Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 41
Gündem ve Politika
Temmuz 2007
syf. 2-12
Polisi Hiçbir Yetki Tatmin Etmiyor! Sivas Katliamýnýn 14. Yýlý Neden Ercan Atmaca’yý Destekliyoruz? “Üçüncü Cephe” Üzerine 2007 Milletvekili Seçimleri ve Partilerin Tutumlarý Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý Seçim Bildirgesi
http://iscicephesi.org
Politika
syf. 13
Devlet çetelerinin cephanelikleri Enternasyonal
syf. 14-15
Siyonizm’in Filistin Darbesi Arka Kapak
syf. 16
Ercan Atmaca Diyor ki!
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Polisi Hiçbir Yetki Tatmin Etmiyor!
AB uyum yasalarý nedeniyle rafta bekletilen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu yasalaþtý. Buna göre zaten istediði gibi davranan polis daha da keyfi davranma olanaðý bulacak. Toplumu bir bütün olarak suçlu ilan edip halkýn yaþamýný daraltan bu düzenlemelerin en somut örneklerinden birini 1 Mayýs’ta yaþadýk. Kutlamayý Taksim’de yapmak isteyen iþçi ve emekçilere saldýran polis gücü bununla da yetinmedi. Ýstanbul’da yaþayanlarýn tümünü potansiyel suçlu ilan ederek olaðanüstü önlemlerle hayatý felç etti. Bu durumun bir sonucu olarak bir çok noktada insanlar Vali ve Emniyet müdürünü sloganlarla istifaya davet etti.
Cumhurbaþkaný Sezer de polis devletine onay verdi Sezer, 5681 sayýlý Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Kanunu yayýmlanmak üzere Baþbakanlýða gönderirken sözüm ona karþý olduðu AKP’den hiçte farklý düþünmediðini kanýtladý. Kanuna göre polis, “þüpheli” gördüðü herkesi durdurarak arayabilecek. Polisin istediði kiþiyi durdurmasý için kendi kanaati yeterli olacak. Polis durdurduðu kiþiye sorular sorabilecek; kimliðinin veya bulundurulmasý gerekli diðer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilecek. Polis, durdurduðu kiþinin üzerinde veya aracýnda silah veya tehlike oluþturan diðer bir eþya bulunduðu konusunda þüphelenirse, “gerekli tedbirleri” alabilecek. Durdurulan kiþinin üzerinde kimlik bulunmamasý, sorulan sorulara yanýt vermemesi durumunda gözaltýna alýnabilecek. Nüfusa kayýtlý olmadýðý için kimliði tespit edilemeyen kiþilerin fotoðraf ve parmak izi tespit edilerek kayda alýnacak.
2
Parmak izi alýnmasý Yasayla, polisin parmak izi ve fotoðraf kaydý almasýna iliþkin yetkisi yeniden düzenleniyor. Buna göre, polis; her çeþit silah ruhsatý, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için baþvuruda bulunan kiþilerin parmak izini alacak. Alýnan parmak izi, ait olduðu kiþinin kimlik bilgileriyle birlikte, ne zaman ve kim tarafýndan alýndýðý belirtilerek, bu amaca özgü sisteme kaydedilerek saklanacak. Ancak parmak izinin hangi sebeple alýndýðý, sisteme kaydedilmeyecek miþ! Sisteme kayýtlý olan parmak izi ve fotoðraflar, kiþinin ölümünden itibaren 10 yýl; kayýt
tarihinden itibaren 80 yýl geçtikten sonra sistemden silinecek miþ! Zor ve silah kullanma ve mülki amirin izni Polis, ihtarda bulunmadan zor kullanmaya yetkili olacak. “Gerekli” hallerde silah da kullanabilecek. Polis, gerekli hallerde mülki idare amirinin verdiði yazýlý emirle kiþilerin üstlerini, araçlarýný, özel kâðýtlarýný ve eþyasýný arayabilecek. Bu durumlarda hâkim kararý olmadan da evlere girilebilecek. AB uyum sürecinde konut dokunulmazlýðý ilkesi uyarýnca hâkim kararý olmadan polisin ev ve iþyerine girmesi yasaklanmýþtý. Artýk polis, tehlikenin önlenmesi için herkesin üstünü, aracýný arayabilecek. Danýþtay saldýrýsýndan sonra polisler avukatlarý arayamadýklarýný savunmuþlardý. Artýk avukatlar da aranacak. Kaçakçýlýk ve terör suçlarýnýn önlenmesi için polisin ‘istihbarat faaliyetlerinde bulunurken her türlü beþeri ve teknik imkânlardan’ yararlanmasý kuralý getiriliyor. Polis zanlýlarý izlemek için ajan ve haber elemaný gibi takibe alýnan kiþileri uzaktan kamerayla izleyebilecek ama seslerini takip hâkim kararýyla mümkün müþ! Telefonlar dinlenip, Ýnternet’teki her türlü iletiþim de kayda alýnabilecekmiþ. Görünen o ki polisi verilen hiçbir yetki tatmin etmiyor. Seçimlerin yaklaþtýðý bu dönemde alýnan bu kararlarýn þimdiye kadar olduðu gibi bundan sonrada kimlere karþý ve ne amaçla kullanýlacaðý çok açýk. Bu yasa demokrasiye ve toplumun özgürlüðüne yapýlan yeni bir saldýrý ve gözdaðýdýr. Akýn Sel - Temmuz 2007
Sivas Katliamýnýn 14. Yýlý Sivas Madýmak Olayý veya Sivas Katliamý, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Þenlikleri sýrasýnda Madýmak Oteli’nin Ýslamcý-faþistlerce kuþatýlýp yakýlmasý sonucu gerçekleþen olaylar zinciridir. Madýmak Oteli’nin ateþe verilmesi sonucu þenliklere katýlmak için þehre gelmiþ 35 aydýn yanarak ve dumandan boðularak can vermiþti. Ayný olayda oteli ateþe veren iki canide ölmüþtü. 14 Yýl önce bu katliamý gerçekleþtirenlerin ancak bir kýsmý yakalandý. Hiçbiri iþledikleri suçlarýn karþýlýðý olacak gerçek cezalarý almadý. Ayný zamanda gerçek failler ve kýþkýrtýcýlar da yakalanmadý. Þimdi bu katiller ellerini kollarýný sallayarak yeni katliam ve cinayetler tertipleme peþindeler. Sivas’ý, Maraþ’ý, Çorum’u ve diðer milliyetçi/Ýslamcý faþist katliamlarý unutmamak zorundayýz. Ancak bu þekilde yeni katliamlarýn gerçekleþmesini engelleyebiliriz.
Bir Ýþçi / Temmuz 2007
Ercan Atmaca’yý Neden Destekliyoruz? Ýþçi Sýnýfýnýn devletten, bürokrasiden ve her türlü sermaye gücünden baðýmsýz, enternasyonalist devrimci sosyalist mücadelesine inandýðýmýz için Ercan Atmaca’yý destekliyoruz. Çünkü; iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Üretenlerin yönettiði bir toplumsal düzeninin inþasý ancak iþçi sýnýfýnýn önderliðindeki bir sýnýf mücadelesiyle mümkündür. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun kendi eseri olacaðýna inandýðýmýz için “sað-sol-liberal-ulusalcýözgürlükçü-iþçi” vs. etiketlerine bakmaksýzýn hiçbir burjuva emperyalist-kapitalist partiye oy yok diyoruz. Devrimci Ýþçi Partisi’nin ancak ve ancak kitlelerin devrimci seferberlikleri içinde inþa edilebileceðine inandýðýmýz için Ercan Atmaca’yý destekliyoruz. Çünkü; devrimci iþçi partisi lafla inþa edilemez. Mücadeleler içinde oluþmayan ve sýnanmayan hiçbir program/örgüt adýna layýk bir devrimci mücadele programý/ örgütü olamaz. Sýnýf mücadelesini ve devrimci partinin inþasýný kuru laf ve eleþtiriden ibaret sananlar küçük burjuva lafazanlardýr. Sýnýf mücadelesine bu soytarýlarýn deðil devrimci iþçilerin yön vereceðine inandýðýmýz için Ercan Atmaca’yý destekliyoruz. Türkiye’nin bütün sorunlarýný; kalýcý, eþit ve adil bir þekilde, sýnýf mücadelesi temelinde, iþçi sýnýfýnýn çözebileceðine inandýðýmýz için Ercan Atmaca’yý destekliyoruz. Çünkü; burjuvazinin partileri bu düzeni güçlendirmek ve devamýný saðlamak için çalýþýrlar. Bu düzen devam ettikçe kapitalist sömürünün yarattýðý iþsizlik, açlýk ve yoksulluk; asker-polis rejiminin yarattýðý baský ve þiddet; emperyalizmin yarattýðý askeri iþgal ve katliamlar son bulamaz. Nitekim yaþadýðýmýz kriz karþýdevrimci 1982 Anayasasý’nýn doðal bir ürünüdür ve hiçbir burjuva partisi bu anayasayý ilga ederek emekçi halkýn çýkarlarýna hizmet edecek özgürlükçü demokratik bir yeni anayasa oluþturma güç ve niyetine sahip deðildir. AKP’nin
GÜNDEM
Ýstanbul 2. Bölgeden Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý
genel seçimler sonrasýnda gündeme getireceði olasý anayasa önerisi ise ancak ülkenin devrimci demokratik dönüþümünü saptýrmak için bir tuzak olacaktýr. Sivil toplumcu, sol liberal parti ve anlayýþlar ise bu düzeni reforme ederek daha insani bir kapitalizm yaratma iddiasýndalar. Nitekim Avrupa Birliði projesini bir demokrasi ve özgürlük projesi olarak benimseyip sözcülüðüne soyunan Baskýn Oran, Ýstanbul 2. Bölge’den bu anlayýþýn temsilcisi olarak aday. Özel mülkiyete ve sýnýflý topluma karþý çýkmayan, özelleþtirmelerle, piyasa ekonomisiyle derdi olmayan Oran’ýn diðer burjuva adaylardan farklý olarak iþçi sýnýfýna ve emekçi yoksul halka söyleyecek bir sözü de yok.
