Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 37
Mart 2007
http://iscicephesi.org
iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar asla birbirlerinin rakibi ve düþmaný deðildir
iþçi sýnýfýnýn yolu Gündem ve Politika
syf. 2- 9
Mortgage nedir? Ne deðildir?
Sýnýf mücadelesi Kapitalist sistem yoksulu öldürüyor Emek güncesi
Bilinenlerin doðrulanmasý: Katil, ardýndaki, iþçi sýnýfý... Hükümet ve Ordu danýþýklý dövüþ içinde Fransa’da PKK’ye yönelik operasyon 301. Madde: Baský, korku ve þiddet rejimi Faþizm: Finans kapitalin kanlý diktatörlüðü
syf. 10-14
Fabrikalardan okur mektuplarý Enternasyonal
syf. 14-15
Venezüella nereye koþuyor? 8 Mart
Dünya Emekçi Kadýnlar Günü
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 13/16
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Mortgage Nedir? Ne Deðildir?
2
AKP hükümeti öncelikli olarak herkesin kira öder gibi ev sahibi olacaðýnýn propagandasýný yapmýþtý. Ama Mortgage yasasýnýn çýkmasýyla “Karaman’ýn koyunu sonra çýkar oyunu” misali bir durum ortaya çýktý. Mortgage yani Ýpotekli Konut Finansmaný Sistemi. Uzun vadeli banka kredisi ile bedelleri finans kuruluþlarýnca belirlenen evler satýn alýnýyor. Ancak kredinin geri ödemesi tamamlanana kadar konutlar bankalar tarafýndan ipotek altýna alýnýyor. Kredi geri ödemelerinde en fazla iki aylýk bir gecikme yaþandýðý takdirde konutlara yine finans kuruluþlarýnca belirlenen fiyat üzerinden ev sahibi olmayý bekleyen vatandaþýn elinden alýnýyor. Geri alýnan konut yeniden ayný sistemle satýlabiliyor. “Kira öder gibi ev sahibi olacaksýnýz” sloganý ile konut sorununun çözümü gibi gösterilen Mortgage sisteminde gerçekler çok farklý. Durgun inþaat sektörünü ve ölü alým gücünü canlandýrarak inþaat þirketlerine ve bankalara yeni kâr alanlarý açacak olan sistem, “uzun vade, düþük faiz” gibi cezp edici kelimelerle tanýtýlýyor, reklamý yapýlýyor. Yüz binlerce yeni konut üretiliyor, gazetelere boy boy ilanlar veriliyor. Ana haber bültenlerinde bile konutlar tek tek tanýtýlýyor. Sistem bu þekilde pazarlanýyor. Bu pazarlamanýn en çok kabul gören kýsmý da çok düþük faizlerle ve uzun vadelerle vatandaþlarýn konut sahibi olacaðý iddiasý. Halbuki kredi alabilmeniz için finans kuruluþlarýnýn öngördüðü koþullara bakýldýðýnda deðil yoksul insanlarýn, orta gelirli vatandaþlarýn dahi kredi almalarý çok zor. Çünkü sabit ve belli miktarda gelir garantisi gerekmekte. Ayrýca yine sabit ve belli oranda geliri olanlarýn da bir kefile ihtiyacý var. Kaldý
ki bugün cazip gibi görünen faiz oranlarýna raðmen vatandaþlarýn belli bir süre içinde; ekonomide istikrarýn olmayýþý, kriz, iþten çýkarma ya da benzeri nedenlerle gelirlerinin bozulmasý yüksek ihtimal. Ýstikrar olmadýðý için paralarýn geri ödemesi de zor olacaktýr. Yapýlan konutlarda krediler geri ödenemediði için hacizler gündeme gelecek. Bu konutlar, kredi veren finans kuruluþlarý tarafýndan düþük ve komik bedellerle geri alýnacak. Bu konutlarýn bedellerini belirleyen ekspertizlik (bilirkiþi) hizmetleri de finans kuruluþlarý tarafýndan belirlenmekte. Bu nedenle ipotekler aslýnda vatandaþlarýn ödemesi gereken bedellerin karþýlýðý deðil. Vatandaþlar kriz anýnda geri ödeme yapamadýðýnda finans kuruluþlarý, kendilerine baðlý olan bilirkiþilik bedellerine göre konutu geri alacaklar. Vatandaþ belki de gerçek bedelini ödemesine raðmen bu konutlarýn sahibi olamadan konut elinden alýnmýþ olacak. Ve çok sayýda boþ konut gündeme gelecektir. Bir anlamda Ýstanbul’da hayalet kentler oluþacak. Mimarlar Odasý Ýstanbul Þube Baþkaný Eyüp Mumcu ise, Mortgage sisteminde konut fiyatlarýný belirleyen ekspertizlerin (bilirkiþi) finans kuruluþlarýna baðlý olduklarý uyarýsýný yaparak, “Gerçek deðerinin belki de üstünde bir fiyatla ev satýn alacak olan yurttaþlarýmýz, istikrarsýz ekonomi nedeniyle geri ödemelerinde sýkýntýya düþtüklerinde evler ellerinden belki de yarý fiyatýna alýnacak. Deðerinin üstünde aldýklarý evlerin belki de gerçek deðerlerini ödemiþ olduklarý halde sahibi olamadan kaybedecekler” dedi. Bu sisteme bakýldýðýnda hükümetin yoksul insanlarýn konut sahibi olmasýný kolaylaþtýrma peþinde olmadýðý görülüyor. 100 bin liralýk bir ev almak için 25 bin lira peþin para yatýrýlmasý gerekli. Hangi iþçi-emekçi de bu para var? 20 yýllýk ödeme dönemlerinde bile 700-800 liranýn altýnda taksit ödemesi yok. Hangi iþçi-emekçinin aylýðý 700-800 lira taksit ödemeye uygun? Kuþkusuz bu sistemden yararlananlar olacak ama bunlarýn iþçi ve emekçiler olamayacaðý açýk. Diðer yandan alanýn da, alamayanýn da iþi-gücü, akýlý-fikri bu noktaya saplanýp kalacak. Bir þekilde almayý becerse 20-30 yýl ödeme kabuslarý yaþayacak, sisteme göbekten baðlanacak. Alamasa; “bir alsam, nasýl alsam?” kabuslarý görecek. Nereden baksanýz iki ucu boklu deðnek. Eðer asgari ücret üç otuz para ise ve bu para madem yaþamak için yeter kabul ediliyorsa, o zaman yapýlmasý gereken iþçi ve emekçi yoksul halkýn bedelsiz olarak ev sahibi olmalarýný saðlayacak bir sistemin iþler hale getirilmesidir. Akýn Sel 4 Mart 2007
Katil, Ardýndakiler ve Ýþçi Sýnýfýnýn Yolu
GÜNDEM
Bilinenlerin Doðrulanmasý:
Tehdit ve ölüm listeleri Hrant Dink 19 Ocak 2007 günü katledildi. Geçen Hrant Dink katledildi. Ailesi ve gazetesi halen sürede bilinenler tartýþmasýz þekilde doðrulandý. hedef. 200 bini aþkýn insan cenazeye katýlarak Cinayetin hemen ardýndan Trabzon Valisi ve Ýstanbul cinayeti lanetledi. Hepsi iþbirlikçi, suç ortaðý, vatan Emniyet Müdürü cinayeti tekil, baðlantýsýz ve adi bir haini ilan edildi. Diðer yandan Hrant Dink’in olay olarak tanýmlamýþtý. Oysa merkezi olarak plancenazesinde öne çýkan “Hepimiz Ermeni’yiz” lanmýþ, son derece örgütlü ve profesyonelce iþlenmiþ sloganýný bahane eden kimi ýrkçý-faþist örgütler bir cinayet olduðu artýk kanýtlanmýþ durumda. Bu Türkiye’nin çeþitli yerlerinde açýða çýktý. Millici, devlet görevlileri derhal meslekten ihraç edilmeli ve Kuvvacý, Ulusalcý adlarla kendilerini gösteren bu haklarýnda kamuoyunu yanlýþ bilgilendirmek, örgütler tabii ki birkaç günlük geçmiþe sahip deðil. yönlendirmek ve görevi ihmal suçlarýndan dava Takip edenler bilir ki bu örgütler uzunca süredir açýlmalýdýr. Cinayetin þüphe götürmez niteliðine deðiþik kisveler altýnda örgütlenmekte. Avukat raðmen Hürriyet Genel Yayýn Yönetmeni Ertuðrul Kerinçsiz ve eski general Küçük kamuoyunun en çok Özkök bugün dahi olayýn siyasi içeriði olmadýðýný, tanýdýðý isimler. Bu ýrkçý-faþist örgütler binlerce kiþilik lümpen birkaç kiþinin gerçekleþtirdiði bir cinayet ölüm listeleri yayýnlýyor. Baþta Kürtler, Ermeniler olduðunu iddia etmekte. Lakin: olmak üzere tüm farklý etnik 1)Tetikçi ve yönlendiricikimliklere, devrimci ve sosyalerinin siyasi baðlantýlarý En son Mersin’den kamuoyuna listlere, iþçi-emekçilere, parti ortaya çýktý. 2)Cinayetin bir yýl yansýyan silah, bayrak ve kuran önceden emniyete ihbar edil- üzerine yapýlan yemin töreni bu ýrkçý- ve sendikalara yönelik izlenecek düþmanca yöntemleri diði, konuyla ilgili Trabzon ve faþist örgütlerin niyetlerinin bir tescili. ilan ediyor. Ýstanbul emniyetlerinin bilgisi Bu örgütlerin kurucularýnýn ve En son Mersin’den kamuolduðu ve iþlem yapmadýklarý öncelikli üyelerinin tamamýna yakýný oyuna yansýyan silah, bayrak kesinleþti. 3)Tetikçinin yakaemekli asker-polis, MHP-BBP gibi ve kuran üzerine yapýlan lanmasý sonrasý emniyet ve partilerin üye ya da eski üyesi ve yemin töreni bu ýrkçý-faþist jandarmada gördüðü kahraman muamelesi deþifre oldu. devletin çeþitli kademlerinde çalýþmýþ örgütlerin niyetlerinin bir tescili. Bu örgütlerin kurucularýnýn 4)Cinayet nedeniyle nerekiþiler. Doðrudan devlet destekli ve öncelikli üyelerinin tamadeyse Türkiye’nin her yanýnda olduklarý, ulusal ve yerel ölçekte mýna yakýný emekli askerolayla ilgisi olduðu saptanan devlet imkanlarýný kullandýklarý ve polis, MHP-BBP gibi partilerin onlarca kiþi gözaltýna alýndý. baþta asker, polis ve yargý üye ya da eski üyesi ve 5)Ayný nedenle Orhan kademelerinden övgü ve destek devletin çeþitli kademlerinde Pamuk, 301. maddeden yargördükleri yaþananlar ýþýðýnda açýk. çalýþmýþ kiþiler. Doðrudan gýlananlar ve Agos gazetesi devlet destekli olduklarý, çalýþanlarý baþta olmak üzere ulusal ve yerel ölçekte devlet imkanlarýný kullandýklarý ölüm tehditleri devam etmekte. 6)Susurluk, Þemdinli ve baþta asker, polis ve yargý kademelerinden övgü ve Yargýtay saldýrýsýnda ortalýða saçýlan cinayet ve destek gördükleri yaþananlar ýþýðýnda açýk. Zaten þebekeleri ve iliþkiler yumaðý bu olayda da baþrolde. esas mesele de bu. Ölüm listeleri yayýnlayan, silah Özkök bu tabloya raðmen halen birkaç çapulcudan üzerine yemin eden bu Ýttihatçý kiþi ve kurumlara bahsediyor. Bunun adý yardým ve yataklýktýr. yönelik en ufak adli soruþturma açýlmýþ deðil. Rejim Gerçekleri saptýrmak, kamuoyunu kandýrmaktýr. sadece resmi asker-polis kuvvetiyle deðil bu tür Akacak yeni kanlara onay vermektir. yapýlar aracýlýðýyla da baský ve þiddet yönetimini “Hepimiz Ermeni’yiz” diyenleri vatan haini ilan ayakta tutmakta. Dink cinayetini daha da korkutucu ederek hedef tahtasý yapmak bu onayýn bir ilk kýlan bu yapý ve iliþkiler; ve bunlarýn sadece bir etnik adýmýdýr. Cemil Çiçek 301. maddenin uygulamasýný kesime yönelik olmayýp tüm demokratik hak ve görmek istemiþti. Gördü, halen hararetle özgürlüklere ve kesimlere yönelik olduðu da su savunmakta. “Sivil Toplum Kuruluþlarý” 301. madde götürmez bir gerçek. için bir araya geldi. DÝSK ve TTB (Türk Tabipler Birliði) dýþýndakilerin hepsi maddenin içeriðini sahiplendi. Devletten millete ýrkçý-faþist örgütlenme Türk-Ýþ ve Hak-Ýþ baþta olmak üzere kimi iþçi Bu yapý ve iliþkiler aðý yukarýdan aþaðý inþa sendikalarýnýn da bu ýrkçý-faþist içeriðini sahiplendiði edilmekte ve bizzat rejim güçleri tarafýndan eylem bir kez daha teyit etti. Kuþkusuz mesele maddenin programý belirlenmekte. Kahvede televizyon seyredip ötesinde, bizzat rejimin baský ve þiddet özünü kafasý bozulan ve sonra adam öldüren adamlar benimsemekle, korumakla ve daha da ötesi onun tasviriyle süreci açýklayanlar da bu yapýnýn kanaat organik bir bileþeni olmakla ilgili.
