Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 45
Kasým 2007
http://iscicephesi.org
Savaþ için ne bir damla kan, ne de tek bir kuruþ!
milliyetçiliðe, ýrkçýlýða, þovenizme
hayýr!
türk kürt ermeni kardeþliðine
evet!
Gündem ve Politika
syf. 2-9
Sabreden “Kardelen Ayþe” Muradýna Erer mi? Yaþamýmýzda Medyanýn Rolü Tezkere’ye de, Ýþgale de Hayýr! Asgari Ücret Yoksulluk Sýnýrýnýn Üstüne Kürt Sorunu Üzerinden Burjuvazinin Kâr Savaþý Türkiye Ortadoðu’da Küçük Amerika Olmak Ýstiyor
Sýnýf Mücadelesi
syf. 10-14
4857 Sayýlý Ýþ Kanunu TELEKOM: Dikkat Grev Var! Fabrikalardan okur mektuplarý Kültür-Sanat
syf. 15
Mehmet Uzun’u Kaybettik! Arka Kapak:
syf. 16
Deklerasyon: Güney Kürdistan’ýn Ýþgaline Hayýr!
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Sabreden “Kardelen Ayþe”
Muradýna Erer mi?
Televziyonlarda yayýnlanan þarkýlý “Kardelen Ayþe” reklamýnýn kahramaný Elif Akgül Ateþ. Reklamda bize gösterilen Ayþe, okumuþ, ögretmen olmuþ. Güzel. Ama devamýnda masal bitiyor. Çünkü “Kardelen Ayþe” rolündeki Elif öðretmenin kadrosu yok. Vekil öðretmenlik yapan Elif öðretmenin maaþý 300 YTL. “Kardelen Ayþe”nin durumunda onbinlerce öðretmen var. Son yýllarda “Haydi Kýzlar Okula” ya da “Kardelen” gibi projelerle kýz çokuklarýnýn okutulmasý, meslek sahibi olabilmesi amaç ediliyor. Buna karþý deðiliz. Ama bu projeler sorunu çözmüyor. Okumuþ, öðretmen olmuþ bir kiþiyi bize örnek gösteriyorlar. Bin kiþiyi de okutup meslek sahibi yapsalar sorun yine de çözülmüyor. Çünkü her yýl üniversiteyi kazanamayan milyonlarca öðrenci var. Yeterli olmadýðý bu örnekte de görülebilir.
Eðitim hakký da devletin üstlenmesi gereken bir haktýr. Ama devlet bu görevi gerçekleþtirmek istemiyor. Eðitimi de paralý hale getirerek emekçi yoksul halkýn çocuklarýna okullarýn kapýsýný kapatýyor. Parasý olmayan okuyamýyor. Devlet bu durumdan olan milyonlarca gence de bir umut olarak bu tip projeleri öne çýkarýyor; ya da küçük teþviklerle bazen Ayþeleri destekliyor. Oysa sadece kirli savaþa harcanan paranýn eðitime ayrýlmasý dahi onbinlerce Ayþe’nin okumasýný, üstelik çok çok iyi okumasýný saðlayabilir... Nergis Çayýr - 05/11/2007
Yaþamýmýzda Medyanýn Rolü Son zamanlarda, gazetelerde televizyon ekranlarýnda, tartýþma programlarýnda, yapýlan haberlerde ve dizilerde, milliyetçilik ve þovenizm daha çok iþlenir oldu. Toplum bir kutuplaþmaya doðru bilinçli bir þekilde sürükleniyor. Bu durum gündelik yaþamda, milliyetçi çevrelerin güç kazanmasýna ve daha saldýrgan tavýrlar sergilemelerine sebep oluyor. Halkýn bir taraf olmasý için bütün burjuva medyasý ve dinci basýn ellerindeki imkanlarý sonuna kadar kullanýyorlar. Ekranlarda asker ölüm haberleri sýk sýk vurgulanýyor, ailelerinin aðlayýþlarý, yakarýþlarý, yaþam öyküleri derinlemesine en detaylý bir þekilde haber yapýlýyor.
2
Örneðin bir televizyon programýnda tanýnmýþ sanatçýlar, futbolcular ve benzerleri telefonun baþýna oturup arayan kiþilerle canlý yayýnda sohbet ederek Mehmetçik Vakfý ve þehit aileleri için para baðýþý yapmalarýný istiyor. Bu program saatine denk gelen zaman da ise Cumhurbaþkaný Abdullah Gül’ün kýzýnýn düðünü yapýlýyor ve düðünden bazý kiþiler programa telefonla baðlanýp takýlan paralardan bir kýsmýný baðýþladýklarýný açýklayýp adeta þov yapabiliyor. Ahmet Kaya’nýn resminin basýlý olduðu tiþörtleri giyen inþaat iþçisi iki genç sokak ortasýnda linç edilmek isteniyor, üniversitelerde Kürt kökenli ve solcu gençlere satýr, býçak ve sopalarla saldýrýlar yapýlýyor. Üstelik yapýlan saldýrýlara dýþarýdan gelen ve öðrenci olmayan kiþilerinde katýldýðý bilindiði halde, polis bu saldýrýlarýn yapýlmasýna ses çýkarmýyor, hatta yanlý davranarak saldýranlarý deðil, saldýrýya uðrayanlarý engelleyip gözaltýna almaya çalýþýyor. Bazý dernekler polisler tarafýndan basýlýp üyeleri gözaltýna alýnýyor, bina içerisi arama bahanesiyle darmadaðýn ediliyor, ya da kapatýlýyor. Son süreçte DTP binalarý ülkücülerin saldýrýsýna uðruyor, kurþunlamaya kadar varan bu saldýrýlar karþýsýnda polis saldýrganlarý bulamýyor. Burjuva medya ise bu türden haberlere az yer veriyor. Gergin bir süreç içerisindeyiz. Bu gibi saldýrýlarla nerede ve ne zaman karþýlaþacaðýmýz belli deðil. Çevremizdekilere barýþýn, kardeþliðin, birlik olmanýn, ötekinin hakkýna saygý göstermenin propagandasýný yapmalýyýz. Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði!!! Akýn Sel - 01/11/2007
Tezkere’ye de, Ýþgale de Hayýr! Adýný tam ve açýk þekilde koymaktan çekinmeyelim: 17 Ekim Tezkeresi bir askeri iþgal operasyonu niyetini ifade etmektedir. Kuzey Irak Kürt Federasyonu’nu tahrip etmek, Musul ve Kerkük petrolleri üzerinde söz sahibi olmak amacýný taþýyacak böylesi bir sýnýr ötesi operasyonda PKK sadece göstermelik bir karttan ibarettir. Nitekim ne hükümet ne muhalefet ne de generaller Kandil Daðý’ný öncelikli hedef olarak belirtmemekte, hemen hepsi birden sözbirliði etmiþçesine hedef olarak Barzani’yi göstermektedir. Ýþi Barzani’yi alýp Ýmralý’ya getirmeye kadar vardýranlarýn varlýðý ise hepimizin malumudur. Barzani, Irak devletinin mevcut 3 ana kurucu unsurundan birinin lideri durumundadýr. Irak Cumhurbaþkaný Talabani ile birlikte Irak Kürtlerinin tarihsel liderliðini taþýyan bu kiþilere yönelik bir operasyonun, ABD emperyalizminin giriþtiði iþgal hareketinin bir küçük kopyasý olacaðý açýktýr. Bu durumun Ýngiltere’nin gelip baþbakan Erdoðan’ý alýp kendi ülkesine götürüp yargýlamak istemesinden bir farký yoktur. Lakin kendinden baþka herkesi hakir gören anlayýþýn ulaþtýðý kibrin iþgalcinin dil ve davranýþý olmasý da kaçýnýlmazdýr. Defalarca Irak’a sýnýr ötesi operasyon gerçekleþtiren TSK, ayný operasyonlarý þimdi de yapmaya devam etmektedir. Parlamentonun neredeyse yüzde 93’ünün desteðiyle (507 oyla) TBMM Genel Kurulu’ndan çýkan tezkere, TSK’nýn sadece Kuzey Irak’a ve mücavir alanlara müdahalesinin önünü açmamýþ, daha da ötesi bir bütün olarak Türkiye toplumunu topyekun bir savaþ öncesi duruma getirmiþtir. Bir yanda sýnýra yýðýlan yüzbinlerce askerin varlýðýyla tehdit altýna alýnan Kuzey Irak Kürtleri diðer yanda ise savaþýn hedefi olarak belirlenmiþ Türkiye’deki Kürtler bulunuyor. Savaþ çýðýrtkanlarý Türk-Kürt kardeþliði yalanlarýyla sözümona birlik mesajlarý veriyor. Oysa milliyetçi faþist-þovenist güçler Türkiye’nin her yanýnda kendilerine verilen mesajý yerine getirmeye baþladýlar bile. AKP hükümeti, muhalefet ve Genelkurmay on yýllardýr izlenen inkar ve imha politikalarýyla silindir gibi ezilen Kürtleri bir kez daha ve son derece tehlikeli bir þekilde yeniden hedef haline getirmektedir. “Sözde vatandaþ”tan “ilelebet düþman” olmaya kadar lanetlenen Kürtlerin gördüðü siyasi ve fiziki baský ve þiddet DTP’ye yönelik saldýrýlarda en açýk ifadesini bulmaktadýr. Burjuvazinin ve generallerin bu militarist politik cinnet ortamýndan nasýl bir menfaat umduðunu biliyoruz. Lakin kýþkýrtýlmýþ faþist-þovenist cinnet, kontrol edilemez bir noktanýn eþiðindedir. Kýþkýrtmalar ile baþlayan, korku ve gerilim politikalarý ile yükseltilen tansiyonun toplumun düþman kamplara bölünmesi aþamasýna geldiði gerçeði göz ardý edilemez bir aþamadadýr. Düþmanýn adý PKK/Kürtler olarak konulmuþ ve galeyana getirilen þovenist-faþist kitle harekete geçirilmiþtir. Kürtler, solcular, Afrikalýlar,
GÜNDEM
Savaþ için ne bir damla kan, ne de tek bir kuruþ!
