Ic29

Page 1

12 Haziran seçimlerinin

»8

önemi ve Blok’un sınırlılıkları

Aylık Siyasi İşçi Gazetesi • Sayı: 29 • Mayıs 2011 • Fiyatı: 2 TL

12 Haziran 2011 Pazar günü milletvekili genel seçimleri yapılacak. Aynı gün akşam saatlerinde, teknolojinin imkânlarıyla donanmış medya aracılığıyla, kimlerin kazanıp kaybettiğini herkes öğrenmiş olacak...

Düzen partilerine karşı, oylar Emek, Demokrasi ve Özgürlük adaylarına!

2011 1 Mayısı yüz binlerce kişinin katıldığı kitlesel ve coşkulu bir 1 Mayıs olarak tarihe geçti. 1 Mayıs bu yıl, Türkiye’nin 130 farklı il ve ilçesinde kutlandı. İşçi sınıfı ve Kürt halkının kitlesel bir şekilde katıldığı Taksim Meydanı’nda ise, üç yüz binden fazla insan toplanmıştı. Konuşmaların ilk defa Türkçe ve Kürtçe olarak iki dilde yapılması, sendika bürokratlarının kürsüye çıkmayarak, ortak açıklamanın direnişçi bir işçi tarafından okunması, bu sene öne çıkan olumlu gelişmelerdi. Yine, bu yılki 1 Mayıs’ın da olaysız bir şekilde gerçekleşmesi, devlet provokasyon yapmadıkça 1 Mayıs’larda herhangi bir sorun yaşanmadığını, bir kez daha göstermiş oldu. Fakat bu noktada, burjuva medya ve liberal cenah tarafından 1 Mayıs’ın bir ‘bayram’, ‘karnaval’ günü gibi sunularak, ehlileştirme, içini boşaltma girişimine dikkat çekmek gerekir. Tüm bu girişimlere karşı, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü olduğunu ve 1 Mayıs’ın işçi sınıfının patronlara ve düzene karşı bir meydan okuma günü olduğunu ısrarla hatırlatmak gerekiyor.

ve güvencesizliğe karşı taleplerin kalması, bu taleplerin meydanlara damgasını vurması gerekirdi. Bu durumun esas sorumlusu sendika bürokrasisi ise de, sosyalist hareketin de bu meseleye yeterince kafa yorduğunu savunmak zor olsa gerek.

yıkım getireceği apaçık ortada. Bu nedenle, AKP’siyle, CHP’siyle düzen partilerine karşı, BDP’nin ve sosyalistlerin oluşturduğu Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun varlığı bu seçimlerde büyük önem taşıyor. Blok’un önemli eksiklerle malul olduğu ise bir gerçek. Özellikle, Blok’un oluşum sürecinde başından beri önemini vurguladığımız program meselesinin yeterince tartışılmadan Blok’un inşa edilmesi, seçim bildirgesine önemli zaaflarla yansımıştır. Bildirgede ortaya konulan ana hattın, rejimin demokratik dönüşümünün rejimin sınırları içerisinde gerçekleşebileceği veya kapitalizmin yıkılması değil “insanileştirilmesi” anlayışlarına ve yanılsamalarına zemin sunması, Blok’un altını dinamitleyen, onun yumuşak karnını oluşturan noktalardır.

Öte yandan 2011 1 Mayısı, 12 Haziran seçimlerinin arifesine gelmesiyle de, ayrı bir anlam taşıyordu. Burjuva düzen partilerinin baskın olduğu bir seçim döneminde, işçi sınıfı ve Kürt halkının meydanlarda bir araya gelerek, “biz de varız” demesi, kendi talep ve sloganlarını dile getirmesi ayrıca önemliydi. Fakat bu yönüyle de, 1 Mayıs meydanlarının burjuva düzen partilerine karşı, emekten ve özgürlükten yana adayların desteklenmesi adına ne ölçüde kullanılabildiği de tartışmalıdır. Özellikle, DİSK’in genel başkanının CHP, Hak-İş’in genel Fakat, bütün eksiklerine karşın, başkanının da AKP’den adaylığını baskı ve şiddet rejimine karşı mükoyduğu bu vahim tabloda. cadelede barındırdığı dinamik, Kuşkusuz sınıflar mücadelesi Kürt halkının kendi kaderini taaçısından, her seçimin ayrı bir yin hakkı mücadelesinde taşıdığı önemi vardır. Fakat Haziran önem ve düzen partilerine karşı 2011 seçimlerinin ayrı bir tarihsel sunduğu alternatif ile Blok, öneöneme sahip olduğunu vurgumini korumaktadır. Bu nedenle lamak gerekiyor. Bunun sebebi İşçi Cephesi olarak, seçim süreise, AKP öncülüğünde gerçekleş- cinde neoliberal saldırılara karşı tirilen neoliberal dönüşümler ve taleplerin, demokratik hak ve devletin yeniden-yapılandırılması özgürlüklerin, Kürt halkının ulusürecinin, bu seçimlerin ardınsal haklarının, emperyalizmden dan, belki de yeni bir anayasayla kopuş taleplerinin ve işçi sınıfının da taçlandırılarak, mantıki sonuç- devrimci bir partiye duyduğu ihlarına ulaştırılacak olması. tiyacın propagandasını yapacağız ve Emek, Demokrasi ve ÖzgürBu sürecinse, “demokratikleşlük adaylarını destekleyeceğiz. me” bombardımanı altında, işçi

Bu yılki 1 Mayıs’ın temel eksikliği ise, geçen yıl olduğu gibi, kitleselliği ve coşkusuna karşın, işçi sınıfının ve ezilenlerin talep ve sloganlarının dile getirilmesi bakımından, verimli bir şekilde değerlendirilemeyişidir. 1 Mayıs’ın ardından, alanları dolduran veya medyadan takip eden ve emekçilere daha fazla ekokitlelerin hafızasında “coşkulu nomik ve sosyal bir bayram” günü değil, işsizliğe

İşçi Cephesi, 9 Mayıs 2011

»3 Casper işçisi boyun eğmiyor!

»4 Seçimler ve kurucu meclis

» 10 Eski ağza eski taam

» 14 Halk rejimin devrilmesini istiyor


2

İLAN TAHTASI

Sosyalist düşünce dergisi Mesafe çıktı! politik hiyerarşinin protokoldeki sıralanışı açısından birbirine Sosyalist düşünce dergisi benzeyebilir; ama örneğin Mısır’da Mesafe’nin yeni sayısı REJİM dosulusal kapitalist ekonominin nereya konusu ve Arap Devrimi Üzeriİçindekiler deyse yarısına yakın bir bölümünü ne Ek Yazılar ile birlikte çıktı. denetleyen ve bir dizi savaşa girip • UBK - Libya’da Devrim ve Emperyalist Müdahale Derginin arka kapak yazısında şu çıkmış olan ordu ile Türkiye’de • Yusuf Barman - Rejim Nereye Gidiyor? ifadelere yer verilmiş: “Bu sayıdevleti kurduktan sonra var gücüy• Mesafe - Arap Devriminin Öğrettikleri nın hazırlığına tüm Kuzey Afrika le ulusal bir burjuvazi geliştirmeye • Murat Yakın - İspanya Modeli ve Kürt Sorunu • Sedat Durel - Rusya ve Bolivya’da Kurucu Meclis ve Ortadoğu’da yaşanan tarihsel çalışmış olan ve savaş deneyimi Deneyimleri dönüşümler eşlik etti. Tunus’ta kendi ülkesindeki bir ulusal müca• Lev Troçki - Bonapartizm ve Faşizm adını devrim tarihi sayfalarına deleyi bastırma –kendisinden çok • Nahuel Moreno - Şubat Devrimleri ve Kurucu yazdıran Muhammed Bouzazi’nin Meclis Üzerine daha zayıf bir güce karşı gerçek• Canan Yılmaz AKP İktidarında Kadın Cinakendini feda etmesiyle başlayan leştirdiği kısa süreli Kıbrıs çıkartyetleri sürecin, Mağrip’ten Ortadoğu’ya masının dışında- gayretiyle sınırlı • D. Nadin/G. Duru - Eğitim Politikaları ve kadar yayılan bir dizi ülkede devasker-sivil bürokrasinin rejim Öğrenci Hareketi Üzerine rimci durumlar yaratacağı 2011 içindeki ağırlıkları ve ondan bekbaşında söylenseydi bu çoğumu“Türkiye modeli” diye adlandırılan bu kurumların biçimlerine ilişkin lentileri oldukça farklıdır. İşte bu za pek inandırıcı gelmeyebilirdi; bir rejim anlayışının gelişmesine yargılarla tamamlanan bu tip ana- bakımdan, Mesafe’nin bu sayısının ama gerçek bu. Tunus’ta, rejimi neden oldu. Batı medyasından lizler, rejimlerin gerisinde yatan ve dosya konusunun “Rejim” olması denetlemenin yanı sıra ülkenin Ortadoğulu bir dizi İslami hareket onları belirleyen sınıf mücadelele- bizce önem taşıyor ve bu önemin en büyük burjuva ailesini oluşliderine kadar yayılan bir yelparini ve sosyoekonomik dinamikleri Türkiye’nin önündeki genel seçimturan klanın da ülkeden kaçmazede pek çok politika üretim ve hesaba katmadığı sürece, gerçekliği ler ve yeni Anayasa tartışmalarıyla sına neden olan kitlesel devrimci analiz çevresi, “ılımlı İslamcı” diye açıklayabilmekten uzak kalacaktır. birlikte daha da artacağını düşüatılım, hemen ardından, Mısır’ı tabir ettikleri AKP hükümetinin Bir dizi rejim ve hükümet biçimi, nüyoruz.” on yıllardan beri pençesi altınTürkiye’yi da tutan asker-polis rejiminin tüm Müsönderliğini, Mübarek iktidarını lüman devirdi. Libya’da ise Kaddafi’nin dünyaya İC - Haber , 7 Mayıs 2011 Satlıgan’ın Almanca aslıntar Türel ise İngilizcesiyle ancak ordu birlikleri ve iç savaş örnek dan Türkçeye kazandırdığı karşılaştırarak metni baştan Karl Marx’ın ve Marksizyöntemleriyle bastırmaya çalıştığı oluştukitap, iki editör tarafından aşağı gözden geçirdiler. min temel yapıtı Kapital, bir demokratik devrim sürecini rabilecek da gözden geçirildi. Erkin Yordam Kitap’ın bu basıAlmanca aslından özenli ateşledi. Yemen’de ve Bahreyn’de bir demı, eseri bütünleyen iki ek katliamlarla ezilmek istenen kitle bir çeviriyle Yordam Kitap mokratik metni de kapsıyor: Bunlarayaklanmaları, Sudan’da, Suriye’de, dönüşüme tarafından basıldı. dan ilki, Marx’ın başlanCezayir’de tam da sürekli devrimin uğrattığıTanıtım bülteninde şu gıçta Kapital’in I. cildine 6. çelik yasaları altında ilerlemeye de- nı, uğratifadelere yer verilmiş: “Bu bölüm olarak koymayı dükitap, Karl Marx’ın ve şündüğü, ancak cilde dâhil Marksizmin temel yapıtı etmekten daha sonra vazKapital’in tamamını, Algeçtiği, Marx’ın ekonomi manca aslından çevrilmiş politik eleştirisinin mantığı SAYI: 29 • MAYIS 2011 olarak Türkçeye kazandırve “mimari”si açısından Aylık Siyasi İşçi Gazetesi ma, böylece Türkçe Marközel bir önem taşıyan 120 (Aylık Yerel Süreli Yayın) sist edebiyatın en büyük sayfalık el yazmasıdır. Sahibi ve yazı işleri müdürü eksiğini giderme yolundaki Diğeri ise Kapital’in temel Atakan Çiftçi son ciddi girişimin önemli kavramlarının Almanca, (Enternasyonal Yayıncılık) bir adımını oluşturuyor. Fransızca, İngilizce ve Yönetim yeri Marksist iktisat alanına Türkçe karşılıklarını içeren Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sok. hâkim yetkin çevirmenbir “sözlükçe”dir.” No: 19/6 Beyoğlu - İstanbul Özalp Almancasıyla, Okler Mehmet Selik ile Nail İC - Haber, Mayıs 2011

vam ediyor. Arap ülkelerini saran ayaklanmalar ve devrimler süreci, bir yandan da dünya kamuoyunda

makta olduğunu ifade etmekteler. Üstyapı kurumlarının işlerlik tarifinden hareket eden ve gene

Kapital, Yordam Kitap’tan çıktı

1 yıllık abonelik Yurtiçi: 25 TL • Yurtdışı: 25 €

Her türlü haberleşme ve abonelik talebi için e-posta adresimiz iscicephesi@gmail.com Baskı Estet Ajans Matbaacılık Merkezefendi Mah. Fazılpaşa Cad. 4. Zer San. Sit. No: 16/26 Topkapı - İstanbul Fiyatı: 2 TL

NE SAVUNUYORUZ? neyi hedefliyoruz? İşçi Cephesi, Troçkist bir yayın organıdır. Türkiye’de devrimci bir işçi partisinin inşası için mücadele ediyoruz. Hedefimiz sosyalist devrim, kapitalizmin ilgası ve sosyalizmin inşasıdır. İşçi sınıfının ve gençliğin mücadelesini destekliyor, işçi demokrasisinin yaygınlaşması için uğraş veriyoruz. Sermayenin baskı ve şiddet rejimine karşı mücadele ediyoruz ve halkların kendi kaderlerini tayin hakkını destekliyoruz. Mücadelemiz uluslararası ölçeklidir ve kendimizi, işçi sınıfının dünya partisi olan IV. Enternasyonal’in yeniden inşasının bir parçası olarak görüyoruz.


EMEK GÜNCESİ

3

Casper işçisi boyun eğmiyor! Deniz Koçak, 8 Mayıs 2011 “Bizler Casper Bilgisayar çalışanları olarak uzun yıllardır yaşadığımız haksızlıkları önlemek ve hayatımızın patronun iki dudağının arasında olmaması, şirket içerisinde ve çalışma yaşamımızdaki keyfi uygulamaların son bulması için sendikalaştık.” Yukarıdaki paragraf, sendikal faaliyet yürüttükleri için işlerine son verilen Casper işçilerinin lise ve üniversite öğrencilerine olan açık mektubunun bir kısmı. Her şey Casper Bilgisayar Sistemleri AŞ’nin üretim ve teknik bölümlerinde çalışan işçilerin, hepimizin işyerlerinde karşılaştığımız işveren baskısına, iş güvencesizliğine ve üretimde harcanan emeğin karşılığında

reva görülen açlık sınırının altındaki ücretlere karşı Birleşik Metal-İş altında örgütlenmeleri ile başladı. 26 Ocak 2011 tarihinde, işyerinde çoğunluğu elde eden işçilerin yetki başvurusu kabul edilmiş, devamında patronların sendikal örgütlenmeyi kesmek için yaptıkları o klasik bakanlık tespiti ve iş kolu itirazı girişimi ile karşılaşmışlardı. Tabi patronun klasik yıldırma girişimi bununla da kalmadı ve sendikalı işçileri işten atmalar şeklinde devam etti. Buna cevap ise direniş çadırı, eylemler, boykot, sınıf dayanışması ve hukuk

mücadelesi oldu.

durumda.

Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta Birleşik Metalİş kortejinde, “Casper İşçisi Boyun Eğmiyor” pankartı ile yürüyen işçiler bugün (8 Mayıs 2011) direnişlerinin 77. günündeler. Gelinen noktada mücadelenin hukuk boyutu ise, daha önceki işçi direnişlerinin maruz kaldığı gibi -patron yanlısı yasaların erteleme ve oyalama taktikleri nedeniyle- işe iade davası boyutunda devam ediyor. Üsküdar 4 No’lu İş Mahkemesi’nce duruşmaları 20 Haziran’a ertelenmiş

Biz biliyoruz ki, grev yapmanın yasak olduğu 1963 Türkiye’sinde, İstanbul Sarıyer’de kurulu olan Kavel Kablo Fabrikası’nda işçiler 28 Ocak 1963’te başlayan ve 35 gün süren direnişlerinin ardından işçilerin grev hakkının anayasaya girmesini sağlamışlardı. Bu büyük kazanım Kavel Fabrikası çevresindeki tüm semt halkının ve çevre fabrikalardaki işçilerin dayanışması ile mümkün olmuştu. Biz de aynı hayat şartlarını paylaştığımız direnişteki işçi kardeşlerimize maddi manevi destek olmalı, Ümraniye Casper Plaza önündeki direniş çadırını ziyaret etmeli ve bu direnişin yaygınlaşması için çabalamalıyız. Yaşasın Sınıf Dayanışması!

zincirlemeden, Türk-İş binasını işgale kadar birçok eylemde bulundu.

dildi. Biz de temyize gittik. Gerekirse AİHM’e kadar gideriz.”

