Ic25

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 25

Mart 2006

http://iscicephesi.org

AKP hükümeti üçüncü yýlýnda

saldýrýlar devam ediyor

“ekonomik mucize” palavralarýna son verecek devrimci bir programla ülkeyi yeniden inþa edebilecek tek güç

iþçi sýnýfýdýr!

Gündem ve Politika

syf. 2-6/10

Halkýna “lan” diyen baþbakan, defol! Hükümetin zorlu sýnavý Emperyalistlerin yeni yol haritasý: “karikatür krizi” Diyarbakýr Kulp / Tunceli Gökçek Mirik

8 Mart

syf. 7-9 Kadýn istihdamý arttýrma zirveleri ve sömürü Konya’da linç giriþimi Dünya emekçi kadýnlar günü

Sýnýf mücadelesi

DÝSK 39 Yaþýnda

Emek güncesi

Ýnsanlar neden silah taþýr?

Fabrikalardan iþçi mektuplarý

Patronlara yüksek kar, yoksullara sefalet düþüyor...

Dünya: Hamas, Filistin’i nereye götürüyor?

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

syf. 11-14

syf. 15-16

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Halkýna “Lan” diyen Baþbakan, Defol! Vatandaþ: Öldük, bittik sayýn Baþbakan’ým. Hangi yüzle geldin buraya? Baþbakan: Böyle baðýrýlmaz ki, terbiyesizlik yapma. Vatandaþ: Terbiyesizlik yapmýyorum. Lütfen bana hakaret etmeyin. Baþbakan: Artistlik yapma, edepsizlik yapma. Vatandaþ: Artistlik yapmýyorum, ben sanatçý deðilim. Baþbakan: Sanatçýsýn, çok iyi sanatçýsýn. Vatandaþ: Tarým Bakanýmýzýn Anayasa’yý ihlal ettiðini biliyor musunuz? Baþbakan: Lan bana Anayasa’yý öðretme. Terbiyesizlik yapma. Lan terbiyesizlik yapma. Vatandaþ: Lan mý? Baþbakan: Evet. Vatandaþ: Lan mý? Canýn sað olsun. Baþbakan: Þu anda çiftçiye ne verildiðinin farkýnda mýsýn? Vatandaþ: Ne zaman? Baþbakan: Þimdi. Vatandaþ: Benim mahsulüm öldükten sonra mý? Ýki senedir anamýz aðlýyor. Baþbakan: Hadi ananý al git buradan. Vatandaþ: Lan diye hitap etme. Ayýp be... Bu konuþmanýn geçtiði iki kiþiden biri, Baþbakan ve AKP genel baþkaný Recep Tayip Erdoðan hazretleri. Diðeri ise, mahsülünün karþýlýðýný alamadýðý için tepkisini gösteren bir çiftçi. Yer Mersin. Bu baþbakanýn ne ilk, ne de son argosu. O, Kasýmpaþalý edasýyla yoksul halký aþaðlamaya, sindirmeye çalýþmaya devam edecek. O yoksul emekçi halka baktýðýnda onlarý ezilecek bir böcek ya da daha iyimser halde sadece çalýþtýrýlacak bir köle olarak gören burjuva sýnýfýnýn bakýþ açýsýyla yaklaþýyor Mersin’li çiftçiye. Aslýnda tüm emekçi halka böyle bakýyor. Argolar Kurtlar Vadisi’nin sahnelerinden kopup geliyor. Ne de olsa milliyetçilik denen yýkýcý ideolojiyle zehirlenen bu halk bu argoyu

EÐÝTÝM–SEN

da tutar diye düþünüyor. Milliyetçi, tarikatçý, mafya ve patron karesinden bu halk haz duyar diye düþünüyor. Ve Tayyip efendi de gücünü yoksul bir emekçinin üzerinde gösteriyor. Elbette birileri de onu alkýþlýyor. Sesini birazcýk çýkaraný da aþaðlýyorlar, hatta her tür saldýrýyý reva görüyorlar. Örneðin, Tayyip karikatürlerinden gazete ve dergilere davalar açýlýyor ve hatta büyük para cezalarý verilebiliyor. Peki Tayyip efendi bu cüreti nereden alýyor? Elbette, neredeyse ülkedeki tek siyasi güç olarak kalmasýndan alýyor. Yolsuzluklar hergün artýyor. Ýþsizlik, yoksulluk hergün daha fazla artýyor. Ücretler düþüyor, çalýþma saatleri uzuyor. Tüm bu gerici saldýrýlarýn arkasýndaki ise Tayyip Efendi ve hempalarý var. Buna karþý dur diyecek bir muhalefet odaðý, bir iþçi emekçi seçeneði yok, bu yüzden rahatça atýyor kesiyor. Tayyip efendi ve hempalarý yalanlarla þimdilik halký uyutuyorlar. Ama bu aþaðlýk tüccarlar þunu unutmamalý emekçi halk bu yaptýklarýný hiç unutmayacak. Burjuvazinin tüm uþaklarýndan, asalak hükümetlerinden ve burjuvazinin kendisinden kurtulmak için, örgütlenmemiz ve iþçi ve emekçilerin kendi alternatiflerini oluþturmalýyýz. Baþbakana Yumurta Atan Halkevcilere Tutuklama Baþbakanýn Mersin’de bir çiftçiyi aþaðlamasýnýn ardýndan toplanan bir grup halkevleri üyesi, baþbakana yumurta attýlar. Bu olayýn ardýndan dokuz protestocu gözaltýna alýndý. Yumurta atmanýn suç olmasý bir tartýþma konusu. Buna raðmen gözltýna alýnan dokuz kiþiden 5’i çýktýklarý mahkemece tutuklandýlar. Tutuklama gerekçesi ise, Toplantý ve Gösteri Yürüyüþleri Kanunu’na muhalefet; görevli memura, devlet büyüklerine hakaret; kamu görevlisine görevinden dolayý hakaret; kamu görevlisine görevini yaptýrmamak için direnmek suçlamalarýyla 6 yýldan 13 yýla kadar hapis cezasý istemiyle tuuklandýlar. Esasýnda bu ceza hükümetin ikiyüzlülüðünün de göstergesidir. Bir yandan AB ve demokrasi palavralarý atanlar, en ufak bir protestoda bile tahammülsüzler ve her kim onlara karþý muhalefet etse ona karþý her tür muameleyi reva görüyorlar. Bir yumurta için 13 yýl ceza. Peki atýlan yumurta Unakýtan yumurtalarýndan olsa ceza daha da mý aðýr olurdu. Ne de olsa Unakýtan’ýn malý devletin malý sayýlýr.

KAPATILAMAZ

Tutuklu halkevleri üyeleri hemen serbest býrakýlsýn! 2

Fuat Karan


Hükümetin zorlu sýnavý AKP hükümeti için üç yýldýr dikensiz bir gül bahçesi gibi sorunsuzca süren iktidar günlerinde bir dönemece gelinmiþ görünüyor. TÜSIAD burjuvazisinin ve emperyalizmin alternatifsiz seçeneði olarak rüzgarý arkasýna alan, koalisyonlar dönemine son vererek ve mecliste ciddiye alýnabilecek bir muhalefetle neredeyse hiç karþýlaþmaksýzýn iktidarýný saðlamlaþtýran AKP hükümeti, üç yýl sonra ilk kez açýk bir sýnanma sürecinden geçiyor. Bu hassas dönem, baþta baþbakan Recep Tayyip Erdoðan olmak üzere, hükümet üyelerini giderek saldýrganlaþtýrýyor, aslýnda oturmuþ bir partiden çok, bir koalisyon görüntüsü veren AKP’nin zayýf yanlarýný gözler önüne seriyor. Hükümet, halen enflasyondaki düþüþten hareketle ekonomik bir mucizeyi pazarlamaya devam ediyor. Oysa rakamlar ve göstergeler tam tersini söylüyor. Türkiye ekonomisinin sorunlu alt yapýsý hiçbir dönüþüme uðramadýðý gibi, son iki yýl içinde ekonomik göstergeler çok daha kýrýlgan hale gelmiþ durumda. AKP hükümetinin Müslüman liberalleri, ekonomi üzerindeki faiz yükünü artýrmakla kalmadý, son üç yýlda, ülkenin kýsa vadeli borçlarýný 16 milyar dolardan, 40 milyar dolara çýkarttý. Yalnýzca 15-24 yaþ arasý gençlerin kentlerdeki iþsizlik oraný yüzde 22.1’e fýrladý. Cari açýk ise þimdiden ulusal gelirin 6.4’üne ulaþtý. Maliye bakaný Unakýtan’a göre ise “Türkiye’nin dünyada giderek büyüyen bir cazibe merkezine dönüþmekte olduðu düþünülürse” korkacak hiçbir þey yok. Oysa cari açýk ve giderek artan oranda borçlanmak büyük bir sorun, çünkü süslü ekonomik terimleri bir yana býrakýrsak, bu durum, “koymadan almak”tan, baþka bir anlama gelmiyor. IMF ve Dünya Bankasý’nýn Türkiye’deki cari açýðýn tehlikeli boyutlara ulaþtýðýný bugün bas bas baðýrýyor olmasý nedensiz deðil. Öte yandan bu durum, emperyalist dýþ sermaye karþýsýnda boynu kýldan ince hale gelmiþ Türkiye burjuvazisinin, Ortadoðu’da bir bataklýða saplanmýþ durumdaki emperyalizmin daha aktif bir biçimde taþeronluðuna soyunma olasýlýðýný gündeme getiriyor. Bu nokta hükümetin dýþ politikada en zorlandýðý alan. Ýran’a karþý gerçekleþtirilecek emperyalist saldýrý sýrasýnda Türkiye’nin üstlenmesi beklenen rol, hükümetin Filistin seçimlerinin galibi olan HAMAS temsilcilerini kabul ederken yaþanan yalpalamalar, bu durumun en açýk kanýtlarý. Son dönemde gerçekleþtirilen özelleþtirme ihalelerinin sonuçlarý, ardý ardýna açýklanan yolsuzluk raporlarý ve sermaye açýsýndan AB rüzgarýnýn hýz kaybetmekte olduðu izlenimi karþýsýnda, egemen TÜSIAD burjuvazisi Türk dýþ siyasetinin son 50 yýlýna damgasýný vurmuþ

olan, “asla tek bir ata oynamama“ çizgisini kararlýlýkla sürdürmekte. TÜSIAD sermayesi, Türkiye’deki rejimin kýrmýzý çizgileri ve özellikle de Ortadoðu’daki geliþmeler söz konusu olduðunda, geri dönüþsüz ve alternatifsiz politikalarýn riskleri karþýsýnda AKP’ye balans ayarý yapma ihtiyacýný giderek daha fazla hissetmekte. Geçen ay içinde hem maliye bakaný Kemal Unakýtan hem de devlet bakaný Kürþad Tüzmen hakkýnda ortaya atýlan yolsuzluk iddialarý tartýþmalarý, Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer ve TÜSIAD temsilcileri ile Baþbakan Erdoðan arasýndaki gerilimin bir kez daha açýða çýkmasýna yol açtý. Zira TÜSIAD için yaþamsal bir anlam taþýyan AB ile bütünleþme hedefi son dönemde giderek AKP hükümetinin projelerinde ikinci plana itilmekte. Ortadoðu’da ABD emperyalizminin politik taþeronluðuna soyunmak, körfez sermayesinin önünü açmak son aylarda AKP hükümetinin öncelikli siyasetine dönüþmüþ gözüküyor. Hükümet bu yolla hem politik ve ekonomik açýdan hayal kýrýklýðýna uðramýþ geleneksel tabaný ile siyasi baðýný güçlendirme arayýþýnda hem de emperyalizmin mevcut desteðini kalýcý hale getirme uðraþýnda. AKP hükümetinin halen en büyük güvencesi, emperyalizmin ve burjuvazinin alternatifsiz hükümeti olduðuna inanmasý. Ne var ki, hükümet bu kez her zamankinden daha zorlu ve hassas bir evreye girmiþ bulunuyor. Türkiye iþçi sýnýfý, çok aðýr bir ekonomik karþý devrim ile kuþatýlmakta. Büyük bedeller ödeyerek kazanýlmýþ politik ve ekonomik mevziler, Müslüman demokrat AKP Hükümeti’nin þevkle uyguladýðý yeni liberal politikalarla talan ediliyor. “Ekonomik mucize” palavralarýnýn aksine ülke emperyalizmin elinde bir oyuncaða, bir enkaza dönüþüyor. Bu kara bulutlarý daðýtmak mümkün. Zira giderek azgýnlaþmakta olan sömürü koþullarý, devrimci bir alternatifin oluþmasýnýn imkanlarýný da sunmakta. Yeter ki, ülkeyi devrimci bir programla yeniden inþa edebilecek tek güç olan iþçi sýnýfý karþý konulmaz aðýrlýðýyla ayaða kalksýn. Karanlýða mahkum deðiliz…

GÜNDEM

AKP hükümeti üçüncü yýlýnda:

3


Emperyalistlerin Yeni Yol Haritasý:

“Karikatür Krizi” ABD’nin öncülüðünde emperyalist sermayenin çýkarlarý uðruna Ortadoðu halklarý için çizdikleri yol haritasýna uygun saldýrý stratejileri geliþtiriyor. Emperyalist devletlerin amaçlarý, bu bölgedeki zenginlik kaynaklarý kendi kontrolleri altýna almak. ABD, Irak iþgalinden sonra saldýracaklarý ülkeleri açýklamýþtý, (Ýran ve Suriye). ABD Irak iþgalinden sonra Ýran’a saldýracaðýný söylüyor ve bunun için de her zamanki uydurma gerekçeleri, saldýrý nedeni olarak ileri sürüyor. Ve Ýran’ýn uranyum zenginleþtirme faaliyetine son vermesini isteyen bu ikiyüzlü emperyalistler, Ýsrail devletinin bölgede silahlanmasýna göz yumuyorlar. ABD, Irak iþgalinde bataða saplanmýþ durumda ve dünya kamuoyunda desteðini yitirmekte. Bu nedenle Avrupalý emperyalist devletleri bundan sonraki saldýrýlarýna ortak etmedikçe, baþarý þansýnýn zor olduðunun da bilincinde. Ýran’a saldýrmak için öncelikle BM çatýsý altýndaki ülkelerin de bu saldýrýya destek vermelerini istemesi bundan. Özellikle Irak iþgaline “destek” vermeyen Almanya ve Fransa, Iran konusunda ABD’nin yanýnda saf tutmuþ durumda. Ýþte Ortadoðu’da geliþmekte olan bu olaylarýn paralelinde bir de Danimarka’da Jyllands-posten adýnda yayýnlanan bir gazetede, ifade özgürlüðü adý altýnda Ýslam dininin peygamberinin karikatürleri yayýnlandý. Ve devamýnda dünyanýn çeþitli ülkelerinde Müslümanlarýn öfkesi infial boyutuna ulaþtý. Günlerce süren protesto gösterileri, yürüyüþler, boykot kampanyasý, belli elçilik binalarýnýn yakýlmasý ve onlarla ifade edilebilecek ölü sayýsý söz konusu oldu.

