Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 33
Kasým 2006
http://iscicephesi.org
“Ýstikrar Odaklarý” Ýstikrarsýzlýk Kaynaðý
Gündem ve Politika Zevk, Nefs, Haram ve Þeytan Ýstikrar önlemeleri istikrarsýzlýk kaynaðý PKK’nin ateþkesi ne anlama geliyor? Savaþ cephesi “çatlak” verdi Türk askeri Lübnan’da Bu kaderi biz yazmadýk, bozacak olan bizleriz
syf. 2-9
Gündem ve Politika
syf. 2-9
Uyuþturucu çeteleri mahalleleri tehdit ediyor Sýnýf mücadelesi Emek Güncesi
syf. 10-11
Fabrikalardan okur mektuplarý Enternasyonalizm syf. 12-16 Kuzey Kore’den “nükleer savunma tehdidi”
Tencere dibin kara, benimki...
Emperyalizm Arap halklarýnýn iradesini kýramaz
Nobel ve Pamuk
APPO mücadeleyi nasýl örgütsüz býraktý?
Bütçeden aslan payý faize ve silahlanmaya
Oaxaca’yý savunalým!
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI 2
GÜNDEMDEN...
Zevk, Nefs, Haram ve Þeytan Ýsmail Aða Cemaati gündemden düþmüyor. Cemaatin önde gelen liderlerinden olduðu söylenen Bayram Ali Öztürk 3 Eylül 2006 tarihinde uðradýðý saldýrý sonucu kalbinden býçaklanarak öldürülmüþtü. Cinayet faili Mustafa Erdal ise hemen oracýkta cemaat üyeleri tarafýndan linç edilmiþti. Ýsmail Aða Camii’nde yaþanan bu cinayet ve linç sonrasý cemaat üyeleri sessizliðe, þeriatçýlar þaþkýnlýða düþerken “batýcý laik” kesimler suçüstü yapmanýn verdiði keyifle tarikatçýlarý (“aþýrý dincileri”) yerden yere vurmaktan geri durmamýþtý. Kuþkusuz bir olay olduðunda herkes olayý kendi dünya görüþüne göre yorumlar, ona göre tepki verir, tutum alýr. Ama görüþler birden bire ortaya çýkmaz ve uzayda baþýboþ dolaþmaz. Her görüþün en nihayetinde bir ekonomi-politiði vardýr. Görüþler sýnýflara dayanýr ve mutlaka maddi çýkarlar söz konusudur. Eðer bu gerçekleri göz ardý eder ve sadece söylenenleri dinleyerek bir sonuca ulaþamaya çalýþýrsak Nasrettin Hoca gibi herkese haklýsýn demekten de kurtulamayýz. Çünkü herkes kendine göre haklýdýr. Sonuç olarak tarikatlar da, dini cemaatler de (bütün benzeri yapýlar gibi) her ne kadar ruhani liderlik sistemi var gibi gözükse de ki bu iþin sadece kabuðudur; liderliði, iliþkileri, kurallarý belirleyen ekonomi-politiktir. Tarikatlar, cemaatler ve benzerleri, dini olsun olmasýn, burjuva düzenin ve kapitalist sömürü sisteminin birer parçasýdýr. Yapý ne kadar dýþa kapalý ve iþleyiþ ne kadar gizli ve sorgulanamaz ise kiri saklamak da o kadar olanaklý olur. Kuþkusuz güç ve iktidar peþinde olanlar bunlarý cennet için edinmezler. Dünyevi zevkler, nefs ve haram herkese açýktýr. Bu nedenle Cüppeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün Malta Adasý’nda jet-ski’ye binerken görüntülenmesi, 5 yaþýnda kýz çocuklarýnýn bile çarþaf giymesi gerektiðini vaaz ederken mayolu þekilde denize girmesi, bu sýrada ötesinde berisinde mayolu
kadýnlarýn bulunmasýnýn bizler için þaþýrtýcý olmadýðýný söylememiz gerekir. Marks; güçsüzlük, gevþeklik, her zaman kurtuluþunu mucizelere inanmakta bulur derken sýradan insanýn, dünyanýn acýmasýzlýðý karþýsýnda acýlarýna katlanabilmek için merhem olacak þeyler aramasýnýn nedenlerini de anlamamýza imkan verir. Kuþkusuz din, acýsýný dindirmek isteyen ve bu dünyada bulamadýðý adaleti baþka bir dünyada bulabileceðini düþünen insan için güçlü bir sýðýnaktýr. Bu güçsüzlüðü, yalnýzlýðý tarih boyunca bütün egemenler kullanmýþtýr ve bugün de burjuva-kapitalist egemenler kullanmaya devam etmektedir. Bir Cüppeli Ahmet gider, bir baþkasý gelir. Ahmet’in cüppesini düþürüp, altýndan mayosunu göstermekle, onu maskara edip palyaçoya çevirmekle iþ bitseydi her þey çok daha kolay olurdu. Cüppeli Ahmet gibileri teþhir edip, peþinden “ama gerçek tarikat ehli olan Müslüman” bunu yapmaz diyerek devam edilirse her þey kaldýðý yerden devam eder. Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler sadece ekonomik açýdan sömürülüp, politik açýdan kandýrýlmýyor. Duygularý da sömürülüyor, hayalleri de çalýnýyor. Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin dini demagojilerden kurtulmasý için öncelikle sýnýf mücadelesinin örgütlü bir parçasý haline gelmesi ve sýnýf bilincine kavuþmasý gerekir. Marks, Fransa’da sýnýf mücadelesini anlatýrken, “Köylü, þeytaný hayal ettiði zaman, onu icra memuru kýlýðýnda düþünür” der. Ýþçi ve emekçiler bugün “þeytan”ý hayal ettiði zaman akýllarýna önce ve sadece Cüppeli Ahmet gibi kendilerini kandýran adamlar geliyorsa bu eksik olur. Günümüz “þeytan”larýnýn sadece cüppe ve sarýkla dolaþmadýðýný, nicesinin kravatlý, takým elbiseli olduðunu akýldan çýkarmamalýyýz. Aksi takdirde ne iþsizliðimizin, yoksulluðumuzun nedenlerini anlayabilir ne de sürmekte olan emperyalist iþgalleri, baský ve þiddeti kavrayabiliriz.
EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ Arif Benol 1 Kasým 2006
Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer’in 1 Ekim’de TBMM’nin 5. yasama yýlý açýlýþý vesilesiyle Meclis’te yaptýðý konuþma her açýdan kayýt altýna alýnýp, tarihe not düþülmeyi hak ediyor. Sözlerimiz yanlýþ anlaþýlmasýn. Sezer ne bu gök kubbe altýnda daha önce söylenmemiþ bir þeyi dile getirdi ne de sözleri herhangi bir özgünlüðe sahip. Tam tersine kendisi gibi sözleri de alabildiðine “ikincil” ve “sýradan.” Ama onu “özel” kýlan tam da bu. Marks Fransa’da Sýnýf Savaþýmlarý’nda; “Her toplumsal çaðýn, Helvetius’un dediði gibi kendi büyük adamlarýna gereksinmesi vardýr, ve eðer onlarý bulamazsa, kendisi yaratýr, icat eder.” derken neredeyse bu durumu tarif eder. “Vasat adamlar”, hukuk ve mantýk oyunlarýyla baský ve þiddeti harmanlayarak gerçekliði eðip-büküyor; ve adeta ezilen ve sömürülenlerin kendi yok oluþlarýna sebep olan cellatlarý karþýsýnda çaresizce boyun eðmek zorunda kaldýðý bir düzen yaratýyor. “Ýrtica” ve “bölücülük” tehditleriyle bir çocuk gibi korkutulan iþçi sýnýfý ve emekçi kitlelere sunulan reçete; sömürücü ekonomi, baskýcý politika, milliyetçi/þovenist kültür, ulusalcý/faþist dünya görüþünden ibaret. Sezer’e yaptýðý konuþmada, “demokrasi”nin aslýnda bir diktatörlük olduðunu hatýrlattýðý için teþekkür etmeliyiz. Bu diktatörlük, burjuva demokrasisi olarak iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin ve baþta Kürt halký olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin üzerine yükselmekte. Sezer yalnýz deðil, askerler de onunla ayný kulvarda. Eylül ayýnýn son haftasý Kuvvet komutanlarýnýn hepsi ayrý ayrý “irtica ve bölücülük” konuþmalarý gerçekleþtirdi. Perdeyi 25 Eylül’de Kara Kuvvetleri Komutaný Ýlker Baþbuð açtý. Peþinden Hava Kuvvetleri Komutaný Faruk Cömert ve Deniz Kuvvetleri Komutaný Yener Karahanoðlu geldi. Arada Sezer konuþtu ve perdeyi 2 Ekim’de Genelkurmay Baþkaný Yaþar Büyükanýt Harp Akademileri Komutanlýðý’nýn eðitim öðretim yýlý açýlýþ töreninde yaptýðý konuþmayla kapattý. Osmanlý’da ki ifadeyle söyleyecek olursak devlet erkanýn bu ahvâl-ü þerâitinin yani hallerinin sebebi nedir? 2007 yýlýnda önce Meclis yeni cumhurbaþkanýný seçecek. Meclis’in çoðunluðu AKP hükümetinde. Bu durumda eðer AKP geri adým atmaz ise Baþbakan Recep Tayip Erdoðan 11. cumhurbaþkaný olacak. Ardýndan Kasým 2007’de milletvekili genel seçimleri var. Bazý kamuoyu yoklamalarý AKP hükümetinin oy kaybettiðini gösterse de hepsinin ortak paydasý AKP’nin halen birinci parti olmasý. Meclis’e girme olasýlýðý olan diðer burjuva partiler CHP, DYP ve MHP. Özellikle MHP’de belirli bir yükseliþ söz konusu olsa da gerçek þu ki bu partilerin hiçbirinin eðer çok büyük bir deðiþiklik olmaz ise
