Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 29
Temmuz 2006
http://iscicephesi.org
krizin faturasýný iþçi sýnýfý ve emekçiler ödemesin!
Tüm iþçi ve emekçilere devalüasyon oranýnda ücret zammý! Gündem ve Politika
syf. 2-7/15
Sýnýf mücadelesi
Castleblair Ýþçilerinde Basýna ve Kamuoyuna
Sivas’ýn Ateþi Sönmedi
Burjuvazinin Korkusu Boþuna Deðil
Krizin Adý: Patron Kazan, Ýþçi Kaybet Olmasýn
Türkiye’de Sendikal Hareketin Durumu
Þemdinli Davasýnda Göstermelik Ceza
Fabrikalardan Okur Mektuplarý
“Derin Devlet”in Þemdinli Ýntikamý
15-16 Haziran Direniþinin Ardýndan
CHP Nereye Koþuyor? Sýnýrdaki Yýðýnak Ne Anlama Geliyor? ÖSS ve Sýnav Sistemi
syf. 8-14
Dünya
syf. 16 Ýsrail’in Filistin’e Yönelik Vahþi Saldýrýsýna Karþý
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Sivas’ýn Ateþi Sönmedi* Devletin anti-komünizm propagandasý ile 1970’lerden beri palazlandýrdýðý gerici ve faþist güçler, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta bir kez daha sahneye çýktýlar ve 35 devrimci, demokrat, aydýn insanýmýzý Sivas Madýmak Oteli’nde diri diri yakarak katlettiler. Erdal Ýnönü’nün SHP’sinin de içinde olduðu koalisyon hükümeti seyretti yükselen alevleri. Ayný Çorum’da, Maraþ’ta, Gazi Mahallesi’nde olduðu gibi... Askerpolis rejimi, bu katliamlarý göstermelik mahkemelerle kapatmak istedi. Oysa biz gerçek katilin kapitalist sömürü düzenini ayakta tutan baský rejimi olduðunu biliyoruz. SHP’li Kültür Bakanlýðý’nýn desteðiyle 1993 yýlýnda Sivas’ta bir kültür merkezi açýlýþý ve þenlik planlanmýþ ve þenliðe birçok yazar, çizer, aydýn davet edilmiþti. Ayný dönemde gericiler de katliam hazýrlýklarýna baþladýlar. Bastýklarý bildirilerle halký, gelen aydýnlara karþý kýþkýrttýlar. Yerel gazeteler okurlarýný, “Müslümanlýða hakaret edenlere karþý Müslümanlýðýn gereðini yerine getirmeye” davet etmeye kadar götürdü. Bu kýþkýrtmanýn baþýný çeken isimlerden biri de dönemin Refah Partili belediye baþkaný daha sonra 1995 seçimlerinde RP’den milletvekili seçilen Temel Karamollaoðlu’ydu. Öyle ki, belediye baþkaný, yol yapýmý bahanesiyle Madýmak Oteli’nin önüne taþ yýðýnlarýný döktürdü. Katliam hazýrlýklarýna raðmen hükümet ve güvenlik güçleri ise hiçbir tedbir almadýlar. Bu katillerin avukatý ise daha sonra RP’nin Adalet Bakaný olacak Þevket Kazan’dý. 2 Temmuz Cuma günü Paþa ve Meydan camilerinden çýkan 500 kiþi vilayet binasýna doðru yürüyüþe geçtiler. Buradan etkinliklerin yapýlacaðý Kültür Merkezi’ne yöneldiler. Önce birkaç gün önce dikilen Ozanlar Anýtý’ný yýktýktan sonra, Kültür Merkezi’ne saldýrdýlar. Grup, Madýmak’a yöneldiðinde sayý 15 bini bulmuþtu. Otelde kalan aydýnlar, gerici
Sivas Katliamý Protesto Edildi
2
Bu yýl Sivas katliamý Sivas’ta kitlesel olarak kutlandý. Polis þehir dýþýndan gelen katýlýmcýlarýn þehre girmesini engellerken, Sivas’ta binlerce kiþi toplandý ve katliamýn 13. yýlýnda Ýskender Kebapçýya çevrilen otelin önüne yürüdü. Bazi faþist ve yobazlar tarafýndan tahrik edilmeye çalýþan eylem, polisin engellemesiyle çatýþmaya dönmedi. Faþizme karþý omuz omuza, Sivas’ýn hesabý sorulacak gibi sloganlar öne çýkarken, ana talep olarak Madýmak Otelin altýndaki kebapçýnýn kapatýlmasý ve otelin müzeye dönüþtürülmesi talepleri öne çýkmýþtýr. Ayrýca katliamý protesto eden bir anýtýn dikilmesi talep edilmiþtir. Yine Türkiye’nin çeþitli illerinde olduðu gibi Ýstanbul Kadýköy’de de yaklaþýk 10 bin kiþinin katýlýmýyla gerçekleþen miting ile Sivas katliamý protesto edildi.
güruhun saldýrýsý nedeniyle ulaþabildikleri tüm SHP’lilerden, Erdal Ýnönü de dahil, yardým istediler. Ancak bu yardým 8 saat boyunca bir türlü otele ulaþamadý! Otelin önünde toplanan gerici-faþist kitle oteli taþlamaya baþladý. Valiliðin etkinlikleri iptal ettiðini açýklamasýna raðmen gericiler kan dökmek istemekteydi. Belediye baþkaný Temel Karamollaoðlu, “gazanýz mübarek olsun” diyerek kitleyi iyice kýþkýrttý. Önce otelin önündeki araçlar, ardýndan otelin kendisi ateþe verildi. Ýtfaiye otelin önüne gelmesine raðmen yangýna müdahale etmedi. Ettiðinde ise 35 insanýmýz ölmüþtü. Ýtfaiyeciler merdivendeki insanlardan birinin Aziz Nesin olduðunu görünce onu kameralarýn gözü önünde tartaklamayý sürdürdüler. Olaylarýn ardýndan Erdal Ýnönü yüzsüzce, “Güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaþlarýmýzýn daha fazla zarar görmesi engellenmiþtir” demiþti. Cumhurbaþkaný Demirel ise, “halkla polisi karþý karþýya getirmeyin” derken; Tansu Çiller, “Otelin etrafýný saran vatandaþlarýmýza hiçbir þey olmamýþtýr” ve Mesut Yýlmaz da, “Bu bir futbol maçýnda bile çýkabilecek bir olaydýr” diyerek gerçek yüzlerini bir kez daha gösterdiler. Katliam hükümet ve siyasiler tarafýndan böylece onaylanmýþ oldu. Bu katliamda Alevi-Sünni ayrýmý kýþkýrtýlmak istenmiþti. Benzer kýþkýrtmalar devrimci muhalefetin yükseldiði dönemlerde Maraþ ve Çorum’da da gerçekleþmiþti. Saldýrýlarýn yüzeydeki nedeni AleviSünni çatýþmasý gibi görünse de, gerçek neden baský ve þiddet rejiminin emekçi halký din kisvesi altýnda bölerek birbirine kýþkýrtmasýdýr. Katliamýn taþeronlarý ise gerici ve faþist güçlerdir. Hükümetin olayý örtbas etmeye dönük açýklamalarý bunun göstergesiydi. Baskýcý rejim bu katliamla giderek güçlenmekte olan devrimci güçlere, emek hareketine ve Kürt ulusalcý hareketine saldýrmýþtýr. Dönem ayný zamanda burjuva koalisyon hükümetinin ve rejimin krize sürüklendiði bir dönemdi. Sivas katliamý ne ilktir, ne de son olacak. Emek hareketi yükseldiði sürece burjuvazi ve onun gerici güçleri bu tür kýþkýrtmalara niyetlenebilecektir. Sivas katliamý tüm emekçi halka karþý yapýlmýþtýr. Bu nedenle birkaç gerici katilin yargýlanmýþ olmasý yeterli deðildir. O dönemin Cumhurbaþkaný baþta olmak üzere, baþbakan, tüm bakanlar, katliamý izleyen genelkurmay baþkaný, generaller ve emniyet müdürleri yargýlanmalýdýr. Bu ise, asker-polis rejiminin yýkýlmasýyla olanaklý olabilecektir. Biz devrimciler, Sivas katliamýný ve diðer katliamlarý asla unutmayacak ve gerçek katiller yargýlanana ve bunlarý yaratan sömürü düzeni yýkýlana kadar mücadeleyi sürdüreceðiz.
EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ Derya Deniz *Yazý ÝC’nin Eylül 2004 yýlýna ait 9. sayýsýndan alýnmýþ, bugün halen geçerliliðini koruduðu için bazý küçük düzenlemelerle yeniden yayýnlanmýþtýr.
Tüm iþçi ve emekçilere devalüasyon oranýnda ücret zammý! AKP hükümeti üç buçuk yýldýr her þeyin güllük gülistanlýk olduðu yalanýný söylemeye devam ediyor. Kuþkusuz söz konusu burjuvazi ise onlarýn keyfinin yerinde olduðu doðrudur. Çünkü yerli-yabancý sermaye için hükümetin yapmadýðý kýyak kalmadý. Borç silmeler, ertelemeler; vergi aflarý ve indirimleri hep patronlar için yapýldý. En temel sosyal haklarýn dahi týrpanlanmasýný saðlayan patronlar bir yandan özelleþtirme yaðmalarýyla zenginliklerine zenginlik kattýlar, diðer yandan esnek çalýþtýrma uygulamalarýyla emek maliyetlerini de en aþaðý noktalara kadar indirdiler. Buna raðmen yine de durumum iyi diyen patron bulamazsýnýz. Patronlar hep daha fazlasýný istiyorlar. Krizler patronlarý zenginleþtiriyor, iþçi ve emekçileri ise daha da yoksullaþtýrýyor. Oysa patronlar bizzat kendi yarattýklarý krizleri bahane ederek baský ve sömürüyü arttýrýyor ve tüm faturayý her zaman iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin sýrtýna yüklemek istiyor. Patronlar, “ne kadarý yeter?” sorusuna oburca hep daha fazla diye cevap veriyor; kazandýklarý asla onlara yetmiyor. Bununla birlikte yine de patronlar hiçbir þekilde durumumuz iyi demiyor; sürekli aðlamaya devam ediyor. Oysa kötüleþen iþçi sýnýfý ve emekçilerin hayatýdýr, patronlarýn hayatý deðil. Sürekli aðlayan patronlar ne hikmetse aðlamalarýna raðmen sýk sýk AKP hükümetine övgüler dizmekten, baþbakanýn sýrtýný sývazlamaktan da geri durmuyor. Bu da çok doðal çünkü bütün patronlar aðlamalarýna raðmen her yýl, özellikle de son üç buçuk yýllýk AKP hükümeti döneminde, trilyonlarca kâr açýklamakta. Burjuvazinin gündeminin her zaman daha fazla kâr, daha fazla sömürü olduðunu biliyoruz. Baþka hükümetlerin olduðu gibi AKP hükümetinin ömrünü belirleyen de bu nedenle patronlarýn daha fazla kâr etmesini ne kadar iyi saðlayabildiðiyle ölçülmektedir. Kriz patladý… Yine Patronlar Kazandý, Yine Ýþçi Sýnýfý ve Emekçi Yoksul Halk Kaybetti Son yaþanan kriz bu durumun bir kez daha doðrulanmasýný saðladý. Baþta Amerikan dolarý olmak üzere döviz fiyatlarýnýn kýsa bir süre içinde Türk lirasý karþýsýnda aþýrý deðerlenmesi iþçi ve emekçilerin ceplerindeki her yüz liranýn 25-30 lirasýnýn patronlarýn cebine gitmesine yol açtý. Ama bakýyoruz yine en çok aðlayan patronlar. Acaba ne diye aðlamaktalar? Hemen petrol ürünlerine zam geldi. Elektrik, su, ulaþým, gýda, eðitim, saðlýk, kira baþta olmak üzere her ürün ve hizmet de kriz bahanesiyle bu zam furyasýndan payýný aldý. Kim etkilendi bu krizden? Tabii ki iþçi ve emekçiler etkilendi. Yüzde 0 ile 8
arasýnda deðiþen oranlarda ücret zammý alan iþçi ve emekçiler aldýklarýnýn çok daha fazlasýný bir anda kaybetti. Ama sadece bu kadar da deðil. Bu döviz yükseliþini bahane eden patronlar hemen her þeye yaptýklarý ve yapmaya devam edecekleri zamlarla iþçi ve emekçilere bir ikinci darbe daha vurmakta. Merkez Bankasý dolara müdahale ediyormuþ. Ediyor da ne oluyor? Yüzde 30’lara kadar çýkan devalüasyon oraný müdahale sonrasý yüzde 20’lere kadar inmiþ. Ýnmiþ de ne olmuþ? Vurguncular bu arada soygunlarýný zaten yaptýlar. Yaptýklarý, yapacaklarý zamlarla da zaten çoktan kârlarýna kâr kattýlar. Dolar 15 gün sonra eski haline gelse, bu yapýlan zamlar geri mi alýnacak? Bugüne kadar alýnmadýðýna göre bundan sonra da alýnmayacaktýr. Bu, katmerli sömürüdür. Kesin bir þekilde iþçi sýnýfý, emekçiler ve Kürt halký baþta olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen kesimler için hayat her geçen gün daha da kötüye gitmekte. Krizler olsa da, olmasa da hep patronlar kazanmakta, emekçiler ise hep kaybetmekte.
