Ic48

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 48

Þubat 2008

http://iscicephesi.org

Susurluk, Þemdinli, Ergenekon…

Ne Sürpriz Yaþýyoruz, Ne de Mucize Bekliyoruz!…

çözerse iþçi sýnýfý çözer Gündem ve Politika

syf. 2-7 / 15

Döne Hacer Hastanede Nasýl Rehin Kaldý? Çözerse Ýþçi Sýnýfý Çözer!.. Ben Geliyorum Diyen Katliam Ölmediklerine Piþman Edildiler

Sýnýf Mücadelesi

syf. 8-14

Ekonomik Bunalým Derinleþirken Ýþsizlerin Fonlarý Zengin, Kendileri Fakir Emek güncesi / Fabrikalardan mektuplar Arka Kapak

syf. 16

Siyonist Devlet ve Gazze Stratejisi

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Hastanelerde rehin kalmaya devam…

Döne Hacer Hastanede Nasýl Rehin Kaldý?.. AKP hükümeti, bir yandan Saðlýkta Dönüþüm Programý adý altýnda saðlýk hizmetlerini piyasalaþtýrmaya hýz verirken, diðer yandan tüccar baþbakan da, kimselerin bundan sonra hastanelerde rehin kalmayacaðýný söylüyor. Kayserili 41 yaþýndaki Bað-Kur’lu (babasýndan dolayý) Döne Hacer de büyük bir ihtimalle baþbakanýn bu sözlerine güvenmiþ olacak ki þeker hastalýðý nedeniyle Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi’ne tedavi olmak için gönül rahatlýðýyla baþvurdu.

Rahatsýzlýðýndan dolayý hastanede bir hafta yatan ve sað ayak parmaklarý kesilen Döne Hacer taburcu olmayý beklerken kendisine hastane döner sermayesi tarafýndan 1200 YTL tutarýnda masraf çýkartýldý. Ancak Bað-Kur’lu Hacer’in bu tutarý ödeme gücü yoktu. Çünkü o zaten aldýðý maaþla zar zor geçimini sürdürüyordu. Hastane yetkilileri ise, Döne Hacer’in bu tutarý ödeyemediðini görünce hemen bir senet düzenleyerek imzalamasýný istediler. Senedi imzalamak zorunda kalan Hacer bu sayede evine gidebildi. Senet sayesinde rehin kalmaktan kurtuldu. Baþbakanýn da böylece sözüne helal gelmemiþ oldu. Hastane yönetimi bu arada boþ durmadý, borcunu öde(ye)meyen Döne Hacer’e icra davasý açtý. Ortada borcunun takipçisi olan ve bu konuda kararlý olduðunu Döne Hacer’e göstermek isteyen bir hastane yönetimi var. Ama Döne Hacer halen bir umutla baþbakanýn sözüne güvenmiþ olacak ki yasal süre içinde senedinin borcunu öde(ye)memiþ olsa da ayrýca icra dairesine mal beyanýnda da

(neyi beyan edecekse!) bulunmadý. Bunun üzerine Döne Hacer polis tarafýndan göz altýna alýndý. Ayak parmaklarý kesilen Döne Hacer, hangi gerekçeyle göz altýna alýndýðýný ise çýkarýldýðý nöbetçi mahkemede, 10 gün hapis cezasý aldýðýnda öðrendi. Döne Hacer 3 gün hapis cezasýný çekerken, olayýn basýna yansýmasý sonucu hastane yönetimi þikayetinden vazgeçti. Kuþkusuz yanlýþ anlaþýlma meselesi Döne Hacer’e acýdýklarý için deðil, hastane yönetiminin basýn yoluyla “iþletme”lerinin itibarý söz konusu olduðundan dolayýdýr. Kýsacasý Döne Hacer yasallaþmakta olan Sosyal Güvenlik ve Genel Saðlýk Sigortasý yasa tasarýsýndan haberdar olmadýðý için baþbakanýn sözüne güvenmiþ olacak! Ama daha yasa yasalaþmadan parasý olmayanlara sistemin hangi yolu gösterdiði anlaþýlýyor. Neyse ki babasýndan Bað-Kur’lu Döne Hacer 3 gün hapis yattýktan sonra “özgürlüðüne” kavuþtu. Baþbakanýn “kimse hastanelerde rehin kalmayacak” sözüne karþýlýk þimdiden iþletmelere dönüþtürülen hastanelerin rehin tutmak yerine mafyalar gibi senet imzalatarak insanlarýn hayatlarýn ipotek altýna alýndýklarýný görüyoruz. Gelecekte de görmeye devam edeceðiz. Sosyal Güvenlik ve Genel Saðlýk Sigortasý yasa tasarýsý bizlere böyle bir gelecek sunacak. Lakin bu kaderimiz deðil. Biz istersek yapamazlar… Þahin Yýldýrým 01/02/2008

2


GÜNDEM

Susurluk, Þemdinli, Ergenekon… Ne Sürpriz Yaþýyoruz, Ne de Mucize Bekliyoruz!…

Çözerse Ýþçi Sýnýfý Çözer… Susurluk Kazasý gerçekleþtiðinde ortaya dökülen pislik “inanýlmaz” boyutlardaydý. Son tahlilde mesele gözünü para ve hýrs bürümüþ kimi “imkan ve makam” sahiplerinin giriþtiði bir tatsýz macera olarak sunulmaya kadar götürüldü. Oysa ortaya çýkan “að”, Mafya-Siyaset-Emniyet üçgeninde kurulmuþ kara düzenin, kendi baþýna bir devlet gücü ve iþleyiþi kazandýðý gerçeði dýþýnda açýklanamazdý. Nitekim iliþkiler kurcalandýkça fotoðraf daha da netleþti. Söz konusu olan þey kimilerinin kendini devlet yerine koymasý deðildi. Ortada düpedüz devletin kendisi durmaktaydý. Kuþkusuz özellikle bizler için bu durum malumun ilanýndan öte asla bir anlam taþýmadý. Diðer yandan devlet denilen aygýtý kutsal belleyen zevat için durum farklý oldu. Devlet kirliyse ya da kirlenirse bu sonun baþlangýcý olurdu. Öyleyse ne yapýlýp edilip tüm suç ve pislik devleti kendi çýkarlarýna alet eden kiþilere havale edilmeliydi. Sonuçta da bu þekilde oldu. Mafyacýlar zaten adý üstünde suçun sanatçýlarýydý. Su testisi su yolunda kýrýlýr sözüne uygun olarak birçoðu o dönem malum akýbeti yaþadý. Bu akýbetlerin birçoðunun devlet operasyonu olduðunu zaten herkes biliyor. Siyaset ve emniyet içinden kimi “kaný bozuklarýn” açgözlü davranýþlarý da koskoca kurumlara fatura edilmemeliydi. Kimdi bu kaný bozuklar? Örneðin Özel harekatçý Ýbrahim Þahin, MÝT’çi Korkut Eken, Milletvekili Sedat Bucak vs… Bir; bu görev ve güçte adamlar bu iþlerin içindeyse baþkaca isme gerek var mý? Ýki; bunlar devlet deðil ise devlet ne, kim? Yetmediyse nice generaller, siyasetçiler bu Susurlukçu þahsiyetlere kefil olduklarýný beyan ettiler. Ölen emniyet müdürü Hüseyin Kocadað ya da Abdullah Çatlý isimlerini daha anmadýk bile. Neticede birçok kiþi tutuklandý, bazý kritik kurumlar inceleme altýna alýndý; Baþbakanlýk Teftiþ Kurulu’na kadar raporlar hazýrlandý. Sözüm ona yanlýþ yapanýn yanlýþý yanýna kar kalmayacaktý. Sonra tutuklanan kiþilerin çoðu mahkemede býrakýldý. Netice olarak 2 Haziran 1997’de baþlayan dava, 12 Þubat 2001 tarihinde sona erdi. En büyük ceza Þahin ve Eken’e verildi: 6 yýl. Devasa SUSURLUK’tan bugün içerde olup, ceza çeken kimse yok. Devlet kendini içerde tutar mý? Bugün bu kiþiler halen el üstünde tutulup, saygý ve hürmet görmeye devam ediyor. Kiminin güvenlik þirketi var, kiminin ise yedi sülalesini yedi nesil yaþatacak kadar parasý…

Tasfiye mi, göz boyama mý? Sonra Þemdinli’de bombalar patladý, ardýndan Hrant Dink katledildi. Olaylar sorgulandýðýnda Susurluk’un ahrete intikal etmediði, tam tersine eskisinden canlý kanlý görev baþýnda olduðu ortaya çýktý. Devletin bir kenara çekilip seyirci kalmasý beklenemeyeceðine ve devlet denilenin bu bahsi geçenler dýþýnda bir mevcudiyeti de olmadýðýna göre ortada þaþýracak bir durum da yok demektir. Susurluk’tan bu yana her þey öylesine benzer þekilde iþliyor ki! Þemdinli’de devletin subaylarý gitti kitapevine bombalarý attý. Onlarca kiþi gördü, yüzlerce kiþi silahlarýyla bu kiþileri tespit edip yakalanmalarýn saðladý. Genelkurmay Baþkaný “iyi çocuklardýr” dedi; olayýn üstüne gitmek isteyen savcýnýn meslek hayatý bitti, akýbeti meçhul; bombacýlar ise önce 40’ar yýl ceza almalarýna raðmen sonra serbest kaldýlar. Bu arada Þemdinli meselesi hakkýnda konuþan bir sürü kiþi hakkýnda dava açýldý… Devlet sahipsiz mi? Hrant Dink katledildi ama katili kýsa sürede yakalandý. Lakin katil, jandarmada, emniyette bir kahraman gibi muamele gördü. Fotoðraflarý çekildi, tebrik edildi. Sonradan cinayeti devletin bir yýldýr planladýðý ortaya çýktý. Teþvik edenlerin, görmezden gelenlerin, istihbarat saðlayanlarýn, tehdit ve korkutma iþine baþvuranlarýn, cinayet sonrasý her þeyi hasýr altý edenlerin devletin en üstünden el altýna kadar nice kademede ki görevli olmasý size de garip gelmiyor mu? Öyleyse Hrant’ý öldürmek için devlet bir yýldýr plan yapýyordu dediðimizde çok mu abartmýþ oluyoruz? Bir kere de þu devlet duran saat gibi doðruyu göstersin; bir kere de yalan da olsa iþ yapýyor gibi görünsün. Bir katili ve onu koruyup, destekleyenleri açýða çýkarmak neden bu kadar zor, bu kadar imkansýz? Çünkü bizatihi devletin kendisi iþin içinde.

