Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 32
Ekim 2006
http://iscicephesi.org
kontrgerilla iþbaþýnda
Diyarbakýr Bombasý
“Savaþ Cephesi”nin Ýþi
Gündem ve Politika
syf. 2-10
Sýnýf mücadelesi
syf. 7/11-15
Türklüðe hakaret mi? Neye ve kime göre?
Kamu emekçilerine reva görülen zam belli oldu
Kontrgerilla iþbaþýnda
Emek Güncesi
Devlet terörü yaygýnlaþýyor
Fabrikalardan okur mektuplarý
Asker ailelerinin çýðlýðýna kulak verin Birleþmiþ Milletler Lübnan’a barýþ getiremez Asker Hakkari’de çöp topladý
Enternasyonalizm
Kapitalizmin topluma hediyesi: Linç
Brezilya’da Sol Cephe’nin önemli baþarýsý
Eðitim bir haktýr, ücretsiz olmalýdýr!
Ýttifakýn programý
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 16
1
ÝLAN TAHTASI 2
GÜNDEMDEN...
Türklüðe Hakaret mi? Neye ve Kime Göre? Türk Ceza Kanunu’nu (TCK) AKP hükümeti tarafýndan yeniden düzenlendiðinde sözde düþüncelerinden dolayý kimsenin yargýlanmayacaðý beklentisi vardý. Ne var ki kanunun yasalaþmasýndan sonra, (kanunun 301. maddesi Türklüðe hakareti içermekte) yazarlar peþ peþe düþüncelerinden dolayý yargýlanmaya baþlandý. 301. madde anti-demokratik niteliðine ek olarak ayný zamanda o kadar muðlâk ve soyut ki isteyen istediði gibi yorumlayabilmekte. Baþýný Kemal Kerinçsiz’in çektiði bir grup milliyetçi-faþist avukat da maddenin bu muðlâklýðýndan yararlanarak, kendisi gibi düþünmeyenlerin hakkýnda sürekli savcýlýða suç duyurusunda bulunuyor ve bununla da yetinmeyip mahkeme kapýsýnda suç duyurusunda bulunduklarý insanlara karþý saldýrýlar gerçekleþtiriyor. Kerinçsiz ve yandaþlarý ihbar ettikleri insanlarýn ceza alýp almamalarýndan öte kendilerini bu devletin bekçileri olarak göstermek istiyorlar. Bu ýrkçý-faþist avukat grubu, daha önce de Orhan Pamuk, Hrant Dink gibi yazarlar hakkýnda suç duyurusunda bulunmuþ ve bununla yetinmeyip ayný zamanda kendi yandaþlarýný da mahkemeye çaðýrarak yazarlara saldýrmýþlardý. Devletin yasalarýný uygulamakla görevli kolluk kuvvetleri ise her zaman olduðu gibi saldýrýlarý izlemekle yetiniyor. Ayný avukat grubu bu kez yazar Elif Þafak’ýn “Baba ve Piç” adlý romaný için suç duyurusunda bulundu. Roman karakterlerinden birinin söylediði sözler, TCK’nin 301. maddesinin 1’inci fýkrasýndaki suç kapsamýna girdiði iddiasýndan dolayý Elif Þafak’ýn yargýlanmasý istendi. Yine sahnede faþist Kerinçsiz ve þürekâsý var. Bu avukat grup, belli ki toplumdaki esen milliyetçi havadan esinlenerek kitleleri kýþkýrtmak istiyor. Son Elif Þafak davasýnda bunu bir ilanla yaptýlar. Ýlanda kitlelerin mahkemeye gelmeleri ve Elif Þafak
gibilerine haddini bildirmeleri çaðrýsý yaptýlar. Yani ellerinden gelse Elif Þafak’ý linç etmekten çekinmeyecekler. Peki, açýkça kýþkýrtýcýlýk yapan bu avukat þürekâsýna hükümet yetkilileri neden dur demiyorlar? Çünkü onlar da bu grupla ayný gemideler de ondan. Sonuç olarak, Türkiye’de düþünceleri nedeniyle hapis yatma tehdidi altýnda olanlar sadece Orhan Pamuk, Elif Þafak gibileri deðil. Daha fazla sayýda insan hali hazýrda benzer davalar nedeniyle zaten cezaevlerinde bulunuyor. Diðer yandan bugün bu yazarlar veya bu yazarlar gibi düþünenlerin içinde sadece bu kanunlarýn daha insancýl hale gelmesi talebiyle yetinenler de var. Oysa biraz daha insancýl, biraz daha demokratik olmakla sorun çözülmüyor. Öncelikle biraz da olsa bunun için mücadele etmek ve sadece kendine yansýdýðýnda deðil herkes için, her zaman mücadele verme duyarlýlýðýna sahip olmak gerekiyor. Nitekim bugün sosyalistler, devrimci Marksistler, iþçi ve emekçiler kapitalist sömürüye karþý mücadele ettiklerinden dolayý yýllarca cezaevlerinde yatabiliyor. Üstelik mahkemelere dahi çýkmadan ceza çeken nice insan var. Bu topraklarda yaþayan ve kimliðinin Kürt olduðunu söyleyenlerin baþlarýna nelerin geldiðini bilmeyen yok. Düþüncelerini dile getirmek istedikleri için linç olma tehlikesi yaþayanlarý her gün TV’lerde görüyoruz. Devlet, hükümet, burjuvazi bu kiþilerin yaydýklarý düþüncelerden ölesiye nefret ediyor ve korkuyor. Bugün düþüncelerimiz kimin tekelinde? Kim neyi, nereye kadar konuþacaðýmýza karýþacak? Burjuva devletin yasalarý þunu buyuruyor: benim sizlere çizdiðim sýnýrlar içinde özgürsünüz. Peki, bu özgürlük mü? Evet burjuva özgürlük böyle ikiyüzlüdür. Ýþine gelene, iþine geldiði kadar “özgürlük” verir. Yazarlarýn düþüncelerinden dolayý yargýlanmalarýný bizler de kabul etmiyor ve kýnýyoruz. Ama sadece yazarlarýn deðil düþüncelerinden dolayý maðdur olmuþ sosyalistlerin, devrimcilerin, iþçilerin, emekçilerin ve Kürt halkýnýn da devletin baský ve þiddetine karþý savunulmasý gerekir. Düþüce ve ifade özgürlüðü sivil toplum anlayýþýyla açýklanýp, çözümlenemez. Toplumun sýnýflardan oluþtuðunu ve devletin esas olarak egemen sýnýflarýn çýkarlarýný yansýttýðýný unutmayalým. Demokrasi, özgürlük, düþünce ve ifade etme hakký sýnýflar mücadelesinin dýþýnda ele alýnamaz. Nergis Çayýr 4 Ekim 2006
EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ
Sömürünün ve ayrýmcýlýðý olmadýðý; özgür, baðýmsýz, eþit ve adil bir hayat için mücadele ediyoruz. Çünkü barýþ içinde ve kardeþçe yaþamak istiyoruz. Bunun yolunun; emekçi yoksul halklarýn, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin, iþçi sýnýfýnýn önderliðinde emperyalist-kapitalist sisteme karþý kendi birleþik, baðýmsýz, devrimci ve enternasyonalist mücadele vermesinden geçtiðine inanýyoruz. Aksi hiçbir durum iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar için gerçek ve kalýcý bir barýþ sunamaz. Bu nedenle baþta Kürt halký olmak üzere tüm yoksul emekçi halklarýn gerçek müttefiki ve dostu iþçi sýnýfýdýr. Kuþkusuz iþçi sýnýfý içinde emekçi yoksul halklar gerçek dost ve müttefiktir. Biliyoruz ki Kürt halký kendi kaderini tayin için uzun yýllardýr mücadele ediyor. Bu süre içinde mücadele birçok farklý aþamalardan geçti. Kürt halkýyla Türkiye iþçi sýnýfý arasýnda sürekli, kararlý ve birleþik bir mücadele maalesef kurulamadý. Kuþkusuz iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk, sýnýf mücadelesi ve enternasyonalizm temelinde birleþik ve kararlý bir ortaklýk saðlayana dek mücadeleye devam etmelidir. Gelinen son noktada Demokratik Toplum Partisi (DTP) Genel Baþkaný Ahmet Türk, 11 Eylül 2006 tarihinde PKK’ye ateþkes çaðrýsýnda bulundu. Daha önce de barýþ ve siyasi çözüm için benzer ateþkes çaðrýlarý yapýlmýþ olmasýna raðmen bu kez çaðrýnýn muhatabý sadece PKK. Ahmet Türk, özellikle yükselen milliyetçi-þoven dalga ve gerçekleþen linç giriþimlerinin sonucu tabanlarýndan böylesi bir talebin geldiðini söyledi. Ahmet Türk’ün, halklarýn birbirini boðazlamadýðý, milliyetçi-þoven kýþkýrtmalarýn boþa çýkarýldýðý, acý ve gözyaþýnýn deðil barýþ, sevgi, hoþgörü ve mutluluðun egemenliði için ateþkes çaðrýsý yapýyoruz açýklamasýnýn üzerinden 24 saat geçmeden, 12 Eylül günü Diyarbakýr’da bir bombalý saldýrý gerçekleþti. Baðlar mahallesinde bir minibüs duraðýna býrakýlan bombanýn patlamasý sonucu çoðu çocuk 10 kiþi öldü, 17 kiþi de yaralandý. Diyarbakýr’ýn en yoksul semtlerinden birinde patlayan bu bombanýn sorumlusu -devlet, hükümet ve burjuva medya tarafýndan- hemen PKK olarak ilan edildi. Kuþkusuz bu acelenin önemli bir nedeni var: çocuklarýný savaþa kurban veren anneler artýk sessizce bunu kabullenmek istemiyor. Bu anneler savaþa onay vermeyen ve bir an önce sonuçlanmasýný isteyen çýkýþlar yapýyor. Savaþta hayatýný kaybedenlerin çoðunluðu iþçi-emekçi kesimden olmasýna raðmen herhangi bir burjuva politikacýnýn, büyük patronun ya da generalin çocuðunun savaþa gitmek zorunda kalmamasý bu öfkeyi daha da arttýrýyor. Tabii bu çýkýþlarý yapan annelere karþý rejim
de sopasýný gösteriyor. Açýkça evlatlarýnýn ölmesine hayýr diyen anneler PKK iþbirlikçisi, vatan haini damgasý yemekle tehdit ediliyor. Ýþte DTP Genel Baþkaný Ahmet Türk’ün PKK’ye ateþkes çaðrýsýsýný tam bu noktada yaptý. Akan kan dursun, Türk-Kürt yeni evlatlarýmýzý bu savaþa kurban vermeyelim, barýþ ve diyalog yolu açýlsýn ana fikrini taþýyan çaðrýnýn deðiþik kesimlerden olumlu karþýlýk bulmasý da “derin devleti” harekete geçirmeye yetti. Yukarýda andýðýmýz üzere Ahmet Türk’ün çaðrýsýnýn mürekkebi kurumadan Diyarbakýr’da bomba patladý ve ayný anda da sorumlusu PKK ilan edildi.