4

Ýslam ülkelerinde bu tepkilere neden olan Muhammed’in karikatürleri ilk olarak geçtiðimiz Eylül ayýnda Danimarka’da bir gazetede yayýnlanmýþtý. Þubat ayýnda karikatürlerin bu kez birkaç Avrupalý gazete tarafýndan neredeyse “sabýr taþýrma” þeklinde peþ peþe yayýnlamasý olaylarýn fitilini de birlikte ateþlemiþ oldu. Emperyalist sermaye çevrelerinin medyayý da kullanarak karikatürlerin yayýnlanmasý hem Müslümanlarý çileden çýkarma hem de Avrupalýlarý “medeniyet elden gidiyor” diye telaþlandýrýp yanýnda yer alma zeminini hazýrlýyor. Ýþte “karikatür krizi”nin sonuçlarý en çok buna hizmet edebilir. Karikatürlerden beklenen neydi? Bilindiði gibi ABD 11 Eylül sonrasý dünyaya “terörle savaþ” kampanyasý baþlattý. ABD kendisine düþman olarak Usame Bin Ladin üzerinden Ortadoðu’da yaþayan Müslüman halký “terörist” olarak hedef göstermeye giriþti. Ýspanya ve Ýngiltere’deki metrolarda patlayan bombalarýn “sorumlularýnýn” Müslüman kökenli oluþlarýný kullanan emperyalistler, bu sayede bütün Müslümanlarýn dünya için tehdit oluþturduðu kanýsýný bilerek öne çýkardýlar. Þimdilerde de baþta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok yerde “yabancýlara -göçmenlere” özellikle de Müslümanlara karþý kampanyalar düzenleyerek, “demokrasi” dersi adý altýnda aba altýndan sopa gösterilmekte. Emperyalist yöneticilerin bu siyasetleri, aslýnda ayný sýnýfýn üyeleri olan, farklý dinlere mensup iþçileri ve emekçileri bir birine düþman etmekten baþka bir þeye hizmet etmiyor. Ýþte bu ortamda “karikatür krizi” bu siyasetin tuzu biberi oldu. “Medeniyetler çatýþmasý”na mý gidiyoruz? Ortaya çýkan ve körüklenen bu tablo doðal olarak Samuel Huntington’un ileriye sürdüðü

“medeniyetler çatýþmasý”ný akla getiriyor. Pekiyi nedir “medeniyetler çatýþmasý?” Emperyalizmin ideologlarý Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýyla birlikte sýnýf mücadelesinin tarihe karýþtýðýný, tarihin artýk sýnýflar savaþýmý olarak açýklanamayacaðý tezini ileri sürerek kendine göre tarihin sonunu ilan etmekteydiler. Emperyalist ideologlarýna göre tarih farklý uygarlýklar arasýnda cereyan edecek ve savaþlar biçiminde geliþecek. Sovyetler Birliði’nin yýkýlmasýyla dünya tek kutuplu bir imparatorluk düzenine geçti. Bir yandan “batý demokrasileri” diðer tarafta ise bu uygarlýðýn dýþýnda kalanlar ve varlýðý ile onlarý tehdit edenler. Hatýrlanacaðý gibi 11 Eylül saldýrýsýndan sonra ABD yönetimi bu geliþmeyi “uygarlýðýmýza ve uygar yaþam tarzýmýza yönelik bir saldýrý” biçiminde açýkladý. Öyle görünüyor ki bir tarafta “medeni batý dünyasý” diðer tarafta ise ortaçað dünyasýna sýkýþýp kalmýþ olanlar var, ABD ve taraftarlarýna göre. Dini gerici akýmlarýn “batý dünyasý”, “Müslüman dünyaya karþý haçlý seferine” giriþmektedir tezi de ayný zehirli fikirleri halklar arasýna yaymakta. Yoksul halklar için oldukça tehlikeli olan bu siyaset, emperyalistlerin ve iþbirlikçilerinin tüm giriþimlerine raðmen dünya ölçeðinde cereyan edecek halklar arasýndaki boðazlaþmalar düzeyinden þimdilik uzaktýr. Fakat emperyalizmin “medeniyetler çatýþmasý” adý altýnda hedeflediði tam da budur. Sonuç olarak “karikatür krizi”nden zarar görecek olanlar hangi din ve milliyetten olursa olsunlar iþçiler, emekçiler ve ezilen halklardýr. Dolayýsýyla “medeniyetler çatýþmasý” tezinin altýnda sahnelenmek istenen emekçileri ve yoksul halklarý birbirine düþmanlaþtýrmaktýr. Emperyalist ideologlar bu yolla sýnýf çeliþkilerinin üstünü örterek emperyalist-kapitalistlerin çýkarlarýný güvence altýna almayý hedeflemektedir. Ýþçi sýnýfý bu tuzaða düþmemeli. Ýþçi sýnýfý emperyalistkapitalist düzene karþý enternasyonal bayraðýný sýnýf mücadelesi yoluyla tüm dünyada yükseltmeyi hedeflemelidir. Þahin Yýldýrým


Diyarbakýr Kulp / Tunceli Gökçek Mirik

Unutmayalým, Unutturmayalým… Balýklarýn hafýzasýnýn çok zayýf olduðu söylenir. Bu nedenle çabuk unutan insanlar için balýk hafýzasýna sahip denir. Netice itibariyle bir balýðýn zayýf hafýzalý olmasý ya da bir insanýn çok unutkan olmasý dünyanýn sonu deðildir. Diðer yandan bir toplumun hafýzasýz olmasý, yaþananlarýn ayný hýzla toplumun ortak hafýzasýndan silinip gitmesi, çok hayati sorunlara yol açar. Kuþkusuz toplumlar yaþadýklarýný durup dururken unutmazlar. Genellikle iktidar sahibi egemen güçlerin bir marifetidir toplumun ortak hafýzasýný silip, yok etmek. O ortak hafýza ki iþe yaramaz binlerce deðersiz, geçici, gündelik malzeme ile doldurup bir paçavra haline getirilmek istenir egemenlerce; çünkü yönetenlerin yönetmek için en çok ihtiyaç duyduðu þey hatýrlamayan bir toplumdur. Burjuva kapitalist sömürü düzeni dünyanýn dört bir yanýnda toplumun gerçek ortak hafýzasýný parçalayýp, yerine baský ve sömürü düzeninin vahþetini örten binlerce iþe yaramaz malzeme doldurma marifeti sayesinde ayakta durmayý baþarýr. Sömür, katlet, yalanlarla unuttur… Bazen insanlar unutsa da toprak unutulaný kusuverir bir gün; ve her þey gün yüzüne fýþkýrýverir. Diyarbakýr’ýn Kulp ilçesine baðlý Alacaköy’de, 1993 yýlýnda kaybolan 11 kiþiye ait olduðu yapýlan DNA incelemeleri sonucu açýða çýkan insan kemiklerin bulunmasý “kapandý” sayýlan bir davanýn yeniden açýlmasýný saðladý. Söz konusu 11 kiþi, 9 Ekim 1993 günü bölgede görevli Bolu Jandarma Tugayý mensubu askerlerce gözaltýna alýnmýþlar, en son 11 Kasým tarihinde görülmüþler, bu süre boyunca elleri baðlý olarak bölge jandarma kuvvetlerinin gözetiminde kalmýþlar ve sonrasýnda kendilerinden bir daha haber alýnamamýþtý. Tutuklandýktan sonra kaybolan 11 kiþinin -Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoðdu, Behçet Tutus, Mehmet Þerif Avar, Hasan Avar, Bahri Þimþek, Mehmetþah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya ve Ümit Taþ- yakýnlarýnýn giriþimleri sonuç vermemiþ ve olayýn hemen devamýnda binlerce baþka köy gibi söz konusu köy de boþaltýlýp 2001 yýlýna kadar da yerleþime kapatýlmýþ ve yasak bölge ilan edilmiþti. Yakýnlarýnýn peþini býrakmak istemeyen dokuz kiþi olayýn takipçisi olarak tüm içi hukuk yollarýna baþvurmuþ ama savcýlýk takipsizlik kararý vererek davayý unutturmak istemiþti. Ýç hukuk yollarý týkanan kayýp yakýnlarýnýn 29 Mayýs 1997

tarihinden sonra Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nde (AÝHM) açtýklarý dava 31 Mayýs 2001 yýlýnda sonuçlanmýþ ve Türkiye kayýp yakýnlarýna 2 milyon mark ödemeye mahkum edilmiþti. Kayýplarýnýn takipçisi olan köylüler ise dava süresince ölümle tehdit dahil her türlü baský ve þiddete maruz kalmýþ, tutuklanmýþ, yýldýrýlmak istenmiþ ama yollarýndan dönmemiþlerdi. Köye Dönüþ Projesi kapsamýnda köylerine dönme imkaný bulan bu insanlar katledilmiþ yakýnlarýnýn izlerini sürerek 3 Kasým 2004 tarihinde kemiklerine ulaþmýþ ve ÝHD aracýlýðýyla Ýstanbul Adli Týp Kurumu’na gönderilen numuneler üzerinden gerçekleþtirilen DNA testleri acý gerçeðin kesin þekilde ortaya çýkmasýný saðlamýþtý. Kemikleri bulan köylülerin bölge savcýsýný haberdar etmelerine raðmen bölge savcýsý tarafýndan kemiklerin inceleme için köylüler tarafýndan toplanýp getirilmesinin istenmesi devletin olaya bakýþýnýn gerçek özetidir. Söz konusu bölgede 2003 yýlýnýn eylül ayýnda yol çalýþmasýnda çalýþan iþçiler tarafýndan bulunan insan kemiklerinin bölge savcýsýna bildirilmesinin sonuçsuz kaldýðý düþünülürse devletin olayý örtbas etme niyeti daha da net olarak açýða çýkacaktýr. Ýmha, inkar, iftira… Gelinen noktada bu 11 kiþinin katledildiði açýk bir þekilde ortaya çýkmýþ durumda. General Yavuz