Bu barbarlýk düzeni reforme edilemez. Bu nedenle kapitalist sömürüye, asker-polis rejiminin baský ve þiddetine, emperyalist iþgal ve katliamlara hayýr dediðimiz ve baþta Kürt halký olmak üzere toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerinin sorunlarýnýn çözümünü iþçi sýnýfýnýn saðlayacaðýna inandýðýmýz için Ercan Atmaca’yý destekliyoruz. Sadece iþçi sýnýfýnýn önderliðinde toplumun en geniþ emekçi kesimlerinin gerçek ve kalýcý anlamda özgürlük, barýþ, eþitlik ve adalet kazanmasý mümkündür. Bu amaca giden yolda 1982 Anayasa’sý ilga edilmeli, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakký da dahil olmak üzere her türlü demokratik hak ve özgürlüklerle donatýlmýþ yeni bir Anayasa ve bu anayasayý hazýrlamak üzere halk oyuyla seçilmiþ bir Kurucu Meclis oluþturulmalýdýr. Bunun öncüsü iþçi sýnýfýdýr; ve ancak bu þekilde iþçi sýnýfýnýn ve yoksul halk kesimlerinin bölünmüþlükten ve burjuva partilerinin etkisinden kurtulmasý olanaklý olabilir. Bu nedenle iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz mücadele hattýnýn oluþturulmasýnda mütevazý da olsa böylesi bir imkaný saðlayacaðýna inandýðýmýz için Ýstanbul 2. Bölge’de -diðer baðýmsýz sosyalist adaylara raðmen- Ercan Atmaca’yý destekliyoruz. Ýþçi Cephesi - 7 Temmuz 2007
3
Olasýlýklar ve iþçi sýnýfýnýn görevleri
22 Temmuz ve sonrasý 22 Temmuz gecesi sandýktan kimin, hangi oranda, hangi güçte çýkacaðýný kestirebilmek oldukça güç. Kamuoyu araþtýrmalarýnýn hemen hepsi güdümlü olduðundan, bunlarýn beslediði kestirimler inandýrýcý ve güvenilir olmaktan çok uzak. Partilerin ve adaylarýn düzenlediði miting ve gösterilerde toplanan kitleler ise, önceki seçimlerden de bildiðimiz gibi her zaman sandýk sonuçlarýnýn ön göstergesi olmuyor, anýna ve bölgesine baðlý olarak farklýlýklar gösterebiliyor. Sendikalarýn iþçi sýnýfýnýn nabzýný tutma veya yansýtma güçleri son derece sýnýrlý. Kendini kitle örgütü olarak tanýmlayan öbür kuruluþlar da ayný durumda. Kýsacasý kehanette bulunmak ne olanaklý, ne de ülkede yaþanan kriz sürecinin gerçekçi analizi açýsýndan doðru. Gene de proletaryanýn önündeki sorunlarý ve görevleri tanýmlayabilmek açýsýndan sürecin mevcut ve olasý dinamiklerini tespit etmeye çalýþmamýz gerekiyor. Rejim krizinin patlak vermesine (daha doðrusu, 1982 Anayasasý’nýn doðurduðu genel kriz halinin su üstüne vurmasýna) yol açan 27 Nisan Ordu muhtýrasýnýn ardýnda yatan Bonapartist gerekçe geçerliliðini yitirmiþ deðil. Silahlý Kuvvetler rejimin karar verici merkezlerindeki aðýrlýðýný yitirmek istemiyor ve böyle bir duruma yol açabilecek herhangi bir kurumsal deðiþikliðe, duruma göre deðiþebilecek sloganlarla (laiklik, ulusal egemenlik, devletin bölünmezliði, vs) karþý çýkacaðýný, bunun için “gereken her þeyi” yapacaðýný açýkça ilan ediyor. Genelkurmay Baþkaný, ülkenin asýl baþbakaný kendisiymiþ gibi demeçler verip halkoyuyla seçilmemiþ bir “ulusal irade temsilciliði” yapýyor. CHP-MHP koalisyonu Bu açýk Bonapartist müdahaleyi, göstermelik bile olsa kurumsal demokrasinin içine çekebilecek yegane geliþme CHP ve MHP aðýrlýklý bir hükümetin kurulmasý olabilir. Bu tip bir milliyetçi Meclis çoðunluðu ve “sivil” hükümet Ordu’nun beklentilerini kendi programý haline getirir, onun rejim içindeki yerini saðlama alýr ve Genelkurmay’ýn muhtýralarla ülkeyi yönetme çabalarýna gerek býrakmaz. Bu iki partinin Mecliste, Silahlý
4
Kuvvetlerin Cumhurbaþkaný adayýný seçtirebilecek çoðunluða ulaþabilmesi pek olanaklý gözükmemekle birlikte, salt çoðunluðu oluþturmalarý halinde AKP’yi ya da onun parçalarýný, bazý baðýmsýz milletvekillerini diz çökmeye zorlayabilirler. Ve hatta bunu baþarabilirler de, zira tek parti çoðunluðu sýrasýnda bile Ordu muhtýrasý karþýsýnda Meclisi býrakýp seçimlere kaçan Tayyip Erdoðan’ýn muhalefetteyken direnebileceðini düþünmek için ortada pek veri yok. Bu tip bir hükümetin rejimi iyiden iyiye þovenleþtirmesi, Kürt halký üzerindeki baskýlarý artýrmasý, ülkeyi Kuzey Irak’ta içinden kolay kolay kurtulamayacaðý bir bataklýða sürüklemesi beklenen geliþmeler olacaktýr. Meclise girebilecek baðýmsýz DTP milletvekillerinin Kürt seçmenlerinin iradesini dile getirebilmelerini býrakýn, parlamento içinde ve dýþýnda nefes alabilmeleri bile güçleþecek, daha ilk günden milletvekili olarak günleri sayýlý hale gelecektir. Yaratýlacak milliyetçi þoven atmosfer iþçi sýnýfý üzerinde son derece olumsuz etkilere neden olacaktýr. Sadece demokratik haklarýn kullanýlamayacak hale getirilmesi açýsýndan deðil. Milliyetçi hükümet yaratacaðý þoven ruh halini, AKP’nin býraktýðý yerden sürdüreceði yeni liberal ekonomik ve sosyal uygulamalarý gizlemek, perdelemek için de kullanacaktýr. “Ülkenin birliði ve bütünlüðü” ücret taleplerinin geri çevrilmesi, grevlerin yasaklanmasý, sendikalarýn kapatýlmasý, sol partilerin takibatlara uðramasý, kitle gösterilerinin askerpolis þiddetiyle ezilmesi için yeterli gerekçe olabilecektir. Ordunun
özelleþtirmelere ve yabancý sermayeye hiç de karþý olmadýðý son OYAK satýþýnda açýk bir biçimde ortaya çýkmýþtýr. Ülke kaynaklarýnýn ulusal ve uluslararasý sermayeye peþkeþ çekilmesi sürecektir. Yeniden AKP iktidarý Cumhuriyet gazetesi benzeri yayýn organlarýnýn dýþýndaki bütün medya AKP’nin seçimlerden tekrar birinci parti olarak çýkacaðý üzerinde hem fikir. Ancak, bir önceki seçimlerde olduðu gibi Meclis’te mutlak çoðunluða tekrar ulaþýp ulaþamayacaðý konusunda görüþ ayrýlýklarý bulunmakta, ve genellikle AKP’nin bu kez salt çoðunlukla yetinmek zorunda kalacaðý düþünülmekte. Bu durumda da Meclis’e girecek baðýmsýz Kürt milletvekilleri, ya da onlarýn kuracaklarý DTP grubu yeni hükümetin anahtarýný ellerine geçirebilecektir. Kuþkusuz AKP, DTP’liler ile birlikte bir koalisyon hükümeti kurmaya cesaret edemeyecektir, ama Tayyip Erdoðan’ýn seçim alanlarýnda yolladýðý mesajlar, Kürt milletvekillerinin dýþardan destekleyecekleri bir azýnlýk AKP hükümetinin kapýsýný aralýk býrakmaya yönelik gibi görünüyor. Ama böylesi bir Meclis aritmetiðinde, asýl kriz unsurunun tekrar Cumhurbaþkaný seçiminde yattýðýný görmek kolay. AKP’nin çevresinde oluþacak bir 367’lik çoðunluk halinde Tayyip Erdoðan, Cumhurbaþkaný adayý Abdullah Gül’den vazgeçip, CHP-MHP-Ordu üçgeniyle bir uzlaþma arayýþýna yönelecek mi? Bunun parti içinde çatýrdamalara yol açacaðý, Bülent Arýnç’ýn baþýný çektiði milli görüþçülerin kopma eðilimine gireceði, parti tabanýnýn erimeye baþlayacaðý yolundaki yorumlar giderek güç kazanmakta. Mecliste mutlak çoðunluðu elinde bulundurduðu bir dönemde Genel kurmay’ýn þamarýna karþýlýk veremeyip seçimlere kaçan, parlamentoda demokratik sürecin iþletilmesine öncülük edemeyip mazlum rolüyle yetinen Erdoðan-Gül önderliðinin, ayný iþi bu kez daha zayýf bir Meclis çoðunluðuyla baþarabilmesi olanaklý olmayacaktýr. Bu nedenle, AKP’nin kýsa vadede bölünmeler, kopmalar yaþamamasý için sanki iki yol var gibi görünüyor: Ya Meclis’e 367’nin epeyce üzerinde bir milletvekiliyle girmek, ya da Meclis’te birinci parti
olsa bile muhalefette kalmak. Birinci seçenek oldukça hayalci bir yaklaþým; ikincisi ise, Meclis’in Cumhurbaþkaný seçiminde tekrar týkanmasýna yol açarak, yeni bir erken seçim olasýlýðý yaratabilir. Yani bu takdirde kriz varlýðýný sürdürecektir. Burjuvazi krizi sevmez Burjuvazi, iþçi ve emekçi yýðýnlar üzerindeki sömürüsünün kazasýz belasýz sürebilmesi için sadece güçlü bir hükümetin deðil, ama ayný zamanda kendisinin tarif edeceði ve belirleyeceði bir “toplumsal barýþ” halinin egemen olmasýný da ister. Bu nedenle de, Gül’ün adaylýðý açýkladýðýnda TÜSÝAD ve TÝSK derhal kendisini kutlamýþ ve onun iyi bir Cumhurbaþkaný olacaðýna inandýklarýný söyleyip kendisine baþarý dilemiþlerdi. Hatta, Genelkurmay’ýn 27 Nisan muhtýrasýný demokratik teamüllere uygun görmediklerini de ilan etmiþler, ama patlak veren krizin Ordu’nun iradesinin ötesinde aþýlamayacaðýný bildiklerinden demokrasi söylemini derhal bir kenara býrakývermiþlerdi. Silahlý Kuvvetlere toplumsal zemin oluþturmak için harekete geçen bir dizi emekli generalin baþýný çektiði “sivil toplum örgütlerinin” düzenlediði seferberlikler de burjuvaziyi epeyce etkilemiþ olmalý. Zira kapitalizm altýnda sonuç itibariyle belirleyici olan kentlerdir, ve kentlerdeki orta sýnýflar toplumsal “barýþýn” kilit unsurlarýdýr. Burjuvazi, bu kentli laik orta sýnýf kesimlerini karþýsýna almaktansa, “uzlaþma” adýna demokratik parlamenter sistemin darbe yemesini tercih etmiþ, bir kez daha burjuvazinin çaðýmýzda demokrasiye öncülük edemeyeceðini gözler önüne sermiþtir. Burjuvazinin kriz sürecindeki en önemli dezavantajý, toplumun bütünü üzerinde egemenlik saðlayacak yekpare bir politik önderlikten þu an için yoksun olmasý. Onun, geçtiðimiz dört yýl boyunca tüm liberal ekonomik uygulamalarý yerine getiren, AB ile bütünleþme sürecine hýz kazandýran, emekçi kitleleri pasifize eden AKP hükümetinden ciddi bir þikayeti yoktu. Ne var ki, kapitalist küreselleþmeye bu hýzlý katýlým, burjuvazinin daha geride kalan kesimleri ile Ordu dahil devlet bürokrasisinin
ayrýcalýklý katmanlarýnýn çýkarlarýný tehdit eder oldukça krizin de koþullarý yaratýlmýþ oldu. Bu yüzden þimdi TÜSÝAD, yolunu Ýslamcý popülizm ile militarist Bonapartizm arasýnda bir yerden çizmek zorunda. Büyük olasýlýkla, seçim sonucu ne olursa olsun taraflarýn bir uzlaþmaya varmasý, Cumhurbaþkaný konusunda ortak bir aday üzerinde anlaþmalarý konusunda aðýrlýðýný koymaya çalýþacaktýr. Ýþçi sýnýfýnýn krizi 27 Nisan muhtýrasýyla patlak veren rejim krizinin ilk anýndan itibaren Ýþçi Cephesi sayfalarýnda (bkz. iscicephesi.org) yapa geldiðimiz tahlillerde belirttiðimiz gibi, bu kriz esasýnda burjuva kesimler arasýnda ortaya çýkan anlaþmazlýklarýn kurumsal düzeydeki bir yansýmasý. Yani iþçi sýnýfýnýn aktif bir rol aldýðý, taraf olduðu bir çatýþma deðil, ona dýþardan yüklenmiþ, faturasý ona ödetilecek bir bunalým. Ýþçi sýnýfýnýn asýl krizi, böylesine bir süreçte devrimci sosyalist bir önderlikten yoksun olmasý. Dolayýsýyla da þu an için kendi baðýmsýz sýnýf seçeneðini, çözümünü dayatabilecek güç ve olanaklardan mahrum durumda. Seçim sonrasýnda iktidara gelecek hükümet hangisi olursa olsun, emekçi halk üzerindeki ekonomik ve toplumsal saldýrýlar, demokratik hak ve özgürlükler üzerindeki sýnýrlamalar sürecektir. Ama bu, iþçi sýnýfýnýn öncü kesimlerinin kriz sürecine yabancý kalmasý, burjuva kurumlarý içindeki çatýrdamayla ilgilenmemesi için bir mazeret olamaz. Tam tersine, böylesi kriz anlarý proletaryanýn devrimci çözümünü, programýný emekçi yýðýnlara daha iyi anlatabilmesi açýsýndan büyük olanaklar yaratýr. Devrimci öncü, her þeyden önce mevcut krizin aslýnda karþý-devrimci 1982 Anayasasý’nýn doðal bir ürünü olduðunu, hiçbir burjuva partisinin bu anayasayý ilga ederek emekçi halkýn çýkarlarýna hizmet edecek özgürlükçü demokratik bir yeni anayasa oluþturma güç ve niyetine sahip olmadýðýný, bunun ancak iþçi ve emekçi yýðýnlarýn mücadeleleri sonucunda oluþturulabilecek bir Kurucu Meclis tarafýndan baþarýlabileceðini net bir biçimde açýklayabilmeli. Bu mesajýný hem