GÜNDEM
Kontrgerilla Ýþbaþýnda: Diyarbakýr Bombasý “Savaþ Cephesi”nin Ýþi
Bu bombalý saldýrýnýn ardýnda Þemdinli’de maskesi düþen kontrgerillanýn olduðu açýk. Bir taþla iki kuþ vurmak isteyen “savaþ cephesi” asker-sivil aktörleriyle son iki yýldýr bizzat þovenizmi körükleyerek ülkeyi bu noktaya kadar getirdi. Bombalar, suikastlar, linç giriþimleriyle yelkenleri þiþenler bunlarýn son bulmasýný deðil artarak devam etmesini istemekte. Bu nedenle Büyükanýt’ýn genelkurmay baþkaný olmasýyla yeni bir ivme kazanan bu milliyetçi-faþist politikanýn önümüzdeki dönem boyunca yeni yalan ve komplolarla devam etmesi muhtemel. Nitekim DTP’nin ateþkes çaðrýsýnýn çeþitli kesimlerce desteklenmesi ve Abdullah Öcalan’ýn da ateþkes çaðrýsý yapmasýnýn ardýndan PKK-Kongra Gel’in 1 Ekim’den geçerli olmak üzere bu çaðrýlara uyarak ateþkes ilan etmesi “savaþ cephesi”nin yeni kýþkýrtma ve yalanlarýný görmemize yol açacak. Nitekim milliyetçi-þoven ortamdan en büyük rantý saðlayan MHP, 2007 seçimleri öncesi AKP’nin muhtemel en önemli rakibi durumuna gelme yolunda hýzla ilerlemekte ve bu nedenle mevcut süreci alabildiðine kýþkýrtýyor. Ayrýca savaþ aracýðýyla sürekli birinci aktör olan ordunun, “ateþkes ve siyasi çözüme” kendi konumu ve öncelikleriyle yaklaþacaðýna emin olabiliriz. Susurluk’ta, Þemdinli’de kan ve gözyaþýný oluk gibi akýtarak kendilerini var etme peþinde olanlarý gördük. Diyarbakýr Baðlar’da iþbaþýnda olanlar da ayný güçlerdi. Bu nedenle iþçi sýnýfý ve Kürt halký acilen milliyetçi-þoven burjuva partilerinden kopmalý, askeri çözümlerden medet ummaktan vazgeçmeli ve kendi baðýmsýz, sýnýf temelli, devrimci enternasyonalist seçeneðini yaratmalý. Ýþçi sýnýfý ve tüm emekçi halklar ancak kendi baðýmsýz sýnýf politikalarýný ortaya koyduklarý ölçüde bu sömürü ve þiddet seçenekleri arasýna sýkýþmaktan kurtulabilir. Ýþçi Cephesi 30 Eylül 2006 3
Devlet Terörü Yaygýnlaþýyor Yeni Terörle Mücadele Yasasýnýn yürürlüðe girmesinin ardýndan polisin devrimci basýna ve muhalif kurumlara dönük saldýrýlarý artarak devam ediyor. Bu saldýrýlarýn odaðýnda olan kurumlarýn baþýnda Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) geliyor. Bu kurumun çalýþanlarýna dönük olarak 8 Eylül’de Manisa ve Akhisar’da baþlayan saldýrý ve tutuklamalar, 21 Eylül günü yeni saldýrýlarla devam etti. Bu saldýrýlar sonucunda kurumun neredeyse tüm þubeleri basýlýrken, onlarca üyesi gözaltýna alýndý ve tutuklandý. Kurumun bürolarý tahrip edildi. Ayný gün Atýlým gazetesinin Ýstanbul merkez bürosu baþta olmak üzere tüm bürolarý polis baskýnýna uðradý. Ayrýca gazetenin basýldýðý matbaa, Güneþ Ajans, Özgür Radyo, BEKSAV, Sanat ve Hayat Dergisi bürolarý, Mustafa Kemal Güzelleþtirme Derneði, Emekçi Kadýnlar Derneði (EKD) ve tüm þubeleri, Tekstil-Sen, LimterÝþ sendikasý merkezi ve þubeleri, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF)’nin tüm þubeleri polis tarafýndan basýldý. Yüzlerce insan gözaltýna alýndý. Limter-Ýþ genel baþkaný Cem Dinç ve Tekstil-Sen baþkaný Ayþe Yumli Yeter gözaltýna alýnanlar arasýnda. Ayrýca onlarca kiþi tutuklandý. Atýlým gazetesi Genel Yayýn Yönetmeni Ýbrahim Çiçek ve Özgür Radyo Genel Yayýn Koordinatörü Füsun Erdoðan’da tutuklananlar arasýnda. Operasyonlar sonucunda Özgür Radyo yayýnýna bir süre ara vermek
4
zorunda kaldý. Yine Ö z g ü r B a k ý þ dergisine yapýlan baþka bir baskýnda da gözaltý ve tutuklamalar yaþandý. Gittikçe artan sömürü ve sefalet ve ona eþlik eden emperyalist iþgaller bölgemiz emekçilerinin hayatýný hergün daha da zorlaþtýrmaktadýr. Burjuvazinin artan baskýsýnýn nedeni bu sömürüye ve iþgallere karþý duran devrimci muhalefeti susturmaktýr. Burjuvazi böylece iþçi sýnýfýný ve emekçi halký daha fazla sindirmek istemektedir. Lübnan’a asker gönderme kararý alan Türkiye burjuvazi, içeride oluþabilecek bir muhalefete karþý her tür baskýyý meþru görmektedir. Korkusunun nedeni bugün bastýrýlan iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halkýn sömürüye karþý birleþmesi ve devrimci fikirlerle mücadeleye atýlmasýdýr. Bu yüzden devricilerden
böylesine korkmaktadýr. Bugün gerçekleþen saldýrýlarla tüm ezilenlere bir mesaj verilmek istenmektedir: “Örgütlenmeyin, mücadele etmeyin. Yoksa caným
istediðinde sizi gözaltýna alýr iþkence eder ve tutuklarým.” Burjuva devlet, bugün devrimcilere karþý uyguladýðý þiddeti meþrulaþtýrmak için her tür provokasyona giriþmektedir. Bu gözaltýlarda aynýsýný yapmakta devrimcileri suçlu göstermek için her tür dalavereyi çevirmektedir. Gerçek terörist burjuva devletin ta kendisidir. Onlarca yýldýr baþta kürtler olmak üzere coðrafyadaki tüm emekçilere zulum çektiren, grevleri basan, ormanlarý yakan, katleden, iþkence eden bu devlettir. Bu devlet Lübnan’a iþgalci ordu göndermektedir. Bu devlet her tür sömürüye, soyguna, talana göz yummakta ve hatta teþvik etmektedir. Bu sömürüye, yalana, talana dur diyene de terörist demekte, pervasýzca gözaltýna alýp, iþkence etmekte ve hatta öldürmektedir. Terörist devletin saldýrýlarýna karþý baþta ESP, Atýlým Gazetesi ve Özgür Radyo olmak üzere tüm devrimci kurumlarla tam bir dayanýþma içerisinde olmaya, gözaltýna alýnan ve tutuklanan tüm devrimci tutsaklarýn yanýnda olmaya devam edeceðiz. Gözaltýna alýnan ve tutuklanan tüm devrimciler derhal serbest býrakýlsýn. Bu faþizan uygulamalarýn sorumlularý yargýlansýn. Yeni Terörle Mücadele yasasý yürürlükten kaldýrýlsýn. Fuat Karan 1 Ekim 2006
Asker Ailelerinin Çýðlýðýna Kulak Verin... Kürdistan’da çatýþmalar sürerken asker cenazeleri de gelmeye devam ediyor. Çatýþmalarda ölen askerlerin cenazeleri milliyetçi-þoven unsurlarýn, ‘’Vatan, Millet, Sakarya’’ çýðlýklarý altýnda kaldýrýlýrken generaller, ‘’Vatan sað olsun’’ nutuklarý çekiyor. Fakat, ateþ düþtüðü yeri yakar. Ölen askerlerden biri olan uzman çavuþ Mustafa Daðý’nýn ailesi, ‘’evlatlarýmýzýn acýsýna dayanamýyoruz, bitsin artýk bu acý. Bizim canýmýz yandý, baþkasýnýn ki yanmasýn’’ diyor… Yine askerde oðlu ölen baba Sezai Okay, oðlu Zeki Burak Okay’ýn cenazesinde evinin önünde toplanýp slogan atan milliyetçi gruba, ‘’Þehitlikle övünmeyelim, benim oðlum Anafartalar’da, Çanakkale’de savaþmadý. Benim oðlum þehit olmadý. Oðlumu ne idüðü belirsiz savaþ denilen bir olayýn içine soktular.’’ diyerek susturdu. Zeki Burak, ‘’Çocuk benim çocuðum. Çocuðumu bu vatana helal etmiyorum. Kimse oðlunu askere göndermesin’’ dedi. Asteðmen Zeki Burak Okay’ýn annesi Neriman Okay da, ‘’Ben oðlumu asker olsun diye okutmadým. Onu insan öldürsün diye daða gönderdiler. Oðlum çatýþma esnasýnda karþýsýndakine nasýl ateþ edeceðini, onun canýna nasýl kýyacaðýný düþünüp duruyordu. Belki de çatýþmaya
gerek kalmadan þansý yaver gider, askerliði bitirir düþüncesindeydi. Ne yazýk ki düþündüðü olmadý. Çatýþmaya girmek zorunda kaldý. Oðlum þehit deðil. Pisi pisine öldü. Hakkýmý bu devlete helal etmiyorum.’’ dedi. Çatýþmalarda ölen askerlerden birinin babasý olan Mehmet Gülseren’de, ‘’Bundan böyle askere gönderecek kurbanlýk çocuðumuz yok. Diðer oðullarýma askere gitmemelerini, vicdani ret haklarýný kullanýp gerekirse cezaevinde yatmalarýný söyleyeceðim’’ dedi. Oðlunun þehit olarak gösterilmesine tepki gösteren Gülseren, ‘’Hakkýmý helal etmiyorum. Kirli politikalarýnýza kurban ettiðiniz çocuðumda hiç kimsenin þehidi deðil. Bundan böyle de askere gönderecek kurbanlýk çocuðum yok’’ dedi. Bu ülkede ölmek yoksul çocuklarýna reva görülüyor. Zengin ve bürokratlarýn çocuklarý ölmüyor. Elbette hiç kimsenin çocuðu ölmesin. Fakat baþkalarýnýn çocuklarýnýn cenazesi üzerine