siyahlar, farklý din mensuplarý, küpeliler, uzun saçlýlar, eþcinseller, Ermeniler, sendikacýlar gibi çok geniþ bir toplumsal kesim bu saldýrýlara maruz kalmaktadýr. Toplumun askerileþtirilmesi, farklý olanýn nefesini kesme noktasýndadýr. Ulusal Takým futbolcularý maçlarýna asker selamýyla çýkmakta, spor alanlarý þovenist-faþist baský ve þiddetin gösteri arenasý haline getirilmektedir. Herkesin, her an “terörist” olarak mimlenebileceði bu karabasan ortamýnda “yanlýþ” anlamalara kurban gitmek istemeyenler en abartýlýsýndan bir tapýnma ritüeli içinde bayraklar içinde yaþamaya baþlamýþtýr. “Terörle mücadele ve güvenlik adýna” toplumun terörize edilmesi devlet aygýtýnýn her türlü baský ve otoritesini meþru kýlmaktadýr… Geçtiðimiz 30 yýllýk dönem boyunca çatýþmalarda inanýlmaz can kayýplarý yaþanmýþ olmasýna raðmen devlet inkar ve imha politikasýndan vazgeçmemiþtir. Bugün de en azýlý kýþkýrtmalarýn sonucu nice canlar yitip gitmekte, AKP hükümeti asla yarýþamayacaðý ve yarýþmamasý gereken bir alanda, militaristleþme alanýnda TSK ile aþýk atmaya giriþme gafletinde bulunmakta ve ipler yeniden ve çok daha güçlü bir þekilde generallerin güçlü ellerine geçmektedir. Burjuvazinin ikiyüzlü, soysuz oportünizmi ise bir kez daha açýða çýkmaktadýr. Bir yanda AB projesi ve demokratikleþme yalanlarý, diðer yanda kan kokusunu alan çakallar gibi iþgal ve ganimet peþinde bir talan yandaþlýðý. Baþbakan “önce mili menfaat, sonra para hesabý” diyerek kendisini eleþtirenlere cevap veriyor. Operasyonun olasý maliyeti 200 milyon dolar olarak hesap ediliyor. Tek bir soru: savaþýn bedelini kanýyla, canýyla emekçiler ödüyor, bu 200 milyon dolarý kim ödeyecek? Tabii ki yine iþçi sýnýfý ve emekçi halk ödeyecek. Hükümet memurlara Ocak ve Temmuz 2008’de yüzde 2+2 zam ve taban aylýðýna seyyanen 10 YTL artýþ yapma kararý almýþ. Bir yandan referanduma 103 milyon YTL harcama, bir yanda sýnýr ötesi operasyona 200 milyon dolar maliyet, diðer yanda memura 2+2 ve 10 YTL seyyanen zam. Henüz referandum ve tezkere maliyetlerinin bütçeye ek vergiler olarak yansýmasý aþamasýna gelmedik. Bizler iþçi sýnýfý ve emekçi halk olarak tüm sýnýf kardeþlerimizi baðrýmýza basýyoruz. Çýkarlarýmýz birdir ve asla düþmanlýklarýmýz yoktur. Biliyoruz ki ne adýna yapýlýrsa yapýlsýn savaþlarda iþçi ve emekçiler ölür, üstelik burjuvazinin çýkarlarý adýna. Böylesi bir savaþa hayýr diyelim: Güney Kürdistan’a operasyona hayýr! Tezkere çözüm deðildir, militarist anlayýþýn güç kazanýp daha da egemen olmasýdýr. Tezkereye hayýr! Tezkere uygulanmamalý ve derhal geri alýnmalýdýr. Kürt halký ve DTP üzerindeki tüm baský ve saldýrýlara derhal son verilmelidir. Kürt halký yalnýz deðildir! Savaþ bütçesine hayýr! Ýþgale ve savaþa ne bir damla kan, ne de tek bir kuruþ! 04/11/2007
3
Baþbakan Erdoðan: “Türkiye, referandum kültürüne alýþacak.”
Öyleyse Hodri Meydan: referandum istiyoruz…
Asgari ücret yoksulluk sýnýrýnýn üstüne! Gariplikler ülkesiyiz. “Altý kaval üstü þeþhâne” diye bir deyim var; uyumsuzluklarý anlatmak için kullanýlýr. Ýþte durumumuz daima o minvalde gezinmekte. Nasýl mý? Bildiðiniz üzere 21 Ekim tarihinde bir referandum düzenlendi. Bu referandumda bir deðil birbiriyle alakasýz birkaç konunun bir arada oylanmasý istendi. Þimdi referandum dediðimiz tabii ki öyle basit bir þey deðil; tarihi taa eski Roma’ya kadar uzanmakta. Bu taa’nýn anlamý yaklaþýk 2500 yýl demek oluyor. Bunu akýlda tutalým, lütfen, çünkü referandum doðrudan demokrasinin güzel bir örneði sayýlmakla birlikte Roma’dan buraya yol uzun, þartlar çetin… gördüðünüzde tanýmayabilirsiniz. Cumhurbaþkanýný halk seçsin! Seçmezse 19 YTL ceza ödesin! Netice itibariyle gariplikler ülkesine geliyoruz. Türkiye’de kendilerinden baþka demokrat tanýmayan AKP’liler, “biz halký adam yerine koyuyoruz,
4
cumhurbaþkanýný da halka seçtireceðiz” diyerek referandum kararýný parlamentoda aldý. Onlara göre olay basit: AKP’nin paketine onay veriyorsan “EVET” diyorsun, vermiyorsan “HAYIR” diyorsun. Peki, “arkadaþ ben bu referanduma inanmýyorum, saçma buluyorum, gereksiz buluyorum vb…” diyerek sandýk baþýna gitmeme hakkýmýzý kullanmak istersek? Boykot etmek istersek? Yok öyle bir þey! Ne var? 19 YTL para cezasý var. Kalýn kafalýyýz ya, anlamýyoruz. Yine de soralým: Halkýn cumhurbaþkanýný dahi seçme hakký var, yani o kadar büyümüþ, o kadar akýllanmýþ ki halk, býraktýðýnda zurnacý, davulcu peþinden gitmiyor. Lakin bu ergen halkýn kendisine sunulan iki seçeneði de yetersiz bulma hakký yok. Neden? “Doðrudan demokrasinin güzel
bir örneðinin” Roma’dan buraya gelirken yolda sayfalarý mý düþmüþ? Sadece sandýða gitmeyene 19 YTL para cezasý var yasasý bile, sandýða gitmemek için yeterli bir sebep deðil mi? Nitekim yaklaþýk 14 milyon insan da sandýða gitmedi. Bu “HAYIR” diyenlerden çok daha büyük bir sayý: yüzde 32,7. Sandýk baþýna gidip oyu geçersiz sayýlanlarýn sayýsý yaklaþýk 5,7 milyon. Bunun anlamý oy kullanan her 5 kiþiden birinin oyu geçersiz olmuþ. Gitmeyen ve geçersizler toplamý yaklaþýk 19,5 milyon kiþi. Bu sayý “EVET” diyenlerden dahi fazla. Evetçilerin sayýsý 19,4 milyon. Bu rakamlar referandumun baþta iþçi ve emekçiler olmak üzere toplumun genelindeki deðerinin açýk bir göstergesidir. Herkes masum demokrat, sorumlu ise uzaylýlar… Bir diðer gariplik ise bütün bunlarýn sadece bize garip gelmemesi? Örneðin muhalefet partileri MHP ve CHP’de 19 YTL para cezasýný eleþtiriyor. Sorumlunun AKP hükümeti olduðunu düþünüyorsanýz, yanýlýyorsunuz çünkü hükümet de bu para cezasýna karþý. Haydaa diyoruz di mi? Geriye kim kaldý, Yüksek Seçim Kurulu mu? Avucumuzu yalarýz. YSK Baþkaný Muammer Aydýn’da, “ceza demokratik deðil” diyor. Þimdi geriye kim kaldý, uzaylýlar mý? 1987 yýlýnda çýkarýlan 3376 sayýlý yasayla bu uygulama baþlamýþ. 2005 yýlýnda yürürlüðe giren 5237 sayýlý yasa ile de ceza tarifesi yeniden belirlenip, pekiþtirilmiþ. Ýnsanýn içi kalkýyor; akýllarý sýra bu meymenetsiz suratlýlar, biz iþçi ve emekçileri salak yerine koymaya çalýþýyor… Eskiden masallarý hep tertemiz kalpli, iyi yürekli tonton amca ve teyzeler anlatýrdý. Þimdi “masalcýlarýn” hepsi yalancý. 21
Türkçe’siyle parlamentoda en az 20 milletvekilin yoksa ya da ortak aday göstermek isteyen partiler olarak son seçimlerde yüzde 10 barajýnýn altýnda kalmýþsan yapacaðýn þey AKP’nin, MHP’nin, CHP’nin çýkardýðý adaylardan birini seçmek. Bu öyle bir kumpas ki her durumda kazanan patronlar ve kaybedenler emekçiler oluyor…
Ekim referandumunun maliyeti AKP hükümetine göre bile 105 milyon YTL. Eski parayla 105 trilyon lira. Eðer muhalefete kulak verirsek 200 milyon YTL’den bahsedenler dahi var. Bu para kimin cebinden çýkacak? Baþbakan Erdoðan referandumu israf olarak görenlere kýzmýþ: “Türkiye referandum kültürüne alýþacak” diye buyurmuþ. Ýþçiye memura gelince bütçe delinir deyip zam yok diyen baþbakan iþine gelince ne güzelde daðýtýyor babasýnýn parasý gibi, deðil mi? Referandumu da yaptýk, en kral demokrat olduk… Referandumu da yaptýk ya demokrasiden kafamýz tavana çarptý. Neymiþ makus talihimizi çevirecek bu maddeler? Milletvekili genel seçimleri 5 deðil 4 yýlda bir yapýlacakmýþ. Eeee, ne oldu? Yüzde 10 seçim barajý mý kalktý? Cumhurbaþkanýný halk seçecekmiþ. Zaten yetkileri fazla, azalacak diyorsun ve bu doðrultuda anayasa hazýrlýyorsun. Yetkisiz birini seçmek için 42 milyon insaný sandýk baþýna götürmenin anlamý nedir? Baþkanlýk sistemine doðru gitmek isteniyorsa tabii ki tam isabet. Bu noktada iþçi sýnýfý ve emekçi halk tek adam sultasýna karþý çoðunluk meclisinden yana olmalýdýr.