Ýslami ideolojinin etkisi altýndaki kesimlere, hem Kürt halkýna, hem de þu anda Bonapartist seçeneðe sarýlmýþ cumhuriyetçi laik halk kitlelerine ulaþtýrabilmeli. AKP’nin genel seçimler sonrasýnda gündeme getireceði anayasa deðiþikliði önerilerinin, ülkenin devrimci demokratik dönüþümünü saptýrmak için bir tuzak olduðunu açýklayabilmeli ve baþta sendikalar olmak üzere tüm iþçi ve emekçi örgütlerini Kurucu Meclis ve yeni bir Anayasa þiarý etrafýnda toplanmaya davet etmeli. Burjuvazinin bütün krizine raðmen üzerinde tartýþmasýz anlaþtýðý en önemli nokta, iþçi ve emekçi yýðýnlar üzerindeki ekonomik ve toplumsal saldýrýlardýr. Bu nedenle devrimci öncü, burjuvazinin sömürü hýrsýnda Ýslamcý-laik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt, Ýzmirli-Erzurumlu vs ayrýmý gözetmediðini, iþçilere bir sýnýf olarak saldýrdýðýný açýklayabilmeli ve onlarý gene bir sýnýf olarak özelleþtirmelere, iþten çýkarmalara, iþyeri kapatmalarýna, esnek ücret ve sözleþme sistemlerine, sendikasýzlaþtýrmaya karþý ortak mücadeleye davet etmeli. Ýþçi sýnýfýnýn denetimi altýndaki planlý bir ulusal ekonomi ve emekçi yýðýnlarýn haklarýný gözeten yeni bir iþ yasasý, Yeni Anayasa tarafýndan garanti altýna alýnmalý ve dolayýsýyla Kurucu Meclis mücadelesinin en önemli sloganlarýndan biri olmalý. Devrimci öncü, bu mücadeleye katýlan her emekçiyi devrimci partinin inþasýna davet etmeli ve iþçi sýnýfýnýn krizinin ancak böyle aþýlabileceðini göstermelidir. Ýþçi Cephesi - 4 Temmuz 2007
5
“Üçüncü Cephe” üzerine (Dergimizin web sitesinde yayýmlanmýþ ayný baþlýklý tartýþma yazýsýnýn bir bölümünü aktarýyoruz)
Toplumsal ve politik kutuplaþmanýn þiddetlendiði zamanlarda genellikle radikal solda, özellikle de kendini Troçkist olarak adlandýran kimi çevrelerde derhal bir “üçüncü cephe” söylemi oluþmakta. Bu tip kutuplaþmalarýn genellikle güçlerin ve mücadelelerin farklý iki kutbun çevresinde yoðunlaþmasý biçiminde gerçekleþtiði dikkate alýnacak olursa, radikal solun “üçüncü” kutup ya da cephe biçiminde bir slogan ileri sürmesi, onun iki kutbu da sýnýfsal ya da politik içeriði bakýmýndan onaylamadýðýna iþaret eder. Bu tepki anlamlý, hatta saðlýklý olarak algýlanabilir, zira son tahlilde üçüncü cephe çaðrýsýný yapanlar proleter devrimci programlarýný, asýl kutuplarý oluþturan emperyalist, burjuva ya da küçük burjuva parti ve akýmlarýnkiyle karýþtýrmak istemiyorlardýr. “Ne Miloçeviç, ne NATO”, “Ne ABD, ne Saddam”, “Ne Ýslamcýlýk, ne Kemalizm”, üçüncü cepheciliðin son dönemlerdeki þiarlarýndan bazýlarýný oluþturmuþtur. Kuramsal düzlemde devrimci duyarlýða karþýlýk geliyor gözükmekle birlikte, bu tür bir üçüncü cepheci politikanýn somut politik karþýlýðýnýn olup olmadýðýný biraz daha ayrýntýlý incelemekte yarar var. Türkiye’de “Ýslamcý-laik” cepheleþmesi
6
Türkiye’de Mayýs ayý baþlarýnda Cumhurbaþkanlýðý seçimiyle birlikte patlak veren rejim krizinin yol açtýðý “Ýslamcý-laik cepheleþmesi” diye adlandýrýlan kutuplaþma, bazý bakýmlardan Cezayir’deki militarist rejim ile þeriatçý akýmlar arasýnda oluþan kamplaþmayý andýrýyor olmakla birlikte, temel nitelikleri bakýmýndan farklýlýk göstermektedir. Bunlarýn baþýnda da Ýslamcý cepheyi oluþturan AKP ve çevresinin temsil ettiði burjuvazinin esas itibariyle mali burjuvazinin bir kesimini oluþturuyor olmasýdýr. Cezayir’de FIS esas olarak emperyalist sermaye karþýsýnda yýkýma uðrayan ulusal burjuvaziyi temsil ederken, AKP Avrupa ve ABD finans sektörleriyle iþbirliði içinde olan ve emperyalist sermayenin giriþiyle birlikte daha da zenginleþen mali burjuvazinin temsilcisidir. Bu önemli özelliði, AKP’nin MSP geleneðinden kopmasýný olduðu kadar Avrupa yanlýsý ve ABD müttefiki olmasý özelliklerini de açýklar. Bir anlamda Türkiye’de Ýslami sermaye evrimini tamamlayýp Türk mali burjuvazisi içindeki yerini almýþtýr. Ama Ýslami sermaye mali burjuvazinin bizzat kendisi deðil, sadece bir parçasýdýr ve diðer bölümleriyle olan rekabeti
politik iktidar düzeyinde de sürmektedir. Öte yandan bu palazlanma evriminde geride kalmýþ olan küçük yerli sermaye çevrelerinin nefesi ve baskýsý hala AKP liderliðinin ensesindedir. Bu yüzden de AKP ne “tam laik” ne de “tam þeriatçýdýr”, Batý basýnýnýn deyimiyle “ýlýmlý Ýslamcý” ya da “Ýslami demokrat”týr. AKP’nin bu özelliði, Türkiye’deki krizi Cezayir örneðinden ayýran ikinci noktayý da aydýnlatýr. FIS’in kazandýðý seçimlerin rejim tarafýndan iptal edilmesi ve yönetimi askeri bir diktatörlüðün üstlenmesi kar-þýsýnda Ýslamcý akýmlarýn kitle seferberlikleri baþlatmasýna karþýlýk, Türkiye’de ne AKP ne de onun çoðunluðu altýndaki Meclis, Silahlý Kuvvetlerin bildirili müdahalesi karþýsýnda demokrasiyi savunmak için kýlýný kýpýrdatmamýþtýr. Tam tersine, belki de Cezayir dersini iyi çalýþmýþ olmasý nedeniyle, askeri kesim milyonluk mitinglerle kendisine baðlý kesimleri harekete geçirirken AKP, Cumhurbaþkaný adayý Gül’ün deyiþiyle, “ülkeyi cephelere bölmekten kaçýnmýþ”, yani burjuvazinin kitle seferberlikleri karþýsýnda duyduðu korkunun refleksiyle baþýný kuma gömüp demokrasiyi Allah’ýna emanet etmiþtir. AKP, býrakýn demokrasiyi, Hamas kadar bile kendini ve kendi parlamenter meþruiyetini
savunma gücünden yoksundur. Bu açýdan bakýldýðýnda ortada bir “Ýslami cephenin” bulunduðunu söy-lemek bile bir abartma olacaktýr. Osmanlý dönemini bir kenara býrakacak olursak, Cumhuri-yet’in baþýndan itibaren kendini koruyan, istikrarlý tek bir “cephe” olagelmiþtir: askeriye. Kurumsal (ekonomik, politik, sosyal) düzeyde elinde bulundurduðu olanaklarý ve ayrýcalýklarý her zaman korumasýný bilmiþ, bunlarý toplumsal ve ekonomik dönüþümler sürecine uydurmuþ, sürecin kendisi için tehlike oluþturduðu anlarda ise demokratik düzene karþý kýlýcýný çekmiþtir. Bugün de olan budur. AKP’nin önderlik ettiði yeni liberal reformlar, bu reformlarýn gerektirdiði ulusal ve uluslararasý politikalar, burjuvazinin bir parçasýný oluþturan ordu üst yönetiminin devlet organlarý (özellikle de MGK) içindeki aðýrlýðýný tehdit eder duruma geldikçe, generaller “en etkili savunma saldýrýdýr” þiarý uyarýnca AKP hükümetine ve parlamento çoðunluðuna karþý savaþ açmýþlardýr. Bu amaçla da, “laik cephe” adýný verdikleri kendilerinin karþýsýnda, olmayan bir þeriat korkusu yayarak (basýn yayýn organlarýnýn da yardýmýyla) bir “Ýslami cephe” icat etmiþlerdir. Eðer ayný dönüþümleri bir baþka parti (örneðin DYP veya ANAP) gerçekleþtiriyor olsaydý, generaller herhalde karþýlarýnda bir baþka sýfatlý “cephe”ler ilan etmek zorunda kalacaklardý. O halde Marksistler olarak soruna, rejim krizini tetiklemiþ olan ordunun kavramlaþtýrdýðý “Ýslamcýlaik cepheler” perspektifinden deðil de, nesnel du-rumun politik tahlili ve devrimin çýkarlarý açýsýndan bakacak olursak, demokratik kazanýmlara yönelik bir Bonapartist tehdidin, hatta bir diktatörlük tehlikesinin bulunduðunu, buna karþý burjuva partilerinin, özellikle de iktidardaki (ve seçimler sonrasýnda büyük olasýlýkla mecliste birinci parti olacak olan) AKP’nin kendisine býrakýlan “demokrasi” alanýnda çeþitli manevralar yapmanýn ötesinde herhangi bir direnç gösteremediðini ve gösteremeyeceðini, iþçi ve emekçi yýðýnlarýnýn baðýmsýz alternatifinin
de henüz bulunmadýðýný görebiliriz. Dolayýsýyla, ordu destekli burjuva medyasýnýn yarattýðý “Ýslamcý-laik cepheler” gibi propaganda eksenli kavramlarýn esiri olmanýn yerine, proletaryanýn baðýmsýz alternatifinin nasýl inþa edileceði üzerinde yoðunlaþmamýz gerek-mektedir. Ne tür “Cephe”? Ordu-CHP kaynaklý propagandanýn yaymaya çalýþtýðý hazýr “Ýslamcý-laik cepheler” tanýmýný irdelemeksizin hemen kabul eden bazý sol akýmlar, bir de bunun karþýsýnda bir “üçüncü” cephenin kurulmasýný, bunun da bir “iþçi cephesi” olmasý gerektiðini savunmaya baþlamýþlardýr. Biz ise ortada bu tip cepheler deðil, ordu kaynaklý bir Bonapartist tehdidin ve diktatörlük tehlikesinin bulundðunu, buna karþý iþçi ve emekçi halk mücadelesinin örgütlenmesi gerektiðini söylüyoruz. Kuþkusuz bu tip bir tehdit karþýsýnda en etkili mücadele (“üçüncü cephe kavramýyla karýþtýrýlmamak kaydýyla) Birleþik Ýþçi Cephesidir (BÝC). BÝC’in olanaklarýný araþtýrmadan önce, karþýmýza çýkabilecek bir baþka cephe anlayýþýna, olasý Halk Cephesi önerilerine deðinmekte yarar var. Stalinist ve reformist solun, demokratik kazanýmlarýn tehdit altýnda olduðu dönemlerde, burjuvazi içinde “demokratik” kesimler icat ederek iþçi ve emekçi yýðýnlarý bu kesimlerle bir “ittifaka” yani ayný cephe içine sokup “asgari demokratik program”lý Halk Cepheleri önerdiðini biliyoruz. Ama iþçi sýnýfý mücadeleleri tarihinden, emperyalist çaðda burjuvazinin bir bütün olarak demokratik niteliðini ve enerjisini yitirdiðini, iþçi sýnýfýný burjuvaziyle ittifaka sokmanýn ve “asgari demokratik programla” sýnýrlamanýn gericiliðin zaferi ve kitle mücadelelerinin yenilgisi anlamýna geldiði dersini de çýkarmýþ durumdayýz. Bugün Türkiye’de bu gerçeklik AKP ve diðer tüm burjuva partilerinin þahsýnda bir kez daha kanýtlanmýþ durumda. Bu yüzden de, iþçi sýnýfýnýn burjuvaziden baðýmsýz alternatifinin geliþtirilmesinde ýsrar ediyoruz, ve halk cephesi nitelikli herhangi bir “üçüncü” cephe önerisine karþý çýkýyoruz.