politika yapanlar ‘’Vatan Sað olsun” diyenler bu sözleri rahatlýkla söylüyor. Çünkü ölen kendi çocuklarý deðil.. “Askerlik yan gelip yatma yeri deðildir caným kardeþim!” Yukarýdaki baþlýktaki sözleri baþbakan Recep Tayyip Erdoðan söylüyor. Baþbakan, askerliðin yan gelip yatma yeri olmadýðýný söyleyerek, ‘’Hepimiz askerlik yaptýk. Terör belalýdýr. Her yerde var. Buna karþý uzun soluklu bir mücadele yapýyoruz. Þüphesiz ki hiçbir sorumluluk mevkiinde olan þehit cenazeleriyle karþýlaþmak istemez. Ama bu güvenlik mücadelesi sürerken zaman zaman þehitlerimiz oluyor, olacaktýr da ama bunu istismar edenler oluyor. Ben sorumluluk mevkiinde olan bir insan olarak bu gerçeði sizinle paylaþmaya mecburum. Biz tarih boyunca neleri konuþtuk, neleri paylaþtýk. Kaldý ki biz hep; git oðlum git, ya gazi ol ya þehit diyerek oðlumuzu gönderdik’’ dedi. Bizde baþbakana soruyoruz: Madem askerlik yan gelip yatma yeri deðildir. Madem askerde ölüm de kaçýnýlmaz oluyor. O zaman Sayýn Baþbakan oðlunuz Bilal neden Amerikalarda? Neden oðlunuzu askere göndermiyorsunuz? Sizin oðlunuz kýymetli de bizlerin çocuklarý kýymetsiz mi? Nutuk atacaðýnýza, baþkalarýnýn ölüsü üzerine “Vatan, Millet, Sakarya” diyeceðinize kendi çocuðunuzu gönderin. Madem þehit olmak ya da gazi olmak çok þerefli bir þey siz de bir þehit babasý ya da gazi babasý olarak övünün. Bu fýrsatý kendinizden niçin esirgiyorsunuz? Yoksa þehitlik sadece yoksul ve emekçilere mi layýktýr?... Jiyan 1 Ekim 2006
5
Birleþmiþ Milletler Lübnan’a Barýþý Getiremez Ýsrail’in Lübnan’ý iþgal etme giriþimi, Lübnan halkýnýn direniþi karþýsýnda geri çekilmek zorunda kalmýþtý. Bu ülkenin kontrol altýna alýnmasý Irak ve Filistin direniþlerini destekleyen Ýran ve Suriye’nin bölgede güçsüzleþtirilmesi anlamýna gelecekti. Ayný direniþlerde mücadele eden militanlara yapýlan desteðin kesilmesi anlamýna gelecekti. Ancak plan uygulanamadý. Bunun üzerine Lübnan’daki direniþi kýrmak için apar topar bir BM (Birleþmiþ Milletler) kararý çýkarýldý. UNIFIL: Birleþmiþ Milletler Ýþgal Gücü 1701 sayýlý Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi kararýna göre, 15 bin Lübnan askeri ve 15 bin UNIFIL (BM Geçici Görev Gücü) Güney Lübnan’da konuþlanacaklar. UNIFIL esas olarak bölgede emperyalizmin planlarýný uygulatmak için orada olacak. BM’nin barýþ için oradayýz yalanlarý bizleri ikna edemez. Türkiye burjuvazisi de bölgeye asker göndererek emperyalist iþgalin suç ortaðý olacaktýr. Eðer amaç sadece barýþsa BM neden Filistin’e de barýþ gücü göndermiyor? Filistin halký Ýsrail’in bombalarý altýnda her gün katledilirken, açlýkla yoklukla boðuþurken niye Filistin’e deðil de Ýsrail’e destek oluyor? BM emperyalizmin bir kurumudur ve derdi barýþ deðildir. Emperyalizmin planlarýnýn uygulanmasýný saðlamaktýr. Nedir bu plan?: Hizbullah’ýn silahsýzlandýrýlmasý ve direniþin
kýrýlmasý. Lübnan’da emperyalizme baðýmlý kukla bir hükümet kurulmasý. Türkiye burjuvazisinin sözcüleri Hizbullah’ý silahsýzlandýrmaya gitmiyoruz diyor. Çatýþmaya girmeyeceðiz diyor. Bu mümkün mü? Deðil! Yalan söylüyorlar. UNIFIL Hizbullah’ý silahsýzlandýrmak için oradadýr. 1701 sayýlý kararda Hizbullah’ýn silahsýzlandýrýlmasý görevi Lübnan ordusuna veriliyor. Yani Hizbullah’ýn ve diðer direniþ gruplarýnýn silahsýzlandýrýlmasý kararý var. Ama ayný Lübnan’a silah giriþi de ayný kararla yasaklandý. Yani Lübnan ordusu da silahsýzlandýrýlýyor. Peki ne olacak? Lübnan ordusu ile Hizbullah birbirine düþürülecek ve iç çatýþma kýzýþtýrýlacak, ardýndan UNIFIL birlikleri çatýþmalara müdahale edecek. Türk askeri çatýþmalara girmeyecek diyenler, Müslümanlar birbirini boðazlýyor diyerek yarýn askeri çatýþmalarýn içine itecekler. Bu arada eðer Hizbullah Ýsrail’e herhangi bir müdahalede bulunursa
Ýsrail Lübnan’a saldýrabilecek. UNIFIL’de Ýsrail birliklerini koruyacak. Öte yandan Hizbullah’ýn 1701 sayýlý kararý kabul etmesi kafalarý karýþtýrmaktadýr. Hizbullah silahsýzlanmayý kabul ettiyse Türkiye hükümetinin aldýðý karar doðrudur diye düþünmektedir. Hizbullah’ýn 1701 sayýlý kararý kabul etmesi tamamen taktikseldir. Hizbullah sivil halka dönük Ýsrail saldýrýlarýnda Ýsrail’in hedefinin halký bezdirme ve her þeyin sorumlusu olarak Hizbullah’ý gösterme politikasýný tersine çevirmek için bu taktiði uygulamýþ, böylece zaman kazanmýþtýr. Direniþin güçlenerek çýkmasýný saðlamýþtýr. Dolayýsýyla Hizbullah’ýn silahsýzlanmayý kabul etmesi bugün için sadece taktikseldir. Türkiye ordusu emperyalist ordularýn bir kolu olarak Lübnan’a gitmektedir. Türkiye burjuvazisi, hükümetiyle, ordusuyla, bürokratýyla emperyalizmin hizmetindedir. Dün Afganistan’a, bugün Lübnan’a giren Türkiye ordusu yarýn Irak’a girme hayali kurmaktadýr. 1 Mart tezkeresi geçseydi bugün PKK Kandil Daðý’nda barýnamazdý diyen hükümet, aslýnda Irak’a girmenin yollarýný yapmaktadýr. Amacý emperyalist yaðmadan pay kapmaktýr. Ýsrail gibi bölgede emperyalizmin ileri karakolu görevi yapmak istemektedir. Lübnan’ýn iþgali emperyalizmin bölgeye yerleþme planýnýn bir parçasýdýr. Bu plan Ortadoðu’da daha fazla kan ve gözyaþý üzerine kuruludur. Bu plan sonucunda bölge hükümetleri emperyalizme daha fazla baðýmlý kýlýnacak, emekçiler savaþlarda boðazlatýlýrken, iþyerlerinde daha fazla sömürülecektir. Bugün Afganistan’da, Irak’ta olan budur. Lübnan’da da bu olacaktýr. Bu nedenle bu iþgali durdurmak zorundayýz. Bu nedenle Lübnan’a Türkiye’nin asker göndermesini engellemek zorundayýz. Aksi hepimiz için daha kötü olacaktýr. Fuat Karan 30 Eylül 2006
6
Askerler Hakkari’de Çöp Topladý (!) Hakkari Dað ve Komando Tugayý’nda görevli askerler, eþ ve çocuklarýyla birlikte belediyeyi protesto etmek için sokaklara çýkarak çöp topladý. Askerler, “Belediye bölücülük yapma, iþini yap!” pankartý taþýdýlar. Dað ve Komanda Tugay komutaný Tuðgeneral Azmi Utku Cinek baþta olmak üzere tugayda görev yapan subay ve astsubaylarýn eþ ve çocuklarýyla oluþturduðu yaklaþýk 500 kiþilik sivil giyimli topluluk Fatih Valilik ve Cumhuriyet caddesi üzerinde ellerinde poþetlerle tek tek çöpleri topladý. Tuðgeneral Cinek kendi elleriyle çöp toplarken sokakta dolaþan ve evlerinde bulunan yurttaþlara çöp torbasý daðýttý. Hakkari’nin cadde ve sokaklarýnda çöp toplayan askerler dövizler de taþýdý. Taþýnan dövizlerden özellikle biri, “Belediye bölücülük yapma, iþini yap” dövizi dikkat çekti. Cadde ve sokaklarda tek tek çöpleri toplayan askerler, “Hakkari’nin temizliðini kim yapacak?” þeklinde
yazýlý dövizler de taþýdý. Çöp toplama ve caddede yürüyüþü sýrasýnda, “Bizler buradayýz, belediye nerede?” sloganlarý atýldý. Çöp toplama kampanyasý sýrasýnda Hakkari halkýna megafonlarla anonslar yapýlarak etkinlik anlatýldý. “Bu çöpleri belediyenin temizlemesi gerekiyor ama biz duyarlý vatandaþlar olarak kampanyaya katýldýk” denildi. Bizce asýl amaç çöp toplamak deðil. Belediyenin DTPli olmasý askerlerin böyle bir yürüyüþ yapmasýnýn sebebi. Soruyoruz: Belediyelerin görev yapabilmesi için devletin ödenek vermesi gerekir. Bu ödenek verilmeden belediye nasýl hizmet verecek? Batý da olsa askerler, belediye görevini yerine getirmiyor diye döviz açýp yürüyüþ yapar mý? Bizce Hayýr. Öyleyse bu olayýn altýnda art niyet aramak en doðal hakkýmýz. Kaldý ki sizlere askerin yapmasý gerekenin kendi çöpünü, yani askeri atýklarýný temizlemesi gerektiðidir; fakat bunu yerine getirmeyen askerin nelere
sebep olduðu hakkýnda kýsaca söyleyeceklerimiz de var. Hakkari’de çevre dostu askerler çöp toplayarak memleketin en ücra köþesini ne kadar sevdiklerini gösterirken, ayný gün yaklaþýk olarak ayný saatlerde Siirt’te iki çocuk askeri alanda býrakýlan patlayýcýlarýn kurbaný oldu. 10 yaþýndaki Kerem Türkan çöp yüzünden deðil mýntýkasýný temizlemeyen askeriyenin bombalarýnýn yüzünden hayatýný yitirdi. Hakkari’de askerler toplumsal bilincin yeterince geliþmediðini düþünüyor olacak ki çöp dolu Hakkari’nin sokaklarýný temizleyeme çýkýyor. Öyle ya subay eþleri ve çocuklarý çöp olan Hakkari’de yaþayamazdý. Yaþanabilecek bir yer yapmak için temizliðe baþladýlar. Peki kendi çöplüklerinde patlayýcý madde atýklarýný temizlemeyen askerin yüzünden ölen çocuklarýn hesabýný kim verecek? Hakkari’nin çöpünü deðil kendi çöpünüzü öncelikle temizleyin. Çocuklarýmýz sizin býraktýðýnýz atýklar yüzünden ölmesin. Çöp öldürmez belki ama patlayýcý madde atýklarý öldürür. Önce kendi iþinizi yapýn. Jiyan 1 Ekim 2006
