Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 39
Mayýs 2007
http://iscicephesi.org
darbe tehdidine boyun eðmeyeceðiz!
laiklik ve demokrasinin gerçek savunucusu
iþçi sýnýfýdýr Gündem ve Politika
syf. 2- 8
Politika
syf. 9-12 / 15-16
Kaymaz davasý: “Çocuk deðil, býyýklarý terlemiþti!”
1 Mayýs deklerasyonu
Malatya’da faþist vahþet
1 Mayýs 2007’nin ardýndan...
Asker-polis rejiminin yarattýðý kutuplaþmaya hayýr!
Darbe tehdidine boyun eðmeyeceðiz...
Türkiye’de en büyük tehdit bulundu: Demokrasi 14/29 Nisan Mitingleri: baský ve sömürüye itaat
Sýnýf mücadelesi
Gazete ve partilere baskýlar devam ediyor
Emek güncesi
Rejim krizi üzerine
Fabrikalardan okur mektuplarý
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 13-15
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Uður Kaymaz davasý sonuçlandý
“Çocuk Deðil, Býyýklarý Terlemiþti” 21 Kasým 2004 tarihinde babasý Ahmet Kaymaz ile 13 kurþunla evlerinin önünde öldürülen 12 yaþýndaki Uður Kaymaz’ýn davasý 12 davadan sonra sonuçlandý. Baba-oðul emniyet güçleri tarafýndan “PKK militaný” olarak açýklanmýþtý. Ancak babanýn kamyon þöförü, Uður’unda 12 yaþýnda bir çocuk olduðu ortaya çýktý. Yakýnlarý kamyona mal taþýrken vurulduklarýný açýkladý. Bunun sonucunda Emniyet Müdür Yardýmcýsý ile 3 polis görevden alýndý. Ve haklarýnda dava açýldý. 18 Nisan’da görülen mahkeme polisler hakkýnda berrat kararý verdi. Kaymaz’larýn avukatlarýnýn olay yeri keþif istemi reddedildi. Sanýk avukatlarý, “Uður çocuk deðildi, býyýklarý terlemiþti ve karanlýkta kocaman adam gibi duruyor ve de silah kullanabilir” diyerek savunma yaptý. Bu savunmada da görüldüðü gibi mahkemenin bu savunmaya dayanarak sanýklarýn beraat etmesini
istemesi bu cinayetin devlet tarafýndan onaylanmasýdýr. Bu karara göre birinin öldürülmesi için býyýklarýnýn terlemesi, çocuk olmamasý yeterli bir neden olarak görülüyor. Bu anlayýþ devletin yýllardýr Kürt halký üzerinde nasýl bir terör estirdiðini, Kürt halkýný yediden yetmiþine kadar nasýl birer potansiyel suçlu olarak gördüðünün tescilidir. Bu devlet, Kürt halkýnýn çocuklarýný sudan bahanelerle öldürme yetkisini veriyor. Diðer yandan da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramý’ndan utanmadan gurur duyduklarýný açýklama ikiyüzlülüðünde bulunabiliyorlar. Hükümet yetkilileri o gün göstermelik olarak çocuklara ne kadar önem verdiklerini göstermek için, ceylan derili koltuklarýný birkaç saatliðine de olsa çocuklara býrakarak çocuklarýn ne kadar deðerli olduklarýný bizlere anlatmaya çalýþýyorlar. Oysa Uður henüz 12 yaþýndaydý ve katledilerek öldürüldü. Ýþte burjuvazinin ikiyüzlülüðü. Hayat Sezen - 05/05/2007
Malatya’da Faþist Vahþet Merkezi Ýstanbul’da bulunan Zirve Yayýnevi’nin Malatya irtibat bürosu 18 Nisan günü saldýrýya uðradý. Kentin en merkezi yeri Niyazi Mýsr-i mahallesindeki Aðababa iþhanýnýn üçüncü katýndaki büroyu basan gerici faþistler içerde bulunan Alman vatandaþý Tilman Ekkehard Geske ile Türk çalýþanlar Necati Aydýn ve Uður Yüksel’i aðýzlarýný kapatýp ellerini arkadan domuz baðý denilen yöntemle baðlayarak sorguya çekti. Misyonerlikle suçladýklarý yayýnevi çalýþanlarý için infaz kararý alan gerici faþistler, sorgunun ardýndan býçakla yayýnevi çalýþanlarýnýn boðazlarýný kestiler. Alman vatandaþý Tilman Geske ile Türk vatandaþý Necati Aydýn olay yerinde hayatýný kaybetti, aðýr yaralanan Uður Yüksel de kaldýrýldýðý hastanede yaþamýný yitirdi. Zirve yayýnevi Genel Müdürü Hamza Özant Malatya’daki irtibat bürosundaki çalýþan arkadaþlarýnýn son dönemde daha sýk tehdit edildiklerini söyledi. Özant tehdit edenlerin kimlikleri veya hangi guruba baðlý olduklarýna iliþkin kendilerinde bilgi olmadýðýný belirtmekle yetindi.
2
Yine BBP yine “milli hassasiyetler” Malatya’da son dönemde ki geliþmeler cinayete adým adým gidildiðini ortaya koyar gibi. BBP, Malatya Milli Eðitim Müdürlüðü ve Malatya AKP belediye baþkanýnýn yakýnlarýnýn misyonerlik karþýtý faaliyetlerle ilgili adlarý geçiyor. Ýçiþleri Bakanlýðý geçen yýl sonunda valiliklere “asýlsýz Ermeni Soykýrýmý iddialarýyla mücadele konferanslarý” düzenlenmesi yönünde bir genelge gönderdi. Bu genelge sonrasýnda Malatya
Milli Eðitim Müdürü Mehmet Bulut, Malatya Valisi Halil Ýbrahim Daþöz’ün kendisine konferanslarý Türk Ocaklarý’yla koordineli olarak düzenlenmesi doðrultusunda talimat verdiðini belirtti. Bu konferanslara Malatya Türk Ocaklarý Baþkaný ve eski BBP il yönetim kurulu üyesi Nadir Günata’nýn konuþmacý olduðu ve konferanslarýn 15 okulda düzenlendiði bildiriliyor. Türk Ocaklarý Malatya þubesinin Ýnternet sitesindeki haberlerde bu bilgileri doðruluyor. Yakalanacaðýný anlayarak pencereden atlayan ve yaralý olarak hastaneye kaldýrýlan Emre Günaydýn, ile katliamý gerçekleþtiren Hamit Çeker, Abuzer Yýldýrým, Cuma Özdemir ve Salih Güler ile daha sonra gözaltýna alýnan biri kadýn 6 kiþinin yaþlarýnýn 19 olmasý bu konferans çalýþmalarýnýn cinayetleri tetiklediðini ortaya koyuyor. Hatýrlanacaðý üzere Trabzon’da Rahip Santoro cinayeti ve Hrant Dink cinayetlerinde de BBP baðlantýlarý ortaya çýkmýþtý. Yine cinayetlerin gerekçeleri “vatan ve din” olarak ortaya konmuþtu. Ogün Samast’a jandarma karakolunda elinde Türk bayraðýyla ve kahraman edasýyla devletin askerleri fotoðraf çektirmiþti. Katil Samast’ýn beyaz beresi hemen moda haline gelmiþti. Bütün bunlar toplumda farklý din ve milletlere karþý kin ve nefretin oluþmasýný bilinçli olarak körükleyen çevreler olduðunu gösteriyor. Bu gerici faþist güçler arkalarýna devletin kurumlarýný da alarak rahatlýkla istediklerini yapabiliyorlar. Böylece cinayetlere adým adým gidiliyor... Tüm bu cinayetler ve baðlantýlarýnýn deþifre edilmesi ve daha sonraki saldýrýlarýn engellenebilmesi için Halklarýn Kardeþliði þiarý etrafýnda toplumun bilinçlendirilmesi gerekli. Akýn Sel - 02.05.2007
Kurucu Meclis ve Gerçek Bir Demokratik Anayasa Yaklaþan cumhurbaþkanlýðý seçimi üzerinden AKP hükümeti ile TSK-CHP eksenli “þeriatçý-laik” kutuplaþmasý temelinde gerilim týrmanýyor. Genelkurmay Ýnternet üzerinden 27 Nisan gecesi AKP hükümetine verdiði dijital muhtýrayla sürece aðýrlýðýný koydu. Darbe tehdidiyle hükümete geri adým attýrmak istedi. Avrupa Komisyonu’nun Geniþlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türk Silahlý Kuvvetleri’nin (TSK) bildirisine karþý tutum alýnca AKP hükümeti rahatladý ve Genelkurmay’a cepheden karþý duran bir açýklamayla yanýt verdi. Gül’ün adaylýðýnýn devam edeceðini açýklamasý da bu çerçevede görülmelidir. Cumhurbaþkaný seçiminden dijital muhtýraya Bugüne kadar ülkede hukukun üstünlüðü veya demokrasi havariliði yapanlar Genelkurmay’ýn bildirisinden sonra “darbeye karþýyýz, ama…” sözüyle baþlayan ikircikli tutumlarýný da sergilemiþ oldular. AKP hükümeti ile TSK arasýnda bir denge politikasý izleyen TÜSÝAD ise, daha önce cumhurbaþkaný seçiminin istikrarýn bozulmaksýzýn yapýlmasýný istemiþti. Gül’ün adaylýðýna sýcak bakmýþ ama dijital muhtýradan sonra “istikrar” adýna erken seçimin olmasýný isteyerek TSK’yla karþý karþýya gelmekten kaçýnan bir yol izlemiþtir. Düzen partilerinin laik cep-hesi (CHP-DSPSHP…) Genelkurmay açýklamasý-nýn, “Anayasa’nýn verdiði yetkiler çerçevesinde” olduðunu ard arda açýklayarak TSK’nýn verdiði dijital muhtýrayý destekleyen tutumlar sergilemiþ ve ne kadar sosyal demokrat olduklarýný bir kez daha göstermiþlerdir. Son aylarda ülke siyasetinin görünen yüzünde AKP hükümeti ve CHP baþta olmak üzere cumhurbaþkanlýðý seçimi üzerine kitleleri kutuplaþtýrarak siyasi rejimin iktidarýný paylaþma savaþý veriliyor. Bu paylaþýmý kendi aralarýnda gerçekleþtiremediklerinden, kendi oluþturduklarý ve savunduklarý (burjuva düzeni) rejimi krize doðru sürüklüyorlar. Burjuva partiler destekledikleri sermaye çevrelerinin çýkarlarýný savunmak adýna rejim kavgasýna girmiþ durumdalar. Kendi paylaþým krizlerini çözemedikleri için, kitleleri baston deðneði gibi kullanarak bu yönde kamplaþtýrmaya, saflaþtýrmaya çalýþarak sömürü ve baskýcý düzenlerini devam ettirmek istiyorlar. Bugün yaþanmakta olan süreç böyle bir süreçtir. Burjuvazinin güç ve iktidar savaþý Peki, bu sürece nasýl gelindi? Böyle bir ortamdan kimlerin çýkarý vardýr? Ýþçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin bu süreçten nasýl bir çýkarý olabilir? Önümüzde 4,5 yýllýk bir AKP hükümeti var. Bu hükümet baþta uluslararasý emperyalist sermaye olmak üzere TÜSÝAD’ýn desteðini alarak iktidar olmuþ bir parti. Bugüne kadarki süreçte sermayenin tüm isteklerini yerine getiren AKP hükümetinden yerli-yabancý sermaye þimdilik memnun görünüyor. Çünkü sermayenin kârlarýna kâr katmasýnýn önündeki engel tüm yasalarý deðiþtirerek, (yeni iþ yasasý, özelleþtirmeler, sosyal güvenlik reformu, saðlýðýn özelleþtirilmesi gibi) hizmette kusur etmemiþtir. Bu çýkarýlan veya çýkarýlmayý bekleyen yasalar, genelde toplumu,
GÜNDEM
Asker-Polis Rejiminin Yarattýðý Kutuplaþmaya Hayýr!
özelde de iþçi sýnýfýný etkileyen ve tahrip eden yasalardýr. Bu yasalarý bu meclisteki burjuva partileri gece-gündüz demeden çalýþarak çýkarmýyorlar mý? Durum böyleyken hükümetiyle, muhalefetiyle, meclise giremeyen diðer burjuva partileriyle, Cumhurbaþkanlýðý seçimleri konusunda kimin aday olacaðýný veya olamayacaðýný her gün tartýþarak kitleleri saflaþtýrmaya gayret gösteriyorlar. Hâlbuki ayný partiler mecliste iþçi sýnýfýna karþý çýkan iþçi düþmaný yasalar konusunda nedense uyum içerisinde ve birlikte tutum alýyorlar. 2002 seçimlerinde seçmenler neredeyse tüm burjuva partilerini sandýða gömerek cezalandýrmýþ ve böylece burjuvazi tarafýndan cilalanan eski milli görüþçü yeni muhafazakâr demokrat AKP tek baþýna iktidar olanaðýný bulmuþtu. Bu süreç içinde baþta uluslararasý sermaye ve TÜSÝAD’dan tam not alan AKP hükümeti iþçilerin, emekçilerin, yoksullarýn, iþsizlerin yani tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin güvenini yitirmiþtir. Ýþte böyle bir süreçte 2007 yýlýnda yapýlacak olan iki seçim burjuva partileri/güçleri için önemlidir. Bunlardan biri cumhurbaþkanlýðý, diðeri de genel seçimler. Cumhurbaþkanlýðý seçimleri AKP için önemli. Çünkü çýkarmak istedikleri yasalarýn bir kýsmýnýn Sezer tarafýndan veto edilmiþ olmasý sürekli sorun yarattý. Bu vesileyle AKP meclisteki çoðunluðuna dayanarak istediði cumhurbaþkanýný seçerek yürütmenin önünü açmayý ve yaklaþan genel seçimlerde de tabanýna “güçlüyüz” mesajý vermeyi istedi.
