62’den tavşan, AKP’den demokrat yapmak! Aylık Siyasi İşçi Gazetesi • Sayı: 42 • Temmuz-Ağustos 2012 • Fiyatı: 2 TL
Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı mı?
»4
Suriye: Ortadoğu devrimi yeni bir boyut kazanıyor
»
6
Tarihsel süreç, sınıfsal çıkar ve sınıf mücadelesinin güçler dengesi göz ardı edildiğinde, anlık olarak, AKP gibi bir hükümete dahi, evet, demokrat diyebilirsiniz. Lakin bu, gerçeğin o kadar küçük bir parçasıdır ki yanlışlanması için çok fazla beklemenize gerek kalmaz...
»8
Hükümetin bir planı var,
ya emekçilerin? nomik ve sosyal politikalarını daha da pervasızlaştıracağını göz önünde tutmak gerekiyor. Saldırılar ardı ardına... AKP bu yolda planlı bir şekilde ilerledi ve işçi sınıfının birçok hakkını gasp ederek güvencesiz ve esnek çalışma koşullarını hâlihazırda dayattı. Bunun önemli adımlarından biri 2008 yılında atıldı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girdi ve beraberinde sağlık ve sosyal güvenlik bir hak olmaktan çıktı ve piyasalaştırıldı.
politikaları adına bir güvenoyu alan AKP, 2011 yılına ise Torba Yasa olarak sunduğu bir diğer saldırı paketi ile başladı. Yeni yasal değişiklikler içeren bu Torba Yasa birkaç maddesi dışında 2011 Şubat ayında kabul edildi ve esnek çalışma koşullarını yasallaştırdı.
Bakanı’nın bile sahiplenmediği ancak Kıdem Tazminatı hakkını tarihe gömen bir yasa tasarısı var. İşgücü maliyetleri yüksek geliyor!
Bunlar bir çırpıda dile gelen başlıca örnekler. Peki, AKP’nin bu istikrarlı işçi-emekçi düşmanı politikalarıTüm bu saldırıların ardında, 8 Şu- nın hedefi ne? Cevabı basit: İşgücü bat 2012 tarihinde Ulusal İstihdam maliyetlerini düşürmek. Bu, Avrupa Strateji Taslağı olarak açığa vurulan ve Ortadoğu’da süre giden mücadele belgenin işaret ettiği üzere işgücü dalgası içinde sermayedarlar için piyasasının güvencesizleştirilmesi ve daha da önem kazanmış durumda. esnekleştirilmesi hedefi mevcuttu. Özetle, bir işçiyi patron ve devlet 2012-2023 yılları arasına yönelik için daha az maliyetli hale getirmeye planlama içeren bu belge, “güvenceli çalışıyorlar. Karşılığı ise ücretlerin Bir diğer önemli gelişme 2009’da Önümüzdeki dönemin, yani esneklik” kavramı üzerinden, esnek düşmesinden, sosyal hakların tırpanYeni İşsizlik Sigortası Kanunu’nun Ortadoğu’ya ve Kürt sorununa çalışma biçimlerini yaygınlaştıralanmasına kadar yüzleştiğimiz bir onaylanması ile gerçekleşti. İşsizliğin yönelik politikaların belirlenmesi rak, bizleri, Kıdem Tazminatının dolu örnek... muazzam derecede arttığı koşullarda, Kaldırılması, Bölgesel Asgari Ücret sürecinin, iç ve dış politikada dalÜstelik bu süreç, eğitim sisteminin galanmaları beraberinde getirmekle işsiz kalma durumlarında emekçiUygulaması, Özel İstihdam Büroları değiştirilerek çalışma yaşının düşübirlikte, bunun işçi sınıfına yönelik lerin kullanımı için -üstelik onların üzerinden şekillendirdiği yeni bir rülmesi, kürtaj hakkının yeniden dübir boşluk yaratmayacağını, tersine, ücretlerinden kesilmiş primlerlesaldırı dalgası sunuyordu. zenlenmesi üzerinden özellikle Avrupa’yı etkisi altına alan oluşturulmuş fon, işverene teşvik Ve bugün kıdem tazminatının amacıyla gasp edilmiş oldu. nüfus politikalarının kriz ve mücadeleler sürecinin de kaldırılması süreciyle yeniden karşı yeniden belirlenmesi etkisi ile AKP’nin sınıf düşmanı eko- 2010 referandumunda iktidarı ve karşıya geldik. Ortada Çalışma
»2
Homeless, Jason Franson
İktidarı boyunca AKP hükümetinin en güçlü kozları “Komşular ile Sıfır Sorun” politikası ve demokratikleştirme iddiası idi. Bugün ise Ortadoğu politikası iflas etmiş, demokrasi makyajı akmış, yeni politik dengeler karşısında tutum ve taktik belirleme telaşında bir hükümetle karşı karşıyayız. Ancak bu telaş yanıltıcı olmasın. Hükümetin tüm iktidarı boyunca kendi adına en başarılı işi ve bundan sonrası için de iktidar iddiasını canlı tutan en önemli dayanak temsil ettiği sınıfın çıkarlarını istikrarlı bir şekilde koruması oldu ve olmaya devam ediyor.
2
İLAN TAHTASI
Hükümetin bir planı var, ya emekçilerin? Kapak sayfasından devam gibi uygulamalarla da desteklenmeye çalışılıyor. Örgütlülük en büyük engel! Elbette AKP bunca saldırıyı sürdürürken temsil ettiği sınıf adına işçi ve emekçi kesimlerin hoşnutsuzluğunu da bastırmanın yöntemlerini bulmak zorunda! Bu nedenle güvencesiz ve esnek çalışma dayatmasının yanında ikinci bir saldırı planını da eşzamanlı olarak sürdürüyor: Örgütsüzleştirme! Bu üç yolla oluyor: Birincisi, var olan sendikal örgütlenmelerin içi boşaltılıyor. Önce hava iş kolunda grev yasağının yasallaşması ve ardından borsa çalışanları için de aynı sürecin başlatılması bunun en önemli örneği. Ve maalesef bu bir başlangıç... Bu sektörlerde grev yasağının “Ekonomiye etkisi olan sektörlerde grev yasak olacak” şeklinde açıklanması ve meşrulaştırılmaya çalışılması, bu yasağın birçok sektörü daha etkisi altına alabileceğine işaret ediyor. İkincisi, sendikalı işyerlerinde toplu sözleşme hakkı grev yasağı ile fiilen işlevsizleştirilirken, diğer yandan sendikalılaşmaya çalışan işyerlerinde süreç daha en başından baltalanmaya çalışılıyor. İşte sendikalılaşma yüzünden işten çıkarılmaya güncel üç örnek: Borusan Lojistik İşçileri, TOGO İşçileri, DHL Kargo işçileri... Üçüncüsü, tüm saldırılar demokratik gericilik olarak ifade ettiğimiz yöntemle pazarlanmaya çalışılıyor. Tüm gasplar öncelikle bir “iyileştirme” çabası biçiminde sunularak toplumsal bir destek sağlanması hedeflenirken, bu yanılsamanın kırıldığı ve tepkilerin örgütlenmeye başladığı alanlar hükümetin sopası altında kalıyor.
Acil bir eylem programına ihtiyaç var! Özellikle bu son unsurun da etkisi ile hükümetin ekonomik, sosyal ve örgütsel haklarımıza yönelik saldırısı karşısında yerel eylemler ve direnişler dışında birleşik ve kitlesel bir muhalefet henüz ortaya çıkabilmiş değil. Bu durumu, sendika bürokrasilerinin tutumları da belirliyor. Sendikalar, bazı mücadeleci şubelerin bu konudaki eğilimlerine rağmen güvencesiz ve esnek çalışmaya yönelik ortak bir acil eylem planı oluşturmayı halen başarabilmiş değiller; üstelik bizzat kendi üyelerini ilgilendiren sorunlar (grev yasağı, kıdem tazminatının gaspı vb.) karşısında bile etkili bir tutum almayı başarabilen hiçbir örnek şu an maalesef mevcut değil. Ancak sendikalı işçilerin tutumları bu durumu kırabilir. Sendikalı işçi ve emekçiler, sendikalı olmayan ve güvencesiz çalışma koşullarının öncelikli mağdurları olan kesimlerle bağ kurma konusunda yönetimlerine karşı basınç kurmak ve ısrarla bu birliği yaratmanın yollarını aramak durumundalar. İşçi ve emekçi kesimlerin mücadeleleri önündeki en büyük engel bu yolla aralanacak, direnişler arası bağ bu şekilde oluşturulabilecektir. Dahası, önümüzdeki dönemi böylesi bir hazırlık dönemi olarak görmekte fayda var. Çünkü neredeyse son mevzi olarak nitelendirebileceğimiz Kıdem Tazminatı Hakkı’nın da gaspı söz konusu, devamı ise Bölgesel Asgari Ücret ve Özel İstihdam Büroları olacak... Çünkü hükümet önümüzdeki 10 yıl için planlarını çoktan yapmış durumda!..
İşçi Cephesi, 29 Temmuz
Ne savunuyoruz? Neyi hedefliyoruz? İşçi Cephesi, Troçkist bir yayın organıdır. Türkiye’de devrimci bir işçi partisinin inşası için mücadele ediyoruz. Hedefimiz sosyalist devrim, kapitalizmin ilgası ve sosyalizmin inşasıdır. İşçi sınıfının ve gençliğin mücadelesini destekliyor, işçi demokrasisinin yaygınlaşması için uğraş veriyoruz. Sermayenin baskı ve şiddet rejimine karşı mücadele ediyoruz ve halkların kendi kaderlerini tayin hakkını destekliyoruz. Mücadelemiz uluslararası ölçeklidir ve kendimizi, işçi sınıfının dünya partisi olan IV. Enternasyonal’in yeniden inşasının bir parçası olarak görüyoruz.
İşçi Cephesi yaz kampı gerçekleşti İC - Haber, 24 Temmuz İşçi Cephesi (İC) yaz kampı bu sene 20-22 Temmuz tarihlerinde gerçekleşti. İC okurlarının biraraya geldiği kampta, dünya ve Türkiye politik durumu ile sınıflar mücadelesi üzerine tartışıldı. Kampın 1. Günü, Yunanistan sunumuyla başlayan ilk oturumda, Avrupa’daki ekonomik kriz ve bu krizin Yunanistan üzerindeki ekonomik ve politik etkileri ele alındı. Kilkis Hastahanesi işgal deneyimleri, 6 Mayıs seçimleri, başta Öfkeliler olmak üzere muhalefet hareketlerinin ve Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) sınıfsal karakterleri üzerinde duruldu, krizin alacağı hal ve bu hareketlerin sürece ilişkin tutumları üzerine bir analiz yapıldı; katılımcılara çeşitli sorular yöneltildi. Ardından bu konuyla ilgili yapılan atölyelerde Yunanistan’daki süreç bu sorular eşliğinde, daha ayrıntılı tartışıldı.
bulunan önderliklerin sınıfsal karakterlerini nasıl tanımlayabiliriz, bu önderliklerin Nasırcılık, Baasçılık akımlarıyla olan ilişkileri nelerdir gibi sorular üzerinde duruldu. 2. oturumda ise, Türkiye’de politik rejimde yaşanan dönüşüm ve dünya ekonomik krizi ile Arap devrimlerinin Türkiye’ye etkileri; rejimin ve hükümetin Kürt ulusal sorunu hakkındaki tutumu ve Kürt hareketinin politik programı tartışıldı.
Son gün yapılan forumda, Türkiye işçi sınıfının durumu istihdam verileri, çalışma koşulları, sendikalılık oranları ve direnişlerin durumu üzerinden değerlendirilerek, mevcut durum geçmişteki seferberlik ve mücadele örnekleriyle kıyaslandı. Benzer şekilde kadınların çalışma koşulları, istihdam olanakları ve mücadele pratiklerine değinilerek, hükümetin beden ve kimlik politikaları üzerine tartışıldı. Bilhassa kürtaj Aynı akşam ise, UBK’nın tartışmalarının nedenleri üzerinde İspanya seksiyonu Lucha Interdurularak, kadın mücadelesiyle nacionalista (LI) ile bir Skype görüşmesi gerçekleştirildi. LI tem- taleplerimizi ortaklaştırmanın önemli olduğu sonucuna varıldı. silcisi, dünya ekonomik krizinin Avrupa’daki yansımalarına, kemer Yine aynı oturumda, bir devrimci partinin inşasında önemli sektörsıkma politikalarına bir karşılık lerden biri olan öğrenci-gençlik olarak İspanya’daki madenciler hareketinin sorunları ve mücadele grevine, Madrid’deki gösterilere, olanakları da değerlendirilerek kitlelerin “bankaların kamulaştırılması” ve “dış borç ödemelerinin forum sonlandırıldı. durdurulması” taleplerinin nasıl Akşamları ise, biraraya gelen karşılık bulduğuna değindi. katılımcılar İşçi Cephesi Tiyatro Kampın 2. Günü ilk oturumda, Topluluğu’ndan arkadaşlarımızın hazırladığı oyunları izledi. Müzik Arap devrimleri süreci, Suriye yapan arkadaşlarımızın ezgileri ve Mısır üzerine odaklanarak ise, keyifli bir kamp geçirmemizi ele alındı. Kuzey Afrika’daki ve sağladı. Ortadoğu’daki politik gelişmeler neden birer devrimdir, yıkılan diktatörlüklerin ve halihazırda
Seneye görüşmek dileğiyle.