3


GÜNDEM

Ortam yaratmak

Hatýrlayalým. Boðaziçi Üniversitesi’nde Ermeni Konferansý yapýlacaktý. Hükümetin sözcüsü ne dedi: “Vatan hainleri, Türkiye’yi arkadan hançerliyorlar.” Peþinden bu AKP hükümeti (CHP, MHP ve diðerlerinin desteðiyle) ne yaptý: 301. madde. Sonuçta Hrant Dink’in de içinde olduðu birçok kiþi mahkemelere sürüklendi. Ne oldu?. Kerinçsiz gibi avukat taklidi suretler mahkeme önlerinde linç giriþimleri yaptýlar. Medya ne yaptý:? Yangýna körükle gitti. Ve sonuç: Hrant katledildi. Bu kadar mý? On yýllarca yok sayýlan, varým dediðinde türlü baský ve þiddet gören Kürtler 2004 Newroz’unda önce “sözde vatandaþ”, sonra da “Türkiye Cumhuriyet’inin ilelebet düþmaný” ilan edildiler. Kim tarafýndan Genelkurmay Baþkanlýðý tarafýndan. Þimdi ortada bunca cinayet, saldýrý, düþmanlýk, linç giriþimi varken… Trabzon’da, Malatya’da insanlar bu kýþkýrtmalarýn bir sonucu olarak katlediliyorken baþka ne diyebiliriz? MGK kararlarýndan biri deðil miydi misyonerlik faaliyetlerinin en tehlikeli çalýþmalardan biri olduðu? MGK, misyonerlik faaliyeti memleketi yýkma giriþimidir derse, Malatya’da 18-20

yaþýndaki insan müsveddeleri de insanlarý doðrarsa burada suçlu kimdir? Devamýnda Cumhuriyet Mitingleri dediler, Kuvvacýlýk dediler bir de baktýk Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasýndan Danýþtay saldýrýsýna, darbe kýþkýrtýcýlýðý ve hazýrlýðýndan Hrant Dink cinayetine kadar nice iþin altýndan Ergenekon çýktý. Ne diyorlardý: “Türk anadan, Türk babadan doðma…” DNA testine gerek yok, asla þüphemiz olmadý… Cinayet þebekesinin sürekliliði Susurluk son deðildi, Ergenekon’da olmayacak. Bir deðil, birden fazla organize edilmiþ “cinayet þebekesi” var. Ýþlevini yerine getirenler ya da bir nedenle baþarýsýz olup deþifre olanlar “tasfiye” sürecine” sokuluyor. Kuþkusuz bu aslýnda daima bir ödüllendirme oluyor. “Tasfiye” süreci bir temizlenme, arýnma kandýrmacasýna döndürülüyor. Medyanýn da katkýsýyla insanlar Susurluk’ta olduðu gibi yoldan çýkmýþlarýn hizaya getirileceðine/getirildiðine inandýrýlýyor. Oysa ortada ne kontrolden çýkan var ne de baþtan kendi çýkarý için organize olmak söz konusu. Bu þebekelerin kendisi bir güç ve menfaat birliðinden baþka bir þey deðil zaten. Ergenekon gibi bir yapý deþifre olduðunda iþin baþýnda bir çok isim ve kurum adý geçiyor. Kimileri gözaltýna alýnýyor, tutuklanýyor. Neticede birkaç kiþi dýþýnda kimse hüküm giymiyor. Hüküm giyenlerde birkaç yýl içinde dýþarý çýkýyor ve krallar gibi yaþamaya devam ediyor. Öyleyse þimdiye kadar kime neyin hesabý soruldu da þimdi de sorulacak? Çözerse iþçi sýnýfý çözer

4

Bu sorunlar yumaðý çözülemez mi? Bu kir, pas, çürüme ve yozlaþma bitirilemez mi? Kuþkusuz evet! Bitirilebilir, üstelik çok net ve kalýcý þekilde. Tek bir yolu var. Çözümün öznesinin çýkarlarýyla, amaç ve gerekçesi ile bu hedef örtüþsün. Burjuvazi, sermaye güçleri, onlarýn devlet ve rejimleri kendi güç ve iktidarlarýný böylesi bir çürümüþ, yozlaþmýþ düzen üzerine kurmuþ durumdalar. Bu düzenin devamý sadece onlara fayda saðlar. Emekçi yoksul halk, toplumun emeðiyle geçinen geniþ kesimleri ise daima böylesi çürüme ve yozlaþma ortamlarýnda en fazla zarar gören kesimler olurlar. Ýþçi sýnýfýnýn öncülüðünde, örgütlü ve birleþik bir mücadeleyle bu hedefe ulaþmak mümkündür. Ýþçi Cephesi 04/02/2008


Ýstanbul Davutpaþa’da Maytap Ýmalathanesinde Patlama

Ben Geliyorum Diyen Katliam “Bu talihsiz olay bütün boyutlarýyla araþtýrýlmakta ve ihmali olanlar hakkýnda gerekli iþlemler yapýlmaktadýr. Hayatlarýný kaybeden vatandaþlarýmýza Allah’tan rahmet, yakýnlarýna ve ailelerine baþsaðlýðý, yaralýlara acil þifalar diliyorum…” Bu tür mesajlarý hem verenler hem de dinleyenler aslýnda samimi olunmadýðýný bilir. Ama özellikle timsah gözyaþý dökenler için bu tür mesajlarýn verilmesi gerekir. Gerekir çünkü ihmali olanlar, göz yumanlar sorumluluklarýndan böylece sýyrýldýklarýný sanýrlar. Bu nedenle yaþadýðýmýz benzeri tüm kazalardan sonra sorumsuz yöneticiler aðýz birliði etmiþçesine böyle konuþurlar.

Sorumsuzluðun ve kâr hýrsýnýn sonucu: 23 ölü, 117 yaralý Ýstanbul Davutpaþa’da 5 katlý bir iþhanýnda faaliyet gösteren kaçak maytap ve havai fiþek imalathanesinde meydana gelen patlamada böylesi bir sorumsuzluðun sonucu oldu. Patlama sonucu 23 kiþi öldü, 117 kiþi de yaralandý. Patlamadan sonra Ýstanbul Valisi Muammer Güler þu açýklamayý yaptý: “terör eylemi olup olmadýðý araþtýrýlýyor.” Sonra Valinin, “milletçe” yüreðimize su serpen þu açýklamasý geldi ve rahatladýk; “terör eylemi deðil”miþ… Bugünkü egemen anlayýþa göre eðer bir patlama “terör eylemi deðilse ortada sorunda yok”. Patlamada ölenler için söyleyebilecekleri tek söz ise; “Allah’ýn taktiri.” Patlama alanýna “Hýzýr” gibi yetiþen yöneticiler, yetiþtikleri için görevlerini yerine getirme gururu içinde akþamlarý rahat uyuyabilecekler. Onlarýn görevi patlamadan sonra klasikleþmiþ birkaç açýklama yapmaktý; onu da yaptýlar: “Sorumlular derhal araþtýrýlacak”, “kimin ihmali varsa hesap verecek” gibi aslý astarý olmayan açýklamalarla günü kurtarmayý veya unutturmayý çok iyi biliyorlar.

Ne ilk, -böyle giderse- ne de son cinayet… Öncelikle bu ne ilk ne de son cinayettir. Evet, bu göre göre sistem tarafýndan beslenen, büyütülen bir anlayýþýn ürünüdür. Davutpaþa’da ölenler bu anlayýþýn kurbanlarýdýr. Patlama alanýna gelen yöneticiler görevlerinin en iyi þekilde yaptýklarýný, patlamadan sorumlu olmadýklarýný söylüyorlar. O zaman ortada tuhaf bir durum yok mu? Ýstanbul’da 23 kiþinin hayatýný kaybettiði bir patlama oluyor, yüzün üzerinde yaralý var ve ne hikmetse bu olaylara sebebiyet

veren kimse yok. Bu ne kadar inandýrýcý olabilir? Vali Muammer Güler, “bu maytap imalathanesi kaçak, hiçbir önlem alýnmamýþ…” diyor. Bu ne aymazlýktýr! Kim önlem alacak? Vali olarak siz ne iþ yapýyorsunuz? O zaman o koltukta ne iþiniz var? Yoksa o makamlar sadece Hrant Dink gibilerini tehdit etme iþine mi yarýyor? Bir baþka aymazlýk örneði de Belediye Baþkaný Kadir Topbaþ’tan: “ihbar olmazsa biz bilemeyiz” diyor. Siz bilmeyeceksiniz de kim bilecek? Peki, AKP 1994’ten beri belediyelerin birçoðunu yönetmiyor mu? 14

5


yýldýr yönettiðiniz bir kentte kaçak ve ruhsatsýz çalýþtýrýlan iþyerlerini bilmiyor musunuz, yoksa bilmek mi istemiyorsunuz? Hangi yetkili-yetkisiz yöneticinin açýklamalarýna bakarsak bakalým hepsinin bir aymazlýk içinde olduðunu görebiliriz. Bu yöneticilerin aymazlýklarýnýn nedeni savunduklarý sömürücü sýnýfýn çýkarlarý uðruna gözlerinin karamýþ olmasýndandýr. Bu yüzden ölenlerin arkasýndan timsah göz yaþý dökmekten baþka bir þey yapmýyorlar. Ýnsan yaþamýna deðer vermeyen bir anlayýþýn doðal sonudur bu. 14 yýldýr iktidarda olan anlayýþ denetimlerini yapmýþ olsaydý bugün 23 emekçi aramýzda olacaktý. Ama bu anlayýþ “ihbar olmazsa biz bilemeyiz” diyebiliyor. Bu, cinayetin iþlenmesine göz göre göre sebebiyet vermek deðil mi? O zaman bu aymazlarýn tesellileri ne kadar gerçekçidir? Suçlular ortada Bu anlayýþ sadece Ýstanbul’u yönetenlere has bir anlayýþ deðil. Bursa’da 5 kadýn iþçinin yanarak ölmesi, maden ocaklarýnda yüzlerce maden iþçisinin önlem alýnmadýðý için göçük ve patlamalarda hayatýný yitirmesi, yine 44 kiþinin bakýmý

6

yapýlmamýþ trenler yüzünden kazalarda yitip gitmesi ve son yedi ayda 13 tersane iþçisinin göz göre göre ölüme gidiþi iþte bu kapitalist sömürücü anlayýþýn sonuçlarýdýr. Ve daha niceleri… Kapitalist sistemin mantýðý kâra dayandýðý için, insan yaþamýnýn bu sistem için hiçbir önemi yok. Ölenler, yaralananlar ve sakat kalanlar bu sistemin savunucularýnýn umurunda bile deðil. Umurlarýnda olsaydý birkaç kaza olduktan sonra önlem alýnýr ve benzer kazalar bir daha yaþanmazdý. Bugün Ýstanbul’da, yarýn bir baþka kentte olabilecek herhangi bir patlamanýn önlenmesi adýna hangi devlet yöneticileri sigortasýz ve güvencesiz iþçi çalýþtýrmaya karþý duruþ sergileyebiliyor. Býrakýn duruþ sergilemeyi hükümetin bugüne kadar ki icraatlarýna baktýðýmýzda çalýþma koþullarýný tamamen esnekleþtirip, kuralsýzlaþtýran yasal düzenlemeler yaptýðýný görüyoruz. AKP hükümeti patronlara bu zeminleri hazýrlamadý mý? Hangi patron sigortasýz iþçi çalýþtýrdýðý için cezalandýrýlmýþtýr? Tam tersine hükümet göstermelik olarak kayýt dýþýna karþýymýþ gibi görünüp patronlarý kayýt dýþýna sevk etmek adýna uygulamalarda bulunuyor.