Kamu Emekçilerine Reva Görülen Zam Belli Oldu Kamu emekçileriyle 15 Aðustos 2006 tarihinde baþlayan toplu görüþmelerin son perdesi 22 Eylül 2006 tarihinde yapýldý. Toplu görüþmelerin anlaþmazlýkla sonuçlanmasý ve KESK’in dördüncü oturumdan itibaren görüþmelerden çekilmesi üzerine Kamu-Sen ve Memur-Sen Uzlaþtýrma Kurulu’na baþvurmuþtu. Kurul ise 7 Eylül günü çalýþmalarýný tamamlayarak hükümete ve sendikalara önerilerini bildirmiþti. Sunulan öneriler Kamu-Sen ve Memur-Sen tarafýndan genel olarak kabul görmüþtü. Bakanlar Kurulu memur maaþlarýna 2007 yýlý için yapýlacak artýþý; alt derece memurlar için yüzde 4+4, diðerleri için yüzde 3+3 olarak belirledi. Bakanlar Kurulu toplantýsýnýn ardýndan yaptýðý açýklamada, böylece en düþük memur maaþýnýn 748 lira olacaðýný bildiren Çiçek, “1 Ocak`tan geçerli olmak üzere 814 YTL, 2007 Temmuz ayýnda 847 YTL`ye çýkmýþ olacak ki böylece en düþük memurun maaþýnda yaklaþýk 100 YTL`lik bir artýþ meydana gelecektir” dedi. AKP hükümeti bir taraftan kendine yakýn memur-Sen ve Kamu-Sen gibi sendikalarla iliþkisini gerginleþtirmeme yolunu tutarken, diðer taraftan kamu emekçilerini tehdit etmekten de geri kalmýyor. Bakan Mehmet Ali Þahin sendikalarýn gerçekleþtirdiði eylemlerin kamu düzenini bozma ve devlet memurlarýnýn siyasi eylemlere katýlma çerçevesinde deðerlendirilip buna uygun yaptýrýmlarýn uygulanacaðýný açýkladý. Bu tehditler baþtan eylemleri etkisizleþtirmeye, emekçilere geri adým attýrmaya dönük. AKP hükümeti bunu yapmak zorunda; çünkü AKP hükümeti IMF’nin öngördüðü biçimde politikalarýna yön vermekte. ÝMF ise memurlara yapýlacak zam oranýnýn yüzde 5 i geçmemesini hükümete çoktan bildirmiþti. Ayný zamanda kamu personel rejiminin biran önce yasalaþtýrýlmasý ve kamu emekçilerinin sözleþmeli personel olarak istihdam edilmesi de IMF’nin bir diðer önceliði durumda. Sonuç olarak, hükümet bu toplu görüþmelerde de sendikalarýn bir birlerinden kopuk davranmasýndan yararlanarak görüþmeleri istediði gibi sonuçlandýrdý. Sendikalar, baþta KESK olmak üzeri Kamu-Sen ve Memur-Sen görüþmeler öncesi radikal çýkýþlar yaparak emekçilerin tepkilerini önlemeye çalýþýyorlar, baþarýlý da oluyorlar. Sendikalar emekçileri mücadeleye hazýrlamak bir yana, yaptýklarý eylem takvimine bakýlýrsa dostlar alýþ veriþte görsün türünden iþlerle uyutuyor. Bugün yoksulluk sýnýrýn altýnda çalýþmak zorunda býrakýlan emekçiler, toplu sözleþme hakký baþta olmak üzere, diðer haklarý için de mücadeleyi sendika bürokratlarýna havale etmek yerine mücadelenin baþýna geçmesi gerekiyor. Aksi durumda sendika bürokratlarý emekçileri oyalamaya ya da göstermelik basýn açýklamalarýyla bu süreci geçiþtirmeye devam edebilecekler. Bu, kamu emekçilerinin mücadelesine baðlý bir süreç olacak. Þahin Yýldýrým - 4 Ekim 2006
7
Kapitalizmin Topluma Hediyesi: Linç Türkiye’de son yýllarda “linç” sözcüðünü çok sýk duyar olduk. Linç kelimesinin sözlüklerdeki anlamý, “Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranýþýndan ötürü birini, yasadýþý ve yargýlamasýz olarak taþ, sopa vb araçlarla döverek öldürmesi” olarak geçiyor. Son yýllarda Türkiye’de sýkça duyduðumuz ve önümüzdeki süreçlerde de sýkça karþýlaþacaðýmýz bu linç politikasý sürekli bir olgu haline dönüþebilir. Çünkü yaþadýðýmýz kapitalist sistem, sýnýflarýn ortaya çýkmasýndan bu yana, iþçi sýnýfýný baský altýnda tutmak için belli aygýtlara, -ordu, polis, mahkemeler, parlamento vb.- ihtiyaç duydu. Burjuvazi kendi sömürü sistemini sürdürmek için bu aygýtlarý, iþçi sýnýfýnýn mücadelesine karþý kullanmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. Sadece bu aygýtlarla sýnýrlý kalmayan sistem iþçileri, emekçileri ve yoksul halklarý bir birine düþman edecek baþka araçlar da geliþtirdi. Bu araçlarýn baþýnda milliyetçilik ve din var. Bugün tarihe baktýðýmýzda burjuvazinin kendi sömürü düzenini sürdürmek için linç politikasýný uyguladýðýný görüyoruz. Tarihte linçin iki isim babasý olduðu düþünülmekte. Biri 1712 yýlýnda Amerika’da siyah köleleri kontrol
8
altýnda tutma yöntemlerini tanýmlayan William Lynch. Diðeri ise Amerikan Ýç Savaþý sýrasýnda Britanyalý albay Charles Lynch’in geliþtirdiði “yerinde adalet” yöntemi. Charles Lynch’in, uzun uzadýya yargýlama süreçleriyle uðraþmaktansa yakalanan zanlýnýn hemen orada bulunanlarýn tanýklýklarýna göre cezalandýrýlmasý uygulamalarý linç eylemlerinin ilk örnekleri olarak kabul edilmekte. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ilk linç politikasý TC’de ilk linç 6–7 Eylül 1955’te yaþandý. Bu olay devlet yetkilileri tarafýndan, “Galeyana gelmiþ halkýmýz” olarak savunuldu. Senaryo ve figüranlar hazýrlanmýþtý. Önce, “Selanik’te Atatürk’ün evine Rumlar tarafýndan bomba konuldu” haberi yayýldý. Figüranlar devreye girerek, Rumlarýn yaþadýklarý bölgeleri talan etti. Önlerine çýkan her þeyi yaðmaladý, yaktý, yýktý. Olay, devletin derin yerlerinde tezgâhlanan iðrenç bir komploydu. Özel Harp Dairesinde çalýþan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Sabri Yirmibeþoðlu kendisiyle yapýlan bir röportajda olayý, “6–7 Eylül olaylarý Özel Harp Dairesi iþiydi. Ve muhteþem bir örgütlenmeydi. Amacýna da ulaþtý” diye anlattý. Olaylarýn ardýndan Rumlar evlerini, dükkânlarýný, dostlarýný, yurtlarýný, sevdiklerini, her þeylerini geride býrakýp ülkeyi terk etti. Komplo amacýna ulaþtý. Gayrýmüslümlerin sermayelerine el konuldu, Rum nüfusun çoðunlukta olduðu bölgeler de Rumlardan arýndýrýldý. Bu etnik temizlik operasyonu sonunda Ýstanbul’daki
Rum nüfusu 1500-2000’e düþtü. Oysa 1924 yýlýnda 1 milyon olan Ýstanbul nüfusunun 280 bini Rum’du. 19 Aralýk gecesi Çiçek Sinemasý’nda, “Güneþ Balçýkla Sývanmaz” filmi oynuyordu. Sinemaya (daha sonra ortaya çýktýðý üzere) bir ülkücü tahrip gücü yüksek bir bomba koydu. Ýþte bu bomba planlarýna uygun olarak yeni bir katliam ve linç giriþimin iþareti oldu. Beþ gün içinde 111 insan öldürüldü, 210 ev ve 70 iþyeri tahrip edildi. 1978 Maraþ katliamý aslýnda faþist terörün doruk noktasýydý. O da diðerleri gibi bir tertipti. AleviSünni çatýþmasý altýnda devlet destekli MHP’li faþistlerin bir kitle katliamýydý. Ardýndan bu senaryo Çorum ve Sivas’ta tekrar edildi. Dünden bugüne ülkede yaþanan linç politikalarýna bakýldýðýnda aslýnda bu giriþimlerin devlet destekli taþeron faþistler, ýrkçýmilliyetçiler ve onlara baðlý ülkü ocaklarý tarafýndan organize edilmekte olduðu görülmekte Sýrada Kürtler… 1955–56 yýllarýnda gayrimüslimleri yurtlarýndan eden anlayýþ bu kez kendisine yine bir “düþman” olarak Kürt halkýný hedef aldý. Burjuva devlet bu topraklarda yaþayan Kürt halkýný yok sayarak izlediði politikanýn sonuç vermediðini gördü. Kürt halkýnýn en demokratik taleplerine karþý devlet, “terör” bahanesini ileriye sürerek 25 yýla yakýn bir süreden beri savaþ politikasýyla cevap verdi. Devletin izlediði bu savaþ politikasýnýn sonucunda evinden, köyünde, topraðýndan sürülen milyonlarca insan oldu. Kendi topraðýnda yaþama olanaðý býrakýlmayan Kürt halký “terörü destekleme” gerekçesiyle devlet tarafýndan yurtlarýndan, topraklarýndan zorla göçe zorlandý. Türkiye’nin dört bir yanýna göç ettirilen bu halk, süreç içinde kendi demokratik taleplerini yaþadýklarý bölgelerde de dillendirmeye ve savunmaya baþladý. Devletin bu bölgeleri bugün için bombalama olanaðý olmadýðýndan dolayý, Kürt halkýna karþý bugün farklý politikalar izlenmekte. Ýþte bunun adý: LÝNÇ politikasý.
