Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 31
Eylül 2006
http://iscicephesi.org
Lübana’a asker göndermeye
hayýr! Gündem ve Politika
syf. 2-7
Sýnýf mücadelesi
syf. 8-11
Yanan ormanlar deðil yüreðimizdir
Ýþsizlik fonu patronlara ve devlete çalýþýyor
Lübnan’a asker göndermeye hayýr!
Ücretler insanca yaþanacak düzeye çýkarýlsýn
Lübnan’a asker göndermek iþgale ortak olmaktýr
Fabrikalardan Okur Mektuplarý
Ne BM çatýsýnda, ne de baðýmsýz: iþgale hayýr Hizbullah direniþi ve Hizbullah’ýn niteliði Grizu patlamasý önlenebilir
1 Eylül Dünya Barýþ Günü
syf. 12
Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halklarýn barýþý
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Yanan Ormanlar Deðil, Yüreðimizdir!... Dört bir yanýmýz yanýyor!.. Türkiye peþ peþe çýkan orman yangýnlarýyla sarsýlýyor. Hemen hemen ülkenin her yanýnda ormanlar yanýyor. Akdeniz ve Ege’nin ormanlýk alanlarý günlerdir yanýyor. Kýrk dereceyi aþan hava sýcaklýðý yangýn tehlikesinin artmasýnýn baþlýca sebeplerinden biri. Kuruyan aðaçlar ve bitkiler ormandaki nem oranýnýn da düþmesiyle yangýna davetiye çýkarýyor. Sebep sadece havanýn ýsýnmasý deðil elbette, köylümüzün anýz yakma alýþkanlýðý da bazen orman yangýnlarýna sebep oluyor. Orman alanýnda yapýlan piknikler de yangýnýn sebeplerinden biri. Piknikte söndürülmeyen ya da iyi söndürülmeyen ateþ ya da þiþe ve cam parçalarý güneþin yansýtmasý ile yangýna sebep olabiliyor. Çýkan yangýnlar ne yazýk ki ormanlarý yok ediyor. Yangýný söndürmede çevre ve orman müdürlükleri yetersiz kalýyor. Araç gereç ve teçhizat yetersizliðini gidermek ve diðer önlemleri almak konusunda hükümet iþe yarar hiçbir þey yapmýyor. Bunun yerine yangýnlar sýrasýnda köylünün yardým etmeyip kahvede kaðýt oynadýðýný iddia ederek bahane üretiyor. Bahane üretmek konusunda siyasilerimizin çok yetenekli olduklarýný söylemeye bilmem lüzum var mý? Beyler! Halký suçlayacaðýnýza görevinizi doðru dürüst yapýn. Birde saçma sapan bir uygulama var ki tam da evlere þenlik dedirtecek cinsten. Orman yangýný ile mücadele mevsimi denilen anlamsýz uygulama; yani mevsiminden önce yangýn çýkarsa ben karýþmam demeye getiriyor hükümet. Kaþ’ta, Didim’de,
Manavgat’ta çýkan yangýnlar biraz tuhaftý. Birkaç yerden ayný anda baþlayan ve özellikle de arazi mafyasý mý yaptýrdý denecek yangýnlar da vardý. Gelelim baþka yangýnlara. Baþka diyoruz çünkü bu yangýnlar söndürülmek þöyle dursun söndürmeye kalkýþanlar engelleniyor. Nereden mi söz ediyoruz? Elbette Kürdistan’dan. Bölgede birçok ormanlýk alaný güvenlik gerekçesiyle ateþe veren askerler bu defa da Diyarbakýr Lice’de üzüm baðlarýný ateþe verdi. Diyarbakýr’ýn Lice ilçesindeki tugay komutanlýðý arkasýndaki Þiro daðýnda bulunan üzüm baðlarý 14 yýl aradan sonra yeniden ateþe verildi. Yangýnýn askeri bölgede olmasý nedeniyle müdahale edilemedi. Belediye yetkilileri yangýna müdahale edememenin çaresizliðini yaþýyoruz diyor. Dersim’de de yine güvenlik bahanesiyle yüz yýllýk binlerce aðaç yakýlarak imha edildi. Türkiye’nin batý kesiminde orman yangýnlarýna karþý gerekli tedbirleri almayan yetkililer Kürt bölgelerinde de kör-saðýr ve dilsizleri oynuyor. Mardin sýnýrlarý içindeki Bagok daðýnda çýkan orman yangýný bunlardan biri. Köylülerin giriþimine raðmen müdahale edilmeyince 100 hektarlýk ormanlýk alan kül oldu. Mardin’in Nusaybin ilçesine baðlý Tiwaxe köyü yakýnlarýndaki Bagok daðýndaki ormanlýk alan operasyona çýkan asker ve korucular tarafýndan ateþe verildi. Yangýný söndürmek için herhangi bir müdahalede bulunulmadý. Yangýný söndürmek isteyen köylülere engel olundu. Hiç kuþkusuz Antalya’da, Bodrum’da, Muðla’da yanan ormanlar da yürek yakýyor. Bunda hem fikiriz. Yalnýz insaný isyan ettiren Kürdistan’daki birçok orman yangýnýnýn sebebi devlet güçleriyken bu gerçeðin Batýda önemsenmemesi, gazetelerde bile yer almamasý. Bu durum bizleri acaba “o” ormanlar Batýdakileri ilgilendirmiyor mu düþüncesine sevk ediyor. Bakýn Dersim’de 100 yýllýk meþe aðaçlarý yanýyor. Pülümür’de keza yine asýrlýk aðaçlar yanýyor. Burjuva basýnýna baktýðýnýzda bu yangýnlardan hiç söz edilmiyor. Sonra bizlerin ortak mirasý, varlýðý olan bu ormanlarýn devlet eliyle yakýlmasý ve yangýnlarýn söndürülmesi için çaba gösteren bölge halkýnýn engellenmesi vicdaný olan ve gerçekten kendini insan olarak gören hiç kimseyi memnun edemez. Yanan bu ülkenin ciðerleri. Duyarsýz kalmak, kanýksamak en büyük tehlike. Batýdaki yangýnlara karþý onyýllardýr gerekli ciddi önlemleri almayan devlet güçleri, Doðuda da bizzat ormanlarý kendi elleriyle yakýyor… Jiyan 2 Eylül 2006
2
Lübnan’a Asker Göndermeye Hayýr! Türkiye iþçi sýnýfý, emekçi yoksul halk, ezilen ve sömürülen tüm kesimler Lübnan’a asker gönderilmesine karþý çýkmalý. Nitekim toplumun genelinde bu tutumun altyapýsý mevcut. Siyonist Ýsrail devletinin Lübnan’a karþý giriþtiði iþgal hareketinin ortaya çýkardýðý vahþetin baþta Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk olmak üzere en geniþ kesimlerde nefret uyandýrmýþ olmasý bunun bir göstergesi. Bu duruma raðmen AKP hükümeti Lübnan’a asker göndermek için önce Bakanlar Kurulu kararý aldý; ve ardýndan TBMM’nde de bu kararý onaylattý. Türkiye askerinin Lübnan’daki BM Geçici Görev Gücü (UNIFIL) bünyesinde görevlendirilmesi konusunda hükümete bir yýl süreyle yetki veren karar 192 karþý, 1 çekimser oya karþýlýk 340 evet oyuyla kabul edildi. Lübnan’a asker gönderme kararý alýnmýþ olmasýna karþýn 1 Mart Tezkeresi öncesi seferberlikleri de aþan kararlý bir eylemlilik içinde sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Bu kararlý mücadelede iþçi sýnýfý tüm toplumsal hareketin öncülüðünü üstlenmeli. Türkiye iþçi sýnýfýnýn en önemli müttefiki her zaman olduðu gibi yine emekçi Kürt halkýdýr. Lübnan’a asker gönderme kararýndan en büyük zararý görecek olan kesimler kuþkusuz iþçi sýnýfý ve baþta Kürtler olmak üzere emekçi yoksul halk olacak. Bu fatura hem siyasi hem de ekonomik anlamda iþçi sýnýfýna ve Kürt halkýna; daha fazla baský ve þiddet, daha fazla sömürü ve hak gaspý olarak yansýyacak. Lübnan’a asker göndermek emperyalist saldýrganlýðýn Ortadoðu’da giriþtiði sömürgeci iþgal hareketine verilecek en büyük desteklerden biri; ve Siyonist Ýsrail devletinin sadece Lübnan iþgalini onaylamak anlamýna