3
önderleri olarak tabloda yerlerini alýyor. Kurumsal siyasi yelpazenin tamamý bu ideolojik-politik çerçevenin içinde bulunmakta. BBP’nin, MHP’nin biraz daha saðýnda yer almasý; CHP’nin bu ikisine göre daha solda görünmesi; Kuvvacý/Millici kimi paramiliter örgütlerin bu üçünün de daha saðýnda ve biraz da merkezkaç niteliðinde olmasý, sonucu deðiþtirmiyor. Yapý hepsini besliyor, hepsi de birbirini. Asker/ Polis/Yargý üçgeni, cumhurbaþkaný da dahil olmak üzere esas olarak bu yapýnýn temelini oluþturuyor. Bu temele MGK adýný vermekte sakýnca olmaz. Bu devlet/rejim güçleri idarede söz-karar-imtiyaz haklarýný yitirmek istemiyor. Yüz yýlý aþkýn süredir sahip olduklarýný ulusal/uluslararasý geliþmelere paralel olarak yitirmemek için ellerindeki güçü her þekilde kullanýyorlar. Yanýltýcý olmasýn, daha birkaç gün önce Genelkurmay Baþkaný ABD devletine TSK’yý anlattý. NATO üyesi, AB Güvenlik Konseyi’nin parçasý TSK, emperyalist-kapitalizm çaðýnda ancak bu kadar milli ve baðýmsýz olabilir. Gerisi mama. Erdoðan’dan papatya falý: negatif, pozitif, negatif… Diðer taraftan AKP hükümeti bu rejim güçleri karþýsýnda özgürlükçü görünüyor. Bu öze deðil biçime dair bir görüntü. Türkiye tarihinin özellikle son 25-30 yýldýr izlediði kapitalistleþme, emperyalistkapitalist ekonomiyle bütünleþme ve yeni-liberalizm uygulamalarýnýn
4
izlenmesi açýsýndan AKP hükümeti burjuvazinin gözbebeðidir. On binlerce kiþilik ölüm listeleri ortada dolaþýrken bizde ýrkçýlýk yoktur diyen; bütün Kürtler ölsünsürülsün, Ermeniler 1915’i unutmasýn diyenler ortalýkta cirit atarken negatif-pozitif milliyetçilik uydurmalarýyla ince ayar yapmaya çalýþan Baþbakan Erdoðan’ýn iþlevi ve siyasi yelpazenin gerçekte neresinde olduðu konusunda kafalar açýk olmalýdýr. TÜSÝAD’ýn genelde “milliyetçilik” ve özelde de MHP ile girdiði söz düellosu yine öze deðil, biçime iliþkindir. TÜSÝAD’ýn gerçekte ne olduðunu en iyi MHP bilir. Söz konusu milliyetçilik olduðunda onu baðrýnda en fazla barýndýran ve gerektiðinde her þekilde kullanmaya hazýr þekilde taþýyan bizzat büyük sermayenin kendisidir. Büyük sermayenin doðrudan varlýðý ve desteði olmaksýzýn bir faþizm söz konusu olamaz. Korku yönetimi Bir hedefe ulaþmak istiyorsanýz en akýllýca þey saðdan ve soldan gitmek istediðiniz yere ulaþmanýzý engelleyen güçleri, kendi çýkarlarýnýz doðrultusunda, ortak bir payda da bir araya gelmek zorunda býrakmaktýr. Ortak payda saðlayacak en iyi yapýþtýrýcý -eðer herkesin cebini biraz dolduracak kadar sermayeniz yoksa- korkudur. Korkuyu yaratmak ve yönetmek geçmiþte ve bugün tüm dünyada olduðu gibi patronlarýn en baþarýlý olduðu iþtir: bölüneceðiz korkusu, faþizm gelecek korkusu, darbe olacak korkusu, sivil yönetim ve demokrasiden uzaklaþacaðýz korkusu, iþgal edileceðiz korkusu ve diðer korkular. Kuþkusuz tarih boyunca Türkiye’de de, dünyada da bunlar sadece korku olarak kalmadý. Yeri geldi ve korkulan gerçek oldu. Lakin nedenler de, sorumlular da ortada. Unutmamamýz
gereken; yaþadýðýmýz gerçeklik hakkýnda bilgimiz ne kadar fazla, kesin ve gerçekliðe uygun olursa, iþçi sýnýfý ve emekçiler olarak bu çarpýtýlmýþ gerçeði deðiþtirmek için gücümüz ve hedeflerimizi gerçekleþtirmemizin de o derece olanaklý olacaðýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn yolu… Bir fabrikada çalýþan Türk bir iþçi, yaný baþýnda kendisiyle ayný koþullarda çalýþan baþka bir iþçinin sadece Kürt ya da Ermeni olduðu için yaþama hakký olmadýðý söylendiðinde ne yapmalýdýr? Bu atölyenizde, okulunuzda, mahallenizde, apartmanýnýzda da olabilir! Öncelikle bunu söyleyen kim? Bu kiþi ücretler için, iþ güvenliði için, çalýþma þart ve koþullarýnýn düzeltilmesi için, örgütlenme ve sendikalaþma hakký için, saðlýk ve eðitim haklarýnýn eþit ve adil paylaþýmý için, kadýn-yaþlý-sakatçocuk demeden insanca yaþam hakký için, emeklilik ve sosyal güvenlik hakký için, iþsizliðin yasaklanmasý, beslenme ve konut edinme haklarý için sizinle birlikte mücadele ediyor mu? Haklarýnýz gasp edildiðinde, ücretleriniz ödenmediðinde, kölece þartlarda gece-gündüz mesai ve düþük ücret dendiðinde sizinle birlikte hayýr diyor ve gerekirse grev, gerekirse direniþ diyor ve dayanýþma içinde oluyor mu? Lafa vatan-millet-devlet diye mi yoksa kardeþlik, barýþ, emek diye mi baþlýyor? Yokluðunuz, yoksulluðunuz, iþsizliðiniz hakkýnda hiçbir þey söylemeyen ya da bunlarýn nedenlerinin patron ve kapitalizm deðil de þu ya da bu din ya da etnik kökenden olan iþçi kardeþiniz olduðu söylendiðinde sözümüz tektir: iþçi ve emekçiler asla birbirlerinin rakibi ve düþmaný olmamalýdýr. Milliyetçilik, ýrkçýlýk, þovenistlik, faþistlik iþçi ve emekçileri sadece daha da güçsüz, daha da örgütsüz, daha da yalnýz kýlar… Birliðini, dayanýþmasýný, gücünü yitirmiþ bir sýnýf asla kazanamaz, asla özgür olamaz. 4 Mart 2007
Hükümet ve Ordu Danýþýklý Dövüþ Ýçinde Son günlerde Türkiye-Ýsrail ve Türkiye-ABD gezilerinin yaný sýra Ýran ve Irak’tan Türkiye’ye konuk aðýrlama trafiði yaþandý. Þubat ayý içinde önce Ýsrail Baþbakaný Ehud Olmet’in ziyareti, ardýndan Gül’ün ve arkasýndan Genelkurmay Baþkaný’nýn ABD ziyaretini gerçekleþti. Önce burjuva basýn Olmet’in ziyaretini “hafife” alan bir tutum takýndý. Omlet, sanki Harem ÜþÞerif’te yapýlan kazýlarla ilgili rapor vermeye gelmiþ gibi bir hava estirildi. En azýndan þunu bilmeliyiz, Tayyip Erdoðan ve Ehud Olmet arasýnda yapýlan 2,5 saatlik görüþmede sadece bir tercümanýn bulunmasý ve konuþmalarýn kaydedilmemiþ olmasý, iþin sadece Harem Üþ-Þerif meselesi olmadýðýný gösteriyor. Türkiye-Ýsrail temaslarýnýn, Dýþiþleri ve Genelkurmayýn ABD ziyaretlerinin arkasýnda, Türkiye’nin Ortadoðu’da izleyeceði politik hattýn (Kürt sorunu, K.Irak’taki PKK varlýðý ve Kerkük) netleþtirilmesine yönelik nedenler bulunmaktadýr. Ýran ve Irak yetkililerin Türkiye ziyareti ve ardýndan baþbakanýn Suudi Arabistan gezilerine bakacak olursak, Türkiye, ABD’nin Ortadoðu’da gerçekleþtirmeye çalýþtýðý politikalarda aktif bir rol üslenme hevesi içinde. Çünkü ABD’nin Ortadoðu’daki temel dayanak olabilecek güçleri arasýnda Türkiye-Ýsrail bulunuyor. Olmet’in ziyaretini de bu çerçevede görmek gerekir. ABD’nin Ortadoðu’daki politikalarýný benimseyen AKP hükümeti, baþtan itibaren bölgede buna uygun bir politika sergiliyor. ABD’nin Ortadoðu’daki planlarýnýn gerçekleþtirebilmesi için öncelikli olarak saplanmýþ olduðu Irak bataklýðýndan çýkmasý gerekiyor. Bunun bilincinde olan ABD, Türkiye devletinin Irak Cumhurbaþkaný Talabani ve Kürdistan Bölgesel Yönetim Baþkaný Barzani ile diyaloga geçmesini istiyor.