POLİTİKA
3
Van’daki esrarengiz konuşma Bertan Biret, 27 Temmuz Geçenlerde işim gereği Van’a gitmem gerekti. Van sokaklarında dolaşırken ‘Deprem’ ile ‘Kentsel Dönüşümü’ gördüm. Bir köşede konuşuyorlardı. Ben de isteyerek kulak misafiri oldum. Ne konuştuklarını hemen size aktarıyorum: Kentsel Dönüşüm: Merhaba, Nasılsın? Deprem: Ne olsun? Hayat işte... İnişli çıkışlı...
sunu sorma fırsatını veriyor musunuz? Bir anda ortaya çıkıyorsunuz ve kimse ne olduğunu, neden olduğunu anlamıyor. D: Ben de bilmiyorum ki! Sağım solum belli olmuyor. Kızma bana! Sen bir söyle bakalım, neden bunu öğrenmek istiyorsun? Ben de elimden geldiğince sana yardımcı olurum.
KD: Eh kolay değil. Sarsıntılı bir dönemden geçtin.
D: Biraz duruldum. Ama belli olmaz tabi, benim sağım solum... KD: Hayırlısı neyse o olsun... D: Tabi, hakkımızda hayırlısı... Benimle konuşmak istediğin nedir?
KD: Bu projeler sayesinde KD: Anlamak için bu kadar Van büyükşehir olacak. İlçeaceleci davranma bakalım. lerde hükümete oy verenler Ben senin gibi anlık hareket etmem, uzun vadeli düşünü- büyükşehir için de oy kullanabilecek. Böylece rakiplerin gücü azalmış olacak.
D: Büyük ama dağınık bir kent...
KD: Gelecek güzel günler. D: Benden tam olarak ne istiyorsun?
KD: Peki. Öncelikle şunu söylemem gerekir ki sana minnettarım. Van’da bir sürü KD: Geleceğe dair planlarını benimle paylaşsan yeter. ev yıkıldı. Mal mülk kalmadı insanlarda. Eskiden sermaye Yani bir daha Van’a uğrayabirikimi vardı; şimdi ‘mülkcak mısın? Ya da uğrayacaksan ne sıklıkta ve büyüklük- süzlüğün biriktirilmesi’ yate? Bunlardan bahsetsen yeter şanıyor. İşte bu mülksüzleri önce çadırlara sonra da konbenim için. teynırlara yerleştirdik. Yeni D: Bunu neden öğrenmek evler de vereceğiz istiyorsun?
KD: Affedersiniz ama siz bir şey yapmaya karar verdiğinizde kimseye neden soru-
D: Nasıl yani?
KD: Dur en güzelini en sona sakladım. Sana bir sır vereceğim: Uzun süredir bir arada yaşayan politik insanları ayırır, merkezleri dağıtırsan; onları o kadar örgütsüz hale getirirsin.
KD: Şimdi nasılsın?
D: Peki ama neden?
D: Anlıyorum..
D: Bitti mi?
D: Sorma...
KD: Dedim ya birtakım planlarım var. Bu yüzden senin Van’da yeniden ortaya çıkma durumun beni çok ilgilendiriyor.
D: Ev bu... Almak zorunda- şunu da düşündüm: bu ev lar tabi... Etkileyici... satımlarında elde ettiğimiz kârlarla şehri büyütüp, ‘büKD: Daha da etkileyici yükşehir belediyesi’ yapacaolanı TOKİ yoldaşın tüm ğız. Hükümet kardeş de Van malzemelerini kendisi getirBelediyesi seçimlerinde daha mesi ve onun da kâr etmesi. çok oy alabilecek. Yoldaşıma helal olsun!
D: Size masraf olduğum için bana kızgın mısınız?
KD: Aksine sayende 20-30 bin liraya mal olan apartman dairelerini 70 binden başlayan fiyatlardan uygun taksitlerle satıyoruz! D: Ama bu fiyatlar... KD: E deprem oldu tabi... Biraz anlayışlı olmak lazım.
KD: Aynen öyle! Şimdi söyler misin bana? Bu aralar Van’a uğramayı düşünüyor musun? Ona göre devam edeceğim. Bir sürprizle karşılaşmak istemiyorum.
rüm. Sen piyasada yokken yoldaşla şehrin girişine toplu konutlar yapıyorduk. Şimdi de senin yüzünden/sayende yeni evlere ihtiyaç duyduk. D: Ben kendimi iyi hissetYeni konutlar yapmaya başla- miyorum. dık. Bil bakalım nereye? KD: Ne oldu? D: Merkeze... D: Biraz başım dönüyor. KD: Tam senden bekleBir titreme geldi. necek bir cevap... Tabi ki KD: Eyvahlar olsun! de merkeze değil; kampüs etrafına yapmaktayız. Yani D: Sonra konuşalım. neredeyse şehrin bir ucunKD: Bu sefer nereye gidedan diğer ucuna konutlar ceksin bari onu söyleseydin! yaparak, kenti daha büyük ve (Deprem koşarak uzaklaşdaha tüketim odaklı bir yer tı, Kentsel Dönüşüm onu haline çevireceğiz. göz ucuyla takip etti. Ben de D: Merkez de büyümüş tüm duvarlarında ressam Van olacak yani... Gogh’un resimlerinin olduğu KD: Aynen öyle... Tabi çok bir lokantaya gittim.) boyutlu biri olduğum için
4
POLİTİKA
Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı mı? Ergenekon, Şike, Balyoz gibi meşhur davaların görüldüğü olağan üstü yetkilerle donatılmış Özel Yetkili Mahkemeler, 1 Temmuz Pazar günü Meclis Genel Kurulu’ndan, “3. Yargı Paketi” uyarınca geçen bir önerge ile kaldırılarak bu tür davaların bundan sonra Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülmesine karar verildi Sedat Durel, 28 Temmuz
Pekiyi, kulağa hoş gelen bu değişiklik gerçekten de demokrasiye ters düşen DGM (Devlet Güvenlik Mahkemeleri)’nin isim değiştirmişi olan Özel Yetkili Mahkemeler’in tarihe gömülmesini sağlar mı?
Neredeyse değişen tek şeyin kurum ve kişiler olduğunu söyleyeceğiz ki, değişikliğin sınırları bizi “ismini de değiştirmeseydiniz olurdu” demeye sevk ediyor. Terörle Mücadele kapsamında Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülen davalarla ilgili suçların soruş-
madığını göstermek için başka deliller de var. ÖYM’ler kaldırıldı dense de bugüne değin süren davalar sonuçlanana kadar ÖYM’ler tarafından görülmeye devam edecek. Üst düzey bürokratların soruşturulması ise Başbakan’ın iznine bağlı kalacak. Arama, el koyma, ile-
“3. Yargı Paketi” doğrultusunda yapılan değişiklik ÖYM’lerin yetkisinin korunarak Ceza Mahkemeleri’ne devredilmesi ile sınırlı kalmadı. AKP’nin demokratikleşme olarak servis ettiği 3. Yargı Paketi uyarınca yapılan değişiklik sonucu, Bahçelievler katliamı sanığı Bünyamin Adanalı da serbest bırakılmış oldu. Böylece hükümet hem günün kurumlarını ufak değişikliklerle ayakta tutarken, dünün katliamcılarını da serbest bırakarak adalete ne denli önem verdiğini bir kez daha göstermiş oluyor.
AKP’nin çok başlı rejim yapısı içerisinde olası krizleri azaltmak ve halkın gözünde prestiji azalan kurumları isim ve kişi değişiklikleri ile sürekli kılma refleksinin devam ettiğini söyleyebiliriz. Öyle ki, tüm yasal çerçeveler içerisinde işkence suçundan hüküm giymesine rağmen bir ceza almayan Sedat Selim Ay resmi hiçbir engel Hükümetin deile karşılaşmaksızın mokrasi maskesi Temmuz ayında makyaj tutmuyor. İstanbul İl Emniyet Görünen o ki, işçi Müdürü Başkan düşmanı AKP “bir Yardımcılığı’na terfi şeyi değiştirmemek etti. Devletin güiçin her şeyi devenliği adına olduğu ğiştirmek” isteyen için insanlığa karşı halini koruyor. Oysa Hükümetin demokrasi maskesi makyaj tutmuyor. Görünen o ki, işlenen suçları dahi ki, eğer Özel Yetkiişçi düşmanı AKP “bir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirkoruyan Terörle li Mahkemeler ile mek” isteyen halini koruyor. Oysa ki, eğer Özel Yetkili Mahkemeler Mücadele Kanunu ilişkili olarak deile ilişkili olarak değiştirilmesi gereken bir şey varsa bu da isim esasında bugüne ğiştirilmesi gereken değişikliği değil DGM-ÖYM-Terörle Mücadele Kanunu ve timlerinin bir şey varsa bu da değin Özel Yetkili kurumsal ve yasal düzlemde tümden kaldırılmasıdır Mahkemeler’in haisim değişikliği değil reket alanını belirDGM-ÖYM-Terörle leyen yazılı belgelerdi. Bugün Mücadele Kanunu ve timleturma ve kovuşturmasında tişim, izleme vs, gibi meseleler ise aynı yazılı belgeler üzerinrinin kurumsal ve yasal düzgörevlendirilen Cumhuriyet için ise artık ÖYM’ler yerine de yetki devri dışında hiçbir lemde tümden kaldırılmasıdır. Savcıları da yalnızca bu türden Özgürlükler Hakimleri karar değişiklik yapılmaksızın, Özel Ancak bu doğrultuda tutuklu/ davalara bakabilecek. Böylece verecek. Yani bu tip uygulamaYetkili Mahkemeler’in kaldıhükümlü olanların davalarıÖYM’ler ceza mahkemelerinin ları kısıtlayan herhangi bir hürılarak yetkilerinin Ağır Ceza nın yeniden görülmesi gerçek içerisine gömülmüş olacak. küm söz konusu olmadığı gibi, Mahkemeleri’ne devredildiğini adalete yaklaşmamızı sağlayaeskisi gibi işlemesi de garantiye görüyoruz. Değişikliğin biçimsel bile olcaktır. alınmış durumda.
POLİTİKA
5
BEDAŞ işçileri direnmeye devam ediyor Taşeron işçiliğin yasak olduğu enerji sektöründe 70 gündür direnen taşeron BEDAŞ işçileri, mücadelelerine devam ediyor İC - Haber, 29 Temmuz
Enerji-Sen’de örgütlenen işçiler, maaşlarının eksik ve geç ödenmesine karşın yasal haklarını kullanarak iş bırakma eylemi gerçekleştirmişler ve yasadışı bir şekilde taşeron işveren tarafından işten çıkartılmışlardı. Bunun üzerine EnerjiSen yönetimi ve BEDAŞ işçileri direnişe geçme kararı aldılar ve 70 günü aşkın bir süredir mücadelelerini sürdürüyorlar.
lan işçilerin tamamının geri alınması ve taşerona teslim olmayacağız şiarıyla yola çıkan işçiler, güzergahlarını THY bürosunun önüne çevirerek, hava yolu emekçileri ile de dayanışma gösterdiler. THY
bürosunun önünde kısa bir konuşma yapan Enerji-Sen genel başkanı Kamil Kartal, “THY direnişi bizim de direnişimizdir ve görevimiz bu mücadeleleri birleştirmektir”, diyerek THY direnişini selamladı.
Direnişin 68. gününde Cuma eylemliliklerini yineleyen BEDAŞ işçileri saat 15:00’te Galatasaray Lisesi önünden yaklaşık 200 kişiyle birlikte yürüyüşe geçtiler. Direnişte olan sayaç okuma işçilerinin eylemine EnerjiSen üyesi kesme işçileri de katılarak destek verdi. Atı-
Sonrasında Talimhane’deki BEDAŞ Genel Müdürlüğü’nün önündeki direniş alanına gelinerek basın açıklaması okundu. Direnişte gösterdikleri kararlılık gücünü güvenceli koşullarda çalışma ve insanca yaşam taleplerinin haklılığından almakta olduğunu söyleyen işçiler, işten çıkartılan tüm arkadaşları işe iade edilinceye kadar direnişlerini sürdüreceklerini dile getirdiler. Basın açıklamasını bitirirken tüm sınıf dostlarını BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde kurdukları çadıra davet ederek mücadeleye destek bekleyen enerji işçileri, hak gasplarına sessiz kalmayarak topyekün bir mücadele hattının önemini vurguladılar.
