Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 35
Ocak 2007
http://iscicephesi.org
Sömürgeleþtirme yolunda infaz
Mücadele 2007’de de sürecek Gündem ve Politika
syf. 2-8
Sýnýf mücadelesi
syf. 9-12
Ýþsizliðin gizlenemeyen boyutlarý
Ýnsanca yaþamaya yeten bir Asgari Ücret
Dünyada servet kimlerin elinde?
ÝETT: Yeni peþkeþ alaný
15 milyon yoksul var(mýþ): Günaydýn...
Katmerli sömürü: Taþeronlaþtýrma
Saddam infaz edildi
Fabrikalardan okur mektuplarý
2007 iþçiler için zorlu geçecek AB’ye katýlým hayal mi oluyor?
Kültür ve Sanat
syf. 13
Babam Aþkale’ye Gitmedi
DTP’nin Ankara yürüyüþü “Þefkat Operasyonu” 28 ölümle sonuçlandý
Enternasyonal
Maraþ Katliamýndan akýlda kalanlar
Filistin’de gerilim týrmanýyor
Emekliler: “Mücadeleden emekli olunmaz”
Moreno: Devrime adanmýþ bir ömür
Emekli arkadaþ: Bunlarý biliyor musun?
Moreno’yu keþfetmek
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 14-16
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Ýþsizliðin gizlenemeyen boyutlarý Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn memleketi Rize’de, ÇAYKUR’a 1500 mevsimlik iþçi alýmý için duyuru yapýldý. Duyuruda meslek yüksekokulu, lise ve denge okul mezunu olma þartý konuldu. Bu duyurudan hemen sonraki günlerde ÇAYKUR’a girebilmek için, bir kilometrelik iþsizlik kuyruðu oluþtu. Hükümet, rakamlarla iþsiz sayýsýný düþüre dursun sadece Rize’deki iþsizlerin ne boyutlarda olduðu ortada. 1500 kiþi alýnacak kuruma 20 bin kiþinin baþvuru yapýyor olmasý hükümetin rakamlarýný yalanlýyor. Bu hükümet dört yýllýk dönem içinde yeni iþ alanlarý mý açtý ki iþsizlerin sayýsýnda bir azalma olsun? Hayýr! Tam tersine özelleþtirme adý altýnda fabrikalarý kapatan veya satan bu hükümet deðil mi? Ama bu hükümetin izlemiþ olduðu program ile patronlar kârlarýna kâr kattýklarýný gazetelere ilan vererek açýklýyorlar. Patronlar iþsizliðin arttýðý bir sürçte kâr edebiliyorlarsa bunun yoðun sömürüdür. Bu sömürünün iþleyiþi ise, daha az iþçiyle daha çok iþ yapmaktýr.
Dünyada Servet Kimlerin Elinde? Birleþmiþ Milletler’in (BM) “dünyada kiþisel servet daðýlýmý” raporu yayýnlandý. Bu rapora göre; 2001 yýlý itibarý ile dünyada 499 dolar milyarderi var. Dünya nüfusunun yüzde 10’u dünyadaki servetin yüzde 85’ine sahip durumda. Bugün dünya nüfusunun yüzde 50’si, dünyadaki toplam servetin sadece yüzde 1’ine sahip. Kiþisel serveti en yüksek olan ülke, ABD. Onu Japonya ve Ýngiltere takip ediyor. ABD dünyadaki servetin yüzde 37’sini kontrol ederken, Japonya yüzde 27’sini, Ýngiltere yüzde 6’sýný, Fransa yüzde 5’ini, Almanya ve Ýtalya da yüzde 4’ünü kontrol ediyor.
Türkiye’de 15 milyon yoksul var(mýþ!) Günaydýn… BM’lerin raporundan sonra Türkiye Ýstatistik Kurumu’nun (TÜÝK) yayýnladýðý anketin sonuçlarý biraz olsun içimizi rahatlattý! Ýçimizi rahatlatan bu raporu ele almakta yarar var. Bu raporun sonuçlarýna göre; ülkede gelir daðýlýmý giderek düzeliyor(muþ), toplam gelirden yoksullarýn aldýðý pay artýyor(muþ), zenginlerinki de azalýyor(muþ). Nüfus artmasýna raðmen yoksul sayýsý azalýyor(muþ) TÜÝK’in hesaplamalarýna göre, 2005 yýlýnda 4 kiþilik bir ailenin aylýk açlýk sýnýrý 190 YTL, yoksulluk sýnýrý ise 487 YTL. TÜÝK sakýn olan hesaplarýný TBMM’deki indirimli fiyatlara göre ayarlamýþ olmasýn? Sendikalarýn yaptýðý araþtýrmalar (açlýk sýnýrý 605 YTL, yoksulluk sýnýrý 1971 YTL.) ile TÜÝK’in açýklamýþ olduðu rakamlar arasýnda daðlar kadar fark var. Gözümüz aydýn, nihayet yoksulluk gerçekte azalmasa da hükümetin rakamlarla kaðýt üstünde bunu becermiþ olmasý bizleri ne kadar ferahlattý, anlatamayýz. Bu önemli bir geliþmedir! Bugün yaþadýðýmýz kapitalist sistemde zenginliklerin küçük bir azýnlýðýn elinde toplandýðýný görüyoruz. Bu zenginliði üretenlere ise; yoksulluk ve açlýkla pençeleþmek düþüyor. Bu bir kader olamaz. Demek ki dünyada tüm insanlarýn insanca yaþayabileceði kadar zenginlik mevcuttur. Esas olarak bu kaynaklarý hiç bir kâr gözetmeksizin insanlýðýn geleceði için eþit planlayacak bir sisteme ihtiyaç var. Tüm insanlýðýn önündeki görev bu olmalý. 2
Þahin Yýldýrým 5 Ocak 2007
***
AKP hükümetinin iktidarýnýn beþinci yýlýna girdiði 2007 yýlýnda da iþçi ve emekçileri zor günler bekliyor. Her þeyin daha da kötüye doðru gideceðine dair çok açýk deliller mevcut. Sadece 380 YTL olan asgari ücretin 23 YTL zamla 403 YTL’ye çýkmýþ olmasý bile bütün bu olumsuz tabloyu anlatmaya tek baþýna yeter. 2006 yýlý enflasyonu tüketici fiyat endeksine göre yüzde 9.65 olarak açýklandý. Oysa ev kiralarý ortalama yüzde 20 oranýnda artmýþ durumda. Belli baþlý kentlerde en ucuz ev kiralarýnýn dahi 350-400 YTL’den baþladýðýný düþünürsek yoksullaþmanýn boyutlarýný görebiliriz. Kuþkusuz asgari ücretle çalýþacak bir iþ bulamayan milyonlarca iþsiz söz konusu. Açlýk sýnýrý altýnda bir ücretle çalýþacak bir iþ bulanlar kendini þanslý sayýyor. Kýsacasý milyonlarca iþçi-emekçi için mesele hayatta kalabilme noktasýna varmýþ durumda. Emeklilerin durumu da farklý deðil. Ücretli bir iþte çalýþýyor olmakla iþsiz olmak arasýndaki fark giderek azalmakta. Bu tablo ne zorunlu ne de kaçýnýlmazdýr. Patronlar kârlarýna kâr katarken her þeyi üreten iþçi ve emekçilere layýk görülen hayat standardý kapitalist sömürünün ve düzenin bir sonucudur. Ýþsizlik kaçýnýlmaz deðildir. Yoksulluk bir kural ya da zorunluluk deðildir. Bu tablonun acil þekilde, bugünden baþlayarak dönüþtürülmeye baþlanmasý mümkündür. Ýþsizliðin ortadan kaldýrýlmasý için mevcut iþlerin vardiya sayýlarý arttýrýlarak çalýþanlar arasýnda paylaþtýrýlmasý ve ücretlerin yoksulluk sýnýrý olan 1971 YTL’ye çýkarýlmasý bir ilk adýmdýr. Bu hayal olmadýðý gibi uygulanamaz da deðildir. Ýþçilerin denetim ve yönetimi altýnda merkezi planlama ve eþit bölüþümle iþsizlik ve yoksulluk sorunu çözülür. Diðer yandan patronlar ve onlarýn hükümetleri bunun imkansýz olduðu yalanlarýný söylemekte. Bununla da kalmayýp iþçi ve emekçilerin mücadelelerle kazandýklarý haklarýný gasp etmekteler. Sosyal güvenlik sisteminin bir bütün olarak tasfiye edilmesinin son noktasý kýdem tazminatýnýn kaldýrýlmasý. Sendikasýzlaþtýrma ve taþeronlaþtýrma saldýrýlarýyla örgütsüzlüðe mahkum edilen iþçi ve emekçilerin iþ güvencesi tamamen yok edilmek isteniyor. Bunun anlamý patronlarýn istedikleri gibi at oynatabilecekleri bir düzeni kalýcý hale getirmek. Son 25 yýldýr tüm dünyada giderek artan bir þiddetle devam eden neo-liberal saldýrýlarýn geldiði en son nokta iþte bu. Kapitalist patronlarýn; devletiyle, rejimiyle, hükümetiyle gerçekleþtirdiði bu topyekün saldýrýlara karþý kuþkusuz iþçi sýnýfý ve yoksul emekçi halk tamamen sessiz ve kayýtsýz deðil. Sömürünün ve baskýnýn olduðu her noktada bir direniþ, bir baþkaldýrý var. Ýþçi ve emekçiler en zor koþullar altýnda dahi daimi bir boyun eðiþ asla göstermedi ve göstermiyor. Günümüzün en büyük sorunu en zor koþullar altýnda dahi mücadele etmekten vazgeçmeyen iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn daðýnýklýðý, örgütsüzlüðü ve birleþik bir siyasi yapýdan yoksun olmasý. Ama bu da aþýlmaz ve çözülmez bir sorun deðildir. Sýnýf mücadelesinin en bilinçli siyasi öncülerinin, devrimci ve sosyalistlerin en acil ve öncelikli görevi sýnýfýn birlik ve dayanýþmasýný saðlayacak örgütlü birleþik mücadeledir. Bu ulaþýlabilir bir hedeftir. 6 Ocak 2006
GÜNDEM
Saddam Hüseyin 30 Aralýk Cumartesi günü ABD iþgal güçlerinin emri altýndaki cellatlar tarafýndan idam edildi. Ýnfazýn, Ýslam geleneklerine karþý, Kurban Bayramý sýrasýnda gerçekleþtirilmesi, Müslüman ülkelerde büyük tepkiyle karþýlandý ve Irak halkýný bölmeye yönelik bir kýþkýrtma olarak deðerlendirildi. Ayrýca pek çok ülke ve uluslararasý kuruluþ Saddam’ýn bir savaþ tutuklusu olduðu ve kendisine Cenevre Antlaþmasý gereklerinin uygulanmadýðý, yargýlama sürecinin adil ve tarafsýz olmadýðý, kendisine yeterli savuma ve yanýt olanaklarýnýn tanýnmadýðý, idam kararýnýn iþgal güçlerine baðlý tarafsýz olmayan bir mahkemece verilmiþ olduðu vb gerekçeleriyle infazý eleþtirdi. Bizce bütün bunlarýn doðru olmasýnýn yaný sýra, Saddam’ýn infazý Bush emperyalizminin Irak’taki askeri ve politik yenilgisinin açýk bir onaylanmasýna iþaret ediyor. Irak’taki iþgal karþýtý direniþin bastýrýlamamakla kalmayýp her geçen gün güçlenmesi, Irak toplumunun ezici çoðunluðunun iþgale ve onun emrindeki kukla hükümete karþý tavýr almasý, üstüne üstlük son baþkanlýk seçimlerinde bizzat ABD halkýnýn Bush’un saldýrgan politikalarýný onaylamadýðýný göstermesi, emperyalizmi hemen olmasa bile eninde sonunda Irak’tan geri çekilmeye mahkum etmiþ durumda. Bush ise bu yenilgiye bir zafer görüntüsü kazandýrmaya, arkasýnda tamamen tahrip olmuþ, ekonomik ve toplumsal kaynaklarýný baðýmsýz bir biçimde kullanma olanaðýndan yoksun kalmýþ, bölünmüþ ve parçalanmýþ bir ülke býrakmaya çalýþýyor. Saddam’ýn alelacele infazý bu giriþimin parçasýný oluþturmakta. Binlerce iþçi ve emekçinin katlinden sorumlu Þili diktatörü Pinochet’in bu suçlarýndan yargýlanmasýný engelleyen ABD hükümetinin Saddam’ý kendisine baðlý kukla yargýçlar aracýlýðýyla öldürtmesi, ona “demokratik” bir çehre kazandýrmaya asla yetmeyecek. Amacý yalnýzca Irak’taki Sünni, Þii ve Kürt topluluklarýný bölmek, iç savaþ sürecini kýzýþtýrmak, iþgal karþýtý direniþi zayýflatmak, Irak’ýn bir daha asla baðýmsýz bir kimlik kazanamamasýný saðlamak. Bu amacýna ulaþabilecek mi? Sadece Aralýk ayýnda iþgal güçlerinin 109 kayýp vermesi bile direniþin zayýflamayýp tam tersine güçlenmekte olduðunun bir iþareti. Öte yandan, silahlý direniþ doðrudan Saddam’a baðlý deðildi, dolayýsýyla onun infazýnýn mücadelede bir daðýnýklýk yaratmasý beklenemez, tam tersine halkýn öfkesini daha da kabartacak. Ýþgalin gerçek amacý artýk tüm çýplaklýðýyla ortaya çýkmýþ durumda. Saddam’ýn infazýnýn üzerinden daha bir hafta geçmeden, kukla Irak hükümetinin yeni bir petrol yasasý hazýrladýðý ortaya çýktý. Bu yasaya göre 30 yýl boyunca Irak’ýn petrolden elde ettiði karlarýn yüzde 75’ine üç emperyalist þirket el koyacak: Amerikan Exxon, Ýngiliz BP ve Hollandalý Shell. Yani Saddam’ýn asýlmasý, Irak’ýn sömürgeleþtirilmesi çabasýnda yeni bir adýmý oluþturuyor. Tüm sorun Kürt halkýnýn, tepesindeki emperyalizm yanlýsý Barzani-Talabani çetelerinden; Þii Araplarýn ise kukla hükümetin baþýndaki gerici mollalardan kurtulabilmesine baðlý. Emperyalizmin yenilgisinin ardýndan baðýmsýz ve birleþik bir Irak’ýn doðabilmesi bu mücadelenin sonucuna baðlý olacak.