gelmiyor; ayný zamanda Filistin iþgalinin devamý için de bir taviz. Türkiye iþçi sýnýfý ve baþta Kürtler olmak üzere emekçi yoksul halk sadece kendi çýkarlarý için deðil ayný zamanda baþta Ortadoðu bölgesi olmak üzere tüm dünya iþçi ve emekçilerinin ortak çýkarý ve esenliði için de Lübnan’a asker göndermeye hayýr demek durumunda. Aksi bir yol baþýný ABD’nin çektiði emperyalizmin ve onun Ortadoðu’daki jandarmasý ve ajaný olan Siyonist Ýsrail devletinin daha da güç kazanmasý anlamýna gelecek. Emperyalizm ve Siyonizm kazandýkça dünya iþçileri ve ekmekçi yoksul halklar daha da fazla kaybedecek. Ýþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar bu nedenle –her koþul altýnda- emperyalizme ve Siyonizm’e karþý kararlý bir mücadeleden asla vazgeçmemeli. Türkiye burjuvazi ve devleti, “büyük devlet olma” hayaliyle, kesinlikle kendi kan ve gözyaþýnýn akmayacaðý bir mezbahaya doðru iþçi ve emekçileri sürmek istemekte. “Ýnsani yardým” gibi laflar emperyalizmin doðrudan aracý olan Birleþmiþ Milletler gibi kurumlarýn eylemlerini gerçekleþtirirken kullandýklarý aldatmacadan baþka bir þey deðil. Somali’de, Bosna’da, Kosova’da, Afganistan’da ayný yalanlarla “Barýþ Gücü” etiketi altýnda emperyalist güçler iþgallerini teminat altýna almaya giriþti. Bugün Irak’a, Afganistan’a ABD ve Ýngiliz emperyalist iþgalcileri ne kadar barýþ ve huzur götürdüyse Lübnan’a da “Barýþ Gücü” o kadar barýþ ve huzur götürecek. Siyonist Ýsrail devletinin Lübnan’ý iþgal etmesindeki gerçek amaç Hizbullah’ý yok etmekti. Ama nasýl
Irak’ta ABD-Ýngiliz emperyalizmi direniþ duvarýna çarpýp, yenilgiye uðradýysa Lübnan’da da Siyonist Ýsrail devleti kaybetti ve Hizbullah direniþi iþgalcilere geçit vermedi. Tabii ki emperyalizmin Ortadoðu’yu sömürgeleþtirme planlarý tam ve kesin bir yenilgiye uðramýþ deðil. Emperyalizm planlarýna devam etmek için tüm direniþ noktalarýnýn kýrýlmasýný istemekte. Bu noktada emperyalizm bilinen en eski ve en alçakça politikayý devreye sokarak direnen halklarýn direniþini yine baþka emekçi yoksul halklarý kýþkýrtarak, kandýrarak, onlarý biri birine kýrdýrarak bu planýný hayata geçirmek isteyecek. Ýþte “Barýþ Gücü” altýnda Birleþmiþ Milletler tam bu noktada devreye girmekte ve Türkiyeli askerler diðer ülke askerleri gibi tam da bu noktada devreye sokulmak istenmekte. Söz konusu olan ne barýþ ne de akan kanýn durmasý. Kan ve gözyaþý ancak iþgalciler iþgal ettiði topraklardan sökülüp atýldýðýnda, iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar kendi kaderlerine kendileri karar vermeye baþladýðýnda ulaþýlabilir. Diðer yandan on yýllardýr Kürt halký üzerinde bir imha ve inkar politikasý izleyen Türkiye burjuvazi ve devletinin barýþtan, özgürlükten bahsetmesi tam anlamýyla burjuva kapitalist ikiyüzlü politikanýn bir ifadesi. Bir iþçi, yoksul bir emekçi, bir Kürt, ezilen ve sömürülen herhangi bir kesimden bir kiþi bu ikiyüzlü burjuva-kapitalist politikayý görmeli. Lübnan’a asker gönderilmesine karþý kesin ve kararlý bir tutum almalý. Hizbullah’a, PKK’ye, Hamas’a, Ýran’a, Iraklý direniþçilere terörist diyenlerin yaptýklarýna bakalým: Siyonist Ýsrail Lübnan’da büyük çoðunluðu çocuk olmak üzere binleri bulan insaný katletti; ABD-Ýngiliz emperyalist iþgali sonucu çoðunluðu yine kadýn ve çocuk yüzbinlerce Iraklý hayatýný kaybetti; Filistin’de akan kanýn sorumlusu yine Siyonist Ýsrail devleti ve emperyalist ABD; Türkiye ordusunun imha ve inkar politikasý sonucu onbinlerce Kürt ve binlerce Türk hayatýný kaybetti. Bu politikanýn sahibi olan burjuvazi ve devlet Lübnan’a asker gönderme konusunda iþçi ve emekçileri kandýrmak için halen Kürt kozunu oynamaktan da geri durmamakta. AKP hükümeti bugün bu politikanýn uygulayýcýsý. Bu nedenle de iþçi sýnýfýnýn, emekçi yoksul halklarýn düþmaný. Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1071 sayýlý kararý yukarýda andýðýmýz iþgal ve katliamlarýn bir devamý niteliðinde olup Siyonist Ýsrail devletinin birebir çýkarlarýný temsil etmekte. 15 bini BM askeri gücü, 15 bini Lübnan askeri olmak üzere Güney Lübnan’a yýðýlmak istenen yaklaþýk 30 bin kiþilik askeri güç emperyalizmin ve Siyonist Ýsrail’in çýkarlarý için orada olacak. Hizbullah’ýn silahsýzlandýrýlmasý, Ýran’ýn sýkýþtýrýlmasý, Hamas’ýn yalnýzlaþtýrýlmasý, Irak direniþinin kýrýlmasý bir bütün olarak Ortadoðu’da direniþin kýrýlmasý bu politikanýn doðrudan amacý. Bu politikaya hayýr demek için Lübnan’a asker göndermeye hayýr diyoruz. Siyonist Ýsrail devleti kayýtsýz, þartsýz derhal iþgal ettiði Filistin ve Lübnan topraklarýný terk etmeli, emperyalizm Ortadoðu’dan defolmalýdýr. Ýþte bu, iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halklarýn gerçek bir zaferi ve çýkarý olacaktýr. Ýþçi Cephesi 5 Eylül 2006
GÜNDEM
Türkiye burjuvazisi ve devleti Lübnan’a asker gönderme kararý aldý:
3
Lübnan’a Asker Göndermek Ýþgale Ortak Olmaktýr Lübnan’da Hizbullah’ý silahlardan arýndýrmak için BM’in (Birleþmiþ Milletler) aldýðý kararýnýn ardýndan oluþturulacak Barýþ Gücü’ne, Türkiye’nin asker gönderip göndermeyeceði tartýþýlýyor. Irak savaþý öncesinde, ABD’nin Türkiye’de asker konuþlandýrmasýna Meclis’ten izin çýkmamasý nedeniyle güç durumda kalan AKP hükümeti, Lübnan için de TBMM’den izin istemek zorunda kalýrsa, benzer sorunlar çýkabileceðinden dolayý daha dikkatli hareket ediyor. Anayasa’nýn 92. maddesine göre, Türk askerinin farklý bir ülkeye gönderilmesine sadece TBMM karar verebiliyor. Ancak bu madde, Türkiye’nin taraf olduðu uluslararasý anlaþmalarýn ve uluslararasý nezaket kurallarýnýn gerektirdiði hallerde, TBMM’den çýkacak tezkere olmaksýzýn asker gönderebileceði kuralýný da içeriyor. TBMM Baþkaný Bülent Arýnç, BM’nin mevcut kararýnýn yeterli olmadýðýný, ancak bütün üyelerini baðlayan bir karar almasý durumunda hükümetin Meclis’ten izin istemeden asker gönderebileceðini söylüyor. Hükümet kamuoyunu ikna etmek için “savaþmaya” gitmeyeceðiz, geri hizmetlerde görev alacaðýz gibi gerekçelerle kamuoyunu aldatmaya çalýþýyor. ABD’nin maþasý AKP hükümeti kapalý kapýlar ardýnda asker gönderme kararýna onay vermiþ görünüyor. Minareyi çaldýlar þimdi kýlýfýný uydurmaya çalýþýyorlar. Ülkede savaþa karþý toplumsal tepki geliþebilirse, Irak iþgalinde olduðu gibi hükümet geri adým atmak zorunda kalabilir.