Ertürk komutasýnda hareket eden 2 bin 500 kiþilik Bolu Jandarma Tugayý olayýn failleri. Bu tugayýn bölgede baþka bir çok operasyonu daha gerçekleþtirdiði, birçok kayýp vakasýnýn arkasýnda bu tugayýn operasyonlarýnýn yattýðý bir sýr deðil. Örneðin ayný tugayýn Tunceli merkeze baðlý Gökçek Köyü Mirik mezrasýnda 23-24 Eylül 1994 tarihinde yaptýðý askeri operasyon sonrasýnda söz konusu mezrada yaþayan Iþýk ve Serin ailelerinden 7 kiþi “kayýp” oldu. Yine ayný operasyon döneminde Tunceli’de 1994 yýlýnda toplam 16 köylü “kayýp” oldu. Bu kiþiler halen kayýp. Bu kayýplar bölgede ki binlerce kayýptan sadece bir kýsmý. Kayýplar konusunda devletin tutumu ise suçu PKK’ye atarak iþin içinden sýyrýlmak þeklinde. Kayýp ve öldürme olaylarýna maruz kalan bu insanlarýn birçoðunun sabýkasý dahi olmayan, tek suçlarý o bölgede yaþayan Kürt olmakla sýnýrlý olan insanlardan oluþtuðu da bir baþka gerçek. Toplu mezarlar üzerine yükselen Avrupa Birliði… Þemdinli’de gün ortasýnda, yüzlerce þahidin gözleri önünde bombayý kitapevine atan ve peþinden halkýn üzerine kurþun yaðdýran subaylara kahraman diyen bir rejim söz konusu olan. Bombayý atan subaya sahip çýkan ama bombadan da PKK’yi sorumlu tutan bu rejim kuþkusuz piþkindir ve ortaya çýkan kayýplara ait toplu mezarlarýn suçunu da PKK’ye atmasý normaldir. Dün Diyarbakýr ve Tunceli’de ve bugün Þemdinli’de iþ baþýnda olan ayný baský ve þiddet rejimi güçleridir. Bu baský ve þiddet rejimini üzerine bir çelik yelek gibi giyen burjuvazi toplu mezarlar üzerine bir AB inþa etme yolunda. AB’nin bir özgürlük ve demokrasi projesi deðil, sömürü ve þiddeti derinleþtirme projesi olduðunu bilenler için bunda þaþýracak bir yan yok. “Hukuk” sonucu deðil, yaðmur ve heyelanlar sonucu ortaya çýkan toplu mezarlar söz konusu. AÝHM’in verdiði para cezalarý özgürlük ve demokrasi getirir mi? Baþta Kürt halký olmak üzere ezilen ve sömürülen tüm kesimler bilmek durumunda: failler hesap vermedikçe asla adil, eþit ve özgür bir dünya olmayacak… Arif Benol

5


DÝSK 39 Yaþýnda T ürk-Ýþ yönetiminin Amerikancý sendikal politikalar izlemeye baþlamasý, mücadele eden iþçileri yalnýz býrakmasý, sermayeden, devletten ve iþverenlerden baðýmsýz bir tutum izlememesi sonucu, Türk-Ýþ içinde bir grup sendikadan oluþan muhalefet oluþtu. Bunlarýn büyük bir çoðunluðu TÝP (Türkiye Ýþçi Partisi) üyesiydi. DÝSK’in kurulmasýnýn ana nedeni, Türk-Ýþ yönetiminin bir bölümüyle DÝSK’i kuran sendikalar arasýndaki görüþ ayrýlýðýdýr. Bu görüþ ayrýlýklarý sonucunda, Türk-Ýþ’ten kopmaya yol açan olay 1966’da Paþabahçe cam iþçilerinin grevi oldu. Grevci iþçiler karþý olmasýna raðmen Türk-Ýþ yönetimi TÝSK ile anlaþarak grevi bitirmek istedi. Buna tepki olarak Petrol-Ýþ, Maden-Ýþ, Lastik-Ýþ, BasýnÝþ, Tez Büro-Ýþ’le birlikte bir grev destekleme komitesi kurdular ve grev sürdü. Türk-Ýþ yönetim kurulu ise, “sendikacýlýk prensip ve disiplinini ýsrarla çiðnedikleri” gerekçesiyle bu sendikalarý geçici olarak ihraç etti. Bir araya gelen bu sendika yöneticileri Sendikalar Arasý Dayanýþma Anlaþmasý’ný (SEDA) oluþturdular. 1967’lere gelindiðinde, Türk-Ýþ’te sendikal demokrasi kesinlikle iþlemez duruma gelmiþti. Ýþte bu koþullarda bu sendikalar Türk-Ýþ’ten ayrýlarak 13 Þubat 1967’de DÝSK’i kurdular. DÝSK, Türk-Ýþ’e karþý körü körüne bir çýkýþ olmamýþtýr. Türk-Ýþ’in sýnýf uzlaþmacý tavrýna karþý radikal bir çýkýþ olmuþtur. DÝSK, kuruluþunda sömürüyü sýnýrlamayý ve sömürüyü ortadan kaldýrmayý hedeflediðini açýklýyordu. 1068-71 Dönemi ve 15–16 Haziran Olaylarý Bu dönem iþçi hareketlerinin hýzlandýðý ve yoðunlaþtýðý bir dönem oldu. Uyanan ve bilinçlenen iþçiler, iþyerlerinde sýnýf uzlaþmacý sendikacýlýk çemberini kýrmayý baþardýlar. DÝSK’te örgütlenmeye baþladýlar. DÝSK’in bu hýzlý geliþmesi baþta Türk-Ýþ olmak üzere çeþitli çevreleri, iþveren kuruluþlarýný, devlet ve hükümet içindeki bazý odaklarý huzursuz ediyordu. Bu geliþmenin önüne geçilmesi için 274 sayýlý sendikalar ve 275 sayýlý toplusözleþme, grev ve lokavt kanunlarýyla Türk-Ýþ dýþýndaki sendikalarý geri-

letip, olanaklarýnýn daraltýlmasý gündeme geldi. Yasa deðiþikliðinin özü ise yetki konusunda DÝSK’in önünü kesecek þartlar getirmekten geçiyordu. DÝSK yönetim kurulu 3 Haziran 1970 günü yaptýðý toplantýda anayasal direniþ kararý aldý. 12 Haziran’da genel baþkan Kemal Türkler bir basýn toplantýsýyla kamuoyunu uyardý. 14 Haziran gününde sendika yöneticilerini ve diðer temsilcileri toplantýya çaðýrdý. 15, 16 ve 17 Haziran günleri DÝSK’in düzenlemek istediði yürüyüþ ve mitinge izin verilmedi. 15 Haziran 1970 Pazartesi sabahý, 100 binin üstünde iþçi Ýstanbul, Gebze ve Ýzmit’te iþ býrakarak meydanlara döküldüler. Ýþçilerin üstüne ordu, polis gönderildi. Üç iþçi öldü. Olaylar daha da týrmandý. DÝSK baþkaný Kemal Türkler sokaklara dökülen iþçilere sakin olmalarý yönünde bir konuþma yaptý. Ýþçilerin evlerine dönmelerini istedi. Ýþçi hareketinin daha da ilerlemesi için deðil, önünün kesilmesi için bütün gücünü kullandý. Sendika bürokrasisinden güç alan burjuvazi de, hükümete baský yaparak sýkýyönetim ilan edilmesini saðladý, grevler yasaklandý. Sýkýyönetim desteðinden yararlanan patronlar, DÝSK’li iþçileri iþten çýkarmaya baþladý. 15-16 Haziran eylemlerinden dokuz ay sonra, 12 Mart 1971 darbesi oldu. Darbenin amacý iþçi sýnýfýnýn örgütlerini baltalamak, ekonomik, demokratik haklarýný gasp etmek idi. Sýkýyönetim ilan edildi. 14 Ekim 1973 yýlýnda sýkýyönetim kaldýrýldý. 1 Mayýs 1976 yýlýnda Ýstanbul o yýllarýn en yýðýnsal gösterisine sahne oldu. 1 Mayýs 1977’ye daha görkemli hazýrlýk yapýlýyordu. 500 bin emekçi vardý. 37 emekçi üzerlerine açýlan ateþ sonucu öldürüldü. Bu gerekçe ile

1978 1 Mayýs kutlamalarý yasaklandý. 22 Temmuz 1980’de Maden-Ýþ genel baþkaný Kemal Türkler evinin önünde silahla vurularak öldürüldü. Cenaze töreni çok kalabalýk oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardýndan sendikal haklar büyük ölçüde kýsýtlandý. Türk-Ýþ dýþýndaki konfederasyonlar, DÝSK ile birlikte 28 sendika kapatýldý. 12 Eylül darbesinin ardýndan 1989 bahar eylemleri sessizliðe gömülen iþçi hareketinin yeniden diriliþinin simgesi oldu. 1991 yýlýnda DÝSK’in kapatýlmasý kararý kaldýrýldý ve yöneticileri beraat etti. Böylece DÝSK 12 yýllýk bir aradan sonra tekrar faaliyete baþladý. 1992 de yapýlan genel kurulda Kemal Nebioðlu genel baþkanlýða, Süleyman Çelebi’de genel sekreterliðe getirildi. 1994’te yapýlan genel kurulda Rýdvan Budak genel baþkanlýða getirildi. Rýdvan Budak’tan sonra ise hala Genel Baþkan’lýðý Süleyman Çelebi sürdürüyor. 1992’de DÝSK’in yeniden açýlmasýyla birlikte 1980 öncesinde olduðu gibi mücadeleci niteliðini kaybetmiþ, bugün iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýnýn yanýna sermayenin çýkarlarýný da koyarak uzlaþmacý bir sendika haline gelmiþtir. DÝSK’in kuruluþunda geçmiþte desteði olan devrimciler bugün sendikalardan birer birer atýlýyor. Sendika bürokratlarý kendilerine muhalif olacak kimseyi istemiyorlar. Geçmiþi geri getiremeyiz ama bu tarihi yazanlarda alýnteriyle geçinen, hepsinin de sorumluluðu olan insanlardý. Onlar bu mücadeleleri baþararak bizlere örnek oldular. Þimdi bizim elimizde onlarca yýllýk tarih birikimi var. Bu mücadele birikimiyle sendikalarý iþçilerin mücadele örgütü yapmak için örgütlenelim, bürokratlarý sendikalarýmýzdan defedelim. Sendikalarda iþçi denetimi!

Nergis Çayýr

Ýzmit Mitingi

6

DÝSK, Ýzmit’te “yoksulluða ve adaletsizliðe hayýr” mitingi düzenledi. On bine yakýn katýlým oldu. Katýlýmýn çok olmasý da istenen bir durum deðildi. Miting önce bir hafta ertelendi. Otobüsler iþyerlerinden kalktý, üyelerinin dýþýnda kimseyi mitinge götürmek istemediler. Mitingde Süleyman Çelebi yaptýðý konuþmada “deðiþen dünyayý algýlamaya çalýþtýklarýný ve örgütü deðiþen ihtiyaçlar karþýsýnda yeniden inþa etmeye koyulduklarýný” belirtti. Ýþçileri dünya deðiþiyor edebiyatýyla oyalamaya çalýþýyorlar. Deðiþen nedir? Sermaye karlarýna kâr katýyor, iþçiler ise sefalete sürükleniyor. Onlar deðiþen dünyayý algýlayamamaya devam etsinler, atý alan dereyi geçiyor. Sözleþmeler týkanmýþ durumda, iþverenler sýfýr zam öneriyor. Çelebi mitingde bunun için hiçbir þey söylemedi. Hükümet eleþtirisinden baþka bir þey bilmiyor. Hükümeti tek baþýna eleþtirmek yetmiyor. Üretimden gelen gücünle hükümeti sarsabilirsin. Bunu bizden daha iyi biliyorlar, ama tercih meselesi, dostlar alýþveriþte görsün.


Kadýn Ýstihdamýný Artýrma Zirveleri ve Sömürü Ýþsizlik, taþeronlaþtýrma, sendikasýzlaþtýrma, saðlýk güvencesinin ortadan kalkmasý biz iþçileri her gün köleleþtiren yasalarýn çýkmasý sermayenin içinde bulunduðu krizi aþmasýna yetmiyor. Sermaye krizini aþmak için kendini yeniden yapýlandýrmanýn araçlarýný tartýþýyor, iþverenlerin sendikalarýyla, dernekleriyle. Önce Türkiye Ýþverenler Sendikasý Konfederasyonu’nun (TÝSK) düzenlediði 10-11 Þubat 2006’da “Kadýn Ýstihdamý Zirvesi” ile; ardýndan 13 Þubat 2006’da, bu zirvenin uluslararasý ayaðý olan ve ýÜüDünya Giriþimci Ýþ Kadýnlarý Derneði FCEM’in yürütme kurulu’nun da katýldýðý “Dünya Kadýn Giriþimcilik Forumu” ile. Türkiye’deki 68 kadýn derneði, Hak-Ýþ, DÝSK ve Türk-Ýþ gibi sendika konfederasyonlarýnýn genel baþkanlarý, Ýstanbul Conrad Otel’e TÝSK’in düzenlediði Kadýn Ýstihdamý Zirvesi’ne konuþmacý olarak katýldý. TÝSK Baþkaný Tuðrul Kudatgobilik zirvenin amacýnýn yüzde 22’lik kadýn istihdamýný iki kat arttýrmak, kadýnlarýn iþgücü piyasasýna girmeleri için gerekli ortamýn saðlanmasýnýn, istihdamýn önündeki engellerin kaldýrýlmasýnýn gerekliliðini hedeflediklerini söyledi. Fakat iþçileri sokaða atan, sendikasýzlaþtýran, emekçi kadýnlarý ucuz iþgücü olarak görerek her geçen gün biraz daha sömüren sermayenin nasýl bir istihdamdan bahsettiði çok açýk! Zirvenin asýl amacý kadýn emeðinin daha fazla sömürülmesinin bir arayýþý. Zirve, kadýn emeðini sömürecek yeni patronlar yaratmayý hedefliyor. Peki kendilerini iþçilerin temsilcisi olarak gören sendika baþkanlarý nasýl bir hedefle bu zirvede yer alýyor. Bu sorunu cevabý da çok açýk; týpký iþçilerin daha fazla sömürülmesine neden olan sözleþmeleri imzaladýklarý gibi sermaye ile uzlaþarak bürokrasilerini güçlendiriyorlar. Patron yalakasý sendika bürokratlarý, sömürüye karþý çýkmak yerine “toplumsal barýþ ve uzlaþma” adýnda uyduruk politikalarla sermaye-

nin ekmeðine yað sürüyor. Oysa bugün Türkiye’de AB uyum yasalarýyla sendikalaþmanýn önüne sürekli engeller çýkarýlýyor; sendikalaþma adeta yasaklanýyor. Sendikalarýn bugün üstlenecekleri rol patronlarla iþbirlikçilik yerine, sendikalaþmanýn önündeki engelleri yýkmak, esnek çalýþmalarýn önüne geçebilecek politikalarý üretmek olmalý. Kadýn dernekleri ise; emekçi kadýnlarý daha fazla sömürecek yeni kadýn patronlar yaratarak nasýl bir eþitlik umuyorlar. Daha geçen ay 5 kadýn iþçi fabrikada çýkan yangýnda katledildi. Üstelik öldürülen kadýnlarýn 3'ünün iþ yasasýna göre orada bulunmasý dahi yasaktý. Ýþ güvenliðinin saðlanmadýðý yeni fabrikalar, buralarda ücretli köle gibi çalýþtýrýlan kadýn iþçiler kimlerle eþit! Sýnýf kardeþi olan erkek emekçilerle mi? Yoksa sermayeyi temsil eden kadýn patronlarla mý? Sermaye zirveleriyle, yasalarýyla kendi krizini aþmaya çalýþýrken, iþçi sýnýfý içinde bulunduðu krizleri kadýnýyla-erkeðiyle güçlü sýnýf seferberlikleri oluþturarak aþmaya çalýþmalý. Örgütlü sermaye güçlerine karþý; iþçi sýnýfýnýn örgütlenebileceði güçlü, devrimci parti kurmalý. Öykü Tanýr