3
Türkiye’nin AB’ye katýlýmý hayal mi oluyor? Avrupa Birliði’ne girmek Türkiye burjuvazisinin en temel hedeflerinden biri. Bu hedefe giderken AB burjuvazisinin her talebine cevap vermeye çalýþan Türkiye burjuvazisi, bütün bu çabasýna raðmen bir türlü beklediði ödülü de alamadý. Bugüne kadar 1200 uzman AB’yi ziyaret etti. 100 bin sayfalýk saðlýktan eðitime AB standartlarý uygulanmaya giriþildi. 35 müzakere baþlýðý AB uzmanlarý tarafýndan günlük olarak izlendi. AB Komisyonu Türkiye temsilciliðinde 100’ün üzerinde uzman çalýþýyor. Brüksel’de 400’e yakýn uzman var. Buna raðmen Türkiye, Avrupa burjuvazisinin onayýný alamadý. Kýbrýs sorunu, Ermeni meselesi ve Avrupa’nýn birçok ülkesinde yaklaþan seçimler Türkiye konusunun Avrupa’da bir iç malzeme konusu olmasýna neden oldu. Tersinden AB’ye katýlým meselesi, Türkiye’de AB’ci burjuva kesimleriyle, milliyetçi-Kemalist kesimler arasýndaki güç mücadelesinin de öznesi durumunda. Bu anlamýyla 2006 yýlý, AB ile iliþkilerin yoðun ve tartýþmalý olarak yaþandýðý ama ayný zamanda iç siyaset malzemesi haline geldiði bir yýl oldu. Konu üzerindeki tartýþmalarý alevlendiren ise, AB’nin
Türkiye ile müzakereleri askýya almasý ve bunun karþýsýnda hükümetin verdiði tavizlerdi. Tartýþmalar 1 Aralýk’ta Avrupa Komisyonu’nun müzakereleri 8 baþlýkta askýya alma tavsiye kararýydý. Bunun ardýndan hükümet Güney Kýbrýs’a limanlarýný açma kararý aldý. Bu karara raðmen, 11 Aralýk’ta AB Genel Ýþler Konseyi’nde bir araya gelen AB Dýþiþleri Baþkanlarý, müzakerelerin askýya alýnmasý kararýný onayladý. Buna gore Türkiye, Gümrük Birliði’ni ilgilendiren 8 konuda (mallarýn serbest dolaþýmý, iþ kurma hakký ve hizmet sunumu serbestisi, mali hizmetler, tarým ve kýrsal kalkýnma, balýkçýlýk, taþýmacýlýk politikasý, gümrük birliði ve dýþ iliþkiler) Ek Protokolün yükümlülükleri yerine getirilene dek askýya alýndý. Özellikle dinsel özgürlükler, kadýn haklarý, azýnlýk haklarý, sendikal haklar ve ordu üzerinde sivillerin kontrolü gibi alanlarda ilerleme saðlanmasý talep edildi. Ayrýca komþuluk iliþkilerinde daha barýþcýl yollar izlenmesi tavsiye edildi. Hükümet kararý tepkiyle karþýlarken, muhalefet hükümete yüklenmeye baþladý. Bu tartýþmalar milliyetçi-Kemalist kesimlerin tartýþmayý dillendirmesine neden oldu. Baykal baþta olmak üzere, Bahçeli, TOBB baþkaný
Hisarcýklýoðlu hükümeti neredeyse ihanetle suçlama noktasýna geldiler.Mesele laik-anti laik tartýþmasýna taþýndý. Cumhurbaþkanlýðý tartýþmasýna eklendi. Tartýþmanýn dozajýnýn artmasýnýn esas nedeni ise yaklaþan seçimlerdi. Aslýnda TÜSIAD’ýn hem limanlarýn açýlmasý hem de AB konusunda hükümeti desteklemesi Türkiye burjuvazisinin desteðinin de göstergesi. Tartýþmanýn temel hedefi hükümeti yýpratarak oy toplamaktý. Baþta da söylediðimiz gibi Türkiye için AB bir devlet politikasý ve burjuvazi tüm sorunlara raðmen bu politikayý sürdürecek. Öte yandan benzer bir durum AB burjuvazisi için de geçerli. Onlar da Türkiye’yi Birliðe katma konusunda istekliler. Özellikle güvenlik meselesi ve enerji geçiþ yollarý üzerinde olmasý Türkiye’ye olan ihtiyacý arttýrýyor. Nitekim aralýk ayýnýn son haftalarýnda Tony Blair’ýn Türkiye ziyareti, Kýbrýs’a yardým kararý alýnmasý bu sürecin göstergeleri. Blair, AB konusunda Türkiye’ye destek verirken Türkiye’yi Irak bataklýðýna çekmeyi amaçlýyor. Sonuç olarak tartýþmalarýn gerekçesi ise seçimlerdeki oy hesaplarýnda yatýyor. Olan ise biz emekçilere oluyor. Bir yanda refah getireceðine inanýlan AB, öte yanda, milliyetçilerin deyimiyle, tüm kötülüklerin anasý AB… Bunlarý emekçiler tartýþýrken burjuvazi AB reformlarý bahanesiyle sömürücü yasalarýný bir bir geçiriyor. Oysa bu tercihlerin birbirinden farký yok. Ýkisi de ayný bataklýk. Emekçilerin hayallerini gerçekleþtirecek olan ise burjuvazinin Avrupa’sý deðil, emekçilerin sýnýfsýz, sömürüsüz, sosyalist Avrupa’sýdýr. 7 Ocak 2003 - Fuat Karan
4
DTP’nin Ankara Yürüyüþü Seçilmiþ Kürt temsilcilerin, Kürt sorununa dikkat çekmek, operasyonlarý durdurmak ve ateþkesi çift taraflý kýlmak talepleriyle baþlattýðý, Diyarbakýr-Ankara yürüyüþü 16 Aralýk Cumartesi günü Diyarbakýr’da start aldý. Diyarbakýr, Hakkari, Batman, Siirt kýsacasý Kürdistan’ýn dört bir yanýnda halkýn yoðun ilgisini bekleyen DTP umduðunu bulamadý. Yürüyüþ DTP’nin beklentilerini karþýlamadý. Diyarbakýr Ýl Örgütü temsilcileri yürüyüþçüleri uðurlamak için 60.000 kiþilik bir kitle beklentisindeydi. Ne var ki caddede biriken kalabalýk sayýsý 1.500’ü geçmedi. Bu nedenle Seçilmiþler, Diyarbakýr-Anakara yolculuðuna moralsiz baþladý. Ayný zamanda DTP eþ baþkanlarý Aysel Tuðluk ve Ahmet Türk’ün de aralarýnda bulunduðu konvoydakiler Ankara’nýn vereceði yanýtý da merak etmekteydi. Konvoyda, Diyarbakýr belediye baþkaný, eski milletvekili Selim Sadak, Yeniþehir Belediye Baþkaný Fýrat Anlý, Baðlar Belediye Baþkaný Yurdusev Özsökmenler de vardý. Konvoy 19 araçtan oluþan barýþ kervanýný Diyarbakýr sýnýrlarý dýþýna kadar uðurladý. Yol boyu merak edilen konu güvenlik güçlerinin kervana karþý takýnacaðý tavýrdý. Engellenip engellenmeyeceði merak konusuydu. Siverek üzerinden Urfa’ya doðru yol alýrken 1.500 kiþilik bir asker-polis gücü
konvoyu durdurdu. Jandarma ve polis grubunu gören bazý temsilciler bu duruma tepki gösterdi. Kimlik kontrolü yapýlmasý için araçtakilerin aþaðýya indirilmek istenmesi gerginlik yarattý. Bu talebin reddedilmesi üzerine kimlik kontrolü araçlarda yapýldý. Konvoy birkaç yerde de çeþitli bahanelerle alýkonuldu. DTP’li seçilmiþlerin araya girmesiyle olay çözüldü. Ankara’ya varýldýðýnda basýn metni Aysel Tuðluk tarafýndan okunarak yürüyüþün amacý dillendirildi. Meclis baþkanýyla görüþme talepleri reddedilen konvoydakiler kýsa bir açýklamadan sonra ateþkes sürecinin ciddiye alýnmasýný ve çift taraflý hale getirilmesini talep ettiklerini, bu fýrsatýn deðerlendirilmesini istediklerini belirtti. Destek Sorunu DTP konvoyunun uðurlanmasýna 60.000 kiþinin gelmesi beklenirken 1.500 kiþinin konvoyu uðurlamaya gelmesi önemli. DTP, ateþkese endeksli kýsýr politikalarla kendisini var etmeye çalýþmakta. Ateþkes elbette Kürt ve Türk emekçileri için çok önemli. Ancak yaþam devam ediyor; Kürt ve Türk iþçi ve emekçilerinin birçok siyasi ve ekonomik sorunu mevcut. Bu sorunlarýn bir bütün olduðu ve emperyalist-kapitalist sistemden kaynaklandýðý unutulmamalý. Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halklarýn sorunlarýný yine iþçi ve emekçiler
çözer, milliyetçi ve/veya ulusalcý burjuvalar deðil. Ýþsizlik, yoksulluk, eðitim gibi problemlerle birlikte rejimin baský ve þiddetinden kaynaklý anti-demokratik uygulamalar karþýsýnda bu nedenle sýnýf eksenli net politikalara sahip olmak gerekir. Aðar Hayalleri… DTP, Mehmet Aðar’ýn son dönemdeki söylemlerine açýkça olumlu deðer biçti. Mehmet Aðar, Kürt oylarýna göz kýrpýyor. Binlerce operasyon yaptýðýný kendi aðzýyla da söyeleyen Mehmet Aðar, bugün karþýmýza kardeþlikten, barýþtan söz eden biri olarak çýkýyor. Kim inanýr? DTP mi? Mehmet Aðar, son dönemde aðzýna barýþ sözcüðünü aldý diye, daðdakilerin siyasete kazandýrýlmasý yönünde demeçler verdi diye onun deðiþtiðini sananlar varsa, yanýldýklarýný söylemek isteriz. Evet, Mehmet Aðar barýþ yönünde, kanýn durmasý yönünde söylemlerde bulunuyor, -buna itirazýmýz yok.- Lakin barýþ-kardeþlik gibi sözlerin Mehmet Aðar’ýn gerçek düþünceleri olmadýðý açýk. Bu ülkenin iþçi ve yoksul emekçileri bunu görüp, öðrenecek kadar acý çekip, gözyaþý döktü. Bu arada barýþ konvoyunun görüþme taleplerini reddeden devlet görevlileri, bürokratlar bu yürüyüþ hakkýnda soruþturma baþlattý. Bahaneler, tanýdýk bahaneler. Terör örgütüne destek, terör örgütünün propagandasý ve Abdullah Öcalan lehinde sloganlar vs… Barýþýn kazanýlmasýnýn kolay olmadýðýný biliyoruz. Bunun için Kürt ve Türk emekçileri birlikte hareket etmelidir. 6 Ocak 2006 - Jiyan