GÜNDEM
Krizin Adý: Patron Kazan, Ýþçi Kaybet Olmasýn!
Tüm iþçi ve emekçilere devalüasyon oranýnda (yüzde 30) ücret zammý Son kriz için AKP hükümeti kaza diyor. Paniðe gerek yok, bu kazayý atlatýrýz diyen hükümete sormak gerekir; üç buçuk yýldýr kriz yoktu da bunca sömürü ve baský, hak ve özgürlük kaybýnýn anlamý neydi? Sendikalaþmak isteyen iþçilere, özgürlük isteyen Kürt halkýna, eðitim ve saðlýk isteyen emekçilere her türlü baský ve þiddeti reva gören patronlar ve onlarýn hükümetinin ipliði bininci kere pazara çýkmýþtýr. Bu kadar yoðun baský ve þiddete, hak ve özgürlük gaspýna raðmen iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk mücadele etmekten asla vazgeçmedi ve vazgeçmeyecektir. Sendikal bürokrasinin baský ve sömürüyü meþrulaþtýrma çabalarýna her mücadele anýnda tanýk olan iþçi ve emekçiler olarak tavrýmýz: “krizin faturasýný iþçi sýnýfý ve emekçiler ödemeyecek!” olmalý. “Tüm iþçi ve emekçilere gerçekleþen devalüasyon oranýnda, yüzde 30 ücret zammý!” yapýlmalý. Kuþkusuz patronlar ve hükümeti býrakýn bu talebi karþýlamayý üzerine bir de yüzde 30 kriz bahaneli sömürü payý eklemeyi isteyecek. Krizin faturasýný ödemek istemeyen iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk ancak birleþik, örgütlü ve kararlý bir mücadeleyle haklarýný alabilir. Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn bu gücünün olduðu þüphesizdir. Yeter ki ayaða kalksýn! Ýþçi Cephesi - 2 Temmuz 2006
3
Þemdinli Davasýnda Göstermelik Ceza Hakari ve çevresinde yaþanan bir dizi “faili meçhul?“ patlamalar, Þemdinli’de bir kitapevine el bombasý ile yapýlan saldýrýyla sürmüþ, ancak kitabevi sahibi Seferi Yýlmaz’ýn dikkati ve halkýn cesareti sayesinde bu patlama faili meçhul olmaktan çýkmýþ, faili devlet olarak kamuoyunun gözününde deþifre olmuþtu. Bu, ülkenin tarihinde devletin muhaliflere karþý ne ilk cinayet giriþimi ve bu baský rejimi yokedilmediði sürece ne de sonuncusu olacak! Patlamalardan sonra halkýn yakaladýðý iki astsubay baþçavuþ ve bir PKK itirafçýsý gözaltýna alýndýlar. Bombayý atan onlar da olsa gerçek failin devlet olduðunu kim söyleyecekti? Aslýnda kimsenin konuþmasýna fýrsat vermeden Yaþar Büyükanýt Paþa çýktý sahneye ve bombayý atan Ali Kaya’yý savundu. Ýyi çocuktur, tanýrým diye ekledi. Aslýnda tetikçileri kimin yönlendirdiðini de göstermiþ oldu. Ancak Büyükanýt’ýn beklemediði bir þey oldu. Van baþsavcýsý Ferhat Sarýkaya iddanamede olayýn organize bir çete iþi olduðunu söyledi. Yaþar Büyükanýt ve bazý üst kademe komutanlarý suçlularý korumakla ve yargýya müdahale etmekle suçladý. Fakat suçladýðýyla kaldý ve jet hýzýyla meslekten men edildi. Ýþte bu dava 1,5 ay gibi kýsa bir sürede sonuçlandýrýldý. Davada savcý Ferhat Sarýkaya’nýn
4
iddanemesi okundu. Ancak Yaþar Büyükanýt ve diðer komutanlarla ilgili bölümler çýkarýlarak! Sanýklar, suç iþlemek üzere teþekkül oluþturmak ve kasten adam öldürmek ve öldürmeye teþebbüsten suçlanýyorlardý. Dava sonucunda çete deþifre edilmezken, baþçavuþlar 39’ar yýl hapse mahkum oldular. Avukatý olmayan Veysel Ateþ’in duruþmasý Aðustos ayýna ertelendi. Dava Neden Bu Kadar Hýzlý Sonuçlandý? Türkiye’de görülmeyen bir hýzla sona eren davanýn, bu kadar hýzla bitmesinin nedeni olarak yeni Ceza Muhakeme Kanunu gösterildi. Bu hiç de inandýrýcý bir neden deðil. Çünkü bunun gibi bekleyen yüzlerce dava var. Peki esas neden ne? Esas neden derinlere gitmeden davanýn bir an önce örtbas edilmesi ve gerçek faillerinin deþifre
edilmemesidir. Dün Susurluk’ta deþifre olan milletvekillerinden, polis amirlerinden, subaylardan, bürokratlardan hangisi bugün cezaevinde? Hepsi devletin “kahramaný, iyi çocuðu”ydu zaten. Peki iddanamede bahsedildiði gibi eðer ortada bir çete varsa, bu çetenin diðer mensuplarý kimlerdir? Bunlarýn hangi komutanlarla baðlarý vardýr? Hangi eylemlerin failidirler? Ceza alan subaylarýn amirlerinin emirleri dýþýnda o saatte orada olmalarý mümkün deðildir. Ordu gibi bir kurumda ve böylesine hassas ve devletin denetiminde bir bölgede ellerini sallaya sallaya nasýl bomba atabillmektedirler? Gerçek Suçlular Kim Tüm bu sorularýn iþaret ettiði kiþiler aslýnda ordunun üst kademelerindeki paþalardýr. Her zamanki gibi PKK yaptý yalanlarý bu kez tutmadý. Bu yüzden asýl yargýlanmasý gereken birkaç tetikçi deðil, gerçek azmettiricilerdir. Baskýcý rejim, kendi þiddetini meþru görmekte ve canýnýn istediðini vurma, kaçýrma, bombalama, iþkence etme hakkýný kendinde görmektedir. Bu tablonun sahipleri elbette sadece paþalar deðildir. Polis teþkilatýnýn amirleri; MÝT, JÝTEM, emniyet istihbarat; üst kademe bir dizi bürokrat; Mehmet Aðar vb. siyasetçiler; MHP, CHP, DSP, ANAP, DYP, REFAH, AKP ve diðer burjuva partileridir. Aslýnda bu baský, þiddet ve sömürü rejiminin ta kendisidir. Baþta Þemdinli davasý olmak üzere binlerce katliamýn gerçek sorumlularý yargýlanmalýdýr. Göstermelik birkaç tetikçi deðil. Bu yüzden Susurluk gibi Þemdinli davasýnýn da takibi çok önemlidir. Bugün kürtlere bomba atanlar dün grevlere, emekçi semtlerine bomba atanlar, attýranlardýr. Bunlarýn yargýlanmasý Türkiye sýnýf mücadelesinin en önemli mücadelelerinden biridir. Bizler bu rejimi deðiþtirmek için mücadele etmediðimiz sürece bu katiller yargýlanmamaya devam edecekler. Onlarýn gerçekten yargýlandýklarý gün emekçilerin mücadelelerinde büyük bir mevzi daha kazandýklarý gün olacaktýr. Fuat Karan 2 Temmuz 2006
“Derin Devlet”in Þemdinli Ýntikamý Þemdinli davasý alýþýlmadýk bir þekilde, jet hýzýyla sona erdi. Sanýk astsubaylar 39’ar yýl 5’er ay hapis cezasýna çarptýrýldý. Bombanýn atýldýðý kitapevinin sahibi Seferi Yýlmaz mahkemeden hemen sonra tutuklanarak cezaevine konuldu. Seferi Yýlmaz’ýn avukatlarýnýn açýklamasýna göre, tutuklama nedeni olarak, bir itirafçýnýn, “PKK’liler, Seferi Yýlmaz’ý korumamýz lazým” dediler ifadesi gösterilmiþ. Umut Kitapevi’nin bombalanmasý olayýnda azmettirici durumdaki perde arkasý üst düzey yetkililer soruþturulacaðý yerde, kitapevi bombalanarak maðdur duruma düþürülen Seferi Yýlmaz’ýn tutuklanmasý dikkat çekicidir. Bu olay sonucunda ölmemesi belki de bazýlarýný kýzdýrmýþtý. Seferi Yýlmaz ölseydi bu olay kapanacak, yargýsýz infaz gerçekleþtirilmiþ olacak, faili meçhuller listesine bir yenisi eklenecekti. Belki de terör örgütü Umut Kitapevi’ni bombaladý
denilerek olayýn üstü kapatýlacaktý. Hesapta Seferi Yýlmaz’ýn ölmemesi yoktu. “Derin Devlet”in seferi Yýlmaz’a kýzgýnlýðý onun ölmemesinedir. Seferi Yýlmaz ölmeyerek devlet görevlileri tarafýndan gerçekleþtirilen bu olayýn açýða çýkarýlmasýna sebep olmuþtur. Seferi Yýlmaz’dan bunun hesabý sorulmak istenmektedir. Avukatlarýnýn cezaevinde ziyaret ettiði seferi Yýlmaz, F-Tipi cezaevinde tek kiþilik bir hücrede tutulmakta.