Görünen yanýltýcý, gerçek iþbaþýnda Zaman geçirmeden Dýþiþleri Bakaný Gül, “Kürt liderleriyle diyaloga hazýrýz” mesajýný verdi. Buna karþý ordunun, bir yandan sýnýr ötesi bir operasyonu dillendirmesi ve buna uygun askeri hazýrlýklarýn yapýlmasý; diðer yandan Genelkurmay Baþkaný Büyükanýt’ýn ABD ziyareti öncesi “PKK’ya destek verenlerle ne konuþacaðým?” çýkýþý neyi ifade etmektedir? Burjuva basýn bu iki kurum arasýndaki farklý çýkýþlarý restleþme olarak yansýttý. Gerçektende öyle mi? Bizce hayýr. Çünkü hem hükümet hem de ordu Amerikancýdýr. Dolayýsýyla ABD’nin, Irak baþta olmak üzere, Ortadoðu politikasýna destek veren AKP hükümeti ve ordunun bu çýkýþlarý inandýrýcý olamaz. Çünkü ABD ziyaretinde siyasi temsilci gibi karþýlanan Büyükanýt’ýn çözüm formülü ABD emperyalizmiyle anlaþmak, kendi ayrýcalýklarýnýn korunmasý karþýlýðýnda Amerikan saldýrganlýðýna daha aktif katýlmaktan yanadýr. Burada bir parantez açmakta yarar var. Genelkurmay Baþkaný Büyükanýt’ýn, “PKK’ye destek
verenlerle ne konuþacaðým?” diyerek Talabani ve Barzani’ye karþý açýk tutum aldýðý görülüyor. Ama, ayný Büyükanýt 1992 yýlýnda NATO istihbarat komutanlýðýndan dönüp, Genelkurmay Genel Sekreterliði’ni üstlendiði süreçte PKK’ya karþý Türkiye’nin yanýnda yer almalarý için Barzani ve Talabani’ye silah ve askeri malzeme yardýmý yapýlmýþtý. Barzani ve Talabani’ye kýrmýzý diplomatik pasaportu saðlayan yine Türkiye devletidir. Büyükanýt’ýn Kürt liderleriyle diyalog kurmama gerekçesi olarak PKK’nýn siyasal olarak tanýnmasý iddiasýnda bulunmakta. Hâlbuki ABD’nin kendisi Türkiye devletine PKK sorununda atýlacak bir takým siyasal adýmlarla paralel olarak çözümlenebilir bir sorun olduðunu dayatmýþ ve bunun sonucunda bir koordinatörlük oluþturulmuþtur. Bu koordinatör halen görev baþýndadýr. Ayrýca Avrupa’da PKK’nýn mali kaynaklarýna yönelik operasyonlar PKK’nýn öz kaynaklarýný kurutmayý, onu mali bakýmdan Güney Kürdistan yönetimine baðýmlý hale getirmeyi hedefliyor. Bu açýdan yapýlan operasyonlar Türk devletini bir nebze olsa rahatlatmýþ görünüyor. Bu tartýþmalarýn bir baþka yönü ise, -Türkiye devletinin iþbirlikçi Kürt yönetimiyle iliþki kurup kurmayacaðý bir yana býrakýrsak,Türkiye ile Güney Kürdistan arasýndaki ticari ve ekonomik
5
iliþkilerin boyutunun 10 milyar dolarý bulmasý. Bu pastadan en büyük paylardan birini de ordu kuruluþu olan OYAK almakta. Ortalýkta bu kadar büyük bir pasta varken, Büykükanýt’ýn “diyalog kurmayýz” çýkýþlarý ne kadar gerçekçi ve samimi olabilir ki? Ortadoðu’da ABD-Kürt yakýnlaþmasý ve Türkiye’nin tutumu ABD’nin kontrolünde iþbirlikçi Kürt liderlerle, Kuzey Irak’ta resmen ilan edilmese de Kürdistan Devlet Baþkanlýðý deðerinde olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi Baþkanlýðý bulunuyor. Türkiye devleti önceleri “iç siyaset malzemesi olarak Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin oluþmasýna izin vermeyeceði” hamasetlerinde bulunuyordu. Türkiye Devleti bugün gelinen son noktada ise, bu bölgede oluþturulan bu resmi olmayan bölgeyi tanýmak durumunda kalmýþtýr. Türkiye Devleti bu sonucu 1 Mart tezkeresine baðlamakta çünkü ABD’nin Irak iþgalinde yanýnda fiilen olmadý. Kim vardý pekiyi? Talabani ve Barzani. Mükâfatýn adý ise, Kürt Devleti oldu. Bugün bölgesel güç olma arayýþlarý içine giren büyük burjuvazi ve desteklediði AKP hükümeti tekrardan (1 Mart
tezkeresi gibi) ayný hatayý yapmamak için ABD ile tam iliþki (örneðin Meclis’ten Lübnan’a asker gönderme kararý çýktý) içindedir. Genelkurmay Baþkaný’nýn son çýkýþýnýn ardýnda Kuzey Irak’ta engellenemeyen bir devletin oluþumuna karþý, Güney Kürdistan bölgesini içine alabilecek geliþmeleri engellemek ya da buradan doðacak tehlikeleri en asgari düzeye indirme çabasý yatmakta. Kýsacasý, ABD’nin denetiminde oluþturulmak istenen Kürt devletinin varlýðýný Türkiye Devleti kabullenmektedir. Fakat diðer taraftan bu olasý Kürt devletini alabildiðine zayýf tutmak ve Irak’tan kopuþunu engellemek için Kerkük sorununu gündemde tutma arayýþlarý içinde olmasýnýn nedeni de bundandýr. Bu arayýþ karþýnda DTP Diyarbakýr Ýl Baþkaný Ýbrahim Aydoðdu, “Kerkük’e yapýlmýþ bir saldýrýyý Diyarbakýr’a yapýlmýþ sayarýz” demesi ve ardýndan tutuklanmasý bu paralelde düþünülmesi
gereken bir durumdur. Devletin son süreçte DTP’lilere yönelik baský ve operasyonlar yapmasý konunun bir bütünsellik içinde ele alýnmasýný gerektiriyor. Çünkü Türkiye Devleti, Kerkük kozunu elinde tutarak kendi bölgesindeki Kürt halkýna baskýcý karakterini gösteriyor, sindirmeye çalýþýyor. Sonuç olarak Türkiye’nin büyük burjuvazisi ABD emperyalizminin dümeninde yayýlmacý ve saldýrgan bir siyaseti öngörmekte. Ve bu politik hattýn izlenmesi sonucunda bölgesel bir güce ulaþýlabileceði hayali içinde. Bu açýdan bakýldýðýnda hükümetin ve ordunun danýþýklý dövüþ içinde olduðu görülmektedir. Þahin Yýldýrým 27 Þubat 2007
Fransa’da PKK’ye Dönük Operasyon 5 Þubat 2007 tarihinde Fransa’daki PKK üye ve kurumlarýna dönük Fransýz hükümeti tarafýndan “Ahtapot Operasyonu” adý verilen bir saldýrý düzenlendi. Bu saldýrý sonucunda aralarýnda PKK’nin Avrupa temsilcilerinin de olduðu 14 kiþi tutuklandý. Tutuklananlardan 6’sý serbest býrakýlýrken 8’inin tutukluluðu devam ediyor. Operasyon Türkiye’nin Güney Kürdistan’la ilgili tepkisinin arttýðý bir döneme denk geliyor. ABD’nin isteðiyle operasyonu gerçekleþtiren Fransýz hükümeti bu gerçeði açýklamakta hiç bir sakýnca görmüyor. ABD daha önce de Abdullah Öcalan’ýn Türkiye’ye teslim edilmesini saðlamýþtý. PKK’ya dönük saldýrý Türkiye ve ABD arasýndaki iþbirliðinin bir sonucu. Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesi iliþkileri geliþtiren bir faktör. Operasyonlarýn devamýna karþýlýk Türkiye burjuvazisi de Irak’a asker gönderme kararý alabilir. Operasyonlarla ortaya çýkan bir gerçek de PKK önderliðinin Fransa hükümetine ve genel olarak da AB’ye duyduðu güvenin olumsuz sonuçlarý da bir kez daha ortaya çýkmasý. AB emperyalist bir birliktir. Fransa da emperyalist bir burjuva devletidir. Fransa’nýn konjonktürel desteði onun emperyalist karakterini deðiþtirmez. Doðal olarak da bugün ABD emperyalizmi ve Türkiye burjuvazisi ile iþbirliði içerisindedir. Kürt hareketindeki bu yanýlsama bir kez daha ortaya çýkmýþtýr. Kürt emekçilerine emperyalizmden baðýmsýz sosyalist bir alternatif sunmak komünistlerin önünde görev olarak durmaktadýr. Fuat Karan - 3 Mart 2007 6
301. Madde: Baský, Korku ve Þiddet Rejimi 301. Madde Hrant Dink cinayetinin ardýndan gündemde daha yoðun hale geldi. Çünkü, Hrant Dink 301’den yargýlanýyordu. Peki nedir bu 301? Bir göz atalým: 1)Türklüðü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aþaðýlayan kiþi altý aydan üç yýla kadar hapis cezasýyla cezalandýrýlýr. 2)Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, devletin yargý organlarýný, askeri veya emniyet teþkilatýný alenen aþaðýlayan kiþi altý aydan iki yýla kadar hapis cezasý ile cezalandýrýlýr. 3)Türklüðü aþaðýlamanýn yabancý bir ülkede yaþayan Türk vatandaþý tarafýndan iþlenmesi halinde ceza üçte bir oranýnda arttýrýlýr. 4) Eleþtiri amacýyla yapýlan düþünce açýklamalarý suç oluþturmaz . 301’in ihlali ile Ýnternet üzerinden Türklüðü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aþaðýlama altý aydan üç yýla kadar hapis cezasý ile cezalandýrýlýr. Suç, ceza, baský ve korku… Anayasal rejime karþý iþlenen suçlar Ýnternet üzerinden iþlenmiþse Türk ceza kanununun 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316. maddelerine göre cezalandýrýlýr ve ömür boyu hapis cezasýný da içerebilir. Yani cinayet iþlemekten daha aðýr bir ceza söz konusu çünkü cinayete daha az ceza veriliyor. Peki neden devlet böyle kendisini koruma altýna alýr? Devletin bireyi korumasý gerekirken devlet, kendini bireyden koruma gereði duyuyor? Bunu sorgulamamýz gerekir. Birey kimdir? Korkulmasý gereken yaratýklar mý? Ülkeyi açýk cezaevine çeviren yasalarý çýkaran rejimin bekçileri bizlerin diline; kanunlarla, yasalarla kilit vurmaya çalýþýyor. Yazarlar, akademisyenler, aydýnlar, sendikacýlar her an 301. madde benzeri maddelerden hakim karþýsýna çýkarýlma endiþesi
taþýyor. Siyasiler mahkeme kapýlarýný aþýndýrýyor. Tabii sisteme muhaliflerden söz ediyoruz. Geçtiðimiz günlerde Diyarbakýr DTP Ýl baþkaný Hilmi Aydoðdu, “Kerkük’e yapýlacak bir müdahaleyi Diyarbakýr’a yapýlmýþ sayarýz” dediði için halký; “sosyal, sýnýf, ýrk, din, mezhep veya bölge bakýmýndan farklý özelliklere sahip, bir kesimini diðer bir kesimi aleyhine kin ve düþmanlýða alenen tahrik etmek iddiasýyla” tutukladý. Buna benzer sözler hükümetten de gelmiþti. Aynen þöyle denilmiþti: “Türkmenlere yapýlaný bize yapýlmýþ sayarýz.” Bu konuda hassasiyetimiz var. O zaman onlarý da yargý önüne mi çýkaralým? Bu arada 12 Eylül faþist darbecisi Kenan Evren’de bölücülükle suçlanýyor. Sebebi ise bir konuþmasýnda, “Kürtlere kardeþ muamelesi yapmalýyýz” demesi. 12 Eylül Anayasasý’nýn altýnda imzasý bulunan, binlerce gencin ölümünden sorumlu olan Evren, daha düne kadar; “Kürt diye bir þey yoktur, daðlarda karda yürürken ayaklarýndan çýkan kart kurt sesinden bu ismi almýþlar” diyordu. Evren, Türkiye’nin bu haliyle yönetilmesinin zor olduðunu, adalet sistemine geçilmesi gerektiðini söylüyor. Daha neler göreceðiz bakalým! Ölümü yaklaþýnca vicdan muhasebesi mi yapýyor? Ciddiye bile almamak gerekir. STK’lar ýrkçý-faþist nitelikli 301. Maddeyi sahiplendi Hükümet 301. Maddede deðiþiklik yapma iþini kývýrýp, “STK’lar önersin, gereðini biz yapalým” dedi. Bunun üzerine geçtiðimiz günlerde 301. Madde ile ilgili bir toplantý yapýldý. Sivil Toplum Kuruluþlarý kendi aralarýnda görüþerek 301. Madde ile ilgili bir öneri hazýrladý. Sadece DÝSK ve TTB (Türk Tabipler Birliði) 301. Maddenin tamamen kaldýrýlmasýný istedi ve görüþmelerden çekildi. Veteriner
Hekimler Birliði ve TÝSK ise 301’in aynen korunmasýný istedi. Sonuç olarak içinde Türk-Ýþ ve Hak-Ýþ’inde bulunduðu STK’lar 301. Maddenin ýrkçý-faþist özünü daha da baskýcý hale getiren bir öneri sundular. Bizce bu yasa anti-demokratik. Sadece 301. Maddenin deðil antidemokratik tüm yasalarýn kaldýrýlmasý için mücadele ediyoruz. 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan mevcut anayasa tamamen laðvedilmelidir. Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn yönetiminde, emeðin önceliklerinin belirlediði yeni bir demokratik anayasanýn hazýrlanmasýný savunuyoruz. Anti-demokratik yasalarla, devletçi sermaye bekçisi kanunlara yönetilmek istemiyoruz. Hazýrlanacak yeni anayasanýn kuþkusuz tüm toplumu yansýtmasýný; Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin, Lazlarýn kýsacasý tüm Türkiyeli halklarýn kültürlerini, dillerini, inançlarýný yaþamalarýný saðlayacak bir yapýda olmasýný hedefliyoruz. Ýþçi sýnýfýnýn önderliðinde, toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerinin kendilerini özgürce, eþit ve adil bir þekilde ifade edebilmelerini arzuluyoruz. Çok mu þey istiyoruz?... Jiyan 4 Mart 2007
7
faþizm Finans Kapitalin Kanlý Diktatörlüðü Türkiye’de sosyalist çevrelerin bir kýsmý ve hatta bazý Troçkist çevreler, ülkede faþizm tehdidi olduðunu ve buna karþý örgütlenmek ve mücadele etmek gerektiðini söylüyorlar. Bu çevreleri bu analizi yapmaya iten ise baskýcý burjuva rejiminin þiddet uygulamalarýnýn sokaða inmiþ olmasý. Özellikle Hrant Dink’in katledilmesi argümanlarýný daha da yoðunlaþtýrmalarýna neden oldu. Dink cinayetinin ardýndan liberal çevrelerin de bu tartýþmanýn içine girmesiyle koro tamamlanmýþ oldu. Halkçý gruplarýn büyük bir kýsmý rejimi zaten faþist olarak tanýmlýyorlardý. Emekçilerin kafalarý karýþtýran bu tartýþmalar karþýsýnda sýnýfa doðru bir perspektif sunmak daha da önemli hale gelmiþtir. Zira sorun basit bir politik analiz sorunu deðildir. Rejimin karakteri meselesi, iþçi sýnýfýnýn örgütlenme biçimlerini, mücadele aygýtlarýný, þiarlarýný belirleyen önemli bir konudur. Bu nedenle de hayati bir öneme sahiptir.
