Ic28

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 28

Haziran 2006

http://iscicephesi.org

Laik-faþist kampýn anti-demokratik komplolarýna, Kürt halký üzerindeki katliam planlarýna karþý

Demokratik haklarýn savunusunu iþçi sýnýfý üstlenmelidir Gündem ve Politika

syf. 2-7/10-11

Sýnýf mücadelesi

Dalgalanmanýn Faturasý Ýþçi ve Emekçilere

Çevre Yasasý Çevremizi Kurtaracak mý?

Sosyal Güven(siz)lik Yasasýna Onay

Demokratik Haklarýn Savunusunu Ýþçi Sýnýfý Üstlenmeli Cumhurbaþkanlýðý ve Rejim Yeni TMY, Asker ve Polise Öldürme Yetkisi Veriyor ÝTÜ’de Faþist Saldýrý Rejimin Saldýrýlarý Karþýsýnda Bir BÝC Olanaklý mý?

syf. 8-9/12-17

Fabrikalardan Okur Mektuplarý Dünya

syf. 18-20 Ýran: Emperyalist Tehditlere Son! Brezilya’da Yeni Bir Önderliðe Doðru Bolivya’da Millileþtirme ve Sýnýrlýlýklarý

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Çevre Yasasý Çevremizi Kurtaracak mý? 11 yýldýr TBMM raflarýnda bekleyen Çevre Yasasý, Tansu Çiller döneminde hazýrlandý; Mesut Yýlmaz döneminde yenilendi, ancak bir türlü yasallaþmadý. En son Tuzla’da ortaya çýkan (ve kýsa bir süre sonra da Kýraç bölgesinde) zehirli varillerin Türkiye gündemine oturmasý ve yetkili kurumlarýn bu olayda parmaðýnýn olduðunun açýða çýkmasýndan dolayý gelen tepkiler, AKP hükümetini istemeden de olsa bu yasayý meclisten geçirmek zorunda býraktý. Ýþte Çevre Yasasýnýn getirdikleri: · 3 bin 225 belediyenin organize sanayi bölgesi planlarý 3 ila 10 yýl arasýnda hazýrlanacak. · Bundan böyle liman, tersane, marina gibi iþletmeler kendi atýk tesisini yaptýracak. · Aracýna egzos ölçümü yaptýrmayanlara 500 YTL. ; · Hava kirliliðine neden olan konutlara 500 YTL ; · Gürültü yapan konutlara 400 YTL, araçlara da 1.200 YTL, eðlence yerlerinde 12 bin YTL.; · Umuma açýk yerlerde çevreyi kirletenlere 100 YTL; · Ýçme sularýna ve yeraltý sularýna atýk boþaltanlara 48 bin YTL ceza verilecek. · Kapalý koy ve körfezlerde balýk çiftliði yasaklanacak. 1 yýl içerisinde taþýnmayan kapanacak. · Tazminat taleplerinde zaman aþýmý süresi maðdurun zararý ödendiði tarihte baþlayacak. · Zehirli varil gömenlere ise 100 bin YTL.den 1 milyon YTL.ye kadar para cezasý verilecek. · Çevre cezalarýný artýk valilik deðil, bakanlýk görevlileri kesecek. · Bakanlar kurulu cezayý 10 katýna kadar arttýrabilecek.

atýklarý bertaraf edecek tesisleri kurmak için patronlara iki yýldan on yýla kadar süre tanýdýðý görülüyor. Bu süre içinde patronlar zehirli varilleri bugüne kadar olduðu gibi istedikleri þekilde çevreye atabilecekler. AKP hükümetinin çevre konusunda ne kadar duyarlý olduðu görülüyor. Daha sonra her yerden varillerin çýkmasý ve gelen tepkiler üzerine AKP hükümeti Çevre Yasasý’ný çýkarmak zorunda kaldý. Bakalým meclisten geçen bu yasa uygulamaya da geçecek mi? Konu patronlar olunca iþ deðiþiyor. AKP hükümeti çevre katliamýna neden olan iþ adamýnýn uzun süre adýný bile açýklamaya cesaret edemedi. Çevre katliamlarýný önlemek göstermelik yasalarla olmaz. Ülkedeki bütün firmalarýn çevreye zarar verebilecek atýk miktarlarý belirlenmeli ve bu firmalara bu atýklarý bertaraf edebilecek tesisler kurulmasý þartý getirilmelidir. Çevreyi kirleten fabrika patronlarýna aðýr para cezasýyla birlikte hapis cezasý da verilmelidir.

EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ AKP Hükümeti ve Patronlar Çevre Düþmaný

2

Çevre Yasasý’ný iki yýl mecliste bekleten AKP hükümetinin Çevre ve Orman Bakaný Osman Pepe, Tuzla’daki zehirli varillerin ortaya çýkmasýndan sonra, “Türkiye’de 750 bin ton tehlikeli atýðýn sadece 3035 bin tonu, bilemediniz 50 bin tonu bertaraf ediliyor. 720 bin ton tehlikeli atýk nereye gidiyor?” diye utanmadan sordu. Ayrýca Çevre Yasasýnýn görüþüleceði meclisteki ilk Genel Kurul toplantýsýna bile gitme tenezzülünde bulunmadý. Nitekim zehirli varillerin ortaya çýkmasýndan sonra hükümetin çevre yasasýndaki deðiþikliklere bakýldýðýnda bu zehirli

Uður Yýlmaz – 30 Mayýs 2006


Demokratik haklarýn savunusunu iþçi sýnýfý üstlenmelidir Danýþtay üyelerine yönelik silahlý saldýrý bir üyenin ölümüne, dördünün de yaralanmasýna yol açtý. Saldýrýnýn ardýndan “ulusalcý-laik” kesimler AKP hükümetini peþinen cinayetin azmettiricisi ilan etti. Bu kesimlere göre tetikçinin Ýslamcý bir fanatik olduðu kesindi. AKP’li belediyelerin özellikle son dönemde giderek artan haremlik-selamlýk uygulamalarý ve kimi bölgelerde içkiyi yasaklama giriþimleri bunun bir kanýtý sayýldý. Bunlara ek olarak laiklik ve türban konularýnda baþta Meclis Baþkaný Arýnç ve Baþbakan Erdoðan’ýn açýklamalarý “ulusalcý-laik” kesimlere göre “laik cumhuriyet rejimi”ne yönelik açýk bir baþkaldýrýnýn baþladýðýnýn ilanýydý. “Ulusalcý-laik” kesimler Þemdinli Ýddianamesi’nde Genelkurmay ikinci baþkaný Büyükanýt’ýn bir suç þebekesinin baþý olarak isminin geçmesini de þeriat düzeni kurmak isteyen AKP hükümetinin bir giriþimi olarak görmüþtü. CHP Genel Baþkaný Deniz Baykal’a göre AKP hükümeti Þemdinli Ýddianamesi ile orduya karþý bir darbe giriþimi yapmýþtý. Ve yine Baykal’a göre þeriat devleti önündeki en büyük engel olan TSK, AKP tarafýndan hedef seçilmiþti. Bu nedenle bir Danýþtay üyesinin ölümüyle sonuçlanan saldýrýyla, “þeriat devleti isteyen AKP” iliþkisi derhal kuruldu. Danýþtay üyesinin cenazesinde “katil baþbakan”, “katil hükümet” sloganlarý eþliðinde bakanlar yuhalanýp, kovalandý. Genelkurmay Baþkaný Hilmi Özkök halkýn hükümete karþý her gün benzer protestolar göstermesini istedi. Bugün de geçerli olan bu senaryoya göre baþýný AKP hükümetinin çektiði radikal Ýslamcýlar Türkiye’de bir þeriat devleti kurmak istemekte ve baþýný Genelkurmay’ýn çektiði “ulusalcý-laik” kesimler ise bu þeriat devletinin kurulmasý önünde rejimin koruyucusu durumunda. Cumhurbaþkanýnýn, CHP’nin de içinde yer aldýðý “ulusalcý-laik” kesimler bu nedenle ordudan açýkça askeri bir darbeye kadar her türlü tedbiri almasýný istemekte. Bu noktada þunu tespit etmeliyiz: Erdoðan hükümeti tek kelimeyle iþçiemekçi düþmanýdýr. Bu hükümet sömürü yasalarýný çýkarmakta, özelleþtirme uygulamalarýný devreye sokmakta, sosyal güvenlik sistemini parçalamakta, baþta Kürt halkýna yönelik baský ve þiddet uygulamalarý dahil olmak üzere tüm demokratik hak ve özgürlüklerin engellenmesini idare etmektedir. AKP, tabanýnýn bir kesiminin talebi olan türbaný çýkarlarý doðrultusunda fýrsat buldukça “özgürlük” diyerek pazarlamaktadýr. Benzer þekilde ve nedenlerle AKP, hükümet ve belediye imkanlarýný kullanarak kendi yakýn çevresi için kadrolaþma imkanlarý yaratmaktadýr. Bu nedenle AKP hükümeti ne maðdurdur ne de masum. Bunu en iyi bilen ve yaþayan da gerçek maðdur ve masumlar olan iþçi sýnýfý, emekçi kitleler ve Kürt halkýdýr. Ama sormak gerekiyor: Genel Kurmay Baþkaný Özkök,

Cumhurbaþkaný Sezer, CHP Genel Baþkaný Baykal ve bir bütün olarak MGK rejimi AKP’ye bu sýnýf düþmaný politikalarýndan dolayý mý karþýdýr? Hayýr, MGK rejimi bir baský ve þiddet rejimidir ve kapitalist sömürünün en acýmasýz þekilde sürdürülmesinin teminatý durumundadýr. Kuþkusuz Türkiye’de þeriat düzeni isteyen insanlar vardýr ama bunlar küçük bir azýnlýktýr ve böylesi bir hedefi gerçekleþtirme güç ve kudretinden uzaktýr. Þeriat Türkiye için güncel bir sorun deðildir. Buna raðmen böyle bir tehdit varmýþ gibi davrananlar baský ve þiddet rejimlerini meþru kýlmak isteyenlerdir. Dolayýsýyla AKP’nin iþçi-emekçi düþmaný bir hükümet olmasý ayrý bir þeydir, þeriat isteyen bir hükümet olduðu iddiasý baþka bir þey. Birincisi doðru ama ikincisi yalandýr, bilinçli ve planlý bir abartýdýr. Nitekim Danýþtay saldýrýsýnýn tetikçisinin Ýslamcý deðil “milliyetçi, vatansever, laik” sýfatlarýn sahibi bir kiþi olduðunun açýða çýkmasý bu tabloyu doðrulamaktadýr. Tetikçinin tespit edilen suç ortaklarýnýn kimisinin asker olmasý ve bu kiþilerin Susurluk baðlantýlý kimi askerler ve polis þefleriyle de yakýn iliþkili çýkmasý tezgahýn gerçek adresini göstermiþtir. Üzerinde “vatansever, ulusalcý” parti ve derneklerin üyelik kartlarýný taþýyan bu tetikçinin Cumhuriyet gazetesine de bombalý saldýrýda bulunduðunun tespit edilmesi kurmaca kontrgerilla eylemlerinin, psikolojik harp tezgahlarýnýn bir yenisiyle karþý karþýya olduðumuzun kanýtýdýr. Kuþkusuz Danýþtay’a ve Cumhuriyet gazetesine yapýlan saldýrýlarýn öncelikli hedefi AKP hükümetidir. “Türkiye’de Kürt sorunu vardýr, bu bizim sorunumuzdur ve çözmek de bizim sorumluluðumuzdur” açýklamasýný yapan Baþbakan Erdoðan, Þemdinli bombalamasýndan sonra da olayý aydýnlatýp, tüm sorumlularý açýða çýkacaklarý sözünü vermiþti. Oysa Büyükanýt duvarýna toslayarak askeri muhtýra yiyen AKP hükümeti, Þemdinli savcýsýnýn meslekten men edilmesine göz yumdu ve Þemdinli bombalamasý PKK’nin eylemi deðil, devlet içi tezgahtýr uyarýsý yapan Ýstihbarat baþkanýný da görevden aldý. Bu ikiyüzlü, kiþiliksiz ve sinik politika AKP’nin köþeye sýkýþtýrýlmasý ve tam anlamýyla teslim alýnýp istenen yola sokulmasý için gerekli ortamý saðladý. Hükümet büyük bir yýpratma savaþýyla karþý karþýyadýr. Bu yýpratma savaþýnýn öncelikli hedefleri Ýran’ýn emperyalist iþgaline Türkiye’nin ortak edilmesi, Ortadoðu’nun ABD emperyalizmi önderliðinde sömürgeleþtirilmesinde Irak tezkerisi benzeri tersliklerin bir kez daha yaþanmasýnýn önünün kesin þekilde kesilmesi, bu anlamda müttefik Türkiye’nin “sürpriz” çýkýþlarýna son verilmesidir. ABD emperyalizminin çýkarlarý doðrultusunda Türkiye’de bu operasyonlarý “ulusalcý, vatansever, laik” geçinen kesimler yerine getirmektedir.Baðýmsýzlýk lafý edenler

GÜNDEM

Laik-faþist kampýn anti-demokratik komplolarýna, Kürt halký üzerindeki katliam planlarýna karþý

