Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 27
Mayýs 2006
http://iscicephesi.org
Kapitalist Sömürüye, Emperyalist Ýþgallere Irkçýlýða ve Þovenizme Karþý
1 Mayýs Coþkuyla Kutlandý Gündem ve Politika
syf. 2-9
Politika
syf. 9
1 Mayýs Coþkuyla Kutlandý Kapitalizm zehir kusuyor Hedef Ýþçi Sýnýfýný ve Kürt Halkýný Sindirmek
Sýnýf mücadelesi Sosyal Güven(siz)lik Yasa Tasarýsý
Hepimiz Eþitmiþiz... Peki Ya Kürtler?
Fabrikalardan iþçi mektuplarý
Irkçýlýk ve Þovenizmin Ýntikam Dili 1 Mayýs’ýn Doðuþu 1 Mayýs’ta Alanlara
syf. 10-13
Dünya
syf. 14-16 ETA: Hangi Sonun Baþlangýcý?
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN... Zehirli Variller Her Yerden Fýþkýrýyor
Kapitalizm Zehir Kusuyor Tuzla’nýn Orhanlý beldesinde bir ihbar sonucu ortaya çýkarýlan yüzlerce zehirli varilde yapýlan incelemeler sonucu kanserojen fenol maddesi taþýdýðý ortaya çýktý. Bu olay üzerine açýklama yapan Çevre ve Orman Bakaný Osman Pepe, gömülü varillerin oksitlenip topraðý kirletmiþ olabileceðini ve bu kirliliðin yeraltý sularýna karýþma olasýlýðý olduðunu vurguladý ve böyle bir olayýn milyonlarca insanýn hayatýný hiçe sayýp tehlikeye attýðýný, faillerinin cezasýz kalmayacaðýný söyledi. Hep Ayný Senaryo Bakan Pepe, zehirli varilleri gömen firmayý tespit ettiklerini ancak ismini açýklayamayacaðýný da ekledi. Ancak haftalar sonra bu olayýn failinin Eczacýbaþý ve Mustafa Nevzat firmalarýna ilaç üreten Ünifar A.Þ. olduðu açýklandý. Savcýlýða suç duyurusunda bulunuldu ve jandarma tarafýndan Ünifar’a göstermelik bir arama yapýldý. Savcýlýk, 2 yýllýk yasanýn yürürlülük süresinin dolmadýðý gerekçesiyle “görevsizlik” kararýyla geri çevirdi. Bu olayla ilgili TCK’nun 181. maddesinin uygulanmasý gerekiyor ancak bu yasanýn yürürlülük tarihi 12 Ekim 2006. Bu nedenle kapitalistler ceza almayacaklar ve her zamanki gibi yaptýklarý yanlarýna kar kalacak. AKP Hükümeti Sermayenin Hizmetinde Bakan Pepe varillerin ortaya çýkmasýndan sonra itiraflara baþlýyor; bazý firmalarýn yeraltý suyunu boþaltýp, kuyuya aðýr metal içeren kanserojen madde enjekte ettiðini ve Türkiye’de sanayi atýklarýnýn yüzde 90’ýnýn arýtýlmadan doðaya verildiðini söylüyor. Ýstanbul Sanayi Odasý da yýlda 2 milyon ton zehirli atýk üretildiðini ve bunun sadece yüzde 10’unun yakýlarak imha edildiðini söylüyor. Her bir varilin imha edilmesinin bedeli 2 bin YTL.
Bakan Pepe bu kadarla da yetinmiyor. Orhanlý Belediyesini suçluyor ve “eðer bir sorumluluðu varsa cezasýný çeker. Tuzla deðil ama böyle bir belde belediye baþkaný benim partimde olmamalý” açýklamasýnda bulunuyor. Sanki 3,5 yýldýr iktidar olan ve çevre yasasýný 2 yýl erteleyen kendi partisi deðilmiþ gibi. Tuzla’da bulunan zehirli varillere iliþkin haberlerin ardýndan, bir hafta içinde Tuzla, Gebze, Dil ovasý ve Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde 262 varil daha tespit edildi. Peki bu varillerin hesabýný kim verecek? Bunlarýn suçlularý bulunacak mý? Elbette hayýr. Ülke zehirli atýk çöplüðüne dönmüþ ama bundan hükümetin haberi yok. Daha doðrusu var da göz yumuyorlar. Kocaelili sanayiciler Kocaeli valisine boþuna mý Mercedes aldýlar? Zaten patronlarýn dini de imaný da para. Çevre, insan saðlýðý gibi þeyler onlarýn kitabýnda yazmaz. Kar getiren her yol onlara mubahtýr. Þimdi de yeni Çevre Yasasý dedikleri göstermelik bir yasayý çýkarttýlar. Ama bu yasa da tam bir fiyasko. Hiç de Bakan Pepe’nin açýkladýðý trilyonluk para cezalarý yok. Çevreyi kirleten en fazla 30 bin YTL ödeyecek. Yani caydýrýcý hiçbir yönü yok. Sermaye, iþçileri vahþice sömürüyor, yetmiyor patronlarýn ihmaliyle iþçilerin sakat kalmasýna ve hatta ölmesine neden oluyor, þimdi de toplu katliamlara neden olacak kirli atýklarla doðayý kirletiyor. Ýþçilerin, emekçilerin ve tüm duyarlý insanlarýn bu felakete dur demesi gerekiyor. Aksi halde yakýnda yaþayacak bir çevremiz bile kalmayacak.
EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ
Yýlmaz Uður 2
Hedef Ýþçi Sýnýfýný ve Kürt Halkýný Sindirmek Egemen sýnýflar yüzlerce yýldýr iþçi ve emekçileri sömürerek devasa zenginlikler elde etti. Sermaye sýnýfý yükseldikçe iþçi sýnýfý ve emekçiler daha da kötü yaþam koþullarýna itildi. Bugün 18 ve 19. yüzyýl Ýngiltere’sinin vahþi sömürü koþullarýyla benzer koþullar altýnda olduðumuzu söylemek abartý deðil. Son 200 yýl boyunca iþçi sýnýfý ve emekçi kitleler dünyanýn dört bir yanýnda mücadelelerle kazanýmlar elde etti. Son 20 yýldýr bu kazanýlmýþ hak ve özgürlüklerin, dünyanýn her yanýnda, olaðanüstü bir karþý-devrimci saldýrýyla gasp edilmesi gerçeði, sýnýf mücadelesini, 200 yýl önceki koþullara taþýmakta. Sýnýf mücadelesi içinde yitirdiðimiz, sahip olamadýðýmýz her hak ve özgürlük bugün, dünyada ve ülkelerde, yeni tiranlar yaratýyor. Güçlü olanýn oyunun kuralýný belirlediði; kurallarý istediði þekilde eðip büktüðü; güçlü olduðu için haklý da olduðu bir düzen bu. Öyle ki egemen olan, güçlü olduðu için, hem çocuklarý katledebiliyor hem de sorumluluðun katledilen çocuklarýn anne-babalarýnda olduðunu iddia edebiliyor. Diyarbakýr’da yaþlarý ilkokul sýralarýnda oturmaya ancak yeten çocuklar, “devletin temel düzenine saldýrdýklarý” iddiasýyla canlarýndan oldu. Yüzlercesi gözaltýnda iþkence ve kötü muameleye maruz kaldý. 80 çocuk tutuklanarak 9,5 ile 24 yýl arasýnda deðiþen aðýr hapis istemiyle mahkemeye sevk edildi. Cumhurbaþkaný Sezer, “özgürlüðün sýnýrý var” diyerek kendince bir sýnýr çiziyor! Baþbakan Erdoðan, “güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadýn da olsa gereðini yapacak (…) anne-babalar yarýn aðlamanýz boþ yere olur” diyerek sopayý gösteriyor. Þemdinli’de askerin kitapevine bomba atmasý özgürlüðün sýnýrlarý içinde. Bunu protesto etmek ise “terörün propagandasýný yapmak.” Baþbakan Erdoðan, Þemdinli halkýnýn tanýklýðýný kabul etmediðini söyleyerek bunu ilan ediyor. Sadece Türkiye’de deðil bütün dünyada egemen sýnýflarýn en çok kýzdýðý þey verdikleri özgürlüðün “sýradan” insanlarca (iþçi sýnýfý ve emekçi kitlelerce) kullanýlmak istenmesi. Sermayenin hükümeti AKP, Avrupa Birliði yolunda göstermelik “demokratik adýmlar” attý. Bu göstermelik demokratik adýmlarýn baský ve þiddet rejiminin niteliðinde en küçük bir deðiþiklik yaratmayacaðýný defalarca belirttik. Yapýlmak istenen, AB ülkelerinde de olduðu gibi baský ve þiddeti maskelemek, açýk ve görünür olmaktan çýkartýp yeni sömürü koþullarýna uygun hale getirmekten ibaret. Nitekim bu göstermelik adýmlarýn hiçbir pratik karþýlýðý olmadý. Sendikalaþma hakkýndan, toplantý ve gösteri gibi en temel demokratik haklara kadar hepsi asker-polis gücüyle ezildi. Kullanýlmasýna bir türlü izin verilmese de kaðýt üzerinde var olan kimi haklarýn varlýðýna asker-polis gücü sürekli karþý çýktý. Devletin silahlý güçleri her fýrsatta demokratik özgürlüklerin ellerini kollarýný baðladýðýný ilan etti. Kapkaç, hýrsýzlýk, gasp gibi adi suçlardaki artýþla demokratik özgürlüklerin
geniþlemesi arasýnda yalancý bir bað kurdu; hak ve özgürlük karþýtý bir propagandaya giriþti. Kürt halkýnýn hak ve özgürlük mücadelesini “terör” zeminine indiren ve “terörün” demokratik özgürlüklerden beslendiði yalanýný medya marifetiyle yaygýnlaþtýran asker-polis gücü istediði sonucu elde etti. Þemdinli iddianamesi ile aradýðý fýrsatý bulan asker karþý ataða geçti ve AKP hükümetini istediði köþeye sýkýþtýrdý. Aldýðý askeri darbe sonucu AKP hükümetinin, moda deyimle kimyasý bozuldu. MGK çizgisinde emir-komutaya baðlý olduðuna dair içtima veren AKP hükümeti, “Terörle Mücadele Yasasý’nda Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Yasa Tasarýsý”ný meclis gündemine ivedilikle soktu. Bu yasa sadece Kürt halkýný deðil tüm iþçi sýnýfýný, emekçileri zapt-u rap altýna alma yasasý. “Terör” bahane edilerek þovenizm ve ýrkçýlýk pohpohlanýyor. Sermaye düzeni, iþçi sýnýfýnýn ve tüm emekçi kitlelerin hayatýný kökünden belirleyecek olan Genel Saðlýk Sigorta Yasasý’ný uygulamak üzere. ÝMF asgari ücreti dahi yüksek buluyor. Ýþsizlik sürekli artýyor. Ücretler düþüyor. Eðitim ve saðlýk hizmetlerinden yararlanmak emekçiler için bir ayrýcalýk haline geliyor. Ýþçi sýnýfý, emekçi kitleler ve Kürt halký bu baský ve sömürü koþullarýna karþý -bugün için birleþik ve örgütlü olmasa da- mücadele ediyor. Ýþte asýl hedef bu: Kürt halký üzerinden toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerine yönelik baský koþullarýnýn yasal zeminini hazýrlayarak mücadeleleri þimdiden boðarak birleþik ve örgütlü hale gelmesini engellemek. Hak ve özgürlükler için mücadeleyi “terörizm” olarak yaftalamak. Ülkeyi olaðanüstü koþullara taþýyarak bir sýkýyönetim iþleyiþi yaratmak. Hakimler ve Savcýlar Yüksek Kurulu’nun, Savcý Sarýkaya’yý meslekten ihraç ederken kullandýðý dil; CHP Genel Baþkaný Baykal’ýn kullandýðý dil, burjuva medyanýn dili; Mustafa Koç’un dili… hepsinin Genelkurmay’ýn kullandýðý dil ile akrabalýðý var. 12 Eylül Darbe Anayasasý ile gücüne güç katarak adeta dokunulmaz olan MGK’nýn gücünün bir göstergesi bunlar. Kuþkusuz bu güç ve dokunulmazlýk büyük sermayenin onayýnda, kapitalist devletin hizmetindedir. Meclis Baþkaný Arýnç’ýn, “rejim sorunu deðil, rejimin sahibi olma tartýþmasý var” açýklamasý bu zemine oturuyor. AKP hükümeti ve diðerleri, TSK ile doðrudan karþý karþýya gelme gücünü bulamadýklarý için kolaylýkla inkar edebilecekleri yuvarlak konuþmalarla yol almaya çalýþýyor. Baþbakan Erdoðan’ýn verdiði tekmilin hemen ardýndan, egemenliðin bugün olmasa da gelecekte milletin olacaðýný ve ülkeyi sevme tekelinin kimsede olmadýðýný söylemesinin anlamý bu. Böylesine sinik ve ikiyüzlü bir politika izleyen AKP hükümeti iþçi sýnýfýnýn, Kürt halkýnýn ve emekçi kitlelerin temsilcisi olamaz. AKP hükümeti çözüm olmadýðý gibi bu baský ve þiddet düzeninin sürdürücüsüdür. Ýþçi sýnýfýnýn, Kürt halkýnýn ve emekçilerin, hak ve özgürlükleri için mücadele etmek dýþýnda seçeneði yok.