Davutpaþa’daki imalathaneler ruhsatsýz olmasa, çalýþma koþullarý, iþ saðlýðý ve iþ güvenliði kurallarýna uygun olsaydý bu patlama olmayacak ve bunun sonucunda 22 insan yaþamýný yitirmeyecekti. Bu kadar basit. Bu önlemleri alýnmasýnýn maliyeti 22 iþçinin ölmesinden ve 117 kiþinin yaralanmasýndan daha mý az maliyetli ki önlemler alýnmadý, denetlenmedi? Evet, kapitalist sistemin mantýðýna göre, bu uygulamalar hiçte yanlýþ deðildir. Çünkü sistem kâra, ranta, sömürüye ve þiddete dayanan bir iþleyiþe sahip. Dolayýsýyla bu sistemin iþleyiþinde yer alanlardan tabii ki ölenlerin hayatlarýna deðer vermelerini beklemek saflýk olur. Aksi durumda zaten bu olaylar yaþanmazdý. Saçma bir soru: patlamada ihmal ve tedbirsizlik var mý? Her kaza sonrasýnda yaþamýný yitirenler oldu mu yetkililerin ilk yaptýðý açýklama, “ihmal veya tedbirsizlik yapanlara karþý gerekli soruþturma baþlatýlacak” þeklinde. Ama bilinir ki bu olaylara sebebiyet verenler hesap vermez ama hiçbir sorumluluðu olmayanlar bolca cezalandýrýlýr. Kârlarý için hiç bir önlem almayarak iþçi çalýþtýran ve bunun sonucunda iþçilerin yaþamlarýnýn sonlanmasýna sebebiyet veren patronlar ve onlarýn sistemi kapitalizmdir. Ýþçilerin iþ güvenliðini almadan çalýþtýrma ve bu koþullarýn sonucunda yaþanan ölümler kasten adam öldürmek suçuna girer. Bunun da hukuki adý cinayettir. Baþ sorumlu patronlardýr. Bu cinayete yardým ve yataklýk edenler de vardýr. Bunlarda ülkeyi yönetenler ve yerel yöneticilerdir. Çünkü patronlarýn göz göre göre cinayet iþlemesine sebebiyet verecek denetlemeleri ve tedbirleri almayarak göz yumarlar. Ama karþýlýðýnda


avantalarýný almayý ihmal etmezler. Dolayýsýyla Davutpaþa’daki patlama sonucunda bir ihmal, denetimsizlik ya da tedbirsizlik yoktur. Bunlarýn oluþmasýna göz yumanlar vardýr. Medyanýn tutumu Patlama sonucu 23 iþçinin hayatýný kaybetmesine medyanýn ne kadar “duyarlý” yaklaþtýðýný gördük. Medya ölen iþçilerin hayatlarýndan kesitler vermekten ve olaylarý magazinleþtirmekten öteye gitmedi. Patlamanýn neden-sonuç iliþkisine deðinmeyen, olayý dramatize edip duygu sömürüsü yapan medya gerçeðin deðil reytingin peþine düþtü. Patlama sonrasý medya sanki ilk kez kayýt dýþý çalýþan iþçilere rastlýyormuþçasýna “þaþkýnlýk” içindeydi. Medya, patlamada hayatýný kaybedenlerin çoðunluðunun sigortasýz çalýþtýrýldýðýný, iþyerlerinin ise ruhsatsýz olduklarýný ve hiçbir iþ güvencesinin olmadýðýný ancak 23 ölüm ve117 yaralýdan sonra öðreniyor. Günaydýn… Bu patlamaya sebebiyet verenler ve onlara göz yumanlar bellidir. Burjuva medya da bu göz yumanlarýn safýndadýr. Dolayýsýyla kayýt dýþýlýðý, ruhsatsýz iþyerlerini, sigortasýz iþçileri, sömürüyü bilmediklerinden deðil. Kitlelerin bilincini bulandýrmak adýna uzaydan gelmiþ gibi olaylarý yansýtýyorlar. Bugün patlamanýn olduðu bölgede iþ güvenliðinden yoksun çalýþmak zorunda kalan on binlerce iþçi var. Medya olaylara bu kadar “duyarlý” ise bir haftadýr o bölgede olduðu halde neden iþçilerin çalýþma koþullarýný, patronlarýn iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirleri alýp almadýklarýný ekranlara yansýtmýyorlar? Yoksa bunlarýn bir haber deðeri yok mudur? Haber deðeri için illa da insanlarýn ölmesi mi gerekiyor?

Evet, bu sistemde her þey bir mal gibi deðer ifade ettiði için insanýn deðeri de bir mal gibi görülüyor. Çalýþma bakaný resmi ra-kamlara göre ülkede 10 milyonun üzerinde kayýt dýþý çalýþan olduðunu söylüyor. Peki resmi olmayan rakamlar ne kadar olabilir? Yani ülkedeki iþçi gücünün yarýsýndan fazlasýnýn son derece kötü çalýþma koþullarýnda çalýþtýrýldýðý ortada. Bu anlamda “kayýt dýþý” çalýþmak, iþçiler için istisna deðil genel bir kural halini almýþ durumda. Burjuva medya sermayenin ve tabii ki hükümetlerin borazanlýðýný yapmakta.

Sermayenin çýkarlarýný toplumun çýkarlarýnýn önüne koyan bir anlayýþýn ürünü. “Dünya ile rekabet etmek zorundayýz”, “iþgücü maliyetleri fazla” gibi söylemleri iþleyerek iþçilerin, esnek, kuralsýz, aþýrý sömürü ve iþ güvenliðinden yoksun bir çarkýn içinde çalýþmalarýna 4. kuvvet olarak görev yapmakta. Dolayýsýyla bu patlamada medyanýn hiç mi suçu yok diye soracak olursak, cinayete yardým ve yataklýk edenler kadar sorumludur. Þahin Yýldýrým 01/02/2008

7


Ekonomik Bunalým Derinleþirken!.. “Þimdi mülksüzleþtirilecek olan kimse, artýk, kendi hesabýna çalýþan emekçi deðil, birçok emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleþtirme, kapitalist üretimin kendi içinde taþýdýðý yasalarýn iþlemesiyle, sermayenin merkezileþmesi ile gerçekleþir. Bir kapitalist, daima birçoklarýnýn baþýný yer. Emek sürecinin, gitgide boyutlarý büyüyen kooperatif þekli, bilimin bilinçli teknik uygulamasý, topraðýn yöntemli bir biçimde iþlenmesi, emek araçlarýnýn ancak ortaklaþa kullanýlabilir emek araçlarýna dönüþtürülmesi, bütün emek araçlarýnýn bileþik toplumsal emeðin üretim araçlarý olarak kullanýlmasýyla saðlanan tasarruf, bütün insanlarýn dünya pazarlarý aðýna sokulmasý ve böylece kapitalist rejimin uluslararasý bir nitelik kazanmasý, bu merkezileþme ya da birçok kapitalistin birkaç kapitalist tarafýndan mülksüzleþtirilmesi ile elele gider. Bu dönüþüm sürecinin bütün avantajlarýný sömüren ve tekellerine alan büyük sermaye sahiplerinin sayýlarýndaki sürekli azalmayla birlikte, sefalet, baský, kölelik, soysuzlaþma, sömürü de alabildiðine artar…” (Karl Marks; Kapital, Cilt I; syf 782) Önce ABD ve ardýndan çeþitli Avrupa ülkelerinde açýða çýkmaya baþlayan “emlak kredi krizinin” kabarmakta olan dalgalarý giderek tüm dünyayý etkisi altýna almaya baþlýyor. Baþbakan Erdoðan’a göre süt liman olan Türkiye kýyýlarý da son bir aydýr söz konusu dalgalarýn ablukasý altýnda. 2000’li yýllar boyunca görkemli bir büyüme kaydetmiþ dünya ekonomisi, kimilerine göre uluslar ötesi bir boyut kazanmýþ