3


emperyalizme baðýmlýlýðýn teminatý durumundadýr. ABD baþkaný Bush boþuna komünizm tehdidinden Türkiye’yi biz kurtardýk demiyor. Askeri darbelerin mimarlarý emperyalizmin iþbirlikçileridir. Ýþçi sýnýfý hareketini, sol hareketi yok etmek adýna Ýslamcýlýðý pompalayan, tarikatlara örgütlenme imkaný veren, Ýmam Hatip okullarýnýn sayýsýný arttýran, emekçi halký din ile uyutmak isteyen bizzat askeri darbeciler olmuþtur. PKK’yi bitirme adýna Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da Hizbullah adlý örgütü kuran da ayný güçlerdir. Sovyetler Birliði’ne karþý Usame Bin Ladin’i, Ýran’a karþý Saddam Hüseyin’i var edenler kendi yarattýklarý þeytanlardan þimdi dünyayý kurtardýklarýný ilan ediyorlar. Türkiye’de yaþanmakta olan sürecin anlamý da budur. Ama bu Türkiye’nin güncel anlamda bir askeri darbe tehdidiyle karþý karþýya olduðu anlamýna gelmemektedir. Kuþkusuz Türkiye’de bir askeri darbe olma ihtimali bir þeriat kalkýþmasýndan daha yüksektir. Ama darbe bugün kime karþý yapýlacaktýr? Olmayan þeriata karþý mý? Örgütsüz, daðýnýk ve büyük ölçüde zaten “ulusalcýlaik” ve/veya “liberal, AB’ci” sendika ve partiler tarafýndan kuþatýlmýþ iþçi sýnýfýna karþý mý? Onyýllardýr her türlü katliama, baský ve þiddet uygulamalarýna maruz kalan Kürt halkýna karþý mý? Ýþçi sýnýfýna, emekçi kitlelere ve Kürt halkýna yönelik her türlü saldýrý gündemde. Darbe MGK rejimine bugün yapamadýðý neyi yapmayý saðlayacak? Kuþkusuz MGK rejimi -bir anlamda kendi mevcudiyetinin en güçlü nedenlerinden biri olan Kürt ulusal hareketi baþta olmak üzere- mevcut statükonun

deðiþmesine karþý merkezi bir direnç göstermekte ve devlet aygýtýný bu doðrultuda kontrol edebilmektedir. Ayrýca bugünkü koþullar altýnda burjuvazi için askeri bir darbe baþta AB ile emperyalistkapitalist bütünleþme dahil birçok projesini rafa kaldýrma anlamýna gelecektir. Birçok askeri darbenin sipariþçisi TÜSÝAD’ýn þu an için bir askeri darbeye ihtiyacý görünmüyor. Tam da bu nedenle TÜSÝAD, sermayenin gerçeðini; erken seçim yok, cumhurbaþkanlýðý konusunda AKP söyleneni yapacak, ABD en önemli müttefikimizdir diyerek belirledi. Cumhuriyet gazetesi TÜSÝAD’ýn bu açýklamasýný “gerçekçi” diyerek kabul etti. Kuþkusuz TÜSÝAD, AKP dýþýnda daha diri, toplumsal desteði olan bir parti ve/veya lider alternatifine sahip olduðunda onu devreye sokacaktýr; ama bugün AKP, burjuvazi için -her þeye raðmen- alternatifsizdir. CHP Genel Baþkaný Baykal bu nedenle partisini bir milli mutabakat hükümetine zemin oluþturacak uygunluða getirmek için “Mevlana” modelini devreye soktu. Saðcýsolcu, liberal-muhafazakar her kesimi, AKP’yi ilk genel seçimlerde hükümetten indirmek için CHP’de bir araya gelmeye çaðýrdý. Çünkü ne Aðar’ýn DYP’si, ne Mumcu’nun ANAP’ý, ne de Bahçeli’nin MHP’si tek baþlarýna AKP ile sandýkta mücadele edebilecek güce sahip deðiller. Bunu bildikleri için devletçimilliyetçi-þovenist politika bu partiler tarafýndan giderek daha fazla benimseniyor. Ýþçi sýnýfý ve Kürt halký bir yandan TMY benzeri yasa ve uygulamalarla hak ve özgürlük alanlarýnda zapt-u rap altýna alýnmaya; diðer yandan özelleþtirme, yeni iþ yasasý, sosyal güvenliðin tasfiyesi uygulamalarýyla

katýksýz bir sömürüye mahkum edilmeye çalýþýlmakta. Ýþçi sýnýfý ve Kürt halký kendisini askerin postalý ile þeriatýn cübbesi arasýna sýkýþtýrmaya çalýþanlara karþý uyanýk olmalý. Kürt halkýna yönelik imha politikasý devlet-hükümet iþbirliði içinde yürüyor. Emekçi halka yönelik linç giriþimleri devlet ve hükümetin izlediði milliyetçi þovenist anlayýþýn bir ürünü. Askerin postalý özgürlükleri ortadan kaldýrýr, örgütlülüðü parçalar, daha da acýmasýz bir sömürünün uygulanmasýna olanak tanýr. Askeri darbeler hak ve özgürlük getirmez, hak ve özgürlükleri götürür. Þeriat da iþçi-emekçi düþmaný bir rejimdir. En temel hak ve özgürlükler dahi böylesi rejimler tarafýndan un ufak edilir. Ýþçi örgütleri ve sendikalar iþçi sýnýfýný ve Kürt halkýný, ya askeri darbe ya þeriat ikilemlerine sürükleyen laik-faþist kampýn antidemokratik komplolarýna ve Kürt halký üzerindeki katliam planlarýna karþý ortak tutum almalýdýr. Ýþçi sýnýfý, emekçiler ve Kürt halkýnýn mücadelesi devam etmektedir. Tüm baský ve þiddete, sömürü ve saldýrýya raðmen burjuvazi hak ve özgürlük mücadelesini boðamamýþtýr. Sýnýf hareketinin daðýnýk ve birleþik bir yapýya sahip olmamasý mücadelelerin istenen sonuçlara ulaþmasýna çoðunlukla imkan vermemektedir. Mücadelelerin birleþtirilmesi, örgütlenme ve koordinasyonun saðlanmasý sýnýf hareketinin birleþik bir karaktere ulaþmasýnýn en önemli koþuludur. Sýnýf hareketinin birlik, beraberlik ve dayanýþma ruhu kuþkusuz bir kez daha üzerine örtülmek istenen ölü topraðýný savurup atacaktýr. Ýþçi Cephesi - 5 Haziran 2006

Cumhurbaþkanlýðý ve rejim

4

Devletin tepesinde süregelmekte olan itiþme, Cumhurbaþkanlýðý seçiminin yaklaþmasýyla birlikte yoðunluk kazanmýþ durumda. Baþbakan Erdoðan ve öbür AKP yetkilileri her fýrsatta yeni Cumhurbaþkanýný mevcut Meclisin seçeceðini, bir erken seçime gidilmeyeceðini tekrar ediyorlar. Onlarýn bu ýsrarý, AKP’nin

Meclisteki çoðunluðuna dayanarak kendilerinden birini, olasýlýkla da Meclis baþkaný Bülent Arýnç’ý veya hatta Baþbakan Tayyip Erdoðan’ý Cumhurbaþkanlýðý koltuðuna oturtmak arzusunda olduðu biçiminde yorumlanýyor. Büyük olasýlýkla da bu yorum doðru, ya da en azýndan AKP üzerinde uzlaþmaya varýlabilecek “kendinden

biri” konusunda eðilimini apaçýk ortaya koyuyor. CHP ise yeni Cumhurbaþkanýný üç yýl önce seçilmiþ olanýn deðil, halkýn deðiþmiþ olabilecek iradesini yansýtacak yeni bir Meclisin seçmesini istiyor, ve bu gerekçeye dayanarak da erken genel seçim talep ediyor. CHP’nin talebi bu içerikle sýnýrlý kalacak olsaydý,


bunun burjuva kurumlarý çerçevesinde demokratik bir tutum olduðunu söylemek olanaklý olabilirdi. Ne var ki, Deniz Baykal’ýn konuya iliþkin çizgisi AKP iktidarý karþýsýndaki genel stratejisinin diðer ana öðelerini içeriyor. Ona göre AKP, þimdilik asýl programýný gizleyen Þeriatçý bir parti; þu anki amacý devlet kurumlarýný (yargýdan Silahlý Kuvvetlere kadar) yavaþ yavaþ ve “içerden” ele geçirmek, Cumhurbaþkanlýðýna kendinden birini getirmesi de bu taktiðinin bir uzantýsý; bu nedenle de, AKP Mecliste çoðunluðu oluþtursa bile, bu olanak ona tanýnmamalý. Pekiyi, Deniz Baykal bunu nasýl engelleyecek? Erken genel seçim istemesi bir bakýma bu yüzden, ama verili koþullarda yeni seçilecek Mecliste de AKP’nin, mutlak çoðunluk olmasa bile önemli bir aðýrlýk oluþturacaðýný ve Cumhurbaþkanlýðý seçiminde söz sahibi olacaðýný hissediyor. Ýþte tam bu yüzden de tavrýný açýkça ortaya koyuyor ve “Bülent Arýnç, düþünceleri nedeniyle Cumhurbaþkanlýðýna seçilmemeli” diyor. Kuþkusuz Bülent Arýnç, ve elbette Tayyip Erdoðan, son derece tutucu, gerici, hatta burjuvazinin kabul etmesi durumunda Þeriata dayalý bir devletin kurulmasýný reddetmeyecek politikacýlar. Bununla birlikte burjuva demokrasisinin “bireylerin politik, ideolojik, vs görüþlerinden ötürü yargýlanamayacaðý, mahkum edilemeyeceði ve devlet kurumlarýnda görev almalarýnýn engellenemeyeceði” ilkesi, burjuvazinin bahþettiði deðil, iþçi ve emekçilerin dövüþe dövüþe elde ettikleri bir kazaným. Dolayýsýyla da, öznesi ister Arýnç, ister Erdoðan olsun, iþçi sýnýfýnýn rejime kabul ettirmesi, titizlikle korumasý gereken bir ilke bu. Zira seçimlerle Meclise girmiþ insanlarýn, seçim dýþý yöntemlerle devre dýþý býrakýlmasý giriþimi, burjuva demokrasisi çerçevesinde tek bir anlama gelir: açýk ya da gizli darbe. Deniz Baykal’ýn güvendiði “merci” de bu: MGK ve Ordu. Eðer Arýnç’ý görüþlerinden ötürü Cumhurbaþkanlýðýndan men edecek tek güç varsa, o da ülkenin baskýcý rejiminin “bekçisi” olan Silahlý Kuvvetlerdir. Baykal bu gücü devreye sokmaya çalýþýyor.

Ýþçi sýnýfýnýn bu tür darbeci söylemlere ve giriþimlere net bir biçimde karþý çýkmasý gerekiyor. Arýnç ya da Erdoðan’ýn “politik saðlýðý” bakýmýndan deðil, sýnýf örgütlenmesinin ve seferberliðinin olanaklý hale gelmesi, dünya ölçeðindeki demokratik kazanýmlarý Türkiye emekçilerinin bu ülkeye de taþýyabilmesi bakýmýndan. Zira her darbe, hatta darbe tehditi, emekçi halklar üzerindeki otoriter rejimin baskýlarýný daha da güçlü hale getiriyor, diðer kazanýmlarýn da bir bir elden gitmesine yol açýyor. Rejim krize girer mi? Darbe giriþimlerinin önlenmesi, MGK’nýn kitlelerin iradesi dýþýnda ve üstünde, bu iradenin karþýsýnda egemen olmaya devam etmesini engelleme, asker-polis rejimine son verme görevini Arýnç ve Erdoðan gibi gerici politikacýlara býrakmak ise tam bir intihar olur. Çünkü bunlar burjuvazinin, iþverenlerin sözcüleri, ve bu devirde burjuvalarýn bizimki gibi geri ve emperyalizme baðýmlý ülkelerde demokratik haklarý tesis etme yetenekleri yok. Çeþitli burjuva fraksiyonlar kendi aralarýnda dalaþtýklarýnda demokratik lafazanlýklar edebiliyorlar, ama hepsinin birden toplu korkusu bu haklarýn iþçi ve emekçi yýðýnlarýn mücadelesinde yeni açýlýmlar, yükseliþler yaratabileceði; bu yüzden de Türkiye de demokratik dönüþümün gerçekleþmesini burjuva partilerinden beklemek hayal olur. Burjuva kesimler kendi aralarýndaki farklýlýklarý ve çeliþkileri, seçimlerle olmazsa darbelerle ya da emekçi halka karþý kurduklarý uzlaþmalarla aþmaya çalýþýrlar. Nitekim AKP ve Ordu, asker-polis rejiminin selameti açýsýndan aralarýnda bir uzlaþma arayýþý içindeler. Bunun en iyi örneklerinden birini, Hürriyet gazetesinin 20 Mart tarihli baskýsýnda yayýmlanan “Gizli Anayasa” haberi veriyor. Kimsenin yalanlamadýðý bu habere göre “24 Ekim’de yapýlan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantýsýnda yenilenmiþ son hali uygun bulunan ve kamuoyunda “Gizli kýrmýzý anayasa” olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) Bakanlar Kurulu tarafýndan imzalanarak yürürlüðe girmiþ”

durumda. Bu belgeye göre ülkenin “güvenliðini tehdit eden temel unsurlar irtica, bölücülük ve aþýrý sol” olarak belirleniyor; “tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek dil” ilkeleri doðrultusunda hareket edileceði, ve “Ýnkýlap ilkelerinden taviz verilmeyeceði” kararýna varýlýyor. Açýk ki, AKP ile Ordu arasýnda, asker-polis rejimini güçlendirmeye yönelik bir anlaþma söz konusu. Bu uzlaþma Cumhurbaþkanlýðý seçiminde rejimin krize düþmemesi için alýnmýþ belirgin bir önleme benziyor. Ama sorun sadece Cumhurbaþkanlýðý seçimi deðil. AKP’nin Meclisten geçirdiði Terörle Mücadele Yasasý da bu uzlaþmanýn bir sonucu. Çünkü bu yasa doðrudan doðruya siyasi otoriteyi, yani yasama (Meclis) ve yürütme (Hükümet) güçlerini devre dýþý býrakýyor, Orduyu ve Polisi onun yerine geçirip yargý gücünü kolluk kuvvetlerine tabi kýlýyor. Kýsacasý, demokrasi deðil, baskýcý AskerPolis rejimi güçlendiriliyor. Bu baský rejiminin gerçek Yasama ve Yürütme gücü olan MGK’nýn bir parçasý olan, bu gücü yok etmek için kýlýný kýpýrdatmamanýn yaný sýra onunla birlikte Gizli Anayasa imzalayýp demokrasiye apaçýk aykýrý bir yasa çýkarabilen AKP hükümetinden, onun Baþbakanýndan, Meclis Baþkanýndan demokrasiyi savunmalarý beklenebilir mi? Tam tersine, Asker-Polis rejimine, onun Baykal benzeri darbe kýþkýrtýcýsý sözcülerine karþý demokratik haklarýn, ancak Erdoðan-Arýnç benzeri gericilere raðmen, AKP gibi karþý devrimci bir partiye raðmen savunulmasý gerekiyor. Ve de þu apaçýk bir gerçek: Türkiye’de demokrasinin gerçekleþmesi için bir devrime ihtiyaç var, çünkü bunun için MGK rejiminin ve 1982 Anayasasýnýn ve tüm “gizli anayasalarýn” yok edilmesi gerekiyor. MGK rejimine karþý emekçi halkýn demokratik iradesini ortaya koyabilecek bir Kurucu Meclis, ancak gene emekçi kitlelerin seferberliðiyle olanaklý olacaktýr. Bu devrimci dönüþümü gerçekleþtirebilecek, bundan yarar bekleyen baþka hiçbir güç yok. Ýþçi Cephesi - 8 Mayýs 2006 5


Yeni TMY, Askere ve Polise Öldürme Yetkisi Veriyor AKP hükümeti Terörle Mücadele Yasa Tasarýsý’ný (TMY) tatile girmeden çýkartmaya hazýrlanýyor. Hükümet TMY’de deðiþiklik yapýlmasýný yaklaþýk bir yýl önce gündemine almýþtý. CHP, hükümete muhalefet etmek için yasa tasarýnýn PKK lideri Abdullah Öcalan’a af getireceði iddialarýný dile getirdi. TMY aslýnda toplumun muhalif kesimlerini sindirmeyi hedefleyen maddelerle doluyken CHP’nin konunun sadece 6. maddesini tartýþmasý aslýnda hükümetin ve ordu’nun isteklerine büyük olanak saðlamýþtýr. Bu yasayla yapýlmak istenen ne? Terör suçunun alaný geniþletiliyor, polisin yetkisinin artmasý isteniyor. Yeni maddeler þöyle; Terör örgütüne üye kazandýrmak suç olarak tanýmlandýrýlýyor ve 15 yýl hapis öngörülüyor. Gösterilerde puþi ve maskeyle yüzünü kapatanlar 3 yýla kadar hapis isteniyor. Ýntiharýn terör amacýyla özendirilmesi cezanýn ayrýca arttýrýlmasýný getiriyor. Ormanlarý terör amaçlý yakanlarýn cezalarý yüzde 50 oranýnda arttýrýlacak. (Villa yapmak için yakanlara ceza yok!)