Pekiyi, BÝC olanaklý mý? BÝC, Bonapartist ve faþizan tehdit ve tehlikeler karþýsýnda iþçi sýnýfýnýn savunma birliðini gerçekleþtirebilmek ve gericiliðin etkisi altýndaki halk kesimlerine birleþik bir proleter önderlik sunabilmek açýsýndan son derece önemli bir taktiktir. Bununla birlikte, bu taktiðin yaþama geçebilmesi bakýmýndan bazý koþullarýn bulunmasý da gerekmektedir. Örneðin, bu tip bir cephenin temelini oluþturacak iþçi kitle örgütlerinin ve bunlarýn baþýný çeken partilerinin varlýðýna ihtiyaç bulunur. Eðer ortada iþçi sýnýfý kitlelerini yönlendiren, reformist, merkezci ya da devrimci partiler yoksa, BÝC önerisi kime yapýlacaktýr? Kendisini “iþçi sýnýfýnýn devrimci partisi” olarak gören, ama kitle hareketinde herhangi bir önderlik gücüne sahip olmayan bazý grup ya da partilere götürülebilecek bir BÝC önerisi, sadece soyut bir propaganda unsuru olmakla kalmayacak, proleter hareketin ve Troçkizmin en önemli taktiklerinden birinin içi boþaltýlmýþ olacaktýr. Elbette ki devrimci sol grup ve partilere iþbirliði, eylem birliði, hatta cephe önerileri yapýlabilir, ve yeri geldiði her zaman da yapmak gerekir. Ancak, kitle mücadelelerine yön verme etkisine sahip olmayan devrimci gruplarla yapýlacak cepheler BÝC deðil, olsa olsa Devrimcilerin Birleþik Cephesi olabilir. Devrimci partinin inþasý açýsýndan büyük önem taþýyan bu taktiði BÝC olarak sunmak, kendi küçük enternasyonal merkezini 4. Enternasyonal olarak ilan etmekle ayný anlamý taþýr. Öte yandan, eðer sýnýfýn kitle örgütleri olan sendikalarda, diktatörlük tehlikesine karþý direniþ anlayýþýna yaklaþabilecek önderlikler, ya da sendikalarý bu doðrultuda etkileyebilecek güçte akýmlar yoksa, önemli bir bölümü ordunun muhtýrasýný destekleyen mevcut sendika bürokrasisini, yeni muhtýralar ve darbe tehlikesine karþý bir araya getirmenin olanaðý olabilir mi? Gerçekliði kavramamýz ve oradan hareket etmemiz gerekir. Elbette iþçi ve emekçi yýðýnlar içinde, hatta sendikalarýn önderlik düzeylerinde demokratik kazanýmlarý diktatörlük tehdidine karþý savunma doðrultusunda harekete
geçebilecek kesimler vardýr, ne var ki bunlar son derece azýnlýktadýr. Sýnýfýn büyük bölümü þaþýrmýþ haldedir, belli kesimleri CHP ve benzeri partilerin etkisiyle ordunun müdahalesini meþru görürken, çoðunluðu DYP/ANAP veya benzeri partilere oy vermekten baþka bir yol görmemektedir. Sendikalar BÝC’in doðal temel örgütleridir ve öncelikli görev bunlarýn içinde sýnýfýn (burjuvaziden ve onun partilerinden) baðýmsýz politik seçeneðini geliþtirebilmemiz gerekmektedir. Bu olmadan ve sendikalarý dýþlayarak BÝC kurulamayacaðý gibi, hayali BÝC organlarý yaratmaya çalýþmak da bizzat bunu öneren çevrelerin yýkýmýna yardýmcý olur. Ýþçi sýnýfýnýn baðýmsýz mücadele hattýnýn geliþtirilebilmesi her þeyden önce politik bir görevdir. Gerçekliðe karþýlýk veremeyen hayali cephe önerileri geliþtirmekten önce, iþçi ve emekçi mücadelesinin politik görevlerini tespit edebilmek gerekiyor. Ne yazýk ki, “üçüncü cephe” söylemine kapýlmýþ çevrelerde bu konuda net bir öneriye rastlayamýyoruz. Biz, 1982 Anayasasýnýn ilga edilerek, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakký da dahil olmak üzere her türlü demokratik hak ve özgürlüklerle donatýlmýþ yeni bir Anayasa ve bu anayasayý hazýrlamak üzere halk oyuyla seçilmiþ bir Kurucu Meclis hedefleri konulmadýðý sürece, iþçi sýnýfýnýn ve yoksul halk kesimlerinin bölünmüþlükten ve burjuva partilerinin etkisinden kurtulamayacaðýný düþünüyoruz. Sendikalar, diðer iþçi ve halk örgütleri, kendini iþçi-emekçi partisi olarak gören akýmlar bu þiarlar etrafýnda toplandýkça, sadece BÝC’in temelleri doðmaya baþlamakla kalmayacak, ama ayný zamanda “Ýslamcý-laik cepheler” diye tanýmlanan kutuplaþmanýn nasýl eriyip tek bir cephede, karþý-devrim cephesinde kaynaþtýðýna tanýk olunacaktýr. Ve böylece BÝC, devrim cephesine dönüþmenin olanaklarýný yakalayacaktýr. Ýþçi Cephesi 18 Haziran 2007
7
2007 Milletvekili Seçimleri ve Partilerin Tutumlarý Cumhurbaþkanlýðý seçimi krizi ile baþlayan seçim tartýþmalarý, burjuva partilerinin bir yandan halka vaad verme, öte yandan da birbirine çamur atma yarýþý halinde sürüyor. Saðlý sollu tüm burjuva partileri yalanlarýný ardý ardýna sýralýyorlar. Kimi mazotun fiyatýný düþürüyor, kimi Musul-Kerkük’ü alýyor. Tabi “yersek” . Adalet ve Kalkýnma Partisi (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrat Parti (DP), Genç Parti (GP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Saadet Partisi (SP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Ýþçi Partisi (ÝP)... Ve diðer burjuva partilerinin ortak ekseni milliyetçilik. Hepsi yükselen milliyetçilikten yararlanmak istiyor. Kürtlere dönük düþmanlýk bir diðer ortaklýklarý. Elbette emekçilerin emeðine, ekmeðine, saðlýk hakkýna, okuluna saldýrmak da hepsinin ortak programý. Sosyalist solda ise aðýrlýðý baðýmsýz adaylar çekiyor. Birçok siyasi çevrenin baðýmsýz adaylarý mevcut. Çok birlik sözü edilmesine raðmen, bu kadar ayrýlýk yaþanmasý sosyalist solun kendi içerisindeki bir tutarsýzlýk deðilse nedir? Sosyalist solun baðýmsýz adaylarýnýn baþarýlý olma olasýlýðý düþük. Ancak daha da kötüsü birçok adayýn program anlayýþýndan kaynaklanan taleplerindeki zayýflýk. Kimi sosyalizm propagandasý yapýyor, kimi de burjuva demokrasisi. Oysa sosyalist solun adaylarý iþçi sýnýfýnýn geçiþ programýný savunmalý. Taleplerini o programýn etrafýnda biçimlendirmeli. Kürt hareketi de kendini baðýmsýz adaylarla ifade ediyor. EMEP (Emek Partisi), SDP (Sosyalist Demokrasi Partisi) bu baðýmsýz
8
adaylarý destekliyor. Kürt hareketinin ulusal sorun dýþýnda taleplerinin çok sýnýrlý olmasý, Türk emekçileriyle buluþabilecek bir program anlayýþýna sahip olmamasý Kürt adaylarýný sadece Kürtlerin oylarýyla sýnýrlanmasýna neden oluyor. Tüm bu parti ve adaylarýn sözlerini tek tek incelemek maalesef bu sayfalara sýðmayacak kadar uzun olacaktýr. Ancak temel politik görüþlerini ele almak ve bu görüþler konusunda fikirlerimizi paylaþmak istiyoruz. I.Burjuva Partiler Adalet ve Kalkýnma Partisi (AKP) Son 5 yýldýr ülkeyi iþçi emekçi düþmaný politikalarla yöneten AKP’nin, seçim beyannamesinin sloganý “Yola devam”. Hizmete devam edeceðiz diyen AKP, ulusal ve uluslararasý sermayenin hizmetinde emekçi düþmaný siyasetini sürdüreceðini ilan ediyor. Hükümeti döneminde hiçbir demokratik atýlým getirmeyen AKP, seçim programýnda bol bol demokrasiden bahsediyor. Kime demokrasi? Tüm ezilen, yoksul emekçi kesimlere mi yoksa bir avuç asalaða mý? AKP’nin anlayýþý elbette bir avuç asalaðýn savunusudur. Emekçiler AKP gibi patron partilerini layýk olduðu çöplüðe göndereceklerdir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ordunun ve devlet bürokrasisinin desteðiyle yelkenlerini þiþiren CHP, DSP’nin de desteðiyle hükümet olma hayali kuruyor. CHP, seçim programýný, laiklik ve rejimin korunmasý vurgusu üzerinden yürütüyor. Seçim kampanyasýnýn sloganý da “Cumhuriyet kazanacak! Halk kazanacak!” Bir
diðer slogan ise “Halkýmýzý ezdirmeyeceðiz, ülkemizi soydurmayacaðýz, devletimizi böldürmeyeceðiz” Bu sloganlarla verilmek istenen mesaj açýk. Sözde rejim tehdit altýnda ve onu koruma görevi de CHP’de. Biz, bu cumhuriyetin ve laikliðin korunmasý edebiyatýnýn, aslýnda emekçilerin daha fazla baský altýna alýnmasý, demokratik haklarýnýn daha fazla kýsýtlanmasý olduðunu çok iyi biliyoruz. CHP’nin rejim ve laiklik sorunundan sonra ikinci vaadi ise terörü bitirmek. Ayný milliyetçi duygularý içeren bir diðer sloganý ise “teslimiyetçi deðil, onurlu dýþ politika yürütülecek” diyerek sürdürüyor. Diðer burjuva partileri gibi CHP de milliyetçi dalgadan nasibini almak istiyor. Ancak unuttuðu þey þu: O faþist milliyetçiliðin bu ülkede yeterince adresi var. Bu þovenizmi kýþkýrtmaya devam ederseniz, sizin çakacaðýnýz kývýlcýmýn yaratacaðý ateþ sadece devrimcileri, Kürtleri ve diðer ezilen kesimleri deðil, gelir sizi de yakar. CHP, ayrýca bir dizi içi boþ vaatte bulunuyor: “Dokunulmazlýk kalkacak”. Her muhalefet ayný yalaný söylüyor, hükümet olunca soyguna devam ediyorlar. Dokunulmazlýk da kalkmýyor. “Ýþsizlik kabus olmaktan çýkacak” diyor ancak hiçbir somut önerisi de yok. “Açlýk sona erecek” diyor. Peki bu sömürü düzeni kalkmadan bu açlýk, bu sefalet nasýl kalkacak? Partinizin üyesi olan o yiyici patronlarýn paralarýna mý el koyup halka daðýtacaksýnýz? CHP, bunu yapamaz. O zaman kuru sýký atýyor. “Yersek!” CHP’nin vaatleri devam ediyor: “Mezarda emeklilik gidecek! Herkese eþit saðlýk hizmeti verilecek! ÖSS kalkacak!” Gören de CHP’yi devrim yapacak sanýr. Bu kadar da yalan söylenmez ki! Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Milliyetçi tosuncuklarýn Turancý partisi MHP, dünya görüþüne uygun olarak seçim kampanyasýný faþist, milliyetçi bir program üzerinden sürdürüyor. Bu programýn temelini de PKK karþýtý mücadele oluþturuyor. MHP’nin sloganý “Ya Teslimiyetçilik, Ya Milliyetçilik. Dünyaya tek bir cevap yeter, tek baþýna MHP!”