4
Þu an Lübnan’da 2 bin BM askeri mevcut. 15 bine çýkarýlmasý planlanan UNIFIL (BM Görev Gücü) için Türkiye’den de 800 ile 1200 kiþi arasýnda askeri destek isteniyor. Türkiye, asker talebine olumlu yanýt verirse Ankara Mamak’taki 28. Mekanize Piyade Tugayý Lübnan’da görev alacak. “Barýþ Tugayý” olarak da bilinen bu birlik Afganistan, Kosova ve Somali gibi birçok yurtdýþý görevde yer aldý. MGK’dan asker göndermeye “örtülü” destek MGK toplantýsýndan BM’ye destek çýktý. Toplantýda “BM Güvenlik Konseyi’nin Lübnan ile ilgili kararýnýn tümüyle uygulanmasýnýn” gerekliliðine vurgu yapýldý. Asker gönderilip gönderilmeyeceðine dair ifade kullanýlmadý. Erdoðan, BM’de Müslüman ülkelerin mutlaka görev yapacaðý bilgisini verirken, ABD ve Ýngiltere’nin asker göndermeyeceðini söyledi. Emperyalist ülkeler perdenin arkasýnda rol alýyor. Türkiye gibi ülkeleri de maþa gibi kullanýyorlar. AKP Hükümeti ABD’nin Ortadoðu’daki taþeronluðunu üslenme çabasý içindedir. Devlet, Kürt sorununun çözümünü, PKK hareketinin tasfiyesine indirgediði için ABD’nin kapýsýný aþýndýrýyor; sorunu ABD’ye havale ediyor. ABD’de, AKP hükümetini kendi bölge politikalarýna daha fazla yedeklemek için bu kozu kullanýyor. Hükümet asker göndermek için yoðun bir hazýrlýk içinde. Bu arada Bush, Tayyip Erdoðan’a 4-6 Ekim’de randevu verdi. Dýþiþleri Bakaný Abdullah Gül, Lübnan, Ýsrail ve Suriye’yi ziyaret etti. Emperyalistler Ortadoðu’da kendilerine karþý gelebilecek örgütlenmeleri istemiyorlar. Bu nedenle de Hizbullah’ý silahsýzlandýrmak istiyorlar. Ya Ýsrail’in elindeki kimyasal silahlarý kim silahsýzlandýracak?
Ýsrail’in Lübnan’a girmesinden bugüne kadar binden fazla kiþi öldü. Binlercesi sakat ve evsiz kaldý. Tüm dünyada emperyalist saldýrganlýða karþý küçük de olsa tepkiler geliþti. BM savaþýn bir ay sürmesinden sonra ateþkes kararýný uygulamaya koydu. Ateþkesten bir gün önce de Ýsrail savaþ uçaklarý Lübnan’ý bombalamaya devam etti. Ateþkes ilaný savaþýn bittiðini göstermiyor. Muhalefet Konuþmaktan Baþka Bir Þey Yapmýyor CHP lideri Baykal hükümetin Lübnan’a asker gönderme çalýþmalarýný eleþtirerek “sen önce kendi ülkendeki teröre bak, önce kendi sýnýrýna hâkim ol” diye konuþtu. Baykal hükümete bir yandan Kürtlerle savaþ diyor diðer yandan Lübnan’da barýþýn olmasýný dile getirerek ikiyüzlü davranýyor. Deniz Baykal muhalefette diye böyle konuþuyor. Ýktidarda olsa onlarda farklý tutum almayacaktý. Aslýnda Türkiye genelinde yeni bir seçim olsa yine AKP kazanacaktýr. Ama son süreçte hükümete oy veren çevrelerden cýlýz da olsa tepkiler geliyor. Özellikle Ortadoðu’daki savaþa dahil olunursa AKP’nin tabanýndan tepkilerin artacaðý görünüyor. Avrupalý emperyalist devletler ve BM demokrasi ve özgürlük getirme vaadiyle Irak’ý iþgal eden ABD ile birlikte hareket etmekte. Emperyalistler ve iþbirlikçileri emekçilerin çocuklarýný birbirini öldürmek üzere cepheye sürerken savaþlarla yarattýklarý, tahribatýn giderilmesinin ekonomik yükünü de yine emekçilere yýkýyorlar. Örneðin yakýlýp yýkýlan Irak ve Lübnan’da yeniden imar ve inþa aþamasýnda inþaat þirketleri ve diðer þirketler kazanç saðlarken, emekçiler ise hem yýkýmýn faturasýný ödeyecekler, hem de ücret artýþlarý, daha iyi çalýþma koþullarý gibi taleplerini ertelemek zorunda kalacaklar. Savaþýn askeri ve ekonomik yükü emekçilere yýkýlýrken silah, enerji, inþaat vb. tekeller savaþtan kazanç saðlýyorlar. Nergis Çayýr 23.8.2006
Ne BM Çatýsýnda, Ne De Baðýmsýz: Emperyalist Ýþgale Hayýr! Lübnan Ýsrail tarafýndan iþgal edildi. Siyonist birliklerin soykýrýma varan katliamlarý karþýsýnda suskun kalan ve böylece onaylayan Birleþmiþ Milletler bugün Lübnan halkýnýn kurtarýcýsý olacakmýþ gibi pazarlanýyor. BM çatýsý altýnda müdahale tartýþmasý sürerken iþgalci birliklerden ilki, Ýtalyan birlikleri Lübnan’a girdiler. Pek çok benzeri ülkede olduðu gibi... Bu tartýþmanýn tarafý olan ülkelerden biri de Türkiye. Kamuoyu tepkisinden çekinen hükümet, Lübnan’a gireriz açýklamasýnda bulunmuþtu. Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer’de hükümeti eleþtirerek BM kararý olmadan bunu açýklamanýn yanlýþ olacaðýný ifade etmiþti. Tüm bu tartýþmalar, aslýnda Türk ordusunun, dün Afganistan’da olduðu gibi bugün Lübnan’da iþgalcilerin jandarmasý rolünü gizlemeye çalýþýyor. Hükümet ve ordu, Türkiye emekçilerinin kanýný emperyalistlere pazarlýyor. Bunun kýlýfý da BM çatýsý oluyor. Peki BM çatýsý ne iþe yarar? Kosova’da, Somali’de, Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da ve daha onlarca ülkede ne yapmýþtýr da bir barýþ simgesi haline gelmiþtir? Örneðin Lübnan’ýn Ýsrail tarafýndan bombalanmasýna karþý ne yapmýþtýr? Sol çevrelerin hatta kendine komünist, Troçkist diyen çevrelerin BM konusunda kafa karýþýklýðý olduðu ortada. Daha dün Kosova’ya, Doðu Timor’a barýþ gücü
talep edenler, kimden medet ummaktadýrlar? BM: Bir Yeniden Sömürgeleþtirme Aracý Emperyalizmin temel politikalarýndan biri, tüm ülkelerin pazarlarýnýn ve zenginliklerinin, mali sermayenin ve çokuluslu þirketlerin yaðmasýna açýlmasýný saðlamak amacýyla bu ülkelere askeri, politik ve ekonomik baský uygulamaktýr. Nedir bunun bugünkü anlamý? Emperyalistlerin askeri birlikleri yani NATO, bir ülkeyi iþgal eder, BM bu ülkenin kaynaklarýnýn yutulmasý için bir çatý oluþturur, yani bir manda yönetimi oluþturur. Onlara göre BM esasen insani yardým için gitmiþtir! Yoksa yaðmayla iþi yoktur! Bugün insani yardým sözü ile kastedilen, emperyalist yaðmacýlýk, saldýrganlýktýr. Tüm bu insani yardým meraklýlarýnýn tek derdi iþgalden pay kapmaktýr. Türkiye’de bunun peþinde deðil mi? Akbabalardan kalacak artýklarla beslenmek istemektedir. Bu yüzden hükümet, Lübnan’a