Polis terör örgütlerine yönelik operasyonlarda “teslim ol” emrine uymayanlara karþý silah kullanabilecek. Gözaltýndaki þüphelinin avukatýyla görüþme hakký 24 saat süreyle kýsýtlanabilecek. Daða ve þehirdeki eylemlere çocuklarýný salan anne babalara 5 yýl hapis cezasý öngörülüyor. Hükümet bu yasayý hazýrlamalarýna, “terör eylemlerinin, kiþi hak ve özgürlüklerinin kullanýlmasý açýsýndan bir tehdit oluþturduðu, terör eylemlerinin, halkýn korku ve paniðe kapýlmasýný toplumdaki siyasi, ekonomik ve sosyal yapýlarýn büyük ölçüde zarar görmesine yol açtýðý vb.” gerekçe olduðunu öne sürüyor. Terörü Kim Uyguluyor? Terörü burjuva devletin ta kendisi uyguluyor. Bu terör baský, þiddet, öldürme dahil her þeyi kapsýyor. Daha geçen aylarda yapýlan mahalle baskýnlarýnda, polisler kapýlarý kýrarak evlere girmeye çalýþýyor, insanlarý tutukluyordu. En son örnekte de araçlarýyla dolaþmaya çýkan üç arkadaþtan biri polis kurþunlarýyla öldürüldü. Bu kiþisel hak ve özgürlüklere müdahale deðil mi?

6

Terör suçlusu tanýmýnýn geniþletilmesiyle her birey fiilen terörist olarak ilan ediliyor. Baský güçlerinin bu tutumuyla halk arasýnda da insanlarýn birbirine

karþý güveni azalýyor. Ýnsanlar otobüste, sokakta, durakta yanýndaki insana suçlu olabilir ihtimaliyle mesafeli bakýyor. Bu var olan yabancýlaþmayý daha da arttýrýyor. Bu yasa sadece Kürt halkýna deðil iþçileri, emekçileri, gençleri de baský altýna almak için çýkartýlmak istenen bir yasa. ABD emperyalizmi terörü bahane ederek Irak’ta iþgalini sürdürmeye devam ediyor. Türkiye’de de daha çok demokrasiden, özgürlükten en çok bahsedilen bir dönemde terör bahanesiyle düzen karþýtlarý daha fazla baský altýna alýnmak isteniyor. TMY var olan uygulamalara yasal kýlýf arama gereðinden doðmuþtur. Daha yasa çýkmadan Dersim’de Hüseyin Aslan adlý demiryolu iþçisi askerler tarafýndan öldürüldü. Baský ve þiddet yasa tanýmýyor. Gücü olan yasayý koyuyor. Bugün iþçilerin, emekçilerin, Kürtlerin, yoksullarýn ve diðer emekçi kesimlerin güçlü örgütlenmeleri olabilseydi burjuvazinin çýkarttýðý tüm yasalarý geri aldýrabilmek daha güçlü bir olasýlýk olabilirdi. Nitekim Kürt halkýnýn sarý, kýrmýzý, yeþil renkteki puþileri yasak, takýlmasý üç yýl hapis cezasý gerektiriyor ama buna raðmen Kürt halký güçlü olduklarý mitinglerde puþilerini takýyor ve bu renklerden binlercesini görmek zor olmuyor. Güçlü ve örgütlüysek hak ve özgürlüklerimizi koruyabilir ve yenilerini kazanabiliriz… Kapitalist devlet terörüne hayýr. Terörle mücadele yasalarýnýn hedefi belirsiz terör örgütleri deðil, iþçi sýnýfýnýn mücadele örgütleridir… Nergis Çayýr – 30 Mayýs 2006


ÝTÜ’de Faþist Saldýrý Ýstanbul Teknik Üniversitesi’nde her yýl düzenlenen öðrenci þenlikleri, bu yýl faþistlerin provokasyonlarýyla sabote edildi. 9 Mayýs Salý günü ÝTÜ’de sol görüþlü öðrencelere linç giriþimlerine varan saldýrýlar yapýldý. Bu yýl 3-8 Mayýs tarihleri arasýnda düzenlenen ÝTÜ öðrenci þenlikleri baþlamadan iki ay önceden itibaren; MHP ve Ülkü Ocaklarý ile baðlantýlý olduðu bilinen faþistler tarafýndan, ÝTÜ öðrencilerinin en çok kullandýklarý Ýnternet sitelerinden, þenliðin engellenmesine yönelik çaðrýlarda bulunuldu; 9 Mayýs Salý günü için, “Türk bayraðýna sahip çýkmak için yürümek” gibi söylemlerle “Bayrak Yürüyüþü” isimli bir eylem organize edildi.

kadýn, çocuk demeden öldürülen insanlar terör karþýtý hareket adý altýnda meþrulaþtýrýlýrken; diðer bölgelerde sözde teröristlere karþý Türk Bayraklarý ile yollara dökülen “sözde” vatandaþlar…

ÝTÜ öðrencilerini de provoke ederek 9 Mayýs’ta yürüyüþe geçen faþistlerin bir kýsmý da þenlik alanýnýn çevresinde, sloganlarla provokasyonlarýna devam ederek üniversiteye girmeye çalýþan iki ÝTÜ öðrencisine saldýrdý.

Her geçen gün artarak kendini gösteren neo-liberal saldýrýlar ile haklarýný giderek kaybeden, yoksullaþan Kürt-Türk iþçiler, öðrenciler; lokal alanlarýnda mücadelelerini sürdürmeye çalýþýyor. Fakat; öðrenci hareketi uzun zamandýr kitlelerle bað kurmakta zayýf kalýyor.

Minibüse binen bir öðrenci minibüsten indirilerek sopalarla dövüldü. Ardýndan üniversite dýþýndaki iki ÝTÜ öðrencisi býçaklanarak aðýr yaralandý. Bu kiþilerin daha önce Bahçeköy Yurdu’nda öðrencilere uykularýnda saldýran, üniversite içinde bir öðrenciyi tartaklayanlarla da ayný kiþiler olduðu bilinmektedir. 9 Mayýs’ta ÝTÜ’de yaþanan olaylar, aslýnda bir süredir Türkiye’de uygulanan politikalarýn bir devamý niteliðinde. 2005 Newroz’undan beri gün be gün artan þovenizm propagandasý ile gerçekleþtirilen eylemler; Trabzon’daki linç giriþiminde halkýn faþistlerle birlikte aldýðý tutum, Þemdinli olaylarý ile birlikte özellikle Kürt halkýna karþý sürdürülen saldýrýlar, Kürt illerinde

Tüm bu olaylarla iþçi sýnýfýnýn ve tüm ezilenlerin ortak bir müca-delede buluþmasý engelleniyor. Ýþçi sýnýfý; Kürt-Türk, Terörist-Vatansever provokasyonlarýyla bölünüyor, parçalanýyor.

Devrimci öðrenciler iþçi sýnýfýyla birlikte yürütecekleri mücadelelerini kendi fakültelerindeki dar çevrelere

sýkýþtýrýyorlar. Dolayýsýyla taleplerini, politikalarýný sýnýflarýnýn bir parçasý olan diðer öðrencilere taþýmakta zorlanýyorlar. Son zamanlarda üniversitelerde, paralý eðitime, baský ve þiddet ortamýna karþý yürütülen mücadelelerde öðrencilerin ortak mücadele edebilecekleri araçlar yaratýlamýyor. Devrimci öðrencilerin, 9 mayýs provokasyonlarý gibi benzeri olaylara izin vermeyecekleri, sýnýf mücadelesinin talepleriyle örtüþen taleplerini diðer öðrencilerle paylaþacaklarý ve ortak politikalarýný uygulayacaklarý bir öðrenci birliði en acil ihtiyaç olarak karþýmýzda! Öykü Tanýr – 1 Haziran 2006

7


Dalgalanmanýn faturasý iþçi ve emekçilere AKP hükümeti’nin üç buçuk yýllýk iktidar döneminde pembe tablolar çizip þu kadar büyüdük, enflasyon bu kadar düþtü, ekonomi iyi gidiyor yalanlarýný piyasalardaki dalgalanmalar açýða çýkardý. Türkiye’deki “ekonomik büyüme” aslýnda uluslararasý sermayenin “sýcak para” denilen giriþine baðlanmýþ durumda. Uluslararasý sermaye elindeki parayla hangi ülkede daha fazla para kazanýrým düþüncesiyle hareket etmekte. Yani paradan para kazanma hareketi.

8

Ekonomileri zayýf veya baðýmlý olan ülkeler uluslararasý sermayeyi ülkelerine çekmek için bu çevrelere güvence ve zemin hazýrlamak durumundalar. Güvence ve zeminden kastýmýz yabancý yatýrýmcýlara büyük yaðma ve vurgun olanaklarý saðlanmalý, yasal düzenlemeler bu vurgunlarýn önünü açmalýdýr. Böylece çýkarlarýna uygun zemini bulan vurguncular yatýrýmlarýnýn bir bölümünü Türkiye’ye kaydýrýrlar. Bu giriþlerle ekonomide yalancý bir bahar havasýnýn yaþanmasý mümkün olur. Aksi durumda “sýcak para” baþka ülkelere kaçabilir. Ülkeye giriþ yapan “sýcak para” bazýlarý için ekonomide belli rahatlýklara yol açabilir. Tabii ki bahsettiðimiz rahatlýk iþçi ve emekçilerin hayat seviyelerindeki rahatlýk deðil. Ve bu rahatlama hiçbir zaman kalýcý olmaz. Çünkü hükümetlerin izlemiþ olduklarý ekonomik program baþta uluslararasý sermaye ve onlarýn iþbirlikçisi durumundaki tekelci sermayenin ihtiyaçlarý doðrultusunda yasal düzenlemeleri hazýrlamak zorunda. IMF’nin üç ayda bir hükümeti denetlemeye gelmesinin nedeni programdan sapmamasýný kontrol etmek. “Sýcak para”nýn giriþini saðlayan hükümet bu vesileyle topluma pembe tablolar çizerek yoksul kitlelere yalandan umutlar vaat etmekte. Hükümetin çizdiði bu tablolarýn hayatta hiçbir karþýlýðý yok. Çünkü iþçi ve emekçilerin yaþam standardýyla, çizilen pembe tablolar arasýnda korkunç bir uçurum var. Dünya Bankasý’nýn hazýrlatmýþ olduðu rapora göre Türkiye’de patronlarýn geliri ile iþçi ve emekçilerin geliri arasýndaki fark

17 kat daha fazla. AKP’nin büyüyen ekonomisinde 18 milyon yoksul, 1 milyon aç insan bulunmakta. Uluslararasý sermayenin mantýðý kârýna kâr katmak. Hangi ülkede daha fazla para kazanma olanaklarý bulurlarsa o ülkeye rotalarýný çeviriyorlar. Piyasadaki dalgalanmalarýn nedeni Son haftalarda piyasalardaki yaþanan dalgalanma baþta Türkiye olmak üzere Asya borsalarýnda sarsýntýlara yol açtý. ABD ve Japon Merkez Bankalarýnýn faiz artýrýmýna gideceklerini açýklamalarý (paranýn kokusunu alan) vurguncu sermayenin bir bölümünün Türkiye’yi terk etmesine neden oldu. Ellerindeki hisse senetlerini satýp ucuz dolar alan ve bu sayede bir vurgun daha yapan sermaye yeni vurgunlar için baþka ülkelere yelken açmýþ durumda. Bunun neticesinde ekonominin (pembe tablo) dengeleri sarsýldý. Borsa düþtü, döviz ve faizler yükseldi. AKP hükümeti yalanlarýný bastýrmak için hemen saldýrýya

geçti. Dövizdeki yüzde 8 artýþý devalüasyon olarak deðerlendirenleri “cahillikle” suçladý. Bununla yetinmeyen hükümet bu sarsýntýdan kendine siyasi rant elde etmek için cumhurbaþkanýnýn veto ettiði Genel Saðlýk Sigortasý ve Sosyal Sigortalarý Yasasý’ný bu konuya baðlamaya çalýþtý. Hatýrlanacaðý gibi bizler bu hikâyeyi DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde yaþanan 2000-2001 krizlerinde de gördük. Hükümet yaþanan krizin nedenini Hüsamettin Özkan’ýn cumhurbaþkanýna anayasa kitapçýðýný atmasýna baðlamýþtý. Bizlerde buna ÝNANDIK! Ekonomideki dalgalanmaya birde rakamlar gözüyle bakalým: “sýcak para”nýn, Merkez Bankasý’ndaki döviz rezervinin 55 milyar dolar olduðu ifade ediliyor. Nisan 2005’te 34 milyar dolar olan “sýcak para” 28 milyar dolar artýþla, Mayýs 2006’da 63 milyar dolara yükseliyor. Bir yýlda artýþ gösteren “sýcak para”nýn 22 milyar dolarýnýn hisse senedi, 6 milyar dolarýnýn ise hazine iç borçlanma senedi karþýlýðý giriþ yaptýðý belirtiliyor. Demek ki bu paranýn tamamý bir anda çekilse Merkez Bankasý rezervi bu açýðý karþýlamaya yetmeyecek. Sonuç olarak yaþadýðýmýz kapitalist sistemin iþleyiþ mantýðý bu. Bu mantýðýn zarar verdiði kesimler ise iþçiler, emekçiler ve yoksul kitleler. Ekonomideki yaþanan dalgalanmalardan dahi vurgunlar yaparak zenginleþen sermaye gerisinde iþçi ve emekçilere vergiler ve zamlarla derinleþen bir sömürü býrakmakta. Þahin Yýldýrým – 31 Mayýs 2006