Diyarbakýr’da Gözaltýnda Ölüm Diyarbakýr Pirinçlik Köyü’nde karakolun elektrik kablosunu çaldýklarý gerekçesiyle darp edilerek göz altýna alýnan yedi çocuktan biri olan Þemsettin Yavuzkaplan dövülerek karakola götürüldü. Askeri araca bindirilirken fenalaþan Yavuzkaplan’ýn arkadaþlarý, askerlere Yavuzkaplan’ýn kalp hastasý olduðu için fenalaþtýðýný söylemelerine raðmen askerlerin umursamadýðýný, Þemsettin Yavuzkaplan’ý ayaklarýndan tutarak araçtan dýþarýya çýkarmaya çalýþmasý üzerine aðabeyi Þemsettin’in yere düþtüðünü anlatan Y.Y: ‘’ Komutan Þemsettin’i dövdü. Þemsettin hiç konuþmuyordu. Kalbi var dedim, ama askerler bizimle dalga geçti.’’ dedi. Diðer çocuklarýn anlatýmý da ayný doðrultuda. Çocuklar Þemsettin karakolda can verdi, dediler. Köylülerin anlatýmýna göre çocuklarýn içinde en büyüðü olan Þemsettin’e karþý askerler düþmanca bir tavýr takýndýlar. Þemsettin’i yere yatýran askerler baþýnýn etrafýna kurþun sýktýlar. Askerler belki Þemsettin’ i direk öldürmediler ama onun ölümüne sebep oldular. Kürdistan’da zalim bir tutum takýnan devlet görevlileri insanlara karþý pervasýzca tutum alýyor. Susmamak, bu tür cinayetlerin üzerine gitmek, deþifre etmek gerekir. Susmayalým, ölümlere karþý sessiz kalmayalým, ses olalým! 6 Ocak 2006 - Jiyan
5
“Þefkat Operasyonu” 28 ölümle sonuçlandý 19-22 Aralýk 2000 yýlýnda “hayat dönüþ, þefkat operasyonu” adý altýnda 20 hapishanede birden düzenlenen operasyonlarda 28 siyasi tutsak öldürüldü. Bayrampaþa hapishanesinde 12 kiþi diri diri yakýldý. Bu operasyona on bine yakýn polis, asker, özel tim katýldý. Yalnýz Çanakkale hapishanesinde 5 bin 48 adet gaz bombasý kullanýldý. DSP’li Adalet Bakaný Sami Türk, katliamdan önceki günlerde; “bu iþkencedir, insan haklarýna aykýrý, peþin ve açýk söylüyorum bu gösteriye destek verenler teröre destek verir. Bütün medeni ülkelerde cezaevlerinde tek kiþilik iki-üç kiþilik odalar vardýr. Bu sistemi her ne pahasýna olursa olsun kuracaðýz” demiþti. O dönem koalisyon hükümetinin baþýndaki Ecevit ise, “teröristler artýk devletle baþ edilemeyeceðini anlamýþlardýr” diyerek toplumu sindirme politikasý izledi. Bugünkü AKP hükümeti ve onun Adalet Bakan’ýnýn açýklamalarý altý yýl öncekinden farklý deðil. F tipleri ve tecrit nedeniyle bugüne kadar 122 tutsak açlýk grevinde öldü. Halen de ölmeye devam ediyor. Yapýlan bir araþtýrmada F tipi
6
cezaevlerinde kalan adli tutsaklardan toplam 150’ye yakýný tutsaklýk koþullarýndan dolayý intihar etmiþ. Bu örnek bile cezaevlerinin ne durumda olduðunu gösteriyor. Behiç Aþçý 280 güne yaklaþtý Bakanlýk F tipi cezaevleri ve ölüm orucundaki Behiç Aþçý ile ilgili açýklama yaptý. Açýklamayý ancak ölüm orucunun 262. gününde yapabildi. “Cezaevlerinde tecrit yok, üç kapý üç kilit açýlsýn önerisi kabul edilemez” dendi. Cezaevleri Genel Müdürü Kenan Ýpek tarafýndan üç sayfalýk açýklama yapýldý. Açýklamada Behiç Aþçý terörist avukatý olarak gösterildi. F tipi cezaevlerinin insan beden ve ruh saðlýðý üzerinde etkileri nedeniyle, tutsaklarýn ve demokratik kitle örgütlerinin önerisi “üç kapý üç kilit açýlsýn” isteði çeþitli etkinliklerle, protestolarla devam ediyor. Aileler yaptýklarý açýklamada tutsaklara posta yoluyla gönderilen ve toplatma kararlarý dahi olmayan gazete ve dergilere idarece el konulduðunu, “slogan attýklarý”, “ayakta sayým vermedikleri” gerekçesiyle tutuklu ve hükümlülerin büyük çoðunluðunun mektup ve görüþ
cezasý aldýðýný açýkladýlar. Tutuklularýn talepleri en az üç kiþinin bir arada kalmasý, üç hücrenin ayný havalandýrmaya açýlmasý. Bu talep tutukluluk koþullarýnda kalan insanlar için doðal, insani haklardýr. Adalet bakanlýðý ise, deðiþiklik yapýlýrsa “örgütlerin zafer ilan edeceðini” iddia etmekte. En son olarak Meclis Baþkan’ý Bülent Arýnç kitle örgütleri ve Behiç Aþçý’nýn annesi ve Behiç Aþçý ile de telefon görüþmesi yaptý. Hiçbir geliþme olmadý. Bülent Arýnç ölüm orucundaki Behiç Aþçý’ya ölüm orucundan vazgeçmesini, daha sonra duruma bakacaklarýný söyledi. Bu da kamuoyunu oyalamak için, bakýn görüþtük mesajýný vermekten öte bir anlam taþýmadý. Ölüm oruçlarýnýn tek baþýna çözüm olmadýðý ortada, toplumun geneli, emekçi halk bilgilendirilmeli ve toplu bir karþý koyuþla bu sorunun üstesinden gelinmelidir. TMY’na Hayýr Terörle Mücadele Yasasý’na (TMY) dayanýlarak bir çok kurum ve kuruluþ basýldý. Bu baskýnlar ilk deðil. 21 Eylül 2006 tarihinde ESP’ye (Ezilenlerin Sosyalist Platformu) baskýnlar, gözaltýlar, tutuklamalar yaþandý. Bu operasyonlarýn üzerinden iki ay geçmeden bu kez hedefte Temel Haklar dernekleri vardý. 7 Aralýk’ta ayný anda 20’den fazla kuruma baskýnlar düzenlendi. Çok sayýda kiþi gözaltýna alýndý. 15 kiþi tutuklandý. Polis sadece bu kurumlarý hedef almadý. Bu kurumlarýn bulunduðu semtlerde yaþayan bütün halký da hedef aldý. Polis, kuramlarýn bulunduðu mahalleleri abluka altýna aldý. Atýlan sayýsýz gaz bombalarýndan baþta yaþlýlar ve çocuklar olmak üzere herkes etkilendi. Bundan dolayý hastanelere giden birçok insan oldu. Polisin yapmýþ olduðu bu operasyonlarýn sadece siyasi kurumlara yönelik olarak algýlanmasý yanlýþtýr. Devlet bu baskýcý yolla ayný zamanda yoksul mahallelerde yaþayan halký sindirmek ve boyunduruk altýnda tutmak istiyor. Bu operasyonlarý kýnýyoruz. Nergis Çayýr 3 Ocak 2007
Maraþ Katliamýnýn yýldönümünde akýlda kalanlar !... Maraþ Katliamý, 19-23 Aralýk 1979'da ülkücü faþistlerin, Alevilere saldýrarak resmi rakamlara göre 111, gerçek rakamlara göre ise 500'ün üzerinde kadýn, erkek ve çocuk olmak üzere insanýmýzý katletmesidir. 19 Aralýk’ta Çiçek Sinemasý’nda ‘’Güneþ Ne Zaman Doðacak’’ filminin gösterimi esnasýnda, ülkücü bir grup tarafýndan atýlan bombanýn start verdiði olaylar büyüyerek devam etti. Kent büyük bir baský altýndaydý, gerilim giderek týrmandý. Ýki öðretmenin katledildiði haberi ile birlikte, öðretmenlerin cenazeleri kent merkezine ulaþtý. Cenazelerin kaldýrýlmasý esnasýnda cenaze kortejine saldýrý yapýldý. Çok sayýda insanýn yaralanmasý üzerine cenaze töreni bir gün sonraya ertelendi. Ayný gün CHP eski senatörü Hilmi Soydan’ýn öldürüldüðü haberi alýndý. 20-21 Aralýk tarihlerinde devam eden olaylarda çok sayýda Alevi yurttaþ Allah adýna (!) katledildi. Manzara korkunçtu. Eli silahlý, sopalý, demir çubuklu ve baltalý 300400 kiþilik gruplar ellerindeki malzemelerle saða sola saldýrýrken ortada tek bir güvenlik görevlisi
yoktu. Devlet acz içinde olaylarý seyrediyordu. Devlet ve ülkücü çetelerin organize ettiði katliam 23 Aralýk cumartesi günü korkunç bir hal aldý. Yörükselim, Maðaralý ve Þirintepe Mahalleri’nde evlerinden çýkarýlan aleviler tek sýra haline getirildikten sonra silahlarla tarandý. Bunlar hep Allah adýna denilerek gerçekleþtirildi. Yaþlý bir kadýnýn gözleri þiþle oyuluyor, küçük bir çocuk kaynar kazana atýlýyordu. Bu olaylar meydana gelirken zamanýn içiþleri bakaný Ýrfan Özaydýn’da þehirdeydi. Bakan Özaydýn vilayet binasýna kaçarak kendini kurtarýyordu. Devletin aczi son noktasýnda idi. Dehþet verici durumlar yaþanýyordu. Düþünün bir kere, güvenliði saðlamakla yükümlü bir bakan halkla birlikte içerde mahsur kalýyor. Kendi hayatýný kurtarmanýn peþine düþüyor. Durum bu kadar vahim. Görgü tanýklarýnýn anlatýmýna göre ülkücü faþistlere silahlar askeri araçlarla ülkücülerin yaþadýðý mahallere býrakýldý. Bu arada bir þeyi daha hatýrlatmakta fayda var: Bugün