GÜNDEM
Terörle Mücadele Yasa Tasarýsý Gündemde
3
Hepimiz Eþitmiþiz? Peki ya Kürtler? Bu yýl Newroz kutlamalarýnýn kitlesel ve daha da önemlisi olaysýz geçmesi nedeniyle istediði propaganda ve þiddet ortamýný bulamayan devletin gizli ve açýk silahlý güçleri, kendi varlýklarýný meþrulaþtýracak þiddet ortamýný yaratmak için bir kez daha sahneye çýktýlar. Muþ kýrsalýnda 14 HPG gerillasý öldürüldü. Diyarbakýr’a gelen cenazelere Kürt halký kitlesel olarak sahip çýktý. Devlet güçlerinin provakatif müdahalesi sonucunda olaylar büyüdü ve kitlesel “serhýldan”lar birçok ile yayýldý. Detaylarýný daha önceki sayýmýzda da yazdýðýmýz olaylarýn bilançosu Kürt halký için aðýrdý. 2-7 Nisan tarihleri arasýnda çoðunluðu çocuk 13 kiþi öldürüldü. Bunlar arasýnda 3-12 yaþ arasý çocuklar vardý. Bir kýsmýnýn olaylarla yakýndan uzaktan iliþkisi yoktu. 200’ü çocuk olmak üzere 563 kiþi gözaltýna alýndý. Yüzlerce insan tartaklandý, iþkence gördü. Evler ve iþyerleri basýldý. Kürt Halký Evlatlarýna Sahip Çýkýyor Devletin resmi aðýzlarý, öldürülen “terörist” cenazelerine sahip çýkanlarýn terör örgütüne destek olduðunu açýklýyordu. Burjuva basýný
4
cenazelere sahip çýkanlarý suçluyordu. Kapanan kepenkler, boykot edilen okullar hep PKK’nin iþiydi. Halkýn evlatlarýna sahip çýkmasýný hiç kimse kabullenemiyordu. Oysa ayný basýn organlarý Filistinli bir direniþçiye sahip çýkan halktan övgüyle bahsedebiliyordu. Gerçek þu ki burjuva devletin ve burjuva basýnýn “terörist“ olarak ifþa ettiði gerillalar, Kürt halkýnýn evlatlarý. Kiminin oðlu, kýzý; kiminin amcasý, teyzesi, dayýsý, halasý, kardeþi; kiminin ablasý ya da aðabeyi... Yani o halkýn bir parçasý. Yani onlar için “terörist” olan Kürt halký için özgürlük savaþçýsý. Ve bu yüzden kýzlarýna, oðullarýna, kardeþlerine sahip çýkýyorlar. O yüzden onlarýn cenazelerini kitlesel olarak sahipleniyorlar. Her ölen Türk askeri gibi, her gerillanýn da bir ailesi var ve her Türk ailesine düþen ateþ Kürt ailesine de düþüyor. Samsun’daki öfke, Diyarbakýr’da Batman’da da öfke. Bu yüzden Kürt halký evlatlarýna ya da savaþçýlarýna sahip çýkýyor. Onlarý törenle uðurluyor. Ayný Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da ve diðer ülkelerde olduðu gibi... Neden Çocuklar Önde? Abdullah, Ýsmail, Serhat ve diðerleri...Minicik bedenleri küçük yaþta kurþunla ve ölümle tanýþtý. Onlar bu devleti korumak için Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurþunlarýyla topraða düþen ne ilk çocuklardý, ne de son olacaklar. Diyarbakýr olaylarý sýrasýnda Baþbakan Tayyip Erdoðan “Çocuklar da analar da vurulur” diyerek bu katliamý ve bundan sonra olacaklarý onayladý. Kýsacasý bu insanlarý öldürenler ve öldürme emrini verenler belli... Oysa çok yakýn bir süre önce Fransa hükümeti günlerce süren ayaklanmalarý ve iþgalleri neredeyse hiç kurþun atmadan bastýrmayý baþarmýþtý. Yani devlet kan istiyordu ve minicik çocuklarýn bedeninden sýzan kan bu öfkenin diyetiydi. Burjuva basýn þunu soruyordu; bu çocuklarýn orada ne iþi vardý? “Terör
örgütü bu çocuklarý öne sürüyordu.” Peki gerçekten bu çocuklar neden oradaydý? Aslýnda cevabý çok açýk bir soru bu. Kimi meraktan evinin önündeydi, kimi de bunu da bir oyun sanýyordu. Çoðunluðu ise baskýcý devlete karþý öfke doluydu. Devlet bu çocuklarýn rejimi yýkma giriþimini öldürücü mermiler ve bombalarla karþýladý. O çocuklarý oraya kimse sürmüyordu, hatta neredeyse hiçbir aile çocuklarýnýn orada olmasýný istemez. Köylerinden, evlerinden zorla sürülmüþ bu çocuklar kendi dillerini konuþamayan çocuklardýr. Babalarý, ablalarý, aðabeyleri daðlarda çarpýþan ya da þehit olmuþ çocuklar. Köyleri yakýlan, yýkýlan dýþký yedirilen, tecavüze uðrayan, katledilen bir halkýn çocuklarýdýr. Onlar oyuncak tabancalarýn deðil gerçek tabancalarýn ve mermilerin arasýnda büyüdüler. Onlar küçük yaþta ölümü ve þiddeti gördüler. Yaþýtlarý parklarý ve türlü türlü oyuncaðý görürken, onlar panzerleri, tanklarý, keleþleri, bombalarý yani asker postallarýný gördüler. Diðer çocuklar bahçesinde kuzularýn otladýðý güneþli mutlu ailelerin resmini çizerken defterine, Kürt çocuklarý yakýlan evlerini çiðneyen asker postallarýný çizdiler. Onlar için güneþ daðdan inen ablasý, aðabeyi, kardeþi, dayýsýydý. Güneþi getirecek de onlardý. Bu çocuklar köylerinden sürüldü. Þehirde yokluk içinde yaþamaya zorlandý. Ýþ yok, aþ yok. Küçük yaþta karýn tokluðuna çalýþtýrýldýlar. Ölmemek için mücadele etmek zorundaydýlar. Bu çocuklar için bu yoksulluðun ve ezilmiþliðin gerçek nedeni asker postalý ve onun simgelediði devletti. Yani bu çocuklar ayný Filistin’de olduðu gibi öfkeyle büyüdüler. Kendilerini yok etmeye geldiðini düþündükleri iþgalci Ýsrail ordusunun panzerlerine taþ atan Filistinli çocuklar gibi kendilerini korumak için taþ attýlar. Onlarýn öfkesi on yýllardýr imha edilmeye çalýþýlan bir halkýn öfkesidir. Devletin þiddeti sürdüðü sürece, hiçbir haklarý
tanýnmadýðý sürece bu çocuklar kendilerini korumak için taþ atmaya devam edecekler. Türk Emekçileri, Kürt Emekçilerinin Yanýna Baskýcý devletin istediði kýþkýrtma ortamý oluþtu. Mahallelerden, okullara ve iþyerlerine her yerde Kürtlere dönük bir öfke oluþtu. Bu þoven dalgayý saldýrýlar izledi. Devrimci, öncü bir iþçi bu þovenist dalga karþýsýnda býrakýn bir Kürt emekçisini savunmayý kendi hakkýný bile savunamaz oldu. Çünkü greve çýkan bir iþçiye de, hakkýný arayana da patron “Kürt” dedi, “terörist” dedi ve iþçileri bölmeye, mücadeleyi durdurmaya çalýþtý.
Devrimci iþçilere düþen görev burjuvazinin yalanlarýný ortaya çýkarmak ve iþçilerin birliðini saðlamaktýr. Ancak þu unutulmamalý, baþka bir halký ezen bir halk asla özgür olamaz. Yani Türkiyeli emekçiler Kürt kardeþlerinin en temel demokratik haklarýný savunmadýðý sürece Türkiye emekçileri asla özgürleþemeyecektir. Sýnýf bilinçli iþçiler öncelikle Kürt halkýnýn dil hakký olmak üzere tüm kültürel demokratik haklarýný savunmalýdýr. Ayrýca Kürtlerin kendi kaderini tayin hakký konusunu onlarýn özgür iradesine býrakmalýdýr. Biz komünistler, sýnýfsýz ve devletsiz bir toplum için mücadele ederiz. Bu anlamýyla kapitalist
DTP’nin Diyarbakýr Raporundan Notlar ·Kurþunlar göðüs ve baþ gibi öldürücü kýsýmlara isabet etti. ·Yaralýlarýn çoðunda hala hayati tehlike var. ·Ýlk gün dýþýnda kitle hedeflenerek mermi sýkýldý, aþýrý derece gözyaþartýcý bomba kullanýldý. ·Polis ara sokaklara girerek insanlarý darp etti, binalarýn içerisinde þiddet uyguladý. ·Yüzlerce iþyerinin camlarý kýrýldý, tahrip edildi ve hatta soyuldu. ·5 Nisan gününe kadar gözaltýna alýnan 563 kiþiden 200’ü 12-18 yaþ grubu çocuktu. ·Gözaltýna alýnanlara iþkence yapýldý. ·Cenazeler günlerce morgda kaldý, aileler aþaðýlandý, dayak yedi, gözaltýna alýndý. ·Aðýr yaralýlar hastaneye kaldýrýlmadan saatlerce keyfi olarak bekletildi.