MHP, ulusal ve uluslararasý sermayenin uþaðý deðilmiþ gibi, halký kandýrmaya çalýþýyor. MHP’nin sorunu emperyalizmle mi, yoksa MHP’nin kendisi emperyalist hayaller mi kuruyor? Elbette ikincisi, ah þu Kürtlerden bir kurtulsalar dünyayý ele geçirecekler. Zaten tüm seçim söylemleri de Abdullah Öcalan’ýn asýlmasý üzerine. MHP’nin bu milliyetçi politikasý bu ülkeye barýþ deðil, daha fazla düþmanlýk ve gözyaþý getirir. Çünkü milliyetçilik halklarý böler. Biz devrimcilere düþen ise emekçileri millet, din, cinsiyet ayrýmý yapmaksýzýn birleþtirmek. MHP, Kürt düþmanlýðýný kýþkýrtarak milliyetçi oylarý toplayabilir. Ancak MHP’nin programý bu ülke emekçilerine daha fazla sömürü ve baskýdan baþka bir þey getirmez. MHP de bir dizi kuru sýký vaatle seçimlerde oy bekliyor. Ýþsizliði, yoksulluðu çözme vaadi gibi. MHP iþçi düþmaný bir parti olduðu için ne iþsizliði çözebilir, ne yoksulluðu, ne de diðer sorunlarý. MHP’nin örgütlediði çeteler muhalefetteyken böylesine kudurganken, ve emekçilere saldýrýrken bir de hükümet olsalar emekçi halka daha da þiddetle saldýracaktýr. MHP iþçi sýnýfý için bir umut deðil, aksine emekçileri birbirine boðazlatacak olan bir tehdittir. Ayný Nazilerin, Ýtalyan Mussoli’nin, Ýspanyol Franco’nun siyaseti gibi... Demokrat Parti (DP) Süleyman Demirel’in Doðru Yol Partisi, merkez saðý birleþtirmek umuduyla bir gecede Demokrat Parti’ye dönüþtü. Bu dönüþümden pay almak isteyen ANAP’ý da seçim listelerinin dýþýnda býrakarak. Demokrat Parti’nin, Süleyman Demirel’in ya da Tansu Çiller’in DYP’sinden hiçbir farký yok: iþçi düþmaný bir burjuva partisi. Bu halka da daha fazla sömürüden baþka bir þey de vaat etmiyor. Baþýndaki kiþi Aðar ise azýlý bir devrimci düþmaný. Ýçiþleri Bakanlýðý döneminde onlarca devrimcinin katledilmesinden, yüzlercesinin iþkence görmesinden, Kürt köylerinin yakýlýp yýkýlmasýndan sorumlu bir emniyet müdürü ve siyasetçi. Bu ülkede nerede çete varsa altýndan Aðar’ýn parmaðý çýkar. Susurluk kazasýnda çýkan çetelerin bütün ipleri de onun
elinden geçiyor. Bugün demokrasi masallarý okuyor. Mehmet vurgusuyla kendini halktanmýþ gibi göstermeye çalýþýyor. Oysa o azýlý bir emekçi düþmaný, iþkenceci, katliamcý, susurlukçu bir siyasetçidir. Reklam makyajlarýyla suçlarýný örtbas edemez. O da diðerleri gibi terörü ve iþsizliði bitireceðini söylüyor. Peki terörün gerçek sahibi olan biri nasýl terörü bitirebilir? Genç Parti (GP) Hýrsýz televizyon patronu Cem Uzan, serveti yetmezmiþ gibi, mallarýna mal katmak için Genç Parti’yi kurdu. Bu parti, bir yandan, “ezilenler iktidar olacak”, “Her iþsize 350 ytl maaþ”, “Mazot 1 ytl” gibi popülist slogan ve vaatlerle halkýn bilincini bulandýrýrken, öte yandan da milliyetçilikle zehirliyor. Hitler’in nasyonal sosyalizmini anýmsatan söylemleriyle Genç Parti emekçilerin kafasýný karýþtýrýyor. Oysa Genç Parti bir burjuva partisi. Genel baþkaný, emekçi düþmaný biri, Cem Uzan. Sadece kendini hükümete getirmek için emekçilerin ihtiyaçlarýný kullanýyor. Bu konuda usta reklamcýlardan destek alýyor, medyadan yararlanýyor. Oysa emekçiler þunu unutmamalý, Genç Parti, bu ülke halklarýna huzur deðil, daha fazla sömürü ve baský getirir. Ayný ülkücü çeteler de olduðu gibi “beyaz gömlekli” Genç Partili çeteler yarýn grevlerimizi basar, sýnýf kardeþlerimize saldýrýrsa þaþýrmayalým. Çünkü GP’nin anlayýþý iþçi düþmaný bir anlayýþtýr. Ýþçi Partisi (ÝP) Lozan fatihi, devrimci muhbiri Doðu Perinçek’in partisi ÝP, milliyetçi dalgadan yararlanan ve laiklik gösterilerini de kullanarak yükseliþ gösteren bir partidir. ÝP gücünü esas olarak çoðu emekli bir dizi subay ve devlet bürokratýndan almaktadýr. ÝP’in seçim çaðrýsý ise þöyle: “ABD denetiminde, AB kapýsýnda deðil, Baþý dik Türkiye için Atatürk’te birleþelim” Çaðrýda olduðu gibi anti-kapitalist bir programý olmayan ÝP, ABD karþýtlýðýný anti-emperyalizm gibi sunmaktadýr. Eðer anti-kapitalistse patronlarý da mülksüzleþtirecek mi? Elbette bunu yapamaz. Çünkü ÝP
anti-kapitalist bir programa sahip deðil. Tam baðýmsýzlýk, laiklik ÝP’in seçim kampanyasýndaki temel sloganlarýdýr. Ýþçi Partisi ismi ve sol söylemiyle iþçi sýnýfýnýn kafasýný bulandýrmaya çalýþan bir partidir ve burjuvazinin iþçi sýnýfýnýn içerisine sokmaya çalýþtýðý sol görünümlü bir ajanýn siyasetine sahiptir. Milliyetçiliði o da kýþkýrtmaktadýr. Oysa iþçi sýnýfýnýn siyaseti milliyetçi deðil, enternasyonalisttir. Saadet Partisi (SP) 28 Þubat’ýn ardýndan oylarýný AKP’ye kaptýran Erbakan’ýn partisi Saadet, ordu karþýsýnda aciz kalan AKP’den emanet oylarýný geri almaya çalýþmaktadýr. Bu nedenle AKP’yi seçim kampanyasýnda hedef almaktadýr. Saadetin ana sloganý “Bu böyle gitmez”dir. SP, esas olarak da AKP’nin emperyalizm uþaðý olduðunu iddia etmektedir. AKP’nin emperyalizmin uþaðý olduðu doðrudur. Peki Saadet emperyalizmin uþaðý deðil midir? ABD’den icazet almamýþ mýdýr? Örneðin Ýsrail’le en çok askeri anlaþma yapýlan hükümet Refah-Yol hükümetidir ve baþbakaný da Erbakan’dýr. Erbakan’ýn partisi emekçileri dinle uyutan, paralarýný yutan tarikatlarýn partisidir. Bu nedenle iþçi düþmaný, bir burjuva partisidir. Üstelik sadece din bezirganlýðý deðil, milliyetçilik bezirganlýðý da yapmaktadýr. Diðer etnik unsur ve dinlere dönük düþmanlýk seçim bildirgelerinde dikkati çekmektedir. “Þehitlerimizin can verdiði topraklarý yabancýlara sattýlar. Kýbrýs elden gidiyor.” bu milliyetçi söylemin ifadeleridir. DSP, SHP, ANAP, BBP Diðer burjuva “sol” partilerinden DSP ve SHP seçimlere katýlmamakta ve CHP’yi desteklemektedirler. Bu partilerin CHP’nin anlayýþýndan farklý bir bir bakýþý yoktur. Farklarý tabela isimlerindedir, programda deðil. Sað partilerden ANAP, DP ile flörtü sýrasýnda nazý uzatýnca seçim dýþýnda kaldý. Merkezi bir seçim tutumu bulunmamaktadýr. Büyük Birlik Partisi’nde seçimlere katýlmamaktadýr. Sadece Genel Baþkaný Muhsin Yazýcýoðlu
9
Sivas’tan baðýmsýz milletvekili olarak katýlmaktadýr. Son dönem cinayetlerin (Santora, Dink, Malatya) ardýnda hep BBP ve baðlantýlarýnýn çýktýðý düþünülürse bu partinin politikasý daha iyi anlaþýlabilir. II. Sosyalist Solun Adaylarý Sosyalist sol, Kürt hareketi ile baðýmsýz adaylar konusunda anlaþma çabasýna girmiþ, tartýþmalar da ortaklýk saðlanamamasýnýn ardýndan bir dizi baðýmsýz aday ortaya çýkmýþtýr. Sadece TKP ve ÖDP kendi adaylarý ile seçimlere katýlmaktadýr. ÖDP’nin istisnasý Ufuk Uras’týr. ÖDP’nin eski Genel Baþkaný Ýstanbul 1. bölgede Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) ve bir dizi sol çevrenin ortak baðýmsýz adayýdýr. Diðer sol partiler baðýmsýz adaylarý desteklemektedirler. Kuþkusuz bir dizi kendinden menkul boykot çaðrýsý yapan grup da mevcuttur. Ancak ana eðilimler baðýmsýz adaylar etrafýndadýr. Baðýmsýz adaylarýn arasýnda devrimci iþçiler olduðu gibi, sosyalist aydýnlar ve hatta sol liberal aydýnlar da bulunmaktadýr. Örneðin Ýstanbul 2. bölgede aday olan Baskýn Oran sol-liberal bir aydýndýr. Bir dizi grup tarafýndan da desteklenmektedir. Ýþçi Mücadelesi (ÝM), Ezilenlerin Kurtuluþu (EK), Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP), Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Platformu (BDSP) kendi baðýmsýz adaylarýný gösteren çevrelerden bazýlarýdýr.