Açılan işe iade davası ise iki celsede sonuçlandı. Hâkim, işçilerin PTT’ye açtığı davayı, taşeron işçi olmalarını gerekçe göstererek ve sorunun PTT ile değil, taşeronla işçiler arasında olduğunu belirterek reddetti. Türk-İş binası işgali sırasında, direnişteki bir PTT işçisi, temel taleplerini şöyle dile getirmişti. “İki yıldır geniş bir kitleyle sendikalı olmak istedik. Haber-İş her defasında reddetti. Bırak yardım etmeyi PTT’deki sendika temsilcisi çadırımızın önünden geçerken selam dahi vermiyor. Oysa sendikanın gerçek sahibi olan biz işçiler, sendikamızın direnişi sahiplenmesini istiyoruz. Açılan davamız redde-

Bir diğer direniş ise Selüloz-İş sendikasının örgütlü olduğu Ontex... Ontex fabrikasında, Can Bebe, Helen Herper, Can Ped gibi ürünleri üreten işçiler, sendikalarının (Selüloz-İş) işverenin çıkarlarını savunur hale gelmesi, işyeri temsilcisi seçimlerinin anti-demokratik olması ve temsilcileri işçilerin seçmesi isteği üzerine içeride boykota başladılar. Bunun üzerine öncü 17 işçi, tazminatsız olarak işten atıldı. İşçiler de fabrika önünde çadırlarını kurarak direnişe geçti. İşçiler derhal, Ontex’in ürettiği Can Bebe, Helen Herper, Can Ped adlı ürünlerin satın alınmaması için boykot çağrısı yaptı.

PTT ve Ontex’te direnişlerin seyri İC - Haber, 9 Mayıs 2011 Farklı sektörlerde de olsa aynı nedenlerle direnişe geçmiş ve ortak taleplerle bir araya gelmiş direnişçi işçiler... Ontex ve PTT işçileri... Bu yazının yazıldığı sırada Ontex işçileri 82, PTT işçileri ise 124 gündür direniyorlar. PTT’nin özelleştirilme sürecinde artan işçi saldırılarından ilk olarak nasibini alan, esnek ve düşük ücretli çalışma koşullarına mahkûm edilmiş 7000’e yakın taşeron PTT işçileri oldu. 200’den fazla işçi işten atıldı ve sayının artması kesin gibi... Hiçbir haklarını alamadan kapı önüne konan işçiler, bütün bunlar üzerine direnişe çıktı. Direnişlerini, PTT Avrupa Yakası Dağıtım Merkezi önünde sürdüren ve işkolundaki tek yetkili sendika olan Haber-İş’ten direniş süresinde hiçbir destek görmeyen işçiler, bugüne kadar taleplerini duyurmak için, Sirkeci Postanesi önünde kendini

Bu iki direnişin işçileri, birlikte, her cumartesi Taksim’de taleplerini duyurmak için yürüyorlar. Her iki direnişteki işçiler, sendikalarının ihanetiyle karşı karşıyalar ve sendikalarının direnişlerini sahiplenmesi istiyorlar. Direnişler hâlâ sürüyor ve iki direnişteki mücadeleler birleşmiş durumda. Bu direnişler henüz amacına ulaşamasa da, özellikle Ontex işçilerinin sendika ve patrona karşı komite kurup direnerek patrona taviz verdirmesi içerideki işçiler için önemli bir deneyimdir. İşçiler sendikalarına sahip çıkıyor. Sendika bürokratlarına karşı taban basıncının yükseltilmesi gerektiğini biliyorlar. Önümüzdeki dönemlerde bu direnişlerin seyrini belirleyecek olan şey, direnen işçiler ile içerideki işçilerin koordinasyonu ve direnişlerin diğer direnişlerle mücadeleleri birleştirip büyütmeleri olacaktır. İçeride şalterleri indirip, “Atılan işçiler geri alınsın!” talebiyle birleşik bir hat örülmediği sürece direnişlerin seyri belirsiz kalacaktır.

74 Saybolt işçisi greve çıktı

1989 yılında franchising (isim hakkı alarak) olarak Saybolt Catoni Persa Petrol-İş’in yeni örgütlendiği ve 74 olarak kuruldu. 2007 yılında yüzde üyenin çalıştığı, Merkezi Gebze’de 100 hissesi Corelab tarafından alınan bulunan, Aliağa, İstanbul HaraSaybolt işyerinde 1 Kasım 2010 midere, İzmit, Trabzon, Mersin tarihinde başlayan toplu iş sözleşmesi Saybolt, Saybolt Turkey olarak faalive Batman’da da faaliyet gösteren görüşmelerinde anlaşma sağlanama- yetlerine devam ediyor. 2007 yılında Saybolt Gözetim ve Laboratuvar ması üzerine 7 Nisan 2011 tarihinde Amerikan firması olan Corelab tarafından alındıktan sonra çalışanların Hizmetleri A.Ş. işletmesinde 4 Mayıs grev uygulama kararı alınmıştı. yıllık performans primleri kesildi. itibariyle grev başladı. Saybolt, 100 yılı aşkın süredir faa- 2007-2009 yılı arasında çok düşük Saybolt, petrol şirketlerine gözetim liyet gösteren, 50 ülkede, 70 ofisi bu- ücret zamları yapıldı. ve analiz hizmeti veren bir firma. lunan bir gözetim ve denetim hizmePetrol-İş toplu iş sözleşmesi yapSaybolt çalışanları limanlara gelen ti veren bir firma. Şirket, Türkiye’de

Görkem Duru, 4 Nisan 2011

petrol gemilerinden numune alıyorlar, laboratuarlara gelen numuneleri inceleyerek rapor ediyorlar.

mak için yetki belgesini 15 Eylül 2010 tarihinde gönderdi. 1 Kasım 2010 tarihinde de TİS görüşmelerine başlandı. Ancak sendikanın tüm olumlu çabalarına karşın, fazla çalışma ücretleri ve yıllık ikramiye konusunda uzlaşma sağlanamadı. 15 Nisan - 4 Mayıs tarihleri arasında süren görüşmelerde de işveren uzlaşmaya yanaşmadı. Sendika ve işçiler 4 Mayıs itibariyle Saybolt işyerinde greve çıktı.


4 »

POLİTİKA

4

Seçimler ve kurucu meclis geniş ve kârlı yatırım alanları, vb.) önünde bir engel haline dönüşmüş Haziran genel seçimlerine kadurumda. Bu bakımdan “Kürt tılacak olan burjuva çoğunluk sorununu” bir şekilde “çözmek” Burjuvazi neoliberal ekonomik partilerinin hemen hepsi, bu arada istiyor burjuvazi. Buna yönelik olafaaliyetlerini serbestçe geliştirip BDP’nin önderliğinde kurulan rak geliştirdiği öneriler TÜSİAD’ın sürdürebilmek için merkeziyetçi Emek, Demokrasi ve Özgürlük yeni anayasa önerisinde de dile bürokratik devlet aygıtının gevşeBloku’nun ileri sürdüğü bağımsız tilmesini, dolayısıyla da toplumsal getirildiği gibi, esas olarak merkeziadaylar, yeni oluşacak Meclisin yetçi yönetim yapısının gevşetilerek ayrıcalıkları nedeniyle bu aygıtın en önemli görevlerinden birinin yerel ekonomik faaliyetleri canlanbugüne kadar amansız “koruyu–belki de öncelikli olanının- yeni cusu ve kollayıcısı” olagelen askeri dırılmasını amaçlayan bir “bölgesel bir Anayasa hazırlamak olduğunu özerkleşme” anlayışına dayanıyor. yapının, rejimin en önemli karar söylüyorlar (Blok’u bu söylemden Bu çerçevede Kürt illerinde demerkezlerinden uzaklaştırılmasıbiraz ayıran, yüzde 10 barajının mokratik bir ferahlamanın oluşanı istiyor. Milli Güvenlik Kurulu adaletsizliğine, dolayısıyla da çerçevesinde yapılacak yeni düzen- cağı tahmin edilebilir, hatta Kürt seçilecek yeni parlamento bileşilemelerle sivil hükümetin güçlendi- önderliği bu yaklaşımı bir “çözüm” minin temsil yetersizliğine vurgu rilmesi, hatta MGK’nin lağvedile- olarak da kabul edebilir. Ama yapıyor olması.) Bu durum, 12 Haziran’dan sonra toplanacak olan rek Meclis’in asıl ve gerçek yasama Tayyip Erdoğan’ın “hizmet içeorganı haline getirilmesi kuşkusuz rikli özerkliğe evet, idari ve siyasi yeni yasama organına, Türkiye’yi Bonapartist diktatörlüğün egemen- demokrasi açısından ileri bir adım özerkliğe hayır” ifadesi başbakanın anlayışsızlığına değil, burjuvazinin olacaktır. Ama resmi silahlı aygıtliğinden kurtarıp demokratik bir Kürt sorunu karşısındaki sınırlarıların ekonomik ve politik etkinlik dönüşüme doğru ilerletecek yeni nın kırmızı çizgisine işaret ettiğini alanlarından çekilmesi onları ne bir siyasal sistemin hazırlayıcısı ve onun bu sınırlılığının sadece devletin baskı organları olmaktan bir “Kurucu Meclis” niteliği kaçıkartacak, ne emekçi halk kitleleri Türk milliyetçilerinin itirazından zandıracak mı? Kemalist rejimin içinde erimelerini sağlayacak, ne de değil, bizzat kendi çıkarlarının gepatronların bile serbest ekonomik özel mülkiyetin jandarmaları olma reklerinden kaynaklandığını unutve toplumsal faaliyetini sınırlayan mamak gerekir. Burjuvazi ve yeni özelliklerini yok edecektir. Burjubürokratik milliyetçi sınırlamavazi asker-polis rejimini lağvetmeyi Meclis, TC sınırları içindeki ulusal larının artık kaçınılmaz olarak sorunu (esas olarak Kürt ulusunun değil, onu kendi yönetiminde ve ilga edilmesi, ülkede devrimci bir kendi kaderini tayin hakkı) çözdemokrasinin kurulmasını olanaklı çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmek istiyor. Bu anlamda, mekten aciz ve uzak kalacaktır. kılacak mı? 12 Haziran sonrasında Türkiye’nin Öte yandan işçi ve emekçi yıHayır. Yeni mecliste büyük olademokrasi sorunu çözülmüş olma- ğınların içine sürüklendiği artan sılıkla güçlü bir muhalefet grubu oluşturacak olan CHP’nin ve eğer yacak, var olmaya devam edecektir. yoksulluk ve işsizlik, sendikal ve güvenceli iş haklarından yoksunKapitalizmin neoliberal küreselyüzde 10 barajını aşabilirse temsil luk, toprak sorunu, vb. bunlaleşme aşamasında Türkiye burjuolanağı bulacak olan MHP grurın hiçbiri sürmekte olan dünya vazisinin, ekonomik ve toplumsal bunun ideolojik ve politik planda kapitalist krizinin sonuçları değil; nedenlerle, Kürt ulusal sorununa gösterebilecekleri bütün güçlü sadece onun daha da ağırlaştırdığı itirazlarını bir kenara bıraksak bile, yaklaşımı da değişmeye başladı. Rejimin Kürt halkı üzerinde uygu- tarihi yapısal sorunlar. Türkiye, AKP önderliğindeki burjuva bloyarı sömürge bir ülke olarak emladığı inkâr ve imha politikasının ğunun (tekelci ve ulusal burjuvazi peryalizme ekonomik ve politik ile yeni orta sınıflar ittifakı) önere- gerektirdiği merkeziyetçi askeri, bakımdan bağımlı olmaya devam politik ve hatta ideolojik cendere, ceği ve mümkünse yasalaştıracağı ettiği sürece, bu sorunların hiçbiri -hatta anayasalaştıracağı- demokra- Kürt kökenli patronlar da dâhil özel mülkiyet temsilcilerinin ağırburjuvazinin ekonomik gelişimitik değişiklikler, TC’nin bugünkü lıkta olduğu bir meclis tarafından nin (yeni kaynaklar ve pazarlar, sınırları içine hapsolmuş tarihsel çözülemez, çözülmek istenmez. ucuz emek gücü, serbest dolaşım, demokratik sorunların çözümü Yusuf Barman, 4 Mayıs 2011

anlamına gelmeyecektir. Burjuvazi bu sorunları ne çözme yeteneğine, ne de isteğine sahiptir.

Burjuvazinin amacı emperyalizmden bağımsızlaşmak değil, onun egemenliği altındaki küresel kapitalizmle çok daha organik olarak bütünleşmektir. Onun bu amacı zaman zaman bazı ileri ve emperyalist ülkelerle politik sürtüşmeler yaratsa da, bu durum dünya tekelci ve mali burjuvazisi içindeki aile kavgaları olmaktan öte geçemez. Burjuvazinin emekçi kitleler karşısında duyduğu korku, aralarındaki herhangi bir anlaşmazlıktan çok daha derindir. Özetle: 12 Haziran sonrası Meclis, burjuvazinin istekleri doğrultusunda ve emekçi kitleler ile Kürt ulusunun basıncı altında bazı demokratik açılımlar yapabilir ve gelecekteki bileşiminin bugünkü adaylarının çoğu buna istekli görünmektedir. Ama bu, bütün bu açılımlar yeni bir Anayasa halinde sunulsa bile, onu asla bir Kurucu Meclis haline getirmeyecektir. Çünkü gerçek bir Kurucu Meclis, Türkiye’yi emperyalizmden bağımsızlaştıran, Bonapartist rejimi lağveden ve Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkını tanıyan bir geçici –“kurucu”- yasama organı olacaktır. Ve böylesi bir Kurucu Meclis, sadece yüzde 10 barajı değil, oluşumunu sağlayan toplumsal-sınıfsal bileşim nedeniyle, verili “bir kişi, bir oy” sistemiyle kurulamaz (ama bu son sorun, bir başka yazının konusudur). Seçimlerin ve yeni oluşacak meclisin bütün sınırlılıklarına rağmen, taleplerimizi emekçi yığınlara taşımak amacıyla ve kitle seferberliği doğrultusunda önemli bir imkân sağlaması bakımından bütün gücümüzle Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarını destekleyeceğiz.


POLİTİKA

5

Özal’dan Erdoğan’a: Sahi, var mı birbirinizden farkınız? Oktay Benol, 5 Mayıs 2011

Çılgın proje: Seçimler Sedat Durel, 5 Mayıs 2011

Bugüne değin iktidar olabileceğini, iktidarda kalabileceğini ve iktidarda kalarak güçlenebileceğini ispatlamaya çalışan AKP bu kez farklı bir hedefle seçimlere giriyor. AKP çıraklığını tamamlayıp “ustalaştığının” ilanı ile beraber, inandırıcılığı sorgulanır haldeki diğer düzen partilerini iyiden iyiye sıkıştırmak için elindeki tüm kozları bir bir sürüyor. AKP’den rakip düzen partilerine saldırı Başta AKP yanlısı Turkuvaz Medya Grubu tarafından referandumun hemen ardından barajı geçemeyeceği sıkça dile getirilen MHP, AKP’nin bu özgüveninden ilk darbeyi alan düzen partisi olmuştu. MHP’ye bir darbe de sansasyonel bir şekilde ortaya çıkan iki kaset görüntüsü ile vuruldu. Deniz Baykal tipi kaset skandallarının ardından iki MHP genel başkan yardımcısı Recai Yıldırım ve Metin Çobanoğlu partiden istifa ettirildi. AKP’yi yolsuzlukları ile vurmaya çalışan CHP, bu dalgadan nasibini alan esas parti oldu. İzmir Belediyesi’ndeki müdür ve şube müdürlerinin odalarına kamera yerleştirilerek yapılan takip sonucunda, ucu İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’na dayanacak kadar yolsuzluğun belgelendiği duyuruldu. Bu sayede, yalnızca tek yolsuzluk yapanın kendisi olmadığını değil, kendisi dışında yolsuzluk yapanı ekarte edeceğini de göstermiş oldu. Anlaşılan, düzen partileri kendi çürümüşlüklerini ortaya koymak için arkalarında pek çok iz bırakıyorlar. Emperyalizmin ve Türkiye burjuvazisinin desteğini şimdilik arkasına almış olan AKP de şu süreçte bu imkânları değerlendirmekten yana imtina etmiyor.