8

kapitalizm sayesinde artýk dünya çapýnda kriz ve resesyonlara (durgunluk) karþý direnç kazanmýþ, Asya kaplanlarý Rusya, Çin ve Hindistan gibi geliþmekte olan ekonomiler, geliþmiþ piyasalardaki olasý bir krizi imkansýz kýlacak sigortalara dönüþmüþtü. Geride kalan aylar boyunca yaþanan geliþmeler, uluslararasý finans kapital çevrelerinin bu beklentilerinin, boþ bir hayalden ibaret olduðunu ortaya koymuþ durumda. Son 5 yýl boyunca Çin, Hindistan gibi Asya ülkeleri ile kapitalist restorasyon sürecini tamamlayan Doðu Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de kaydedilen büyüme dalgasýnýn sonucunda, ABD ve çeþitli Avrupa ülkelerinde faiz oranlarýnda düþüþler ve sermaye girdilerinde ise artýþlar kaydedildi. 2000’li yýllar boyunca baþta ABD olmak üzere geliþkin kapitalist piyasalarda yaþanan ciddi büyüme dalgasýnýn baþlýca sonucu, ABD’de faizlerin düþüþü ve Mortgage olarak adlandýrýlan ipotekli konut kredilerine yönelik talepteki artýþ oldu. Kapitalizmin dizginlenemez kâr hýrsý ve sýnýrsýz risk alma anlayýþý, gerçekte bu kredileri geri ödeme gücü olanaksýz gözüken pek çok kiþiye de Mortgage kredilerinden kullandýrýlmasýna yol açmýþtý. Bu nokta ciddi öneme sahip, zira konut endüstrisi dünya kapitalist sisteminin döndürülebilmesi açýsýndan stratejik bir önem taþýyor. Kapitalizmin motor gücü olan konut endüstrisinde yaþanan geliþme, kaçýnýlmaz olarak baþta beyaz eþya ve otomotiv olmak üzere diðer bir çok stratejik sektörün de kaderini belirlemekte. Nitekim, geliþmiþ ülkelerde gýrtlaðýna dek borca batmýþ aile sayýsýndaki artýþ gizlenemez bir düzeye eriþtiðinde, bu durum doðrudan tüketim gelirlerinin kýsýlmaya baþlanmasýna yol açýyor. Bunun anlamý ise ekonomik durgunluk. ABD piyasalarýnda yaþanan durgunluk ise, kaçýnýlmaz bir þekilde ABD piyasalarýný beslemekte olan geliþmekte olan ülkelerin mallarýna olan talebin düþmesi anlamýna geliyor. Yani aralarýnda Türkiye’nin de bulunduðu geliþmekte olan ülkelerin ekonomik olarak durgunluða girmesi, ekonomik yýkýmlar,


iflaslar, iþsizlik ve sefalet düzeyindeki artýþ söz ettiðimiz. Felaketin ilk bilançosu Kriz emarelerinden söz edilmesinden bugüne dek geçen kýsa zaman dilimi içinde yalnýz ABD’de 2 milyonun üstünde konuta haciz geldi. Aralarýnda dünya tekeli olarak adlandýrýlanlarýn da bulunduðu 50’den fazla ipotek bankasý battý, 100 dolayýnda kredi aracýsý kuruluþ iflas etti. Ýngiltere’de batan finans kuruluþlarýnýn devlet eliyle “kurtarýlmalarýnýn” ardýndan, geçen ay içinde iki Alman bankasý da batmýþ durumda ve devlet eliyle ayakta tutulmaktalar. Krizin etkilerinin Almanya’da yol açtýklarýna iliþkin eldeki veriler ise, yine krizin Avrupa üzerinde giderek derinleþen etkileriyle ilgili çarpýcý sonuçlar ortaya koyuyor. Þu ana dek resmi olarak 50 milyar Avroyu batýrdýklarý açýklanan Alman bankalarýnýn vebali Alman iþçi sýnýfýnýn sýrtýna yýkýlmaya baþladý bile. Söz konusu bankalarý “kurtarma operasyonu” adýna, bu bankalara Alman emekçilerinin vergilerinden milyarlarca Avro aktarýlmýþ durumda. Bunun anlamý yaðmalanan kamu birikimlerinin boþluðunu doldurabilmek için daha fazla özelleþtirme gerçekleþtirilmesi, kamu hizmetlerinde ve sosyal güvenlik sisteminde ise daha köklü tasfiyelerin yürürlüðe sokulmasý. Dünyanýn en geliþmiþ piyasasý olarak adlandýrýlan ABD ekonomisinde açýlan derin gedik felaketin boyutlarýný tartýþmaya mahal vermeyecek oranda ortaya koyuyor; Bizzat ABD merkez bankasý borçluluk verilerine göre 2008 yýlý içinde düþük gelirli emekçilere ait 5 milyon konuta daha haciz konmasý beklenmekte. Kriz gelmeyecek, geldi, geçti denirken milyonlarca ABD emekçisi derinleþen bunalýmýn kurbaný durumuna düþmüþ durumda. Küreselleþmeye methiyeler düzerek sonsuz zaferini ilan eden uluslararasý kapitalizm, yalnýzca þu ana dek, vahþice sömürülen dünya emekçilerinin alýn terinden çalýnan 450 milyar dolarý batýrdý. Türkiye’nin fay hattý Bir baþbakan düþünün ki, sürekli olarak Türkiye’nin dünya piyasalarýyla ne denli iç içe geçmiþ olduðunu söyleyerek böbürlensin, son yýllarda yaþanan içi boþ büyümenin uygulanan yeni liberal politikalardan, Türkiye’nin küresel kapitalizmin nimetlerinden daha fazla yararlanmasýndan kaynaklandýðýný vurgulasýn, ne var ki küresel bir kriz kapýya dayandýðýnda, bu krizin Türkiye’yi etkilemeyeceðini, etkisinin sýnýrlý kalacaðýný müjdelesin. Baþbakan Erdoðan ve bakanlarýnýn yapmakta olduklarý þey tam da bu. Türkiye’nin son 7 yýl içersinde dünya pazarlarýna dönük dýþ ticaret hacmi 265 milyar dolarýn üzerine çýkmýþ durumda. Ülkenin yalnýzca dýþ borç stoku 250 milyar dolar civarýnda ve bu oranýn yüzde 63’ü özel sektöre ait. Ulusal borsa kaynaklarýnýn yüzde 70’i yabancý yatýrýmcýlara ait. Ülke ciddiye alýnabilir bir ulusal sanayi ve istihdam politikasýndan yoksun olduðu için, ekonomik büyüme tümüyle ülkeye yýllýk olarak 45 milyar dolar düzeyinde giriþ yapan yabancý sermayeye ve sýcak paraya muhtaç durumda. Bu

gerçeklikler ülkenin dünyadaki ekonomik geliþmelere tümüyle baðýmlý olduðunun en açýk kanýtlarý. Dünya emperyalist metropollerinden baþlayan ve giderek yayýlan ekonomik durgunluk ve kriz emarelerinin derinleþmesi durumunda Türk piyasalarýnda kýsa sürede yaþanmasý kaçýnýlmaz olacak sýcak para kaçýþlarý ekonomiyi iflas noktasýna taþýyacak. Yaklaþmakta olan felaketin tüm yükünün, dünyanýn geri kalan ülkelerinde olduðu gibi Türkiye’de de emekçilerin sýrtýna yýkýlacaðý aþikar. 12 Eylül darbesinden bu yana, iþ baþý yapan tüm iþçi düþmaný saðcý hükümetler, burjuva basýnýn süslü kalemþorlarý bizlere “yükselen küreselleþmenin” nimetlerinden yararlanacaðýmýz, ekonomik kriz kaygýlarýnýn son bulduðu, teknoloji ve bilgi toplumunun hakim olacaðý bir altýn çað müjdelemekteydi. Aradan geçen yýllar, iþçi sýnýfýnýn mücadeleleri sayesinde elde edilmiþ mevzilerin tek tek yitirildiði bir enkaz býraktý. Emperyalistler arasý kýzýþan pazar rekabeti, fiili askeri iþgallere, Irak, Afganistan ve Filistin örneklerinde açýkça gördüðümüz üzere soykýrýmlara dönüþtü. Çevresel kaynaklar sistematik bir hýzla tahrip edilmekte. Dünya nüfusunun beþte biri, çalýþabilir nüfusun üçte biri iþsizliðin pençesinde kývranmakta. Sefalet artýk yalnýzca “Güney ülkelerinde“ deðil “Kuzeyin zengin ülkelerinde” de artmakta. Günümüzde yeni teknolojiler ve kaynaklarýn eþitlikçi kullanýmý sayesinde, böylesi bir kitlesel iþsizlik ortamýnda herkesin daha az çalýþarak en azýndan ayný ücreti alarak iþ bulmasý, temel gýda maddeleri baþta olmak üzere bir çok ürünün dünyanýn açlýk ve sefalet çeken ülkelerine ve emekçilerine daðýtýlmasý pekala hem akla uygun hem de teknik olarak mümkün. Halbuki dünyada yaþanan savaþlarýn, iþsizliðin, yoksulluðun nedeninin, akýl dýþý ve daha çok kazanma hýrsýna odaklý kapitalizmin, sýnýfsal farklarý ve rekabeti besleyen doðasý olduðunu kavramak gerekiyor. Yaklaþan felaketin güçlü bir alternatifle aþýlabilmesinin yegane yolu, emekçi yýðýnlarýn enternasyonalist birlik ve mücadele hattýnýn örülmesinden geçiyor. Murat Yakýn 06/02/2008

9


Ýþsizlik Fonu Patronlarýn Ýþtahýný Kabartýyor

Ýþsizlerin Fonlarý Zengin, Kendileri Fakir Son aylarda gazetelerde iþsizlik fonuyla ilgili haberler çýkýyor. Bugün iþsizlik fonunda biriken paranýn miktarý 30 Milyar YTL. Yani, eski tutarla 30 Katrilyon TL. Dile kolay. Evet, bu para sermaye çevrelerinin aðzýný sulandýran bir meblað. Sermaye çevreleri bu paranýn fonda “yatmasýný” istemiyorlar. Ve bunun için belli gerekçeler öne sürerek bu parayý kullanmak istediklerini hükümete açýkça söylüyorlar. AKP hükümetinin “çalýþkan” bakanlarý ise, bu konuda çalýþmalar baþlatarak iþsizlik fonunda biriken paralarýn sermayeye aktarýlmasý adýna açýklamalarda bulunuyorlar. Bu da bize gösteriyor ki hükümet, önümüzdeki dönem bu fonda biriken paralarý gerçek hak sahipleri olan iþsizlerin yararlanmasýnda deðil, sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarýnýn giderilmesinde kullanýlmak için uygun hazýrlýklar yapýyor. Halbuki, 4447 sayýlý Ýþsizlik Sigortasý Kanunu fonda toplanan paralarýn nasýl kullanýlacaðýný belirlemiþ durumda. Bu Yasaya göre; (Madde 46) “Ýþsizlik sigortasýnýn amacý; iþsizlik sigortasýna iliþkin kurallarý ve uygulama esaslarýný düzenlemek ve sigortalýlara iþsiz kalmalarý halinde, bu kanunda öngörülen ödeme ve hizmetlerin yerine getirilmesini saðlamaktýr.” Yasa çok açýkça diyor ki; iþsizlik sigortasý yasasýnýn amacý sigortalýlara iþsiz kalmalarý halinde ödeme ve hizmetlerin yerine getirilmesini saðlamaktýr. Yani, Ýþsizlik Sigortasý Fonu’ndaki paralar sadece sigortalý iþçilerin iþsiz kalmalarý halinde onlara harcanýr. Baþka da bir yere deðil! Yasa, fondaki paranýn nasýl kullanýlacaðýný da belirtmiþ. Bu yasayý kimler yasalaþtýrdý? Ýþçiler veya emekçilerin yapmadýðý kesin. O zaman sermayenin partileri hem bu yasayý