Avukatlarý Seferi Yýlmaz’ýn tutuklanmasý için gerekçe gösterilen kuvvetli suç þüphesinin varlýðý, suçun vasýf ve mahiyeti, mevcut delil durumu gerekçesinin 5271 sayýlý ceza mahkemeleri kanunu ve insan haklarý sözleþmesinin 5. maddesine aykýrý olduðu gerekçesiyle Yýlmaz’ýn serbest býrakýlmasýný istedi. “Dosyaya iddia makamýnca yeni delil olarak herhangi bir bulgu ibraz edilmediði, Yýlmaz hakkýndaki talebin yerinde olmadýðý” belirtilen dilekçede, “Anayasanýn 19. maddesi gereðince henüz suçluluðu kesinleþmemiþ bir kiþinin yargýlanmadan veya verilecek cezadan kaçmasýný, delillere zarar vermesini önlemek ve suçla bozulan toplumsal dengenin saðlanmasý amacýyla zorunlu hallerde baþvurulacak bir yargýlama önlemi olarak tutuklanmasý mevzuatta yer almýþtýr. Ancak tutuklama için kuvvetli suç þüphesini gösterecek olgularýn bulunmasý gerekir. Ýþin önemi gereði verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmamasý halinde tutuklamaya karar verilemez. Bunun için müvekkilimizin serbest býrakýlmasýný, tutuksuz yargýlanmasýný talep ediyoruz” denildi. Yargýlamalarda çifte standart her zaman muhaliflere uygulanan bir yöntem. Ceza verilirken alabildiðine acýmasýz, ceza indiriminde ise mümkün olduðunca cimri davranan yargýlama sistemi sürdüðü sürece yargýlananlarýn yargýya güveni olmaz. Þemdinli bombalamasýnda astsubaylarýn emri aldýðý komutanlardan baðýmsýz, kendi baþlarýna bu olayý planlamýþ ve uygulamaya koymuþ olmalarý mümkün mü? Emir komuta zincirinin dýþýnda böyle bir eylem mümkün deðildir. Bu olayýn perde arkasýný araþtýrýlmasý ve bu suçun suç ortaklarý olan yetkililerin açýða çýkarýlmasý ve cezalandýrýlmasý gereklidir. Bunun takipçisi olmalýyýz. Jiyan - 24 Temmuz 2006 5
CHP Nereye Koþuyor? CHP lideri Deniz Baykal son zamanlarda Mevlana’yý anýmsatýr açýklamalar yaptý. Baykal’ýn bu açýklamayý Danýþtay’a yapýlan saldýrýnýn arkasýndan yapmasý sebepsiz deðil. Aslýnda CHP uzun bir süreden beri politikasýný “þeriat”, “irtica” vb argümanlar üzerinden kurguluyor. Bu düþüncelere karþý olan kitlelerden bu vesileyle yararlanmaya çalýþýyor. CHP yeni açýlýmý ile saðcýyý, solcuyu, Müslüman’ý, muhafazakârý partisine çaðýrarak, cumhuriyeti bu partinin içinde korumak gerektiði fikrini iþlemekte. Yani CHP, yeni açýlýmýyla merkez saða kapýlarýný tam açmýþ durumda. Yoksul kitlelerin çoðunluðu CHP’yi bir “sol” parti veya sosyal demokrat parti olarak algýlar. Ya da sað partilere karþý olan kitleler, saðýn güçlenmemesi adýna CHP’yi destekler. Bu destekleri görecelidir. Çünkü CHP son birkaç seçimde yoksul kitlelerden aldýðý oylarý kaybetmekte. Nedeni ise, yoksul kitlelerde yavaþ yavaþ CHP’nin kendilerini temsil etmediði görüþü hakim olmaya baþladý. Ama buna raðmen kitlelerde yaratýlan “þeriat”, “irtica”, gelir korkusu CHP’nin kitlelerdeki tek kozu olarak görülüyor. Aslýnda CHP seksen küsur yýllýk bir parti olmasýna raðmen, ülkeyi yöneten üst tabakanýn partisi olarak kuruldu. Bu yanýyla klasik sosyal demokrat partilerden oldukça farklý bir yapýya sahip oldu. Çünkü sosyal demokrat partiler iþçi sýnýfýnýn mücadelesi içinde doðmuþ, sonuç olarak da bugün bu partiler düzenle uzlaþma araçlarý haline dönüþmüþ durumunda.
6
“Ortanýn Solu”ndan Merkez Saða 70’li yýllarýn CHP’si “ortanýn solu” söylemiyle geniþ halk yýðýnlarýnýn desteðini kazanmýþ, yeni umutlar yaratmýþtý. Özellikle o dönemin ünlü sloganý, “toprak iþleyenin, su kullananýn” kitlelerde geniþ yanký uyandýrmýþtý. Ancak “devir deðiþti.” Baykal’ýn “yeni açýlýmýna” destek veren Ýlhan Selçuk’un lider adayý Demirel’in tanýmlamasýna göre; günümüzde sað ile sol arasýndaki fark pepsi cola ile coca cola arasýndaki fark kadar. Burjuva sistem içinde programlarý birbirinden farklý olmayan partilerin, tek farklarý parti isimlerinden ibaret. Bu düzen partilerinin tek arzusu patronlarýn çýkarlarýna en iyi hizmeti vermek. Ýþçi sýnýfýna yönelik saldýrý yasalarýný çýkarýrken ortak hareket eden bu partiler, iþçi sýnýfýný bölmek, kamplaþtýrmak adýna iþçi sýnýfýn gündemi olmayan
gündemleri yaratarak sýnýfýn bilincini bulandýrmayý bir görev olarak bilirler. Özelleþtirmeler, TMY, GGS, Ýþ yasalarý meclisten çýkarken CHP ne yapmýþtýr? Kimden yana tutum almýþtýr? CHP, özellikle statükocu devlet anlayýþýna ve generallerin sözcülüðüne, rejimin bekçiliðine, Türk þovenizminin kýþkýrtýcýsý rolüne soyunmuþ durumda. CHP bu “yeni açýlýmý” ile aslýnda politik ayrýcalýklarýný korumak isteyen generallerin, Kýbrýs’ta, Kürt sorununda, geleneksel ýrkçýþovenist çizgiyi olduðu gibi sürdürme yanlýlarýnýn desteðiyle büyüme yönelimi içinde. Ama Baykal’ýn CHP’yi götürmek istediði yerin sahipleri var. Onlar bu iþi CHP’den daha iyi yapmakta. CHP’nin seslendirdiði bu “yeni” açýlýmýn bir baþka yaný ise önümüzdeki seçimlere yönelik kaygýlarý içermekte. AKP’nin alternatifinin olmadýðý bugünkü koþullarda CHP’nin bu açýlýmý yarýn ki kýzýl elmalar koalisyonuna göz kýrma olarak da algýlanabilir. Sonuç olarak, iþçi sýnýfýnýn ve yoksul kitlelerin talepleri ile CHP’nin ve laikçi cephenin ileriye sürdükleri talepler arasýnda yakýndan uzaktan ilgi yok. Bugün baþta hükümet olmak üzere CHP ve diðer partiler ayný cephede yer alýyorlar. Bizlerin devrimci Marksistler olarak görevimiz iþçi sýnýfýný aldatan bu partilerin programlarýný en ayrýntýlý þekilde iþçi sýnýfýna anlatmak ve iþçi sýnýfýnýn kendi gerçek devrimci partisinin örgütlenmesinin olanaklarýný yaratmasýný saðlamaktýr. Þahin Yýldýrým 02.07.2006
Sýnýrdaki Yýðýnak Ne Anlama Geliyor? Türk Silahlý Kuvvetleri (TSK) Nisan ayýndan bu yana Türkiye’nin, Irak ve Ýran sýnýrlarýna geniþ kapsamlý bir askeri yýðýnak yapmakta. Bu yýðýnaða paralel olarak, Þýrnak, Hakkari, Siirt ve Tunceli’yi merkez alan askeri operasyonlarda yoðunluk kazanmýþ durumda. Bu operasyon için, bölgedeki birlikler teçhizat açýsýndan takviye edilirken, batýdaki komando birlikleri ve özel harekat timleri de operasyon bölgesine kaydýrýldý. Sýnýr kesiminde askeri kamp yerlerinin yaný sýra, mevzilerin kazýldýðý ve uzun menzilli toplarýn Gabar-Cudi daðlarýnýn yaný sýra, Güney Kürdistan’a yönelik konuþlandýrýldýðý aktarýlýyor. Askeri yýðýnaðýn ardýndan Kürt kentleri, adeta askeri bir kýþlaya ve savaþ alanýna dönüþtürülmüþ durumda. Uzun bir zamandan bu yana planlanmakta olduðu açýk olan bu operasyon, burjuva basýn organlarýnda da geniþ çaplý bir propaganda malzemesi olarak servis edildi. Bu propagandanýn temelinde TSK’nin nihayet PKK’nin tümüyle tasfiye edilmesindeki kararlýlýðýndan, Irak’a müdahaleye dek bir çok spekülasyon aylarca kamuoyunu meþgul etti. Sýnýrda gerçekleþtirilmekte olan bu çaptaki bir harekatýn, ABD ile iþbirliði ve görüþ alýþ veriþinin bir sonucu olduðu su götürmez bir gerçek. Bu çerçevede, ABD’nin Ulusal Güvenlik Danýþmaný
Stephan Hadley’nin geçen eylül ayýndaki, CIA Baþkaný Porter Goss’un aralýk ayýndaki ve Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Peter Pace’in geçen ay ki Ankara ziyaretleri öne çýkýyor. Buna bir de genel kurmay ikinci baþkaný orgeneral Yaþar Büyükanýt’ýn Washington ziyaretini eklemeliyiz. Ankara’yý alarma geçiren bu görüþmelerde, “iç güvenliðin ve bölge sorunlarýnýn“ ABD’li yetkililerle masaya yatýrýldýðýný bizzat Genelkurmay Baþkaný Özkök açýklamýþtý. Bu harekâtý ve hazýrlýklarýný, Meclisteki yeni Terörle Mücadele
Yasasý, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nun canlandýrýlmasý ve Baþbakanlýða baðlý olarak “terörle” mücadeleyi koordine edecek bir Güvenlik Ýþleri Genel Müdürlüðü kurulmasý hazýrlýðý ile birlikte düþünmek gerekiyor. Bu yýðýnak Türkiye’nin, Kürt sorununa iliþkin bakýþýnýn deðiþmediðinin bir kanýtý olan güçlü bir mesajý içeriyor. Bu mesaj; bir yandan Barzani ve Talabani önderliðindeki Güney Kürdistan’daki Kürt oluþumuna ciddi bir gözdaðý vermek ve ayný zamanda son aylar boyunca yükseliþe geçen Serhildanlar karþýsýnda, Kürt hareketiyle pazarlýða oturulmayacaðýnýn altýný çizmekten ibaret. Öte yandan, Ortadoðu’da Irak direniþinin kazandýðý etki ve Ýran ile yaþanan kriz düþünüldüðünde, emperyalizm açýsýndan giderek karmaþýklaþan durum, Türkiye’nin emperyalist saldýrganlýk açýsýndan stratejik önemini öne çýkartýyor. Ýran’ý her geçen gün daha ciddi bir þekilde tehdit etmekte olan ABD emperyalizmi, Irak’ta sýkýþmýþ durumdayken ve iþgalci koalisyon güçleri her geçen gün yeni asker çekme haberleriyle erimekteyken ikinci bir cephenin o kadar da kolay açýlamayacaðý görülüyor. Türkiye ile ABD arasýnda son dönemde giderek sýklaþan üst düzey diplomasi trafiðinin açýklamasýný da burada aramak gerekiyor. Zira Türkiye’nin güney sýnýrlarýna gerçekleþtirdiði bu son yýllarýn en kapsamlý askeri yýðýnaðý bu geliþmelerle yakýndan iliþkili. Murat Yakýn 30 Haziran 2006
7
Castleblair Ýþçilerinden Basýna ve Kamuoyuna, Biz Ýskoçya kökenli bir tekstil firmasý olan Castleblair’in iþçileriyiz. 90 yýllýk bir firma olan Castleblair dünyanýn en önemli maðazacýlýk gruplarýndan Marks&Spencer’ýn üreticisi. 35 ülkede 700’ün üzerinde maðazasý olan Marks&Spencer fiyatlarý daha düþürelim dediði için Castleblair, Ýskoçya’daki fabrikalarýný kapattý ve iþçi sýnýfýnýn örgütsüz olduðu, ücretlerinin düþük olduðu ülkelerde fabrikalar kurmaya baþladý. Türkiye’de Ýstanbul Kýraç’ta bulunan fabrika da Castleblair için paha biçilmez kaftandý. Ancak iþler patronlarýn istediði gibi gitmedi; çünkü bizler Castleblair iþçileri olarak DÝSK Tekstil sendikasýnda örgütlenmeye baþladýk. Bu örgütlenme yoðun mücadeleler sonucunda baþarýya ulaþtý. Fakat iþveren örgütlülüðü daðýtmakta karalýydý. Çünkü Marks&Spencer maliyetleri düþürmek ve daha fazla kâr etmek için buraya gelmiþti. Saldýrýlarý yoðunlaþtýrdý. Ýþten atýlmalar yaþandý. Kapýnýn önünde bir dizi arkadaþýmýz mücadeleyi sürdürdü. Sendikanýn da destek vermemesi sonucunda arkadaþlarýmýz iþten atýldý.