Mısır’da istikrar arayışı: Ne pahasına? Görkem Duru, 29 Temmuz Mısır’da Haziran ayında gerçekleşen başkanlık seçimlerini Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi kazanmıştı. Seçimlerin ardından Mursi’nin, parlamentonun toplanması adına adımlar atması, Mursi ile Yüksek Askeri Konsey (YAK) ve Anayasa Mahkemesi arasında çekişmenin başlamasının da öncülü oldu. Bilindiği gibi, kitle seferberlikleri sonucu eski başkan Hüsnü Mübarek’in devrilmesi sonucu YAK yönetimi ele geçirmişti. İlk etapta YAK halkın görece desteğini kazanmıştı ancak kitleler taleplerinin gerçekleşmediğini görüp “İkinci devrim!” sloganıyla tekrardan Tahrir meydanını doldurduğunda bu destek de sorgulanmaya başlamıştı. Böyle bir ortamda yapılan seçimlerde Mısır’da neoliberalizmin programını temsil eden, IMF ile eski rejim döneminden kalan
anlaşmaları olduğu gibi koruma kararı alan Mursi’nin başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından YAK, cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayan bir yasanın oluşturulması yoluyla rejim içerisinde kendi gücünü perçinlemenin yollarını aramaya başladı ve ardından anayasa mahkemesinin de desteğiyle parlamentonun toplanmasını engelledi. Çekişme nereye oturmakta? Mısır’da kitlelerin rejimin başı Mübarek’i devirmesi rejimin topyekün bertaraf olması anlamına gelmiyordu. Mübarek’ten sonra ülkede “istikrarın” sağlanması, kitle seferberliklerinin sönümlenmesi ve “düzenin” hızlı bir şekilde tesis edilmesi için yönetime aday olan gruplar da rejimin ayakta kalan kurumları içerisinde bir alan kapma mücadelesine girişti. Seçimler ve seçimlerden sonra yaşanan bu
gelişmeler de farklı çıkar gruplarının rejimin sınırları içerisinde kendilerine pay çıkarma mücadelesi olarak okunabilir.
farklı çıkar gruplarının uzlaşmasına ve bu uzlaşının bir sonucu olarak Haşim Kandil’in başbakan atanması ve hükümeti kurmakla görevlendirilmesiyle aşılmaya Nereye doğru? çalışılmakta. Haşim Kandil’in Belirtmek gerekir ki, bu çekişböyle bir görev için seçilmesinin me, iki senedir Tahrir meydanını en önemli nedenlerinden biri ise dolduran kitlelerin taleplerini siyasi kariyerinin önemli bir bölüsahiplenmeyen ve rejimin sınırları münü teknokrat olarak geçirmesi içerisinde “çözüm” arayan bir nite- ve Müslüman Kardeşler ile Yüksek likte. Bunun bir sonucu olarak da Askeri Konsey arasında bir denge kitle seferberlikleri yaygınlaştıkça, kurarak ülkedeki yönetememe bu güçler arasındaki mücadele, krizini egemenler adına çözmeye seferberliklerin sönümlenmesini çalışırken, görece bağımsız bir ve “istikrarın” tesisini amaçlayan konuma sahip olmasında yatıyor. dönemsel bir uzlaşmaya bürünAncak Mısır’da kitleler insanca mekte. Mısır’da bunun göstergesi ve onurlu bir yaşam taleplerinin parlamento krizinin yaşandığı dö- gerçekleşmediğini gördükçe mücanemde gelişen ve özellikle tekstil deleyi sürdürmekte. Bu da ülkede sektöründe yoğunlaşan, ücretlerde suların bir anda durulmayacağıartış ve şirket kârlarının paylaşılnı ve mücadelenin önümüzdeki ması talepleriyle örülen grev dalga- dönemde de süreceğinin işaretini sıyla ortaya çıktı. Bu grev dalgası, vermekte. ülkede yönetememe krizine karşı
6
POLİTİKA
Suriye: Ortadoğu devrimi yeni bir boyut kazanıyor Murat Yakın, 29 Temmuz 18 Temmuz 2012 tarihinde, Suriye başkenti Şam’da düzenlenen bombalı saldırı, Esad rejiminin geleceği açısından kritik bir yol ayrımına gelindiğinin işareti olarak okunabilir. Zira Şam’daki ulusal güvenlik binasına düzenlenen saldırı, yalnızca Esad rejiminin en stratejik isimlerinin hayatını kaybetmesine yol açmadı ama aynı zamanda, yaklaşık 16 aydır diktatörlük rejimine direnen Suriyeli kitleler karşısında, Esad rejiminin ciddi bir kırılganlık kazandığı bir anı temsil etti. Söz konusu saldırının ardından, emperyalist müdahaleciliğin de etkisiyle uzatmalı bir karakter kazanan Suriye devrimi yeni ve belirleyici bir dönemece girmiş oldu. Kuşkusuz sürecin belirleyici faktörlerinden biri de Rusya’nın Suriye konusundaki tavrında yaşanan dönüşüm oldu. Rusya 30 Haziran’da Cenevre’de gerçekleştirilen toplantıda ilk kez kontrollü bir geçişe ve geçiş hükümeti oluşturulmasına olumlu gözle baktığını -kuşkusuz, ülkedeki askeri üsleri ve 46 yıllık diktatörlük boyunca elde etmiş olduğu ayrıcalıkları aynen muhafaza etmek karşılığında- belirtti. Geride kalan günler içinde, Esad rejimine bağlı birlikler ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasında uçak ve ağır silahların kullanıldığı çatışmalar yoğunlaşırken, Suriyeli Kürtler de birleşik bir çatı oluşturarak birçok kentte -Halep eyaletindeki Kobani, Afrin ve Cinderis kentleri; Haseke eyaletinin Amude, Derek, Efrin beldeleri, Mardin’in Şenyurt semtinin karşısındaki El Darbasiye kenti ve Ceylanpınar’ın karşında bulunan Ra’s al-’Ayn kenti- yönetime el koymaya başladı. Türkiye; aç tavuğun darı ambarı hülyası Arap devrimlerinin yol açtığı alt üst oluş ile birlikte pandoranın kutusunun bir kez açılmış olduğunu okuyan AKP hükümeti, tüm planını “gelişmeleri fırsata çevirerek” etki alanını bölgeye
yaymak üzerine kurdu. Ne var ki, bugün Türkiye hükümetinin en son isteyeceği türden bir bölge manzarasıyla karşı karşıya olduğunu söylemek abartma olmaz. Bir noktanın altını özellikle çizmek gerekiyor; Suriye devriminin patlak vermesiyle birlikte önce, Esad rejimi üzerinde muazzam bir politik basınç oluşturan Türk hükümeti, giderek saldırgan bir üslup geliştirerek emperyalist müdahalenin başlıca dayanaklarından birine dönüştü. Dolayısıyla Türkiye, Suriye sorununu yalnızca emperyalist
diplomasi doğrultusunda biçimlendirmeye çalışan bir aktör olarak değil, aynı zamanda kendi politik yönlendirmelerine açık olduğunu varsaydığı emperyalist müdahale yanlısı Suriye güçlerine verdiği askeri lojistik destekle başından beri emperyalist müdahalenin bir tarafı oldu. Ne var ki, gelişmelerin böylesine kapsamlı bir süreci askeri ve politik düzlemde sevk ve idare etmek konusunda Türkiye’nin ne denli yetersiz olduğunu göstermiş olduğunu da belirtmek elzem -Suriye güçlerince düşürülen istihbarat uçağının böylesi bir basiretsizliğin bir örneği olarak okunması gerekiyor. Türk hükümeti açısından, sürecin kapasitesinin ötesindeki dönüşüm dinamiği yeni bir travmatik gelişmeyi beraberinde getirmiş durumda. “Güney Kürdistan”da bağımsız
bir Kürt siyasal yapısının oluşma dinamiği, Türk dış politikası açısından bir felaket senaryosuydu ve korkulan senaryo “Batı Kürdistan”da gerçeğe dönüşme olasılığı kazanmakta. Bu nedenle bugünlerde Türk dış siyasetinde ciddi bir krizli dönemden geçilmekte olduğunu söylemek mümkün. Türk hükümeti, bu kaygan zeminde tüm uğraşını, Suriye Ulusal Konseyi’ne biçim vermeye ve dinamik bir güç haline dönüşen Kürt muhalefetini bu konseye yedeklemeye hasretmekte. Öte yandan, bölgede gelişen sürece yönelik olarak savurduğu tehdit-
lerle, Kürt halkının temsilcilerine dönük umutsuzca gözdağı vermeye çalışmakta. Rejimin etrafındaki çember daralırken Suriye’de rejim ve isyancılar arasında, uzunca bir süredir yaşanan pat durumu geçtiğimiz ay değişmeye başladı. Rejimin tüm saldırılarına ve katliamlarına rağmen, isyancıların ülkenin yarısından fazlasını kontrol eder hale gelmesine ek olarak; geçen ay devrimin başlamasından bu yana ilk kez ülkenin en önemli iki kenti olan Şam ve Halep’te kitlesel gösterilerin gerçekleşmesi, ibrenin isyancılardan yana kaymaya başladığını gösteriyordu. Buna geçtiğimiz hafta, isyancıların “Şam Volkanı Operasyonu” adıyla Şam’ın kontrolüne yönelik başlattıkları harekat ve Şam’da gerçekleşen bombalı saldırı eklendi.
Bu harekata ve saldırıya rejimin Şam’da çok sert bir yanıt vermesinin ardından Şam’daki çatışmalar için şu an için durulur gibi görünürken, çatışmanın merkezi ülkenin en büyük kenti ve ticaret merkezi olan Halep’e kaymış durumda. İsyancılar şu anda, Halep’in çevresindeki kent ve kasabaları ve Halep kentinin yarısını denetimleri altında tutuyor. Rejim ise, Halep’in kontrolünün kendisi için bir ölüm kalım meselesi olduğunun farkında olarak, tüm gücüyle şehri geri alma çabasında. Esad rejimi giderek zayıflarken Halep’teki mücadelenin seyri, devrim sürecinin gidişatı açısından belirleyici bir öneme sahip olacak görünüyor. Süreci biçimlendirmeye çalışan emperyalist güçlere gelince, onlar Esad rejiminin kontrol dışı bir kitle seferberliği hareketiyle yıkılması yanlısı değiller. Tam tersine son iki yıl boyunca tüm Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan devrimci gelişmelerin ışığında, böylesi bir denetim dışılık bir tür kırmızı çizgi karakteri kazanmış durumda. Bu nedenle Esad rejiminin esas itibariyle yıpranarak geri çekilmesi ve bu süreç zarfında Suriye devriminin de yıpranmasının sağlanmasıyla Suriye’deki muhalefete şekil vermek için zaman kazanmak temel hedef. Zira bu hedefe ulaşıldığı oranda Suriye’nin bir adım sonrasını kontrol edebilmek mümkün olacak. Suriye’de emekçi halkın ekmek ve özgürlük talepleriyle harekete geçerek başlattıkları devrimci süreç, Esad rejimi ve emperyalist müdahale kıskacından kurtulabilmek için uluslararası işçi hareketinin desteğine her zamankinden fazla ihtiyaç duyuyor. Yaşasın Suriye halkının kahramanca direnişi! Emperyalizmin askeri ve politik müdahelesine geçit vermeyelim! Esad rejiminin alaşağı olması için ileri!
KADIN
7
Kürtaj yasası rafa kaldırıldı ama... Rukiye B., 11 Temmuz Kürtaj hakkı bizim için konuştuk, tartıştık, rafa kaldırdık gibi bir mesele olamaz, zira bugün sadece tartışılan kürtaj hakkımız, yarın kürtajın engellenmesi ile devam edebilir, hatta zinanın suç sayılması, belki boşanma hakkımıza da el atacak yeni düzenlemelerle, toplum mühendisliğine soyunmuş AKP’nin yaratmak istediği muhafazakâr bir toplum projesinin adımları atılabilir.
çok zor durumlar yaratıyor. Öyle ki bazı hastanelerin yetersizlikten dolayı sadece 7–8 haftaya kadarki gebelikleri sonlandırabiliyor. Bir başka hastane, yönetmeliği kendine göre yorumlayarak kürtaj yapma hakkı olmadığına karar verip operasyonları durduruyor. Hastanelerin hemen hemen hepsi yasada gerekmediği halde kocanın rızası için fiilen orada olmasını şart koşuyor.