AKP’nin rakibi olamayacaklarý. Ýþte Sezer ve komutanlar o çok büyük deðiþikliði yaratmak için fazla mesai yapmakta. Statükonun devamý, rejimin asker-polis niteliðinin muhafaza edilmesi ve bu kesimlerin ayrýcalýklarýnýn korunmasý için bu fazla mesai gerekli. Bu nedenle önümüzdeki dönem bu yýpratma savaþýnýn dozunun daha da artarak devam etmesine tanýk olacaðýz. Birçok olasýlýk söz konusu olmakla birlikte her þeye raðmen hükümet ve devletin rejimin selameti açýsýnda belli bir noktada anlaþacaðý en kuvvetli olasýlýktýr. Nitekim TÜSÝAD’ýn baþýný çektiði büyük burjuvazinin kendisini temsil edecek güçlü bir alternatife sahip olmamasý, ABD’nin baþýný çektiði Ortadoðu’daki emperyalist iþgal açýsýndan AKP’nin kabul edilebilir pozisyonu ve AKP’nin Avrupa Birliði çizgisini en çok sahiplenen parti görünümüne sahip olmasý bu olasýlýðý kuvvetli kýlan öðeler. “Ýrtica” ve “bölücülük” tehditlerinin bir kurgu olduðunu ve bu tehditleri bahane ederek iktidar saðlayanlarýn iþçi sýnýfý, emekçi kitleler ve Kürt halký için aslýnda çok daha gerçek ve büyük bir tehlike ve tehdit yarattýðýný sürekli ifade ediyoruz. Ýrtica ve bölücülüðü aðýzlarýndan düþürmeyenlerin bir kez olsun kapitalist sömürüden, rejimin baský ve þiddetinden ve emperyalist iþgallerden bahsetmiyor olmasýnýn anlamý da budur. Devlet ve hükümet güçlerinin (büyük oranda atanmýþ ve seçilmiþlerin) rejime yön verme adýna sürdürdüðü savaþ burjuvazinin bir güç ve iktidar savaþýdýr. Devletin çekirdeðinde kümelenmiþ asker-sivil güçler burjuva medyanýn da marifetiyle, ayný Luna Park’larda nesneleri olduðundan çok daha büyük gösteren aynalar gibi zihinleri bulandýrýyor. Bazen gözünüzün gördüðü ve kulaðýnýzýn duyduðu gerçek deðildir; çünkü gördüðünüz ve duyduðunuz iktidar sahipleri tarafýndan size gösterilendir. Böylesi zamanlarda tek yapmamýz gereken hayata bize tutulan aynalar aracýlýðýyla deðil kendi gözlerimizle doðrudan bakabilmektir. Marks Louis Bonaparte’ýn 18 Brumaire’i adlý çalýþmasýnda; “Ýnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koþullar içinde yapmazlar, doðrudan belirli olan ve geçmiþten gelen koþullar içinde yaparlar” der ve ekler, “yeni bir dili öðrenmeye baþlayan kiþi, onu hep kendi anadiline çevirir durur, ama ancak kendi anadilini anýmsamadan bu yeni dili kullanmayý baþardýðý ve hatta kendi dilini tümden unutabildiði zaman, o yeni dilin özünü, ruhunu özümleyebilir.” Mücadelenin koþullarýný kavramanýn ve devrimin dilini özümsemenin zamanýdýr. Ýþçi Cephesi 1 Kasým 2006
GÜNDEM
Ýstikrar Önlemleri Ýstikrarsýzlýk Kaynaðý
3
PKK’nin Ateþkesi Ne Anlama Geliyor? Abdullah Öcalan’ýn “silahlarý gömelim” çaðrýsýnýn ardýndan, PKK 5. kez tek taraflý ateþkes ilan etti. Bu ateþkes her ne kadar T.C. tarafýndan önemsenmiyormuþ gibi görünse de, ABD’nin bölge planlarý çerçevesinde, TC devletiyle belli bir konsensüs dahilinde hareket ettiði açýk. Amaç, ateþkes aracýlýðýyla PKK’yý pasifize etmek, silahsýzlandýrmak. ABD’nin PKK özel koordinatörü atamasý meseleye verdiði önemin bir göstergesi. Ateþkesin ardýndan Dýþiþleri Bakaný Abdullah Gül’le görüþen özel koordinatör Joseph Ralston, PKK’nýn ateþkes kararýnýn ilk adým olarak doðru, ancak yetersiz olduðunu söyleyerek ateþkese devletinin verdiði desteði açýkladý. ABD’li General Joseph Ralston’da memnuniyetini açýkça dile getirenlerden. Bir diðer önemli açýklamada Talabani’den geldi. Eðer Türkiye devleti kabul ederse PKK silahlarýný ABD’ye teslim edebilir dedi. Talabani, ABD ile PKK arasýnda aracýlýk yapmaya çalýþýyor. Aslýnda Talabani ve Barzani, bugün ateþkes çaðrýsý yapmalarýna raðmen, uzun süre PKK’yi silahsýzlandýrmaya çalýþmýþlardý. Tüm çabalarýna raðmen PKK’yi tasfiye edememiþlerdi. PKK’nin Kürt halký nezdindeki saygýnlýðý ve daha da önemlisi diri askeri gücü planlarda bir deðiþikliðe gidilmesine neden oldu. ABD ve PKK arasýndaki bu yakýnlaþma, aslýnda, özel olarak Irak’ta genel olarak bütün
4
Ortadoðu’daki ABD planlarýnýn baþarýsýz olmasý ile ilgili. ABD, Talabani ve Barzani önderliðinde Kürt halkýný kendi emperyalist planlarý için kullanýyor. PKK ise ABD için kontrolsüz bir güçtü. Ancak PKK’nin bölgedeki gücü de bir gerçekti. ABD, yeni planýyla PKK’yi kendi saflarýna çekme planlarý yapýyor. ABD’nin bölgedeki en sadýk müttefiklerinden biri de Türkiye. Ancak Türk devletinin Kürt Ulusal Kurtuluþ Hareketine karþý tarihsel öfkesi ABD için büyük bir problem olmaya devam ediyor... Washington Anlaþmasý Rafa mý Kalktý? Aslýnda tüm geliþmeler bölgedeki bazý deðiþimlerin de iþareti. 17 Eylül 1998 tarihinde Washington anlaþmasý ile PKK’nin bölgeden tasfiyesi kararý alýnmýþtý. Toplantýya Celal Talabani, Mesud Barzani ve ABD Dýþiþleri Bakaný Madeline Albright katýlmýþtý. Bu anlaþmayla KDP ve KYB meþru Kürt unsurlar olarak tanýmlanýyordu. Anlaþmanýn ardýndan PKK’ya karþý bir tasfiye süreci baþladý ve hareketin kurucusu ve önderi Abdullah Öcalan 1999 yýlýnda uluslararasý bir komployla yakalanarak Türkiye’ye teslim edildi. Aslýnda PKK’nin ateþkes çaðrýsý ve buna ABD’nin verdiði destek, Washington anlaþmasýnýn rafa kaldýrýldýðýný ve PKK’nýn yeniden meþru Kürt gruplarý arasýna alýndýðýnýn göstergesi. Elbette þart açýk: silahý býrak, emperyalizmin
bölge siyasetine katýl. Yani amaç, PKK’nin silahsýzlandýrýlmasý ve emperyalizm tarafýndan kontrol edilmesi. Kürt ulusal kurtuluþ hareketi, TC devletinden en ufak tavizleri koparmak için bile çok büyük mücadeleler vermek zorunda kaldý, aðýr bedeller ödedi. Bugün ABD yönetiminin bu yaklaþýmý PKK önderliði açýsýndan bir baþarý olarak görülüyor. Silahlý eylemler yoðun olarak sürse de eylemlerin esas hedefi TC’yi sýkýþtýrarak bazý tavizler koparmak. Kýsacasý gerilla bir pazarlýk malzemesi. Hedef demokratik talepler, kýsmi özerklik ve Güney Kurdistan siyasetinde söz sahibi olmak. Bu nedenle de PKK önderliði gerillayý kolay kolay tasfiye etmeyecektir. PKK’nin temel taleplerden biri af. Ancak bunu Türkiye’nin hangi hükümeti imzalarsa seçimlerde kendi sonunu da hazýrlayacaktýr. Bu nedenle af kolay bir seçenek deðildir, ama imkansýz da deðildir. Buna benzer tasfiye süreçleri Ýrlanda’da IRA için, Ýspanya’da da ETA için yaþanmýþtý. Daha önceki yazýlarýmýzda da belirttiðimiz gibi, ulusal baðýmsýzlýk programýyla mücadele eden bir örgütün gerilla mücadelesi verirken siyasal mücadeleye geçmesi, hatta yasal bir partiye dönüþmesi ve demokratik cumhuriyet için mücadele etmesi mümkündür. Bu ulusal baðýmsýzlýk mücadelesinin sýnýrlýlýðýnýn da bir göstergesidir. PKK önderliðinin geldiði nokta bunun bir göstergesidir. Bugün PKK önderliðinin ABD aracýlýðýyla gerçekleþtireceði bir anlaþma ya da barýþ, ne kürt halkýna, ne de bölgedeki diðer halklara baðýmsýzlýk ve özgürlük getirmeyecektir. Aksine ABD emperyalizminin bölgedeki planlarýna daha fazla teslim olunmasýna neden olacaktýr. Bu nedenle sadece PKK’ya deðil, FKÖ’ye, IRA’ya, ETA’ya düþen görev silah býrakarak emperyalist pazarlýklarýn ve tasfiye giriþimlerinin öznesi olmamaktýr. Ezilen halklarýn kurtuluþu, ulusal demokratik devrimlerin sosyalist bir devrime dönüþmesi ile mümkündür. Fuat Karan 31 Ekim 2006
Savaþ Cephesi “Çatlak” Verdi Türk Silahlý Kuvvetleri (TSK) son süreçte “PKK’yi bitirme operasyonu” adý altýnda Kürdistan’a on binlerce asker kaydýrdý. PKK’nin yoðun olduðu bölgelere operasyonlar düzenledi. Yapýlan çatýþmalarda iki taraf da kayýplar verdi. Tabii ki bu kayýplar ilk deðil. “Kirli savaþ”ýn baþladýðý tarihten bugüne, hem çatýþmalarla hem de “kirli savaþ” taktikleriyle TSK’nýn uyguladýðý komplolarda binlerce Kürt öldürüldü, sakat býrakýldý, iþkence gördü, hapse mahkum edildi ve kötü yaþam koþullarýna terk edildi. Diðer taraftan TSK’nýn emir komuta zinciri altýnda daðlara sürülen, ne için savaþtýðýný bile bilmeyen askerler var. “Kirli savaþ”ta hayatýný kaybeden bu askerler devlet tarafýndan þehit ilan ediliyor. Þehit ilan edilen bu askerlerin cenaze törenlerinde uzun yýllar hep ayný manzaralar yaþandý. “Kahrolsun PKK”, “Þehitler ölmez, vatan bölünmez!” sloganlarý, Türk bayraklarý açýlmasý bu manzaranýn ayrýlmaz parçalarýydý. Ölen askerlerin aileleri ise genellikle “vatan sað olsun” deyip acýsýný içine gömüyordu. Ancak bu tablo son süreçteki asker cenazelerinde deðiþti. Evlatlarýný savaþa kurban veren bazý asker aileleri bu duruma isyan etti: “Benim oðlum þehit deðil, benim oðlumu ne idiðü belirsiz bir savaþýn içine soktular.”; “Oðlumu kirli politikalarýna alet ettiler, diðer çocuklarýma askere gitmemelerini, vicdani red haklarýný kullanmalarýný, gerekirse cezaevinde yatmalarýný söyleyeceðim.”; “Neden bakan, milletvekili çocuklarý deðil de hep bizim çocuklarýmýz ölüyor?” gibi açýklamalarda bulundu. Bu tepkiler çoðalýp kamuoyuna yansýyýnca Baþbakan Erdoðan, “Askerlik yan gelip yata yeri deðildir.” diye bir açýklama yaptý ve ortam daha da gerildi. Asker ailelerinden ve çeþitli kesimlerden gelen tepkiler üzerine Baþbakan sözünü geri almak ve özür dilemek zorunda kaldý. Yine bu sürece DTP’nin barýþ çaðrýlarý ve PKK’nin tek taraflý ateþkes ilaný gibi geliþmeler eklendi. Mehmet Aðar Gündemi Belirliyor Ýþte bu aþamada sahneye Mehmet Aðar çýktý ve “Bu ülkede hiçbir ana gözyaþý dökmesin,