8
Sözleþme de Hiçbir Kazaným Yok! Sendikalaþtýðýmýz zaman koþullarýmýzýn daha iyi olacaðýný düþünmüþtük. Ancak þartlarda deðiþen bir þey olmadý. Ýki yýl önceki kötü sözleþmenin ardýndan DÝSK/ Tekstil’den Muharrem Kýlýç koþullarý bir dahaki sözleþmede düzelteceðiz demiþti. Aradan 2 yýl geçti. Yeni sözleþme geldi. Ama Kýlýç sözünü tutmadý. Ýþverenin yüzde “0” (sýfýr) önerisini iþçilere kabul ettirmeye çalýþtý. Bizleri ikna edemeyince ilk altý ay için yüzde 4, ikinci altý ay için yüzde 3 önerisi geldi. Bir önceki sözleþmeden de kötü bir sözleþme önümüze getirildi. Ve sendika tarafýndan baþka çaremiz yokmuþ havasý yaratýldý. Sadece düþük ücret nedeniyle deðil, ikramiyelerin durumu, performans deðerlendirmeleri gibi konularda da iþverenin çok geri taleplerle gelmesi nedeniyle bu sözleþmeyi kabul etmeyeceðimizi açýkladýk. Sendika ise oldu-bittiye getirip sözleþmeyi imzalamak istiyordu. Bizim tepkimiz karþýsýnda iþveren 35 iþçiyi diðer iþçilerden
ayýrarak üst kata çýkardý. Amacý bizi bölmek ve daðýtmaktý. Sendika yöneticileri ise bu olaya, her zamanki gibi, iþverenin hakkýdýr, kanunsuz bir þey yapmayýn diyerek patronun rahat davranmasýnýn önünü açmýþ oldu. Bütün bunlar yetmezmiþ gibi iþveren iþten çýkmak isteyen arkadaþlarýmýza kýdemlerini ödemeye baþladý. Bu nedenle birçok arkadaþ ortamýn belirsizliðinden dolayý istifa etti. Patron ayrýca bizi sýkýþtýrmak için ücretlerimizi de ödememeye baþladý. Amaç belliydi, parasýzlýkla bizi sýkýþtýrýp, tazminatýmýzý alýp gitmemiz isteniyordu. Belli ki patron örgütlü, deneyimli iþçilerden kurtulursa sendikayla anlaþýp iþçileri rahat rahat sömürmeye devam ederim diye düþünüyordu. Ve yaklaþýk son 3 aydýr bizler avanslarýmýzý, maaþlarýmýzý ve vergi iademizi alamýyorduk. Eylemler Artýyor Bu duruma karþý iþyerinde ve dýþarýda eylemlere baþladýk. Ýþverenle sendika arasýndaki görüþmelerde de uyuþmazlýk kararý çýktý. Arabulucu sürecinden de bir sonuç alýnamadý. Patronun makinelerin bir kýsmýný dýþarýya çýkarmak istemesi üzerine fabrikanýn üst katýna çýkarýlan bizler üretimi durdurduk. Alt kattaki arkadaþlarýmýz da bize katýldý. Patron da buna cevap olarak 31 iþçiyi senelik izne çýkarmak istedi. Biz çalýþmak istediðimizi söyledik. Ama sendika ve iþyeri temsilcileri her zamanki gibi patronun yanýnda saf tutarak bizleri yalnýz býrakýnca bizler de izinleri bir þartla kabul ederiz dedik ve verilmeyen tüm haklarýmýzý istedik. Ýçeride kalmýþ haklarýn verilmesi kaydýyla 33 arkadaþýmýz izne çýktý. Ertesi gün tekrardan kapýnýn önüne geldik. Ýçeriye girmeye çalýþtýk. Jandarma ve özel güvenlikler girmemizi engellemeye çalýþtý. Sendika yöneticisi Muharrem Kýlýç, bu patronun yasal hakkýdýr diyerek, iþçileri koruyacaðýna patronu korudu. Biz, kararlý bir þekilde kapýlarý zorlayarak içeri girdik. Bizim içeri
girmemiz yasaktý. Ancak patronun aylardýr paramýzý ödememesi serbestti. Ayný gün iþverenin makineleri kapýya yanaþtýrmasý üzerine fabrika önünde nöbet tutmaya baþladýk. O gün bugündür de fabrika önünde 24 saat nöbet tutuyoruz. Ayný hafta Perþembe günü bütün sendikacýlarýn ve iþçilerin katýldýðý bir toplantý yapýldý. Toplantýda sözleþme sandýða getirildi. 43 iþçi sözleþmeye “hayýr” derken 18 iþçi “evet” dedi. Bu greve “evet” anlamýna gelen bir oylamaydý. Sendika bürokratlarý oyalýyor Bu karara raðmen sendika yönetimi grev kararýný asmadý. Patronla uzlaþmaya çalýþtý. Ýþçilere neredeyse hiçbir katký sunmayan sendika yöneticileri, patrona istediði gibi davranmanýn yaný sýra, danýþmanlýk hizmetinde de kusur etmedi. Muharrem Kýlýç iþçileri deðil ama patronu çok daha iyi temsil ediyordu. Ýþveren ücretlerimizi ödemezken, iþyerinden istifa edenlerin parasýný ödemeye devam etti. Bu aslýnda örgütlülüðümüzün her gün daha fazla erimesine neden oluyordu. Bir yandan belirsizlik, bir yandan parasýzlýk dayanma gücümüzü kýrmaya baþladý. Sendika ve iþyeri temsilcileri, iþçilerin iþten çýkmalarýný teþvik ediyorlardý. Hatta iþçi ailelerini arayarak bir an önce paralarýný almalarýný söylüyorlardý. Bu mücadelede bazý siyasi grup temsilcilerinin daha önceki deneyimlerde Muharrem Kýlýç tarafýndan ihanete uðramalarýna raðmen bugün bu sendikacýnýn yanýnda saf tutmalarýnýn bizce açýklanabilir bir yaný yoktur. Çünkü sendikacýlarýn bu fabrikada patronla anlaþmalý bir þekilde örgütlü iþçi istemedikleri açýkça ortadadýr. Ýki yýl önce, ilk sözleþme döneminde de ayný oyun sahnelendi. Sözleþme sabahý 6 mücadeleci iþçi iþten atýlmýþ, sendikacýlarýn cevabý: patron yasal haklarýný verdikten sonra biz bir þey yapamayýz olmuþtu. Patron ve sendikacýlar belli ki ayný oyunu yeniden sahneye koydular. Biz ise, bu belirsizliðe dur demek ve örgütlülüðü savunmakta kararlýydýk. Aç da kalsak mücadeleyi sonun kadar götürecektik. Patronla iþbirliði yapan sendikacýlara, onlarýn borazanlýðýný yapan temsilcilere ve hatta sendika aðalarýyla iyi iliþkiler
geliþtirmek için patron sözcülüðüne soyunan bazý siyasi iþçilere raðmen mücadelemizi onurlu bir þekilde vermekte kararlýydýk. Ýþvereni sýkýþtýrmak ve belirsizliði ortadan kaldýrmak için sendikaya gittik. Aðalardan bu iþi sonuçlandýrmalarýný istedik. Patronun merkezine Yenibosna’ya gittik. Patron paramýzý 2 gün sonra ödeyeceðini söyledi, ancak hala ödemedi. Biz de eylemlerimizi sürdürdük. Ýþçi arkadaþlarýmýzý istifa ettirip tazminatlarýný aldýrtmaya çalýþan temsilcilere inat DÝSK’e tekrardan gittik ve grev kararýný asmalarýný istedik. Patron-sendika iþbirliði sonucunda onlarca arkadaþýmýz istifa etti. Geriye yaklaþýk 20 kiþi kaldýk. “Sýnýf sendikacýlýðý” yaptýðýný söyleyen bazý siyasi iþçiler de tazminatlarýný alýp çekip gittiler. 20 iþçiyle sendikaya gittik. Süleyman Çelebi bizleri görünce birden bire ortalýktan kayboldu. Muharrem Kýlýç ise bizlere, “gidin paranýzý alýn, fabrika kapanacak” dedi. Bizler de, “o zaman patronun fabrikayý kapatacaðýna dair gönderdiði kâðýdý görmek istiyoruz” dedik. Sendikacýnýn cevabý, patron böyle bir kâðýt vermek zorunda deðil þeklinde oldu. Sendikadan sonra toplu olarak patronla görüþmeye gittik. Patrondan paralarýmýzýn yatýrýlmasýný istedik: “para yok, fabrika kapanacak” dediler. Bizde, “kapanacaksa yasal prosedürü uygulayýn, gerekli yerlere bildirimde bulunun” dedik. Patronun cevabý, “biz bildirimde bulunacaktýk ama sendikacýlar istemediler” oldu. Yani fabrika kapanmýyor. O zaman sendikatemsilciler-sözde mücadeleci iþçi yani bu üçlü grup neden fabrikanýn kapanacaðýnýn propagandasýný yapýp iþçilerin iþten ayrýlmalarýný istediler? Ne çýkarlarý olabilir? Birincisi, þimdi sendikanýn neden iþçilerin iþten ayrýlmasý için baský yaptýðý ortaya çýkmýþ oldu. Ýkincisi bu nasýl bir sendikal anlayýþtýr ki sendikacý patrona bu konuda kefil olabiliyor? Bu kefil olmanýn diyetini bizler mi ödeyeceðiz. Patron ve sendikacýlar mücadeleci iþçilerden kurtulmak için elbirliðiyle iyi çalýþtýlar. Sendikacýlarýn yanýnda saf tutan sözüm ona siyasi çevre ise bundan sonra kimin yanýnda saf tutacaðýný böylece belli etmiþ oldu. Bunu iþçi sýnýfý adýna yaptýðýný sanan anlayýþý kýnýyoruz.