CHP: otoriter, devlet merkezli baskýcý bir yönetim çizgisi Yaþanmakta olan bu süreçte TÜSÝAD ise, sorunu “istikrar” çerçevesinde ele alýyordu. Ýstikrardan kasýtlarý ise, kârlarýnýn artýþýdýr. Çünkü patronlar için önemli olan kimin iktidarda olduðu deðil, kimin kendi çýkarlarý için istikrar (kâr) saðladýðýdýr. Bu yüzden AKP hükümetinin uygulamýþ olduðu programý benimseyen patronlar AKP’li bir cumhurbaþkaný adayýna sýcak bakýyorlardý. Keza Gül’ün adaylýðýna olumlu yaklaþmalarý bundandý. Ýþçi sýnýfý, emekçiler ve Kürtler söz konusu olduðunda, program olarak AKP’ye karþý olmayan diðer kamp ise (“laik cephe”) baþta TSK ve etrafýnda kümelenenlerden, meclisteki sözcüsü CHP ve laik-ulusalcý Sivil Toplum Kuruluþlarýndan (STK) oluþuyor. CHP’nin sözcülüðünü yürüttüðü bu cephenin programý da neoliberal nitelikte. Buna raðmen CHP, AKP’den farklý olarak asker-sivil bürokrasinin ayrýcalýklarýnýn savunusunu üstlenmekte, otoriter devlet merkezli baskýcý bir yönetim mantýðýyla hareket ederek “ulusalcý” bir çizgiyi öne çýkarmakta. Bu “ulusalcý” çizgi askerin demokrasi üzerine postalýyla basmaya devam etmesini bir gereklilik olarak görüyor. AKP’nin izlediði AB’ci çizgi ise asker-sivil bürokratik aygýtý ikincil bir role itme eðilimi taþýyor. Ýþte bu noktada CHP, “laiklik elden gidiyor” kampanyasýyla toplumu laiklik ve þeriat ekseninde kamplaþtýrmayý hedefliyor. Böylece toplumda korku ve tedirginlik atmosferi yaratarak kendisini farklý bir seçenek olarak dayatma gayreti
3
gösteriyor. Bu koroya belli dönemlerde Sezer, belli dönemlerde TSK yaptýklarý açýklamalarla katýlýyor ve bu cepheyi geniþletmeye ve güçlendirmeye çalýþýyorlar. AKP hükümeti, Ordu ve AB AKP hükümeti baþta emperyalist ABD, AB ve onlarýn ülkedeki iþbirlikçisi konumundaki TÜSÝAD’ýn desteðinden cesaret alarak bir yol haritasý izliyor. AKP hükümeti, TSK’nin ülke siyasetindeki gücünün bilincinde ve bundan dolayý açýk bir pozisyon almaktan çekiniyor. AB ise zaten TSK’nin konumunu zayýflatmayý bir politika olarak benimsemiþ durumda. AKP’nin AB projesine dört elle sarýlmasýnýn bir nedeni budur. TSK, AB’nin siyasi ve ekonomik politikalarý karþýsýnda, siyasi ve askeri gücüne yaslanarak sahip olduðu ayrýcalýklarý kaybetmek istememekte ve bunun için ciddi bir direnç göstermekte. TSK ile ayný çizgide hareket eden Cumhurbaþkaný Sezer de TSK’nin bu tutumuna ortak olmakta ve siyasi güç taþýmakta. Ýþte AB ile bütünleþme yönünde net bir duruþa sahip olan AKP’nin cumhurbaþkaný mevkisine el atmasý AB tarafýndan bu nedenle etkili bir þekilde destek bulmakta 12 Nisan’da Genelkurmay’ýn basýn toplantýsýyla yaptýðý çýkýþ, ardýndan 27 Nisan Muhtýrasý’yla laiklik vurgusuyla “yasalarýn verdiði yetkiyi kullanýrýz” demesi, benzer þekilde Harp Akademileri’nde Cumhurbaþkaný Sezer’in, “laiklik hiçbir zaman bu kadar tehlike altýnda olmamýþtý” çýkýþý rejim güçleri arasýndaki kavganýn derinleþtiðini gösteriyor. TSK cumhurbaþkanlýðý sürecinde de ayný pozisyonunu devam ettirerek ülke siyasetinde belirleyici gücün kendisinde olduðunu her vesileyle hükümete veya hükümet olmak isteyen diðer adaylara hissettiriyor. Siz bakmayýn Anayasa’da TSK’nýn baþbakanlýða baðlý bir kurum olduðuna. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ne diye duruyor? Hangi burjuva demokratik ülkede MGK vardýr! Ýþte rejimin asker-polis karakterini içselleþtiren göstergelerinden biride bu.
4
Ýþçi sýnýfýnýn tutumu Rejimin çeþitli cepheleri arasýndaki çatýþmalarýn boyutlarý cumhurbaþkaný seçim tarihinin yaklaþmasýyla daha da gerginleþerek kitlelere yansýtýldý. Hiçbir konuda iþçi sýnýfýnýn fikrini sormayanlar, nedense sorun kendi iktidar kavgalarý olunca
iþçi sýnýfýnýn taraf olmasýný istiyorlar. Ama iþçi sýnýfý ve emekçi yoksullar, hak ve özgürlük taleplerini burjuva cephelerin iktidar kavgalarýnýn inisiyatif ve insafýna býrakamazlar. Ýþçi sýnýfý, demokrasinin ve laikliðin gerçek sahibi ve savunucusudur. Bu nedenle iþçi sýnýfý ve emekçi kitleler her türlü dinsel fanatizme ve gericiliðe karþý olduðu gibi ýrkçý ve milliyetçi þovenizme ve militarizme karþý da taraftýr. Türkiye bugün TSK’nin dijital muhtýrasýyla askeri bir darbeyle tehdit edilmiþtir. Darbe tehdidi görünürde AKP hükümetine yönelik gibi görünse de hedefin iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar olduðu açýktýr. Kuþkusuz iþçi sýnýfý burjuva partilerin sergiledikleri oyunlara gelmemelidir. Çünkü burjuva cepheler her zaman iþçi sýnýfýna karþýdýr ve burjuvazinin ve burjuva düzenin devamýný hedeflerler. Lakin bugün parlamentonun iradesi ve demokratik sürecin korunmasý çizgisi bizzat iþçi sýnýfýnýn kendi mevcut hak ve özgürlüklerinin korunmasý anlamýna gelmektedir. Bu nedenle müdahaleci subaylar yargýlanmalý ve cezalandýrýlmalý; 12 Eylül rejimi anayasasý kaldýrýlmalý ve iþçi ve emekçilerin iradesiyle bir Kurucu Meclis oluþturulmalýdýr diyoruz. Buna kayýtsýz kalýr, “tarafsýzlýk” çizgisi izlersek kaybeden iþçi sýnýfý ve emekçi yoksullar olur. Diðer yandan bu talepler ancak iþçi sýnýfýnýn kendi sýnýf seferberlikleri ve mücadelesiyle olanaklýdýr. Sýra iþçi ve emekçilere gelince demokrasi tehdit oluyor Çünkü biliyoruz ki iþçi düþmaný yasalarý meclisten patýr patýr çýkaran bu partilerin hiç biri toplumun neredeyse çoðunluðunu oluþturan ezilen ve sömürülenlerin meclise temsilcilerini sokmalarýna olanak saðlayacak örneðin seçim yasasýnda bir iyileþtirmeyi ya da yüzde 10 seçim barajýný dahi deðiþtirme konusunu gündemlerine almýyorlar. Çünkü iþçi sýnýfýndan korkuyorlar. Bunun en büyük kanýtý Tandoðan’da, Çaðlayan’da, Manisa ve Çanakkale’de laiklik adýna miting düzenleyen yüzbinlere bütün meydanlar kendiliðinden sonuna kadar açýlýrken iþçi ve emekçilerin 1 Mayýs’ý kutlamasýna en ufak bir tahammül gösterilmemiþ olmasýdýr. 1 Mayýs’ta polis terörü bir kez daha sahne aldý. Binlerce insan gözaltýna alýndý. Polis; panzerleriyle, bombalarýyla, silahlarýyla, maskeleriyle adeta savaþa gider gibi yaptýðý ha-
zýrlýkla 1 Mayýs’ý kutlamak isteyen göstericilere acýmasýzca saldýrdý. Çaðlayan’da sayýlarý yüzbinlerle ifade edilen kalabalýk “laik” miting için 7 bin polis görev alýrken 1 Mayýs’ta Taksim’i savunma adýna Ýstanbul’da tam 17 bin 500 polis görev aldý. “Ýhbar aldýk, örgütler provokasyon yapacak” diyen Vali yalancý çýkmamak adýna en büyük provokasyonu kendisi yaptý. Vali ve Emniyet Müdürü derhal görevden alýnmalý, uyguladýklarý terör nedeniyle haklarýnda yasal iþlem yapýlmalýdýr. Oysa Ýçiþleri Bakaný Abdülkadir Aksu, Vali ve Emniyet Müdürüne teþekkür etti. Bu durum AKP demokrasisinin de sýnýrlarýný göstermiþtir. Kurucu meclis ve gerçekten demokratik bir anayasa Hükümet erken seçim dedi. Yüksek Seçim Kurulu seçimin 22 Temmuz’da olmasýný kararlaþtýrdý. Bu haliyle erken seçim iþçi sýnýfý açýsýndan tam bir tuzaktýr. Çünkü kitleleri þeriatçýlýk-laiklik ekseninde kutuplaþtýran bu partilerin (AKP, CHP, DYP, ANAP, MHP, DSP vd) söylem farký dýþýnda hiçbir farklarý bulunmuyor ve emekçi halk bu partilerden birini seçmek zorunda býrakýlmakta. Böyle bir seçimin sonucunda -ortaya çýkacak tablo bu iki kutuplaþmanýn hangisinden yana çýkarsa çýksýn- seçimleri kaybeden iþçi sýnýfý olacaktýr. Bu iki kutbun sürdürdüðü kavga rejimin dümenini tutmak, emperyalizme ve burjuvaziye hizmet edip nemalanma kavgasýdýr. “CHP, Silahlý Kuvvetlerin antidemokratik müdahalesini açýkça desteklerken, AKP önderleri de Ordu’nun giriþimine karþý kitle seferberliklerine baþ vurmayýþlarýnýn gerekçesini “ülkenin cephelere ayrýlmasýna” karþý olmalarýyla izah etmiþlerdir. (...) Onlarýn bu tavrý bir kez daha Türkiye’ye demokrasinin burjuva politikacýlarýnýn elinden deðil, kitlelerin gerçekleþtireceði bir Devrim aracýlýðýyla gelebileceðinin kanýtý olmuþtur. Ýþçi ve emekçi yýðýnlarýn önündeki en önemli tarihsel görev, gerçekleþtirecekleri seferberlikler sonucunda ülkede tüm demokratik haklarý egemen kýlacak bir Kurucu Meclis’i oluþturmaktýr. (...) kitlelerin kendi mücadeleleriyle oluþturacaklarý Kurucu Meclisin ilk görevi, ülkede emekçi kitlelerin söz ve karar sahibi olmasýný olanaklý kýlacak, gerçekten demokratik bir Yeni Anayasayý hazýrlamak ve bunu halkýn oyuna sunmak olmalýdýr.”
Türkiye’de En Büyük Tehdit Bulundu:
Demokrasi Cumhurbaþkanlýðý seçimi bir rejim krizine dönüþtü. Siyasi açýdan bakýldýðýnda iki taraf ortaya çýkmýþ durumda. Bir yanda AKP var. Diðer yanda ise AKP karþýtlarý. Meclis’te olan olmayan bütün burjuva siyasi partiler; CHP, DYP, ANAP, MHP, DSP, SHP, BBP ve diðerleri AKP’nin karþýsýndalar. Ayný zamanda Asker, Anayasa Mahkemesi ve Cumhurbaþkaný Sezer’de AKP’nin karþýsýnda yerlerini almýþ durumdalar. Tandoðan, Çaðlayan, Manisa, Çanakkale ve diðer mitinglerde alanlarý dolduran milyonlar da AKP karþýtlýðýnýn toplumsal zeminini oluþturdu. AKP karþýtlarýnýn ortak iki söylemi var: 1)AKP inat etti, ýsrarla kendi adayýný cumhurbaþkaný yapmak istedi, uzlaþmaya yanaþmayarak rejim krizine yol açtý. 2)AKP gitsin de yerine kim gelirse gelsin. Bu kadar geniþ bir cephe karþýsýnda yalnýz kalan AKP, sözcüsü olduðu TÜSÝAD ve TOBB gibi patron örgütlerinden de istediði desteði alamadý. Zoru gören patronlar Abdullah Gül’ün cumhurbaþkanlýðý adaylýðýný desteklemekten vazgeçip hemen erken seçim diyerek Meclis’in iradesinin ayaklar altýna alýnmasýna ortak olmaktan geri durmadýlar. Þimdi AKP karþýtlarý yine aðýz birliði etmiþçesine AKP’nin maðduriyet edebiyatý yaptýðýný, mazlumu oynayarak halký kandýrdýðýný söylemekteler. Öncelikle belirtmek gerekir ki AKP’nin de kendine demokrat olduðu, özellikle iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul kesimlerin hak ve özgürlükleri söz konusu olduðunda neo-liberal sömürü politikalarýný uygulamaktan geri durmadýðý ve asker-polis rejiminin baský ve þiddet yöntemlerini benimsediði 4,5 yýllýk iktidarý döneminde belli oldu. Son olarak 1 Mayýs Ýþçi Bayramý sýrasýnda sergilenen polis terörü de bunun kanýtý. Bu AKP demokrasisinin sýnýrlarýný da göstermektedir. AKP kendi burjuva sýnýfýna özgü reflekslerle sýnýfsal bir tutum alarak iþçi ve emekçileri darmadaðýn etmekten, ezmekten geri durmamýþtýr. Bu nedenle iþçi ve emekçiler kuþkusuz AKP’den demokrasi beklerlerse yanýlýrlar. Gelelim AKP karþýtlarýna. Hangisi 1 Mayýs’ta polisin uyguladýðý teröre karþý en ufak bir tepki göstermiþtir?: CHP mi? ANAP mý? Cumhurbaþkaný Sezer mi? DSP mi? Hangisi? Meclis’in iradesinin ayaklar altýna alýnmasýna göz yuman, 12 Eylül askeri darbe Anayasasý’na þimdi ve AKP’nin iþine yaradýðý için karþý çýkmak aklýna gelen, AKP’nin ilerleyiþini
durdurmaya yaramadýðý için hukuka bile lanet okuyan bu deðerleri kendinden menkul þahýslarýn iþçi ve emekçiler 1 Mayýs’ta polis terörüne maruz kaldýlar diye ses çýkarmayacaklarý açýk deðil mi? Ýçlerinden bir kýsmý sanki 1 Mayýs’ta polisin uyguladýðý teröre karþý çýkýyormuþ gibi yaptý. Bunun da tek bir nedeni var: Bu yolla AKP’yi biraz daha yýpratýp, köþeye sýkýþtýrmak. Ýnanýyoruz ki mesele AKP meselesi olmanýn ötesine geçmiþtir. Mesele, ne þeriat ne darbe sloganlarýyla geçiþtirilemez. Çok açýk bir þekilde AKP karþýtlarý en büyük tehdit olarak Demokrasiyi göstermektedir. Kuþkusuz mesele AKP’nin maðduriyeti üzerine tutum almak deðildir. Lakin AKP’nin demokrasiyi kullanarak bizzat demokrasiyi ortadan kaldýrmak istediðini iddia edenler buna engel olmak için mevcut demokrasinin Türkiye’ye fazla olduðunu ve sýnýrlanmasý gerektiðini söylemekteler. Bu bir çeliþki deðil mi? AKP demokrasiyi kullanarak demokrasiyi ortadan kaldýrmak istiyor ve ona engel olmak isteyenler demokrasi yüzünden AKP istediklerini yapabiliyor diyerek demokrasinin askýya alýnmasýný istiyorlar. Burada demokrasi için tehlike olan kimdir? Nedir? Eðer gerçekten AKP demokrasiyi kullanarak þeriat getirmek istiyorsa bunu engellemenin yolu daha fazla demokrasidir yoksa demokrasiyi boðmak deðil. Ama Kemalistler önce ulus, sonra laiklik sýrasý gelirse demokrasi diyorlar. Bu formüllerin anlamý demokratik hak ve özgürlüklerin boðulmasýndan baþka bir þey deðildir. Bu kapý açýldýðýnda iþçi sýnýfýna ve baþta Kürt halký olmak üzere yoksul emekçi halklara yönelik uygu-
lamalarý burada anmak bile istemeyiz. Dolayýsýyla evet darbeye karþýyýz ve darbeyi yapabilecek olaný da isteyeni de görüyoruz ve darbe tehdidine boyun eðmeyeceðiz diyoruz. Þeriata da karþýyýz ama þeriatý isteyen kim? AKP mi? AKP’nin gizli gündemi olduðunu ve þeriat istediðini söyleyerek darbeyi çaðýran CHP ve peþine taktýklarý olmadý mý? Olmayan þeriat tehlikesi üzerine tutum belirtmek yerine bugün demokrasiyi ayaklarý altýna alan postala karþý durmak gerekir. Darbeye de, þeriata da, faþizme de hayýr diyebilmek için iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin ihtiyacý olan hak ve özgürlüklerini, örgütlenme, birlik ve dayanýþmalarýný saðlayacak demokratik bir ortamýn varlýðýdýr. Kibir, aþaðýlama ve tiksinti… Laik cumhuriyetin emekçi halka bakýþý! “Bir kapýcýyla, bir profesörün oyu eþit olursa olacaðý budur; AKP’de gelir, þeriat da!” Bu sözler “laik cumhuriyetçi” bir mimara ait. Sayýlarý da sesleri de gittikçe artan bu “laik cumhuriyetçi” bay ve bayanlar demokrasiye lanet okuyorlar. Bu lanet iþçi sýnýfýna, köylülere, emekçi yoksul halk kesimlerine yönelik. Onlara göre cahil ve pis emekçi yoksul halklar laiklik düzeninin tehdit altýnda olmasýný saðlayan oy deposu. Ýþçileri, emekçi yoksul halklarý, “göbeðini kaþýyan adam” diye tasvir edip aþaðýlamaktan çekinmeyen bu zatlarý bu kadar kibirli yapan ve onlara bu kadar üst perdeden konuþma cüretini veren nedir? Hiçbir þeyi beðenmeyen bu bay ve bayanlar o bayaðý orta sýnýf ahlak ve beðenileriyle gerçekten her þeyi üreten iþçi sýnýfýný ve emekçi yoksullarý aþaðýlama hakkýna sahip olduklarýný mý sanýyorlar? Orhan Pamuk gibi bir yazarý vatan haini ilan edip ülkesinden kaçýracak kadar yüksek kültüre sahip olan ulusçularýmýz bize yazar diye Emin Çölaþanlarý, Bekir Coþkunlarý yutturmaya çalýþýyorlar. Kendileri bellek yitimi yaþýyor olabilirler ama emekçi yoksul halklar sözüm ona laik cumhuriyetçilerin, ulusçularýn, vaktiyle Nazým Hikmetleri, Sabahattin Alileri vatan haini ilan edip nasýl yok ettiklerini unutmadý, unutmayacak. Kürt halkýna reva görülenleri de, katledilen kardeþimiz Hrant Dink’i de unutmayacaðý gibi.