girmezsek bölgede güçsüzleþiriz diyor. Lenin, BM’nin öncülü olan Cemiyeti Akvam için, “haydutlar maðarasý” demiþti. Bu söz Birleþmiþ Milletler için de geçerlidir. BM 1940’larda kuruldu. Bu tarihte yönetimi bir güvenlik konseyine verildi. Ýþte bu güvenlik konseyi BM’yi yöneten esas odaktýr. Peki kimlerden oluþmaktadýr? Elbette onu finanse eden bir avuç emperyalist ülkenin temsilcilerinden. Güvenlik Konseyinin baþýný da ABD emperyalizmi çekmektedir. Yani BM bir haydutlar maðarasýdýr. Amacý emperyalizmin geri ülkelerdeki kaynaklarý yaðmalamasýný saðlamaktýr. Bugün Birleþmiþ Milletler hangi ülkeye barýþ getirmiþtir? Hiçbir yere! Aksine ülkelerin sömürgeleþtirilmesinin, halklarýn daha fazla sömürülmesini saðlamýþtýr. Bundan medet ummak haydutlar maðarasýna gidip, bizi haydutlardan kurtarmasýný istemektir. BM çatýsý ezilen halklar için bir kurtuluþ deðil, aksine daha fazla sömürü anlamýna gelmektedir. Bugün iþgal altýndaki halklara emperyalist kurumlar barýþ getiremez çünkü zaten onlar bu sömürünün nedenidir. Ezilen, sömürülen halklara barýþ, her tür milletten ve ayrýmdan uzak olarak emekçilerin mücadelesiyle gelir. Bugün Lübnan’a ve Ortadoðu’ya barýþý ancak Ortadoðu’nun ve tün dünyanýn emekçileri getirebilir. Emperyalist yaðmanýn kurumu BM deðil! Bu yüzden ne BM çatýsýnda, ne de baðýmsýz, Lübnan’ýn iþgaline hayýr diyoruz. Bu yüzden tüm emperyalist birlikler, Lübnan’dan, Irak’tan, Filistin’den, Afganistan’dan dýþarý diyoruz. Ezilen tüm uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný destekliyoruz. Bu yüzden Türkiye askeri Irak’a gitmesin diye haykýrýyoruz. Emperyalist Birlikler Ortadoðu’dan Dýþarý! Fuat Karan 3 Eylül 2006
5
Lübnan direniþi ve Hizbullah’ýn niteliði 34 gün boyunca Lübnan’ý karadan, havadan ve denizden bombalayan, ülkenin altyapýsýný yerle bir eden, yüzlerce insaný katleden, Ortadoðu’nun “yenilmez ordusu” Ýsrail kuvvetlerinin sonunda ABD’nin onayýyla ateþkesi kabul etmesi, hiç kuþkusuz Hizbullah’ýn bir zaferidir. Ýsrail birlikleri güney Lübnan’a bölgeyi Hizbullah’tan temizlemek amacýyla girmiþ, gerçekleþtirdiði tüm yýkýma ve katliama karþýn hedeflediðinin tam tersi bir sonuçla geri çekilmek zorunda kalmýþtýr. Lübnan halký, Hizbullah’ýn önderliðinde emperyalizmin maþasý Siyonizm’e aðýr bir darbe indirmiþ, daha da önemlisi emperyalizmin yenilmezliði inancýný paramparça etmiþtir. Lübnan direniþi ve onun elde ettiði zafer emperyalizmin bölgedeki varlýðýný doðrudan etkileyecek niteliktedir. Ama bu arada, Hizbullah’ýn þahsýnda cisimleþen Lübnan direniþinin bu zaferi, dünya solu içinde bir dizi yanýlsama da yaratmýþ durumda. Özellikle, Müslüman dünyanýn gerçekliðine uzak, þeriatçý akýmlarýn toplumsal, politik ve ideolojik kimliðinden oldukça habersiz bazý Batýlý sol çevreler, Hizbullah gibi son derece gerici ve karþýdevrimci bir örgütü emperyalizme karþý mücadelenin önderliðine aday gösterir olmuþlardýr. Bu yaklaþým sadece antiemperyalist mücadelenin geleceðini karartmakla kalmamakta, ama ayný zamanda Ortadoðulu emekçi ve yoksul halk kitlelerini gerici katillerin ellerine teslim etmek anlamýna gelmektedir. Bu açýdan Hizbullah’ýn politik tanýmý ve sýnýf mücadelesi içinde üstlendiði rolün tarifi büyük önem taþýmaktadýr. Þii burjuvazinin partisi Hizbullah, müthiþ bir etnik ve dinsel mozaik oluþturan Lübnan’daki Þii burjuvazinin en radikal karþý-devrimci partisidir. Denetimi altýnda tuttuðu bölgelerde süpermarket ve otel zincirlerinden verimli çiftliklere, turizm acentelerine ve finans merkezlerine kadar pek çok iþletmeyi elinde bulundurmaktadýr. Hizbullah önderleri bir dizi televizyon kanalýnýn sahibidir. Bütün bu iþletmelerde emekçileri tamamen dini temellerde çalýþtýrmakta ve acýmasýzca sömürmektedirler. Öte yandan Ýran ve Suriye’den akan mali ve askeri destek Hizbullah aracýlýðýyla Þii burjuvazi tarafýndan denetlenmektedir. Hizbullah Güney Lübnan’daki gücünü esas itibariyle, ABD’nin onayýyla ülkenin kuzey kesimini 20 yýl boyunca iþgal altýnda tutmuþ olan Suriye’nin desteðine borçludur. Suriye ordusunun ve istihbaratýnýn desteði olmaksýzýn Hizbullah’ýn bugünkü gücüne eriþebilmesi düþünülemezdi bile. Stalinist 6 komünist partilerin ve milliyetçi akýmlarýn
sistematik ihanetleri ve her seferinde emperyalizmle ve Siyonizm’le uzlaþmalarý sonucunda halk kitlelerinin bu akýmlardan uzaklaþmasý da Hizbullah gibi þeriatçý akýmlarýn toplumsal tabanlarýný geniþletmelerine yardýmcý olmuþtur. Þah diktatörlüðünü deviren Ýran devrimini bir karþý-devrimle gasp eden Þii ayetullahlarýn ABD aleyhtarý söylemleri de, bütün alternatiflerini tüketen kitleleri Hizbullah’a doðru itmiþtir. Hizbullah’ýn hedefi, kuþkusuz emekçi kitleleri iktidara taþýmak deðil, onlarýn baskýcý Arap rejimlerine ve emperyalizme ve Siyonizm’e karþý öfkesinden yararlanarak Þii burjuvazinin çýkarlarýný kollamaktýr. Nitekim Hizbullah, ABD’nin baskýsýyla Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesinin ardýndan oluþturulan statükoyu onaylamýþ ve eski general Emile Lahoud’un baþkanlýðýndaki uzlaþma hükümetine iki bakan vererek katýlmýþtýr. Dolayýsýyla Hizbullah’ýn “ulusal birlik” söylemi, Lübnan’daki farklý burjuva kesimlerin (Þii, Sünni, Hýristiyan) arasýndaki bir koalisyon çaðrýsý olmanýn ötesine geçmemektedir. Hizbullah’ý, anti-emperyalist mücadelenin önderliði olarak Lübnan’da tüm iktidarý eline almaya çaðýrmak da, þeriatçý bir burjuva diktatörlüðü rejimine davet çýkarmaktan baþka bir anlam taþýmaz. Zafer kesin mi? Lübnan halkýnýn Hizbullah önderliðinde Siyonizm’e karþý