Anadolu’da ise yerel görevlilerin Bu nedenle, onlar kürtaja ilişkin aktardıklarına göre; gayrı resmi bir düzenlemeleri rafa kaldırdık deseler kürtaj yasağı yıllardır tatbik ediliyor; de olası düzenlemelere karşı hazırlıklı “Konya’da kadın doğumcular ‘günah’ ve bu konudaki politik tutumlarımızı gerekçesi ile gebeliği sonlandırma talepbelirlemiş olmak oldukça önemli. lerinin büyük bir kısmını geri çeviriyor; Devlet hastanesinde zaten kürtaj hatta çocuk sakat olduğu için gebeliği bitirmek isteyen kadınlara “din psikoyapılmıyor! lojisi” ile ‘çocuk sakat da olsa Allah’tanBaşbakanın “kürtaj yasaklanmadır; Allah onu sana sabrını denemek lıdır” çıkışından sonra konuya yeni için vermiştir’ diyerek propaganda bir mesele gibi yaklaşıyor olunsa da; yapılıyor.” Yani kürtaj olmak isteyen süreç içerisinde uygulamalardan ve deneyimlerden kürtajın birçok devlet hastanesinde fiilen gerçekleştirilmediğini öğreniyoruz.
kadınlar bu konuda bilgilendirilmek yerine, ikna odalarına alınarak bu kararlarından vazgeçmeleri sağlanıyor. Dahası sağlık sigortası babası veya annesi üzerinden olan bekâr kadınların devlet hastaneleri kürtajı uygulasa bile katkı payı kesimleri nedeniyle bilgi ailelerine ulaşacağından özel kuruluşlarda kürtaj yaptırmak durumunda kalıyorlar. Bu durumda gerçekten kürtaj hizmeti veren sadece muayenehaneler ve klinikler kalıyor. Kısaca ufak bir değişiklik denen muayenehaneler ve kliniklerde kürtaj yapılmasının yasaklanması fiiliyattan hareketle bekâr kadınların kürtaj yaptırmasının ve de genel olarak kürtajın yasaklanması anlamına geliyor. Paranoyak değiliz, iktidarı tanıyoruz! Yakın zamanda bir aile hekiminin,
2 Nisan 2009 tarihli Birgün gazetesinde, Sevgim Denizaltı’nın haberine göre; İstanbul’da 15 devlet hastanesinden yalnızca iki tanesi evlilik şartı aramadan (evlilik şartı aramak kanuna aykırı) kürtaj yapıyor. Yedi hastane “yalnızca sağlığı tehdit eden zorunlu durumlarda” kürtaj işlemi yaptığını açıklıyor. Ayrıca Ayşe Toksöz’ün Kasım 2010-Mart 2011 arasında 8 devlet hastanesinde yaptığı araştırmaya göre; kürtaj uygulamalarındaki keyfilikler, kural yorumları belirsizlikler ve yetersizlikler kadınlar için
kızının hamile olduğunu babasına bildirmesi nedeni ile gebe kadınların fişlemesi meselesi, sağlıktaki sıcak gündemi daha da alevlendirdi. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurum Başkanı Doç. Dr. Mustafa Aksoy yaşanılan gelişmelerle ilgili Radikal gazetesine, fişleme paranoyası oluştuğuna bunların yersiz olduğuna ve yakında yapılacak değişikliklere ilişkin açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalarda, kadın ve erkeklere doğum kontrol yöntemlerinden kürtaja, kondom kullanmaktan genetik hastalıklara, normal ve sezaryenle doğuma kadar her türlü bilgi çok detaylı bir şekilde verilecek kurumlar oluşturulacağını ve evli olmayan çiftlere de açık olacağını belirtti. Ancak GEBLİZ, ASM (Aile Sağlığı Merkezleri’nde) kadınlara doldurtulan “15–49 kadın izleme fişi”, kan testi yaptıranlardan TC kimlik no istenmesi vb., açıklamalar olumlu gözükse de, sürmekte olan uygulamalar ve kürtajın gayri resmi yasak olduğu bir ortamda tam anlamıyla karşılığının bulunmayacağını gösteriyor. Güvenli, ücretsiz kürtaj hakkı istiyoruz! Özetlersek bakanlar olumlu ya da olumsuz ne derse desin, kürtaja erişim zaten oldukça zorlaştırılmış durumda. Kürtaj olmak isteyen kadınlar hâlihazırda pek çok engelle karşılaşıyorlar. Oysa biz kadınlar olarak, ne zaman ve kaç tane çocuk doğuracağımıza kendimiz karar vermek istiyoruz. Bu nedenle, erişilebilir, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı istiyoruz!
Gebeliği İzleme Sistemi (GEBLİZ) üzerine İşçi Cephesi’nden Kadınlar, 10 Temmuz Geçtiğimiz hafta basına yansıyan bir haberle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, aile hekimleri aracılığıyla kadınların “gebelik testi yaptırıp-yaptırmadığını”, “kürtaj olup-olmadığını”, “neden kürtaj olduğu” ve “gebeliğe ilişkin süreç”i “GEBLİZ”le izlemeye aldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu tür bir uygulamaya anne ve bebek ölümlerinin takibi ve azaltılması için başvurulduğu söyleniyor. Ancak ortada daha ‘anne’ ve ‘bebek’ dahi yokken; gebelik testi yaptıran kadınların takip edilmesi, kürtaj
hakkının kullanılması önünde yeni bir engel daha getirdiği açık. Zira gebelik testinin ardından hekimlerin evlere gelerek kadınları takibe alması, kadınların özel hayatını hiçe sayan ve rahmindeki bu değişikliğin geleceği hakkındaki kararını tek başına almasını zorlaştıran bir şey. Üstelik kadın bekarsa ve gençse, bu uygulamayla gebeliğin kadının ailesi tarafından öğrenilmesi yeni kadın katliamlarına davetiye çıkaracaktır.
ceği gibi bir hakkımız varken, devlet neden bu bilgileri öğrenmek istiyor sorusu akla geliyor. Bu türden sorulara cevaben, geçtiğimiz haftalarda sisteme “mahremiyet butonu” eklendiğini duyuyoruz, bilgilerinin paylaşılmasını istemeyen hastaların bu butonu işaretletmesi gerektiğini öğreniyoruz.Oysa doğru olan zaten bir hasta özellikle istemiyorsa bilgilerinin gizliliğinin esas alınmasıdır.
Üstelik, Tabipler Birliği’nin Öte yandan hasta ve doktor açıklamasıyla kadının aile sağlık arasındaki bilgilerin, hastanın rızası sisteminden faydalanmak istemese olmadan üçüncü kişilere verilemeye- de gebeliği takip edilmek zorunda
olduğunu, yoksa hekimlere negatif performans uygulandığını öğreniyoruz, yani kadınları bir dedektif gibi takip etmeyen hekimin de maaşı kesiliyor. Bu tür uygulamalarla doktor ve ona sağlığını emanet eden hastalar arasında güven ilişkisinin ne kadar zedelenebileceği de açık. Bu uygulamayla karşılaştığımızda, öncelikle bilgilerimizin ve özel hayatımızın gizli kalması gerekliliğini ne yazık ki bizim hekimlere hatırlatmamız ve “mahremiyet butonu”nu hekime işaretletmemiz gerekiyor. Bedenimiz bizimdir!
8
ARKA PLAN
62’den tavşan, AKP’den demokrat yapmak! Tarihsel süreç, sınıfsal çıkar ve sınıf mücadelesinin güçler dengesi göz ardı edildiğinde, anlık olarak, AKP gibi bir hükümete dahi, evet, demokrat diyebilirsiniz. Lakin bu, gerçeğin o kadar küçük bir parçasıdır ki yanlışlanması için çok fazla beklemenize gerek kalmaz Oktay Benol, 26 Temmuz
AKP hükümetiyle birlikte Türkiye’nin büyük bir değişim ve gelişim yaşadığı konusunda oldukça geniş bir mutabakat var. Bu mutabakat; ekonominin büyüyüp güçlendiği, demokrasinin gelişip serpildiği ve Türkiye’nin bölgesinde bir lider ülke konumuna yükselirken dünyada da saygın bir yere ulaşmakta olduğu iddiasına dayanıyor. Bununla birlikte bu ‘Güçlü Türkiye’ hayalinin sınırlarını sık sık hatırlatan ve çizen iç-dış sorunların varlığı hem rejimde dalgalanmalara sebep oluyor hem de hükümeti hangi politik enstrümanı ne zaman ve nasıl kullanacağı konusunda kararsızlığa sürükleyerek dengesini bozabiliyor. Hükümetin Kürt sorunu karşısındaki konumlanışı ve giderek daha da karmaşık bir hal alan Suriye meselesi bu durumun en açık örneklerinden birini oluşturuyor. Diyarbakır mitingi ve Suriye Bu konuda çok taze bir örnek: BDP’nin meşru ve yasal Diyarbakır mitingi doğrudan siyasi irade (Hükümet-İçişleri Bakanlığı) ve idarenin (Vali-Polis) anti-demokratik müdahalesiyle adeta savaş görüntülerine sahne olacak şekilde engellenmek istendi. Temel amacı Kürt siyasi hareketinin iradesini kırmak olan ve doğrudan milletvekillerini hedef almaktan da çekinmeyen saldırganlık sonucu birçok vekil yaralandı. Gerçekten de hem yasaklama kararı hem de sergilenen saldırganlığın kabul edilmesi mümkün değil. Miting sırasında olduğu gibi sonrası değerlendirmelerde de BDP/HDK yönetici ve milletvekilleri hükümetin bu uygulamalarını haklı olarak çok sert şekilde eleştirdi ve teşhir etti. İpler bir kez daha sonuna kadar gerildi. Birkaç gün sonra Esad’ın rejim güçlerinin Kuzey Suriye’den ayrılması üzerine “Batı Kürdistan” olarak anılan bölge başta PYD olmak üzere Kürt siyasi hareketi-
nin örgütlü güçlerinin denetimi altına girmeye başladı. Ankara beklendiği üzere bu gelişmeye karşı -ana teması izin vermeyiz olantehdit dozu yüksek sert bir açıklama yaptı. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın -ana teması şartlar değişti olan- karşı açıklaması ise hem Kürt sorununun geldiği noktayı göstermesi hem de Kürt siyasi hareketinin önderliğinin çözüm konusunda güncel politikprogramatik çerçevesini sunması açısından oldukça önemli:
mesi gereken oldukça fazla iç-dış sorun var. Evet, AKP hükümeti 2002–2007 döneminde dünya ekonomisinin görece canlılığında sosyal açıdan tırpanlanmış bir kalkınma modeliyle azami fayda sağladı. 2008’de açığa çıkan ve hızla yayılan kriz döneminde de baskı aygıtlarını ele geçirmiş ve güçlü bir toplumsal destek sağlamış olmanın da avantajıyla emek ve sosyal haklar karşıtı bir politikayı uygulayabildi. Bu faktörler ekonomik krizin Türkiye’ye etkilerini şu aşamaya “Türkiye Suriye’de Kürtlere yakla- kadar yumuşatabildi; siyasi bir kriz şımda hata yaparsa ciddi sorunlarla ortamının oluşmasını engelleyebildi. Bu anlamda mağdur, haklı ve halktan yana bir imaj yaratmayı başaran AKP hükümetinin deTürkiye tuhaf mokratik gericilik politikalarıyla kontrol ve inisiyatifi –giderek daha bir ülke olmaya da zorlaşan şekilde- elinde tutmadevam ediyor. ya devam ettiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte derinleşen krizin Ülkeye “demok- Avrupa ekonomilerinin çarklarını rasiyi” demokrat yavaşlatması ekonomik faaliyetleriyarısını Euro bölgesiyle yapan olmayan AKP hü- nin Türkiye için tehlike çanlarının çalkümeti getiriyor! maya başladığını göstermekte. Yeni pazarlar bulma konusunda Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine karşılaşır. Halkın isteğine ve tercihi- “sıfır sorun” şiarıyla yapılan son 10 ne saygı duyarsa manevra kabiliyeti yıllık yatırımların Arap devrimi ile karmaşıklaşması ise ayrı bir sorun artar. Suriye Kürtleri düşmanlaştırılmamalı. Topraklarında 20 milyon olarak gözükmekte... Kürt yaşayan bir Türkiye, komşuLakin bu tablo ve bütün bu sundaki Kürtlerle ilgili yapıcı söylem dalgalanma ve denge bozukluğu kullanmalı. Bunu yaparsa biz de sadece rejim ve hükümetle sınırdestek veririz. PYD de Türkiye’nin lı kalmıyor. Demokratikleşme işini kolaylaştıracak adımlar atar. ve ekonomik refah konusunda Zaten PYD ‘Türkiye karşıtı değihükümeti pusula olarak gören/ liz’ diyor. Suriye’nin bölünmesini görmüş çok geniş bir kesim de bu istemiyor. Kimsenin ‘Sınırlar pardalgalanma ve denge bozuklukları çalansın, ulus devlet kuralım’ talebi çerçevesinde sık sık pusulayı yitiyok. Irak’taki, Suriye’deki ve kendi riyor. 12 Eylül 2010 referandumu topraklarındaki Kürtlerin güvenini ve ardından bugüne dek yaşananlakazanan Türkiye bölgede çok önemli rın bu anlamda bir turnusol işlevi bir aktör olur.” gördüğünü söyleyebiliriz. Nitekim AKP’ye 2003–2007 dönemi icraŞartlar değişiyor atlarıyla demokrat sıfatını uygun Görüldüğü üzere “Güçlü Türki- bulan bu kesimler özellikle son ye” hedefi için aşılması ve halledil- iki yılda AKP’nin giderek Ke-