Linç politikasý kime karþý ve ne için iþleniyor? 2004 yýlýnda Mersin’de kutlanan Newroz’da bayrak provokasyonunun ardýndan Trabzon ve Rize’de F tipi cezaevlerinde yaþanan tecridi duyurmak için bildiri daðýtan TAYAD’lýlar, bölge TV’lerinin, “PKK’lýlar Bayrak yakýyor’ söylentisini yaymasýyla hedef gösterildi ve bunun sonucu ýrkçýfaþist kitleler harekete geçti. Toplanan kalabalýk TAYAD’lýlarý linç etmek istedi. Konya’nýn Bozkýr ilçesinde Kürtlere yapýlan linç giriþiminin bir benzeri Sakarya’nýn Akyazý Beldesinde yaþandý. Yaklaþýk 2 bin kiþi, Kürt iþçilerini linç etmek istedi. Kürt sorunuyla sýnýrlý kalmayan bu linç anlayýþý, burjuvazi tarafýndan kapitalizme karþý mücadele eden sol-sosyalist düþünceleri savunanlarý da içine alarak yaygýnlaþtýrýlan bir politik hatta dönüþtürüldü. Burjuvazinin de onayýyla devlet ve hükümet eliyle en ufak hak arama mücadelesine tahammül edemeyen bir anlayýþýn tohumlarý ekilmeye baþlandý. Linç politikasý, 2004 Newroz’unun ardýndan gündeme getirilmiþti. Amaç, Kürt sorununda yeniden þiddete dayalý çözüm yoluna girilmesini zorlayan bir politik ortam oluþturmaktý. Çünkü bu politikadan hem kapitalistler hem de siyasi olarak devletin imkânlarýný kullanan siyasi partiler nemalanacak. Kýþkýrtmalar, ordunun yüksek kademeleri tarafýndan açýkça savunulmuþtu. Bugün emekli olan Org. Hilmi Özkök, devir teslim töreninde yaptýðý konuþmada, “Türk halký olaylarý yakýndan takip etmeli, bölücü ve irticai hareketlere karþý demokratik tepkisini sürekli olarak ortaya koymalýdýr” diyerek linç politikasýnýn arkasýnda olduðunu vurguladý. Kuþkusuz bir baþbakan Lübnan’a asker gönderilmesine karþý çýkanlarý hain ilan ederse, sokaklarda da birileri birilerini hain, cani, suçlu, terörist ilan edip “adaletin gereðini ifa” eder noktaya gelir. Benzer anlayýþ Ýstanbul’daki 30 Aðustos Zafer Bayramý kutlamalarýnda Lübnan’a asker gönderilmesini protesto eden öðrencilerin açtýðý pankart sonucu oldu. Öðrenciler linç giriþimine
uðradý. Bu olayýn hemen ardýndan Ýstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, “Gerekli ve güzel bir tepki” diyerek linçi savundu ve linççileri “duyarlý halk” olarak selamladý. Bugün burjuva yöneticiler ülkedeki þiddetin her türlüsüne karþý olmak yerine (bunu yapamazlar) milliyetçilik, namus, din gibi motiflerle þiddetin bazý þekillerini meþru gören bir anlayýþa hakim. Yani “Kurþun atan da, kurþun yiyen de kahramandýr”, “Cevabý halk vermiþtir”, “Huzur bozan cezasýný çeker”, “Vatandaþ tahrik oldu” vb açýklamalar. Bu açýklamalar bu politikayý meþru kýlmayý hedeflemek isteyenlerin çýkarlarýna hizmet etmekte. Ýþte bu linç politikasýný topluma empoze eden anlayýþ burjuva anlayýþtan kaynaklamakta. Burjuvazi bugün linç politikasýnýn toplum içinde bir kültür haline gelebilmesi için bir ortam hazýrlamak istiyor. Neden mi? Çünkü linç politikasý insanlarý korkutur ve linç olma korkusu yaþayan insanlarý en demokratik tepkilerini ortaya koymaktan çekinir hale getirir. Dolayýsýyla kendilerini demokratik yollarla ifade etmek durumunda olanlar bu durumdan olumsuz etkilenir. Burjuvazinin izlediði bu politika toplumda bir kültür ve davranýþ halini almakta. Burjuvazi bu politikayla iþçilere, emekçilere, yoksullara ve Kürt halkýna þu mesajý vermek istiyor:
sömürüye, baskýya, þiddete, boyun eð! Son yaþanan olaylar da buna iþaret etmekte. Camilerde linç var; okullar da, sokaklar da en ufak bir soruna karþý gösterilen tepki linçle sonuçlanabiliyor… Çünkü toplumda zenginler ve yoksullar arasýndaki gelir farkýnýn artmasýyla birlikte iþsizlik, hayat pahalýlýðý, yoksullukta artmakta. Burjuvazi iþçilerin, emekçilerin ve yoksul kitlelerin artan sömürü ve baský karþýsýnda tepki göstermesinden korkuyor. Ve kendi sömürücü sistemi korumak için toplumu Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi temellerde kamplaþtýrarak bölmeye çalýþýyor. Sonuç olarak, linç politikasýnýn tohumlarýný toplumun içine yayan anlayýþ burjuva devlet anlayýþý. Devletin tüm kurumlarýnýn yöneticileri papaðan gibi Türkiye’nin bir “hukuk devleti” olduðunu aðýzlarýndan düþürmüyor. O zaman Türkiye bir “hukuk devleti” mi? Peki, bir “hukuk devleti”nde linççiler bu kadar “özgür” olabilir mi? Bir “hukuk devleti”nde, istisnasýz her linç saldýrýsýnda, saldýranlar deðil, saldýrýya maruz kalanlar gözaltýna alýnýr mý? Bir “hukuk devleti”nde, infazcýlar, iþkenceciler, Susurlukçular, linççiler “cezasýz” kalýr mý? Burjuva devletinde ve burjuvazinin hukukunda kalýr. Þahin Yýldýrým 30 Eylül 2006
9
Eðitim Bir Haktýr! Ücretsiz Olmalýdýr! Yeni bir öðrenim yýlýna baþlandý. Yeni okula baþlayan çocuklarý normal þartlarda okula gitmenin heyecaný sarar. Peki, öyle mi? Velilerin çocuklarýnýn eðitim masraflarýný karþýlayamadýklarýný artýk çocuklar da bilincinde. Çünkü her geçen yýl eðitim masraflarý artmakta, velinin cebine giren para erimekte. Böyle dengesiz bir düzende artýk ilkokul çaðýndaki çocuklar dahi ekonomik güçlüklerin farkýndalar. Artýk hem örgenciler hem de onlarý okutmaya çalýþan veliler için yeni bir eðitim yýlý demek, ateþten bir gömlekten baþka bir þeyi ifade etmiyor. Mantýken, okumak için sadece derslere ilgi ve çaba göstermek gerekir. Bugün baktýðýmýzda, bunlara ek olarak bir öðrenim yýlý için ayný zamanda milyarlarca para gerekiyor. Eðitim-Sen 2006-2007 öðrenim yýlý için gayet cüzi bir biçimde yapýlmýþ hesaba göre temel kalemlerin öðrenciye maliyeti, 2250 YTL. Asgari ücretli bir iþçinin yýllýk geliri 4560 YTL. Yani, bir iþçinin yýllýk gelirinin yarýsý öðrencinin okul masraflarýna gitmekte. Ýþçinin diðer yarýsýyla ailesinin temel ihtiyaçlarýný
10
karþýlamasý gerekiyor. Peki, iþçi geriye kalan 2310 YTL. ile bir yýllýk temel ihtiyaçlarýný karþýlayabilir mi? Ýþçi ister istemez yarým-yamalak bir þekilde yaþamýný devam ettirmek ve ayný zamanda çocuklarýný okutmak istese de bu sistem içinde pek mümkün olmaz. Bugün ilköðretimi bitiren yoksul bir ailenin çocuðu hemen bir iþyerinde çalýþmaya baþlar. Hükümet yetkilileri her öðrenim döneminde okul kitaplarýnýn bedava olduðunu söyleyerek aslýnda yalan söylüyorlar. Çünkü bu kitaplarýn kaynaðý hazine. Hazinedeki paralarda iþçilerden, emekçilerden ve yoksul kitlelerden toplanan vergilerden oluþmakta. Öyleyse nereden bedava oluyor kitaplar? Devletin kýyak olarak gösterdiði bedava kitap da emekçinin sýrtýndan karþýlanýyor. Hükümet kamu iþletmelerini patronlara peþkeþ çekerek
özelleþtirdiði gibi aslýnda eðitimi de kapitalist ve rekabetçi bir mantýkla özelleþtirdi. Eðitim bir hak olmaktan çýkýp, parasý olanýn yararlanabildiði bir “fýrsat” haline dönüþmüþ durumda. Asgari ücretle geçinen bir ailenin öðrenciyi okutmasý için 6 aylýk ücretini bir köþeye ayýrmasý gerekir. Okula gitmesi için servis ücreti, okulun ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý için katký payý veya harçlar. Liste böyle devam edip gidiyor. Bir baþka sorun ise, hiç okula gitmeyen öðrencilerin okula gitmesi için düzenlenen kampanyalar. Bu kampanyalarý düzenleyenler belli burjuva kesimler veya sivil toplum kuruluþlarý. Bu kuruluþlar kitlelerin bu kampanyalara destek vermesi için banka hesap numaralarý veriyor. Buraya kadar hiçbir sorun yok gibi görünebilir. Ama bizce eðitim için bu kampanyalarý düzenleyenler sorunu kökünden çözmek istemeyenler. Bu çevreler bu tutumlarýyla aslýnda kitlelerde kendi sorununu çözmek yerine birilerinden beklenti içinde olmalarý duygusu ve beklentisi yaratmakta. Eðer sorunlarý çözmek istiyorlarsa bu sorunlar sadece AKP hükümetinin uygulamýþ olduðu bir politika deðil. Bu kapitalist anlayýþtan ve düzenden kaynaklanmakta. Bu çevreler, bu kampanyalarla bugün için belli öðrencilerin sorunlarýný giderebilirler. Ya bir daha ki yýl ya daha sonra… Nergis Çayýr 30 Eylül 2006
Emek Güncesi AL-CO iþçileri patrona dava açtý Trakya sanayi çalýþanlarý AL-CO Alüminyum ve Madencilik A.Þ. iþveren ve yetkilileri hakkýnda suç duyurusunda bulundular. 7 aydýr direniþte bulunan AL-CO iþçileri, geçtiðimiz cumartesi günü patronlarý Hayyam Garipoðlu’nun direniþ kýrýcýlarý tarafýndan býçaklýsopalý saldýrýsýna uðramýþtý. Ýþçiler iþ ve çalýþma hürriyetlerinin ihlali, sendikal haklarýn kullanýlmasýnýn engellemesi, can ve mal güvenliklerinin ortadan kaldýrýlmasý gerekçeleriyle Cumhuriyet Baþsavcýlýðýna dilekçe verdiler. Saldýrýya uðrayan ve sendikalý olan 127 iþçiden 60'ý dün avukatlarý Ertuðrul Sakaoðlu ve Birleþik MetalÝþ Sendikasý’nýn yetkilileri ile birlikte Adliye’ye geldiler. Diðer iþçilerinde önümüzdeki günlerde dilekçelerini vermeleri bekleniyor. Adliye önünde dilekçe vermeye gelen iþçilerden Nazif Ayyýldýz, iþyerinde çalýþma barýþlarýnýn bozulduðunu ve bunun tek suçlusunun AL-CO fabrikasýnýn yetkilileri olduðunu söyledi. Ayyýldýz, “Handan Garipoðlu Adana’ya kadar gidip iþçi getirdi. Bu iþçileri içerde silahlandýrýp üzerimize salýyor. Can güvenliðimiz yok. Olaylarda arkadaþlarýmýz býçaklarla yaralanýyor ve hiçbir
iþlem yapýlmýyor. Biz anayasal haklarýmýzý kullanarak sendikalý olduk. Bu bir suç deðildir yasal bir haktýr. Yetkililerin bu kadar pervasýz davranan bir iþveren karþýsýnda ellerini kollarýný baðlamalarýna bir anlam veremiyoruz. Verdiðimiz mücadelede tüm Kocaeli halkýnýn bize destek vermelerini bekliyoruz” dedi.