8
Yöntem olarak yaþadýðýmýz sistemi algýlayabilmek için onun devlet tipini, bu devlet tipinin uyguladýðý siyasi rejimi ve hükümeti birbirinden ayýrmak durumundayýz. Farklý üretim tarzlarý ve farklý sýnýf egemenlikleri devlet tipini de belirler. Örneðin artýdeðer sömürüsü üzerine inþa olan kapitalist üretim tarzýnýn devleti burjuva kapitalist devlettir. Baþka bir deyiþle geniþ emekçi kitleleri her türlü aygýtla baský altýnda tutan bir burjuva diktatörlüðüdür. Burjuva devletin, kapitalist sistemin ekonomik, siyasi durumunu ve ayrýca iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halkýn örgütlülüðünü dikkate alarak uyguladýðý siyasi rejim biçimleri mevcuttur. Örneðin, parlamenter demokrasi, Bonapartizm (asker-polis rejimi) ve faþizm. Parlamenter rejim olaðan bir burjuva rejim biçimidir. Normal dönemlerde burjuvazinin tercihi böylesi bir parlamenter rejimdir. Ancak bu parlamenter demokrasinin kendisi de kapitalist sömürüyü maskelemenin bir aracýdýr. Böylesi dönemlerde burjuvazi iþçi sýnýfý üzerindeki baskýsýný yasal zor yoluyla sürdürür. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, bu rejim biçimlerinin genel özellikleri
tanýmlamak için kullanýlmasýdýr. Rejimlerin uygulanmasýnda çeþitli ülkelerde farklý uygulamalar olabilir. Bu bizim genel bir kategori oluþturmamýzý engelleyen bir durum deðildir. Bonapartizm (asker-polis rejimi) ve faþizm olaðanüstü burjuva rejimlerdir. Bu iki olaðanüstü rejim bazý noktalarda benzerlikler taþýsalar bile önemli ölçülerde ayrýlýk göstermektedirler. Askerpolis rejimi, burjuvazinin iþçi sýnýfýný kontrol etmek için baský uyguladýðý ve sürekli sopasýný gösterdiði bir rejimdir. Örneðin Türkiye’de parlamento, seçimler, muhalefet partileri, iþçi sendikalarý, komünist parti ve komünist dergiler mevcuttur. Hatta ayrýlma hakkýný savunan Kürtlerin bile yasal parti ve dernekleri mevcuttur. Ancak özellikle devrimci muhalefete karþý yasal ve yasadýþý her tür baskýyý uygulayan bir yapý da mevcuttur. Bu yapý burjuva düzenini korumak için oluþturulmuþtur. Belli bir noktaya kadar muhalefete ve örgütlenmeye izin vermekte, o nokta aþýldýktan sonra saldýrýlarýný arttýrmaktadýr. Bu baðlamda Türkiye’de uygulanan rejim bir asker-polis rejimi (baský rejimidir). Amaç iþçi örgütlerini baskýyla kontrol etmek ve
düzen dýþýna çýkmalarýný engellemektir. Faþizm ise burjuvazinin yönetebilme kapasitesini yitirdiði ve iþçi sýnýfýnýn da iktidara yürüdüðü koþullarda uygulamak zorunda kaldýðý bir rejimdir. Faþizm, iþçi örgütlerini kontrol etmeyi deðil tümden yoketmeyi hedefler. Troçki’nin deyimiyle; “…Eðer Komünist Partisi devrimci umudun partisi ise, bir yýðýn olarak faþizm de karþý devrimci umutsuzluðun partisidir.” Faþizmin Kökenleri Faþizm kelime olarak Latince “fasces” (demet) kelimesinden türemiþtir. Roma devletinin simgesi, kýrmýzý þeritle demet yapýlmýþ dallarýn arasýndan yükselen baltadýr. Ýtalyan Benito Mussolini 1919 yýlýnda bu simgeyi ve ismi alarak Ýtalyan Faþist partisini kurar. Böylece burjuvazinin kanlý diktatörlüklerinin ilk adýmlarý atýlmýþ olur. Faþizmin ortaya çýktýðý dönem Birinci Dünya Savaþýnýn hemen ertesidir. Almanya’da 1921 ve 1923’te iki devrim giriþimi de yenilgiyle sonuçlanmýþtýr. Ýtalya’da silahlý iþçi konseyleri fabrikalarý kontrol etmekte hükümetleri devirmektedir. Ancak iktidara iþçi sýnýfýný yürütecek bir devrimci parti mevcut deðildir. Ýtalyan devrimi geriye çekilir. Macaristan devrimi yenilgiyle sonuçlanýr. Devrimlerin baþarýsýzlýklarý emekçileri umutsuzluða itmektedir. Bu tabloya yoðun bir iþsizlik ve yoksulluk eþlik eder. Özellikle küçük burjuvazi krizden derin etkilenmekte ve öfkesini proletaryaya ve diðer milletlere yönlendirmektedir. Köylülük de muazzam bir yýkým altýndadýr. Askerden dönen umutsuz kitleler faþizmin tabanýný oluþturur. Bunlara ordudan terhis olan madalyalý, özellikle ikincil dereceli subaylar önderlik ederler. Bu ortamda düzen ve otorite talebi
faþist hareketi güçlendiren bir etken olur. 1922 yýlýnda Mussolini iktidarý ele geçirir. Faþizm, finans kapitalin de desteðiyle tüm iþçi örgütlerini ezer geçer. Almanya’da Ýtalya’nýn yolunu izler. 1929 krizi tüm dünyayý etkilediði gibi Almanya’yý da etkiler. Amerikan sermayesinin de alacaklarýný almasýyla Alman ekonomisi derin bir bunalýma girer. Almanya devrim ve karþý devrim arasýndadýr. 1928 yýlýnda sosyal demokrat SDP ve Komünist parti en güçlü iki partidir. Ancak Stalin’in önderlik ettiði Kommintern’in SPD’yi “sosyal-faþist” ilan etmesiyle komünistlerle sosyal demokratlar birbiriyle çatýþmaya baþlar. 2 yýl gibi kýsa bir sürede 1930 yýlýnda, Naziler, oylarýný yüzde 700 arttýracaklardýr. Her iki ülkede de faþist hareketin arkasýndaki güç burjuvazidir. Burjuvazinin yasal baský aygýtlarýnýn yetersiz kaldýðý koþullarda burjuvazi faþizme çaðrýda bulunur. Burjuvazi, faþist parti aracýlýðýyla, yoksullaþan ve milliyetçilikle zehirlenen küçük burjuvaziyi ve lümpen proletaryayý çeteler halinde örgütler. Ýç savaþ yöntemleri ile emekçi kitleleri ezer geçer. Ayrýca her iki ülkede de burjuvazi, yitirilen pazarlarýný geri istemektedir. Bu nedenle silahlanmaya ve savaþa ihtiyacý vardýr. Ekonomileri militarize hale getirilir. 1933’te Naziler Reichtag’ý yakarak parlamenter rejimi ortadan kaldýrýrlar. Komünistlere, sosyal demokratlara, sendikacýlara dönük katliamlara baþlanýr. 23 Mart Hitler parlamentodan diktatörlük yetkisini alýr. 1935 Ýtalya Habeþistan’a ardýndan Arnavutluk’a saldýrýr. Almanya’da Komünistlere dönük saldýrýlara Yahudilere dönük soykýrým da eklenir. Kapitalizme karþý olduðunu savunan faþist parti, bu
þiddeti sermaye sahibi yahudilere döndürür. Gerçek neden ise Alman burjuvazisinin Yahudi sermayesinin kaynaklarýný eline alma isteðidir. Sözde “korporatizm”le toplumsal eþitliðin saðlanacaðýný inanan küçük burjuva kitleler ve “Toprak iþleyenindir” sözünün arkasýndan giden köylüler Nazilerin askeri olur. 1933 ile 1944 arasýnda Almanya’da faþistler, 6 milyon Yahudi, 2,5 milyon Polonyalý, 500 bin çingene, 473 bin Rus savaþ mahkumu, 100 bin özürlü, onbinlerce sosyalist, komünist, sendikacý, rejim muhalifi, eþcinseli katlederler. Sonuç Olarak Faþizm, finans kapitalin en kanlý diktatörlüðüdür. Burjuvazi bu aracý zorunlu kalmadýkça kullanmayý tercih etmez. Burjuvazinin bu aracý kullanmasý için ülkede derin bir ekonomik ve siyasi krizin olmasý gerekir. Ayrýca burjuva düzenini sarsan bir iþçi, emekçi muhalefeti olmalýdýr. Faþizm, kriz ve yükselen
sýnýf hareketi karþýsýnda, burjuvazinin iktidarýný korumak, geliþtirmek ve iþçi sýnýfýnýn örgütlülüklerini yoketmek için küçük burjuvaziyi ve lümpen proletaryayý müfrezeler halinde örgütleyerek devrimci muhalefeti parçalamaya çalýþtýðý rejimdir. Bu rejime karþý mücadele birleþik bir karaktere sahip olmak zorundadýr. Faþizme karþý devrimci iþçi partilerinin ve sendikalarýn görevi birleþik bir iþçi cephesini örgütlemek ve uluslararasý sýnýf dayanýþmasýný yükseltmektir. Bugün için Türkiye burjuvazisinin tercihi Faþist bir rejim deðildir. Bunun birinci nedeni krizlere raðmen Türkiye burjuvazisi için bir iktidar sorunu yoktur. Ýkincisi, Türkiye’de faþist rejimi zorunlu kýlan bir iþçi sýnýfý mücadelesi yoktur. Aksine, burjuvazinin faþizmi uygulamasý bir muhalefetin oluþmasýna neden olur. Çünkü her faþist baský kendisine karþý tepkiyi de örgütler. Bugün iþçi hareketi ve devrimci hareket yükseliþe geçmek bir yana, ciddi bir mevzi kaybý yaþamaktadýr. Üçüncüsü faþist bir rejim, uluslararasý alanda diðer parlamenter burjuva rejimlerinin tepkisini de çekecektir. Bu da Türkiye burjuvazisinin ticaretini engelleyecek önemli bir faktördür. Sonuç olarak Türkiye burjuvazisi için faþizm gündemde deðildir. Ancak bu durum bizi yanýltmamalýdýr. 1980 öncesi koþullar tekrar oluþtuðunda, yani iþçi sýnýfý ve emekçi halkýn mücadelesi burjuvazinin iktidarýný sarsmaya baþladýðýnda faþizm Türkiye burjuvazisinin gündemine yeniden girecektir. Fuat Karan 4 Mart 2007
9
Kapitalist Sistem Yoksullu Öldürüyor Geçtiðimiz günlerde Zeytinburnu Çýrpýcý mahallesindeki beþ katlý bina gece yarýsý çatýrdayarak çöktü. Çöken binadan iki kiþinin cesedi çýkarýldý. 20 kiþi yaralý kurtarýldý. Alt kattaki kahvede çalýþanlarýn uyarýsýyla, birçok kiþi binayý terk ederek büyük bir facia atlattý.