sistemin yarattýðý her tür sýnýfsal, ulusal ayrýmý yok ederek, özgür, eþit bir dünya için mücadele ederiz. Bir devletin kaderini tayin hakký bu taleple çeliþkili gibi görülebilir. Buradaki esas düþünce ezilen, kendi devletini kurmasýna izin verilmemiþ bir halka kendi özgür iradesini ifade etmesini saðlamaktýr. Komünist bir dünya emekçi halklarýn gönüllü birliðiyle oluþturulabilir. Zorla deðil. Kürt emekçileri ancak bu þekilde toplumsal kurtuluþ mücadelesine çekebiliriz. Onlarý milliyetçilikle suçlayarak deðil. Ýþyerlerinde, mahallelerimizde, okullarýmýzda Kürt kardeþlerimizi her tür ayrýmcýlýða, aþaðýlamaya karþý savunmalýyýz. Onlarýn dilleriyle, lehçeleriyle alay edenleri uyarmalý ve bu tür ortamlardan uzak durmalýyýz. Diðer iþçilere Kürt emekçilerinin yaþadýðý baskýlarý anlatmalýyýz ve onlara þunu sormalýyýz: “eðer tersi bir durum olsaydý ve Kürtler bu ülkede çoðunluk olsaydý ve size Türkçe konuþmayý yasaklasalardý. Size, siz aslýnda Türk deðil, siz ova Kürdüsünüz deselerdi ve buna karþý gelenleri de iþkenceden geçirselerdi veya öldürselerdi, köylerinizi yakýp yýksalardý; siz ne yapardýnýz?” diye soralým. Emin olun buna karþý savaþýrýz diyeceklerdi. Bugün Türkiye ve dünyada emekçilerin ayrýma deðil birliðe ihtiyacý vardýr. Bu nedenle mücadelelerimizi birleþtirmek için uðraþmalýyýz. Kürt halkýnýn özgürlük taleplerini, emekçilerin özgürlük talepleriyle birleþtirebildiðimiz gün burjuvazinin kaçacak delik arayacaðý gündür. Bu nedenle Kürt, Türk, Laz, Çingene, Çerkez, Ermeni demeden haklarýmýzý savunmak için mücadele edelim ve Sosyalizmin kýzýl bayraðý altýnda birleþelim. Diyarbakýr Katliamýnýn Sorumlularý Yargýlansýn! Sýnýr Ötesi Operasyonlar Durdurulsun! Boþaltýlan Köyler Yeniden Açýlsýn! Koruculuk laðvedilsin! Ana Dilde Eðitim Hakký! Fuat Karan 5
Irkçýlýk ve Þovenizmin Ýntikam Dili Dili, dini, ýrký, mezhebi ne olursa olsun bütün iþçi ve emekçiler sýnýf kardeþliðiyle birbirine baðlýdýr. Türkçe, Kürtçe, Rumca, Ermenice konuþmamýz; Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Rum, Ermeni ya da Arap olmamýz; Alevi, Sünni, Ortodoks, Protestan ya da bir baþka mezhebe baðlý olmamýz; Müslüman ya da Hýristiyan olmamýz; siyah ya da beyaz olmamýz sýnýf kardeþliðimizi engellemez. Dünyanýn bütün iþçi ve emekçilerinin çýkarý ortaktýr. “Ýþçilerin vataný yoktur” sözü bu sýnýf kardeþliðini evrensel düzeyde ifade eder. Burjuva sýnýfýn en çok korktuðu þey tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin iþçi sýnýfýnýn önderliðinde tek bir güç olarak bir araya gelmesidir. Bunu engellemek isteyen egemenler sömürü düzenlerini devam ettirmek için iþçi ve emekçileri birbirlerine düþman edecek yalanlar üretirler. Bu yalanlar nedeniyle ayný sýnýfa mensup iþçi ve emekçiler emperyalist-kapitalist güçlerin kasalarý dolsun diye savaþ meydanlarýnda birbirlerinin canlarýný alýrlar. Dökülen her kan, akýtýlan her gözyaþý sýnýf kardeþliðini zedeler. Bunu en iyi bilen egemenlerdir. Bu nedenle yerine göre vatan-millet, yerine göre din-kitap diyerek iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin birlik, dayanýþma ve mücadelesini bölmeye çalýþýrlar. Bilinçli ve örgütlü olmayan iþçi sýnýfý hareketi egemenlerin bu yalanlarýna kolaylýkla kanar. Sýnýf mücadelesinin ve sýnýf kardeþliðinin yerini düþmanlýk alýr. Vatan, millet, dil, din, mezhep, ýrk gibi unsurlar
6
egemen sýnýfýn kendi burjuvakapitalist çýkarlarýný gerçekleþtirmek için kullandýðý araçlardýr. Hiçbir iþçi-emekçi farklý millete, dine, mezhebe sahip olduðu için birbirinin düþmaný olmaz. Fransýz bir madenciyle, Iraklý, Þilili, Türk ve Kürt bir madencinin çýkarlarý aynýdýr, ortaktýr. Irkçýlýk ve þovenizm iþçi ve emekçilerin düþmanýdýr Egemenler sýnýf kardeþliðini bozmak için en çok milliyetçi-faþist siyasi ideolojileri kullanýr. Irkçýlýk ve þovenizmi körükleyen egemenler; iþsizliði, yoksulluðu, eðitim ve saðlýk hizmetlerinden yoksunluðu bu þekilde perdelemeye çalýþýr. Hatta ücretlerin düþüklüðü, sigortasýz ve uzun çalýþma, iþsizlik ve yoksulluk burjuva kapitalist sömürü düzeninden deðil de devlet o gün kimi düþman ve yabancý olarak mimlediyse onun yüzündenmiþ gibi gösterilir. Bir dönem bütün bunlarýn nedeni Komünizm ilan edilmiþti. Sonra “bölücü Kürtler” her þeyin sorumlusu ilan edildi. En sonunda hepsine “terör ve terörist” deyip ömürlük bir düþman icat ettiler. Bunlarýn hepsi iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin birlik ve mücadelesini engellemek için yaratýlmýþ yalanlardýr. Bugün Türkiye’de en fazla istismar Türk ve Kürt iþçi ve emekçilerinin sýnýf mücadelesinde bir araya gelmesinin engellenmesi için yapýlmaktadýr. 20 yýlý aþkýn süredir devam eden savaþ neticesi 35 binin üzerinde insan hayatýný kaybetmiþtir. Halen hayatlar yitirilmekte, akan kan ve gözyaþý üzerinden ýrkçýlýk ve þovenizmin intikam dili her gün yeniden bilenmektedir. Ölen Türk askerlerinin cenazelerinde, “kanlarý yerde kalmayacak, intikamlarý alýnacak” yeminleri edilmektedir. “Hukuk devleti” içinde
görev tanýmlarý yapýlmýþ generaller, valiler ve diðer devlet erkaný “intikam” sözleri vermekte, adeta “kamu” adýna bir “görevi” yerine getirmekten deðil, kiþisel bir hesabý görmekten bahsetmektedirler. Genelkurmay Baþkaný þahsi iþini görüyormuþ gibi “biz tarafýz” açýklamasý yapabilmektedir. Toplum taraf olmaya zorlanmakta, propaganda makinesi bu intikamý yaymak için sürekli çalýþmaktadýr. Asker-polisin görevi intikam almak, taraf olmak, þahsi hesap sürmek deðildir. Ama böyledir. Ve bu anlayýþ baþta burjuva siyasi partiler olmak üzere geniþ bir kabul görmektedir. Genelkurmay Baþkaný “sözde vatandaþlar” icat edebilmekte; Baþbakan Erdoðan, “Þemdinli halkýnýn tanýklýðýný kabul etmiyorum” diyebilmekte; CHP Genel Baþkaný Baykal yüzde 6,5 oyu olan, her seçimde milyonlarca oy alan Kürt partisini terörist ilan ederek hedef gösterebilmekte; medya asker-polis gücünün basýn bürosu gibi çalýþabilmektedir. Dünya iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin çýkarlarý ortaktýr. Irkçýlýk ve þovenizm emperyalist-kapitalist düzenin politikasýdýr. Bu politika kin ve düþmanlýk yaratmak, kan ve gözyaþý dökmek dýþýnda hiçbir iþe yaramaz. Her durumda akan kan ve gözyaþý iþçi ve emekçilerin olur. Irkçýlýða ve þovenizme karþý mücadele bütün insanlýðýn esenliðini kendi kurtuluþu olarak önüne koyan iþçi sýnýfýnýn önderliðinde olabilir. Enternasyonalist, birleþik, devrimci ve sosyalist bir iþçi hareketi ýrkçýlýða ve þovenizme karþý tek mücadele yöntemidir. Irkçýlýðý ve þovenizmi alt etmek, sermayenin planlarýný boþa çýkarmak için kökeni, dini, dili, mezhebi ne olursa olsun her iþçiemekçi fabrikasýnda, iþyerinde Ýþçilerin Birliði, Halklarýn Kardeþliði temelinde, Irkçýlýða ve Þovenizme Karþý sýnýf temelinde örgütlenmeli, sýnýf temelinde mücadele etmelidir. Arif Benol
1 Mayýs’ýn Doðuþu 1890 yýlýndan beri 1 Mayýs iþçi sýnýfýnýn birlik, mücadele ve dayanýþma günü olarak kutlanýyor. 1886’da Amerika’nýn Chicago kentinde 40 bin iþçi, 8 saatlik çalýþma saati talebiyle kitlesel bir greve gitti. Bu grevden ürken patronlar karþý saldýrýya geçti ve meydana gelen olaylarda polisler iþçilerin üzerine ateþ açarak 4 iþçiyi katletti, çoðunu da yaraladý. Bu kitlesel eylemden ve burjuvazinin saldýrýsýndan sonra, 8 saatlik iþgünü talebinin desteklenmesi için 1 Mayýs’ýn her yýl “birlik, mücadele ve dayanýþma” günü olarak kutlanmasýna karar verildi. 1 Mayýs’ýn doðuþuna kaynak olarak McCormik fabrikasýnda patlayan olaylar, sonrasýndaki kitlesel grev ve patronlarýn iþçi katliamý gösterilir. Ancak 1 Mayýs’ýn doðuþunu hazýrlayan sebepler, iþçi sýnýfýnýn 8 saatlik iþgünü talebi için gerçekleþtirdiði irili ufaklý eylemlerle, çatýþmalarla örülmüþtür. 1886’da yaþanan en büyük çatýþma da bardaðý taþýran son damla olmuþtur. 1830-1847 yýllarý arasýnda Ýngiltere’de 8 saatlik iþgünü için çeþitli iþçi eylemleri görülür. Ýþgününün sýnýrlanmasýna iliþkin
önlemler ilk defa bu ülkede gerçekleþmek zorunda kalýr. Fransa’da 1848 devrim yýllarýnýn önemli konularýndan biri de budur. Nitekim devrimin ertesinde burjuvazi Paris’te çalýþma süresini 11 saatten 10 saate indirmek zorunda kalýr. 8 saatlik iþgünü talebinin ilkeleþmesi ve bu amaçla eylem gerçekleþtirilmesi fikri, Amerika’ya Avrupalý göçmenler tarafýndan taþýnmýþtýr. Amerika’da 8 saatlik iþgünü için mücadele, sendikalaþma çabalarýyla iç içe girmiþtir. 1868’de, iþçilerden gelen baskýlar altýnda, Amerikan hükümeti kamu kesiminde 8 saatlik iþgününü benimsemek zorunda kalýr. Bu geliþme ayný kuralýn tüm sektörlere yaygýnlaþtýrýlmasý yolundaki mücadelelere güç katar. 1884’de Chicago’da toplanan AFL’nin (Amerikan Ýþ Federasyonu) 4. kongresinde, 8 saatlik iþgünü hedefinin 1 Mayýs 1886 tarihinden itibaren gerçekleþtirilmesi için mücadele edilmesi kararý alýnýr. Böylece, 1 Mayýs günü iþçi sýnýfý mücadeleleri tarihi içinde ilk defa yer almýþ olur. Chicago kongresinde alýnan kararlar, Amerikan iþçi hareketinde derin yankýlar uyandýrýr. 1885 yýlý
Devrimci Troçkist bir iþçi olan Akýn Rençber 1996 1 Mayýs gösterilerinde polis tarafýndan gözaltýna alýndý. Burjuvazinin cellatlarýnýn yoðun iþkenceleri sonucunda þehit düþere aramýzdan ayrýldý. Katillerini biliyoruz. Akýn Yoldaþý unutmadýk, unutturmayacaðýz. Sosyalizme dek hep bizimlesin!