Patron sözleþmeye uymuyor Serna-Seral Fabrikasý’nda 250 gün süren grevin ardýndan yapýlan toplusözleþmeye uymayan patron, iþçilerin alacaklarýný ödemiyor. Ýþçiler verilen sözlerin tutulmamasý üzerine bir araya gelerek dava açma kararý aldýlar. TEKSÝF Genel Merkezi ile patron arasýnda imzalanan sözleþmenin ardýndan fabrika kapanmýþ, iþçi alacaklarýnýn da 7 taksitte ödenmesine karar verilmiþti. Temmuz ayýnda iþçilere ilk ödemeyi yapan patron, iki aydýr iþçilere ödeme yapmýyor. Bunun üzerine fabrika önünde buluþan iþçiler, alacaklarý için dava açma ve ortak hareket etme kararý aldýlar. Ýþçiler, sendika genel merkezinin sözleþmenin imzalanmasýnýn ardýndan kendilerine sahip çýkmamasýna da tepki göstererek, bu tutumun devam etmesi halinde,
sendikaya karþý da eylem yapma kararý aldýlar.
Yapý yeri ölüm yeri Konya Selçuklu Ýlçesi Yazýr Mahallesi Tuðçe Sokak’ta bir inþatta sýva iþçiliði yapan 37 yaþýndaki Halim Candan, hiç bir güvenlik önlemi alýnmamýþ olan asansörle çýkarken, merdiven boþluðuna düþtü. Olay yerinde hayatýný kaybeden Candan’ýn cesedi Konya Numune Hastanesi morguna kaldýrýldý. Candan’ýn diðer iþçilerle birlikte hiç bir kaydý olmadan sigortasýz çalýþtýrýldýðý anlaþýldý. Ýnþaat sektörü, iþçi yiyen bir canavar gibi Türkiye’deki iþ kazalarýnýn yüzde 44'ü inþaat sektöründe yaþanýyor. Ýnþaatlarda ucuza ve her türlü sosyal haklardan mahrum çalýþtýrýlan inþaat iþçileri, sürekli iþ kazasý riskiyle de burun buruna. Patronlarýn iþ güvenliðini “gereksiz maliyet” olarak görmesi ve inþaatlarda kurulmasý gereken standart önlemlerin alýnmamasý neredeyse tek sebep. Güvenlik önlemlerinin yaný sýra tamamen güvenliksiz çalýþma ortamýna yetersiz dinlenme ve uzun çalýþma saatleri eklenince, vücut yorgunluðu sonucu dikkat kayýplarý artýyor. Kazalara davetiye çýkarýlýyor. Yine inþaat, yine ölüm Ankara’da Çankaya Ýlçesi Oran Semtinde bulunan bir inþaatta
11
Emek Güncesi kaybetti. Ýþçilerden Ýbrahim Turpçu, Þükrü Özkýlýç, Hasan Eryiðit, Þeref Demiraþ, Erkan Köksal, Bahtiyar Özbay ve Eray Engin vücutlarýnýn çeþitli yerlerinden yaralandý. Yaralýlar, Çaycuma Devlet Hastanesi’ne kaldýrýlarak tedavi altýna alýndý.
Ýþçinin ayaðýný makine kaptý çalýþan Veli Kurt isimli bir iþçi hiç bir güvenlik önleminin alýnmadýðý inþaatta dengesini kaybederek ikinci kattan havalandýrma boþluðuna düþtü. Kat güvenlik aðý ve güvenlik kemeri bulunmayan Kurt, beton zemine çakýldý ve olay yerinde hayatýný kaybetti.
Süt fabrikasýnda patlama: 2 iþçi öldü Zonguldak’ýn Çaycuma Ýlçesi’ndeki Yeþil Çaycuma Süt Ürünleri Fabrikasý’nda buhar kazanýnýn patlamasý sonucu 2 iþçi hayatýný kaybederken 8 iþçi de yaralandý. Patlamada, Ramazan Duran ile Ufuk Efe isimli 2 iþçi beton yýðýnlarýnýn altýnda kalarak hayatýný
12
Van’ýn Erciþ Ýlçe Belediyesi’nde iþçi olarak çalýþan 1 kiþi, ayaðýný iþ makinesine kaptýrarak yaralandý. Karataþ mevkiinde bulunan belediye asfalt þantiyesinde çalýþan Ramazan Nalbant isimli iþçi, bu sabah þantiyenin dram bölümünü temizlerken ayaðýný merdaneye kaptýrdý. Þantiye iþçilerinin haber vermesi üzerine olay yerine gelen 112 Acil Servis ekipleri tarafýndan Erciþ Devlet Hastanesi’ne kaldýrýlan Nalbant’ýn bir ayaðý ezildi.
BJ Tekstilde son durum Sendikal haklan için örgütlenen, patronun tehdit ve iþten atma giriþim-lerine karþý direnen BJ
Tekstildeki iþ-çiler direniþi bitirdi. Bugün mücadelelerini hukuki süreç yürütecek olan iþçiler, fabrika önünden ayrýla-rak baþka iþyerlerine girmeye çalýþý-yor. Ayrýca iþçilerin mücadeleyle ilgili görüþleri bundan sonraki mücadelelerimize ýþýk tutmalý. Yaþadýklarý deneyimi yorumlayan iþçilerin bir kýsmý, iþçilerin mücadeleden çabuk vaz-geçmesinin nedenini, her þeyin bir anda geliþtiðini ve bu nedenle de yeterince mücadele-ye hazýrlanmamýþ olduðunu, kimi iþçi de patronun örgüt-lenmenin önüne geçmek için iþçileri yýllýk izinlere çýkarmakta buluyor. Ayrýca iþçiler sendikalarý TEKSÝF’in bütün bu geliþ-melerde etkili bir eylem içinde olmamasýndan ve iþçilere sendika konu-sunda yeterli eðitimlerin verilmeme-sinden baðlýyan iþçiler oldu.
“Yeter Artýk, Býçak Kemiðe Dayandý” EMEKLÝ-SEN üyeleri, taleplerini dile getirmek için 7 Ekim’de Ankara’da, “Yeter Artýk, Býçak Kemiðe Dayandý” adlý miting yapacak. Emekli-Sen’liler ortalama Emekli Sandýðý aylýðýnýn 640, SSK aylýðýnýn 500, Bað-Kur aylýðýnýn ise 390 YTL olduðunu belirterek, emeklilerin büyük bir bölümünün emekli aylýðýyla geçinemediði için halen çalýþtýðýný söyledi Emekliler, “Kaynak yok gerekçesiyle emekli aylýklarýný artýrmayan hükümetin, sermayenin ödediði kurumlar vergisini yarýya indirdiðini, yabancý sermayeden alýnan stopajý ise tamamen kaldýrdýðýný” söylediler ve “bugüne kadar sesimizi duymayan ve bildiðini okumaya devam eden hükümete sesimizi duyurmak ve taleplerimizi dile getirmek için 7 Ekim 2006’da Ankara’da ‘Yeter Artýk, Býçak Kemiðe Dayandý’ mitingi yapacaðýz.” dediler…
Metal Patronun Dini Ýmaný Para Ramazan ayý geldi. Fabrikadaki iþçilerin büyük bölümü oruç tutuyor. Tutmayanlar da yemeklerini yiyorlar. Ýkinci vardiyadaki iþçiler iftar vaktinde çalýþtýklarý için orucunu fabrikada açmak zorunda kalýyorlar. Ama koþullar berbat. Çünkü yemekler kötü ve az. Oruç tutan arkadaþlar orucunu su içerek açmak istiyorlar. Ancak yemekhanede 7-8 adet bardak var, bunlar da yetmiyor. Ýþçiler mecburen bir þeyler yiyip kalkýyorlar. Hepsi bu duruma tepkili ve iþçiler bu durumun patrondan kaynaklandýðýný biliyorlar. Ancak iþçiler arasýnda örgütlülük olmadýðý için þimdilik patrona sövmekle yetiniyorlar. Patronun da oruç tuttuðunu söyleniyor. Ama tabi ki patron orucu ya lüks restoranlarda ya da evde leziz yemeklerle açýyor. Ama konu iþçiler olunca cebinden para çýkmamasý için iþçileri ramazanda açlýða mahkûm ediyor. Bu hangi dine hizmet, bunlarýn dini imaný var mý? Bunlarýn dini imaný para, bu durumda da patron paraya taptýðýný bir kez daha kanýtlamýþ oldu. Yeme de Yanýnda Yat! Ayrýca ramazan dolayýsýyla erzak daðýtýldý. Ama ne erzak, yeme de yanýnda yat. Erzaktan da çalabildiði kadar çalmýþ patron. Birkaç kilo kuru gýda, iki adet margarin ve bir sývý yað dýþýnda bir þey yok. Bu gýdalarýn da en ucuzunu, en kalitesizini aramýþ bulmuþ. Bu marka gýdalarý ilk defa gördük.
Bazý arkadaþlarýmýz da bu sorunlar varken oruç tutup tutmama gibi tartýþmalar yapýyorlar. Bazý oruç tutan arkadaþlar oruç tutmayanlarýnýn onlarýn bulunduðu mekânda sigara içmemelerini istiyorlar. Oruç tutmayanlar da istedikleri yerde sigara içebileceklerini söylüyorlar. Ýþçiler bu tartýþmalarý yaparken patronun ekmeðine farkýnda olmadan yað sürüyorlar. Bu gereksiz tartýþmalarýn gölgesinde patron sömürmeye devam ediyor. Onun için oruç tutanda tutmayanda bir. Patron kazanacaðý paraya bakýyor. Biz iþçiler bu tür gereksiz tartýþmalarý býrakýp asýl düþmanýmýz olan patrona karþý ataða geçmeliyiz. Patronun çalýp çýrptýklarýna dur deðip istediðimiz koþullarý yaratmalýyýz. Bunun içinde ilk önce kendi içimizdeki örgütlülüðü yaratmalýyýz. Bir iþçi
Tekstil Sorunlarýmýz ayný mücadelemizde ayný olmalý Merhaba iþçi ve emekçi arkadaþlar. Ben bir tekstil iþçisiyim, çalýþtýðým iþyerinde birlik ve beraberlik yok. Herkes sorunlarýný bireysel olarak halletmeye çalýþýyor. Patron geçenlerde iþyerinde seminer düzenledi. Bizim saatimizden çalarak akþam çýkýþ 18.20’iken 19.30’a kadar kendine göre eðitim verdi. Bu eðitim çalýþmasýnýn amacý üretimi nasýl arttýrýrýz. Patron diktiðimiz ürünlerin kalitesiz olduðunu ve zarar ettiðini söyledi.