AKP geçmişini aklıyor Diğer düzen partilerini güçsüzleştirmek için çaba sarf eden AKP, öte yandan geçmişini aklamak ve uzun soluklu projeler sunduğunu ispatlamak için başka seçim yatırımlarına daha girişmiş durumda. Erdoğan, “Çılgın Proje”yi açıklayacağı İstanbul Kongre Merkezi’ndeki toplantının ilk bölümünü İstanbul’da bugüne değin yaptığı “muhteşem” icraatları överek işe başladı. Öncelikle Marmaray projesi ile övünen Erdoğan, Marmaray’ın dört yılda tamamlanmasına sebep olan muhalifleri suçladı. Neymiş efendim, iki parça çanak çömlek için bir kazı dört yıl ertelenir miymiş? Tüm bunlar başta ana muhalefet partisi olmak üzere diğer muhalefet partilerinin AKP’yi güçsüzleştirmek için başvurdukları oyunlarmış. Ancak bu oyunlar tutmamış ve AKP tüm baskılara rağmen hizmetini halka götürmüş! Duyan da sekiz yıllık bir iktidar partisini değil, yüz yıldır ezilen bir muhalefeti dinliyor sanır. İstanbul’un tarihinin bulunduğu ve her gün on futbol stadyumuna serilecek kadar tarihi eserin kazılar sonucu çıkartıldığı Marmaray kazısına iki çanak çömlek diyen bu zihniyet, yalnızca emek güçlerinin karşı çıkıp savunduğu Marmaray kazısını da CHP’lilerin AKP’ye taş koyuşu olarak servis ediyor. Öte yandan yine yalnızca sosyalist çevrelerin ve emek örgütlerinin canla başla karşı çıktığı üçüncü köprü planını da allayıp pullayarak, “yine aynı çevreler taş koymaya çalışıyorlar!” diye hamlesini CHP’ye yöneltiyor. Bu hedef şaşırtmaları ve yıpratma savaşlarının ardından, AKP bir de geleceğe yönelik bir proje ile İstanbulluların karşısına çıkıyor. Şimdi AKP geçmiş

dönemin pişkinliğini üzerinden atmadan rakiplerine bir şaşırtmacalı hareket daha yapıyor ve merakla beklenen çılgın projeyi açıklıyor. Çılgın proje kimin için? Çılgın projenin, İstanbul’da yaşayan hiçbir işçinin ihtiyacına karşılık düşmediğini söylemek hiçbirimiz için yeni bir şey olmaz. Karadeniz ve Marmara Denizi’nin sularını düzensizce karıştırarak Marmara’nın ısı dengesini bozacağını, bu yüzden de yok olmaya yüz tutmuş balık çeşitliliğine hepten darbe vuracağını söylemeye de lüzum yok. Güzergâh dâhilindeki bir milyonun üzerindeki ağacın kesileceği de sürpriz değil. O halde, bundan üç yıl önce meşhur bir oyuncunun siyasilerin seçim vaatleri ile dalga geçmek için kullandığı: “Üçüncü köprüyü Sarıyer ile Eminönü arasına yapacağım” esprisini aratmayan bu vaadin arkasında ne var? Fazla eşelemeye gerek yok. Bu vaat doğrudan doğruya Boğaz’dan geçmekte sorun yaşayan Rus petrol tankerlerine yapılmış durumda. Projenin imarından yana ağzı sulanan onlarca fırsatçı burjuva da çabası. Peki, projenin dile getiriliş zamanlamasına ne demeli? AKP bir yandan rakip partilerini sıkıştırırken, öte yandan ÖSYM krizini unutturmak ve eski yıkımlarını konuşulmaz halde bırakmak için tüm rakiplerinden bir adım öne çıktı ve yeni bir tartışma yarattı. Rus tankerlerinin Akdeniz’e açılmasından yana olmayan Avrupa devletleri “Çılgın proje”ye nasıl bakar, ya da doğadan ve emekten yana güçler bu projeyi ne kadar yakın zamanda engeller şimdilik bilemeyiz ama, Çılgın Proje’yi AKP’nin gündemi değiştirmek için verimli bir biçimde kullandığını söyleyebiliriz.

Erdoğan tam 2 bin 975 gündür başbakanlık koltuğunda oturuyor. 39 gün sonra 12 Haziran’da seçimler var. Erdoğan o gün 59 ve 60. Hükümetlerin başbakanı olarak 3 bin 13 günü geride bırakmış, 8 yılı aşkın bir süre başbakanlık yapmış olacak. Kendisi sürekli zaman istiyor ama, işte hesap ortada!

Özal’dan Erdoğan’a adları ne olursa olsun hep aynı vaatlerin sıralandığını gördük. Mesele ekonomik kalkınmaya geldiğinde methiyeler bitmiyor. Sıra adı geçen kalkınmanın, zenginliğin topluma dağıtılmına geldiğinde ise hemen yan çizilmeye başlanıyor. 1983 yılında Özal’ın 45. Hükümet programında şöyle deniyordu:

Ve eğer AKP, 12 Haziran’da 61. Hükümeti kuracak çoğunluğu alırsa, Erdoğan bir rekora imza atma imkanına da kavuşacak. En uzun süre başbakanlık yapma konusunda Menderes ve Demirel’i geride bırakıp, İsmet İnönü’nün ardından ikinci sıraya yerleşebilecek.

“1950 yılından itibaren Türkiye ekonomisinde dikkate değer gelişmeler kaydedilmiştir. (...) 1963-1976 döneminde ortalama %6.5 olarak gerçekleşen gayri safi milli hasıla artış hızı, dünyada örnekleri nadir görülen kalkınma hızları arasında sayılmaktadır.”

Bilindiği üzere kesintisiz 10 yıl başbakanlık yapan Menderes 27 Mayıs askeri darbesinin ardından 17 Eylül 1961’de, 62 yaşında, asılarak idam edilmişti. Demirel 27 Ekim 1965’de oturduğu başbakanlık koltuğunu sonuncusunda cumhurbaşkanı olmak üzere beş kez bırakmış, yaklaşık 11 yıllık başbakanlık süresince tam yedi hükümet kurmasıyla da erişilmesi zor bir rekorun sahibi olmuştu. İsmet İnönü ise 1923’den 1965’e dek 41 yılda aralıklı olarak toplamda 17 yılı aşkın bir süre başbakanlık yaparak bu alanın şimdilik birincisi durumunda.

Ve ama devamında: “... ülkemizde işsizlik meselesi uzun yılların birikimidir. Bu sebeple kısa zamanda çözülebilmesini gerçekçi bulmuyoruz. Ancak, doğru, istikrarlı ve kararlı politikalar uygulanması halinde, önce işsizliğin artması önlenebilir, zamanla ve tedrici olarak da birikmiş işsizlik azaltılabilir. İşsizliğin azalma hızı kalkınma hızıyla orantılıdır.”

Bu veriler 12 Haziran sonrasını ustalık dönemi olarak adlandıran Erdoğan’ın bir bakıma çok da haksız olmadığını, abartmadığını gösteriyor. 88 yıllık Cumhuriyet döneminde 60 hükümet kurulmuş. 31 kişi bu hükümetlere başbakanlık yapmış. Erdoğan’ın 31. Başbakan olarak 10 yıl gibi bir sürede ilk dörde girmesi kolay olmasa gerekir. Üstelik kamuoyu araştırma şirketlerine göre 12 Haziran’ın ardından koltuk dört yıl daha Erdoğan’ın olacak. Hep aynı vaatler ve yalanlar... 13 Aralık 1983 tarihinde Turgut Özal 45. Hükümeti kurdu. Ardından bu hükümet dahil son 27,5 yılda 16 hükümet daha kuruldu. Bir bir isimler geldi geçti. Sonuncusu da Erdoğan önderliğinde kurulan ve halen görevde olan 60. Hükümeti oldu. Erdoğan’ın ifadesiyle kalfalık hükümeti! Kalfalık ya da başka bir şey,

İki cümlenin içeriğindeki ve özellikle bitişindeki tezata bakar mısınız: “dünyada nadir görülen kalkınma hızı” ama “işsizliğin azalması kalkınma hızıyla orantılı.” Gelelim 60. Hükümet’e! Bakın Erdoğan ne demiş: “Ekonomimiz, 2002 yılından bu yana kesintisiz olarak ilk defa 21 çeyrek boyunca büyüme kaydetmiştir. 2003-2006 yılları arasında ortalama büyüme oranı yüzde 7,3 olmuştur. (...) ülkemiz dünyanın 17 inci büyük ekonomisi haline gelmiştir.” Var mı Özal’dan bir farkı? Yok! Çok güzel; hani toplumsal bölüşüm, zenginlik, iş güvencesi, ücretlerin yükselmesi? Cevap benzer: “Ülkemizin imkanları ve kaynakları ölçüsünde büyümeye ve kalkınmaya paralel olarak iyileşmeler bütün toplumsal kesimlere yansıtılacaktır.” Ne zaman? Sizce de ortada bir gariplik yok mu? Çıraklık ve kalfalığınızdan ne gördük ki, ustalığınızdan medet umalım! 12 Haziran seçimlerinde on yıllardır devam eden bu ninnilere yeter artık diyelim. Seçeneksiz değiliz! Oyumuz; Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’u adaylarına...


6 » 6

POLİTİKA

POLİTİKA

CHP: Herkes için mi? Dicle Nadin, 8 Mayıs 2011 12 Haziran 2011 seçimleri, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde değişim vaat eden “yeni CHP”yi de test eden bir süreç olacak. Hiçbir ayrım gözetmeden herkesin partisi olduğunu ilan eden, bugüne kadar “devletin ve rejimin partisi” görünümünden “halkın partisi” imajına bürünen bir CHP var, meydanlarda. CHP’deki bu imaj değişikliği; seçim öncesi kozmetik bir müdahale mi, yoksa kökten bir değişim mi sorusunu akıllara getirdi.

derslerinin kaldırılması, yeni anayasa gibi vaatler var. Yanı sıra da bir dizi büyüme rakamı. Bu rakamlarsa, AKP’nin çılgın projesinin neredeyse biraz zamlı hali. Bu vaatler, bizlere çok yabancı değil; her seçim dönemi zihinlerimizde yaratılan dünya; bugünü ve bu partilerin var oluş gerçeklerini unutmaktan bizi alıkoymamalı.

CHP’nin sosyal vaatlerini Mart sayımızda, Bu durum, Kılıçdaroğlu’nun açık- “CHP, ‘sosyal ladığı seçim programıyla da birleşin- adalet’ dağıtabilir mi?” ce başta sol kesim ve Aleviler olmak başlıklı yazıda üzere, AKP’ye oy vermek istemeyen geniş kitleler nezdinde umut kaynağı ele almıştık. Bu yazıda oldu. Hatta, burjuvazinin çeşitli kesimleri ve onun köşe yazarları, “yeni CHP’nin CHP”yi artık daha dengeli bir muha- işçinin dostu olduğunu lefet kurulacağından ötürü müjdegerçekten ledi; Kılıçdaroğlu seçim reklamları patronları karve kasketiyle işçi dostu oluverdi. şısına alarak, Eklemek gerekir ki, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin CHP’den aday demokrasiden yana olduolması da bu imajı pekiştirdi. Fakat ğunu Kürt bu arada unutmayalım ki, bunların yaşandığı günlerde İzmir Konak Be- sorununda çözüm üreterek ve savaşın durmasını lediye işçileri haklarını alamadıkları CHP Belediye Binası’nı işgal ediyor- sağlayarak kanıtlayabileceğini söylemiştik. Ayrıca en büyük vaadi olarak lardı. sunulan aile sigortasının, sosyal CHP’nin açıkladığı seçim progdevletin önemli bir dayanağı olan her ramında, aile sigortası, üretime bir bireye işsizlik sigortası sağlamak dayalı ve yılda yüzde 7’yi amaçlayan yerine aile sigortasını getirmenin ekonomik büyüme, işsizliğe karşı “sadaka devleti” anlayışından çok mücadele, antidemokratik yüzde 10 da uzaklaşılmadığını gösterdiğini ve barajının düşürülmesi, zorunlu din

bunun kadın lehine bir uygulama olmayışından bahsetmiştik. Şimdi ise, bu vaatleri değil de, gerçeklik olasılıklarını inceleyelim. Öncelikle CHP, Ergenekon sanıkları Mustafa Balbay, Sinan Aygün ve Mehmet Haberal’ı milletvekili adayı gösterdi. Binlerce faili meçhulün ve derin devlet ilişkilerinin sorumlusu olarak yargılanan bu üç kilit ismi Kılıçdaroğlu, “Bu arkadaşların hiçbirini Ergenekon sanığı olarak görmüyoruz. Her birini kişisel yetenekleri nedeniyle aday yaptık” açıklamasını yaptı.

70’li yıllarda sosyalist akademisyen Necdet Bulut’un, ODTÜ’lü öğrenci Semih Erbek’in ülkücü saldırılar sonucu Mehmet Haberal’in hastanesinde ihmaller sonucu (!) yaşamlarını kaybetmelerini unutmuş değiliz. Bu adayların yanı sıra merkez sağın güçlü isimlerinden Turhan Tayan’dan Aydın Ayaydın’a, Aytun Çıray’dan Salih Sümer’e DYP/ANAP kökenli adaylar CHP listelerinde ilk sıraları çekiyor. Görülüyor ki, seçimden sonra ideolojik tercihleri emekçilerden, ezilenlerden, sosyalistlerden yana olmayan bu kadar insan, nasıl parti politikasını uygulayacak? Bu durumda, herkes için CHP bir muammaya dönüşüyor.

Bir diğer konuysa, CHP’nin Kürt sorununda ve Alevilerin uğradığı ayrımcılığa dair aldığı tavır... Bildirgede bu konuya dair somut bir çözüm olmadığı gibi, Kılıçdaroğlu Alevi sorununa değinmemesine yönelik eleştirileri, “Böyle bir lüksümüz yok. Etnik kimlik ve inanç üzerinden siyaset yapmamaya kararlıyım, önemli olan aydınların, ilgili kesimlerin orEski ATO tak tepki vermesidir”, demişti. Ayrıca (Ankara Tikurultay konuşmasında Alevi ve Kürt caret Odası) kelimelerini kullanmamıştı. Nitekim Başkanı Sinan seçim bildirgesinde de, Kürt halkını Aygün’se hatırlanacağı üzere “Hepiilgilendiren konuları yalnızca GAP, miz Hrant değiliz, benim adım Sinan bölgesel kalkınma gibi başlıklarda Aygün, biz Hrant değiliz” diyen ve incelemesi Kürt sorununu ekonomik TCK 301. maddesini odasının duvabir mesele olarak gören bakış açısının rına astığını söyleyen bir patrondur. tezahürü. Nitekim yıllarca Alevileri CHP’ye soruyoruz bu isimler hangi oy deposu olarak gören CHP, değişirdemokratik değerleri ve emekçiden ken onları da unutmuşa benziyor. yana bir ideolojiyi temsil edebilir? O halde tekrar soruyoruz; CHP, Yanı sıra Haberal’in 12 Eylül öncesi herkes için mi? sağın önemli isimlerinden oluşu,

YSK’nın marifeti İbrahim Oruç’un ölümüne yol açtı! Kemal Boran, 7 Mayıs 2011

YSK’nın (Yüksek Seçim Kurulu) içlerinde BDP’nin desteklediği adayların da bulunduğu 12 bağımsız adayı veto etmesi, Kürt illerinde infial yarattı. Kürtler yapılan haksızlık karşısında insanlar meydanlara döküldü. Protestolar her zaman olduğu gibi yine devletin şiddeti ile bastırılmaya çalışıldı. Hak aramanın bedelini, ne yazık ki 26 yaşındaki Halil İbrahim Oruç canıyla ödedi.

de yatan İbrahim’in ölü bedenini tekmeleyen devletin silahlı güçleri orantılı güç kullanmış. Öyle buyurmuş emanet İçişleri Bakanı Osman Güneş. İnsan utanmazlığı ele alınca dilin kemiği de yok nasılsa! Böyle saçmalıkları halka söyleyebiliyorlar. Orantılı güç kullanmışlar, efendiler.