10
Hatýrlanacaðý gibi 1999 yýlý Aðustos depreminden sonra hasarlý binalar mühürlenmiþti. Daha sonra valilikçe oturulabileceði raporu verilmesinden sonra, insanlar hasarlý binalara yerleþti. Parasý olanlar baþka yerlere taþýndý. Parasý olmayanlar ise bu hasarlý evlerde yaþamlarýný sürdürmeye devam etmek zorunda býrakýldýlar. Ýnsanlarý bu harabelerde oturtan yöneticilerin, bizlere insanca yaþanýlabilecek hizmet vermek yerine ölümü reva gördükleri belli oluyor. Çöken binayý vali ziyaret etti. Bu sýrada maðdur olan bir vatandaþýn valiye sorununu anlatmasý ve tepki göstermesi sonucu, bu tepkinin karþýlýðýnda bir gece nezarethaneye atýldý. Suçu, yaþanan haksýzlýklarýn nedenini sorgulamaktý. Ama Devlet erkânýndan insani bir davranýþ olan saðlam konutlarda oturma hakkýný talep etmek kapitalist kâr sisteminde mümkün deðildir. Büyük baþlar bir çözüm üretilemeyecekseler ne diye ziyaret ediyorlar? Sorunu çözmek yerine vatandaþa daha fazla yük oluyorlar. Evi bu duruma yakýn binalarda oturan insanlarla röportajlar yapýldý. Bunlarý televizyonlardan izledik. Ýnsanlar hasarlý binalarda oturmak zorunda olduklarýný, zevkten deðil, mecburiyetten oturduklarýný, çocuklarýný okuttuklarýný, baþka bir yere kira veremeyeceklerini söylüyorlar. Bizce de haklý bu insanlar, paralarý olmadan nereye gidebilirler? Bu durumda olan insanlarýn maðduriyetleri giderilmeli. Evleri yýkýlan, oturulamaz þekilde hasarlý olan ya da deprem maðduru olup konut edinme imkaný olmayanlarýn
sorunlarýný devlet karþýlýksýz konut edindirerek çözmek zorundadýr. Ayný zamanda olasý deprem nedeniyle saðlam olmadýðý belirlenmiþ yapýlarýn karþýlýksýz olarak saðlamlaþtýrýlmasý, buna imkan olmayan koþullarda söz konusu insanlarýn saðlam ve saðlýklý konutlara taþýnmasýnýn saðlanmasý bir zorunluluktur. Devlet bu adýmlarý atmalýdýr. Bunun ötesindeki söylemler sorunu çözmüyor. Bir süre önce belediyeler hýzlý bir ataða geçip “evi olmayaný ev sahibi yapacaðýz, kira öder gibi ev sahibi olunacak” fetvalarý çekti. Ama sonuç ortada. Evi olmayandan çok evi olanlar bu konutlardan yararlandý. Hem de öyle cüzi miktarlarla deðil, bankalara borçlanarak. Ýstatistikler Gerçek Rakamlarýn Çok Altýnda Kalýyor Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi’nin yaptýðý araþtýrmalara göre Ýstanbul’da 1,5 milyon bina var. Bunlarýn 800 bininin tamamen veya kýsmen kaçak olduðu söyleniyor. Aslýnda bu araþtýrma da tam gerçeði yansýtmýyor. Devlet kaçak dediði bu bina ve meskenlerden vergi alýyor. Bu binalara kaçak muamelesi yapmýyor. Kaçak denilen binalara ek katlar için belediyeler rüþvet alýyor (her belediyenin belirlemiþ olduðu kat izni olmasýna raðmen…) Bilakis belediyelerin denetiminde olan bu yerler, bu durumda nasýl kaçak olabiliyor? Seçim zamaný gelince her þeye göz yuman burjuva siyasetçiler deðil mi? Bu bölgeleri oy deposu olarak gören burjuva siyasetçiler böyle bir yýkým olduðunda, “bu gölgede kaçak yapýlaþmadan dolayý…” diye baþlayan nutuklar atarak, yalanlar söyleyerek kendi suçlarýný gizlerler. Gizleyemeyenlerin suçuna ise yasalar da uygun bir kýlýf bulunur. Gölcük depreminde suçlu bulunanlarýn davalarýnýn zaman aþýmýna uðradýðý gibi. Örneðin yapýlan kaçak bina araþtýrmasýnda gazetelerde hangi semtte, kaç
kaçak bina var tespitleri yapýlmýþ. Ne hikmetse tamamen kaçak kurulmuþ ve bunun için de “kaçak þehir” olarak adlandýrýlan Sultanbeyli ilçesi ile ilgili hiçbir veri yok. Bunun nedeni de açýk. Yapýlan bir diðer araþtýrmada kamu binalarýnýn yüzde 90’ý çürük inþa edilmiþ. Bunun nedeni “devletin malý deniz yemeyen domuz” misali. Devletin nasýl soyulduðunu, insan hayatýnýn ne kadar önemsiz olduðunu, bu binalarýn denetimden ne kadar uzak olduðunu gösteriyor. Küçük bir örnek vermekte yarar var. 1992 yýlýnda Erzincan depreminde hastaneler vb. kamu kurumlarý yýkýldý. Ýnsanlar hayatýný kaybetti. Ýktidara gelen her partinin devlet ihalelerini çevrelerine haraç mezat vermeleri bu usulsüzlüðün nedenlerinden biri. Her yýl bütçeden savunmaya, savaþa, insan öldürmeye dünyanýn payý ayrýlýyor. Ama sýra iþçiye, emekçiye, sosyal konulara gelince durum deðiþiyor. Türkiye’de parasý olan zaten saðlam konutlarda yaþýyor. Olur da zenginler bir sorun yaþarsa isteði zaman, isteði þekilde daha saðlam yerlere gidebiliyor. Oysa parasý olmayan iþçinin, yoksul emekçi halkýn böyle bir þansý yok. Devletin bu konuda ne kadar sorumlu ve duyarlý olduðu Gölcük ve Düzce depremlerinde ortaya çýktý. On binlerce insan can verdi, sakat kaldý. Hayatlar söndü, aileler bitti. Bu nedenle iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk burjuva düzenden medet ummayý bir yana býrakmalý. Haklarý için mücadele etmeli. Saðlam ve saðlýklý konutlarda yaþamak devletin saðlayacaðý bir lütuf deðildir. Üreten ve yaratan iþçi ve emekçiler bunu hak ediyor. Gereken sadece iþçi ve emekçilerin, hakký olaný almak konusunda irade göstermesi, örgütlenmesi, birlik ve beraberlik içinde mücadele etmesinde. Gerisi zaten gelecektir. Nergis Çayýr 4 Mart 2007
Emek Güncesi Airbus 10 bin iþçi çýkaracaðýný açýkladý Yeniden yapýlanma planý çerçevesinde 10 bin kiþiyi iþten çýkaracaðýný açýklayan Airbus, Almanya ve Fransa’daki üç fabrikasýný elden çýkaracak. Avrupalý uçak üreticisi Airbus’ýn, Amerikan Boeing firmasýyla rekabetinde geriye düþmesine neden olduðu iddia edilen 10 bin çalýþanýnýn iþten çýkarýlacaðý yeniden yapýlanma planý resmen açýklanmýþtý. Airbus’ýn hissedarlarý EADS tarafýndan yayýnlanan açýklamada, yeniden yapýlanma planý çerçevesinde Fransa’da 4 bin 300, Almanya’da 3 bin 700, Ýngiltere’de bin 600 ve Ýspanya’da da 400 kiþinin iþine son verileceði belirtildi. Bu arada, Airbus’ýn Almanya’daki üç tesisinde iþçiler grev baþlattý.
Bulgaristan’da saðlýk personeli, uyarý grevine baþladý. Baþta baþkent Sofya olmak üzere ülkenin birçok yerleþim birimindeki devlet hastanelerinde çalýþan doktorlar ve diðer saðlýk personeli bir saatlik uyarý grevi yaptý. Doktorlar ile diðer saðlýk personelinin uyarý grevlerinin istekleri yerine getirilinceye kadar her gün yapýlacaðý bildirildi. Bulgaristan Doktorlar Birliði’nden yapýlan açýklamada, uyarý grevi sýrasýnda baþta acil hastalara olmak üzere verilen saðlýk hizmetinin aksamamasý için nöbetçi saðlýk personeli görevlendirileceði belirtildi. Doktorlar ve diðer saðlýk personeli hükümetin saðlýk politikasýný protesto amacýyla kollarýna da siyah bant takmaya baþladýlar. Bulgaristan’da devlet hastanesinde çalýþan bir doktor aylýk ortalama 450 leva (yaklaþýk 430 YTL) maaþ alýyor. Doktorlar maaþlarýna en az yüzde 50 oranýnda zam yapýlmasýný istiyor.
Haklarý Ýçin Mücadele ediyorlar Ýbrahim Ethem Ulagay Ýlaç Fabrikasý’nda iþçilerin sendika
mücadelesi devam ediyor. Ýþçiler iki yýl önce Lastik-Ýþ’e üye oldular. Patron önce sendikaya olumlu baktýðýný açýkladý. Daha sonra gruplar halinde iþçi çýkarmaya baþladý. Sendikalarý Lastik-Ýþ’in muhatap olarak kabul edilmesini isteyen ve üretimi 5 gündür durduran iþçiler, gece gündüz fabrikayý terk etmiyor. Ancak sendika, iþverenin itirazlarý nedeniyle halen toplusözleþme masasýna oturamadý.
Novamed’de iþçiler 160 gündür grevde Antalya Serbest Bölgesi’nde kurulu Almanya merkezli çokuluslu Fresenius Medical Care’e baðlý, diyaliz ürünleri üreten Novamed iþyerindeki çalýþma koþullarý çok zordu. Çalýþanlarýn çoðunluðunu kadýnlarýn oluþturduðu iþyerinde ücretler düþük, çalýþma koþullarý zordu. Günlük çalýþma sýrasýnda iþçilere 15 dakikalýk tek bir mola ve 25 dakikalýk yemek arasý veriliyordu. Ýþyerinde yemek servisi yoktu, çalýþma saatlerinde ve servis aracýnda dahi iþçilerin birbiriyle konuþmasý yasaktý. Servis araçlarýnýn sayýsý çok sýnýrlý olduðu için, bazý iþçilerin günde üç-dört saati yolda geçiyordu. Molada ya da yemek arasýnda sigara içmek yasaktý. Bu yasak öyle abartýlýyordu ki bazý yöneticiler ve þefler iþyerine girmeden önce iþçilerin üstlerini kokluyorlardý. Ýþçiler insandan sayýlmýyor, sadece üretimin bir parçasý olarak görülüyordu. Þirket yöneticileri iþçileri sürekli aþaðýlýyorlardý. Hafta içinde ve iþgünlerinde iþçilerin ev ziyaretine gitmeleri yasaktý. Kadýn iþçilerin evlenmek için izin almalarý gerekiyordu. Evli kadýnlar yönetimin belirlediði zamanlarda hamile kalýp çocuk doðurmak zorundaydýlar. Ýþte bu zor çalýþma koþullarýný iyileþtirmek isteyen Novamed’in kadýn iþçileri Petrol-Ýþ’te örgütlenme mücadelesine baþladýlar ve iki yýlda örgütlendiler. Kadýn iþçilerin örgütlenme sürecinde, Novamed iþvereninin insanlýk dýþý uygulamalarý azalýrken sendikanýn iþyerindeki varlýðý kabul edilmedi, üyeler
sendikadan istifaya zorlanýldý. Sendika 19 Nisan 2006 tarihinde iþyerinde toplu sözleþme yapma yetkisini aldý. Novamed iþvereniyle toplu iþ sözleþmesi masasýna oturdu. Ancak Fresenius-Novamed yönetiminin ýsrarlý ve inatçý tutumundan dolayý, bir anlaþmaya varýlamadý. 26 Eylül 2006 günü greve baþlandý.