10
DTP, EMEP, SDP Bu üç parti Bin Umut Adaylarý kampanyasý ile baðýmsýz adaylarý desteklemektedirler. Bu üç partinin oylarýnda belirleyici olacak DTP’nin tabanýný oluþturan Kürt halkýdýr. Seçim kampanyasýnda darbe tehditlerine, Kürtlere dönük saldýrýlara karþý baðýmsýz adaylarýn
desteklenmesi talep ediliyor. Bin Umut Adaylarýnýn sloganý þöyle: “Ya gerçek demokrasi ya hiç! Muhtýralara, darbelere ve antidemokratik baskýlara karþý haydi bin umut adaylarýný desteklemeye! Yeter söz halklarýndýr.” Bin Umut Adaylarýnýn seçim programýnýn temelini Kürt sorunu oluþturmaktadýr. Emekçi halkýn diðer sorunlarýna dönük az sayýda talep mevcuttur. Kuþkusuz Kürt halk hareketinin baskýlara karþý kendi taleplerini daha fazla haykýrmaya ve genel olarak Türkiye emekçi hareketinin daha fazla demokrasiye, daha fazla örgütlenme özgürlüðüne ihtiyacý olduðu doðrudur. Bu taleplerin büyük bir kýsmý bizim de desteklediðimiz taleplerdir. Ancak Türkiye emekçilerini Kürt emekçileriyle birleþtirecek bir programdan ve talepler bütününden yoksundur. Örneðin AB, ABD gibi emperyalist ülke ve birlikler konusunda net bir söz yoktur. Yine iþçi sýnýfýnýn birçok talebi mevcut deðildir. Bu Bin Umut Adaylarýnýn bir unutkanlýðýndan çok, Kürt Ulusal Kurtuluþ Hareketinin politik yönelimiyle ilgilidir. Buna raðmen Kürt halkýnýn haklý taleplerini desteklemek ve rejimin baskýcý karakterini teþhir etmek için sosyalist iþçi adaylarýn olmadýðý bölgelerde Kürt halkýnýn temsilcisi olan Bin Umut Adaylarýný destekliyoruz. Türkiye Komünist Partisi (TKP) TKP, bir süredir sosyalist hareketten uzaklaþmakta ve yurtseverlik kelimesinin arkasýna sýðýnarak ulusalcý oylardan yararlanmaya çalýþmaktadýr. TKP vaatten çok partisine katýlma çaðrýsý yapmaktadýr. Zaten kampanya sloganlarý da “Sürüden Ayrýlma Zamaný” TKP, ulusalcý anlayýþýyla emekçi halka bir çözüm olamaz. Aksine bu anlayýþý onu daha da saða kaydýracaktýr. Özgürlük ve Dayanýþma Partisi (ÖDP) ÖDP, kendi adaylarýna oy çaðrýsý yapmaktadýr. Sloganlarý, “Özgür ve Demokratik Bir Türkiye Ýçin, Eþitlikçi Bir Sol Seçenek Ýçin, Korkulara Deðil, Umuda Oy ver! Ýnandýðýn Partiye Oy Ver!” Seçim programýnýn ana
baþlýklarýný darbe karþýtlýðý ve demokratik talepler oluþturmaktadýr. ÖDP’nin sivil toplumcu, liberal anlayýþý seçim programýna da yansýmaktadýr. Örneðin sosyal devlet çaðrýsý, vergi devrimi talebi, esnafa ve kobilere destek, demokratik hukuk devleti bu anlayýþýn sonuçlarýdýr. Bu sivil toplumcu anlayýþý nedeniyle ÖDP emekçilere önderlik edebilecek bir parti deðildir. Halkýn Kurtuluþ Partisi (HKP) Kývýlcýmlý geleneðinden gelen Devrimci Mücadele dergisi çevresinin kurduðu HKP seçimlere örgütlenmesini tamamlayamadýðý için katýlamamaktadýr. Kendi dýþlarýnda devrimci bir partinin olmadýðýný söyleyen bu parti, seçimlerde oy atmama çaðrýsý yapmaktadýr. HKP, ikinci kurtuluþ savaþý söylemiyle Kemalizm’in ilericiliðini keþfetmiþ, MGK’nýn organize ettiði laiklik mitinglerine bayraðý ile katýlmakta hiçbir sakýnca görmemiþtir. HKP, bu yönelimiyle emekçilere umut olmak bir yana, onlarýn örgütlenmesine zarar verecek bir parti haline gelmektedir. Sonuç Tüm bu partilerden de ortaya çýktýðý gibi burjuvazinin birbirine benzeyen çok sayýda partisi ve adayý bulunmaktadýr. Bu adaylardan hangisini seçersek seçelim bizler için sömürü ve baský düzeni devam edecektir. Sadece hükümetin sahipleri deðiþecek, para kaynaklarý onlarýn kasalarýna daha fazla akacaktýr. Bu nedenle saðlý sollu hiçbir burjuva partisine oy verilmemelidir. Solun da birçok adayý mevcuttur. Biz, Devrimci Ýþçi Partisini inþa hedefimizden sapmadan ve bütün faaliyetimizi bu hedefe odaklayarak çalýþmaya devam ediyoruz. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci enternasyonalist partisinin olmadýðý bu koþullarda, tüm bu milletvekili adaylarýnýn arasýndan devrimci iþçi adaylarý destekliyoruz. Devrimci iþçi adaylarýn olmadýðý bölgelerde, program anlayýþlarýndaki sýnýrlýlýklara raðmen, darbeye karþý emekçi halkýn demokratik taleplerini ve özellikle de Kürt halkýnýn taleplerini savunan baðýmsýz adaylarý destekliyoruz. Fuat Karan - 3 Temmuz 2007
Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý Platformu Seçim Bildirgesi Ýþçi sýnýfýmýzýn, iþçilerin bu seçimde söyleyecekleri ve talepleri olmalýdýr. Hiç kimse iþçi sýnýfý adýna bir þey söylememekte, politika yapmamaktadýr. Söyleyenler, kendileri için söylemekte, düzenin partileri ise bu düzenin böyle devam edeceðini açýkça belirtmektedir. Bu kýsýr döngüden çýkýlmasýnýn aracý olarak seçim bir olanaktýr. Ne Durumdayýz? Hayatýmýzýn cehenneme çevrildiði bir bölgede yaþýyoruz. Bölgemiz, emperyalistler için kurtlar sofrasý, ezilen halklar ve iþçi sýnýfýmýz için ise bir cehennem özelliði taþýyor. Uluslararasý sermaye bölgenin yer altý ve yer üstü kaynaklarýný talan etmek için her yolu kullanýyor. Katliam, iþkence, sefalet, halklarý birbirine düþmanlaþtýrma, emperyalizmin savaþ yöntemleridir. Bu durumdan en çok zarar gören ise iþçiler ve ezilenlerdir. Savaþ, özünde emek ve sermayenin savaþý olmasýna raðmen sermaye sýnýfý bu gerçeði gizlemeye, gerçeði saptýrýlarak bu haksýz savaþý “uygarlýklar savaþý”, “demokrasi savaþý”, “terörizme karþý savaþ” olarak göstermeye çalýþmaktadýr. Ýþçiler ise baðýmsýz bir sýnýf kimliðinden, öncü bir örgütten yoksun olduðu için bu gerçeðin farkýnda deðildir. Savaþýn yaný sýra tüm dünyada ve ülkemizde iþçi sýnýfý yoðun bir saldýrýyla karþý karþýya. Patronlarýn kârlarý sürekli artarken iþçilerin çalýþma ve yaþam koþullarý sürekli kötüleþiyor. Milyonlarcamýz iþsiziz. Milyonlarcamýz da sigortasýz çalýþtýrýlýyor. Saðlýk ve sosyal güvenlik alanlarýnda peþ peþe aleyhimize düzenlemeler getiriliyor. Ülkenin kapýsýný çalan her tür felaket öncelikle zaten saðlýksýz koþullarda yaþamaya mahkum edilen iþçileri buluyor. Bölgede uluslararasý sermayenin çýkarýna gerçekleþtirilen bütün
siyasal ve askeri olaylarýn faturasý öncelikle din, mezhep ve ulus farký gözetmeksizin iþçilere çýkarýlýyor ve bunlarýn sonucu olarak da tepkimiz ve öfkemiz gün be gün yükseliyor. Sermaye sýnýfý ve yerli iþbirlikçileri yükselen bu tepkiyi
hedefinden saptýrmaya çalýþýyor. Yýllardýr emperyalizmin planlarýnýn ülkemizdeki en büyük savunucusu olan Genelkurmay ve OYAK’ýn ortaðý generaller sanki TÜSÝAD’dan, AKP’den farklý bir siyaset izliyor, ABD ve AB’ye karþý imiþ gibi görünüyorlar. Oysa dün de, bugün de ne ABD’ye ne AB’ye ne de bunlarýn ortak planý olan “Büyük Ortadoðu Projesi”ne (BOP) karþýlar. Bugün sýnýr ötesi harekât yapýp yapmamak üzerinden farklý siyasal seçenekleri savunuyorlar gibi bir görüntü oluþturuluyor. Biz gerçeði
biliyoruz ve sermayenin çýkarlarý ile NATO karargahlarýnda yapýlan planlar doðrultusunda yapýlacak tüm sýnýr dýþý ya da sýnýr içi müdahalelere karþýyýz. Baðýmsýzlýk Ülkeyi yönetenler baðýmsýz olduðumuzu söylüyorlar, gerçekten baðýmsýz mýyýz? Siyasi olarak; ABD’den habersiz kýpýrdayamýyor, AB’nin kapýsýndan içeriye girebilmek için yalvar yakar sýra bekliyoruz. Askeri antlaþmalarýn, NATO’nun çizdiði çizginin dýþýna çýkamýyoruz. Ekonomik olarak; doðacak çocuklarýmýzýn bile borçlu olduðu sermaye sýnýfýnýn örgütleri IMF, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü þeytan üçgenine baðlýyýz. Ýþsizliðimizin, yoksulluðumuzun esas nedeni bunlardýr. Baðýmsýz olabilmek için bunlardan kurtulmalýyýz. Öncelikle de bizi köleleþtiren sermaye sýnýfýndan, devletinden ve partilerinden baðýmsýz olmalýyýz. Bizim baðýmsýzlýk anlayýþýmýz budur ve platformumuzun temel ilkelerinden biridir. Demokrasi Ýþçiler, iþçi sýnýfý olarak demokrasinin olduðu bir ülkede yaþadýðýmýzý söyleyebilir miyiz? Ýþsiziz, kölece çalýþtýrýlýyoruz, mücadele ederek kazandýðýmýz haklarýmýz elimizden alýnýyor ve bizlere demokrasiden bahsediliyor. Bizim için demokrasi var mý? Ülke 12 Eylül yasalarýyla yönetiliyor. Bir
11
yandan darbe çýðýrtkanlýðý yapýlýyor, öte yandan da birbirlerinin karþýsýnda gözüken AKP, CHP ve Cumhurbaþkanlýðý Polis Salahiyet Kanunu’nu çýkartmak için iþbirliði yapýyor. Onlarýn demokrasisi iþte bu! Sýnýfýmýzýn düþmanlarý talan ve soygun planlarýný “Demokrasi Mücadelesi” adý altýnda meþrulaþtýrmaya çalýþýyorlar. Onlarýn demokrasi dediði, 4-5 yýlda bir seçim sandýklarýnýn halkýn önüne konulmasý ve halkýn patronlarýn belirlediði partileri ve adaylarý seçmeye zorlanmasýdýr. Kýsacasý, sermayenin iþbirlikçisi partilerden birinin seçilmesine ve bizleri 5 yýl yönetmesine demokrasi diyorlar. Demokrasi halkýn kendi kendini yönetmesi ise yönetmesi gerekenler nüfusun neredeyse yüzde 90’ýný oluþturan, iþ bulduðunda çalýþan, iþ bulamadýðýnda aç ve sefil kalan, kapkaça, fuhþa zorlanan iþçilerdir. Bizler üretenlerin yönetmesi gerektiðini biliyor ve bu sahte demokrasi anlayýþýna karþý, üretenlerin haklarýný, üretenlerin demokrasisini savunuyoruz. Bütün Uluslar/Halklar Ayný Temel Haklara Sahiptir! Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý Platformu olarak; uluslarýn ve halklarýn eþitliðini, özgür birliðini kayýtsýz þartsýz savunuyoruz. Ancak, emperyalist istila ya da
12
yönlendirme altýnda gerçekleþen, gerçekleþtirilmek istenen siyasi çözümlerin, uluslarýn özgürlüðü ve eþitliði ile de hiçbir ilgisi olmadýðýný biliyoruz. Halklarýn özgürleþmesi ancak emperyalizm ile mücadeleleriyle mümkündür. Türk, Kürt, Arap, Fars, Çerkez bütün uluslar / halklar kardeþtir ve ayný temel halklara sahiptirler. Ýþçi sýnýfý olarak kimliðimizin esasýný þu veya bu milliyetten, dinden veya mezhepten olmak deðil kendisi için bir sýnýf olmak belirler. Laiklik Bugün görüntüye bakýlýrsa egemenler; laikler ve anti-laikler, demokrasiyi savunanlar, darbeciler olarak birbirine düþmüþ bulunuyorlar. Bu gerçekten böyle midir? Aslýnda onlarýn laikliði; sermayenin ihtiyaçlarýna uygun olarak resmi bir devlet dininin yaratýlýp kollanmasýndan ibarettir. Ayný þekilde, bugün laikliðe karþý çýkýyor görünüp halkýn din ve vicdan özgürlüðünü savunanlar ise gerçekte ABD’nin ve AB’nin soygun planlarýna baðlanmýþ bir ýlýmlý Ýslam savunuculuðu yapmaktadýrlar. Bizim laiklikten anladýðýmýz; herkesin din ve vicdan özgürlüðünün olmasý, devletin bu iþlere karýþmamasý ve baskýcý olmamasýdýr. Peki, Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet midir? Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn varlýðý, devletin resmi dininin Ýslam olmasý ve nüfus kaðýtlarýmýzda Ýslam yazmasý devletin laik olmadýðýný göstermektedir. Kesin olan þudur ki; gerçek anlamda demokrasi ve halklarýn kardeþliði ancak çalýþanlarýn, üretenlerin yönetmesi ile baþarýlabilir. Nüfusun ezici çoðunluðunu oluþturan iþçi sýnýfý yönetimi ele almadan ne kardeþlik, ne barýþ ne demokrasi ne din ne de vicdan özgürlüðü mümkün olabilir. Nasýl ki grevlerde, direniþlerde ve eylemlerde milliyetimize, inanýþýmýza bakmadan kardeþleþebiliyorsak, ülkemizi yönetmek için de aracýmýz sýnýf kardeþliðimiz olmalýdýr. Yine kesin olan þudur ki; tüm sermaye partileri ABD’nin, AB‘nin, IMF‘nin ve TÜSÝAD’ýn çýkarlarýný gözeten mevcut sistemi sürdürme, iþçi ve emekçileri sömürme, ülke kaynaklarýný talan etme konusunda hemfikirdirler. Aslýnda birbirlerinden
hiçbir farklarý yoktur. Sermayenin partilerine de AB’ci “solcu”lara da karþýyýz. Baskýn bir þekilde gelen bu seçim döneminde kendimizi sermayenin tüm partilerinden ayýrdýðýmýz gibi, sol adýna düzenin tamirciliðine soyunan, düzen dýþý durma adýna dar grup siyaseti ile ayakta kalmaya çalýþanlardan da ayrýlýyoruz. Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý Platformu olarak bu seçim sürecinde kapitalizme ve emperyalizme karþý mücadelenin iþçiler arasýnda yaygýnlaþmasý için çalýþacaðýz. Ýþçi sýnýfýnýn sermaye sýnýfý karþýsýnda kendi politikasýnýn olduðunu ortaya koyacaðýz. Bu seçimi, dünyayý emeði ile ayakta tutan biz iþçilerle, bizleri köleleþtirmeye, yoksulluða, iþsizliðe, kardeþ kavgasýna mahkum etmeye çalýþan sermaye sýnýfýnýn seçimi haline getirmeliyiz. Sermaye sýnýfý sadece toplumu deðil, doðayý ve insan doðasýný da yýkýma uðratýyor. Günümüzde tabaný iyice geniþlemiþ, çeþitlenmiþ ve dünya çapýnda bir güce eriþmiþ olan iþçi sýnýfý ise yapýcý ve kurucu bir sýnýf olarak yükseliyor. Emeðin diðer katmanlarýný da çevresine toparlayabilecek, giderek tüm insanlýðý kurtarabilecek olan iþçi sýnýfýdýr. Biz onun politikasýný yapacaðýz. Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý Platformu Olarak; “Tabanda biriken ve geliþen tepkiyi örgütlemek ve bunu iþçilerin politikasý haline getirip, iþçi sýnýfý anlayýþý olarak geliþtirmek görevimizdir” bilinciyle hareket edecek ve bu bilincin odaklanacaðý “Ýþçi Meclisleri”ni sýnýfýmýzýn bir ihtiyacý olarak propaganda etmekle kalmayacak, örülmesinin adýmlarýný da atmaya baþlayacaðýz.