Yaratýlan bir diðer yanýlgý ise gerçekten halkýn istediði, güvendiði, sevdiði kiþiyi cumhurbaþkaný olarak seçebileceðine inandýrýlmasý. Kimler, nasýl cumhurbaþkaný olarak önerilebilir: “Cumhurbaþkanlýðýna Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dýþýndan aday gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazýlý teklifi ile mümkündür. Ayrýca, en son yapýlan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamý birlikte hesaplandýðýnda yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir.”
Asgari ücret yoksulluk sýnýrýnýn üstüne: referandum istiyoruz… Hep söylüyoruz, yine söyleyelim; biz oyun bozan deðiliz. Tek isteðimiz kuralý koyanýn bizzat kendisinin kurala uymasý. Çünkü bu bile onlarýn ipliðini pazara çýkarmak için yeter de artar bile.“Türkiye referandum kültürüne alýþacak.” buyurmuþtu baþbakan. Katýlýyoruz ve diyoruz ki: Asgari ücret referanduma: asgari ücret yoksulluk sýnýrýnýn üzerine çýksýn diyorsanýz “EVET”, ayný kalsýn diyorsanýz “HAYIR.” Buyurun baþbakan, þu referandum kültüründen birazda biz nasiplenelim. Sýrada emeklilik yaþý, emekli aylýðý, milletvekili maaþlarý ve dokunulmazlýðý ve benzeri önerilerimizde bulunmakta. Hodri meydan! Arif Benol 04/11/2007
5
17 Ekim Tezkeresi: Ýnkar ve Ýmha Politikasýna Devam
Kürt Sorunu Üzerinden Burjuvazinin Kâr Savaþlarý TSK, son iki hafta içinde yaþanan çatýþmalarda ölen askerlerin kaný üzerinden ýrkçý-milliyetçi, þovenist bir politik hat izlemeye devam ediyor. Bu kervana hükümet ve diðer burjuva siyasi partiler baþta olmak üzere, faþist örgütlenmeler de dahil. Bu hat üzerinden toplumun kýlcal damarlarýna düþmanlýk enjekte ediliyor. Bu yaratýlan þovenist havanýn ýrkçý-milliyetçi faþistler için uygun bir ortam olduðu ise þüphesiz. Egemen güçler bu süreçte öyle bir ortam yarattý ki sanki ilk defa Türk askeri ölüyor. Hâlbuki Ekim ayý boyunca ülkeyi yönetenlerin söylemlerine bakacak olursak, bugün yaratýlmak istenen ortamýn baþka siyasi amaçlar için kullanýldýðýný görebiliriz. Öncelikle Türkiye egemenleri Þýrnak’ta ve Daðlýca’da ölen askerlerin üzerinden kendi politik hesaplarýný yürütmekte. Diðer yandan ülkede üzeri külle örtülen rejim krizi her an parlamaya hazýr halde için için yanmaya devam ediyor. AKP’nin seçimlerdeki zaferi ve Gül’ün cumhurbaþkanlýðýna seçilmesi ve sonraki süreçte TSK ile “olumlu” gibi görülen
6
çatýþmalarda aslýnda dipteki derin dalganýn devam ettiðinin göstergeleri... Burjuvazinin kâr savaþlarý Bunun en önemli sebebi ise seçimden güçlenerek çýkan Erdoðan hükümetinin elde ettiði güç. Baþta Genelkurmay ve onla birlikte ayný cephede yer alan CHP-MHP gibi laik düzenin statükocu-milliyetçi unsurlarý bu gücün kendi güçlerini azatlýðýný görüyorlar. Bu nedenle güçlerinin hükümet tarafýndan daha da fazla aþýndýrýlmasýný engellemek için büyük bir mücadele veriyorlar. Bu mücadele rejim için bir sürekli kriz anlamýna geliyor. Dolayýsýyla siyasi ve
ekonomik çýkarlarýnýn tehdit edildiðini düþünen “laik” burjuva cephe tedirgin. “Anadolu sermayesi” veya “yeþil sermaye” diye adlandýrýlan sermaye çevrelerinin, AKP iktidarý döneminde rüyalarýnda bile göremeyecekleri ölçüde kâr etmeleri de bu durumun göstergelerinden biri. “Yeþil” sermayenin en büyük 250 þirketinin 2005 yýlýnda toplam 880 milyon YTL olan kârý, 2006 yýlý sonunda 2 milyar YTL’ye yükselirken, “beyaz” sermayenin amiral holdingi Koç’un 2005 yýlýnda 598 milyon YTL olan net kârý 2006 yýlýnda 561 milyon YTL’ye, Sabancý Holding’in net kârý da 689 milyon YTL’den 494 milyon YTL’ye düþtü. Sermayenin kendi içindeki rekabetinden doðan iç hesaplaþmasý “Kim daha çok kâr edecek?” noktasýnda daha da þiddetleniyor. TSK ve AKP: Farklýlýklar var ama ayný gemideler… AKP hükümetinin TSK ile fikir ayrýlýklarý açýk ama bu iki rejim gücünün ayný gemide olduklarý gerçeðini deðiþtirmiyor. Doðal olarak her iki kurumda düzenin devamýndan yanalar. Bu nedenle hükümet ve TSK, Kürt halkýna yönelik saldýrýlar söz konusu olduðunda hýzla ortak tutum alabiliyorlar. Bugün yaþanan savaþ çýðýrtýlanlýðýnda bu her iki kurumun da sorumluluðu ve katkýsý açýktýr. Nitekim Daðlýca’da son yaþanan çatýþmada 12 askerin öldürülmesi, 16 askerin yaralanmasý ve 8 askerin rehin alýnmasýyla sonuçlanan olayda baþta TSK ve hükümet, PKK’ya yönelik sýnýr ötesi bir operasyonun derhal yapýlmasýnýn fermanýný burjuva medya aracýlýðýyla açýklamadýlar mý? Bunun üzerine harekete geçmiþ olan ýrkçý-milliyetçi gericiler medyanýn
da (4.kuvvet) desteðiyle iyice fütursuzlaþan bir sokak hareketine dönüþmedi mi? Sýnýr ötesi operasyon: Ýnkar ve imha politikasýna devam Türkiye Kürdistan’ýnda 30 yýla yakýn süredir devam eden iç savaþ/askeri çatýþmalar, 150 milyar dolara mal oldu. 40 bine yakýn insan bu savaþta hayatýný yitirdi. Þimdi yeniden savaþ tamtamlarý çalýyor. Lakin Türkiye’nin asýl maksadýnýn bir sýnýr ötesi harekâtla sýnýrlý olup olmadýðý çok tartýþýlýr. Üç yýldýr hep gündemde olan sýnýr ötesi harekât ile PKK’nin belinin kýrýlmayacaðý biliniyor. Bundan önceki 24 harekât ne kadar kýrabildiyse 25’incisi de o kadar kýrabilir. Sýnýr ötesi harekâtta düðümlenen sorun, PKK sorunu olmanýn ötesinde boyutlar taþýyor. Bir gazetenin baþyazýsýndaki ifadeyle, “Öyle görünüyor ki Türkiye tarihsel bir iç hesaplaþmayý yaþýyor. Bu iç hesaplaþma, dýþ güçlerin de katýldýðý bir devlet düzeni ve rejim sorununu içermektedir.” (Cumhuriyet, 22 Ekim 2007) Bugün savaþ çýðýrtkanlýðýný yapan devlet yöneticileri PKK’nýn kökünü kazýmak adýna Kuzey Irak sýnýrýna kimi haberlere göre 60, kimi haberlere göre ise 100 bin asker sevk etmiþ durumda. Peki, bunca hazýrlýk “bir avuç çapulcu” için mi? Buna inanmamýzý kim bekliyorsa hayal görüyorlar, gülünç oluyorlar. Kürt sorununda Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluþundan bu yana izlediði devlet politikasý, Kürt halkýný yok sayan, asimile eden ve asimile edemediklerini de imha ve inkâr politikasýyla yok etmeye dayalý bir anlayýþtýr. Dün olduðu gibi bugün de Kürt halkýnýn hiçbir demokratik hakkýna, siyasi taleplerine tahammül edemeyen ve bunu baský ve þiddet yoluyla bastýrmaya çalýþan bu anlayýþ hakim. Doðal olarak bu egemen anlayýþ topluma PKK’nin “bölücülük” yaptýðý propagandasýný yapmakta. Ve egemenler kendi varlýklarýný bunun üzerine