malizmin İslami sürümü haline geldiğini, biraz da hayret ve hayal kırıklığıyla, ifade ediyorlar. İlgili basın-yayın organlarında neredeyse her gün bu şikâyet ve hayal kırıklıklarını okumak-dinlemek mümkün. Güvendikleri dağlara kar yağanlar Erdoğan’ın tekrar demokrat haline dönmesi için envai çeşit yolla hem ülkenin hem de AKP’nin demokrasi falına bakarak
bir umut ışığı arıyorlar. Cevabını bilsek de o meşum soruyu sormak kaçınılmaz! AKP demokrat mı, değil mi? Türkiye -ne hikmetse- on yıldır bu sorunun cevabını bulamadı! Halen de kafalar karışık. Görüşler sürekli değişebiliyor. Örneğin; Büşra Ersanlı gibi dün, “AKP gelmiş geçmiş en demokratik hükümet” derken bugün “pişmanım” diyenler var. Numan Kurtulmuş gibi dün “firavun” ilan ettiği AKP ile 2023 vizyonu planları yapanlar var. Dün, “Yetmez ama evet!” diyerek 12 Eylül referandumuna omuz verip bugün “bu hükümet şirazeden çıktı” diye tehlike çanlarını çalanlar var. Selahattin
ARKA PLAN Demirtaş gibi önce AKP de “çözüm niyeti” görüp sonra “devlet oldu” diye eleştirenler var. Her şeye rağmen Leyla Zana gibi, “çözerse Erdoğan çözer” diyenler var. Çift sendika beklerken THY’de grev yasağı duvarına çarpanlar var. “Açılım, özgürlük” beklerken kürtaj ve içki gibi konularda yeni kısıtlama girişimleriyle şoke olanlar var. Liste istenildiği kadar uzatılabilir. Kısaca söylenenlerin tümü birden doğru kabul edilirse demek ki AKP hükümeti Türkiye’yi İran ile İsviçre arasında bir salıncak gibi sallıyor! Aradaki ülkeler artık sizin hayal gücünüze kalmış... AKP demokrat mı, değil mi? Malum, 62’den tavşan yapmak hünerli el gerektirmez. Hatta bir bakıma hünersizlerin hüneridir 62’den tavşan yapmak. O yüzden
let) sınıfsal niteliğiyle gündemdeki her konuya dönemsel olarak farklı anlamlar yükler, farklı tutumlar alır. Tarihsel süreç, sınıfsal çıkar ve sınıf mücadelesinin güçler dengesi göz ardı edildiğinde, anlık olarak, AKP gibi bir hükümete dahi, evet, demokrat diyebilirsiniz. Lakin bu, gerçeğin o kadar küçük bir parçasıdır ki yanlışlanması için çok fazla beklemenize gerek kalmaz.” (Mesafe, Oktay Benol, 3. sayı) Çok fazla beklememize gerek kaldı mı? Roboski katliamından BDP’nin Diyarbakır mitingine, THY’de grev yasağından kıdem tazminatının bireysel emeklilik fonu yöntemiyle sermayeye ucuz kredi haline getirilmesine, kürtajın zorlaştırılmasından sosyal özgürlüklerin daraltılmasına kadar ekonomik, politik, sosyal, kültürel tüm alanlarda toplumun ayarla-
Aşçı olmak için iki yumurta kırmaktan; çizer olmak için 62’den tavşan çizmekten; kıssadan hisse demokrat olmak için de “kendine müslüman” olmaktan fazlasını yapmanız beklenir ki bu meşru bir beklentidir rıyla sonuna kadar oynandı, “iki yumurta da mı kıramıyorsun?” oynanmaya da devam ediliyor. sorusunun kültür-sanat versiyonu Demokrat değil ama demokra“62’den tavşan da mı çizemiyortikleştiriyor! sun?” şeklindedir. Aşçı olmak için Türkiye tuhaf bir ülke olmaya iki yumurta kırmaktan; çizer olmak için 62’den tavşan çizmekten; devam ediyor. Ülkeye “demokrasiyi” demokrat olmayan AKP hükükıssadan hisse demokrat olmak meti getiriyor. Öyle ki o yapmazsa için de “kendine müslüman” olyapacak yok(muş)! Nitekim Etyen maktan fazlasını yapmanız bekMahçupyan’a göre AKP demokrat lenir ki bu meşru bir beklentidir. değil, hiç de olmadı. Ama yine Öyleyse 62’den tavşan yaptı diyerek AKP’yi demokrat ilan etmeden Mahçupyan’a göre, demokrat önce sadece ne yaptığına değil ne- olmayan eski rejimin bekçilerine ve demokratik olmayan eski rejiden ve nasıl yaptığına da bakmak gerekir(di). Aksi takdirde siz onun me göre AKP’nin inşa ettiği rejim yaptığı şeyi yapmaya devam edece- daha demokratik! Neden? Çünkü rejimden dışlanan AKP (İslami ğini sanırsınız ama yanılırsınız. kesimler) kendine alan açabil2009’da şöyle demiştik: “Oysa mek için buna neden olan “askeri muhatap (örneğin hükümet/devvesayeti” geriletmek zorunda kaldı,
diyor Mahçupyan. Bir nevi zoraki demokratlık! Yani işin özeti AKP’nin reformcu demokrat kimliği sadece köprüyü geçene kadar ayıya dayı demekten ibaretmiş! Pekiyi, bundan sonra ne olacak? Mahçupyan müjdeli bir haber veriyor; AKP bundan sonra demokratlığa meyledebilir. Neden? Çünkü “AKP mukayesesiz olarak kendisini yenilemeye en açık tutan ve değişimi doğallaştırabilen parti olmayı da sürdürüyor. Dolayısıyla demokrasi tasavvurunun gelişmesi yeni bir partiyi değil, çok muhtemelen yine AKP’yi işaret etmekte.” Kısacası Mahçupyan ben AKP’nin demokrat olabilme ihtimalini sevdim, diyor! O zaman bir soru daha: neredeyse bütün hedeflerine ulaşan AKP neden güç ve iktidarını paylaşsın? Kısaca AKP neden demokrat olsun?
9
üç yıl rejimin bu yeniden yapılanmasını özellikle belirleyecek. Dolayısıyla mesele demokrat olup olmamakla ilgili değil, çıkarlarla ve yeni güç-iktidar ilişkilerinin tanzimiyle ilgili. Bu süreç büyük oranda olgunlaştığı için AKP hükümetinin zaten ne yetenek ne de niyet olarak sahip olmadığı “demokrat” olma durumu da daha istisnai bir hal alacak. Bu aşamadan sonra
Yani işin özeti AKP’nin reformcu demokrat kimliği sadece köprüyü geçene kadar ayıya dayı demekten ibaretmiş!
Rejimin yeni niteliği Tabii bu işler öyle olmuyor. AKP’nin hükümet olma macerası yerel burjuvazinin kendi gelişmesi önünde bir engel olarak gördüğü askeri ve sivil bürokrasiyi kenara itmek istemesiyle başladı. Bürokrasi ise elinde bulundurduğu ekonomik ve sosyal ayrıcalıkları yitirmeme mücadelesi verdi. Lakin eski rejimin kurumsal ve yasal çerçevesine itirazı olan sadece yerel burjuvazi değildi. Tekelci burjuvazi de yeni sermaye birikim modeline uygun olarak rejimin (kurumsal-yasal) yeniden yapılanmasına ihtiyaç duyuyordu. Özal’ın da soyunup yarım bırakmak zorunda kaldığı süreci olgunlaştırmak Erdoğan’a nasip oldu. Sonuçta AKP hükümeti yerel ve tekelci burjuvaziyi ve büyük oranda yeniden yapılandırdığı asker-sivil bürokrasiyi üçlü bir saç ayağında uzlaştırıp buluşturdu. Kuşkusuz finans kapitalin çıkarları doğrultusunda! AKP hükümeti tarafından son on yılda yapılanların tamamı bunun içindi. Türkiye’de bu sürecin Portekiz’deki gibi devrimci yoldan değil İspanya’daki gibi, yer yer çatışmalar yaşansa da, esas olarak politik üstyapıda çeşitli uzlaşma ve anlaşmalarla reformist yoldan olduğunu belirtmeliyiz. Bu burjuva reform süreci henüz nihai sonuçlarına ulaşmadı. Başta yeni anayasa, cumhurbaşkanlığı seçimi ve merkezi-yerel idari yapıların şekillendirilmesi olmak üzere önümüzdeki
yeni sermaye birikim modelinin duyduğu ihtiyaçla yarı-demokratik (yarı-Bonapartist) bir nitelik kazanmakta olan rejime rağmen hükümetin Avrupa krizi ve Arap devrimi ekseninde giderek daha otoriter bir nitelik sergileyeceğini öngörebiliriz. Üç yıl önce şöyle yazmıştık: “Bu kesimlere göre hükümet ya da benzeri başka bir kurum yanlışlarında eleştirilmeli, doğrularında desteklenmelidir; ve doğruyu kim söylüyor ve yapıyorsa onunla ittifak dâhil her türlü ortaklığı kurmak gereklidir! Bu öylesine boş ve günlük bir politikadır ki herhangi bir devletin/hükümetin bu durumdakilerin desteğine hayır demesi tabii ki söz konusu olamaz. Herhangi bir burjuva devletin/hükümetin üzerinde toplumsal bir baskı oluşmadan ya da doğrudan çıkarına hizmet eden bir durum olmadan ileri/geri bir adım attığı ne zaman görülmüştür?” (Mesafe, Oktay Benol, 3. Sayı, 1999) Tabii ki hiçbir yer ve zamanda görülmemiştir. Bir musibet bin nasihatten iyidir denir. Gerçi son on yılda bir değil çok musibet yaşadık. Umarız bu kadarı yeterli olur… Umutsuz olmayalım, mücadele etmekten korkmayalım. Yunanistan, Mısır, Tunus her şeyin değişebileceğini ve mümkün olduğunu göstermiyor mu?
10
POLİTİKA
“KPSS 2012 iptal edilsin!” 7 Temmuz 2012’de yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sorularının sızdırılması, farklı meslek gruplarından binlerce adayı mağdur etti. Sınav öncesi soruların çeşitli kanallar aracılığıyla servis edilmesiyle, özellikle son 3 yıldır bütün sınavlarında şaibe iddialarıyla gündeme gelen ÖSYM’nin güvenilir bir kurum olmadığı bir kez daha açığa çıktı Dicle Nadin, 24 Temmuz
Açığa çıkan ve bildiğimiz kadarıyla, iki yıl önce polislik sınavında soruların çalınması ve soruların bazı evlerde bulunması ile başlayan süreç, ardından 2010 KPSS sorularının internet üzerinden dağıtılmasıyla devam etmişti. Daha sonra TUS’ta yaşanan şaibeler, YGS’de ortaya çıkan şifreler, hakimlik ve savcılık sınavında dereceye girenlerin milletvekili yakını olması, vaizlik sınavındaki usulsüzlükler ve en son da, YGS 2012’de yapılan
çığı olmayan bir formatta deşifre edilmesi, sınav henüz bitmeden Dicle Haber Ajansı’nın soruların sızdırıldığını haber yaparak soruların bir kısmını yayınlaması, sınav bitiminde ise Beyaz Kalem Yayınevi’ne ait internet sitesinde 57 sorunun yayınlanması… ÖSYM bu iddialara yönelik olarak yaptığı basın duyurusunda, son derece komik bir biçimde, soruların sınava girenler tarafından ezberlendiğini ve çıkışta yazılıp yayınlandığını iddia
KPSS sınavı tamamen kaldırılmalı, ihtiyaca göre memur alımı adil bir biçimde yapılmalıdır. Bilinmektedir ki, şu an binlerce okul öğretmensizdir. Buna rağmen çok kötü koşullarda ve düşük maaşlarla çalışan, pedagojik formasyona dahi sahip olmayan “ücretli öğretmen”ler branşları dışında derslere girmektedir hesaplama hataları “adil olmayan” bir sınav sisteminin varlığını doğrulatır nitelikte.
ediyor. Elinizde yazacak bir kağıdınız bile olmadan, 120 dakikada soruları şıklarıyla birlikte ezberlemek, çıkışta da yaymak şaşırtıcı bir biçimde gülünç bir savunma.
Bilindiği üzere, KPSS’de her çift rakamlı senelerde devlet memuru alımı yapılır. Dolayısıyla, 2010 ve 2012’de skandalların baş göstermesi tesadüf Yine bir ÖSYM yetkilisi, değil. Henüz sınav başlamadan sınavda “ilk 90 dakika uygu08.19’da twitter üzerinden lanan dışarı çıkma yasağı”na Türkçe sorularının sınav kitap- uyulmadığını iddia etti. Eğer
bu iddia doğruysa, bu da sınavın bir iptal sebebidir. Diğer taraftan Diyarbakır’da ANF’ye konuşan Bilim Dersanesi sahibi Tayyip Hanas, kimliğini bilmediği kişilerin kendisini ziyaret ederek sınav sorularını 25 bin TL’ye satmak istediklerini söyledi. Bu durumsa sınavın kesinlikle temiz olmadığını göstermektedir.
olduğu kişilerin ataması yapılmış, hatta ne tesadüftür ki bazı kimseler eşleriyle birlikte aynı okula atanmış ve hala öğretmen sıfatıyla çalıştırılmaktadır.