Sosyal Güven(siz)lik Yasasýna Cumhurbaþkaný’ndan Onay Mecliste AKP milletvekillerinin oylarý ile kabul edilen sosyal güven(siz)lik yasasý cumhurbaþkaný tarafýndan da onaylandý. Daha önce cumhurbaþkanýnýn meclise iade ettiði yasa tasarýsý, mecliste görüþülerek bazý deðiþiklerden sonra cumhurbaþkanýnýn onayýna sunuldu. Cumhurbaþkaný yeni þekliyle yasayý onayladý. Biz yasanýn cumhurbaþkaný tarafýndan reddediliþ sürecini biraz detaylandýrmak istiyoruz. Sesimizi yükseltmeliyiz. Sendikalarýmýzda, iþyerlerimizde bu yasayla ilgili iþçileri bilgilendirerek bu yasanýn iþçilerden neler götürdüðünü açýk þekilde anlatmalý, yasa hakkýnda bilgilenmeliyiz. Bu yasa bu þekilde kabul edildi ama bunun dönüþü mutlaka vardýr. Bu dönüþü de bizim sýnýf bilinciyle, sýnýf dayanýþmasýyla gerçekleþtireceðimiz iþ yavaþlatma, gerekirse sendikalarý da zorlayarak þalter indirmeye kadar gidecek eylemler geliþtirmemiz gerekli. Ýþçiden yana olmayan yasalar kaldýrýlsýn. Yaþanýr bir ücret verilsin. Savaþa deðil eðitime, saðlýða bütçe ayrýlsýn. Jiyan – 25 Mayýs 2006 Cumhurbaþkaný daha önce yasa tasarýsýný neden onaylamadý? Cumhurbaþkaný basýn sözcüsünün daha önceki açýklamasýnda cumhurbaþkanýnýn bu yasayý onaylamadýðýný, yasanýn Türkiye þartlarýna uygun olmadýðýný, mecliste tekrar görüþülmesini istediðini açýklamýþtý. Daha doðrusu televizyon aracýlýðýyla cumhurbaþkaný basýn sözcüsünün açýklamasý böyle yansýtýlmýþtý. Bu durum kamuoyuna ve özellikle de sendikacýlara umut vermiþti. Acaba cumhurbaþkaný emekçilerden yana mý tavýr alýyor düþüncesini akýllara getirmiþti. Tabii bizler, düzenin bekçilerinin iþçiden, emekçiden yana bir tavýr alacaðýný zaten hiçbir zaman beklemeyiz. Bizim düþüncelerimiz doðru çýktý. Çünkü cumhurbaþkaný yasanýn özüne deðil küçük detaylarýna kafa yoruyordu. Cumhurbaþkanlýðý basýn merkezinden yapýlan açýklamaya göre, yasa yayýnlanmak üzere

baþbakanlýða gönderildi. Sezer’ in onayladýðý Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu, Emekli Sandýðý, Bað-Kur ve SSK’nýn kaldýrýlarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun oluþturulmasýný öngörüyor. Kanuna göre kurumun en yüksek karar organý olan Yönetim Kurulu 10 üyeden oluþacak. Bu 10 üyeyi hükümet atayacak. Ýþte cumhurbaþkaný Sezer bu atamanýn hükümet tarafýndan yapýlmasýný gerekçe göstererek yasayý TBMM’de görüþülmek üzere iade etmiþti. Meclis’te görüþülen yasa tasarýsý, Meclis’te görüþülerek cumhurbaþkanýnýn istediði þekilde düzenlenip cumhurbaþkanýnýn onayýna tekrar sunuldu. Yasayý yeni þekliyle onaylayan cumhurbaþkaný aslýnda iþçileri memurlarý ve emekçileri hiç de düþünmediðini göstermiþ oldu. Daha öncede belirttiðimiz gibi bu yasa iþçinin, memurun emekli olmasýný bir hayal ürünü haline getiriyor. Ve geleceðimizi ipotek altýna alýyor. Sendikalar bu duruma sessiz kalýyor. Durum çok ciddi.

9


Rejimin saldýrýlarý karþýsýnda bir Birleþik Ýþçi Cephesi olanaklý mý? Ýþçi ve emekçi kitlelerin kendilerine yönelik saldýrýlar karþýsýnda ortak bir savunma hattý kurmalarý, her zaman her iþçi örgütünün (sendikalarýn, partilerin) dile getirdiði bir taleptir. Üstelik her iþçinin saðduyusu, sýnýfýn parçalanmýþlýk durumunu aþmak, saldýrýlarý elbirliðiyle savuþturmak doðrultusundadýr. Bununla birlikte, sýnýf mücadeleleri tarihine baktýðýmýzda bu tip birliklerin, bütünsel bir sýnýf cephesinin, çok ender durumlarda ve o da geçici bir zaman süresi içinde gerçekleþebildiðini görmekteyiz. Bunun nedeni, her ülkede iþçi sýnýfýnýn bütünsel bir yapý göstermeyip, toplumsal ve siyasi açýlardan farklý kesimlerden oluþmasý. Öyle ki, hükümetin, bir kesimin saldýrý olarak deðerlendirdiði bir giriþimi, baþka bir sýnýf kesimi tarafýndan “ilerici bir reform” ya da kendisiyle ilgisiz bir uygulama olarak tanýmlanabilmekte. Tabii, farklý sýnýf kesimlerini temsil eden parti ve sendikalarýn yönetim kadrolarýnýn siyasi ve toplumsal tercihleri de bu farklý deðerlendirme ve bilinç düzeyleri üzerinde etkili olabilmekte. Dolayýsýyla da sýnýfýn mücadele birliðine yönelik çaðrýlarýn, genel ve kaba birlik isteðinin ötesinde somut bir içeriðinin ve amacýnýn, ve herkesin üzerinde anlaþabileceði net ve basit bir programýnýn olmasý gerekir. Nitekim, devrimci sosyalizmin 80 yýl kadar önce geliþtirmiþ olduðu Birleþik Ýþçi Cephesi (BÝC) taktiði, bu gerçeðin üzerinde temellenmiþtir. Bu taktiðe en somut ifadelerinden birini 1930’larýn ortalarýnda Troçki vermiþtir. Troçki, Almanya’da yükselmekte olan Hitlerci faþist hareket karþýsýnda, reformistdevrimci ayrýmý gözetmeksizin tüm iþçi örgütlerini grevlerden parti binalarýna ve iþçi yayýnevlerine kadar bütün iþçi eylemlerini ve merkezlerini faþist çetelerin saldýrýlarýna karþý ortak olarak savunmaya çaðýrmýþtýr. Faþizmim iþçi örgütlerinin arasýndaki ayrýmlara bakmaksýzýn sýnýfýn tümüne saldýrdýðý bir dönemde, sýnýfýn ortak bir savunma hattý kurmasý zorunlu olmaktaydý. Ne var ki, ne Stalinci Komünist Parti, ne de reformist Sosyal Demokrat Parti böylesi bir birliðe yanaþmýþ, ve sonunda hepsi tek tek Hitlerci faþistlerce ezilip parçalanmýþtý.

10

Ýþçi Cephesi dergisi de benzer çaðrýyý 1979 sonlarýnda yapmýþtý. Üstelik sorun sadece MHP ve Ülkü Ocaklarý temelli faþist çetelerin tüm ileri, solcu ve proleter merkezlere ve eylemlere saldýrýsýndan,

katliamlarýndan ibaret deðildi. Dergi, rejimin yaþamakta olduðu aðýr kriz çerçevesinde yaklaþmakta olan askeri darbe tehdidini zamanýnda tespit etmiþ ve bu tehlikenin karþýsýnda baþta DÝSK olmak üzere tüm iþçi örgütlerini ortak bir cephede toplanýp, darbeye bir Genel Grevle karþýlýk vermek için hazýrlanmaya çaðýrmýþtý. Ne var ki, sol hareketin devrim hayalleri kurduðu, DÝSK’in ise sorunu parlamenter yollarla çözümleme giriþimlerinde bulunduðu bir dönemde, Ýþçi Cephesi kadar küçük bir grubun çaðrýsý elbette yankýsýz kalmýþtý. Ve sonunda Cunta, DÝSK’i olduðu gibi teslim alabilmiþ, sol hareketi ise tanklarýn ve postallarýn altýnda paramparça etmiþti. Aslýnda, Troçki’nin de dediði gibi, iþçi sýnýfýnýn devrimci partisi kitleler içinde önemlice bir desteðe sahip olmadýðý sürece, bu tip bir taktiði uygulamaya koyma yeteneðine sahip olamaz. Kitle hareketinde belirli bir desteðe sahip olan reformist ve Stalinist iþçi önderlikleri ise, aktif bir mücadele çizgisine dayalý iþçi cephesi yerine, “demokratik” olarak tanýmladýklarý burjuva kesimlerle ittifaka yönelip “Halk Cepheleri” kurma çabasýna giriþiyorlar. 1980 baþlarýnda Ýþçi Cephesi, faþist saldýrýlara ve olasý bir askeri diktatörlüðe karþý bir iþçi cephesinin baþýný ancak DÝSK gibi iþçi hareketinin en aktif kesimini

baðrýnda toplamýþ olan bir örgütün çekebileceðini düþünüyor, DÝSK’e bunu kabul ettirme uðraþý veriyordu. Oysa DÝSK önderliðinin sol sosyal demokrat kesimi umudunu CHP’nin bir seçim baþarýsýna baðlamýþ, TKP kanadý ise “barýþ ve toplumsal ilerleme” sloganýyla benzer bir uzlaþmacý projeye soldan kilitlenmiþti. Bazý sendikalarýn baþýnda bulunan Dev-Yol’cular ise, ayný halk cepheci anlayýþla, kendilerine baðlý ve iþçi örgütleriyle ilgisi olmayan “direniþ komiteleri” kurma peþine düþmüþ durumdaydýlar. Tabii radikal solun hemen her fraksiyonu da bu parçalanmýþlýða ve iþbirlikçiliðe destek vermek istiyormuþçasýna, kendi baðýmsýz ve “devrimci” sendikasýný kurmaya çabalýyordu. Sonucu biliyoruz: burjuvazi ve emperyalizm solun bu iþbirliði önerisini kabul etmedi ve askeri diktatörlüðü iþbaþýna getirdi. Bugün Türkiye çok farklý bir süreçten geçmekte. Ýktidardaki liberal Ýslamcý parti çok güçlü bir parlamento desteðine sahip. Parti içindeki çýkar çevrelerinin kendi aralarýndaki çekiþmeler, Ýslamcý ideolojik kesimler arasýndaki bölünmeler ya da diðer saðcý-gerici parti ve kesimlerin kýþkýrtýcý müdahaleleri ne olursa olsun AKP parti yapýsýný ve parlamento grubunu denetim altýnda tutma becerisini gösterebiliyor. Bu açýdan herhangi bir hükümet yada parlamento krizinden söz etmek olanaklý deðil. Buna dayanarak da hükümet ABD ve AB emperyalizmlerinin dayattýðý bütün karþý devrimci “reformlarý” neredeyse itirazsýz yasalaþtýrabiliyor. Çalýþma ve Sosyal Sigorta yasalarýndaki iþçi-emekçi karþýtý tüm deðiþikler, hatta Terörle Mücadele Yasasý’ndaki yeni deðiþiklikler iþçi sýnýfý üzerindeki yoðun saldýrýnýn en son örnekleri. Buna karþýlýk rejim içinde dalgalanmalar var. Bunu yaratan ise, iþçi ve emekçi muhalefetinden


çok, Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi. Bu mücadeleye karþý rejimin verdiði savaþ, devletin sivil ve askeri bürokrasisinin, güvenlik güçlerinin, mafyalarýn, çetelerin yararlandýðý bir ekonomik ve siyasi ortam yaratmýþ durumda. Kürt sorununun çözümüne yönelik olarak atýlabilecek herhangi bir adým, bu çevrelerin ayrýcalýklý konumlarýna aðýr darbeler indireceðinden MGK’dan silah taciri çetelere kadar bütün bu kesimlerin þiddetli direniþiyle karþýlaþýyor. Bu kesimler emperyalizmin Ortadoðu’daki egemenlik projesi çerçevesindeki bir “çözüme” bile karþýlar, çünkü bunlar savaþtan, savaþta akan kandan besleniyorlar. Dolayýsýyla da rahatlýkla “antiemperyalist, ulusalcý” maskeler takýnabiliyorlar. Kürt halkýnýn mücadelesi ile emperyalizmin talepleri arasýna sýkýþmýþ haldeki hükümetin her giriþimine sadece siyasi platformlarda deðil, MGK ve Ordu ültimatomlarýyla, çete operasyonlarýyla, kýþkýrtmalarla, cinayetlerle yanýt veriyorlar. Bu saldýrýlarýna ideoloji ve politik kýlýf olarak da, AKP’nin Ýslamcý ideolojisine karþý “laik cumhuriyet” söylemini geliþtiriyorlar. AKP hükümetinin kendi seçmen tabanýnýn küçük bir kesimini memnun etmek için dile getirdiði ya da uygulamaya koyduðu her þeyi, laik cumhuriyetin elde gitmesi, þeriatçý düzenin kurulmasý yolunda bir adým olarak gösterip kendilerine kitle desteði yaratmaya çabalýyorlar. Dolayýsýyla bugün iþçi ve emekçi yýðýnlar ile Kürt halký ikili bir saldýrý altýnda: bir yandan liberal Ýslamcý hükümet, öte yandan MGK’sýndan CHP’sine ve çetelere kadar Türk milliyetçisi akýmlar, halk üzerinde vahþi bir Haçlý seferine giriþmiþ durumdalar. Böylesine bir saldýrý karþýsýnda kuþkusuz gerekli olan, iþçi ve emekçi muhalefet ile Kürt özgürlük mücadelesinin birleþik bir yanýt verebilmesi. Bunun koþullarý var mý? Bu iki kesim arasýnda önderlik gücüne sahip olan örgütlerin politikasýndan hareketle bu soruya olumlu bir yanýt verebilmek ne yazýk ki olanaklý deðil. Kürt önderlikleri, baþta PKK olmak üzere, tüm stratejilerini rejimle pazarlýk eksenine yerleþtirmiþ durumdalar. Kürt

halkýna yönelik savaþýn sürmesine ve onun tüm demokratik haklarýnýn yok sayýlmasýna dayalý asker-polis rejiminden kendini “demokratikleþtirmesini” istiyorlar. Üstelik bu stratejileri çerçevesinde ABD ve AB gibi emperyalist merkezlerin egemenlik projelerine eklenebileceklerinin iþaretlerini veriyorlar. Kendini salt Kürdistan’ýn deðil, tüm Türkiye’nin partisi olarak sunan bazý Kürt önderlikler ise, bir iþçiemekçi alternatifi yaratmak yerine, halk cepheci uzlaþma politikalarýyla bu yenilgici stratejiye destek veriyorlar. Oysa bu rejimin kendini demokratikleþtirebilmesi doðasýna aykýrý, olanaklý deðil. Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýna sahip olabilmesi, baskýcý ve asimilasyoncu, Türk milliyetçisi asker-polis rejiminin bir devrimle tarih sahnesinden silinmesinden geçiyor.