Devlet Çetelerinin Cephanelikleri Ümraniye’de bir ihbarý deðerlendiren terörle mücadele ekipleri Fevzi Çakmak Mahallesi’ndeki bir gecekonduya yaptýklarý operasyonda adeta cephaneliði andýran bir evi ortaya çýkardýlar. Gecekondunun sahibi Mehmet D., yeðeni Ali Y. ile emekli astsubay Oktay Yýldýrým gözaltýna alýndý.
Emekli astsubay Oktay Yýldýrým bütün silahlarýn ve patlayýcýlarýn kendisine ait olduðunu söyledi. Genelkurmay baþkanlýðýna baðlý Özel Harp Dairesi’nden emekli olan astsubay Oktay Yýldýrým, bu silahlarýn büyük bir bölümünü Hasdal askeri kýþlasý yakýnýndaki çöplükte bulduðunu iddia etti. Yani aklýmýzda bulunsun, el bombasý, patlayýcý ve silaha ihtiyacýmýz olursa askeri çöplüklerde bol miktarda var! Bu arada, ele geçirilen el bombalarýnýn Cumhuriyet Gazetesi’ne yapýlan bombalý saldýrýlarda kullanýlan bombalarla, ayný seri numaralara sahip olduðu belirtildi. Yani bu silahlar bir dizi kontra eylemde kullanýlmýþ. Oktay Yýldýrým’ýn, ayný zamanda Kuva-i Milliye derneði Ýstanbul þubesi baþkanlýðýný da yaptýðý “www.acikistihbarat.com” ve “www.kuvva-imilliye.com” adlý Ýnternet sitelerinde düzenli olarak yazarlýk yaptýðý ortaya çýktý. Son yazýsýnda Ankara Ulus provokasyonuna dikkat çekerken, Ankara Ulus meydanýnda Türk ulusuna karþý bir saldýrý yapýldý, diyordu. Yeni bombalar patlayacak memleketin kalbinde, belki yeni cinayetler iþlenecek ve suikastlar yapýlacak, diyordu. Ne tesadüf ki bunlarý yazan adamýn evinde cephanelik çýkýyor. Bu adam bu silah ve patlayýcýlarla ne yapacaktý? Cumhuriyet gazetesine atýlan bombanýn astsubay Oktay Yýldýrým’ýn evinden çýkanlarla ayný seriden olmasý tesadüf mü? Bu da Binbaþý Cephaneliði Ýstanbul Ümraniye’deki bir gecekonduda yapýlan aramada ele geçirilen bombalarla ilgili baþlatýlan soruþturma kapsamýnda mühimmat dolu yeni bir ev daha ortaya çýkarýldý. Ýstanbul ve Bursa’daki evlerden sonra Eskiþehir’de, emekli yüzbaþý Muzaffer Tekin’le
baðlantýsý tespit edilen, emekli binbaþý Fikret Emek‘in evine yapýlan operasyonda patlayýcýlar, bombalar, tüfekler, tahrip kalýplarý ve zaman ayarlý fünyeler ele geçirildi. Fikret Emek’in Ankara’da ki evine, ayrýca Eskiþehir’de birisi Fikret Emek’in annesine ait olan iki eve daha operasyon yapýldý. Bu operasyonlarda 11 kilo C-3 plastik patlayýcý, 1 adet kanas tipi dürbünlü tüfek, 1 adet kalaþnikov tüfek, 1 adet av tüfeði, m-16 mermileri, 10 adet Makine Kimya Endüstrisi Kurumu imalatý el bombasý, gaz bombasý, 12 TNT düzeneði, 6 adet TNT kalýbý ve daha birçok malzeme ele geçirildi. Cephanelik Hücrede Ýzler Derinleþiyor Ümraniye’de 27 el bombasý ile TNT kalýplarýnýn bulunduðu cephanelik gecekondu, Danýþtay saldýrýsýnýn arkasýndaki kayýp üçüncü tim ve hücre evlerini ortaya çýkardý. Açýklamalarda söz konusu hücre evinin dýþýnda 8 hücre evi daha olduðu belirtiliyor. Danýþtay saldýrýsýnýn azmettiricisi olduðu belirtilen emekli yüzbaþý Muzaffer Tekin ve Hrant Dink cinayetinde, asýl büyük aðabey olduðu iddia edilen emekli Tuðgeneral Veli Küçük ile iliþkili olduklarý tahmin edilen 15-20 kiþilik bu hücrelerin vatanýn bölünme tehlikesi durumlarýnda harekete geçmek üzere uykuda bekletildiði tespit edildi. Hangi taþý kaldýrsanýz altýndan ordudan emekli subay ve astsubaylar çýkýyor. Bunlarýn evlerinde büyük miktarda silahlar ortaya çýkýyor. Bu silahlar, bunlarda ne arýyor? Koleksiyon mu yapýyorlar? Bu adamlarýn kirli iþler yaptýklarý apaçýk ortada ama yakalandýklarýnda hiçbir ceza almadýklarý için pervasýzca istediklerini yapýyorlar. Büyük þehirlerde bombalar patlayacak
diyorlar, hemen peþinden dedikleri gibi patlamalar oluyor. Terör örgütlerinin iþi diyorlar, adý geçen örgütler bu olaylarý üstlenmiyor. Üstlenmedikleri gibi bu olaylarýn provokasyon olduðunu söylüyorlar. Bu meydana çýkanlar bizce buz daðýnýn sadece görünen kýsmý. Görünmeyen kýsmýnýn da büyük ve korkutucu çapta olduðunu düþünüyoruz. Amaç kaos yaratmak, milliyetçi refleksleri harekete geçirmek ve yaptýklarý her türlü hukuksuzluðu mazur göstermek ve daha rahat davranarak insanlarý baský altýna alacak uygulamalarý devreye sokmak. Elbette bu emekçiler için kabul edilebilir bir durum deðil. Bu nedenle de çetelerin yargýlandýðý tüm davalarýn takipçisi olmalýyýz. Daha da önemlisi bu çeteleri besleyen kurum ve kuruluþlarýn ve onlarýn yöneticilerinin tutuklanmasýný ve onlarý besleyen 12 Eylül Anayasasý’nýn laðvedilmesini talep etmeliyiz. Jiyan Temmuz 2007
13
Siyonizm’in Filistin darbesi Siyonist Ýsrail devleti, tarihi ve gerçek amacý olan Filistin ülkesinin ve halkýnýn imha edilmesi yolunda bir adým daha atmýþ durumda: Batý Þeria ile Gazze’nin birbirinden kopartýlmasý. Ýsrail, Filistin halkýnýn ilk önemli direniþ örgütü olan Filistin Kurtuluþ Cephesi’nin güçsüzleþtirilmesi için önce Hamas’ýn kurulmasýna önayak olmuþtu. Hamas’ýn ipleri elinden kaçýnca da bu kez FKÖ’nün en yoz, en iþbirlikçi kanadýný kendine çekerek, onun aracýlýðýyla Hamas’ý tahribe giriþmiþ durumda. Zira FKÖ’nün, esas olarak da onun en önemli kanadýný oluþturan El Fetih’in ABD emperyalizmi ve Ýsrail Siyonizm’i ile uzlaþýp Filistin davasýna ihanetinden sonra, Filistin halkýnýn var olma ve iþgal altýndaki topraklarýný tekrar ele geçirme mücadelesini þimdilik Hamas temsil etmekte. Darbeci kim? Bu yüzden de büyük bölümüyle Batý basýný þimdi Gazze’yi “teröristlerin yuvalandýðý Hamasistan”, Hamas’ýn Gazze’deki iktidarýný da “darbe” olarak karalama kampanyasýna giriþmiþ durumda. Yani emperyalizmin sözcülerine göre Hamaslý teröristler bir darbeyle iktidarý ellerine geçirmiþler. Oysa, gene ayný basýnýn “tarihin en temiz seçimleri” diye adlandýrdýðý 28 Ocak 2006 seçimlerinde Hamas, Filistin halkýnýn büyük çoðunluðunca desteklenip iktidara gelmiþti. Ve hükümeti kurduðunun daha birinci gününden itibaren de Siyonizm’in temel hedefi haline gelmiþ, ardýndan da ABD ve Avrupa Birliði tarafýndan tüm Filistin ekonomik ve siyasi ambargo altýna alýnmýþtý. Emperyalistlerin temel amacý Hamas’ýn iktidarýyla birlikte Filistin halkýnýn mücadelesinin bir kez daha yýkýma sürüklenmesiydi. Bu stratejinin baþlýca araçlarý ise Filistinli iki iþbirlikçiydi: Filistin Özerk Yönetimi Baþkaný Mahmud Abbas ve onun Ulusal Güvenlik Konseyi Baþkaný Muhamed Dahlan. Özellikle Dahlan, Ýsrail ve Mýsýr güvenlik servislerinin yardýmýyla kendi milislerini silahlandýrmaya ve hükümete yönelik kýþkýrtmalara
14
giriþmiþti. 2007’nin baþlarýnda El Fetih ile Hamas arasýnda geçici bir barýþ saðlanýp bir Ulusal Uzlaþma Hükümeti kurulmuþsa da, Abbas-Dahlan ikilisi Hamas’ý iktidardan uzaklaþtýrma ve Filistin yönetim kurumlarýnýn dýþýna sürme stratejisini sürdürmüþler, sonunda iþi 200 Filistin’in yaþamýný yitirmesiyle sonuçlanan açýk çatýþmalara kadar sürüklemiþlerdi. Ama gerek Abbas, gerekse Dahlan kendilerinin baþlattýðý bu çatýþmayý kaybedeceklerini daha baþýndan biliyorlardý. Zira Gazze halkýnýn desteðinden yoksundular. Üstelik kendilerinin temsil ettikleri paramiliter çetelerin ve El Fetih’in en yoz ve en iþbirlikçi kesimlerinin dýþýnda FKÖ’nün tümünün de desteðine sahip deðildiler. Bu yüzden de daha provokasyonlarýnýn ilk anýnda Batý Þeria’ya kaçmýþlardý. Bu yüzden de Gazze’deki çatýþmalar kýsa sürdü ve Hamas duruma egemen oldu. Bugün emperyalizmin büyük bir ikiyüzlülükle “darbe” diye adlandýrdýklarý, gerçekte Hamas’ýn kendi meþru iktidarýný gerçek darbecilere ve provokatörlere karþý korumasýndan baþka bir þey deðildi. Ýsrail’in derdi uzlaþmak deðil Siyonizm’in en önemli propaganda konusu, Filistinlilerin Yahudi halký imha etme amacýna sahip olduklarý ve asla uzlaþmaya yanaþmamalarýdýr.