Çeşitli illerde protestolar yaparak, KPSS 2012’nin iptali ve ÖSYM Başkanı Ali Demir’in istifasını isteyen KPSS İptal Edilsin Grubu da bundan sonra kamu personeli atama 2010 KPSS’de failler belirpolitikalarının gözden geçilenmesine, bilinmesine rağmen rilerek, ihtiyaca ve istihdama bir türlü sorumlular yakalana- yönelik düzenlemeler yapılmamış, soruların gönderildiği masını, adaletsiz atamaların ve mağduriyetlerin derhal sonlandırılmasını dile getiriyor.
e-posta adresleri belli iken, gönderen ve alan kişilerin isimleri basına bile yansımışken, çok sayıda bariz kanıt varken iki yıldır soruşturma aşamasından, dava aşamasına geçilememiş, göstermelik olarak sınavın sadece ikinci oturumu iptal edilip tekrarı yapılmıştır. Sınavı şaibeli
Sınav sistemlerinin başlı başına bir adaletsizlik yarattığını ve bunun üzerinden binlerce dersanenin ve sistemin kendisinin para kazandığı ortadadır. KPSS sınavı tamamen kaldırılmalı, ihtiyaca göre memur alımı adil bir biçimde yapılmalıdır. Bilinmektedir ki, şu an binlerce okul öğretmensizdir. Buna rağmen çok kötü koşullarda ve düşük maaşlarla çalışan, pedagojik formasyona dahi sahip olmayan “ücretli öğretmen”ler branşları dışında derslere girmektedir. Benzer şekilde diğer memur alımlarında da eşitsizlikler mevcut olup, bugün mesleğini yapamayan binlerce üniversite mezunu “diplomalı işsiz” bulunmaktadır. Devlet, üniversitelerin kontenjanlarını hangi meslekten kaç kişiyi istihdam edeceğini planlayarak belirlemeli. İnsanları “yaşam boyu” sınava tabi tutmak yerine; onlara güvenceli bir iş ve yaşam olanağı sağlamalıdır.
EMEK GÜNCESİ
11
HEY Tekstil direnişi 172 gündür devam ediyor İC - Haber, 30 Temmuz
HEY Tekstil işçileri, 172 gündür direnişlerini başta fabrika önünde olmak üzere seslerini duyurabildikleri her yerde sürdürmekteler. 400’den fazla işçi 9 Şubat günü haksız bir biçimde atılmalarınının yanında, 3 aylık maaşları ve kıdem tazminatları da gasp edilmişti. HEY Tekstil işçileri en son 29 Temmuz günü Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda eylem yaparak, direnişlerine ihtiyaç duydukları desteği tekrar dile getirdiler.
Bugün ise bizlerin emeği gasp edildi; patronlar ve AKP iktidarı bizleri işçi değil köle gibi çalıştırmak istiyorlar. Biz Hey Tekstil işçileri 171 gündür direniyoruz. 171 gündür çalıştığımız
ürettiğimiz fabrikanın önünde direnişteyiz. Çünkü orada bizim emeğimiz çalındı. Emeğimizin karşılığını alıncaya kadar da direnişimiz sürecek. Bizler köle değil işçiyiz, alın terimizin
Basın açıklamasında HEY Tekstil işçileri adına Güllü, “Biz düne kadar onlar adına çalışan emek veren, üreten işçilerdik.
emeğimizin karşılığını istiyoruz” sözleriyle sürdürülen mücadeleyi aktardı. HEY Tekstil, BEDAŞ, THY, Togo, DHL, Süreyya Paşa Hastanesi... Son dönemde direnişlerin sayısında yaşanan artış, hükümetin ve patronların saldırılarına karşı, işçi sınıfında birikmeye başlayan öfkenin ve mücadele azminin bir belirtisi olarak okunabilir. Önümüzdeki dönemde, işçi sınıfına yönelik saldırıların yoğunlaşacağı ortadayken, sürmekte olan mücadelelerin birleştirilmesi ve bir savunma hattının oluşturulmasının önemi giderek artıyor.
DHL’de sendikal haklar için direniş başladı İC - Haber, 29 Temmuz TÜMTİS (Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası)’in DHL’de başlattığı sendikalaşma mücadelesine karşı, işveren 15 Haziran’dan bu yana ilk olarak Esenyurt-Kıraç lojistik deposundaki 4 işçi olmak üzere, bu zamana kadar 18 işçiyi işten attı ve içeride mücadeleyi sürdüren işçilere karşı baskıyı her gün daha da artırmakta. Sürdürülen mücadele, geçmişteki UPS deneyiminin ışığında, DHL’de örgütlü mücadeleyi sağlamak,
taşeronlaşmayı engellemek, atılan işçilerin geri alınması ve grevli toplu iş sözleşmesi talepleri üzerinden sürdürülüyor. TÜMTİS İstanbul Şube başkanı Ersin Türkmen, neden sendikalaştıklarını ve süreci şu cümlerle aktarıyor: “[İşçiler] düşük ücret ve kötü çalışma koşullarına son vermek, fazla mesai baskısından kurtulmak, insanca çalışma koşulları, insanca yaşamaya yetecek bir ücret istedikleri için mücadele
ediyoruz (...) Yasalara göre fazla mesai sınırının yılda 270 saat olmasına rağmen kimi işçilere yılda 1000 saat mesai yaptırılıyor. Fazla mesai ile işçilerin sosyal yaşamları yok edilerek adeta insanlıktan çıkarıldıkları yetmiyormuş gibi üyelerimiz fazla mesaiye kalmadıklarından dolayı işten çıkarılıyorlar.”
Birbirimize sahip çıkmaktan güç alıyoruz İC okuru bir tekstil işçisi
Merhaba Arkadaşlar, Ben 25 kişilik bir tekstil atölyesinde çalışıyorum. Bodrum katında çalıştığımız için çalışma saatleri çok zorlu geçmekte. Buna bir de sıcaklar eklenince, durum iyice dayanılmaz hale geliyor. Bu olumsuz koşulların yanı sıra bir de müdürlerin daha yük-
sek performans beklentisi bizi psikolojik olarak da yoruyor. İşyerinde çalışma arkadaşlarımızla yaşadığımız ufak sorunlarda, tartışmalarda hemen kapı yolu gösteriliyor.
halinde biz de işi bırakacağız!” dedik. Müdür ilk önce bizi ciddiye almayarak, “hepinize güle güle” dedi. Daha sonra bizim kararlı olduğumuzu anlayınca tekrar bizimle konuşarak, “Siz çıkGeçtiğimiz günlerde yine mayın fakat diğer arkadaşınızı bir tartışma yaşandı ve arkaçıkaracağım” dedi. Biz de bu daşımız müdür tarafından kovuldu. Ben ve 5 arkadaşım, durumu kabul etmedik ve “O çıkarılırsa biz de işi bırakırız” “Arkadaşımızın çıkarılması
dedik. Bu durumda müdür geri adım atmak zorunda kaldı, hepimiz işimizin başına geçtik. Biz birbirimize sahip çıkmaktan güç alıyoruz. Patrona da gösterdik bunu! Bundan sonra karşılaştığımız her zorlukta da bu gücü göstereceğiz. Yaşasın işçilerin birliği!
12
ULUSLARARASI
Cenaze alayımıza eşlik etmek için değil, f İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya işçi sınıfının ağır bir hezimete uğrattığı faşizm belası, küresel ölçekte derinleşen ekonomik krizle ve türlü yeni görüntüler altında geri gelen bir kâbus gibi yeniden yükseliş emareleri gösteriyor. Macaristan’da yüzde 17’lik oy oranıyla ülkenin 3. partisi konumuna erişen ve kendine ait silahlı milis birliklerine sahip Jobbik partisi Nahuel Moreno, 29 Mayıs 1974
Öncelikle partimiz adına mücadelede düşen üç yoldaşımızın ailelerine en içten başsağlığı dileğimizi iletmek istiyorum. Bu üç yoldaşımız da, yalnızca bizim partimizin değil ama aynı zamanda ülkedeki tüm devrimci, antikapitalist ve antiemperyalist savaşçıların ve sınıflarının hatırasında yaşamaya devam edecekler. Fiziksel açıdan aramızdan ayrılmış olsalar da, daima yanı başımızda olmaya devam edecekler. İkinci olarak bu üç yoldaşımızın da, devasa bir derinlik ve örneği temsil ettiklerini belirtmek isterim. Bunu bu üç militanın kişisel biyografilerinden yola çıkarak söylemiyorum. Zira her üçü de çok, öyle çok gençtiler ki asla olağanüstü bir biyografiye sahip olmadılar. Ama tam da bu nedenle muazzam bir örneğin temsilcileriydiler. Mücadele azimleri, partileri ve ideolojileri ile tarihe geçtiler. Yoldaşlarımız, meşru birer enternasyonalist, sosyalist ve devrimci oldukları için katledildiler ve bu nedenlerle sahipsiz değiller. Tam da bu nedenle, hepimizi ölümcül bir şekilde tehdit eden faşizm ve gerici darbe tehlikesi karşısında tüm sol hareketin
deneyiminden, Norveçli faşist Anders Breivik’in 77 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamına, Almanya’da yüzde 2 dolaylarında seyreden oylarıyla faşist hareketin bazı kesimlerinin -aynı zamanda Alman gizli servisiyle temas halinde- işi sistematik olarak göçmen işçi avlama boyutuna taşımış olması örneğinden, Yunanistan’da oy oranlarını sol liberalizm havarilerini dehşete
düşürerek yüzde 6 dolaylarına çıkartan Altın Şafak’ın yükseliş ve tedhiş öyküsüne tüm yaşananlar, işçi hareketi açısından tehlikeli bir virajın dönülmekte olduğuna işaret ediyor. Bu vesileyle uluslararası akımımızın konuyla ilgili önemli belgelerinden birini okurlarımızla paylaşmayı anlamlı buluyoruz. 29 Mayıs 1974 tarihinde Ulusla-
temsilcileri olarak onların eylem birliği örneği sahiplenilmelerini istiyoruz. sergilemekteler. Yoldaşlarımızın katline yol Gün aynı zamanda açan bu süreç bize göre, ünlü partimizin yürütme Jose Leon Suarez katliamı operasyonu ile paralellikler taşımakta. Faşizm seçimler aracıSözünü ettiğimiz bu lığıyla yenilgiye uğratıkatliam nasıl o gün lamaz. Faşizm cepheler tetikçi olarak Libertador* darbesini işaret aracılığıyla da yenilgiye ediyorduysa, bugün uğratılamaz; Şili’de bizim yoldaşlarımızın faşizmin ilk darbesiyle katledilmesi de Geavuçtan kayıp giden su neral Peron’un Yeni gibi düşen Allende’nin Libertador hükümetibüyük seçimci cephesini işaret etmektedir.
nin akıbeti karşımızda bir örnek olarak duruyor. Faşizmle tartışılamaz zira politik ve entelektüel bir akım değildir. Faşizm yalnızca onların kullandığı metotlarla sokakta yenilgiye uğratılabilir yoldaşlar
Üçüncü olarak ise yoldaşlar, bu acı günde bizimle dayanışma gösteren tüm parti ve örgütlere en içten duygularımla teşekkür etmek istiyorum. Bu teşekkürü borç bildiğimiz ve nihai hedeflerimizin ortak olduğu kardeş sosyalist akımlarla, nihai hedeflerimizin ayrıştığı diğer akımlar arasında belirgin ayrımlar olduğunun bilincindeyiz. Buna karşın faşizm tehlikesi ve belasına karşı bugün bizlerle birlikte olmaları çok değerli. Bugün burada bizlerle aynı saflarda olan Hümanist, Demokratik ve Liberal akımlar, saygıyı hak eden üst düzey bir
kurulu adına bir çağrıda bulunmanın da günüdür; ülkede faşist bir yükselişin olduğu aşikâr. Bugüne dek, ne sol militanlara yönelik tek bir saldırıyla, ne komünist bir işçinin ölümüyle, ne işkencelerle ne JP [Peronist gençlik] militanlarının ne Monteneros
militanlarının ne de bizim militanlarımızın katledilmesiyle yetinmediler asla. Bu bizim için hayli anlamlı bir noktaya işaret etmekte; zira bizzat mevcut hükümet faşizmi beslemekte. Kendilerine beyaz bir darbe hazırlamakta olan faşist
ULUSLARARASI
13
faşizmi ezmek için eylem birliği istiyoruz! rarası Troçkist lider Nahuel Moreno önderliğindeki akımın Arjantin seksiyonu PST [Sosyalist İşçi Partisi] Pacheco lokali, Triple A adlı faşist örgütün militanlarınca basıldı. 6 PST üyesi işçi ağır şekilde yaralanırken, 3 işçi faşistlerce kaçırıldı, işkenceden geçirilerek katledildi. Ülkedeki tüm sol ve işçi örgütlerini harekete geçiren ve Türkiye’de 7 TİP’li öğrencinin uğradığı katliamın
Arjantin’deki muadili olan bu saldırı sonrası parti lokali önünde devasa bir cenaze töreni düzenlendi. Bu gösteri esnasında lokal balkonundan kitleye seslenen Nahuel Moreno, General Peron hükümetinin kanatları altında serpilmekte olan faşist güçlerin yükselişine dikkat çekiyor ve bu yükselişe karşı işçi hareketini faşizme karşı tek bir cephede birleştirmek ve kitle hareketinin savunrıyoruz. Partimizi derin bir endişeye sevk eden şey ise, bu eylem birliğinin mezarlığa dek
ma grupları oluşturulması çağrısında bulunuyordu. Nahuel Moreno’nun bu önemli konuşmasını aşağıda bulacaksınız. Bu katliamda can veren işçi yoldaşlarımız; Mario Zidda, Oscar Dalmacio Mesa ve Antonio Mario Moses’in anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Sosyalizme dek daima!