Silahsız bir çocuk ve devletin eli silahlı infazcıları. YSK’nın veto kararını yeniden görüşüp, eksik evraklar var, onları tamamlarsanız yeniden değerlendiririz, söylemi Halil İbrahim, göğsünden tek kurüzerine evraklar YSK’ya ulaştırıldı şunla vurularak öldürüldü. Oysaki ve karar değiştirilerek bir aday hariç iktidar sahipleri, öldürmeyeceksin bağımsız adayların adaylıkları onaydiye birilerine akıl veriyordu. Yerlandı. Halkın tepkisi YSK kararını

değiştirtti. Bunun başka açıklaması olamaz.

sorumlusu hükümettir, başbakandır. O ise, çılgın projelerin peşinde! Yaptıkları yanlışın sonucu pahalıya Ülkenin başbakanı olduğunu unutmal olacaktı, bunu gördüler. Pekiyi, muş, çılgınlıklar peşine düşmüş. Konuşmaya gelince, çölde kaybolan daha farklı olamaz mıydı? Diyelim devenin hesabını vermek zorundaki gerçekten eksik evrakları vardı. yız, diyor. Ha tabi, pardon, kayboBunun çözümü olarak adaylara lan deve değil bir insanın canı. O, haber verilerek eksiklerin tamaminsan hayatının sorumluluğundan lanması istenmez miydi? İlla sokakların karışması, genç bir fidanın söz etmemişti. Ölen Kürt ise zaten devrilmesi mi lazımdı? YSK bu krizi önemi yok, çocuk da olsa kadın da olsa “vurun” dememiş miydi? Önüyönetemedi ve bir cana mal oldu. müzde seçim var. Kürtler, sosyaDevlet çocukları öldürüyor. Oysa listler, aydınlar, vicdan sahibi Türk yaşam hakkı kutsaldır ve devletin halkı bu iktidardan bu ölümlerin ve koruması altında olmalıdır. daha birçok ölümün hesabını soraBirileri çıkıp gençleri öldürüyorsa, cak. Ben buna inanmak istiyorum.


KADIN SAYFASI

7

Kadınların meclisteki temsili II: Nasıl bir anlayışla? Canan Yılmaz, 7 Mayıs 2011 Geçtiğimiz sayıda bilhassa kadın kotası bağlamında meclisteki partilerin kadın politikalarını değerlendirmiştik. “Kadınların meclisi doldurmasının yanında en önemli talebimizin, erkek egemen sisteme karşı durmak, onun tüm pratiklerini değiştirmek amacıyla hazırlanan bir program dâhilinde meclise girmek” olduğunu vurgulamıştık. Bu sayıda ise, meclisteki partilerin kadın kotası üzerine ettiği büyük laflar bir kenara, aday gösterilen bir avuç kadının hangi politikalar dahilinde meclise girmek istediğine bir göz atalım istedik. AKP’nin seçim programında kadınlar, ailenin, gençliğin, çocukların merkez unsuru olarak ‘güçlü toplum güçlü aile’ bağlamında ele alınıyor. Kadının aile içinde gördüğü şiddete veya kadın cinayetlerine dahi ‘ailenin korunmasına dair yasal düzenlemeler’le son vereceği iddiasında. Bütün ülkede açılan ve hali malum olan

50 sığınma evini neredeyse ‘kadına karşı şiddette sıfır tolerans’ olarak sunuyor. Öte yandan ‘dar gelirli ailelere para yardımı’ vermeyi vaat ederek şükür-minnet anlayışıyla verdiği sadakalarla da kadınların ekonomik sorunlarını çözebileceğini söylüyor. Üzerinde çok durulan kadın istihdamı meselesi için fazla uzağa gitmeye gerek yok. Halihazırda Şubat ayında yürürlüğe giren Torba Yasa’yı dahi düşünürsek, bu vaatler de esnek, güvencesiz koşullarda çalışan kadın işçilere ucuz işgücü olmaktan öte bir gelecek vaat etmiyor. CHP ise, kadına, çocuğa, gence, herkese tek bir cevap veriyor: Aile sigortası. Hatta aile başına verilmesi vaat edilen paranın kadının banka hesabına yatırılmasıyla, aile reisinin kadınlar olabileceği türünden bütün toplumsal rolleri bile değiştirebileceği inancında. Ayrıca her yıl 5 tane sığınma evi açma

sözünü vermeyi de unutmamış! Biz ne istiyoruz? Düzen partilerinin ortak özelliği, kadının ezilmesinin kaynağını, ailedeki, toplumdaki sıkıntılar olarak görmesi. Bu bakış açısıyla ‘güçlü toplum, güçlü aile’ her şeyi çözecek bir anahtar gibi sunuluyor. Kadınların ikincil konumunu bu şiarla açıklayınca da haliyle tüm politikalar ‘aile’ temelinde geliştiriliyor. Oysa kadınlar her gün sokaklarda kocaları, babaları, erkek kardeşleri tarafından katlediliyor. Biz kadınlar, siyasi, ekonomik, sosyal hayatta ve yasalarda kadınlar olarak yer almak istiyoruz. Babaya, kocaya bağlı sigorta değil, bireysel sigorta hakkı talep ediyoruz. Çalışma hayatında aldığımız ücretlerin ‘eve, aileye katkı’ değerinde verilmesini değil, bir erkekle yaptığımız eşit işe eşit ücret almak istiyo-

ruz. ‘Yuvayı yapan dişi kuş’ olarak yaşlıların, çocukların bütün bakım emeği üzerimize kalarak sosyal hayatta var edilmek istemiyoruz. Ev içindeki emeğimizi görmeyen onu doğallaştıran hiçbir politik program bizi özgürleştiremez. Dahası, kadınların eşitlik ve özgürlük sorununun sosyal destekle çözülebileceğini sanmak, kadınların ezilmesinin asıl maddi kaynaklarının üzerine örtü örtmekle eşdeğer. Erkek egemen kapitalist sisteme dokunmadan yapılacak hiçbir düzenleme gerçekten toplumsal eşitlik sağlayamaz. Özetle, bizler ezilmemizin, sömürülmemizin sebebini bizzat erkek egemen kapitalist sistemde görüyoruz ve bizi mecliste temsil etmek gayretine girmiş tüm kadınların kadınlara yönelik sınıfsal, ulusal ve cinsel bütün eşitsizlik ve sömürüyü sona erdirmeyi hedeflemesini istiyoruz. Ve bu da ancak erkek egemen sisteme karşı duran ve onun tüm pratiklerini değiştirmek amacıyla hazırlanmış bir programla mümkün.

Kurtuluşumuz mücadelede... Her gün meydanları dolduran kadınların arasında çocukları Tunus’ta başlayan devrim dalayaklanma sırasında katledilen gasının fitilini ateşleyen Muham- kadınlar, devrimin talepleri med Bouazizi’nin açtığı bayrağı karşılanıncaya kadar cenazeleri Arap kadınları yükseltmeye kaldırmayacaklarını ve cenaze devam ediyor. Mücadele içinde töreni düzenlemeyeceklerini dönüşen ve dönüştüren kadınsöylediler. Yine çocukları polis lar, sokakları ve meydanları terk tarafınetmeyerek miadı dolmuş baskı dan rejimlerini devirmek için her dövülen, gün ve gece ellerinde sopalarla işkence nöbet bekliyor. Evlerinde oturup gören “tehlikeli işlere” girişmemeleri kadınlar beklenen kadınlar, kendi önbaşladerlerini çıkararak mücadelenin rındaki başını çekiyor. diktatörler 26 yaşındaki Mısırlı Asma gidene Mahfouz, yaptığı internet çağkadar rısıyla yüz binlerce Mısırlıyı çadırlarda, sokaklarda nöbet sokağa dökmüş, ayaklanmanın tuttular. Daha önce birbirini hiç her anında en ön saflarda olan tanımayan kadınlar bir yandan binlerce kadından sadece biri. mücadeleyi öte yandansa kadın Eylemlerde kitlelere sloganlar dayanışmasını yükselterek, kaattırarak, polisin karşısındaki dınların mücadeleye katılmadan korkusuz duruşuyla hafızalara zafere ulaşılamayacağını gösterikazınan Mahfouz, şimdi Mısır devriminin lideri olarak anılıyor. yorlardı. Dilçem Sarin, 8 Mayıs 2011

Yemen’de ise Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi başarılı olunamayacağı çünkü kadınların devrime katılımının olmayacağı öngörülüyordu. Yanıldılar. Yemen’de Tawakul Karman, Sana Üniversitesi’ndeki ilk eyleme önderlik ettiği için polis tarafından 48 saatten fazla gözaltına alındı ve işkenceye tabi tutuldu. Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, Sana Üniversitesi önündeki Değişim Meydanı’ndaki oturma eyleminde kadınların erkeklerle bir arada oturmasını eleştirerek, muhafazakâr Yemen toplumunu eylemlere karşı seferber etmeye çalıştığında, Salih’e yanıt, siyahlara bürün-

müş ve yüzlerini peçeyle örtmüş on binlerce kadının katıldığı dev bir kadın gösterisiyle geldi. Yine Suriye’de tutukluların serbest bırakılması için İçişleri Bakanlığı binası önündeki ilk kadın gösterisine de bir kadın liderlik etti. Bahreyn’in İnci Meydanı’nda Zeynep Havaca, aile bireylerinin tutuklanmasını protesto edip açlık grevi yaptı. Mücadeleyle değişen, dönüşen kadınlar çevrelerini de dönüştürerek mücadeleyi yükseltiyorlar. Şimdiye kadar kadın mücadelesinde gelinen noktada kadınlar haklı taleplerini hep sokaklarda kazanabilmiştir, kazanacaktır. Arap kadınları da bunun en iyi örneklerindendir. Arap kadınları hakların kendilerine bahşedilmeyeceğini, onu ancak mücadele ederek kazanabileceklerini gösterdiler. Sınıflı toplumlarla ortaya çıkan kadının tarihsel yenilgisi yine ancak emekçi kadınların başını çektiği bir mücadeleyle son bulacaktır.


8

ARKA PLAN

İşçi Cephesi, 9 Mayıs 2011 12 Haziran günü milletvekili genel seçimleri yapılacak. Aynı gün akşam saatlerinde, teknolojinin imkânlarıyla donanmış medya aracılığıyla, kimlerin kazanıp kaybettiğini herkes öğrenmiş olacak. Sonuçların resmiyet kazanması için ise biraz zaman geçmesi gerekecek. Ardından Cumhurbaşkanı Gül 61. Hükümeti kurma görevini çoğunluğu sağlayan müstakbel başbakana verecek. Müstakbel başbakan onay alması için hükümeti parlamentoya sunacak. Yasama (parlamento) yürütmeyi (hükümet) onaylayacak... Son 28 yılda sekiz kez tekrarladı bu sahne; 12 Haziran sonrası dokuzuncu kez izlemiş olacağız.

12 Haziran seçimlerinin öne

Bu baskıcı zihniyet nedeniyle bizde politika hep, yapılması engellenmeye çalışılan bir alan olmuştur. İfade ve örgütlenme hakkı önüne yeni engeller dikmek marifet sayılmıştır. Emekçi halkın politikaya dâhil olması sadece dört yılda bir tekrarlayan onay mercii derecesinde görülmüştür. Israrla önüne konanlardan birine değil de kendi adayına-partisine oy vermek isteyene de kötü gözle bakılmıştır. Blok adaylarının bir kısmının adaylıklarının YSK tarafından engellenmeye çalışılması bunun en son ve tipik örneğidir. ÖDP’nin seçimlere sokulmaması da bu baskıcı, keyfi zihniyetin icraatlaSeçimler ve parlamento: Sistem meşruiyetinin yeniden tesisi rındandır. Siyasi Partiler ve Seçim yasasının anti demokratik niteliği Kimilerine göre tekrarlayan üzerine söylenecek söz tükenmiştir sahneler üzerine kurulu bu sistem, ama uygulaması iktidar tarafından insanlığın demokrasi kültürünün iştahla sürdürülmektedir. Dolaen büyük birikimi-icadı. Kimleri- yısıyla işçi sınıfının, Kürtler başta ne göre ise sadece kandırmacadan olmak üzere emekçi halkların, ibaret bir rezillik. Bu nedenle ezilen ve sömürülenlerin demokraseçim dönemleri her daim bu tik alanda görünür hale gelmeleri tartışmaların da yeniden alevleniktidarlar tarafından hep bir asayiş diği zamanlar olmakta. Kuşkusuz meselesi olarak görülmüş ve genelsadece Türkiye için değil, bütün likle de polisiye vakalara dönüşdünya için geçerli bir durum bu. türülmüştür. İstikrar adına yüzde Türkiye’nin farkı kendine özgü10 barajını savunan AKP’nin de lükleriyle olağanüstü durumların baskıcı rejimin iyi öğrencilerinden olağan hale gelmiş olmasında. olduğu 8 yılı aşan iktidarlarında Diğer bir ifadeyle bizde kesintiye görülmüştür. uğrayan demokrasi değil baskı Bütün bu müsamereye rağmen dönemleri olmakta. Seçimler söz hakkında hüküm verilenler her konusu olduğunda mevcut yüzde daim işçiler, emekçiler, ezilen ve 10 seçim barajı kendi başına bu durumu anlatmaya yeter ama mal- sömürülenler olduğundan ve baskı zeme gereğinden de çok. Örneğin ve sömürü sistemi meşruiyetini YSK’nın bağımsız adaylık başvuru büyük ölçüde bu şekilde kurduğundan seçim dönemlerinde tüm ücretini küçük bir servet haline propaganda ve ajitasyon imkanlagetirmesi. Oysa seçme ve seçilrından sonuna kadar yararlanılmame anayasal bir hak. Anayasa’da, cebinde 7 bin lirası olanın seçilme sı, en geniş işçi-emekçi kesimlere ulaşılması için çalışılması gerekir. hakkı vardır, diye yazmıyor. HüBu açıdan her seçim, her zaman kümet sözcüsünün konuyla ilgili önemlidir. 12 Haziran seçimleri ise açıklaması ise çerçeveletip duvara asmalık: Önüne gelen başvurmasın bundan da öte bir anlam taşımaktadır. 12 Haziran çok kritik bir dödiye! Pusulada yer kalmıyormuş! nemeci ifade etmektedir ve sonuçYüzde 7 barajının üzerindeki parları itibariyle hayati belirleyiciliği tilere (AKP, CHP ve MHP oluolacaktır. Bunu daha iyi anlamakyor) seçimlerde, aslan payı birinci anlatabilmek için yaklaşık 30 yıl partiye olmak üzere (yani son 8,5 yıldır hep AKP’ye), yüz milyonlar- geriye gitmek yerinde olacaktır. ca hazine yardımı verildiği hatırlaSermayenin yeni ihtiyacı: Devnırsa seçim yarışının adeta tavşanla letin neoliberal yeniden yapılankaplumbağa arası bir yarış olduğu ması aşikârdır. Özal’ın genel başkanı olduğu

Olanaklar ve

ANAP 6 Kasım 1983 genel seçimlerinde oyların yüzde 45’ini alarak birinci parti oldu. Bu oy oranı ANAP’a tek başına hükümet olma gücü vermekteydi. Nitekim 13 Aralık 1983 günü Özal’ın başbakanlığında 45. Hükümet kuruldu. 45. Hükümet 1980 askeri darbesi ardından sivil-parlamenter hayata dönüşün bir göstergesiydi. Bu açıdan önemli görünmekteydi. Lakin bu önem sadece bir görüntüden ibaretti. Askeri darbenin başı Evren cumhurbaşkanı olarak parlamentoda diğer kuvvet komutanlarıyla birlikte Özal’ın okuduğu 45. Hükümet programını dinlemekteydi.

hükümet programı Türkiye büyük burjuvazisinin, patronların çıkarlarının tesis edilmesi için işçi sınıfı hareketinin ezilmesi, emek örgütlerinin tarumar edilmesi ve/ya bürokrasilerce hükümetlere-devlete yamanması ve Kürt halkının inkâr ve imhaya maruz kalması arasındaki ilişkiyi bu derece açıkça ifade etmiş ve uygulamıştır. Yeni burjuva toplumsal mutabakat AKP’nin ve Erdoğan’ın ANAP ve Özal ile bu anlamda kıyaslanıp benzetilmesi kuşkusuz boşuna değildir. Erdoğan Özal’ın 30 yıl önce başlattığı işi tamamlamak ve