iktidarda olan AKP’nin bir bakaný olan Abdülkadir Aksu o katliamýn yaþandýðý günlerde Maraþ’ta emniyet müdürüydü. Bu unutulmamalýdýr. Nitekim Ecevit’in ölümünden sonra arþivinden çýkan belgelere göre katliamý MÝT’in organize ettiði ortaya çýktý. Ecevit baþbakan olarak bu bilgiye sahip olmasýna raðmen parmaðýný oynatmadý, katliama seyirci kaldý. Ayný Sivas katliamýnda Erdal Ýnönü’nün olaylara seyirci kalmasý gibi. Katliamdan sonra sýkýyönetim mahkemelerinde açýlan davalar 1991 yýlýna kadar sürdü. 804 kiþi hakkýnda dava açýldý. 29 kiþi idam, 7 kiþi müebbet hapis, 321 kiþi de 1
ile 24 yýl arasý hapis cezalarýyla cezalandýrýldý. Hiçbiri cezanýn tamamýný yatmadý. Ýdam cezasý alanlar bile 13-14 yýlda cezaevinden çýktý. Hatta bunlarýn arasýnda milletvekili olanlar bile vardý. Bu olaylar sonunda Alevi kökenli yurttaþlarýn % 80’i Maraþ’ý terk etti. Bu olayda sözüm ona bir sol parti iktidardaydý. Ecevit hükümeti bu katliamda ne kadar halkçý olduðunu da göstermiþ oldu (!) Maraþ katliamý bu topraklarda ilk deðil ama son olmasý bizim elimizde! Unutmamalýyýz. Ýnsan beyninin yaptýðý en büyük kötülük unutmak ve kanýksamaktýr!!... UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM! HESAP SORALIM! Jiyan 6 Ocak 2006
7
Emekliler “Mücadeleden Emekli Olunmaz” þiarýyla mücadeleyi sürdürüyor DÝSK’e baðlý Emekli-Sen Sendikasý olarak “sendika hakkýmýzý alabilmek ve insanca yaþayabilmek için” 1 Aralýk’ta iki ay sürecek eylemlilikler kampanyasýna baþladýk. Kampanyayý duyurmak için Galatasaray Lisesi’nin önünde topladýk. Taksim’e kadar pankart açarak yürüdük. Taksim Meydaný’nda basýn açýklamasý yaptýk. Bundan sonraki dönemlerde ilki Kadýköy olmak üzere, Bakýrköy, Mecidiyeköy, Avcýlar meydanlarýnda emekli kürsüleri kuruldu. Bu kürsülerden hem sendikalý emekliler, hem de toplantýyý gören emekliler konuþtu. Eylemin tamamý bir saatti. Bu konuþmalarýn ardýn-
dan müzik dinletisi oldu, ardýndan da alanda bildiriler daðýtarak, taleplerimizi dile getirdik. Halktan da çok destek geldi. Bu gösteriler sýrasýnda bizden haberdar olmayan üyeleri üye yaptýk. Bu eylemlilikler Ocak ayýnýn sonuna kadar sürecek. En son yaptýðýmýz eylem “Kurban Bayramýnda hükümete kurban olmayacaðýz”. Beþiktaþ AKP ilçe binasýna yürümek için toplandýk, emekli maaþý kuyruklarýnda ölen emeklilerin isimlerini yazan dört tabut, dörtte kefen giyen arkadaþlarla AKP ilçe binasýna yürümek istedik, polisin tavrý kesinlikle yürütmemekti. Polis bize, “Böyle bir þeyin kanuni
olmadýðýný, burada basýn açýklamanýzý yapýn, yürüyemezsiniz” dedi. Aþaðý yukarý yarým saatlik bir tartýþma oldu. Emekliler “emekliye deðil çetelere barikat” sloganlarý attý. Bu kararlý tutumumuz karþýsýnda polis geri adým atmak zorunda kaldý. AKP ilçe binasýna yürüdük, tabutlarý býraktýk, bir basýn açýklamasý yaptýk. Basýn açýklamasýnýn içeriði bizi açlýðý mahkûm eden bu hükümete kurban olmayacaðýz þeklindeydi. Biz emekliler ellerimizden geldiðince bu eylemliliklere katýldýk. Diðer sendikalardan ve siyasi partilerden katýlým olmadý ve hemen hemen hiç destek gelmedi. Eylemliklerimiz yalnýzca birkaç günlük gazetede küçük haberler þeklinde çýktý. Aslýnda bizim sorunlarýmýz da diðer sorunlar gibi örgütlü güce dayanýyor. Bunun için örgütlenmek ve mücadele etmekten baþka bir seçeneðimiz yok. Bizler “mücadeleden emekli olunmaz” þiarýyla hareket etmeliyiz. Oya Þen
Emekli Arkadaþ: Bunlarý biliyor musun? AKP hükümetinin 2006 yýlý ilk 6 ay için emeklilere verdiði zam oranýnýn enflasyonun altýnda kaldýðýný kabul ederek 2.32 tutarýnda zammý Emekli Sandýðý emeklileri ile dul ve yetimlerine ödenmesine karþýn bu zammý SSK ve BAG-KUR emeklilerine ödemediðini BÝLÝYOR MUSUN? Daha önce bir evi olan emekli emlak vergisinden muafken 2007 yýlýndan itibaren bir evi olan emekliden de emlak vergisi alýnacak. BÝLÝYOR MUSUN? Belediye kanununda yapýlacak deðiþikliklerle yerel yönetimleri güçlendirme adý altýnda içtiðimiz sudan yaktýðýmýz lambaya, diktiðimiz aðaçtan beslediðimiz hayvana kadar her þeye yeni vergiler getiriliyor. BÝLÝYOR MUSUN? Hastanelerde muayene, tetkik ve tedavinin her evresinde katký payý adý altýnda ek ödeme isteneceðini, aylýk geliri 127 YTL olan herkesten 64 YTL saðlýk sigortasý primi alýnacaðýný ve prim ödemeyenlerin saðlýk hizmeti alamayacaðýný, BÝLÝYOR MUSUN? Yeni çýkan SSGSS Ýle emekli maaþlarýnýn %23 ile %33 oranýnda azalacaðýný, IMF’nin talimatý ile emekli maaþlarýnýn vergilendirilmesinin düþünüldüðünü, BÝLÝYOR MUSUN? AKP Hükümetinden Ýstiyoruz Emekli Sandýðý emeklilerine dul ve yetimlerine ödenen 2.32 tutarýndaki ENFLASYON FARKI ZAMMININ ayný koþullarda SSK ve BAÐ-KUR emeklilerine de ÖDENMESÝNÝ ÝSTÝYORUZ. Açlýk sýnýrýnýn altýnda sefalet ücreti deðil ÝNSANCA YAÞAYACAK ÜCRET ÝSTÝYORUZ, Saðlýk sorunlarýmýz için gittiðimiz hastanelerde itilip-kakýlmak, soyulmak deðil ÝNSANCA SAÐLIK HÝZMETÝ ÝSTÝYORUZ. Yargýtay kararlarý ile kazandýðýmýz TÜFE alacaklarýmýzý, çalýþýrken maaþlarýmýzdan zorla kesilen KONUT EDÝNDÝRME yardýmý adý altýndaki KESÝNTÝLERÝN DERHAL ÖDENMESÝNÝ ÝSTÝYORUZ. Tüm emeklilere ÝKÝ MAAÞ TUTARINDA ÝKRAMÝYE, yakacak yardýmý ve toplu taþýma araçlarýnda ÜCRETSÝZ YARARLANMA HAKKI ÝSTÝYORUZ. 12 yýldýr çýkartýlmayan EMEKLÝLER SENDÝKA YASASI’nýn çýkartýlarak ücretlerimizin belirlenmesi amacýyla üyelerimiz adýna taraf olarak yetkili kurumlarla TOPLU SÖZLEÞME YAPMAK ÝSTÝYORUZ. Emekli Arkadaþ; haklarýný alabilmek, insanca yaþayabilmek istiyorsan EMEKLÝ-SEN’de örgütlen, gücünü büyüt… 8
DÝSK/EMEKLÝ-SEN ÝSTANBUL ÞUBELERÝ
Ýnsanca yaþamaya yeten bir asgari ücret! Milyonlarca iþçiyi ilgilendiren asgari ücret açýklandý. Yine bildik manzaralar ortaya çýktý. Yani hükümet 2007 yýlý için sefalet ücretine devam dedi. Belirlenen asgari ücret 1 Ocak’tan itibaren 16 yaþýndan büyükler için brüt 562.50 YTL, net 403.75 YTL oldu. Belirlenen brüt asgari ücretten genel olarak 78 YTL SSK primi, 5 YTL iþsizlik sigortasý fonu, 71 YTL gelir vergisi, 3 YTL damga vergisi olmak üzere toplam 159 YTL kesinti yapýlacak. 16 yaþýndan küçükler için ise asgari ücret net 341 YTL oldu. Belirlenen asgari ücret her zamanki gibi açlýk sýnýrýnýn altýnda kaldý. Yani hükümet, patronlarýn kârlarýný artýrmak için tüm olanaklarýný kullanýrken, toplumun genelini ilgilendiren asgari ücretin belirlenmesinde açlýðý reva gördü. Bu hükümetin yaklaþýmýdýr. Ýþçileri temsilen masaya oturan Türk-Ýþ Sendikasýnýn örgütlü olduðu iþyerlerinde asgari ücretle çalýþaný olmadýðý gibi, birde sendika bürokratlarý yapmasý gerekenleri bir yana býrakýp, taleplerin yerine getirilmediðinden yakýnarak, “bu ücreti alana Allah yardým etsin” diyerek adeta iþçilerle alay ediyor. Patronlarýn temsilcisi, asgari ücrete yapýlan artýþýn kendi taleplerinden fazla olduðunu belirterek, bu artýþýn patronlara büyük yük getirdiðini
söylüyor. Tabii ki bizim buna inanmamýz mümkün deðil. Bu açýklamalar tamamen kitlelerin bilincini bulandýrmaktan baþka bir þey deðil. Hükümetin tüm temel ihtiyaçlara yaptýðý zamlarý düþündüðümüzde zaten yapýlan zam iþçilerin cebine girmeden erimiþtir. Patronlarla ayný dili konuþan bir baþkasý da Çalýþma Bakaný Murat Baþeskioðlu, “gönlümüzde geçen bu deðil, kaynak olsa vermez miyiz?” gibi demagojiler yapýyor. AKP hükümeti iþ baþýna geldiðinden bu yana iþçiler, emekçiler ve tüm yoksul kesimler için ne yaptý? Hiçbir þey! Ýþçi ve emekçilerin yaþamlarýný daha da daraltan ve açlýða, yoksulluða, pahalýlýða mahkûm eden bu hükümet ve ona koltuk deðneði görevini üslenmiþ sendika bürokratlarýna bel baðlamamalýyýz. Ýnsanca yaþanabilir bir ücretin belirlenmesi için topyekun bir müdahale hattý geliþtirmeliyiz. Yoksa birileri bizlerin adýna kararlar almaya devam edecektir. Oysa bizlerin adýna karar verenlerin yaþam biçimleri ile bizlerin yaþam koþullarý arasýnda daðlar kadar fark var. O zaman biz, mücadeleyi baþkasýna havale etmemeliyiz. Sefalet ücretine son! Akýn Sel Ocak 2007