Konya’da Linç Giriþimi Konya’da karikatür protestosu yürüyüþünde bir kadýn gazeteci, baþý açýk olduðu için kendilerini tahrik ettiði gerekçesiyle göstericiler tarafýndan saldýrýya uðradý. Olay anýnda güvenlik güçleri saldýrganlara karþý hiçbir müdahalede bulunmadý. Sabah Gazetesi Muhabiri Aliye Çetinkaya’ya baþý açýk olduðu için saldýrdýklarý öne sürülen Halil Yýlmaz ve Yakup Kaya, savcýya ifade verdi. Savcý iki zanlýyý tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býraktý. Bu hukuki karar, saldýrýyý da güvenlik güçlerinin taraflý tutumunu da apaçýk destekliyor. Bu olay, 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü’nü tartýþýrken Türkiye’de dinin kadýnlarýn üzerinde nasýl bir baský oluþturduðuna iyi bir örnek. Ýslami þartlara göre giyinmeyen kadýnlar neredeyse her gün, tacize uðruyor. Üstelik devletin güvenlik güçleri ve hukuk mekanizmasý bu davranýþlarý destekler nitelikte tutumlar sergiliyor. Kadýn olarak linçlerle, dayaklarla hergün þiddete maruz kalýyoruz. Bu baskýlara karþý vereceðimiz mücadelemizi bize baský yaratan her alanda, erkek egemen kapitalist sisteme karþý; onun tüm kurumlarýný hedef alarak yürütmeliyiz. Cinsiyet ayrýmýna, þiddete son! Öykü Tanýr 7


8 Mart

Dünya Emekçi Kadýnlar Günü 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Gününü daha iyi anlayabilmek için bugünü yaratan emekçi kadýnlarýn mücadelelerini daha iyi kavramak gerekir. 148 yýl önce, 1857’de New York’ta 40.000 tekstil iþçisi kadýn, çalýþma saatlerinin düþürülmesi ve eþit iþe eþit ücret talepleriyle grev baþlattý. 8 Mart’ta grev sýrasýnda güvenlik güçlerinin çýkardýðý yangýnda 129 kadýn iþçi öldürüldü. 1910 yýlýnda Danimarka’da II. Enternasyonal’e baðlý Uluslararasý Kadýn Konferansýnda, 17 ülkeden 100 kadýn delege, ölen kadýn iþçilerin anýsýna 8 Mart’ý Dünya Emekçi Kadýnlar Günü olarak kabul etti. Sömürüye, baskýlara karþý emekçi kadýnlarýn mücadelelerini simgeleyen bir gün olarak. Ancak iþçi sýnýfýnýn ve ezilen tüm kesimlerin mücadelelerinin önünü kesmeye çalýþan burjuvazi, 1977 yýlýnda 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Gününden, emekçi kadýnlarý çýkararak içini boþaltmaya giriþti. 8 Martý burjuva kadýn ile emekçi kadýnýn ayný zeminde, çarpýtýlmýþ bir düþmana, “erkeklere” karþý mücadele edeceði bir gün olarak ortaya koydu. Bugün, burjuva kadýn dernekleri bir yandan ortak kadýn mücadelesinden bahsederken, diðer yandan da sahibi olduklarý iþyerlerinde çalýþtýrdýklarý kadýnlarý daha fazla nasýl ezebileceklerinin hesabýný yapýyorlar. Bu nasýl ortaklýk! Böylesi bir sapma, gücümüzü bölerek mücadelemizin zayýflamasýna neden oluyor. Oysa, mücadelenin emekçi kadýnlar için asýl hedefi; erkek egemen kapitalist sistemi yok etmektir! Birkaç yýldýr farklý zaman ve yerlerde yapýlan 8 Mart gösterileri, mücadelenin parçalanmasýna neden olurken, burjuvazinin saçtýðý zehirin etkisini de gösteriyor. Sömürü ve Þiddet Her Yerde Hiçbir iþ garantisi ve sosyal güvencemiz olmadan, sigortasýz, esnek çalýþma sisteminde köle gibi çalýþtýrýlan biz emekçi kadýnlar, her gün biraz daha

8

yoksulaþýyoruz. Fabrikalarýmýzda hiçbir can güvenliðimiz olmadan, çalýþtýrýlýyoruz. Ýþ kazalarýyla sakatlanýp, hayatýmýzý kaybedenler de bizleriz. Daha 3 ay önce Bursa’da bir fabrikada çýkan yangýnda 5 kadýn iþçi yanarak can verdi. Üstelik can verenlerden biri hamileydi ve iþ kanununa göre çalýþtýrýlmamasý gerekirdi... AKP hükümeti ve sözde muhalefet partileri, çýkardýklarý yasalarla haklarýmýza her gün biraz daha darbe vuruyorlar. Özelleþtirmelere karþý iþlerine, ekmeklerine sahip çýkmak isteyen, daha iyi koþullarda çalýþabilmek için sendikalaþmaya çalýþan biz iþçiler, hakkýmýzý alamadan sokaða atýlýyoruz. Ýçinde yaþadýðýmýz bu baský ve sömürü düzenini yaratan kapitalizm, bu baskýlarý en çok yaþayansa biz emekçi kadýnlarýz. Aðýrlaþan ekonomik koþullarla birlikte erkeðe göre daha fazla ezilen biz kadýnlar, iþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý mücadelesi içinde daha fazla yer almak zorundayýz. Ýþten ilk atýlanlar da, ücretleri en çok düþürülenler de biziz! Biz, kadýn ve emekçi olduðumuz için çifte sömürüye maruz kalýyoruz. Bugün Türkiye’de çocuk sahibi olduðumuzda, iþyerlerimizde çocuklarýmýzýn bakýmýný üstlenecek ne kreþ var, ne de çocuklarýmýzý emzirmemiz için bize ayrýlan odalar. Çoðunlukla hiçbir saðlýk güvencemiz olmadan çalýþtýrýldýðýmýzdan çocuklarýmýzý hastalýklarla ve yokluklarla büyütmeye çalýþýyoruz. Bizler evimizde, ev iþlerinin tüm sorumluluklarýný üstlenmek zorunda býrakýlýrken, iþyerlerimizde en zor ve kötü þartlarda çalýþtýrýlýyoruz. Hayatýn her alanýnda kadýnlarýn kendini var etme mücadelesi, erkeklerden daha fazla olmalýdýr. Çünkü kadýnlarýn karþýsýna toplumsal hayatta da çeþitli kurumlar çýkar; aile ve devlet gibi. Özellikle þiddet konusunda bu iki kurumda kadýnlara özel baskýlar yaþatýr. Aile içi þiddeti hala yüzyýllar önceki þekliyle yaþamaktayýz. Türkiye’de her üç kadýndan birinin yaþamý boyuca dövüldüðü bir gerçek. Birçok kadýn, kocasý ya da sevgilisi tarafýndan cinsel iliþkiye zorlanýyor. Töre cinayetleri de yaþadýðýmýz topraklarda hala yaþanmakta olan en yýkýcý örnek olarak karþýmýzda duruyor. Tüm bunlara karþý devletin yaptýrýmlarý caydýrýcýlýk bile taþýmýyor. Dahasý devletin kendisi kadýna dönük þiddeti besliyor, destekliyor. Hakkýný arayan emekçi kadýnlar dövülüyor, yerlerde sürülüyor, tutuklanýyor. Ýþkencelere taciz ve tecavüz ekleniyor. En son devrimci bir kadýn emekçi olan Sevda Aydýn, bu sömürü düzenine karþý mücadele ederken, burjuva devletin güvenlik güçlerince kaçýrýldý ve tecavüze uðradý. Bu, kapitalist devletin ne ilk saldýrýsý ne de sonuncusu olacak. Ancak cinsel kimliðimizle bizi aþaðýlamaya, ezmeye çalýþan bu düzen korkumuzu deðil, öfkemizi arttýrýyor. Emekçi kadýnlar, bu saldýrýlarýn hesabýný soracaklar. Sözde “demokrasi” adýna yapýlan emperyalist


iþgaller, Ortadoðu’yu kan gölüne çeviriyor. ABD ve iþbirlikçileri, Afganistan’da ve Irak’ta yaþayan halklarý, iþkenceler ve zulümlerle tüm dünyanýn gözü önünde köleleþtirmeye, yok etmeye çalýþýyor. Yarýn Ýran için bu tehdit söz konusu. Filistin’de yýllardýr yaþanan Ýsrail zulmü de ayný saldýrýnýn bir parçasý. Kadýnlar, bu savaþlarda hem cinsel tacize, tecavüze uðruyor, hem de çocuklarýný, eþlerini kaybetmenin acýsýný yaþýyor. Ýþgallere karþý mücadeleler devam ettikçe, savaþan, özgürlükleri uðruna ölen de ayný kadýnlar. Emekçi Kadýnlar Sömürüye Karþý Mücadelede En Önde Kadýnlar, yüzyýllardýr tüm baskýlara ve sömürüye karþý toplumsal mücadelelerde her zaman ezilenlerin yanýnda yer almýþ, özgürlüklerinin peþine düþmüþlerdir. Örneðin, Fransýz Devriminde ön saflarda onlar vardý. 1871’de kurulan Paris Komünü’nde çocuk yuvalarýnýn kurulmasý için örgütlü mücadele etmiþlerdi. Ekim Devrimi’nin baþarýya ulaþmasýnda en çok mücadele edenler ve devrimden sonra haklarýnýn peþinde koþanlar yine kadýnlardý. Yaþadýðýmýz tüm bu problemler toplumun sýnýflara bölünmesiyle baþlar; çözümleri de ancak sýnýflarýn ortadan kalkmasýyla mümkündür. Kapitalizm yýkýlmadýkça kadýnlarýn eþitlik mücadelesi için gereken koþullar asla saðlanamaz. Dil, din, ýrk, cinsiyet farký gözetmeden birleþik mücadelemizi örgütlemek ve sýnýfsýz, sömürüsüz, eþit bir dünyayý kurmak mümkün. Yaratacaðýmýz alanlarda kapitalizme karþý sonuna kadar mücadele ederken, ayný zamanda kadýn olarak kendi örgütlerimizde de yansýmalarýný bulan cinsel ayrýmcýlýða karþý sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Ýþçi sýnýfýnýn en büyük görevi sýnýflý toplumu yok ederken her tür ayrýmcýlýðý da yok etmektir. Toplumsal patlamalara ve emperyalizme karþý direniþlere yön verecek ve onlarý birer devrimci sürece dönüþtürecek olan devrimci dünya partisinin inþasý en acil ihtiyacýmýz. Tüm dünya iþçilerini birleþtirerek, kadýn ve erkek, tüm insanlýðýn kurtuluþunu saðlayacak bir dünyayý kurmak için bugünden mücadeleye baþlayalým. ýÜüKadýnýyla erkeðiyle sýnýf olarak bir bütünüz; sömürüye karþý mücadelemiz de bir bütün olmalý. Eþit, güzel yarýnlar için; Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz!