inþa etmekte. Ama asýl bölücü olan bir halký yok sayan, o halkýn en demokratik, siyasi haklarýna tahammül edemeyenlerin kendisidir. 30 yýla yakýn süredir devam eden savaþ, silah sanayi baþta olmak üzere birçok kesimin ceplerini doldurdu. Bugün de bu güçler savaþýn bitmesini, barýþ ve demokrasinin gelmesini istemiyorlar. Böyle bir anlayýþ bölge halklarýna barýþ getirebilir mi? Devleti yönetenler bugüne kadar Kürt halkýna ne istediklerini sormadýlar. Kürt halkýnýn önemli bir kýsmýnýn desteklediði siyasi bir partisi var: DTP. Egemen anlayýþýn DTP’ye dayattýðý tek þey “kendini inkâr et” baskýsý. Devlet, böylece hedef tahtasýna koyduðu DTP üzerinden Kürt halkýný hedef almýþ durumda. Bu süreçte DTP’ye yapýlmak istenen yeni bir “DEP operasyonu” için zemin hazýrlamak. Savaþ çýðýrtkanlýðýnýn fütursuzca yapýldýðý bir ortamda sokaða çýkmýþ ýrkçý-milliyetçi faþistlerin öncelikli hedefi de DTP oluyor. DTP’nin parti binalarý basýlýyor, taþlanýyor; sokakta Kürt avýna çýkýlýyor;
faþistler, “meclisi basarýz baðýmsýzlarý asarýz” diyerek seslerini yükseltiyor. Ýþte yaratýlan bu atmosfer kimin çýkarýna hizmet ediyor diye sormak gerekir. “Analar daha fazla aðlamasýn” deyip sonra savaþ çýðýrtkanlýðý yapanlar, PKK’ye ama özellikle Barzani’ye gününü göstermek için savaþ isteyenler deðil midir daha fazla ananýn aðlamasýný isteyenler? Erdoðan, “ABD’nin Irak’ta ne iþi var?” diyerek sýnýr ötesi operasyonu meþrulaþtýrmaya, kitle desteði kazanmaya çalýþýyor. Doðru! “ABD’nin Irak’ta ne iþi var?” Lakin 2003 yýlýnda ABD’ye iþgalde kolaylýk saðlamak için 1 Mart tezkeresini meclise getiren Baþbakanýn kendisi deðil miydi? “ABD’nin Afganistan’da ne iþi var?” diyerek ayný mantýðý sürdüren Erdoðan’a bizim de bir sorumuz var: “Türkiyeli askerlerin Afganistan da ne iþi var? Burada kimin çýkarlarýný koruyorlar?” Þahin Yýldýrým 04/11/2007
7
17 Ekim Tezkeresi ve Nedenleri?
Türkiye Ortadoðu’da Küçük Amerika Olmak Ýstiyor Ekim ayýnýn baþýnda Kara Kuvvetleri Komutaný Baþbuð, “ABD de bizim hassasiyetlerimizi gözetmezse Kuzey Irak’ta bedeli artýrýrýz” diyerek ABD’yi tehdit etmeye çalýþtý. Aslýnda Baþbuð’unun tehdidi Kürtlere yöneliktir. Ayný süreçte koroya Erdoðan’da katýldý: “PKK’nýn tanklarý var, bunu asla kabul edemeyiz” diyerek bölgeye yönelik savaþ sinyalleri verdi. (Hatýrlanacaðý üzere Genelkurmay Baþkaný Nisan ayý içinde bir sýnýr ötesi operasyon istemiþti. AKP hükümeti “kibarca” bunu reddetmiþti.) Cumhurbaþkaný Gül’de, AB’nin en yetkili organýnda “üç parçalý federal Irak’ý kabul edemeyiz” diyerek koroya katýldý, ABD’nin Irak projesine açýkça karþý çýktý. Son olarak bu koroya Genelkurmay katýldý. “Önce terörün baþý Ankara’da” diyerek DTP’e üzerinden Kürt halkýný hedef gösterdi. Ardýndan, “Türkiye için birinci tehdit Kuzey Irak’týr” denerek Güney Kürdistan yönetimi hedef ilan edildi. Sahte ABD karþýtlýðý Ülkeyi yönetenlerin açýklamalarýna baktýðýmýzda hepsi ABD’ye karþý bir pozisyon alýyor. Peki, bu doðru mu? Tabiî ki hayýr. Hem AKP hükümeti hem de Genelkurmay en
8
hassýndan Amerikancýdýr. Amerikancý olan TSK’nin ABD’ye karþý “çýkýþ”larýný nasýl görmek gerekir? TSK, silahlarýn konuþtuðu bir ortamda dýþ politikada tamamen hakim bir rol oynamak istiyor. Bu nedenle ABD’ye “asýl muhatabýnýz biziz” mesajý verirken, Ýran, Rusya ve Çin gibi bölgesel güçlere de dolaylý olarak iþbirliði mesajlarý gönderiyor. Bu mesajý alan ABD ise dýþ politikada AKP hükümetini güçlü kýlmak için Baþbakan Erdoðan’ý 5 Kasým’da Beyaz Saray’da aðýrlayacak. Bilindiði üzere ABD emperyalizminin Irak bataklýðýndan çýkmak için bu bölgeyi iki veya üç parçalý bir federal bölgeye bölme planlarý var. Ve bu projenin þekillenmesi
için yoðun çaba harcýyor. Bu tartýþmalarýn ardýndan Türkiye devleti önce Þýrnak’ta ve sonra Daðlýca’daki askerlerin ölümü üzerinden toplumu bu bölgeye yönlendirdi. Ölen askerlerin cenaze törenlerinde baþlayan gösteriler hýzla savaþ çýðýrtkanlýðýna dönüþtü. Türkiye Ortadoðu pastasýndan daha fazla pay istiyor Sonuç olarak, Türkiye devletinin asýl amacýnýn PKK olmadýðýný bakýn Erdoðan nasýl açýklýyor: “Türkiye’nin öncüsü ve lokomotifi olmadýðý hiçbir projenin, bu bölgede kalýcý olabilmesi mümkün deðildir.” Konuþmasýnýn devamýnda daha net konuþan Erdoðan, “geçmiþten ders almayanlar bugün bölgede Türkiye’ye raðmen bir takým projeleri hayata geçirmek istiyorlar” diyerek “biz buradayýz” mesajý vermek istiyor. Türkiye PKK’yi bahane ederek bölgede geliþen sürece dahil olmak istiyor. Neden mi? TSK, bu yolla Kürt devletinin kurulmasýný tamamen önleyecek veya gecikmesi saðlanacak. Kerkük referandumunun yapýlmasý engellenecek veya ertelenecek, Kürtlerin eline geçmesi geciktirilecek. Kürtlerin, petrol geliriyle zenginleþmesi ve bölgede büyük bir güç haline gelmesi önlenecek. PKK’nin, Türkiye’deki askeri ve siyasi faaliyetlerine darbe vurulacak. Operasyon yapýlýrken, içerde Kürt kurumlarý ve DTP ciddi baskýlarla susturulacak. Evet, Türkiye devletinin kýsaca bölge üzerindeki dönemsel politikasý budur. Emperyalist ABD baþta olmak üzere ve onun bölgedeki iþbirlikçileri Türkiye’nin bu emellerini bildiklerinden izin vermek istemiyorlar. On binlerce askerin sýnýra yýðýnak yapýlmasý geliþmelerin sadece PKK ile sýnýrlý olmadýðýný da gösteriyor. Medyada sýnýr ötesi operasyonun PKK ile mücadeleyle sýnýrlý kalmasýný istemiyor ve buna yönelik kamuoyuna hedef gösteriyor. Aslýnda “komþu”yu hedefe
koymak, Türkiye devletinin yayýlmacý emellerinin de iþaretidir. Türk-Kürt çatýþmasý kýþkýrtýlýyor 2004 Newroz’unda yaþanan “bayrak yakma” olayýndan bu yana Genelkurmay açýklamalarýyla kýþkýrtýlan ýrkçý-milliyetçi dalga her geçen gün daha da büyüyor, büyütülüyor. Þimdilik egemen güçlerin demetimin de görülen bu gerici hareketlenmeden beslenen ýrkçý-milliyetçi faþistler ve onlarýn medyadaki kalemþorlarýnýn sesleri çok yüksek çýkýyor. TSK, bu kez de Þýrnak ve Daðlýca’da ölen askerlerin üzerinden yaratýlmýþ olan bu gerici dalga üzerinden AKP iþle hesaplaþmasýný sürdürüyor. Medyanýn da taraf olduðu bu savaþ çýðýrtkanlýðý ile bu militarist anlayýþ hýzla topluma yansýtýlýyor. Öðrencileri sokaða çýkartýp, gencecik beyinlerini kin, nefret ve þiddetle yýkayanlar; askeri elbiselerini çocuklara giydirip ellerine tahtadan silahlar verenlerin militarist anlayýþlarýný kýnýyoruz. Yaratýlan bu ortamda TSK eline geçirmiþ olduðu bu fýrsatý deðerlendirerek AKP hükümetini etkisi altýna aldý. Bu süreçte TSK’ya direnmenin kamuoyu gözünde intihar olacaðý düþüncesiyle þahinleþen AKP, tam kadro koroya katýlarak ýrkçý-milliyetçi þovenist dalgayý yükseltmeye baþladý. Bu süreçte TSK genel bir “seferberlik” baþlattý. Bu seferberliðe siyasi
partiler tam bir konsensüsle katýldýlar. Vataný korumak ve böldürmemek adýna sokak hareketini kýþkýrtýyorlar. Peki, kime karþý? Tabii ki uzaylýlar olmadýðýna göre hedefte Kürt halký var. Düne kadar AKP’e karþý açýktan tavýr alan Genel Kurmay, hedef Kürt halký olunca tam bir uyum içinde çalýþabiliyor. Bu iki kurumun baþýndakiler kendi sermaye çevrelerinin çýkarlarý korumak adýna toplumu laik-þeriat temelinde