kazandýðý zaferin kalýcý olduðunu söylemek ise son derece yanýltýcý olacaktýr. Çünkü, her ne kadar Ýsrail Hizbullah’ý tasfiye edememiþ, Lübnan halký içinde sekter bir iç savaþ baþlatmayý baþaramamýþ olsa da, Hizbullah, kendisinin silahsýzlandýrýlmasýný da içeren Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayýlý kararýný (eleþtirel olarak olsa bile) kabul etmiþtir. Bu anlamda, askeri ve politik açýdan bakýlacak olursa, Hizbullah’ýn asýl hedefi Siyonist Ýsrail devletini tasfiye etmek deðil, Güney Lübnan’daki egemenlik bölgesini denetim altýnda tutmaya devam etmektir. Þii burjuvazi Siyonist devletle barýþ içinde bir arada yaþamaya hazýrdýr, Hizbullah ise bunun garantisidir. Burjuvazi, ekonomik ve sosyal çýkarlarýna dokunulmadýðý sürece, ABD denetimindeki BM kuvvetlerinin ve burjuva Lübnan ordusunun Güney Lübnan’daki varlýðýna itiraz etmemektedir. Hizbullah’ýn iþte bu niteliði ve politikasý, onun anti-emperyalist mücadelenin gerçek önderliði olamayacaðýnýn delilidir. Zira ABD emperyalizmi ve yayýlmacý Siyonist rejim Ortadoðu’yu sömürgeleþtirme politikasýndan asla vazgeçmeyecektir. Bu politikanýn bir parçasý militarist saldýrý ve iþgallerse, diðer ayaðý da “demokratik gericilik”tir, yani direniþ örgütlerinin burjuva rejimlerin içine çekilmesi ve emperyalizme baðlanmasý. Hizbullah, Lahoud hükümetine katýlarak buna hazýr olduðunu kanýtlamýþ ve hizmet ettiði burjuva kesimin emperyalizmle bütünleþme amacýný ortaya koymuþtur. Þimdi, BM kararýyla birlikte silahsýzlanma doðrultusunda da bir adým atmýþ durumdadýr. Dolayýsýyla Lübnan direniþinin zaferinin kalýcý olduðunu söylemek olanaklý deðildir. Bu zafer ancak Siyonist devletin, burjuva Arap diktatörlüklerin yýkýlmasý ve Ortadoðu sosyalist federasyonunun kurulmasýyla olanaklý olacaktýr. Ortadoðu’da devrimci politika Stalinist komünist partilerin ve milliyetçi diktatörlüklerin ihanetleri karþýsýnda son seçenek olarak Hizbullah ve Hamas gibi þeriatçý akýmlara umut baðlayan Ortadoðulu emekçi kitleler artýk bu
alternatiflerini de tüketmenin eþiðine yaklaþmaktadýrlar. Hizbullah silahsýzlanmayý kabul etmiþ, Hamas silahlý direniþi durdurmuþtur. Her iki örgüt de Ýsrail ile görüþmeye, “barýþ” için uzlaþmaya hazýrdýr. Temsil ettikleri burjuva kesimler, emperyalizm ile uzlaþmaya çalýþmaktadýr. Böyle bir süreçte, bu örgütleri antiemperyalist mücadelenin asýl önderlikleri olarak ilan etmek, onlarla cephe veya baþka türden iþbirlikleri önermek, devrimci sol hareket için sadece ihanet deðil, ama ayný zamanda intihar anlamýna gelecektir. Bu ihanet politikasýný bazý sol akýmlar 1980’lerin baþlarýnda ayetullahlarla iþbirliðine girerek, onlarýn sahte “devrimci” niteliðine güvenerek Ýran’da uygulamýþlar, ama sonunda þeriatçý diktatörlük tarafýndan imha edilmiþlerdir. Böyle bir süreçte enternasyonalist solun görevi, Hizbullah’a politik ya da askeri destek vererek Þii (veya Sünni) burjuvazinin
hizmetine girmek deðil, antiemperyalist iþçi ve emekçi milisleri örgütleyerek ve Lübnan (ve Filistin) burjuvazisine karþý sendikalarý güçlendirerek, baðýmsýz devrimci alternatifin inþasýna yardýmcý olmaktýr. Þii burjuvazinin Siyonist yayýlmacýlýkla çatýþmada olduðu bir dönemde, devrimci solun antiemperyalist mücadelesi Hizbullah’ýn silahlý direniþiyle belli bir paralellik gösterebilir, hatta sýcak çatýþma anlarýnda bazý askeri iþbirlikleri bile söz konusu olabilir. Troçki’nin dediði gibi, emperyalizme karþý Þeytanla bile iþbirliði yapýlabilir. Ancak hiç unutmamak gerekir ki, Hizbullah asla devrimci bir proleter akýma hoþgörü göstermeyecek, kendi bölgesinde baðýmsýz faaliyet yürütmesine izin vermeyecek, sendikalarý ve emekçi milislerini kabul etmeyecek, ve olanaklý olduðu anda onlarý (týpký Ýran’da olduðu gibi) ezip yok etmeye çalýþacaktýr. Herhangi bir halkçý milliyetçi akým veya parti karþýsýnda uygulanabi-
lecek devrimci taktikler, Hizbullah ve Hamas gibi milliyetçilikten çok faþizme daha yakýn olan akýmlar için geçerli deðildir. Emperyalizmle kýsmi çeliþki içindeki bazý halkçý milliyetçi akýmlar, politik programlarýnýn tutarsýzlýðý ve emekçi hareketine olan gereksinimleri nedeniyle, devrimci eylem birliði taktikleri karþýsýnda çözülüp etki alanlarýný devrimci sola kaptýrabilirler. Ama ideolojik ve politik eksenleri son derece katý biçimde belirlenmiþ, yoksul kitleler üzerindeki denetimleri çok daha sert ve acýmasýz olan Þeriatçý akýmlar, devrimci solu býrakýn bir müttefik olarak görmeyi, esas olarak onu bir düþman olarak kabul ederler. Dolayýsýyla da Ortadoðu’da devrimci proleter alternatifin inþasýnda, sadece emperyalizmle deðil, ama ayný zamanda Þeriatçý akýmlarla da dövüþmeye hazýr olmak gerekir. Ýþçi Cephesi 5 Eylül 2006
Grizu Patlamasý Önlenebilir Bolu’nun Mengen ilçesine baðlý Gökçesu beldesindeki Gürçeþme Maden Ocaðý’nda yerin 120 metre derininde göçük meydana geldi. 28 yaþýndaki Ýsa Yavaþçý ile 30 yaþýndaki Halil Ýbrahim Hatýl, mesai bitimine bir saat kala göçük altýnda kalarak öldüler. Yakýn bir zamanda Balýkesir’deki maden ocaðý grizu patlamasý sonucu 17 iþçinin ölümüne, 5 iþçinin de yararlanmasýna neden olmuþtu. Son yýllarda madenlerdeki özelleþtirmelerden ve devletin madenlerden elini çekmesinden kaynaklanan denetimsizlikler sonucu her gün yeni bir ölüm haberiyle uyanýyoruz. Maden mühendislerine göre Grizu patlamalarý önlenebilir: “Grizu patlamalarýný önlemek mümkün. Metan kömürün bünyesinde olan bir gazdýr. Kömürü üretmeden önce sondajla alýnabilir; çýkan gazý da yakýt olarak kullanabilirsiniz. Bizdeyse hâlâ madencinin korkulu rüyasý. Geri teknolojinin, emek yoðun madenciliðin sonuçlarý insanlarý öldürüyor.”