8 Mart Emekçi Kadýnlar Günü Kutlandý Bu yýl 8 Mart hafta içine, Çarþamba gününe denk geldiði için kutlamalarýn çoðunluðu 4-5 Mart günlerinde yapýldý. Bu iki boyunca üç ayrý miting düzenlendi. 4 Mart Cumartesi günü Emekçi Kadýnlar Derneði (EKD) Kadýköy’de miting düzenledi. Yaklaþýk 800 kiþilik bir katýlým oldu. 5 Mart Pazar günü Kadýköy’de yapýlan mitinge ise 5 bin kadýn katýldý. Geçen yýla oranla katýlým düþüktü. Mitinge Türk-Ýþ’e baðlý Teksif sendikasýnda örgütlü olan ve 174 gündür mücadelede bulunana Serna-Serel iþçileri de katýldý. DÝSK sendikasýnda katýlým azdý. Bunlarýn dýþýnda hiçbir sendika yoktu. Kadýn kuruluþlarý, sivil toplum örgütleri ve siyasi partili kadýnlar katýldý. Her yýl olduðu gibi Kürt kadýnlar kalabalýk ve coþkuluydu. Kadýnlarýn talepleri pankartlara ve sloganlara yansýdý. Sendikalarýn ise hiçbir hazýrlýk yapmadýklarý ortadaydý. Beyazýt meydanýnda yapýlan mitinge 24 sivil toplum kuruluþu, dernek katýldý. 14:00’da baþlayan mitinge yaklaþýk bin kiþi katýldý. Meydanda katýlýmcýlardan çok polis vardý. Mitinge kadýn katýlým sayýsý da oldukça azdý. Erkeklerin aðýrlýkta olduðu bir miting oldu. Mitinglerin ayrý olmasýnýn nedeni, geçen yýllardaki mitinglere erkeklerin alýnmayýþý gerekçe oldu. Gerekçesi ne olursa olsun iþçi sýnýfýnýn en önemli günleri olan 8 Mart ve 1 Mayýs gibi mücadele günlerinin ayrý ayrý kutlanmasý en çok burjuvazinin iþine yarar. Tek ve güçlü bir miting iþçi sýnýfýna güç verir. Nergis Çayýr

Tüm iþyerlerinde negatif ayrýmcýlýða son! Eþit iþe eþit ücret! Ýþyerlerinde doðum öncesi ve sonrasý ikiþer ay ücretli izin! Her iþyerine kreþ ve emzirme odasý! Cinsel þiddet cezalandýrýlsýn! Her mahalleye kadýn sýðýnma evi! Töre þiddetine uðrayan kadýnlar koruma altýna alýnsýn! 9


bir kaza mý olduðu anlaþýlamadý! Sebep ne olursa olÝnsanlar neden silah taþýr? yoksa sun bir hayat söndü. Silahý evde bulunduran baba ise herÝnsanlar neden silah taþýr? Gün geçmiyor ki silahla meydana gelen bir öldürme ya da yaralama meydana gelmesin. Futbol maçlarý sonrasý sözüm ona sevinenlerin silahlarýndan çýkan kurþunlarla ölen, yaralanýp sakat kalan bir çok insan var. Benzer þekilde düðünlerde havaya sýkýlan kurþunlarla nice insan hayatýný kaybediyor. Bu durumda silahýn tehlikelerini insanlarýn bilmiyor olmasý mümkün mü? Bunlarý bilen insanlarýn buna raðmen evlerinde silah bulundurarak en azýndan kendi ailelerini potansiyel bir tehlike içine soktuklarýný bilmemeleri, bunun farkýnda olmamalarý nasýl açýklanabilir? O silahýn bir gün bütün hayatlarýný yýkabileceðini düþünemiyorlar mý? Kuþkusuz silah, kullanýlma amacýna, þekline ve kullananýna baðlý olarak üzerine çok konuþulacak bir þey. Ama en önemli özelliði tarih boyunca bir güç ve iktidar simgesi olmasý. Devlet iþleyiþinde iþçi ve emekçiler söz konusu olduðunda genellikle “zafiyet” baþ gösterir. Bir iþ yerinde çalýþýyorsunuzdur. Sigortanýz yoktur, iþ güvenliðiniz yoktur ve bir gün patron sizi keyfince kapý dýþarý koyar. Bunlarýn hepsi suçtur aslýnda. Sizde haklý olarak, hakkýnýz için hukuk yoluna baþvurursunuz ama sonunuz genellikle hüsran olur. Hakkýnýzý alamazsýnýz hem de haksýz duruma düþürürler sizi. Bunun üzerine sizin gibi haklarýný elde edemeyenlerle birlikte hak arayýþýna girersiniz. Bu kez de polisi ve jandarmasýyla suçlularý yakalayacak olan devleti karþýnýzda bulursunuz. Haklarýný arayan, ekonomik, demokratik, kültürel ve siyasal taleplerini dile getiren iþçilere, emekçilere, öðrencilere, Kürtlere öldüresiye dayak atýlýr. Diðer yanda ise memlekette mafya cinayetleri artar, kapkaç olaylarý çoðalýr ve insanlar kendilerini güvende hissedemeyerek bireysel koruma derdine düþer. Korunma içgüdüsü de bireylerin silahlanmasýna kapý açan nedenlerden biridir. Oysa silahlanmanýn tehlikelerini ve sonuçlarýný çevremizde görmekteyiz. Bu olaylardan biri de bulunduðum çevrede yaþandý. Evinde silah bulunduran bir ailenin on iki yaþýndaki kýzlarý bu silahtan çýkan merminin kafasýna gelmesi sonucu yaþamýný yitirdi. Bunun bir intihar mý,

hangi bir ceza almadý. Çünkü evin on altý yaþýndaki büyük oðlu, ‘’silah benimdi’’ dedi. Bir olayda Trabzon’ da yaþandý. Pazar ayini sýrasýnda ayini yöneten din adamý on altý yaþýndaki bir çocuk tarafýndan öldürüldü. Bu olay bize hiçte þaþýrtýcý gelmedi. O çocuðu kim bu olaya azmettirdi? Kurtlar Vadisi dizisindeki cinayetleri gören çocuklar ve gençler Polat Alemdar olmaya özeniyor. Þiddetin kol gezdiði ülkede mafya babalarýnýn itibar gördüðü, silahýn gücünün adeta kutsandýðý çok açýk. Bu ortamda öncelikle çocuklarýmýzý korumamýz gerekiyor. Kapitalist düzen her gün televizyon yoluyla evlerimize kadar girip, hayatýmýzý kontrol etmeye çalýþýyor. Küçücük yaþlarda eline oyuncak silah verilen çocuk büyüðünce gerçek silah ediniyor. Bu silahlar düðünlerde havaya ateþ edilerek, asker uðurlamalarýnda ya da maçlardan sonra saða sola rast gele ateþ edilerek birçok insanýn yaþamýný söndürüyor. Ruhsatlý ya da ruhsatsýz ayrýmý yapmadan bütün silahlarýn yok edilmesi, ülkelerin silahlanmaya son vermesi talebimizdir. Dünyada insanlar açlýktan ölürken silaha ayrýlan bu paralarýn insanlar için kullanýlmasý halinde saðlýk, eðitim ve açlýk gibi birçok sorununun çözüme kavuþacaðý kesindir. Bunun içinde yasalarýn adil olmasý, insanlarýn paylaþýmýnýn adil olmasý gerekiyor. Ýþsiz gezen bunca insan varken, insanlar yerinden yurdundan edilmiþ büyük kentlerde yaþam savaþý veriyorken, neden hýrsýzlýk, neden kapkaç çoðalýyor demenin bir anlamý yok. Ýþsizliðe çare bulmak, gençleri kahve köþelerinden kurtarmak gerekiyor. Bunun içinde eþit ve adil bir üretim ve bölüþüm düzenine gerek var. Mücadelenin, birlik ve beraberliðin, iþçi ve emekçilerin örgütlü gücünün olmadýðý yer ve zamanlarda bireysel silahlanma olmuþtur ve olacaktýr. Tarih boyunca tek baþýna kurtuluþ arayan çok olmuþtur ama bu asla kalýcý bir çözüm getirmeyecektir. Kavganýn, sömürünün, açlýðýn olmadýðý; barýþ ve adalet dolu bir dünya iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin ve ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin mücadelesiyle gerçeklik kazanabilir. Sýnýfsýz, sýnýrsýz ve sömürüsüz bir dünya arzusuyla mücadeleyi yükseltelim. Jiyan

Bu Düzende Patronlara Yüksek Kâr, Yoksullara Sefalet Düþüyor AKP hükümeti 2006 yýlýna girildiði þu ilk aylarda ekonomideki büyümenin çok iyi gittiðini, yýllar sonra ülkenin tek haneli enflasyonu gördüðünü, her vesileyle pembe tablolar açýklamaktan utanmýyor. Bu ülkede birileri için ekonominin iyi gittiðini söyleyebiliriz. Ama bu patronlar cephesi içindir. Çünkü günlük gazetelerde bile bu patronlara ait iþletmelerindeki kâr patlamalarýný görmek mümkündür. Sabancý Holding yetkililerine göre 2004 yýlý ile 2005 yýlýna göre satýþlarýný yüzde 19, kârlarýný da yüzde 29 artýrmýþ: cirosunu 2004’e göre yüzde 22 artýrarak 10,5 milyar dolara çýkarmýþ. Holding, 2006 hedeflerini de 12,4 milyar dolar olarak belirlemiþ. Peki, bu ekonomik iþleyiþ, iþçi sýnýfýnýn hayat seviyesini yükseltmiþ midir yoksa daha da yoksullaþtýrmýþ mýdýr? Tabii ki yoksullaþtýrmýþtýr. Çünkü bu devletin bir kurumu olan ve hükümet tarafýndan yönetilen Türkiye Ýstatistik Kurumu’nun (TÜÎK) açýklamýþ olduðu açlýk ve yoksulluk sýnýrlarý, baþbakaný yalanlamaktadýr. Araþtýrmaya göre, açlýk sýnýrý altýnda 900 bin, yoksulluk sýnýrýnda ise 18 milyon kiþi yaþýyor. Yani her dört kiþiden biri yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Kaldý ki TUÎK adlý kuruluþun açýkladýðý rakamlar gerçeði yansýtmaktan uzaktýr. Türk - Harp-Ýþ’in açýkladýðý açlýk (510,64 YTL) ve yoksulluk (1602,90 YTL) sýnýrlarýnýn neredeyse yarýsý kadardýr. Buna raðmen TUIK’nin rakamlarý çarpýcýdýr. Hükümetin ekonomi politikalarýnýn patronlar için iyi olduðu, iþçi ve emekçilere ise bu politikalarýn iþsizlik, sefalet ve yoksulluktan baþka bir þey vermediði her geçen gün daha da ortaya çýkmaktadýr. Yoksullarý ve emekçileri vurdu Görüldüðü gibi hükümetin enflasyon düþtü, TL’den altý sýfýr atýldý, ekonomi iyiye gidiyor söylemleri iþçiler, emekçiler ve yoksullar için hiçbir þey ifade etmiyor. Çünkü onlarýn yaþam koþullarý her geçen gün daha da zorlaþýp, içinden çýkýlamaz bir hal alýyor. Çaresiz kalan bazý insanlar intihar, hýrsýzlýk ve gasp gibi yollara baþvurabiliyor. Bunu karþýlýk burjuvazi her gün servetine servet katýyor. Bu somut durumda da hükümetin politikalarýnýn kime hizmet ettiðini, iyi denilen ekonominin kimler için iyi olduðunu açýk bir þekilde ortaya koyuyor. Zaten böyle bir hükümetten iþçiler, emekçiler yararýna bir politika izlemelerini beklemek hayalcilik olur. Hükümetin yaptýðý özelleþtirmeler bunun en iyi örnekleridir. Türkiye’nin en kârlý iþletmeleri bile haraç mezat burjuvaziye peþ keþ çekildi. Ve geride binlerce iþsiz insan kaldý. Bizim ne burjuvaziden ne de onun sözcülüðünü yapan hükümetten hiçbir beklentimiz olmamalýdýr. Bizim amacýmýz bu asalak kan emicilerden arýndýrýlmýþ, üretim gibi yönetimin de iþçilerde olduðu bir toplum inþa etmektir. Uður Yýlmaz 10


Emek Güncesi Alman Ýþçi Ve Emekçileri Mücadelede Kararlý… Almanya’da kamu hizmetleri çalýþanlarýnýn baþlattýðý grevlerin son bulmasý için iþverenler ve sendikalar arasýnda yapýlan görüþmelerden bir sonuç alýnamadý. Ücret artýþý olmadan iþ saatinin arttýrýlmasýna karþý çýkan VER.DÝ sendikasý iþverenleri grevi yaymakla tehdit ediyor. Baden Wurtenberg’de baþlayan ve iki haftadýr süren grevlere 35 bin iþçi katýldý. Greve çýkmadan evvel müzakere masasýndan olumlu bir sonuç çýksýn diye greve girmiþlerdi. Temizlik iþçileri, çocuk yuvasý, okul ve belediye çalýþanlarýn katýldýðý grev ülkede birçok yere yayýldý. Ýþçiler toplu sözleþmelerinin birebir kabul edilmesini istiyorlar. Bu sözleþme iþçilerle memurlarýn ayrýmýný ortadan kaldýrýyor. Sendika ayrýca haftalýk çalýþma saatlerinin 38,5’den 40 saate çýkarýlmasýna karþý çýkýyor.

AEG’de Grev… Almanya’nýn Nümberg kentinde Electrolux þirketine baðlý olarak üretim yapan AEG fabrikasýnda çalýþan iþçiler greve çýktý. Yaklaþýk üç aydýr sendika ile AEG patronlarý arasýnda süren görüþmelerden sonuç çýkmadý. AEG patronlarý fabrikayý kapatma ve 950 iþçiyi iþten atma dayatmasýnda bulunduðu için, iþçiler süresiz greve çýktý.