analarýn sesine kulak verelim. Aþaðýdan yukarýya çýkýþýn önünü keselim. Bugün daðda çocuklar varsa, yolunu bulup indireceksin. Daðda silahla gezeceklerine ovada siyaset yapsýnlar.”, “Benim dönemimde asker konuþamaz, asker konuþuyorsa hükümet yok demektir.” þeklinde açýklamalar yaptý. Bu açýklamalarýn ardýndan tepkiler gelmeye baþladý. Ýlk olarak Genelkurmay Baþkaný Yaþar Büyükanýt, “Bu genel bir af çaðrýsýdýr. Þiddetle kýnýyorum. Daðdan inen insan nasýl siyaset yapacak ki? Çok talihsiz bir konuþma olarak görüyorum. Ben Türkiye’nin geleceði, rejimin laik yapýsýyla ilgili konuþtum. O zat iktidarda olsa da biz bu konularý konuþuruz” diyerek bir anlamda meydan okuyarak tavrýný belirtti. AKP ise, “Sayýn Aðar geçmiþiyle çeliþiyor, söylediklerinin altýný doldurmalý.” þeklinde bir açýklama yapmakla yetindi. Evet aslýnda Mehmet Aðar’ýn geçmiþine baktýðýmýzda Emniyet Genel Müdürlüðü yapmýþ, kontrgerilla eylemlerini yönetmiþ, Susurluk olayýnýn kilit ismi olmuþ eli kanlý faþist bir katil görüyoruz. Öyleyse Aðar neden böyle bir açýklama yapýyor? Bu geliþme “kirli savaþ” yönetiminin içinde de çatlaklar, farklý fikirler olduðunu gösteriyor. Kürt sorununu sadece “askeri” yöntemle çözeceðini düþünen güçler var; bunlarýn baþýný Genelkurmay çekiyor ve doðal olarak böyle bir açýklamaya tepki gösteriyor. Mehmet Aðar’ýn havayý iyi kokladýðý açýk. Kürt sorununu çözeceðini iddia edip baþta Türkiyeli efendileri olmak üzere ABD ve AB’den görev talep ediyor. 2007 genel seçimleri öncesi avantaj
saðlamaya çalýþýyor. Kuþkusuz Aðar’ýn bu çýkýþý yapmasýný sadece burnunun iyi koku almasýna baðlamak da yanlýþ olur. Çeþitli odaklarýn Aðar’ý motive ettiði, kulaðýna “sen bu çýkýþý yapacak Türkiye’deki tek adamsýn, vatan senden görev bekliyor; korkma, senin þanlý geçmiþini cümle alem bilir, kim seni vatan hainliðiyle suçlayabilir?” dediðini varsayabiliriz. Dolayýsýyla Aðar’ýn anlýk ve fevri bir çýkýþ yaptýðýný düþünmek yanlýþ olur. Aðar’ýn çýkýþý bir projenin parçasý. Bu proje hem AKP’ye bir alternatif oluþturma, hem DYP’ye burjuvazinin (TUSÝAD’ýn) beklentilerini karþýlamaya aday bir profil kazandýrma (gereðinden fazla þahin ve milliyetçi olmayan ama rejimle de uyumlu) hem de DYP’nin emperyalizmin (ABD ve AB’nin) Türkiye ve Ortadoðu planlarýna uygun bir hükümet olacaðýný göstermeyi içeriyor. Mehmet Aðar, Kürt sorunu konusunda çözüm planý açýklamýþ deðil ama bu konuda da “risk” almaktan kaçýnmayacaða benziyor. Rejimin en güçlü odaklarýndan gelen “kes sesini” çýkýþlarý karþýsýnda geri adým atmayýp, “hükümet olursam kimin sesini keseceðini göreceðiz” þeklinde cevaplar vermesi aslýnda ne kadar ciddi þekilde motive edildiðinin bir göstergesi sayýlmalý. “Kirli savaþ” güçleri arasýndaki bu it dalaþý nereye kadar gidecek, zamanla göreceðiz. Ama þunu biliyoruz: bu tartýþmalar barýþ, kardeþlik ve demokrasi için yapýlmýyor. Eðer öyle olsaydý iþin baþýný katiller çekmezdi. Diðer yandan Aðar geçmiþine sünger çekmek ve gerçekten yeni bir baþlangýç yapmak istiyorsa iþe gerçekleþtirdiði operasyonlarýn, iþlediði cinayetlerin tek tek açýklamasýný yaparak baþlayabilir. Karanlýk bir dönemin aydýnlanmasýna imkan verecek itiraflarda bulunmak Aðar’ýn bu saatten sonra yapabileceði yegane iyi þeydir. Bizler ise Türk iþçi ve emekçilerinin üzerindeki þovenist etkileri yok etmek, Kürt sorunuyla ilgili gerçekleri su yüzüne çýkarmak için çalýþmaya devam etmeliyiz. Gerçek ve kalýcý barýþ, barýþa özlem duyan, ezilen ve sömürülen iþçi sýnýfý ve yoksul emekçi halk kitlelerinin ellerinde hayat bulacaktýr. Yýlmaz Uður 1 Kasým 2006
5
Türk Askeri Lübnan’da... Ve gönderildi, gönderilecek derken Türk askeri, Lübnan’a gitti. 340 asker Lübnan’a gönderildi. Neden gönderildi sorusuna yanýt aramak bize düþüyor. Kimilerine sorarsanýz Türk askeri Lübnan’da yýkýlan binalarýn ve harap olan evlerin yapýmýnda görev alacak. Tabii buna inanýrsanýz böyle. Ama içimizi bir kurt kemiriyor. Bu böyle deðil. Türk askeri oraya iþgal ordularýnýn bir bölümünü oluþturmak için gidiyor. Lübnan’a giden askerler gazetelerin yazdýðýna göre özellikle bölgenin dilini bilen askerlerden seçilmiþ. Öyle diyorlar. Ama mermiler hep ayný dilde konuþur. Lübnan’a giden askerlerin seçimi esnasýnda çok titiz davranýldýðý söyleniliyor. Ama yine gazetelerden okuyoruz. BM ve NATO’nun iþbirliðiyle Bosna’da, Afganistan’da ve deðiþik ülkelerde 60 civarýnda sivil insanýn, yine onlarý korumaya gittiði varsayýlan deðiþik ülkelerin askerleri tarafýnda öldürüldüðünü söylüyorlar. Lübnan’da kalýcý bir barýþý saðlayabilmek için özellikle dýþ güçlerin yani emperyalistlerin Lübnan’dan ve dolayýsýyla Ortadoðu’dan ellerini çekmeleri þarttýr. Bu öyle ateþkes veya barýþ gücü vasýtasýyla yapýlacak bir þey deðildir. Üstelik barýþ gücü dedikleri yine emperyalistlerin emirleriyle oraya giden çeþitli ülkelerin askerleri. Bu askerler elbetteki emperyalistlerin çýkarlarýný koruyorlar.
Bizler onlarýn barýþ gücü demelerine pek aldýrýþ etmiyoruz, barýþ derken onlarýn neyi kastettiðini çok iyi biliyoruz. Çünkü örneklerini çok yaþadýk. Somali, Ruanda gibi ülkelerde barýþ gücü adý altýnda yöre halkýna neler yapýldýðýný çok iyi biliyoruz. O yüzden bizleri kandýrmaya çalýþmasýnlar. Bizler gerçekleri çok iyi biliyoruz. Yine yakýnýmýzda, Irak’ta, özgürlük getiriyoruz adý altýnda yüz binlere varan Irak’lýyý katlettiler. Onlarýn özgürlük derken aslýnda ölümü ve katliamý söylediklerini pek ala biliyoruz. Gelelim yine Lübnan’daki Türkiyeli askerlere.. Gerçekten amaç Lübnan’a yardým mý? Eðer öyle olsa idi en azýndan yalanlarýný kýlýfýna uydurmak için Lübnan’a asker deðil sivil görevliler gönderilirdi ki bu görevliler Lübnan’ýn inþasýnda ve saðlýk yönünden yardýmýnda görev alacak doktorlar, saðlýkçýlar olurdu. Evet o zaman yalanlarýna bir kýlýf uydurmuþ olurlar ve biraz daha inandýrýcý görülebilirlerdi. Oysa buna bile tenezzül etmiyorlar. Ne iþ makineleri ne de doktor ve saðlýk personeli gönderiyorlar. Yalaný saklama gayretinde bile deðiller. Bu yardým yalanlarýný inandýrýcý
bulmuyoruz. Çünkü BM’lerin bugüne kadar gerçekleþtirdiði sözüm ona yardýmlarý çok gördük. Eðer bütün bunlara raðmen yine de askerle yardým yapacaðýz deniyorsa bunun adýna ancak iþgal diyebiliriz. Peki askerleri gönderdik. Oradaki olumsuz bir durumda askerlerin ölmesi veya Lübnan’da birilerini öldürmeleri durumunda bunun hesabýný kim verecek? Daha önce 1 Mart teskeresinde Irak’a asker gönderemeyen AKP hükümeti Lübnan’a asker göndererek bir bakýma Amerika’nýn ve iþbirlikçilerinin gözüne girmeye çalýþýyor. Bu arada PKK’ye karþý da bu þekilde Amerika’dan destek almayý umuyor. Ýþbirlikçi güçler Lübnan’dan acilen defolun.. Jiyan 29 Ekim 2006
Bu Kaderi Biz Yazmadýk, Bozacak Olan Bizleriz
6
Van’da 15 yaþýndaki Naile Erdaþ tecavüz sonucu hamile kaldý. Bebeðini dünyaya getirdikten sonra aile meclisi kararýyla öldürüldü. Baþ aðrýsý þikâyetiyle abisi ve yengesiyle hastaneye giden Naile Erdaþ’ýn tahlilleri yapýldýktan sonra hamile olduðu anlaþýldý. Durum babaya anlatýldý. Baba da kabul edip, kýzýný hastaneden çýkardý. Bebek hastanede kaldý. Eve götürülen Naile Erdaþ abisinin isteði ile dýþarý hava alma maksadýyla çýkarýldý. Dýþarý çýktýktan kýsa bir süre sonra da abisi tarafýndan öldürüldü. Naile Erdaþ’ýn yengesi bu cinayetin aile üyelerinin kararýyla alýndýðýný söylediði için þu anda koruma altýnda. Yarýn onun baþýna da nelerin geleceði belli deðil. Tecavüz eden kiþi de gözaltýna alýnýp serbest býrakýldý. Yapýlacak tahlillerden sonra durumu belli olacak MIÞ! Genel olarak bu soruna farklý yaklaþýmlar var. Eðitimsizlikten kaynaklandýðý söyleniyor. Örneðin üniversitelerde yapýlan bir araþtýrmada erkeklere soruluyor, “namus için cinayet iþler misiniz?” diye. Erkeklerin yüz de yüzü “evet” diyor. Bu toplumda eðitimli diyebileceðimiz kiþilerin baþýnda üniversite mezunlarý geliyor. Yani bu sorun sadece bir eðitim sorunu deðil. Ýkinci olarak da töre cinayetleri “Kürt bölgelerinde yaþanýyor” deniyor. Ýsmi töre olmasa da yurdun her bölgesinde namus cinayetleri yaþanýyor. Özel olarak da aþiretlerin, feodalizmin güçlü olduðu yerlerde daha fazla olduðu inkâr edilemez. Ama bu sorunu sonuçlarýyla tartýþmamak gerekir. Bu sorunun kaynaðý Ataerkil toplumda yaþýyor olmamýzdan kaynaklanýyor. Bu toplumda kadýn ikinci sýnýf muamelesi görüyor. Bu her bölgede, çeþitli farklýlýklar içerse de özünde ayný. Bu nedenle de toplumda erkeklerin yaptýðý hovardalýk elinin kiri oluyor. Erkekler göðüslerini gere gere dolaþýyor. Ama kadýnlar öldürülüyor, yaralanýyor, sakat kalýyor. Baþýna bin bir türlü hal geliyor. Töre cinayetine kurban giden kadýnlarý, erkeklerin elinden ne yasalar kurtarabiliyor ne kolluk kuvvetleri. Hatta töre kurbaný olan kadýnlarýn cenazelerine dahi sahip çýkýlmýyor. Bunlar kadýnlarýn kaderi olamaz. Nergis Çayýr - 30 Ekim 2006