Kaliteyi ve üretimi arttýrýrsak bunlarýn karþýlýðýnda daha iyi þartlarda çalýþacaðýmýzý ve maaþlarýn artacaðýný ifade etti. Bu palavralara karnýmýz tok. Bu da patronun kirli siyasetlerinden biridir. Eðer bizler patronun palavrasýna kanarsak kaybetmeye mahkûmuz. Onun için birlikte hareket etmeliyiz. Geçen gün mesainin gece saat 12.00’a kadar uzayacaðýný söylediler, üst kattaki arkadaþlar “kalmýyoruz” diye tepki gösterdi. Ýþçiler saat 4’te paydos etmeyip 5.30’da paydos edecekleri için çalýþtýlar. Bunu duyan patron iþçilerle bir toplantý yapmýþ, çalýþan çalýþsýn, çalýþmayan s…gitsin demiþ ve üç arkadaþ iþten ayrýlmýþ. Pazartesi günü usta o arkadaþlarý iþe geri çaðýrdý ve geldiler. Bizim bazý arkadaþlar makineyi kapatarak çalýþmayacaklarýný ifade ettiler. Bunun üzerine patrona giderek bunu iletmiþ usta bizimle toplantý alarak bunlara müsaade etmeyeceðini ifade etti. Bizlerde mesaiye kalacaðýmýzý bir gün önceden söyleyebilirdiniz dedik ustaya. O da “aniden olan bir mesaidir” dedi. Ýdare iþi iyi organize edemediðinden dolayý fatura bizlere çýkýyor. Bahaneleri hazýr: hafta sonu acil yükleme var hikâyesi. Ve sabaha kadar çalýþtýrýyorlar, böyle saçmalýk olmaz. Patron programýný günlük yapmaz, aylýk yapar, burada keyfi uygulama yapýlýyor. Sorunlarýmýzý bireysel deðil, örgütlenerek ve kenetlenerek çözebiliriz. Tek yol mücadele. Öbür türlü patron bizleri kibrit çöpü gibi birer birer kýrar atar. Ramazan Ayýnda Ayýrýmcýlýðý Dikkat
13
Ramazan ayýnda çalýþma programýný patron ayarlýyor. Bundan dolayý oruç tutan ve tutmayan iþçi arkadaþlarý karþý karþýya getirmeye çalýþýyor. Öðlen paydoslarý 45 dakika. Bazý arkadaþlar “yarým saat olabilir” diyorlar. 15 dakika erken çýkmak için tutmayanlara söylüyorlar. Sanki çalýþma saatlerini oruç tutmayan arkadaþlar belirliyormuþ gibi. Bu da patronun iþine geliyor. Orucu kullanarak iþçileri birbirine düþürüyor. Burada çok dikkat etmeliyiz. Patronun oyununa gelmemeliyiz. Herkesin dini inancýna saygý duymalýyýz. Birde öðlen yemeðine önem vermiyorlar. Sanki oruç tutmayanlar günah keçisi gibi. Oruç tutmayan arkadaþlar 2 çeþit yemeði çok gören patron, akþam 5 çeþit veriyor. Burada ayrýmcýlýk yapýyor. Her þeye raðmen birbirimize kenetlenmekten baþka çaremiz yok. Yaþasýn iþçilerin mücadelesi Bir iþçi
Ýspiyoncuya Dikkat! Ýþyerine yeni iþçiler alýnmaya baþlandý. Bu iþe yeni baþlayan iþçilerden biri neden yaptýðýný bilmediðimiz bir þekilde iþçi arkadaþlarý müdüre þikâyet etti. Bunlar “mesai saatinde konuþuyorlar, çalýþmýyorlar” diye. Bu þikâyetten dolayý müdür iþçilerin arasýnda dolaþmaya baþladý. Bunu duyan bazý iþçiler sinirlendi ve neredeyse þikâyet eden iþçiyi dövmekten bahsettiler.
14
Ýþe giren yeni iþçi eðer kendi iþini güvenceye almak için bizleri müdüre veya þeflere ispiyonluyor ise, bu yanlýþ bir tutum. Bizlerin birbirimizi korumamýz gerekiyor. Diðer yandan müdürler iþçileri birbirine düþürmek için
bu tür oyunlarý deniyorlar. Ayrýca iþçiler kendi iþ güvencelerinin müdürlerin gözüne girerek saðlanacaðýný düþünüyorlarsa yine yanýlýyorlar. Çünkü müdürler iþlerine geldiði zaman ispiyonculara kullanýlmýþ bir mendil gibi davranýyorlar. Bunun bilincinde olmamýz lazým. Ýþ güvencemizin ancak iþyerindeki iþçi arkadaþlarla kuracaðýmýz birlikten geçtiðinin bilincinde olmalýyýz. Bir iþçi
Sorunlar Her Yerde Ayný Ýþten atýldýktan 2,5 ay sonra yeni bir iþe baþladým. Bu kadarda kýsa bir sürede iþ bulmam da þans sayýlýr. Ýþyerinde 170 iþçi çalýþýyor, bunu iþe giriþ çýkýþ kartlarýnýn sayýsýný görerek öðrendim. Ýdari kadroda kaç kiþi çalýþýyor bilmiyorum. Tanýnmýþ bir marka. Mayo ve iç çamaþýrý dikiyoruz. Çalýþanlarýn geneli 4 ile 10 yýldýr bu iþyerinde çalýþýyorlar. Ücretler genel olarak 500 YTL’den baþlýyor. Sigorta, yemek, servis var. Baþka bir sosyal hakký yok. Senede bir zam yapýlýyormuþ. Eski iþçilerle konuþtuðumda 2000 yýlýna kadar ikramiye, bayram parasý veriliyormuþ. Ama þimdi yok. Neden diye sorduðumda bilmediklerini söylediler. Nedeni 2000 krizi, atýldýðým iþyerinde kriz var diye 2 yýl zam verilmemiþti. Yeni iþyeri iyi iþyeri anlamýna gelmiyor. Her yerde baský var. Bütün gün þefin sesi kesilmiyor, “hadi hadi çabuk, iþler bitecek” diye kendini paralýyor. Yemek fabrikada yapýlýyor. Fena sayýlmaz. Yemeðe bütün
bölümle yaný zamanda çýkýyoruz. Yemekhane küçük olduðu için yer kalmýyor. Yeni iþçileri kaldýrýyorlar, burasý bizim yerimiz diye. Yemek saati bir, çay paydoslarý sabah 10, öðleden sonra 15 dakika, akþam 18.30 paydos ediyoruz. Fabrika beþ katlý ama alan olarak küçük. Bölümler, bantlar çok sýkýþýk. Ýki bölüm mayo, bir bölümde iç çamaþýr, bir bölümde de model çalýþýlýyor. Fabrikada bazý deðiþiklikler olacak diye söylentiler dolaþýyor. Önlük verilecek ve diktiðimiz iþlere saat tutulacakmýþ diye. Ýþçilerin bu söylentilere canlarý sýkýlýyor, “çok para veriyorlar da her gün yeni baskýlar oluyor” diye konuþuyorlar. Ýþçilere yapýlan baský, sömürü her yerde var. Bunlarýn olmamasý için iþçilerle birlik olmalýyýz. Bir iþçi
Yeni Bir Ýþyerinden Merhaba Ben tanýnmýþ büyük bir markaya elektrik malzemeleri üreten taþeron bir firmada çalýþmaktayým. Firmada toplam 100 ile 120 kiþi çalýþmakta ve sigortasýz iþçi sayýsý diðer iþçilerden daha fazla, iþe yeni girenlere 6 ay sonra “sigorta yaparýz” diyorlar. Yeni giren iþçilere form doldurtuyorlar. Ýdare, iþçi bir ayý doldurmadan çýkarsa aylýk ücretini almayacaðýna dair imza attýrýyor. Ýþyerinde 7-16 yaþ arasýnda çocuklar çalýþmakta, patron kendi kardeþlerini güvenlik olarak çalýþtýrmakta, herhangi bir baskýna karþý gelen gideni kontrol etmek için veya çalýþma koþullarýndan dolayý iþyerinden
kaçmak isteyenleri dýþarýya çýkarmamak için koymuþ. Patron kendi çocuklarýný ve yeðenlerini çalýþtýrýyor. Ustalar, þefler kendi adamlarý. Þefler büyük yaþtaki iþçilere fazla bir þey diyemiyorlar. Ama küçük çocuklara her türlü hakareti, baskýyý yapýyorlar. Sürekli “hadi lan” diye hitap ediyorlar. Þefler sürekli iþ çýkmadýðýný, eðer iþ çýkmazsa maaþlarýn gecikeceðini söyleyerek bizleri tehdit ediyorlar. Bu yetmiyormuþ gibi “her akþam mecburi mesai var” diyorlar, onun için her akþam mesaiye býrakýyorlar. Kalmayanlara ise, iþten çýkarýlacaðýný ve sigortalý olanlarýn da mesaiye kalmamalarý durumunda sigortalarýnýn kesileceðini söylüyorlar. Müdür kanunen ayda 60 saat mecburi mesai olduðunu söylüyor. Bu yalan, çünkü kanunen bir iþçi yýlda 270 saat o da rýzasý alýnarak kalabilir. Akþam mesailerinde iþçiler kaçmasýn diye kapýlarý kilitliyorlar. Maaþlar ayýn 10’unda ödenmesi gerekirken ayýn 25’inde üstelik 380 YTL olan maaþýn yarýsý ödeniyor. Maaþýn diðer yarýsý ve mesailer ise patronun keyfine göre ödeniyor. Çocuklara da 250 YTL veriliyor. Yemek saatinde yemekhaneciler çocuk iþçilere baðýrýyor. “Her masada bir bardak bulunacak ve 4 kiþi bir bardaktan su içilecek” diye baðýrýyor. Uyanýk yemekhaneciler artan yemekleri eve götürmek için iþçilere az yemek veriyorlar. Bir iþçi
Bütün Ýþçilere Selam Büyük bir iþyerinde çalýþmak ile küçük bir atölyede çalýþmanýn ne kadar daha zor olduðunu
gördüm. Büyük iþyerlerinde en azýnda iþçiler kendi sorunlarýný belli ölçülerde konuþma imkâný bulabiliyor. En azýndan zam aylarý bunun için fýrsat. Küçük atölyelerde daha çok çalýþmanýn yaný sýra baskýlar daha yoðun oluyor. Ýþçilerin kendi en ufak haklarýndan haberlerinin olmadýðýný görebiliriz. Ama bu iþçilerin suçu deðil. Bu sömürücü düzen iþçilerin bilinçlenmesini önlemek için her türlü yöntemi deniyor. Ýþçiler yukarýdaki gibi yýlda ne kadar mesai yapacaklarýný bilmiyorlarsa müdür onlarý yalanlarla kandýrarak daha fazla çalýþtýrabilir. Bizler yaþadýðýmýz iþyerlerini küçük-büyük demeden sorunlarýmýza sahip çýkacak bilgilenmeyi ve örgütlenmeyi öðrenmemiz gerekiyor. Yoksa patronlar bizleri her þartlarda sömürmeye devam edeceklerdir. Biz izin vermesek bunun yapamazlar. Bir iþçi