kamplaþtýrmadýlar mý? Ama hedef Kürt halký olunca ayný cephede yer almak apteslerini bozmaz. Bu yaratýlan gerici-þovenist ortamdan zarar görecek olanlar iþçiler, emekçiler ve yoksul Kürt halkýdýr. Yaratýlmak istenen ise, Türk ve Kürt iþçi ve enemkçilerinin kamplaþmasýdýr. Egemen güçler bu iki halký bir birine düþürerek kendi sömürü düzenlerinin devamýný arzulamaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn ve yoksul emekçi halklarýn düþmaný sermayedir. Sermaye kendi karlarý için halklarý (Türk-Kürt) birbirine düþman etmekten çekinmeyecektir. Bugün egemenlerin kýþkýrttýðý ýrkçý-milliyetçi gerici dalga, yarýn kontrol edemeyeceði bir noktaya gelebilir. Bunun adý: Faþizmdir. Son süreçte sokaklarda yaþanan olaylar bunun göstergesidir. Hýzýný alamayan medya kitlelerin “milli” duygularýný iþleyerek örgütlenmeye çaðýrýrken, aslýnda bölücülüðün daniskasýný yapmakta. Nitekim bu kýþkýrtmalarýn sonuçlarýný gazetelerde okuyoruz… Radikal gazetesinin 28 Ekim tarihli manþeti: “Bursa ilinde sahipleri Mardinli diye maðaza yaðmalandý…”, “ülkücüler doðululara saldýrýyor.” Hatta “medyanýn generali” olarak bilinen Hürriyet gazetesinin “kýdemli medya generali” Ertuðrul Özkök köþesinde “sefer görev emri” çýkararak ýrkçý-gericiliði kýþkýrtmýyor mu? Köþesinde gazýný alamayan Özkök aniden anti-amerikancý oluveriyor. Bunlarýn Amerikancýsý da, anti-Amerikancýsý da cebine kimin dolar koyduðuna baðlý olarak yaþýyor. “Þehitler” üzerinden zincirlerinden boþalan faþist ve faþizan eðilimli kitleleri sokaða dökenler olaylarýn yoksullukla bütünleþtiðini gördüklerinde, bu saldýrganlýðýn kendi çýkarlarýna zarar vermeye kadar varacaðýndan korktuklarýndan yalancý “itidal” çaðrýlarý yapmaya baþladýlar. Bu ne ikiyüzlülüktür beyler! Bu bölücülük deðil de nedir? Sonuç olarak, yaratýlan atmosferde sol-sosyalist hareketin de ne kadar zayýf olduðu ortadadýr. Bu atmosferde “bana dokunmayan yýlan bin yaþasýn” mantýðýný izleyenler var. Biz devrimci Marksistler olarak, yaratýlmak istenen Türk-Kürt çatýþmasýna sýnýf ekseninden
yaklaþmak zorundayýz. Varoluþ nedenimiz de budur. Bugün tüm egemen güçler silahlarýný, zehirlerini, kalemlerini Kürt halkýna ve onun siyasi partisine yönelttiði bir süreçte, bizlerin almasý gereken tutum Kürt halkýnýn yanýnda yer almaktýr. Kirli Savaþýn Faturasýný Kim Ödeyecek! TSK ve AKP hükümeti tarafýndan sistemli ve bilinçli olarak
týrmandýrýlan ýrkçý-milliyetçi þovenist dalga burjuvazinin çýkarlarýna hizmet ediyor. Ülkede yaratýlan atmosferi arkasýna alan sermaye çevreleri “milli birlik ve beraberlik” hamasetiyle iþçi ve emekçilere yönelik saldýrýlarýný hayata geçirmek için hazýrlýk yapýyorlar. Bu saldýrýlarýn hayata geçirilmesi için öncelikle iþçi ve emekçilerin bilincini bulandýrmak ve iþçi sýnýfý ve emekçi halklar arasýnda düþmanlýk tohumlarý ekilmesi gerekiyor. Ekiyorlar da! Bunu da “bayrak”, “vatan”, “toprak”, gibi hamasetle süslenmiþ sloganlarla hayata geçirmek niyetindeler. Bu zemin maalesef bu topraklarda var. Burjuvazi ordusuyla, hükümetiyle, medyasýyla iþçi ve emekçilerin zihnini ýrkçý-milliyetçi þovenist fikirlerle zehirlemeye baþlamýþ durumunda. Bu zehir ne oranda iþçi ve emekçilerin vücutlarýna yayýlýrsa, sermayenin saldýrýlarýna o kadar kayýtsýz kalýnacaktýr. Çünkü iþçi sýnýfý sermayenin istediði gibi düþünüp hareket ettiði sürece bu zehirli tohumlarýn bedelini her gün ve daha aðýr bir þekilde kendisi ödeyecektir. Ýþte gerici ortamda týrmandýrýlan þovenist histeri buna hizmet etmekte. Þahin Yýldýrým 04/11/2007 9
4857 Sayýlý Ýþ Kanunu 1961 Anayasasý’yla birlikte iþçi-iþveren iliþkilerini düzenleyen ilk yasa olan 3008 sayýlý Ýþ Kanununun yerini alacak yeni bir yasa gerekmiþtir. 1967 yýlýnda 931 sayýlý Ýþ Kanunu çýkarýlmýþtýr. Ýkinci olarak Ýþ Kanunu olarak bilinen bu yasa Anayasa mahkemesi tarafýndan þekil yönünden iptal edildikten sonra ortaya çýkan hukuki boþluðu doldurmak üzere 1971 yýlýnda bazý deðiþikliklerle 1475 sayýlý Ýþ Kanunu yürürlüðe konulmuþtur. Patronlar ve onlarý parlamentoda temsil eden hükümetler, dünyada ve Türkiye’de de bilgisayar teknolojisinin geliþmesi ve uluslararasý þirketlerle rekabet etmek için patronlarýn daha rahat ve esnek hareket edebilmelerini saðlamak için, 1980’lerden bu yana tüm hükümetler bu yasayý belli dönemler de gündeme getirmiþler. Ama iþçi sýnýfýn tepkisi karþýsýnda buna cesaret edemeyen hükümetler, iþçi ve emekçilerin en zayýf ve örgütsüz olduðu dönemlerde, iþçi sýnýfýna saldýrmayý ihmal etmemiþlerdir. Çýkarýlan yasalar ne kadar patronlarýn lehine olsa da, patronlar hiçbir zaman bu yasalara uymamýþlardýr. Çünkü patronlar, 1475 sayýlý Ýþ Kanununda belirlenmiþ iþ düzenine uymamýþlar ve buna karþý cezai yaptýrýmlar, komik para cezalarýyla sýnýrlanmýþtýr. Ayrýca da hükümetler yasalarý düzenlerken her zaman patronlarýn keyfi ve esnek davranmalarýný saðlayacak yasal boþluklarý da unut-
10
mazlar. Ayný 2003 yýlýn yürürlüðe giren 4857 sayýlý Yeni Ýþ Kanunu gibi... Esasýnda bu kanunu özetlemek gerekirse þöyle özetleyebiliriz: bugüne kadar patronlar zaten iþçileri esnek çalýþmayla istedikleri gibi çalýþtýrýyorlardý. Bu yasayla patronlar, esnek çalýþmayý yasallaþtýrmýþ oluyorlar. Þimdi 4857 sayýlý Ýþ Kanunu’nda yer alan maddelere; 41. madde: Fazla çalýþma ücretiyle ilgili, ve 63. madde: çalýþma süresini belirlemekte... kýsaca bakalým. 41. madde: “Ülkenin genel yararlarý yahut iþin niteliði veya üretimin artýrýlmasý gibi nedenlerle fazla çalýþma yapýlabilir. Fazla çalýþma, kanunda yazýlý koþullar çerçevesinde, haftalýk kýrk beþ saati aþan çalýþmadýr. 63. madde hükmüne göre denkleþtirme esasýnýn uygulandýðý hallerde, iþçinin haftalýk ortalama çalýþma süresi, normal haftalýk iþ süresini aþmamak koþulu ile bazý haftalarda toplam
kýrk beþ saati aþsa dahi bu çalýþmalar fazla çalýþma sayýlmaz…” Normal haftalýk kýrk beþ saat çalýþan bir iþçinin her bir saat fazla çalýþma için yüzde elli yükseltilmesiyle ödenir. Haftalýk çalýþma süresinin sözleþmelerle kýrk beþ saatin altýnda ise, bir saat fazla çalýþma için yüzde yirmi beþ yükseltilmesiyle ödenir. Bu madde de görüleceði gibi çalýþma süreli sözleþmelerin hem iþçilere düþük ücretin yaný sýra fazla mesai ücreti de düþürülüyor. Yasa, fazla saatlerle çalýþma için iþçinin onayýný almasý gerekir. Bugün hangi patron iþçinin onayýný alarak mesaiye býrakýyor? Ayrýca ayný yasa “fazla çalýþma süresinin toplamý bir yýlda iki yüz yetmiþ saatten fazla olamaz” diyor. Özelliklede tekstil iþ kolunda bu rakam iki- üç aylýk mesai saatine denk geliyor. diye devam ediyor. 63. madde ise, taraflarýn (iþçipatron) anlaþmasý ile haftalýk normal çalýþma süresi, iþyerlerinde haftanýn çalýþýlan günlerine, günde on bir saati aþmamak koþulu ile farklý þekilde daðýtýlabilir. Bu halde iki aylýk süre içinde iþçinin haftalýk çalýþma süresi, normal haftalýk çalýþma süresini aþamaz. Denkleþtirme süresi toplu iþ sözleþmeleri ile dört aya kadar artýrýlabilir… diye devam ediyor. Yukarýdaki iki madde patronlara denkleþtirmek adý altýnda