ÝETT: Yeni peþkeþ alaný Kamuya ait iþletmelerin özelleþtirilmesine bir yenisi daha eklendi. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi’nin toplu taþýmacýlýk kuruluþu olan ÝETT’nin otobüs iþletmesi ihaleye açýlýyor. Ýhaleyle, ÝETT’ye ait olan Ayazaða Garajý’ndaki 500 hatlý otobüs iþletmesi devredilecek. Ýhaleyi alacak þirket böylece Eminönü, Taksim, Maslak ve Sarýyer otobüs hattýna sahip olacak. Belediye bünyesinde çalýþan 500 þoförün ne olacaðý ise belli deðil. Ayrýca hat ihalesine giren firmalarýn yolcu taþýma konusunda deneyimli olmadýðý gazete haberlerine yansýyan diðer bir konu. Çünkü ihaleye Güneþ Albayrak-Reysaþ ortak girecek. Reysaþ þirketi daha çok kuru yük taþýmacýlýðý, depoculuk, petrol daðýtýmý gibi alanlarda faaliyet gösteriyor. Kapitalist sistemin iþleyiþi açýsýndan bir sorun yok. Kâr nerede var ise sermaye oradadýr. Özelleþtirmeyle birlikte, çalýþanlarýn ücretleri düþürülecek ve uzun çalýþma saatleri (kazalara neden olabilir) sosyal güvencesiz, sendikasýz bir çalýþma ortamý yaratýlacak. Bugün ÝETT’nin toplam 2800 adet aracý bulunuyor. Bu otobüslerle günde ortalama 1,5 milyon kiþi seyahat ediyor. Bir ÝETT biletinin 1.30 YTL olduðu göz önüne alýnýrsa, 2800 aracýn günlük cirosu yaklaþýk 2 milyar YTL’dir. Ýhaleye çýkacak 500 otobüsün günlük cirosu da 350 bin YTL yani 350 milyar lira. Ýhaleyi alacak þirketin yýlda 45 Milyon YTL kâr edeceði belirtiliyor. ÝETT iþletmesi acaba zarar mý ediyor ki þimdilik 500 otobüsü özelleþtiriliyor? Yok. Yapýlan hesaplara bakacak olursak tam tersine kâr eden bir iþletme. O zaman soru þu: neden kâr eden bir iþletmeyi belediye baþkaný özelleþtirsin? Bu hangi mantýða sýðar? Tabiî ki peþkeþçi bir mantýða sýðabilir. Bu ihaleyi alan patron ayrýca baþbakanýn dünürü (Albayrak grubu) ise, o zaman iþ deðiþir. Albayraklarýn bu ilk ihalesi olmayacak, nerdeyse Ýstanbul Büyük Þehir Belediyesi’nin tüm ihalelerini almýþ durumdalar. Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn “ben iyi bir satýcýyým” demesi ve bu anlayýþýn bugün belediyelerde hakim olmasý, devletin bütün kâr eden kuruluþlarýný hýsým, akrabalarýna haraçmezat peþkeþ çekmesine neden oluyor. Ayrýca önümüzdeki günlerde mecliste belediyelerin yetkilerini artýran yasalarýn çýkmasýyla, belediyecilik anlayýþý tamamen bir kapitalist anlayýþa dönüþecek. Yani, paran varsa hizmet var, paran yoksa hizmette yok. Sonuç olarak, özelleþtirme, çalýþanlar için; iþsizlik, güvencesizlik, sendikasýzlýk demektir. Hizmet alacak yoksul halk için ise, hizmetlerin daha pahalý hale gelmesi demektir. 5 Ocak 2007 - Þahin Yýldýrým 9
metal Yeni yýla hak gaspýyla girdik Bu sene yýlbaþý ve bayramýn ayný güne denk gelmesi patrona yaradý. Biz, arife günü tatil olacak mý, olmayacak mý diye merak ediyorduk. Çünkü bu konuda son güne kadar net bir þey söylenmedi. Ýlk önce arife gününün tatil olduðu söylendi. Daha sonra arife gününün yerine geceleri fazla mesai önerildi. Bu fikre hiç birimiz sýcak bakmadýk ve birkaç arkadaþýmýz çýkýp patronla görüþtü. Daha sonra arife gününün tatil olduðu açýklandý. Ama hýrsýz patronun gözü doymuyor. Bu kez gözünü her yýlbaþý verilen bir tavuk ve birkaç kilo meyveye dikti. Bu yýlbaþýnda hiçbir þey verilmedi. Ýþçiler kendi arasýnda bu durumu konuþtuðunda herkes patronu bu aþaðýlýk tutumundan dolayý lanetledi. Ve vardýðýmýz sonuç þu oldu; patron bu yýlbaþýnda bu erzak gaspýný yaptý ve tepki gelmediðine göre bundan sonraki yýlbaþlarýnda da bu erzak verilmeyecek. Çünkü kural böyle, iþçiler olarak tepki göstermedikçe patron hak gasplarýna devam edecektir. Bir Ýþçi
tekstil Sýrada tazminatlar var Þu anda iþyerinde iþçilerin gündemini tazminatlarla ilgili konu oluþturuyor. Bir ara tazminatlarýn kalkacaðý
10
söylentisi vardý. Hükümetin ve patronlarýn bu konuyla ilgili çalýþtýklarýný ve henüz yasal hale gelmediðini biliyoruz. 2007 Mart ayýnda bu yasanýn çýkacaðý söyleniyor. Bu nedenle fabrikada bu konu çok konuþuluyor. Söylentilere göre tazminatlarýn her yýl bir taksitinin verileceði söyleniyor. Bu, iþçiler arasýnda tepkiye neden oldu. Kimse tazminatlarýný paramparça almak istemiyor. Tazminatlar verilirse iþten ayrýlmak isteyen kiþiler de var. Ama henüz idareden bir açýklama gelmedi. Bizler var olan kazanýlmýþ haklarýmýzý korumak istiyorsak sadece bir iþyeri olarak deðil, topyekun bir mücadele gerekli, yoksa yeni çýkan iþçi düþmaný yasalar gibi, tazminat hakkýmýzý da kaybedebiliriz. Bir Ýþçi
Patronun yeni yýl giriþimleri Patron iþyerinde uzun süreden beri bazý deðiþiklikler yapýyor. Yemekhaneye yeni masalar, porselen yemek takýmlarý koyuyor, yemekli moral gecesi ve eðlence düzenliyor. Patron iþyerindeki bu düzenlemeleri yaparken aslýnda amacýný da belli etti. Genel müdür yeni yýlda prim sistemiyle çalýþacaðýmýzý, bizler için prim sisteminin daha iyi olacaðýný, cebimize daha fazla para gireceðini söyledi. Bu anlatýlanlarý da bir sinevizyonla bizlere anlatmayý ihmal etmedi. Müdür bu yöntemle iþyerinde çalýþanla çalýþmayaný ayýrt edileceðini, kendi deyimiyle “çürük elmalarýn ayýklanmasý” dedi. Ýdarenin iþyerindeki deðiþiklikleri yapmasý önemli ama bunun bir faturasýnýn olduðunu bilmeliyiz. Aslýnda bu yeni düzenlemeler zaten yapýlmasý gerekenlerdir. Ama patron bunu yaparken bile sanki bir lütufmuþ gibi pazarlayarak yapýyor olmasý bazý iþçileri ikna edebiliyor. Bu uygulamalarýn hepsinin arkasýnda patronun iþyerindeki sömürüyü daha da artýrma isteði yatýyor. Bunun için iþçiler arasýnda bir rekabet ortamý yaratarak, bizleri yarýþtýrmak istiyor. Oysa rekabet birbirimizle olan dostluklarýmýzýn bozulmasýna neden olabilir. Bizler bu konuda uyanýk olmalýyýz. Çünkü patronlar kâr etmedikleri yerde bu gibi düzenlemeler yapmazlar. Zam belli oldu Patronun bizleri düþünmediði kýsa sürede ortaya çýktý. Yýllýk zam oranýný yüzde 6 olarak açýkladý. Eklemeyi unutmadý: Prim sistemiyle çalýþýrsak ayda 30 ile 150 YTL arasýnda ek bir kazancýmýzýn olacaðýný söylüyor. Bu aslýnda bizleri daha çok çalýþtýrmanýn alt yapýsýný hazýrlamak demektir. Ýþçilerin, düþük ücretlerine ek kazanç eklemek için daha uzun saatler
çalýþmasý anlamýna geliyor. Bunun için bizleri tehdit etmeyi unutmuyor. Var olan çalýþma koþullarýna ayak uyduramayanlara kapýyý göstermesi bizlere gerçek anlamda ne kadar deðer verdiðinin de bir kanýtý. Bu yüzden patronun bizleri aldatan planlarýna karþý uyanýk olmalýyýz. Bir Ýþçi
Bizler de taleplerimizi dile getirebilmeliyiz Zam ayý yaklaþýnca baskýlar da artmaya baþlýyor. Ýmalat sorumlusu bizlerle yemekhanede toplantý yaptý. Bizlere, “az çalýþýyorsunuz, iþ saatinde baþörtülü olan bayanlar abdest alýyor, ve patronun zamanýndan çalýyorsunuz. Böyle olunca kýlýnan namaz patron için kýlýnýyor, bundan sonra her bölüme kamera konulacak, patron yaþlý ve hasta olduðu için evinden fabrikayý, bizleri takip edecek, cep telefonuyla iþçiye ihtar verilecek” dedi. Her iþyerinde olduðu gibi tuvalet sorunu burada da konuþuldu. Müdür “tuvaletlere paydosta gidin” dedi. Çalýþtýðým bölümde birkaç iþçi toplantýdan önce tuvaletlerin gerektiði kadar temiz olmadýðýný, yemeðin daha iyi çýkabileceðini, servislerin küçük olduðundan ayakta kalanlar olduðunu, herkesin oturmaya hakkýnýn olduðunu anlattý. Evet bu sorunlar hepimizin ve sorunlara hep birlikte çözüm bulmak istersek çözemeyeceðimiz sorun olduðunu sanmýyorum. Toplantýda müdür, iþçilerin bu yaþadýðý sorunlara hiç deðinmedi. Toplantýda tepkilerin bireysel olsa da dile getirilmesi olumlu. Bizler de öncelikli olarak bu tepki gösteren arkadaþlarla daha sýk baðlar geliþtirmeliyiz. Þefler, “herkes bu kurallara uyacak. Uymayan gider” dedi. Birkaç iþçi “zam ayý yaklaþtýðý için gözümüzü korkutuyorlar, verilen zamma razý olalým” diye söylediler. Patronlar hep ayný politikayý izliyorlar. Bizlerin de patronlardan haklarýmýzý talep etmek için örgütlenmemiz gerekiyor. Yoksa tepkilerimiz bireysel kalýr. Bundan dolayý da moralimizin bozulmasýna neden olabilir.