Böylece Muharrem Kýlýç’ýn ipliði de ayrýca pazara çýkmýþ oldu. Peki, DÝSK Tekstil neden grev kararýný asmamýþtýr? Neden bizleri oyalamýþtýr? O da mý iþçilerin örgütlülüðünün daðýtýlmasýndan yanadýr? Bütün iþçiler ayrýldýktan sonra sözleþmenin imzalandýðý mý söylenecekti? Patronun amacý belli: örgütlü iþçileri iþten atmak, yani örgütlülüðü daðýtmak. Yoksa iþverenin DÝSK Tekstil sendikasý ile bir sorunu yok. Sorunu bizle, yani mücadeleci, örgütlü iþçilerle mi? Sonuç olarak bizler bu mücadeleyi kendi kiþisel hesaplarýmýz için yapmýyoruz. Ýþçi sýnýfýna saldýrýlarýn yoðun olduðu bir dönemde bizler de bu mücadelede bir deneyim yaþadýk. Kimin iþçi dostu, kimin iþçi dostu olmadýðýný gördük. Biz iþçi örgütü olan sendikalara sahip çýkmaya devam edeceðiz. Ama bugün bu sendikalarýn baþýna çöreklenmiþ, iþçileri sosyal diyalog adýna masada pazarlayan anlayýþý kýnýyoruz. Ve bunu tüm kamuoyuna sunuyoruz. Biz, bu mücadelemizi sadece kendimiz için deðil, bölgedeki tüm iþçiler için verdik. Ýþverene, sendikaya ve tüm bozgunculara raðmen inatla bu mücadeleyi gücümüz oranýnda sürdürme kararlýlýðýný gösterdik. Üç aylýk parasýzlýða, belirsizliðe, her tür saldýrýlara raðmen gücümüzün sonuna kadar inatla direndik. Bizler, direnen onurlu iþçiler olarak mücadelemizi burada noktalamak zorunda kalýyoruz. Patronun, patrona danýþmanlýk yapan sendika bürokratlarýnýn ve sendika koltuðu heveslisi siyasi anlayýþlarýn bu mücadeleye verdikleri zararý ise tüm iþçi ve emekçilere anlatmayý bir görev biliyoruz. Bugüne kadar bizimle birlikte olan ve/veya destek sunan tüm iþçi sýnýfý dostlarýna teþekkür ederiz. Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz, Yaþasýn Ýþçilerin Birliði Castleblair Ýþçileri 30.06.2006 Protestolarýnýz için: Castleblair Group LTD Victoria Works, Pilmuiir St. Dunfermline, United Kingdom Tel:44 01 383 731551 Fax:44 01 383 723836 9
Burjuvazinin Korkusu Boþuna Deðil Ýþçi sýnýfýna yoðun saldýrýlarýn yaþandýðý bir süreçten geçiyoruz. Burjuvazinin hiçbir hak kazanýmýna tahammüllü yok. Mücadeleye geçen iþçi karþýsýnda önce patronu görüyor; mücadeleye baþladýðýnda jandarmayý, polisi, ardýndan mahkemeleri görüyor. Mücadelelerin en keskin yaþandýðý dönem ise sendikasýz iþyerlerinde zam ayý; sendikalý iþyerlerinde ise toplusözleþme dönemleri oluyor. Sendikasýz iþyerlerinde eðer iþçiler örgütsüz ise, zam patronun insafýna kalýyor. Zammý beðenen kalýyor, beðenmeyen iþten ayrýlýyor. Sendikalý iþyerlerinde ise durum daha farklý, sendika bürokratlarýyla patronlar iþbirliði yaparak iþçileri düþük zamlara razý etmeye çalýþýyorlar. Zammýn yaný sýra sosyal haklar, esnek çalýþma dayatýlýyor. Belediyelerdeki toplusözleþmelerde týkanýklýk yaþandý. Bazý belediyeler grev kararýný astýlar. Bu grev kararlarýnýn tarihsel olarak mücadele günü olan 15-16 Haziran’a denk gelmesi nedeni ile tabandaki iþçiler bu eylemi ve grev kararýný Sarýyer’de bir yürüyüþ
yaparak açýklamak istediler. Ama polis belediye iþçilerine saldýrdý. Burjuvazi en ufak hak arayýþýný azýlý bir þekilde saldýrarak sindirmeye çalýþýyor. Peki, bu iþçiler ne istiyorlar? Bugün için insanca yaþayacak bir hayat standardýný yakalamak, insanca yaþayacak bir ücret, Ýþ güvencesi, iþ kazalarýnýn olmadýðý saðlýklý ortamlarda çalýþma istiyorlar. Tuzla tersanelerinde çalýþan iþçilerin hiçbir sosyal güvenliði yok. Her gün iþçiler iþ kazasý sonucu ölüyor veya sakat kalýyor. Tersane patronlarý, iþçilere vahþi çalýþma koþullarýný dayatarak servetlerine servet katýyorlar. Bir yandan tersanelerde Malta Þahini adlý dünyanýn en büyük yelkenli yatý yapýldý. Boyalý basýn görkemli yata büyük ilgi gösterirken, bu görkemli yatlarý üreten iþçilerin ölümlerini haber dahi yapmýyorlar.
Sosyal Güvenlik Yasasý Yasalaþtý! Mecliste kabul edilerek cumhurbaþkanýna gönderilen yasa Ahmet Necdet Sezer’in vetosuyla tekrar mecliste kabul edilerek cumhurbaþkanlýðýna gönderildi. Ýkinci kez gönderilen yasa cumhurbaþkanlýktan geçti. Kazanýlmýþ haklarýn teker teker týrpanlandýðý, özelleþtirmelerin artarak devam ettiði, iþçiye emekçiye, köylüye günbegün saldýran iktidar yoksulun, ezilenin bir nebze yararlandýðý saðlýðýný, sigortasýný, emekliliðini ÇALDI. Burada burjuva medya yayýnlarýnda, cumhurbaþkanýnýn yasayý veto kararýný, Sezer’in ezilenleri düþünerek, emekçinin ezilmiþliðini görerek aldýðýný, cumhurbaþkanýnýn yoksulun yanýnda olduðunu düþünerek, yasayý veto ettiðini vurguladý günlerce. Tabii bu insanlara gösterilen perdenin ön kýsmýdýr; ya perdenin ardýnda neler oluyor? Son dönemlerde ORDU-AKP, YARGIÇLAR-AKP gibi çekiþmelere benzer bir çekiþmedir AKP ile CUMHURBAÞKANI arasýnda yaþananlar. Tabiî ki Ahmet Necdet Sezer’in iþçi sýnýfýnýn saflarýnda olduðunu düþünmek, gerçekleri görememekten, saf bir duruþtan baþka bir þey olamaz. Bilinmelidir ki cumhurbaþkaný ezenlerin safýndadýr. Cumhurbaþkanýnýn orada bizi temsil etmediði apaçýk bir gerçektir. Sosyal güven(siz)lik yasasýný iptal ettirecek tek güç iþçi sýnýfýdýr. Bizi bizim gücümüzden baþka hiçbir güç kurtarmayacaktýr. Bu nedenle gücümüzü birleþtirmeli ve kararlý bir þekilde mücadele etmeliyiz. 10
Orhan Aral
Burjuvazinin tepkisi burada da deðiþmiyor. Tersaneler bölgesinde baþlayan mücadele sonucunda her iþçi iþe giderken aranýyor yani bu bölgede sýkýyönetim ilan edilmiþ durumda. Yeni iþ yasasýna göre sendikalý olmak iþten atýlmak için bir gerekçe deðil. Ama gerçekte bu böyle olmuyor. Ýþçiler sendikalý olduklarý için iþten atýlýyor. Ýþçiler belli haklar elde etmek için mücadele ediyorlar ve bunun sonucu olarak da bir sendikada örgütleniyorlar. Karþýlarýnda önce patronlarý buluyorlar, patronlar sendikalý iþçi çalýþtýrmak istemiyorlar. Mücadeleye katýlan iþçi bilinçleniyor, hak arama yol yöntemlerini daha iyi öðreniyor. Ýþçiler mücadelede patrondan sonra karþýlarýnda sendika bürokratlarýný buluyorlar. Sendika bürokratlarý iþçilerin çýkarlarýndan çok patronlarýn çýkarlarýný düþünerek onlara akýl hocalýðý yapýyorlar. Bu nedenle mücadele eden iþçi, sýnýf bilinci almamýþ ise sendika bürokratlarý baþta olmak üzere mücadeleye olan güvenlerini yitiriyorlar. Bu da iþçi sýnýfý açýsýndan moral bozukluðuna ve iþçilerin geri çekilmesine neden oluyor. Bir yandan da mücadele içerisinde kendisine devrimci diyen, iþçi sýnýfý çalýþmasý yaptýðýný iddia edenler var. Sýnýf çeliþkilerinin açýk bir þekilde ortaya çýkmasýný engelleyerek kiþisel çýkarlarý gereði sendika bürokratlarýnýn gizli kapaklý oyunlarýna alet oluyorlar. Ýþçilerle birlikte deðil, iþçi sýnýfý adýna hareket ediyorlar. Ýþçilerin saðduyusu bu gibi tutumlarý iþlevsiz hale getirebiliyor. Bu kadar olumsuzluðun olduðu bir ortamda bile umudumuzu yeþertecek mücadeleler oluyor. Önemli olan bu yaþanan mücadeleleri birleþtirecek bir yol bulmaktan geçiyor. Burjuvazinin bu kadar kural tanýmaz bir þekilde saldýrmasýnýn nedeni o kadar basit deðil. Hak alma mücadelelerinin diðer iþçilere örnek olacaðý burjuvazinin korkulu rüyasý, bu nedenle saldýrýlarýný þiddetlendiriyorlar. Saldýrýlar arttýkça iþçi sýnýfý birbirine daha fazla kenetleniyor. Nergis Çayýr 1 Temmuz 2006