Tencere Dibin Kara, Benimki… Sosyalist Parti milletvekilleri, Fransa’da “Ermeni Soykýrýmý”ný reddedenlere bir yýldan üç yýla kadar hapis ve 45 bin avro para cezasý verilmesini öngören bir yasa teklifini meclise sundu. Milletvekillerinin çoðunun meclise gelmemelerine raðmen yasa teklifi 106’ya karþý 19 oyla kabul edildi. Yasal prosedür gereði teklifin yürürlüðe girebilmesi için hükümetin yasayý önce Senato’nun onayýna daha sonra da Cumhurbaþkaný’nýn onayýný sunmasý gerekiyor. Günlerce kamuoyunu meþgul eden bu konunun Fransa’daki ve Türkiye’deki milliyetçilerin ekmeðine yað sürdüðü kesin. Bu yasayý her iki ülkenin milliyetçileri kendi cephelerinden körüklemeye gayret etmeye ve gündemde tutmaya çalýþýyorlar. Türkiye’deki bazý köþe yazarlarý ve medya Fransa’yý “düþünce özgürlüðünü soykýrýma uðratmak”la, “demokrasiye darbe vurmak”la eleþtiriyorlar. Bir kýsým liberal yazar ise Fransa’yý eleþtirmekle birlikte, Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleþmesi gerektiðini vurguluyor. (Fransa’nýn Cezayir’deki katliamlarýný öne çýkarma gayretleri de cabasý.) Bizce asýl önemli olan bugünün ikiyüzlü politikacýlarýnýn kendi siyasi çýkarlarý için yüz yýl önce yaþanmýþ olaylarýn üzerinden prim yapmaya çalýþmalarý ve bu amaçla konuyu sürekli kýþkýrtýcý þekilde gündemde tutmalarý. Oysa bu konunun iki maðdur tarafý var. Ermeni ve Türk-Kürt emekçileri. Her iki ülkenin hükümetlerinin ve milliyetçilerinin bu sorunu ellerinin altýnda bir koz olarak kullanmaya devam edecekleri kesin. Fransa Ulusal Meclisi bu yasayý yoksul Ermeni halklarýný düþündükleri için mi kabul etmiþtir? Kuþkusuz hayýr. Emperyalist-kapitalistlerin temsilciliðine soyunanlar, kendi sömürü düzenlerini sürdürmek ve kendi kirli siyasi çýkarlarý için iki emekçi halk arasýnda düþmanlýk tohumlarýný bu sorun üzerinden devam ettirmek istiyorlar. Türkiye ve Fransa yöneticileri de ikiyüzlüdür. Çünkü dünyada “demokrasinin beþiði” olarak bilinen Fransa hükümetinin, göçmenlere karþý nasýl bir siyaset izlediklerini gördük. Ayný ikiyüzlülüðü Türkiye hükümeti de sergilemektedir. Önce Beyoðlu’nda bulunan Cezayir sokaðýný AB süreci içinde Fransa’ya iyi niyetini (siz bunu yaranmak diye de anlayabilirsiniz) göstermek için Fransýz Sokaðý diye deðiþtirdi. Ne zaman bu yasa Fransa Ulusal Meclisi tarafýndan onaylandý. O zaman Türk hükümeti Fransa’ya “haddini” bildirmek adýna tekrardan sokaðýn adýnýn Cezayir Sokaðý olmasý için karar aldý. Bununla da yetinmeyen hükümet ve ordu sert açýklamalarda bulundu, hatta Fransýz þirketlerin ihalelere girmesini engelleyeceklerini açýkladýlar. Büyük sermayenin tepkisinden çekinen hükümet, bu konuyu fazla uzatmadý. Ordunun Renault ve Axa gibi sigorta þirketleriyle ilgili iliþkilerinde bir deðiþiklik yok. O zaman bu kadar yaygara niye? Fransa’ya tepkisini “akýl tutulmasý” yaþýyorlar, “Fransa’da düþünce özgürlüðü yasak. Burada istediðimiz gibi konuþuyoruz” sözleriyle dile getiren Baþbakan Erdoðan, 301. maddeden dolayý yargýlananlara ve karikatürcülere açýlan milyarlýk davalarý ne çabuk unuttu. Ýþte ikiyüzlülük budur. Nergis Çayýr - 29 Ekim 2006
Nobel ve Pamuk Orhan Pamuk’a, “Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbirleriyle çatýþmasý ve örülmesi için yeni simgeler bulan” bir yazar olduðu için Nobel Edebiyat ödülünün verildiði açýklandý. Pamuk, 1.36 milyon dolar (yaklaþýk 2 milyon YTL) para ödülünün sahibi oldu. Orhan Pamuk’a Nobel edebiyat ödülünün verilmesi ile Fransa Ulusal Meclisi’nin Ermeni Soykýrýmý’ný inkâr edenlere ceza öngören yasa tasarýsýný kabul etmesinin ayný güne denk gelmesi birçok tartýþmayý ateþledi. Bu vesileyle Türkiye, Orhan Pamuk’u destekleyenler ve karþý olanlar diye ikiye bölündü. Karþý olanlar Orhan Pamuk’a ödülün, “Bu topraklarda bir milyon Ermeni ve 30 bin Kürt öldürüldü” dediði için verildiðine inanmakta. Nitekim Pamuk’un söz konusu röportajý medyaya yansýdýðýnda büyük tepkilere yol açmýþtý. Hükümet ve ordu baþta olmak üzere tüm egemenler bu vesileyle milliyetçilik yarýþýna girip, Pamuk’u vatan hainliðiyle suçlamýþlardý. Ayrýca Pamuk’a bu sözleri gerekçe gösterilerek Ceza Yasasý’nýn (TCK) 301. maddesinde tanýmlanan “Türklüðü alenen aþaðýladýðý” iddiasýyla dava açýlmýþ ama dava düþmüþtü. Dava sürecinde Pamuk, mahkeme ve çevresinde ýrkçý-milliyetçi çevrelerin saldýrýsýna uðramýþtý. Pamuk’un sözleri bu çevrelerce hep ödül alma, Nobel’e ulaþma çabasý olarak deðerlendirilmiþti. Fransa Ulusal Meclisi’nin kararýna karþý göstermelik “sert” tepkiler vererek, kamuoyu desteðini korumak için yarýþan burjuva siyasi partilerin yardýmýna da ödül alarak Orhan Pamuk yetiþti. Çünkü Türkiye’nin sýrtýnda kambur olan soykýrým sorunu hükümetin elini kolunu baðlamýþ durumda. Boyalý basýn ve ýrkçý- milliyetçiler uzun zamandan beri Fransa’da çýkacak olan bu yasaya karþý kamuoyu oluþturmaya çalýþtýlar. Ve de baþarýlý oldular. Çünkü ulusalcý muhafazakâr bir toplumsal yapýya sahip olan Türkiye, bu duygularý kabaran kitleyi nereye ve nasýl yönlendirebilirdi ki? Ne de olsa ulusalcý, milliyetçi, faþist çevreler için Kürtler ve Ermeniler her zaman hazýr bir kýþkýrtma malzemesi. Çýkan yasadan dolayý iki ülkenin burjuvazisinin arasýndaki ticari iliþkilerin bozulmasýna burjuvazi acaba razý olabilir mi? Þimdilik hayýr. Hükümet ve ordunun Fransa’yla olan iliþkileri de (AB projesi ve silahlanma) bu çerçevede deðerlendirilmeli. Geriye kalan ise duygularý galeyana gelmiþ kitlelerin tepkisini farklý yerlere yönlendirmekten ibaret ve bu görev de yine boyalý basýna havale edildi. Yazýlý ve görsel basýn da Fransýz mallarýný boykot etme yerine farklý eylemler geliþtirmeliyiz tarzýnda yayýnlar yaptý. Bu þekilde konu Orhan Pamuk’un edebiyatý ve ödülü tartýþmasýna taþýndý. Akýn Sel 29 Ekim 2006
7
Bütçeden Aslan Payý Faize ve Silahlanmaya
Ya Ýþçi ve Emekçilere… Hükümet tarafýndan her yýl hazýrlanan bütçe iþçi düþmaný hükümetlerin siyaseti hakkýnda ipuçlarý vermesi açýsýndan önemli. Nitekim AKP hükümeti 2007 yýlýnýn bütçesini IMF yetkilileriyle birlikte hazýrlamak için çalýþmalara baþladý. Bütçe hazýrlýk çalýþmalarý esnasýnda Maliye Bakaný Kemal Unakýtan hazýrlanan bütçenin hedefini, “Bu bütçe fakir fukaraya sahip çýkan bir bütçedir. Seçim bütçesi deðildir” diyerek açýkladý. Bununla da yetinmeyen Bakan; büyüme hedefinin aþýlacaðýný, kiþi baþýna gelirin 2007 yýlýnda 5 bin 550 dolar olacaðýný ve 2007’de bütçe gelir hedeflerini tutturmak için yeni vergiler getirmeyeceðini de alt alta sýraladý. Hazýrlanan bütçe büyüklüðü 204,9 Milyar YTL olarak öngörülüyor. Bu bütçenin öngörülen kalemlerine bakýldýðýnda hükümetin her zamanki gibi aslan payýný faiz giderlerine (52,9 Milyar YTL) ayýrdýðýný görüyoruz. Hükümetin 2007 yýlýnda hayata geçirmeyi planladýðý Sosyal Güvenlik Sistemi’nin finans-manýný saðlamak için ayýrdýðý pay 31,6 Milyar YTL. Hükümet bu kay-nakla aslýnda iþçi ve emekçilerle dal-ga geçmekte. Hükümetin iþçi sýný-fýna reva gördüðü seçenek, paran varsa yaþa, yoksa öl! Ayrýca hükümetin hazýrlanan bütçede yatýrýmlara yok denecek kadar az pay ayýrdýðýný görüyoruz. Bu ayný zamanda 2007 yýlý için, iþçi ve emekçilerin yaþam koþullarý
8
açýsýndan daha aðýr yoksulluk ve iþsizlik olacaðýnýn da iþareti. AKP hükümetinin bundan önce hazýrlamýþ olduðu bütçelere baktýðýmýzda da, hazýrlanan bütçenin kimin bütçesi olduðunu görürüz. AKP oylarýný yoksul kitlelerden almýþ olabilir. Ama patronlarýn sýnýfýna hizmet ediyor. Onlarýn daha fazla kârlar elde etmesi için gece-gündüz çalýþýyor. Vergisini vermeyen yüzsüz patronlarý afla ödüllendiriyor. Seçim Bütçesi mi? AKP hükümeti Maliye Bakanýnýn aðzýndan, bu bütçenin fakir fukaranýn bütçesi olacaðýný açýkladý. Ama öngörülen bütçede iþçi ve emekçilerin yaþam
seviyesini iyileþtirecek hiçbir kalem ne hikmetse görülmüyor. Aksine yeni vergiler, zamlar, özel tüketim vergileri iþçi ve emekçilerin sýrtýna fatura ediliyor. Yani, bakanýn deyimiyle bu bütçe fakir fukarayý daha da yoksullaþtýrmanýn bütçesi. Toplumda emeðiyle geçinen iþçi sýnýfýnýn üyeleri vergisini vermekte ve doðal olarak bunun karþýlýðýnda hizmetler bekliyor. Bu hizmetler alt yapý, saðlýk, ulaþým, eðitim vb gibi doðal hizmet talepleri. Ama biz doðal bir sistemde yaþamýyoruz ki. Çünkü bu sistemin mantýðý iþçilerden, emekçilerden ve yoksul kitlelerden (zorla aldýðýn) topladýðýn vergileri bir avuç asalak patronun hizmetine sunma sistemi. Hükümetler de buna hizmet eden piyonlar. Ülkede iþsizliðin her gün artýðý, iþ kazalarýnýn artýk burjuva medyanýn manþetlerine taþýndýðý, esnek çalýþmanýn ve yoðun sömürünün gün be gün arttýðý, karnýný doyurmak için saatlerce Ramazan çadýrlarýnda kuyruk bekleyenlerin arttýðý bir sistemde, Maliye Bakaný’nýn fakir fukaranýn bütçesi demesi ikiyüzlülük deðil de nedir? Ama Maliye Bakaný’nýn fakir fukaradan kastý, bu yýl yeterince kâr elde edemediklerinden fakirleþmiþ patronlar ise buna diyecek sözümüz yok. AKP hükümetinin bir baþka ikiyüzlülüðü ise, ekonomi de “mali disiplin” gerekli diyerek, aslýnda iþçi ve emekçilerin yaþam seviyelerini düzeltecek hiçbir yatýrýmda bulunmayacaðýný açýklamasý. Ama 10 milyar dolara ABD’den F–35 savaþ uçaklarý almalarý ne hikmetse mali disiplini bozmuyor? Bu da AKP hükümetinin bütçeyi kimin çýkarlarý için oluþturduðunun göstergesi. Ayrýca Maliye Bakaný, “bugüne kadar hiçbir hükümet seçim bütçesi yapmaktan vazgeçmemiþtir” diyerek kendi hazýrlamýþ olduklarý bütçeyle övünüyor. Ve kendi hükümetleri döneminde “bu bütçenin bir seçim bütçesi olmayacaðýný” vurguluyor. Bilindiði gibi hükümetler seçim süreçlerinde oy alma kaygýsýyla kitlelere þirin gözükmek için belli