ardından zafer geçişi yapmak için istiyoruz. Faşizm karşısında bu “Eylem Birliği’nin vazgeçilmez önemde olduğu düşüncesindeyiz. Ama bu birlik 5 -10 yıl ile sınırlı tutulamaz. Faşist çetePartimizi derin bir enler şu ana dek harekete dişeye sevk eden şey geçtikleri gibi gelecekte ise, bu eylem birliğinin de sistematik olarak bize saldırmaya devam mezarlığa dek bize eşlik etmekle mi sınırlı edecekler. JP, Komünist kalacağı, yoksa faşizm Parti ya da bizim partimiz PST arasında bir belasını ezmek ve yeayrım gözetmiyorlar. nilgiye uğratmak için sokaklarda filizlenecek Faşizmin temel hedefi tüm örgütlü gücü bir “Eylem Birliğine” imha etmektir. Bize Şili mi dönüştürüleceği. deneyiminin, dünya Bilinmelidir ki, cenaze deneyiminin öğrettiği alayımıza eşlik etmek- çok önemli bir sonucu ten ibaret bir eylem vurgulamanın zamabirliği istemiyoruz. nı gelmiştir yoldaşlar; “Eylem Birliği”ni faşiz- faşizm seçimler aracılımi ezmek ve ardından ğıyla yenilgiye uğratızafer geçişi yapmak lamaz. Faşizm cepheler aracılığıyla da yenilgiye için istiyoruz uğratılamaz; Şili’de faşizmin ilk darbesiyle bize eşlik etmekle avuçtan kayıp giden su gibi mi sınırlı kalacağı, düşen Allende’nin büyük yoksa faşizm belasını seçimci cephesinin akıbeti çeteleri, bu hükümet semirtmekte. Dikkat edin bütün bu ezmek ve yenilgiye uğratmak karşımızda bir örnek olarak duruyor. Faşizmle tartışılamaz gelişmeler karşısında hükümet için sokaklarda filizlenecek zira politik ve entelektüel bir sanki dilini yutmuşçasına kör bir “Eylem Birliğine” mi dönüştürüleceği. Bilinmeliakım değildir. Faşizm yalnızca bir sessizlik içinde. dir ki, cenaze alayımıza eşlik onların kullandığı metotlarla Bu tehlikeli yükseliş karetmekten ibaret bir eylem sokakta yenilgiye uğratılabilir şısında, inatla buradayız ve birliği istemiyoruz. “Eylem yoldaşlar. “Eylem Birliği” diye haykıBirliği”ni faşizmi ezmek ve
Eğer Komünist Parti’den, JP’den, bizim partimiz PST’den düşen yoldaşlarımızı onurlandırmak istiyorsak kendi sonuçlarımızı ortaya koymak zorundayız. Şili’de faşizmin bize öğrettiği yoldaşlar, onlar bizi imha etmeden, onları durdurmak zorunda olduğumuzdur. Bu nedenle partimizin önderliği, bütün akımları gelecek Çarşamba günü saat 19.00’da merkezi lokalimizdeki toplantıya davet etmektedir. Hedefimiz, ülkedeki faşist çeteleri nihai olarak ezeceğimiz bir araç olarak işçi ve emekçilerden oluşacak antifaşist savunma birlikleri inşa etmek olmalıdır.** * Libertador darbesi; 16 Eylül 1955 tarihinde General Juan Peron’un ikinci başkanlık dönemine son veren askeri ve sivil ayaklanma. ** Moreno’nun bu çağrısı ne yazık ki kabul görmedi. “Eylem Birliği” mezarlığa kadar sürecek ve 1976 yılında gelen Videla darbesi ile 1983 yılına dek, içinde 100’den fazla PST militanının da bulunduğu yaklaşık 40 bin devrimcinin ağır işkencelerden geçirilerek imha edilmesiyle sonuçlanacaktı.
14
ULUSLARARASI
Orlando Chirino: “Venezuela’da işçi iktidarı!” 13 Temmuz, İC - Söyleşi / Brezilya Orlando Chirino sendikal savaşımına 1970’li yıllarda tekstil işkolunda bağımsız ve mücadeleci bir akım inşa etmek üzere başladı. 1980 ve 90’lı yıllarda tekstil grevlerine ve CTV sendika bürokrasisine karşı mücadelelere katıldı. 2002 yılında, bu kez petrol işçisi olarak petrol sanayisinin patronların sabotaj ve lokavt girişimlerine karşı savunulmasında ve Chavez’in bir emperyalist darbeyle düşürülmesi girişimlerine karşı direnişte önemli görevler üstlendi. Ulusal İşçi Birliği (UNT) sendikasının ve onun içindeki Sınıf Mücadeleci, Birlikçi, Devrimci ve Özerk Akım’ın (C-CURA) kurucularından oldu. Uzun bir politik mücadele tarihine sahip olan Chirino, Sosyalizm ve Özgürlük Partisi’nin (UIT-CI’nin Venezuela seksiyonu) adayı olarak 7 Ekim başkanlık seçimlerine katılıyor.
Çin, Rusya, Beyaz Rusya ve İran ile yapılan ikili anlaşmalar aracılığıyla yönetiliyor, ve enerji kaynaklarının egemenliği ve bağımsızlığı açısından büyük bir gerileme söz konusu. Dışa bağımlılık ortak mülkiyetler (%60 devlet, %40 diğerleri) aracılığıyla artmış durumda ve on yıllar boyunca gelecek, bu şekilde ipotek altında. Petrol tekrar tümüyle halkın malı olmalı. Millileştirilen
OCh – Biz, bugüne değin askerler, patronlar ve burjuva politikacıların yönetiminde kalan ülkenin yönetimine talip olan işçileriz. Bugün ülkenin içinde bulunduğu ciddi sorunların çözümüne yönelik olarak petrol sanayisinin %100 millileştirilmesi gerekiyor; sendikalara, öğrenci ve köylü örgütlerine özerklik ve bağımsızlık kazandırılmalıdır; bütün bu kesimler tam demokrasi
İC – 14 yıllık Chavez yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz? OCh – İnsanlar için bir hayal kırıklığı oldu, özellikle çalışma koşullarının, ücretlerin, sendika bağımsızlığı ve özgürlüğünün, konut sorununun iyileşmesini bekleyen işçiler için. Sonuç, Tam tersi biçimde gelişti, hükümet toplu sözleşme hakkına müthiş biçimde saldırdı, sendika özgürlüğünü ayaklar altına alarak sendikacıları grev yaptıkları için hapse tıktı. Kiralık katiller kullandı ki bu, Venezuela işçi hareketinde hiç görülmemiş bir olay. Bizim hareketimiz bunların darbesini yedi, on yoldaşımızı öldürdüler, biri Aragua eyaletindeki UNT’nin başkanıydı, Richard Gallardo, üçü de CCURA akımımızın tanınmış önderleriydi. Basın ve TV’deki haberlere ve şikayetlere rağmen cezasız kalmış cinayetler bunlar, doğrudan Eyalet valisini ve Zamora belediye başkanını sorumlu tuttuk. Gallardo yoldaşı bir grevin hemen ertesinde katlettiler. Ama sadece biz değil, bugüne değin kiralık katiller 256 sendikacıyı katlettiler, hiçbiri de yakalanmadı katillerin.
işletmelerde işçilerin sendikal örgütme hakları ellerinden alınıyor ve sendika önderleri işten çıkartılıyor, tabii çalışma koşulları da kötüleştiriliyor. İC – Muhalif Masa platformunda 2002 darbesine katılan patronlar yer alıyor, ama bazı sol gruplar da var. Kim bunlar ve nasıl değerlendiriyorsunuz?
koşullarında emekçi yığınlar için onurlu bir gelecek inşa etmelidirler. İC – Petrol işçilerinin bir kesimi Chavez’den uzaklaşmakta. Ne düzeyde önemli bu olgu?
OCh – Sanayinin savunusunda ve 2002 darbesi sırasında Başkan Chavez’in desteklenip savunulmasında petrol işçileri belirleyici bir rol oynamışlardı. Buna karşılık OCh – Ne yazık ki bazı sol akım- hükümetin en fazla saldırdığı kesim lar var o platformda, Maoizmden bu işçiler oldu; ilk olarak toplu gelen bugün Kuzey Kore rejimini sözleşme hakları ellerinden alındestekleyen Kızıl Bayrak mesela; bu dı, Venezuela’da en iyi ücret alan grup daha önce darbeyi hazırlayan işçilerken sanayinin en kötü ücretDemokratik Koordinasyon’a da lileri durumuna itildiler. Sendika katılmıştı. Masa’ya Herkese Vatan örgütlerine müdahale ettiler, hükügrubunun bir bölümü de katıldı, metin denetimi altına sokuldular. bunlar da Causa R (Dava R) akımı- Başlarına resmi bir sendika liderliği nın devamı. Bir de Podemos partisi oturtuldu. Son sendika seçimlevar, Sosyalizme Doğru Hareket’in rinde akımımız C-CURA 8 bin uzantısı bunlar. Bu son ikisi eskiden oy almış olmasına rağmen yasallığı Chavez hareketine dahildiler ve reddediliyor. Sendikanın genel milletvekilleri de vardı parlamento- sekreteri bile bizim akımımızdan, ama genel sekreter Ulusal MuhaİC – Chavez ulusal egemenlik ve da. Castroculukla yakından ilişkifızlar (askeri polis) tarafından toplu bağımsızlıktan söz ediyor. Politi- liydiler. Bunlar sınıf bağımsızlığı ilkesini çoktan terk etmiş reformist sözleşme görüşmelerine sokulmukası o doğrultuda mı? grup ve partiler. yor. Bu yolla işçiler iki yıl boyunca OCh – İşin gerçeği şu: Bugün sözleşmesiz bırakıldı. Vaaz ettikleri İC – Sizin adaylığınızın temel petrol sanayisi ortak işletmeler “sosyalizm”den ankladıkları bu işte. noktaları nedir? –Chevron, Repsol, Total, vs.- ve
İC – Chavez’e yönelik güven yitimi işçiler arasında genel bir olgu mu? OCh – Toplu sözleşme, bağımsız sendika ve ücret haklarına darbe ardına darbe indiren hükümetin işçi ve sendika düşmanı politikalarının bir ürünü bu durum. Çok önemli kesimlerde kopuşlar oluyor. Örneğin kamu idaresinde, belediyelerde ve eyalet yönetimlerinde, hükümet 2004’ten beri toplu sözleşme görüşmesi yapmıyor ve hükümet planlarını desteklemeyen herkesi takibat altına alıyor. Ama kopuşun en yaygın olduğu kesim petrol işçileri ile alüminyum, demir-çelik gibi temel sanayi işçileri. Hükümetin müthiş baskıcı karakteri işçileri korkutup görüşlerini ifade edebilmek için gizli kaçamak yollar aramaya itiyor. İC – Uluslararası sol akımın bir bölümü sizin adaylığınızı sol oyları bölmek ve darbeci sağa hizmet etmek olarak algılayabilir. Bu denli kutuplaşmış bir seçimde adaylığınız nasıl bir rol oynayacak? OCh – Biz iki burjuva kutba karşı, Capriles ve Chavez’e karşı, bir alternatif oluşturuyoruz. Biz seçime, iki bloğa karşı duran, oy kullanmak istemeyen ya da kötünün iyisine oy vermeyi düşünenlere sınıf bağımsızlıkçı bir seçenek sunmak amacıyla katılıyoruz. İkincisi, bu adaylığımız, ekonomik ve politik talepleri uğruna, yani işçi demokrasisine dayalı gerçek bir sosyalizm uğruna mücadele etmek isteyen, bu amaçla gerçek bir emekçi halk iktidarı için savaşan işçilerin hizmetinde. İC – Chavez halk ayaklanmalarına karşı Libya’da Kaddafi ve Suriye’de Esad rejimlerini destekledi. Ne diyorsunuz bu konuda? OCh – İlk yönetime geldiğinde bu hükümet işçilerin demokratik haklarını ve diktatörlüklere karşı mücadelesini desteklediğini söylüyordu; bugün ise, çok açık bişimde sağa yönelmiş durumda, Kaddafi ve Esad gibi diktatörleri ve katilleri destekliyor, üstelik Pérez Becerra gibi Kolombiyalı isyancıları emperyalizm yanlısı ve katil Santos hükümetine teslim ediyor.