5
Türkiye’de burjuva demokrasisinin bizzat burjuvazi tarafýndan delinmesinin birçok örneðini yaþadýk. Kemalistlerin övünerek açýkladýklarý üzere bu ülkede demokrasinin daima ulustan (bunun devlet demek olduðunu tabii ki biliyoruz) ve laiklikten (ki bu da Türkiye’de asker-sivil bürokrasinin ayrýcalýklarý anlamýna geliyor) sonra geldiðini de biliyoruz. Bunun anlamý seçkin bir zümrenin ayrýcalýklarýný laiklik adýna sürdürmesidir. Asker deðil, burjuvazi deðil, bürokrasi
deðil sadece ve sadece iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar laikliðin teminatýdýr. Bir farkla: iþçi ve emekçiler için demokrasi ve laiklik birbirinden ayrýlmaz bir bütündür. Bu nedenle gerçekten demokrasi yanýnda yer alanlar bugün polis terörüne hayýr, darbe tehdidine boyun eðmeyeceðiz, Genelkurmay Baþkaný tutuklansýn,12 Eylül Anayasasý kaldýrýlsýn diyebilenlerdir… Arif Benol - 05/05/2007
14 / 29 Nisan Mitingleri:
“Laiklik”, “Baðýmsýzlýk” maskesi altýnda baskýcý, sömürücü düzene itaat isteniyor
Rejim içi kutuplaþma cumhurbaþkaný seçimleri üzerinden kýzýþmýþ bulunuyor. Bu kutuplaþma CHP’nin söylemlerine, TSK’nin muhtýrasýna, Cumhurbaþkaný Sezer’in açýklamalarýna ve 14/29Nisan mitinglerine katýlanlara bakýlacak olursa “dini gericilikle”, “laik cumhuriyetçilik” arasýnda. Mitingleri düzenleyenler kendilerini “cumhuriyetin son kalesi” olarak gördükleri Çankaya’nýn savunusu için “sivil hareket” olarak sunuyorlar.
6
14 Nisan Ankara’da yapýlan cumhuriyet mitingini düzenleyen Atatürkçü Düþünce Derneði’nin (ADD) Baþkaný, 2003-2004 yýllarý arasýnda darbe giriþiminde bulunduðu iddia edilen eski Jandarma Genel Komutaný Þener Eruygur. Belli ki darbeci generallerin görevdeyken darbe giriþimlerini yapamamýþ olmasý onlarý bu hedeflerinden vazgeçirmemiþ, þimdi de STK adý altýnda kitleleri kendi çýkarlarý için kutuplaþtýrarak hedeflerini gerçekleþtirmeyi planlýyorlar. Böylece kendi ayrýcalýklý konumlarýný koruyabilecekler. Bu amaçla Eruygur görevi baþýnda gerçekleþtiremediði darbe planlarýný bu kez baþka bir cepheden sahneye sokmak istiyor. Mitingi ADD’nin düzenlemesi de kitleler katýlýmýnýn artmasýnda bir etkendir. Bu mitingi her hangi bir parti veya TSK düzenlemiþ olsaydý bu katýlýmý saðlayabilir miydi? Ayrýca mitingi destekleyen CHP’den orduya tüm ulusalcý ve faþist kurumlar da gösteri de bulunuyordu. Bu cephe 14 Nisan mitingiyle cumhurbaþkaný seçimi için elini güçlendirmiþtir. TÜSÝAD ise “istikrar” adýna hükümete bu kitlelerin sesine kulak vermesini istemiþtir. Cumhurbaþkaný seçimi vesilesiyle oluþturulan þeriatçý-laik kutuplaþmasý orta sýnýfý kaygýlandýrmýþ ve harekete geçmesini saðlamýþtýr. Uzun zamandan beri laiklik adýna yürütülen kampanya “þeriatçý bir cumhurbaþkaný istemiyoruz” ekseninde yürütülüyor. Buna gerekçe ise, hükümet ve meclis baþkanlýðý gibi önemli mevkiler “þeriatçý”larýn elinde, bir de cumhurbaþkanlýðý makamýný ele geçirdiler mi þeriat gelecek noktasýndan hareketle, kitlelere korku empoze ederek, siyasi ranttan nemalanarak güçlenmek istiyorlar. “Þeriat geliyor” diyen kutup “laiklik elden gidiyor” korkusuna kapýlan kitleleri istedikleri gibi kullanabilir. Bugün yapmak istedikleri budur.
Geçmiþte ülkede dinci politikalarýn önünü açan ABD emperyalizminin “ýlýmlý Ýslam” projesi kapsamýnda TürkÝslam Sentezi’ni uygulayan da darbeci generallerin yönetimindeki orduydu. Ayný ordu bugün kitleleri “þeriatý getirecekler” korkusunu yayarak kendi baskýcý ve sömürücü politikalarý etrafýnda bir araya getirmek istemekte. Mitingin ortaya koyduðu ve ciddiye alýnmasý gereken baþka bir gerçek var ki, orduya baðlýlýk ve hayranlýk, düzen içi politikanýn dar mecrasýndan çýkmýþ, orta kesimleri etkilemiþ, iþçi ve emekçi hareketinin sýnýrlarýný zorlar duruma gelmiþtir. Mitingin kalabalýðý tüm kesimleri etkilemiþ olmakla birlikte miting sonrasý tek eleþtiri konusu iþçi-emekçi örgütlerinin yani sendikalarýn katýlmama kararý açýklamýþ olmalarýdýr. Tandoðan mitingin ardýndan cumhuriyet mitinglerin ikincisi ise, 29 Nisan Çaðlayan’da gerçekleþti. Bu kez mitingin düzenleyicisi, general yöneticileri nedeniyle teþhir olan ADD yerine “demokrat aydýn” yöneticileri olan Çaðdaþ Yaþamý Destekleme Derneði (ÇYDD) oldu. Miting, “ne þeriat, ne darbe” sloganý üzerinden iþlendi. Ayrýca Tandoðan mitinginden içerik olarak biraz daha “ilerici-demokratlarý”, “iþçi ve emekçileri” de içine alan bir eksen etrafýnda organize edildiði görüldü. DÝSK darbecilerin kuyruðunda DÝSK Sendikasýnýn 29 Nisan’a katýlma kararý almasý iþçi hareketinin çekilmek istenen tuzaða çanak tutmasý açýsýndan vahimdir. Bu açýdan DÝSK bürokrasisi kitle kuyrukçuluðu yaparak iþçi hareketini sýnýfsal ekseninde uzaklaþtýrarak burjuva politikalarýna yedeklemeye çalýþmaktadýr. DÝSK’in kapatýlmasýný isteyenler 15-16 Haziran mücadelesiyle karþýlaþtýlar. 1980 askeri darbesi DÝSK’i kapattý yöneticilerini hapse attý. Tarihte bunlar yaþamýþken DÝSK göstermelik olarak 77 1 Mayýs’ta þehit düþen iþçileri anmak için Taksim diyerek güya geçmiþine sahip çýkmak mesajý vermeye çalýþýyor. Bu anlaþýlýr, kabul edilebilir bir istek olabilir. Ama arkasýnda darbecilerin ve iþçi sýnýfýna baský ve sömürüyü dayatan oluþumlarýn olduðu mitinglere katýlma kararý almak da iþçi sýnýfýna ihanettir. Sonuç olarak yapýlan iki kitlesel miting düzenleyicileri ve söylemi farklý görünse de içerik olarak ayný amaca hizmet etmektedir. Biz bu iki mitinge de
katýlmadýk, bundan sonrakilere de katýlmayacaðýz. Ýþçileri ve emekçileri bu kavgada taraf olmak için zorlayanlar olacaktýr. Bugün iki farklý tutum olarak görünen bu güçler, iþçi sýnýfýna kemer sýkma
kararlarý aldýrýrken ayný cephede yer almýyor muydu? Ýþçilerin herhangi bir hak mücadelesine önce askerpolis müdahale etmiyor mu? Son yaþanan 1 Mayýs’a saldýrý buna örnektir. O zaman bizler yaþanan
sorunlarý þeriatçýlýk-aiklik ekseninden çýkartýp sýnýfsal bir eksende ele almalýyýz. Ve safýmýzý iþçi sýnýfýn devrimci programý etrafýnda örmeliyiz. Nergis Çayýr - 05/05/2007
Gazete ve Partilere Baskýlar Devam Ediyor Ýlk Kürtçe gazete 22 nisan 1898’de Mikdat Mithat Bedirhan tarafýndan, Mýsýr’ýn baþkenti Kahire’de yayýmlandý. Bugün Kürt gazeteciliðinin 109. yýlýnda yine ayný baskýlar devam ediyor. Son iki ayda önce “Gündem”, “Yaþamda Gündem” ardýndan da “Güncel” gazetelerinin yayýný, kapatma cezasý ile durduruldu. Ülkenin tek Kürtçe günlük gazetesi olan Azadiya Welat’ta kapatma cezasý aldý. Kapatma cezalarý bittiðinde ise bir sürprizle karþýlaþtýlar; Merkez Daðýtým Þirketi bu gazeteleri daðýtmayacaðýný açýkladý. Merkez Daðýtým hukuken böyle bir karar veremez ama hukuk her zaman haklýnýn yanýnda deðil maalesef... Ýnsanlarýn haber alma hakkýný rahatlýkla yok sayabiliyorlar. Ýnsanlarýn haber alma hakký, Anayasa garantisi altýndadýr ama Merkez Daðýtým Þirketi bunu umursamýyor çünkü emir büyük yerden. Genelkurmay Baþkaný Yaþar Büyükanýt bir basýn toplantýsýnda, Gündem gazetesini hedef göstermiþti. Büyükanýt, Gündem gazetesi için; “Türkiye’de bir PKK gazetesi yayýmlanýyor, Gündem… Onun elemaný þimdi þuradaki sýralardan birinde otursun, PKK’lý o, nasýl arzu edeceksiniz? Akreditasyon demek basýn mensuplarýna ceza vermek demek deðildir, asla öyle görmüyoruz…” Genelkurmay Baþkaný böyle diyor ama Gündem gazetesini de hedef göstermekten geri kalmýyor. Zaten burjuva basýn askerin her dediðini emir telakki ediyor, Gündem’in kapatýlmasý ile ilgili tek satýr yazmýyor, baskýlar bununla da kalmýyor. Nokta Dergisine baskýn Bu baskýlardan Nokta dergisi de nasibini alýyor. Darbe iddialarý ve Andýç haberleriyle ilgili Nokta dergisine polis baskýn yapýyor. Andýç olayýnýn kýsa özeti þöyledir; Genelkurmay basýn-yayýn organlarýný, hem kurum hem de kiþi kiþi kendisine yandaþ ve karþýt olarak fiþlemiþ ve buna göre bir kýsmýna akreditasyon vermiþ bir kýsmýný ise TSK’nýn tüm toplantýlarýný izlemekten men etmiþtir. Nokta dergisinin yayýnladýðý bu Andýç’ý TSK uzun bir sessizlikten sonra kabul etti. Ardýndan Nokta dergisi darbe
günlüklerini yayýnladý. Bu günlüklerden 2004 yýlýnda eski Jandarma Genel Komutaný Þener Eruygur’un AKP’ye karþý bir darbe niyeti/hazýrlýðý olduðunu ama