10

yasalaþtýrýyorlar hem de yasalaþtýrdýklarý yasaya uymayarak amacýnýn dýþýnda kullanmaya çalýþýyorlar. Bu ne perhiz, bu ne lahana turþusu! Türkiye’nin en büyük fonlarýndan olan Ýþsizlik Sigortasý Fonu’nda çok yüksek düzeyde para bulunmasýna raðmen bundan yararlanan iþsiz sayýsý çok düþük ve iþsizlik ödeneði miktarý da çok az. Fon’dan, Mart 2002’den 28 Þubat 2007’ye kadar, 104 bin kiþiye 31 milyon 797,1 YTL ödeme yapýldý. Bu rakam, 2006 sonu itibarýyla 96 bin 597 kiþi, yani 100 binin bile altýnda. Baþka bir ifadeyle her 100 iþsizden sadece dördü iþsizlik fonundan yararlanýyor. Ýþ bulmaktan umudunu kesenleri, mevsimlik çalýþanlarý ve eksik istihdamý da bu miktara katarsak gerçek iþsiz sayýsý 5 milyonu buluyor. Bu durumda her 100 iþsizden ancak ikisi iþsizlik parasý alabiliyor. AKP Hükümetinin Çalýþma Bakaný Faruk Çelik, Ýþsizlik Sigortasý Fonu’nu amacýnýn dýþýnda kullanmak için de “istihdam paketi” adý altýnda yasa dýþý bir uygulamayla fonun kaynaklarýný sermaye çevrelerine akýtmayý planladýðýný açýkladý. Maþallah! Hükümet illa da bir þey yapmak istiyorsa Ýþsizlik Sigortasý Fonu’ndaki

kaynaðý hak sahipleri olan iþsizlerin daha kolay yararlanmalarýný saðlayacak bir düzenleme yaparak iþe baþlayabilir. Ama bunu yapmayacaklarýný biliyoruz. Bunu yapmalarýný saðlayacak tek yol ise örgütlü bir mücadeleden geçiyor. Ama bakanýn açýkladýðý Ýstihdam paketinde nelere yer ayrýldýðýna baktýðýmýzda hiçte düþündüðümüz gibi iþsizlere yönelik olmadýðýný, iþsizlere aktarýlmasý gereken kaynaklarýn patronlarýn ihtiyaçlarý doðrultusunda planlandýðýný görüyoruz. Öncelikle pakette, iþ arayan gençlere yönelik bir “aktif istihdam” politikasý belirlenecek. Yani, kendi iþini kuracak olan gençlere “Ýþsizlik Sigortasý Fonu”ndan para aktarýlacak. Böylece hem kendi iþini yaratan bir patron kuþaðý, hem de iþ alaný yaratacak bir ortam oluþturulacaðý düþünülüyor(muþ!) Ayrýca, iþ dünyasýnýn vasýflý eleman talebini karþýlamak için eðitim merkezlerin kurulacaðýný söyleyen bakan, bu politikalarý hayata geçirmek için de kaynak olarak Ýþsizlik Sigortasý Fonu’na gözünü dikmiþ durumda. Ne bitmez tükenmez bir “nimet”tir. Vatan gazetesinin 23 Ocak tarihli haberine göre; Koç, “pýrýl pýrýl gençleri yetiþtirip Türk otomotivine kazandýracaðýz”


diyor. Bunu nasýl mý yapacaklar? Cevabýný da AKP hükümetinin Milli Eðitim Bakaný Hüseyin Çelik, önümüzdeki dönemde 30 Milyar YTL’lik hacme ulaþan Ýþsizlik Fonu’nun önemli bir kýsmýný mesleki ve teknik eðitimin geliþtirilmesi için harcamayý hedeflediklerini müjdeleyerek veriyor. Sizce kime müjdeliyor? Tabii ki patronlara. Patronlarýn hükümetinden de bu beklenir. Görüldüðü gibi iþsizlik fonundan sadece çalýþma bakanlýðý deðil, milli eðitim bakanlýðý ve sanayi bakanlýðý da nasiplenmek istiyor. Elbirliðiyle fonun içini boþaltmayý düþünen bakanlýklar bunlar. Yasada fondan kimlerin yararlanacaðý ve fonun nasýl kullanýlacaðý net olarak belirtilmiþtir: iþçi-iþsizler. Ýþçilerden kesilen primlerin iþsiz kaldýklarýnda kendilerini geçici de olsa “rahatlatmak” için biriktirdikleri parayý AKP hükümeti

sermayeye çanak tutmak istiyor. Ayrýca, AKP hükümeti bu fonu amacý dýþýnda kullanmak için hak sahiplerinden izin aldý mý? Yoksa kendi çýkardýklarý yasaya uymayarak yasadýþý davranarak mý harcama niyetindeler? Ýþsizlik Fonu’nda 30 milyar YTL birikmiþ durumda. Dolayýsýyla bu kadar birikimin olduðu bir kaynaðýn sahiplerine yararlanmalarý için þartlarý kolaylaþtýrýlmasý beklenir. Ama AKP hükümeti bu konuda adým atmak yerine, fondaki kaynaðý patronlara akýtmak için her türlü çalýþmayý yapýyor. Darýsý diðer bakanlýklarýn baþýna! Sonuç olarak, sigortalý iþçilerin ücretlerinden kesilen, geleceklerini “güvence” altýna almak için kurulan bir fonun daha iþlevsel olarak kullanýlmasý için fonun hak sahipleri tarafýndan patronlara akýtýlmasýna karþý mücadele edilmelidir. AKP hükümeti iþçilerin

ücretlerinden kesilen paralarla oluþan bu fonu sermaye cephesinin isteði doðrultusunda kullanmak istiyor. Buna izin vermemeliyiz. Hayat pahalýlýðý ve yoksulluðun hýzla artýðý, ayný paralellikte iþsizliðin de artýðý bir gerçeklik olarak karþýmýzda duruyor. Hükümet, sermaye üzerinden iþsizlere daha fazla kaynak aktarmasý gerekirken, iþsizlerin üzerinden sermayeye kaynak aktarmayý hedefliyor. Hükümetin buna ve diðer saldýrý planlarýna karþý birleþik ve örgütlü bir mücadeleyi örmeliyiz, sürdürmeliyiz. Ýþçilerden kesilen iþsizlik sigorta primi patronlardan kesilsin! Patronlar ve hükümet Ýþsizlik Sigorta Fonu’ndan el çeksin! Ýþsizlik Sigorta Fonu’ndan her iþsiz yararlanmalý! Þahin Yýldýrým 01/02/2008

Patronlar Ýþsizlik Sigortasý Fonuna Göz Dikti

Kimin Parasýný Kime Veriyorsunuz? Hükümet ve patronlar iþsizlik fonunun içini boþaltmayý hedefleyen planlar hazýrlarken, sadece bununla yetinmediklerini biliyoruz. Çünkü 2003 yýlýnda yürürlüðe giren 4857 Sayýlý Ýþ Kanun’un da Ýþsizlik Sigorta Fonu’ndan patronlarýn yararlanmalarýný saðlayan bir madde bulunmakta. 33 madde; patronun ödeme aczine düþmesiyle ilgili bir madde. Madde; “iþverenin konkordato ilan etmesi, iþveren için aciz vesikasý alýnmasý veya iflas nedenleri ile iþverenin ödeme güçlüðüne düþtüðü hallerde geçerli olmak üzere, iþçilerin iþ iliþkilerinden kaynaklanan son üç aylýk alacaklarýný karþýlamak amacýyla Ýþsizlik Sigorta Fonu kapsamýnda ayrý bir Ücret Garanti Fonu oluþturulur…” diye devam ediyor. Yasa koyucu, patronlarýn herhangi bir durumundan dolayý güç duruma düþmesi halinde, rahat nefes alabilmeleri için bu maddeyi yasaya koydu. Madde, bir patronun aciz vesikasý almasý veya iflas nedenlerini açýklamasý ve/veya ödeme güçlüðüne düþtüðünü açýklamasý halinde geçerli. Ýþçilere ödemesi gereken ücretlerini ya da baþka alacaklýlarýn borçlarýný ödeyemez bir duruma düþerse de yine bu madde geçerli olacak. 33. madde patronlarýn imdadýna koþan bir madde olarak yasada yerini alýyor. Yasa, patronlarýn iflas etmesi durumunda Ýþsizlik Sigortasý Fonu’dan yararlanma hakký tanýyor. Fonun amacý iþsiz kalan iþçilerin yararlanmasý iken, birde bakýyoruz ki patronlarýn iflasý veya ödeme güçlüðü çektiklerinde bu fondan yararlanmalarýný saðlayan bir niyet ortaya çýkýyor. Peki nasýl yararlanýyorlar? Ýþçilerden kesilen primlerden oluþan fon, patronun ödeme güçlüðü halinde iþçilerin üç aylýk alacaklarýnýn veya diðer borçlarýnýn karþýlanmasý için Ýþsizlik Sigorta Fonu kapsamýnda oluþturulacak Ücret Garanti Fonu’ndan karþýlanacaðýný bu madde vesilesiyle öðrenmiþ oluyoruz. Kýsacasý, iþçilerden kesilen primlerden toplanan paralarýn, dolaylý bir yolla patronlarýn güç durumundan kurtarýlmasý için tekrardan iþçilere verilmesini öngörüyor. Sonuç olarak, Ýþsizlik Sigorta Fonu’nda biriken 30 Milyar YTL. Patronlarýn iþtahýný kabartýyor. Ve bu fonun patronlar lehine nasýl yaðmalanacaðý konusunda ise hükümete iþ düþüyor. Hükümet de yasalar oluþturarak bu fonun patronlar lehine yaðmalanmasýnýn yasal kýlýfýný hazýrlayan bir misyon yüklenmiþ durumda. 11


Emek Güncesi Tekel Ýþçisi Alanda Haydarpaþa Garý önünde bir araya gelen TEKEL iþçisi ve aileleri ellerinde pankartlar, dövizler ve sloganlarla Kadýköy Ýskele Meydaný’na yürüdü. TEKEL iþçileri, “TEKEL, AKP’yi iktidar yapan Aydýn Doðan ve yabancýlara peþkeþ çekilemez”, “Ülkenin gelirleri yok edilemez, IMF’den para dilenilmez” yazýlý pankartlar ile, “Amerika’yý Kalkýndýrma Partisi”, “Ak ak dediler karanlýða gömdüler”, “Zam zulüm iþkence iþte AKP”, “AKP’nin þiþmaný Unakýtan”, “Unakýtan istifa”, “IMF uþaðý AKP” yazýlý dövizler taþýdý. Ýþçiler ayrýca “Gözün aydýn Tayyib bu senin eserin sýra sana da gelecek” yazýlý tabut maketi taþýdý. TEKEL iþçilerinin yürüyüþüne, Türk-Ýþ’e baðlý, BelediyeÝþ, Tes-Ýþ, Demiryol-Ýþ, Harb-Ýþ, Haber-iþ, Hava-Ýþ,Türk Metal sendikalarýnýn yaný sýra, Et ve Balýk kurumu iþçileri, TekstilSen, ESP, EMEP, Yurtsever Cephe, BDSP destek verdi. Kadýn ve çocuklarýn yoðun katýlým gösterdiði eylemde, TEKEL iþçileri, yürüyüþ boyunca, “IMF defol bu memleket bizim”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Birleþe birleþe kazanacaðýz”, “ölmek var dönmek yok” sloganlarýný haykýrdý. Yürüyüþ boyunca, TEKEL iþçilerinin kararlý mücadeleleri vurgulandý. Yapýlan eylemin, ihale tekliflerinin verileceði son gün olan 18 Þubat öncesi bir prova olduðu vurgulandý.