ULUSLARARASI
15
Miguel Sorans: “Devrimcilerin birliğinde ısrar” Yazının başlangıcı 16. sayfada... uzağında; Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki devrimci mücadeleler ve şiddetli bir kriz içinde çalkalanan Avrupa. Üzerinde inisiyatif üstlenmiş olduğunuz bu olguları nasıl tanımlıyorsunuz? MS – IV. Kongremiz, Arap devrimlerinin olduğu kadar Avrupa proletaryasının da dünya sahnesine girmiş olmalarını tanımlayan Politik Tezler kabul etti; bu mücadeleler, genel ve sektörel grevlerle birlikte kapitalist-emperyalist ekonomik krizin sonuçlarına karşı dünya ölçeğindeki savaşımı güçlendiriyor. Kapitalistlerin kestiği reçete müthiş ve yağma sonucu oluşturdukları dış borçları ödetmek istedikleri kitlelerin yaşamında yeni kesintiler öngörmekte. Kuzey Afrika’da diktatörlüklerin çökmesi tüm dünya halklarının mücadelesine müthiş bir katkı. Buna Avrupa’daki grevler ve Öfkeliler hareketi de eklenince, emperyalizme darbeler indiren ve reformları sorgulayan bir durum ortaya çıkıyor, bu da tabii Latin Amerika’daki işçilerin, köylülerin ve gençliğin mücadelesini güçlendiriyor. Bu nedenle, enternasyonalistler olarak Arap devrimini destekliyor ve önemini yaymaya gayret
ediyoruz. Bu anlamda Lucha Internacionalista’nın, Suriye devrimini destekleme kampanyasını başlatmak amacıyla örgütlediği Reguep (Tunus) ziyareti davetini şevkle kabul ettik. Suriye halkını desteklemek amacıyla çeşitli kentlerde aynı zamanda ortak eylemler gerçekleştirmiş olmamız olağanüstü bir çalışma oldu. Kongre bu kampanyanın, ve Yunanistan, Avrupa, Latin Amerika ve dünyanın diğer yerlerindeki mücadeleleri destekleme çalışmalarının sürdürülmesini onayladı. İC – Venezuela ve Chavez dünya Solu için hâlâ bir referans. Sizin Venezuela partinizin başkanlık seçimleri için aday göstermesi nasıl bir anlam taşıyor? MS – UIT-CI için bu, seçimlerin gerçekleşeceği 7 Ekim’e kadar merkezi politik kampanya niteliği taşıyor. Chirino’nun adaylığının desteklenmesi Venezuela ve dünya solu içinde net bir ayrım oluşturacak. Bu amaçla sınıf bağımsızlığı bayrağını yükseltiyoruz. Venezuelalı ve tüm dünyadaki işçilere ve emekçi yığınlara, Chavez’in XXI. Yüzyıl Sosyalizmi’nin, çokuluslu şirketlerle ve patronlarla ortak işletmelerin bir çözüm olmadığını; aynı zamanda MUD adayı Capriles’le yankici Sağ partilerin iktidara dönmesinin de bir çıkış
yolu olmadığını anlatıyoruz, anlatacağız: İşçilerin iktidar olması gerekiyor. Chirino’nun adaylığının desteklenmesi doğrultusunda bir uluslararası kampanya başlatmaya hazırlanıyoruz, bu amaçla sendika ve gençlik hareketi önderlerinin, Solun önemli şahsiyetlerinin, aydınların, sanatçıların, vs. desteğini isteyeceğiz.
Yeni olasılıklara açık olmak gerekiyor. İC – Diğer Troçkist akımlara veya devrimci sol gruplara yönelik bir girişim kararınız var mı?
MS – Şu aşamadaki en önemli olgu, Lucha Internacionalista ile İşçi Cephesi’nin oluşturduğu Uluslararası Birlik Komitesi (UBK) ile kurulmuş olan ilişki. İC – UIT-CI’nin inşası ve ge- UBK ile bir politik alışveriş başliştirilmesi planlarınızın hedefi lattık, ama çok önemli politik olarak IV. Enternasyonal’in ye- birliktelikler çerçevesinde ortak niden inşasını koyuyorsunuz. faaliyetler de gerçekleştirdik, örBu, nasıl bir yol izleyecek? neğin Suriye devriminin destekMS – IV. Enternasyonal’in lenmesi, şimdi de Chirino’nun yeniden inşası stratejik bir görev. adaylığının desteklenmesi. Bu Bunun UIT-CI’nin tek başına da, örneğin halk cepheci hükügelişmesiyle gerçekleşmeyeceğini metlere karşı tutum konusunda biliyoruz. Bu, akımımızın tarih- ilke birliği içinde olduğumuzu sel önderi Nahuel Moreno’nun gösteriyor. Meksika’daki POS ile hep vurgulamış olduğu gibi, de ilişki ve ortak kampanyalar farklı devrimci örgütlerin veya içindeyiz. Bütün bu girişimlerle, akımların birleşmesinin bir ciddi biçimde ve karşılıklı saygı ürünü olacak. Basit ve hemen içinde, aynı uluslararası örgütgerçekleşecek bir hedef olmalenme içinde birlikte olabilmedığının farkındayız. Ama bu nin politik koşullarının bulunup inşanın geleceğine ilişkin olarak bulunmadığını sınamış oluyoiyimseriz, zira tüm dünyada eski ruz. aygıtlara karşı isyan eden ve yeni İC – Eklemek istediğiniz politik ve sendikal alternatifbaşka bir nokta var mı? ler arayan binlerce ve binlerce MS – UBK’nın bir delegasyon savaşçının olduğunu biliyoruz. aracılığıyla Kongremizde bulunBu nedenle bir asgari devrimci program etrafında devrimcilerin mak üzere harcadığı militanca çabaya ve yaptıkları katkılara birliğini savunuyoruz. Bu doğrultuda Venezuela ve Arjantin’de teşekkür etmek isterim. olumlu deneyimlerimiz oldu.
Miguel Sorans: “Devrimcilerin birliğinde ısrar”
UIT-CI’nin 4. Dünya Kongresi gerçekleşti UIT-CI’nin 4. Dünya Kongresi, 24-28 Haziran tarihleri arasında, Brezilya’da gerçekleşti. Kongrede Arjantin, Brezilya, Venezuela, Şili, Bolivya, Peru ve Almanya delegeleri hazır bulunurken, kongreye katılamayan çeşitli ülkelerden partiler (Kolombiya, Panama, Amerika Birleşik Devletleri, Dominik Cumhuriyeti) kongreyi selamlayan mesajlarını ulaştırdılar. Ayrıca, davetliler olarak, Meksika’dan Sosyalist İşçi Partisi’nin (POS) ve UBK’nın (Enternasyonalist Mücadele ve İşçi Cephesi) delegeleri de kongreye katılım gösterdiler. Kongrede dünya politik durumu ve verili durumda geliştirilmesi gereken politik yanıtlar, Venezuela, Bolivya ve Brezilya’da sınıf mücadelelerinin durumu ve bu ülkelerde devrimci partilerin inşası için geliştirilecek taktikler, Küba’da Komünist Parti önderliğinde kapitalist restorasyonun kat ettiği mesafe ve bu ülkedeki mevcut politik durum gibi konular ele alındı. Tartışmaların oldukça açık ve kimi konularda farklı politik tutumlara sahip kesimleri ayrıştıran değil, zenginleştiren bir temelde gerçekleşmesi, kongrenin oldukça verimli geçmesini sağladı. UIT-CI ve UBK arasındaki ilişki, 2011 yılında, dünya ekonomik krizinin derinleştiği ve sınıf mücadelelerinin geliştiği bir dönemde, sınıf mücadelesine ortak yanıtlar geliştirebilmek, özellikle de Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimleriyle dayanışmayı yükseltmek saikiyle, oldukça sağlıklı bir temelde kuruldu. Bölgedeki devrimlere, Avrupa’da gelişen sınıf mücadelelerine ve Latin Amerika’daki halk cephesi hükümetlerine, özellikle de
Chavezciliğe karşı ortak tutumlara sahip olunması, UIT-CI ile işbirliği zeminini geliştiren etmenlerdi. Kongrenin ardından UBK ve UIT-CI arasındaki ilişkinin düzeyi bir adım ileriye taşınmış oldu. Kongrede, Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimlerine, özellikle de Suriye devriminin desteklenmesine dönük girişilen ortak kampanyanın geliştirilmesi, Venezuela başkanlık seçimlerine katılan Troçkist ve işçi aday Orlando Chirino’nun seçim çalışmasının uluslararası bir kampanyayla desteklenmesi ve Avrupa’da gelişen sınıf mücadelelerinin, özellikle Yunanistan işçi sınıfının kahramanca mücadelesinin uluslararası bir kampanyayla desteklenmesi karar altına alındı. Aynı şekilde, geliştirilen ortak kampanyalarla ve ortak pratik faaliyetin sıcaklığında, ortak bir devrimci Enternasyonal’in inşası ve bunun için başlatılan politik tartışma sürecinin derinleştirilmesi hedefi bir kez daha vurgulandı. İçinden geçtiğimiz dünya durumunda, işçi sınıfının devrimci önderlik krizinin üstesinden gelinmesi ve bu amaçla Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inşası görevi, belki de hiç olmadığı kadar yaşamsal bir önem taşıyor. Sekterliğe sapmadan, fakat oportünizme de düşmeden, devrimci ilkeler çerçevesinde örülecek bir uluslararası devrimci kutup, devrimci Marksistlerin bugün için en acil görevi. UIT-CI’nin 4. Dünya Kongresi’nin ise bu amaca mütevazi fakat önemli bir katkı yaparak tamamlandığını düşünüyoruz.
12 Temmuz 2012
UIT-CI (Uluslararası İşçi Birliği – Dördüncü Enternasyonal) önderliğinden Miguel Sorans ile, UIT-CI’nin 4. Dünya Kongresi’nin ardından bir görüşme gerçekleştirdik. Sorans, Morenist Troçkist akım içinde oldukça uzun bir geçmişe sahip. Altmışlı yıllarda çok uluslu Chrysler otomobil fabrikasında çalışırken güçlü bir greve ve sektördeki bürokrasiye karşı mücadeleci ve demokratik bir sendikal akıma öncülük etmişti. 1979’da Nikaragua devrimi sırasında, Blufields kentinin Simon Bolivar Tugayı tarafından zaptını yönetti. Son dönemdeki uluslararası inşa faaliyetlerinde Venezuela’da Orlando Chirino ile birlikte devrimci partinin geliştirilmesinde aktif rol üstlenmekte. İC – Uluslararası bir Kongre gerçekleştirdiniz. İlk değerlendirmeleriniz nedir? MS – Sanırım en önemli olgu, üç nokta çevresinde ilkeli bir devrimci kutbun geliştirilmesinde yeni bir aşama kaydetmiş olmamız. Bu noktalar, Arap devrimlerine ve özellikle de Suriye halkının direnişine koşulsuz destek; Venezüella’da Orlando Chirino’nun adaylığını destekleme çerçevesinde sınıf bağımsızlığının vurgulanması; ve Yunanistan, İspanya ve tüm Avrupa’da işçi hareketinin ve gençliğin mücadelelerinin desteklenmesidir. Aynı biçimde, devrimci sosyalistlerin stratejik görevinin enternasyonalist devrimci partiler inşa etmek ve onların aracılığıyla kapitalist politik önderliklere karşı; mücadelelere ihanet eden, bu mücadeleleri (örneğin, Arap ülkelerinde başlamış olan devrimci süreci) tasfiye etmeye çalışan reformist sendikal bürokrasilere karşı alternatifler geliştirmek olduğu vurgulanmıştır. Bu anlamda Lucha Internacionalista (Enternasyonalist Mücadele, İspanya), İşçi Cephesi ve Meksika’dan POS (Sosyalist İşçi Partisi) gibi oluşumların Kongre’deki varlığını çok önemsiyoruz. Kongrede tartıştığımız temel noktalar üzerinde geniş bir ortaklaşma içinde olduğumuzu gördük ve bu bizim için çok önemli. İC – Özellikle Latin Amerika’da kökleşmiş bir örgütsünüz, bununla birlikte odaklandığınız noktaklardan ikisi bu kıtanın
Yazının devamı 16. sayfada...
www.iscicephesi.net Aylık Siyasi İşçi Gazetesi (Aylık Yerel Süreli Yayın) • Sahibi ve yazı işleri müdürü Atakan Çiftçi (Enternasyonal Yayıncılık) • Yönetim yeri Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sok. No: 19/6 Beyoğlu - İstanbul • 1 yıllık abonelik Yurtiçi: 25 TL • Yurtdışı: 25 € Baskı Gülmat Matbaacılık, Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1NE4 Topkapı - İstanbul, (0212) 5651774 • Fiyatı 2 TL • Her türlü haberleşme ve abonelik talebi için e-posta adresimiz iscicephesi@gmail.com