boyunca yoðun propagandalarla harekete geçen Amerikan iþçilerinin ortaya koyduklarý eylemler, 1886 yýlý 1 Mayýs’ý yaklaþtýkça hararetlenir. 1 Mayýs 1886’da Amerikan iþçileri tek bir slogan etrafýnda birleþmiþlerdir: “Bugünden itibaren hiçbir iþçi günde sekiz saatten fazla çalýþmayacaktýr. Sekiz saat çalýþma! Sekiz saat dinlenme! Sekiz saat eðitim!”. 28 Nisan 1886’dan itibaren, Chicago’da Milwaukee’de eylemler baþlar. Gösterilerin kapsamýndan dehþete düþen burjuvazi, eylemci iþçilere ateþ açtýrýr ve 8 iþçi öldürülür. Bunun üzerine Chicago iþçileri, 1 Mayýs 1886’da bir grev baþlatýrlar. McCormick tarým fabrikalarýnýn patronlarý 1400 iþçiyi sokaða atarak yerlerine grev kýrýcý iþçileri yerleþtirirler. Grevciler, 3 Mayýs günü, “sarý” olarak nitelendirdikleri iþçileri protesto etmek için fabrika çýkýþýnda toplanýrlar. Polis oradadýr. Çatýþma baþlar. Polis kurþunlarýyla 6 iþçi ölür, 50 kadarý yaralanýr. 15 bin kiþilik iþçi topluluðu, konuþmalarý dinledikten sonra daðýlýrken polislerin arasýna düþen bir bomba, 8 kiþinin ölümüne ve 60 kiþinin yaralanmasýna neden olur. Bunun üzerine polis, toplu kalabalýk üzerine yoðun ateþ açar. Burjuvazi ve hükümeti, bu olaylarý iþçi liderlerini tutuklatma yolunda deðerlendirir. Tutuklananlardan sekizi hakkýnda dava açýlýr. Bombayý kimin attýðýna dair kesin bir delil bulunamamýþ olmasýna raðmen, yargýlanan iþçi önderlerinden yedisi ölüm cezasýna ve sekizi ömür boyu hapse mahkûm edildiler. Ölüm cezasýna mahkûm edilenlerin dördü (Parsons, Spies, Fisher ve Engel), 11 Kasým 1887’de burjuvazinin cellatlarý tarafýndan idam edildiler. Þahin Yýldýrým 7
Sermayenin Tüm Saldýrýlarýna Emperyalist Ýþgallere Rejimin Baský ve Þiddet Uygulamalarýna Karþý
1 Mayýs’ta Alanlara
Bundan 120 yýl önce uzun ve kötü çalýþma koþullarýna karþý Amerika’da, Þikago’lu tekstil iþçilerinin önderliðinde baþlayan 8 saatlik iþgünü mücadelesi, grev ve mitingler sonucunda kazanýmla sonuçlanmýþtý. Bu mücadelenin bir sonucu olarak, 1889 yýlýnda Uluslararasý Ýþçi Birliði (II. Enternasyonal) 1 Mayýs’ý uluslararasý iþçi sýnýfýnýn birlik, dayanýþma ve mücadele günü olarak ilan etti. Aradan geçen on yýllar boyunca dünyanýn dört bir yanýnda iþçi sýnýfý ve emekçiler birlik, dayanýþma ve mücadele günü olarak 1 Mayýslarý kutladýlar. Ve þimdi yeni bir 1 Mayýs’a hazýrlanýyoruz.
8
varillerle sýnýrlý deðil ve sadece tek bir patron deðil birçoðu çevreyi kirletmenin ucuz çekiciliðini kullanmakta. Hükümet ve belediyeler ise bu patronlara kolaylýk saðlamak dýþýnda bir iþ daha yapýyorlar: milyarder patronlarýn mutluluðunu, açlýk ve yoksulluk içinde yaþayanlarýn mutluluðu gibi göstermeye çalýþmak…
Sömürü, iþgal, baský ve þiddet her yerde… saldýrýlar artarak devam ediyor… Dünyada ve Türkiye’de sermayenin iþçi sýnýfýna ve emekçi kitlelere yönelik saldýrýsý artarak devam ediyor. Açlýðýn, yoksulluðun, iþsizliðin kitlesel boyutlara ulaþtýðý; emperyalist iþgalin, sömürünün ve saldýrganlýðýn arttýðý bu süreçte, uluslararasý iþçi sýnýfýnýn daha çok birlik ve dayanýþmaya ihtiyacý var. Ortadoðu halklarý, zengin enerji kaynaklarýna sahip olmak suçmuþ gibi bedelini kan ve gözyaþý ile ödüyor. ABD emperyalizmi, dünya çapýnda egemenliðini güçlendirmek, enerji kaynaklarýna sahip olmak için zora, þiddete ve iþgale baþvurmaktan çekinmiyor. Afganistan, Filistin ve Irak kanýyor; emekçi yoksul halklarýn yaþadýðý acýlar, insanlýk tarihine kara bir leke gibi düþüyor. ABD emperyalizmi þimdi de Suriye ve Ýran’ý hedef göstererek, bölgede yeni çatýþmalara zemin hazýrlýyor. Sermaye güçleri dünyada olduðu gibi Türkiye’de de ucuz iþ gücü ve daha fazla kâr peþinde. Patronlar kârlarýna kâr katmak için iþçileri sömürecek, baský altýna alacak, esnek çalýþtýracak yasal düzenlemeleri gerçekleþtiriyor. Hükümetler de bu sömürüye uygun yasalar çýkararak sermayeye hizmet ediyor.
AKP hükümeti iþçi ve emekçi düþmanýdýr! AKP hükümeti iþçi sýnýfýndan ve emekçi kitlelerden aldýðý oylarla iktidara geldi. Hükümetin ilk üç yýllýk icraatlarýna iþçi düþmaný saldýrýlar damgasýný vurdu. AKP hükümeti, patronlarýn iþçileri daha fazla ve esnek çalýþtýrabileceði Yeni Ýþ Yasasý’ný çýkartarak, iþçi sýnýfýnýn 120 yýl önce mücadele ederek kazanmýþ olduðu 8 saatlik iþ gününü 9 saate yükseltti. Emeklilik yaþýný kadýnlarda 58, erkeklerde 60 yaþa çýkarmakla yetinmeyerek Genel Saðlýk Sigortasý aldatmacasýyla da emekliliði kademeli olarak 68 yýla, prim gününü de 9 bin güne çýkarmak istiyor. Kýsacasý hükümet sermaye için, devleti küçültme adý altýnda baþta eðitim, saðlýk ve sosyal güvenlik olmak üzere kamu hizmetleri tasfiye ederek paralý hale getirmenin yollarýný yasallaþtýrmakta. 18 milyon kiþinin yoksul olduðunu açýklayan Türkiye Ýstatistik Kurumu, þimdi de 1 milyon 700 bin civarýnda iþsizin iþ bulmaktan umudunu yitirdiðini belirlemiþ. TÜÝK iþin kolayýný bulmuþ, bu iþsizleri umutsuz vaka olarak tespit etmiþ ve iþsizlik kategorisinden çýkarmýþ. Ne güzel, ne kolay deðil mi! Böylece iþsizlerin sayýsý resmi rakamlara göre bir çýrpýda düþmüþ olacak. Hükümet de baþarýlý olduðu yalanýný zýrvalamaya devam edecek. Oysa iþsizlik düþmüyor, artýyor. Hükümet güneþi balçýkla sývayamayacak…
Patronlarýn kârlarý büyüdükçe yoksulluk ve iþsizlik de ayný oranda büyüyor AKP hükümeti her vesileyle ekonomide “büyüme” olduðunu açýklýyor. Ama kimin için? Bunu açýklamýyor ama her þey ortada! Toplumun çoðunluðunu oluþturan iþçiler, emekçiler ve tüm yoksul kitleler bu “büyüme”den yararlanabiliyor mu? Kapitalist ekonomiye yoksullarýn ve milyarderlerin ekonomisi olarak bakacaksak, ikisi de büyümekte. Ýþçi sýnýfýný sömüren bir avuç kapitalist, zenginleþerek dünya milyarderleri sýralamasýnda yerini alýrken, Türkiye iþçi sýnýfý ise Avrupa ülkeleri arasýnda iþsizlik ve yoksulluk sýralamasýnda en sonlardaki yerini alýyor. Patronlar sadece iþçi ve emekçileri deðil bu hayatta varolan her þeyi sonuna kadar tüketme, çürütme haklarýný kendilerinde görüyor. Son olarak Ýstanbul Tuzla’da ortaya çýkan zehirli varillerin çok büyük bir ilaç firmasýna ait olduðu açýða çýktý. Atýklar bulunan
Kürt halkýna yönelik baský ve þiddet son bulmuyor… Bir yandan iþçi sýnýfýnýn kazanýmlarýna saldýran burjuvazi, diðer yandan ise Kürt halkýna karþý imha politikalarýna hýz verdi. Devlet, Þemdinli’de suçüstü yakalandý. Suçu organize edenler TSK’nýn “büyük anýt”larýydý. Sekiz ay önce Diyarbakýr’da Kürt sorununu lafta da olsa kabul eden hükümet, devletin kýþkýrtmasýyla büyüyen Diyarbakýr olaylarý sonrasý bizzat baþbakan Erdoðan’ýn aðzýndan, kadýnlarý ve çocuklarý hedef göstererek iki yüzlü politikasý bir kez daha göstermiþ oldu. Diyarbakýr olaylarýyla birlikte milliyetçiliði, ýrkçýlýðý ve þovenizmi palazlandýrmak isteyen sermaye düzeninin asýl hedefi, Kürt halký üzerinden toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerine yönelik baský koþullarýnýn yasal zeminini hazýrlamaktýr. Nitekim elimiz kolumuz baðlý diye sýzlanýp duran asker-polis
gücünün doðrudan baský ve yönlendirmesiyle Yeni Terörle Mücadele Yasa Tasarýsý derhal gündeme sokuldu. Elinin kolunun baðlý olduðunu söylemesine raðmen Diyarbakýr’da içinde çocuklarýnda olduðu 13 kiþiyi öldüren kolluk kuvvetinin eli kolu çözüldüðünde neler yapabileceðini biliyoruz. Yaþadýklarýmýzý henüz unutmadýk! Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayrýmýna gitmeden kitlesel bir 1 Mayýs’ýn yaratýlmasýnýn, sermayenin provokasyonlarýna yanýt olacaðýnýn bilincindeyiz. Bu yüzden 1 Mayýs alanýnda halklarýn kardeþliði sloganýný haykýrmalýyýz. Ne patron, ne sendika aðasý… Ýþçi sýnýfýnýn birlik ve mücadelesi Ýþçi sýnýfýna pervazsýzca saldýrýlarýnýn arttýðý bir dönemde, sendikalarýn baþýna çöreklenmiþ bürokratlar kýllarýný kýpýrdatmaz durumda. Ýþçi sýnýfýnýn birlik ve dayanýþmaya en acil þekilde ihtiyaç duyduðu bu süreçte dahi, Türk-Ýþ Sendika Konfederasyon’un baþýndaki bürokratlar, iþçileri özenle bir araya getirmemek adýna 1 Mayýs’ý ayrý ayrý kutlama niyetlerini açýk ettiler. 1 Mayýs’ý kapalý salonlara hapsetmek istediler. Sahtekarlýklarýný gizlemek içinde, “biz iþçimizin burnunun kanamasýný istemiyoruz” dediler. Bu niyet ve sahtekarlýklarý geçmiþte çok denediler, ama tutmadý, bugünde tutmayacaktýr. Bu ihanet çizgisini görüyor ve mahkum ediyoruz. Ýþçilerin haklarýný savunmak yerine patronlara deðnek olanlar iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerin gerçek temsilcisi olamazlar. Bugün iþçi sýnýfýnýn örgütsüzlüðünden ve daðýnýklýðýndan yararlanan emperyalist-kapitalist güçler, saldýrýlarýný arttýrmaya devam edecektir. Buna karþýn iþçi sýnýfý sermayeye dur diyebilecek bir güce sahip. Kazanýlmýþ haklarý korumanýn ve yeni hak ve özgürlükler elde etmenin yolunu, 100 yýldan daha uzun süre önce mücadele eden iþçi sýnýfý, emekçiler ve sendikalar göstermiþti. Bugünde Ortadoðu’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Asya’ya kadar iþçi sýnýfý ve emekçi halklar verdikleri kavgayla, gösterdikleri direniþle, be-
deller ödeyerek bu mücadele gücünü göstermeye devam ediyorlar… ve geleceðimizi ancak böyle kazanabiliriz; ve 1 Mayýslarýn anlamý da budur. Ýþçi sýnýfý, Kürt halký, tüm ezilen ve sömürülen kesimler birlik ve mücadele için 1 Mayýs’a… 1 Mayýs’ý kutsal bir tören olmaktan çýkartýp gerçek anlamýný vermek isteyen her iþçi, iþçi sýnýfýnýn yeni bir yükseliþinin mimarý olmak isteyen her devrimci, önüne tek bir hedef koymalýdýr: tüm gücüyle iþçi sýnýfýna kenetlenmek, fabrika ve iþyerleri temelinde örgütlenmek, kök salmak ve sonsuz bir sabýrla mücadele etmek… Ýþçi sýnýfýnýn köhnemiþ kapitalist düzenden hiçbir beklentisi olamaz. Büyük ama içi boþ laflar etmek kolaydýr. Sendika aðalarý ve sahte kurtarýcýlar bunu çok iyi becerir. Oysa önümüzde çok zor bir görev var: tüm saldýrýlara, baský ve þiddet uygulamalarýna karþý yýlmamak; en küçük hak ve özgürlüklerimiz için dahi iðneyle kuyu kazmaktan çekinmemek; bir duvarcý ustasýnýn titizliði ve sabrýyla tuðlalarý yükseltmek. Evet, bugün bu sabýr ve inançla bir tuðla daha koymak için 1 Mayýs alanlarýný doldurmaya, mücadeleye, birlik ve beraberliðe... Ücretler azaltýlmadan, iþ saatleri düþürülsün. Haftalýk çalýþma saati 35 olsun! Mevcut iþler, bütün iþçiler arasýnda paylaþtýrýlsýn! Özelleþtirmelere hayýr! Özelleþtirilen iþletmeler yeniden millileþtirilsin! KÝT’lerde iþçi denetimi! Genel Saðlýk Sigortasý aldatmacasýna hayýr! Kürt halkýna anadilde eðitim baþta olmak üzere, emekçilerin, kadýnlarýn, gençlerin tüm demokratik, siyasi hak ve özgürlükleri tanýnsýn! Kürtler ve tüm halklar için kendi kaderini tayin hakký! Irak’ta emperyalist iþgale son! Emperyalizm Ortadoðu’dan Dýþarý! Yaþasýn Ýþçilerin Birliði, Halklarýn Kardeþliði! Yaþasýn 4. Enternasyonal! Yaþasýn Proletarya Enternasyonalizmi!
