal yollarla iktidara gelmeyi hedef haline getirdi. Bu eðilimin baþlýca temsilcisi Eduard Bernstein’dý. Rosa, Sosyal Reform ya da Sosyal Devrim kitabýnda Bernstein’nýn revizyonist görüþlerini eleþtirdi. Ve reformculuða karþý devrim fikrini savundu. 1903-1904 yýllarý arasýnda Rosa Lüksemburg, Lenin’le polemiðe giriþti. Ulusal sorun, parti kavramý ve parti ile kitle eylemleri konusunda Lenin’den farklý düþünüyordu. Rosa çeþitli nedenlerle tutuklandý. 1918 Alman devrimi ile birlikte cezaevinden kurtuldu. Ancak devrim, sosyal-demokrat liderlerle Kayser’in ordusunun generalleri tarafýndan ezildi. Binlerce kiþi katledildi. 15 Ocak 1919’da Karl Liebknecht öldürüldü. Ayný gün bir askerin tüfek dipçiði ile Rosa can verdi. Rosa kendini devrimci sosyalizme, iþçi sýnýfýnýn özgürleþmesine adamýþtý. Onun öldürülmesi üzerine Lenin þöyle demektedir. “O bir kartaldý, hala da bir kartaldýr. Rosa Lüksemburg, bütün dünya devrimcilerinin anýsýnda aziz olmakla kalmayacak, eserleri bir çok devrimci kuþaðýn eðitimi için çok faydalý bir ders olacaktýr”. Rosa Lüksemburg Alman emperyalizmine destek veren sosyal-demokrasinin saldýrýlarýna hedef olduðu gibi, uzun yýllar Stalinizmin kuþatmasý altýnda kalmýþ ve yasaklanmýþtýr. Kitaplarý basýlmamýþ, genç kuþaklara okutulmamýþtýr. Emperyalist Alman çýkarlarýný savunarak sosyal þoven bir siyaseti savunmaya baþlayan ve iþçi sýnýfýna ihanet eden Alman SDP’nin (Sosyal Demokrat Partisi) Rosa’ya saldýrmasý çok anlaþýlýrdý. Çünkü Rosa, sosyal þovenizmin ve Stalinizmin aksine enternasyonalisttir ve proletarya devriminin savunucusudur. Nergis Çayýr
16