12

18 Þubat’ta Ankara’dayýz Türkel, TEKEL’in özelleþtirme ihalesinde tekliflerin verileceði son gün olan, 18 Þubat günü, 20 bin TEKEL iþçisi ile ailelerinin Özelleþtirme Dairesi önünde olacaðýný açýkladý. Türkel, “Gelsinler görsünler bakalým el mi yaman, TEKEL iþçisi mi?” dedi. Ayrýca TÜRK ÝÞ

yönetiminin AKP yanlýsý tavýrlarý nedeniyle miting alanýndan Türkel’in konuþmasý protesto ve yuhalamalarla zaman zaman kesildi. Ardýndan miting sloganlarla son buldu.

belirten Haber Sen taleplerini TRT yönetimine bir yazý yollayarak iletti.

TRT Yönetimi Saldýrýya Devam Ediyor

CFDT, CGT ve FO sendikalarýnýn çaðrýsý üzerine 636 bin iþçinin bulunduðu market sektöründe greve gidildi. FO sendikasý genel sekreteri Dejan Terglav, hipermarketlerde yüzde 80, süper marketlerde yüzde 65 ve lojistikte yüzde 50 oranýnda greve katýlým saðlandýðýný açýkladý. Picard, ED veya Lidl gibi küçük marketlerde ise yüzde 20 dolayýnda greve katýlým gerçekleþti. FO sendikasýna göre grev özellikle Nice, Marsilya, Antibes ve Toulon gibi güney kentlerinde güçlü bir þekilde geçti. Paris’te ise daha çok küçük marketler olduðundan grev daha az etkili oldu. Sanayi ve Ticaret Patronlarý Federasyonu (FCD) Baþkaný Jérôme Bédier de greve katýlýmýn yüksek olduðunu belirterek, Fransa’nýn güneyindeki marketlerde müþterilere hizmet sunulamadýðýný kaydetti. Ancak greve katýlýmýn sendikalarýn söylediðinden daha az olduðunu savundu. FCD Perþembe günü asgari ücretin yükseltilmesi yönünde bir öneride bulundu. Sendikalar grevin þimdiden sonuç aldýðýna dikkat çekerken FCD Baþkaný Jérôme Bédier, ücret artýþlarýnýn yüzde 8’e kadar çýkacaðýný sözlerine ekleyerek sendikalarý diyaloga çaðýrdý. CGT, FO ve CFDT’nin 4 Ocak’ta eylemlerinin devamýna iliþkin toplanmasý bekleniyor.

TRT’de sözleþmeli çalýþtýrýlan geçici personelin 12’sinin sözleþmesi yenilenmeyerek iþten çýkartýldý. Bu durum 18 Ocak’ta personelin iþten çýkartýlmasýný amaçlamadýklarýný belirten TRT açýklamasýnýn doðruyu yansýtmadýðýný gösteriyor. TRT Genel Müdürü Ýbrahim Þahin 15 Ocak 2008 tarihinde ilgili birimlere bir yazý göndererek geçici statüde çalýþtýrýlan (Ýþçi Sayýlmayan Geçici Personel) TRT personelinin %25’inin “tasarruf” nedeniyle sözleþmesinin yenilenmeyeceðini duyurmuþtu. Haber Sen’in konuyu kamuoyunun gündemine taþýmasýnýn ardýndan TRT yönetimi 18 Ocak’ta bu açýklamayý tekzip eder biçimde yeni bir açýklama yayýnlayarak yazýnýn yanlýþ anlaþýldýðýný, kendilerinin personelin verimli çalýþtýrýlmasýný kastettiklerini açýklamýþtý. Fakat TRT’nin çeþitli kademelerinde çalýþan 12 geçici statülü personelin sözleþmesi yenilemeyerek iþten çýkartýlmasý yönetimin yeniden çark ettiðini gösteriyor. TRT Genel Müdürlüðü’nün 18 Ocak tarihli açýklamasýndan önce davranan Ankara Radyosu Müdürlüðü, Ýzmir ve Ýstanbul Bölge Müdürlükleri bu tarihe kadar 12 Ýþçi Sayýlmayan Geçici Personel statüsündeki TRT emekçisinin sözleþmesini yenilemeyerek iþten çýkartmýþ oldu. Haber Sen konuya dair yaptýðý yazýlý açýklamada TRT yönetimini yaptýðý yazýlý açýklamanýn gereðini yerine getirmeye çaðýrdý. Aksi takdirde kurumun güvenilirliðinin zedeleneceðini

Fransa’da Market Ýþçileri Grevde

Derleyen Akýn Sel Þubat 2008


tekstil Patron Keyfine Göre Davranýyor Ýþyerinde zam ayý olmasýna raðmen zamlarla ilgili bir açýklama gelmedi. Buna karþýn yoðun çalýþmalar, mesailer geç saatlere kadar devam ediyor. Gün içinde ustalarýn yoðun baskýlarý ve kýyasýya baðýrmalarý can sýkýyor. Ayrýca iþyerine bunaltýcý bir hava hakim. Bölüm sorumlusu sürekli yaptýðý toplantýlarýnda isteklerinin ardý arkasý kesilmiyor. Askeri yönetim uygulamak istiyor. Maaþlarý geç vermeye baþladýlar. Ayýn 24'ü geldi hala maaþ verecekler. Bölüm sorumlusu geçen hafta söz vermiþti ama o da sözünü yuttu. Buna karþýn bir arkadaþ “geçen hafta verecektiniz” dedi. O da çok gergin olduðunu, bu fabrikada kimsenin hakký kalmaz herkes parasýný alýr. Ýþine gelmeyen çeker gider diyerek gözdaðý verdi. Bu iki hafta yükleme olduðundan cumartesi bile iþçi aldýlar ve bir ayý doldurmamýþ yeni gelen arkadaþlarý 20 kiþiye yakýn iþten çýkardýlar. Çünkü iþler biraz yavaþladýðýndan, performanslarý düþük olduðundan iþine son verdi. Patronlarýn iþleri görülünceye kadar iþçiler çalýþtýrýyorlar ama iþler biraz azalýnca iþçilerin iþine son veriliyor. Yani hayatýmýz patronun keyfine kalmýþ durumda. Cumartesi akþam þef bir toplantý daha yaptý. Makineleri durdurdu ve “ne bu lakayitlik, hiç çalýþmýyorsunuz, uyuyorsunuz bu ne disiplinsizlik böyle çalýþýrsak iki günde burayý batýrýrýz. Herkes aklýný baþýna alsýn yoksa burayý komple boþaltýrým” diyerek bir daha gözdaðý verdi. Bazý arkadaþlarý iþten çýkartýlar. Bu kadar örgütsüzlüðün olduðu yerde þefin ve ustanýn borusu ötüyor. Bizler duyarlý arkadaþlar bir þeyler yapmaya çalýþýyoruz. Ama biraz sabýrlý olmak gerekiyor. Ýnsanlar bir þeyleri hemen anlamýyorlar. Bir arkadaþla konuþmamýzda iþverenin iyi niyetli

olduðunu söylemiþti ve o arkadaþý iþten çýkardýlar ve yine konuþtuðumuzda beni iþe almalarý bile tuhaftý. Çünkü formu bile doldurmamýþtým, hemen makineye oturtmuþlardý. Çünkü patronun yüklemesi vardý. Ýþi bitene kadar iyi niyetli ve anlayýþlý davranýyordu. Arkadaþta þimdi daha iyi anladý ve iþverenin ne kadar düzenbaz olduðu ortaya çýktý. Patronlar çýkarlarý için hiç gözlerini kýrpmadan iþçileri harcýyorlar. Bizler kendimizi geliþtirmek için zaman ayýrmak zorundayýz. Onun için tüm iþçi arkadaþlara sesleniyorum. Bir þeyler geç olmadan örgütlenmeliyiz. Herkes elinden geleni yapmaya, hep beraber bu yoðun baský ve sömürüyü püskürtmeye çalýþmalýyýz. Baþka bir seçeneðimiz yok. Yaþasýn Ýþçilerin Kardeþçe Dayanýþmasý Bir Ýþçi