1 Mayýs Coþkuyla Kutlandý Birlik, mücadele ve dayanýþma günü olan 1 Mayýs çalýþma günü olmasýna ve tüm engellemelere raðmen tüm dünyada ve Türkiye’de coþkuyla kutlandý. Geçen yýl Türkiye’de 52 ilde kutlanan 1 Mayýs bu yýl 40 ilde kutlandý. Bazý illerde güvenlik gerekçesiyle devlet 1 Mayýs kutlanmalarýna izin vermedi. Ýstanbul’daki kutlamalar üç ayrý yerde yapýldý. Kartal meydanýnda Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) düzenlediði mitinge yaklaþýk 3 bin kiþi ve Tepebaþý’nda Ýþçi Partisi’nin (ÝP) düzenlediði mitinge de yaklaþýk 400 kiþi katýldý. En büyük miting ise Kadýköy’de yapýldý. Ýþçilerin aðýrlýkta olduðu mitinge 25-30 bin civarýnda katýlým oldu. Sendikalar geçen yýllara göre daha düzenliydi. Miting önceki yýllarýn aksine herkesin alana girmesinden sonra baþlatýldý. Daha önceki yýllarda kitlenin çoðu miting alanýna girmeden kutlamalar baþlatýlýyor ve kitle meydana girmeden de miting bitirilmiþ oluyordu. Bu anlamda alana tüm kortejlerin girmesinin beklenmesi olumlu oldu. Miting çok coþkulu geçti. Miting alanýna gelemeyen bazý bölgelerdeki iþçiler ise öðlen yemeðinde, davul-zurnalý kutlamalar gerçekleþtirdiler. Burjuva medya her yýl olduðu gibi bu yýlda büyük bir coþkuyla kutlanan 1 Mayýs’ý çarpýtarak verdi. Ýstanbul’daki katýlýmý 7-8 bin diye gösteren, küçük bir kaç olayý abartarak yine kan döküldü diye sunan burjuva medya “olaylý 1 Mayýs” çarpýtmasýndan vazgeçmedi. Kuþkusuz bunu yapmalarýnýn nedeni kitleleri sindirip, katýlýmlarýný engellemek. Her yýl olduðu gibi bu yýlda baþarýlý olamadýlar çünkü burjuva medya günler öncesinden kavga görüntülerini televizyon ekranlarýndan, gazete sayfalarýndan yansýtmasýna ve üstelik mitingin hafta içine gelmesine raðmen katýlýmýn büyük ve mitingin coþkulu geçmesini engelleyemedi. Her yýl olduðu gibi bu yýlda polis 1 Mayýs’ý kutlamak isteyen iþçi sýnýfýna ve emekçilere saldýrdý. Polisin amacý açýk. Ýþçi ve emekçileri yýldýrmak, korkutmak, sindirmek… bu baský ve þiddet uygulamalarý kabul edilemez ve iþçi sýnýfýný, emekçileri 1 Mayýslarý kutlamaktan alýkoyamaz. Her günümüz 1 Mayýs’ta olduðu gibi birlik, mücadele ve dayanýþma günü olsun. Nergis Çayýr
9
Sosyal Güven(siz)lik Yasa Tasarýsý ÝMF’nin emirlerini yerine getirmek için sermaye ve medya patronlarý tarafýndan iktidara getirilen AKP hükümeti kendisine verilen görevleri yerine getirmeye devam ediyor. Son olarak meclisten geçirilen sosyal güven(siz)lik yasasý ile kimlerin hükümeti olduðunu bir kez daha ortaya koydu. Bu yasaya CHP dahil tüm muhalif partiler neredeyse hiç ses çýkarmazlarken, sendika bürokratlarý göstermelik bir emekçi referandumu yapmakla yetindiler ve bu referandum’da 2.5 milyon kiþi yasaya “hayýr” dedi. Sendika aðalarý bunun ötesine geçmek istemediler. Yasa Ýle Neler Deðiþiyor? Gelin hep birlikte bu yasayý mercek altýna alalým, bakalým yasa bizlere ne getiriyor? Öncelikle emeklilik yaþý, kademeli olarak arttýrýlarak 2007’den itibaren 2041’e kadar 68’e yükseltiliyor. Prim ödeme gün sayýsý da ayný þekilde her yýl yüz gün olmak sureti ile 9000 güne çýkartýlýyor. Yani yirmi beþ yýlý aþkýn bir süre kesintisiz çalýþmamýz gerekecek. Diyelim çok iyimser bir gözle baktýk ve yirmi beþ yýl çalýþtýk. Emekli olduk mu? Hayýr! Bu defa da yaþ sorunu engel. 68 yaþý bekleyeceðiz Türkiye koþullarýnda bu mümkün mü? Baþbakanýn devrim dediði yasayý irdelemeðe devam edelim. Genel Saðlýk Sigortasý yasasý ile Sosyal Sigortalar Yasasý’nýn dikkat etmemizi gerektiren bazý bölümleri þöyle;
·Birçok hastalýðýn tedavisi sigorta kapsamý dýþýnda kalacak ve sigorta hiçbir ödeme yapmayacak; yalnýz ilaç alýrken deðil muayene olurken, ortez ve protez alýrken de ek ödeme yapacaðýz. ·Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý devlet memurlarýna artýk saðlýk pirimi ödeme yükümlülüðü getirecek ve memur maaþlarý % 5 düzeyinde azalacak. ·Emekli maaþý % 33’ e varan oranda azalacak. · Ortalama
yaþam süresinin kadýnlarda 71, erkeklerde 67 olan ülkemizde emeklilik yaþý önce 65’e, 2041’de 68 yükseltilecek; yani ölünce emekli olacaðýz.
·9000
iþgünü çalýþmayan kiþi emekli olamayacak. 9000 iþgününü tamamlayan emekli maaþý alabilmek için 65 yaþýna kadar bekleyecek. Bizce, en büyük tehlike bazý emekçilerin durumun önemini tam olarak kavramamalarý. Bu durumun kendilerini fazla etkilemeyeceðini düþünmeleri... Çünkü yasa 2007’den itibaren kademeli olarak uygulanacak. Evet, belki durum þimdilik böyle gözüküyor. Ama bizim çocuklarýmýz, onlar geleceðin emekçileri, onlarýn geleceðine ipotek koymaya hiç kimsenin hakký yok! Bizler onlarýn geleceðini bugünden korumak ve onlarýn haklarýný kollamak zorundayýz.