dönemin Genelkurmay Baþkaný’nýn buna onay vermediðini öðrendik. Nokta dergisi bu çok önemli iki haberine raðmen kapanma kararý almak zorunda kaldý. Bu gerçekleri açýða çýkaran dergi Genel Yayýn Yönetmeni Alper Görmüþ 6 yýl 8 ay hapis cezasý istemiyle þimdi mahkemelik, oysa darbe niyetlisi Eruygur yarým kalan iþini mitinglerle “sivil “þekilde tamamlama peþinde. Bu olay ortaya çýktýðýnda Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan, “Savcýlarýmýz gerekeni yapacaktýr.” dedi. Evet savcýlar gerekeni yaptýlar, Nokta dergisine baskýn izni verdiler. Suçluyu deðil suçu ortaya çýkarana polis gönderiliyor. Aksini yapan savcýlar da var. Þemdinli olayýnda savcý Ferhat Sarýkaya olayýn üstüne
gitmiþti ama savcý görevden alýnmýþ sonra da savcýlýktan men edilmiþti. Evet dediðimiz gibi Nokta dergisi bu olaydan sonra kapanma kararý aldý. Daha önce kapakta “sözde deðil özde demokrasiye kadar aynen devam” baþlýðý atmýþtý. Ne oldu da birden dergiyi kapatma kararý aldýlar? Tehdit mi edildiler, korktular mý? Bilemiyoruz. Nokta dergisinin Genel Yayýn Yönetmeni Alper Görmüþ uðradýklarý baskýlarý göðüsleyemeyen patronlarýnýn kapatma kararý aldýðýný söyledi. Baský þiddet her yerde Baskýlar bununla da sýnýrlý deðil. Özgür Radyo, Atýlým Gazetesi de baskýlardan nasibini aldý. Özgür Radyo Genel Yayýn Yönetmeni tutuklandý. Daha sonra yargýlandý, tutuksuz yargýlanmak üzere tahliye edildi. Ayrýca, Özgür Radyo’ya TÝT imzalý tehditler geliyor. Çalýþanlarýn hayatý tehlike altýnda. Muhalif olmak, bu tür baský ve yýldýrma politikalarýna maruz kalmak durumunda býrakýyor. Bu arada baskýlardan DTP’de nasibini almaya devam ediyor. DTP genel baþkaný Ahmet Türk ve Genel Baþkan Yardýmcýsý Aysel Tuðluk hakkýnda davalar açýlmaya devam ediyor. Sonuç olarak gazete kapatarak Kürdistan’da yapýlacak operasyonlarý gözlerden kaçýrmak, hak ihlallerini daha pervasýzca yapmak niyetindeler. Kürdistan’da olaný biteni burjuva basýn zaten yazmayacaðýna göre her türlü baskýyý zulmü daha rahat yapacaklar ama mýzrak çuvala sýðmayacak. Öyle yaðma yok. Kendilerini halkýn üzerinde görenler bir gün iþçi sýnýfýnýn tokadýný yiyecekler! Meydaný onlara býrakmayacaðýz. Bunu böyle bilsinler kan emici asalaklar! Jiyan 23/04/2007
/
7
Cumhurbaþkanlýðý seçiminin yol açtýðý
rejim krizi üzerine… 1. 27 Nisan gecesi Genelkurmay Baþkanlýðý’nýn kendi Ýnternet sitesinde yayýmladýðý bildiriyle Cumhurbaþkanlýðý seçimine iliþkin normal burjuva demokratik sürece müdahale etmesi, bu müdahalenin 29 Nisan Pazar günü Ýstanbul Çaðlayan’da düzenlenen dev mitingle desteklenmesi ve nihayet CHP’nin baþvurusunu deðerlendiren Anayasa Mahkemesi’nin 1 Mayýs günü verdiði kararla Cumhurbaþkanlýðýna iliþkin 27 Nisan günü Parlamentoda gerçekleþtirilen 1. Tur oylamayý iptal etmesi, Türkiye’yi önümüzdeki haftalara ve aylara uzanabilecek, orta vadede ise bir Anayasa bunalýmýna neden olabilecek bir rejim krizine sokmuþ durumda. Bunu bir rejim krizi olarak tanýmlýyoruz, çünkü devletin en önemli yasama ve yürütme organlarýnýn iþlerliðine iliþkin olarak devlet kurumlarý arasý bir anlaþmazlýk, uzlaþmazlýk doðmuþtur. Cumhurbaþkaný, Silahlý Kuvvetler ve Anayasal yargý organý Parlamentonun iradesinin üzerine çýkmýþ, kendini onun yerine dayatmýþtýr. Oysa burjuva demokratik kurumsal iþlerlik açýsýndan sadece Parlamento tarafýndan seçilen Cumhurbaþkaný tarafsýz, Silahlý Kuvvetler ise hükümete baðlý olmak durumundadýr. Anayasa Mahkemesi ise, Cumhurbaþkanlýðý seçimine iliþkin yaptýðý yapay ve zorlama, hatta bundan önceki Cumhurbaþkanlýðý seçimlerini Anayasa dýþý kýlacak yorumla, en yüksek baðýmsýz yargý organý olmak yerine Silahlý Kuvvetlerin onaycýsý olduðunu kanýtlamýþtýr. Dolayýsýyla rejimin normal iþleyiþ zincir kopmuþ, hiyerarþik organlar birbirine karýþmýþ, baþýndan beri söyleye geldiðimiz “rejimin çok baþlýlýðý” kendini açýða vurarak politik süreci yönetilemez duruma getirmiþtir.
8
2. Burjuva demokrasisinin normal kurumsal iþlerliði açýsýndan ele alýndýðýnda, doðan krizin sorumlusu hiç kuþkusuz Silahlý Kuvvetlerdir. Ordu yayýnladýðý bildiriyle “laiklik” adýna, yeni Cumhurbaþkanýnýn mevcut AKP parlamento çoðunluðunca seçilecek biri olmasýnýn karþýsýnda olduðunu, “gerektiðinde tavrýný ve davranýþlarýný açýk ve net bir þekilde ortaya koyacaktýr. Bundan kimsenin þüphesinin olmamasý gerekir” diyerek iktidarý doðrudan eline alabileceðini duyurmuþ ve Anayasal iþlerliði durdurmuþtur. Bu Silahlý Kuvvetlerin doðrudan bir hükümet darbesi, yani yasama ve yürütmeyi bizzat kendi eline aldýðý açýk bir diktatörlük giriþimi deðil, ama bunun da olabileceði tehdidini savuran antidemokratik ve karþý-devrimci bir Bonapartist müdahaledir. Anti-demokratiktir, çünkü sýnýrlý 12 Eylül Anayasasý’nýn çerçevesinde, güdümlü ve burjuva nitelikli olsa bile, askeri diktatörlük rejiminden çok daha ilerici bir karakter taþýyan parlamenter demokratik süreci kesintiye uðratmýþ, rejimin verili “asker-polis” aðýrlýklý yanýný ön plana çýkarmýþtýr. Karþýdevrimcidir, çünkü bu müdahale eninde sonunda kitlelerin politik, ekonomik ve sosyal yaþamýnda büyük olumsuzluklara neden olacak, onlarýn mücadelelerine ve örgütlerine aðýr darbeler indirebilecektir.
3. Mevcut kriz, iþçi sýnýfýnýn doðrudan öznesi olduðu ve yükselen bir kitle mücadeleleri süreci sonucunda deðil, burjuva yasama ve yürütme organlarý arasýnda ve içindeki çeliþki ve sürtüþmelerin sonucunda doðmuþtur. Bu anlamda askeri müdahale sonucu doðan durum, iþçi ve emekçi kitlelerin üzerine dýþardan bindirilmiþ bir krizdir. Bu kriz, zaten yýllardan beri asker-polis rejimiyle ve hükümetlerin ekonomik ve politik saldýrý düzeniyle uzlaþma içinde yaþamakta olan, kitleleri ekonomik, demokratik ve sosyal haklarý konusunda seferber etmekten dikkatle kaçýnan bürokrasilerce yönlendirilen sendikalarý ve diðer iþçi örgütlerini þaþkýn ve yönsüz halde yakalamýþtýr. Bunun faturasýný elbette iþçiler ve emekçiler ödeyecektir, bu yüzden kriz her ne kadar kendisinin yer almadýðý bir platformda doðmuþsa da, iþçi sýnýfýnýn öncüsü kitlelere krizin niteliðini ve olasýlýklarý anlatmakla, ve onlarýn bu süreçte “tarafsýz” kalamayacaklarýný açýklamakla yükümlüdür. Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler Bonapartist müdahalenin karþýsýnda ve demokratik haklarýn savunusu doðrultusunda seferber olmadýklarý sürece, askeri bir diktatörlükle sonuçlanmasa bile, krizin burjuva elit kesimler arasýndaki her türlü uzlaþmacý çözümü, emekçi kitleler aleyhine sonuçlara yol açacaktýr. Askeri müdahalenin yenilgiye uðratýlmadýðý her türlü çözüm, onu meþrulaþtýrmýþ, yeni müdahalelerin yolunu açmýþ olacaktýr. Ýþçi ve emekçi yýðýnlarýn darbe giriþimlerinin karþýsýnda açýkça tutum almadýðý her politik kriz, onun saflarýnda bölünmeler de yaratabilecektir. 4. Genelkurmay’ýn anti-demokratik müdahalesinin ardýnda, kendilerinin iddia ettiði gibi ülkenin anti-laik, Ýslamcý bir yönetime sürükleniyor olmasý deðil, ordunun rejim içindeki aðýrlýðýnýn azalmakta ve yönetimin giderek daha fazla sivillerin ve parlamentonun elinde toplanýyor olmasýdýr. Bu sürecin baþýný Ýslamcý bir partinin çekiyor olmasý, “laikliðin korunmasý” demagojisine olanak tanýmýþ, Kemalist ideolojinin kendisini politik olarak açýða vurmasý olanaðýný yaratmýþtýr, o kadar. AKP’nin baþýný çektiði ve mali burjuvazinin çýkarlarýna hizmet eden sivilleþme süreci, MGK içinde ordunun aðýrlýðýnýn, dolayýsýyla da militer nitelikli bu kurumun politik yaþam içindeki belirleyiciliðinin azalmasýna neden olmuþ, son olarak Cumhurbaþkanlýðýna da bu sürecin savunucularýndan birinin gelecek olmasý Genelkurmay’ý asker-polis demokrasisinin asker aðýrlýklý karakterini savunma doðrultusunda harekete geçirmiþtir. Ordunun 27 Nisan müdahalesi kesinlikle “laik demokratik rejimi korumaya” yönelik deðil, bu demagoji altýnda rejimin baskýcý Bonapartist özelliðini perçinlemeye yöneliktir. Bu rejim ayný zamanda ordunun kapitalist ekonomi çerçevesinde sahip olduðu çýkarlarýnýn savunusu anlamýný taþýmaktadýr. Silahlý Kuvvetlerin elinde tuttuðu bankalar, þirketler, fabrikalar, kooperatifler, süpermarketler, konutlar, vs onun politik düzeyde de savunmak zorunda olduðu, Ýslami sermaye karþýsýnda yitirmek istemediði ayrýcalýklarýdýr.