Ýþyerinde üç vardiya olarak çalýþýyoruz. Ayda bir vardiya deðiþiyor. Bu ay orta vardiya dediðimiz 14.00 ile 22.30 arasýnda çalýþýlan vardiyadaydým. Geçen günlerde hastalandým. Hastaneye gitmek için iþyerinden vizite kaðýdý istedim. Muhasebe müdürü bana “yarýn izinli misin?” diye sordu. Ben bu soruya þaþkýnlýkla, hayýr dedim. Viziteye çýkmak için tatil gününün beklenmesi mi gerekir diye sordum. Buna karþýlýk müdür. Vizite kaðýdýný bana verirken, “yarýn saat ikiye kadar iþini bitir, iþe gel yoksa paran kesilir” dedi. Ertesi gün SKK ile anlaþmalý olan bir hastaneye gittim, iþim uzadý diye o gün iþe gidemedim. Hastaneden de ertesi gün iþbaþý yapacaðýma dair bir belge aldým. Bu belgeyi muhasebe müdürüne verdim. O da bana, “dün niye gelmedin” diye sordu. Hastanede iþlerimin uzadýðýný söyledim. Daha önce rahatsýzlýðýmýn ne olduðunu sormayan müdür, “ne rahatsýzlýðýn vardý, ne yaptýlar, hastaneye geç mi gittin, iþin niye uzun sürdü?” diye sorguya çekti. Bu sorulara cevap verdim. Ama “vizite günü iþe gelmek mecburi deðil, ben hastaneden iþbaþý yapacaðýma dair aldýðým belgeyi size verdim” dediðimde sustu. Bu yaþadýðým olayý iþ arkadaþlarýma anlattým. Birkaç arkadaþ ayný þeylerle karþýlaþtýðýný söyledi. Bana hak verdiler. Çalýþtýðýmýz iþyerlerinde yapýlan hukuksuzluklara, haksýzlýklara sessiz kaldýðýmýz sürece baskýlar daha da artar. Bu yüzden haklarýmýzý savunmak için haklarýmýzýn bilincinde olmalý, karþý koymak için de örgütlü olmalýyýz. Bir Ýþçi
Bir Ýþçi
kargo Ýþ gününde viziteye çýkmak hakkýmýzdýr
11
Katmerli sömürünün diðer adý: Taþeronlaþtýrma Türkiye’de ücretle geçinen nüfusun yüzde 65’i güvencesiz iþçilerden oluþmakta. Sanayi ve hizmet üretimi esas olarak güvencesiz iþçiler tarafýndan yürütülmekte. Türkiye ihracatýnýn motor sektörünü oluþturan tekstil sanayinin yüzde 90’ý fason üretim yapan þirketlerden oluþmakta. Ve bu þirketlerde çalýþan iþçilerin yüzde 80’i kayýt dýþý olarak çalýþmakta. Özellikle metal ve petro-kimya iþkolunda büyük fabrikalarýn içinde üretim süreci büyük oranda parçalanarak taþeronlaþtýrýldý. Bu iþ kollarýnda büyük þirketler üretimlerinin oldukça büyük bir bölümünü fason üretim yapan ve adýna yan sanayi denilen küçük ve orta ölçekli iþletmelere kaydýrdý. 30 kiþinin altýnda iþçi çalýþtýran iþyerlerinde iþ güvencesi kanunu uygulanmýyor. Bu nedenle fason üretim yapan küçük ve orta ölçekli iþyerleri nerdeyse tamamen kayýt dýþý çalýþýyor. Belediyelerde ise hizmetlerin neredeyse tamamý müteahhit þirketler tarafýndan yürütülmekte. Ve bu iþyerlerinin iþçileri genellikle geçici iþçilerden oluþmakta. Temizlik, güvenlik,
pazarlama gibi sek-törlerde de ayný durum yaþan-makta. Güvencesiz çalýþma ve sendikal mücadele Güvencesiz iþçilerin sendikalarda örgütlenme giriþimleri baþlangýcýndan itibaren iþten çýkarýlmalarýna neden oldu. 1980 askeri darbesinden bu yana taþeron ve fason üretim yapan iþçilerden sendikalaþma giriþimlerinin nerdeyse tamamý kitlesel iþçi çýkartmalarla karþýlandý ve baþarýsýzlýða uðradý. Büyük sanayi ve hizmet kuruluþlarýnda üretimin parçalanmasý ve giderek daha büyük bir kýsmýnýn fason ve taþeron þirketlere aktarýlmasý nedeniyle sendikalý iþçi sayýsý düzenli olarak azaldý. Bundan 20 yýl önce 2,5 milyon olan sendikalý iþçi sayýsý, 5 yýl önce 1,5 milyona, bugün ise 700 bine düþtü. Büyük þirketler çeþitli yollardan sendikalarý güvencesiz çalýþmaya uyumlu hale getirdi. Bu yöntemlerden biri sendika yönetimlerini satýn alarak, yönetim tarafýndan iþçilerin baðýmsýz hareket etmesinin engellenmesi. Ýkinci yöntem ise sendikalarýn fason ve taþeron sistemine karþý çýkmasý
halinde üretimlerini Doðu Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya’ya kaydýrma tehdidini savurarak sendikalarýn etkisiz kýlýnmasýydý. Türkiye’de taþeron çalýþtýrma sistemi oldukça yaygýn. Neredeyse bütün sektörlerde uygulanmakta. Taþeron þirketlere çalýþan iþçiler her an iþten atýlma korkusuyla yaþamakta, çünkü hiçbir güvenceleri yok. Çalýþtýklarý þirket ihaleyi kaybettiðinde kendilerini kapý önünde buluyorlar. Büyük þirketler ve taþeron þirketlerin sahipleri sürekli kazanýrken, kaybeden yine iþçiler oluyor. Güvencesiz çalýþan iþçiler için ortak mücadele hedefi oluþturmak þart. Güvencesiz iþçilerin sorunu toplumun genel bir sorunudur. Bu nedenle güvencesiz yani taþeron çalýþan iþçilerin sorunlarý ile diðer çalýþanlarýn sorunlarýný ortaklaþtýrabilecek bir mücadele hattýna ihtiyaç var. Aksi yöndeki çalýþmalar yani güvencesiz veya taþeron ile sendikalý iþçilerin arasýna ayrým koymak ve bunlarýn içinde ayrýma veya bir seçeneðe yönelmek bizce yanlýþ bir yol ve yöntemdir. Uður Yýlmaz 30 Aralýk 2006
12
Zaven Biberyan’ýn, Babam Aþkale’ye Gitmedi romaný Aras yayýnevi tarafýndan basýlmýþtý. Biberyan, 1921’de Ýstanbul Kadýköy’de doðdu. Türkiye Ýþçi Partisi’nden 1965 seçimlerinde Ýstanbul milletvekili adayý oldu; ancak seçilemedi. Biberyan’ýn romaný, 12 Kasým 1942 tarihinde TBMM’de hükümetin bütçe açýðýný kapatmak için Varlýk Vergisi Yasasý’ný çýkarmasýyla Türkiye’de yaþayan gayrimüslimlerin yaþamlarýndaki acýlar, baskýlar, ayrýlmýþ ve daðýtýlmýþ ailelerin yaþam dramýný aktarmakta. Aslýnda hükümetin bu yasayla amaçladýðý Türkiye Cumhuriyeti devleti sýnýrlarý içinde sermayenin el deðiþtirmesiydi, yani gayrimüslimlerdeki sermayenin Türk burjuvazisine geçiþini saðlamaya yönelikti. Babam Aþkale’ye Gitmedi kitabý da bu uygulamanýn tüm gayrimüslimler üzerindeki etkisini bizlere açýkça anlatmakta. Kitapta; Ýstanbul’da doðup büyümüþ, buradaki okullarda eðitim görmüþ, arkadaþlarý, akrabalarý hep bu topraklarda yaþamýþ, iþini bu topraklarda kurmuþ bir ailenin üç yýl süren askerliðinden sonra eski yaþamýný ve sosyal konumunu bulamayan oðullarýnýn yaþadýðý sýkýntýlý günleri ve bu koþullara dayanmaya çalýþan baba-oðul ve amcanýn yaþadýðý olaylar anlatýlmakta. Devletin dayatmýþ olduðu uygulamalar sadece sermaye
sahiplerine yönelik deðil, aslýnda gayrimüslimlerin tümüne yönelik izlenen bir siyasetti. Bu kitapta verilmiþ bir örnek aslýnda izlenen linç siyasetinin de boyutlarýný açýða vuruyor: “Aþkale’de tuvalet temizleyen Moiz adýndan bir Musevi ile karþýlaþtým. Çok yoksuldu ve 60 bin lira vergi konulmuþtu. Ne iþ yaptýðýný sordum. Kepenklere yað sürerek geçimini saðlarmýþ ve komisyon onun yað tüccarý sanmýþ, kýsacasý haksýzlýðý yaþadýk.” Kýsacasý bu insanlarýn yýllarca çalýþýp kazandýklarý iþleri, evleri, bütün varlýklarý Varlýk Vergisi adý altýnda ellerinden alýnýr. Bunun sonucu aileler içinde þiddetli tartýþmalarýn yaþanmasý, eþlerin birbirine düþman olmasý, akrabalarýn dahi bir rekabet içerisinde girmesi söz konusu olur. Ýnsanlar tamamen o sistemin içerisinde ayakta kalmak için bir birine düþman edilir. Böylece sistemin bir parçasý haline gelen insanlar yaratýlmýþ olur. Tabii bu insanlarýn baþka bir çýkýþ yolu vardý. Aþkale’ye gitmek. Yani baþka amaçlar uðruna, baþka sýnýflarýn çýkarýna zorlu bir hayat yaþamayý göze almalarý gerekir. Onlarý belki ölüm, belki de ölümden daha kötü koþullar bekler. Yine de geri dönebilmek için zor koþullar altýnda bu zorluklara dayanabilmek gerekir. Bu kadar acýnýn yaþanmasýna sebep olan sorun aslýnda çok açýk.
Bu topraklarda yaþamýþ ve ticareti ellerinde tutan gayrimüslimlere karþý bir saldýrý baþlatýlmýþ ve tamamen sermayenin Türkleþtirilmesi adýna uygulanan bir baský söz konusu olmuþtur. Evet gayrimüslimler belki Türk deðillerdi, ama onlar bu topraklarýn insanlarýydý. Bu topraklarda yaþamlarýna devam edip, bu topraklarda öldüler. Ve hala mezar taþlarý bu topraklarda bulunuyor. Ne yazýk ki bir avuç zümrenin çýkarý için masum insanlarýn hayatlarý deðiþtirilmiþ, harcanmýþtýr. Ama biz yaþananlarý unutmamalý ve yaþanmýþlýklarý yok saymamalýyýz. Bu yaþananlarýn tekrardan yaþanmasýna izin vermemeliyiz. Sonuç olarak, bu kitabýn bizlere Türkiye tarihinden yaþanmýþ bir kesiti aktarmasý açýsýndan yararlý ve faydalý olduðuna inanýyoruz. Ayrýca sermayenin kendi arasýnda girdiði rekabetten dolayý yoksul kitlelerin en büyük acýlarý yaþamýþ olmasý da unutulmamasý gereken bir gerçekliktir. Hayat Sezen
KÜLTÜR-SANAT
Babam Aþkale’ye Gitmedi
Zaven BÝBERYAN (Ýstanbul, 1921 - Ýstanbul, 1984) 1921’de Ýstanbul, Kadýköy’de doðdu. Kadýköy Aramyan-Uncuyan ve Dibar Gýrtaran (Sultanyan) Ermeni ilkokullarý, Saint Joseph Lisesi ve Ýstanbul Ticari Ýlimler Akademisi’nde öðrenim gördü. 1941’de Yirmi Sýnýf (Kura) asker toplanýrken, o da askere alýndý ve Nafýa hizmetine verildi. Sosyalist düþüncelerinden dolayý gazeteden ayrýlmak zorunda kaldý. 1946’da Ermeni aleyhtarý bazý tutum ve yayýnlara karþý Nor Lur gazetesindeki “Al Gý Pave...” (Artýk Yeter) baþlýklý yazýsýndan dolayý kovuþturmaya uðrayýp hapis yatan, daha sonra bulduðu iþlerden de baskýlar sonucu ayrýlmak zorunda kalan Biberyan, sonunda ülkeyi terk etmeye karar verip 1949’da Beyrut’a gitti. Siyasi durumun iyileþtiðini düþünerek, yaþamýný güç koþullarda sürdürdüðü Beyrut’tan ayrýlýp 1953’te Ýstanbul’a döndü. Seta Hýdýryan ile evlendi, bir kýz çocuklarý oldu. Bir süre Osmanlý Bankasý’nda çalýþtý. 27 Mayýs 1960 darbesini izleyen günlerde Marmara gazetesinde politika yazarý olarak görev yaptý.