tavizler verirler. Ama faturanýn seçimden sonra aðýr olduðunu hepimiz yaþantýmýzdan biliriz. Maliye Bakaný hükümet adýna aslýnda büyük patronlara sesleniyor. Yani toplumun çoðunluðunu oluþturan iþçi sýnýfýnýn en ufak isteklerini dahi dikkate almayacaklarýný, büyük patronlarýnýn çýkarlarýný, IMF’nin ve Dünya Bankasý’nýn direktiflerine uyan bir hükümet olacaklarýný ilan ediyor. Bu kadar açýk. “Seçim bütçesi yapmayan bir hükümetiz” derken bunu kastediyorlar. Nasýl Bir Mücadele? Hükümetin IMF’yle birlikte hazýrlamýþ olduðu 2007 yýlýn bütçesi ayný zamanda iþçilerin, emekçilerin ve yoksul kitlelerin hem yaþam hem de çalýþma koþullarýný belirlemiþ olacak. Bu bakýmdan hazýrlanan bütçe önemli. 2007 yýlýnda asgari ücretin belirlenmesi (bu ayný zamanda özel sektörde çalýþanlarý da ilgilendirmekte) ve emekli aylýklarýna yapýlacak zamlar bütçeden ayrýlan paya göre belirlenecek. Patronlarýn hükümetten 2007 yýlý için belli istekleri bilinmekte. Bunlar kýdem tazminatlarýn kaldýrýlmasý, emekli ücretlerinden vergi kesilmesi, asgari ücretin düþürülmesi, bölgesel asgari ücretin uygulanmasý gibi hedefleri içeren saldýrýlar. Önümüzdeki süreçte iþçi sýnýfýný bekleyen bu saldýrýlardýr. Ýþçi sýnýfýnýn yaþam ve çalýþma koþullarýnýn seviyesini belirleyecek olan bütçeye, iþçi örgütleri olan sendikalardan bugün çýt yok. Bu ayný zamanda gelecek saldýrýlara karþý sendika bürokratlarýnýn tutumlarýný da göstermekte. Sermaye cephesi iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýna yönelik saldýrýlarýný devam ettirmekte. Bu saldýrýlara karþý iþçiler, emekçiler, iþsizler, yoksul kitleler topyekûn bir mücadele hattý örgütlemek zorunluluðunda. Aksi bir durum, iþçi sýnýfýnýn yaþam ve çalýþma koþullarýný gün be gün daha da aðýrlaþtýracak. Bunu engellemek iþçi sýnýfýnýn örgütlü mücadelesine baðlý. Þahin Yýldýrým 29.10.2006
Uyuþturucu Çeteleri Ýþçi-Emekçi Mahallelerini Tehdit Ediyor Kürdistan bölgesinden iþ bulmak ve yaþamýný sürdürebilmek için göç etmek zorunda kalan milyonlarca insan var. Çoðunluðunu bu insanlarýn oluþturduðu gecekondu mahallerinin hem sayýsý hem de nüfusu bu nedenle sürekli artmakta. Bu mütevazý yerleþim bölgelerinde evler sadece barýnma ihtiyaçlarýný karþýlayabiliyor. Her evde 9-10 kiþi yaþýyor. Ýstanbul’da böyle birçok mahalle var ve bunlardan birisi de Alibeyköy Karadolap mahallesi. Bu mahallede 40 bin kiþi yaþýyor. Benzeri durumdaki bütün diðer yoksul emekçi mahalleri gibi Karadolap da sadece seçim zamanlarýnda hatýrlanýyor. Belediye ve devlet hizmeti bu mahalleye ancak yanlýþlýkla uðruyor. Karadolap’ýn çok önemli bir diðer sorunu uyuþturucu merkezi olduðu söylenen Sarýgöl mahallesine yürüyerek sadece 10 dakika uzaklýkta olmasý. Bu nedenle Karadolap mahallesi uyuþturucu çetelerinin tehdidi altýnda. Çetelerin iþsiz gençleri para ve lüks yaþam vaadiyle kandýrdýðý biliniyor. Arkadaþlýk kurarak kendi içlerine çektikleri gençlere önce bedava ecstacy türü uyuþturucu haplar veren çeteler, baðýmlý hale getirdikleri gençlere daha sonra hýrsýzlýk dahil birçok pis iþlerini yaptýrýyorlar. Okul önlerinde lüks arabalara ve yakýþýklý geçlere kapýlan genç kýzlarýn kandýrýlarak uyuþturucuya alýþtýrýlmasý ve ardýndan bu genç kýzlarýn konfeksiyon görüntüsü verilen mekanlarda porno görüntülerinin çekilmesi de çok yaygýn bir uygulama. Buna bir örnek E adýndaki lise öðrencisi kýzýn yaþadýklarý. Olay bu çetelerin ne kadar organize olduðunu ve içlerinde polislerin de yer aldýðýný gösteriyor. D adýndaki genç bu þekilde kandýrdýðý E’yi 6 gün alýkoyuyor. Uyuþturularak babasý yaþýnda adamlarla porno görüntüleri çekilen, þantajla hýrsýzlýk yapmaya zorlanan E’den, çeteye yeni kurbanlar bulmasý da isteniyor. Kapatýldýðý yerden D ile dýþarý çýkan E gördüðü polis otosuna koþarak kendisini kurtarmalarýný istiyor. Polislerden birinin cevabý, “bunu akþam bana da getir” oluyor. Bu olay çetelerin boyutunu göstermekte. E’nin babasý son çare olarak mahallede bu ve benzeri sorunlarla mücadele için kurulan Halk Ýnisiyatifi’ne baþvurup, kýzýnýn kurtarýlmasýný istiyor. Yapýlan araþtýrmalar ve tehditlerden sonra çete kýzý bir gece babasýna teslim etmek zorunda kalýyor. Mahallede bir süre önce 14 yaþýndaki bir kýz lise önünden kaçýrýlmak istendi. Bu tür olaylar endiþeleri daha da arttýrýyor. Karadolap Mahallesi muhtarý, “Mahallemize dýþarýdan gelen kiþiler, kýz çocuklarýný tuzaða düþürüyor. Çocuk pornosunda kullanýyorlar. Biz okullarý gezerek idarecilerle konuþacaðýz. Ailelere çocuklarýný okula getirip, almalarý çaðrýsý yapýyoruz” dedi. Karadolap’ýn emekçi halký giderek artan bu soruna kayýtsýz kalmamak için yaklaþýk 1000 kiþinin katýldýðý bir eylem yaptý. Gençler Karadolap’ta futbol turnuvalarý düzenliyor. Tüm eylem ve etkinlikler de, “uyuþturucuya ve hýrsýzlýða hayýr” talebi öne çýkýyor. Ýþsizliðin, hayat pahalýlýðýnýn, eðitimsizliðin, çaresizliðin bir örneði olan bu durum nasýl bir yozlaþma ve toplumsal bunalýma doðru gidildiðini de gösteriyor. Bu gidiþe dur demek için sadece Karadolap mahallesinde deðil ülkenin dört bir yanýnda örgütlenmek gerekli. Yozlaþma ve suç burjuva-kapitalist sistemden baðýmsýz düþünülemez. Suçun ve yozlaþmanýn nedeni olan baský ve sömürü düzeni sürdükçe sorunlar çözülemez. Ýþçi sýnýfýnýn, yoksul emekçilerin, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin kendi çözümlerini saðlayabilmeleri için bir devrimci iþçi partisine her zamankinden daha çok ihtiyaçlarý var. Akýn Sel 6 Kasým 2006
9
Emek Güncesi KESK’e Baðlý SES 17 Kasým’da Ankara’da KESK’e baðlý Saðlýk ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasý’nýn (SES) baþlattýðý, “Her Þeyin Baþý Saðlýk, Saðlýkta Yýkýmý Durduralým” kampanyasý sürüyor. Saðlýk emekçileri Edirne ve Van olmak üzere iki koldan yürüyüþe geçerek, 17 Kasým’da Ankara’da olacak. SES Genel Baþkaný Köksal Aydýn, yaptýðý açýklamada, Saðlýkta Dönüþüm Programý’nýn, “Saðlýkta Yýkým Programý” olduðunu belirtti. Köksal, “Aile hekimliði, Genel Saðlýk Sigortasý, Personel Daðýlým Cetvelleri, bütçeden saðlýða ayrýlan ve giderek azalan düþük pay, SSK hastanelerinin devri, koruyucu saðlýk hizmetlerinin ihmal edilmesi, hizmetlerin paralý hale getirilmesi, personel açýðý, paket fiyat uygulamasý, ilaçlarýn ödeme kapsamý dýþýna çýkarýlmasý, ithal hekim uygulamasý, sözleþmeli istihdam... Saðlýkta yýkým giderek derinleþiyor. Listeye her gün yenileri ekleniyor” dedi. SES emekçilerinin bu mücadelesini destekliyoruz.
Çimse-Ýþ’te Sendikalaþma Mücadelesi Çimse-Ýþ’te örgütlenme mücadelesi veren Graniser iþçileri, dayanýþma gecesi düzenledi. Akhisar Belediyesi Bülent Ciðeroðlu Kültür Salonu’nda yapýlan geceye iþçiler, kamu emekçileri, gençler, sendika ve siyasi parti temsilcilerinden oluþan 300’ü aþkýn kiþi katýldý. Ýþçiler adýna konuþan Sezgin Çaybaþý, iþten atýlanlarla çalýþanlarýn baðlarýný güçlendirmek için geceyi düzenlediklerini belirterek, “Bugüne kadar olduðu gibi bu gece de Akhisar halkýnýn bizimle beraber olduðunu görüyoruz. Bu desteði gördükçe bizim de kazanacaðýmýza dair inancýmýz perçinleniyor” diye konuþtu. Çaybaþý, birliklerini bozmadan mücadelelerini sürdüreceklerini belirterek, þöyle devam etti: “Mücadele edenler her zaman kazanamayabilirler, fakat kazananlar hep mücadele edenlerdir” dedi.
Yunanistan’da grev
10
Yunanistan’da kamuya baðlý ilkokul öðretmenleri, zam ve bütçe talebiyle 6 haftadýr sokaklarda. Son olarak 10 bin kiþi baþkent Atina’da protesto gösterisi düzenleyerek seslerini hükümete duyurmaya çalýþtý. Yunanistan’da kamuya baðlý ilköðretim okullarý açýlalý haftalar oldu; fakat öðrenciler hala doðru düzgün ders baþý yapamadý. Çünkü öðretmenleri 450 Euro’luk ücret artýþý ve eðitime daha fazla bütçe talebiyle grevde Son olarak 10 bin öðretmen Atina’nýn Sintagma Meydaný’nda toplanarak, bir kez daha taleplerini dile getirdi. Meydanýn çevreyle baðlantýsýný kesen öðretmenler, sokaklarý da birkaç saatliðine tamamen trafiðe kapattý. Eylemciler, hükümetin 2007 bütçesi için, kemer sýkýlmasýný öngören yasa tasarýsýnýn geçmemesi için ellerinden geleni yapacaklarýný belirtti.
“Eðitim mal deðil haktýr; alýnýp satýlamaz” sloganý atan ilkokul öðretmenlerine, saðlýk görevlileri de destek verdi. Ayrýca ülkenin en büyük memur sendikasý, gün içerisinde 3 saatliðine iþ býrakma çaðrýsýnda bulundu.