Bilinçlenmek Gerçekleri Görmektir Ben 13 yýldýr tekstilde çalýþýyorum. Þimdiye kadar hakkýmý aldýðý düþünüyordum. Patronlar olmadan biz hiçbir þey yapamayýz, aç kalýrýz diye düþünüyordum. Sonra bizim iþyerine bir arkadaþ iþe alýndý. Zaman içinde onunla konuþup sohbet etmeye baþladýk. Bana kitaplar getirdi. Onun sayesinde kitap okumaya baþladým. Ýnsanlarýn nasýl sömürüldüðünü öðrendim. Sömürünün ne olduðunun öðrendim. Kendi deðerimi öðrendim. Aslýnda biz olmadan patronlar olamazdý. Biz çalýþýp çabalýyoruz, onlar yiyor. Bize gelince zam yok. Ýþte sigortanýzý, yol ve yemek paranýzý zor ödüyorum diyen patronlar yalan söylüyor. Gerçeðin böyle olmadýðýný iyi biliyorum. Her geçen gün bizi daha fazla sömürüyorlar. Ýþçi arkadaþým bir gün 1 Mayýs’a gidelim dedi. Polislerin hep insanlarý dövdüðünü gördüðüm için ne iþi var insanlarýn böyle yerlerde diye düþünürdüm. Dayak yiyenlere de iyi oluyor, niye gidiyor-

lar diyordum. Ama arkadaþla 1 Mayýs’a gittikten sonra bunun böyle olmadýðýný gördüm. Ýlk karþýlaþtýðým manzarayý hiç unutmuyorum. Polisler bir kiþiyi yere yatýrýp, coplarla haksýz yere dövüyordu. 1 Mayýs’ýn biz iþçilerin bayramý olduðunu böylece öðrenmiþ oldum. Bu arkadaþla tanýþtýktan sonra gerçekten fikirlerim çok deðiþti. Keþke onunla daha önce tanýþsaydým. Bu kadar bilinçsiz olmazdým. Ýyi ki onu tanýdým. Ýyi ki onun gibi bir dostum var. Bir Ýþçi

kargo Zamdan Ses Seda Yok Ocak zammý döneminin içindeyiz, ancak Þubat ayýna geldiðimiz halde halen zamlarla ilgili bir geliþme yok. Patron sessizliðine devam ediyor. Geçtiðimiz yýl zammýmýz Mart ayýnda verildi, geriye dönük iki aylýk zam farklarýmýz da verilmedi. Bizlere “bütçemiz kýsýtlý, daha fazlasýný veremeyiz” diyen patron zamdan sonra 4 adet kamyon alarak araba filosunu geliþtirdi. Bu yýl da inþaatý bahane edeceðini tahmin ediyoruz. Çünkü geçen ay yeni bir bina inþa edildi. Böylece yeni bir bahane daha oluþtu. Ýþçiler arasýnda zamla ilgili sessizlik var. Bunun sebebi sürekli iþçi giriþ çýkýþlarý, son iki ayda 20 iþçi çýktý. Bir o kadar da yeni iþçi alýndý. Ama sebep ne olursa olsun patronun bu sessizliðine, vurdumduymazlýðýna raðmen bizlerin bu konuyu sürekli dillendirip hakkýmýz olan zammý istemeliyiz. Çünkü patronun iþleri yolunda gidiyor. Ýþlerin sürekliliði devam ediyor, çalýþýyoruz para kazandýrýyoruz. Düzenli zam almak da bizlerin en doðal hakkýmýzdýr. Umutsuzluða kapýlmak, sessiz kalmak yerine bir araya gelip sorunlarýmýzý konuþmalýyýz, çözümler üretmeliyiz. Bir Ýþçi 13


Sendikalaþma Mücadelesinde 60 gün Geride Kaldý…

Yörsan Ýþçileri Mücadeleye Devam ediyor Yörsan iþçilerinin verdikleri mücadele Türkiye’nin gerçek bir fotoðrafý. Sömürü, baský, zulüm, hak ve özgürlük gaspý dahil her þey var. Yörsan iþçileri sendikalaþmak istediler. Patronunu buna cevabý 400 iþçiyi sendikaya üye olduklarý için iþlerinden atmak oldu. Bu nedenle 7 Aralýk 2007 tarihinden bu yana Yörsan iþçileri mücadelelerine Susurluk’taki fabrikanýn önünde devam ediyorlar.

14

Yörsan iþçileri sadece sendikalaþmak istedikleri için patron tarafýndan en ucuz yöntemlerle itham edildiler; üretimi baltalamak, vatan hainliði yapmak patronun iþçilere yönelttiði baþlýca suçlamalar oldu. Bununla yetinmeyen patron bazý iþçileri kendi dað evine kaldýrýp sorgulamaktan, þiddet ve tehdit uygulamaktan çekinmedi. Yörsan iþçileri buna karþýn birbirlerine daha fazla kenetlenerek cevap verdi. Ýþçilerin önemli bir kýsmý uzun yýllardýr Yörsan’da çalýþýyor. Bazýlarýnýn 15-20 yýllýk emekleri var. Patronlarý Ýzzetin Yörük diye biri, namý diðer Hacý… Hacý iþçilerinin alýn terleriyle fabrikasýný büyüttükçe büyütmüþ ve daha fazla sömürü ve zulüm etmekten de geri durmamayý kendine ödev edinmiþ, görev bilmiþ. Patron dediðinin aklýna ilk ne gelir: iþime gelmeyeni kovarým. Ýþten kovma tehdidi her patronun diline sakýz ettiði bir tehdittir. Hacý’da böyle yapmýþ. Ýþçilerini kovma tehdidi ile aklý sýra hizaya sokmaya çalýþmýþ. Susurluk gibi bir yerde, iþsizlik koþullarýnda iþçiler diþleri sýkmýþ, sabýr göstermiþler. Kuþkusuz Hacý geri durmamýþ. Küfür, kefaret, dayak her türlü saldýrýyý gerçekleþtirmiþ. Ýþçiler sabah erken saatte iþbaþý yapmalarýna raðmen akþam çýkýþlarý bitmek bilmemiþ. Günde 15-18 saat arasý mesailer söz konusu olmuþ. Bu kadar yoðun sömürüye raðmen sabah en ufak geç kalýþlarda patron saldýrmýþ. Bu arada

iþçilere günde 7,5 saat çalýþtýklarýna dair zorla kaðýt imzalattýrýlmýþ, hiçbir iþçiye fazla mesai ücreti de tabii ki ödenmemiþ. Ücretler dýþýnda diðer sosyal haklar konusunda da patron Hacý tam bir despot gibi davranmýþ. Yýllýk izinler sadece kaðýt üzerinde kalmýþ. Yýllýk iznini tam kullanan kimse olmadýðý gibi 10 yýldan fazla süredir Yörsan’da çalýþýp bütün bu yýllar boyunca toplamda sadece 3-4 hafta izin yapabilen iþçiler de söz konusu. Patron Hacý izinlerde gösterdiði zulmü baþka konularda da göstermiþ. Evlenen, çocuðu olan, cenazesi olan, yakýný kaza geçiren iþçiler izin konusunda patron duvarýna toslamýþ. Ýki kardeþ iþçinin babalarý vefat ettiðinde sadece birine Hacý patronun izin vermesi ise her þeyin adeta bir özeti. Hacý iþçileri baþka iþlerinde çalýþtýrmaktan da geri durmamýþ. Ýþçilerin büyük bir kýsmýný sigortasýz, kayýt dýþý çalýþtýran patron Hacý, çýraklýk ve meslek okullarýndan stajyer adý altýnda bedava iþçi çalýþtýrmayý adet haline getirmiþ. Stajyerliði biten iþçileri kovup onlarýn yerine yine sigortasýz, kayýt dýþý, maliyeti düþük stajyer iþçiler almýþ. Bunu bir maliyeden yýrtmanýn bir yolu haline getirmiþ. Patron Hacý’nýn insan olarak deðil ama sömürücü bir patron olarak iþini týkýrýnda götürdüðü ortada. Nitekim AKP ile yakýn iliþkiler kurmasý, iþini sürekli büyütme beceresi göstermesi, iþçilerini haklarýný gasp etme-

sine raðmen iþini yolunda götürmesi bunlarýn bir göstergesi. Attýðý 400 Yörsan iþçisinin yerine Hacý iki katý sayýda iþçi almýþ. Tabii ki 15-20 yýldýr çalýþan iþçilerin yerine alýnan tecrübesiz iþçilerin ayný beceri ve kalitede iþ çýkarmalarý mümkün deðil. Ürünlerin kalitesinin düþmesi, eskiden bir iþçinin yaptýðý iþi þimdi iki-üç iþçinin yapmasý, ürünlerin piyasada itibarýnýn azalmasý sonucu patron daha fazla reklam vererek aradaki açýðý kapama yoluna gitmiþ. Görünen o ki bunlar Yörsan patronu Hacý’nýn beyhude çýrpýnýþlarý. Ýþçiler iþe iade konusunda açtýklarý davayý kazanmaya yakýnlar. Mücadeleyi býrakmadan, azimle, dayanýþma içinde birbirlerine kenetlenerek devam ettikleri sürece kuþkusuz istediklerini de elde edecekler. Yörsan iþçilerinin mücadelesi bütün iþçi sýnýf kardeþleri için bir umut ve örnektir. Yörsan iþçileri bu bilinçle yollarýna kararlý adýmlarla ilerlemeliler. Tüm iþçi ve emekçiler de Yörsan’lý kardeþlerini sýnýf dayanýþmasý içinde yalnýz býrakmadan onlarý sahiplenmeliler. Yaþasýn Yörsan Ýþçilerinin Mücadelesi 05/02/2008 (Yörsan Yersen Ýnisiyatifi’nin konuyla ilgili yazýlarý kaynak olarak kullanýlmýþ, bilgiler oradan alýnmýþtýr.)


Daðlýca Askerleri…

Ölmediklerine Piþman Edildiler PKK ile meydana gelen çatýþmada esir düþen askerler serbest býrakýldýktan sonra ailelerine kavuþacaklarýný düþünürken askeri mahkemece tutuklanarak cezaevine kondular. Geriye dönerek olayý yeniden hatýrlamakta ya da olayýn detayýný bilmeyenleri bilgilendirmenin yararlý olacaðýný düþünüyorum: 21 Ekim 2007’de PKK ile girdikleri çatýþmada resmi açýklamalara göre 12 asker ölmüþ, 13 askerde yaralanmýþtý. Ordu ve yetkililer önce 8 askerin esir alýndýðýný kabul etmemiþ kayýp demiþti. Fakat Roj TV’de askerlerin görüntüleri yayýlanýnca “Askerler kaçýrýldý” açýklamasý geldi. Buraya kadar her þey normal ama asýl askerleri mahkeme karþýsýna çýkaran sebep Roj TV’deki konuþmalarýydý. Ne demiþlerdi de devleti, orduyu bu kadar kýzdýrmýþlardý? Kaçýrýlan askerler ROJ TV’de Yapýlan röportajda er Özhan Þabanoðlu’nun söyledikleri þuydu: “Hiç bir þey yapamazdýk kuþatýlmýþtýk, destek gelmedi. Tek çaremiz vardý, teslim olmak.” Fuat Baþoda, “Hiç destek gelmedi, teslim olmaya mecbur kaldýk, bizi merak etmeyin bize iyi davranýyorlar.” Fatih Atakul, “Bazýlarý rütbeli olmak üzere bir çok arkadaþýmýz þehit oldu, bizi merak etmeyin, bize iyi davranýyorlar.” Ýlhami Demir, “Taburdan destek gelmedi, elimizden geleni yaptýk.” Uzman Çavuþ Halis Çaðan, “Burada bize yapýlan muamele gayet iyi, bize abi kardeþ gibi davranýyorlar. Buradan devlet büyüklerimize sesleniyorum, bu iþ ölmeyle öldürmeyle çözülmez. Hangi partili olursa olsun bir masaya oturup bu sorunu çözmelerini istiyoruz. Ne bizim anamýz aðlasýn ne de onlarýn. Ne bizim eþlerimiz dul, çocuklarýmýz babasýz kalsýn ne de ötekilerin.” Ramazan Yüce’yi diðer askerlerden ayýran özelliði Kürt olmasýydý: “Buralar bize anlatýldýðý gibi deðil. Bize böyle anlatmamýþlardý. Gerçeði gördüm, bize gayet iyi davranýyorlar, masaya otursunlar görüþsünler bu iþe bir çözüm bulsunlar. Buradan eðer yaþýyorsa tabur komutanýmýza sesleniyorum. Bizi neden býrakýp gitti? Onun da hatalarý var, bizi býrakýp gitmeyecekti. Artýk bu durumdan sonra asker olmamýzýn anlamý yok, elimden geldiðince askerlikten uzak durmaya çalýþacaðým.” Mehmet Þenkul, “Böyle karþýlanacaðýmýzý bilmiyordum, bize iyi davrandýlar.” Ýrfan Beyaz, “Bize iyi bakýlýyor, ailelerimiz bizi merak etmesin, iyiyiz.” Esir askerler bir ezberi bozmuþ, komutanlarýný ve devlet büyüklerini sorguluyordu.