5. Genelkurmay’ýn bildirisi arkasýnda toplanýp müdahaleyi destekleyen ve kendisini Tandoðan ve Çaðlayan mitinglerinde açýða vurmuþ olan “laik” kesim, aralarýnda emekçi kesimlerden insanlar da bulunmakla birlikte, esas olarak hali vakti yerinde, büyük bölümü meslek sahibi (öðretmen, doktor, avukat, mühendis, her düzeyden devlet memuru, vs) kentli orta sýnýflardan oluþmaktadýr. Bu kesimlerin AKP’nin neoliberal ekonomik politikalarýyla bir çeliþkileri yoktur, ancak ordunun ve onun politik sözcüsü CHP’nin “laiklik elden gidiyor” demagojisi, bu kesimleri sosyal yaþam tarzlarýnýn, tüketim alýþkanlýklarýnýn ve demokratik haklarýnýn (kadýn haklarý vs) tehdit altýnda olduðu korkusuna sürüklemiþ, ve Kemalizm’in laiklik bayraðý altýnda seferber olmalarýna yol açmýþtýr. Bu seferberliðin temel karakterinin ordunun müdahalesini desteklemek olduðu çok açýktýr, dolayýsýyla da emekçi yýðýnlarýn demokratik haklarý bakýmýndan çok büyük tehlike arz etmektedir. Kemalist ideolojinin bu ulusalcý ve laiklik yanlýsý demagojisi çevresinde seferber olan kitleler, bir askeri diktatörlüðün kitle tabanýný da oluþturabilecektir. Troçkistlerin görevi, sadece iþçi ve emekçi sýnýflar arasýnda deðil, küçük burjuvazinin laiklik yanlýsý bu sektörlerine de asýl tehlikenin antidemokratik Bonapartist müdahalelerde ve askeri darbe giriþimlerinde yattýðýný göstermek olmalýdýr. 6. AKP’nin ve Erdoðan hükümetinin, ve de bir bütün olarak Parlamentonun Cumhurbaþkanlýðý seçimiyle patlak veren kriz karþýsýndaki tutumu, ülkede gerçek bir demokrasinin asla burjuvazinin ve bu tip bir meclisin önderliðinde kurulamayacaðýný açýða vurmuþtur. Hükümetin ve parlamentonun Silahlý Kuvvetlerin müdahalesi karþýsýndaki tutumu “sitem” etmenin, krize kurumsallýk içinde bir çözüm arayýþýnýn ve 12 Eylül Anayasasý’nýn farklý yorum çabalarýnýn ötesine geçmemiþtir. Bizzat Cumhurbaþkanlýðýna aday olan Abdullah Gül’ün de açýkça beyan ettiði gibi, kitlelerin demokratik sürecin savunusu doðrultusunda seferber edilmesinden sistemli bir biçimde kaçýnýlmýþtýr. Tek cümleyle, Meclis ve Hükümet demokrasiyi savunmamýþtýr. Meclis, ordunun emriyle kendi iradesinden vazgeçmeyi ve ardýndan kendini daðýtmayý kabul etmiþtir. Bu durum, sözde demokrasi þampiyonu AKP’nin utanç verici, özünde anti-demokratik ve uzlaþmacý karakterini açýða vuran tarihi bir süreçtir. (Üstelik hükümet, tüm demokrasi þampiyonluðunu açýkça yalanlayan tavrýný, daha Silahlý Kuvvetler bildirisinin mürekkebi kurumadan, 1 Mayýs günü emekçiler üzerine uyguladýðý vahþi þiddetle kanýtlamýþtýr.) AKP ve Erdoðan, Anayasa Mahkemesi’nin kararýna kurtarma simidi gibi yapýþýp, kendilerini anti-demokratik müdahalenin “maðduru” göstermekle yetinmeyi tercih etmiþler, tüm çabalarýný yeni seçimlere yönelik propaganda üzerinde yoðunlaþtýrmýþlardýr. 7. Sözde sol, sosyal demokrat CHP, dört yýllýk Meclis muhalefeti çizgisini, AKP hükümetinin emekçilere yönelik ekonomik ve sosyal saldýrýlarýný durdurmak yerine, sözde bir laiklik propagandasý üzerine kurmuþ, politik geleceðini sürekli olarak Ordu’nun müdahalesinde aramýþtýr. Genelkurmay’ýn 27 Nisan bildirisini sevinçle karþýlayarak, antidemokratik, Bonapartist müdahaleyi alkýþlamýþ,
Parlamentonun Ordu karþýsýnda savunulmasýný deðil, bizzat onun bu bildiriyle tahrip edilmesinden yana tavýr almýþtýr. Bu anlamda CHP, Meclis’te bulunmayý deðil, demokrasi sahnesinden silinip atýlmayý hak etmektedir. CHP liderlerinin sözde sol adýna aldýklarý bu tutum, kitleler açýsýnda utanç verici bir tarihsel ihanettir. Üstelik bugün CHP, DSP ve SHP’nin “solda birlik” adýna giriþtikleri biraraya gelme çabalarý kitlelerin bilincindeki karmaþayý daha da yoðunlaþtýrmaya, emekçileri Ordu’ya, ulusalcý, anti-demokratik ve ýrkçý ideolojiye yedeklemeye yönelik giriþimlerdir. Emekçi yýðýnlarýn her þeyden önce kendilerine ait bir Devrimci Ýþçi Partisine ihtiyaçlarý vardýr ve bu Troçkizmin önündeki baþlýca görevdir. 8. CHP, Silahlý Kuvvetlerin anti-demokratik müdahalesini açýkça desteklerken, AKP önderleri de Ordu’nun giriþimine karþý kitle seferberliklerine baþ vurmayýþlarýnýn gerekçesini “ülkenin cephelere ayrýlmasýna” karþý olmalarýyla izah etmiþlerdir. Kendi politik anlayýþlarýný bu biçimde tanýmlamakta tamamen haklýdýrlar. Silahlý Kuvvetlerin Bonapartist müdahalesine karþý direnmenin, onu yenilgiye uðratmanýn yolu, parlamenter demokratik sürecin savunulmasý doðrultusunda kitlelerin seferberliðinden geçmekteydi. AKP ve Parlamento liderleri bunu yapmamýþlardýr, ve yapmayýþlarýnýn nedeni sýnýf karakterlerinde yatmaktadýr. AKP bir burjuva partisidir ve onun ideolojisiyle sýnýrlýdýr. Ýslamcý veya laik olsun, burjuvazinin hiç bir kesimi günümüzde gerçek anlamda demokratik deðildir. Tayyip Erdoðan, Abdullah Gül, Bülent Arýnç ve diðer sözde demokrat liderler Ordu’dan deðil, kitlelerin demokratik seferberliðinden korkmuþlardýr. Onlarýn bu tavrý bir kez daha Türkiye’ye demokrasinin burjuva politikacýlarýnýn elinden deðil, kitlelerin gerçekleþtireceði bir Devrim aracýlýðýyla gelebileceðinin kanýtý olmuþtur. Ýþçi ve emekçi yýðýnlarýn önündeki en önemli tarihsel görev, gerçekleþtirecekleri seferberlikler sonucunda ülkede tüm demokratik haklarý egemen kýlacak bir Kurucu Meclis’i oluþturmaktýr. 9. 12 Eylül Anayasasý sadece anti-demokratik bir dizi maddeyle dolu olmakla kalmayýp, bugün burjuvazinin kendi iç çekiþmesine bir yanýt veremeyecek nitelikte olduðunu kanýtlamýþ durumdadýr. AKP hükümetinin yapmýþ olduðu bir dizi deðiþiklik Anayasa’ya demokratik bir karakter kazandýrmaktan çok uzaktýr ve bu Anayasanýn tarif ettiði mevcut kurumlar var oldukça Türkiye’nin asla demokrasiye ulaþamayacaðý son müdahaleyle birlikte bir kez daha görülmüþtür. Üstelik mevcut kriz, geçmiþ uygulamalarýn meþruiyetinin yitirilmesine neden olan bir dizi yeni yorumun egemenliðine yol açmýþtýr. Yapýlabilecek yeni deðiþiklikler de Anayasanýn iyice lime lime hale gelmesine yol açacak, onu faþistinden demokratýna, herkesin kendisine çekiþtirmeye çalýþacaðý, ama asla iþe yaramayan, ve bir kýlýç darbesiyle bir yana atýlýveren bir kaðýt parçasýna dönüþtürecektir. Dolayýsýyla, kitlelerin kendi mücadeleleriyle oluþturacaklarý Kurucu Meclisin ilk görevi, ülkede emekçi kitlelerin söz ve karar sahibi olmasýný olanaklý kýlacak, gerçekten demokratik bir Yeni Anayasayý hazýrlamak ve bunu halkýn oyuna sunmak olmalýdýr. Ýþçi Cephesi - 04.05.2007
9
BÜTÜN ÜLKELERÝN ÝÞÇÝLERÝ BÝRLEÞÝN! Emperyalist Ýþgallere, Neoliberal Saldýrýlara, Baský Rejimine Karþý
1 Mayýs’ta Alanlara Ýþçi sýnýfýnýn uluslararasý birlik ve mücadele günü 1 Mayýs yaklaþýyor. 1 Mayýs’ýn yasal tatil olmasýna izin vermeyen devlet, emekçilerin katýlýmýný türlü baskýlarla engellemeye çabalýyor. Ýþçi sýnýfý hareketinin örgütsüzlüðü, daðýnýklýðý devlete geri adým attýrmada yetersiz kalýnmasýna neden oluyor. Bu yýl kanlý 1 Mayýs olarak anýlan 1 Mayýs 77’nin otuzuncu yýlý. Bu nedenle emekçiler bu yýl 1 Mayýs alaný Taksim’e çýkma talebini daha güçlü haykýrýyorlar. Ancak bu tartýþmalarýn gelip dayandýðý tek bir nokta var: iþçi sýnýfýnýn örgütlü gücü! Ýþçi sýnýfý örgütlüðüyle, talepleriyle mücadele alanýnda olmadýðý sürece bulunduðumuz alan sýnýf mücadelesinde belirleyici olmayacaktýr. Tersinden de iþçi sýnýfý örgütlü olduðu sürece her alaný devrimcileþtirecektir. Bu yýl 1 Mayýs’ýn bir bayram olduðu düþüncesi daha fazla dillendirilmekte. Çünkü burjuvazi 1 Mayýs’ýn içeriðini boþaltarak, boþ bir iþçi gününe çevirmek istemekte. Oysa 1 Mayýs bir bayram deðil, bir mücadele günüdür ve böyle doðmuþtur. Bundan yaklaþýk 121 yýl önce 8 saat iþgünü ve insanca yaþam koþullarý için mücadele eden Amerikalý iþçiler gibi, bugün Mersin’de de iþçiler, 8 saat iþ günü ve insanca yaþam koþullarý için mücadele ediyorlarsa, 1 Mayýs hala iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birlik, mücadele ve dayanýþma günüdür. Ýþçi sýnýfýnýn sýnýfsýz toplum yolunda mücadelesi baþarýya ulaþtýðý ve sýnýfsýz ve sömürüsüz bir dünya yaratýldýðý zaman ancak 1 Mayýs, bir bayram günü olabilir. 1 Mayýs’ýn Kökeni Ýlk 1 Mayýs düþüncesi 1856 yýlýnda Avustralya’da ortaya çýkmýþtýr. 8 saat iþ günü için gösteri yapan ve eðlenceler düzenleyen iþçiler bu geleneði sürdürmeye devam ettiler. Avustralyalý iþçilerin ardýndan, 1886 yýlýnda Amerika’nýn Chicago þehrinde iþçiler 8 saat iþgünü ve insanca yaþam koþullarý için greve çýktýlar.
10
Yaklaþýk 350 bin iþçi Chicago sokaklarýný doldurur. Grevi engelleyemeyen burjuva polisi, 4 Mayýs’ta Haymarket’e attýðý bombayla eyleme saldýrýr. Polis, düzmece kanýtlarla bombayý iþçilerin attýðýný iddia eder. Bunun üzerine yüzlerce iþçi önderi tutuklanýr. Bu iþçilerden dördü Albert Parsons, Adolph Ficher, August Spies, Georg Engel düzmece mahkemelerde suçlu bulunur ve asýlarak idam edilirler. Bu mücadeleci iþçilerin mücadelesini sürdürmek isteyen Uluslararasý Ýþçi Birliði I. Enternasyonal 1889 yýlýnda 1 Mayýs’ý iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birlik, dayanýþma ve mücadele günü olarak ilan eder. Bu mücadelenin önderlerinden August Spies’ýn idama giderken söylediði son sözleri bugün mücadele eden iþçilere, gençlere býrakýlmýþ bir vasiyettir: “Eðer bizi asarak… Tahakküm altýndaki milyonlarýn, sefalet içinde çalýþan ve kurtuluþu arzulayan, (kurtuluþu) bekleyen milyonlarýn bu hareketini, iþçi hareketini ezebileceðinizi umuyorsanýz -eðer düþünceniz buysa, o zaman asýn bizi! Burada bir kývýlcýmý ezeceksiniz, ama þurada, burada veya orada, arkanýzda -ve önünüzde ve her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateþ. Bunu asla söndüremezsiniz.” “Öyle bir zaman gelecek ki; bizim suskunluðumuz, sizin bugün ipe çektiðiniz seslerden daha güçlü olacaktýr” Türkiye’de 1 Mayýs Türkiye’de bilinen ilk 1 Mayýs gösterisi 1909 yýlýnda Üsküp’te yapýlmýþtýr. Bu gösteriyi 1911 yýlýnda Selanik’teki 1 Mayýs ve 1912 yýlýnda Ýstanbul’daki miting izlemiþtir. 1. Dünya Savaþý döneminde sona eren gösteriler, cumhuriyet döneminde yasaklanmýþtýr. 1927–28 yýlýnda yasadýþý 1 Mayýs gösterileri yapýlmýþ ancak gösterilerin ardýndan iþçi dernekleri kapatýlmýþ, iþçi önderleri tutuklanmýþtýr. Bu tutum yeni cumhuriyetin iþçi düþmaný, burjuva karakterinin göstergesi olmuþtur. 1 Mayýs uzun yýllar sonra ilk kez 1976 yýlýnda kitlesel olarak kutlanmýþtýr. Yükselen iþçi ve gençlik hareketinin kitlesel kutlamalarý, burjuvaziyi ürkütmüþ, bunun sonucunda 1 Mayýs 77’de Taksim Meydaný’ný dolduran 500 bin emekçiye burjuvazinin kolluk güçleri ateþ açmýþtýr. Bu provokasyon sonucunda 34 emekçi þehit düþmüþ, 126’sý da yaralanmýþtýr. Saldýrýya raðmen iþçi sýnýfýnýn yürüyüþü 12 Eylül askeri darbesine kadar engellenememiþ ve emekçiler 1980 yýlýna kadar 1 Mayýs’ý kutlamaya devam etmiþlerdir. 1980 askeri diktatörlüðünün ardýndan iþçi sýnýfýnýn örgütlülükleri daðýtýlýr, kazanýmlarý gasp edilir. 1 Mayýs da doðal olarak yasaklanýr. 1989 yýlýnda 1 Mayýs’ýn yasaðýný kýrmak için Taksim’e çýkmak isteyen emekçilere burjuva polisi ateþ açar. Mehmet Akif Dalcý
þehit düþer. 1990 yýlýnda da polisin þiddetine raðmen 1 Mayýs kutlanýr. Bundan sonra da 1 Mayýslar kutlanýlmaya devam eder. Ancak burjuvazinin provokasyonlarý da sürer. 1996 yýlý Mayýsý’nda Dursun Odabaþý, Hasan Albayrak, Levent Yalçýn polis kurþunuyla þehit düþerler. Troçkist bir iþçi olan Akýn Rençber gözaltýnda gördüðü iþkenceler sonucunda þehit düþer. Bugün Türkiye de ve dünyada burjuvazinin emekçilere dönük saldýrýlarý yoðunlaþarak artmaktadýr. Tüm bu saldýrýlara karþý emekçilerin birliðini ve örgütlülüðünü göstermesi daha da acil hale gelmektedir. Elbette 1 Mayýs sadece bir gündür ve mücadele sürmeye devam edecektir. Bunun bilincinde olarak ve sýnýfa 1 Mayýs’tan baþlayarak, sözümüzü daha fazla taþýmak için taleplerimizle alanlarý doldurmalýyýz. Alanlarý dolduramayanlar, fabrikalarýnda, iþyerlerinde, okullarýnda, mahallerinde 1 Mayýs’la ilgili etkinlikler yapmalý, günün anlamýný yani sýnýfýn birlik ve mücadelesinin önemini, daha fazla iþçiye iletmeye çabalamalýdýr. Neoliberal Saldýrýlara Karþý Burjuvazinin neoliberal saldýrýlarý yoðunlaþarak artmaktadýr. Neredeyse devlete ait tüm iþletmeler haraç mezat satýlmýþtýr. Eðitim, saðlýk paralý hale gelmektedir. Zamlar ve hayat pahalýlýðý artarken, ücretler her gün daha fazla erimektedir. Açlýk sýnýrýnýn 629 YTL, yoksulluk sýnýrýnýn 2 bin 50 YTL olduðu ülkede, asgari ücret sadece 403,03 YTL’dir. Patronlarýn Uluslararasý Para Fonu (IMF), asgari ücret yüksek, düþürün demektedir. Yani açlýktan ölün demektedir. Patronlar, emeklilik hakkýmýzý, kýdem hakkýmýzý, sosyal güvencelerimizin tamamýný ortadan kaldýrmaya çabalamaktadýrlar. Esnek, uzun saatler çalýþma vb. nedenlerle iþten çýkartmalar atmakta, iþsizler ordusu her gün büyümektedir. Ýþçi sýnýfý bu ekonomik karþý devrimci saldýrýlara karþý mücadele etmek istediðinde iþten atýlmakta, dövülmekte hatta tutuklanmaktadýr. Sendikalaþma hakký yasal olmasýna raðmen kullanmak neredeyse imkânsýz hale gelmiþtir. Eðitim-Sen, Emekli-Sen ve birçok sendika çeþitli davalarla baský altýndadýrlar. Limter-Ýþ, Tekstil-Sen baþkanlarý cezaevlerindedir. Yani mücadele eden, hakkýný arayanýn payýna iþsizlik, iþkence ve hatta hapis düþmektedir. Bu saldýrýlara karþý örgütlenmez ve mücadele etmezsek yarýnýmýz daha da kötü olacaktýr. Baský Rejimine Karþý Burjuva rejimi her gün þiddetini biz emekçilerin üzerinde daha fazla göstermektedir. Devrimciler sokakta linç edilmek istenmekte, devrimci demokratik kurumlara dönük saldýrýlar yoðunlaþmaktadýr. Kürtlerin parti ve dernekleri basýlmakta, liderleri tutuklanmaktadýr. Hrant Dink cinayeti, bu baský rejiminin planladýðý, teþvik ettiði bir eylemdir. Rejim, milliyetçiliði palazlanmakta, zehirlediði gençleri faþist katiller olarak emekçilerin, Kürtlerin, Ermenilerin ve tüm muhalif kesimlerin üzerine salmaktadýr. Her þehirden ordu ya da polis kökenli faþist çeteler