Erciþ Þeker Ýþçileri Kadro Ýstiyor Van’ýn Erciþ ilçesinde þeker fabrikasýnda çalýþan geçici iþçiler, daimi kadro talebiyle fabrikanýn önünde basýn açýklamasý yaptý. Ýþçiler bu fabrikada 20 yýldýr geçici iþçi statüsünde çalýþýyor. Yýllýk çalýþma süresi 4 ay. Geçici iþçiler kadroya geçmek istiyor.
Akkumaþ Ýþçileri Ýmza Standý Açtý Ýki aydýr maaþlarý ödenmeyen ve sendikalaþtýklarý için iþten atýlan Akkumaþ iþçileri parkta imza standý açtý. Ýþten açýlan iþçiler, taleplerinin yer aldýðý imzalarý Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý’na iletecek. Uþak Akkumaþ Tekstil Fabrikasý’nda geçen hafta yapýlan yemek boykotundan sonra atýlan iþçilere yenileri eklenmiþti. Fabrikada iþçi kýyýmý devam ediyor. TEKSÝF Sendikasý’na üye olan iþçilerle bire bir görüþerek istifaya zorlayan patron Hüsamettin Akkaya baþarýlý olamayýnca sudan sebeplerle iþçileri iþten atmayý sürdürüyor. Þu ana kadar iþten atýlan iþçi sayýsý 20’yi geçti.
Dand’y de Mücadele Baþarýyla Bitti Sendikalaþmak için 77 gündür mücadele yürüten Dand’y iþçileri, Tek Gýda-Ýþ ve iþveren arasýnda saðlanan anlaþma sonucunda sendikalý olarak çalýþacak. Patronla yapýlan görüþmelerin sonucunda iþten atýlmýþ olan 8 iþçinin iþe geri alýnmasýna, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldýrýlmasý konusunda anlaþmaya vardýlar. Patron atýlan iþçileri 15 gün içinde geri alacaðýný söyledi. Bu iþçi sýnýfý açýsýndan bir kazanýmdýr.
11
Emek Güncesi Mardin Belediyesi Eylemde Mardin Belediyesi’nde 420 iþçinin, ücretlerini alamadýklarý için 10 gündür sürdürdükleri iþ býrakma eylemi devam ediyor. Eylemi kýrmak isteyen AKP Belediye Baþkaný Metin Pamukçu, yasadýþý olarak üç ay çalýþmak üzere asgari ücretle iþçi aldý. Ýþe alýnan iþçiler, çevik kuvvet ve sivil polislerin denetiminde çöp topluyor. Belediyenin iþçilere toplam 20 milyon YTL borucu bulunuyor. Ýþçi baþýna düþen borç ise yaklaþýk 40 bin YTL. Belediye yönetimini, iþçilere olan 7 milyon YTL borcu ile devralan AKP’li Mardin Belediye Baþkaný Metin Pamukçu, son 4 yýl
tekstil Kreþ Hakkýmýzý Ýstiyoruz
12
Çalýþtýðým iþyerinde 600 kadýn iþçi çalýþýyor. Çocuðu olan kadýn iþçiler çocuklarýný býrakacak yer bulamadýðýndan dolayý iþten çýkmak zorunda kalýyorlar. Bazýlarý ise, yakýnlarýna býrakýyor. Ama bu da hem anne için hem de çocuk için ayrý bir eziyet. Ýþyeri büyük ve tanýnmýþ bir markaya sahip olmasýna raðmen kreþi yok. Bizler bir ara idareye kreþ istediðimizi belirtmek için imza topladýk. Ama imzalardan bir sonuç çýkmýþ deðil. Ayrýca yasal olarak kreþ açmasý gereken patron, keyfi olarak yasayý görmezlikten gelerek uygulamýyor. Bizler tüm zorluklara göðüs gererek ayakta kalmak için direniyoruz. Çünkü bizler yasal olarak var olan bir hakkýmýzý kullanamadýðýmýzdan belli eziyetler çekiyoruz. Ama hayatý kendimiz için kolaylaþtýrmak bizim elimizde. Bu da birlikten geçer. Bizler birlik olmadýðýmýz için tüm patronlar bizleri sömürmeye, baský altýnda tutmaya devam edeceklerdir. Onlardan bizleri düþünmelerini beklemek hayal olur.
içinde iþçilerin tüm ücretlerini her ay eksik verirken, iþçilerin yararlandýðý sosyal haklarý ise ödemedi. Geçtiðimiz yýl eylem yapan iþçilere “ücretlerinizi düzenli vereceðim” sözünü veren belediye yetkililerinin sözlerini yerine getirmemesi nedeniyle yeniden eylem baþlamýþtý.
DÝSK 40 Yaþýnda 12 Þubat 1967 yýlýnda Çemberlitaþ Þafak Sinemasý’nda Maden-Ýþ, Lastik-Ýþ, Basýn-Ýþ ve Gýda-Ýþ sendikalarý tarafýndan kurulan DÝSK, 40 yýlýný geride býraktý. 40. yýl kutlamalarý kapsamýnda yine Þafak Sinemasý’nda bir araya gelen eski
Evet, imza topladýk belki, bu birlikte davranmak için ilk adým olarak önemli bir geliþme, ama yeterli deðil, bunu da bilmeliyiz. Ve imzalarýn takipçisi olmalýyýz. Bizler iþyerinde örgütsüz olduðumuzdan patron bizim hiçbir talebimizi ciddiye almayacaktýr. Bu örgütsüzlük iþçiler arasýndaki güvensizlikten ve bananecilikten kaynaklanmakta. Tabii ki bu tohumlarý aramýza patron ve onun yalaka müdürleri, þefleri yayýyor. Bizler bir birimize güvenmediðimiz sürece sorunlarýmýzý çözemeyiz. Örneðin 150 yýl önce eþit iþe eþit ücret talebiyle mücadeleye baþlayan kadýn iþçiler sayesinde bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü’nü kutluyoruz. Bizlere örnek olacak bu mücadeleyi öðrenmeli ve haklarýmýzýn takipçisi ve savunucusu olmak durumundayýz. Aksi durumda hayatýmýz daha iyi olmayacak. Her iþyerine kreþ, Yaþasýn 8 Mart Bir iþçi
Zammý Gördünüz mü? Mart ayýna girdik; patrondan zamlarla ilgili bir açýklama olmadýðý
ve yeni DÝSK yöneticileri, önümüzdeki yýllarýn örgütlenme ve dayanýþma yýllarý olacaðýný vurguladýlar. Bu 40 yýl içinde DÝSK sendika yöneticileri iþçi sýnýfý için bir ilerleme kat etmemiþ, aksine gerilemiþtir. Ýþçi sýnýfýnýn mücadeleyle kazandýðý bir çok hakkýný mücadele etmeden, iþçilerin elinden alýnmasýna neden olmuþtur. 1980 sonrasý hangi mücadele baþarýyla sonuçlandý ve bu neyin kutlamasý oldu? Sendikalarýn baþýna çöreklenmiþ bu sendika bürokratlarý var olduðu sürece bir kýrk yýl daha ne deðiþebilir? Derleyen Oysa Þen Mart 2007
gibi bilgi de yok. Bizler kendi aramýzda bu konularý konuþuyoruz. Ama genel olarak herkesin bir beklenti içinde olduðunu biliyoruz. Çünkü patron bizlere zam vermek yerine bir iþyeri daha açtý. Hepimize hayýrlý uðurlu olsun! Yeri gelmiþken iþçileri toplu olarak belli etkinliklere (tiyatro, yemek vb) götüren patron için iyi bir patron diyen iþçilerin sayýsý çoktu. Ama bugün iþçilere yapýlan iyiliklerin karþýlýðý olarak patron zam vermiyor ve bir açýklama dahi yapmýyor. Çünkü hiçbir patron babasýnýn hayrýna iyilik yapmaz. Bu yüzden onlara patron deniyor. Bizleri sömüren patronlarla hiçbir ortak bir paydamýz olamaz. Çünkü onlar bizleri sömürerek kârlarýna kâr katarken yeni iþyerleri, yeni arabalar, evler alabiliyorlar. Bizim olan hakkýmýzý vermemek için bin bir türlü yalana baþvurarak bizleri inandýrmaya çalýþýyorlar. Bizler bu sömürücülere inanmaya devam ettiðimiz sürece kendi yaþamýmýzda hiçbir düzelme olmayacaktýr. Bir iþçi
inþaat Bir Taþeron Firmada Ýþçi Kýyýmý ve Hak Gasplarý Üzerine Taþeronlaþma, Türkiye’de inþaat ve tekstil sektörlerinde baþlamýþ, 1990’lardan sonra yaygýn olarak uygulanmýþtýr. Deðil özel sektör; þu anda devletin kurumlarý ve belediyeler neredeyse tüm iþlerini ihaleler açarak taþeron firmalara veriyor. Böylece ucuz iþ gücü saðlanýyor ve sendikalaþma önleniyor. Taþeron firmalar, açýlan ihalelere yýllýk olarak fiyatlarla veriyor. En düþük fiyatý veren taþeron ihaleyi kazandýðýndan harcama ve kazanç arasýndaki fark, iþçi ücretlerinden, sigortasýz çalýþtýrmalardan çýkarýlýyor. Ýþçiler her yýl firma deðiþtirdiðinden yýllýk izin hakký olmadan, zam almadan, kýdem hakký olmadan yýllarca çalýþtýrýlýyor. Devlet kendi hukukunu taþeron firma aracýlýðýyla çiðnemekte ve iþçilerin emeðini sömürmekte. Taþeron þirketler genellikle günlük SSK pirimi ödeme sistemini kullandýðýndan 1 ayýn 15 gününden fazla SSK pirimi ödemiyor. Dolayýsýyla bir iþçinin sosyal haklardan yararlanmasý için 3 ay deðil en az 6 ay geçmesi gerekiyor. Ulaþtýrma Bakanlýðý’nýn, Marmaray Tüp Geçit Projesi kapsamýnda yapýlan çalýþmalarda da bakanlýk her yýl ihale açarak iþi taþerona satýyor. Bu yýl da Ocak ayýnda yapýlan ihalede þirket deðiþti. Sonuçta 1 gün içinde tüm iþçiler kendilerini iþsiz buldu. Ýþçiler 6 ayda bir iþten çýkarýlýp yeniden alýndýðýndan, kýdem ve ihbar tazminatý alamadý. Ayrýca aylarca fazladan yapýlan mesailerin karþýlýðýnda da hiçbir ödeme yapýlmadý. Ýþten çýkarýlan yüzlerce