Türkiye’de Sendikal Hareketin Durumu Bugün sendikal hareket tüm dünyada ciddi bir sýkýþma yaþamakta. Sýkýþmanýn yansýmasý temelde sendikalaþma oranlarý üzerinden gözlemlenmekte. Birçok ülkede sendikalar hýzla üye kaybetmekte; ayný zamanda sendikalarýn toplumsal etkileri de her geçen gün azaltmakta. Sermaye, bir yandan özelleþtirmeler, uluslararasý tahkim, esneklik, sosyal güvenliðin tasfiyesine yönelik uygulamalar ile iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýný ellerinden alýrken, diðer yandan sendikalarý güçsüzleþ-tirilmekte. Tüm dünyada gelir daðýlýmý artan bir hýzla bozuldu, gelir daðýlýmý arasýndaki uçurum gittikçe büyüdü. Uluslararasý Çalýþma Örgütü’nün Dünya Ýstihdam Raporu, dünya üzerindeki iþsizliðin boyutlarýný ortaya koymakta. Bir milyar dolayýnda iþçi (dünyadaki iþgücünün üçte biri) iþsiz veya eksik istihdam sorunuyla karþý karþýya. Türkiye’ de Sendikal Örgütlülük Türkiye’deki sendikal hareket, dünyada yaþanan gerileme ile paralel olarak “sýkýþma” yaþamakta. Bu sýkýþma, Türkiye’de de sendikalarýn üye sayýlarýndaki düþüþ ile kendini göstermekte. Sendikal örgütlülüðün zayýflamasýnda, Türkiye’ye özgü koþullarýn da önemli etkileri var. Baþta çalýþma yaþamýna iliþkin yasalar olmak üzere, IMF programý doðrultusunda hayata geçirilmeye çalýþýlan politikalar bunlarýn baþýnda gelmekte. Öyle ki, Türkiye’de iþkolu esasýna göre örgütlenen sendikalar, siyasý iktidarlarýn müdahalelerine açýk bir durumda. Örgütlenmenin önündeki temel engellerden biri olan ve ilgili yasada yer alan yüzde 10 iþkolu barajý, siyasi iktidarlarýn sendikal alana müdahale etmesine olanak vermekte. Yýlda iki kez, her altý ayda bir açýklanan istatistikler ile sendikalarýn üye sayýlarýyla istendiði gibi oynanýp, istenilen sendikanýn barajýn altýnda kalmasý saðlanabilmekte; böylece sendikal örgütlülük tehdit edil-
mektedir. Ayný þekilde özelleþtirme uygulamalarý da sendikal örgütlülüðü güçten düþürmekte. Son dönemde hýz verilen özelleþtirmeler sonucu iþletmelerde sendikasýzlaþtýrma ve iþten çýkartmalar büyük boyutlara ulaþtý. Sendika bürokratlarýnýn ihanetleri de sendikalara güveni ve ilgiyi azaltmakta. Son yaþanan Fransa’daki iþ yasasýna karþý tepkiler ortadadýr. Fransa’da sendikalýlýk oraný ülke genelinde yüzde 10’dur. Buna raðmen Fransýz iþçi sýnýfý ve emekçi kitleler mücadele ederek yasanýn bir bölümünü geri aldýrabildiler. Sendikaya Nasýl Üye Olunur? Türkiye’de sendikalarýn yetki alabilmesi ve toplusözleþme yapabilmesi için gerekli iþlemlerin aldýðý süre çok uzun. Bu süreler, iþveren tarafýndan bilinçli olarak uzatýlabilmekte, ya da yetki sürecinin sendikal rekabet nedeniyle yargýya taþýnmasý durumunda bu süre daha da uzamaktadýr. Bu durum, örgütlenmeyi giderek güçsüzleþtirmekte, hatta örgütlenmenin daðýlmasýna neden olmaktadýr. Ülkede çok sýk görüldüðü üzere, sendikalara üye olan iþçiler sendikalaþma nedeniyle iþten atýlmaktadýr. (Yeni Ýþ Yasasý’na göre sendikalaþtýðýndan dolayý hiçbir iþçi iþten atýlamaz) ama gerçekler bunu yansýtmýyor. Patronlar türlü kýlýflar altýnda bu yolu denemeye devam ediyor. Ýþ yasasý da buna uygun yapýlandý. Ýþçiler çalýþtýðý iþyerinin baðlý olduðu iþkolunda kurulu sendikaya üye olabilirler. Örneðin tekstil iþkolunda bulunan bir iþyerindeki iþçiler, teknisyenler ancak tekstil iþkolunda bulunan bir sendikaya üye olabilirler. En az on kiþinin üzerinde çalýþan iþçinin olduðu her iþ yerine sendika getirilebilir. 16 yaþýný doldurmuþ olmak (16 yaþýnýn doldurmamýþ olanlar yasal temsilcilerinin iznine baðlý) Sendikalar yasasýnýn 22. maddesine göre sendika üyeliði, iþçinin beþ nüsha olarak doldurup imzaladýðý ve
notere tasdik ettirdiði üye kayýt fiþini sendikaya vermesi ve sendika tüzüðünde belirlenen yetkili organýn kabulü ile kazanýlýr. Sendika, üyeliðe kabul etmeyecekse, bunu en geç otuz gün içinde iþçiye bildirmek durumunda. Üyeliði kesinleþen iþçinin üye kayýt fiþinin birer örneðinin sendika tarafýndan ve on beþ gün içinde Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý’na ve iþçinin çalýþtýðý iþyerinin baðlý bulunduðu Bölge Müdürlüðü’ne gönderilmesi zorunlu. Üye kayýt fiþinin bir örneði de iþçinin kendisine verilir. Görüldüðü gibi sendikaya üye olmak basit görünmekte. Oysa bu sadece yasal örgütlenme sürecidir. Yasal bir hak olan sendika hakký, uzun süreli gizli bir çalýþma ile ancak baþarýlabilir. Sendikalaþmanýn ardýndan örgütlüðü sürdürebilmek çok hayatidir. Ne Yapmalý ve Nasýl Örgütlenmeliyiz? Öncü iþçi bulunduðu fabrikada sendikalaþmadan önce iyi gözlemler yapabilmelidir. Ýþyeri kaç kiþiden oluþuyor? Kadýn ve erkek iþçi sayýsý nedir? Ýþyeri kaç þirketten oluþuyor vb. Daha sonra iþçilerle güven temelinde bir araya gelmelidir. Ýþçileri fabrikanýn dýþýna çekebilmeli, onlarla sosyal iliþkileri güçlendirmelidir. Patrondan, sendika bürokratlarýndan gizli çekirdek örgütlenmeler yaratabilmelidir. Çevresinde onu destekleyen onlarca iþçinin oluþmasýný saðlamalýdýr. Sendikalý olmak yasal haklarýn saðlanmasý demektir. Bunu sürdürmek yeni haklar almak ise örgütlülüðümüze baðlýdýr. Eðer bir iþyerinde çekirdek örgütlenmeler yoksa iþçilerin aleyhlerine olan geliþmeler karþýsýnda tutum alýp, mücadele etmeleri çok daha güç olacaktýr. Sendikayý da harekete geçirecek olan iþçilerin örgütlülüðüdür. Yoksa sendika tek baþýna iþverenlerle uzlaþmanýn dýþýnda hiçbir þey yapmayacaktýr. (Bir dahaki sayýmýzda örgütlenme konusunu daha detaylý olarak ele alacaðýz) Nergis Çayýr
11
Metal Birlik Sonuç Verdi Çalýþtýðým fabrika 2 vardiya þeklinde çalýþýyor. Birinci vardiya 07:30-15:30 saatlerinde; ikinci vardiya ise 15:30-23:30 saatlerinde. Fabrikada çok fazla olmasa da zaman zaman mesai oluyor. Ve bu mesailer de o hafta ikinci vardiyada hangi iþçiler varsa onlarýn omuzlarýnda kalýyor. Çünkü birinci vardiya mesai saati bittikten sonra paydos ediyor. Ama ikinci vardiya o gün için belirlenen üretim miktarýný bitirmek zorunda býrakýlýyor. Ve bu mesailer tam bir iþkence. Çünkü iþçiler zaten aðýr çalýþma koþullarýndan, sýcaktan bitkin düþüyorlar. Bir de bunu üstüne mesai eklenince çekilmez bir hal alýyor. Üstelik mesaide yemek vermiyorlar ve gece 02:00’a, 02:30’a kadar çalýþan iþçileri servis belirli noktalara býrakýyor. Ve iþçiler bir de gece yarýsý yorgun argýn 2030 dakika eve gitmek için yol yürüyorlar. Daha fazla kâr etmek için üretim miktarýný belirleyen patronun ise iþçilerin bu üretimi gerçekleþtirirken ne gibi zorluklar çektiði, nasýl tehlikelerle karþý karþýya olduðu hiç de umurunda deðil. Bu hafta yine mesai vardý. Her gece 01:00, 01:30, 02:00’ye kadar çalýþýldý. Ama bu hafta tepkiler de oldu. Bir bölgede oturan 7-8 arkadaþýmýz servis bizi evimizin önüne kadar býrakmazsa servise binmiyoruz ve bir daha mesaiye kalmayýz diye direttiler. Bunun üzerine ustabaþý iþçilere para vererek, “servis sizi her zaman ki yere býraksýn, oradan taksiye biner evinize gidersiniz” dedi. Ýþçiler istediklerini elde etmiþ oldu. 12
Ondan sonraki gün ise bir arkadaþýmýz , “mesaide yemek vermiyorsanýz ben çalýþmam ve bir daha mesaiye kalmam” dedi. Bunun üzerine ustabaþýyla neredeyse kavgaya varan sert tartýþmalar ve itiþ-kakýþ oldu. Diðer iþçilerden de destek gelince o gün mesaiye kalýnmadý. Bu örneklerinde gösterdiði gibi iþçiler talepleri için birlik olup diretince istediklerini alabiliyorlar. Ama öneli olan bu birliði ve tepkiyi örgütlülüðe dönüþtürmektir. Ve diðer hak gasplarýna karþýda bu örgütlülüðü daha güçlü bir hale getirmeyi baþarmalýyýz. Bir Ýþçi
Tekstil Yeni Fabrika, Eski Koþullar Dört yüzün üzerinde iþçinin çalýþtýðý bir tekstil firmasýnda çalýþmaya baþladým. Firma iç piyasaya üretim yapan tanýnmýþ bir marka. Ýþçileri sömürüp ucuza mal üreten firma, sürümden de kazanýyor. Bu yüzden de günlük üretim adedini oldukça yüksek tutuyor. Yüksek adete ulaþmak içinse biz iþçilerin deyim yerindeyse canýna okuyorlar. Çay ve yemek molalarýnda fabrikadan dýþarý çýkmak yasak. Molalarda iþçileri için hiçbir sosyal, sportif etkinlik yok. (Masa tenisi, satranç, kütüphane vb.) Kaldý ki bunlar olsa bile molalar çok kýsýtlý. Yemek paydosu 45, çay molasý 15 dk. Neredeyse çalýþtýðýmýz makinelere monte edilecek bir parça gibi süresiz çalýþtýracaklar. Zaten çalýþma süreleri çok uzun. Sabah 8.30 akþam 19.30. Usta yardýmcýsý, ustalar, müdür yardýmcýlarý,