Ýþçi sýnýfýnýn en önemli kitle örgütleri olan sendikalarýn yöneticileri ise, neredeyse bütünüyle “laik cumhuriyet” sloganýnýn arkasýnda, milliyetçi-ýrkçý rejimin çevresinde kenetlenmiþ durumdalar. Hükümetin iþçi ve emekçi yýðýnlara yönelik müthiþ liberal saldýrýsýna yanýt geliþtirmek, kitleleri bu karþý devrimci ekonomik ve toplumsal saldýrýlar karþýsýnda seferber etmek yerine, baþörtüsü sorunuyla uðraþarak MGK ile hükümet arasýndaki çekiþmede çetelerin yanýnda saf tutuyorlar. Kendilerinden kitleler adýna olumlu mücadele giriþimleri beklenebilecek KESK ve DÝSK’in yöneticileri de rejimin kendi kendini düzeltmesi stratejisi doðrultusunda tümüyle uzlaþmacý bir çizgi izlemekteler. Öyle ki, patronlarýn örgütü TÜSÝAD hükümeti yetersizlikle eleþtirdiðinde, onlarý destekleyerek iþçi ve

emekçi yýðýnlarýn sýnýf bilincini iyiden iyiye bulandýrmaya yönelen sendika yöneticileri bile var. Bu bürokratlarýn, birleþik bir iþçi cephesi oluþturmak doðrultusunda harekete geçmesini beklemek ham bir hayalcilik olur. Üstelik böyle bir politikayý sendikalarda egemen kýlabilecek yapýda bir sol muhalefet de görünmüyor ortada. Devrimci sol hareket kitle sendikalarý içinde son derece zayýf. O halde iþçi ve emekçi yýðýnlarýn mücadele birliðini saðlayabilmek için ne yapmak gerekiyor? Kuþkusuz hükümetin ve rejimin saldýrýlarýný teþhir etmeyi sürdürmek, bu saldýrýlarýn niteliðini kitlelerin bilincinde açýða çýkarmak, mücadeleci öncü kesimleri ülkeye demokrasinin ancak bir devrimle gelebileceðini gösteren seferberlik programý etrafýnda örgütlemek, Kürdistan’daki özgürlük mücadelesini ülkedeki iþçi-emekçi devrimiyle iliþkilendiren her politik giriþimi desteklemek, bu temeller üzerinde sendikalar içinde devrimci bir sol muhalefeti adým adým örerek gerici, milliyetçi ve uzlaþmacý sendika bürokratlarýna karþý politik bir mücadele vermek en baþta gelen görevler. Bu doðrultuda devrimci Marksist çevreler, olanaklý olan her yerde, imza kampanyalarýndan salon toplantýlarýna, sendikal iþbirliklerine kadar yayýlabilecek bir seferberlik alanýnda güç birliði yapabilirler ve yapmalýdýrlar. Birleþik iþçi cephesinin ne kadar yararlý ve devrimci bir taktik olduðunu propaganda etmek, bunun hayat bulabilmesine yetmez, tam tersine küçük devrimci çevreleri boþ bir lafazanlýkla zaman kaybetmeye iter. Önemli olan, bu tip bir taktiði küçük ölçeklerde de olsa kitlelerin içinde somutlayabilmek, sýnýfýn bilincinde daha geniþ ölçekli seferberliklerin zeminini hazýrlayabilmektir. Ýþçi cephesi, propagandacý tekkelerin bir araya gelmesiyle deðil, kitle mücadelesinde daha geniþ birlikteliklere ulaþmakla hayat bulur. Devrimci iþçi partisinin inþasý da ancak bu tip bir çalýþmayla olanaklýdýr. Ýþçi Cephesi - Haziran 2006 11


tekstil Sözleþme ve Son Süreç Patronun “böl- parçala-yönet” politikasý tuttu. Patron bizi bölerek 35 öncü iþçiyi diðer iþçilerden ayýrmak için üst kata almýþtý. Ýþçilerin çoðunluðu ise alt kattaydý. Alt katý zayýf gören patron bu süreçte, müdürleri ve ustalarý kullanarak kendisine yakýn iþçilere, “burasý kapanacak, gelin paranýzý alýn” dedi. Ayrýca bazý iþçilere de, “bu süreçte sizi bir süreliðine eve gönderelim, daha sonra sizi çaðýrýrýz” diyen patron bazý iþçilere de, biz sizi depoya gönderiyoruz vaadinde bulundu. Patronun amacý açýk: örgütlülüðümüzü böyle bir süreçle tamamen zayýflatýp bitirmek istiyor. Patron vaatte bulunup çýkarttýðý hiçbir iþçiye verdiði sözü tutmadý. Patronun vaatlerine kanarak çýkan bazý iþçileri ustalar dahil sorduðumuzda, bize patronun ve müdürlerin yalanlarýna kanmayýn diyorlar. Patron bir yandan bunlarý yaparken bir yandan da iþçilerin en doðal hakký olan fiþ paralarý, avanslar ve aylýklarý 50 gün hiçbir gerekçe göstermeden yatýrmadý.

12

Buna karþý daha önce yaptýðýmýz gibi yine alkýþlý eylem baþlattýk. Daha sonra fabrikadan 300 metre uzaklýktan her sabah inerek fabrikaya kadar alkýþlý protestoyla yürüdük. Bir hafta boyunca yaptýðýmýz baskýlar sonucunda sendikaya basýn açýklamasý yaptýrdýk. Basýn açýklamasýný DÝSKTekstil sekreteri Muharrem Kýlýç yaptý. Basýn açýklamasýnda süreci anlatan Kýlýç “amacýmýz fabrika kapatmak deðil, biz bu sorunlarý masada halletmek istiyoruz. Biz grevi amaç olarak deðil araç olarak kullanmak istiyoruz” dedi. Söz arasýnda hep beraber, “baskýlar bizi yýldýramaz, grev hakkýmýzý söke

söke alýrýz, iþçilerin birliði sermayeyi yenecek” sloganlar attýk. Bunun yaný sýra dövizler de hazýrlamýþtýk. Dövizlerde “sadaka deðil, sözleþme istiyoruz; grev haktýr, gasp edilmez” yazýlýydý. Protestoyu alkýþlarla bitirdik. Bu arada alkýþlý protestolarýn paralar yatana kadar devam etmesi kararýný aldýk. Sendikanýn Çýkmazý

Yasal

Süreç

Bu arada yasal süreç devam ediyordu. Yapýlan en son görüþmede uyuþmazlýk kararý çýkmýþtý. Arabulucu sürecinde de bir sonuç alýnamadý. Zaman iyice daralmýþtý. Patron saldýrýlarýna gittikçe hýz veriyordu. Bir yandan da makinelerin bir kýsmýný dýþarý gönderiyordu. Paralarýn yatmamasý sonucunda biz üst kattaki arkadaþlar üretimi tamamen durdurduk. Bir zaman sonra alt kattaki arkadaþlar da bize katýldý. Bunu hazmetmeyen patron biz üst kattaki 31 iþçiyi senelik izne çýkartmak istedi. Hiç habersiz, sorgusuz sualsiz bir baktýk önümüze izin kâðýtlarý geldi. Toplanarak hep birlikte kesinlikle böyle bir þey kabul etmeyeceðimizi söyleyip geri gönderdik. 3 saat sonra patron bu sefer noter getirip tekrarlattý. Ýzini onaylatýp göndereceðini söylüyordu. Bizlerse ne gerekiyorsa yapsýn karþýlýðýný verdik. Bunun üzerine patron birkaç saat sonra yanýmýza jandarmayla geldi. Jandarma kaðýt üzerinde formalite icabý yoklama yaparak gitti. Ýþçileri bir türlü ikna edemeyen patron araya sendikayý ve temsilcileri sokarak ikna etmeye çalýþtý. Jandarma gittikten sonra temsilciler iþçileri korkutarak, “eðer izine çýkmazsanýz 25. maddeye tabi tutularak iþ hakkýnýz fes olur” dedi. Bunun üzerine baþtemsilci eline kâðýt kalem alarak “izine çýkmak isteyen var mý?” diye dolaþmaya baþladý. Bu durumdan çekinen çoðunluðu bayan 16

arkadaþ o gün temsilciler tarafýndan zorlanarak izine çýkarýldýlar. Geriye kalan 14 iþçi olarak çýkmamaya kararlýydýk. Bunun üzerine ertesi gün kapýnýn önüne gelerek içeri girme karar aldýk. Bu kararlýðýmýzý gören patron sabah kapýnýn önüne jandarma çaðýrarak ve iþyeri özel güvenliðini çoðaltarak bizleri içeri almamaya çalýþtý. Bizlerse her zaman ki gibi kantinin önünden alkýþlayarak kapýnýn önüne kadar geldik ve güvenliðin engeline takýldýk; güvenlik aldýðý talimat üzerine kimlikleri kontrol ederek alýyordu. Ýþçiler kimliklerini çýkarmayýp iþyeri giriþ kartý göstererek, “biz bu fabrikanýn iþçileriyiz iþbaþý saati geldi, içeri girmemiz lazým” dedi. Patron bizleri almamakta hayli kararlýydý. Bunun üzerine iþçiler “ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganýný atarak iyice kenetlendi. Bu arada sendikadan Muharrem Kýlýç’da oradaydý. Ýþçilerin kararlýlýðýný gören Kýlýç uzlaþmacý politikasýný burada da devam ettirdi: “Arkadaþlar bu bir yasal zorunluluktur. Yasanýn patrona tanýdýðý bir haktýr” dedi. Bunun üzerine birçok iþçi tepki göstererek, “patron 50 gündür paramýzý vermiyor. Peki, buna ne diyeceksiniz?” denmesi üzerine Kýlýç, “beni takmýyorsanýz, temsilcileri takmýyorsanýz bildiðinizi yapýn” demesi üzerine büyük bir tepki gördü. Biz iþçiler kararlýlýðýmýzý göstererek, güvenliði aþarak bahçeden içeri girdik. Bizler patronun böyle bir hakkýnýn olduðunu biliyorduk, ama patron bunu yaparken yasal olarak izine çýkardýðý iþçilerin o ayki aylýklarýný ödemek zorundadýr. Oysa bizdeki patron 50 gündür hiçbir ödeme yapmamýþtý. Bizler ise bizim içerdeki avans, aylýk, erzak, ikramiye ve fiþ paralarý yatmadan hiç kimse bizi buradan çýkaramaz dedik. Dayatmamýz sonucunda patron sendikacý aracýlýðýyla hemen


o saatlerde paranýn bir kýsmýnýn yatacaðýný, geri kalanýn da ertesi gün yatacaðýný söyledi. Patron bizi bir gün önceden izine çýkartmýþtý. Biz bunu kabul etmedik. Ýzinin o andan itibaren sayýlmasýný dayattýk. Ve o günden itibaren sayýlacaðýna dair izin kaðýdý alarak durum deðerlendirmesi için oradan ayrýldýk. Bütün bunlar yaþanýrken patronun aylýklarý yatýrmamasý sonucunda iþçilerin 20 gün sonra yasal olarak iþ býrakma haklarý doðuyordu. Bu süre bizim izne çýkarýldýðýmýzýn ertesi gün dolacaktý. Ýzine çýkanlar olarak bizler, arkadaþlarýmýza dýþardan destek verme kararý aldýk. O gün onlar içerde iþ býrakýrken bizde öðlen yemeðine kadar onlara destek verdik. Daha sonra oradan ayrýldýk. Bizim ayrýldýðýmýzý fark eden patronun o akþama doðru üst katta çalýþtýðýmýz makineleri kapýya yanaþtýrdýðý haberine aldýk. Hemen izine çýkan arkadaþlar olarak kapýnýn önünde soluk aldýk. Ýçerdeki arkadaþlarýmýzda hemen duruma müdahale edip, tedbir olarak hemen bir nöbet listesi hazýrlamýþlar. Bu fabrikadan bu saatten sonra kesinlikle hiçbir mal ve malzeme çýkarmamak için sýrayla, belli aralýklarla vardiya usulü nöbet tutmaya baþladýk. Bütün bu yaþananlarda sendikacýlarýn ve temsilcilerin hiçbir tutum sergilememeleri tesadüf olamaz. Belki patron ve sendikacýlar bu fabrikada çalýþan bütün iþçileri çýkartýp, imzalayacaðý düþük bir sözleþmeyle yeniden sýfýrdan iþçi almak istiyor olabilir. Patron ve sendikacýlar bunu çok ustaca yapýyorlar. Sendikacýlarýn bu siyaseti iþçilerin moralini çok bozuyor. Sendikacýlar býrakýn ücret sendikacýlýðý yapmayý resmen patrona danýþmanlýk yapmakta. Ýþyerinde sýnýf sendikacýlýðýný savunduðunu iddia eden çevrelerin halen sendikacýlara umut baðlamasý kabul edilemez. Nasýl bir

tutum içinde olduklarýnýn umarýz kýsa bir süre içinde farkýna varýrlar.

Böylece aradan bir gün sonra bütün fabrikayý izine çýkarmýþ oldu.

Bizim bildiðimiz sýnýf sendikacýlýðý iþçilerin çýkarlarýný patronlardan ve sendika bürokratlarýndan baðýmsýz bir siyaset izlemekle olur. Yoksa sendikacýlardan belli kýrýntýlar beklemek hem siyasi olarak hem de iþçilere güven vermek açýsýndan sakat bir tarzdýr.

Mücadele etmek isteyen arkadaþlarla böyle bir süreçte fabrikanýn boþ býrakýlmamasý gerektiðini düþündük. Grev olasýlýðý olan iþyerlerinde patronlar genellikle ayný yöntemi denerler. Ýþçileri önce izine çýkarýp, sonra mümkün olduðu kadar makine ve malzemeleri kaçýrmaya çalýþýrlar. Yani fabrikanýn içini boþaltmayý hedeflerler.

Bizler iþçilerin ekonomik ve siyasi mücadelesinin birbirinden koparýlarak savu-nulamayacaðý düþüncesindeyiz. Ýþçilerle bað kuramayan, güven vermeyen bir siyaset bunu sonucu olarak tabii ki “radikal” söylemlere baþvurur. Ama iþ tutum almaya gelince bu “radikal” siyasetin sendikal bürokrasinin yanýnda saf tutmasý bizi þaþýrtmaz. Aynasý iþtir kiþinin lafa bakýlmaz. Bir Grup Ýþçi

Sözleþmenin son aþamasýna doðru Sözleþmenin son aþamasýna doðru gelinirken patron bütün kozlarýný oynuyor. En son 31 iþçiyi dayatma sonucu senelik izine çýkardý. Fabrikada kalan iþçilerin iki aydýr aylýklarý ödenmiyor. Yasal olarak iþ býrakma haklarý vardý. Biz izine çýkarýlan iþçiler o gün iþ býrakan arkadaþlarýmýza destek vermek için sabah erkenden fabrikanýn önüne gittik. Diðer iþçi arkadaþlar her sabah olduðu gibi alkýþlarla içeri girdiler. Ýzine çýkanlar olarak gün boyu kapýda alkýþlayarak ýslýk çalarak destek verdik. Patron saldýrmaya devam ediyordu. Patron yasal olarak iþ býrakan iþçilerin kendisine masraf çýkardýðýný düþünerek bütün iþçileri 5 gün ücretli izine çýkarttý. Gerekçe olarak servislerden ve yemekten tasarruf etmek için böyle bir uygulama yaptýðýný söylüyordu.