iþçi sendikasýz ve örgütsüz olduðundan haklarýný arayamadý. Aslýnda hukuken taþeron firmalara baðlý çalýþan iþçilerin sendikalara üye olmalarýnýn önünde engel yok fakat; iþten atýlma korkusu ve projede çalýþan iþçilerin büyük bölümünün Doðu ve Güneydoðu Anadolu Kürt illerinden iç göçle gelen göçmen/mevsimlik iþçi olmalarý sendikalaþmalarý önünde engel oluþturuyor. Projeyi yeni alan þirket fiyatý çok düþük tuttuðundan, harcamadan kâr çýkarmak için ücretleri düþürdü. Yani 3 yýldýr projede çalýþan bir iþçinin iþine devam edebilmesi için çok daha düþük bir ücreti kabul etmesi gerekiyordu. Bu durumda eðer iþyerinde örgütlü olunsaydý bu ücretlerle iþe baþlanmaz ve taþeron zam için zorlanabilirdi. Fakat örgütsüzlük özellikle Kürt illerinden göçle gelen yeni iþçilerin çok düþük olan ücretleri kabul ederek iþe baþlamasýna neden oldu. Yani bu yýl da iþ güvenliði olmadan, SSK primleri düzenli ödenmeden, yýllýk izin hakký olmadan daha da düþük ücretlerle çalýþýlacak. Görülüyor ki taþeron sistemi önümüzdeki dönemde hýzla uygulanmaya devam edecek. Ýþçi sýnýfýnýn bugüne kadar elde ettiði haklarý gasp edilmeye ve iþçi sýnýfýný küçük küçük parçalara ayýrarak mücadele gücünü kýrmaya yönelik saldýrýlar giderek artacak. Bu durumda, diðer iþçilerin de benzer þekilde ücretlerinin düþürülmesi ve haklarýnýn gasp edilmesi kaçýnýlmaz. Yani sorun yalnýzca taþeron iþçilerin sorunu deðil; tüm iþçilerin sorunu! Bu uygulama, tüm çalýþanlar için mücadele edilecek bir saldýrý. Taþeron iþyerlerindeki örgütlenme problemlerinin üzerine gidilmeli ve ortak mücadele alanlarý oluþturulmalýdýr. Bir Ýþçi
kargo Zamlar Yine Ertelendi Mart ayýna gelmemize raðmen patron bu yýl ki zammý vermedi. Herhangi bir açýklama dahi yapmadý. Geçen yýl ayný þekilde zam ertelenmiþti ve iki aylýk zam farklarýmýz verilmemiþti. Bölümler farklý tepkiler verdiler, ama yeterli olmadý. Bu yýl yine ayný þekilde zam ertelendi. Ýþ arkadaþlarýmýzla yaptýðýmýz sohbetler de patronun bunu alýþkanlýk haline getirmeye çalýþtýðýný, ve tepki vermediðimiz için rahat hareket ediyor þeklinde konuþuluyor. Zamdan birkaç ay öncesinde arkadaþlarla çay ve yemek paydoslarýnda konuþmalarýmýzda eðer patron yine ayný tutumu sergilerse tepki göstereceklerini söyleyen arkadaþlar vardý. Þimdi zammýn bir ay gecikmesine raðmen herhangi bir tepkide bulunulmadý. Bu da þunu gösteriyor; tek tek yapýlan konuþmalarda söylenen sözleri eðer bir araya gelip zamdan önce deðerlendirip, neler yapacaðýmýzý, nasýl tepki göstereceðimizi konuþup tartýþsaydýk þimdi yapýlan haksýzlýða ortak tepki verip, birlikten gelen gücümüzle patronun karþýsýnda daha saðlam bir duruþ sergileyebilirdik. Yine de bunun için geç kalmýþ sayýlmayýz. Çünkü halen zam verilmemiþ ve bütün iþçi arkadaþlar bu durumdan huzursuzluk duyuyorlar, yapmamýz gereken, iþ arkadaþlarýmýzla bir araya gelip bölüm ve departman farký gözetmeden tepkimizi ortaklaþtýrýp iþ býrakmak ve patronun karþýsýnda birlik olduðumuzu göstermektir. Baþka türlü bireysel çýkýþlar ve tepkiler çözüm deðildir. Bir iþçi
Yaþasýn 8 Mart
8 Mart Ýstanbul’da 4 Mart Pazar günü Kadýköy ve Çaðlayan olmak üzere iki alanda kutlandý. Bu bölünmüþlük son yýllarýn modasý. Güçler bölündü, belirsizliðe neden oldu. 8 Mart Kadýköy’de kitle örgütleri ve dernekler tarafýndan kutlandý. Çaðlayan’da ise kadýn gruplarý; DTP, ÖDP, DÝSK, Petrol-Ýþ vb sendika ve kitle örgütleri tarafýndan kutlandý. Günler öncesinden mitingle ilgili hiçbir açýklama ya da afiþleme yapýlmadý. Miting günü günlük gazetelerden küçük haberlerle verildi. Kürt illerinde de afiþlerin Kürtçe yazýldýðý gerekçesiyle polis tarafýndan asýlmasýna izin verilmedi. Ýstanbul’daki mitinge günler öncesinden hazýrlýk yapýlarak, duyuru ve afiþlerle kadýnlar bilgilendirilmeliydi. En azýndan kitle örgütleri üyelerini alana taþýyabilmeliydiler. Bu daðýnýklýk ve belirsizlik mitinge yansýdý. Miting geç baþladý ve katýlým düþüktü. Buna raðmen coþkulu geçti. Kürt kadýnlar alanda aðýrlýklarýný korudular. Petrol-Ýþ sendikasýna üye Novamed iþçileri de 160 gündür grevde olduklarýný duyurdular. Mitingin açýlýþ konuþmasýný Nur Sürer yaptý. Konuþmasý coþkuyla karþýlandý. Kadýnlar sloganlarla taleplerini dile getirdiler. Nergis Çayýr - 4 Mart 2007
13
Venezüella nereye koþuyor? Venezüella devlet baþkaný Hugo Chavez, bir kez daha devlet baþkaný olarak seçilmesinin ardýndan gerçekleþtirilen törende, Venezüella’nýn bundan böyle tümüyle kendisini, “Sosyalizmin inþasý aþamasýna” hasredeceðini, 21. yüzyýlýn sosyalizminin Venezüella’dan baþlayacaðýný ilan ediyordu. Geniþ ve coþkulu bir kalabalýk karþýsýnda gerçekleþtirilen bu söylevde ülkede kendini devrimci ve sosyalist olarak tanýmlayan tüm partilere kendilerini fesih etmeleri ve kendisinin önderliðindeki tek parti Venezüella Birleþik Sosyalist Partisi (VBSP) çatýsý altýnda birleþmeleri önerisini getiriyordu. Takip eden günlerde Chavez’in 21. yüzyýlýn sosyalizm adýmlarý olarak cilaladýðý bir dizi “önlem” paketi -ki bunlar bir dizi enerji þirketinin, bir televizyon þirketinin, bazý yerli ve yabancý ortaklý þirketlerin “bedeli karþýlýðýnda” devletleþtirilmesini içermekteydiyalnýz tüm Latin Amerika’da deðil, ayný zamanda dünya solunda da geniþ yanký uyandýrdý.
14
Chavizmin yükseldiði temel Stalinist diktatörlüklerin yýkýlýþýnýn damgasýný vurduðu 90’lý yýllar boyunca emperyalizm dünya çapýnda güçlü bir kampanyaya giriþti. Ana eksenini “sosyalizmin kapitalizm karþýsýnda nihai yenilgisi“ oluþturmaktaydý bu kampanyanýn. Bu dönem ayný zamanda, baþta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere tüm emperyalizme baðýmlý yarý sömürge ülkelerde devlete ait iþletmelerin özelleþtirildiði, sosyal haklara ve çalýþma koþullarýna yönelik daha önce görülmemiþ yoðunlukta saldýrýlarýn baþlatýldýðý, azgeliþmiþ ülkelerin emperyalizme devasa ölçülerde borçlandýðý bir dönem olarak anýlacak. Nitekim Türkiye’de Özalcýlýðýn, Brezilyada Cardoso’nun ve Arjantin’de Menem’in yükseliþe geçtiði bu dönemin ana vurgusu güçlü bir ekonomik geliþme ve emperyalizmle doðrudan iþbirliði aracýlýðý ile “birinci dünyanýn “ bir parçasý olmak safsatasýydý. Ne var ki, gerçekte iþçi sýnýfýnýn uzun yýllara yayýlan mücadeleleriyle elde ettikleri kazanýmlarýn yeni liberal politikalarla tasfiye edilmesinden baþka bir anlama gelmeyen “ekonomik geliþme” programlarý, geride yaðma ekonomisinin, sefaletin ve emperyalizme baðýmlýlýðýn yaygýnlaþtýðý gerçek bir enkaz býraktý. Ýþte bu patlamalý ortam, son yýllara damgasýný vuran ve merkezinde pek çok Latin Amerika
ülkesinin olduðu bir dizi politik ve ekonomik kriz ve devrimci seferberlikler sürecini beraberinde getirdi. Arjantin, Bolivya, Ekvator ve henüz burjuva ordusunda binbaþýlýk görevi üstlenirken ilk darbe giriþimini gerçekleþtiren Chavez’in Venezüella’sý burjuva devlet aygýtýný felç eden ayaklanmalarla sarsýldý. Chavez Sosyalizmi mi? Biraz ciddiyet lütfen Bu aþamada tekrar vurgulamakta yarar var, Venezüella’nýn devrimci iþçi-emekçi seferberlikleriyle sarsýldýðý bir dönemde, burjuva ordusunda üst düzey bir subay olarak ilk darbe giriþimini gerçekleþtirdiðinde -bu giriþim baþarýsýzlýða uðratýldý, ama bir süre sonra affedilerek sonraki seçimlere katýlmasýna izin verildi- muðlak bir programa sahipti. Seferberlik halindeki yýðýnlarýn dikkatini çekebilmek için son derece halkçý ve sosyal adaletçi bir söyleme yöneldi. Söylevlerinde emperyalizm karþýtlýðýný aðzýndan düþürmüyordu. Ne var ki, politik ve ekonomik açýdan emperyalizmden nasýl kopulacaðýný net bir biçimde açýklamaktan daima kaçýndý. Petrol endüstrisi baþta olmak üzere ulusal sanayide çöreklenmiþ durumdaki çok uluslu þirketlere bir yandan onlarý kaçýrtmayacak iþbirlikçi bir söylem kullanýrken, meydanlarda Venezüella petrolünün yalnýz Venezüellalýlarýn hakký olduðunu ve bu alanda bir devletleþtirme dalgasý baþlatacaðýný haykýrmaktaydý.