Emekli-Sandýðý, SSK ve Baðkur’a Veda Yýllardýr emeklilerin kara gün dostu olan, aylýklarýný temin etme dýþýnda tedavilerinden, düðün harcamalarý ya da cenazelerine deðin onlarý yalnýz býrakmayan üç dev kurum Meclis’te kabul edilen yasayla tarihin sayfalarýnda yerini aldý. Kamu ve özel sektör çalýþanlarýnýn sosyal güvenlikte farklý muamele görmesine yol açan Emekli Sandýðý, SSK ve BAÐKUR‘u kapatarak yerine Sosyal Güvenlik Kurumu’nu (SGK) oluþturan yasa Meclis’te AKP oylarýyla kabul edildi. Yasaya Tepkiler... TBMM’ de görüþülen Sosyal Güvenlik Reformu’nun geri çekilmesini saðlamak amacýyla DÝSK, KESK, TMMOB, TTB ve Halkevleri üyeleri, Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý’ný protesto etmek için Kýzýlay’dan TBMM’ye kadar zincir halinde yürüdü. ‘’Zincir eylemi‘’ sýrasýnda polis kitleye saldýrdý. Eylemciler, öðle saatlerinde Kýzýlay Süleyman Sýrrý Sokak’ta toplandý. ‘’Sosyal güvenlik yasasýna yüzde 99.4 hayýr‘’, ‘’Halktan geçmeyen yasa, meclisten geçecek mi?‘’ yazýlý dövizler taþýyan eylemciler, tek sýra halinde zincir oluþturarak Mithatpaþa, Meþrutiyet caddeleri ve Atatürk Bulvarý güzergahýndan geçerek, TBMM’ ye yürüyüþe geçtiler. Bu tür eylemler hükümete ve patronlara geri adým attýramaz. Sendikacýlar da bunu çok iyi biliyorlar. Ancak bir þeyler yapýyormuþ gibi gözükmek için böyle eylemler örgütlüyorlar. Oysa ellerinde gerçek bir silah var: Genel Grev! Ancak bunu kullanmak istemiyorlar. Biz emekçiler grev silahýný kullanmak için mücadele etmeliyiz. Sermayenin ve ÝMF’nin isteklerini emir telakki eden bu iþçi düþmaný hükümete emekçiler gereken cevabý meydanlarda verecektir. Ve bu hükümet iþçi düþmaný diðer hükümetler gibi yaptýklarýnýn hesabýný vermek zorundadýr. Jiyan
10
Tekstil Birleþen Ýþçiler Yenilmezler Sözleþme yasal sürecin sonuna doðru giderken, patron var olan bütün gücünü kullanýyor. Ýþçilerin hassas olduðu parasal konuyu çok iyi bilen patron, bunu kullanmaya baþladý. Ýlk baþta avanslarý yatýrmadý. Bunun karþýsýnda sabreden iþçiler ayný gecikmenin “aylýk ücretlerde olursa gereken neyse yapalým” diyorlardý. Avanslar on gün gecikmeyle yatýrýldý. Bunun üzerine iþçilerle bir toplantý kararý alýndý. Toplantýda ayýn beþinde aylýk ücretler yatmazsa o akþam iþ çýkýþý alkýþlarla dýþarý çýkacaðýz, ayný akþam bir toplantý yapýlacak dendi. Ayýn beþi geldi aylýklar o gün yatýrýlmadý. Alýnan karar uygulandý. Hepimiz alkýþlayarak dýþarý çýktýk. Toplantýnýn yapýlacaðý yere gittik. Toplantýnýn gündemi, eylem çeþitleri ve kaç gün süreceði tartýþýldý. Ýlk baþta eylemin aylýklar yatana kadar yapýlacaðý kararý alýndý. Daha sonra eylem çeþitleri konusunda bazý öneriler geldi. Üretimi yavaþlatma, basýn açýklamasý ve fabrikalarýn önünde alkýþlayarak yürümek gibi. Ama temsilciler nedense bu önerilere pek sýcak bakmadýlar. Onlar daha çok fabrika içinde alkýþlý eylemden yanaydýlar. Çoðu iþçinin ýsrarýna raðmen, temsilciler fabrika içindeki alkýþlý eylemde direttiler. Bu doðrultuda karar alýndý. Eylem bir hafta sürdü. Sendikacýlarýn araya girmesiyle eylem sona erdi. Bu süreçte patron, müdür ve ustalarýn baskýlarý daha da arttý. Eylem sürecinde ön plana çýkan 35 iþçiyi tespit eden patron, bir hafta sonra üst katý yeniden faaliyete geçirip bu 35 kiþiyi üst kata aldý. Ýþçileri üst kata alarak, alt kattaki
çalýþan iþçilere gözdaðý vermeye çalýþan patron baskýlara devam ediyor. Patronun bütün bu baský ve bölme giriþimleri iþe yaramayýnca bir önceki sözleþmede yaptýðý para politikasýný uyguladý. Patronun bunu yaparken sendikacýlarla iþbirliði yaptýðý açýk. Bu durum bir þekilde sendikacýlar tarafýndan bizlere açýklandý. Patronla en son yaptýklarý toplantýyý iþçilere açýklayan sendikacýlar, “patronun son söylediði ilk 6 ay yüzde 4, ikinci altý ay yüzde 3 ve bir sonraki sene enflasyona göre zam” dediler; biz de onlara inebileceðimiz son noktayý söyledik, “yüzde 15’den yüzde 10’a ve her altý ay için, artý 3 ikramiye.” Bunun üzerine patronun, “fabrikayý kapatýrým” demesi üzerine sendikacýlar da “madem öyle o zaman tazminatlarý konuþalým” diyor ve patronun tamam demesi üzerine sendikacýlar bu konuyu son bir defa iþçilere aktaracaðýný söylüyor. Bunun üzerine konuyu bize aktaran sendikacýlar yaptýklarý son görüþmede her þey bitti havasý yaratarak, iþçileri tazminata odakladýlar. Patron ayrýca “tazminatlarý iki seneye yayacaðýný söyledi” ve sendika avukatý patron adýna hiç bir mal varlýðý olmadýðýný ekledi. Ayný avukat bundan bir ay önce patron makinelerini götürmeye çalýþtýðýnda iþçiler buna engel olma kararý alýp, iþ yavaþlattýlar. Bizi caydýrmak için gelen avukat “arkadaþlar makineler patronun istediði yere götürür, buna bir þey yapamayýz” demesi üzerine bir iþçi arkadaþýmýz “makineler giderse tazminatlarýmýz ne olacak?” diye sormuþtu. Ayný avukat o gün “burasý büyük bir þirket, birçok mal varlýðý ve gayrimenkulu var. Kapatýrsa sizlerin tazminatýný bir taksitle yasal olarak vermek zorundadýr” demiþti. Ayný iþçi arkadaþýmýz avukatýn kendisine bu söylediklerini
hatýrlatýnca avukat gözümüzün içine bakarak ben böyle bir þey söylemedim demesi birçok iþçi tarafýndan tepkiye neden oldu. Yani bile bile yalan konuþuyordu. Bunun da bir mantýðý vardý. Patron ve sendikacýlar uygulayacaklarý para politikasýnýn alt yapýsýný hazýrlýyorlardý. Hayat pahalýlýðý karþýsýnda açlýk sýnýrýnýn altýnda aldýðýmýz aylýklar yetmediði gibi iþçilerin birde kredi kartý borcu yükü var. Böyle sýkýntý içinde olan bir kýsým iþçiler bunun bir fýrsat olduðunu söyleyip tazminatýn bir iki seneye yayýlmasýndan da çekindikleri için tazminatlarýný alarak çýktý. Çýkanlarýn arasýnda sendika üyesi arkadaþlarýmýz da var. Giden arkadaþlarýn yaratýðý moral bozukluðu üzerine bir toplantý kararý alýndý. Toplantýya 60 iþçi katýldý. Toplantýya bu sefer sendikanýn baþka yöneticileri katýldý. Ýlk önce iþçilerden sorularý alýndý. Birçok arkadaþýmýz bu durum karþýsýnda, “neden temsilci ve sendika sessiz kaldý?”, bir iki arkadaþýmýzda, “bizi bu noktaya sendikacýlar getirdi, neden böyle yaptýnýz?”, bir arkadaþýmýz da, “kendi çýkmasý haricinde çýkarýlmalara karþý sendikanýn tutumu ne olacak?” diye sordu. Bütün sorularý alan sendikacý usta bir þekilde bütün sorulara genel bir açýklamayla cevap verdi. Bütün bunlarýn yaný sýra siyasi bir çevreden bir arkadaþ kimsenin atýlmamasý þartýyla ben bu sözleþmeyi bu þekliyle kabul ediyorum demesi iþçilerde soðuk duþ etkisi yarattý. Aylardan beri mücadeleden, hak almaktan, örgütlülükten, sýnýf bilincinden bahseden bu arkadaþa bunu neden yaptýðý sorulduðunda arkadaþ, “buradaki örgütlülüðün bozulmasýný istemediðini, her þeyin ekonomi olmadýðýný, buradaki örgütlülüðü çevre fabrikalara yayarsak ancak o zaman bir mücadele verilir” dedi. Peki soruyoruz: sýradan iþçilerin dahi 11
benimsemediði patronun önerisini bu arkadaþ nasýl benimseyebilir? Ýþçiler ne için örgütlenir? Ýþçiler ilk baþta ekonomik ve sosyal haklarý için mücadeleye baþlarlar. Bilinçli bir mücadele sayesinde ekonomik ve sosyal haklarda bir kazanýn söz konusu olabilir. Bilinçli iþçiler veya devrimcilere düþen görev böyle bir zorlu süreçte iþçilerle birlikte ortak kararlar almak ve bu alýnan kararlarý ortak hayata geçirmek olmalýdýr. Yoksa genel örgütlülükten bahsetmek ya da mücadeleyi diðer fabrikalara yaymak gerekir fikrinin arkasýna sýðýnarak aslýnda sendikacýlarýn bile bu süreçte böyle bir tutum almazken bu “bilinçli” iþçinin bu tutumu, aslýnda sendikacýlarýn rahat nefes almasýna olanak saðladý. Yani iþçilerinin birliðini sekteye uðrattý. Pekiyi bu arkadaþ daha kendi yanýnýzdaki iþçileri örgütleyemezken, nasýl olur da çevre fabrikalarý örgütleyecek? Bu arkadaþýn her fýrsatta bu tutumuyla sendikacýlara yanaþmaya çalýþtýðý belli oluyor. Bakalým sendikacýlar bu “bilinçli” iþçiyi ödüllendirecekler mi? Ýþçiler bu iþçinin tutumunu tepkiyle karþýladý. Bizler iþçilerin en temel sorunlarýna yaklaþýrken onlarýn fikrini almalýyýz. Yoksa kendi penceremizden kendi doðrularýmýz bazen bizleri yanlýþ yollara saptýrabilir. Bu yüzden bizler iþçilere karþýlaþabilecekleri tüm sorunlarý tüm çýplaklýðýyla açýklamalýyýz. Mümkünse onlarla birlikte kararlarýmýzý ortaklaþtýrmanýn yollarýný bulmalýyýz. Özellikle bu sözleþme gibi önemli bir süreç ise daha dikkatli davranmak gerekir. Bir Grup Ýþçi
Patron Önerdiyse Düþünmek Lazým… 19 Mayýs Gençlik ve Spor bayramýna bir ay var. O gün tatil., fabrika çalýþmýyor. Ýdare duyuru 12
astý “mayo bölümleri 19 Mayýs da mesai olacak” diye. Daha önceleri mesaiye kaldýðýmýzda saat 15’de çaya çýkýyorduk. 15 dakika çay paydosu yapýlýyordu. Duyuruda bu paydosun kaldýrýldýðý yazýlýydý. Duyuruyu okuyan iþçiler “daha bir ay var ne kadar uyanýklar” diyenlerin sayýsý fazlaydý. 19 Mayýs Cuma’ya geldiði için Cumartesi mesaiye býrakmayacaklarýný söylüyorlar. Onun yerine Cuma günü çalýþtýracaklar. Milli bayramlar da mesai ücreti yüzde yüz ödenmesi gerekiyor. Patron uyanýklýk yaparak normal gün gibi çalýþtýrmak istiyor. Hak gasplarýna karþý hakkýmýzý savunalým, örgütlenelim. Bir Ýþçi
Patronlar Kârlarý Ýçin Rekabete, Ýþçiler Sefalete Yeni bir iþyerinden merhaba. Firma iç piyasaya kendi ismi ile mal üretiyor. 450 civarýnda iþçi çalýþýyor. Bunlarýn yaklaþýk 150’si kadýn iþçi. Bugüne kadar hiçbir tekstilde görmediðim miktarda iþ çýkýyor. 65 kiþilik bantta 3 binden az adet verilirse ustalar yazýhaneye çaðrýlýyor. Ustalar da 3 bin adedi çýkarmak için bize her türlü baskýyý uyguluyorlar. Küfür etmek de dahil. Ýþçiler þubat ayýnýn zammýný hala alamamýþlar, bu sayede bazý iþçiler hala zam için kendini göstermek sevdasýndalar. Oysa müdür açýklamasýnda, “tekstilin çöküþü ve kendilerinin rekabetten dolayý zamlarý enflasyona göre vereceðini” söyledi. Yani patronlar rekabete, iþçiler sefalete. Sabah 07.30’da evden çýkýyoruz akþam 19.30 paydos; eve gelene kadar 20.30’u buluyor. Sabah evden çýkýþ ile akþam eve geliþimiz arasýnda 13 saat geçiyor. Mesai yapmadan patron 13 saatimizi kendi kârý için
gasp ediyor. Herhalde bu da modern ücretli kölelik olsa gerek. Aslýnda önceki iþyeriyle arasýnda hiç fark yok baskýlar, sömürü ayný fakat yöntemler farklý. Bir Ýþçi
Yalaka Müdür Bir Ýþçiyi Canýndan Ediyordu Doktora giden hamile bir kadýn iþçi arkadaþ þefe, “ben ayakta çalýþamam, doktor bana oturarak çalýþmam gerektiðini söyledi” dedi. Þef ise, “bana söyleme, müdüre söyle” diyerek iþçi arkadaþý azarladý. Baþka bölüme, kesim haneye gönderdi. O akþam iþçi arkadaþ fenalaþarak hastaneye kaldýrýldý. Biz ilk baþta çocuðunu düþürmüþ diye duyduk, ama düþmemiþ, hastanede gözetim altýnda tutuluyormuþ. Patronun ve yalakalarýnýn yüzünden neredeyse bir insan ve bebeði canýndan oluyordu. Bir Ýþçi
Metal Ýþçi Saðlýðý Önemsenmiyor Çalýþtýðým fabrikanýn patronu her gün hedef büyütüyor ve bizlerden her geçen gün daha fazla performans göstermemizi istiyor. Patron daha fazla iþin çýkmasý için gösterdiði hassasiyeti iþyerinin saðlýk koþullarý için tabii ki göstermiyor. Aðýr sanayide çalýþýyoruz. Makine ve gres yaðlarýnýn su gibi kullanýldýðý bir ortamda nasýl saðlýklý olabiliriz? Üstelik idare hasta olduðumuzda gece vardiyasýna dönüldüðü zaman hastaneye gideriz diye vizite kâðýdý bile vermiyor.