Tablo 1 (1475 Sayýlý Ýþ Kanunu’na Göre Fazla Mesai)
iþçileri daha fazla çalýþmasýný ve buna karþý daha düþük mesai ücretini vermesine olanak tanýyor. Ayrýca haftalýk kýrk saat olan çalýþmayý kýrk beþe çýkararak kazanýlmýþ olan günlük sekiz saat çalýþma hakkýný, yeni yasayla dokuz saate çýkarmýþ oluyorlar. Yasa iki aydan yani sekiz haftalýk bir süreden söz ediyor. Bunu daha iyi anlamak için eski yasa ile yeni yasa üzerinde bir karþýlaþma yaparak aradaki uçurumu görebiliriz. Bir örnek tabloda bu uygulamayý deneyerek görebiliriz. (1475 sayýlý iþ kanununa göre bir iþçinin çalýþma gün, saat ve mesai toplamý için bkz. Tablo 1) Yapýlan hesaba göre sekiz hafta da denkleþtirerekçalýþtýran
bir patronun iþçiye vereceði fazla mesai ücreti bulacaðýz. Toplam 368 saat / 8 hafta = 46 saat / hafta yapar. Haftalýk çalýþma süresi 45 olduðuna göre, bir iþçinin yaptýðý fazla mesai 1 saattir. 1 saat X 8 hafta = 8 saat mesai ücreti hak ediyor. Buna göre, net saat ücreti 2 milyon lira olan bir iþçinin yüzde 50 fazla mesai ücretiyle saat ücreti 3 milyon lira eder. 8 saat X 3 milyon = 24 milyon lira. Yani, denkleþtirme adý altýnda iþçinin eline geçecek olan mesai ücreti 24 milyon lira Ayný uygulamayý eski iþ yasasýna uygulayarak görelim. (4857 sayýlý iþ kanununa göre bir iþçinin çalýþma, gün ve mesai toplamý için bkz. Tablo 2)
Bilindiði üzere eski iþ yasasýna göre, haftalýk çalýþma süresi kýrk beþ saattir. Buna göre, net saat ücreti 2 milyon lira olan bir iþçinin yüzde 50 fazla mesai ücretiyle saat ücreti 3 milyon lira eder. Eski yasaya göre 61 saat olan mesai X 3 milyon lira = 183 milyon lira eder. Sonuç olarak, eski yasaya göre iþçinin eline geçmesi gereken 183 milyon lira olmasý gerekirken, yeni yasayla 24 milyon lira geçiyor. Aradaki fark 159 milyon liradýr.
Tablo 2 (4857 Sayýlý Ýþ Kanunu’na Göre Fazla Mesai)
Þahin Yýldýrým Kasým 2007
11
iþçiler çalýþmadýklarý için hizmet kendiliðinden duracak, arýzalar giderilmediði için artmaya devam edecektir.
Telekom: Dikkat Grev Var! Mart 2007’den beri Haber-Ýþ Sendikasý ile Türk Telekom’un yeni sahibi Lübnanlý Oger þirketi arasýndaki toplu iþ sözleþmesi anlaþmazlýkla sonuçlandý. 25 bin 687 Telekom iþçisi 16 Ekim tarihinde greve çýktý. Haber-Ýþ sendikasý sözleþmede birinci yýl yüzde 19 zam ve sendikal haklarýnýn korunmasýný istemekte. Buna karþýn iþveren 6 aylýk dönemlerde yüzde 4 zam yapmayý öneriyor. Ama haftalýk 5 günlük çalýþma süresinin 6 güne yükseltilmesi, günlük çalýþma süresinin 9 saat yerine iþveren tarafýndan belirlenmesi gibi talepler de iþverenin gerçek niyetinin bir göstergesi. Sendikasýzlaþtýrma saldýrýsý Ayrýca iþveren sendikal örgütlenme dýþýndaki iþçilere yüksek ücretler ödeyerek sendikal örgütlenmeye son vermek, iþçiler arasýndaki baðlarý koparmak, düþük ücretle ve daha az iþçiyle daha fazla iþ
12
isteme peþinde. Bu iþverenin esnek çalýþmayý dayatýp uygulatmak istediðini gösteriyor. Medya patrondan yana... Grevin daha ilk gününden beri patronlardan yana olan basýn kuruluþlarý grevi karalama kampanyasý baþlatýp, sabotaj haberleri yaymaya baþladýlar. Niyetleri böylelikle iþçilerle toplumu karþý karþýya getirmek, grevi haksýz ve hiç yoktan var olmuþ gibi gösterme amacýný gütmüþlerdir. Böyle yaparak iþçileri ülkelerine zarar veren “hainler” olarak göstermek istemiþlerdir. Ama bizler biliyoruz ki iþçilerin sabotaj yapmaya hiç ihtiyaçlarý yoktur. Çünkü zaten greve çýkan
Herkese var, iþçiye yok! Aslýnda hainler 2,5 milyar dolar cirosu olan þirketin çalýþanlarýna bunun yüzde 5’ini bile vermek istemeyenlerdir. Hiç çekinmeden örneðin reklam için Cem Yýlmaz’a 5 milyon dolar ödeyenlerdir. Hükümete yaranmak için Milli Eðitim Bakanlýðý’nýn önerdiði 100 temel eseri bedava basýp, daðýtacaðýný söyleyen Telekom patronlarýdýr. Millete bedava kitap daðýtma havasý atan Telekom patronlarý, Telekom iþçilerinin çocuklarýnýn rýzklarýný, okuma haklarýný, geleceklerini gasp etmek istemektedir. Telekom iþçisi mücadeleyle kazanacak Biz iþçi ve emekçilere düþen görev var olan gücümüzle grevi desteklemek ve Telekom iþçilerinin haklý mücadelesinin sonuna kadar yanýnda yer almaktýr. Bu doðrultuda Haber-Ýþ baþkanýnýn yaratýlan ýrkçýmilliyetçi atmosferin etkisiyle grevi erteleyebileceklerini söylemesi kabul edilemez. Tam tersine yükselen þovenizme karþý en iyi reçete ve ilaç iþçilerin mücadele ve dayanýþmasýdýr. Diðer yandan Haber-Ýþ baþkanýnýn açýklamasý sendika bürokrasisinin mücadeleyi nasýl da uzlaþma adý altýnda boðma niyetinde olduðunu göstermektedir. Mücadeleler sendika bürokrasisinin insafýna býrakýlýrsa yenilmeye mahkumdur. Grevin kazanýlmasý önce Telekom iþçilerinin birlik, dayanýþma ve mücadele kararlýlýðýna, sonra da diðer iþkollarýndaki iþçi ve emekçilerin bu grevi kendi grevleri olarak benimseyip sahiplenmelerine baðlýdýr. Hayat Sezen 03/11/2007
Metal Ýkramiye Hakkýmýza Saldýrý Var Merhaba arkadaþlar, Tüm dünyada iþçi sýnýfý, patronlarýn yoðunlaþan sömürücü saldýrýlarýyla karþý karþýya, týpký benim fabrikamda yaþananlar gibi. 4857 sayýlý iþ kanununa dayanarak ardý kesilmeyen saldýrý ve hak gasplarýna uðruyoruz. Çalýþtýðým fabrikada asgari ücret uygulanýyor ve iþçiler deðiþik vardiya ve saatlerde çalýþtýrýlýyor. Yýllardýr sahip olduðumuz yakacak yardýmý, servis hakký gibi haklarýmýz sessiz sedasýz gasp edilmiþ durumda. Uzun bir zamandýr bizi daha fazla
nasýl sömürebileceðini hesaplayan patron, þimdi de ikramiye hakkýmýza göz dikmiþ, bu hakký nasýl ortadan kaldýrabileceðinin hesaplarýný yapmakta, bunun için her türlü oyuna baþvurmakta. Zaten iþçi arkadaþlarýmýz arasýnda ikramiye hakkýna yönelik eþitsizlikler vardý. Örneðin bazý arkadaþlar ikramiye almamakta, bazýlarýmýz ise, ikramiyelerimizi 4 ayda bir tam maaþ olarak almaktaydýk. Bu ay aylýklarýmýzý aldýðýmýzda, farklý bir durumla karþýlaþtýk. Ýkramiyelerimiz, “Ek Ücret” adý altýnda maaþlarýmýza taksitli halde yatýrýlmýþtý. Bu þekilde ikramiye adýnýn, Ek ücret olarak deðiþtirildiðini fark ettik ve bu konudaki rahatsýzlýðýmýzý fabrika üretim müdürüne bildirdik. Hiçbir sonuç elde edemedik. Sonra
yaptýðým araþtýrmalarda bizlerle resmi bir iþ akdi imzalanmadýðý için patronun bu hak gaspý karþýsýnda yasal bir hak talebinde bulunamayacaðýmýzý öðrendim. Anlayacaðýnýz iþçi kardeþlerim, her durumda aslýnda patronlarýn sömürü düzeni sürsün diye çýkartýlan yasalara takýlýyoruz, bu da bize gösteriyor ki, en büyük silahýmýz olan üretimden gelen gücümüzü kullanarak, en küçük iþyerlerinden baþlayarak bu saldýrý dalgasýna karþý adým adým örgütlenmekten baþka çaremiz yok. Kaderimiz ortak, mücadelemiz de öyle olmalý. Bir Ýþçi