Yunanistan’da grev dalgasý… Toplusözleþmelerin týkanmasý hükümettin toplusözleþme hakkýný iþlevsiz hale getirecek yeni tasarý hazýrlamasý, iþçi ve emekçilerdeki tepkinin grev ve gösterilere dönüþmesine sebep oldu. Hükümetin grevlere karþý olaðanüstü hal ilan etmesi iþçileri bir araya getirdi. Bankalar, belediyeler, hastaneler, üniversite ve yüksel okullarda grev uyarýlarý yapýldý. Uyarýlarýn ardýndan greve çýkan liman iþçileri eylemlerinin 7. gününde saldýrýya uðradý. Talepleri; iþ þartlarýnýn iyileþtirilmesi, yasa tasarýsýnýn geri çekilmesi, ücretlerinin arttýrýlmasý, iþsizliðe karþý önlem alýnmasý þeklindeki talepler için greve çýkýldý. Greve katýlým artýyor. Girit’de hükümet tarafýnda kýþkýrtýlan bazý köylüler ve hükümet taraftarlarý grevci iþçilere taþlý sopalý saldýrýda bulundular. Ýþçilere saldýrý yoðunlaþýnca, birçok iþ koluna baðlý iþçiler limana giderek, iþçilerle birlikte grev gözcülüðü yaptý. Hükümetin aldýðý olaðanüstü hal kararýndan sonra Pire limaný diðer sektörden iþçilerin akýnýna uðradý. Ýnþaat, metal, tekstil, belediye, valilik, taþýmacýlýk ve otellerde çalýþan iþçiler 24 saatlik grev kararý aldý. Çok sayýda federasyon, sendika 2-4 saatlik iþ býrakma eylemi yapacaklarýný açýkladý. Birçok kitle örgütleri greve destek açýklamasý yaptý.

Skorsky Fabrikasýnda Grev… ABD ordusuna savaþ helikopteri ve çeþitli savaþ malzemesi üreten skorsky fabrikasý greve çýktý. Ayný gün 3,500 iþçi ile bir yürüyüþ düzenledi. Binlerce iþçi hastalýk sigortalarýnýn ödenmesini talep etti.

Hükümet Boþ Durmuyor… Fransa’da hükümet güvenceli iþçiliði ortadan kaldýracak iþ kontratý saldýrýsýna karþý, iþçi ve örgenciler sendikalarýn çaðrýsýyla 7 Þubat’ta 300 bin kiþinin katýldýðý bir eylem gerçekleþtirdiler. En yüksek katýlým Paris’te oldu. Bu kentte 45 bin kiþi yürüdü. Paris dahil 150 yerde eylem yapýldý. Yeni açýklanan kontrata göre 26 yaþýndaki herkes çalýþmaya baþlarken 2 yýl deneme süresi olacak.

Platin Gemide Direniþ Baþladý… Tuzla gemi tersanesinde Platin gemi taþeronu adýna çalýþan 19 iþçi, 4 aydýr ücretlerini alamadýklarý için tersane önünde basýn açýklamasý yaparak direniþe baþladý.

TÜPRAÞ Ýþçileri Mücadelede Kararlý… TÜPRAÞ iþçileri TÜPRAÞ’ýn Koç-Shell ortaklýðýna devrini protesto etmek için iþ býrakma eylemlerine baþladý. Tüm rafinerileri de çalýþmayý býrakan TÜPRAÞ iþçileri akaryakýt dolumu, satýþ ve sevkýyatýný da durdurdular. Eylemler TÜPRAÞ’ýn Aliaða, Kýrklareli, Kocaeli, Batman ve Yarýmca da kurulu beþ rafinerisinde çalýþan iþçiler tarafýndan yapýlýyor. Ýki gün boyunca iþ býrakacaklarýný iþyerinde oturma eylemi yapacaklarýný ve iþyerlerini terk etmeyeceklerini söyleyen iþçiler, TÜPRAÞ’ýn özelleþtirmesini halkýn yüzde 73’ü istemiyor diyerek oturma eyleme yapmaya baþladýlar.

Tekel’de Eylemler Sürüyor… Hükümet Adana ve Malatya tekel fabrikalarýný kapatma kararý aldý. Ýþçiler bunun üzerine fabrikalarýný terk etmeme kararý alarak mücadeleye baþladýlar. Adana tekel fabrikasýndaki mücadeleye tüm iþçilerin katýlýmý ve eylemde nöbet sistemine geçilmiþti. Fabrikayý terk etmeme eylemi her gün 70’er kiþilik bir grupla sürdürülüyordu. Ýþçilerin bu kararlý mücadelesinde hükümete geri adým attýrdý. Adana’daki tekel fabrikasý tekrardan üretime baþladý. Malatya’da ise sabah iþe gelir gibi gelen iþçiler akþama kadar fabrikada bekliyor. Gece de 70–80 kiþi nöbet tutuyor. Oya Þen

11


Müdürler de Ýþten Çýkarýlýr Müdürlerin iþten çýkmasý hayra alamet deðil. Geçtiðimizi haftalarda þirketin genel müdürü, iki hafta sonra da imalat müdürü iþten çýkartýldý. Bir hafta sonra idareden bir kiþi daha atýldý. Bir ay içerisinde idari kadrodan toplam üç kiþi çýkartýldý. Bütün bu geliþmeler iþçiler cephesinden moral vericiydi. Ama bir yandan da düþündürücü. Kýsa zamanda durum anlaþýldý. Söylentiye göre, þirket zarar ediyormuþ ondan çýkartýlmýþlar. Ýþçiler bunun bir politika olduðunun farkýndalar. Patron idari kadroyu çýkartarak fabrikanýn zarar ettiðini göstermeye ve sözleþmeyi en düþük þekilde kapatmaya çalýþýyor. Bizlere düþen görev patronlarýn yalanlarýný iþçiler arasýnda yaymaktýr. Sözleþmede son durum Sözleþmenin birinci görüþmesi yapýldý. Ýlk görüþmede tanýþma faslý yaþanmýþtý. Görüþmeden sonra fabrikada durumu normaldi. Ýki hafta sonra ikinci görüþme yapýldý. Bununla ilgili genel bir toplantý kararý alýndý. Haftanýn son günü Cuma çýkýþý toplantý yapýldý. Toplantýda Sendika Þube Baþkaný ve üç temsilci ve 70’e yakýn iþçi katýldý. Toplantýya bir Sektörün durumunun çok kötü olduðunu, rekabet etme gücünün gittikçe azaldýðýný, hükümetin bu sektörü gözden çýkarttýðýný, patronlarýn kârýndan zarar ettiðini, iþçi maliyetlerinin çok fazla olduðunu, bunun içinde var olan haklarý da kýsýtlamaya çalýþtýðýný söylüyordu. Sendikacý “bütün bunlarý görerek hareket etmemiz lazým” dedi. Sendikacý bunun üzerine söz hakkýný iþçilere verdi. Biz daha önce hazýrlýk yapmýþtýk. Herkes ne söyleyeceðini biliyordu. Bütün arkadaþlar her konuþmasýnda bu sözleþmeyi savunacaktý. Bir arkadaþýmýz fabrikada yüzde 4-5 12

söylentisi duyduðunu söyledi. Sendikacý ve temsilciler böyle bir þeyin olmadýðýný söylediler. Bir arkadaþýmýzda “taslakta çok þey istemiyoruz. Ýstediðimiz haklar normal” dedi. Baþka bir arkadaþýmýz “çalýþtýðýmýz þartlar çok zor, ayakta çalýþýyoruz, yetmiyor bir de performans dayatýlýyor. Dayatýlan performans sonucu hataya zorlanýyoruz. Sonra da tutanak tutuluyor. Bunun için taslaktan performansýn çýkarýlmasýný savunuyorum” dedi. Diðer bir arkadaþ “hayat þartlarýnýn çok zor olduðunu” söyledi ve “zar zor geçiniyoruz. Bunun içinde taslakta istediðimiz haklar çok fazla deðil” dedi. Ayný arkadaþ bir de geçen sözleþmede sendikacýnýn verdiði sözü hatýrlattý. Sendikacý geçen sözleþmenin kötü olmasýnýn ardýndan bir dahaki sözleþme daha iyi olacak demiþti. Arkadaþ bunu sendikacýya hatýrlattý. Sendikacýnýn cevabý “o günün þartlarý farklýydý, bugün farklý. Bunun içinde verdiðimiz sözü tutmayabiliriz” oldu. Bunun yaný sýra bir siyasi dergi okuru arkadaþýmýz da söz hakký alarak “sayýn baþkan söylediklerinizin hepsine katýlýyorum. Bunlarý keþke daha önce söyleseydiniz” dedi. Bu arkadaþýn bu çýkýþý tüm katýlan iþçileri þaþýrttý. Bu iþçi arkadaþ bu çýkýþýyla neyi amaçlýyor bilemiyoruz. Ama yaptýðýnýn hiçte doðru olmadýðýný birçok arkadaþ dile getirdi. Bizce de hiç doðru bir þey deðildi. Çünkü sendikacý bizim patronlarý da düþünmemiz gerektiðini, bu yüzden sýfýr zammý kabul etmemizi öneriyor. Sendikacý ayrýca patronun elinde 25 kiþilik bir liste olduðunu söyleyerek bizleri sindirmeye çalýþýyor. Bu doðru bir siyaset deðildi. Toplantý bitti. Bir dahaki toplantý iki hafta sonra yapýlacak dendi. Hafta baþýnda normal bir gün gibi

çalýþmaya baþladýk. Saat onda çay paydosundan sonra temsilciler içeri çaðrýldýlar. Patronlarla görüþme yaptýklarýný öðrendik. Gün boyu görünmediler. Ertesi gün temsilciler, patron ve sendikacýlarla görüþtüklerini söylediler. Aðýzlarýný býçak açmýyordu. Toplantýdan çýkan temsilciler “toplantý kötü geçti, patron yüzde 0 zam dayattý. Cuma günü toplantý var” dedi. Herkesin toplantýya gelip görüþ ve düþüncelerini mutlaka söylemesi için de bütün servisler toplantýya yönlendirildi. Ani geliþen görüþmeler sonucunda, temsilcilerin yüzde sýfýr zammý yaymalarý, olaðanüstü toplantý alýnmasý, bütün servislerin iþveren tarafýndan toplantýya yönlendirmesi, bütün bunlar tesadüfen olan þeyler deðil. Aldýðýmýz duyumlara göre sendikacýlarýn ve iþverenin bütün maddelerde anlaþtýðýný, sadece zam ve ikramiye oranýnda ortak bir nokta belirlemediklerini duyduk. Yüzde sýfýr zammýn yayýlmasýnýn mantýðý ise sendika yüzde sýfýr yapýp yüzde 4-5’e kapatmayý planlýyor. Yani bizlere vebayý gösterip koleraya razý etmek istiyor. Sendikacý bize göre genel toplantýda þunu hedefliyorlar: sýfýr zammý sýk sýk tekrarlarsak ve bunun sonucunda birkaç puan üstünde bir zam alýrsak iþçilere, “bakýn sendikanýz mücadele etti. Birkaç puan yükseltti.” diyerek iþçilerin tepkisini azaltmaya çalýþýyor. Ama toplantýda bekledikleri, planladýklarý gibi olmadý. Toplantýda söz alan 30’a yakýn iþçi “biz bu taslaðýn arkasýndayýz” dediler. Sendikacýlarýn ve temsilcilerin planladýklarý þimdilik suya düþtü. Zor durumda kaldýklarý her hallerinden belliydi. Yaþasýn örgütlülüðümüz. Bir tekstil iþçisi