Bunun bilincinde olan bizler o akþam mutlaka bir toplantý yapýlmasý için temsilcilere baský yaptýk. O akþam bütün iþçilerle toplantýya giderken fabrikanýn önünde arkadaþlarý nöbetçi býraktýk. Toplantýda durum deðerlendirmesi yaparken nöbetçi arkadaþlardan gelen telefonda, patronun fabrikaya týr sokarak malzemeleri çýkarmaya çalýþtýðý haberi geldi. Hemen toplantýda bulunan bütün iþçiler bir araba tutarak fabrikanýn önüne yýðýldýk. Patronun fabrikaya týrý getirerek mal çýkarmaya çalýþtýðýný gördük. Bütün iþçi arkadaþlarla hemen kapýya yýðýldýk. Kesinlikle buradan hiçbir þekilde en ufak bir mal çýkmayacak konusunda kararlýydýk. Kararlýlýðýmýzý gören patron her zaman olduðu gibi jandarmayý çaðýrdý. Gelen jandarma patronun özel güvenliðiymiþ gibi hemen üzerimize yürüdü; “yaptýðýnýz yasaya aykýrýdýr, derhal daðýlýn yoksa zor kullanýrým” tehdidinde bulundu. Bunun üzerine ne olursa olsun bizler buradan bir þey çýkmasýna izin vermemekte kararlýydýk. Bu kararlýlýðýmýz jandarmaya da geri adým attýrdý. Bize geri adým attýrmayacaðýný anlayan jandarma, uzlaþmacý bir dille ikna etmeye çalýþtý. Ama nafile, bizler kararlýydýk. Bütün bunlar yaþanýrken sendikacýlardan hiç kimse yoktu. Telefon açan arkadaþlarýmýza sendikacýlar, “gelip

13


de ne yapabiliriz, gelmekle bir þey deðiþmez” dedi. Ve iþçiler telefonu kapattýlar. Bunun üzerine sadece avukat geldi. Gelen avukat bizlere kesinlikle hiçbir þekilde þiddet kullanýlmamasý konusunda uyarýda bulundu.

dolacak. Ve ayný gün grev kararý asýlacak ve altý iþ günüden sonra greve çýkýlacak. Süreç devam ediyor.

Daha sonra jandarmaya açýklamada da bulunan avukat, “burada her þey kontrol altýnda, herkes rahat olsun” dedi. Gelen jandarma müdahalede bulunmadan geri çekildi. Bunun üzerine o gece 20’ye yakýn iþçi sabaha kadar nöbet tutuk. Sabaha bütün iþçiler fabrikanýn önüne geldi.

Sefalete Mahkum Deðiliz!

Çarþamba günü sendika ile iþ-veren bir kez daha görüþtüler. Akþam iþçileri arayan temsilciler perþembe günü önemli bir toplantý olacaðýný bütün iþçilere bildirdiler. Yapýlan toplantýda sendika iþverenin yýllýk yüzde 8 önerisini iletti. Bunun üzerine iþçilerin karar vermesini istediler. Genel olarak iþçiler bu öneriye sýcak bakmadýlar. Çünkü iþveren bu süreç içinde öne çýkan iþçileri iþten çýkarmak istiyor. Dolayýsýyla patronun asýl hedefi zam deðil, fabrikadaki örgütlülüðü daðýtmak. Sendika ise bu süreç içinde tamamen pasif tutum almak bir yana iþçilerin kafasýný bulandýrýyor ve iþçilere güvensizlik veriyor. Ýþçilerin birçoðu bu yüzden iþten ayrýldý. Sonuç olarak yapýlan toplantýda iþverenin kararýna karþý oylama yapmak için sandýk getirildi. Yapýlan oylamada 43 iþçi hayýr oyu,18 iþçi de evet oyu kullandý. Böylece patronun önerisi kabul görmedi. Bu ayný zamanda grev oylamasýdýr.

14

Böylece grev kararýna yasal olarak bir hafta varken bizler filen greve baþladýk. Yapýlan toplantýda gündüzleri bütün iþçilerin gelmesi söylendi. Gecede erkek arkadaþlardan 5 kiþiyi gruplar halinde deðiþtirerek nöbet tutulacaðý kararýný aldýk. Pazartesi bir haftalýðýna izne çýkanlarýn süresi

Bir Ýþçi

Yaklaþýk 500 iþçinin çalýþtýðý bir fabrikada çalýþýyorum. Türkiye’nin en tanýnmýþ kot markalarýndan birini üreten fabrika, çalýþanlarýna ise sadece sefalet veriyor. Fabrikada uzun süre çalýþmayan kimseye sigorta yapýlmýyor. Çalýþanlarýn çoðu da sadece asgari ücret alýyor. Ýþ yerinde geçen ay zam açýklandý. Zamlar 20-50 YTL arasýnda deðiþiyor. Bana da 20 YTL zam yapýldý. Zam bu kadar düþük olunca birçok iþçi istifa etti. Patron iþçileri ikna etmeye çalýþtý ama ücreti arttýrmaktan hiç bahsetmedi. Patron, ayrýca otomat bölümüne (arka cepleri takan bölüm) mesaiye kalýn dedi. Kimse kalmak istemedi. 50-60 kiþiyi seçti. Otomat neredeyse gece gündüz mesaide. Ýþçiler zam da alamayýnca artýk isyan ettiler. Otomattaki iþçilere patron, “sizin fotoðrafýnýzý çekiyorum” dedi ve mesaiye kalmayanlarla zam zamanýnda hesaplaþacaðýný söyleyerek tehdit etti. Ben de yönetime sigortamý ne zaman yapacaklarýný sordum. Askere gitmeden 5 ay önce yaparýz diyerek beni geri gönderdiler. Hiç yoktan tazminat alýrsýn dediler. Oysa yalan söylüyorlar, çünkü 5 ay çalýþýldýðýnda kýdem tazminatý alýnamýyor. Bu arada hem zamlara hem de kötü koþullara karþý içeride tepki var. Ama kimse ne yapacaðýný bilmiyor. Bizim de diðer bölümlerle

baðlarýmýz þimdilik zayýf. Bu yüzden bu tepkiyi harekete geçiremiyoruz. Bu nedenle fabrika içindeki bilinç düzeyini ve doðal olarak örgütlülüðümüzü güçlendirmemiz ve haklarýmýz için mücadele etmemiz gerekiyor. Bir Ýþçi

Tuvalet Hakkýmýz Engelleniyor Fabrikada çalýþan iþçi sayýsý 700. Çalýþma saatimiz 10 saat. Çay ve yemek paydoslarý toplam bir saat ve bu paydos saatleri dýþýnda tuvalete gitmemize ve su içmemize izin verilmiyor. Bu saçma uygulamaya gerekçe olarak da, iþçilerin tuvalette kasýtlý olarak oyalandýklarý ve üretimi aksattýklarý gösteriliyor. Buna çözüm olarak da paydos saatleri dýþýnda tuvalete gitmek isteyen arkadaþlarýmýz þeflerden izin almak zorundalar. Þefler tuvalete gitmek için isteyen arkadaþlarýmýza sert ve aþaðýlayýcý tepkiler veriyorlar. Örneðin bir arkadaþýmýz paydos saatleri dýþýnda tuvalete gitmek için þeften izin istedi. Bunun üzerine þef de, “ben paydos saatleri dýþýnda tuvalete gitmiyorum. Ben tutuyorum da siz nasýl tuvaletinizi tutamýyorsunuz” diye iþçi arkadaþýmýzý azarladý. Bunun üzerine arkadaþýmýz da, “seninle benim bünyem ayný deðil. Benim tuvaletim geldiði zaman gitmek zorundayým. Eðer göndermezseniz altýma yaparým. Bu benim ayýbým deðil, sizin ayýbýnýz olur” diye karþýlýk verdi. Tabi bu ikili tartýþma bir sonuç vermedi. Tuvalet yasaðý devam edince bu duruma tepki olarak yaklaþýk 20-25 arkadaþýmýz toplanýp insan kaynaklarý müdürünün odasýna gitti ve bu


konuyla ilgili þikayetimizi ilettiler. Ýnsan kaynaklarý bu sorunu çözeceðini söyledi. Bunun üzerine yasak da, sözüm ona, kaldýrýldý. Ama hala þeflerin tuvalete gitmek isteyen arkadaþlarýmýza, tuvaleti fazla kullanmamalarý konusunda uyarýlarý devam ediyor. Patron daha fazla üretimin olmasý ve daha fazla kâr etmesi için, iþçilerin en doðal ihtiyacý olan su ve tuvaleti bile engellemeye çalýþýyor. Patronun bu kâr hýrsý, her dönem önümüze bu ve bunun gibi insanlýk dýþý uygulamalar getiriyor. Biz iþçiler olarak patronun bu uygulamalarýna karþý örgütlü bir biçimde tepki gösterirsek bu uygulamalar son bulacaktýr. Bir Ýþçi

Fabrikalar Deðiþiyor, Sömürü Deðiþmiyor Bir süredir ayný patrona ait baþka bir bölgedeki bir fabrikaya geçirildim. Fakat bu fabrikadaki koþullar diðer fabrikadan daha da kötü. 300 kiþinin çalýþtýðý fabrikada maðaza, kesim, dikim ve modelhane var. Sigorta yok ya da adamýna göre var. Ücretler asgari ücret. 19:30’da mesai bitmesine raðmen 20:30’a kadar patronun çay keyfini bekliyoruz. Sekreter haným patrona çay yapýyor, biz de onlarýn keyfini bekliyoruz. Tuvaletler pislik içerisinde. Sular akmýyor. Sigara içmek yasak. Sürekli bizleri tehdit eden, hakaret eden yöneticiler var. Kadýn arkadaþlara dahi küfür ediyorlar. Ýþçilerin masalarýna vuruyorlar. Paydoslar 45 dakika. Yemekhane ise daracýk. Ýþçi arkadaþlarýmýz yemekten zehirleniyorlar. Ýþyerinde sürekli toplantý var. Her hafta toplantý bahanesi ile iznimizi çalýyorlar.

Sözün kýsasý köle gibi çalýþtýrýlýyoruz. Ýþten ayrýlmak ise çözüm deðil. Bizi bu hale getiren bu patron düzenine karþý durmamýz gerekiyor. Birliðimizi güçlendirmemiz ve hakkýmýzý aramamýz gerekiyor. Kurtuluþ Yok Tek Baþýna, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz! Bir Ýþçi

Temsilciler Ne Yapmaya Çalýþýyor? Fabrikada sýkýntýlý süreç baþlamýþtýr. Sendika bu hafta istemese de bir grev kararý aldý. Ýþverende bu arada boþ durmuyor. 6 iþ gününü fýrsat bilip grev kararýndan önce makineleri taþýmak niyetinde. Bizler ise bunun farkýndayýz. Çünkü patron her vesileyle makineleri grup grup iþyerinden çýkarýyor. Temsilcilere söylediðimizde patronun böyle bir hakký olduðunu söylüyorlar. Bizde yasalarýn kimden yana olduðunu biliyoruz. Ama bu duruma seyirci kalamayýz. Temsilcilere yaptýðýmýz baskýlar sonucunda fabrikada nöbet tutma kararý alýndý. Temsilciler nöbet konusunda da bütün bu yükü duyarlý bilinçli arkadaþlarýmýzýn üstüne yükleyerek kendilerini geri planda tutmaya çalýþýyorlar. Böylece bizi temsil eden arkadaþlarýn sýnýf mücadelesine verdikleri önemi görüyoruz. Bu tutumlarýnýn iþçilere zarar vermenin yaný sýra samimiyetsizlik örneði olduðunu söyleyebilirim. Eðer sýnýf mücadelesi her zorlukta gitmek veya her zorlukta geri planda durmaksa o zaman buna mücadele denmez. Bütün iþçi ve emekçilere söylemek istediðim haksýzlýklar karþýsýnda susan ve boyun büken her kiþi onurunu ve þerefini de kaybeder. Bir Ýþçi

Sýcaklar Ýdareyi Þaþýrttý Ýdare patrona yaranmak için iþ saatinde su içmeyi ve tuvalete gitmeyi yasakladý. Ýhtiyaçlarýmýzý paydos saatlerinde kullanacakmýþýz. Yarým saat yemek, on dakika çay paydosu neye yetiyor ki ihtiyaçlarýmýzý bu süre içinde karþýlayalým. Ýdareciler ihtiyaçlarýný istedikleri gibi karþýlarken sýra iþçilere geldi mi yasakçý mantýk devreye giriyor. Birde sýcaklarýn atmasý sinirlerimizi daha da bozuyor. Bu durumu kabul etmediðimizi bildirmek için bir bölüm iþçi olarak personel müdürüne gittik. “Tuvalet ve su yasaklandý, önümüz yaz ne yapacaðýz?” diye sorduk. Müdür de, “tuvalet ve su içmenin yasak olmadýðýný, iþletme müdürü tuvalete gidip gelenlerin çok olduðunu fark etmiþ bunun üzerine böyle bir uygulamayý baþlatmýþ” dedi. Bizler bugün bir bölüm olarak itiraz ettik ve müdür kendi emrindeki iþletme müdürüne suçu attý. Yani kendisinin de bu uygulamadan haberdar olduðu anlaþýlýyor. Bizler birlik oldukça sorunlarýmýza sahip çýkabiliriz. Bir Ýþçi

Sahte Dünya Yaz ayýnýn gelmesiyle yýl boyunca diktiðimiz iþleri televizyon ekranlarýnda, gazete-dergi sayfalarýnda görmeye baþladýk. Yapýlan defilelerde mankenler bizim diktiðimiz iþleri sunuyor ve bunlar günlerce haber olarak yayýnlanýyor. Son olarak çok ünlü olduðu söylenen yabancý bir manken bu þekilde diktiðimiz iþleri tanýttý. Ýþini bilen patron satýþlarýný arttýrma peþinde. Gitmiþ bu ünlü mankeni tutmuþ. Kim bilir bu mankene kaç bin dolar ödedi?