çýkmaktadýr. Bu çeteler, sadece MHP, BBP gibi faþist partilerle deðil, CHP, ÝP gibi partilerle, Atatürkçü Düþünce Derneði gibi derneklerle de baðlantýlýdýrlar. Ancak hepsinin ipleri bu sömürü düzeni, bu adi kapitalist düzen sürsün isteyen, bu nedenle emekçileri baskýyla kontrol etmek isteyen asker-polis rejiminin ellerindedir. Bu baský rejimi yerle bir edilmediði sürece iþçi sýnýfýnýn siyasi ve ekonomik taleplerini hayata geçirmek mümkün olmayacaktýr. Ýþgale Karþý Emperyalist devletler, artýk sadece ekonomik kaynaklarýn yaðmalanmasýyla deðil, ayrýca iþgallerle de diðer uluslarý sömürmektedirler. ABD emperyalizminin öncülüðünde önce Afganistan, ardýndan Irak ve son olarak da Lübnan iþgal edildi. Filistin, Ýsrail’in iþgali altýnda. Ýran, ABD tarafýndan tehdit edilmeye devam ediliyor. Bu emperyalist barbarlýk, demokrasi getirmek bahanesiyle, bu ülkeleri talan ediyor, yerle bir ediyor. Yerle bir olan þehirlerin, öldürülen insanlarýn sorumlusu emperyalist kapitalist sistemdir. Türkiye burjuvazisi de bu talandan pay almaya çabalamaktadýr. Önce Afganistan’a, ardýndan Lübnan’a giren Türk ordusu yarýn Irak’a girmenin planlarýný yapmaktadýr. ABD’nin taþeronluðunu yapanlar, ABD karþýtý söylemleriyle sadece emekçilerin kafasýný karýþtýrmaya çalýþmaktadýrlar. Ýþçi sýnýfýna karþý saldýrýlara, baský rejimine ve emperyalist iþgale karþý birleþelim, mücadele edelim. Tüm bu saldýrýlara karþý talep ve sloganlarýmýzla 1 Mayýs’ta alanlarý dolduralým. Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da Emperyalist Ýþgale Son! ABD Ortadoðu’dan Defol! Emperyalist Ýþgale; ne bir kuruþ ne de bir asker! Yaþasýn Ýntifada! Yaþasýn Özgür Filistin! Ortadoðu’ya Özgürlük Ýþçilerle Gelecek! 12 Eylül Anayasasý laðvedilsin! Emekçiden yana bir Kurucu Meclis! Ülkü Ocaklarý, Alperen Ocaklarý, BBP ve MHP kapatýlsýn! 1 Mayýs 77 katliamýnýn ve tüm katliamlarýn sorumlularý yargýlansýn! F tipi cezaevleri kapatýlsýn! Ýnsanlýk Onuru Ýþkenceyi yenecek! Kontrgerilla Daðýtýlsýn Ýþkenceciler tutuklansýn! Ýþten çýkarmalar yasaklansýn! Sendikalaþmanýn önündeki engeller kaldýrýlsýn! 6 saat 4 vardiya! Ýþsizliðe son! Tutuklu sendikacýlar serbest býrakýlsýn! Tüm Kamu Emekçilerine Grevli Toplu Sözleþmeli Sendika Hakký! Ýþçi Cephesi Nisan 2007 11
1 Mayýs 2007’nin ardýndan
Ýþte Böyle Bir Süreçten Geçiyoruz
12
1 Mayýs iþçi sýnýfýnýn 8 saat çalýþma hakký mücadelesinin anýsýna tüm dünyada iþçi sýnýfýnýn birlik, dayanýþma ve mücadele günü olarak kutlandýðý bir gündür. Bizler 1 Mayýslarýn anlamýný, içinde bulundurduðu kavramlarýn anlamýna uygun kutlamalýyýz. Yani iþçi sýnýfýnýn birliðini, dayanýþmasýný ve mücadelesini önemsemeli ve kavramalýyýz. Bugün dünyada ve Türkiye’de iþçi sýnýfýna karþý yürütülen ekonomok/politik saldýrýlarýn boyutu hayatýmýzý felç etmektedir. Bu saldýrýlarýn yaný sýra emperyalistlerin kendi kârlarý için yer kabuðunu savaþ alanýna çevirdikleri bir süreçten geçiyoruz. Bununla da sýnýrlý kalmayan emperyalist/kapitalist sistemin doðayý da kendi tatlý kârlarý için tahrip etmekten çekinmediðini görüyoruz. Ýþte böyle bir süreçte 1 Mayýs 2007’yi kutluyoruz. 1 Mayýs, burjuvazinin iþçi sýnýfýna karþý topyekün saldýrýlarýný yoðunlaþtýrdýðý, iþçi ve emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna yönelik gasplarýn yaþandýðý, iþsizliðin, yoksulluðun, hayat pahalýlýðýnýn, esnek çalýþmanýn hýzla yaygýnlaþtýrýldýðý, sendikasýz iþçilerin örgütsüzlüðünden yararlanan patronlarýn, keyiflerine göre zam yaptýklarý, sendikalý iþçilere ise, sözleþmelerinde esnek çalýþmanýn dayatýldýðý, sosyal haklarýn çýkarýldýðý bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý. Ýþçi sýnýfý genel olarak uzun bir süreden beri burjuvazinin saldýrýlarýna karþý sessizliðini devam ettiriyor. Bu belli iþyerlerinde mücadelelerin olmadýðý anlamýna gelmiyor. Tabii ki yerel mücadeleler yaþanmakta; kastettiðimiz yukarýda belirlediðimiz burjuvazinin tek vücut olarak saldýrýya geçtiði ve buna karþý iþçi sýnýfýnýn örgütsüzlüðünden dolayý bu saldýrýlara karþý koyamadýðýmýz bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý. Burjuvazi, iþçi sýnýfýný zayýflatmak adýna birkaç koldan sarmalamýþtýr. Bunlardan en önemlisi iþçilerin örgütü olan sendikalarýn baþýna çöreklenmiþ sendika bürokratlarý, öncelikli olarak iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný korumak ve kollamak yerine, patronlarýn politikalarýna eklemlenmiþ durumda. Yýllardýr sendikacýlar sendikalarý bir saltanat
yeri olarak görmüþler ve bu koltuklarýný kaybetmemek için patronlarla her türlü iliþkiye/ iþbirliðine girebileceklerini göstermiþlerdir. Sendikal bürokrasiye karþý muhalefet etmeye çalýþan herhangi bir iþçinin ya da iþçilerin patron-sendika iþbirliði sonucunda nasýl iþten atýldýðýný bilinen bir gerçektir. Ýþte böyle bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý. Burjuvazinin ve onlarýn hükümetlerinin iþçi sýnýfýný pervazsýzca sömürmesi ve kendi oluþturduklarý yasalara dahi uymuyarak esnek çalýþmayý olmassa olmaz bir koþul haline getirimesi sonucu çalýþma hayatý bundan 150-200 yýl önceki Ortaçað koþullarýný aratmayacak duruma gelmiþtir. Bu çalýþma ve yaþam koþullarýna karþý mücadele etmek isteyen herhangi bir iþçinin veya emekçinin karþýsýna çýkan sendika bürokratlarý hemen yasalarý öne sürerek -sanki patronlar yasalara uyuyormuþ gibi- iþçi ve emekçilerin mücadele azmini, hýrsýný engelleyerek ve güvenlerini sarsarak mücadeleden soðutmakta ve güvensizliði yayan bir anlayýþý hakim kýlma gayretini sürdürnektedir.. Ýþte böyle bir süreçte 1 Mayýs’ý kutluyoruz. Bir baþka sorun ise, iþçi sýnýfý içindeki ikameci anlayýþlardýr. Bu anlaylýþlar iþçi sýnýfýna mücadele bilinçini, deneyimini öðretmek yerine kendilerini dayatmaktadýr. Kendilerini iþçi sýnýfýnýn yerine koyan anlayýþlarýndan doðan sakatlýklarýn, iþçi ve emekçileri mücadeleden uzaklaþtýrdýðý ortadadýr. Mücadeleleri kendi dar grupçu anlayýþlarýnýn içine hapsedip, küçük olsun benim olsun mantýðýný sürdürenler iþçi sýnýfý mücadelesine daima zarar vermiþtir. Bu tipten anlayýþlarý iþçi sýnýfý benimsememiþtir. Ýþte böyle bir süreçte kutlamaya çalýþýyoruz 1 Mayýs’ý Son olarak, iþçi sýnýfýnýn tahrip edilmiþ bir hafýzaya sahip olmasý da ayrýca bir dezavantajdýr. Ýþçi sýnýfýnýn engin mücadele tarihinde bugüne kadar sayýsýz olumluolumsuz mücadeleler yaþanmýþ ve bu mücadeleleri iþçi sýnýfýna aktaracak iþçi sýnýfýnýn güvenini kazanabilecek gerçek anlamda bir devrimci iþçi partisine her zamankiden daha acil ihtiyaç
duyulmaktadýr. Ýþte böyle bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý Sýnýfý Bölen Bürokratlar Bu temellerde 2007 bir Mayýs’ýna bakacak olursak iþsizliðin arttýðý ve bundan dolayý sendikalarýn gittikçe üyelerini yitirdikleri, sendikalýsendikasýz iþçilerinin her gün yoksullaþtýklarý, hak gasplarýnýn attýðý bir süreçe sendika bürokratlarýnýn 1 Mayýs’ý ayrý kutlama lüksleri var mýdýr? Ýþçi sýnýfýnýn gittikçe zayýfladýðý bir dönemde ayrý kutlamak kimin iþine yarar? Hangi sendikayý iþçilerin gözünde mücadeleci yapar? 364 gün iþyerlerinde iþçilerin çýkarlarýný korumakla görevli bir sendikanýn patronla iþbirliði içinde davranarak geçirmesi ve bir gün için keskin söylemlerle ortaya çýkmasý ne kadar inandýrýcý ve samimi olabilir? Bu konuda geçmiþ dönemlerden ders çýkarmasýný bilmeyenler maalesef sendika bürokratlarýn kuyruklarýna takýlarak tarihteki yerlerini alacaklardýr. 1977 1 Mayýs’ýnda þehit olan iþçilerin 30. yýl dönümleri nedeniyle DÝSK, bu 1 Mayýs’ý Taksim’de kutlama kararýný açýkladý. Türk-Ýþ ise, her zaman ki gibi iþçi ve emekçilerin; birlik, dayanýþma, mücadele içinde olmasý gereken bir süreçte ayrý telden çalmanýn havasýnda oldu. DÝSK bürokratlarý her ne kadar “1 Mayýs’ý Taksimde kutlayacaðýz” demesine raðmen ve hatta bu çaðrýyý tüm illerden Taksim’e çaðrýya dönüþtürsede, DÝSK bürokratlarýnýn keskin söylemleri kadar ciddi ve disiplinli bir çalýþma yapmadýklarý da görüldü. Toplanma yerlerinin son anda kesinleþmesi, sendiklarýn örgütlü olduklarý bölgelerde herhangi ciddi bir çalýþmanýn yapýlmamasý, afiþlerin doðru dürüst asýlmamasý söz konusu oldu. Böyle bir süreçte Taksim’i zorlamak niyetinde olduðunu söyleyen DÝSK bürokratlarýnýn bu yaptýklarý ne kadar samimi oduðunu da gösterdi. Evet, DÝSK bürokratlarýný Taksim’e zorlayan tabandý. Bu tabana baðlý olarak sol/sosyalist yapýlanmalarýn büyük payý vardýr. Ayrýca bu 1 Mayýs’ta iþçi sýnýfýnýn taleplerini ön plana çýkarmak yerine Taksim’i sanki ulaþýlmasý gereken bir talepmiþçesine fetiþleþtirmeyi
de beraberinde getirdi. Tüm sol/ sosyalist gruplarýn afiþlerinde dile getirilen; “hedef Taksim”, “Taksim’deyiz” gibi yaklaþýmlar iþçi sýnýfýnýn öncelikleri bakýmýndan da deðerlendirilmedidir. Kuþkusuz bu Taksim’e çýkýlmasýn anlamýna gelmiyor. Ýþçi sýnýfýnýn acil talepleri ve DÝSK’in öncelikleri Bugün genel olarak iþçi sýnýfýnýn en acil talepleri nelerdir? Bizler bu talepleri topluma nasýl ve hangi yollarla aktaracaðýz? Bu anlayýþla bakacak olursak evet Türk-Ýþ bürokratlarý baþta olmak üzere DÝSK ve KESK bürokratlarýnýn da bu bölünmede payý vardýr. Ýþçi sýnýfýna köleci iþ yasasýný dayatmak için kurulan Bilim Kurulu’nda bu iki sendikanýn da imzalarý vardýr. Bu konuda birlikte hareket edebilen bürokratlar nedense iþçi sýnýfýna saldýrýlarýn her geçen gün artýðý bir süreçte; birlik, dayanýþma ve mücadele günü olan bir günde dahi iþçi sýnýfýný bölen anlayýþlarý beslemekten geri durmayarak iþçi sýnýfýna ihanet etmektedirler. Ýþte böyle bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý. Ýstanbul valisi 1 Mayýs’ta provakasyon olacak istikbaratý aldýðý için baþta iþçi ve emekçilere ve sonra tüm Ýstanbullulara 1 Mayýs gününde terör estirdi. Bindirilmiþ kýtalarla Ýstanbul’a getirilenlerle birlikte 17 bin polis pervasýzca iþçi ve emekçilerin üzerine saldýrdý. Tertip komitesi da dahil olmak üzere resmi rakamlara göre 800, baðýmsýz kaynaklara göre 4 binin üzerinde kiþinin gözaltýna alýnmasý, onlarca iþçi ve emekçinin coplanmasý burjuva kurumlarýn iþçi sýnýfýna karþý nasýl da sýnýfsal bir saldýrý içinde olduðunu gösteriyor. Buna karþý DÝSK bürokratlarý sadece valiyi istifaya çaðýran bir basýn açýklamasýyla olayý geçiþtirmeye çalýþtýlar. Ýþte böyle bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý. Neden DÝSK bürokratlarý da olaya sýnýfsal açýdan bakmayý denemiyor? Ve gerçekten valinin istifasý isteniyorsa ve bir daha iþçi ve emekçilere bu gibi saldýrýlarýn olmasý istenmiyorsa DÝSK kendisine baðlý sendikalarýn örgütlü olduðu iþyerlerinde bu devletin ve ayný zamanda burjuvazinin tutumunu protesto etmek için, neden üretimden gelen gücünü kullanmak için çaðrýda bulunmuyor? Ýþten böyle bir süreçte kutluyoruz 1 Mayýs’ý. Þahin Yýldýrým - 05/05/2007
Emek Güncesi Alman Telekom’un 50 bin çalýþanýný taþeron firmalara devretme planýna karþý sendika ile yapýlan görüþmelerde bir sonuç çýkmadý. Sendikalar greve gitmeye hazýrlanýyor. Telekom ile Birleþik Hizmet Sendikasý arasýnda yapýlan 6. tur görüþmelerde de bir anlaþma saðlanamadý. Sendika, grev takvimi oluþturacaklarýný duyurdu. Almanya’daki çalýþanlarýnýn üçte birini taþerona devrederek 900 milyon Euro tasarruf etmek isteyen Alman Telekom tekeli, 1 Temmuz’dan itibaren planlarýný yürürlüðe koymak istiyorlar. Deri-Ýþ ile deri patronlarý arasýnda süren Toplusözleþme (TÝS) görüþmeleri çýkmaza girdi. Patronlarýn ücretlere yapýlacak zam konusunda teklif getirmemesi üzerine týkanan görüþmelerde, bugüne kadar sadece idari maddelerde anlaþma saðlanabildi. Uzun mücadeleler sonucunda kazandýklarý haklardan taviz vermemekte kararlý olduklarýný dile getiren Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi iþçileri, fabrikalarda mesaiye kalmama, iþ yavaþlatma gibi eylemlere hazýrlanýyorlar. Ankara Sendika Þubeleri Platformu’nu (ASÞP) oluþturan sendikalara üye iþçiler, kadro tasarýsýnda ayrým yapýlarak geçici iþçilerin bazýlarýnýn 4/B statüsüne geçirilmek istenmesine; KESK üyesi memurlar da Konut Edindirme Yardýmý (KEY) hesabýnda gerçekleþtirilmek istenen soyguna karþý yapacaklarý eylemleri ortaklaþtýrdý. ASÞP’nin eyleminde toplanan yaklaþýk 500 iþçi; “AKP’den hesabý emekçiler soracak”, “Kadro hakkýmýz, söke söke alýrýz”, “Hükümet yasaný al baþýna çal”, “Yaþasýn iþ, ekmek, özgürlük mücadelemiz” sloganlarýný attýlar. Parksa Hilton’da sendikasýzlaþtýrma giriþimi kapsamýnda OLEYÝS’in iki temsilcisi ve 10 üyesi iþten atýldý. Hilton Parksa’da OLEYÝS Sendikasý’ný yok etmeye yönelik baþlatýlan operasyon sürüyor. Ýþyeri baþtemsilcisi, iþyeri temsilcisi ve 10 iþçinin iþine son verilmesinin ardýndan, diðer iþçiler üzerindeki baskýlar da arttý. Ýmzalanan toplusözleþmenin ardýndan iþçilere imzalatýlmak istenen 51 maddelik sözleþmeye karþý çýkýlmasýnýn ardýndan baþlayan iþten atmalar sendikasýzlaþtýrma amaçlý yapýlýyor. BES 2 No’lu Þube üyesi adliye çalýþanlarý, yaptýklarý eylemle, “Eþit iþe eþit ücret” talebini dile getirdiler.