Tekstil Ýþyerlerinde Sorunlar Hep Ayný Merhaba arkadaþlar,
Ben tekstil iþçisiyim. Bizim sektörde bir yýðýn sýkýntý yaþanmakta. Yoðun baský ve sömürüye maruz kalýyoruz. 2 aydýr yeni bir iþyerinde çalýþmaktayým. Diðer iþyerindeki gibi burada da bir yýðýn sorun var. Öncelikle iþçi arkadaþlarýn birbirine güven duymasý gerekiyor. Eðer birbirimize güven duymazsak bu durum iþverenin ekmeðine yað sürmek olur. Bugünlerde bölüm þefi keyfi uygulamalara neden olacak kurallar çýkarýyor. Örneðin; paydoslara yarým saat kala tuvalete gitmeyi yasaklayarak kart sistemi getirdiler. Buna karþýn eski iþçiler de dahil hiç kimse ses çýkarmadý. Þef, verimimizin azaldýðýný, çýkardýðýmýz ürünlerin maaþlarýmýzý çýkarmadýðýný daha hýzlý çalýþmamýz gerektiðini söyleyerek sürekli toplantýlar yapýyor. Servislerde týklým týklým
13
Emek Güncesi gidiyoruz. Müdür yeni servis vereceðine bayanlarla erkeklerin oturma düzenine karýþýyor. Ona göre bayanlar bir tarafta, erkekler diðer tarafta oturacak diye þoföre talimatlar veriyor. Kullandýðýmýz dolap sayýsý az; 10 tane dolabý 50 kiþi kullanýyor. Ýþ istemeye gelince çok konuþuyorlar, bize bir þey vermeye gelince zorlanýyorlar. Þimdilik iþler böyle gidiyor, ama hep böyle gidecek deðil tabii ki. Duyarlý arkadaþlar var. Ýleride neler olacaðýný hep beraber göreceðiz. Bir Ýþçi
Gýda Denetim Ýçin Yemekler Düzeltildi
14
Ben, tekstil fabrikasýnda çalýþan bir iþçiyim. Ýþe gireli 1,5 ay oldu. Fabrikanýn yemekhanesinde görevliyim. Ýþyerinde yaklaþýk 250 iþçi çalýþýyor. 20 yýllýk bir firma. Bir aydýr iþyerindeki ortamý gözlemliyorum. Ýþçiler birbirine o kadar yabancý ki kimse kimseyi tanýmýyor. Örgütlülük hiç yok. Gemisini kurtaran kaptan misali. Bunu fýrsat bilen patron da iþçiye olmadýk eziyet yapýyor. Patronlar 3 kardeþ. Üçü de birbirinden küfürbaz. Ýþçilere aðza alýnmayacak küfürler sarf ediyorlar. Kimsenin de gýký çýkmýyor. Patronlar eski tüfek solcu olduðu için göz boyamayý da çok iyi beceriyorlar. Ýþçilerin yarýsýna yakýnýnýn sigortasý yok. Ýþe bir dakika geç gelenin maaþýndan kesiliyor. Ben mutfak personeli olduðum için idari kadroya giriyormuþum! Onun için mesai ücretim de yok. Patronlar, bayram öncesi bana yemek mönüsü hazýrlattýlar. Bende haftanýn dört gününe et yemeði yazdým. 2 günü sebze
ve bakliyat olarak güzel bir mönü yaptým. Bölüm þeflerine ve patrona onaylamalarý için verdim, onlar da onayladýlar. Hiç itiraz etmediler. Ben de þaþýrdým. Meðer Ramazanýn son haftasý, fabrikada Ticaret Odasý’nýn denetlemesi varmýþ, onun için onaylamýþlar. Denetçiler fabrikaya gelmeden önce, patronlar sigortasýz iþçileri baþka yerlere götürdüler veya evlerine gönderdiler. Denetçiler, beni bir odaya çaðýrýp yemeklerin nasýl olduðunu sordular. Ben de enayi gibi iyi olduðunu, hatta yeni mönü hazýrladýðýmý söyledim. Denetleme bittikten sonra da benim mönü patron tarafýndan yýrtýlýp atýldý. Ben de böylece patron zokasý yutmuþ olduðumu anladým. Ama iþ iþten geçmiþti. Hemen bütün þeflerime gittim ve olayý anlattým. Þefler de yalaka çýktýlar ve patronu destekler biçimde konuþtular. Bu olayýn ardýndan iþçi arkadaþlarýmla yakýn diyalog kurmaya baþladým. Olayý anlattým, onlar da bu konuda beni destekleyeceklerini söylediler. Bayramdan sonra ilk önce yemek problemini çözeceðiz. Ardýndan da diðer problemleri. Ýþçinin iþçiden baþka dostu yoktur. O yüzden tüm iþçiler birlik olmalýdýr. Ve hakkýmýzý aramayý ve hakkýmýzý almayý öðrenmeliyiz. Tüm iþçi kardeþlerimizin bayramýný kutlarým. Bir Ýþçi
Kargo Hak Verilmez Alýnýr Ramazan geldi, oruçlar tutuldu iþyerindeki sorunlar bir tarafa býrakýldý. Herkes bir sessizlik hali içerisine girdi, öðlen arasý yemeklerinde oruç
tutan arkadaþlar uyumayý tercih ettiler. Geçen yýla oranla oruç tutmayanlarýn sayýsý fazlaydý, üstelik bu yýl oruç tutmayanlarýn isimleri alýnmadý, bu yemek yiyenlerin sayýsýný belirlemek için yapýlýrdý. Ýþ saatleri yarým saat geri alýndý; sabah iþbaþý 08:30 yerine 08:00’da, akþam 18:30 yerine 18:0’da paydos yapýldý, fakat akþam çýkýþlarda trafik yoðunluðu nedeniyle evlerine geç gittikleri için iftarlar geç açýldý, yolda bir þeyler atýþtýrýldý. Arkadaþlar bundan çok rahatsýz oldular, geçen yýl iftar yemeði iþyerinde verildi, yemekten sonra paydos yapýldý, herkes evine karný tok gitti. Belli ki patron bu yýl deðiþik bir tavýr sergileyecek, bunu ramazan bitiminde daha iyi anladýk. Geçen yýl iftar verildiði halde bir de ramazan erzaký verildi. Bu yýl hem iftar verilmedi hem de erzak verilmedi. Bu durum iþçilerde rahatsýzlýk yarattý. Nedenini soranlara bunun gönül rýzasý olduðu, patron isterse vermezmiþ denildi. Bayram parasý zaten yoktu, bunun yerine maaþlarýmýzdan 100 YTL bankaya yatýrýldý. Buna da sözlü tepkiler oldu, neden bayram parasý verilmiyor diye. Tepkilerimiz hep sözde kaldýðý için bir yaptýrýmý olmuyor. Önemli olan bir araya gelip, bu türden sorunlarýmýzý konuþup, haklarýmýzýn neler olduðunu öðrenip, neler yapabileceðimizi araþtýrmalýyýz. Tepkilerimiz sözde kalmayýp eyleme geçerse ancak o zaman patron bizleri ciddiye alýr. Bir Ýþçi
Mehmet Uzun’u Kaybettik Yýllarca, Avrupa’da sürgün hayatý yaþayan Mehmed Uzun yakalandýðý kanser hastalýðýna yenik düþtü. Sürgünde yaþadýðý yýllarda ülke özlemi çeken Mehmed Uzun, kansere yakalandýktan sonra Kürdistan’ýn baþkenti Amed’e (Diyarbakýr) döndü. Doktorlarýn birkaç ay ömür biçtiði Uzun, Amed’lilerin desteði ve sevgisiyle yaþama sýký sýký sarýlarak kansere karþý bir yýlý aþkýn bir süre tedavisini sürdürdü. Hastaneden taburcu edildiðinde, hastalýðý atlattýðý söylenmiþti. O da biraz daha umutla hayata sarýlarak yaþantýsýný aðýr aksak sürdürmeye çalýþtý. Hatta bazý toplantýlara ve etkinliklere katýldý. Amed onu seviyordu o da Amed’i. Ama olmadý… Yaþam denilen çizgi o kadar kýsaydý ki ansýzýn sona erdi. Kürtler onun ölümünü duyunca gerçekten bir þok yaþadýlar. Çünkü Mehmed Uzun’un daha söylenecek çok sözü, yazacak çok romaný vardý. Bir edebiyatçý için çok kýsa sayýlabilecek bir ömre sýðdýrdýðý çok sayýda kitabý ana dili olan Kürtçe’de yeni bir çýðýr açmýþtý. Kürt romanýnýn son dönemlerde en çok okunan yazarýydý. Uzun yýllar yaþadýðý Ýsveç’te, yazým hayatýný sürdürüyor, eserlerine yeni eserler katýyordu. Sadece Kürtler arasýnda deðil, Avrupalýlar tarafýndan da okunan bir yazardý. Türkiye’de Türkçe’ye çevrilen eserlerinde okuyucu kitlesi geniþ sayýlabilirdi. Eserlerinde Kürdistan’ýn doðasý, tarihi ve gelenek göreneklerini, sevdalarýný,