Metal Ýþçilerine Bayram Müjdesi! Türkiye Metal Sanayicileri Sendikasý (MESS) ile Türk Metal Sendikasý arasýnda sürdürülen grup toplusözleþmesi imzalandý. MESS, Birleþik Metal Sendikasý ve Çelik-Ýþ Sendikasý ile görüþmeleri devam ediyor. MESS sözleþmeye denkleþtirme ve deneme sürelerinin dört aya çýkarýlmasý, fazla mesailerin yüzde 75’e düþürülmesi ve ikramiyelerin maaþa yansýmasýný isteyen teklifle masaya oturmuþtu. Yani iþçi sýnýfýn kazanýlmýþ haklarýna dönük saldýrýyý içermektedir. Grup toplu sözleþmesinde iþçilerin ücretlerine birinci altý ayda yüzde 10 ile 21 arasýnda deðiþen oranlarda zam yapýldý. Sosyal haklarda yüzde 20’lik bir artýþ yapýldý. Metal sektöründe iþçileri temsil eden üç sendika bulunuyor. En çok üyeye sahip Türk Metal Sendikasý, Birleþik Metal Sendikasý ve Çelik-Ýþ Sendikasý bulunuyor. Türk Metal Sendikasýnýn Baþkaný Mustafa Özbek’in þu sözleri sendikanýn nasýl bir siyaset izlediðini açýklamaya yeter: “Sendika olarak iþçilerin mutluluðu ve sanayinin geliþmesi için çok çaba harcadýk. Sloganýmýz üretmek, kazanmak, kazandýrmak.” Diðer sendikalarýn ise pek etkileri olmadýðý için genelde Türk Metal sendikasýnýn yolundan gidip, onun imzaladýðý sözleþmenin benzerini imzalamayla yetiniyorlar. Ve iþçiler de kendilerini avutmak için, “Ne yapalým Türk Metal Sendikasý ihanet etti. Yapacak bir þey yok” diyerek günü kurtarmaya çalýþýyorlar.
Asgari Ücretli 11 Gün Aç, 24 Gün Yoksul Yaþýyor Türk-Ýþ’in yaptýðý araþtýrmaya göre açlýk sýnýrý 594, yoksulluk sýnýrý bin 934 YTL’ye yükseldi. Ancak 19 gün dengeli beslenebilen asgari ücret alan bir çalýþan ailesi, 11 gün aç yaþýyor. Türk-Ýþ Araþtýrma Merkezi’nce yapýlan araþtýrmaya göre, 4 kiþilik bir ailenin dengeli ve saðlýklý beslenebilmesi için aylýk zorunlu gýda harcamasý tutarý, bu ay bir önceki aya göre 1,66 oranýnda artarak 593 YTL 55 Ykr’ye çýktý. Asgari ücretin açlýk sýnýrý olarak tanýmlanan tutarýn yüzde 64'ünü, yoksulluk sýnýrý olarak tanýmlanan tutarýn ise ancak yüzde 20’sini karþýlayabildiði ifade ediliyor. Asgari ücret alan bir çalýþan ailesi, ancak 19 gün dengeli beslenebilmekte, insan onurunun gerektirdiði yaþam düzeyini ise sadece 6 gün için yaþayabilmektedir. Yani asgari ücretli 11 gün aç, 24 gün yoksul durumda yaþamak zorunda býrakýlýyor.
Mersin’de Trafik Kazasýnda Ýþçiler Yaralandý Mersin’de, tarým iþçilerini taþýyan otobüsün sol ön tekerinin patlayarak devrilmesi sonucu meydana gelen trafik kazasýnda 2’si aðýr 11 iþçi yaralandý. Kaza, akþam saatlerinde Mersin Serbest Bölge Otoban giþeleri çýkýþýnda meydana geldi. Hatay’ýn Erzin Ýlçesi’nde portakal bahçesinde çalýþan iþçileri taþýyan otobüs, dönüþ yolunda ön sol lastiðinin fýrlamasý sonucu yan yattý. Kazada, araçta bulunan iþçilerden 2’si aðýr 11 kiþi yaralandý.
“Yeter Artýk Býçak Kemiðe Dayandý” Mitingi DÝSK’e baðlý Emekli-Sen Sendikasý 7 Ekim de “Yeter Artýk Býçak Kemiðe Dayandý” mitingi Ankara da Abdi Ýpekçi parkýnda düzenlendi. Miting öncesi bazý çalýþmalar yapan Emekli-Sen Ýstanbul’un bazý bölgelerinde basýn açýklamasý, bildiri daðýtýmý yaný sýra demokratik kitle örgütlerine, sendikalara, derneklere destek vermeleri için çaðrý yaptý. Mitinge Adana, Mersin, Antep, Trabzon, Antakya, Ýstanbul, Ýzmir, Manisa, Çorum, Antalya, Kýrýkkale, Bursa illerinden toplam 1200 yakýn emekli katýldý. Emekliler mitingde sadece kendi sorunlarý ve taleplerini dile getirmedi.
metal Ustabaþýna Dikkat Resmi olarak 29 Ekim ve 28 Ekim öðleden sonra izinli olmamýz gerekiyor. Fabrika 2 vardiya þeklinde çalýþtýðý içi, gece vardiyasýndaki iþçiler, 28 Ekim’de gündüz vardiyasý öðlene kadar çalýþýr, gece vardiyasý çalýþmaz diye düþünüyorlardý. Yalnýz ortada net bir durum yoktu. Konu ustabaþýnda kilitleniyordu. Ustabaþýyla konuþup durumu netleþtirecektik. Ustabaþý durumun farkýnda olduðu için, 27 Ekim’de gece vardiyasý iþbaþý yaptýktan sonra iþçilerle durumu netleþtirmeden, kimseye haber vermeden, fabrikadan kaçtý. Cep telefonunu da kapattýðý için kendi-sine hiçbir þekilde ulaþamadýk. Konu netleþemediði için 28 Ekim’de 15:30’da iþbaþý yaptýk. Ustabaþýyla tartýþmalar oldu. Usta-baþý da durumu düzeltmek için bu-gün 19:30’a kadar çalýþacaðýz, eðer 19:30’u geçerse mesai olarak yazýlacak”, dedi. O gün 23:00’e kadar çalýþtýk. 19:00’dan sonra çalýþýlan saatlerin mesai olduðu söylendi ama o da garanti deðil. Durum maaþ bordrolarýný aldýðýmýzda açýklýk kazanacak. Ustabaþýnýn bu konuyu patronla konuþup böyle bir plan kurduklarý açýk. Bir gün patrona bedavaya çalýþtýk. Bu gibi olaylardan ders al-malýyýz. Durumu önceki tarihlerde netleþtiremediðimiz için son dakika golü yedik.
Ülke sorunlarýný içeren sloganlar atýldý. Emekliler, torunlarýný ve çocuklarýný Lübnan’a gönderecek tezkereyi protesto ettiler. AKP ve ABD’yi alkýþ, ýslýk, zýlgýtlarla ve düdük çalarak protesto eden emeklileri, mitinge çocuklarý ve torunlarýyla geldiler. Yaþam koþullarýnýn iyileþtirilmesi, insanca bir yaþam için yetecek maaþ, TÜFE alacaklarýnýn ödenmesi, saðlýk hakkýnýn nitelikli ve parasýz hale getirilmesi için yürüyen emekliler, ülkede týrmandýrýlan linç politikalarýna karþý da “Yaþasýn halklarýn kardeþliði” sloganýný attýlar. Emeklilerin coþkusuna, yoldan geçen veya kahvede oturan emekliler de önce alkýþlarla sonra da yürüyüþe katýlarak ortak oldu. Mitinge, KESK Genel Baþkaný Ýsmail Hakký Tombul, DÝSK Genel Baþkanvekili ve Genel-Ýþ Genel Baþkaný Mahmut Seren, TMMOB Baþkaný Soðancý, SES Genel Baþkaný Köksal Aydýn, Tarým Orkam-Sen Genel Baþkaný Sezai Kaya, Ankara 78’liler Derneði Baþkaný Ruþen Sümbüloðlu’nun da aralarýnda bulunduðu çok sayýda sendikacý ve kitle örgütü temsilcisi katýldý. Miting alanýný dolduran emekliler çeþitli etkinliklerle mitinge coþku kattýlar. Tiyatro oynandý, þiirler okundu, halaylar çekildi. Emekliler yaþlarýnýn 50–60 olmasýna raðmen mücadele için alanlarý doldurarak topluma ve genç kuþaklara mücadeleden emekli olunamayacaðýný gösterdiler. Oya Þen - 20 Ekim 2006
Patron ile ustabaþý arasýndaki iþbirliði açýk. Ustabaþýnýn patronun maþasý olduðunu unutmamalýyýz. Ýþçiler olarak patrona ve ustabaþýna karþý uyanýk olmalý, hak gasplarýna izin vermemeliyiz. Bir Ýþçi
tekstil Asýl Hýrsýz Patrondur Ýþyerinde iç çamaþýrý dikiliyor. Akþam çýkýþlarda çantalarýmýz ve üzerimiz aranýyor. Bu aramalar sýrasýnda bir iþçinin çantasýndan bir çamaþýr çýktý. Ýdare tarafýndan iþçi hemen iþten çýkarýldý. Baþka bir iþçi arkadaþ ihtiyacý olduðu için kesilmiþ bez parçalarýndan defolu küçük bir parçayý çantasýna koymuþ. Aramada bu da çýktý. Ýþçi arkadaþ savunmasýnda, “ihtiyacým vardý, küçük defolu bir parça olduðu için sorma gereði duymadým” dedi. Bu arkadaþý iþten çýkarmadýlar, ama ihtar verdiler. Tabii ki hýrsýzlýk doðru bir davranýþ deðil. Ama asýl hýrsýzlýðý iþçileri yýllarca sömüren, alýn terine el koyan patronlardýr. Bunlardan daha büyük hýrsýz var mý? Ýþçileri bu kötü yola sevk eden yine patronlar. Ýþçiler diktikleri ürünleri bile satýn alamýyorlar. Çünkü dikilen ürünler çok pahalý. Bu tür ürünlerin maliyet fiyatýna çalýþanlara satýlmasýyla iþçilerin ihtiyaçlarýný biraz olsun gidermesi olanaklý olabilir. Bir Ýþçi
11
Kuzey Kore’den “nükleer savunma tehdidi” Kuzey Kore, 9 Ekim günü ülkenin kuzeyindeki Hwaderi bölgesinde yeraltýnda 0,8 kilo ton gücünde bir nükleer bomba denemesi gerçekleþtirdi. ABD Jeolojik Gözlem kuruluþu, denemenin gerçekleþtirildiði bölgede 4,2 Richter þiddetinde bir yer sarsýntýsýnýn kaydedildiðini duyurdu. Atmosfer gözlem istasyonlarý herhangi bir radyoaktif serpinti kaydetmemiþ olsalar bile, gerek Kuzey Kore hükümetinin yaptýðý duyuru, gerek kaydedilen yer sarsýntýsý kayýtlarý, gerekse bu ülkenin geliþtirmekte olduðu nükleer teknolojiye iliþkin uluslararasý istihbarat verileri, denemenin gerçek olduðunu ortaya koyuyordu. Ve tabii hemen ardýndan baþta ABD olmak üzere, dünya ölçeðindeki nükleer egemenliði elinde bulunduran emperyalist ülkelerden þiddetli kýnama ve tehdit sesleri yükselmeye baþladý. Bu kýnamalara Rusya ve Çin de katýlmýþ olmakla birlikte, onlarýn ABD’nin talep ettiði sert cezalandýrma önlemlerine itirazlarý sayesinde, BM Güvenlik Konseyi’nden Kuzey Kore’ye iliþkin oldukça yumuþatýlmýþ bir yaptýrýmlar paketi çýktý. Gene de, Kuzey Kore hükümeti, bu yaptýrýmlarý bir savaþ nedeni olarak kabul edebileceðini ve dolayýsýyla da nükleer silah teknolojisini geliþtirmeye devam edeceðini duyurdu. Kuzey Kore’nin tezi Basýn yayýn organlarý Kuzey Kore’nin nükleer denemesini tüm dünyaya son derece çarpýcý bir olgu gibi sunmuþ olmalarýna karþýn, bu
12
ülkenin atom bombasý teknolojisini geliþtirmekte olduðu hiç de sýr deðildi. Üstelik Kuzey Kore hükümetinin bizzat kendisi bunu bu yýlýn baþlarýnda yayýnladýðý bir bildiriyle herkese duyurmuþtu. 8 Þubat tarihli bildiride Pyongyang hükümeti, ABD’nin kendisine yönelik sistematik saldýrý ve tehditlerini kýnamýþ, Bush hükümetinin temel amacýnýn, “Kuzey Kore’nin halký tarafýndan seçilmiþ olan ideolojisini, sistemini, özgürlüðünü ve demokrasisini” yýkmak olduðunu duyurmuþ, ve “ABD tiranlýðý karþýsýnda” kendisini savunmak amacýyla “nükleer silahlar cephanesini geliþtirmek doðrultusunda önlemler almak zorunda” olduðunu ilan etmiþti. Hwaderi’deki yeraltý denemesi iþte bu geliþmenin sonucunda yapýlmýþtý. Kuzey Kore hükümeti, bununla birlikte, Kore yarýmadasýnýn nükleer silahtan arýndýrýlmasýna karþý