Saðlýðýmýz patronun umurunda bile deðil, onun için önemli olan makinelerin çalýþma sürekliliði kaybolmasýn. Yani, bizim robot gibi çalýþmamýzý istiyor. Fabrikada çalýþmakta olan iþçilerden bir kaçý plastik kokusu yüzünden astým hastalýðýna yakalandý. Buna raðmen patron halen fabrikaya havalandýrma sistemi taktýrmadý hatta lavabolara el yýkamak için sabunu dahi çok görüyor. Patron saðlýk için harcamasý gereken parayý ham maddeye yatýrýyor. Ýþçilerin saðlýðýna önem vermediði gibi, daha saðlýksýz çalýþma ortamlarý yaratýlýyor. Biz inanýyoruz ki iþçiler birlikte kendi sorunlarýna kafa yormaya baþladýklarý andan itibaren çalýþma koþullarý artýk eskisi gibi olmayacaktýr. Bir Ýþçi
Ýþ Güvenliðimiz Engelleniyor Þubat ayýnda “Ýþ kazalarý ve Ýþ Güvenliði” konulu bir seminer veren Çalýþma Bakanlýðý’nda görevli bir müfettiþ iki ay sonra fabrikayý tekrar ziyaret etti. Bu kez iþ güvenliði açýsýndan ilk sýraya koyduðu ve hemen yapýlmasýný istediði iki talebi vardý: 1)Vinçlere siren takýlmasý: Bu sayede vinç hareket halindeyken siren çalacak ve iþçiler siren sesini duyduklarýnda vincin hareket ve dolayýsýyla tehdit alanýndan uzak duracaklardý. 2)Vinçlerin kancalarýna kelepçe takýlmasý: Bu sayede vincin taþýdýðý malzemenin sallanma esnasýnda kancadan kurtulup düþmesi engellenecekti. Bu talepler hemen yerine getirildi. Bütün vinçlere siren ve kelepçe takýldý. Ancak patron yine vahþi yüzünü gösterdi. Vinçlere takýlan kelepçeleri kancalarýn gövdesine baðlatarak kullanýlmasýný engelledi. Çünkü patronu
kaygýlandýran þey, iþçilerin bu kelepçeleri takýp çýkartýrken vakit kaybetmesi ve bunun üretime olumsuz yansýmasý ihtimaliydi. Üretim esnasýnda en küçük bir vakit kaybýna tahammül edemeyen patron, iþçilerin sakat kalma veya hayatýný kaybetme ihtimaline göz yumuyor. Patronun kar hýrsý onu vahþi bir hayvana çevirmiþ. Maalesef onun bu tutumunu engelleyecek caydýrýcý yasalar da yok, varsa da uygulanmýyor. Bugüne kadar bizzat patronun ihmalkarlýklarýndan kaynaklý yüzlerce kaza oldu, ama patron bunlarýn hiçbirinin hesabýný vermedi. Müfettiþ denetime geldiðinde ise, istediklerinizi yerine getirdim diyecek. Müfettiþ de bunlarýn kullanýlýp kullanýlmadýðýna dikkat etmeyecektir. Daha önceki tecrübelerimiz bize bunu gösteriyor. Ne de olsa iki tarafýn da tuzu kuru. Fabrikada hayatý tehlikede çalýþan biz iþçileriz. O halde iþ güvenliðimiz için ne gerekiyor ise bunlarý talep etmeliyiz ve iþ güvenliði olmadan çalýþmayý reddetmeliyiz. Biz canýmýzý sokakta bulmadýk; patrona feda edecek canýmýz yok! Ýþ güvenliði olmadan çalýþmaya hayýr! Ýþ kazalarýnda ihmali olan patronlar yargýlansýn! Her iþyerine doktor! Ýþ güvenliði için gerekli gözlük, maske, baret vb. araçlar tüm iþçilere verilsin! Bir Ýþçi
Hizmet-Kargo Hazýrlýksýz Yakalandýk
yetmiyormuþ gibi geride kalan iki aylýk zam farklarýmýzý da vermeyeceklerini duyduk. Kimi arkadaþlar tek tek gidip müdürle zamlarýnýn arttýrýlmasýný isteseler de olmadý, olumsuz cevap aldýlar. Birkaç arkadaþ karar alýp hep birlikte konuþmak istedik, þef de müdüre iletti. Genel müdür ve yardýmcýsý geldi. Bizler zamlarýmýzýn düþük olduðunu ve ihtiyaçlarýmýzý karþýlamadýðýný söyledik. Müdür iþlerin iyi gitmediðini, þirketin zarar ettiðini söyleyerek bizleri kandýrmaya devam etti, oysa daha iki ay önce þirkete yeni araçlar alýndý ve yeni ihaleler aldýklarýný biliyorduk, bunlarý dile getirdik. Fakat türlü bahanelerle bizleri susturmaya çalýþtý. Bir arkadaþ “devletin verdiði zamla sizin verdiðiniz zam arasýnda çok fark var” dedi. Bunun üzerine müdür “asgari ücretten fazla maaþ veriyoruz, beðenmiyorsanýz maaþlarýnýzý baþbakana götürün düzeltsin” dedi. Karþýlýklý birkaç konuþmadan sonra tartýþma daðýnýklaþtý. Müdür de konuyu daha da daðýtarak “nerelisin? hangi takýmý tutuyorsun?” diyerek saçma sorularla geçiþtirdi. Anlaþýldý ki bunlardan ek zam alamayacaðýz. Çünkü daha öncesinde bir araya gelip konuþmamýþ, toplantýda neler talep edeceðimizi tartýþmamýþtýk. Böylece bir zam dönemi de geçip gitti. Biz iþçiler bir araya gelip sorunlarýmýzý konuþup ve bunlar üzerinde örgütlenmezsek daha çok zam dönemi bu þekilde geçip gidecektir. Bir Ýþçi
Ýki ay gecikmeli olarak yüzde on zam aldýk. Geçmiþte olduðu gibi bu yýl da düþük zam aldýk. Bu durum iþçiler arasýnda huzursuzluk yarattý. Bu da 13
ETA “sürekli ateþkes” ilan etti
Hangi sonun baþlangýcý? ETA’nýn (Euskadi ta Askatasuna – Bask Ülkesi ve Özgürlük) 24 Mart cuma gününden itibaren geçerli olmak üzere ilan ettiði “sürekli ateþkes” epeyden beri beklenen bir geliþme olmakla birlikte bir anda bütün bir Ýspanya’nýn, hatta baþta Fransa olmak üzere Avrupa Birliði ülkelerinin gündemine gelip oturdu. Söz konusu olan, kýtadaki en eski ve köklü silahlý örgütlerin sonuncusunun da aktif mücadele sahnesinden nihai olarak çekilmesi miydi? ETA neden böyle bir karar almýþtý ve bu seferki ateþkesin daha önce almýþ olduðu benzer kararlardan farký neydi? Tarihsel hedeflerini ulaþýlmýþ olarak mý kabul ediyordu, yoksa programýný ve dolayýsýyla stratejisini mi deðiþtirmiþti? Ve nihayet, merkezi hükümet onu “ciddiye alýyor” muydu? ETA yayýnladýðý bildiride, “Bu kararýn hedefi, Bask Ülkesinde diyalog, görüþme ve anlaþma yoluyla Bask halkýnýn gereksinim duyduðu politik deðiþimi gerçekleþtirebileceði bir demokratik süreç baþlatmaktýr... Bu sürecin sonunda, geleceklerine iliþkin söz ve karar hakký Basklý yurttaþlara ait olmalý, ve böylece anlaþmazlýða demokratik bir çözüm saðlanmalýdýr. ETA bu sürecin ilerletilmesinin ve Bask
14
Ülkesinin geleceðine iliþkin anlaþmalarýn gerçekleþtirilmesinin, ülkenin çoðulcu ve bütünsel yapýsý dikkate alýnarak, tüm Basklý unsurlara ait olduðu kanaatindedir”, diyordu. Bu anlamda bildiri çok netti: ETA, tarihsel hedefi olan Bask ülkesinin baðýmsýzlýðý programýndan vazgeçtiðini söylemiyor (sosyalizm þiarýný çok önceleri býrakmýþtý), ama bunu “Bask halkýnýn gerek duyduðu politik deðiþim” gibisinden soyut bir ifade altýnda eritiyordu. Öte yandan, gene acil bir silahsýzlanma ilan etmiyor, ama silahlý mücadele stratejisinin yerine “diyalog, görüþme ve anlaþma” ve “demokratik çözüm” çizgisini geçirdiðini duyuruyordu. Özetle, ETA programýný ve stratejisini tarihe havale edip, kendisinin ne olacaðýna dair hükümetle pazarlýða oturmak istiyordu. Karar hangi sürecin sonucu? 1958’de Franco’nun faþist diktatörlüðüne karþý “baðýmsýzlýk ve sosyalizm” hedefleriyle silahlý bir örgüt olarak kurulan ETA, Franco’nun 1975’teki ölümünden iki yýl sonra baþlayan “demokratikleþme” sürecinin sonunda
kaleme alýnan yeni Ýspanya Anayasasýnýn, 1979’da düzenlenen referandumda Bask bölgesinde reddedilmesine karþýn ülke genelinde kabul edilmesinin ardýndan ve bu anayasada uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn öngörülmemiþ olduðu (“Ýspanya tek ve bölünmez bir bütündür”) gerekçesiyle stratejisini ve eylemlerini sürdürmeye karar vermiþti. 1978’e deðin 142 kiþinin ölümüyle sonuçlanan eylemler gerçekleþtiren örgüt bu tarihten sonraki yirmi yýl boyunca aðýrlýklý olarak tekil hedeflere yönelmiþ, bu eylemleri sonucunda yaklaþýk yarýsý sivil olmak üzere 652 kiþi ölmüþtü. Bu dönemde ayný zamanda devletin, özellikle de on üç yýl aralýksýz süren Sosyalist Parti (PSOE) hükümetlerinin ETA’ya yönelik aðýr saldýrýlarýna ve GAL adlý gizli örgütte somutlanan resmi terörüne tanýk olunmuþtu. Yüzlerce Basklý yurtsever iþkenceden geçirilmiþ, kaçýrýlmýþ ve öldürülmüþ, binlercesi ise hapishanelere týkýlmýþtý. 1980’lerin ortalarýnda ise, ETA’nýn dünyadaki hemen tüm gerilla hareketlerinde görülene benzer bir politik strateji deðiþikliði içine girmeye baþlamasýna tanýk olunmuþtu. O döneme deðin Bask ülkesinin kendi kaderini tayin hakký sorununu, tüm Ýspanyol devleti ölçeðinde gerçekleþtirilmesi gereken demokratik devrimle iliþkilendiren ETA, daha sonralarý kendini bu süreçten ayýrýp salt ulusal mücadeleye hasretmeye yönelmiþti. Oysa Ýspanyol burjuvazisinin öncülüðünde (ve Komünist Parti’nin desteðiyle) gerçekleþtirilen “demokratik geçiþ” aslýnda Frankocu kurumlarýn (özellikle ordu, devlet bürokrasisi ve adalet mekanizmasý) sürekliliðinin parlamenter biçim altýnda ko-runmasý, ve Bonapartist devlet yapýsýnýn Monarþi çatýsý altýnda pekiþtirilmesinin ötesine geçeme-miþti. Nitekim, ülkedeki farklý ulus-lara (Basklýlarýn yaný sýra Katalanlar, Galiçyalýlar, Endülüslüler, vb) belirli bir yönetsel otonominin ötesinde varlýk hakký tanýmayan 1979 “demokratik” anayasasý, ülkenin bütünlüðünü tehdit eden giriþimlere karþý Kralý orduyu harekete geçirmekle yükümlü kýlýyordu.