15


Sýra iþçilerin ücretlerine geldiðinde ise patronun elleri titriyor. Kýlý kýrk yarýyor. Patronun mankene verdiði para yüzlerce iþçinin bir aylýk ücretinden kat kat daha fazla. Oysa okuduðumuz, izlediðimiz haberler ne kadar da farklý gösteriyor her þeyi. Hep aynanýn zenginlik dolu yüzünü gösteriyorlar, her þey yolunda gözüküyor. Ama aynanýn diðer bir yüzü daha var. Gerçek olan yüzü. Ýþlerin üretildiði, iþçilerin sömürüldüðü gerçek hayat bu. Ve aynanýn bu gerçek yüzünde hiç bir þey defilelerdeki gibi yolunda deðil. Bir Ýþçi

metal Az Yiyoruz Çok Çalýþýyoruz Fabrikamýzýn yemekhanesi çalýþan iþçi sayýsýna göre çok küçük. Toplam 5 adet masa var. Normalde 4 kiþilik olan bu masalara 6-7 kiþi oturmak zorunda kalýyoruz. Yemek saati 12:00’de, ancak belli bir paydos saatimiz yok. Üretim sürekli devam ediyor. Bu nedenle yemeðe gelen iþçiler çalýþtýklarý bölüme baþka bir iþçiyi býrakmak zorunda kalýyor ve yemek yiyip çalýþtýðý bölüme dönen iþçiler, diðer iþçileri yemeðe gönderiyor. Yani yemek yeme iþini bile vardiyalý yapýyoruz. Bu sorun yetmezmiþ gibi, bir de aç kalma ihtimalimiz var. Yemekler sýnýrlý miktarda yapýlýyor. Ancak fabrikaya dýþarýdan malzeme

16

getiren veya almaya gelen þoför arkadaþlar da yemek yedikleri için yemek bazen yetmiyor (Biz bu þoför arkadaþlarýn yemek yemesine karþý deðiliz. Patron yemeði arttýrmalýdýr.) Geçen hafta birkaç arkadaþýmýz bu nedenle aç kaldý. Ertesi gün patron yemekhaneye geldi. Aç kalan arkadaþlarýmýzdan biri patrona “aðabey yemekler yetmiyor. Aç kalýyoruz!” dedi. Patron da aklý sýra iþi þakaya vurarak “yaa... sen zayýfsýn, fazla yemesen de olur” dedi. Arkadaþýmýz tekrar ciddi bir þekilde “yemekler yetmiyor, buna bir çözüm bulun” deyince, bu kez sanki suçlu yemekhaneci kadýnmýþ gibi, kadýna dönerek, “yemekleri biraz daha fazla yapýn” diyerek azarladý. Patron çýktýktan sonra yemek yapan bayan arkadaþýmýz, “bize her þey kiloyla veriliyor. Biz daha fazla nasýl yapalým?” dedi. Bu da gösteriyor ki patron 3-5 kilo fazla gýda vermektense, iþçilerin aç kalmasýný tercih ediyor. Ama konu çalýþma olunca, hiç durmadan, yorulmadan robot gibi çalýþmamýzý istiyor. Patron kusura bakmasýn. Biz pille çalýþmýyoruz. Verimli çalýþmamýzý istiyorsa vücudumuzun ihtiyaç duyduðu gýdayý karþýlamak zorunda. Ama bu patronun iþine gelmiyor. Çünkü cebinden 3-5 kuruþ daha fazla çýkacak. Arkadaþýmýzýn gösterdiði bireysel tepki haklý ve yerinde bir tepkidir. Yalnýz bireysel tepkilerin genelde bir caydýrýcýlýðý olmuyor. Bu sorun hepimizin sorunu olduðu için çözümünü de hep birlikte bulmalýyýz. Bir Ýþçi

hizmet Çalýþmaktan Baþka Hiçbir Hayatýmýz Yok Hizmet sektöründe çalýþýyorum. Yaklaþýk 17 kiþiden oluþan bir iþyerinde bir iþçiyim. Toplam 14 saat çalýþýyoruz. Bir gün tatil hakkýmýz var. Altý gün çalýþýyoruz. Ücretler 380–600 arasýnda deðiþiyor. Çoðunluk sigortalý, iþe yeni giren iki üç kiþi sigortasýz. Hiçbir sosyal aktivitemiz olmadýðý için ve ayrýca yoðun bir tempoda çalýþtýðýmýz için herhangi bir birlikteliðimiz olmuyor. Çalýþanlarýn bir bölümü akraba-eþdost olduðu için bazý haklarýmýzý savunamýyoruz. Mesela çay saatlerimize bile kýsýtlama getirmeye çalýþýyorlar. Ayný anda çaya çýkma gibi bir þansýmýz olmadýðý için bir saatlik bir süreye yaymak zorundayýz. Ama onu bile sorun yapýp çay saatini kaldýrmaya çalýþýyorlar. Ayný þirkete baðlý baþka bir iþyerinde çay saatinin kalktýðýný belirtip bizden de bunu istiyorlar. Þimdilik bunu kabul etmiyoruz ama bir sorun olarak önümüzde duruyor. Öncelikle iþçiler olarak bilinçlenip hep beraber yoðun çalýþma saatine bir çözüm bulabiliriz. Mesela 9 saat çalýþmanýn dýþýndaki çalýþmalar isteðe baðlý mesai sayýlmalý veya vardiyalý bir sistem çözüm olabilir. Bir Ýþçi


gýda Hak Verilmez, Alýnýr! Ben, bir yemek fabrikasýnda aþçý olarak çalýþan bir iþçiyim. Çalýþtýðým iþyeri; fabrikalara, düðün ve toplantýlara yemek hizmeti veriyor. Ýþyerinde toplam 80 iþçi var. Çalýþanlarýn tamamý sigortalý. Çalýþma saatlerimiz çok uzun. Sabah 07:30’da baþlýyoruz, gece ne zaman bitireceðimiz belli olmuyor. Uzun çalýþma saatlerinin yanýnda iþimiz de çok aðýr. Bu aðýr koþullar yetmezmiþ gibi iþçilerin baþýna dikilen üretim müdürü bizlere aþýrý baský uyguluyor ve kötü sözler sarf ediyor. Bizim buna karþý durmamamýz ve tepki vermemiz üzerine geri çekildi. Þimdi bizlerden uzak duruyor. 8 ay önce bu iþe baþladýðýmda ücretler net 420 YTL idi. Çalýþma saatlerimiz de yukarýda bahsettiðim gibi belirsizdi. Bu kötü durum karþýsýnda arkadaþlarla aramýzda konuþarak maaþlarý 420 milyondan 380 milyona indirmeyi, ama bunun karþýlýðýnda akþam 16:30’dan sonraki çalýþmalarýmýzýn fazla mesaiye sayýlmasýný talep etmeye karar verdik. Ýþveren bu ortak talebimizi kabul etmek zorunda kaldý. Önceden 420 milyon net olan maaþlarýmýz, mesai ücreti almamýz sayesinde 650-700 YTL’ye yükseldi. Yani yaklaþýk 200-250 YTL daha fazla ücret almaya baþladýk.

Elbette bu ücrette de emeðimizin karþýlýðý deðil. Patronun bizim emeðimizden kazandýklarýnýn yanýnda elbette bir kýrýntý. Ancak bizim bu ücret artýþýný, iþçi arkadaþlarla ortak kararýmýz ve iþverene dayatmamýz sayesinde baþarmamýz da birlikteliðimiz için önemli. Biz iþçiler birlik olur ve saldýrýlara karþý direnirsek yarýnýmýz daha güzel olur. Birlik, beraberlik içerisinde, birbirimize güvenerek mücadelemizi sürdüreceðiz. Bir Ýþçi

kargo Sömürü Sil Baþtan Çalýþtýðýmýz kargo firmasýnýn iki ayrý yerde deposu var. Yeni kurulduðunda patron bizlere iyi çalýþýp fedakarlýk edersek iþyerinin büyüyeceðinin ve bunun bizlere de yansýyacaðýný söylüyordu. Ama öyle olmayacaðýný biz biliyorduk. Zam dönemlerinde az zam verildiði için sürekli mücadele etmek ve zammý arttýrmak istiyorduk. Patronun yaptýðý konuþmalardan, toplantýlardan sonra türlü bahanelerle ya düzeltilmiyordu ya da az bir iyileþtirme yapýlýyordu. Böylece ikinci depoyu açtý. Yeni araçlar alýndý.

bölgede) yanýndaki iþyerinde çýkan yangýnýn sýçramasýyla yandý. Olayda üç iþyeri tamamen yandý. 2000 iþçi dýþarý kaçarak hayatlarýný kurtardýlar. Bir iþçi yaralandý. Bazý arkadaþlar sohbetlerde bu yangýnýn bize hakkýmýzý vermeyen patronun beddualarý sonucu olduðu þeklindeydi. Müdür pazartesi toplantý yaptý. Yangýnýn büyük olduðunu, þirketin çok zarar ettiðini, her þeyin yeniden baþladýðýný ve eskiden olduðu gibi bugün de çok çalýþarak ve fedakarlýk ederek þirketi büyütmemiz gerektiðini söyleyerek hiç kimseye söz hakký vermeden toplantýyý bitirdi. Ýþçi çýkarýlmasýyla ilgili hiçbir þey söylemedi. Bu da iþçiler arasýnda baský ve sömürünün artacaðý söylentisini daha da arttýrdý. Fakat bizler biliyoruz ki bu iþyerinin büyümesi, bizlere daha fazla ve daha sistemli bir sömürü, zamlarýn verilmemesi, fazla çalýþma ve mesai ücretlerinin verilmemesi olarak geri gelecektir. Böylesi bir durumda yapmamýz gereken þey, bir araya gelip konuþarak, haklarýmýz konusunda bilinçlenmek ve gelecek saldýrýlara karþý örgütlü bir biçimde durmaktýr. Bunu yapmadýðýmýz takdirde bilmeliyiz ki hiç bir kazaným elde edemeyeceðiz. Bir Ýþçi

Ve þirket büyüyordu. Ama bizim haklarýmýz konusunda hiçbir ilerleme olmuyordu. Ayrýca çalýþma koþullarý daha da aðýrlaþýyordu. 2003’te açýlan 2. depo (baþka bir

17


Uluslararasý Ýþçi Birliði- Dördüncü Enternasyonal / Uluslararasý sekreterliði

Ýran: Emperyalist tehditlere son! Avrupalý ve ABD’li emperyalistlerin, Ýran’a yönelik deklarasyonlarý ve askeri saldýrý tehditleri gün geçtikçe yoðunlaþýyor. Bu tutumun gerekçesi ise, Ýran’ýn geliþtirmekte olduðu nükleer teknolojinin gelecekte bu ülkeye atom bombasý üretme imkaný sunmasý. Birleþmiþ Milletleri bir kalkan gibi kullanan emperyalizm hem Ýran’ýn nükleer geliþimini, hem de bugüne dek bu giriþimleri þiddetle reddeden baþkan Ahmedi Nejat’ý kontrol altýna almak istiyor. Bu anlamda emperyalizmin oynamakta olduðu oyun, Irak’ýn iþgaline yol açan ünlü “Kitle imha silahlarý” bildirgesine dayanmakta. ABD baþkaný George W. Bush’un olasý bir saldýrýyý meþrulaþtýrabilmek için kullandýðý bir baþka argüman ise, Ýran devlet baþkanýnýn Ýsrail’e yönelik açýklamalarý. Bush, 20 Mart 2006’da Cleveland kentindeki konuþmasýnda, “Ýran’ýn oluþturduðu tehdit þüphesiz temel müttefikimiz Ýsrail’i yýkma hedefini gütmesinden ileri geliyor, bu dünya barýþýna yönelik son derece ciddi bir tehdit. Her zaman belirttim ve yine belirteceðim temel müttefikimiz Ýsrail’i korumak için askeri güç kullanacaðýz” demekteydi.

18

Emperyalizmin ikiyüzlülüðü Gerçek þu ki, þu ana dek Ýran yalnýzca nükleer enerji üretmek ve uranyum zenginleþtirebilmek için týpký uzun bir zamandan beri Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerin yaptýðý gibi- teknolojisini geliþtirdi ve teknik destek satýn aldý. Ne var ki, bütün bunlar bir atom bombasý geliþtirebilmeye olanak tanýmýyor. Bununla birlikte bizim için Ýran’ýn bu tip silahlara sahip olmasý ya da üretme arayýþýnda olmasý tümüyle ikincil bir önem taþýmakta. Emperyalizmin Ýran’ý engellemek için bir saldýrýyý önüne koyarken dayandýðý “dünyayý nükleer silahlardan arýndýrma” söylemi tümüyle bir ikiyüzlülükten ibaret. Bir dizi emperyalist ülke, Rusya ve Çin ile birlikte yeryüzündeki atom silahlarýnýn büyük bir çoðunluðunu ellerinde bulundurmaktalar ve dahasý bu ülkelerin hiç biri söz konusu silahlarý imha etmeye zorlanmamakta. Üstelik hiç de küçümsenmemesi

gereken bir ayrýntý var ki o da ABD’nin bugüne dek halklara karþý atom silahlarýný kullanmýþ tek ülke olduðu. -Ýkinci dünya savaþýnýn sonunda Hiroþima ve Nagazaki saldýrýlarý…Bu ikiyüzlülüðün bir baþka göstergesi ise, bir yandan Ýran’ý tehdit ederken bu emperyalist ülkelerin ve Birleþmiþ Milletlerin, þu an ABD’nin temel müttefikleri olan Ýsrail ve Hindistan’ýn ellerinde bulundurduklarý atom silahlarýna olanca hoþgörüyle yaklaþmakta olmalarý. Bu ülkeler halen nükleer silahsýzlanma antlaþmasýný imzalamamýþ durumdalar ve bu nedenle ellerindeki bu silahlarý, nükleer güce sahip olmayan bir ülkeye karþý kullanma hakkýný kendilerinde görmekteler. Ýsrail elinde bulundurduðu bu bombalarý, eðer Filistin’e, diðer Arap ülkelerine ve Ýran’a karþý kullanmayacaksa kime karþý kullanacaktýr? Ýþte bu açýk gerçek, emperyalizmin çifte ahlakýnýn bir baþka göstergesidir. Dünya barýþýna yönelik gerçek tehdit Ýran’dan deðil, bizzat emperyalist ülkelerden ve Ýsrail’den gelmektedir. Bu durum, Avrupa emperyalizminin sahtekarlýðýný da olanca çýplaklýðý ile gözler önüne sermektedir. Irak’ýn iþgali konusunda gönülsüz olan Fransa ve Almanya gibi ülkeler, þimdi bizlere pazarlamaya uðraþtýklarý “demokratik” görüntünün ötesinde Ýran’a yönelik bir askeri iþgalin kefilliðine soyunmaktalar. Ýran karþýsýnda Fransa cumhurbaþkaný Jaques Chirac daha da ileri gitmekte ve bu ülkeye nükleer silahlarla saldýrý tehdidinde bulunmakta. Ýþte bu ikiyüzlüler bize “barýþtan” söz etmekteler.