müdür ve patrona doðru bir yönetim zinciri var. Usta ve müdürler hatta patron sokak aðzýyla iþçilerle konuþuyorlar. Ücretler düþük, yemekler doyurucu ve saðlýklý deðil. Çalýþanlarýn büyük bir kýsmý genç iþçilerden oluþuyor. Çoðunun sigortasý yok. Duyarlý bir kaç arkadaþýmýzla neler yapabilirizi tartýþýrken, ayný patrona ait baþka bir ilçedeki baþka bir fabrikaya ben ve benim bölümdeki 25 iþçi gönderildik. Bize bu fabrikanýn çok temiz olduðu yerlere kesinlikle küçücük de olsa bir çöp atýlmamasý tembihlendi. Yerlerde çöp yok ama cam bir paravanla ayrýlmýþ küçücük saðlýksýz bir yemekhane, suyu akmayan veya aksa bile lavabosunda sabun olmayan, çöp kovasý olmayan pislik içerisinde tuvaletler var. Bu arada bize sürekli temizlikten dem vuran aþaðýlýk bir müdür ve ondan hiç aþaðý kalmayan bir usta var. Yeni gelen 25 iþçiyle, bizden önce fabrikada çalýþan diðer iþçileri karþý karþýya getirmeye çalýþtýlar. Bizleri yarýþ atý gibi rekabetin içine sokmaya çalýþtýlar. Ancak biz bu tuzaðýn içine düþmedik. Diðer iþçi arkadaþlarýmýzla kaynaþýp arkadaþlýk baðýmýzý kurduk. Ayrýca daha önceki fabrikamýz biraz il dýþýnda olduðu için, bizlere “ayýlar, daðlýlar” gibi sözler sarfeden müdürün hakaretleri ile karþýlaþtýk. Biraz müdürden bahsetmek istiyorum. Kendisi 2 çocuk annesi bir kadýn. Ancak ne kadýn olmanýn, ne de anne olmanýn aðýrlýðýný taþýyabilecek çirkef bir insan. Genelde erkeklerin ettiði küfürleri eden müdür, erkek olsaydým ya hapise ya da mezara giderdim diyecek kadar fütursuz biri. Yani patronlarýn tercih edeceði biri. Bundan kýsa bir süre önce elindeki kýrýk bir muslukla içeriye
girip makinalarý kapatýn dedi ve aðza alýnmayacak küfürler savurarak gitti. Ardýndan namaz kýlan iþçilerin tek tek isimlerini aldý. Zira musluðu abdest alan iþçilerin kýrdýðýný düþünüyordu. “Bundan sonra 5 vakit namaz kýlmayan Cuma namazýna gitmeyecek” dedi. 2 saat sonra “elektrik kesintisi ve jeneratörün bozukluðu nedeniyle eve gidin yarýn 1’e kadar çalýþacaksýnýz” dedi. Yani elektrik kesintisinden dolayý kalan 3 buçuk saati bizi hafta sonu çalýþtýrarak telafi edeceklerdi. Zaten 3 saatimiz yolda geçiyor. Birikmiþ öfkemiz patladý. Müdürü bulamadýðýmýz için, usta, muhasebeci yani kimi bulduysak yarýn çalýþmayacaðýz, ne olursa olsun dedik. Ortak bir tepki koyunca kendimizi güçlü hissettik. Ýþçiler birlik olduklarýnda önlerinde hiçbir güç duramaz. Anlýk tepkiler, örgütlü, bilinçli bir tepkiye dönüþürse daha da güçlü olacaðýz. Aslolan da budur. Bizlere yaptýklarý toplantýlarda asýk suratlý iþçi istemiyoruz, mutlu olun, gülerek fabrikaya girin diyorlar. Bütün bunlardan sonra iþçiler nasýl mutlu olabilir ki? Bizler ancak insanýn insaný sömürmediði bir sistemde mutlu olabiliriz. Bunun adý da sosyalizmdir. Bir Ýþçi
Senelik Ýzinler Baþladý Fabrikada iþler azalmaya baþladý. Þef de iþlerin azalmasýný, Kasým ayýna kadar böyle giderse çýkýþ olabilir þeklinde yorumladý. Bu söylentinin üzerinden bir hafta geçmeden depoya kumaþ geldi. Altý ton daha gelecekmiþ. Þef bu seferde iþler yetiþmezse müdür senelik izinleri
erteleyecekmiþ diye söylenti yaydý. Ýdarenin ne yaptýðý belli deðil, bu belirsizlikten dolayý þefler de ne duyuyorlarsa yayýyorlar ve moralimizi bozuyorlar. Þimdilik yeni iþe girenler izine çýktýlar. Üç hafta senelik izni olanlarda bu hafta izne çýktý. Fabrikada kalan iki haftalýk izni olan iþçiler de önümüzdeki hafta çýkacaklar. Böylece fabrika komple izine çýkmýþ olacak. Bakalým izin dönüþü nelerle karþýlaþacaðýz. Bir Ýþçi
Aceleniz Niye Çalýþtýðýmýz fabrikada hem iç piyasa hem de dýþ piyasaya üretim yapýyoruz. Bu aralar iþler biraz durgundu. Patron yeni bir yabancý firmayla baðlantý kurmuþ, gelip fabrikayý görmek istemiþler. Onlar gelmeden fabrikada bir hazýrlýk, bir hazýrlýk her yer temizlendi. Yangýn tatbikatlarý yapýldý. Bundan sonra da yangýn tatbikatlarýnýn yapýlacaðý söylendi. Bizler su dolaplarýnýn, yerlerin, tuvaletlerin pisliðinden bahsettiðimizde idare saðýr dilsiz oluyor. Bir firma fabrikayý görmeye gelecek diye her yer temizlendi, yenilendi. Biz bu duruma sevindik, her zaman gelip denetim yapsýnlar! Öyle görünüyor ki patron kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor. Bir Ýþçi
Atölye Ýþçilerinin Durumu Tekstildeki sezonluk durgunluk en çok atölye iþçilerini etkiliyor. Mahalle aralarýndaki atölyelerin neredeyse tamamý çalýþmýyor. Çalýþan iþçilerde düzenli ücretlerini alamýyor. Ýþçilere ücret 5-6 seferde ödeniyor. Çünkü atölyelerin
çoðu iç piyasaya çalýþýyor, bu nedenle çok etkileniyor. Büyük fabrikalar ihracata çalýþtýklarý için yaz kýþ iþleri oluyor. Atölyelerde izin hakký yok. Ýþsizlikten dolayý senenin 2-3 ayýný boþ geçiriyorlar. Bir iþçi atölyede bir yýl çalýþamadan atölyeler kapanýyor. Ýþçiler yeniden iþsiz kalýyor. Ýþçilerin genel olarak atölyeleri seçmelerinin nedeni büyük bir fabrika bulamamalarýndan kaynaklanýyor. Diðer bir neden de evini geçindiremeyenlerin sigortasýz çalýþýp, yüksek ücret almayý tercih etmeleri. Çünkü ev kirasý, gýda masraflarý, çocuklarýn okulu derken bu koþullara mecbur býrakýlýyor iþçi. Atölye iþçilerini de mevsimlik tarým iþçilerine benzetebiliriz. Atölye iþçilerinin mücadele deneyimleri çok fazla olmuyor. Þartlarý beðenmeyen iþçi ceketini alýp gidiyor. Bu da kalýcý bir mücadelenin oluþmasýný engelliyor. Ýþçilerin atölyelerde kalýcý bir mücadele vermesi çok zor. Çünkü atölyelere iþ gelmediðinde ayakta kalamýyor. Ýþçilikten gelen atölye sahibi de bir süre sonra iþçiliðe geri dönüyor ya da ustabaþý oluyor. Ýþçilerin genellikle eline bir miktar tazminat ya da para geçtiðinde bir atölye açýp rahat etmeyi ümit ediyorlar. Ya da büyük bir fabrikada mücadele yaþamýþ iþçiler mücadele bittiðinde iþçilerle toplu bir atölye açýp kendilerini bu düzenden kurtarabileceklerini düþünüyorlar. Ama bu hayaller yýllardýr deneniyor. Ýþçiler önce ellerindeki birikimi kaybediyorlar. Daha uzun çalýþma temposuyla sabahlara kadar çalýþýyorlar. Hepsinden önemlisi oluþturduklarý iyi arkadaþlýklarý, dayanýþmayý yok ediyorlar. Bu düzenin içinde kaybolup gidiyorlar. Bir Atölye Ýþçisi
13
15-16 Haziran Direniþinin Ardýndan Bundan tam 36 yýl önce, 15 Haziran 1970’te, dönemin Adalet Partisi hükümetinin Sendikalar Kanunu’nda DÝSK’in kapatýlmasýna neden olacak deðiþiklikleri yapmasýný protesto ederek yürüyüþe geçen on binlerce iþçiyi Ýstanbul ve Ýzmit’te asker ve polis barikatlarý dahi durduramadý. 15-16 Haziran direniþini kavrayabilmek için o dönemin koþullarýný iyice anlamak gerekir. 60’lý yýllarýn sonunda Türkiye’de sanayileþme hýzla artarken ekonomik krizleri de beraberinde getirir. Bu durumun sonucunda, düþük ücret ve iþten çýkartmalarla iþçilere saldýran patronlar kendi krizlerini aþmaya çalýþýrlar. Fakat 1960’lý yýllarda yaþanan devrimci süreç ve yükselmekte olan toplumsal direniþler Türkiye’de de bu saldýrýlara karþý mücadele bilinci oluþmasýna neden olur. Ýþçiler ve dönemin aydýnlarý kendi mücadele araçlarýný oluþturmaya baþlarlar. TÝP (Türkiye Ýþçi Partisi) 1961 yýlýnda bu arayýþýn sonunda kurulmuþtur. Ýlk büyük direniþ olan Kavel grevi; 1962’de grev ve toplu sözleþme yasasýnýn kabul edilmesiyle sonuçlanýr. Maden-Ýþ üyesi 173 Kavel iþçisi ilk kývýlcýmý çakar. 1965-1970 arasýnda 91.387 iþçinin katýlýmýyla 425 grev gerçekleþir ve iþçiler Türk-Ýþ’in devlet güdümlü, uzlaþmacý sendika anlayýþýna karþý çýkarak 1967 yýlýnda Türk-Ýþ’ten ihraç edilen sendikalarla DÝSK (Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu) kurarlar. Bu geliþmelerin ardýndan
14
grevler artar ve yeni mücadele biçimi olan fabrika iþgalleri gerçekleþtirilmeye baþlanýr. Derby, Singer, Demir-Döküm ve Gamak fabrikasý iþgal edilir. Son olarak Sungurlar ve Alpagut Linyit iþletmeleri iþçiler tarafýndan iþgal edilirken patronlar ve hükümet gerçekleþen mücadelelerin önünü kesmek için çareler aramaya baþlar. Adalet Partisi hükümeti, sýnýf mücadelesinin artýþýnýn sorumlusu olarak gördükleri DÝSK’i tasfiye etmek için, 274 Sayýlý Sendikalar Kanunu’nu ve 275 Sayýlý Toplu Sözleþme, Grev ve Lokavt Kanunu’nu deðiþtirmek ister. Bu deðiþikliðe göre, bir sendikanýn faaliyet yürütebilmesi için o iþ kolundaki iþçilerin en az üçte birini örgütlemesi gerekmektedir; yani bu yasaya göre Türk-Ýþ dýþýnda baþka bir sendikanýn örgütlenmesi mümkün olamayacaktýr. 234 Milletvekilinin katýldýðý oylamada, 230 oyla bu yasa kabul edilir. Yasa deðiþikliðine karþý DÝSK, 17 Haziran’da kitlesel bir miting yapmayý planlar. Ancak iþçiler, bununla yetinmez ve sokaklara dökülür. 15 Haziran 1970 sabahý yollara akan iþçiler üretimi neredeyse tamamen durdurur. Yürüyüþler; Anadolu yakasýnda, Ankara asfaltý güzergahýnda; EyüpAlibeyköy-Silahtar-Cendere güzergahýnda; Topkapý-ÇekmeceZeytinburnu güzergahýnda ve Levent-Boðaz güzergahýnda olmak üzere dört ana güzergahta gerçekleþir. Ýstanbul ve Ýzmit’te gerçekleþen gösteriler sonucunda 15 Haziran’da eyleme geçen 70 bin iþçi ertesi gün 150 bine yükselir ve toplam 168 fabrikayý bulur. Ýstanbul’un iki yakasýndaki iþçilerin birleþememesi için vapur seferleri iptal edilir, Topkapý