Dünya sosyal forumlarýna ev sahipliði yapan Chavez’in emperyalizmle deðil, Bush yönetimiyle ciddi sorunlarý vardý. AB’nin truva atý konumundaki Ýspanya, Fransa ve Ýngiltere ile son derece “sýcak” ekonomik iliþkiler geliþtirdi. “Bir sivili asker yapabilirsiniz ama bir askeri asla sivilleþtiremezsiniz” deyiþini doðrularcasýna burjuva ordusuyla iliþkilerini hep sýký tuttu Chavez. CIA ve bazý burjuva sektörlerce kendisine karþý düzenlenen darbe giriþimini atlattýktan sonra ise bu iliþki daha da bir perçinlendi. Chavez’in ekonomi politikasý O halde ülkedeki tüm devrimci/ sosyalist partileri kendilerini fesih etmek suretiyle kendi partisine katýlmaya “davet” eden -zorlayanChavez’in 21. yüzyýlýn sosyalizmi olarak adlandýrdýðý ekonomik politikasýný daha yakýndan incelemeye geçebiliriz. Son ekonomik göstergeler ýþýðýnda belirtelim ki, Venezüella bugün tüm Latin Amerika ülkelerinde emperyalizmin dayattýðý borçlara en sadýk ülke. 8 yýllýk Hükümet süresi boyunca Chavez 25 milyar dolar dolayýnda bir dýþ borç geri ödemesi yapmýþ. Geçtiðimiz yýl gerçekleþtirilen borç ödemelerinin tutarý 6 milyar 500 milyon ABD Dolarý civarýnda. Dönemsel gerilimleri saymazsak özünde Chavizmin temel politikasý, emperyalist yatýrýmlar için en uygun koþullarý önermek, bu yolla “yabancý yatýrýmcýyý ülkeye çekmek.” Bu nedenle yabancý yatýrýmlarý düzenleyen kanunda daha da cazip deðiþiklikler gerçekleþtirildi. Bu yeni düzenlemeler çok uluslu þirketlerin ve tüm yabancý sermayenin eþit þartlar altýnda rekabetini garanti altýna alýyor. Bu yeni düzenlemelerin hemen ardýndan Chavezci parlamenter Ricardo Sanguino artýk Venezüella’nýn yabancý sermaye açýsýndan dünyanýn cennet ülkelerinden birine dönüþtüðünü açýklamaktaydý. Chavez’in son dönemde dünya solunda yeni hayaller uyandýran yeni uygulamasýysa, ülkenin temel endüstrisi konumundaki petrol
sektöründe gerçekleþtirmekte olduðu devletleþtirme politikasý. Oysa Venezüella’daki durum devrimci seferberlikler yaþanan Arjantin, Bolivya gibi ülkelerde yaþananlardan hiç de farklý deðil. Yükselen kitle seferberlikleri ve halkýn çok uluslu þirketlere yönelik kabaran nefreti karþýsýnda devletleþtirilen ya da devletleþtirileceði deklare edilen doðal gaz ve petrol þirketleri, farklý yollar izleyerek bir süre sonra çok uluslu þirketlerin çýkarlarý doðrultusunda yeniden özelleþtirilmekteler. Asgari ücretin 250 Dolar civarýnda olduðu ülkede -ki iþçi sýnýfýnýn büyük bir kesimi asgari ücretle geçinmekte- açlýk sýnýrý 650 Dolar civarýnda hesaplanýyor. Ýþçi sýnýfý açýsýndan yaþanan bu sefalet koþullarýna bir de ülkedeki aðýr sanayiye uzun zamandan beri ciddi oranda bir yatýrým yapýlmamýþ olmasý eþlik ediyor. Son göstergeler, ülke nüfusunun yaklaþýk yüzde 50’sinin kaçakçýlýk, iþportacýlýk ve kayýt dýþý ekonomi sayesinde geçinebildiðini ve iþçi sýnýfýnýn geniþ kesimlerinin ise, sosyal güvencesiz çalýþma koþullarýna mahkum olduðunu ortaya koyuyor. Ýþte bu gerçeklikler bizi yeni bir sorunla karþý karþýya getiriyor. Sosyalizme ilerlemekte olduðunu iddia eden bir ekonomi, kapitalizmin iþlemekte olduðu sistemi ortadan kaldýrmaksýzýn ve bunun yerine iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerin ihtiyaçlarý doðrultusunda merkezi ve planlý bir devlet ekonomisi
oluþturmadan gerçekten sosyalizme doðru yürümekte midir? Venezüella patron örgütü tasfiye edilmeksizin, ve hatta her fýrsatta onunla bir uzlaþma arayýþýnda olarak sosyalizme yürümek olanaklý midir? Bugüne dek yaþanmýþ tüm baþarýlý iþçi devrimlerinin bize öðrettiði tek bir gerçek var; iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerinin tümüyle burjuvaziden baðýmsýz devrimci örgütleri olmaksýzýn sosyalizme doðru gerçek bir yürüyüþ söz konusu olamayacaktýr. Venezüella bu kanýtlanmýþ gerçekten azade deðildir. Hayaller ve gerçekler Analiz etmekte olduðumuz tablo neden devrimci örgütlerin, Chavez’in Birleþik Sosyalist Partisine iltihak etmemesi gerektiðini de ortaya koyuyor. Zira tüm halkçý söylemine karþýn halen ülkede kapitalizmi ve onun kurumlarýný ortadan kaldýrmaya giriþmeyen Chavez’in partisi tabaný ne denli yoksul eksenli olursa olsun, burjuva devleti altýnda bürokratik bir burjuva partisi olacaktýr. Bu manzara tarihte emperyalizme dönemsel kafa tutuþlarýna raðmen bir süre sonra ona baðýmlý hale gelen Arap Sosyalist Partileri, Arjantin’de Peronculuk ya da Meksika PRI’si örneklerinden bir farklýlýk arz etmemektedir. Kritik bir aþamada iken bugün Venezüella da temel görev, Chavez hükümeti de dahil olmak üzere tüm
burjuva sektörlerden baðýmsýz ve ülkeyi gerçek anlamda sosyalizme taþýyacak bir devrimci iþçi partisinin yaratýlmasýdýr. “Hugo Chavez ikinci devlet baþkanlýðý dönemine baþlarken, ülkedeki kilit sektörleri kamulaþtýracaðýný açýkladý. ‘Ya sosyalizm, ya ölüm’ diye yemin etti. Trotskist olduðunu söyledi. Chavez’in öngördüðü bütün açýlýmlar bir iþçi devletince savunulup geliþtirilmedikçe Venezüella’da kapitalizmin ortadan kalktýðý söylenemez, ama bu yöndeki olanaklar artmaktadýr.” Bu satýrlar ülkemizde kendini Troçkist olarak tanýmlayan bir yayýn organýndan. Dahasý Stalinist solun yaný sýra, kimi Troçkist sektörlerin de Chavez gerçeðinden kopuk olduklarýnýn, dahasý yarattýðý hayallerin etkisine ne denli açýk olduðunu göstermesi bakýmýndan bir ibret vesikasý. Bir diðer örnek ise, Chavez’in, Troçki’nin Sürekli Devrim kuramýndan etkilendiðini açýklamasýndan hemen sonra uluslararasý Troçkist bir akým olan Birleþik Sekreterlik temsilcilerinin, Chavez’in Troçki ile ilgili açýklamalarýyla içlerinin “gururla dolduðunu” belirtmiþ olmalarý. Oysa gerçeklik tam tersi bir durumu iþaret ediyor. Chavez, Sürekli Devrim doðrultusunda mücadele veren, proletaryanýn devrimci diktatörlüðünü kurmaya çalýþan bir Troçkist’e dönüþmüyor; ama acý bir þekilde kimi “Troçkist” çevreler Chavezcileþiyor. Murat Yakýn - 7 Mart 2007
15
8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü ve
Kadýn Mücadelesi
16
Biz kadýnlar, yüz yýllardýr toplumsal ve siyasal olarak eziliþimize, sömürülüþümüze karþý mücadelemize devam ediyoruz. Dünya kadýnlarý her yýl 8 Mart’ta, eþitsizliði ortadan kaldýrmak için kendi taleplerini haykýrarak alanlarý dolduruyor. Mücadele, 1857’de New York’ta 40 bin tekstil iþçisi kadýnýn, çalýþma saatlerinin düþürülmesi ve eþit iþe eþit ücret talepleriyle yaptýðý grev ile baþlamýþtý. 8 Mart’ta grev sýrasýnda güvenlik güçlerinin çýkardýðý yangýnda 129 kadýn iþçi öldürülmüþtü. 1910 yýlýnda Danimarka’da II. Enternasyonal’e baðlý Uluslararasý Kadýn Konferansý’nda, 17 ülkeden 100 kadýn delege, ölen kadýn iþçilerin anýsýna 8 Mart’ý Dünya Emekçi Kadýnlar Günü olarak kabul etti. Erkek egemen sistem kapitalizmle ortaya çýkmadý fakat; bugünün sýnýflý toplumunu oluþturan kapitalizm, kendi varlýðýný sürdürmek için kadýnlarýn, erkekler tarafýndan baský altýnda tutulmasýnýn koþullarýný yaratarak erkek egemenliðini besliyor. Kadýn-erkek tüm iþçi ve emekçileri sömüren sermaye, baský ve sömürüyü her geçen gün arttýrýyor. Özelleþtirme politikalarýyla, üretimin ve emeðin esnekleþtirilmesini esas alan kanunlarýyla, emeðimiz örgütsüzleþtirilerek ve sendikasýzlaþtýrýlarak, hiçbir sosyal güvencemiz olmadan, her gün biraz daha yoksullaþarak çalýþtýrýlýyoruz. Tüm bunlardan en çok biz kadýnlar etkileniyoruz. Ceylanpýnar Devlet Üretme Çiftliði’nde taþerona baðlý olarak çalýþtýrýlan çoðun kadýn 9 iþçinin ölümü bu gerçeðin son örneklerinden. Ýþyerlerinde, aile içinde, yasalar karþýsýnda, kýsaca hayatýn her alanýnda eþitsizliklerle kadýnlar eziliyor ve aþaðýlanýyor. En kötü iþlerde, en düþük ücretlerle çalýþtýrýlanlar da kadýnlar, iþten ilk atýlanlar da. Biz kadýn ve emekçi olduðumuz için çifte sömürüye maruz kalýyoruz. Bugün çocuðumuz olduðunda, iþyerlerinde onlarýn bakýmýný üstlenecek kreþler yok. Çoðunlukla hiçbir saðlýk güvencemiz olmadan çalýþtýrýldýðýmýzdan çocuklarýmýzý hastalýklarla ve bakýmsýzlýkla yaþatmaya çalýþýyoruz. Bizler evimizde, hiçbir karþýlýk alamadan, ev iþlerinin tüm sorumluluklarýný üstlenmek zorunda býrakýlýrken, sistemli olarak þiddete, tacize, aþaðýlanmaya maruz kalýyoruz. Türkiye’de her üç kadýndan birinin yaþamý boyuca dövüldüðü bir gerçek. Birçok kadýn, kocasý ya da sevgilisi tarafýndan cinsel iliþkiye zorlanýyor. Töre cinayetleri de yaþadýðýmýz topraklarda hala yaþanýyor. Tüm bunlara karþý devletin yaptýrýmlarý caydýrýcýlýk bile taþýmýyor. Aðýrlaþan ekonomik koþullarla birlikte, erkeðe göre daha fazla ezilen biz kadýnlar, iþçi sýnýfýnýn
kapitalizme karþý mücadelesi içinde daha fazla yer almak zorundayýz. Yüzyýllardýr yaþatýlan tüm baskýya, sömürüye karþý kadýnlar, toplumsal mücadelelerde her zaman sýnýflarýnýn yanýnda yer almýþ, özgürlüklerinin peþine düþmüþlerdir. Örneðin, Ýngiliz ve Fransýz Devrimlerinde ön saflarda onlar vardý. 1871’de kurulan Paris Komünü’nde çocuk yuvalarýnýn kurulmasý için örgütlü mücadele etmiþlerdi. Ekim Devrimi’nin baþarýya ulaþmasýnda en çok mücadele edenler ve devrimden sonra haklarýnýn peþinde koþanlar yine kadýnlardý. Kapitalizmle birebir iliþkili olan erkek egemenliði, ancak sýnýfsýz bir toplum ile yok olma olanaðý bulacaktýr. Yaþadýðýmýz tüm bu problemler toplumun sýnýflara bölünmesiyle baþlar; çözümleri de ancak sýnýflarýn ortadan kalkmasýyla mümkündür. Kapitalizm yýkýlmadýkça kadýnlarýn eþitlik mücadelesi için gereken koþullar asla saðlanamaz. Dil, din, ýrk, cinsiyet farký gözetmeden birleþik mücadelemizi örgütleyeceðimiz alanlar yaratarak, sýnýfsýz, sömürüsüz, eþit bir dünyayý kurmak mümkün. Sermayeye karþý sonuna kadar mücadele ederken, ayný zamanda kadýn olarak kendi partilerimizde de yansýmalarýný bulan cinsel ayrýmcýlýða karþý sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Ýþçi sýnýfýnýn en büyük görevi sýnýflý toplumu yok ederken her tür ayrýmcýlýðý da yok etmektir. Bugün, iþçi sýnýfý büyük bir önderlik krizi içinde. Yaþam koþullarýndaki aðýrlaþmalara karþý patlayan toplumsal mücadeleler, þartlarý deðiþtiremeden sonlanýyor. Irak ve Filistin’de halen devam eden emperyalist iþgallere karþý yapýlan direniþler zayýf kalýyor. Ezilen halklarýn ortak düþmana, karþý birlikte verecekleri mücadeleler olmadýkça, iþgallerin sonu gelmiyor. Tüm bu adaletsizliklere ve kadýnlarýn ezilmiþliðine karþý verilen mücadeleleri devrimci süreçlere dönüþtürecek olan devrimci partinin inþasýdýr. Tüm dünya iþçilerini birleþtirecek iþçi sýnýfýnýn ve kadýnlarýn kurtuluþunu saðlayacak bir önderlik ekibini oluþturmak en acil ihtiyaç. ýÜüKadýnýyla erkeðiyle sýnýf olarak bir bütünüz; sömürüye karþý mücadelemizde bir bütün olmalý. Eþit yarýnlar için Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz! Cinsel þiddet cezalandýrýlsýn! Her mahalleye kadýn sýðýnma evi! Töre þiddetine uðrayan kadýnlar koruma altýna alýnsýn! Tüm iþyerlerinde negatif ayrýmcýlýða son! Eþit iþe eþit ücret! Ýþyerlerinde doðum öncesi ve sonrasý ikiþer ay ücretli izin! Her iþyerine kreþ ve emzirme odasý! Öykü Tanýr 4 Mart 2007