13
Filistin’de gerilim týrmanýyor Ortadoðu, emperyalizmin yeniden sömürgeleþtirme siyasetinde kilit bir bölge haline dönüþmüþ durumda. Irak’ta sürdürülen savaþ, iþgalci güçler açýsýndan giderek içinden çýkýlmaz bir karabasan haline geliyor. Bölgedeki patlamalý durumun son olarak Lübnan’a sýçramasý ve dahasý bölgedeki askeri dengeler düþünüldüðünde “yenilmez armada” olarak tanýmlanan Ýsrail’in, Lübnan Hizbullah’ý tarafýndan püskürtülebilmesi mevcut dengeleri de sarsacak sonuçlar yaratmýþ durumda. Ýsrail’in, Lübnan saldýrýsý öncesi, emperyalizmin planý, bölgedeki diðer yerel güçlerin -Irak, Suriye ve Ýran- yýkýma uðratýlmasý ve emperyalizmin bölgedeki en kararlý destekçisi sýfatýyla Ýsrail’in güçlendirilerek öne sürülmesi yönündeydi. Ne var ki, Ýsrail’in, Lübnan’da uðradýðý baþarýsýzlýk bir yandan emperyalizmin hedeflerine doðrudan ulaþabilmesini sekteye uðrattý, diðer yandan ise bölge halklarýna cesaret aþýladý. Yaþanan bu geliþmelerin ardýndan þimdi bir kez daha Filistin mücadelesi olanca belirleyiciliði ile
14
öne çýkýyor. Hatýrlanacaðý üzere geride kalan yýl içersinde Filistin halký emperyalist planlara karþý kararlýlýkla direniþe devam etmiþ ve son genel seçimlerde Oslo Barýþ Planýný ve bu planýn uygulayýcýsý durumundaki El Fetih’i cezalandýrarak, Ýsrail’i tanýmayý reddeden Hamas’ý büyük bir oy çokluðuyla yönetime getirmiþti. El Fetih bu hezimete yalnýzca emperyalist planlarý onaylayan uzlaþmacýlýðý nedeniyle deðil, ayný zamanda adýnýn son yýllarda giderek artan yolsuzluklara da sýkça karýþmasý nedeniyle uðradý. Emperyalizmin açýk þantajý Emperyalizmin bu geliþmelere yanýtý ise, Filistin halkýný insani yardýmlarý da kapsayan korkunç bir ambargoyla cezalandýrmak oldu. Zaten adý kaðýt üstünde kalan Filistin Özerk Yönetimini ve sosyal hayatý tümüyle felç eden bu uzun ambargo, tüm çýplaklýðýyla açlýðýn emperyalizmin Filistin halkýna karþý yürüttüðü savaþta yeni ve etkili bir silaha dönüþmüþ olduðunu göstermekte. Ýþ baþýndaki Hamas hükümeti aylardýr on binlerce devlet memuru ve çalýþanýn maaþlarýný ödeyemez durumda. Bu yýpratma savaþý ile Filistin iç politikasýnda El Fetih ile Hamas arasýndaki bölünme de geride kalan dönemde somut bir gerçeklik halini aldý ve dahasý bir iç savaþýn kapýsýný aralayacak çatýþmalar son bir aydýr özellikle Gazze sokaklarýna taþtý. Gazze þeridi ve Batý Þeria’ya yayýlan Hamas ve El Fetih güçleri arasýndaki þiddetli çatýþmalarda çok sayýda ölü ve yaralý oldu. Çatýþmalarýn ardýndan Filistin özerk yönetimi baþkaný Mahmut
Abbas’ýn yöneticisi olduðu El Fetih güçleri, ülkedeki karýþýklýðý gerekçe göstererek derhal erken seçim çaðrýsýnda bulundular. AB gözlemcileri nezaretinde iþletilen Gazze’deki geçiþ noktasý, Filistin ulusal muhafýzlarýnýn kontrolü altýnda. Gazze’de yaþayan Filistinlilerin dýþ dünya ile tek baðlantý noktalarý da burasý. Burada yaþanan ve tüm ülkeye sýçrayan çatýþmalarýn, Hamas yetkililerince bu noktadan Filistin seçimlerinin ardýndan yaþanan ambargoya karþý ülkeye para sokulmasý, El Fetih güçlerinin ise buna engel olmalarýndan çýktýðý söylenmekte. Emperyalizm ve Ýsrail’in bugünkü planýný, mevcut seçim sonuçlarýný geçersiz kýlmak, kendisini tanýmayý reddeden Hamas’ý iktidardan düþürmek, direniþ yanlýsý güçlere gözdaðý vermek ve ambargo ve söz verilmiþ insani yardýmlar karþýlýðýnda yeni bir El Fetih hükümeti talep etmek þeklinde özetlemek mümkün. Filistin’de emperyalizmle uzlaþmacý siyaset, emekçi kitlelerce kararlýlýkla reddediliyor. Ne var ki, emekçi güçlerin devrimci bir alternatiften yoksun oluþu ve iç bölünmeler uzlaþmacý ya da küçük burjuva önderliklere kapý açmakta. Bu kýsýr döngünün aþýlabilmesinin yolu, geçtiðimiz yýl, Filistin’deki güçlü sýnýf mücadeleleri esnasýnda oluþan ve süratle etkinlik kazanan Filistin Baðýmsýz Ýþçi Komiteleri gibi örgütlerin oynayacaðý hayati role baðlý. Murat Yakýn 30 Aralýk 2006
Nahuel Moreno: Devrime adanmýþ bir ömür Gerçek adý “Hugo Miguel Bressano Capacete” olan Arjantinli devrimci Nahuel Moreno 24 Nisan 1924’te, Ýspanyol ve Ýtalyan asýllý bir ailenin çocuðu olarak Buenos Aires yakýnlarýndaki Rivadavia’da doðdu. Gençlik yýllarýnda felsefeye merak sardý ve erken yaþlarda politikaya atýldý. Ýkinci Dünya Savaþý’nýn arifesinde Arjantin’de bir yandan faþist hareket güçlenmekte, bir yandan da sýnýf mücadelesi yükselmekteydi. 1940’ta Troçkist harekete katýlan Moreno, 1944’te beþ arkadaþýyla birlikte sanayi bölgesi Villa Pobladora’da Marksist lþçi Grubu’nu (GOM) kurdu. Bu örgüt o güne dek Arjantin Troçkizmi’nde belirgin olan iþçi sýnýfýna yabancýlaþmýþ “bohem devrimciliðe” tepki olarak geliþen ve Leninist-Troçkist programý ait olduðu yere, yani fabrikalara ve iþçi mahallelerine taþýma hedefine yönelen bir ilk adým olacaktý. GOM daha sonra Devrimci Ýþçi Partisi (POR) adýný aldý. Peronizmin sendikal hareket içinde etkinlik kazanmaya baþladýðý bu dönemde Moreno, tekstil iþçileri derneði ve AngloCIABASA buzdolabý fabrikasý iþçileri sendikasý gibi oldukça önemli iþçi örgütlerinin kurucusu ve yöneticisi oldu. GOM’un entrizm yaptýðý Sosyalist Parti içinde 1947 yýlýna dek Buenos Aires Sosyalist Gençlik hareketinin genel sekreterliðini yaptý. 1952’de Sosyalist Parti’nin önderliðine girdi. Ancak bir süre sonra Sosyalist Parti’nin ABD emperyalizmini destekleyen politikalar izlemeye baþlamasýyla birlikte GOM partiden koptu. 1955’te General Peron emperyalizmin desteklediði bir darbeyle devrilirken, Moreno Ýþçi Ýttifaký Hareketi’nin (MAO) kurucusu ve önderi olarak Peronizm’den kopmuþ politik örgütlerin ve sendikalarýn oluþturduðu diktatörlük karþýtý cephenin kurulmasýna önayak oldu. 1956’da gerçekleþen ve Peron’un devrilmesinden sonraki en büyük seferberlik olan metalürji iþçileri grevinde aktif rol aldý. Tüm bu zorlu dönem boyunca bir yandan da haftalýk Ýþçi Sözü (Palabra Obrera) gazetesinin yöneticiliðini yaptý. Gazete bir yandan Troçkist programýn iþçi sýnýfýna taþýnmasý, bir yandan da sýnýfýn nesnel gereksinimleri doðrultusunda bizzat bu programýn geliþtirilmesi ve güncelleþtirilmesi hedefini taþýmaktaydý. 1960’larýn baþýnda Moreno, Devrimci Ýþçi Partisi’nin (PRT) kurulmasýna önderlik etti. Ne var ki parti, Küba
devriminin ve aþýrý sol bir çizgi izlemeye baþlayan Dördüncü Enternasyonal Birleþik Sekreterliði’nin etkisiyle öncücügerillacý bir çizgiye saptý. Partinin kurduðu Devrimci Halk Ordusu (ERP) ise kýsa bir süre sonra Troçkizm’den koptu. Moreno bu geliþmeler üzerine 1968’de PRT’den ayrýlan devrimci Troçkistlerle birlikte Sosyalist Ýþçi Partisi’ni (PST) kurdu. Kýsa bir sürede iþçi sýnýfý hareketi içinde geniþ bir etkiye ulaþan PST, 1973 seçimlerinde aktif bir kampanya yürüttü. Giderek yükselen iþçi hareketini bastýrmak üzere 1976 yýlýnda iktidarýn askeri diktatörlük tarafýndan ele geçirilmesinin ardýndan parti yasadýþý ilan edildi ve aðýr saldýrýlara uðradý. Diktatörlük koþullarý altýnda yeraltýna çekilen partinin militaný olan yüzlerce Troçkist acýmasýzca katledildi, iþkenceden geçirildi ya da uzun yýllar boyunca hapse mahkum edildi. Tüm bu olumsuz koþullar altýnda Nahuel Moreno’nun önderliðindeki PST, politik ve örgütsel sürekliliðini korumayý baþardýðý gibi 1982 yýlýnda diktatörlüðün devrilmesiyle birlikte, demokrasiye geçiþin koþullarýný hazýrlayan devrimci mücadelelere etkin olarak katýldý. Ayný yýl, iþçi sýnýfýnýn daha geniþ kesimlerine ulaþabilmek amacýyla Sosyalizme Doðru Hareket (MAS) kuruldu. MAS, Moreno’nun GOM’un inþasýndan beri ýsrarla sürdürdüðü parti inþasý çizgisinde o güne dek görülmemiþ bir etkiye ulaþacak yeni bir adýmý ifade edecekti. Uluslararasý alanda ise Nahuel Moreno, Dördüncü Enternasyonal’in 1948 ve 1951 yýllarýnda gerçekleþtirilen ikinci ve üçüncü dünya kongrelerinde partisinin delegesi olarak hazýr bulundu. Bu dönemde, Birleþik Sekreterlik’in izlemekte olduðu ve gerçekte Troçkist partileri Stalinist partilere yamayarak onlarý uzun yýllar etkisiz kýlacak olan ‘’derin entrizm’’ çizgisi Enternasyonal içinde büyük tartýþmalara yol açmýþtý. Moreno, kitle etkisine sahip Troçkist parti önderleriyle birlikte, Michel Pablo ve Ernest Mandel önderliðindeki Birleþik Sekreterlikten koparak Dördüncü Enternasyonal Uluslararasý Komitesi’nin kuruluþuna önderlik etti. Moreno, ayrýca 60’lý yýllar boyunca (SLATO) adýyla bilinen ve Latin Amerika’nýn çeþitli ülkelerinde kitlesel etkinliðe sahip Troçkist partilerin katýlýmýyla oluþturulan Ortodoks Troçkizm Latin Amerika Sekreterliði’nin kurucusu ve önderi oldu. SLATO’yu