olmadýðýný, bu amaçla o döneme deðin gerçekleþtirilen altýlý görüþmelere (Kuzey ve Güney Kore, ABD, Japonya, Rusya ve Çïn) katýlmýþ olduðunu, ne var ki ABD’nin uzlaþmaz tutumu nedeniyle görüþmelerin dört yýl boyunca hiçbir sonuç vermediðini, ülkesine yönelik ambargonun sürdüðünü, ve bu nedenle de artýk bu amaçsýz görüþmelerinin anlamýnýn kalmadýðýný, dolayýsýyla da kendilerinin pazarlýk masasýndan çekilerek nükleer silah geliþtirme doðrultusunda kendi yollarýna devam edeceklerini söylüyordu, halen de ayný tezi savunmakta. Kuzey Kore’nin sözünü ettiði görüþmeler süreci daha Clinton döneminde baþlamýþtý. Bu süreci Þubat 2003 tarihli Ýþçi Cephesi’nde þöyle anlatmýþtýk: “Clinton yönetiminin Kuzey Kore’ye yönelik stratejisi esas olarak “Barýþ Ýçinde Birlikte Yaþama” politikasýnýn bir uzantýsýydý: Kuzey Kore’yi zamanla kapitalist dünya pazarýnýn içine çekmek; bu ülke bürokrasisinin kendi içinde parçalanarak bölük bölük burjuva katmanlar oluþturmasýný saðlamak; ve sonunda, ülkedeki tüm devlet mülkiyetinin ve dýþ ticaret tekelinin çökmesini beklemek. Tabii bu arada Kuzey Kore’nin askeri ve nükleer gücünü önce sýnýrlamak, ardýndan da tüm ulusal savunma olanaklarýný yok ederek onu emperyalist egemenliðin önünde bir engel oluþturmaktan çýkarmak, bu politikanýn hedefleri arasýndaydý. “Nitekim ABD yönetiminin 21 Ekim 1994’te Kuzey Kore ile imzaladýðý anlaþma uyarýnca,
Kuzey Kore yýllýk 500 bin ton ham petrol karþýlýðýnda nükleer enerji programýný askýya almayý, 1 milyar dolarlýk gýda yardýmýna karþýlýk olarak da çok baþlýklý füzelerinin erimini 288 km ile sýnýrlamayý kabul etmiþti. 1997 sonunda Güney Kore devlet baþkanlýðýna eski muhaliflerden Demokrat Partili Kim Dae-jung’un seçilmesiyle de, Kore yarýmadasýnýn bu iki ülkesi arasýnda diplomatik iliþkiler kurulmuþtu. Öyle ki, Kim Dae-jung’a izlediði “Güneþ Ýþýðý politikasý” (Sunshine Policy) nedeniyle 2000 Barýþ Nobel’i ödülü bile verilmiþti. “Bununla birlikte 1994 anlaþmasý hiçbir zaman tam olarak uygulanmadý. ABD’li silah sanayicilerinin ve tüccarlarýnýn Kongredeki Cumhuriyetçi temsilcileri petrol ve gýda yardýmýnýn gerçekleþtirilmesini önlediler. Bunun üzerine Kuzey Kore 1998 sonlarýnda uzun erimli füze denemeleri gerçekleþtirmeye baþladý. Ertesi yýlýn ortalarýnda Clinton yönetimi yeni tavizler karþýlýðýnda bu denemeleri yeniden durdurmayý baþardýysa da ABD Kongresi bu anlaþmayý de yürürlüðe koymadý. 2001 baþýnda yönetimi devralan Bush ise, 1994 anlaþmasýna iliþkin “hiçbir þey duymak istemediðini” ilan etti, Kuzey Kore’yi Ýran ve Irak ile birlikte “þer ekseni”ne yerleþtirdi. Pyongyang da bu geliþmelerin karþýsýnda nükleer enerji planýný yeniden yürürlüðe koydu.” Sorumlu: emperyalist saldýrganlýk Bush hükümetinin, ABD iþgalinin Irak’ta bataklýða saplanmýþ olmasý,
Afganistan’da giderek daha fazla tehdit altýna girmesi, hele hele Siyonizm’in Lübnan’da dayak yemesi gerçekliði karþýsýnda ne Suriye veya Ýran’a, ne de Kuzey Kore’ye acil bir saldýrý yapacak hali kalmamýþ durumda. Bununla birlikte Washington, Kuzey Kore’yi “þer ekseni”nde göstermeye devam edecek, ABD halklarýný sanki bu küçük ülkeden kendilerine yönelik devasa bir tehdit varmýþçasýna aldatmaya çalýþarak, savaþ ekonomisini güçlendirmeyi sürdürecektir. Uzakdoðu’daki politik ve askeri egemenliði ve Çin karþýsýndaki stratejisi de bunu gerektirmektedir. ABD’nin kullanacaðý bir sav da elbette, Kuzey Kore gibi “denetimsiz ve sorumsuz” bir ülkenin elinde nükleer bomba gibi kitle imha silahlarýnýn bulunmasýnýn dünya için yaratacaðý tehdit olacaktýr. Bununla birlikte, Ýsrail gibi gerçekten denetimsiz, sorumsuz ve saldýrgan bir ülkenin elinde bulundurduðu nükleer baþlýklarý tartýþmaktan elbette kaçýnacaktýr. Tüm dünyada nükleer silahlanmayý baþlatan ülke bizzat ABD’nin kendisi, onun emperyalist saldýrganlýðýdýr. Dolayýsýyla da gerçek bir nükleer arýnma ABD, Ýsrail, Fransa, Ýngiltere gibi saldýrganlarýn evinde baþlatýlmak durumundadýr. Gezegenimiz üzerindeki barbarlýk tehlikesinin mimarý emperyalizmdir. Öte yandan biz, Kuzey Kore’nin emperyalizme nükleer kafa tutuþunun dünya halklarýnýn
kurtuluþu yolunda önemli direniþ olduðunu da düþünmüyoruz. Kuzey Kore en iðrenç Stalinist diktatörlük rejim kalýntýlarýndan biri tarafýndan yönetilmektedir. Ülkeyi týpký bir hanedanlýkmýþçasýna elinde tutan Stalinist bürokrasinin tek amacý, kendi ayrýcalýklý yönetimini ülke içinde ve dýþýnda koruyabilmekten baþka bir þey deðildir. Ama bu rejimi yýkýp proletaryanýn gerçek devrimci diktatörlüðünü, iþçi demokrasisini, kurmak Kore halkýnýn görevi olacaktýr. Kore ulusunun birliðini saðlayacak olan bu devrim elbette Güney Kore’deki emperyalizm uþaðý burjuva diktatörlüðünü de tarihin çöplüðüne atarak muzaffer olacaktýr. Irak iþgali, emperyalist müdahalenin halklar açýsýndan ne denli felaketlere yol açtýðýný, ülkelerin devrim ve sosyalizm yolunda ilerlemesine ne denli ciddi darbeler indirdiðini bir kez daha kanýtlamýþtýr. Ýþte bu yüzden, kuþkusuz emperyalizmin Kuzey Kore’ye yönelik herhangi bir müdahalesine her zaman karþý olacaðýz ve küçük uluslarýn emperyalizm karþýsýnda kendilerini koruyabilmek için baþvuracaðý her önlemi destekleyeceðiz. Bu tedbirler nükleer silahlanma olsa bile. Dediðimiz gibi, nükleer silahlardan gerçek arýnma ancak iþe bizzat emperyalist ülkelerden baþlayarak olanaklý olacaktýr. Tek gerçekçi seçenek budur. Ýþçi Cephesi 25/10/2006
13
“Groupe Socialiste Internationaliste” (Enternasyonalist Sosyalist Grup [UIB-DE Fransa Seksiyonu]’nun yayýn organý “Internationalist”in 62. sayýsýnýn baþyazýsýndan çevrilmiþtir
Emperyalizm Arap Halklarýnýn Ýradesini Kýramaz Siyonist birliklerin Lübnan halkýnýn destansý direniþi karþýsýnda aldýðý yenilgi bize örneði gösteriyor. Emperyalizmin halklarýn kanýyla yazdýðý tarihe karþý mücadele edildiðinde, emperyalizmin kurbanlarý olmamýza neden olan doðruluðun gücüyle mücadele edildiðinde her þey mümkün. Hatta, sözde dünyanýn en güçlü ordusunun yenilgisi de...! Killi topraðýn eteðindeki dev, ABD emperyalizmini ve müttefiklerini yenilgiden yenilgiye götürüyor... Irak’ta, Afganistan’da veya Lübnan’da! ABD’nin bizzat kendisinde, Irak ve Guantanamo’da yapýlan iþkencelerin lekesinin damgasýný vurduðu politik kriz, Bush ve arkadaþlarýnýn hükümetini zayýflatýyor. Bush’un fino köpeði Blair, kendini istifa baskýsý altýnda görüyor. Ýsrail hükümeti –ve Siyonizmgörülmemiþ bir krizin içinden geçiyor. Fransýz emperyalizmine gelince, Lübnan’da yangýn meraklýsý itfaiyeci rolü oynama tehlikesiyle karþý karþýya... Emperyalizm çýplak; bütün teknolojisine raðmen Arap halklarýnýn iradesini kýramýyor. Ýþte bu yüzden Bush ve müttefikleri, önden kaçýþ politikalarýný icra etmekten baþka bir þey yapamýyorlar. Lübnan halkýnýn direniþinin zaferini bir kez daha selamlýyoruz: bu dünyanýn tüm ezilen halklarýnýn zaferidir. Emperyalizme karþý böylesi bir zaferin ardýndan, Lübnan, Filistin, Irak halklarýnýn direniþi pekiþmiþ ve derinleþmiþtir... Sonuna Kadar Götürmek Halklarýn ve emekçilerin iradesi, özellikle bir felaket içerisindeyseler,
14
aþýlamaz. Sendikal bürokrasinin yardýmýyla, tatilden dönüþün patlamalý olmamasý için manevra yapan Chirac-Villepin-Sarkozsy hükümeti bunu iyi bilir... EDF-GDF’nin(1) özelleþtirilmesi, bürokrasi ve hükümet arasýndaki sýnýf iþbirliðinin bir örneðidir. Tüm emekçiler ve gençler (ve ayrýca UFC(2) gibi kuruluþlar), özelleþtirme durumunda, gaz ve elektrik tarifelerinin görülmemiþ biçimde bir artýþla karþýlarýna geleceðini biliyorlar. Bu artýþ, emekçilerin ve gençlerin alým gücünü biraz daha azaltacak. Gittikçe daha kötü yerleþimlerde oturmaya ve daha kötü eðitim almaya layýk görülen gençler, desantralizasyon (yerelleþtirme) adýyla kamu eðitimine karþý sürdürülen görülmemiþ saldýrýlarýn, ECTS-LMD(3) ve De Robien’in(4) demagojik “demografik” argümanlarýnýn kurbanlarý. Sarkosy’nin sað kolu, Fillon, aðýr toplarýn yeniden katýlýmýyla (Doc Gyneco(5) tarafýndan tütsülenerek ve Johnny Hallyday’in (6) ayný nakaratlarýyla oyalanarak) komplekssiz bir saðýn zaferinden emin olarak sosyal kazanýmlarý yakmaya karar verdi! Karmaþýklýðý, sosyal güvenliði, özel yönetimleri, emeklileri bir güzel “reforme etmek” lazým. Pop star yarýþmasýnda solda sað gibi ayný nakaratý tekrarlýyor: en iyisi “reforme etmek”. CPE, karþýsýnda kazanýlan zafer, gençliðin ve emekçilerin zaferi, hepsine karþý –bürokrasi ve hükümet- zaferin mümkün olduðu gerçeðini gösteriyor.Emekçilerin ve gençliðin kendi öz güçlerine güvenleri pekiþiyor. Bu, mücadeleler, sýnýf mücadelesinde sýnýf örgütlenmesinin gerektiðini öðretiyor; acil talepler etrafýnda gerçekleþen seferberliklerin yetersiz
olduðunu öðretiyor. Avrupa Anayasasýna karþý “hayýr”’ýn kazandýðý zafer, CPE karþýtý seferberliklerin kazandýðý zafer, özelleþtirmelere ve yer deðiþtirmelere karþý seferberlikler, anti kapitalist bir bilincin derinlemesine damgasýný vurduðu mücadeleler. Fakat bu da yeterli deðil. Bu bilincin, politik anlamda, dönüþtürücü veya devrimci bir güç olmasý için, kapitalizme alternatif bir proje gerekiyor. Sosyalizm ya da barbarlýk! Evet, bize kapitalizmden koparacak bir proje lazým. Bu proje ve bu alternatif, kapitalist barbarlýða karþý kararlýlýkla dövüþenlerin, emekçilerin ve gençlerin inanç ve iradesinde geliþiyor. Sonuna kadar giden bu irade ve inanç bir isim taþýyor: sosyalizm için devrimci parti. Dipnotlar: 1.EDF-GDF: Fransa elektrik ve gaz (özelleþtirilmek üzere olan kamu kuruluþu) 2.UFC:Ne seçmeli: Tüketici derneði 3.ECTS-LMD: Avrupa kredi transfer sistemi-Lisans/Master/ Doktora (eðitimde bireyciliðin ve üniversitelerin özelleþtirilmesinin önünü açan Avrupa üniversite reformunun benzeri) 4.De Robien : Fransa Eðitim Bakaný 5.Doc Gyneco : Bugün saðý ve Sarkosy’i destekleyen tanýnmýþ rapçi 6.Johonny Hallyday : Saðý ve Sarkosy’i destekleyen ünlü Fransýz starý.