Gerçek Nedenler Ýran’a yönelik emperyalist tehditler temelde çok farklý nedenlere dayanmakta. Ýran dünyada görece olarak emperyalizmden baðýmsýzlýðýný koruyabilmiþ az sayýdaki ülkeden biri. Bu durum ABD’nin bu ülkedeki doðrudan ajaný olan Þah Rýza Pehlevi rejiminin 1979 yýlýnda devrilmesine yol açan devrimin bir sonucu. Bu geliþmenin baþlýca sonuçlarýndan biri, ABD petrol þirketlerinin ülkeden kovulmasý ve dahasý, petrolün kamulaþtýrýlmasý ve petrol üretiminin devlet tekeli altýna alýnmasýydý. Devrim, ilerleyen dönemde Þii hiyerarþisi ve mollalar tarafýndan geriletildi ve dinci ideolojiye dayalý iþçi düþmaný gerici ve saldýrgan bir rejime dönüþtü. Rejimin bu aþýrý gerici ve burjuva karakteri, bize ayný zamanda Ýran’ý yöneten mollalarýn neden Irak’ta sömürge hükümetinde merkezi roller üstlenen partileri ve Irak Þii hiyerarþisini destekler bir tutum içine girmekte olduklarýnýn da bir göstergesi. Bir baþka deyiþle Ýran’ý yöneten mollalar, Irak’ta þimdi kendilerine saldýrmakla tehdit eden düþmanlarýyla iþbirliði halindeler. Oysa emperyalizmin yüzsüz tehditlerine en etkili ve hýzlý yanýt, emperyalist iþgal karþýsýnda net bir pozisyon alarak, Irak Þiilerini sömürge rejiminden desteklerini çekmeye çaðýrmak olacaktýr. Biz devrimci Troçkistler bu burjuva, baskýcý ve aþýrý gerici karakterinden ötürü molla rejimini reddediyoruz ve Ýran halkýnýn bu rejimi devirmek ve ülkeyi demokratikleþtirmek için verdiði tüm mücadeleyi destekliyoruz. Bununla birlikte, Ýran’ýn halen görece baðýmsýzlýðýný sürdürmekte olusu ve 11 Eylül 2001 tarihinden beri Bush’un bu tip rejimleri olanca baskýcý ve yozlaþmýþ karakterlerine raðmen tümüyle boyun eðmedikleri için yýkmayý hedeflemesi de tartýþmasýz bir gerçek. Ýran olayýnda ayný zamanda 1979’dan kalma bir hesap da görülmek istenmekte. Geçtiðimiz yýl, emperyalizmin Ýran’da seçim


yoluyla bazý mevziler elde etme çabalarý yenilgiye uðramýþtý. emperyalizmin desteklediði aday baþkanlýk seçimlerinde aðýr bir maðlubiyet almýþtý.Oynanmakta olan oyun “demokrasi” ile “baskýcýlýk” arasýnda bir mücadele deðil. Söz konusu olan, emperyalist ülkelerin baðýmsýzlýklarýný korumaya çalýþan

ve kendilerinden çok daha zayýf ülkelere yönelik saldýrýsý. Irak’ta emperyalizmin içinde bulunduðu politik ve askeri gerçeklik göz önünde bulundurulduðunda, Ýran’a yönelik yeni bir iþgal dalgasýnýn gündeme gelmesi zor görünmekte. Bununla birlikte, özellikle de Ýsrail’in desteði ile saldýrý giriþimlerinin ve hava

bombardýmanlarýnýn gerçekleþmesi olasý görünüyor. LIT-CI’nin duruþu Bu çerçevede Ýran’ýn, Ýsrail’in ve diðer emperyalist ülkelerin saldýrýlarýna karþý kendini savunmak için nükleer teknoloji geliþtirme ve atom bombasý üretme hakkýný savunuyoruz. Biz devrimci

CONLUTAS;

Brezilya’da yeni bir önderliðe doðru Brezilya iþçi sýnýfý baþkan Lula’nýn yeni liberal saldýrýlarý karþýsýnda artýk daha bir güçlü. Ülkede PT- (Ýþçi Partisi) ve Lula’nýn iktidara gelmesinin hemen ardýndan yürürlüðe konan iþçi düþmaný yeni liberal politikalar, dýþ borcun ödenebilmesi gerekçe gösterilerek yükseltilen emeklilik yaþý ve ücret kesintileri, sosyal harcamalarýn kýrpýlmasý ve süratle hayata geçirilen özelleþtirme saldýrýsý Brezilya sýnýf hareketi açýsýndan ciddi bir tehdit haline dönüþmüþtü. Lula hükümeti PT’yi iktidara taþýyan vaatleri tek tek unutarak açýk bir IMF iþbirlikçiliðine soyunarak ve dahasý emperyalizmin sadýk bir müttefiki olduðunu ispatlamak için Bush’un isteði doðrultusunda Haiti’de ki emperyalist müdahaleye bile askeri katký sunar hale gelmesiyle Brezilya sýnýf mücadelesindeki yol ayrýmý da daha bir keskinleþmiþ oldu. Yalnýzca Brezilya’nýn deðil, ayný zamanda dünyanýn da baþlýca sendikal örgütlerinden biri olan CUT (Merkezi Ýþçi Birliði) bütün bu dönem boyunca, Lula hükümetinin uygulamakta olduðu yeni liberal saldýrý politikalarýna açýk bir destek sunarak, sýnýf hareketindeki bölünmenin derinleþmesine katký sundu. Geçtiðimiz dönem boyunca bu güçlü saldýrý dalgasýna karþý yürütülen daðýnýk mücadeleler nihayet CUT’a baðlý çok sayýda sendika ve sendikal önderin CUT’tan koparak yeni ve mücadeleci sýnýf

sendikacýlýðý anlayýþý temelinde bir örgütlenmenin temellerini atmasýyla sonuçlandý. Aylar boyunca tüm ülkede, sendikalar ve iþyeri temelli iþçi konseylerinde tartýþýlan konu bu konseylerin delegelerince yapýlan geniþ bir toplantýda CONLUTAS (Ulusal Mücadele Koordinasyonu) adýyla yeni bir sendikal oluþumun kurulmasý kararý ile sonuçlandý. Geçtiðimiz Mayýs ayýnýn ilk haftasý, tüm ülke çapýnda iþçi taban örgütlerince seçilen 2729 delege CONLUTAS’ýn 1. ulusal kongresinde hazýr bulundu. Ayrýca kongrede çeþitli örgütlerden 235 gözlemci ve 208 davetlinin yaný sýra James Petras, Celia Hart, Valerio Arcary gibi aydýnlarda yer aldýlar. Kongrede yer alan delegeler ülke düzeyinde 529 sendikayý ve 1 milyon 770 bin iþçiyi temsil etmekteydiler. Delegeler gerçekleþtirilen birinci kongrede, CONLUTAS’ýn, iþçi sýnýfýnýn tüm sendikalý kesimlerinin yani sýra, sosyal hareketler, öðrenci hareketi ve sýnýfýn tüm örgütsüz kesimlerini de kucaklayacak geniþ bir mücadeleci örgütlenmeye dönüþmesi hedefini onayladýlar. Kongreye destek sunan James Petras, tüm iþçi sýnýfýný kazanmayý öngören

bir mücadele planýnýn bir zorunluluk olduðunu belirtirken, Celia Hart ise, CONLUTAS gibi bir sýnýfçý örgütlenmenin tüm Latin Amerika için bir referans haline geleceðini düþündüðünü ifade etti. UIB-DE (Uluslararasý Ýþçi Birliði / Dördüncü Enternasyonal) Brezilya seksiyonu PSTU’nun (Birleþik Sosyalist Ýþçi Partisi) kuruluþuna aktif bir biçimde ön ayak olduðu COLUTAS, Latin Amerika’da on yýllardýr emperyalizme ve yeni liberalizme karþý yürütülen kararlý mücadelelerin zengin birikimlerinin bir eseri. Dahasý demokratik gericiliðin ve sýnýf iþbirlikçiliðinin esir aldýðý geleneksel aparatlarýn ve sendikal bürokrasinin karþýsýnda sýnýf mücadeleci bir sendikal anlayýþla inþa ediliyor. Bu nedenle yalnýz Brezilya ve Latin Amerika için deðil, dünya çapýnda hareketlenen sýnýf mücadelesi açýsýndan da umut verici güçlü bir adým. Murat Yakýn

19


Bolivya’da millileþtirme ve sýnýrlýlýklarý Bolivya’da Evo Morales hükümeti 1 Mayýs 2006 günü, ülkedeki tüm gaz ve petrol kaynaklarýný millileþtirdiðini ilan etti. “28701 no.lu Kararname” olarak bilinen bu karar kuþkusuz Bolivyalý yoksul kitleler ve Latin Amerika’daki öncü kesimler arasýnda büyük ilgi ve sevinç, ülke kaynaklarýný on yýllardan beri sömürmekte olan Repsol (Ýspanya), Petrobras (Brezilya), Total (Fransa), Shell ve British Petroleum (Ýngiliz) gibi çok uluslu þirketlerin çevresinde, emperyalist hükümetler nezdinde, ABD ve Avrupa Birliði yöneticileri arasýnda endiþe ve telaþ yarattý. Her iki ruh hali de anlaþýlabilir bir durum, zira Bolivya hükümetinin kararý, emperyalizmin bu ülkedeki sömürüsüne ve egemenliðine son vermese de, onun kýsa dönemli karlarýna yönelik ciddi bir darbe niteliði taþýyor. Öte yandan millileþtirme kararýyla ülke gelirlerinde yaþanacak olan büyüme, Latin Amerika’nýn bu en yoksul halkýnýn yaþam koþullarýnda göreli bir iyileþmeye yol açabilecek. Ýki ay önce düzenlenen seçimlerde devlet baþkanlýðýna seçildikten hemen sonra Ýspanya’ya giderek oradaki Sosyalist Parti hükümetine, Repsol ve BBVA gibi çokuluslu petrol ve finans þirketlerinin Bolivya’daki çýkarlarýna dokunulmayacaðý garantisini veren Evo Morales’in petrol ve gaz yataklarýný millileþtirmesi kuþkusuz ülkedeki devrimci sürecin doðrudan bir uzantýsý, Gonzalo Sánchez de Lozada ve Carlos Mesa gibi emperyalizme doðrudan baðýmlý devlet baþkanlarýný iktidardan alaþaðý eden kitlelerin doðrudan bir zaferi. Enternasyonalist devrimciler olarak bu zaferi Latin Amerikalý kitlelerin emperyalizme karþý mücadelesinde çok önemli bir adým olarak görüyor ve kutluyoruz. Latin Amerika’nýn en önemli ikinci gaz kaynaðý Bolivya’da bulunmakla birlikte bu ülkenin halký kendi doðal kaynaðýndan yararlanamadýðý gibi emperyalist ülkelerce sistemli bir biçimde sömürülüp yaðmalanmaktaydý. Ýþletilen yataklarýn 2005 dünya fiyatlarýna göre (metre küp baþýna 3,6 dolar) deðeri 220 milyar dolar, yani ülke gayri safi milli gelirinin 22 katý olmasýna karþýn, Bolivya halkýna bunun ancak %10’u kalmakta, geri kalan bölümü ise çokuluslu þirketlerin kasasýna girmekteydi. Bugün millileþtirme giriþimiyle Bolivya halký çok önemli bir ulusal kaynaðý kendi ellerine alma doðrultusunda ciddi bir adým atmýþ durumda. Millileþtirmenin sýnýrlarý

20

Bolivyalý kitlelerin zaferini kutlamakla birlikte, Evo Morales hükümetinin millileþtirme kararýndaki yetersizliklere ve tehlikelere de iþaret etmek gerekiyor. Her þeyden önce 28701 no’lu Kararname, bir yýl kadar önce Carlos Mesa’nýn baþkanlýðý sýrasýnda liberal hükümetin kitleleri aldatmak için çýkardýðý 3058 sayýlý yasanýn derinleþtirilerek uygulanmasýnýn pek ötesine geçmiyor. Tek yenilik, iþletim ve taþýmacýlýk þirketleri

hisselerinin küçük bir bölümünü satýn alýyor (sýrasýyla %3 ve %17). Morales’in kararnamesi sadece yataklarýn mülkiyetini çokuluslu þirketlerin elinden alýyor, gaz ve petrolün çýkarýlmasý, iþlenmesi ve taþýnmasý süreçlerini 180 gün içinde “yeniden pazarlýk etmek” kaydýyla bu þirketlere býrakýyor. Dolayýsýyla, en iyimser kestirimle Bolivya’nýn gelirlerinde vergilerden kaynaklanan 750 milyon dolarlýk bir artýþ olacak, buna karþýlýk þirketlerin gelirleri yýl baþýna 3,5 milyar dolar olmaya devam edecek. Petrol ve Gaz Yataklarý bakaný Andres Soliz, bu durumu basýn konferansýnda açýkça kabul etmiþ ve millileþtirmeden beklenen yararýn, çok uluslu þirketlerin vergilerinde oluþacak bir artýþýn ötesine geçmeyeceðini söylemiþti. Oysa daha bir yýl önce Carlos Mesa hükümetinin 3058 no’lu yasasýna karþý sendikalar ve kitleler La Paz üzerine yürürken Evo Morales’de onlara katýlmýþtý. Bugün ise, kendi millileþtirmesini bu yasanýn çerçevesinde tutmaya özen göstermekte. Oysa gerçek bir millileþtirme ancak petrol ve gazýn çýkartýlmasý, iþletilmesi ve taþýnmasý aþamalarýný da içerecek biçimde olabilir. Bu ise elbette, tüm emperyalist þirketlerin tazminatsýz olarak kamulaþtýrýlmasýný gerektirir. Evo Morales hükümetinin millileþtirme kararýnýn bir baþka sýnýrlýlýðý ise, devlet mülkiyetine geçirilen iþletmelerde iþçi denetiminin kurulmayýp, iþletmelerin mevcut burjuva bürokrasisinin eline teslim edilmesi. Bu kaynaklarýn iþçi denetimi altýnda ve merkezi bir plan çerçevesinde iþletilmemesi durumunda, üretimin emperyalizmin belirlediði dünya pazarý koþullarýna tabi kalmasý engellenemeyecek, bürokrasinin yozlaþmasý veya mevcut yozlaþmanýn sürmesi kaçýnýlmaz olacak, ülkenin bir yarý sömürge olarak emperyalizme baðýmlýlýðý sürecektir. Tüm emperyalist çok uluslu þirketlerin iþçi denetiminde ve tazminatsýz millileþtirilmesi elbette Latin Amerika ölçeðinde emperyalizmden ciddi bir kopuþ anlamýna gelecektir. Oysa, özellikle ABD hükümetinin kýtadaki ekonomik ve politik egemenliðine aðýr eleþtiriler yöneltmekle birlikte, gerek Chavez gerekse Evo Morales böyle bir programý ileri sürmekten dikkatle kaçýnmaktadýrlar. Kitlelerin gereksinimleri, talepleri ve seferberlikleri bu hükümetleri ulusalcý politikalar doðrultusunda belirli adýmlar atmaya itmekte, ama bu seferberlikler gene o hükümetlerin burjuva demokratik programlarýyla sýnýrlý kalmakta. Sorun Chavez ve Evo Morales’in aslýnda kendi ülkelerinde burjuva rejimini ayakta tutmalarýndan ve bir iþçi-halk hükümetinin önünde engel oluþturmalarýndan kaynaklanmakta. Ýki ülkede de demokratik yasallýðýn çerçevesinde yapýlabileceklerin sýnýrýna ulaþýlmaktadýr; týpký Brezilya’da Lula, Arjantin’de Kirschner hükümetlerinin ulaþtýðý sýnýrlardýr bunlar. Emperyalizme asýl darbe, kitlelerin bu sýnýrlýlýklarý aþacak biçimde seferber olmalarýyla indirilebilecektir. Arif Benol


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.