Hükümet sermayenin direncine ayak uyduruyor, iþ güvenliði yönetmeliðini erteliyor Yeni Ýþ Yasasý’na baðlý olarak çýkarýlan yönetmeliðe göre, madenlerde iþ güvenliði uzmaný çalýþtýrmak zorunlu. Nedense bu yönetmeliðin yürürlüðe girmesi yaklaþýk bir buçuk yýldýr erteleniyor. Hükümetin, sermayeye ek yük getirdiði gerekçesiyle çýkarmadýðý yönetmelik insanlarýn hayatlarýndan daha mý deðerli? Tabii ki yönetmelik çýkmasý halinde kazalarýn son bulmasýný beklemek hayalcilik olur. Çünkü kapitalist sistemin mantýðý ucuz emek yoðun çalýþmaya dayandýðýndan hiçbir güvelik önlemi alýnmýyor. Çünkü iþçilerin iþ güvenliðini saðlayan önlemlerin alýnmasý patronlar için gider olarak görülüyor. Ýþsizin bol olduðu bir ülkeden, veya 17 madencinin hayatýný kaybettiði bir gün sonrasý için 42 bin kiþinin iþ baþvurusu yapmasý ne anlama geliyor? Göçük veya grizu bu sistemde maden iþçilerinin kaderi durumuna
geldi. Bu kaderi iþçiler yazmadý. Deðiþmesi ise iþçi sýnýfýnýn bu sisteme karþý vereceði mücadeleye baðlý. Yerin derinliklerinde, yaþamak için çalýþan bu iþçiler için hiçbir güvenlik tedbiri alýnmýyor. Gün geçmiyor ki yeni bir facia haberi duymayalým. Burjuva medya ise bu haberlere hemen hemen hiç yer vermiyor. Ya da çok küçük bir haber yapýlýyor. Ýstanbul tüp geçit çalýþmasýnda göçüðü önceden haber veren cihazlarýn yerleþtirildiðini yazýyor gazeteler. Tabi bütün dünyanýn gözü bu çalýþmanýn üzerinde, bu nedenle çok titiz davranýlýyor. Ýþ kazalarý olduðunda da haberimiz dahi olmayacak. Birinci boðaz köprüsünün inþaatýnda 100’e yakýn iþçinin iþ kazalarýndan dolayý hayatýný kaybettiði biliniyor. Kapitalist sistemde emeðiyle geçinenlere biçilen deðer açlýk, sefalet ve ölümdür. Þahin Yýldýrým 25 Aðustos 2006
7
Ýþsizlik Fonu Patronlara ve Devlete Çalýþýyor Türkiye’de 2 milyon 436 bin kayýtlý iþsiz bulunuyor. Kayýt dýþýnda kalan 10 milyondan fazla iþsiz olduðu söyleniyor. Kapitalist devlet iþleyiþi iþsizlerin dahi kaydýný tutmadýðý gibi tutmakta istemiyor. Çünkü yedek iþsizler ordusu sermayenin çýkarýna, istediði gibi ücretleri ayarlýyor, istediði gibi iþçi alýp iþten çýkartabiliyor. Bunlarýn hiçbir denetimi, iþ güvencesi yok. Yeni yasayla iþ güvencesini saðladýklarýný söylüyorlar. Ama milyonlarca iþçi, en temel hak olan sigortalý çalýþma hakkýndan bile yararlanamýyor. 2000 yýlýnda kurulan Ýþsizlik Sigortasý Fonu’nda þu an 21,2 milyar YTL biriktiðini yazýyor gazeteler. Yasa çýktýktan sonra altý yýllýk bir sürede ancak iþsizlere bu fondan 1 milyar YTL verildi. Geriye kalan paranýn 20,5 milyar YTL’si ise iç borcun finansmanýnda kullanýlan Hazine tahvillerine yatýrýldý. 2000 yýlýnda kurulan fonda toplanan primlerin nemalandýrýlmasý sonucu bugüne kadar 13 milyar YTL faiz geliri elde edildi. Fon için her ay iþçilerin prime esas kazançlarý üzerinden yüzde 2 oranýnda iþveren, yüzde 1 oranýnda sigortalý payý kesiliyor ve hazine tarafýndan da yüzde 1 oranýnda devlet payý ödeniyor. Ücret Garanti Fonu sistemi çerçevesinde, kapanan iþyerlerinde ücret alacaklarý kalan kiþilere ise 4,3 milyon YTL ödendi. Yani biriken paralarý devlet sahte yollarla iflas ettiðini söyleyen patronlarýn borçlarýný kapattý. Geri kalan bölüm
8
ise, hükümetin bu yýl uygulamaya koyduðu, 1 Ocak 2006 tarihinden sonra ihraç edilen devlet iç borçlanma senetlerinden stopaj alýnmasý uygulamasý kapsamýnda devlete vergi olarak geri döndü. Ýþçilerin Bu Haktan Yararlanma Koþullarý Neredeyse Ýmkansýz Ýþsiz kalan bir iþçinin Ýþsizlik Fonu’ndan yararlanabilmesi için son üç yýl içerisinde en az 600 gün prim ödeyerek, son 120 gün kesintisiz çalýþmýþ olmasý ve kendi istek ve kusuru dýþýnda iþini kaybetmiþ olmasý gerekiyor. Bu koþullarý yerine getiren kiþiye ise en fazla altý ay süreyle iþsizlik yardýmý yapýlýyor. Ancak, son üç yýlda 900 gün prim ödeyenlere sekiz ay, 1080 gün prim ödeyenlere ise 10 ay iþsizlik parasý ödeniyor.
Devlet daha öncede Tasarrufu Teþvik adýyla bilinen nemalara el koyup istediði gibi kullanmýþ, yýllar sonra iþçilere düþük faizle on taksitte ödemiþti. Özal döneminde Konut Edindirme Fonu oluþturulmuþ yine iþçilerden paralar kesilmiþ; halen bu paralarýn nerede olduðu, ne için kullanýldýðý bilinmemekle birlikte, paralarýn ne zaman daðýtýlacaðý konusunda hiçbir açýklama yapýlmamakta. Ýþçilerden kesilmek istenen paralara iþçi örgütleri olan sendikalar müsaade etmemeli, kesilmiþ olan paralarýn da iadesi için mücadele etmelidirler. Ýþsizlik Fonu’nda biriken paralarýnda patronlara ve devlet iç borçlanmasýna ödenmemesi, iþten atýlan iþçilerin daha yüksek ücret ve iþ bulana kadar ödenmesi yine iþçi örgütlerinin ve iþçi sýnýfýnýn görevi olarak önümüzde duruyor. Þahin Yýldýrým 24.08.2006
Ücretler Ýnsanca Yaþanacak Düzeye Çýkarýlsýn! Hükümet, memur maaþlarýna gelecek yýlýn birinci ve ikinci altý aylarý için yüzde 2’þer oranýnda zam yapmayý öneriyor. Ayrýca olasý enflasyon farkýný da maaþlara yansýtmayý taahhüt ediyor. Memur sendikalarý verilen zam önerisini onur kýrýcý olarak deðerlendirdi. Türkiye Kamu-Sen, en düþük memur maaþýnýn sosyal yardýmlar hariç 1,023 YTL’ye; Memur-Sen ise sosyal yardýmlar dahil 1,475 YTL’ye; KESK ise, 1050 YTL’ye yükseltilmesini talep ediyor. Hükümet ve kamu sendikalarý arasýnda yapýlan altý görüþmeden sonuç çýkmayýnca görüþmeler Uzlaþma Kurulu’na gönderildi. Yani hükümete!.. Toplu görüþmelerin baþlamasýyla sendikalar arasýnda gerginlikler yaþandý. Özellikle Kamu-Sen üyelerinin, KESK’lilerin fazladan gelmesinden rahatsýz olarak gerçekleþtirdikleri provokasyon gerginlik yaratý. Bilindiði gibi KamuSen devletçi, milliyetçi bir çizgi izlemektedir. Toplu görüþme masasýnýn en önemli gündem maddesi, daha önceki yýllarda olduðu gibi, ücret artýþ oranýdýr. Sendikalar peþi sýra öngördükleri artýþlarý, dahasý taban
ücretlerini açýklarken hükümet bu yýl da görüþme masasýný bekleme gereði hissetmeden maaþ artýþ oranýný açýkladý. Buna göre memurlara 2007 yýlý için %12 oranýnda zam yapýlacak. Ancak son yaþanan kriz, dövizdeki artýþ, yükselen enflasyon düþünüldüðünde bu oran memurlarýn kayýplarýný karþýlamamakta. Kýsacasý, memurlarýn 2006 yýlýnda, enflasyon artýþýndan dolayý kayýplarý hükümet tarafýndan görmezlikten geliniyor. Þu açýktýr ki, devlet görüþmeleri göz boyama aracý olarak kullanmakta, mücadeleye ket vurmanýn aracý olarak kullanmaktadýr. Devlet açýsýndan toplu görüþmeler kamu emekçileri hareketini dize getirme aracý olarak öngörülmüþtü ve gelinen nokta bu amaca fazlasýyla ulaþýldýðýný göstermektedir.