1 Liralýk Sömürü Merhabalar, Babam Kaðýthane tarafýnda bir gýda firmasýnda þoför olarak çalýþýyor. Geçenlerde baþýna gelen trajikomik bir olayý bizimle paylaþtý. Bende sömürünün, patronlarýn paraya doymazlýðýný göstermek amacýyla sizlerle bu olayý paylaþmaya karar verdim. Ben bir üniversite öðrencisiyim, gerek babamdan gerekse çevremden dolayý çalýþma koþullarýný, ücretlerin, sosyal haklarýn ve bunun gibi onlarca sorunun farkýndayým. Babam her sabah 6.30’da evden çýkar ve þoför olduðu
için de gece 11.00’den önce eve gelmez. Doðal olarak ne kendisine ne de bizlere ayýracak zamaný yok. Bu tabi aile içinde de çeþitli tatsýzlýklara yol açmakta. Dört aydýr o iþ yerinde çalýþmasýna ve sigorta için gerekli tüm evraklarý çoktan vermiþ olmasýna raðmen hala iþlemleri baþlatýlmadý. Yoðun ve uzun iþ temposunda, çok doðal bir ihtiyaç olan yemek bile verilmiyor denilebilir. Her gün bir tas çorba ve makarnanýn verildiði ve bazen iki günlük yemeklerin çýktýðý bir iþ yeri düþünün, bir hafta içinde üç kiþinin gýdasýzlýktan ve yorgunluktan bayýldýðý bir iþyeri. Bunun gibi onlarcasý, ama sizlerle asýl paylaþmak istediðim bu kadar mý olur denilecek tarzda bir olay. Babam kamyonet þoförü olduðu için sürekli arabayla gelir eve ama pazar günleri hariç. O yüzden 2-3 araç deðiþtirerek eve gelmek zorunda. Ve toplam yol ücreti 8 YTL’yi bulmakta. Ama iþyeri sahibi ilk baþlarda sadece 5 YTL öderken geçen haftalarda babama yine 5 YTL vermiþ ama bunun 1 YTL’sini geri almýþ. Evet, 1 YTL. Sömürü yön ve miktar tanýmýyor. Hep daha azý ile yetinmeye alýþtýrýlmýþ, kazanýlmýþ haklarýný bile alamayan, sýnýf bilincinden yoksun bir iþçi sýnýfý. Bugün benim babamýn 1 YTL’sini çalarak zengin olan patronlara karþý iþçi sýnýfý birleþmeli, bilinçlenmeli bireysel ve kitlesel olarak kaybedilen haklar ancak kitlesel bir mücadelenin sonucunda geri alýnabilir. Benim gibi öðrenciler de bu mücadelenin bir parçasý olmalý ki daha güçlü olsun. Bir öðrenci
15
Brezilya’da Sol Cephe’nin önemli baþarýsý: %6,85
PSTU: “NE ALCKMÝN, NE LULA!” 1 Ekim tarihinde Brezilya’da genel seçimler gerçekleþtirildi. 4 yýl önceki seçimlerde Lula ve Ýþçi Partisi (PT) milyonlarca isçinin ve topraksýz köylünün umuduydu. Ama Lula seçimleri kazanýr kazanmaz patronlara ve emperyalizme söz verdiði vaatleri yerine getirmeye öncelik verdi. PT tarafýndan kontrol edilen ve dünyanýn en önemli sendikalarýndan olan CUT ise, Lula hükümetine boyun eðmiþ durumda. Ardý kesilmeyen yolsuzluk suçlamalarýysa hem Lula’yý hem de PT’yi derinden sarstý. Çok geçmeden emekçiler, ücret ve emeklilik haklarýný savunmak için seferberliklere giriþtiler. Ve bu seferberlikler sürecine CUT’tan geniþ bir kopuþ süreci eþlik etti. Bu doðrultuda sýnýf mücadeleci bir sendikal anlayýþ temelinde CONLUTAS (Ulusal Mücadele Koordinasyonu) doðdu. Uluslararasý Ýsçi Birliði Dördüncü Enternasyonal Brezilya seksiyonu PSTU (Birleþik Sosyalist Ýsçi Partisi), PT’nin solunda yeni bir örgütlenme sürecinin, devrimci bir alternatifin yaratýlmasý çabasýnýn baþýný çekiyor. Seçimlerden kýsa bir süre önce, PSTU ve PSOL (PT’nin sol kanadýnda yaþanan tasfiye sürecinden doðan Sosyalizm ve Özgürlük Partisi) ve PCB (Brezilya Komünist Partisi) Sol Cephe’yi oluþturdular. Yaklaþan seçimlerde Sol Cephenin katýlýmý Brezilya isçi sýnýfýna ve sol kesimlerine, Lula’nin PT’si ve Alkcmin’in PSDB‘si (Brezilya Sosyal Demokrat Partisi) arasýnda gerçeklesen sahte kutuplaþmanýn aþýlma imkanlarýný sundu. Seçimlerin öncesinde isçi sýnýfý, iktidardaki Lula hükümeti tarafýndan körüklenen sahte bir polemikle, yani Lula’nin seçilmemesi halinde neo liberal saldýrýlara maruz kalacaklarý tehdidiyle karþý karþýya býrakýldý. Oysa geride kalan dönem boyunca, Lula isçi sýnýfýnýn alternatifi olmadýðýný açýkça gösterdi. Öte yandan bu durumun olanca berraklýðýyla ortaya konulmasý büyük önem taþýmaktaydý, zira geniþ
kesimler Lula tarafýndan aldatýlmaya devam etmekteydi. Cephenin oluþturulma aþamasýnda PSOL’un uygulamaya çalýþtýðý bürokratik ve hegomonyacý anlayýþa karþýn PSTU, PT’nin solunda yer alan kesimler ve Brezilya isçi sýnýfýnýn öncüleri karþýsýnda bir alternatif geliþtirme ihtiyacýna öncelik verdi. Böylesi bir seçim alternatifinin programatik açýdan temel ayýrt edenleri, emperyalizmden kesin bir kopuþun önerilmesi, Lula‘nýn teþhiri, dýþ borçlarýn ödenmemesi ve IMF’ten kopuþ taleplerinde somutlandý. Seçimlerin ilk turunda Sol Cephenin baþkan adayý Heloisa Helena oylarýn % 6.85’ni alarak (6 milyon 575 bin 353 oy) üçüncü sýraya yerleþti. Sol Cephe, Lula ve Alckmin ile arasýndaki büyük oy farkýna ve seçimlerin ikinci turuna kalamayacak olmasýna karþýn, elde ettiði oy oranýyla Brezilya iþçi sýnýfý için önemli bir seçenek olduðunu kanýtlamýþ oldu. Seçim cephesinin kuskusuz iki temel politik gücü PSTU ve PSOL oldular. PSTU isçi hareketinin öncü kesimleri içersinde ve sendikal düzeyde belirleyici bir etkiye sahipken PT’de yaþanan skandallar karþýsýnda bu partiden kopan bir kesimin kitlelerce tanýnan figürlerin de desteðiyle kurduklarý PSOL “demokratik devrim” söylemi ve popülist tutumu ile hýzla kamuoyunda öne çýkan bir parti haline dönüþtü. Sol Cephe geride kalan seçimlerde bir isçi sýnýfý alternatifi olmanýn ötesinde, özellikle PSTU açýsýndan ülkede PT’nin dönüþümüne paralel olarak solun yaþadýðý krizi asmak ve gerçek bir devrimci partiye duyulan ihtiyacý gündeme getirmenin de imkanlarýný sundu. Seçimlerin ekim sonunda gerçekleþtirilecek ikinci ayaðý için PSTU yayýnladýðý deklarasyonda ne Lula’ya ne Alckmin’e oy yok diyerek boþ oy çaðrýsýnda bulundu. Bu çaðrýya Sol Cephenin diðer iki katýlýmcý partisinin verecekleri yanýt önemli bir gösterge olacak.
Ýttifak’ýn Programý
16
Dýþ borçlar, ülke kaynaklarý açýsýndan muazzam bir kan kaybý oluþturmaya devam ediyor. Kaynaklarýn % 40’ý borç faizlerine aktarýlýrken yalnýzca %5’i yatýrým olarak dönüyor. Kitle hareketinin gündeme taþýdýðý talebi sahipleniyoruz, dýþ borç ödemeleri durdurulmalý. Alternatif bir sosyal ve ekonomik seçenek Brezilya’da kapitalizmin asla baþaramadýðý yapýsal dönüþümleri dayatýyor. Bu dönüþümlerin var olan neo-liberal saldýrganlýk düþünüldüðünde, emperyalizmden kopmaksýzýn gerçekleþtirilmesi olanak dýþý. Lula ve Alckmin, Brezilya’da hüküm süren yolsuzluklarýn baþlýca temsilcileridir. Halkýn büyük çoðunluðu bu yolsuzluklarýn kurbaný durumundadýr. Politikacýlarýn yolsuzluklarý bu kapitalist sistemin gerçek yüzüdür. Ýktidarýn sýnýf içeriði deðiþtirilerek rejimin, radikal bir biçimde demokratikleþtirilmesi gerekmektedir. Halkýn büyük çoðunluðunun sorunlarýný çözümü ve ülkenin krizden çýkmasý, bunu olanaklý kýlacak bir acil eylem planýnýn hayata geçirilmesine baðlýdýr. Emekçi halka verilen sözleri tutmayan milletvekilleri derhal istifa etmelidir. Yolsuzluk yapan görevliler derhal cezalandýrýlmalýdýr. Brezilya’da bugün yoðunlaþmýþ durumdaki aþýrý sömürü, kronikleþen iþsizlik ve iþgücünün esnekleþtirilmesine karþý radikal bir politikayla mücadele etmek “Sol Cephe“ programýnýn ana eksenidir. Çalýþma saatleri yükseltilmeksizin asgari ücretin derhal iki katýna çýkartýlmasýný, kýr emekçileri tarafýndan kontrol edilecek geniþ bir tarým reformu talep ediyoruz. Sosyal güvenlik reformu baþta olmak üzere uygulanmakta olan tüm neo-liberal reformlarýn iptal edilmesini savunuyoruz. Ýþ yasasý reformuna, hükümetin uygulamaya çalýþtýðý özelleþtirmeci üniversite reformuna hayýr diyoruz. Özelleþtirilmiþ durumdaki devlet þirketlerinin derhal devletleþtirilmesini, ALCA görüþmelerinden derhal çekilinmesini, Haiti’deki Brezilya birliklerinin geri çekilmesini talep ediyoruz. Bolivya’daki doðal gazýn devletleþtirilmesini tümüyle destekliyoruz.