Adliye önünde bir araya gelen BES’liler, “Ýnsanca yaþamak istiyoruz”, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek” gibi sloganlar attýlar. BES 2 No’lu Þube Örgütlenme Sekreteri, “Anayasal bir hüküm olan ücrette adaletin saðlanmasý sorununun, uygulanan ekonomik politikalarla her geçen gün çalýþanlar arasýnda ücret farkýnýn derinleþerek devam ettiði bir dönemden geçmekteyiz” dedi. Sinop Belediyesi, daha önce görev yerleri deðiþtirilen iþçilerden 12’sini Genel-Ýþ’ten istifa etmeyince iþten attý. Ýþten atýlan iþçilerin de aralarýnda bulunduðu 14’ü kadýn 63 iþçinin, 3 ay önce görev yerlerinin deðiþtirilerek temizlik, park ve bahçeler birimlerine gönderildiðini belirten Genel-Ýþ Þube Baþkaný, iþçilerin sendikalý olmalarý nedeniyle böyle bir giriþimde bulunulduðunu dile getirdi. Belediyenin görev deðiþikliði sonrasýnda iþçilerden istifa etmelerinin beklendiðini, bunun gerçekleþmemesi üzerine böyle bir karar alýndý. DÝSK’e baðlý Emekli-Sen üyeleri sendikalarýnýn kapatýlmak istenmesine karþý Ýstiklal Caddesi’nde yürüyüþ düzenledi. Galatasaray Postanesi önünde toplanan emekliler, “Gün gelecek, devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Emekli-Sen kapatýlamaz” ve “Susma sustukça sýra sana gelecek” sloganlarý eþliðinde bildiri daðýtarak Taksim Tramvay Duraðý’na kadar yürüdü. Burada açýklama yapan Emekli-Sen Genel Baþkaný, demokratikleþtik diye nutuklar atmakla demokratikleþmenin saðlanamayacaðýný”, sendikalarý kapatýldýðý takdirde kararý AÝHM’e taþýyacaklarýný söyledi. Baþkan çaðrýda bulundu: “Bu ülke bunun örneklerini daha öncede yaþadý ve tüm baþvurularda mahkum oldu. Dolayýsýyla Türkiye’nin bir kez daha mahkum olmasý kaçýnýlmaz. Gelin Türkiye’yi bu ayýptan kurtarýn.” Açýklama sýrasýnda, Emekli-Sen’lilerin bulunduðu alanýn birkaç metre uzaðýnda bulunan polis standýndan polis marþý yüksek sesle çalýndý. Emekli-Sen üyeleri polisin bu tutumunu kýnadý. Emekli-Sen üyeleri, sendikalarýnýn kapatýlmasýna karþý Gaziantep’te eylem yaptý. Sendika binasý önünde toplanarak Heykel’e yürü-yen emekliler adýna açýklama yapan Emekli-Sen Genel Baþkaný, sendikalarýnýn kapatýlmasýna izin vermeyeceklerini söyledi. “Eðer mahkeme tarafýndan verilen kapatma kararý düzeltilmezse eylemlerimiz
13
devam edecek, davanýn görüldüðü gün binlerce emekçiyi Ankara Adliyesi’nin önüne yýðacaðýz” diyen baþkanýn sözleri, “Sadaka deðil, tolu sözleþme”, “Sendika hakkýmýz söke söke alýrýz”, “Hükümet þaþýrma sabrýmýzý taþýrma” sloganlarý ile karþýlandý. Eyleme DÝSK, Türk-Ýþ, EMEP ve DTP’de destek verdi. Emekliler, eylemin ardýndan TÜMTÝS’e üye olduklarý için Kevser Turizm’den iþten atýlan ve direniþe geçen þoförleri ziyaret ederek destek verdiler. Þoförler, iþçileri “Yaþasýn sýnýf dayanýþmasý” sloganýyla karþýladýlar. Beykoz Belediyesi’nin çöp toplama iþini yapan taþeron iþçileri yoðun baský yaþýyorlar. Sürekli iþten atýlma tehdidi altýnda çalýþan iþçiler, sorunlarýna sahip çýkmayan belediye yönetimine tepkililer. Ýstanbul’daki belediyelerin temizlik iþlerinin neredeyse tümü taþeron firmalar tarafýndan yapýlýyor. 300 bin insanýn yaþadýðý Beykoz’un çöpünü sadece 180 temizlik iþçisi temizliyor. Yön temizlik firmasýna kayýtlý iþçiler, süpürgeciler ve arabacýlar olarak bölümler halinde çalýþýyor. Kendilerine belirli bölgeler verilen iþçiler bölgeleri bitene kadar çalýþmak zorundalar. Ýþlerini beþ saatte bitirmeleri halinde paydos edebilecekleri söylenen iþçiler, en az 8 saat çalýþarak bölgelerinin çöpünü toplayabiliyorlar. Bu süre 12 saati aþabiliyor. Kýþ aylarýnda özellikle kar yaðdýðýnda bu süre 18 saati bulabiliyor. Bir iþçi günde en az 12 ton çöp topluyor. Ýþçiler, hafta sonu ve bayramlarda çalýþmalarýna raðmen fazla mesai ücreti almýyor-
metal Ýç Piyasadan Ýhracata…
14
Son zamanlarda fabrikada çýkýþlarýn olabileceði dedikodusu yayýlmaya baþladý. Bu gerçek olabilir. Ýþçiler olarak çýkýþlar konusunda duyarlý olmamýz gerekiyor. Çünkü çýkýþlar sadece çýkaný deðil, hepimizi ilgilendirir. Bundan dolayý iþten atýlmalar konusunda daha duyarlý ve örgütlü olmak zorundayýz. Bugüne kadar iç piyasaya üretim yapýyorduk. Patron yeni makineler alarak iþleri büyüttüðünü ve bundan sonra ihracata da üretim yapacaðýmýzý söylüyor. Peki, patrona bu kadar serveti kim kazandýrdý? Tabii ki
lar. Fazla mesai ücreti istemenin karþýlýðý ise iþten atýlmak. Bu çalýþmanýn karþýlýðý ise ayda 580 YTL. Yeni iþe giren iþçilerin ücreti ise 550 YTL. Bunun dýþýnda sadece sigortalarý yapýlan iþçilerin hiçbir sosyal hakký yok. Eðitim emekçileri, ek ders haklarýna sahip çýkmak ve kadrolaþmayý engellemek için bir gün greve gitti. Yurt genelinde sevk alan öðretmenler, alanlara çýkarak ve AKP il binalarýna yürüyüþ yaparak taleplerinin kabul edilmemesi durumunda eylemlerinin süreceðini bildirdiler. ”Eðitim- Sen, Türk Eðitim-Sen ve Eðitim-Ýþ’in ayrý ayrý ama ayný gün için yaptýklarý çaðrýyla gerçekleþtirilen iþ býrakma eylemi, yüzde 100’e yakýn oranda hayata geçirildi. Çoðu okulun kapýsýna kilit vuruldu. Eylemden haberdar olan veliler, öðrencilerini okula göndermezken haberi olmayanlar ise kapýdan döndü. Öðretmenler sevk almaya da toplu halde gittiler. Çaðrýlarýn ayrý olmasýna karþýn eylem okullarda ortak hayata geçirilirken, sendikalarýn tutumu nedeniyle eðitimciler alanlara ayrý çýktý. Hatta bazý illerde birer ve yarýmþar saat arayla ayný yerde, ayný taleple ayrý eylemler yapýldý. Alsancak’ta üretim yapan Yahudi kökenli bir iþverene ait Bað Yaðlarý Fabrikasý’nda sendikalaþtýklarý için atýlan iþçilerin fabrika önündeki bekleyiþleri devam ediyor. Ýki haftadan fazla bir süredir direniþte olan Bað Yaðlarý iþçileri atýlan arkadaþlarýnýn geri alýnmasý ve üye olduklarý Tek Gýda-Ýþ Sendikasý’nýn yetki almasýný talep ediyorlar. Þu
iþçiler. Patron bir yandan yýllardýr sömürdüðü iþçilerin emeðiyle servetine servet katarken, diðer yandan da hedeflerini büyütüp dýþ piyasaya yönelmiþ durumda. Ýþçiler gelince cimri davranan patron son model makineleri almakta hiç de cimri davranmýyor. Biz duyarlý iþçiler, bütün sýnýf kardeþlerimize elimizden geldiði kadar iþçilerin bir meta olmadýðýný ve diðer fabrikalarda çalýþan arkadaþlarýmýzýn da bir meta olmadýðýný anlatmalýyýz. Çünkü benzer sorunlarý diðer fabrikalarda da görmek mümkündür. Biz iþçiler olarak bir gün bu devranýn döneceðine inanýyoruz. Sömürüye karþý yaþasýn iþçilerin birliði. Bir Ýþçi
anda fabrikada 159 iþçi çalýþýyor. 12 saatlik çalýþma süresi var. 13 yýllýk bir iþçi asgari ücret alýyor. Fabrikada sýk sýk iþ kazalarý yaþanýyor. Petkim iþçileri 4 Nisan’da yarým gün iþ býrakarak hükümetin özelleþtirme saldýrýsýný ve alelacele satýþa çýkarýlmasýný protesto ettiler. Petrol-Ýþ’e üye yaklaþýk 1500 iþçi sabah saatlerinde servislerle fabrikaya geldiler. Giriþ kapýsýnda toplanan iþçiler, “Petkim’e sahip çýk!” yazýlý pankart astýlar. Petkim’i üçüncü kez satmak için ihale açan AKP hükümetini sloganlarla protesto ettiler. “Kahrolsun ÝMF, baðýmsýz Türkiye!”, “ÝMF deðil, üretenler yönetsin!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!” sloganlarý atan iþçiler özelleþtirme saldýrýsýna karþý tepkilerini gösterdiler. Petkim’in kuruluþunun 42. yýlýnda gerçekleþen eylemde bugüne kadar mücadelede yitirilenler anýsýna saygý duruþunda bulunuldu. Davul zurna eþliðinde halaylar çeken iþçiler saat 11.30’da iþbaþý yaptýlar. Bu saate kadar Petkim’de satýþ ve sevkýyat iþlemleri yapýlmadý. Petrol-Ýþ Sendikasý, Gübre Fabrikalarý’nda anlaþmazlýkla sonuçlanan toplu iþ sözleþmesi nedeniyle grev kararý aldý. Gübre Fabrikalarý’ndan ÝMKB’ye gönderilen açýklamada, Petrol-Ýþ Sendikasý’yla yürütülen ve 2007–2008 yýllarýný kapsayan toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinin anlaþmazlýkla sonuçlandýðý bildirildi. Açýklamada, Petrol-Ýþ Sendikasý’nýn grev kararý aldýðý kaydedildi. Derleyen Oya Þen - Mayýs 2007
tekstil Zammý Mücadeleyle Aldýk Ben tekstil iþçisiyim. Ýþyerinde yaþanan haksýzlýklardan bahsedeceðim. Patron zam vermemek için elinden geleni yapýyor. Yine zam ayý geldi ve geçiyor. Ýlk önce genel müdür bir toplantý yaparak zamlarýn verileceðini açýkladý. Bir arkadaþýmýzýn, “zammý neden geciktiriyorsunuz?” sorusuna, insan kaynaklarý müdürü, “biz bir yýllýk deðerlendirmenin sonucu iþçilerin performanslarýna bakarak zam yapýyoruz” dedi. Nihayet zamlar bu ay açýklandý. Verilen zam oranlarý çok düþüktü,
sayfa 16’dan devam
bazý arkadaþlarýmýza 10 YTL bazýlarýna hiç zam yapýlmamýþtý. Bunun üzerine arkadaþlar tepki göstererek iþ yavaþlattýlar ve çaya çýkmama kararý aldýlar. Bunun üzerine patron akþam bir toplantý yaparak iþçileri bastýrmayý planlýyordu. Ýlk önce devletin verdiði zam oranlarýný daha sonra Euro ile çalýþtýklarýný, geçen yýla nazaran bu yýl bu kadar zam yapabileceklerini açýkladý. Arkadaþlarýn yoðun baskýsýna maruz kaldý. Bunun üzerine patron yeni bir düzenleme yapacaðýný açýkladý. Bölüm bölüm toplantý yaparak yeni zam oranlarýný açýkladý. Yapýlan zam oranlarýn da eskiye göre bir düzeltmeye gidilmiþti. Komplecilere, overlokçulara, singercilere zam yapýlmýþtý. Ýþçilerin kendiliðinden geliþen bu mücadelesi bir sonuç verdi. Patron þimdilik geri adým atarak önce 0 zam vereceðini söylediði iþçilere þimdi 50 YTL verdi. Bu mücadelenin bir sonucudur. Þimdilik zam isteðimizi patrona kabul ettirdik. Diðer sorunlarýmýzý da bu yöntemle çözebiliriz. Aksi bir davranýþ yani “nasýl olsa patrondan zammý aldýk. Gerisi bizi ilgilendirmez” dersek patronun saldýrýsý uzak deðildir. Ayrýca birlik olmadýðýmýz sürece bu demek deðil ki bir daha ki zam bu þekilde olacak. Onun için bir dahaki zamma daha hazýrlýklý olmak için örgütlenmemiz gerekiyor. Emeðimiz bu kadar ucuza gitmemeli. Yaþasýn iþçilerin birliði, Yaþasýn dünya emekçiler günü 1 Mayýs, yaþasýn halklarýn kardeþliði. Bir Ýþçi