ETA’nýn yeni hedefi artýk, Ýspanya’daki tüm diðer ezilen uluslarla ve iþçi sýnýfýyla deðil, Bask burjuvazisiyle stratejik bir ittifak kurabilmekti. Bu anlamda, mücadelesini belirleyen eksen onun sýnýf karakteri deðil, “Basklý” olma özelliðiydi. Bu dönüþün kaçýnýlmaz sonucu da, giderek bireysel terörizm biçiminde yozlaþan bir silahlý mücadele anlayýþýný ön plana çýkarmak olmuþtu. Dolayýsýyla çeliþki ve çatýþma, kitleler (halklar ve iþçi sýnýfý) ile burjuvazi (Bask burjuvazisi dahil) ve Krallýk rejimi arasýnda deðil, iki askeri güç arasýnda sýkýþýp kalacaktý: bir yanda ETA, öbür cephede ise ordu ve polis. Bütün öbür benzer gerillacý hareketler gibi ETA da devleti sürekli bir þah-mat tehditi altýnda sýkýþtýrabileceðine, ve durumu onun için dayanýlmaz hale getirip rejimi politik pazarlýða zorlayabileceðine inanýyordu. Bu gerçekte bir tür “silahlý reformizm”den baþka bir þey deðildi: Monarþiyi, Bask ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný kabul etmeye zorlamak yeni strateji haline gelmiþti. Bu anlayýþ çerçevesinde artýk örneðin Madridli ve Barselonalý iþçiler, ülke ölçeðindeki demokrasi, ulusal kurtuluþ ve sosyalizm mücadelesinin vazgeçilmez öðeleri olmaktan çýkýp, ETA ile devlet arasýndaki mücadelenin araçlarý haline dönüþmüþlerdi. Böylece gündeme gelen Hiperkor, Vallecas gibi kitle ölümlerine yol açan çarþý bombalama eylemleri ülke ölçeðindeki sýnýfsal ve ulusal dayanýþmanýn paramparça olmasýna yol açmýþ, rejimin özellikle Bask’taki baskýlarýný daha da artýrabilmesine zemin hazýrlamýþtý. Kitlelerdeki yorgunluk ve moral bozukluðu, hatta ETA’ya karþý büyüyen öfke, devlet baskýsýnýn ve onun karþýsýnda korkunun ve tecrit halinin toplumsal dokunun derinliklerine iþlemesine, politik savaþýmýn ve kitle seferberliðinin üzerinde egemen hale gelmesine neden olmuþtu. Devlet kitleler arasýnda meþruiyet kazanmaya, yurtsever hareket ise zemin yitirmeye baþlamýþ, hatta 1996’da iktidar olan Aznar’ýn gerici Halkçý Parti (PP) hükümeti Bask ülkesinde ETA karþýtý kitle gösterileri düzenleyebilir hale gelmiþti.
Aznar iktidarýnýn ikinci yýlýnda ETA, “otonomi yolunun baþarýsýzlýða uðramýþ olduðunun açýða çýktýðýný” ve “egemenlik hakkýna yönelik yolun açýlabilmesi amacýyla süresiz ateþkes” ilan ettiðini duyurmuþ, hükümet yetkilileriyle yapýlan Zürih görüþmelerinde ise rejim beklendiði üzere ETA’nýn Bask’ýn kendi kaderini tayin hakký talebini reddetmiþti.. Bunun üzerine ETA tekrar eylemlere baþlamýþ ve 2003’e deðin 46 kiþinin ölümüne neden olmuþtu. Ama bu dönem ayný zamanda ETA’nýn Basklý kitlelerden en fazla soyutlandýðý, sivillere yönelik eylemlerinin en fazla tepki topladýðý ve de en þiddetli devlet baskýsýna maruz kaldýðý süreç olacaktý. Öyle ki, neredeyse yýlda bir iki kez ETA’nýn tüm önderlik kadrosu operasyonlar sonucunda likide olup deðiþmiþ, örgütün yönetimi üçüncü veya dördüncü kademeden deneysiz gençlerin eline kalmýþtý. Bu arada, ETA’nýn programýný yasal düzlemde savunan Herri Batasuna (Halkýn Birliði), yasaklanmadýðý dönemlerde girdiði seçimlerde Bask bölgesinde aldýðý yüzde 10 ile 15 arasýnda deðiþen oy oranýný giderek düþen bir eðilimle korumakla birlikte, kitlelerin seferberlik öncüsü olma iþlevini yitirmeye, ve devlet ile ETA arasýnda arabulucu rolü oynayan bir aygýt haline dönüþmeye baþlamýþtý. “Ýntifada” özelliði kazandýrmaya çalýþtýðý kale barroka (“sokak mücadelesi”) ise kitle seferberliði olmaktan çýkýp doðrudan örgüt militan ve sem-
patizanlarýnýn polisle taþlý sopalý çatýþmasýna, bankamatiklerin, otobüs duraklarýnýn veya çöp bidonlarýnýn yakýlmasý eylemlerine dönüþmüþ, bir baþka deyiþle yozlaþmaya yüz tutmuþtu. Frankocu Aznar hükümetinin aradýðý da tam bu ortamdý, ve onun için amaç “Bask sorununun” kökünden kesilip atýlmasýydý. PSOE ile imzaladýðý “terör karþýtý anlaþma” çerçevesinde hükümet baskýlarý iyice artýrdý: Egin ve Egunkaria gazeteleri kapatýldý, baþta Batasuna olmak üzere partiler ve toplumsal hareketler yasa dýþý ilan edildi, yüzlerce militan hapishanelere týkýldý. Ülkenin en önemli iþveren örgütü, Bask parlamentosunun kapatýlmasýný istemeye baþladý. Hükümet bu arada Bask burjuvazisinin en önemli iki çokuluslu þirketini (BBVA bankasý ve Iberdola enerji þirketi) Madrid’e taþýyýp denetim altýna almaya yöneldi. Ýþte tam bu arada iþler karýþtý, zira hükümetin bu giriþimi, Bask mali sermayesinin Ýspanya kapitalizmi içindeki tarihsel yerini tehdit ediyor, onu Madrid burjuvazisine tabi kýlmayý hedefliyordu. Böylece burjuva Bask Ulusalcý Partisi (PNV) söylemini radikalleþtirdi, verili otonomi hakkýnýn ötesinde egemenlik arayýþlarýna yönelebileceðinin iþaretlerini vermeye baþladý. Aznar hükümetinin buna yanýtý ise, Bask burjuvazisini ETA’cý olmakla suçlamak ve Bask parlamento ve yerel hükümet baþkanlarýný hapse týkmakla tehdit etmek oldu. Devamý 16. sayfada
15
Baþtarafý 15 sayfada Ateþkese doðru Ama Mart 2004 seçimlerinde Aznar hükümeti, ABD’nin Irak’ý iþgal savaþýnda takýndýðý Bush yanlýsý saldýrgan politikalarýnýn faturasýný ödemek zorunda kaldý ve büyük bir gürültüyle iktidardan düþtü. Parlamentodaki Sol Birlik ve diðer ulusalcý yerel partilerin desteðiyle iktidar olan PSOE’nin ulusal soruna iliþkin programý ise, bu sorunlarý Anayasa çerçevesinde tek tek yerel hükümetlerle görüþerek ve ulusal burjuvazilerin desteðini alarak çözmek doðrultusundaydý. Ýlk adýmý, Katalan burjuvazisiyle anlaþýp yerel hükümetin yetkilerini, asla baðýmsýzlýk hayalinin kurulmasýna yer býrakmayacak bir ölçüde geniþletmek oldu. Herkes bunun ardýndan Bask sorununun ele alýnacaðýndan emindi. Sonunda beklenen oldu, ve ETA’nýn hapishanedeki tarihsel önderleri (Bilbao, Almortza, Mugika, Solana, Akarama ve Aparicio) 2004 ortalarýnda ortak bir duyuru kaleme aldýlar. Duyuruda, “askeri-politik stratejimiz üzerimizdeki düþmanýn baskýsý karþýsýnda aþýlmýþtýr... Bugün vermekte olduðumuz silahlý mücadele bir iþe yaramamaktadýr... Yurtsever Sol, Örgüt’ün (ETA) zayýfladýðýný, silahlý eylemlerinin etki gücünün kalmadýðýný hissetmektedir. Örgüt baskýlara tamamen açýk durumdadýr ve reaksiyon yeteneðine sahip deðildir” deniyordu. ETA yönetiminin bu bildirinin içeriðini kabul etmemesine karþýn, tarihsel önderliðin ortak mektubu örgüt için bir dönüm noktasý oluþturuyor ve Zapatero’ya açýk bir davetiye niteliði taþýyordu. Zapatero parlamentoda, “ETA’nýn silahlarý býrakmasý halinde kendisiyle görüþme masasýna oturabileceðini” ilan edince taþlar artýk iyiden iyiye yerine oturmuþ, gözler ETA’ya çevrilmiþti.
16
Ýlk açýklamayý ETA yerine, Batasuna’nýn lideri Aarnoldo Otegi yaptý. 2004 Kasýmý’nda Anoeta’da düzenlenen gösteride Otegi, Bask sorunun “barýþçýl çözümünün” olanaklý olduðunu duyurdu ve iki görüþme masasý önerdi: birinci masada ETA ve devlet silah ve tutuklular sorunlarýný görüþmeli, ikinci masada ise tüm Basklý politik güçler aralarýnda bir uzlaþma aramalýydýlar. Kýsacasý ETA silah býrakmaya hazýrdý ve karþýlýðýnda artýk sadece mahkumlarýn Bask ülkesindeki cezaevlerine taþýnmasýný ve hafif suçlularýn serbest býrakýlmasýný talep ediyordu. Politik sorun ise sýnýflar arasý uzlaþmaya havale edilmiþti ve ETA çýkacak kararý kabule hazýrdý, üstelik bunu Katalan sorununun çözümünde hükümetin ve burjuvazinin çýtayý ne denli alçaða yerleþtirmiþ olduðunun bilincinde olarak duyuruyordu. Özetle, artýk “silahlý reformizmin” silahlarý susuyor, “barýþçýl uzlaþma” dönemi açýlýyordu. ETA ve yurtsever hareket, demokratik kurumlara katýlmaya hazýrdý. Ve ETA ilan ettiði “sürekli ateþkes”le Otegi’nin duyurusunu imzalamýþ oldu. Ulusal baðýmsýzlýk parolasýyla silahlý mücadeleye giriþen ve bu sürecini Monarþi rejiminin kurumlarýna katýlma kararýyla noktalayan ETA’nýn silahlara veda duyurusu, önünü yýllarca týkayýp parçalanmasýna katkýda bulunduðu Ýspanya iþçi ve emekçi yýðýnlarýnýn mücadelesinde yeni bir birleþik seferberlik döneminin açýlmasýna katkýda bulunacak mý? Bu sorunun yanýtý biraz da ülkedeki ulusal sorunlarýn aþýlmasýný sosyalizm hedefiyle birleþtirme bakýþýna sahip devrimci solun, Basklý Yurtsever Sol ile birlikte yeni bir inþa projesine giriþebilme yeteneðine baðlý olacak. Yusuf Barman