KESK ne yapýyor? KESK 2005 yýlý toplu görüþmelerini mutabakat metnine þerh koyarak sonlandýrmýþtý. Ama ondan sonra da hiçbir ciddi mücadele gerçekleþtirmedi. Bu tutum sonucunda mücadeleci üyelerin moralinin bozulmasýna neden olmaktadýr. KESK yönetimi hükümetle yapýlan toplu görüþmelerin 4. turundan çekilmiþtir. Bu tutum hükümetin benimsediði bir tutumdur. Çünkü KESK uzun süreden beri izlemiþ olduðu uzlaþmasý siyaseti sonucunda hem üyelerini kaybetmiþ, hem de mücadeleci üyelerin moralini kýrmýþtýr. Bu anlamda KESK’in masadan kalkmasý KESK yönetimini tatmin edebilir. Ama kamu emekçilerinin kayýplarýnýn karþýlanmasýný karþýlamayacak. KESK toplu görüþmelerde hükümet tarafýndan ciddiye alýnmak istiyorsa bunun yolu mücadeleden geçiyor. Yoksa uzun süreçlere yayýlan eylem programlarý ve bu eylemliklerin de emekçilerin basýncýný almak için yapýlýyorsa hiçbir etkisi olmayacaktýr. KESK-AR’ýn yaptýðý araþtýrmaya göre, milli gelirden kamu çalýþanlarýna ayrýlan payýn, 25 Avrupa ülkesi içinde kamu çalýþanlarýn GSMH (Gayri Safi Milli Hasýla) içindeki payý 2005 yýlý içinde yüzde 10,84 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 6,5’dýr. KESK’in yapmýþ olduðu bu araþtýrmanýn sonuçlarýna göre bir mücadele hattý izlemesi gerekiyor. Sonuç olarak, “bütçede para yok” diyerek kamu sendikalarýyla masaya oturan hükümet, çalýþanlara en düþük zammý yapmayý hedefliyor. Hükümet patronlara gelince bütün bütçenin kapýlarýný sonuna kadar açmayý ihmal etmiyor. Hükümet hem kamu emekçilerine, hem de fýndýk üreticilerine bütçeden ödemeler yapacak. Peki bu bütçeden çýkacak olan para bütçeye geri nasýl gelecek? Zamlar yoluyla! Önümüzdeki süreçte hükümet bütçe açýðýný kapamak için faturayý iþçi ve emekçilere ödetecek bir zam programý hazýrlayacak. Buna karþýn top yekun bir mücadele gereklidir. Ýþçi memur ayýrýmý yapmadan genel saldýrýlara karþý genel direniþi örgütlemenin ihtiyacýdýr. Nergis Çayýr 25 Aðustos 2006
9
metal Üretime Su Var! Üretene Su Yok! Çalýþtýðým bölgede ÝSKÝ’nin onarým yapmasýndan dolayý iki gün sularýn akmayacaðýný öðrendik. Bunun üzerine hepimiz susuz geçecek olan bu iki günde su ihtiyacýmýzý nasýl karþýlayacaðýmýzý düþünmeye baþladýk. Su bizim için çok gerekli. Çünkü çalýþtýðýmýz mekân çok sýcak. Bundan dolayý çok yoðun su tüketiyoruz. Bunun yanýnda birde aþýrý terlemeden ve kirlenme, yaðlanma gibi nedenlerden dolayý her gün banyo yapmamýz þart. Sularýn olmadýðý bu iki gün bizim için tam bir kâbus oldu. Patron banyo yapmamýz için, normalde üretim için gereken suyun getirildiði paslý depolarda su getirtti. Biz de kova, yað tenekesi ne bulduysak bunlarla bu paslý suyu taþýyýp banyo yapmak zorunda kaldýk. Ama
içme suyumuz yoktu. Susuzluktan hepimiz periþan olduk. Bazý arkadaþlar evden içme suyu getirmiþlerdi. Getirmeyenler de fabrikanýn yanýndaki büfeden su satýn almak zorunda kaldýlar. Öðleden sonra patron alay eder gibi iki damacana su getirtti. Seksen kiþinin su ihtiyacýný iki damacana suyla kapatmaya çalýþtý. Sular geldiði gibi tükendi. Bunun üzerine birkaç saat sonra iki damacana su daha getirildi. Patron utanmadan su içen iþçilere, “suyu idareli kullanýn” dedi. Bir arkadaþýmýz da, “su yok ki idareli kullanalým” deyince patron sustu ve gitti. Patron susuzluða çözüm olarak birinci bölümdeki iþçilere, diðer bölümlerde çalýþan iþçilere su vermeyin talimatýnda bulundu (fabrika dört bölümden oluþuyor). Böylece patron suyun yokluðunu kullanarak iþçilerin arasýný açmayý hedefliyordu, ama hedefine ulaþamadý. Patron üretim bölümüne geldiðinde bir arkadaþýmýz patrona, “üretim için gereken suyu her gün getiriyorsunuz da
bizim iki günlük içme suyu ihtiyacýmýzý neden karþýlamýyorsunuz, bizde insanýz, vücudumuzun suya ihtiyacý var” deyince patronda, “sen bana saygýsýzlýk yapýyorsun, terbiyesizlik yapma” diye çýkýþtý ve gitti. Hepimiz þunu gördük ki patron cebinden para çýkmasýn diye bu tür rezil davranýþlar sergilemekten çekinmiyor. Su sorunu da diðer sorunlar gibi hepimizin sorunu. Bunun için bireysel tepkilerin dýþýna çýkmalý, patrona karþý örgütlü bir tutum sergilemeyiz. Yaþanan bu gibi sorunlar fabrikada ki örgütlü mücadelenin önemini ve aciliyetini daha net gösteriyor. Ýþçiler olarak sorunlara karþý birlikte örgütlü bir tavýr sergilersek patronu dize getirebiliriz. Bu örgütlülüðü saðlamak için çalýþmalýyýz. Bir Ýþçi
tekstil Merhaba, Çalýþtýðým iþyerinde 350 kiþi çalýþýyor. Ýþyeri dört kattan ve dört bölümden oluþuyor: imalat, kesimhane, modelhane ve ütü paket. Dört kardeþin yönettiði firma penye ihracat yapýyor. Çalýþma koþullarý diðer iþyerlerinden farklý deðil. Mesailerin ne zaman biteceði belli olmayan ve patronun insafýna kalmýþ durumda.
10
Uzun mesailer yapýldýðý için, normal mesai ücreti yüzde 50, gece saat 12:00’den sonra yapýlan mesai ücreti yüzde 100 üzerinden hesaplanýr.
Ayrýca iþyerinde insan kaynaklarý bölümü var. Bu bölümün baþýnda patronun kendisi bulunuyor. Patron iþçilerin birbirleriyle kaynaþma adý altýnda belli etkinlikler düzenliyor: piknik, futbol, tiyatro vb. Bu etkinliklerin sorumlusunu patron kendisine yakýn olan usta veya þeflerden seçiyor. Böylece etkinliklerin denetimlerinde olmasýný istiyor. Ýþyerinde sabahlarý kahvaltý veriliyor. Ýlk gelen iþçiler bu duruma þaþýrýyorlar “ah ne güzel” diye. Öðlen yemeði verilince yemek kaplarýnda bir çeþit yemeðin eksik verildiðini görüyoruz ve soruyoruz. Neden böyle? Ýþçilerde bize “bir çeþit yemeðin yerine sabah kahvaltýsý veriliyor” diye cevaplýyorlar. Bir baþka sorunda servisler. Sabahlarý bir dakika dahi gecikmeyen servisler akþam paydoslarýnda geç kalkýyorlar. Genel olarak patron iþçilerle yakýnlýk kuruyor. Tabii ki bu yakýnlýðýn altýndaki neden iþçileri daha fazla sömürmektir. Ýþçilerin sýnýf bilinci olmadýðýndan dolayý, patronun bu tip yakýnlaþmalara inandýklarýný görüyoruz. Eðer patron iþçilerini bu kadar düþünüyorsa onlarý neden uzun saatler çalýþtýrýyor. Ya da iþçiler rahatsýzlanýnca neden izin için sorun çýkartýyor. Ýþte yukarýda bahsedilen iþçilerini düþünen patron ile iþçilerin ihtiyaçlarý olduðundan izin vermeyen patron. Biz hangisine inanacaðýz? Patronlar bizi daha fazla çalýþmamýz ve tepki göstermemiz için bizimle bu tip yakýnlýklarý kurarlar ama unutmamalýyýz ki bu yakýnlýklar patron kendi iþlerini yürüttüðü süre için geçerli olacaktýr.