Hükümet programının hemen başında Özal askeri darbe liderini; “Bu vesile ile, Başkomutan Atatürk’ün çizdiği yoldan ayrılmayarak millet iradesinin gerçekleşmesini sağlayan ve demokrasiye bağlılığını bütün dünyaya bir daha ispat eden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.” diyerek selamlayacaktı. 45. Hükümet programı her fırsatta, “Anarşi, terör ve bölücülük hareketleri, memleketi bir iç savaşın eşiğine getirmiştir.” diyerek işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının hak ve özgürlük arayışlarını bir asayiş sorunu olarak tescilleyecekti. Sendikaları, siyasi örgütleri kapatılan işçi ve emekçilerin her türlü örgütlenme ve ifade hakkı ezilmeye devam ederken Diyarbakır Cezaevi Kürt halkına dönük bugüne dek süren inkâr, baskı ve imhanın en karanlık örneklerinden biri olarak tarihe geçecekti. 45. Hükümet Programı’nın 24 Ocak Kararları üzerine oturması bugünün AKP hükümetini ve 12 Haziran sonrası hedeflenenleri anlamak-ilişkilendirmek açısından çok önemlidir. Cumhuriyet tarihinin en liberal-demokrat-başarılı başbakanlarından sayılan Özal’ın

onu yeni bir aşamaya geçirmek göreviyle mükellef kılındı. Son 8,5 yılda bunu patronlar adına başarıyla uyguladı. 12 Eylül halk oylamasında olduğu gibi demokrasi-özgürlükten yana olduğuna halkın çoğunluğunu inandırdı. Ve şimdi son büyük hamlesini yapmak için, patronların yeni ihtiyaçlarına uygun yeni bir anayasayı hâkim kılmak ve bu doğrultuda devleti yeniden yapılandırmak için 12 Haziran’da bir oy patlamasını tetiklemek istiyor. AKP bunu istiyor ama köprü-


ARKA PLAN

emi ve Blok’un sınırlılıkları:

e tehlikeler

dece BDP’nin değil bir dizi Blok bileşeninin de bu konuya değişik düzeylerde sempatiyle baktığı yine bilinen bir gerçek. Kuşkusuz Blok’un birçok bileşeni için olduğu gibi İşçi Cephesi için de AB ve nün altından çok sular aktı, bunu olarak boykottan bahsetmesinin yapmak dünden daha zor. Bu nedevlette, hükümette ve patronlarda TÜSİAD üzerinden sınıf işbirlikçi hayaller peşinde koşmak söz konudenle AKP anti-demokratik ve her yarattığı şok ve hemen ardından su olamaz. açıdan eşitsiz seçimi elindeki tüm veto kararının geri alınması için gücü kullanarak kendisi açısından medyanın YSK’yı bombardımana Bu noktada Blok’un seçim bildirdaha da avantajlı hale getirmek tutması bu ertelenemezliğin çok gesinin içerdiği çok kıymetli analiz peşinde. Blok adaylarına yönelik somut bir göstergesi. ve taleplere rağmen ulusalcı, küengellemeler, BDP’ye yönelik basçük burjuva reformist bir politikBugün 12 Haziran seçimlerikı ve saldırılar, burjuva rakiplerine nin temel meşruiyet alanlarından programatik zemine oturduğunu karşı kaset operasyonları ve akla söylemek durumundayız. Bildirge birini BDP-Blok adaylarının gelebilecek her tür yol-yöntem... Türkiye’nin demokratikleşmesinvarlığı oluşturmakta. BDP-Blok 12 Haziran’da işçi sınıfı ve Kürt den işsizlik sorununa, yoksulluğun adaylarının herhangi bir nedenle halkı adına hükümetin bu gerçek aşılmasından çevreye, engellilerden seçimlere katıl(a)maması seçimleyüzünün teşhiri ve bunun en güçlü rin gerçekleşmemesine yol açabile- kadın kurtuluşuna kadar nereşekilde parlamentoda da, bütün cek bir ağırlık kazanmış durumda. deyse tüm meselelerin çözümünü grev-direniş ve mücadelelerde de Demokratik Özerklik’in hayat Blok’un çok sayıda öneminin sağlanması her zamankinden daha dışında güncel olarak en fazla da bulmasına bağlayarak bir bakıma büyük bir önem taşıyor. çerçevesini çizdiğimiz bu gerekçe- bütün hastalıkları tek bir ilaçla ler açısından önem arz ediyor. iyileştirme hayalini dile getirmekLakin bu durum, Blok’un aynı tedir. zamanda en sorunlu-güçsüz Nitekim, “Emek, Demokrasi yanını da oluşturuyor. ve Özgürlük adayları olarak, DeBDP-Blok burjuvazinin yeni mokratik Özerkliği sadece Kürt sorununun çözümünde değil; bir dönem ihtiyaçları temelinde bütün Türkiye’nin idari yapısının sistemin yeniden yapılanması demokratikleştirilmesinde, toplumuve meşruiyet kazanmasında muzun kültürel zenginliğini gözemanivela mı olacak yoksa, bütün bu demokratik-gericilik terek çağdaş ölçülerde özgürlükçü ve politikalarının teşhiri-engellen- katılımcı demokrasiye ulaşmada da mesi noktasında bir mücadele güçlü bir seçenek olarak görmekteyiz.” ifadesi tam da buna karşılık odağı mı olacak? gelmekte. Kuşkusuz İşçi Cephesi’nin Bir çözüm formülü olarak bu Blok içindeki varlığı tamaönerme, her soruna uygulanmamen bu ikinci seçeneğin hayat ya çalışılmış durumda. Örneğin bulmasına dayanmaktadır. Bunun bıçak sırtı bir gerçekli- işsizlik sorununu için bu denklem, ğe oturduğunu ise ifade etmek “İşsizliği önlemek için yapılması gereken şey, öncelikle katılımcı demokzorundayız. Çünkü sisteme rasiyi her alanda esas alan Özerk yeni bir meşruiyet ve işlerlik kaBlok’un önemi ve sınırlılıkları zandırmak isteyen burjuvazinin en Bölgesel Yönetimlerin oluşturulSistemin yeniden yapılandıgüçlü vurgusu Avrupa Birliği ortak masıdır.” şeklinde sunulmaktadır. rılması açısından 12 Haziran’da Eğer işsizlik bir idari yönetim paydasına dayanıyor. Biliyoruz AKP’nin açık ara birinci parti sorunu olsaydı belki bu önerme işe ki BDP, Demokratik Özerklikçıkması gerekli ama yeterli deyarayabilirdi. Oysa işsizlik kapitaAB Yerel Yönetimler Perspektifi ğil. Patronlar için yeni toplumsal list özel mülkiyete ve onun gerekilişkisinden AB’nin demokrasi ve mutabakatın sağlanması-işlemesi özgürlük bağlamında dile getirdiği tirdiği rekabet ve kâr sistemine için iç istikrarsızlık odaklarının siyasi-kültürel düzenlemelere kadar dayanır. Kapitalist özel mülkiyeti, soğurulup sisteme entegre edilmesi rekabet ve kâr dinamiğini anmakbirçok öneriyi güçlü bir şekilde gerekiyor. Bu anlamda onlar sızın işsizlik ne tanımlanabilir, ne de benimsiyor. Yakın bir tarihte için başlıca istikrarsızlık kaynağı de çözüm üretilebilir. Kuşkusuz TÜSİAD ile BDP arasında çeşitli olarak Kürt sorununun çözümü de düzeylerde gerçekleşen görüşmeler bildirgedeki önerme, bilgisizlikten ertelenemez hale gelmiş durumdeğil bir tercihten kaynaklanmakde yeni ve daha özgürlükçü bir da. YSK’nın Blok adaylarını veto tadır. Tüm sorunların çözümünde anayasa temelinde mutabakatın etmesiyle BDP’nin bir ihtimal Demokratik Özerklik bir bakıma izlerini bu çerçevede sundu. Sa-

9

her kapıyı açan maymuncuk gibi kullanılmaya çalışılınca kaçınılmaz olarak üstyapı düzenlemeleriyle yapısal-sistemik sorunların da çözülebileceğine dair bir yanılsama oluşmuş durumdadır. Niyetten bağımsız olarak bu durumun kapitalizmin ekonomik-siyasi aşırılıklarını törpüleyerek kapitalizmle barışık daha iyi bir hayat kurma idealine karşılık geldiğini söyleyebiliriz. İşçi Cephesi olarak Kürt sorununda, Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesini ve kendi çözüm önerilerini geliştirip uygulamasını sonuna kadar savunuyoruz. Ama bu bağlamda bildirgede dile getirilen Demokratik Özerklik’in Kürt illeri dışında, bir Türkiye projesi olarak sunulmasına ve her sorun için çözüm oluşturacak bir anahtar olacağına katılmıyoruz. Bu farklılıklarımızı İşçi Cephesi olarak Blok içinde de yazılı ve sözlü olarak dile getirdik. Bildirgenin son halini Blok bileşenlerinin kaçınılabilir eşitsiz güç dağılımının bir yansıması olarak da görmek gerekir. İşçi Cephesi olarak bizim için Blok bir seçim işbirliğini ifade etmektedir; kimi bileşenlerinin sürekli vurguladığı gibi biz Bloğu bir cephe olarak görmüyoruz. Çünkü cephe onu oluşturan örgütlerin-kurumların üzerinde, onların politik-örgütsel varlıkları, iradeleri üzerinde yeni bir örgüt ve işleyiş yaratmak anlamına gelir. Bu durumda Blok bir cephe olsaydı şüphesiz biz İşçi Cephesi olarak bu cephenin içinde olmazdık. Bloğun esas işlevi-mücadelesi-vurgusu demokratik-gericilik politikalarının teşhiri-engellenmesi noktasında bir mücadele hattı önermesinde ve uygulamasında olmalıdır. Baskı rejiminin en yumuşak karnını oluşturan Kürt sorununun sistem için sürekli bir istikrarsızlık kaynağı olduğunu biliyoruz. Baskı rejiminde demokratik bir dönüşüm yaratması açısından işçi sınıfıyla Kürt halkının ittifakını hayati değerde buluyoruz. Bugün bu değeri görmek-kucaklamak hem işçi sınıfı ve Kürt halkı hem de tüm ezilen ve sömürülen kesimler açısından en gerçekçi ve doğru politik tutumdur. Bu nedenle oyumuz-çağrımız Blok adaylarına...


10 » 10

ULUSAL SORUN ULUSAL SORUN ULUSAL SORUN

Eski ağza eski taam

B. Turgut, 8 Mayıs 2011 ‘’Eğer Türkiye enerjisini, bütçesini, kazanımlarını, huzurunu, refahını, gencecik fidan gibi delikanlılarını teröre kurban etmeseydi, Türkiye son 25 yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hal ile faili meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine ay yıldızlı bayrağımızın örtüldüğü tabut görüntüleriyle heba etmeseydi bugün nerede olurdu?’’

Peki, ne olursa olsun “demokratik dönüşüm”den vazgeçilemeyeceği söylenirken, ne oldu da bu noktaya gelindi? Ne değişti?

İşçi Cephesi’nin önceki sayılarında da yazdık. Aslında “açılım” yoktur. Açılan, bir tek Kürtçe yayın yapan bir müzik kanalıdır. Ne 12 Eylül yasaları ile hesaplaşıldı, ne başbakanın bahsettiği boşaltılan köylerin izi ‘’Bir paketten bahsetmiyoruz. Bir sürüldü, ne tek bir yasal düzenleme süreç... Bu süreci devam ettirirken yapıldı, ne de “Kürt kardeşlerinin” de parlamento içi, parlamento dışı tek bir sorunu giderildi. Varsa yoksa siyasi parti liderleriyle de görüşmeler açılan bir tek TV kanalıdır. Onda yapalım. Akademisyenlerle, bu ülke- da, aksan ve lehçe farklarından nin çeşitli aydınlarıyla, çeşitli medya kimsenin bir şey anlamadığına dair mensuplarıyla, sivil toplum örgütyaygın bir kanı var. leriyle, yani bu konuda söyleyecek Yani başbakan kendi söylediksözü olan her kesimle görüşmeler lerine kendisi uymuyor. Nerede yapılsın diyoruz. Bu görüşmeleri, yanlış yaptık diye soru sorup sadece İçişleri Bakanımızın koordinesinde kendin cevaplar ve kendin dışındaki yürütüyoruz. Ama bakıyorsunuz kimsenin -hele de mağdurun- söydün, Ana muhalefet ile diğer mulediklerini de duymazsan elbette halefet partisi, her ikisine mektup “yanlışı”, “hatayı” göremezsin. gidiyor ve anında ret cevabı geliyor. Açılım denilen sürecin tersine Hani bunlar uzlaşmadan yanaydı, hani bunlar bu ülkeden, mutabakat- döndüğü ya da maskesini düşürdüğü sürecin başlangıcı, tıpkı İşçi tan yanaydılar? Bu meselede mutaCephesi’nin diğer sayılarında yazdıbakatın olmayacak da bu meselede çözüm aramak olmayacak da nerede ğımız gibi, barış gönüllülerin Kürt illerinde yoğun bir kitle seferberliği çözüm arayacaksınız, söyler misiile karşılanmasıydı. niz?”

dil muhatap alınmakta mıdır? Ya da açılım denilen şey, TC mahkemelerine uğramamış mıdır?

Peki, bu durumda barıştan bahsedilirken nasıl bir kavram kullanılıyor olabilir; barış, uzlaşma, kucaklaşma dediğiniz şey için en azından iki tarafın olması gerekmez mi? Peki hükümet, bu sürece girerken karşısında muhatap olarak kimi bulacağını umuyordu? Diyarbakır Sanayi Odası Başkanı’nı mı?

2004’te Meclis’ten çıkardığı fakat Cumhurbaşkanı’nın “tekil ve merkezi yapıyı bozar” gerekçesi ile veto ettiği, “Kamu Yönetimi Kanunu” ile hemen hemen benzer içerikte. AKP’nin getirdiği kanun önerisinde merkezin yetkisi, yönetim, güvenlik, istihbarat, dış politika ve diyanet dışındaki sağlıktan, sanayiye, ticaret ve bayındırlık bakanlıklarının yetkileri yerel yönetime bırakılıyordu.