Oysa, Filistin önderliðinin en büyük uzlaþmasý (gerçekte ihaneti) Yaser Arafat’ýn 1991’de Oslo’da Ýsrail devletini tanýyýp Filistin halkýnýn tarihsel “laik, demokratik ve ýrkçý olmayan bir Filistin” davasýndan vazgeçmiþ, Gazze ve Batý Þeria’da kurulacak kukla bir mini-devlet projesini kabul olmasýydý. Ama Oslo anlaþmasýyla uzlaþmacý FKÖ liderliðinin beklediði “barýþ” gelmedi, zira Ýsrail Gazze ve Þeria’da yeni topraklar edinip yerleþim merkezleri kurmaya devam etti, ve ne Filistinli mahkumlarý býraktý, ne de Filistin halkýnýn dolaþým ve su kaynaklarýný kullanma hakkýný tanýdý. Daha sonra FKÖ, bütün bunlara raðmen Özerk Yönetimin göstermelik bir devlete dönüþtürülmesini talep etti, ama bu kez de Ýsrail ve ABD, Kudüs’ün baþkent olmasýna ve Filistinli mültecilerin yurtlarýna dönmesine karþý çýktý. Bütün tavizleri verdikten sonra artýk geri çekilecek mevzisi kalmayan Arafat bu gerçeði görür gibi olduðu anda, henüz aydýnlýða kavuþturulamamýþ bir tarzda öldürüldü. Ardýndan FKÖ’nün baþýna getirilen Mahmud Abbas ayný uzlaþma ve geri çekilme çizgisini sürdürdü. Filistin halký FKÖ’nün iþte bu Filistin davasýna ihanet çizgisi nedeniyle Hamas’ý iktidara getirdi. Gerçi Hamas Siyonist Ýsrail devletini tanýmayý haklý olarak ret ediyordu, ama
iktidarýnýn daha baþýndan itibaren de uzlaþma sinyalleri veriyordu. Hamas önderliði Ýsrail’e uzun süreli bir barýþ öneriyor ve o ana kadar imzalanmýþ bütün anlaþmalarý (Oslo dahil) meþru olarak kabul ettiðini ilan ediyordu. Ama Siyonizm’in amacý uzlaþmak deðil, Filistin halkýný ve ülkesini tahrip etmek, haritadan silip atmaktý. Bu yüzden de Hamas’ýn tüm uzlaþma çaðrýlarýna karþýn ambargoyu, toprak geniþlemesini ve Filistin halkýna yönelik saldýrýlarýný sürdürdü. Hamas iktidarý, Filistin halkýnýn bölünmesi için eline iyi bir koz vermiþti ve bunu sonuna kadar kullandý. Abbas ve Dahlan ikilisini silahlandýrýp iç çatýþmalarý kýzýþtýrdý, onlarýn Batý Þeria’da eski IMF ve Dünya Bankasý memuru Fayyad’a kurdurduklarý kukla hükümeti hemen tanýdý ve bloke ettiði Filistin halkýnýn paralarýný Abbas hükümetine akýtmaya baþladý. Tek çare Ýntifada Ama Siyonizm’in ve emperyalizmin Abbas’a verdikleri bu destek de geçici. Onlarý sadece Filistin halkýný ve ülkesini bölmek için kullanýyorlar. Bu doðrultuda önemli bir adým atmýþ durumdalar. Þimdi sýra büyük olasýlýkla Gazze’ye yönelik askeri operasyonlara gelecektir. Bu bölgede Hamas’ý ezdikten sonra da Filistin mücadelesi
açýsýndan hiçbir prestij ve otoritesi kalmamýþ olan AbbasDahlan önderliðinin tasfiyesine giriþeceklerdir. Ta ki, tüm Filistin’in bir avuç Filistinlinin hayatta kalmaya çalýþtýðý üç beþ avuçluk bir toprak parçasýna dönüþmesine kadar. Týpký Güney Afrika’da ýrkçý rejimin yerli halk üzerinde uygulamýþ olduðu “bantustan” sistemi gibi. Filistin halkýnýn Siyonizm’in bu planýndan kurtulabilmesinin tek yolu, Ýntifada mücadelesinin yeniden örgütlenebilmesi. Acil görev, halký açlýða ve yok olmaya mahkum edilen Gazze üzerindeki tüm ekonomik ve politik ambargonun kaldýrýlmasýný saðlayabilmektir. Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçi halkýnýn bu konuda üzerine büyük görev düþmektedir. 22 Temmuz seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, hükümet mutlaka Gazze halkýnýn yardýmýna koþmaya, Siyonist Ýsrail ile tüm iliþkileri kesmeye, ABD ve AB emperyalizmlerinin kuklasý olan AbbasFayad yönetimini tanýmamaya zorlanmalýdýr. Filistin halkýnýn þu andaki meþru yönetimi Hamas iktidarýdýr. Gazze’ye yönelecek Siyonist askeri operasyonlarda
yerimiz Filistin halkýnýn direniþ saflarýdýr. Abbas yönetimindeki El Fetih’in iþbirlikçi kesimi artýk Filistin direniþinin bir parçasý sayýlamaz. Bunlar düþman kampa katýlmýþlardýr. Bu anlamda FKÖ tarihsel misyonunu yitirmiþ durumdadýr. Filistin halkýnýn birleþik direniþi ancak Ýntifada’nýn yeniden örgütlenmesiyle canlanabilecektir. Bu göreve yönelik mücadelede Ýslamcý Hamas’a politik olarak güvenmiyoruz. Bir baþka burjuvaziyi temsil eden Hamas’ýn da Filistin halkýna ihanet etmemesi için hiçbir neden yok, ve bunun iþaretlerini vermiþ durumdadýr. Dolayýsýyla Oslo anlaþmasýný reddederek birinci Ýntifada’yý yeniden gündeme getirebilecek olan yegane öncü güç Filistinli emekçiler ve onlarýn örgütleridir. Ve bunu Filistin halkýnýn tarihsel davasýný özetleyen tek bir slogan altýnda gerçekleþtirebilirler: “Laik, demokratik ve ýrkçý olmayan bir Filistin”. Ýþçi Cephesi 6 Temmuz 2007
15
Ýstanbul 2. Bölge Ýþçilerin Baðýmsýz Adayý
Ercan Atmaca Diyor ki: Kýdem Tazminatý Hakkýmýzý Patronlara Yedirmeyelim ! Patronlar þimdi de gözlerini kýdem tazminatýmýza dikti! Mevcut uygulamada iþçiler ister sigortalý ister sigortasýz olsunlar, iþyerinde çalýþtýklarýný ispat ettikleri sürece çalýþtýklarý her yýl için 30 günlük brüt ücretleri tutarýnda kýdem tazminatý alabilmekteler. Ayrýca bu tazminat hesaplanýrken yemek, yol, ikramiye gibi haklarýnda parasal deðeri hesaba katýlmaktadýr. Kýdem tazminatlarýnýn Fon’a devri iþ güvencesi ve sendikalaþmayý yok eder! Yasalaþmasý için patronlar tarafýndan sürekli olarak gündemde tutulan Kýdem Tazminatý Fonu Kanun Tasarýsýna göre ancak sigortalý iþçiler kýdem tazminatý alabilecek. Buna göre, iþçilerin sigortalarýndan kesilecek primler 10 yýl Fonda birikecek ancak o zaman bir iþçi bu Fona baþvurup kýdem tazminatý isteyecek. 10 yýl dolmadan tazminat ödemesi yapýlmayacak. Ayrýca, kýdem tazminatý hesap edilirken bir çok sosyal hakkýn parasal deðeri de tazminat hesabýna katýlmayacak. Bu iþten karlý çýkan yine patronlar olacak. Ýþçileri iþten atarken patronlarýn kýdem tazminatýný düþünmelerine gerek kalmayacak ve iþçi kýyýmlarý hýzla artacak. Böylece iþçilerin sendikalaþma hakký ellerinden alýnacak ve iþ güvenceleri yok olacaktýr. Kýdem tazminatý iþçilerin büyük mücadelelerle kazan-dýklarý bir haktýr, yok edilemez! Bu haksýzlýða karþý çýkmak için sizden oy istiyoruz! 16
Nato’ya, Avrupa Birliði’ne, Amerikan Askeri Üslerine, ÝMF’ye, Dünya Bankasý’na, Dünya Ticaret Örgütü’ne ve TÜSÝAD’a Karþý Çýkmadan Baðýmsýzlýktan Söz Edilemez! Hepimizin bildiði gibi emperyalist politikalarýn hedefindeyiz. NATO’ya baðlýyýz. Amerikan askeri üsleri memleketimizin dört bir yanýna konuþlanmýþ durumda. Onlara baðlý olarak ve onlarýn istekleri doðrultusunda askerlerimizi dünyanýn dört bir yanýna gönderiyoruz. Afganistan’a asker gönderiyoruz, Somali’ye asker gönderiyoruz, Lübnan’a asker gönderiyoruz. Emir buyurduklarýnda baþka yerlere de göndermek zorunda kalacaðýz. Bunlar bizim çýkarýmýza mý yoksa emperyalistlerin ve iþbirlikçilerinin çýkarýna mý? Elbette, TÜSÝAD ve diðer büyük patron örgütlerinin çýkarýna. Biz, Afgan halkýnýn, Somali halkýnýn, Filistin halkýnýn düþmaný, Amerikan ve Ýsrail devletinin dostu gözüküyoruz. Neden? Çünkü iþbaþýndaki hükümetlerimiz emperyalizmin ve Siyonizm’in emrinde hareket ediyorlar. Ýþte biz bu utanca son vermek için seçimlere katýlýyor ve sizden oy istiyoruz. Emperyalizmden kopmak için sizden oy istiyoruz. NATO’dan ayrýlmadan, Amerikan devletiyle karþýlýklý olarak tesis edilmiþ askeri anlaþmalarý yýrtýp atmadan, Amerikan askeri üslerini bu topraklardan söküp atmadan, Amerikan emperyalizminin hizmetindeki Avrupa Birliðiyle kölelik baðlarýný koparmadan, ÝMF, Dünya Bankasý ve köylümüzü sefalete iten Dünya Ticaret Örgütü ile iliþkilerimizi kökünden kesmeden, en önemlisi büyük patronlara karþý durmadan hiçbir þekilde baðýmsýz olamayýz. Bu baðýmsýzlýðýmýzý iþçi sýnýfýnýn dýþýnda hiçbir güç elde edemez. Öte yandan bu topraklarda bir tek Amerikan askeri üssünü kapattýðýmýzda bile, bunun karþýlýðýnda yýllardýr bütün patron hükümetlerinin yürüttükleri özelleþtirme ve satýþ politikalarýnýn nasýl darbe yiyeceðini hep birlikte göreceðiz. Ýþte bunu herkese göstermek için seçimlere katýlýyor ve sizden oy istiyoruz.
Kürtleri Kucaklamadan Ýþçilerin Birliðini Kuramayýz! Türkiye’deki fabrikalarda, iþyerlerinde, atölyelerde, tarlalarda milyonlarca Kürt kardeþimizin bizimle birlikte ayný zor koþullar altýnda çalýþtýðýný ve yaþam mücadelesi verdiðini hepimiz biliyoruz. Bu gerçek atlanarak Türkiye’de politika yapýlamaz. Politika yapýlamayacaðý gibi iþçi sýnýfýnýn birliði de saðlanamaz. Diyarbakýr’daki petrol iþçisiyle Aliaða’daki petrol iþçisini kardeþleþtirip bir araya getiremediðimizde hiçbir þey yapamamýþýz demektir. Býrakýn Türk patronlarla Kürt patronlar bir araya gelsinler. Bize Türk ve Kürt iþçilerinin birliði lazým. Eskiden olduðu gibi Türk yoksul köylüleriyle Kürt yoksul köylülerinin birliði lazým. Hatta daha da fazlasý; Ýstanbul, Ankara, Ýzmir, Trabzon ve Mersin ile Diyarbakýr kent yoksullarýnýn birliði lazým. Ama bütün bunlarýn olabilmesi için bu topraklarda yaþayan Kürtlere gene bu topraklarýn hepimizin ortak vataný olduðunun gösterilmesi lazým. Ýþte bu görev öncelikle Türk iþçilere düþüyor. Kendi saflarýmýzda Kürt düþmanlýðý yapýlmasýna kesinlikle izin vermeyelim. Onlarý kucaklayalým. Sýnýf çýkarlarýmýzýn da ortak olduðunu her gün onlara bir kez daha hatýrlatalým. Bütün bunlarý yapmadýðýmýz takdirde, bilelim ki, o kardeþlerimizi hýzla ABD’nin ve Avrupa Birliði’nin kucaðýna iteceðiz. Bu oyuna gelmeyelim. Dolayýsýyla, Kürt kardeþlerimizin haklarýný en az kendimizinkiler kadar kýskançlýkla savunalým. Türkiye’yi meydana getiren çeþitli halklarýn kardeþliði emperyalistlerin ve onlarýn uþaklarýnýn parçalama politikalarýna bir tokat indirsin diye sizlerden oy istiyoruz!