Meksika-Oaxaca
APPO yönetimi mücadeleyi nasýl örgütsüz býraktý 1)Sürekli olarak askeri birliklerle, hatta vali Ulises Díaz’a baðlý paramiliter çetelerle çatýþýmaya girilmemesi çaðrýsý yaptý. Önderleri, þiddet uygulamalarýna karþý özsavunmaya baþvurmanýn anlamlý olmayacaðý öðütlerinde bulundu. 2)Kente girdiklerinde askerlere ve polislere karanfil sunulmasý talimatý verdi. Onlar ise bu nazik uygulamaya gaz bombasý, cop ve mermiyle yanýt verdiler. 3)APPO yönetimi barikatlarý ve elinde bulundurduðu binalarý savunmaya yönelik hiçbir önleme baþvurmadý. Meksika burjuvazisinin geleneði bilinmesine karþýn, barýþçýl yöntemlerin baský uygulamasý karþýsýnda üstün geleceði hayalleri yarattý. Silah gerektiðinde daðýtacak silahý yoktu, elinde silah bulunduranlar ise þiddetle kýnanýyordu. 4)Kent halký ve iþçiler, polisin ve askerin saldýrýsýna karþý ellerine geçirdikleri her þeyle kendilerini korumaya yöneldiðinde, APPO yönetimi Üniversite Radyosu (Radio APPO) aracýlýðýyla bu giriþimlerin provokasyon anlamýna geleceði duyurularý yaptý. 5)APPO radyosunun haftalar boyunca hükümet tarafýndan dinleniyor olduðunun bilinmesine raðmen yöneticiler kimin nereye gitmesi, hangi sokaklarýn iþgal edilmesi, hangi binalara yerleþilmesini radyo
duyurularýyla anons etti, böylece rejimin ve paramiliter güçlerin haber alma servislerine paha biçilmez bilgiler sunmuþ oldu. Bu güçler istedikleri istihbaratý elde ettiklerinde de elektrik akýmýný keserek radyoyu susturdular. 6)Asker-polis saldýrýsýna karþý onlarca iþçi ve köylü grubu savunma noktalarýna yerleþtiðinde APPO yönetimi bu gruplarýn bulunduðu noktalardan çekilmesi talimatý vererek kentin savunulmasýnda kargaþa yarattý. 7)Herhangi biri bu tip bir durumda nelerin YAPILMAMASI gerektiði hakkýnda bir kitap yazacak olsaydý, APPO yönetiminin bütün yaptýklarýný yazmak zorunda kalýrdý. 8)Kuþkusuz bütün bu durumun altýnda yatan temel eleþtiri noktasý da, APPO yönetiminin Oaxaca halkýnýn daha gerisinde ve saðýnda olmasý ve mücadelenin örgütlenmesinden çok pazarlýklara güvenmesiydi. Daha doðrusu, mücadeleye kazanýlacak bir dava olarak deðil, pazarlýk masasýnda elinde bulunduracaðý bir koz olarak bakýyordu. 9)Mücadele henüz yenilmiþ deðil, ama yitirilen mevzileri tekrar elde edebilmek için çizgiyi ve önderliði deðiþtirmek gerekmektedir. Gina Alvarez - 29 Ekim 2006
15
Meksika
Hükümetin, PRI’nin ve PAN’ýn saldýrýlarýna karþý Oaxaca’yý savunalým! Oaxaca’da süren çatýþmalar, burjuvazinin demokratik ve barýþçýl mücadeleler karþýsýnda bile ne denli sabýrsýz olduðunu bir kez daha ortaya koydu. Ayrýca bölge “yönetimini” elinde bulunduran PRI (Partido Revolucionario Institucional – Kurumsal Devrimci Parti) ile iktidardaki PAN (Partido de Acción Nacional – Ulusal Eylem Partisi) her an tetikçi katillerle iþbirliði yapmaya hazýr olduðunu, ve de barýþçýl mücadele stratejisinin sýnýrlýlýðýný açýða vurdu.
16
Aylar önce öðretmenlerin baþlattýðý bir ücret ve sosyal hak mücadelesi kýsa sürede Oaxaca’daki iþçilerin ve bölge köylülerinin desteðini kazanmýþ ve sendikal mücadele böylece bölge yönetimini elinde bulunduran PRI iktidarýna karþý bir kitle ayaklanmasýna dönüþmüþtü. Bu arada kitlelerin örgütlenmesi sendikal düzeyin ötesine geçmiþ, iþçiler ve köylüler yerel meclisler oluþturmuþ, bunun sonuncunda da Oaxaca Halk Meclisi (APPO – Asamblea Popular del Pueblo de Oaxaca) doðmuþtu. Kitleler sokaklarý iþgal etmiþ ve APPO uygulamada tüm bölgenin yönetimini kendi eline almýþtý. Burjuvazi ise kuþkusuz bu hareketin ülke düzenini sarsmasýný ve Meksika’nýn diðer bölgelerine yayýlmasýný istemeyecekti. Bu amaçla devlet baþkaný Fox ve yýlbaþýndan itibaren onun yerini alacak olan (hileli seçimler sonucunda seçilmiþ) Calderon’un önderliðindeki PAN, görünürde muhalefet partisi olan ve seçimler sýrasýnda gýrtlak gýrtlaða geldiði PRI ile, iþçi ve emekçilere karþý ittifaka girmekte tereddüt etmedi. Ýki düþman burjuva partisi, emekçi düþmanlýðýnda birleþivermiþlerdi. Nihayet, Ekim’in son günlerinde PRI’nin paramiliter çeteleri APPO barikatlarýna karþý saldýrý baþlattý. Bu çeteler baþý bozuk gruplar deðil, barikatlardaki halk savunmasýný kýrmaya yöneltilmiþ eðitimli komandolardý. Bu sýrada yaþamýný yitiren Indimedya muhabiri Brad Will de, rasgele bir kurþunun deðil, keskin niþancýlarýn kullandýðý türden uzun erimli bir silahýn kurbaný oldu. Bu sanki, yabancý muhabirlere bölgeden derhal ayrýlmalarý için yapýlmýþ bir uyarýydý. Gerçekte PRI çeteleri oldukça zayýf bir direniþle karþýlaþtýlar, zira barikatlardakiler silahlý deðildi. Üstelik daha bir kaç gün önce birkaç APPO lideri kendi evlerinde katledilmiþti. Federal PAN hükümeti iþte bu “çatýþmalarý” gerekçe gösterip 29 Ekim’de binlerce jandarma, federal polis, asker, tank ve helikopterle kente yönelik bir operasyon baþlattý. Hükümet için isyancý hareketi ezmenin ve gerekirse silaha baþvurmanýn zamaný gelmiþti. Kýsacasý, PRI çeteleri ilk denemeleri yapmýþ, merkezi hükümet de nihai saldýrýyý örgütlemiþti. APPO, son haftalarda olasý bir saldýrýya karþý bazý radikal önlemler almýþ olmakla birlikte, barýþçýl protesto ve örgütlenme biçimlerinin ötesine
geçilmesine ýsrarla izin vermemiþti (týpký baþkanlýk seçimlerini yitiren Lopez Obrador’un, hükümetin seçim sahtekarlýðýna karþý iki ay boyunca süren kitle seferberlikleri karþýsýnda yaptýðý gibi). Barikatlarda mücadele sürerken, direniþçilerin kaçýnýlmaz olarak bir dizi iç savaþ yöntemine baþvurmasý zorunluluðu doðmuþtu. Burjuvazi bu anýn geleceðini çok iyi tespit etmiþ, PRI çetelerini ve PAN’a baðlý ordu ve askeri birliklerini tam bu noktada harekete geçirmiþti. Buna karþýlýk APPO, önderlerinden bazýlarýnýn barýþçýl mücadeleye inanmalarý, bazýlarýnýn da bölgedeki gerillalarýn kendilerini savunacaðýna güvenmelerinden ötürü, kentin ve barikatlarýn savunusunu býrakýp hareketi barýþçýl bir çerçevede tutmaya ve görüþmeler yoluyla bir çözüm bulmaya yöneldi. Üstelik baþkente yönelik düzenlediði yürüyüþe yüzlerce kadro ve eylemci yollayarak kenti savunmasýz býrakmýþ oldu. Bölgesel düzeyde bile olsa bu tip bir iç savaþ salt barýþçýl protesto eylemleriyle kazanýlamaz, tam tersine burjuvazinin saldýrýsýna karþý hazýrlýklý olmak gerekir. Þu sýralarda APPO’nun ömrü belki saatlerle, belki de günlerle sayýlý hale gelmiþ durumda, ama gene de çizgisini deðiþtirme, ve kenti ve seferberliði savunmaya hazýr iþçileri ve köylüleri silahlandýrma olanaðýna hala sahip. Ama bunu bir an önce yapmasý, ayrýca baþkente kadrolar gönderip tüm solu, iþçi ve köylü örgütlerini, hatta EZLN’i, savunmaya yardýmcý olmaya ve bu amaçla bölgeye yüzlerce militan yollamaya davet etmesi, bu faaliyeti örgütlemesi gerekiyor. Bunun tersi büyük bir suç olacaktýr, týpký bundan önceki seferberlikler sýrasýnda bunlarýn baþýný çeken reformist örgütlerin, gündemdeki görevleri üstlenmeyip mücadeleyi kendi kaderine terk ederek iþledikleri suçlar gibi. Bu arada üzerimizde, Oaxacalý direniþçileri ve APPO’yu desteklemek için uluslararasý bir dayanýþma kampanyasý baþlatma görevi de bulunmaktadýr. Sol örgütler bu görevi üstlenmeli ve Latin Amerika ile tüm dünyada Meksika elçiliklerini kuþatmalýdýr. Milyonlarca Meksikalýnýn yaþadýðý ABD’de de Oaxaca’yý savunacak bir kitle seferberliði oluþturmak hem zorunlu, hem de olanaklýdýr. Izquierda. Info - 29 Ekim 2006