İl yönetimleri, merkezi hükümet Uzlaşma, kaynaşma, barışın olması onayına bağlı olmadan yasak koymak ve uygulamak, özelleştirme için masanın iki tarafına oturanın yapmak ve diğer yerel yönetimlerle asgari olarak tatmin olduğu bir koordinasyonu sağlamak gibi yetkizemin gerekir. Yoksa masanın karlere sahip olacaktı. şısına gelecek muhtemel muhatabı önce zapturapt altına almaya çalışıp, Peki, hükümet, bunu bilmiyor sonra dövmeye çalışırsanız, elbette olabilir mi? Elbette hayır. Sorunun bu süreci yönetemezsiniz. cevabı, bu durumda da bir kez daha önümüzde berrak bir şekilde duruNitekim KCK tutuklamalarına eşlik eden askeri operasyonlar da bu- yor; AKP ve rejimin Bonapartistnun göstergesi. 40’ın üzerinde geril- tek merkezli karakterinin, içerdeki la operasyonlarda öldürüldü. Ayrıca, sorununu “bir şekilde” halletmek istemesi. Dışarıda “güçlü devlet” öfkelerin büyümesine neden olan, cenazelere bile insanlık dışı davranıl- olması ve rejimin yayılmacı karakterini göstermesi açısından bu gerekli. dığından bahsedilmesi oluyor. Bu noktada da “demokratik gericiBütün bunlarla beraber başbalik” metotları kullanılıyor. kanın seçim konvoyuna saldıran Geniş Kürt kitleleri, sürekli seferPKK’nin bir polis memurunun ölüberlik halindeki Kürt yoksullarının müne neden olması, açılım sürecintalepleri, hükümet için ancak bölde hükümet kanadının en sevimli yüzleri olmaya çalışan AKP kurmay- gesel asgari ücret bahsinde geçmekFazla ileri gidilmişti, böyle Başbakan’ın yukarıdaki sözlerinin tedir. ları ve başbakanın, hızla, bilindik olunca “bazı şeylerin yeniden ardından uzun zaman geçmedi. GeRejimin, devletin “kırmızı çizgiledüşünüleceği”nden bahseden devlet resmi devlet ağzına çark etmelerine linen noktada edilen sözler ise, buneden oldu. rinde” ise bütün diğer öncüllerinden nun tam tersi; “Bu ülkede artık Kürt makamları, önce salıverdikleri barış farkları yoktur. gönüllülerini bu kez de tutuklamaya Bütün bu dönem boyunca, BDP sorunu yoktur. Kabul etmiyorum. girişti. Hemen ardından da, adeta öncülüğünde Kürt illerinde geliştiriBu durumu değiştirecek, kanın Bu ülkede Kürt kardeşimin sorunu bir misilleme gibi, KCK operaslen sivil itaatsizlik eylemleri, özellikdurmasını ve silahların susmasını var, ama Kürt sorunu artık yok.” yonları kapsamında 2000’i aşkın le Ortadoğu devrimlerinin yarattığı sağlayacak Kürt halkının mücadeBir sorun, birisinin sorunun varlıKürt siyasetçi tutuklandı. Dağda dalgadan korkan egemenlerin şiddet lesine, Türkiye işçi sınıfının ve kitle ğını kabul edip etmemesi ile elbette çarpışanı ovaya siyasete davet etmek ve engellemelerine maruz kaldı. hareketlerinin vereceği destektir. var olmaz. Ancak, başbakanın üslubir yana, bizzat ovada siyaset yapan Hükümet edenin gereksizleşmesi Türkiye sol hareketi, hükümetin bundaki dönüşüm aslında bütün bir onlarca Kürt aydını, demokratik üzerine kurulu bu sivil itaatsizlik yapacağı askeri operasyonların dursürecin de özeti niteliğinde. kitle örgütü üyesi, seçilmiş belediye eylemleri, bölgede bir tür ikili iktidurulması için çok berrak bir bilince Demokratik açılım ile birlikte, başkanı, akademisyeni, aktivisti, dar nüvelerini de içermeye başladı. sahip olmalıdır. KCK tutuklularının PKK’nin çatışmasızlık siyasetini BDP’de örgütlenen 2000’in üzeAyrıca, rejmin en temel korkusu derhal serbest bırakılması için hükübenimseyerek art arda ilan ettiği rinde insan tutuklanarak cezaevine olan yoksul kitlelerin seferberliği mete siyasi baskı yapılmalıdır. Kürt ateşkeslerin etkisiyle, bölgede niskonuldu. Yaklaşık bir yıldır da de bu sürecin çatışmalı karakterini halk hareketinin temsilcilerinin peten seyri düşen bir çatışma süreci tutuklu durumdalar. Devletin açtığı ifade ediyor. Bu noktadaki en ufak kendini her düzeyde ifade etmesi yaşanmakta idi. bir televizyon kanalında konuşugelişme, rejimin Bonapartist, tek sağlanmalıdır. merkezci karakterini parçalama Devletin özellikle KCK operasyon- lan dilde savunma yapmak isteyen Bütün bu gelişmeler ışığında, Kürt tutuklular ise, mahkemeden çıkarı- potansiyeli taşıyor. ları ile 2500 kadar Kürt siyasetçiyi hareketi ile sosyalist hareketlerin tutuklaması ile doruğuna vardırdığı lıyor ve savunma hakları ellerinden Özerklikle ne isteniyor? oluşturduğu Emek, Demokrasi ve alınıyor. sertlik siyaseti, bir süredir “sehven” Peki, bu eylemlerde bahsediÖzgürlük Bloku’nun etkisini Türk sayısı azaltılan askeri operasyonların Soru çok basit aslında; bizzat len “özerklik” talebi neyi ifade illerinde arttırması yüksek önemdearttırılması, “açılım” sürecini geri devlet televizyonlarında konuşulan ediyor? Aslında istenen AKP’nin dir. dönülmez bir şekilde bitirdi.


GENÇLİK

11

ÇMO Öğrenci Kurultayı’nın ardından Sedat Durel, 5 Mayıs 2011

Çevre Mühendisleri Odası 4. Öğrenci Kurultayı bu kez, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 23–24 Nisan tarihlerinde gerçekleşti. İki yılda bir kez gerçekleşen ve Türkiye’deki tüm çevre mühendisliği öğrencilerinin katıldığı kurultaya bu yıl kırkın üzerinde okuldan, 450 öğrenci katıldı.

de inceleyen öğrenciler tarafından sunumları yapıldı. Nükleer, 3. Köprü ve enerji politikaları bu oturumun diğer konuları idi. Son olarak tüm dünyadaki çevre felaketlerini ele alan bir sunumun ardından, çevre felaketlerinin aslında politik olduğu vurgulandı.

hakların savunusu için, TMMOB ve ÇMO örgütlülüğünün ne denli önemli bir kale olduğu vurgulandı. Ayrıca içerisinde bulunduğumuz dönemde şirketler lehine mesleğimize yöneltilen saldırıların bir göstergesi olarak, ayan beyan işçi sınıfına dahil olduğumuz da

lik göstermesi sorunu ise, kurultayın en çok tartışılan konuları oldular. Şirketler ve üniversiteler arasındaki işbirliğinin, şirketlere ücretsiz işgücü sağlayıp, öğrencileri verimsiz bir eğitime terk ettiği ve de mezuniyet sonrası işsizliğe sebep olduğu vurgulandı. Buna karşılık ise, Emekçilerin Özgür Üniversitesi temel talebimiz olarak dile getirildi. Pek çok eksikliğin yanı sıra, böyle bir kurultayın, hiç sponsor almaksızın, yalnızca öğrencilerin emeği ve ÇMO’nun mali desteği ile gerçekleştirilmiş olması dahi, hem bugün hem de gelecek açısından umut verici olmayı sürdürüyor.

Arap devrimlerinin gündeme damgasını vurduğu ve seçimlerin yaklaştığı bir atmosfer altında, hemen 1 Mayıs’ın arifesinde gerçekleşen kurultayın temel konuları üç başlık altında toplandı: Çevre katliamları, mesleğe yapılan saldırılar ve eğitimdeki dönüşümlereğitim sorunları.

Çevre mühendisliği mesleği ve bir bütün olarak mühendislik Çevre sorunlarına ilişkin yapılan mesleğine yapılan saldırıların ise, yine hükümetler tarafından oturumda HES ve madencilik gibi çevre talanlarını bizzat yerin- onaylanarak, şirketler lehine gerçekleştiğinin altı çizildi. Mesleki

dile getirilen önemli görüşler arasında yer aldı. Bologna süreci merkezli işlenen eğitimdeki dönüşümler ve Çevre Mühendisliği bölümünün müfredatının hemen her okulda çeşitli-

ÇMO’nun öğrenci kurultayı, ayrıca en geniş bir öğrenci birliğinin oluşturulması için elimizde olumlu bir örnek ve bir mevzi olarak duruyor. Yaşanabilir bir dünyaya kadar, hep ileri!

YGS: Bu bir skandal değildir!

Barış Sansar, 9 Mayıs 2011

Son aylarda Türkiye gündemini çokça meşgul eden bir konu: “YGS’deki şifre skandalı”. Konuyla biraz yakından ilgilenenler, KPSS ile başlayan YGS ve ALES ile devam eden skandalların aslında birer skandal olmadığını da fark edeceklerdir. İlk olarak; herkese eşit, parasız ve anadilde eğitimin sağlanmadığı bir ortamda “adil” bir sınavdan söz edilemeyeceğini söyleyelim. Bununla beraber; bir bütün olarak, eğitim sisteminin piyasaya açıldığı, sermaye çevrelerinin üniversitelere girdiği, stajların, kariyer günlerinin gündelik hayatımızın bir parçası haline geldiği; bütün bunlar yetmiyormuş gibi, hayatımızın -üniversite öncesi ve sonrasında- sınavlara endeksli

hale getirilmesi hiçbirimizin reddedemeyeceği birer gerçek. Peki, ne anlama geliyor bütün bunlar? Bir insan hangi sebeplerden ötürü bütün hayatını “iyi” ve sonunda hiçbir işe yaramayan/yaramayacak bir özgeçmişe sahip olmak için harcar? Bütün özgeçmişler işe yarıyorsa, neden üniversite mezunu bunca işsiz var? Arap Dünyası’ndaki devrimi ateşleyen Muhammed Bouazizi’nin üniversite mezunu bir işsiz olması tesadüf müdür? Bütün bu sorular Türkiye’deki

liseli ve üniversiteli gençlerin de kafasını kurcalıyor olmalı. Zira son birkaç ayda öğrenci eylemlerinde hatırı sayılır bir artış gerçekleşti. Örgütleniş biçimi açısından yer yer Arap Dünyası’ndaki hareketlere benzerlik gösterdiğini de not düşerek belirtmeliyiz ki; bu eylemler henüz eğitimin piyasaya açılması olarak özetleyebileceğimiz ve bütün Avrupa’da yürürlüğe konmaya çalışılan Bologna sürecini karşısına almış durumda değil. ÖSYM içindeki olası cemaatçi

örgütlenmelere ve AKP karşıtlığına kilitlenmiş durumda. Ancak, “seçme ve yerleştirme” merkezince seçilen ve yerleştirilenlerin, hâlihazırda paralı hale getirilmiş eğitime ulaşabilen kesimden olduğunu görmek gerekir. Dolayısıyla, bu kesimin dışında kalanlar, üniversiteye girmiş olsalar dahi, çok ciddi bir işsizlik tehdidiyle karşı karşıya. Bu pencereden bakıldığında; cemaat içinde, sadece paralı eğitime ulaşabilecek durumda olan bir kesimin bu “şifreden” faydalanmış olabileceğini söyleyebiliriz. Çok yakın zamanda, çocuğunu dershaneye gönderemediği için intihar eden anneyi de hatırlayalım. Bütün bunları yan yana getirdiğimizde ortaya çıkan fotoğraf gösteriyor ki, bu bir şifre skandalı değildir. Yapısal bir çöküşün işaretidir.


12

İŞ YERLERİNDEN

PETROKİMYA

sinlikle öyle çalışmayacaklarını söylüyorlar ama, onların Patron, mesai ücretlerine moralini bozan, kendi yakın göz dikti arkadaşlarının karşı çıkmadan Merhaba arkadaşlar, ben işi kabul etmeleri. Ben işi kabul petrokimya sektöründe faaliyet eden arkadaşlarımla konuştum, yürüten bir fabrikada çalışıyoniye kabul etiniz, diye. Bana rum. Çalıştığım fabrikada işler verdikleri cevap, hiç yoktan yaz sezonu oldu mu oldukça iyidir, evde boş oturacağımıza artıyor. İşleri yetiştiremediğimiz üç kuruş para kazanırız, oldu. için mesaiye kalmak zorunda İçimizdeki arkadaşlar böyle kalıyoruz. Patron sanki para düşündüğü sürece, patronlar kazanmıyormuş gibi, bizim me- bizim sırtımızdan hiç inmezler. sai paralarımıza da göz dikmiş Kabul etmeyen arkadaşlarıma durumda. Hafta içi mesaiye moralinizi bozmayın, dedim. kaldığımızda yüzde 50, hafta Bizler bunun mücadelesini vesonu kaldığımızda ise yüzde rirken, patrona karşı içimizdeki 100 ücret alıyorduk. böyle arkadaşlarımızı da dönüşŞimdi ise bizleri daha ucuza türmemiz gerekiyor. Eğer patçalıştırmak için, sadece normal ron geri adım atarsa, onlar da saat ücreti ödeyeceğim, diyor. kazanımın farkına varacaklar, Buna karşı çıkmaları için ardedim. Arkadaşlarımla konuşkadaşlarımla konuştum, kabul tuktan sonra üretim sorumluetmesinler diye. Birçok arkadaş muza gidip sordum, durum ne karşı çıktı ama, karşı çıkmayan- diye. Patron diyormuş ki, kışın lar da oldu. Doğrudan kabul iş olmayınca bunlar yatıyordu. edip hemen çalışanlar, 12 saat Yattıkları güne saysınlar, demiş. üzerinde çalışmaya başladılar. Ben de hangi yatmaktan bahseKabul etmeyen arkadaşlara da diyor, dedim. Kışın iş az olabibaskı yapıyorlar, normal saat lir ama boş durmadık, dedim. ücreti üzerinden 12 saat çalışBizler zaten yeterince fedakârlık maları için. yaptık, dedim. Yılda iki kere zam alıyorduk, bire indirdi. Karşı çıkan arkadaşlar, ke-

Bire indirdiği halde bir yılın üstüne çıktık, hala zam vermedi, dedim.

gözü doymuyordu. Patron parayı kazandıkça bizlerden kısmaya çalışıyordu. Biz işçiler de ücretimiz artsın diye sürekli Daha ne istiyor bizlerden, zaten esnek çalışma koşularında zam talebinde bulunuyorduk çoğu arkadaşımız çalıştırılıyor, ama patronun işine gelmehâlâ yetmiyor mu, dedim. Tamam yine patronla konuşacağım dedi, konuyu kapattı ama, eminim ki, arkadaşlarım bir hafta daha dayanırlarsa patron onların şartını kabul edecek. Yeter ki, mücadele edelim ve örgütlü olalım. Birlikte mücadele ettiğimiz sürece kazanamayacağımız bir şey yok.

Benim

söyleyec

TEKSTİL Hakkımız için mücadele etmediğimizde kazanamayız Merhaba arkadaşlar, Ben tekstil sektöründe çalışıyorum. Daha önce çalıştığım tekstil atölyesindeki patronun bize yaptığı baskıları anlatmak istiyorum. Bu atölyede çalışırken patronlarımız sürekli hızlı üretim için bize baskı yapıyordu. Oysaki biz işçiler yeteri kadar iş çıkarıyorduk. O kadar çalışmamıza rağmen patronun

VA ▼diyors

iscicephesi@

diği için bizi duymazlıktan geliyordu ve bir sürü bahane uyduruyordu. Bahane hazır, diğer patronların uydurduğu bahanelerin aynısı; yeterince

Deri - Depar Ayakkabı: Ortak talepler etrafında birleşik işçi mücadelesinin önemi Merhaba, Bizler Bayrampaşa’da bulunan DEPAR Ayakkabı Fabrikası’nda uzun zamandır çalışan işçilerdik. Yaşadığımız bir deneyimi siz emekçi kardeşlerimizle paylaşmak istiyoruz. Fabrikada toplam 170 kişi çalışıyorduk ve bu işçilerin yarısı kadın, yarısı erkekti. Çalışan işçilerin yüzde sekseni sigortasız çalıştırılıyordu. Maaşlar ortalama 570 lira civarında ve 18 yaşın altında çalıştırılan yaklaşık 20 işçi vardı.

yaparım”, demişti. Diğer bir sorun da sigortasız çalışmamızdı. Örneğin, fabrikamızın iki kapısı var, giriş ve çıkış kapıları. Bazen Bölge Çalışma’dan denetlemeye gelen memurlar olurdu, güvenlik onları kapıda oyalarken biz sigortasız çalışanları hemen apar topar diğer kapıdan dışarı çıkartırlardı. Defalarca söylememize rağmen, bizlere sigorta yapmadılar. Bu koşullar altında bazı arkadaşlarımız, yapıştırıcı kimyasallar yüzünden ciddi rahatsızlıklar yaşadı, hatta makineye elini kaptırıp parmağı kopanlar oldu. Saçını makineye kaptıran bir kadın arkadaşımız saçlarını kaybetti.

sağlıyordu. Biz de bu haksızlıklara bir son vermek için arkadaşlarla bir araya gelip konuşmanın ve ortak bir tepki vermenin doğru olacağını düşündük. 17 kişi bir araya gelerek ücretlerin geç yatırılmasına tepki olarak bir gün işe gitmeme kararı aldık ve bunu uyguladık. Sonraki gün işe gittiğimizde ise patron, “Neden böyle bir şey yaptınız?”, diye sordu. Biz 17 arkadaş olarak tüm çalışanlar adına taleplerimizi sıraladık. “Sigortamız yapılsın, ücretler yükseltilsin, maaşlar zamanında yatırılsın, mesai ücretlerimiz ödensin ve çalışma şartları daha uygun hale getirilsin” dedik.

ile patronu, sigortasız işçi çalıştırmasından dolayı mahkemeye verdik.