Ýþ Güvenliði ve Ýþçiye Güvensizlik Cuma günü fabrikaya gittiðimizde þöyle bir ilanla karþýlaþtýk: “18.02.2006 tarihinde yapýlacak iþ saðlýðý ve iþ güvenliði konulu toplantýmýza gece ve gündüz vardiyalarýn eksiksiz katýlmanýzý rica ederiz.” Ama uyanýk patron, toplantý saatlerini kendi çýkarýna göre çok güzel ayarlamýþ. Üretimi durdurmamak için, 13:30’da iþbaþý yapmasý gereken gece vardiyasýný 14:30’da fabrikaya getirip toplantýya aldý. Bir saat süren toplantýdan sonra bizlere iþbaþý yaptýrdý. 15:30’da paydos eden gündüz vardiyasýný da toplantýya alýp 16:30’a kadar tutu. Böylelikle patron her iki vardiyadan da birer saat çalarak üretimin devam etmesini saðladý. Patronun bu tutumu bizlerin moralini bozdu ve tepkimizi toplantýya katýlmayarak gösterdik. Ýþçilerin fikir birliði yaptýðý öneri þu oldu: “madem bir toplantý yapýlmasý gerekiyor mesai saati içinde 1 saat üretimi durdursun toplantý yapýlýr ve herkes iþine geri döner. Biz patrondan zenginmiyiz, bir saatimizi çalýyor!” Patronun bir saatimizi çalmasýnýn verdiði moral bozukluðuyla toplantýya girdik. Toplantýnýn sunumunu Bölge Çalýþma’dan gelen emekli kimya mühendisi bir müfettiþ yaptý. Anlatýlan konu ise “iþ güvenliði ve iþ saðlýðý nedir, nasýl saðlanýr?” Çalýþma esnasýnda herhangi bir kazaya maruz kalmamak için veya kaza esnasýnda en az zararla kurtulabilmek ve kullanmamýz gereken koruyucu giysilerden bahsedildi. Bunun yanýnda çalýþma sahasýnýn iþ güvenliði açýsýndan nasýl olmasý gerektiðinden ve herhangi bir kaza durumunda yapmamýz gerekenler anlatýldý. Örneðin bir iþ kazasýnda

ilk önce amirlerimize bildirmemiz söylendi. Bunun üzerine bir iþçi arkadaþýmýz baþýndan geçen bir olayý anlattý. Ýþçi arkadaþýmýz çalýþma esnasýnda önündeki birkaç demirin üzerinden atlamak zorunda kalmýþ, bu esnada bileðini incitmiþ ve çalýþacak durumda deðilmiþ. Bunu usta baþýna anlatmýþ ve yardým istemiþ. Ustabaþýnýn verdiði cevap þu olmuþ, “nerden bileyim bu kazanýn iþyerinde olduðunu, belki sen evde incittin geldin burada numara yapýyorsun.” O kazayý gören baþka bir iþçi de olmadýðý için arkadaþ bu kazanýn iþ kazasý olduðunu ispatlayamadý. Ama sorununu müfettiþe anlatan arkadaþýmýza müfettiþin verdiði cevap, “demek ki ustabaþýna yeterli güveni vermemiþsin” oldu. Bunun üzerine birkaç iþçi toplantýyý terk etti. Müfettiþ konuþma esnasýnda söyle bir cümle kullandý: “ben iþ güvenliði için gerekli eþyalarý kullanmayan iþçilerin düþmanýyým” Ama bu eþyalarý kullanmak için vermeyen patrona dost. Müfettiþ olmasý gerekenleri ve yapýlmasý gerekenleri anlatýyor ama bunlarýn olmadýðýný kendisi de çok iyi biliyor. Ýþ güvenliði için yapýlmasý gerekenleri patrona dayatmýyor, bunun yerine iþçileri suçluyor. Bizim kurtuluþumuz kendi ellerimizde. Ýþçilerin saðlýðý ve güvenliði için ne gerekiyorsa bunu en iyi bizler biliriz. Ve istediðimiz çalýþma koþullarýný üretimden gelen gücümüzü kullanarak elde edebiliriz. Bir metal iþçisi

Yemekhanede Kadýn- Erkek Ayýrýmý Çalýþtýðým iþyerinde yeni bir uygulama baþlatýldý: Öðle yemeði zili çalmadan önce kadýn iþçiler yemeðe çýkýyor. Birkaç dakika

sonra ise erkek iþçiler yemeðe çýkýyor. Bunun sebebini idarecilere sorduðumuzda bu talebin kadýn iþçilerden geldiðini söylediler. Kadýn iþçiler erkek iþçilerle sýraya girip yemek almaktan rahatsýzlýk duyuyorlarmýþ. Aslýnda durum tam da böyle deðil. Çünkü iþyerimizde karý-koca çalýþanlar, kýz kardeþleri çalýþan erkek iþçiler var. Talep bu iþçiler aracýlýðý ile kadýnlarýn istekleriymiþ gibi patrona iletildi Ama yine ayný arkadaþlar baþka hak ihlallerinde ne yapýyorlar? Ýþyerimiz iþçilerin çoðu sigortasýz. Sigortasý olanlar ise sigorta ücretinin büyük bir kýsmýný kendileri ödüyor. Sigortasý olanlar ya karýkoca birlikte çalýþanlar ya da ev kirasý olmayanlar. Sigortasý olanlar genelde erkek iþçiler. Patron gizlice mesai ücretlerini düþürdü Uyanýk patron yüzde yüz olan pazar mesailerini normal saat ücretine düþürdü. Kaç saat mesaiye kalýyorsak o kadar ücret ödenecek. Akþam mesaileri normal þartlarda yüzde 50 üzerinden hesaplanýyordu. Bu hafta ücretimi aldýðýmda akþam mesailerinden de kesinti yapýldýðýný gördüm. Sebebini sorup, itiraz ettiðimde ise ya iþçi çýkarýlacaðýný ya da bu ücrete razý olmamý istediler. Hatta benden baþka kimsenin itiraz etmediðini söylediler. Patron bununla da kaldý sanýyorsanýz yanýldýnýz. Çünkü öðlen yemeðinden sonra çay içebilmek gibi bir lüksümüz vardý. Patron onu da tasarruf gerekçesiyle kaldýrdý. Bu konularý arkadaþlarla konuþtuðumuzda hepsi þikâyetçiler. Ama iþ ustabaþlarýna ya da patrona söylemeye geldiðinde ise buna pek yanaþmýyorlar. Çünkü iþlerini kaybetmekten korkuyorlar. Belki haklýlar ama biz itirazlarýmýzý bilinçli ve örgütlü bir þekilde söylemedikçe zam zamaný geldiðinde korkarým ki bu yüzsüz patron zam yapmak yerine fedakârlýk isteyecek.

13


Arkadaþlar bizler birlik olmazsak hiçbir þey yapamayýz. Tek tek yapýlan itirazlarda patron güçlüdür. Ama birlikte itiraz edersek biz iþçi sýnýfý olarak patrondan daha güçlüyüz. Kendimizi küçümsemek ya da ne yapabiliriz ki demek çýkýþ yolu deðil. Tek kurtuluþ yolumuz mücadeledir. Yoksa patronlar bizleri sömürmeye devam edecekler. Buna izin vermemek bizim elimizdedir. Bir tekstil iþçisi

Yatýrýmlar Ýþçilere Yansýmýyor

14

Patron iþyerini büyütüyor, iþler fazlalaþýyor ama bu bize yansýmýyor. Patron iki yeni depo daha açtý. Hazýrlýk yapmadan anlaþmalarý yaptýðý için iþçi alýmýna kadar mevcut kadrodaki iþçileri bu büyük depolarda çalýþtýrýyor. Patron hem mesai ücreti vermiyor hem de bizleri mesaiye çaðýrýyor. Bizler bu yüzden müdüre tepki göstererek, “Cumartesi mesaiye gelmemizi istiyorsanýz, mesai ücretimizi verin gelelim” dedik. Ýþçi arkadaþlarla tepki göstererek cumartesi iþe gelmeme kararý aldýk ama fazla örgütlü olmadýðýmýz için ayrýca zam dönemi olduðundan dolayý bazý iþçilerin iþe gittiklerini ögrendik. Bizler haklarýmýzý korumanýn yolunu örgütlülükten geçtiðini biliyoruz. Bunun için daha iyi ve planlý hareket etmek için ön hazýrlýklar yapmalýyýz. Yoksa bu gibi olumsuz geliþmeler aramýzdaki güvensizliði daha da derinleþtirecektir. Yukarýda bahsettiðim depolara iþçi gönderilmesi için patron müdüre talimat vermiþ. Müdür de iþçileri toplayarak “diðer depoda iþ var, birkaç kiþinin gitmesi gerekiyor” dedi. Bir iþçi “bize fazla mesaiyi ödemiyorsunuz, o zaman yeni iþçi alýn” diyerek karþý çýktý. Tek tek tepkilerimizin bir yarar

saðlamadýðýný gördük. Eðer birlikte hareket edersek bir kazaným elde edebiliriz. Bunun yolu da örgütlenmekten geçiyor. Bir kargo iþçisi

Firma Farklý, Sistem Ayný Ayný patrona ait iki ayrý fabrika var. Bunlarýn aralarýndaki fark isim farklýlýðý. Birini oðlu iþletiyor. Bu firmada Türk-Ýþ konfederasyonuna baðlý Teksif Sendikasý örgütlü. Bu firmada iþçi çýkarýldýðýnda veya zam gibi konularda tutum aldýklarýnda hemen haberi iþçiler arasýnda konuþuluyor. Bu firmada neredeyse 400 kadar iþçi çalýþýyordu. Þimdi ise 350 civarýna indi diyebiliriz. Bu fabrikada sendika olmasýna raðmen 10-15 yýllýk iþçileri patron iþten çýkarýyor. Sendika seyrediyor. Ýster sendikalý, ister sendikasýz olsun örgütsüz olduðumuz zaman patronun dediði oluyor. Bizler iþ güvenliðimizi sendika bürokratlarýna býrakmamalýyýz. Patronlar dýþarýdaki iþsizleri bizlere karþý kullanarak bizleri sindirmeye çalýþýyorlar. Bizler de dýþarýdaki iþsizlere katýlmak istemiyorsak iþ güvencemizi örgütlenerek saðlayabileceðimizin farkýnda olmalýyýz. Bu fabrikada patron keyfi bir þekilde kýdemli iþçileri çýkararak yerine daha ucuz iþçi alacaktýr. Bizler buna fýrsat vermemeliyiz, karþý çýkmalýyýz. Bir tekstil iþçisi

Birlik Olmak Bize Moral Verdi Bir sözleþme sürecine daha girdik. Þu anda sadece 25 madde geçti. Ýþverenle 3. kez masaya oturuldu. Fakat toplantýdan çýkan sonuç “0” zamdý. Patron “sürekli zarar ediyorum, rekabet edemiyorum” diye aðlýyor ve

bahaneler uyduruyor. Ama biz iþçilerin zararýný kimler karþýlayacak. Her gün gýda ve çeþitli ürünlere zam yaðmur gibi geliyor. Yüzde “0”la geçinmek mümkün deðil. Geçen Cuma günü yapýlan toplantýda iþveren ve iþbirlikçi sendika hiç ummadýklarý bir tepkiyle karþýlaþtýlar. Herkes bir aðýzdan yüzde “0”a karþý olduklarýný söyleyerek taslaðý savundu. Bu benim için umut verici bir olaydý. Çok sevindim. Bu kararlý tavrýmýzla devam edersek hem iþçilerin arasýndaki güvensizlik giderilecek, hem de mücadele ederek baþaracaðýmýza inancýmýz artacak. Bir tekstil iþçisi

Fabrikaya Müdür Dayanmýyor Ýki yýldýr çalýþan müdür iþten atýldý. Buna çok üzüldük diyemeyiz. Patrona yalakalýk olsun diye bizlere yapmadýðý kalmadý. Yoðun baský yaptý. Yeni kurallarla üretim sayýlarýný yükseltti. Ama yine de patrona yaranamadý. Patron her yeni gelen müdürü birkaç yýl çalýþtýrýp atýyor. Müdürlerin kurallarý ve düzenlemeleri devam ediyor. Zamda yeni düzenleme Zammý düþük olanlar ek zam talep ettiler. Bazýlarýna 10-20 YTL arasýnda zam yapýldý. Þefler bu parayý elden daðýttýlar. Kimseye söylememelerini tembih ettiler. Bir kadýn iþçi bu zammý beðenmeyip parayý þefe iade etti. Þef “ben zor durumda kalýyorum, parayý idareye iade edemem” dedi. Ama iþçi kararlý tutumunu devam ettirdi. Þef de “parayla çikolata alýp daðýtýrýz” dedi. Ýhtiyacýmýz olan zammý alabilmek için birlikte hareket etmeliyiz. Bir tekstil iþçisi