yönünden gelenlerle Levent’teki fabrikalardan Taksim’e yürüyen iþçilerin buluþmasýný engellemek için de Galata köprüsü kapatýlýr. 16 Haziranda, Kartal, Levent ve Topkapý’da çatýþmalar çýkar. Ýþçiler kamu binalarýný iþgal eder ve gözaltýna alýnanlarý kurtarmak için karakollarý basar. Kadýköy’deki çatýþmalar sonucunda Mehmet Gýdak, Yaþar Yýldýrým ve Mustafa Baylan isimli üç iþçi þehit düþer, 200 iþçi de yaralanýr. Hükümet sýkýyönetim ilan eder ve DÝSK’in de çaðrýsýyla iþçiler fabrikalarýna döner. Ama, Türk Demir-Döküm, Sungurlar, Derby, Elektrometal, Rabak, Auer, Çelik Endüstri, Otosan, Arçelik, Vita gibi büyük fabrikalardaki iþçiler direniþe devam eder. Fakat DÝSK’in iþyeri temsilcileri iþçileri durdur-muþ ve bürokrasi kendi sýnýfýna bir kez daha ihanet etmiþ; devrimci seferberliðin önünü kesmiþ olur. Sýkýyönetim üç ay sürer ve 5 bin iþçi iþten çýkarýlýr, gözaltýlar, iþken-celer ve tutuklamalar sürer. Ancak DÝSK kapatýlamaz; iþyeri ve iþkolu barajlarý getiren 1317 Sayýlý yasa uygulanamaz. Bugün, DÝSK yönetimi ve diðer sendikalar 15-16 Haziraný göstermelik yürüyüþler ve söyleþilerle kutlarken; bugünün Türkiye Ýþçi Sýnýfý mücadelesi içinde ne denli önemli bir gün olduðunu unutturmaya çalýþýyor. Sendika bürokratlarý hükümetle giriþtikleri pazarlýklarda Yeni Ýþ Kanunu, Kamu Yönetimi Reform Tasarýsý gibi yasalarý kabul ederek ihanetlerine gün be gün yenilerini ekliyor. Sonuçta sendikalý çalýþmak her geçen gün imkansýzlaþýrken esnek çalýþma ve taþeronlaþma yaygýnlaþtýrýlýyor. Fakat 15-16 Haziran direniþi bize sendikalý iþçilerin kendi özörgütlülükleriyle yola çýkarak sendikanýn talepleri-nin ötesine geçilebileceðini göster-miþtir. Yeni 15-16 Haziranlar ya-ratmak elimizde; çünkü bizler üre-timden gelen gücümüzü elimizde tutuyoruz. Fakat; dün olduðu gibi bugün de kendi devrimci sýnýf partimizi yaratamazsak mücadelelerimizi ekonomik taleplerin ötesine taþýyamayýz. Öykü Tanýr
ÖSS ve Sýnav Sistemi Bir ÖSS daha gelip geçti. Bu sene de her sene olduðu gibi yeni umutlar, yeni hayaller 3 saatin içine sýðdýrýlmaya çalýþýldý. Öðrencilerin önüne sunulan yaklaþýk 50 sayfalýk kitapçýk onlarýn yeni umut kapýlarý oldu. Çoðu çok ümitli girdi sýnava. Bir hedef belirlediler kendilerine ve o hedef için 3 saat boyunca birbirleriyle yarýþtýlar. Milyonlarca yeni yaþam 180 sorunun sonunda þekillenecekti. Yarýþý kazananlar kapýyý açýp içeri girmiþ olacak ve hedeflerine ulaþmýþ kabul edilecekti.
Milli Eðitim Bakanlýðý’ndan gelen milyonlarca kitapçýk ülkenin dört bir yanýndaki binlerce okula tek tek daðýtýldý. 18 Haziran 2006 Pazar günü saatler 09:30’u gösterdiðinde kitapçýklar daðýtýldý ve bu maratona yeni öðrenciler katýldý. Þimdi birde olayýn perde arkasýna da bir göz atalým: * ÖSS ile ilgilenen adaylarýnda bildiði gibi bu sene sistem deðiþti. 180 den fazla soru soruldu ve bu sorular Sözel ve Sayýsal bölümler olmak üzere 2 gruba ayrýldý. Ve öðrencilerin aklýný karýþtýrdý... * Sýnavdan birkaç gün önce öðrencileri motive etmesi gereken ve en azýndan onlarýn heyecanlanmamasýný, sakin olmalarý gerektiðini söylemesi gereken Milli Eðitim Bakaný þu açýklamayý yaptý: ‘’Bu sene sýnav diðer seneki sýnavlara benzemeyecek ve daha zor olacak, adaylar buna hazýrlýklý olsun.’’ Tabii bu açýklamanýn üzerine milyonlarca öðrenci panikledi. Ve bu açýklama öðrencilerin akýllarýný bir kez daha karýþtýrdý… * Önceki senelerde öðrenciler okuduklarý alanlar dýþýndaki alanlardan da meslekler
seçebileceklerdi. Ama Milli Eðitim Bakanlýðý bu sene kararýný tamamen deðiþtirdi ve diðer alanlardan meslek seçme özgürlüðünü kýsýtladý. Artýk ne kadar bilgili olursa olsun, ne kadar çok soruya cevap verirse versin kendi alaný dýþýndaki
alanlardan meslek seçilemeyecek. Bir yandan öðrenciler ÖSS’de ter dökerken diðer yandan özel üniversiteler çýð gibi çoðalýyor. Türkiye’nin dört bir köþesinde özel üniversiteler açýlýyor. Evine ekmek götürmeye ekonomik gücü olmayan iþçi ve emekçiler çocuklarýný özel üniversiteye nasýl gönderecek? Bu üniversitelere yine burjuvalarýn, toprak aðalarýnýn çocuklarý gidebilecek. Fakir öðrenciler yine öðrenim göremeyecek. Özel üniversitelerin açýlmasýnýn amacý yoksul çocuklarýn okumasý deðil, buradan büyük bir rant saðlanmasý hedefleniyor. Eðitim parasýz ve eþit olmalýdýr. Öðrenim özgürlüðünün devam etmesi için ÖSS’nin kaldýrýlmasý gerekir. ÖSS’ye bir son verelim ki herkes istediði mesleði seçebilsin. Deniz Naz
15
Ýsrail’in Filistin’e Yönelik Vahþi Saldýrýsýna Karþý Birleþelim! Ýsrail ordusu Filistin topraklarýna yönelik güçlü bir askeri saldýrý baþlattý. Halkýn üzerine, binlerce asker ve tankýn katýldýðý kara operasyonlarý ve hava saldýrýlarýyla yürüyorlar. Bir elektrik daðýtým þebekesine bile saldýrdýlar ve Gazze Þeridi’ni tamamen karanlýkta býraktýlar. Diðer operasyonlarda, halihazýrda Filistin Ulusal Yönetimi’nin hükümetinde bulunan Hamas’ýn bakanlarý ve milletvekilleri tutuklanmaya baþladý. Ýsrail Baþbakaný Ehud Olmert, “aþýrý tedbirler kullanmak zorunda kaldýk” diye açýklama yaptý. Bu vahþi saldýrýya gerekçe olarak, bir Filistinli örgütün cezaevlerindeki Filistinlilerle deðiþ-tokuþ yapmak üzere bir Ýsrailli askeri kaçýrmýþ olmasýný gösteriyorlar. Siyonist ikiyüzlülük sýnýr tanýmýyor. Ýsrail devletinin bizzat kendisi, tarihsel olarak Filistinlilerin yaþadýðý topraklarýn gaspý ve yüz binlerce Filistinlinin bu topraklardan zorla sürülmesi üzerine kurulmuþtur. Emperyalizmin hizmetindeki bir askeri üs gibi korunan bu devlet, yýllar boyunca Filistinli özgürlük savaþçýlarýný baský altýnda tutmuþ, zindanlara atmýþ ve öldürmüþtür. Tüm bunlar Siyonizm tarafýndan ‘normal’ görülmektedir. Oysa tek bir iþgalci Ýsrail askerinin kaçýrýlmýþ olmasý, tüm bu vahþi saldýrýlarýn meþrulaþtýrýlmasý için kullanýlmaktadýr! Bu saldýrýlarýn gerçek sebebi ise tamamen baþkadýr. Geçtiðimiz Filistin seçimleri sonucunda Hamas hükümete gelmiþtir ve bu örgüt, ateþkes görüþmelerine eðilim
16
gösterse de, emperyalizm ve Ýsrail tarafýndan desteklenen mevcut El Fetih liderliðinin aksine, Ýsrail devletini tanýmayý reddeden bir programa sahiptir. Ýsrail’in mesajý çok açýktýr: Hamas ya tam bir teslimiyete razý olacak ve Ýsrail’i tanýyacaktýr ya da Filistin bölgesinin idaresi elinden alýnacaktýr. Bu, baþka bir Siyonist-emperyalist ikiyüzlülüðünü gözler önüne sermektedir: Onlarýn ‘demokrasi’sinde, seçim sonuçlarýna sadece kendi istedikleri seçildiði ya da seçilenler kendilerine tam olarak itaat ettiði takdirde saygý gösterilir. Filistin bölgesi, karanlýkta, halkýn direniþi altýnda Ýsrail askerlerinin saldýrýlarýna maruz kalmýþtýr; bu manzara, ikinci Dünya Savaþý sýrasýnda Nazi birliklerinin, Yahudilerin yaþadýðý Varþova gettosu duvarlarýndan giriþini anýmsatmaktadýr. O dönemde insan haklarýný ve onurunu savunan herkes nasýl getto halkýný desteklemek zorundaysa, bugün de ayný sebeple Filistinlileri destekliyor, vahþi Ýsrail saldýrýsýný lanetliyoruz. Tüm dünyadaki siyasi örgütleri, sendikalarý ve kitle örgütlerini acilen ve hep birlikte Ýsrail saldýrganlýðýna dur demeye çaðýrýyoruz. Sao Paolo 29 Haziran 2006 Uluslararasý Ýþçi Birliði - Dördüncü Enternasyonal Uluslararasý Sekreterlik