Biri Bizi Gözetliyor Çalýþtýðým iþyerinde bütün bölümlerde bizleri rahatlýkla izleyebilecekleri þekilde kamera sistemi yaptýrdý patron. Öyle ki daha rahat görmek için kiþileri zumluyormuþ kamera. Patronun odasýnda, personel þefinin odasýnda kameralarýnýn ekranlarý varmýþ. Ýþ için bile arkadaþýmýza bir þey sorsak hemen personel müdürü çalýþtýðýmýz bölüme telefon edip þefe ne olduðunu soruyor. En son bir arkadaþýmýzýn ayaða kalktýðýný gören müdür bölüme gelip þefe, “bunlar bir daha yerinden kalkmayacaklar, sende uyuma, gözlerini dört aç” dedi. Müdür gittikten sonra da þefin tantanasý baþladý. Ayaða kalkan arkadaþ birkaç gün sonra, “daha kendime
gelemedim, her telefon çaldýðýnda korkuyorum” dedi. Ýþçiler bu olaya çok kýzdý ve, “bu kadarý da fazla, verdikleri üç kuruþ para, bir de burnumuzdan getiriyorlar” dediler. Eski iþçiler eski günlerimizi arar olduk dediler. Ýþçiler, “ya biz istedikleri iþ sayýsýný fazlasýyla çýkardýk ve patron telefon edip þeflere, benim adýma elemanlara teþekkür edin demiþti” dediler. Daha ne yapmamýzý istiyorlar acaba bunlar diye tepkilerini sürdürdüler. Patronlara hiçbir þekilde yaranýlmayacaðý ortada, bunu aklýmýzdan çýkarmamalýyýz. Olacak baskýlardan yýlmayýp insanca yaþayabileceðimiz ücretleri alabilmek için birlik olmalýyýz. Bir iþçi
Kargo Özürlü Olmak Suç mu? Ayaðýndan özürlü olan ve özürlü statüsünde bir yýl önce iþe baþlayan arkadaþýn bu durumundan dolayý zaman zaman hastaneye gitmesi gerekiyor. Bir ay önce hastaneye giden bu arkadaþ 10 günlük rapor aldý, iþ yerinde iþçileri çýkarmak için bahaneler arayan patron bu arkadaþ da rapor aldýðý için iþine son verdi. Bu durumdan önceleri haberimiz olmadý. Zaten arkadaþa da raporlu olduðu günlerde iþten çýkarýldýðýný söylemiþler çýkýþ parasýný almak için iþyerine gelen arkadaþla sohbet ettiðimizde durumu anlattý. Ýþ Bulma Kurumu’na gitmiþ, danýþmak için, bu yapýlanýn doðru olamadýðýný ve çalýþma müdürlüðüne gidip þikayet etmesini söylemiþler. Fakat arkadaþ parasýný alamayacaðýndan korkup þikayetçi olmak istememiþ. Biz kendisine þikayetçi olmasýný, gerekirse þahitlik yapacaðýmýzý, patronun tutumunun haksýzlýk olduðunu söyledik. Arkadaþ moralinin bozulduðunu ve bu iþyerinde artýk çalýþmak istemediðini söyledi. Aslýnda bizler bu þekilde davranarak bir sonuca varamayýz. Hakkýmýz olaný sonuna kadar savunup patronun bu tür ayak oyunlarýný deþifre etmeliyiz ki bu tür örnekler de bir daha ayný tutumu sergileyemesinler. Bir Ýþçi
korkusu bu haklarýn iþçi ve emekçi yýðýnlarýn mücadelesinde yeni açýlýmlar, yükseliþler yaratabileceði; bu yüzden de Türkiye’de demokratik dönüþümün gerçekleþmesini burjuva partilerinden beklemek bir hayalcilik olacaktýr. Burjuvazinin çeþitli kesimleri, aralarýndaki çeliþkileri seçimlerle olmazsa darbelerle ya da emekçi halka karþý kurduklarý uzlaþmalarla aþma arayýþýndadýrlar. Nitekim bu durumun tipik bir örneði Genelkurmay’ýn deklarasyonunun hemen ertesinde Baþbakan Erdoðan ve AKP kurmaylarýnýn, darbeci tehdit karþýsýnda gösterdikleri siniklik ve uzlaþmacý eðilimde görülebilir. Baþbakan Erdoðan, 27 Nisan Muhtýrasý karþýsýnda baþta Genelkurmay Baþkaný olmak üzere sorumlular hakkýnda soruþturma açmak ve parlamento iradesini savunmak yerine, iplerinin baðlý olduðu TÜSÝAD’ýn itidal çaðrýlarýna boyun eðerek erken seçim kararýna yönelmiþ ve muhtýracý güçlerle bir uzlaþma arayýþýna giriþmiþtir. Ýþçi örgütleri ve sendikalar iþçi sýnýfýný ve Kürt halkýný, ya askeri darbe ya þeriat ikilemlerine sürükleyen laik-faþist kampýn antidemokratik komplolarýna ve Kürt halký üzerindeki katliam planlarýna karþý ortak tutum almalýdýr. Ýþçi sýnýfý, emekçiler ve Kürt halkýnýn mücadelesi devam etmektedir. Tüm baský ve þiddete, sömürü ve saldýrýya raðmen burjuvazi hak ve özgürlük mücadelesini boðamamýþtýr. Sýnýf hareketinin birleþik bir yapýya sahip olmamasý mücadelelerin istenen sonuçlara ulaþmasýna çoðunlukla imkan vermemektedir. Mücadelelerin birleþtirilmesi, örgütlenme ve koordinasyonun saðlanmasý sýnýf hareketinin birleþik bir karaktere ulaþmasýnýn ve yaklaþan tehlikenin önlenebilmesinin en önemli koþuludur. Sýnýf hareketinin birlik, beraberlik ve dayanýþma ruhu kuþkusuz bir kez daha üzerine örtülmek istenen ölü topraðýný savurup atacaktýr.
Darbe tehditlerine boyun eðmeyeceðiz ! Genelkurmay Baþkaný tutuklansýn ! 12 Eylül Anayasasý kaldýrýlsýn! Demokrasi için devrim, Kurucu meclis için ileri ! Ýþçi Cephesi - 02/05/2007
15
Darbe tehdidine boyun eðmeyeceðiz! 11. Cumhurbaþkaný’nýn kim olacaðý tartýþmalarý uzun bir dönemdir Ýþçi Cephesi sayfalarýnda altýný çizdiðimiz, rejimin çok baþlýlýðý ve burjuvazi içindeki kontrol savaþlarýnýn açýk bir kanýtýna dönüþtü ve dahasý, Türkiye’yi ciddi bir rejim krizinin eþiðine getirdi. Baþbakan Erdoðan’ýn Cumhurbaþkanlýðý seçim sürecine girilmesinden itibaren yeni Cumhurbaþkanýný mevcut meclisin seçeceði ve bir erken genel seçime gidilmeyeceði yönündeki ýsrarý, dahasý böylelikle rejimin en üst Mercii’nin AKP tarafýndan belirlenecek olmasý bir anda iplerin gerilmesine yol açtý. Abdullah Gül’ün Cumhurbaþkaný adayý olarak son anda belirlenmesiyle baþlatýlan seçim sürecinin ilk turu, mecliste yeter sayýda milletvekili var/yok tartýþmalarý arasýnda CHP tarafýndan Anayasa Mahkemesi’ne taþýnmýþtý ki, Genelkurmay Baþkanlýðý’nýn 27 Nisan akþam saatlerindeki zehir zemberek muhtýrasýyla kesin bir þekilde durduruldu. Bir muhtýra, açýk bir darbe tehdidi olduðu su götürmeyen Genelkurmay deklarasyonu ile birlikte Türkiye’de askeri vesayetin aðýrlýðýný açýkça hissettirdiði demokrasi dýþý bir sürece girilmiþ oldu. 27 Nisan akþamý Ýnternet aracýlýðý ile basýna servis edilen Genelkurmay muhtýrasý, “Laik-demokratik rejimin” tehlikede olduðu iddiasýndan yola çýkarak, ordunun demokrasi dýþý bir sürece giriþebileceðini, dahasý bunu anayasal bir hak olarak gördüðüne iþaret etmektedir. TSK zaten Genelkurmay Baþkaný’nýn 12 Nisan tarihli açýklamasýndan beri Cumhurbaþkanlýðý tartýþmalarýnda açýk bir taraf durumunda idi. Bu taraf olma durumuna vurgu yapýlan 27 Nisan muhtýrasý, rejimin nitelikleriyle örtüþen bir Cumhurbaþkaný seçilmesi konusunda artýk laf deðil icraat beklenmekte olduðunu sert bir þekilde vurgulayarak, aksi halde silahlý kuvvetlerin harekete geçeceði tehdidinde bulunmaktadýr. Daha da dikkat çekici olaný, metnin neredeyse tümü rejim nitelikleriyle çeliþen icraatlara imza atan AKP iktidarýna ayrýlmýþ gibi gözükmesine karþýn, metnin sonunda yer alan paragraftýr: “Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayýþýna karþý çýkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düþmanýdýr ve öyle kalacaktýr”. Silahlý kuvvetler bu satýrlardan da anlaþýlacaðý üzere Laiklik temelinde bir cepheleþme yaratma görüntüsü altýnda tereddütsüzce iþçi sýnýfýný ve Kürt halkýný da hedef tahtasýna oturtmaktadýr.
16
Demokrasinin sýnýrlarý Ana muhalefet partisi CHP’nin sürecin baþýndan itibaren cumhuriyetin temel nitelikleriyle örtüþmeyen AKP çizgisinde bir Cumhurbaþkaný’nýn rejimi krize sürükleyeceði yönündeki duruþu ve baþý sýkýþtýkça sistematik olarak ulusalcý güçleri ve daha da önemlisi silahlý kuvvetleri seferberliðe çaðýran “Postal Demokrasisi” çizgisi bugün demokratik alanýn týkanmasýyla yaþanmakta olan krizin kaynaklarýndan biridir.
Yalnýz Ana muhalefet partisi deðil, mecliste temsil edilmekte olan diðer partiler de -DYP, ANAP- 4,5 yýllýk iktidar dönemi boyunca iþçi sýnýfýna azgýnca saldýrarak hem ulusal burjuvazi, hem de emperyalizm adýna son derece elveriþli bir alan açan AKP iktidarýný zayýflatabilmek için rejimin tehdit altýnda olduðu söylemine çaresizce sarýldýlar ve her fýrsatta silahlý kuvvetler karþýsýnda hazýr ola geçerek demokrasi savunuculuðu konusundaki kifayetsizliklerini sergilediler. Uzun bir süredir erken seçim formülüne odaklanan DYP ve ANAP, Cumhurbaþkanlýðý ilk tur seçimlerine katýlmayarak zaten CHP’de kristalize olan askeri vesayet çizgisine yedeklenmiþ ve demokrasi sýnavýndan bir kez daha kalmýþlardýr. Gelinen süreçte, iþçi ve emekçi yýðýnlar ile Kürt halký ikili bir kýskaç altýna alýnmaya çalýþýlmaktadýr: Bir yandan liberal Ýslamcý hükümet, diðer yandan MGK’sýndan CHP’sine ve çetelere kadar Türk milliyetçisi akýmlar, hunharca bir baský politikasýna giriþmiþ durumdalar. Darbe tehdidine boyun eðmeyeceðiz Ýþçi ve emekçi yýðýnlarý gün be gün daha fazla sefalete ve zorbalýða sürükleyen bu kuþatmanýn temelleri asker polis rejiminin tarihsel köklerinde ve onun ruhuna yasal kaynaklýk eden baskýcý 12 Eylül Anayasasý’nda aranmalýdýr. Adaletsiz seçim barajlarýyla toplumun büyük kesimlerini parlamento dýþý býrakan, emekçi yýðýnlarýn politik ve sendikal örgütlenmesini olanaksýz hale getiren ve dahasý emekçi halký bir tehdit olarak tanýmlayan bu anayasaya sarýlmakta olan sahte solcu CHP ve liberallik þampiyonu saðcý partiler -özellikle de son yýllarýn demokrasi havarisi AKP- gerçek anlamda demokrasiyi örme konusunda dayandýklarý sýnýfsal temelleri ve sýnýrlýlýklarý sergilemiþlerdir. Yaþanan geliþmeler emekçi kitlelere ve onlarýn gerçek sorunlarýna sýrt çeviren bu kokuþmuþ parlamentonun yerine iþçi ve emekçi yýðýnlara dayanan bir kurucu meclisin zorunluluðuna iþaret etmektedir. Türkiye’de gerçek bir demokrasinin oluþmasý için bir devrime ihtiyaç vardýr. Asker-Polis rejimine ve 12 Eylül Anayasasý’na son verecek bir kurucu meclisin oluþabilmesi için ise emekçi kitlelerin seferberliðinden baþka yol yok. Darbe giriþimlerinin önlenmesi, silahlý kuvvetlerin kitlelerin iradesinin üstünde yer alarak, demokrasiyi vesayet altýna alma giriþimlerinin engellenmesi ve asker-polis rejimine son verme görevini Erdoðan önderliðindeki AKP’li gerici politikacýlara býrakmak tam anlamýyla bir intihar olacaktýr. Çünkü bu kesimler burjuvazinin sözcüleridir, ve içinde bulunduðumuz dönemde burjuvazinin bizimki gibi emperyalizme baðýmlý ülkelerde demokratik haklarý geliþtirme yeteneðinden yoksun olduklarý bir gerçek. Çeþitli burjuva fraksiyonlar kendi aralarýnda dalaþtýklarýnda demokratik lafazanlýklar edebilirler, ama tümünün devamý 15. sayfada