Filistin’de Ýslamcý hükümet

Hamas Filistin’i nereye götürüyor? Hamas’ýn 26 Ocak seçimlerinde kazandýðý ezici baþarý, tüm dünyada doðru olarak, Filistin halkýnýn, emperyalizmin ve Siyonizm’in planlarýný reddetmesi olarak yorumlandý. Bu seçimlerle Filistinliler, Mahmud Abbas baþkanlýðýndaki Filistin Ulusal Yönetimi’nin (FUY) uzlaþmacý ve yozlaþmýþ politikalarýný da mahkum etmiþ oldular. Bugün sorulan en önemli soru, Hamas’ýn temel hedefi olan, “Þeria’dan denize kadar baðýmsýz Filistin devleti” amacýna sadýk mý kalacaðý, yoksa El Fetih’in on yýl önce yaptýðý gibi emperyalizmle uzlaþmaya mý yöneleceði. Hamas’ýn on yýlý aþkýn bir süredir alternatif bir politik güç olarak geliþmesi, Ýslamcý akýmlarýn Müslüman ülkelerdeki ulusalcý yönetimlerden kopuþunun en bariz örneklerinden birini oluþturmuþtur. Aslýnda 1987’deki kuruluþu Izak Þamir hükümeti önderliðindeki Siyonizm tarafýndan da desteklenmiþ, Hamas’tan Arafat önderliðindeki El Fetih’i ve Filistin Kurtuluþ Örgütü’nü (FKÖ) yýpratmasý beklenmiþti. Bununla birlikte Hamas’ýn gerçek bir alternatif haline gelmesi 1993’te FKÖ’nün Ýsrail ile Oslo Antlaþmasý’ný imzalayarak, “laik, demokratik ve ýrkçý olmayan bir Filistin” tarihi programýný bir kenara atmasýyla birlikte olanaklý oldu. Hamas elbette ne laik, ne de demokratik bir Filistin’den yanaydý, ama ýrkçý Ýsrail devletinin meþruluðunu tanýmayý reddetti, ve onun yýkýlmasý hedefi ile iþgal altýndaki tüm topraklarýn kurtarýlmasý talebini savunmayý sürdürdü. Öte yandan Arafat’ýn bir mini devlet olarak tasarladýðý Ulusal Yönetimin meþruluðunu kabul etmedi, bu gerekçeyle de ne Yönetimin kurumlarýna, ne de seçimlere katýldý. Böylece, FUY’nin emperyalizmle olan uzlaþmasý derinleþirken, yavaþ yavaþ iþgale karþý mücadelenin önderliðine yükselmeye baþladý. FKÖ yönetiminin bu uzlaþmasýnýn en ölümcül sonuçlarýndan birisi, Mossad ve CIA ile birlikte Hamas önderleri ve militanlarýna yönelik

giriþtiði baský ve hatta katliamlar oldu. Hamas ise, yalnýzca Ýntifada’nýn (özellikle 2000’de baþlayan II. Ýntifada’nýn) yönetimini üstlenmekle kalmadý, ama ayný zamanda saðlýk ve eðitim alanlarýnda kendi yardým kuruluþlarý aðýný geliþtirdi, FKÖ ve FUY baðrýnda yaygýnlaþan yozlaþmalarý sistemli bir biçimde eleþtirdi. Bir dizi belediye seçimine katýlarak özellikle Gazze’de birçok yerel yönetimi eline geçirdi. 2006’daki yasama organý seçimlerine gelindiðinde Hamas zaten, El Fetih’in ihanetinden, baskýlarýndan ve yozlaþmasýndan hayal kýrýklýðýna uðramýþ olan Filistin halkýnýn arasýnda yönetime gelmiþ durumdaydý. Þimdi, ABD ve AB emperyalizmi ile Siyonizm, Ýsrail devletinin meþruluðunu tanýmasý ve silahlý birliklerini daðýtmasý doðrultusunda Hamas’ý baský altýna almýþ durumdalar, ve aksi takdirde, Filistin ulusal gelirinin üçte ikisini oluþturan ekonomik yardýmlarý (yaklaþýk bir milyar dolar) kesme tehditini ileri sürmekteler. Biz devrimci Marksistler, Filistin üzerindeki bu emperyalist baskýyý reddediyor ve halkýn büyük bir çoðunluðunun oylarýný alan Hamas’ýn hükümet kurma hakkýna saygý gösterilmesini talep ediyoruz. Bununla birlikte, bunu basitçe burjuva demokratik bir ilke uyarýnca deðil, Hamas hükümeti deneyiminin, ona umut baðlamýþ olan Filistin halkýnýn bilincinde Hamas’ýn niteliðinin açýða çýkmasýna yardýmcý olacaðýndan ötürü istiyoruz. Bizce Hamas, burjuva ve karþý devrimci niteliðiyle, demokratik, laik ve ýrkçý olmayan bir Filistin mücadelesine kararlý bir biçimde önderlik etme yeteneðine sahip olmadýðýný er veya geç açýða vuracaktýr. Ýsrail devletinin yýkýlmasý sloganýný hala býrakmamakla birlikte Hamas, Oslo’nun

öngördüðü sistemle bütünleþmenin yoluna girmiþ durumdadýr. Bu amaçla, ve kitlelerin baskýsýný savuþturabilmek için, uygun çözüm arayýþlarýna yönelmiþ ve Ýsrail’e “uzun erimli bir barýþ” önerisini yöneltmiþ bulunmaktadýr. Böyle bir barýþ için ileri sürdüðü koþullar (Ýsrail’in Gazze, Batý Þeria ve Doðu Kudüs’ten tamamen çekilmesi; mahkumlarýn serbest býrakýlmasý; mültecilerin geri dönme hakkýnýn tanýnmasý; tamamen egemen bir Filistin devletinin kurulmasý), FKÖ’nün savunduðu taleplerden pek de farklý deðildir. Bununla birlikte Hamas’ýn bu dönüþü elbette ani deðil, uzun ve yavaþ bir süreç biçiminde iþleyecek, baþtaki amaçlarý yavaþ yavaþ “uzun vadedeki hedefler” haline dönüþe-cektir. Aslýnda bu dönüþüm süreci daha eskilere dayanmaktadýr. Bütünleþme süreci Filistin halký üzerinde tartýþýlmaz bir politik egemenliðe sahip olduðu dönemde Yaser Arafat ve FKÖ, daha kuruluþundan itibaren Hamas’ý, Müslüman Kardeþler’in yönetimindeki bir politik ve ideolojik rakip olarak görmüþtü. Bununla birlikte Arafat 1990’da Hamas’a Filistin Ulusal Konseyi’ne katýlmasýný önermiþ, Hamas ise bunun karþýlýðýnda FKÖ’nün stratejisinin yeniden gözden geçirilmesi ve Konsey’in yüzde 40’ýnýn kendi temsilcilerine ayrýlmasý koþullarýný ileri sürmüþtü. 1987-93 arasýndaki ilk Ýntifada’da önemli bir rol üstlendikten sonra ise Hamas, Oslo Antlaþmasý’nýn esas olarak kendi tasfiyesini amaçladýðý sonucuna ulaþmýþ, kurulan ulusal yönetimi gayri meþru ilan edip 1996’daki baþkanlýk ve yasama organý seçimlerini boykot etmiþti. Devamý 16. sayfada

15


Baþtarafý 15 sayfada Ama Hamas bir yandan da sessizce ikinci bir politika güdüyordu. Birincisi, belediyelerin Oslo’nun yarattýðý deðil, eskiden beri var olan kurumlar olduðu gerekçesiyle yerel seçimlere katýlmayý reddetmiyordu. Ama bu arada belediyeler, Hamas’ýn sadece FKÖ ile deðil, ama ayný zamanda düþmanla, yani Ýsrailli belediye baþkanlarýyla köprüler kurmasýný olanaklý kýlýyordu. Ýkinci olarak da, Hamas FKÖ ve FUY ile anlaþma zeminleri aramaktan geri durmuyordu; 1996 seçimleri öncesinde bu güçlerle gerçekleþtirdiði gayri resmi pazarlýklar sonucunda ateþkes ilan etmesi ve kendisinin ileride katýlabileceði yeni seçim modelleri tartýþmasý bunun bir örneðini oluþturuyordu. 2000’de Ýkinci Ýntifada’nýn baþlamasýyla da Hamas ile FKÖ arasýnda ortak düþmana karþý rekabetçi bir iþbirliði baþladý. Gerçekte FKÖ’nün, bir yandan Ýsrail ve ABD emperyalizminin, diðer yandan ise kitlelerin baskýsý karþýsýnda Hamas’ýn iþbirliðine ihtiyacý bulunmaktaydý. Hamas bu dönemde ulusal yönetimin politikalarýný genellikle desteklemekle kalmadý, 2003’te Arafat’ýn tek yanlý olarak ilan ettiði ateþkese de uyma kararý aldý. Sonunda Arafat, 1996’dan beri ertelenmekte olan yerel seçimlerin ilk turunun 2004 sonlarýnda yapýlmasý kararýný alarak Hamas’ýn Osla Antlaþmasý’na katýlabilmesinin kapýsýný araladý. Abbas’ýn politikasý 2004 Kasýmý’nda Arafat’ýn ölümünün ardýndan ulusal yönetimi üstlenen Mahmud Abbas (Ebu Mazen), bir yandan Filistinli kitleler içindeki aðýrlýðý, diðer yandan da emperyalizm ve Siyonizm ile giriþtiði uzlaþmalarda desteðine ihtiyaç duymasý nedenleriyle, Hamas’ýn sisteme tam entegrasyonu sürecini baþlattý. Abbas’ýn uzlaþma politikasýnýn iki hedefi bulunuyordu: Ýsrail ve ABD ile iliþkilere istikrar kazandýrmak ve ayný zamanda “evin içini düzene sokmak”. Elbette bunlarýn hiçbiri Hamas’ýn desteði olmaksýzýn mümkün deðildi. Böylece Abbas, Hamas’ý “yasal ve meþru” sisteme katma ve bu dolayýmla da onu silahsýzlandýrma politikasýný baþlattý. Bu doðrultuda gerçekleþtirilen ve Mýsýr hükümetince desteklenen görüþmeler 2005 Martý’nda Kahire Antlaþmasý’yla sonuçlandý. Buna göre, taraflar 2005 yýlý boyunca sürecek bir ateþkes ilan edecekler ve yerel ve yasama organý seçimleri gecikilmeksizin düzenlenecekti. Bu anlaþma Hamas için de tam zamanýnda yardýma koþmuþtu. Zira örgüt, Ýsrail-Filistin çatýþmasýnýn tam merkezine yerleþip olanaklý bütün sýnýrlarýna kadar büyümüþtü, ve þimdi Filistin burjuvazisi kendisinden bir “çýkýþ yolu” talep etmekteydi. Bunu ondan, Ýslamcý sermayenin dünya çýkarlarýný savunan Müslüman Kardeþler de talep etmekteydi. Tam da bu nedenle Hamas’ýn politik büro lideri Haled Maþel anlaþmayý, Kardeþler’in Danýþma Konseyi’nin takdisinden sonra imzalamýþtý. Hamas’ýn bu anlaþmayý korkusuzca imzalayabilmesini kolaylaþtýran baþka unsurlar da vardý. Ýsrail’in Gazze’den

16

çekilmesi kitlelerce esas olarak Hamas’ýn baþarýsý olarak algýlanýyordu. Ama þimdi ayný kitleler ayný zamanda Hamas’tan, iþgalden arýnmýþ topraklarda örgütün yeniden inþa görevinde aktif tutum almasýný bekliyordu. Filistin Gözlem Merkezi’nin yaptýðý bir araþtýrmada, Filistinli kitleleri ilgilendiren en önemli konular sýralamasýnda ilk kez iþgal sorunu ikinci sýraya düþmüþ, yerini iþsizlik sorununa býrakmýþtý. Ya þimdi? FKÖ’nün on yýl önce silahlarýný kendi halkýna ve mücadeleci direniþ örgütlerine çevirmesi üzerine güçlenen ve tüm baský ve katliamlara karþý ayakta kalan Hamas, þimdi Filistin halkýnýn yüzde 50’sinden fazlasýnýn oyuyla, emperyalizmin bile inkar edemeyeceði bir gerçeklik haline gelmiþ durumda. Bütün bu süreç emperyalizmi Hamas’a yönelik imha çizgisinden “demokratik gericilik” politikasýna, yani Hamas’ýn emperyalist sisteme uyarlanmasý hedefine doðru kaymasýna yol açmaktadýr, tabii elindeki sopayý ve dolarlarý bir an bile býrakmaksýzýn. Ama bu süreç uzun olacak. Zira Hamas’ýn kitleler içindeki bütün prestiji, sadece Gazze ve batý Þeria’daki deðil, tüm Filistin üzerindeki iþgale karþý verdiði mücadeleden kaynaklanmakta. Bu nedenle de, Ýsrail’in yýkýlmasý hedefini bir anda reddetmesi mümkün olmayacak, ama hiç kuþkusuz emperyalizmin “think tank”larý ile Hamas liderleri, taraflarý rahatlatan “ortak çözümler” arayýp bulacaklardýr. Örneðin Haled Maþel’in Der Spigel’e verdiði bir demeçte, Ýsrail’in varlýðýný meþrulaþtýran Oslo Antlaþmasý’ný kastederek, “anlaþmalara sadýk kalýnacaðý”ný ilan etmesi, bunun ilk örneklerinden biridir. Ayný Maþel, bu kez Reuters ajansýna, Ýsrail’i asla tanýmayacaklarýný, ama bunu “uzun vadeli bir hedef” haline getirip Ýsrail ile “uzun erimli bir ateþkes”e ulaþabileceklerini söylüyordu. Öte yandan, emperyalizmin ve Siyonizm’in Hamas’ýn silahlý birliklerini laðvetmesi yolundaki baskýlarý karþýsýnda Maþel, çözümü, “bu birlikler ile mevcut güvenlik güçleri ve diðer silahlý örgütlerin oluþturacaðý tek bir ordunun kurulmasý”nda görüyordu (La Vanguardia). Bugün dünya Ýslamcý hareketinin Filistin kolu Hamas’ýn politik niteliðini net bir biçimde açýða vuracaðý ciddi bir sýnav karþýsýnda olduðunu söylemek yanlýþ olmaz: Siyonist ve emperyalist iþgale karþý özgür bir Filistin için mücadeleye devam edecek mi, yoksa bunu burjuvaziye hizmet edebilmek için belirsiz bir “geleceðe” erteleyip emperyalizmle uzlaþacak mý? Bize göre, kýsa bir süre sonra kitlelerin bilincinde, Filistin halkýnýn temel hedefinin gerçekleþtirilebilmesi için yeni bir iþçi ve emekçi önderliðine duyulan ihtiyaç berraklaþacaktýr: demokratik, laik ve ýrkçý olmayan bir Filistin devleti. Arif Benol


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.