aþklarýný dile getirdi. Kürdistan’ýn dengbejlerini anlattýðý kitabýnda Ahmede Xane geleneðini dile getirdi. Anlaþýlabilir bir dilde yazýyordu Mehmed Uzun. Kullandýðý dil, çok sade, çok yalýn ve etkileyiciydi. Kürtler arasýnda Ahmede Xane’den sonra en çok sevilen yazardý. O yüzden Ýsveç’çe, Ýngilizce, Almanca gibi bir çok dile çevrildi kitaplarý. Mehmed Uzun, kendisine hayatý hakkýnda sorular sorulunca þöyle cevap verir: “Ýsmim Mehmed, soyadým Uzun. Doðum tarihim 01.01.1953. Herkes beni böyle biliyor. Ama bunlarýn hiç biri gerçek deðil. Önce, ismim Mehmed deðil. Dedemin ismi olan “Heme” ismini bana uygun görmüþ aile büyükleri. Nüfusa kaydetmek istediklerinde “Heme” isminin, Türk örf ve adetlerine uygun olmadýðý söylenir. Soyadým ise “Direj” Türkçe olmadýðý için nüfus memuru kabul etmez. Heme ismini Mehmed’e Direj’de Türkçe’de uzun anlamýna geldiði için “Uzun” olarak kaydedilir. Yani adým yasaklý, soyadým yasaklý, devletin bana layýk gördüðü Mehmed Uzun’u bana isim olarak seçmiþler.“ Dedik ya, Mehmed Uzun kýsa ömrüne raðmen Kürt edebiyatýna ve Türk edebiyatýna çok sayýda eser verdi diye. Ýþte eserlerini, Kürtçe ve Türkçe isimleriyle aþaðýya sýralýyoruz: TU (Sen), Roman, 1985; Mirina Kalekî Rind (Yaþlý Bir Rind’in Ölümü), Roman, 1987; Siya Evînê (Yitik Bir Aþkýn Gölgesinde), Roman, 1989; Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê (Evdalê Zeynikê’nin Günlerinden Bir Gün), Roman,
1991; Destpêka Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyatýna Giriþ), Ýnceleme, 1992; Hêz û Bedewiya Pênûsê (Kalemin Gücü ve Görkemi), Denemeler, 1993; Mirina Egîdekî (Bir Yiðidin Destaný), Destan-Aðýt, 1993; Världen i Sverige (Tüm Dünya Ýsveç’te), Edebiyat Antolojisi, M. Grive ile Birlikte, 1995; Antolojiya Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyat Antolojisi), Antoloji, iki cilt, 1995; Bîra Qederê (Kader Kuyusu), Roman, 1995; Nar Çiçekleri, Deneme, 1996; Ziman û Roman (Dil ve Roman), Söyleþiler, 1997; Bir Dil Yaratmak, Söyleþiler, 1997; Dengbêjlerim, Deneme, 1998; Ronî Mîna Evînê - Tarî Mîna Mirinê (Aþk Gibi Aydýnlýk Ölüm Gibi Karanlýk), Roman, 1998; Zincirlenmiþ Zamanlar Zincirlenmiþ Sözcükler, Deneme, 2002; Dicle’nin Sesi I Hawara Dîcleyê (Dicle’nin Yakarýþý), Roman, 2002; Diclenin Sesi II - Dicle’nin Sürgünleri, Roman, 2003. Mehmed Uzun, sürgünden Türkiye’ye döndüðünde Amed’e yerleþmiþti. O dönemlerde gazetelerde, televizyonlarda çok haber olmadý. Uzun, kansere yenik düþtükten sonra Türk medyasý yine o bildik ikiyüzlülüðünü göstererek, Mehmed Uzun’un Kürtlerin ve Türklerin yazarý olduðunu, Kürt edebiyatýna ve Türk edebiyatýna hizmetlerini sýraladýlar. Böyledir zaten, deðerlerimizi yaþarken yerden yere vurur, öldükten sonra da, yerlere göklere sýðdýramayýz. Bir çok yazarda da böyle olmadý mý? Neden yaþatmayý beceremiyoruz? Neden T.C devleti yazarýna, düþünürüne, siyaset adamýna bu dünyayý dar etmekte bu kadar ýsrarcý davranýr? Ve sonra da kendi yazdýklarýyla çeliþir. Rahat uyu Mehmed Heval. Kürdistan topraklarý, seni baðrýna bastý. Yaptýðýn hizmetleri unutmayacaðýz. Hoþça kal…
KÜLTÜR- SANAT
Kürt Edebiyatýnýn En Önemli Ýsimlerinden
Jiyan 29/10/2007 15
DEKLERASYON
Güney Kürdistan’ýn iþgaline hayýr ! Kürt halkýna yönelik faþist saldýrýlara son! TBMM’den geçirilen “sýnýrötesi askeri operasyon” tezkeresinin ardýndan Türk Silahlý Kuvvetleri’nin Irak sýnýrýndaki askeri yýðýnaðý, tüm dünya basýnýnýn dikkatini çekecek düzeyde ciddi bir savaþ boyutuna ulaþmýþ durumdadýr. PKK gerillalarýnca 7 Ekim 2007’de Þýrnak’ýn Gabar daðýnda 13 askerin, ve ardýndan 20 Ekim 2007 gecesi Hakkari’nin Daðlýca köyü yakýnlarýnda 12 erin öldürülüp 8 erin esir alýnmasý, Erdoðan hükümeti ile Silahlý Kuvvetlerin Kuzey Irak’taki Kürt otonom bölgesine yönelik tasarladýklarý askeri iþgal operasyonunu Türk kamuoyunda “meþrulaþtýrmalarý” için büyük bir olanak saðlamýþtýr.
Bugüne deðin onlarca kez Kuzey Irak’a askeri operasyon düzenleyen Türk Silahlý Kuvvetleri’nin bu kez de PKK gerillalarýný yok edemeyeceði, PKK’nin Kürt halký içindeki kitle desteðine son veremeyeceðini hükümet ve generaller dahil herkes bilmektedir. Türk devletinin asýl amacý, Kuzey Irak’taki Kürt Federasyonu’nu tahrip etmek, ABD emperyalizminin onayýný alabilirse Musul ve Kerkük’teki petrol yataklarý üzerinde söz sahibi olabilmektir. Sonu belli olmayan bir iþgal anlamýna gelen bu amaç uðruna binlerce Kürt’ün kanýný akýtmaktan, üzerlerine asker üniformasý geçirilmiþ iþçi ve köylü çocuklarýndan baþka bir þey olmayan gencecik insanlarý telef olmaya yollamaktan, ülke içinde linçlere varan bir Kürt kýyýmýný kýþkýrtmaktan geri durmayacaktýr, durmamaktadýr.
16
bir askeri macera, emekçi kanýnýn akýtýlmasýna, halklar arasýndaki kardeþlik ve dayanýþma baðlarýnýn iyiden iyiye koparýlmasýna, emekçi kitlelerinin birbirine düþürülüp aralarýnda bir boðazlaþma ortamýnýn yaratýlmasýna, faþist ve þovenist çetelerin güçlendirilip demokratik haklarýn yýkýma uðratýlmasýna, ülkede fiili bir sýkýyönetim ortamýnýn kurulmasýna yol açacaktýr. Daha þimdiden faþist çeteler sokaklara dökülerek Kürt avý baþlatmýþlardýr. Yarýn bu ava katýlmayanlar da çetelerin saldýrýsýna hedef olacaktýr. Devlet, kýþkýrtmýþ olduðu þovenist cinnetin iplerini elinden kaçýrmak üzeredir.
Ýþçiler ve emekçiler olarak bizleri yýkýma sürükleyen bu iþgalci ve þovenist cinneti derhal durdurmalýyýz. Sendikalarýmýzý ve partilerimizi, hükümetin ve ordunun militarist politikalarýna karþý seferHangi ulusal kökenden olursa ber olmaya zorlamalýyýz. Hatolsun iþçilerin ve emekçilerin ta, AKP ve CHP gibi burjuva böyle bir savaþtan, Güney partilerine oy vermiþ olan iþKürdistan’a yönelik bir iþgal çiler ve köylüler de bu partileri operasyonundan en ufak bir izledikleri Kürt düþmaný çýkarlarý yoktur. Sadece bur- politikadan vazgeçmeye juvazinin ve generallerin zorlamalýdýrlar. Düþünce ve çýkarýna hizmet eden bu tip ifade özgürlüðümüzü, örgütle-
rimizi, mahallelerimizi, Kürt kökenli iþçi-emekçi kardeþlerimizi faþist ve þovenist çetelerin saldýrýlarýna karþý korumalýyýz. Türk Silahlý Kuvvetleri fiili savaþ haline derhal son vermeli, sýnýr boyunca yaptýðý askeri yýðýnaðý geri çekmeli ve Kürt halkýnýn seçmiþ olduðu temsilcileri siyasi muhatap olarak kabul etmelidir. Öte yandan, PKK lideri Murat Karayýlan, bir yýl önce ilan etmiþ olduklarý ateþkesin hala geçerli olduðunu duyurmuþtur. Bu çerçevede PKK mayýnlý saldýrýlarýna da son vermelidir. Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakký, iþçi sýnýfýnýn birliðinden ve emekçi halkýn ortak seferberliðinden geçmektedir. Ortak düþman, ancak halklarý birbirine düþürerek egemenliðini sürdürebilen emperyalizm ve ona baðlý hükümetlerdir. Ýþçilerin ve emekçilerin, Kürt halkýna yönelik bir askeri saldýrýda akýtacaklarý tek bir damla kaný yoktur, olmamalýdýr ! Ýþçi Cephesi 22 Ekim 2007