Geriye dönük tüm haklarımızı alana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Biz işçiler olarak bu deneyimden şöyle bir ders çıkardık. Bizler 17 kişi olarak aslında çok iyi bir sayı yakalamıştık, tepkimizi hemen belli etmek yerine, fabrika komitelerimizi oluşturabilseydik, fabrikadaki diğer tüm işçilerle bir araya gelerek, ortak talepler etrafında güç birliği yapabilirdik. Bu mücadeleyi biraz daha uzun soluklu düşünüp Çalışma şartlarımız çok ağırdı, ona göre hareket edebilseydik, sonuç bunun üstüne bir de patron ve usta çok daha farklı ve olumlu gelişebilirdi. baskısından dolayı işçi arkadaşlarla Biz işçiler olarak birlik olduğumuz sübir araya gelip konuşma şansımız dahi Bunun üzerine patron da, “Kapı rece güçlüyüz ve ancak ortak talepler olmuyordu. Maaşlar ise hiç vaktinBöyle bir olay olduğunda ise, patron orada, benim şartlarım bunlar. İşinize etrafında birleşerek sesimizi ortaklaşde yatırılmazdı. Ödemelerin sürekli zor durumda kalacağını bildiği için gelirse çalışın, gelmiyorsa çıkın gidin”, tırarak kazanabiliriz. Nitekim işçilerin gecikmesinden dolayı zor durumda hemen o işçiye sigorta yapardı. Yani dedi. Biz de sinirlendik ve giriş-çıkışta büyük bir çoğunluğuyla bu talepler kalıyorduk. Bir gün patrona neden ciddi bir iş kazası olmayana kadar bastığımız kartları attık ve çıkışımızı etrafında birlik oluşturabilseydik, patmaaşlar gecikiyor diye sorduğumuzda, patron sigortaya yanaşmıyordu. İş istedik. Patron da, “Burada çalıştığıronun taleplerimizi geri çevirme şansı bize, “Ben sizin için bankadaki parakazası geçiren arkadaşlarımıza da, nızı nasıl ispat edeceksiniz ki” dedi. olmayabilirdi. ma dokunmam. Ne zaman mal satıp davacı olmamaları için baskı yapıp, Daha sonra tanıdık bir avukat aracılığı para kazanırsam o zaman ödemeleri ceplerine biraz para koyup susmalarını Bir grup Depar ayakkabı işçisi


İŞ YERLERİNDEN üretim yapılmaması ve kriz... Zaten başka bir şey uydursalar şaşardım. Bir patron zam vermek istemiyorsa ya yeteri kadar üretim yok diyor, ya da kriz var diyor,

Ben de çalışmamın karşılığını alamadığım için bu tekstil atölyesinden ayrıldım ve 3 ay sonra başka bir tekstil atölyesinde işbaşı yaptım. Bir ara yeni çalıştığım yerde eski patronumu gördüm ve ona sordum burası da sizin mi diye. Hayır, ben daha önce burada çalışıyordum dedi ve bana dert yanmaya başladı: Bizim şirketin aylık geliri 70 bin TL idi şimdiyse, 10 bin TL’ye inmiş diyor. Buna çok şaşırdım benim çalıştığım yer eskiden 70 bin TL kazanırken şimdi 10 bin TL diyor. Gerçi ne kadar doğru söylediği de muamma. Bizler evimize 10 kuruş götüremezken, onlar para beğenmiyorlar.

diğimizde kazanamayız. Eğer birlik olup, örgütlenip, mücadele edersek inanıyorum ki hakkımız olanı alırız.

Merhaba İşçi Cephesi okurları,

13

larla karşılaşırız. Çünkü bütün patronların görüşü aynıdır. Bizlere baskı yapıp sömürmedikleri sürece kazanamazlar ve servetlerine servet katamazlar.

Oysa birlik olup mücadele etsek, hiçbir patron kalkıp Ben tekstil sektöründe çalışan bize laf söyleyemez. Düşünün, bir işçiyim. Bu işyerine gireli o kadar baskıya rağmen ay yaklaşık üç ay oldu ve bu üç sonu geldiğinde maaşlarımızı ay içerisinde sürekli toplantıbile doğru dürüst alamıyoruz. lar yapılıyor, daha fazla üretim Yemeğimizi bile gelen tabldotyapmak için. Oysa zaten biz lar kötü olduğu için, çoğunu çalışanlar fazlasıyla üretim yapıyemeden döküyoruz. yorduk ama yine de, patronun Hatta çalışan bir bayan arkagözünü doyuramıyoruz çünkü, ne kadar çok üretim yapsak bir daşımız, fazla çalışmamızdan dolayı düşüp bayıldı. Biz çalıo kadarını daha istiyor. şanlar arkadaşımıza yardımcı Bizler çok yoğun çalıştığımız olmak için işi bırakıp hastaneye için doğal olarak hatalar da götürmek için toplandığımızda, oluyordu ve yapılan her hatada Şimdi daha iyi anlıyorum ne patron buna bile gelip fırça attı, kadar bedavaya çalıştığımızı ve toplantı yapılıyor ve hatalardan “burada ne oluyor?”, diye. Biz ne kadar az paraya çalıştığımızı. dolayı çalışan arkadaşlarıma de arkadaşımız hasta onunla ağza gelmeyecek laflar söyleniBizlerin çalışarak hayatta bir ilgilenip hastaneye götürmeye yor. Örneğin ustabaşı, Mısır’ın arada göremeyeceğimiz parayı çalışıyoruz, dedik. Patron da, geri zekâlıları bile sizden daha patronlar bir ayda kazanıyor“Ya siz işinize bakın. O güçlü akıllı diyor. Bundan dolayı işi lar. Tam da bu durumlarda, bir kadın, onun bir şeyi yok”, hatanın biz işçilerde olduğunu bırakıp giden arkadaşlarım da dedi. Ben bir kadın olarak çok oluyordu ama işi bırakıp gitolan biz işçilere oluyor. Oysaki düşünüyorum. Çünkü çalışıp, üzüldüm ama işyerinde örgütlü mek hiçbir zaman çözüm değil bu atölyede 70 bin TL kâr eden üretenler bizlerken hakkımızı olmadığımız için arkadaşımızı çünkü, birlik olmadığımız ve patron bize zam vermemek için savunmayanlar da bizleriz ve savunamadık bile. Onu hastainkâr ediyordu kazandığını. hakkımız için mücadele etme- örgütlenmediğimiz sürece gitti- neye bile götürmediler. ğimiz her işyerinde aynı baskı-

m De

ceklerim

AR ! sanız▼

@gmail.com

Protestoyu terör suçu saymak

Canan Yılmaz, 6 Mayıs 2011

İki gün önce Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden bir yüksek lisans öğrencisinin evi basılarak apar topar Diyarbakır’a götürüldüğünü duyduk. Ders programına dahi ‘örgütsel doküman’ diye polislerce el koyulduğunu ve KCK davası kapsamında gözaltına alındığını öğrendik. Nejat tek değildi. Aynı operasyonla farklı illerden 17 öğrenci daha benzer durumu yaşıyordu. Şanslıydı, serbest bırakıldı ancak, diğer 12 öğrenci ‘örgüt üyeliği’nden tutuklu yargılanıyor. Bir de yargılaması tamamlananlar var Örgütlenmese de, örgütle bağı bulunmasa da ‘örgüt

üyeliği’nden yargılananın vay haline... Geçtiğimiz günlerde, davaları yıllardır süren Dicle Üniversitesi öğrencilerinin yargılamaları seçim sonrasına bırakılmadan aniden tamamlandı. 2009’da öldürülen üniversiteli arkadaşlarını anmak maksadıyla okulda basın açıklaması yapan 8 öğrenciye ‘eğitim hakkını engellemek ve örgüt propagandası yapmak’tan 6-13 yıl hapis cezası verildi. Yaşlarının ortalama yarısı kadar hapis cezası alan bu öğrencilerin de artık eğitim hakları engellenmiş durumda. Dersimiz: Örgüt üyeliği Peki, örgütle herhangi bir bağı bulunmamasına rağmen öğrenciler nasıl ‘örgüt üyesi’ olmakla yargılanabiliyor veya ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt

adına suç’ nasıl işleniyor? Bunu mümkün kılan AKP’nin çıraklık döneminde, 2005’te, yürürlüğe soktuğu yasalar.

herkes örgüt üyesi sayılıyor. Normalinde protesto sayılacak bir eylem, terör örgütü adına faaliyet oluyor. Hak aramak, sorgulamak neredeyse devlet aleyhine Eskisinden daha demokratik olduğu söylenen yeni Türk Ceza işlenen suçtan sayılıyor. Bilhassa Kürt yüzlerce çocuk ve gencin Kanunu’na göre, “Örgüte üye cezaeviyle tanışmasına ve uzun olmamakla birlikte, örgüt adına süreli hapis cezaları almasına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye bu hükümet ve yasaları sebep olmak suçundan dolayı cezalanoluyor. AKP’nin getirdiği yadırılır” (TCK 220/6). Yani üye salarla darbeciler, işkenceciler değilsin ama üyeymişçesine cezalandırılabilirsin. Hangi eylem- değil, öğrenciler yargılanıyor. lerin “örgüt adına suç işlemek” Aynı nedenlerden ötürü kapsamına girdiği konusunda ODTÜ öğrencisi Hüseyin Erdeise, ne TCK’da ne Terörle Mümir; geçtiğimiz yıl Van’da gercadele Kanunu’nda bir düzençekleşen Sosyoloji Kongresi’nde leme yok. Bu demek oluyor ki, tutuklanan Özcan Şimşek ve bir eyleme mi gidiyorsunuz, bir yüzlercesi hâlâ hapiste. Dışarıda örgüt bu eylemin çağrıcılığını kalanlar olarak bu haksız tutukyapıyorsa, eyleme gitmek dahi lamalara karşı ‘örgüt’lenmeyelim suç olabileceğinden eyleme giden de ne yapalım?


14 » 14

ULUSLARARASI

ULUSLARARASI

Halk rejimin devrilmesini istiyor! İşçi Cephesi, 8 Mayıs 2011

El Şeb yurid iskat el-nizam! (Halk rejimin devrilmesini istiyor!) Tunus’ta başlayan ve bütün Arap dünyasına yayılan kitlesel seferberliklerle, Arap sokağı bu sloganla yankılanıyor. Tunus’ta Bin Ali diktatörlüğünün devrilmesi ve seferberliklerin diğer bölgelere yayılmaya başlaması üzerinden yaklaşık 5 ay geçti. O günden bu yana, inişler ve çıkışlarla birlikte Arap devrimi yoluna devam ediyor. Devrimin bugünkü odak noktası ise, Suriye.

mak için katliamlara girişmesinin, kuşkusuz önemli bir moral desteği de vardı. Rejimin kitlelere ateş açması ve katliamlara girişmesi ise, Suriye halkının öfkesini büyüttü ve eylemleri yaygınlaştırdı. Yaygınlaşan eylemlere karşı, diktatörlük daha fazla şiddet uygulamaya başladı. Bu kısır döngü içinde, kesin olmayan rakamlara göre 500’den fazla kişi, rejimin kurşunları altında can verdi, 2500’den fazla kişi tutuklandı.

Son olarak, ayaklanan şehirleri abluka altına alarak ve şehirlere tanklarla saldırarak, seferberlikleri Suriye’de seferberliklerin başlasonlandırmaya çalışan rejimin uymasından bu yana yaklaşık yedi gulamaları, korku eşiğini yitirmiş hafta geçti ve o günden bu yana protestolar, Suriye’nin bir ucundan Suriye halkının rejime karşı daha fazla seferber olmasından başka diğerine, bütün bölgelerine yayılmış durumda. İlk etapta rejimden sonuç vermiyor. Öte yandan, bazı kaynaklara göre, Suriye ordusu içedemokratik reformlar talep eden ve Esad’ı doğrudan hedef almayan risinde de bölünme emareleri baş kitleler, barışçıl gösterilerin üzerine göstermiş durumda. Halka karşı ateş açmayı reddeden askerlerin saateş açılmasıyla tutumunu değiştirdi ve temel talep Esad’ın gitmesi yısı giderek artıyor ve çatışma ordu içerisine de sıçramaya başlıyor. ve Esad rejiminin yıkılmasına Beşar Esad’ın kokuşmuş askerdönüştü. polis diktatörlüğü, kitlelere yöneDevrimci sürecin Tunus ve lik ağır bir baskı uygularken, diğer Mısır’da gelişmesi ve diğer bölyandan kısmi tavizler vererek de, gelere yayılmasıyla, Suriye’nin de rejimi ayakta tutmaya çalışıyor. bu süreçten muaf kalmayacağı, en başından beri ortadaydı. Hatta Ayaklanmanın başlamasının ardından Esad, ülke nüfusunun yüzde bizzat Beşar Esad, Mısır’da sefer10’unu oluşturan ve vatandaşlık berliklerin en yoğun olduğu dönemde, Bölgede artık hiçbir şeyin hakkı olmayan Kürtlerin, nihayet bu hakkını tanıdığını ilan etti. eskisi gibi olmayacağını söylemiş Ayrıca, yaklaşık 40 yıldır süren ve ve reform sözü vermişti. Fakat, kitlelerin de önemli taleplerinden bu dönemde reformlar, kuşkusuz biri olan Olağanüstü Hal uygugerçekleştirilmedi. Devrim ise, laması kaldırıldı, devlet güvenlik Suriye’yi es geçmedi. mahkemeleri lağvedildi. İşin ironik Suriye’de seferberliklerin baştarafıysa, Olağanüstü Hal uygulalamasıyla Esad rejimi, kitlelere masının kaldırılmasından 24 saat karşı ağır bir devlet terörü uygugeçmeden, rejimin kitlelere dölamaya girişti. Esad’ın kan akıtnük en kanlı saldırılarından birini maya bu kadar kolay vermesinde, başlatması ve 70’den fazla kişiyi Kaddafi’nin Libya devrimini boğ- öldürmesiydi. Giriştiği kıyımların

ardından, Esad’ın bu sembolik tavizlerle yakayı kurtarması pek mümkün görünmüyor.

liği Konseyi (KİK, başını Suudi Arabistan’ın çektiği petrol üreticisi Körfez ülkelerini kapsayan oluşum) emperyalizmle eşgüdüm Fakat dikkat edilmesi gereken halinde, duruma müdahale etmeye bir diğer nokta ise, Bin Ali ve karar verdi. Bahreyn’e devrimin Mübarek’ten farklı olarak, Beşar Esad’ın halen hatırı sayılır bir top- ezilmesi için karşıdevrim ordusu gönderen KİK, Yemen’de ise lumsal kesimin desteğini arkasına alıyor olması. Suriye toplumunda- Salih ve muhalefet koalisyonunu uzlaştırarak, Salih’in çekilmesini ki etnik ve mezhepsel farklılıkları sağlamaya çalışıyor. KİK’in hazırustaca kullanarak, Esad rejimi, kitleleri bölmeye çalışıyor ve Alevi- ladığı planda, Salih’in bir ay içinde görevini bırakması ve iki ay içinde Nusayri kesimin desteğini almayı başkanlık seçimlerinin yapılması, henüz sürdürüyor. Salih’e ve rejimin kilit isimlerine Ortadoğu’da seferberliklerin dokunulmazlık zırhı verilmesi ve yoğunlaştığı bir diğer merkez ise, seçime kadarki süreçte, muhaleYemen. Bölge’nin en yoksul ülkesi fetin de dahil olduğu bir “ulusal olan Yemen’de, 32 yıllık devlet birlik” hükümeti kurulması öneribaşkanı Ali Abdullah Salih’in gitliyordu. mesi talebiyle gerçekleşen eylemler, Muhalefet koalisyonunun kaesasında Ocak ayından bu yana sürüyor. Bu süreçte kırılma noktasını bul ettiği plan, kitlelerin tepkisi ve Salih’in manevraları nedeniyle oluşturan tarih ise, 18 Mart oldu. şimdilik rafa kalkmış durumda. 18 Mart’ta ordunun kitlelerin üzerine ateş açmasıyla 50’den fazla Fakat muhalefet koalisyonunun bu düzen-içi anlaşmayı kabul etmesi insan katledildi. O güne dek eydikkate değer. İslamcılardan “soslemlerle giderek yıpranan Salih’in yalistlere” geniş bir siyasi yelpazeyi kitlelerin üzerine ateş açma emri barındıran Ortak Eylem Partileri vermesi, rejim ve ordu içerisin(Joint Meeting Parties) tipik bir de de bir yarılma yarattı. Birçok burjuva muhalefet koalisyonu diplomat, bakan ve general da bu niteliğinde. Muhalefet, Salih’le bir süreçte Salih’in karşısına geçti. anlaşmaya varmaya oldukça istekli Emperyalizm içinse Yemen, görünürken, sokaktaki kitlelerse, Süveyş Kanalı’nı kontrol eden Salih’in derhal istifa etmesini ve bir bölge olması, El Kaide’nin Salih gitmeden hiçbir anlaşma yagüçlendiği ülkelerden biri olması pılmamasını talep ediyor. Örneğin, ve devrimin Suudi Arabistan’a Barışçıl Devrim Gençliği Örgütü, sıçramasına neden olabilecek bir tüm bu müzakere sürecinin bir şov ülke olması nedeniyle, stratejik bir olduğunu, Salih’in kitleleri ezmek öneme sahip. Bu nedenle emperiçin yalnızca zaman kazanmaya çayalizm, onunla tamamen işbirliği lıştığını ve Salih’in derhal istifasını içindeki Salih rejiminin, bu süreçte talep ettiklerini açıklıyor. Burjuva daima arkasında durdu. muhalefet koalisyonu ve kitleler arasındaki makasın açılması, rejiNe var ki, tıpkı Bahreyn için min devrilmesi ve emperyalizmden olduğu gibi, Yemen’deki devrimci kopuşu temel alan yeni bir önderdurumun kendi ülkelerine sıçraliğin gelişimine zemin sağlayabilir. masından korkan Körfez İşbir-