Serbest býrakýlan askerler tutuklandý… Askerler PKK tarafýndan serbest býrakýldýktan sonra çýkarýldýklarý mahkemece tutuklandýlar. Askerler serbest býrakýldýktan sonra linç kampanyalarýna maruz kaldýlar. Mesela bunlardan biri de Adalet bakaný Mehmet Ali Þahin’di. Þahin, 8 Askerin serbest kalmasý ile ilgili aynen þu cümleleri sarf ediyor: “8 Askerin terör örgütünün eline geçmesinden üzüntü duydum. Türk silahlý kuvvetlerinin hiçbir mensubu bu duruma düþmemeliydi. Dolayýsýyla kurtulmalarýna sevinemedim.” Kendi çocuðu böyle bir durumda olsa yine bu sözleri sarf eder miydi sizce? Þundan eminiz; askerlerin ölümü bakan Þahin’i daha çok mutlu ederdi. Biliyoruz ki birçok üst düzey bürokratýn, generalin çocuklarý ya çürük raporu almýþ ya da torpilli olarak askerliklerini çok rahat yerlerde yapmýþtýr. Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’ýn oðlu da çürük raporu alarak askerlik yapmadý. Bu üst düzey bürokratlara gelince, askerlik þerefli bir görev olmuyor da yoksul çocuklarýna gelince mi þerefli bir görev oluyor? Bu savaþ ülkemizin gençlerini daðlarda karþý karþýya getiriyor. Birbirlerini tanýmayan, birbirleriyle sorunu olmayan bu gençler birbirlerini öldürüyor. Bu duruma üzülmemenin imkaný var mý? Bir asker öldüðünde üzülmeyen Kürt’ün bir gerilla öldüðünde üzülmeyip sevinen Türk’ün insanlýðýndan þüphe duyarým. Ölenler bizim çocuklarýmýz. Bu mesele savaþla çözülmez. Bunu anlamamakta ne yazýk ki ýsrar ediliyor. Onurlu bir barýþýn gerekli olduðunu düþünüyorum. Teslimiyeti reddediyorum. Savaþan taraflarýn eþit þartlarda bir

masanýn etrafýnda toplanarak Kürt kimliði, kültürü ve dili üzerindeki baskýlarýn ortadan kaldýrýlmasýný, ekonomik þartlarýn düzeltilmesini, iþ alanlarýnýn çoðaltýlmasýný, eðitimde fýrsat eþitliðinin saðlanmasýný, ana dilde eðitim verilmesini istiyorum. Teslimiyeti kabul etmek, piþmanlýk yasalarýna bel baðlamak, olacak iþ deðil. Anlamak istemeyenlere ýsrarla tekrarlýyorum. Barýþ, barýþ, barýþ… Teslimiyete, yok saymaya hayýr... Askerler tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakýldý Sonuç olarak, 8 askerin yargýlanmasý sürüyordu. Yargýlama sonucunda askeri savcý Ramazan Yüce hariç diðer askerlerin tahliyesini talep etti. Savcý da günah keçisi olarak Er Ramazan Yüce’yi seçmiþti, ona karþý husumetli davranýyordu. Neyse ki mahkeme heyeti savcý kadar insafsýzlýk etmedi. Ömür boyu hapis cezasý istenen Ramazan Yüce’de dahil olmak üzere 8 askerin tutuksuz yargýlanmasýna karar verdi. Bu davaya askerlerin esir alýnmasýný hazmedemeyen bazý çevrelerin, askerlerin teslim olmaktansa ölmelerinin daha þereflice olacaðýný söyleyenlerin ezikliklerini açýkça ortaya koydu. Bu milliyetçi-þovenist çevrelerin tüm giriþimlerine raðmen 8 er þimdilik kurban alýnamadý. Kamuoyunun baskýsý askerlerin serbest býrakýlmasýnda etkili oldu. Lakin konu kapanmýþ deðil. Askerpolis zihniyeti olayýn üzerine gitmeye devam edecektir. Jiyan 03/02/2008

15


ENTERNASYONAL

Siyonist Devlet ve Gazze Trajedisi

Nazi-Siyonist Ýsrail devletinin Haziran 2007’de baþlattýðý Gazze ablukasý, Ocak 2008 sonunda bu bölgede yaþayan Filistin halkýný ciddi bir yýkýmýn eþiðine getirdi. Elektrikten besin maddelerine, ilaçtan içecek suya kadar müthiþ bir kýtlýða sürüklenen yüz binlerce Filistinli sonunda Refah’taki duvarý yýkarak Mýsýr bölgesine geçmeyi baþardý ve beþ gün boyunca erzak tedariki yaptý. Ama sonra Mýsýr ordusu ve Hamas’ýn polis güçleri, sýnýr þeridini tekrar tahkim ederek Filistinlileri evlerine geri gönderdi. Bir halký bölge hapsinde tutan ve gün be gün yýkýmýný örgütleyen tecrit durumu halen sürüyor.

ABD emperyalizminin desteðindeki Ýsrail devletinin Gazze’ye uyguladýðý ablukanýn kýsa vadedeki hedefi, açlýða mahkum ettiði Filistinlilerin ayaklanarak Hamas yönetimini devirmelerini saðlamak. Böylece Siyonizm, hem “terörist” addettiði (ama Filistin halkýnýn bizzat kendi oylarýyla iþbaþýna getirmiþ olduðu) Hamas’tan kurtulacaðýný, hem de 2006’da Lübnan’da Hizbullah karþýsýnda aldýðý aðýr yenilginin anýsýný unutturacaðýný düþünüyor. Ama planý þimdilik tutmamýþ durumda, zira Gazzeli Filistinliler Hamas yönetimini deðil, Refah kampýndaki tecrit duvarýný yýktýlar. Siyonizm’e karþý direniþ ruhu sürüyor. Ne var ki, Ýsrail-ABD ikilisinin planý sadece, Siyonist devleti tanýmamakta ýsrar eden Hamas’ý iktidardan düþürmekle sýnýrlý deðil. Temel amaç, Büyük Ortadoðu projesi çerçevesinde “safkan” Ýsrail devletinin, Gazze ve Batý Þeria dahil tüm Filistin topraklarý üzerindeki hükümranlýðýný saðlamak ve perçinlemek. Bu planýn önünde baþlýca iki engel var: sürmekte olan anti-Siyonist Filistin direniþi ve iþgal altýndaki topraklarýna dönmek isteyen beþ milyon Filistinli göçmen. Emperyalizmin iki engeli aþmasý gerekiyor. Annapolis zirvesi ABD-Ýsrail ikilisinin bu engelleri aþmaktaki en büyük destekçileri Batý Þeria’daki hain Abbas yönetimi ile iþbirlikçi 16 Arap devleti. Türkiye’de

16

Kasým 2007’de Annapolis’te toplanan bu Filistin halký karþýtý cepheye var gücüyle katýlmýþ durumda. Bu ihanet zirvesinden Filistin halký yararýna hiçbir kararýn çýkmayacaðý baþýndan belli olmasýna karþýn, zirvede vurgulanan “Filistin devletinin artýk kurulmasý” söylemi bugün Abbas yönetimi tarafýndan sanki bir barýþmýþçasýna propaganda ediliyor, ve bunun önündeki tek engel Hamasmýþ gibi gösterilmeye çalýþýlýyor. Oysa bir mini Filistin devletinin kurulmasý emperyalist-Siyonist planýn bir parçasý. El Fetih’in hain Abbas yönetimi önderliðinde kurulacak böyle bir devletin, 1) asýl amaca ulaþýldýðý propagandasýyla Filistin direniþini tümüyle söndüreceði, 2) Siyonizm’in 1946’dan bu yana iþgal ettiði Filistin topraklarý üzerinde kurduðu faþist Ýsrail devletini tümüyle meþrulaþtýracaðý, 3) ülkelerinden kovulan milyonlarca Filistinlinin yurtlarýna dönme hayallerine son verilmiþ olacaðý, ve 4) Ýsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluþturan Filistinli Araplarýn sürülebileceði bir bölgenin yaratýlarak safkan Siyonist devlete ulaþýlacaðý düþünülüyor. Bu plan, emperyalizmin tüm Ortadoðu halklarýný denetimi altýna alma projesinin sadece bir parçasý. Plan, Irak ve Afganistan’daki iþgal ve Ýran’a yönelik savaþ tehditleri ile birlikte sürdürülüyor. Gazze halkýnýn morali henüz bozulmuþ deðil, ve Batý Þeria halkýyla birlikte yeni bir Ýntifada’nýn patlak vermesi çok olasý. Ne var ki, Filistin direniþinin emperyalizm, Siyonizm ve hain bölge iktidarlarýnýn ortak olarak sürdürdükleri saldýrýya tek baþýna yanýt verebilmesi mümkün deðil. Ortadoðu devrimi mücadelesinin yeniden canlanmasý, alevlenmesi gerekiyor. Böyle bir mücadeleyi Ýslami akýmlarýn demagojisine, Müslüman sermayenin iþbirlikçi çýkarlarýna býrakmak ihanetle eþanlamý olacaktýr. Bir an önce Ortadoðu’daki devrimci önderlikleri güçlendirmemiz, anti-emperyalist ve sosyalist devrimci mücadeleyi hýzlandýrmamýz, ve kendi emperyalist hükümetlerine karþý savaþan Batýlý devrimci akýmlarla uluslararasý iþbirliðini saðlamlaþtýrmamýz gerekiyor. Ýþçi Cephesi - 30/01/2008


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.