oluþturan Latin Amerika partileri, 1963’te uluslararasý Troçkist hareket içinde gerçekleþen birleþmeye katýlmakla birlikte, Birleþik Sekreterlik içindeki gerillacý ve Avro-komünizm yanlýsý eðilimlere karþý sistematik bir þekilde teorik ve politik mücadele verdi. Bütün bu dönem boyunca, Moreno’nun sözcülüðünü yaptýðý devrimci parti inþasý stratejisi doðrultusunda baþta Kolombiya, Venezuela, Peru ve Brezilya olmak üzere pek çok Latin Amerika ülkesinde ve çeþitli Avrupa ülkelerinde yeni devrimci Troçkist partiler inþa edildi. 1979’da ‘’Kasap’’ Iakaplý diktatör Somoza’ya karþý Nikaragua devrimini savunmak için Latin Amerikalý Troçkist devrimcilerden oluþan Simon Bolivar Uluslararasý Tugayý’ný örgütleyen de Moreno oldu. Ýspanyol Ýç Savaþý’ndan sonra ilk kez bir uluslararasý iþçi tugayý devrimci savaþýn pek çok cephesinde Dördüncü Enternasyonal bayraðý altýnda yer aldý. Ne var ki, Troçkist militanlar Nikaragua’da Dörüncü Enternasyonal’in devrim programýný hayata geçirmek üzere savaþýrken, Emest Mandel yönetimindeki Birleþik Sekreterlik bir halk cephesi karakteri taþýyan Sandinist cepheye ‘’koþulsuz destek’’ sunmaktaydý. Moreno’nun önderlik ettiði uluslararasý akým, iþte bu koþullar altýnda Dördüncü Enternmasyonal Birleþik Sekreterliði’nden ayrýldý ve 1979’da Pierre Lambert önderliðindeki Dördüncü Enternasyonal Uluslararasý Komitesi ile birlikte ‘’Giriþim Komitesi’’ni kurdu. Bununla birlikte bu komitenin ömrü kýsa oldu ve Lambertçi akýmýn Fransa ‘da Mitterand hükümetine verdiði politik destek nedeniyle daðýldý. Moreno’nun yýllardýr ýsrarla sürdürdüðü mücadele yönteminin en üst ifadesi, 1982 yýlýnda onlarca ülkede örgütlü Uluslararasý Ýþçi Birliði-Dördüncü Enternasyonal’in ( LIT -CI ) kuruluþu oldu. Ulusal ve uluslararasý politik faaliyetleri nedeniyle kendi ülkesinde defalarca tutuklandýðý gibi dünyanýn pek çok ülkesinin zindanlarýný da yakýndan tanýdý Nahuel Moreno. 1978’de diktatörlük koþullarý altýndaki Brezilya’da tutuklandýðýnda onun özgürlüðü için, baþýný Uluslararasý Af Örgütünün çektiði ve dönemin bir çok tanýnmýþ simasýnýn katýldýðý bir kampanya gerçekleþtirildi (Moreno’ya özgürlük talep edenler arasýnda Felipe Gonzalez, Mario Soares, Gabriel Garcia Marquez de vardý). 1987 yýlýnda Buenos Aires’te öldüðünde geriye eþsiz deðerdeki deneyimlerin saklý olduðu bir mücadele yöntemi býraktý. Bugün tüm bu yöntem ve deneyimler Uluslararasý Ýþçi BirliðiDördüncü Enternasyonal’in mücadelesinde somutlaþmaktadýr. Murat Yakýn (Þubat 2002 - “Parti ve Devrim”
15
Ölümünün 20. yýlýnda
Moreno’yu keþfetmek
16
Dünya devrimci Troçkist hareketinin önderlerinden, Latin Amerika Troçkizminin ve Uluslararasý Ýþçi BirliðiDördüncü Enternasyonal’in (LIT-CI) kurucusu Nahuel Moreno’yu bundan yirmi yýl önce, 25 Ocak 1987’de, henüz 62 yaþýndayken yitirdik. Ani kalp krizi ustayý, daha yapacak çok iþi varken, bir anlamda çok erken, çok genç yaþta, aramýzdan çekip aldý. Üstelik biz Türkiyeli devrimci Troçkistler, o tarihte onu daha yeni keþfetmiþ, yeni tanýmaya baþlamýþtýk. Bizim için onu keþfetmek aslýnda bizzat gerçek Troçkizmi, enternasyonalizmi tanýmamýz anlamýna geliyordu. Gerillacýlýða, “yeni öncülere”, Stalinist parti artýklarýna, ulusalcýlýða, sivil toplumculuða vs. deðil, iþçi ve emekçi kitlelerin devrimci seferberliklerine güvenen, ulusal ve uluslararasý partinin inþasýný kitle mücadelelerinin içine taþýyan Troçkizmi. Türkiyeli ilk kuþak Troçistler olarak bizim için 1970’ler aslýnda bir tür “cahiliye” dönemiydi. Troçki’nin temel tahlillerinden ve Sürekli Devrim kuramýndan hareketle Stalinizmle baðlarýmýzý koparmamýza raðmen, politik programýmýzýn temelini esas olarak Pablocu-Mandelci anlayýþ, yani Troçkizmin sapkýn bir yorumu oluþturuyordu. O yýllar, sadece Türkiye deðil, tüm dünya solu Moskova kökenli Stalinist partilerin yaný sýra, ayný ideolojinin Guevaeracý, Maocu vs yorumlarýnýn etkisi altýndaydý. Biz ise Enternasyonal olarak yalnýzca, Gueveracý gerillacýlýðýn etkisiyle müthiþ bir sapmaya uðramýþ olan Mandelci Birleþik Sekreterliði tanýyorduk. Bu anlayýþýn ülkemizde uygulanmasý ise, elbette, Guevara çizgisinin “en has” temsilcisi olan Dev-Yol’un peþinden koþmaktan baþka bir þey deðildi. Biz propagandamýzý güçlendirdiðimiz ölçüde Dev-Yol önderliðinin 4. Enternasyonal’e yaklaþacaðýný umuyorduk. (Bugün bile ayný çizgiyi ýsrarla sürdürüp ÖDP, ve ÖDP ile birlikte sivil toplumculuðun içinde kaybolup giden eski yoldaþlarýmýz var.) Ama o zamanlar, örneðin Arjantin’de gerilla kuran Troçkist partinin (PRT-ERP) kendisinin Enternasyonalden kopmuþ olduðundan haberimiz bile yoktu. Ne de Moreno’nun bu sapkýnlýða karþý ýsrarla iþçi-emekçi yýðýnlarýn mücadelesini ve devrimci partinin baðýmsýz inþasýný savunduðundan. Bu cahiliye döneminden sýy-
rýlmamýza yardýmcý olan yegane unsur, önemlice bir kesimimizin kendisini gerillacýlýða özenmektense, iþçi sýnýfýnýn mücadelesine hasretmesi oldu. Ýþçi sýnýfý mücadelesi bizlere, Troçkizmin devrimci ilkelerinin ve programýnýn özünü kavramamýzda yardýmcý oldu. Devrimci programýn, talep ve sloganlarýn, kitle mücadelelerine katýlým ve devrimci Leninist partinin inþasý stratejisinin anlamýný öðrenmeye koyulduk. Faþistlere karþý çete mücadelesi stratejisinin karþýsýnda, iþçi ve emekçi yýðýnlarýn birleþik cephesi ve genel grev þiarýný yükselttik. Soyut popülist halk komitelerine karþý, faþizme karþý iþçi-emekçi özsavunma birimlerinin ve fabrika komitelerinin önemini vurguladýk. Þekilsiz hareketçiliðin karþýsýnda Leninist partinin inþasýna giriþtik. Ýþçi Cephesi iþte bu süreçte 1979 sonlarýnda doðdu. Bir þey daha oldu: 1979’da Birleþik Sekreterliðin Dünya Kongresine gittiðimizde, ilk kez Nahuel Moreno’nun adýný duyduk. Onun önderliðindeki Bolþevik Fraksiyon, bu kongrede Mandelci kesime büyük eleþtiriler yönelterek BS’den kopma kararý almýþtý. Bolþevik Fraksiyon, Mandelci önderliði Nikaragua devrimi sýrasýnda Simon Bolivar Tugaylarýný Panama polisinin eline teslim eden FSLN’i destekliyor olmakla suçluyordu. Simon Bolivar Tugaylarý, devrim sýrasýnda Somoza birliklerine karþý savaþmak, ve zaferi proleter devrimi doðrultusunda ilerletmek üzere Somoza ailesine ait topraklarýn ve iþyerlerinin millileþtirilmesine, baðýmsýz sendikalarýn örgütlenmesine giriþen, ve bizzat Moreno’nun önderliðindeki bir kampanya sonucunda Latin Amerikalý devrimci Troçkistlerin oluþturduðu uluslararasý devrim birlikleriydi. FSLN ise, Fidel Castro’nun da emirleri doðrultusunda, Somoza karþýsýndaki zaferi bir burjuva demokratik devrimle sýnýrlamaya, ABD ile anlaþabilmek için bir iþçi-köylü hükümetinin kurulmasýný önlemeye çalýþýyordu. Ve Mandelciler bu FSLN’i kayýtsýz koþulsuz destekliyordu, hem de Troçkizm karþýsýnda. Böylece Moreno bizlere bir devrimin ne olduðunu, ne olmasý gerektiðini öðretmeye baþlamýþtý. Onun Proletaryanýn Devrimci Diktatörlüðü ve Parti ve Devrim (Leninist Parti mi, Mandelci Parti mi?) kitaplarý, ve nihayet Geçiþ Programýnýn Güncellenmesi çalýþmasý ufkumuzun daha da berraklaþmasýna yardýmcý oldu, onun kurduðu enternasyonalist dünya akýmý içinde yer almamýzý saðladý. Ama sonra onunla aramýza 1980 askeri diktatörlüðü girdi. Ýnþamýza gerçek anlamda yeniden baþlamamýzdan sonra da onu erken bir yaþýnda yitirdik. Bizler için ise çok, çok erken. Bugüne kadar çok hata yaptýk, ama Nahuel Moreno’nun ayaklarý üzerine yeniden oturttuðu devrimci Troçkizm programý altýndaki mücadelemizi ayný heves ve aþkla sürdürüyoruz. Zira Moreno bizlere bunun asýl görevimiz olduðunu öðretti. Ýþçi Cephesi - 23 Aralýk 2006