Sonuç olarak, bizler patronun hangi iþyerinde olursa olsun, patron olduðunu yani iþçileri ezen ve sömürücü olduðunu unutmamalýyýz. Ýþçilerin birliðinden her zaman korkan patronlar iþçileri kendilerine yakýn tutmak için her tür oyuna baþ vururlar. Bizler bunun bilincinde olmalýyýz. Bir Ýþçi
kargo Bayramlarda da Çalýþma Ýþ kanunlarýnda resmi bayramlar tatil olur diye biliyoruz; ama geçen yýl resmi tatillerde iþ var bahanesiyle çalýþmak zorunda kaldýk. Patron iþlerin yoðun olduðu bahanesini þefler aracýlýðýyla yayarak ya da direk olarak söyleyerek tatillerimizi gasp etmekte. Önümüzde 30 Aðustos var. Bir arkadaþ þefe, “o gün çalýþma var mý?” diye sordu ve çalýþma olabilir cevabýný aldý. Yani patron bir kez daha bizi yasadýþý þekilde çalýþtýrmayý düþünüyor.
Zaten normal çalýþma günlerinde, iþler yoðun olduðunda, nöbet adý altýnda fazla çalýþýyoruz. Üstelik bu çalýþma karþýlýðýnda fazla mesai ücreti verilmiyor. Zam dönemlerinde en öne sürdüðümüz sorun da bu. Ama zam dönemlerinde iþlerin düþmesini fýrsat bilen patron fazla çalýþmýyorsunuz diyerek bu talebimizi reddediyor. Ýþte bu nedenle önümüzdeki resmi bayram tatilinde bizleri çalýþtýrmak isteyecek olan patrona iþ kanununu göstererek çalýþmayý reddedebiliriz. Ama þu gerçeði de biliyoruz ki iþ yaþamýnda kanunlarda yazýlý olan hemen hemen hiçbir madde iþçiler lehine uygulanmýyor. Gerçek yaþama geçildiðinde patronlar her þeyi kendi lehlerine çevirmek için türlü oyunlar oynuyorlar. Ve rahatlýkla istedikleri sömürü ve baskýyý yapabiliyorlar. Biz haklarýmýzý öðrenip, kendimizi bilinçlendirerek patronlarýn bu oyunlarýna karþý örgütlenirsek ancak istediðimizi elde edebiliriz. Bu da bir araya gelip sorunlarýmýzý konuþarak, birlikte çözümleri aramakla mümkündür. Bir Ýþçi
11
BARIÞ 12
Ýþçi Sýnýfýnýn ve Emekçi Yoksul Halklarýn Barýþý Ýçin
Ýþgalcilere ve Sömürücülere Karþý Birlikte Mücadeleye 1 Eylül 1939”da faþist Hitler yönetimindeki Nazi ordularýnýn Dünya Ýmparatoru olma sevdasýyla, Polonya’yý iþgal etmesiyle baþlayan 2. Dünya Savaþý ardýnda milyonlarca ölü, yaralý, sakat ve yerle bir olmuþ kentler býraktý. Ýnsanlýk tarihinin en kanlý, en acýmasýz savaþýnýn baþladýðý gün, yani 1 Eylül, bir daha bu tür savaþlar yaþanmamasý temennisiyle Birleþmiþ Milletler tarafýndan 1948’te Dünya Barýþ Günü olarak ilan edildi. Oysa yaþanan iki dünya savaþýnýn da sorumlusu ve nedeni emperyalistkapitalist devletlerdi. Savaþlarý yaratan, körükleyen emperyalist-kapitalistler ikiyüzlü bir þekilde bir “barýþ” günü ilan ettiler. Amaçlarý gerçek barýþýn içini boþaltýp, dünya iþçi sýnýfýný ve emekçi yoksul halklarý kandýrmaktý. Birleþmiþ Milletlerin ya da herhangi baþka bir emperyalist-kapitalist kurumun saðladýðý bir barýþ söz konusu olmamýþtýr. Bu güçlerin barýþ dediði yerlerde en büyük savaþlar ve sömürüler yaþanmýþtýr. Emperyalist-kapitalist barýþlarýn tüm savaþlarýn anasý olduðunu artýk biliyoruz. Nitekim aradan geçen bu sürede savaþlar son bulmadý. Dünyanýn çeþitli bölgelerinde yapýlan s a v a þ l a r d a , çatýþmalarda ve saldýrýlarda on binlerce insan yaþamýný yitirdi. Emperyalistler ve onlarýn iþbirlikçileri çýkarlarý doðrultusunda saldýrýlarýný daha da yoðunlaþtýrdýlar. Amerikan emperyalizminin öncülüðünde Büyük Ortadoðu Projesi adýna baþta Afganistan, Irak, Ýran, Suriye ve Lübnan olmak üzere bütün bir bölgenin ele geçirilmesini amaçlayan bir proje geliþtirildi. Bu projeyi hayata geçirmek için 11 Eylül saldýrýlarý bahane edildi. Terörizme karþý savaþ sloganýyla Usame Bin Ladin’in yakalanmasý adýna Afganistan iþgal edildi. Afganistan’da iþgal ve çatýþmalar halen devam ediyor. Bu emperyalist projenin devamý olarak, Irak”ta kitle imha silahlarý olduðu yalanýyla Amerikan ve Ýngiliz Emperyalistleri tarafýndan Irak iþgal edildi. Ama emperyalistler hiç beklemedikleri bir direniþler karþýlaþtýlar. Irak halkýnýn direniþi emperyalistlerin planlarýný uygulamalarýný engelliyor. Daha sonra Ýran’ýn uranyum zenginleþtirme faaliyetlerinin kitle imha silahý yapabilecek düzeye
ulaþtýðýný ve bunun tüm dünya için bir tehlike olduðunu vurgulayan Amerikan emperyalizmi, Ýran’ýn uranyum zenginleþtirme faaliyetlerine son vermemesi halinde askeri müdahalede bulunabileceðini açýkladý. Ýran’ýn bu durum karþýsýndaki kararlý duruþu ve ABD’nin istediði desteði alamamasýndan dolayý buna cesaret edemedi. ABD’nin Ortadoðu’daki müttefiki Siyonist Ýsrail ise BOP”un gerçekleþmesi için Filistin halkýna yaptýðý baský, zülüm ve katliamlar yetmezmiþ gibi Hizbullah’ýn iki askerini kaçýrmasýný fýrsat bilerek Lübnan’a havadan ve karadan korkunç bir saldýrý baþlattý. Hedef Hizbullah olarak gösterildi ama binlerce sivil öldürüldü ve Lübnan’ýn bütün alt yapýsý çökertildi. Tabii ki Türk Devleti de boþ durmuyor. Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünden hareketle Filistin’de ve Lübnan’da barýþ diyen Türk Devleti, Ýran ve Suriye ile ittifak halinde Kürtlere saldýrýyor. Sýnýra binlerce asker yýðýp, sýnýr ötesi operasyondan söz ediyor. Ýsrail”in çýkarlarý doðrultusunda Lübnan’a asker gönderiyor. Ýçinde bulunduðumuz süreç, emperyalistlerin ve onlarýn iþbirlikçilerinin çýkarlarý doðrultusunda, çýkarlarýna ters düþen herkese karþý baþlattýklarý top yekun bir savaþ dönemidir. Böyle bir süreçte barýþ söz konusu olamaz. Biliyoruz ki emperyalistkapitalistlerin anladýðý barýþ daha fazla iþgal, daha fazla sömürü ve bunun için daha fazla savaþtýr. Arzu ettiðimiz barýþ ortamýnýn saðlanmasý için sadece kendi çýkarlarý doðrultusunda savaþ politikasý güden bu odaklara karþý direnen halklarýn mücadelesi birleþmelidir. Ancak baþýný iþçi sýnýfýnýn çektiði ve tüm dünyanýn emekçi yoksul halklarýnýn, ezilen ve sömürülen kesimlerinin desteklediði bir barýþ gerçek barýþ olabilir. Bunun için emperyalist-kapitalist sömürücülere karþý dünyanýn dört bir yanýnda emeði için, özgürlüðü için mücadele verenlerin, savaþanlarýn direniþlerinin ayrýþmaz bir parçasý olmalý, bu mücadeleleri kendi mücadelemiz olarak benimsemeli, tek vücut olarak sýnýf mücadelesinin saflarýný daha sýklaþtýrmalýyýz. Uður Yýlmaz 5 Eylül 2006