Filistin:

ULUSLARARASI

ULUSLARARASI

» 15

Hamas ve El Fetih anlaşması ne anlama geliyor? daki kontrol mücadelesi, 2005 yılında silahlı çatışmaya dönüşmüş, Ortadoğu’yu sarsan devrimci se- sonraki yıllarda, iki partinin koalisferberlikler süreci eşitsiz ve bileşik yon hükümeti ile bölgeyi yönetme bir seyir izleyerek tüm bölge üzegirişimleri de başarısızlıkla sonuçrinde belirleyici etkiler yaratmaya lanmıştı. Bu nedenle Siyonist İsrail devam ediyor. Bugüne dek emper- rejiminin sistematik işgal ve imha yalizmle uyum içinde yaşamaya politikasıyla iki küçük alana hapsodevam eden diktatörlük rejimleri- lan Filistin’de, Gazze Şeridi ile Batı nin bir bir alaşağı olmasıyla, dahası Şeria yönetimleri denetim dışı kitle seferberliklerinin 2007 yılında başlı başına bir endişe kaynağı birbirinden fiilen olmasıyla, “demokratik gericilik” kopmuştu. politikası da emperyalizmin bölge Hamas lideri üzerindeki hegemonyası açısından hayati bir önem kazanmış durum- Halid Meşal, dört yıl önce da. önce Hamas’ın Geçtiğimiz günlerde bölgenin Gazze’de seçimi kilit ülkesi Filistin’de rakip gruplar kazanmasından sonra başlayan ve Hamas ve El Fetih’in liderleri ara- zaman zaman silahlı çatışmaya dösında varılan uzlaşma ve Kahire’de nüşen ayrışmayı gidermeyi hedefimzalanan anlaşmayı bu gözle leyen anlaşmanın imza töreninde, okumakta yarar var. “Bizim kavgamız sadece İsrail’le” Hatırlanacağı üzere, Filistin sözleriyle El Fetih yönetimine barış Kurtuluş Örgütü içindeki etkin ve mesajı yolladı. Meşal’le Filistin Yötarihsel güç olan El Fetih ile İslami netimi Başkanı Mahmud Abbas’ın kanattan Hamas hareketleri arasın- anlaşmayı imzalamasının ardından

Murat Yakın, 9 Mayıs 2011

geçici hükümet kurma çalışmaları başlayacak ve bu geçici hükümet Filistin’i yeni seçimlere taşıyacak.

Hamas ve El Fetih’in emperyalizmin öne çıkarttığı Filistin’de iki devletli çözüm politikasında uzlaştırılarak bu yeni sisteme entegre Anlaşma, Tahrir ayaklanmasıyla edilmesi sürecinin ilk adımları. bir devrimci süreçten geçmekte Böylelikle çözüm, uzun bir süredir olan ve fiilen silahlı kuvvetlerin Filistin Kurtuluş Örgütü önderkontrolünde olan Mısır’ın araliğince zaten savunula gelen mini buluculuğunda ve AB, ABD ve ve tümüyle emperyalizme bağımlı Türk hükümetlerinin hamiliğinFilistin devletçiği ile İşgalci Siyode gerçekleşmiş nist rejimin bir arada yaşamasına olması “demokhavale edilerek, Filistin emekçi ratik gericilik” politikaları olarak halkının Siyonist rejime ve kabul edilemez işgalciliğine karşı, yeni adlandırdığımız bir intifada girişiminin önüne geçiemperyalist müdahalenin açık bir lebileceği umulmakta. göstergesi. EmÖte yandan, uzun yıllardır peryalizm, politik gündeme getirilmeye çalışılan iki istikrarsızlığın bölgede ciddi siyasal devletli çözüm modelinin, bu kez sonuçlara yol açacağının farkında. Filistin halkında güçlü bir destek Arap halklarında başlayan direniş- bulup bulamayacağı başlı başına lerin kontrol altına alınması için, bir tartışma konusu. Böylesi bir bölgenin en kırılgan noktası olan modelin, Filistin halkının kendi Filistin sorununun gündemden bir kaderini belirlemek ve gerçekten biçimde çıkartılması gerekiyor. özgürleşmek hedeflerinden uzakBu gelişmeler, Filistin yönetimi- laştırmaya dönük bir tuzak olduğu aşikâr. nin iki etkin burjuva gücü olan

Bin Ladin’in ardından Pakistan ve emperyalizm Görkem Duru, 9 Mayıs 2011 etmesinin önünü açtı. Tüm bu

Operasyona Geronimo isminin süreçte, emperyalizmin bölge paza- verilmesi de bir başka tartışma Geçtiğimiz hafta, El Kaide lideri rındaki gücünü arttırması ise başat noktası. Geronimo, Amerikan yerli Usame Bin Ladin’in, Amerika’nın konumdaydı. Bir başka deyişle, halklarından Apaçiler’in sömürdüzenlediği bir operasyon sonuİslami bireysel terörizm, emperya- gecilere karşı direnişin örgütlencunda öldürülmesi gündemde, list kitlesel terörizmin önünü açtı mesinde rol oynayan en önemli Ortadoğu coğrafyasını sarsan (Afganistan ve Irak örnekleri) ya şefleri. Komünal toplum düzenindevrimci sürecin önüne geçmesida emperyalizm önünün açılması de yaşarken sömürgecilere karşı nin dışında birçok tartışmayı da için bireysel terörizmin yükselme- Kızılderililerin kitlesel seferberlikberaberinde getirdi. İşkencenin ne sine ihtiyaç duydu! lerini ön plana çıkartma çabasıyla kadar uygulanabilir bir yöntem mücadele etmişti. Politik duruş ve Mevcut duruma döndüğümüzolduğu, emperyalizmin bundan yöntem olarak sonraki durağının Pakistan mı ola- de ise, 2011 Bin Ladin örnecağı ya da son Kızılderili direnişçi- yılıyla birlikte ğinden çok daha lerinden Geronimo’nun operasyon Ortadoğu’da farklı ve anlamlı yaşanan deviçin kod ad olarak kullanılması... bir yere oturan Bunlar tartışmaların bir bölümünü rimci süreçler ve Geronimo’nun kitle seferberlikoluşturuyor. adının böyle bir leri bir yandan Bilindiği gibi Bin Ladin operasyona verilİslami temelli 1980’lerde Sovyetler Birliği ile mesi de, burjuvazinin bilinç buhareketleri bastırırken, öte tarafAfganistan arasındaki çatışma landırmasının ne noktaya vardığını tan da emperyalizmin bölgedeki sürecinde anti-komünist fikirleri göstermesi adına önemli bir örnek. konumunu sarsıcı bir etki yarattı. ile öne çıktı. Sonrasında ise Birinci Libya’da gerçekleşen müdahale Yazının son bölümünde ise Körfez Savaşı dönemiyle birlikte ise emperyalizmin iplerin kontro- önümüzdeki dönemde de tartışıanti-Amerikan/emperyalist fikirlünü elinden kaçırmamak adına lacak bir konuya, emperyalizmin lerle, İslami terörizmi birleştirerek başvurduğu bir yöntemdi. Bugün olası bir Pakistan müdahalesine bireysel terörizm yoluna girdi. ABD’nin yapmış olduğu da, “biz değinmek gerekiyor. Emperyalizm, 2000’li yıllarla beraber İslami burada istediğimiz yere, istediğiAfganistan’da Taliban’ın ılımlı katemelli bireysel terörizmin yüksemiz şekilde müdahale edebiliriz” nadıyla işbirliği yapmaya ve radikal lişi, emperyalizmin Ortadoğu’yu imajını yaratmasıyla beraber, bir kanadı da daha ılımlı kılmaya çaişgaller yoluyla daha da terörize gözdağı niteliğinde de okunabilir. lışıyor. El Kaide’nin güçsüzleştiril-

meye çalışılması da bu hedef doğrultusunda bir hareket. Pakistan örneğine baktığımızda da, özellikle ülkenin kuzeyinde, Taliban’ın oldukça güçlü bir konuma sahip olduğu ilk göze çarpanlardan. Ayrıca ülke içerisinde radikal İslami hareketlerin de temsiliyet bulduğunu belirtmek gerekiyor. Bin Ladin’e karşı düzenlenen operasyon da Pakistan’da çok farklı açıklamaların önünü açtı. Bir yandan “bu kadar yakınımızda yaşayan Ladin’i nasıl bulamadık” denirken, öte yandan da “yanı başımızda bizden habersiz böyle bir operasyon nasıl düzenlenir?” açıklamaları çelişkileri görünür kılmakta. Bu çelişkilerle birlikte, Taliban’ın Afganistan ve Pakistan’da güçlü bir konumda olması emperyalizmin Afganistan “planını” uygulaması için Pakistan üzerinde de daha fazla baskı oluşturmasına neden oluyor. Bu politikalarına bölgede işlerlik kazandırmaya çalışan emperyalizm olası çıkışı Pakistan’a müdahale etmekte bulursa ise biz devrimci Marksistlere düşen, tüm gücümüzle Pakistan halkının özgürlüğünü savunmaktır!


12 Haziran seçimleri ve İşçi Cephesi Dünya çapında emekçilere yönelik neoliberal saldırılara eşlik eden ekonomik kriz, yaşam koşullarımızı giderek ağırlaştırdı. Güvencesizlik ve geleceksizlik işçi ve emekçilerin hayat standartları haline geldi. Buna karşılık Avrupa’da seferber olan kitleleri, Ortadoğu’daki devrimler silsilesi izlemeye başladı. Başka bir dünyaya giden yolun kapılarını aralayan emekçi halkların mücadelesi, aynı yıkımın mağduru Türk ve Kürt emekçilerin mücadelelerine örnek olmaktadır. Bu topraklarda ise, sınıf üzerindeki sömürü ve denetim durmaksızın devam ediyor. AKP’nin 8 yıllık iktidarında dış borç iki kat arttı, işsizlik yüzde 20 dolaylarında, toplumun yüzde 65’i örgütsüz ve güvencesiz bir yaşam sürüyor. Benzer şekilde “açılım” adı altında Kürt halkının mücadelesi denetim altına alınmaya ve önderliği tasfiye edilmeye çalışılıyor. Böyle bir atmosferde yaklaşan 12 Haziran Seçimleri emekçiler, Kürt halkı ve ezilen tüm kesimler için büyük önem arz ediyor. Düzen partileri AKP, CHP, MHP bugüne kadar burjuvazinin saldırı programının bizzat savunucusu ve uygulayıcıları oldular. Krizden Türkiye burjuvazisi kârlarını katlayarak çıkarken, artan işsizliğe ve yoksulluğa ilişkin bir çözüm üretmeyi tercih etmediler; bunun yanı sıra Kürt halkının siyasi katılımını engellemek, onu baskı altında tutmak için blok halinde hareket ettiler. Demek ki bu seçimlerde gerçek anlamda sınıfın ve ezilen kitlelerin acil ihtiyaçları

çerçevesinden bakan bir programın leri azaltılıp; ücretler düşürülmekadaylarını desteklemeye ihtiyacısizin haftalık çalışma süresi 35 saat mız var. olmasını,

lukları üzerindeki baskı ve ayrımcılık son bulmalı, zorunlu din dersi kaldırılmalıdır.

12 Haziran seçimleri, eğitimden sağlığa her şeyi paralı hale getiren düzen partilerinin pervasızca saldırılarına dur demek, 12 Eylül Anayasası’yla devam eden askerpolis rejiminin baskı politikalarını reddetmek, onurlu bir iş onurlu bir yaşam koşullarını talep ederek düzen partilerine, “Oy yok!” demenin günüdür.

Asgari ücret ve emekli aylıkları, yoksulluk sınırının üzerinde belirlenecek, vergi dışı tutulmasını,

Emperyalizmden kopuş

Taşeron, esnek, kayıt dışı çalışma biçimlerine son verilmesini,

Dünya Bankası ve IMF gibi kurumların ön gördüğü reçeteler etrafında işçi ve emekçilere yapılan saldırılar sürdürülüyor, tüm yük işçilerin sırtına bindiriliyor. Bunun yanında dış borç ödemeleri emekçilerden alınan ağır vergi yükleri ile sürdürülüyor.

Bugün bileşeni olduğumuz Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku bu ihtiyacın anlamlı ve güçlü bir birliği haline gelmiştir. Daha birkaç hafta öncesinde Blok’un adaylarını veto eden YSK’nın tavrına ilişkin AKP sesini çıkarmamış, MHP desteklemiş, CHP ise göstermelik bir çağrıda bulunmuştu. Nitekim protestolarda polis kurşunuyla ölen İbrahim Oruç, süre giden KCK tutuklamaları hala gündemdeyken, rejimin emek düşmanı ve baskıcı yüzüyle uzlaşmamak, gerçek anlamda demokrasiden ve emekten yana olan bir alternatifi desteklemek bugün yakıcı bir ihtiyaç. Tüm bu gerekçelerle, İşçi Cephesi olarak 12 Haziran seçimlerine emekçilerden ve ezilenlerden yana bir seçim programıyla Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku adaylarını destekliyoruz!

Herkese iş ve iş güvencesi Herkes için iş ve iş güvencesi, işten çıkarmaların yasaklanmasını, Günlük ve haftalık çalışma süre-

Cinsiyet farklarından dolayı yaşanan ücret farklılaşmasının önlenmesi için yasal tedbirler alınmasını, eşdeğer işe eşit ücret talep ediyoruz.

Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı Muhatapsızlaştırılmış bir çözüm olarak kendini ifade eden “açılım” süreci, hiçbir suretle kaderini tayin hakkını içermiyor. Bu yüzden, her şeyden önce ulusların siyasal eşitliğinin tanınması için inkâr ve imha politikalarına son verilmesi, siyasi tutuklularının serbest bırakılması, anadilde eğitimin yasallaşması, operasyonların durdurulması ve Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkının tanınmasını istiyoruz.

Demokratik dönüşümler Yüzde 10 seçim barajı kalkmalı, bağımsız aday olabilmek için istenen ücret iptal edilmelidir. İfade hürriyeti ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılmalıdır. İnanç özgürlüğü bağlamında, Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalı, Aleviler ile öteki inanç toplu-

Bu yüzden; Dış borç ödemeleri iptal edilmesini, emperyalizmle yapılan tüm anlaşmalar son bulmasını, IMF ve NATO’dan derhal çıkılmasını istiyoruz.

Kadın Sermaye egemenliği ile birleşen erkek egemenliğinin kadınlar üzerinde uyguladığı sömürü, baskı ve denetime, devlet eliyle sürdürülen cinsiyetçi rejime karşıyız. Bu yüzden, kadına yönelik şiddet önlenmeli, taciz, tecavüz ve cinayetlerin son bulması için koruma sağlanmalı ve cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Her mahalleye sığınma evi açılmasını, Her iş yerine kreş ve ücretli, devredilemez babalık izni uygulanmasını, Her kadına babadan, kocadan bağımsız sağlık güvencesi, ev kadınlarına emeklilik hakkı tanınmasını savunuyoruz.

İşçi Cephesi, 9 Mayıs 2011

www.iscicephesi.net


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.